DÜNYA EDEB‹YATI ÜZER‹NE DÜfiÜNCELER

Transkript

DÜNYA EDEB‹YATI ÜZER‹NE DÜfiÜNCELER
DÜNYA EDEB‹YATI ÜZER‹NE DÜfiÜNCELER*
Franco Moretti
“Bugünlerde ulusal edebiyat fazla bir anlam ifade etmiyor; art›k dünya edebiyat› ça¤› bafll›yor ve herkesin bu ça¤›n
geliflini h›zland›rmak için katk›da bulunmas› gerekiyor.” Bu sözlerin sahibi, 1827’de Eckermann’a hitap eden Goethe’ydi. Ondan yirmi y›l sonra, 1848’de dile getirilen flu sözlerin sahibi de Marx ile Engels’tir: “Ulusal tekyanl›l›k ve dargörüfllülük giderek daha fazla imkâns›z hale geliyor ve çok say›daki ulusal ve yerel edebiyattan bir dünya edebiyat› do¤uyor.” Weltliteratur: Goethe’nin ve Marx’›n ak›llar›nda olan fley budur. Burada kastedilen ‘karfl›laflt›rmal›’ edebiyat de¤il, dünya edebiyat›d›r: Goethe’nin bu karfl›l›kl› etkileflimin, yani “dünyan›n her ülkesinde üretim ve tüketime kozmopolit bir karakter kazand›ran” Komünist Manifesto’nun burjuvazisinin zaman›nda okudu¤u Çin roman›. Öyleyse rahatl›kla flu önermeyi de ortaya atabiliriz: Karfl›laflt›rmal› edebiyat hiç böylesine genifl bir kayna¤a sahip olmam›flt›r. Karfl›laflt›rmal› edebiyat, esas olarak Bat› Avrupa’yla s›n›rl› kalm›fl, ço¤unlukla da Rhine nehri etraf›nda yo¤unlaflan, çok daha mütevaz› (ve Frans›z edebiyat› çal›flan Alman filologlarda yo¤unlaflan) bir entelektüel giriflimdir. Bundan daha fazla
bir anlam› yoktur.
Bu benim kendi entelektüel formasyonumla ç›kard›¤›m bir sonuçtur; bilimsel çal›flmalar›n daima s›n›rlar› vard›r
çünkü. Ancak s›n›rlar de¤iflir ve ben de art›k, Weltliteratur’un eski iddial› yank›lar›n›n duyuldu¤u bir noktaya dönmemizin vaktinin geldi¤ini düflünüyorum: Her fley bir yana, bizim çevremizdeki edebiyat art›k tart›flmas›z biçimde tüm gezegene özgü bir sistemdir. Öyleyse önümüzde duran soru, gerçekten ne yapmam›z gerekti¤i de¤il, bunu nas›l yapaca¤›m›z sorusudur. Peki, ‘dünya edebiyat› çal›flmak’ ne anlama geliyor? Dünya edebiyat› nas›l çal›fl›l›r? Ben bu konuda 1790
ile 1930 y›llar› aras›ndaki Bat› Avrupa anlat›s› üzerinde durmay› tercih ediyorum. Zaten Britanya ya da Fransa’n›n d›fl›na ç›kt›¤›mda kendimi hep bir flarlatan gibi hissetmekteyim. Duyamad›m, dünya edebiyat› m› dediniz?
Pek çok insan elbette benden çok daha fazla fley okumufltur, ama yine de burada dillerden ve edebiyatlardan bahsetmeye cüret edece¤iz. Üstelik bu meselede çözüm ‘daha fazla’ okumakta yatm›yor. Özellikle de Margaret Cohen’in ‘okunmam›fl büyük eserler’ diye niteledi¤i metinleri yeniden keflfetmeye yeni bafllad›¤›m›z için bunu kolayl›kla iddia edebilirim. “Ben Bat› Avrupa anlat›s› üzerinde çal›fl›yorum, vb. ...” Hay›r, ben bunu söylemeyece¤im; ben Bat› Avrupa anlat›s›n›n, hele ki yay›mlanm›fl edebiyat›n yüzde birini bile oluflturmayan k›sm› üzerinde çal›fl›yor de¤ilim. Tekrar hat›rlatmak istiyorum, birçok insan benden daha fazla fley okumufltur, ancak burada iflaret edilmesi gereken nokta, on dokuzuncu yüzy›lda yaz›lm›fl, yaklafl›k otuz bin Britanya roman› oldu¤udur, hatta bu say›y› pekâlâ k›rk, elli, altm›fl bine ç›karabiliriz; bunlar›n neler oldu¤unu hiç kimse gerçekten bilmiyor, hiç kimse bunlar› okumufl de¤ildir ve hiç kimse bunlar›n hepsini okumayacakt›r. Kald› ki bunlar›n yan›na bir de Frans›z, Çin, Arjantin, Amerikan, vb. romanlar›n›n eklendi¤ini düflünün...
‘Daha fazla’ okumak her zaman iyi bir fleydir, ama çözüm de¤ildir.1
‘Dünya’ ve ‘okunmam›fl’ sözcüklerini ayn› anda kullanmak belki de zihnimizi buland›r›c› bir çaba olur. Yine de ben
bunun en büyük flans›m›z oldu¤unu düflünüyorum, çünkü bu görevin kapsam›n›n derinli¤i, dünya edebiyat›n›n salt
edebiyat olamayaca¤›n›, ondan daha fazla bir anlam tafl›d›¤›n› çok aç›k bir biçimde gözler önüne serecektir; gerçi bu, flu
anda yapageldi¤imiz fleydir zaten, ama bununla yetinmeyip, bunu aflmak durumunda oldu¤umuzu bilmemiz gerekir.
Evet, flimdiki çabam›z farkl› olmal›d›r. Her fleyden önce, kategoriler farkl› olmal›d›r: Max Weber’in dikkat çekmifl oldu¤u gibi, “Çeflitli bilimlerin kapsam›n› tan›mlayan, ‘fleyler’in karfl›l›kl› var olan ‘fiili’ ba¤lar› de¤il, problemler aras›ndaki
kavramsal ba¤lard›r. Yeni bir ‘bilim’, beraberinde yeni bir yöntem getirecek olan yeni bir problemin baflgösterdi¤i yerde ortaya ç›kar.”2 Önemli olan da budur: Dünya edebiyat› bir obje de¤il, bir problemdir (yeni bir elefltirel yönteme ihtiyaç duyan bir problem): Gelgelelim, flimdiye kadar hiç kimse sadece daha fazla metin okuyarak bir yöntem bulmufl
de¤ildir. Zaten kavramlar da böyle ortaya ç›kmazlar; kavramlar›n do¤up flekillenmesi için bir s›çramaya, bir riski göze
almaya, iflaret fifle¤i ifllevi görecek bir hipoteze gerek vard›r.
Dünya Edebiyat›: Bir ve Eflitsiz
Bu ilk hipotezi, iktisadi tarihin, uluslararas› kapitalizmin ayn› zamanda hem bir hem de eflitsiz bir sistem oldu¤unu,
bu sistemin eflitsizli¤in giderek artt›¤› bir iliflkide birbirine ba¤l› bir merkez ile bir çevreden (bir de yar›-çevreden) olufl*) NLR (II) 1, Ocak fiubat 2000.
1) Ben flu makaleye ek bir pasajda, ‘okunmam›fl büyük eserler’ sorununa e¤iliyorum: “The Slaughterhouse of Literature”, Modern Language Quarterly’nin özel bir say›s›nda, “Formalism and Literary History”, ‹lkbahar 2000.
2) Max Weber, “Objectivity in Social Science and Social Policy”, 1904, The Methodology of the Social Sciences içinde, New York 1949, s. 68.
1
tu¤unu öngören dünya-sistemi ekolünden ödünç alaca¤›m. Bir ve eflitsiz: Bir edebiyat (Goethe’de ve Marx’ta rastlad›¤›m›z tekil haliyle Weltliteratur), hatta belki de daha iyisi, bir dünya edebi sistemi (birbiriyle karfl›l›kl› iliflkiler içinde olan
edebiyatlardan oluflan bir sistem); ama Goethe ile Marx’›n, ba¤r›nda derin eflitsizlikler tafl›yor olmas› sebebiyle, geliflece¤ini umut ettiklerinden farkl› bir sistem. Robert Schwarz, “Roman›n Brezilya’ya ‹thali” bafll›kl› nefis makalesinde, “D›fl
borç Brezilya edebiyat›nda en az di¤er alanlardaki kadar kaç›n›lmazd›r. D›fl borç, sadece edebi yap›tlar›n kolayca vazgeçilebilir bir parças› de¤il, tam tersine, onlar›n kompleks bir özelli¤idir,” diye yazar.3 ‹brani edebiyat› üzerine düflüncelerini belirten Itamar Even-Zohar’›n da bu konuda flunlar› söyledi¤ini okuruz: “Kar›flma, edebiyatlar aras›nda bir iliflkidir;
bu iliflkide, bir ... ‘kaynak’ edebiyat do¤rudan ya da dolayl› borçlar›n kayna¤› olabilir [roman ithali, do¤rudan ve dolayl› borçlar, d›fl borç: burada, edebi tarihte iktisadi metaforlar›n alttan alta nas›l iflledi¤ine dikkat çekmek isterim]; yani,
bir ‘erek’ edebiyat... için... borç kayna¤›... Edebi müdahalede simetri yoktur. Bir erek edebiyat, genellikle, onu tamamen göz
ard› eden bir kaynak edebiyatla kar›flm›flt›r.”4
‘Bir ve eflitsiz’in anlam› iflte budur: Bir kültürün (Montserrat Iglesias Santos’un belirtti¤i5 gibi, genellikle çevreye ait
bir kültürün) yazg›s›, “onu tamamen göz ard› eden” bir baflka kültürle (merkeze, çekirde¤e ait bir kültürle) kesilir ve
de¤iflime u¤rat›l›r). Uluslararas› güç iliflkilerindeki asimetri de iflte buna benzer bir senaryonun ürünüdür (Schwarz’›n
‘d›fl borç’u bileflik bir edebi özellik olarak görmesi konusunda ileride baflka fleyler de söyleyece¤im). Ama flu noktada,
toplumsal tarihten aç›klay›c› bir matris al›p, o matrisi edebiyat tarihine uyarlaman›n sonuçlar›na de¤inmenin yerinde
olaca¤› kan›s›nday›m.
Mesafeli Okuma
Karfl›laflt›rmal› toplumsal tarih üzerine yazan Marc Bloch, bir defas›nda sevimli bir ‘slogan’ bulmufltu: “Bir günlük sentez için devrilen analiz y›llar›.”6 E¤er flimdilerde Braudel’i ya da Wallerstein’› okursan›z, Bloch’un bu ‘slogan’› ortaya atmakla ne demek istedi¤ini hemen anlars›n›z. Örne¤in Wallerstein’›n, onun ‘bir sentez günü’nün ürünü olan metin, sadece bir sayfan›n üçte birini, dörtte birini, belki de yar›s›n› kaplamaktad›r; geri kalan k›sm› al›nt›lard›r (The Modern WorldSystem’in birinci cildinde bin dört yüz tane). Analiz y›llar›; Wallerstein’›n sentez yoluyla bir sistem ortaya koymas›n› sa¤layan baflkalar›n›n analizlerini çal›flmakla geçen y›llar.
fiimdi, bu modeli ciddiye al›yorsak e¤er, dünya edebiyat›n›n irdelenmesi bir flekilde bu ‘sayfa’y›; baflka bir ifadeyle,
analiz ile sentez aras›ndaki bu iliflkiyi, edebiyat alan› ad›na yeniden üretmek zorunda kalacakt›r. Ama bu durumda, edebiyat tarihi çok geçmeden bugünküne k›yasla çok farkl› bir biçime bürünüverir: Hemen ‘ikinci el’ halini al›r: tek bir do¤rudan metin okumas› yapmaks›z›n, baflka insanlar›n araflt›rmalar›ndan oluflan bir demet. Hâlâ bir iddia söz konusudur
tabii, hatta eskisine göre gerçekten çok daha iddial› bir tablo vard›r ortada (dünya edebiyat›!); yaln›z buradaki iddia, art›k metinden uzakl›kla, metinle araya konan mesafeyle do¤ru orant›l›d›r. Proje ne kadar iddial› olursa, araya konan mesafe de o kadar fazla olmal›d›r.
ABD bir yak›n okumalar ülkesi oldu¤undan, bu fikrin bu ülkede tutulmas›n› pek bekliyor de¤ilim. Zaten yak›n okuman›n sorunu (‘yeni elefltiri’den ‘yap›söküm’e kadar bütün vücut bulmufl halleriyle) ister istemez son derece küçük bir
kanona ba¤l› kalmas›ndan kaynaklanmaktad›r. fiimdiye kadar bilinçalt›nda dolaflan ve görünmez bir önerme fleklini alm›fl olabilir tabii bu, ancak art›k kör gözün bile görebilece¤i, somut, apaç›k bir gerçekli¤e dönüfltü¤ü de belirtilmelidir:
Bundan böyle, tek tek metinlere ancak onlar›n çok az›n›n gerçekten önemli oldu¤unu düflünmeniz halinde ciddi bir de¤er atfedersiniz. Aksi takdirde bir anlam› da olmaz. E¤er kanonun ötesine bakmak istiyorsan›z (kuflkusuz dünya edebiyat› böyle bir ufka sahiptir, zaten öyle olmasayd› çok saçma olurdu), yak›n okuman›n yeterli olmayaca¤›n› akl›n›zdan
ç›karmamal›s›n›z. Yak›n okuma bunun tam z›tt› yönde ifllev görmek üzere tasarlanm›flt›r. Nihayetinde, bu bir teolojik
egzersizdir (çok ciddiye al›nan çok az say›daki metnin çok a¤›rbafll› bir temsili), oysa bizim ihtiyaç duydu¤umuz fley,
fleytanla küçük bir anlaflma yapmakt›r: biz metinlerin nas›l okunaca¤›n› biliriz, flimdiki derdimiz onlar›n nas›l okunmayaca¤›n› ö¤renmektir. Mesafeli okuma: Mesafenin oldu¤u yerde, tekrar hat›rlat›yorum, bir bilgi durumu vard›r: Araya
koydu¤unuz mesafe size, metinden çok daha küçük ya da çok daha büyük olan birimlere odaklanmay› sa¤lar: araçlar,
temalar, mecazlar (veya türler ve sistemler). Bu durumda, çok küçük birim ile çok büyük birim aras›nda metnin kendisi kaybolursa, oldukça hakl› biçimde ‘Daha az daha çoktur’ diyebilece¤imiz durumlardan birisi ortaya ç›kar. Sistemi kendi bütünlü¤ü içinde kavramak istiyorsak, bir fleylerin kaybolmas›n› kabul etmemiz gerekir. Kuramsal bilgi için daima bir
bedel öderiz: Gerçeklik, sonsuz bir zenginlik bar›nd›r›r; kavramlar ise soyuttur ve yoksuldur. Ama kavramlar› kullanmay›, dolay›s›yla bilmeyi mümkün k›lan fley de tam da bu ‘yoksulluk’tur. ‹flte bu yüzden, daha az fiilen daha çoktur.7
3) Roberto Schwarz, “The Importing of the Novel to Brazil and Its Contradictions in the Work of Roberto Alencar”, 1977, Misplaced Ideas, Londra
1992, s. 50.
4) Itamar Even-Zohar, “Laws of Literary Interference”, Poetics Today içinde, 1990, s. 54, 62.
5) Montserrat Iglesias Santos, “El sistema literario: teoria empirica y teoria de los polisistemas”, ed. Dario Villanueva, Avances en teoria de la literatura, Santiago de Compostela, 1994, s. 339: “Kar›flma ve müdahalelerin ço¤unlukla sistemin periferisinde ortaya ç›kt›¤›n› vurgulamak önemlidir.”
6) Marc Bloch, “Pour une histoire comparée des sociétés europénnes”, Revue de synthése historique, 1928.
7) Ya da yine Weber’i aktar›rsak: “Kavramlar esas olarak ampirik verilerden entelektüel ustal›k sergilemeye yarayan analitik araçlard›r” (“Objectivity in Social Science and Social Policy”, s. 106). Kaç›n›lmaz bir flekilde, incelenecek alan ne kadar büyük olursa, ampirik gerçekli¤i ustal›kla kavramay› sa¤layacak soyut ‘araçlar’a duyulan ihtiyac›n da o kadar fazla oldu¤unu görürüz.
Bir Avrupa Roman›: Kural m›, ‹stisna m›?
fiimdi size, mesafeli okuma ile dünya edebiyat› aras›ndaki ba¤› gösteren bir örnek vereyim. Sözünü etti¤im sadece
bir ‘örnek’ tabii, yoksa bir model de¤il. Tabii benim örne¤im, iyi bildi¤im bir alandan al›nm›flt›r (baflka alanlardan çok
farkl› örnekler vermek de mümkündür kuflkusuz). Birkaç y›l önce, Kojin Karatani’nin Origins of Modern Japanese Literature (Modern Japon Edebiyat›n›n Kökenleri) adl› çal›flmas›n› tan›tan Fredric Jameson, modern Japon roman›n›n ç›k›fl›nda, “Japonlar›n toplumsal deneyimlerindeki hammadde ile Bat› roman›n›n kurgusundaki soyut formel kal›plar›n pürüzsüz biçimde her zaman kaynaflt›r›lamayaca¤›”na dikkat çekiyor ve bu konuda Masao Yisoshi’nin Accomplies of Silence ile Meenakshi Mukherjee’nin Realism and Reality (erken dönem Japon roman›yla ilgili bir inceleme) adl› çal›flmalar›na gönderme yap›yordu.8 Bence de bu kitaplar›n çok s›k biçimde, Bat› formu ile Japon veya Hint gerçekli¤inin çarp›flmas›ndan kaynaklanan karmafl›k ‘problemler’e (Mukherjee’nin kulland›¤› bir terim) geri döndükleri do¤rudur.
Söylemeliyim ki, ayn› konfigürasyonun kendini Hindistan ve Japonya gibi farkl› kültürlerde de göstermesi tuhaf bir
durumdu; üstelik benim, Roberto Schwarz’›n tamamen ba¤›ms›z bir flekilde hemen hemen ayn› kal›b› Brezilya’da da keflfetti¤inin fark›na varmam, zihnimde bu durumu daha da fazla tuhaflaflt›rm›flt›. Bunun üzerine, elde etti¤im bu tür kan›tlar›, piyasalar ile formlar aras›ndaki iliflki üzerine kafa yorarken de¤erlendirmeye bafllad›m. Daha sonra da, ne yapt›¤›m›
gerçekten tam olarak bilmeden, Jameson’›n fikrini do¤ruymufl gibi ele almaya bafllad›¤›m› anlad›m (kuflkusuz bu tür iddialar› ortaya atarken her zaman temkinli olmak gerekir, ancak buradaki durumu baflka türlü ifade etmem de gerçekten
mümkün de¤il: sanki bir edebi evrim yasas› ortaya ç›km›flt›). Bu k›s›mda anlatt›klar›m› toparlayacak olursam flunu söylemek istiyorum: Edebi sistemin periferisine ait olan kültürlerde (yani, Avrupa’n›n içindeki ve d›fl›ndaki hemen hemen bütün kültürlerde), modern roman ilk olarak özerk bir geliflme fleklinde de¤il, Bat›’n›n formel etkisi (genellikle Frans›zlar
veya ‹ngilizlerin etkisi) ile yerel malzemeler aras›nda bir uzlaflma fleklinde do¤mufltur.
De¤erlendirmeyi bu temele oturttu¤umda, yukar›daki ilk fikir, daha sonra küçük bir yasalar sepetine do¤ru geniflledi9 ve keflfetti¤im her fleyin oldukça ilginç oldu¤unu fark ettim, ama... benim için hâlâ sadece bir fikirdi; muhtemelen
genifl bir ölçekte test edilmesi gereken bir varsay›m. Buradan yola kalkarak, edebiyat tarihinde (kabaca 1750’den 1950’ye
kadar olan y›llarda) modern roman›n yay›lma dalgas›n› izlemeye ve bu do¤rultuda kapsaml› bir okuma yapmaya karar
verdim: On sekizinci yüzy›l sonundaki Do¤u Avrupa romanlar› üzerine Gasperetti ve Goscilo;10 on dokuzuncu yüzy›l
bafllar›ndaki Güney Avrupa roman› üzerine Toschi ve Marti-Lopez;11 on dokuzuncu yüzy›l ortalar›ndaki Latin Amerika
romanlar› üzerine Franco ve Sommer; 12 1860’l› y›llar›n Yidifl romanlar› üzerine Frieden;13 1870’li y›llar›n Arap romanlar› üzerine Moosa, Said ve Allen;14 ayn› y›llar›n Türk romanlar› üzerine Ahmet Evin ve Jale Parla;15 1887’de Filipinler’de
8) Fredric Jameson, “In the Mirror of Alternate Modernities”, Karatani Kojin, Origins of Modern Japanese Literature, Durham-Londra 1993, s. xiii.
9) Bu yasalar› toparlamaya Atlas of the European Novel, 1800-1900 (Verso: Londra, 1998) adl› çal›flmam›n son bölümünde bafllad›m; tablo bana az
çok böyle görünüyordu. ‹kincisi, formel uzlaflman›n zemini genellikle yo¤un bir Bat› Avrupa romanlar› çevirileriyle haz›rlanmaktayd›. Üçüncüsü,
uzlaflman›n kendisi genel olarak pek kal›c›, istikrarl› de¤ildi (Miyoshi’nin bu konuyla ilgili etkileyici bir imgesi vard›r; o, Japon romanlar›n›n “imkâns›z program›”ndan bahseder). Ama dördüncüsü, imkâns›z program›n baflar›ya ulaflt›¤› ender örneklerde, gerçekten form devrimleri yap›ld›¤›na
tan›k olmufluzdur.
10) David Gasperetti The Rise of the Russian Novel’da, “Oluflum aflamas›n›n tarihi göz önüne getirildi¤inde, erken dönem Rus roman›n›n Frans›z ve
Britanya edebiyat›nda popülerleflmifl olan bir dizi uzlafl›m noktas›n› bar›nd›rmas›nda flafl›lacak bir yan yoktur” (De Kalb, 1998, s. 5). Helena Goscilo da Krasicki’nin Adventures of Mr. Nicholas Wisdom’›na yazd›¤› “Girifl”te flöyle demifltir: “The Adventures, en verimli biçimiyle, büyük oranda ondan esinlendi¤ini bildi¤imiz Bat› Avrupa edebiyat› ba¤lam›nda okunmufltur” (Ignacy Krasicki, The Adventures of Mr. Nicholas Wisdom, Evanston,
1992, s. xv).
11) Luca Toschi, 1800 y›l› civar›ndaki ‹talyan anlat› pazar›ndan bahsederken, “Yabanc› ürünlere yönelik bir talep vard› ve üretim bunu karfl›lamak
zorundayd›,” diye yazm›flt›r (“Alle origini della narrativa di romanza in Italia”, der. Massimo Saltafuso, Il Viaggio del narrare içinde, Floransa 1989,
s. 19). Bir nesil sonra, ‹spanya’da, “okurlar ‹spanyol roman›n›n özgünlü¤üne ilgi duymad›klar› gibi, tek arzular› iyi bildikleri yabanc› modellere ba¤l› kalan metinler okumakt›r”: “bunun için,” diye bir sonuç ç›kar›r Elisa Marti-Lopez, “1800 ile 1850 y›llar› aras›nda ‹spanyol roman›n›n Fransa’da
yaz›ld›¤› söylenebilir” (Elisa Marti-Lopez, “La orfandad de la novela espanola: politica editorial y creacion literaria a mediados del siglo XIX”, Bulletin Hispanique, 1997).
12) “Aç›kças›, koyu h›rslar yeterli de¤ildir. On dokuzuncu yüzy›l ‹spanyol-Amerikan roman› genellikle kaba ve toycad›r; olaylar, ça¤dafl Avrupa Romantik roman›ndan afl›r›larak uydurulmufltur” (Jean Franco, Spanish-American Literature, Cambridge 1969, s. 56). “On dokuzuncu yüzy›l ortas› Latin Amerika romanlar›ndaki kad›n ve erkek kahramanlar geleneksel do¤rultuda birbirlerini tutkulu biçimde arzuluyor idiyseler bile... bu tutkular
bir nesil önce görülememiflti. Asl›nda, modernleflen âfl›klar, kendilerinin de gerçeklefltireceklerini umduklar› Avrupa romanslar›n› okuyarak, erotik
fantezileriyle nas›l rüya göreceklerini ö¤reniyorlard›” (Doris Sommer, Foundational Fictions: The National Romances of Latin America, Berkeley-Los
Angeles, 1991, s. 31-32).
13) “Yidifl yazarlar, Avrupa romanlar› ve hikâyelerinden al›nm›fl çeflitli ö¤elerin paradosini yap›yorlard› (bu öyküleri al›p birlefltiriyor ve daha sonra çeflitli de¤iflikliklerle ortaya ç›k›yorlard›)” (Ken Frieden, Classic Yiddish Fiction, Albany, 1995, s. x).
14) Matti Moosa bu konuda romanc› Yahya Hakk›’y› aktarmaktad›r: “Modern öykünün bize Bat›’dan geldi¤ini kabul etmekte hiçbir sak›nca yoktur.
Modern öykünün temellerini atanlar Avrupa edebiyat›ndan, özellikle Frans›z edebiyat›ndan etkilenmifl kiflilerdi. ‹ngiliz edebiyat›n›n flaheserleri de
Arapça’ya çevrilmifl olmas›na ra¤men, bizim hikâyecili¤imizin kayna¤› Frans›z edebiyat›yd›” (Matti Moosa, The Origins of Modern Arab Fiction, 1970,
2. bas›m, 1997, s. 93). Edward Said’e göre, “Arapça yazan yazarlar bir noktada Avrupa romanlar›n›n fark›na varm›fllar ve onlar gibi eserler kaleme
almaya bafllam›fllard›” (Edward Said, Beginnings, 1975, New York 1985, s. 81). fiimdi de Roger Allen’a kulak verelim: “Daha edebi terimlerle konuflacak olursak, Bat› edebiyatlar›yla kurulan temaslar› artt›rmak, Avrupa roman›n›n çeflitli örneklerinin Arapça’ya çevrilmesine ön ayak olmufl, daha
sonra bu eserlerin Arap uyarlamalar› ve taklitleri ortaya ç›km›fl, nihayet Arapça’da modern roman›n yerli bir gelene¤inin flekillenmesine zemin haz›rlam›flt›” (Roger Allen, The Arabic Novel, Syracuse, 1955, s. 12).
15) Ahmet O. Evin, “Türkiye’deki ilk romanlar, devlet dairelerinde e¤itim görmüfl ve Frans›z edebiyat›na oldukça aç›k olan yeni entelijensiyan›n
üyeleri taraf›ndan kaleme al›nm›flt›,” diye yazmaktad›r (Origins and Development of the Turkish Novel, Minneapolis 1983, s. 10). Ve Jale Parla: “‹lk
Türk romanc›lar› geleneksel anlat› formlar›n› Bat› roman›n›n örnekleriyle birlefltirmifllerdi” (“Desiring Tellers, Fugitive Tales: Don Quixote Rides
Again, This Time in Istanbul”).
3
yaz›lan Noli Me Tangere üzerine Anderson; yirmi yüzy›la girilirken görülen Sing roman› üzerine Zhao ve Wang;16 1920’li
ve 1950’li y›llar aras›ndaki Bat› Afrika romanlar› üzerine Obiechina, Irele ve Quayson17 (art› elbette Karatani, Miyoshi,
Mukherjee, Even-Zohar ve Schwarz). Dört k›ta, iki as›r ve yirminin üzerinde ba¤›ms›z elefltirel çal›flmay› kapsayan bu
okuma yolculu¤umun sonucu hep ayn› kap›ya ç›k›yordu: Bir kültür modern romana do¤ru yöneldi¤i zaman, ortaya ç›kan fley her zaman için yabanc› form ile yerel malzemeler aras›nda bir uzlaflma fleklinde kendini göstermektedir. Jameson’›n ‘yasas›’ testi geçmiflti; en az›ndan, ilk testi.18,19 Hatta bundan daha fazlas› söz konusuydu: Bu konularla ilgili genel
kabul gören tarihsel aç›klamay› tam anlam›yla ters yüz ediyordu: E¤er ‘yabanc›’ ile ‘yerel’ aras›ndaki uzlaflma bu denli
yayg›nl›kla rastlanan bir fley ise, o zaman, genellikle roman›n yükseliflinin kural› olarak de¤erlendirilen ba¤›ms›z yollar
(‹spanyol, Frans›z ve özellikle ‹ngiliz örnekleri), evet, bunlar›n hiçbiri kural de¤il, hepsi istisnayd›. Onlar›n çizdi¤i yol belki ilk örnekleri temsil ediyor olabilirdi, ama tipik de¤illerdi. Roman›n ‘tipik’ yükseliflini Krasicki, Yaflar Kemal, Rizal ve
Maran temsil ediyordu (Daniel Defoe de¤il).
Tarihte Görülen Deneyler
Mesafeli okuman›n, art› dünya edebiyat›n›n güzelli¤ine bak›n: Onlar, ulusal nitelikli tarihyaz›m›n›n tersine kürek çekerler. Üstelik bu bir deney biçiminde gerçekleflmifltir. Önce bir analiz birimi (buradaki gibi, formel uzlaflma) seçer,20
sonra da bu analiz biriminin çeflitli ortamlarda baflkalafl›m geçirmifl hallerinin pefline düflersiniz;21 ta ki, ideal biçimde,
edebiyat tarihinin tümü birbiriyle iliflkili olan uzun bir deneyler zinciri flekline bürünene kadar: ‘gerçek ile düflsel aras›nda bir diyalog’, ya da Peter Medawar’›n deyifliyle, “do¤ru olabilecek fley ile asl›nda gerçek olan fley aras›nda”22 bir diyalog. Tarihçi meslektafllar›m› okudu¤um dönem boyunca bu araflt›rmaya uygun sözcükler ararken, Bat› formlar› ile yerel
gerçekli¤in karfl› karfl›ya gelmesinin asl›nda istisnas›z her yerde -yasan›n öngördü¤ü do¤rultuda- yap›sal bir uzlaflma ortaya ç›kard›¤› aç›k bir biçimde gözlerimin önüne serilmiflti, ama ayr›ca, uzlaflman›n kendisinin oldukça farkl› biçimlere
büründü¤ü de aflikârd›. Söz konusu uzlaflman›n baz› dönemler için, özellikle de on dokuzuncu yüzy›l›n ikinci yar›s›nda ve Asya’da, son derece istikrars›z oldu¤u gözleniyordu:23 Miyoshi’nin Japonya için söyledi¤i haliyle, “imkâns›z bir
16) “Olaylar›n birbirini takip eden düzeninde anlat›n›n rotadan ç›k›fl› herhalde son dönem Sing yazarlar›n›n Bat› roman›n› okuduklar› ya da çevirdikleri zaman benimsedikleri en etkileyici izlenimi oluflturmaktad›r. ‹lk baflta bu yazarlar, olaylar›n ak›fl›n› tersine çevirip, kendilerine özgü anlat›öncesi bir düzen kurmaya çal›flm›fllard›. Ancak çevirilerin yap›lmas› sürecinde böyle bir ak›fl›n tersine çevrilmesi fiilen uygulanmas› mümkün olmayan bir çabayd›, bu yüzden bir özür eklenmesi gerekiyordu... Paradoksal bir durum olarak, çevirmen özgün metni takip etmek yerine onu de¤ifltirmeye kalkt›¤›nda, bu yorumuna bir özür notu eklemeyi gerekli görmez” (Henry Y.H. Zhao, The Uneasy Narrator: Chinese Fiction from the Traditional to the Modern, Oxford 1995, s. 150). “Son dönem Sing yazarlar›, yabanc› modellerin yard›m›yla kendi miraslar›n› coflkulu biçimde yenilemifllerdi,” diye yazmaktad›r David Der-wei Wang: “Ben son dönem Sing roman›n› Çin’in edebi ‘modern’ çizgisinin bafllang›c› say›yorum, çünkü yazarlar›n yeniliklerin takipçisi olmas›, art›k s›n›rlar› yerli çizgilerle belirlenmifl engeller içinde kalm›yordu; Bat›’n›n on dokuzuncu yüzy›ldaki yay›lmac›l›¤›n›n peflinden gelen, fikirler, teknolojiler ve güçler aras›ndaki çok-dilli, çok-kültürlü al›flverifle kopmaz biçimde ba¤l›yd›lar” (Fin-de-siècle
Splendor: Repressed Modernities of Late Qing Fiction, 1849-1911, Stanford 1997, s. 5, 19).
17) “Yerli yazarlar›n Bat› Afrika romanlar›n› flekillendirmesinde rol oynayan temel bir faktör, bu eserlerin Afrikal›-olmayan yazarlar›n Afrika üzerine romanlar yazmalar›ndan sonraya denk gelmesiydi... yabanc› yazarlar›n somutlaflt›rd›¤› ö¤elere, daha sonra yazma serüvenine koyulan yerli yazarlar taraf›ndan tepki gösterildi¤i bir tablo söz konusuydu” (Emmanuel Obiechina, Culture, Tradition and Society in the West African Novel, Cambridge 1975, s. 17). “‹lk Dahomi Roman› Doguicimi... Afrika’n›n sözel edebiyat›n› bir Frans›z roman› formuna sokan bir deney olmas› bak›m›ndan
ilginçtir” (Abiola Irele, The African Experience in Literature and Ideology, Bloomington 1990, s. 147). “Global gerçekliklerin kesiflme noktas›nda ulusal kimli¤i zorlama görevi aç›s›ndan uygun görünen fley gerçekçilik rasyonalitesiydi... gerçekçili¤in rasyonalizmi gazeteler, Onitsha piyasa edebiyat› ve dönemin söylemlerine egemen olan Afrikal› Yazarlar Serisi’nin ilk örnekleri gibi çeflitli yerlerde kaleme al›nan metinlere da¤›lm›flt›” (Ato Quayson, Strategic Transformations in Nigerian Writing, Bloomington 1997, s. 162).
18) Benim bu ‘ikinci el’ elefltirisini sundu¤um ilk seminerde, Sarah Golstein çok iyi, Candide-benzeri bir soru yöneltmiflti: “Baflka bir elefltirmene
dayanmaya karar veriyorsunuz. Güzel. Ama ya yan›l›yorsa? Benim cevab›m flöyle: E¤er o yan›l›yorsa siz de yan›l›yorsunuz ve bunu çok geçmeden
anlayacaks›n›z, çünkü herhangi bir destek göstermiyorsunuz; Goscilo, Marti-Lopez, Sommer, Evin, Zhao ve Irele’yi destek olarak gösteremiyorsunuz... Üstelik mesele sadece olumlu bir destek gösterememeniz de¤ildir; er ya da geç aç›klama imkân› bulamad›¤›n›z gerçeklerle karfl›laflacaks›n›z
ve hipotezinizin Popper’›n ünlü formülasyonuyla çarp›k oldu¤unu görünce onu kald›r›p atacaks›n›z.” Ne iyi ki flu ana kadar böyle bir durum olmad› ve Jameson’›n yaklafl›m› da hâlâ dimdik ayakta.
19) Evet, bu varsay›m› test etmek için sondaki bu ‘ilk romanlar’› (Krasicki’nin Adventures of Mr. Nicholas Wisdom, Abramowitsch’in Little Man, Rizal’in Noli Me Tangere, Futabatei’nin Ukigomo, René Maran’›n Batouala, Paul Hazoumé’nin Doguicimi) okudu¤umu itiraf etmeliyim. Yine de bu tür
bir ‘okuma’ art›k bir yorum do¤urmaz, sadece onlar› test eder: bu, elefltirel çaban›n bafl› de¤il, onun ekidir. Bu yüzden burada metni gerçekte bir daha okumufl olmuyor, sadece analiz biriminizi akl›n›zda tutarak test etmifl oluyorsunuz. Görev bafltan daralt›lm›flt›r; bu, özgürlü¤ün bulunmad›¤› bir
okumad›r.
20) Pratik amaçlar nedeniyle, incelenmesi istenilen alan ne kadar genifl olursa, analiz birimi o kadar küçük olmal›d›r: bir kavram (bizim örne¤imizde), bir vas›ta, bir mecaz, s›n›rl› bir anlat› birimi; böyle fleyler yani. Ben bundan sonra kaleme alaca¤›m baflka bir makalede, on dokuzuncu ve yirminci yüzy›l romanlar›nda üslûpçu ‘ciddili¤in’ (Auerbach’›n Mimesis’teki kilit sözcü¤ü) yay›lmas›n› ana hatlar›yla ortaya koyabilmeyi umuyorum.
21) Güvenilir bir numunenin nas›l belirlenece¤ini bilmek (yani, ulusal edebiyatlar›n hangi dizileriyle tek tek romanlar›n hangilerinin bir kuram›n
öngörüleri aç›s›ndan tatmin edici bir test olup olmad›¤›n› saptamak) elbette son derece karmafl›k bir sorundur. Haz›rl›k niteli¤indeki bu makalede
benim örne¤im (ve onun gerekçesi) henüz çok net bir flekilde görülmemektedir.
22) Medawar’a göre, bilimsel araflt›rma “Muhtemel Bir Dünya hakk›nda bir öykü olarak bafllar ve gerçek hayat hakk›nda bir öykü olarak biter”: akt.
James Bird, The Changing World of Geography, Oxford 1993, s. 5. Bird’ün kendisi de deneysel modele iliflkin oldukça derinlikli bir yorum getirmifltir.
23) Form olarak uzlaflman›n paradokslar› ve istikrars›zl›¤›, Miyoshi ve Karatani (Japonya için), Mukherjee (Hindistan için) ve Schwarz’›n (Brezilya
için) d›fl›nda genellikle Türk, Çin ve Arap romanlar› üzerine yap›lan tart›flmalarda gündeme getirilmifltir. Örne¤in, Nam›k Kemal’in ‹ntibah’›n› tart›flan
Ahmet Evin’e göre, “biri geleneksel aile hayat›na, di¤eri bir fahiflenin özlemlerine dayanan iki teman›n birleflmesi, Türk roman›nda, Avrupa romanlar›nda rastlanan flekilde Türk hayat›na dayal› bir tematik çerçevede psikolojik boyutlu bir tip yaratmaya yönelik ilk giriflimi oluflturmaktad›r. Bununla
birlikte, gerek temalar›n ba¤daflmazl›¤›ndan gerekse her iki temaya yap›lan vurgunun derecesindeki farkl›l›ktan dolay›, romandaki birlik zedelenmifltir. ‹ntibah’›n yap›sal kusurlar›n›n belirtileri, bir yanda Türk edebi gelene¤inin metodolojisi ve kayg›lar›, öte yanda Avrupa roman›n›n metodolojisi ve kayg›lar›
4
program”d›24 söz konusu olan. Fakat di¤er zamanlar için böyle bir durumla karfl›lafl›lm›yordu: Örne¤in (bir uçta Polonya, ‹talya ve ‹spanya, di¤er bir uçta Bat› Afrika olmak üzere), yukar›da de¤indi¤imiz dalgan›n bafllang›ç ve son dönemlerine e¤ilen tarihçiler, romanlar›n kesinlikle kendi problemleri oldu¤una, bunlar›n uzlaflmaz unsurlar›n çat›flmas›ndan
kaynaklanan problemler say›lamayaca¤›na dikkat çekmifllerdi.25
Tabii ben, bafltan karfl›ma hiç de böyle bir sonuçlar yelpazesi ç›kaca¤›n› ak›l etmedi¤im için, ilkin flaflk›nl›ktan ne
yapaca¤›m› bilemedi¤imi itiraf edebilirim; nitekim, bu gözlemimin muhtemelen elde etti¤im sonuçlar içinde en de¤erli bulgu oldu¤unu, çünkü bu bulgunun dünya edebiyat›n›n gerçekte bir sisteme, ama de¤iflkenleri olan bir sisteme karfl›l›k geldi¤ini kavramam ancak daha sonralar› oldu. Öte taraftan, bu sistem ‘bir’di, ama ‘tekbiçim’ de¤ildi. Anglo-Frans›z çekirdekten gelen bas›nç bu sistemi tekbiçimli hale gelmeye zorlamakla birlikte, farkl›l›¤›n gerçekli¤ini tam olarak
silebilmesi asla mümkün de¤ildi. (Yeri gelmiflken de¤inelim, burada, dünya edebiyat› üzerinde çal›flman›n kaç›n›lmaz
olarak dünya çap›ndaki sembolik hegemonya mücadelesinin incelenmesi anlam›na geldi¤ine dikkatinizi çekmek isterim.) Evet; sistem birdi, ama tekbiçim de¤ildi. Bugünden geriye dönüp bakt›¤›m›zda, tabii bunun böyle olmas› gerekti¤ini de söyleyebiliriz: E¤er roman, 1750’den sonra, hemen her yerde Bat› Avrupa kal›plar› ile yerel gerçeklik aras›ndaki bir çarp›flmadan do¤uyorsa, o zaman yerel gerçeklik çeflitli yerlerde farkl› biçimde kendini gösteriyordu. T›pk›,
Bat›’n›n etkisinin de son derece eflitsiz biçimde tezahür etmesi gibi: Bat›’n›n etkisinin, örne¤in 1800’ler civar›ndaki Güney Avrupa’da, benim örne¤ime dönecek olursak, 1940’l› y›llardaki Bat› Afrika’dan çok daha güçlü oldu¤u gerçe¤i gibi. Sahnedeki güçler bu de¤iflikliklerin sürmesine zemin olufltururken, bu güçler aras›ndaki etkileflimden do¤an uzlaflma da bu anlamda baflka bir zemini oluflturmaktayd›. Böylece, tesadüfi biçimde de olsa, karfl›laflt›rmal› morfoloji (formlar›n mekân ve zaman içerisinde nas›l de¤ifliklikler gösterdi¤inin sistematik biçimde incelenmesi; bu ayr›ca, karfl›laflt›rmal› edebiyatta ‘karfl›laflt›rmal›’ s›fat›n›n korunmas›n›n tek nedenidir) konusunda önümüze fantastik bir irdeleme
alan› aç›lmaktayd›: Ancak bu noktada, karfl›laflt›rmal› morfolojinin karmafl›k bir sorun oluflturdu¤unu ve apayr› bir makalede ele al›nmay› hak etti¤ini de not etmeden geçmemek gerekir diye düflünüyorum.
aras›ndaki farkl›l›klarda görülecektir” (Ahmet O. Evin, Origins and Development of the Turkish Novel, s. 68; vurgulamalar benimdir). Jale Parla’n›n Tanzimat dönemine iliflkin de¤erlendirmesinde de benzer bir noktaya dikkat çekilmifltir: “Yenili¤e duyulan e¤ilimin arkas›nda, bask›n olan ve bask›nlaflan, yeni fikirleri Osmanl› toplumuna uygun, yeni kal›ba döken bir Osmanl› ideolojisi duruyordu. Fakat bu kal›b›n, birbiriyle uzlaflmaz aksiyomlara
dayanan iki farkl› epistemolojiye dayanmas› tasarlanm›flt›. Ancak bu kal›b›n çat›rdamas› kaç›n›lmazd›; nitekim edebiyat, flu ya da bu biçimde, bu çatlaklar› da yans›tmaktad›r” (“Desiring Tellers, Fugitive Tales: Don Quixote Rides Again, This Time in Istanbul”; vurgulamalar benimdir). Roger Allen
da, Hüseyin Haykal’›n kaleme ald›¤› 1913 tarihli Zeyneb isimli roman hakk›nda fikir belirtirken, Schwarz ve Mukherjee’nin görüfllerini yinelemektedir (“buradaki psikolojik garabetin içerdi¤i problemleri göstermek çok kolayd›r; özgürlük ve adalet konulu, John Stuart Mill ve Herbert Spencer’inkiler
gibi Bat›l› eserlerle tan›flan Kahire’deki ö¤renci Hamid, M›s›r’›n k›rsal bölgelerinde her zaman derin kökler salm›fl bir gelene¤in tafl›y›c›s› olan büyükleriyle, M›s›r toplumundaki evlilik sorununu oldukça üst bir düzeyde tart›flmaya koyulmufltur”: The Arabic Novel, s. 34; vurgulamalar beninmdir).
Henry Zhao da The Uneasy Narrator (kitab›n bafl›nda yer alan, ‘huzursuzluk’la ilgili müthifl tart›flmay› incelemenizi öneririm) bafll›¤›ndan yola ç›karak, Bat›l› tarzda kurgular ile Çin anlat›s›n›n karfl› karfl›ya gelmesinin do¤urdu¤u güçlüklere iflaret etmektedir: “Son dönem Sing roman›n›n belirgin
bir özelli¤i, anlat›c›n›n metne burnunu sokmas›na yerli Çin roman›n›n önceki dönemlerinde gözlenene k›yasla çok daha fazla rastlanmas›d›r... Yeni
benimsenmifl teknikleri aç›klamaya çal›flan çok say›daki iflaret, anlat›c›n›n kendi statüsünün istikrars›zl›¤› konusundaki huzursuzlu¤unu ele vermektedir... anlat›c›, yorumlay›c› çeflitlili¤in tehdidini hissetmektedir... ahlâki yorumlar yarg›lar› daha belirgin duruma getirmek için daha tarafl› bir hal almaktad›r” (The Uneasy Narrator, s. 69-71).
24) Baz› durumlarda Avrupa romanlar›n›n çevirileri bile her türden inan›lmaz taklalarla yap›lmaktayd›. Japonya’da 1880’de Tsubochi’nin The Bride of Lammermoor çevirisi Shumpu Jowa (‹lkyazda Esen Aflk Hikâyesi) bafll›¤›yla yay›mlanm›flt› ve Tsubochi de “ifllenen malzemenin kendi okurlar›na uygun düflmedi¤ini varsayd›¤› yerlerde özgün metni kesip budamaktan,ya da Scott’›n imgelerini geleneksel Japon edebiyat›n›n dilini daha yak›ndan denk düflen ifadelere çevirmekten çekinmiyordu” (Marleigh Grayer Ryan, “’Commentary’ to Futabatei Shime’s Ukigomo”, New York 1967,
s. 41-42. “Arap dünyas›nda,” diye yaz›yordu Matti Moosa, “birçok durumda Bat› romanlar›n›n çevirmenleri, bir eserin özgün metni karfl›s›nda kendilerine oldukça genifl özgürlükler tan›yorlar, bazen bunu hak edilmeyen bir keyfiyete vard›r›yorlard›. Yakup Sarruf, Scott’›n Talisman’›n› Kalb elEsad wa Salah el-Din (Aslan Kalp ve Selahaddin) fleklinde de¤ifltirmekle kalmam›fl, ayr›ca bu roman›n baz› parçalar›n› kendi okurlar›n›n be¤enece¤ine inand›¤› flekilde atlama, ekleme ve de¤ifltirme özgürlü¤ünden yararland›¤›n› da kabul etmiflti... Di¤er çevirmenler de eserlerin bafll›klar›, karakterlerin isimleri ve içeri¤in baz› k›s›mlar›n› de¤ifltirmekte tereddüt etmiyor, metnin kendi çevirdikleri halini okurlar›n›n daha çok seveceklerini
ve bu halin yerli edebi gelenekle daha tutarl› oldu¤unu iddia ediyorlard›” (The Origins of Modern Arabic Fiction, s. 106). Ayn› genel kal›p geç dönem Sing edebiyat› için de geçerlilik tafl›maktad›r; bu edebiyatta, “çevirmenler neredeyse istisnas›z biçimde kafalar›na göre kalem oynat›yorlard›...
akl›na eseni yapman›n en ciddi yolu da bütün roman› al›p ondan Çinli karakterler ve Çin arkaplan›na uygun bir hikâye ç›karmakt›... Bu çevirilerin
hemen hepsinde k›saltmalar yap›l›yordu... Bat› romanlar› sanki taslak haline getirilip olaylar›n ak›fl› son süratle ilerletiliyor ve bu flekilde Çin geleneksel roman›na daha fazla benzetiliyordu” (Henry Zhao, The Uneasy Narrator, s. 229).
25) Bu farkl›l›¤›n nedeni nedir? Belki de flu yüzden: Güney Avrupa’da esen Frans›z romanlar›n›n çevirileri dalgas›, karfl›s›nda, asl›nda pek de onlardan farkl› olmayan bir yerel gerçeklik (ve yerel anlat› gelenekleri) bulmufl ve bunun sonucunda yabanc› form ile yerel malzemenin bileflimini
sa¤laman›n zor olmad›¤› görülmüfltü. Bat› Afrika’da ise bunun tam tersi bir tablo vard›: Romanc›lar›n kendileri Bat› edebiyat›ndan etkilenmifl olmalar›na ra¤men, çeviri dalgas› baflka yerlere k›yasla daha zay›f kalm›flt› ve yerel anlat› gelenekleri Avrupa’n›n geleneklerinden son derece farkl› bir görüntü sunuyordu (bu noktada sadece ‘sözelli¤i’ düflünmeniz bile yeter); elbette 1950’li y›llar›n anti-sömürgeci politikas› nedeniyle ‘yabanc› teknoloji’ye istek duymak hiçbir flekilde teflvik edilmezken, yerel geleneklerin rolü görece bir de¤ifliklik olmadan etkisini koruyabilmekteydi. Obiechina
ile Quayson, Avrupa anlat›s› karfl›s›nda erken dönem Bat› Afrika romanlar›n›n polemi¤e dayal› iliflkisini vurgulamaktad›rlar: “Yerli Bat› Afrikal›lar›n kaleme ald›¤› romanlar ile Bat› Afrika ba¤lam›nda kendi romanlar›n› yazan yerli-olmayanlar›n kaleme ald›¤› metinler aras›ndaki en kayda de¤er
farkl›l›k, yerlilerin sözel gelene¤e atfettikleri önem ile yerli-olmayanlar›n sözel gelene¤i hemen hemen hiç dikkate almamalar›nda ortaya ç›kmaktad›r” (Emmanuel Obiechina, Culture, Tradition and Society in the West African Novel, s. 25). “Bizim saptad›¤›m›z stratejik edebi formasyondaki süreklilik, en iyi biçimde, kimlik tan›m› için gerekli gerçekçilikten ziyade mit oluflturan yönelifllerin sürekli benimsenmesiyle tan›mlanabilir... Bu durumun, Bat› gerçekçilik formu diye alg›lanan biçime karfl› bir kavramsal karfl›tl›ktan kaynakland›¤›ndan kuflku duymak pek mümkün de¤ildir. Bu
noktada, Achebe, Armah ve Ngugi gibi önde gelen Afrikal› yazarlar›n eserlerinde, onlar›n metinlerindeki hareketin gerçekçi temsil protokollerinden mit oluflturma deneylerine do¤ru ilerledi¤inden söz etmek bile yerinde olacakt›r” (Ato Quayson, Strategic Transformations in Nigerian Writing,
s. 164).
5
Toplumsal ‹liflkilerin Soyutlamalar› Olarak Formlar
fiimdi ‘uzlaflma’ terimi (tabii benim bu terimi kullan›rken akl›mda olan fley, Jameson’›n Karatani’nin çal›flmas›na yazd›¤› “Girifl”te kulland›¤› anlamdan biraz daha farkl› bir biçimidir) üzerine birkaç söz daha eklemek istiyorum. Jameson’a göre, ‘ba¤’ temelde iki tarafl› bir iliflkidir: “Bat› roman kurgusunun soyut formel kal›plar›” ile “Japon toplumsal
deneyiminin hammaddesi”: yani, biçim (form) ile içerik.26 Kan›mca, bu ba¤ daha çok bir üçgeni and›rmaktad›r: yabanc› form, yerel malzeme –ve yerel form. Kurdu¤umuz denklemi bir parça daha basitlefltirmeyi tercih edersek: yabanc› olay
örgüsü; yerel karakterler; sonra da, yerel anlat› sesi: ‹flte, sözünü etti¤imiz romanlar›n en istikrars›z (Zhao’nun son dönem Sing roman›na özgü ‘anlat›c›’ hakk›nda fikrini belirtirken söyledi¤i flekliyle, en huzursuz) göründükleri yer de kesinlikle bu üçüncü boyutta kendini ortaya koymaktad›r. Bundan ç›kan anlama gelirsek: Anlat›, yorumun, aç›klaman›n,
de¤erlendirmenin dire¤idir ve yabanc› ‘formel kal›plar’ (daha do¤rusu, yabanc› olan›n fiili varl›¤›) karakterlerin tuhaf
flekillerde (Bunzo, Ibarra ya da Bràs Cubas gibi) davranmalar›na neden olmakta, bundan dolay› da ortaya ç›kan yorum
huzursuzlaflmakta ve huysuzlaflmaktad›r (önemsiz konulara dal›p kaybolan, ele ald›¤› konularda kararl›l›k gösteremeyen, dümeni k›raca¤› bir yön bilemeyen bir yorum).
Even-Zohar’›n nitelendirdi¤i biçimiyle, “kar›flmalar”: Baflkalar› için hayat› zorlaflt›ran (dolay›s›yla, yap›y› da zorlaflt›ran) güçlü edebiyatlar. Bu noktada Schwarz: “Özgün tarihsel koflullar›n bir k›sm› sosyolojik bir form olarak yeniden
boy gösterir... Bu anlam›yla, formlar özgül toplumsal iliflkilerin soyutlaflm›fl halidir.”27 Öyleyse, bizim örne¤imizde, tarihsel koflullar bir tür formdaki ‘çatlak’ olarak; hikâye ile söylem, dünya ile dünya görüflü aras›nda akan bir kusurlu
çizgi olarak yeniden boy gösterirler: Dünya, d›flar›daki bir gücün dayatt›¤› tuhaf bir do¤rultuda ilerlemekteyken, dünya görüflü de bundan bir anlam ç›karmaya soyunur ve her seferinde yeni bir dengeye kavuflulur. T›pk› (Katolik melodram ile Ayd›nlanma’n›n alayc›l›¤› aras›nda sal›nan)28 Rizal’in sesi, (Bunzo’nun ‘Rus’ davran›fl› ile metne yedirilmifl olan
Japon izleyiciler aras›nda yakalanm›fl) Futabatei’nin sesi, ya da olay örgüsünün kontrolünü tamamen elinden kaç›rm›fl
olan, ama hâlâ ve ne pahas›na olursa olsun metindeki hâkimiyetini yeniden kurmak amac›yla gayret sarf eden)
Zhao’nun hipertropik anlat›c›s› gibi. ‹flte, Schwarz’›n ‘yabanc› borç’un metnin ‘bileflik bir özelli¤i’ haline geldi¤inden
bahsederken kastetmifl oldu¤u fley de budur: Yabanc› varl›k, roman›n söylenifline “kar›fl›r”29 Toparlarsak: Tek-ve-eflitsiz
edebi sistem burada salt d›flsal bir a¤ de¤ildir, bu haliyle metnin d›fl›nda kalmaz: Bu sistem, metnin formuna iyice yedirilmifl durumdad›r.
A¤açlar, Dalgalar ve Kültürel Tarih
Formlar, toplumsal iliflkilerin soyutlanm›fl halidir: Öyleyse, formel analiz de en alçakgönüllü flekliyle bir güç analizidir. (Zaten karfl›laflt›rmal› morfolojinin büyüleyici bir alan olmas›n›n kayna¤› budur: Formlar›n -biçimlerin- nas›l de¤ifliklikler sergiledi¤ini incelemeye kalkt›¤›n›zda, simgesel gücün yerden yere nas›l de¤iflti¤ini keflfedersiniz. Bu yüzden,
sosyolojik formalizm her zaman için benim yorumlama yöntemim olmufltur ve kan›mca bu yöntem dünya edebiyat› aç›s›ndan da son derece uygundur... Ancak ne yaz›k ki tam bu noktada durmam gerekiyor, çünkü benim kendimi yeterli
hissetti¤im alan burada sona eriyor. Deneyin kilit de¤iflkenin anlat›c›n›n sesi oldu¤u aç›kl›¤a kavuflunca, gerçekten formel bir analize giriflmek kendi s›n›rlar›m›n ötesinde kalmakta; bunun için, benim flahsen rüyamda bile göremeyece¤im
bir linguistik yeterlili¤e ihtiyaç var (Frans›zca, ‹ngilizce, ‹spanyolca, Rusça, Japonca, Çince ve Portekizce’nin yan› s›ra,
bir de tart›flmalar›n özüne hâkim olma becerisi laz›m k›sacas›). Bu noktada, analizin nesnesi ne olursa olsun, dünya edebiyat›n›n incelenmesinin, bir tür kozmik ve kaç›n›lmaz (yaln›zca pratik nedenlerle de¤il, ayr›ca kuramsal nedenlerde de
kaç›n›lmaz) iflbölümüyle, ulusal edebiyat konusunda uzmanl›¤a boyun e¤mesinin gerekti¤i bir noktaya da her zaman
rastlanacakt›r. Asl›nda bu oldukça genifl bir konudur, yine de burada onun ana hatlar›n› çizmeye çal›flaca¤›m.
26) Ayn› nokta Antonio Candido’nun harika bir makalesinde de vurgulanm›flt›r: “Biz [Latin Amerika edebiyatlar›] hiçbir zaman, romantisizmden
anlad›¤›m›z flekliyle ve edebi hareketler düzeyinde, özgün ifade biçimleri ya da temel ifade teknikleri (türler düzeyinde, psikolojik roman; yazma düzeyinde, serbest dolayl› üslûp) yaratm›fl de¤iliz... çeflitli yerlilik e¤ilimleri ithal edebi normlardan yararlanmay› hiçbir zaman reddetmemifltir... bizden talep edilen fley, yeni temalar›n, farkl› duygular›n seçilmesiydi” (“Literature and Underdevelopment”, der. Cesar Fernandez Moreno, Julio Ortega, Ivan A. Shulman, Latin America in Its Literature, New York 1980, s. 272-273).
27) “The Importing of the Novel to Brazil”, s. 53.
28) Rizal’in çözümü, dolay›s›yla çözümsüzlü¤ü, muhtemelen onun ola¤anüstü derecede genifl olan toplumsal yelpazedeki ilgileriyle de ba¤›nt›l›d›r
(Noli Me Tangere, di¤er etkenlerin yan› s›ra, Benedict Anderson’›n roman ile ulus-devleti birbirine ba¤lamas›na esin kaynakl›¤› etmifl olan metindir): Hiçbir ba¤›ms›zl›¤›, do¤ru düzgün bir yönetici s›n›f›, ortak bir dili olmayan ve birbirinden çok farkl› yüzlerce tipin rastland›¤› bir ulusta, ‘bütün ad›na’ konuflmak çok zordur ve anlat›c›n›n sesi bu çaban›n alt›nda büyük ihtimalle ezilecektir.
29) Az say›daki talihli örnekte, yap›sal zay›fl›k asl›nda bir kuvvete dönüflebilir; Schwarz’›n, anlat›c›n›n “güvenilmez de¤iflkenli¤i”nin “Brezilya yönetici s›n›f›n›n davran›fllar›n›n stilize edilmesi” fleklindeki Machado yorumu buna bir örnektir: bu art›k bir kusur de¤il, roman›n en esasl› noktas›d›r: “Machado de Assis’in romanlar›nda gördü¤ümüz her fley, anlat›c›lar›n›n -farkl› derecelerde kullan›p istismar ettikleri- güvenilmez de¤iflkenlikle
renklendirilmifltir. Elefltirmenler bu metinlere genellikle edebi teknik ya da yazar›n humoru aç›s›ndan bakarlar; oysa bu kitaplara Brezilya yönetici
s›n›f›n›n davran›fllar›n›n stilize edilmesi olarak bakmakta büyük yarar vard›r. Machado’nun anlat›c›lar›, tarafs›zl›¤›n getirdi¤i bir güven ve kas›tl› bir
kay›ts›zl›k aramak yerine, ucuz alaylardan edebi teflhircili¤e, hatta elefltirel sald›r›lara kadar uzanan bir gam aral›¤›nda yazar›n küstahl›¤›n› yans›t›rlar” (Roberto Schwarz, “The Poor Old Woman and Her Portraitist”, 1983, Misplaced Ideas içinde, s. 94).
6
Tarihçiler kültürü dünya ölçe¤inde (en az›ndan oldukça genifl bir ölçekte) analiz ettiklerinde, iki temel biliflsel metafordan yararlanmaya e¤ilim göstermifllerdir: a¤aç ve dalga. A¤aç, Darwin’den türetilmifl olan filogenetik a¤aç, karfl›laflt›rmal› filolojinin kulland›¤› araçt›: Birbirinden güç alarak dallan›p budaklanan dil aileleri (Aryan-Greko-‹talo-Keltçe’den
Slav-Germen dilleri, sonra Germen dilinden Balt›k-Slav dilleri, daha sonra Slavca’dan Litvanyaca). Bu tür bir ‘a¤aç’ metaforunu kullanmak, karfl›laflt›rmal› filolojinin, belki de dünya çap›ndaki ilk kültür sistemi olan büyük bulmacay› çözmesine imkân sa¤l›yordu: Hindistan’dan ‹rlanda’ya kadar yay›lan bir diller ailesi (üstelik sadece dillerden de¤il, ayn› zamanda ortak bir kültürel repertuvardan oluflan bir aile: yine de, eldeki kan›tlar›n pek sa¤lam olmad›klar›n› unutmadan). Di¤er metafor olan ‘dalga’ da tarihsel linguistikte (Schmidt’in ‘dalga hipotezi’ndeki gibi, diller aras›ndaki baz› örtüflme alanlar›n› aç›klayan bir özellik) kullan›lm›flt›r, ancak bu metaforun baflka alanlarda da önemli bir rol oynad›¤›n› akl›m›zda
tutmakta yarar vard›r. Örne¤in, teknolojik yay›lma alan›, ya da Cavalli-Sforza ve Ammerman’›n (bir genetikçi ile bir arkeolo¤un), tar›m›n Ortado¤u’daki mümbit hilalinden Kuzey Bat›’ya do¤ru ve daha sonra bütün Avrupa’y› kaplayarak nas›l yay›ld›¤›n› ortaya koyan fantastik disiplinler aras› ‘ilerleme dalgas›’ kuram› gibi.
fiimdi, ‘a¤açlar’ da ‘dalgalar’ da birer metafordur, ancak bunun d›fl›nda kesinlikle ortak bir yanlar› yoktur. A¤aç, birlikten çeflitlili¤e geçifli ifade eder; tek a¤aç, çok say›da dal: Hint-Avrupa’dan onlarca farkl› dile. Dalga ise bunun tam z›tt›d›r: O, ilksel çeflitlili¤i yutan tekbiçimlili¤i gözetir: Piyasalar› birbiri ard›na ele geçiren Holywood filmleri (ya da dilleri birbiri ard› s›ra yutup duran ‹ngilizce). A¤açlar co¤rafik süreksizli¤e ihtiyaç gösterir (dillerin birbirinden dal budak
salmas› için, t›pk› hayvan türleri gibi, önce mekân olarak birbirlerinden ayr›lmalar› gerekir); dalgalar engelleri sevmezler ve co¤rafi süreklilikte ilerlerler (‘dalga’ aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, ideal dünya bir okyanustur). A¤açlar ve dallar, ulusdevletlerin sar›ld›¤› formlard›r; dalgalar ise piyasalar›n sar›ld›¤› formlar. ‹ki metafor aras›nda ortak hiçbir nokta yoktur,
ama ikisi birlikte ifllev görürler. Kültürel tarih a¤açlar ve dalgalardan oluflur (Hint-Avrupa diller a¤ac›na dayanak oluflturan ve daha sonra yeni dilsel ve kültürel temaslar dalgas›yla süpürülen tar›msal ilerleme dalgas› gibi)... Dünya kültürü iki mekanizma aras›nda sal›nd›kça, bu kültürün ürünleri de kaç›n›lmaz flekilde bileflik bir mekanizmaya dönüflürler.
Jameson’›n yasas›ndaki gibi, uzlaflmalar ortaya ç›kar yani. Öyleyse yasaya göre, dünya kültürü, iki mekanizman›n kesiflme noktas›n› sezgisel biçimde yakalam›flt›r. Modern roman› düflünün mesela: Kesinlikle bir ‘dalga’d›r modern roman
(ben de onu birkaç farkl› yerde ‘dalga’ diye nitelendirmifltim), ama yerel geleneklerin kollar›yla birlikte akan30 ve onlar
taraf›ndan her zaman kayda de¤er biçimde dönüfltürülen bir dalga.
Demek ki, ulusal edebiyat ile dünya edebiyat› aras›ndaki iflbölümünün temeli budur: A¤açlar› gören insanlar için, ulusal edebiyat; dalgalar› gören insanlar için, dünya edebiyat›. ‹flbölümü... ve meydan okuma; her iki metafor da etkili oldu¤u için tabii, ancak ayn› derecede iyi iflledikleri de söylenemeden. Kültürel tarihin ürünleri her zaman bileflik ürünlerdir:
Peki ama, bu bileflimde bask›n olan mekanizma hangisidir? Bu çeliflkiyi kesin olarak çözmek mümkün olmad›¤› gibi, karfl›laflt›rma yapmaya soyunanlar›n böyle bir çeliflkiye ihtiyaç duymalar› da baflka bir gerçektir. Tart›flmalara kat›lanlar ulusal edebiyatlar›n huzurunda her zaman çok çekingen kalm›fllard›r, hatta fazla diplomatik davrand›klar› bile söylenebilir:
Sanki ellerinde ‹ngiliz, Amerikan, Alman edebiyatlar› varm›fl da, yan kap›da, karfl›laflt›rma yapanlar›n (birinci dizi edebiyatlar› rahats›z etmeye çal›flmadan) ikinci bir dizi edebiyatlar üzerinde çal›flt›klar›, bir tür küçük bir paralel evren onlar›
bekliyormufl gibi! Oysa, hay›r; evren ayn›d›r, edebiyatlar ayn›d›r, sadece biz flimdi onlara farkl› bir aç›dan bak›yoruz. Siz
de çok basit bir nedenle, karfl›laflt›rma yapan bir kifli haline geliyorsunuz: Çünkü siz de bak›fl aç›s›n›n daha iyi oldu¤una ikna olmufl durumdas›n›z. Bu yaklafl›m›n daha büyük bir aç›klay›c› gücü vard›r; kavram olarak daha gösteriflli ve fl›kt›r; çirkin bir ‘tekyanl›l›k ve dargörüfllülük’ten kaç›n›r, vb. Burada önemli olan nokta, dünya edebiyat›n›n incelenmesinde (ve
karfl›laflt›rmal› edebiyat›n çeflitli departmanlar›n›n ortaya ç›k›fl›nda), bundan baflka bir gerekçenin olmay›fl›d›r: Bafl belas›
olmaktan vazgeçmemek için, ulusal edebiyatlara -özellikle yerel edebiyata- sürekli bir entelektüel meydan okuyufl. Zaten,
karfl›laflt›rmal› edebiyat bu da de¤ilse, hiçbir fleydir. Hiçbir fley. Stendhal, en gözde karakteri hakk›nda “Kendinizi kand›rmay›n,” diye yazar. “Sizin için orta yol yoktur.” Ayn› saptama bizim için de geçerlidir.
(Türkçesi: Osman Ak›nhay)
30) Miyoshi’nin niteledi¤i flekliyle “afl›lama süreçleri”; Schwarz, “genelde roman›n, özelde onun gerçekçi damar›n›n afl›lanmas›”ndan bahsederken,
Wang da “Bat›l› anlat› tipolojileri nakli”nden dem vurmaktad›r. Zaten Belinsky de 1843’te Rus edebiyat›n› “yerli bir tür olarak geliflmekten ziyade
afl›lanm›fl bir edebiyat” diye nitelemiflti.
7

Benzer belgeler

EDEB‹YAT TAR‹H‹ ‹Ç‹N SOYUT MODELLER

EDEB‹YAT TAR‹H‹ ‹Ç‹N SOYUT MODELLER ile 1930 y›llar› aras›ndaki Bat› Avrupa anlat›s› üzerinde durmay› tercih ediyorum. Zaten Britanya ya da Fransa’n›n d›fl›na ç›kt›¤›mda kendimi hep bir flarlatan gibi hissetmekteyim. Duyamad›m, dünya...

Detaylı