Romantizm (18-19. yy) Romantizm hakkındaki elimizdeki veriler

Transkript

Romantizm (18-19. yy) Romantizm hakkındaki elimizdeki veriler
Romantizm (18-19. yy)
Romantizm hakkındaki elimizdeki veriler kavramı tanımlamaktan çok
araútırılmasının sakıncalarını iúaret etmektedir. Örne÷in: “Tarihi öylesine karmaúıktır ki
bu akıma bir ba÷daúıklık kazandırmaya kalkıúmak bireúim (sentez) düúüncesini hiçe
saymaya götürebilir bizi”(1) ;
“Romantizm terimini kuúatan karmaúıklık, tıpkı roman, úiir ve karakter terimlerinde
oldu÷u gibi, terimi tanımlamada zorluklar çıkarır. Bu yönde yapılacak giriúimler terimi daha
karmaúık bir hale getirmekten baúka bir iúe yaramaz.”(2)
Ba÷daúıklık kurmaya çalıúılmadan hiçbir olguyu açıklamak mümkün de÷ildir.
Romantizm ço÷u estetikçi tarafından Modern sanatın baúlangıcı kabul edildi÷ine göre
çalıúma için ayrı bir önem taúımaktadır. Romantizm tarihi , sosyolojik ve sanatsal
veriler ıúı÷ında tekrar tanımlanmalıdır.
“Klasik uygarlı÷ın eski temellerini sarsmak pahasına, 18.yy dan itibaren hümanizma
ve gücü sınırsız usu tartıúma konusu yapan büyük akıma “Romantizm” adı verildi. Hiçbir
alan hiçbir ülke bu akımın etkisinden kurtulamadı. Avrupa’da düúünce yaúamında felsefe,
toplum, gelenek ve görenekler, toplumsal yada siyasal devrimlerde çok önemli bir rol oynadı
ve bütün bilim dallarını etkiledi…..” (1)
(1)
Francis Claudon, (1994): Romantizm Sanat Ansiklopedisi, çev.Özdemir ønce,ølhan Usmanbaú ,Remzi
Kitabevi,2.basım, østanbul: s. 7
(2)
Hasan Boynukara, (1997): Modern Eleútiri Terimleri, Bo÷aziçi Yay.1.b.østanbul: s.206
Maniyerizm, Barok, Rokoko, Art Nouveau gibi özgürleúme hareketlerine karúı
Napolyon’un alevlendirdi÷i miliyetçilik dalgaları ve klasikçili÷i yeniden canlandırma
çabaları uzun soluklu olmadı. “Romantizm Klasikçili÷in ve 18.yy da ortaya çıkan yeni
klasikçili÷in
düzen,
uyum
denge,
ussallık
ve
idealleútirme
gibi
ilkelerine
baúkaldırıdır.”(1)
“Onun despotlu÷u mantı÷ın hakimiyeti örtüsü ile kapatılıyordu. Her yerde tarihsel
ba÷lantı kesilecekti, tüm yıkıntıların , geçip gitmiúúekillerin yıkımı üzerine yeni plan bir düzen
kurulacak tı.”(2)
Neo klasik akımın arkasından gerçekçili÷e bir tepki olarak Romantizm akımı
oluútu, bunun nedeni dönemin katı gerçeklerinin acıyla özdeú olmasıdır. øleride de
görülece÷i gibi akımın önemli bir özelli÷i delilik ve cinnet sahnelerinin resimlerdeki
sıklı÷ıdır. Kolonileúme ve aydınlanma sonrasında klasizmin katı kurallarına karúı
sezginin ve duyguların önemi arttı. Bunda kuúkusuz ki Avrupa dıúı uyugarlıkların etkisi
oldu. Yavuz (2002) Fransız devrimine karúı bir hareket olan romantizmi úöyle betimler:
“Avrupa Medeniyetinin, Aydınlanma sonrası dönemi (ki, kısaca ‘Romantizm’ diye
andı÷ımız 19. yüzyılı kapsar), Aydınlanma düúüncesine taban tabana aykırı bir Tarih’i içerir.
Ayrıntılarına girmek istemem; ama úu kadarını söylemeliyim: Romantizm, Akıl’ın yol
göstericili÷ini onaylamaz; Din karúıtı söylemin müfrit sekülarizmini onaylamaz; kısaca
Aydınlanma’nın esprisini onaylamaz. Dahası, onaylamamak bir yana, onu olumsuzlar ve bu
anlamda Aydınlanma’nın tam karúısında yer alır.”(3)
(1)
“Romantizm”, Ana Britanica, 1993, 26.C.: 31
Alfed Stern, (1816): Avrupa Tarihi, 1.c. in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, 24.c..:183
(3)
Hilmi Yavuz, (2002): “Modernleúme ve Romantizm”, Zaman Gazetesi, 01.02. 2002
(2)
øhtilal Fransa’sı incelenince
Yavuz’un (2002) girmek istemedi÷i ayrıntılar
beliriyor. Romantizmin neden halkça desteklendi÷i ve akılcılı÷a karúı sa÷ duyunun
neden galip geldi÷i açıklık kazanıyor. Fransız ihtilali ve aydınlanmaya karúıt bir
devrim olan romantizmin patlak verdi÷i dönemlere yönelik bazı kaynaklar Fransız
devriminin dikte edildi÷i gibi gönüllü bir halk ayaklanması ve devrimi olmadı÷ını
göstermektedir. Devrimin benimsenmeyip Romantizm akımının halk tarafından
benimsenmesi de bu yoldaki úüpheleri arttırmaktadır:
“Masonlu÷un, devrimde büyük rolü oldu÷u, devrimin hemen arkasından kaleme
alınan çeúitli kitaplarda dile getirilmiútir. Yaygın bir iddiaya göre, Fransız Devrimi'ni ateúleyen
ayaklanmanın planı, 1782 yılında Wilhelmsbad'da toplanan Büyük Masonik
Konvansiyon'da yapılmıútı. Konvansiyon'a katılanlar arasında devrimin önemli liderlerinden
Comte de Mirabeau da vardı. Mirabeau, Fransa'ya döner dönmez Konvansiyon kararlarının
detaylarını Fransız locaları içinde organize etmiúti”(1)
Masonların ve ølüminati (aydınlanmıúlar derne÷i) kökenli devrimcilerin Fransız
Devrimi'ni körüklemek için kullandıkları yöntemler ise son derece acımasızdı.
Still’in(1990:83-92) anlattı÷ına göre:
(1)
Michael Howard, (1989): “The Occult Conspiracy: The Secret History of Mystics, Templars, Masons
and Occult Societies”, Rider ,1.b., London: s. 64
“1789 yılının ilkbahar ve yaz aylarında ølüminatilerin tahıl piyasasında
gerçekleútirdikleri manipulasyonlar sonucunda yapay bir bu÷day darlı÷ı yaratıldı. Bu durum o
denli geniú bir açlı÷a yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların baúını çeken kiúi,
Fransa Büyük Do÷u (Grand Orient) Locasının Büyük Üstadı Orleans Dükü idi. ølüminatiler,
halkın çekti÷i acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın devrimci
eylemlerine yararlı olaca÷ını planlamıúlardı. Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve
Ulusal Meclis'te tüm reform giriúimlerini engelleyerek durumu iyice kötüleútirdiler ve halkı
tam anlamıyla açlı÷a mahkum ettiler...Öncelikle tüm ülkede eúzamanlı bir panik duygusu
yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaúlara "haydutların!" yaklaúmakta
oldu÷unu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları gerekti÷ini bildirdiler. Ayrıca,
yurttaúlara tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve úatolarda gizlendikleri, bizzat
Kralın buraları ateúe vermelerini buyurdu÷u söylendi. Fransa Kralına ba÷lı olan halk bu
emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi olanaksızdı, ya÷ma ve yıkım sürerken, anarúi
gittikçe yaygınlaúıyordu.Fransız Devrimiyle birlikte ço÷unlu÷u mason olan Jakobenler büyük
bir terör dönemi baúlattılar. Baúta din adamları ve monarúi yanlıları olmak üzere onbinlerce
insan giyotine gönderildi ve Fransa tam bir kan gölüne dönüútü. Bu vahúetin bazı detayları ve
bu detaylarda yer alan masonik mesajlar oldukça düúündürücüydü:Paris sokakları teröre
teslim olmuútu...1793 Kasımı'nda tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye baúlanması, dine
karúı bir kampanyanın yürürlü÷e girdi÷ini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara,
ølüminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya
baúlandı. Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında e÷lentiler düzenleniyor, fahiúeler
tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un
kaleme aldı÷ı "Aúk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir úiiri örnek alıyorlardı... 1793 yılının
sonlarına do÷ru, yeni devrim yönetimi, sayıları yüz binlere ulaúan iúsizlerle yüz yüze kaldı.
Devrimin önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edece÷i yeni bir "terör" projesini
uygulamaya geçirdiler: "nüfus azaltılması." Amaç, Fransa'nın 25 milyona ulaúan nüfusunu 16
milyona indirmekti. Robespierre, nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz buluyordu...Nüfusun
azaltılması ile görevli devrim komitesi üyeleri, gece gündüz harita baúında her kentte kaç
kellenin kopartılması gerekti÷ini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi
gerekti÷ine karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu.
Yalnızca Nantes'de, bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144
yoksul kadın nehre fırlatılıyordu. (1)
øhtilal Fransa’sında optimum nüfusa ulaúılmaya çalıúıldı÷ı ve etnik bir temizlik
yapıldı÷ı anlaúılıyor. Etnik bir temizlik yapıldı÷ının bir iúareti de ihtilal sonrası
(1)
William T. Still,(1990): New World Order The Ancient Plan of Secret Societies,Huntington House
Publishers, Lafayette, Louisiana, USA , s. 83-92
milliyetçilik hareketlerinin hızlanmasıdır. Dahası ihtilal sonrası Vandalizm denen bir
terim tarihe geçmiútir:
"Kırıp geçirmek" anlamında kullanılan bu kavrama yaygın biçimde Fransız
Devrimi sırasında rastlanmasına karúın daha eski zamanlardan beri görüldü÷ü bilinmektedir.
Kavimler göçü sonrasında barbar "Vandal"lar eski Roma ve Yunan medeniyetlerinin sanat
eserlerini tahrip edip, ya÷malamıúlardır. 1790'da krallı÷ın, soyluların ve din adamlarının
ayrıcalıklarına iliúkin arúiv belgelerinin yakılması emredildi. Buna göre; Paris'teki heykel ve
anıtlar kaldırılacak, bronzdan yapılmıú olanlar top ve tüfek yapımında kullanılacak, altın
olanlar eritilip külçe haline getirilecek, günlük araç ve gereçler de eritilecekti. 19. yüzyıldan
baúlayarak koruyucu önlemler geliútirilmeye çalıúıldıysa da, vandalizm tümüyle
önlenemedi.”(1)
Vandalların tahribatına dair bugün kanıt bulmak zor fakat ihtilal Fransa’sında
yaúanan olaylar pek çok kaynakta anlatılmaktadır:
“ønkarcılı÷ı ve kötülü÷ü temsil eden ve yanıcı maddelerden yapılan heykeller
gürültü ve patırtıyla yakıldı. Bunun devamında hafif gürültüler koparan bir takım
düzenlemeler sayesinde yakılan heykellerin yerini erdem, ilim ve adalet aldı. “(2)
øhtilalin din karúıtı oldu÷u biliniyor o halde burada imha edilen inkarcılı÷ın, dine
kaúı olmadı÷ı açıktır. Düpedüz anlaúılmaktadır ki eski bir bir kültürün kanıtları ortadan
kaldırılmıútır. Robespiyer konvansiyon meclisindeki son büyük söylevinde (sonra
öldürülmüútür) úunları söyler:
(1)
Bora Boz, Fatma Yücel Beyaztaú (2001): “Vandalizm”, Sürekli Tıp E÷itmi Dergisi,Mart 2001
H.G.Wells, (1927):Cihan Tarihinin Umumi Hatları, 4.c.1.b., østanbul Devlet Matbaası, østanbul: s.99 in
Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, (2001): C.2, Anıtkabir Derne÷i Yay., Ankara: s.485-486;
(2)
“øhtilal selinin sürükleyip bize kadar getirdi÷i hesapsız rezaletleri, ahlaksızlıkları
dikkate alarak kötülerin yaptıkları kötülükler yanlarına mı kalacak diye düúündükçe, bazen
büyük bir endiúe hissettim. Bu dünyanın iúbirli÷i yapan zalimleri için yalnız baúına kalmıú bir
adamı mahvetmenin kolay oldu÷unu biliyorum. Fakat aynı zamanda insanlı÷ı savunmak için
ölmeye hazır bulunan bir kimsenin görevininde ne oldu÷unun bilincindeyim.”(1)
Sanatın imhası yalnız Fransa’da de÷il øtalya’da da gerçekleúir:
“Rönesans nedeniyle Roma'nın eski heykellerinin baúına gelenler daha da dehúet
verici! Eski ça÷larda yapılmıú binlerce heykel Rönesans döneminde kireç yapılmak için
yakılmıú. Michelangelo ve di÷er sanatçılar bu uygulamalardan úikâyetçi olmuúlarsa da
kendilerine pek kulak asan olmamıú! Eski Roma heykellerinin yakılması Rönesans’tan çok
sonraları da devam etmiú maalesef!”(2)
Resim 29 Gericault, Alçı Oca÷ı
Fransız romantik ressamlardan Gericault’un “Alçı Oca÷ı” adlı resmi konuyla
iliúkili olmalıdır.
(1)
Wells, 1927:99 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, c.2, 2001:485-486;
(2)
Murat Özsoy (2000): “Roma Dünyanın baúkenti”…Hürriyetim Agora Gezi - 4 ùubat 2000, Cuma
Bu resimden de anlaúılaca÷ı gibi romantizm gerçe÷e sırt çevirme hülyalarda
yaúama anlamında de÷ildir. Devrim taraftarı bazı resimlerin de romantik adı altında
yayınlanması konuyu karıútırmaktadır. Bu araútırmaya göre Romantizm terimi
orataça÷a ve dönemin etnik kültürüne bir özlem ve saygı akımıdır. “Kelime 18.yy
sonunda ortaça÷ serüven hikayelerinin moda olması üzerine türedi örne÷in Kral Arthur
yada Holy Grail Latin de÷il Romans dilindedir.”(1) 18.yy sonunda ortaça÷a duyulan bu
ilgi ortaça÷ı temsil eden de÷erlerin ihtilalcilerce yıkılmasından kaynaklanır.
Aydınlanma ça÷ı ile 18.yy usçulu÷una ve maddecili÷ine tepki olan romantizm
bireye, öznelli÷e, akıldıúına, düú gücüne, kiúiselli÷e, kendili÷indenli÷e ve aúkınlı÷a
yönelir. Bu humanizm artık aydının yalnız kendi milletine de÷il öteki toplumlara ve
sanatına duydu÷u sevgidir aynı zamanda. Do÷al güzelliklere aúırı hayranlık; akla karúı
duygu, zihne karúı duyu, insan benli÷i, kiúili÷i, ruh hali ve manevi gerçe÷e
ulaúabilmenin yolunun düú gücünden geçti÷ini düúünmüúler, halk kültürüne, ulusal ve
‘etnik’ kültürlerin kökenlerine, ortaça÷a büyük ilgi duymuúlar egzotik, uzak esrarengiz,
tuhaf, gizli ögelere yönelmiúlerdir. (2)
(1)
(2)
Janson, H.W. ve Janson, D. J. ,1966: 453
“Romantizm”, Ana Britanica, 1993, 26.C.: 31
“Romantizm, Eski úovalyelik romanları ve saz úairleri (trabadur) dönemi, ortaça÷
dönemine özgü Eski romanların ola÷andıúılı÷ı ve do÷allı÷ını manzaralarda yaúatmayı
sürdüren “úey” i tanımlar. Daha sonra usdıúı anlamına büründü. Furetiere’ in 1960 yılında
sözüne etti÷i “romana benzeyen” yani “inanılmaz ve ola÷anüstü olan” dan baúkaúey de÷ildir.
Yabanıl ve garip çekici olan úeylere böylelikle romantik denmeye baúladı. Bunun gibi sonra
melankolik ve nostaljik duygularda bu kapsamın içine girdi. “ (Claudon, 1994: 8)
ùovalyelik ve saz úairli÷i ile ilgili aúa÷ıdaki alıntılar konu hakkında bazı ip uçları
barındırabilir :
“Savaú arabası ve atlı insanın sonuç olarak düzenli atlı olaylarının aúamalı ortaya
çıkıúlarını yeri geldi÷ince belirtmiútik. Bu ilerleme eserlerinin bütünü bize Asya’nın
Mo÷ollarla yerleúik bölgelerinden gelmiútir.” (1)
“Çok eskiden beri Türklerin milli edebiyatları vardı. Eski Türk úairleri ozandı. Altay
Türkleri bunlara Kam, Kırgız’lar baksı derlerdi. Ozanlar hekimlik sihirbazlık rakkaslık da
yapardı. Cinleri kovar hastaları iyi ederlerdi. Bu merasimi yaptıkları sırada çaldıkları saza
kopuz denirdi. Hükümdar sarayında ozanlar bulunurdu. Bunlar hükümdara kahramanlık
menkıbeleri terennüm eder, cenazelere mersiye okurlardı. Mersiye ölünün kahramanlı÷ına ve
faziletine ithaf olunan úiirdi. Mersiyelere Sagu derler ve hece vezni ile yazarlardı.” (2)
Bilindi÷i gibi Avrupa’da destanlara saga denmektedir. øngilizcede de saganın
karúılı÷ı destandır. Sakaların orta asyada bir Türk boyu oldu÷unu biliyoruz.
Ayda’ya (1992:391)göre Güney Avrupalı Basklar (Basques) Türk’tür.
(1)
(3)
Yine
(4)
øspanya sivil
Wells, 1927:C.1, s.224 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar II,2001:369
Ahmet Refik, (1926): Umumi Tarih Eski Ça÷-Orta Ça÷,østanbul Milli Matbaa,østanbul: s.622 in
Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar III, 2001: 80;
(3)
Fuat Tekçe, (1993): Pazırık, Altaylardan Bir Halının Öyküsü,T.C.Kültür Bakanlı÷ı Yay., Ankara:
s.129; s.84 Neriman Görgünay Kırzıo÷lu, (2001): Altaylardan Tunaboyuna Türk Dünyasında Ortak
Yanıúlar(Motifler), T.C.Kültür Bakanlı÷ı Yay., Ankara: s.84
Bazı bilim adamlarınca saka Türklerinin øskitler oldu÷u ifade edilmektedir. Pek çok kayna÷a göre de Orta
Asya’da yaúayan halkların tamamına Yunanların geliúigüzel verdi÷i bir addır øskit. Strzygowski’de
iskitlerle Türkleri aynı saymamaktadır. Buna ra÷men Türklere ait bazı buluntuların øskit adı altında
sergilenmesi konuyu karıútırmaktadır.
(2)
(4)
Adile Ayda, 1992 :“Etrüskler (Tursakalar) Türk idiler”, Özel Basım, Ankara: s.391
savaúında bir bask kasabası olan Guernica bombalanmıútır.(1) Sözü geçen sagu ve baksı
bu isimlerle ilgili olabilir. Ortaça÷da -ki kavimler göçüyle baúlar- atlıların geliúi ve saz
úairli÷i dönemi akıncı halklarla açılmıú olmalıdır. Anodolu Halk Edebiyatı ile ilgili úu
veriler önemlidir:
“Halk hikayelerinin nazım ve düzyazı karıúık ve anlatım özellikleri dikkat
çekicidir.Bu durum onların destanlara özgü manzum anlatım gelene÷i ile batıda feodal
yapının çözülmesinden sonra ortaya çıkan hikaye ve roman arasında bir geçiú oluúturdu÷unu
ortaya koymaktadır. “ (2)
Fransız tarihi incelenir ise tüm Avrupa tarihi gibi bu iliúkilerde gerçek payı
bulunabilece÷i anlaúılır. Attila: Metz, Paris, Champagne, Chalons ve Ravenne’de
savaúmıú; Hunlular Etzelburg’a yerleúmiúlerdi. Yazılanlara bakıllırsa Attila’nın
ölümüyle akınlara devam edilmez Hunlar oradaki halkla kaynaúırlar. (3)
“Kavimler göçü dünyası ile pek çok batı toplumunda 5.ve 6.yylarda gücü koruyan
savaúçı aristokrat barbarlarının ve hiristiyan kiliselerinin geç roman soylu gelene÷i pek çok
Avrupa ülkesini etkiledi. Rütbeli psikoposları betimleyen göz alıcı mozaikleri koruyan pek
çok kilise Ravenna’da ve yakınındadır.” (4)
(1)
Elke Linda Buchholz, Beate Zimmermann(1999): Pablo Picasso ,Könemann, Bonn: s.68
Axis 2000 Büyük Ansiklopedi,2000, 5.c. :334
(3)
Marcel Brion,(1928): Attila’nın Hayatı, Gallimard Kitabevi,Paris: 166-257 in Atatürk’ün Okudu÷u
Kitaplar, c.15,2001:361-402
(4)
Steve Muhlberger,(2004): “With an emphasis on Gaul and the time of Gregory of Tours”,Topics in
Medieval History: The World of Gregory of Tours,Nipissing Üniversity
http://www.nipissingu.ca/department/history/muhlberger/4505/show.htm
(2)
”Krallı÷ın yıkılması ve Fransız ihtilalinden sonra ilk iú olarak dil araútırmaları
baúlatılmıú ; taúra a÷zına karúı Fransızca öne çıkarılarak; birlik içinde
bir
ulus
yaratılmaya çalıúılmıútır.(1)
øskitler- keltler ve Etrüsklerin ortaça÷ baúından itibaren Avrupa sanatında etkili
oldu÷u görülüyor.
“Ortaça÷ın baúlarında romans terimi , bilginlerin kullandı÷ı dile, bizzat Latince’nin
kendisine zıt olarak Latince’den türetilen yeni yerli diller anlamına geliyordu. Enromancier,
romancar, romanz kelimeleri, roman dillerinden birinde kitap yazmak veya çevirmek
demekti. Ortaya çıkan esere de Romanz, roman veya romanzo deniliyordu. Kelime giderek
özellikle didaktik olmayan ideal aúk ve úovalye serüvenleri gibi öykülerin içerikleri ile iliúkili
hale geldi. Daha sonra hem nazım hem de düz yazı formuna giren, müteakiben Elizabeth
romansını etkilemeye devam eden Ortaça÷ romansları , biraz úüpheyle karúılanmaya baúladı;
Hatta 17.18.yy.ın klasik e÷ilimli yazarları tarafından açıkça küçük görüldü…..Hiristiyanlık
öncesi pagan kültürlere gösterilen ilgi gibi ilkel kültür kurmlarına ilgi gösterir.Romantik
edebiyatta tarihi yeniden canlandıra e÷ilimi sürekli bir hal alır. ùiir ve romanda Ortaça÷
edebiyatının özellikleri, balad ve halk úarkılarının idealize edilmiú bir tarzda yeniden
canlandırılması bu e÷ilimin bir sonucudur.” (2)
Romance kelimesi ve romantizm kelimesinin Roman denilen bir dönemle ve
sanat tarzıyla iliúkili oldu÷u açıktır. Roman sanat tarzı :
“ Ortaça÷da Avrupa’da yaúanan sanat tarzına roman denmektedir. Latin halk dilinin
iúgalci germenlerle karıúmasından oluúan roman dillerinin (øspanyolca, Fransızca, øtalyanca)
oluúum süreçleri ve aynı zaman ve mekanlarda Roma sanatından kalanlarla barbarların
teknik ve be÷enilerinin birleúmesinden do÷muútur.”(3)
(1) )
”Romans”,Axis 2000 Büyük Ansiklopedi,2000, C.5 : s.48
Hasan Boynukara, (1997): Modern Eleútiri Terimleri, “Romans”, “Romantizm”Bo÷aziçi
Yay.1.b.østanbul: s.205-208
(3)
Flavio Conti, Çev. Eren Soley,(1985): Roman Sanatını Tanıyalım, ønkılap Kitabevi, østanbul: s.3
(2)
Tanımda sözü geçen Germen istilacılar, Attila’nın sebebiyet verdi÷i kavimler
göçü sonrası (4.yy) Avrupa’ya ilerleyen halklar olmalıdır. Çünkü Kavimler Muhacereti
sırasında göç eden halklara øndo-Germen dendi÷ini biliyoruz. Sanatları orta asya
stepleriyle iliúkilidir(1) barbar ifadesinin (Alplerin kuzeyinden gelen herúey için
söylenen)(2) anlamında yerleúti÷i bilinir bu da kavimler göçü ile ilgili olmalıdır. Roma
dilinde ise ‘imparatorlu÷a yabancı’ anlamındadır. (3)
“Tarihte mutlak baúlangıçlar yoktur. Bu nedenle Fransız tarihçilerin “büyük istilalar”
adını vermeyi alıúkanlık haline getirdikleri olayların baúlangıcı tartıúılabilir. Dördüncü
yüzyılın. ortalarında Roma imparatorlu÷u çoktan Roma’nın yavaú yavaú bünyesine kabul
etti÷i Barbarlar’la dolmuútu bile; ….önceki istilalardan farkı bu istilalar esnasında parçalanmıú
Roma imparatorlu÷u’nun sınırları içinde pek çok yenili÷in temelinin bizzat barbarların
kendileri tarafından atılmıú olmasıdır. ….Gelecek dördüncü yüzyılın ortalarından itibaren
büyük kalabalıklar halinde sökün etmeye baúlamıú olan ve arkalarında daha bir çoklarının da
durmadan büyük kalabalıklar halinde akın etti÷i Germenler veya Slavlar , øskandinavyalı
Normanlar, Bulgarlar, Avarlar veya Asya sınırlarından Macarlar, Araplar veya Türkler gibi
genç milletlerindir. “(4)
Barbar tabiri Heredot’a bakılırsa yunan uygarlı÷ı dıúında kalanlar için
kullanılıyordu.(5) Hun Türkleri ve sürükledikleri tüm kavimleri kapsar.
(1)
Bahaeddin Ögel,(1988):øslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına
Göre,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara:100,102,109, 118,1108; Strzygowski, Glück, Köprülü, 1975:
103
(2)
Maria Chiristina Gozzoli,Çev.Solmaz Turunç(1982): Gotik Sanatını Tanıyalım,ønkılap ve Aka
Kitabevleri, østanbul:s.3
(3)
Louis Halphen, (1930): Barbarlar Büyük østilalardan XI.Yüzyılda Türklerin Yaptıkları Fetihlere
Kadar,Librarie Felix Alcan,2.b. Paris:s.9 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, c.14,2001: 226
(4)
Halphen, 1930: 1 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar,c.14., 2001: 217
Heredotos, (1973) : Heredotos Tarihi, çev. Müntekim Ökmen ve Azra Erhat Remzi Kitabevi,
østanbul:s.21
(5)
“O zaman Yayık nehri kıyılarına kadar birleúmiú olan bu Hunlar, Batı yönünde bir
takım yerleri ele geçirdiler. Yen- tsay denen Tatsin üllkesinin sınırları üzerinde bulunan bir
bölgeye sahip oldular. Çin’liler Roma imparatorlu÷una bu adı verirler. Yen- tsay ülkesi
ozaman Alannalar’a ba÷lıydı ki Alanlar’la aynı úeydir. Bu ülkenin kralını öldürdüler.
Alannalar çok eski zamandan beri burada oturmuyordu. ……Alanlar çok büyüdü ve çevre
kavimlerde onların adını aldı. Nuri, Vidini, Ceron , Atires, iúte bu kabilelerdendir. Pek çok
kavimle karıúmıúlardır. Sarmatya ovalarından Palus Meotides’ten Hindistan’a ve Ganj nehri
kaynaklarına yakın da÷lara kadar yayılıyorlardı. Buradaki farklı kabilelere de Alan adı
veriliyordu. Aynı ülkelere yerleúmiú olduklarından ve pek çok benzerliklerinden dolayı
Çinliler Alanlar’la Hunları aynı kavim kabul etmiúlerdi. Çadırlarda yaúarlardı ve sürüleri vardı.
At yerler ve sütünü içerlerdi. Savaúçı ve akıncıydılar. Düúmanların kafa taslarını mızraklara
geçirdikleri halde Ammien onları Hunlara göre daha yumuúak huylu daha iyi yapılı, daha
uzun boylu daha çevik ve hafif bulur. Dinsel inançları topra÷a saplanmıú yalın bir kılıca
gösterdikleri saygıdan ibarettir. De÷neklerle gelece÷e yönelik öngörü sunar olaylar hakkında
hüküm verirlerdi. …..Batı tarafına geçerek yerleúmeden önce çok uzun zaman úurada burada
dolaútılar. Sonunda Tuna taraflarına yerleútiler. M.S. 406 yılına do÷ru Suevesler’le ve
Vandallarla gidip Germanya’yı ya÷maladılar. Belçika’yı geçtiler Pirena da÷ları eteklerine
kadar geldiler. Bu sırada÷ları aúamadıklarından dolayı bütün Gol kıtasına yayıldılar. Orada
Roma imparatorlarının zayıflıklarından yararlanıp bir çok úehirleri ya÷ma ettiler. M.S. 409
tarihinde Pirena geçitlerini korumakla görevli kavimlerin isyanı Alanların øspanya’ya
serbestçe girmeleri fırsatını verdi. Orada bir çok yeri yakıp yıktılar. M.S. 411 tarihinde
øspanya’ya yerleúerek bu zengin illeri kendileri aralarında paylaútılar. Vandallar’la Suevesler
Galia ve Betique illerini, Alanlar ise Lusitanie ile Carthagene (Kartaca) illerini aldılar. Fakat
bunların bir ço÷u Gol kıtasında ve özellikle Normandiya ve Britanya’da kalmıúlardı. øúte taa
kuzeyden ve Tobosk çevresinden gelen bir kavmin birkaç yy.da çok büyük ve geniú ülkeleri
geçerek Akdeniz ve Okyanusya sahillerinde duraklayıp eski bölgelerinden farklı iklimlerde
yerleútikleri görülüyor.
Hunlar ise daha büyük yol almıúlardır. Bunlar Çin’in kuzeyinden Germanya’ya Gol
ve øtalya ülkelerine kadar ilerlediler. Bütün Hunlara daha sonra Te-le yahut Tie-le adı
verilmiútir. Maveraünnehir’de Oksus nehri kıyılarında oturan Hunlara verilen Ahiatheles
yahut Abtelites (eftalitler) adı bundan gelmiútir.”
…Hatta bu barbarlardan ço÷u o kadar kuzeye de çıkmayarak Avrupa’ya daha
kestirme bir yoldan girmiúlerdir. Fakat Romalıların gözünde barbarların tamamı kuzeyden
geldikleri için kuzey bölgelerinden çıktıkları ve oradan hareket ettikleri fikrindeydiler. Bu
büyük göçten sonra bütün kuzey Avrupa’nın boúalmıú olması gerekirdi. Halbuki sonrası
göçlerde de görülüyor ki özellikle Kuzey Avrupa’da yerleúim vardı ve kalabalık idi. Bu ise
ancak birbirleri arkasıra Do÷u milletlerinin oraya gelerek yerleúmeleri sayesinde mümkün
olmuútur.”(1)
M.Ö.5.yy bronz ça÷ının Latene (øsviçre’deki bu kültür eserlerinin bulundu÷u
aynı adlı nehir çevresindeki
(1)
ilk yere istinaden) -Hastalt (Almanya ve çevresi)
Joseph Deuignes, Çev. Hüseyin Cahit (1923): Hunların, Türklerin, Mo÷olların ve sair di÷er
Tatarlar’ın Tarih-i Umumisi,C.2,Tanin Matbaası, østanbul: s.121-137 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar,
2001,C.1: 3-11
kültürlerinin çıkıúların do÷u ile ilgisine de÷inilmiúti 5.yydan 12.yya kadar etkisini
hissettiren Ortaça÷ döneminin roman sanatı latin denen bu kültür üzerinde devamlılık
bulur. Roman sanatı ilerde romantizmin ilgi oda÷ı olacaktır.
“Onsekizinci yy.da kısaca batıl inanç, sahtekarlık ve kabalık olarak görülen bir çok
úey katılım ve hayranlık uyandırıyordu. Stein Almanya’daki ortaça÷ dönemini kapsayan bir
kaynakça koleksiyonu yapma fikrine vardı. Bunlar ortak anavatana olan sevginin kalıcı
olmasına ve ataların hatıralarının unutulmamasın yarayacaktı.’ Fransa’daki yazıt akademisi
Benedikten’in ve eski akademinin çalıúmalarını tekrar ele aldı. Heryerde arúiv tozları içinde
uykuda bekleyen belgelere ve kroniklere daha büyük ilgi gösterilmeye baúlanmıútı. Kralların
ve imparatorların kahramanlıkları , haçlı seferlerinin renkli destanları, øtalyan eyaletlerinin
geliúmesi , Fransız komünlerin savaúları, Normanların devlet kurmaları yeni bir ıúık altına
giriyorlardı. Voigt ve Raumer’de oldü÷ü gibi Gismondi ve Thierm’de onları gerek baúarıları
ve gerekse tarzlarında ayıran her úeye ra÷men , eserlerinde aynı ruhu taúyan bir esinti esiyordu.
Aynı zamanda Eski Hint ve Mısır kültürünü tanıma ve tahmin edilemeyecek úekilde tarihsel
ufku görme umudu büyüyordu. Sanskrit ö÷renimi øngiliz olan Jones ve Golebrooke
tarafından sa÷lam bir úekilde kurulmuútu bile Alman edebiyatına ise Friedrich tarafından
tanıtılmıútı. Kısa bir süre sonra Thomas Young hiyoroglifleri çözme yolunda do÷ru yolu
bulmuútu.Daha sonra Champollion Figeac bu yolda büyük bir ilerleme katetmiútir.”(1)
Ortaça÷da yaúanan roman sanat tarzının Latin ülkelerinde etkili oldu÷unu
belirttik. Latinler alfabelerini Etrüskler’den almıútır.(2)Bizans Roma sanatında büyük
etkileri bulunan Roma’nın kurulmasında katkısı olan
(3)
kuzey øtalyalı Etrüsklerle ilgili
çeúitli varsayımlar olmasına ra÷men, bugün elimizde onlara iliúkin daha fazla ipucu
vardır. California Üniversitesi’nde yapılan bir araútırmada Bonfante (1990), 0 dan 60 a
(1)
Stern, 1871:188,189 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar, C.24, 2001: 189;
Larissa Bonfante, (1990), “Etruscan”, Univ. of Calif. Press/British Museum, (BonfETR), p. 58-62.
Bonfante, G. and L., (1983) “The Etruscan Language”, An Introduction, (BonfTEL).Ek 4’te sunulmuútur.
(3)
Malcolm Colledge, (1997): Roma Sanatını Tanıyalım, Çev.Solmaz Turunç ønkılap Kitabevi, østanbul:
s.3
(2)
kadar olan rakamları inceleyip bunların harflerle ba÷ıntılarına de÷inerek tamamının
Türk lehçesiyle uydu÷unu tespit etti. (1)
“Montaigne ølyada’yı överken Fatih’in Otranto seferi sırasında Papa 2. Pius’a “Biz
de
øtalyanlar
gibi
Troyalıların
soyundanız”
dedi÷ini
bildirir...
Sabahattin Eyübo÷lu ise 1962’de ølyada ve Anadolu baúlıklı makalesinde, Dumlupınar
Meydan Savaúı’nın kumanda merkezinde Atatürk’ün yanında bulunmuú bir emekli albayın
“Zafer sonrası Atatürk bize, ‘Yunanlılar’dan Troyalıların öcünü aldık’ dedi” diye
konuútu÷unu yazmıútır... “ (2)
Yerasimos’da
(2003), 14.yy.daki bir görüúe dayanarak Türkler’in atasının
Truva’lı Turkos oldu÷unu söylemiútir.(3) Heredot’a bakılırsa di÷er büyük göç Küçük
Asya Lidya’dan Floransa ile Roma arasındaki bugün Tuscani denen yere Tusci yada
Etrusci ülkesine oldu. (4) (Bilindi÷i gibi Truva Lidya bölgesindeydi.)
Latince’nin Etrüskçe’den alındı÷ına de÷indik, bunun gibi sanatlarında da Etrüsk
sanatının etkisi vardı ve do÷u kökenli olan ve mezopotamya sanatıyla benzerlikler
gösteren bu sanatın etkisine girdiler. Cerveterideki Etrüsk heykelinin benzerleri Roma
heykellerinde görülebilir.
(1)
(2)
Bonfante, (1990): p. 58-62. Ek-4 bölümünde ilgili yayın (s.225) sunulmuútur.
Arslan
Bulut,
(2003)
“Küresel
Truva
http://www.otuken.net/arslan.bulut/kuresel-truva-ati.html
(3)
atı
“Yenica÷,
11
Haziran
2003
Stefanos Yerasimos,(2003): “Türklerin atası Truvalı Turcos mu?”,Tempo, Do÷an Burda Rizzoli Dergi
Yayıncılık, 25. 8. 2003 http://www.tempodergisi.com.tr/toplum_politika/03185/?printerfriendly=yes
(4)
Janson, H.W. ve Janson, D.J. ,1966:123,124
“Dört yüzyıl sonunda Ombrien Galyalılarının øtalya’daki üstünlü÷üne do÷udan
gelen yeni bir toplum tarafından son verilmiúti. Bunlar görkemli siteler kuran, göz kamaútırıcı
zırh takımları ve giysiler giyen , uygarlık ve sanat alanında sadece Yunanlıların geçebilece÷i
Etrüskler veya Toscanlardı.”(1)
Etrüsk sanatı Orta Asya sanatı gibi Mezopotamya özelikleri gösterir. Ortaça÷da
görülen hayvan uslubu, zoomorfik, andromorfik etkiler, stilizasyon, zencerekler, hep
do÷u sanatının ortak özellikleri arasındadır. Roma sanatı çevresinde geliúen ve do÷ulu
etkilerle eklektik özellik kazanan sanat artık roma de÷il roman sanatı adını almıú
görünmektedir. Romanesk ise 10-12.yyda tekrar bu sanatı ihya eder. Kavimler göçüyle
hareket eden halklar: Latin halklar ile Roman denen sanatı oluúturanlardır bunun gibi
Roma sanatı, gotik sanat gibi Ortaça÷ Avrupa’sına damgasını vuran pek çok sanat hem
istilacı olarak nitelenen
steple iliúkili halklarla yine Etrüsk denen do÷ulu halkla
úekillenmiútir.
“ Romantizm kavramı Almanya’da baúlangıçta gotik uslubunu ve ortaça÷a özgü
olanı betimler. Fransa’da Gotik mimarnin de÷erli oldu÷u kabul edilmiú, keltlerin úiirine
önem verilmiútir.” (Claudon, 1994: 8)
(1)
Henri Martin, (1835): En Eski Ça÷lardan Günümüze KadarBilinen Fransa Tarihi, Furne Kitabevi,
Paris: s.308-309 in Atatürk’ün Okudu÷u Kitaplar,2001, c.15: 308,309
“Gerçek kayna÷ı edebiyat olan Romantik akıma ba÷lı sanatçılar Ortaça÷ ve
Rönesans öncesi döneme büyük ilgi duymaktaydı….Romantik anlayıúa mimaride denk
düúen Neo Gotik uslup özellikle øngilterede tutulmuútur. “(1)
Neo klasik uslup ise gotik barok gibi unsurları bir bozulma olarak kabul
ediyordu. Bunun nedeni bu unsurların yabancı oldu÷unu kabul etmeleridir.
“….Geniú manasıyla Ortaça÷ sanatını yeniden ilk ihya eden bu tarz eski klasik
zihniyetin hilafına olarak hiristiyanlıktan ilham almıú bir tarzdır. Eski klasik tarzın evsafı
mantık, makuliyet, sadelik, basitlik ve sarahat oldu÷u halde romantizm, anlaúılmaya, hayali ve
esrarlı düúüncelerin mahsulü bir sanat olmuú; maddiyattan uzaklaúmıú ilahi duygulara
yaklaúmıútır. Cisim ve madde ehemmiyetini kaybetmiú, ruha kıymet verilmiútir. Romantikler
ortaça÷dan ilham alır ve putperestlik mevzuları yerine Hiristiyanlık mevzularını tercih ederler.
Prensipleri sanatı yunan ve Roma mevzularından kurtarmaktır. “ (Arseven ,1993: 1693)
Romantizmle Avrupa sanatına giren de÷erler nelerdir? Bir kere romantik resmin
klasik resim kadar materyalist olamadı÷ını görürüz genelde maddi dünyaya ve objelere
yönelen ve onu betimleyen sanat artık parayla satın alınamayan úeyleri, do÷a
güzellikleri kahramanlık, aúk gibi daha tinsel olguları betimlemeye baúlamıútır.
Resmedilen kiúilerin toplumsal statüsü ve zenginli÷i önemini yitirmiú gibidir. Klasik
gelene÷in
bu
materyalist
özelli÷ini
Berger
(2003:
83-86,
109)açıklamıútı.
ønteriorlar,objeler, pahalı kumaúlar, takılar, bazen sahip olunan araziler, yerine bir
tinsellik büyülü bir atmosfer, hüzün neúe gibi duygular ve aúk, sevgi, maneviyat gibi
de÷erler resmin konusu olmuútur. Bir de göze çarpan bir özellik hüzün ve melankolidir.
(1)
Engin Beksaç,(2000):Avrupa Sanatına Giriú, Engin Yay., østanbul:s.82
Bu da dönemin dramıyla ilgili olmalıdır. Aslında klasik gelenekte duygulara yer yoktu.
“Rönesans sanatçıları de÷iúeni de÷il de÷iúmeyeni yapıtlarında ifade etmek isterler.”(1)
Romantizmde resimlerin artık klasik gelenekteki kadar katı gerçekçi olmadı÷ını
görüyoruz. Roma sanatının Etrüsk etkisi ile romanlaútı÷ı belirtilmiúti; Resim 30 Etrüsk
sanatının roman sanatına oradan Romantizme temel oluúturan özelliklerini göstermekte;
Romantizme temel olan his yo÷unlu÷unu açıklamaktadır. Bu heykellerin el ifadelerine
kadar duygu yüklü oldu÷u görülür. Çehreler ise klasik yunan roma sanatının tersine
ifadecidir. -Bilindi÷i gibi yunan-roma gelene÷inde yüz ifadeleri sabitti bazılarında
arkaik gülümseme denen tekbiçim bir gülüú hakimdi.- Bunun gibi romantik sanatçılarda
aúk, úefkat gibi konulara de÷inmeye çalıúmıúlardır. Romanlara özgü bu nitelikleri
yakalamak istemiúlerdir. ønsan sevgisi de temalardan biridir.
(1)
øsmail Tunalı,(1992):Felsefe’nin Iúı÷ında Modern Resim,Remzi Kitabevi,4.basım,østanbul: s.83
Sanat tarihi açısından do÷u ve batı kavramının tanımlanması baúlı÷ı altında bu konuya de÷inilmiúti

Benzer belgeler