(CROES)`dan Haberler - Mary Ann Liebert, Inc. publishers

Transkript

(CROES)`dan Haberler - Mary Ann Liebert, Inc. publishers
JOURNAL OF ENDOUROLOGY – TURKISH TRANSLATION Endoüroloji Derneği Klinik Araştırma Ofisi (CROES)’dan Haberler
Misyon
CROES uluslararası katılımla, kanıta dayalı bilimsel metodoloji kullanarak, klinik endoürolojinin çeşitli
alanlarında araştırma yapmayı hedeflemektedir.
Vizyon
CROES, klinik endoüroloji alanında titiz ve doğru araştırmaları yaparak, tüm ürolojik cerrahların
hastalarına en etkili ve ehil tıbbi tedavi/yardımı uygulamak konusunda yardımcı olmayı hedefler.
Projeler
•
•
•
•
•
Global PCNL çalışması
Global URS çalışması
Global Greenlight Lazer çalışması
Global Renal Kitle çalışması
Global NBI çalışması
İletişim
Daha fazla bilgi için lütfen Sonja van Rees Vellinga ([email protected]) ile iletişime geçiniz.
CROES Steering Komite Toplantılarından Güncel Bilgiler
Jean de la Rosette, Sonja van Rees Vellinga, and Stavros Gravas
Endoüroloji Derneği Klinik Araştırma Ofisi (CROES) ceşitli projelerdeki komitelerini ve CROES Konseyini
düzenli olarak biraraya gelmesi, çalışmalardaki son durumların değerlendirilmesi, ve daha önemlisi
sorunların ortaya konarak gecikmeden çözülmesi için yüreklendirmiş ve sponsorluk yapmıştır. Şeffaflık
ve global çalışmalarda tüm katılımcılarla iletişim sözüne sadık kalarak, CROES 25 Mayıs 2011’de
Noordwijk Hollanda’da yapılan son toplantısının ana hatlarını sunmaktadır.
Genel Ana Konular
Yayın
CROES yayın kuralları gereği, her konuda ilk yayın tanıtıcı/bilgilendirici olmalı, proje komitesindeki tüm
araştırmacılar yazar olarak yer almalıdır. İlk yayınlar Journal of Endourology’ye gönderilecektir; daha
sonraki yayınlar başka dergilere yollanabilmekle birlikte, Journal of Endourology tercih sebebi olacaktır.
Proje Komitesindeki üyeler fikirlerini executive direktör olan Mrs. Sonja van Rees Vellinga’ya
([email protected]) gönderebilirler. Amaç her katkısı olan kişiyi, daha önce belirlenmiş kriterler
esasına dayanarak, en az bir yayında yazar yapmaktır.1
Bir önemli hatırlatma: çalışma kapanmasından 6 ay sonra tüm katılımcılar proje yönetim komitesine
analiz konusu olarak öneride bulunabilirler. Her öneri CROES ofisi ve yönetici komite tarafından dikatle
değerlendirilir. Öneri uygun bulunursa, araştırmacı kendi çalıştığı kurumdan 4 kişiye kadar eş yazar ile
birlikte çalışabilir. Bu analiz CROES Ofisi tarafından hazırlanır. Öneriyi getiren kişi yazının zamanında
yazılmasından sorumlu olacak, edit etme ve yazının göderilmesi CROES yayın ofisi tarafından
yapılacaktır. Katılımcılar data transfer anlaşmasını imzalamış olmalarına rağmen, kendi datalarını da
yayınlama hakkına sahiptirler.
Odit
Tüm katılan merkezlerin iyi niyetle ve kendi istekleri ile verilerini paylaştıkları muhakkaktır. Ancak,
verilerin monitorizasyon, validasyon ve kalite kontrolu CROES için çalışmaların doğruluk ve güvenilirliği
açısından çok önemlidir. Odit komitesinin önemi belirlenmiştir. 2 Odit edilecek merkezler random
seçilebilir veya bulgular genele uymuyorsa özellikle denetlenebilir. Odit komitesi başkanı Dr. Preminger
her merkeze bir kalite skoru verilmesi fikrini ortaya atmıştır.
Yeni Projeler ve Fon Temini
Amaç daha çok randomize çalışmalar yapmaktır; ancak bunlar Institutional Review Board (IRB)
giderlerinden dolayı daha maliyetlidir. Tüm katılacak merkezler Endoüroloji Derneği üyesi olmalıdır.
CROES yeni projelerinizi memnuniyetle beklerken özellikle Amerika’lı araştırmacıları bu konuda önderlik
etmek konusunda yüreklendirmek ister. Şu anda yeni bir proje başlangıcında fon temininin proje
yöneticisi tarafından garanti edilmesi gerekir.
Toplantılardan Notlar
CROES Renal Mass Steering Committe Toplantısı
Katılımcılar: Pilar Laguna (chairman), Ferran Algaba, Benjamin Lee, Adrian Joyce, Giovanni
Pagliuca, and Sonja van Rees Vellinga.
Şu anda 120 aktif merkez 3000 üzerinde hasta ile katılmakta. En fazla hasta koyan ülkeler: Türkiye,
Fransa, Çek Cumhuriyeti, ve A.B.D. Çalışma Ocak 2012 tarihine kadar açık olacak ve tüm merkezler
hasta koyma işlemini tamamlayabilecekler. Çalışma takip için de devam edecektir.
Mr. Giovanni Pagliuca sorunuz olduğu takdirde iletişim kurulacak kişidir ([email protected]).
Ayrıca kendisi veriyi kontrol edecek, ilerleme ve eksik bilgiler konusunda merkezlerle iletişime geçecektir.
2011 World Congress of Endourology (WCE) toplantısında (Kyoto, Japan) CROES ile ilgili güncelleme
olacaktır.
CROES Percutaneous Nephrolithotomy (PCNL) Steering Committee Toplantısı
Katılımcılar: Jean de la Rosette (chairman), Stavros Gravas, Tadashi Matsuda, Ravindra Sabnis,
Margaret Pearle, Ahmet Tefekli, Jorge Gutierrez, Christine McKillop, Dedan Opondo, Giovanni
Pagliuca, and Sonja van Rees Vellinga.
Çalışma 2009 sonunda kapatılmış ve veriler CROES ofis merkezde değerlendirilmiştir. Şu ana kadar üç
makale Journal of Endourology’de yayınlanmış, eş makale de yayına kabul edilmiştir. Yaklaşık 10
makale daha olması öngörülmektedir. Bazı yeni önerilerde bulunanlar: Dr. Glenn Preminger, Dr. Hassan
Razvi, Dr. Selcuk Guven, Dr. Tim Averch, Dr. Arthur Smith, ve Dr. Luigi Cormio’dur. Önerilen konular
arasında ürosepsis and litotriptör tipi, taşsızlığı değerlendirme metodları, vücut kitle endeksi etkisi, ve
super obez hastalarda sonuçlardır.
CROES Narrow Band Imaging (NBI) Steering Committee Toplantısı
Katılanlar: Seiji Naito (chairman), Jean de la Rosette, Stavros Gravas, Tadashi Matsuda, Rik
Bryan, Marek Babjuk, Rolf Muschter, Koji Shimomura, Masayoshi Hasegawa, Christine McKillop,
Dedan Opondo, Giovanni Pagliuca, and Sonja van Rees Vellinga.
Çalışma Ağustos 2010 tarihinde başlatıldı, Asya ve Avrupa’dan halen aktif katılım mevcut. Şu ana kadar
yaklaşık 200 hasta kondu.Veri yöneticisi Mr. Giovanni Pagliuca sorular için kontakt kurulacak kişidir.
([email protected]).
Kyoto’da bu çalışma ile ilgili bilgilendirme toplantısı olacaktır.
CROES Ureteroscopy (URS) Steering Committee Toplantısı
Katılanlar: Jean de la Rosette (chairman), Stavros Gravas, Francis Keeley, Tadashi Matsuda,
Margaret Pearle, John Denstedt, Glenn Preminger, Christine McKillop, Dedan Opondo, Giovanni
Pagliuca, and Sonja van Rees Vellinga.
Şu anda 150 merkezden 12,000 üzerinde hasta kondu. İçlerinde yoğun hasta koyan Hindistan,
Romanya, Türkiye, İtalya ve A.B.D. ‘nin bulunduğu toplam 38 ülke çalışmaya dahil oldu. Çalışma Ocak
2012 tarihine kadar açık kalacaktır. Mr. Giovanni Pagliuca çalışma konusunda sorular için iletişime
geçilecek kişidir ve merkezlerle veri girişleri ile ilgili iletişime olacaktır. ([email protected]).
Japonya’da WCE 2011 toplantısında bilgi güncellemesi olacaktır.
CROES GreenLight Laser Steering Committee Toplantısı
Katılanlar: Jean de la Rosette (chairman), Stavros Gravas, Seiji Naito, Alexis Te, Carl-Jørgen
Arum, Christine McKillop, Dedan Opondo, Giovanni Pagliuca, and Sonja van Rees Vellinga.
Şu anda aktif katılan 30 merkezden yaklaşık 900 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışma Nisan 2012
tarihine kadar açıktır. En fazla katılım gösteren ülkeler Japonya, Hollanda, Norveç ve Yunanistan’dır.
Olguların çoğu greenlight olup, daha az sayıda monopolar ve bipolar TUR-P olguları da vardır. Prof. Te
XPS lazerin gelmekte olduğunu bildirmiştir, ancak HPS halen A.B.D. de popülerliğini sürdürmektedir. Mr.
Hiren Sodha bu konudaki sorularla ilgili iletişime geçecek ve katılan merkezleri veri girişi konusunda
bilgilendirecek kişidir. ([email protected]).
2011 WCE toplantısında çalışma güncel durumu konusunda bilgi verilecektir.
Ek Bilgi
CROES şu anda global olarak yapılan araştırmalarda 350 merkez ve 720 araştırmacının görev aldığını
memnuniyetle bildirir. Bu nedenle aslında CROES sizsiniz ve daha iyisini yapabilmek için geri
bildirimleriniz memnuniyetle karşılanacaktır. CROES da yer almak için beceri size aittir ve zaman
şimdidir.
___________________________________________________________________________________
Canlı donör nefrektomi esnasında ex-vivo üreteroskopi
George R. Schade, M.D., J. Stuart Wolf Jr., M.D., and Gary J. Faerber, M.D.
Department of Urology, University of Michigan, Ann Arbor, Michigan.
Özet
Giriş ve Amaç: Potansiyel renal transplant adayları donör sayısından çoktur. Merkezimiz insidental tanı
konan, küçük, tek taraflı, obstrüksiyona yol açmayan taş hastalarının potansiyel böbrek donörü
olabileceğini düşünmektedir. Bu hastalarda böbreği taştan arındırmak için transplantasyon esnasında exvivo üreteroskopi (ExURS) tekniğini benimsedik. ExURS’nin etkinliğini ve güvenilirliğini araştırıldı.
Hastalar ve Metod: Yirmidört saatlik idrar analizinde belirgin metabolik sorunu olmadığı teyid edilen,
ameliyat öncesi BT tetkikinde tek taraflı, küçük ve non-obstrüktif taşı olduğu saptanan 23 kişi böbrek
vericisi oldu. Soğuk perfüzyonun hemen ardından, buz gibi soğuk salin irigasyonu ile ExURS
gerçekleştirildi. Retrospektif değerlendirme yapıldı.
Bulgular: Pyeloskopi 23 hastanın tamamında başarıyla gerçekleşti. Ondokuz hastada, en büyük
ortalama çapı 3,9 mm. (3-6 mm) olan, toplam 28 taş gözlendi. Basket ile taş alınması 12, holmium lazer
litotripsi ise 6 hastada uygulandı. Tedavi 19 taş hastasının 17 sinde taşsızlık ile ve başarıyla sonuçlandı.
Ortalama tedavi süresi 6,2 dk (3-10 dk) olarak belirlendi. İntraoperatif komplikasyon olmadı. Alıcıların
ameliyattan 1 ay ve 1 yıl sonra ölçülen ortalama serum kreatinin seviyeleri sırasıyla 1,4+1,8 mg/dl ve 1,3
+ 0,6 mg/dl idi. Ortalama 63 + 47,2 aylık takipte, alıcılardan hiçbirinde böbrek taşına rastlanmadı.
Sonuç: ExURS canlı böbrek vericilerindeki taş hastalığını başarıyla tedavi edebilmektedir ve nüks oranı
çok düşüktür. ExURS, usulüne uygun şekilde kullanılırsa, potansiyel canlı böbrek donörü sayısını
güvenle arttırabilir ve taşa bağlı istenmeyen etkileri en aza indirgeyebilir.
_____________________________________________________________________
Çift Kanallı Flexibl Üreteroskop: Yönelim (defleksiyon), Akım, Aydınlatma
ve Görüntü Değerlendirmesi
Ken Haberman, M.D.,1Omar Ortiz-Alvarado, M.D.,2Ekkarin hotikawanich, M.D.,1 and
Manoj Monga, M.D., FACS2
1
Department of Urologic Surgery, University of Minnesota, Minneapolis, Minnesota.
2
Glickman Urological & Kidney Institute, Cleveland Clinic, Cleveland, Ohio.
Özet
Amaç: Üreteroskopların devamlı ve ilerleyici gelişimlerine rağmen, hala görüntü ve manevra kalitesine
bağlı problemler cerrahi girişim sonuçlarını etkilemektedir. Biz çift kanallı fleksibl bir üreteroskop ile tek
kanallı bir cihazın özelliklerini karşılaştırdık ve bu yeni teknolojinin uygulamada ne gibi avantajlar
sağladığını tartıştık.
Materyal ve Metod: Tek kanallı Wolf Viper ile çift kanallı Wolf Cobra üreteroskopları, aktif kıvrılma
(defleksiyon), çalışma kanalından su akımı, aydınlatma ve görüntü çözünürlüklerinin in vitro ölçümleri
yapılarak birbiriyle karşılaştırıldı. Çalışma kanallarının boş ve içerisinde 200 μ holmium lazer probu,
3.0F biyopsi forsepsi ve 1.5F, 2.4F, 2.8F nitinol basket konulmasıyla ortaya çıkan karakteristikleri
saptandı. Her bir skopun parlaklığı ticari bir luminometre kullanılarak ölçüldü. Görüntü çözünürlüğü, kör
bir şekilde 3 uzman tarafından standart bir test görüntüsü kullanılarak derecelendirildi.
Bulgular: Tek kanallı fleksibl üreteroskopun , hem boş hem de ( en büyük çaplı aletler hariç olmak üzere
) diğer aletler çalışma kanalında olduğu durumda 4 ile 15 derece arasında değişen derecede yukarı
doğru daha iyi bir kıvrılma yeteneğine sahip olduğu saptandı. Çift kanallı üreteroskopun ise, tüm
karşılaştırmalarda aşağı doğru daha iyi kıvrılabildiği (ortalama artış 24.5 derece) ve çalışma kanalında
büyük veya birden fazla enstrüman varlığında da yukarı doğru daha iyi kıvrılabildiği izlendi. Çift kanallı
skopun her bir kanalındaki bazal akım hızları, daha büyük olan tek kanallı üreteroskopidekinden daha
yavaştı. Bunun sebebi çift kanal konfigürasyonunda, akımın bunun için ayrılmış bir porttan
sağlanabilmesiydi. Bununla birlikte enstrümantasyona bağlı olarak total akım hızının, tek kanallıdan 37
kat daha hızlı olabildiği söylenebilir (1.5-37x). Görüntü çözünürlüğü ve parlaklık her iki skopta da
benzerdi.
Sonuç: Çift kanallı fleksibl üreteroskop, tek kanallı skop ile benzer manevra özellikleri göstermektedir.
Manevra ve akım özellikleri, özellikle çalışma kanalında daha büyük veya eşzamanlı kullanılan birden
fazla enstrüman varlığında daha üstündür. Bu faydalar, gelecekteki endoskopik prosedürlerin gelişimini
ve uygulanmasını kolaylaştırabilir.
___________________________________________________________________________________
Kanada StoneBreaker çalışması: Perkütan Nefrolitotomi esnasında LMA
StoneBreaker™cihazıyla Swiss Lithoclast cihazını karşılaştıran randomize,
çok merkezli bir çalışma
Ben H. Chew, M.D., M.Sc., FRCSC,1Olga Arsovska, B.Sc.,1Dirk Lange, Ph.D.,1
Jamie E. Wright, M.D., FRCSC,1Darren T. Beiko, M.D., FRCSC,2Daniela
Ghiculete, M.Sc.,3John R. D'A. Honey, M.A., M.B., Ch.B., FRCS(E), FRCSC,3
Kenneth T. Pace, M.D., M.Sc., FRCSC,3 and Ryan F. Paterson, M.D., FRCSC1
1
Department of Urologic Sciences, University of British Columbia, Vancouver, British
Columbia, Canada.
2
Department of Urology, Queen's University at Kingston, Kingston, Ontario, Canada.
3
Division of Urology, University of Toronto, Toronto, Ontario, Canada.
Özet
Amaç: Perkütan nefrolitotomi (PCNL) büyük böbrek taşlarında tercih edilen tedavi seçeneğidir.
StoneBreaker™(SB), komprese edilmiş karbondioksit kartuşuyla güçlendirilmiş, elle tutulabilen yeni bir
pnömotik litotriptördür. Bu çalışmanın amacı SB ile standard bir pnömotik litotriptör olan Swiss
LithoClast® ın (LC) etkinliğini karşılaştırmaktır.
Hastalar ve Metod: Ocak 2008 ile Aralık 2009 arasında PCNL uygulanan hastalar SB veya Swiss LC
kollarına randomize edildi. Birincil sonuçlar; taşın parçalanma süresi, fragmanların elde edilmesi ve
ultrasonik litotripsi kullanarak debrislerin uzaklaştırılmasını içermekteydi. İkincil sonuçlar; taşsızlık oranı,
litotriptör kurulum zamanı, kullanım rahatlığı, operatör yorgunluğu, endoskopik görünürlük, mukozal
hasar ve cihaz kaynaklı komplikasyonlardan oluşmaktaydı.
Bulgular: Kaydedilen 115 hastanın 77’si çalışmaya alındı, 38’i çalışmadan çıkarıldı. SB’nin taş
parçalama süresi, total litotripsi süresi ve kurulum süresi Swiss LC’ye göre anlamlı olarak daha hızlı idi
(P≤0.05). Kullanım rahatlığı ve operatör yorgunluğu yönünden de SB nin daha üstün olduğu not edildi.
Cihaz kaynaklı komplikasyonlar görülmedi.
Sonuç: SB pnömotik litotriptörün kurulumu ve kullanımı daha kolaydır ve Swiss LC’ye göre daha hızlı taş
parçalanması sağlamaktadır.
Perkütan Nefrolitotomi için Ürologlar Tarafından Etkin ve Güvenilir Giriş
Sağlanması: Louisiana Devlet Üniversitesi Deneyimi
Alison Spann, M.D., Jason Poteet, M.D., Dustin Hyatt, M.D., Leah Chiles, M.D., Rowena
DeSouza, M.D., and Dennis Venable, M.D.
Department of Urology, Louisiana State University Health Sciences Center, Shreveport,
Louisiana.
Özet
Giriş ve Amaç: Perkütan Nefrolitotomi’de (PCNL) ilk giriş, taş yükünün başarılı bir şekilde çıkarılması
için kritik öneme sahiptir ve sıklıkla ürologlar dışındaki bir uzman tarafından uygulanır. Bununla birlikte bir
çok bölgede bu şekilde uzmanlaşmış personele erişim imkanı sınırlıdır. Eğitim veren hastanelerde üroloji
asistanlarının PCNL girişi konusunda güvenilir bir şekilde eğitilebileceği ve bunun asistanlar tarafından
uygulanabileceğini göstermek adına PCNL girişine bağlı komplikasyon oranlarını inceledik. Eğitim veren
enstitülerdeki PCNL girişine dair günümüz yaklaşım ve dinamiklerini daha iyi anlamak için ülke çapında
kıdemli üroloji asistanları arasında anket tarzında bir araştırma yaptık.
Hastalar ve Metod: Enstitümüzde 1995-2009 yılları arasında yapılan bütün PCNL’ler retrospektif olarak
cerrahiye bağlı komplikasyonlar açısından tarandı. PCNL girişi, dış merkezde yapılan hastalar veya giriş
işleminin cerrahi sırasında asistanlar tarafından yapılmayan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Komplikasyon
oranları Amerikan Radyoloji Topluluğunun oranları ile karşılaştırıldı. Aynı zamanda, asistanlıkları
sırasında PCNL girişi hakkındaki tecrübeleri ile alakalı olarak tüm mevcut kıdemli üroloji asistanlarına
elektronik posta ile sekiz soruluk bir anket yollandı.
Bulgular: PCNL uygulanan toplam 290 hastaya cerrahi sırasında eğitim veren 9 uzman gözetiminde 338
farklı giriş uygulandı. Tüm vakalarda cerrahi ile eş zamanda giriş sağlandı. Major komplikasyonlar olarak,
20 (%5.9) hastada transfüzyon, 2 (%0.6) hastada sepsis, 2 (%0.6) hastada girişim gerektiren
psödoanevrizma gelişimi, 2 (%0.6) hastada hidrotoraks, 1 (%0.3) hastada pnömotoraks, 1 (%0.3)
hastada üreteropelvik bileşke yaralanması izlendi ve 1 (%0.3) hasta cerrahi sonrası öldü. Minör
komplikasyonlar olarak, 5 (%1.5) üriner sistem enfeksiyonu, 6 (%1.8) hastada üreteral stent
yerleştirilmesini gerektiren toplayıcı sistem yaralanmaları görüldü. Asistanların yanıtladığı anketlerde,
%53’ünün kendi enstitülerinde rutin olarak PCNL girişinin uygulanmadığı gözlendi. Ayrıca, PCNL girişi
konusunda eğitim almayanların %94’ü bunun eğitimlerine katılmasının değerli bir kazanım olacağını
fikrinde olduklarını bildirdiler.
Sonuç: Bulgularımıza göre, PCNL için giriş, genitoüriner asistanlar tarafından, eğitimli uzmanlar
gözetiminde güvenli ve başarılı bir şekilde, cerrahi sırasında oluşturulabilir. PCNL için giriş
oluşturulmasının, akredite olmuş bir üroloji eğitim programını tamamlayan her cerrahın öğrenmiş olması
gereken önemli bir aşama olduğunu düşünmekteyiz.
__________________________________________________________________________________
Statin kullanımının robot yardımlı ve açık radikal prostatektomi sırasındaki
kan kaybına etkisi
Matthew D. Truesdale, M.D.,1Allison R. Polland, M.D.,1Joseph A. Graversen, M.D.,1
Samantha Sartori, Ph.D.,2 Gregory W. Hruby, M.S.,1 Jaime Landman, M.D.,1 James M.
McKiernan, M.D.,1 Mitchell C. Benson, M.D.,1 and Ketan K. Badani, M.D.1
1
Department of Urology, Columbia University Medical Center, New York, New York.
Institute of Translational Epidemiology, Mount Sinai School of Medicine, New York, New York.
2
Özet:
Amaç: HMG-CoA redüktaz inhibitörlerinin lipid düşürme özelliklerine ek olarak, koagülasyon kaskadının
aşağı regülasyonu yoluyla antitrombotik etki de gösterdiği gösterilmiştir. Statin kullanımı yaygın
olduğundan, bu ilaçların cerrahi sırasındaki kan kaybına (KK) olan etkilerini bilmek önemlidir. Bu
çalışmada statin kullanımının robot yardımlı radikal prostatektomi (RYRP) ve açık radikal prostatektomi
(ARP) sırasındaki KK’na olan etkileri çalışılmıştır.
Hastalar ve Metod: Tek akademik merkezde, Etik Kurul izni alındıktan sonra RYRP ve ARP yapılan
hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar cerrahi sırasında statin kullananlar ve hiç statin
kullanmamışlar olarak gruplandırıldılar. Hastaların demografik bilgileri, perioperatif veriler, preoperatif ve
post operatif hematokrit (Hct) değerleri kaydedildi. KK, cerrahi öncesi % Hct ile cerrahi sonrası % Hct
arasındaki fark olarak tanımlandı. Ek olarak Hct’de %10 ve üzeri olan düşüşün sonuçları tartışıldı. Statin
kullanım grupları arasındaki farklar T-testi ve ki-kare analizleri kullanılarak incelendi. KK etkileyen
faktörleri saptamak için tek değişkenli ve çok değişkenli lojistik regresyon analizleri kullanıldı.
Bulgular: 1987 ile 2010 tarihleri arasında prostat kanserli 3578 hastaya radikal prostatektomi yapıldı
(RARP=945 ve ARP=2633). Bu hastaların 676’sı statin kullananlar, 2902’si ise statin naif olarak
belirlendi. Ortalama hasta yaşı 60.2±7.0’dı. Statin kullananlar daha yaşlıydı (P<0.001). Bu grubun
ortalama preoperatif PSA değerleri daha düşüktü (P=0.002), ve daha yüksek patolojik Gleason skorları
vardı (P<0.001). ARP grubunda statin kullanımı artmış KK ile ilişkili bulundu, % Hct düşüşü statin
kullanan grupta %20.7, naif grupta ise %18.6’ydı (P<0.001). RYRP yapılanlar arasında statin kullanan ve
naif gruplar karşılaştırıldığında % Hct düşüşünde anlamlı fark saptanmadı (sırası ile %12.6 ve %12.5).
Yaş, Gleason toplamı, cerrah, cerrahi tarihi, PSA düzeyi, kontrol edildiğinde de statin kullanımı ile artmış
KK ilişkili bulundu (P=0.04).
Sonuç: Yaş, Gleason skoru, cerrah, cerrahi tarihi, PSA düzeyi kontrol edildiğinde dahi; statin kullanımı
ile radikal prostatektomi sırasındaki artmış KK ilişkili bulundu. Bu bilgi, RP adayı statin kullanan
hastaların preoperatif planlamalarını ve hasta bilgilendirmelerini etkileyebilir.
Laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) sonrası oluşacak renal fonksyon
kaybını öngörebilecek klinik ve histolojik göstergeler
David A. Lifshitz, M.D.,1 Sergey A. Shikanov, M.D.,1 Aria A. Razmaria, M.D.,1 Scott E.
Eggener, M.D.,1 Chuanhong Liao, M.S.,2 Anthony Chang, M.D.,3 and Arieh L.
Shalhav, M.D.1
1
Section of Urology, Department of Surgery, University of Chicago Medical Center, Chicago,
Illinois.
2
Biostatistics-Department of Health Studies, University of Chicago Medical Center, Chicago,
Illinois.
3
Department of Pathology, University of Chicago Medical Center, Chicago, Illinois.
Özet
Amaç: Klinik ve cerrahi faktörler laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) sonrası renal fonksiyonda
oluşacak azalmayı öngörürler. Çıkarılan piyesin tümörlü olmayan dokularındaki ek histopatolojik
bulguların da öngörü değeri olabilir, fakat bu konu şimdiye kadar çalışılmamıştır. Bu çalışmada LPN
sonrası oluşabilecek renal fonksiyon kaybını öngörmede histolojik bulguların önemi araştırılmıştır.
Hastalar ve Metod: LPN yapılan 150 hastanın kayıtları incelendi. Ortanca takip süresi olan 15 ay
boyunca renal fonksiyonda oluşan değişiklikler perioperatif ve histopatolojik parametrelerle karşılaştırıldı.
Piyesteki tümörlü olmayan dokuda 3 histopatolojik bulgu değerlendirilerek derecelendirildi:
Glomerüloskleroz, arterioskleroz (AS), ve interstisiyel fibrozis/tübüler atrofi. Postoperatif 1. günde ve son
takipte GFR (e-GFR) değeri ve yüzde cinsinden olan azalma ölçüldü.
Bulgular: Postoperatif 1. günde ve son takipteki ortanca e-GFR düşüşü sırası ile%17 ve %10’du
(P<0.001). Hastaların sadece %7’sinde evre 3 ve üzeri kronik böbrek hastalığı gelişti. Postoperatif 1.
gündeki eGFR düşüşünü 3 faktör bağımsız olarak öngörebildi. Bunlar sırası ile arter ve ven
klamplenmesi - sadece arter klemplenmesi (P=0.002), erkek cinsiyet (P=0.015), ve büyük tümördü
(P=0.02). Uzun dönem renal fonksiyon kaybı ise postoperative 1. gündeki e-GFR azalması (P=0.02) ve
arterioskleroz yüzdesi (P=0.01) ile ilişkili bulundu. Retrospektif değerlendirme içermesi nedeni ile farklı
takip zamanlarının olması ve hasta sayısının azlığı çalışmanın başlıca dezavantajlarıydı.
Sonuç: LPN hastaların çoğunda renal fonksiyon açısından olumlu sonuçlanmaktadır. Klinik
parametrelere ek olarak tümörlü olmayan dokudaki patolojik bulgular da hangi hastalarda daha yüksek
oranda renal fonksiyon kaybı olacağını gösterebilir.
Orta Derece Nefrometri Skorlu Tümörlerde Süperselektif Transarteriyel Tümör
Embolizasyonu Sonrası Sıfır İskemik Laparoskopik Parsiyel Nefrektomi: Tek
Merkezin Uzun Dönem Sonuçları
Giuseppe Simone, M.D.,1 Rocco Papalia, M.D.,1 Salvatore Guaglianone, M.D.,1
Livio Carpanese, M.D.,2 and Michele Gallucci, Ph.D.1
1
Department of Urology, “Regina Elena” National Cancer Institute, Rome, Italy.
Department of Radiology, “Regina Elena” National Cancer Institute, Rome, Italy.
Özet:
Amaç: Süperselektif transarteriyel tümör embolizasyonu (STE) sonrası sıfır iskemik
laparoskopik parsiyel nefrektomi (LPN) yapılan 210 hastadaki 7 yıllık deneyimimizi
aktarmak, onkolojik ve fonksyonel sonuçları rapor etmek.
Hastalar ve Metod: Ağustos 2003 ve ocak 2010 arasında nefrometri skorları 6 ve
üzeri olan ardışık 210 hastaya STE ve LPN yapıldı. Anjiografik ve cerrahi girişimler
peşisıra yapıldı. Post operatif takipte 3 aylık aralıklarla kreatinin ölçümü, post operatif
3. ve 12. ayda Tc99m DTPA sintigrafi yapıldı. Patoloji kanser ise 6 ayda bir değişen
sırayla BT+ PA akciğer grafisi veya batın US , patoloji benign ise post operatif 6. ayda
ve sonrasında yıllık batın US yapıldı.
Bulgular: Ortanca tümör büyüklüğü 4.2 (2.5-6.5) cm.di. Ortanca operasyon zamanı 62
(35-220) dakika, ortanca kan kaybı 150 (20-800) ml., ve ortanca hastanede kalış 3 (212) gündü. Bir hastada umulmadık şekilde tümör tümüyle intraparenkimal yerleşimli
olduğundan radikal nefrektomi (RN) yapıldı. Post operatif komplikasyon olarak 4
hastada double J kateter ile tedavi edilebilen üriner fistül, 6 hastada hematom (birine
perkutan drenaj gerekti), 2 hastada embolizasyonu ile kontrol edilebilen psödoanevrizma nedeniyle gecikmiş hematüri gelişti. Ortanca 46 aylık takip süresi sırasında
bir hastaya lokal rekürren renal karsinom nedeni ile radikal nefrektomi uygulandı, bir
diğer hasta kanser nedeni ile öldü. Üçüncü ve 12. aylarda yapılan takiplerde ortanca
serum kreatinin artışı sırası ile 0.3 mg/dL ve 0.24 mg/dL’ydi. Ortanca separe renal
fonksiyon azalması ise sırası ile % 9 ve %5’ti.
Sonuç: STE ile orta derece nefrometli skorlu tümörlere sıfır iskemik LPN yapmamız
mümkün oldu. Mükemmel fonksiyonel sonuçlar ile beraber düşük komplikasyon
oranları ve yeterli onkolojik sonuçlar elde edildi. STE iskemisiz mükemmel bir kanama
kontrolü sağlayıp, tümör eksizyonu sırasındaki zaman limitini ortadan kaldırarak, LPN’yi
ciddi oranda kolaylaştırdı.
2
Laparokopik Parsiyel Nefrektomide Vücut Kitle İndeksinin perioperatif
sonuçlar üzerine etkisi
Samuel H. Eaton, M.D., Nannan Thirumavalaven, B.S., Mark H. Katz, M.D., Richard K.
Babayan, M.D., and David S. Wang, M.D.
Department of Urology, Boston Medical Center, Boston, Massachusetts.
Özet
Amaç: Obezite her geçen gün artan bir problem haline gelmekte ve renal hücreli karsinomun artan
insidansına eşlik etmektedir. Biz bu çalışmada renal kitle nedeniyle laparoskopik parsiyel nefrektomi
yapılan hastalarda obezitenin sonuçlara etkisini değerlendirmeyi amaçladık.
Hastalar ve Metod: Ocak 2004-Ağustos 2010 arasında, tek bir merkezde ardışık olarak parsiyel
nefrektomi yapılan hastalarda, klinik ve patolojik sonuçları retrospektif olarak gözden geçirdik. Hastalar
preoperatif vücut kitle indeksine (VKİ) göre sınıflanmış ve sonuçlar karşılaştırılmıştır.
Bulgular: Yetmiş sekiz obez olmayan (VKİ <30), 24 obez (VKİ 30-35) ve 24 morbid obez (VKİ>35)
hasta saptandı. Obez hastalarda belirgin bir şeklide bayanlar daha fazlaydı (%66>35 karşın %32 <30).
Diğer temel karakteristik özellikler benzerdi. Artmış VKİ ile tahmini kan kaybı arasında (p=0.003) belirgin
bir ilişki vardı. Gruplar arasında ameliyat süresi , transfüzyon oranı, komplikasyonlar veya cerrahi sınır
açısından belirgin bir fark gözlenmedi.
Sonuç: Laparokopik parsiyel nefrektomi, sonuçlarda belirgin bir değişiklik olmaksızın obez hastalarda
emniyetle uygulanabilmektedir.
Robot yardımlı radikal prostatektomi’den sonra kontinansın geri dönüşünü
tahmin etmede basit bir metod
Douglas Skarecky, B.S.,*Blanca Morales,*Alexandra Chang, B.A., and Thomas
Ahlering, M.D.
Department of Urology, University of California, Irvine, Orange, California.
Özet
Amaç: Robot Yardımlı Radikal Prostatektomi (RYRP)’den sonra foley kateter alınınca, kontinansın geri
gelmesi bir-iki günden bir kaç aya kadar sürebilir. Operasyon sonrası kontinansın geri gelme zamanını
saptamada basit bir metod oluşturmayı amaçladık.
Hastalar ve Metod: RYRP yapılan 172 hastanın perioperatif karakteristik özellikleri elektronik olarak
kaydedildi. Bütün hastalar telefonla sorgulandı ve 7 günlük ped kullanımı hakkında bilgi edinildi. Ped
kullanma ihtiyacı olmayan hastalar hariç tutuldular (n=41). Ped kullanımının 4 ila 7. gününde hastalar,
bir ped(n=55), iki ped (n=35), 3 veya daha fazla ped (n=41)kullanımı şeklinde gruplandırıldı. Hastalara 0
pad’ e geçtikleri zamanı not etmeleri istendi. Parametrelerin tek değişkenli ve çok değişkenli analizi,
kontinansın oluşma zamanını tahmin edebilmek için değerlendirildi.
Bulgular: Yaş, IIEF-5, PSA seviyesi, AUA semptom skoru, VKİ, Üroflowmetri, Sinir koruyucu cerrahi,
ortalama kan kaybı veya prostat hacmi gibi preoperatif faktörlerin hiç birinin kontinansın geri gelme
zamanını tahmin etmede etkisinin olmadığı bulunmuştur. Dört ila yedinci gündeki ped kullanımı,
kontinansın geri gelmesindeki zaman ile ilişkili bulunmuştur. Kontinansın geri gelmesindeki ortanca
zaman, bir ped kullananlarda 35 gün, iki ped kullananlarda 42 gün, 3 veya daha fazla ped kullananlarda
ise 73 gün olarak saptanmıştır.
Sonuçlar: Daha önceden bildirildiği gibi, operasyondan sonra 0 ped kontinans durumuna gelme
zamanını, hiç bir temel karakteristik özelliğin tahmin edemediğini bulduk. Kateter alındıktan sonraki 4-7.
gün sırasında kullanılan ped kullanımının, 0 ped kullanımına kadar geçen süreyi tahmin edebildiğini
saptadık. Bu metod ped ağırlığını tartmaktan daha basittir, uzamış kontinans için düşük ve yüksek riskli
hastaları tahmin edebilmeye imkan vermektedir ve danışma/müdahale için kullanılabilir.
Laparoskopik piyeloplastiden sonra başarısızlık (Nüks) ; Önlenmesi ve
Yönetimi
Hung-Jui Tan, M.D., Zaojun Ye, M.S., William W. Roberts, M.D., and J. Stuart Wolf
Jr., M.D., FACS
Department of Urology, Division of Endourology and Stone Disease, University of Michigan,
Ann Arbor, Michigan
Özet
Amaç: Üreteropelvik bileşke darlığı için yapılan laparoskopik piyeloplasti (LP) operasyonlarında elde
edilen yüksek başarı oranlarından dolayı, başarısızlığın yönetimi için geliştirilen stratejiler daha az tarif
edilmişlerdir.Bu çalışmada LP’den sonra kalıcı veya tekrarlayan obstrüksiyon ile ilgili tecrübemizi
bildiriyoruz.
Hastalar ve Metod: 1996-2008 yılları arasında enstitümüzde LP yapılan 128 hastayı gözden geçirdik.
Başarı, renal sintigrafide, Whitaker testi veya direk görüntülemede obstrüksiyonun giderilmesi olarak
tanımlandı. Hastaların demografik özellikleri, tıbbi öykü, operasyon tekniği ve ek tedaviler hastaların
dosyalarından çıkartıldı. Daha sonra hastaların karakteristikleri ve tedavideki başarısızlık arasındaki ilişki
araştırıldı.
Bulgular: 102 hastanın yeterli izlem süresi mevcuttu ve bunların 84’ünde(%82) tedavi başarılıydı.
Başarısız kalınan 18 vakada, ortanca 2.5 ay sonra başarısızlık tespit edildi. 10 başarısız vaka
endoskopik olarak tedavi edildi, 7 tanesine kurtarma tedavisi uygulandı. Konservatif olarak tedavi edilen
iki hastadan bir tanesinde kendiliğinden bulgularda düzelme görülürken, 6 hastaya nefrektomi gerekti.
Sonuçta, 8 (%44) hasta 19 aylık (medyan)bir takipten sonra kurtarılabildi (4-58 ay). Başarısızlığa
uğranan hastalar genellikle, diabetes mellitus’u olan, hastanede kalma süresi uzun olan, yüksek ASA
skoru olan, piyeloplasti sırasında stent yerleştirilenler veya ureteral stent malfonksiyonu olanlardı
(p<0.05). Kurtarma tedavisine rağmen başarısızlığa uğranan hastalar daha ziyade stent malfonksiyonu
ve VKİ >30’un üzerinde olan hastalardı. Yukardaki faktörler incelendiğinde, cerrahi esnasında stent
yerleşimi ve ASA skoru > 2 olan hastalarda başarısızlık gözlenmekteyken (p<0.05), periüreteral fibrozis
belirgin bir ilişki gösterme eğilimindedir (p=0.061).
Sonuç: LP’den sonra görülen başarısızlıkların yaklaşık olarak yarısı endoskopik tedavilerle kurtarılabilir.
KÜÇÜK BÖBREK TÜMÖRLERİNİN KRİYOABLASYONU ESNASINDA ALINAN TANISAL
OLMAYAN BİYOPSİ SONUÇLARINI ÖNGÖRECEK PARAMETRELER VAR MIDIR?
Kurdo Barwari, M.D.,*Patricia W.T. Beemster, M.D.,*Miki N. Hew, M.D.,Hessel
Wijkstra, Ph.D.,Jean de la Rosette, M.D., Ph.D., and M. Pilar Laguna, M.D., Ph.D.
Department of Urology, Academic Medical Centre (AMC), University of Amsterdam,
Amsterdam, the Netherlands.
.
Amaç: Kriyoablasyon ile tedavi edilen küçük böbrek kitlelerinin (SRM) histopatolojik tanısı,
preoperatif ve peroperatif yapılan biyopislere dayanmaktadır. Bu kitlelerin önemli bir kısmı
benign olduğu için doğru tanı, takip için çok önemlidir. Küçük böbrek kitle biyopsilerinde ana
sorun, tanısal olmayan biyopsilerdir. Bizim amacımız, tümöre ve biyopsiye ait bazı
özelliklerinin, tanısal biyopsi sonuçlarıyla ilgili olup olmadığını araştırmaktır.
Hasta ve Metodlar: Doksandört hastada 100 adet 4.5 cm’den küçük böbrek kitlesi,
laparoskopik kriyoablasyon ile tedavi edildi. Perirenal yağ dokusu disseke edildikten sonra,
intra-abdominal USG ile tümör belirlenip dondurma işlemi öncesi, bir veya daha fazla sayıda
biyopsi yapıldı. Student t/mann Whitney U testleri kullanılarak, biyopsi sonucunu öngörmek için
şu kriterler kullanıldı: tümör boyutu, tümör yerleşimi ve tümörün egzofitik kısmı, biyopsi
iğnesinin kalınlığı, alınan biyopsi sayısı, tümör içinde enhanse olmayan, nekrozla uyumlu
alanların bulunması. Parametreler arasındaki korelasyon Spearmen korelasyon veya KruskalWallis testi ile değerlendirildi.
Bulgularlar: Yirmi iki (%22) biyopsi tanısal değildi ve normal böbrek dokusu,bağ dokusu,
yağ,fibrozis,nekroz ve/veya kan içeriyordu. Tanısal olan ve tanısal olmayan grupların
parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Tümör boyutu ile biyopsi
sayısı arasında (P=0.029) ve enhanse olmayan alanlar ile boyut(P<0.01) ve alınan biyopsi
sayısı (P<0.01) arasında da pozitif korelasyon mevcuttu.
Sonuç: Biyopsi sonucu ile tümör veya biyopsi parametreleri arasında belirgin bir korelasyon
saptanmadı. Daha büyük tümörlerde alınan biyopsi sayısı daha fazla idi ve büyük tümörlerde
nekroz açısından daha büyük enhanse olmayan şüpheli alanlar mevcuttu. Robot Yardımlı Laparoskopik Bilateral Genişletilmiş Lenf Nodu Disseksiyonlu Sinir
Koruyucu Radikal Sistoprostatektomi ve İntrakorporeal Studer Poş Rekonstruksiyonu:
İlk 12 Vakanın Sonuçları
Ziya Akbulut, M.D., Abdullah Erdem Canda, M.D., Muhammet Fuat Ozcan, M.D.,
Ali Fuat Atmaca, M.D., Ahmet Tunc Ozdemir, M.D., and Mevlana Derya Balbay, M.D.
1st Urology Clinic, Ankara Ataturk Training and Research Hospital, Ankara, Turkey.
Özet
Amaç: Invaziv mesane kanseri için robot yardımlı laparoskopik bilateral genişletilmiş lenf nodu
disseksiyonlu (BGLND) sinir koruyucu radikal sistoprostatektomi (RYRS) ve intrakorporeal
Studer poş rekonstruksiyonu ile ilgili ilk tecrübemizi yayınlıyoruz.
Hasta ve Metodlar: Aralık 2009 Nisan 2010 tarihleri arasında 50 den fazla robot yardımlı
radikal prostatektomi (RYRP) yaptıktan sonra 12 vakada BGLND’lu RYRS uygulandı. 10
hastada çift taraflı, 1 hastada 1 tek taraflı intrafasyal sinir koruyucu cerrahi yapıldı. Bir hastada
ise sinirler korunmadı.
Bulgular: Hasta özellikleri, cerrahi ve cerrahi sonrası parametreler ise şu şekildeydi: ortalama
hasta yaşı 60(43–80), ASA skoru 2(1–3), vücut kitle indeksi (kg2/m) 24.5(19.3–31.2), IIEF skoru
25(5–65), ameliyat süresi(saat) 10 (8.1–11.5), intraoperatif kan kaybı (ml) 455(100–700), çıkan
lenf nodu sayısı 21.3 (8–38), hastanede yatış süresi (gün): 10.7(9–16), loj dreni çekilme süresi
10(9–15) gün. Beş hasta neoadjuvan kemoterapi aldı. Hastaların tamamında cerrahi sınırlar
negatifti. Postoperatif patolojik evreler: pT0=2, pT1=1, pT2a=2, pT2b=2, pT3a=4, pT4a=1. Pozitif
lenf nodu ve insidental prostat kanseri, sırasıyla 5 ve 3 hastada görüldü. Perioperatif ölüm
olmadı. Bir hastada genişletilmiş lenf nodu disseksiyonu esnasında oluşan sağ eksternal iliak
ven yaralanması, açık cerrahiye dönülerek onarıldı. Bir hastada ameliyat sonrası 40.günde
kolonik fistul oluştu. Bu hasta 60.günde kardiyak hastalık nedeniyle kaybedildi. 7.1+-2,3 aylık
medyan takip süresinde 3 hasta, metastatik hastalık nedeniyle kaybedildi. Geri kalan 7
hastanın 6’sı tam olarak kontinan idi. Bir hastada da gün içinde hafif inkontinans mevcuttu.
Sonuç: Her ne kadar robot yardımlı laparoskopik bilateral genişletilmiş lenf nodu disseksiyonlu
(BGLND) sinir koruyucu radikal sistoprostatektomi (RYRS) ve intrakorporeal Studer poş
rekonstruksiyonu karmaşık bir cerrahi işlem olsa da, RYRP vakalarında tecrübe kazanldıktan
sonra, mükemmel kısa dönem patolojik ve tatminkâr fonksiyonel sonuçlar ile uygulanabilir.
Ev yapımı tek port cihazı kullanılarak yapılan ürolojik robot yardımlı
laparoendoskopik tek-port cerrahisi: 68 vakalık tek merkez deneyimi
Jae Won Lee, M.D. Francis Raymond P. Arkoncel, M.D., Koon Ho Rha, M.D., Ph.D.,
Kyung Hwa Choi, M.D., Ho Song Yu, M.D., Yunbyung Chae, M.D., and Woong Kyu
Han, M.D., Ph.D.
Department of Urology, Yonsei University College of Medicine, Seoul, Republic of Korea.
Özet
Amaç: Ürolojik robot yardımlı laparoendoskopik tek-port cerrahisi (R-LESS) tecrübemizi yayınlamak ve
ev yapımı tek port cihazının etkinliğni, bir giriş tekniği olarak değerlendirmek.
Hasta ve Metodlar: Merkezimizde, Mayıs 2009- Nisan 2010 tarihleri arasında 68 adet R-LESS ürolojik
cerrahi uygulandı. Umblikus üzerinde 4–5 cm.lik bir kesi yapıldı. Alexis yara ekartörünün iç halkası
peritona yerleştirildikten sonra 7 numara standart cerrahi eldiven ekartörün dış kısmına geçirildi. Cerrahi
eldivenin parmaklarına iki adet 12mm, iki adet 8mm.lik trokar yerleştirilerek, ev yapmı tek port cihazı
oluşturuldu.
Bulgular: R-LESS, 51 parsiyel nefrektomi, 12 nefroüreterektomi, 2’şer adet radikal nefrektomi ve
adrenalektomi ve 1 basit nefrektomi olmak üzere, toplam 68 hastada uygulandı. Ortalama hasta yaşı
56(16–81), ortalama vücut kitle indeksi 23.9 kg/m2 (17.2–32.9), ortalama ameliyat süresi 219 dakika
(109–382), ortalama tahmini kan kaybı 319 ml (50–1550), hematokrit değişikliği 5.2% (0.0–14.8) idi.
Ortalama 8 aylık takip sonunda herhangi bir hastaya ait komplikasyon gözlenmedi ve kozmetik sonuçlar
mükemmeldi.
Sonuç: R-LESS, düşük intraoperatif komplikasyon oranı göz önüne alındığında, birçok ürolojik
ameliyatta güvenle uygulanabilecek etkin bir yöntemdir. Tarif ettiğimiz ev yapımı tek port cihazı yeterli bir
avantajı sunmaktadır. Robot yardımlı parsiyel nefrektomi sırasında selektif bölgesel böbrek
parenkimi klemplenmesi: Çok merkezli deneyim
Davis P. Viprakasit, M.D.,1 Ithaar Derweesh, M.D.,2 Carson Wong, M.D.,3 Li-Ming Su, M.D.,4
Sean P. Stroup, M.D.,2 Wassim Bazzi, M.D.,2 Kurt H. Strom, M.D.,5 and
S. Duke Herrell, M.D.1
1
Department of Urologic Surgery, Vanderbilt University Medical Center, Nashville, Tennessee.
Division of Urology, University of California, San Diego, San Diego, California.
3
SouthWest Urology Inc, Cleveland, Ohio.
4
Department of Urology, University of Florida, Gainesville, Florida.
5
Department of Urology, University of Oklahoma, Oklahoma City, Oklahoma.
2
Özet:
Amaç: Robot yardımlı parsiyel nefrektomi (RYPN) sırasında hiler oklüzyon olmadan selektif bölgesel
iskemi sağlamak amacıyla laparoskopik klemp kullandığımız çok merkezli deneyimlerimizi bildirmektir.
Hastalar ve Yöntemler: Dört merkezde, robotik parsiyel nefrektomi sırasında selektif bölgesel
klempleme yönteminin kullanıldığı hastaların geriye dönük dataları etik kurul onayı alınarak
değerlendirildi.
Sonuçlar: Elektif endikasyonla tedavi edilen 20 hastadan, 17 sinde (%85) parenkimal klempleme
başarılı oldu. Ortalama yaş 63 ( 24-78), ortanca tümör boyutu 2,2 (1.1-7,2) cm idi. Kitleler 13 (%76)
hastada polar, 4 (%24) hastada interpolar yerleşimliydi. Ortanca R.E.N.A.L. nefrometri skoru 6 (4-10) idi.
Ortanca toplam operasyon süresi 190 (129-309) dakika, selektif parenkim klemp süresi 26 (19-52)
dakika olarak ölçüldü. Toplayıcı sistem tamiri 8 (%47) hastada gerekti. Hiçbir hastada kan
transfüzyonuna gerek duyulmadı. Ortalama 6.1 (1.2-11.9) aylık takip süresince, preoperatif (ortanca 86
mL/dak/1.73 m2) ve erken postoperatif glomerüler filtrasyon hızında (GFR) (ortanca
78 mL/dak/1.73 m2,p=0.33) veya en son GFR değerinde (ortanca 78 mL/dak/1.73 m2,p=0.54) anlamlı
bir değişim saptanmadı. Son patolojik inceleme sonucunda %71 oranında renal hücreli karsinom
saptanırken, bu hastaların hiçbirinde frozen veya son patolojide cerrahi sınır pozitifliği yoktu. RYPN
yapılan 3 hastada yetersiz distal klemp basısına bağlı kanama nedeniyle operasyonu tamamlamak
amacıyla hiler klempleme gerekti.
Sonuç: Çok merkezli başlangıç deneyimlerimiz, RYPN sırasında hemostaz sağlamak amacıyla
laparoskopik parenkim klempi kullanılarak uygulanan bölgesel iskeminin uygulanabilir bir yöntem
olduğunu göstermiştir. İdeal hasta ve tümör özelliklerinin sağlanması için operasyon öncesinde dikkatli
hasta seçimi gereklidir. Bu tekniğin gerçek etkinliğinin değerlendirilmesi için yeni karşılaştırmalı
çalışmalara ihtiyaç vardır.
Laparoskopik nefrektomi için geliştirilmiş objektif skorlama sistemi
Sashi S. Kommu, M.B., B.S., B.Sc., MRCSEng, MRCSEd, Amr M. Emara, M.D., MRCS,
FEBU, Philip James, MRCS, Thomas Finnigan, MRCS, David Cartlidge, MRCS,Aniruddha
Chakravarti, FRCS(Urol), Anurag Golash, FRCS(Urol), Christopher J.
Luscombe, FRCS(Urol), and Manu A. Nair, for the STILUS Academic Research Group
(SARG), FRCS(Urol)
STILUS Academic Research Group (SARG) Section of The Surgical Trainees Interested in
Laparoscopic and Robotic Urological Surgery Group. London, United Kingdom
Özet:
Giriş ve Amaç: Nefrektomi için günümüzde birinci planda tavsiye edilen yöntem laparoskopik
yaklaşımdır. Laparoskopik nefrektomi ürolojide en fazla uygulanan laparoscopik girişimdir. Minimal
invaziv ürolojik cerrahide teknik becerilerin kazanılması ve aktarılması yönünden, ileri düzey
laparoskopik ürolojik cerrahilerin objektif değerlendirilmesinde uygulanan yöntemler halen yetersizdir. Biz
laparoskopik radikal nefrektominin (LN) bu yönden değerlendirilmesi amacıyla direk gözlemlemeye
dayanan ve belli kriterleri olan bir sistem geliştirdik. Bu çalışmada yeni skorlama sisteminin
uygulanabilirliğini gözden geçirdik ve ilk geçerlilik testini uyguladık.
Metod: Dört ayrı eğitim hastanesinde gerçekleştirilip dijital olarak kaydedilen 60 LN vakası 4 deneyimli
uzman tarafından değerlendirildi. Her uzman vakaları tek tek LN nefrektomi için belirlenen ve 20
aşamadan oluşan değerlendirmeyle sonuçta 100 üzerinden puan verdi ( Her aşama 0-5 puan arasında
değerledirildi). Vakanın tümünün yanı sıra port girişi ve işlem sırasındaki güvenlik önlemleri de bu
aşamalara dahil edildi. Ek olarak negatif işaretleme yöntemi ile 50 puan üzerinden yanlış hareketler ve
teknikler cezalandırıldı. Her iki grubun toplamı son skoru verdi.
Son elde edilen skorlar her vaka için ayrı ayrı kaydedildi ve analiz edilerek karşılaştırıldı. Daha sonra
sistem, cerrahın 10 vaka sonrasındaki deneyimini tahmin etmek için kullanıldı. Vakalar 5 üst ihtisas
uzmanı ve 5 deneyimli laparoskopik cerrahın yaptıklarından seçildi. Tüm olgular hakemler tarafından kör
değerlendirmeye tabi tutuldu . Daha önce eğitimini başarılı bir şekilde tamamlamış ve yakın bir zamanda
sertifikasını almış bir cerrahın yaptığı 10 vakayı da içermek kaydiyle 20 vaka üzerinden yapılan
değerlendirmeyle, deneyimli cerrah ile henüz hazır olmayan cerrah karşılaştırıldı.
Bulgular: Vakaların skorları arasında 4 uzman tarafınca yapılan değerlendirilmede anlamlı bir fark yoktu.
Cerrahın deneyimi ile toplam skor arasında vaka bazında ileri derecede anlamlı bir korelasyon vardı.
Örnek olarak vakayı deneyimli bir cerrahın mı yoksa laparoskopi eğitimi alan birinin mi yaptığını tahmin
etmek mümkündü. Ayrıca eğitim programını başarıyla tamamlayan veya henüz hazır olmayanları da
doğru bir şekilde ayırdedebilmek mümkündü.
Sonuç: Skorlama sisteminin laparoskopik nefrektomi performans değerlendirmesinde ve cerrahın
deneyimini sorgulamada etkili bir yöntem olduğu görüldü. Bu sistem eğitim alanların temel becerilerinin
ve ilerleme kaydedip etmediğinin değerlendirilmesinde faydalı bir araç olarak kullanılabilir.
Ekstrakorporal Şok Dalgası Litotripsi başarısında yeni bir faktör olarak
Bioimpedansın Ölçümü
Joseph A. Graversen, M.D., Ruslan Korets, M.D., Gregory W. Hruby, M.S., Oscar M.
Valderrama, M.D., Adam C. Mues, M.D., Hiroshi K. Katsumi, M.D., Janice A. Santos
Cortes, M.D., Jaime Landman, M.D., and Mantu Gupta, M.D.
Department of Urology, Columbia University, New York, New York.
Özet
Amaç: Ekstrakorporal şok dalga taş kırma’da (SWL) obezite engelleyici bir unsur olarak kabul
edilmektedir. Vücut kitle indeksi (BMI) ve cilt ile taş arası uzaklık (SSD) gibi obeziteyi ölçüm teknikleri
SWL tedavisinde değerlendirilmiş faktörlerdir. SSD’nin başarı ile ileri derecede korele olduğu
gösterilirken, BMI ile böyle bir ilişki gösterilememiştir. Bioimpedans analizi (BIA) vücut yağını
hesaplamada kullanılan kesin bir yöntemdir. SWL başarısını öngörmede bir faktör olarak BIA ölçümü ile
yağ kütle yüzdesini (FMP) değerlendirdik.
Materyal ve Metod: Imp-DF50 Body Impedance Analyzer kullanılarak SWL uygulanan ardışık hastaların
sırasıyla vücut bileşimlerini prospektif olarak toparlayarak kaydettik. FMP, demografik dağılım boyunca,
BMI, taş boyutu ve taş bileşimi gibi tüm oluşan değişkenler analiz edildi. Takipte hastaların direkt üriner
sistem grafilerinde taşa rastlanmaması başarılı olarak değerlendirildi.
Bulgular: Ardışık 52 hasta çalışmaya dahil edilirken, bunların 37’si gerekli kriterlere uyup araştırmaya
dahil edildi. Takipte 23 (%62,2) hastada taşsızlık saptanırken 14’ünde (%37,8) rezidüel taş tespit edildi.
Gruplar arasında cinsiyet, taş tarafı, ortalama yaş ve taş boyutu açısından fark yoktu. Başarılı ve
başarısız grupta, ortalama BMI 25,8 kg/m2 ve 29.8kg/m2 (P=0.0091) ve ortalama FMP %24.6 ve %32,2
(P=0.0034) olarak tespit edildi. Multivaryan analiz neticesinde, hem BMI (OR=0.735,P=0.026) hem de
FMP (OR=0.806, P=0.010) başarı ile ilişkili tespit edildi. FMP ≥%35 olan hastalarda, FMP <35% olanlara
göre azalmış başarı oranları tespit edildi (sırasıyla %14 ve %73, P=0.0028).
Sonuç: Hem BMI hem de FMP başarı ile ilgili bağımsız birer faktör gibi görünmektedirler. Bu bilgiler
ışığında BMI, FMP, SSD ve SWL başarısı arasındaki ilişkiyi inceleyen geniş bir çalışma planlanmalıdır.
Operasyon öncesi FMP ≥%35 olması %14 başarı oranı ile birlikte olup, bu durumda taş hastalığı için
alternatif tedavi stratejileri dikkate alınmalıdır.
Taş kırma etkinliğini arttırmak için şok dalga litotripsi esnasında kullanılan
tedavi strajesinin optimizasyonu
Daniel Z. Yong, B.S.,1 Michael E. Lipkin, M.D.,1 W. Neal Simmons, Ph.D.,2Georgy
Sankin, Ph.D.,2 David M. Albala, M.D.,1 Pei Zhong, Ph.D.,2 and Glenn M. Preminger, M.D.1
1
Department of Surgery, Division of Urology, Duke University Medical Center, Durham, North
Carolina.
Özet
Amaç: Şok dalgası litotripsi (SWL) esnasında maksimum miktarda taş kırmayı sağlamada tedavi
stratejisinin kritik bir rol oynadığı daha önceki çalışmalarda gösterilmiştir. Maksimum miktarda taş kırmayı
elde etmek için SWL’de optimum tedavi stratejisini geliştirmeyi amaçladık.
Materyal ve Metod: Renal pelviste taş kırmayı taklit etmek amacıyla in-vitro deneysel ortam kullanılarak
4 adet tedavi stratejisi değerlendirildi. Siemens Modularis (electromagnetic) litotriptör kullanılarak sferikal
taş fantomlarına 2100 şok dalgası uygulandı. Tedavi stratejileri, 100 atışta voltaj çıkışını 12,3 kV’ye
çıkarmak, 400 atışta 14,8 kV’ye ve 1600 atışta 15,8 kV’ye, voltaj çıkışını 1600 atışla 15,8 kV’ye çekmek,
400 atışta 14,8 kV’ye ve 100 atışta 12,3 kV’ye çekmek olarak oluşturuldu. Artan ve azalan voltajların her
ikisi de tekrar akım frekansı (TAF) 1 ve 2 Hz’de olacak şekilde yürütüldü. Ardışık eleme metodu
kullanarak 2 mm’den küçük fragmanlar izole edilip fragmantasyon etkinliği saptandı. Farklı voltaj ve
frekans çıkışı ayarında basınç dalga formlarını karakterize etmek için fiberoptik hidrofon probu kullanıldı
.Buna ek olarak farklı tedavi stratejileri ile oluşturulan litotriptör alanındaki kavitasyon aktivitesini
değerlendirmek için yüksek hızlı kamera kullanıldı.
Bulgular: Uygulamada 1 Hz PRF seviyesinde voltaj arttırma stratejisi, en iyi taş kırma etkinliğini
gösterdi. Bu sonuç 1 Hz PRF’de voltaj düşürme stratejisine (%85,8 vs %80,8, P=0.017) ve aynı şekilde
2 Hz PRF seviyesi stratejisine göre anlamlı olarak daha iyiydi (%85,8 vs %79,59, P=0.0078).
Sonuç: Daha yüksek voltaj çıkışına arttırmadan önce 60 SWs/dk’de düşük 100-voltajlık tedavi öncesi
dozdaki şok dalgası (SWs), in-vitro en iyi taş kırmayı sağlamaktadır. Bu bulgular in vivo taş kırma
etkinliğini arttırmayı ve klinik uygulamada daha yüksek başarı oranları sağlayabilir.
___________________________________________________________________________________
Da Vinci® Robot yardımlı cerrahilerde kullanılan Laparoskopik Aletlerde
Cızırtılı Elektrik Akımı: In Vitro Çalışma
Carlos E. Mendez-Probst, M.D.,1 George Vilos, M.D., FRCSC,2 Andrew Fuller, MBBS,1
Alfonso Fernandez, M.D.,1 Paul Borg, C.Tech.,3 David Galloway, C.E.T.,3 and
Stephen E. Pautler, B.Sc., M.D., FRCSC1,4
1
Division of Urology, Department of Surgery, The University of Western Ontario, London,
Ontario, Canada.
2
Department of Obstetrics and Gynaecology, Schulich School of Medicine & Dentistry, The
University of Western Ontario, London, Ontario, Canada.
3
Department of Biomedical Engineering, St Joseph's Hospital, London, Ontario, Canada.
4
Division of Surgical Oncology, Department of Oncology, Schulich School of Medicine &
Dentistry, The University of Western Ontario, London, Ontario, Canada.
Özet
Amaç: da Vinci® cerrahi sistemi elektrocerrahi enstrümanlarının kullanılmasını gerektirir. Bazı
enstrümanların tekrar kullanımı sığal bağlantı ve/veya yalıtım başarısızlığından cızırtılı elektrik akımı
potansiyeline yol açmaktadır. Cızırtı akımlarının prevelans ve büyüklüğünü bildirmek için objektif
ölçümleri kullandık.
Materyal ve Metod: Saf koagülasyon ve kesme dalga biçimi 4 farklı ayarda olacak sekilde elektrocerrahi
ünite (ESU) kullanarak 37 robotik enstrüman test edildi. Çıkış gücü 40W, 80W ‘de ve maksimum güçteki
ESU çıkışı ile (koagülasyon 40W, kesme 300W) iletken jel-kaplı enstrümanlar test edildi. Cızırtı
akımlarının büyüklüğü elektrocerrahi analiz ölçeri ile ölçüldü.
Bulgular: Açık havada koagülasyon dalga biçiminde, enstrümanların %86’sı ortalama 0,4W seviyesinde
kaçak yaptı. Jel-kaplı enstrümanların varlığında, tüm enstrümanlarda 40W’ta, 80W, ve 120W’ta ortalama
(ve standart sapma) sırasıyla, 3,4W (±2), 4.1W (±2.3) ve 4.1W (±2.3) düzeyinde cızırtı akımları tespit
edildi. Açık havada kesme dalga biçiminde, enstrümanların hiçbirinde akım kaçağı olmazken, jel-kaplı
aletlerde sırasıyla 40W’ta, 80W ve 300W’ta, 2.2W (±1.3), 2.2W (±1.9) ve 3.2W (±1.9) düzeyinde kaçak
tespit edildi.
Sonuç: Çalışmamızda test edilen tüm enstrümanlarda enerji kaçağı gözlendi. Koagülasyon dalga
biçiminde, cızırtı akımları daha fazlaydı ve büyüklük her zaman ESU ayarları ile orantılı değildi. Cızırtı
akımlarının elektrik yanıklarına neden olma potansiyelleri vardır. Da Vinci aletlerinin güvenilirlik esasına
göre programlandırmış kullanım sonlanmasını destekliyoruz. Bunun yanısıra farklı enerji kaynaklarına
yönelmeye veya tüm monopolar enstrümanlarda aktif elektrod monitorizasyon teknolojisinin
benimsenmesine önem verilmelidir. Kas-İskelet Sistemi Anomalisi Bulunan Hastalarda Böbrek Taşlarının
Bileşimlerindeki Değişiklikler
Ehud Gnessin, M.D., Jessica A. Mandeville, M.D., Shelly E. Handa, R.N., and James E.
Lingeman, M.D.
Department of Urology, Indiana University Health Physicians, Indianapolis, Indiana.
Özet
Amaç: Kas-İskelet(MS) anomalili hastalarda tespit edilen böbrek taşları genellikle hastanın
immobilizasyonuna ve tekrar eden üriner sistem enfeksiyonlarına bağlı olarak strüvit ve karbonat apatit
içeriklidir. Son yıllarda bu hastaların bakımlarında düzelme olmasıyla birlikte enfeksiyon taşları daha az,
bunun yerine metabolik nedenli taşlar daha sık görülmeye başlanmıştır. Bu çalışmada kas-iskelet
anomalili olup perkütan nefrolitotomi ameliyatı uygulanan hasta grubunda taşların bileşimleri ve
hastaların metabolik özellikleri değerlendirildi.
Hastalar ve Metod: Nisan 1999 – Haziran 2009 tarihleri arasında PCNL ameliyatı yapılmış ve takip
sırasında 24 saatlik idrar analizleri bulunan hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Kas-İskelet
sistemi anomalili hastalar; spinal kord yaralanmalı, myelomeningoselli, muskuler distrofili, serabral palsili,
kifoskolyozlu ve kontraktürlü hastaları kapsamaktaydı.
Bulgular: Çalışmaya Kas-İskelet anomalili 33 hasta ve kontrol grubu olarak da perkütan nefrolitotomi
ameliyatı yapılan 334 hasta dahil edildi ve hepsine metabolik analiz ugulandı. Taşlar Kas-İskelet
anomalili ve kontrol grubu hastalarında %18,4 ve %6,2 oranında enfeksiyon taşı özelliği göstermekteydi.
Bununla beraber pek çok hastada taş oluşumu için metabolik etkenler de bulunmaktaydı. Kas-İskelet
anomalili hasta grubunda metabolik taşların özellikleri şöyle tespit edildi: %52,7 hidroksiapatit, %10,5
kalsiyum-oksalat, %7,9 brushite, %2,6 ürik asit, %0 sistin ve %7,9 diğerleri. Kontrol grubundaysa dağılım
şu şekildeydi: 50,5% kalsiyum-oksalat, 16,4% hidroksiapatite, 11,5% brushite, 10,8% ürik asit, 4.3%
sistin, and 0,3% diğerleri.
Sonuç: Kas-İskelet anomalili hastalarda genellikle enfeksiyon kaynaklı taşlara eğilim olsa da, çoğu
hastada metabolik kaynaklı taşlara da rastlanmaktadır. Yüksek idrar pH’sı göz önüne alındığında Bu
hastalarda kalsiyum-fosfat taşlarının daha sık meydana gelmesi, idrar PH’sının yüksekliğinin bir sonucu
olarak düşünülmelidir.
Laparoskopik ve Robot Yardımlı Parsiyel Nefrektomide Pedikülün Tekrar
Klampe Edilmesinin Böbrek Fonksiyonlarına Etkisi
Peter L. Steinberg, M.D.,1 Ravi Munver, M.D.,2 Reza Ghavamian, M.D.3
1
Department of Urology, Maine Medical Partners, South Portland, Maine.
Department of Urology, Hackensack Medical Center, Hackensack, New Jersey.
3
Department of Urology, Montefiore Medical Center, Bronx, New York.
2
Özet
Amaç: Genel kanı ve birkaç hayvan çalışmasına göre böbrek pedikülünün tekrar klampe edilmesi böbrek
fonksiyonlarını kötü etkilemektedir. Bu çalışmada laparoskopik parsiyel nefkretomi (LPN) ve robot
yardımlı parsiyel nefrektomi(RPN)’de pedikülün tekrar klampe edilmesinin böbrek fonksiyonuna etkisini
araştırdık.
Hastalar ve Metod: LPN ve RPN ameliyatı uygulanmış olan ve pedikülün tekrar klampe edildiği hastalar
retrospektif olarak değerlendirildi. Hasta ve tümör karakteristikleri kaydedildi. Her hastaya pre-op ve postop MAG3 böbrek sintigrafisi çekildi ve fonksiyonlardaki değişme değerlendirildi. Glomerüler filtrasyon
oranı (GFR) modifiye “Modification of Diet in Renal Disease” formülü ile hesaplandı.
Bulgular: Çalışma dahilinde toplam 7 hasta değerlendirildi. Ortalama yaş 60 ve ortalama vücut-kütle
indeksi 32’ydi. Ortalama tümör boyutu 3,6 cm’ydi ve tümörlerin 3’ü solda, 4’ü sağdaydı. Pedikülün tekrar
klampe edilmesinin nedeni; 3 hastada kanama, 4 hastada ise makroskopik veya mikroskopik cerrahi
sınır pozitifliğiydi. Pedikülün klampe kalma süresi ortalama 20 dakika, ikinci klamplama süresi ise
ortalama 12 dakikaydı. Ortalama ameliyat süresi 185 dakika, kan kaybı ise 171 ml olarak hesaplandı.
MAG3 böbrek sintigrafisi ile tespit edilen ortalama fonksiyon kaybı -%4,9, göreceli kayıp ise -%10
civarındaydı. GFR’deki değişim pre-op 61,4 (mL/dk./1.73m2)’den 57,1 (mL/dk./1.73m2)’ye yaklaşık -%7
olarak hesaplandı. GFR’deki değişim aralığı, %0 ile -%23 arasındaydı.
Sonuç: Parsiyel nefrektomide pedikülün tekrar klampe edilmesi için ideal bir süre olmamakla beraber,
kanamanın azaltılması veya negatif cerrahi sınırlar elde edilmesi amacıyla bu işlem böbrek
fonksiyonlarında minimal bir kayıp meydana getirmektedir.
Prostatta Histotripsi Homojenizasyon: Periprostatik Yapılarda Kavistasyon
Hasarı İçin Eşik Değerler
Nicholas Styn, M.D.,1 Timothy L. Hall, Ph.D.,2 J. Brian Fowlkes, Ph.D.,3 Charles A.
Cain, Ph.D.,2 William W. Roberts, M.D.1
1
Department of Urology, University of Michigan, Ann Arbor, Michigan.
Department of Biomedical Engineering, University of Michigan, Ann Arbor, Michigan.
3
Department of Radiology, University of Michigan, Ann Arbor, Michigan.
2
Özet
Giriş ve Amaç: Histotripsi, pulse ultrason dalgaları ile hedef dokuda homojenizasyon sağlayan
noninvazif bir yöntemdir. Daha önce hayvan modelinde bu yöntemle prostatik dokuda debulking
sağlandığı gösterilmiştir. Bu çalışmada amaç üriner sfinkter ve nörovasküler bundle(NVB) ve rektum gibi
oluşumlara histotripsi uygulayarak bu kritik yapılardaki histolojik değişiklikleri ortaya koymak ve bir
güvenlik eşiği oluşturulmasını sağlamaktır.
Materyal ve Metod: Toplam 5 köpekte anestezi altında, rektum, üriner sfinkter ve NVB’a histotripsi
tedavisi uygulandı ( Toplam 50 puan ). Bu odakların hepsine 500 Hz. frekansında 1k, 10k, veya 100k (4
mikrosaniye, 1Mhz) seviyeleinde akustik pulsasyonlar uygulandı. Deneklere tedaviden hemen sonra(2) 3
gün sonra(1) ve 2 hafta sonra (3) ötenazi uygulandı. Prostat, periprostatik doku ve rektumun histolojik
incelemesi yapıldı.
Bulgular: 100 k seviyesindeki pulsasyonlar sonrası bile sfinkter intakttı ve sadece minimal kas hasarı
vardı (n=10). NVB’ın sinir, arter ve ven komponentlerinde herhangi bir hasar görülmedi fakat çevreleyen
dokuda homojenizasyon tespit edildi.(n=19). Rektumda doza bağımlı hasar görüldü (n=20). 1k
seviyesindeki pulsasyon hafif derecede submukozal hemorajiye sebep oldu. 10 k pulsasyon orta
derecede kollajen bozulmasına ve fokal mukozal hemorajiye neden oldu. 100k pulsasyon ise mukoza ve
muskularis propriada şiddetli kanama ve kollajen bozulması gözlendi. 100k pulsasyon uygulanan bir
köpeğe, idrar kaçağına bağlı komplikasyonlar nedeniyle erken ötenazi (3.gün) uygulanması gerekti.
Tartışma: Histotripsi hedef dokuda değişken ölçüde etki oluştururken NVB ve sfinkter nisbeten
korunmaktadır. Rektumda 1k pulsasyonda subklinik hasar görülmekle birlikte şiddeti dozla beraber
hasar artmaktadır. Güvenlik eşiklerinin ve fonksiyonel sonuçların değerlendirilmesi için gelecek
çalışmalara ihtiyaç vardır.
Küçük Çaplı Nitinol Taş Basketleri: Radyal Genleşme Kuvveti ve Açılma
Dinamikleri
Emily Korman, B.A., Kari Hendlin, B.Eng., Manoj Monga, M.D.
Department of Urologic Surgery, University of Minnesota, Minneapolis, Minnesota.
Özet
Amaç: Küçük çaplı (<1,5 F) 3 farklı taş basketlerinin
dinamiklerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
radyal genleşme gücü ve basket açılış
Materyal ve Metod: Boston Scientific OptiFlex (1,3F), Cook N-Circle Nitinol Tipless Stone Extractor
(1,5F), ve Sacred Heart Medical Halo (1,5F) basketleri 10 kullanım sonrası radyal genişleme kuveti
bakımından dijital bir ölçer yardımıyla test edildi. Plastik bir çerçeve ve kaideye tespit edilmiş yüzen
blokların arasındaki boşluktan açık haldeki basketin geçirilmesi sırasındaki radyal genleşme kuvveti
dijital bir ölçer yardımıyla belirlendi. Her basket ayrıca, 0,5mm genişlik ve 2mm uzunluk artışları
sonrasında, optik bir mikroskop yardımıyla basketin doğrusallığı ve açılımı bakımından değerlendirildi.
Bulgular: The Sacred Heart Medical Halo en iyi radyal genleşme değerine sahip basketti. (2.97±0.22g).
Bunu sırasıyla Cook N-Circle (1.29±0.04g), ve Boston Scientific OptiFlex (1.19±0.12g) izledi. N-Circle
doğrusal açılımı sağlayabilen tek basketti, Halo ise eksponensiyal bir eğri gösterdi. OptiFlex polinominal
bir eğri çizdi ve bu basketin doğrusal açılımı basket uzunluğunun ortalarındaydı. Bu hesaplamalar
ışığında hedef basket genişliği 5mm olarak hesaplandı. N-Circle ve OptiFlex hedef genişliği 9,4 mm ve
9,6 mm’de ulaştılar. Halo ise bu genişliğie 11,5 mm’de ulaşabildi.
Tartışma: Radyal genleşme kuvveti piyasadaki basketler arasında belirgin farklılık göstermektedir ve
taşın çıkartılması sırasında bu değer önem kazanmaktadır. Lineer basket açılımı, taşın çıkartılması
sırasında cerrahın daha kontrol sağlamasına imkan vermektedir.
Splenda ® Taş Oluşumunun Önlenmesi için kullanılan oral potasyum sitrat
takviyesine toleransı geliştirir: Randomize, Çift-Kör Çalışma Sonuçları
Clay Mechlin, M.D.,1 Carmin Kalorin, M.D.,1 John Asplin, M.D.,2 and Mark White, M.D.1,3
1
Department of Urology, Albany Medical College, Albany, New York.
Litholink Corp, Chicago, Illinois.
3
Urological Institute of Northeastern New York, Albany, New York.
2
Amaç:Oral sitrat takviyelerinin,böbrek taşı rekürrens oranlarını azalttığı laboratuvar ve klinik çalışmalarla
gösterilmiştir.
Ancak, sitrat takviyelerinin tadının
kötü
olmasından
dolayı, uzun
süreli
hasta uyumu düşüktür.Amacımız, potasyum sitrat (KCit) tedavisine eklenen Splenda ®’nın, bu
takviyelerin tadınlarını iyileştirip , 24 saatlik idrar parametrelerini değiştirmediğinin ortaya konulmasıdır.
Hastalar ve Metod: 12 olgu Kcit tek başına ya da Kcit+Splenda alacak şekilde çift kör çalışılmak üzere
randomize edildi. Tedavi öncesi ve sonrası hastalardan 3 gün 24 saatlik idrar toplandı. 1 hafta sonra, 2
grubun tedavileri birbirleriyle değiştirildi. Her tedaviden sonra hastalara tedavinin tad ve lezzetini ölçmek
için görsel analog bir tat skalası sorgulama formu doldurtuldu. Böbrek taşı oluşumu için risk faktörü olan
24 saatlik idrar parametreleri, iki grup arasında karşılaştırıldı. Çalışmadaki birincil amacımız; Splenda’nın
sitrat takviyesinin tadını iyileştirip iyileştirmediği ve 24 saatlik idrar parametrelerine etki edip etmediğini
ortaya koymaktı.
Bulgular: Splenda+Kcit tedavisinin, yalnızca Kcit tedavisine göre tadının 2.5±0.9 puan daha iyi olduğu
görüldü. (P=0.02). 24 saatlik Sitrat, Potasyum ve pH değerinin hem KCit’in tek başına kullanıldığı grupta,
hem de KCit+Splenda grubunda bazal değere göre yüksek olduğu , ancak bu 2 grup arasında anlamlı
farkın olmadığı görüldü.
Sonuç: Splenda, Kcit tedavisinin lezzetini önemli ölçüde arttırır ve Kcit tedavisinin 24 saatlik idrardaki
Cit,K ve pH üzerine olan yararlı etkilerini değiştirmez. Splendanın eklenmesi, hasta uyumunu engelleyen
ortalama tad skorunu olumlu yönde değiştirir.
Kateter ilişkili İdrar Yolu Enfeksiyonu Riskini Azaltmada Mikrodesenli Yüzeyler: Sharklet
Mikrodesenli Yüzeylerin Üropatojenik Escherichia coli bakteriyal kolonizasyonu ve migrasyonu
inhibisyonuna etkisine ilişkin In Vitro çalışma
Shravanthi T. Reddy, Ph.D.,1 Kenneth K. Chung, M.S.E.,1 Clinton J. McDaniel, M.P.H.,1
Rabih O. Darouiche, M.D.,2 Jaime Landman, M.D.,3 and Anthony B. Brennan, Ph.D.4
1
Sharklet Technologies Inc, Aurora, Colorado.
2
Center for Prostheses Infection and Infectious Disease Section, Michael E. DeBakey Veterans Affairs
Medical Center and Baylor College of Medicine, Houston, Texas.
3
Department of Urology, University of California, Irvine, Irvine, California.
4
Department of Materials Science Engineering and J. Crayton Pruitt Family Department of Biomedical
Engineering, College of Engineering, University of Florida, Gainesville, Florida.
Özet
Amaç: Kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonu (CAUTI) en yaygın aygıt ilişkili enfeksiyondur
ve ciddi tıbbi sonuçlara yol açabilir. Bu çalışmamızda, üropatojen bir bakteri olan Escherichia Coli’nin
silikon elastomer üzerindeki bakteriyal kolonizasyonun ve migrasyonun önlenmesinde; mikroskopik
fiziksel yüzey modifikasyonunun (sharklet) etkinliğini araştırdık.
Materyal ve Metod: Mikrodesenli silikon yüzeylerin üç varyasyonu ile düz silikon yüzeyin E. Coli
kolonizasyonuna etkisini karşılaştırmak üzere in vitro büyüme deneyleri gerçekleştirildi. Sayım teknikleri;
yüzeydeki kolonilerin miktarının belirlenmesini, bakteriyel alanın yüzölçümünü ve koloni boyutunun
analizini içermekteydi. In vitro migrasyon deney düzenekleri, migrasyonun insidansını ölçmek amacıyla
iki agar adası arasına mikrodesenli ve düz silikon çubuk segmentleri konularak hazırlandı.
Bulgular: Sharklet mikrodesenli yüzeylerin her üç varyasyonu, kontrol grubundaki yüzeylere göre E. Coli
kolonizasyonunu inhibe etmede daha başarılı bulundu. Sharklet yüzeyler kullanılarak ,triptik soy agarda
ve yapay idrarda; kontrol grubundaki desensiz yüzeylere oranla CFUs (Colony-forming units)’da ve
bakteriyel alanın yüzölçümünde ortalama %47 azalmanın sağlanmasına ek olarak, koloni boyutunda
ortalama %77’lik bir azalma sağlandı. Çubuk segmentler üzerindeki E. Coli migrasyon insidansının;
Sharklet transvers desenli çubuklarda, desensiz kontrol çubuklarına oranla %80 azaldığı görüldü.
Sonuç: Sharklet mikrodesenlerin, önemli uropatojenlerin koloni oluşumunun ve migrasyonunun
inhibisyonunda etkin olduğu görülmüştür. Bu etki ; antimikrobiyal herhangi bir ajanın kullanılmasından
ziyade fiziksel yüzey modifikasyonu ile sağlanmıştır. CAUTI’ın (Kateter ilişkili idrar yolu enfeksiyonu)
engellenmesinde bakteriyel kolonizasyonun ve migrasyonun önlenmesi kritik bir aşama olduğundan;
Sharklet mikrodesenli yüzey kullanımı, bu önemli sorunun çözümüne yönelik yeni bir yaklaşım
sunmaktadır.
Sharklet, manufactured by Sharklet Technologies, is a sheet-plastic product with a microscopic texture
that impedes the growth of bacteria. It is manufactured for use in hospitals, restaurants, and other places
where the potential spread of bacterial infections creates a hazard. Coating surfaces with Sharklet is
seen to greatly reduce the growth of bacterial colonies, due solely to the nano-scale structure of the
product.
(Sharklet, Sharklet Teknoloji firması tarafından üretilen tabaka şeklinde plastik bir materyal olup
bakterilerin büyümesini engelleyen özelliğe sahiptir. Genelde hastane, lokanta ve bakteri
enfeksiyonlarının yayılıp zarar verme potansiyeli olan yerlerde kullanılmaktadır. Nano-scale teknolojiyle
geliştirilmiş olan Sharklet, bakteri kolonizasyonunu büyük ölçüde azaltmaktadır.)
Klinik Pratik için Taş Veritabanı Oluşturulması
Benjamin W. Turney, M.A., M.Sc., Ph.D., MRCS, Jeremy G. Noble, M.D., FRCS (Urol), and
John M. Reynard, M.A., D.M., FRCS (Urol)
Oxford Stone Group, Department of Urology, Nuffield Department of Surgical Sciences, The
Churchill Hospital, Oxford, OX3 7LJ, United Kingdom.
Amaç: Amacımız, taş hastalarının yönetimi ve veri toplanmasında ağ-içi(web tabanlı) temelli bir
veritabanı oluşturulmasıdır.
Materyal ve Metod: Sistem kurucuları; daha sonraları kendini yineleyen bir prototip hazırlamaktan
ziyade, zahmetli ve gereksiz bilgilerin kaldırılmasını amaçlayan hızlı bir yaklaşım
geliştirdiler. Açık
kaynaklı yazılım ve websitesi kullanılarak, geleneksel uygulamalara nazaran maliyet daha aşağıya
çekilebilmiştir. Her hasta episodu hakkındaki veriler kullanıcı arayüzü ile sisteme girilebilmektedir.
Bulgular: Veri tabanı aracılığı ile dosyalar klinik notlardan, operasyon notlarından ve aile hekimlerine
yazılan mektuplardan otomatik olarak edinebilir. Veritabanından çıktılar e-mail yolu ile alınabilir ya da
yazıcıyla basılabilir. Bu verilere denetim, kodlama ve araştırmalar için kolayça ulaşılabilir.
Sonuç: Veri toplama; tıbbi pratikte, hasta güvenliğini arttırmada, medikal ve cerrahi sonuçları analiz
etmede ve gelişmekte olan tedavilerin değerlendirilmesinde merkezi rolde olmaya devam etmektedir.
Verilerin prospektif olarak toplanması bu süreç için çok önemlidir. Çağımızda, bu süreci kolaylaştırmak
için teknolojiyi kullanma fırsatımız bulunmaktadır. Bu veritabanı şablonu diğer kliniklerde kullanılmak
üzere modifiye edilebilir. Tasarladığımız bu veritabanı, modern ve verimli bir taş kliniği servisi
sağlanmasında yardımcı olmaktadır.
Öğrenme Eğrisinin Başında, Robot-Yardımlı Radikal Sistektomide
Sonuçlar Etkilenir mi? Robotic Cerrahi Programın Kurulmasında İlk 60
Vakanın Değerlendirilmesi
Kyle A. Richards, M.D.,1 Karim Kader, M.D., Ph.D.,2 Joseph A. Pettus, M.D.,3
John J. Smith III, M.D.,1 and Ashok K. Hemal, M.D.1
1
Department of Urology, Wake Forest University, Winston-Salem, North Carolina.
Division of Urology, UC San Diego School of Medicine, San Diego, California.
3
Huntsville Hospital, Huntsville, Alabama.
2
Özet
Amaç: Robot yardımlı laparoskopik radikal sistektomi ve pelvik lenf nodu disseksiyonu; mesane kanserli
hastalarda minimal invaziv bir tedavi yöntemi olarak açık radikal sistektomiye alternatif olarak popülarite
kazanmıştır. Laparoskopik ve robotik cerrahinin öğrenme eğrisi dik olabilmektedir. Biz yeni kurduğumuz
robotik cerrahi programında; ilk 60 vakalık robot yardımlı radikal sistektomi vakamız üzerinden,
laparoskopik sistektominin; operatif,post-operatif ve patolojik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık.
Hastalar ve Metod: Kurumsal değerlendirme kurulu onayı alındıktan sonra, 2008 ocak ve 2010 mart
ayları arasında gerçekleştirdiğimiz 60 klinik lokalize mesane kanserli olgudaki robot yardımlı radikal
sistektominin klinik ve patolojik verilerini topladık. Hastaları 3 gruba(ilk 20 vaka,ikinci 20 vaka ve son 20
vaka) ayırdık ve laparoskopik sistektominin etkisini varyans analizi yaparak değerlendirdik.
Bulgular: Hastaların demografik bilgileri ve klinik karekteristik özellikleri her 3 grup arasında aynıydı.
Ortalama operasyon süresinin 1. gruptan 3. gruba 529 dakikadan 449 dakikaya düştüğü gözlendi.
(P=0.059). Ortalama kan kaybının 3 grup arasında değişmediği görüldü. İlk grupta, 14 hastada
komplikasyon gelişirken(%70), 2. ve 3. grupta 6’şar hastada komplikasyon(%30) geliştiği saptandı ,
dolayısıyla; LC(laparoskopik sistektomi) deneyimi arttıkça komplikasyon oranının azaldığı gözlendi.
Sonuç: RARC(robot yardımlı radikal sistektomi) ve PLND(pelvik lenf nodu disseksiyonu), ORC(açık
radikal sistektomi) tecrübesi olan cerrahlar tarafından yeni kurulan robotik cerrahi programı almak
kaydıyla operatif, post-operatif ve kısa dönemli patolojik sonuçlardan ödün vermeden güvenli bir şekilde
uygulanabilir.
Çocuk hastalarda prone pozisyonda retroperitoneoskopik ve açık böbrek
cerrahisinin tek merkez deneyimleri: Yaş ve operasyon bazlı karşılaştırma.
Judy M. Choi, M.D.,1 Aaron P. Bayne, M.D.,1,2 Shelly X. Bian, B.S.,1
David R. Roth, M.D.,1,2 and Lars J. Cisek, M.D., Ph.D.1,2
1
Scott Department of Urology, Baylor College of Medicine, Houston, Texas.
Department of Pediatric Urology, Texas Children's Hospital, Houston, Texas.
2
Özet
Amaç: Çocuklarda, benign böbrek hastalıklarında prone pozisyondaki retroperitoneoskopik (RP) cerrahi
ile açık uyguladığımız parsiyel ve total nefrektomi ameliyatlarının sonuçlarını karşılaştırmayı amaçladık.
Hastalar ve Yöntemler: 2001 ve 2010 yılları arasında tek merkezde benign hastalık nedeniyle böbrek
cerrahisi uygulanan çocuk hastaların geçmişe dönük tıbbi kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi.
Hastalar açık cerrahi ve retroperitoneoskopik girişim olmak üzere önce iki gruba ayrıldı. Daha sonra bu
gruplar kendi içerisinde total ve parsiyel nefrektomi olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Diğer bir gruplandırma
da 3 yaş altı ve 3 yaş üstü şeklinde yapıldı. Bilateral nefrektomi yapılan hastalar ayrıca değerlendirildi.
Grupları arasında cerrahi sonuçlar karşılaştırıldı.
Bulgularlar: Retroperitoneoskopi ( n=154) veya açık cerrahi ( n=154) ile total veya parsiyel nefrektomi
uygulanan 308 çocuk hasta ( 333 renal ünite ) mevcuttu ve bunların, 25 i bilateraldi ( 20 RP, 5 açık);199
hastaya total nefrektomi ve 109 hastaya parsiyel nefrektomi uygulandı. Yaş ve ilave prosedürler
değerlendirdikten sonra retroperitoneoskopik grupta total ve bilateral nefrektomi operasyon süreleri
benzerdi ancak RP grubunda parsiyel nefrektomi operasyon süreleri açık vakalarla kıyasladığında daha
uzundu. Her iki total ve parsiyel neferktomi grubunda RP yapılan hastaların hastanede kalış süreleri
daha kısaydı. RP grubunda açığa dönüş yoktu ve total, parsiyel ve bilateral yapılan vakaların sonuçları
kıyaslandığında komplikasyonlar bakımından fark yoktu. Daha öncesinde periton diyalizi alan 13
hastanın ( 8 bilateral, 3 tek taraflı RP ve 2 tek taraflı açık) ortalama 1,11 gün sonra diyalizine devam
edebildi
Sonuç: Bu seri, bugüne kadar çocuklardaki açık ve RP böbrek cerrahisinin karşılaştırıldığı en büyük
seridir. RP ve açık yaklaşımların her ikisi de biribirine kıyasla güvenli ve etkilidir. Operasyon süreleri her
ne kadar RP parsiyel nefrektomi yapılan grupta uzun olarak ölçülsede, hastanede kalış süreleri RP total
ve parsiyel nefrektomi grubunda daha kısadır. Prone retroperitoneoskopik böbrek cerrahisi tüm yaş
gruplarında etkili bir yöntem olarak düşünülmelidir.

Benzer belgeler

Journal of Endourology : October 1a. Laparoscopic Calyceal

Journal of Endourology : October 1a. Laparoscopic Calyceal Amaç: HMG-CoA redüktaz inhibitörlerinin lipid düşürme özelliklerine ek olarak, koagülasyon kaskadının aşağı regülasyonu yoluyla antitrombotik etki de gösterdiği gösterilmiştir. Statin kullanımı yay...

Detaylı

Journal of Endourology, December 2011

Journal of Endourology, December 2011 Hastalar ve Metod: Tek akademik merkezde, Etik Kurul izni alındıktan sonra RYRP ve ARP yapılan hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Hastalar cerrahi sırasında statin kullananlar ve hi...

Detaylı