Değerli - Pleksus Bilişim Teknolojileri
Transkript
Değerli - Pleksus Bilişim Teknolojileri
-1- -2- İÇİNDEKİLER 12. TÜRK HEPATOPANKREATOBİLİER CERRAHİSİ KONGRESİ_________________________________________________ HOŞGELDİNİZ DÜZENLEME KURULU 04 06 KONUŞMACI VE OTURUM BAŞKANLARI 07 BİLİMSEL PROGRAM 09 SERBEST BİLDİRİ OTURUMLARI 15 POSTER BİLDİRİLERİ 25 3. HEPATOPANKREATOBİLİER CERRAHİ HEMŞİRELİĞİ KONGRESİ____________________________________________ HOŞGELDİNİZ 34 DÜZENLEME KURULU 35 BİLİMSEL PROGRAM 37 SERBEST BİLDİRİ OTURUMLARI 39 POSTER BİLDİRİLERİ 39 BİLDİRİ ÖZETLERİ_________________________________________________________________________________________ EN İYİ 4 BİLDİRİ OTURUMU 43 SÖZLÜ BİLDİRİLER 47 VİDEO BİLDİRİLER 77 POSTER BİLDİRİLERİ 81 SÖZLÜ BİLDİRİLER (3.HPB CERRAHİ HEMŞİRELİĞİ KONGRESİ) 129 POSTER BİLDİRİLERİ (3.HPB CERRAHİ HEMŞİRELİĞİ KONGRESİ) 137 143 DİZİN____________________________________________________________________________________________________ -3- Değerli Meslektaşlarımız, Sizlerle 12. Türk Hepatopankreatobilier Cerrahi Kongresi’nde birlikte olmanın gururunu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Bilimsel içeriği ile doyurucu ve kapsamlı bir kongre geçireceğimize inanıyoruz. Kongremize katılan tüm meslektaşlarımızın, özellikle genç arkadaşlarımızın kongremizde bilimsel yönden daha zenginleşerek kurumlarına dönmesini diliyoruz. Bilgiye ulaşmanın giderek kolaylaştığı günümüzde, bilimsel kongreler özellikle tartışma ortamı yaratarak önemini korumaktadır. Tedavi seçeneklerinin karşıt görüşler ve farklı yaklaşımlar da dikkate alınarak tartışılacağı ortamlar ancak kongrelerde sağlanabilmektedir. Kongremiz sizin değerli katkılarınızla daha da verimli olacaktır. Kongre başkanlığını yapan Prof. Dr. Ahmet Çoker’e ve sekreterliğini yürüten Prof. Dr. Yaman Tekant’a değerli çalışmaları için teşekkür ediyorum. Başarılı geçeceğine inandığımız 12. Kongremize katılım ve desteklerinizle bize güç verdiniz. Güzel bir kongre geçirmenizi diliyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Prof. Dr. Osman Abbasoğlu Türk Hepatopankreatobilier Cerrahi Derneği Başkanı Osman Abbasoğlu Türk Hepatopankreatobilier Cerrahi Derneği Başkanı -4- Değerli Türk HPB Cerrahi Ailesi, 1993 yılında mütevazi bir toplantı ile başlayan ulusal kongrelerimiz artık ülkemizin kendi alanında en önemli platformu haline geldi. Giderek artan bir ivme ile devam eden toplantılarımız son üç dönemde Hemşirelik bölümü ile güçlendi ve bugün 12. kongremize hep birlikte ulaştık. Antalya’nın kolaylık sağlayan iklim, ulaşım ve toplantı ortamında sizlere tüm düzenleme komitesi adına hoşgeldiniz demekten onur duyuyoruz. Kongrenin bilimsel programı hazırlanırken, deneyimli ve öncü meslektaşlarımızın birikimleri ile dinamizminin bir araya gelmesini hedefledik. Program düzenlenirken en önemli hedeflerimiz; ülkemiz koşullarında HPB Cerrahi eğitiminin özendirilmesi ve nitelikli eğitim verilmesi, dünyada güncel bilgilerin tartışılması ve uygulamaya yönelik çıkarımların vurgulanması oldu. Kongremizin ilk gününde, HPB cerrahinin ilgi alanına giren konularla ilgili kurslar gerçekleştirilecektir. Kongre süresince ilginizi çekeceğine inandığımız konular, alanında deneyimli ve saygın ulusal ve uluslararası konuşmacıların katkılarıyla, içeriği en iyi yansıtacak çeşitli sunum yöntemleri kullanılarak (kurs, panel, konferans, güncelleme, video, yandaş-karşıt görüş) işlenecektir. Siz değerli katılımcıların bilimsel çalışmalarınızı sunacağınız sözlü ve video bildiri oturumları ile poster sunularının izleyicilerin soru ve yorumlarıyla interaktif bir tartışma ortamında geçeceğini umuyoruz. Değerli üyelerimiz; Türk HPB Cerrahisi kuruluşundan bu yana çağdaş seviyeyi yakalama yarışında 1980’li yıllardan günümüze önemli aşamalar katetmiştir. Derneğimiz yetkin 400’ü aşkın üyesi, ileri akademik düzeyi, ulusal ve uluslararası katılımlı yeterli kalitede ve düzenli aralıklarla seminer, sempozyum ve kongre yapabilme kapasitesi ile uluslararası ve ulusal düzeyde hakettiği saygın konuma ulaşmıştır. Katkıda bulunan, aramızda olmayan meslektaşlarımızı, hocalarımızı rahmet ve saygıyla anarken, halen katkısını sürdüren meslektaşlarımıza da teşekkürlerimizi sunarız. Yaman Tekant Kongre Sekreteri -5- Ahmet Çoker Kongre Başkanı DÜZENLEME KURULU KONGRE BAŞKANI Ahmet Çoker KONGRE SEKRETERİ Yaman Tekant TÜRK HPB CERRAHİ DERNEĞİ YÖNETİM KURULU BAŞKAN Osman Abbasoğlu BAŞKAN YARDIMCISI Yaman Tekant GENEL SEKRETER Metin Kapan SAYMAN ÜYELER Aydın Alper Ünal Aydın Sedat Karademir -6- Ahmet Balık KONUŞMACI VE OTURUM BAŞKANLARI Osman Abbasoğlu, Ankara Koray Karabulut, Elazığ Koray Acarlı, İstanbul Sedat Karademir, Ankara Aydın Alper, İstanbul Derya Karakoç, Ankara İbrahim Astarcıoğlu, İzmir Oğuzhan Karatepe, İstanbul Ersin Ateş, Eskişehir Kaan Karayalçın, Ankara Cemalettin Aydın, Malatya Cüneyt Kayaalp, Malatya Ünal Aydın, İzmir Mustafa Kerem, Ankara Bülent Aydınlı, Erzurum Murat Kılıç, İzmir Deniz Balcı, Ankara Sadık Kılıçturgay, Bursa Ahmet Balık, Gaziantep M.Çetin Kotan, Van Giulio Belli, Napoli Hauke Lang, Mainz Orhan Bilge, İstanbul Gökhan Moray, Ankara Birol Bostancı, Ankara İlgin Özden, İstanbul M.Fatih Can, Ankara Rowan W.Parks, Edinburgh Sacit Çoban, Gaziantep Salih Pekmezci, İstanbul Ahmet Çoker, İzmir Kaya Sarıbeyoğlu, İstanbul Ali Eba Demirbağ, Ankara Murat Sözbilen, İzmir Mert Erkan, İstanbul Yaman Tekant, İstanbul Kenan Erzurumlu, Samsun Serdar Topaloğlu, Trabzon Thomas van Gulik, Amsterdam Koray Topgül, İstanbul Haldun Gündoğdu, Ankara Pars Tunçyürek, Aydın Erhan Hamaloğlu, Ankara Acar Tüzüner, Ankara Cem İbiş, İstanbul Tarkan Ünek, İzmir Turgut İpek, İstanbul Jens Werner, Münih Metin Kapan, İstanbul Cumhur Yeğen, İstanbul Melih Kara, İstanbul Mehmet Yıldırım, İzmir İlhan Karabıçak, Samsun -7- -8- -9- ÇARŞAMBA, 1 NİSAN 2015 14:00 - 18:00 Kurs - 1 (KANITA DAYALI TIP) 14:00 - 14:30 Veri nasıl toplanır? 14:30 - 15:00 Kanıtlar nasıl değerlendirilir? OPAL - 1 Ahmet Çoker Mert Erkan 15:00 - 15:30 Kahve Arası 15:30 - 16:00 Bilimsel abstrakt ve makale nasıl yazılır? 16:00 - 16:30 Etkili sunum teknikleri Sadık Kılıçturgay Aydın Alper 16:30 - 17:00 Kahve Arası 17:00 - 18:00 Makale diseksiyonu 14:00 - 16:30 Kurs - 2 (TIBBİ İSTATİSTİK) 14:00 - 14:30 Temel bilgiler / Hangi test uygun? 14:30 - 15:00 Klinisyen gözüyle tıbbi istatistik OPAL - 2 Ali Eba Demirbağ İlgin Özden 15:00 - 15:30 Kahve Arası 15:30 - 16:00 Makale yazımında sonuçlar nasıl ifade edilmelidir? 16:00 - 16:30 Makalenin istatistik diseksiyonu Mert Erkan Ali Eba Demirbağ 16:30 - 17:00 Kahve Arası 17:00 - 18:00 Akılcı ilaç kullanımı OPAL - 2 Coşkun Usta 18:30-19:30 Açılış Töreni ANA SALON Kongre Başkanları ve Türk HPB Cerrahi Derneği Başkanının Konuşması Açılış Konuşması - Fırtına Yaklaşırken: Dijitalleşen Dünyada Sağlık Sektörüne Bakış 19:30 Açılış Kokteyli - 10 - Serdar Kuzuloğlu PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 Serbest Bildiri Oturumu 1 - Karaciğer 1 (S1-S6) Serbest Bildiri Oturumu 2 - Pankreas, Safra Yolları 1 (S7-S12) 09:00 - 10:30 Panel - 1: Ali Uras Oturumu - Güvenli Kolesistektomi OPAL - 1 OPAL - 2 ANA SALON Oturum Başkanları: Yaman Tekant, Çetin Kotan 09:00 - 09:15 Kime? Ne zaman? Nasıl? 09:15 - 09:30 Safra yolları neden yaralanır? 09:30 - 09:45 Güvenli kolesistektomi tekniği 09:45 - 10:00 Erken yaralanmaya yaklaşım 10:00 - 10:30 Tartışma Cem İbiş Mustafa Kerem Aydın Alper Thomas van Gulik 10:30 - 11:00 Konferans - 1: Ali Menteş Oturumu ANA SALON Oturum Başkanı: Cüneyt Kayaalp Güncelleme: Kist hidatik nasıl tedavi edilmeli ? Kaan Karayalçın 11:00 - 11:30 Kahve Arası ve Poster Turu (P1-P21) 11:30 - 12:30 Video - 1: Laparoskopik HPB Cerrahi ANA SALON Oturum Başkanları: Aydın Alper, Pars Tunçyürek 11:30 - 12:00 Hepatektomi 12:00 - 12:30 Pankreatektomi Giulio Belli Orhan Bilge 12:30 - 14:00 Öğle Yemeği 14:00 - 15:30 Panel - 2: Ameliyatta Karşılaştığımız Sürprizler ANA SALON Oturum Başkanları: Metin Kapan, Cemalettin Aydın 14:00 - 14:20 Safra kesesi tümörü Gökhan Moray 14:20 - 14:40 Karaciğer metastazı Ersin Ateş 14:40 - 15:00 Siroz 15:00 - 15:30 Tartışma Acar Tüzüner 15:30 - 16:00 Konferans - 2 ANA SALON Oturum Başkanı: Orhan Bilge Güncelleme: Pankreas kanseri tedavisinde arayışlar Mert Erkan 16:00 - 16:30 Kahve Arası ve Poster Turu (P22-P42) 16:30 - 17:30 Video - 2: Pankreas Akademi Oturumu - “Web”’den Canlı Yayın - Pankreas Cerrahisi ANA SALON Oturum Başkanları: Hauke Lang, Ahmet Çoker 16:30 - 17:00 Whipple, duodenum koruyucu, medial distal pankreatektomi 17:00 - 17:15 Posteriyör diseksiyonla pankreatoduodenektomi 17:15 - 17:30 Pankreas anastomoz teknikleri Jens Werner Melih Kara Cumhur Yeğen 17:30 - 18:00 Yandaş-Karşıt Görüş - 1: Özelde ve Kamuda Karaciğer Nakli ANA SALON Oturum Başkanları: Koray Acarlı, Ünal Aydın 17:30 - 17:45 Özelde 17:45 - 18:00 Kamuda Murat Kılıç İbrahim Astarcıoğlu 18:00 - 19:00 Serbest Bildiri Oturumu 3 - Karaciğer Nakli (S13-S18) - 11 - ANA SALON CUMA, 3 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 Serbest Bildiri Oturumu 4 - Karaciğer 2 (S19-S24) Serbest Bildiri Oturumu 5 - Pankreas, Safra Yolları 2 (S25-S30) 09:00 - 10:00 Panel - 3: Açık Panel - HPB Cerrahi Eğitimi OPAL - 1 OPAL - 2 ANA SALON Oturum Başkanları: Thomas van Gulik, Bülent Aydınlı 09:00 - 09:20 Uluslararası programlar 09:20 - 09:40 Türkiye’de sorunlar 09:40 - 10:00 Tartışma Rowan W.Parks Sadık Kılıçturgay 10:00 - 10:30 Konferans - 3 ANA SALON Oturum Başkanı: Sedat Karademir Osman Abbasoğlu Güncelleme: HCC tedavisinde yenilikler 10:30 - 11:00 Kahve Arası ve Poster Turu (P43-P63) 11:00 - 11:30 Konferans - 4 katkılarıyla... ANA SALON Oturum Başkanı: Osman Abbasoğlu Ahmet Çoker Karaciğer cerrahisinde hemostaz teknikleri 11:30 - 13:00 Video - 3: Karaciğer Rezeksiyonları ANA SALON Oturum Başkanları: İbrahim Astarcıoğlu, Kenan Erzurumlu 11:30 - 12:00 Donör veya tümör nedeniyle hepatektomi: Benzerlikler, farklılıklar Tarkan Ünek 12:00 - 12:30 Genişletilmiş hepatektomi Hauke Lang 12:30 - 13:00 Hiler tümörde cerrahi Thomas van Gulik 13:00 - 14:00 Öğle Yemeği 14:00 - 15:30 Panel - 4: HPB Cerrahide Perioperatif Dönem ANA SALON Oturum Başkanları : Cumhur Yeğen, Serdar Topaloğlu 14:00 - 14:15 Preoperatif görüntüleme nasıl olmalı? 14:15 - 14:30 Kalacak karaciğer yetecek mi? 14:30 - 14:45 Sarılıklı hastada hazırlık 14:45 - 15:00 Palyatif bakım ve nütrisyon 15:00 - 15:30 Tartışma Oğuzhan Karatepe Derya Karakoç Deniz Balcı Haldun Gündoğdu 15:30 - 16:30 Konferans - 5 ANA SALON Oturum Başkanı: Haldun Gündoğdu Güncelleme: Cerrahi sonrası hızlandırılmış iyileşme (ERAS) yaklaşımı Rowan W.Parks 16:00 - 16:30 Kahve Arası ve Poster Turu (P64-P84) 16:30 - 17:30 Panel - 5: Benign ve Malignite Potansiyeli Taşıyan HPB Hastalıklar ANA SALON Oturum Başkanları: Jens Werner, Metin Kapan Giulio Belli 16:30 - 16:50 Benign karaciğer kitleleri 16:50 - 17:10 Hangi kistik pankreas kitlelerini ameliyat edelim? Erhan Hamaloğlu 17:10 - 17:30 Yüksek belirteç-geniş kanal-tromboze ven Kaya Sarıbeyoğlu 17:30 - 18:00 Yandaş-Karşıt Görüş - 2: Geç Dönem Biliyer Darlık: Stent mi ? Cerrahi mi ? ANA SALON Oturum Başkanı: Osman Abbasoğlu 17:30 - 17:45 Stent Yaman Tekant 17:45 - 18:00 Cerrahi Ahmet Çoker 18:00 - 19:00 Serbest Bildiri Oturumu 6 - Video (V1-V6) - 12 - ANA SALON CUMARTESİ, 4 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 Serbest Bildiri Oturumu 7 - Karaciğer 3 (S31-S36) OPAL - 1 Serbest Bildiri Oturumu 8 - Pankreas, Safra Yolları 3 (S37-S42) OPAL - 2 09:00 - 10:30 Panel - 6: HPB Cerrahide Sınırlara Yeni Bakış ANA SALON Oturum Başkanları: Giulio Belli, Kaan Karayalçın 09:00 - 09:20 Hauke Lang İnoperabilite kriterlerine yeniden bakış 09:20 - 09:40 Komplikasyon sonrası 09:40 - 10:00 Nüks sonrası 10.00 - 10:30 Tartışma İlgin Özden Birol Bostancı 10:30 - 11:00 Konferans - 6 ANA SALON Oturum Başkanı: Sadık Kılıçturgay Ahmet Balık Güncelleme: Ağır akut pankreatitte yaklaşım 11:00 - 11:30 Kahve Arası 11:30 -12:30 En İyi 4 Bildiri Oturumu ANA SALON Oturum Başkanı: Ahmet Çoker Yüksek periostin ekspresyonu pankreatik duktal adenokarsinomda bağımsız bir iyi prognostik belirteçtir 11:30 - 11:45 İbrahim Büdeyri1, Sencer Göklemez1, Zheng Pan2, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3, Nathalia A. Giese3, Helmut Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Münih 3 Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Heidelberg Endoskopik sfinkterotomi sonrası yapılan laparoskopik kolesistektomi daha sorunlu mudur? 11:45 - 12:00 Pınar Sarkut1, İsmail Tırnova1, Mihrican Demiray2, Arzu Köklücan2, Sadık Kılıçturgay1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bursa Pankreas rezeksiyonu sonrası pankreatik fistül gelişimi: Tek merkez deneyimi 12:00 - 12:15 Azer İsmayilov1, Ö.Vedat Ünalp1, Yiğit Türk1, Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir Pankreatikoduodenektomi sonrası gelişen ciddi pankreatik fistülleri erken öngörmede C-reaktif protein’in rolü 12:15 - 12:30 Fatma Ümit Malya1, Mustafa Hasbahçeci1, Enver Kunduz1, Yunus Taşçı1, Mehmet Güzel1, Süleyman Bozkurt1, Oğuzhan Karatepe2, Mahmut Müslümanoğlu3 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 12:30 - 14:00 Panel - 7: Karaciğer Metastazlarında Yeni Yaklaşımlar ANA SALON Oturum Başkanları: Rowan W.Parks, M.Fatih Can 12:30 - 12:50 Kimi ameliyat etmeyelim? 12:50 - 13:10 Non-kolorektal metastazlar 13:10 - 13:30 Cerrahi endikasyonlar nasıl genişletilebilir? 13:30 - 14:00 Tartışma 14:00 KAPANIŞ TÖRENİ Sedat Karademir Salih Pekmezci Jens Werner - 13 - - 14 - - 15 - PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 1 - Karaciğer 1 (S1-S6) OPAL - 1 Oturum Başkanları: Koray Topgül, Deniz Balcı S-1 Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer rezeksiyonu: 99 olgunun değerlendirilmesi Ömer Cennet, Osman Abbasoğlu, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara S-2 Perihiler kolanjiokarsinomda geniş hepatobilier rezeksiyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi İlgin Özden1, Orhan Bilge1, Nergiz Dağoğlu2, Ayşen Yavru3, Koray Acarlı1, Mine Güllüoğlu4, Arzu Poyanlı5, Yaman Tekant1, Ahmet Kizir2 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, 4Patoloji AD, 5Radyoloji AD, 2 Onkoloji Enstitüsü, Radyasyon Onkolojisi AD, İstanbul S-3 Hiler kolanjiokarsinom tedavisinde cerrahi stratejilerin karşılaştırılması: Yüksek hiler rezeksiyon mu? hepatektomi mi? Ömer Vedat Ünalp, Kamil Erözkan, Alper Uğuz, Murat Sözbilen, Ahmet Çoker Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İzmir S-4 Non-kolorektal malignensilerin karaciğer metastazları: 115 karaciğer rezeksiyonunun değerlendirilmesi Arman Erkan, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara S-5 Metastatik karaciğer tümörlerinde radyofrekans ablasyon tedavisi ve uzun dönem sonuçları Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Hakan Uzunoğlu1, Mustafa Özdemir2, Zişan Sakaoğulları3, Mehmet Ali Çaparlar1, Seda Yamak3, Okan Akhan4 Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Radyoloji Bölümü, 3Patoloji Laboratuvarı, 4 Radyoloji AD, Ankara S-6 Künt karın travmalarında serum transaminaz seviyelerinin karaciğer yaralanmasında öngörücü değeri Aylin Acar, Tolga Canbak, Fatih Başak, Adnan Özpek, Ali Kılıç, Gürhan Baş Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul - 16 - PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 2 - Pankreas, Safra Yolları 1 (S7-S12) OPAL - 2 Oturum Başkanları: Cüneyt Kayaalp, Mehmet Yıldırım S-7 Pankreasın solid psödopapiller neoplazileri: Literatür eşliğinde klinik olgularımızın sunumu Alper Uğuz1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1, Ö.Vedat Ünalp1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir 3 Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Denizli S-8 BNIP3L ekspresyonu hipoksi ve p53 ile indüklenir ve pankreatik duktal adenokarsinonomda daha kötü bir prognoz ile ilişkilidir Sencer Göklemez1, İbrahim Büdeyri1, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3, Nathalia A. Giese3, Helmut Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Münih 3 Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Heidelberg S-9 Major HPB ameliyatlarda preoperatif açlık gerekir mi? Rıza Haldun Gündoğdu, M.Ömer Yazıcıoğlu, Pamir Eren Ersoy, Soner Akbaba, Ogtay Nasrullayev, Burak Çiftçi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara S-10 Acil hepatopankreatikobilier cerrahi vakaların değerlendirilmesi Emil Guseinov, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara S-11 Ksantogranülomatöz kolesistit: 108 olgunun analizi Osman Yücel1, Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Sevcan Alkan1, Zeynep Gamze Kılıçoğlu2, Ceren Canbey Göret3 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji, 3Patoloji Kliniği, İstanbul S-12 ERCP, PTK, safra yolu yaralanması Afi̇q Afi̇q Qocayev, Erhan Hamaloğlu, Derya Karakoç Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara - 17 - PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015 18:00 - 19:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 3 - Karaciğer Nakli (S13-S18) ANA SALON Oturum Başkanı: Murat Sözbilen, Sacit Çoban S-13 Akut karaciğer yetersizliğinde transplantasyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi İstanbul Tıp Fakültesi Karaciğer Nakli Ekibi Adına İlgin Özden İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul S-14 Canlı vericili karaciğer transplant hastalarında geç dönem ortaya çıkan akut rejeksiyonun insidansı, risk faktörleri ve immünsüpresif ajanların rolü Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Sevda Özkardeşler2, Vildan Avkan Oğuz3, Özgül Sağol4, Şule Özbilgin2, Aylin Bacakoğlu1, İbrahim Astarcıoğlu1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, 2Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, 3Enfeksiyon Hastalıkları AD, 4Patoloji AD, İzmir S-15 Karaciğer nakli serimizde hepatosellüler kanser olgularının değerlendirilmesi Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Nesimi Mecit, Gökhan Ertuğrul, Turan Kanmaz, Koray Acarlı, Münci Kalayoğlu Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi, İstanbul S-16 Karaciğer nakli sonrası biliyer komplikasyonlar Tarkan Ünek1, Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Mesut Akarsu2, Aylin Bacakoğlu1, Sedat Karademir1, İbrahim Astarcıoğlu1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, 2İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü, İzmir S-17 Kadaverik karaciğer naklinde safra yolu anastomozu kaçağını önlemek amaçlı fibrin yapıştırıcı kullanımı Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık, Coşkun Aydın, Kadir Tomas Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon S-18 Karaciğer operasyonları sonrası insizyonel herni gelişimi ve yaklaşımımız Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon - 18 - CUMA, 3 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 4 - Karaciğer 2 (S19-S24) OPAL - 1 Oturum Başkanları: Birol Bostancı, Serdar Topaloğlu S-19 Hepatosellüler kanserlerde sağ kalım Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri S-20 Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer transplantasyonu dışındaki tedavi modellerinin sağkalım analizi Alper Uğuz1, Gözde Ertunç1, Kamil Erözkan1, Ömer Vedat Ünalp1, Şaziye Burçak Karaca2, Celal Çınar3, Halil Bozyaka3, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Radyoloji AD, İzmir S-21 Primer karaciğer nöroendokrin tümörlerinde cerrahi deneyimimiz Tolga Canbak1, Feza Ekiz2, Cem İbiş2, Mine Güllüoğlu3, Cüneyt Türkmen4, Yaman Tekant2, İlgin Özden2 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 2Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Patoloji AD, 4Nükleer Tıp AD, İstanbul 1 S-22 Karaciğer hemanjiomlarında 16 yıllık deneyimin evrimi: 454 vakanın irdelemesi Gültekin Hoş1, Arzu Poyanlı2, Bülent Acunaş2, Muharrem Battal1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın Alper1, Ali Emre1, Yaman Tekant1, İlgin Özden1 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Radyoloji AD, İstanbul S-23 Karaciğer hemanjiomlarında tedavi Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri S-24 Karaciğer hemanjiomları Emir Tuğrul Keskin, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara - 19 - CUMA, 3 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 5- Pankreas, Safra Yolları 2 (S25-S30) OPAL - 2 Oturum Başkanları: Erhan Hamaloğlu, Turgut İpek S-25 Pankreatik nöroendokrin tümörlerde cerrahi uygulanan hastaların değerlendirilmesi Hilmi Anıl Dinçer, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara S-26 Laparoskopik distal pankreatektomi: 30 olgu Erdal Birol Bostancı, Muhammed Kadri Çolakoğlu, Ali Sürmeli, Volkan Öter, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Murat Ulaş, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, Ankara S-27 Evre 4 pankreas adenokarsinomu tedavisinde metabolik destekli kemoterapi (MDKT) uygulamasının sağkalım üzerine etkisi Mehmet Salih İyikesici1, Ayshe Slocum2, Engin Türkmen3, Övünç Akdemir4, Abdul Kadir Slocum5, Ferhan Bülent Berkarda2 Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji AD, 2Kemotermi Onkoloji Merkezi, 3 İç Hastalıkları AD, 4Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi AD, 5 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul S-28 İyatrojenik safra yolu yaralanmaları tedavi yönetimi: Morbidite ve mortalite üzerine etkin prediktif faktörlerin çoklu lojistik regresyon analizi Ela Ekmekçigil1, Ö.Vedat Ünalp1, Alper Uğuz1, Timur Köse3, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim AD, İzmir S-29 Perkütan kolesistostomi kateter çekim zamanının geç kolesistektomi bekleme süresindeki safra taşı ile ilişkili komplikasyonlara ve postoperatif sonuçlara etkisi Merve Büşra Cengiz, Hüseyin Akbulut, Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Mustafa Hasbahçeci, Süleyman Bozkurt Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul S-30 Akut kolesistitli hastalarda perkütan kolesistostomi deneyimi Salih Tosun, Fatih Büyüker, Tarık Artış, Fatih Akkın, Orhan Alimoğlu Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul - 20 - CUMA, 3 NİSAN 2015 18:00 - 19:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 6 - Video (V1-V6) ANA SALON Oturum Başkanları: Bülent Aydınlı, Oğuzhan Karatepe V-1 Laparoskopik Whipple ameliyatı Muharrem Battal1, Oğuzhan Karatepe2 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 1 V-2 Lokal ileri pankreas tümöründe laparoskopik assisted pankreatikoduodenektomi ve portal ven rezeksiyonu Oğuzhan Karatepe1, Muharrem Battal2, Gökmen Öztürk1, Ahmet Yılmaz1 Medipol Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi, 2 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 1 V-3 Dalak koruyucu laparoskopik distal pankreatektomi Fatma Ümit Malya, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Merve Büşra Cengiz, Yeliz Emine Ersoy, Süleyman Bozkurt, Adem Akçakaya Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul V-4 Laparoskopik koledok kist eksizyonu ve roux-en-y hepatikojejunostomi Cüneyt Kayaalp, Vural Soyer, Veysel Ersan, Cemalettin Aydın, Servet Karagül İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Malatya V-5 Kolorektal kanserin karaciğer metastazı: laparoskopik metastazektomi Fatma Ümit Malya, Yunus Taşçı, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Mehmet Güzel, Erhan Ayşan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul V-6 Karaciğer kist hidatikte laparoskopi Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Ebral Yiğit, Mehmet Ali̇ Can Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır - 21 - CUMARTESİ, 4 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 7- Karaciğer 3 (S31-S36) OPAL - 1 Oturum Başkanları: Kenan Erzurumlu, İlhan Karabıçak S-31 Sıçanlarda %70 hepatektomi sonrası sistemik antianjiogenezin belirlenmesi ve lokal süreçlerle korelasyonu Dauren Sarsenov1, Ahmet Bülent Doğrul1, Mehmet Bülent Tırnaksız1, Kemal Kösemehmetoğlu2, Osman Abbasoğlu1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Patoloji AD, Ankara S-32 Karaciğer rezeksiyonlarında perioperatif kanamaya yaklaşımımız Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Mehmet Uluşahin, Reyyan Yıldırım, Serkan Tayar, Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık, Mithat Kerim Arslan Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon S-33 Hepatoselüler karsinomalı olgularda rezeksiyonlu veya rezeksiyonsuz radyofrekans ablasyon tedavisi ve uzun dönem sonuçları Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Nesrin Turhan2, Mustafa Özdemir3, Mustafa Taner Bostancı1, Tülay Temoçin2, Volkan Öter1, Mahmut Yüksel4, Okan Akhan5 Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Patoloji Laboratuvarı, 3Radyoloji, 4 Gastroenteroloji Kliniği, Ankara 5 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Ankara S-34 Karaciğer tümörlerinin cerrahi tedavisinde ALPPS prosedürünün yeri ve erken sonuçları Deniz Balcı, Onur Kırımker, Can Konca, Çağlar Uzun, Evren Üstüner, Menekşe Özçelik, Başak Ceyda Meço, Ethem Geçim Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara S-35 Kist hidatikli hastalardaki kist lokalizasyonunun kistobilier bağlantı oluşumundaki prediktif değeri Bircan Alan1, Murat Kapan2, Memik Teke1, Salih Hattapoglu1, Zülfü Arıkanoğlu2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Radyoloji AD, 2Genel Cerrahi AD, Diyarbakır S-36 Deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkisi Murat Sevmiş1, Diğdem Ermiş2, Güneş Esendağlı2, Derya Karakoç1, Erhan Hamaloğlu1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Temel Onkoloji BD, Ankara - 22 - CUMARTESİ, 4 NİSAN 2015 08:00 - 09:00 SERBEST BİLDİRİ OTURUMU 8 - Pankreas, Safra Yolları 3 (S37-S42) OPAL - 2 Oturum Başkanları: Tarkan Ünek, Koray Karabulut S-37 Pankreas kanserlerinde CDC25A gen polimorfizmi ve ekspresyonu Başar Aksoy1, Sacit Çoban2, Erdal Uysal1, Ersin Borozan2, Ahmet Orhan Gürer1, Ahmet Balık2, Alper Aytekin2 Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 1 S-38 Pankreatikoduodenektomi sonrası rutin ultrasonografi gerekli midir? Erdem Kınacı1, Abdulkerim Özakay1, Ceyda Turan Bektaş2, Mert Mahsuni Sevinç1, Savaş Bayrak1, Ekrem Çakar1, Hasan Ökmen1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji Kliniği, İstanbul S-39 Pankreasın kistik neoplazmları: 18 olgunun analizi Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Osman Yücel1, Sevcan Alkan1, Aysun Şimşek Çelik1, Gamze Kılıçoğlu2, Selvinaz Özkara3 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji, 3Patoloji Kliniği, İstanbul S-40 Erişkin hastalarda koledok kistlerinin cerrahi tedavisi Damla Okan1, Feza Ekiz1, Yaman Tekant1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın Alper1, Ali Emre1, Mine Güllüoğlu2, İlgin Özden1 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Patoloji AD, İstanbul S-41 Koledok kistlerinde cerrahi tedavi Murathan Erkent, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara S-42 Ratlarda oluşturulan deneysel duodenum yaralanmalarında primer onarım, serozal patch ile onarım ve domuz dermal kollajeni onarımının karşılaştırılması Tayfun Bişgin1, Tarkan Ünek1, Tufan Egeli1, Sülen Sarıoğlu2, Mücahit Özbilgin1, İbrahim Astarcıoğlu1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, 2Patoloji AD, İzmir - 23 - - 24 - - 25 - PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015 11:00 - 11:30 Poster Turu (P1-P21) P01-P11 / Sadık Kılıçturgay P12-P21 / Ahmet Çoker 16:00 - 16:30 Poster Turu (P22-P42) P22-P32 / Osman Abbasoğlu P33-P42 / Haldun Gündoğdu CUMA, 3 NİSAN 2015 10:30 - 11:00 Poster Turu (P43-P63) P43-P53 / Kaan Karayalçın P54-P63 / Yaman Tekant 16:00 - 16:30 Poster Turu (P64-P84) P64-P74 / İbrahim Astarcıoğlu P-01 P75-P84 / Salih Pekmezci Karaciğer ekinokokkozunda kanda, karaciğer dokusunda ve fibröz kapsülde lipid peroksidasyonu P-05 Novruz Haciyev, Elman Tagiyev, Vidadi Allahverdiyev, Elesker Cavadov Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü P-02 P-03 Karaciğer tümörünü taklit aktinomiçes infeksiyonu eden lokal P-06 Polikistik karaciğer hastalığında mini-laparoskopik fenestrasyon ve transgastrik spesimen çıkartılması Fatih Sümer, Cüneyt Kayaalp, Yılmaz Polat, İsmail Ertuğrul, Servet Karagül İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya invaziv P-07 Alp Yıldız1, Hüseyin Göbüt1, Ali Çelik2, Mustafa Kerem1 1 Gazi Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara 2 Gazi Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi AD, Ankara P-04 Sercan Büyükakıncak1, Hüseyin Eken2, İsmail Demiryılmaz2, Arda Işık2, Deniz Fırat2 1 Haçkalıbaba Devlet Hastanesi Genel Cerrahi AD, Trabzon 2 Mengücek Gazi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi AD, Erzincan Akut batın tablosuna neden olan hepatik brucelloma Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2, Aykut Aktaş3, Onur Kaya4 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü 3 Süleyman Demirel Üniversitesi Radyoloji AD 4 Süleyman Demirel Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları AD Ateşli silah nedeniyle karaciğer ve akciğer yaralanması olan hastada göğüs tüpünden safra fistülünün yönetimi: Olgu sunumu Retained foreign body in a transplanted liver Cüneyt Kayaalp, Serdar Kırmızı, Ramazan Kutlu, Me Ali Yağcı, Burak Işık, Sezai Yılmaz İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya Sıçanlarda deneysel karaciğer sirozu sırasında autoloji mezenkimal multipotent kök hücreleri naklinin karaciğer mikrosirkülasyonuna etkisi P-08 Rasim Elxan Caferli1, Andrey Gennadiyeviç Popandopulo2 1 Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü, Azerbaycan 2 V.K. Gusak Acil ve Rekonstrüktif cerrahisi Enstitüsü, Donetsk Nadir karaciğer tümörü; parotis mukoepidermoid karsinom metastazı Musa Zorlu1, İbrahim Tayfun Şahiner1, Engin Dursun2, Mete Dolapçı1 1 Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum 2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz AD, Rize - 26 - P-09 Donör hepatektomi sonrası rekonstrüksiyon gerektirmeyen sağ portal ven varyasyonu P-15 İsmail Ertuğrul1, Fatih Özdemir1, Abuzer Dirican1, Adil Başkıran1, Kerem Tolan2, Sezai Yılmaz1 1 İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakli Enstitüsü 2 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi P-10 Karaciğer kist hidatiğini taklit eden gossypiboma olgusu Muzaffer Atlı, Lütfi Soylu, Nedim Çekmen, Sedat Karademir Özel Ankara Güven Hastanesi, HPB Cerrahisi ve Organ Nakli Bölümü P-16 Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Ebral Yiğit, Mehmet Ali Can, Mehmet Babür Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği P-11 Tekrarlayan kolanjit atakları ile hepatolitiazisli hastada segmenter rezeksiyonu seyreden karaciğer P-17 P-13 Laparoskopik cerrahi sırasında oluşan hepatik ven yaralanmalarında laparoskopik onarım P-18 Kist hidatik ile beraber tanı konan hepatoselüler karsinoma. Olgu Sunumu Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Sezgin Zeren2, Zülfü Bayhan2, Cengiz Koçak3, Sermin Tok4, Yalçın Sönmez1 1 Evliya Çelebi Eğitim Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Kütahya 2 DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya 3 DPÜ Tıp Fakültesi Patoloji AD, Kütahya 4 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi Radyoloji Kliniği Adana Karaciğer kist hidatik hastalığında laparoskopi deneyimimiz Hüseyin Akyol, Erkal Ziylan, Mehmet Akif Aydın, Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul P-19 Cüneyt Kayaalp, Kerem Tolan, Bülent Ünal, Fatih Sümer, Servet Karagül İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya P-14 Sağ lob canli donör karaciğer naklinde 4 ayrı ven anastomozu: Olgu sunumu Sema Aktaş1, Selma Özgür2, Şinasi Sevmiş1, Cengiz Erol3, Hamdi Karakayalı1 1 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD, İstanbul 3 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İstanbul Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi’ye bağlı 3. derece karaciğer yaralanması: Olgu sunumu Ali Kılıç1, Aylin Acar1, Tolga Canbak1, Fatih Başak1, Fatma Kulalı2, Gürhan Baş1 1 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul Canlı donör karaciğer nakli sonrası tanı alan diffüz hepatosellüler karsinoma: Olgu sunumu Sema Aktaş1, Şinasi Sevmiş1, Esin Korkut3, Cengiz Erol2, Hamdi Karakayalı1 1 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İstanbul 3 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul İbrahim Tayfun Şahiner1, Musa Zorlu1, Güven Güney2, Mete Dolapçı1 1 Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum 2 Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD, Çorum P-12 Gilbert sendromlu karaciğer donöründen canlı vericili karaciğer nakli: Olgu sunumu Çocukluk çağında yutulmuş ve unutulmuş iğnenin erişkinlikte kendini hatırlatması: Orta hepatik ven trombozu ve karaciğer absesi Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Gökhan Ertuğrul, Nesimi Mecit, Turan Kanmaz, Koray Acarlı İstanbul Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi P-20 - 27 - Portal ven invazyonu ve trombüsü olan hepatoselüler karsinomunlu(HCC) hastada greft ile vena porta revizyonu ve karaciğer nakli:Olgu sunumu Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum P-21 P-28 Dalak kistleri Amil Rzayev, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara P-22 P-23 P-29 P-30 Laparoskopik karaciğer cerrahisi deneyimi Masif üst gis kanamasının nadir bir nedeni, pankreas kisti P-31 Başar Aksoy1, Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Soner Karadaş2, Güner Dağlı2 1 Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Sanko Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Gaziantep P-26 Pankreatik psödokisti iskemi olgusu komplike eden P-27 Klinikte nadir görülen pankreatit olgu sunumu: Oluk pankreatit Erkan Oymacı1, Serdar Aydoğan2, Nurettin Kahramansoy2, Ahmet Deniz Uçar2, Savaş Yakan2, Ayvaz Ulaş Urgancı2, Mehmet Yıldırım2, Nazif Erkan2 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi, İzmir 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir intestinal Faik Yaylak1, Mustafa Özsoy2, Bekir Şanal3, Mehmet Korkmaz3 1 Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Kütahya 2 Afyon Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Afyon 3 Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Kütahya Pankreas kuyruğunu ve cisminin tamamını kaplayan büyük ölçülü iyi difaransiye nöröendokrin tümor olgusu Eldar Ahmedov1, Kamran Beydullayev1, Behruz Selimov1, Rövşen Yusifov1, Ağakişi Yahyayev2, Nedim Polat4, Xeyyam Eyvazov3, Lale İsmayılova1, Ceyran Memmedova1, Günay Allahverdiyeva1 1 Merkezi Neftçiler Hastanesi, Bakü 2 Respublika Diagnostik Merkezi, Bakü 3 Özel Medistyle Hospital, Bakü 4 Polat Patoloji Laboratuvarı,İstanbul Tarık Artış, Fatih Büyüker, Salih Tosun, İbrahim Ali Özemir, Tuğrul Özdemir, Orhan Alimoğlu İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği P-25 Pankreas asiner hücreli karsinomu: İki olgunun literatür eşliğinde sunumu Ömer Vedat Ünalp1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1, Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 1 Ege Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İzmir 2 Ege Üniversitesi, İç Hastalıkları AD, İzmir 3 Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Denizli Gebelik ve evre IV dalak kist hidatiği (Olgu sunumu) Deniz Güzey1, Kıvanç Derya Peker1, Gülay Şahin1, Cemal Seyhun1, Meral Çanaz2, Hakan Güraslan2, Dilek Hacer Çeşme3, Fatma Aysun Erbahçeci Salık3 1 Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2 Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3 Radyoloji Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi P-24 Ertuğrul Karğı1, Erdem Okay2, Abdullah Güneş2, Çağrı Tiryaki3, Burcu Erbay2 1 Abant İzzzet Baysal Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Bolu 2 Kocaeli Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Kocaeli 3 Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli Primer karaciğer lenfoması Safa Kürşat Nural, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Pankreatikoduodenektomi operasyonu sonuçları: 71 olguluk tek merkez deneyimi P-32 Nadir bir akut pankreatit nedeni, karaciğer kist hidatiği Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Mehmet Dokur2 Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Sanko Üniversitesi, Acil Servis Bölümü, Gaziantep 1 - 28 - Pankreas adenokarsinomunda neoadjuvan tedavi ile tam regresyon: Vaka sunumu Sarp Kaya Gorur1, Mustafa Arısoy1, Mert Erkan1, Andaç Argon2, Orhan Bilge1 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bilim Dalı, İstanbul P-33 Indiyosiyanin tabanlı fotodinamik terapinin primer insan pankreas tümör hücreleri üzerine etkisinin in-vitro araştırılması Tuğba Kiriş1, Fatma Ümit Malya2, Ayşenur Kiriş1, Saadet Akbulut1, Necmi Mehmet Burgucu1, Zuhal Gücin3, Haşim Özgür Tabakoğlu1 1 Fatih Üniversitesi, Biyomedikal Mühendislik Enstitüsü, İstanbul 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 3 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıbbi Patoloji AD, İstanbul P-34 P-39 Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum P-40 Distal pankreatektomi ile birlikte çöliak trunkus rezeksiyonu P-41 Yüksek cerrahi riskli bir hastada duodenal divertiküle bağlı pankreatik psödokistin perkütan drenaj ile tedavi / olgu sunumu Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Yalçın Sönmez1, Sezgin Zeren2, Zülfü Bayhan2, Bekir Şanal3, Sertaç Eraslan4 1 Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Kütahya 2 DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya 3 DPÜ Tıp Fakültesi Radyoloji AD, Kütahya 4 Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Dahiliye Kliniği Kütahya P-36 Sinistral hipertansiyona neden olan pankreas kist hidatiği: Olgu sunumu Tolga Canbak , Aylin Acar , Fatih Başak , Fatma Kulalı , Gürhan Baş1 1 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul 1 P-37 1 Dalak metastazlı pankreas tümörü; olgu sunumu 1 solid Whipple ameliyatı pankreatit olgusu uygulanan paraduodenal Erdem Kınacı, Abdulkerim Özakay, Hasan Ökmen, Mert Mahsuni Sevinç, Savaş Bayrak, Esin Kaplan İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul P-42 Tıkanma sarılığına neden olan otoimmün pankreatit olguları Ahmet Seki, Tahsin Dalgıç, Erol Aksoy, Murat Ulaş, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara P-43 2 Pankreatikoduodenektomi deneyimimiz Semra Tutcu Şahin, Yavuz Kaya, Şafak Ulutürk, Erdem Obuz, Teoman Coşkun, Aslan Sakarya Celal Bayar Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Manisa P-44 psödopapiller Pankreatikojejunostomi kaçağının ligamentum teres hepatis yamasıyla onarımı: Bir olgu deneyimimiz Tufan Egeli, Tarkan Ünek, Mücahit Özbilgin, Mustafa Göztok, İbrahim Astarcıoglu Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, İzmir Ebral Yiğit, Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Mehmet Ali̇ Can Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği P-45 P-38 Pankreas rezeksiyonu yapılan hastalarda dren sıvısı amilaz değerinin pankreas fistüllerinin değerlendirilmesindeki Yeri Özgür Hakan Bulut, Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı, Sabri Selçuk Atamanalp Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum Cuneyt Kayaalp, Koray Kutlutürk, Mehmet Ali Yağcı, Abdulhamid Alam, Emrah Otan, Cemalettin Aydın İnönü Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Malatya P-35 Whipple prosedüründe Cavitron Ultrasonic Surgical Aspirator (CUSA) kullanımının pankreatik fistül gelişimini azaltmadaki etkinliği Akut bilier pankreatit olgularında ERCP hemen yapalım mı? Musa Zorlu, İbrahim Tayfun Şahiner, Ethem Zobacı, Mesut Bala, Mete Dolapçı Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum - 29 - Büyük pankreas kitlelerinde cerrahi tedavi Ömer Cennet, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara P-46 Distal pankreatektomi sonrası pankreatik fistül ve akut hemoraji P-53 Şükrü Arslan1, Erdem Karadeniz1, Nurhak Aksungur2, Gürkan Öztürk1, Bülent Aydınlı1 1 Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum 2 Tekman Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Erzurum P-47 Pankreatikoduodenektomi rezeksiyonu sırasında oluşan superior mezenterik ven defektinin otojen peritoneal greft ile kapatılması Engi̇n Küçükdi̇ler, Murat Akın, Alp Yıldız, Yiğit Keleşoğlu Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi AD, Ankara P-54 Pankreas kanserinde superior mezenterik ven ve rezeksiyonları deneyimi vaka serisi P-55 Ufuk Utku Göktuğ, Elvan Onur Kırımker, İsmail Çalıkoğlu, Çağlar Uzun, Menekşe Özçelik, Başak Ceyda Meço, Deniz Balcı Ankara Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara P-49 Fokal pankreatitle karışan pankreas başı tümörü: Nonfonksiyone nöroendokrin tümör Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Mustafa Hasbahçeci, Hüseyin Akbulut, Adem Akçakaya Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul P-50 Atipik prezente kist hidatik: pankreas başında kitle Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Serdar Korkmaz2, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1 1 Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Erzincan 2 Erzincan Üniversitesi Radyoloji AD, Erzincan P-51 Idiopatik periportal lenfoadenopati Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1 1 Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Erzincan 2 Erzincan Üniversitesi Radyoloji AD, Erzincan P-52 Hepatobiliyer cerrahi birimi kurulması klinikteki olgu sayılarını artırır İbrahim Barut1, Yavuz Savaş Koca2, İhsan Yıldız2, Mehmet Zafer Sabuncuoğlu2, Ömer Rıdvan Tarhan2, Hasan Erol Eroğlu2, Mahmut Bülbül2 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Isparta İlk başvuru nedeni mekanik ileus olan asemptomatik kolanjiyoselüler karsinom, vaka sunumu Ahmet Orhan Gürer1, Erdal Uysal1, Başar Aksoy1, Hasan Bakır1, Mehmet Ali İkidağ2 1 Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Sanko Üniversitesi, Radyoloji Bölümü, Gaziantep Cüneyt Kayaalp, Fatih Sümer, Yılmaz Polat, Ramazan Kutlu İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya P-48 Pankreas müsinöz adenokarsinom zemininde gelişen rabdoid özellik gösteren anaplastik karsinom olgu sunumu Çift duktus sisticus İsmail Zihni1, Ali Duran2, Oktay Karaköse1, Kazım Çağlar Özçelik1, Hüseyin Pülat1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı, Isparta 2 Kızıltepe Devlet Hastahanesi Genel Cerrahi Kliniği, Mardin P-56 Akut taşlı xolesistitli hastalarda TNFα ve IL-6 lokal ve sistemik içerigi Cabbar Haciyev, Elman Tagiyev, Novruz Hajiyev, Mehman Quliyev Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü P-57 Safra kesesi tubulopapiller hemobilia: Olgu sunumu adenomuna bağlı Ali Tardu, Mehmet Ali Yağcı, Servet Karagül, Burak Işık, Sezai Yılmaz İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya P-58 Squamous hücreli safra kesesi karsinomu İhsan Yıldız1, Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta 1 P-59 - 30 - Akut kolesistitli hastaların kısa yatış süresi ile laparoskopik tedavisi Yusif Aliyev1, Fazil Gurbanov1, Maksim Çinikov2, İlona Panteleyeva2, Leyla Alvendova2 1 Baku Uluslararası Hastane 2 Moskova Halklar Dostluğu Universite Hastanesi P-60 Koledok kistlerinin yönetimi: Tek merkezin 8 hastalık serisi P-67 Muharrem Battal, Ufuk Oğuz İdiz, Özgür Bostancı, Gültekin Hoş, Esin Kabul Gürbulak Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul P-61 Erkal Ziylan, Hüseyin Akyol, Mehmet Akif Aydın, Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek Kemerburgaz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul Paratiroid adenomunun eşlik ettiği Limy Bile sendromu Yavuz Savaş Koca1, Tuğba Koca2, İbrahim Barut3 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme Bilim Dalı, Isparta 3 Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü, Isparta P-62 Ksantogranülomatöz kolesistit olgusu sunumu P-68 P-69 Safra kesesinin skuamoz hücreli kanseri: Olgu sunumu Hüseyin Pülat1, Oktay Karaköse1, İsmail Zihni1, Kazım Çağlar Özçelik1, Metin Çiriş2, Hasan Erol Eroğlu1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD, Isparta P-64 P-65 P-70 P-71 Laparaskopik kolesistektomi sonrası safra fistülü deneyimlerimiz Soykan Arıkan, Soykan Arıkan, Ali Emre Naycı, Serkan Sarı, Uğur Durukan İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul P-72 Safra kesesi poliplerini ne zaman ameliyat edelim ? Laparoskopik kolesistektomilerde ameliyat süresini etkileyen bir faktör olarak vücut kitle indeksi Deniz Güzey1, Alpen Yahya Gümüşoğlu1, İlhan Gök1, Süleyman Büyükaşık1, Burak Kankaya1, İlkay Halıcıoğlu1, Evrim Tülübaş Kucür2, Hilal Köşük2 1 Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 2 Anestezi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Antiagregan tedavi altında major cerrahi girişim Aziz Serkan Senger, Mürşit Dincer, Kamuran Cumhur Değer, Deniz Avan, Orhan Uzun, Erdal Polat, Mustafa Duman, Sinan Yol Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Künt travma sonrası izole ekstra hepatik safra yolu ve duodenum yaralanması Semra Tutcu Şahin, Ramazan Serdar Arslan, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa İbrahim Tayfun Şahiner, Musa Zorlu, Mete Dolapçı Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum P-66 Bouveret sendromu - bir olgu sunumu Semra Tutcu Şahin, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun, Aslan Sakarya Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa İkterin nadir bir nedeni: mide rezeksiyonu sonrası internal herniasyon Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Özgür Seğmen1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul 2 Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep Nadir bir ERCP komplikasyonu: Endoskopik basket sıkışmasına cerrahi yaklaşımımız Oğuzhan Özşay, Salih Can Çeli̇k, Turan Acar, Emine Özlem Sayın Gür, Murat Kemal Atahan, Bilek Taşkın, Coşkun Onak Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Mehmet Babür, Mehmet Ali Can Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır P-63 Standart ile tek delikli laparoskopik kolesistektominin yaşam kalitesi açısından karşılaştırılması P-73 - 31 - Genç yaşta safra kesesi kanseri, atnalı böbrek, Hashimato tiroiditi. Yeni bir sendrom mu? Cumhur Kamuran Değer, Serkan Aziz Senger, Mürşit Dinçer, Orhan Uzun, Erdal Polat, Mustafa Duman, Sinan Yol Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Departmanı, İstanbul P-74 75 yaş üstü hastalarda laparoskopik kolesistektomi sonuçlarımız P-79 Semra Tutcu Şahin, Aslan Sakarya, Şafak Ulutürk, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa P-75 Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Esin Kaplan1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul 2 Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep 3 port laparoskopik kolesistektomi ile 4 port laparoskopik kolesistektomi karşılaştırması P-80 Yavuz Özdemir, Mehmet Ergin Dipçin, Zafer Şenol, Ergün Yücel, İlker Sücüllü, Bülent Güleç GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul P-76 Yetmiş yaş üzerindeki hastalarda kolesistektomi sonuçlarımız laparoskopik P-81 Fasciola hepatica: kolelitiasisi taklit eden nadir bir olgu Arda Işi̇k1, İlyas Sayar2, Bari̇ş Gülhan3, Deniz Firat1 1 Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD, 2 Erzincan Üniversitesi Patoloji AD, 3 Erzincan Üniversitesi Mikrobiyoloji AD, C-reaktif protein değeri gangrenöz kolesistit ayrımında kullanılabilecek bir belirteç olabilir P-82 Yavuz Özdemir, Berkay Çaralan, Ahmet Ziya Balta, Ergün Yücel, Yavuz Kurt, Bülent Güleç GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul P-78 Safra kesesi duplikasyonu Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, Hüseyin Eken1, Orhan Çimen1, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1 1 Erzincan Üniversitesi Genel Cerrahi AD, 2 Erzincan Üniversitesi Radyoloji AD, Yavuz Özdemir, Mehmet Çuhadar, Meshut Gülderen, Ali İlker Filiz, Yavuz Kurt, Bülent Güleç GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul P-77 Akut gastrik dilatasyona bağlı portal venöz gaz: olgu sunumu Yeni faaliyete başlayan hastanenin birinci yıl hepatopankreatikobilier cerrahi deneyimi Ti̇muçi̇n Erol1, Erkin İsmail1, Erhan Reis1, Osman Abbasoğlu2 1 Memorial Hastanesi, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara Klatskin tümörü rezeksiyonundan üç yıl sonra ortaya Çıkan ampulla vateri tümörü ve cerrahi tedavisi: Olgu sunumu P-83 Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Özgül Sağol2, Funda Obuz3, Müjde Soytürk4, İbrahim Astarcıoğlu1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, İzmir 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Patoloji AD, İzmir 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Radyodiyagnostik AD, İzmir 4 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü, İzmir Ülser kökenli keskin qastroduodenal kanamalar cift kanının progenerator kök hücrelerinin sitokin disbalansına etkisi Cabbar Hacıyev1, Vidadi Allahverdiyev1, Sergey Suşkov2, Novruz Hacıyev1, Elena Klimova2, Elena Lavinskaya2, Elman Tagıyev1 1 Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü 2 Ukrayna TEA nın V.T Zaytsev adına Texiresalınmaz ve Genel Cerrahi Enstitüsü, Kharkiv P-84 - 32 - Kolesistektomi sonrası sistik kanal kaçağında intraoperatif ERCP uygulanması Mehmet Yıldırım, Nazif Erkan, Erkan Oymacı, Ahmet Deniz Uçar, Savaş Yakan İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği - 33 - Değerli Meslektaşlarım, Karaciğer, pankreas, safra kesesi ve safra yollarının cerrahi tedavisini içeren hepatopankreatobilier cerrahi karmaşık tıbbi süreçleri içeren özelleşmiş bir alandır. Hastaların tanı, tedavi ve bakımına yönelik hizmetler, alana özgü bilgi ve deneyime sahip birden çok sağlık profesyonellerinin çağdaş ekip anlayışı doğrultusunda ortaklaşa çabasını gerektirir. Bu karmaşık tıbbi süreçte hemşireler, hastaların servise kabulünden taburculuk sürecine ve sonrasında evde bakımına uzanan yelpazede önemli sorumluluklar üstlenirler. Hastaların hemşirelik bakımına ilişkin sorun ve gereksinimlerinin hemşirelik tanılama süreci kapsamında belirlenmesi ve kanıt temelli bilimsel uygulamalarla karşılanması öncelikli görevleri arasında yer alır. Karmaşık bakım gereksinimleri ve sorunlarla baş etmede iyi yetişmiş nitelikli hemşire insan gücünün önemi yadsınamaz. Hemşirelikte özelleşmiş alanlara ilişkin bilgi ve becerilerin kazanılmasında, mezuniyet sonrası eğitimlerin yanı sıra söz konusu bilim alanına özgü gerçekleştirilen kongre, sempozyum vb. bilimsel etkinliklerin de katkısı oldukça önemlidir. Bu anlayıştan yola çıkarak gerçekleştirdiğimiz bu 3.Hepatopankreatobilier Cerrahi Hemşireliği Kongresi’nde amacımız, klinik ve akademik statüde meslektaşlarımızla, alana özgü farklı bilgi ve deneyimleri paylaşmak, hasta bakımında yeni ve etkili bakım yöntemlerini tartışarak ortak bir görüş oluşturmaktır. İki gün sürecek olan kongremizde ameliyat öncesi hasta hazırlığı, ağrının doğası ve kontrolü, radyolojik girişimlerde hasta hazırlığı bakımı ve izlemi, ameliyat sonrası yaşanan sorunlara yönelik verilen hemşirelik bakımı, kanser cerrahisi sonrası palyatif ve destek bakımı ile kurum dışından kabul edilmiş hastaya yaklaşım gibi özgün konular yanısıra özelleşmiş birimlerde uzman hemşirelerin rolleri, hemşireliğin yasal boyutu, çalışan güvenliği gibi genel mesleki konular olgu sunumu, konferans, panel, video oturumu ve forum yöntemi ile tartışılacaktır. Sözel ve poster bildirilerle zenginleştirdiğimiz kongremizin katılımcılara yeni bakış açıları kazandıracağını ümit ediyor, katkı veren ve destekleyen tüm meslektaşlarımıza sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum. Saygılarımla, Aytolan YILDIRIM Kongre Başkanı - 34 - DÜZENLEME KURULU KONGRE BAŞKANI Aytolan Yıldırım KONGRE SEKRETERİ Zahide Tunçbilek BİLİMSEL KURUL Nurhan Bayraktar Fatma Eti Aslan Tuluha Atilla Ayoğlu Hayat Yalın - 35 - - 36 - - 37 - PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015 09:00 - 10:00 Olgu Sunumları: Ameliyat öncesi hazırlık OPAL - 1 Oturum Başkanı: Fatma Eti Aslan 09:00 - 09:20 İyatrojen biliyer yaralanmalı hasta 09:20 - 09:40 Karaciğer nakil hastası 09:40 - 10:00 Tartışma 10:00 - 11:00 Aysun Algan Gülsen Koralay Konferans - 1 OPAL - 1 Oturum Başkanı: Nurhan Bayraktar Ağrı doğası ve kontrolünde kanıt temelli yaklaşımlar 11:00 - 11:30 11.30 - 12.30 Fatma Eti Aslan Kahve Arası Sözel Bildiri Oturumu - 1 OPAL - 1 Oturum Başkanı: Tuluha A.Ayoğlu 12.30 - 14.00 14.00 - 15.00 Öğle Yemeği Video Oturumu: Radyolojik girişimlerde hasta hazırlığı, bakımı ve izlemi OPAL - 1 Oturum Başkanı: Zahide Tunçbilek 14.00 - 14.40 Perkütan transhepatik kolanjiografi (PTK), transarteriyel kemoembolizasyon (TAKE) ve portal ven embolizasyonu (PVE) 14.40 - 15.00 Tartışma 15.00 - 16.00 FORUM Özelleşmiş birimlerde özelleşmiş hemşirenin rolü Gülsenem Aras Aytolan Yıldırım İlgin Özden CUMA, 3 NİSAN 2015 09.00 - 10.00 Panel - 1: Ameliyat sonrası gelişen sorunlar ve hemşirelik bakımı OPAL - 1 Oturum Başkanı: Tuluha A. Ayoğlu 09.00 - 09.20 Hepatektomi sonrası Zahide Tunçbilek 09.20 - 09.40 Whipple ameliyatı sonrası Nurhan Bayraktar 09.40 - 10.00 Tartışma 10.30 - 11.00 Konferans - 2 OPAL - 1 Oturum Başkanı: Hayat Yalın HPB kanser cerrahisi sonrası palyatif bakım/destek bakım 12.30 – 14.00 Öğle Yemeği 14.00 – 15.00 Panel - 2: Kurum dışından kabul edilmiş hastaya yaklaşım Tuluha A. Ayoğlu OPAL - 1 Oturum Başkanı: Zahide Tunçbilek Klatskin tümörü bulunan hasta İlgin Özden 14.20 – 14.40 Enfeksiyonu olan izole hasta Hayat Yalın 14.40 – 15.00 Tartışma 14.00 – 14.20 15.00 – 16.00 Sözel Bildiri Oturumu - 2 OPAL - 1 Oturum Başkanı: Hayat Yalın 16.00 –16.30 Konferans - 3 OPAL - 1 Oturum Başkanı: Nurhan Bayraktar Hemşireliğin yasal boyutu / Çalışan güvenliği - 38 - Aytolan Yıldırım - 39 - PERŞEMBE, 2 NİSAN 2015 11.30 - 12.30 Sözel Bildiri Oturumu - 1 OPAL - 1 Oturum Başkanı: Tuluha A. Ayoğlu HS–01 Eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu: Olgu sunumu Ayşe Gül Atay1, Sevil Güler Demir2, Gökhan Moray1 1 Başkent Üniversitesi Hastanesi, Ankara 2 Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Ankara HS–02 Cerrahi kliniğinde yatan hastaların uyku düzenini etkileyen faktörler Bedriye Yeniçeri1, Nurhan Bayraktar2 Gazi Magosa Devlet Hastanesi, Lefkoşa 2 Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gaziantep 1 HS–03 Canlı vericiden karaciğer nakli için hastaneye yatırılan hastanın ameliyat öncesi dönemde hemşirelik tanıları ve bakımı: Bir vaka çalışması Tuğba Altuntaş Yıldız1, Melek Serpil Talas2, Evrim Bolat3 Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, Ankara 3 Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi, Transplantasyon Servisi, Ankara 1 HS–04 Pankreatikoduodenektomi operasyonu - Olgu sunumu Senem Güneş, Türker Acehan Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HS–05 Koledok eksplorasyonu ve koledokoduodonestomi operasyonu: Olgu sunumu Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HS–06 Açık ve laparoskopik cerrahi yöntem uygulanan karaciğer kist hidatik tanılı olguların karşılaştırılması ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Ahmet Cem Esmer, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul - 40 - CUMA, 3 NİSAN 2015 15.00 – 16.00 Sözel Bildiri Oturumu - 2 OPAL - 1 Oturum Başkanı: Hayat Yalın HS–07 Kolesistolityazis, kolesistektomi ve kolesistektominin komplikasyonları Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HS–08 Akut pankreatit ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Ahmet Cem Esmer, Mehmet Can Aydın Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HS–09 Whipple ameliyatı yapılan hastada Roy adaptasyon modeline dayalı hemşirelik hakımı: Olgu sunumu Selcan Dündar1, Zehra Tatlı Gürgen1, Dilek Çeçen2, Nebile Özdemir1 1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi AD, Organ Nakli Merkezi 2 Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Cerrahi Hemşireliği AD, HS–10 Güncel karaciğer cerrahisinde hemşirenin rolü Seda Öztürk İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul HS–11 Pankreas kanseri ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HS–12 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz, Nilay Baz, Nadi Nazım Öztürk Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul - 41 - - 42 - - 43 - HP-01 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) yöntemi ile koledoktan fasciola hepatika ekstirpasyonu HP-05 Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HP-02 Subtotal pankreatektomi ve retroperitoneal lenf bezi diseksiyonu operasyonu uygulanan olgu sunumu - hemşirelik bakımı HP-06 HP-07 Tıkanma sarılıkları ve manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRKP): Olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HP-04 Tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi: Olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HP-03 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi sonrası pankreatit gelişen: Olgu sunumu Periampuller bölge tümörü: Olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul HP-08 Safra yolu yaralanmaları: Olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Sleeve gastrektomi: Olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul - 44 - - 45 - Y-01 Yüksek periostin ekspresyonu pankreatik duktal adenokarsinomda bağımsız bir iyi prognostik belirteçtir İbrahim Büdeyri1, Sencer Göklemez1, Zheng Pan2, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3, Nathalia A. Giese3, Helmut Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cerrahi Anabilim Dalı, İstanbul 2 Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Münih 3 Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Heidelberg Amaç: Daha önceki çalısmalarımızda pankreatik yıldızsı hücrelerin ürettikleri alfa-düz kas aktin’in (a-sma) kolajene oranını (aktive olmuş stroma indeksi, ASI) pankreatik duktal adenokarsinom (PDAK) için bağımsız prognostik bir faktör olarak belirledik. Periostin, özellikle PDAK’taki pankreatik yıldızsı hücreler tarafından eksprese olan ekstraselüler bir matriks proteinidir. Bu çalışmada biz küratif amaçla ameliyat edilen PDAK’lı hastalarda periostinin prognostik etkisini analiz ediyoruz. Gereç ve Yöntem: 117 PDAK hastasından periostin, kolajen ve alfa-düz kas aktinle boyanan alanları değerlendirmek amacıyla yarı nicel immunohistokimya ve bilgisayarlı görüntü analizi kullanıldı. İki grup karşılaştırıldığında medyan değerleri eşik değeri olarak alındı. Sağ kalım analizi Kaplan-Meier metodu ve Log-Rank analizi ile yapıldı. Prognostik faktörler Cox orantısal risk modeli kullanılarak çok değişkenli analizde belirlendi. Çok değişkenli analizde değerlendirilen parametreler şunlardır: Periostin-, kolajen- ve alfa-düz kas aktin-ekspresyonu, yaş, T, N, interaortocaval lenf nodumetastaz-durumu ve tümörün histopatolojik diferansiyasyon derecesi (grading). BULGULAR: Yüksek periostin ekspresyonu (31.2 Ay vs. 14.9 Ay, p=0.006), T-Evrelemesi (T2/T3/T4: 42.7/21.5/10.6 Ay, p=0.031), interaortocaval lenf nodu metastazı (22.5 Ay vs. 14.9 Ay, p=0.030) ve tümör diferansiyasyonu (G1/G2/G3: 34.2/22.4/15.1 Ay, p=0.044) tekli faktör analizinde anlamlı bulundu. Çok değişkenli analizde yüksek periostin ekspresyonu sağ kalımı etkileyen en önemli bağımsız faktördü (p=0.008, Risk oranı: 2.12, Güven Aralığı (GA) %95 1.22-3.70). Sonuç: Yüksek periostin ekspresyonu, cerrahi müdahale gören PDAK vakalarında yeni bir bağımsız prognostik belirteçtir. Bu bulgu, stromanın kanser gelişimi ve hasta sağ kalımı üzerindeki etkisinin altını çizmektedir. Y-02 Endoskopik sfinkterotomi sonrası yapılan laparoskopik kolesistektomi daha sorunlu mudur? Pınar Sarkut1, İsmail Tırnova1, Mihrican Demiray2, Arzu Köklücan2, Sadık Kılıçturgay1 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı, 2Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi, Bursa Amaç: Kolesistokoledokolitiazis nedeniyle endoskopik sfinkterotomiyi (ES) takiben laparoskopik kolesistektomi (LK) uygulanan olguların, kronik kolesistit nedeniyle yapılan LK ye göre, açığa geçme insidansı, postoperatif komplikasyonlar ve maliyet açısından farklı olup olmadığı değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: 1.1.2009-31.12.2014 tarihleri arasında ameliyat edilmiş tüm LK olguları retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Akut kolesistit olguları çalışma dışı bırakılmıştır. Olgular LK öncesi koledokta taş nedeniyle ES uygulanan (Grup 1) ve uygulanmayanlar (Grup 2) olarak iki gruba ayrılmıştır. Gruplardaki olgular, yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi (VKİ), diyabet, aspirin kullanımı, qumadin kullanımı, kortikosteroid kullanımı, kullandığı ilaç sayısı, kronik kardiyak hastalıklar, kronik respiratuar hastalıklar, kronik renal hastalıklar ve diğer yandaş komorbid patolojiler açısından karşılaştırılmıştır. Çalışmada primer end point olarak; ameliyat süresi, açığa geçme oranı, peroperatif komplikasyon (kanama, safra bulaşı), postoperatif cerrahi alan enfeksiyonları (CAE), hastanede kalış süresi (HKS) ve toplam maliyet arasındaki farklar analizlenmiştir. Ayrıca subgrup analizi olarak ES uygulaması ile LK arasında geçen sürenin sonuçları etkileyecek bir faktör olup olmadığı değerlendirilmiştir. Bulgular: 1.1.2009-31.12.2014 tarihleri arasında 1843 hastaya LK ameliyatı uygulanmıştır. Bunların 114’üne preoperatif - 46 - dönemde ES uygulanmıştır. Hastaların karakteristik özelliklerine bakıldığında operasyonu etkileyebilecek özellik olarak sadece VKİ’indeki minimal farklılık dışında özellik saptanmamıştır. Ameliyat süresi her iki grupta benzerdi. Grup 1’de 11 (%9.6) hastada açığa geçilirken, grup 2’de 77 (%4.5) hastada açığa geçildi (p= 0.012). Postoperatif cerrahi alan enfeksiyonu ve peroperatif komplikasyon açısından her iki grup arasında fark saptanmadı. Grup 1’deki hastalar daha uzun süre hastanede kalırken (p < 0.05 ), toplam maliyette ES grubunda daha yüksekti (p= 0.003). ES grubundaki 114 hastanın 46’sına (%40) aynı gün, 7’sine ilk hafta içinde, 34’üne 2. haftada, 13’üne 3. haftada ve 14’üne de 3 haftadan sonra LK yapıldığı görülmüştür. Yapılan subgrup analizinde farklı girişim zamanlarının ameliyat süresi, açığa geçme oranı, peroperatif komplikasyon, postoperatif CAE, HKS ve maliyet üzerinde etkisi bulunmamıştır. SONUÇ: ES sonrası LK’da açığa geçme oranı artmakla birlikte en erken dönemde emniyetle uygulanabilir. Y-03 Pankreas rezeksiyonu sonrası pankreatik fistül gelişimi: Tek merkez deneyimi Azer İsmayilov1, Ömer Vedat Ünalp1, Yiğit Türk1, Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir Amaç: Pankreas rezeksiyonları, cerrahlar tarafından uygulanan, teknik yönü oldukça tartışmalı operasyonlardır. Hem pankreatikoduodenektomi (PD) hem de distal pankreatektomi (DP) için farklı teknikler bulunmaktadır ancak postoperatif pankreatik fistül gelişimi sıklıkla gözlenmektedir. Pankreas rezeksiyonlarında uygulanan farklı tekniklerin, fistül gelişimi üzerindeki etkilerini incelemeyi amaçladık. Yöntem: 2009-2014 yılları arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde küratif amaçlı pankreas cerrahisi uygulanan 500 hastanın verilerini inceledik. Pankreatikoduodenektomilerde (PD) ortak yöntem olarak duktus-mukoza pankreatikojejunostomi uygulandı. Pankreatikoduodenektomilerde intraduktal pankreatik stent(İPS) uygulanan ve uygulanmayan hastaları, distal pankreatektomilerde ise remnant pankreas güdüğünün kapatılmasında stapler tekniği ile el ile sutur konulma tekniği fistül gelişimi yönünden karşılaştırıldı. Postoperatif pankreatik fistül (POPF) gelişimi, postoperatif ≥3. günde drenden gelen sıvının amilaz değerinin, kan amilaz değerinden en az 3 kat yüksek olması olarak tanımlandı. POPF sınıflaması, Uluslararası Pankreatik Fistül Çalışma Grubu (ISGPF) derecelendirme sistemine uygun olarak yapıldı (A,B,C). BULGULAR: Demografik verileri incelediğimizde; 253 bayan ve 247 bay hasta ile yaş ortalaması 60.35 olarak gözlemlendi. Uygulanan cerrahi yöntemler arasında antrektomili pankreatikoduodenektomi (Whipple operasyonu) oranı %60.4, pylorus koruyuculu pankreatikoduodenektomi oranı %1.8, distal pankreatektomi oranı %30.6 iken kalan hastalara total pankreatektomi ve enükleasyon uygulandı. PDlerin %7.39’nda ve DPlerin %6.53’nde POPF gelişimi gözlendi. IPS, 68 hastada (%21.8) kullanıldı. DP uygulanan 153 hastada POPF oranının; remnant pankreas güdüğü el ile sutur konulma tekniği ile kapatılan hastalarda, stapler tekniği ile kapatılan hastalara oranla belirgin şekilde düşük olduğu gözlendi (%4.1-%57.1). PD uygulanan hastalarda POPF oranı, IPS kullanılanlarda %20.5 iken, IPS kullanılmayanlarda %3.84 olarak gözlemlendi. Sonuç: Pankretikojejunostomilerde, intraduktal pankreatik stent kullanımının postoperative pankreatik fistül oranını anlamlı derecede arttırdığını gözlemledik. Distal pankreatektomi sonrası güdüğün el ile sütür konularak kapatılma yönteminin ise stapler tekniğine gore fistül gelişimini anlamlı olarak azalttığını gözlemledik. - 47 - Y-04 Pankreatikoduodenektomi sonrası gelişen ciddi pankreatik fistülleri erken öngörmede C-reaktif protein’in rolü Fatma Ümit Malya1, Mustafa Hasbahçeci1, Enver Kunduz1, Yunus Taşçı1, Mehmet Güzel1, Süleyman Bozkurt1, Oğuzhan Karatepe2, Mahmut Müslümanoğlu3 1 Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul 3 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul Giriş: Cerrahi teknik ve perioperatif bakım yöntemlerindeki son gelişmelere karşın pankreatik fistüllerle sıklıkla karşılaşılmaktadır. Klinik olarak ciddi fistüllerin gelişimi hastanede kalış süresini uzatmakta, mortalitenin önemli bir nedeni olmaktadır.. Fistül gelişimi için birçok risk faktörü tanımlanmakla birlikte etkin bir öngörü sistemi halen belirlenememiştir. Bu çalışmada C-reaktif protein değerinin klinik olarak önemli fistül gelişimini öngörmedeki etkisinin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: 2012- 2015 döneminde Pankreatikoduodenektomi uygulanan hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Postoperatif 1. 3.ve 5. gün (PO1,PO2,PO3) C-Reaktif Protein (CRP ) değerleri, pankreatik fistül gelişimi (POF), diğer komplikasyonlarla hastanede yatış süreleri ve mortalite incelendi. Uluslararası Pankreatik Fistül Tanımı Çalışma Grubunun Kriterlerine göre kan ve dren amilaz değerleri dikkate alınarak fistüller A,B, C olarak sınıflandırıldı. B ve C grubu fistüller klinik olarak ciddi fistül olarak değerlendirildi. Sperman korelasyonu, Mann-Whitney testleri ve ROC eğri analizi kullanıldı. P değerinin 0,05’ten küçük olması anlamlılık olarak kabul edildi. BULGULAR: Çalışmaya yaş ortalaması 60,6 ± 13 olan 71 (%60,6) ve 46 (%39,4) kadın 117 hasta dahil edildi. POF A 21 (%17,9), POF B 2(%1,7) ve POF C 7( %5,98), hastada gelişti. Fistül dahil komplikasyonlar 43 hastada (%36,8) görüldü. Ortalama hastanede kalış süresi 11 ± 5 gün idi. PO3 VE PO5 CRP değerleri ile POF gelişimi (her ikisi için p=0,001), mortalite (sırası ile p=0,018 ve p=0,001) ve hastanede kalış süresi (sırası ile p=0,003 ve p=0,001) arasında anlamlı bir ilişki PO1ve PO5 CRP değerleri arasındaki farkın POF öngörmede etkin olduğu tespit edildi (p=0,002). PO3 CRP değerinin 22 mg/dl üzerinde olması %70 duyarlılık ve %71 özgüllük, PO5 CRP değerinin 18mg/dl üzerinde olması %90 duyarlılık ve %82,2 özgüllük ile klinik olarak ciddi POF (POF B vePOF C) gelişimini öngördü. Sonuç: CRP değeri klinik olarak ciddi pankreatik fistül gelişimini etkin olarak öngörebilmektedir. Belirlenen cut-off değerleri kullanılarak ciddi fistül gelişecek hastaların erken tespiti ile tedavinin şekillendirilmesi, yatış süresi ve mortalite açısından önemli olabilir. - 48 - - 49 - S-01 Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer rezeksiyonu: 99 olgunun değerlendirilmesi Ömer Cennet, Osman Abbasoğlu, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş/Amaç: Hepotoselüler karsinom, karaciğerin en sık görülen primer kanseridir. Bu çalışmada bir üniversite hastanesinde yapılan hepatosellüler karsinom ameliyatlarının analizinin yapılması amaçlanmıştır. Yöntem: Ocak 2000 ile Aralık 2014 tarihleri arasında, hepatosellüler karsinom nedeni ile ameliyat edilen 99 hastanın kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların ortanca yaşı 66 (sınır: 17-82), erkek/kadın oranı 3/1 idi. Viral hepatit serolojisi 72 hastada (%75) pozitifti(49 hasta HBsAg +, 23 hasta HCV+), alfafeto protein (AFP) düzeyi hastaların %70’inde normalden yüksekti. Tümör hastaların 62’sinde (%63) sağ loba yerleşmişti ve 15 hastada çoklu hepatosellüler karsinom odağı vardı. BULGULAR: Hastaların 8’i ameliyatta peritoneal karsinomatozis veya yaygın hastalık nedeni ile anrezektabl bulundu. Rezeksiyon yapılan hastaların 45’ine nonanatomik, 41’ine anatomik rezeksiyonlar( 18 sağ hepatektomi, 10 sol hepatektomi, 8 bisegmentektomi, 3 segmentektomi, 2 genişletilmiş sağ hepatektomi) yapıldı. Toplam 12 hastaya radyofrekans ablasyonu tek başına ya da cerrahi rezeksiyonla birlikte uygulandı. Ortalama tümör çapı 5.2 cm (sınır 1-15 cm), ortanca yatış süresi 6 gün (sınır: 3-61 gün) olarak bulundu. Majör komplikasyon oranı (karaciğer yetmezliği, safra kaçağı, kanama) %14, 30 gün mortalite oranı %5.2 oldu). Beş yıllık sağ kalım %33 olarak bulundu. Sonuç: Serimiz, bildirilen diğer geniş serilerle kıyaslandığında ortalama tümör çapının büyük ve HbsAg pozitifliğinin yüksek olduğu, diğer özellikler açısından ise geniş serilere paralellik gösterdiği bulunmuştur. S-02 Perihiler kolanjiokarsinomda geniş hepatobilier rezeksiyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi İlgin Özden1, Orhan Bilge1, Nergiz Dağoğlu2, Ayşen Yavru3, Koray Acarlı1, Mine Güllüoğlu4, Arzu Poyanlı5, Yaman Tekant1, Ahmet Kizir2 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, 4Patoloji AD, 5Radyoloji AD, 2 Onkoloji Enstitüsü, Radyasyon Onkolojisi AD, İstanbul Giriş: Perihiler kolanjiokarsinomların seçkin tedavisi major hepatobilier rezeksiyondur. Adjuvan radyoterapi ve kemoterapinin rolü evrim geçirmektedir. Amaç: 2001-2012 yılları arasındaki kurumsal deneyimi irdelemek. Hastalar ve Yöntemler: Çalışma döneminde, perihiler kolanjiokarsinom sebebiyle ameliyat edilen 53 hastanın kayıtları irdelenmiştir. Bütün hastalara, bilgisayarlı tomografi ve/veya manyetik rezonans görüntüleme sonrasında geniş hepatobilier rezeksiyona yönelik hazırlık uygulanmıştır. Gereğinde perkütan bilier drenaj, hepatektomi mertebesinin hesaplanması, portal ven dalı embolizasyonu, safra içirme, safra kalitesinin değerlendirilmesi ve indosiyanin yeşili temizlenme testi yöntemleri kullanılarak, ameliyat sonrası karaciğer yetersizliği riski azaltılmıştır. 2007 yılından itibaren, adjuvan radyoterapi, 2011’den itibaren adjuvan kemoterapi gündeme gelmiştir. BULGULAR: Hastaların 27’si erkek, 26‘sı kadındı; ortanca (sınırlar) yaş 54 (29-74)’tü. Ameliyat öncesinde 41 hastaya (% 77) perkütan bilier drenaj, 8 hastaya (% 15) portal ven dalı embolizasyonu uygulanmıştır. Yirmiyedi hastada (% 51) sağ hepatektomi, 25 hastada (%47) sol hepatektomi, bir hastada sağ triseksiyonektomi, kaudat lobektomi (total veya subtotal) ve ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonu ile beraber gerçekleştirilmiştir. On hastada ( % 19) portal ven rezeksiyonu yapılması gerekmiştir. Doksan günlük mortalite % 4’tür (2/53). Toplam 16 hastaya adjuvan radyoterapi, 4 hastaya ayrıca adjuvan kemoterapi uygulanmıştır. Hastaların biri dışında hepsi izlenmiştir. Bütün seride 1,3 ve 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla % 87, % 59 ve % 42’dir. Üç hasta 10 yıldan daha uzun yaşamıştır; birisi nükssüz (12 yıl) birisi nüks şüphesi (13 yıl) ile hayattadır. Sonuç: Perihiler kolanjiokarsinomlu hastalarda major hepatobilier rezeksiyon, düşük mortalite ile gerçekleştirilebildiğinde, başarılı sağkalım sonuçları vermektedir. Adjuvan radyoterapi ve kemoterapinin katkılarının kesin olarak ortaya koyulabilmesi için, daha fazla veriye gereksinim vardır. - 50 - S-03 Hiler kolanjiokarsinom tedavisinde cerrahi stratejilerin karşılaştırılması: Yüksek hiler rezeksiyon mu? hepatektomi mi? Ömer Vedat Ünalp, Kamil Erözkan, Alper Uğuz, Murat Sözbilen, Ahmet Çoker Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İzmir Amaç: Cerrahi rezeksiyon, hiler kolanjiokarsinom (HK) tanısı alan hastalar için uzun dönem yaşam beklentisi sağlayan tek seçenektir. Agresif cerrahi yaklaşım rezeksiyon sonrası karaciğer yetmezliğine neden olarak, yüksek oranda postoperatif morbidite ve mortaliteye neden olur. Çalışmamızda mevcut cerrahi teknikleri, morbidite ve mortalite yönünden karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmada 2008-2014 yılları arasında HK nedeniyle küratif amaçlı opere edilen 45 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar 2 gruba ayrıldı. Birinci grupta yüksek hiler yaklaşımlı (YHR) rezeksiyon uygulanan hastalar yer alırken (n=24), ikinci grupta ise hiler rezeksiyonla beraber hepatektomi (HRH) uygulanan (n=21) hastalar yer aldı. Hastaların demografik verileri, tümörün patolojik ve anatomik özellikleri göz önünde bulundurularak sağkalım süreleri analiz edilmiştir. BULGULAR: Yaş ortalaması 62 olan (40-84 yaş arasında alınan hastalar) 45 hastanın 29 tanesi erkek, 16 tanesi ise kadındır. 21 hastaya yüksek hiler rezeksiyon (YHR) uygulanırken, 24 hastaya hiler rezeksiyonla beraber hepatektomi (HRH) ((Sağ hepatektomi (n=6), sol hepatektomi (n=11), kısmı rezeksiyon (n=7)) uygulandı. Birinci grupta ortalama tümör çapı 2,96 cm, lenf nodu metastaz oranı %9,5 ve mortalite oranı %42,86 olarak gözlemlendi. İkinci grupta ortalama tümör çapı 3,5 cm, lenf nodu metastaz oranı %29,1 ve mortalite oranı %62,50 olarak gözlemlendi. YHR grubu ortalamadan daha yüksek oranda hayatta kalma yüzdesi göstermiştir. Aynı zamanda buna bağlı olarak mortalite açısından değerlendirildiğinde, birinci grupta (YHR) ortalama hayatta kalma süresi 18 ay iken, ikinci grupta (HRH) 12,46 ay olarak gözlemlendi. Sonuç: YHR tekniği, hepatik rezeksiyon sonrası karaciğer yetmezliği ve mortalite riski yüksek olan hastalar için göz önünde bulundurulmalıdır. S-04 Non-Kolorektal malignensilerinkaraciğer metastazları: 115 karaciğer rezeksiyonunun değerlendirilmesi Arman Erkan, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş: Karaciğer metastazı, günümüzde kolorektal malignensiler için ameliyat kontrendikasyonu olmaktan çıkmıştır. Diğer malignensiler için tartışmalar devam etmekle birlikte, cerrahi uygulama sıklığı artmaktadır. Amaç:Bu çalışmanın amacı, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD,’nda non-kolorektal karaciğer metastazı nedeniyle ameliyat edilen hastaların değerlendirilmesidir. Yöntem: Ocak 1998–Ocak 2015 arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’nda non-kolorektal karaciğer metastazı nedeniyle ameliyat edilen hastalar, demografik özellikleri, ameliyat öncesi tanıları, uygulanan ameliyatlar, patoloji sonuçları ve ameliyat sonrası dönem takipleri açısından değerlendirilmiştir. BULGULAR: Ocak 1998–Ocak 2015 arasında 109 non-kolorektal karaciğer metastazlı hasta ameliyat edilmiştir. Hastaların 47’si (%43) erkek, 62’si (%57) kadındır. Ortalama yaş 53.5 (23-81) idi. Üç hastada karaciğer metastazının primer odağı tespit edilememiş olup, kalan hastalarda metastazların 24’ü mide, 23’ü pankreas, 17’si meme, 9’u ince barsak kökenliydi; bunların dışında duodenum, safra kesesi, böbrek, adrenal korteks, dalak, uvea, akciğer, cilt, testis, başboyun ve jinekolojik kökenli metastazlar da bulunmaktaydı. Hastaların 38’inde tanı anında karaciğer metastazı mevcuttu ve karaciğere yönelik girişim primer tümör cerrahisi ile eş zamanlı yapılmıştır. Diğer hastalarda primer tümöre yönelik cerrahi ile karaciğer rezeksiyonu arasındaki ortanca dönem 26.2 ay olarak saptanmıştır. Seksen üç hastaya non-anatomik karaciğer rezeksiyonu, 18 hastaya sağ lobektomi, 13 hastaya sol lobektomi, 7 hastaya sol lateral segmentektomi, 7 - 51 - hastaya segmenter rezeksiyon, birer hastaya da genişletilmiş sağ lobektomi ve kaudat lobektomi yapılmıştır; yirmi hastaya eş zamanlı birden fazla girişim, ayrıca 9 hastaya da ameliyat sırasında radyofrenaks ablasyon uygulanmıştır. Ameliyat sonrası mortalite izlenmemiştir. Cerrahi spesimenlerde ortalama metastaz boyutu 4.4 cm idi (0.5-17). Ortanca takip süresi 13 aydır (0.1-182.8), bu süre zarfında 50 hastada karaciğerde rekürren metastatik kitle saptanmış, altı hastaya tekrar cerrahi girişim uygulanmıştır. Takip sırasında 14 hasta exitus olmuştur. Sonuç:Karaciğer cerrahisindeki gelişmelerle birlikte, seçilmiş hastalarda non-kolorektal karaciğer metastazılarına da cerrahi girişimler uygulanmaktadır. Uygulanan cerrahinin uzun dönem sonuçları ile ilgili veri artışı, uygulamanın gerekliliği ve etkinliği konusunda daha net bilgilere sahip olunmasını sağlayacaktır. S-05 Metastatik karaciğer tümörlerinde radyofrekans ablasyon tedavisi ve uzun dönem sonuçları Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Hakan Uzunoğlu1, Mustafa Özdemir2, Zişan Sakaoğulları3, Mehmet Ali Çaparlar1, Seda Yamak3, Okan Akhan4 Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Radyoloji Bölümü, 3Patoloji Laboratuvarı, 4Radyoloji AD, Ankara Giriş Karaciğer (KC) metastazlarında primer tümör ve KC rezeksiyonu ile kombine edilerek veya edilmeden uygulanan radyofrekans ablasyon (RFA) işleminin etkinliği klinik araştırmalarla kanıtlanmış ve 2009’dan beri NCCN rehberlerinde bir tedavi seçeneği olarak yerini almıştır. Amaç:Çalışmada kolorektal ve Oddi sfinkter adenokarsinomu ile, mide ve pankreas nöroendokrin tümörlerinin KC metastazları için uygulanan RFA tedavisinin uzun dönem sonuçları sunulmuştur. Gereç ve Yöntem:Aralık 2002-Şubat 2015 tarihleri arasında KC metastazı saptanan 28 hastada (11 Kadın, 17 Erkek, yaş ortalaması 60.4+8.6 yıl), yazılı onam alındıktan sonra, primer tümör ve/veya metastaz rezeksiyonu ile birlikte, veya yalnız, 58 seansta 78 lezyona ultrasonografi eşliğinde RFA yapıldı. Olguların 24’ünde(%85.7) primer tümör kolorektal adenokarsinom, metastazlar 14 olguda senkron, 14 olguda metakron idi. Bağımsız değişkenler yaş, cinsiyet, primer tümör, metastazların lokalizasyon, sayı ve çapları, CEA, rezeksiyonlar, RFA, interval zamanı, neoadjuvan ve adjuvan kemoterapi; bağımlı değişkenler komplikasyonlar, nüks, mortalite ve sağkalım süresi idi. Hastalar multidisipliner yaklaşımla prospektif olarak ortalama 39.0+32.2(medyan:28; range:2-141) ay izlenip sonuçlar kaydedildi. Çapraz tablolarda alt gruplar ki-kare testi, senkron ve metakron tümörlü olguların sağkalım eğrisi Kaplan-Meier log-rank yöntemiyle karşılaştırıldı. BULGULAR: KC’de ortalama metastaz sayısı 3.8+3.6(medyan:3; range:1-13), metastaz çapı 33.9+16.6mm(medyan:30;range:10-91), RFA yapılan metastaz sayısı 1.8+1.1(medyan:1.5; range:1-5) idi. Tedavi öncesi 5 olgu neoadjuvan tedavi aldı. Rezeksiyon işlemlerine bağlı olarak üç olguda gelişen intra abdominal abse tomografi eşliğinde drene edildi. Erken dönemde mortalite olmadı. Postoperatif dönemde 27 olguya (%96.4) adjuvan kemoterapi verildi. İzlemde toplam 16 olgu (%57.1) kaybedildi. Hastaların 1,2,3,4 ve 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla %96.2; %72.7; %36.8; %31.6 ve %22.2, toplam sağkalım %42.9 oldu. İki olgu (%7.1) tam remisyonda olup, kalan hastalar stabil hastalık veya progresyon halinde adjuvan tedaviye devam etmektedir. Sonuç:Bu prospektif çalışma sonuçlarına göre RFA, rezeksiyonla birlikte veya rezeksiyonun yapılamadığı metastatik KC tümörlerinde güvenle uygulanmıştır. Rezeksiyon ve RFA tedavisini karşılaştıracak randomize çalışma yapmak çok güçtür, bu nedenle her iki yöntemin birbirinin tamamlayıcısı olarak kullanılabileceği ve sağ kalıma olumlu etkiler yaptığı düşünülmektedir. - 52 - S-06 Künt karın travmalarında serum transaminaz seviyelerinin karaciğer yaralanmasında öngörücü değeri Aylin Acar, Tolga Canbak, Fatih Başak, Adnan Özpek, Ali Kılıç, Gürhan Baş Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Karaciğer künt karın travmalarında sık olarak yaralanmaktadır. Bu çalışmada, künt karın travmalı hastalarda serum transaminaz düzeylerinin karaciğer yaralanmasındaki (KY) öngörücü değeri irdelendi. Materyal-metod: Künt karın travması nedeniyle 2009-2014 tarihleri arasında yatırılarak tedavi edilen hastalar değerlendirildi. Hastaların demografik verileri, serum transaminaz değerleri, ‘’American Association for the Surgery of Trauma’’ya göre bilgisayarlı tomografi görüntülerindeki KY dereceleri, ‘ʻInjury Severity Score’’ (ISS) incelendi. Çalışma verileri değerlendirilmesinde; tanımlayıcı istatistikler (ortalama, standart sapma ve frekans), verilerin karşılaştırılmasında t-test, Kruskal Wallis, Mann Whitney U test ve eşik değer tespitinde ROC analizi kullanıldı. Anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirildi. Bulgular: Künt karın travmalı 285 hastanın 224’ü (%78,6) erkek ve 61’i (%21,4) kadındı. Ortalama yaş 39,87±15,81 (1886) idi. Elli (%17,5) hastada karaciğer yaralanması mevcuttu. KY olan hastaların 42’si (%84,0) erkek, 8’i (%16,0) kadın ve KY olmayan hastaların 182’si (%77,4) erkek ve 53’ü (%22,6) kadındı. KY olan hastaların ortalama yaşı 40,62±16,89 ve KY olmayan hastaların ortalama yaşı 39,71±15,61 idi (p=0,713). Hastaların 184’ünde (%64,5) birden fazla organ yaralanması mevcuttu. KY olan hastalarda ISS (23,26±12,49), KY olmayan hastalara (19,23±13,15) göre daha yüksekti (p=0,044). Mortalite 27 (%9) hastada görüldü ve bu hastaların 8’inde karaciğer yaralanması mevcuttu. KY dereceleri incelendiğinde; 16’sında birinci, 15’inde ikinci, 14’ünde üçüncü, 2’sinde dördüncü ve 3’ünde beşinci derece yaralanma tespit edildi. KY olan hastaların AST ve ALT değerleri belirgin olarak yüksek saptandı (sırasıyla KY olan ve olmayan değerler; AST 301±280 & 87±110 p=0,001 ve ALT 321±324 & 75±146 p=0,001). KY dereceleri arasındaki karşılaştırma için birinci ve ikinci derece yaralanmalar bir grup; üçüncü, dördüncü ve beşinci derece yaralanma olanlar ikinci grup olarak değerlendirildiğinde, grupların transaminaz değerleri arasında anlamlı fark saptandı (sırasıyla, AST 208±230 & 453±294, p=0,002; ALT 195±228 & 526±356, p=0,001). ALT 250 ve AST 313 üzeri değerlerde %95 spesifite ile KY’yi göstermektedir. Sonuç: Künt karın yaralanmalarında serum transaminaz yüksekliği KY’de öngörücüdür ve bu yükseklik KY derecesi ile uyumlu olarak daha belirgindir. S-07 Pankreasın solid psödopapiller neoplazileri: Literatür eşliğinde klinik olgularımızın sunumu Alper Uğuz1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1, Ömer Vedat Ünalp1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, İzmir 3 Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Denizli Amaç: Solid psödopapiller neoplaziler(SPN), pancreas tümörleri arasında %1-2 sıklığında gözlenen, son derece nadir rastlanan tümörlerdir. Klinik deneyimimiz ile SPNler üzerine gelecekte daha kapsamlı ve ileri incelemelere katkı sağlamayı amaçladık. Yöntem: 2000-2013 yılları arasında pankreatik rezeksiyon uygulanan 326 hastanın verileri retrospektif olarak analiz edildi. Patoloji sonuçları doğrultusunda SPN tanısı alan 24 olgu çalışmaya dahil edildi. İstatistik verileri, SPSS version 16.0 (SPSS Inc., Chicago,Illinois, USA) ile analiz edildi. BULGULAR: Demografik veriler yönünden incelendiğinde, 19 bayan ve 5 bay hasta ile beraber yaş ortalaması 47.2 idi. Tümoral lezyonların çoğunlukla pankreas kuyruk (11 olgu, %45.8) bölgesinde yerleşimli olması nedeniyle en çok tercih edilen yöntem distal pankreatektomi oldu. Ortalama tümor çapı 5.8cm (1-19cm) idi. Kapsular invazyon sıklıkla (12 olgu, %50) gözlemlenirken, vaskuler invazyonun çok nadir olduğu görüldü (1 olgu, %4.2). Perinöral invazyon, 18 olguda en sık gözlenen mikroskopik bulguyken (%75), immunohistokimyasal olarak en sık beta-cadherin’in pozitif - 53 - olduğu gözlemlendi (22 olgu, %91.7). Belirteçleri incelediğimizde CD56 ( 21 olgu, %87.5), CD10 ( 19olgu, %79.2), alfa 1-antitripsin (18olgu, %75), nöron spesifik enolaz (18olgu, %75), snaptofizin (17olgu, %70.8) ve vimentin (17 olgu, %70.8) pozitif olduğu gözlemlendi. Nükleer atipi, 16 olguda % 66.7 sıklığında mevcutken Ki-67 indeksi % 4.5 (0-15%) idi. Ortalama izlem süresi 60 ay olan hastaların; ortalama tahmini yaşam süresi 144.5 ay ve median yaşam süresi 149.6 idi. Sonuç: Solid psödopapiller neoplazi için uygulanan tanısal yöntemler içerisinde belirgin görüntüleme ve histopatolojik bulgular mevcuttur. Tanıda SPN şüphesi bulunan hastalarda, uzun dönem yaşam beklentisi ile cerrahi rezeksiyon uygulanmalıdır. S-08 BNIP3L ekspresyonu hipoksi ve p53 ile indüklenir ve pankreatik duktal adenokarsinonomda daha kötü bir prognoz ile ilişkilidir Sencer Göklemez1, İbrahim Büdeyri1, Simone Hausmann2, Christoph W. Michalski3, Nathalia A. Giese3, Helmut Friess2, Jörg Kleeff2, Mert Erkan1 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Cerrahi AD, İstanbul 2 Münih Teknik Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Münih 3 Heidelberg Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Heidelberg Giriş: BNIP3 ve BNIP3L hipoksi ile indüklenen proapoptotik Bcl-2 proteinleridir. Transmembran domainlerinde %80 homoloji mevcuttur. Pankreas duktal adenokarsinomunda (PDAK) BNIP3 kaybı apoptoz direnci ve kötü prognoz ile ilişkiliyken, BNIP3L’nin rolü bilinmemektedir. Gereç ve Yöntem: BNIP3L ekspresyonunu değerlendirmek için cDNA-microarray, kantitatif RT-PCR ve immunoblot teknikleri kullanıldı. BNIP3L ekpresyonu ile PanIN lezyonlarının derecesi, tümörlerin p53 mutasyon durumu ve hastaların hayatta kalması arasındaki korelasyon, PanIN doku microarrayleri (n=188), normal pankreas dokusu (n=20), kronik pankreatit (n=20) ve PDAK (n=48) dokuları kullanılarak yarı kantitatif immünohistokimya ile analiz edildi. PDAK hücre hatlarında BNIP3L ekspresyonu siRNA ve hipoksi yoluyla modüle edildi. Kemoterapötik ajanların pankreas kanseri hücrelerindeki etkisi ise MTT tahliliyle değerlendirildi. BULGULAR: Lineer regresyon analizi istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde pankreatik dokularda BNIP3 ve BNIP3L mRNA ekspresyonlarının ters olduğunu ortaya çıkardı (Pearson Testi, R2:0.2928, p<0.0001). Normal pankreasla kıyaslandığında, BNIP3 mRNA ekspresyonu pankreas kanseri hücrelerinde %80 azalmışken, BNIP3L ekspresyonun 14 katına çıktığı saptandı (p<0.001). Sekiz değişik PDAK hücre hattında BNIP3L ekspresyonu hipoksi yoluyla indüklenip ortalama 9 katına çıkmıştır. Dokularda, p53 mutasyonunun olduğu kanser hücrelerinde BNIP3L ekspresyonunun zayıf olduğu veya mevcut olmadığı gözlendi. BNIP3L’nin baskılanması kanser hücre hatlarında kemoterapi direncini etkilememiştir. Tek değişkenli analizde BNIP3L-pozitif hastaların hayatta kalma süresinin BNIP3L-negatif hastalardan daha kısa olduğu görülmüştür. (16.6 ay vs. 34.2 ay, p=0.043). Çok değişkenli analizde, tümörün diferansiyasyon derecesi hayatta kalmayı etkileyen tek faktördür. Sonuç: BNIP3 ve BNIP3L ekspresyonları arasında ters korelasyon vardır. BNIP3L hipoksi ve p53 ile indüklenir. BNIP3’ün aksine, pankreas tümörlerinde BNIP3L’nin yüksek ekspresyonu kemoterapi direncinden bağımsız olarak kısa sağkalımla ilişkilidir. - 54 - S-09 Major HPB ameliyatlarda preoperatif açlık gerekir mi? Rıza Haldun Gündoğdu, Mustafa Ömer Yazıcıoğlu, Pamir Eren Ersoy, Soner Akbaba, Ogtay Nasrullayev, Burak Çiftçi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Ankara Giriş: Büyük hepatopankreatobiliyer ameliyatlardan önce hastanın en az 8-12 saat süreyle aç bırakılması gerektiğine inanılır. Son zamanlarda preoperatif açlık protokollerinin değişmesi ile postoperatif metabolik durumda ciddi bir iyileşme sağlandığı gösterilmiştir. Ameliyat öncesi aç bırakma yerine karbonhidrat solüsyonu içirilmesi tüm sonuçları olumlu etkilemektedir. Amaç: Büyük ameliyatlardan önce aç bırakmak yerine oral karbonhidrat solüsyonu içirilmesinin postoperatif bulantı, kusma ve ağrıya etkisini değerlendirmek amacıyla bir çalışma planlandı. Gereç ve Yöntem: Büyük HPB cerrahisi planlanan hastalardan Grup A’ya (çalışma) ameliyat öncesi oral karbonhidrat solüsyonu verildi. Grup B’deki (kontrol) hastalar ameliyattan önceki akşamdan itibaren aç bırakıldı. Laparaskopik kolesistektomi yapılan hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Postoperatif ilk 6 ve 24.saatteki bulantı, kusma ve ağrı skoru belirlenerek analiz edildi. BULGULAR: İlk 6 saatteki bulantı skoru A grubunda daha düşük olmasına rağmen 24 saatin sonundaki değerlendirmede fark yoktu. Kusma, hem 0-6, hem de 6-24 saatlik periyodlarda A grubunda daha azdı. Ağrı skoru A grubunda hem 6 saatte ve hem de 24 saatin sonunda daha düşük olarak saptandı. Gruplardaki hasta sayıları henüz 15’er olduğu için istatistiki değerlendirme yapılamadı. Sonuç: Preoperatif aç bırakma yerine, oral karbonhidrat solüsyonu verilmesinin büyük HPB ameliyatlardan sonraki bulantı, kusma ve ağrı üzerine olumlu etkisi vardır. Ameliyattan 2 saat öncesine kadar bu sıvıların kullanılması ek sorunlara neden olmaz. S-10 Acil hepatopankreatikobilier cerrahi vakaların değerlendirilmesi Emil Guseinov, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara GİRİŞ: Cerrahi,yoğun bakım ve anestezideki gelişmelerle birlikte hepatopankreatikobilier cerrahi düşük morbidite ve mortalite ile uygulanabilmektedir.Acil hastalarda uygulanan cerrahi sonuçları,elektif cerrahi sonuçlarına göre farklılık gösterebilmektedir. AMAÇ: Bu çalışmanın amacı HÜTF Genel Cerrahi AD’da akut hepatopankreatikobilier patolojiler nedeni ile cerrahi uygulanan hastaların değerlendirilmesidir. MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 1998- Ocak 2015 tarihleri arasında akut HPB patoloji nedeni ile cerrahi uygulanan hastalardan dosya bilgilerine ulaşılabilenler çalışmaya dahil edilmiştir.Hastalar demografik bulguları,ameliyat öncesi tanıları,uygulanan cerrahiler,ameliyat öncesi takip süresi,ameliyat sonrası yoğun bakım ve hastanede kalış süreleri,kullanılan antibiyotikler,beslenme şekilleri,morbidite ve mortalite açısından değerlendirilmiştir. BULGULAR: Ocak 1998-Ocak 2015 tarihleri arasında HÜTF Genel Cerrahi AD da akut HPB patoloji nedeni ile ameliyat edilen hasta sayısı 534 olarak saptanmıştır.Hastaların 230 u erkek (%43,1), 304 ü kadın (%56,9) olarak saptanmıştır. Hastaların ortalama yaşı 39,73 (minimum 24,maksimum 73) olarak saptanmıştır. Ameliyat nedenleri 435 hastada akut kolesistit,4 hastada akut pankreatit,16 hastada iyatrojenik safra yolu yaralanması,5 hastada perfore safra kesesi, 58 hastada kolanjit, 16 hastada karaciğer yaralanması olarak tespit edilmiştir. - 55 - Akut kolesistit nedeni ile ameliyata alınan 435 vaka laparoskopik başlanmıştır. 8 tanesinde sistik kanal güdük kaçağı saptanmıştır (%1,8). 3 tanesinde koledok yaralanması olmuş (%0,68) ve bunların 1 tanesinde post operatif mortalite izlenmiştir. (%0,22) Akut pankreatit nedeni ile ameliyata alınan 4 hastada morbidite ve mortalite izlenmemiş olup, bunların 3 tanesine yıkama ve drenaj uygulanmış, bir tanesine de debritman ve drenaj uygulanmıştır. Tüm acil HPB cerrahileri içinde toplamda 16 tane safra yolu yaralanması olmuştur. Bunların 10 tanesine koledok eksplorasyonu +T tüp konulması yapılmış ve 6 tanesine de koledokoduodenostomi yapılmıştır. Mortalite ameliyat sonrası 1 hastada görülmüştür. Karaciğer yaralanması nedeni ile alınan hastalarda kesici delici alet yaralanması, araç içi ve dışı trafik kazaları, ateşli silah yaralanması ve yüksekten düşme başlıca sebepleri oluşturmuştur. 16 hastadan, 4 hastada morbidite, 2 hastada mortalite saptanmıştır. SONUÇ: Doğru hasta değerlendirme,uygun ameliyat öncesi hazırlık,ameliyat yöntemi ve ameliyat sonrası bakım ile acil HPB cerrahi düşük morbidite ve mortalite ile uygulanabilmektedir. S-11 Ksantogranülomatöz kolesistit: 108 olgunun analizi Osman Yücel1, Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Sevcan Alkan1, Zeynep Gamze Kılıçoğlu2, Ceren Canbey Göret3 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi, 2Radyoloji, 3Patoloji, Kliniği, İstanbul Amaç: Ksantogranülomatöz kolesistit akut veya kronik inflamasyonla seyreden, safra kesesi duvarında asimetrik kalınlaşmaya neden olan nadir bir kolesistit seklidir. Bu durum safra kesesi kanseri ile benzerlik gösterir. Ksantogranülomatöz kolesistit olan hastalar değişik klinik tablolara sahip olabilirler. Çalısmamızda bu nadir hastalığın klinik belirtileri ve tedavi yöntemlerini irdelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bir eğitim ve araştırma hastanesinde gerçekleştirilen bu retrospektif çalışmada 2004 – 2014 yılları arasındaki olgular irdelendi. 7916 kolesistektomi piyesinin histopatolojik kayıtları incelenerek ksantogranülomatöz kolesistit tanısı alan olguların verilerine ulaşıldı. Klinik, radyolojik, cerrahi, histopatolojik verilerle postoperatif sonuçlar incelendi. BULGULAR: Çalışma sürecinde histopatolojik tanı alan 108 ksantogranülomatöz kolesistit olgusu saptandı. Olguların 56’sı erkek, 52’si kadın olup erkek/kadın oranı 1.07 olarak bulundu. Olguların ortalama yaşı 62.3 idi. Tüm olgularda ultrasonografi, kolanjit, obstrüktif ikter veya karsinom şüphesi olan olgularda bilgisayarlı karın tomografisi (BT), manyetik rezonans görüntülemesi(MR/MRCP), endoskopik retrograd kolanjio pankreatografi (ERCP) gibi görüntüleme yöntemleri uygulandı. 54 (%50) olguya açık, 31 (%29) olguya laparoskopik kolesistektomi uygulandı. 23 (%21) olguda laparoskopiden açık kolesistektomiye dönüş gerekti. 11 (%10.2) olguda aşırı inflamasyon nedeni ile parsiyel kolesistektomi uygulandı. 15 (%13.8) olguda Mirizzi Sendromu ve 12 (%11.1) olguda koledok taşı saptanarak uygun endoskopik ve cerrahi prosedürler ile tedavi edildi. Safra kesesi kanserine sadece iki olguda rastlandı ve radikal kolesistektomi ile tedavi edildi. Morbidite oranı 8.3 % olup mortaliteye rastlanmadı. Sonuç: Ksantogranülomatöz kolesistit nadir bir kolesistit şekli olup safra kesesi kanserini taklit edebilir. Ultrasonografinin yanı sıra şüpheli durumlarda ek görüntüleme yöntemleri ve intraoperatif frozen çalışması tanıda yararlı olmaktadır. Bu olgularda laparoskopik kolesistektomiden açık operasyona dönüs oranı yüksek olarak gözlendi. Gerektiğinde operasyonun emniyeti için parsiyel kolesistektomi uygulandı. Radikal cerrahi yapmadan önce tanının intraoperatif frozen incelemesiyle histopatolojik olarak doğrulanması gerektiğini düşünmekteyiz. - 56 - S-12 ERCP, PTK, safra yolu yaralanması Afi̇q Afi̇q Qocayev, Erhan Hamaloğlu, Derya Karakoç Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş: Safra yolu yaralanmalarının çoğu iyatrojeniktir, nasıl önlenebileceği ve tedavi yöntemleriyle ilgili tartışmalar devam etmektedir. Amaç: bu çalışmanın amacı hütf genel cerrahi ana bilim dalında safra yolu yaralanmaları nedeniyle ameliyat edilen hastalarda risk faktörleri, tanı ve tedavi yöntemleri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Gereç ve yöntem: Ocak 2004 ve ocak 2014 tarihleri arasında hütf genel cerrahi ana bilim dalında iyatrojenik safra yolu yaralanması nedeniyle tedavi edilen hastalar demografik verileri, yaralanma nedeni, ani konulma zamanı, yaralanma tipi, tanı ve tedavi yöntemleri, morbidite ve mortalite oranları açısından değerlendirilmiştir. Bulgular: bu çalışmada iyatrojenik safra yolu yaralanması olan 35 hasta değerlendirilmiştir. Yaralanmaların 30’u (%85i) diş merkezde gerçekleşmiştir. Hastaların 27-si(%77-si) kadın ve yaş ortalaması 47 olarak saptanmiştir.yaralanmarin 27-si(%77-si) laparoskopik kolesistektomi 5-i(%14) açık kolesistektomi sırasında meydana gelmiştir. Hastaların 25-i(%71-i) akut kolesistit nedeniyle acil şartlarda ameliyata alınmıştır. Hastaların sadece 8-de(%23-de) yaralanma kolesistektomi esnasında fark edilmiştir, geriye kalan 27 hasta(%77) postoperatif saptanmıştır. Tanıda us, abdominal bt, mrcp, ercp, ptk gibi yöntemler kullanılsa da kesin tanı aracı ercp ve ptk idi. Hastaların 18-de(%52-de) ercp ve ptk kullanılmıştır. En çok rastlanan yaralanma tipi strasberg tip d olup-12(%34) hastada saptanmıştır. Hastaların 21-ne(%60-na) roux-y hepatikojejunostomi, 8-ne(%23-ne) cerrahi dişi minimal invaziv yöntemler uygulanmıştır. Onarım amaçlı uygulanan ameliyatların 28-i(%80-i) elektif şartlarda yapılmıştır. Kliniğimizde onarım amaçlı yapılan ameliyatlardan sonra 3 hasta exitus olmuştur. postopertif erken dönemde 3(%8,6) hastada batiniçi apse gelişmiş ve perkutan yolla drene edilmiştir. Bir hastada safra fistülü, bir hastada yara yeri enfeksiyonu oluşmuştur. postoperatif geç dönemde 7 (%26) hastada benign biliyer striktür gelişmiştir. Bunlardan 3-üne reopreasyon yapılmış, diğerleri cerrahi dişi yöntemlerle tedavi edilmiştir. preoperatif dönemde perkutan biliyer kateter uygulanan hastaların sadece 2-sinde benign striktür oluşmuştur. Sonuç: bizim serimizde iyatrojenik safra yolu yaralanmaları genellikle laparoskopik kolesistektomi sonrası oluşmuştur. Akut kolesistit, acil şartlarda ameliyat yapılması risk faktörleri olarak belirlenmiştir. tanıda ercp ve ptk en sik kullanılan yöntemlerdir. preoperatif perkutan biliyer kateter uygulanan hastalarda cerrahi ameliyat sonrası benign striktür gelişme riski düşüktür. S-13 Akut karaciğer yetersizliğinde transplantasyon: İstanbul Tıp Fakültesi deneyimi İstanbul Tıp Fakültesi Karaciğer Nakli Ekibi Adına İlgin Özden İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul Giriş: Acil karaciğer nakli, yoğun bakım desteğine rağmen iyileşmeyen akut karaciğer yetersizliği vakalarının tek tedavi yöntemidir. Amaç: İstanbul Tıp Fakültesi’nin güncel sonuçlarını irdelemek. Hastalar ve yöntemler: 2008-2014 yılları arasında, akut karaciğer yetersizliği sebebiyle karaciğer nakli yapılan 37 hastanın [13 erkek, 24 kadın; ortanca (sınırlar) yaş: 15(2-62)] sonuçları, geriye dönük olarak incelenmiştir. BULGULAR: Etiyolojik faktörler şunlardır: toksik ajanlar (10; mantar 8, bitki çayı 2), viral hepatit (7; B hepatiti 6, A hepatiti 1), Wilson hastalığı (5), otoimmün hepatit (3), fulminan Budd-Chiari sendromu (2); 10 vaka kriptojenikti. Toplam 29 hastaya kadaverik organlar nakledilmiştir (3’ü split karaciğerlerden sol lateral seksiyonlar, biri, sağ lobda kist hidatik olan karaciğerden reduced sol lateral seksiyon); 8 hastaya canlı vericiden nakil yapılmıştır (4 sağ lob ve 4 sol lateral seksiyon). - 57 - Bir hasta (% 3), ameliyat sonrası ikinci günde, çalışan bir grefle, çoğul organ yetersizliği sebebiyle kaybedilmiştir. En sık görülen erken komplikasyon bakteriyel infeksiyonlardı (27/36; % 75); bunu ameliyat sonrası deliryum (5/36; 14%) (psikotrop ajanlarla tedavi) ve ağır akut rejeksiyon (4/36; 11%) (yüksek doz steroid ile tedavi) izlemiştir. Birer hastada, akut böbrek yetersizliği (hemodiyalizle sekelsiz iyileşme), trombotik trombositopenik purpura (plazmaferezle tedavi), uzamış entübasyona bağlı trakea stenozu (çıkarılabilir stentle tedavi), kıvrılmaya bağlı nonanastomotik hepatik arter stenozu (anjioplasti ile palyasyon), nüks otoimmün hepatit (immünosüpresyon protokolü değiştirilerek tedavi), tetraparezi (fizik tedavi ile tam iyileşme), idiopatik çekum perforasyonu (geçici kolostomi), beyinde mantar infeksiyonu (antifungal tedavi),takrolimusa bağlı inatçı sağ plörezi (ilaç değişimi ile kaybolmuştur) ve koledokokoledokostomi darlığı (endoskopik stentleme ile tedavi) gelişmiştir. Uzun vadeli izlemde üç hasta, ameliyat sonrası ikinci ve üçüncü yıllar içinde infeksiyöz sebeplerle kaybedilmiştir. Genel gref ve hasta sağkalımı 33/37’dir (% 89). Sonuçlar: Kadaverik organların paylaşımındaki gelişmeler, mümkün olduğunda split grefler kullanılması, uygun durumlarda canlı vericiden nakil yapılması, yoğun bakım tedavisine rağmen durumu bozulan hastalarda, yüksek erken morbiditeli olsa da, başarılı sağkalım sonucu sağlamaktadır. S-14 Canlı vericili karaciğer transplant hastalarında geç dönem ortaya çıkan akut rejeksiyonun insidansı, risk faktörleri ve immünsüpresif ajanların rolü Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Sevda Özkardeşler2, Vildan Avkan Oğuz3, Özgül Sağol4, Şule Özbillgin2, Aylin Bacakoğlu1, İbrahim Astarcıoğlu1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, 2Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, 3Enfeksiyon Hastalıkları AD, 4Patoloji AD, İzmir Amaç: Canlı vericili karaciğer transplantasyonu(CVKT)’nda en sık karşılaşılan problemlerden birisi akut rejeksiyondur. Transplantasyonun 6.ayından sonra görülen rejeksiyonlar, ‘’geç dönemde ortaya çıkan akut rejeksiyon”(GOAR) olarak tanımlanır. Çalışmamızda; canlı vericili karaciğer transplantasyonu alıcılarında görülen GOAR’un insidansı, risk faktörleri ve immünosüpressif ajanların etkinliği araştırıldı. METOD: Kliniğimizde Haziran 2000-Şubat 2014 yıllarında yapılan 18 yaşından büyük, en az 6 ay takip edilen 211 CVKT hastasının kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. GOAR hastalarının; demografik verileri, metilprednizolon ve immünsüpresif ajanların rejeksiyondan önceki dozları ve kan düzeyleri, karaciğer biyopsilerinin histopatolojik incelemeleri ve komorbiditeleri incelendi. Hastaların, olması gereken greft ağırlığı/mevcut greft ağırlığı oranı, soğuk iskemi süreleri, Child ve MELD skorları değerlendirildi. BULGULAR: 211 hastanın 21’nde(%9.9)(16 erkek/5 kadın) GOAR görüldü. Ortalama; yaş 46(33-58),izlem süresi 61.2(6152)ay, GOAR gelişme zamanı 26.4(7-77) aydı. Hastaların 12 tanesi(%57.1) Tacrolimus, 9 tanesi(%42.9) Cyclosporine kullanmaktaydı. Tacrolimus grubundaki 12 hastanın 6’sında(%50) kan ilaç düzey ≤ 5 ng/mL ve Cyclosporine kullanan 9 hastanın 6’sında(%66.6) kan ilaç düzeyi ≤ 400 ng/mL olarak tesbit edildi. GOAR tedavisinde iki doz pulse metilprednizolon(15mgr/kg steroid) uygulandı. Transplantasyon sonrası ilk 6 ayda histopatolojik tanılı 9 akut rejeksiyon (AR) hastasından, 1(%11) tanesinde GOAR saptandı. Karaciğer fonksiyon testleri yüksekliği ve klinik şüphe ile AR tanısı konulan 35 hastadan, 5(%14.2) tanesinde GOAR gelişti. GOAR görülen transplant hastalarında uzun dönemde bilier komplikasyonlar, greft kaybı ve ölüm sıklığında artma görülmedi. Çalışmada Cyclosporine-MMF kullanan grupta, Tacrolimus-MMF kullanan gruba göre anlamlı olarak daha sık GOAR geliştiği saptandı (p=0.05). Ayrıca kan grubu uyumlu olan grupta, identik olan gruba göre GOAR’ın istatistiksel olarak daha yüksek oranda geliştiği saptandı (p=0.028). SONUÇ: Karaciğer nakli sonrası GOAR gelişme riski ile kullanılan immünosüpresyon rejimi ve kan grubu uyumu arasında anlamlı ilişki vardır. Bu bulgular GOAR riski yüksek olan hastalarda yakın takip ve erken tedavi şansı sağlayabilir. - 58 - S-15 Karaciğer nakli serimizde hepatosellüler kanser olgularının değerlendirilmesi Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Nesimi Mecit, Gökhan Ertuğrul, Turan Kanmaz, Koray Acarlı, Münci Kalayoğlu Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi, İstanbul GİRİŞ: Karaciğerin en sık görülen primer habis tümörü olan hepatosellüler karsinom (HCC), tedavi alternatiflerindeki gelişmelere rağmen halen ciddi bir morbidite ve mortalite nedenidir. Uzunca bir dönem rezeksiyon tek potansiyel küratif tedavi olmuşsa da son yıllarda uygun hastalarda karaciğer nakli HCC tedavisinde giderek artan oranda yer almaktadır. AMAÇ: Bu çalışmada karaciğer nakli serimizdeki HCC olgularının retrospektif analizi yapılmış ve pognozda etkili faktörler araştırılmıştır. GEREÇ ve YÖNTEM: Ekim 2006 ile Aralık 2014 tarihleri arasında merkezimizde karaciğer nakli yapılan 756 hasta içinden HCC tanısı olan 133 olgu retrospektif incelenmiştir. BULGULAR: Hastaların ortalama yaşı 54.2 ( 11-74 ), erkek/kadın oranı 4:1 ‘dir. Hasta grubunun % 53’ünde ( n= 71) kronik Hepatit B enfeksiyonu ve % 18 ’inde (n=24) kronik Hepatit C enfesiyonu saptandı. Tümörlerin % 60.9’ü (n=81 ) Milan kriterlerine uygun nitelikte bulundu. 46 (% 34.5 ) hastaya kadavra donörden tüm karaciğer, 85 (% 63.9) hastaya canlı donörden sağ lob, 2 (%1.5 ) hastaya canlı donörden sol lob nakli yapıldı. Hastalarımızdan 8’i (% 6) perioperatif gelişen komplikasyonlar nedeniyle kaybedildi. Takipte olan hastalarımızdan 21‘inde (%15,8 ) nüks hastalık tespit edildi. 18 hasta nüks tespit edildikten sonra hastalık nedeniyle kaybedildi. 5 yıllık sağkalım oranları AFP değeri 100 ng/ml’nin altında olan hastalarda % 78.7 iken AFP ≥ 100 ng/ml olan hastalarda % 50.2; iyi diferansiye olgularda %87.7 iken kötü diferansiasyon gösterenlerde % 23.8; mikrovasküler invazyon olmayanlarda % 85.1 iken olanlarda ise % 42.4 idi. Milan kriterleri içindeki olgularda 1 yıllık ve 5 yıllık sağkalım % 91.1 ve % 82.4 iken, dışındaki olgular için sırasıyla % 84.2 ve % 52.6 idi. SONUÇ: HCC nedeniyle karaciğer nakli yapılan hastaların survilerini etkileyen temel faktörler tümörün diferansiasyon derecesi, mikrovasküler invazyon durumu, AFP düzeyi ve Milan kriterlerine uygunluk durumudur. Karaciğer sirozu ile birlikte seyreden HCC vakalarında en etkin tedavi seçeneği karaciğer transplantasyonudur. S-16 Karaciğer nakli sonrası biliyer komplikasyonlar Tarkan Ünek1, Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Mesut Akarsu2, Aylin Bacakoğlu1, Sedat Karademir1, İbrahim Astarcıoğlu1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, 2İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü, İzmir Giriş ve Amaç: Biliyer komplikasyon(BK)lar, karaciğer nakli (KN) sonrası morbidite ve mortalitenin en sık nedenidir. Önceki çalışmalarda BK’lara bağlı morbidite %50, mortalite ise %25-30 oranlarında bildirilmekteyken, günümüzde cerrahi teknikteki ilerlemeler, immünsüpresyon ve organ preservasyonundaki gelişmeler sayesinde BK’lara bağlı morbidite %5-32, mortalite oranı ise %19 oranına düşmüştür. Bu bildiride merkezimize ait KN serisinde BK tartışıldı. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Şubat 1997- Şubat 2015 tarihleri arasında 520 hastaya 526 KN uygulandı.520 hastanın 368(%70.7)’i erkek, 152 (%29.3)’ si kadındı. Ortalama yaş 48.1’di.En sık KN nedeni hepatit B ve D’ye bağlı sirozdu. 343(%65.2) hastaya biliyobiliyer, 180(%34.2) hastaya biliyoenterik ve 3(%0.5) hastaya da kombine biliyoenterik-biliyobiliyer anastomoz uygulandı. BULGULAR: 34(%6.4) hastada BK gelişti. BK gelişen hastaların 29(%85.2)’u erkek, 5(%14.7)’i kadındı. Hastaların 21(%61.7)’si canlı vericili KN, 13(%38.2)’ü ise kadaverik KN’ydi. Bu hastaların 28(%82.3)’ünde biliyobiliyer, 5(%14.7)’inde biliyoenterik ve 1(%2.9)’inde ise kombine biliyobiliyer-biliyoenterik anastomoz uygulandı. Bu hastalarda KN endikasyonu hepatit B ve D enfeksiyonuna sekonder sirozdu. Gelişen BK komplikasyonları; 12(%35.2) hastada anastomotik striktür, 8(%23.5) hastada safra kaçağı, 6(%17.6) hastada nonanastomotik striktür, 6(%17.6) hastada minimal safra yolu dilatasyonu ve 2(%5.8) hastada safra taşıydı. Bu hastalarda, kalsinörin inhibitör ağırlıklı immünosupresif kombinasyonlar - 59 - kullanılmaktaydı. 12(%35.2) hastada tanı anında kolanjit mevcuttu. Tanıda manyetik rezonans kolanjiyopankreatikografi (MRCP), perkütan transhepatik kolanjiografi(PTK) ve endoskopik retrograd kolanjiyopankreatikografi(ERKP); tedavide ise, PTK ve ERKP kullanıldı. 7(%20.5) hasta(6 biliyer sepsis,1 kronik rejeksiyon) BK nedeniyle öldü. Sonuçlar: Uygun cerrahi teknik ve hastaların postoperatif yakın izlemiyle, BK’lar düşük düzeylerde tutulabilir. Gelişen komplikasyonların büyük bir bölümü de girişimsel yöntemlerle tedavi edilebilir. S-17 Kadaverik karaciğer naklinde safra yolu anastomozu kaçağını önlemek amaçlı fibrin yapıştırıcı kullanımı Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık, Coşkun Aydın, Kadir Tomas Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon Giriş ve amaç: Fibrin yapıştırıcılar karaciğer rezeksiyonu sonrasında oluşabilecek kanama ve safra kaçağı gibi komplikasyonların gelişmesini önleyebilmektedir. Bu çalışmamızda prospektif olarak izlediğimiz kadaverik karaciğer nakli uygulanan hastalarda safra yolu anastomozu etrafına uygulanan fibrin yapıştırıcının etkilerini inceledik. Gereç ve yöntem: Ocak 2011 ile Ocak 2015 tarihleri arasında kadaverik karaciğer nakli uygulanan 20 hastaya safra yolu anastomozu etrafına fibrin yapıştırıcı uygulanmıştır. Hastaların ortalama yaşı 47.3 (26-63) olup 11’i kadın 9’u erkekti. 19 hastaya uç-uca koledoko-koledokostomi (t-tüp uygulaması olmaksızın), bir hastaya ise hepatiko-jejunostomi uygulanmıştır. Batın dreni takibi ve abdominal bilgisayarlı tomografi yardımı ile safra kaçağı tanısı konulmuştur. BULGULAR: Karaciğer nakli yapılan 20 hastadan biri ameliyatın 48. saatinde primer non-fonksiyon nedeni ile kaybedilmiştir. Geri kalan 19 hastanın ikisinde (%10.5) safra kaçağı komplikasyonu görülmüştür. Safra kaçağı hastalardan birinde ameliyattan 7 gün sonra saptanmış olup, ERCP-sfinkterotomi ve stent uygulanması ile kontrol edilmiş, 16 aylık takip süresince ek sorun gelişmemiştir. Diğer hastada ise ameliyatın 18. günüde batında gelişen koleksiyon sonrası saptanmış, başarısız ERCP işlemi sonrasında re-operasyonda hepatiko-jejunostomi (internal stent konularak) yoluyla tedavi edilmiştir. Bu hastanın takibinde postopertif 10.ayda anastomoz darlığı gelişmiş, perkütan transhepatik kolanjiografi kateteri ve balon dilatasyon yöntemi ile anastomoz darlığı giderilmiştir. Ortalama 20 aylık takip süresince (1-48 ay), diğer hastalarda safra yolu komplikasyonu gözlenmemiştir. Sonuç: Kadaverik karaciğer naklinde, safra anastomozu etrafına fibrin yapıştırıcı uygulaması safra yolu anastomozu kaçağını azaltmaktadır. S-18 Karaciğer operasyonları sonrası insizyonel herni gelişimi ve yaklaşımımız Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon Giriş-Amaç: Karaciğer rezeksiyonu ve transplantasyonu için kullanılan insizyonlar standart karın cerrahisinde kullanılan insizyonlardan farklılık taşır. Sıklıkla j insizyonu ve Mercedes insizyonu tercih edilmektedir. Bu non-anatomik insizyonların takibinde insizyonel herni gelişimi önemli bir sorun teşkil etmektedir. Çalışmamızda karaciğer operasyonu yaptığımız hastalarda insizyonel herni gelişimi prospektif olarak değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza K.T.Ü Genel Cerrahi Kliniğinde Ocak 2007 Aralık 2014 tarihleri arasında karaciğer rezeksiyonu ve transplantasyonu yapılan ve postoperatif 1 aydan uzun süre hayatta kalan hastalar dahil edildi. Serimizde karaciğer rezeksiyonu için sıklıkla (n=175/179) j insizyonu kullanılmış olup, 4 hastada Mercedes insizyonu kullanıldı. Karaciğer transplantasyonu yapılan 18 hastada Mercedes insizyonu kullanıldı. 197 vakanın 105’si (%53,29) erkek, 92 ’si (%46,70) kadın hastaydı. Ortalama yaş 55,3 (23-84) idi. Hastaların BMI ortalaması 26,2 kg/m2 (16-47) idi. 41 hastanın (%20.81) kronik hastalığı (DM, KAH, KOAH) bulunmaktaydı. 25 hasta (%12,69) preoperatif kemoradyoterapi almıştı. Hastaların 19’unda (%9,64) preoperatif sarılık, 23’ünde (%11,67) hipoalbüminemi mevcuttu. Hastaların 191‘i (%96,95) elektif, 6’sı (%3,05) acil şartlarda opere edildi. Operasyon süresi ortalama 206,49 - 60 - dakika (30-720 dk.) idi. Ortalama kanama miktarı 706,24 ml (20-13000 ml)idi.Hastaların postoperatif patoloji sonuçları incelendiğinde 118’i (%59,89) malign olarak raporlandı. Postoperatif dönemde 51 hasta (%25,88) kemoradyoterapi, 18 hasta (%9,13) immünsüpresif tedavi alırken, hastaların 25 hastada asit, 19 hastada sarılık, 33 hastada hipoalbüminemi görüldü. Postoperatif hastaların 46’sında (%23,35) pulmoner komplikasyonlar, 2’sinde (%1,01)kardiyovasküler komplikasyonlar, 13’ünde (%6,59) yara yeri enfeksiyonu, 12’ünde (%6,09) yüzeyel safra kaçağı, 1’inde (%0,05) bilier anastomoz kaçağı, 3’ünde (%1,52) kanama, 2’sinde eviserasyon (%1,01) görüldü. 8 hasta (%4,06) reopere edildi. Hastalar post operatif dönemde 1.ay, 3.ay, 6.ay, 1.yıl ve devam eden yıllarda insizyonel herni açısından fizik muayene ve görüntüleme yöntemleri kullanılarak takibe alındı. 40 hastada (%20,30) insizyonel herni geliştiği görüldü. Bunların 4’üne (%10) insizyonel herni onarımı yapıldı. Sonuç: Serimizde, literatürde verilen insizyonel herni gelişim oranlarını (%1-33 ) aşmayan bir herni sıklığı görülmüştür. İnsizyonel herni gelişimindeki faktörler irdelenmiştir. S-19 Hepatosellüler kanserlerde sağ kalım Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri AMAÇ: Hepatosellüler karsinom(HCC) dünyada 5. sıklıkta görülen ve kansere bağlı ölümlerde 3.sırada yer alan maliğn bir tümördür. Kliniğimiz Hepatopankreatobilier Cerrahi Biriminde, HCC nedeni ile opere edilen hastalarımızda sağ kalım sonuçlarını analiz ettik. YÖNTEM: Birimimizde, 1 Ocak 2005 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 65 hastaya HCC nedeni ile karaciğer rezeksiyonu yapıldı. Bunlardan 33’ü sirotik ve 32’si nonsirotik HCC idi. Hastalar postoperatif 1.ay ve sonraki her 3 ayda bir yapılan poliklinik kontrolleri ile izlendi. Sağ kalım analizleri Kaplan-Meier yöntemi ile yapıldı. BULGULAR: Sirotik 33 HCC hastasından 17’si erkek, 16’sı kadın hasta idi. En küçük hasta 52, en yaşlı hasta 78 yaşında idi. Yaş ortalaması 63.32 yıl olarak hesaplandı. Sirotik hastalarda Kaplan Meier testi kullanılarak yapılan analizde ortalama sağ kalım 24,32+- 1,47 ay olarak hesaplandı. Yine aynı test ile tespit edilen sağ kalım oranları: 1yıllık %53,18, 3 yıllık %33,11 ve 5 yıllık ise %25,16 olarak hesaplandı. Non sirotik 32 HCC hastasından 27’si erkek ve 5’i kadın hasta idi. En genç hasta 21 ve en yaşlı hasta 79 yaşında idi. Non sirotik hastalarda yaş ortalaması 61,28 yıl olarak hesaplandı. Kaplan Meier testi kullanılarak yapılan analizde ortalama sağ kalım 23,11 +- 1,13 ay olarak hesaplandı. Yine aynı test ile tespit edilen sağ kalım oranları: 1 yıllık %56,09, 3 yıllık %37,28 ve 5 yıllık sağ kalım ise %27,19 olarak hesaplandı. Her iki hasta grubu için tesbit edilen sağkalım oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. TARTIŞMA: Hepatosellüler karsinomda tek küratif tedavi cerrahidir. Tümörün çapı, mutisentrik olması, siroz ve ileri hepatit varlığı ile cerrahi rezeksiyon sonrası sağkalım arasında yakın ilişki vardır. Çalışmamızdaki sonuçlarımız literatür verileri ile uyumludur. S-20 Hepatosellüler karsinom tedavisinde karaciğer transplantasyonu dışındaki tedavi modellerinin sağkalım analizi Alper Uğuz1, Gözde Ertunç1, Kamil Erözkan1, Ömer Vedat Ünalp1, Şaziye Burçak Karaca2, Celal Çınar3, Halil Bozyaka3, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Radyoloji AD, İzmir Amaç: Hepatosellüler kanser (HSK) dünyada en sık görülen altıncı kanser ve üçüncü kansere bağlı ölüm nedenidir. HSK için küratif tedaviler rezeksiyon, karaciğer transplantasyonu, lokal ablatif yöntemler,perkütan alkol ablasyonu ve radyofrekans ablasyon (RFA) yöntemleri çok erken evre ve erken evre hastalarda kullanılır. Ara evre hastalarda transarteriyel kemoembolizasyon (TAKE) yöntemi önerilirken, ileri evre hastalarda sistemik kemoterapi kullanılmaktadır. Transplantasyon dışı tedavi yöntemleri karaciğer transplantasyonu planlanan hastalarda, köprü tedavi görevi üstlenirler. Çalışmamızda kliniğimizdeki transplantasyon dışı tedavi yöntemlerinin sağkalım üzerine olan - 61 - etkilerini incelemeyi amaçladık. Yöntem:Ege üniversitesi tıp fakültesi hastanesinde 2008-2014 yılları arasında genel cerrahi, medikal onkoloji ve girişimsel radyoloji klinikleri tarafından, transplantasyon dışı tedavi yöntemleri (cerrahi rezeksiyon, RFA, TAKE, alkol ablasyonu ve sistemik kemoterapi) önerilen hastalar retrospektif olarak analiz edildi. Hastaların demografik verileri, tümör özellikleri (boyut, karaciğer lokalizasyonu, multisentirisite varlığı) analiz edilerek transplantasyon dışı farklı tedavinyöntemlerinin sağkalım üzerindeki etkisi incelendi. BULGULAR: 66 kadın, 330 erkek; toplam 396 hasta çalışmaya dahil edildi. Ortalama yaş 66 (20-86) idi. 29 hastaya küratif cerrahi, 156 hastaya lokal ablasyon (RFA:40, TAKE:132, alkol ablasyon:29, ve bunların kombinasyonları), 131 hastaya sistemik kemoterapi tedavileri uygulandı. Cerrahi tedavi uygulanan hastaların 5 yıllık sağkalım oranı %50 idi. Sistemik kemoterapi alan hastaların sadece %13’ü 5 yıllık izlemde yaşam süreleri devam etmekteydi ve mortalitenin çoğunlukla ilk iki yıllık izlem süreci içerisinde gerçekleştiği gözlemlendi. Lokal ablasyon (RFA, TAKE, perkütan alkol ablasyonu) uygulanan hastaların %55’i ilk 5 yıl içinde eksitus ile sonuçlanırken ortalama sağkalım süreleri; küratif cerrahi için 24 ay, lokal ablasyon için 17 ay ve sistemik kemoterapi için 7,7 ay olarak hesaplanmıştır. Sonuç:Terapötik tedavi seçimi; tümör evrelemesi, hasta yaşı, komorbid etmenlerin varlığı ve mevcut tedavi modalitelerinin endikasyonları göz önünde bulundurularak planlanır. En uygun tedavi yönteminin seçilmesi, terapötik sonuçların elde edilebilmesi ve hasta sağkalımının uzatılması yönünden önem taşımaktadır. S-21 Primer karaciğer nöroendokrin tümörlerinde cerrahi deneyimimiz Tolga Canbak1, Feza Ekiz2, Cem İbiş2, Mine Güllüoğlu3, Cüneyt Türkmen4, Yaman Tekant2, İlgin Özden2 1 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, 2Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 3Patoloji AD, 4Nükleer Tıp AD, İstanbul Giriş: Literatürde tanımlanan primer karaciğer nöroendokrin tümörü vakaları 200’den azdır. Amaç: Çok ender görülen bu tümöre dair kurumsal deneyimi irdelemek. Hastalar ve Yöntemler: 2008–2014 yılları arasında ameliyat edilen vakaların kayıtları incelenmiştir. Tanı, immünohistopatolojik olarak ve ekstrahepatik hastalık dışlandıktan sonra koyulmuştur. Vakaların hepsinde standart biyokimyasal incelemeler, özofagogastroduodenoskopi, total kolonoskopi, detaylı aksial görüntüleme (bilgisayarlı tomografi ve/veya manyetik rezonans inceleme) yapılmış, işaretlenmiş somatostatin analoğu ile sintigrafi veya pozitron emisyon tomografisi çekilmiştir. BULGULAR: Beş vakanın (üç kadın, iki erkek) ortanca (sınırlar) yaşı 25 (24-56)’di. Bir vakada, ana tümörün intrahepatik metastazı olarak değerlendirilen ikinci odak mevcutken, dört vakada tek odak görülmüştür. Ortanca (sınırlar) ana tümör boyutu 7.5 (6-16) cm’di. Duodenal ülser kanaması sebebiyle acilen yatırılan bir hastada, bağımsız olarak kapalı tümör rüptürü saptanmış ve ameliyata köprü amacıyla transarteryel embolizasyon uygulanmıştır. Bir hastada, hepatektomi sonrası karaciğer yetersizliği riskini azaltmak için, portal ven sağ dalı embolizasyonu yapılmıştır. İki hastaya genişletilmiş sağ, iki hastaya sağ, bir hastaya genişletilmiş sol hepatektomi yapılmıştır. Genişletilmiş sol hepatektomi yapılan vakada sol hepatik ven içindeki tümör trombüsü çıkarılmıştır. World Health Organization 2010 nöroendokrin tümör sınıflamasına göre üç vaka grade-2, iki vaka grade-1 olarak sınıflandırılmıştır. Ameliyat öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılan incelemelerde ekstrahepatik hastalık saptanmamıştır. Tümör trombüsü saptanan vakaya uzun etkili somatostatin analoğu uygulanmaktadır; diğer hastalara adjuvan tedavi uygulanmamıştır. Ortanca (sınırlar) 14 (9-75) aylık izlem boyunca nüks veya mortalite olmamıştır. Sonuç: Genç yaştaki hastalarda hipervasküler karaciğer kitlelerinde karaciğerin primer nöroendokrin tümörü akla gelmelidir. Büyük boyutları sebebiyle sıklıkla geniş karaciğer rezeksiyonları gerektirmektedirler. Vaka sayısının az olması, kesin değerlendirme yapmayı güçleştirse de, nükssüz sağkalım, benzer büyüklükteki diğer kötü huylu tümörlere göre daha iyi gözükmektedir. - 62 - S-22 Karaciğer hemanjiomlarında 16 yıllık deneyimin evrimi: 454 vakanın irdelemesi Gültekin Hoş1, Arzu Poyanlı2, Bülent Acunaş2, Muharrem Battal1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın Alper1, Ali Emre1, Yaman Tekant1, İlgin Özden1 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Radyoloji AD, İstanbul GİRİŞ: Karaciğerin en sık görülen (% 2-20) selim tümörü olan hemanjiomların, küçük bir kısmında girişim gerekçesi vardır. AMAÇ: 1999-2014 yılları arasındaki kurumsal deneyimin evrimini irdelemek. HASTALAR VE YÖNTEMLER: Çalışma döneminde, karaciğerde kitle sebebiyle, çok çeşitli tanılarla birimimize sevk edilen 789 hastada hemanjiom saptanmıştır. En az bir defa kontrole gelen 454 hastanın kayıtları irdelenmiştir. BULGULAR: Hastaların 358‘i kadın, 96’sı erkekti; 218 hastada bir, 82 hastada iki, 154 hastada üç veya daha fazla lezyon mevcuttu. Medyan ana lezyon büyüklüğü 13 cm’di. Hastalar, ortanca 36 ay süreyle izlenmiştir. Hastaların 377’sinde (%83) konservatif yaklaşım uygulanmıştır. 1999-2011 yılları arasında sevk edilen 217 hastanın, girişim yapılan 55’inde (% 25) gerekçeler, şiddetli ağrı-şişkinlik (39), büyüme (14) ve tanı güçlüğüydü(2). Elli hastaya cerrahi (hepatektomi (9), enükleasyon (39), hepatektomi+enükleasyon(2)), 5 hastaya polivinil alkol partiküllerle transarteryel embolizasyon uygulanmıştır. Genişletilmiş sağ hepatektomi ve transarteryal embolizasyon yapılan birer hasta, taburcu olduktan sonraki bir ay içinde, sırasıyla pulmoner emboli ve retroperitoneal hematom rüptürü ile uyumlu tablolarda ölmüşlerdir. 2012-2014 yıllarında arasında sevk edilen 237 hastanın girişim yapılan 22’sinde (% 9) ana gerekçeler, şiddetli ağrışişkinlik (14), büyüme (6) ve tanı güçlüğüydü (2). Beş hastaya cerrahi (hepatektomi(2), enükleasyon(3)), 17 hastaya lipiodol-bleomisin karışımı ile transarteryel embolizasyon uygulanmıştır. SONUÇ: Ülkemizde karaciğer-safra yolları cerrahisi merkezinin, hemanjiom vakalarının çoğunluğundaki ana rolü, tanının doğru koyulmasıdır. Hastaların küçük bir kısmında, ağrı, büyüme ve tanıda güçlük gerekçeleriyle girişim gerekir. Son yıllarda, transarteryel embolizasyon rolü, cerrahinin önüne geçmiştir. Ancak, embolizasyonun başarısız olması durumunda, enflamatuar değişikliklerin olası bir ameliyatı çok güçleştirmesi riski varsa veya kesin tanı koyulamıyorsa, cerrahi birinci seçenektir. S-23 Karaciğer hemanjiomlarında tedavi Zeki Yılmaz, Ertan Emek, Mitat Erdal Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Hepatopankreatobilier ve Transplantasyon Cerrahisi, Kayseri Hemanjiom, Karaciğerin en sık raslanan mezenkimal kökenli beniğn tümörüdür. Küçük kapiller hemanjiomlar genellikle asemptomatiktir ve seyrek raslanır. Büyüklüğü 4 cm’nin altında olan küçük, asemptomatik hemanjiomların US ve CT ile rutin takipleri yeterli kabul edilmektedir. Ancak, 4 cm’den büyük dev hemanjiomların doğal seyri kesin olarak tanımlanmış değildir. Dolayısiyle rutin takip sonuçları belli değildir. YÖNTEM: Birimimizde, 1 Ocak 2005 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında 247 hastaya hemanjiom nedeni ile cerrahi uygulandı. Hastalardan 121’ine hemanjiom enükleasyonu, 126 hastaya ise karaciğer rezeksiyonu yapıldı. SONUÇLAR: Opere edilen hastalardan 111’i erkek ve 136’sı kadın hasta idi. En genç hasta 24,en yaşlı hasta 81 yaşında idi. Ortalama yaş 58.5 yıl idi. 242 olguluk serimizde hastaların tamamında karın ağrısı, 81’inde ele gelen kitle vardı. 121 hastada hemanjiom enükleasyonu, 126 hastada karaciğer rezeksiyonu yapıldı. 85 hastada lezyonun büyüklüğü 1-5 cm arasında, 106 hastada lezyon 5-8 cm arasında, 55 hastada lezyon 8cm’den büyüktü. Opere edilen en büyük 2 hemanjiomdan birisi 30 cm çapında ve 6600 gram ağırlığında, diğeri ise 16 cm çapında ve 4100 gram ağırlığında idi. 93 hastada multipl hemanjiomlar vardı. Rezeksiyon yapılan 16 hastaya peroperatf kan transfüzyonu yapıldı. Hiç bir hastamızda operatif mortalite görülmedi. Enükleasyon yapılan 5 hastada, rezeksiyon yapılan 6 hastada safra fistülü görüldü. Safra fistülleri endoskopik sfinkteromi sonrası düzeldi. - 63 - TARTIŞMA: Karaciğer’in en sık raslanan mezenkimal kökenli beniğn tümörü hemanjiomlar genel popülasyonda %0.4 ile %7.3 oranında görülür. Semptomatik olduklarında sağ üst kadran ağrısı, iştahsızlık, distansiyon sık raslanan bulgulardır. 247 olguluk serimizde, hastaların tamamında karın ağrısı ve 81’inde karında ele gelen kitle vardı.Semptomatik karaciğer hemanjiomlarının tedavisinde cerrahi tadavi kalıcı ve etkin bir tedavi yöntemidir. Mortalitesi ve morbiditesi düşüktür. S-24 Karaciğer hemanjiomları Emir Tuğrul Keskin, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara GİRİŞ: Karaciğerin benign kitleleri genel popülasyonun %9’unda görülür. Solid, kistik veya her iki komponenti de içerecek şekilde olabilirler. Kavernöz hemanjiyomlar, %3-20 ile karaciğerin en sık görülen benign kitleleridir. Kavernöz hemanjiyomu olan hastalarda karaciğer fonksiyon testleri ve tümör belirteçleri çoğunlukla normaldir. Kavernöz hemanjiyomların tedavi endikasyonları ve tedavi yöntemleri halen tartışmalıdır. Malign olduğu şüphesi, kitlenin büyümesi ve hastanın semptomatik olması en sık tedavi endikasyonlarıdır.Bu çalışmadaki amaç; kliniğimizde 20002015 tarihleri arasında kavernöz hemanjiyom nedeniyle ameliyat edilen 58 hastanın ameliyat öncesi ve sonrasındaki klinik, radyolojik ve laboratuvar bulguları temel alınarak ameliyat endikasyonlarının ve beklenen klinik yararın değerlendirilmesidir. 58 hemanjiyom olgusu retrospektif olarak incelenmiştir. BULGULAR: Bu çalışmaya karaciğer hemanjiyomu nedeniyle ameliyat edilen 58 hasta dahil edilmiştir. Bu hastaların 46’sı kadın(%79,3), 12’si erkektir(%20,68). Yaşları 26-70 aralığında değişmektedir. Ameliyat endikasyonlarını bası bulguları (4 hasta; %6,89), kitlenin büyümesi (5 hasta; %8,62), ağrı şikayeti (43 hasta; %74,13) ve kitlenin rastlantısal olarak tespit edilen dev kavernöz hemanjiyomlar oluşturmaktadır (6 hasta %10,34 ). Hastalara ameliyat yöntemleri olarak sağ hepatektomi (15; %25,86), sol hepatektomi(9; %15.51), sol lateral segmentektomi(8; %13,79 ) ve enükleasyon(26; %44,82) uygulanmıştır. Otuz iki hastada(%55,17) beraberinde kolesistektomi de yapılmıştır. Radyolojik görüntüleme yöntemlerinden US, BT, MRG kullanılmıştır. Bu yöntemlerle elde edilen boyutlar patolojik spesimen boyutlarıyla ve kendi aralarında kıyaslanmıştır. SONUÇ: Ameliyat endikasyonlarını bası bulguları, kitlenin büyümesi, ağrı şikayeti ve rastlantısal olarak tespit edilen dev kavernöz hemanjiyomlar oluşturur. Radyolojik görüntüleme yöntemlerinde doğru tanı oranları US, BT ve MRG için değerlendirildiğinde MRG en başarılı yöntem olarak bulunmuştur.Cerrahi tedavi planlanan hastalarda, tedaviyi gerektiren endikasyonlar ayrıntılı olarak değerlendirilip özellikle ağrıya neden olabilecek ek hastalıklar olup olmadığı araştırılmalıdır. S-25 Pankreatik nöroendokrin tümörlerde cerrahi uygulanan hastaların değerlendirilmesi Hilmi Anıl Dinçer, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara GİRİŞ: Pankreas nöroendokrin neoplazileri (PNET), tüm pankreatik neoplazilerin yaklaşık %5’ini oluşturur ve esas tedavisi cerrahidir. Pankreasın diğer neoplazileriyle karşılaştırıldıklarında daha iyi prognoza sahiptirler. Nonspesifik klinik bulguları nedeniyle tanı gecikmekte ve prognoz olumsuz etkilenmektedir. AMAÇ: Bu çalışmanın amacı ameliyat edilen PNET hastalarının klinik ve epidemiyolojik özelliklerini incelenmesidir. MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 2000-Aralık 2014 tarihleri arasında PNET nedeniyle pankreas cerrahisi uygulanmış ve dosya bilgilerine ulaşılan 47 hasta kayıtlardan retrospektif olarak incelenmiştir. Hastalar demografik bilgileri, klinik ve patolojik özelliklerine göre değerlendirilmiştir. BULGULAR: Hastaların 21 tanesi kadın, 26 tanesi erkek, ortalama yaş 48,4(min: 20, maks:81) olarak tespit edilmiştir. Hastaların patolojik tanıları incelendiğinde 9 tanesi insülinoma, 3 tanesi glukagonoma, 1 tanesi gastrinoma ve 34 tanesi ise non-fonksiyone olarak rapor edilmiştir. Sekresyon durumlarına göre non-fonksiyone tümörlerden 13 tanesinde - 64 - insülin, 8 tanesinde glukagon, 6 tanesinde somatostatin, 5 tanesinde pankreatik polipeptit ve 4 tanesinde gastrin sekresyonu olduğu rapor edilmiştir (Bazılarında 1’den fazla hormon sekresyonu mevcuttur). 8 hastaya insidental olarak tanı konulurken geri kalan hastaların başvuru semptomları sıklık sırasına göre karın ağrısı, hipoglisemi semptomları, GİS bulguları (bulantı-kusma, ishal, kabızlık), kilo kaybı, tıkanma sarılığı bulguları olarak saptanmıştır. Tümörlerin ortalama çapı 3,02 cm (min:1, maks:10 cm) olarak bulunmuştur. Tümörlerin 13 tanesi baş kesimde, 7 tanesi unsinatta, 6 tanesi gövdede, 10 tanesi kuyrukta iken geri kalanları birden çok bölgeye lokalize olarak tespit edilmiştir. Buna göre hastaların 24 tanesine Whipple, 4 tanesine total pankreatektomi ve 19 tanesine ise distal pankreatektomi+splenektomi uygulanmıştır. 28 hastada lokalize, 15 hastada lokal ileri ve 4 hastada da metastatik hastalık tespit edilmiştir. Hastaların 2 tanesinde MEN-1 ve 1 tanesinde Von-hippel Lindau sendromları bulunmuştur. SONUÇ: PNET nadir görülen ve tanısı genellikle sporadik olarak konulan pankreas tümörüdür. Hastalarda tümör lokalizasyonuna göre cerrahi değişmektedir. Doğru cerrahi teknik ve cerrahın tecrübesi ile hastalarda sağ kalım arttırılabilmektedir. S-26 Laparoskopik distal pankreatektomi: 30 olgu Erdal Birol Bostancı, Muhammed Kadri Çolakoğlu, Ali Sürmeli, Volkan Öter, Tahsin Dalgıç, İlter Özer, Murat Ulaş, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, Ankara GİRİŞ: Distal pankreas lezyonlarında laparoskopik rezeksiyon gittikçe daha fazla uygulanmaktadır. Bizlerde bu çalışmamızda kliniğimizde gerçekleştirdiğimiz 30 Laparoskopik Distal Pankreatektomi (LDP) olgumuzun sonuçlarını sunmayı amaçladık. AMAÇ, GEREÇ ve YÖNTEM, BULGULAR: Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniğinde 2010– 2014 yılları arasında uygulanan 30 ardışık LDP olgusunun prospektif olarak tutulan hasta kayıtları analiz edildi. Teknik olarak sol lateral pozisyonda 5 trokardan çalışılarak LDP ameliyatı uygulandı. Pankreatektomi esnasında endoskopik stapler kullanıldı. LDP uyguladığımız 30 hastanın 1 (%3,3)’ inde konversiyona geçildi. Ameliyatı laparoskopik tamamlanan 29 hastanın 12’si erkek, 17’si kadın idi. Ortanca yaş, vücut kitle indeksi, operasyon süresi, kan kaybı, kitle büyüklüğü, hastanede kalış süresi sırasıyla; 48 (20-74) yıl, 27.2(18.7-35.2) kg/m2, 185 (120-275) dakika, 50 (10-250) cc, 2.5 (1,3-6) cm ve 9 (6-27) gündü. LDP ile eş zamanlı olarak 21 hastaya splenektomi, 4 hastaya kolelitiazis nedeniyle kolesistektomi, 1 hastaya mide GİST nedeniyle mide wedge rezeksiyonu uygulandı. 8 hastaya dalak koruyucu LDP uygulandı. 17 hastada pankreatik kaçak (%58,6) gelişti. Pankreatik fistül 5 hastada grade A, 10 hastada grade B ve 2 hastada Grade C idi. 1 hasta ameliyat sonrası 2. gün karın içi kanama nedeni ile tekrar ameliyat edildi. 7 hastaya perkütan drenaj işlemi uygulandı. Pankreatik fistül nedeni ile 4 hastaya ERCP uygulanarak pankreatik stent yerleştirildi. Pankreas fistüllü 2 hastada kanama gelişti ve yeniden ameliyat edildi. Mortalitemiz olmadı. Ortanca 35 (2-60) aylık takip sürecinde bir hastada ileus gelişti ve yapılan laparotomide peritonitis karsinomatoza saptandı. SONUÇ: Laparoskopik distal pankreatektomi sonrası ciddi pankreatik fistül gelişebilmektedir. Bu nedenle LDP ‘nin multidisipliner yaklaşımların uygulanabildiği merkezlerde yapılmasının uygun olduğunu düşünmekteyiz S-27 Evre 4 pankreas adenokarsinomu tedavisinde metabolik destekli kemoterapi (MDKT) uygulamasının sağkalım üzerine etkisi Mehmet Salih İyikesici1, Ayshe Slocum2, Engin Türkmen3, Övünç Akdemir4, Abdul Kadir Slocum5, Ferhan Bülent Berkarda2 Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1İç Hastalıkları ve Medikal Onkoloji AD, 2Kemotermi Onkoloji Merkezi, 3İç Hastalıkları, 4Plastik ve Rekonstruktif Cerrahi AD, 5 Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul - 65 - Giriş: Metabolik Destekli Kemoterapi (MDKT), kanserin öncelikle metabolik disregülasyon sonucunda ortaya çıktığını iddia eden Warburg hipotezine dayanır ve farmokolojik dozlarda insulin uygulanması sonrasında standart kemoterapi protokollerinin uygulanması olarak tanımlanır. Amaç: Bu çalışma evre 4 (lokal ileri anrezektabl veya metastatik ) pankreas kanseri hastalarında MDKT’nin genel sağkalım üzerine etkilerini sunmayı amaçlamaktadır. Gereç-Yöntem:Temmuz 2012 - Aralık 2014 tarihleri arasında evre 4 pankreas adenokarsinomu tanılı ve 3 aydan uzunbir süre MDKT alan tüm hastalar bu çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalar yaş, cinsiyet, tanı tarihi, lokal ileri anrezektabl veya metastatik hastalık varlığı, remisyon tarihi, ölüm tarihi ve nedeni ile genel sağkalım açısından SPSS 16.0 veri analiz programı ile değerlendirildi. Hastalara hastalık remisyonu elde edilene kadar 3 aylık periyotlar boyunca MDKT uygulandı ve remisyona ulaşıldıktan sonra 3 ay daha aynı protokol devam ettirildi. Hasta takibi BT ve PET-BT ile gerçekleştirildi. BULGULAR: 24(%73) erkek,9(%27) kadın olmak üzere toplam 33 hasta bu çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların yaş ortalaması 61(±20) yıl olup, 27 hastanın(%81) tanı anında metastatik hastalığı mevcuttu.11 (%33) hastada gemsitabin KT protokolü uygulanırken, 13(%39) hasta FOLFRINOX protokolü aldı. Diğer yandan, 9 hastaya ilk olarak gemsitabin protokolü uygulanırken hastalığın ilerlemesi ile ikinci basamak tedavi olarak FOLFRINOX protokolüne geçildi. İstatiksel analiz sonucunda ortalama remisyona ulaşma süresinin 3.7(±1.2) ay olduğu, medyan sağkalımın 13.8 ay olduğu ve 1-yıllık sağ kalım oranının %70 olduğu saptanmıştır. Şu anda 18(%54)hasta progresyonsuz sağlıklı bir şekilde hayatlarını sürdürmektedir. Sonuç: Bu çalışma, evre 4 pankreas kanseri hastalarında standart kemoterapi rejimlerinin metabolik destekli bir formda uygulanmasının genel sağkalım oranlarını artırabileceğini göstermektedir. S-28 İyatrojenik safra yolu yaralanmaları tedavi yönetimi: Morbidite ve mortalite üzerine etkin prediktif faktörlerin çoklu lojistik regresyon analizi Ela Ekmekçigil1, Ömer Vedat Ünalp1, Alper Uğuz1, Timur Köse3, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2İç Hastalıkları AD, 3Biyoistatistik ve Tıbbi Bilişim AD, İzmir Amaç: İyatrojenik safra yolu yaralanmaları, laparoskopik kolesistektomi sonrası gelişebilen ciddi komplikasyonlardır. Postoperatif dönemde, tedavi başarısı üzerinde etkin prediktif faktörleri incelemeyi amaçladık. Yöntem: Laparoskopik kolesistektomi sonrası Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne iyatrojenik safra yolu yaralanması nedeniyle başvuran 105 hastanın klinik parametreleri retrospektif olarak lojistik regreyon analiz yöntemi kullanarak incelendi. Yaralanma düzeyi Strasberg- Bismuth sınıflama yöntemine göre sınıflandırıldı ve hastalar başvuru öncesinde uygulanan girişim yöntemlerine göre gruplandırıldı. BULGULAR: 2004-2014 yılları arasında tedavi edilen 105 hasta içinde; ilk grup laparoskopik kolesistektomi sonrasında yaralanma şüphesi ile yeniden girişim uygulanmaksızın kliniğimize sevk edilen 47 hasta (%45), ikinci grup yaralanma sonrasında tekrarlanan cerrahi girişimlerden sonra sevk edilen 32 hasta (%31) ve üçüncü grup minor yaralanmalar nedeniyle girişimsel yöntemler (ERKP, PTK) ile opere edilmeksizin tedavi edilen 26 hasta (%24) olmak üzere oluşturuldu. Klinik parametreler SPSS version 8.0 ile analiz edildi. Forward LR yöntemi ile lojistik regresyon analizinde kullanılacak parametreler, tek değişkenli analizde p değeri < 0.10 olan risk faktörleri arasından seçildi. Sepsis gelişimi yönünden olası prediktif faktörler; yaralanma sonrası merkezimize başvuru öncesi uygulanan cerrahi yöntemlerin tipine ve sayısına göre (RR: 10.1, RR: 3) belirleyici olduğu gözlendi. Çoklu değişkenli lojistik regresyon analizinde ise Clavien –Dindo sınıflamasının ve sepsis gelişiminin belirleyici faktörler olarak ön planda yer aldığı gözlemlendi (DR:4.6 GA: 1.56-13.8). Final modelinde; abse gelişimi (RR: 5.4), eşlik eden vaskuler yaralanma varlığı (RR: 11.8) ve kan biluribin değerinin (RR:14.7) morbidite ve mortalite gelişimi üzerinde belirgin etkin olduğu gözlemlendi. Sonuç: Sepsis durumu ve Clavien-Dindo sınıflaması prognoz seyri ile doğrudan ilişkilidir. Abse formasyonu gelişimi, vaskuler yaralanma gelişimi ve kan biluribin düzeyi etkin prediktif faktörlerdir. Hastaların yönetiminde uygulanması gereken klinik yaklaşım, morbidite ve mortalite üzerinde etkin prediktif faktörlerin ışığında belirlenmelidir. - 66 - S-29 Perkütan kolesistostomi kateter çekim zamanının geç kolesistektomi bekleme süresindeki safra taşı ile ilişkili komplikasyonlara ve postoperatif sonuçlara etkisi Merve Büşra Cengiz, Hüseyin Akbulut, Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Mustafa Hasbahçeci, Süleyman Bozkurt Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul Giriş/Amaç: Akut kolesistit tedavisinde perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi, etkin bir yöntemdir. Perkütan kolesistostomi kateterinin geç kolesistektomi öncesinde ya da ameliyat esnasında çekilmesi ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Bu çalışmada perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi yapılan hastalardaki kateter çekim zamanının morbidite ve cerrahi sonuçlar üzerindeki etkisi araştırılmıştır. GereçveYöntem: Ocak 2013-Aralık 2014 döneminde muayene, laboratuar ve görüntüleme bulguları ile akut taşlı kolesistit tanısı konulan ve erken cerrahi yapılmayan hastalardan medikal tedaviye cevapsız toplam 17 hastaya perkütan kolesistostomi işlemi gerçekleştirildi. Hastalar işlem sonrası 8-10. hafta geç kolesistektomi ameliyat programına dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, ASA skoru, önceki biliyer sistem hikayesi ve laboratuar değerleri [lökosit sayısı (/mm3), CRP değeri (mg/dL)] kaydedildi. Normal safra drenajı olan hastalara, kateter çekildikten sonra (Grup I) ya da kateter çekilmeden (Grup II) geç kolesistektomi ameliyatı yapıldı. Hastalar ameliyat öncesi safra taşına ve katetere bağlı komplikasyonlar ve cerrahi tedavi ile ilişkili çıktılar açısından değerlendirildi. Sürekli değişkenler ortalama±standart sapma, kesikli değişkenler frekans/oran olarak verildi. Bulgular: Perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi yaş ortalaması 67.6±13.5 yıl olan 8 erkek 9 kadın toplam 17 hastaya gerçekleştirildi. Sadece bir hastada iki kez girişim gerekli oldu. Hastaların tamamında akut kolesistit tablosu geriledi. Ortalama 19.8±12.5 günlük izlem sonrasında kateter çekildikten sonra (n=11) ya da kateter çekilmeden (n=6) geç kolesistektomi yapıldı. Yaş ortalaması Grup I’de 64±13.5 yıl ve Grup II’de 74.3±13.5 yıl idi. Demografik veriler ve laboratuar değerleri açısından her iki grup benzerdi. Grup I’de bekleme sürecinde 2 hastada (%18) akut kolesistit atağı görüldü. Ameliyatların tamamı laparoskopik olarak gerçekleştirildi. Postoperatif kanama ve safra yolu yaralanması görülmedi. Grup I ve Grup II’de birer hastada sırası intra abdominal apse (%9) ve yara yeri enfeksiyonu (%16.6) görüldü. Ameliyat süresi her iki grupta benzerdi (62±17 ve 59±13 dakika). Sonuç: Perkütan kolesistostomi sonrası geç kolesistektomi planlanan hastalarda, bekleme sürecinde kolesistostomi kateterinin yerinde bırakılması, akut kolesistit ataklarının tekrarlamasını önleyici bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. S-30 Akut kolesistitli hastalarda perkütan kolesistostomi deneyimi Salih Tosun, Fatih Büyüker, Tarık Artış, Fatih Akkın, Orhan Alimoğlu Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul GİRİŞ ve AMAÇ: Perkütan kolesistostomi(PK) ciddi komorbiditeli ve cerrahi olarak yüksek riskli olan akut kolesistitli hastalarda geçici olarak safra kesesinin dekompresyonunda uygulanan bir yöntemdir. Biz bu çalışmada akut kolesistit bulgularıyla kliniğimizde değerlendirilen hastalarda PK uygulanan hastalarımızın sonuçlarını irdelemeyi amaçladık. GEREÇ VE YÖNTEM: Ocak 2013 – Ocak 2015 tarihleri arasında akut kolesistit tanısıyla yatan 401 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Acil girişim uygulanan hasta sayısı 112 (%27.9) idi. Bunlardan 80 (%19.9) hastaya acil kolesistektomi, 32 (%7,9) hastaya da PK 16 uygulandı. PK, yüksek komorbiditeye sahip (ASA IV ve üzeri) hastalara uygulandı. PK uygulanan hastaların verileri analiz edilerek irdelendi. BULGULAR: PK uygulanan hastaların 17’si erkek, 15’i kadındı. Yaş ortalaması 75,2 (r,47-93) idi. PK uygulanan hastalardan 3’ünde (%9.3) akalkülöz akut kolesistit, 29’unda (% 90,7) akut taşlı kolesistit hali mevcuttu. PK işlemini takiben;ortalama yatış süresi 9 (r,2-30) gündü. Bu hastalardan 4 hastaya daha sonraki dönemde kolesistektomi uygulandı. PK sonrası erken dönemde iki hastada mortalite gerçekleşti (%6.25).Hastaların kateter sonlandırıldıktan 4 hafta sonrasında yapılan kontrollerinde ve radyolojik incelemelerinde yeni kolesistit atağı gelişmemiş ve işleme bağlı komplikasyona rastlanmamış olduğu saptandı. - 67 - SONUÇ: Literatürde ciddi komorbiditeli ve cerrahi olarak yüksek riskli olan hastalarda kolesistektomi sonrası %14-30 mortalite oranları bildirilmektedir. Perkütan kolesistostomi yüksek komorbiditeli akut kolesistitli hastalarda güvenli bir tedavi seçeneği olarak dikkate alınmalıdır. S-31 Sıçanlarda %70 hepatektomi sonrası sistemik antianjiogenezin belirlenmesi ve lokal süreçlerle korelasyonu. Dauren Sarsenov1, Ahmet Bülent Doğrul1, Mehmet Bülent Tırnaksız1, Kemal Kösemehmetoğlu2, Osman Abbasoğlu1 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, 2Patoloji AD, Ankara Giriş/Amaç: Anjiogenez, karaciğer rejenerasyonu sürecinin önemli bir komponenti olup proanjiojenik ve antianjiojenik süreçlerin etkileşiminden kaynaklanmaktadır. Bu çalışma bahsedilen bu iki sürecin hem lokal hem de sistemik düzeyde özelliklerini ortaya koyup karaciğer rejenerasyonu sırasında oluşması beklenen bu iki sürecin korelasyonunu araştırmak için tasarlanmıştır. Gereç/Yöntem: Bu çalışmada 64 dişi sıçan %70 hepatektomi sonrası 0. (sham grubu), 1., 3., 5., 7., 10., 14. ve 21. günlerde sakrifiye edildi. Her grupta anjiogenezin ve antianjiogenezin lokal ve sistemik etkileri değerlendirildi. Lokal anjiogenez VEGFR-2’ye karşı oluşan immün reaktivite olarak, lokal antianjiogenez ise endostatine karşı immün reaktivite olarak belirlendi. Sistemik düzeyde VEGF ile endostatin seviyeleri ELİSA tekniği kullanılarak değerlendirildi. BULGULAR: hem VEGF hem de VEGFR-2’in ekspresyonu 3. günde artmaya başladı. Beşinci günde VEGF 260.60 pg/ ml değeri ile zirveye ulaşmış, VEGFR-2 ekspresyonu ise 3.63 birim olmuştur. Yirmi birinci günde her iki parametre de bazal seviyelerine geri döndü. Sistemik endostatinin zirve seviyelerine (68.83 ng/ml) 7. günde ulaştığı tespit edildi. Dokudaki lokal endostatin ekspresyonu 7. ilâ 14. gün arasında yüksek bulundu (ortalama ekspresyon derecesi 2). Sistemik endostatin konsantrasyonu 14. ilâ 21. gün arasında plato yaptığı dönemde dokudaki endostatin düzeyinin tedrici olarak düştüğü tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada sistemik VEGF ile endostatin arasındaki korelasyonun (VEGF-endostatin oranı - VEO) 5., 7., 10., 14. ve 21. günlerde yüksek olduğu görüldü (p > 0.69). Sekiz deney grubundan beşinde yüksek korelasyon bulunması, tanımlanan VEGF-endostatin oranının tarama veya tanı amaçlı tetkik olarak kullanılabileceğini düşündürmektedir. S-32 Karaciğer rezeksiyonlarında perioperatif kanamaya yaklaşımımız Coşkun Aydın, Kadir Tomas, Mehmet Uluşahin, Reyyan Yıldırım, Serkan Tayar, Serdar Topaloğlu, Adnan Çalık, Mithat Kerim Arslan Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Trabzon Giriş-Amaç: Karaciğer rezeksiyonu sırasında kanama önemli bir sorundur. İleri teknolojik cihazlar ve hemostatik ajanlar kullanılarak karaciğer cerrahisi güvenli sınırlarda yapılabilmektedir. Çalışmamızda karaciğer operasyonu yapılan hastalarda perioperatif kanama kontrolü yöntemimizin etkinliği prospektif olarak değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2007 ile Ocak 2015 tarihleri arasında yapılan 191 vakanın 107’si (%56,02) erkek, 84’ü (%43,98) kadın hastadan oluşmaktaydı. Ortalama yaş 56.24 (23-84) idi. Karaciğer rezeksiyonu için sıklıkla (n=161/191) aralıklı pringle manevrası (15/5 dk. klemp/deklemp süreleri) kullanıldı. Parankim ayrılması için klemple ezme ve ligasure kullanıldı. Yüzey hemostazı ise fibrin yapıştırıcı ve absorbe olabilen fibriler ajan yardımı ile yapıldı. Postoperatif patoloji sonuçları incelendiğinde 127 (%66,49) hastada malignite olup bunların 47’si (%37) hepatosellüler karsinom, 35’i (%27,55) kolorektal karsinom metastazı, 19’u (%14,96) Klatskin tümörü, 26’sı (%20,47) diğer malign nedenlerdi. 8 hasta intraoperatif değerlendirmede inoperable kabul edildi. 64 (%33,51) hastada patoloji sonucu benign olarak değerlendirildi. Bunlardan 35’i (%54,68) hemanjiom, 13’ü (%20,31) - 68 - kist hidatik, 6’sı (%9,37) hepatolitiazis, 10’u(%15,6) diğer benign nedenlerdi. Yapılan rezeksiyonlarda ortalama kanama miktarı 379,26 ml (20-3500ml)idi. Operasyon süresi ortalama 177,33 dakika (30-570 dk.) idi. Ortalama Pringle süresi 24 dk. (5- 70 dk.) idi. Serimizde postoperatif 5 hasta re-opere edildi (evisserasyon; n=2, safra kaçağı; n=2, kanama; n=1). Kanama nedeni ile postroperatif 12.gün re-opere edilen hastada hemostaz sağlanmasına rağmen hasta pulmoner emboli ve çoklu organ yetmezliği nedeni ile postoperatif 38. Gün kaybedildi. Postoperatif 8 hastada yoğun bakım ihtiyacı duyuldu. Ortalama yoğun bakım yatış süresi 10.62 gün (1-33 gün) idi. Hastaların ortalama yatış süreleri 13,32 gün (3- 97 gün) bulundu. Postoperatif ilk ayda mortalite oranı %3.66 (n=7/191) idi. Postoperatif morbidite oranımız ise %26,70 idi. Sonuç: Literatür ile karşılaştırıldığında, serimizde kabul edilebilir etkinlikte kanama kontrolüne ulaştığımız görülmektedir. Uyguladığımız metodoloji ile karaciğer cerrahisi daha güvenli sınırlar içerisinde uygulanabilmektedir. S-33 Hepatoselüler karsinomalı olgularda rezeksiyonlu veya rezeksiyonsuz radyofrekans ablasyon tedavisi ve uzun dönem sonuçları Ali Eba Demirbağ1, Gürel Neşşar1, Nesrin Turhan2, Mustafa Özdemir3, Mustafa Taner Bostancı1, Tülay Temoçin2, Volkan Öter1, Mahmut Yüksel4, Okan Akhan5 Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, 1Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği, 2Patoloji Laboratuvarı, 3Radyoloji Bilim Dalı, 4Gastroenteroloji Kliniği, Ankara 5 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Ankara Giriş:Hepatoselüler karsinom(HCC)’da radyofrekans ablasyon (RFA) tedavisinin etkinliği, çok sayıda randomizekontrollü çalışma, vaka serileri ve metaanaliz gibi klinik araştırmalarla kanıtlanmış ve 2009’dan beri NCCN rehberlerinde HCC tedavisinin bir seçeneği olarak yerini almıştır. Amaç:Bu çalışmada HCC tanısı nedeniyle karaciğer (KC) rezeksiyonu ile birlikte veya rezeksiyonsuz RFA tedavisi uygulanan hastaların uzun dönem sağkalım sonuçları verilmiştir. Gereç ve Yöntem:Ocak 2004-Şubat 2015 tarihleri arasında HCC tanısı almış, KC transplantasyon listesinde olmayan, ardışık 10 olguda (2 Kadın, 8 Erkek, yaş ortalaması 59.8+9.2yıl), bilgilendirilerek yazılı onam alındıktan sonra, 10 seansta-12 adet lezyona (4 olguda rezeksiyonla birlikte, 4 olguda perkütan ultrasonografi eşliğinde RFA yapıldı. Olgulardan 7’sinde siroz tanısı mevcuttu. Multidisipliner yaklaşımla olgular prospektif olarak ortalama 36.3+38.0(Medyan:20; Range:0-114) ay izlenip sonuçları kaydedildi. Bağımsız değişkenler yaş, cinsiyet, tümörlerin lokalizasyon, sayı ve çapları, AFP düzeyi, KC’in durumu, Child Pugh Sınıflaması, KC rezeksiyonu, RFA, yaklaşım, diğer prosedürler, KC rezervi; bağımlı değişkenler minör ve major komplikasyonlar, rekürrens, mortalite ve sağkalım süresi idi. Çapraz tablolarda gruplar ki-kare testi; perkütan ve laparotomi ile girişim yapılan olguların sağkalım eğrisi Kaplan Meier logrank yöntemi ile karşılaştırıldı. BULGULAR: Rezeksiyon veya ablasyon işlemlerine bağlı komplikasyon gelişmedi. Erken dönemde mortalite olmadı. KC’deki HCC odak sayısı ortalama 1.8+0.9(medyan:2;range:1-4) adet, en büyük tümör çapı 40.2+16.4(medyan:38.5;range:20-80) mm, RFA yapılan odak sayısı 1.3+0.5 (medyan:1; range:1-2) adet idi. Hiçbir olgu kemoterapi almadı, 1 olguya TACE yapıldı. İzlem süresinde toplam 4 olgu(%40) primer KC hastalığı ve/veya progresyon nedeniyle kaybedildi, 3 olgu(%30) HCC açısından tam remisyonda olup, diğer olgular stabil hastalık halinde primer KC hastalığına yönelik tedaviye devam etmektedir. Perkütan veya laparotomi ile RFA yapılan gruplarda sağkalım açısından anlamlı fark saptanmadı, 1,3 ve 5 yıllık sağkalım oranları sırasıyla %77.8, %66.7 ve %60.0 olarak hesaplandı. Sonuç:Bu prospektif çalışma sonuçlarına göre HCC olgularında RFA tedavisi, rezeksiyonla birlikte veya rezeksiyonsuz, perkütan veya laparotomi yaklaşımı ile güvenle uygulanmıştır. Rezeksiyon ve RFA yöntemlerinin birbirlerinin tamamlayıcısı olarak kullanılabileceği ve sağkalıma olumlu katkı yaptığı düşünülmektedir. - 69 - S-34 Karaciğer tümörlerinin cerrahi tedavisinde ALPPS prosedürünün yeri ve erken sonuçları Deniz Balci, Onur Kırımker, Can Konca, Çağlar Uzun, Evren Üstüner, Menekse Özçelik, Basak Ceyda Meço, Ethem Geçim Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Cerrahi olarak tedavi edilemeyen primer yada metastatik karaciğer tümörlerinde uzun süreli sağkalım son derece nadirdir. Başarılı karaciğer cerrahisinde rezektabiliteyi belirleyen en önemli parametrelerden biri postoperatif karaciğer yetmezliğinin gelişmemesi ve hastada kalacak karaciğer remnantıdır (KKR) (1). ALPPS prosedürü evreli hepatektomi için karaciğer partisyonu ile portal ven ligasyonunun birleştirilmesini tanımlar ve KKR hızlıca artmasını sağlayıp kısa sürede hastanın rezektabl hale gelmesini amaçlar. Bu çalışmanın amacı merkezimizde gerçekleştirilen ALPPS prosedürünün kısa dönemli sonuçlarının analizidir. Bu çalışmada Aralık 2012-Şubat 2015 tarihlerinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde ALPPS prosedürü uygulanan 13 hastanın verileri analiz edildi. Hastalara preoperatif ve 1. evre sonunda dinamik karaciğer tomografisi çekilerek lezyonları yerleşimleri, karaciğer volumleri ve KKR değerlendirildi. Operasyon sonrası hastalar ilk yılda 1,3,6,12 aylık intervaller ile ilk yıldan sonra 6 ayda bir kontrol ile izlendi. Onbir hastada metastatik, 2 hastada primer karaciğer malignitesi saptandı. hastaya sağ trisegmentektomi, 2 hastaya sol trisegmentektomi ve 3 hastaya genişletilmiş sağ hepatektomi yapıldı. Bir hastaya, sol hepatektomi ve sağ posterior segmentektomi uygulandı. Bir hastaya aynı seansta kolorektal cerrahi uygulandı. Volumetri ile ortalama KKR artışı %53, ortalama max tümör çapı 5.5 (1.6-17.2) cm ve ortalama tümör sayısı 3.8 (1-7) olarak saptandı. İki cerrahi arası interval süresi ortalama 10 (6-24) gündü. Ortalama eritrosit transfuzyonu 2.8 (0-6) üniteydi. 1. evre sonrası (Dindo-Clavien Grade 3 ve üstü) Bir hastada multipl kot kırıkları, karaciğer yetmezliği ve uzamış mekanik ventilatör tedavisi gerekti.Bir hastada spontan bakteryel peritonit ve böbrek yetmezliği gelişti.Bir hastada myokard iskemisi nedeniyle koroner stent uygulandı. 2. evre sonrası: 3 hastada safari kaçağı gelişti bunların 2 si ERCP ile biri kendiliğinden durdu. 2 hastada pleural effuzyon, 3 hastada insizyonel herni gelişti. Perioperatif mortalite 2 hastada görüldü. 1 hasta 18. ayda tümör nüksü nedeniyle kaybedildi. ALPPS prosedürü unrezektabl karaciğer tümörlü hastalarda potansiyel olarak küratif cerrahi imkanı sunmakla beraber ciddi morbidite ve mortalite riski içermektedir. S-35 Kist hidatikli hastalardaki kist lokalizasyonunun kistobilier bağlantı oluşumundaki prediktif değeri Bircan Alan1, Murat Kapan2, Memik Teke1, Salih Hattapoglu1, Zülfü Arıkanoğlu2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Radyoloji AD, 2Genel Cerrahi AD, Diyarbakır Giriş ve Amaç: Karaciğer kist hidatiğinin (KH) bilgisayarlı tomografi (CT) bulguları ve segmental yerleşiminin kistobilier bağlantı (CBC) mevcudiyetiyle ilişkisinin retrospektif olarak araştırılmasıdır. METOD: Ocak 2011 ile Eylül 2014 yılları arasında KH nedeniyle ameliyat edilmiş 163 hastadan 111 hasta çalışmaya dahil edilerek retrospektif olarak incelendi. Hastaların CT bulguları değerlendirilerek kistlerin boyutu, sayısı, evresi, segmental ve lobar lokalizasyonu ile araştırıldı. Ayrıca hastaların ameliyat notları incelenerek kistobilier bağlantı mevcudiyeti ve preoperatif laboratuar bulguları kaydedildi. BULGULAR: Tek ve büyük çaplı kistlerde CBC daha sık gözlendi. Segment 1(50%), segment 8 (48.3%), segment 7 (41.2%) ve segment 4 (40%) en fazla CBC saptanan segmentlerdi. Ayrıca sağ lob yerleşimli olanlarda (40.4%), Gharbi evre 3 (41.8%) ile evre 4 (55.6%) kistlerde CBC daha sık iken, hilusa olan mesafe açısından sonuçlar benzerdi.. Ayrıca - 70 - preoperatif dönemde TB, DB, ALP ve GGT yüksekliği saptanan olgularda CBC daha fazla gözlenmekteydi (p<0.05). ALP ve GGT yüksekliği, kist çapı ve kist evresi prediktif faktörler olarak saptandı. Sonuç: CBC preoperatif veya intraoperatif dönemde ortaya konduğundu postoperatif morbidite belirgin olarak azalmaktadır. Bu nedenle kisto bilier bağlantı gelişimindeki prediktif faktörlerini belirlemesi önemlidir. Preoperatif dönemde uygulanacak abdominal CT ile kistlerin segmental ve lober yerleşiminin, çapının, morfolojik evresinin saptanması ve preoperatif ALP ile GGT değerleri preoperatif CBC mevcudiyetinin saptanmasında yol göstericidir. S-36 Deneysel meme kanseri modelinde splenektominin immünolojik etkisi Murat Sevmiş1, Diğdem Ermiş2, Güneş Esendağlı2, Derya Karakoç1, Erhan Hamaloğlu1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, 2Temel Onkoloji BD, Ankara GİRİŞ: Kanser hücrelerinin oluşum,yayılım ya da yok olması sürecinde immün sistem belirgin rol oynamaktadır.Tümör dokusuna yerleşen miyeloid kökenli hücreler (MKH) tümör gelişimine,yayılım ve damarlanmasına katkıda bulunabilir. Dalak MKH’nin asıl yerleşim alanınıdır. AMAÇ: Bu çalışmanın amacı deneysel meme kanseri modelinde splenektominin MKH hücre düzeyleri ve tümör gelişimi üzerine etkilerini araştırmaktır. MATERYAL-METOD: Çalışma toplam 38 adet,altı haftalık Balb-c cinsi fare ile yapılmıştır.Fareler kontrol grubu(laparotomi+bir hafta sonra fosfat tamponlanmış tuz çözeltisi(PBS)verilen grup),meme kanseri grubu(laparotomi+bir hafta sonra PBS içerisinde 4T1 meme kanseri hücresi enjekte edilen grup),splenektomi grubu(splenektomi+bir hafta sonra PBS verilen grup),meme kanseri sonrası splenektomi yapılan grup(splenektomi+bir hafta sonrası PBS içerisinde 4T1 meme kanseri hücresi enjekte edilen grup),meme kanseri öncesi splenektomi yapılan grup(PBS içerisinde 4T1 meme kanseri hücreleri verilen ve bir hafta sonra splenektomi yapılan grup) gruplar olarak beş gruba ayrılmıştır.Farelerde haftada iki kez tümör çapı,vücut ağırlıkları ve genel sağlık durumları takip edilmiştir.Tümör inokülasyonundan iki hafta sonra deneyler sonlandırılmıştır.Toplanan kan,karaciğer ve dalak örneklerinde MKH hücre düzeyleri akım sitometrik immünfenotiplendirme ile analiz edilmiştir. BULGULAR: Operasyon sonrasında hayvan ağırlıklarında kısa süreli düşüş gözlenmiş olup kanser gelişen gruplarda bu düşüş daha belirgin olmuştur.Splenektomi yapılan farelerde belirgin bir lökositoz izlenmiştir. Splenektomi yapılan grupta farelerde tümör büyümesinde yavaşlama görülmüştür.Dalağın tümör gelişimi olduktan sonra çıkartıldığı grup 5 de bu yavaşlama daha anlamlı görülmüştür.Splenektomi yapılmayan tümörlü hayvanlarda splenomegali oluşmuştur. Yapılan immünolojik analizlerde,dalakta ve karaciğerde yüksek düzeyde MKH(CD11b+Gr-1+)ve immatür granülositik hücre(CD11b+Ly6CdüşükLy6G+)birikimi olduğu saptanmıştır.Splenektomi sonrasında ise,periferik kanda ve karaciğerde hem immatür granülositik hücrelerin hem de monositik hücrelerin (CD11b+Ly6CyüksekLy6G+)belirgin şekilde arttığı saptanmıştır. SONUÇ: Bu çalışmada tümör varlığında MKH hücrelerin artması splenomegaliye neden olabileceği,Splenektomi ile MKH hücrelerinin azaltılması ve tümör gelişimini yavaşlatabileceği sonucuna varılabilir. S-37 Pankreas kanserlerinde CDC25A gen polimorfizmi ve ekspresyonu Başar Aksoy1, Sacit Çoban2, Erdal Uysal1, Ersin Borozan2, Ahmet Orhan Gürer1, Ahmet Balık2, Alper Aytekin2 1 Sanko Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep CDC25 fosfatazlar hücre farklılaşması, tümörijenez, kontrol noktası ve apoptoziste görev alır. Hücrenin akıbetinin ne olacağı yönündeki rollerinden dolayı CDC25 fosfatazlar hücre bölünme siklusu boyunca sıkıca regüle edilmelidirler. - 71 - Ayrıca hücre siklusunun ilerlemesini durdurmak ve hücreye DNA tamiri ya da apoptozis için zaman tanımak amacıyla kontrol noktası aktivasyon cevabında CDC25 fosfatazlar inaktive edilmelidirler. Bu işlemlerden herhangi birinin yanlış düzenlenmesi genomik kararsızlıkla sonuçlanabilir. Birçok kanser olgusunda CDC25A çalışılmış ve yüksek bulunmuş olmasına rağmen pankreas kanserlerinde sadece bir çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız; pankreas kanserli vakalarda tümöral dokulardaki CDC25A gen ekspresyonu ve polimorfizmini ortaya koyarak CDC25A geni polimorfizmleri ile pankreas kanseri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. MATERYAL-METOD: Bu amaçla CDC25A’nın 28 pankreas kanserli hastada dokuda ekspresyonunu, 118 hastada ise kanda polimorfizmini çalışarak literatür verilerine daha kapsamlı hale getirdik. Hastalardan alınan doku ve kan örnekleri, kontrol grubundan alınan kan örnekleri ile beraber DNA ve RNA izolasyonları yapıldı SONUÇ: Pankreas kanseri mortalitesi yüksek olan bir hastalık olup, kanser etiyolojisinde genetiğin yeri tartışmasızdır. Elde edilen veriler ışığında pankreas kanserinde CDC25A gen polimorfizminde ve ekspresyonu düzeyinde anlamlı bir ilişki gösterilememiştir. Ancak, yapılan bazı pankreas kanseri CDC25 gen ailesi ekspresyon sonuçları; CDC25B’nin pankreas kanserinde etkili olduğunu göstermiştir Bu sonuçlar göstermektedir ki CDC25 gen ailesinden olan CDC25A pankreas kanserinde aktif olarak görev alan bir gen değildir. Ancak, CDC25A geninin pankreas kanserinde normal sınırlar içinde çıkmış olması, bu genin pankreas kanserinde etkisinin olmadığını göstermez. Bu durumun daha iyi anlaşılması için CDC25A geninin düzenlenmesinde rol alan genetik yolağın incelenmesi, CDC25A geninin pankreas kanserindeki gerçek rolünü ortaya konmasını sağlayacaktır. Bundan dolayı polimorfizm ve ekspresyon çalışmalarının devam etmesi gerektiği kanaatindeyiz. S-38 Pankreatikoduodenektomi sonrası rutin ultrasonografi gerekli midir? Erdem Kınacı1, Abdulkerim Özakay1, Ceyda Turan Bektaş2, Mert Mahsuni Sevinç1, Savaş Bayrak1, Ekrem Çakar1, Hasan Ökmen1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi,2Radyoloji Kliniği, İstanbul Giriş ve Amaç: Whipple ameliyatı sonrası pankreatikojejunostomi fistülü en önemli sorundur. Fistül gelişimini doğru zamanda belirlemek tedavi yönetimi açısından kritiktir. Bu amaçla rutin cerrahi hasta takibine ek olarak abdominal ultrasonografi (USG) ilk uygulanan değerlendirme yöntemidir. Ancak bu USG’nin zamanlaması ve güvenilirliği konusunda kesinleşmiş kriterler yoktur. Burada postoperatif birinci haftada uygulanan USG’nin başarısını ve gevenilirliğini ortaya koymayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Merkezimizde haziran-2006 ve ocak 2015 arasında pankreatikoduodenektomi uygulanmış 98 olgunun dosyası retrospektif olarak incelendi. Postoperatif ilk 7 gün içinde ultrasonografi yapılmış 45 olgu değerlendirmeye alındı. Karın içinde belirgin koleksiyon varlığı USG-pozitif olarak değerlendirildi. Ayrıca ultrasonografi yapılmadan önce yapılan en son lökosit sayısı, USG öncesi ateş varlığı ve postoperatif birinci gün serum amilaz değeri kaydedildi. Fistül varlığı ve derecelendirilmesinde ISGPF kriterleri kullanıldı. BULGULAR: USG-pozitif olgu sayısı 13, USG-negatif olgu sayısı 32 idi. USG-pozitif olgularda ISGPF tanımlamasına göre klinik bulgu veren fistül gelişimi olan olgu sayısı 5, USG-negatif olup fistül gelişmeyen olgu sayısı 22 idi. USG-pozitif olgularda ateş, hiperamilazemi ve lökositoz bulgularından en az birinin eşlik ettiği 10 olgudan 4 tanesinde klinik bulgu veren fistül geliştiği görüldü. USG-negatif veya USG-pozitif olduğu halde üç veriden birinin eşlik etmediği 35 olgudan 17 tanesinde klinik bulgu veren fistül gelişti. USG’de koleksiyon varlığının fistül gelişimini göstermedeki sensitivitesi %33, spesifisitesi %73 idi. PPD %38, NPD %69 idi. USG-pozitifliğine bahsedilen parametrelerden en az birinin eşlik etmesi ile sensitivite %19, spesifisite %75, PPD %40, NPD %51 idi. Sonuç: Whipple ameliyatı sonrası fistül gelişimi olmaksızın batın içi koleksiyon gelişimi oldukça sıktır. Postoperatif birinci hafta içinde rutin ultrasonografik değerlendirme ile fistül gelişimini öngörmek mümkün olmayabilir. Bu nedenle Whipple ameliyatı sonrası fistül gelişimini öngörmek için rutin ultrasonografik değerlendirmeye gerek yoktur. - 72 - S-39 Pankreasın kistik neoplazmları: 18 olgunun analizi Mehmet Ali Uzun1, Metin Tilki1, Osman Yücel1, Sevcan Alkan1, Aysun Şimşek Çelik1, Gamze Kılıçoğlu2, Selvinaz Özkara3 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1Genel Cerrahi Kliniği, 2Radyoloji, 3Patoloji, Kliniği, İstanbul Amaç: Pankreasın kistik neoplazmları (PKN), pankreasın kistik lezyonlarının %10-20’sini oluştururken; sıklık, kesitsel görüntülemelerdeki artışla birlikte %50’nin üzerine çıkmıştır. Seröz Kistik Tümörler (SKT), Müsinöz Kistik Neoplazmlar (MKN), İntraduktal Papiller Müsinöz Neoplazmlar (İPMN) ve Solid Psödopapiller Neoplazmlar (SPN) olmak üzere dört tipi tanımlanmıştır. SKT’ler genelde benign lezyonlar oup, diğerleri malignite potansiyeli olan ve ciddi orandada malign olarak karşılaştığımız lezyonlardır. MKN, İPMN ve SPN’ler, malignite riski nedeniyle rezeksiyon ile tedavi edilirler. SKT’ler ise semptomatik olduklarında yada şüpheli tanıda rezeksiyon gerektirirler. Çalışmamızda rezeksiyon uyguladığımız 18 PKN olgusunun, klinik, radyolojik, patolojik ve laboratuvar bulguları ile uygulanan cerrahi tedavi ve sonuçlarını irdelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: 2005-2014 yılları arasında, kliniğimizde rezeksiyon uygulanan 18 PKN olgusunun hastane kayıtları retrospektif olarak değerlendirildi. Olgular demografik verileri, klinik ve laboratuvar bulguları, tanı metodları, patolojik bulguları ile cerrahi tedavi ve sonuçları açısından incelendi. BULGULAR: 18 olgunun 15’i kadın, 3’ü erkek olup, olguların yaş ortalaması 53.7’dir. Olguların en sık başvuru şikayeti karın ağrısı olup, 2 olgu sarılık ile başvurmuştur. Asemptomatik 6 olgu ise başka nedenlerle yapılan radyolojik tetkikler (USG, BT ve MR) ile insidental olarak bulunmuştur. Kistik lezyonların ortalama boyutu 5.9 cm (1.5-14.5) olup 8 olguda gövde, 5 olguda baş ve 5 olguda kuyruk yerleşimli bulunmuştur. Cerrahi tedavide 10 olguya distal pankreatektomi, splenektomi, 5 olguya ise pankreatikoduodenektomi uygulanmıştır. Piyeslerin patolojik tetkikinde; 7 olguda SKT, 6 olguda MKN, 3 olguda SPN ve 2 olguda İPMN rapor edildi. MKN’lı 1 olguda ve İPMN’lı 1 olguda kistadenokarsinom saptandı. SPN’lı 1 olguda ise ameliyattan 4,5 yıl sonra çoklu karaciğer metastazları saptanarak metastazektomi ve RF ablasyonu uygulandı. Rezeksiyon uygulanan 18 hastadan 1 hastada pulmoner emboli nedeniyle mortalite saptandı. Sorunsuz takip edilen diğer hastalardan 3’ü hastalıkla ilişkisiz sebeplerle öldü. Sonuç: PKN’ları artan sıklıkla karşımıza çıkmakta olup, ayırıcı tanı ve malignite riskinin saptanmasındaki güçlükler devam etmektedir. Rezeksiyon MKN, İPMN, SPN’lar ve semptomatik yada tanısı şüpheli SKT’ler için uygun tedavidir. S-40 Erişkin hastalarda koledok kistlerinin cerrahi tedavisi Damla Okan1, Feza Ekiz1, Yaman Tekant1, Orhan Bilge1, Koray Acarlı1, Aydın Alper1, Ali Emre1, Mine Güllüoğlu2, İlgin Özden1 İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, 1Genel Cerrahi AD, HPB Cerrahi Birimi, 2Patoloji AD, İstanbul Giriş: Koledok kistleri erişkin hastada rastlantısal olarak saptanabilir veya kolanjit, pankreatit, malign transformasyon gibi ciddi komplikasyonlar ile ortaya çıkabilir. Hastalar ve Yöntemler: 1999-2015 yılları arasında koledok kisti tanısı koyulan 28 kadın ve 12 erkek toplam 40 hastanın [ortanca (sınırlar) yaş: 40 (13-83)] kayıtları geriye dönük olarak incelenmiştir. BULGULAR: Kırk hastanın 18’i kolanjit, 17’si karın ağrısı, üçü pankreatit anamneziyle başvurmuştur; bir hasta tıkanma sarılığı tablosunda yatırılmıştır; bir hastada lezyon insidental olarak saptanmıştır. Dokuz hasta başka hastanelerde kolesistektomi ameliyatı olmuş ancak yakınmalarının devam etmesi üzerine yapılan tetkiklerde hastalara koledok kisti tanısı koyulmuştur. Altı hastada kolanjiokarsinom(%15), bunların birinde ayrıca safra kesesi adenokarsinomu saptanmıştır. Altı hastanın ikisi eski kistoduodenostomili hastalardır; kistoduodenostomi ile malignite tanısı arasında geçen süre bir hastada 40 - 73 - diğerinde 35 yıldır. Kistoduodenostomili üç hasta, kanser olmaksızın, anastomoz darlığına bağlı problemler sebebiyle başvurmuştur. Kolanjiokarsinom saptanan hastaların ikisine pankreatoduodenektomi, ikisine ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonu (ayrıca birine sol hepatektomi + subtotal kaudat lobektomi, birine safra kesesi yatağı rezeksiyonu) ve Roux-Y hepatikojejunostomi yapılmıştır. Eski kistoduodenostomili bir hastada peritoneal karsinomatoz saptanmıştır. Ameliyat edilen kolanjiokarsinomlu hastaların birisi izlem dışıdır; ikisi ameliyat sonrası 2. ve 5. yıllarda nüksle kaybedilmiştir; ikisi 8. ay ve 8. yılda hayattadır. Caroli hastalığı tanısı koyulan 4 hastanın birine karaciğer nakli, birine sağ hepatektomi + ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonu+ Roux-Y hepatikojejunostomi yapılmıştır. Bir hasta ameliyat beklemektedir; asemptomatik bir hasta izlenmektedir. Kalan 30 hastanın 26 (%87) ’sına ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonu ve Roux-Y hepatikojejunostomi (ikisine ayrıca sol hepatektomi), birine(%3) pankreatoduodenektomi, yapılmıştır. Yaygın hepatoselüler karsinomlu, inoperabl pankreas karsinomlu ve radyolojik görüntü dışında bulgusu olmayan birer hastaya girişim yapılmamıştır. Cerrahi mortalite olmamıştır. Kanama sebebiyle erken reoperasyon gerektiren bir hastada meydana gelen safra yolu ayrışması geç dönemde cerrahi olarak düzeltilmiştir. Sonuçlar:Koledok kistleri erişkin kliniğine çeşitli tablolarla başvurabilir. Ekstrahepatik safra yolu rezeksiyonundan karaciğer nakline kadar yapılan ameliyatların mortalite ve morbiditesi deneyimli ellerde düşüktür. Kistoduodenostomi terk edilmesi gereken bir ameliyattır. S-41 Koledok kistlerinde cerrahi tedavi Murathan Erkent, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara GİRİŞ: Koledok kistleri görülme sıklıklığı 1:13000 olmakla birlikte, erişkinlerde görülme sıklığı daha nadir, bu durum erişkinlerde koledok kisti nedeniyle uygulanan cerrahi ve sonuçlarının değerlendirmesini güçleştirmektedir. AMAÇ: Bu çalışmanın amacı HÜTF Genel Cerrahi AD’ da Koledok kistleri nedeniyle cerrahi uygulanan hastaların değerlendirilmesidir. MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’ da Ocak 1999- Ocak 2015 tarihleri arasında Koledok kisti nedeniyle cerrahi uygulanan hastalardan dosya bilgilerine ulaşılanlar çalışmaya dahil edildi. Hastalar demografik bulguları, ameliyat öncesi görüntüleme ile konulan tanıları, ameliyat esnasında saptanan tanıları, yapılan cerrahi prosedürler, ameliyat sonrası hastanede yatış süreleri, taburculuk sonrası takip süreleri, morbidite ve mortalite açısından retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR: Ocak 1999-Ocak 2015 tarihleri arasında HÜTF Genel Cerrahi AD da Koledok kistleri nedeniyle ameliyat edilen hasta sayısı 13 idi. Hastaların 10 u kadın (%76.9), 3 ü erkek (%23.1) olarak saptanmıştır. Hastaların ortalama yaşı 42.9 (min.20, mak.72) olarak saptanmıştır. Koledok kistleri Todani sınıflamasına göre sınıflandırılmıştır. Tanı için görüntüleme yöntemi olarak abdomen BT (%100), MRKP(%84.6) ve abdomen USG(%100) ve ERCP(%53.8) kullanılmıştır Görüntüleme yöntemleri ile 8 hastada tip 1 kist (%61.5), 2 hastada tip 2 kist (%15.3), 1 hastada tip 3 kist (%7.6), 2 hastada da tip 4 kist (%15.3) olarak saptanmıştır. On hastaya koledok eksizyonu + kolesistektomi + roux n y hepatikojejunostomi ameliyatı yapılmış olup, 3 hastaya da whipple ameliyatı yapılmıştır. 3 hastanın frozen inceleme sonuçlarında alt koledok cerrahi sınırında malign hücreler saptanırken, patoloji sonuçlarında malignite saptanmıştır. İki hastada morbidite, iki hastada mortalite saptanmıştır. Taburculuk sonrası takipte bir hastada pankreas başında, bir hastada da sağ kolonda malignansi saptanmıştır. SONUÇ: Erişkinlerde koledok kisti nadir olmakla birlikte hastalar tanı anında, cerrahi sırasında ve uzun süreli takipte malignansi varlığı ya da gelişebilirliği açısından değerlendirilmelidir. - 74 - S-42 Ratlarda oluşturulan deneysel duodenum yaralanmalarında primer onarım, serozal patch ile onarım ve domuz dermal kollajeni onarımının karşılaştırılması Tayfun Bişgin1, Tarkan Ünek1, Tufan Egeli1, Sülen Sarıoğlu2, Mücahit Özbilgin1, İbrahim Astarcıoğlu1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, 1Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, 2Patoloji AD, İzmir GİRİŞ: Duodenal travma çok sık görülmemesine rağmen, cerrahlar için ciddi bir stres kaynağıdır. Travma nedeniyle yapılan laparotomilerin %3-5’inde görülür. Duodenal yaralanmaların yaklaşık %80’i güvenle primer onarılabilir. Yaklaşık %20’si ise daha kompleks işlemler gerektiren ağır yaralanmalardır. AMAÇ: Ratlarda oluşturulan deneysel duodenum yaralanmalarında primer onarım, serozal patch ile onarım ve domuz dermal kollajeni onarımın karşılaştırılması. GEREÇ ve YÖNTEM: Laparatomi yapılıp duodenum 2. kısım ön yüzünde yaklaşık 4-5mm çapında, lümenin çevresinin %50’sinden fazlasını kapsayacak şekilde duodenum yaralanma modeli oluşturuldu. Ratlar her biri 7 rattan oluşan 4 gruba ayrıldı (duodenum yaralanması yapılıp onarılmayan grup, primer onarılan grup, serozal patch ile onarılan grup ve domuz dermal kollajeni ile onarılan grup). Postoperatif 21. günde ratlar sakrifiye edildi ve patlama basınçları ölçülerek histopatolojik incelemeye alındılar. BULGULAR: Patlama basıncı açısından değerlendirildiğinde gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. En yüksek patlama basıncı değerleri (ortalama değer: 295.67mmHg) domuz dermal kollajen yama ile onarım grubunda ölçüldü. Histopatolojik incelemede gruplar arasında inflamasyon, fibrozis ve ülser gelişimi açısından herhangi bir fark bulunmadı. Epitelizasyon derecesi ve yabancı cisim varlığı açısından gruplar birbiriyle karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. SONUÇ: Kompleks duodenal yaralanmalarda domuz dermal kollajen yama ile onarım düşük mortalite oranları ile yapılabilir. Onarım güvenliğini ve sağlamlığını gösteren patlama basınçlarının en yüksek ortalama değeri domuz dermal kollejen onarım grubunda görüldü. Bu da domuz dermal kollajenin kompleks duodenal yaralanma onarımında yeterince sağlam bir iyileşme sağladığının göstergesi olabilir. - 75 - - 76 - - 77 - V-01 Laparoskopik Whipple ameliyatı Muharrem Battal1, Oguzhan Karatepe2 1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği 2 Medipol Üniversitesi Genel Cerrahi AD, İstanbul Tüm dünyada giderek artan sıklıkta uygulanmakta olan laparoskopik whipple ameliyatı, ülkemizde istenilen düzeyde uygulanmamaktadır.Kliniğimizde uygulanan bu ameliyat tekniği ile ilgili tecrübemiz paylaşılmaktadır. V-02 Lokal ileri pankreas tümöründe laparoskopik assisted pankreatikoduodenektomi ve portal ven rezeksiyonu Oğuzhan Karatepe1, Muharrem Battal2, Gökmen Öztürk1, Ahmet Yılmaz1 1 Medipo Üniversitesi, Koşuyolu Hastanesi, İstanbul 2 Şişli Etfal Hastanesi, İstanbul Laparoskopik pankreatikoduadenektomi son yıllarda bir çok merkez tarafından yapılmaktadır. Biz bu video sunumunda portal vene invaze lokal ileri pankreas tümöründe laparoskopik asisted whipple operasyonu sonrası portal ven rezeksiyonu yaptığımız olguyu sunmayı amaçladık V-03 Dalak koruyucu laparoskopik distal pankreatektomi Fatma Ümit Malya, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Merve Büşra Cengiz, Yeliz Emine Ersoy, Süleyman Bozkurt, Adem Akçakaya Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul Giriş: Laparoskopik distal pankreatektomi genellikle splenektomiyle beraber yapılmaktadır. Çoğunlukla bu durum teknik nedenlere bağlı ve ameliyat süresini kısaltmak için uygulanmaktadır. Özellikle lezyon boyutunun büyük olduğu ve splenik damarlarla yakın ilişki olan durumlarda dalak koruyucu pankreatektomi tercih edilmeyebilmekte veya mümkün olmayabilmektedir. Benign patolojilere bağlı distal pankreatektomide ise dalağın korunması postoperative enfeksiyöz ve kapsüllü mikroorganizmalara bağlı septik komplikasyonların önlenmesi açısından önemli olabilir. Bu çalışmada benign ön tanıyla dalak koruyucu distal pankreatektomi uygulanan hastanın sunulması amaçlandı. VAKA: Karın ağrısı ve dispeptik yakınmalar ile başvuran 47 yaşında bayan hastanın yapılan radyolojik değerlendirmeleri sonucu pankreas kuyruk kesiminde wirsung kanalıyla ilişkisi olmayan ve solid komponent içermeyen 80x60mm kistik lezyon izlendi. Hastanın laboratuar değerleri ve tümör belirteçleri normal sınırlarda idi. Görüntülemelerde ek patoloji saptanmayan ve semptomatik olan hastaya laparoskopik eksplorasyon planlandı. Eksplorasyonda distal pankreastan kaynaklanan ve splenik arter ve ven ile yakın komşuluğu bulunan ancak invazyon bulgusu olmayan lezyon izlendi. Splenik damarlar korunarak dalak koruyucu distal pankreatektomi uygulandı. İntraoperatif kanama 100 cc idi. Ek komplikasyon gelişmedi. Hasta postoperatif 5. Gün sorunsuz olarak taburcu edildi. Patoloji sonucu retansiyon kisti olarak değerlendirildi. Sonuç: Dalak koruyucu pankreatektomi benign patolojilerde ameliyat sonrası enfeksiyöz komplikasyonları ve hastanede yatış süresini azaltan bir yaklaşımdır. Laparoskoik dalak koruyucu distal pankreatektomi lezyon büyüklüğüne bakılmaksızın splenik damar invazyonu olmayan vakalarda güvenle uygulanabilir. - 78 - V-04 Laparoskopik koledok kist eksizyonu ve roux-en-y hepatikojejunostomi Cüneyt Kayaalp, Vural Soyer, Veysel Ersan, Cemalettin Aydın, Servet Karagül İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya Amaç: Koledok kistleri safra yollarında nadir gözlenen kistik dilatasyonlardır. Gelişebilecek komplikasyonlar ve özellikle kolanjiokarsinom riski nedeniyle tedavi gerektiren bu hastalıkta kabul edilen cerrahi işlem, kistin tam eksizyonu ve hepatikojejunostomidir. Laparoskopik cerrahi çoğunlukla pediatrik yaş grubu hastalarında uygulanmaktadır. Biz burada koledok kisti tanısıyla laparoskopik yöntem ile tedavi ettiğimiz erişkin bir olguyu sunmayı amaçladık. Olgu ve Teknik: Birkaç aydır sağ üst kadranda ağrısı olan 37 yaşındaki erkek hastanın, başka bir merkezde yapılan ultrasonografisinde koledok kisti saptanmış ve kliniğimize yönlendirilmiştir. Fizik muayene bulguları ve laboratuvar değerleri normal sınırlarda olan hastanın bilgisayarlı tomografi ve MR görüntüleme tetkiklerinde yaklaşık 7x6x5cm boyutlarında kistik dilatasyon saptandı. Hastaya laparoskopik cerrahi tedavi planlandı. Göbek altı, ksifoid altı ve sağ hipokondriak bölgelerden birer adet 12mm’lik ve sağ hipokondriak bölgeden bir adet 5mm’lik trokar ile supin pozisyonunda karına girildi. Karaciğer hilusunda koledok kisti gözlendikten sonra, sistik kanal ve sistik arter bağlanıp kesildi. Safra kesesi dikiş ile sağ diafragmatik alana fundustan tespit edilerek karaciğerin retraksiyonu sağlandı. Kist duodenumdan sıyrılarak duodenum arkasındaki daralmış distal safra kanalına ulaşıldı ve buradan endoskopik 60mm’lik stapler ile kesildi. Ardından kist karaciğer hilusundaki diğer yapılardan disseke edilerek proksimalinden yine 60mm’lik endoskopik stapler ile kesildi. Kist, ksifoid altındaki trokar yerinden karın dışına alındı. Treitz’den itibaren 25.cm’den jejunum endoskopik stapler ile kesildi ve Roux ansı oluşturuldu. Tek tek 3/0 poliglaktin dikişlerle hepatikojejunostomi yapıldı. Roux ansının 60cm distaline, Treitz’den gelen ans 60mm’lik stapler ile yan-yana enteroenterostomi şeklinde birleştirilerek Roux-en-Y hepatikojejunostomi tamamlandı. Postoperatif komplikasyon izlenmedi. Hasta, postoperatif 24. ayında sorunsuz takip edilmektedir. Sonuç: Laparoskopik cerrahinin avantajları koledok kist rezeksiyonu için de geçerlidir. Bize göre, ekip çalışması, intrakorporal dikiş atma ve hepatobilier cerrahi tecrübesi bu ameliyat için önemli noktalardır. V-05 Kolorektal kanserin karaciğer metastazı: Laparoskopik metastazektomi Fatma Ümit Malya, Yunus Taşçı, Mustafa Hasbahçeci, Enver Kunduz, Mehmet Güzel, Erhan Ayşan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul Giriş: Karaciğer anatomisinin giderek daha iyi anlaşılmasıyla beraber görüntüleme yöntemlerinde, anestezi ve yoğun bakım şartlarında, teknoloji ve laparoskopide olan gelişmelerle son yıllarda karaciğer cerrahisinde hızlı bir ilerleme olmuştur. Laparoskopik karaciğer cerrahisi ilk olarak benign ve küçük tümörler için yapılırken günümüzde majör karaciğer rezeksiyonları da güvenle yapılabilmektedir. Malign tümörlerde karaciğer cerrahisinin negatif sınırlar ile yapıldığı taktirde onkolojik sonuçlarının açık cerrahiyle benzer olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada rektum tümörünün karaciğer metastazı olan hastada uygulanan laparoskopik metastazektominin sunulması amaçlandı. VAKA: Nisan 2014’te lokal ileri rektum tümörü nedeniyle uzun dönem neoadjuvant tedavi sonrası aşağı anterior rezeksiyon yapılan ve koruyucu lop ileostomi açılan 57 yaşında kadın hasta ameliyat sonrası tedaviyi takiben rutin takibe alındı. Eylül 2014 çekilen kontrol bilgisayarlı tomografide karaciğer segment 3’te 28x33 mm metastazla uyumlu lezyon tespit edildi. Kemoterapi sonrası kontrol Manyetik Rezonans Görüntüleme’de lezyon boyutu 14x13mm belirgin regrese olarak izlendi. Sistemik vücut taramasında ek patoloji görülmeyen hasta Şubat 2015’te ameliyata alındı. Laparoskopik olarak yapılan eksplorasyonda karaciğer segment 3’te 2 cm metastatik lezyon izlendi. Karın içi ek lezyon mevcut değildi. Harmonik disektör kullanılarak lezyon etrafından 1 cm sınır bırakılarak nonanatomik olarak rezeke edildi. Ameliyat esnasında kanama 100 cc idi. Ameliyat süresi 60 dk idi. Ek bir komplikasyon görülmedi. Hasta ameliyat sonrası 3. gün sorunsuz olarak taburcu edildi. Patoloji adenokarsinom metastazı olarak geldi. Cerrahi sınırlar temizdi. Sonuç: Karaciğer metastazlarına yönelik laparoskopik cerrahi ameliyat süresi ve kanama miktarı artışı olmaksızın uygulanabilmektedir. Cerrahi sınırlar göz önüne alındığında onkolojik olarak da güvenli bir yaklaşım olmaktadır. - 79 - V-06 Karaciğer kist hidatikte laparoskopi Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Ebral Yiğit, Mehmet Ali̇ Can Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır AMAÇ:Kist hidatik, başta ülkemiz olmak üzere Akdeniz ülkeleri ve dünyanın birçok yerinde görülmektedir. Karaciğer kist hidatik cerrrahisinde son yıllarda önemli gelişmeler oldu. Karaciğer kist hidatiği tedavisinde laparoskopik tedavi ile ilgili yayınlar artış gösterdi.Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesinde son iki yılda laparaskopik olarak opere edilen karaciğer kist hidatik vakalarının erken sonuçlarının sunulması amaçlanmıştır. GEREÇ-YÖNTEM:Hastanemizde karaciğer kist hidatik tanısı alan 44 hasta ( Gharbi Tip I-IV) laparoskopik olarak tedavi edilmiştir. Tüm hastalar ultrasonografi ve/veya batın bilgisayarlı tomografi ile tarandı. On hastada kist çapları 1-4 cm arasında, 24 hastada 5-10 cm arasında, 8 hastada 10-15 cm arasında ve 2 hastada 15 cm üzerinde bulunmuştur. Tüm hastalarda hidatik kistin laparoskopik tedavi yapıldı. Batın şişirildikten sonra karaciğer kisti bulundu. Etrafı povidone iodine % 10 emdirilmiş spançlarla sarıldı. Kist içeri veres iğnesi ile boşaltıldıktan sonra kist içine povidone iodine % 10 ile doldurulup 5 dakika beklenildikten sonra kistotomi yapıldı.Kist içi aspire edildi. 30 hastaya yalnız kistektomi ve 14 hastaya kısmi perikistektomi yapıldı. Perikistektomi de yapılan rezeksiyon; sağlıklı karaciğerden hook ve/veya damar kapama cihazı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Operatif ve postoperatif mortalite gözlenmedi. Yedi hastada postoperatif kist içine konan Foley drenden safra kaçağı gelişti. Takipte bu hastaların 5 inde kaçak 6-7. günde durdu. 2 hastada kaçak debisi azalmayınca endoskopik retrograd kolanjiografi ile yapılan ampulla papillotomisi ve sfinkterotomi yapıldı ve safra kaçağı durduruldu. Yapılan ortalama 6 aylık takipte herhangi bir nüks görülmedi. SONUÇ: Kist içeriğinin batın içine kontaminasyon riski olması, kistlere ulaşım problemi, kist içinde multipl kitlerin aspirasyonundaki ve endobage konmasındaki zorluk laparoskopi tedaavisinde kısıtlayıcı faktörler olmakla beraber laparoskopik yaklaşım; karaciğer hidatik hastalığı olan hastaların tedavisinde güvenli ve uygulanabilir metod olarak kabul edilebilir. - 80 - - 81 - P-01 Karaciğer ekinokokkozunda kanda, karaciğer dokusunda ve fibröz kapsülde lipid peroksidasyonu Novruz Haciyev, Elman Tagiyev, Vidadi Allahverdiyev, Elesker Cavadov Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü Giriş: Modern cerrahideki gelişmeler rağmen karaciğer ekinokokkozu (KE) ameliyatlarından sonra %6-80 oranında komplikasyon gelişmekte ve nüks oranı %12,4’e ulaşmaktadır. Ekinokokkozda lipid peroksidasyonu (LPO) - antioksidan savunma (AOS) sisteminde meydana gelen değişiklikler henüz tam olarak incelenmemiştir. Amaç: KE’de LPO-AOS göstergelerinin karaciğer dokusunda (KD), fibröz kapsül (FK) ve serumda incelenmesi. Bu amaçla KE tanısıyla ameliyat edilen 45 hastada kanda, KD ve FK - dien konjugatlarının (DK), malon dialdehid’in (MDA), glutatyon peroksidaz’ın (GP), katalaz’ın (KAT) ve süperoksit dizmutaz’ın (SOD) miktarları karşılaştırmalı olarak çalışılmıştır. Sonuçlar: DK ve MDA miktarı KD ve kanda normalden sırasıyla 2,4 kez ve %44,5 (p<0,001) yüksek bulunmuştur. SOD ve GP aktifliği normalden KD’de %8,3 ve %64,5 (p <0,001) yüksek, FK’de ise aksine düşük bulunmuştur. Sonuçta, KE hastalarında KD, FK ve kanda LPO-AOS sisteminde benzer değişikliklerin oluştuğu saptanmıştır. Karaciğer ekinokokkozunda LPO-AOS göstergeleri Sonuç Normal DK KD, 233/mg doku 4,53±0,38 *** 1,82±0,14 DK FК, 233/mg doku 2,73±0,12 ------ DK Kan, 233/ml 4,86±0,14 *** 3,36±0,31 MDA KD, mkmol/g doku 14,35±1,46*** 6,23±0,39 MDA FK, mkmol/g doku 12,65±0,94 ------ MDA Kan, nmol/ml 11,73±0,38*** 9,05±0,21 GP KD,,nmol/dk/mg doku 217,73±13,31*** 132,33±6,07 GP FK,,nmol/dk/mg doku 98,8±8,93 ------ GP Kan, mkmol/dk/g Hb 407,5±22 352,6±15,8 KAT KD, BV/g doku 103,2±4,01*** 75,17±3,17 KAT FK, BV/g doku 167,02±25,8 ----- KAT Kan, BV/mg Hb 75,4±2,99 75,1±0,4 SOD KD, v/mg doku 36,27±4,53 33,5±1,98 SOD FK, v/mg doku 19,7±2,22 ------ SOD Kan, v/mg Hb 47,9±1,9 44,8±0,2 - 82 - P-02 Akut batın tablosuna neden olan hepatik brucelloma Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2, Aykut Aktaş3, Onur Kaya4 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD, 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü 3 Süleyman Demirel Üniversitesi Radyoloji AD, 4 Süleyman Demirel Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları AD, Giriş: Bruselloz herhangi bir organ ya da sistemde olabilen nonspesifik klinik belirtiler veren sistemik bir hastalıktır. Bruselloz’da hepatik abse oldukça nadirdir ve yetişkinlerde insidansı % 0,2 dir. Biz bu makalede, akut karına neden olan Brucellanın neden olduğu hepatik abse olgusunu sunduk. Olgu: Dört gündür 40.1ºC ateş, titreme, gece terlemesi ve sağ üst kadran karın ağrısı olan 40 yaşındaki erkek hasta hastanemiz acil servise başvurdu. Vital bulguları ateş 38.4ºC, arteriyel kan basıncı 130/70 mmHg ve nabız 90/dk ve solunum hızı 14/dk idi. Fizik muayenede palpasyonda göbek çevresi, sağ üst kadranda rebaund ve hassasiyet vardı Karın sağ üst kadranda periton irritasyon belirtileri klinik olarak akut karın düşündürdü. Bilgisayarlı karın tomografisinde, karaciğer 4. segmentte, septasyonlu, multiloküle, subkapsüler düzeyde ve lezyonun merkezinde bir 12x15 mm’lik kalsifikayon olan kistik lezyon saptandı. USG eşliğinde perkütan iğne ile pürülan apse materyali aspire edildi. Aspirasyonun yaymasında birkaç lökosit, gram-negatif kokobasil görüldü. Hikayesinde pastörize edilmemiş peynir ürünü tüketen hastanın apse drenajından Brucella izole edildi. Wright testi 1/1280 titrede pozitif geldi. Hastaya, Rifampisin (900 mg / gün), siprofloksasin (1000 mg / gün) ve doksisiklin (200 mg / gün) den oluşan antibiyotik tedavisi başlandı. Klinik belirtiler hızla geriledi ve CRP düzeyi üç günde 14 mg/dl oldu. Sonuç: Brusellada karaciğer apseleri, genellikle karaciğer sağ lobda 3 ila 10 cm boyutlarında değişir ve tek lezyon olarak ortaya çıkar.Bizim hastamızda da, karaciğer apsesi karaciğer 4. segmentinde, heterojen, hipoekoik multiloküle ve yaklaşık 55x62 mm bir lezyondu. Hastamıza USG eşliğinde perkütan iğne aspirasyonu yapıldı. Daha sonra rifampisin, siprofloksasin ve doksisiklin kombinasyonu ile tedaviye devam edildi. Perkütan drenaj ve birlikte verilen kombine antibiyotikler karaciğer abseli hastalarda güvenli ve etkilidir. Olgumuzda bu tedaviye yanıt olumlu oldu ve hastamız hızla iyileşti. Biz hastanın iyileşme süresini kısaltmak için Brucellaya etkili kombine antibiyotik tedavisi ile birlikte perkütan drenaj önermekteyiz. Cerrahi drenaj ise perkütan drenajın başarısız olduğu hastalarda yapılmalıdır. P-03 Karaciğer tümörünü taklit eden lokal invaziv aktinomiçes infeksiyonu Alp Yıldız1, Hüseyin Göbüt1, Ali Çelik2, Mustafa Kerem1 1 Gazi Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara 2 Gazi Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi AD, Ankara Giriş: Aktinomiçes fırsatçı bir patojen olup genellikle %50-85 olguda oral kavite veya servikofasial enfeksiyon şeklinde karşımıza çıkar.Karaciğer ve diğer abdominal organ tutulumu ve pelvik tutulum ise nadir olmakla birlikte,genellikle var olan enfeksiyonun hematojen yayılımı veya geçirilmiş gastrointestinal /pelvik girişimler ve/veya cerrahiler sonrası görülür. Olgu Sunumu: 24 yaşında erkek hasta karaciğerde kubbesinde tespit edilen,diyafram,sürrenal ve göğüs duvarına invaze kitle nedeniyle değerlendirildi.Karaciğer tümörü öntanısıyla eksplorasyon ve kitle eksizyonu yapılan hastanın patoloji sonucu,aktinomiçes infeksiyonu olarak rapor edildi.Postoperatif dönemde herhangi bir sorunu olmayan hasta antibiyotik tedavisi düzenlenerek taburcu edildi. Tartışma: Aktinomiçes,çoğunlukla baş boyunenfeksiyonu şeklinde görülen bu patojen,intra abdominal cerrahi girişimler sonrası veya torakoabdominal enfeksiyonlara sekonder intra abdominal organ tutulumu şeklinde veya immün yetmezlikli hastalarda fırsatçı patojen olarak karşımıza çıkabilir. Özellikle intrauterin contraseptif device kullanan kadınlarda bu patojene bağlı pelvik enfeksiyon ve apse formasyonu - 83 - tanımlanmıştır.Klinik olarak aktinomiçes enfeksiyonları subfebril ateş, iştahsızlık,kilo kaybı,anemi,halsizlik ve lokalize ağrı şeklinde kendini gösterir. Tanıda histopatoljik ve kültür incelemeleri önemlidir.Aktinomiçes PAS (+) ve Gram (+) bakteridir.%78 olguda kültür sonuçları negatiftir.Non spesifik klinik,radyolojik ve laboratuvar sonuçları nedeniyle aktinomiçes enfeksiyonlarının kesin tanısı çoğu olguda cerrahi eksplorasyon sonucunda konulmaktadır. P-04 Sıçanlarda deneysel karaciğer sirozu sırasında autoloji mezenkimal multipotent kök hücreleri naklinin karaciğer mikrosirkülasyonuna etkisi Rasim Elxan Caferli1, Andrey Gennadiyeviç Popandopulo2 1 Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü 2 V.K. Gusak Acil ve Rekonstrüktif cerrahisi Enstitüsü, Donetsk Çalışmanın amacı: deneysel siroz modelinde autoloji kemik ilikli mültipotent kök hücreleri naklinin karaciğer mikrosirkülasyonuna etkisi. Araştırma malzeme ve yöntemleri: Tarafımızdan deneylerde 33 beyaz erkek sıçanı kullanıyordu. Muayene edilen hayvan ağırlığı 150-180 gr., yaşı en az 3 aydır. Hücre transplantasyonu için autoloji multipotent mezenkimal stromal hücrelerden yararlandık (AMMSK). Karaciğer mikrosirkülasyonunu alınmış verileri Beyvlet-tahlili yardımıyla otomatik rejiminde inceleme olanağı tanıyan lazer doppler fluometri (LDF) yardımıyla incelendik. İncelemeleri ameliyat sırasında karaciyer sirrozu (KS) modelleştirmesi sırasında AMMSK transplantasyonu öncesi ayrıca tedavinin 8 haftasında sensörü laparatomi yapılarak bilavasıta sağ karaciğer sahasına yerleştirmesi yoluyla yapılmaktadır, bundan sonra hayvanlar dekapitalize edilmiştir. Sonuçlar: Araştırmalara dayanarak oluşturulmuş KS modelinde mikrosirkülasyon göstergesi aynı kontrol grubu hayvan göstergelerinin %24 altındaydı. Bu gösterge 8. Haftasında II grup hastalarda 4,45±1,2 pf. birim düzeyindedir. Adı geçen gösterge aynı I grup hayvanlarda %12,9 (p<0,05) ve pratik olarak norma uygundur. KS aşamasında hayvanlarda Amax norm göstergenin %41,9 oranında azalması endoteliosit apoptoz süreci bulunduğu kanıtlamaktadır. Tedavinin 8 haftasında II grup hayvanlarda AmaxN 0,28±0,04 pf. birimi aynı I grup hayvanlarda %31,04 oranında yüksektir. AmaxC göstergesi ise I grup hayvanlarda önemli derecede artmıştır, bu da kalp flaksmosiyonu amplitüt göstergesidir. Sonuç: Böylece modelleme KS bulunan hayvan tedavisinde dinamiğinde LDF yöntemi ile mikrosirkülasyonu araştırması AMMSK intraarteriyel transplantasyonu kullanma avantajları kanıtlamaktadır. Bu bize göre portal atardamarda aşırı durgunluk endeksi karaciğer parenşiminde morfofunksiyonel değişikler ayrıca genel karaciğer atardamarı rezistan endeksinin azalması ile ilişkilidir. Alınan sonuçlar bu alanda araştırmaların devam ve günceliği korumaktadır. P-05 Ateşli silah nedeniyle karaciğer ve akciğer yaralanması olan hastada göğüs tüpünden safra fistülünün yönetimi: Olgu sunumu Sercan Büyükakıncak1, Hüseyin Eken2, İsmail Demiryılmaz2, Arda Işık2, Deniz Fırat2 1 Haçkalıbaba Devlet Hastanesi Genel Cerrahi AD,Trabzon 2 Mengücek Gazi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi AD,Erzincan Giriş: Ateşli silah yaralanmaları acil servise başvuran travma hastalarının ciddi bir kısmını oluşturmakta, batına nafiz yaralanmada varsa da %3-20 gibi mortalite oranı ile multidisipliner yaklaşım gerektiren önemli konudur. OLGU: 20 yaşında erkek hasta ateşli silah ile yaralanma nedeniyle acil servisimize getiriliyor. Sağ üst kadranda giriş sağ skapula altında çıkış deliği mevcut. Karaciğer grade 5 yaralanması mevcut idi(figure1). Sonuç: Karaciğer travmalı hastalarda sepsis, safra fistülü, biloma, hemobilia, intra/perihepatik apse, karaciğer konjesyonu, abdominall inflamatuar sendrom, abdominal kompartman sendrom gibi komplikasyonlarla karşılaşılmaktadır. - 84 - P-06 Polikistik karaciğer hastalığında mini-laparoskopik fenestrasyon ve transgastrik spesimen çıkartılması Fatih Sümer, Cüneyt Kayaalp, Yılmaz Polat, İsmail Ertuğrul, Servet Karagül İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya Amaç; Laparoskopik cerrahi karaciğer hastalıklarında günümüzde artık daha sık kabul görmektedir. Polikistik karaciğer hastalığı otozomal dominant bir hastalıktır ve daha sıklıkla erişkin kadınlarda görülür. Polikistik karaciğer hastalığında cerrahi tedavi semptomatik ve komplikasyonlu hastalarda gerekli olabilir. Fenestrasyon ve/veya hepatik rezeksiyon en sık yapılan cerrahi işlemdir. Mini-laparoskopik teknik ile trokar çaplarının azaltılması ve spesmenin doğal deliklerden çıkarılması gibi ileri teknikler laparoskopik cerrahinin avantajlarını artırabilir. Burada amacımız mini-laparoskopi ve doğal deliklerden spesmen çıkarılması kombinasyonu ile daha minimal invaziv bir cerrahi uygulamaktır. Olgu; 52 yaşında kadın hastanın beş yıldır polikistik karaciğer ve böbrek kisti olduğu biliniyordu. abdominal distansiyon, ağrı, bulantı, kusma ve günlük işlerini sürdürmedeki zorluklar ve fizik muayenede ciddi abdominal distansiyon ve tüm karnı dolduran kitle nedeniyle yatırıldı. Bilgisayarlı tomografide karaciğerde 23 cm çapına ulaşan çok sayıda kistleri vardı. Cerrahi olarak supin pozisyonunda abdomene toplam 3 adet 5 mm.lik trokar girildi. Kist içerikleri aspire edildikten sonra kist ön duvarları ultrasonik disektör ile eksize edildi. Spesmenleri çıkarmak için abdomendeki 5-mm.lik trokar yerlerini genişletilmedi veya ayrı bir abdominal kesi yapılmadı. Mide korpusu ön yüzden açılarak endoskopi yoluyla çapları 9 ile 6 cm çapları arasında değişen toplam 4 adet kalın kist duvarı parçası transoral olarak çıkarıldı. Gastrotomi intrakorporal olarak kapatıldı. İşlem süresince toplam 5000 ml kist içeriği ve 300 ml kan aspire edildi. Operasyon 270 dak sürdü. Postoperatif 1. gün sıvı diyete başlandı. Hasta postoperatif 4. gün sorunsuz ve şikayetlerinde belirgin gerilemeler ile taburcu edildi. Sonuç; Minimal invaziv karaciğer cerrahisinde mini-laparoskopi ve doğal deliklerden cerrahi bir seçenek olarak akla gelmelidir. P-07 Retained foreign body in a transplanted liver Cüneyt Kayaalp, Serdar Kırmızı, Ramazan Kutlu, M.Ali Yağcı, Burak Işık, Sezai Yılmaz İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya Liver transplantation is a technically complex and long surgical procedure. A large quantity of materials such as catheters, sutures, needles and clips are frequently used during the procedure. These materials may enter in the liver from the vascular or biliary orifices inadvertently. A 50-year-old patient who had hepatic failure due to HBV underwent a deceased donor liver transplantation. The deceased donor was a 75 year-old HbsAg (+) man. The recipient had subfebrile fever and leukocytosis postoperatively. A control computed tomography revealed a cuneiform ischemic area, and a foreign body inside the right anterior portal vein branch proximal to this ischemic area. A 10F Nelaton catheter of 5 cm was removed from the portal vein by surgery. Retrospectively, we understood that the portal vein was cut during the back-table procedure and the portal vein catheter was replaced with a larger one for better irrigation. Most probably, the original catheter was cut together with the portal vein, and the tip of the catheter was retained in the portal system and migrated into the liver. As far as we know, such a complication of liver transplantation has never been described previously. - 85 - P-08 Nadir karaciğer tümörü; parotis mukoepidermoid karsinom metastazı Musa Zorlu1, İbrahim Tayfun Şahiner1, Engin Dursun2, Mete Dolapçı1 1 Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum 2 Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz AD, Rize GİRİŞ / AMAÇ: Parotis bezinin malign tümörlerinden olan mukoepidermoid karsinom karaciğere çok nadir olarak uzak metastaz yapar. Bu olguda karaciğere metastaz yapmış parotis tümörüne yaklaşımı sunmak istedik. OLGU / SONUÇ: 61 yaşında erkek hasta iki yıl önce boyun sağ kısmında şişlik nedeniyle dış merkezde KBB polikliniğine başvurmuş.Yapılan tetkikler sonucunda parotis tümörü ve karaciğer metastazı tanısı konulmuş.Hastaya neoadjuvan kemoterapi ve radyoterapi verilmesini takiben KBB kliniği tarafından total parotidektomi+modifiye boyun diseksiyonu+pektoral kas flebi operasyonu gerçekleştirilmiş.Karaciğer metastazı açısından dış merkezden klniğimize refere edildi.Hastanın karın muayenesi doğal, Hb:9.4, CEA, AFP, CA 19-9 normal.Batın usg: karaciğer sağ lob posteriorda hipoekoik ekosu bulunan 10x5 cm ebatlı solid lezyon izlendi.Hastaya dinamik kontrastlı karaciğer BT çekildi. Karaciğer sağ lob segment 7 de posterior subkapsüler alanda yaklaşık 95x168x90 mm boyutlarında lobule konturlu heterojen hipodens lezyon izlendi. Hepatik ve portal venlerin açık olduğu raporlandı. Hastaya PET CT yapıldı.Karaciğer segment 7 de subkapsuler bölgede yerleşimli 9x6.7 cm çaplı nekrotik ametobolik alan içeren hipodens lezyonda heterojen paternde yoğun artmış fdg tutulumu izlenmiştir.Metastaz ile uyumlu olarak değerlendirildi.Karaciğer tru-cut biyopsi yapıldı. Patoloji raporu,kesitlerde karaciğer iğne biyopsisinin bir kenarında solid adalar ve kordonlar halinde infiltrasyonlar gösteren tümör izlenmektedir. Yapılan immunhistokimyasal incelemede hmwck diffuz(+), p63(+), ck516(+), ck(-), ck20(-), cea fokal (+), em fokal (+), afp(-) sonuç vermiştir.Histopatolojik ve immunhistokimyasal incelemeler ön planda parotis yerleşimli mukoepidermoid karsinom metastazı ile uyumlu olmakla birlikte kesin tanı rezeksiyon materyalinde verilecektir, şeklinde raporlandı. Bunun üzerine hastaya nisan 2014’de sağ hepatektomi operasyonu yapıldı.Postopeartif takiplerinde problem olmayan hasta şifa ile taburcu edildi.Hastanın rezeksizyon materyali patoloji bölümünce değerlendirildiğinde,mikroskobik olarak, Hematoksilen Eozin boyalı tümör dokusuna ait kesitlerde diffüz gelişim gösteren, geniş alanlarda koagülatif tümör nekrozu içeren solid tümör izlendi. Tümör skuamoid, intermediate hücreli ve berrak sitoplazmalı hücrelerden oluşan mukoepidermoid karsinom olarak raporlandı.Hastanın şuan aktif bir problemi bulunmamaktadır. Parotisin mukoepidermoid karsinomu nadiren karaciğer metastazı yapmaktadır.Uygun yerleşimi karaciğer metastatik tümörlerinde rezeksiyonunun hastanın surveyine olumlu katkı yapacağı akılda tutulmalıdır. P-09 Donör hepatektomi sonrası rekonstrüksiyon gerektirmeyen sağ portal ven varyasyonu İsmail Ertuğrul1, Fatih Özdemir1, Abuzer Dirican1, Adil Başkıran1, Kerem Tolan2, Sezai Yılmaz1 1 İnönü Üniversitesi Karaciğer Nakli Enstitüsü 2 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi GİRİŞ: Canlı vericili karaciğer nakli ile son dönem karaciğer yetmezliğinde başarılı sonuçlar elde etmek için donör adaylarının preoperatif olarak dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve olası anatomik varyasyonların uygun tekniklerle rekonstrüksiyonu gerekmektedir. Cheng tarafından yapılan sınıflandırmayla portal venöz sisteme ait 7 tip varyasyon tanımlanmıştır (1). Donör hepatektomi öncesinde Cheng tip 3 (sağ posterior ve sağ anterior portal venöz erken dallanma) olarak değerlendirilen donör adayının hepatektomi sonrası greft rekonstrüksiyonu sırasında sağ anterior ve sağ posterior portal venin karaciğer sağ loba ayrı ayrı girdiği ancak parankim içine girdikten hemen sonra tekrar birleştiği nadir bir varyasyon gözlenmiştir. Bu nadir görülen portal ven varyasyonu literatürde bildirilen ilk olgudur. OLGU SUNUMU: 21 yaşında kadın hasta kronik karaciğer hastası olan babası için donör olarak operasyona hazırlandı. Operasyon öncesi çok kesitli bilgisayarlı tomografi ile anjiografik değerlendirmede erken dallanan sağ anterior ve sağ posterior portal ven varyasyonu gözlendi. (Cheng tip 3) Back table’da karaciğer sağ loba ayrı ayrı girdiği gözlenen sağ posterior ve sağ anterior portal ven dallarının parankime girdikten sonra tekrar birleştiği gözlenmiştir. Sağ portal venin anterior ve posterior dallarının bifurkasyon sonrası tekrar birleşmesi literatürde bildiğimiz kadarı ile - 86 - rastlanılan ilk vakadır. Ameliyat öncesi yapılan tomografik incelemeyi tekrar değerlendirdiğimizde bu nadir varyasyonu görüntüledik. (Resim 1). Erken dallanan anterior ve posterior portal ven dalları back table’da kompleks rekonstrüksiyon teknikleri gerektirir. Ancak bizim vakamızdaki gibi nadir görülen tekrar birleşme varyasyonu her iki portal ven dalına rekonstrüksiyonu gereksiz kılmıştır. Anterior portal ven dalı giriş seviyesinde kapatılarak parankim içinde posterior portal venle birleşmesi sayesinde sorunsuz bir şekilde alıcı portal veni ile anastomoze edilebilmiştir.(Resim 2). Donor ve alıcı ameliyat sonrası dönemde sorunsuz olarak takip edilmiş ve taburcu edilmiştir. SONUÇ: Preoperatif dönemde donör adaylarının dikkatli radyolojik değerlendirmesi back table’da gereksiz rekonstrüksiyonları azaltacak ve canlı vericili karaciğer naklinde olası postoperatif komplikasyonların önüne geçecektir. P-10 Karaciğer kist hidatiğini taklit eden gossypiboma olgusu Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Ebral Yiğit, Mehmet Ali Can, Mehmet Babür Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği ÖZET: Gossypiboma; cerrahi bir işlem sonrası vücutta unutulan tekstil ürünlerini oluşturduğu lezyonlardır. Gossypiboma; nadir bir cerrahi komplikasyon olmasının yanında ciddi morbidite ve mortalite yaratabilen mediko-legal problemlere neden olabilir. Kısa sürede semptom verebileceği gibi uzun yıllar hiçbir semptom vermeyebilir.Klinik semptomlar nonspesifiktir. Görüntüleme yöntemleri ile tanı koymak güçtür. Gossypiboma olgularının sık karşılaşılan bir nedeni de açık kolesistektomi operasyonlarıdır. Bu yazıda; kist hidatik ön tanısı ile opere edilen ancak 15 yıl önce geçirdiği açık kolesistektomide unutulan kompresin neden olduğu gossypiboma ile karşılaşılan bir olguyu sunmayı amaçladık. OLGU : 41 yaşında bayan hasta; zaman zaman yaşadığı karın ağrısı şikayeti nedeni ile hastanemize başvurdu. 15 yıl önce kolelitiazis nedeniyle sağ subkostal kesi ile açık kolesistektomi operasyonu geçirmiş. Fizik muayenesinde geçirilmiş cerrahi skarı dışında anlamlı bir bulguya rastlanmadı. Labaratuar değerleri normaldi. Hastaya intravenöz kontrastlı batın tomoğrafisi çekildi (Resim-1). Tomoğrafide; karaciğer seğment 7-8 de subdiafrağmatik yüzde, yaklaşık 7-8 cm, yer yer kalsifikasyonun eşlik ettiği, evre 4-5 kist hidatik lehine anlamlı bir lezyon tespit edildi. Hastaya kist hidatik ön tanısı ile laparatomi yapıldı. Yapışıklıklar ayrıştırıldıktan sonra karaciğer ile diafrağma arasına yerleşmiş lezyon tespit edildi. Lezyonun etrafı batikonlu kompreslerle korundu. Veres iğnesi ile aspire edilip batikonla dolduruldu ve boşaldı. Lezyon açıldığında koyu sarı renkli apse ile lifli yapısı kısmen bozulmuş komprese ait parçalar tespit edildi. Lezyon temizlendikten sonra 1 adet dren konularak operasyon sonlandırıldı. Hasta postoperatif 3. günde dreni çekilerek antibiyotik tedavisi ile taburcu edildi. SONUÇ: Gossypiboma, nadir bir komlikasyondur ancak hastalar ile doktorlar arasında ciddi hukuki problemler yaşanmasına neden olduğundan oldukça dikkate alınması gereken bir komplikasyondur. En sık abdominal ameliyatlardan sonra görülür. Çoğunlukla da açık kolesistektomi sonrası rapor edilmektedirler.Olgumuzda sunduğumuz gibi kist hidatikle bile benzer görüntü yorumlamalarına neden olabilmektedir. Eğer unutulan cerrahi bez radyoakfifle işaretli ise X-Ray garfiler ile tanı koymak ve yerini tespit etmek oldukça kolaydır. Bu yüzden X-Ray ile işaretli spanç ve kompreslerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. P-11 Tekrarlayan kolanjit atakları ile seyreden hepatolitiazisli hastada segmenter karaciğer rezeksiyonu İbrahim Tayfun Şahiner1, Musa Zorlu1, Güven Güney2, Mete Dolapçı1 1 Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum 2 Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji AD, Çorum GİRİŞ:Hepatolitiazis sıklıkla doğu asya ülkelerinde rastlanan (%18), batı toplumlarında da nadiren ortaya çıkan(%1),ortak safra yolları bifurkasyonunun proksimalindeki intrahepatik taş oluşumunu içeren klinik bir durumdur. Sık kolanjit ataklarının meydana gelmesi, taşların komple eksizyonunun güçlüğü ve kolanjiyokarsinoma gelişimi ile olabilen muhtemel beraberliği nedeniyle ciddi bir sağlık problemidir. Kliniğimize başvuran hepatolitiazis tanısı alan ve karaciğer segmenter rezeksiyon+ kolesistektomi+koledokoduedenostomi yapılan olgu sunulmuştur. - 87 - OLGU: 57 yaşında bayan hasta sık tekrarlayan karın ağrısı, bulantı kusma ve ateş şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Anamnezinden şikayetlerinin yaklaşık üç yıldır olduğu dış merkezde iki kez ERCP yapıldığı ve karaciğer sol kısmında kitle imajı tespit edildiği öğrenildi. Hastanın fizik muayenesinde batın sağ üst kadranda minimal hassasiyet mevcut olup, rebound ve defans tespit edilmedi. Laboratuvar testlerinde ALT:38, ALT:39, GGT:110, ALP:150, diğer biyokimyasal parametreler, tümör markerları, hemogram normal tespit edildi.Heaptobiliyer ultrasonografide karaciğer sol lob lateral segmentte heterojenite tespit edilmiş olup, intrahepatik safra yolları ve koledokta belirgin dilatasyon gözlendi. Koledok çapı 23 mm ölçüldü. Safra kesesi içerisinde yoğun safra çamuru mevcuttu.MR kolanjiografide intrahepatik safra yollarında ve koledokta dilatasyon,safra kesesi normal boyutta olup koledok çapı en geniş lokalizasyonda 23 mm ölçüldü ve distalde incelerek sonlandığı tespit edildi.Batın tomografisinde ise intrahepatik safra yollarında genişleme ve karaciğer sol lob lateral segmentte geniş hipodens alan tespit edildi. Hastaya laparatomi yapıldı. Eksplorasyonda koledokun yaklaşık 3 cm olduğu, safra kesesi içerisinde milimetrik taşlar olduğu ve karaciğer segment 2 ve 3 de düzensiz alan olduğu tespit edildi. Hastaya intraoperatif ultrasonografi yapıldı..Kitle imajı tespit edilmedi. Yoğun safra çamuru, hepatolitiazis düşünüldü. Hastaya kolesistektomi yapıldıktan sonra intraoperatif kolanjiografi yapıldı. Segment 2-3 düzeyinde safra yollarında tıkanıklık tespit edildi. Hastaya segment 2-3’ü içerecek şekilde sol lateral segmentektomi+koledokoduedenostomi yapıldı. Postoperatif takiplerde problem olmayan hasta şifa ile taburcu edildi. Patoloji sonucunda hepatolitiazis rapor edildi. SONUÇ:Sık kolanjit atakları geçiren,taşların tamamının çıkarılmasında güçlük çekilen ve kolanjiokarsinom birlikteliği riski olan ve uygun segmenti etkileyen vakalarda karaciğer rezeksiyonu başarılı sonuçlar vermektedir. P-12 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi’ye bağlı 3. derece karaciğer yaralanması: Olgu sunumu Ali Kılıç1, Aylin Acar1, Tolga Canbak1, Fatih Başak1, Fatma Kulalı2, Gürhan Baş1 1 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul Giriş: Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP)’ye bağlı karaciğer yaralanması nadir görülen bir komplikasyondur. Literatürde yalnızca birkaç olgu sunumu mevcuttur. Bu yazıda, ERCP’ye bağlı subkapsüler karaciğer hematomu ve laserasyonu gelişen olgu sunuldu. OLGU: Altmış sekiz yaşında kadın hasta sarılık şikayetiyle polikliniğe başvurdu. Fizik muayenede epigastrik hassasiyet mevcuttu. Özgeçmişinde, 5 yıl önce konvansiyonel kolesistektomi operasyonu mevcuttu. Koledokolithiazis nedeniyle hastaya ERCP yapıldı. ERCP’de hiler bölgede 1,5 cm dolma defekti görüldü. Endoskopik sfinkterotomi ve balon ve basketle taş ekstrakte edildi. Taburcu edildikten 12 saat sonra hasta acil servise tansiyon düşüklüğü, halsizlik ve karın ağrısı şikayetleri ile başvurdu. Tansiyon arteriel 90/60 mmHg, nabız 100 vuru/dakika idi. Karın muayenesinde yaygın hassasiyeti, defans ve rebound mevcuttu. Ultrasonografide ve tüm abdomen bilgisayarlı tomografide, karaciğerde subkapsüler hematom, subdiafragmatik serbest hava izlendi. Akut karın nedeniyle hasta operasyona alındı. Eksplorasyonda, karaciğer sağ lob anterior segmentlerinden posteriora doğru uzanan yaklaşık 15 cm çaplı rüptüre subkapsüler hematom mevcuttu. Duodenum ve koledokta patolojik bulgu saptanmadı. Postoperatif 9. gün komplikasyonsuz eksterne edildi. Postoperatif 1. ayda ateş yüksekliği ve karın ağrısı ile başvuran hastaya yapılan USG ve BT görüntülemede, karaciğer sağ lobdaki hematomun kısmen regrese olduğu ve karaciğer sol lob anterior komşuluğunda 10x3 cm boyutlu hematom ile uyumlu heterojen kolleksiyon saptandı. Perkutan drenaj yapıldı. Drenaj 1 hafta süre ile devam etti, kontrol ultrasonografi ile tam regresyon görüldü ve drenaj sonlandırıldı. Hastanın 1 yıllık takibinde komplikasyon gelişmedi. Sonuç: ERCP’ye bağlı karaciğer yaralanması nadir görülen bir komplikasyondur. ERCP sonrası pankreatit, duodenum perforasyonu ve bilioma daha sık görülmekle birlikte karaciğer yaralanması da olabileceği akılda tutulmalıdır. Konservatif tedavi ön planda düşünülmelidir, ancak akut karın gelişmesi ya da instabilite durumunda cerrahi planlanmalıdır. - 88 - P-13 Laparoskopik cerrahi sırasında oluşan hepatik ven yaralanmalarında laparoskopik onarım Cüneyt Kayaalp, Kerem Tolan, Bülent Ünal, Fatih Sümer, Servet Karagül İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya Amaç: Majör vasküler yaralanmalar laparoskopik cerrahilerde açık cerrahiye dönmeyi gerektirebilen, hayatı tehdit edebilen komplikasyonlardır. Burada, laparoskopik cerrahi sırasında oluşan hepatik ven yaralanmalarını laparoskopik olarak onardığımız iki farklı olguyu sunmayı amaçladık. Olgu ve Teknik: Olgu 1: 62 yaşında kadın hasta, özefagus orta kısımda squamöz hücreli kanser tanısıyla, torakoskopi yardımlı laparoskopik transhiatal özefajektomi için ameliyata alındı. Gastro-hepatik ligaman kesilerek küçük kurvatur ve ardından da diyafragmatik kruslar serbestleştirildi. Sol diafragmatik krusun diseksiyonu sırasında, sol hepatik ven lateral yüzünde iatrojenik bir açılma oldu. Ven grasper ile tutuldu ve açıklık klipslenerek hava embolisi ihtimali önlendi. Ardından 5/0 prolen ile vasküler onarım yapılarak klipsler alındı. İşlem sırasında toplam 100cc kan kaybı oldu. Büyük kurvatur tüp mide şeklinde hazırlanarak sol servikal özefago-gastrostomi yapıldı. Hasta postoperatif servikal anastomoz kaçağı nedeniyle 20 gün total parenteral nütrisyon ile takip edildi. Kaçağın spontan kapanmasından sonra sekelsiz taburcu edildi. Hepatik ven onarımı ile ilgili bir sorun yaşanmadı. Olgu 2: 49 yaşında kadın hasta, sağ adrenalde 8 cm çaplı insidentaloma nedeniyle, laparoskopik sağ adrenalektomi ameliyatına alındı. Sağ sürrenal lojda, inferior vena cava komşuluğundaki kitle çevre dokulardan disseke edildi. Karaciğer, mediale ekartasyonu amacıyla diafragmadan disseke edilirken sağ hepatik venin lateral yüzünde açılma oldu. Hava embolisini engellemek için açıklık grasper ile tutuldu ve 5/0 prolen devamlı sütürlerle grasper üzerinden laparoskopik olarak onarıldı. İşlem esnasında 100cc hepatik ven, 100cc de trokar yaralanmasına bağlı karaciğer parankiminden olmak üzere toplam 200cc kadar kanama oldu, hava embolisi olmadı. Hasta işlem sonrasında postoperatif 4. günde sekelsiz taburcu edildi. Hepatik ven onarımıyla ilgili sorun yaşanmadı. Sonuç: Laparoskopik cerrahide, vena kava veya hepatik ven yaralanmalarında hava embolisi riski nedeniyle, açıklığın hızla kapatılması çok önemlidir. Damardaki açıklık kapatıldıktan sonra uygun olgularda laparoskopik onarım yapılabilir. P-14 Kist hidatik ile beraber tanı konan hepatoselüler karsinoma. Olgu sunumu Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Sezgin Zeren2, Zülfü Bayhan2, Cengiz Koçak3, Sermin Tok4, Yalçın Sönmez1 1 Evliya Çelebi Eğitim Arş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Kütahya 2 DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya 3 DPÜ Tıp Fakültesi Patoloji AD, Kütahya 4 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi Radyoloji Kliniği Adana Giriş: Hidatik hastalık ekinokokus granulosusun sebep olduğu parazitik enfeksiyondur. Hidatik kist ve hepatoselüler karsinom birlikteliği nadirdir. Hem hepatoselüler kanser hemde hidatik kistte genelde sağ üst kadranda ağrı, şişkinlik hissi ile başvururlar. Hepatomegali, palpe edilen egzofitik lezyon muayene bulgularıdır. Ekinokok granulosuz’un hepatoselüler karsinom için tetikleyici rol oynayabilir. Amaç/OLGU: Hidatik kist ve hepatoselüler kanser birlikteliği tespit ettiğimiz hastayı sunmayı amaçladık. Seksenüç yaşında erkek hasta karın ağrısı, kilo kaybı, iştahsızlık şikayetleri ile başvurdu. abdominal ultrasonografide karaciğer konturları düzgün, boyutları normal sınırda, parankim ekojenitesi homojen, karaciğer segment 2-3 lokalisazyonunda segment 3 seviyesinde egzofitik uzanımlı olan 55x72 mm boyutlarında içerisinde anekoik kistik alanlar olan semisolid heterojen izo-hiperekoik semisolid kist hidatik,segment 5-6 kısmen 7-8’de yerleşen 140x146 mm boyutlarında kalın septalı kist hidatik tespit edildi. IV kontrastlı abdomen BT tetkikinde karaciğer sağ lopta içerisinde kalın septalar olan öncelikle kist hidatik ile uyumlu kistik lezyon ve karaciğer sol lopta içerisinde kistik-nekrotik alanlar içeren hipodens solid lezyon izlendiği belirtildi. Ameliyatta sağ lobu tama yakın dolduran kistik lezyon vardı, karaciğer dokusunun granuler görünümde olduğu tespit edildi. Sağ lopdaki kistektomi drenaj yapılırken soldaki lezyonun rüptüre olduğu ve rüptüre alandan nekrotik karaciğer dokusu geldiği görüldü. Frozen çalışıldı hepatoselüler karsinom ve nekroz tanısı aldı. Sol hepatektomi planlanırsa sağlam karaciğer dokusunun hasta için yeterli olmayacağı düşünülerek hemostaz sonrası cerrahi sonlandırıldı. Hasta 10. Gün taburcu edildi. Onkolojik tedaviyi kabul etmeyen hasta takipten ayrıldı. - 89 - Sonuç: Hidatik kist ve hepatoselüler kanser birlikteliği nadirdir. Her iki hastalıkta kronik zeminde ilerler. Her iki hastalığın kronik süreci göz önüne alındığında ekinokokun kanserin oluşumunda veya progresyonunda yol oynayabilir. Ekinokok granulosuz’un hepatoselüler karsinom için tetikleyici rol oynayabilir. Parazitik enfeksiyonların immün sistemi baskıladığı, enfeksiyonun kronikleşmesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. P-15 Gilbert Sendromlu karaciğer donöründen canlı vericili karaciğer nakli: Olgu sunumu Muzaffer Atlı, Lütfi Soylu, Nedim Çekmen, Sedat Karademir Özel Ankara Güven Hastanesi, HPB Cerrahisi ve Organ Nakli Bölümü AMAÇ : Ülkemizdeki kadavra organ bağışının kısıtlı olması nedeni ile, karaciğer nakillerinin %75’i canlı donörlerden alınan greftler ile gerçekleşmektedir. Artan nakil sayıları, donör güvenliği ile ilgili kaygıları da öne çıkmaktadır. Bu çalışmada, Gilbert sendromlu bir donörden gerçekleştirilen canlı vericili karaciğer nakli olgusunu sunacağız. OLGU: Alıcı, hepatit C’ye bağlı karaciğer sirozu gelişen erkek hasta (55 y, 79 kg, MELD: 16). Nakil için 3 donör adayı sıra ile değerlendirildi. İki donör, yetersiz karaciğer hacmi ve düşük parankim kalitesi (steatoz >%30) nedeni ile uygun bulunmadı. Yirmiüç yaşındaki kadın adayın, karaciğer hacim ölçümleri, vasküler anatomisi ve parankim kalitesi uygun olmakla birlikte, özgeçmişi ve güncel karaciğer testleri Gilbert sendromu ile uyumlu bulundu (t.bil: 2,22 mg/dL, ind.bil: 1,6 mg/dL). Sağlık durumu ile ilgili bilgilendirme ve onamı sonrası, alıcıya Gilbert sendromlu canlı donörden sağ karaciğer nakli uygulandı. Nakil sonrası 4. ayda alıcı ve donörün karaciğer fonksiyonları normal sınırlardadır (t.bil düzeyleri <1 mg/dL). SONUÇ: Gilbert sendromlu canlı vericilerden alınan parsiyel greftler ile karaciğer nakli güvenli bir şekilde uygulanabilmektedir. P-16 Canlı donör karaciğer nakli sonrası tanı alan diffüz hepatosellüler karsinoma: Olgu sunumu Sema Aktaş1, Şinasi Sevmiş1, Esin Korkut3, Cengiz Erol2, Hamdi Karakayalı1 1 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İstanbul 3 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, İstanbul Diffüz hepatosellüler karsinoma (HCC) karaciğer nakli için kontrendike patolojilerden biridir. Bununla beraber çok nadir bir formu olan siroz benzeri mikronodüller ile seyreden diffüz HCC’ye ameliyat öncesi tanı konulması son derece zordur ve genellikler karaciğer nakli sonrası çıkarılan karaciğerin patolojik incelemesi sonrası tanı konur. Aşağıda canlı donör karaciğer nakli sonrası diffüz HCC tanısı alan olgu sunulmuştur. Sarılık ve halsizlik nedeni ile 1 ay önce doktora başvuran ve yapılan incelemelerde hepatit B saptanan 44 yaşındaki erkek hasta kardeşinden karaciğer nakli alıcı adayı olarak başvurdu. Başvuru anında hastanın genel durumu kötü, yaygın asit mevcuttu. Laboratuvar incelemelerinde; Trombosit:296000/mm3, AST:449 IU/l, ALT:151 IU/l, total bilirubin:27,3 mg/dl, PTZ:22,3 sn, INR:2,3, kreatinin:2,9 mg/dl, Alfa-fetoprotein:1,38 IU/Ml saptandı. Hepatorenal sendrom tedavisi sonrası çekilen bilgisayarlı tomografide; karaciğerin uzun eksende 27 cm çapında diffüz büyüdüğü, parankiminin heterojen ve diffüz nodüler olduğu görüldü. HCC izlenimi veren kitle saptanmadı. Benzer bulgular MRI ile teyit edildi. Bunun üzerine hastaya kardeşinden sağ lob karaciğer nakli yapıldı. Ameliyat sonrası 18. gün normal karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri ile taburcu edildi. Patolojik incelemede hepatektomi materyalinin tamamına yakınının tümör olduğu, izole adalar halinde sirotik karaciğer dokusunun olduğu ve tümörün mikroskobik düzeyde lenfovasküler invazyon yaptığı saptandı. Tümör patolojik T3a ve TNM sınıflamasına göre evre IV a kabul edildi. Takipte 3. ay AFP yükselmeye başladı (5 IU/ Ml). Yapılan taramada vücudun herhangi bir yerinde nüks saptanmadı. Beşinci ayda AFP:12 IU/Ml olarak saptandı. Bu aşamada yapılan taramada her iki sürrenal bezde metastaz ile uyumlu kitleler saptandı. Her iki kitleye radyoterapi uygulandı. Hasta 7. ayda gelişen bilateral bronkopnömoni ve sepsis nedeni ile exitus oldu. Sonuç olarak; siroz benzeri bulgu veren diffüz HCC nadir ve ameliyat öncesi tanısı son derece zordur. Genel durumu bozuk olan ve radyolojik olarak heterojen büyük karaciğeri olan hastalara yapılabilirse biyopsi yapılması uygun olur. - 90 - P-17 Sağ lob canli donör karaciğer naklinde 4 ayri ven anastomozu: Olgu sunumu Sema Aktaş1, Selma Özgür2, Şinasi Sevmiş1, Cengiz Erol3, Hamdi Karakayalı1 1 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD, İstanbul 3 Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İstanbul Canlı donör karaciğer nakli sonrası greft kalitesi ve fonksiyonu üzerine etki eden en önemli faktörlerden biri venöz drenajdır. Multipl hepatik veni olan greftlerde drenaj problemini çözmek için çeşitli rekonstrüksiyon teknikleri tanımlanmıştır. Bu çalışmada 4 adet hepatic veni olan sağ lob karaciğer grefti kullanılarak karaciğer nakli yapılan vakayı sunduk. Otoimmün hepatit nedeni ile 6 yıldır takipte olan 56 yaşındaki bayan hasta kliniğimize oğlundan karaciğer nakli için başvurdu. Child-Pugh C evresinde ve MELD skoru 15 idi. CT incelemede donörün toplam karaciğer volümü 1721 cc, sağ lob karaciğer volümü 951 cc (%58) olarak hesaplandı. Portal ve arteriyel sistem anatomisi normaldi. Buna karşın sağ hepatik venin yanında çapları 1 cm üzerinde olan segment 8 ve segment 5’i drene eden 2 adet hepatik ven ve 1 adet inferior hepatik ven mevcuttu. Ailede başka donör olmaması üzerine bu donörün kullanılmasına karar verildi. Sağ lob donör hepatektomi ve perfüzyonu takiben; sağ hepatik ven-sağ hepatic ven güdüğüne uç-uç, segment 8 hepatik veni-orta-sol lob hepatik ven güdüğüne uç-uç, inferior hepatic ven- inferior vena kavaya uç yan anastomoz edildi. Segment 5 hepatik veni 1 cm çaplı PTFE greft kulanılarak vena kavaya anastomoz edildi. Tüm anastomozlar 6/0 prolen kullanılarak yapıldı. Greftin reperfüzyonu sonrası greftte herhangi bir konjesyon ve renk değişikliği bulgusu olmadı. Ameliyat sonrası ilk hafta günde 2 kez Doppler USG ile damarların açıklığı kontrol edildi. İlk hafta heparin infüzyonu ardından asetilsalisilik asit ile antikoagülasyon yapıldı. Alıcı ve donörde ameliyat sonrası erken ve geç dönemde herhangi bir problem olmadı. Hasta şu an ameliyat sonrası 9. ayında normal karaciğer fonksiyonları ile takip edilmektedir. Sonuç olarak canlı donör karaciğer naklinde greftin sıcak iskemi süresi uzatılmadan multipl venöz rekonstrüksiyonlar yapmak mümkündür. P-18 Karaciğer kist hidatik hastalığında laparoskopi deneyimimiz Hüseyin Akyol, Erkal Ziylan, Mehmet Akif Aydın, Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi,Genel Cerrahi AD, İstanbul Amaç: Karaciğer kist hidatik hastalığı ülkemizde endemik olarak görülen bir hastalıktır. Laparoskopik cerrahi tıp alanında yaygın uygulanmaktadır. Bunun nedeni, laparoskopik yaklaşımın düşük morbidite, kısa süreli hastanede kalış ve erken işe dönüş, daha iyi kozmetik sonuç avantajlarıdır. Bu çalışmada 7 yıllık klinik deneyimimizi sunduk. MATERYAL-METOD: 2007-2014 yılları arasında kist hidatik tanısı konarak laparoskopik olarak opere edilen 54 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Yaş, cinsiyet, kist sayısı, kistin yerleşim yeri, tanı yöntemi ve hastanede kalış süresi hasta dosyaları taranarak incelendi. BULGULAR: Olguların 32’ si kadın 22’ si erkek idi. Hastaların yaş ortalaması 41,2 idi. Olguların 18 tanesinde tek bir kist, 36 tanesinde birden fazla kist olduğu görüldü. Kistlerin 32 si sağ lobda, 14 tanesi sol lobda ve 8 tanesi her iki lobda mevcuttu. Tüm olgularda tanı radyolojik inceleme ve seroloji ile konmuştu. Hastaların ortalama yatış süresi 2,7 gün idi. Tartışma: Laparoskopik cerrahi uygulamalar her alanda giderek daha yaygın halde kullanılmaktadır. Karaciğer kist hidatik hastalığının tedavisinde, laparoskopik yaklaşımın güvenilir ve etkin bir tedavi yöntemi olduğu, klinik çalışmalarla kanıtlanmıştır. Zor yerleşimli hidatik kistler de laparoskopik cerrahi tercih edilen tedavi yöntemi olarak uygulanabilmektedir. - 91 - P-19 Çocukluk çağında yutulmuş ve unutulmuş iğnenin erişkinlikte kendini hatırlatması: Orta hepatik ven trombozu ve karaciğer absesi Gültekin Hoş, Yücel Yankol, Gökhan Ertuğrul, Nesimi Mecit, Turan Kanmaz, Koray Acarlı İstanbul Memorial Şişli Hastanesi, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Organ Nakli Merkezi GİRİŞ: Yabancı cisim yutulması çocukluk çağında sık karşılaşılan bir problem olup cismin endoskopik yöntemlerle uzaklaştırılması veya doğal seyrinin takibi genel yaklaşımı oluşturur. Yutulduğu unutulmuş veya endoskopik girişimlerle çıkartılamamış cisimlerin dokular arasında çeşitli nedenlerle ‘’yer değiştirerek’’ ileri yaşlarda komplikasyonlara neden olması ise oldukça nadir bir durumdur. OLGU: 37 yaşında erkek hasta sağ omuz ağrısı ve boyun ağrısı nedeniyle çekilen boyun MRG’si sonrasında mevcut şikayetlerinin şiddetlenmesiyle başvurduğu merkezde lökositoz, CRP yüksekliği, direkt grafide diyafram düzeyinde ‘’iğne ile uyumlu opasite’’ ve MRG’de ’’ hepatik venler lokalizasyonunda yabancı cisim artefaktı’’ tespit edilmesi üzerine antibiyoterapi başlanarak kliniğimize yönlendirildi. USG’de sol hepatik ven komşuluğunda apse izlenmesi üzerine ilk merkezde başlanan tedavinin iki haftaya tamamlanması kararlaştırıldı. Şikayetleri gerileyen ve labaratuar parametreleri düzelen hasta iki hafta sonra kontrole çağrıldı. Şiddeti daha az olmakla beraber karın ağrısı tekrar başlayan hastaya çekilen kontrastlı BT’de önceki apsenin gerilediği fakat orta hepatik venin tromboze olduğu tespit edildi. Laparatomi yapılarak sol hepatik ven komşuluğundaki apse loju drene edildi. Peroperatuar USG ve skopi yardımıyla orta hepatik ven kökünde parankime gömülü iğne bulundu ve çıkarıldı. Postoperatif dönemi sorunsuz geçen hasta şifa ile taburcu edildi. SONUÇ: Çocukluk döneminde yutulan yabancı cisimler çoğunlukla dışkı ile atılmakta veya endoskopik girişimlerle çıkarılmaktadır. Yutulan cisimlerin bir kısmı da yıllarca vücutta zarasız kalabilmektedir. MRG nin oluşturduğu manyetik alanın neden olduğu ‘’mıknatıs etkisinin’’ vücuttaki sivri metalik cisimleri hareket ettirebileceği de akılda tutulmalıdır. Nadiren bazı cisimler ise şekil ve konumlarına göre yıllar içinde farklı dokulara geçebilmekte ve cerrahiyi de içeren tedaviler gerektirecek ciddi komplikasyonlara neden olabilmektedirler. P-20 Portal ven invazyonu ve trombüsü olan hepatoselüler karsinomunlu (HCC) hastada greft ile vena porta revizyonu ve karaciğer nakli: Olgu sunumu Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum Amaç: Transplantasyon endikasyonu olan HCC’li hastalarda özellikle vena portanın tamamının tümöral trombüsle tıkalı olduğu tespit edildiğinde yapılacak olan işlem morbidite ve mortalitesi yüksek bir işlemdir ve ciddi deneyim gerektirir. Bu olgu sunumunda vena porta invazyonuyla beraber vena porta trombüsü olan hastaya yaptığımız vena porta rekonstrüksiyonuyla birlikte karaciğer transplantasyon ameliyatını sunmayı amaçladık. OLGU: 40 yaşında erkek hastaya çeşitli dışmerkezlerde yapılan tetkiklerinde HCC tanısı konulmuş ancak tümörün portal vene invazyonu ve portal vende tümöral trombüs tespit edilmesi üzerine cerrahi tedavi uygun görülmemiş. Hasta kliniğimize müracaat ettiğinde yapılan tetkiklerinde karaciğer 5. ve 8. Segmentte portal hilusa uzanan, büyüğü yaklaşık 5 cm çapında lezyon alanları izlendiği, sağ ve sol portal venin invaze olduğu, ana portal vende de ileri düzeyde oklüzyona yol açan tümör trombüsüne ait görünüm rapor edildi. Hastaya transplantasyon planlandı. Ameliyatta yapılan eksplorasyonda kitle lezyon tespit edildi, standart transplantasyon işlemleri sonrası vena porta askıya alınarak elle kontrol edildiğinde süperior mezenterik vene kadar vena portanın tamamiyle trombüsle dolu olduğu görüldü. Pankreas üst ve alt kenarlarından dekole edilerek vena porta, inferior mezenterik ven, süperior mezenterik ven, splenik ven ve sol coroner ven dönülerek ayrı ayrı askıya alındı. İnferior mezenterik ven ve sol coroner ven kalibrasyonları ince olduklarından klempe edilerek sütüre edildi. Vena porta splenik ven ve superior mezenterik venden klempler eşliğinde kesilerek pankreas arkasından karaciğer hilusuna kadar lümeni açılmadan dekole edildi. Hepatektomi tamamlandıktan sonra perikardial yama(bovin greft)’dan oluşturulan greft pankreas arkasında superior mezenterik ven ve splenik vene ayrı ayrı anastomoz edildi, takiben dönör hepatektomi materyali üzerindeki vena porta güdüğü ile anastomozu yapıldı. Transplantasyon gerçekleştirildi. Postoperatuar patolojik incelemelerde trombüsün tümöral olmadığı anlaşıldı. Hasta - 92 - postoperatuar 20.gününde şifa ile taburcu edilerek rutin kontrollerine çağrıldı. Sonuç: Vasküler invazyonu yada tümöral trombüsü olan hilusu tutan HCC’li hastalarda çeşitli vasküler greft rekonstrüksiyon operasyonları yapılarak teknik zor olsa dahi özellikle genç hastalara yaşam şansı verilmesi açısından transplantasyon zorlanmalıdır. P-21 Dalak kistleri Amil Rzayev, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş: Dalak kistleri nadir görülen lezyonlar olup etiyoloji ve patogenezine göre primer ve sekonder olarak sınıflandırılır. Primer dalak kistlerinin % 50’sini parazitik kistler oluşturmaktadır. Amaç: Bu çalışmanın amacı hütf genel cerrahi ad’da dalak kisti nedeniyle ameliyat edilen hastaların incelenmesidir. Materyal-metod: hütf genel cerrahi ad da ocak 1998 ile ocak 2015 tarihleri arasında dalak kistleri nedeniyle ameliyat uygulanan ve dosyalarına bilgilerine ulaş ilan hastaların demografik bilgileri, ameliyat öncesi tanıları, uygulanan cerrahi işlemler, postoperatif takip süreci, patolojik değerlendirme, morbidite ve mortaliteleri retrospektif olarak değerlendirildi Bulgular: hütf genel cerrahi ad’da ocak 1998 ocak 2015 tarihleri arasında dalak kisti nedeniyle ameliyat edilen 11 hastanın dosya bilgilerine ulaşıldı. Hastaların 10’u kadın, 1’i erkek olarak saptanmıştır. Ortalama yaş 46,5 idi. Ameliyat öncesi 7 hasta kist hidatik, 3 hasta dalak primer kisti olarak tani almişti. Sekiz hastanın karin ağrısı şikâyeti mevcuttu. On hastaya splenektomi, 1 hastaya parsiyel kistektomi(psödokist)uygulandi. Postoperatif yatış süresi ortalama 4 gün, ortalama kist boyutu 61 mm idi. Patoloji sonucu 7 hastada kist hidatik,2 hastada mezotelyal kist(1 skuamoz metaplazi gösteren,1 hastada benign mezotelyal kist),1 hastada benign epitelyal kist,1 hastada psödokist ile uyumlu idi. Postoperatif mortalite saptanmadı. Sonuç: dalak kistleri nadir görülmektedir ve cerrahi uygulama sik değildir. Ayırıcı taninin kolay olmaması cerrahinin temel nedenini oluştursa da, hastalar öncelikli olarak kist hidatik açısından değerlendirilmeli, patolojinin çoğu zaman benign olduğu da akılda bulundurulmalıdır. P-22 Primer karaciğer lenfoması Safa Kürşat Nural, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş: Sistemik lenfomanın karaciğer tutulumu % 50-60 olarak görülmekle birlikte, diğer organ tutulumu olmaksızın primer karaciğer tutulumu görülmesi nadirdir. Amaç: Bu çalışmanın amacı primer karaciğer lenfoması nedeniyle ameliyat edilen bir olgu sunulurken karaciğer lenfomasının klinik, radyolojik ve patolojik özelliklerinin tartışılmasıdır. OLGU: 37 y, kadın hasta yaklaşık bir aydır devam etmekte olan karın ağrısı nedeniyle değerlendirildiğinde karın muayenesinde patolojik özellik yoktu. Laboratuvar değerlerinde hemoglobin 13,8,lökosit 6400,trombosit 223.000,karaciğer fonksiyon ve böbrek fonksiyon testleri normaldi. Tümör markerlarında patolojik bir değer yoktu. Hepatit markerları HBs AG negatif,ANTİ HCV negatifti. B2 MİKROGLOBULİN 1136, LDH 167 idi. abdominal ultrasonografide karaciğer sağ lob posterior inferior kesimde 35x25 mm boyutlarında düzenli sınırlı hipoekoik lezyon, karaciğer MR’da karaciğer sağ lobda ayırıcı tanıda Anjiyomyolipom,Fokal Nodüler Hiperplazi,Psudo Tümör,Hepato Selüler Karsinom da düşünüldüğü ancak tam karakterize edilemeyen 4 cm lezyon saptanmıştı. Üst endoskopisinde ve kolonoskopisinde patoloji yoktu. Bu bulgularla karaciğer non anatomik rezeksiyon uygulanan hastanın patoloji sonucu Düşük dereceli B lenfoproliferatif neoplazm, “marjinal zon lenfoma” olarak rapor edildi. Ameliyat sonrası dönemde - 93 - yapılan PET BT’de patoloji saptanmadı. Hastaya tedavisiz takip kararı alındı. Sonuç: Primer karaciğer lenfoması nadir görülmektedir. Tanıda klinik bulgular, laboratuar ve görüntüleme yöntemlerinin yol göstericiliği sınırlıdır. Literatür bilgisinin sınırlı olması tedavinin belirlenmesini güçleştirmektedir. Hastaların uzun süreli takiplerinin bildirilmesi tedavi protokollerinin belirlenmesinde önemli olabilir. P-23 Gebelik ve evre IV dalak kist hidatiği (Olgu sunumu) Deniz Güzey1, Kıvanç Derya Peker1, Gülay Şahin1, Cemal Seyhun1, Meral Çanaz2, Hakan Güraslan2, Dilek Hacer Çeşme3, Fatma Aysun Erbahçeci Salık3 1 Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2 Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3 Radyoloji Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Amaç: Echinococcus granulosus’un neden olduğu hidatik kist hastalığı ülkemizde oldukça yaygındır. İlk tanının gebelik süresinde konulması veya takip edilmesi bazı sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle ilk trimestirde gerek invazif veya minimal invazif gerek medikal tedavinin istenmeyen yan etkileri fetüs kaybı ile sonlanabileceğinden tedavinin programlanmasında güçlükler görülmektedir. Literatürde konu ile ilgili az miktarda olgu bildirimleri mevcuttur. Metod: İki çocuk annesi 26 yaşındaki hasta, dalakta kist hidatik tanısı ile takip edilirken dört haftalık hamile olduğunu öğrenip polikliniğimize başvurdu. Bebeği istediğini ve kendisine önerilen gebeliğin sonlandırılması teklifine sıcak bakmadığını belirtti. Hasta, aktüel durumu değerlendirilerek poliklinik takibe alındı. Bulgular: Hastanın gebelik öncesi takibe ait bilgisayarlı tomografi (BT) kayıtlarında dalakta 80 mm çapında kitlenin bulunduğu görüldü. abdomenin diğer kısımlarında başka kist mevcut değildi. Fizik muayenesinde sol üst kadranda ağrısız bir kitlenin bulunduğu tespit edildi, ultrasonografik (USG) incelemede boyutu artmış dalak parankimi içinde 85x72 mm çapında ince cidarlı heterojen hipoekoik evre III-IV kist hidatik ile uyumlu kistik lezyon verifiye edildi. Karaciğerde ve diğer organlarda başka bulgu görülmedi. Laboratuar incelemelerde kist aktivitesine veya süperenfeksiyonuna ait bulgulara rastlanmadı. Jinekoloji ve radyoloji ile koordine bir şekilde takibe alınan hastada gebelik esnasında kist çapında büyüme ve özelliklerinde değişme görülmedi. Tanı evre IV olarak rekonstrükte edildi ve gebelik programlı bir şekilde takip edilerek sezeryan ile sonlandırıldı. Postpartum BT bulgusu kist boyutlarında değişiklik göstermemiştir. Sonuç: Erken evre kist hidatik tedavi modalitelerinden olan sistemik medikal tedavi, antihelmintik ilaçların teratojenik etkisinden dolayı ilk trimestrde önerilmemektedir. Minimal invazif yöntem PAİR (Ponksiyon, aspirasyon, enjeksiyon, reaspirasyon) uygulanabilmekte fakat alerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir. Cerrahi ilk trimestirde anaflaksi ve fetüs kaybına neden olabilir. İleri evre kistlerde gebelik süresince hormonların etkisi ile kist boyutlarında büyüme olabileceği endişesi mevcuttur. Karın içi basıncın artması, doğum için gerekli manüplasyonlar kist rüptürüne sebeb olabilir, literatürde kist rüptürüne ait mortalite rapor edilmiştir. Hastamızda USG ile evre IV olarak değerlendirilen dalak kist hidatiği komplikasyon oluşmadan takip edilebilmiştir. P-24 Laparoskopik Karaciğer Cerrahisi Deneyimi Tarık Artış, Fatih Büyüker, Salih Tosun, İbrahim Ali Özemir, Tuğrul Özdemir, Orhan Alimoğlu İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği GİRİŞ VE AMAÇ: Laparoskopik karaciğer cerrahisi son zamanlarda gittikçe artan sıklıkla uygulanmaya başlamıştır. Minimal invazif cerrahinin getirdiği avantajlar düşük morbidite ile karaciğer için de uygun hale gelmiştir. Bu çalışmada laparoskopik karaciğer cerrahisi uyguladığımız vakalarımızı irdelemeyi amaçladık GEREÇ ve YÖNTEM: Toplam 7 hastaya yapılan laparoskopik karaciğer işlemi retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik yapıları, operatif veriler ve postoperatif mortalite ve morbidite irdelendi. - 94 - BULGULAR: Laparoskopik karaciğer cerrahisi uygulanan hastalarla ilgili veriler tablo1 de verilmiştir. Hastaların biri(laparoskopik splenektomi+total perikistektomi) hariç 3 trokar kullanıldı. Karaciğer parenkim transeksiyonu için Harmonic scalpel(n=5) ve ligasure (n=2) kullanıldı. Pringle manevrası hiçbir hastaya uygulanmadı. Median peroperatif kan kaybı 110 cc. idi Hiçbir hastaya peroperatif kan transfüzyonuna gereksinim duyulmadı. Ortalama operasyon süresi 82±33 dak (r, 45-155 dak) idi. Postoperatif komplikasyon gelişmedi. Ortalama hastanede kalış süresi 4 gün idi. SONUÇ: Laparoskopik karaciğer cerrahisi uygun vakalarda, ileri laparoskopi ve açık cerrahide tecrübeli ekipler tarafından düşük morbidite ile uygulanabilecek güvenli bir seçenek olarak görülmektedir.Bu yöntem uygun vakalar için standart tedavi haline getirilmelidir. Cinsiyet Yaş Endikasyon Cerrahi işlem Lezyon çapı 1 Erkek 51 Kist hidatik Total perikistektomi+splenektomi 4 cm 2 Kadın 36 Kist hidatik Total perikistektomi 5 cm 3 Kadın 28 Hemanjiom Enükleasyon 8 cm 4 Kadın 49 Hemanjiom Enükleasyon 11 cm 5 Kadın 54 Hemanjiom Enükleasyon 10 cm 6 Kadın 34 Hemanjiom Anatomik sol lat. segmentektomi 12 cm 7 Erkek 62 Kolorektal Metastaz Metastazektomi 2,5 cm P-25 Masif üst gis kanamasının nadir bir nedeni, pankreas kisti Başar Aksoy1, Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Soner Karadaş2, Güner Dağlı2 1 Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Sanko Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Gaziantep Giriş: Üst gastrointestinal (üst gis )kanaması hayatı tehtid eden mortalitesi yüksek olan klinik bir durumdur. Pek çok nedene bağlı olarak gelişebilir. Ancak pankreas kistinin mide penetrasyonuna bağlı masif üst gis kanaması çok nadir görülen bir durumdur.Çalışmamızın amacı pankreas kisti nedeniyle masif üst gis kanaması ile başvuran hastadaki klinik deneyimimizi paylaşmak, nadir görülen bu olgulara dikkat çekmektir. Olgu sunumu: 35 yaşında erkek hasta bir aydır olan epigastrik bölgede ağrı dışında medikal öyküsü olmayan hasta acil servise kanlı kusma nedeniyle başvurdu. Hasta yoğun bakım ünitesinde takibe alındı. Yapılan tetkiklerinde hemoglobin 8 gr/dl, Plt 161 10³/mm³, Amilaz 9 U/L, Lipaz 5 U/L, AST 10 U/L, ALT 16 U/L, Üre 26 mg/dl, kreatinin 1.1 mg/dl, CRP 38.3 mg/l olarak ölçüldü. Yapılan Üst Gis Endoskopisinde mide korpus posteriorunda koagulüm tespit edildi. Aktif kanama İzlenmedi. Hastaya yapılan abdominal tomografide pankreas korpusunda mideye posteriorda baskı yapan 8.5mm x 6.5mm lik kistik lezyon saptandı. Hasta cerrahi yoğun bakımda takipte iken abondan üst gis kanaması oldu. Hasta acil operasyona alındı. Pankreas korpusundaki kistik lezyonun mideye penetre olduğu ve aktif arteriyel kanamaya neden olduğu tespit edildi. Hipotansif ve masif kanaması olan hastaya hızlı hemostaz uygulanarak operasyon sonlandırıldı. Cerrahi yoğun bakımda entübe takip edilen hastada önce ARDS sonra ventilatör ilişkili pnömoni gelişti. Hastada yatışının 16. gününde sepsis ve multi organ yetmezliği nedeniyle mortalite gelişti. Sonuç: Üst gis kanaması ile başvuran hastalarda pankreas kistleri ayrıcı tanıda mutlaka akılta tutulmalıdır. Erken tanı ve tedavi morbidite ve mortaliteyi önleyecektir. P-26 Pankreatik psödokisti komplike eden intestinal iskemi olgusu Faik Yaylak1, Mustafa Özsoy2, Bekir Şanal3, Mehmet Korkmaz3 1 Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Kütahya 2 Afyon Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Afyon 3 Dumlupınar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, Kütahya - 95 - Giriş: Daha önce pankreatik psödokiste ikincil kolonik nekroz bildirilmiş olmasına rağmen intestinal nekroz çok daha nadir görülmektedir. Amaç, OLGU: Bu sunumda pankreatik psödokiste ikincil intestinal nekroz olgusu tartışılmıştır. Dış merkezden non-biliyer pankreatit ön tanısı ile refere edilen 45 yaşındaki kadın hastanın ilk değerlendirmesinde safra kesesi ve safra yolları normal olarak değerlendirildi. Peripankreatik minimal sıvı tespit edildi. Üç haftalık takip sonrasında pankreatik psödokist gelişmesi nedeniyle (Figure 1) hospitalize edildi ve ultrasonografi eşliğinde perkütan drenaj uygulandı (Figür 2, 3). Perkütan drenaj ile takip edilmekte iken akut batın bulgularının gelişmesi nedeniyle psödokist rüptürü (Figür 4) ön tanısı ile ameliyata alındı. Laparotomide psödokist tabanın bir kısmını sağ alt kadranda yerleşik intestinal ansların oluşturduğu ve yaklaşık 50 cm’lik bir ileum segmentin nekrotik olduğu saptandı. İntestinal rezeksiyon sırasında mezodaki vasküler yapılarda trombozlar izlendi. Eksternal drenaj ile birlikte intestinal devamlılık enteroeneterostomi ile sağlandı. Yoğun bakım takiplerinde genel durumunun düzeldiği ancak psödokistin tekrar ettiği gözlendi. ERCP ile endoskopik sfinkterotomi yapıldı. Endoskopik girişim teknik olarak yapılamadığı ve perkütan drenaja izin veren bir pencere olmadığı için kistogastrostomi yapıldı. Takip ve izleminde ek sorunu olmayan ve psödokist çapında küçülme izlenen hasta ayaktan takip edilmektedir. Sonuç: İntestinal iskemi ve nekroz pankreatik psödokisti komplike edebilen bir klinik olarak karşımıza çıkabilir ve bizim bu deneyimimiz pankreatik psödokist nedeniyle ortaya çıkan ileal nekrozu bildirilen ilk olgu sunumlarındandır. P-27 Nadir bir akut pankreatit nedeni, karaciğer kist hidatiği Erdal Uysal1, Ahmet Orhan Gürer1, Mehmet Dokur2 1 Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Sanko Üniversitesi, Acil Servis Bölümü, Gaziantep Akut pankreatitin pek çok nedeni vardır. Safra yoluna açılan karaciğer kistt hidatiklerinde pankreatit son derece nadirdir. Karaciğer kist hidatiğinin yoğun görüldüğü bölgelerde pankreatit etiyolojisinde karaciğer kist hidatiği akılda tutulmalıdır. Daha önceye ait hipertansiyon dışında öyküsü olmayan 46 yaşında erkek hasta karın ağrısı, bulantı şikayeti ile başvurdu. Yapılan biyokimyasal incelemede amilaz 1506 u/L, lipaz 646 U/L, total bilirubin 5.09 mg/dl, direk bilirubin 3.09 mg/dl, AST 261IU/L, ALT 325 IU/L olarak tespit edildi. Yapılan batın ultrasonografide koledok ve intrahepatik safra yollarında genişleme karaciğer sağ lobda 78x44 mm büyüklüğünde kist hidatik ile uyumlu bulgular saptandı. Hastanın batın tomografisinde koledokta şüpheli debrisler izlendi. Hastaya ERCP yapıldı. Sfinkteretomi yapılarak kist hidatiğe ait mebranöz debrisler temizlendi. Hasta klinikte takip altına alındı. Genel durumu düzelen hastaya albendazol başlanarak 3 hafta sonra opere edildi. Parsiyel kistektomi, kapitonaj ve omentopeksi uygulandı. Kist içine açılan iki adet safra kanalı polipropilen sütürle kapatıldı. Hastada postoperatif ilk haftada drenlerinden az miktarda safralı geleni oldu. Takiplerde drenajı kesilen hastanın drenleri çekilerek tedavi sonlandırıldı. Sonuç olarak safra yollarına açılan kist hidatiklerin pankreatite neden olması son derece nadirdir. Akut pankreatit etiyolojisinde Akılda tutulmalıdır. Preoperatif ERCP ve gerekirse bilier stent oldukça yardımcıdır P-28 Pankreatikoduodenektomi operasyonu sonuçları: 71 olguluk tek merkez deneyimi Ertuğrul Karğı1, Erdem Okay2, Abdullah Güneş2, Çağrı Tiryaki3, Burcu Erbay2 1 Abant İzzzet Baysal Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Bolu 2 Kocaeli Üniversitesi,Genel Cerrahi AD, Kocaeli 3 Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Kocaeli Amaç: Kliniğimizde gerçekleştirilen pankreatikoduodenektomi operasyonu sonuçlarının morbidite ve mortalite hızları - 96 - ve güvenilirlik açısından retrospektif olarak değerlendirilmesi. Gereç ve Yöntemler: Ocak 2007-Eylül 2012 tarihleri arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’nda Whipple operasyonu yapılan 71 hastanın dosya kayıtları morbidite, mortalite ve güvenilirlik açısından geriye dönük olarak incelenmiştir. Yaş, cinsiyet, lezyon tipi ve lokalizasyonu, cerrahi özellikler ve postoperatif komplikasyonlar kaydedildi. BULGULAR: Ortalama yaşı 59.9 yıl olan ve pankreatikoduodenektomi uygulanan 71 hasta (48 erkek, 23 kadın) çalışmaya dahil edildi. Kırkiki olgu (%59) pankreas başı, 19 olgu (%27) ampulla, 4 olgu (%5,5) duodenum, 4 olgu (%5,5) koledok malignitesine sahip idi. İki olguya ise (%3) pankreatit nedeniyle cerrahi uygulandı. Cerrahiye bağlı mortalite oranı %2,8 (2 olgu) idi. En sık rastlanan postoperatif komplikasyonlar; mide boşalımında gecikme (%19), pankreas fistülü (%14) ve yara enfeksiyonu (%10) idi. Postoperatif morbidite oranı ise %28 olarak saptandı. Sonuç: Pankreas ve diğer periampuller bölge tümörleri ciddi morbiditeye neden olan klinik problemlerdir. Geleneksel olarak bu hastalar karanlık bir prognoza sahip olmakla birlikte, doğru evreleme ve uygun hasta seçimi daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlar. Tek uzun süreli hayatta kalım sebebi olması nedeniyle, mümkün olan her durumda cerrahi rezeksiyon denenmelidir. Sonuç olarak, bu küçük olgu serisinde pankreotikoduodenektomi cerrahisi pankreas ve koledok patolojilerinin tedavisinde etkin ve güvenilir bir cerrahi yöntem olarak bulunmuştur. Cerrahi deneyimi olan düşük yoğunluklu merkezlerde de düşük mortalite ve morbidite oranları ile bu cerrahi işlem yapılabilmektedir. P-29 Pankreas asiner hücreli karsinomu: İki olgunun literatür eşliğinde sunumu Ömer Vedat Ünalp1, Avni Can Karaca3, Ela Ekmekcigil1, Alper Uğuz1, Oktay Tekeşin2, Murat Sözbilen1, Ahmet Çoker1 1 Ege Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İzmir 2 Ege Üniversitesi, İç Hastalıkları AD, İzmir 3 Denizli Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Denizli Amaç: Asiner hücreli karsinomlar (AHK); asiner hücrelerle benzer yapısal özellik gösteren malign epitelyal hücrelerin, ekzokrin enzim üreten neoplastik aktivitesi sonucu meydana gelmektedir. Çalışmamızda nonspesifik semptomlar ile başvuran pankreas gövde kısmında yerleşmiş iki asiner hücreli karsinom olgumuzu literature eşliğinde sunmaktayız. Yöntem: Dispepsi ve nonspesifik künt karın ağrısı şikayetleri ile ayaktan tedavi olmak üzere başvuran 44 yaşındaki hastanın yapılan batın ultrasonunda pankreas gövde kesiminde 4.5cm çapında solid kitleye rastlandı. Diğer olgumuz; 50 yaşında bayan hasta kliniğimize pankreatik solid kitle tanısı ile başvurdu. Klinik olarak sessiz seyirli kitle, hastanın rutin olarak uygulanan kontrolleri sırasında rastlantısal olarak tanı aldı. Batın ultrasonu ile pankreas gövde kesiminde yerleşimli, 2cm çapında olduğu belirtildi BULGULAR: Preoperatif hazırlık evresi sonrasında, her iki hastaya da küratif amaçlı distal pankreatektomi ve splenektomi uygulandı. İlk hastamızda rezeke edilen materyalde, gövde kesiminde yerleşmiş 4.5cm çapında tümor olduğu gözlemlendi. Cerrahi sınır tümor varlığı yönünden negatif olarak değerlendirildi ancak PanIN2, yağ nekrozu ve pankreatit bulguları mevcuttu. İkinci olguda ise, rezeke pankreatik dokuda tümörden bağımsız cerrahi sınır olduğu belirtildi. Histolojik bulgularla hastaların, UICC TNM sınıflamasına göre sırasıyla T3N0M0 ve T1N0M0 olarak yer aldı. Posteoperatif izlem sürecinde hastalar halen salim ve hayattadır. Sonuç: Asiner hücreli karsinomlar, pankreatik adenokanserlerle kıyaslandığında pankreasın daha iyi seyirli nadir tümörleridir. Çoğunlukla nonspesifik semptomlara neden olmaları, preoperatif dönemde tanı almalarını zorlaştırır. Tedavi için standart yöntem cerrahidir ancak kabul edilen standart bir kemoterapi yöntemi bulunmamaktadır. - 97 - P-30 Pankreas kuyruğunu ve cisminin tamamını kaplayan büyük ölçülü iyi difaransiye nöröendokrin tümor olgusu Eldar Ahmedov1, Kamran Beydullayev1, Behruz Selimov1, Rövşen Yusifov1, Ağakişi Yahyayev2, Nedim Polat4, Xeyyam Eyvazov3, Lale İsmayılova1, Ceyran Memmedova1, Günay Allahverdiyeva1 1 Merkezi Neftçiler Hastanesi, Bakü 2 Respublika Diagnostik Merkezi, Bakü 3 Özel Medistyle Hospital, Bakü 4 Polat Patoloji Laboratuvarı, İstanbul GİRİŞ:Pankreas nöroendokrin tümorleri(PNET) nadir görülen ve yavaş büyüyen tümorlerdir. Görülme insidansı yılda 1/100000 olup tüm pankreas tümorlerinin %2-sini oluşturmaktadır. PNET-ler ürettiği hormona göre(insulin, glukagon, gastrin, VİP, somatostatin) fonksiyonel ve nonfonksiyonel olurlar. Fonksiyonel tümorler genellikle üretilen horman bağlı semptomatik olurlarsa, nonfonksiyonel tümorler büyük ölcülere ulaşana kadar semptomsuzdur. PNET-lerin tedavisinde, malignite riski, hormonal etkiler ve bunlara bağlı gelişle bilecek hayatı tehdit edici olaylardan dolayı öncellikle cerrahi girişim düşünülmelidir. AMAÇ: Kliniğimizde opere ettiğimiz pankreas kuyruğunu ve cisminin tamamını kaplayan büyük ölçülü iyi difaransiye nöroendokrin tümor vakasını sunmaktır. OLGU: 27 yaşında erkek hasta kliniğimize halsizlik, 6 aydır devam eden ishal,kusma, somnolens, baş dönmesi şikayyetleri ile baş vurdu. Yapılan muayenede vital bulqular AT 114/59, PS 99, SpO2 99, ateş: 36.3 C derin asidoz(pH-7.213, HCO3-10.4), derin hipokalemi (K-1.87mmol/l), hiponatremi (Na -123.5), hipokloremi (CL-90.5) hipeglikemi, hipovolemi saptandı. Karın muayenesinde epigastriumda hassasiyet mevcut.Torako abdominal CT-de pankreas kuyruk ve cisminin tamamına yakınını kaplayan 90x80 mm çapında solid kitle saptandı. İlk olarak fonksiyonel nöröendokrin tümör düşünüldü ve kliniğine uyqun olarak kanda VİP(yurtdışı laboratuvarında) bakıldı, normal bulundu. Hastaya sivi, elektrolit ve sandostatin tedavisi başlandı. İyileşen hasta 1 hafta sonra ameliyyata alındı. Genel anesteziyi takipen hastaya distal pankreatektomi+splenektomi operasyonu yapıldı. Postop. dönemi normal geçen hasta 1 hafta sonra cerrahi şifa ile taburcu edildi. Histopatalojik muayenede iyi difaransiye grade2 noroendokrin tümor(evre 2B T3N1M0) tanısı konuldu. Yapılan immün-histokimyasal sinaptofizin(+), kromogranin(+), cd56(+), glukagon(-), calcitonin fokal (+), VIP(-), ACTH(-), histamin(-), olarak bildirildi. SONUÇ: WHO 2010 sınıflamasına göre PNET uç grupa ayilir. 1)Nöroendokrin tümor(NET) 2)Nöroendokrin Karsinom(NEC) 3)Mikst Adenonöroendokrin karsinomm(MANEC). PNET-ler pankreasın malign tümörlerin %3-5-ni oluşturur ve genelde pankreasın ekzokrin tümörlerine oranla iyi proqnozludur. Tümörün lokalize ve rezeksiyon drumlarına göre 5senelik yaşam %55 civarındadır. Tümör unrezektabl olduğu drumlarda ise bu gösterici %15-dir. Genellikle 5senelik yaşam göstericisi %42-dir. Sonuc olarak ister fonksiyonel ister nonfonksiyonel olsun tüm nöröendokrin tümorlerin erken tanısı ve tedavisi sürvi açısından önemlidir. P-31 Klinikte nadir görülen pankreatit olgu sunumu: Oluk pankreatit Erkan Oymacı1, Serdar Aydoğan2, Nurettin Kahramansoy2, Ahmet Deniz Uçar2, Savaş Yakan2, Ayvaz Ulaş Urgancı2, Mehmet Yıldırım2, Nazif Erkan2 1 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi, İzmir 2 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İzmir GİRİŞ/AMAÇ: Oluk pankreatiti kronik pankreatitin özel bir formu olup, pankreas başı, duodenum ve ana safra kanalı arasındaki olukta inflamasyon ve fibröz doku oluşumu ile karekterizedir. Patogenezi tam bilinmemekle birlikte, peptik ülser, gastrik rezeksiyon öyküsü, gastrik hipersekresyon, pankreatik heterotopi ve ana pankreatik kanal akımında bozulma etyolojide düşünülmektedir. Oluk pankreatit ve pankreas kitlelerinin radyolojik benzerlikleri ayırıcı tanı açısından önemlidir. - 98 - OLGU: İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi kliniğinde ileri tetkik sonucunda oluk pankreatiti tanısı alan ikisi erkek, biri kadın 3 olgu retrospektif olarak incelendi. Kadın hasta 43 yaşında, diabet ve hipertansiyon öyküsü olan, kolesistektomili, morbid obes (BMI:44) idi. Erkek olgular 31 ve 48 yaşlarında, ek hastalık ve geçirilmiş operasyon öyküleri bulunmayan, aralıklı alkol alan hastalardı. Olguların başvuru yakınmaları epigastik bölgeden sırta doğru yayılan karın ağrısı, bulantı ve dispepsi idi. Fizik muayenede tüm olgularda sırta doğru yayılan epigastrik hassasiyet mevcuttu. Labrotuvar değerlerinde her 3 olguda da lökositoz(>12.000), Serum C-reaktif protein değerlerinde artış ve kadın hastamızda hiperglisemi(>250) saptandı. Karaciğer fonksiyon testleri, serum amilaz değerleri ve total bilirubin değerleri normal sınırlardaydı. Hastaların kontrastlı batın BT’lerinde; duodenum, antrum çevresinde ve pankreas oluk bölgesine uyan alanda heterojen dansite artışı, ödem ile uyumlu hipodens görünüm ve heterojen pankreas görünümü oluk pankreatit açısından anlamlı olarak rapor edildi. Üst gastrointestinal sistem endoskopik incelemelerinde duodenum ikinci kısmında belirgin ödem, bu bölgede lümeni daraltan polipoid ve hiperemik alanlar saptandı. Hastalara intravenöz sıvı, PPİ, non-steroid antiinflamatuvar ilaçlar ve geniş spektrumlu antibiyotik tedavisi başlandı. Yakınmaları gerileyen, lökositoz değerleri normal sınırlara dönen hastalar taburcu edildi. 6 hafta sonraki kontrol batın BT tetkiklerinde, duodenumdaki difüz duvar kalınlık artışı ve pankreastaki heterojen görünümün gerilediği saptandı. SONUÇ: Etyolojisi tam olarak bilinmese de oluk pankreatiti, kronik pankreatitli hastalarda akılda tutulması gerekli önemli bir hastalıktır. Oluk pankreatiti ile pankreas başı kitlelerinde tedavi prosedürü tamamen farklı olduğundan doğru tanı çok önemlidir ve görüntüleme bulgularının bilinmesi gereksiz radikal cerrahi girişimleri önler. P-32 Pankreas adenokarsinomunda neoadjuvan tedavi ile tam regresyon: Vaka sunumu Sarp Kaya Gorur1, Mustafa Arısoy1, Mert Erkan1, Andaç Argon2, Orhan Bilge1 1 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 2 Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Medikal Onkoloji Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ / AMAÇ: Metastatik olmayan pankreas adenokarsinomu için cerrahi rezeksiyon halen mevcut olan tek küratif tedavi seçeneğidir. Hastaların ancak %20 kadarı tanı aldıkları sırada cerrahi tedavi şansına sahiptir. Son zamanlarda giderek yaygınlaşan bir yöntem de lokal ileri (Borderline resectable) olarak sınıflandırılan olgularda neoadjuvan kemoterapi uygulanarak ameliyat şansının kazanılmaya çalışılmasıdır. Bu tedaviyi savunanlar iyi kanlanan, henüz cerrahi girişim uygulanmamış bir tümöre kemoterapi verilmesinin daha etkin olacağını öne sürmektedir. Böylece tümör evresinin gerilemesi ile sınır negatif (R0) rezeksiyon olasılığının arttırılacağını düşünmektedirler. Ancak bu yaklaşım ile doğrudan cerrahi seçeneği kıyaslayan prospektif randomize klinik bir çalışma henüz bildirilmemiştir Biz, sınırda ameliyat edilebilir olarak sınıflandırılmış ve kemoterapiye dramatik yanıt vererek tam regresyon (yPT0N0M0) göstermiş bir pankreas adenokarsinomu vakasını sunmak istiyoruz. OLGU: 71 yaşında erkek hasta. CA 19-9 yüksekliği nedeni ile yapılan tetkiklerinde, pankreas unsinat prosesden mezenter köküne uzanan, superior mezenterik arter invazyonu olan kitle tespit edilmiş. Pozitron Emisyon Tomografisi(PET) ile kitlenin hipermetabolik olduğu izlenmiş. Endoskopik ultrasonografi ile yapılan iğne biyopsisi ile tanı konulamamış. Hastaya başka bir hastanede eksploratif laparatomi yapılarak, kitlenin mezenter kökü ve süperior mezenterik arter ile ilişkili olduğu izlenmiş. Alınan frozen biyopsi sonucu adenokarsinom olarak rapor edilmiş ve palyatif amaçlı gastro-jejunostomi yapılarak ameliyatı tamamlanmış. Hastaya verilen altı kür Capecitabine ve Oxaliplatin tedavisi sonrası tekrarlanan PET çalışması ile tümöral kitlede tam regresyon olduğu izlendi. Hastanın Manyetik rezonans (MR) incelemesinde diffüzyon sinyal gücünde artış göstermeyen lezyonların boyutunda regresyon saptandı. Hastaya pankreatikoduodenektomi yapıldı. Patolojik incelenmede kitlede canlı tümör odağı saptanmadı. Cerrahi sınırlarda ve 27 lenf nodunda tümör görülmedi. SONUÇ: Cerrahi rezeksiyon pankreas adenokarsinomu için mevcut olan tek küratif seçenektir. Pankreas adenokarsinomunda kemoterapiye yanıt derecesi farklılık göstermek ile beraber yanıt dramatik te olabilir. Bu nedenle lokal ileri olarak sınıflandırılan vakalarda neoadjuvan kemoterapi seçeneği gözönünde bulundurulmalıdır. - 99 - P-33 Indiyosiyanin tabanlı fotodinamik terapinin primer insan pankreas tümör hücreleri üzerine etkisinin in vitro araştırılması Tuğba Kiriş1, Fatma Ümit Malya2, Ayşenur Kiriş1, Saadet Akbulut1, Necmi Mehmet Burgucu1, Zuhal Gücin3, Haşim Özgür Tabakoğlu1 1 Fatih Üniversitesi, Biyomedikal Mühendislik Enstitüsü, İstanbul 2 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul 3 Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Tıbbi Patoloji AD, İstanbul Pankreas tümörleriyle teşhis anında büyük oranda ileri evre olarak karşılaşılır. Literatürde yaşam süresine yapılan en önemli katkının cerrahi olduğu gösterilmiştir. Tümörü cerrahi sınırlara indirgemek için yapılan radyoterapi veya kemoterapi gibi tedaviler çoğu hastada başarısız veya yetersiz kalmaktadır. Fotodinamik Terapi (FDT) ışığa duyarlı maddenin hastaya verilmesi ve tümör hücreleri tarafından tutulması prensibine dayanan FDA onaylı bir yöntemdir. Bu uyarılma ile ya bir substrat ile reaksiyona girerek serbest radikaller oluşturur veya enerjisini moleküler oksijene transfer ederek yüksek derecede reaktif olan singlet oksijen meydana gelerek tümörlü hücrelerde birikmesi oksidatif strese yol açarak hücre ölümlerine neden olmaktadır. Çalışmanın amacı ICG tabanlı fotodinamik terapinin insan ex-vivo pankreas tümör hücreleri üzerindeki etkisini araştırmaktır. Çalışmada BVÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’na müracaat eden pankreas kanseri tanılı veya ön tanılı olup çalışmaya katılmaya gönüllü olan hastalardan, cerrahi tedavi amacıyla gerçekleştirilen rezeksiyon işlemiyle elde edilen pankreas kanserli doku örnekleri kullanılmıştır. Kanserli dokulardan izolasyon yoluyla elde edilen pankreas tümör hücreleri üzerine LED ışık kaynağı ile ICG tabanlı fotodinamik terapi uygulanmıştır. WST-1 hücre yaşamsallık testi ile hücrelerin tedaviye verdiği cevap araştırılmıştır. Pankreas tümör hücrelerinde ICG fotoduyarlı madde kullanılarak yapılan FDT tedavisinde hücre canlılığının % 65 azaldığı bulunmuştur. Sonuçlar ICG tabanlı FDT’nin pankreas tümör hücrelerinde etkin olduğunu ilerleyen insan çalışmaları için pankreas tümörünü cerrahi sınıra indirgemede umut vaad edici olduğunu göstermektedir. P-34 Distal pankreatektomi ile birlikte çöliak trunkus rezeksiyonu Cuneyt Kayaalp, Koray Kutlutürk, Mehmet Ali Yağcı, Abdulhamid Alam, Emrah Otan, Cemalettin Aydın İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya Metastatik olmayan pankreas gövde tümörlü hastalarda daha konforlu ve uzun bir yaşamın sağlanması kitlenin tam rezeksiyonu ile sağlalabilmektedir. Çöliak trunkusu invaze eden pankreas gövde tümörleri ise genellikle unrezektable olarak değerlendirilir. Burada çöliak trunkus invazyonu olan ama uzak metastazı olmayan pankreas gövde tümörlü iki hastaya yapılan distal pankreatektomi ile kombine çöliak trunkus rezeksiyonu sunulmuştur. Olgu 1: Pankreas gövdesinde çöliak trunkusu, sol renal veni, mezokolonu ve mideyi invaze eden 60 yaşındaki erkek hastaya unblok subtotal gastrektomi, distal pankreatektomi, splenektomi, sol hemikolektomi, sol nefrektomi, sol sürrenalektomi ve çöliak trunkus rezeksiyonu yapıldı. Hasta ameliyat sonrası sorunsuz olarak postoperatif sekizinci günde taburcu edildi. Hastanın ameliyat öncesi olan sırt ağrısı postoperatif dönemde tamamen geriledi. Histopatolojik incelemede, pT4pN1 adenokarsinom rapor edildi. Adjuvan kemoterapi alan hasta postoperatif 20. ayda uzak metastazlar (karaciğer ve intraperitoneal) nedeniyle kaybedildi. Olgu 2: 58 yaşındaki erkek hastada pankreas korpus ve gövde kısmını tamamen kaplayan 6cm’lik kitlenin, mide küçük kurvatura, çölyak turunkusa, Treitz ligamanına, sol surrenale, portal vene, splenik arter ve splenik vene invaze olduğu görüldü. Subtotal gastrektomi, distal pankreatektomi, splenektomi, sol surrenalektomi, parsiyel portal ven rezeksiyonu ve çöliak trunkus rezeksiyonu yapıldı. Portal ven rekonstrüksiyonu 2cm’lik ven allogrefti ile kapatıldı. Hasta postoperatif 19. günde sorunsuz taburcu edildi. Patolojik evrelemesi pT4pN1 olan hastaya adjuvan kemoterapi verildi. Preoperatif mevcut olan sırt ağrısı postoperatif dönemde geriledi. Postoperatif 19. ayında olan hastanın önkolda ve karaciğerde şüpheli metastazları var. Çöliak trunkusu invaze eden bazı pankreas gövde tümörlerinde, kitlenin invaze ettiği çöliak trunkus ve komşu organların unblok rezeksiyonu, hastaların yaşam süresi ve semptomlarının kontrolü açısından fayda sağlayabilir. - 100 - P-35 Yüksek cerrahi riskli bir hastada duodenal divertiküle bağlı pankreatik psödokistin perkütan drenaj ile tedavi / olgu sunumu Mehmet Fatih Ekici1, Faik Yaylak2, Yalçın Sönmez1, Sezgin Zeren2, Zülfü Bayhan2, Bekir Şanal3, Sertaç Eraslan4 1 Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Kütahya 2 DPÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Kütahya 3 DPÜ Tıp Fakültesi Radyoloji AD, Kütahya 4 Evliya Çelebi Eğitim Araş. Hastanesi Dahiliye Kliniği Kütahya Giriş: Duodenal divertiküller üst gastrointestinal sistemin nadir olmayan yapısal anormalliklerindendir. İleri yaşta ve periampüller bölgede görülme sıklığı daha fazladır.Genellikle asemptomatiktir ancak perforasyon, hemoraji, bilier obstruksiyon ve pankreatite neden olabilir. Amaç/OLGU: Bu olgu sunumunda yandaş hastalıkları nedeniyle cerrahi için yüksek morbidite ve mortalite riski taşıyan ve perkütan drenaj ile tedavi ettiğimiz bir duodenal divertiküle bağlı pankreatik psödokist olgusu tartışılmıştır. Yetmişbeş yaşında kadın hasta acil servise 1 haftadır devam eden karın ağrısı, iştahsızlık ile başvurdu. Üç gündür artan şikayetleri olan hastada bulantı, kusma mevcuttu. Özgeçmişte kronik tip 2 diabet, hipertansiyon, kronik obstruktif akciğer hastalığı ve 10 yıl evvel kolesistektomi öyküsü vardı. Hastanın kontrastlı batın tomografisinde intrahepatik safra yolları genişlemiş ve koledok (25 mm) belirgin, pankreatik kanalda hafif genişleme vardı. Ampulla vateri düzeyinde içi muhtemel gıda artıkları ile dolu geniş bir divertikül formasyonu ve pankreasta hafif ödematöz enflamasyon bulguları izlendi. Medikal tedavi başlanan, oral alımı kesilen hastanın MR kolanjiografi incelemesinde koledok 15 mm ölçüldü. Koledok içerisinde belirgin dolma defekti tespit edilmedi. Üst endoskopik değerlendirmede periampuller divertikül ve içerisinde gıda artıkları tespit edildi. Serum fizyolojik enjeksiyonu ile divertikül içerisinde bulunan gıda artıkları temizlendi. İşlem esnasında hipoksi ve aritmisi gelişen hastanın işlemi sonlandırıldı. Kontrol tomografisinde koledok dilatasyonu azalmış, intrahepatik safra yollarındaki genişleme tamamen gerilemişti ve divertikül lümeni boştu. Ancak pankreas gövde-kuyruk düzeyinden itibaren sol parakolik alanda inferiora uzanan 25x11x10 cm boyutlarında yeni gelişmiş oldukça geniş bir sıvı kolleksiyonu psödokist olarak değerlendirildi Psödokisti ultrasonografi eşliğinde perkütan yolla drene edilen hastanın 1 hafta sonraki kontrolünde kistin yarıya yakın küçüldüğü görüldü Kontrol üst endoskopisinde divertikül içinde gıda artığı yoktu. Hastanın perkütan drenaj kateteri çekilerek yatışından sonra yirmibeş gün, perkütan drenaj girişiminden sonraki onsekizinci günde taburcu edildi. Sonuç: Semptomatik periampuller divertiküllerde yüksek cerrahi riskli hastalarda perkütan girişimler pankreatik kistlerin yönetiminde kullanılabilir bir seçenek olarak düşünülebilir. P-36 Sinistral hipertansiyona neden olan pankreas kist hidatiği: Olgu sunumu Tolga Canbak1, Aylin Acar1, Fatih Başak1, Fatma Kulalı2, Gürhan Baş1 1 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul 2 Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği, İstanbul Giriş: Kist hidatik, en sık akciğer ve karaciğerde görülür. Pankreas yerleşimi ise endemik olduğu bölgelerde bile %0,12’yi geçmemektedir. Bu yazıda, sinistral hipertansiyona neden olan ve nadir görülen pankreas kist hidatiği olgu sunumu amaçlandı. OLGU: Yirmi altı yaşında erkek hasta, karın ağrısı nedeniyle polikliniğe başvurdu. Özgeçmişinde 15 yıl önce akciğer kist hidatik nedeniyle operasyon öyküsü mevcuttu. Soygeçmişinde özellik saptanmadı. Fizik muayenede, sol torakotomi skarı mevcuttu. Laboratuar incelemede lökosit 5600 K/uL, hemoglobin 13 g/dL, eosinofil 0,34 K/uL idi. Bilirubin, amilaz, lipaz, karaciğer enzimleri, böbrek fonksiyon testleri, albumin, protrombin zamanı ve INR değerleri normaldi. Tüm abdomen ultrasonografide karın orta hat solunda 96x69 mm lobule konturlu, düzgün sınırlı, kalın septasyonlar içeren kistik lezyon saptandı. abdominal magnetik rezonans incelemede sinistral portal hipertansiyona neden olan splenik arter ve vene bası yapan pankreas korpus ve kuyruk kesiminde, içinde septasyonlar içeren 100x76 mm düzgün sınırlı - 101 - kistik lezyon mevcuttu, superior mezenterik vene drene olan splenik hilus etrafında sol gastroepiploic vende dilatasyon saptandı. Karaciğer normaldi. Hasta operasyona alındı. Eksplorasyonda pankreas korpusunda 10 cm boyutunda kist saptandı, kistotomi yapılarak aspire edildi. Postoperatif takiplerinde pankreatik fistül gelişti. Medikal tedavi verildi Hasta postoperatif 20. gününde ek komplikasyon gelişmeden taburcu edildi. Postoperatif 1. ayda çekilen bazal kontrastlı abdominal bilgisayarlı tomografide splenik venden başlayıp portal konfluens yanında superior mezenterik vende sonlanan izole perigastrik kollateral venöz dilatasyonlar saptandı. Takip süresi 7 ayda komplikasyon gelişmedi. Sonuç: Pankreas kist hidatiği pankreasın diğer kistleri ile karıştırılabilir, ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır. Basıya bağlı komplikasyonlara neden olabilir, tedavide cerrahi düşünülmelidir. P-37 Dalak metastazlı pankreas solid psödopapiller tümörü; Olgu sunumu Ebral Yiğit, Yusuf Yağmur, Serdar Gümüş, Mehmet Ali̇ Can Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği GİRİŞ: Pankreasın Solid-kistik pseudopapillary tümörü nadir görülür. Bu tümörlerin düşük malignensi potansiyeli olup pankreas tümörlerinin %0.17-2.7 olustururlar. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu tümör solid-pseudopapillary neoplazm olarak tanımlanır. Tümör tipik kistik, solid ve pseudopapiller histolojik özellikleri olan yapıları içerir. OLGU SUNUMU: 39 yasında bayan hasta polikliniğimize karın ağrısı şikayeti ile geldi. Fizik muayesinde splenomegali ve sol tarafta ele gelen yaklaşık 10 cm kitle mecvut idi. Hastada ilaçla regüle hipertansiyon mevcuttu. Hastaya batın ultrasonoğrafisi ve batın tomoğrafisi(Şekil 1) yapıldı ve sol kadranda dalağa invaze yaklaşık 12 cm kitle saptandı. Tüm kan testleri ve tömür markerları normaldi. PET–CT’ de (Şekil 2) 12x11x12 boyutunda sol sürrenalden baslayıp dalağa invaze kitle (SUV max 12) görüldü. Eksplorasyonda pankreas distal kısmında dalağa metastaz yapmış 12 cm çapında fibroz kapsül ile kaplı, yer yer kistik nodüler yapıda kitle saptandı. Splenektomi, distal pankreatektomi ve kitle eksizyonu yapıldı (Şekil 3,4). Patalojik incelemede internal kanama, nekroz ve mitoz içeren; dalağa invaze solid kistik pseudopapillar tümör saptandı. Postoperatif komlikasyonu olmayan hasta onkolojiye sevk edilerek taburcu edildi ancak onkoloji herhangi bir kemoterapi veya radyoterapi uygulamadı. Hastanın erken dönem takiplerinde nüks görülmedi. TARTIŞMA: Pankreasın Solid-kistik pseudopapillary tümörü nadir görülür ve iyi prognoza sahiptir. Bütün yaşlarda görülebilir ama genelikle genç bayanlarda görülür ve kadın/erkek oranı 8:3 dür. Çoğu hastada gaz ve karın ağrısı gibi nonspesifik semptomlar bulunur veya hiç semptom bulunmaz. Hastamızda tanı konulmadan yaklaşık 2-3 ay önce karın ağrısı şikayetleri başlamıştı. Yavaş büyüyen pattern büyük boyutlu ve geç tanı konulması nedenidir. Bilgisayarlı tomografi tümörün solid ve kistik alanlarını gösterir. Manyetik rezonans görüntüleme de kistik dejenerasyon alanları, kapsül ve kanamayı ayırt etmede kullanılabilinir. SONUÇ: Metastatik ve preoperatif kesin tanı konamayan olgulara, agressif cerrahi uygulanması gerekebilir. Segmental tutulum ve dalakta metastaz saptandığında pankreasın parsiyel rezeksiyon ve splenektomi yeterli olabilir. Metastatik hastalık yoksa, primer tümörün total eksizyonu en etkili tedavi şeklidir. P-38 Akut bilier pankreatit olgularında ERCP hemen yapalım mı? Musa Zorlu, İbrahim Tayfun Şahiner, Ethem Zobacı, Mesut Bala, Mete Dolapçı Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum AMAÇ: Akut pankreatit(AP), pankreas bezinin lokal ve sistemik olarak diğer organları da etkilediği sistemik inflamatuar süreçtir. AP’nin yıllık insidansı 100.000’de 5-80 kişi arasındadır. Alkole bağlı olmayan akut pankreatitte yaklaşık %60 oranında safra taşı saptanmıştır. Safra taşı olan popülasyonun yaklaşık %3-7 akut pankreatit gelişme riski bulunur. Bu hastaların tanı ve tedavi seçeneklerinden biriside ERCP işlemidir.Çalışmanın amacı ERCP işlemi yapılamayan hastanelerde - 102 - Akut Biliyer pankreatit (ABP) tanısı ile kliniğe kabul edilen hastalarda,medikal tedavinin yeterlilik oranları ve ERCP işlem gerekliliğini tespit etmektir. YÖNTEM: 2014-2015 tarihleri arasında ABP nedeniyle yatırılan 51 hasta retrospektif değerlendirildi, demografik bilgileri, klinik, laboratuar ve radyolojik bulgular, Ranson kriterleri, ERCP girişimleri, cerrahi işlemler kaydedildi. BULGULAR: 51 hasta değerlendirmeye alındı. Hastaların 31 (%60.8)kadın,20(%39.2)erkekti. Yaş ortalaması 63 idi. Başvuru anındaki Bilier Ranson kriterleri sıra ile 16 (%31.4) hasta;0, 22 (%43.1) hasta;1,8 (%15.7) hasta;2,5 (%9.8) hasta;3 olarak bulundu.48. saatte ise sırası ile 45(%88.2)hasta;0, 6 (%11.8) hasta;1 olarak bulundu. abdominal ultrasonografide 48 (%94.1) hastada pankreasta ödem ve heterojenite yok, 3(%5.9) hasta pankreasta ödem ve heterojenite ve peripankreatik sıvı vardı. Batın tomografi Balthazar sınıflandırmasına göre,11(%21.6) hasta;Evre A, 1(%2); Evre B, 2(%3.9) Evre C, olarak bulundu.MRCP değerlendirmesinde 18(%35.3) hasta normal,14(%27.5) hasta safra kesesinde taş var ve koledok normal,13(%25.5) saf kesesi ve koledokta taş,6 (%11.8) koledok normalde geniş fakat safra kesesi normal olarak belirlendi. Hastaların 28 (%54.9)’ine medikal tedavi,13 (%25.5) erken dönem kolesistektomi,10(%19.6) hastaya ise ERCP işlemi gerekli görüldü. TARTIŞMA: Akut pankreatit %75-80 hafif seyirli seyrederken,%20-25 oranında ağır seyretmektedir.Erken dönemde periampuller bölgedeki inflamasyona veya milimetrik taşlara bağlı olarak bilier staz gelişmektedir. Medikal tedavi sonrası ödemin gerilemesi veya taşların düşmesi sonucu staz bulguları da ortadan kalkmaktadır. Bizim sonuçlarımızda da hastaların %54.9 medikal tedavi sonrası şikayetleri gerilerken,%25.5 hasta’ya medikal tedavi sonrası kolesistektomi yapılmış olup,toplam %80.4 hastaya ERCP işlemi gerekli olmamıştır. ABP tanısı ile takip edilen hastaların tanı ve tedavi amaçlı ERCP işlemi için medikal tedavinin sonuçlarının beklenilmesi uygundur. P-39 Whipple prosedüründe cavitron ultrasonic surgical aspirator (CUSA) kullanımının pankreatik fistül gelişimini azaltmadaki etkinliği Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum Giriş: Pankreas rezeksiyonları sonrası gelişen en önemli komplikasyonlardan birisi pakreatik fistüldür. Postoperatif morbidite ve mortalitenin en önemli nedenidir. Pankreatik fistül gelişimi uygulanan cerrahi teknikle de yakından ilgilidir. Amaç: Bu çalışmada Whipple prosedürü uygulanan hastalarda standart teknikle, CUSA eşliğinde yaptığımız tekniğin pankreatik fistül gelişmesi açısından karşılaştırılması amaçlandı Gereç Yöntem: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünde Ocak 2010 –Ocak 2015 tarihleri arasında Whipple ameliyatı yapılan toplam 67 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastalar pankreas rezeksiyonu için standart yöntem kullanılan ve CUSA kullanılan grup olarak ikiye ayrıldı. Standart grupta pankras rezeksiyonu bistüri eşliğinde yapılırken, diğer grupta CUSA ile pankreas parankim dokusu aspire edilerek yaklaşık 2mm uzunluğunda sağlam wirsung kanalı elde edildi. Tüm hastalara wirsungojejunostomi yapıldı. BULGULAR: Hastaların 39’una Cusa eşliğinde 28’ine ise standart teknikle Whipple prosedürü uygulandı. Cusa kullanılan grupta yaş ortalaması 58, standart grupta 60 idi. Hastalar 25-84 yaş aralığında idi. Cusa grubunda hastaların 21’i erkek, 18’i kadın iken standart grupta hastaların 16’sı erkek, 12’si kadın idi. Cusa grubunda toplam 6 (%15) hastada pankreatik fistül gelişirken bunların 2’sine peruktan drenaj, 1’ine açık drenaj, 1’ine anastomoz revizyonu yapıldı, 2’si ise ex oldu. Standart grupta toplam 9(%32) hastada pankreatik fistül gelişirken bunların 3’üne peruktan drenaj, 1’ine anastomoz revizyonu yapıldı, 5 hasta ex oldu. Hastaların demografik özellikleri ve postoperatif klinik bulguları değerlendirildiğinde iki grup arasında fistül gelişim farkı istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05) Sonuç: Pankreas rezeksiyonu Cusa eşliğinde yapıldığında yeterli uzunlukta wirsung kanalı açığa çıktığından wirsungojejunostomi anastomozu daha emniyetli yapılabilmekte ve postoperatif fistül gelişim riski azaltılabilmektedir. - 103 - P-40 Pankreas rezeksiyonu yapılan hastalarda dren sıvısı amilaz değerinin pankreas fistüllerinin değerlendirilmesindeki yeri Özgür Hakan Bulut, Şükrü Arslan, Erdem Karadeniz, Gürkan Öztürk, Bülent Aydınlı, Sabri Selçuk Atamanalp Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum Giriş: Pankreas rezeksiyonlarından sonra görülen en önemli komplikasyon pankreatik fistüldür. Pankreatik fistülün, diğer major komplikasyonların sebebi olduğu düşünülmektedir. Pankreatik fistülün erken tanısı için çeşitli yöntemler tanımlanmıştır. Ameliyatta yerleştirilen drenlerden çalışılan amilaz değeri erken tanıda yardımcı olabilir Amaç: Bu çalışmada pankreas rezeksiyonu yapılan hastalarda dren amilazının pankreatik fistülün tanısındaki yeri araştırıldı. Gereç Yöntem: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünde Ocak 2010 –Aralık 2012 tarihleri arasında 28 Whipple, 14 distal pankreas rezeksiyonu yapılan toplam 42 hasta incelendi. Kontrol grubu olarak pankreas cerrahisi dışı operasyon geçiren 30 hasta belirlendi. Her hastadan postoperatif ilk 7 gün boyunca drenlerden alınan sıvıda amilaz değerine bakıldı. Çalışma grubu, fistül gelişen hastalar ve fistül gelişmeyen hastalar olmak üzere iki gruba ayrıldı. Analizde fistül grubuyla fistül gelişmeyen grup ve kontrol grubunun ortalama dren amilaz düzeyleri hem toplam takip süresince hem de gün bazında karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışma grubu ile kontrol grubu karşılaştırıldığında tüm günler için dren sıvısı amilazları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tesbit edildi (p<0,05). Pankreas rezeksiyonu sonrası fistül gelişen grup ile fistül gelişmeyen grup karşılaştırıldığında dren amilazları arasında tüm günler için istatistiksel olarak anlamlı fark tesbit edildi (p<0,05). Pankreas rezeksiyonu yapılıp fistül gelişmeyen grup ile kontrol grubu karşılaştırıldığında dren amilazları arasında ilk dört gün istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu halde (p<0,05) 5- 7.günlerde fark anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). Sonuç:Sonuç olarak pankreas rezeksiyonu sonrası fistül gelişiminin tesbitinde dren amilazının önemli bir gösterge olduğu ancak ilk dört gün drenden amilaz çalışmanın fistülü göstermeyeceği, bununla birlikte uyarıcı bir değer olduğu kanaatine varıldı. P-41 Whipple ameliyatı uygulanan paraduodenal pankreatit olgusu Erdem Kınacı, Abdulkerim Özakay, Hasan Ökmen, Mert Mahsuni Sevinç, Savaş Bayrak, Esin Kaplan İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş ve Amaç: Paraduodenal Pankreatit (PP) nadir görülen bir pankreatit formudur. Literatürede paraduodenal duvar kisti, duodenumun pankretik hamartomu, heterotropik pankreasın kistik distrofisi gibi isimlerle anılmaktadır. Burada nadir görülen bu pankretitin oluşturduğu kitle etkisi nedeniyle Whipple ameliyatı uygulanmış olan bir olguyu literatür eşliğinde tartışmayı amaçladık. OLGU: Elliüç yaşında erkek hasta yaklaşık 20 yıldır kronik alkol kullanımı mevcut. Beş yıldır kronik pankreatit tedavisi alıyor. Bulantı, kusma ve kilo kaybı şikayetlerini artması sonrası yapılan karın ultrasonografisinde pankreas başı ile duodenum arası yağlı planda yerleşimli orijni net ayırdedilemeyen yaklaşık 5cm’lik kitle saptandı. BT ve MR ile Pankreas başı seviyesinde yaklaşık 6cm çapa ulaşan ve duodennum lümenine protruze olan malign görünümlü kitle saptandı. Endoskopik US’de belirgin kitle saptanmadı. Endoskopik değerlendirmede pilor yapısı bozulmuştu, duedonum ileri derecede daralmıştı ancak mukozası normaldi. PET değerlendirmesinde aynı bölgede patolojik tutulum saptandı. Klasik Whipple ameliyatı ugulandı. Grade A pankreastikojejunostomi fistülü gelişti. Takip ile spontan geriledi. Ameiyat sonrası kronik ağrı, kusma ve kilo kaybı şiakyeti oratadan kalktı. Üçüncü ayında sorunsuz olarak değerlendirildi. Patolojik değerlendirmede PP saptandı, malignite bulgusu yoktu. Sonuç: Kronik pankreatit olan bir hastada pankreas başında yerleşik bir kitle varlığı PP tanısını akla getirmelidir. Ancak ameliyat öncesi tanı koymak ve maligniteyi ekarte etmek oldukça güçtür. Bu tip hastalarda ameliyat öncesi tetkikler maliyet-etkin olarak kullanmalı ve cerrahi tedavi ön planlana alınmalıdır. - 104 - P-42 Tıkanma sarılığına neden olan otoimmün pankreatit olguları Ahmet Seki, Tahsin Dalgıç, Erol Aksoy, Murat Ulaş, İlter Özer, Erdal Birol Bostancı, Musa Akoğlu Türkiye Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara GİRİŞ: Otoimmün pankreatit (OİP), pankreasın nadir görülen, fibroinflamatuar hastalığıdır. Pankreas kanseri, safra yolları tümörleri ve primer sklerozan kolanjit ile karışabilir. Bildirimizde tıkanma sarılığı ile ortaya çıkan, OİP tanısı konan 2 hastayı sunmayı amaçladık. OLGU: 1. OLGU: Ellisekiz yaşında erkek hasta, sarılık şikayeti ile başvurdu. Total billirubin: 30.28, direkt billirubin:30.25. abdominal tomografi tip 2 kolanjiosellüler ca ile uyumlu idi. Perkütan transhepatik kolanjiografi yapılıp fırça sitolojisi alındı. Eksternal ve internal drenaj kateteri yerleştirildi. Patoloji benign raporlandı. OİP’den şüphelenilerek çalışılan serum IgG4 düzeyi yüksekti [238mg/dl (0-125) ]. 2. Olgu: 69 yaşında kadın hasta, sarılık, kilo kaybı ve karın ağrısı şikayetleri ile başvurdu. Total Billirubin: 7.4, Direkt Billirubin: 4.6 idi. Kolesistektomili hastanın abdominal MR’ında koledok distal lümeni içerisinde 0.7 cmlik dolum defekti mevcuttu. ERCP yapıldı. Fırça sürüntüsü alındı. Stent kondu. Patoloji benign olarak raporlandı. Serum IgG4 yüksekti [1200mg/dl (0-125) ]. SONUÇ: OİP, pankreasın primer hastalığı olabileceği gibi, IgG4 üreten hücrelerin artışıyla ilişkili sistemik bir hastalığın parçası olarak ortaya çıkabilir. Sistemik hastalıkta safra yolları, salgı bezleri, böbrekler, retroperiton ve lenf nodları etkilenebilir. OİP’ler 2 alt gruba ayrılmıştır. Tip 1; pankreas ve diğer organların tutulduğu IgG4 seviyelerinde artışla ilişkili sistemik bir hastalıktır. Tip 2; pankreasın primer hastalığıdır ve IgG4 hücrelerin kaybı ile ilişkilidir. OİP’ler sıkça tıkanma sarılığı ile bulgu verir. Karın ağrısı, kilo kaybı seyrek görülen şikayetlerdir. Hastalığın tanı kriterleri olarak Japon pankreas çalışma grubu ve Mayo Klinik (HISORt) kriterleri kullanılmaktadır. Bu kriterlerde histoloji, görüntüleme, seroloji, diğer ogan yayılımı, kortikosteroid tedavisine yanıt değerlendirilir. Hastalarımızda tıkanma sarılığı, pankreatik inflamasyon ve safra yollarında kitle mevcuttu. Yapılan biyopsiler benign raporlandı. Bunun üzerine bu hastalarda OİP’den şüphelenilerek IgG4 seviyesi ölçüldü. Yüksek saptanması üzerine OİP tanısı konuldu. Hastalara steroid başlandı. Tıkanma sarılığıyla başvuran, safra yollarında kitle tespit edilen hastalarda OIP ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir hastalıktır. P-43 Pankreatikoduodenektomi deneyimimiz Semra Tutcu Şahin, Yavuz Kaya, Şafak Ulutürk, Erdem Obuz, Teoman Coşkun, Aslan Sakarya Celal Bayar Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Manisa Giriş: Pankreatikoduodenektomi (Whipple operasyonu) pankreas, ampulla vateri, distal koledok ve duodenumdan kaynaklanan periampuller tümörlerde halen primer cerrahi tedavidir. Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular: Bu çalışmamızda, periampuller bölge tümörü tanısı alan hastalarımıza pankreatikoduodenektomi uygulama oranımızı ve bu hastalarda morbidite ve mortalite oranlarını araştırmayı amaçladık. Mart 1999 ile Ekim 2014 tarihleri arasında periampuller tümör tanısı alan toplam 97 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 23’üne (%23.7) pankreatikoduodenektomi, 74’üne (%76.3 ) palyatif cerrahi uygulandı. Pankreatikoduodenektomi yapılan 23 hastanın 8’i kadın 15 ‘i erkek olup yaş ortalaması 56.5 idi. 12 hasta (%52.2) pankreas tümörü, 7 hasta (%30.4) ampulla vateri tümörü, 2 hasta (%8.7) duodenum tümörü ve 2 hasta (%8.7) distal koledok tümörü tanısı aldı. Tüm hastalarda rezeksiyondan sonra cerrahi sınır patolojik olarak negatifti. Postoperatif mortalite oranı %26 (6 hasta), morbidite oranı %21,7 (5 hasta) olarak saptandı. Mortalite sebepleri; 2 hastada anostomoz kaçağı, 1 hastada sepsis, 3 hastada DİK idi. Morbidite sebepleri; 2 hastada anastomoz kaçağı, 1 hastada akut eroziv gastrit, 1 hastada pankreatik fistül ve 1 hastada sepsisti. Postoperatif komplikasyonlar, 2 hastaya cerrahi, 2 hastaya VAC prosedürü ve 1 hastaya medikal tedavi uygulanarak kontrol altına alındı. Sonuç: Serimizdeki hasta sayısı sınırlı olsa da, cerrahi teknikler, preoperatif hazırlık ve postoperatif yoğun bakım şartlarındaki gelişmelere rağmen, bu prosedürün halen önemli derecede morbidite ve mortalite oranlarına sahip olduğu söylenebilir. - 105 - P-44 Pankreatikojejunostomi kaçağının ligamentum teres hepatis yamasıyla onarımı: Bir olgu deneyimimiz Tufan Egeli, Tarkan Ünek, Mücahit Özbilgin, Mustafa Göztok, İbrahim Astarcıoglu Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi, İzmir Giriş: Her ne kadar çeşitli anastomoz yöntemleri geliştirilmiş olsa da, Whipple ameliyatı sonrası pankreatikojejunostomi kaçağı oranı litertürde %5-25 arasında değişmektedir. Pankreatikojejunostomi kaçağına sekonder mortalite ise değişik serilerde %10-15 arasında bildirilmektedir. Burada ligamentum teres hepatis yaması ile başarılı bir şekilde tedavi edilen pankreatikojejunostomi kaçağı olgusunu sunmayı amaçladık. OLGU: 69 yaşında erkek hasta kliniğimize pankreas başı kanseri tanısıyla yatırıldı. Hastaya elektif Whipple ameliyatı uygulandı. Hastanın postoperatif izleminde pankratik fistül gelişmedi. Postoperatif 10. günde hastada ani gelişen karın distansiyonu, yüksek ateş ve rebound bulguları saptandı. Laboratuvarda lökositoz, C reaktif protein artışı mevcuttu. Acil abdominal tomografide intraabdominal yaygın serbest sıvı saptandı. Hasta anastomoz kaçağı ön tanısıyla acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda pankreatikojejunostomi hattının karaciğer komşuluğu hattında yaklaşık 3 mm’lik ayrışma saptandı. Onarım için ligamentum teres hepatis serbestleştirildi ve ayrışma hattı üzerine gömüldü. Ayrışma hattının pankreas ve jejenum kısımlarından geçilen 3 adet 4/0 polidiaksonon sütür,ayrışma hattı üzerine konulan ligamanın üzerinden geçilerek (Graham onarıma benzer şekilde) sabitlenmesi sağlandı. Batın ılık serum fizyolojik ile yıkandıktan sonra, loja ve pelvise drenler konuldu. Hasta postoperatif 10. günde şifa ile taburucu edildi. Sonuç: Pankreatikojejunostomi kaçağının onarımı için ligamentum teres hepatis yaması kullanımı düşük morbidite ile başarılı sonuç vaad eden alternatif bir tekniki olabilir. P-45 Büyük pankreas kitlelerinde cerrahi tedavi Ömer Cennet, Derya Karakoç, Erhan Hamaloğlu Hacettepe Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Ankara GİRİŞ: Pankreas kitleleri tanı anında kanser ve ölüm korkusuna neden olmaktadır. Saptanan kitlenin çapı, yerleşim yeri ve görüntüleme yöntemleriyle elde edilen tanı tedavi sürecini belirlese de, kitlenin çapı ile histopatolojik bulgular, uygulanan cerrahi ve uzun süreli takip sonuçları net değildir. AMAÇ:Bu çalışmanın amacı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’da, 4 cm’den büyük pankreas kitleleri nedeniyle ameliyat edilen hastaların değerlendirilmesidir. MATERYAL-METOD: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 2001 ve Aralık 2014 tarihleri arasında 4 cm’den büyük pankreasta kitle nedeniyle ameliyat edilen ve dosya bilgilerine ulaşılabilen hastalar demografik özellikleri, tanıları, uygulanan cerrahiler, histopatolojik veriler ve ameliyat sonrası takip süreçleri açısından retrospektif olarak değerlendirildi. BULGULAR: HÜTF Genel Cerrahi AD’da Ocak 2001 ve Aralık 2014 tarihleri arasında 4 cm’den büyük pankreasta kitle nedeniyle ameliyat edilen ve dosya bilgilerine ulaşılabilen hasta sayısı 116 idi.Hastaların ortanca yaşı 57 olarak saptandı. Hastaların %50,9 kadın idi. En sık başvuru şikayeti karın ağrısı, sırt ağrısı ve sarılık olarak bulundu. Ortalama tümör çapı 5,9 cm olarak saptandı. Kitlelerin %53,4’ü pankreas başına, %20,7’si pankreas kuyruğuna yerleşmişti. Histopatolojik değerlendirmede hastaların %56,9’unda adenokarsinom, %12.1’inde ve % 7.8’inde nöroednokrin neoplazi saptandı. Hastaların %38.8’inde ameliyat sonrası dönemde morbidite gelişti. SONUÇ: Ameliyat edilen hasta gruplarında küçük pankreas kitlelerinde olduğu gibi büyük pankreas kitleleri de en sık pankreas başında saptanmaktadır. En sık patoloji adenokarsinom olmakla birlikte, uygun hasta değerlendirilmesi, cerrahi teknik ve ameliyat sonrası bakım ile cerrahi güvenle uygulanabilmektedir. - 106 - P-46 Distal pankreatektomi sonrası pankreatik fistül ve akut hemoraji Şükrü Arslan1, Erdem Karadeniz1, Nurhak Aksungur2, Gürkan Öztürk1, Bülent Aydınlı1 1 Atatürk Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzurum 2 Tekman Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Erzurum Giriş: Pankreas gövde ve kuyruk yerleşimli malign tümörlerin tedavisinde dalak koruyuculu yada splenektomi ile beraber distal pankreatektomi standart cerrahi yöntemdir. Distal pankretaektomi sonrası görülen en ciddi komplikasyonlardan biri pankretik fistüldür. Pankreatik fistüle bağlı etraf yumuşak dokuda ve bölgedeki büyük damar duvarlarında erozyon gelişmesi neticesinde görülen kanamanın mortalitesi oldukça yüksektir Amaç: Distal pankreatektomi yaptığımız hastalardan 3’ünde gördüğümüz pankreatik fistüle bağlı akut hemoraji vakalarını sunarak bu ciddi komplikasyonun özellikle taburcu arifesinde olan hastalarda gelişebildiğini vurgulamayı amaçladık. Gereç Yöntem: Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Kliniğinde Mart 2011 Nisan 2014 tarihleri arasında pankreas tümörü nedeniyle distal pankretektomiyle beraber splenektomi yapılan ve postoperatuar 2.haftada intraabdominal kanama nedeniyle acil amelyata alınan 3 hastanın kayıtları incelendi. BULGULAR: Hastalrın 2’si erkek 1’i kadın idi. Yaş ortalamaları 57,6 idi. Hastalara çekilen batın tomografisinde birinde gövde yerleşimli 3 cm, ikisinde ise kuyruk yerleşimli sırasıyla 4 ve 5 cm kitle lezyon tespit edildi. Lezyonlar splenik arter ve veni invaze ettiklerinden hastaların hepsine distal pankreatektomi ve splenektomi yapıldı. Hastaların hepsinde dren amilazı yüksekliği tespit edildi. Hastalarda postoperatuar takipleri sırasında sırasıyla 12, 14 ve 20. günlerde genel durum bozukluğu, hipotansiyon, taşikardi tespit edilmesi ve hemoglobin değerlerinde ani düşme meydana gelmesi üzerine hastalar acil olarak ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda her 3 hastada da pankreas lojunda hemorajik mayi olduğu, splenik arter güdüğünün duvarının erozyona uğramış olduğu ve buradan aktif kanamanın olduğu görüldü. Güdükteki rüptüre alan daha proksimalinden kesilerek plejit yardımıyla sütüre edildi. Hastalardan 2 ‘si postoperatuar sorunuz şekilde taburcu edilirken biri postoperatuar 1.gün dissemine intravasküler koagülasyona bağlı ex oldu. Sonuç: Pankreas cerrahisi sonrası pankretaik fistül gelişen, özellikle geç dönemde ani olarak vital bulgularda stabilite kaybı ve şok benzeri bulgu veren hastalarda vasküler duvar erozyonlarına bağlı kanama olabileceği daima akılda tutulmalı ve cerrahi müdahale zamanlaması iyi yapılmalıdır. P-47 Pankreatikoduodenektomi rezeksiyonu sırasında oluşan superiormezenterik ven defektinin otojen peritoneal greft ile kapatılması Cüneyt Kayaalp, Fatih Sümer, Yılmaz Polat, Ramazan Kutlu İnönü Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Malatya Lokal ileri pankreatik kanserler porto-mezenterik venleri sıklıkla invaze eder. Pankreatikodeuodenektomi sırasında venlerin de kitle ile birlikte rezeksiyonları günümüzde daha sıklıkla yapılmaktadır. Venöz rezeksiyonların çoğu primer olarak onarılabilir, fakat bazen vasküler greftler onarımlarda gerekebilir. Burada sunulan olguda pankreas başı kanseri olan 70 yaşındaki kadın hastaya SMV lateral duvarının en-blok rezeksiyonu ile birlikte pilor koruyucu pankreatikoduodenektomi yapıldı. Kitle ile birlikte çıkartılan superior mezenterik ven (SMV) duvarında primer kapatmaya uygun olmayan bir defekt oluştu. SMV deki defektin uzunluğu 2 cm. ve genişliği ven çevresinin yarısı kadardı. Defekt sol subcostal bölgeden alınan 3x2 cm. boyutunda otolog parietal periton ile 6/0 polipropilen sütürler kullanılarak kapatıldı. Venin üzerine genişlemeye izin veren bir bolluk bırakarak yamama işlemi yapıldı. Hasta 11. günde bilgisayarlı tomografi ile hafif bir daralma olmasına rağmen SMV’nin açık olduğu doğrulandıktan sonra taburcu edildi. Hastanın üç aylık takibinde ve genel durumu iyidir. Otolog parietal periton, pankreatikoduodenektomi sırasında oluşan parsiyel venöz defektlerde greft olarak kullanılabilir. Etkili ve elde edilmesi kolaydır, hızlı ve ucuzdur. - 107 - P-48 Pankreas kanserinde superior mezenterik ven ve portal ven rezeksiyonları deneyimi vaka serisi Ufuk Utku Göktuğ, Elvan Onur Kırımker, İsmail Çalıkoğlu, Çağlar Uzun, Menekşe Özçelik, Başak Ceyda Meço, Deniz Balcı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Ankara Giriş : superior mezenterik ve portal venin tümör tarafından invaze edildiği lokal ileri pankreas tümörleri sınırda rezektabl pankreas tümörü olarak tanımlanmaktadır. Bu durum geçmiş dönemlerde tümörün inoperabl olarak değerlendirilmesine neden olsa da yapılan arter ve ven rezeksiyonlu başarılı pankreatektomi ameliyatları ve rekonstrüksiyonlar;özellikle ven invazyonlu tümörlerin günümüzde operablegruba girmiştir. Burada kliniğimizde tarafından gerçekleştirilmiş sınırda rezektabl pankreas kanser vakalarında ven rezeksiyonlarının ve rekonstrüksiyonları yapılan vakalarımızın sonuçlarını inceledik. Materyal Metod : Nisan 2013-Ocak 2015 arasındaki süreçte tek cerrah tarafından gerçekleştirilmiş altı ayrı vaka retrospektif olarak değerlendirildi. Altı hastadan ikisi erkekti. Ortalama yaş 63.6 (47-74)idi. Vakaların tümünde patolojik tanı pankreas adenokarsinomu idi. Dört hastaya whipple operasyonu,bir hastaya total pankreatektomi,bir hastaya RAMPS prosedürü yapıldı. İki hastaya segmental portal ven ve superior mezenterik ven rezeksiyonu ve yüzeyel femoral ven ile rekonstrüksiyon yapılırken, bir hastaya segmental portal ven rezeksiyonu ve uc uca anastomoz,iki hastaya ise superior mezenterik venin tanjansiyel rezeksiyonu ve primer tamiri,bir hastaya tanjansiyel portal ve rezeksiyonu ve primer onarım yapıldı. Ortalama tümör çapı 4.7 cm (3.5-6cm)idi. Altı hasta da evre 2B pankreas kanseriydi. Bir hastada 14. ayda karaciğerde metastaz görüldü. Bir hastada yatışı esnasında safra kaçağı gelişti. Bir hastada yatışı esnasında mide perforasyonu gelişti. Bir hastada altıncı ayda intraabdominal apse-sepsis nedeniyle eksitus gelişti.Perioperatif mortalite olmadı. Ortalama postoperatif yatış süresi: 25.6(12-51) gün idi. Sonuç : Sınırda rezektabl pankreas kanserlerinde başarılı rezeksiyon ve rekonstruksiyon mümkündür ancak morbidite riskinde artış beklenebilir. Bu ameliyatların onkolojik sonuçlarının belirlenmesi için uzun süreli takiplerin verilerine ihtiyaç vardır. PANKREAS KANSERİNDE SUPERİOR MEZENTERİK VEN ve PORTAL VEN REZEKSİYONLARI DENEYİMİ VAKA SERİSİ Yaş Operasyon Ven rezeksiyonu şekli Tümör çapı Evre komplikasyon Hastane-de yatış Takip süresi 1.Olgu 69 Whipple Portal ven rezeksiyonu femoral ven ile rekonstrüksiyon 3,5cm 2B 14.ayda Karaciğermetastazı 23gün 17ay 2.Olgu 66 Total Pankreatektomi Portal ven rezeksiyonu femoral ven ile rekonstrüksiyon 5,5 cm 2B - 15 gün 17ay 3.Olgu 47 Whipple Tanjansiyel SMV rezeksiyonu 6 cm 2B Safra kaçağı 51 gün 21ay 4.Olgu 59 RAMPS +sağ hemikolektomi Portal ven rezeksiyonu+ uc uca anastomoz 5 cm 2B Mide perforasyonu 35 gün 4ay 5.Olgu 67 Whipple Tanjansiyel SMV rezeksiyonu 4cm 2B - 18gün 1ay 6.Olgu 74 Whipple Tanjansiyel portal ven rezeksiyonu 5cm 2B Apse- Sepsis- Eksitus 12 gün 6ay - 108 - P-49 Fokal pankreatitle karışan pankreas başı tümörü: Nonfonksiyone nöroendokrin tümör Fatma Ümit Malya, Enver Kunduz, Yunus Taşçı, Mustafa Hasbahçeci, Hüseyin Akbulut, Adem Akçakaya Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul Giriş: Pankreasın nöroendokrin tümörleri tüm pankreas tümörlerinin %2-10’unu oluşturan nadir tümörlerdir. Nonfonksiyone nöroendokrin tümörler ise belirti vermedikleri için genellikle geç evrede tespit edilebilmektedir. Radyolojik olarak karakteristik özellikleri ile karşımıza çıktığında tanı koymak kolay olabilmekte ancak ender olgularda tipik özelliklerin olmaması nedeniyle fokal pankreatit gibi benign patolojilerle karışabilmektedir. Bu durumda tanıda gecikmeler olabilmektedir. Bu çalışmada pankreas başında fokal pankreatit ile karşan nöroendokrin tümörü olan hastanın sunulması amaçlandı. VAKA: Karın ağrısı ve sarılık şikayetiyle başvuran 63 yaşında erkek hastanın yapılan ultrasonografisinde kolelitiasis ve intrahepatik safra yollarında dilatasyon saptanması üzerine Endoskopik Retrograt Kolanjiografi(ERCP) planlandı. ERCP’de koledok alt uçta taşlar saptanarak sfinkterektomi ve plastik stent uygulaması yapıldı. Takibinde karın ağrısı devam eden hastanın bilgisayarlı tomografisinde pankreas başında 23x22 mm hipodens fokal pankreatitle uyumlu alan izlendi. Yapılan manyetik rezonans görüntülemede 22x23mm fokal pankreatitle uyumlualan izlendi. Pankreatik kanalda dilatasyon bulunmadı. Tümör belirteçleri normal sınırlardaydı. Hastaya Endoskopik Ultrasonografi planlandı ve pankreas başında 25x22mm kitleyle uyumlu görünüm saptanarak biyopsi alındı. Sonucu nöroendokrin tümör olarak gelen hastaya pankreatikoduodenektomi uygulandı. Ameliyat sonrası sorunsuz izlenen hasta yedinci gün taburcu edildi. Patoloji iyi differansiye nöroendokrin tümör olarak rapor edildi. İki adet metastatik lenf nodu mevcuttu. Sonuç: Nonfonksiyone nöroendokrin tümörler nadir görülen ve tanısında zorluk yaşanabilen tümörleridir. Özellikle benign patolojilerle karışması tedavide gecikmelere yol açabilmektedir. En etkin tedavinin cerrahi olduğu bilinen bu tümörlerde tanı koymada zorluk yaşandığında endoskopik ultrasonografiyle yapılan biyopsi yardımcı olabilir. P-50 Atipik prezente kist hidatik: pankreas başında kitle Arda Işık1, Deni̇z Fı̇rat1, Serdar Korkmaz2, İsmai̇l Demi̇ryılmaz1, İsmayi̇l Yılmaz1 1 Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan 2 Erzincan Üniversitesi, Radyoloji AD, Erzincan Giriş: Echinococcus granulosus, ülkemizde sık görülen, genellikle karaciğerde gözlenen, paraziter bir hastalıktır. OLGU: 20 yaşında erkek hasta, sağ ana hepatik kanala açılmış(fig 1) ve buna sekonder pankreas başında koledoğu dilate(fig 2) kist hidatik olgusu ile prezente edildi. Sonuç: Kist hidatik, evresine göre tedavisi medikal ve cerrahi olarak uygulanan, nadirde olsa safra kanallarına acılan ve buna sekonder kolanjit ve pankreas başında kitle ile klinik bulgu verebilir. P-51 Idiopatik periportal lenfoadenopati Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1 1 Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan 2 Erzincan Üniversitesi, Radyoloji AD, Erzincan Giriş: Periportal lenfadenopati, karaciğer kanserlerinde, safra yolları, pankreas ve lenfoma durumlarında görüntüleme metodlarında sıklıkla gözlenir ve evreleme-tedavi açısından öneme haizdir. Fakat bu kanserler haricinde periportal lenf nodunun önemiyle ilgili çalışma sayısı çok azdır. Gereç ve yöntem: 2012 ocak-2015 ocak tarihleri arasında kliniğimizde idiopathik periportal lenfadenopati ile takip edilen hastalar retrospektif olarak incelendi. Lenfadenopati capı 1 cmden büyük lenf nodları olarak değerlendirildi(figure 1). Bilinen kanser öyküsü olan hastalar çalışma dışı tutuldu. - 109 - BULGULAR: Toplam 3 hasta( 2 kadın, 1 erkek) değerlendirildi. Hastaların demografik bulguları tablo 1 de özetlendi. Lenfadenopati büyüklüğü sırasıyla 2,5; 1,5 ve 1,5 cm idi. Hastaların 2 yıllık takiplerinde, bir hastada lenfoma, bir hastada başvurusundan bir hafta sonra bilier kolangit gözlendi. Diğer hastanın 2 yıllık takiplerinde herhangi bir patolojiye rastlanmadı. Sonuç: Periportal lenfadenopati, çeşitli hastalıkların öncü bulgusu olarak ileri araştırılması gereken radyolojik bir entitedir. hastaların demografik bulguları 1. hasta 2. hasta 3. hasta YAŞ 20 35 65 CİNSİYET E K K ŞİKAYET Karın ağrısı Karın ağrısı Karın ağrısı LENFADENOPATİ(CM) 1.5 1.5 2.5 PROGNOZ Patoloji gözlenmedi Lenfoma Kolanjit P-52 Hepatobiliyer Cerrahi Birimi kurulması klinikteki olgu sayılarını artırır İbrahim Barut1, Yavuz Savaş Koca2, İhsan Yıldız2, Mehmet Zafer Sabuncuoğlu2, Ömer Rıdvan Tarhan2, Hasan Erol Eroğlu2, Mahmut Bülbül2 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Isparta Giriş ve Amaç: Hepatobiliyer Cerrahi, Genel Cerrahinin nitelikli bir üst dalı olup, hem eğitimi hem de uygulama alanları açısından dikkat, özveri ve tecrübe isteyen bir cerrahi alandır. Bu birimin mevcut olduğu Klinik sayısı çok da fazla değildir ve bu klinikler Ülkemizin HPB Cerrahisi açısından referans klinikleri konumundadır. Kurulma süreci 5 yılını tamamlamış HPB Cerrahi Birimimizin, Kliniğin hepatobiliyer Olgu sayısı ve çeşitliliği üzerine etkisi olup olmadığını araştırmak üzere bu çalışma planlandı. Gereç ve Yöntem: Akademik kurul kararı alınıp HPB Cerrahi biriminin kurulduğu Temmuz 2010 tarihinden 5 yıl öncesi ile Birimin kurulmasından bugüne dek Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD’na başvuran ve ameliyat edilen hepatobiliyer cerrahi olguları retrospektif olarak tarandı. HPB Cerrahi Birimi kurulmadan önceki olgular Grup 1, sonraki olgular Grup 2 olarak kaydedildi. Kolesistektomi, koledokoduodenostomi ve inrezektabl tümör ameliyatları çalışma dışında bırakıldı. Sonuçlar: Son 10 yıl içinde 695 Özgün HPB Cerrahi Olgusu opere edilmiştir.(Tablo 1) Bunların 196’sı (%28) HPB Birimi kurulmadan önce, 499’u (%72) HPB Cerrahi birimi kurulduktan sonra yapılmıştır. HPB Cerrahi Birimini kurulmasıyla olgu sayıları 499/196 oranında %254 artış göstermiştir. HPB Cerrahi Birimi kurulmasının Kliniğin Özgün HPB Olgu sayılarını ciddi oranda artırması, benzer merkezlerin sayılarının artması gerektiğini vurgular niteliktedir. Bu da nitelikli hepatobiliyer cerrahi eğitimini gerekli kılmaktadır. Asistan ve uzmanların nitelikli eğitimi açısından HPB Cerrahinin bir yan dal olması için bu sonuçlar bir veri oluşturabilir. Tablo 1 HPB Olguları Grup 1 Grup 2 Periampuller bölge tümörü (pankreatikoduodenektomi) 58 87 Pankreas gövde ve kuyruk tümörü (distalpankreatektomi) 17 37 Orta ve Proksimal safra yolu tümörü 5 24 Safra yolu rekonstrüksiyonu 57 169 Komplike Hidatik kist cerrahisi 51 77 Majör Karaciğer rezeksiyonu 0 19 Segmenter KC rezeksiyonu 0 47 Metastazektomi 8 39 196 499 TOPLAM - 110 - P-53 Pankreas müsinöz adenokarsinom zemininde gelişen rabdoid özellik gösteren anaplastik karsinom olgu sunumu Engi̇n Küçükdi̇ler, Murat Akın, Alp Yıldız, Yiğit Keleşoğlu Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi AD, Ankara Bilinen sistemik ek rahatsızlığı olmayan 34 yaşında kadın hasta tarafımıza dış merkezde batında kitle şikayeti ile tetkik edildikten sonra yönlendirilmiş. Hastanın dış merkezde yapılan BT’sinde pankreas korpus ve kuyruğunu tutan, batın orta hattı dolduran, en geniş yerinde yaklaşık 12x15.5 cm boyutlarında ölçülen, solid komponentleri olan ve septa içeren kalın duvarlı kistik kitle lezyonu(müsinöz kistik tm?) olarak raporlanmış. Ayrıca sol sürrenal bezde metastaz? Lap?; sağ alt kadranda çekum komşuluğunda 40x36 mm boyutunda hipodens lezyon(peritoneal implant?,nekroze lap?) saptanmış. Dış merkez endoskopi ve kolonoskopi tetkiklerinde patoloji saptanmayan hastanın yapılan preop tetkiklerinde AFP:1,98 CEA:1,79 Ca19-9:276,4 Ca125: 47,39 Ca15-3:28,72 Ca72-4:28,71 olarak saptandı. Hastaya tarafımızca eksplorasyon planlandı. Eksplorasyonda karın ön duvarını tamamen dolduran sol sürrenal beze, mide korpusuna ve omentuma invaze kitle görüldü. Hastaya palyasyon amaçlı distal pankreatektomi, sol sürrenalektomi, subtotal gastrektomi, kolesistektomi, omentektomi, splenektomi ve karaciğer biyopsisi yapıldı. Operasyona son verildi. Post-op dönemde hastada intraabdominal,ominal abse ve ileus gelişti. Post-op komplikasyon tedavileri de yapılan hastanın onkolojik markerlarında gerileme saptandı(CEA:1,58 Ca19-9:24,95 Ca15-3:23,96). Patoloji sonucu çıkan hasta onkoloji bölümüne yönlendirildi Mikroskopik Bulgular: Ana spesmen pankreasın rabdoid özellik gösteren anaplastik karsinomu olarak raporlandı. Tümör pankreasın müsinöz kistadenom zemininde gelişmiştir. Tümör çapı 18x11cm olup tümör distal pankreas kökenli müsinöz kistadenom zemininde gelişmiş olup pankreasın çevresindeki yağbağ dokuya, mide duvarına ve sol sürrenal glanda infiltredir(pT4b). Tümör, parsiyel mide rezeksiyonu inferiorunda, rezeksiyon cerrahi sınırında yaygın olarak devamlıdır. Yaygın hemoraji ve nekroz mevcuttur. İmmünhistokimyasal olarak, tümör hücreleri vimentin, pankeratin ve CK-19 ile diffüz pozitiftir. CK-7 ile fokal pozitiftir. Beta-catenin ile tümör hücreleri fokal nükleer ve sitoplazmik pozitif boyanmıştır. Retikülin ile gruplar tarzında pozitiflik mevcuttur. P-54 İlk başvuru nedeni mekanik ileus olan asemptomatik kolanjiyoselüler karsinom, vaka sunumu Ahmet Orhan Gürer1, Erdal Uysal1, Başar Aksoy1, Hasan Bakır1, Mehmet Ali İkidağ2 1 Sanko Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Gaziantep 2 Sanko Üniversitesi, Radyoloji Bölümü, Gaziantep Geçirilmiş apandektomi dışında klinik öyküsü bulunmayan 35 yaşındaki erkek hasta mekanik ileus bulguları ile başvurdu Çekilen tüm batın bilgisayarlı tomografisinde ileoçekal valv seviyesinde tam obstrüksiyon saptandı. Acil şartlarda laparatomi yapıldı. Gözlemde ileoçekal valv düzeyinde ileum ve çekumu içine alan tümöral kitle ve peritoneal karsinamatozis hali saptandı. Çekum ve ileum kısmi rezeksiyonu ile ileostomi miköz fistül oluşturuldu. Patoloji sonucu adenokarsinom yaygın metastazı olarak raporlandı. Postoperatif yapılan ayrıntılı biyokimya analizinde GGT’deki belirgin artış dışında özellik yoktu. Çekilen MRCP de sol intrahepatik safra kanalında genişleme ve klatsin tümörü ile uyumlu 3x2 cm lik nodüler lezyon saptandı. Hastaya medikal onkoloji tarafından 6 kür kemoterapi tedavisi verildi. Kemoterapi tedavisinin ardından 17. ayda yapılan MRCP de ve PET de tümöral kitle saptanmadı. Hastanın bütün biyokimyasal parametreleri normal izlendi. Hastanın kolostomisi kapatıldı. ilk tanıdan sonra 23. ayda nüks saptanmadan hastanın takibine devam edilmektedir. sonuç olarak kolanjiyoselüler karsinomlar asemptomatik olarak ileri evrelere ulaşabilirler. Sarılık, karın ağrısı ve sindirim sistemi bozuklukları ana belirtiler olmasına rağmen nadiren atipik prezantasyonlar ile hastalar başvurabilir. - 111 - P-55 Çift duktus sisticus İsmail Zihni1, Ali Duran2, Oktay Karaköse1, Kazım Çağlar Özçelik1, Hüseyin Pülat1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi, Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı, Isparta 2 Kızıltepe Devlet Hastahanesi Genel Cerrahi Kliniği, Mardin GİRİŞ: Tek safra keseli çift duktus sistikus ekstrahepatik bilier sistemin çok nadir görülen bir anomalisidir. Tanı genellikle cerrahi işlem sırasında konmaktadır. Çift duktus sisticus olgu olarak ilk kez 1956 yılında C. Steger tarafından tanımlanmıştır. Literatürde 14 olgu mevcuttur.Bizde laparoskopik kolesistektomi sırasında karşımıza çıkan çift duktus olgusunu sunduk OLGU: Otuz sekiz yaşında kadın hasta sağ üst kadran ağrısı şikayeti ile hastanemize başvurdu. Öyküsünde şikayetlerinin yaklaşık 2 yıldır olduğunu ve özellikle yağlı yiyecekler yedikten sonra artığını belirtmekte. Fizik muayenesi ve biyokimyasal parametreleri normal olan hastaya yapılan batın USG sinde safra kesesinde multiple milimetrik taşlar mevcut. Hasta operasyon için bilgilendirildi. Operasyon laparoskopik başlandı duktus sistikus disseke edildi klipslendikten sonra disseksiyon sırasında ikinci bir kanalın safra kesesine girdiği görüldü. Koledok eksplore edilip ortaya kondu, kese retrograt olarak karaciğer yatağından ayrıldı ve kanalın ikinci bir duktus sistikus olduğuna emin olundu, laparoskopik kolesistektomi tamamlandı. Hastanın post operatif takiplerinde bir komplikasyon çıkmaması üzerine ikinci gün taburcu edildi. SONUÇ: Genel cerrahların en çok yaptığı ameliyatlardan biri olan laparoskopik kolesistektomi ameliyatı sırasında nadir bir varyasyon olan çift duktus sistikus akılda bulunmalıdır. P-56 Akut taşlı xolesistitli hastalarda TNFα ve IL-6 lokal ve sistemik içerigi Cabbar Haciyev, Elman Tagiyev, Novruz Hajiyev, Mehman Quliyev Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü Sitokinler enflamatuar sürecin gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır fikrinden hareketle, akut taşlı xolesistit olan hastalarda kan ve safra sitokinlerin önemli karşılaştırmalı bir çalışmadır. Bu çalışmanın amacı, akut taşlı xolesistit olan hastalarda serum ve safra TNFa ve IL-6 içeriğini bir karşılaştırmalı çalışma oldu. Malzeme ve çalışma yöntemleri: Akut taşlı xolesistit 30 hasta, serumdaki (TNFa ve IL-6 içeriğini incelendi – kataral – 10, fleqmonoz – 7, kangren – 7 tıkanma sarılığı ve xolangit atakları ile – 6). Lokal göstergeler 26 hastada safra tanımlanan: 7’de - kataral, 8 – fleqmonoz, 6-da – kangren ve 5 – tıkanma sarılığı ve xolangit ile komplike edildi. Serumunda TNFa seviyesi ve IL-6 operasyon, ve safra önce belirlendi - kez (ilk bölümünü). Preoperatif serum TNFa 3.1 kat fleqmonoz – 2.7 kat, kangren – 2.4 kat, obstrüktif sarılık ve xolangit - daha 2.2 kat daha fazla oldu sağlıklı bireylerde. Hastaların serumunda daha düşük safra kesesi iltihabı her türlü safra bu sitokinin düzeyi. Karmaşık formlarda tıkanma sarılığı ve kolanjit ile safra TNFa serum düzeyleri ve hastalığın diğer formları ile karşılaştırıldığında (111,1±4,1 pkg/ml) en yüksek konsantrasyonu vardır. Ameliyat öncesi akut taşlı xolesistit her türlü serum proinflamatuar sitokin IL-6 konsantrasyonunda önemli bir artış oldu: kataral - 45,0±4,5 pkg/ml kadar, kangren için 24,4±3,4 pkg/ml, qanqrenoz - 22,3±1,9 pkg/ml (18,3±1,2 pkg/ml serum) arasındadır. Serumunda bu sitokinin preoperatif içeriği istatistiksel olarak anlamsız norm gore 4,7% oranında azalmıştır. Serum ve safra IL-6 karşılaştırması safra serum daha düşük, özelliği olduğunu göstermektedir. 6,59±0,37 pkg/ml kataralda, kangren 8,34±0,34 pkg/ml, qanqrende – 13,8±0,94 pkg/ml. Karmaşık formlarda akut taşlı xolesistit ile safra obstrüktif sarılık ve xolangit IL-6 düzeyleri serumu (17,4±1,9 pkg/ml) daha (19,46±3,02 pkg/ml) biraz yüksek oldu. Bu durumda, serum ve safra incelenmiştir sitokinlerin karşılaştırmalı değerlendirmesi hastalığı formları ve sitokin durumu arasında açık bir ilişki gösterir. - 112 - P-57 Safra kesesi tubulopapiller adenomuna bağlı hemobilia: Olgu sunumu Ali Tardu, Mehmet Ali Yağcı, Servet Karagül, Burak Işık, Sezai Yılmaz İnönü Üniversitesi Genel cerrahi AD, Malatya Giriş: Safra kesesi(SK) adenomları kolesistektomi yapılan yetişkin popülasyonda 0,5% oranında görülmekteyken pediatrik yaş grubunda çok daha seyrek rastlanır. Adenomlar nadiren hemobilia nedeni olabilirler. OLGU: Kanlı kusma nedeniyle pediatrik gastroenteroloji kliniği tarafından takip edilen 7 yaşında erkek hasta, üst GİS endoskopisinde ampulla vateride pıhtı ve aktif kanama tespit edilmesi üzerine tarafımıza refere edildi. Tansiyon ve nabızları normal sınırlardaydı. Konjuktivalarında ikteri bulunan hastanın, palpasyonla karın sağ üst kadranda hassasiyeti mevcuttu. Rektal tuşede melena tespit edildi. Hastanın laboratuvar testlerinde hemoglobin 8,5 g/dl, total bilirubin 5 mg/dl, direkt bilurubin 3,8 mg/dl, AST 177 U/L, ALT 249 U/L idi. Diğer parametrelerinde patolojik değer saptanmadı. Hepatobilyer sistem USG normaldi. Dimanik karaciğer tomografisinde SK çevresinde minimal mayi ve pankreas başına kadar genişlemiş koledok tespit edildi. Hastaya çölyak ve süperior mezenterik arter anjiografisi ile gastrointestinal sistem sintigrafisi yapıldı. Ancak kanama odağı saptanamadı. 3 ünite eritrosit süspansiyonu replasmanına rağmen hemodinamisi bozulan hastaya hemobilia ön tanısıyla acil eksplorasyon kararı alındı. Laparotomide safra kesesi hidropik, koledok geniş saptandı. Safra kesesi içerisinde kitle palpe edildi. Kolesistektomi yapıldı. Çıkarılan safra kesesinin intraoperatif incelemesinde fundusta birbirine komşu yaklaşık 1 ve 2 cm çaplarında, üzeri pıhtılı, yüzeyi düzensiz 2 adet polipoid kitle olduğu görüldü (Resim1). Sistik kanal içerisinden 5 F feeding sonda konularak safra yolları yıkandı ve hemorajik sıvının normal safraya döndüğü görülerek operasyona son verildi. Hasta postoperatif 13. gün şifa ile taburcu edildi. Kolesistektomi materyalinin histopatolojik incelemesinde safra kesesindeki polipoid lezyonların tubulopapiller adenoma olduğu rapor edildi. Sonuç: Hemobilia safra yollarında kan varlığını tanımlamak için kullanılan bir terim olup, GİS kanamasının nadir görülen bir nedenidir. Biliyer sistem ile vasküler sistem arasında kurulan patolojik bir ilişkiye bağlı gelişir. Son yıllarda karaciğere yönelik perkütan girişimlerin de artmasıyla en sık hemobilia nedeni iatrojeniktir. SK poliplerine bağlı hemobilia pediatrik dönemde oldukça enderdir. GİS kanaması ile birlikte biliyer semptomların varlığında çocukluk çağında da hemobilia akla gelmelidir. P-58 Squamous hücreli safra kesesi karsinomu İhsan Yıldız1, Yavuz Savaş Koca1, İbrahim Barut2 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Hepatobiliyer Cerrahi Birimi, Isparta Giriş: Akut taşlı kolesistit ve safra kesesi kanseri % 2,3 oranında birlikte görülebilmekte, kanserlerin %90’nı adenokarsinom, %0.5-3’ü ise squamous hücreli karsinomdur. İleri yaşlarda daha sık görülmekte ve kadın erkek oranları 2/1 dir. Akut kolesistit kliniği dışında spesifik bir semptomu görülmemektedir. Safra kesesi kanserinde ultrason ile %34 tanı konabilmektedir. Tedavide öncelikle cerrahi, ek olarak da radyoterapi ve kemoterapi uygulanmaktadır. Erken evelerde kolesistektomi ve genişletilmiş kolesistektomi geç evrelerde ise 4. 5. segmentektomi uygulanmaktadır. Sağkalım oranları cerrahi geçiren erken evrelerde % 20 iken geç evrelerde % 10 gibi oldukça düşük seyretmektedir. Bu makalede hastanemiz acil servise sağ üst kadran ağrısıyla kabul edilen daha sonra da akut kolesistit tanısıyla kolesistektomi yapılan ve patoloji sonucu squamous hücreli kanser olarak rapor edilen 75 yaşındaki kadın hasta sunuldu. OLGU: Acil polikliniğine müraacat eden 75 yaşındaki kadın hastada; sağ üst kadranda ağrı, bulantı, kusma, 37.5 ateş, fizik muayenesinde ise sağ üst kadranda Murphy pozitifliği dışında belirgin bir özellik yoktu. Laboratuar bulguları ve abdominal ultrasonografide akut kolesistit olarak kabul edildi. Laparoskopide safra kesesi distandü, inflame,diğer karın içi organlar ise görünüm olarak normaldi. Hartman poşunu,sistik kanalı ve koledokun 1cm kadar bir segmentini invaze eden kitle tesbit edildi. Açık operasyona geçilerek kolesistektomi ve 1.5 cm lik koledok rezeksiyonu veT-tüp drenaj yapıldı. Klinik seyrinde herhangi bir sorun - 113 - olmayan olgu postoperatif 6. gün taburcu edildi. Patoloji sonucu squamous hücreli kanser olarak rapor edildi. Olgu ek tedavileri kabul etmediği için cerrahiye ilave olarak herhangi tedavi uygulanamadı. Yapılan bir yıldır kontrollerinde herhangi bir sorun gözlenmeyen olgu halen takip edilmektedir. Sonuç: Squamous hücreli kanser kötü prognoza sahip olmasına karşın akut kolesistitle erken semptomlara neden olduğu, erken tanı ve tedaviye imkan sağladığı için lokalizalizasyonu da önem arz etmektedir. İleri yaşlarda akut kolesistit semptomlarıyla gelen hastalarda safra kesesi kanseri olabileceği akılda tutulmalıdır. P-59 Akut kolesistitli hastaların kısa yatış süresi ile laparoskopik tedavisi Yusif Aliyev1, Fazil Gurbanov1, Maksim Çinikov2, İlona Panteleyeva2, Leyla Alvendova2 1 Baku Uluslararası Hastane 2 Moskova Halklar Dostluğu Universite Hastanesi Amaç Akut kolesistitli hastalarda kısa yatış süresiyle laparoskopik kolesistektomi olasılığı. Gereç ve Yöntem: Akut kolesistit nedeniyle 2008-2013 yılları arasında Moskova devlet hastanesi ve Baku uluslararası hastanesinde laparoskopik kolesistektomi yapılan olgular retrospektif değerlendirildi. Çalışmada 15-i erkek, 80-i kadın olmak üzere 95 hasta incelendi. Hastaların ortalama yaşı 46.3 idi. Bulgu: Ameliyat öncesi incelemelere pelvik ve abdominal ultrasonografi, göğüs floroskopi, EKG dahildir. Laparoskopik girişim bütün hastalara sıvı replasman ve geniş antibiyotik tedavisi sonrası hastaneye yatış gününde uygulanmışdır. Operasyon süresi ortalama 46.5 dakika idi. Bütün olgularda safra kesesi ödemli, dilate, omentum ve çevre organlara yapışık durumdaydı. Safra kesesi delinmesi ile drenaj sağlanması 15 hastada (%15.8) uygulanmıştır. İntraoperatif obstrüktif kolesistit 24 (25.3%), kese flegmonu ise 4 hastada (4.2%) saptanmıştır. Hiçbir hastada laparotomi gerektiren intraperitoneal komplikasyon gelişmemiştir. 83 hasta (% 87.3) operasyondan sonrakı gün taburcu edilmiştir. Geri kalan 12 hastanın (% 12.7) ameliyat sonrası hastanede kalış süresi 2 ile 4 gün arasında olduğu saptanmıştır. Bu hastalarda uzamış yatış süresinin sebebi ek tedavi gerektiren eşlik eden komorbiditeleri olduğu belirlenmiştir. Hiçbir hastada postoperatif komplikasyon gelişmemiş. Bütün hastaların ortalama hastanede kalış süresinin 1.2 gün olduğu saptanmıştır Sonuç: Böylece laparoskopik kolesistektomi akut kolesistitli hastalarda kısa dönem yatış süresiyle gevenli bir şekilde uygulana bilir bir ameliyat tekniğidir. P-60 Koledok kistlerinin yönetimi: Tek merkezin 8 hastalık serisi Muharrem Battal, Ufuk Oğuz İdiz, Özgür Bostancı, Gültekin Hoş, Esin Kabul Gürbulak Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul GİRİŞ: Koledok kistleri nadir olarak görülen bilier ağacın konjenital dilatasyonlarıdır. Benign olarak nitelendirilen koledok kistleri kolanjit, pankreatit, kolelitiazis ve malign transformasyon gibi birçok komplikasyonla birlikte olabilirler. Erişkin hastalarda bilier veya pankreatik semptomlar ile birlikte karın ağrısı ile başvururken çocuklarda karında kitle ve sarılık ön plandadır. Kistlerin total eksizyonu en iyi tedavi yöntemidir. Biz de bu çalışmamızda koledok kisti nedeniyle opere olan hastalarımızın sonuçlarını değerlendirdik. AMAÇ, GEREÇ ve YÖNTEM: Ocak 2012- Ocak 2015 tarihleri arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde koledok kisti nedeniyle opere edilen 8 hasta ( 1 erkek/ 7 kadın) verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Çalışmadan çıkarılma kriteri hastaların tip 2 ve tip 5 koledok kistleri olmasıdır. Hastaların patoloji sonuçları, postoperatif morbidite ve mortalite, hastanede yatış süreleri ve demografik veriler incelenmiştir. BULGULAR : Hastaların hastaneye başvurma kriterlerine bakıldığında batın sağ üst kadran ağrısı 7 hastada, sarılık 6 - 114 - hastada bulantı 1 hastada gözlemlenmiştir. Hastaların sırasıyla 3 ‘ünde tip 1, 3’ünde tip 3, 2’sinde tip 4 koledok kisti gözlenmiştir. Patoloji sonuçları değerlendirildiğinde tip 1 koledok kisti olan 2 hasta ve tip 4 koledok kisti olan 1 hastada koledok kistine bağlı kolanjiokarsinom geliştiği görülmüştür. Benign hastalara Roux-en-Y Hepatikojejunostomi, malign hastalara ise whipple operasyonu uygulanmıştır. Whipple operasyonu yapılan bir hasta post op 3. gün yoğun bakım ünitesinde ek hastalıklarından dolayı ex olmuştur. Kalan 7 hastanın ortalama hastanede yatış süresi 8.7 (6-13) gündür. Postoperatif bir hastada yara yeri enfeksiyonu, bir hastada da operasyon yerinde koleksiyon gelişmiş. Hastalar ortalama 1.8 yıl (6 ay- 3 yıl) takip edilmiş olup hastaların klinik olarak takibi devam etmektedir. SONUÇ : Koledok kisti nadir görülmesine karşın uzun dönem komplikasyonları sebebiyle dikkat edilmesi gereken bir hastalıktır. Kistin total eksizyonu en iyi tedavi yöntemi olup malign transformasyon yoksa Roux-en-Y Hepatikojejunostomi tercih edilebilecek operasyonlar arasındadır. P-61 Paratiroid adenomunun eşlik ettiği Limy Bile sendromu Yavuz Savaş Koca1, Tuğba Koca2, İbrahim Barut3 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Cerrahi AD, 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme Bilim Dalı 3 Süleyman Demirel Üniversitesi Hepatobiliyer Cerrahi Bölümü Giriş: Limy Bile (LB) kalsifiye safra taşlarının safra kesesi ve safra yolarında direk grafi ve bilgisayarlı tomografide (BT) de görülmesiyle karaktarize nadir bir durumdur. Bu kalsifiye safra taşlarına primer hiperparatiroidizmin eşlik etmesi ise çok daha nadir bir durumdur. İlk olarak 1911’de Volkmann bu beyaz, kalsifiye maddenin safra kesesindeki varlığından bahsetmiştir. Knutsson “limy bile” ve “milky bile” terimlerini bu klinik başlık için kullanmıştır. Bizde burada primer hiperparatiroidizmli olguda tespit ettiğimiz kalsifiye safra taşlarından kaynaklanan kolelitiyazis olgusunu literatür eşliğinde sunduk. OLGU: 40 yaşında bir bayan hasta sağ üst kadranda epigastrik ağrı ve 15 gün süren extremite güçsüzlüğüyle kayda alındı. Hastanın sağ üst kadranında ve epigastrimunda hafif hassasiyet vardı. Hiçbir reaksiyon saptanmadı. Fizik muayenesinde üst ve alt ekstremitelerde kas gücü 5/5, derin tendon refleksleri normal çıktı. Ayrıca hiçbir nörolojik eksikliğe rastlanmadı. Fizik muayenesinde görülen tek ilginç bulgu, sağ tiroit lobunda bulunan bir nodül oldu. Safra kesesindeki çoklu milimetrik taşlar Abdominal ultrasonda gösterildi. Abdominal BT’de kalsiyum yoğunluğu göze çarpan safra kesesi içerisinde taş görüldü (Resim 1). Ultrason muayenesinde sağ tiroit lobu 22x31x63 mm, sol tiroit lobu ise 27x35x75mm olarak kaydedildi. Sol tiroit lobunu dolduran hem heterojen nekrotik hem de kalsifiye içerik ultrason muayenesinde izlendi. Paratiroid sintigrafisi sol tiroitin paratiroid adenomuyla uyumlu olduğunu gösterdi. (Resim2). Eş zamanlı laparoskopik kolesistektomi ve paratiroid adenoma eksizyonu yapılan hastanın histopatolojik incelemesi paratiroid adenoma ve kolelitiyazis olarak rapor edildi. Sonuç: LB safra kesesinde veya safra kanallarında röntgen filmlerinde kolayca görülebilen radyoopak taşlar ile tanımlanan nadir bir durumdur. Hiperkalsemiye neden olan durumlarda görülen bu durum tedavi ve teşhisteki ilerlemelerden dolayı günüzde artış eğilimi göstermektedir. LB 3/1 oranında bayanlarda daha yaygın olarak görülür her yaş grubu etki altındadır ancak 40 yaş ve üstünde daha sık gözlemlenmiştir. Bizim olgumuzda 40 yaşında bir bayandı. Hiperparatiroidzmi olan olgularda kolelitiyazis gelişebileceği akılda tutularak gerekli muayene ve tanı yöntemleri bu tip hastalarda akılda bulundurulmalıdır. - 115 - P-62 Ksantogranülomatöz kolesistit olgusu sunumu Serdar Gümüş, Yusuf Yağmur, Mehmet Babür, Mehmet Ali Can Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Diyarbakır GİRİŞ: Ksantogranulomatöz kolesistit, oldukça nadir görülen, idiopatik bir kronik kolesistit nedenidir. Safra kesesinde ilerleyici fibrozis nedeniyle irregüler duvar kalınlaşması mevcuttur. Genellikle safra kesesi taşları ile birliktelik göstermektedir. En sık 6. ve 7. dekatta saptanmakla birlikte kadınlarda daha sık görülmektedir. Ksantogranulomatöz kolesistit sıklıkla görüntüleme yöntemlerinde safra kesesi malignitesini taklit etmektedir. OLGU: 65 yaşında bayan hasta, uzun zamandır varolan sağ üst kadaran ağrısı nedeniyle hastanemize başvurdu.Fizik muayesinde batın sağ üst kadranda hasssiyet dışında bir bulguya rastlanmadı. Hastanın labaratuar parametrelerinde demir eksikliği anemisi dışında bir bulguya saptanmadı. Hastaya yapılan batın ultrasonoğrafisinde; safra kesesinde en kalın yerinde 1 cm’ye varan anormal duvar kalınlık artışı tespit edildi. Hepatik parankime belirgin invazyon bulgusu izlenmedi. Hastaya manyetik rezonans kloanjio pankreatikografi (Şekil 1,2). Safra kekesinde ksantogranulomatoz kolesistit ve/veya adenomyomatosis olabileceği yönünde değerlendirildi. Safra yollarının normal olduğu gözlendi. Hastaya laparatomi yapıldı. Yapılan eksplorasyonda transvers kolonun, midenin, duodenumun ve omentumun safra kesesini tamamen kapattığı, ileri derecede yapışıklıklar görüldü. Yapışıklıklar künt ve keskin disseksiyonla ayrıştırıldı (Şekil 3,4). Aşıri yapışıklıklar nedeniyle ancak kesedeki taşlar çıkarılıp parsiyel kolesistektomi yapılabildi ve morrisona dren konularak operasyon sonlandırıldı. Postoperatif 4 gününde hasta komplikasyonsuz taburcu edildi. Hastanın patoloji sonucu Ksantogranulomatöz kolesistit olarak belirlendi. SONUÇ: Ksantogranülomatöz kolesistitin oluşum mekanizması yeterince aydınlatılamamıştır. Gelişiminde kese içerisindeki staz sonrasında safranın mukozal ülserlerden ya da bütünlüğü bozulmuş Rokitansky-Aschoff sinüslerinden submukozal dokuya geçerek inflamasyona neden olduğu düşünülmektedir. Görüntüleme yöntemlerinde safra kesesi duvar kalınlaşması, intramural nodul, safra kesesi içerisinde kitle ve safra kanallarında dilatasyon saptanabilmektedir. Ksantogranülomatöz kolesistit sıklıkla safra kesesi karsinomu ile karışmaktadır. Gerçek tanı ancak materyalin histopatolojik incelenmesi ile konulabilmektedir. Ameliyat öncesinde malignite şüphesi olan vakalarda ince iğne biyopsisi tanının konulmasında faydalıdır. Preoperatif tanının olması gereksiz agresif cerrahileri, mortalite ve morbiditeyi azaltmaktadır.Ksantogranülomatöz kolesistit preoperatif olarak safra kesesi karsinomu ile karıştırılabilmektedir. Ancak çoğu zaman kesenin tamamının çıkarılması bile mümkün olmadığı bu bening hastalıkta gereksiz agesif cerrahiden kaçınmak gerekmektedir. P-63 Safra kesesinin skuamoz hücreli kanseri: Olgu sunumu Hüseyin Pülat1, Oktay Karaköse1, İsmail Zihni1, Kazım Çağlar Özçelik1, Metin Çiriş2, Hasan Erol Eroğlu1 1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı, Isparta 2 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD, Isparta GİRİŞ: Safra kesesi kanserleri, seyrek görülmelerine rağmen mortaliteleri yüksektir. Yaşlı kadınlarda daha sık görülür. Safra kesesinde en nadir görülen kanser tipi, saf skuamöz hücreli kanserdir.10 yıl önce mesane tümörü nedeniyle cerrahi ve medikal tedavi uygulandığı dönemde safra kesesinde taş saptanan ancak asemptomatik olduğu için operasyon önerilmeyen, ilerleyen zamanla safra kesesi skuamöz hücreli karsinomu gelişen 59 yaşında bir kadın hastayı sunduk. OLGU: On yıl önce mesane ca nedeniyle tetkik edilirken kolelithiasiz tanısı konan 59 yaşında kadın hastanın asemptomatik olduğu için herhangi bir tedavi uygulanmamış sorgulamasında, son 6 aydır künt vasıflı karın ağrısı, şişkinlik ve hazımsızlık, son bir aydır bulantı ve kilo kaybı şikayetleri olması üzerine gittiği klinikte kolelityazis tanısı konarak bir ay önce opere edildiği öğrenildi. Laparaskopik olarak başlanan operasyonda safra kesesinin boyun kısmında serozayı aşmış, koledoğa yapışıklık gösteren kitle görülmesi üzerine açığa geçilmiş. Eksplorasyonda tüm kese duvarının yer yer 3 cm’ye kadar kalınlaşmış olduğu, dış yüzeyinin düzensiz olup karaciğere ve çevre dokulara yapışık olduğu görülmüş. Safra kesesi, kısmen çevre yağlı dokuları içerecek şekilde çıkartılmış. Piyesin patolojik incelemesinde 4x4x3 cm çapında safra kesesi boyun kısmına lokalize, birkaç alanda perimüsküler bağ dokuya infiltrasyon gösteren, tümöral dokuda perinöral invazyon gözlenen, cerrahi sınırları temiz, serozayı infiltre etmiş, orta derece diferansiyasyon gösteren safra kesesinin skuamöz hücreli karsinomu tanısı konulmuş olan hastanın akıbetini sunduk. SONUÇ: Kronik taşlı kolesistit zemininde ilerleyen zamanla gelişebilecek safra kesesi kanserleri nedeniyle; asemptomatik bile olsa kardiyak, respiratuvar problemler gibi yandaş hastalığı olmayan kolelityazisli hastalarda kolesistektomi önerilmelidir. - 116 - P-64 İkterin nadir bir nedeni: mide rezeksiyonu sonrası internal herniasyon Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Özgür Seğmen1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul 2 Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep Giriş: İkter; metabolik, mekanik, inflamatuar, neoplastik birçok nedene bağlı olarak görülebilmektedir. Bu nedenle özellikle nadir görülen sebepler iktere yol açtığında tanı geç konabilmektedir. Bu yazıda internal herniasyona bağlı mekanik ikter gelişen 2 hastayı sunmayı amaçladık. OLGU: İlk hasta 65 yaşında ve erkekti. 1 hafta mekanik ikter ve buna bağlı pankreatit nedeniyle takip edildikten sonra tarafımıza yönlendirildi. Bulantı, kusma, sarılık ve karın ağrısı şikayeti vardı. Hastanın anamnezinde laparoskopik koleistektomi ve mide ülseri nedeniyle operasyon öyküsü mevcuttu. Muayenede epigastrik bölgede hassasiyet ve minimal distansiyon görüldü. Batın tomografisinde İHSY geniş, duodenum dilate görüldü. Operasyona alınan hastada subtotal gastrektomi sonrası Roux-en-Y anastomozla devamlılık sağlandığı, herniye olan jejunum ansı nedeniyle duodenumun ileri derecede dilate olduğu ve bu durumun koledok dilatasyonuna neden olduğu görüldü. İkinci hasta 62 yaşında ve erkekti. 1 yıl mide adenokarsinomu nedeniyle merkezimizde total gastrektomi ve Roux-n-Y anastomoz uygulan hasta kusma, sarılık, karın ağrısı nedeniye tarafımıza tekrar başvurdu. Akut karın tablosu olan hastada operasyonda internal herniasyona bağlı jejunojejunostomi hattında perforasyon ve koledok genişlemesi görüldü. Sonuç: Roux-en-Y sonrası internal herniasyon sarılıki le görülebilir ve nadir bir komplikasyondur. Akla gelmediği takdirde tanı konurken zaman kaybına ve ek komplikasyonlara yol açabilir. Bu durumu engellemek için internal herniasyonu engelleyecek şekilde, mezenterik defektlerin kapatılması önemlidir. P-65 Safra kesesi poliplerini ne zaman ameliyat edelim ? İbrahim Tayfun Şahiner, Musa Zorlu, Mete Dolapçı Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, Çorum Giriş / Amaç: Safra kesesi polibi günlük cerrahi pratiğinde sıkça karşılaşılan bir durumdur. Poliplerin takibi ve uygun cerrahi endikasyon konulmasında zaman zaman zorluklar yaşanmakta ve çoğu zaman safra kesesi polibi olan hastalara kolesistektomi uygulanmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız safra kesesinde polip olan bireylerde malignensi potansiyelini ortaya koymak ve cerrahi planlamasına yön göstermektir. Gereç / Yöntem : Kliniğimize 2008-2013 tarihleri arasında 2656 kolesistektomi uygulanan hastanın, patoloji raporuna göre, safra kesesi polip görülme sıklığı ve polip tipi, malignensi oranı ve histopatolojik inceleme sonuçları retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Kliniğimizde 2008- 2013 tarihleri arasında toplam 2656 kolesistektomi ameliyatı gerçekleştirildi. Hastaların ortalama yaşı 52 (12-90) olup %79,3 (n:2016) hasta kadın, %20, 7 (n:550) erkektir. Hastaların %88 ‘ine (n:2337) laparaskopik kolesistektomi %12 ‘sine (n:318) açık kolesistektomi uygulanmıştır. Hastaların ameliyat sonrası patoloji raporları incelendiğinde, %2,5 (n:66) akut kolesistit, %6,82 (n:180) akut taşlı kolesistit, %20,2 (n:536) kronik kolesistit, %65 (n:1726) kronik taşlı kolesistit, %2,4 (n:64) kolesterol polipi, %0,4 (n:13) adenomyomatoz, %1,3 (n:34) ksantogranülomatöz kolesistit, %0,15 (n:4) hiperplastik polip, %0,30 (n:8) adenomatöz polip, %0,26 (n:7) inflamatuar polip ve %0,67 (n:18) adenokarsinom olduğu tespit edilmiştir. Safra kesesindeki polipler incelendiğinde ise toplam 96 kişide polip tespit edilmiş ve bunların %66,6 (n:64) kolesterol polipi, %13,54 (n:13) adenomyomatoz, %8,33 (n:8) adenokarsinom, %7,2 (n:7) inflamatuar polip, %4,16 (n:4) hastada ise hiperplastik polip tespit edilmiştir. Adenokarsinom tespit edilen olguların ortalama yaşı 60 (55- 74) olarak tespit edilmiştir. Polip boyutları incelendiğinde 4 olgunun 10 mm, 2 olgunun 9mm ve 2 olgunun ise 12 mm boyutlarında polibi olduğu tespit edilmiştir. Sonuç: Semptomatik olmasa bile 50 yaş üzerinde, polip boyutu 10 mm üzerinde olan, kolelitiazis ile birlikte olan olgularda malignite ihtimali olduğundan dolayı cerrahi tedavi uygulanmalıdır. Bunların dışında boyutları 10 mm’nin altında olan olgular 6 aylık periyotlarla USG izlem programına alınmalıdırlar. Bu zaman zarfında polip boyutlarında büyüme, polip sayılarında artış olur,semptomlar gelişirse cerrahi tedavi gündeme getirilmelidir. - 117 - P-66 Antiagregan tedavi altında major cerrahi girişim Aziz Serkan Senger, Mürşit Dincer, Kamuran Cumhur Değer, Deniz Avan, Orhan Uzun, Erdal Polat, Mustafa Duman, Sinan Yol Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, İstanbul GİRİŞ: İlaç salınımlı stent uygulanan hastalarda klopidogrelin kesilmesi stent trombozu açısından güçlü bir etkendir. Beklenmedik minör veya majör cerrahi girişimler sıklıkla ilaçların kesilmesini gerektirmektedir. Bu nedenle elektif ameliyatların ertelenmesi önerilmektedir. İlaç salınımlı stent uygulanan ve 1 yıl içerisinde ameliyat olması gereken acil ve malign vakalarda antiagregan tedavinin erken kesilmesi stent trombozu açısından yüksek risk oluşturmaktadır (90 kat fazla). Literatür taramamızda antiagregan tedavi altında majör Abdominal cerrahi uygulanan sınırlı sayıda hasta grubuna rastladık. Bu olgu sunumumuzda distal koledok tümörü tanısıyla Klopidrogel tedavisi altında whipple ameliyatı olan koroner stentli hastanın postoperatif sürecini irdelemek istedik. OLGU : Karın ağrısı ve sarılık nedeniyle sağlık kuruluşuna başvuran hastanın (F.A./62 yaş, E) yapılan tetkikleri sonrasında distal koledok tümörü tanısı konuldu. Yaklaşık 8 ay önce yapılan anjiyografisinde LAD’de %98 darlık olduğu görülmüş ve LAD’ ye ilaç salınımlı stent uygulanmış. İşlem sonrası Aspirin ve Klopidrogel tedavisi alan hastaya Ameliyat öncesi kardiyoloji tarafından değerlendirmede aspirini kesip klopidogrel 75 mg 1x1 kullanarak ameliyata alınması önerildi. Klopidogrel tedavisi altında yapılan Whipple ameliyatı sonrası hastaya toplam 17 ünite eritrosit süspansiyonu ve 8 ünite TDP replase edilmiştir. Ameliyat sonrası dönemde postoperatif 7. ve 12. günlerde 2 kere batın içi kanama nedeniyle tekrar ameliyata alındı. Yapılan eksplorasyonda ameliyat sahasında yaygın sızıntı tarzında kanama ve hematom olduğu görüldü. Bunla birlikte PJ anastomozunda kaçak tespit edilmesi üzerine wirsung kanalına eksternal drenaj kateteri yerleştirilerek açıklık primer onarıldı. Drenaj ve hemostaz sağlandı. 2. Kez kanama ve sızıntı nedeniyle tekrar ameliyat olması nedeniyle kardiyoloji ile rekonsülte edilerek hastanın Klopidrogel tedavisine ara verildi. Takibinde fistülü kapandı ve oral gıdaya geçildi. Kanama açısından stabilizasyon sağlandıktan sonra Klopidrogel tedavisi tekrar başlanan hasta taburcu edildi. SONUÇ: İlaç salınımlı stent uygulanan kardiak açıdan yüksek riskli hastalara da ertelenemeyen büyük cerrahi girişimler gerekebilir. Bu hastalar ameliyat sonrası kanama açısından yüksek riskli gruptadır. Ve bu müdahalelerin yüksek morbidite ve mortalite ihtimali olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. P-67 Standart ile tek delikli laparoskopik kolesistektominin yaşam kalitesi açısından karşılaştırılması Erkal Ziylan, Hüseyin Akyol, Mehmet Akif Aydın, Mustafa Erhun Eyüboğlu, Turgut İpek Kemerburgaz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul Amaç: Standart yapılan laparoskopik kolesistektomi ( LK ) ile tek delikli ( single port ) laparoskopik kolesistektomi (SLK ) ameliyatları arasında yaşam kalitesinin karşılaştırılması. Materyal – METOD: 2007-2014 yılları arasında acil ve elektif koşullarda safra kesesinde taş tespit edilip laparoskopik kolesistektomi yapılan 540 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Cinsiyet, yaş ve geri bildirim açısından SF-36 anket formu ile yaşam kalitesini sindirim sistemi açısından ölçen index ( GIQLI ) kullanılarak hastaların ameliyat öncesi ile ameliyat sonrası 6 ve 12 haftalık periyotları karşılaştırıldı. BULGULAR: Olguların % 40’ı erkek ( 216 ) ve % 60’ı kadın ( 324) idi.Hastaların yaş ortalaması 42.2 idi.Olguların %6’ ı (32 ) SLK ve % 94 ( 508 ) LK olarak yapıldı. Ameliyat öncesi ile sonrasında yapılan SF-36 anket formu kullanılarak yapılan değerlendirmede 12. haftanın sonunda her iki gruptada fiziksel ağrı şikayetlerinde azalma görüldü.Her iki grugta 6 ve 12 haftalık dönemler karşılaştırldığında fiziksel,genel sağlık, psikolojik,bilişsel,sosyal durumlar açısından bariz farklılık olmadığı tespit edildi.GIQLI kullanılarak yapılan değerlendirmede ise sosyal ve hazımsızlıkla ilgili bazı yakınmaların 12. haftanın sonunda bile devam ettiği hatta az bile olsa arttığı tespit edildi. Tartışma:LK ve SLK ameliyatları sonrası yaşam kalitesi açısından bariz bir fark olmadığı tespit edilmiştir. - 118 - P-68 Nadir bir ERCP komplikasyonu: Endoskopik basket sıkışmasına cerrahi yaklaşımımız Oğuzhan Özşay, Salih Can Çeli̇k, Turan Acar, Emine Özlem Sayın Gür, Murat Kemal Atahan, Bilek Taşkın, Coşkun Onak Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi,Genel Cerrahi Kliniği, İzmir Amaç: Endoskopik retrograd kolanjiyo pankreotografi (ERCP), safra yolu taşlarının hem tanı hem de tedavisini yönlendirmede primer rol oynamaktadır. ERCP ile safra kanalına düşen taşların % 90’ını almak mümkün olmakta ve hastaların % 5-25’inde ise iki veya daha fazla kez ERCP girişimi gerektiği bilinmektedir. ERCP işlemi sırasında veya sonrasında % 4-16 arasında komplikasyona rastlanır. Endoskopik basket sıkışması da nadir görülen bir komplikasyondur. Biz de bu yazımızda, koledokta sıkışan endoskopik basketin, açık cerrahi ile tedavi edilmesini sunmayı amaçladık. OLGU: Elli iki yaşında erkek hasta koledok taşı nedeniyle dış merkezden hastanemize yönlendirilmiş. Yaklaşık 8 ayda 4 defa safra yolu taşı nedeniyle ERCP yapılmış, ancak taş çıkarılamamış. Buna ek olarak dördüncü ERCP sırasında, endoskopik basket kateteri safra yoluna sıkışmış ve endoskopik olarak çıkartılamamış. Bunun üzerine hasta operasyona alındı. Koledok ekplorasyonu yapıldı. Safra yolu taşı ve sıkışan endoskopik basket çıkartıldı. Hastada postoperatif komplikasyona rastlanmadı ve şifa ile taburcu edildi. Sonuç: Günümüzde gelişen endoskopik girişimler ve düşük morbidite- mortalite oranları nedeniyle, safra yolu taşlarında ilk tedavi seçeneği ERCP olmaktadır. Fakat komplikasyon oranlarını düşürmek için önemli bir deneyime gereksinim olduğu unutulmamalıdır. P-69 Bouveret sendromu-bir olgu sunumu Semra Tutcu Şahin, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun, Aslan Sakarya Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa GİRİŞ: 1896 yılında Bouveret tarafından tanımlanmıştır.(1) Kolesistoduodenal veya koledokoduodenal fistül nedeniyle duodenuma geçen safra taşının, bulbusta veya pilorik düzeyde gastrik çıkış obstrüksiyonu yaratmasıdır. Bouveret sendromu oldukça nadir görülmektedir.(2) OLGU: Kronik hastalık öyküsü olmayan, 47 yaşında kadın hasta, hematemez yakınması ile başvurdu. 7 aydır devam eden dispeptik yakınmalar, bulantı-kusma ve melena öyküsü mevcuttu. Muayenesinde, vital bulguları stabildi. Batın palpasyonunda hassasiyet mevcuttu. Rektal tuşede melena vasfında gayta bulaşı izlendi. Labaratuar incelemesinde lökositoz ve anemi mevcuttu, karaciğer fonksiyon testleri ve bilirubin seviyeleri normal, ALP, GGT ve LDH yüksekti. Ultrasonografi ve BT’de intrahepatik safra yolları ve kese lümeninde hava, kese içerisinde yoğun içerikli safra çamuru görüldü. Üst GİS endoskopide,bulbusta, piloru tamamen kapatan taş saptandı, zorlanarak taşın arkasına geçildi ve 1 cm çapında bir taş daha görüldü.Taşlar endoskopik olarak çıkarılamadı, cerrahi tedavi planlandı. Eksplorasyonda omentum, safra kesesi ve duodenum arasında yoğun yapışıklıklar olduğu görüldü. Yapışıklıkların ayrılmasından sonra safra kesesi ile duodenum birinci kıta arasında fistül saptandı. Duodenum inflame görünümdeydi. Gastrotomi yapıldı ve bulbus yerleşimli, en büyüğü 4.5x4x4 cm ölçülerinde 4 adet taş, pilordan geçirilerek gastrotomi hattından çıkarıldı. Gastrotomi onarıldı. Postoperatif problemi olmayan hasta altıncı günde şifayla taburcu edildi. SONUÇ: Tedavisinde taşın endoskopik olarak çıkarılması, ESWL ile kırılması veya elektrohidrolik litotripsi uygulanabilir, ancak bu yöntemlerin başarısı oldukça kısıtlıdır. (3)Cerrahi tedavi seçenekleri ise gastrolitotomi, enterolitotomi, tek veya iki aşamalı gastro/enterolitotomiyle beraber kolesistektomi ve fistülün onarımıdır.(4) Sadece taşın çıkarıldığı hastalarda %5-10 oranında kolanjit, kolesistit, rekürren ileus ve safra kesesi karsinomu gibi komplikasyonlar gelişebilir.(5) İlk aşamada sadece taşın çıkarıldığı, enflamasyonun gerilemesini takiben fistüle yönelik ikinci cerrahinin uygulanması da mümkündür. Ancak yoğun yapışıklıklar, inflamasyon ve teknik güçlükler nedeniyle morbidite artabilir. Biz olgumuzda öncelikle obstrüksiyonun ortadan kaldırılması amacıyla gastrotomi ve taş ekstirpasyonu uyguladık. Elektif cerrahi için hastanın klinik takibi devam etmektedir. - 119 - P-70 Künt Travma Sonrası İzole Ekstra Hepatik Safra Yolu Ve Duodenum Yaralanması Semra Tutcu Şahin, Ramazan Serdar Arslan, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa GİRİŞ: Künt travmaya bağlı ekstrahepatik safra yolu yaralanmaları nadir görülen bir durumdur. Ekstrahepatik safra yolu yaralanmalarının büyük kısmı açık veya laparoskopik cerrahi operasyonları, ERCP ve perkütan bilier drenaj sırasında olmaktadır. Travmatik safra yolu yaralanmalarına ait spesifik muayene, radyoloji ve laboratuvar bulgularının olmaması tanıda ve tedavide gecikmelere yol açmaktadır. İzole safra yolu yaralanması olabildiği gibi, solid ve luminal organ yaralanmaları da eşlik edebilmektedir. Ekstrahepatik safra yolu yaralanmasında uygulanacak cerrahi prosedür yaralanmanın anatomik yeri ve yaralanma sonrası geçen süreye göre değişiklik gösterir.Primer onarım ve rekonstrüktif cerrahi gibi alternatif yöntemler bulunmaktadır. OLGU: 26 yaşında erkek hasta motosiklet kazası sonrası acil servise getirildi. Vital bulguları normaldi. Epigastrik bölgede abrazyonlar, sağ üst kadranda defans ve rebound mevcuttu. Laboratuvarında AST, ALT, LDH, amilaz, lipaz değerleri yüksek saptandı. Batın BT’de minimal serbest hava ve perihepatik sıvı olduğu saptandı. Hasta acil operasyona alındı. Duodenum 2. kıtada yaklaşık 3 cm lik bir perforasyon ve koledok alt uçta tam kat kesi saptandı. Primer duodenal onarım, Roux’n-Y kolesistojejunostomi ve koledok ligasyonu yapıldı. Postoperatif takipte problem olmadı, 10. gününde şifayla taburcu edildi. SONUÇ: Safra yolu yaralanmaları penetran karın travmalarında daha çok görülmektedir. Künt batın travmasına bağlı safra yolu yaralanması nadir bir durum olup, özenli eksplorasyon yapılmadığı takdirde gözden kaçabilir. Travmaya bağlı yaralanmalarda bilier sistemde en çok safra kesesi etkilenmekte ve insidansı %2-5 arasında değişkenlik göstermektedir. Künt travma sonrası safra yolu yaralanmasının mekanizması çok net değildir. Ekstra hepatik yaralanmalar çoğunlukla pankreas üst kenarı, hepatik kanal bifurkasyonu ve sol hepatik kanalda olmaktadır. Safra yolu yaralanmaları, bulantı, kusma, karın ağrısı ve sarılık gibi nonspesik bulgular nedeniyle gecikmiş tanı alabilmektedir. Ultrasonografi ve tomografi yanlış negatif sonuçlara sebep olabilmektedir. Solid organ yaralanması olmaksızın batın içi servest sıvı saptanması durumunda laparatomi uygulanması komplikasyonları ve tanı ve tedavideki gecikmeleri azaltabilir. P-71 Laparaskopik kolesistektomi sonrası safra fistülü deneyimlerimiz Soykan Arıkan, Ali Emre Naycı, Serkan Sarı, Uğur Durukan İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Safra yolu yaralanmaları(syy) benign safra yolu striktürlerinin en önemli sebebidir.Safra yolu yaralanmalarınınen önemli nedeni de safra kesesi ameliyatları başta olmak üzere cerrahi girişimlerdir.Laparaskopik kolesitektomi(LK) sonrası ortaya çıkan safra yolu yaralanmaları için tekrar cerrahi,endoskopik tedavi ve perkutan tedavi olmak üzere birden çok tedavi şekli mevcuttur.Ama bunların hangi hastada hangi sırayla uygulanacağı konsunda fikir birliği bulunmamaktadır.Haziran 2014-haziran 2012 tarihleri arasında İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Servisinde hastanemizde yapılan ve dış merkezden kabul edilen 10 LK sonrası syy olan hastayı retrospektif olarak inceledik.Bulardan 7 tanesi kendi merkezimizde 3 taneside dış merkezden kabul edilen hastaydı. Amsterdam Tip A olan 2 hastada distal koledokta taş saptanmış buna bağlı duktus sistikus klipslerinins açıldığı düşünülmüştür.Yine 2 hastada MRKP sonrası klipslerin boşta olduğu ve safra kaçağının burdan olduğu görülmüştür. Yine tipB olan bir hastada peroperatif koledok yaralanmasına sütür konulmuş ve postoperatif dönemde burdan safra kaçağı olduğu tespit edilmiştir. Tip C olan 3 hastanın ikisinde koledokta klips ve bir hastada ise postoperatif hematomun distal koledokta bası ile distansiyon oluşturduğu tespit edilmiştir. Tip D olan iki hastada ise koledokta tam kat kesi tespit edilmştir. Bu çalışmada safra yolu yaralanması ve fistül tanısı koymada LK ameliyatında dren koymanın önemi bir kez daha görülmüştür.Postoperatif syy erken dönemde göstermede ve safrayı batın dışına almada dren cerrahın en büyük yardımcısdır.Deneyimli cerrahlar bile sorunsuz geçtiğini düşündüğü ameliyatlarda dren koymalıdır(7). Safra fistülü olan hastalarda koledok tam kat kesilmemişse sfinkterotomi ve stent yerleştirilmesi bir çok hastada yüz güldürücü - 120 - olabilir(8).Safra yollarında safra akışının önünde bir engel olmadığı sürece bir çok fistül kendiliğinden bile kapanabilir. Cerrahi tedavi ise ya yaralanma anında veya bu bölgedeki enefeksiyon ve enflamasyon geçtikten sonra yapılır(9). Cerrahi tedavi olarak daha çok roux-n-y heptikokojejunostomi tercih edilmektedir(9). Safra yolu yaralanmaları zamanında müdahale edilmezse biliyer striktür,peritonit ve biliyer sepsis gibi komplikasyonlarla hastanın yaşamını tehdit edebilir(10).Yine LA ameliyatı yapılan her hastaya dren konulmalıdır. P-72 Laparoskopik kolesistektomilerde ameliyat süresini etkileyen bir faktör olarak vücut kitle indeksi Deniz Güzey1, Alpen Yahya Gümüşoğlu1, İlhan Gök1, Süleyman Büyükaşık1, Burak Kankaya1, İlkay Halıcıoğlu1, Evrim Tülübaş Kucür2, Hilal Köşük2 1 Genel Cerrahi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul 2 Anestezi Kliniği, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Laparoskopik kolesistektomi (LK) ameliyatlarında karşılaşılan zorlukların önceden belirlenmesini sağlayan bazı parametreler önerilmiş ve klinikte uygulama alanı bulmuştur. Bu çalışmada vücut kitle indeksi yanı sıra, ameliyatın günü ve zamanı da irdelenmiştir. Materyal metot: Kliniğimizde 2014 yılıda gerçekleştirilen LK ameliyatlarına ait kayıtlar, hastanenin otomasyon programı olan MEDİN®’den retrospektif olarak araştırıldı. Hastaların demografik bilgileri, ameliyatın günü ve saati, ameliyat ve anestezi süresi, hastanın vücut kitle indeksi (VKİ kg/m²) değerlendirildi. Kayıtlarda hastanın indüksiyonu anestezi süresinin başlangıcını, operatörün insizyonu ameliyat süresinin başlangıcını oluşturmaktadır. Hastalar VKİ’lerine (N:Normal, K:Kilolu, O:Obes, MO:Morbid obes) ve ameliyat zamanlarına göre (M:Mesai içi, A:Akşam, G:Gece gruplandırıldı. Sadece rakamsal parametreler değerlendirildi. Bulgular: LK gerçekleştirilen 574 hastadan, kayıtları yeterli olan ve ek ameliyat yapılmayan 518’i değerlendirilmeye alındı. Seride 141 erkek hasta, 114 acil ameliyat ve 132 dren konulan hasta mevcuttur. Ameliyat süreleri Tablo:2’de verilmiştir. VKİ’sine göre N:130, K:254, O:98 ve MO:36 hasta bulunmakta ve zamana göre M:426, A:64, G:28 ameliyat edildi. Ameliyatların 36’sı hafta sonu tatilinde, 387’si asistan hekim tarafından gerçekleştirildi. Serinin ameliyat süresi 68±32 dakika ve anestezi süresi 79±27 dakika olmasına rağmen alt gruplarda farklılıklar göze çarpmakta özellikle MO’ların ameliyat sürelerinin M grubunda 82±65 dakika, acil ameliyatlarda 123±120 dakika, dren uygulananlarda 141±139 dakika, kadın cinsiyette 82±64 dakika olduğu görülmektedir. Asistan ve uzmanların ameliyatlarında süre farklılığı gözlenmemektedir. Tartışma: Klinik, laboratuar ve radyolojik bulguların değerlendirilmesi ile öngörülen LK’nın zorluğu hakkında bilgi sahibi olabilmekteyiz. Obes hastalarda diğer teknik zorluklara ek olarak port yerleştirmede ve pnömoperiton oluşturmakta da zorluklar görülmektedir. Dren uygulamanın zor gerçekleştirilen disseksiyonu takip ettiği varsayılırsa, MO’larda belirgin olarak az dren konulduğu ( MO: %17, Seri: %25) dolayısı ile diseksiyonun zor olmadığı gözlenmektedir. Hazırlık prosedürünün ameliyat ve anestezi süresini uzatan bir unsur olduğu dikkat çekmektedir. Sonuç: Obesite ile ilgili olarak yüksek VKİ’i diseksiyon zorluğu oluşturmasa bile özellikle acil ameliyatlarda, hazırlık süresi ve ameliyat süresinin uzamasında etkin rol oynamaktadır. Tablo:1, VKİ ve ameliyat zamanına göre ameliyat süreleri (dakika) M (saat;08:00-16:00) A (saat;16:00-24:00) G (saat;00:00-08:00) Toplam VKİ (kg/m2) n/n 426 64 28 518 N (Normal) 18,5-24,9 130 69±29 56±19 62±21 66±27 K (Kilolu) 25-29,9 254 66±27 69±12 75±23 67±28 O (Obes) 30-34,9 98 68±28 81±40 77±17 69±29 MO (Morbid obes) >35 36 82±65 80±42 85±35 82±62 518 68±32 67±31 70±23 68±32 Toplam - 121 - Tablo:2, Gruplara göre ameliyat süreleri (dakika) N (Normal) K (Kilolu) O (Obes) MO (Morbid obes) Grup/n 130 254 98 36 Acil (n:114) 65±24 73±28 71±42 123±120 Elektif (n:404) 67±28 66±28 69±26 74±24 Acil Dren(+), (n:73) 79±32 84±30 86±35 141±139 Elektif Dren(-), (n:59) 60±22 62±25 65±26 70±23 Kadın (n:377) 63±24 63±26 68±25 82±64 Erkek (n:141) 76±32 75±30 75±40 80±42 P-73 Genç yaşta safra kesesi kanseri, atnalı böbrek, Hashimato tiroiditi. Yeni bir sendrom mu? Cumhur Kamuran Değer, Serkan Aziz Senger, Mürşit Dinçer, Orhan Uzun, Erdal Polat, Mustafa Duman, Sinan Yol Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Hastanesi, Gastroenteroloji Cerrahisi Departmanı, İstanbul GİRİŞ: Safra kesesi kanseri belli bölgeler haricinde (Şili, Polonya, Japonya) bilhassa Amerika ve Avrupa ülkelerinde nadir görülen kanser türlerindendir. Kadınlarda erkeğe oranla 3 kat fazla görülür ve çoğu olgu 40 yaşın üzerindedir. Bu olgumuzda safra kesesi kanseri şüphesiyle ameliyata alınan ve beraberinde atnalı böbrek ve hashimato tiroiditine sekonder hipotiroidi bulguları olan 26 yaşında erkek bir hastayı tartışmayı amaçladık. Literatür taramamızda bu 3 bulgunun bir arada olduğu bir sendroma rastlamadık. Genç yaşta çok nadir rastlanan bu kanser türünün diğer bulgularla bir arada olması, daha önceden tanımlanmamış bir sendrom olabilir mi? OLGU: 26 yaşında erkek hasta (M.Ç/protokol: 497) yaklaşık 1 aydır olan karın ağrısı şikayetiyle polikliniğimize başvurdu. Soygeçmişinde bir özellik yoktu. Özgemişinde çocukluğunda geçirilmiş menenjit hastalığı mevcuttu. Fizik muayenesi normaldi. Batın ultrasonografisinde safra kesesi hidropik, posterior duvarda asimetrik duvar kalınlık artışı veya yoğun çamur materyali ayrımı yapılamayan görünüm ve kese boynunda 22x22 mm. yine safra çamuru ayrımı yapılamayan görünüm izlendi, atnalı böbrek anomalisi mevcuttu. Batın tomografisinde safra kesesi boynu lokalizasyonunda 32x33 mm. yumuşak doku dansitesinde heterojen kontrast tutulumu gösteren kitle lezyon izlendi. Kan tetkikinde hemogram ve karaciğer biokimyası normal, CEA: 19.2↑, CA19-9<0.8 CA-125: 62.2↑, TSH: 17↑. İdi. Hasta dahiliye ile konsülte edildi. Hashimato tiroiditi tanısıyla levatiron tedavisi başlanan hasta tedavi sonrası ötroid olması üzerine tekrar kliniğimize yatırıldı. Ameliyata alınan hastanın laparoskopik eksplorasyonunda safra kesesi ileri derece hidropik, kese boynunda sert kitle imajı veren lezyon saptanması üzerine laparotomi yapıldı. Kolesistektomi piyesi frozen inceleme için patolojiye gönderildi. Frozen sonucu malign gelmesi üzerine paraaortakaval lenf nodlarından örnekler gönderildi. Negatif gelmesi üzerine hastaya karaciğer yatak rezeksiyonu + hepatoduodenal lenf nodu disseksiyonu ameliyatı yapıldı. Postoperatif seyri kliniğimizde stabil olarak devam etmektedir. SONUÇ: Bu olguda otoimmün bir hastalık olan hashimato tiroiditi ve genetik hastalıklara eşlik edebilen (Turner Sendromu) atnalı böbrek bulgusunun gençlerde oldukça nadir rastlanan safra kesesi kanseri birlikteliği, bizlere daha önce tanımlanmamış bir sendromun var olabileceğini düşündürdü. - 122 - P-74 75 yaş üstü hastalarda laparoskopik kolesistektomi sonuçlarımız Semra Tutcu Şahin, Aslan Sakarya, Şafak Ulutürk, Erdem Obuz, Yavuz Kaya, Teoman Coşkun Celal Bayar Üniversitesi Genel Cerrahi AD, Manisa Giriş: Günümüzde laparoskopik kolesistektomi, safra kesesi hastalıklarında en tercih edilen cerrahi tedavi yöntemidir. Fakat hala, ileri yaşta, kardiak ve pulmoner yandaş hastalıkları olan hastalarda, bu cerrahi yöntemin güvenle uygulanıp uygulanamayacağı konusunda net bir görüş sağlanamamıştır. Amaç. Biz bu çalışmamızda 75 yaş üstü hastalarda laparoskopik kolesistektomi deneyimimizi paylaşmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem, Bulgular: Şubat 2001-Ağustos 2014 tarihleri arasında kolelithiazis tanısı ile laparoskopik kolesistektomi yapılan toplam 47 hastanın preopertif kardiak ve pulmoner yandaş hastalıkları, morbidite ve mortalite oranları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların 34’ü (%72.3) kadın, 13’ü (%27.7) erkek olup, ortalama yaş 78.08 bulundu. Hastaların tamamına preoperatif dönemde Kardiyoloji ve Göğüs hastalıkları konsültasyonu yapıldı. Operasyon öncesi 23 hastanın (%48.9) hipertansiyon, 4 hastanın (%8.5) hipertansiyon ve kalp yetmezliği, 2 hastanın (%4.2) hipertansiyon ve koroner arter hastalığı, 2 hastanın (%4.2) hipertansiyon ve kronik atrial fibrilasyonu, 2 hastanın (%4.2) hipertansiyon ve KOAH, 1 hastanın (%2.1) hipertansiyon koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği mevcuttu. 13 hastada (%27) yandaş kardiak ve pulmoner hastalık saptanmadı. Postoperatif hastanede kalış süresi ortalama 1.8 gün olarak hesaplandı. Postoperatif dönemde 2 hastada (%4.2) hipertansiyon ve taşikardi, 2 hastada (%4.2) kanama olmak üzere toplam 4 hastada (%8.5) komplikasyon gelişti. Postoperatif morbidite gelişen 4 hasta (%8.5) yoğun bakım şartlarında medikal olarak tedavi edildi. Komplikasyon gelişmeyen hastaların tümü servis şartlarında takip edildi. Sonuç: İleri yaştaki hastalarda laparoskopik kolesistektomi uygulamalarının verileri ve kanıtları rutin kullanımı desteklemek için henüz yeterince güçlü olmadığı için, kardiak ve pulmoner yandaş hastalığı olan ileri yaştaki hastalara daha çok açık cerrahi yaklaşım tercih edilmektedir. Serimizdeki hasta sayısı sınırlı olsa da, morbidite ve mortalite oranlarımıza bakıldığında preoperatif hazırlığı iyi yapılan ve laparoskopik cerrahi deneyimi yüksek olan merkezlerde bu hastalara laparoskopik kolesistektominin güvenle yapılabileceği söylenebilir. P-75 3 port laparoskopik kolesistektomi ile 4 port laparoskopik kolesistektomi karşılaştırması Yavuz Özdemir, Mehmet Ergin Dipçin, Zafer Şenol, Ergün Yücel, İlker Sücüllü, Bülent Güleç GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul GİRİŞ: Cerrahi tecrübenin artışına paralel olarak laparoskopik girişimlerde port sayısının ve insizyonun küçültülmesi gibi alternatif yaklaşımlar uygulanmaya başlamıştır. Çeşitli klinik çalışmalarda 3 port laparoskopik girişimler güvenli olduğu bildirilmiştir. Bu çalışmada 3 port laparoskopik kolesistektomi sonuçları ile standart 4 port laparoskopik kolesistektomi sonuçlarımızı karşılaştırmayı amaçladık. METOTLAR: Servisimizde 1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında elektif olarak laparoskopik kolesistektomi uygulanmış olan toplam 283 hasta retrospektif olarak tarandı. Hastalar 3 port ve 4 port laparoskopik kolesistektomi gruplarına ayrıldı. Gruplar yaş, cinsiyet, komorbidite, operasyon süresi, açığa geçiş oranları, hastanede kalış süreleri ve komplikasyon açısından karşılaştırıldı. BULGULAR: 3 port laparoskopik kolesistektomi grubunda 45, 4 port kolesistektomi grubunda 238 hasta mevcuttu. Gruplar arasında yaş, cinsiyet ve komorbidit hastalıklara sahip olma açısından anlamlı bir fark tespit edilmedi. Operasyon süreleri açısından istatistiksel olarak bir fark tespit edilmedi. Her iki grupta da açığa geçiş olmazken 3 port grubunda bir hastaya ilave port girildi. Gruplar arasında hastanede kalış süreleri ve komplikasyon oranları açısından fark yoktu. SONUÇ: Elektif kolesistektomi planlanan hastalarda 3 port laparoskopik kolesistektomi güvenli bir şekilde uygulanabilecek bir prosedürdür. - 123 - P-76 Yetmiş yaş üzerindeki hastalarda laparoskopik kolesistektomi sonuçlarımız Yavuz Özdemir, Mehmet Çuhadar, Meshut Gülderen, Ali İlker Filiz, Yavuz Kurt, Bülent Güleç GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul GİRİŞ: Ortalama yaşam süresinin uzamasına paralel olarak ileri yaşta hastalara operasyon gereksinim de artmaktadır. Komorbit hastalıkların daha sık gözlendiği bu hasta popülasyonunda yara iyileşme problemlerinin fazla görüleceği düşünülmektedir. Bu çalışmada 70 yaş üzeri hastalarda laparoskopik kolesistektomi ameliyatının güvenirliliği araştırılmıştır. METOTLAR: Servisimizde 1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında laparoskopik kolesistektomi uygulanmış toplam 322 hasta retrospektif olarak tarandı. Hastalar 70 yaş ve üzeri olanlar ile 70 yaş altında olanlar şeklinde 2 gruba ayrıldı. Gruplar arasında cinsiyet oranları, komorbid hastalık varlığı, ameliyat süreleri, açığa geçiş oranları, hastanede kalış süreleri ve komplikasyon oranları karşılaştırıldı. BULGULAR: Gruplar arasında cinsiyet oranları, ameliyat süreleri ve açığa geçiş oranları açısından fark yoktu. Yetmiş yaş ve üzeri olan grupta komorbit hastalık varlığı anlamlı derecede fazla idi (p=0.002). Postoperatif dönemde hastanede kalış süresi ve komplikasyonlar açısından gruplar arasında fark tespit edilmedi. SONUÇ: Laparoskopik kolesistektomi 70 yaş ve üzerindeki hastalarda güvenli bir şekilde uygulanabilir. P-77 C-Reaktif protein değeri gangrenöz kolesistit ayrımında kullanılabilecek bir belirteç olabilir Yavuz Özdemir, Berkay Çaralan, Ahmet Ziya Balta, Ergün Yücel, Yavuz Kurt, Bülent Güleç GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Genel Cerrahi Servisi, İstanbul GİRİŞ: Gangrenöz kolesistit, akut kolesistit olgularında %2-30 oranında görülebilen ve göreceli olarak yüksek morbidite ve mortalite oranlarına sahip olan ciddi bir enfeksiyon durumudur. CRP değeri inflamatuvar süreçlerde yükselmekte olan bir akut faz reaktanı olup yüksekliği inflamasyonun şiddeti ile orantılıdır. Bu çalışmada CRP değerinin gangrenöz kolesistit vakalarında prediktif değerini belirlemek amaçlandı. METOTLAR: Servisimizde 1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2014 tarihleri arasında acil şartlarda laparoskopik kolesistektomi uygulanmış olan toplam 39 hasta retrospektif olarak tarandı. Gangrenöz kolesistit varlığı operasyon esnasındaki bulgulara veya histopatoloji sonuçlarına göre belirlendi ve hastalar iki gruba ayrıldı. Gruplar yaş, cinsiyet ve CRP değerine göre karşılaştırıldı. BULGULAR: Gangrenöz kolesistit grubunda 6 (%15.4) hasta mevcuttu. Gruplar arasından cinsiyet oranları ve yaş ortalaması bakımından anlamlı fark yoktu. CRP değeri gangrenöz kolesistit grubunda 149±45.5 iken kolesistit grubunda 58±16.8 olup gruplar arasında anlamlı anlamlı farklılık mevcuttu (p=0.028). CRP değerinin 200 mg/L üzerinde olduğu tüm vakalarda gangrenöz kolesistit mevcuttu. SONUÇ: Bu çalışma her ne kadar hasta sayısı açısından yetersiz de olsa CRP değerinin gangrenöz kolesistit vakalarının göstermede faydalı olabileceğini düşündürmektedir. P-78 Klatskin tümörü rezeksiyonundan üç yıl sonra ortaya çıkan ampulla vateri tümörü ve cerrahi tedavisi: Olgu sunumu Mücahit Özbilgin1, Tufan Egeli1, Tarkan Ünek1, Özgül Sağol2, Funda Obuz3, Müjde Soytürk4, İbrahim Astarcıoğlu1 1 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi AD, Hepatopankreatobiliyer Cerrahi ve Karaciğer Nakli Birimi 2 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Patoloji AD, 3 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Radyodiyagnostik AD, 4 Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, İç Hastalıkları AD, Gastroenteroloji Bölümü - 124 - Giriş: Çoğul primer malignite ilk defa 1889 yılında Billroth tarafından bildirilmiştir. Günümüzde çoğul primer malignitelere, kanser hastalarının modern tedavi modaliteleriyle daha uzun süre yaşamaları ve tanısal yöntemlerin giderek gelişmesi nedeniyle daha sık rastlanmaktadır. Burada Klatskin Tümörü rezeksiyonundan üç yıl sonra ortaya çıkan, ikinci primer ampulla Vateri Tümör olgusunu sunmaktayız. OLGU: Elli dokuz yaşında erkek hasta; epigastrik ağrı, karında şişkinlik, bulantı, kusma ve kilo kaybı yakınmalarıyla başvurdu. Hastanın üç yıl önce tip 2 Klatskin tümörü nedeniyle küratif cerrahi rezeksiyon ve adjuvan kemoterapi öyküsü mevcuttu. Radyolojik ve endoskopik incelemelerde, ampulla Vateri’de kitle saptanan hastaya proksimal pankreatikoduodenektomi ve lokal invazyon nedeniyle sağ kolektomi uygulandı. Histopatolojik inceleme sonucu, ampulla Vateri kaynaklı iyi diferansiye adenokarsinom olarak bildirildi. Lezyon ikinci primer tümör olarak değerlendirildi. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen hastanın adjuvan tedavisi planlandı. Hastanın postoperatif 1. yılında takiplerinde nüks saptanmadı. Sonuç: Gastrointestinal sistemde primer tümör saptanan hastaların, senkron, metakron tümör birlikteliği ve ikinci primer tümör oluşumuna yatkınlık gösterebileceği göz önüne alınmalı, bu hastaların tedavi sonrası yakın izlemi yapılmalıdır. Bu sayede, hastalarda gelişebilecek yeni malignitelere yönelik cerrahi ve medikal tedaviler daha erken dönemde uygulanabilir. P-79 Akut gastrik dilatasyona bağlı portal venöz gaz: olgu sunumu Zeynep Deniz Kozluklu1, Mert Mahsuni Sevinç1, Esin Kaplan1, Yiğit Düzköylü2, Hasan Bektaş1, Serkan Sarı1 1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi, İstanbul 2 Islahiye Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi, Gaziantep Giriş: Portal venöz sistemde gaz görülmesi genellikle bağırsak nekrozuna bağlı olarak görülür ve acil operasyon gerektirir. Ancak nediren benign nedenlerle de portal venöz gaz görülebilir. Akut gastrik dilatasyon da bu nedenlerden biridir. Keyif verici madde kullanımına bağlı akut gastrik dilatasyon nedeniyle takip ettiğimiz hastada görülen portal venöz gaz tablosunu sunmayı amaçladık. OLGU: 28 yaşında erkek hasta kusma ve karın ağrısı şikayetleriyle acile başvurdu. Bilinen madde bağımlılığı olan ve madde kullanımı sonrası hiperfaji atakları olan hasta yemek sonrası ani başlayan ağrı nedeniyle tetkik edildi. Fizik muayenede batında distansiyon vardı, akut karın bulgusu görülmedi. Nazogastrik kompresyon sonrası batın tomografisi çekildi. Gastrik dilatasyonu olan hastada perforasyon saptanmadı ancak tüm hepatik portal veöz sistemde gaz görüldü. Yapılan gastroskopide iskemi ve nekroz alanı saptanmaması üzerine hasta dekompresyon ve gastrokinetik ajanlarla takibe alındı. Kontrol tomografisinde dilatasyon ve portal venöz gaz tablosu gerileyen hasta konservatif olarak tedavi edildi. Sonuç: Portal venöz gaz genellikle iskemi ve nekroz ile ile ilişkilendirilir ve cerrahi tedavi gerektiren bir sebep olduğu düşünülür. Ancak nekroz olmadan seyreden akut gastrik dilatasyon gibi nedenlere bağlı da gelişebilmekte ve konservatif takip sonrası gerileyebilmektedir. P-80 Safra kesesi duplikasyonu Arda Işi̇k1, Deni̇z Fi̇rat1, Mehmet Soyturk2, Hüseyin Eken1, Orhan Çimen1, İsmai̇l Demi̇ryi̇lmaz1, İsmayi̇l Yi̇lmaz1 1 Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan 2 Erzincan Üniversitesi, Radyoloji AD, Erzincan Giriş: Safra kesesi duplikasyonu embiryogenez sırasında oluşan nadir bir konjenital anomalidir. Dünya’ da bugüne kadar 210 vaka tanımlanmıştır. OLGU: 40 yaşında karın ağrısı şikayeti ile değerlendirilen hastanın yapılan hepatobilier usgde safra kesesi duplikasyonu tespit edildi. Sonuç: Safra kesesinde duplikasyon, triplikasyon ve septalı safra kesesi olarak varyasyonlar olabilir. Preoperativ değerlendirilmesi, perioperativ komplikasyonlar acısından önemlidir. - 125 - P-81 Fasciola hepatica: kolelitiasisi taklit eden nadir bir olgu Arda Işi̇k1, İlyas Sayar2, Bari̇ş Gülhan3, Deniz Firat1 1 Erzincan Üniversitesi, Genel Cerrahi AD, Erzincan 2 Erzincan Üniversitesi, Patoloji AD, Erzincan 3 Erzincan Üniversitesi, Mikrobiyoloji AD, Erzincan Giriş: Fasiyoliyaz insanlarda çok nadir gözlenen zoonotik bir hastalıktır. OLGU: 43 yaşında kolelitiasis tanısıyla opere edilen erkek hastanın safra kesesi patolojik değerlendirmesinde fasciola hepatica tespit edildi. Sonuç: Fasciola hepaticanın, karaciğer(akut) ve biliyer(kronik) fazları bulunmaktadır. Karaciğer fazında periferik eozinofili hakimdir. Biliyer fazda kolelitiasis bulguları hakimdir. P-82 Yeni faaliyete başlayan hastanenin birinci yıl hepatopankreatikobilier cerrahi deneyimi Ti̇muçi̇n Erol1, Erkin İsmail1, Erhan Reis1, Osman Abbasoğlu2 1 Memorial Hastanesi, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara GİRİŞ: Görüntüleme yöntemleri, laboratuar incelemeleri ve cerrahi tekniklerdeki gelişmeler, geçmişe oranla hepatopankreatikobilier cerrahi girişimlerde artışa neden olmuştur. Günümüzde deneyimli ekipler tarafından, yeterli alt yapının da olduğu merkezlerde hepatopankreatikobilier cerrahi rutin olarak uygulanmaya başlanmıştır. AMAÇ: Yeni faaliyete geçen bir hastanenin birinci yıl hepatopankreatikobilier cerrahi deneyimini paylaşmak. GEREÇ VE YÖNTEM: Hastane kayıt sistemi taranarak faaliyete başlanan Şubat 2014 ve Şubat 2015 tarihleri arasında hepatopankreatikobilier sistem hastalıkları nedeniyle cerrahi girişim yapılan hastaların kayıtları retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik verileri, yapılan cerrahi girişimler, hastanede yatış süreleri, postoperatif morbidite ve mortalite oranları değerlendirildi. BULGULAR: Hastanenin faaliyete geçtiği ilk yıl içerisinde 19’u kadın 34’ü erkek olmak üzere toplam 53 hasta, hepatopankreatikobilier sistem hastalıkları nedeniyle ameliyat edildi.(Tablo 1.) Hastaların ortalama yaşları 48.6 ±12.7 (27-89)’idi. Bu dönemde 33 hastaya laparoskopik kolesistektomi, 2 hastaya açık kolesistektomi, 10 hastaya karaciğer segmentektomi, metastazektomi ve/veya RFA, 1 hastaya hepatikojejunostomi,1 hastaya koledok rezeksiyonu, 2 hastaya distal pankreatektomi+splenektomi,1 hastaya distal pankreatektomi,splenektomi+karaciğer metastazektomi,2 hastaya whipple, 1 hastaya parsiyel kistektomi+omentopeksi+ kolesistektomi ameliyatları yapıldı. Ameliyat edilen hastaların 8’ine (%15 ) ek cerrahi işlemlerde uygulanmıştır. Ortanca hastanede kalış süresi 3 (1-14) gündür. Bir yıllık süre içerisinde hepatopankreatikobilier sistem hastalıkları nedeniyle ameliyat edilen hastalarda mortalite yaşanmamış, 7 (%11) hastada yüzeyel cerrahi alan enfeksiyonu, intra abdominal abse, anastomoz kaçağı, pankreatik fistül, intra abdominal kanama ve atelektazi olmak üzere morbidite gelişmiştir. SONUÇ: Yandaş hastalıkları olan ve birden fazla cerrahi girişim uygulanan hastalarda morbidite gelişme riski daha yüksek olsa da deneyimli ekip ve tam donanımlı hastanelerde hepatopankreatikobilier girişimler düşük mortalite ve morbidite ile yapılabilmektedir. - 126 - P-83 Ülser kökenli keskin qastroduodenal kanamalar cift kanının progenerator kök hücrelerinin sitokin disbalansına etkisi Cabbar Hacıyev1, Vidadi Allahverdiyev1, Sergey Suşkov2, Novruz Hacıyev1, Elena Klimova2, Elena Lavinskaya2, Elman Tagıyev1 1 Azerbaycan Tıp Üniversitesi, Bakü 2 Ukrayna TEA nın V.T Zaytsev adına Texiresalınmaz ve Genel Cerrahi Enstitüsü, Kharkiv Ülser hastalığının konservatif tedavisi alanındaki büyük başarılara rağmen, 10-30% durumlarda keskin qastroduodenal qanaxmaya (KQDQ) tesadüf edilir. Edebiyat verilerine göre KQDQ zamanı profuz kanamalar 3,5-3%, nüks kanamalar ise 6-18% durumlarda cerrahi işlem yapılması gerekliliği ortaya çıkar. Ağır qanitirma fonunda yapılan cerrahi müdahalenin sonuçları önemli ölçüde immunitetda değişimlerin düzenlenmesini gerektirir. İşin amacı: ağır dereceli KQDQ sırasında cerrahi müdahale geçirmiş hastalarda kriokonservleşdirilmiş cift kanının sitokin profili göstergelerine etkisinin öğrenilmesi. Malzeme ve yöntemler. KQDQ kökenli ağır dereceli qanitirma ile cerrahi müdahale geçirmiş 10 hastada dinamikada sitokin profili göstergeleri öğrenilmiştir. Hastaların qanzadabında ameliyyatönü dönemde, ameliyyatdansonrakı 1, 3, 5, ve 7. sutkalarda iltihablehine (IFNy, IL-1, IL-2) ve iltihabeleyhine (IL-4, IL-10) sitokinler İFA yöntemi ile incelenmiştir. ameliyyatdan sonraki dönemde hastalara bir kez vena içine 20 * 106 miktarda progenerator kriokonservleşdirilmiş cift kanının kök (ana) hücreleri aktarılmıştır. Sonuçlar ve tartışma. ameliyyat önü dönemde kan serumunda iltihablehine sitokinlerin miktarı keskin artmıştır: IFNy konsantrasyonu normalden 7,0 kez (p<0,001), IL-1 - 11,4 olarak (p<0,001) ve IL-2 - 9,7 kez (p<0,001) çok, iltihabeleyhine sitokin IL-4 düzeyi normalden 6,7 kez (p<0,01) yüksek olsa da, IL-10 miktarı normalden 54,5% (p<0,001) az olmuştur. Cift kanının kök hücreleri aktarıldıktan sonra dinamikada iltihablehine sitokinlerin konsantrasyonu kan serumunda dinamikada azalır. Transplantasiyada 5 gün sonra (ameliyattan 7 günsonra) ilkin göstericiye göre bu azalma statistic dürüst IFNy miktarı üçün 76,9%, İL-1 için 80,5% ‘e ve İL-2 için 69,6%’ e eşit olur. Aynı zamanda İL-4 konsantrasyonu da 5’inci günde ilk göstericiden 69,7% (P0<0,001) az olur. Fakat ameliyyatönü dönemde keskin azalmış İL-10 konsantrasyonu ilk göstericiye nispeten 2,1defa (P0<0,01) artarak 5’inci günde normalden statistic olmayan dürüst toplam 5,6% az olur. Böylece, dinamikada yapılan araştırmalar gösteriyorki, ülser kökenli ağır dereceli qanitirma fonunda yapılan cerrahi müdahaleler sırasında bir kez progenerator kriokonservleşdirilmiş cift kanının kök hücrelerinin vena içine aktarılması sitokin statüsündeki disbalansın daha hızla düzenlenmesine neden olur. P-84 Kolesistektomi sonrası sistik kanal kaçağında intraoperatif ERCP uygulanması Mehmet Yıldırım, Nazif Erkan, Erkan Oymacı, Ahmet Deniz Uçar, Savaş Yakan İzmir Bozyaka Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Giriş: Kolesistektomi sonrası sistik kanal kaçağı safra peritonitinin önemli nedenlerindendir. Septik ve peritonitli hastalarda cerrahi olarak abdominal temizlik ve safra yolunun onarımıve/veya drenajı gerekmektedir. Bu çalışmada anatomik yapıların diseksiyon zorluğu nedeniyle laparoskopik başlananancak laparatomiye geçilen, postop 3. gün safra peritoniti olan septik hastaya relaparotomide koledoğun tanımlanamaması nedeniyle yapılan intraoperatif ERKP ve stentleme alternatifini sunmaktayız. OLGU: Olgumuz 59 yaşında erkek olup biliyer pankreaitit nedeniyle tıbbi tedavi uygulanmıştı. Hastaya yapılan laparaskopik kolesistektomi girişiminde anatomik yapılar identifiye edilemediği için açık kolesistektomiye dönüldü. Postop 3.gün drenden 500 cc safra gelmesi nedeniyle, ERKP istendi. Hasta ERKP işlemini tolere edemediği için yapılamadı. SIRS gelişmesi üzerine acil ameliyata alındı. Eksplorasyonda sistik kanala uyan bölgede 3 mm çapında safra kanalı ağzı bulundu. Ancak biliyer yapılar tam olarak identifiye edilemedi.İntraoperatif kolanjıografide kaçağın sistik kanaldan olduğu ve koledok alt ucunun daralmış olduğu saptandı. İntraoperatif ERKP yapılarak sfinkteretomi ve sistik kanalın proksimaline uzanan stent kondu. Sistik kanal primer kapatıldı. Hasta postop 7.gün taburcu edildi Sonuç: İntraoperatif ERKP ameliyat esnasında yetişmiş eleman ve gerekli ekipman gereği nedeniyle seçilmiş olgularda uygulanabilmektedir. Komplikasyonlu olgularda mortalitenin azalmasında sfinkterotomi ve stentlemenin de, önemli bir tanı ve tedavi yöntemi olduğu kanısındayız. - 127 - - 128 - - 129 - HS–01 Eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu: Olgu sunumu Ayşe Gül Atay1, Sevil Güler Demir2, Gökhan Moray1 1 Başkent Üniversitesi Hastanesi, Ankara 2 Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, Ankara Giriş/Amaç: Oksalozis, vücutta fazla miktarda oksalat birikimine neden olan nadir, otozomal resesif geçişli metabolik bir hastalıktır. Tip I ve tip II olmak üzere iki tipi vardır. Oksalozis tip-I (PH-I)’in ana özelliği erken dönemde ilerleyici böbrek harabiyetinin olmasıdır. Oksalozis tip-II’de ise böbreğin etkilenmesi daha azdır. Bu sunuda, Oksalozis nedeniyle kronik böbrek ve karaciğer yetmezliği gelişen, bu nedenle de eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu yapılan bir olgu sunulması amaçlanmıştır. OLGU: Y.A., 23 yaşında, ilkokul mezunu, bekar ve ailesi ile birlikte Niğde‘de yaşayan bir erkektir. Üç yaşındayken idrarını yapamama ve ağrı şikayetiyle Kayseri Üniversitesi Hastanesi’ne başvurmuş ve nefrolitiyazis tanısı konmuş.Sonrasında sık aralıklarla nefrolitiyazis nedeniyle medikal ve cerrahi tedavi gören hastada kronik böbrek yetmezliği gelişmiş (etyolojisi bulunamamış,Oksalozis?) ve 18.2.2014 tarihinde böbrek transplantasyonu (verici baba) yapılmış.Ancak transplantasyondan üç ay sonra akut humoral rejeksiyon ve oksalozis gelişmiş.Rejeksiyon sonrası yapılan tetkiklerde Y.A.’da karaciğer yetmezliği geliştiği saptanmış ve transplantasyon bekleme listesine alınmış.Y.A.’ya 10.01.2015 tarihinde kadavradan eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu yapıldı. Hasta,5 gün Transplantasyon Yoğun Bakım Ünitesi’nde izlendikten sonra Transplantasyon Servisi’ne çıkarıldı.Postoperatif dönemde hastaya hemoraji, splenik peliosis, akut humoral rejeksiyon ve elektolit dengesizlikleri komplikasyonları nedeniyle tedavi ve bakım uygulandı. Hastaya, öncelikli olarak akut ağrı, kanama, akut rejeksiyon, doku perfüğzyonunda bozulma, özbakım eksikliği, anksiyete, duygusal algılamada bozulma, etkisiz baş etme, benlik kavramında rahatsızlık, ölüm korkusu, ümitsizlik bakım sorunları ile ilgili hemşirelik girişimleri uygulandı. Hasta ve ailesine transplantasyon sonrası dikkat edilecek durumlar, alınması gereken önlemler ve gelişebilecek komplikasyonlar ile ilgili eğitim ve danışmanlık verildi. Y.A.,ameliyattan 29. gün sonra transplantasyona uyumunu arttırmak amacıyla hastanemizin Rehabilitasyon Merkezi’ne gönderildi. Sonuç: Eş zamanlı böbrek ve karaciğer transplantasyonu uygulanan hastalarda tedavi ve bakımın özenle planlanıp uygulanması, hasta ve ailesinin transplantasyon sonrası uyumun arttırılması için eğitim ve danışmanlık verilmesi çok önemlidir. HS–02 Cerrahi kliniğinde yatan hastaların uyku düzenini etkileyen faktörler Bedriye Yeniçeri1, Nurhan Bayraktar2 1 Gazi Magosa Devlet Hastanesi, Lefkoşa 2 Zirve Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Gaziantep Giriş: İnsanın fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı bir birey olması, temel gereksinimlerinin dengeli bir biçimde karşılanmasına bağlıdır. İnsan yaşamında uyku; hava, su, gıda, boşaltım gereksinimleri kadar önemli olmasına karşın az ilgi gören bir kavram olmuştur Yapılan literatür taramasında KKTC’de konuya yönelik yapılan bir çalışmaya rastlanmamıştır. Amaç: Araştırma cerrahi kliniğinde yatan hastaların uyku düzenini etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı olarak planlanan araştırmanın örneklemini, KKTC Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin Cerrahi Kliniği’nde yatan 110 hasta oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak hastaların tanıtıcı özeliklerini belirleme formu ve Uyku Düzenini Etkileyen Etmenler Formu (UDEEF) kullanılmıştır. Tosunoğlu A. (1997) tarafından geliştirilen Uyku Düzenini Etkileyen Etmenler Formunda (UDEEF) Cronbach Alfa güvenilirliği katsayısı 0,70 olarak bulunmuştur. Araştırmanın yapılabilmesi için gerekli resmi etik izinler ve araştırmaya katılan hastalardan aydınlatılmış onamlar alınmıştır. Veri toplama formları bireylerle yüz yüze görüşülerek araştırmacı tarafından hasta odalarında uygulanmıştır. Veriler SPSS programında sayı, yüzde ve Ki-kare testi kullanılarak değerlendirilmiştir. BULGULAR: Hastaların %60’ının hastaneye yattıktan sonra uyku düzeninde değişiklik olduğu belirlenmiştir. Araştırmada hastaların UDEEF puan ortalaması 71.9+ 18.82 olarak saptanmıştır. UDEEF puan ortalamasına göre hastaların en fazla uykusuzluğuna neden olan etmenler sırasıyla; ağrı (%71.80), çevredeki gürültüler (%40.90), hasta odalarına sık sık girilip çıkılması (%40.90) ve hasta odalarının kalabalık olması (%37.30) olarak belirlenmiştir. Sonuç: Araştırmadan elde edilen sonuçlar doğrultusunda sağlık ekibinin hasaların uyku düzenlerini etkileyen etmenleri dikkate alarak tedavi ve bakıma yönelik girişimleri planlamaları önerilmiştir. - 130 - HS–03 Canlı vericiden karaciğer nakli için hastaneye yatırılan hastanın ameliyat öncesi dönemde hemşirelik tanıları ve bakımı: Bir vaka çalışması Tuğba Altuntaş Yıldız1, Melek Serpil Talas2, Evrim Bolat 1 Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, Ankara 3 Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi, Transplantasyon Servisi, Ankara GİRİŞ: Karaciğer nakli, akut karaciğer hastalığında ve tüm tıbbi tedavilere rağmen düzelmeyen kronik karaciğer hastalıklarında önerilen tek tedavi yöntemidir. Karaciğer nakli öncesinde hastanın hazırlığı perioperatif bakımın en hayati dönemidir ve hemşirelik ekibinin rolleri tedavinin başarısını belirleyebilmektedir. AMAÇ: Bu vaka çalışması, kronik karaciğer hastalığı nedeniyle karaciğer nakli uygulanacak bir hastada, hemşirelik tanılarına dayalı olarak hemşirelik bakım sürecini sistematik olarak anlatmak amacıyla yapılmıştır. OLGU: 52 yaşındaki bayan hastaya 7 yıl önce yapılan diş tedavisi sırasında Hepatit C virüsüne sekonder karaciğer sirozu tanısı konuldu. 4 ay önce karında şişlik, nefes darlığı ve sarılık artışı şikâyetleriyle üniversite hastanesine başvuran hastaya, karaciğer nakli yapılmasına karar verildi. Hastanın oğlu verici olmak için gönüllü oldu ve her ikisi de 27.11.2014’de gastroenteroloji servisine yatırıldı. Nakil hazırlıkları hastanenin karaciğer nakli için hazırlık protokolüne göre yapıldı. 30.01.2015’de alıcı ve donör hastanenin transplantasyon kliniğine yatırıldı. METOD: Hastanın verileri, hastanenin karaciğer nakli fiziksel değerlendirme protokolüne ve Henderson’ın “Günlük Yaşam Aktiviteleri-Fiziksel Tanılama Formu”na göre toplandı. BULGULAR: Yapılan fiziksel değerlendirmelerde hastanın BMI’i 38 kg/m2 idi ve abdomende asit, ikterik-kaşıntılı cilt, alt ekstremitelerde yaygın ödem, ateş, peritonit, diyare, hipotansiyon vardı. Hastanın karaciğer fonksiyon testleri, kanamapıhtılaşma zamanı, C-reaktif proteini yüksek, tam kan değerleri düşüktü. TEDAVİ VE BAKIM: Tıbbi tedavisinde antibiyotikler, bronkodilatörler, mide koruyucular, düşük molekül ağırlıklı heparin, albümin ve izotonik NaCl vardı ve idrar kateterizasyonu uygulandı. Hastanın preoperatif dönemdeki hemşirelik tanıları; dispne, enfeksiyon, dolaşımda sıvı volüm eksikliği, gereksinimden az beslenme, elektrolit dengesizliği riski, kanama riski, cilt ve oral mukoza bütünlüğünde bozulma riski, düşme ve travma riski, aktivite intoleransı, ağrı, inefektif korunma, belirsizlik, ölüm korkusu, anksiyete, yorgunluk, düşme riski, beden imajında bozulma idi. Hastanın nakil tarihi enfeksiyon nedeniyle bir hafta ertelendi. Hastanın hemşirelik bakımı bu tanılara göre gerçekleştirildi. SONUÇ: Bu vaka sunumunun; karaciğer nakli öncesi dönemdeki bir hastada tedavi, bakım ve izlemlerin planlı bir programla yapılmasını sağlayan hemşirelik rollerinin daha açık hale gelmesini sağladığını düşünüyoruz. HS–04 Pankreatikoduodenektomi operasyonu - Olgu sunumu Senem Güneş, Türker Acehan Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Periampuller tümörler, pankreas başı, ampulla vateri, distal safra kanalı ve duodenum tümörlerinden oluşmaktadır. Genel olarak kötü seyirli bu tümörler arasında ampulla ve duodenum kanserleri, distal safra kanalı ve pankreas kanserlerine göre daha iyi prognoza sahiptir. Periampuller tümörler içinde en sık görülen ve en kötü prognoza sahip olan pankreas kanserleridir. Rezeksiyon yapılamayan lokal ileri hastalarda ortanca sağ kalım 8-12 ayken, metastatik hastalıkta sadece 3-6 ay kadardır. Pankreatikoduodenektomi (Whipple ameliyatı) pankreas ve periampuller kanserlerin tek potansiyel küratif tedavi seçeneğidir(1). Amaç:Bu olguda karın ağrısı ve kilo kaybı şikayetleriyle Pankreas CA. tanısı alan ve Pankreatikoduodenektomi (Whipple ameliyatı) uygulanan 49 yaşındaki erkek hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp uygulanan hemşirelik bakımının sunulması amaçlanmıştır. - 131 - OLGU: 49 yaşında erkek hasta karın ağrısı ve kilo kaybı şikayetleriyle acil servise başvurmuştur. Hastanın rutin kan tahlilleri ve görüntülemeleri yapıldı. Kan tahlillerindeki karaciğer fonksiyon testlerindeki anormal yükseklik ve görüntülemeleri sonucu Hepatopankreatobiliyer Cerrahi Polikliniği konsultasyonu istenerek hasta ileri tetkik ve tedavi amacıyla HPB Cerrahi servisine yatırıldı. Servise yatışı yapılan hastadan rutin kan tahlilleri tekrarlandı. Hastanın alınan biyokimyasında karaciğer fonksiyon testleri ve bilirübin değerlerinde artış, tümör markerlarinda artış gözlendi. Hepatit markerları negatiftir. Yapılan tüm batın ultrasonu, MRCP, tüm batın tomografisi ve ERCP işlemleri sonucu hastaya Pankreas CA tanısı konularak opere edilmek üzere hastanın ameliyat öncesi hazırlıkları başlatıldı. 18/12/2014 tarihinde ameliyatı planlanan hastaya Whipple operasyonu (splenektomi, total pankreatektomi ve duodenektomi) uygulandı. Sonuç. PD yüksek morbidite ve mortalite oranlarına rağmen periampuller kanserlerin tek etkili tedavisi olmaya devam etmektedir. Cerrahi mortalite oranlarında düşüş PD deneyiminin artmasıyla ilişkili olabilir. PD operasyonu yapılan hastalarda hemşirelik bakımı hastanın kliniğe başvurmasından başlayıp taburculuğundan evde bakımını da kapsayan uzun bir süreci kapsar. Ameliyat öncesi dönemde hasta ve ailesinin bilgilendirilmesi ve hazırlıkların eksiksiz olarak yapılması ameliyat sonrası komplikasyonların oluşmasını engeller ya da en aza indirger. Bu süreçte hataya etkin ve nitelikli hemşirelik bakımı bütüncül yaklaşımla uygulanması son derece önemlidir. HS–05 Koledok eksplorasyonu ve koledokoduodonestomi operasyonu - Olgu sunumu Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Biliyer obstrüksiyonun etyolojisinde safra taşları, benign striktürler ve tümörler en sık karşılaşılan patolojilerdir. Safra taşları büyüklükleri ve sayıları ile orantılı olarak safra yollarında parsiyel obstrüksiyona neden olurlar. Koledokun 2 cm. nin üzerinde olduğu olgularla, koledokta multipl taşların bulunduğu olgularda, duktal klerens yetersiz olduğundan, endoskopik veya cerrahi drenaj işlemlerinin uygulanması gerekmektedir. Serbest safra drenajı sağlamak için endoskopik girişimlerin yanı sıra en sık latero-lateral koledokoduodenostomi ve transduodenal sfinkteroplasti ameliyatları yapılmaktadır. Ayrıca koledok T tüp drenajı da biliyer dekompresyon amacı ile uygulanabilmektedir. Amaç: Koledok eksplorasyonu ve kolekoduodonestomi hepatopankreatobiliyer cerrahi girişimlerin içerisinde önemli bir yer tutar. Koledok eksplorasyonu ve kolekoduodonestomi cerrahi girişimi uygulanan hastalara verilen hemşirelik bakımı ameliyat öncesi dönemden başlayıp hastanın taburculuğuna kadar devam eden uzun bir süreci kapsar. Hasta da ameliyat sonrası dönemde komplikasyon gelişmemesiyle hastaya verilen etkin ve nitelikli hemşirelik bakımı arasında güçlü bir ilişki vardır. OLGU: 81 yaşında kadın hasta karın ağrısı ve sarılık şikayeti ile hastanemize başvuruyor. İleri tetkik ve tedavi amaçlı servisimize yatışı yapılan hastanın fizik muayenede sağ üst kadranda ağrı ve ikterik görünüm dışında bulgu mevcut değil. Geçirilmiş operasyon öyküsü bulunmayan hastada hipertansiyon dışında herhangi bir kronik hastalık bulunmamaktadır. Sonuç: Laparoskopik koledok eksplorasyonu, koledok taşlarının tedavi protokolünde giderek artan oranda kullanılan bir yöntem haline gelmiştir. Bu yöntem bazı hastalarda rekürrens sıklığını azaltmak için definitif bilier drenaj yöntemlerinin uygulanmasına aday hale gelmektedir. Laparoskopik koledokoduodenostomi; koledok taşları ve malign bilier obstrüksiyonlarda bypass amacıyla kullanılmaktadır. HS–06 Açık ve laparoskopik cerrahiyöntem uygulanan karaciğer kist hidatik tanılı olguların karşılaştırılması ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Ahmet Cem Esmer, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Karaciğer kist hidatikleri tedavisinde temel prensipler, hastalığa sebep olan parazitin ara konak formunun öldürülmesi ve/veya vücuttan uzaklaştırılması, kistin yol açabileceği komplikasyonların önlenmesi boşaltılması ve sorunsuz kapanmasının sağlanmasıdır. İdeal tedavi hem hastalığın iyileştirilmesini tam olarak sağlamalı, hem de morbidite;mortalitesi minimal olmalıdır. Dezenfeksiyon amacı ile kullanılan skolosidal solüsyonların istenmeyen etkilerinin başında anaflaksi, toksisite ve sklerozan kolanjit, tercihlerde rol oynayan en önemli etkenlerdir. Hidatik - 132 - hastalığın medikal, cerrahi ve perkütan tedavi olarak 3 ana tedavi yöntemi vardır(1,2). Amaç: Bu çalışmada karaciğer kist hidatik hastalığı olan olguların cerrahi yöntemle tedavisine karar verilmiş olup, olgunun birincisine açık cerrahi girişim ikincisine ise laparoskopik cerrahi girişim uygulanmıştır. Çalışmadaki amacımız iki olgu arasındaki ameliyat sonrası dönemde yaşanılan sorunları karşılaştırmak ve uygulanan hemşirelik bakımındaki farklılıkları değerlendirmektir. Olgu 1. 43 yaşında kadın hasta karın ağrısı şikayeti ile hastanemize başvurmuştur. İleri tetkik ve tedavi amaçlı servisimize yatışı yapılımıştır. Hastanın rutin alınan kan tahlillerinde (hemogram ve biyokimya değerlerinde) problem yoktur. Hastanın kronik hastalık öyküsü olmayıp geçmişte operasyon öyküsü mevcut değildir.üst batın MR: Kc sağ lobu belirgin tutan yaklaşık 12*13 cm içerisinde membranlara ait olduğu düşünülen görünüm izlenen kistik lezyon.izlenen hastaya açık cerrahi girişim uygulandı ve hasta ameliyat sonrası 5. günde taburcu edildi. Olgu 2: 25 yaşında erkek hasta hasta karın ağrısı şikayeti ile hastanemize başvuruyor. İleri tetkik ve tedavi amaçlı servisimize yatışı yapılıyor. Hastanın rutin alınan kan tahlillerinde (hemogram ve biyokimya değerlerinde) problem yoktur. Hastanın kronik hastalık öyküsü olmayıp geçmişte operasyon öyküsü mevcut değildir. hastaya kapalı cerrahi girişim uygulandı ve ameliyat sonrası 1. günde hasta taburcu edildi. Sonuç. Kist hidatik hastalığı halen bölgemiz ve ülkemiz için yaygın bir sağlık sorunu olarak önemini korumaktadır(3). Açık ve laparoskopik cerrahi girişim uygulanan hastaların ameliyat sonrası yaşadıkları sorunlar ve komplikasyonlar farklı olmaktadır. Ameliyat sonrası dönemi en az komplikasyonla ya da komplikasyonsuz geçirme de etkin ve nitelikli hemşirelik bakımının önemi oldukça büyüktür. HS–07 Kolesistolityazis, kolesistektomi ve kolesistektominin komplikasyonları Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) erişkinlerin %15- 20’sinde safra taşı olduğu, yılda 750.000’den fazla kolesistektomi yapılmakta olduğu saptanmıştır. Tüm dünya insanlarının i%620’sinde safra taşı olduğu, kadınlarda erkeklere oranla 2 kat fazla görüldüğü tahmin edilmektedİr (1,2). Laparoskopik kolesistektomi (LK) günümüzde genel cerrahi kliniklerinde en sık uygulanan ameliyatlardan biridir. İlk defa laparoskopik girişim 1987 yılında Fransa’dan Philippe Mouret tarafından gerçekleştirilmiştir(4). Ülkemizde de 1990 yılında Prof. Dr. Ergün Göney’ in İstanbul SSK Okmeydanı Hastanesi’ nde ilk kez gerçekleştirdiği laparoskopik kolesistektomi yöntemi halen başarıyla uygulanmaktadır (5). Amaç: Bu çalışma günümüzde cerrahi kliniklerinde en sık uygulanan kolesistektomi ameliyatı ve ameliyat sırası ve sonrasında oluşabilecek komplikasyonlar hakkında bilgi edinme amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntem: Literatür araması yapılarak, kolesistektomi ve komplikasyonları ile ilgili verileri incelenmiştir. BULGULAR: Kolesistolityazis sıklığının, erkeklerde %20, kadınlarda %30 gibi yüksek oranda olduğunu bildiren çalışmalar vardır (9). Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) erişkinlerin %15- 20’sinde, tüm dünya insanlarının %6-20’sinde safra kesesi ta- şı olduğu tahmin edilmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha sık görülür. Her ne kadar laparoskopik kolesistektomi açık ameliyatın yerini almışsa da %10-30 hastada halen açık ameliyat yapılmaktadır. 5 yıllık verileri değerlendiren bir çalışmada hastaların %74’üne laparoskopik kolesistektomi, %26’sına açık ameliyat yapılmış; laparoskopik cerrahi uygulanan hastaların %5.7’sinde açık ameliyata geçilmek zorunda kalınmıştır(2). Sonuç: kolesistolityazis sık görülen, morbidite ve mortaliteye neden olabilen bir hastalıktır. Seçkin tedavisi laparoskopik kolesistektomidir. Laparoskopik kolesistektomi elektif kolelitiyazis olgularında olduğu gibi, akut kolesistit olgularında da açık cerrahiye oranla güvenli bir alternatiftir. Laparoskopik teknik düşük komplikasyon oranına olup hastaya daha konforlu bir post operatif dönem sunsa da ameliyat sırası ve ameliyat sonrası dönemde hemşirelik bakım ve takibini gerektiren önemli noktalar unutulmamalıdır. Hastada ameliyat sırası ve ameliyat sonrası dönemde dengeli genel anestezi, kontrollü solunum, dikkatli pozisyon verme, peroperatif monitorizasyon ve özellikle CO2 insüflasyonu süresince dikkatli gözlem ve değerlendirme hemşirelik bakımının en önemli ayrıntılarıdır. - 133 - HS–08 Akut pankreatit ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Ahmet Cem Esmer, Mehmet Can Aydın Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Akut pankreatit, pankreasta normalde inaktif halde bulunan sindirim enzimlerinin herhangi bir etyolojik faktörle aktif hale geçerek pankreas dokularını sindirmesi ve buna karşı yaygın bir inflamasyonun gelişmesi ile karekterize; organizmada lokal, bölgesel ve sistemik yansımalara, komplikasyonlara yol açan bir klinik tablodur (2). Amaç: Bu çalışma akut pankreatitte etiyoloji, tedavi yöntemleri ve hemşirelik bakımının önemini vurgulamak amacıyla yapıldı. gereç ve yöntem: literatür taraması yapılarak akut pankreatit ile ilgili veriler incelenmiştir. BULGULAR: 1992 yılında Atlanta’da pankreatit alanında uzman bir grup hekim, klinik temele dayalı olarak pankreatit klasifikasyonunu geliştirmek üzere toplanmıştır. Bu sempozyuma göre AP tanısı, 3 kriterden 2’sinin varlığı ile konulmaktadır. Bu kriterler; tipik karın ağrısı, serum amilaz veya lipaz seviyelerinin normalin en az 3 katı yükselmesi, USG veya BT’de AP’nin gösterilmesidir (5). AP’nin etyolojisinde batı toplumları ile ülkemizde farklılıklar görülmektedir. Batı topluklarında biler nedenler ve alkol hemen hemen eşit oranda etyolojiden sorumlu iken ülkemizde bilier nedenler daha ön plana çıkmaktadır.(5). Biliyer AP’de son yıllarda yapılan çalışmalarda AP’nin akut atağın iyileşmesini takiben kolesistektomi yapılması tavsiye edilmektedir. Yaşlı hastalarda ek patolojilerin mevcudiyeti nedeniyle ameliyat riskinin yüksek olduğu durumlarda endoskopik sfinkterotomi alternatif yöntemdir(5). Literatürde AP’lerin %80-85 kadarı hafif pankreatit iken, %15-20’si ağır pankreatit olarak görülmektedir(5). Sonuç: Sonuç olarak akut pankreatit şiddetli ve hafif olarak iki ayrı klinik seyir göstermektedir. Tedavi hastalığın şiddeti ve etyolojik faktörlere göre değişiklik göstmektedir. Bilier pankreatitli hastalarda erken dönemde rekürrensin yüksek olduğu bilinmektedir. Yaşlı veya komorbid hastalığı olanlarda ERCP ile sfinkterotomi ve diğer hastalarda aynı yatışta uygulanan kolesistektomi rekürrensi önlemede güvenli ve etkili yöntemlerdir. Akut pankreatitin tedavisinde hastaya verilen hemşirelik bakımı son derece önemlidir. Hastanın yaşam bulgularının düzenli aralıklarla takip edilip ve kaydının tutulması, aldığı ve çıkardığı sıvı takibinin düzenli olarak yapılması, ağrı şiddetinin değerlendirilmesi, normal solunumun sürdürülmesi bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında etkin ve nitelikli bakım ile mümkün olup hasta da oluşabilecek komplikasyonların önlenmesinde son derece önemlidir. HS–09 Whipple ameliyatı yapılan hastada roy adaptasyon modeline dayalı hemşirelik bakımı: Olgu sunumu Selcan Dündar1, Zehra Tatlı Gürgen1, Dilek Çeçen2, Nebile Özdemir1 1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi AD, Organ Nakli Merkezi 2 Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Cerrahi Hemşireliği AD, 43 yaşında daha önce bilinen bir hastalığı olmayan kadın hasta 4 ay önce sırta vuran mide ağrısı, sarılık,bulantı/kusma sebebi ile hastaneye başvurmuş, alınan kan tetkikinde amilaz,lipaz düzeyleri yüksek bulunmuş, MR, PET/CT tetkiki ve doku tanısı uygun görülmüştür. Hastadan alınan patalojide solid psödopopillerneoplazi tespit edilmiştir. Hastanın tıbbi tanı süreci tamamlandıktan sonra hasta whipple ameliyatına alınmıştır. Olguya Sister Callista Roy tarafından geliştirilen “Roy Adaptasyon Modeli” ve NANDA Hemşirelik Tanılarına göre bakım planlanmış ve uygulanmıştır. Roy Adaptasyon Modeli’ne göre hemşire, çevresel uyaranlarla mücadele ederek odak ve/veya etkileyen uyaranların etkisinin azaltılmasını veya kaldırılmasını sağlayan kişidir. Hemşire hastanın uyumunu kolaylaştırmak için bireyin sağlık ve hastalık durumunu tanımalı, bu durum ile baş edebilme mekanizmalarının etkinliğini değerlendirebilmeli ve gerekli hemşirelik girişimlerini bu bilgiler ışığında planlayarak uygulamalıdır. Roy dört adaptif biçim tanımlamıştır, Roy Adaptasyon Modeline göre konulan hemşirelik tanıları; 1.”Fizyolojik Alan” için konulan tanılar; Beden Gereksiniminden Az Beslenme, Bulantı-Kusma, Hava Yollarının Açıklığının Sağlanması ve Sürdürülmesi, Ağrı, Enfeksiyon Riski 2,”Benlik Kavram Alanı” için konulan tanılar; Anksiyete, Beden İmajında Bozulma, Ruhsal Sıkıntı-çöküntü 3.”Rol Fonksiyon Alanı” için konulan tanılar; Rol Performansında Değişiklik, - 134 - 4.”Karşılıklı Bağlılık Alanına İlişkin Saptanan Sorunlar” için konulan tanılar; Cinsel Yaşamda Değişiklik Riskidir. Olgumuzun hastanede yatış süresi 18 gündür. Roy Adaptasyon Modeline göre bakımı planlanıp, uygulanan bireyde Beden Gereksiniminden Az Beslenme tanısı alan bireyin,18 gün sonunda yemek saatlerinde bulantı/kusma olmadan yeteri kadar yemek yediği, ağrısının geçtiği, solunum ritminin düzenli olduğu, sarılığının belirgin azaldığı, kendine güveninin geldiğini ifade ettiği, mümkün olduğunca kendi kendine bakabilir hale geldiği görülmüştür. Pankreas kanseri tanısı almış bireyde Roy Adaptasyon Modeliyle verilen hemşirelik bakımının olumlu sonuçlar yarattığı görülmektedir. Hemşirelik modellerinin klinik hemşiresi tarafından kullanımının arttırılması önerilmektedir. HS–10 Güncel karaciğer cerrahisinde hemşirenin rolü Seda Öztürk İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi AD, İstanbul GİRİŞ: Karaciğer kanserleri, organın kendi dokusundan çıkan kötü huylu tümörlerdir. Bunların içinde en sık görüleni hepatoselüler karsinomdur ve olguların yaklaşık %90’ını oluşturur. Geriye kalan olgular ise çoğunlukla karaciğer içindeki safra yollarından köken alan kolanjiyoselüler karsinom adı verilen tümörlerdir. Karaciğer tümörlerinde cerrahi endikasyonuna tümörün evresi çapı,lokalizasyonu, sınırları,metastazları, portal veya hepatik tututlumlarına göre karar verilir. Ameliyata karar verildikten sonra cerrahi ekip preop hazırlıklara başlar.Hastanın ameliyathaneye alınmasından itibaren sucrap ve sirküle hemşire vaka hazırlıklarına başlar. Hasta ameliyat masasına alındıktan sonra sirküle ve sucrap hemşire steril bohça ve cerrahi setlerini uygun masa düzeninde açar. Karaciğer ameliyatlarında hastaya uygun olan supin pozisyon verilir. Hasta steril örtülerle örtülür. Personel ve sirküle hemşire karaciğer ekartörünün montajını yapar. Tüm alet ve spanç sayımları yapılır. Hepatobiliyer cerrahide kullanılan ters L insizyon ile cerrahi operasyona başlanır. İşlemin tipine göre gerekli malzemeler steril masaya alınır. Hepatobiliyer bölgenin kanama açısından riskli bir bölge olması sebebiyle kanama kontrolünü sağlayacak tüm ekipmanlar hazır olmalıdır. Burada cerrahi hemşiresinin deneyimi vakaya olan hakimiyeti önemlidir. Olusabilecek vasküler yaralanmalarda olabilecek komplikasyonları önceden görüp cok hızlı enstrümante edebilmelidir. Bu sebeple cerrahi hemşire,cerrahı ve cerrahi alanı çok iyi takip etmelidir. AMAÇ: Bu çalışma kliniğimizde gerçekleştirilen karaciğer cerrahisini gözden geçirmek,hemşirelik deneyimlerimizi paylaşmak amacıyla yapılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEMLER: Çalışma alanımız Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi genel cerrahi anabilimdalı ameliyathanesi. Materyal konumuz yapmış olduğumuz karaciğer,pankreas,safra kesesi ameliyatlarıdır. BULGULAR: Dünyada kanser olguların hızla artışı hepatobiliyer tümörlerinde artışını beraberinde getirmiştir.hepatobiliyer karcinomlar (HCC) %90, kolanjiyoselüler karsinomlar (CCC) %10 oranında görülmektedir. Ortalama görülme yaşı 50 60, erkeklerde 4-9 kat daha fazla görülür. SONUÇ: Karaciğer cerrahisinde deneyimlerin artması ile daha güvenli bir cerrahi uygulanabilecek. cerrahi hemşirenin deneyimli olması vakada oluşabilecek komplikasyonların minimuma inmesinde etkili olacaktır. Yapılan işlemin kalitesini artıracaktır. HS–11 Pankreas kanseri ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş:Periampüller bölge kanserleri, gastrointestinal sistemin en ölümcül kanserleri olarak kabul edilir. Bunun sebeplerinden bazıları bu tip kanserlerin erken ve hızlı yayılımı, geç tanı alması ve tam bir sistemik tedavinin henüz belirlenememiş olmasıdır (1). Periampuller tümörler, pankreas başı, ampulla vateri, distal safra kanalı ve duodenum tümörlerinden oluşmaktadır. - 135 - Amaç: Bu çalışma pankreas kanserleri ve pankreas kanserlerinde hemşirelik bakımının öneminin vurgulanması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Literatür taraması yapılarak pankreas kanserleri ve pankreas kanserlerinde hemşirelik bakımının önemi ile ilgili veriler toplanmıştır. BULGULAR: Periampuller tümörler içinde en sık görülen ve en kötü prognoza sahip olan pankreas kanserleridir. Rezeksiyon yapılamayan lokal ileri hastalarda ortanca sağ kalım 8-12 ayken, metastatik hastalıkta sadece 3-6 ay kadardır. Pankreatikoduodenektomi (Whipple ameliyatı) pankreasve periampuller kanserlerin tek potansiyel küratiftedavi seçeneğidir. ). Pankreas kanseri Dünya genelinde giderek artmaktadır. Gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı son 40 yılda iki üç kat artmıştır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde pankreas kanserleri kanser ölümleri arasında beşinci sıradadır. Yaşla birlikte artar ve en çok 50-70’li yaşlar arasında ortaya çıkar(3). Etiyolojisinde; sigara, endüstriyel kimyasallara ve zehirli maddelere maruz kalma, fazla miktarda yağ ve et tüketimi pankreas kanseriyle ilişkilendirilir. Ancak rolleri tam olarak bilinmemektedir. Sigara kullanımı arttıkça pankreas kanseri riski artar. Diabetes mellitus, kronik pankreatit ve kalıtımsal pankreatit de pankreas kanseri ile ilişkilendirilir. Pankreas kanseri diğer kanserlerin metastazından da kaynaklanabilir(3). Patolfizyolojisi; kanser pankreasın baş, gövde veya kuyruk herhangi bir kısmında ortaya çıkabilir. Hemşirelik Bakımı; cerrahi öncesi ve sonrası bakımın amacı, komplikasyonları önleme ve hastanın mümkün olduğunca rahat bir yaşama ulaşması ve bunu sürdürmesini sağlamaktır. Sonuç: Pankreas kanseri tanısı alan hastaların bakımında hemşirelerin tanılama aşamasından yaşamın son günlerine kadar bütüncül yaklaşımla sistematik bir bakım vermesi gerekmektedir. Verilen bakımın amaçları hastanın yaşam kalitesini yükseltmek, komplikasyonları önlemek, komplikasyonlara neden olabilecek durumları erken dönemde tanılamak; hasta ve ailesine hastanın bağımsız fonksiyonlarını evde de sürdürmesini sağlayacak şekilde taburculuk eğitimi vermektir. HS–12 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi ve hemşirelik bakımı Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu, Cüneyt Akyüz, Nilay Baz, Nadi Nazım Öztürk Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş. Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi, safra yolu ve pankreas hastalıkları tanı ve tedavisinde yaygın biçimde kullanılmaktadır(1). ERCP ile karaciğer, safra yolları ve pankreas hastalıklarının tanı ve tedavisinde çok önemli gelişmeler sağlanmıştır.. ERCP acil uygulanması ile hayat kurtaran, tedavi yöntemi olarak cerrahiden daha az morbiditesi olan ve giderek uygulama ve başarı oranı artan bir yöntemdir. ERCP sonrası hastanın takibi çok önemlidir. İşlem sırasında oluşan ya da daha sonra gelişen bir komplikasyon için gerekli önlemlerin alınması mutlak gereklidir(2). Amaç: Bu çalışma ERKP işlemi komplikasyonları ve işlem öncesi, sırası ve sonrasında hemşirelik bakımının öneminin vurgulanması amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: literatür taraması yapılarak, ERKP işlemi sonrası oluşan komplikasyonlarla ilgili veriler incelenmiştir. BULGULAR: Endoskopun travmatik geçişine bağlı kanama ve perforasyon, işlem sırasında kullan›lan ilaçlara bağlı yan etkiler, kardiyopulmoner olaylar, oksijen desatürasyonu gibi tüm endoskopik prosedürlerde karşılaşılabilecek komplikasyonlar non-spesifik komplikasyonlard›r. Pankreatit, sepsis, kolanjit, endoskopik sfinkterotomiye bağlı kanama ve perforasyon spesifik komplikasyonlardır. 1987 ve 2003 yılları arasında 16885 hastayı içeren toplam 21 çalışmanın değerlendirilmesinde; 1154 (%6.85 ) hastada spesifik komplikasyon ve 55 (%0.33) hastada ölüm görülmüştür (13). Yine 7252 hastayı içeren prospektif bir çalışmada komplikasyon ve ölüm oranları benzer olarak bildirilmiştir (3). Non spesifik komplikasyonların 173 hastada (%1.33) non spesifik komplikasyon görülmüş olup 7 hasta (%0.87) ölüm rapor edilmiştir (3). Sonuç:ERKP işlemi spesifik ve non spesik komplikasyonları olan invaziv görüntüleme yöntemidir. ERCP işlemi günü birlik cerrahi girişim uygulamalarını arasında yer alır. Bu nedenle işlem öncesi hasta hazırlıklarının ve hemşirelik bakımının eksiksiz olması işlem sırasında ve işlem sonrasında oluşabilecek komplikasyonların önlenmesinde son derece önemlidir. Hemşirelerin bu gerçeği dikkate alarak işlem öncesi hastayı değerlendirme, hasta ve ailesini bilgilendirme ve hastayı işleme hazırlama sürecinde etkin rol ve sorumluluklarını yerine getirerek işlem sırası ve sonrasında oluşabilecek komplikasyonları önleme ya da en aza indirgemede ki rol ve sorumluluklarının farkında olmaları ve buna uygun hemşirelik bakımı uygulanmalıdır. - 136 - - 137 - HP-01 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP) yöntemi ile koledoktan fasciola hepatika ekstirpasyonu Senem Güneş, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi (ERCP), duodenoskop ve röntgen ışınları yardımıyla, kontrast madde verilerek pankreas, safra kesesi ve karaciğerin drenajını sağlayan kanalların görüntülenmesi yöntemidir. Endoskopik olarak ampulla vateri görüntülenerek, safra kanalları ve pankreas kanalı kanülize edilir. Bu yöntem, endoskopik sfinkteretomi, koledok taş ekstraksiyonu, malign ve benign biliyer darlıklarda stent uygulaması, submukozal polip ve kitle çıkarılması yanında biyopsi alınması amacıyla kullanılmaktadır. Amaç: Endoskopik Retrograd Kolanjio Pankreotografi (ERCP) safra yolları ve pankreas hastalıklarının tanı ve tedavisinde kullanılan, invaziv bir girişimdir. ERCP uygulanan hastalara işlem öncesi ve sonrasında uygulanacak hazırlık, takip ve tedavide hemşirelik bakımı oldukça büyük önem taşımaktadır. Özellikle tedavi edici ERCP sonrası çeşitli komplikasyonlar gelişebilmektedir. Komplikasyon gelişmiş ya da olası komplikasyon beklentisi olan hastalarda hemşirenin yakın takibi ve bakımı gereklidir. OLGU: 62 yaşında kadın hasta karın ağrısı şikayeti ile hastanemize başvuruyor. İleri tetkik ve tedavi amaçlı servisimize yatırılıyor. Hastanın fizik muayenesinde sağ üst kadranda ağrı dışında bulgu mevcut değil. Hastanın kronik hastalık öyküsü olmayıp uzun süre önce yapılmış kolesistektomi öyküsü mevcuttur. Sonuç:Bilier trakta ait paraziter hastalıklar sıklıkla tropikal bölgelerde görülmekle birlikte yüksek morbidite ve mortaliteye yol açmaktadır. Ancak günümüzdeki seyahat imkanlarıyla daha seyrek de olsa ılıman iklimlerde de gözlenmektedir. Parazitoza bağlı pankreatit ise nadiren görülmekle birlikte, karaciğer kistleri ve abseleri de izlenmektedir. ERCP bilier trakta ait parazitleri göstermede ve aynı zamanda tedavisinde faydalı bir yöntemdir. Mekanik ikter ve/veya kolanjit tanısıyla yapılan 3548 ERCP’nin 24’ünde parazit saptanmıştır. Bu vakaların 16’sında hidatik kist, 4’ünde Fasciola hepatika ve kalan 4’ünde ise Ascaris lumbricoides saptanmıştır.Tanı ve tedavisinde ERCP’nin önemli yer tuttuğu bu parazit, özellikle endemik bölgelerde nonspesifik dispepsi şikayetleri bulunan kolestatik hastalarda ön tanılar arasında akla gelmelidir. HP-02 Subtotal pankreatektomi ve retroperitoneal lenf bezi diseksiyonu operasyonu uygulanan olgu sunumu - hemşirelik bakımı Senem Güneş, Cüneyt Akyüz, Mehmet Can Aydın, Cemalettin Kaan Mansıroğlu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Periampuller tümörler, pankreas başı, ampulla Vateri, distal safra kanalı ve duodenum tümörlerinden oluşmaktadır. Genel olarak kötü seyirli bu tümörler arasında ampulla ve duodenum kanserleri, distal safra kanalı ve pankreas kanserlerinden görece daha iyi prognoza sahiptir. Periampuller tümörler içinde en sık görülen ve en kötü prognoza sahip olan pankreas kanserleridir. Rezeksiyon yapılamayan lokal ileri hastalarda ortanca sağ kalım 8-12 ayken, metastatik hastalıkta sadece 3-6 ay kadardır. Pankreatikoduodenektomi (Whipple ameliyatı) pankreas ve periampuller kanserlerin tek potansiyel küratif tedavi seçeneğidir(1). Amaç: Bu çalışma, karaciğer fonksiyon testlerinde ve bilirubim değerlerinde artış, kaşıntı ve ciltte sarılık şikayetleri ile hastaneye başvuran ve yapılan tetkik ve görüntülemeler sonucunda Pankreas CA tanısı alan 77 yaşındaki erkek hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp uygulanan hemşirelik bakımını sunmak amacıyla yapıldı. OLGU: 77 yaşındaki erkek hasta kaşıntı ve cildinde beliren sarılık şikayetleri ile hastanemizin acil servisine başvuruyor. Hastanın bilinen hipertansiyon öyküsü mevcut olup daha önceden geçirilmiş batın operasyonu yoktur. Acil serviste alınan rutin kan tahlillerinde karaciğer fonksiyon testlerinde ve bilirübin değerlerinde anlamlı yükseklik olduğu saptanıyor. Bunun üzerine hastaya tetklik ve tanı amaçlı görüntülemeleri yapılan hastaya Pankreas CA tanısı konuluyor. Hasta opere edilmek üzere HPB cerrahi servisine yatırılıyor. Sonuç: Ameliyat olmak üzere hastaneye kabul edilen hastada, cerrahi yöntemlerle gerçekleştirilecek tedavinin başarısı, cerrahi teknik, bilgi, beceri kadar ameliyat öncesi hazırlık ve ameliyat sonrası hemşirelik bakımı ile uygulamalarının kusursuz olmasına bağlıdır. Pankreas kanseri tanısı alan hastaların bakımında hemşirelerin tanılama aşamasından yaşamın - 138 - son günlerine kadar bütüncül yaklaşımla sistematik bir bakım vermesi gerekmektedir. Verilen bakımın amaçları hastanın yaşam kalitesini yükseltmek, komplikasyonları önlemek, komplikasyonlara neden olabilecek durumları erken dönemde tanılamak; hasta ve ailesine hastanın bağımsız fonksiyonlarını evde de sürdürmesini sağlayacak şekilde taburculuk eğitimi vermektir(2). Bu çalışmada karaciğer fonksiyon testlerinde ve bilirubim değerlerinde artış, kaşınt ve ciltte sarılık şikayetleri ile Pankreas CA tanısı alan 77 yaşındaki erkek hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp uygulanan hemşirelik bakımı sunulmuştur. HP-03 Tıkanma sarılıkları ve manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRKP) olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Sarılık, safra yolu hastalıklarının en sık rastlanan belirtisi olup safra yolu taşları, taşa ikincil inflamasyon, periampuller tümörler ve konjenital ya da kazanılmış safra yolu darlıkları ekstrahepatik safra yolu tıkanmalarına bağlı sarılık nedenleridir. Özellikle ileri yaş grubunda tıkanma sarılığı ile başvuran hastalarda malignite olasılığı önem kazanmaktadır (1,2). Manyetik rezonans kolanjiyopankreatografi (MRKP) günlük pratikte sık kullanılan bir görüntüleme yöntemidir Amaç: Periampuller bölge tümörlerinin erken tanılanmasında derece önemlidir. Bu olgu sunumunda karın ağrısı, sarılık ve idrarda koyulaşma şikayetleri ile hastanemize başvuran hastanın uygun tetkik ve doğru görüntüleme yöntemlerinin mortalite ve mobidite üzerindeki olumlu etkisi vurgulanmıştır. OLGU: başvuruyor. Gerekli tetkik ve tedavilerinin yapılması amacıyla kliniğimize hastanın yatışı yapılıyor. Hastanın daha önceden geçirdiği operasyon ve herhangi ek bir hastalığı yoktur. Hastanın ön tanı için yapılan görüntülemeleri;Tüm Batın USG (Safra kesesi ve lümen kalınlığı doğal,Ana hepatik kanal düzeyinden koledok alt uca kadar kanal genişliği belirgin artmış(en geniş yerinde transvers çap 25 mm) MR/MRCP önerilir. MRCP ( Safra kesesi duvar kalınlığı ve içeriği doğal, İHSY (İntrahepatik Safra Yollar) santralde belirgin olmak üzere dilatedir. Koledok belirgin dilate olup en geniş yerinde 26 mm.Koledok alt uçta duodenuma açıldığı düzeyden hemen önce ani şekilde sonlanmaktadır) sonucu Koledok Alt Uç TM ön tanısı konularak, kolesistektomi, Koledok rezeksiyonu ve Roux-N-Y Hepatikojejenostomi ameliyatları yapıldı. Sonuç: Sarılık, safra yolu hastalıklarının en sık rastlanan belirtisi olup safra yolu taşları, taşa ikincil inflamasyon, periampuller tümörler ve konjenital ya da kazanılmış safra yolu darlıkları ekstrahepatik safra yolu tıkanmalarına bağlı sarılık nedenleridir. Özellikle ileri yaş grubunda tıkanma sarılığı ile başvuran hastalarda malignite olasılığı önem kazanmaktadır. Periampuller bölge tümörlerinde MRKP günlük pratikte sık kullanılan bir görüntüleme yöntemidir. Sarılık, açıklanamayan karın ağrısı, kolestatik enzimlerde artış gibi bulguları olan, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi ile altta yatan nedenin saptanamadığı hastalarda invaziv bir yöntem olan ERKP öncesinde sıklıkla MRKP’ye başvurulmaktadır. MRKP, safra yolu anatomisini başarılı bir biçimde ortaya koyan bir görüntüleme yöntemidir. HP-04 Sleeve gastrektomi - olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Obezite günümüzde dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde en önemli sağlık problemi haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü ICD-10’da obeziteyi bir hastalık olarak tanımlamış ve Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 18.5 kg/ m2 altını zayıf, VKİ 18.5-25 kg/m2 arasını normal kilolu, VKİ 25-30 kg/m2 arasını aşırı kilolu, VKİ 30-35 kg/ m2 arasını Grade 1 obezite, VKİ 35-40 kg/m2 arasını Grade 2 obezite ve VKİ 40 kg/m2 ve üstünü ise Grade 3 obezite olarak sınıflandırmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) kadınların %33.2’sinin, erkeklerin ise % 27.6’sının VKİ 30 kg/m2 ve üzerindedir. Pek çok ülkede Grade 3 obeziteden etkilenmiş kişi sayısı milyonlara dayanmıştır. Genel olarak obezitedeki artışın ötesinde, grade 3 obezitenin artış hızı, grade 1 ve 2 obezitedeki artış hızına göre çok daha fazla olduğu, 1986’dan 2000 yılına kadar grade 3 obezitenin 4 kat arttığı gösterilmiştir(1). Amaç: Bu olguda aşırı kilolu olma şikayetiyle kliniğimize başvuran 36 yaşındaki erkek hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp uygulanan bakım ve takip sunuldu. OLGU: 36 yaşındaki erkek hasta aşırı kilolu olma şikayetleri ile kliniğimize başvurdu hastaya gerekli tetkikler yapıldıktan - 139 - sonra cerrahi operasyona uygun bir aday olduğuna karar verilerek Sleeve Gastrektomi operasyonu amacıyla kliniğimize yatışı yapıldı. Hastanın bilinen hipertansiyon ve tip 2 diyabetus mellitus hastalıkları mevcuttu. 180 cm boyunda ve 157 kg olan hastanın VKİ’i 48.45 kg/m2’dir. Literatürle uyumlu olarak grade 3 olarak değerlendirilen hasta 15/07/2014 tarihinde opere edildi. Oral alımı tolere eden gaz ve gaita deşarjı olan ve vital bulguları stabil olan hasta batındaki dreni çekilerek ameliyat sonrası 6. günde taburcu edildi. Sonuç:Sleeve Gastrektomi obezite cerrahisinde en sık kullanılan tedavi yöntemlerinden birdir. Cerrahiye uygun hasta seçimi cerrahi tedavinin başarısı için son derece önemlidir. Obezite cerrahisi uygulanan hastaların bakım ve takibi ameliyat öncesi dönemden başlayıp ameliyat sonrası dönemden eve taburculuklarına kadar süren uzun bir süreci kapsar. Bu süreçte bakım ve hasta takiplerinin planlı olarak yapılmasıve hastaların değerlendirilmesi çok önemlidir. HP-05 Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi sonrası pankreatit gelişen olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: ERKP sonrası gelişen komplikasyon oranları ve sıklığı, komplikasyonların tanımı, veri toplama yöntemleri, hasta seçimi ve kullanılan tekniklere bağlı olarak değişkenlikler göstermektedir. ERKP sonrası gelişen komplikasyonların spesifik ve non-spesifik komplikasyonlar şeklinde sınıflandırılması, komplikasyonların önlenmesi veya en aza indirgenmesi açısından oldukça önemlidir Amaç: Bu olguda ERCP sonrası komplikasyon olarak pankreatit gelişen hastaya bütüncül hemşirelik ilkeleri kapsamında planlanıp uygulanan hemşirelik bakımı sunulmaktadır. OLGU: 50 yaşındaki kadın hasta ERCP işlemi sonrası işlem sonrasında pankreatit ön tanısıyla takip ve tedavi amacıyla servisimize yatırıldı. Servise yatırılan hastanın şiddetli karın ağrısı olması ve işlem sırasında yaşanılan zorluklara bağlı olarak pankreatit açısından takip edilmesi planlandı. Hastanın işlem sonrası rutin kan tahlilleri alındı. Rutin kan tahlillerinde amilaz, lipaz ve CRP değerlerinde anlamlı artış saptandı. Sonuç: ERCP işlemi günü birlik cerrahi girişim uygulamalarını arasında yer alan ve işlem sırasında ve sonrasında komplikasyonları olan zor bir işlemdir. Bu nedenle işlem öncesi hasta hazırlıklarının ve hemşirelik bakımının eksiksiz olması işlem sırasında ve işlem sonrasında oluşabilecek komplikasyonların önlenmesinde son derece önemlidir. Hemşirelerin bu gerçeği dikkate alarak işlem öncesi hastayı değerlendirme, hasta ve ailesini bilgilendirme ve hastayı işleme hazırlama sürecinde etkin rol ve sorumluluklarını yerine getirerek işlem sırası ve sonrasında oluşabilecek komplikasyonları önleme ya da en aza indirgemede ki rol ve sorumluluklarının farkında olmaları ve buna uygun hemşirelik bakımı uygulanmalıdır. HP-06 Tip 2 diyabetin cerrahi tedavisi – Olgu sunumu Senem Güneş, Dr. Mehmet Can Aydın, Dr. Cüneyt Akyüz, Dr. Nadi Nazım Öztürk, Dr. Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş:1950 yılından beri özellikle Amerikalı Cerrahlar tarafından yapılan obezite operasyonlarından sonra zayıflayan hastalarda tip 2 diyabetin süratle düzeldiği yada ilaç kullanımı minimal seviyede kaldığı bilinmektedir.Son 5 yıldan beri hem Amerikalı hem de Avrupalı bariatrik cerrahlar hastalar obez olmasalar da (BMİ < 35 hastalar) tip 2 diabetli ve ilaçla diabet kontrolü zor olan takibi yapılamayan olgularda obezite operasyonlarına benzer tekniklerle operasyonlar yaparak diyabetin iyileşmesinde yüz güldürücü sonuçlar almışlardır(1). Amaç:Bu olgu sunumu Tip 2 diyabeti olan hastada uygulanan cerrahi tedavi ve hemşirelik bakımını bütüncül ilkeler kapsamında planlayıp uygulamak amacıyla yapıldı. OLGU: 60 yaşında tip 2 diyabetus mellitusu olan kadın hasta kan şekeri regülasyonunun sağlanamamış olması ve 20 yıldır tip 2 diyabetus mellitus hastası olduğu için cerrahi tedavi amacıyla kliniğimize yatışı yapıldı. Hastanın ayrıca bilinen - 140 - hipertansiyon öyküsü olup başka ek bir hastalığı ve önceden geçirilmiş operasyonu mevcut değildir. Hastanın ameliyat öncesi işlem ve hazırlıkları tamamlanıp kan şekeri regülasyonu sağlanarak ameliyat hazırlıkları tamamlandıktan sonra operasyonu planlandı. Opere edilen hastanın ameliyat sonrası dönemde kan şeker takipleri ve vital bulguları stabil olup herhangi bir komplikasyon yaşanmayan hasta ameliyat sonrası 4. Günde taburculuğu planlandı. Hastaya ameliyat öncesi dönemden başlayıp taburculuk ve evde bakım süreçlerini içeren bilgi ve eğitimler hem sözlü hem de yazılı olarak verilerek taburcu edildi. Sonuç: Obezite cerrahisi günümüzde sık uygulanan cerrahi girişimlerdendir. Konuyla ilgili literatürdeki veriler incelendiğinde obezite cerrahisi uygulanan hastalarda tip 2 diyabetus mellitusu olan hastalarda iyileşme gözlenmiştir. Konuyla ilgili literatür bilgileri incelendiğinde, bariatrik cerrahi sonrası takiplerde özellikle tip 2 diabetik hastaların değişik cerrahi tekniklerde farklı oranlarda iyileştiğini göstermektedir. Bunun üzerine özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde ve İtalya da BMİ 35’in altında olan Tip 2 Diabetli hastalarda bariatrik cerrahi prosüdürleri uygulanarak yapılan ameliyatlarda % 90 a varan iyileşmeler gözlenmiştir ve neticeler yayınlanmıştır. HP-07 Periampuller bölge tümörü - olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz, Nadi Nazım Öztürk, Nilay Baz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Günümüzde tanı ve tedavi olanaklarının hızla gelişmesine karşın, kanserler insan yaşamını tehdit eden başlıca sorunlardan biridir. Sindirim sistemi göz önüne alındığında, üçüncü sırada yer alan periampuller kanserlerin görülme sıklığı, son yıllarda düzenli bir artış eğilimi göstermektedir(1). Amaç: bu olgu sunumu periampuller bölge tümörü tanısıyla kliniğimize yatırılan hastanın ameliyat öncesi dönemden başlayarak hastanın taburculuğundan evde bakımını kapsayan cerrahi süreçte planlanıp uygulanan hemşirelik bakımının sunulması amacıyla yapıldı. OLGU: 50 yaşında Tip II diyabeti olan erkek hasta 3 ayda bir düzenli olarak kontrollerine gidiyor ve yapılan kan tahlillerinde karaciğer enzimlerinin normalden yüksek değerde olduğu saptandı. Hastanın tekrarlanan kan tahlillerinde AST, ALT, ALP, GGT ve bilüribin değerlerinin yüksek olması üzerine cerrahi konsultasyonu sağlanarak cerrahi servisine sevk edildi. Yapılan USG, MRCP, ERCP ve Batın BT tetkiklerinin sonuçlarına göre hastaya Periampuller TM tanısı konuldu ve ERCP işleminde alınan biyopsi sonucu (periampuller bölge kitle; endoskopik biyopsiler- adenokarsinom ile uyumlu bulgular) ile kesinleşmiş tanı konularak hastaya Total Pankreatektomi ve Duodenektomi operasyonları yapıldı. Sonuç: Günümüzde tanı ve tedavi olanaklarının hızla gelişmesine karşın, kanserler insan yaşamını tehdit eden başlıca sorunlardan biridir. Sindirim sistemi göz önüne alındığında, üçüncü sırada yer alan periampuller kanserlerin görülme sıklığı, son yıllarda düzenli bir artış eğilimi göstermektedir. Bu tür komplike vakalarda nitelikli ve etkin hemşirelik bakımının önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Hemşireliğin temel amacı, bireyi bir bütün olarak ele alarak her bireyin gereksinimleri doğrultusunda bireye özgü hemşirelik bakımı vermektir. Bu amaçtan yola çıkarak bütün hastalara bireyselleştirilmiş hemşirelik bakım planı uygulanarak hem hasta gereksinimlerinin daha objektif değerlendirilmesi hem de hastanın gereksinimleri doğrultusunda geliştirilmiş olan bireyselleştirilmiş hemşirelik bakımının etkin bir şekilde planlanması, uygulanması ve değerlendirilmesi sağlanmış olur. HP-08 Safra yolu yaralanmaları - Olgu sunumu Senem Güneş, Mehmet Can Aydın, Cüneyt Akyüz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul Giriş: Safra yolu yaralanmaları ve darlıkları travma veya inflamasyon sonucu oluşmaktadır. En çok laparoskopik kolesistektomi (LK) sırasında oluşan travmatik safra yolu yaralanmaları görülmektedir. Daha az görülen inflamatuar darlıklara en çok pankreatitler, daha nadir olarak sklerozan kolanjit, septik kolanjit ve inflamatuar pseudotümörler sebep olmaktadır (1). - 141 - Amaç. bu olgu laparoskopik kolesistektomi operasyonu sırasında safra yolu yaralanması olan hastada uygulanan tedavi ve hemşirelik bakımını sunmak amacıyla yapıldı. OLGU: 38 yaşındaki erkek hasta karın ağrısı idrarda koyulaşma şikayetleriyle acil servise başvuruyor. alınan rutin kan tahlilleri ve görüntülemeleri sonucu safra kesesinde taş olduğu tespit ediliyor. hastaya uygun antibiyotik tedavisi verilerek 6 hafta sonrasına ameliyat randevusu verilerek laparoskopik kolesistektomi operasyonu planlanıyor. hasta ameliyat olmak üzere kliniğimize yatırıldı. ameliyat öncesi işlem ve hazırlıkları tamamlanan hasta da laparoskopik kolesistektomi operasyonu sırasında safra yolu yaralanması olması üzerine ayrıca koledok rezeksiyonu ve heptikojejunostomi operasyonları yapıldı. sonuç: safra yolu yaralanmaları daha çok LK sırasında ortaya çıkan ve bu konuda tecrübeye sahip cerrahi ekiplerce tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Eğer peroperatif tespit edilirse ve cerrahi ekip bu konuda tecrübeli ise hemen laparatomi yapılmalı ve onarım işlemi literatürde belirtildiği gibi uygulanmalıdır. - 142 - - 143 - A ABBASOĞLU O. ACAR A. ACAR T. ACARLI K. ACEHAN T. ACUNAŞ B. AHMEDOV E. AKARSU M. AKBABA S. AKBULUT H. AKBULUT S. AKÇAKAYA A. AKDEMİR Ö. AKHAN O. AKIN M. AKKIN F. AKOĞLU M. AKOSY B. AKSOY E. AKSUNGUR N. AKTAŞ A. AKTAŞ S. AKYOL H. AKYÜZ C. 16 22 26 32 50 68 126 27 29 53 88 101 31 119 16 18 19 23 27 50 59 63 73 92 40 131 19 63 28 98 18 59 17 55 20 30 67 109 29 100 21 30 78 109 20 65 69 52 22 16 30 111 20 67 20 29 65 105 23 28 30 71 95 111 29 105 30 107 26 83 27 90 91 27 31 91 118 40 41 44 132 133 135 136 138 139 140 141 ALAM A. ALAN B. ALİMOĞLU O. ALİYEV Y. ALKAN S. ALLAHVERDEYEVA G. ALLAHVERDIYEV V. ALPER A. ALVENDOVA L. ARGON A. ARIKAN S. ARIKANOĞLU Z. ARISOY M. ARSLAN M.K. ARSLAN R.S. ARSLAN Ş. ARTIŞ T. ASTARCIOĞLU İ. ATAHAN M.K. ATAMANALP S. S. ATAY A.G. 29 100 22 70 20 28 67 94 30 114 17 23 56 73 28 98 26 32 82 127 19 23 63 73 30 114 28 99 31 120 22 70 28 99 22 68 31 120 27 29 30 92 103 104 107 20 28 67 94 18 23 26 29 32 58 59 75 106 124 31 119 29 104 40 13 ATLI M. ATLI M. AVAN D. AYDIN B. AYDIN C. AYDIN M.C. AYDIN M.A. AYDINLI B. AYDOĞAN S. AYOĞLU T.A. AYŞAN E. AYTEKİN A. B BABÜR M. BACAKOĞLU A. BAKIR H. BALA M. BALCI D. BALIK A. BALTA A.Z. BARUT İ. BAŞ G. BAŞAK F. BAŞKIRAN A. BATTAL M. BAYHAN Z. BAYRAK S. BAYRAKTAR N. BAZ N. BEKTAŞ C.T. BEKTAŞ H. BERKARDA F. B. BEYDULLAYEV K. BİLGE O. BİŞGİN T. BOLAT E. BOROZAN E. BOSTANCI B. BOSTANCI E. B. BOSTANCI M.T. BOSTANCI Ö. BOZKAYA H. BOZKURT S. BOZYAKA H. BULUT H. Ö. BURGUCU N. M. BÜDEYRİ İ. BÜLBÜL M. BÜYÜKAKINCAK S. - 144 - 27 90 31 118 103 18 21 22 29 60 68 100 41 44 134 135 136 138 139 140 27 31 91 118 133 141 21 27 29 30 92 104 107 28 98 40 21 79 23 71 27 31 87 116 18 58 59 30 111 29 102 16 22 30 70 108 23 71 32 124 26 30 31 83 110 113 115 16 27 29 53 88 101 16 27 29 53 88 101 27 86 19 21 31 63 78 114 27 29 89 101 23 29 72 104 40 130 41 44 135 136 140 141 23 72 31 32 117 125 20 65 28 98 16 19 23 28 50 63 73 99 23 75 40 131 23 71 19 20 29 65 105 22 69 31 114 61 20 21 48 67 78 19 29 104 29 100 17 46 54 30 110 26 84 BÜYÜKAŞIK S. BÜYÜKER F. C-Ç CAFERLİ R. E. CAN M. A. CANBAK T. CAVADOV E. CEMALETTİN AYDIN CENGİZ M. B. CENNET Ö. COŞKUN T. ÇAKAR E. ÇALIK A. ÇALIKOĞLU İ. ÇANAZ M. ÇAPARLAR M. A. ÇARALAN B. ÇEÇEN D. ÇEKMEN N. ÇELİK A. ÇELİK A.Ş. ÇELİK S.C. ÇEŞME D. H. ÇINAR C. ÇİFTÇİ B. ÇİMEN O. ÇİNİKOV M. ÇİRİŞ M. ÇOBAN S. ÇOKER A. ÇOLAKOĞLU M. K. ÇOŞKUN T. ÇUHADAR M. D DAĞLI G. DAĞOĞLU N. DALGIÇ T. DEĞER K.C. DEMİR S.G. DEMİRAY M. DEMİRBAĞ A. E. DEMİRYILMAZ İ. DİNÇER A. DİNÇER H. A. DİNÇER M. DİPÇİN M.E. 31 121 20 28 67 94 26 84 21 27 29 31 80 87 102 116 16 19 27 29 53 62 88 101 26 82 79 20 21 67 78 16 29 50 106 29 31 32 119 120 123 23 72 18 22 60 68 30 108 28 94 16 52 32 124 41 134 27 90 26 83 23 73 31 119 28 94 19 61 17 55 32 125 30 114 31 116 18 23 71 16 17 19 20 26 28 47 51 53 61 66 97 20 65 105 32 124 28 95 16 50 20 29 65 105 31 118 122 40 130 46 16 22 26 52 69 109 125 30 32 32 84 20 64 31 118 122 32 123 DİRİCAN A. DOĞRUL A.B. DOKUR M. DOLAPÇI M. DUMAN M. DURAN A. DURSUN E. DURUKAN U. DÜNDAR S. DÜZKÖYLÜ Y. E-F EGELİ T. EKEN H. EKİCİ M. F. EKİZ F. EKMEKCİGİL E. EMEK E. EMRE A. ERASLAN S. ERBAHÇECİ F. A. ERBAY B. ERDAL M. ERKAN A. ERKAN M. ERKAN N. ERKENT M. ERMİŞ D. EROĞLU H. E. EROL C. EROL T. ERÖZKAN K. ERSAN V. ERSOY P. E. ERTUĞRUL G. ERTUĞRUL İ. ERTUNÇ G. ERZURUMLU K. ESENDAĞLI G. ESMER A. C. EYÜBOĞLU M.E. EYVAZOV X. FIRAT D. FİLİZ A.İ. FİRAT D. FRIESS H. - 145 - 27 86 22 68 28 96 26 27 29 31 86 87 102 117 31 118 122 30 112 26 86 12 31 41 134 31 32 117 125 18 23 29 32 58 59 75 106 124 26 32 84 125 27 29 89 101 19 23 62 73 17 20 28 53 66 97 19 61 63 19 23 63 73 29 101 94 28 96 19 61 63 16 51 17 28 46 54 99 28 32 98 127 23 74 22 71 30 31 110 116 27 90 91 32 126 16 19 51 61 21 79 17 21 55 78 18 27 59 92 27 85 86 19 61 22 22 71 40 41 132 134 27 31 91 118 28 98 26 30 32 84 32 124 109 125 126 17 46 54 22 70 G GEÇİM E. GIESE N. A. GORUR S. K. GÖBÜT H. GÖK İ. GÖKLEMEZ S. GÖKTUĞ U. U. GÖRET C.C. GÖZTOK M. GURBANOV F. GUSEINOV E. GÜCİN Z. GÜLDEREN M. GÜLEÇ B. GÜLHAN B. GÜLLÜOĞLU M. GÜMÜŞ S. GÜMÜŞOĞLU A.Y. GÜNDOĞDU H. GÜNEŞ A. GÜNEŞ S. GÜNEY G. GÜR E.Ö.S. GÜRASLAN H. GÜRBULAK E.K. GÜRER A. O. GÜRGEN Z. T. GÜZEL M. GÜZEY D. H-I-İ HACIYEV C. HACIYEV N. HAJİYEV N. HALICIOĞLU İ. HAMALOĞLU E. 17 46 54 28 99 26 83 31 121 17 46 54 30 108 17 56 29 106 30 114 17 55 29 100 32 124 32 123 124 32 126 16 19 23 50 62 73 21 27 29 31 80 87 102 116 31 121 17 26 55 28 96 40 41 44 131 132 133 134 135 136 138 139 140 141 27 87 31 119 28 94 31 114 23 28 30 71 95 96 111 41 134 21 48 79 28 31 94 121 30 32 112 127 26 32 82 127 30 112 31 121 19 20 22 23 28 29 50 51 64 71 74 106 HASBAHÇECİ M. 20 21 30 48 67 78 79 109 HATTAPOĞLU S. HAUSMANN S. HOŞ G. ISMAYILOVA L. IŞIK A. IŞIK B. İBİŞ C. İDİZ U.O. 22 70 17 46 54 18 19 27 31 59 63 92 114 28 98 26 30 32 84 109 125 126 26 30 85 113 19 62 31 114 İKİDAĞ M.A. İPEK T. İSMAİL E. İSMAYİLOV A. İYİKESİCİ M. S. K KAHRAMANSOY N. KALAYOĞLU M. KANKAYA B. KANMAZ T. KAPAN M. KAPLAN E. KARABIÇAK İ. KARABULUT K. KARACA A.C. KARACA Ş.B. KARADAŞ S. KARADEMİR S. KARADENİZ E. KARAGÜL S. KARAKAYALI H. KARAKOÇ D. 30 111 20 31 91 118 26 32 126 47 20 65 28 98 18 59 31 121 18 27 59 92 22 70 29 32 104 125 22 23 17 28 53 97 19 61 28 95 18 27 59 90 27 29 30 92 103 104 107 21 26 27 30 79 85 89 113 27 90 91 16 17 19 20 22 23 28 51 55 57 64 71 74 93 106 30 31 112 116 KARAKÖSE O. 21 48 78 KARATEPE O. 26 KARAYALÇIN K. 28 96 KARĞI E. 26 83 KAYA O. 29 31 32 105 119 120 123 KAYA Y. 17 21 26 27 29 30 79 85 89 100 107 KAYAALP C. 30 111 KELEŞOĞLU Y. 26 83 KEREM M. 19 64 KESKİN E. T. 16 27 53 88 KILIÇ A. 23 73 KILIÇOĞLU G. 17 56 KILIÇOĞLU Z.G. 26 46 KILIÇTURGAY S. 23 29 72 104 KINACI E. 30 108 KIRIKMER E.O. 22 70 KIRIMKER O. 26 85 KIRMIZI S. 29 100 KİRİŞ A. 29 100 KİRİŞ T. 16 50 KİZİR A. 17 46 54 KLEEFF J. 32 127 KLIMOVA E. 31 115 KOCA T. 26 30 31 83 110 113 115 KOCA Y. S. - 146 - KOÇAK C. KORKMAZ M. KORKMAZ S. KORKUT E. KOZLUKLU Z. D. KÖKLÜCAN A. KÖSE T. KÖSEMEHMETOĞLU K. KÖŞÜK H. KUCÜR E.T. KULALI F. KUNDUZ E. KURT Y. KUTLU R. KUTLUTÜRK K. KÜÇÜKDİLER E. 22 27 70 89 28 95 30 109 27 90 31 32 117 125 46 20 66 22 68 31 121 31 121 27 29 88 101 20 21 30 48 67 78 79 109 32 124 26 30 85 107 29 100 30 32 111 127 M-N 20 21 29 30 48 67 78 79 100 109 MALYA F. Ü. 40 41 44 132 133 134 136 138 MANSIROĞLU C. K. 18 27 59 MECİT N. 92 MECİT N. 22 30 70 108 MEÇO B. C. 28 98 MEMMEDOVA C. 17 46 54 MICHALSKI C. W. 40 130 MORAY G. 48 MÜSLÜMANOĞLU M. 17 55 NASRULLAYEV O. 12 31 NAYCI A.E. 16 22 52 69 NEŞŞAR G. 28 93 NURAL S.K. O-Ö OBUZ E. OBUZ F. OĞUZ V.A. OKAN D. OKAY E. ONAK C. OTAN E. OYMACI E. ÖKMEN H. ÖTER V. ÖZAKAY A. ÖZAKAY A. ÖZBİLGİN M. ÖZBİLGİN Ş. ÖZÇELİK K.Ç. ÖZÇELİK M. ÖZDEMİR F. 29 31 32 96 100 105 119 120 123 32 124 18 58 23 73 28 31 119 29 28 32 98 127 23 29 72 104 20 22 65 69 72 104 23 29 18 23 29 32 58 59 75 106 124 18 58 30 31 112 116 22 30 70 108 27 86 ÖZDEMİR İ. A. ÖZDEMİR M. ÖZDEMİR N. ÖZDEMİR T. ÖZDEMİR Y. ÖZDEN İ. ÖZEMİR İ.A. ÖZER İ. ÖZGÜR S. ÖZKARA S. ÖZKARDEŞLER S. ÖZPEK A. ÖZSOY M. ÖZŞAY O. ÖZTÜRK G. ÖZTÜRK N. N. ÖZTÜRK S. P-R PAN Z. PANTELEYEVA İ. PEKER K. D. PEKMEZCİ S. POLAT E. POLAT N. POLAT Y. POPANDOPULO A. G. POYANLI A. PÜLAT H. QOCAYEV A.A. QULIYEV M. REİS E. RZAYEV A. S-Ş SABUNCUOĞLU M. Z. SAĞOL Ö. SAKAOĞULLARI Z. SAKARYA A. SALIK F.A. SARI S. SARIOĞLU S. SARKUT P. SARSENOV D. SAYAR İ. SEĞMEN Ö. SEKİ A. SELIMOV B. SENGER A.S. SEVİNÇ M. M. - 147 - 94 16 22 52 69 41 134 28 94 32 123 124 16 18 19 23 50 57 62 63 73 28 20 29 65 105 27 91 23 73 18 58 16 53 28 95 31 119 21 27 29 30 78 92 103 104 107 41 44 135 136 139 140 141 41 135 46 30 114 28 94 26 31 118 122 28 98 26 30 85 107 26 84 16 19 50 63 30 31 112 116 17 57 30 112 32 126 28 93 30 110 18 32 58 124 16 52 29 31 32 105 119 123 28 31 32 117 120 125 23 75 46 22 68 32 126 31 117 29 105 28 98 31 118 122 23 29 31 32 72 104 117 125 SEVMİŞ M. SEVMİŞ Ş. SEYHUN C. SLOCUM A. SLOCUM A. K. SOYER V. SOYLU L. SOYTURK M. SÖNMEZ Y. SÖZBİLEN M. SUŞKOV S. SÜCÜLLÜ İ. SÜMER F. SÜRMELİ A. ŞAHİN G. ŞAHİN S. T. ŞAHİNER İ. T. ŞANAL B. ŞENOL Z. 22 71 27 27 90 91 28 94 20 65 20 65 21 79 27 90 30 32 109 124 125 27 29 89 101 16 17 18 19 20 28 47 51 53 61 66 97 32 127 32 123 26 27 30 85 89 107 20 65 28 94 29 31 32 105 119 120 123 26 27 29 31 86 87 102 117 28 29 95 101 32 123 T TABAKOĞLU H. Ö. TAGIYEV E. TALAS M.S. TARDU A. TARHAN Ö. R. TAŞÇI Y. TAŞKIN B. TAYAR S. TEKANT Y. TEKE M. TEKEŞİN O. TEMOÇİN T. TIRNAKSIZ M.B. TIRNOVA İ. TİLKİ M. TİRYAKİ Ç. TOK S. TOLAN K. TOMAS K. TOPALOĞLU S. TOPGÜL K. TOSUN S. TURGUT İ. TURHAN N. TÜRK Y. TÜRKMEN C. TÜRKMEN E. 29 100 26 30 32 82 112 127 40 131 30 113 30 110 21 30 48 78 79 109 31 119 22 68 16 19 23 26 50 62 63 73 22 70 17 20 28 47 53 66 97 22 69 22 68 46 17 23 56 73 28 96 27 89 27 86 89 18 22 60 68 18 19 22 60 68 16 20 28 67 94 27 22 69 47 19 62 20 65 U-Ü UÇAR A. D. UĞUZ A. ULAŞ M. ULUŞAHİN M. ULUTÜRK Ş. URGANCI A. U. UYSAL E. UZUN Ç. UZUN M.A. UZUN O. UZUNOĞLU H. ÜNAL B. ÜNALP Ö. V. ÜNEK T. ÜSTÜNER E. Y-Z YAĞCI M. A. YAĞMUR Y. YAHYAYEV A. YAKAN S. YALIN H. YAMAK S. YANKOL Y. YAVRU A. YAYLAK F. YAZICIOĞLU M.Ö. YENİÇERİ B. YILDIRIM M. YILDIRIM R. YILDIZ A. YILDIZ İ. YILDIZ T.A. YILMAZ A. YILMAZ İ. YILMAZ S. YILMAZ Z. YİĞİT E. YOL S. YUSIFOV R. YÜCEL E. YÜCEL O. YÜKSEL M. ZEREN S. ZİHNİ İ. ZİYLAN E. ZOBACI E. ZORLU M. - 148 - 28 32 98 127 16 17 19 20 28 47 51 53 61 66 97 20 29 65 105 22 68 29 32 105 123 28 98 23 28 30 71 95 96 111 22 30 70 108 17 23 56 73 31 118 122 16 52 27 89 16 17 19 20 28 47 51 53 61 66 97 18 23 29 32 58 59 75 106 124 22 70 26 29 30 85 100 113 21 27 29 31 80 87 102 116 28 98 28 32 98 127 41 16 52 18 27 59 92 16 50 27 28 29 89 95 101 17 55 40 130 17 28 32 98 127 22 68 26 30 83 111 30 110 113 40 131 21 78 30 32 109 109 125 26 27 30 85 86 113 19 61 63 21 27 29 80 87 102 31 118 122 28 98 32 123 124 17 23 56 73 22 69 27 29 89 101 30 31 112 116 27 31 91 118 29 102 26 27 29 31 86 87 102 117 NOTLAR - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 149 - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - 150 - - 151 - - 152 -