pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası

Transkript

pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden
TEKSTİL İŞVEREN
377 - Ağustos 2011
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası Adına
İmtiyaz Sahibi
HALİT NARİN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
AV. BAŞAR AY
Yayın Danışma Kurulu
SEVİL BURSA
TUĞRUL BORNOVALI
AV. SAMİM ERGENELİ
Basın Müşaviri
MİNE ŞENKUL ERGÜVEN
Yayın Kurulu
LERZAN ÖZTÜRK
AV. ÇİĞDEM SUBAŞI
AV. ÖMER EMRE KAYNAK
BORA KOCAMAN
CEREN ERMİŞ
MERVE ŞENEREN
İdari Merkezi
TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI
Metrocity A Ofis Blok
Büyükdere Cad. No: 171 K.19
34330 1. Levent-İstanbul
Tel: (0212) 344 07 77 (pbx)
Fax: (0212) 344 07 66-67
İnternet Adresi
www.tekstilisveren.org.tr
Ofset Hazırlık
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
Tel: (0216) 681 18 39
Grafik Tasarım ve Uygulama
ALİ BAYRAM
Basıldığı Yer
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
“Globus Dünya Basınevi”
100. Yıl Mah. 34440
Bağcılar-İstanbul
Tel: (0212) 629 08 08
Basıldığı Tarih: 8 Ağustos 2011
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
ISSN: 1307-6566
Tekstil İşveren Dergisi,
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası
tarafından aylık olarak
yayınlanır. Kaynak gösterilmek
suretiyle alıntı yapılabilir.
Dergide bulunan imzalı
yazıların sorumluluğu
yazarlara aittir.
50'NCİ YILDA DA HIZIMIZ KESİLMESİN
Yılın bitmesine 5 aylık bir süre kaldı... Geride kalan süreçte birçok şey yaşadık. Ancak son bir ayda ekonomide yaşanan yoğunluk, yaz sıcağında iyice kendini hissettirdi. Özellikle Avrupa'da bitmek bilmeyen borç krizinin yarattığı stres en
başta bizi gerdi. Cari açık dışında tüm
göstergeler olumluyken, geçen ay bir
anda “kriz geliyor” tartışmalarının içinde bulduk kendimizi...
Yaratılan panikte, vatandaşı uyarayım
derken yapılan açıklamaların da etkisi büyük oldu. Tüm bu hengâme içinde Yunanistan kurtuldu! ABD'nin krize dönüşen borç limitini artırma çalışmalarında
mutlu sonra ulaşıldı.
Ancak sorunlar bitmedi. Sıradaki ülke
olarak adlandırılan İtalya ve İspanya'da
kriz derinleşiyor. Şüphesiz Türkiye'nin en
büyük ihraç pazarı olan AB'deki kriz bizi
de yakından ilgilendiriyor. En azından ihracatçı açısından zorlu bir dönem yaşanacağa benziyor. Peki, bu süreçte Türkiye'nin hızı yine kesilir mi? Gerçekten
kriz geliyor mu?
Bu sorular geçtiğimiz ay Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin'e de soruldu. Sendikanın
50'nci yılı nedeniyle bir basın toplantısı
düzenleyen Narin, bu konuda "Türkiye
çok iyi yere gidiyor. O yüzden hızını
kesmemek lazım" diyerek temennisini
dile getirirken, bir yandan da uyardı:
"Herkes el birliği ile Türkiye'nin ayağını çekmeye çalışıyor."
kası'nın hızı da şüphesiz bu çalkantılı
dönemlerde zaman zaman kesildi.
İşçi-işveren ilişkilerinde sürekli uzlaşma arayışı içinde olan sendikamızın bugün ulaştığı nokta ise benzer kurumlara göre zirvede bulunuyor. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, özellikle son 10 yıllık süreçte Milli Eğitim'e, yani Türkiye'nin geleceğine yapılan yatırımlarla dikkatleri üzerine çekti.
Detaylarını sayfalarımızda bulacağınız
50 yıllık süreçte sendikamızın zirveye
taşındığı bir diğer gelişme ise Halit Narin'in 2008’de ITMF Başkanlığı koltuğuna oturmasıyla yaşandı. IWTO, Eurocoton ve Euratex gibi kurumlarda
başkan yardımcılığı düzeyinde temsil
edilen sendikamız şüphesiz önümüzdeki günlerde, Türk tekstiline ve Türk
milletine hizmetini artırarak, konumunu daha da güçlendirmeye devam
edecek. Bu yönde oluşturulan projeler
de hazır. 27 Temmuz'da Narin tarafından basın toplantısıyla duyurulan
projeler arasında 'Topkapı Sarayı Seferli Koğuşu Restorasyon ve Sergileme Projesi'nin yanı sıra sendikamız
üyelerine 'BT Donanım Destek Projesi' de var.
Umuyoruz ki bu projeler de şimdiden birçok sivil toplum örgütüne örnek olur.
Şüphesiz Türkiye'nin birçok dönemine
şahitlik etmiş 50 yıllık bir sendikanın Başkanı'nın sezgilerine ve uyarılarına kulak
vermemek mümkün değil. Çünkü Narin
ve başında bulunduğu sendikamız, geride kalan 50 yıllık süreçte birçok zorlu döneme şahitlik etti. Anarşi dönemleri,
darbeler ve büyük çöküntüler yaşatan
ekonomik ve siyasi krizler...
Kurulduğu ilk günden itibaren, Türk
tekstil ve konfeksiyon sektörünün geliştirilip büyütülmesine çalışan Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendi-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
1
İçindekiler
04
11
KAPAK
GÜNCEL
Tekstil endüstrisini yarım
asırdır dokuyan sendikamız
50. yılını yeni projelerle
taçlandırdı
Ekonominin başını döndürmeyi
başardık!
16
22
24
Süreç tamamlandı, tekstil ve hazır
giyimde ek vergi uygulamaya girdi
10 yılda taşıt sayısı yüzde 81 arttı
benzin tüketimi ise yüzde 25 azaldı
ABD’de nereye?
GÜNCEL
VERGİ DÜNYASI
EKONOMİK DİYALOG
18
AYIN KONUSU
İSO 500'deki tekstil ve hazır
giyim sektöründe düşüş
yavaşladı
28
26
PARANIN
MERKEZİNDEN
Yeni Anayasa’nın ekonomi boyutu
Avrupa’nın gizli rezervi:
Altın
HAZNEDAR
Sayı: 377 - Ağustos 2011
2
30
SEMİNER
34
Murat Göktaş sendikamızda
Sosyal Güvenlik Reformu
ve teşvikleri anlattı
TEKNO-TEKSTİL
Kuru zımparalamada verim daha yüksek
38
42
44
Geleceğin yakıtı hidrojen
Orta Anadolu, katıldığı iki fuarda
büyük ilgi gördü
Kuşadası’nda yıldönümü defilesi
ENERJİ
FUARLARA TEŞVİK
MODA
46
TASARIM DÜNYASI
Jale Hürdoğan, markasıyla
hızla ilerliyor
50
GEZİ
Doğanın insana hediyesi;
Dalyan, Demre, Saklıkent…
48
KÜLTÜR
SANAT
52
MEDYADAN
YANSIMALAR
62
İNGİLİZCE
ÖZET
Sayı: 377 - Ağustos 2011
3
Kapak
TEKSTİL ENDÜSTRİSİNİ YARIM ASIRDIR DOKUYAN
SENDİKAMIZ 50. YILINI YENİ PROJELERLE TAÇLANDIRDI
Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin ve Yönetim Kurulu Üyeleri, yarım asrı
geride bırakan Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın 50'nci yılına özel olarak
hazırlanan projeleri 27 Temmuz'da düzenledikleri basın toplantısıyla duyurdu.
Sendikamızın startını verdiği projeler arasında 'Topkapı Sarayı Seferli Koğuşu
Restorasyon ve Sergileme Projesi'nin yanı sıra Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık
Fakültesi Eski Hükümet Konağı Restorasyonu ve sendikamız üyelerine 'BT Donanım
Destek Projesi' de var. Ayrıca 50’nci yıla özel düzenlenecek olan geceye Ajda Pekkan,
Sezen Aksu ve Ferhat Göçer renk katacak.
Kurulduğu ilk günden itibaren, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün geliştirilip büyütülmesine
yönelik birçok faaliyette bulunan sendikamız bu yıl, kuruluşunun 50'nci yıldönümünü kutluyor. Temelleri 2 Ocak 1961 tarihinde İstanbul’da atılan ve 13 Şubat 1962 tarihinden itibaren
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası unvanını alan sendikamız, 50 yılda yürüttüğü projeler, verdiği destekler ve zirveye çıkan yöneticileri ile adını gündemden hiç düşürmedi. Sendikamızı zirveye taşıyan asıl gelişme Halit Narin’in 2008’de ITMF Başkanlığı koltuğuna oturmasıyla yaşandı. Türk tekstili Narin’in 2 yıllık ITMF Başkanlığı döneminde temsil yönünden
dünyada zirveye çıkarken, birçok üyemizin IWTO, Eurocoton ve Euratex gibi kurumlarda başkan yardımcılığı düzeyinde görevlerde bulunması da sendikamızın dünyadaki konumunu daha da güçlendirdi.
Sendikamızı aradan geçen 50 yıllık sürecin sonunda asıl güçlü kılan nokta ise Türkiye’de
Sayı: 377 - Ağustos 2011
4
en güçlü grev ve lokavt fonuna sahip olmasında yatıyor. Üyelerinin işçi sendikaları karşısında çalışma ve çalıştırma şartları açısından hiçbir fark gözetmeden
grup sözleşmeleri yapan Türkiye’deki ilk
işveren sendikası unvanına da sahip olan
sendikamız bugüne kadar tekstil işkolunda
faaliyet gösteren üye işverenlerin sosyal
hak ve menfaatlerini korumanın yanında
başta eğitim olmak üzere birçok alanda
Türkiye’nin gelişimine da katkıda bulundu. Sendikamız ayrıca kriz yılında üyele-
NARİN: TÜRKİYE'NİN HIZI KESİLMESİN
Sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı
Halit Narin, düzenlediği basın toplantısında
bir soru üzerine geçtiğimiz ay gündeme
damgasını vuran 'kriz geliyor' tartışmaları konusuna da değinerek Türkiye'nin
çok iyi yere gittiğini, hızını kestirmemek
gerektiğini söyledi. Narin, "Herkes el birliği ile Türkiye'nin ayağını çekmeye çalışıyor. Bugün hâlâ Bulgaristan'ın, Yunanistan'ın yiyecek içecek dışında parası yok, Yu-
nanistan'ın şimdi kestiler, bizden daha iyi
notları var. Size haksızlık yapıldığını kabul
edip, haksızlığa karşı el birliği yapmamız
lazım" dedi. Türkiye'nin politikasında finansman yanlışlığının olmaması gerektiğini
vurgulayan Narin, tek sesli finans ve ekonomi politikasına istikrar bakımından çok
ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Narin, döviz
kurlarına ilişkin de ''Kurlar ne olursa olsun
Türkiye sonunda kendi sistemini kuruyor.
Yanlışlar doğrular bir araya geliyor gidiyor.
Yani hayatın sonu değil. Kur iner, kur çıkar. Sıkıntıyı da sanayiciler çeker. Çünkü
sanayicinin uzun vadeli alışı, batışı vardır"
diye konuştu.
Halit Narin, başkanlığı ne zaman bırakacağının sorulması üzerine, "Birinci 50 yılı
tamamladık. İkinci 50 yıldan sonrasına
bakacağız. İkinci 50 yıldan sonra..." cevabını verdi.
re kredi desteği, halen devam eden fuar
teşvikleri ve METEM’ler aracılığıyla sektöre kalifiye eleman temini gibi sektörün
gelişimine katkı sağlayacak projelerle
üyelerinin hep yanında oldu.
ve Yönetim Kurulu Üyeleri tarafından 27 Temmuz'da Four Seasons Otel'de düzenlenen
bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu. Sendikamızın startını verdiği projeler arasında 'Topkapı Sarayı Seferli Koğuşu Restorasyon ve Sergileme Projesi'nin yanı sıra Mardin Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Eski Hükümet Konağı Restorasyonu ve sendikamız üyelerine 'BT Donanım Destek Projesi' de var.
Sendikamız şimdi 50. yılını geride bıraktığı bugünlerde hem geçmişe hem de
geleceğe dönük yeni projelerle bu özel yılını taçlandırmaya hazırlanıyor. Projeler,
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin
Ayrıca 50’nci yıla özel bir gece de düzenlenecek. Geceye Ajda Pekkan, Sezen Aksu ve Ferhat Göçer renk katacak. 8 Eylül’de Çırağan Sarayı’nda düzenlenecek gecede ayrıca Mithat Bereket’in hazırladığı sendikamızın belgeseli de gösterilecek. Geceye 1.250 davetlinin katılması bekleniyor.
Düzenlediği basın toplantısında 50’nci yıla ilişkin bilgi veren sendikamız Yönetim Kuru-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
5
Kapak
lu Başkanı Halit Narin, "Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, kurulduğu ilk günden itibaren Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün geliştirilip büyütülmesine yönelik
birçok faaliyette bulunmuştur. Türkiye’nin, üretmeden büyüyüp gelişemeyeceği felsefesine inanan sendikamız, kurulduğu tarihten itibaren, Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün menfaatleri doğrultusunda, yerli üretim kapasitemizin korunması ve geliştirilmesine yönelik olarak ilgili kamu kurum ve kuruluşları nezdinde, milli menfaatlerimize de paralel şekilde birçok çalışma ve faaliyetin içinde aktif olarak rol almıştır" dedi.
Sendika olarak Türkiye’de çalışma barışının korunması ve gelişimine önemli katkılar sağladıklarını anlatan Halit Narin, "Sendikamız bugüne kadar, işçi sendikaları karşısında
işverenleri temsil etmekte ve üye işyerleri adına grup toplu iş sözleşmeleri gerçekleştirmiştir. Türkiye’de grup toplu iş sözleşmeleri gerçekleştiren ilk sendikalardan biri olan
sendikamızın imzalamış olduğu toplu iş sözleşmeleri, sektörde faaliyet gösteren ve sendika üyesi olmayan diğer firmalar için de örnek teşkil etmektedir. Sendikamız ayrıca, kurumsal sosyal sorumluluğun bilincinde ve bu bilinç çerçevesinde gösterdiği duyarlılıkla, birçok projeye imza atmıştır" dedi. Toplantıda soruları da yanıtlayan Narin, tekstili kendi bünyesi içine kapalı olmaktan çıkararak, Türkiye için çalışan bir kurum haline getirdiklerini ve Türkiye'nin makro menfaatleri içinde yerlerini tutmaya çalıştıklarını belirtti. Narin bir soru üzerine Türkiye'de bugünlerde yanlış bir 'kavga' olduğunu, Türkiye'nin
bölgesel asgari ücret gibi bir yanlışın içine itilmek istendiğini belirterek, "Bölgesel asgari ücret demek, o bölgede asgari ücretin de altında kayıtdışı çalışan insanların para
vermesi demektir. Eğer kayıtdışı çalışıyorsa bir adam bölgesel asgari ücretin altında, eksiğini vererek insanı çalıştırıyorsa, onun daha da altına düştüğü zaman, onun daha da
altında para vererek çalıştıracak demektir. Türk halkını yöresel olarak, sen şu kadarlık değersin, diye ayırmak mümkün değil. Bu çok yanlıştır. Dolayısıyla bölgesel asgari
ücrete karşı olmamız icap ediyor. Türkiye'de asgari ücret zaten asgaridir. Asgarinin de
asgarisi olur mu?" diye konuştu.
Halit Narin, son günlerin tartışma konusu olan 'kıdem tazminatına' ilişkin görüşlerinin
sorulması üzerine de şunları söyledi: "Mustafa Kalemli'nin Çalışma Bakanı olduğu, rahmetli Şevket Yılmaz'ın Türk-İş Başkanı olduğu benim de konfederasyon başkanı olduğum zaman üçlü ittifakla kıdem tazminatı anlaşmasını yaptık. Son anda büyük şirketlerin, holdinglerin bu fona para vermesindeki para çıkışından dolayı, son anda imzadan
evvel durduruldu. Kıdem tazminatı fonu şu; şimdi bir iş yeri kapanırsa işçi kıdem tazminatını alabiliyor mu? Alamıyor. O zaman dedik ki herkes kıdem tazminatının parasını birikmişleri bir sistem içerisinde, bir fona yatırsın, işçinin bütün kıdem tazminatı hakkı bir fonda toplansın. Sonra o fona herkes prim versin, her işveren işçisine göre. Ve işçi kurallara uygun çıktığı zaman o fondan parasını alsın, dedik. Bu kadar basit ve net.
Hükümetin de bugün söylemiş olduğu buna yakın. Başka türlü de olamaz zaten. Bunu
herkes bulandırmak istiyor. Niye sulandırmak istiyor? Fazla işçi çalıştıranlar bu fona parayı vermesin, diye sulandırıyorlar. Kimse de buna sahip çıkmak istemiyor. Biz olsak çıkardık. Bu fon ne işçi sendikalarına ne de işveren sendikalarına verilemez. Bu fon devlette toplanır. Başka hiç bir yer olamaz."
Halit Narin, bundan 3-4 yıl önce dünyanın pamuğun çok ucuzlayacağı beklentisine girdiğini, onun için bütün ülkelerin pamuk politikasına ağırlık vermediğini, ancak trendin
değiştiğini, Hindistan ile Çin'in tüketici olmaya ve hammaddeye olan talebin artmaya başladığını kaydetti. Türkiye'de de pamuk ithalatının çok kolay ve fiyatların normal olmasından dolayı pamuk üretiminin azaldığını, 900 bin ton civarındaki üretimin 300 bin tona düştüğünü dile getiren Narin, bunun yanlış olduğunu, hükümet durumu anlayınca pa-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
6
muk ekimine ağırlık verildiğini kaydetti.
Narin, Türkiye'de pamuk ithalatının çok
fazla olmasından dolayı fabrikaların çoğunun kapandığını, böyle olunca da pamuğa fazla ihtiyaç kalmadığını dile getirerek, pamuk üretiminin bu kadar düşeceğini kendileri de dâhil kimsenin tahmin
etmediğini, bu durumun bu yıl veya gelecek yıl düzeleceğini söyledi.
50'nci yılın projeleri
Toplantıda yapılan sunuma göre bugüne kadar deprem yardımlarından METEM'lerin kurulmasına ve Milli Eğitim'e 50 milyon dolarlık
bilgisayar bağışına kadar birçok önemli
sosyal sorumluluk projesinin altında imzası bulunan sendikamızın 50'nci yıl için özel
olarak hazırladığı bazı önemli proje ve organizasyonlar şöyle:
• Topkapı Sarayı Seferli Koğuşu Restorasyon ve Sergileme Projesi kapsamında sendikamız, Osmanlı İmparatorluğu’nun 600 yıl boyunca üretilmiş tekstil
ürünlerinin Topkapı Sarayı Müzesi’nde
modern müzecilik anlayışıyla sergilenmesi, yerli ve yabancı ziyaretçilerin Türk
tekstilinin özgün ve zengin geçmişini
daha yakından tanıması amacıyla müze
bünyesindeki Seferli Koğuşu olarak adlandırılan mekanın modern müzecilik
anlayışına göre yeniden düzenlenmesini
üstlenecek. Bu projeyle Osmanlı tekstil
envanterinin ve saray kıyafetlerinin ortaya
çıkarılarak kamuoyuna sunulması planlanıyor.
• Sendikamız yeni kurulacak olan ve “Tekstil Konfeksiyon Bölümü”nün de faaliyet
göstereceği Mardin Artuklu Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi Eski Hükümet Konağı Restorasyonu projesinde, 3 milyon
dolar bütçe ile Mardin Artuklu Üniversitesi ile anlaşma sağladı. Bu proje ile Türk
milli eğitimine katkımız devam edecek.
• "BT (Bilgi Teknolojisi) Donanım Destek
Projesi 2011" adıyla başlatılan proje
kapsamında, üyelerimizin bilgi, eğitim
ve tecrübelerini yükseltmek, rekabet
gücünü ve performansını artırmak, ekonomik ve sınai faaliyetlerini desteklemek, gelişen koşul ve beklentilere cevap vermelerini, hızlı teknolojik ilerlemeye ayak uydurabilmelerini kolaylaştırmak ve hızlandırabilmek amacıyla,
üyelerimize bilgi teknolojisi donanım
desteği sağlanmakta. Uygulama bu yıl
başlatıldı, halen uygulama safhasında.
Projede her bir üye işyerinin büyüklüğüne göre, BT donanım ihtiyaçları toplu olarak satın alınarak, üye işyerlerine
teslim edilecek. Bu projenin bütçesi
ise yıllık toplam 4.8 milyon dolar.
• Üyelerimizin tekstil sektöründeki gelişmeleri yakından takip edebilmelerini,
vizyonlarını genişletmelerini ve Türk
tekstil sektörünün menfaatleri doğrul-
tusunda politikalar geliştirmelerini sağlamak amacıyla sendika Yönetim, Danışma, Denetleme ve Disiplin Kurulu Üyeleri, üye firma yöneticileri, çalışanları, işçi sendikaları temsilcileri, akademisyenler ve öğrencilerden oluşan 400 kişiyi aşkın bir grup 22-29 Eylül
2011 tarihlerinde Barselona’da düzenlenecek olan ve tekstil makine sektörünün en önemli fuarları arasında yer alan 16. Uluslararası Tekstil Makineleri Fuarı’na (ITMA) katılacaklar. Bu organizasyon kapsamında katılımcıların tüm giderleri sendikamızca karşılanacak.
• Tekstil sektörü ile üniversite-sanayi-sendika işbirliğinin kurumsallaştırılması ve üniversitelerimizde yapılan bilimsel çalışmaların ticarileştirilerek ülkemize katma değer yaratacak, uluslararası pazarlardaki rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlayacak yeni
ürün ve/veya üretim yöntemi geliştirilmesi, mevcut üründe ve/veya üretim yönteminde
yenilik yapılması amacıyla sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda lisans, yüksek lisans, doktora öğrencilerinin, akademisyenlerin veya sendika üyelerinin yenilik yaratacak çalışmalarının seçilmesi, desteklenmesi amacıyla "Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası-Türk Tekstil Vakfı İnovasyon Yarışması Projesi" başlatıldı. Yarışmaya, üniversitelerin tekstil ve ilgili bölümlerinde okuyan lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencileri ve ilgili bölümlerdeki akademisyenler, üye sanayi kuruluşları başvurabilecek. Bu projede Sanayi Bakanlığı, İTKİB, İTO Patent Enstitüsü Hohenstein Institute (Almanya), Dış Ticaret Müsteşarlığı partner olarak yer alacak.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
7
Kapak
50 YIL BÖYLE GEÇTİ
1961-1970: Sendikamız İstanbul’da bulunan 8 endüstri kuruluşu tarafından “İstanbul Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası” adı altında kuruldu. İstanbul Valiliği’ne 2 Ocak 1961 tarihinde verilen kuruluş dilekçesi,
sendikanın kurucu üyeleri Kemal Haraççı, Ömer Alageyik, Ali Kerman,
Merih Şamlı, Mümtaz Altınelli, Cihat Güngör, İbrahim Harmancı ve Süleyman Kermen’in imzasını taşıyordu. Sendikanın ilk başkanı 17 Ocak
1961’de yapılan seçimle Süleyman Kermen oldu. İstanbul Valiliği’nden
2 Haziran’da gelen yazıda İstanbul Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası’nın tüzüğünün Danıştay tarafından onaylandığı ve yasal olarak kuruluş işlemlerinin tamamlandığı ilan edildi. Gazeteler haberi ‘En büyük işveren sendikası kuruldu’ başlığıyla duyururken haziran ayı ortalarına gelindiğinde sendikanın üye sayısı 635’e çıkmıştı. Bu ilk sendikanın yıllardır özlemi çekilen bir dayanışmayı gerçekleştirmesi ve üyelerin ortak menfaatlerine yönelik yararlı hizmetleriyle tekstil sanayicileri arasında kısa sürede büyük ilgi görmesi üzerine, kuruluşundan 1 yıl sonra Türkiye çapında bir teşkilat haline dönüşerek 13 Şubat 1962 tarihinden itibaren Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası unvanını aldı.
• Sendikanın kurucu Başkanı Süleyman Kermen’den sonra başkan
olarak Kemal Haraççı seçildi. 6 Aralık 1961 tarihinde başkan seçilen Kemal Haraççı, daha sonra takip eden seçimli genel kurullarda 6 kez başkanlığa getirildi. Halit Narin ise sendika yönetimine 1966
yılında Başkanvekili olarak girdi. Narin’in girişimiyle aynı yıl sendika aidatları artırılarak bir Grev ve Lokavt Fonu kuruldu. Bugün Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası’nın ulaştığı gücün arkasında
bu fon yatmaktadır.
• İlk toplu sözleşme İstanbul’da 110 iş yeri adına 8 Mayıs 1964 Cuma günü Taksim Belediye Gazinosu’nda düzenlenen törenle imzalandı. İlk uyuşmazlık 1965 yılında iş hukuku literatürüne ‘Kula Grevi’ diye geçen ikinci toplu sözleşme görüşmelerinde yaşandı.
• Sendikamızın düzenlediği ilk seminer ise 12-14 Mayıs 1967 tarihleri arasında YalovaTermal Otel’de
yapıldı. İkinci seminer aynı yılın kasım ayında ‘ücretler’ konusunda düzenlendi.
1970-1980: Halit Narin 1972 yılındaki genel kurulda başkanlığı Kemal Haraççı'dan devraldı. Narin aynı yıl TİSK Başkan Yardımcılığı'na, iki yıl sonra da TİSK Başkanlığı'na seçildi. Narin, TİSK
Başkanlığı’nı 15 yıl sürdürdü.
• Sendikamız uluslararası örgütlere üyeliği de 1970’ten sonraki döneme rastlıyor. Sendikamız
Uluslararası Tekstil Sanayicileri Federasyonu’na (ITMF) 1974 yılında, Uluslararası Yünlü Tekstil Örgütü’ne (IWTO) ise 1977 yılında
üye oldu.
• 1970-1980’li yıllardaki toplu sözleşme görüşmelerinde zaman zaman gerginlikler
yaşandı. 11 Kasım 1970’te başlayan 3 aylık
grev ile Adana olayları da bu döneme denk
gelir. Adana’da üye işyerleri için yürütülen
toplu sözleşme görüşmeleri sırasında Paktaş ve Bossa’da işçi işgalleri başladı, tehlikeli boyutlara ulaşan işgal eylemleri 16 Ka-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
8
sım 1970’te askeri birliklerin yardımıyla durduruldu. Sendika tarihinde ilk lokavt uygulaması ise 1975 yılında İzmir Pamuk Mensucat A.Ş. işyerinde uygulandı. 1970’lerin ortası da işçi-işveren ilişkileri açısından pek
iç açıcı değildi. O dönemi Narin şöyle anlatıyor: “İstanbul’da sıkıyönetim vardı. 30 bine yakın işçi grevin eşiğindeydi. Birinci Ordu Komutanı Doğan Özgöçmez tarafları çağırarak anlaşmamızı istedi. Sabahlara kadar görüşmemiz sürdü. Sabah 6.30'da rahmetli Şevket Yılmaz'la anlaştık. Sözleşmeyi imzaladık. Anlaşamıyorlar, diye sevinenlerin hevesi yarım kaldı.”
• Halit Narin ve Şevket Yılmaz, 1979’da yaptıkları sözleşme ile ilk kez literatüre ‘grup
toplu iş sözleşmesi’ tabirini yerleştirdiler.
Böylece Türkiye’de ilk kez toplu sözleşme
görüşmelerinde daha sonra diğer sendikalarca da büyük rağbet gören yeni bir sistemi Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası başlatmış oldu. Ancak 1978-1980 dönemi işçi-işveren ilişkilerinin en çok bozulduğu dönem olarak tarihe geçti. Ekonomik ve sosyal gelişmelerin yanında siyasal
alanda da yaşanan olumsuzluklar, ideolojik ve maksatlı grev uygulamalarının yaygınlaşmasına neden oldu. O dönemde 7 değişik işçi sendikası ile masaya oturuldu.
1980-1990: 12 Eylül 1980 askeri müdahalesini hazırlayan karışıklığın ve terör olaylarının
en yaygın olduğu Şubat 1980’de 13 tekstil işyerinde grev başladı. O günlerde tüm çabasını bazı ideolojik prensiplere odaklayan DİSK
ile bir türlü anlaşma sağlanamıyordu. İnsanların sokağa çıkamaz hale geldiği aynı yılın 26
Mart’ında Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikası’nın Beşiktaş’taki merkez binasına
gelen 12 kişi, sendika çalışanlarını bağlayıp
odaya kilitledikten sonra bomba patlattı. Büyük hasarın meydana geldiği eylemi gazeteler Dev-Sol militanının yaptığını duyurdu.
• 1989 yılı sonlarına gelindiğinde Türkiye
Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’na üye
toplam 208 işyerinde 83 bini aşkın kişi çalışıyordu.
1990-2000: Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikası Genel Merkezi, ilk bombalanmasının ardından 10 yıl sonra bir kez daha saldırıya uğradı. Olayla ilgili bir basın toplantısı yapan Halit Narin, “Bunlar komşu ülkelerde eğitim gören bir avuç serseri. Türkiye’de yaygın
grevlerden medet umanlar var” dedi.
• Sendikamızın AB Pamuklu Tekstil Sanayi
Birliği’ne (Eurocoton) üyeliği 1990-2000
dönemine rastlıyor. Avrupa Birliği ile ilişkilerin çok konuşulduğu bir dönem olan
1996’da bu birliğe üye olan sendikamız halen Eurocoton’da Can Piyale ile başkan yardımcılığı düzeyinde temsil ediliyor.
2000-2011: Bu dönem Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın uluslararası mesleki örgütlerde en üst düzeyde temsil edildiği yıllar oldu. Sendikamız yönetim
Kurulu Başkanı Halit Narin, 14 Ekim 2008
tarihinde ITMF Yönetim Kurulu Başkanlığı
görevini devraldı. Böylece dünya tekstilinin
yönetimi 2 yıl süre ile Türkiye’ye geçti.
Narin, 16-19 Ekim 2010 tarihinde Brezilya’da düzenlenen ITMF 2010 Yıllık Toplantısı’nda başkanlık görevini Pakistanlı Başkan Yardımcısı Bashir Ali Mohammad’e tes-
lim etti. ITMF Yönetim Kurulu tarafından Narin’e “Ömür Boyu Onursal Yönetim Kurulu Üyesi” unvanı verildi. Sendikamız 2001 yılında ise Avrupa Tekstil ve Hazır Giyim Örgütü’ne (Euratex) üye oldu. Halen bu örgütte Yönetim Kurulu Üyemiz Bülent Başer, Başkan Yardımcılığı görevini sürdürüyor.
• 2000’li yıllara kadar sendikalarla ilişkiler bazen dik yokuşlarda bazen de düz ovada süregelirken, en son toplu iş sözleşmesi 31 Ağustos 2010'da ve sorunsuz olarak imzalandı.
• 2000’den sonraki süreç sendikamızın ağırlıklı olarak başta eğitim olmak üzere birçok sosyal projeye yöneldiği yıllar oldu. Çerkezköy, Kayseri ve Adana’daki İşletmeler Üstü Teknik Eğitim Merkezleri (METEM) bu dönemde açıldı. 50 milyon dolarlık bilgisayarlı eğitime destek projesi ise 2005 yılından sonra başladı. Bu dönemde 41 ilde tam 2 bin 160 bilişim sınıfı kuruldu. Eğitime sağlanan katkılar sonucu sendikamız 10 Temmuz 2008’de
TBMM Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirildi.
• Üyelere hizmeti esas alan bir anlayışla, üye odaklı projelere imza atan sendikamızın başlattığı fuar teşvikleri ise 2006 yılında başlatıldı. Bu proje kapsamında bugüne kadar üyelere 15 milyon dolar destek sağlandı. Yine 2000’den sonra ITMA Fuarlarına da ağırlık verilerek her yıl işçi sendikaları, akademisyen ve öğrencilerin de bu fuarlara katılımı sağlandı. Sendikamızın mesleki ve kültür yayınları da son 10 yılda ağırlık kazandı. Julia Pardoe’nun ‘Sultanlar Şehri İstanbul’ ve Samuel Sullivan Cox’un ‘Bir Amerikan Diplomatının İstanbul Anıları’ adlı kitapların yanında Mithat Giyim Yönetim Kurulu Başkanı Tahir
Gürsoy’un ‘Giyim Kültürü ve Moda’, Halil İnalcık’ın ‘Türk Tekstil Tarihi ve Devleti Aliye’
isimli kitapları öne çıkan kitaplar oldu. Bunların dışında ‘Atatürk’ün Görüş ve Direktifleri’, ‘Kelimelerle Dokunan Türkiye’, ‘Çanakkale Şehitlikleri’, ‘İşveren Uygulama Rehberi’
ve daha ismini sayamadığımız birçok rehber ve kaynak kitap yayınlanarak üyelerimizin
istifadesine sunuldu. Sendikamızın ayrıca aylık yayın organı Tekstil İşveren Dergisi, her
gün yükselen haber çizgisi sonucunda sektörel bir yayın olmaktan öteye bir ekonomi dergisi hüviyetine bürünmüş, Prof. Dr. Şükrü Kızılot, Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Prof. Dr. Taner Berksoy, Dr. Deniz Gökçe, Dr. Mahfi Eğilmez, Ege Cansen, Tevfik Altınok ve Gazi Erçel’in köşe yazıları okurlarımız tarafından büyük beğeni toplamıştır.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
9
Kapak
SENDİKAMIZIN BUGÜNE KADAR GERÇEKLEŞTİRDİĞİ ÖNEMLİ BAZI PROJELER
Toplantıda yapılan sunuma göre 50 yıl boyunca, özellikle Türkiye’nin tekstil ürünleri
ihtiyacının yerli sanayi tarafından karşılanmasına yönelik olarak önemli girişimlerde bulunan, takip eden dönemde de Türk tekstil
ve konfeksiyon sektörünün gelişimine ve uluslararası pazarlarda etkin bir rol oynamasına
öncülük eden Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, sadece çalışma alanında değil kurumsal sosyal sorumluluk alanında da
birçok başarılı projeye imza attı. Sendikamızca
geçmiş dönemde gerçekleştirilen bazı önemli sosyal sorumluluk projeleri şöyle:
• 1999 yılında Türkiye’de yaşanan depremin
ardından Adapazarı, İzmit ve Yalova’da depremzedeler için 526 ev, bir üniversite ve ilköğretim okulu binası yaptıran sendikamız,
2005 yılında Pakistan’da yaşanan depremin
ardından 2 milyon dolarlık maddi yardımda
bulunarak, Türkiye’den Pakistan’a yapılan
deprem yardımlarının da en büyüğünü gerçekleştirdi.
si" için 41 ilde toplam 2 bin 160 adet 'Bilişim Teknoloji Sınıfı’nın kurulumu için 50
milyon dolarlık rekor bir destek sağladı.
• Sağlık alanında yapılan destekler kapsamında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne
(GATA) 5 milyon YTL’lik bir bağış gerçekleştiren sendikamız, desteğini devam ettirerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları için 23 milyon 500 TL’lik bir kaynak
aktardı. 2008 yılının Haziran ayında GATA
Haydarpaşa Eğitim Hastanesi tarafından,
ülkesinin ve milletinin her zaman yanında olan sendikamıza bağışlarından dolayı
teşekkür plaketi verildi.
• 2004 yılının nisan ayında, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, üyelerinin
Türkiye'deki tekstil eğitim-öğretim ve ArGe çalışmalarına destek sağlamak için
Ege Üniversitesi ve TÜBİTAK ile birlikte
TÜBİTAK Tekstil Araştırma Merkezi'ni
(TAM) kurdu. Bu alanda sendikamızın sağladığı destek 1 milyon dolar civarındadır.
• 2005-2006 yılları arasında 'Bilgisayarlı Eğitime Destek Kampanyası' çerçevesinde sendikamız, Milli Eğitim Bakanlığı ile protokol
imzalayarak "Eğitime % 100 Destek Proje-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
10
• Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın Türk Tekstil Vakfı ile bugüne kadar gerçekleştirdikleri eğitim hizmetlerinin
en büyüğü ise Tekstil Meslek Liseleri’ndeki eğitim standartlarını AB Standartları’na
uygun hale getirmek amacıyla uygulamalı eğitimler için Mesleki ve Teknik Eğitim
Merkezleri (METEM) kurmak oldu. METEM’ler, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikası, Türk Tekstil Vakfı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği ortak
bir proje ertesinde Çerkezköy/Tekirdağ,
Kayseri ve Adana illerinde toplam 26 milyon dolarlık bir bütçeyle gerçekleştirildi. Söz
konusu merkezler, Türk tekstil ve konfeksiyon sektöründe bugüne dek gerçekleşen en büyük eğitim yatırımı oldu.
• Sendikamız Yönetim Kurulu’nun uygulamaya koyduğu, “Üye İş Yerlerinin Tekstil
Konusunda Öne Çıkan Fuarların Desteklenme Projesi” çok sayıda üyenin katılımlarıyla, kendilerine sağlamış olduğu yararlar
istatistiklerle incelenerek Yurtiçi Fuarlar, Seminer ve Konferanslar ilave edilerek “Fuar
Komitesi” tarafından üyelerimiz için daha
yararlı hale getirildi. Fuar Komitesi'nce saptanan uygulama esasları dâhilinde üyelerimiz bu proje kapsamında tekstil sektöründe düzenlenen kendi belirledikleri
uluslararası fuarlara katılım ve ziyarette bulunmakta. Bu sayede üyelerimiz, dünyanın
birçok ülkesinde gerçekleştirilen fuarları ziyaret etme ve birçok fuarda stand açarak
kendi ürünlerini sergileme fırsatı yakalamakta. Proje kapsamında, üyelerimiz 530
fuarı ziyaret etti, 680 katılımcı bu fuarlarda 231 stand açtı. 2006-2011 yılları arasında yurtdışı fuar destek projesi kapsamında yaklaşık 15 milyon dolarlık destek
sağlandı.
Güncel
EKONOMİNİN BAŞINI DÖNDÜRMEYİ BAŞARDIK!
Cari açık dışında tüm göstergeler olumluyken geçen ay piyasalarda “kriz geliyor” paniği
yaşandı. Kimi iktisatçılar ‘tasarruf et’, kimi de ‘harca’ dedi. Sonuçta ortada kalan
yatırımcının ya da tüketicinin başı dönünce olan oldu.
Türk ekonomisi geçen ay, epeydir unuttuğu bir
heyecan yaşadı. Önce kredi derecelendirme
kuruluşu Fitch uyardı. Ardından AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ‘dikkatli olun’
uyarısı yaptı. IMF Temsilcisi ise ‘Türkiye’de risk
arttı’ dedi. Ertesi gün ‘tercüme hatası var’ denilerek “Ben dünyada risk arttı” demiştim açıklaması yaptı. ‘Kriz geliyor’ uyarıları sonrasında kimi iktisatçılar ‘tasarruf et’ çağrısı yaparken kimi de ‘harca’ dedi. Sonuçta ortada kalan yatırımcının ya da tüketicinin başı dönünce olan oldu. Vatandaşı uyarayım derken yapılan açıklamalar bir anda panik yarattı. İşte
her şey yolunda giderken geçen ay ekonomide baş dönmesi yaratan süreç:
Büyümede şampiyon olduk
Temmuz ayına ekonominin nabzı sayılan
makro göstergelerin getirdiği olumlu hava ile başladık. Önce büyüme rakamları açıklandı. Türkiye yılın ilk çeyreğinde yüzde 11 büyüyerek dünya şampiyonu oldu. Türkiye'yi yüzde 9.9'la Arjantin, yüzde 9.7'yle Çin takip etti. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre ilk çeyrekte en hızlı büyüyen sektör yüzde 17.2'yle toptan perakende ve ticaret oldu. Onu yüzde 17.1'le
vergiler, yüzde 14.8'le inşaat izledi. Mart ayı itibarıyla son bir yıllık dönemde kişi başına GSYH değeri ise cari fiyatlarla 15 bin 731 TL, dolar cinsinden ise 10 bin 360 dolar olarak gerçekleşti. 2010
yılı sonuna göre kişi başına milli gelir dolar cinsinden 281 dolar, TL cinsinden 593 TL artış gösterdi. Türkiye ekonomisi, 2009'un son çeyreğinde yüzde 5.9, 2010'un 1. çeyreğinde yüzde 12, ikinci çeyreğinde yüzde 10.3, üçüncü çeyreğinde yüzde 5.2, dördüncü çeyreğinde ise yüzde 9.2 büyümüştü. Ekonomi 2010'un tamamında ise yüzde 8.9'luk büyüme göstermişti. Büyümede bu yılın tamamında ise yüzde 7 ve daha üzeri bir rakam bekleniyor.
Temmuz ayının ikinci sevindirici haberi ise ihracat cephesinden geldi. Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne (TİM) göre ihracat haziran ayında çift haneli artışını sürdürdü. 1 Temmuz’da açıklanan verilere göre ihracat haziranda geçen yılın aynı ayına göre yüzde 25.2 oranında artarak 11.5 milyar dolara ulaştı. Yılın ilk 6 ayında ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20.2 artışla 65 milyar 769.7 milyon dolara yükselen ihracatın 12 ayda ulaştığı seviye ise 124.9 milyar dolar oldu. İhracat rakamlarını değerlendiren TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, “Yeni dönemin ihracat merkezli olmasını bekliyoruz. Türkiye tüm göstergelerde olumlu bir seyir gösteriyor. Açıklanan büyüme ve dış ticaret rakamları da bunu net bir şekilde gösteriyor. Çin'den bile yüksek bir büyü-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
11
Güncel
İHRACATÇININ BEKLENTİSİ DÜŞTÜ
Avrupa Birliği’nde yaşanan borç krizi ihracatçının beklentilerine de yansıdı. Yunanistan’ı
ikinci kez kurtarma konusunda geçen ay anlaşmaya varılırken, Türkiye’nin en büyük ihraç pazarı olan AB’ye dönük ihracat beklentisi 20.4 puan birden azaldı. Ekonomi Bakanlığı tarafından
üçer aylık dönemler halinde yayınlanan Dış Ticaret Beklenti Anketi'nin üçüncü çeyrek sonuçlarına göre 2011 yılının ikinci çeyreğinde 142.9
olan İhracat Beklenti Endeksi, üçüncü çeyrekte 122.6 seviyesinde gerçekleşti. Ankete göre, Avrupa ve Çin, Hindistan, Endonezya gibi diğer Asya ülkelerine ihracatın artış beklentisi yavaşlayarak
sürerken, diğer tüm ülke gruplarına ihracatın artacağı beklentisi güçlenerek sürüyor. 2011 yılının üçüncü çeyreğinde, ikinci çeyreğe göre, mevsim normallerinin altında ihracat sipariş düzeyine sahip olduklarını belirten firma sayısında bir miktar artış görüldü. Anket sonuçlarını değerlendiren Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, 3’üncü çeyrekte ihracat beklentisinde yaşanan 20.4 puanlık azalmada Avrupa bölgesinin büyük bir borç krizi eşiğine gelmesinin etkisi olduğunu söyledi.
me oranı yakaladık. AB üyesi ülkelerin bir nesil içinde hayal edemeyecekleri bir büyüme rakamı. Ancak ithalatımızdaki yüksek artış oranı, dış ticaret açığı ve cari açığın yüksek seviyelere yükselmesi başarımızı gölgeliyor. Büyümemizin sağlıklı ve sürdürülebilir olması için kaliteli büyümeye ihtiyacımız var” dedi.
TÜİK’in 8 Temmuz’da açıkladığı verilere göre sanayi üretimi mayıs ayında geçen yılın aynı ayına
göre yüzde 8 arttı. Sanayi üretimi aylık bazda değerlendirildiğinde de nisan ayına göre yüzde 2.9
artış gösterdi. Piyasaların beklentisi doğrultusunda gelen sanayi üretimini değerlendiren Sanayi
Bakanı Nihat Ergün, ortaya çıkan rakamı "çok yüksek hızdan normal hıza geçmek" olarak değerlendirdi.
İşsizlik 33 ay sonra tek hanede
15 Temmuz’da açıklanan bir başka veri ile de Türkiye'de 33 aydır süren çift haneli işsizlik rakamı nihayet kırıldı. Nisanda işsizlik oranı, bir
önceki yılın aynı dönemine göre 2.1 puan azalarak, yüzde 9.9 oldu. Böylece, işsizlik oranı 2008 yılı temmuz ayından bu yana ilk kez tek haneye
düşerken, kriz öncesi seviyeye de dönülmüş oldu. İşsizlik oranı 2010
Nisan döneminde yüzde 12 seviyesinde idi. Tarım dışı işsizlik yüzde 12.5,
olurken, genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 17.9'a düştü. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yaptığı açıklamaya göre son 1 yılda işsiz sayısı 434 bin kişi azaldı. Verilere göre kentsel yerlerde işsizlik oranı 2.3
puanlık azalışla yüzde 11.9, kırsal yerlerde ise 1.5 puanlık azalışla yüzde 6.1 oldu. TÜİK tarafından mart ayında işsizlik oranı yüzde 10.8 olarak açıklanmıştı. Verilere göre nisanda Türkiye genelinde işgücüne ka-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
12
tılma oranı, geçen yılın aynı dönemine göre 1.1
puanlık artışla yüzde 49.9 olarak gerçekleşti. Nisan döneminde 22 milyon 501 bin kişi istihdam edilirken, bu yıl aynı dönemde sayı 23
milyon 955 bin kişiye çıktı. Nisanda kayıtdışı ise
geçen yılın aynı dönemine göre 1.2 puanlık azalışla yüzde 42.1 olarak gerçekleşti.
Bütçede tarihi rekor
15 Temmuz’da işsizlik verileri açıklanırken, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de aynı gün 6 aylık merkezi bütçe uygulama sonuçlarını düzenlediği basın toplantısıyla duyurdu. Buna göre Türkiye'de her seçim öncesinde rekor düzeyde açık veren devletin
bütçesi bu kez fazla verdi. 2011 yılının ilk altı aylık döneminde bütçe 2.9 milyar lira fazla vererek son 41 yılın rekorunu kırdı. Şimşek, "İlk 6 aylık bütçe performansına baktığımızda aslında bunun bir tarihi başarı olduğunu görürüz. 1970 yılından bu yana yani son 41 yılda Ocak-Haziran döneminde nominal olarak en yüksek bütçe fazlası rakamına ulaşmış durumdayız" dedi. Şimşek ayrıca, 1975 yılından bu yana ilk kez üç ay üst
üste bütçenin fazla verdiğini, 1983'ten beri
de ilk kez 6 aylık dönemin beş ayında fazla
verildiğini kaydetti. Şimşek, "Türkiye'nin
aslında çok iyi çok güçlü makro ekonomik
resminin bir tek olumsuz tarafı varsa o da cari açıktır. Cari açık Türkiye'de yapısal bir
problemdir. Bu yapısal problem, çözüm
olarak yapısal dönüşümü gerektirmektedir”
dedi.
Fitil ateşleniyor
Bakan Şimşek’in cari açık konusundaki
uyarısının ardından AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, ‘Kriz geliyor, fazla harcamayın’ uyarısıyla dikkatleri
üzerine çekerek piyasalarda moral bozan
bir sürecin de başlamasına neden oldu.
Gedikli’nin açıklamalarının Yunanistan’a ikinci yardım paketi görüşmelerinin çıkmaza girdiği günlere denk gelmesi de tedirginliği artırdı. Gedikli, gazetelere de yansıyan açıklamasında, “Kötü haberi veriyorum; dünya ekonomisinde kara bulutlar gözükmeye başladı. Dünya daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacak. Bunlar da oluyor. Muhtemelen
dünya ekonomisinde bir kriz olacak. Türkiye’ye olumsuz etkileri olacaktır. O yüzden tedbirli olun. Ne varsa onu tutun. Fazla harcamayın. Dünyada kriz olacak, Türkiye’de bundan olumsuz etkilenebilir. Gelişigüzel harcamamak lazım. Biz toz pembe bir tablo çizmiyoruz, gerçekleri konuşuyoruz” dedi.
“Kriz geliyor” tartışmaları 20 Temmuz’da Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a da soruldu. AB liderlerinin Yunanistan’la ilgili yaptığı zirveden bir gün önce Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick ile görüşen Babacan,
"Umarım Avrupa doğru karar alır, sorun çözülür.
Yoksa olumsuz senaryoya hazır olun" dedi.
Fitch, Fitch’liğini yaptı!
Cari açık dışında tüm göstergeler olumluyken piyasalarda “kriz geliyor” paniğine neden olan asıl gelişme
ise 21 Temmuz’da kredi derecelendirme kuruluşu
Fitch’in, tam da Avrupalı liderlerin Yunanistan’ı ikinci kez kurtarmak için toplandıkları saatlerde Türkiye ile ilgili yapılan açıklama oldu. Fitch analisti Ed Parker, Türk ekonomisinde ısınma sinyalleri görüldüğünü
belirterek, Türkiye'nin cari açık sorunu yüzünden
AB'deki krize, diğer gelişmekte olan ülkelerden daha açık olduğunu ve yüksek cari açığa bağlı belirsiz-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
13
Güncel
İŞSİZLİK ORANI (%)
lik nedeniyle not artışının da belirsiz olduğunu söyledi. Fitch’e hükümet kanadından yanıt ise
gecikmedi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Fitch'in yaptığı açıklamayı "Fitch yine Fitch’liğini yapmış” sözleriyle değerlendirdi. Çağlayan, kredi derecelendirme kuruluşlarının bir dönem kriz yaşayan İrlanda'ya en yüksek notları verdiklerini hatırlatarak cari açık konusunun
da bugün için bir risk taşımadığını vurguladı. Piyasalarda bomba etkisi yaratan Fitch aynı gün
içinde yeni bir açıklama yaparak gönül almaya çalıştı. Açıklamada, “2 yıl içinde kredi notunun artırılma olasılığı, artırılmama olasılığından daha yüksek” denildi. Ancak aynı gün Merkez Bankası’nın yaptığı açıklama da piyasaları memnun etmedi. Yapılan Para Politikası Kurulu’nda faizi 6.25’te sabit tutan Merkez Bankası’ndan gelen ‘güvercinvari’ açıklama ‘faiz bile indirebilirim” şeklinde yorumlanınca piyasalarda sert fiyat hareketleri oldu. Yunanistan’ın
kurtarılmasına dönük atılan adımlar nedeniyle piyasaların nefes alması beklenirken, tam tersi oldu. O gün dolar 1.68 TL’ye çıkarken Euro 2.40’ı aştı. İMKB’de kayıplar bir ara yüzde 3.5’i
bulurken günün sonunda kayıp yüzde 1.22 oldu.
Piyasalarda fitilin ateşlendiği 21 Temmuz’dan bir gün sonra bu kez IMF Türkiye Temsilcisi Lewis’in açıklamalarıyla moraller bozuldu. Lewis, "Son dönemlerde finansal istikrara bakacak
olursak, Türkiye'de risk artmıştır" dedi. Ancak Lewis’in 22 Temmuz’da Denizli’de yaptığı bu
konuşma bir gün sonra ‘tercüme hatası’ olarak duyuruldu. Lewis’in “Son dönemlerde finansal
istikrara bakacak olursak, Türkiye'de risk artmıştır” şeklindeki sözleri “Son dönemlerde finansal istikrara bakacak olursak, küresel risk artmıştır” diye düzeltildi. IMF’nin yaptığı ‘risk
arttı’ açıklamasının yanında Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da aynı gün “Dövizde dalgalanma yaşanabilir. Dövizle borçlanmayın. Açık pozisyona düşmeyin” uyarısında bulundu.
Tüm bu açıklamaların ardından 22 Temmuz’da gün sonunda dolar 1.70’i aştı. Euro ise 2.42
lirayı gördü.
Piyasalar haftanın ilk günü olan 25 Temmuz’da ise Merkez Bankası’nın çifte müdahalesiyle karşılaştı. Merkez Bankası önce döviz alım ihalelerini durdurdu, ardından yabancı para zorunlu karşılık oranlarını azalttı. Ancak Merkez Bankası’nın para musluklarını açan bu iki kararına rağmen
dolar aynı gün 1.73’ü, Euro da 2.48’i gördü. Cumhuriyet altını ise ilk kez 600 lirayı görürken çeyrek altın da 150 lira oldu.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
14
AYLAR
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
YILLIK
2009
15.5
16.1
15.8
14.9
13.6
13.0
12.8
13.4
13.4
13.0
13.1
13.5
14.0
2010
14.5
14.4
13.7
12.0
11.0
10.5
10.6
11.4
11.3
11.2
11.0
11.4
11.9
2011
11.9
11.5
10.8
9.9
-
BÜYÜME ORANLARI (%)
YILLAR
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011*
(*) İlk 3 ay
BÜYÜME (%)
6.8
-5.7
6.2
5.3
9.4
8.4
6.9
4.7
0.7
-4.8
8.9
11
27 Temmuz'a gelindiğinde ise başı dönen
piyasalara bu kez Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'sözlü' müdahalede bulundu. Türkiye'nin iyi durumda olduğunu, bu
kez krizin teğet bile geçmeyeceğini söyleyen Erdoğan, “Biz yere çok sağlam basıyoruz. Batı'da, Avrupa'da kriz olabilir.
Biz bunların hepsine hazırlıklıyız. Daha
önce 'teğet geçecek' dedim. Bu defa
pek teğet geçeceğe de benzemiyor. Daha iyiyiz. Daha güçlüyüz” dedi. Erdoğan
dolardaki yükseliş konusunda ise "Bir iki
yıl önce çok enteresan bir durum vardı.
Türk Lirası'nın değer kazanmasından
birçok çevreler rahatsız oluyordu, şimdi değer kaybından rahatsız oluyor. Merak etmeyin onun ortasını bulacağız,
çok rahat bulacağız" dedi. Erdoğan'ın
TL'deki değer kaybı konusunda orta noktanın bulunacağı açıklamasıyla dolar
1.6850'ye kadar geriledi. Ancak aynı günün akşam saatlerinde bu kez kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor's'tan (S&P) gelen açıklamalar moralleri biraz bozdu. S&P Türkiye analisti
Frank Gill, "Türkiye ekonomisi sert inişe doğru gidiyor olabilir" dedi. Bunun
üzerine dolar 1.6910 liraya çıktı.
YUNANİSTAN KURTULDU MU!
Avrupalı liderler, Avrupa'daki borç krizine çözüm bulmak ve Yunanistan’ı kurtarmak için 21 Temmuz’da zirve yaptı. Yunanistan’ın 108 milyar Euro’luk paketle ikinci kez kurtarıldığı zirveyi Türkiye de yakından izledi. Özellikle Fitch’in “AB’deki krize en açık Türkiye” uyarısı sonrası tüm gözler bu zirveden çıkacak sonuca çevrildi.
Zirve öncesi Uluslararası Para Fonu (IMF), “Avrupa'nın borç krizinin dünyaya maliyeti büyük olur" uyarısında bulunurken, hazırladığı risk raporunda da Euro Bölgesi bankalarından gelecek etkilerin en güçlü hissedilebileceği ülkeleri İngiltere, Macaristan, Rusya, Türkiye, Brezilya ve ABD olarak sıraladı. IMF’nin raporunu sayfalarına taşıyan İngiliz Times Gazetesi ise "Kriz fokurdamaya başladı” ifadesini kullanarak Euro Bölgesi’nde ikinci bir krizin yaklaşmakta olduğunu yazdı.
Gazete liderlere “Eğer doğru kararlar alınmazsa insanlar işlerini kaybedecek, tasarruflar, emeklilik fonları eriyecek, sıradan insanlar büyük bedeller ödeyecek"
uyarısı yaptı. Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ise zirve öncesi "Hiç
kimse yanılgıya düşmesin. Durum çok ciddi. Çözüm gerektiriyor, aksi takdirde olumsuz sonuçlar Avrupa'da ve her yerde hissedilir" dedi. 21 Temmuz’daki zirvede ise
Yunanistan’ın en borçlu olduğu iki ülke olan Almanya ve Fransa’nın planı doğrultusunda Yunanistan’ı kurtarma planı kabul edildi. Plana 50 milyar Euro’luk katkı ile özel sektör de dâhil edildi. Buna göre Atina’nın borçları ötelenerek kredi faizi düşürüldü. Hazırlanan plana tahvil geri alımını öngören ‘kontrollü iflas’ da dâhil edildi. Yunanistan’ın kurtarılması, özel sektörün de elini taşın altına sokması
talebinde ısrarcı olan Almanya Başbakanı Angela Merkel için siyasi bir zafer olurken, Times Gazetesi bu zaferin Euro Bölgesi'nin ilk iflasını önlemeye yetmeyeceğine neredeyse kesin gözüyle bakıldığını yazdı.
Kim, kimin kolunu bükecek?
Tüm bunlar yaşanırken, piyasalar şimdi
‘Bütün dünyada değer yitiren dolar kuru Türkiye'de neden zıpladı” sorusuna yanıt arıyor.
Piyasada 'hükümet istedi' diyenlerden 'yabancılar yapıyor' diyene kadar birçok senaryo
dolaşıyor. Piyasaların konuştuğu senaryoya
göre cari açıktan rahatsız olan Türkiye, kuru yükselterek ithalatı zorlaştırmak ve ihracatı artırmak istedi. Bunu da şimdilik başardı.
Bir diğer senaryo ise yabancı yatırımcıların
Merkez Bankası’nı faiz artışına zorlamak istemesi. Son bir yıllık dönemde düşük faiz nedeniyle yeterli kâr elde edemeyen, buna karşın kur da yükselince yüzde 7-8 zarara uğrayan yabancı yatırımcılar faiz artırımı istiyor. Bunun için de Merkez Bankası’nı uyguladığı tedbirlerin başarısız olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Bakalım kim, kimin kolunu bükecek?
Sayı: 377 - Ağustos 2011
15
Güncel
SÜREÇ TAMAMLANDI, TEKSTİL VE HAZIR
GİYİMDE EK VERGİ UYGULAMAYA GİRDİ
24 Mart’ta yayınlanan karar doğrultusunda ithal tekstil ve konfeksiyon ürünlerine
getirilen ek gümrük vergisi 22 Temmuz’da resmen uygulamaya girdi. Ek vergi kararı,
sendikamızın öncülüğündeki yerli üreticilerin girişimiyle başlatılan soruşturma sonrasında
alınmıştı.
İthal tekstil ve hazır giyim ürünlerine getirilen ek vergi resmen uygulamaya girdi. “İthalat Rejimi Kararına Ek Kararda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı” adıyla yayınlanan düzenleme 22 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayınlandı. Buna göre 24 Mart
2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan ilk karar doğrultusunda dokuma kumaşta yüzde 20’ye, örme ve dokuma konfeksiyon ürünlerinde ise yüzde 30’a
varan oranda teminata bağlı olarak ek vergi uygulanacak. Söz konusu kararda
22 Temmuz’da yapılan değişiklik uyarınca ayrıca A.TR dolaşım belgesi eşliğinde ithal edilen AB ve Türk menşeli olmayan tekstil ürünlerinden, tercihli
menşeine uygun olarak ilave gümrük vergisi alınacak. Kararın uygulanmasında AB veya Türk menşeli eşya için gümrük idarelerince A.TR dolaşım belgesi dışında ayrıca bir menşe ispat belgesi talep edilmeyecek. Bu kapsamdaki beyandan ithalatçı sorumlu olacak, Ekonomi Bakanlığı ve/veya Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı’nca sonradan kontrol kapsamında ithalatçıdan ilave bilgi ve belge talep edilebilecek. Kararname kapsamında yer alan ürünlerin Dahilde İşleme Rejimi kapsamında ithal edilerek işlem görmüş ürün olarak ih-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
16
raç edilmesi halinde, varsa telafi edici
verginin hesaplanmasında bu karar hükümleri uygulanmayacak.
Karar kapsamındaki ürünlerin İthalat Rejimi Kararı eki listelerdeki gümrük vergisi oranı üzerinden vergi tahsilatı yapılarak
gümrük gözetimi altındayken A.TR dolaşım belgesi düzenlenerek AB üyesi ülkelere ihraç edilmesi halinde, ilave gümrük
vergisi uygulanmayacak. “Gümrük vergisi askıya alınan veya düşürülen” ürünlerin bulunduğu, İthalat Rejimi'nin V sayılı
listesinde yer alan tekstil ürünlerinin ithalatında, ilave gümrük vergisi uygulanmayacak. Kararı yeni oluşturulan Ekonomi Bakanlığı yürütecek.
Koruma kararı martta
yayınlanmıştı
Yerli üreticileri korumak amacıyla getirilen ek vergilere ilişkin süreç 13 Ocak 2011
tarihinde, sendikamız öncülüğünde yerli
tekstil üreticilerinin yaptığı başvuruyla
başlamıştı. Başvuruya ilişkin olarak yapılan ön incelemede yıllar itibarıyla ithalatın seyri ve yerli sanayinin ekonomik göstergelerine bakılmış, soruşturma açılması ve geçici önlem alınması için gerekli
şartların oluştuğu tespit edilmişti. Ayrıca
İthalat Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ön inceleme raporu, İthalatta
Korunma Önlemlerini Değerlendirme Kurulu’na sunulmuştu. Kurul, İthalat Genel
Müdürlüğü tarafından sunulan ön inceleme raporunu değerlendirmiş ve başvuru konusu eşya için İthalatta Korunma Önlemleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde korunma önlemi soruşturması açılmasına karar verirken, söz konusu ürünlerin ithalatında geçici önlem uygulanmasını, geçici korunma önleminin gümrük vergisinde artış şeklinde uygulanmasını önermişti. Bu doğrultuda Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından soruşturma
açılmasına ilişkin kararları içeren tebliğler, 13 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete'de
yayımlanmıştı. Yayınlanan iki tebliğ de,
tekstil sektöründe "koruma önlemleri
soruşturması" açılmasını, bu süreçte kumaş ithalatına en az yüzde 30, hazır giyimde ise en az yüzde 40'a varan oranlarda
ek vergi uygulanmasını öngörüyordu.
Yayınlanan tebliğ üzerine Uzakdoğu'dan ithalat yapan kumaş ve hazır giyim toptancıları ile perakendecileri, maliyetlerini artıracağı, bunun da fiyatlara yansıyacağı ve pazarı
daraltacağı düşüncesiyle tebliğe karşı çıktılar. Bunun üzerine DTM, tarafları dinleme kararı aldı. Tarafları dinleme sonrasında, 24 Mart 2011 tarihinde Bakanlar Kurulu yeni oranlar belirleyerek kararı onayladı. Dokuma kumaşta yüzde 11-20, örme ve dokuma konfeksiyon ürünlerinde ise yüzde 17-30 aralığında olması kararlaştırılan ek vergilerin 120
gün sonra, 22 Temmuz 2011 tarihinde uygulamaya girmesi de kararlaştırıldı. Bu arada
kararın yayınlanmasının ardından sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin başkanlığındaki işveren, işçi ve makine üreticilerinden oluşan bir heyet de o dönemde Devlet Bakanı olan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan 'a teşekkür ziyaretinde bulundu.
Yerli üreticiyi koruyan ithalata ek vergi kararı 120 günlük sürenin dolmasının ardından
22 Temmuz’da resmen yürürlüğe girerken, bir yandan da soruşturma süreci devam edecek. DTM'nin yapacağı inceleme sonucunda, tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin yerli üretim ve kullanım durumu tespit edilecek. İnceleme sonucunda, Bakanlar Kurulu’nca ilave gümrük vergisi uygulanmamasına karar verilmesi halinde, teminata bağlanan tutar
ilgiliye iade edilecek. İnceleme sonucunda, Bakanlar Kurulu’nca ilave gümrük vergisinin teminata bağlanan miktardan daha düşük belirlenmesi halinde belirlenen ilave gümrük vergisi ile teminata bağlanan tutar arasındaki fark da ilgiliye iade edilecek. Bakanlar Kurulu tarafından ilave gümrük vergisinin teminata bağlanan miktar ile aynı olarak
belirlenmesi halinde teminata bağlanan tutar Hazine’ye irat kaydedilecek.
Bakanlar Kurulu’nca ilave gümrük vergisinin teminata bağlanan miktardan daha yüksek olarak belirlenmesi durumunda ise teminata bağlanan tutar Hazine’ye irat kaydedilecek, ancak aradaki fark tahsil edilmeyecek. Bakanlar Kurulu tarafından ilave gümrük vergisi teminata bağlanmamış ürüne ilave gümrük vergisi getirilmesi halinde bu karar kapsamında geçmişe yönelik herhangi bir işlem tesis edilmeyecek. DTM'nin ocakta açtığı soruşturmayı ağustos-eylül aylarında tamamlaması bekleniyor.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
17
Ayın Konusu
İSO 500'DEKİ TEKSTİL VE HAZIR GİYİM
SEKTÖRÜNDE DÜŞÜŞ YAVAŞLADI
İstanbul Sanayi Odası'nın (İSO) her yıl geleneksel olarak açıkladığı '500 Büyük Sanayi Kuruluşu' araştırması, tekstil ve hazır giyim
sektöründe yaşanan 'serbest düşüş'ün durduğunu ortaya koydu. '500 Büyük' listesinde
her yıl 3-5 firmayı kaybeden tekstil ve hazır giyim sektörü 2010'da sadece 1 fire verdi.
2010'da 8 yeni işletme listeye girerken, 9 işletme listeden çıktı. Böylece Advansa da dahil edildiğinde İSO 500’e giren dokuma, giyim
ve deri sanayi işletmeleri sayısı 2010’da 52 oldu. Bu rakam bir önceki yıl 53 idi. İlk 500 şirket içindeki sektör işletmelerinin sayısı 2002'de
111 iken, bu rakam büyük krizin yaşandığı
2008'e gelindiğinde 47'ye kadar düşmüştü.
Yine İSO'nun araştırmasına göre 2009’da ilk
100 büyük şirket içinde sadece Sanko Tekstil ve Korteks Mensucat yer alırken 2010'da
ilk 100’e Advansa da girmeyi başardı. Tekstil ve hazır giyim sektörü açısından bir diğer
olumlu gelişme ise ihracat kaleminde yaşandı. İlk 500 içindeki tekstil ve hazır giyim
şirketlerinin ihracatı yüzde 9.7 artarak 3.1
milyar dolar oldu. Bu rakam 2009 yılında 2.9
milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiş ve
önceki yıla göre yüzde 22.6'lık kan kaybı yaşanmıştı. 2010 yılında sektörün kârında da
artış yaşandı. Kriz yılı 2008'de zarar eden tek
sektör olan tekstil ve hazır giyim, 2009'da 666
milyon lira kâra geçerken, 2010'da bu rakam
979 milyon liraya çıktı. 2010 yılında ayrıca çalışan başına kâr tutarında da yükselme görüldü. 2009'da çalışan başına düşen kâr toplamı 7 bin 637 lira olurken, bu rakam
2010'da 12 bin 957 liraya çıktı.
İSO 500 listesinde kriz yılı 2008'in zarar şampiyonu olan
tekstil ve hazır giyim sektöründe 2009'da başlayan
kârdaki iyileşme sürüyor. Ayrıca '500 Büyük' listesinde her
yıl 3-5 firmayı kaybeden tekstil ve hazır giyim sektörü
2010'da sadece 1 fire verdi.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
18
2010 yılında tekstil ve hazır giyim sektöründe
bir başka sevindirici gelişme ise istihdam cephesinde yaşandı. '500 Büyük Şirket' içindeki
tektilcilerin istihdamdaki payı uzun bir aradan
sonra ilk kez yükselişe geçerek yüzde 14.9'dan
yüzde 15.1'e çıktı. Tekstil ve hazır giyimin 1982
yılında istihdamdaki payı yüzde 26.3 düzeyindeydi.
İSO 500
Tekstil ve hazır giyim sektöründe bu gelişmeler
yaşanırken, krizin izlerinin silinmeye başlandığı 2010’da sanayideki iyileşmenin arttığı
görüldü. TÜPRAŞ'ın 2010 yılında da Türkiye'nin
en büyük sanayi kuruluşu olarak yeniden zirveye oturduğu araştırmaya göre 2010 yılında
sanayici yeniden üretime döndü. 'İSO 500' araştırmasına göre 2010'da üretimden satışlar yüzde 21.8 artarken, kâr eden şirket sayısı da
412'den 434'e çıktı. Aynı çalışmaya göre şirketler, ekonomideki olumlu gelişmelere paralel olarak faiz ve rant gelirlerini de bırakmaya
başladı. 2009 yılında şirketlerin üretim dışındaki faaliyet gelirlerinin elde ettikleri kâr
içindeki payı yüzde 44.2 iken 2010'da 10 puan birden düştü.
Sanayiinin üretime daha fazla ağırlık vermesi Türkiye'nin geçen yılı yüzde 8.9'luk büyümeyle kapatmasında da etken oldu. İSO 500
araştırmasına göre imalat sanayiinde geçen
yıl yüzde 13.6'lık katma değer artışı yaşandı.
Bu rakamın milli gelirdeki yüzde 8.9'luk büyümeye katkısı ise 3.3 puan oldu. İSO 500'e göre 2010'da imalat sanayiinde çalışan sayısında ise 346 bin kişilik artış yaşanırken, Arçelik 14 bin 48 çalışanla istihdamda birinci sırada
yer aldı. Arçelik'i 13 bin 543 çalışan ile Türkiye Şeker Fabrikaları, 12 bin 603 çalışan ile Türkiye Taşkömürü Kurumu izledi.
2009 yılında İSO 500 arasında yer almayan Vestel Dijital Üretim Sanayi 89. sıradan, Besler Gıda 92 sıradan, Şenpiliç Gıda 99. sıradan,
Bunge Gıda 103. sıradan, Namet Gıda ise 113.
sıradan listeye girdi. 2010'da da en fazla kâr
eden sanayi kuruluşu ise 4.8 milyar lira ile
EÜAŞ oldu. Listede Anadolu kaplanı illerin gücünü artırdığı da görüldü. İSO 500'e Konya ve
Kahramanmaraş'tan 7'şer, Denizli, Kayseri ve
Adana'dan 12'şer, Gaziantep'den ise 16 şirket
girdi. Araştırmaya göre 2010 yılında yabancı
sermaye paylı kuruluş sayısı geriledi. İSO 500
kapsamında son yıllarda artış gösteren yabancı
sermaye paylı kuruluşların sayısı 2008'de
148'e, 2009 yılında ise 153'e yükselmişti. 2010
yılında ise yabancı sermaye paylı kuruluş
sayısı tekrar 148'e indi.
ruluşlarının sayısı ise 12'ye geriledi. Geçen yıl üretimden satışlarda kamu kuruluşlarının payı yüzde 7.7 olarak gerçekleşirken, 12 kamu kuruluşunun dönem kârı 2009 yılına göre yüzde 150.7 oranında artış gösterdi. 2010 yılında İSO 500'ün toplam borçları yüzde 20.5 oranında artış gösterirken, toplam borçlar/aktif toplamı oranı yüzde 51.1'e yükseldi. Araştırma sonuçlarını açıklayan
İSO Başkanı Tanıl Küçük 2010 yılında ekonomideki toparlanma paralelinde İSO 500 kapsamındaki özel kuruluşlarda üretimden satışlar ve brüt katma değerin bir önceki yıla göre sabit fiyatlarla
İSO 500'ÜN BORCU KORKUTUYOR
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, 2010'da sanayi sektöründe yaşanan yükselişe rağmen satış kârlılığı, ekonomik kârlılık ve varlık devir hızının halen kriz öncesinin epeyce gerisinde olduğuna söyledi. Küçük, "Nispeten olumlu bu gelişmelerin yanında 2010, İSO
500'deki sanayi kuruluşlarında mali yapının bozulduğu bir yıl olarak karşımıza çıkmıştır"
dedi. Küçük, İSO 500 kapsamındaki özel kuruluşlarda toplam borç oranı artarken, özkaynak
payının gerilediğini, 2009'da kaynak yapısında yüzde 50.9 olan toplam borç oranının 2010'da
yüzde 54.4'e yükseldiğini ifade etti. Küçük, öte yandan ABD'de toplam borç/özkaynak oranı yüzde 50'ler, Avrupa Birliği'nde yüzde 70-80'ler civarında iken 2010'da İSO 500 özellerde yaklaşık yüzde 120 olduğunu belirtti. Küçük, şunları söyledi: "Bu oranlar dünya ile
kıyaslanınca sanayi kuruluşlarımızın borçlanmaya ne kadar bağımlı bir yapı sergilediğini
açıkça göstermektedir. Bu da hem sanayimiz hem de ekonomimiz için temel bir kırılganlık unsurudur. Kuruluşlarımızın bu kadar çok borçlanma gereği duymasının ana nedeni,
kaynak yaratmakta yaşanılan sıkıntıdır. Sanayi kuruluşları ve şirketlerimiz, kaynak yaratmakta sıkıntı çekince, ülkemizin tasarrufları düşük olmakta ve Türkiye büyümek için tasarruf ithal etmek, dış kaynağa başvurmak zorunda kalmaktadır. Bu da cari açığı ekonomimiz için daimi bir kırılganlık unsuru haline getirmektedir. Şimdilerde Avrupa zor günler yaşıyor. Yanı başımızda en büyük ticari ortağımızda yaşanan yangın, bizde de tedirginliğe yol açtı, kurlar yükseldi. Şunu ifade etmeliyiz ki, dalgalı kur rejimindeyiz ve hatırlayacak olursak yakın dönemde, 2006 ve 2008'de kurda benzer dalgalanmalar yaşadık. Kısa vadede bir kriz beklentisi içinde olmamak lazım. Ancak yüksek cari açık oranımızı göz önüne aldığımızda tedbirli olmakta elbette fayda var. Evet makroekonomik istikrar anlamında
önemli kazanımlar sağlanmıştır. Ancak artık bu kazanımları kalıcı hale getirecek ve taçlandıracak adımları atmak gerekmektedir. Son dönemdeki tedirginliğin bu adımları daha hızlı atmamız için bir vesile, bir itici güç olabileceğini ümit ediyoruz."
İSO 500 kapsamında 2010 yılında kamu ku-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
19
Ayın Konusu
DOKUMA, GİYİM EŞYASI, DERİ VE AYAKKABI SANAYİİ
No. 2010 2009
sırası sırası
1
64
64
2
77 136
3
87
99
4
123 135
5
130 129
6
131 125
7
151 181
8
173 166
9
192 215
10 198 182
11 216 170
12 242 481
13 248 238
14 251 289
15 272 253
16 275 285
17 278 325
18 282 286
19 284 257
20 286 315
21 308 261
22 325 380
23 327 299
24 328 237
25 337
26 349
27 351 334
28 354 310
29 356 411
30 357 361
31 358 458
32 376 359
33 378 398
34 382 416
35 385 386
36 386 395
37 389 381
38 394
39 411
40 427 469
41 432
42 435 342
43 437
44 438 391
45 439 466
46 441 323
47 445
48 479 394
49 484 379
50 489 489
51 499
52 500 455
Sayı:
Kuruluşlar
Üretimden
satışlar (TL)
Sanko Tekstil İşletmeleri San. ve Tic. A.Ş.
772.179.259
Advansa Sasa Polyester Sanayi A.Ş.
645.727.089
Korteks Mensucat San. ve Tic. A.Ş.
590.073.815
Kordsa Global End. İplik San. ve Tic. A.Ş.
448.076.833
Gülsan Sentetik Dokuma San. ve Tic. A.Ş.
425.162.346
Zorluteks Tekstil Tic. ve San. A.Ş.
424.616.596
Merinos Halı Sanayi ve Tic. A.Ş.
372.849.715
Orta Anadolu Tic. ve San. İşl. T.A.Ş.
331.349.760
Bossa Tic. ve San. İşletmeleri T.A.Ş.
304.839.455
Menderes Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
299.404.737
Yeşim Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
275.841.306
Hugo Boss Tekstil San. Ltd. Şti.
247.986.567
Matesa Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
244.822.459
Beyteks Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
243.195.935
Gap Güneydoğu Tekstil San. ve Tic A.Ş.
219.297.202
Boyteks Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
216.706.070
Mem Tekstil Sanayi ve Tic. A.Ş.
213.860.377
Altınyıldız Mens. ve Konf. Fabrikaları A.Ş. 209.175.245
Sarar Giyim Tekstil Enerji San. ve Tic. A.Ş.
208.681.098
Kipaş Mensucat İşletmeleri A.Ş.
206.512.251
Küçükçalık Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
191.558.759
Üniteks Gıda Teks. Mot. Araç. San. ve Tic. A.Ş. 180.339.877
Aydınlı Hazır Giyim San. ve Tic. A.Ş.
179.854.763
Hey Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
179.536.845
Baydemirler Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
175.998.962
ANATEKS Anadolu Tekstil Fabrikaları A.Ş.
170.416.426
Kipaş Denim İşletmeleri A.Ş.
169.775.683
Şık Makas Giyim San. ve Tic. A.Ş.
168.721.447
Akteks Akrilik İplik San. ve Tic. A.Ş.
168.175.440
İşbir Sentetik Dokuma Sanayi A.Ş.
168.147.637
Erdem Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
167.912.895
Işıl Tekstil San. ve Tic. Ltd. Şti.
160.624.058
Akbaşlar Tekstil Enerji San. ve Tic. A.Ş.
159.407.753
Flokser Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
158.827.009
Özdilek Alışveriş Merk.ve Tekstil Sanayi A.Ş.
158.037.598
Gürteks İplik San. ve Tic. A.Ş.
157.831.920
YÜNSA Yünlü San. ve Tic. A.Ş.
155.845.492
Erak Giyim San. ve Tic. A.Ş.
153.788.055
Ongan Tekstil San. ve Dış Tic. A.Ş.
148.657.045
Şireci Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
143.797.825
Ozanteks Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
142.439.086
Akın Tekstil A.Ş.
141.975.888
SUNJÜT Suni Jüt San. ve Tic. A.Ş.
141.571.781
Çak Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
141.535.260
Royal Halı İplik Tekstil Mobilya San. ve Tic. A.Ş. 141.491.464
Aunde Teknik Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
141.258.155
Çetinkaya Mensucat San. ve Tic. A.Ş.
140.492.233
Selçuk İplik San. ve Tic. A.Ş.
129.845.508
Bıran İplik San. ve Tic. A.Ş.
128.373.771
Venüs Giyim San. ve Tic. A.Ş
126.699.842
İskur Tekstil Enerji Tic. ve San. A.Ş.
123.882.148
Söktaş Tekstil San. ve Tic. A.Ş.
123.795.926
20
yüzde 13-14'ler civarında arttığına dikkati
çekerek, "2010'un önemli bir özelliği de ödenen faizlerdeki ve finansman giderlerinde
2009'da başlayan düşüşün devam etmiş olmasıdır. Bu durum 2009'da olduğu gibi 2010'da
da kârlılığı olumlu etkilemiş ve İSO 500'de vergi öncesi dönem kâr ve zarar toplamı ve satış kârlılığı bir önceki yıla göre yükselmiştir"
şeklinde konuştu.
İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, 'İSO
500' raporunu açıklarken geçtiğimiz ay gündeme damgasını vuran kriz tartışmalarına da
değinerek, "Kısa vadede bir kriz beklentisi içinde olmamak lazım" dedi. Küçük, yüksek cari açık konusunda da tedbirli olunmasını istedi.
Küçük, İSO'nun geçmişte ifadeleriyle karamsar olmakla itham edildiğini hatırlatarak,
"Biz 'olaylara pembe gözlükle bakmıyoruz' dedik. Bugün de kara gözlükle bakmamamız gerekiyor. Bu ortamda da biz kara gözlükle bakmıyoruz. 'Kriz beklentisi içinde olmamak gerekir' diyoruz. Esas olan yapmamız gerekenleri hatırlamaktır. Şu açıdan da memnunuz,
bizce ekonomi yönetimdeki farkındalık fazlasıyla var. Bunun kararlılığa dönüşmesi, hayata
geçmesi lazım. Bizim beklentimiz bu yönde"
diye konuştu.
Tanıl Küçük, "2001 sonrası dönemde, Türkiye ekonomisinde önemli başarılar sağlandığı
tartışmasızdır. Ancak önümüzdeki tablo, mev-
İSO 500
İSO 500'DEKİ İLK 50 İŞLETME
2010
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
2009
1
2
6
3
5
4
8
7
11
12
10
14
9
13
22
16
15
18
20
17
19
26
28
38
23
Şirket
Üretimden satışlar (Milyon TL)
TÜPRAŞ
20.819
EÜAŞ
9.740
Ford Otomotiv
6.004
Oyak-Renault
5.871
TOFAŞ
5.448
Arçelik
5.108
Aygaz A.Ş.
3.969
Erdemir
3.715
İçdaş
3.523
İsdemir
3.239
Habaş
2.827
PETKİM
2.789
Vestel Elektronik
2.422
Toyota
2.326
Mercedes-Benz Türk
2.221
Unilever San.
2.099
Türkiye Şeker Fab.
2.072
Türkiye Kömür İşlt.
2.007
Çolakoğlu Metalurji
1.947
BSH Ev Aletleri
1.929
İpragaz
1.875
Milangaz
1.854
Borçelik
1.619
Er-Bakır
1.529
Kroman Çelik
1.525
cut dinamiklerle yapabileceklerimizin sonuna
gelindiğine işaret etmektedir. Türkiye için
bundan sonraki aşama, halihazırda elde edilen kazanımları ve olumlu zemini iyi değerlendirerek, ekonomide niteliksel bir sıçramayı sağlayabilmek, yapısal dönüşümü gerçekleştirmek olmalıdır. Hükümet programı bu yöndeki ümitlerimizi güçlendirmiştir. Beklentimiz,
programın başarıyla hayata geçirilebilmesidir"
dedi. Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Küçük, kıdem tazminatı ile ilgili tartışmaların hatırlatılması üzerine, konunun hükümet programında ele alınmasını çok önemli bulduklarını ve desteklerinin devam ettiğini söyledi. Konunun çok boyutlu bir sorun olduğuna işaret
eden Küçük, öncelikle işçi haklarının güvence altına alınması gerektiğinin altını çizdi.
Türk sanayisinin geleceği açısından da konunun önemli olduğunu vurgulayan Küçük, "Hü-
2010
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
2009
29
24
45
25
30
33
21
27
36
35
32
43
41
31
37
84
46
56
57
40
44
48
49
47
51
Şirket
Üretimden satışlar (Milyon TL)
Sarkuysan
1.472
Goldaş
1.460
Tosçelik
1.454
Coca-Cola İçecek
1.441
Türkiye Petrolleri AO.
1.371
AKSA Akrilik
1.309
PHILSA
1.302
Vestel Beyaz Eşya
1.220
Konya Şeker
1.187
Diler Demir Çelik
1.186
Çay-Kur
1.173
Hyundai Assan
1.150
Kaptan Demir Çelik
1.143
Ak Gıda 1.083
Bosch San.
1.023
Türk Traktör
1.021
KARDEMİR
1.000
Eti Maden
981
Yıldız Entegre
981
Aselsan
978
Banvit
971
Borusan
956
BRİSA
924
Kastamonu Entegre
914
İzmir Demir Çelik
910
kümetin yalnız bırakılmaması gereken bir konu. Bizlerin bunu anlatabilmesi lazım. Tartışarak en
makul seviyeye getirileceğini düşünüyoruz" dedi. Küçük, kurdaki yükselişe ilişkin olarak ise kurun yükselmesinin kısa vadede avantajlarının olabileceğini ancak bunun çok kısa sürede dezavantaja dönüşebileceğine dikkati çekerek, bütün bunlara dikkat etmek gerektiğini belirtti. Tanıl
Küçük, üretimin ve ihracatın yapısının değiştirilmesi gerektiğini ifade ederek, ekonomi yönetimi
ile ortak hareket etmenin önemine vurgu yaptı.
KÂRDA İLK 10 (Milyon TL)
2010 2009
1
1
2
6
3
2
4
4
5
3
6
11
7
8
8
7
9
22
10
5
Kuruluş
EUAŞ
TPAO
TÜPRAŞ
Ford
Philsa
Eti Maden
Anadolu Efes
Arçelik
Oyak-Renault
Kömür İşlt.
Kârı
4.850
1.297
929
708
544
439
376
346
341
340
İHRACATTA İLK 10 (Milyon dolar)
2010 2009
1
1
2
4
3
2
4
3
5
5
6
7
7
8
10
9
9
10
8
Kuruluş
Oyak-Renault
TÜPRAŞ
Ford
TOFAŞ
Arçelik
Vestel
İÇDAŞ
Petrol Ofisi
Habaş
Kârı
3.236
2.849
2.643
2.346
1.748
1.380
1.219
1.076
1.065
Sayı: 377 - Ağustos 2011
21
Vergi Dünyası
10 YILDA TAŞIT SAYISI YÜZDE 81 ARTTI
BENZİN TÜKETİMİ İSE YÜZDE 25 AZALDI
Diyeceksiniz ki “Bu başlık hiç de inandırıcı değil!..”.
“Nüfus arttıkça, ekmek tüketimi azalıyor” demek gibi bir şey bu…
Gerçi ekmek tüketimi azalmıyor ama
taşıt sayısı arttıkça, benzin tüketimi sürekli
azalıyor.
En iyisi resmi rakamlara bakalım.
10 yıllık fotoğraf
Otomobil başta olmak üzere, taşıt sayısında artış olduğunu hep beraber gözlemliyoruz.
Hatta TV’de bazen eski Türk filmlerini (özellikle siyah beyazları) izlerken “caddeler ne kadar boşmuş” diyoruz. Şimdi ise
araç park edecek yer yok.
Tablo-I’de, yıllara göre motorlu kara
taşıtı sayısı, Tablo-II’de de benzin tüketimi gösterilmiştir.
Tablolara göre;
- 2000 yılında 8 milyon 320 bin olan taşıt sayısı, 2010 sonunda 15 milyon 96
bine yükselmiş. Otomobil sayısı da aynı dönemde 4 milyon 422 binden, 7 milyon 545
bine yükselmiş. Buna göre; son 10 yılda taşıt sayısı yüzde 81, otomobil sayısı da yüzde 71 artmış.
Diyeceksiniz ki “Bunu zaten tahmin
ediyorduk”.
Haklısınız.
Şimdi tahmin etmediğinize yani benzin
tüketimine gelelim.
- Taşıt sayısındaki artışa karşılık, 2000
yılında 2 milyon 801 bin ton olan benzin tüketimi, 2010 sonunda 2 milyon 105 bin tona
gerilemiş.
Buna göre; son 10 yılda benzin tüketimi yüzde 25 gerilemiş!
Tablolara ve sonuçlara bakınca “Bu nasıl olur?” diyeceğinizi tahmin ediyorum.
Yazımızın devamında, sorunuzun yanıtını
bulacaksınız.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
22
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
TABLO-I: YILLARA GÖRE MOTORLU TAŞIT SAYISI (Bin adet)
Yıl
2000
2003
2004
2006
Toplam
8.320
8.904
10.236
12.227
Otomobil
4.422
4.700
5.400
6.141
Motorin ve otogaz
Tablo-III’de, yıllara göre motorin ve
otogaz tüketimi gösterilmiştir. Buna göre;
- 2000 yılında 8 milyon 189 bin ton olan
motorin tüketimi, 2010 yılı sonunda yüzde 68 artarak 13 milyon 776 bin tona
ulaşmış.
- 2000 yılında 1 milyon 280 bin ton olan
otogaz tüketimi, 2010 yılı sonunda yüzde
95 artarak 2 milyon 500 bin tona ulaşmış.
Görüldüğü gibi, motorlu kara taşıtlarında benzin kullanımından uzaklaşılırken,
motorin ve otogaz kullanımına yönelme olmuş.
Milyarlık kayıp
Bazı kişiler, Türkiye’ye benzin ya da
motorin ithal ediliyor, zannediyorlar. Oysa
TABLO-II: BENZİN TÜKETİMİ
(Bin Ton)
Yıl
2000
2005
2007
2008
2009
2010
Benzin Tüketimi
2.801
2.709
2.540
2.344
2.280
2.105
Yıl
2007
2008
2009
2010
Toplam Otomobil
13.023
6.472
13.765
6.797
14.316
7.093
15.096
7.545
böyle bir şey yok. Ham petrol ithal edilip,
rafineride işleme tabi tutuluyor. İşlem
sonucu belli oranlarda motorin, benzin,
fuel-oil, vs. elde ediliyor.
Daha açık bir anlatımla, motorin ihtiyacını karşılamak için ham petrol ithal ediliyor. Buna karşılık aynı ham petrolden
motorinle birlikte elde edilen benzinde “ilginç bir tablo” ortaya çıkıyor.
Türkiye’ye ithal edilen ham petrolün
rafineride işlenmesi sonucu üretilen benzinin yarısı tüketilemiyor.
Motorin talebini karşılamak için petrol
ithal ediyoruz. Ham petrolden belli bir yüzde oranında motorin ve benzin elde ediliyor. Türkiye’de üretilen benzinin yarısı tüketiliyor. Tüketilemeyen benzini de denize dökemeyeceğimize göre; tüketilemeyen yarısı ise 1 TL ya da 1.2 TL civarında
ihraç ediliyor.
Oysa, fiyatı vergi indirimi yoluyla düşürülerek, benzin kullanımı teşvik edilse;
hem tüketici hem de devlet kazanacak.
Yurtdışından da daha az ham petrol ithal
edilecek. Daha az dövizimiz gidecek, bu da
cari açığı olumlu etkileyecek.
Bu kadar basit bir formülün uygulanmayışı, anlaşılır gibi değil…
Türkiye ilginç bir ülke, bunları anlattığımızda da dinleyenlerin çoğu “Aaa… Öyle
miymiş? Yurtdışına benzin ihraç ettiğimizi hele hele 1 TL’ye ihraç ettiğimizi ilk defa
duyuyorum” diyorlar.
Türkiye’nin sorunlarını çözmek için
öncelikle olayı bilmek gerekiyor…
TABLO-III: MOTORİN VE OTOGAZ TÜKETİMİ (Bin Ton)
MOTORİN
Yıllar Motorin Tük.
2000
8.189
2005
11.049
2007
12.953
2008
14.008
2009
13.459
2010
13.775
OTOGAZ
Yıllar Otogaz Tük.
2000
1.280
2005
1.752
2007
2.007
2008
2.112
2009
2.305
2010
2.500
Sayı: 377 - Ağustos 2011
23
Ekonomik Diyalog
ABD’DE NEREYE?
Dünya ekonomisinde uzun zamandır
ABD 2 Ağustos tarihine kadar ülkenin
kamu borcu limitinin yükseltilmesi konusunda uzlaşmadığı taktirde global ekonomik risk ciddi şekilde artar tezi mevcuttu.
Ancak ABD medyasına göre her tür siyasi itiş kakışa rağmen Washington’daki ve Wall Street’teki birçok kötümser,
bundan bir ay sonra durup bir baktığımız
zaman, ABD Kongresi’nin borç limitini
yükseltmiş olduğunu, ABD Hükümeti’nin
giderlerini ödeyebildiğini, Obama Hükümeti’nin ise bütçe açığını azaltıcı bir yeni
kanunu kabul ettirmiş olduğunu, sosyal
program ödemeleri ve vergilerle ilgili
düzenlemelerin ise ileriye bırakıldığını
ve kötü olarak bir tek şey gerçekleştiğini
göreceğimizi söylüyorlardı!
Tek kötü ne? ABD, ratingciler yani
örneğin S&P tarafından, AAA yani en üst
düzey rating’den, AA şeklindeki daha düşük ratinge düşmüş olacak, o kadar deniyordu!
Sayı: 377 - Ağustos 2011
24
Peki, bu ne kadar önemli idi?
Rating düşüşü ABD kamu kâğıtlarının
fazilerini hızla yükseltir ve borsa başta olmak üzere tüm piyasalar tepetaklak olursa, bu tabii çok kötü olur. Piyasalar zaten
uzun zamandır çöküş sinyali vermekte idi.
Tabii bütçe ve borç limiti yükseltilmezse, rating düşüşü aslında uzun zamandır yavaş yavaş gerçekleşen ABD
ekonomisinin gerilemesinin, yani bilinen
bir şeyin gündeme gelmesi olurdu.
Ama diğer alternatifte, yani limit yükseltilirse ve bu arada da tersine rating düşerse bu ne anlama geliyordu?
Aslında yüzeysel bakılırsa, ABD’nin
rating düşme olayı sanki ABD Hazinesi’nin
uzun vadeli borcunun faizlerini pek etkilemez gibi duruyor. Sadece tüzükleri icabı AAA ratingli kağıt tutmak zorunda olan
büyük kurumlardan başkaları reaksiyon
göstermez deniyor. Diğer taraftan da
repo piyasasında Hazine kâğıtları karşılık
gösterilerek kısa vadeli kredi alan ku-
rumların ne yapacağı da pek kestirilemiyordu. 684 milyar dolarlık fon tutan “mutual fund” denen kurumlar da bir şey değişmez mesajı veriyorlardı. Sigorta şirketlerinin de pek reaksiyon göstermeyeceği düşünülüyordu. Bankalar da rating
AAA’dan AA düzeyine düştü, diye sermaye yatırmak zorunda kalmazlar deniyordu. FED yani ABD Merkez Bankası da, rating AA olsa da, Hazine kâğıtlarını teminat
olarak almaya devam eder, deniyordu.
Geriye kalanlar arasında Çinliler yuan
ile dolar almaya devam ederlerse doların
değeri artmaya devam eder, bu da Çin’in
Hazine kağıtlarını almayı ve tutmayı rating
düşüşüne rağmen sürdürmesi demek
olur da deniyordu.
Peki, hiç mi kötü bir şey
olmazdı?
Wall Street Journal yazarı D Wessel,
dikkatli düşünülürse tabii ki Hazine kâğıdı getirilerinin yükselmesi gündeme ge-
Dr. Deniz GÖKÇE
lir, çünkü risk artmıştır, diyordu. Ne kadar etki ederdi? Kamu borçlanma faizlerinde sürekli kalacak yarım puan artış 10
yılda Federal Bütçe açığına 435 milyar dolar artış yükler ve 200.000 dolarlık bir konut ipoteği de ayda 65 dolar daha fazla
ödemek zorunda kalır hesabı ortada idi.
Profesyonellere sorulduğu zaman
JPMorgan Chase iktisatçısı M.Feroli “Bir
şey farketmez!” derken, bono uzmanı
PİMCO Başkanı M.El Arian “Sistem, göbeğinde oturan sadece AA ratingli zayıf
varlıklar ile çalışamaz!” diyor, Peterson
Institute uzmanı ünlü iktisatçı Carmen Reinhart ise en önemli etki olarak Atlantik’in
her iki tarafında da rating kurumlarını devreden çıkartma çabalarının iyice güçleneceğini düşünüyordu.
Ancak esas sorun tabii ki rating kurumları değil, büyük ekonomilerin sürdürülemez mali durumları ve politikacıların yön değiştirme tercihini bir türlü yapamamaları idi.
Konut sektöründen başlayan problemlerle Amerikan ekonomisi son küresel krizin merkezi durumundaydı. 2008’de yüzde
0.3, 2009’da da yüzde 3.5 oranında küçülen
Amerikan ekonomisi 2010’da toparlanmaya başlayarak yüzde 3 oranında büyüdü. Bu
yılın ilk çeyreğinde ise toparlanma temposunun devam ettiği ve ekonominin bir ön-
ceki çeyreğe göre yüzde 1.8 oranında büyüdüğü düşünülüyordu. İkinci çeyreğe ilişkin ilk tahmini veriler ise geçtiğimiz Cuma
günü açıklandı. Amerikan ekonomisinin bu
yılın ikinci çeyreğinde yüzde 1.3 oranında büyüdüğü tahmin ediliyor. İlk çeyrek için açıklanan yüzde 1.8’lik büyüme oranı ise yüzde
0.4 olarak revize edildi. Bu da Amerikan ekonomisindeki toparlanma temposunda ciddi bir yavaşlamanın söz konusu olduğuna
işaret ediyor. İkinci çeyrek büyüme verilerine ilişkin resmi tahminler 26 Ağustos’ta revize edilecek.
Aşağıdaki grafikte ABD ekonomisine
ilişkin çeyrekler bazında büyüme oranları ve işsizlik oranlarında izlenen seyir
birlikte görülüyor.
Grafikte de görüldüğü üzere kriz öncesinde ABD ekonomisinde işsizlik oranı ortalaması yüzde 5.2 seviyesinde idi. Kriz sonrasında yüzde 10’un üzerine çıkan işsizlik
oranı toparlanma ile birlikte yavaş yavaş
düşmeye başlamıştı. Normal şartlarda
ABD’deki işsizlik oranında kayda değer
düşüşler sağlanması için minimum yüzde
2.5 seviyesinde büyüme temposuna ihtiyaç
var. Toparlanma temposu son üç çeyrekte bu seviyenin altında kaldı. Sonuçta da
Mart ayında yüzde 8.8 seviyesine kadar gerilemiş olan işsizlik oranı ikinci çeyrek sonunda yüzde 9.2’ye yükseldi.
ABD EKONOMİSİ (2006-2011)
Verilerin detayında ikinci çeyrekte büyümeye en fazla katkının net ihracat ve
özel sektör yatırımlarından (0.6’şar puan)
geldiğini, iç talepte en önemli kalem olan
özel tüketimin katkısının sadece 0.1 puanda kaldığını görüyoruz. Daha önceki çeyreklerde özel tüketim harcamaları büyümeye 2 puanın üzerinde katkı yapıyordu.
Peki, ABD ekonomisinde görülen tempo kaybının gerisinde ne var? Wall Street Journal yavaşlamanın nedenlerini şöyle sıralıyor:
1) Tüketicilerin aşırı borçlanmış olması
nedeniyle harcamalarda kısıntıya gitmesi (tüketicilerin borçluluk oranı 1990’larda yüzde 84 iken bugün yüzde 112’ye çıkmış).
2) Tüketici güveninin çok zayıf olması
(hem kriz sonrası genel güven kaybı hem
işsizlik oranının Amerikalıların alışık olmadığı yüksek seviyelerde olması hem de
kamu harcamaları ve kamu borç limiti ile
ilgili gelişmeler tüketicileri endişelendiriyor).
3) İşgücü piyasasında esnekliğin azalması (önceden iş aramak için eyaletten
eyalete göçen Amerikan halkı artık eskisi kadar hareketli değil).
4) Önceki dönemlerde Amerikan Merkez Bankası FED faiz oranlarını düşürerek ve Federal hükümet de harcamaları
artırarak ve vergileri düşürerek toparlanmaya yardımcı olmaktaydı. Bugün faiz
oranları olabileceği en düşük seviyede.
Ama Federal hükümet kamu finansmanı problemi ve borç durumu nedeniyle pek adım atamaz durumda! ABD’nin işi
oldukça zor!
Sayı: 377 - Ağustos 2011
25
Haznedar
YENİ ANAYASA’NIN EKONOMİ BOYUTU
Genel Seçim sonrasında yeniden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin ilk maddesinin “Yeni bir Anayasa”
hazırlığı olacağı ve konunun Türkiye’nin
uzunca bir süre gündeminde kalacağı
seçim öncesinden belli idi. Bu konuda çeşitli sivil toplum kuruluşları yaptıkları
çalışmaları kamuoyu ile aylar öncesinden
paylaşmaya başlamışlardı bile…
TÜSİAD değerli akademisyenler heyetine yaptırdığı Anayasa değişikliği çalışmasını kamuoyu ile paylaşırken yapılan
sunumda ortaya çıkmıştı ki, Anayasa’nın
incelenen ve irdelenen 5 boyutunun içinde ekonomik boyuta hiç değinme gereği
görülmemişti. 1986 yılından bu yana üyesi bulunduğum TÜSİAD’ın bu yaklaşımını,
Ekonomik ve Mali İşler Komitesi’nin bir
üyesi olarak yadırgadığımı çalışmanın
kamuoyuna tanıtım toplantısında açık dille tenkit etmiştim.
Oysa Ben, bir Anayasa değişikliğinde
değil 5 boyut, 3 boyut dahi konuşulsa, bunun birinin mutlaka ekonomik boyut olduğuna inanlardan olduğumu da burada
belirtmek gereğini duyanlardanım...
Nitekim İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetimi, bir iş adamının düşünce yapısı içerisinde, hazırlanacak yeni Anayasa’nın
münhasıran ekonomik ve ticari boyutu
kapsamında, içeriğinin neler olması ge-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
26
rektiği konusunda bir hazırlık yapılması
kararını alınca, üyesi bulunduğum İTO Ekonomi Danışma Kurlu olarak bu konuda değerli bilim adamlarına bir araştırma
yaptırılmasına karar aldık. Değerli öğretim üyelerinin hazırladığı Rapor EDK üyelerinin de katkısıyla son şeklini aldı ve İTO
yönetimine sunuldu…
Bakın bu çalışmanın sonunda yeni
Anayasa’da yer alması ya da yer almaması
açısından üzerinde durulan Anayasa’nın
ekonomi boyutu içeriğinde EDK olarak nelere değindik…
Çalışmanın
kapsamı
Daha başlangıçta ifade etmeliyim ki, bu
çalışmanın kapsamı Anayasa’nın ekonomik hükümleri ile sınırlı tutulmuş, sosyal
ve siyasal haklara ilişkin hükümlere değinilmemiştir. Kısacası böyle bir çalışma
ile yeni Anayasa hazırlık çalışmalarına,
ekonomik hayata dönük bütüncül ve özgürlükçü bir yaklaşım sunarak katkı sağlanması hedefine yönelinilmiştir.
Yapılan çalışmalar sonunda, 1982 Anayasası’nın, dönemin özellikleri, ekonomik faktörlerin arka planda kalması ve
ekonomik görüş açısından dünyanın dönüşüm geçirdiği bir dönemde hazırlan-
ması nedeniyle olsa gerek, devletçilik ilkesi ve merkezi planlama sistemine dayalı, iktisadi çerçevesi zayıf, muğlâk ve karmaşık bir yapıya sahip olduğu görüşü
üzerinde mutabık kalınmıştır.
Oysa günümüzde hazırlanacak yeni
Anayasa’nın, bireyin ekonomik hak ve özgürlüklerini esas alan ve bireyi devlet
karşısında koruyan temel bir felsefeden
hareket etmesinin gerektiği konusunda
görüş birliği içinde olunmuştur. Bu temel
felsefe kapsamında,
➢ Anayasa kuralları basit, anlaşılabilir, kısa, belirsizlikleri en aza indirecek
nitelikleri haiz olmalı ve hukuk kuralları bireylerin ekonomik faaliyetlerini kolaylaştırmalı ve girişimciliği teşvik etmelidir.
➢ Devletin temel amacı, bireylerin yaşamlarını, özgürlüklerini ve mülkiyet haklarını korumaya odaklanması gerektiğinden yeni Anayasa’da kamu yararı yerine
“toplum yararı” ifadesi kullanılmalı ve
toplum yararının ne olduğu da açık ve seçik bir şekilde tanımlanmalıdır.
➢ Yeni Anayasa, günümüzde giderek
önem kazanan hesap verebilirlik, şeffaflık, kamuoyu denetiminde açıklık, zaman
uyumsuzluğunun neden olduğu sorunların çözümü açısından Anayasa değişikliklerinin yasalaşmasında hem zor hem de
uzun bir süreç tercihi, konularında emredici düzenlemelere daha çok yer vermeli
ve kamu yönetiminde bu ilkeler en üst düzeyde benimsenmelidir.
➢ Çok çeşitli zaman ve zeminde tartışıldığına şahit olduğumuz “Ekonomik
Anayasa düzenlemesi” şeklinde bir yaklaşımın yanlış olduğu inancımız nedeniyle kesinlikle yeni Anayasa “ekonomik
anayasa” mantığı ile düzenlenmemelidir.
➢ Yeni anayasa hazırlanırken, ekonomik hükümlerin temel amaçlarının
ekonomik gelişmişlik, istikrar, sürdürülebilirlik, bireylerin insani gelişmişliği ve Devlet’in Anayasa’dan kaynaklanan
görev ve sorumluluklarının yerine geti-
Tevfik ALTINOK
Hazine ve Dış Ticaret Eski Müsteşarı
Finans Kulüp Başkanı
rilmesi olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
➢ Yeni Anayasa’da Devlet, toplumda
ekonomik olarak mağdur olan, yoksul ve
kırılgan koşullarda yaşayan yurttaşları;
hukuk kuralları içinde, pozitif ayrımcığın
dışındaki belli kesimlere tanınan ayrıcalıkları kesinlikle kaldırmak koşuluyla insanlık onuru, özgürlük ve eşitlik ilkelerini dikkate alarak barınma, sağlık, gıda,
eğitim ve su kullanma gibi temel haklara kavuşturmakla yükümlü olmalıdır.
➢ Yeni Anayasa’da, “toplum yararı”
kavramının daha net tanımlaması koşuluyla mülkiyet hakkı ve bu hak üzerindeki sınırlamalar arasındaki çelişkiler giderilmelidir.
➢ Bireyin istediği gibi sözleşme yapma hak ve özgürlüğüne sahip olduğunu
kabul etmek gerektiğinden Devlet “milli
ekonominin gerekleri” çerçevesinde bu tür
hak ve özgürlüklere müdahale etme alışkanlığından vazgeçilmeli, çalışma hürriyeti içeriğinde sosyal refah devleti anlayışı çerçevesinde, girişim ve sözleşme hak
ve hürriyeti, mülkiyet hakkı ile beraber temel haklar arasına alınmalı ve bu alandaki
kısıtlamalar azaltılmalıdır.
➢ Kamu yönetimi adına yapılabilecek
özelleştirmenin başarılı olabilmesi için
mülkiyet haklarını ve sözleşme hak ve özgürlüğünü temel hak olarak güçlü bir şekilde tanımlamak şartı ile Yeni Anayasa’da
toplum yararı esas alınarak yeni bir düzenlemeye gidilmelidir.
➢ Dünyada finansal piyasaların derinleştiği ve ticari faaliyetlerin sosyal ve siyasi karar verme mekanizmaları üzerinde rol oynadığı bir düzende, Türkiye’nin 24
Ocak 1980 Kararları’yla serbest piyasa
mekanizmasının hâkim olduğu bir ekonomik yapı ve sisteme geçtiği gerçeği Yeni
Anayasa’da göz ardı edilmemeli, girişim
özgürlüğü ve rekabet açık şekilde korunmalı, haksız rekabet yaratan kayıtdışılık
dahil her türlü uygulama engellenmelidir.
➢ Devletin organizasyonel ve fonksiyonel yapılanması kapsamında;
• Başbakanlığın organizasyonel yapılanması, Başbakanlığa verilecek fonksi-
•
•
•
•
yonel işlevler çerçevesinde bir kez daha
değerlendirilmeli ve yapısal bir çarpıklık olup olmadığı en azından tartışılarak yapı şekillendirilmelidir.
Kamu mali yönetiminde merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin işlevleri tüm
Devlet yapısı ele alınarak katılımcı ve yerinden yönetim anlayışı içeriğinde düzenlenmelidir.
Gerek Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, gerekse son dönemlerde oluşturulan tüm bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurul ve kurumların yasama, yürütme ve yargı erklerinin içeriği dikkate alınarak bağımsızlıklarından ne anlaşıldığının Anayasal çerçevede tanımlamaları yapılmalı ve sınırları çizilmelidir.
Yeni Anayasa, Devlet’in piyasalar üzerindeki kontrolünü, piyasalara giriş serbestîsinin ve rekabetin sağlanması ile sınırlandırılmalı ve piyasalara müdahalenin şartları da açık şekilde belirtilmelidir. Ancak olağanüstü haller ve iktisadi krizler nedeniyle kamu düzeninin
bozulması gibi nedenlere bağlı olarak
Devlet piyasalara müdahale edebilmelidir.
Yeni Anayasanın bütçeye ilişkin hükümleri, merkezi ve yerel yönetimler
açısından öncelikle Devletin bu konuda
fırsatçı davranmasının önüne geçecek
nitelikte olmalı ve toplayacağı vergiler
konusunda 1982 Anayasası’nda yer alan
düzenlemeler aynen korunmalıdır.
• Yeni Anayasa kamu mali yönetiminin denetiminde Sayıştay’ın sadece yasama erkinin bir parçası olduğu dikkate alınarak denetim işlevini esas alacak şekilde yeniden yapılandırılmalı, kesinlikle
yürütme erki ve özellikle yargı erkine ait
işlevlerine son verilmelidir.
• Yeni Anayasa, kamulaştırmayı daha net
tanımlamalı ve kamu tüzel kişilerinin sahip olduğu kamulaştırma yetkisinin sınırları çizilirken Devlet’in kamulaştırmayı ancak “toplum yararı” amacıyla yapılabileceği ve “gerçek değer” üzerinden
fiyatlandırılması suretiyle toplumda bir
gruptan kamuya da olsa diğerine “zımni” servet transferinin aracı olmadığı kabul edilerek gerekli düzenlemeleri yapmalıdır.
➢ Yeni Anayasa, doğal kaynakların
ekonomik faaliyete katkı sağlayacak şekilde kullanılabilmesine izin vermeli ve yenilenebilir kaynakların özel üretime açılması sağlanmalıdır.
➢ Mevcut Anayasa’da uygulamada
pek de bir anlam taşımayan kooperatifçilik konularına ilişkin hükümlerle asgari
ücret ile ilgili bir düzenlemelere yer verilmemeli, ancak Devlet’in kayıtdışı istihdamın engellemesini sağlayacak uygulamalara öncelik verecek bir düzenleme yapılmalıdır.
Seçimlerle yenilenen 24’üncü dönem
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne tarihi bir
görev düştüğüne sanıyorum toplumda
tam bir mutabakat sağlanmıştır. Türk
toplumunu temsilen seçilmiş vekillerimizin görevlerini bihakkın yerine getireceklerine de hiç kimsenin şüphesinin olduğunu da düşünmüyorum. Yeni Anayasa hazırlanırken, bu Anayasa’nın en önemli boyutlarından birisinin de “Ekonomi
Boyutu” olduğunda kuşku olmadığı inancındayım…
Yukarıda sıralanan görüşlerin en azından bu hazırlığı yapacak “Vekillerimize”
ışık tutacağı umuduyla Yeni Anayasa hazırlık çalışmalarının başarılı, nizasız ve sivil Anayasa niteliğinde olacak şekilde
toplumu bir adım daha çağdaş medeniyet
düzeyine taşıyacak bir Anayasa olmasını
diliyorum…
Sayı: 377 - Ağustos 2011
27
Paranın Merkezinden
AVRUPA’NIN GİZLİ REZERVİ: ALTIN
Gerçekçi amaçlarla oluşturulan Avrupa
Birliği ve bunun parasal uzantısı Euro Bölgesi ne yazık ki zor günlerden geçiyor. Son
1.5 yıldır süregiden finansal kriz bir türlü çözülemedi. Bunun en önemli nedeninin Avrupa’nın kaliteli ve kararlı liderlere sahip olamaması olduğuna inanıyorum.
Özellikle Alman yetkililerin ülke ve
banka kurtarma işlemlerine soğuk bakmaları işi giderek çıkmaza soktu.
Oysa Avrupa’nın mevcut zenginlikleri
ve kaynaklarının, karşılaştığı sorunların
üstesinden gelebilecek nitelikte olduğuna kuşku yok. Bunlardan biri de ellerinde bulunan altın rezervi.
Altın fiyatları bu kadar yükseklere tırmanırken ve altın Avrupalı siyasetçiler için
“vergi mükellefinin parası” olarak nitelendirilemeyecek bir kaynak niteliği taşırken, bunların yeterince kullanılmaması birçok kişiyi olduğu gibi beni de
hayrete düşürmekte.
Ancak bu seçenek gündeme girmedi,
kamuoyu önünde tartışılmadı bile. Altın rezervlerini değişik finansal araçlar yardı-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
28
mı ile Yunanistan’ın, Portekiz’in ve İrlanda’nın sıkıntılarını gidermek için kullanmak hiç akıllara gelmedi. Geldiyse de söylemlere dönüşmedi.
Avrupa Merkez Bankaları
altın sever
Tarihsel olarak Avrupa’nın merkez
bankaları altın varlıklarını uzun yıllardır rezerv olarak ellerinde tutmuşlardır. Şimdi de durum değişmedi. Halen de dünyanın en fazla altın rezervine sahip 10 kurumundan 4 tanesi Euro Bölgesi’nde bulunuyor. Dünyadaki toplam altın rezervlerinin yüzde 60’ına yakın kısmına Avrupa merkez bankaları sahip.
En son verilere göre Avrupa Merkez
Bankası ve Euro Bölgesi’ndeki 17 merkez
bankasının elinde bulunan altın toplamı
10.800 ton. Altının ons fiyatını 1.530 dolardan hesapladığımızda bunun değerinin
370 milyar Euro olduğu ortaya çıkıyor. Küçümsenecek bir tutar değil.
En büyük altın rezervlerine sırasıyla Al-
manya, İtalya ve Fransa sahipler. Parasal
değer olarak Almanya 117 milyar Euro’luk, İtalya ve Fransa ise her biri 84 milyar Euro’luk altın rezervlerine sahip. Sorunlu ülkeler olan Yunanistan, Portekiz ve
İrlanda’nın Euro Bölgesi’nin toplam rezervlerinin yüzde 7’si gibi küçük bir miktarı ellerinde tutukları da verilerden anlaşılıyor.
Merkez bankalarına altın rezervleri
konusunda yapılan en önemli eleştiri, bunların getirilerinin bulunmaması ve finansal
istikrara katkılarının olmamasıdır. Bazı
merkez bankaları swap işlemleri ile altın
rezervlerinden az da olsa getiri elde etseler de finansal krizler sırasında kullanılmalarındaki riskler nedeniyle bir işe yaramadıkları sıkça dile getirilen hususlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın elindeki altın mevcudu 2010 yılı
sonu itibariyle 116 tondur. Parasal değeri ise 5.4 milyar dolardır. TCMB’nin altın
rezervi miktar olarak uzun yıllardır aynıdır. Bilançosuna yansıyan değeri ise piyasa
fiyatına göre değişmektedir.
Gazi ERÇEL
Merkez Bankası Eski Başkanı
TCMB’nin altın rezervi bugüne kadar
hiçbir finansal krizde kullanılmamıştır.
Nedeni hem yetersizliği hem de kullanımının duyulması halinde piyasalarda paniğin artacağı olasılığıdır.
Altınları
değerlendirmek
Tekrar Euro Bölgesi’ne dönersek, Euro Bölgesi merkez bankalarının elinde bulunan 370 milyar Euro tutarındaki altın rezervini kriz zamanında kullanmak istediğinde bu seçeneğinin ne şekilde uygulamaya konulacağı ayrı bir konudur.
Her şeyden önce böylesi büyük miktar
altını piyasalarda istenildiği zamanda ve
bir kerede satmak güçtür. Piyasa oyuncuları bu kadar altını almak için yeterli likidite ya da krediye sahip olsalar bile böyle bir durumda fiyatları hemen düşürürler. Altın piyasası bir anda karışır. Küçük
miktarlarda yapılacak satışlar ise amaca
hizmet etmez. Çabuk ve zamanında satış
yaparak borç sorununa çare aramak gerekir.
Bir başka seçenek piyasaları dalgalandırmadan sayısı sınırlı altın alıcıları ile
oturup pazarlık etmektir. Bunun riski ise
duyulduğunda etkisinin çok olumsuz olması ve altın fiyatlarının bu alıcılar tara-
fından çok aşağılara çekilme olasılığının
bulunmasıdır.
Bunun da ötesinde bir başka kısıt da
Avrupa merkez bankalarının 2014 yılına
kadar altın satışlarını beraberce ve koordineli olarak yapmalarını içeren “altın
satış sözleşmesi”ne imza koymalarından
kaynaklanmaktadır. Bu anlaşma, birçok
işlemi ve prosedürü içerir. Satışlar kısıtlamalara tabidir.
Altınların teminat gösterilerek hükümetlerce piyasalardan borç para bulunması da sorunlu bir operasyondur. Fiyat
oynaklığı yüksek bir malı teminat alarak
borç verecek finans kuruluşları ya borç
miktarını düşük tutarlar ya da “call margin” denilen sistemi daraltırlar. Bu da hem
borçluya hem de kreditörlere ek yükler
getirir.
Tüm bu nedenlerle 370 milyar Euro tutarındaki altın rezervlerini, sorunlu ülkelere yardım etme amacına yönelik olarak,
farklı mekanizmalarla devreye sokmak
gerekir.
Bu alternatiflerden bir tanesi Avrupa’daki krizi çözmek için kurulan Avrupa
Finansal İstikrar Fonu’na (EFSF) altın rezervlerini vererek, bu kurumun uzun vadeli ve altına bağlı bono çıkarmasını sağlamaktır. AAA kredi değerliliğine sahip
EFSF, piyasadan düşük faizle borçlanacağı
fonları Yunanistan, İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerin sorunlarını çözmede kullanabilir. Süregiden krize “noktalı virgül” koyabilir.
Bu tür bonolarla ilgilenecek yatırımcılar piyasalarda mevcuttur. Oynaklıktan
hoşlananlar ya da AAA nota sahip bonoları almak isteyenler yanında, uzun vadeli finansal varlıklara para yatırmayı düşünenler altına bağlı bonoları kolaylıkla
satın almak isteyebilirler.
Tabii bunun için Avrupa’nın güçlü ve fakat yeteneksiz liderlerinin karar vermesi gerekmektedir. Bu karar verilebilirse altın rezervlerinden yararlanarak krizin yayılması önlenebilir ya da bir başka noktaya
taşınabilir.
Altın Fiyatları
Sayı: 377 - Ağustos 2011
29
Seminer
MURAT GÖKTAŞ SENDİKAMIZDA SOSYAL
GÜVENLİK REFORMU VE TEŞVİKLERİ ANLATTI
SGK Başmüfettişi ve İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdür Yardımcısı Murat Göktaş,
sendikamız üyeleri için üç günlük bir seminer vererek, mevcut işveren teşvikleri ile Sosyal
Güvenlik Reformu kapsamında getirilen düzenlemeleri anlattı.
SGK Başmüfettişi ve İstanbul Sosyal Güvenlik İl Müdür Yardımcısı Murat Göktaş, üye işyerlerimize
yönelik olarak düzenlenen üç günlük bir seminerle, "Sosyal Güvenlik Reformu" konusunda üyelerimizi bilgilendirdi. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası tarafından düzenlenen seminerin sonunda katılımcılara sertifikaları verildi. Aynı zamanda sendikamız tarafından bir süre önce yayınlanan "Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Çerçevesinde işveren Uygulama Rehberi' isimli kitapta Cüneyt Olgaç'la birlikte imzası bulunan Murat Göktaş, sendikamızda
yaptığı sunumda ağırlıklı olarak teşvikler ve primler üzerinde durdu.
Kamuoyunda istihdam paketi olarak bilinen 5763 Sayılı Kanun'la, istihdamı teşvik için önemli hükümler getirildiğini belirten Murat Göktaş, bunların 'özürlü teşviki', 'genç istihdamı teşvik' ve '5
puanlık vergi indirimi' olmak üzere 3 başlıkta toplandığını söyledi. Göktaş'ın bu teşviklerle ilgili
verdiği bilgiler şöyle:
ÖZÜRLÜ TEŞVİKİ: Özürlü sigortalıların, asgari ücret üzerinden hesaplanan sigorta primine ait
işveren hisselerinin tamamının kontenjan fazlası özürlü çalıştıran veya yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran işverenlerin de çalıştırdıkları her bir özürlü için asgari ücret üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin yüzde 50'si Hazine'ce karşılanacak. Çalıştırılmayan her özürlü için de her ay bin 671 TL idari para cezası uygulanacak.
Özürlü çalıştırırken, işveren hissesine ait primlerin Hazine'ce karşılanabilmesi için işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak mülga 506 Sayılı Kanun uyarınca aylık prim
ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) verilme-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
30
si ve sigortalıların tamamına ait sigorta
primlerinin sigortalı hissesine isabet eden
tutarı ile Hazine'ce karşılanmayan işveren
hissesine ait tutarın ödenmiş olması şart.
Bu fıkraya göre işveren tarafından ödenmesi gereken primlerin geç ödenmesi halinde, Hazine'ce Sosyal Güvenlik Kurumu'na yapılacak ödemenin gecikmesinden
kaynaklanan gecikme zammı, işverenden
tahsil edilecek. Hazine'ce karşılanan prim
tutarları gelir ve kurumlar vergisi uygulamalarında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınmayacak.
Teşvikten yararlanacak
işverenler nasıl başvuracak?
• 4447 Sayılı Kanun'un geçici 7'nci Maddesi’nde öngörülen ilave istihdamda işveren
hissesi sigorta prim teşvikinden faydalanılabilmesi için, işverenlerin, anılan maddede öngörülen niteliklere sahip sigortalıla-
rın işe alındığına ve işyeri yönünden gerekli
şartların taşındığına ilişkin dilekçe ile işyerinin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik
İl/Merkez Müdürlükleri'ne müracaat etmeleri gerekiyor.
• Yapılan yazılı müracaatlar üzerine, kapsama giren sigortalılara ilişkin aylık prim ve
hizmet belgelerinin, 4447 Sayılı Kanun çeşidi seçilmek suretiyle gönderilebilmesi
amacıyla sistem üzerinde gerekli kodlamanın yapılması için dilekçe, supervizöre intikal ettirilecek. Supervizör tarafından sistem üzerinde gerekli kodlama yapıldıktan
sonra, dilekçe, işyeri dosyasında muhafaza edilmek üzere sigorta primleri servisine gönderilecek.
Özürlü teşvikinden
yararlanacak olan işverenler
ne yapacak?
• Özürlü teşvikinden yararlanacak işverenlerin
de, özürlü işçilerle ilgili hazırlanan belgeyi
İş-Kur’a onaylatmak suretiyle işyerinin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik İl/Merkez
Müdürlüğü'ne müracaat etmeleri gerekiyor.
• Özürlü sigortalılara ilişkin
aylık prim ve hizmet belgelerinin;
- Aynı il sınırları içinde 50 veya
daha fazla sigortalı çalıştıran işyeri işverenlerince, kontenjan
dahilinde çalıştırdıkları özürlü
sigortalılar için 14857 Sayılı Kanun
türü, kontenjan fazlası olarak çalıştırdıkları özürlü sigortalılar için
54857 Sayılı Kanun türü,
- Korumalı işyeri işverenlerince, 14857
Sayılı Kanun türü,
- Özürlü sigortalı çalıştırmakla yükümlü olmayan işverenlerce ise, 54857 Sayılı Kanun türü,
seçilmek suretiyle, SGK'ya gönderilmesi gerekiyor.
50 kişi hesabı nasıl yapılacak?
Aynı il sınırları içinde birden fazla işyeri bulunan işverenin bu kapsamda çalıştırmakla
yükümlü olduğu işçi sayısı, toplam işçi sayısına göre hesaplanacak. Bu kapsamda çalıştırılacak
işçi sayısının tespitinde belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesine göre çalıştırılan işçiler esas alınacak. Kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülecek. Oranın hesaplanmasında yarıma kadar kesirler dikkate alınmaz,
yarım ve daha fazla olanlar tama dönüştürülecek. Özürlü istihdamında işyerinin işçisi iken sakatlananlara öncelik tanınacak.
GENÇ İSTİHDAMINA İLİŞKİN TEŞVİK: Özürlü teşvikinin yanında bir diğer teşvik, kadın ve genç
işçi istihdamına dönük olarak getirildi. Buna göre yeni işe alınan kadınlar ile 18-29 yaş arasındaki gençlere ait SSK primleri, 5 yıl boyunca İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacak. Ancak burada kademeli teşvik olacak. Yeni işe alınan kadınlar ve gençlerin, işverene ait sigorta priminin;
1. yıl için yüzde 100’ü, 2. yıl için yüzde 80’ini, 3. yıl için yüzde 60’ı, 4. yıl için yüzde 40’ı, 5. yıl için yüzde 20’si İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacak.
İşveren payına ait primlerin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanabilmesi için, sigortalıların aylık prim ve hizmet belgelerinin Sosyal Güvenlik Kurumu'na verilmesi ve sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı payına isabet eden tutarı ile İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanmayan işveren hissesine ait tutarın süresinde ödenmiş olması koşulu aranacak.
Genç istihdamına ilişkin teşvikten yararlanma koşulları ise şöyle:
1-2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına ilişkin Kurum’a verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması gerekmektedir.
2-Yine 01.07.2008 tarihinden önceki bir yıllık dönemde işyerine ait aylık prim ve hizmet belgelerinde bildirilen ortalama sigortalı sayısına ilave olarak alınmış olmalı.
3-01.07.2009 tarihine kadar yeni işe alınmış ve fiilen çalıştırılmış olmaları aranacak.
4-Bu koşulların sağlanması halinde
emekli işçilerle, yurtdışında çalışanlar hariç olmak üzere 18-29 yaş
arası erkek işçilerle, 18 yaşından
büyük kadın işçilerin sigorta primine esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanacak sigorta primi işveren hissesinin belirtilen oranlardaki kısmı Hazine'ce karşılanmış olacak. Bu madde
şu hallerde uygulanmaz:
• 1/10/2003 tarihinden sonra özelleştirme kapsamında devir alınan işyerleri
hariç olmak üzere, mevcut ve faaliyette bulunan işyerlerinin devredilmesi, birleşmesi, bölünmesi veya nevi değiştirmesi gibi hallerde yeni işe başlama olarak değerlendirilmez.
• Mevcut bir işyerinin kapatılarak; değişik bir ad veya unvan ya da bir iş birimi olarak aynı faaliyette açılması veya çalışan sigortalıların bütün olarak devredilmesi halinde, bu işyerleri hakkında bu teşvik uygulanmaz.
• Yönetim ve kontrolü elinde bulunduracak şekilde doğrudan veya dolaylı ortaklık ilişkisi bulunan şirketler arasında istihdamın kaydırılması, şahıs işletmelerinde işletme sahipliğinin değiştirilmesi gibi ek bir kapasite ve istihdam artışına neden olmayan, sadece teşviklerden yararlanmak amacıyla yapılan işlemler hakkında uygulanmaz.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
31
Seminer
• 5510 Sayılı Kanun gereğince yapılan kontrol ve denetimler sonucunda çalıştırdığı kişileri sigortalı olarak bildirmediği tespit edilen işyerleri hakkında bir yıl süreyle uygulanmaz.
• 2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu ve uluslararası anlaşma hükümlerine istinaden yapılan hizmet ve yapım konulu işyerlerine yönelik işyerleri hakkında uygulanmaz.
• Kamu idareleri işyerleri hakkında uygulanmaz.
• 5510 Sayılı Kanun’a göre sosyal güvenlik destek primine tabi çalışanlar ile yurtdışında çalışan
sigortalılar hakkında uygulanmaz.
• Bu maddeyle düzenlenen destek unsurundan diğer ilgili mevzuat uyarınca ayrıca yararlanmakta
olan işverenler; aynı dönem için ve mükerrer olarak bu destek unsurundan yararlanamaz. Bu
durumda, işverenlerin tercihleri dikkate alınmak suretiyle uygulama, destek unsurlarından sadece biriyle sınırlı olarak yapılır.
BEŞ PUANLIK PRİM TEŞVİKİ: 1 Ekim 2008 tarihinden geçerli olmak üzere; 5510 Sayılı Kanun'un 4/(a) bendi kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden, işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden
tutar Hazine'ce karşılanır. İşveren hissesine ait primlerin Hazine'ce karşılanabilmesi için, işverenlerin çalıştırdıkları sigortalılarla ilgili olarak bu kanun uyarınca aylık prim ve hizmet belgelerinin yasal süresi içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na vermeleri, sigortalıların tamamına ait sigorta primlerinin sigortalı hissesine isabet eden tutarı ile Hazine'ce karşılanmayan işveren hissesine ait tutarı yasal süresinde ödemeleri, Sosyal Güvenlik Kurumu'na prim,
idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borcu bulunmaması
şarttır.
Ancak kuruma olan prim, idari para cezası ve bunlara ilişkin gecikme cezası ve gecikme zammı borçlarını tecil ve taksitlendiren işverenler ile 4958’e göre yapılandıran işverenler bu tecil ve
taksitlendirme ile yapılandırmaları devam ettiği sürece bu fıkra hükmünden yararlandırılır.
Murat Göktaş, son olarak 25 Şubat 2011 tarih ve 25857 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun”la 5 puanlık prim teşvikinin uzatıldığını söyledi. Göktaş, 6111 Sayılı Kanun'un
Sayı: 377 - Ağustos 2011
32
74. Maddesi ile 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'na, 'Geçici Madde 10'un eklendiğini belirterek bu konuda şu bilgileri verdi:
Geçici Madde 10’a göre; maddenin yürürlülük tarihinden 31.12.2015 tarihine kadar
olan sürede işe alınan sigortalıların, sigorta
primlerinin işveren hissesine ait tutarı,
maddede belirtilen koşullara uygun olması
şartıyla, 'İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanacak. Özel sektör işverenlerinin bu teşvikten faydalanabilmesi için; işe alınan sigortalı fiilen çalıştırılmalı. İşe alınan sigortalı, işe alındıkları dönemde SGK’ya
verilen prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı sigortalılara ilave işçi olmalı. İşe alınan
sigortalı, işyerinden son 6 ay içerisinde bildirilen sigortalı ortalamasına 'ilave' olmalı. Ayrıca prim belgelerinin yasal süresinde verilmesi ve primlerin ödenmesi
gerekir.
İşyeri tescilinin bildirimi
Murat Göktaş, seminerde işyeri tescilinden nakil ve devirlere kadar birçok konuda da uygulamalar hakkında bilgi verdi. 5510 Sayılı Kanun uyarınca işyerlerinin tescilinin 4 şekilde
yapıldığını anlatan Göktaş, bunları şöyle sıraladı:
• İşyeri bildirgesiyle.
• Şirket ilk kuruluşunda ticaret sicil memurluğunca yapılan bildirim üzerine tescil.
• SGK Müfettişleri, SGK Yoklama memurları ve genel bütçeye dahil daireler ve katma
bütçeli idarelerin denetim elemanlarınca yapılan tespit üzerine tescil.
• İhale makamları, ruhsata tabi işlerde (maden arama, inşaat, taş ocağı vs.) ruhsat veren merciler ve diğer resmi kuruluşlardan
alınan bilgilere istinaden tescil.
• Yapılan işin özel veya kamu sektörüne ait
daimi veya geçici olduğunu belirleyen 'Mahiyet Kodu' ile ilgili haneye; kamu sektörüne bağlı devamlı işyerleri için '1', özel sektöre bağlı devamlı işyerleri için '2', kamu sektörüne bağlı geçici veya mevsimlik işyerleri için '3', özel sektöre bağlı geçici veya mevsimlik işyerleri için '4' rakamı yazılır.
• Her işyerine ilgili ünite tarafından iller itibarıyla ve sıra takip etmek suretiyle bir sıra numarası verilir.
• Alt işverenlerin işlemlerinde kullanılmak
üzere her bir alt işverene o işyeri için bir "Alt
İşveren Numarası" verilir.
• İşyeri numarasından önce gelmek üzere
gerçek ve tüzel kişilere işveren numarası verilebilir. Bu numara gerçek kişi işverenlerde
Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, yabancı uyruklu gerçek kişi işverenlere Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nce verilecek numarası, tüzel kişi işverenlerde ise vergi kimlik numarasıdır.
İşyerinin nakli, devri ve intikali
• Sigortalı çalıştırılan bir işyerinin; faaliyette
bulunduğu adresten başka bir ildeki adrese nakledilmesi halinde nakleden işverence, başka bir işverene devredilmesi
halinde devralan işverence; nakil veya devir tarihini takip eden on gün içinde işyeri belgesi veriler.
• İşverenin ölümü ile işyerinin mirasçılarına
intikali halinde ise mirasçılarınca ölüm tarihinden itibaren üç ay içinde, işyeri bildirgesi verilir.
• İşyerinin aynı il içinde başka bir ünitenin görev bölgesine nakledilmesi halinde işyeri bildirgesi verilmez, ancak nakil tarihinden itibaren 10 gün içinde durum yeni üniteye bir
yazı ile bildirilir. Eski ünitedeki işyeri dosyasındaki tescile esas bilgi ve belgelerin birer örneği yeni ünitede açılan dosyaya konulur. Yeni ünite nakil bilgilerine dayanarak
bu dosyaya yeni bir işyeri numarası verir.
• Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tâbi şirketlerin nevilerinin değişmesi, birleşmesi,
bölünmesi veya diğer bir şirkete katılması
durumunda, bu hususların ticaret siciline
tesciline ilişkin ilân tarihini; adi şirketlerde
ise şirkete yeni ortak alınması durumunda
en geç yeni ortağın alındığı tarihi takip
eden 10 gün içinde, işverenlerce işyeri bildirgesi ile Kurum’a bildirilmek zorundadır.
• İşyerlerinde işletme adı değişikliklerinde işyeri bildirgesi verilmez. Değişiklik, Ticaret
Sicil Gazetesi'nin de ekli olduğu bir yazı ile
Kurum’a bildirilir.
İŞVEREN TEŞVİKLERİNDE SON DURUM
• 5 Puanlık Prim İndirimi (Kanun Türü: 5510): Devam ediyor
• Özürlü İndirimi (Kanun Türü: 14857 ve 54857): Devam ediyor.
• Kalkınmada Öncelikli Yöre Teşviki (Kanun Türü: 5084):
Daha önce işe alınmış olanlar için halen yürürlükte.
• Ar-Ge Teşviki (Kanun Türü: 15746, 55746): Devam ediyor.
• Kültür Yatırımı Teşviki (Kanun türü: 55225, 25225): Devam ediyor.
• 6111 Sayılı İstihdamı Teşvik: 31 Aralık 2015 tarihine kadar yürürlükte olacak.
• İşvereni gerçek kişi olan işyerlerinde, isim değişikliği, tüzel kişi olan işyerlerinde ise ünvan değişikliklerinde işyeri bildirgesi verilmesine gerek olmayıp durumun değişikliğin yayınlandığı Ticaret Sicil Gazetesi’nin de ekli olduğu bir yazı ile bildirilmesi yeterlidir.
• İşyerinin faaliyette bulunduğu ilden başka bir ile nakledilmesi halinde, işyeri bildirgesi, işyerinin nakledildiği adresin bağlı bulunduğu üniteye, en geç işyerinin nakledildiği tarihi takip eden
on gün içinde verilecek.
• İşyerinin, aynı il içinde olmakla birlikte, başka bir ünitenin görev alanına giren bir adrese nakledilmesi halinde, işyeri bildirgesi verilmeyecek, ancak nakil tarihini takip eden tarihten itibaren on gün içinde nakledilen işyerinin sicil numarasını içerir yazı ile durum eski ve yeni üniteye bildirilecek.
• İşyerinin, gerek başka bir ildeki adrese nakledilmesi nedeniyle düzenlenen işyeri bildirgesine istinaden, gerekse aynı il içinde olmakla birlikte başka bir ünitenin görev alanındaki adrese nakledilmesi nedeniyle yapılan yazılı bildirim üzerine yeni işyeri dosyası tescil edilecek.
• İşyerinin başka bir ünitenin görev alanına giren adrese nakledilmesi halinde, durum yeni ünite tarafından bildirimin kendisine yapıldığı tarihten itibaren onbeş gün içinde eski işyeri dosyasının bulunduğu üniteye yazılı olarak bildirilecek ve yapılan bildirim üzerine eski işyeri dosyası kanun kapsamından çıkartılacak.
• İşyerinin aynı ünitenin görev alanına giren başka bir adrese nakledilmesi halinde, yeni adres,
işyerinin nakledildiği tarihten itibaren on gün içinde işyerinin işlem gördüğü üniteye yazı ile bildirilecektir. Bu durumda yeni işyeri dosyası tescil edilmeyecek.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
33
Tekno-Tekstil
KURU ZIMPARALAMADA VERİM DAHA YÜKSEK
Fırça, zımpara makineleri kumaşa zımparalama metoduyla şeftali tüyü efekti vermek için
kullanılıyor. Kumaşın her iki yüzüne zımparalama uygulamak için yaş zımparalama
yöntemi kullanılır. Ancak kuru zımparalamada daha yüksek verim sağlanır. Tekstil fırça,
zımpara makinelerindeki en yeni teknolojileri sizler için araştırdık.
T
ekstil endüstrisinde mekanik işlem yapan makineler; sanforizasyon, kalandır, şardon ve taşlama gibi makinelerdir. Bu işlemlerde kimyevi madde kullanılmaz. Mekanik işlem yapılan ramözlerde
kimyasal işlem de yapmak mümkün. Mekanik bitim işlemlerinde amaç, kumaşın görünüm ve tutumunu geliştirmek. Ancak sanforizasyon gibi bazı mekanik bitim işlemleri mamulün sonraki kullanım aşamalarında çekmesini önlemek için yapılır. Bir tekstil malzemesine uygulanacak bitim
işlemleri, lifin cinsi ile yakından ilgilidir. Pamuk lifi oldukça fazla sayıda ve şiddetli bir şekilde uygulanan bir bitim işlemi gerektirir. Mamulün kullanım alanı da uygulanacak bitim işlemlerini belirlemede önemlidir. Giysi yapımında kullanılacak kumaşa uygulanacak bitim işlemleri prosesi ile perdelik veya döşemelik olarak kullanılacak kumaşa uygulanması gereken bitim
işlemleri birbirlerinden farklıdır. Kumaşlarda uygulanan bitim işlemleri yardımıyla lifin yapısında var olan iyi özellikleri kaybetmeden tutum, görünüm ve kullanım açısından arzu edilen kaliteye ulaşılmaya çalışılır. En çok kullanılan mekanik bitim işlem makineleri arasında zımpara makineleri önemli bir yer tutar. Tekstilde zımpara işleminin amacı zımpara kağıdı vasıtasıyla kumaşa şeftali tüyü efekti vermektir. Makine çalıştırılmadan önce toz torbalarının temizliği kontrol edilir. Makine hava yardımıyla iyice temizlenir. Makineye giren
kumaş aşağıya doğru üst üste sıralanmış ve üzeri zımpara kağıdı ile kaplı bir dizi silindire
değerek geçirilir. İstenen zımpara efektine bağlı olarak kumaş zımpara kaplı silindirlere
yaklaştırılıp uzaklaştırılabilir. Kumaş silindirlerden geçirilirken zımpara sayesinde yüzeyinde
tüylenme meydana gelir. Kumaş, silindirlerden sonra üst kısımda bir zımpara, üzeri las-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
34
tik kaplı bir silindir ve bir fırça üzerinden geçirilir. Tek yüzeyin zımparalanması isteniyorsa kumaş yukarıdaki zımpara kaplı silindire
değdirilmez. Her iki yüze zımparalama uygulamak için yaş zımparalama yöntemi kullanılır. Ancak kuru zımparalamada daha yüksek
verim sağlanır.
Tüylenme zımparanın
cinsine göre değişir
Zımpara, kumaş yüzeyindeki elyafları çeker.
Çekilen elyaflar kumaş yüzeyinden dışarı çıkar ve tüylenme yapar. Kumaş yüzeyi kısa fakat üniform elyaflı şekle gelir ve süet görünümü
oluşur. Tüylenme ve tüy miktarı elyafın cinsine, ipliğin numarasına, kumaşın örgüsüne, kumaşın mukavemetine, zımparanın cinsine,
uygulanan pres zımparanın ömrüne ve kumaşın hızına bağlı olarak değişir.
Kumaşın zayıflatılmaması şart
Memnun Makina, 1979’dan bu yana tekstil boya
ve terbiye makineleri sektöründe Türkiye ve
dünya pazarında yer alıyor. Firma ürettiği
makineleri Almanya, Ortadoğu ülkeleri ve
Türk Cumhuriyetleri’ne ihraç ediyor. Firmanın
zımpara makinesi Melisa. Makinenin temel
fonksiyonlarına göz atalım. Makine, her türlü
dokuma, örgü, kalın ve ince kumaşları zımparalayabilir ve mükemmel sonuçlar verir. Genelde kumaş terbiyesi esnasında yapılan çalışmaların amacı değerini artırmak ve bunu yaparken de kumaşın zayıflatılmaması gerekir.
Fakat gerçekte kumaş dayanıklılığını çoğunlukla kaybeder. Bu işlem aşındırma esnasında oluşur. Bu makine ile kumaşa neredeyse
hiç zarar gelmez. Çünkü yüksek hızla dönen
fırça silindirleri sayesinde işlenen kumaşa fazla basınç verilmez. Ayrıca daha önceki zımpara
ile alınan efektlerin tamamı, daha kaliteli olarak makinede bu karbon alaşımlı fırçalar ile
alınmaktadır. Melisa, devirleri ayarlanabilir (değişken hızlarda), karbon elyaf alaşımlı malzemeden 4 adet fırçalı zımpara silindirinden
oluşmuştur. Sabit kumaş gerginliği ve kumaşa az veya çok ayarlanabilir bir basınçla sürtünen özel döner fırçaları ile önceki zımparalama sistemlerinden farklı kılar. Böylece üstün, kaliteli ve istenilen efektin elde edilmesini sağlar. Makinenin sunmuş olduğu fırça ve
besleme hızı arasındaki senkron çalışması sayesinde yüksek verim elde edilmektedir. Kumaş besleme ve çekme silindirleri arasında
PLC kontrollü özel tasarlanmış gergi sistemi
mevcuttur. Bu sistem sayesinde farklı kumaşlara göre hassas gerginlik elde edilmiş-
tir. Fırçalar uzun ömürlüdür (Karbon elyaf alaşımlı malzeme). Kumaş, makineye besleme silindiri sayesinde her zaman ayarlanan sabit gerginlikte girer. Bu sayede istenen efektin çalışma boyunca hep aynı olması garanti edilmiştir. Zımpara kağıdı gibi sürekli değiştirme gerektirmez. Çünkü zımpara kağıdı kullanılmaz. Dolayısıyla önemli ölçüde zaman tasarrufu da sağlanmıştır. Dikiş yeri hissedicisi sayesinde dikişler kopmadan geçer. Makinenin içinde her fırçanın altına ayrı
ayrı yerleştirilen emiş kolektörleri sayesinde çok iyi temizlik sağlanmıştır. Ayrıca kumaş zımpara kabininden çıktıktan sonra emniyet olarak fırçalama toz emme ünitesinden geçer ve burada
kumaşın üzerinde olası herhangi bir toz, yumuşak fırçalarla fırçalanır ve kuvvetli bir emiş fanı sayesinde emiş torbalarına gider ve bu şekilde mükemmel bir temizlik sağlanır.
Birbirinden bağımsız sürücü sistemi
1991 yılında, her ikisi de tekstil kimya eğitimli, uzun yıllar işletme yöneticiliği yapmış, Cengiz Kahraman ve Gianfranco Boggio öncülüğünde kurulmuş olan Spotltd, tekstil konusunda birçok firmanın makinelerinin Türkiye distribütörü. Firma, tekstil boya - apre ve teknik tekstil konularında her biri kendi alanlarında lider makine üreticilerinin temsilciliklerini yapıyor ve tekstil sanayicisine anahtar teslimi tesis projelendirme, mevcut tesisler için; teknoloji yenileme ve verimlilik
artırmada en ideal çözümleri sunuyor. Spotltd’in distribütörlüğünü yaptığı Mario Crosta’nın Lisa
4 Knit Makinesi, her türlü pamuk, viskon, polyester karışımları ile likra içeren örgü kumalara eşsiz bir yüzey efekti veren bir makinedir. Sınırlama sadece kullanıcının hayaline kalıyor. Geniş çapta birleşik efektlere sahip ve yeni geliştirilen PLUS modeli hem tüp hem de açık en örgü kumaşları çalışabilmektedir. Kapladığı alan bakımından da oldukça cimri bir makinedir. Bu model hem
açık en hem de tüp örgü dokuma ve kumaşlarının muamelesi için 4 fırça ile donatılmıştır. Çalışma eni 1.200/1.800/2.200 milimetredir. Bu 4 fırça, içinde ikişer fırçanın bulunduğu farklı fırçalama etkileri sunan iki bağımsız modüle ayrılmıştır. Bu makinenin en güçlü noktası kumaş üzerinde
uygulanması istenen final etkinin ekrandan parametre olarak girilebilmesi olanağıdır. Ulaşılabilecek sonuç kumaş tipinden bağımsızdır ve makinenin elektronik otomatik ayarlamasına bağlı olarak değişmeden kalır. Makinenin teknik özellikleri şöyle sıralanıyor: Her türlü ipliğe uygundur. Kurulu olan fırça adedi 4’tür. Otomatik dikiş koruması vardır. Örgü için kumaş açıcı ve ortalayıcı ünite mevcuttur. Diğer teknik özelliklere gelince: Parametre girilmesi ve kontrol için dokunmatik ekran. Birbirinden bağımsız sürücü sistemi. Önleyici bakım kontrolü için çalışma saati sayacı. Her
operasyon evresinde rehber ve yardımcı dokunmatik ekran. Programatörü 400 iş programına kadar kayıt edebilir. Inverter kontrollü üç fazlı motor ile tahrik sistemi. Elektrik kontrol kutusunun
üst kısmında kurulu olan havalandırma cihazı ısıyı sabit tutar ve nem oluşumunu engelleyerek
tüm elektrik ve elektronik parçaların uzun süre kullanılmasını garantiler. Parametreler makine
dururken ve çalışırken girilebilir. Salam veya dok sarım ile donatılabilir. Kumaş gerginliğinin otomatik kontrolü ve farklı türde fırçalarında kullanılabilme olanağı vardır. Lisa 2 Easy Touch ise Ma-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
35
Tekno-Tekstil
rio Crosta’nın bir diğer makinesi. Lisa 2 Easy Touch hafif bir fırça etkisi ile istenilen tüm
örgü işlemleri için uygun olan bir makinedir. Basit ve çok fonksiyoneldir, geniş kumaş
enleri için idealdir.
Çiftli açıcı sistem
Lafer Tekstil Makine San. ve Tic. A.Ş., İtalyan Lafer S.P.A ve Has Dış Tic. Ltd. Şti. firmalarının
ortaklığı ile 1995 yılında kurulmuş olup LAFER TÜRK markası ile şardon, tıraş/makas, zımpara,
dolap tumbler ve örgü tüp kumaşlar için tüp kompaktör makineleri üretiyor. LAFER TÜRK ESM
Zımpara Makinesi, özel tasarım karbür zımpara kağıdına sahip, 24/48 adet çalışma silindiri var.
Örgü ve dokuma kumaşlar için uygun. PLC kontrol ile kolay kumaş verme imkânına sahip. Çalışma eni 1.800-2.400 milimetre. Firmanın Tek Tamburlu Fırça Makinesi, seramik ve karbon fırça alternatifi sunuyor. 10 adet çalışma silindiri var. 2+5 değişken çalışma prensibine sahip. CSM
S Tek Tamburlu Fırça Makinesi’nde ise kumaşın tansiyonunu kontrol altında tutabilmek için çok
noktada, bağımsız olarak kontrol edilebilen Loadcell tansiyon kontrol silindirleri mevcut. Makinenin özellikleri arasında, 10 adet karbon ya da seramik yapılı fırça silindiri, çok sayıda fırça ile daha
fazla kumaş temas yüzeyi, küçük çaplı fırça silindirleri ile geleneksel makinelere göre daha devirli çalışan fırça silindirleri, fırça kılı boyu ve özel yapısı sayesinde kılların kumaş tansiyonu sebebi ile eğilmeden çalışma prensibi ve fırça kılı tepe noktalarının kumaş ile teması, bağımsız tambur ve fırça silindiri hareket yönleri, kenar kıvrımlarını gidermek için tambur girişinde helezon açıcı silindirler, Loadcell silindirleri ile gerginlik kontrolü bulunuyor. Makinede ayrıca soğutma ve gerginlik kontrol plakaları, çıkış temizleme fırça grubu ve sallama ya da Dog sarma çıkış alternatifleri var. Fırça makinelerinde çalışan kumaşlarda yumuşak ve homojen bir yüzey, istenilen tüy ve
efekt sürekliliği sağlanıyor. Tamburun çevresinde, her bir fırça silindiri arasında tansiyon ve hava
üfleme plakaları ve kumaş yüzeyinde fırçalama sonrası oluşan tozları ve elyafları temizlemek için
çıkış temizleme fırça grubu mevcut. LAFER TÜRK’ün bir yıl evvel geliştirdiği bir çift katlı fırça makinesi var. Makine, firma tarafından patentlenmiş. İki makinenin sahip olduğu üretim kapasitesini tek makine ile tamamlama imkânı sunuluyor. Aynı zamanda kumaşların ön yüzünü iki pas
ya da tek seferde ön-arka fırçalama işlemi yapabiliyor. Yatırım maliyeti iki makineden düşük, enerji
tüketimi iki makineden az, bunun yanında üretkenlik daha fazla. Hem tek tamburlu hem de çift
tamburlu fırça makinelerinde fırça silindiri sayıları geleneksel makinelere göre daha fazla tutulmuş, zira daha çok noktada fırça kıl ile tepe noktalarının kumaş yüzeyine teması sağlanmış. Fırça silindir çapları daha küçük. Bu sayede dönüş hızları yüksek, daha efektif fırçalama elde ediliyor. Fırçalama prosesinde önemli bir husus, makinede işlem gören kumaşın fırça silindirlerinin
ve kılların tepe noktasına temas etmesidir. Eğer kıl boyları uzun ise tansiyon sebebi ile çalışma
sırasında fırçalar eğilmekte ve fırçaların tepe noktası değil, yan bölümleri kumaşa temas etmektedir.
Bu da fırça ömrünü azaltmakta ve efekti bozmaktadır. Tek tamburlu makine 5 adet, çift tamburlu makine 7 adet Loadcell tansiyon
kontrol silindirleri ile donatılmış
ve tansiyonun makine üzerinde her
noktada kontrol edilmesi sağlanmış.
Dokuma ve örgü tip kumaşlar için
farklı kalınlıklarda karbon ve seramik fırçalar mevcut olup, işlem
görecek kumaş tipine göre müşteriye tavsiye ediliyor. Makine ana
tamburu izole edilmiş ve bu sayede fırçalama esnasında oluşan tüm
tozlar aspirasyon sistemine başarıyla aktarılıyor.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
36
Dört adet fırçalı silindir
Faruk Yıldırım, tekstil terbiye ve boya makineleri
konusundaki 16 yıllık deneyimini kullanarak Yıldırım Makine Sanayii’ni kurdu. Firma, konusunda uzman ve tecrübeli teknik ve işletme
kadrosuyla hizmet veriyor. Yüksek kalite ve ekonomik fiyat prensibiyle Türk firmalarının yanı
sıra Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinde faaliyet
gösteren tekstil firmalarına da hizmet veren firma, halat açma makineleri, zımpara makineleri, cımbızlama makineleri, vd. üretiyor. Dik
Model Fırçalı Zımpara Makinesi’nin teknik
özellikleri şöyle: 5-35m/dk invertör kontrollü.
Ayarlanabilir çalışma hızı 2.000 mm silindir eni.
Kumaşın makineye rahat girişini sağlamak için
besleme silindiri. Giriş ve çıkışta 219 çapında
ikişer adet çekici silindir. Giriş ve çıkış çekici silindirleri arasında: ayarlanabilir kumaş gergi
sistemi.(İnvertör kontrollü.5.5Kw) Her biri diğerinden ayrı invertör kontrollü dört adet fırçalı silindir ile zımpara yapma imkânı.(7.5Kw)
Girişte kıvrılan kenarları açmak için iki adet açıcı silindir. İstenilen efekti elde etmek için manuel kontrollü baskı mekanizması. Giriş ve çıkışta birer adet tanzer vals sistemi. Kumaş üzerinde yapılan işlemi rahat görebilmek için özel
tasarlanmış camlı kabin. İşlem sırasında kumaştan çıkan tozları toplamak için fan emişli toz alma ünitesi. Kumaş üzerindeki dikişlerin işlem sırasında kopmadan geçmesi için hassas dikiş kontrol sistemi. İşlemden geçmiş kumaş üzerinde kalan tozları almak için ayrıca bir
fırçalama toz alma ünitesi.
Güncel
EKSİ ENFLASYON DÖNEMİ
Haziran’dan sonra Temmuz’da da enflasyon
eksi çıktı. Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE),
Temmuz’da gıda fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle yüzde 0.41 ile beklentilerden daha fazla geriledi. Enflasyonun eksi çıkmasında giyim harcamalarında yaşanan yüzde 5'lik düşüşün etkisi de büyük oldu. Üretici Fiyatları Endeksi (ÜFE) de artış beklentisine karşılık yüzde 0.03 geriledi. TÜFE’de Temmuz
ayında medyan bazında yüzde 0.07 düşüş,
ÜFE’de ise yüzde 0.8 artış bekleniyordu. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, yıllık enflasyon ise TÜFE'de yüzde 6.31,
ÜFE'de yüzde 10.34 arttı. TÜİK verilerine göre, ana harcama grupları itibariyle bir ay önceye göre en yüksek artış yüzde 1.47 ile çeşitli mal ve hizmetler grubunda görülürken,
sağlıkta yüzde 0.72, gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 1.18, giyim ve ayakkabıda
yüzde 4.84 düşüş gerçekleşti.
Temmuz ayının zam şampiyonu yüzde
58.39’luk artışla sivri biber oldu. Onu yüzde
14 ile limon, yüzde 12.23’le taze fasulye iz-
AYLIK ENFLASYON (%)
Aylar
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
ÜFE
2.36
1.72
1.22
0.61
0.15
0.01
-0.03
TÜFE
0.41
0.73
0.42
0.87
2.42
-1.43
-0.41
YILLIK ENFLASYON (%)
Aylar
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
ÜFE
10.80
10.87
10.08
8.21
9.63
10.19
10.34
TÜFE
4.90
4.16
3.99
4.26
7.17
6.24
6.31
ledi. Fiyatı en çok düşen ürünler yaz meyveleri oldu. En büyük düşüş yüzde 38.73’le karpuzda olurken, onu yüzde 21.74’le şeftali, yüzde 14.66’yla erik izledi. Öte yandan, Türkiye’de Temmuz ayında, ülke genelinde yüzde 0.41 fiyat düşüşü yaşanırken, 26 istatistiki bölgenin sadece 3’ünde fiyat artışı oldu. Yıllık bazda en yüksek fiyat artışı, yüzde 8.79 ile Mardin, Batman,
Şırnak ve Siirt’te kaydedilirken, İstanbul yüzde 5.24 ile yıllık bazda en düşük enflasyon yaşanan il oldu.
Garanti Yatırım Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, enflasyonun gerilemesinde ana sebebin yüzde 1.2 düşen gıda fiyatlarının olduğuna dikkat çekerek, “Ayrıca giyim fiyatlarında da yüzde 5’e
yakın düşüş var. Yaz aylarının sonlarında ise enflasyonun geçici de olsa yüzde 6’nın altına tekrar inmesi beklenmeli” dedi.
Enflasyon rakamlarını değerlendiren Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise enflasyonun ülkede şu anda geri gittiğini belirterek, "Türkiye bir taraftan ekonomik büyümeyi gerçekleştirirken, bir taraftan da enflasyonu düşüren bir ülke haline geldi" dedi. Çağlayan, Türkiye'nin büyüme şampiyonu olduğunu kaydederek, bir taraftan da enflasyonun negatif çıktığının altını
çizdi. Çağlayan, 7 aydaki ihracatın 77 milyar dolar olduğunu belirterek, 2 günlük ihracat rakamının 640 milyon dolar olduğunu vurguladı.
Bu arada Merkez Bankası, yıllık enflasyonun önümüzdeki aylarda düşmeye devam edeceğini açıkladı. Merkez Bankası, çekirdek enflasyonun ise yavaş da olsa yükselmeye devam edeceği tahmininde bulundu. Merkez Bankası raporuna göre Temmuz ayında hizmet fiyatları yüzde 0.74 oranında artarken, grup yıllık enflasyonu 0.37 puan yükselerek yüzde 5.39 oldu. Kiralarda ılımlı artış eğilimi sürdü. Akaryakıt fiyatlarındaki yükselişlerin gecikmeli etkileri ulaştırma hizmetleri fiyatlarına yansımaya bu dönem de devam etti. Yurtiçi paket tur fiyatlarındaki belirgin artışın (yüzde 23.89) etkisiyle eğlence ve kültür hizmetleri yıllık enflasyonu son
iki ayda yaklaşık 8 puan yükselerek yüzde 13.27'ye ulaştı. Bu gelişmeler neticesinde mevsimsellikten arındırılmış göstergeler hizmet enflasyonunun ana eğiliminde sınırlı bir yükselişe işaret etti.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
37
Enerji
GELECEĞİN YAKITI HİDROJEN
21. yüzyılın en önemli yakıtlarından biri olacağı düşünülen hidrojen evrende en bol
bulunan elementlerden biri. Hidrojen otomotiv sanayiinde de kullanılma aşamasında.
Küresel enerji talebi arzın üzerine çıkınca insanoğlu fosil yakıtların dışındaki enerji kaynaklarına yöneldi. Bu bağlamda araştırılan rüzgar, güneş, dalga gibi kimi yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra füzyon gibi, hidrojen gibi sonsuz enerji kaynakları üzerinde de araştırmalar yürütüldü.
Japonya 2020 yılına kadar tamamen hidrojene geçmeyi planlıyorken bu işe her yıl yaklaşık 220
milyon dolar ayırıyor. İzlanda 2030 yılında yalnızca hidrojen kullanma kararı aldı. Suudi Arabistan ise çok büyük çapta hidrojen üretim tesisi kuruyor.
16. yüzyılda keşfedilen ve 18. yüzyılda yanabilme özelliği bulunduğu anlaşılan hidrojen evrendeki
en basit ve en çok bulunan elementtir. Kokusuzdur, renksizdir, havadan 14.4 kez daha hafiftir
üstelik zehirli değildir. Latince yazılışı hydrogenium olan hidrojenin anlamı “su oluşturan” demektir. Jules Verne “Su geleceğin kömürüdür” derken acaba hidrojeni mi kastetti bilinmiyor ancak suyun sonsuz olmasına göndermede bulunduğundan şüphe yok.
Hidrojen bilindiği gibi Güneş ve diğer yıldızların termonükleer tepkimeye vermiş olduğu ısının yakıtıdır, evrenin de temel enerji kaynağıdır. -252.77°C'da sıvı hale getirilebilir. Sıvı hidrojenin hacmi gaz halindeki hacminin sadece 1/700'ü kadardır. Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisinde bi-
Sayı: 377 - Ağustos 2011
38
rim kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir (Üst ısıl değeri 140.9 MJ/kg, alt ısıl değeri 120.7 MJ/kg). Bir kg hidrojen 2.1 kg doğalgaz veya 2.8 kg petrolün sahip olduğu enerjiye sahiptir. Ancak birim enerji başına hacmi
yüksektir. Hidrojen doğada serbest halde
bulunmaz, bileşikler halinde bulunur. En çok
bilinen bileşiği ise herkesin bildiği gibi sudur.
Isı ve patlama enerjisi gerektiren her alanda
kullanımı temiz ve kolay olan hidrojenin yakıt
olarak kullanıldığı enerji sistemlerinde, atmosfere atılan ürün sadece su ve/veya su buharıdır. Hidrojen, petrol yakıtlarına göre ortalama 1.33 kat daha verimli bir yakıttır.
Hidrojenden enerji elde edilmesi esnasında su
buharı dışında çevreyi kirletici ve sera etkisi-
ni artırıcı hiçbir gaz ve zararlı kimyasal madde üretimi söz konusu olmaz. Hidrojen gazı
farklı yöntemlerle elde edildiği gibi su, güneş
enerjisi veya onun türevleri olarak kabul edilen rüzgar, dalga ve biyokütle ile de üretilebilir.
Araştırmalar, mevcut koşullarda hidrojenin
diğer yakıtlardan yaklaşık üç kat pahalı olduğunu ve yaygın bir enerji kaynağı olarak
kullanımının hidrojen üretiminde maliyet
düşürücü teknolojik gelişmelere bağlı olacağını göstermektedir. Bununla birlikte,
günlük veya mevsimlik periyotlarda oluşan
ihtiyaç fazlası elektrik enerjisinin hidrojen olarak depolanması günümüz için de geçerli bir
alternatif olarak değerlendirilebilir. Bu tarzda depolanan enerjinin yaygın olarak kullanılabilmesi, örneğin toplu taşıma araçları için
yakıt piline dayalı otomotiv teknolojilerinin geliştirilmesine bağlıdır.
Çevreye etkisi sıfır
Hidrojen enerjisinin insan ve çevre sağlığını
tehdit edecek bir etkisi yoktur. Kömür, doğalgaz gibi fosil kaynakların yanı sıra sudan ve
biyokütleden de elde edilen hidrojen, enerji
kaynağından çok bir enerji taşıyıcısı olarak düşünülmektedir. Elektriğe 20. yüzyılın enerji taşıyıcısı, hidrojene 21. yüzyılın enerji taşıyıcısı,
diyen çevreler vardır. Hidrojen yerel olarak
üretimi mümkün, kolayca ve güvenli olarak her
yere taşınabilen, taşınması sırasında az enerji
kaybı olan, ulaşım araçlarından ısınmaya,
sanayiden mutfaklarımıza kadar her alanda
yararlanacağımız bir enerji sistemidir.
Hidrojen içten yanmalı motorlarda doğrudan
kullanımının yanı sıra katalitik yüzeylerde
alevsiz yanmaya da uygun bir yakıttır. Ancak
dünyadaki gelişim hidrojenin yakıt olarak
kullanıldığı yakıt pili teknolojisi doğrultusundadır.
1950'lerin sonlarında, NASA tarafından uzay
çalışmalarında kullanılmaya başlayan yakıt pilleri, son yıllarda özellikle ulaştırma sektörü
başta olmak üzere sanayi ve hizmet sektörlerinde başarı ile kullanıma sunulmuştur. Ya-
HİDROJENİN KULLANILDIĞI “TEMİZ ENERJİ EVİ”
Pamukkale Üniversitesi Kınıklı Kampüsü'nde enerji araştırmalarının yapıldığı ve laboratuvar olarak kullanılan bir bina inşa edildi. Bereket Enerji tarafından finanse edilerek yapılan
ve üniversiteye bağışlanan 165 m2 taban alanına sahip bu bina, “Temiz Enerji Evi” olarak isimlendirilmekte. 5 kWp gücündeki güneş-hidrojen sistemi ve güneş enerjisinden yararlanılarak evin ısıtma-sıcak su ihtiyacı karşılama sistemi, DPT tarafından DPT2003K120950 proje
kodu ile destekleniyor. “Güneş Pilleri Kullanarak Güneş Enerjisinden Hidrojen Elde Edilmesi
ve Bir Konutun Elektrik ve Isı İhtiyacının Güneş Enerjisi ile Karşılanması” başlıklı proje ile
kurulan bu sistemler “Temiz Enerji Evi”nde uygulandı.
kıt pilleri, taşınabilir bilgisayarlar, cep telefonları gibi mobil uygulamalar için kullanılabildiği gibi
elektrik santralleri için de uygun güç sağlayıcılardır. Yüksek verimlilikleri ve düşük emisyonları nedeniyle, ulaşım sektöründe de geniş kullanım alanı bulmuşlardır. Hidrojenin belki de en önemli özelliği, depolanabilir olmasıdır. Bilindiği gibi, günümüzde büyük tutarlarda enerji depolamak
için hala uygun bir yöntem bulunmuş değildir. Eğer bugün hidroelektrik santrallerinden elde edilen enerjinin depolanması mümkün olsaydı, enerji sorununu bir ölçüde çözmek mümkün olabilirdi. Ancak, elektrik enerjisi için bilinen en iyi depolama yöntemi hala asitli akümülatörlerden
başka bir şey değildir.
Hidrojen gaz veya sıvı olarak saf halde tanklarda depolanabileceği gibi, fiziksel olarak karbon nanotüplerde veya kimyasal olarak hidrür şeklinde depolanabilmektedir.
Hidrojen petrole göre 4 kat fazla hacim kaplar; hidrojenin kapladığı hacmi küçültmek için hidrojeni sıvı halde depolamak gereklidir. Bunun için de yüksek basınç ve soğutma işlemine ihtiyaç vardır. Sıvılaştırılmış hidrojen yüksek basınç altında çelik tüpler içinde depolanabilir. Bu yöntem orta veya küçük ölçekte depolama için en çok kullanılan yöntemdir. Ancak büyük miktarlar için oldukça pahalı bir yöntemdir. Çünkü hidrojen enerjisinin yaklaşık ¼'ü sıvılaştırma işlemi için harcanmalıdır. Bir diğer pratik çözüm ise, sıvı hidrojenin düşük sıcaklıktaki tanklarda saklanmasıdır. Uzay programlarında, roket yakıtı olarak sürekli şekilde kullanılan sıvı hidrojen bu
yöntemle depolanmaktadır. Dünyadaki en büyük sıvı hidrojen tankı, Kennedy Uzay Merkezi’nde
Sayı: 377 - Ağustos 2011
39
Enerji
olup 3400 m3 sıvı hidrojen alabilmektedir. Bu miktar hidrojenin yakıt olarak değeri 29 milyon Mega
Jule veya 8 milyon kW-saat'e karşılık gelmektedir.
Nasıl taşınır?
Hidrojen gazı, doğalgaz veya havagazına benzer olarak borular aracılıyla her yere kolaylıkla ve
güvenli olarak taşınabilmektedir. Hidrojenin boru ile taşınmasına, Texas'ta petrol sanayi tarafından kullanılmakta olan ve 80 km uzunluğuna sahip boru şebekesi ile Almanya'da Ruhr Havzası’nda 1938 yılında işletmeye açılan ve bugün 15 atmosfer basınç altında hidrojen taşımaya devam eden 204 km'lik boru hattı örnek olarak gösterilebilir.
Basınçlı hidrojenin, çelik tüpler içine yerleştirerek taşınması, bugüne kadar geliştiren bir çok deneme amaçlı hidrojenle çalışan taşıtta kullanılan yöntem olmuştur. Burada görülen en büyük
sorun çelik tüplerin kendi ağırlıklarıdır. Benzinli bir otomobil ortalama olarak 65 litre (47kg) benzin almakta olup, bu da enerji olarak 17 kg hidrojene karşılık gelmektedir. Hidrojeni sıvı olarak
depolamak ağırlık sorununu çözmekle birlikte, tank hacmi ve maliyet artmaktadır. Diğer bir sorun ise hidrojenin gaz haline geçmesi ile oluşan kayıplar ve yakıt ikmali zorluğudur.
Nasıl depolanır?
Hidrojenin belki de en önemli özelliği, depolanabilir olmasıdır. Bilindiği gibi, günümüzde büyük
tutarlarda enerji depolamak için hala uygun bir yöntem bulunmuş değildir. Eğer bugün hidroelektrik santrallerinden elde edilen enerjinin depolanması mümkün olsaydı,
enerji sorununu bir ölçüde çözmek mümkün olabilirdi. Ancak, elektrik enerjisi için bilinen en iyi depolama yöntemi hâlâ asitli akümülatörlerden başka bir şey değildir. Hidrojen gaz veya sıvı olarak saf halde tanklarda depolanabileceği gibi, fiziksel olarak karbon nanotüplerde veya kimyasal olarak hidrür şeklinde depolanabilmektedir.
Hidrojen uygun nitelikli çelik tanklarda gaz veya sıvı olarak depolanabilir. Ancak
gaz olarak depolamada yüksek basınç nedeniyle tank ağırlıkları problem yaratmaktadır. Hidrojen gazını depolamanın belki de en ucuz yöntemi, doğalgaza benzer şekilde yer altında, tükenmiş petrol veya doğalgaz rezervuarlarında depolamaktır. Maliyeti biraz yüksek olan bir depolama şekli ise maden ocaklarındaki mağaralarda saklamaktır.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
40
Araçlarda kullanımı
Yakıt olarak hidrojen kullanan ilk uçak ABD'de
1956 yılında denenmiştir. Eski Sovyetler Birliği'nin hidrojenle uçan ilk uçağı ise 1988 yılında
yapılmıştır. ABD Lockheed firması hidrojenle çalışan kargo uçağı geliştirmiştir. Bu konuda
Alman-Rus işbirliği ile airbus tipi uçak geliştirme projesi vardır. Japonya'da ise hidrojenli hipersonik uçaklar geliştirilmesi üzerinde durulmaktadır. Halen uzay mekiğinde ve uzay
araştırma roketlerinde yakıt olarak hidrojen
kullanılmaktadır.
Son on beş yıl içerisinde hidrojenle çalışan değişik motorlar üretilmiş, otolara, otobüslere
uygulanarak demonstrasyonlar yapılmıştır. İçten yanmalı motorlarda yakıt olarak hidrojen
kullanılabilmektedir. Son yıllarda hidrojen/benzin ve hidrojen/doğalgaz sistemli Otto motoru gibi düzenlemeler göze çarpmaktadır.
Hidrojen yakıtı araçlara sıvılaştırılmış biçimde veya metalik hidrid biçiminde uygulanmaktadır.
Ballard, BMW, Buick, Daimler Benz, Ford,
G.M., Honda, Mazda, Suzuki, Toyota gibi otomobil firmalarının 1990 öncesi deneme ve demonstrasyon amacıyla ürettikleri hidrojenli
araçlar vardır. Yüzde 15-20 hidrojen ve yüzde 80-85 doğalgaz karışımı hythane olarak adlandırılır, bu yakıtla çalışan otobüs, 1993 yılında
Kanada Montreal'da denenmiştir.
Hidrojen kullanım veriminin yüksekliği, en bol
fosil yakıt olan kömürün diğer yakıt ve enerjilere dönüştürülerek ulaştırmada kullanılmasına ilişkin verilerle gösterilebilir. Örneğin:
• Bir ton kömür- benzine dönüştürme-otobüs çalıştırma-708 km yol
• Bir ton kömür-elektriğe dönüştürme-otobüs çalıştırma-772 km yol
• Bir ton kömür-hidrojene dönüştürme-otobüs çalıştırma- 1 030 km yol gidilmektedir.
Dünyada her yıl yaklaşık 50 milyon ton/500 milyar m3 hidrojen üretilmekte, depolanmakta,
taşınmakta ve kullanılmaktadır. En büyük kullanıcı payına kimya sanayi, özellikle petrokimya
sanayi sahiptir.
Türkiye’de hidrojen enerjisi
Türkiye'de hidrojen yakıtı üretiminde kullanılabilecek olası kaynaklar; hidrolik enerji, güneş
enerjisi, rüzgar enerjisi, deniz-dalga enerjisi, jeotermal enerji ve adım atılması gereken nükleer
enerjidir. Türkiye gibi gelişme sürecinde ve teknolojik geçiş aşamasındaki ülkeler açısından,
uzun dönemde fotovoltaik güneş-hidrojen sistemi uygun görülmektedir. Fotovoltaik panellerden elde olunacak elektrik enerjisi ile suyun elektrolizinden hidrojen üreten bu yöntemde, 1 m3 sudan 108.7 kg hidrojen elde olunabilir ki, bu 422 litre benzine eşdeğerdir.
Türkiye'nin hidrojen üretimi açısından bir
şansı, uzun bir kıyı şeridi olan Karadeniz'in tabanında kimyasal biçimde depolanmış hidrojen
bulunmasıdır. Karadeniz'in suyunun yüzde 90'ı
anaerobiktir ve hidrojensülfid (H2S) içermek-
tedir. 1000 m derinlikte 8 ml.lt-1 olan H2S konsantrasyonu, tabanda 13.5 ml.lt-1 düzeyine ulaşmaktadır. Elektroliz reaktörü ve oksidasyon reaktörü gibi iki reaktör kullanılarak, H2S den hidrojen üretimi konusunda yapılmış teknolojik çalışmalar vardır. Bu konuda yapılmış bir diğer teknoloji geliştirme çalışması, semikondüktör partikülleri kullanarak fotokatalitik yöntemle hidrojen üretimidir. Güneş ve rüzgar enerjisinden yararlanarak, Karadeniz'in H2S içeren suyundan hidrojen üretimi için literatüre geçmiş bilimsel araştırma olup, Bulgaristan proje geliştirmeye çalışmaktadır.
Teknolojik verilere ve Türkiye'nin enerji-ekonomi verilerine göre, 1995-2095 arasında güneş-hidrojen sistemi ile yapılabilecek yakıt üretimi ve bunun fosil yakıtlarla rekabet olanağı, özel bir simülasyon modeli kapsamında bilgisayar çözümleri ile araştırılmıştır. Bu ulusal modelde, hidrojen üretiminin artışı için yavaş ve hızlı olmak üzere iki ayrı seçenek alınmıştır. Her iki seçenekte
de 2010-2015 döneminde hidrojen enerjisi maliyetinin fosil enerji maliyetinin altına düşebileceği, ancak yapılabilecek yerli hidrojen üretiminin 2.3 Mtep'in altında kalacağı görülmüştür.
2020-2025 döneminde yerli hidrojen üretiminin 10 Mtep'in üzerine çıkabileceği, 2015 yılından sonra fosil yakıt dışalımını azaltıcı etki yapacağı bulgulanmıştır. Giderek sağlanacak hidrojen üretimi artışıyla, yerli petrol, doğalgaz ve kömür üretiminin sıfırlanabileceği 2065 yılında, yaklaşık
290 Mtep hidrojen üretilebileceği görülmüştür. Hidrojen üretimine bağlı biçimde ulusal kazancın artacağı saptanmıştır.
DÜNYA GENELİNDE BİR YILDA ÜRETİLEN HİDROJENİN
SEKTÖRLERDE KULLANIM MİKTARLARI
Sektör . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Yıllık Kullanım Miktarı
Suni Gübre Sanayi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .25.000 m³
Bitkisel Yağ (margarin) Üretimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .16.000 m³
Rafineriler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .1.200 m³
Petrokimya Endüstrisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .30.000 m³
Hidrojen Hayvansal Yağ Üretimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .200-300 m³
Gaz veya Sıvı Hidrojen Üretimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .6.000 m³
Tablo: www.enerji.gov.tr
Sayı: 377 - Ağustos 2011
41
Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi
ORTA ANADOLU, KATILDIĞI İKİ FUARDA BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ
Biz de ürünlerimizi bu konsept altında tanıttık" dediler.
Orta Anadolu yetkilileri ayrıca 1-2 Şubat tarihleri arasında düzenlenen Munich Fabric
Start Fuarı'na da katıldıklarını belirterek,
"Fuara son kez katılmayı düşünüyorduk.
Ancak fuardaki katılımcı yoğunluğu ve fuar organizasyonunun talebi nedeniyle devam etmeye karar verdik" dediler. Yetkililer, yılda iki
kez yapılan bu fuarda da yeni koleksiyonlarını tanıttıklarını anlattılar.
12-15 Nisan tarihleri arasında İsviçre'nin
Cenevre kentinde düzenlenen INDEX11
Fuarı'na ziyaretçi olarak katıldıklarını anlatan Bezci Tekstil yetkilileri, "Üç senede bir
düzenlenen fuarda hem Uzakdoğulu hem
de Avrupalı üretici ve hammadde sağlayıcıları vardı. Türkiye'den de büyük alanda ve
gösterişli standlarla fuara katımlar vardı.
Firmalarımıza yönelik ilginin fuar geneline
göre daha iyi olduğunu gözlemledik" dediler. Bezci Tekstil yetkilileri fuarda sergilenen ürünler hakkında bilgi verirken de
"Genelde ekosisteme uyumlu ve yüzde 100
geri dönüşümlü, doğal liflerden üretilen
ürünlerin pazarının genişlemekte olduğunu gördük" şeklinde konuştular.
2006 yılından beri yürüttüğümüz ve bugüne kadar 680'i aşkın katılımcıya ulaşan "Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi" büyük ilgi görmeye devam ediyor. Şirketleri adım adım liderliğe hazırlayan önemli bir mecra olarak her zaman öne çıkan fuarlara katılan sendikamız üyesi işletmeler, memnuniyetlerini her fırsatta dile getiriyor. Proje kapmasında 25-26 Mayıs tarihleri arasında Paris'te düzenlenen Denim by Premiere Vision Fuarı'na katılan Orta Anadolu Ticaret ve
Sanayi İşletmeleri A.Ş. yetkilileri, sergiledikleri koleksiyonların çok beğenildiğini söylediler. Yılda iki kez denim üreticileri için özel olarak düzenlenen fuarda hem Orta Anadolu hem de Denimus olmak üzere iki ayrı stand açtıklarını anlatan yetkililer, "Fuara gelen ziyaretçiler Avrupa'nın farklı ülkelerinden, Amerika ve Japonya'dan jeanwear sektörünün satın almacıları ya da
dizaynırları ve şirket sahipleriydi. Her iki standımızda da yeni koleksiyonlarımızı sergiledik. Mevcut ve potansiyel müşterilere ürün tanıtımları yaptık. Fuarda sürdürülebilirlik çok öne çıkmıştır.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
42
Bezci Tekstil yetkilileri ayrıca 24-25 Nisan tarihlerinde Almanya'nın Frankfurt kentinde düzenlenen Techtextil Fuarı'na da ziyaretçi
olarak katıldıklarını belirterek, "Fuarda ciddi bir yoğunluk ve memnuniyet gözlemledik.
Yoğun rekabet herkes için bir sorun olmakla beraber sektörün dinamik yapısını gösteren bu tablo ITMA öncesi oldukça moral verici. Fuarda sergilenen yanmayı geciktiren,
yüksek mukavemetli, karbon, aramid, cam,
bor, keten vb. elyaflar ve bu elyaflardan oluşan yarı mamuller, sektör açısından çok
farklı sektörlere tedarikçi olunabilmesi anlamında gelecek vadeden bir tablo çizmekteydi. Pek çok firmanın bu konularda Ar-Ge
yaptığını ve halen gelişim aşamasında olduklarını gözlemledik" dediler.
FUAR TAKVİMİ (EYLÜL-EKİM-KASIM 2011)
TARİH
FUAR
EYLÜL
06.09.2011-08.09.2011
Şanghay (Çin) İplik ve Elyaf Fuarı
13.09.2011-15.09.2011
Milano (İtalya) Kumaş ve Aksesuarları Fuarı
14.09.2011-16.09.2011
Milano (İtalya) Intertex-Uluslararası Tekstil Fuarı
19.09.2011-22.09.2011
Paris (Fransa) Texworld-Tekstil Fuarı
20.09.2011-22.09.2011
Paris (Fransa) Premiere Vision Fuarı
20.09.2011-22.09.2011
Paris (Fransa) Expofil-İplik ve Elyaf Fuarı
20.09.2011-22.09.2011
Paris (Fransa) INDIGO-Tekstil Tasarım Fuarı
21.09.2011-23.09.2011
Moskova (Rusya) Heimtextil-Ev Tekstili ve Dekorasyon Fuarı
22.09.2011-29.09.2011
Barselona (İspanya) ITMA-Tekstil Makineleri Fuarı
EKİM
01.10.2011- 04.10.2011
Şikago (ABD) Ev Dekorasyonu, Tekstil ve Halı Fuarı
01.10.2011- 02.10.2011
Kişinev (Moldova) Tekstil ve Giyim Makineleri Fuarı
03.10.2011- 06.10.2011
Milano (İtalya) Milanounica Tekstil Fuarı
03.10.2011- 06.10.2011
Moskova (Rusya) Heimtextil Fuarı
04.10.2011- 07.10.2011
Minsk (Belarus) BELTEXLEGPROM - Hazır Giyim ve Moda Fuarı
06.10.2011- 08.10.2011
Belgrad (Sırbistan) Uluslararası Tekstil Fuarı
12.10.2011- 15.10.2011
Kiev (Ukrayna) Tekstil ve Kumaş Fuarı
15.10.2011- 17.10.2011
Helsinki (Finlandiya) Fashion Fair
25.10.2011- 27.10.2011
Tokyo (Japonya) Premiere Vision Tokyo Fuarı
KASIM
09.11.2011-11.11.2011
Tokyo (Japonya) Japantex-Ev Tekstili Fuarı
09.11.2011-12.11 2011
Dubai (BAE) INDEX-Mobilya Fuarı
13.11.2011-16.11.2011
Milano (İtalya) FILO-Tekstil ve Ev Tekstili Fuarı
14.11.2011-23.11.2011
Londra (İngiltere) Ev Dekorasyonu ve Halı Fuarı
16.11.2011-18.11.2011
Taşkent (Özbekistan) CAITMA-Tekstil Makineleri Fuarı
16.11.2011-18.11.2011
Taşkent (Özbekistan) Textile Expo-Kumaş ve Aksesuarları Fuarı
17.11.2011-19.11.2011
Şikago (ABD) Teknik Tekstil Fuarı
21.11.2011-25.11.2011
Kişinev (Moldova) Tekstil ve Giyim Makineleri Fuarı
26.11.2011-29.11.2011
Frankfurt (Almanya) Heimtextile Fuarı
26.11.2011-28.11.2011
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Modaprima-Giyim ve Moda Fuarı
Sayı: 377 - Ağustos 2011
43
Moda
KUŞADASI'NDA YILDÖNÜMÜ DEFİLESİ
Türk moda dünyasının duayenlerinden
Vural Gökçaylı, eşi Meral Gökçaylı ile evliliklerinin 25'inci yıldönümünü Kuşadası'nda defileye dönüştürdü. Türkiye'nin en ünlü mankenlerinin sunduğu
defilenin koreografisini Uğurkan Erez
hazırlarken, Kathy Hakko'dan Rahmi
Koç'a kadar pek çok ünlü sima Vural
Gökçaylı ve eşi Meral Gökçaylı'yı evlilik
yıldönümlerinde yalnız bırakmadı. Hanzade Özbaş'ın evsahipliğinde Kuşadası
Kısmet Otel'de gerçekleşen defilede,
aralarında Özge Ulusoy, Ebru Ürün,
Tuğba Karaca, Alona, Ebru Güzel, Bilge
Kara, Özge Ulusoy, Tuğçe Sarıkaya,
Merve Özkaran, Sinem Sülün ve Zeliha
Çal'ın da bulunduğu ünlü mankenler
podyuma çıktı. İş, sanat ve cemiyet hayatının önde gelen isimlerini buluşturan
defile renkli görüntülere sahne olurken,
ünlü mankenler Vural Gökçaylı'nın siyah,
beyaz ve kırmızı ağırlıklı kreasyonunu
sergiledi. Şapkaların ve dar kesim eteklerin önemli bir yer tuttuğu kreasyon beğenildi.
FIRAT HAVZASINDA MODA ESİNTİLERİ DEFİLESİ
Geçmişten günümüze 'Fırat Havzasında Moda Esintileri' defilesi 3 Temmuz 2011 tarihinde Şanlıurfa'da gerçekleştirildi. Fırat havzasında yaşamış medeniyetlere ait geçmiş dönemlerden günümüze modanın tarihçesini kıyafetlerle sunan Dr. Hüseyin Mirkelam Halk Eğitim Merkezi, hazırladığı defilede büyük beğeni topladı. Defilede mankenler Sümer, Hitit, Asur, Roma, Bizans ve günümüz modasının Birecik bezinden
yapılmış kıyafetlerini sundu. Defile öncesi büyük araştırmalar yapıldığını belirten Dr.
Hüseyin Mirkelam Halk Eğitim Merkezi Müdürü Mehmet Öztürkmen, "Antik dönemlerden günümüze kadar gelen süreçte Fırat Havzası'nda yaşamış olan birçok
medeniyetin izini taşıyan kıyafetlerle ilgili büyük araştırmalar yapılmış ve o dönemlere
ait kıyafetler arkeolojik eserlerden incelenmiştir. Fırat Havzası insanlık tarihinin en
önemli bölgelerinden birisidir. Bu bölgede bulunan yüzlerce antik şehir, medeniyetlerin
bölgeye verdiği önemin göstergesidir" dedi. Defilede sarı ve tonları, gri ve tonlarıyla gülkurusu renklerinin hâkim olduğu görülürken, Birecik bezinden yapılan kına
gecesi kıyafetleri ve abiye kıyafetlerde renk cümbüşü kullanılması dikkat çekti. Defilenin sonunda Onuncu Yıl Marşı eşliğinde sahneye gelen ve üzerindeki Türk Bayrağı tasarımlı kıyafetle görenleri büyüleyen manken “Büyük ve Güçlü Türkiye” mesajı verdi.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
44
TEKSTİLİN
BAŞKENTİNE
MODA
TASARIM
AKADEMİSİ
Uludağ Hazırgiyim ve Konfeksiyon
İhracatçıları Birliği (UHKİB), Bursa Moda Tasarım Akademisi'ni
hayata geçirecek. UHKİB, kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak, Ocak 2012'de hayata geçirmeyi planladığı Bursa Moda Tasarım Akademisi için 3 Temmuz
2011 tarihinde sektörün bileşenleri, akademisyenler ve yerel yöneticilerin katıldığı bir çalıştay
yaptı. Uludağ Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Şankaya, çalıştayda yaptığı konuşmada, "UİB olarak Bursa'da kurulacak Moda ve Tasarım Akademisi ile sektörün ihracatına
katkı sağlamayı, moda ve tasarım
konusunda bölgeyi bir çekim
merkezi haline getirmeyi hedefliyoruz" dedi. Bursa Moda ve Tasarım Akademisi'nin Kurucu Danışmanı Prof. Dr. C. Ruhi Kaykayoğlu da "Bursa'da 2012 yılında hizmete açmayı planladığımız Moda
ve Tasarım Akademimizde amaç,
öncelikli olarak en uygun moda
tasarım becerileri ile donanmış
kısa-orta ve uzun vadede insan
kaynaklarını oluşturmak. Uluslararası düzeyde ve sektöre yön
gösterecek uzmanlar ve liderler
yetiştirmektir. Ayrıca, bir 'School
of Excellence' mantığı ile seçilecek öncelikli alanlarda sektöre öncülük etmek temel amaçtır" şeklinde konuştu.
"HİTİT'TEN ESİNTİLER" DEFİLESİ
31'inci Uluslararası Çorum Hitit Fuar ve Festivali kapsamında 'Geçmişten Esintiler' adlı Hitit kıyafetleri defilesi 9 Temmuz'da Çorum'da
yapıldı. Çorum Müzesi bahçesinde, Çorum Kız
Teknik ve Meslek Lisesi öğretmenleri tarafından Hititler'in giydiği kıyafetlerin aslına uygun olarak hazırlanan Hitit kıyafetleri okul öğrencileri tarafından tanıtıldı. Çeşitli yazılı kaynakların ve Boğazkale, Alacahöyük ile Yazılıkaya da bulunan kalıntıların incelenmesiyle oluşturulan kıyafetler, yoğun ilgi gördü.
Farklı tasarımlardan oluşan 24 parça kıyafetin
yer aldığı kreasyon da ayrıca Hitit dönemine ait idol, güneş kursları ve mühürlerin kıyafetlere yansıtılarak orijinaline benzetilmesi dikkat çekti. Okul Müdürü Elvan Güneş, bir giyim tarzı olan tuniğin, ilk kez
Hititler'de kullanıldığının ortaya çıktığını, halk ve yöneticilerin giydiği kıyafetlerde zengin farklılıklar gözlendiğini ve böyle bir medeniyetin kıyafetlerinin tanıtılmasına ihtiyaç olduğunu düşündüklerini söyledi.
Kıyafetlerde kullanılan kumaşların bir kısmının kökboyası ile okuldaki atölyelerde boyandığını belirten
Güneş, kıyafetlerin okuldaki öğretmenler tarafından tamamen el işçiliği kullanılarak dikildiğini bildirdi.
BODRUM'DA 'CEMİL İPEKÇİ MODA
VE TASARIM ATÖLYESİ'
Ünlü modacı Cemil İpekçi, Muğla'nın Bodrum ilçesinde moda ve tasarım atölyesi açtı. Bodrum Belediyesi ile Cemil İpekçi işbirliğinde hayata geçirilen proje çerçevesinde Sanat Okulu Caddesi Ahmet Hoca
Çıkmazı'ndaki 180 yıllık tarihi bina belediye
ekipleri tarafından restore edilerek, moda
ve tasarım atölyesine dönüştürüldü. Atölye,
17 Temmuz'da Muğla Valisi Fatih Şahin'in de
katıldığı törenle açıldı. Atölyede Cemil İpekçi ve usta eğitmenler tarafından dikiş, boyama, ebru, tasarım, takı tasarımı, el sanatları, makine nakışları, kalıp kesim ile
mankenlik konularında eğitim verilecek.
Cemil İpekçi, atölyede sekiz eğitmenin görev yapacağını belirtti. Bodrum'da kış aylarında festivaller ve fuarlar düzenleyeceğini
belirten İpekçi, ''Bodrum eğlence merkezi
olarak anılıyor, ama sadece eğlence merkezi
değildir. Binlerce yıldan, Karya döneminden
beri Bodrum bir sanat merkezidir. Niye Bodrum festivallerle anılmasın? Niye buraya uluslararası ressamlar, tasarımcılar gelmesin? Bu atölye bir başlangıçtır" dedi.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
45
Tasarım Dünyası
JALE HÜRDOĞAN, MARKASIYLA HIZLA İLERLİYOR
Hem okullu hem alaylı
Çocukluğundan bugünlere taşınan moda tutkusunu şöyle anlatıyor: “İzmir’de; güzel yemekler pişen, bol misafirli, bol şenlikli bir evde
doğdum. Ve ailem bana Janucha adını uygun
görmüş. Aynen onlar gibi küçükten beri giymeye, giydirmeye meraklı oldum. Lisede parlak bir fen öğrencisiyken defterimin arkaları arkadaşlarım için tasarladığım mezuniyet kıyafetleri ile doluydu.
Boğaziçi Ekonomi Bölümü’nü bitirdim bitirmesine ama daha fazla dayanamayarak The
School of The Art Institute of Chicago’da moda
tasarımı okumaya gittim. Dönüşümde ise
Türkiye’deki moda markalarının hemen hepsinde 10 seneye yakın çalıştım. Ve hem okullu hem alaylı oldum.
Küçüklüğünde ailesinin kendisine Janucha adını taktığı
küçük kız, büyük hayalini gerçekleştirip tutkunlarını hızla
artıran bir moda tasarımcısı oldu. Jale Hürdoğan,
Topağacı’ndaki butik atölyesinde çok özel kıyafetleri
uygun fiyatlara sunuyor. Şu sıralarda da Fashion Week
kapsamındaki ikinci defilesinin hazırlıklarını yürütüyor.
Moda tasarımcısı Jale Hürdoğan ile ilk olarak geçen GalataModa Haftası’nda tanıştım. Güler yüzlü, pozitif, samimi bu genç hanımı ve kendisi gibi cıvıl cıvıl markasını çok sevdim. Karşılıklı kartvizitlerimizi verip, röportaj için sözleştik.
Röportaj günü gelip, İstanbul Topağacı’ndaki Janucha adlı tasarım butiğinden içeri girdiğimde birbirinden güzel kıyafetler arasından hangisine bakacağımı şaşırdım. Çünkü burada herkese, her zevke göre tasarımlar mevcut.
Masal evi gibi bir butiği olan tasarımcının buralara geliş öyküsü de sonu
mutlu biten çok hoş bir masal gibi…
Janucha, Jale Hürdoğan’a ailesinin küçükken taktığı isimmiş. Ve hep modayla haşır-neşir olan bu küçük kız büyüyüp çocukluk hayalini gerçekleştirince takma ismini markası haline dönüştürmüş.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
46
Kendilerine sürekli kıyafet yapmamı isteyen arkadaşlarımın da baskılarıyla sonunda kendi
markamı oluşturdum. Ekim 2009’da Janucha
adlı butik atölyemi açtım. Ve küçük Janucha’nın
büyük hayali gerçekleşti.”
Gündüzden geceye taşınan şıklık
Tasarım butiğindeki kıyafetler arasında gündüzden geceye şıklığı taşıyan, birkaç aksesu-
Aylin SARAÇOĞLU
ar ilavesiyle sizi gecenin en şıkları arasına sokan kıyafetler ağırlıkta. Böylece yoğun bir iş
temposunda koşturan, günümüz metropol kadını gündüz giyilenle geceye devam edebiliyor.
Renkli, neşeli ve kadınsı bu tasarımların özenle seçilmiş çok kaliteli kumaşları dikkat çekiyor. Gündüz ofis ortamında sizi rahat ettiren bu
kıyafetler, giyilen ayakkabı ve takılan aksesuarlar ile çok şık kıyafetlere dönüşebiliyor. İflah
olmaz bir vintage tutkunu iseniz de burası tam
size göre! Dönemin özelliklerini taşıyan parçalar, farklı ülkelerden özenle seçiliyor. 40’lar,
50’ler, 60’lar, 70’ler, 80’ler Paris, Londra,
New York, Tel Aviv’den en gözde parçalar ile
burada…
Tasarımcı kişiye özel kıyafetler de yapıyor. Kişi
hayallerini süsleyen kıyafeti, nerede giyeceğini söylüyor ve tamamen onun için ona özel tek
kıyafetine kavuşuyor. Gündüz veya gece için kişiyi şımartan çok özel kıyafetler de böylece çıkıyor. Janucha markalı gece kıyafetleri alışılagelmiş süslü ve frapan olanlardan değil! Uçuşan ipekler, satenler, danteller ve tüller kullanılıyor. Minik ışıltılı detayların eklenmesiyle
Janucha kadınının davetlerde kendini çok
başka ve özel hissetmesi, öyle de gözükmesi
sağlanıyor.
Mutlaka her gün aksesuar
“Mutlaka her gün, kendini anlatan, ruhunu
yansıtan bir aksesuar takılmalı. Kolye, broş,
küpe, kemer en sade giysiye bir anda fark katar. Değişik kumaşlar, dantellerle inciler birleşip, boncuklarla hayat bulmalı” diyen Jale
Hürdoğan çok geniş bir aksesuar koleksiyonu
da sunuyor.
Tasarımcının 2011-2012 sonbahar-kış koleksiyonu “Kaostan çıkan dans eden yıldız” adını taşıyor. Bir rock starı anlattığı bu koleksiyonda uçuşan ipekler, satenler, nakışlar var.
Siyah-beyaz, gri, turuncu tonları kullanılıyor.
Payetlerin, volanların olduğu hareketli, cıvıl cıvıl tasarımlar… El örgüsü bolero, kaban, uzun
atkı ve şallar dikkat çekici parçalardan…
Geçen Fashion Week’te yaptığı ilk defilesinde
sergilediği bu koleksiyon için “İkilemler beni
çok çeker. Nietzsche bir sözünde, ‘ancak içinde bir kaos olmalıdır ki, dans eden bir yıldız olmalısın’ der. Buradan hareketle çok sevdiğim rock müziğinden de aldığım ilhamla bu koleksiyonu oluşturdum” diyor.
Çok geniş bir alıcı portföyü var. Çok gence de çok yaşlıya da hitap edebiliyor. Beden aralığı da pek yok. Gençler büyük beden giyerken, büyükler küçük beden olabiliyor. Tasarıma düşleyerek başlıyor. Onun detayından yola çıkıyor. Kumaş ve aksesuar seçimi onun
için özellikle çok önemli. Yurtiçi ve yurtdışından en kaliteli olanları özenle alıyor. Çok da
yan yana düşünülmeyecek farklı kumaşları bir arada kullanıp değişiklik katmayı seviyor.
İstanbul’da kendi butiğinin yanı sıra Kemerburgaz ve Akmerkez’de ve Antalya’da tasarımları satılıyor.
Kaliteyi uygun fiyata satıyor
Kaliteyi uygun fiyata satmayı amaçlıyor. Fiyatları en makul düzeylerde. Tasarımcı markasının alınamayacak yükseklikte olacağı önyargısını yıkmak istiyor. Türkiye’de uygun fiyata tasarım kıyafetler boşluğunu doldurmayı amaçlıyor.
Tasarımlarının altında yatan espriyi şöyle açıklıyor; “Herkes farklı olmak istiyor. Ancak ben bu farklılığı yaptığım tasarımlarla birlikte, giyenin de kendinden bir şeyler katarak tamamlamasını istiyorum. Yani kıyafetlerimin birkaç oyuncağı olsun istiyorum. Giyen de tasarımı devam ettirsin. Kollarını kıvırsın içinden farklı bir kumaş görünsün, bir kemer taksın ayrı görünsün. Ayrıca parçaların da kolaylıkla birleştirebilmesi lazım. Bu sene böyle giyer seneye başka türlü giyer. Trendlere
açık olması önemli. Tasarımlarımın bu yönü de kuvvetli.”
Onun için tasarımın bir başka önemli noktası da kalıplar. Kişiye uygun kalıbın tutturulmasına önem
veriyor. Şu sıralarda önümüzdeki Fashion Week’te bir defileyle sergileyeceği koleksiyonun hazırlıkları
içinde. Yurtdışıyla ilgili bağlantıları da sürüyor.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
47
Kültür-Sanat
SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK...
BİR KLASİK
YENİDEN
YERYÜZÜNDE
AŞK BİTERKEN
Bilimkurgu sinemasının kült eserlerinden biri olan ve ilki
1968 tarihini taşıyan
“Maymunlar Cehennemi” (Planet Of The
Apes) serisinin en
yeni filmi olan "Maymunlar Cehennemi:
Başlangıç” (Rise of The Planet of The Apes), vizyona girdi. Rupert Wyatt’ın
yönettiği filmde başrolleri; Freida Pinto, John Lithgow, Andy Serkis ve
Brian Cox paylaşıyor. Filmin günümüz San Franciscosu’nda geçen hikâyesindede genetik mühendislerinin, maymunların beyinlerini geliştirmek için yaptıkları genetik deneyler sonucunda maymunların kontrolden çıkması, insan ırkının kötü yönlerine de maruz kalmaları sonucu
insanlar üzerinde üstünlük kurmak için açtıkları savaş konu alınıyor.
Maymun Sezar’ın gözünden izlediğimiz hikâyede sevgi ve kibir bir araya gelip bir savaşa dönüşüyor. “Maymunlar Cehennemi”; kökenleri seriye dayamakla beraber, yeni bir hikâye, farklı bir dil ve “Avatar” ve “Yüzüklerin Efendisi”nin Oscar sahibi görsel efekt ekibinin (WETA) elinden
çıkma görselliği ile bilimkurgu sevenlere hitap ediyor.
Altın Küre adayı Ewan McGregor ve
Eva Green’in başrollerini paylaştıkları
modern aşk hikâyesi “Yeryüzündeki
Son Aşk” (Perfect Sense), 26 Ağustos’ta vizyona giriyor. Çalkantılı bir zamanda sevmenin ve sevilmenin ne
anlam ifade ettiğine özgün bir bakış
atan filmin yönetmenlik koltuğunda
“Asylum”, “Hallam Foe”, “Young
Adam” gibi filmleriyle tanıdığımız
ödüllü yönetmen David Mackenzie
oturuyor. Connie Nielsen ve Stephen
Dillane’nin de önemli rollerinde yer
aldığı “Yeryüzündeki Son Aşk”ın konusu kısaca şöyle: Kadınlara bağlanmakta sorunları olan yetenekli yemek şefi Michael, soğuk görünümlü
güzel doktor Susan ile tanışır. Susan uzun bir süredir kendini işine adayıp özel hayatından vazgeçmiş, Michael ise kadınlarla ciddi ilişki kurmaktan
kaçınmıştır. İkisi de birbirlerine karşı daha önce deneyimlemedikleri derin duygular hissederken, tüm dünyada insanların duyularını sırayla yok
eden salgın bir hastalık baş gösterir. İnsanlık sonuna yaklaşırken aşk tüm
bu engellere rağmen hayatta kalabilecek midir?
KAHKAHA TUFANINA
HAZIR MISINIZ?
İlki tüm dünyada küçük-büyük pek çok seyircinin kalbini çalan “Arabalar” (Cars)
filminin ikincisi bu ay vizyonda... John Lasseter 2006 Altın Küre ödüllü “Arabalar”dan sonra serinin ikinci filmi için yine direksiyon başına geçiyor. “Arabalar 2”nin yardımcı yönetmeni ise Oscar ödüllü “Ratatuy” filminin yapımcısı olan Brad Lewis. Film 19 Ağustos’ta Disney Digital 3D ve IMAX 3D seçenekleriyle gösterime giriyor. Filmin orijinal seslendirme kadrosunda da yıldızlar var elbette ama, bu kez pek çok seyircinin Türkçe seslendirilmiş versiyonu seçeceği kesin. Çünkü Cem Yılmaz “Arabalar”ın en ilginçlerinden birine sesiyle can veriyor. Öykü şöyle ilerliyor: Yıldız yarışçı Şimşek McQueen
(orijinal ses: Owen Wilson) ve çekici Mater (original ses: Larry The Cable Guy)
“Arabalar 2”de dünyanın en hızlı arabasını belirlemek için düzenlenen ilk Dünya Grand Prix’inde yarışmak için denizaşırı ülkelere gidince dostluklarını da
heyecan verici yeni yerlere götürüyorlar. Fakat şampiyonluğa giden yol Mater’in entrikalı bir maceraya girişmesiyle birlikte çukurlarla, dolambaçlarla
ve şamatalı sürprizlerle dolar. Mater kendisini iki arada bir derede bulur: Ya
Şimşek McQueen’e bu büyük yarışta yardım edecektir ya da usta İngiliz casusu Finn McRoket
(original ses: Michael Caine) ve stajyer ajan Holley Shifwell’in (original ses: Emily Mortimer) yürüttüğü çok gizli görevde yer alacaktır. Mater’in aksiyon dolu macerası onu Japonya ve Avrupa
sokaklarında tehlikeli bir kovalamacaya sürükler. Peşinde dostları vardır ve bütün dünya izlemektedir. Bu tempolu eğlencede renkli yeni otomobiller, acımasız kötüler ve uluslararası bir yarış rekabeti var.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
48
KİTAP KURTLARI İÇİN...
ACI BİR MASAL:
“İSKENDER”
Özellikle “Aşk” romanıyla kendisine tüm dünyada geniş bir okur kitlesi yaratan Elif
Şafak’ın uzun zamandır beklenen yeni romanı “İskender” raflardaki yerini aldı. Doğan Kitap’tan çıkan ve kapağında Elif Şafak’ın erkek kostümüyle bir portresinin yer
aldığı kitap, bir aile öyküsü. Elif Şafak, yine kendine özgü üslubuyla bir ailenin, hem
de cinayet karışan bir ailenin, bir anne-oğlun hikâyesini anlatırken, insanların neden en çok sevdiklerini incittikleri sorusunun da yanıtını arıyor. Elif Şafak’ın İngilizce yazdığı ve Omca Korugan’ın dilimize kazandırdığı “İskender”; “En derin yaralar
ailede açılır, kabuk tutsa bile kanar hikâye, içten içe... Attığımız her adım, yaptığımız her işte kendimizi yansıtırız. Budur çözülmesi gereken bilmece...” diyor okura. Aile kavramının eskiden
beri ilgisini çektiğini söyleyen Elif Şafak, romanın önemli bir bölümünü bir süredir yaşadığı Londra’da yazdı.
“İskender”, rekor bir ilk baskıyla, 200 bin adetle kitapçılardaki yerini aldı.
ÖLÜMSÜZ
BİR ÖYKÜ
Charles Dickens dünya edebiyatının ustalarından biri, “İki Şehrin Hikâyesi” ise
kuşkusuz onun başyapıtı. Can Yayınları tarafından yeniden dilimize kazandırılan
“İki Şehrin Hikâyesi”; Paris ve Londra’da gelişen olay kurgusuyla, tarihin en hareketli anlarından birinin, Fransız Devrimi’nin ekseni etrafından biçimleniyor. Edebiyat dünyasının “Dickens’ın yazdığı en büyük tarihi roman”, yazarın kendisinin
ise “Yazdığım en iyi hikâye” olarak andıkları yapıt, Fransız Devrimi ile terör dönemi kargaşasında yaşamak zorunda kalan bir grup insanın özel yaşamlarını aktarırken, dönemin acımasız toplumsal koşullarını da irdeler. Hapsedildiği Bastille zindanından kurtarılan Doktor Manette ile iş işten geçmeden İngiltere’ye göndermiş olduğu kızının on sekiz yıl sonra buluşmaları ve Londra’da yeni bir yaşam kurmaları; sevgi, dostluk, özveriyle örülmüş bu yaşamın Paris’te gelişen devrim dalgasının haberleriyle gölgelenişi, iki şehri yansıtıyor okuyucuya. Paris’teki karanlık günlerin karşısında,
Londra’daki aydınlık ve dingin günler yer alıyor. Ancak her iki şehir de karanlığın içinde umudu, aydınlığın
içinde hüznü taşıyor.
YENİÇERİLER HAKKINDA
NE BİLİYORSUNUZ?
Yüzyıllar boyunca Osmanlı’nın en önemli organlarından biri olan Yeniçeriler hakkında
ne kadar bilgi sahibisiniz? Yeterli değil, diye düşünüyorsanız ünlü tarihçi Godfrey Goodwin’ın kaleme aldığı “Yeniçeriler” adlı yapıt tam size göre. Yeniçeriler, kendilerine özgü kıyafetleri, yüreklere korku salan sesleri ve mehter müziğiyle karşı konulmaz Osmanlı ordusunun simgesiydiler. İmparatorluğun Avrupa’da Tuna Nehri’ne
dayandığı, Suriye, Irak ve Mısır’ın fethedildiği dönemlerde ocaklarına ve geleneklerine büyük bir sadakatle bağlıydılar. Ancak siyasi güçleri zaman içinde o kadar arttı ki sadrazamların, ulemanın, hatta padişahların korkulu rüyası oldular. Kimdi bu
yeniçeriler? Bu ayrıcalıklı sınıf gücünü nereden alıyordu? Peki, ne oldu da güçlerini kaybettiler? Godfrey Goodwin, Balkanlar’dan devşirilen gençlerin XV. yüzyıldaki
hikâyesinden başlayarak, imparatorluk için ağır bir yüke dönüştükleri XIX. yüzyıla
kadar getiriyor tarihsel serüveni. Kıvrak bir dille yazılmış, merakla okunan bir çalışma.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
49
Gezi
DOĞANIN İNSANA HEDİYESİ; DALYAN, DEMRE, SAKLIKENT…
Caretta caretta kaplumbağalarıyla Dalyan, St. Nichalous’un (Noel Baba) varlığıyla her
daim hatırlanan Demre ve bir kanyon içine gizlenerek gizemini koruyan Saklıkent’e
gidiyoruz.
Türkiye’de her bölge kendine has özellikleriyle tatilcilere birçok seçenek sunuyor. Tatil anlayışınız deniz, kum, güneşten ibaret değilse, birçok seçenek içinde görülmeye değer yerlerden biri de aynı anda
gezilmesini önerdiğimiz Dalyan, Demre ve Saklıkent… Hâlâ tatile çıkamamış olanlar için…
Dalyan’ın buram buram tarih kokusu…
Kendine has bir büyüsü var Dalyan’ın… Öyle ki bir giden bir daha dönmek istemiyor. Zaten çok fazla ziyaretçisi de olmuyor bu şirin, tarihi ilçenin. Az ama öz insan geliyor buraya. Gelenler de neden burada olduklarının çok net farkında. Fakat adı tarih kokan bu ilçe, yavaş yavaş tarihi güzelliklerini kaybediyor. Örneğine birçok yerde rastlanılan tarihi dokuyu yitirme durumunu Dalyan’da da görüyoruz. Üzülmemek elde değil.
Seksenli yılların sonuna gelinmesiyle denizkaplumbağaları ve İztuzu Sahili’nin çevreci mücadelenin en büyüklerinden birine konu olduğunu görüyoruz. “Caretta carettalar”ın yumurta bıraktığı İztuzu Plajı, Dalyan Deltası’nın labirentlerini denizin sonsuza uzanan düzlüğünden ayıran 5 bin 400 metrelik bir kum oku.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
50
MUTLAKA GÖRMELİSİNİZ!
Caretta caretta: Dünyada soyu tükenmekte
olan canlılar listesinde yer alan bu sevimli deniz kaplumbağaları, yumurtalarını bırakmak için Dalyan'daki İztuzu plajına geliyor. Fransa, İtalya ve
Uzakdoğu ülkelerinde lüks yiyecek olarak tüketilmesinin yol açtığı aşırı avlanma Caretta caretta
neslinin neredeyse sonunu hazırlıyor. Yumurtadan
çıkan yavrular doğal bir içgüdüyle denizden yansıyan ışığa doğru hareket ederek yaşayacakları yöne
ilerliyor. Ancak yine de birçoğu yolunu şaşırıp susuzluktan ölüyor. Denize ulaşanların birçoğu da
yengeçlere, balıklara ve kuşlara yem olmaktan kurtulamıyor.
Dalyan Deltası: Dalyan'a gelip de deltada tekne turu yapmadan dönmek olmaz. Doğa harikası Dalyan Deltası’nın nefes kesici panoramasında,
dev bir labirentin içindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz.
Çamur Banyosu:
Köyceğiz Gölü'nün Dalyan Deltası ile birleştiği
noktaya yakın bir yerde
güzellik çamuru var... Burası Dalyan iskelesinden
kalkan günlük turların
ilk uğradıkları nokta aynı
zamanda. Rivayete göre
çamurun üzerinizde kuruması sonucu teniniz geriliyor ve kırışıklıkları birkaç seans devam edildiği takdirde azaltıyor. Ayrıca kaynağın, romatizmaya,
bel rahatsızlıklarına, siyatiğe de iyi geldiği söyleniyor.
Kaya Mezarlıkları: Dalyan’da bulunan kral
mezarlarını gördüğünüzde, uygarlığın büyüklüğü
karşısında şaşıracaksınız. Zamanın tüm acımasızlığına karşı bin yıllardır ayakta kalan, geçmişin sırlarını geleceğe taşıyan ölümsüz kral mezarları... Kral
mezarlarına baktığında taşların dile geldiğini düşünüyor insan. Arkeologlara göre ise bu mezarlar
antik Kaunos kentinin zenginliği ve gücünün bir
göstergesi.
Sultaniye Kaplıcası: Eşsiz doğal güzelliklerinin
yanı sıra şifa veren yer olarak da biliniyor Sultaniye
Kaplıcası... Dünyanın birçok yerinden gelen insanlar, bu kaplıcaların çeşitli hastalıklarına iyi geldiğini söylüyor. Kaplıca suyunun bel ağrısı, romatizma, siyatik, nefrit, lumbago, nevtalfi, cilt ve
kadın hastalıkları tedavisinde etkili olduğu da rivayetler arasında...
Yüce Ana Tanrıçasının yeri (Demre) Myra:
Likya’nın en önemli şehirlerinden birisi olarak bilinen Demre’nin kuruluşu çok eski tarihlere dayanıyor. Hıristiyan dünyasının oldukça ilgisini çeken bu ilçe her yıl Noel Baba etkinliklerine sahne
oluyor. Likya’nın en büyük tiyatrosundan kalanlar halen bölgenin önemli özellikleri arasında gösteriliyor. Likya’nın en iyi korunmuş tiyatrosunda
halen birçok festival ve oyun sahneleniyor.
Kekova: Binlerce yıllık kalıntıları ve şehirleriyle yıllardır milyonlarca turistin ilgisini çeken Kekova, aynı zamanda her yıl binlerce yatın demirlediği eşsiz koylarıyla yatlara adeta doğal bir liman,
barınak oluyor.
İztuzu Plajı: Caretta carettaların güvenip, yavrularını emanet ettikleri ender plajlardan birisi İztuzu plajı. Dünyada doğallığını koruyan ikinci plaj
olma ödülüne de sahip İztuzu, tam bir doğa harikası. Bir tarafı tatlı su diğer tarafı Akdeniz olan bu
kumsalın bir benzerinin olmadığı söyleniyor.
Andriake: Myra'nın liman kenti olarak bilinen Andriake, Myra'ya beş dakika uzaklıkta olan
Çayağzı'nda bulunuyor. Her ne kadar Myra'nın liman kenti olarak bilinirse de Myra'nın yanında
müstakil bir şehir görünümünde.
Simena
(Kaleköy): Simena’ya karayolu bağlantısı
olmayıp genellikle Çayağzı'ndan deniz
yoluyla ulaşım
sağlanabiliyor. Kalenin kuzeyinde kaya mezarlarında görülen Likya dilindeki yazıtlar, şehrin eksikliğini gösteriyor. Likya’nın birlik kentlerinden biri
olduğu ve bağımsızlığı, sikkelerinden anlaşılıyor.
Theimussa (Kale iskelesi-Üçağız): Burası aynı
zamanda tekneler için iyi bir barınak. Üç tarafı yeşil teknelerle çevrili Üçağız Koyu doğal bir liman
görünümünde. Koyun kuzey kıyısında yer alan
Üçağız Köyü'nün içinde görülen kalıntılar ise Theimussa antik kentine ait.
St. Nichalous (Noel
Baba): Bütün dünyada “Noel
Baba” adıyla tanınan, Avrupa ülkelerinde çoğunlukla Santa
Klaus olarak bilinen Aziz Nicholaos, Anadolu’da yaşamış bir
din adamı. Günümüz İtalyası’nın Sicilya Adası, Napoli,
Bari, Almanya’nın Frieburg ve hatta Amerika’da
New York kentinin koruyucu azizi olma derecesine varan önemi, her yılın 6 Aralık günü yapılan
anma törenleri ile daha da pekişmekte.
Sura ve Cyaneae-Kyaenai (Yavi veya Yuva
Köyü): Myra'ya yakın bir harabe yeri Sura... Çayağzı’ndaki Andriake harabelerinin hemen üzerinde
olup Kaş'a giden yol bugün Sura antik kentinin içinden geçiyor. Kyaenai ismi ise koyu mavi anlamına geliyor ve "Çınlayan Kayalar" adıyla da anılıyor.
Bunun nedeni, rüzgârın buradaki kayalara çarparak
çınlaması olarak düşünülür.
Kanyon
içindeki gizem
Saklıkent: Bir
kanyon içine gizlenmiş bu doğa
harikası sarp kayalıkları, çınar
ağaçları ve coşkulu kaynak suları ile doğa tutkunları
için yürüyüş olanakları sunuyor. Saklıkent, Türkiye’nin en büyük kanyonu olma özelliğini taşıyor. Saklıkent’e ilk defa gidenler böylesi bir güzelliği
geç keşfettiği için kendilerine kızabilir. Unutmadan suyunun oldukça soğuk olduğunu, boğucu
yaz sıcaklarında gittiğinizde büyük bir keyifle fark
edebilir, dönmek istemeyebilirsiniz.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
51
Medyadan Yansımalar
HÜRRİYET
28 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
52
HABERTÜRK
28 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
53
Medyadan Yansımalar
DÜNYA
28 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
54
VATAN
28 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
55
Medyadan Yansımalar
YENİ ŞAFAK
28 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
56
CUMHURİYET
28 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
57
Medyadan Yansımalar
BUGÜN
28 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
58
STAR
28 Temmuz
Türkiye çok iyi
bir yere gidiyor
YENİÇAĞ
29 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
59
Medyadan Yansımalar
GAZETEPORT
27 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
60
PATRONLAR DÜNYASI
27 Temmuz
Sayı: 377 - Ağustos 2011
61
Summaries in English
WEAVING THE TEXTILES INDUSTRY FOR HALF A CENTURY,
OUR ASSOCIATION CROWNS ITS 50TH ANNIVERSARY WITH
NEW PROJECTS
Contributing to the development and
growth of the Turkish textiles and clothing sector ever since the first day of its foundation, our
Association is celebrating its 50th anniversary
this year. Founded in Istanbul on January 2,
1961 and then taking on the title of the Turkish
Textile Employers’ Association as from February 13, 1962, the Association has assumed
an outstanding role in the industry for 50 years with the projects it has launched, the support it has provided, and the strength of its leadership. The important event that carried the
Association to the zenith of its leadership was
the election in 2008 of Halit Narin to the Presidency of the ITMF (International Textile
Manufacturers Federation). In terms of representation, Turkish textiles experienced a
peak in the two years of Narin’s ITMF presidency and this status was reinforced globally
with the election of many of our members to
vice-presidencies in organizations such as
IWTO, Eurocoton and Euratex. The most significant contribution to the Association’s added strength over the past 50 years has been
the fact that it boasts of Turkey’s most robust
strike and lockout benefit fund. As the first employers’ association to enter into collective agreements with workers’ unions on behalf of
its members, promoting uniform working and
recruitment conditions, our Association has not
only protected the social rights and interests
of its member employers but has also contributed to Turkey’s development, particularly
in the area of education. The Association has
always stood by its members, providing loans
during the year of financial crisis, supporting
participation in fairs, and supplying the sector with qualified personnel through the METEM’s (Professional Training Centers). Now,
Sayı: 377 - Ağustos 2011
62
as the Association leaves behind its 50th
year, it is preparing to crown this special year
with new projects that will be honouring the
past and moving into the future. The projects
were announced to the public by Turkish Textile Employers Association President Halit Narin and members of the board at a press conference held on July 27 at the Four Seasons
Hotel. Among the projects launched by the Association are the “Topkapı Palace Seferli Koğuşu [Dormitories] Restoration and Exhibition Project,” the “Mardin Artuklu University Department of Architecture Old Governor’s
Mansion Restoration” and the “IT Hardware
Support Project.” A special evening event will
be organized for the 50th anniversary featuring the stars Ajda Pekkan, Sezen Aksu and
Ferhat Göçer. To be held at Çırağan Palace on
September 8, the evening will also highlight
a documentary on our Association, put together by Mithat Bereket. A total of 1,250 guests are expected to attend the event.
Commenting on the 50th Anniversary of
the Association at the press conference, President Halit Narin said, “Since its foundation,
the Turkish Textile Employers Association has
engaged in many activities to foster the development and growth of the Turkish textiles
and clothing industry. In its belief in the philosophy that Turkey cannot develop and grow
without producing, the Association has taken
on an active role in liaisons with related government organizations and agencies, promoting many projects as well as the rights of
the Turkish textiles and clothing sector, maintaining and enhancing local production capacities, at all times acting in parallel to our
national interests.”
FREE FALL OF THE TEXTILES AND CLOTHING INDUSTRY
ON THE ISO 500 FINALLY STOPS
The Istanbul Chamber of Industry (ISO)’s
annual survey, “The Top 500 Industrial
Companies,” reports that the “free fall” that
was experienced in the textile and clothing
sector has stopped. Regularly losing 3-5
companies on the “Top 500” listings every
year, the textile and clothing sector suffered a drop in number by only one in 2010
when 8 new enterprises appeared on the
listing and 9 were dropped. Thus, with the
inclusion of Advansa, the number of weaving, clothing and leather industry enterprises on the ISO Top 500 listings totaled 52
in 2010. This figure was 53 in the year before. While in 2002, 111 sector enterprises
had been included in the Top 500, in 2008,
the year of the big crisis, the number of enterprises had dwindled down to 47. Again
according to the ISO survey, while in 2009,
only Sanko Tekstil and Korteks Mensucat
were included in the top 100 companies, in
2010, Advansa managed to join the others
in the top 100 as well. Another positive development in terms of the textiles and
clothing sector was seen in exports. The ex-
ports of the textiles
and clothing companies in the top 500
increased by 9.7 percent and reached 3.1
billion dollars. This
figure in 2009 had
been 2.9 million dollars, with a loss of
22.6 percent compared to the previous
year. In 2010 the sector also enjoyed an
increase in profits.
The sole sector to
suffer losses in the
crisis year 2008, textiles and clothing achieved a profit of 666
million lira in 2009 and in 2010, this figure
rose to 979 million lira. There was also an
increase in profit per employee in the sector in 2010. While profit per employee had
been 7,637 lira in 2009, this figure increased to 12,957 lira per employee in 2010.
Another satisfying development in the tex-
tiles and clothing sector in 2010 was experienced in employment. The share in total
employment of the textile manufacturers in
the Top 500 started to climb for the first time
after a long interval, rising from 14.9 percent to 15.1 percent. In 1982, the share of
textiles and clothing in total employment
had been 26.3 percent.
PROCEDURES COMPLETED, ADDITIONAL TAXES COME INTO EFFECT
IN TEXTILES AND CLOTHING
The additional tax levied on imported
textiles and ready-to-wear clothing items
is now in force. Initiated under the “Council
of Ministers Decision on the Revision of the
Additional Decision on the Import Regime,”
the legislation was published in the July 22
issue of the Official Gazette. Accordingly,
in line with the initial decision published in
the Official Gazette on March 24, 2011, additional taxes of up to 20 percent will be levied on woven fabric and up to 30 percent
on knitted and woven apparel. The EU countries and countries which have
signed an FTA with
Turkey will not be
subject to these
measures. In implementing the decision, Customs offices will not require a separate
certificate of origin
as proof other than
the A.TR move-
ment certificates for goods of EU or Turkish origin. The importer will be accountable for the declaration made in this
context and the Ministry of Economy
and/or the Ministry of Customs and Commerce may then request additional information and documents from the importer
for further controls. If the goods mentioned in the decree are exported as processed goods after having been imported
within the scope of the Inward Processing
Regime, the provisions of the said Decision will not apply to the calculation of countervailing duties, if any. The procedures
related to additional taxes levied to protect
local manufacturers had been initiated on
January 13, 2011 upon the application of
local textile manufacturers under the leadership of our Association.
Sayı: 377 - Ağustos 2011
63
Tebessüm
Sayı: 377 - Ağustos 2011
64
Gülşen KARAGÖZ

Benzer belgeler