direnen filistin

Transkript

direnen filistin
Kahire’de birlik anlaşması imzalandı
4 Mayıs Çarşamba günü Mısır’ın başkenti Kahire’de, daha önce
El Fetih ve Hamas’ın üzerinde uzlaştığı ve tüm Filistinli örgütlerce
bir gün önce imzalanan birlik anlaşması, Filistin Özerk Yönetimi
Başkanı Mahmut Abbas ile Hamas’ın siyasi lideri Haild Meşal’in
katıldığı törenle ilan edildi. Törene, BM Genel Sekreteri Ban Kimun, Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa ve AB Dış Politika
ve Güvenlik Özel Temsilcisi Catherine Ashton, Türkiye Dışişleri
Bakanı Ahmed Davutoğlu, tüm Filistinli örgütlerden temsilciler ve
İsrail parlamentosundan Arap milletvekilleri de katıldı.
Kahire’de Mısır’ın istihbarat örgütü binasında düzenlenen törende konuşan Abbas, “Filistinlilerin bölünmenin kara sayfasını
sonsuza kadar kapattığını ilan ediyoruz” dedi. Kısa süre içinde
Gazze Şeridi’ni ziyaret edeceğini söyleyen Abbas, Filistinliler arasındaki anlaşmaya şiddetle karşı çıkan İsrail Başbakanı Binyamin
Netanyahu’nun “sömürgecilik ve barış arasında seçim yapması
gerektiğini” söyledi. Hamas lideri Meşal de “Amacımız Batı Şeria
ve Gazze Şeridi’nde başkenti Kudüs olan, hiçbir Yahudi yerleşimcinin olmadığı, tek bir metrekare toprağı bırakmadan, Filistinli mültecilerin dönüş hakkından vazgeçmeden özgür, tamamen
egemen bir Filistin devletinin kurulmasıdır” dedi.
İsrail’i kınıyoruz
direnen filistin
Barış Derneği’nin Filistin’le dayanışma bültenidir.
Filistin’de birlik sağlanıyor mu ?
Nisan ayı, İsrail’in Gazze’ye saldırılarıyla
başladı. 20 Filistinlinin ölümü ve 60 kişinin
yaralanmasıyla sonuçlanan İsrail saldırısı,
Mart ayında başlayan İsrail tacizleriyle geleceğini belli ediyordu. İsrail bu tacizlerinin
sonrasında Gazze’den atılan havan toplarını gerekçe olarak göstererek Nisan ayının
başında Gazze’yi bombaladı. Ancak saldırıların asıl nedeninin 15 Mart’ta Filistin’in bir
çok şehrinde yüzbinlerin katılımıyla gerçekleşen birlik eylemleri ve sonrasında başlayan
tartışmaların İsrail yönetiminde oluşturduğu
rahatsızlık olduğu söylenebilir.
El Cezire’de yayınlanan Filistin İsrail barış görüşmelerine ilişkin Filistin Yönetimi’nin
ihaneti açığa çıkaran belgelerden sonra sürecin Filistin’de dağılma ve parçalanmadan
çok birlik yönünde ilerlemesi İsrail’in istemediği bir durum oluşturdu. Filistin’deki bölünmeyi sona erdirip, birliği sağlamayı hedefleyen ve işgale karşı direnişin siyasi önderliğini
ve örgütünü tartışmaya açan eylemler aynı
zamanda Filistin’deki siyasi dengeleri sarstı,
bölünmüşlüğü yaratan iki büyük Filistin örgütünü, Hamas ve El Fetih’i birlik yönünde
tavır almaya zorladı. Filistin Özerk Yöneti-
mi Başkanı Mahmut Abbas eylemlerden
sonra “Filistinliler arasında ulusal birliğin
sağlanması ve bir birlik hükümeti kurulması amacıyla hemen Gazze’ye gitmeye hazır
olduğunu” belirtirken, Gazze’deki Hamas
hükümeti Abbas’ın çağrısını olumlu karşıladı
ve Abbas’ın ziyareti için gerekli hazırlıklara
başladıklarını belirttiler. Ancak Nisan ayında
yoğunlaşan İsrail’in Gazze saldırılarına karşı Filistinli Direniş Örgütleri Gazze’yi savunurken, Abbas bir türlü Gazze’ye gidemedi,
onun yerine Filistin devletinin Eylül ayında
BM Genel Kurulu’nda tanınması için kulis
faaliyetleri yapmak üzere, Rusya, İngiltere,
Danimarka ve Fransa’ya gitti, önümüzdeki
ay da Almanya’ya gidecek.
Filistin devleti tanınabilir mi?
Filistin Özerk Yönetimi bu dönemde İsraille
müzakere stratejisini Filistin devletinin tanınması üzerinden şekillendiriyor. Mahmut Abbas bu stratejinin önemli ayaklarını; birincisi
ABD Başkanı Obama’nın “Eylül’de Filistin
devletinin kurulmasını görmek istediğini”
söylemiş olması; ikincisi, Rusya, ABD, AB ve
 Devamı 2. sayfada
Nisan 2011
Bu sayıda...
Ortadoğu’da sular durulmuyor. Ancak Ortadoğu halklarının damga vurduğu ve yönlendirdiği bir
süreçten bahsetmek mümkün değil. Solun ağırlık
oluşturamadığı öznesiz halk hareketleri, kısa bir süre
içerisinde emekçilerin taleplerinden uzaklaşarak, daha
çok emperyalizmin müdahale, provokasyon ve yönlendirmeleriyle ilerler hale geldi.
Emperyalizm Ortadoğu’daki gelişmelerde hakimiyetini arttırır ve dengeleri belirlerken, Filistin’de
önemli gelişmeler yaşanıyor. Birkaç aydır Filistin’de
bölünmeyi sona erdirip, birlik sağlamak için süren eylemler, Kahire’de bütün Filistinli örgütlerin katılımıyla
bir anlaşma imzalanmasına yol açtı. Direnen Filistin,
birlik sürecini ve bu süreçle birlikte Eylül’deki BM Genel Kurulu’na giderken önem kazanan Filistin’in devlet
olarak tanınma konusunu etraflıca ele alıyor.
Nisan ayı Filistin’de iki önemli direniş yanlısı ismin
katline sahne oldu. Gazze’de yaşayan genç İtalyan
aktivist Vittorio Arrigoni ile Cenin mülteci kampında
annesi Arna ile beraber kurduğu Özgürlük Tiyatrosu’nu
yürüten Juliano Mer Khamis, Filistin’de direnişin yeniden güçlenmeye başladığı bu dönemde karanlık cinayetlerle katledildiler. Bu sayıda, direnişin içerisindeki
Arrigoni ile Khamis’i anlatmaya çalıştık.
İnsani Yardım Vakfı (İHH), Mavi Marmara saldırısının yıl dönümünde Gazze’ye yeni bir filo göndermek
için hazırlık yapıyor. Bunun arkasında AKP’nin iç ve dış
politikadaki kirli hesapları sırıtıyor. Direnen Filistin’in
yeni sayısında AKP’nin Filistin meselesini kendi Ortadoğu şovuna malzeme yapmasını irdeledik.
İsrail’in 2008’de Gazze’de gerçekleştirdiği katliamlarını BM adına soruşturan yargıç Richard
Goldstone’un, soruşturma sonucu ortaya çıkan rapor
konusundaki tavır değişikliği bu sayının bir diğer konusu. Goldstone’un daha önceki raporundan neden
geri adım attığını, bu U dönüşünün yarattığı tepkileri
ve Nisan ayı ile ilgili diğer kısa Filistin haberlerini yeni
sayımızda bulabilirsiniz.
Dostlukla,
Barış Derneği
direnen filistin
 1. Sayfanın devamı
BM’den oluşan Ortadoğu dörtlüsünün görüşmelerin Eylül’de tamamlanması yönünde
açıklamada bulunmuş olması ve üçüncüsü
Filistinlilerin bir devletin oluşması için gerekli
tüm kurumları tamamlamış olması, olarak
tarifliyor.
Abbas her gittiği yerde Obama’ya sözünü
hatırlatıyor. Eylül ayında Filistin Devletini kurma sözü verdiklerini, uluslararası ortakların
ve İsrail’in buna hazır olmalarını umduklarını söylüyor. Ama Abbas, müzakereler yoluyla barış istediklerini de söylüyor. Eylül’de
Filistin devleti tanınmazsa Filistin Yönetimi’ni
dağıtacağını da söylüyor. Kendisiyle yapılan
bir röportajda “Kendi kendime, müzakereler
askıya alındığında ve bütün kapılar kapandığında ne yapacağımı sordum. Arap Ligi’ne
mi gitmeliyim, İslam Konferansı Örgütü’ne
mi ya da Bağlantısız Devletlere mi? BM’ye
gideceğim. Çünkü, Obama, Filistin’i BM’nin
tam üyesi olarak görmek istediğini söyledi.
Ona sözünü tutup tutmuyacağını soracağım.” diyen Abbas, Eylül’de Filistin devleti
tanınmazsa Filistin Yönetimi’ni dağıtacağını hiç söylemediğini, ancak Eylül’den sonra
Filistin Yönetimi’nin dağılmanın yerine neyi
tercih edeceğini seçeceğini söylediğini de
belirtiyor. Abbas geçtiğimiz Ocak ayında da,
İsrail’in işbirliği olmadan Filistin devletinin
ilanı gibi bir seçenek olmadığını söylemişti.
Acaba bu kadar birbirini tutmayan sözlerin
ardından Abbas’ın söylediklerinin bir değeri
var mı?
“Electronic Intifada”nın yöneticisi Ali Abunimah, Filistin Özerk Yönetimi’nin bir devlet
oluşumu için tamamladıklarını söyledikleri
kurumsallaşmanın aslında Filistin yönetimine
karşı muhalefeti ve İsrail işgaline karşı her tür
direnci bastırma, ekonomik yapılanmasını
da tamamen dış yardımlara bağımlı hale getirme olarak tanımlıyor. Filistin’in İsrail işgali
altında devlet olarak tanınmasının, mülteciler
ve İsrail sınırları içerisindekiler dahil milyonlarca Filistinlinin hakları konusunda bir şeyi
Türkiye’nin arabulucu olma
çabaları başarılı olamamış
Mısır’da yayımlanan Ahram gazetesinin
haberine göre, Türkiye’nin birlik görüşmeleri için Hamas lideri Halit Meşal’le, Filistin
Özerk Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’ın
İstanbul’da bir araya gelmesi önerisi Abbas tarafından kabul edilmemiş. Haberde,
Ahmet Davutoğlu’nun Abbas’a Gazze’ye
beraber gitme önerisinde de bulunduğu
söyleniyor. Zaman gazetesinin haberine
göre Türkiye birlik için yapılan uzlaşmada
çok önemli rol oynamış. Davutoğlu, gerek
Hamas lideri Halit Meşal’e gerekse Abbas’a
görüşmeleri başlatın çağrısı yapmış. Ayrıca, Mısır’ın arabuluculuk rolünün de önüne
geçmemeye özellikle dikkat etmiş.
değiştirmezken, Filistin Özerk Yönetimi’nin
pozisyon ve ayrıcalıklarının sürmesini, uluslararası alanda devletlerin Filistin’i tanıyarak
kendini aklamasını sağlayacağını belirtiyor.
Filistin davasına katkı koyacak devletlerin,
Filistin’i tanımaktan çok İsrail’e boykot uygulamasının çok daha anlamlı olacağını
söyleyen Abunimah, böylesi bir tanınmanın
Filistin’i özgürlük ve bağımsızlığa yaklaştırmaktansa, uzaklaştıracağını belirtiyor.
Birlik anlaşması ve
Filistinli Örgütler
İsrail’i Filistin devletinin tanınmasından çok,
Filistin’de birliğin sağlanma ihtimali rahatsız
ediyor. Mısır’ın arabuluculuğunda El Fetih ve
Hamas arasında devam eden birlik görüşmelerine dair bir ön anlaşmanın açıklanması
üzerine İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu bir açıklama yaparak ”Özerk Yönetim ve
Başkanı Mahmud Abbas ya İsrail ile barış
yapacak, ya Hamas’la. Birini seçmek zorundalar” dedi. Konu ile ilgili olarak olağanüstü
toplanan İsrail Kabinesi, kurulacak ulusal
birlik hükümetiyle görüşmeme kararı aldı.
Nisan’ın 27’sinde Çarşamba günü gerçekleşen ön anlaşmaya ABD’li kongre üyeleri
de tepki gösterdi. Hamas’ın bir terör örgütü olduğunu belirten kongre üyeleri, Filisitn
Özerk Yönetimi’ne yapılan mali yardımların
kesilmesi tehdidinde bulundular.
Mısır hükümetinin arabuluculuğunda El
Fetih ve Hamas arasında devam eden birlik
görüşmeleri bütün Filistinli örgütlerin imzaladığı bir anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşma
4 Mayıs Çarşamba günü Mısır’ın başkenti
Kahire’de Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas ile Hamas’ın siyasi lideri
Haild Meşal’in katıldığı törenle ilan edildi.
Anlaşmaya göre deneyimli kişilerden oluşacak, bütün Filistinli grupları kapsayacak ve
ülkeyi seçime götürecek bir birlik hükümeti
kurulacak ve yeni hükümetin görevi genel seçimin hazırlığını yapmak olacak. Anlaşmanın
imzalanma tarihinden bir yıl sonra genel seçime gidileceği ve seçim komitesinin Filistin
Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın
onayı ile seçilecek 12 yargıçtan oluşacağı
söylendi.
Bundan sonra Filistinli örgütlerin nasıl bir
tavır alacağı merakla bekleniyor. El Fetih Yönetimi ve Mahmut Abbas’ın kendilerini aklamak için mecbur kaldığı birlik sürecinde nasıl
bir tavır izleyeceği, kendi ifadeleriyle “uluslararası ortaklarına” ve İsrail’e hangi güvenceleri vereceğini göreceğiz. Abbas şimdiden
bu güvencelerin işaretlerini vermeye başladı.
Birlik sürecinin başında kendisinin bulunacağını vurgulayan Abbas, hükümetin sadece bir yıl içinde seçimlerin düzenlenmesi ve
Gazze’nin rehabilitasyonundan sorumlu olacağını, politikaya ise kendisinin karar vereceğini, İsrail’le görüşmelerin süreceğini söyledi.
Abbas’ın birlik sürecini, Filistin devletinin tanınması çerçevesinde yine barış görüşmelerine kilitlemeye çalışacağı belli oluyor. Bunu
başardığı müddetçe emperyalizmin desteğini
alması mümkün olacaktır.
Hamas’ın uzun süredir İsrail Devleti’ni tanıma ve “barış görüşmelerini” kabul etme
üzerinden Batılı ülkeler nezdinde kabul görme ve terörist örgütler listesinden çıkarılma
durumunun, ABD’nin Ortadoğu’daki İslami
örgütlerle ilişkilerini yeniden tarif ettiği bu
süreçte nasıl şekilleneceği merak ediliyor.
Hamas şimdilik İsrail’i tanımak veya barış
müzakereleri yürütmek gibi bir niyeti bulunmadığını söyledi.
Başından beri birlik eylemlerinin sürükleyicisi olan FHKC ve diğer Filistinli sol örgütler ise güç toplamaya devam ediyor. Bugün
Filistin’de sağlanmak üzere olan birlik durumunun büyük ölçüde bu örgütlerin ve genç
Filistinlilerin mücadelesinin eseri olduğunun
altını çizmek gerekiyor. Birlik sürecinin, İsrail
işgaline karşı birlik haline gelmesi ve barış
görüşmeleri denilen sürecin rafa kaldırılması da ancak Filistin’de solun güçlenmesiyle
mümkün gözüküyor. n
İsrail’in Gazze saldırıları
Mart ayındaki birlik eylemlerinden sonra, 23 Mart’ta Kudüs’ün bir Yahudi mahallesinde
kongre binasının önündeki otobüs duraklarına bırakılan çanta içindeki bombanın patlaması
sonucu bir kişi ölmüş ve 30’dan fazla kişi yaralanmıştı. Hiçbir Filistinli örgüt bu saldırıyı üstlenmezken, İsrail’in bu olay üzerinden Gazze’ye dönük taciz saldırıları yoğunlaştı.
Nisan’ın 7’sinde ise Gazze Şeridi’nden atılan havan toplarını gerekçe göstererek Gazze’yi
bombaladı. 4 adet fosfor bombasının da atıldığı söylenen saldırı sonucunda, 20’ye yakın
Filistinli hayatını kaybederken, 60 kişi de yaralandı. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın
“Filistin saldırılarını sona erdirirse, biz de bombalamayı bırakırız” demesi üzerine Hamas,
Gazze’deki direniş örgütleriyle birlikte ateşkes kararı aldıklarını açıkladı. Gazze’deki Filistin
Halk Kurtuluş Cephesi’nin Merkez Komite üyesi Cemil Mizher ise Hamas’ın ateşkes kararını
tek başına aldığını belirterek “İsrail güçleri sürekli Gazze’ye saldırarak burayı açık hedef haline getirdiği sürece, sivilleri keyfi bir şeklide öldürdüğü sürece, bu karar yanlıştır. Hamas’ın
tek başına ve hiçbir direniş örgütüne danışmadan karar alması yanlıştır. Hamas’ın yaptığı
gibi tek başına ateşkes kararı almak hiçbir örgütün hakkı olmamalı” dedi. Mizher “İşgale
karşı örgütlü bir şekilde direnişimizi sürdürebilmek için, ortak operasyon komuta merkezi
kurmamız gerektiğine inanıyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
2
direnen filistin
“İnsan kalalım” diyen Vittorio “bella ciao” ile uğurlandı
Gazze’de yaşayan ve
yaşamını Filistin’in
özgürlük mücadelesine
adayan genç İtalyan aktivist
Vittorio Arrigoni son
yolculuğuna İtalya’da
dünyaya geldiği Bulciago
kasabasında uğurlandı.
Vittorio dünyaya gözlerini açtığı Bulciago kasabasında binlerce aktivist ve barış
yanlılarınca uğurlandı. Yazışmalarını “insan kalalım” diye noktaladığı dostlarınca
sıkça anımsatılan genç aktivist, yaşamını
Filistinlilerin özgürlüğüne adamıştı. Birkaç
yıldır Gazze’de yaşıyordu ve hayat felsefesi
herkesin insanca yasayacağı bir dünyaydı.
Dostlarının “Vik” diye hitap ettiği
Vittorio’nun paskalya gününe denk gelen ve
3 bin nüfuslu Bulciago’da yapılan cenaze
törenine, İtalya’nın diğer şehirleri yanı sıra
Fransa, İspanya, İrlanda ve Almanya’dan
da yüzlerce aktivist katıldı.
Gazze’de radikal İslamcı militan bir grubun öldürdüğü öne sürülen Vittorio’nun
Filistin halkının hakları için gösterdiği caba
biliniyordu. Bulciago kasabasının belediye
başkanlığı görevini yürüten ve oğlu ile aynı
siyasi görüşte olduğunu hep yineleyen anne
Egidia Beretta, oğlunun Israil’de ‘istenmeyen kişi’ olduğunu anlatmıştı. Vittorio’nun
birkaç kez Israil’de gözaltına alındığını, dövüldüğünü, hapse girdiğini söylemişti.
İsrailli yazar Elgar Keret, Vittorio’nun
cenazesinin İsrail yerine Mısır hava sahası
üzerinden getirileceğini öğrenince Egidia
Arrigoni’ye oğlunun son yolculuğu İsrail
karşıtı bir gösteriye dönüşmesin diye çağrıda bulundu. Egidia Beretta, yazar Keret’e,
“İsrail oğlumu hayatta iken istemedi, ölüsüne de sahip olamayacak!” diye yanıtladı.
Genç aktivistin öldürülmesi konusunda
medyada çeşitli iddialar öne sürüldü. İsrail
hükümeti Uluslararası Dayanışma Hareketi (ISM) aktivisti Arrigoni’nin El Kaide tarafından öldürüldüğünü iddia ederken Vik’in
Gazze’den haber geçtiği Il Manifesto gazetesi Arrigoni’nin öldürülmesinin ardında
karanlık güçler olduğunu yazdı.
Il Manifesto’da çıkan bir başka haberde
Washington’da görevli eski Suudi Arabistan büyükelçisi Bandar Bin Sultan’ın CIA ile
yakın bağlantı içinde olduğu, Bin Sultan’ın
Suriye’de bugünlerde Beşir Esad’a karşı
düzenlenen protestolara katılan Selefi terö-
3
ristleri finanse etmekle suçlandığı öne sürüldü. Aynı haberde geçtiğimiz yaz Filistinli
mülteci çocuklar için düzenlenen Gazze
Şeridi’ndeki yaz kampının Selefi teröristlerce ateşe verildiği de belirtildi.
Vittorio hedef gösterildi iddiası
İsrail’de aşırı sağcıların yönetimindeki bazı
internet sitelerinde Arrigoni’ye karşı tehditler yayımlandığı da dile getirildi, İtalyan aktivistin arkadaşlarınca güncellenmeye devam edilen Facebook’taki sayfasında yer
verilen Israel National News’un linkinde
yer alan bir haberde Filistin’deki aktivistlerin Hamas’a ambulanslarla terörist ve silah
taşıdıklarının iddia edildiği vurgulandı.
Arrigoni’nin aktivist arkadaşları Amerikan aşırı sağcı www.stoptheism.com adlı
sitede 2009’da yayımlanan bir listede
Vittorio’nun bir numaralı, bir başka aktivist
Jenny Linnel’in de iki numaralı hedef gösterildiğini anlattılar.
İtalya’da hükümet ve kurumsal düzeyde
hiç kimse anmadı Vittorio Arrigoni’yi. İtalya
başbakanı Berlusconi Vittorio’nun kaçırılması ve öldürülmesinden bu yana koruduğu sessizliğini aktivistin cenaze töreninde
de bozmadı.
Vittorio’nun Filistin’in özgürlüğü için gösterdiği çabayı destekleyenlerin http://www.
firmiamo.it/ultimo-saluto-vittorio-arrigoni
adresine gönderebilecekleri iletilerin aktivistin annesi Egidia Berretta’ya topluca
verileceği belirtildi.
Amerikalı komünist şair Jack Hirscham,
24 Nisan tarihli Il Manifesto gazetesinde
yayımlanan “Sevgili Vik” başlıklı şiiriyle uğurladı genç aktivisti. İtalyan basını
Vittorio’nun son yolculuğuna büyük ölçüde
sessiz kalırken Vittorio’nun Filistin ütopyasına sahip çıkanlar, insanca ve barışçı bir
dünya için çarpan yüreğini tanıyanlar onu
“insan kalalım” sözüyle selamladılar sıcak
Nisan akşamında. n
Aslı Kayabal
direnen filistin
Filistin, AKP’nin oyuncağı değil!
İnsani Yardım Vakfı (İHH), Mavi Marmara saldırısının yıl dönümünde Gazze’ye yeni bir filo
göndermek için hazırlık yapıyor. Filonun Mayıs sonunda yola çıkmaya hazır hale
geleceği, net tarihin seçim takvimi gözetilerek belirleneceği söyleniyor. Tüm bunların ardında
ise AKP’nin iç ve dış politikadaki kirli hesaplar sırıtıyor: Seçim döneminde iç politikada yeni
bir Filistin şovu ve Arap “baharı” sürerken AKP’nin yeni bir bölgesel imaj çalışması.
31 Mayıs 2010 tarihinde İnsan Hak ve
Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı (İHH) öncülüğünde Gazze’ye “insani yardım” ulaştırmak için yola çıkan filo, İsrail tarafından sert
bir saldırıya uğramış ve saldırıda 9 kişi hayatını kaybetmişti. İHH Genel Başkanı Bülent
Yıldırım tarafından yapılan açıklamada, 31
Mayıs’ın anısına yeni bir filo hazırlandığı, her
ülkeden bir geminin yola çıkacağı ve Mavi
Marmara’nın da Avrupa’dan yola çıkacağı
belirtildi. Filonun yola çıkışının Haziran ortasını bulacağı tahmin ediliyor.
İmaj düzeltme hamlesi ve
seçim yatırımı mı?
Mavi Marmara katliamının siyasi sorumluluğunu üzerine almaktan çekinmeyen AKP’nin,
bu sene gönderilecek filodan habersiz olması
imkansız görünüyor. Libya’ya NATO müdahalesi sürecinde ikircikli davranmasına rağmen Batı ile birlikte hareket etmekten çekinmeyen ve Suriye konusunda daha aktif bir rol
üstleneceğinin işaretini veren AKP hükümeti,
uluslararası plandaki “bağımsız” görünümünü koruyabilmek ve Arap halkları nezdinde
imaj tazelemek için yeni bir “facia”yı istismar
edebilir.
Bunun yanında, iç politikada da bir tür
seçim yatırımının sinyalleri alınıyor. Geçtiğimiz sene Mayıs sonunda yaşanan katliam,
uzunca bir süre AKP’nin “İsrail karşıtını”
oynamasına hizmet etmiş ve referandum
öncesi hükümetin elini güçlendirmişti. 12
Haziran’da yapılacak seçimler öncesi, yeni
bir İsrail karşıtı gösteri, AKP’yi rahatlatmak
için planlanabilir.
AKP’nin
Mavi Marmara fırsatçılığı
Geçen seneki filo tartışmalarında, AKP’nin
rolü tartışma konusu olmuştu. Yardım konvoyuna katılacağı açıklanan 15 AKP milletvekili daha sonra bundan vazgeçmişti. İddiaya
göre, AKP ve Türk istihbarat birimleri yardım
filosuna saldırı olacağını önceden biliyorlardı
ve milletvekillerini bundan haberdar ettiler.
Bu duruma benzer şekilde, İsrail’in “gemiyi
mutlaka durduracaklarına” dair defalarca
uyarıda bulunmasına karşın, Türkiye’nin
buna uygun olarak filonun ve mürettebatın
güvenliğini sağlamak için herhangi bir adım
atmamış olması da şüphe uyandırmış, hatta
AKP’nin saldırının sonuçlarını göze aldığı iddia edilmişti.
Bir başka tuhaflık, İsrail’in gemileri durduracağı gün bilindiği halde Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nın
yurt dışında bulunması olarak gösterilmişti.
Bu konudaki görüşlerden bir tanesi de, hükümetin zaman kazanmaya ve ABD ile diğer
ülkelerin tepkilerini ölçmeye dönük bir önlem
almaya çalıştığı yönündeydi.
Fakat yanıt bekleyen en büyük soru, Mavi
Marmara gemisinin yola çıkmadan önce
bandırasının değiştirilmesiydi. İHH Gazze’ye
gitmek üzere kiralık gemi bulamayınca gemi
satın alma yoluna gitmiş, Mart ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İstanbul
Deniz Otobüsleri A.Ş.’den (İDO) 1 milyon
800 bin TL’ye satın aldığı Mavi Marmara gemisini, satın alma işleminin hemen ardından
Komor Adaları bandırasına geçirmişti.
Bu durum ilginç bir şeyi açığa çıkartıyordu. Eğer gemi Türk bandıralı olarak kalsaydı, uluslararası sularda gemiye yapılan bir
saldırı, uluslararası hukuk uyarınca Türkiye
topraklarına yapılmış sayılacaktı. Türkiye, bir
NATO üyesi. NATO’nun ünlü 5. Madde’si
gereği askeri bloğa üye olan devletlerden
birisinin topraklarına başka bir ülke tarafından yapılan saldırıda, blok üyelerinin yapılan saldırıya topluca yanıt vermesi gerekiyor.
Bandıranın değiştirilmesiyle birlikte Türkiye,
bir saldırı durumunda uluslararası hukukun
sunacağı yolları, hatta NATO müdahalesi
ihtimalini dahi sınırlamış oluyordu.
Hükümet ‘hesap soracağız’
dedi, hesap sorulamadı
Mavi Marmara katliamından sonra İsrail ile
“hesaplaşacağını” iddia eden AKP hükümetinin bu iddiası da söylem düzeyinde kaldı.
Mavi Marmara konusunda yürütülen savcılık
soruşturması hala bir sonuca ulaşmış ve bir
dava açılmış değil. Sürecin bu kadar ağırdan
alınması da, AKP’nin kanlı saldırının hesabını
sormaktan ziyade elinde oyuncak yapma niyetinin açık bir göstergesi.
“Hesap sorma” kararından ilk geri adım,
katliam sonrasında TBMM’den çıkartılması planlanan ortak deklarasyon konusunda
ortaya çıkmıştı. AKP milletvekilleri, deklarasyonda geçen bazı “sert” ifadelerin değiştiril-
4
mesi yönünde itirazlarda bulunmuşlardı.
Diğer bir sorun, İsrail’in ‘yakaladığı’ gemi
mürettebatıyla ilgiliydi. Hükümet İsrail’den,
yardım konvoyundakilerin tamamının hiçbir
işlem yapılmaksızın serbest bırakılmalarını
talep etmiş ve süre vermişken, İsrailli yetkililer gemidekileri “sınırdışı” ettiklerini açıklamışlardı. Sınırdışı etmek, hukuki olarak İsrail
devletinin tasarruf hakkını kullandığını gösteren bir fiil olmasına rağmen, İsrail’in elinde
tuttuğu mürettebat yasa dışı yollarla İsrail tarafından alıkonulmuştu.
Bunun yanı sıra, Türkiye Birleşmiş
Milletler’e katliamla ilgili bir rapor sundu,
fakat Birleşmiş Milletler daha önce kendi raporunu hazırlamıştı. BM İnsan Hakları
Konseyi’nin bilirkişi heyeti, İsrail’in, insani
krizin yaşandığı bir dönemde Filistin toprağına deniz ablukası uygulamasının “yasa dışı”
olduğunu belirtmiş, İsrail’in yardım filosuna
verdiği askeri karşılığın “orantısız” ve “kabul
edilemez gaddarlık düzeyinde” olduğunu
kaydetmişti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, raporun “Türkiye’nin beklentilerini karşıladığını” söylemişti. ABD, oylamada rapora
karşı oy kullanmıştı, AB ülkelerinin birçoğu
ise çekimser kalmıştı.
Irkçılık,
bir “dayanışma” mıdır?
İsrail’in Mavi Marmara filosuna dönük kanlı
müdahalesi, elbette Filistin halkıyla dayanışma içindeki tüm kesimlerin tepkisini çekmişti.
Fakat İsrail devletinin bu adeta “rutinleşen”
katliam politikalarına karşı tepkinin her fırsatta İsrail halkına karşı ırkçı bir söyleme
dönüştürülmesi de dikkat çekiyor. Son olarak, Gazze’ye insani yardım için yola çıkacak
yeni filoyla ilgili açıklamalarda bulunan İHH
Genel Başkanı Bülent Yıldırım, “Hükümetleri
özür dilemeden İsraillileri Antalya’ya sokmayın” diyerek, İsrailli turistleri hedef gösterdi.n
direnen filistin
Goldstone’dan tartışmalı ‘U dönüşü’
İsrail’in 2008’de Gazze’de
gerçekleştirdiği katliamı BM
adına soruşturan yargıç
Richard Goldstone’un,
soruşturma sonucu ortaya
çıkan rapor konusundaki
tavır değişikliğinde İsrail’in
Goldstone aleyhinde açtığı
kampanyanın etkili olduğu
düşünülüyor.
İsrail’in 2008 sonunda Gazze Şeridi’ne
düzenlediği Dökme Kurşun Operasyonu’nu
soruşturan BM Komisyonu başkanı Yargıç
Richard Goldstone’nun U dönüşü çok tartışıldı. Goldstone Washington Post gazetesinde 2 Nisan günü yayınlanan makalesinde
“Şimdi bildiklerimi o zaman bilseydim, ortaya çok daha farklı bir belge çıkardı” diye
yazdı. Goldstone tavır değişikliğinin nedenini, İsrail’in operasyon sırasında işlendiği
iddia edilen suçlarla ilgili olarak 400’den
fazla soruşturma açması, ancak Filistin tarafında bu yönde herhangi bir adım atılmaması olarak açıkladı. Ancak bu açıklamalar
tatmin edici olmadı.
Geçtiğimiz haftalarda raporda imzası
olan diğer kişiler de tartışmaya katıldı. Richard Goldstone’un geri adımına rağmen,
üç komite üyesi, BM İnsan Hakları Konseyi
Hakikat Bulma Misyonu’ndan Hina Jilani,
Pakistanlı insan hakları avukatı Desmond
Travers ve London School of Economics’te
uluslararası hukuk dalında öğretim üyesi
olan aynı zamanda İrlanda barış sürecine
katkı koyan Christine Chinkin raporun arkasında olduklarını açıkladılar.
Richard Goldstone’un Washington Post’ta
yayınlanan makalesinde İsrail’in bilerek hedef almadığı yönündeki ifadelerine karşı
çıkan üyeler, bu iddiayı “bulguların meşruiyetini zedelemek için gerçeklerin yanlış yorumlanmasına” ve “raporun güvenilirliğine
gölge düşürmeye” yönelik bir girişim olarak
nitelendirdiler.
Üç komisyon üyesi, raporu geri çekmenin
ya da amacını saptırmanın “Filistinli ve İsrailli kurbanların gerçeğe ve adalete ulaşma
haklarını görmezden gelmek” anlamına geleceğine de dikkat çektiler.
İsrail savaş suçlarını
soruşturuyor mu?
Sızdırılan bir Wikileaks belgesine göre İsrail
Başbakanı Benyamin Netanhayu, Goldsto-
ne raporunu İsrail’e yönelik en büyük üç tehditten biri olarak nitelendirdi. Netanyahu’ya
göre diğer iki tehlike ise, İran’ın nükleer
programı ve füzelerin yayılması.
İsrail büyük tepki gösterdiği Goldstone
Raporu’ndan sonra, uluslararası soruşturmayı reddetmiş, ancak bir müeyyide ile
karşılaşmamak için, iddiaları kendisinin
soruşturacağını açıklamıştı. Goldstone’un
Washington Post makalesinde, “400’den
fazla soruşturma açıldı” diyerek İsrail’i kısmen aklayan ifadeleri de İsrail’in kendi açtığı soruşturmalara dayanıyor.
İsrail’in Gazze’yi günlerce bombaladığı operasyon sırasında çoğunluğu sivil bin
400 Filistinli hayatını kaybetmiş, Gazze’nin
altyapısı ve yaşam alanları büyük oranda
tahrip edilmişti.
İsrail’in Gazze’yi orantısız güç kullanarak
yerle bir eden operasyonundan sonra açtığı
söylenen soruşturmalar ise cezai olmaktan
ziyade operasyonel soruşturmalar. İsrail
ordusunun açtığı bu soruşturmalar, Filistinlilere karşı işlenen suçlardan daha çok,
operasyon sırasında orduda yaşanan disiplinsizlik olaylarına yoğunlaşmış durumda.
Bahsedilen bu 400 soruşturmadan sadece 3’ü adli tahkikata uğradı ve bu 3 olaydan 2’sinin sonucunda ceza verildi. Bunlardan biri kredi kartı hırsızlığı için verilen 7 ay
hapis cezası. Diğeri ise, Filistinli bir çocuğun
canlı kalkan olarak kullanılması olayı. Kredi
kartı çalana 7 ay hapis cezası verilirken, bu
suçu işleyen kişiye sadece 3 ay, ertelemeli hapis cezası verildi. Üçüncüsü ise, İsrail
askerlerinin beyaz bayrak taşıyan bir kişiye
ateş etmesi. Bu dava ise henüz görülmedi.
Goldstone neden geri adım
attı?
İsrail’in tüm dünyanın gözleri önünde işlediği savaş suçlarını soruşturmak yönünde
ciddi bir adım atmaya yanaşmamasına ve
Gazze’nin yıllar geçtiği halde operasyonun
5
direnen filistin
ağır izlerini taşımaya devam etmesine rağmen Goldstone’nun neden karar değiştirdiği henüz tam anlamıyla açığa kavuşmuş
değil. Ancak Richard Goldstone’un karar
değişikliğini açıklamak üzere öne sürdüğü
iddialar, kimseyi tatmin etmişe benzemiyor.
Raporun
yayınlanmasının
ardından
İsrail’in kendisi de Yahudi kökenli olan
Güney Afrikalı yargıç Richard Goldstone
aleyhinde büyük bir kampanya açtığı görüldü. Goldstone’un İsrail’i ziyaret etmesi
yasaklandı. Üstelik Goldstone’a yönelik
tepki sadece İsrail devletiyle sınırlı kalmadı.
ABD’deki Yahudi lobisi de yargıç hakkında
ağır ithamlarda bulundu.
Yargıç Goldstone’un U dönüşünün arkasındaki başlıca nedenin bu boyuta geleceğini tahmin etmediği tepki olduğu
düşünülüyor.
Goldstone’u bu yönde davranmaya iten
nedenler tartışılırken, yargıcın Washington
Post’ta yayınlanan makalesiyle ilgili ilginç
bir nokta da uzun süre tartışıldı. Richard
Goldstone’un konuyla ilgili makalesini öncelikle New York Times gazetesine gönderdiği ancak gazetenin makaleyi yayınlamayı
reddetmesi üzerine Washington Post’ta
yayınlattığı ortaya çıktı. New York Times,
makaleyi neden yayınlamadığına ilişkin ayrıntılı bir açıklama yapmazken, kendilerine
gönderilen makaleyle Washington Post’ta
yayınlanan makalenin farklı olduğunu duyurdu. Bu açıklama, Goldstone’un New
York Times’a gönderdiği makalede farklı
bir görüş öne sürüp sürmediği yönünde de
kuşku doğurdu. Çünkü New York Times,
kendilerine gönderilen makaleyi “yeni iddialar içermediği” için yayınlamama kararı
aldıklarını da duyurdu.
Öte yandan Goldstone, İsrail’in raporu
geri çekmesi yönündeki çağrılarına rağmen,
telefonda görüştüğü İsrail İçişleri Bakanı
Eliyahu Yişai’ye raporu çekeceğini söylediği
yönündeki haberleri reddetti.
Güney Afrikalı yargıç, bir haber ajansına yaptığı açıklamada, Yişai’nin kendisini
telefonla arayarak Washington Post gazetesinde yayımlanan makalesi için teşekkür
ettiğini, ancak Yişai ile raporu tartışmadığını söyledi.
Filistinliler tepki gösterdi
Filistinli insan hakları örgütleri, Goldstone’un
bu sözlerinin İsrail’i savaş suçuyla itham
ederek, hakkında dava açılmasını sağlayacak meşru bulguları kaldırmak amaçlı olduğunu belirtti.
BM İnsan Hakları Konseyi kararda ayrıca
BM Genel Kurulu’na, olaylarla ilgili olarak
hazırlanan Goldstone Raporu’nun, durumun Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne sevk
edilmesini değerlendirmek üzere BM Güvenlik Konseyi’ne sunmasını tavsiye etmişti.
Filistinli siyaset uzmanı Muhsin Ebu Ramazan da İsrail’in Goldstone’un Washington Post’ta yazdıklarından faydalanmaya
çalıştığını, ancak sırf Goldstone İsrail lobisinden baskı görerek sözlerini değiştirdiği
için BM raporunun değişmeyeceğini vurguladı. n
Arna’nın çocuğu Juliano Mer Khamis
Biz çocukları kültürle, müzikle, sanatla buluşturuyoruz.
Sanatın gelecek için iyi insanlar yaratacağına inanıyorum.
İnanıyorum ki Cenin’deki arkadaşlarımız işgale karşı direnişe
bu projeyle, bu tiyatroyla devam edecekler.
“Öfkenin bir üretime dönmesi için çabaladık. Üretim derken direnişe alternatif
üretmekten bahsetmiyorum. Tiyatroda yaptığımız şey Filistinlilerin özgürlük mücadelelerinde direnişe alternatif üretmek veya
direnişin kendisini değiştirmek değildi. Tam
tersi, bu nokta açık olmalı. Bunu söyleyerek
filmlerime sponsor bulamayacağımı biliyorum, ben Araplara yardıma koşan iyi bir
Yahudi değilim, fakirleri beslemeye kalkışan
filantropik bir Filistinli de değilim. Filistinlilerin özgürlük mücadelesine katılmakla kendi
özgürlük mücadelemizi başlatmış olduk. Bu
projeye katılan herkes Siyonist ordunun, Siyonist politikaların sanki kendisini de işgal
ediyormuş gibi hissettiğini söyledi. Biz çocukları iyileştirmeye gelmedik. Hasta bakıcı
değiliz, iyi Hıristiyanlar da değiliz. Biz özgürlük için savaşıyoruz.”
Juliano Mer Khamis 2006’da Harvard
Üniversitesi öğrencisi Maryam Gharavi’ye
verdiği röportajda böyle tanımlıyordu savaşın ortasında sanatla kurduğu ilişkiyi.
Direnen Filistin’in Şubat sayısında Ghassan
Kanafani’yi tanıtırken arkadaşının kendisi
için sarf ettiği bir cümleyi aktarmıştık. “O
Filistin’in hikâyesini yazdı, sonra da kendisi bu hikâye tarafından yazıldı.” 4 Nisan
Pazartesi günü Cenin mülteci kampında
annesiyle beraber kurduğu Özgürlük Tiyatrosu önünde öldürülen yönetmen ve oyuncu Khamis de bu hikâyenin bir parçası, bir
kahramanı oldu.
Khamis 1958’de İsrail Komünist Partisi
üyesi baba Saliba Khamis ve tiyatro oyuncusu Yahudi anne Arna Mer’in çocuğu olarak
dünyaya geldi. Hayfa’da geçen çocukluk
yıllarının ardından İsrail ordusunda hava
indirme birliğinde görev yaptı. Babasının
Filistinli akrabalarını kontrol noktasından
geçirmeme emri alması bardağı taşıran
son damla oldu ve orduyu terk etti. Orduda
edindiği deneyimlerin “Arna’nın Çocukları”
adlı belgeseli çekerken hayatta kalmasına
yardım ettiğini söyleyecekti. Khamis’i ta-
6
nımanın en iyi yolu da bu
yazıyı okumaktan çok bu
belgeseli izlemek olacaktır.
Belgesel Cenin’de Özgürlük Tiyatrosu’nun kuruluş hikayesini ve Arna’nın
kanserle verdiği mücadeleyi Filistin’in özgürlüğü
için verilen mücadeleyle
harmanlayıp kamerayı yaşananların ortasına yerleştirerek anlatıyor. Kanafani
gibi Khamis de yıkılan evler arasında Cenin mülteci
kampında yaşayan bir kuşağın varoluş mücadelesini aktarıyor bize. Arna’nın çocukları küçük
yaşta bir umut oyunu sergiliyorlar. Aynı çocuklar büyüdüklerinde ikinci intifadaya katılıyorlar. O da bir ölüm kalım oyunu oluyor
bütün bir kuşak için. Khamis intifada sonrası
geri döndüğünde İsrail ordusunun tiyatroyu
yıktığını görüyor. Yıkılanlar arasında kansere yenik düşmesiyle Arna ve intifada esnasında öldürülen Arna’nın tiyatro oyununu
sahneleyen büyümüş çocukları da yer alıyor. Çocuklardan sadece biri hayatta kalıyor. Trajedi herkesi vurduğunda dayanmak
daha kolay oluyor onun için.
Trajedi iki hafta kadar önce Khamis’i de
vuruyor ama kimin vurduğu belli değil, hiçbir örgüt bu işi üstlenmemiş durumda, İsrail
ise kayıtsız. Akıllara birkaç gün önce İsrail’in
de hedef gösterdiği, El Kaide’ye yakın çizgide bulunan Selefi kökenli militanların kaçırıp öldürdüğü öne sürülen İtalyan aktivist
Vittorio Arrigoni geliyor. Radikal İslamcı bu
tür örgütlerden birinin Khamis cinayetini
gerçekleştirmiş olabileceği söyleniyor. Filistin halkının özgürlüğü için mücadele veren
birinin radikal İslamcı bir örgüt tarafından
neden öldürülmüş olabileceğine anlam
vermek zor. İsrail yanlıları ise bu cinayetleri
Filistin direnişini karalamak için kullanmaya
başladılar bile.
Söz Khamis’in: “Biz çocukları kültürle,
müzikle, sanatla buluşturuyoruz. Sanatın
gelecek için iyi insanlar yaratacağına inanıyorum. İnanıyorum ki Cenin’deki arkadaşlarımız işgale karşı direnişe bu projeyle, bu
tiyatroyla devam edecekler.” Hayat yarım
kalışlardan ibarettir diyelim ve yarım kalacak yeni işlere devam edelim ama umuyoruz ki birkaç kez kundaklanmaya çalışılan
Özgürlük Tiyatrosu projesi yarı yolda kalmaz. n
Khamis’ten yapılan alıntılar http://electronicintifada.net/content/interview-late-juliano-merkhamis-we-are-freedom-fighters/9295 adresinden alınmıştır.
direnen filistin
Geçen aydan kısa haberler...
IMF: Filistin ekonomik açıdan
devlet olmaya hazır
IMF, 3 Nisan’da Filistin’in mali reformlardan sonra finansal kurumlar açısından
devletleşmeye hazır olduğunu söyledi.
El-Fetih hükümetinin başbakanı Salam
Fayad, Eylül ayında kurulması düşünülen
Filistin devleti için 2007’den beri uyguladıkları kurumsal programı açıkladı. Fayad,
reformlar ve ihtiyatlı mali politikalar ile, Filistin bütçesinin dış yardımlara bağımlılığının 2008’den 2010’a 1.8 miyar dolardan
1.2 milyar dolara indiğini, bunun 2011’de
1 milyar dolar olacağını söyledi.
“Peace Now” barış için İsrail’in
hizmetinde
Nisan ayında yayınlanan bir Wikileaks
belgesine göre, İsrail’deki “Peace Now”
(Barış Şimdi) adlı sivil toplum örgütünün
Washington ve İsrail Savunma Bakanlığı ile düzenli bir iletişim halinde olduğu,
İsrail’in Filistin’de kurduğu yasadışı Yahudi yerleşimlerine ilişkin görüşmeler yaptığı belirtildi. “Peace Now”ın lideri Yariv
Oppenheimer’in 2006 yılında ABD büyükelçiliğinde yaptığı görüşmenin belgelerine göre, Oppenhemier ABD’nin İsrail’e
Yahudi yerleşimleri ile ilgili baskı yapmasını istemiş. Oppenheimer İsrail’in ABD baskısıyla göstermelik olarak bazı yerleşimleri
kaldırmasının “bir şeyler yapılıyormuş”
mesajı vereceğini ve bu sayede yerleşimlerde yaşayanlara geriye dönük olarak da
yerleşme ve yeni yerleşimler kurma hakkı
vereceğini söylemiş.
Sözün bittiği reklam
2010 Ekim ayında İsrailli bir yerleşimcinin Subaru marka arabasını Filistinli
çocuklar üzerine sürerken çekilen görüntüleri, Subaru’nun İsrailli distribütörlerinin
Facebook’ta ve başka birçok sitede yayınladıkları bir reklam afişine dönüştürdüğü
iddia ediliyor. Afiş üzerinde İbranice “Bakalım önünde kim durabilecek” yazıyor.
Filistinli yetkililer afişin Subaru şirketi tarafından hazırlanıp hazırlanmadığından emin
olamadıklarını belirttiler. Filistin Özerk
Yönetimi Subaru firmasına gönderdikleri
dilekçede bu dehşet verici ve aşağılayıcı
reklamın dolaşımının önüne geçilip kullanımının durdurulmasını ve gerekli tedbirlerin alınmasını talep etti. Subaru şirketinin
Tel Aviv Ofisi ise konu ile ilgili herhangi bir
açıklamada bulunmadı.
2010 yılında gerçekleşen olayda David
Beeri adlı İsrailli yerleşimci Doğu Kudüs’te
Silwan adlı bir mahallede 10 ve 11 yaşlarındaki maske takıp taş atan Filistinli
çocuklara çarpmış ve ikisini yaralamıştı.
Olay, genelde Cuma namazı sonrası yaşanan hareketlenmeleri aktarmaya giden
gazeteciler ve fotoğrafçılar tarafından
görüntülenmişti.
Filistinli Balıkçılarla Dayanışma
Gemisi Gazze’de
Uluslararası Dayanışma Hareketi (ISM),
Gazzeli balıkçılarla dayanışmak ve onlara
refakat etmek, İsrail tarafından yapılacak
ihlalleri belgelemek ve raporlamak için
Gazze’ye bir yardım gemisi gönderdi. Filistin devletine bağlı bir sivil savunma ekibi
ile İspanya, ABD, İtalya ve Belçika’dan sivillerin bulunduğu Olive gemisi projesinin
hayata geçirilmesinde geçen ay Filistin’de
öldürülen İtalyan aktivist Vittorio Arrigoni’ni
de rol almıştı.
1993’te imzalanan Oslo Anlaşması uyarınca Filistinli balıkçıların Gazze’nin 20 mil
açıklarına kadar avlanma hakkı bulunuyordu. Ancak İsrail bu bölgeyi 2002’de 12
mile, 2006’da 6 mile düşürdü. Son olarak, 2009’da balıkçıların yalnızca 3 millik
bölgede avlanmalarını öngören maddeyi
zorla kabul ettirdi. İsrail 2009’dan beri
kendi kabul ettirdiği maddeye bile uymayarak balıkçılara saldırıyor.
Filistin İnsan Hakları Merkezi verilerine
göre, 1 Mayıs 2009’dan 30 Kasım 2010’a
kadar İsrail’in balıkçı teknelerine 53 kez
saldırdığı belirtiliyor. Saldırılar sonucunda
2 balıkçı ölürken 7’sinin yaralandığı, ayrı-
ca İsrail’in 42’i balıkçıyı zorla alıkoyduğu
ve bazılarına işkence yaptığı söyleniyor.
Toplamda 17 teknenin kullanılmaz hale
getirildiği, balıkçıların kullandığı radyo
sistemlerinin de sayısız kez bloke edildiği
ifade ediliyor.
Filistin devletini savunan
İsrailli aydınlara saldırı
İsrailli solcu aydın ve sanatçılar, 21 Nisan
Perşembe günü Tel Aviv’de bağımsız bir
Filistin devletini desteklemek adına, simgesel olarak Filistin devletinin kuruluş bildirgesi ve bağımsızlık ilanını okudular. Eylem,
1948’de İsrail’in bağımsızlığını ilan ettiği
yerde yapıldı.
Aynı yerde toplanan aşırı sağcı İsrailliler
ise eylemcilere saldırdı. Sağcıların “hainler”, “solcu profesörler, bunlar yüzünüzde
patlayacak” gibi sloganlarla başlattıkları
sözlü taciz, yumruklaşmayla devam etti.
Polis ise iki grup arasındaki arbedeye müdahale etmedi.
Okunan bildiride “1949 ateşkesi ile
belirlenen sınırlar üzerinde, İsrail yanında
kurulacak bağımsız Filistin devletini ilan
etmek için buradayız. İki halkın gerçek
özgürlüğe kavuşması için işgal tamamen
sona erdirilmelidir” denildi.
İşçi Filmleri Festivali’nde
İsrail-Filistin filmi
2 Mayıs’ta açılışı yapılan Uluslararası İşçi
Filmleri Festivali’nde bu yıl bir de İsrail
ve Filistin’i konu alan bir film gösteriliyor.
“Avokado’yu Kim Toplayacak” adlı filmin
konusu şöyle: Uluslararası bir delegasyonun üyeleri, yaşamlarını sürdürebilmek
için İsrail’de çalışmak zorunda kalanların
durumlarına tanıklık eder. İşçi Danışma
Merkezi tarafından davet edilen Tayland,
İspanya, ABD ve Almanya’dan altı delege,
bir iş bulup yaşamlarını düzene sokmaya
çalışan yerli Arap kadınların, borçlanarak
İsrail’e gelmiş, iş bulmak için rekabet etmeye hazır ve düşük ücretlere razı olan
Taylandlıların ve İsrail’in inşa ettiği duvarların arasına sıkışıp kalmış Filistinlerin yaşamlarına şahit olurlar.
İstiklal Cad. Gazeteci Erol Dernek Sok. Hanif Han. No:11 Kat:4 Da:5 Beyoğlu - İSTANBUL
(İstanbul Yeni Melek Gösteri Merkezi Yanı) Tel: +90 (212) 252 13 76
www.barisdernegi.org [email protected]

Benzer belgeler

Elvis Costello`dan İsrail`e boykot | Marksist.org

Elvis Costello`dan İsrail`e boykot | Marksist.org Britanyalı müzisyen ve oyuncu Elvis Costello, İsrail'e Akademik ve Kültürel Boykot İçin Filistin Kampanyası'nın (PACBI) çağrısına uyarak İsrail'de planlanmış konserlerini iptal etti. Britanyalı müz...

Detaylı

direnen filistin

direnen filistin Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarının Mısır, Filistin, İsrail, Türkiye ve ABD açısından yansımaları, Lübnan da Hariri hükümetinin devrilmesiyle başlayan süreç, İsrail siyasetini oluşturan parti ve ak...

Detaylı

Gazze Raporu - Türkiye Diyanet Vakfı

Gazze Raporu - Türkiye Diyanet Vakfı yapacak, ya Hamas’la. Birini seçmek zorundalar” dedi. Konu ile ilgili olarak olağanüstü toplanan İsrail Kabinesi, kurulacak ulusal birlik hükümetiyle görüşmeme kararı aldı. Nisan’ın 27’sinde Çarşam...

Detaylı