AB - REC Türkiye

Transkript

AB - REC Türkiye
AB Katılım Sürecinde
Çevresel Altyapı Projelerinin
Finansmanı Semineri
Toplantı Sunumları ve Tartışmalar
21-22 Mart 2006, Ankara
Bu yayın Avrupa Komisyonu’nun finansal
desteği ile gerçekleştirilmiştir.
REC Türkiye Hakkında
Bölgesel Çevre Merkezi (REC), 1990 yılında Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Komisyonu
ve Macaristan tarafından kurulmuş bağımsız uluslararası bir kuruluştur. Bugün, tarafsız ve kâr
amacı gütmeyen bir kuruluş olarak çalışan REC’in hukuki temeli, 28 ülkenin hükümetleri ve
Avrupa Komisyonu tarafından imzalanmış bir “Şart”a dayanmaktadır.
REC, sürdürülebilir kalkınmanın çeşitli alanlarında çalışarak, paydaşlara çevre politikaları,
biyolojik çeşitlilik, iklim değişikliği, yenilenebilir enerji, çevresel bilgi ve atık yönetimi gibi
konularda etkin çözümler üretmeleri için destek vermektedir.
REC’in en yeni ülke ofisi 2004 yılında Türkiye’de resmi olarak faaliyete geçmiştir. REC’in
misyonuyla uyumlu olarak, REC Türkiye’nin misyonu, kamu kuruluşları, sivil toplum kuruluşları
(STK’lar), iş dünyası ve diğer çevresel paydaşlar arasında işbirliğini destekleyerek ve çevresel
bilgi paylaşımıyla karar alma süreçlerine halkın katılımını sağlayarak Türkiye’nin çevre
sorunlarını çözmesine yardımcı olmaktır. REC Türkiye, ortak sorunları çözmelerini sağlamak
amacıyla bütün paydaşları bir araya getirerek bir katalizör görevi üstlenmekte ve çevre
konularında etkin işbirliklerini teşvik etmektedir. Avrupa Komisyonu tarafından sağlanan
mevcut mali destek çerçevesinde ülke ofisinin genel amacı ise, Türkiye’nin çevre konusunda
hukuki, kurumsal, teknik ve yatırım alanlarına yönelik kapasitesini güçlendirmek, böylelikle AB
çevre müktesebatının etkili bir şekilde uygulanması sürecini hızlandırmaktır.
AB Katılım Sürecinde
Çevresel Altyapı Projelerinin Finansmanı Semineri
Toplantı Tarihi: 21- 22 Mart 2006, Ankara
Bu yayının bütün hakları saklıdır.
© 2006, Bölgesel Çevre Merkezi REC Türkiye
Bu yayının hiçbir kısmı herhangi bir formda izin alınmadan satılamaz ya da satılmak için çoğaltılamaz.
Bu raporun basımı “REC’in Türkiye’ye Açılması” projesi kapsamında Avrupa Komisyonu’nun mali desteği ile
gerçekleştirilmiştir. Ancak, raporun içeriği hiçbir şekilde Avrupa Komisyonu’nun resmi görüşlerini yansıtıyor olarak
algılanmamalıdır.
ISBN: 975-6180-14-5
Yayıncı:
Bölgesel Çevre Merkezi, REC Türkiye
İlkbahar Mahallesi 15. Cadde 296. Sokak No: 8, 06550 Yıldız, Çankaya, Ankara, Türkiye
Tel: +90 (312) 491 95 30 l Faks: +90 (312) 491 95 40
E-posta: [email protected] l Web sitesi: www.rec.org.tr
REC Türkiye Yayın Sorumlusu:
Yeşim Çağlayan
Deşifre ve Çeviri:
Lexicon Konferans Çevirmenleri
Editör:
Gülsima Baykal,
SGB Eğitim ve Yazı Danışmanlığı
Tasarım:
İris İletişim Çözümleri
Baskı:
Elma Teknik Basım
İÇİNDEKİLER
AB Katılım Sürecinde
Çevresel Altyapı Projelerinin Finansmanı
Toplantı Sunumları ve Tartışmalar
İçindekiler
3
Önsöz
5
Açılış Oturumu 7
Kerem Okumuş, Direktör Yardımcısı, REC Türkiye 7
Yüksek Maliyetli Çevre Direktiflerinin Uygulanması: Türkiye’de Çevresel Altyapının Gelişimi
Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Müsteşar Yardımcısı, Çevre ve Orman Bakanlığı
9
Adaylık Sürecinde AB Mali Yardımları ve Türkiye’nin Planlamaları İnci Ataç Rösch, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi Başkanı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
13
Oturum I: Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi 17
Seminer Hedefleri ve Gündemi
Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi
19
Avrupa Komisyonu Perspektifinden Türkiye’de Altyapı Projeleri Uygulamaları Elif C. Torcu Taş, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi, Avrupa Komisyonu
Türkiye Delegasyonu
25
Proje Risk ve Risk Yönetimi: AB’ye Katılım Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin Altyapı Projeleri Deneyimleri John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere
31
Oturum II: Yatırım Projeleri için Planlama Belediye Düzeyinde Proje Ihtiyaçlarının Belirlenmesi ve Önceliklendirilmesi;
Ulusal Düzeyde Programlamanın Rolü John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere
39
41
Altyapı Projeleri için Stratejik Planlama Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi 49
Altyapı Projelerinin Uygulanmasında Ülke Yaklaşımları – Proje Hazırlamada DABLAS İnisiyatifi Desteği
John Maguire, Solventa LLP, İngiltere
59
Oturum III: Altyapı Projelerinin Finansal Boyutları 69
Sermaye Yatırımları için Uzun Vadeli Planlama - Anahtar Konular - John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere
71
“Kirleten Öder” İlkesinin Uygulanması Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi
79
Örnek-1: Kuşadası ve Çanakkale Bölgesel Katı Atık Yönetimi Projeleri Michael Jacobsen, Envest Planners, Türkiye
89
Örnek-2: Yeni Üye Ülkelerden Başarılı Altyapı Projesi Örnekleri - Polonya - Lezyce Bölgesel Atık Yönetimi Projesi
Agnieszka Sentowska, EcoDolina Co.Ltd., Polonya
95
Oturum IV: Projeler için Finansman Sağlama 103
Altyapı Projeleri için Finansal Kaynak Seçenekleri - Dikkat Edilmesi Gereken Konular, Avantaj ve Dezavantajlar
John Butson, Enviro-Markets International, İngiltere
105
Dış Finansal Kaynaklarla Çalışmanın İlkeleri
Joanna Fiedler, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi
109
Türkiye’de Altyapı Projelerinin Finansmanı için Seçenekler
Dr. M. Yaşar Erdoğan
113
Oturum V: Panel 123
Ekler
141
EK 1: Toplantı Gündemi
EK 2: Toplantı Katılımcıları
141
143
KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
ABGS
T.C. Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
ASAT
Atıksu Arıtma Tesisi
AYB Avrupa Yatırım Bankası
DABLAS
Danube Black Sea Task Force
for co-operation on water protection
in the wider Black Sea Region
Karadeniz Öncelikli Kirlilik Kaynaklarını
Düzeltmek için Yatırım Kolaylığı için Görev Gücü
DIS
Decentralised Implementation System Yerelleştirilmiş Uygulama Sistemi
DPT
T.C. Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
DSİ
T.C. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
EBRD European Bank for Reconstruction
and Development
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası
EDIS Extended Decentralised
Implementation System
Genişletilmiş Yerelleştirilmiş Uygulama Sistemi
FIDIC
International Federation of
Consulting Engineers
Uluslararası Müşavir Mühendisler
Federasyonu
GSYH
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
GTZ
German Agency for Technical
Cooperation
Alman Teknik İşbirliği Kurumu
IBRD
International Bank for
Reconstruction and Development
Uluslararası Yeniden İmar ve
Kalkınma Bankası
IPA
Katılım Öncesi
ISPA
Instrument for Structural Policies for Pre-Accession
Katılım Öncesi Yapısal Politikalar Aracı
JBIC
Japon Bank for International Cooperation
Japon Uluslararsı İşbirliği Bankası
JICA
Japon International Cooperation Agency
Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı
KFW
Alman Kalkınma Bankası
KOBİ
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletme
MEDA
Avrupa-Akdeniz Ortaklığı Mali Destek Programı
MFIB
Merkezi Finans ve İhale Birimi
NODG
Objectively Verifiable Indicators
Nesnel Olarak Doğrulanabilir Göstergeler
OP
Operasyonel Program
PPP
Public-Private Partnership
Kamu-Özel Sektör Ortaklığı
REC Regional Environmental Center
Bölgesel Çevre Merkezi
STK
Sivil Toplum Kuruluşları
TCMB
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
UFK
Uluslararası Finans Kuruluşları
YİD
Yap-İşlet-Devret
Önsöz
Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda, Türkiye çok hızlı
bir politik ve ekonomik reform sürecine girmiştir. Bu
reformların, uygulanması için önemli adımların atılması
gerekmektedir. Uyum sürecindeki en önemli konulardan
biri ise mevzuatımızın uyumlaştırılmasıdır. Mevzuatın
uyumlaştırılması konusunda, Türkiye’de yıllardır
çalışmalar yürütülmektedir. Uygulama için gerekli olan
finansal zorlukların nasıl aşılacağı ise henüz yeterince
irdelenmemiştir.
Yeni üye ülkelerin tamamında olduğu gibi Türkiye’de
de, maliyetlerin yüksek olması nedeniyle, çevre
yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin AB uyum
sürecindeki en ciddi zorlukların başında gelmesi
beklenmektedir. Bu, elbette ki, hepimizi endişeye
düşüren bir konudur. Ancak, endişe etmek yerine ,
çevre müktesebatına uyumun neden bu kadar maliyetli
olduğunu anlamalıyız. Bu maliyetin bir nedeni, özellikle
son 10-15 yılda çevre konularını çok ciddiye alan Kuzey
Avrupa ülkelerinin de baskılarıyla ortaya çıkan Avrupa
Birliği çevre müktesebatının çok detaylı yükümlülükler
içermesi ve katı standartların eklenmiş olmasıdır. Bu
yükümlülük ve standartların uygulanmasında, yeni ve
eski tüm üye ülkeler de zorlanmaktadırlar. Bir diğer
neden ise, ne yazık ki çevre koruma konularının,
Türkiye’nin kamu harcamaları listesinde hep en alt
sıralarda yer almış olmasıdır. Bu durum yüksek
maliyetli altyapı yatırımlarından tutun da, kamu
personelinin çevre konusundaki kapasitesinin artırılması
gibi çok daha az maliyetli pek çok konu için geçerlidir.
Dolayısıyla, çevreye yapmakta olduğumuz tahribatı en
aza indirgemek için çok fazla gereksinimimiz vardır. Şayet
gelecek nesillere gurur duyacakları bir Türkiye bırakmak
istiyorsak, öncelikli çevre yatırımlarını ve koruma için
gerekli harcamaları, Avrupa Birliği’ne girsek de girmesek
de yapmak zorundayız.
Öncelikle, çevre müktesebatına uyum için gerekli
finansmanın optimal bir şekilde karşılanması için uzun
vadeli stratejilerin hazırlanması gereklidir. Hükümetin
hazırlayacağı merkezi planların dışında, yerel yönetimlerin
de mutlak şartla yerel çevre eylem planları hazırlamaları
önerilmektedir.
Vurgulamak istediğimiz bir başka nokta, stratejiler
hazırlanırken, hem yeni finansman kaynaklarının hem
de mevcut kaynakların planlamalarının başlatılması ön
koşuludur. Ancak, tüm Türk vatandaşlarının, daha temiz
bir çevrede yaşayabilmeleri için maaliyetleri paylaşmaları
gerektiği konusunda hazırlıklı olmaları gerekiyor. Diğer
yeni üye ülkelerin deneyimlerine baktığımız zaman,
AB’ye üye olmanın bedelinin sadece AB’den gelecek
karşılıksız finansal destek ile karşılanmayacağını, ancak
tüm vatandaşların katkılarıyla gerçekleşebileceğini
görüyoruz. Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyorsak ve
yaşam kalitemizi iyileştirmeyi arzuluyorsak, bunun
bedelini ödemeyi de göze almamız gerekiyor. Avrupa
Birliği ve kendi iç finansmanımızın dışında, özellikle
ağır yatırımlarda Avrupa Yatırım Bankası gibi dış
kaynaklı finansal kurumlardan kredilerin kullanılması
da kaçınılmaz olacaktır.
Bu çerçevede, özellikle uluslararası piyasalardan orta
ve uzun vadeli kredilendirme aracılığıyla ya da Avrupa
Birliği’nin 2007-2013 dönemi için geliştirmiş olduğu
yeni mali destek programı IPA’dan çeşitli finansal
imkanların sağlanması mümkün olacaktır. Bunun
yanında özellikle Avrupa’daki örneklerden gördüğümüz
kadarıyla çeşitli ekonomik araçlar da – vergi ve harçlar
gibi ya da kullanıcı ödemeleri gibi finansman alternatifleri
de - önemli kaynaklar yaratabilecektir.
REC’in Orta ve Doğu Avrupa deneyimlerinin bu
konuda çok önemli açılımlar getireceğine inanıyoruz.
Yeni üye olmuş ülkelerden edindiğimiz deneyimlerimizi,
Türkiye’nin öncelikleri ve ihtiyaçları çerçevesinde
değerlendirerek, ülkemizde bir çok başarılı projenin
yaratılabilmesine önemli destekler verebileceğimize
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
inanıyoruz. REC Türkiye, ülkemizde önemli bir açığı
dolduracak bir çok bilgilendirme çalışmalarını 2004
yılından beri gerçekleştirmektedir. Bu kapsamda, yerel
yönetimlerimize yönelik AB direktiflerinin yatırım
gereklilikleri, yatırım maliyetlerinin hesaplanması,
finansal imkanlar ve kaynak oluşturma, ekonomik
araçlar, proje döngüsü yönetimi, yatay çevre mevzuatı
(stratejik çevresel değerlendirme ve bilgiye erişim gibi),
yerel çevre eylem planları, AB çevre fonları, çevre
finansmanı ve atık yönetimi gibi konularında pek çok
eğitim gerçekleştirdik.
Okumakta olduğunuz yayın, AB Katılım Sürecinde
Çevresel Altyapı Projelerinin Finansmanı başlıklı
toplantının sunumları ve tartışmalarından oluşmaktadır.
REC Türkiye olarak, bu yayınla, toplantıda paylaşılan
bilgi ve deneyimleri özellikle yerel yönetimlere aktararak
AB çevre müktesebatının uygulanmasına yönelik
yatırımların finansmanı konusunda doğru stratejik
yaklaşımların belirlenmesi için yol göstermeyi hedefledik.
REC Türkiye’nin tarafsız kolaylaştırıcı rolü çerçevesinde,
toplantıdaki tartışmaların aktarımıyla, Türkiye’de
sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için bir
gereklilik olan paydaşlar arası yapıcı iletişim ve işbirliğinin
güçlendirilmesine de katkı sunacağımızı umuyoruz. REC
Türkiye ekibi olarak bu verimli toplantının çıktılarını
sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu yayının
gerçekleşmesini mümkün kılan Avrupa Komisyonu’na
özellikle teşekkürlerimi dile getirmek istiyorum. Ayrıca,
toplantıya ve yayına katkı sağlayan tüm konuşmacılara
ve katılımcılara teşekkürlerimi ayrıca iletmek istiyorum.
Dr. Sibel Sezer Eralp
Bölgesel Çevre Merkezi
REC Türkiye Direktörü
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
AÇ I L I Ş OT U RU M U
Açılış Oturumu
Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları
ve Finansal Mekanizmalar
Açılış Konuşması
Kerem OKUMUŞ
Direktör Vekili, REC Türkiye
Değerli Katılımcılar,
“REC’in Türkiye’de Kurulması Projesi” kapsamında, Avrupa Birliği’nin finansman desteği ile
gerçekleştirdiğimiz çevresel altyapı projelerinin
finansmanı konusundaki seminerimize hoşgeldiniz.
AB’yle üyelik müzakerelerinin en zorlu başlıklarından
biri çevredir. Çevrenin bu kadar zorlu olmasının
sebeplerinden bir tanesi, özellikle 1990’lı yıllarda
giderek derinleşerek ortaya konan Avrupa Birliği çevre
müktesebatının çok yoğun olmasıyken, bunun yanı sıra
uyum için gerekli olan finansman ihtiyacının çok yüksek
olması da zorluğun başka bir nedenidir.
Dinamik bir şekilde sürekli gelişen AB çevre politikası,
gerek üye ülkelerde gerekse üyelik sürecindeki ülkelerde
yerel yönetimlerin, özel sektörün ve sivil toplum
kuruluşlarının bu çalışmalar içinde yer almasını zorunlu
kılmaktadır.
Türkiye’nin AB üyeliğine müzakere ile daha da
yakınlaşması, sürecin ülke çapında da aynı hızla
yaşanmasını beraberinde getirmektedir. Müzakere süreci
içinde, AB çevre yasa ve yönetmeliklerinin ülkemizde
uygulanmaya konulması, kamu kuruluşlarının, yerel
yönetimlerin ve özel sektörün bütüncül bir yaklaşım
sergilemelerini ve uyum sürecini planlı bir şekilde
yürütmelerini zorunlu kılmaktadır.
AB çevre müktesebatının genel yapısına baktığımızda,
uygulamadaki en önemli yükümlülükler kamu sektörüne
ve yerel yönetimlere düşmektedir. Diğer yeni üye olmuş
ülke deneyimlerine baktığımızda, Türkiye’nin çevre
başlığında müzakereyi başarılı bir şekilde tamamlaması
ve müzakere çerçeve belgesinde belirtilen uygulama
çıtasının karşılanabilmesi için, kamu kuruluşlarının ve
yerel yönetimlerimizin üzerinde büyük bir sorumluluk
bulunmaktadır. Türkiye’nin genel çevre altyapısını
incelediğimizde, aslında önemli sorunlarla karşı
karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bugün çevresel altyapı
yetersizliği, plansız kentleşmenin çevre üzerine getirdiği
baskılar, hızlı nüfus artışı, yetersiz finansal kaynaklar ve
yoğun göç gibi ekonomik ve sosyal problemler, aslında
çevreyi ve çevre sağlığını doğrudan etkilemektedir.
Ekonomik ve sosyal problemlerin günümüzde çevre
ile bu kadar iç içe geçmiş olması, aslında sürdürülebilir
kalkınmanın önemini çok daha iyi anlayabilmemize
yardımcı olmaktadır. Önümüzdeki süreç içinde, yeni
politikaların gelişmesinde de bu çerçevede gerekli
şekillendirmeleri gerçekleştirmek durumundayız.
AB ortak çevre politikasının temel aldığı yerel
yönetimlerimize önemli görevler yüklemektedir. Örnek
olarak “yerindenlik ilkesi”, çözüme yönelik çevresel
kararların ve düzenlemelerin, çevresel sorunların
bulunduğu bölgenin yetkilileri tarafından, tüm ilgili
paydaşların sürece dahil edilerek kararlaştırılmasını
gerekli kılmaktadır. Çevresel bir çok sorunun bugün yerel
kaynaklı olduğunu göz önünde bulundurursak, bu süreç
şüphesiz çok önemli kazanımlar getirecektir. Ayrıca hava,
su ve atık gibi konularda genel uygulama süreçlerini, ilke
ve işleyiş prensiplerini ortaya koyan Avrupa Birliği’nin
çevre ile ilgili çerçeve direktifleri, yerel yönetimlere yetkili
oldukları bölgelerde, ilgili bakanlıkların eşgüdümünde
emisyon limitlerinin belirlenmesi ya da denetleme ve
yaptırımların uygulanması gibi konularda çok önemli
roller vermektedir.
Bu nedenle, yerel yönetimlerimizde süreç içinde
önemli yönetsel değişiklikleri yaşayacağımız açık
olarak görülmektedir. Söz konusu değişikliklerin
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
AÇ I L I Ş OT U RU M U
iyi yönetilebilmesi için, belediyelerimizin kurumsal
kapasitelerinin geliştirilmesi amacıyla gerekli çalışmalara
bir an önce başlamaları gerekmektedir. Aslında yönetsel
değişiklikler resmin sadece bir parçasını oluşturuyor; asıl
önemli ve zor olan bölüm, özellikle ağır yatırım gerektiren
direktiflerin uygulanabilmesi için ihtiyaç duyulan,
yatırımın nasıl planlanacağı, önceliklendirileceği,
yapılacağı ve bu yatırımların nasıl finanse edilebileceği
ile ilgilidir.
Yapılan son çalışmaların çıktılarına göre, Türkiye’nin
AB çevre müktesebatına tam uyumunun maliyetinin
70 milyar Avro civarında olacağı tahmin edilmektedir.
Bu mali yükümlülüğün önemli bir kısmını ise Tehlikeli
Atıklar, Düzenli Depolama, Kentsel Atıksu Arıtımı,
İçme Suyu Direktifi ve Su Çerçeve Direktifi gibi
ağır yatırım gerektiren direktiflere uyum çalışmaları
oluşturmaktadır.
Söz konusu bu finansman için kamu bütçesinin
yeterli olması mümkün değildir. Bu çerçevede
özellikle uluslararası piyasalardan orta ve uzun vadeli
kredilendirme aracılığıyla ya da önümüzdeki dönemde
2007-2013 Mali İşbirliği Programı’ndan, Avrupa
Birliği’nin geliştirmiş olduğu yeni mali program IPA’dan,
çeşitli finansal imkanların sağlanması mümkün olacaktır.
Bunun yanında özellikle Avrupa’daki örneklerden
gördüğümüz kadarıyla çeşitli ekonomik araçlar da - vergi
ve harçlar gibi ya da kullanıcı ödemeleri gibi finansman
seçenekleri - önemli kaynaklar yaratabilecektir.
Bu çerçevede REC’in Orta ve Doğu Avrupa deneyimlerinin bu konuda çok önemli açılımlar
getireceğine inanıyoruz. Yeni üye olmuş ülkelerin elde
etmiş olduğu deneyimleri Türkiye’nin öncelikleri ve
ihtiyaçları çerçevesinde değerlendirerek, ülkemizde
bir çok başarılı projenin yaratılabilmesine önemli
destekler verebileceğimize inanıyoruz. Özellikle yerel
yönetimlerimizin güçlü ve zayıf yanlarını göz önünde
bulundurarak süreç içinde karşılaşılacak yeni tehdit
ve fırsatları ortaya koyan bir modelin geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu model aynı zamanda yerel ihtiyaçların
tespitinin sağlanmasına yardımcı olacağı gibi,
yatırımların planlanmasını ve önceliklendirilebilmesini
de beraberinde getirecektir.
Bu sürece paralel olarak yerel yönetimlerimizin
özellikle süreç içinde ağır yatırım gerektiren direktifler,
bunların yatırım maliyetlerinin hesaplanması, finansal
imkanlar ve kaynak oluşturma, ekonomik araçlar,
proje döngüsü yönetimi, yatay direktifler, yerel çevre
eylem planları ve stratejik planlama konularında bir
an önce çalışmaya başlamaları gerekmektedir. Bu
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
çerçevede, REC Türkiye ülkemizde önemli bir açığı
dolduracak birçok bilgilendirme çalışmasını 2004
yılından beri gerçekleştirmektedir. Bu zamana kadar
kuruluşumuz kamu kurumları ve yerel yönetimler için
birçok konuda eğitim seminerleri ve bilgilendirme
toplantıları gerçekleştirmiştir. Özellikle kamu kurumları
ve yerel yönetimler için yaptığımız çalışmalardan
kısaca bahsetmek gerekirse, AB Avrupa Birliği’nin
stratejik çevresel değerlendirme, bilgiye erişim, halkın
karar alma mekanizmalarına katılımı gibi yatay çevre
direktifleri, aynı zamanda AB çevre hibeleri ve çevre
finansmanı konularında bir çok çalışma gerçekleştirdik.
Önümüzdeki altı aylık dönemde mevcut projemiz
kapsamında, özellikle belediyelerimiz için atık yönetimi,
kamu kuruluşlarımızın ve belediyelerimizin katılabileceği
“AB çevre politikasında sürdürülebilir kalkınmanın
yeri” konulu kapasite geliştirme etkinliklerimiz de
gerçekleştirilecektir.
Umarız bütün bu çalışmalarımız, ülkemizin daha
yaşanabilir bir çevreye kavuşması için yapılacaklara ve
dolayısıyla AB uyum sürecinin başarı ile yürütülmesine
önemli katkılarda bulunacaktır. Sözlerime son verirken
bu seminerin hepimiz için başarılı geçmesini diler,
katılımınız ve ilginiz için REC Türkiye ve ekibimiz
adına hepinize teşekkür ederim. Sayın Müsteşarımızı
konuşmasını yapmak üzere şimdi kürsüye davet etmek
istiyorum.
AÇ I L I Ş OT U RU M U
Açılış Oturumu
Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları ve
Finansal Mekanizmalar
Yüksek Maliyetli Çevre Direktiflerinin Uygulanması:
Türkiye’de Çevresel Altyapının Gelişimi
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Çevre ve Orman Bakanlığı, Müsteşar Yardımcısı
AB’ye uyum esnasında en önemli sorunlarımızdan
biri mevzuatımızın uyumlaştırılmasıdır. Genel olarak
baktığımızda 18 tane temel çevre direktifinin olduğunu
görüyoruz. Ayrıntılara ve diğer direktiflerle bağlantılara baktığımızda ise, Türkiye’nin diğerleriyle beraber
561 direktifi daha çevre mevzuatı ile uyumlaştırması
gerektiğini görüyoruz. Bakanlık olarak biz, başta atıksu
olmak üzere atıklar, hava kirliliği ve diğer konularla
ilgili AB destekli çeşitli projeler gerçekleştirmek
suretiyle mevzuatı yaklaşık %45 - %50 oranında AB’ye
uyumlu hale getirdik. Yaklaşık iki veya üç yıl içinde,
diğer çalışmaları da tamamlayarak, mevzuatla ilgili
çalışmalarımızı sonuçlandıracağız. Ama mevzuatın
tamamlanması, işlerin tamamlandığı anlamına
gelmiyor.
Şimdi mevzuat uyumlaştırılmasında bazı konularda
süreçler koyuyoruz. Hava kirliliği ile ilgili bir örnek
vermek istiyorum. Biz diyoruz ki: 2012 yılında hava
ile ilgili şu hedefe ulaşacağız; 2016 yılında da şu
hedefe ulaşacağız. Yani kademe kademe nasıl hedefe
varacağımızı belirliyoruz, AB mevzuatına tam uyum
sağlanması veya uygulamaların tam gerçekleştirilmesi
için bunlarla ilgili stratejilerimizi devreye koyuyoruz.
Elbette bunları yaparken ilgili tüm kurumların bilgileri,
tecrübeleri ve uygulamalarını esas alarak bunları
gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Dolayısıyla mevzuatın hazırlanması yetmiyor. Dediğim
gibi bunun yanında bir de uygulamayla ilgili kısmın
devreye girmesi lazım. Uygulamayla ilgili kısma
gelince; bir kere Çevre ve Orman Bakanlığı açısından
baktığımızda, kapasitenin çok düşük olduğunu
görüyoruz. AB çerçevesinde, yüksek maliyetli bir proje
dahilinde yaptırdığımız bir çalışma esnasında görülüyor
ki, denetleme, kontrol, raporlama ve lisanslandırma
gibi bazı konularda, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın kapasitesinin yeterli olmadığını görüyoruz. Kapasitesinin
artırılması için de mutlaka burada bir yeniden
yapılandırma modelinin devreye girmesi gerekiyor,
diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi. Nedir bu? Diğer
Avrupa ülkelerinde denetleme, izleme, kontrol ve
ceza vermeyle ilgili kısımda bir birim daha var: Çevre
Koruma Ajansı. Bu sistem yarı bağımlı veya bağımsız
bir şekilde kuruluyor. Bununla ilgili Bakanlık olarak bir
çalışma yaptık; şu anda Başbakanlığa bu konuyla ilgili
bir kanun taslağı gönderildi. Ve burada da ülkemizde
çevreyle ilgili yeniden yapılanma gerekliliğinin üzerinde
duruyoruz.
Yine en önemli konularımızdan biri; bilgiye erişemiyoruz.
Yeterli ve sağlıklı bilgi yok. Bu konuda belediyeler
açısından bilgi vereyim. Belediye şehre su veriyor, fakat
verdiği suyun ne kadarının kaybolduğunu bilmiyor ya da
çok takribi olarak biliyor. Belediye katı atıkla ilgili bilgi
topluyor ama bu bilgiler her zaman doğru olmayabiliyor.
Örneğin, benim orada çalıştığım dönemde İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’ne 9 bin ton çöp olduğu bilgisi
geliyordu ama ilçe belediyelerin günlük ürettikleri çöp
miktarı 32 bin tondu. Rakamlar arasında yaklaşık üç
kat fark vardı, yani veriler yanlıştı. Veriler yanlış olunca,
bir kere doğru karar verilemiyor, dolayısıyla doğru
sonuca gidilemiyordu. Buradan şunu söylüyorum, bir
kere verilerimiz doğru olacak, doğru bir şekilde analiz
edeceğiz ve doğru bir şekilde kullanacağız.
Başka bir örnek vermek daha gerekirse, biz çeşitli yerlerde
yıllardan beri hava kirliliğini ölçüyorduk. Ancak, ölçüm
yapılan yer yanlış olduğu için verilerimiz o şehri temsil
etmiyordu.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
AÇ I L I Ş OT U RU M U
Şimdi burada öncelikli olarak ne yapacağız? Kapasitemizi
geliştireceğiz; yerel yönetimler ve merkezi idarede
bunlarla ilgili kapasitenin doğru bir şekilde geliştirilmesi
lâzım. Bu toplantının en önemli amaçlarından biri
de mutlaka ilgili yerel yönetimlerin kapasitesini
geliştirmek olmalı. Yerel yönetimler, kapasitelerini
geliştirirken atıksu arıtma tesislerini ve atık bertaraf
tesislerini kendilerinin işletmelerine gerek yok. Hizmet
satın alımıyla bu tip işlerin rahatlıkla yapılabileceği ve
işletilebileceği kanaatindeyiz. Önümüzdeki günlerde,
bunların ciddi şekilde devreye gireceğinin üzerinde
özellikle duruyorum.
Yine bizim 1986 yılında çıkarttığımız bir çevre
kanunumuz var; bu çevre kanununda önemli
miktarda değişiklik yapıldı ve şu anda meclisin
gündem maddelerinden birini teşkil ediyor. Bu çevre
kanunuyla, yerel yönetimlerde su tüketim bedelinin
doğru belirlenmesiyle ilgili karar getiriyoruz. Suyun
alınması, şehre getirilmesi, atıksu haline dönüşmesi ve
arıtıldıktan sonra alıcı ortama verilmesinin bedelini
belediye belirleyebilecek. Yani, bir belediye suyla ilgili
bedeli belirlerken atıksu ile ilgili bedeli de belirleyip
bunu alabilecek. Şu anda belediyelerimizin bununla
ilgili ciddi sorunları ve sıkıntıları var. Atıksu ile ilgili
bedel alamıyorlar. Ben proje yapacağım, proje yaptığım
halde, yasa diyor ki; “tesisi kurmadan atıksu bedeli
alamazsınız;” artık çevre kanunu ile alacaksınız. Böyle
olmamalı. Projeye başladığınız andan itibaren bedelini
alacaksınız. Yine atıklarla ilgili, özellikle altını çizerek
söylüyorum; katı atığın bedeli merkezi yönetim
tarafından belirleniyor ki, bu yanlış bir yol. Atığın
toplanması, taşınması ve bertaraf bedeli belediyeler
tarafından belirlenecek ve bu bedel sadece ama sadece
bu sahada kullanılacak. Başka bir amaç için kesinlikle
kullandırılmayacak. Geçen hafta biz bakanlık olarak 42 tane AB projesi ile
ilgili olarak, 42 belediye ve belediye birliğini burada
Bakanlığımızda toplantıya çağırdık. AB projeleri nasıl
hazırlanır, nasıl sunulur konularında bilgi verdik. Bu
projeleri bundan sonra beraber yürüteceğiz dedik, ama
öncelikli olarak bu projelerin finansmanı konusunu
gündeme getirdik. Bu projelerin bazen %50’si, bazen
%60’ı, bazen de % 70’i AB tarafından desteklenecek;
ama geriye kalan kısmı kim destekleyecek? O işi
yaptıran yerel yönetim destekleyecek. Yerel yönetimin
yeterli kaynağı yoksa, bu projelerin destek görmesi
mümkün değil. Belediyeler 300 bin lira, 400 bin lira,
500 bin lira ton başına su bedeli alarak ben AB projeleri
yaparım diyorsa, bu mümkün değil diyoruz. Niye? Bu
atıksu arıtma tesislerinin bir de işletilmesi var. Yine
10
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
kanalizasyon sisteminin bakım, onarım ve yenilenmesi
var. Bunun için Türkiye’nin 35 milyar Avro’luk
yatırıma ihtiyacı var. İçme suyu ve atıksuyla ile ilgili
AB normlarına ulaşabilmemiz için 35 milyar Avro’luk
yatırıma ihtiyacımız var. Biz Bakanlık olarak, sizlerle
beraber bunu 20 yıl içinde çözmek istiyoruz.
Yine belediyelerle ilgili ikinci önemli sorunumuz katı
atık sorunu. Yani ikinci önemli yatırım gerektiren
konu. Bunlarla da ilgili yer seçimini yapmak üzere, biz
özellikle Bakanlık olarak bir proje başlattık. Dedik ki
bütün belediyelerin, özellikle belediye birliklerinin yer
sorununu çözelim. Yer sorununu çözdükten sonra, bir
kısmını başlatalım ama devamında da AB projelerinden
destek alalım. Çünkü, bunu özellikle belirtmek
istiyorum, yer sorunu çözülmemiş bir projeye AB’den
destek almamız mümkün değil.
Bu noktada şunu özellikle belirteyim. 20 yıl işletme
garantisi vermeyen bir belediyenin projesine, biz Çevre ve
Orman Bakanlığı olarak sıcak bakmıyoruz. 20 yıl nasıl bir
finansman mekanizması, nasıl bir yönetim mekanizması
oluşturacaksınız, bunu bize sunmanızı istiyoruz ki, bu
projeleriniz doğru bir şekilde çalışsın. Türkiye’de 225
belediyenin atıksu arıtma tesisi var; bunların yarısı
çalışmıyor, yazık oluyor bu ülkeye. Bir başka ifadeyle,
arıtma tesisi yapmak yetmiyor. Şunu soruyoruz: Arıtma
tesisinin işletilmesini nasıl planlıyorsunuz? Kurdele
kesmek yetmiyor, bunun işletme planı ile ilgili yönetim
planınızı da, uygulama planınızı da, finansman planınızı
da önümüze sunmanızı özellikle sizlerden istiyoruz.
Peki, bu kadar yüksek bir elektrik enerjisi bedeli ile ben
atıksu tesisimi nasıl işleteyim diye bir sorunuz olabilir.
Yine çevre kanununda bununla ilgili de bir düzenleme
geliyor. %50 elektrik enerjisi bedeli ayrı bir tarife
üzerinden uygulanır diyoruz. Çünkü bu tip tesislerin
dünyanın her yerinde özel bir desteği, özel bir şartı
var; bunu da biz Çevre Kanunu’nda özellikle belirterek devreye sokuyoruz.
Arkadaşlar, şu ana kadar biz Çevre ve Orman Bakanlığı
olarak sadece sanayicileri denetledik. Türkiye’nin
çevre yatırımına baktığınız zaman, kimyasallar hariç
(kimyasallarla da ilgili bir çalışma yapılıyor şu anda)
70 milyar Avro’luk yatırıma ihtiyaç var. Biraz önce de
belirttiğim gibi 35 milyar Avro’su atıksu ve içme suyu ile
ilgili. Toplamda 50 milyar Avro’luk kısmı belediye veya
yerel yönetimlerin yapması gereken yatırımlarla ilgili;
18-20 milyar Avro’su ise, sanayi kesiminin yapması
gereken yatırımlarla ilgili, ama kimyasallar hariç. Biz
orada da yaklaşık 20 milyar Avro’luk bir yatırımın
gerekeceğini tahmin ediyoruz ama bu tahmindir;
AÇ I L I Ş OT U RU M U
önümüzdeki günlerde bu rakamları da net olarak ortaya
çıkartacağız.
ve diğer konularda elimizden geldiği kadar düzenlemeler
yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz.
Şimdi, sizlerden Çevre ve Orman Bakanlığı olarak
özellikle ricamız, artık il il, ilçe ilçe odak noktalarınızın
belirlenmesi. AB projeleri nasıl hazırlanır, nasıl sunulur;
bunlarla ilgili elemanlarınızın olması gerekir ve bizimle
sizlerin daha sıkı temas halinde olması gerekir. Bu
diyalog, bu iletişim daha hızlı ve seri olarak devam
ederse projelerimizi daha sağlıklı gerçekleştiririz, daha
fazla proje sunma imkanımız olur. Şu anda 42 projeyi
ilgili belediyelerimizle birlikte hazırlıyoruz. Bunun
fizibilite çalışmasını ve ÇED çalışmasını sunacağız;
2007 yılında da yatırımla ilgili kısmı devreye sokacağız.
Yine AB projeleri çerçevesinde 4 bölgemizin; Kuşadası,
Çanakkale, Nevşehir ve Tokat bölgelerimizin atıksu ve
katı atık projeleri ile ilgili fizibilite ve ÇED çalışmaları
tamamlandı. Bu belediyelerin veya belediye birliklerinin
yatırımının gerçekleştirilmesi için, bu konularla ilgili
projelerinin de sunumu yapıldı. Umuyoruz ki, bu
projeler desteklendiği zaman çevresel yatırımlarla ilgili
altyapı hizmeti içeren ilk saha da devreye girmiş olacak.
Bunu da özellikle belirtmek istiyorum.
Yine AB projeleri çerçevesinde, bazı belediyelerimiz, ben
yakma yapmak istiyorum diyor. Ben son teknoloji plazma
metodunu denemek istiyorum diyor. Biz diyoruz ki; bu
kademeli bir iştir, kademeli bir yatırımdır. Türkiye’de
onlarca yerde kompost tesisi kurulmuştur. Onlarca
yerde katı atık yakma tesisi kurulmuştur. Kurulan bu
tesislerden, iki bölgede iki tanesi çalışıyor. Diğerlerinin
hiç biri çalışmıyor. Niye? Bir kere atığımızı bileceğiz,
doğru yönlendireceğiz, doğru bir şekilde planlayacağız.
Bunlar kademeli geçiştir. Bunu özellikle belirtmek
istiyorum.
Diğer projelerde, özellikle AB sürecinde yeni bir
yapılanma yoluna doğru da gidildi. ISPA fonları, IPA
fonu haline dönüştürüldü. Önümüzdeki günlerde
herhalde bunun yönetmeliği de yayımlanacak. Bu
yönetmelik çerçevesinde işlerin nasıl yürüyeceği de ortaya
konulacak ve böylece bu projeler gerçekleştirilecek.
Bir diğer önemli konu, belediyelerin denetlenmesi ile
ilgili. Biraz önce belirttiğim gibi, daha önce sanayicileri
denetliyorduk ama belediyeleri denetlemiyorduk.
Belediyelerimiz,
derelerimizi,
göllerimizi
ve
akarsularımızı arıtmadan atıksuları verebilecekleri alıcı
ortamlar olarak kabul ediyorlardı. Artık belediyeler de
bununla ilgili gereken cezai müeyyideye tabi olacaklar
ve gerekli cezai şartlar uygulanacak ve bu konuda ceza
alabilecekler. Belediyelerimizin dikkatini özellikle Türk
Ceza Kanunu’nun 181. ve 182. maddelerine çekiyorum.
Bu, çevre kanununda da net olarak belirtilmiştir; artık
sadece sanayiciler denetlenmeyecek, belediyeler de
denetlenecek.
İngiltere bugün çöpünü %95 oranında depoluyor,
benim ülkemde arkadaşlarımız diyor ki, ben çöpümü
yakacağım. Ne kadar katı atık bedeli alıyorsun diye
soruyorum belediyeme. 15 YTL alıyorum diyor. Peki
yakan o ülkenin katı atıkla ilgili bedelini biliyor musun
diyoruz, bilmiyorum diyor. Onu da ben şimdi buradan
söylüyorum. 4-5 kişilik bir aile, 150 ilâ 200 Avro bedel
ödüyor. Anlatabildim mi? Bu bedeli bulursanız, biz de
sizin çöpünüzü yaktırırız. Yine AB ülkelerinde çeşitli
atıksu arıtımı ile ilgili bedeller var, biz o bedelleri de
bilmiyoruz; ben burada onu da söyleyeceğim. AB
ülkelerinin çoğunda, içme suyu ve atıksuyun toplam
bedeli ortalama 2 ilâ 4 Avro, bir ton suyun bedeli bu.
Bizde ise 0,2 ile 0,4 - 0,5 Avro. Bu bedellerle bizim içme
ve atıksuyumuzu arıtıp, doğal kaynaklarımızı korumamız
mümkün değildir. Dolayısıyla, belediyelerimizi bu
konuda yeniden planlama yapmaya, yeniden yapılanma
yollarına girmeye davet ederek, daha sağlıklı bir
çevreyi hep beraber el birliliğiyle oluşturalım diyorum.
Toplantının başarılı geçmesini diliyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Neden ben bunun üzerinde çok duruyorum? Dünyanın
son 20-25 yıl içinde en kıymetli maddesi nedir diye
bakacak olursak, sudur. Elimizde çok kıymetli bir
madde var, fakat arıtmadan ve gerekli bedeli almadan
atıksularımızın alıcı ortama verilmesinin çok sağlıklı
ve iyi bir yol olduğunu düşünmüyoruz. Dolayısıyla
belediyelerimizin üzerine önemli görevler düşmektedir.
Biz merkezde, sizlerin de desteğiyle beraber, mevzuatta
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
11
AÇ I L I Ş OT U RU M U
12
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
A Ç I L I Ş O turumu
Açılış Oturumu
Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları ve
Finansal Mekanizmalar
Adaylık Sürecinde AB Mali Yardımları ve
Türkiye’nin Planlamaları
İnci ATAÇ RÖSCH
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi Başkanı
Ben, Avrupa Birliği mali yardımlarının nasıl kullanıldığı
hakkında bilgi vermek üzere bir sunum yapacağım.
Bunu yaparken mümkün olduğu kadar konuyu çevreye
yönelterek ya da çevre konusunda neler yapıldığından
daha spesifik örnekler vererek konuşmamı sürdürmeye
çalışacağım. Fakat tabii ki, Türkiye’ye sağlanan mali
yardımların ne tip yardımlar olduğunu, ne tip projeler
üretildiğini anlamadan da çevre konusunun özeline
inerek, o konuda çalışmalar yapmak çok zordur diye
düşünüyorum. Bu nedenle de bu genel perspektifi
verebilmek amacıyla buradayım.
Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye sağlanan mali
yardımları, Türkiye’nin AB ilişkileri ile paralel yürüyen
bir süreç olarak algılamamız lâzım öncelikle. Bunun
nedenini açıklayayım. 1999’da Türkiye’ye adaylık
statüsü verilmeden evvel de Türkiye’de AB’nin bir takım
projeleri hazırlanmış ve uygulamaları başlatılmıştı.
Ama bu 1999’dan evvelki projeler, adaylık statüsünden
evvelki projeler, bizim MEDA programı adını verdiğimiz
Akdeniz ülkelerine yönelik yani üçüncü ülkelere
yönelik bir takım kaynaklardı. Bu dönem, çok yararlı
projelerin oluşturulduğu bir dönem, fakat oluşturulan
projeler belirli bir hedefe yönelik değildi. Yani zaman
zaman bizim kamu kuruluşlarımızın talepleriyle,
zaman zaman Komisyonun önerileriyle oluşturulmuş
bağımsız projeler. Örneğin, bu döneme ait Milli Eğitim
Bakanlığı’nın çok önemli projeleri var. Yaklaşık 160
milyon Avro tutarında projeler. Şu anda da uygulamaları
sürüyor; ama amaçları sadece Milli Eğitim Bakanlığı’na
kurumsal destek vermek, bunun dışında daha özel bir
amaca yönelik değiller.
1999’da Türkiye’ye adaylık statüsünün tanınmasını
takip eden yıllarda ise, Türkiye mali yardımları AB’ye
uyum amacıyla kullanmaya başladı. “Uyum” altı
çizilmesi gereken önemli bir kelime burada. Uyum
deyince pek çok şey kastediliyor doğal olarak. En
önemlisi müktesebat uyumu; yani bizim hukuki
düzenlemelerimizi, mevzuatımızı Avrupa Birliği ile
uyumlu hale getirebilmek için yapacağımız çalışmalar
için AB mali yardımlarını kullanabileceğimiz bir dönem
başladı 1999’dan itibaren. Mevzuat uyumu işin sadece
bir kısmı; buna paralel olarak, mevzuat uyumunun
gerektirdiği idari kapasitenin ve yapıların oluşturulması
için de biz mali yardımları kullanmaya başladık.
Mevzuat uyumu ve idari kapasite, mali yardımların
2/3’ünü kullandığımız alanlar oldu 2002-2006 yılları arasında. Bir hazırlık dönemi diye bakmak lâzım buna;
hem hukuki düzenlemeleri yapıyorsunuz, hem de idari
yapıları oluşturuyorsunuz. Yine bu dönemde, 2002-2006
yılları arasında, önemli bir uyum alanı daha vardı; o da
bizim ekonomik ve sosyal uyum dediğimiz, çoğunlukla
bölgesel kalkınma, sınır ötesi işbirliği ve KOBİ’lere
sağlanan destekleri kapyasan alan. Bu çalışmalar,
geçtiğimiz dönemde 2006 da dahil olmak üzere, bu
yaklaşım ile, bu çerçevede yürütüldü. Oluşturduğumuz
projeler, AB’ye uyum projeleri oldu.
Fakat şu anda hepimiz biliyoruz Türkiye için yeni bir
dönem başlıyor. Türkiye artık müzakere sürecine,
dolayısıyla da taramalara başlamış bir ülkedir. Bu
nedenle de bundan sonra, 2007’den itibaren mali
yardımların kullanımında Türkiye için yeni bir
dönemin başlayacağını söylemek mümkün. Ne zamana
kadar? Tabii, Avrupa’nın bütçesi 2007-2013 dönemini
kapsıyor, ama aslında Türkiye için yeni dönem, üye
olana kadar olan dönemdir diye tanımlamak lâzım.
Mali yardımların kullanımı müzakerelerle elele gitmek
zorunda. Yani müzakerelerde yaptığımız çalışmaları,
uyum çalışmalarını finanse edebilmek için AB mali
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
13
AÇ I L I Ş OT U RU M U
yardımlarını büyük ölçüde kullanabileceğimiz yeni bir
döneme giriyoruz.
Müzakere sürecinde, Türkiye için uyumu çok kolay olan,
müzakereleri çok kolay olan fasıllar kadar, Türkiye’yi
zorlayacak olan fasıllar da var. Bu fasıllardan hemen
iki tanesini söyleyeyim; herkesin malumu olan fasıllar:
biri tarım, diğeri çevre. Neden bu iki fasıl Türkiye’yi
zorlayacak? Bir, tarım zorlayacak çünkü çok fazla
mevzuat var tarım alanında. Bütün mevzuatın aşağı
yukarı yarısı tarımı kapsıyor uyum çalışmalarında, o
nedenle zorlayacak. Çevre de maliyeti yüksek olacağı
için Türkiye’yi zorlayacak. Maliyetinin ne kadar yüksek
olacağını biraz evvel Sayın Müsteşar ifade etti. 70
milyardan bahsediliyor, hatta bunun, kimyasalları da
dahil ettiğinizde daha da yüksek rakamlara ulaşılacağı
söyleniyor. Ama bu 70 de olsa 30 da olsa Türkiye için
çok yüksek bir rakamdır. Yalnız bilmemiz gereken şey
şu: Bu maliyetin, bir, hepsini Avrupa Birliği hibelerinden
karşılamamız mümkün değil, böyle bir beklentimiz de
yok zaten. Bu maliyetin büyük bir kısmı doğal olarak
Türkiye’nin kendi ulusal bütçesinden karşılanacak.
İkincisi, Avrupa Birliği hibelerinden karşılanacak.
Üçüncüsü, muhtemelen başka finansal mekanizmalar
da devreye girecek ve bir takım kredi imkanlarını da
Türkiye araştıracak. Avrupa Yatırım Bankası, Dünya
Bankası veya benzeri finansal kuruluşlar olabilir. Ama
kredi mekanizmalarının da devreye girdiğini göreceğiz
çevresel altyapı yatırımlarında. Bütün bunlara ek olarak,
bu uyum çalışmaları sırasında çevre ile ilgili olan konular,
özel sektöre de çok önemli bir yük getirecektir. Yani, biz
bu çevre maliyetini karşılarken özel sektörün de elini
taşın altına koyması gerekecektir. Bütün bunlara rağmen yine de bunun uzun süreceği, Türkiye’yi zorlayacağı
çok açık. Muhtemelen çevre konusu Türkiye’nin 10
yılda halledemeyeceği ve geçiş dönemleri isteyeceği bir
fasıl olacak. Çevre ve Orman Bakanlığı zaten bu olayı
çok geniş bir perspektif içinde ele alıyor, 20 yıldan
söz ediliyor örneğin. Bunlar Türkiye’nin üzerindeki,
özellikle özel sektörün ve ulusal bütçenin üzerindeki,
yükü azaltabilmek için yapılan şeyler.
Bütün bunları söyledikten sonra şimdi tekrar mali
yardımlara geri dönmek istiyorum. Özellikle 2002-2006
döneminde Türkiye’de hemen hemen her sektörde çok
önemli projeler hazırlandı. Bu projelerin uygulamaları da
şu anda sürüyor. Bugün itibariyle, Türkiye’de uygulaması
süren MEDA dönemini de dahil edersek eğer, 152 tane
Avrupa Birliği projesi var. Bunların toplam büyüklüğü
de 1,5 milyar Avro’nun üzerindedir. Bu 152 Avrupa
Birliği projesinin hepsi de çerçeve projeler, yani kamu
kuruluşlarımız tarafından oluşturulan büyük ölçekli
14
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
şemsiye projeler. Hazırlık projeleri, uyum projeleri
bundan sonraki dönemleri kapsayacak. Tabii bunların
bazılarının altında toplumun çeşitli kesimlerine yönelik
alt projeler de var. Biz bunlara hibe programları diyoruz.
Mesela, büyük bir bölgesel kalkınma çerçeve projesinin
altında hibe programı olduğu zaman, hibe için teklif
çağrısına çıkılıyor ve Türkiye’nin her yerinden çeşitli
kesimler, bundan da kastım, KOBİ’ler, belediyeler ve
sivil toplum kuruluşları, hazırlayacakları küçük alt
projelerle teklif vermeye çağrılıyorlar. Bu kesimler de ana
projenin amacına yönelik olarak alt projeler hazırlayıp
sunabiliyor.
Şimdi, “çevre” öyle bir konu ki, hem ana projelerden
yararlanılıyor çevre alanında, hem de alt projelerden
yararlanma imkanı doğdu ve doğmaya da devam edecek.
Çevre ile ilgili olarak konuyu belki ikiye ayırmak lâzım
diye düşünüyorum. Birincisi; 2002-2006 dönemi içinde,
belediyelere yönelik neler yaptık diye bakmamız lâzım.
Böyle baktığımız zaman da çok fazla bir şey yaptığımızı
söylememiz mümkün değil. 2002–2006 dönemi,
hazırlık dönemi olduğu için belediyelerin altyapı ve üst
yapı projelerinin finanse edildiği bir dönem değildi.
Yeni yeni 2005 yılında başladı. İki belediyemizin bunlar Kuşadası ve Çanakkale Belediyeleri’dir- katı atık
altyapı projeleri 2005 paketinin içine girebildi. Buna ek
olarak, 2005’te bir ilk daha başladı. Belediyelerin üst
yapı projeleri de bu dönemde finanse edilmeye başlandı.
Belediyelerin kentsel sorunlarına, sosyal sorunlarına ve
göç nedeniyle oluşan sorunlara çözüm bulabilmek için
dört belediyemizle birlikte üst yapıya yönelik projeler
de yaptık. Bunlar da Erzurum, Diyarbakır, Şanlıurfa ve
Gaziantep belediyeleridir.
2005’te başlayan bu süreç, 2006’da yoğunlaşarak devam
etti. 2006 programlaması çerçevesinde, muhtemelen 7
tane ya da belki de daha fazla belediyemizin katı atık
projesini finans etme imkanı bulacağız. Buna ek olarak,
2 ilimizde de atıksu projesi finanse edilecek. Üst yapıya
yönelik olarak, yine Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa
belediyelerinin sosyal sorunlarına yönelik ihtiyaçlarını
karşılamak üzere projelerin hazırlandığı bir dönem
olacak.
Tabii, 2007’den itibaren bu rakamların katlanarak arttığını
göreceğiz. Sayın Müsteşar 42 tane altyapı projesinin
hazırlıklarından bahsetti. Bu hazırlıkları Türkiye’nin bir
an evvel yapabilmesi çok önemli, çünkü o kadar değişik
bir dönemdeyiz ki, kaynak var ama hazırlıklarımızı
yapmamız ve önceliklerimizi belirlememiz lâzım.
Geçmiş yıllarda kısıtlı kaynaklarla Türkiye bir takım
şeyleri finanse etmeye çalışıyordu ama bundan sonra
kaynağın kısıtlı olduğunu söylemek mümkün değil. Ama
AÇ I L I Ş OT U RU M U
hazırlıklı olmamız gerektiğini söylememiz gerekiyor.
Hazırlıklı olmak da, fizibilite çalışmalarının ve çevresel
etki analizlerinin hazırlanması lâzım anlamına geliyor- ki
bu projeleri Avrupa Birliği’nden finanse edebilelim.
Belediyelere yönelik olan kaynaklarımızın önümüzdeki
yıllarda katlanarak artacağını söylemek mümkün.
Burada belediyelere yönelik bu kaynakların bu kadar
artması beklendiği bir dönemde, şu hususun da altını
çizmek lâzım. Avrupa Birliği, aslında hem Türkiye
hem Avrupa Birliği için bir toplumsal proje. Yani bu
kamu kuruluşlarının işbirliğiyle yürütülecek bir süreç
değil. Çünkü Türkiye sadece kamu kuruluşlarıyla değil
toplumu ile bir bütün olarak Avrupa Birliği’ne üyeliğe
aday. O nedenle de Avrupa Birliği’nin yerel yönetimlerle
çalışmaya özel önem verdiğini biliyoruz. Yerel yönetimlerle bir, sivil toplum kuruluşları ile iki. Türkiye’yi
Avrupa Birliği’ne taşıyacak olan yerel yönetimler ve sivil
toplum kuruluşlarıdır; o nedenle de Türkiye’nin bu
üyelik sürecinde her ikisine çok önemli rol düştüğünü
düşünüyorum. Sadece mali yardımlarla, parayla ilgili
değil, ama sürecin tamamında yerel yönetimlerimizin
kapasitelerini bir an evvel oluşturmaları lâzım; çünkü
onların Avrupa’daki benzerleriyle ya da ortaklarıyla
oluşturacakları ilişkiler Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne
taşıyacaktır.
Şimdi bir de çevre projelerine biraz değinmek istiyorum.
Çevre konusunda ne gibi kaynaklar vardı 2002-2006
döneminde diye baktığımız zaman şunu görüyoruz: Bir,
2002’den itibaren bütün paketlerin içinde çevre projeleri
var. Bunlar, Çevre ve Orman Bakanlığımız tarafından
hazırlanmış projeler ve bu projeler aslında önümüzdeki
dönemlere hazırlık projeleri bir anlamda. Çünkü, hem
müktesebat uyumunu içeriyorlar, hem de - biraz evvel
altını çizdiğimiz gibi idari kapasitenin yeterli hale
getirilmesi için gerekli desteği sağlayan projeler bunlar.
Bu tip çerçeve projeleri yoğunlukla görmek mümkün
çevre alanında. İkinci kaynak olarak, belediyelerin
altyapı projeleri var. Biraz evvel de bahsettiğim gibi,
2005 yılında altı adet Belediyemize ait proje ile bu süreci
başlattık. Belediyelerimizin yüksek maliyetli altyapı
projeleri finansmanı imkânı var. Üçüncüsü bölgesel
kalkınma projeleri; bu da Türkiye’nin her yerinde değil
ama Devlet Planlama Teşkilatımız tarafından Devlet
İstatistik Enstitüsü ile yapılan bir çalışmanın sonucunda
tespit edilen bölgelerin bazılarında, genellikle bizim
kalkınmada öncelikle yöreler dediğimiz bölgelerde
başlatılmış olan projeler - ki bu bölgeler de gene DPT
tarafından bir takım ekonomik ve sosyal göstergeler
incelenerek oluşturulmuş bölgelerdir. Bu bölgelerde
başlatılan projelerin altlarında belediyelerin küçük
çaplı altyapı ihtiyaçlarına yönelik kaynaklar var. Yani
bir bölge için teklif çağrısı yapıldığında, belediyeler,
küçük çaplı (300.000 Avro’ya kadar olan) projelerini
hazırlayarak finansman için sunabilecek. O nedenle
bölgesel kalkınma projeleri de aslında çevre için ve
belediyelerimizin çevre projeleri için önemli bir kaynak.
Dördüncü bir kaynak daha var, çok sözü edilmeyen ama
gündemde olan: O da, sivil toplum kuruluşlarının çevre
projelerine yönelik kaynaklar. Bu kaynak kapsamında,
geçmişte de teklif çağrıları yapıldı, ama çok önemli
bir teklif çağrısı önümüzdeki aylar içinde yapılacak.
Özellikle çevre alanında faaliyet gösteren sivil toplum
kuruluşlarından teklif beklenecek bu çağrı ile beraber.
Bunlar muhtemelen küçük ölçekli olacak. Üst sınırını
henüz telaffuz etmem mümkün değil çünkü çağrı
yapılmadığı için bunu bilemiyorum; ama toplamda 100
bin ile 300 bin Avro arasında olması beklenmektedir.
Bütün bunları söylerken bir hususu hatırlatmamda yarar
var; büyük bir yatırım projesi yaptığınız zaman, örneğin,
belediyelerin altyapı projeleri söz konusu olduğunda,
biliyorsunuz ki, bunun sadece %75’ini Avrupa Birliği
hibelerinden karşılayabiliyoruz; yatırım projelerinin
hepsinde öyle. Diğer % 25’lik kısım da ulusal katkı payı
olarak bütçemizde yer almak durumunda. Yani altyapı
projelerinin %100’ünü finanse etmemiz mümkün değil
AB hibelerinden.
Son olarak, 2007’den sonraki döneme kısaca değinmek
istiyorum. Bu dönem ile ilgili hazırlıklar sürürüyor;
programın ana hatlarını şu anda biliyoruz. 5 ana başlık
altında Türkiye’nin önemli altyapı projeleri ve uyum
projeleri finanse edilecek. Bu alanlardan birisi bölgesel
kalkınma. Bölgesel kalkınmanın da üç tane alt başlığı
var ve çevre de alt başlıklardan biri. Yani çevre alanında
önümüzdeki dönemde çok önemli projelerin finanse
edilme imkanı olacak, önemli kaynaklar da ayrılacak.
2007’den itibaren yapılacak yatırımlarda, Türkiye belli
dokümanlar çerçevesinde yatırımlarını tespit edecek ve
gerçekleştirecek. Yani belediyelerimiz kendi başlarına bir
proje hazırlayıp da DPT’ye ya da ABGS’ye sunacaklar
gibi bir süreç yok. Öncelikle, ilgili Bakanlıklar tarafından
2007 yılı için operasyonel programların hazırlanması
söz konusu. Çevre konusundaki operasyonel programı
da elbette Çevre ve Orman Bakanlığımız hazırlayacak.
Burada finansmana yönelik öncelikler, hatta bazı projeler
tespit edilecek ve bu tespit çerçevesinde peyderpey
projelerin finanse edildiğini göreceğiz. Yani, hazırlık
yılı olan bu 2006 yılı, Türkiye için çok önemli. Çevre
ve Orman Bakanlığımız için de çok önemli; çünkü
çok yoğun hazırlıklar içinde olacaklar geleceğe yönelik
olarak.
Sözlerime son verirken teşekkürlerimi sunuyorum.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
15
AÇ I L I Ş OT U RU M U
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: En son
belirttiğiniz 2007 sonrası yatırımları ile ilgili dikkatimi
çeken bir noktada merakımı gidermenizi isteyeceğim.
Şimdi, Avrupa Birliği tarafından veya bakanlıklar
tarafından çizilen çerçevede, bakanlıklar tarafından
yapılan programa göre ve operasyonel önceliklere göre
hibe verilecek. Yani her yerel yönetim veya belediye kendi
projesine para talep edemeyecek. Bu yerellik ilkesine
biraz aykırı olmuyor mu?
YANIT 1.1, İnci ATAÇ RÖSCH: Avrupa Birliği’nin
bu dönemde bizden beklediği, Türkiye’nin önceliklerini
tespit edebilmek. Tabii, vakit çok sınırlı olduğu için ben
çok fazla ayrıntıya girmedim; ama oluşturulan bu temel
aracın önemli bir özelliği var. Türkiye bu dönemde
mali yardımları kullanmak için, bir; gerekli kurumsal
yapıyı oluşturmak zorunda. İki; önemli stratejik
dokümanlarını da oluşturmak zorunda. Örneğin, bu
mekanizmanın kullanılabilmesi için bir stratejik çerçeve
belgesi dediğimiz, alt bileşenlerden bölgesel kalkınma,
insan kaynakları ve biraz da kırsal kalkınma unsurlarının
toparlandığı bir belge hazırlamak zorunda. Bunu da,
bu sektörün tamamının koordinasyonunu yapacak olan
Devlet Planlama Teşkilatımız hazırlayacak. Bu belge,
bu döneme ait Türkiye’nin genel stratejisini ortaya
koyacak bir belgedir. Bu belgeyi takiben hazırlanacak
başka belgeler de var. Bunlar da ilgili bakanlıklarımızın
özellikle o konudaki önceliklerinin ortaya konulduğu
belgelerdir. Bu da, örneğin çevre konusunda Çevre ve
Orman Bakanlığı’nın hazırlayacağı, ulaştırma konusunda
Ulaştırma Bakanlığı’nın hazırlayacağı, bölgesel rekabet
konusunda Devlet Planlama Teşkilatı’nın hazırlayacağı
operasyonel planlardır. Burada Türkiye’nin öncelikleri
ortaya konacaktır. Bu çok proje bazında da olmayabilir;
önceliklerin tespiti de olabilir ama bazı büyük projelerin
tespiti şeklinde de olabilir. Bütün bu belgeler ortaya
konduktan sonra Türkiye bir proje sunabilecek. Şimdi
düşünün; biz AB’den mali yardımlar alıyoruz, 500
milyonumuz var. Bir takım belediyelerden bize teklifler
geliyor. Komisyon bize şunu soruyor: Ne gibi önceliklerle
siz bunları finanse etmemizi istiyorsunuz? Sizin bir
öncelik sıralamanız var mı? Sizin bir analiziniz var mı?
Biz Bitlis Belediyesi’ni, Gümüşhane Belediyesi’ni finanse
ediyoruzda, niye Hakkari ile Tunceli’yi etmiyoruz? O
nedenle ortaya bir doküman konması lâzım, bir eylem
16
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
planı konması lâzım ve o çerçevede finansmanın yapılması
lâzım. Yine bu işi yapma sorumluluğu belediyelerimize
ait, ama Türkiye’de bu çerçeve dokümanların hazırlanması
gerekiyor mutlaka.
YANIT 1.2, Mustafa ÖZTÜRK: Bu konuda ben
de bir açıklama yapmak isterim. Özellikle uygulama
projelerinin gerçekleştirilmesi konusunda şunu belirtmek
istiyorum. Bilgiler, 5 milyon Avro’nun altındaki yatırımla
ilgili projeler için AB tarafından destek alınamayacağı
yönündedir. Dolayısıyla, projeler seçilirken, mesela 7
tane katı atıkla ilgili, 2 tane daha önce katı atık ve atıksu
ile ilgili, yine şu anda 42 tane proje ile ilgili çalışmalar
başladığı zaman, biz şunun üzerinde durduk. Dedik
ki, hassas noktalarımız, bizim su alıcı ortamlarımız
veya toprak kirliliği ile ilgili noktalarımız önemlidir.
Biz, önceliğimiz olarak bu bölgeleri seçiyoruz dedik.
Çünkü su kaynaklarımız kirleniyor orada. Yani tekrar
kullanacağımız, içme suyu olarak kullanacağımız
alanlarımız yok oluyordu.
Yine katı atıkla ilgili olarak, belediye birliği olmayan bir
projeyi biz Bakanlık olarak desteklemiyoruz. Bunun altını
çizerek söylüyorum. Yani bir birlik sistemi olacak, birlik
yapısı olacak. O projelere özellikle destek olunuyor. Katı
atık projesi dediğimiz zaman sadece bir depolama tesisi
değil yanlış anlaşılmasın, depolama tesisinde yapılacak
diğer çalışmaları da bu projeler kapsıyor, örneğin transfer
istasyonları. Yine bu projeler, atığın minimize edilmesi
için, kaynakta ayrı toplamayı da kapsıyor. Bunu da
özellikle belirtmek istiyorum. Yine atıksu ile ilgili, sadece
atıksu arıtma tesisini değil; kanalizasyon sisteminin
yapılması da bu projelerin içinde; bunları kapsadığını
özellikle belirtmek istiyorum.
Oturum I
Altyapı Projeleri için
Proje Döngüsü Yönetimi
Birinci oturumda, çevresel altyapı projeleri için proje döngüsü yönetimi ele
alındı. Avrupa Komisyonu Delegasyonu’ndan Taş’ın sunumunda AB’nin
konuya yaklaşımı aktarılırken, Butson’un sunumları ve soru-yanıt bölümü
ile projelerde risk yönetimi detaylı olarak incelendi.
18
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Oturum I
Altyapı Projeleri için
Proje Döngüsü Yönetimi
Seminerin Hedefleri ve Gündemi
Joanna FIEDLER
REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi
Aralık ayında çevresel altyapı projelerinin
geliştirilmesine yönelik bir seminer düzenleme
ihtimalimiz olduğunu duyurduktan sonra, bugün
yeniden burada olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Özellikle, sadece bir kaç aydan sonra,
bugün pek çok katılımcının yeniden REC semineri
için buraya gelmesi ve tartıştığımız konulara ilgi
göstermesi benim için ayrı bir kıvanç kaynağı. Sizlere
bu giriş sunumunda kısaca seminerin amaçlarından
bahsedeceğim; ayrıca çevresel altyapı projelerine ve
Türkiye’de bu tarz projelere duyulan ihtiyaca değinmek
istiyorum.
Üzerinde duracağım konular aşağıdaki sorular
çerçevesinde olacaktır:
• AB katılım süreci çerçevesinde, çevresel altyapı
yatırım projelerinin belediyeler için bu kadar
önemli olmasının sebebi nedir?
• AB’nin ağır yatırım gerektiren direktiflerine uyum
sağlamak için belediyeler tarafından geliştirilmesi
gereken altyapı çeşitleri nelerdir?
• Projelerin
belediyeler
tarafından
finanse
edilmesinde karşılaşılan zorluklar nelerdir?
• Belediyeler
düzeyindeki
altyapı
projeleri,
sadece belediyeler açısından değil, daha geniş
bir perspektiften ele alınarak, ulusal, hatta
Avrupa düzeyindeki konularla ne şekilde
ilişkilendirilebilir?
Bunlara ek olarak, çevresel altyapı yatırım
projelerinden bahsedeceğiz. Öncelikli olarak, bu
terimden ne anladığımız büyük önem taşıyor. Bizler,
çevresel konular hakkında tartışıyoruz. Esasında,
belediyelerimiz sınırları içinde kirliliği azaltacak ya
da toprağın veya suyun geri kazanımını sağlayacak
bazı faaliyetler görmek istiyoruz. Bu gibi faaliyetler
aracılığıyla insanların, ilgili bölge sakinlerinin, aynı
zamanda hayvanların, bitkilerin ve genel anlamda ekosistemin yaşam şartlarını iyileştirmeyi arzuluyoruz.
Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Bu türden
bir çevre projesi, bünyesinde pek çok karmaşık ilişki
bulunduracaktır; böyle bir projede pek çok aktör ve
paydaş rol oynayacak ve bu süreç içinde projeden bir
şekilde etkileneceklerdir.
“Altyapı”, bir ülkenin daha etkin bir şekilde
çalışabilmesi için gerekli olan temel sistem ve
hizmetlerin geliştirilmesi olarak tanımlanabilir. Aynı
zamanda ilgili nüfus için yeterli şartları sağlayan
sistemler ve hizmetleri de kapsar. Konumuzla ilgili
olarak ele aldığımızda ise, çevresel altyapılar, altyapı
inşası ile ilgili unsurlara odaklanmak kaydıyla, ilgili
sistemin farklı unsurları arasında bir şebeke kurmak
anlamına gelir. Diğer bir deyişle, atık yönetim
sistemleri ve su kaynakları yönetimi için kurulması
gereken bütün şebekelerin işletilmesi ve bakımının
önemini anlatır.
Çevresel altyapı yatırımını oluşturan unsurlara
eğilecek olursak, burada “yatırım”dan kastımız, belli
bir şeyden kâr, kazanç ya da kazanım sağlamak
için o işe harcadığımız para, emek ve zamandır.
Çoğunlukla, bu gibi projelerden kâr elde etmek
oldukça güç olduğu için, bu noktada bazı çelişkiler
yaşanmaktadır. Bu durum, çoğunlukla çevresel altyapı
yatırım projelerinin finansmanı için bu kadar çok
dış kaynağımız olmasının sebeplerinden biri olup,
projelerin mevzuata uyumlu olarak tamamlanmasını
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
19
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
sağlar. Aynı şekilde bu tür projelerin kullanabileceği
mali kaynaklar sınırlıdır ve maliyet geri kazanımını
sağlamak en büyük güçlüklerden biridir.
olan çeşitli finans kaynaklarından altyapı projeleri
için yararlanabilmekle ilgili zorluklar göz önünde
bulundurulmalıdır.
Son olarak, “proje”den bahsedeceğiz. Proje, belli bir
amaca ulaşmak için bir zaman diliminde planlanan
iş olarak tanımlanabilir. Bu, bir belediyenin belli bir
zaman içinde, açık bir şekilde ortaya konmuş belli bir
hedefi gerçekleştirmesine yönelik gerekli çalışmaları çok
dikkatli bir şekilde planlanlaması gerektiği anlamına
gelir; ve bu türden bir proje için ise, belediyelerin
planlama ve yönetim kapasitesi konularında
becerilerinin, açık görev ve sorumluluklarının ve aynı
zamanda iyi gelişmiş bir zaman yönetimi anlayışının
olması gerektiği anlamına gelir.
İlgili AB direktiflerinin yatırım üzerindeki etkileri
nelerdir? Daha önce de duymuş olduğumuz üzere
“ağır yatırım gerektiren ana AB direktifleri” olarak
adlandırdığımız yatırıma ilişkin belirli direktifler
mevcuttur. Söz konusu direktifler, sadece gerekli
olan yatırım bedeli açısından değil, aynı zamanda
yatırımla ilgili projelerin karmaşık yapısı nedeniyle,
uygulanacakları
ülkeleri
oldukça
zorlayacak
direktiflerdir. Bunlar, özellikle AB’ye yeni üye olan
ülkeler için ayrı bir zorluk yaratmıştır; söz konusu
ülkelerin bir kısmına geçiş süreleri tanınarak, ilgili
direktiflere uyumlarını mutlaka katılım gününde
değil, ancak birkaç yıl sonrasında gerçekleştirebilmeleri
için imkân verilmiştir. Bu direktiflerin bazılarının
uygulanmasından doğrudan belediyeler sorumlu
kılınmıştır ve bu şekilde bu alanda ilgili direktiflerin
uygulanması ile gerçek yük, yerel düzeyde belediyelere
kaydırılmıştır. Ulusal hükümetlerin sergileyecekleri
etkin eşgüdüm çalışmaları, bu zorlayıcı süreci başarı
ile tamamlayabilmek için gereken temel unsurlardan
biridir.
Çevresel altyapı yatırım projelerinin esaslarını
özetlemek gerekirse, belediyeler olarak gerek çevresel
durumumuzu, gerekse projenin geniş anlamdaki
etkilerini, sadece çevresel değil, aynı zamanda sosyal
ve ekonomik etkilerini, çok iyi tanımalı ve analiz
etmeliyiz. Gerek altyapıyı oluşturan unsurlara,
gerekse söz konusu altyapı unsurlarının bulunduğu
yere yönelik ayrıntılı analizler yapmalıyız. Ayrıca,
projenin belirli unsurları için gerekli olan maliyetlerin
ve finansal kaynakların da detaylı bir analizini ve
belediyelerde planlama, yönetim, risk yönetimi ve
zaman yönetimi gibi hususlarda ihtiyaç duyulan
becerilerin bir değerlendirmesini yapmalıyız.
Bu durum belediyeler için neden bu kadar önemli?
Özellikle üzerlerine yeni yeni sorumluluklar yüklenen
veya geçmişte söz konusu sorumlulukları uygulamada
olmayan belediyeler için bu durum ayrı bir önem
taşıyor. Bu durum, adem-i merkeziyetçilik (yerelleşme)
içinde AB mevzuatı ile uyumlu hale gelebilmek için,
ilgili bütün belediyelerin yeni sorumluluklar üstlendiği
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde karşılaştığımız
ortak bir durum. AB mevzuatına uyum amacıyla
altyapı projeleri geliştirilmesi ve bu projelerin
yönetimi, çoğunlukla projelerin sürdürülebilirliğini,
atık hiyerarşisini, kaynakların verimliliğini dikkate
alabilmek amacıyla, projenin ötesinde bir düşünme
yöntemiyle, tamamen yeni bir kavram ya da zihniyet
geliştirmeyi gerektirir. Ayrıca, çeşitli hizmetlerden
yararlanan kullanıcıların, nihayetinde söz konusu
hizmetlerin bedelini ödeyebilmeleri ve bu konuda
istekli olmaları için, belediyelerin altyapılara ilişkin
hizmet kalitesinin yeterli düzeyde olması önem
taşımaktadır. Bunların yanında, belli bir ülkede var
20
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Söz konusu direktiflerin bizlere yükleyeceği gereklilikleri daha net açıklayabilmek açısından birkaç örnek
vermek istiyorum. AB su politikasını ele alırsak, AB
ülkelerindeki su kaynaklarının yönetimi ile ilgili genel
kuralları ortaya koyan ve havza yönetimini zorunlu
kılan bir “Su Çerçeve Direktifi” olduğunu görüyoruz.
Bu direktifin belediyelerle çok yakından bir ilişkisi
olduğunu hemen anlayabiliriz; çünkü yürüteceğiniz
su projenizin, içinde bulunduğunuz akarsu havzasını
görmezden gelerek havzadan bağımsız bir şekilde
planlama yapmanız mümkün değildir. O nedenle
böyle bir durumda, size komşu olan diğer belediyelerle
işbirliği yapmanız gerekecek; bu da bir nevi bölgesel
planlama yapmanız ve dahası ulusal düzeyde bu
konuyla ilgili gerekli bağlantıları kurmanız gerektiği
anlamına gelecektir.
Su Çerçeve Direktifi kapsamında, belediyeler için
özel bir önem arz eden belli başlı bir takım direktifler
yer almaktadır. Bu direktifler arasında, “İçme Suyu
Direktifi”, “Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi” ve
nispeten daha az önemli olan “Nitratlar Direktifi” ve
“Kullanma Suyu Direktifi”ni sayabiliriz. Örneğin İçme
Suyu Direktifi, belediyelerde kullanım suyu kalitesine
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
ilişkin standartlar getirmektedir. Bu direktif ayrıca su
hizmetlerinin sağlanabilmesi için gerekli altyapının
mevcut durumunu belirleme ve değerlendirme
gerekliliğini ifade etmektedir. Söz konusu direktifi
uygulamaya başladığımız noktada, elimizdeki
altyapının ve mevcut durumun ne olduğu ve ilgili
standartları karşılayabilecek şekilde sistemin nasıl
yenileneceği gibi soruları sormamız gerekir. Bir sonraki
adım ise altyapının yenilenmesine yönelik bir planın
çizilmesidir. Genellikle eski ya da gerekli bakımın
yapılmadığı sistemler su kaynaklarının verimli bir
şekilde kullanılmasını engeller; bu nedenle oluşacak
sızıntıların ve kaçak bağlantılardan oluşan kayıpların
değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu direktif ayrıca,
su kaynaklarının nüfus tarafından daha az miktarda
kullanımını sağlamak amacıyla, su kullanımının
optimize edilebilmesi için gerekli tedbirlerin
alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu direktifin ana
uygulayıcısına bakacak olursak, uygulama ile ilgili
neredeyse bütün yük, belediyelerin ve su hizmeti
sağlayan kuruluşlarının üzerindedir. Bu durumda
ilgili direktiflerde belirtilen uyumun sağlanabilmesi
için bazı yatırım gerekleri söz konusudur. Bu yatırım
gereklerinden belediyeleri ilgilendirenler arasında,
su şebekelerinin ıslahı ve genişletilmesi, su arıtma
istasyonlarına gerekli ekipman ve teçhizatın temin
edilmesi ve şüphesiz ilgili direktiflerde belirlenen kalite
standartlarının karşılanıp karşılanmadığını kontrol
etmek için gereken izleme altyapısı ve teçhizatın
sağlanması sayılabilir.
Başka bir örnek olarak da, Kentsel Atıksu Arıtma
Direktifi’ni ele alalım. Bu direktif, biyolojik olarak
parçalanabilen evsel atıksu üreten yerleşim yerlerinden
ve önceden tespit edilmiş bazı sanayilerden kentsel
atıksuyun toplanması, arıtılması ve bertaraf edilmesi
konularında hükümler getirmektedir. Söz konusu
direktifte odak noktası, sistemin gereklerine uygun teknik altyapının sağlanması ve farklı su alıcı
ortamlara deşarj etmek üzere aktarılan atıksuya ilişkin
emisyon sınırlarına standart getirilmesidir. Yine bu
direktifin uygulanmasına ilişkin yükün neredeyse
tamamı belediyelerin ve su hizmet kuruluşlarının
üzerindedir. Bu direktifin uygulanabilmesi için
gerekli olan yatırımlar arasında kanalizasyon toplama
şebekelerinin yenilenmesi ve genişletilmesini, atıksu
arıtma tesislerinin inşası ve yenilenmesini, gerekli
izleme teçhizatının temin edilmesini sıralayabiliriz.
birkaç örnek vermek istiyorum. Burada örnek ülke
olarak Polonya’yı seçtim. Polonya 38 milyon nüfusu
ile AB’ye yeni katılan üye ülkeler arasında büyüklüğü
itibariyle Türkiye ile mukayese edilmeye en müsait
ülke. 2003 yılında kabul edilen Kentsel Atıksu Arıtma
Direktifi’ne ilişkin ulusal program, 2015 yılına kadar
ulaşılması gereken belirli hedefler ortaya koymuştur.
Söz konusu Ulusal Program 2015 yılına kadar 1378
yerleşim biriminde kentsel atıksu arıtma tesisleri ile
toplama tesislerinin inşasından, genişletilmesinden
ve modernizasyonundan bahsetmektedir. Pratikte
bu durum, Polonya’nın söz konusu direktife uyum
sağlayabilmesi için yaklaşık 21.000 km uzunluğunda
kanalizasyon şebekesi ve 1.100’den fazla atıksu arıtma
tesisi inşa etmesi gerektiği anlamına gelmektedir.
Bu direktifin uygulanabilmesi için gerekli tahmini
maliyet yaklaşık 8 milyar Avro’ya tekabül etmektedir.
Bu maliyetle ilişkin finansmana bakacak olursak,
finansman çeşitli kaynaklardan sağlanmaktadır.
Finansmanın bir kısmı AB fonlarından, bir kısmı
Polonya’da altyapı projelerinin eş-finansmanında
çok önemli bir araç olarak işlev gören ulusal çevre
fonundan, bir kısmı belediyelerin öz kaynaklarından
belediye eş finansmanı olarak, bir kısmı ise kamuözel sektör ortaklıklarından karşılanmaktadır. Bu
örneklerle, belediyelerce çok ciddi anlamda altyapı
inşasını gerektirecek olan su sektöründeki direktiflere
uyum meselesinin zorluğunun ne boyutlarda olduğunu
gözler önüne sermek istedim.
AB düzeyindeki atık yönetimi politikası ve ilgili
mevzuatı ele alacak olursak; Topluluk Atık Yönetimi
Stratejisi kapsamında atık yönetimine ilişkin AB
yaklaşımının, Atık Çerçeve Direktifi’nin, yani
tehlikeli atıkları ayrı bir atık kategorisi olarak ele alan
bir mevzuatın ve atık sevkiyatına ilişkin yönetmeliğin
yer aldığını söyleyebiliriz. Arıtma yöntemleri ve arıtım
işlemlerine dair net düzenlemeler getiren iki direktif
bulunmakta olup, bunlar Atık Yakma ve Katı Atık
Düzenli Depolama Direktifleri’dir. Son olarak, atık
yağlar, kanalizasyon çamuru, piller, maden atıkları,
ambalaj atıkları, poliklorlu bifeniller (PCB’ler), hurda
taşıtlar ile elektrikli ve elektronik ekipmanların atığı
gibi belirli atık kollarının yönetimine ilişkin yöntem
ve kuralları AB atık mevzuatı belirlemektedir. Bununla
ilgili özet şema aşağıdaki gibidir (Şekil 1):
Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’nin kapsamı hakkında
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
21
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Şekil 1:
Atık Yönetimi Politikası
Topluluk Atık Yönetimi
Stratejisi
COM(96) 399, 30/7/96
Atık Çerçeve Direktifi
Dir. 75/442/EEC
Tehlikeli Atık Direktifi
Dir. 91/689/EEC
Düzenli Depolama
Direktif 99/31/EC
Atıkların Yakılması
Direktif 2000/76/EEC
Atık Yağlar
Direktif 75/439/
EEC
Arıtma
Çamuru
Direktif 86/278/
EEC
Piller
(Dir. 91/157/
EEC
& 93/86/EEC)
Ambalajlar
(Dir. 94/62/EC)
Maden atıkları
COM(2003) 319
Atık yönetimi konusu belediyelerin sorumluluk
alanı içinde yer aldığı için, belediyeleri en yakından
ilgilendiren direktif Düzenli Depolama Direktifi’dir.
Söz konusu direktif, atıkların düzenli depolanması
sonucu çevre üzerinde ortaya çıkabilecek olumsuz
etkilerin önlenmesini ve azaltılmasını amaçlamaktadır.
Burada kullanılacak ilgili bütün yöntemler ve
seçenekler belli bir atık hiyerarşisini izlemelidir.
Başka bir deyişle, düzenli depolama yöntemi atık
yönetiminde pek de makul olmayan bir seçenek olup,
en son başvurulması gereken bir yöntemdir. Öncelikli
olarak atığın önlenmesi, atığın en aza indilirmesi ve
geri kazanımı sağlanmalı; eğer bu seçeneklerin hiç biri
mümkün değilse, ancak o zaman son seçenek olarak
düzenli depolama yönteminin kullanılması mümkün
olmalıdır. Atık hiyerarşisi uygulaması, atıkla ilgili bütün
yöntemlere ve anlayışa değişiklik gerektirmekte; atığın
mümkün olduğunca yeniden kullanılmasını ve geri
dönüştürülmesini, aynı zamanda mümkün olduğunca
az oranda düzenli depolanmasını öngörmektedir. Bu
direktif atıklara ve oluşturulacak düzenli depolama
22
Atıkların Taşınması Hakkında
Tüzük
(Tüzük (EEC) 259/93)
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
PCB’ler ve
PCT’ler
(Dir. 96/59/EC)
Hurda
araçlar
Dir. 2000/53/
EC
Elektronik atıklar ve
bunlardaki tehlikeli
maddeler
Dir. 2002/95/EC &
Dir. 2002/96/EC
sahalarına ilişkin çok katı teknik gereklilikler
getirmektedir. Endüstriyel atık, tehlikeli atık ya da
belediye atığı gibi farklı kategorilerdeki atıkların
düzenli depolama esnasında birbirine karıştırılmasını
yasaklamaktadır. Ayrıca, farklı atık kollarına yönelik
bazı farklı yönetim stratejileri ortaya koymakta,
ve biyolojik olarak parçalanabilen atık ile araba
lastikleri gibi belli başlı atık kollarının düzenli olarak
depolanmasını yasaklamaktadır. Düzenli Depolama
Direktifi’nin ana uygulayıcısı ve bütün yükün yerel
düzeyde üzerine kaydırıldığı kurum belediyelerdir.
Belediyeler bu çerçevede, düzenli depolama sahalarının
kabul edilebilir standartlar uyarınca yenilenmesinden
ve genişletilmesinden; yenilemeyecek durumdaki
düzenli depolama sahalarının kapatılması için gereken
yatırımı yapmaktan; kapatılma işlemi sonrası bu
sahaların korunmasından; atık toplama sistemlerinin,
atık ayırma istasyonlarının, geri dönüşüm tesislerinin,
biyolojik olarak parçalanabilen atıkların arıtılması için
gerekli tesislerin, düzgün düzenli depolama sahalarının
ve izleme teçhizatının geliştirilmesinden sorumludur.
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Türkiye’nin katılım sürecinde, çevre sektöründe
gereken toplam maliyete bakacak olursanız; burada
uyum için gerekli olan yatırımların büyük bir kısmını
oluşturan iki tane sektör olduğunu göreceksiniz. Bu
sektörler atık ve su sektörleri olup, katılım sürecinde
çevre alanında harcanması gereken 70 milyar Avro’luk
toplam maliyet içinden maliyetleri sırasıyla 13 milyar
ve 37 milyar Avro’ya tekabül etmektedir. O nedenle,
bu süreç içinde en zorlu görevin belediyeleri beklediğini
ve belediyelerin ilgili mevzuatların gerçek uygulayıcısı
olduğunu ve ancak belediyelerin gayretleri yoluyla
bütün ülkenin uyum sürecini tamamlayabileceğini
iddia edebilmemiz için başka bir argüman daha
karşımıza çıkıyor.
Bunun yanı sıra, yeni ve eski yatırımlar arasındaki
ayırıma baktığımızda (Şekil 2), su sektörünün yatırım
ihtiyacı en yüksek sektör olduğunu görebiliriz. Bu
noktada yeniden yatırım yapılması ya da mevcut
altyapıların yenilenmesinden ziyade yeni projelerin
geliştirilebilmesi için yeni yatırımlara ihtiyaç olduğunu
söyleyebiliriz.
Şekil 2: Türkiye’deKatılıma İlişkin Ağır-Maliyetli Yatırımlar
70
Milyar AVRO
60
Hava
Endüstri
Atık
Su
50
40
30
20
10
0
Yeni Yatırımlar
Yeniden Yatırımlar
Toplam Yatırım
Maliyeti
Söz konusu projelere belediyeler tarafından finansman
sağlanması noktasında karşılaşılan ortak sorunlara
geldiğimizde, bu sorunların gerek Orta ve Doğu
Avrupa ülkeleri gerekse aday ülkeler için geçerli
olduğunu görüyoruz. Mali zorluklar kısmında, aday
ülkelerdeki en önemli ortak sorun, ulusal hükümet
tarafından tahsis edilen ödeneklerin ihtiyaç duyulan
harcamaları karşılamaması nedeniyle ortaya çıkan,
gelir ve gider tahsisi arasındaki uyuşmazlıktır. Bu
sorun, adem-i merkeziyetçilik (yerelleşme) süreci
neticesinde belediyelere yeni yükümlülükler verilmesi
ile daha da belirgin hale gelmiştir. İkinci olarak, “bedava
para”nın maksimize edilmesi amacına yönelik “hibearama zihniyeti” olarak adlandırılan anlayış karşımıza
çıkmaktadır. Proje teklifinde bulunan kişilerin
genellikle, “Lütfen bize hibe verin, lütfen bize para verin.
Bu para ile ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Mevzuat
uyumunu sağlamamız için tek seçenek bu...” tarzında
söylemleri oluyor. Yatırım projelerinin uygulanmasına
yönelik kapsamlı ve sürdürülebilir bir yaklaşım, farklı
finansman kaynaklarının değerlendirilmesini ve
finansmanın sağlandığı herhangi bir hibe programı
içinde belediyelerin de kendi katkı payları olarak
eş finansman sağlamasını gerekli kılmaktadır.
Karşılaştığımız başka bir zorluk da mali kapasite
ile ilgili. Maliyetin geri kazanımının sağlanması ve
ilgili altyapının işletme ve bakımı için gerekli yeterli
kaynakların temin edilmesi amacıyla, çoğunlukla
sunulan hizmetle ilgili tarifelerin artırılması ihtiyacı
karşımıza çıkmaktadır. Belediyelerde ise genellikle
tarife ve harç uygulamaları karşıtı politik bir direnç
vardır. Bunu takiben de, düşük tarife toplama oranları
ile hizmet kullanıcılarından ilgili fatura ödemelerinin
düşük düzeyde tahsil edilmesi gibi sorunlar karşımıza
çıkmaktadır. Belediyelerin tarifeleri artırmaya
başlaması ile birlikte, belediye yetki alanı içinde yaşayan
yoksul kesim için de birdenbire bir karşılayabilirlik
ve ödeme gücü sorunu ortaya çıkacaktır. Borçlanma
ve bankalarca muteber projeler geliştirme hususunda
belediyelerin karşılaştığı en büyük zorluk, alınan
kredinin bankaya geri ödenmesidir.
Politik boyutta ise, temel zorluk belediyelerin sınırlı lobi
yetkileridir. Belediyelerin ulusal düzeyde hükümetle
görüşerek, bazı kanunların ya da stratejilerin kendi
çıkarlarına ve yararlarına daha farklı bir şekilde
düzenlenmesini sağlamak amacıyla lobi faaliyetinde
bulunabilmeleri için gereken kapasiteleri sınırlıdır. Bu
durum, projelerin başarılı bir şekilde geliştirilmesini
engeller ve bütün süreci yavaşlatır. Çevresel sorunların
genel olarak düşük öncelik taşıyan bir konu olarak
ele alınması da karşılaşılan başka bir ciddi sorundur.
Bu durumda belediyeler için yol yapımı finansmanı
ya da eğitim ve sosyal destek alanındaki önceliklerle
ilgili daha acil altyapı ihtiyaçları söz konusudur ve
çevre genellikle daha düşük önceliğe sahiptir. Ayrıca,
ulusal düzeyde de çevresel sorunların önceliğinin
düşük olması karşılaşılan bir durumdur. Projelerini
daha etkin bir şekilde geliştirmek, hazırlamak ve
nihayetinde yönetmek için gereken becerilerin
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
23
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
oluşturulması, yani belediyelerin kapasiteleri, bütün
ülkelerin karşılaştığı diğer bir ortak sorundur. İleride
daha ayrıntılı olarak ele alacağımız ölçek ekonomisi
ile maliyetin düşürülmesinin ve bir altyapı projesinin
finansal açıdan sürdürülebilir olmasının neden bu
kadar önemli olduğunu anlamakla ilgili bazı sorunlar
yaşanmaktadır. Karşılaştığımız diğer sorunlar arasında,
kanunların sınırlı çerçevede uygulanıyor olması ve
sahiplenme konusu yer almaktadır. Sahiplenme
konusu, bir belediyenin belli bir proje için neler
düşündüğü ve nasıl hissettiği; kendisini belli bir
projenin sahibi gibi hissedip hissetmediği; altyapıyla
ilgili güçlü bir sahiplenme hissine sahip olup olmadığı
ile ilgilidir.
Proje ve Proje Çerçevesi
Bu noktada herhangi bir projeyi örnek olarak
gösterebiliriz; bir kanalizasyon şebekesini ele alalım
(Şekil 3). Proje hakkında bilgi sahibiyiz; bu projenin
uygulanması için belediyede bazı becerilere ihtiyacımız
olduğunu ve projeyi geliştirecek bir proje takımı
oluşturmamız gerektiğini biliyoruz. Ancak hiçbir
projeyi tek başına ele alamayız, çünkü bizler proje
çerçevesinde ilgili hizmet kuruluşlarının oynayacağı
rolü göremezsek, hizmet kuruluşları bu projeyi
benimseyemez ve bu proje ilgili hizmet kuruluşu
içinde yönetilemez. Bu iki unsuru birbirinden ayrı
olarak ele alamayız ve böyle bir durumda aynı zamanda
belediyeyi de dikkate almamız gerekir.
Bu noktada belediyenin rolü nedir?
•
•
•
•
Bu rol, hizmet kuruluşuna düşen rol ile ne şekilde
ilişkilidir?
Proje, hizmet kuruluşu tarafından ne şekilde
yönetilmektedir?
Projenin bölgesel stratejilerle, önerilen bölgesel
çözümlerle ilişkisi nedir?
Proje, bu stratejilerle ne kadar örtüşmektedir?
Daha geniş bir perspektiften, ulusal mevzuatın ve ulusal
stratejilerin de dikkate alınması gereği ortaya çıkıyor.
Projenin ulusal gereksinimleri ne kadar karşıladığına ve
onlarla ne kadar örtüştüğüne bakmak ve projemiz için
gerekli teknik standartları belirleyen AB standartlarını
göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Bu seminer, söz konusu soruların bir kısmına bir
cevap niteliğinde. Zamanımız kısıtlı olduğu için
altyapı projeleri ile ilgili bütün konuları ele almamız
24
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Şekil 3: Proje Çerçevesi
AB Standartları
Ulusal mevzuat / strateji
Bölgesel strateji / çözüm
Belediye
Hizmet Kuruluşu
Proje
- Kanalizasyon
şebekesinin
genişletilmesi
mümkün olmayacak. Yine de, olası sorunlara ışık
tutacak ve altyapı projelerini başarılı bir şekilde
geliştirmek için bizlere olası yollar gösterecek bazı
konulara değineceğiz. Konular özetle şu şekildedir:
• Proje Döngüsü Yönetimi: Aşamalar, riskler,
beceriler, tecrübeler;
• Stratejik Planlama: Tanımlama, önceliklendirme,
stratejiler, proje özellikleri;
• Altyapı Projesinin Finansal Boyutları: finansal
açıdan sürdürülebilir projeler geliştirme, uzun
dönemli planlama, kirleten öder ilkesi;
• Projeler için Finansman Sağlama: Finansman
türleri ve kaynakları, donörlere yaklaşım;
• Yeni AB Üyesi Ülkeler ve Aday Ülkelerden
Örnek Durum İncelemeleri
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Oturum I
Altyapı Projeleri için
Proje Döngüsü Yönetimi
Avrupa Komisyonu Perspektifinden
Türkiye’de Altyapı Projeleri ve Uygulamaları
Elif C. TORCU TAŞ
Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi,
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu
Ben bu sunumda, “hibe tahsisi nasıl yapılacak ve
yapılıyor?”, “projeler nasıl hazırlanıyor?”, “bunun
süreçleri nedir?” sorularına yanıt vermek istiyorum.
Finansal
Finansal konu da tabii ki yukarıda belirttiğimiz gibi,
uyum maliyetlerinin oldukça yüksek olmasıdır.
Ana Başlıklar
AB’ye uyum sürecine genel olarak bakarsak, üç ana başlık
karşımıza çıkar; yasal, kurumsal ve finansal.
Çevre Alanında Tam Üyelik Maliyeti
Sizlere Sayın İnci Ataç’ın da göstermiş olduğu, Tam
Üyelik Maliyeti tablosunu bir kere daha hatırlatmak
isterim. Aşağıdaki tabloda, ENVEST Planners
tarafından hazırlanmış yatırım maliyetlerini dördüncü
kolonda görüyorsunuz; diğer personel ve teknik destek
maliyetleri Carlbro tarafından yürütülen bir çalışma
Yasal
Tabii, asıl hareket noktamız yasal alan olacak. Bunun
en önemli ve birinci aşaması mevzuatın yansıtılması.
Önce mevzuatın dönüştürülmesi, yansıtılması gerekiyor.
Bütün ekler ve teknik uyarlamalar da dahil olmak üzere
561’den fazla yasal düzenleme var. Direktif bazında da
zannediyorum 200 kadar daha var.
İkinci ayağı da, uygulama süreci ve bu direktiflerin
gerektirdiği ağır yatırımlar. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın
yürüttüğü ve ENVEST Planners adlı müşavirlere
yaptırdığı bir çalışmaya göre, ağır yatırım gerektiren
bu çevresel yatırımların maliyeti 70 milyar Avro olarak
ortaya çıktı.
Kurumsal
Kurumsal yapıların güçlenmesi için destek veriyoruz.
• İdari yapıların güçlendirilmesi: Bakanlıklar ve
kurumların yanı sıra uygulama ve bölgesel ve
mahalli yürütme organlarının yani belediyelerin
güçlendirilmesi;
• Bakanlıklar arası koordinasyonun iyileştirilmesi;
• Ticari faaliyetlerin çevresel yönetimine özen
gösterilmesi;
• Paydaşları dahil etmek üzere mekanizmaların
geliştirilmesi.
Tablo 1: Katılım için Toplam Maliyet - Türkiye
Sektör
Personel Teknik Destek Yatırım Toplam
Maliyeti1, 2 Maliyeti 1, 3 Maliyeti kurulum (M€)
(M€)
(M€) maliyeti (M€)
Yatay
5,0
37,8
n.a.
43
Hava
46,3
101,6
2.746
2.894
Atık
343
22,0
13.338
13.703
Su
0,9
16,1
37.629
37.646
Doğa
420,5
1.314,6
n.a.
1.735
Endüstri
30,8
16,9
14.260
14.308
Kimyasallar
123,3
28,9
n.a.
152
Nükleer
1,7
8,1
n.a.
10
Gürültü
28,8
7,5
421
79
Toplam
1.000,5
1.553,5
68.000
70.569
1ÇOB
Carl Bro Projesi esnasında tayin edilen maliyetler: Bkz; ÇOB (2004)
20 yıllık süre üzerinden hesaplanmış ve indirgenme payı dahil edilmiştir.
Yardım maliyetleri sadece aktarma maliyetlerini ve bazı kurumsal iyileştirmeleri kapsar. Yatırım Projesi ile İlgili Teknik Yardım maliyeti, yatırım maliyetinin parçasıdır.
2Maliyetler
3Teknik
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
25
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
ile belirlenmişti. Bunların tamamı Çevre ve Orman
Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan projelerdi.
Milyar AVRO
Şekil 1: Türkiye için Temel Maliyet Bileşenleri
70
60
50
40
30
20
10
0
Personel
Maliyeti
TD
Maliyeti
Yatırım ve
Yeniden
Yatırım
Maliyeti
Şekil 2: Çevre Yatırımlarında Proje Döngüsü
Yatay
Gürültü
Nükleer
Doğa koruma
Kimyasallar
Hava
Endustri
Atık
Su
Yukarıdaki grafikte de, personel ve teknik desteğin
yanında yatırımların ne kadar büyük olduğunu
görüyoruz. En alttaki en büyük olan 37 milyar Avro
civarında olan su. Su derken kastettiğimiz, su ve atıksu.
Atık da oldukça yüklü; ondan sonrakiler endüstri, hava
kirliliği ve diğerleri.
Tablo 2:
Kamu Yatırımları
(Toplam Maliyet-Endüstri) 56 Milyar €
Su (Atıksu) ve Katı Atık Sektörleri Yatırımları
51 Milyar €
Su (Atıksu) ve Katı Atık Sektörleri
Yatırımlarının Ağırlığı
%92
Su (Atıksu) Sektörü Ağırlığı
%73
Katı Atık Sektörü Ağırlığı
%27
Şimdi, yukarıdaki bilgilerin özetine bakarsak; yukarıdaki
tabloda (Tablo 2), çevre konusundaki 70 milyar Avro’dan
endüstrinin yapacağı yatırımları çıkardığımızda 56 milyar
Avro gibi bir sayı görünüyor; bu, kamu yatırımları olarak
belirlediğimiz sayı. Su ve katı atık bunun en büyük iki
bileşeni; 51 milyar Avro’ya denk gelmiş - ki, bu da % 92’si
ediyor toplam kamu yatırımlarının. Dolayısıyla bizim
ana odak noktamızın neresi olacağı bu çalışmalardan
ortaya çıkıyor. Su ve katı atık bizim ağırlıklı çalışma
noktalarımız olacak. Türkiye’nin çevresel stratejisi de
26
zaten bu çalışmalara dayanacak. Burada suyun ve katı
atığın kendi içlerinde sırasıyla % 73 ve % 27 gibi bir
ağırlığı var.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Programlama
Değerlendirme
ve Denetim
Uygulama
Proje Belirleme
Planlama
Çevre Yatırımlarında Proje Döngüsü Yönetimi
Şimdi sizlere bu başlık altında, belli bir mantıksal
çerçeve içinde ne yapacağız, ne yapıyoruz onu anlatmak
istiyorum.
Yukarıdaki şekilde de görüldüğü gibi, programlama
çerçevesinin içinde belli adımlarımız var: Proje belirleme,
planlama, uygulama, değerlendirme ve denetim. Bu
döngü, bizim Avrupa Birliği’nde kullandığımız bir proje
yönetimi metodu. Bu döngü çerçevesinde, spesifik olarak
çevre projelerinde ne yapıyoruz?
Proje Belirleme (Project Identification)
Sizlere biraz önce bahsettiğimiz stratejiler, yani
Türkiye’nin çevre alanında yaptığı daha önceki çalışmalar
şu anda yaptığımız işe bir temel oluşturuyor ve ben bu
konuda size kısaca katı atık ve su projelerinin üzerinde
nasıl yoğunlaştığımızı anlattım. Ama spesifik projelerin
isim isim belirlenmesine gelindiğinde, Türkiye’de bu
konudaki sorumlu kurum Çevre ve Orman Bakanlığı.
Elbetteki diğer tüm paydaşlarla birlikte yürütüyor bu
işleri. Bunlar kimler? Su konusunda yatırım yapan tüm
idareler: İller Bankası, DSİ, belki GAP İdaresi. DPT ile
zaten koordineli olmak durumunda. Çevre ve Orman
Bakanlığı, tüm kurumların görüşlerini alarak projeleri
belirliyor.
Bizim görmek istediğimiz yaklaşım üç adımda gidiyor.
Birincisi, soru formları dediğimiz tüm idarelere,
belediyelere, mahalli idarelere projeleri belirlemek için
gönderilen soru formları var. Bu soru formları geri
geldikten sonra “proje önceliklendirme veritabanı”
dediğimiz bir veri tabanında toplanıyor. Bu, yine Avrupa
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Birliği’nin öncelikli çevre projelerinin belirlenmesinde
kullandığı bir metod. Bu yöntem Türkiye için adapte
edildi ve her sorunun ağırlıkları belirlendi. Çevresel
sorunların finansal, teknik tüm unsurlar dikkate alınarak
belli ağırlıkları tespit edildi yine ilgili tüm kuruluşlarla
birlikte. Bu veri tabanının içine bu bilgileri koyarak bir
önceliklendirme yapıyoruz. Hangi proje diğerine göre
daha öcelikli, bu sıralama ortaya çıkıyor. Ve tabii ki bu
sıralamadan sonra da, her sektörün altında yani katı atık,
su, atıksu sektörlerinin altında da proje listeleri oluşuyor.
Bizim projeleri kabul etmemiz için Avrupa Birliği olarak
görmek istediğimiz yaklaşım da bu.
Planlama (Formulation)
Bundan sonra, finansman için başvurulmadan önce, bu
listelerden, tabii ki eldeki mevcut bütçeye göre, belli sayıda
proje seçildikten sonra projelerin hazırlanması gerekiyor.
Projelerin hazırlanmasını ben dört aşamada tarif ettim.
İlk aşamada, genellikle bir müşavirlik çalışması altında
bir fizibilite çalışması yapılıyor. Bu anlattıklarımın
dördü de birbirine paralel yürüyen çalışmalar; genellikle
aynı grup tarafından hazırlanır.
1.1 Fizibilite Çalışması (Feasibility Study)
• Entegre bir çevre yönetimi yaklaşımı, master plan,
• Bölgesel planlama/mevcut sektörel planlarla
uyumluluk: bölgesel planlamadan belediyeler
birliğini kastediyoruz. Bizim tercih sebebimiz
olacak Avrupa Birliği projelerinde; elbette coğrafi
olarak müsait ve yapılabilir olması durumunda, biz
belediye birliklerine proje yaptırmak istiyoruz; tek bir
belediyenin projesi değil. Yani bölgesel bir sorunun
çözümüne yönelik hareket etmek istiyoruz,
• Avrupa Birliği direktifleriyle uyum,
• Finansal/Ekonomik Analiz: Bu oldukça ağır bir
çalışma. Bizim görmek istediğimiz ana noktalar
şunlar:
• Alternatiflerin karşılaştırılması
• Hibe Miktarı Hesabı
• Kirleten Öder Prensibi ile “Sürdürülebilirlik”;
işletmenin sürdürülebilmesi için tarifeler ne
olacak? Halkın gelirinin ne kadarı olacak?
1.2 Çevresel Etki Değerlendirme (Environmental
Impact Assessment - EIA)
• Ek 1 ve Ek 2’de tariflenen projelerden ÇED yapılması
gerekenler;
• Avrupa Birliği direktiflerine uygun olarak
hazırlanmış;
• Halk katılımı gereği yerine getirilmiş: Buradaki en
önemli ayrılık halkın katılımının ilkesinin Türkiye’de
olması gerektiği gibi uygulanmıyor olması; bu
koşulun yerine getirilmiş olması gerekiyor. Ayrıca,
bu konunun doğanın korunmasıyla ilgili de özellikle
altı çiziliyor ÇED’de, Avrupa Birliği için yapılan
ÇED’lerde.
1.3 Proje Başvuru Formları ve Proje Fişi (Application
Forms & Project Fiche)
Çevresel yatırımlar için proje başvuru formları var. Bu
sizlerin Avrupa Birliği’ne finansman için başvuru yolunuz
aslında.
• Fizibilite ve ÇED’in teknik özeti: Başvuru formları
(application forms), bunların teknik bir özetini
sağlıyor.
• Katılım Ortaklığı Belgeleri ve proje arasındaki
bağlantı; ana hedefe nasıl destek olacağı hakkında
bilgi.
• AB sektör direktifleri ve standartlarına uyum: Bu, belli
standartta, belli bir formatta bir doküman aslında,
ama daha önce hazırladığınız dokümanlardan özet
bilgiler buraya geçiliyor.
• Proje Fişi: Yatırım paketinin tariflenmesi, mantıksal
çerçevenin oluşturulması. Proje fişleri bizim ileride
planladığımız yatırım paketinin tamamen çerçevesinin
çizilmesi, tariflenmesi - mantıksal çerçeve matrisinin
(logframe matrix) hazırlanması. Yani biz bu yatırım
paketini kabul ettiğimiz zaman ne yapacağız, ne
kadar paraya yapacağız, nasıl yapacağız, bunu nasıl
izleyeceğiz? Bunun tamamını görmek istiyor Avrupa
Birliği ve bu proje fişleri de bunlar için bir araç.
1.4 Tasarım ve Şartnameler (Design and Tender
Dossiers)
İlk müşavirlik paketinin içinde olan işler şunlar:
• Ön ya da kesin proje: Projenin şekline göre karar
veriliyor.
• İlgili mühendislik/müşavirlik ile inşaat/temin
şartnamelerinin hazırlanması.
Sonuç olarak bir proje planlanırken öncelikle bu dört
çalışmanın hazır olmuş olmasını istiyoruz Avrupa Birliği
olarak.
Projelerin Onayı (Project Appraisal)
Finansman Programına Alınması
• Türk tarafı ve AB Komisyonu karşılıklı görüşmelerine
bağlı olarak; bu çalışmaları ABGS yürütüyor. Türk
tarafı ve AB Komisyonu karşılıklı görüşüyorlar; bu
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
27
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
tip çalışmaların hepsi daha önceden sunulmuş olacak
ve elimizdeki dokümanlara bağlı olarak yürütülüyor.
İnceleme (Avrupa Komisyonu Merkezi-Brüksel)
• Çeşitli genel müdürlüklerden görüş alınması
(Bölgesel Politikalar Genel Müdürlüğü, Çevre Genel
Müdürlüğü, Genişleme Genel Müdürlüğü)
• Gerekliyse Düzeltmelerin Yaptırılması
Onay (Avrupa Komisyonu Merkezi-Brüksel)
• Mali İşbirliği Komitesi (Phare Committee)
• Üye Ülkelerin Katılımı ve Onayı: üye ülkelerin
Dışişleri Bakanlığı seviyesinde temsil edildiği bir
komitedir bu. Bu projeler oraya sunulur.
• Finansman Anlaşması (Financing Memorandum)
• Yıllık Programların Finansman Anlaşması ile
kesinleşmesi: Programlarla ilgili bir sorun olmaması
durumunda programlama yılının sonundaki
finansman anlaşmasının eki olarak da yatırım
anlaşmasının içine girer.
Uygulama (Implementation)
Projeleri belirledik, planladık, planlamanın sonunda
da yatırım programına aldık; bundan sonra ne bekliyor
belediyeleri? İhale süreçleri bekliyor.
İhale Süreçleri (Teknik)
Bunlar ön yeterlikli uluslararası ihaleler oluyor.
• Müşavirlik/Mühendislik Hizmetleri: Öncelikle
mutlaka her projemize bir müşavirlik ve mühendislik
hizmeti istiyoruz:
- Ön yeterlikli uluslararası ihale;
- Tüm yatırım süresince proje faydalanıcısına teknik
destek;
- İhale süreci: yaklaşık 6 ay.
• İnşaat İşleri: Müşavirlik ve mühendislik hizmetleri,
bu paketin içinde ne yapacak? Belediyelere teknik
destek verecek; sahadaki inşaat işlerini kontrol
edecekler. Yapısal değişiklikler, düzenlemeler,
reformlar gerekiyor mu? Belediyenin bir kuruluş
olarak yapısına bakıp yardımcı olacaklar. Tarifeleri
ile ilgili yardım, eğitim gerekiyorsa eğitim sağlayacak.
Bunlar yaklaşık iki üç yıl sürecek olan projeler oluyor.
Yani belediyenin orada belki bir sağ kolu haline
geliyor müşavirler.
- Avrupa Birliği/FIDIC usulleri ile ihale sistemi:
İnşaat işleri daha sonra ihale ediliyor. Bunlar
Avrupa Birliği veya FIDIC usullerine göre ihale
edilir.
- İhale süreci : yaklaşık 6 ay
28
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
• Temin İşleri:
- Avrupa Birliği usulleri ile ihale sistemi;
- İhale süreci : yaklaşık 6 ay.
İhale Süreçleri (Kurumsal)
İhale süreçlerine bir de kurumsal yapıdan bakalım:
• Belediye / Çevre ve Orman Bakanlığı:
- Şartnameleri Oluşturup ABGS/MFİB’ne göndermek.
• MFİB (CFCU):
- Avrupa Birliği/FIDIC usulleri ile ihale dosyalarına
son halini vermek, ilan etmek, ihaleleri yürütmek,
ödemelerini/kesin hesaplarını yapmak.
• Avrupa Komisyonu Delegasyonu:
- İhale dokümanları ve sözleşmelerin onayı (Avrupa
Komisyonu’nun ex-ante kontrolü)
İzleme (Monitoring)
• Proje İzleme Toplantıları (Steering Committee
meetings)
- Ortalama 3 ayda bir izleme toplantıları;
- Katılımcılar: Avrupa Komisyonu Delegasyonu,
MFİB, Çevre ve Orman Bakanlığı, İller
Bankası, DPT, ABGS, Faydalanıcı (belediyeler),
Yükleniciler.
• Ara Değerlendirme Ekibi (IET) izleme toplantıları
(Brüksel’den kontratlı): Brüksel, projelerinin nasıl
yürütüldüğünü izlemek için böyle bir ekibi kiralıyor.
- Yılda iki izleme toplantısı;
- Yılda iki değerlendirme raporu üzerine toplantı.
Değerlendirme ve Denetim (Evaluation and
Audit)
• Ara Değerlendirme Raporları
• İç ve Dış Denetim (Audit); İç denetim derken
Brüksel’den merkezden gelen “Court of Auditors”ı
kastediyorum. Onun dışında dış denetimler de
istenebilir her zaman. Bu denetimler sonucunda da bir
sürü ders alıyoruz, sonuçlar çıkartıyoruz ve bunların
tamamını tekrar döngünün başına getiriyoruz. Bu
bilgilerle daha güzel projeler umarım yapacağız.
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Bu projelerin
onay safhasındaki bir işlemle ilgili merakımı gidermek
istiyorum. Brüksel Merkez’de, Mali İşbirliği Komitesi’nde
“üye ülkelerin katılımı ve onayı” diye bir madde var.
Bu, herhangi bir projenin kabulünde mi tüm üyelerin
katılımı ve onayı gerekiyor, yoksa belli büyüklükte
projelerin mi?
YANIT 1, Elif TORCU TAŞ: Tamamı, tüm projelerde
gerek var.
SORU 2, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Bu işlemi
çok uzatmaz mı?
YANIT 2, E. TORCU TAŞ: Bu parayı vermeden önce bu
prosedürden geçmek şart. Daha önce dediğim gibi zaten
çok da olmayacak bir proje ise, daha ara kademelerde
geri dönebiliyor. Mesela fizibilite yapıldığında kendi
aramızda biz inceleme yaptığımız zaman, Brüksel’de
zaten bunun sinyali verilebiliyor. Daha önce oldu; özel
sektör ağırlıklı bir proje vardı. Endüstriyel kirlilikle ilgili
yapılması düşünülmüştü, Dilovası ile ilgili. Dediler ki:
“Buna kredi veremeyiz; boşuna hiç yorulmayın, daha
fazla ileri gitmeyin”. Fizibiliteler tamamlandı, ama
programlamaya alınmadı. Ama projeler öyle bir şekilde
yapılmalı ki gelebilecek bütün sorulara karşı hazırlıklı,
oldukça kompakt, sağlam projeler olmalı. Her türlü
soruya da cevap verebilmeli.
SORU 3, Bir katılımcı: Üye ülkelerden katılımlarda,
katılım seviyesi teknik eleman seviyesinde mi?
YANIT 3, E. TORCU TAŞ: Teknik eleman seviyesinde
olmuyor ama, temsilciler daha önceden inceleyip notları
ile gidiyorlar zaten. Gerekli tartışmalar varsa işte onların
hepsine hazırlıklı olmak gerekiyor. Bazı projelerde bir
takım karşı görüşler oldu; ama bir şekilde bunların
hepsine cevap verilebildi. Dediğim gibi son onay noktası
orası, yani oradan geçmek zorunda.
SORU 4, Memduh IĞIRCIK, Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi: Benim üç tane sorum var, bu konularda
beni aydınlatırsanız sevinirim. Birincisi, sabahki
oturumda Müsteşarımız bu tür projelerde 5 milyon
Avro’luk bir tabandan bahsetti, tavanı var mı? İkinci
sorum, teknoloji seçiminde karar verecek merci sadece
Çevre ve Orman Bakanlığı mı? Örneğin, Avrupa Birliği
kompost teknolojisine nasıl yaklaşıyor? Üçüncü sorum
da şu: Belediyeler birliliğinin kurulma zorunluluğundan
söz ettiniz. Burada üye sayısı ne kadar olmalı? Örneğin
büyük köyler de belediyeler birliği içinde olabilir mi?
YANIT 4, E. TORCU TAŞ: Öncelikle, üst limit sordunuz.
Üst limit yok ama tabii şu da var: Hibeye ihtiyacı olan
bir belediyenin “Ben 150 milyon Avro’luk bir hibe
alacağım, 100 milyon da üzerine ben koyacağım, bunu
da geri işleteceğim bir şekilde” demesi, zaten çok rasyonel
olmuyor. Ama proje büyüklüklerinin zaten ortalama
ölçeği belli. Bir katı atık projesinin ya da bir atıksu
projesinin üç aşağı beş yukarı ne kadara çıkacağı belli.
Çok fazla değişmez bunlar. Ama özellikle belirlenmiş bir
üst limit yok. Alt limit gerçekten de 5 milyon Avro, bu
tip fonların kullanımı için.
İkinci sorunuz kompost teknolojisi ile ilgiliydi. Şu
aşamada, ben burada durduğum yerde, “Diyarbakır
Belediyesi’ne biz kompost yaparız; öteki belediyeye de
yakma tesisi yaparız, ya da hiç birini yapmayız” diyemem.
Tamamen yanlış. Çünkü bunlar teknik çalışmalar,
fizibilite çalışmasının sonucunda alternatiflerinizin
değerlendirilmesiyle ortaya çıkacaktır. Bir kere atığınızın
komposta uygun olup olmaması çok önemli. Ama
prensip olarak, biyolojik olarak parçalanabilir atıkların
(biodegradable waste), yani organik atıkların azaltılması
Avrupa Birliği’nin mevzuatında zaten var ve bunu
yapmamız gerekiyor Türkiye’deki belediyeler olarak.
İleride, belli bir zaman dilimi içinde organik atıklarımızı
azaltmamız gerekiyor. Bunun bir yöntemi kompostsa,
kompost. Ama dediğim gibi yatırım paketlerinin içinde
değerlendirmeye alınıp alınmayacağı tamamen teknik
çalışmalar sonucunda ortaya çıkacaktır. Hem bildiğimiz
mühendislik hesapları hem de finansal olarak belediyenin
katkı payının hesaplanmasında, yatırım paketini
büyüttükçe katkı oranı da arttığından, bu tartışmalar
uzun ve devam eden tartışmalar olacak fizibilite
sürecinde. Şu aşamada kesinlikle olmaz ya da kesinlikle
olur diyemem; ama prensip olarak Avrupa Birliği karşı
değil kompost tesislerine.
Üçüncü sorunuz; belediyeler birliği için belli bir sayı yok.
Amaç bölgesel yaklaşımı görmek. Biz, örneğin Diyarbakır
Belediyesi için, merkez için bir proje uyguluyorsak,
ama hemen yanı başında da gayet ulaşılabilir mesafede
bir belediye daha varsa ve bunun atıklarını özellikle
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
29
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
almıyorsak, bu kabul edilemez bir durum. Asıl coğrafi
sınırlar ve teknik analizlerin yanında finansal analizleri
de yapmak lazım. Örneğin, 50 km ileride 1000 nüfuslu
bir belde var; oradan biz katı atık getirelim demek çok
makul olmuyor. Bu tip tartışmaları, teknik tartışmaları,
parasal olarak ne kadar yük getireceği; bunların hepsi
fizibilite aşamasında tartışılacak konular. Yani belli bir
sayı, rakam yok.
SORU 5, Hasan ÇOBAN, Devlet Planlama Teşkilatı:
Avrupa Birliği kaynaklarından faydalanarak yapılacak
çevre korumaya yönelik kentsel altyapı projelerinin
uygulanması anlatılırken sistemde bir eksiklik gördüm
ben açıkçası. Birincisi şimdi belediyeler bu tür projeler
için nereye müracaat edeceklerlerini bilmeleri gerekiyor.
Doğrudan Çevre ve Orman Bakanlığı’na müracaat
edecekler. Müracaat ettikten sonra, belediyelerin
seçilip hangi projelerin yapılacağı belirlendikten sonra,
onların fizibiliteleri hazırlanacak. Daha sonra, programa
alınması için Avrupa Birliği’ne gönderilecek, sonra
da ihaleye çıkılacak. Ama Avrupa Birliği tarafından
verilen kaynaklar bu projenin maksimum %75’i.
Bu %50 olabilir, %40’a kadar düşebilir belediyenin
karşılama durumuna göre. Belediyenin katkı payı ya
da ulusal katkı payı dediğimiz kısmını belediyelerin iç
kaynaktan kendisi karşılayabilir, ya da borç alabilir
İller Bankası’ndan ya da dış kredi kullanabilir. Bu
durumda, İller Bankası’ndan kredi kullandığı zaman
ya da dış kredi kullandığı zaman, yatırım programı ile
ilişkilendirilmesi gerekiyor. Yani kendisi katkı koymuş
olsa da yatırım programı ile ilişkilendirilmesi gerekiyor.
Projenin Devlet Planlama Teşkilatı’na sunulması, Devlet
Planlama Teşkilatı tarafından da onay görmesi gerekiyor.
Burada bu sistemde gözükmüyor bu husus. Sistemde
eksik olunca projelerin yürümesinde bir aksaklık oluyor.
Sabah daha önceki konuşmalarda da söylenmişti. Mesela
Nevşehir ve Tokat atıksu arıtma projelerinin fizibiliteleri
hazırlandı. 2005 programına alındı, 2006’ya alındı
deniyor ama henüz yatırım programında yok. Yani bu
projelerin yürütülmesinden kim sorumlu ise; belediye
sorumlu ise belediye, Devlet Planlama Teşkilatı’na
göndermesi lâzım. Eğer belediye, ben yapamayacağım
diyorsa, Çevre ve Orman Bakanlığı yapacaksa, Çevre ve
Orman Bakanlığı’nın göndermesi lâzım. Mesela böyle
bir süreç yaşanmadığı zaman sıkıntıya sebep olacak.
Bundan sonraki süreçlerde de böyle sıkıntılar yaşanabilir.
Buna açıklık getirilmesi gerekir. Nasıl bir yol çizmeyi
düşünüyorsunuz?
YANIT 6, E. TORCU TAŞ: Çok iyi bir noktaya temas
ettiniz ama aslında ben sunumumda Avrupa Birliği
30
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
tarafını anlattım. Sizin aktardıklarınız Türk tarafının
halletmesi gereken şeyler. Yani burada, belediye
sorumluluğunu zaten almadığı takdirde finansman
anlaşmasının eki olarak imzalanamayacaktır. Orada o
her zaman bir ön şart oluyor, diğer tarafın bir şekilde
garanti edilmesi. Benim gidip bir belediyeye bu konuda
bir şey dikte etmem doğru olmaz pozisyonum itibariyle;
ama siz çok iyi bir noktaya temas ettiniz. Fakat şu var,
tabii güvence olarak Devlet Planlama Teşkilatı zaten
her aşamada projenin içinde. Yani proje seçiminden,
projelerin izlenmesi, fizibilitelerinin hazırlanmasına
kadar her aşamada zaten izleme komitelerinin içinde.
O konuda direkt belediyelere yardımcı olabileceklerine
ben inanıyorum. İller Bankası da projenin içinde.
Tüm tarafların, projenin fizibilitesi yapılırken kalan
finansmanın nerden karşılanacağına dair çalışmaları
birlikte yürütmeleri gerekiyor. Çok teşekkür ediyorum
bu konuyu hatırlattığınız için.
YANIT 7, Aydın APAYDIN, Nevşehir Belediyesi:
Hasan Bey’in söylediği prosedürün işleyebilmesi için
gerek yüksek maliyetli yatırımlar çerçevesinde, gerekse
diğer modellerde DPT’ye gelme süreci, Brüksel’den
imzadan çıktıktan sonraki süreçtir. Şu anda Kuşadası
olsun, Çanakkale olsun, Tokat olsun, Nevşehir Belediyesi
olsun; Brüksel’den nihai para çıkma yazısı yani onay
çıkmadan önce DPT’ye gelmesi söz konusu değil. O
yüzden şu anda projelere nihai olarak, tam olarak finansal
destek sağlanmadı ama bekleniyor. Brüksel’de imzadan
sonra DPT’nin programına Bakanlık ve belediye
gönderecektir.
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Oturum I
Altyapı Projeleri için
Proje Döngüsü Yönetimi
Projelerde Risk ve Risk Yönetimi:
AB’ye Katılım Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin
Altyapı Projeleri Deneyimleri
John BUTSON
Enviro-Markets International, İngiltere
Sizlere birinci sunumumda proje döngüsü yönetiminde
risk ve risk yönetiminden bahsedeceğim. Neyse ki proje
döngüsü yönetimine bir giriş yapılmıştı; o yüzden
bunu biraz hızlı geçeceğim. Risk yönetimi hakkında
konuşacağım, o nedenle biraz olumsuz olacağım.
Sorunlardan, ters giden şeylerden bahsedeceğim. Bu
sunum genel olarak yeni üye ülkelerdeki ve Romanya ile
Bulgaristan’daki deneyimleri esas alıyor, pek buradakileri
değil. Sanırım buradaki durumun daha iyi olacağını
söylemek için iyi bir nedenimiz var; bence, eski Sovyet
yönetiminde olan ülkelerdekinden daha güçlü bir ticaret
kültürünüz var. Orada bu kültür değişimini yaşadılar,
sizde böyle bir şey olmadı. Bence bu iyi bir şey.
Risk yönetimini nasıl ele alabilirsiniz, bundan
bahsedeceğim. Ayrıca proje döngüsünün her aşamasında
proje döngüsünün etkin şekilde yönetilmesinde kilit
rol oynayan başarı etkenlerine değineceğim. Proje
döngüsünün 4 farklı bileşeni vardır. Programlama,
projenin belirlenmesi, hazırlanması/formülasyonu,
uygulanması ve son olarak da değerlendirilmesi.
Biraz daha ayrıntılı bir şekilde bakacak olursak,
programlama aşamasında, programların hazırlanması
var. Daha önce de duyduğunuz gibi, programlama esas
olarak Delegasyon tarafından yapılıyor, ama bunun ülke
içindeki mevcut program ve stratejilerle uyumlu olması
gerek. Sonra projenin belirlenmesi geliyor; bu konunun
hakkında proje hattı yönetiminden de daha sonra biraz
daha ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğim. Çok büyük bir
ülkeniz var. O yüzden şu anda bir ulusal proje hattı olabilir,
ancak sonuçta kesinlikle birden çok proje hatlarına
ihtiyaç olacak, belki de il düzeyinde olur. Bu ihtiyacın
yönetilmesi gerek ve etkin bir şekilde yönetilmesi gerek.
En önemli ve acil projeler ilk önce finanse edilir. Daha
sonra, yeterince erken bir aşamada proje tasarımının ilk
kısmı var. O zaman hazırlık aşamasına geçiyorsunuz ve
bu aşama, konuştuğumuz tüm konuları içeriyor: ÇED,
maliyet fayda analizi, muhtemelen aşina olduğunuz tüm
şeyler. Ancak bunları AB’nin beklediği şekilde yapmanız
gerek; yani işlerin geçmişte yapıldıkları yöntemlerde
belki biraz değişiklik söz konusu olacak. Sonra - projenizin başarılı olduğunu varsayarak devam ediyoruz- paranızı alıyorsunuz ve belki de Komisyon’dan bir hibe
alıyorsunuz. Bedava yemek diye bir şeyin olmadığını
unutmamalısınız. Hibe aslında bedava değildir, çeşitli
engelleri aşmanız gerek. Söz konusu hibe için kendinizi
seçilebilir kılmak amacıyla bir takım şeyler yapmanız
gerek. Kendinizi seçilebilir kıldıktan sonra da, işleri
AB’nin beklediği şekilde yapmalısınız. Bunlar da uzun
zaman alabilen ihaleler ve benzeri işlerdir. Özelikle
Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde bunun böyle
olduğunu saptadık.
Bir proje döngüsü içindeki risk yönetimi hakkında
söyleyeceklerimin çoğu aslında kalite güvencesinin
bir bileşeni. Kalite güvencesi, ilgili hizmetlerin belirli
anlaşmalara göre sunulmasını teminat altına almaya
yönelik sistematik bir yaklaşımdır. Romanya ve
Bulgaristan gibi ülkelerde, çok iyi kalite güvence rehberleri
var. Genelde idari görevler üzerine odaklanıyorlar. Bu
çok önemli ve gerekli, ama yeterli değil. Teknik konuları
da ele almalısınız. ÇED yaptınız mı? Evet. Bir anlamı
var mı? Bu soruların yanıtlarını bilmek durumundasınız.
Ayrıca mali konuları düşünmek zorundasınız.
Maliyetinin ne olacağını biliyor muyuz? Evet, tamam,
ama bu bütçe rakamı gerçekçi mi? Beklediğiniz gibi mi?
Deneyimlere bağlı. Şimdi Romanya ve Bulgaristan’da
ne oluyor, bütçeler hatalı. Neden hatalı? Çünkü Türk
şirketleri öngörülen bütçenin önemli oranda altındaki
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
31
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
teklifleri ile ihaleleri alıyorlar. Bu beklenen bir durum
değildi. Projelerin yalnızca bütçelerini düşünmeye
başladıklarında, Türkiye ihaleler için seçilebilir olacaktı
ve Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde çalışmak üzere
teklif verecektiniz ve ihaleyi alacaktınız. Deneyimler
bunlar. Deneyimlerle öğreniyorsunuz ve işler değişiyor.
Ancak kalite rehberlerinin genel olarak idari yönler
üzerinde odaklandığını söylemeliyim. Bu rehberlerin
kapsamının çok daha fazla genişletilmesiyle ilgili acil ve
önemli bir ihtiyaç var. Kalite güvencesi herkes için. Bu,
yalnızca ofisinde oturup, size hayatı cehenneme çeviren
bir kalite güvence yöneticisi için değil. Sizin yaptığınız
işlerin, yaptığınız her şeyin kalitesinin yönetilmesini
ve belirli standartlara göre yönetilmesini sağlamak
gerekiyor. Bu çalışma, tam olarak yukarıdan kuruluşun
müdüründen başlıyor, proje geliştiren ve hazırlayan
finans bölümünden teknik kişilere kadar iniyor. O halde
kalitenin koordine edilmesi ihtiyacı var. Bunu farklı bir
bakış açısından ele alalım. Bir projenin hazırlanması
üzerinde çalışıyorsanız, bunun için heyecanlanırsınız, öyle
değil mi? Projenin muhteşem olduğunu düşünürsünüz
ve bunun için gerçekten zorlarsınız. Murphy kanunlarını
bilir misiniz? “Eğer bir işin ters gitme ihtimali varsa, o
iş ters gider”. Yani kalite koordinatörünün işi Murphy
kanunlarını temsil etmek ve zor soruları sormaktır:
“Bunu düşündünüz mü? Şunu düşündünüz mü?”. Bu,
kalite güvencesinin çok çok önemli bir unsurudur; buna
daha sonra geri döneceğim.
Şimdi, kalite güvencesinde örnek uygulamalara bakalım.
Üst düzey yönetim, kalite güvencesi ihtiyacını ve
kullanımını kabul etmelidir. Kalite güvencesine yönelik
sistematik bir yaklaşım, profesyonel ve teknik boyutların
yanı sıra idari prosedürleri, çok önemli olan belge
düzenlemesini, yani bilgilerin nasıl yönetildiğini ve son
olarak da mali yönetimi, maliyet ve mali kontrolleri
ve benzeri tüm hususları içermelidir. O nedenle kalite
koordinatörü neler olup bittiğini izlemeli, zaman
geçtikçe de rehberleri güncellemelidir. Ayrıca, kalitede
karşılaşılabilecek her türlü başarısızlıktan ders alınmasını
sağlamak üzere bir çalışma grubu görevlendirilmelidir.
Burada başka bir mesaj daha var. Eğer, “hata yaparsan
kovulursun” diyen bir kültürünüz varsa, bir şey
öğrenemeyeceksiniz demektir, çünkü insanlar hata
yaptıklarını kabul etmeyeceklerdir. Fakat şöyle diyen bir
kültürünüz varsa: “Tamam, eğer bir sorun varsa, bunu
bilelim, sistemlerimizi iyileştirebiliriz, bir dahaki sefere
bunu daha iyi yapmanıza yardımcı olabiliriz”. Kalite
güvencesi işte bununla ilgili, iyileşmeyle ilgili.
Şimdi de biraz risk yönetiminden bahsedeceğim. Üç tane
tanımla başlayacağım. Risk, bir projenin tam anlamıyla
32
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
etkili ve verimli olmasını önleyebilecek her türlü
belirsizliktir. Etkili olma ile verimli olma arasındaki farkı
biliyor musunuz? Etkili olma, sonuca ulaşma anlamına
gelir; verimli olma ise sonuca maliyet etkin bir şekilde
ulaşılması anlamına gelir. Yani her ikisi de önemli.
Risk değerlendirmesi, bir projenin uygulanmasıyla ilgili
risklerin belirlenmesi ve değerlendirilmesi anlamına gelir.
İçlerinden en önemlilerin, belirlenebilmesi için tüm
riskler tanımlanır. Risk yönetimi, tanımlanan riskleri ele
almak için en uygun yönetim yaklaşımının belirlenmesi
anlamına gelir. Bunlarla nasıl baş edeceksiniz?
“Zaman Yönetimi”, önceki iki konuşmacı tarafından da
ifade edildi, çok önemli bir konu. Hepimiz son tarihlere
iş yetiştirmeye çalışıyoruz, öyle değil mi? Son tarihi
kaçırırsanız, sorununuz var demektir. Belki de finansmana
yönelik teklifinizi sunmak için bir sene daha beklemek
zorunda kalacaksınız. Zaman önemlidir, vakit nakittir.
Proje daha uzun sürdüğünden dolayı, daha uzun bir süre
için faiz ödemek zorunda kalırsınız. Personele daha uzun
süre ödeme yapmanız gerekir. Bahse girerim maliyetler
artacaktır. Bazılarınızın başını salladığını görüyorum,
sanırım bu zaten bildiğiniz bir şey.
O halde; risk yönetimi, risk değerlendirmesi ve zaman
yönetiminin hepsinin, proje yönetim döngüsüne
uyumlu olması açısından, risk yönetimi döngüsü
olarak adlandırabileceğimiz döngünün bileşenleri
olduğunu görebiliyoruz. Bunu aşağıdaki şekildeki gibi
gösterebiliriz:
Şekil : Risk Döngüsü Yönetimi: Kilit Bileşenler
Risk Yönetimi
Olasılık ya da etkiyi
kontrol etmeye yönelik
en uygun stratejiyi
belirler.
Risk Değerlendirmesi
Riskleri tanımlar.
Etkileri tanımlar.
Olasılıkları tanımlar.
Zaman Yönetimi
Önemlidir; çünkü, bir
çok risk faktörü takvimi
etkilemektedir.
Risk Değerlendirmesi:
Yapacağınız ilk iş, tüm risklerin belirlenmesi olacaktır.
Projenin içindeki riskler ve projenin dışındaki riskler.
Ben bir şehirde, bir ülkenin başkentinde, Avrupa İmar ve
Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından finanse edilen bir
projede metro hattının uzatılmasında çalıştım. Biz proje
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
üzerinde çalışıyorduk; finansman için EBRD’ye sunulmak
üzere metro hattı uzatımını hazırlamak amacıyla pek
çok finansmanıyla birlikte büyük bir projeydi. Ve birden
seçimler oldu, yeni bir belediye başkanı geldi ve “metro
hattını uzatmak istemiyorum” dedi. Bu bir dış etken.
Faiz oranları; bu da başka bir dış etken, öyle değil mi?
Bunu kontrol edemezsiniz, sizi aşan bir şey bu. Fakat
pek çok şey de projenin içinde; kullandığımız teknoloji,
kullandığımız yönetim sistemleri, tesisi kimin işleteceği
gibi şeyler. O halde yapılacak ilk iş, riskleri ya niteliksel
ya da niceliksel bir bakış açısından değerlendirmek.
İktisatçıysanız, bunu daima niceliksel açıdan yapmanız
gerektiğini söylersiniz. Ancak birçok risk var ve bence
öncelikle önemli olanlarına odaklanmak önemli. O
zaman niteliksel olarak yaptığımızı varsayalım. Bu riskin,
bu sonucun, bunun olma olasılığı nedir? Yüksek mi, orta
mı, yoksa düşük mü? Söz konusu riskin etkisi ne? Yüksek
mi, orta mı, yoksa düşük mü? Çünkü o zaman yüksek
olasılığa ve yüksek etki düzeyine sahip kilit riskleri,
özellikle önemli olanları dikkate alabilirsiniz. İkinci
olarak yüksek düzeyde etkisi olan, ama belki de orta ya
da düşük olasılığa sahip risklerin geldiğini söyleyebilirim.
Çünkü olasılıkları daha düşük olabilir ama gerçekleştikleri
takdirde proje üzerinde büyük etkileri olacak. Bir şeyin
yüksek olasılığı ama düşük düzeyde etkisi varsa, bu çok
da önemli değil.
Risk derken neyi kastediyorum?
Pek çok farklı türde ve farklı kategorilerde riskler var,
organizasyonla ilgili, kurumsal riskler var. Bazı projeler
için belediye gruplarını, daha küçük belediyeleri bir
arada çalıştırmalısınız. Bu sorun çıkarabilir, yasal
bir sorun olabilir ya da herhangi bir sorun olabilir,
çünkü konsorsiyum ya da her nasıl bir yapı olacaksa,
onun başına kimin geçeceği konusunda anlaşmaya
varamayabilirsiniz.
Siyasi riskleriniz: Size demin bir örnek vermiştim.
Seçimler oldu ve yeni bir belediye başkanı göreve geldi;
projeyi istemiyor.
Mali riskleriniz: Proje için bir bütçeniz var, ancak
proje bütçeden %25 daha fazla tutacak. Aslında,
Avrupa Komisyonu ve AB bağlamında, öngörülenden
az harcamaktan kaçınmak da aynı önemi taşıyor.
Neden? Çünkü eğer projeye bir para ayırdıysanız ve
öngörülenden az harcadıysanız, diğer projeler için
kullanılabilecek parayı almışsınız demektir. Proje için
toplanan bu miktar kullanılmayacak, belki de siz bunu
daha sonra diğer projelere aktarabilirsiniz, ancak bu şunu
gösteriyor; stratejiniz daha güçlü olabilirdi, planınız daha
iyi olabilirdi, daha çok projeyi finanse edebilirdiniz. O
nedenle bu bir mali risk.
Ekonomik riskler: Ücretleri düzgün belirlerseniz insanlar
ödeyecektir, bazen de ödeyemezler. Özellikle sanıyorum
Baltık ülkelerinde ciddi sorunlar vardı. Bir sürü atıksu
arıtma tesisi var. Bu, şu anda kullandığımız suyun
miktarı, o halde bu da ihtiyacımız olan atıksu arıtma
tesisinin boyutları. Ücretler artınca, su kullanım oranı
düştü. Sonuç olarak tesisler gereğinden fazla büyük oldu
ve yine kaynak israfı söz konusu oldu. Bu ekonomik bir
mesele.
Yasal riskler: Çevre müktesebatından bahsettik. Hepimiz
adına ne yazık ki, çevre müktesebatı olduğu yerde
durmuyor. Sürekli olarak yeni direktifler var. Bir önceki
sunumda madencilik atıkları hakkında yeni bir direktifin
geleceği belirtilmişti; bu Türkiye için muhtemelen çok
önemli olacak. Yeni direktifler, başka yeni konular
gündeme geliyor. Geçen sene sanırım, çevresel
sorumluluğa ilişkin direktif vardı. Bu, özel sektör için
büyük bir mesele olacak.
Teknik riskler: Örneğin projeniz işe yaramadı. İşe
yaramayan bir projeniz oldu mu hiç? Bence aranızdan
birkaçının işe yaramamış olan projeleri olmuştur, bu bir
sorun.
Ticari riskler: Buradaki durumun ne olduğunu
bilmiyorum ama Romanya ve Bulgaristan’da bizim
sürekli kullandığımız örnek şu; bir yüklenici seçiyoruz,
fakat yolun yarısında yüklenici iflas ediyor. Bu ticari bir
risk.
Risk Yönetimi:
Riski yönetebilir ve kontrol edebilir miyiz? Proje
çerçevesinin içinde olan riskleri yönetebiliyor olmamız
gerek. Proje çerçevesinin dışında olan risklerden bazılarını
yönetebiliriz. Belediye başkanı için de bu söz konusu; ne
yapıyoruz? Seçimden önce projeyi bitirmeye çalışıyoruz
ya da seçimden önce taahhüt almaya çalışabiliriz. Ancak
bazı riskler için, örneğin bir takım siyasi veya faiz
oranları gibi risklerde, hiçbir şey yapamayız. Bu bizim
çerçevemizin dışında.
Aşağıdaki tablo, belki de çok iyi bir örnek değil, ama
yaklaşımı gösteriyor. Risklere bakıp bunların yüksek mi,
orta mı yoksa düşük düzeyde mi etkilerinin olduğunu veya
yüksek mi, orta mı yoksa düşük olasılıkta mı olduklarını
söyleyebilir ve bunları derecelendirebilirsiniz:
Üstten ikinci sırada, sağlanan mevcut AB finansmanının
miktarı gösteriliyor; bu aslında bir risk değil, bu daha
çok bir kısıtlama. Komisyonun ne zaman bir finansman
programı olsa, şöyle der “şu yüzdeye kadar finansman”.
Ve her zaman da maksimumu vermez. Şimdi bu bir sorun
olabilir. Yeni üye devletler Uyum Fonu rejimine dahil;
%85’e kadar alabiliyorlar bir uyum fonu projesinde.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
33
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Şekil 3: NİTEL RİSK DEĞERLENDİRME ARACI ÖRNEĞI
RİSK
DEĞERLENDİRMESİ
Risk Faktörü
Olasılık Etki Kilit Risk
(Y/O/D) (Y/O/D) Faktörü
Programlama A Paydaşları tanımlama/dahil etmede başarısızlık
B
D
O
3
Önerilen AB fonu düzeyi
D
O
C
C Ekonomik & sosyal
göstergelerde değişiklikler
O
Y
2
D
O
1
Projenin A Personelin uzmanlık, beceri
Hazırlanması
ve deneyimi
Y
Y
1
B
Y
O
4
C Yetersiz/eksik ÇED’e ilişkin
sorunlar
O
Y
3
Y
Y
2
Uygulama/ A Yetersiz siyasi destek ulusal ve yerel
İşletim
O
Y
4
B
Y
Y
2
C Sermaye zararlarında ciddi
O
Y
3
D Uygun olmayan proje konsepti
E
F
G
H
Yerel yönetimlere ilişkin hukuki
çerçevede değişiklikler
D Yetersiz maliyet-yarar analizi
E
F
G
H
Resmi kararlarda gecikme
(>15%) açık
D Ortak finansman imkanı
D
Y
5
E
Y
Y
1
F
G
H
Y: Yüksek;
O: Orta,
Yapım işlerinde gecikmeler
D: Düşük
Ancak finansman %70’e düşürüldüğünde eş finansmanın
iki katı kadar bir eş finansman bulmanız gerekiyor ve bu
büyük bir mesele.
Kontrol edilebilir kilit riskleri nasıl yönetebiliriz?
• Riski yönetme görevini, onu kontrol etmeye en uygun
“kişiye” vererek (sahiplenme);
• Riskten, uygun proje tasarımı yoluyla sakınarak
(sakınma);
• Riski ve/veya etkilerini en aza indiren kontrol
prosedürlerine başvurarak (önleme);
• Etkileri daha etkin bir şekilde öngörüp bunlarla başa
çıkarak (tepki);
• Riske karşı doğrudan ya da dolaylı olarak
sigortalanarak (sigorta).
Şimdi bunları örnekleyelim. İlk yapılacak şey, riskin
yönetilmesinden sorumlu olan kişi ya da kuruluşun, söz
konusu riski mümkün olduğu kadar kontrol edilebilir
34
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
duruma getirmesidir. Buna riski sahiplenme diyoruz.
Örneğin, teknik anlamda bunun işe yaramadığını
söylemiştik. Yükleniciye bir performans sözleşmesi
verirseniz, belirli çıktı şartnamelerinin işletilmesine
yönelik bir plan oluşturmak zorundalar; bu her ne
olursa olsun, bir kanalizasyon tesisinin bertarafı ya da
AB standartlarına uygun bir düzenli depolama sahasının
inşaatı olabilir. O zaman işe yaramadığı takdirde, bu
durumu, maliyeti size ait olmak üzere düzelteceğinizi
söylediğiniz bir sözleşmeniz olmalı. Riski aktarmanın
yollarından biri bu.
Şimdi farklı bir örnekle diğerlerini de açıklayacağım.
Buna benzer bir şey benim başıma geldi. Bulgaristan’da
risk yönetimi kursu veriyordum ve oradaki sandalyenin
çürük bir oturma yeri vardı. Bu bir riskti; yere düşebilir ve
bir yerimi incitebilirdim. Peki bu riski nasıl yönetebilirim?
Bu, risk yönetimine olan farklı yaklaşımları gösteriyor.
İlk seçenek sakınmadır; diğer sandalyeye oturabilirim.
İkincisi önlemedir; tornavidamı çıkarır ve sandalyeyi
tamir edebilirim, böylece sorun ortadan kalkmış olur.
Ben de mutlu bir şekilde o sandalyeye otururum.
Üçüncü seçenek tedbir almadır; bu tepkiden öncedir, her
zaman için tepkiden önce gelir. Olay meydana gelmeden
öncedir. Çok çok dikkatli bir şekilde oturabilirim.
Böylece sandalye kırılmaz ve ben de yere düşmem. Ama,
tamam, diyelim olay oldu. Tahmin edebilir ve etkiyi daha
etkili bir şekilde ele alabilirim; buna da tepki diyoruz. Ne
yaptım? Dışarıda bekleyen bir ambulans var. Böylece beni
hemen hastaneye götürebilirler ve tabii ki sigortam var.
Sigorta şirketim aracılığıyla sandalyenin imalatçısını dava
edeceğim ve sigorta şirketim sağlık bakımımı ödeyecek
ve ben de mutlu olacağım. Bunu hatırlayabilirsiniz. İşte
bu, riskin nasıl yönetilebileceğine dair bir örnekti.
Yüksek olasılığa ve yüksek etki düzeyine sahip her
önemli risk için bu farklı seçenekleri ele almanız ve
riskin yönetilmesi için bir strateji geliştirmeniz gerek.
Ve ilk üçünden en az birine sahip olmalısınız; sakınma,
önleme ve tedbir alma. Aşağıdaki risk yönetimi formuna
göz atmak isteyebilirsiniz:
Zaman yönetimi, demin de söylediğim gibi, çok önemli;
son tarihler, finansman pencereleri, resmi gereklilikler.
Sizin için geçerli değil ama N+2 kuralı diye korkunç bir
şey var, buna göre iki sene içinde parayı harcamadığınız
takdirde para ortadan kayboluyor. Aslında fazlasıyla basite
indirgedim, ama bu önemli. Vakit nakittir. Eminim ki
iskontoyu biliyorsunuzdur. Ben size bugün 20.000 lira
vereceksem ve Joanna da bunu bir yıl içinde verecekse,
hangisini istersiniz? Benimkini istersiniz, öyle değil mi?
Çünkü bir yıl içinde bu parayla bir şeyler yapabilirsiniz.
Eğer parayı bankaya koyarsanız biraz faiz alabilirsiniz.
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Şekil 4: Risk Yönetimi Formu Örneği (Uygulayıcı Kurum için)
Formu
Risk faktörü:
Yapım işinin süresinin uzaması
(Örnek)
Risk Sahibi:
Yüklenici
Diğer kilit paydaşlar
Proje yöneticisi Mühendis
Proje aşaması Kaynak Programlama
Hazırlık
İhale
Uygulama

İzleme

Değerlendirme
Programlama
Etkilenen
Hazırlık

İhale

Uygulama
İzleme
Olasılık (Y/O/D)
Etki (Y/O/D)
Risk (Y/O/D)
Kilit Risk (E/H)
Öncelik (No.)
H Yönetim stratejisi
H
H
E
1
Sakınma

Engelleme

Önlem Alma
Tepki

Sigorta
Genel plan: • Elde edilecek çıktılar
• Proje tasarımının uygulayıcı kurum tarafından
değerlendirmesini geliştirerek, yapım şartnamesini
iyileştirin. Dahili prosedürleri geliştirin.
• Tasarım, yapım ve anahtar teslim sözleşmeler sunun - ihale stratejisini değiştirin
• Mühendise sorumluluk yükleyin
- Proje yöneticilerine talimat verin
• Sözleşmelerdeki performans garantisini geçerli kılın
Özel Eylemler
Gerçekleştirilecek Faaliyetler
1. Prosedür rehberi güncellendi.
2. Proje yöneticilerine gerekli 11.05
talimatlar verildi.
3. İhale stratejisi uygulamaya alındı.
4.
5.
Tarih Kişi
10.05 NN
NN
01.06 NN
Hazırlayan
Tarih:
Onaylayan
Tarih:
Belki de size, söz konusu para üzerinden yılda %20 geri
dönüşü olacak küçük bir işletmeniz var, o zaman da bir
yılın sonunda, Joanna’nın parasını isterim diyenden çok
daha zengin olacaksınız. Yani, paranın zaman değeri
çok önemli. Pek çok risk etkeninin zamanı etkilediğini
söylemiştim, bunlar ihale prosedürleri, zaman ölçekleri
gibi dış etkenlerdir. Daha çok iç etkenler. Ayrıca eş
finansmanın mevcut olması gibi dış etkenler. Banka
size para vereceğini söyledi, bu para gerçekten geldi mi,
sorununuz var.
Risk yönetimi önemli. Çünkü bu sayede, risk
değerlendirmesi, risk yönetimi ve zaman yönetimi
aracılığıyla çok daha etkili kalite güvencesi yapmanıza
yardımcı olur. Bu size, proje döngüsü yönetimi
standardının geliştirilmesi için, sorunlardan kaçınmak
için ve kaynakların daha etkili ve verimli kullanımını
sağlamak için sistematik bir temel sunuyor olmalıdır. Şimdi bir takım sorunların, ters giden bazı şeylerin
üzerinden geçeceğim.
Finansman için sunulan teklif kabul edilmeyebilir. Ama
neden? Eksik ya da yetersiz belge, finansman programı
için kriterlere uygun olmama, ulusal atık yönetimi
stratejisi gibi kabul edilmiş bir çerçeveye uyumsuzluk,
ekonomik açıdan geçerli olmama, yetersiz çevresel etki
değerlendirmesi, belki de halkla istişarelerin olmayışı; bu
çok önemli, saha ya da saha mülkiyetindeki belirsizlikler
buna neden olabilir.
Finansman için kabul görmüş projeler uygulanamayabilir,
çünkü belki eş finansman mevcut değildir ya da henüz
gelmemiştir. Belki de saha mülkiyetiyle ilgili bir sorun söz
konusudur. Projeye karşı yerel muhalefet olabilir. Ekibin
oluşturulmasındaki güçlükler (projeyi kim uygulayacak
ve belki de işletecek?) ya da yüklenicinin başarısızlığı da
nedenler arasında olabilir.
Uygulanan projelerin gereken sonuçlara ulaşamaması, uygunsuz ya da yetersiz şartname, sahayla ilgili
öngörülemeyen sorunlardan kaynaklanabilir. Atina’da
metro hattını uzatırken, bazı tarihi kalıntılar buldular
ve bu da projenin yıllarca ertelenmesine neden oldu.
Biliyorsunuz, bu konu çevresel projelerde de gündeme
gelebilir. Tesisin yetersiz performansı, yüklenicinin
kabul edilemez performansı, öngörülmeyen maliyet
kısıtlamaları, uygun olmayan sözleşme ya da sözleşme
maddelerinin uygulanamaması da uygulanan bir projenin
sonuca ulaşmasını engelleyebilir. Yakın bir geçmişte bir
olayla karşılaştım; emisyonları iyileştirmek üzere bir
performans sözleşmesi yapmışlardı, işe yaramadı ve
sözleşmeyi yürürlüğe koymadılar. Bu çılgınca bir şey;
sözleşmeyi yürürlüğe koymak zorundasınız.
Uygulanan projelerin maliyetinin beklenenden fazla
olması, çoğunlukla kötü bütçeleme, öngörülmeyen
maliyetler, proje sırasında şartnamede yapılan
değişikliklerden kaynaklanır. Yükleniciyi ellerini
ovuştururken görebilirsiniz: harika, bingo, çok para var.
Sahaya özgü öngörülmeyen meseleler, Roma kalıntıları
gibi sorunlar olabilir. Projenin uygulanmasında
gecikmeler; yüklenicinin kötü performansı; uygun
olmayan sözleşme ya da sözleşme maddelerinin
işletilememesi; denetim sorunları, belki de paranın
tamamı doğru yerlere gitmiyordur, proje maliyetini
yükseltebilecek unsurlardır.
Uygulanan projenin beklenenden daha uzun bir
zaman alması: Uzun ve karmaşık ihale prosedürleri,
şartnamede değişiklikler, saha iktisabında gecikmeler,
yerel muhalefetle sorunlar, sahayla ilgili diğer problemler,
yüklenicinin kötü performansı, işletmeye almayla
ilgili sorunlar, örneğin tesisin düzgün bir performansı
sağlayamaması gibi etkenler olabilir.
Tamamlanan projelerin, tesislerin işletilmesinin zor ya
da maliyetli olması işletmecinin yetersiz deneyime sahip
olmasından kaynaklanabilir. Örneğin yakma tesislerini
düzenli depolama alanına dönüştürüyorsanız, nasıl devam
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
35
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
edeceksiniz, bunu işletmeleri için insanları eğitmeniz
gerek. Yüklenicinin devretmesi açısından işletmecinin
yetersiz eğitimi; işletme maliyetlerinin bütçelenmesinde
yapılan hatalar da işletmeyi engelleyecek riskler olarak
karşımıza çıkar.
Son olarak, projenin yetersiz ya da uygunsuz izlenmesi
nedeniyle deneyimlerden ders alınamaması da sorun
olşturabilir. Değerlendirme şu anda temel olarak
Komisyon tarafından yapılıyor. Sanıyorum ki zaman
geçtikçe, izlemenin giderek daha fazla sizin tarafınızdan
yapılması gerekecek ve bunu yapmak her zaman için
faydalıdır. Ara değerlendirme ya da son değerlendirmede
gecikmeler nedeniyle, yeterince erken bir zamanda
deneyimlerden ders alınması da sorun oluşturur.
Değerlendirmelerin tamamlanması için harcanan zaman;
değerlendirmelerden gelen tavsiyelerin uygulanamaması,
daha büyük ölçekli siyasi konular ya da kısıtlamaların da
etkisi olabilir.
Proje Hattı Yönetimi
Çok kısaca proje hattı yönetiminden bahsedeceğim. Bu
çok çok önemli. Proje hattı yönetimi için bir yöntem
geliştirdim; şu farklı aşamaları var:
Tablo 1: Proje Hattı Yönetimi
AŞAMA
ÇIKTI
•Projeye İhtiyacının -> İhtiyaç Beyanı
tanımlanması
•İlk Tarama
•Kavram Geliştirme
-> Proje Konsepti
•Geliştirme için Tarama
•Proje Geliştirme
-> Proje Fişi
•Hazırlık için Önceliklendirme
•Proje Hazırlığı
->Fizibilite Çalışması vb.
•Ön Değerlendirme
•Finansman Sunumu
-> Proje Teklifi
•Finansman Kuruluşunca •Gözden Geçirme
•Finansman Teklifi
-> Finans Anlaşması
•Projenin Uygulanması
Her şeyden önce proje ihtiyacını belirlersiniz. Sonra ön
taramayı yaparsınız; bu bizim ilgilendiğimiz türde bir
şey. Eğer cevaplar “Evet, proje kavramını geliştirdiniz”
şeklindeyse, o zaman ihtiyaç da şu olur: Belediyemiz
36
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
için atıkla ilgilenmemiz gerekiyor. Kavramsa şudur:
Bir düzenli depolama sahasına ya da bir yakma tesisine
ihtiyacımız var. İhtiyacınızı nasıl karşılayacağınızın
cevabı budur. Detayları bilmiyorsunuz ama bunu
yapmanızın yolunun bu olduğunu biliyorsunuz. Sonra
bunu geliştirmek için taramasını yaparsınız, proje ne
kadar acil, ne kadar önemli? Daha sonra, Komisyon’un
tam olarak kastettiği şey bu olmasa da, benim proje fişi
dediğim şeyi hazırlarsınız. Projenin iki-üç sayfalık bir
tanımı. Çünkü daha sonra bu fişi kullanabilirsiniz, projeyi
yalnızca Komisyon’a değil, diğer finans kuruluşlarına
da satmak için bu fişi kullanabilirsiniz. Sonra bunu
esas alarak, hazırlık için önceliklendirme yapabilirsiniz.
Önceliklendirmeyi yaptıktan sonra, listenin başında
olanları hazırlamaya başlarsınız; fizibilite çalışmaları, ve
benzeri tüm şeyleri. Daha sonra proje değerlendirmesi
ve finansman tesliminden önce bir çeşit bir ön çalışma
olur. Aslında projeyi finansman için sunarsınız. Finans
kurumları tarafından gözden geçirilir ve finansman
için teklif alırsınız, bunun beraberinde de genelde
mali anlaşma belgesi denilen bir anlaşma gelir. Sonra
saha incelemesini yaparsınız ve hazırlık aşamasından
uygulama aşamasına geçersiniz.
Bu süreçle ilgili aşağıdaki şekli inceleyelim:
Şekil 5: Programlama Aşamasında Kilit Konu: Proje Hattı Yönetimi
Proje Alımları
İhtiyaç
Veri Toplama
Konsept
1
3
2
5
4
Finansman
Teklif
Proje
7
6
Uygulama
9
8
Tarama / Önceliklendirme / Değerlendirme
Daha Az Proje
Daha Fazla Bilgi
Projenin tanımlanması başlıyorsunuz. Sağa doğru
ilerledikçe, projeler hakkında daha fazla bilgi
ediniyorsunuz. Ancak proje hattının üst tarafında,
giderek daha az proje oluyor. Ne yazık ki, önceliklendirme
süreci ve proje hattı yönetimi, kaçınılmaz olarak,
kazananların yanında, kaybedenlerin de olacağı
anlamına geliyor. Eğer sadece tek bir projesi olan bir
belediyeyseniz, hiç şüphesiz o proje sizin için en önemli
proje olacaktır. Ancak önceliklendirmeye gelindiğinde,
söz konusu proje, listenin çok aşağısında olabilir ve
hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Bu durum, bu sürecin
talihsiz bir sonucudur. Ancak yine de, tüm kuruluşlar
tarafından kabul edilen mantıklı kriterler esasında
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
önceliklendirmenin yapılması ihtiyacının da altını çizer.
Daha sonra önceliklendirme kriterlerinden biraz daha
ayrıntılı bir şekilde bahsedeceğim.
Hazırlık açısından, kilit konulardan biri çevresel etki
değerlendirmesidir. Pek çok proje gibi sizin projeniz de
bir çevresel etki değerlendirmesini gerektirecektir. Bu
ne anlama geliyor? Bir proje hazırlıyorsanız (Rumenler
ve Bulgarlarla konuştum ve bunun altı ay ila bir yıl
sürdüğünü söylediler; o zaman bir proje hazırlamanın
dokuz ay sürdüğünü varsayalım) belirli bir son tarihle
çalışıyorsunuz, belirli bir tarihte teslim etmeniz
gerekiyor. Bir çevresel etki değerlendirmesi yapmak
zorundasınız ve eğer bunu AB standartlarına uygun
olarak halk istişareleriyle birlikte düzgün bir şekilde
yapacaksınız, bu sekiz ay sürebilir. Ancak, bunların ikisi
de aynı anda bitemez, çünkü doğru düzgün bir çevresel
etki değerlendirmesinin teknik seçeneklere bakması
ve saha seçeneklerini de incelemesi gerekir. O halde,
ÇED tamamlanıncaya kadar saha ya da teknolojiyi
fiilen teyit edemezsiniz. Bu da şu anlama geliyor: ÇED
sonuçları, proje hazırlama sürecinin nispeten erken
aşamalarında sunulmalıdır. Birden, dokuz ay süreceği
yerde, 15 aya çıkıyor ve süreçte yedi aylık bir gecikmeye
neden oluyorsunuz yalnızca ÇED konusunun önemini
tahmin etmediğiniz için. Bu süreci aşağıdaki şekilde
görebilirsiniz:
Şekil 6: Hazırlık Aşamasında Kilit Konu: ÇED Zaman Çizelgeleri
Proje Hazırlığı
9 ay
2 ay
7 ay
ÇED Süreci
8 ay
Toplam Süre
15 ay
Gecikme
Son Tarih
• İzleme ve denetim (Parametreler, önemli aşamalar,
bilgi sistemleri)
• Ara değerlendirmelerine yönelik prosedürler ve
zaman ölçekleri.
Tüm bunlar risk değerlendirmesi ve risk yönetimi
bağlamında önemli hususlardır. Ancak bunların içinden
önemli bir örnek olarak roller ve sorumlulukları ele
alacağım. Aşağıdaki liste, proje uygulamasıyla ilgilenen
kişilerden sadece bazılarını gösteriyor. Bu daha çok
Romanya ve Bulgaristan gibi ülkeler için geçerli olan bir
durum. Fakat, daha uygulamaya bile geçmeden önce,
potansiyel olarak projeye dahil olan birçok farklı kuruluş
olduğunu görebilirsiniz.
Yönetici Kurum
• Yatırım programı
Uygulayıcı Kurum
• Proje yönetimi (teknik/mali)
Finansman Sağlayan Kurumlar
• AB programları
• Ulusal/yerel fonlar
• Diğer fonlar (Uluslararası finans kuruluşları, vb.)
Faydalanıcı Kuruluş
• Belediye
İşletmeciler
• Belediye şirketleri
Müşavirler
• Tasarım
• Proje yönetimi (saha mühendisleri)
Son olarak yükleniciler, yasal izinleri veren merciler ve
İngiltere’de kullandığımız terminolojiyle, yasal danışma
mercileri var; yani proje hakkında danışılması gereken
kişiler. Bir inşaat izni almanız gerekiyor. İnşaat iznini
kim veriyor? Yerel yönetim mi? Eğer öyleyse, belki süreci
kontrol edebilirsiniz. Ama birçok ülkede bunu kontrol
edemezsiniz. O halde izne ihtiyacı olan bir projeniz var ve
bu izni almanın ne kadar süreceğini bilmiyorsunuz. Yani
bu çok fazla belirsizlik, çok fazla risk demek oluyor.
Proje Uygulanması Sürecinde Risk Yönetimi
Şimdi, projenin uygulanması sırasında risk yönetimi
açısından kritik olarak gördüğüm konulardan bahsetmek
istiyorum. Uygulamada proje yönetiminin aşağıdaki
unsurları çok önemlidir:
• İhale prosedürleri;
• Müzakere ve sözleşmelerin yürürlüğe konması için
sistematik prosedürler;
• Yönetim (roller ve sorumluluklar, prosedürler, kalite
güvencesi);
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
37
O T U R U M I : A L T YA P I P R O J E L E R İ İ Ç İ N P R O J E D Ö N G Ü S Ü Y Ö N E T İ M İ
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Metehan NAZAROĞLU, Iğdır Belediyesi,
Çevre Mühendisi: Gördüğüm kadarıyla, özellikle
Türkiye’nin doğusuna doğru gidildikçe, belediyelerdeki
bu tür projeleri hazırlama noktasında teknik sorunlar
gittikçe artıyor. Bunun Türkiye’deki hem sosyal, hem
de akademik yapılanmanın şekli ile doğrudan bağlantılı
olduğu kanaatindeyim. Ben özellikle Türkiye’deki
uygulamayı değil de, Avrupa ülkelerinde, Avrupa Birliği
üyesi ülkelerde ya da aday ülkelerde, yerel yönetimlerin
yaptıkları altyapı faaliyetlerinde, yerel yönetimlerin
kurması gerekli olan, özellikle teknik yapılardan
bahsediyorum, projelerin en alt aşamasından en üst
aşamasına yani ÇED süreci, uygulama projesi, inşaat
aşaması, işletme aşamasında bu işleri takip edecek olan
teknik kurumların oluşturulmasında, ne gibi bir hukuki
zorunluluk getirilmiştir? Uygulama acaba ülkemizle
aynı mıdır? Yoksa o ülkelerdeki uygulamalar biraz daha
katı mıdır, daha mı fazla zorunluluklar getirilmiştir?
Örneğin, bizim ülkemizde belediyelere bu noktada fazla
bir zorunluluk yok.
YANIT 1, John BUTSON: İlk olarak, bunun yeni üye ve
aday ülkelerde pek çok başarısızlıkların olduğu ve olmaya
devam ettiği bir alan olduğunu söylemeliyim. Bunun
nedeni şu: Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, biz şu anda
yerel yönetimlere daha fazla yetki verilmesi sürecindeyiz.
Birçok ülkedeki durum bu. Sanıyorum beş yıl önceydi;
Polonya’da üç aşamaya yayılan bir reform süreci vardı.
Projelerin alt düzeyinden “Gminy”ler (belediye meclisi)
sorumluydular ve Polonya’da bunlardan 5000 tane
vardı. Bunu yapabilmek için teknik uzmanlığa sahip
değillerdi. O nedenle bunu yapabilmek için yerel
idarelerin kapasitelerini oluşturma ihtiyacı var. Romanya
ve Bulgaristan’da bunun acilen yapılması gerek. Sizin
de ima ettiğiniz gibi, eminim Türkiye’de de böyle bir
ihtiyaç söz konusu ve bu konuyu en azından ele almaya
başlayacak olan, Avrupa Komisyonu tarafından finanse
edilen iki proje var. Bir tanesi spesifik olarak finansman
kapasitesiyle ilgili, diğeri ise daha genel anlamda yerel
düzeyde çevresel konuların ele alınma kapasitesi ile ilgili.
Ancak yaptırımların getirilip getirilememesi açısından
sorumluluk, ne yazık ki hükümette, merkezi yönetimde
kalıyor. Polonya’da atıksu arıtma tesisleri inşa edilecekse,
tesisleri inşa etmemiş olan “Gminy” değil, Polonya
Hükümeti mahkemeye verilecektir. İşte bu nedenle
38
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
hükümet, yani merkezi yönetim, kaçınılmaz olarak
belediyeler üzerinde, ilerlemeleri ve işleri yapmaları
yönünde baskı uygulayacaktır. Ve umuyoruz ki bunun
yapılması için yeterli finansman mevcut olacaktır. Bu da
uzun bir zaman dilimi olacaktır, bu sabah duyduğumuz
gibi. 20 yıl ve belki 20 yıl daha. Sonuç olarak AB
düzeyinden gelen yaptırımlar hükümete empoze
edilecektir, fakat projelerin uygulanması sorumluluğu
giderek belediyelere devredilmektedir.
SORU 2, Hüseyin ÇAĞATAY, (Yerel Yönetimler
Araştırma, Eğitim ve Yardım Derneği) Sorum Elif
Torcu Taş’a: Anayasa’da 127. maddede mahalli idareleri
tanımlarken, il, belediye ve köy şeklinde tanımlanıyor.
Belediyeler kendi aralarında birlik kurabiliyor; belediyeler
köylerle müşterek olarak birlik kurabiliyor; belediyeler
özel idarelerle müşterek olarak birlik kurabiliyorlar.
Projeler kredilendirilirken, yani bu hibeler ve yardımlar
verilirken, mutlaka birliğin oluşturduğu mahalli
idarelerinin tümünün belediye mi olması gerekiyor?
Eğer köy tüzel kişilikleri de o birliğe dahilse bu projeden
yaralanabilirler mi?
YANIT 2, E. TORCU TAŞ: Bu konuda benim bir
yorumum olmayacak. Bizim için birlik yapısı önemli.
Karşımızda bir muhatap, yani projeye kendini adamış
bir muhatap görmek önemli. Bu biraz fazla teknik bir
ayrıntı oldu benim için, ama prensip anlamında bir
köy, bir belde, bir il, iki il olması bizim için aslında çok
problem değil. Önemli olan o bölgesel yaklaşımın en az
maliyetle en çok faydalanıcıya ulaşan sistem tasarımının
yapılmış olması.
Oturum II
Yatırım Projeleri için
Planlama
İkinci oturum kapsamında belediye düzeyinde proje ihtiyaçlarının
belirlenmesi, önceliklendirilmesi ve stratejik planlama yer aldı. REC
uzmanı Fiedler’in sunumunda stratejik planlamanın temel unsurları olarak
projenin yeri, büyüklüğü ve proje önceliği incelendi. Ayrıca, yerel çevre
eylem planları, fizibilite çalışmaları, kâr-zarar analizleri, gerçekleştirilebilme
tahminleri gibi yatırım projeleri için planlamayı destekleyen araçlar tartışıldı.
Oturum, DABLAS Tuna Nehri ve Karadeniz Girimi örneği üzerinden
yatırım projelerinin uygulanmasında farklı ülkelerin yaklaşımlarını aktaran
bir sunumla son buldu.
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Oturum II
Yatırım Projeleri için Planlama
Belediye Düzeyinde Proje İhtiyaçlarının Belirlenmesi ve
Önceliklendirilmesi; Ulusal Düzeyde Programlamanın Rolü
John BUTSON
Enviro-Markets International, İngiltere
Bu sunumda yine biraz proje döngüsü yönetiminden
bahsetmek istiyorum, her aşamada “kimin ne yaptığı”ndan
bahsetmek için. Buna verilecek tek bir cevap yok, çünkü
çoğu zaman bu, farklı düzeylerin bir arada çalışmasını
içerir. Sonra biraz da programlama perspektiflerinden
ve programların nasıl geliştirildiğinden bahsedeceğim.
Şu anda AB finansman programlarına baktığımızda,
bunlar temel olarak Komisyon tarafından yapılıyor.
Gelecekte, sanıyorum bunu ulusal ya da bölgesel
olarak, hangi düzeyde olursa olsun, ama kendimizin
yapması daha önemli olacak. 2007’den 2013’e kadar
olan IPA finansman programı var. Bu, bir katılım öncesi
finansman programı. IPA’nın hedefi, altyapı projelerini
finanse etmek, teknik yardım projelerinin diğer türlerini
finanse etmek; ancak bunun bir amacı da aynı zamanda,
üye olduktan sonra kullanabileceğiniz yapısal uyum
fonlarının finansmanında uygulanan prosedürlere yönelik
olarak sizleri eğitmektir. Açıkça görülüyor ki, Türkiye’yle
ilgili olduğunda bunun ne kadar süre sonra olabileceği
konusunda yorum yapamam. Ancak yine de, bu noktada
birdenbire çok daha fazla para olduğunu göreceksiniz. O
nedenle, bu sorumluluğu üstlendiğinizde ilerleyebilmeniz
için uzmanlığa, deneyime ve güvene sahip olabilmeniz
amacıyla, katılım öncesi finansman programlarına yönelik
uygulama prosedürleri geliştirmeniz son derece önemli.
Çünkü şu anda yaptığınız her şey Komisyon tarafından
kontrol ediliyor; daha sonra bu böyle olmayacak. Hata
yaparsanız ve bu hatayı her projede yaparsanız bu, sonuç
olarak programın sonunda Komisyon tarafından fark
edilecektir. Gerekliliklere uymamışsanız, yüzlerce milyon
Avro tutarındaki parayı sizden geri isteyebilirler.
Ben buna kıyamet günü senaryosu diyorum. Bir gün
bununla ilgili bir konu üzerinde bir Hollandalı ile
konuşuyordum ve kendisi bana Hollanda’nın yüzlerce
milyon Avro’yu geri ödemek zorunda kaldığını, çünkü
basit bir hata yaptıklarını söyledi. Yanlışlıkla mı yoksa
kasten mi yapıldığı önemli değil, ama eğer bunu
yapıyorsanız, söz konusu harcama kriterlere uygun
olmuyor ve parayı Komisyon’a geri ödemek durumunda
kalıyorsunuz. Ne yazık ki, bu yük tamamen hükümetin
omuzlarında oluyor; hepsi.
Özel sektör yatırımlarında da aynı risk söz konusu.
Ama bunu yapmazlarsa, mahkemeye verilen onlar
olmayacak, siz olacaksınız. Sonuçta hükümet, bu
programların sadece uygulanmasından değil, aynı
zamanda yönetmeliklere uygun şekilde uygulanmasının
sağlanmasından da sorumlu. Daha sonra projenin
tanımlanmasından bahsedeceğim ve bu konu benim
proje hattı yönetimi dediğim şey. Proje hattının ne
olduğunu birinci sunumda duymuştunuz. Sonra,
tarama ve önceliklendirmeden bahsedeceğim. Tarama,
doğrudan bir “evet-hayır” kararıdır. İlerliyor muyuz?
İlerlemiyor muyuz? Karşılanması gereken bir kriterimiz
vardır; bu kriter karşılanmazsa, söz konusu proje,
proje hattından elenebilir. Önceliklendirme daha çok
projelerimizin sıralanmasında niceliksel bir yaklaşımla
ilgilidir. Yani hangi projenin ilk önce finanse edilmesi
gerektiği hakkında net bir fikriniz olur. Önceliklendirme
konusunda tam günlük bir kurs verebilirim; ama siz
orada söyleneceklerin çoğunu 15 dakikada duyacaksınız.
Yani oldukça yoğun.
Proje Döngüsü Yönetiminin Aşamaları
İlk önce, proje döngüsü yönetimindeki rollerden
bahsedelim. Sadece hatırlatmak için: Programlama,
Hazırlık, Uygulama, Değerlendirme. Bu zinciri
tamamladığınızda, yani değerlendirmeyi yaptığınızda,
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
41
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
değerlendirmenin çok geç olmadığını varsayarsak,
hatalarınızdan ders alarak, programın bir sonraki kısmını
etkileyebilirsiniz aslında. Bu bir kalite güvencesi meselesi.
Bunun üzerinden geçmeyeceğim, ama proje döngüsü
yönetiminin her aşamasında gerçekleştirilen farklı
etkinlikler var. Aşağıdaki şekil, bunları göstermektedir:
Şekil 1: Proje Döngüsü Yönetimi – Aşamalar ve Adımları
Programın Hazırlanması
Projenin Belirlenmesi
Projenin Önceliklendirilmesi
Proje Tasarımı
Programlama
İhale (danışmanlar)
Fizibilite Çalışması & MaliyetFayda Analizi
Çevresel Etki
Değerlendirmesi
Tasarım (İlk ?)
Finansman Başvurusu
Finansman Onayı
Değerlendirme
Hazırlık
Uygulama
Programın Değerlendirilmesi (Programlama Aşaması)
Proje Ekspertizi (Hazırlık Aşaması)
Proje İzleme Uygulama Aşaması)
Denetim (Mali İzleme/Değer Biçme)
Son Ekspertiz (Tamamlanma Sonrası
Değerlendirme)
İhale (yükleniciler/tedarikçiler)
Finansal Yöneti/Ödemeler
Tasarım (Son ?)
Yapım/Kurulum
İşletmeye alma/Devir Teslim
İşletim (İlk Aşama)
Şimdi, programlamadaki rollerden bahsedelim. Benim
kitabımda programlama, yukarıda gördüğünüz gibi,
projeleri tanımlayan ve bir ölçüde projeleri tarayan
stratejik bir programı içerir. Böylece, en fazla gelecek
vadeden, en ilginç olan ve en yüksek önceliğe sahip olan
projelerin hazırlanması aşamasına geçebilirsiniz.
Programlama
Programın hazırlanması
Türkiye’de şu anda programların hazırlanması temel
olarak Avrupa Komisyonu tarafından yapılıyor. Öte
yandan, yeni üye ülkelerde ve giderek artan bir şekilde
Romanya ve Bulgaristan’da, ulusal hükümet tarafından
ülke düzeyinde yapılıyor. Bu ülkeler, şu anda operasyonel
programlar (OP) olarak bilinen programların
hazırlanmasıyla meşguller; AB’ye önümüzdeki yıl 1
Ocak’ta girecekleri varsayıldığında, başlayacak olan
Uyum Fonu Programı’na yönelik OP’ler. Söz konusu
programlar, önümüzdeki yılın başlarında başlatılacak.
Eğer o zaman AB’ye girerlerse, yeni finansman
programlarına ve uygulanacak yeni finansman rejimlerine
ilk gününde doğrudan katılmış olacaklar. Ancak tabii
ki program hazırlamanın bazı yönlerinin, özellikle
Türkiye gibi büyük ülkeler açısından, bölgesel düzeyde
yapılması gerek. Hükümetin de bölgesel düzeyde
istişarede bulunmadan ulusal bir strateji ya da ulusal
bir program oluşturması öngörülemez; aksi takdirde
42
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
bölgesel düzeydeki hangi önceliklerin, ulusal düzeyde
programa gireceğini bilemezler. Ancak buradaki projenin
tanımlanması kısmına bakarsak, durum tam tersi. Ulusal
hükümetin bir takım özel projeleri olabilir. Örneğin
Romanya’da bir kamu projesi olarak ulusal bir tehlikeli
atık tesisi oluşturmaya karar verdiler; bu ulusal bir proje.
Ancak bu, kuraldan ziyade bir istisna. Çoğu ülkedeki
pek çok proje yerel düzeyde ya da belediye düzeyindedir.
Bazı projeler daha çok bölgesel düzeydedir; birden çok
belediyeyi içerir. Bazı belediyelerin çok küçük olduğu
ve bunları bir araya getirmemiz gerektiği hakkında
konuşacağız; çünkü örneğin daha büyük bir nüfusa
hizmet edecek olan ve daha büyük bir nüfusun ihtiyacı
olan bir düzenli depolama sahası ya da atık ayırma ve
bertaraf tesisi yaptığınızda, ölçek ekonomisi durumu söz
konusu olmayacak.
Proje önceliklendirmesi
Bunu neden yapıyorsunuz? Biliyorum ki içinizden bazıları
önceliklerin belediye düzeyinde belirlenmesi gerektiğini
hissediyor. Elbette, belirlemelisiniz; fakat birçok
belediyenin sadece tek bir projesi var. Bu bağlamda, bu
proje her zaman için sizin en üstteki önceliğiniz olacak;
çünkü yalnızca tek bir proje söz konusu. Daha sonra
üzerinde duracağımız proje hattınız yalnızca bir ya da
belki iki projeden oluşacak. Belki bir atık projesi, bir
su projesi ve belki de bu ikisi arasında önceliklendirme
yapmanız gerekecek. Kendi önceliklerinizi dikkate
almıyorsunuz; projenizin, ulusal program paketi
içerisindeki ya da bölgesel program içerisindeki yerini
dikkate almıyorsunuz. Şimdi, Türkiye gibi büyük
bir ülkede aslında bölgesel düzeyde önceliklendirme
yapıp, bölgeler arasında bir proje alanı olmasını temin
etme yönünde oldukça güçlü bir argüman olduğunu
savunabilirim. Ancak, Türkiye’de demiyorum, ama
bir yerlerde bir hükümet, çevresel programdaki ulusal
önceliğimizin ilgili kısımları açısından, “biz önümüzdeki
yıl yalnızca bu bölgedeki projeleri destekleyeceğiz”
diyebilir, böyle bir şeyin öngörülmesi muhtemeldir.
Bunun nedeni sosyal sebepler ve diğerleri olabilir. Böyle
bir şeyin olması mümkün. Bunun burada olacağına
inanmıyorum, ama bir hükümetin bunun gibi bir
şeye karar vermesi ihtimali her zaman vardır. Yine de,
önceliklendirmenin başlangıçta bölgesel düzeyde, bazı
konularda da ulusal düzeyde olması söz konusudur.
Önceliklendirme konusuna birazdan geri döneceğim.
Proje tasarımı / proje kavramının geliştirilmesi
İhtiyaç konusundan bahsetmiştik. Atıklarımızla
ilgilenmemiz gerek; yani ihtiyaç. Kavram: düzenli
depolama sahasına ihtiyacımız var, yakma tesisine
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
ihtiyacımız var, belki bir kompostlama tesisine
ihtiyacımız var, vesaire. İşte mesele bu. Peki ya
kavram? Yıllar geçtikçe kavramlar giderek değişiyor. Su
muhtemelen en ilginç olanı. Şu anda yeni üye ülkeler
açısından konuşuyorum; eskiden özellikle su projeleri
atıksu arıtma tesisi şeklindeydi. Sonra ilk fark ettikleri
şey şu oldu; kanalizasyon çamuruyla nasıl baş edeceğinizi
belirlemeden bunu yapamazsınız. O nedenle atıksu
artıma tesisleri daima kanalizasyon çamurunu içermek
zorunda. Şimdiki eğilim ise daha çok tedarik, arıtma
ve çamurla baş etme işlemlerinin yapıldığı entegre
su yönetimi projeleri şeklindedir. Çünkü bu Joanna
Fiedler’in çizdiği şemsiyeyle, Su Çerçeve Direktifi’nin
şemsiye yaklaşımıyla daha uyumlu. Yani işler değişiyor,
ilerliyor. Proje tasarımının yerel düzeyde ya da belediye
düzeyinde, belki de bölgesel düzeyde olması ulusal
düzeyde olmasından daha muhtemeldir.
Hazırlık
Projeler yerel, bölgesel ya da ulusal düzeyde hazırlanabilir.
Romanya ve Bulgaristan’da yakın bir geçmişe kadar bu
tür projeler ulusal düzeyde hazırlanıyordu, daha sonra
da uygulanmaları için belediyelere devrediliyordu.
Bu sürecin her zaman sorunsuz bir süreç olmadığını
belirtmem gerek. Belki bazı sorunlar vardı. Gelecekte
pek çok proje yerel düzeyde, daha çok belediye düzeyinde
hazırlanacak. Yerelleşmeye doğru bir eğilim var. Bunu
açıklamak için kullanılan terimlerden biri Yerelleştirilmiş
Uygulama Sistemi (DIS); bir de Genişletilmiş Yerelleştirilmiş
Uygulama Sistemi (EDIS) terimi var. Brüksel’de bir
odanın içinde hapsedilmiş 50 kişilik bir birim olmalı,
bunlara bu hafta 20 tane yeni kısaltma yazmazsanız
sizi kovacağız demiş olmalılar. Çünkü Brüksel’den
her defasında bir şey duyduğunuzda, yeni kavramlar,
yeni kısaltmalar duyuyorsunuz. Korkarım bununla
yaşamayı öğrenmeniz gerekecek. Fakat EDIS şu anda en
önemlilerinden bir tanesi. Bu, proje uygulamasıyla ilgili,
yani sizinle ilgili.
Daha önce kapasite oluşturma ihtiyacından bahsetmiştik.
Daha fazla insana ihtiyacınız var; ancak aynı zamanda
ilgili becerilere de ihtiyacınız var, ilgili uzmanlığa
ihtiyacınız var, ilgili deneyime ihtiyacınız var. Size beceri
verebilirim, sizi eğitebilirim. Ama size deneyim veremem.
Umuyorum ki uzmanlığa sahipsinizdir ya da bunu satın
alabilirsiniz. Piyasadaki doğru uzmanlık alırsınız. Kimya
mühendislerinizin olması gerektiğini söyleyeceğim;
ama siz, diğer uzmanların bir iktisatçınızın vb. olması
gerektiğini iddia edeceksiniz. Uzmanlığı alabileceğinizi
biliyorsunuz, satın alabilirsiniz ve/veya bu becerilere
yönelik eğitilebilirsiniz; ama deneyime ihtiyacınız var.
Projeler hakkında karara varmak için ihtiyacınız olan şey
deneyim; neyin doğru, neyin doğru olmadığını bilmek.
Kısa vadede, buna yardımcı olması için dış tavsiyelere
ihtiyaç duyabilirsiniz, yani yine fizibilite çalışmalarında,
maliyet fayda analizlerinde danışmanların kullanılması
hususunda hazırlık meselesi karşımıza çıkıyor. Ve tabii
ki ÇED için; çünkü bunun bağımsız olması gerek. O
halde danışmanları kullanıyor olacaksınız. Maliyet-fayda
analizinin nasıl yapıldığını bilmek zorunda değilsiniz.
Bilmeniz gereken şey, maliyet-fayda analizi için görev
tanımının nasıl yazılacağıdır. Danışmandan sonuçları
aldığınızda da, bunların mantıklı, doğru ve uygun bir
çıktı olup olmadığına nasıl karar verileceğini bilmelisiniz.
Umuyorum ki eğitim, uzmanlık, deneyim, öğrenme
yoluyla, dışardan gelen danışmanların hizmetlerinin,
daha bilgili kullanıcıları haline gelebilirsiniz. Bu
fizibilite çalışmaları için ve ÇED’ler için de geçerli.
ÇED mantıklı mı? Ortaya koydukları sonuç uygun
mu? Projenin hazırlanmasındaki iş, değerlendirme, şu
anda, Delegasyon tarafından ya da Brüksel’deki çeşitli
komiteler tarafından yapılıyor. Ancak onlar neyin ters
gidebileceğini söylüyorlar. Diğer mevzular neler? Projenin
içine girdiğinizde, projeyi iyi, zekice hazırlanmış, parlak,
fark yaratacak bir şey olarak göreceksiniz. Onların işi de,
“Peki, tamam. Ama bu ne olacak? Peki şu ne olacak?”
demek olacak.
Uygulama
Projenin uygulanması, tartışılır bir şekilde, yerel belediye düzeyinde, bölgesel ya da ulusal düzeyde
olabilir. Yerelleşmeye doğru bir eğilim var. Çoğu proje,
pratikte belediyeler aracılığıyla ya da belediyeler yoluyla
uygulanmakta. Yine bir kapasite oluşturma ihtiyacı
var. İhale ve sözleşmeyle ilgili bir takım meseleler var.
Bu aslında şu “bedava yemek” konusuyla ilgili. Uyum
sağlamanız gerek. AB parasını alıyorsanız, mevzuatına
harfiyen uymanın yanı sıra, ihale prosedürlerine ve
benzeri tüm süreçlere de uymanız gerek. Bu zor bir
şey; uzun zaman alır. Projenin düzgün bir şekilde
uygulanmasından emin olmak için projede sizin
temsilciniz olacak belki bir saha mühendisi, bir
danışman ya da bir yüklenici görevlendireceksiniz.
Uygulamadan sorumlu kurum, saha mühendisi ve
yüklenici arasındaki üçgen ilişki ve bu üçgenin nasıl
işlediğinin anlaşılması ve sorumluluklar arasında
çakışmaların ya da boşlukların olmaması da son derece
önemlidir. İzleme ve raporlama; projenin sonunda %50
oranında fazladan harcama yapıldığının anlaşılması
çok geç olacaktır. Projenin çok erken aşamalarında
bunun farkında olmalısınız, böylece düzeltme yapmayı
deneyebilirsiniz. Bunu yapabilmek için de bir ara
değerlendirme gerekli olabilir.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
43
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Değerlendirme
Değerlendirmenin bazı yönlerinden bahsetmiştim.
Değerlendirme, proje yönetim döngüsünün son kısmı.
Bu çok önemli, çünkü bu hatalarınızdan ders alma
süreci. Bu, kalite güvencesine yapılan bir katkı.
Programlama perspektifleri
Programlama nedir? Her biri, üzerinde daha önce
uzlaşılmış hedeflere ulaşmaya katkıda bulunan, bir dizi
geçici, hedef odaklı ve diğerlerinden farklı faaliyetin
gruplanmasıdır. Bu, şu anlama geliyor; program, bir
araya gelerek ortak bir amaca ulaşmaya yarayan, belirli
yerlerde belirli bir zamanda gerçekleştirilecek bir projeler
dizisidir. Yani bu projeler grubu, belediyenizdeki bütün
projeler olabilir. Bir bölgedeki tüm atıksu projeleri olabilir
veya ülkedeki tüm atık yönetimi projeleri olabilir.
Programlamayla ilgili olarak kendimize sormamız
gereken sorular şunlardır: “Şu anda neredeyiz? Bugünkü
durum nedir? Nereye varmak istiyoruz?” Atıkların sadece
şehrin yakınlarında bir yerde çöplük oluşturmayacağı,
bunun yerine ülkedeki tüm atıkların AB direktifleri
ve gereklilikleri doğrultusunda yönetildiği bir duruma
gelmek istiyoruz. Gelecekte varmak istediğimiz nokta
bu. Bu noktaya nasıl geliriz? Bu, sizin kararınız.
İngiltere’de atıklarımızın %90’ı düzenli depolamaya
gidiyor ya da gidiyordu. Düzenli Depolama Direktifi’nin
uygulanmasıyla birlikte, artık çok daha fazla geri
dönüşüme, geri kazanıma ve hatta sınırlı bir oranda,
ilgili sorunları aşabildiğimiz müddetçe, yakmaya doğru
yöneldik. Ancak A noktasından B noktasına giderken
stratejinizin ne olacağına siz karar vermek zorundasınız.
Ayrıca A’dan B’ye olan yolculuğunuzda aslında ilerleme
kaydedip kaydetmediğinizi belirleyecek bir sisteminizin
olması gerek, bunu nasıl yapacağınızı bilmelisiniz.
Aşağıdaki şekile bir göz atalım:
Şekil 2: Program Bağlamı
Program Bağlamı
Politika
Peki, genel hedef ne? Eğer şu anda başarmaya çalıştığınız
işleri çok çok basit düzeye indirgeyecek olursanız, iki tane
hedef olduğunu söyleyebilirim: 1- Çevrenin iyileştirilmesi
ve 2- Katılımın gerçekleştirilmesi. Bizim konuştuğumuz
şey de, bu ikisini bir arada nasıl yapabileceğiniz. Ancak,
bu aynı zamanda şunu hatırlatıyor: AB mevzuatının
uygulanması sadece kağıt üzerindeki bir uygulama değil,
bunu çevreyi iyileştirmek için yapıyorsunuz. Siz bunu,
Brüksel’deki yüzünü bile görmediğiniz bir bürokratın
size yapmak zorunda olduğunuzu söylediği için
yapmıyorsunuz. Ülkeniz için ve insanlarınız için iyi bir
şey olduğuna inandığınızdan yapıyorsunuz. Yaptığınız
şey, çevreyi iyileştirecek, sağlık standartlarını geliştirecek
ve doğal kaynakların kullanımını iyileştirecektir. O
nedenle bunun gerçekleştirilmesi çok önemli.
Aşağıdaki şekil ise programın yapısını gösteriyor; bu
Brüksel’den geliyor.
Şekil 3: Bir Programın Yapısı
Girdiler
Etkiler
Genel
Hedefler
Program
Sonuçlar
Özel
Hedefler
Öncelikler
Çıktılar
Operasyonel
Hedefler
Önlemler
Program
Şemanın alt kısmına bakacak olursanız, burada
girdi paradır. Program işlemleri, program içindeki
etkinliklerdir; projeler ve diğerleri. Çıktılar ise programın
sonucunda doğrudan meydana gelen şeylerdir. Örneğin,
düzenli depolama sahalarının inşası, yeni bir atıksu arıtma
tesisinin inşası ya da mevcut bulunanların güncellenmesi.
Sonuçlar, bununla neye ulaşmak istediğinizdir. Atıksu
artıma tesisinin bertaraf ettiği şey, nehrin kalitesinin
iyileştirilmesi. Hemen yukarıda da, programın genel
etkisi yer alıyor; çevresel standartların iyileştirilmesi ve
katılım gerekliliklerini yerine getirilmesinde ilerleme.
Program
Projeler
Diyelim ki, biz en üsttekine sahibiz, bir politikamız var.
44
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Programın hazırlanması
Programın hazırlanması kapsamında, mevcut durumun
analizi, muhtemelen şu anda sizin bağlamınızla daha az
ilgili. Ancak programlama söz konusu olduğunda, geçmişe,
yalnızca son üç ila beş yılda neler olduğunu görmek
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
için; ileriye ise önümüzdeki 2007-2013 programlama
döneminde neleri başarmaya çalışmanız gerektiğini
görmek için bakacaksınız. Bu da hükümet politikasına
bakmakla (neler yaptınız, neler gerçekleştirildi) ve
uluslararası karşılaştırmalarla gerçekleştirilebilir. Diğer
ülkelerle kıyaslamayı nasıl yapacaksınız? Aynı zamanda
yapmaya çalıştığınız şeyin tutarlılığını dış referans çerçevesi
ile kontrol etmeniz gerek. Bunun anlamı şu: “Tamam.
Yapmak istediğimiz şey bu. Bunu daha önce yapan var
mı?” Başınıza bir iş gelsin istemiyorsunuz. Yeni bir şeyler
denemek istiyorsunuz. İşe yaramayabilir, ama diğer
insanların daha önce yapmış oldukları şeyleri yapmaya
çalışırsanız, o zaman makul bir şekilde hedeflerinize
ulaşırsınız.
Yine programın hazırlanması kapsamında; stratejik
hedefleriniz olacak. Çevreyi iyileştirin, AB’ya katılımı
gerçekleştirin. Program içerisinde öncelikleriniz ve
önlemleriniz var; yapacağınız işlerin farklı düzeyleri
söz konusu; bir de, başarmaya çalıştıklarınız. Sonuçta
bunu başarmanızı mümkün kılacak bir bütçe tahsisiniz
olacak.
Bütçe tahsisatı konusu, yine bunu nasıl belirleyeceğiniz
sorusunu gündeme getiriyor. Yukarıdan aşağıya doğru
bakarak belirleyebilirsiniz. Ancak hükümet: “Tamam,
bizim bu iki program için, 500 milyon Avro’luk bir
bütçemiz var. %50’sini çevreye, %50’sini ulaşıma
tahsis edeceğiz” diyebilir; ki bu durum Uyum Fonları
ve ilgili programlarda bu şekilde. Diğer taraftan siz de,
“Tamam, ne yapmamız gerektiğini görmek için aşağıdan
başlayalım ve tek tek önlemler ya da projelerin toplam
maliyet tahminleri esasında tahsis edilecek fonları almaya
çalışalım” diyebilirsiniz. Bu sabahki sunumu aklınızda
bulundurmanızı istiyorum; projeye yönelik hibeler için
Komisyon’da çok büyük bir para kaynağı olduğunu
unutmayın. Ama Komisyon’dan gelen finansman
sütün kaymağı, sütün kendisi değil. Finansmanın
çoğunluğunun ülke içinde yaratılması gerek. Bu durum,
burası için de geçerli; Romanya, Bulgaristan için de
geçerli; Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve diğerleri için
de. Yine bütçe tahsisatında diğer finansmanın nereden
geleceğini düşünün. AB’den ne kadar para alabileceğinizi
düşünüyorsunuz? Eş finansman olasılıkları neler?
Herhangi bir yerel finansman var mıydı? Peki ya özel
sektör? Burada EBRD değil ama peki Avrupa Yatırım
Bankası? Peki ya Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi diğer
uluslararası finans kuruluşları? Yine program içinde
bütçe tahsisleri konusunda bir çeşit anlaşma oluşturmayı
ve finansman programına taahhütte bulunabilecek ya da
ilgilenebilecek diğer paydaşlardan bir çeşit eş finansman
taahhüdü almayı deneyebilirsiniz.
Son olarak, mali plandan bahsedeceğim ve AB
finansmanını ele alacağım. Eş finansman mevcut.
Hazmetme kapasitesi: söz konusu programı gerçekçi bir
şekilde ne kadar çabuk uygulayabilirsiniz? Uyumlaştırma
stratejisini geliştirirken, su sektörüne baktık ve şu sonuca
vardık; eğer yatırımın Kentsel Atıksu Artıma Direktifi’ne
uygun olması gerekiyorsa, bunun hem sermaye maliyetleri
açısından hem de insanların su için ödemek zorunda
kalacakları ücretler açısından kaldırılması imkansız bir
yük olmayacaktı. Bunların yaklaşık 28 yıl gibi bir süreye
yayılması gerekecek. Bu hemen yarın çözülebilecek bir
şey değil. Her yeni üye devlet ve aday ülkenin, Kentsel
Atıksu Arıtma Direktifi’ne yönelik bir geçiş süreci vardır.
Hiçbirinden, katılım tarihinde söz konusu direktife
tam bir uyum sağlamaları beklenmez. Bu direktif, her
ülkenin geçiş sürecinin olduğu tek direktiftir. Bunun
nedeni de, sermaye maliyetleri ve ücretler açısından
çok büyük bir yük oluşturmadan parayı çok hızlı bir
şekilde harcayamamanızdır. Çok daha yüksek kullanıcı
ücretleriniz olsa, çok daha hızlı bir şekilde yapabilirsiniz,
ama bu da sosyal açıdan sürdürülebilir olmaz.
Mantıksal Çerçeve Matrisi
Mantıksal çerçeve matrisi, bir proje başlangıç kavramı.
Şekile bakalım:
Şekil 4: Mantıksal Çerçeve Matrisi
Proje Müdahaleleri Konsepti
Ulusal Sektör
Alanı
Genel Hedefler
Ulusal Sektör
Alanı
Proje Alanı
Özel Hedefler
Proje Alanı
Proje /
Program
Girdiler
Mevcut
Durum
Çıktılar
Gelecekteki
Durum
Aşağıda girdileri ve çıktılarıyla birlikte duran bir proje ya
da programınız var. Girdi para, çıktı ise örneğin atıksu
arıtma tesisi. Sonra, ulaşmak istediğiniz belirli hedefleriniz
var: Temiz nehir. Bunun üstünde, genel hedefleriniz var.
Bunu bir mantıksal çerçeve matrisine yerleştirebilirsiniz.
Söz konusu matris şu unsurlardan oluşuyor: Genel bir
hedefi var; yine çevre alanında AB’ye uyum. Projenin
amacı; bu da, esas olarak projenin karşılaması beklenen
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
45
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
hemen gerçekleşecek çevresel hedefler. Sonuçlar; bu
da, projenin çıktısı, proje kapsamında olan etkinlikler.
Araçlar; bunlar da projeye giden kaynaklar oluyor.
Tüm bunlara bağlı olarak, başarınızın nesnel olarak
doğrulanabilir göstergeleri (NODG; objectively verifiable
indicators) var. Bu göstergeler, söz konusu hedeflere
ulaşıp ulaşmadığınıza nasıl karar vereceğinizi belirler.
Yine her aşamada “varsayımlarınız” var. Başlangıçta da
“ön koşullarınız” var. Projeye başlamadan önceki ön
koşullar; mesela finansman için kabul edilmiş olması
gibi.
Burada oldukça karmaşık bir şemamız var:
Şekil 5: Proje/Programlama Hazırlıkları:
Mantıksal Çerçeve Matrisi (MÇM)
Genel
Hedefler
NODG ile
ölçülen
Özel
Hedefler
NODG ile
ölçülen
Varsayımlar
Çıktılar
NODG ile
ölçülen
Varsayımlar
Faaliyetler
Araçlar /
Maliyetler
Varsayımlar
Ön koşullar
Ön koşullarla sağ alt köşeden başlıyor: “Proje finansman
için onaylanacak”. Sonra, projenin faaliyetleri, araçlarınız,
ve maliyetler var. Belirli öngörüler gerçekleştiğinde,
projenin çıktılarına ulaşmış oluyorsunuz. Çıktılara
ulaşırsınız ve bunu nesnel olarak doğrulanabilecek
göstergelerle de ölçebilirsiniz. Daha sonra başka bir
öngörüde bulunarak özel hedeflere ulaşacaksınız:
Nehir kalitesinin iyileştirilmesi. Yine bunu başka bir
nesnel olarak doğrulanabilecek göstergeler dizisi ile
ölçebilirsiniz. Çevresel denetim yaparsınız; insanlar gider
ve nehir kalitesini ölçerler. Bu proje ile birlikte pek çok
diğer projenin de gerçekleştiğini varsayarsak, çevrenin
iyileştirilmesi hedefine ulaşacaksınız. Aynı zamanda
Kentsel Atıksu Arıtma Direktifi’ne de uyum sağlamış
olacaksınız. Bu başarıyı, çevresel standartlarla, çevre
durum raporu vs. ile ve “Türkiye, Kentsel Atıksu Arıtma
Direktifi’nin uygulanmasında iyi ilerleme kaydediyor”
diyen Komisyon’un ilerleme raporu aracılığıyla da
ölçebilirsiniz.
Projenin Tanımlanması ve Proje Hattı Yönetimi
Proje hattı nedir? Proje hattı, farklı gelişim aşamalarında
olan projelerin uzun bir listesinden başka bir şey değildir.
46
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Her proje hattının genelde spesifik bir amacı vardır
ve proje dizinindeki tüm projeler bu amaca katkıda
bulunma potansiyeline sahip olmalıdır. Söz konusu
amaç, AB finansmanı için geçerli olabilir ya da belirli
bir bölge için çevresel gereklilikleri karşılayabilir. Yani
söz konusu amaç, belirli bir bölgede uyumlu bir çevresel
altyapı projeleri programının uygulanması olabilir.
Proje hattı yönetimi nedir? Projelerin alınması ya da
tanımlanması, proje sıralamasına yerleştirilmesi ve
sonra da bunların proje hattı hedeflerine doğrudan
katkıda bulunana kadar ya da hedefe herhangi bir
katkıda bulunmuyorsa, proje hattından çıkarılana
kadar geliştirilmeleri sürecidir. Başlıca üç bileşeni
vardır: Öncelikle, projelerin tanımlanması; sonra
proje geliştirme, yani projelerin proje hattı boyunca
ilerlemelerini sağlama; son olarak da tarama ve
önceliklendirme, yani projelerin seçimi. Daha da ileriye
götürecek misiniz, götürmeyecek misiniz?
Etkin bir proje hattı yönetimi neden önemli? Çünkü
ilgili tüm projelerin tanımlanması ve değerlendirilmesi
için sistematik bir yöntem sunar. En önemli ve/veya acil
projelerin seçilmesi ve geliştirilmesi için tutarlı ve şeffaf
bir süreç sağlar. Sınırlı kaynaklar olan zaman ve paranın
mümkün olan en etkin şekilde kullanılmasını sağlayacak
araçları sunar. Finansman için sunulan projelerin, sadece
el altında olan, halihazırda olan projeler değil, en iyi ve en
ilgili projeler olduklarını göstermeyi sağlar. Sonuç olarak,
proje hattı yönetimi, program hedeflerine en etkin şekilde
ulaşılması için güvenilir ve şeffaf bir mekanizma sağlar.
Böylece de, kalite güvencesi, risk değerlendirmesi, risk
yönetimi ve zaman yönetimine proje döngüsü boyunca
katkıda bulunur.
Şimdi proje hattındaki aşamalardan bahsedelim:
İhtiyaçla başlıyoruz: Atıkları yönetim yöntemimizi
iyileştirmemiz gerekiyor. Fikir: Düzenli depolama sahası.
Proje: Belirli boyutlarda, belirli bir alanda, Düzenli
Depolama Direktifi’ne uymanız için gereken diğer tüm
bileşenlerle birlikte AB standartlarını karşılayan bir
düzenli depolama sahası. Daha sonra bu aşamada proje
fişi geliyor. Sonra, eğer bir sonraki aşamaya geçilirse,
proje finansman için her şeyiyle tamamlanmış bir teklif
haline getiriliyor. Sonra finansman için öne sürülüyor ve
eğer başarılı olursa, uygulamaya geçiliyor.
Burada proje dizini, proje döngüsü yönetimi ile
ilişkilendirilmiş:
Programlama: Kesinlikle ilk iki aşamada ve muhtemelen
üçüncü aşamada. Hazırlık: programlamayla biraz
örtüşüyor ama kesinlikle tam olarak teklifin hazırlandığı
noktada gerçekleşiyor. Finansman aşamasından da
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Şekil 6: Proje Döngüsü Yönetimi dahilinde Proje Hattı
İhtiyaç
Konsept
Proje
Teklif
Finansman
Uygulama
Programlama
Hazırlık
Uygulama
geçebilir belki, çünkü finans kuruluşu gelip, “bunu
değiştirmeniz gerek, şunu değiştirmeniz gerek” diyebilir.
Fakat normalde uygulama, finansman verilene kadar
başlamaz. Ancak teknik olarak AB programlarında pek
çok durumda, finansmanın gelmemesi riskini almaya
hazır olduğunuz müddetçe, projeyi, finansman için
sunar sunmaz uygulamaya başlayabilirsiniz. Bu genel
geçer bir kural değil ama sıklıkla karşılaşılıyor.
İkinci aşama: Veri toplama
Sonra sağ tarafa doğru gittikçe, proje hakkında giderek
daha fazla bilgiye sahip olacaksınız; her aşamada daha
fazla bilgi toplayacaksınız:
Ancak yaptığınız bir şey daha var: her aşamanın arasında
tarama ya da önceliklendirme yapıyorsunuz:
Yani uygulamada, soldan sağa doğru her gittiğinizde,
daha az projeyle ilgileniyorsunuz. Bu illa ki projenin
proje hattından kaldırıldığı anlamına gelmiyor; daha
acil olan diğer projelerden sonra ilgilenileceği anlamına
da gelebilir.
Şekil 9: Proje Hattı Yönetimi: Tarama & Önceliklendirme
Projenin Kabul
Edilmesi
İhtiyaç
Birinci aşama: Projelerin tanımlanması
Şekil 7: Proje Hattı Yönetimi: Projelerin Kabulü
Veri Toplama
Konsept
Proje
Teklif
Finansman
Uygulama
Tarama & Önceliklendirme
Daha Az
Proje
Tanımlanan Projeler
Daha Fazla
Bilgi
İhtiyaç
Konsept
Proje
Teklif
Finansman
Uygulama
Tarama ve önceliklendirme yaklaşımları
Programlama
Projeleri birer ihtiyaç ya da fikir olarak belirliyorsunuz.
Daha önce defalarca söylediğim gibi, ihtiyaç şu
olabilir: Bu bölgedeki atıkları yönetme yöntemimizi
iyileştirmemiz gerek. Proje fikrine gelince, şöyle olabilir:
Halihazırda bir atıksu arıtma tesisimiz var ve bunu
güncelleştirmemiz gerek. O halde bu türdeki bir proje,
doğrudan proje hattına bir konsept olarak girecektir. Ne
yapacağınız, ihtiyacı nasıl karşılayacağınız oldukça açık.
O nedenle bir fikir olarak gelecektir.
Şekil 8: Proje Hattı Yönetimi: Proje Geliştirme
Tanımlanan Proje
İhtiyaç
Konsept
Veri Toplama
Proje
Programlama
Hazırlık
Daha Fazla
Bilgi
Teklif
Finansman
Uygulama
Son olarak, biraz tarama ve önceliklendirmeden
bahsetmek istiyorum. Konumuz dahilinde yaptığımız
şeye bağlı kalarak bundan bahsedeceğim. Ön tarama,
proje fikrinin geliştirilip geliştirilmemesi kararını
ortaya koyacaktır. Bu büyük bir mesele değil, o nedenle
pek çok durumda cevap “evet” olacak. Ancak söz
konusu ihtiyacın mevcut herhangi bir proje tarafından
karşılanmadığından emin olmak önemlidir. Çünkü
belki bir belediyenin bu atık konusuyla ilgilenmesi
gerekiyordur, ama başka bir sahada atık konusuyla
ilgili bölgesel bir proje düşünülüyordur. Buradaki
asıl mesele tekrar etme potansiyelini nasıl ortadan
kaldıracağınızdır.
Sonra proje hattında 4. aşamada, geliştirmeye ilişkin
tarama süreciniz var. Bu aşamada, proje kavramının
proje önceliklendirmesi, proje fişi için hazır olan
bir proje olarak geliştirilip geliştirilmemesine karar
verilecektir. Proje geliştirme süreci biraz fazla çaba
gerektirebilir; geliştirmeye yönelik taramanın ön
taramadan daha özenli olması gerekmez. Ancak yine
de, projeler proje hattında ilerledikçe, nispeten kolay
ve hızlı bir şekilde uygulanabilecek standart bir tarama
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
47
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
yaklaşımı geliştirebilirsiniz. Bu olduğu yerde duran bir
şey değil. Bir proje hattınız var, projeleri belirlediniz.
Herhangi bir nedenden dolayı daima yeni gelen projeler
olacaktır. O nedenle tarama sürecinin, “sorun oranı”
olan bir skorlama üzerine temellendirilmesi gerekir. Eğer
bu skoru yakalarsa EVET, yakalayamazsa HAYIR. Bir
projeyi bu aşamada reddetmeniz, projenin kötü olduğu
anlamına gelmez; bu sadece o projenin ilgili proje hattı
için uygun olmadığı anlamına gelir. O projenin finanse
edilmesinin başka yolları olabilir belki, geliştirilmesi için
başka yollar olabilir.
Geliştirmeye ilişkin taramada kullanılacak kriterler
arasında şunlar olabilir:
• Seçilebilirlik;
• Finansman programı içindeki öncelikler;
• Ulusal çevresel öncelikleri;
• Potansiyel faydalanıcı tarafından ortaya konan
öncelikler
• Projenin olası etkisi: Örneğin, projeden yararlanacak
nüfusun büyüklüğü, spesifik çevresel fayda ya
da öncelikler. Örneğin; proje bir sorunlu alana
odaklanmak üzere ya da bir kazadan, belirli bir
çevresel sorundan sonra iyileştirme çalışmalarına
yönelik olarak mı tasarlanmış?
Aşağıdaki kriterlerin ise tarama için kullanılması uygun
değildir:
• Maliyet-etkinlik: Bu aşamada tam bir maliyet-fayda
analizi yapmadınız, projeyi kişi başına maliyet esasında
ele alıyor olabilirsiniz. Ancak proje maliyetinin, bir
tarama önceliği olarak kullanılması uygun değildir.
• Projenin hazır olması ya da zaman ölçeklerinin
kullanılması: Bu, en sonunda ulaşmaya çalıştığınız
şeylerden biri, dolayısıyla tarama kriteri olarak uygun
değildir.
• Finansman taahhütlerinin verilmiş olması: Bunun
önceliklendirmede esas alınacak bir kriter olarak
kullanılması da her zaman uygun değildir. Çünkü
bunlar etkinlikten elde edilecek çıktılar. Eğer
gerçekten acil bir projeyse, o zaman finansmanın
hazır olma durumu bir sorun olmamalıdır. O zaman
söz konusu projenin hızlı bir şekilde geliştirilmesi
ve sonra da finansman için hazırlanması bir öncelik
olmalıdır.
Hazırlık için önceliklendirme de buna benziyor. Bu
aşamada projenin ve proje fişinin hazırlık aşamasına
ilerletip ilerletilmeyeceğine karar verilir. Bu çok fazla
çaba gerektirir. O nedenle önceliklendirme sürecinin,
geliştirmeye ilişkin taramadan çok daha özenli bir
48
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
şekilde yapılması gerekir. Yalnızca projenin hazırlık
aşamasına ilerletilip ilerletilmeyeceğine karar vermemeli,
aynı zamanda projeler derecelendirilmelidir. O halde çok
açık bir şekilde belirtilen bir proje derecelendirmeniz
olmalı, ve bu genel olarak kabul gören kriterler esasında
bir grup proje üzerinde uygulanmalıdır. Söz konusu
kriterler hedef olabilir. Ancak yine maliyet, hazır olma ya
da finansman taahhütlerini esas alarak önceliklendirme
yapmazsınız.
Tarihsel olarak, benim deneyimlerime göre başlangıçta
Orta ve Doğu Avrupa’da kullanılan başlıca finansman
kriterleri bildiğim kadarıyla şöyleydi: Proje AB finansmanı
için seçilebilir mi? Bedava para. İkinci olarak, büyük bir
proje mi? Çok fazla bedava para. Proje hazır mı? Çok fazla
bedava para, yakın zamanda. Belediye başkanı, bakanı
tanıyor mu? Şimdi bu son husus ilginçtir. Çünkü siyasi
destek olmadan proje ilerlemeyecektir. Size bir metro
projesinden bahsetmiştim, belediye başkanı değişti, proje
ilerlemedi. Proje için siyasi bir destek yoktu artık. Siyasi
destek, hayati önem taşır. O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Oturum II
Yatırım Projeleri için
Planlama
Altyapı Projeleri için Stratejik Planlama
Joanna FIEDLER
REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi
Altyapı projeleri geliştirilirken, programlama, projelerin
belirlenmesi ve projelerin önceliklendirilmesi adımlarını
kapsayan süreci bir bütün olarak tamamlamamız söz
konusudur. Bu süreç içinde fizibilite çalışmaları, maliyetfayda analizi, çevresel etki değerlendirme gibi çeşitli
dokümanların hazırlanması gerekmektedir. Bütün bu
dokümanlar ve süreçler bir altyapı projesinin niteliklerini
belirleyen unsurlardır. Stratejik planlama derken,
belediyelerin önceden pek çok konuyu düşünmesi
gerektiğini kastediyorum. Başka bir deyişle, gerçekten
de projenizin başarılı bir şekilde geliştirilebileceğinden,
çeşitli fonlar sağlanacağından ve belediyenizdeki mevcut
çevresel sorununun gerçekten çözüleceğinden emin
olmanızı sağlayacak bir yaklaşım.
Stratejik planlama kapsamına giren konulara örnek
olarak şunları sayabiliriz: Projenin önceliği, projenin
maliyeti, projenin büyüklüğü, projenin yeri ve diğer
birkaç önemli başlık.
Proje önceliği hakkında pek çok şey duyduk. Orta ve
Doğu Avrupa ülkelerinde, projelerin geliştirilmesinin
önündeki en büyük engellerden biri çoğunlukla
projeye düşük düzeyde öncelik veriliyor olmasıdır. Belli
konular hükümet düzeyinde öncelikli değildir; çevre
sektörü, ulusal düzeyde öncelikli bir sektör olarak ele
alınmayabilir. Belediyeler düzeyinde de çevresel konuların
önceliği oldukça düşüktür; her zaman için mutlaka
çevreden çok daha acil ve daha fazla çalışma gerektiren
başka sektörler vardır. Böyle bir durumda projenin
önceliklendirilmesini sağlamak için üzerinde durmanız
gereken noktalar vardır. Öncelikle, projeleri ulusal,
bölgesel ve yerel strateji planlarının içine dahil etmeniz
gerekir. Projenizin, ilgili planlarınız ve programlarınızın
bir parçası olduğunu ve farklı stratejiler içinde yer aldığını
kanıtlayabilirseniz, herhangi bir finansman kuruluşu ya
da banka ile finansman konusunda görüşmek çok daha
kolay olacaktır. Daha sonra, üzerinde çalıştığınız çevre
sorunu ve projenize neden ihtiyaç duyulduğunu kamuya
iletmeniz gerekir. Herhangi bir bankaya ya da donöre
başvuruyorsunuz, ya kendi bölgenizde yaşayan halkla
irtibata geçtiniz mi? Bölge sakinleri projenizin ele alacağı
ihtiyaç hakkında bilgi sahibi mi? Onlar bu ihtiyaçla ilgili ne
hissediyor? Bu iletişimi sağlarsanız, projenizin önceliğini
artırmış olur; ayrıca o belediye sınırları içinde yaşayan
kişilerin de desteğini almış olursunuz. Projeyle ilgili bilgi
toparlarsanız, projenizin argümanlarını bazı değerlere
ve farklı belgelere dayandırabilirsiniz. Bu şekilde de,
projenizin öncelikli bir proje olduğu ve projenizin sorunu
gerçekten çözecek proje olduğunu kanıtlayabilirsiniz.
Aynı zamanda bir kişinin, belediye içinde bu konu ile ilgili
“proje sorumlusu” olarak görevlendirilmesi gerekiyor.
Bir projenin bütün sorumluluğunu taşıyan, bir anlamda
o projenin ilerlemesini sağlayan bir kimsenin olmayışı,
çoğunlukla sorun yaratmaktadır. Hükümet düzeyinde
çeşitli toplantılar yapılıyor, belki belediye başkanı da bu
toplantılara katılım gösteriyor olabilir; çeşitli eğitimler
düzenleniyor ve hizmet kuruluşları ve şirketlerinden
bir takım personel bu eğitimlere katılıyor olabilir.
Ancak genellikle projenin ilerlemesini sağlayacak, çeşitli
toplantılara katılacak, projenin farklı boyutları hakkında
yeni şeyler öğrenecek tek bir kişinin, proje sorumlusu
olarak eksikliği söz konusudur. Bu kişi esasında
projelerinizin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesinde
kilit kişidir.
Çoğunlukla proje maliyetlerinin tahmin edilmesinde
eksiklikler yaşanmaktadır. Sırbistan ve Karadağ,
Makedonya ve Hırvatistan gibi eski Yugoslav ülkelerini
kapsayan bir projede çalışmıştım. Bu ülkeler çok küçük
ülkeler oldukları için bazen bir ülkenin sınırı ile başka
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
49
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
bir ülkenin sınırı arasında sadece 50 km’lik bir mesafe
olabiliyor. Teklif edilen projelerdeki nüfus, benzer
büyüklükte olabiliyor. Ancak yine de proje maliyetleri
kıyaslandığında, karşımıza milyonlarca Avro fark
çıkabildiğini görüyoruz. Bunun sebeplerinden bir tanesi
standart yöntemlerin olmamasıdır. Bunun yanı sıra başka
bir sorun da, “Proje maliyetleri nasıl oluşturulur? Bir
projenin bütçesi ne şekilde hazırlanır? Proje maliyetleri
içerisine dahil edilecek ve maliyetler dışında bırakılacak
bütçe kalemleri nelerdir?” gibi konulardaki uzmanlık
eksikliğidir. Belediyeler arasında kıyaslama kriterleri ve
işbirliği konusunda da bilgi eksikliği mevcuttur: Kendi
maliyetleri ne kadar olacaktır? Maliyet kapsamına
neler girmektedir? Diğer ülkelerdeki uygulamalar
nasıldır? Diğer ülkeler proje bütçelerini ne şekilde
hazırlamaktadır? Çalışmalarım sırasında gözlemlediğim
kadarıyla eski Yugoslav ülkelerinde, gerekli temel
verilerin olmayışı çoğunlukla sorun yaratmaktadır. Çoğu
zaman bu projelerin mali verilerindeki eksikliklerden
dolayı projelerin niteliklerini belirleme aşamasına
geçilememektedir. Hizmet kuruluşlarındaki veriler
eksik olabilir; zaman zaman istatistik dairelerinin veri
tabanlarında eksiklikler ya da zaman zaman hizmet
kuruluşlarındaki verilerin gizliliği söz konusu olabilir.
Ancak bu verilerin eksikliği çoğu zaman projelerin
başarılı bir şekilde geliştirilmesini engellemektedir.
Diğer bir konu da standart birim fiyatlarıdır. Standart
birim fiyatları belirlemek ve kullanmak iyi bir fikir olabilir.
Ancak gerçek hayatta bu hiçbir zaman gerçekleşmez.
Her bir ülkede ve her bir bölgede, bu gibi maliyetler
ve fiyatlar yerel coğrafyadaki durumlara bağlıdır ve
genelde koşulların çeşitliliğine müsaade etmez. Böyle
bir durumda proje maliyeti tahminlerinin eksik olması
ya da proje maliyetlerinin olması gerektiğinin altında
hesaplanması bir takım sonuçlar doğurur. AB tarafından
finanse edilen projelerin büyük bir kısmında karşılaşılan
en büyük sorun, projelerin saptanan zaman ve maliyeti
aşmasıdır. “Uyum Fonu projeleri geliştirmede karşılaşılan
en temel sorun nedir?” diye soracak olursanız, bunun
cevabı çoğunlukla “maliyet aşımı” olacaktır. Böyle bir
durumda aklımıza ilk gelen soru, maliyet aşımından
kaynaklanan zararı kimin karşılaması gerektiği ve ilgili
belediyenin bu soruna yönelik ilave bir bütçesi olup
olmadığı sorusudur.
Proje aşamaları ve aşamaların proje maliyeti
ile ilişkisi:
Proje Özellikleri ve Fizibilite: Çoğu zaman projenin
büyüklüğünün ne olacağını, ne gibi bir tesise
sahip olduğumuzu ve bu tesisi hangi bileşenlerin
50
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
oluşturduğunu biliriz. Bu aşamada, bizim elimizde
sadece genel bir maliyet tahmini bulunmaktadır;
elimizde maliyetlerin ayrıntısı yoktur. İlgili hizmet
kuruluşunun işletme performansından beklentimizin ne
olacağı ve bize getireceği ekonomik kazancın ne kadar
olacağını bilemeyiz. O nedenle bu aşamayı ön maliyet
tahminlerinin yapıldığı aşama olarak adlandırabiliriz.
Projenin ekonomik açıdan uygulanabilir olup olmadığı
ve proje sonunda paramıza karşılık iyi bir değer
kazanıp kazanmayacağımız sorularını yanıtlayabilmek
amacıyla, bu aşamada bir maliyet-fayda analize de
gerçekleştirebiliriz.
Proje Tasarımı : Program tasarımının genel parametrelerinin oluşturulduğu bu aşamada, projenin ilgili bütün
bileşenleri dikkate alınarak ayrıntılı bir tasarımın esasları
ve programın doğru maliyet tahminleri belirlenir. Bu
sürece paralel olarak, planlama ve saha temini süreci
hakkında bilgi toplarız.
Finansman: Burada, “geliştirme finansmanı” olarak
adlandırdığımız proje finansmanının üç bileşenini
birbirinden ayırt edebiliriz. Öncelikle, “fizibilite çalışması
ve ön tasarım aşaması” için gereken finansmanı sağlamamız
gerekir. Bu durumda finansman belediyeler tarafında
sağlanabilir; ama bunun yanında her bir belediye fizibilite
çalışmalarını geliştirebilmek amacıyla ikili donörlerden
dış yardım almayı tercih edebilir. İkinci olarak, “inşaat
finansmanı” olarak adlandırdığımız bileşen, sermaye
masraflarını kapsamaktadır. “İhtiyati finansman” adını
verdiğimiz üçüncü bileşen ise, maliyet aşımını ve projede
yaşanabilecek gecikmeleri kapsamaktadır. Bu finansman
daha önce bahsedilen risk yönetimi ile bağlantılıdır.
Risk yönetimi çerçevesinde doğru bir şekilde risk
değerlendirmesi yaptığınız takdirde, projenizin finansal
planlama sürecinde bütçenize beklenmeyen giderler
kalemini koyma ihtiyacını tespit edebilirsiniz.
İzinler ve Saha Temini: Bu süreç, ilgili yetkili kurumlardan
gerekli izin ve onayların alınması için gereken süreyi
kapsamaktadır. Daha önce de vurgulandığı gibi, vakit
nakittir. Ne kadar çok beklerseniz o kadar çok parasal
kaybınız olacaktır. Halk danışmaları ve arazi ile ilgili
haklarda ya da altyapınız için gerekli olan arazinin size
satışı konusunda herhangi bir muhalefet varsa, bir kaç ay
takılıp kalabilir ve gecikme yaşayabilirsiniz. Ayrıca, ÇED
çalışması da proje geliştirme sürecini geciktirebilir. Aynı
şekilde bu durumda da vakit nakittir.
Ayrıntılı Tasarım: Bu aşamaya geçtiğimizde, projeniz
için gerekecek malzemelerin miktarını ve yapılması
gereken inşaatın içeriğini tam olarak çoktan biliyor
olursunuz. Başka bir deyişle, ancak ve ancak bu aşamaya
geçtiğiniz zaman projenizin ayrıntılı maliyet dökümünü
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
hesaplayabilirsiniz. Bu süreçle bağlantılı diğer bir konu
da zaman çizelgesinin uygulanmasıdır.
İnşaat Firmalarının Seçimi: Bu aşamaya geçildiğinde,
müteahhitlik hizmetlerinin tedariki söz konusudur.
Burada mutlaka dikkat etmemiz gereken nokta,
müteahhit tarafından yapılmış olan proje maliyeti
hesabıdır; bir başka deyişle müteahhidin söz konusu
işi yüklenebilmesi için gereken gerçek maliyetin
hesaplanmasıdır. Önemli diğer bir husus, yapılan maliyet
tahminlerinin olması gerekenin üzerinde ya da altında
hesaplanıp hesaplanmadığının kontrol edilmesidir.
İnşaat Kontratı: Müteahhitimizi belirledikten sonra,
farklı inşaat sözleşmelerinden birinin seçilmesi ve
imzalanması gerekir. Sözleşme bedelini sabit götürü
bedel üzerinden ödeyebileceğimiz gibi, tamamlanan
işlerin oranına göre “istihkak ödemesi” dediğimiz
aşamalı bir ödeme seçeneği de kullanabiliriz. Aşamalı
ödemede, yerine getirilmesi gereken farklı işler için
farklı oranlar belirlemek suretiyle, altyapı inşası
için kullanılan malzemenin gerçek miktarını tespit
edebiliriz. Müteahhitin saat başı ya da gün başı çalışma
takvimi dikkate alınarak kullanılan insan kaynağına
göre, aşamalı ödeme esası ile çalışan başka bir sistem de
geliştirebiliriz.
Proje Teslimi: Bu aşamada, yine bazı finansal sonuçlar
söz konusu olabilir. Örneğin, müteahhidin yüklendiği işi
planlanandan erken ya da geç tamamlamasına dayanarak
çeşitli mali cezalar ya da teşvikler geliştirebiliriz.
Başlangıçtaki ön proje maliyetlerini belirleyen etkenleri,
proje maliyetinin tespiti aşamasında ele almamız gerekir.
Aşağıdaki şemada da görüldüğü üzere (Şekil 1), en önemli
etkenler arasında, projenin yeri, vergi yükümlülükleri,
zaman ölçeği, tedarik sözleşmesinin türü, enflasyon,
projenin yeni bir proje mi yoksa mevcut bir altyapının
tadilatı mı olduğu, proje sahası, nitelikleri gibi unsurları
sayabiliriz.
Şekil 1: İlk Proje Maliyetini Etkileyen Unsurlar
Yer
Özellikler
Orjinal
Maliyet
Tahminleri
Yer
Yeni
Yapı
veya Bina
Enflasyon
Vergi
Yükümlülükleri
Zamanlama
Satın
Alma
Sözleşmesi
Projenin yeri olarak belirlediğimiz alan ile ilişkili
kurumsal etkenleri değerlendirebilmemiz gerekmektedir.
Örneğin, belirli bir yer için alınması gereken farklı
izinlerin prosedürlerini dikkate almanız gerekecektir.
Kamu istişaresinin süresi; projenin bir şehir merkezine
mi, bir tarım alanına mı, doğal bir kaynak yakınına mı
yoksa bir endüstriyel saha yakınına mı inşa edileceği
gibi unsurlar, proje sürenizi uzatabilir veya projede
gecikmelere neden olabilir.
Dikkate almamız gereken diğer unsurlar şunlardır:
tedarikçiler ve coğrafi koşullardır. Ülkenizdeki piyasa
ne kadar gelişmiş? Türkiye dışından tedarikçi sağlama
ihtiyacı belirebilir mi? Bu durum proje maliyetinizde ne
kadar bir artışa yol açar? Ülkenizde gerekli teknolojiler
ne kadar tanınıyor? İklim değişikliği, hava koşulları
gibi çeşitli iklim unsurları, bunun yanı sıra projenizin
gerçekleşeceği yerleşim yerinin, kent mi kırsal kesim mi
olacağı da proje maliyetinizi etkileyecektir.
Tedarik sözleşmesi türüne gelince; müteahhitlere
götürü usulü bedel sözleşmesi uygulayıp ödemelerini
de götürü bedel üzerinden yaparsanız, maliyet tasarrufu
sağlayabilirsiniz. Ancak yine de, projenin başarılı
bir şekilde tamamlanabilmesi için en çok kimin risk
altına girdiğine bakarak, risk transferini göz önünde
bulundurmanız gerekecektir.
Toprak koşulları, drenaj koşulları ve erişim kısıtlamaları
gibi saha ile ilgili özellikler maliyeti etkileyecektir. Bu
nedenle toprak etütlerinin yapılması ve arazi peyzajının
coğrafi özelliklerinin incelenmesi yerinde olacaktır.
Projenin maliyetini belirleyen bir diğer unsur da,
söz konusu projenin yeni bir proje mi, yoksa mevcut
bir altyapın, iyileştirilmesinden ibaret bir proje olup
olmadığıdır. Yeni bir altyapının inşasının maliyeti,
mevcut altyapının iyileştirilmesinden ve yenilenmesinden
her zaman için daha maliyetli olacaktır. Dahası mevcut
bir altyapının yenilenmesi, kamu için çok ciddi bir sorun
teşkil etmeyecektir. Bu durumda o bölgede yaşayan
kişiler, belli bir bölgede tamamen yeni bir altyapı inşasını
önerdiğinizde verecekleri tepki kadar olumsuz bir tepki
vermeyebilir.
Vergi yükümlülükleri ile ilgili hususları ön proje
maliyetinin belirlendiği aşamanın öncesinde, tespit
edebilmek büyük önem taşımaktadır. Bu noktada
sormamız gereken sorular şunlardır: Böyle bir durumda
vergi ödemesi gereken vergi mükellefleri kimlerdir?
Hangi vergilerin ödenmesi gerekmektedir? Ülkenizde
bu konuda yaşanan gelişmeler ne yöndedir? Bu konu
hakkındaki siyasi gündem nedir? Önümüzdeki vergi
yılında ne gibi vergiler getirilecektir? Bütün bu vergiler
projenizi tam olarak ne şekilde etkileyecektir?
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
51
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Son olarak, enflasyon etkenine geldiğimizde, projenizin
uyguluma süreci ne kadar uzarsa, projenizde o ölçüde
bir sarkma olacak ve bu durumda enflasyonun, projeniz
ve proje maliyetiniz üzerinde daha büyük bir etkisi
olacaktır.
Proje maliyetlerini belirleyen ön koşulları analiz ettikten
sonra, maliyette değişiklik yapan etkenler dizisi gelir.
Maliyette değişiklik yapan en temel etkenler aşağıdaki
şekilde gösterilmiştir:
Şekil 2: Maliyette Değişiklik Yapan Etkenler
Enflasyon
Nispi Fiyat
Değişikliği
Döviz
kurları
Beklenmeyen
Zemin
Koşulları
Zayıf
Proje
Yönetimi
Projenin
Gecikmesi
veya Orjinal
Maliyet Tahmininde
Değişiklik
Uygun
Olmayan
Müteahhit
Hibe
Sorunları
Proje
Tasarımında
Değişiklikler
Arazi
Alma Maliyetleri
Fors
Majör
Örneğin zemin şartları: Altyapınızın inşa edileceği zeminin
altında bir takım arkeolojik bulgulara rastlayabilirsiniz;
mesela Türkiye’de bir Roma kalıntısı bulabilirsiniz.
Bununla ilgili bir örnek daha önce, Dublin Koyu’nda
bir atıksu arıtma tesisi inşa edilirken yaşanmıştı. Şehrin
diğer kısımlarına da kanalizasyon hizmeti sunabilmek
için Dublin Koyu’na boru hattı döşenmesine karar
verilmişti. Gerekli bütün dokümantasyon hazırlanmış
olmasına rağmen, hiç kimse suyun altından geçecek
bu boru hattının güzergâhı üzerinde bir Viking gemisi
bulacaklarını tahmin etmemişti. Viking gemisi gibi
arkeolojik bir bulgu nedeniyle projenin tamamı aylarca
askıda kalmıştı.
Maliyette değişikliğe neden olan bir başka etken de
tasarımda yapılan değişikliklerdir. Projenizin tasarımında
yapacağınız herhangi bir değişiklik mutlaka proje
maliyetinizde de değişikliklere neden olacaktır.
Belediyelerde projelerin etkin bir şekilde yönetilebilmesi
için belli düzeyde becerilere ve uzmanlığa ihtiyaç vardır.
Dikkate alınması gereken diğer önemli etkenler ve
üzerinde düşünülmesi gereken sorular şöyledir:
• Saha temini ile ilgili masraflar: Bu projede bize satış
yapacak olan kişiler kimdir? Bizimle bu konuda herhangi
bir müzakere yapacaklar mı? Bu işi ucuza kapatabilir
52
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
miyiz? Daha fazla ödeme yapmamız gerekir mi? Herkes
inşa edilecek altyapı konusunda anlaşıp da, bize gerekli
araziyi satacak mı?
• Mücbir sebepler: Örneğin sel baskını gibi
beklenmeyen durumlar cereyan edebilir ve bu nedenle
projenizin gelişimi engellenebilir.
• Finansman sorunları: Maliyette değişiklik yapan
diğer bir etkendir; projenin ilerlemesi için gereken
finansmanın tamamını sağlayamamış olabilirsiniz.
• Yetersiz ya da uygun olmayan müteahhitler:
Çalıştığınız müteahhit kimdir ve gereken hizmetleri ne
kadar etkin bir şekilde sunabiliyor? Ödediğiniz paranın
karşılığını alabiliyor musunuz?
• Döviz
kurları:
Yurtdışından
müteahhitlerle
çalışıyorsanız, proje maliyetinizi etkileyecek döviz
kurlarını piyasaya göre ne şekilde dengeliyorsunuz?
• Enflasyon ve göreceli fiyat değişiklikleri.
İlgili bütün maliyet etkenlerini ve maliyette değişikliğe
neden olan etkenleri incelediğimizde, gerçek hayatta
maliyette değişiklik oluşumunu önlemenin ve
değişiklikten kaçınmanın çok zor olduğu sonucuna
varabiliriz. Bu durumda çözüm, maliyet tahminlerinin
etkin yönetimi olacaktır. Projenizi geliştirirken, proje
maliyetinizde değişikliğe yol açabilecek etkenleri çok
daha erken aşamalarda değerlendirmeniz ve hangi
etkenlerin zaman içinde değişebileceğini kestirebilmeniz
gerekecektir. Yüklenilecek işin ihale fiyatlarını dikkate
almak açısından da, bu yöntem, maliyet tahminlerinin
doğru bir şekilde yapılıp yapılmadığını iki kez kontrol
etme imkanı tanımaktadır. Geriye dönük uygulanan
ihaleler yoluyla belediyenizin proje maliyetlerini diğer
belediyelerin proje maliyetleri ile kıyaslayabilirsiniz.
Aşağıdaki tabloda (Tablo 1), maliyetle ilgili temel
öğeler ve toplam maliyetin belirleyici payı konusunda,
farklı ülkelerden üç tane örnek bulunuyor. Sol sütunda
projenin farklı aşamalarında dikkate almamız gereken
ana maliyetler yer alıyor. Örneğin planlama ve tasarım
maliyetleri, arazi satın alımı, yapı ve inşaat, tesis ve
ekipman, beklenmeyen giderler. Görüldüğü üzere,
50,000 kişinin yaşadığı bir yerleşim yerinde yürütülen
kanalizasyon arıtma projesi içindeki en büyük maliyet
payı, %40’lık bir oranla yapı ve inşaat maliyetlerine
ve yine aynı orandaki tesis ve makine maliyetlerine ait.
Benzer şekilde, yaklaşık 50,000 kişinin yaşadığı başka bir
yerleşim yerinin su tedarik şebekesini incelediğimizde,
proje toplam maliyetinin yaklaşık % 75 ila % 80’inin
yapı ve altyapı inşaatına ait olduğunu görüyoruz. Geri
kalan maliyetler ise yaklaşık %5 ila %7’lik bir pay ile
planlama ve tasarım maliyetlerine ait. Burada diğer
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
altyapı çeşitleri ile bir kıyaslama yapabilmek için iki
yönlü bir karayolunun maliyetlerini seçtim. Kentsel
alanda 1 km uzunluğundaki bir karayolunun toplam
maliyetinin % 60 – 65’inin yapı ve inşaata ait olduğunu
görüyoruz. Bunun yanı sıra, projelerin adedine bağlı
olarak da beklenmeyen giderler kalemi toplam proje
bütçesinin yaklaşık %10’nuna denk geliyor.
Tablo 1: Temel Maliyet Unsurları ve Toplam Maliyet Payları
Maliyet
unsurları
Planlama
ve
tasarım maliyeti
Arazi
Satın alma
Bina ve
inşaat
Atıksu
Arıtma Tesisi
(50,000 kişi)
Su
Çift otoyol
şebekesi
(1km)
(50,000 kişi) Kentsel bölge
bir artış gösterecektir. Müteahhitlerle yaşayacağınız
herhangi bir sorun ise, yapı ve inşaat işlerinde maliyet
değişikliğine yol açacaktır.
Tablo 2: Maliyet Değişikliğinin Temel Maliyet Unsurlarına Etkileri
Maliyet Tasarım
Yer alma Zayıf Beklenmeyen Enflasyon Müteahunsurları
değişiklikleri sorunları proje
zemin
nisbi fiyat hitlerle
yönetimi koşulları
artışı
güçlükler
Planlama
ve tasarım
maliyeti
€ Arazi
Satın alma €
€
€ € € € % 3-5
% 5-7.5
% 3-4
Saha
hazırlığı
€ €
€
€
€
% 0-1
% 1-2
% 20-30
Bina ve
inşaat
€ €
€
€
€
% 40-41
% 75-80
% 60-65
Fabrika ve
makineler
€ € €
€
Fabrika ve % 40-41
makineler
Beklenmedik durumlar % 10
Uygulanabilir Uygulanabilir
değil
değil
% 10
% 10
Bir diğer tabloda (Tablo 2), farklı maliyet unsurlarında
değişiklik yapacak olursak bu durumda karşımıza
çıkacak olan durumu ve bu durumdan projenin en
çok hangi kısımlarının etkileneceğini görüyoruz. Bu
tabloda, büyük ve küçük “Avro” işaretleri var. Büyük
Avro işareti proje maliyetinde büyük bir değişikliğin
yaşandığı, küçük Avro işareti ise küçük ölçekli bir
değişikliğin yaşandığı anlamına geliyor. Birinci ve
ikinci sütunda, projenin tasarımında cereyan edecek
herhangi bir değişikliğin, hangi proje maliyetlerini ne
şekilde etkilediği görünüyor. Doğal olarak, planlama
ve tasarım ücretleri, yapı ve inşaat ile tesis ve makine
maliyetlerinin hepsi birbirinden farklıdır. Arazi edinimi
ile ilgili herhangi bir değişiklik yapılırsa ya da arazi
edinimi ile ilgili herhangi bir sorunla karşılaşılırsa, daha
fazla ücret ödeme yapmamız söz konusu olabilir. Bu
durumda elbette arazi alış fiyatları yükselecektir. Yetersiz
proje yönetiminden kaynaklanan sorunlar söz konusu
ise, planlama ve tasarım ücretleri için ve yapı ile inşaat
masrafları için daha fazla ödeme yapmamız gerekecektir.
Beklenmedik zemin şartları ile karşılaşacak olursak, saha
hazırlık maliyetlerinde bir artış olacaktır. Enflasyon
oranında herhangi bir değişiklik olursa, bulunduğunuz
ülkede fiyatlar göreceli olarak artacaktır; bu durumda da
yapı ve inşaat işleri ile tesis ve makine maliyetleri ciddi
Proje maliyetlerinin tahminlerini etkileyen pek çok
etken olduğunu görüyoruz. Önemli olan yaşadığınız
ülke şartlarında o günkü duruma bağlı olarak projenizin
maliyetinde değişikliğe yol açan bütün bu etkenlerin
belirlenmesidir. Daha önce de belirtmiş olduğum gibi,
maliyetlerde değişiklik yaşanmasından kaçınmak pratik
olarak mümkün değildir; bu durumda bu sorunun
çözümü ya da daha büyük oranda maliyet değişikliğinden
kaçınmanın yolu maliyet tahminlerini etkin bir şekilde
yönetmektir.
Projenin büyüklüğü ile ilgili olarak da, belediyelerin
üzerinde önceden düşünmeleri gereken bazı
konular bulunmaktadır. Bu durum özellikle adem-i
merkeziyetçilik (yerelleşme) sürecinin göreceli olarak
yakın zamanda gerçekleştiği ülkeler ve yeni sorumluluklar
yüklenmiş olan belediyeler için geçerlidir. Elbette, her
bir belediye gereken uyumu sağlamak ve uyum için
gerekli kriterlere uyabilmek amacıyla, kendilerine ait
projeleri teklif etmek isteyecektir. Düşünülmesi gereken
konulardan biri, nüfus etkenidir. Çoğu zaman projenin
boyutunu doğru olarak belirleyebilmek için, doğru ve
güvenilir veriye ihtiyaç vardır. Bununla ilgili olarak
projenizi geliştirmeye başlamadan önce yapmanız
gereken şey, olası nüfus değişiklikleri ile ilgili güncel bir
tahmine erişmektir. Yalnız, sadece ve sadece istatistiki
bilgilerden oluşan bir tahmin yeterli olmayacaktır.
Bunun yanı sıra, yaşadığınız kente ya da yerleşim
birimine gelecekte herhangi büyük ölçekli bir yatırımın
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
53
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
54
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
çeşitli iller ve belediyelerle birlikte yürütüyordum.
Projenin gerçekleştiği bölgede yaklaşık 200 belediye
bulunmaktaydı. Bu bölge çok büyük bir bölge
değildi; belediyeler arasındaki mesafe yaklaşık 10 km
civarındaydı. Belediyelerle görüşmelerde bulunduğumda,
her bir belediye ayrı ayrı düzenli depolama sahası talep
ettiklerini söylemişti. Aradan ancak iki yıl geçtikten
sonra sorunlara bölgesel çözümler getirmeye ve bir
araya gelmeye başladılar. Böyle bir bölgesel birlik ulusal
düzeyde hükümet tarafından zorunlu kılınmamıştı.
Bununla ilgili herhangi bir yükümlülük ya da bölgesel
bir atık yönetim planı ve tesisi söz konusu değildi.
Belediyeleri bir anlamda birlikte çalışmak için teşvik eden
argüman finansal argümandı; yani, “kazanan argüman”.
Belediyeler projeleri ile ilgili maliyet hesaplamaları
yaptıklarında ve belediyelerin yüklenmesi gerekecek
masrafları ve ücretleri gördüklerinde, projeler ne kadar
büyük olursa yabancı finansman kuruluşlarından kaynak
sağlamamın bir o kadar kolay olacağını ve bunun da
bölgedeki nüfus için daha uygun bir fiyata mal olacağını
fark ettiler.
Ölçek ekonomisinin önemini sizlere daha iyi
açıklayabilmek için Macaristan, Polonya ve Romanya’da
ISPA fonundan finansman sağlayan projelerin küçük çaplı
bir analizini yaptım (Şekil 3). Burada X ekseni üzerinde
yer alan nüfusun büyüklüğü, 100,000’den başlayarak,
yaklaşık 500,000’den fazla nüfusa sahip yerleşim
birimlerini, Y ekseni ise proje sayılarını gösteriyor. ISPA
programından finansman sağlayan sadece tek bir proje,
nüfusun 100,000’in altında olduğu bir yerleşim yerinde
gerçekleşti. Bu durum bize finansman kuruluşlarının
proje gelişimi sürecine yönelik yaklaşımlarını gösteriyor:
Proje ne kadar büyükse ve ne kadar çok projeniz varsa,
projeleri geliştirmek de o kadar kolay olacaktır.
Macaristan’dan bir örnekle, atık yönetimi konusunda
Macaristan deneyiminden çıkarmamız gereken bazı
dersleri aktarmak istiyorum. Macaristan’da her bir
Şekil 3: Macaristan, Polonya, Romanya’da ISPA
Atık Projelerinin Nüfus Büyüklükleri
Proje Sayısı
yapılıp yapılmayacağı gibi diğer etkenleri de analiz
etmeniz gerekmektedir. Böyle bir yatırım gerçekten de
söz konusu olabilir ve bu durumda belediyenize diğer
belediyelerden veya kentlerden bir insan akışı beklemeniz
gerekebilir. Belki bu durumun tam tersi bir gelişme söz
konusu olacak ve sizin belediyenizden diğer yerleşim
birimlerine doğru bir göç hareketi olacaktır. Altyapı
projelerinin tamamlanması onlarca yıl alabileceği için de bütün bu etkenler, projenizin büyüklüğünü ve boyutunu
etkileyecektir. O nedenle, söz konusu uzun vadeli nüfus
değişiklikleri, ilgili altyapınızın gereğinden büyük ya da
küçük olarak tasarlanmasını etkileyebilir.
Projemize maliyet ödemesi kalemini eklememiz ise,
ilgili nüfus tarafından ödenmesi gereken ücretlerin
ve tarifelerin artması anlamına gelecektir. Bunun
sonucunda, kullanımın azalması gerçekleşebilir. Bununla
ilgili olarak, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde sıklıkla
karşılaştığımız bir örnek vermek istiyorum. Bundan
yaklaşık on sene öncesinde, Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerindeki herhangi bir müstakil evde kış mevsiminde
oturabilmek mümkün değildi. Bir odada oturursunuz
ve hava çok sıcaktır; çünkü kaloriferin ayarı gereğinden
fazla açılmıştır. Kış mevsimi yaşandığı için dışarıda hava
soğuktur. Sizi ağırlayan ev sahibine, “Oda sıcaklığını
biraz azaltabilir misiniz? Burası gerçekten de çok sıcak
oldu” dediğiniz zaman, pencereyi açıp odanın sıcaklığını
bu şekilde düşürmeye çalışırlardı. Şu anda ise, insanlar
kullandıkları enerji miktarı kadar ücret ödedikleri için
maliyetin geri kazanımı sağlanabiliyor. Evlerde kullanılan
çeşitli metreler aracılığıyla bir ölçüm sistemi kulanılıyor;
böylece kimse oda sıcaklığını düşürmek için pencereyi
açmıyor, onun yerine kaloriferin ayarını düşürüyor.
Bu da ilgili altyapının tamamımın daha az kullanıldığı
anlamına geliyor; böyle bir durumda insanlar kendilerine
sunulandan daha azını kullandıkları için altyapınızın
gereğinden büyük olması sorunu ile karşı karşıya
kalabilirsiniz. Ölçek ekonomisini gerçekleştirebilmemiz
için gereken asgari nüfus konusunda ise, elbette her bir
ülke için aynı olmamakla birlikte, kabaca bir projenin
ölçek ekonomisini gerçekleştirebilmesi için yaklaşık
100,000 kişilik bir nüfusa hitap etmesi gerektiğini
söyleyebiliriz.
Ölçek ekonomisi, verimli bir işletme sonucunda sunulan
hizmetlerin birimi başına düşen maliyetin azaltılması
anlamına gelir. Proje ne kadar büyük olursa, birim bedeli
de o kadar düşük olacaktır. Hizmet kullanımında artış
sağlanarak ölçek ekonomisi gerçekleştirilebilir. Böyle
bir durumda her bir birimin üretimiyle ilgili üretim
maliyeti düşecektir. Bundan birkaç yıl önce Polonya’daki
bölgelerin birinde, atık altyapı projelerini belirlediğim bir
proje için çalışıyordum. Bu proje dahilindeki çalışmaları
6
5
4
3
2
1
0
<100
100-200 200-300 300-400 400-500
(bin kişi)
>500
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
belediyenin bölgesel, yerel ve ulusal atık yönetim planı
ve gerekli tesisleri oluşturması zorunluluğu mevcut.
Belediyeler söz konusu plan ve tesisleri, ister kendi
başlarına isterse diğer belediyelerle birlikte geliştirme
özgürlüğüne sahipler. Macaristan’da yaklaşık 6 bölge
var; o nedenle bölgesel atık yönetim planları ve ilgili
tesisler mevcut. Her bir belediye proje ortağını ve
kullanacağı teknolojiyi seçmekte serbest. Etkin bir
proje geliştirebilmeniz için, yatırıma ve yatırımdan
gelecek paraya ihtiyacınız olacaktır. Bugün itibariyle en
büyük finansman kaynağı şüphesiz Uyum Fonu’ndan
gelmektedir. O nedenle, belediyelerin Uyum Fonu’ndan
finansman sağlayabilmeleri için güçlerini birleştirmeleri
gerekmektedir. Şu anda Macaristan’da yaşanan sorun, hiç
kimsenin, kimin kime katılabileceğini bilmiyor olması.
Hangi belediyenin hangi belediyeye katılabileceği
konusunda herhangi bir yasal düzenleme yok. Sonuç
itibariyle, Macaristan’daki mevcut durumda ülkenin en
doğusunda yer alan bir belediye, ülkenin en batısında yer
alan bir belediye ile sadece siyasi tercihlerden ötürü birlik
kurabiliyor. Burada iki belediyenin belediye başkanı da
aynı siyasi partiden olabilir. Bu durumun neticesinde
ise sürdürülebilir anlamda Uyum Fonu projelerinin
geliştirilmesi zorlaşıyor; ülke içinde atık yönetim
sistemine dahil olamayan belediyeler, bir anlamda “beyaz
noktalar” karşımıza çıkıyor. Durumun genel sonucuna
baktığımızda, projelerin, gerçekleştirildikleri bölgelerin
morfolojik özelliklerine, trafik ve yol sistemlerine uyum
sağlayamadığını ve olması gerekenden daha az etkin
operasyonlarla birlikte yüksek proje maliyetleri ile
karşı karşıya kalıyoruz. Bu örnek, siyasetin bir projenin
etkinliğini nasıl olumsuz etkileyebileceğini gösteren kötü bir örnek.
Belediyeler için stratejik olan konularda, öncelikle,
projenin belirlenmesi sürecinin başında bireysel projeler
oluşturma gibi bir eğilim gözlenmekte; ve belediyelerin
bir araya gelerek sürdürülebilir bölgesel çözümler
geliştirmelerinin yararını görmeleri zaman almaktadır.
Bölgesel bir çözümün bir parçası olmak, sadece
sürdürülebilirlik açısından değil, aynı zamanda mali
açıdan da büyük önem taşımaktadır.
Projenin yeri etkenine bakarken, birkaç belediyenin
ortak bir proje yapabilmek amacıyla bir araya gelmek
istediğini varsayalım. Burada kullanacağımız örnek
proje, atık yönetimi projesi olsun. Söz konusu altyapının
belirli öğelerine, örneğin, bir ayırma istasyonuna, bir geri
dönüşüm istasyonuna, bir düzenli depolama sahasına ve
bir kompost tesisine sahip olmamız gerekir. Bu durumda,
elimizdeki altyapı öğelerini nereye kuracağımız noktasına
geliyoruz. Bu konuda iki farklı yaklaşımımız olabilir.
Birincisi, “acıyı bir noktada toplamak” adını verdiğim ve
altyapının bütün öğelerinin tek bir alana yerleştirildiği
bir yaklaşım izlenebilir. İkincisi, “acıyı yaymak” olarak
adlandırdığım ve altyapının farklı öğelerinin farklı
belediyelerde kurulmasını esas alan bir diğer yaklaşım
izlenebilir. Bu yaklaşımlar arasında seçim yaparken farklı
fırsat ve tehditlerin gözetilmesi gerekmektedir. Örneğin
sahiplenme konusu; bir altyapının bütün öğelerini tek
bir alana yerleştirecek olursanız, söz konusu altyapıyı
gerçekten güçlü bir şekilde sahiplenecek tek bir belediye
olacaktır. Altyapı öğelerini farklı belediyeler arasında
dağıtacak olursanız, her bir belediye kendi üzerine düşen
altyapı öğesinin sorumluluğunu hissedecektir. NATURA
2000 alanları söz konusu olduğunda, bu yeni getirilen
bir yükümlülük, her bir altyapı öğesinin yakınlarda
bulunabilecek NATURA 2000 sahası üzerinde ne gibi
bir etkisi olacağını değerlendirmeniz gerekmektedir.
Eğer projeniz tek bir yer üzerine konuşlandırılmışsa, bu
durumda temel olarak tek bir değerlendirme çalışması
yapmanız yeterli olacaktır. Projenizi farklı belediyelere
yaymanız durumunda ise, birden çok değerlendirme
çalışması yapmanız ve neticesinde Ulusal çevre koruma
kurumlarına birden fazla izin başvurusunda bulunmanız
gerekecektir. Yaratılacak iş imkanları ele alındığında, bu konunun bir de sosyal boyutu olduğunu görebiliriz.
Bütün altyapı öğelerini tek bir belediyeye yerleştirecek
olursanız sadece o belediye için düşük vasıflı iş imkanları yaratmış olursunuz. Altyapıyı farklı belediyelere yayacak
olursanız, her bir belediyenin yetki alanındaki kişiler
için düşük vasıf gerektiren iş imkanı yaratmış olursunuz. Bu durum, daha yoksul bölgelerde görülen işsizlik
sorununa önemli ölçüde katkıda bulunabilir.
Şimdi bir de sanayi sektörünün rolünden yola çıkarak farklı
paydaşları projemize ve sürece nasıl dahil edebileceğimize
bakalım. Örneğin, belediyenizin yetki alanına giren
bölgede bir sanayi olabilir; büyük bir olasılıkla bu
sanayinin “kara alanlar” olarak adlandırdığımız bir
arazisi ve sanayinin eskiden kullanmış olduğu eski bir
düzenli depolama sahası vardır. Muhtemelen, bölgede
yaşayan insanlar halihazırda yerleşim bölgelerinde “kirli
alan” diyebileceğimiz bir yerin olmasına aşinadır. Böyle
bir durumda altyapınızı, yeni bir tarım alanına değil de
yakınınızdaki bir sanayi bölgesine kurmanız çok daha
kolay olacaktır. Diğer önemli bir konu ise yönetim
becerileri. Büyük bir olasılıkla bu sanayi, gerekli yönetim
becerilerine sahiptir. Belki, hizmetlerini genişleterek
belediyenin atıklarını geri dönüştürmesine yardımcı
olmak isteyebilir, daha ucuza taşıma hizmeti sunabilir ya
da sizin sisteminizde ayrılan bazı hammaddeleri yeniden
kullanabilirler.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
55
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Benim Arka Bahçemde Değil (Not In My Back Yard
- NIMBY) Sendromunun Üstesinden Gelmek:
İster atık sektörü olsun, ister su sektörü, ne tür bir altyapı
geliştirmek isterseniz isteyin, her zaman için halkın
muhalefeti ile karşı karşıya geleceksiniz. Bu konuda
başarı sağlayabilmenin anahtarı, projenizin gelişim
sürecinin en başlarında kamu ile yapıcı bir diyaloğa
girmeniz olacaktır. Bu şekilde sizi gerçekten anlayabilir,
yaşadıkları bölgeye onların hayatını daha da kötü duruma
sokacak kirli bir altyapı değil, tersine onların yararına bir
altyapı yapmak istediğinizi kabul edebilirler. Bu konuda
birkaç fikir ve ipucu vermek istiyorum. Öncelikli olarak
altyapınızı kuracağınız olası yer önerilerini ve ilgili
çözüm yollarını açıklamak, büyük önem taşımaktadır.
Altyapının kurulacağı farklı mekanların avantajları ve
dezavantajlarını ve böyle bir altyapının o bölgede yaşayan
kişilere ne kadar maliyet getireceğini açıklamak da oldukça
önemlidir. Örneğin, bölge halkı sizin seçtiğiniz yere
karşı çıkıyorsa, bu altyapının maliyetinin onlar açısından
ne ifade edeceğini, altyapı kurulmazsa ve diyelim ki
mevcut atıkların 20 km ileride bir mesafeye taşınması
gerekirse, tarifelerde ne kadarlık bir artışa gidileceğini
gösterebilirsiniz. Bu durumda bölge halkı bir anlamda
cesaretlenecek ve sizin seçtiğiniz alan konusunda ikna
olacaktır. İlgili bütün bilgilere, hatta yapılan yanlışlara
halkın erişimini sağlamak büyük önem arz etmektedir.
Herhangi bir şey saklamaya çalışırsanız, mutlaka insanlar
bunu fark edecekler ve ilk fırsatta size karşı geleceklerdir.
Ulusal ya da ulusalararası düzeyde çok büyük ölçekli bir
etkinlik düzenlerseniz, çoğu zaman bu tarz etkinliklerin
herhangi bir projenin hazırlık sürecini hızlandırdığını
ve yerel halkı yaşadıkları bölgeyi uluslararası bir etkinlik
için cazip kılabilmek üzere birlikte çalışmaya teşvik
ettiğini görebilirsiniz. Her zaman için sizin sunduğunuz
çözüm önerilerine karşı çıkan bölge halkına ve insanlara
kulak verin. Hiçbir zaman yerel bilgiyi ve deneyimi göz
ardı etmeyin.
Çoğu zaman, bir halkla ilişkiler şirketini de bu sürece
dahil etmek ve size yardımcı olmalarını sağlamak işe
yarayabilir. Aynı zamanda STK’ları da sürece dahil
ederek ve onlarla birlikte çalışarak daha iyi bir çözüm
önerisi getirebilirsiniz. İnsanları her zaman için proje
hakkındaki gelişmelerden haberdar etmelisiniz. Projenin
herhangi bir döneminde, çalışmalardan kaynaklı gürültü
veya trafik sorunu yaşanacağını düşünüyorsanız, bunu,
insanlar sorunla karşılaşmadan önce iletin ki, sonrasında
kimse beklenmedik bir sorunla karşılaştığını iddia
etmesin.
Mevcut Altyapının Durumu:
Yeni bir proje geliştirmeye başlamadan önce, mevcut
56
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
altyapının verimliliğini ve etkinliğini artırmak her zaman
için öncelikli olmalıdır. Yeni oluşturacağınız proje ile
ilgili yanlış bir hesaplamada bulunursanız ya da mevcut
altyapı yenilenmezse veya iyileştirilmezse, bölge halkı
açısından projenizin işletme ve bakım maliyeti daha
yüksek olacaktır.
Bütün bu kilit etkenlere yönelik belirleyeceğimiz
stratejik yaklaşıma ve başarılı bir proje için ne şekilde bir
hazırlık yapmamız gerektiğine baktığımızda, öncelikli
olarak altyapı ihtiyaçlarının, maliyet tahminlerinin ve
farklı maliyetlerde oluşabilecek muhtemel değişikliklerin
belirlenmesi gerektiğini görüyoruz. Sonrasında, mevcut
altyapıyı gözden geçirerek bu altyapının durumunu
değerlendirmeniz gerekir. Bunu takiben, mevcut
altyapının yenileyerek ve iyileştirerek daha etkin bir hale
getirmeli; sonra yönetsel ve idari kapasitenin artırılmasına
odaklanmalısınız. Arkasından fatura tahsilatında
artış sağlamayı ve ilgili tesislerin işletme ve bakımını
iyileştirmeyi amaçlamalısınız. Son olarak da, projenin
büyüklüğü, projenin yeri ve farklı paydaşların sürece
katılımını göz önünde bulundurarak, projenize ortak
altyapı çözümleri sunabilmek amacıyla komşularınızla
işbirliğinde bulunmalısınız.
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Bir katılımcı: Şu anda bulunduğumuz
ortamda Hazine Müsteşarlığı garantörlüğünde tüm
belediyeler gerekli kredileri alıyorlar. Herhangi bir
kredi kurumu, Türkiye’de herhangi bir belediyeye kredi
vereceği zaman öncelikle o şehirde bir inceleme yapıyor.
Eğer belediyenin uygun bir pozisyonu varsa, yani para
kazandığına ikna oluyorsa kredisini veriyor. Yoksa
kesinlikle ilgili belediyeye bir kredi verilmesi söz konusu
değil. İkinci konu da geri ödeme. Mesela benim geldiğim
şehirde yaklaşık 23 milyon Avro kredi kullanıldı ve bir
fon oluşturuldu. Su ücretlerinden aldığımız paranın
% 1’i bu fonda birikiyor; 10 yıl sonra bu fon bizim
borcumuzu otomatik olarak geri ödeyecek. Yani şu
anda Türkiye’de böyle bir uygulama var. Eğer bu fonu
oluşturmazsanız zaten Hazine Müsteşarlığı garantör
olmuyor. Dolayısıyla sizin anlattığınız Orta Avrupa ile
Türkiye biraz farklı. Eğer Orta Avrupa ile ilgili biraz
daha açıklama yapabilirseniz, çok iyi olur.
YANIT 1, Joanna FIEDLER: Bankaca muteber projeler
dediğimiz projeleri geliştirmek ya da gerçekleştirmek,
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaşanan en ciddi
sorunlardan biridir. Bunun nedeni pek çok finansman
kuruluşunun çok katı prosedürler uyguluyor olmasıdır.
Finansman kuruluşları bir hizmet kuruluşunun
işletilmesiyle ilgili pek çok farklı boyutu dikkate alarak
değerlendirmeler yapmaktadır. Bu tarz kuruluşlardan
kredi alabilmek için hizmet kuruluşunun finansal
açıdan sürdürülebilir ve işletme açısından etkin olması
zorunludur. Benzer şekilde Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki belediyelerin tarifelerde artış yaparken çoğu
zaman bankaya geri ödenmesi gereken faiz oranının, yani ilave miktarın tarife artışına yansıtılmaması gibi bir
zihniyet vardır. Bu durum özellikle başlangıçta ciddi yanlış
anlamalara sebep olmaktadır. Kredi alımı sonrasında,
sadece aldığınız kredi miktarını değil aynı zamanda faiz
oranını da geri ödemeyi gerektirir; bu da bölgede yaşayan
kişilerin karşılayabilirliği ve ödeme gücü açısından ek bir
yük teşkil etmektedir. Bu nedenle, belediyeler öncelikli
olarak farklı kuruluşlardan hibe almayı tercih edecek,
ancak ve ancak hibe alınamadığı takdirde kredi alımını
ikinci bir opsiyon olarak değerlendireceklerdir.
mu veya topluyor mu? Verilere bakarak, o kuruluşa
destek sunulması ne kadar doğru? Çünkü biz halkla iç
içe olduğumuz için, yaptığımız hizmetin toplanması
konusunda çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Bu birinci
sorum. İkincisi, yönetimler çeşitli nedenlerden
dolayı (bu nedenler halkın ekonomik durumundan
da kaynaklanabilir, yönetimin halkla karşı karşıya
gelmemek için veya zorlanmamak için, bir sonraki seçimi
düşündüklerinde işin üzerine gitmeme yaklaşımı olabilir,
vs.) projeleri kısıtlama veya destek olmadığından dolayı
o projeleri hayata geçirememe durumu ile karşılaşmaz
mı?
YANIT 2, J. FIEDLER: Elbette, özellikle yerel düzeyde
yaşanan karşılayabilirlik sorunu için bu önemli bir
konudur. Tarife belirleme, tarifeleri uygulama ve
karşılayabilirlik sorunlarının çözümü gibi finansal
konuları bir sonraki sunumda ele alacağız. Ancak, kredi
alabilmek için uluslararası finansman kuruluşlarına
başvurduğunuzda, çoğu zaman, şüphesiz ellerinde size
temin edecekleri para mevcuttur. Mesela bankaların
mutlaka parası vardır. Ancak bu para belediyelerin geri
ödeyebilirliği ve halkın karşılayabilirliği açısından daha
“pahalıdır”. Bu durum özellikle Türkiye’deki yoksulluk
düzeyi daha yüksek belediyeler için söz konusu olabilir.
SORU 2, İzzettin ŞANANLI, Şırnak Belediyesi:
Gerek hibe fonlarına başvurma açısından, gerek kredi
alma konusunda destek verecek herhangi bir kuruluş,
ilgili belediye için yaptığı hizmetinin karşılığını alıyor
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
57
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
58
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Oturum II
Yatırım Projeleri için Planlama
Altyapı Projelerinin Planlanmasında Ülke Yaklaşımları:
Proje Hazırlamada DABLAS Girişimi Desteği
John MAGUIRE
Solventa LLP, İngiltere
Sunumuma başlamadan önce kendi sonuçlarım ve
çıkarımlarım üzerinden sizlere yedi tane tavsiyem olacak;
muhtemelen şu anda bunlara kulak vermeyeceksiniz
ama umuyorum ki daha sonra bu tavsiyeleri takdir
edeceksiniz. Benim bu konuya dair gayet basit bir
yaklaşımım var. Daha geniş anlamda çevre sektörünün
büyük ölçekli yatırım gereksinimlerine çok basit bir
açıdan bakıyorum. AB katılım öncesi fonlarından ciddi
rakamlarda hibe finansmanı ya da eş finansman sağlama
imkanı var. Eğer sizin yerinizde olsaydım, bu fonları
nasıl alacağımı ve ne şekilde mümkün olduğunca çok fon
alacağımı öğrenmek isterdim. Sizlere iletmek istediğim
yedi pratik bilgi başlığı esasında çok basit:
• Projenizi AB standartlarında hazırlayın: ÇED’i
mutlaka ciddiye alın, kaliteli ÇED’ler hazırlayın.
Benim deneyimime göre bir proje ne kadar erken hazır
olursa, parayı da o kadar erken alacaktır. Ancak bir
projenin düzgün bir şekilde yapılmış fizibilite çalışması
ya da ÇED’i olmadan, o proje asla hazır değildir. O
nedenle sizlere bu çalışmaları yapmanızı ve bir an önce
tamamlamanızı tavsiye ediyorum. Pek çok kişi, pek
çok belediye ve proje paydaşı, bu işin kestirme yoldan
halledilebileceği gibi bir yanılgıya sahip olabiliyor;
projeleri için gerekli dokümanları sunuyorlar ancak
Brüksel’deki beklemeler gecikmelere sebep oluyor. Burada
Romanya örneğini vermek istiyorum. Romanya’dan
henüz döndüm; daha önce bu ülkenin katılım öncesi
günlerinde çeşitli çalışmalarım oldu. Romanya sadece
ve sadece 400 milyon Avro değerinde çevresel altyapı
inşaatı gerçekleştirdi. Burada karşılaşılan temel sorun,
projelerin hazır olmaması ya da sunulan dokümanların
fon sağlayabilmek için gerekli standartları ve koşulları
yeterince yerine getirememesi idi. Özellikle belirtmemde
fayda var; Romanya bu konuda olağan bir örnek, sıradışı
bir örnek değil.
• AB fonlarını akılcı kullanın: AB’yi “sağılacak inek
gibi” görmemeye çalışın! Projenizi olduğunun üstünde
bütçelemeyin. Uluslararası alanda birçok projeyle
yarışacağınızı unutmayın: Herkes AB Katılım Öncesi
Fonları veya Yapısal Fonlar ve Uyum Fonları söz konusu
olduğunda, “şişman bir inek” görmeyi tercih ediyor.
Ben bu yanlış algılayışı bir anlamda kırmak istiyorum.
Çünkü genellikle ister bir belediyedeki belediye başkanı
olsun, ister büyük ölçekli bir su hizmet kuruluşu ya da
katı atık yönetiminden sorumlu bir hizmet kuruluşu
olsun, mutlaka şöyle düşüneceklerdir: “Aman Allah’ım,
ben bu paranın % 50’ini beleşe alacaksam, bu projenin
olabildiğince büyük olmasını istiyorum.” Bu tarz bir
yanlış algılama, bu kişileri, bu süreçten gerçekten
geçmeye başlayana kadar da rahatsız etmez. Ne de olsa
bir eş-finansman bulacaklardır; genellikle eş-finansmanı
uluslararası bir bankadan temin ederler. Ben eski bir
bankacı olarak kendimden biliyorum; bankacılar olarak
bizim işimiz parayı satmaktır. O nedenle de biz büyük
projeleri gerçekten severiz. Bu durumda, bu krediyi
geri ödeyecek olan nihai kullanıcı ya da krediyi geri
ödemek isteyen kişi için karşımıza şöyle bir dezavantaj
çıkacak; hayli rekabetçi bir ihale sürecinden ve ihale
prosedürlerinden geçeceksiniz. Bu noktada, bütçenizi
projenin başında ne kadar şişirirseniz şişirin; sonuç olarak
açık zarf usulü uluslararası ve rekabetçi bir ihale süreci
olacak ve proje değerleri haliyle aşağı çekilecek. Böyle bir
noktada banka ile aynı oranda eş-finansman sağlamanız
gereken bir duruma düşmek istemezsiniz. Siz belli bir
miktar kredi aldınız ve bu kredinin önemli bir kısmını
sadece proje bütçesini şişirebilmek amacıyla kullandınız.
Böyle bir durumda projeniz nihai şeklini aldığında,
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
59
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
katılım öncesi fonlarından alacağınız finansmanın
yüzdesi çok daha düşük olacaktır.
Sizlere başka bir örnek daha vermek istiyorum. Yakın
zamanda Hırvatistan’da bir projenin hazırlık aşamasında
çalıştım. Proje atıksu arıtma tesisi projesiydi. Projenin
ön proje geliştirme safhasını bizzat kendim tamamladım.
Hırvatistan da şu anda Türkiye ile IPA fonları açısından
aynı statüye sahip olduğu için, projeyi IPA eşfinansmanı sağlamak amacıyla sunduk. Proje ile ilgili
gerekli tahminleri tamamladığımda o anki duruma göre
prensipte alınan IPA fonu ile aynı oranda eş-finansman
sağlamamız gerekiyordu. Benim tahminlerime göre
projenin maliyeti 12 milyon Avro’ya denk geliyordu.
Projeyi 6 ay sonra yeniden inceledim ve aynı projenin 32
milyon Avro’ya şişirildiğini görünce büyük bir şaşkınlığa
uğradım. Tahminlerinizi yaparken oldukça dikkatli ve
bir anlamda muhafazakar olmanız çok önemli. Çünkü
projeniz ihale sürecine girdiğinde, çeşitli müteahhitler ve
yükleniciler işi alabilmek için en düşük fiyatı teklif etme
konusunda birbiriyle rekabet edecektir.
• Teknik şartnamelere dikkat edin: Kaliteden ödün
vermeden en ucuz çözümleri bulmaya çalışın. Uygulama
ve tedarik aşamasında, AB Kamu İhalesi Kanunu
uyarınca, uluslararası yüklenicileri ihaleye katılmaya ve
projeniz için en uygun maliyetli teklifi vermeye davet
edeceksiniz. Dolayısıyla, elinizdeki projenin atıksu
arıtma tesisinin, düzenli depolama sahası ya da bir
yakma tesisinin, malzeme ve işçilik standartlarıyla ilgili
asgari eşiğini belirlemek size kalmış olacak. Aranızda
AB politikalarına aşina olanlarınız varsa, muhtemelen
BATNIC (Best Available Technology Not Incurring
Excessive Cost – Aşırı Maliyet Yaratmayan En Uygun
Teknoloji) politikasını duymuşsunuzdur. Bu politika
80’lerin sonu - 90’ların başı gibi geliştirilmiş olup,
sonrasında Su Çerçeve Direktifi olarak karşımıza çıkan
direktifin oluşmasına ön ayak olmuş bir politikadır. Bu
durumda pratikte sahaya gitmeyen kişiler, yani bizim
tarafımızdan bakacak olursak, yükleniciler ve işletmeciler
için bizim takip ettiğimiz politika BATNIC politikası
değil, CATNIP Politikası idi: Davalara Yol Açmayacak
En Ucuz Teknoloji (Cheapest Available Technology
Not Incurring Prosecution). Sizlerin de projelerinizi
hazırlarken böyle bir yaklaşıma sahip olmanız yararlı olur
diye düşünüyorum; nihayetinde, sizlerin yüklenicilerden
de temel olarak isteyeceğiniz şey, rekabetçi ihale teklifinde
bulunmaları olacak.
• AB finansman mekanizmaları uygunluk kriterlerine
dikkat edin: AB finansman mekanizmaları çerçevesinde
altyapı projelerinin bazı bileşenleri fonlardan
karşılanabilir, bazıları karşılanamaz. Çevresel altyapı
60
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
projelerinde bütün masrafların finansman için uygun
olduğu, finansman tarafından karşılanacağı gibi bir
yanlış anlayış mevcut. Ancak böyle bir durum söz
konusu değil. Romanya ve Bulgaristan’da birlikte
çalıştığım belediyelerin deneyimlerinden bildiğim üzere, belediyeler proje sonunda finansmana uygun olmayan ve
kendilerinin karşılaması gereken gider miktarını görünce
gerçekten de şaşkınlığa uğruyorlar.
• Projeyi planlarken ilk yatırım maliyeti ve projenin
yaşam döngüsü boyunca oluşacak tüm maliyetleri göz
önünde tutun: Fizibilite çalışmalarını yürütürken, bu
süreç içinde bir de “yaşam boyu proje maliyeti analizi”
(whole-of-life project costing) yapmanız gerekiyor.
Bu analiz, gerek başlangıçtaki ön sermaye maliyetini,
gerekse yıllık tekrarlanan işletme ve bakım gibi diğer
ilgili masrafları kapsamalıdır. Bu analizi ister net
bugünkü değer üzerinden, ister seçeceğiniz başka bir
yöntem kullanarak gerçekleştirebilirsiniz. Böyle bir
analizin gerçekten de çok güçlü bir etkisi olacaktır.
Özellikle net bugünkü değer üzerinden yaşam boyu
proje maliyeti analizi yapacak olursanız ve başlangıçtaki
ön sermaye maliyetinizin büyük bir kısmını hibe olarak
karşılıksız yani bedava alıyorsanız, böyle bir analiz sizin
maliyetlerinizi düşürmenizi sağlayabilir. Bu sayede
atıksu arıtma tesisi gibi enerji maliyetinin göreceli
olarak yüksek olduğu tesislerin işletilmesini ele alırsınız
ve yatırım sermayenize karşılık işletme maliyetlerinde
yapacağınız oynamalarla maliyeti düşürebilirsiniz.
İşletme maliyetinizi nasıl azaltabileceğiniz ve temin
ettiğiniz fon kaynaklarını sermaye yatırımı aşamasında
en etkin biçimde nasıl kullanabileceğiniz konusunda
tasarımcılarınız size mutlaka tavsiyelerde bulunmalı.
• Kurumsal zorluklar: Farklı hizmetlerin (su, atıksu, katı
atık vb.) maliyetlerinin ayrı tutulamaması, yatırımların
geri ödeme planlarını etkileyebilir. Mümkünse
hizmetlerin ayrı finansal planlamaları ve yönetimleri
olsun: Türkiye’de su sektörü özelinde inceleme yapmaya
ve bu konuda çalışmaya geçen sene başladım. Benden
öncelikle DABLAS Girişimi kapsamına giren atıksu
projeleri olmak üzere çeşitli su projelerini taramam
istendi. Benim için bu alandaki en büyük zorluk,
Türkiye’nin kurumsal yapısı oldu. Buradaki kurumsal
yapılanma, pek çok Avrupa ülkesi ile Orta ve Doğu
Avrupa ülkesindeki yapılanmadan farklı. Yanılmıyorsam
en büyük 16 su hizmet kuruluşu dışında kalan diğer
bütün atıksu şirketleri, belediyelerin olağan bir dairesi
olarak faaliyet gösteriyor. Benden belediyeleri bu süreçte
taramam istendiğinde, belli bir su yatırımında bütün
maliyetin geri kazanımı ile ilgili, nihai olarak daha uygun
bir yaklaşım geliştirebilmeleri için gerekli olan becerilere
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
odaklanmıştık. Bu konu ile ilgili mali beyannameleri
incelemek benim için tam bir kabus oldu; çünkü hangi
masrafların hangi hizmet kuruluşuna ait olduğunu
tam olarak ayrı bir şekilde görebilmek mümkün değil.
Sanıyorum ki bu durum benim için bir sorun yarattıysa,
bu projeleri değerlendirecek olan Brüksel’deki kişiler
için de sorun yaratacak. Bu konuya özellikle değindim;
sizlere belediyeler olarak projelerinizi hazırlarken ilgili
hizmet kuruluşunun faaliyetlerini ve mali kayıtlarını ayrı
olarak tutmanın iyi bir fikir olacağını göstermek istedim.
Söz konusu hizmet kuruluşu, ister su, ister katı atık
alanında faaliyet gösteren bir hizmet kuruluşu olsun; bu
kuruluşları mali açıdan ilgili kayıtlarını tek başına faaliyet
gösterebilen ayrı bir birim olarak gösterebilmelisiniz.
Ben bu kuruluşları bir an önce birbirinden ayırmanız
gerekir diye bir şey söylemiyorum. Ancak oldukça
yüksek bir sübvansiyon kredisini geri ödeme kapasitesini
değerlendiriyorsam ve aynı zamanda sürdürülebilirlik
konusunu inceliyorsam; sadece ve sadece ilgili hizmet
kuruluşunun mali kayıtlarına ve hesaplarına bakmam
gerekir, bütün belediyenin mali hesaplarına değil.
• Projelerin sözleşmelerinde çıkabilecek sorunlara karşı
uyanık olun: Geçen hafta bana Romanya’da hatırlatılan
bir konuya değinmek istiyorum. Önümüzdeki 10-15
yıllık süre zarfında Türkiye’de su, sağlık ve katı atık gibi
sektörlerdeki altyapılar için ciddi boyutta yatırımlar
ve sözleşmeler gerçekleşecek. Bunların çok büyük
bir kısmı da yolunda gitmeyecek ve sonuç itibariyle
mahkemeye başvurulması gerekilecek. O nedenle
projelerinizi daha ilk başta hazırlarken, projenizle
ilgili yaptığınız sözleşmelerin mahkemelik olabileceği
varsayımında bulunmanız gerekiyor. Ben her zaman için
bu mantıkla eğitildim. 5 yıl önce Romanya’daki Merkezi
Finans ve İhale Birimine bu tavsiyeyi verdiğimde,
bana şöyle demişlerdi: “Endişelenecek bir durum yok;
bizim için adeta inci değerinde olan paramızı kontrol
edebiliyoruz. Yüklenicilerimizi denetleyeceğiz.” Geçen
hafta ise onlara bu sefer yüklenicilerine karşı açtıkları
davalardan kaynaklanan kayıplarını ne şekilde en aza
indirgeyebilecekleri konusunda tavsiyelerde bulunmam
gerekti.
DABLAS Tuna Nehri ve Karadeniz Girişimi
Bu basit tavsiyelerden sonra, artık olabildiğince
hızlı bir şekilde DABLAS Girişimi çerçevesinde
gerçekleştirdiğimiz çalışmalardan bahsedeceğim.
Benim görevim, esasında DABLAS Girişimi çerçevesinde
belirlenmiş bireysel projeleri incelemek ve ilerlemelerini
sağlamak. Belli bir bölgede atıksu arıtma projesi gibi
Şekil 1: DABLAS Tuna Nehri ve Karadeniz Girişimi Çalışma Alanı
DABLAS kapsamında giren herhangi bir proje varsa,
ben o bölge üzerinde çalışmakla görevliyim. Sizler
eminim ki belediyenizin Karadeniz Bölgesi içinde yer
alıp almadığını benden daha iyi biliyorsunuz. Temel
olarak bizim amacımız yukarıdaki haritada bulunan
ve Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülkenin belediye atıksuları
özelinde kirlilik sorununa odaklanmak; hedefimiz ise ilgili
yatırım projelerini belirlemek ve önceliklendirmektir.
Aşağıdaki liste bana verilen ön proje listesi idi:
Tablo 1: DABLAS Projesi Başlangıç Listesi
Bulgaristan Gürcistan Romanya Rusya Türkiye Ukrayna - 15 proje
- 5 proje
- 6 proje
-0
- 26 proje
- 19 proje
Gördüğünüz gibi, Türkiye için ön teklifi yapılan 26 tane
proje var. Bu projeler Çevre Bakanlığı tarafından Avrupa
Komisyonu’na ve DABLAS’a teklif edilen projelerdir.
Geçen sene bizden Türkiye’deki bu projelerle ilgili olarak
tarama ve ön çalışma sürecini başlatmamız istenmiştir.
Genel olarak DABLAS kapsamındaki projelerin
taramasını ve izlemesini yaparken, benim yaklaşımım
öncelikle kirlilik yükünün hesaplanması olmaktadır. Ben
öncelikle çevresel sorunun büyüklüğünü değerlendirmek
isterim, o nedenle yapacağım ilk çalışma bu olacaktır.
İlgili sorunun boyutunu kirlilik yükü açısından ortaya
koyup niceliklendirdikten sonra, bu sorunun kime
ait olduğunu bulmak isterim. Sorunun sahibini de
belirledikten sonra, sorunun sahibinin mali kapasitesini
incelerim. Bu sorunu çözmeye yetecek maddi güçleri
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
61
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
var mı? Mali kapasitelerinin yeterli olması çok nadir
rastlanan bir durumdur. Zaten ben de mükemmel
sonuçlara bir an evvel ulaşmayı değil; mali kapasitelerini
geliştirebilecekleri bir şekilde yapılanmayı ve ister hibe,
ister hibe ve kredi birleşimi olsun uygun bir yatırım
finansmanı ya da eş finansmanı bulabilmeyi hedeflerim.
Türkiye, 10 tanesi bu DABLAS Projesi Mali Aşama
1 kapsamında gözden geçirilen 26 DABLAS projesi
sunmuştur.
Buradaki bölgelerin altı tanesi kıyıda dört tanesi ise iç
kesimde yer alıyor.
Tablo 2: Türkiye’den Önerilen DABLAS Projeleri
KIYI KESİMLERİ
– Samsun
Trabzon
Ordu
Giresun
Rize
Bartın
İÇ KESİMLER
Çorum
–
Amasya
Tokat
Turhal
YATIRIM FİNANSMANI
• Samsun Atıksu Arıtma Tesisi (ASAT) – KfW ve EIB
tarafından finanse edilmektedir.
• Tokat ASAT – AB katılım öncesi fonları tarafından finanse edilecek şekilde hazırlanmıştır.
İlk taramaya kadarki müteakip gelişmeler:
• Trabzon ASAT
– KfW yardımı
• Giresun
– Ön fizibilite yardımı
Tablo 3: Türkiye Kirlilik Yükleri
2005 YILI KİRLİLİK YÜKÜ TAHMİNLERİ
Belediye
Tahmini Tahmini Kirlilik Yükleri (Ton/Yıl)
2005 yılı BODS
COD
Askıda Toplam Toplam
Nüfusu
Katı
P
N
Madde
Samsun
400.987 8.782
14.050 13.173 483
1.464
Trabzon
273.325 5.198
8.316
7.796
260
866
Ordu
124.239 2.449
3.900
4.081
136
453
Giresun
92.343
1.820
2.899
3.034
101
337
Rize
86.279
1.701
2.708
2.834
95
315
Bartın
39.739
783
1.248
1.306
43
145
Çorum
178.115 3.901
6.241
5.851
195
650
Amasya
82.137
1.619
2.578
2.698
90
300
Tokat
124.874 2.461
3.920
4.102
137
456
Tokat
105.482 2.079
3.311
3.465
115
385
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Tablo 4: Türkiye’de Uluslararası Finans Kuruluşları ve İkili
Donör Kurumların Finansman Faliyetleri
PROJE HAZIRLIĞI TEKNİK DESTEĞİ
• Amasya ASAT – Ön fizibilite çalışması KfW tarafından finanse edilmiştir.
Burada kirlilik yükü ile ilgili basit bir özet görebilirsiniz:
62
Aşağıdaki tabloda, bu alanlarda ne gibi başka çalışmaların
yapıldığını gösteren bir özet var:
Uluslararası finans kuruluşları ve ikili donörlerin yatırım
faaliyetleri konusuna gelince, biz bu çalışmaları geçtiğimiz
Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında gerçekleştirdik.
Alman Kalkınma Bankası (KfW) ve Avrupa Yatırım
Bankası (EIB) ortaklığında finanse edilen Samsun
Atıksu Arıtma Tesisi’ni yapılandırdık. Tokat ili ise ön
projesini AB finansmanı için hazırlayabilmek amacıyla
ENVEST Danışmanlık Şirketi ile çalışmalar yaptı
ve bu şirketten yardım aldı. Amasya’ya, ön fizibilite
çalışmasını yapabilmek için gereken yardım, KfW
tarafından değerlendirildi. Hepinizin de bildiği gibi
Trabzon ve Giresun da muhtemelen KfW’den finansman
sağlayacak. Brüksel’e Ordu ve Turhal Belediyeleri’ni
öncelik olarak gösterdiğimiz proje teklifinde bulunduk.
Bunun sonucunda Avrupa Komisyonu, bu iki belediyede
yürütülecek fizibilite ve ÇED çalışmalarına finansman
sağlamayı onayladı.
Kimseyi şaşkınlığa uğratmak istemiyorum, ancak şuna
değinmek istiyorum. Hepinizin de bildiği üzere çevresel
bir sorunun boyutunu belirleyebilmek için kirlilik
yükünü hesaplamak oldukça kolay bir yöntemdir.
Aslında bizim yapmaya çalıştığımız temelde şöyle:
Bizim elimize herhangi bir proje listesi geçtiği zaman,
aslında elimizdeki bu liste bir proje listesi değil bir
sorunlar listesidir. Bizim bu noktada gerçekleştirmeye
çalıştığımız şey ise, çözemeyeceğimizi düşündüğümüz
bazı sorunları kapsam dışında bırakmak, bir anlamda
bu sorunları dikkate almamaktır. Geçen sene Türkiye’ye
geldiğimde bana verilen görev, ön incelemede bulunarak
bir sorunlar listesi içinden bir ya da iki potansiyel proje
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
tanımlaması yapmaktı. Brüksel’de yapılan tartışmalarda
da sıklıkla şunu duyacaksınız: “Bu bir proje değil; bu
bir sorun”. “Bize gönderilen bu proje sadece daha önce
geliştirilmemiş ya da ortaya konmamış başka bir sorun”.
O nedenle proje ve sorun kavramlarının tanımları
konusunda lütfen bilgi sahibi olun. Sorunları tespit
etmek her zaman için kolaydır.
Bu hafta içinde çalışmalarınızın ikinci aşamasına geçtik;
bu çerçevede Ordu ve Turhal yerleşimlerine destek
vermeye devam edeceğiz. Bu doğrultuda, söz konusu
projeler için gerekli ÇED ve fizibilite çalışmalarının AB
standartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi için AB
fonlarından finansman sağlanmasına yönelik çalışmaları
bu hafta içinde başlatıyoruz. Elbette bu noktada,
yatırımımız için gereken eş-finansmanı da uzun-vadede
AB katılım öncesi fonlarından karşılamayı hedefliyoruz. Su altyapı projeleri geliştirilirken karşılaştığımız genel
zorlukları ise şu şekilde özetleyebiliriz:
• Siyasi taahhüt: Bunu karşılaşılan zorluklar listesinin
en üstüne yerleştirdim. Çünkü finansal açıdan görece
olarak zayıf projeleriniz olabilir ya da projeleriniz henüz
hazır olmayabilir. Ancak bu projelerin, ilerlemelerini
sağlayacak bir siyasi irade var ise, çoğu zaman finansal
açıdan nispeten daha güçlü ancak yerel yönetimin ya da
ilgili paydaşların ortaya koyması gereken siyasi iradeden
yoksun olan projelerden çok daha hızlı ve erken bir
zamanda finansman sağlayabileceğini deneyimlerimize
dayanarak söyleyebiliriz.
• Mali güçlükler: Düşük tarifeler/ düşük oranda
tahsilat, münferit projelerde ölçek ekonomilerinin
olmaması temel sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
• Nitelikli, disiplinli bir ihale ve satın alma kapasitesi
ihtiyacı: AB sözleşmeleri için Uluslararası Danışman
Mühendisler Federasyonu (FIDIC) şartnamelerine
uyulması gerekmektedir.
• Nitelikli proje teknik dokümanlarına duyulan ihtiyaç: Su ve atıksu altyapısı için gerekli nitelikli ulusal
tasarım ve yapım standartları da bu ihtiyaca dahildir.
Finansal tarama ve izleme hakkında bir nokta eklemek
istiyorum. Türkiye’de belediyelerin mali hesaplarını
analiz ederken, bu hesaplara aşina olmadığım için bir
hayli aklım karıştı. Bu analizi yaparken temel olarak su
ve atıksu tarife oranlarına odaklandım ve yürüttüğüm
mantık da gayet basitti. Bir belediyenin su ve atıksuyu
tarifleri kabul edilebilir ve makul mü, bunu anlamaya
çalışıyordum. Benim varsayımıma göre, bu alanda bir
proje geliştirebilmek için bahsettiğim konular üzerinde
çalışmak gerekiyordu. Elbetteki bu benim oldukça ham
finansal izleme ve tarama yaklaşımımdı.
Dolayısıyla daha da ilerledikçe birkaç yıl içinde bir takım
aşamalardan ve dönüşümlerden geçmemiz gerekecek
ve bu süreç içinde su sektörüne gerek yerel düzeyle
belediyelerden gerekse ulusal düzeyde hükümetten
sübvansiyonlar sağlanacak. Bundan on yıl sonra ise
tam olarak maliyet geri kazanımını sağlayan tarifleriniz
olacak ya da bunu gerçekleştirmek için çalışmanız
gerekecek. Kusura bakmayın ben bir kapitalistim; sizlere
anlattıklarım etik ikilemleri pek de yansıtmıyor.
Kredinin maliyetini anlamak konusunu ele alalım. Eşfinansman konusunu tartışırken, insanlar alacağınız
finansmanın ne kadar ucuz ya da pahalı olduğunu iddia
ederse etsin, öncelikle dikkate almanız gereken çok
önemli bir konu kredinin süresi olmalıdır. Kredi süresi
derken kredi beş yıl mı, on yıl mı, yirmi yıl mı, yirmi
beş yıl mı, bunu kastediyorum. Burada göz önünde
bulundurmanız gereken önemli nokta, uzun süreli bir
kredi alabilirseniz, yıllık geri ödemeler düşecektir. Bu
durumda, eninde sonunda ödemeniz gereken toplam
miktar elbette azalmayacaktır; ancak geri ödemekle
yükümlü olduğunuz yıllık miktarda bir azalma olacaktır.
Dolayısıyla ben bir hizmet kuruluşunun ya da belediyenin
geri ödeme kapasitesini değerlendirirken bir takım
finansal projeksiyonlar ve tahminlerde bulunuyorum.
Çoğu zaman yıllık geri ödeme miktarını azaltmak
amacıyla kredi süresi ile oynuyorum.
Burada faiz oranı marjı şüphesiz çok önemli bir unsur.
Söz konusu para aslında ne kadar pahalı ya da ne kadar
değerli? Faiz oranı marjında gerçekleşecek en ufak
bir artış, geri ödemeleriniz üzerinde çok ciddi bir etki
yaratacaktır.
Biraz da ücretlerden bahsedelim. Bankaların bir
kredinin olduğundan daha ucuzmuş gibi görünebilmesi
için marjı düşürerek bazı ücretleri saklaması, sıklıkla
karşılaşılan bir durumdur. Bankalar daha sonra “Şu
kadar yüzdeyi gereğinden az ödüyorsunuz” diye bir
iddiada bulunacaktır. Ancak ben böyle bir durumda
ilgili ücretleri, krediyi alacak kişi tarafından bankaya
ödenecek ücretleri ve taahhütle ilgili ücretleri azaltmayı
tercih ederdim. Dolayısıyla bir taraftan marja dikkat
ederken diğer taraftan sizden geri ödemeniz istenen ücret
ve miktarı da kollamanız gerekir.
Ön ödeme esnekliği değerlendirilmesi gereken başka bir
husustur. Projenizin ilk aşamalarında size birilerinin kredi
vermesi mutluluk verici bir durum olabilir; ancak mesela
beş yıl gibi bir zaman dilimi içinde bazı şeyler ilerlediğinde
ve mali durumunuzda belli bir aşama kaydettiğinde bazı
şeyler de çok çabuk değişecektir. Böyle bir durumda bir
sonraki beş yıl içinde başka bir yerden çok daha uygun
fiyatlara temin edebilecekken, kendinizi belli bir kredi
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
63
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
yükümlülüğü içerisine hapsedilmiş bulabilirsiniz. O
nedenle ön ödeme esnekliği ve süreç içerisinde değişiklik
getirebilme konularına da değinmek istiyorum. Eğer
projenizin büyük bir kısmı sübvanse edilmişse, böyle bir
durumda şüphesiz parayı olabildiğince uzun süre elde
tutmanınızı öneririm.
Dikkate alınması gereken diğer önemli bir konu ise
cezalardır. Sizler aldığınız kredi ile ilgili sözleşmeye dair
yükümlüklerinizin bir kısmını yerine getiremezseniz, bir
takım mali cezalar söz konusu olacaktır. Sizlere, biri Bulgaristan’dan diğeri Romanya’dan olmak
üzere üzerinde çalıştığım projelerden iki kısa örnek
vermek istiyorum. Bu iki örnekte de vurgulamak
istediğim nokta projenin büyüklüğü ve sürekli
duyduğumuz adem-i merkeziyetçilik (yerelleşme)
tartışması. Daha önce sunum yapmış olan konuşmacılarla
çelişmek istemiyorum; ancak sadece daha farklı bir bakış
açısı sunmak istiyorum. Bence 90’lı yıllarda adem-i
merkeziyetçilik gerçekten de oldukça popüler bir süreçti
ve ülkelerin büyük bir kısmında gereğinden fazla ademi merkeziyetçiliğe gidildi. Bu durum bölünmüşlüğe
yol açtı. Bir hayli küçük olduklarından dolayı, kendi
sürdürülebilir altyapı projelerini finanse etmeye yetecek
ölçekte ekonomisi olmayan belediyeler oluştu. Peki şu
anda bütün bu ülkelerde ne yaşanıyor? Ben özellikle
Bulgaristan ve Romanya deneyimimden yola çıkmak
istiyorum, ama aynı durum aslında Hırvatistan ve diğer
Batı Avrupa ülkeleri için de geçerli bir durum. Çeşitli
hizmetleri sağlayabilmek için konsolidasyon yoluna
gidiyorsunuz. Bulgaristan ve Romanya çevre alanındaki
ISPA eş-finansmanının ilk aşamasından geçtiler. Bu süreç
sonrasında artık proje yapabilecek herhangi büyük bir
kent kalmadığını; küçük ve orta ölçekli kentlerin ise kendi
çaplarında sürdürülebilir projeler ortaya koyamayacak
kapasitede olduklarını anlamaya başlıyorlar. Üstelik
gerek Romanya’da, gerekse Bulgaristan’da bahsettiğim
projelerin karşılaması gereken şartlar oldukça basit.
Küçük ölçekli belediyeler hizmet sağlayacak bölgesel
kuruluşlar kurmak konusunda işbirliği yapmazlarsa,
uyum fonlarından faydalanamazlar.
64
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Metehan NAZAROĞLU, Iğdır Belediyesi:
Benim sorum aslında burada sunum yapan tüm
konuşmacılara. Avrupa Birliği tarafından ister hibe
ister kredi olarak yapılan yatırımlarda, özellikle Türkiye
bazında düşünürsek, bizden istenen kriterleri daha reel
olarak aktaramaz mısınız? Yani örneklendirme yaparak.
Sunumlar esnasında sık örneklendirme yapılırsa konular
daha anlaşılır olacağı kanaatindeyim, siz de aynı kanaati
taşıyor musunuz?
YANIT 1.1, Joanna FIEDLER: Yarınki dördüncü
oturumumuzda “projeler için finansman sağlama” başlığı
altında, “Finansman sağlamak için gereken koşullar
nedir? Avrupa Komisyonu, uluslararası finansman
kuruluşları, ikili donörler gibi farklı kuruluşların
finansman kriterleri nelerdir?” gibi konuları ele
alacağız. Bu oturum farklı finansman kuruluşlarından
temsilcilerin katılacağı bir panel oturumu ile devam
edecek. Umuyorum ki bu sözünü ettiğim oturumda
sorduğunuz soruların yanıtlarını bulacaksınız ve çeşitli
finansman kuruluşlarının temsilcileri ile doğrudan
irtibat kurma şansınız olacak.
YANIT 1.2, John BUTSON: John Maguire’ın
projelerin ölçeği hakkında söylediklerine tamamen
katılıyorum. Maliyeti bir önceliklendirme kriteri olarak
kullanamamanızın temel sebeplerinden birisi yüksek
maliyetin iyi mi yoksa kötü bir şey olduğu sorusudur.
Herhangi bir finansman kuruluşu açısından bu iyi bir
şeydir; ancak yerel idareler ya da belediyeler açısından
kötü bir şeydir. Çünkü bu durum sizin daha yüksek
miktarda bir eş-finansman sağlamanızı gerektirecektir.
Dolayısıyla bunu gerçekleştirmek oldukça zor
olacağından maliyetlerin yüksek olması sizin açınızdan
kötü bir durumdur. John Maguire’ın en son değindiği
yerel idareleri bir araya getirme konusuna da atıfta
bulunmak istiyorum. Yerel idareleri bir araya getirmenin
gerçekten de iyi bir fikir olduğuna emin olmalısınız;
daha önce de bahsedildiği gibi bu süreç Bulgaristan’da
gerçekten çok kötü bir şekilde sonuçlandı.
SORU 2, Bir katılımcı: Aynı konu ile ilgili şunu sormak
istiyorum. Bu kriterler içinde sadece fiyatla ilgili bir kriter
mi var, yoksa sunulacak projelerin özellikleri de belirleyici
olur mu? Örnek verecek olursak, bir belediyenin bir
katı atık projesi var ve bu katı atık projesinin toplam
değeri 20 milyon Avro. Fakat Avrupa Birliği buna onay
vermeyebilir mi? Yani bu onay verilirken tek kriter
çevreye yönelik proje olması ve bundaki miktar mıdır
acaba? Başka kriterler var mıdır özellikle yerel yönetimler
olarak bizim değerlendirebileceğimiz? Örneğin nüfus
gibi. Projenin maliyeti çok yüksektir, ama yaşadığın
şehrin nüfusu çok düşüktür, örneğin 50.000’in altında.
Bu türden kriterler de var mıdır? Özelikle pratik olarak
bu bilgileri öğrenmek istiyorum.
YANIT 2.1, J. BUTSON: Sorduğunuz son sorunun
cevabı şimdiki değer (“net olarak değil”) olacaktır.
Başka bir deyişle büyüklük ya da nüfus gibi herhangi
bir konuda net bir kriter bulunmamaktadır. Ancak
diyelim ki, proje maliyetiniz yüksek ama projenin hedef
aldığı nüfus daha küçük ölçekli ise, projenin sağlayacağı
faydalar da nispeten az olacaktır. Çevresel faydalara
dayanarak “net şimdiki değer” hesabı yapacak olursak,
genelde geçerli olan bir takım gereklilikleri muhtemelen
yerine getirmediğimizi görebiliriz. Bu gibi bazı
gerekçeler olabilir, ama bu gerekçeleri farklı kategorilere
ayıramayız. Ancak gene de bu konuda çok net ve belirgin
bir kural bulunmamaktadır. Bir başka deyişle, küçük
bir belediyenin herhangi bir projesinin prensipte kabul
edilememesi için hiçbir gerekçe olamaz. Sanıyorum ki çok
fazla idari zorlukları olan ve bir takım farklı kuruluşların
bir araya gelmesiyle oluşturulan büyük ölçekli tek bir
projenin yürütülmesi ile AB içinde geçtiğimiz yıllarda
asgari finansman tavanına giren ve farklı belediyelerin
bir takım küçük ölçekli projelerini bir araya getirmek
yoluyla gerçekleşen projeler arasındaki farkı anlamak çok
önemlidir. Bu aslında sorunun ufak bir parçası. Ancak,
bu sabah Avrupa Komisyonu Delegasyonu’ndan gelen
hanımefendinin de değindiği gibi, ilgili proje kontratına
imza atacak tek bir kuruluşun, tek bir kişinin olması
gerekmektedir. Sanıyorum ki bu da biraz tökezlediğimiz
konulardan bir tanesi.
Yine John Maguire’ın parmak bastığı bir konuya
değinmek istiyorum; karşılaştığımız sorunlardan bir
tanesi projelerin yolunda gitmemesi. Şu anda tam
olarak neresi olduğunu hatırlamıyorum ama sanıyorum
bu konuda Bulgaristan ya da Romanya’dan bir örnek
verilmişti. Buradaki örnek bir kamu-özel sektör işbirliği
idi. Bu ortaklık bir anlamda bir dinamite benzer, öyle
değil mi? Herhangi bir kamu-özel sektör işbirliği
projesi için Avrupa Komisyonu ile müzakere etmeniz
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
65
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
gerekecektir ve bu kişiler bütün bu konuların yıllardan
beri müzakeresini yapan ve finansal konularda oldukça
sivri zekalı kişiler olacaktır. Sizse bunu sadece bir kez
yapacaksınız, o yüzden burada sizin argümanınızın
kazanması daha zor olacaktır. İsterseniz bu konuya böyle
bir açıklama getirelim. Bütün bu projeler konusunda
çok çok dikkatli olmalısınız. Bu belki özel sektörün
düşünmesi ya da üstlenmesi gereken bir sorumluluk
olabilir; ancak sizler de bu verilen örnekte olduğu gibi
ileride proje sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir
ciddi yasal sorunla karşılaşmamak için rolünüzü nasıl
oynayacağınız konusunda çok dikkatli adım atmalısınız.
Bu söylediklerime katılıyor musunuz?
YANIT 2.2, John MAGUIRE: Evet, John Butson’ın
bahsetmiş olduğu bu sözleşme Bulgaristan’daki bir projenin
sözleşmesiydi. Benim sunumda atıfta bulunduğum
sözleşme ise, Romanya’daki başka bir projeye ait bir
sözleşme idi. Orada durum aslında daha da basitti. Bu
sözleşme standart bir inşaat sözleşmesiydi. Elbette çok
açık ve net uygunluk kriterleri ve proje kriterleri mevcut.
Ancak ben bu konuda hiç kimseyi yanlış yönlendirmek
istemem; bu uygunluk kriterleri konusunda size en iyi
yol gösterecek kurum, eş-finansmanı sağlayan Avrupa
Komisyonu olacaktır. Ben daha çok diğer ülkelerdeki
kriterler hakkında bilgi sahibiyim ve anladığım kadarıyla
Türkiye için geçerli olan kriterler yeni yeni geliştiriliyor
ya da netleştiriliyor.
YANIT 2.3, J. FIEDLER: Ben de bir ilave yapmak
istiyorum. Daha büyük ölçekli ve karmaşık altyapı
projelerinin çoğu zaman, birden fazla dış finansman
kaynağı sağlama zorunluluğu bulunmaktadır. Dolayısıyla
burada dikkat etmemiz gereken nokta, iki taraflı donörler
olsun, uluslararası finansman kuruluşları ya da Avrupa
Komisyonu olsun; her bir farklı donörün kullandığı
uygunluk kriterlerini ve önceliklendirme kriterlerini
değerlendirmektir. Önemli olan bütün bu kriterlerin
her bir kuruluş tarafından ne şekilde uygulandığını
anlamak ve aynı zamanda ilgili finansman kuruluşundan
finansmanla ilgili bir yanıt alabilmeniz ya da finansman
anlaşmasını veya gerçek anlamda fonu alabilmeniz
için belli bir süre geçmesi gerektiğini göz önünde
bulundurmaktır.
YANIT 2.4, J. BUTSON: Geçmişteki uygulamalara
bakacak olursak, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine yönelik
büyük ölçekli katılım öncesi fon programının ISPA
programı olduğunu söyleyebiliriz. ISPA programının
katılım sonrası dengi ise Uyum Fonu olup, bu fon sadece
ve sadece kamu sektörünün büyük ölçekli ulaştırma
ve çevre projelerine finansman sağlamaktadır. Elbette
66
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
yapısal fonlar sayesinde başka alanlardaki projeler için
de finansman sağlamanız mümkün. Tarım alanındaki
projeler için SAPARD Programı’ndan ya da katılım
sonrası ilgili ortak tarım politikası fonlarından da
finansman sağlayabilirisiniz. Projeleriniz için en uygun
finansman aracını ya da programını seçmeniz gerekir.
Şu anda Türkiye’nin müzakere sürecinde yaşanan
gelişmeler hakkında bilgi sahibi değilim; ancak bu
programlar uyum fonlarına ya da eskiden uygulamada
olan ISPA Programı’na benzer programlar olacaksa, daha
çok ulaştırma ve çevre alanındaki büyük ölçekli kamu
projelerine finansman sağlanacağını söylememiz mümkün
olabilir. Bir başka deyişle bazı sınırlar, kriterler bu şekilde
belirleniyor. Sonuç itibariyle, sadece kamu sektörüne
yönelik fonlar söz konusu değil; ancak elbette onların
görmek istedikleri sektör kamu sektörü. Mesela devlete
ait bir sanayiyi örnek verelim; “Bu proje finansmana
uygun değil, çünkü ilgili sektör özel sektör olmak
zorunda” diyebilirler. Başka bir deyişle, enerji sektöründe
finansman sağlanan bir ya da iki proje olmuştur ama
daha fazla proje finanse edilmemiştir. Buradaki argüman
ise bir enerji hizmet kuruluşunun devlete ait bir şirket
değil, özel bir şirket olması gerekliliğidir.
YANIT 2.5, Hasan ÇOBAN, Devlet Planlama
Teşkilatı: Ben bir soru değil de arkadaşlarımızın sorduğu
soruya ülkemiz açısından bir açıklık getirmek istiyorum.
Avrupa Birliği fonlarından faydalanırken, projelerin
seçilmesi zaten ülkemiz tarafından yapılacak. Yani proje
seçilecek ve Avrupa Birliği’ne teklif edilecek. Bu projeler
seçilirken de, Avrupa Birliği’nin aradığı şartlardan birisi,
projenin 5 milyon Avro’nun üzerinde maliyeti olması
olacak. Bir de projenin işletme ve maliyet giderlerini
karşılayabilecek durumda olması lazım belediyenin. Yani
proje yapıldıktan sonra sürdürülebilir şekilde işletilmesi
lazım. Bunları dikkate alarak, Avrupa Birliği’nden
alınan kaynaklar hibe niteliğinde olduğu için, mali
durumları zayıf olan belediyelere verilecek, ama mali
durumları zayıf olanlar için de en azından katkı payını
sağlayabilecek güçte olan ve işletme ve bakım giderlerini
karşılayabilecek olan belediyelerin seçilmesi gerekiyor.
Böyle bir usul var.
Bu durum çelişkili değil; diyelim ki, aynı kapasitede iki,
üç proje var. Bir defa, nüfus kriteri var ülkemizin tercih
ettiği; nüfusu fazla olan belediyelere verilecek. İkincisi,
kaynak hibe olduğu için, mali durumu zayıf belediyelere,
yani maliyetin bir kısmını karşılayabilecek ama bir
kısmını karşılayamayacak olanlara verilecek. Başka bir
deyişle, en azından proje bittikten sonra , hibeyi alan
kurum yatırımı kendi kaynakları ile işletemeyecek
durumdaysa başka bir yol aranması gerekir. Bunun için
O T U R U M I I : YA T I R I M P R O J E L E R İ İ Ç İ N P L A N L A M A
de genel bütçeden bir kaynak ayrılabilir belki.
YANIT 2.6, J. BUTSON: DPT’den katılan beyefendinin
sözlerine dayanarak şunu söylemek istiyorum. Sanıyorum
şu anda tam anlamıyla AB fon programlarından ve bu
programların belediyelerimiz için ne ifade ettiğinden
bahsettiğimizin bilincindeyiz. Ancak bu konuya
hükümetin bakış açısından yaklaşacak olursak, er ya da
geç bütün projelerin hayata geçmesini sağlayacak daha
geniş bir finansman stratejisine ihtiyaç duyduğumuzu
söyleyebiliriz. Bir örnek vermek gerekirse, Kentsel
Atıksu Arıtma Direktifi’ne yönelik yüzlerce ve binlerce proje olabilir. Göreceli olarak daha büyük ölçekli olan
projeler net bir şekilde AB finansman sağlamaya uygun
olacaktır; ancak çok küçük ölçekli projeler için AB
finansmanı sağlanamayacaktır. İşte bu küçük ölçekli
projeler için belirli bir geçiş süreci talep edilecektir. Bu
durum belki şu anda değil ama ilerideki aşamalarda
söz konusu olabilir. Ama sadece AB fonlarından
ziyade ulusal düzeydeki fonlardan da yararlanılarak
bu projeler gerçekleştirilecektir. İşler bu şekilde
yürüyecektir. Ben burada yaşanan sürece bizzat dahil
olmadığım için bilemiyorum; ancak herhangi bir ulusal
finansman stratejisi sadece AB fon programlarından
karşılanabilecek ihtiyaçlara değil, ancak ihtiyaçların
tamamına odaklanmalıdır. Bir anlamda içinde bütün
gerekli projeleri barındıran daha büyük bir proje hattı,
bir de sadece AB finansmanı için uygun olan projelerin
oluşturduğu bir alt küme niteliğinde daha küçük bir
proje hattı vardır; ve bu ayırımı dikkate almak önem
taşımaktadır. Daha önce de önceliklendirme konusunda
söylediğim üzere, bir projenin AB finansmanı için uygun
ya da öncelikli bir proje olmaması o projenin kötü bir
proje olduğu anlamına gelmez. Sizin de daha önce
oldukça doğru bir şekilde ifade ettiğiniz gibi, etrafta
daha başka pek çok iyi proje olabilir. Ancak bu projeler
uygunluk kriterleri açısından ilgili programlar için
aranan projeler değildir.
Oturum Başkanı: Ben bütün konuşmacılarımıza çok
teşekkür etmek istiyorum. Görünen o ki Joanna Fiedler’in
da söylediği gibi, çevre yatırımları için Avrupa Birliği
fonlarından yararlanmanın ötesinde, sürdürülebilir
öz kaynaklarımızı harekete geçiren, daha uzun vadeli
finansal planlamalar yapmamız gerekiyor. Programımızın
devamında özellikle bu başlıkların altını dolduracağız.
Sürdürülebilir altyapı projelerini hayata geçirebilmek
için ne tür ekonomik araçlar geliştirilebilir; bunları
tartışacağız, konuşacağız konuşmacılarımız birlikte.
YANIT 2.7, J. FIEDLER: Ben de son bir katkıda
bulunmak istiyorum. Biz şu anda sadece AB fonlarından
bahsediyoruz; ancak Avrupa Birliği’nden gelen kaynakların
da nihayetinde sınırlı olduğunu ya da sınırlı olacağını
aklımızdan hiçbir şekilde çıkarmamamız gerekiyor.
Bu noktada esas finansman, belediyelerin ya da ulusal
bazı kaynakların sağlayacağı eş-finansman olacaktır.
Dolayısıyla, belediyelerin projelerine finansman temin
edebilmek amacıyla kendi kaynaklarından eş-finansman
sağlama imkanlarını ve ayrıca ulusal düzeyde ulusal
kaynaklardan ne şekilde eş-finansman sağlayacağını
ciddi bir şekilde düşünmeleri ve değerlendirmeleri
gerekmektedir.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
67
68
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Oturum III
Altyapı Projelerinin
Finansal Boyutları
Seminerin ikinci gününde üçüncü oturum, çevresel altyapı yatırımlarının
uzun vadeli planlaması üzerinde yoğunlaştı. Eğitmen John Butson’ın
finansman stratejileri ve proje hattı yönetimi ile ilgili kilit konuları aktardığı
sunumunu, Fiedler’in “kirleten öder” ilkesinin uygulanması üzerine
aktardıkları izledi. Oturumda yapılan son iki sunum çerçevesinde ise
katılımcılar, Türkiye’den ve Polonya’dan iki başarılı katı atık projesinin
finansal boyutunu inceleme şansı buldular.
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Oturum III
Altyapı Projelerinin
Finansal Boyutları
Sermaye Yatırımları için Uzun Vadeli Planlama – Kilit Konular
John BUTSON
Enviro-Markets International, İngiltere
Bu sunumumda sizlerle sermaye yatırımına yönelik uzun
vadeli planlama konusunda dört ana başlık etrafında,
daha öncekilerde değinmediğimiz hususlar üzerinde
durarak konuşacağız. Bu ana başlıklar şunlardır:
• Planlama ve Önceliklendirme
• Finansman Stratejileri
• Proje Hattı Yönetimi
• Projenin Uygulanması
Planlama ve Önceliklendirme
Farklı planlama perspektifleri
Programlar içinde bir takım farklı planlama ve
önceliklendirme yolları vardır. Her şeyden önce,
planlama perspektifi coğrafidir. Tüm ülkeyi kapsayan
ulusal bir plan hazırlayabilirsiniz. Bu size tüm tabloyu
gösterir. Ya da bölgesel bir plan hazırlayabilirsiniz; bu da
size o bölgede neler olduğunu gösterir. Bölgesel planlar
aslında önemli yapı taşlarıdır; ulusal perspektifin kilit
yapı taşlarından birisidir. Ancak belirtmiş olduğumuz
gibi, münferit projelerde en yaygın görülenler, belediyeler
düzeyinde, yani yerel düzeyde olanlardır.
Burada temel olarak iki yaklaşım vardır: Birincisi,
benim “stratejik yaklaşım” olarak adlandırdığım,
yukarıdan aşağıya doğru olan bir yaklaşımdır. Önce
ulusal bir strateji hazırlarsınız, sonra bununla uyumlu
olan bölgesel planlar hazırlarsınız, daha sonra da bu
planları belediye düzeyinde uygularsınız. İkinci olarak
da “taktiksel yaklaşım” vardır, ki bu da aşağıdan yukarıya
doğru olan bir yaklaşımdır. Taktiksel yaklaşımda, önce
yerel düzeyde projeleri belirlemekle işe başlarsınız, sonra
yukarıya doğru çıkar ve bölgesel düzeyde bu projeleri
önceliklendirirsiniz; ve sonunda ulusal planın tamamına
ulaşana kadar yukarıya doğru çıkmaya devam edersiniz.
Buradaki kilit nokta şudur; kurumsal hususlar bu
iki yaklaşım arasında zıtlık yaratabilir. Yerel düzeyde
ihtiyaçların ve projelerin belirlenmesine yönelik yeterince
araştırma yapılmamışsa, yerel düzeydeki durumun ne
olduğunu bilmediğiniz için aşağıdan yukarıya doğru
bir yaklaşımı benimsemeniz mümkün olmayabilir. Bu
nedenle, insanlar genellikle geniş bir çerçeve sunan
ama çok fazla detaylı olmayan ulusal bir stratejiyle yola
çıkmışlardır. Bunu belirledikten sonra aşağıya doğru,
yani ulusal düzeyden, bölgelere ve belediyelere doğru
inmeye başlarlar. O zaman da belediyelerin, ulusal
stratejiyle uyumlu ama gerçek projelere dayanan planlar
hazırlamaları gerekecektir. Bu gerçek projeler, tekrar
yukarıya doğru çıkar ve bu sonraki çalışma sonunda çok
daha fazla detaylı bir ulusal stratejiniz oluşur.
Planlama perspektiflerinden coğrafi perspektife ek olarak,
bir de teknik perspektifler vardır. Teknik perspektif;
çevre, sektörler ve direktifler açısından irdelenebilir.
Çevre oldukça geniş bir alandır ve görünüşe göre de
sürekli büyümektedir. Çevreden sonra, sürekli değişen bir
çerçeve de sektörlerdir. Örneğin, ben AB’de iki yıl önce
çalışırken, müktesebatın çevre başlığı altında dokuz sektör
vardı, şimdi ise on bir başlık var. Yani iki yeni konu daha
var: iklim değişikliği ve sivil koruma. Sivil korumanın
da kapsam dahiline alınmasıyla birlikte, komisyondaki
Çevre Genel Müdürlüğü, Çevre ve Sivil Koruma Genel
Müdürlüğü olarak değiştirildi. Sektör düzeyleri içinde
sizin açınızdan en önemli iki konu, su ve atıktır. Bir
de, önemli büyük yatırımlara yönelik direktifler vardır.
Bunlar, yatırım ağırlıklı kilit direktiflerdir (kentsel atık
sular, atık depolama, ve benzeri).
Teknik perspektiflerde yaklaşım genellikle aşağıdan
yukarıya doğrudur. Birinci yaklaşımda, çalışmaya
direktif düzeyinde başlanır ve direktife özel uygulama
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
71
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
planları hazırlanır. Böylece, bir direktif daha az ya da
daha çok detaylı bir şekilde uygulanabilir. Bu noktada
bizim karşılaştığımız sorun, bir takım projelerle ilgili
çok fazla bilginin olmamasıydı. Dolayısıyla, Direktife
Özel Uygulama Planlarına (DSIP) tabi projeler ayrı ayrı
belirlenemedi, fakat projelerin, tanımlandıkları şekilde
ele alınmalarına yönelik geniş bir strateji belirlendi.
Bundan başka, sektör içindeki direktifler arasında
önceliklendirmeyi içeren Sektör Uyumlaştırma Stratejisi
(SAS) vardır. Buna göre, örneğin su konusunda şöyle
diyebilirsiniz: “Tamam, Su Çerçeve Direktifi’nin önemli
olduğunu biliyoruz, ama burada kritik olan konu, Kentsel
Atıksu Arıtma Direktifi kapsamında uzun vadede ödemek
zorunda kalacağımız paranın miktarıdır. O nedenle önce
bunu yapmak, daha sonra programı başlatmak önemli,
böylece son noktaya mümkün olan en kısa zamanda
ulaşabilir ve belki de, Su Çerçeve Direktifi ile biraz daha
sonra ilgilenebiliriz.” Atık sektöründe ise bu durumun
tam tersi söz konusudur. Bu sektörde, Çerçeve Direktifle
işe başlayın, çünkü Çerçeve Direktifin bir parçası olarak
atık stratejisi ve planları hazırlamak zorundasınız. Bu atık
stratejileri ve planları olmadan, gerçekten ne yapacağınızı
ya da nereye gideceğinizi bilemezsiniz. Son olarak, sektör uyumlaştırma stratejilerini, ulusal
bir strateji haline gelinceye kadar yükseltme yaklaşımı
vardır: bu da Entegre Uyumlaştırma Stratejisi’dir. Teknik
perspektiflerde kilit konu, çerçevenin sürekli değişiyor
olmasıdır.
İşte bu noktada iş zorlaşır, çünkü su konusunu mu, yoksa
atık konusunu mu ele almanın daha önemli olduğuna
karar veriyor olacaksınız. Belediyelerin bakış açısından
bu çok önemlidir; çünkü karar, bir yere kadar, finansman
öncelikleriyle belirlenir. ISPA programının başlarında,
finansman önceliği atık su arıtma tesislerindeydi. Bu
nedenle, pek çok ülkede finansman için öne sürülen
bütün projeler, atık su arıtma tesislerine ilişkindi ve tabii
ki bu tesisler belediyelerindi. Tesislerin tamamlanmasının
ardından farkına varıldı ki, atık yönetimi önemli
bir konuydu. Fakat bütün para, tesislerin yapımına
harcanmıştı. Bu durumda bir sorunla karşı karşıyaydık.
AB finansmanının tümü, atık su arıtma projesine tahsis
edilmişti ve karşılayabilirlik, yani belediyeler açısından
ödeme gücü konusu vardı. Su arıtma tesislerini yapmak
için alabilecekleri tüm borçları almışlardı ve birden
düzenli depolama alanları için milyonlarca Avro
harcamak zorundaydılar. O nedenle ciddi sorunlarla
karşı karşıya kaldılar. Özetle, önceliklendirme konusu
çok önemli bir konudur. Bazı yerlerde su, atıktan daha
önemli olacak; başka yerlerde ise atık, sudan daha önemli
olacaktır. Şu anda çevresel sorunların büyüklüğü, nerede
72
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
ve ne tür sorunlar olduklarına bağlıdır.
Farklı planlama perspektiflerinin bir diğeri de paydaş
perspektifleridir. Bununla neyi kastettiğimi açıklamak
üzere farklı paydaş gruplarına bir göz atalım:
•
Kamu sektörü (belediyeler)
•
Kamu şirketleri (su, enerji, vb)
•
Özel sektör (sanayi)
Burada özellikle kamu sektörü ile kamu şirketlerine
dikkatinizi çekmek isterim. Belki suyun bir kısmı kamu
şirketleri tarafından yönetiliyordur. Ben bunun kamu
sektörüne dahil olduğunu söylerdim. Tabii ki enerji
şirketleri de kamu tarafından sahip olunan şirketler, ama
ben bunun da daha çok özel sektör olduğunu söylerdim.
Yani, bu gibi konuların nasıl olduğuna karar verilmesi
gerekir. Buradaki kilit konu, hükümetin, hangi sektörde
olursa olsun, mevzuata uyumu sağlamaktan sorumlu
olmasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi, bir şirket
mevzuata uyum göstermezse, şirketi değil, hükümeti
mahkemeye vereceklerdir. Sonuçta devlet, bu gibi
faaliyetlerin bizzat icraatından değil, en uygun şekilde
gerçekleştirilmesinin sağlanmasından sorumludur.
Uyumlaştırma süreci
Uyumlaştırma sürecine geri dönecek olursak, öncelikle
mevzuatın uyumlaştırılması var; yani hukuki uyum süreci.
Buna ulusal kanunların, AB mevzuatını ve direktifleri,
yönetmelikleri ve kararları yansıtması süreci diyebiliriz.
Uygulama ve yürürlüğe koyma sürecinde ise karşımıza
teknik standartlar, izinler, izleme, denetim, yaptırım ve
raporlama çıkar. Bunları, uyuma ilişkin yatırımlar takip
eder. Tıpkı proje döngüsü yönetiminde olduğu gibi,
çevre mevzuatı için de bir uygulama döngüsü vardır ve
bu gerçekten bir yaptırım döngüsüdür. Bir bütün olarak
ele alındığında, şu kilit konu ortaya çıkar: mevzuat
aktarımı ve uygulama tamamlanmadan, yatırımlar
gerçekleşmeyecektir.
Bu konuda bazı istisnalar vardır. Yatırıma erken başlamayı
planlayabilirsiniz, ama insanlar genelde büyük miktarda
para harcayacak olduklarında, bir şekilde bunu mecbur
kalmadan yapmazlar. Ya kanun gereği bu parayı ödemeleri
gerekmektedir ve ödemedikleri takdirde mahkemeye
verileceklerdir, ya da ekonomik teşvik o kadar büyüktür
ki, aksi takdirde çok fazla para kaybedeceklerdir. Sonuç
olarak, bir şekilde mevzuata uyum zorunluluğu, ya da
çevreyi kullanmaları açısından yüksek bir maliyetten
muafiyet söz konusu olana kadar bunu yapmayacaklardır.
Bu, hem siz belediyeler için, hem de sanayi için geçerli
bir kuraldır.
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Önceliklendirme çerçevesi
O halde önceliklendirme için bir çerçevemiz var: coğrafi
düzeyde, özellikle de ulusal ya da bölgesel düzeyde; teknik
düzeyde, sektör direktifinin tamamı; paydaş düzeyinde ise
kamu sektörü ya da özel sektör ve belki de fon çerçeveleri
esasında. Spesifik olarak, yeni bir AB finansman programı
olan IPA için bir program geliştirebiliriz. Bu da başka bir
perspektiftir. Buradaki kilit konu şudur; bunların hepsi,
belki aynı anda, belki farklı zamanlarda, gerekli olabilir.
Sonuçta, tüm sektörleri kapsayan, kamu ve özel sektör
projelerini ve tüm fon türlerini kapsayan bütüncül bir
ulusal planınız varsa, bunun alt kümelerini alabilirsiniz;
yani her şeyiniz var demektir.
Önceliklendirme kriterleri
Nesnel kriterler:
Peki bu plan içinde projeleri önceliklendirmek amacıyla
ne tür nesnel kriterler kullanabilirsiniz? Her şeyden
önce çevresel öncelikler, sorunlu alanlar gelir. Eğer bir
düzenli depolama sahası, en yakın evden ya da en yakın
nehirden kilometrelerce ötedeyse ve civarda herhangi
bir yeraltı suyu yoksa, bu muhtemelen çok fazla sorun
yaratmıyordur. Ancak, halihazırda yeraltı suyunu ya
da nehirle birleşen kolları kirletiyorsa veya fareler ve
martılarla büyük sorunlar yaşanıyorsa - İngiltere’de olsa
yaratırdı - o zaman bir öncelik teşkil edebilir. Yani bu
bir denge meselesidir. Bir başka kriter, ölçektir, yani
yararlanacak olan nüfusun büyüklüğüdür. Bunun
altında yatan iki neden vardır, birincisi ne kadar çok
kişi faydalanırsa, teorik açıdan, o kadar iyidir. Fakat aynı
zamanda büyük projelerin daha maliyet etkin olmasına
bakılması muhtemeldir. Nitekim, maliyet etkinlik
de bir sonraki kriterdir. Bu, tam olarak, maliyetin
faydalanacak olan nüfusa bölünmesi ile elde edilir. Elde
edilen sonuç, farklı projeleri karşılaştırmada kıstas olarak
kullanabileceğiniz bir rakamdır; iyi bir proje mi, kötü bir
proje mi ya da o kadar da iyi bir proje değil mi? Ancak
sonuçta AB tarafından finanse edilecek projelerde, bir
başka nesnel kriter olan net bugünkü değeri hesaplamanız
gerekecektir. Bu da bir sorundur, çünkü net bugünkü
değer, bir rakam olmasına rağmen, projenin çevresel
faydalarının ekonomik değerinin hesaplanmasını esas
alır. Bazı iktisatçılar bunun nasıl yapıldığını bildiklerini
sanırlar. Sorun, konuşacağınız her iktisatçının konuya
farklı bir açıdan yaklaşacak olmasıdır. Bu, Komisyon’un
ortaya koyduğu sorunlardan bir tanesidir.
Fayda kriterleri:
AB tarafından finanse edilen projelerde çevresel faydaların
değerlendirilmesine ilişkin tutarlı bir yaklaşım yoktur,
ama yine de bunu yapmak zorundasınız. Dolayısıyla
bu değerlendirme kolay değildir ve sonuç olarak elde
edilenler, aslında tam olarak bir işe yaramayabilir. Başka
bir deyişle, varsayımlarınızı değiştirip, sadece faydaların
nasıl değerlenebileceğine tekrar bakarak, iyi bir net
bugünkü değeri olan bir projeye de sahip olabilirsiniz.
Örneğin, bölgenizde su sektörünün, atık sektörüne göre
önceliğinin olduğu bir yerlerde belirtilmiş olabilir. Böyle
bir durum, size hemen bir öncelik kriteri sunar. Kamu
desteği, siyasi destek veya muhalefet önemli bir başka
fayda kriterdir.
Bu vesileyle size bazı yeni İngilizce terimler (!) aktarmak
isterim. NIMBY (Not In My Back Yard), yani, “Benim
Arka Bahçemde Değil”; insanlar oturdukları yerin
yanında bir düzenli depolama sahası olsun istemezler.
NIMBY’nin siyasi bir eşdeğeri var: NIMTOO (Not
In My Term Of Office), yani, “Benim Görev Sürem
Sırasında Değil.” “Karar veren sensin, düzenli depolama
sahasının yapılmasına sen izin verdin, düzenli depolama
sahası istemiyoruz, seni bir daha seçmeyeceğiz!” Bu
NIMTOO. Peki cevap ne? BANANA (Build Absolutely
Nothing Anywhere Near Anyone), yani, “Asla Hiç
Kimsenin Yakınında Hiçbir Şey İnşa Etme!”
Mesele şu ki, siyasi konu çok önemlidir, özellikle eğer
belediye eş finansmanı da sağlıyorsa. Birden bire, “Kötü
haber, eş finansman yok” diyebilirler. Sonuç olarak,
projenin çevresel açıdan sürdürülebilir olması kilit bir
konudur. Ekonomik ve sosyal açıdan da aynı şekilde
sürdürülebilir olması önemlidir. Sosyal açıdan derken,
toplumu kötü şekilde etkilememesi ve belki de iş imkanı
yaratması anlamına geliyor.
Son iki haftadır Romanya ve Bulgaristan’da çalıştım ve
size buralardan bazı örnekler aktarmak isterim. Sosyal
açıdan bakıldığında, durdurulan pek çok proje var ve
bunlar sadece atık projeleri değil. Atık su arıtma tesisleri
durduruldu, çünkü insanlar yeni atık su arıtma tesisini
istemiyorlar. Aslında BANANA’nın dışında başka bir
cevap daha var; o da, halihazırda bir tesisin olduğu
yere yenisini yapmak. Diyelim ki, çalışmayan pek çok
yakma fırını var. Eski bir yakma fırınını, yeni bir yakma
fırını ile değiştirirseniz, bu iyi çevre standartları demek
oluyor ve insanlar da tamam, bu bir gelişme, bu iyi bir
şey, diyeceklerdir. Ama yine de genellikle onlara bir
çeşit ’rüşvet’ vermeniz gerekebilir. Örneğin, Fransızlar
TGV’lerini (hızlı tren) nasıl yaptı? “Demiryolumuz
üzerinde 200 km hızla gideceğiz!” motosuyla,
demiryolunun yakınında oturanlara para vererek başka
yere taşınmalarına katkıda bulundular: “Alın size bir
sürü para, başka yere gidin, itiraz etmeyin”, dediler.
Aslında bu ÇED kanunu yürürlüğe girmeden önceydi,
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
73
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
belki şimdi olsa, biraz daha farklı bir uygulama olurdu.
Finansman stratejileri
Finansman stratejilerini değerlendirirken, bütün
finansman türlerini düşünmelisiniz; hibeleri, kredileri ve
hatta belki öz sermaye finansmanını bile düşünmelisiniz.
Kamu özel sektör işbirliği imkanlarını da düşünmeniz
gerekebilir, ama bu bir mayın tarlası gibidir, yani çok zor
olabilir; ancak yine de düşünmeye değer bir kaynaktır.
Finansman kaynaklarını belirleyin; ülke içinde, ülke
dışında veya belki de özel sektörde. Nasıl bir finansman
kapsamı olduğunu, ne tür projelerin finanse edildiğini,
finansmanın boyutlarını, finansman kuruluşunun
hangi boyutlardaki projelerle ilgilendiklerini belirlemek
amacıyla finansman kaynaklarına teker teker yaklaşmanız
gerekir. Finansman türleri nelerdir? Hibe mi sağlıyorlar,
kredi mi veriyorlar? Peki, ya öz sermaye? Finansmanın
maliyeti, faiz oranları ne olacak? Bedava yemek yoktur;
eğer borcunuz varsa, faizini ödemek zorundasınız. Eğer
hibe aldıysanız, bu zor süreçten geçmek zorundasınız ve
hayatınızı zora sokarlar. Belki özel koşullarda bir kredi
alabilirsiniz, özellikle gecikmeli faizli. Bu, tesis inşa
edilip, gelir almaya başlayana kadar herhangi bir faiz
ödemediğiniz, şartları kolaylaştırılmış yumuşak kredi
demektir. Normalde bankadan borç para aldığınızda,
faizini elbette hemen ödemeye başlıyorsunuz. Bir garanti
gerekmektedir; bu tamamen teminatla ilgilidir.
Uygulama sürecinde, başka bir önemli konu da
zamanlamadır. Açık bir süreç mi, teklifinizi herhangi bir
zamanda gönderebilir misiniz, yoksa teklifi sunmanız
gereken belirli bir son tarih var mı, her yılın 1 Nisan’ı
mesela? Zaman ölçekleri nedir? Teklifinizi göz önüne
almaları bir yıl sürer. Bu tür konuların farkında olmalısınız.
Prosedürleri nedir? Hangi formları doldurmanız gerekir?
Teklifi hazırlamanıza yardımcı olacak herhangi bir teknik
destek sağlayabiliyorlar mı? Kilit mesele, tüm seçenekleri
takip etmektir. Burada, karmaşık ve zaman alan bir süreç
söz konusudur. Yani pratikte sınırlı sayıdaki finansman
kaynağına odaklanmanız gerekir.
Her proje için finansman imkanlarını ayrı ayrı gözden
geçirmelisiniz. Kamu projelerine ve özel projelere
özellikle bakın, çünkü farklı özelliklere sahiplerdir.
Ayrıca, su sektörü, atık sektörü, IPC (entegre kirlilik
önleme) projeleri; bunların hepsinin farklı özellikleri
vardır. Büyük projeler ve küçük projeler; basit projeler
ve karmaşık projeler. Tüm proje hatlarında, pek çok
projeniz olur, alanlar farklıdır, ama genel anlamda hepsi
aynıdır. Çok karmaşık olan bir ya da iki proje türü vardır;
örneğin, bölgesel bir tehlikeli atık tesisi, ya da belki şehir
74
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
için bir yakma fırını gibi. Gelir getiren projeler de bir
başka proje türüdür. Bazı projeler doğrudan gelir getirir,
bazıları getirmez. Kirleten öder ilkesine göre bütün
projelerin gelir getirmesi gerekir, ancak pratikte, bir
değişkenlik söz konusudur. O nedenle tipik bir projenin
ne olacağına, gelir getirecek basit bir kamu atık projesinin
nasıl olacağına, sonra da söz konusu proje türü için
finansman stratejisine bakmak önemlidir.
Stratejik açıdan konuşacak olursak, tek tek
projelerden bahsetmiyoruz, bir finansman stratejisinin
geliştirilmesinden bahsediyoruz. Bir sonraki aşama,
gerekli finansman anlaşmaları ve programları geliştirmek
ya da geliştirmeye çalışmaktır. Böylece buna benzer bir
projeyle karşılaştığınızda, finansmanınızı söz konusu
kaynaktan temin edebileceğinizi bilirsiniz. Buna ülke
içi finansman, IPA gibi Avrupa Komisyonu finansman
programları, Avrupa Yatırım Bankası gibi uluslararası
finansman kuruluşlarının yanı sıra, önemli iki taraflı
donörler de dahildir. Buradaki asıl mesele şudur; pratikte
belirli projeleri öne sürmedikçe taahhüt almanız pek
olası değildir. Prensipte bir çeşit anlaşmaya varabilirsiniz,
ama asla ciddi bir taahhüt alamazsınız. Çünkü projenin
sağlam olduğunu bilmek isterler, onlar da kendi
değerlendirmelerini yapmak isterler.
Proje Hattı Yönetimi
Proje hattı yönetiminde birinci aşama, ihtiyaçların
belirlenmesidir. İhtiyaç, proje geliştirmeye başlamak için
çevresel bir gerekçedir. Bu ihtiyaç, çevresel konulardan
ya da mevzuata uyum ihtiyacı gibi diğer etkenlerden
kaynaklanabilir. Bazı durumlarda ise her ikisi de
geçerli olur. Örnekler şöyle sıralanabilir: bir nehirdeki
kirlilik düzeyini düşürmeniz gerekir; arızalı bir atık su
arıtma tesisini ya da dolmuş olan bir düzenli depolama
sahasını değiştirmeniz gerekir; daha iyi kalitede içme
suyu sağlamamız gerekir; bir kanalizasyon sistemini
uzatmanız ya da biyolojik olarak çözünebilir atıklar için
alternatif arıtmalar sağlamanız gerekir. Biyolojik olarak
çözünebilir yakıtı hatırlayın, Düzenli Depolama Direktifi
kapsamında, düzenli depolama sahasına gidecek olan
biyolojik olarak çözünebilir atık miktarının azaltılması
gerekir. O halde bununla nasıl baş edeceksiniz? Uygun
olmayan bir yakma fırınını değiştirmemiz gerekecek. Bu
bir ihtiyaçtır.
İhtiyaçların tanımlanmasının çeşitli yolları vardır.
Bunlardan birisi, ihtiyaçları potansiyel yararlanıcılara
ilişkin yapılacak bir çalışma ile sistematik olarak
belirlemektir. Bu amaçla, Romanya’daki bölgesel çevre
koruma ajansları gidip bütün belediyelerle konuştular.
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Ajanslar, çevre açısından sorunların neler olduğunu
biliyorlardı. Belediyeler de bunun bir ihtiyaç olduğu
konusunda hemfikirdiler. Sonuçta ortaya uzun bir
ihtiyaç listesi kondu. Aslında çok az projeleri ama çok
iyi planları vardı.
Bir bölgedeki ihtiyaçların belirlenmesine yönelik bir
çalışma da yaptırabilirsiniz. Yerel ya da bölgesel stratejileri
gözden geçirebilirsiniz. Örneğin, varsa atık planları ya
da nehre dayalı yönetim planları, ulusal kalkınma planı
ya da sektör stratejileri gibi diğer ilgili dokümanlarda da
bir takım bilgiler olabilir. Bunları kullanarak ihtiyaçları
geliştirebilirsiniz. Ve elbette yasal gerekliliklerin gözden
geçirilmesi gerekir. Uyum sağlamak için bunun yapılması
gerekir.
İhtiyaçlar, ayrıca teker teker istekler yoluyla spesifik olarak
bu amaca yönelik bir şekilde de belirlenebilir. Bakanlığa
gidip, bizim buna ihtiyacımız var diyebilirsiniz. İhtiyaç,
izleme verilerinin gözden geçirilmesiyle de belirlenebilir.
“Şu nehirdeki kirlenme artıyor, bununla ilgili bir şey
yapmamız gerek” diyebilirsiniz. Hatta bir ihtiyacın,
bir basın bildirisiyle tanımlanmasını sağlayabilirsiniz;
kazalar, sızıntılar ya da şikayet yoluyla. Yerel nüfusun
artık sabrı taşmaya başlamıştır, çünkü nehir kokuyordur.
O yüzden bununla ilgili bir şey yapmanız gerekir.
Unutmayın ki bu devam eden bir süreçtir, yani daima
yeni ihtiyaçlar olacaktır.
Bu aşamada sadece projeye neden ihtiyaç duyulduğunu
kesin olarak bilmemiz ve belki de çok genel anlamda
projenin nerede olduğunu bilmemiz gerekir; hangi
nehir olduğunu, hangi bölgede olduğunu bilmemiz
gerekir. Fakat bazı durumlarda spesifik olarak saha belirli
olmayıp, sadece buralarla ilgili bir takım ek bilgiler
mevcut olabilir. Fakat bu genellikle konseptin tam olarak
oluşturulduğu durumlarda geçerlidir ve birinci aşamada
ya da ilk taramada geçerli olmayabilir. Burada, önemli
olan şudur; ihtiyaçlar belirlendikçe proje hattı sürekli
olarak gelişmeye devam edecek ve söz konusu ihtiyaçların
dahil edilmesi gerekecektir. Önemli hususlardan bir
tanesi de, ön tarama aşamasında reddedilebilseler bile,
tüm ihtiyaçların ilk başta kapsam dahiline alınması
gerekliliğidir. O zaman en azından bu ihtiyacı göz
önünde bulundurduğunuzu bilirsiniz. Sonra da “tamam,
bunda daha fazla ileri gitmeyeceğiz, çünkü bu konu
başka bir projede ele alınacak” dersiniz; birbirini tekrar
etmenin önlenmesi hakkında söylediklerimizi hatırlayın,
bu önemli bir konudur. Ya da bir proje diğerini içine
alacak şekilde kurgulanabilir. Örneğin, belediyenizin
atık yönetimine ihtiyacı varsa ve başka belediyelerin de
atık yönetimine ihtiyacı varsa, tek bir proje yapılabilir.
İşte bu şekilde ihtiyaçlar, proje aşamasına götürülebilir.
Proje konsepti, birinci aşamada belirlenen ihtiyacı
karşılamak için gereken projenin altında yatan temel
fikirdir. Örnekler arasında; herhangi bir şehre hizmet
edecek olan yeni bir atık su arıtma tesisi, x bölgesine
hizmet edecek bir düzenli depolama sahasının
güncellenmesi ya da genişletilmesi, x şehri için yeni bir
kompost tesisi, x şehrindeki kanalizasyon şebekesinin
uzatılması, x şehri için yeni bir hastane atık yakma fırını,
küçük kasabalardan oluşan bir grup topluluk için yeni bir
kanalizasyon sistemi ile atık su arıtma tesisi yer alabilir.
Sonuç olarak bu, genel anlamda ihtiyaçları neden değil,
nasıl karşılayacağınızla ilgilidir.
Proje konsepti, potansiyel yararlanıcılar ve ilgili diğer
paydaşlarla yapılacak istişareler aracılığıyla sistematik
olarak geliştirilmelidir. Bu paydaşlar içinde STK’lar
da yer alır. Yerel, bölgesel ve ulusal strateji ve planları,
örneğin bir bölgeye yönelik atık yönetim planları, nehre
dayalı yönetim planları gözden geçirilir. Atıkla ilgili bir
şey yapıyorsanız, bunun söz konusu planlarla tutarlı
olması gerekir. Bir bölgede daha çok düzenli depolama
sahasına yönelik bir program geliştirilecekken, başka bir
bölgede belki daha çok yakma fırınını, tercih edilecektir.
Diğer benzer ihtiyaçlarla kıyaslama yapılır ve başka
yerlerde nasıl gelişeceğine bakılır. Yani programın farklı
kısımları arasında ortak bir işbirliği söz konusudur;
diğer ihtiyaçlar, benzer ihtiyaçlar nasıl buluşmuş, buna
bakılır. Konsept geliştirme aşamasında projenin neden
gerekli olduğunu; projenin nerede olacağını, kesin olarak
sahasını değil belki ama biraz daha detaylı bir şekilde
yerini; projenin arıtma tesisi veya depolama sahası gibi
neleri kapsayacağını ve hizmet sunacağı nüfus açıcından
proje büyüklüğünü bilmek gerekmektedir. Ve belki de
projeden kimin sorumlu olacağını, nihai lehdarı, yerel
idareyi ya da sorumlu olacak belediyenin bilinmesi
gerekir. Burada, yine kilit konulardan biri, bir takım
ek bilgilerin mevcut olabilmesidir, örneğin maliyetler
hakkında. Ancak bu genel olarak diğer benzer projelerin
analizine dayalı olacaktır. Yani başka bir yerdeki belirli
bir boyuttaki bir atık su arıtma tesisinin maliyetini
biliyorsunuz. Sizinkinin maliyetinin de aynı olacağını
düşünebilirsiniz, ama atık su tesislerinde maliyet,
jeolojiye bağlı olduğundan, tamamen farklı olabilir ve
maliyeti çok daha yüksek çıkabilir.
Sonra taramayı yaparsınız. Bu projeyi ilerletip,
hazırlanması için öncelik verecek misiniz? Bu da bizi
proje geliştirme aşamasına getiriyor. Proje geliştirme,
proje hakkındaki önemli verilerin tutarlı ve uyumlu
bir şekilde toplanmasını içerir. Bu işlem, bir sonraki
önceliklendirme sürecini kolaylaştıracaktır. Bu süreçten
çıkacak olan sonuç, muhtemelen iki sayfalık bir proje
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
75
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
fişi olacaktır; bu fişe resimler eklemek iyi olur, olasılığı
satmaya yardımcı olur. Proje hattındaki, bu aşamaya
gelmiş olan her bir proje için hazırlanacak olan bu
fişlerden oluşturulacak olan standart formda bir proje fişi
kitabı, proje hattı yönetimi sürecinin kilit çıktılarından
birisidir. İşte finans kuruluşlarına götüreceğiniz belge
budur.
Bir proje kitabınız var. Unutmayın, Komisyon tarafından
en sık sorulan sorulardan birisi şudur; bu elinizdeki en iyi
proje mi, yoksa tek proje mi? Şöyle diyebilirsiniz; birçok
projemiz var, içlerinden şu en iyisi. Proje fişindeki bilgiler
yine faydalanıcı ile yapılacak istişareler yoluyla, strateji ve
planların daha da incelenmesiyle, diğer projelerden alınan
karşılaştırmalı verilerin kullanılmasıyla elde edilmelidir
ve belki de eksik bilgilerin bir kısmının toplanabilmesi
için daha küçük bir çalışmaya ihtiyaç olacaktır. Bir ön
ya da taslak fizibilite çalışması da yapılacaktır. Bu aslında
oldukça kısa sürede yapılabilecek bir çalışmadır. Bu
aşamada projenin neden gerekli olduğunu kesin olarak
bilmeliyiz. Dolayısıyla, ihtiyaç kısmına geri dönüyoruz.
Projenin yeri neresi? Belki şimdi tercih edilen sahayı
biliyoruz, ama ÇED gerekliliğinden dolayı yine de
seçenekleri kapsam dahilinde tutmanız gerekir. Biraz
daha detaylı olarak bakarsak, proje içinde neler olacak;
arıtma tesisi, düzenli deponi sahası? Projenin büyüklüğü
ne olacak? Bu aşamaya kadar projenin fiziksel büyüklüğü
hakkında, tesisin planlanması yoluyla bir fikir sahibi
olmuşsunuzdur. Sorumlu kim olacak, faydalanıcı kim?
Proje nasıl uygulanacak, hangi kuruluşlar işin içinde
olacak? Ve kabaca projenin maliyeti ne olacak? Yatırım
maliyeti ile işletme maliyeti ve belki de gelir akışlarına
bakmak gerekir.
Proje fişinde, uygulanabilir olduğu ölçüde, projenin
kilit finansman kriterlerini de karşılayıp karşılamadığı
tanımlanmalıdır. Örneğin, sizin umduğunuz projeye
benzer bir projenin AB tarafından finanse edildiğini
biliyorsanız, bu AB’nin finansman kriterlerini de
mi oluşturmaktadır? Burada, ana belirsizlikler ve
kısıtlamaların saptanması, bir ön risk değerlendirmesi
yapılması ve gelir getirme potansiyeli irdelenmelidir.
Bu noktada ise kilit konu şudur; Başarılı Proje Fişleri,
finansman kurumuyla ilk müzakerelerin başarılı
geçmesinde kilit unsurdur.
Proje hazırlığı aşamasında, ilgili tüm finans kuruluşlarına
geçerli bir başvuru sunabilmek için ihtiyaç duyulan
tüm ek bilgilerin toplanması ve/veya oluşturulması söz
konusudur. Bu süreçten elde edilecek sonuç muhtemelen
bir dizi ek veri, doküman ve bilgiyle birlikte bütün bir
proje finansmanı başvurusu olacaktır. Sorun şu ki, farklı
finans kuruluşlarının farklı başvuru gereklilikleri vardır
76
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
ve bunlar çok nadiren birbiriyle tutarlıdır. Bu da sizin
için bir sorun yaratır.
Proje başvurusunun, gerektiği durumlarda bir çevresel
etki değerlendirmesini, bir ön ya da tam tasarım ile teklif
edilen tesise yönelik ilgili şartnameyi içeren kapsamlı
bir fizibilite çalışmasını içermesi gerekecektir. Bu
çalışmanın, projenin çevresel etkilerini hafifletmek üzere
Çevresel Etki Raporu’nda belirtilen tüm tavsiyelerin göz
önünde bulundurması gerekir. Ayrıca, tam maliyetler
ile yatırım maliyeti, bakım maliyeti ve gelir getirme
dahil olmak üzere bir nakit akışı analizi yapılmalıdır.
Bu analiz, tesisin, gerçekleştirilecek çevresel faydalar
ile kamu sektörüne kabul edilebilir bir oranda geri
dönüş yaratacağını gösteren kapsamlı bir maliyet fayda
analizi olmalıdır. Fizibilite çalışması, projenin bir çeşit
bağımsız değerlendirmesi, ve tabii ki bireysel olarak
finans kurumları için gereken diğer bilgiler ile her türlü
başvuru formlarını da içermesi gerekir. Burada kilit
konu şudur: projenin hazırlanması aşamasında etkili
kalite güvencesi, etkin bir proje uygulamasında hayati
önem taşır. Kanımca, yanlış giden projelerin yarısında
bu sonuç, uygulama aşamasında oluşan bazı sorunlardan
dolayıdır. Sorunların çoğu hazırlık aşamasından, hatta
belki programlama aşamasından kaynaklanır; kavram
yanlıştır, tasarım yanlıştır, saha yanlıştır, teknoloji
yanlıştır vesaire. Bu çerçevedeki ikinci kilit konu olarak,
ÇED, tasarım sonlandırılmadan önce tamamlanması
gereken karmaşık ve zaman alan bir süreçtir.
Proje başvurusu, tüm kurumsal konuların halledildiği
yönünde finans kurumunu tatmin etmelidir; projeden
sorumlu olacak kurumları oluşturdunuz ve bütün
sorumlulukları açıkça belirlediniz. Teklif edilen
sahanın mülkiyeti güvence altına alındı ve sahayla ilgili
çözülmemiş büyük bir sorun yok. Projeye siyasi destek
ve kamu desteği var ve karşılaşılabilecek herhangi
bir yerel muhalefet de gerçekçi olarak üstesinden
gelinebilir boyutlarda. Tasarım ve şartnamedeki detaylar,
kullanılması önerilen yapım sözleşmesi türü ile tutarlı.
Ayrıca gerekli tüm eş finansmanlar hazır. Eş finansman ve
finansman, bunların kaynakları kim? AB finanse ediyor,
Avrupa Yatırım Bankası eşfinansman mı sağlıyor, yoksa
durum tam tersi mi? Ayrıca finansman ve eş finansman
taahhütleri konusu var. Bu açıkça yumurta tavuk olayına
dönüşebilir, önce hangisi gelir tavuk mu, yumurta
mı? Kurumlar birbirlerine bakarak şöyle diyebilirler:
“Onlar finansman sağlarsa, biz de finanse edeceğiz.
Ama onlar finansman sağlamadıkça biz de sizi finanse
etmeyeceğiz.”
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Projenin Uygulanması
Son olarak ve sonuç olarak, projenin uygulanması gelir.
Burada yalnızca kilit konular vardır: ihale ve sözleşme
süreçleri de dahil olmak üzere, projenin uygulanması ve
işletmesi sırasında karşılaşılan sorunlar; saha mülkiyeti
ve sahayla ilgili diğer meseleler; proje yönetimi ve mali
kontrol konuları; gecikmelerde artış ve maliyet artışları;
projenin tamamlanmasında gecikmeler; maliyetlerin
aşılması; kabul edilemez tesis performansı (şartnamedeki
gereklilikleri karşılıyor mu?) ve yüklenicinin başarısızlığı,
iflas etmesi ve beklenen gelir düzeyini yaratamaması bu
safhada karşılaşılan başlıca sorunlardır. Ayrıca, maliyetler
vardır. Yine bir kilit konu; risk değerlendirmesi ve
risk yönetimi dahil olmak üzere etkili kalite güvence
prosedürleri, tüm bu konuları ele almada yardımcı
olmalıdır.
Sunumumu, yatırım maliyetleri için uzun vadeli
planlama açısından, önemli olduğunu düşündüğüm yedi
hususu aktararak tamamlamak isterim. Bunlar özetle
şöyle sıralanabilir:
• Planlama & önceliklendirme için uygun kurumsal
çerçevenin (ulusal, bölgesel, yerel) kurulması;
• Yatırım planlamasının, aktarım & uygulama/hayata
geçirme açılarından programla ilişkilendirilmesi;
• Uygun bir finansman stratejisi geliştirmenin
karmaşıklığı;
• Finansman için en uygun projelerin ortaya konmasını
sağlamak için etkili proje hattı yönetimi;
• Farklı finansman kurumlarının farklı (ve bazen de
birbirlerininkiyle çelişen) şartları;
• Finansmana ilişkin proje hazırlığının karmaşık,
maliyetli ve zaman alıcı süreci;
• Programlama ve (özellikle) proje hazırlığı sırasında
etkili kalite güvencesi ve risk değerlendirmesi.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
77
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
78
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Oturum III
Altyapı Projelerinin
Finansal Boyutları
Kirleten Öder Prensibi:
Yatırımın Geri Ödemesinin Sağlanması
Joanna FIEDLER
Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi, REC Merkez Ofisi
Kirleten öder ilkesi ve altyapı proje maliyetlerinin geri
kazanımı ile ilgili şu konulara değineceğim:
• Sunduğumuz hizmetler için uygulamak zorunda
olduğumuz tarife düzeyleri,
• Hizmetlerin güncelleştirilmesi için tarifelerin
arttırılma süreci,
• Mevcut hizmet tarifesi düzeyi,
• Hizmet kuruluşlarının mali durumu,
• Olası mali boşluklar,
• Tarifelerin
artırılmasından
kimin
sorumlu
olabileceği,
• Müşteriler açısından karşılayabilirlik.
Tarifeler
Tarifelere neden ihtiyaç duyarız?
Tarifelere ihtiyacımız var, çünkü sunduğumuz hizmetler
karşılığında ödeme alıyoruz ve kirleten öder ilkesine
göre, kirleten kirlenme maliyetini ödemek zorundadır.
Örneğin, yalnızca kanalizasyon suyunun toplanması için
değil, bunun arıtılması için de, tüm arıtma maliyetini
ödemek durumundadır.
Kim tarife öder, kim ödemez?
Tarifeleri ödeyenler, genelde müşteriler ve iş çevreleridir.
Tarifeler genellikle farklı gruplara bölünmüştür.
Meskenler, iş çevreleri ya da küçük-orta ölçekli işletmeler
için farklı tarifeler söz konusudur. Ancak bir tarafta
da tarifeleri ödemeyenler vardır; tarifelerini ve hizmet
kuruluşunun faturalarını ödemeyen endüstrilerin kim
olduğunu bilmiyor iseniz, tahsil edilen tarifeler, sonuçta
hizmetinizin işletme ve bakım giderlerini tam olarak
kapsayamaz.
Hangi boyuta kadar toplanan tarifeler işletim ve bakım
maliyetlerini kapsar?
Türkiye’deki tam yüzdeyi bilmiyorum ama çalıştığım
ülkelerde, eski Yugoslav ülkelerinde, genellikle faturaların
tahsilat oranı %50’dir. Bu ortalama bir oran ve hizmet
kuruluşları açısından da önemli bir sorun teşkil ediyor;
çünkü sistemin etkin şekilde işletimi ve bakımı için
yeterli kaynak toplayamıyorlar. Eğer ben bir müşteriysem
ve su, elektrik için her ay fatura geliyorsa ve sistemin
etkin olmadığını görüyorsam, neden ödemeliyim ki?
Faturayı ödemek için en ufak bir motivasyonum olmaz.
Bu nedenle, müşterinin bakış açısından bazı hususlara
değinmek istiyorum. Hepimiz fatura ödediğimize göre,
hepimiz müşteriyiz. Altyapı projesi geliştirirken bunu
aklımızda tutmamız, başarılı bir tarife arttırma sürecine
ulaşmada kilit bir nokta olabilir.
Tarifelerin kilit rolü hizmetin işletim ve bakımı için
mali kaynak sağlamaktır ve bu, tarife konusunu
tartışırken temel alınacak bir husustur. Uzun vadede
altyapı projelerimiz için maliyet kazanımını da kapsama
dahil etmek istediğimizi söyleyebiliriz. Aynı şekilde,
eğer bu arada herhangi bir genişletme yapmayı ya da
sistemi güncellemeyi planlıyorsak, sistemin güncelleme
maliyetini, bir takım yeni yatırımları ya da bankadan
kredi almışsak, tarife oranına söz konusu faiz oranlarını
da dahil etmemiz gerekebilir. Temel olarak, bir proje
geliştirirken hiçbir donör, altyapının işletme ve bakım
giderlerini finanse etmeyecektir. Bu, hizmet kuruluşu
ya da belediye tarafından yapılması gereken bir iştir.
Aynı zamanda hiçbir donör, yeni bir altyapıya, işletme
bakım maliyetleri karşılanmıyorsa, para vermeyecektir.
O nedenle, belediyelerin, projelerini dış finans
kuruluşlarına teklif olarak sunmadan önce, bu konular
üzerinde çalışmaları çok önemlidir. Fakat bu, yeni
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
79
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
bir proje geliştirdiğiniz anda bütün işletme ve bakım
maliyetlerini karşılamanız anlamına gelmiyor. Bunlar
genelde Orta ve Doğu Avrupa’da uzun bir süreçtir ve
bunu gerçekleştirmek uzun yıllar almıştır. Ancak belediye
için önemli olan nokta, faturaların tahsilatını arttırmaya,
örneğin söz konusu hizmet kuruluşunun etkinliğini
arttırmaya yönelik bir programa sahip olmaktır. Böylece
finans kuruluşu, sizin ileriyi de düşündüğünüzü, durumu
bildiğinizi, daha etkin bir işletmeye sahip olabilmek için
işleri nasıl ilerleteceğinizi bildiğinizi görebilir.
Hizmetlerin ölçülmesi ile ilgili ortak sorunlara ve
bunların müşterilerin motivasyonu ile bağlantısına
baktığımızda, karşımıza şu manzara çıkıyor: Atık
sektöründe tarifenin metre küpe dayalı olarak ya da
ağırlıkla ölçülmesi var. Genelde tek bir sistem yok;
ülkeden ülkeye değişiyor, belediyeler farklı sistemler
kullanıyorlar. Fakat önemli olan, pratikte bunun nasıl
ölçüldüğüdür. Bireysel sayaçlarla mı ölçüldüğü ve hangi
sistemin atıkların önlenmesi ya da geri dönüşümü teşvik
edeceğidir. Örneğin sisteminizin, atığın ağırlığını (atığın
kaç kilo olduğunu) değil de, iki haftada bir çöp kovasının
boşalmasını esas aldığını söylerseniz ve tarife de aynıysa,
yani çöp kovasının boşaltılması için her iki haftada bir
aynı ücreti ödüyorsam, benim bir müşteri olarak evde
geri dönüşüm yapma motivasyonum olmaz. O nedenle,
ölçüm yönteminizin, işlettiğiniz sistem üzerinde çok
önemli bir etkisi olabilir. Aynısı su sistemleri için de
geçerlidir. Eğer çok etkin bir su şebekeniz yoksa, bir sürü
kaçak bağlantıları ve çok fazla kaybı olan bir şebekeniz
varsa, bunun maliyetinin kime çıkartıldığını sormak
gerekir. Ben bir müşteriysem, tarifem yükselmişse,
şebekede kaçaklar olduğunu görüyorsam ve sistem etkin
bir şekilde idame ettirilmiyorsa, o zaman ödeme yapmak
ve ilgili hizmet kuruluşunun etkin olmayan işletimini
ben karşılamak istemem.
Finansal olarak sürdürülebilir her türlü altyapı projesinde
tarifelerin kilit unsurlar olduklarından bahsetmiştim.
Ayrıca, uzun işletme yılları boyunca maliyet kazanımını
temin edecek orana ve aynı zamanda belediyemizdeki
bütün müşterileri kapsayacak şekilde yeterli hizmet
sunabileceğimiz orana da bakmamız gerek; çünkü
bu belediye tarafından sunulan bir hizmet. İşlemleri
güvence altına alacak bir oran bulmak durumundayız.
Bu da şu anlama geliyor; AB ve ulusal mevzuattan,
örneğin su kalitesi standartlarından gelen belirli
değerlere ulaşmalıyız; ve yönetimin etkinliğini temin
edecek bir oranımız olmalı. Temel olarak, müşteriler bir
bedel ödüyorlar ve bunun karşılığında da yeterli hizmet
alıyorlar.
80
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Tarife Oranlarının Düzenlenmesi
Bu oranların kim tarafından ve nasıl düzenlendiğine ve
Güneydoğu Avrupa’daki tarife oranlarında görülen ortak
sorunlara bakalım. Öncelikle, burada oran üzerinde siyasi
etki söz konusu ve bu da belediyelerle alakalı. Özellikle de
belediye başkanları, insanlar karşı çıkacakları için, daha
yüksek bir tarife istemiyor. Bu türdeki tarifeleri arttırmak
pek de işlerine gelmiyor. Genelde bir düzenleyici kurum
eksikliği var. Belediyeler tarafından belirlenen oranları
gözden geçiren ve tavsiyelerini ya da onaylarını sunan bu
kurum ya da kuruluş, farklı ülkelerde değişik isimlerde
olabiliyor. Ayrıca, tarife tasarımına yönelik metodoloji
eksikliği var. Güneydoğu Avrupa ülkelerinde genelde
geliştirilen ortak metodolojiler olmadığından, rehber
kitapçıkları da yok ve bu gelecekte sorun yaratabilir.
Tarife tasarımı sürecinin eksikliği de söz konusu. Burada
süreçten kasıt, farklı paydaşlar tarafından takip edilmesi
gereken ortak bir basamaklı yapı. Böylece herkes ne
yapılması gerektiğini, hangi basamaklarda tarifelerin
arttırılacağını bilecektir.
Oran düzenleme hedeflerim şunlar: Gerçekten oranı
düzenlemek istiyorum; duruma bağlı olarak arttırmak
ya da azaltmak istiyorum, makul olmayan fiyatlar
üzerinden belli hizmet kuruluşları için oldukça yüksek
kâr elde edilmesini kesinlikle önleyecek oranları
belirlemek istiyorum. Özellikle de ülkelerde su tekelleri
olduğunda bu durum söz konusu oluyor ve bu tekeller
sürekli tarifelerin arttırılması yönünde baskı yapıyorlar.
Düzenleyici kurum bu süreci gözden geçirebilir.
Ancak aynı zamanda, bir oran sunmak zorunda ve
hizmet kuruluşunun hizmetlerini genişletebilmesine
ve hizmetlerinde bir takım yenilikler yapmasına imkan
verebilecek bir oran üzerinde karara varmalıyız. Ayrıca
maksimum sayıda müşteriye hizmet sunmak isteriz. Belki
belediye içinde bir sanayi ya da bir çeşit pazar geliştirmek
gibi bir hedefimiz de olabilir. Maksimum düzeyde kamu
emniyeti ve yönetim etkinliğini sağlamak isteriz ve tabii
ki sonuç olarak tüm müşteri gruplarının ödeyebilmesi
için sosyal hususları da dikkate almalıyız. O halde ilgili
hizmet kuruluşunu iyi bir finansal düzen içine sokmak,
yeni yatırımlara girmeden önce ele almamız gereken
birinci önceliktir.
Bu noktada, üzerinde durulması gereken ilgili kilit
konular var. Hizmet kuruluşlarının mali istikrarından,
sürdürülebilir işletimlerinden ve son olarak da hizmetin
ya da sistemin güncellenmesinden bahsetmiştik; atıksu
hizmetlerini ve atıksu sistemlerini örnek alalım. Mali
istikrar için finansal bakış açısından söz konusu hizmet
kuruluşunun mevcut koşullarının belirlenmesi, hizmet
işletim hesaplarının yeniden oluşturulması, hizmetteki
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
gelir akışlarının ya da maliyet kategorilerinin incelenmesi
veya yeniden ele alınması ve mevcut gelir akışının belli
maliyetleri karşılayıp karşılamadığını bilmek amacıyla
mevcut koşulların değerlendirilmesi önemlidir; bu ilk
adımdır. Bu anlamda kamu hizmetinin belediyeden
bağımsız şekilde oluşturulması da önemlidir, ki böylece
projeyi etkin bir şekilde yönetebilsin.
Güneydoğu Avrupa’daki genel gözlemler doğrultusunda,
pek çok kamu hizmetinin çok zayıf ya da kısa süreli
bilançoları var. İşletme ve bakıma yönelik sistem
amortismanı için toplanan fonlar, genellikle, tahsil
edilmeyen faturalar, gelir açıkları, yedek akçe ile gerçek
işletme ve bakım maliyetlerini içermeyen diğer işletme
maliyetleri ile ilgili kalemleri mahsup etmek için
kullanılır. Burada, belediyelerdeki kayıt tutma ve mali
planlama arasındaki uyumsuzluğun ortadan kaldırılması
gerekmektedir.
Belediye için mali planlama süreci ile bu tür bir hizmet
kuruluşunun sistemi arasındaki ilişkide tutarsızlıklar
var. Tarifeler genellikle maliyet kazanımını esas
almıyor. Tarifeler konusunda yapacağımız reform
hakkında düşünmeye başlarken, tarife oranının,
hizmet kuruluşunun kötü yönetimini ya da söz konusu
yönetimin etkin olmayan bir takım yönlerinin maliyetini
kapsamayacağından emin olmak isteriz.
Hizmet kuruluşlarının sürdürülebilir işletiminde
uygulamak isteyeceğimiz tarife reformları aracılığıyla,
mevcut hizmet düzeylerine uzun vadeli bir destek
sağlamak istiyoruz. Henüz sistemin güncellenmesinden
bahsetmiyoruz. Bunun için de, mevcut hizmet
düzeylerinde sürdürülebilir işletmeyi destekleyebilecek
tarife düzeylerini ve yapısını belirleyen bir programa
ihtiyacımız var. Daha uzun vadeli maliyet tasarrufları
sağlayacak yatırımları ve sisteme yapılacak, sistem
planlamasını, gelir akışlarını, maliyet kontrollerini
geliştirebilecek yapısal ve işletimsel reformları
desteklemek istiyoruz.
Hizmet kuruluşunun sürdürülebilir bir işletime
kavuşturulmasında önemli bir husus da maliyet tasarrufu
programıdır. Bu tür hizmetlerin nasıl daha etkin bir
şekilde yürütülebileceği ile ilgili olarak, yine Orta
ve Doğu Avrupa’daki ya da Güneydoğu Avrupa’daki
genel gözlemlere bakacak olursak, hizmet kuruluşları
için sürdürülebilir işletmenin sağlanmasının en büyük
sıkıntılardan biri olduğunu görürüz. Genellikle kendi
başlarına reformları değerlendirmek ve uygulamak
için gereken verinin eksikliği ve araçların kullanılması
yönünde deneyim eksikliği söz konusudur. O nedenle
böyle bir durum varsa, söz konusu hizmetin sürdürülebilir
bir işletime girmesi için bu konulara odaklanmak
amacıyla, proje geliştiriciniz tarafından sağlanacak ek
teknik yardımın alınması iyi olacaktır.
Hizmetlerin Güncelleştirilmesi için Tarifelerin
Arttırılması
Söz konusu hizmet kuruluşunda mali istikrarı
sağladığımızı varsayarsak, hizmetimiz sürdürülebilir
bir şekilde işletiliyor, artık bir tarife reformu yapalım,
hizmetleri güncellemek için tarife artırımına gidelim
diyebiliriz. Bunun için de, tarife artışları ve güncellemeleri
için yine bir programa ihtiyacımız var. Söz konusu
hizmet, su hizmetinin ne kadar güvenilir olduğunu, içme
suyu kalitesinde iyileştirmeler yapılıp yapılamayacağını
da içerecektir, yani standartlarımızı daha yüksek bir
seviyeye çıkarmamız gerekiyor ya da sistemi bu şekilde
genişletmek isteyebiliriz.
Sonuç olarak, tarife artışına yönelik yatırım programını
belirlemek için söz konusu yatırımları destekleyecek
ve programın uygulanması ile ilgili olarak müşteriye
gelecek yükü belirleyecek tarife seviyeleri ve yapılarını
belirlememiz gerekmektedir. Müşteriye gelen bu yükün
çok önemli olduğunu biliyorsak ve durumu analiz
ettirmişsek, o zaman bir dış finansman kaynağına
gidip neden bu hibe parasına ihtiyacınızın olduğunu,
amacınızın nüfusa gelen yükü mahsup etmek olduğunu
açıklamak çok daha kolay olacaktır.
Hizmet Kuruluşlarının Mali Durumu
Hizmet kuruluşlarındaki ya da belediyelerdeki tarife
artış sürecinin tasarımı ile ilgili olarak ve de gelir
artışına ihtiyacınız olup olmadığı sorusunun cevabını
verebilmek için hizmet kuruluşunun mali analizini
yapmak gerekir. Eğer söz konusu hizmet kuruluşunun
içinde bulunduğu mali durum kötüyse, “bu kötü
yönetimin bir sonucu mu, yoksa dış nedenlerden ötürü
gerçekten bir gelir artışına mı ihtiyaç var?” sorusunu
cevaplamak gerekir. Ülkenizdeki ya da diğer ülkelerdeki
oranları karşılaştırmak üzere diğer hizmet kuruluşlarıyla
karşılaştırma sürecinin yürütülmesi önemlidir. Böyle bir
analize dahil edilmesi gereken ortak nakit esaslı gözden
geçirme gerekliliğinden bahsederken, tabi ki işletmebakım, harcamalar, borç hizmet ödemelerini dikkate
almak zorundayız. Ayrıca halihazırda kredimiz varsa,
normal yıllık sistem yenilemelerini ve iyileştirmelerini
de göz önünde bulundurmak durumundayız. O yıl
içinde herhangi bir ekipman satın almak istiyorsanız bu
konuyu, her türlü nakit finansman sermaye gelişmelerini
ve ayrıca vergileri de analiz etmelisiniz.
Gözden geçirme gerekliliğine karar vermek için gereken
etkenler şöyledir (örnek su içindir):
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
81
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
•
•
•
•
•
•
•
Hizmet verilen müşteri sayısı;
Müşteri su kullanımı: Atıksu miktarına değil, su tüketimine göre ayarlanmıştır;
Hava koşulları;
Enflasyon;
Faiz oranları;
Sermaye finansman ihtiyacı;
Ekonomik durum.
Tarife ücretlerini arttırma süreci tasarımında, paydaşlara
ve sürecin unsurlarına bakalım. Genellikle hizmet
kuruluşu, önce durumu analiz ettikten sonra, o ülkedeki
düzenleyicinin kim olduğuna bağlı olarak, düzenleyici
kuruma bir teklif hazırlar. Düzenleyici kurum, durumu
inceler ve hizmet kuruluşuna yanıt verir. Sonra da,
kamunun katılımı ve söz konusu tekliflere ilişkin halkla
istişareler dahil olmak üzere tüm sürecin çok önemli bir
kısmı başlar.
Süreçte olan farklı paydaşların ve onların çıkarlarının yer
aldığı aşağıdaki Tablo 1’de, örnek olarak belediyeye kredi
veren uluslararası bir finans kuruluşu ele alınmıştır. Rolleri
sermaye yatırımını sağlamak; amaçları, süreç sonunda
paralarını geri almaktır. Başka bir deyişle, ilgilendikleri
konu, belediyede maliyet geri kazanımının olacağının
güvence altına alınmasıdır. Tarifeler açısından bunun
anlamı, verecekleri tepkinin tarifelerin yükseltilmesi
yönünde etkili olmasıdır. Belediyenin rolü ise, AB
mevzuatına uyum sağlamaktır. Söyledikleri, belediyedeki
müşterilerine daha iyi yaşam koşulları sağladıklarıdır.
Çıkarları ise, bir sonraki seçimleri kazanmak
istemeleridir; ve bu nedenle çok yüksek olmamaları için
tarife düzenlemelerini ve tarife artışlarını kontrol etmek
isterler. Sonuç olarak kendi çıkarları doğrultusunda
verecekleri tepki daha çok tarifeleri düşürmek ya da
tarifeleri arttırmaktan ziyade mevcut düzeyde tutmak
olacaktır.
Hizmet kuruluşuna bakarsak, onların rolü de yeterli
hizmeti sağlamaktır. Söyledikleri şey, bütün müşterilere
yüksek kalitede hizmet sunmaktır. Ancak sonuç olarak
çıkarları, mümkün olduğu kadar yüksek oranda kâr elde
etmektir ve tarifelerin belirlenmesi açısından oldukça
liberal bir piyasaya sahip olmak isterler. Elbette sürekli
tarife artışına ihtiyaçları olduğunu söyleyeceklerdir.
Eğer sistemde düzenleyici bir kurum varsa, ki bu
kurum genelde tarafsızdır ve öyle olması gerekir; tüm
paydaşların tüm söylediklerini ve çıkarlarını göz önünde
bulundurması gerekir.
Sistemde bir de müşteriler var ve onların rolü de sistemi
bu şekilde kullanmaktır. Mümkün olan en yüksek
82
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
hizmeti beklerler, ancak tabii ki söz konusu hizmet için
mümkün olduğu kadar az ödemek isterler.
O halde, verebilecekleri tepkiler konusunda iki seçenek
söz konusu; tarife artışına itirazda bulunabilirler ya da
ilgili hizmeti daha az kullanırlar. Bu da bizi, gereğinden
büyük altyapı konusuna götürür. Müşteriler yeterince
güçlü değilse, ülkede tarife artışlarına itirazda bulunma
gibi bir kültür yoksa, müşterilerin hizmetten daha az
faydalandığı bir durumla karşı karşıya kalabilirsiniz;
çünkü tabii ki bunu ödemek istemeyecekler. Bunun
sonucunda da ihtiyaçtan büyük bir altyapı projesine
sahip olabilirsiniz.
Tablo 1: Süreçteki Paydaşlar
Paydaşlar
Rol
İfade
Çıkar
Eylem
Uluslararası
Finans
Kuruluşları
Yatırıma sermaye
sağlamak
“Paramızı geri
istiyoruz”
Yatırımın geri
dönüşünü
sağlamak
Tarifeleri
arttırmak
Belediye
AB mevzuatıyla
uyum
“Daha iyi yaşam
koşulları sağlıyoruz”
Gelecek seçimleri Tarifeleri
kazanmak.
azaltmak
Tarife tespitini
kontrol etmek.
İşletme
Uygun hizmet
sağlamak
“Yüksek kaliteli hizmet Mümkün olan en Tarifeleri
fazla kâr
sağlıyoruz”
arttırmak
Tarifelerin tespiti
Tarafsız
için serbest
piyasa oluşturmak
Düzenleyici Tarife ücretlerinin “Bütün yönleri ele
organ/kurum uygun düzeyde
alıyoruz”
belirlendiğinden
emin olmak
Müşteriler
Tarifelerin adaleti Tarifelerin
(hizmetin karı/
arttırılmasına
yaygınlaşması/
karşı.
amorti edilmesi)
Hizmeti kullanmak “Yüksek kaliteli hizmet Mümkün
olduğunca az
istiyoruz”
ödeme yapmak
Daha az
hizmet
kullanmak.
Bu durumda, belediyenin sorması gereken önemli sorular
şunlardır:
• Belediyede tarife artışına yönelik bir stratejimiz var
mı?
• Kullanılabilecek yöntemlerin ne olduğunu biliyor
muyuz?
• Tarife oluşturmak ve değiştirmek için kim yetkili?
• Ücretler hangi sıklıkla gözden geçirilmeli?
• Yöntem ne kadar şeffaf?
• Paydaşların rol ve sorumlulukları nelerdir?
• Tesis proje uygulama birimi verimli olabilmek için
herşeyi yapıyor mu? Belki de, eğer etkinlik iyileştirilse,
tarife oranı daha düşük olabilir ve müşteriler için o
kadar da büyük bir yük olmaz. Verimin geliştirilmesi
ile tarife ücretleri azaltabilir mi?
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
• Tesis proje uygulama birimi diğer bölgelerdeki
tarifelerle kıyaslama yapıyor mu?
• Tesis proje uygulama birimi tarife oluşturma sistem
ve sürecini analiz etti mi?
• Tesis proje uygulama birimi tarifelerin yükseltilmesi
süreci için bir “halkın katılımı stratejisi” belirledi
mi?
• Talep tarafı için bir yönetim stratejisi var mı? Düşük oranlı tarife uygulayarak müşterileri tüketim
miktarlarını azaltmak konusunda teşvik edebilirsin.
Bu şu anlama geliyor; hizmetin etkinliğini arttırarak
hizmetlerin tüketimini azaltma yolları hakkında
müşterilerin bilgilendirilmesinden hizmet kuruluşu
sorumlu olmalıdır. Aslında bu ifadede bir çelişki
söz konusu, çünkü hizmet kuruluşları doğal olarak
hizmetlerinin mümkün olduğu kadar çok kullanılmasını
ve faturalardan mümkün olduğu kadar çok para
kazanmayı isterler. Ancak bu, etkinliği gerekli kılan yeni
bir eğilim ve tüm hizmet kuruluşları için geçerli; enerji
etkinliği, elektrik kullanımının azaltılması, kullanılması
gerekli olmadığında su kullanımının azaltılması ve
bunun ölçülmesinden bahsediyoruz.
Tesis işletimine müşterilerin katılımını sağlamak için
bir strateji var mı? “Açık kapı”, yani müşteriyi sorumlu
yapmak bir strateji olabilir. Pratikte işleyişine bakarsak,
AB ülkelerinden herhangi birinde, atıksu veya su arıtma
tesislerinde, genellikle bu tesise bağlı eğitim merkezleri
ya da öğrenim merkezleri vardır. Bunlar genellikle
herkesin gidip bu hizmet kuruluşu ya da sistem hakkında
bir şeyler öğrenebildiği yerlerdir. Atıksu arıtma tesisini
ya da düzenli depolama sahasını gezebilirler. Buraya
gelen pek çok öğretmen, öğrenci, okul da vardır; bu,
çevre eğitimidir. Bu sayede, sistemin aslında nasıl
işlediğini görmelerini sağlayarak, müşterilere sorumluluk
yüklenmiş olur.
Tarife arttırımından tesisin müşterileri nasıl haberdar
edilecek? Tariflerdeki artışlar konusunda müşterilerinizi
pratikte nasıl bilgilendireceğiniz çok önemli bir
konudur. Olabilecek en kötü şey, her ay su faturasını alan
müşterinin, her ay veya her altı ayda bir, artan tarifeleri
görmesidir. Elbette sorgulayacak ve itiraz edecektir.
Birkaç yıl önce memleketim Posnan’da yaşanmış olan,
Polonya’daki bir durumu örnek vereceğim. Posnan atıksu
arıtma tesisinin yapımı ve kanalizasyon şebekesinin
uzatılması için ISPA hibesi aldı. Belediye son derece
mutluydu, AB’den para aldıkları için ne kadar iyi
olduklarını gösteren çok büyük medya kampanyaları
düzenlediler. Bunu tüm gazetelerin ilk sayfasında,
radyoda, televizyonda görebiliyordunuz. Aslında
herkes mutluydu; ancak birkaç ay sonra, su faturaları
artmaya başladı. “AB’den hibe paramız varken neden
daha fazla ödeme yapalım?” şeklinde sorgulamalar
yapıldı. Belediyenin hatası şuydu; sonuçta maliyet
kazanımının olması gerektiğini ve bunun, söz konusu
altyapının inşa edilmesinde hibe parasını alırkenki
koşullardan biri olduğunu müşterilere açıklamadı.
Bu konuda insanları bilgilendirmenin farklı yolları
olabilir. Elbette kitle iletişim araçları en sık kullanılan
yollardan biri, fakat pek çok durumda da karşılaştığımız
gibi, su faturasına iliştirilecek bir bilgi broşürüyle de
olabilir bu. Hangi yüzdelerle tarifeleri artırdığımızı, bu
parayla ne yapacağımızı, şebekemizi sene içerisinde ne
kadar uzatacağımızı müşterilere bildirir ve detaylarıyla
açıklayabiliriz.
Macaristan’da, atık sektöründeki uyum fonu projelerinden
biri ile ilgili, maliyet üzerine örnek bir olayı inceleyelim.
Tablo 2’de tarifelerden ve atık sisteminden gelen
maliyetleri ve planlamanın nasıl yapıldığı gösteriliyor.
2009’daki birinci ve ikinci sütunda, atık arıtma ücreti
maliyeti kişi başına yılda yaklaşık 18 Avro ve tarifelerin
artışı 2030’a kadar geliyor ve bu yılda kişi başına yılda
29.33 Avro’ya ulaşıyor.
Tablo 2: Maliyetler üzerine bir örnek - Macaristan
Yıl
Atık arıtma ücreti
EUR/kişi/yıl
Atık arıtma ücreti
EUR/hane/yıl
Atık arıtma ücreti
EUR/hane/ay
2009
18,27
47,50
3,96
2010
19,91
51,75
4,31
2011
22,21
57,75
4,81
2012
23,98
62,36
5,20
2013
25,78
67,03
5,58
2014
27,01
70,23
5,85
2015
27,09
70,44
5,87
2016
27,93
72,63
6,05
2017 (18-24)
28,04
72,90
6,07
2025
28,80
74,89
6,24
2026
28,91
75,15
6,26
2027
29,01
75,42
6,29
2028
29,11
75,69
6,31
2029
29,22
75,98
6,33
2030
29,33
76,27
6,36
Burada altını çizmek istediğim nokta, bunun uzun vadeli
bir süreç olduğu ve aslında her geçen yıl müşterilerin
ücretlerde bir artış beklemek durumunda olduğudur.
Hizmetin Ödenebilirliği
Ödeme güçleri, meskenlerin gelirlerine, hizmetin
tüketim düzeyine, tarife politikasına, eğer varsa
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
83
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
sübvansiyon programına ve ödeme tahsilatı düzeyine
göre belirlenir. Genel olarak belediyede ödeme gücünü
hesaplamanın iki ana yolu vardır. Hizmet kuruluşlarına
harcanan aylık mesken geliri payı olarak belirlenebilir ya
da toplam mesken harcamaları içindeki hizmet kuruluşu
ödemelerinin payı olarak hesaplanabilir. Pratikte,
mesken harcamalarını esas alarak yapılan hesaplamanın,
tüm gelir kaynaklarını içerdiği için daha doğru olduğu
kanıtlanmıştır. Genellikle, Orta, Doğu ve Güneydoğu
Avrupa’daki geçiş sürecinde olan ekonomilerde, gri
alan denilen durumla karşı karşıya kalınır. Bir takım
farklı kaynaklardan gelirleri olan insanlar bunları vergi
görevlilerine bildirmezler. Bu Orta ve Doğu Avrupa
ülkelerinin pek çoğunda sıkça rastlanan bir durumdur.
Karşılayabilirlik analizi yapmakta olan bir belediyeyseniz
ve bunu mesken geliri esasında inceliyorsanız, asla
tüm gelir kaynaklarını kapsayamayacağınızı dikkate
almalısınız; çünkü hiç kimse resmi olarak rapor edilmeyen
bu kaçak gelir kaynaklarını size bildirmeyecektir. O
nedenle eğer toplam mesken harcamalarını incelerseniz,
bu, gerçek durumu daha iyi bir şekilde yansıtabilir.
Dikkate alınması gereken diğer hususlar, yapılmayan
ödemelerin derecesi, faturaların tahsilat yüzdesi ve
gerçek karşılayabilirlik durumunu göstermeyen tarifeler
açısından düşük düzeylerdir.
Tablo 3’te hepsi yeni üye olmuş Orta ve Doğu Avrupa
ülkeleri ile Arnavutluk, Bosna, Hırvatistan, Makedonya ve
Sırbistan Karadağ gibi Güneydoğu Avrupa ülkelerindeki
ortalama, toplam mesken harcamaları, üç kilit hizmet
kuruluşu açısından karşılaştırılmaktadır.
Tablo 3: 2003 yılı verileriyle tesis hizmetlerinin ödenebilirliği (toplam hane harcamalarının yüzdesi olarak )
Elektrik
Isınma
Su
Orta ve Doğu Avrupa
3,8
3,7
1,6
Güneydoğu Avrupa (ortalama)
4,86
1,14
1,02
Arnavutluk
4,2
0
0,8
Bosna Hersek
5,4
0,6
1,1
Hırvatistan
3,9
0,4
1,3
Makedonya
5,3
0,1
1,2
Sırbistan ve Karadağ
5,5
4,6
0,7
daha fazladır. Bu verilerin pratikte karşılayabilirlikle
ilgili olarak aslında neyi ifade ettikleri ve ödeme gücü
düzeyinin nasıl değerlendirildiği, genellikle bunların
belirli nirengi noktaları ile karşılaştırılması ile yapılır.
Hizmet kuruluşu faturaları için kabul edilebilir harcama
düzeyinde, elektrik, ısınma ve suya yapılan toplam
mesken harcamalarının %25’i nirengi noktası olarak
alınmıştır. Bu, uluslararası finans kuruluşları tarafından
alınan bir nirengi noktasıdır. Bir önceki tabloda (Tablo
3), bu verilere bakıp bunları söz konusu nirengi noktaları
ile karşılaştıracak olursak, aslında karşılayabilirlikle ilgili
herhangi bir sorunumuzun olmadığını görebiliriz. Orta
ve Doğu Avrupa’da, Güneydoğu Avrupa’da tüm tarifeler,
alınan nirengi noktalarından çok daha düşük. Ancak bu
tabii ki şu anki durum ve fatura tahsilat yüzdesi genelde
çok düşük.
Asıl sorun yoksullarla ilgili. Faturaların ödenmesinde
sorun yaşayacak olan, belediyelerin en yoksul üyeleri,
Aslında şu anda, genellikle faturaları ödemeyenler de
onlar, çünkü paraları yok. O yüzden karşılayabilirlik
analizini yaparken, proje nüfusunun en yoksul %10’unu
incelemeniz, bu durumu dikkate almanız açısından
önemli.
Şimdi karşılayabilirlik ile nirengi noktalarını maliyet
kazanımı düzeylerinde karşılaştıracak olursak; bu da
uluslararası finans kuruluşları tarafından kötümser
ve iyimser senaryoya göre yapılan bir hesaplamadır.
Kötümser senaryoda ise daha yüksek bir düzeyde
olduğumuzu, karşılayabilirlik eşiğinden %25 daha
yukarıda olduğumuzu görebiliriz. Şekil 1’de, muhtemelen
ulaşılması oldukça güç olan iyimser harcama değerleri ve
bu harcamalara ilişkin nirengi değerleri görüyoruz. O
halde, ülkelerde kesinlikle karşılayabilirlikle ilgili çok
ciddi sorunlar olacaktır.
Şekil 1: Ödenebilirlik Düzeyinin Belirlenmesi
30.0
25.0
25.0
20.0
15.0
10.0
5
0
10.0
3.8
4.9
10.0
3.7
9.1
5.0
1.1
7.0
1.6 1.0
Elektrik
Isıtma
Su
Orta ve Doğu Avrupa
Toplam işletme payı
Güneydoğu Avrupa
Elektrik için Orta ve Doğu Avrupa’da toplam mesken
harcamalarının yaklaşık %3,8’i, Güneydoğu Avrupa’da
ise biraz daha fazla olmak üzere yaklaşık %5’idir.
Isınma için bu oran, Orta ve Doğu Avrupa’da yaklaşık
%3,7 Güneydoğu Avrupa’da ise yaklaşık %1’dir. Su
için ise yine %1’dir; Orta ve Doğu Avrupa’da biraz
84
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Karşılaştırma
Belediyenin gerçekten en yoksul üyelerine nasıl yardım
edebileceği ile ilgili olarak, Avrupa’nın farklı ülkelerinde
en sık kullanılan iki uygulamayı seçtim. Maliyet
kazanımının sosyal etkilerini azaltmak için bloke tarifeler
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
denilen bir uygulamaya başvurabiliriz. Söz konusu
uygulamada, belirli bir eşiğe kadar, örneğin belirli bir
metre küp su olsun, hizmetlerimizin düşük bir maliyette
ya da ücretsiz olduğunu söylüyoruz. Eğer müşteriler bu
eşiğin üstünde bir tüketim yaparlarsa kendilerine tam
maliyet uygulanır ve normal tarifeyi ödemek durumunda
kalırlar. Bu iyi bir çözüm, çünkü müşterilerin hizmete
erişimlerini sağlıyor, birisi ödemediği zaman hizmeti
kesilmiyor. Herkesin suya ve tüm hizmetlere erişimi
var; fakat hizmet kullanımında tasarruf yapmaya teşvik
ediliyor. Buradaki problem şu; belediyenizde çok iyi
geliştirilmiş bir ölçüm sisteminizin olması gerek ki
belirlenen eşiğin altında mı tükettiklerini yoksa daha mı
fazla tükettiklerini fiilen ölçebilesiniz.
Diğer bir çözüm de, nüfusun en yoksul kesimine özel
yardım programları getirmek olacaktır. Bunlar, toplumun
önceden belirlenmiş gruplarına nakit aktarmak için
geliştirilen özel programlardır; örneğin minimum
tüketim düzeyini karşılayacak şekilde emekliler ya da
sosyal yardımlardan faydalanan insanlar. Bu programı
etkin bir şekilde uygulayabilmeniz için durumu çok iyi
bir şekilde değerlendirmiş olmanız, böylesi bir sorunun
mevcut olduğu meskenleri belirlemeniz gerekir. Bu
programlar aynı zamanda finansman kaynaklarına, yani
bunları destekleyecek paranızın olup olmadığına bağlıdır;
bu şekilde sosyal sorunların etkilerini azaltabilirsiniz.
Sonuç olarak, hangi sistem kullanılırsa kullanılsın,
strateji şu olmalıdır; kirleten öder ilkesine göre,
herkes ödemelidir. Toplumun en yoksul üyelerinin hiç
ödemeyeceğini söylediğiniz bir sistem oluşturmak iyi bir
şey değil. Bu şekilde, onları sistemden sorumlu tutmamış
olursunuz. Onun yerine, “Şu anda sorunlarınız var,
toplam tarifenin %10’unu ödeyebilirsiniz, ama ödeyin”
demek daha iyi olacaktır. Onları ödemeye teşvik edin ki
onlar da sisteme dahil olsun, onları da projeden sorumlu
tutun ve getireceğiniz tüm değişikliklerden onların da
sorumlu olmasını sağlayın.
Son olarak, kirleten öder ilkesi ile ilgili konuları
özetleyecek olursak, tarife artışlarının gerekli olduğu
sonucuna varabiliriz ve bütün ülkelerde önümüzdeki
on yıl boyunca da gerekli olacaklardır. Ancak oranları
belirlemeden önce, hizmet kuruluşunun mali istikrarı
ve sürdürülebilir işletimi sağlayabilmesi amacıyla,
onlarla birlikte çalışmak önemlidir. Sonrasında da tarife
artışlarının tasarlanması gerekir. Kullanılan kaynakların
boşa gitmemesi için her şeyi yapmamız gerek. Halkın
iyi bir şekilde bilgilendirildiği iyi bir halkla ilişkiler
kampanyası yapmamız gerek ve karşılayabilirlik analizini
tasarlamalı ve maliyet kazanımının sosyal etkilerini
hafifletmenin yollarını belirlemeliyiz.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
85
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Joanna Fiedler
yapılan atık işleme veya arıtma tesislerinin işletmesini
sağlamak için belli bir nüfusun en yoksul %10 kısmının
bir şekilde sübvanse edilmesi gerektiğinden bahsetti.
Belki bu %10 rakamına nasıl ulaştığımıza dair bir
görüş verilebilir. Fakat ülkemizde toplumun %25’inin
yoksulluk sınırının altında olduğunu düşünürsek,
özellikle Doğu Anadolu’da bu oranın çok daha yüksek
olduğunu da hesaba katarsak, bu yaklaşımın yeterince
sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Bu durumda daha
değişik bir sübvansiyon yöntemi geliştirmek gerektiğine
inanıyorum. Bu konuda ne düşündüğünüzü öğrenmek
istiyorum. Teşekkür ederim.
YANIT 1, Joanna FIEDLER: Burada verdiğim analizdeki
karşılayabilirlik konusundaki sorun, ortak yöntemlerin
olmaması. Her ülkedeki sosyal durum gerçekten çok
farklı ve ödemelerde sorun yaşayan farklı gruplar söz
konusu. Örneğin, bazı ülkelerde işgücüne bağlı olabilir.
Emeklilerin yoğunlukta olduğu ülkeler var, bu durumda
emekliler hedef grup olacaktır. Ama toplumun çok canlı
olduğu başka ülkeler var; buralarda çok fazla genç insan
var, o kadar emekli yok, o zaman da onları bunun içine
dahil edemezsiniz. İşsizler yoğunlukta olabilir, o zaman
belki de onları belirli bir şekilde destelemek istersiniz.
Genel anlamda bunun nasıl yapılacağını söylemek çok
güç. Karşılayabilirlik sorunları büyük ölçüde belediyede
yapılan analize dayanır. Ödemelerde sorun yaşayabilecek
gruplar olarak belirlenebilecek grup türleri neler?
Örneğin, bazı ülkelerde öğrenciler yüksek tarifeleri
ödemekten muaftır, çünkü onlar hala okuyorlar, herhangi
bir gelirleri yok. Yani bu, büyük ölçüde ülkenin siyasi
durumuyla, ülke düzeyindeki yaklaşımla ve belediye
içindeki durumla alakalıdır.
SORU 2, Bir katılımcı: Ülkemizin doğu kesiminde
insanların büyük çoğunluğu yoksul olduğundan
dolayı, yani toplumun az bir kesimini temsil etmeyen,
çoğunluğunu temsil eden halk kesimi yoksul olduğundan
dolayı bunu bir şekilde sübvanse etmenin başka yolları
olmalı. Yani öneriniz var mı?
YANIT 2, John BUTSON: Bence bu planlama ve
programların farklı bölgesel odakları ile ilgili söylediğim
şeyi gösteriyor. Açıkça, bölgenizde hangi projeyi öne
86
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
sürerseniz sürün, eğer çok düşük bir gelir düzeyi varsa, o
zaman daha yüksek ücretlerin karşılanabilirliği çok daha
düşük olacak ve bunun o bölgedeki projelerin finansman
stratejisinde yansıtılması gerekecektir. Benzer şekilde
gelir düzeyinin çok daha yüksek olduğu başka bölgeler
var ve belki de onlar toplamın daha büyük bir kısmını
ödeyebilirler. Farklı bölgeler arasında, çapraz sübvansiyon
terimini kullanmaya çekiniyorum aslında, çünkü belki
de bu terim uygun değil. Ama yine de program içinde
böylesi bir durumda açıkça görülüyor ki; ödeyemeyecek
insanların yoğunlukta olduğu bir bölgede kirleten öder
ilkesine uyum sağlamanız açısından üzerinizde çok daha
az bir baskı olur. Sonuç olarak, Komisyon’un bakış açısına
göre, ben Komisyon adına konuşamam, ama biliyorsunuz,
pratikte olacak olan bu, fiyatlar uzun vadede kaçınılmaz
olarak artacak, ancak yine de bunlar o bölgedeki insanlar
için karşılanabilir olmalı. Bunun büyük bir kısmının
etkinliğe dayandığını vurgulamak istiyorum. Joanna’nın
söylediği şey çok geçerli. Ben bir hizmet kuruluşuyla
çalışıyorum, aslında başka bir ülkedeki enerji şebekesiyle
çalışıyorum. Onlar artan talebi karşılamak için yeni bir
santral yapmak zorunda kalacakları gerçeğine rağmen,
kendilerini enerji etkinliğini artıracak bir girişimci
olarak görmeyecekler. Enerji etkinliğini arttırmak için
çok daha maliyet etkin olmak ve talebin olmaması, sonra
da ihtiyaç geliyor. Aynı şey su için de geçerli.
SORU 3, Ayhan APAYDIN, Nevşehir Belediyesi:
Türkiye’de 3225 belediye olduğu belirtildi. Bunların 225
tanesinin atıksu tesisinin olduğu ve bunların çoğundan
fazlasının da işlemediği, benim yaptığım çalışmaya göre
10’a yakın tesisin nüfusu 100.000’in üzerinde olan
illerde atıksu arıtma tesisi olduğu göz önüne alınırsa, bu
tesislerin finansmanının büyük bir kısmının yurtdışından
alınan kredilerle yapıldığı ortaya çıkıyor. Öte yandan
Türkiye’deki belediyelerde %30 - %40’a yakın tahsil
edilemeyen su faturaları var. Yine aynı rakamlara
yakın kaçak oranları var ve Türkiye’de çevreye duyarlı
belediyeyseniz, aynı zamanda borcu olan belediyesiniz.
Bugün bütün belediyelerin İller Bankası ile olsun, Sosyal
Sigortalar Kurumu ile olsun ciddi sorunları var. Her
ne kadar gerek genel idarede gerek yerel idarede çevre
konuları ve atıksu arıtma tesisleri öncelik gibi gözükse
de, gördüğüm kadarıyla Türkiye’nin ve bu belediyelerin
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
ekonomik ve sosyal şartları dikkate alındığında şu
anda öncelik kapsamına girmiyor. Ben inanıyorum
ki, yeni giren Avrupa Birliği ülkeleri Estonya, Letonya
olsun veya Polonya, sizin önceki dönemlerinizde buna
benzer sorunlarla karşılaşmış olabilirsiniz. Bu bağlamda
düşündüğünüz zaman Avrupa’da gayri safi milli hasıla
ile atıksu bedelleri arasında ciddi bir ilişki var. Örneğin,
Danimarka’da gayri safi milli hasılanın %2’lik bir kısmı
atıksu arıtımının bedeli olarak alınmakta. Sizlerin bu
tecrübelerinden yararlanarak Türkiye’deki belediyelerin
ekonomik durumu ve genel idarenin belediyelere bakış
açısı dikkate alındığında bu Avrupa Birliğine yeni giren
ülkelerin atıksu tesisi işletilmesi noktasında bizlere, bizim
gibi ülkelere ne gibi tecrübeler aktarabilirsiniz? Yani bu
tesislerin işletilmesi, kurulması boyutunda veya ekonomik
ya da sosyal boyutta mutlaka iyileştirici çalışmalar vardır.
Bizlere ne gibi tecrübeler aktarabilirsiniz?
YANIT 3, J. BUTSON: Danimarka, zengin ülke, yani
%2 yine çok para. Ancak bu yine de uyum fonları için
seçilen bir ülke, çünkü uyum fonları, kesinlikle GSYH’si
AB ortalamasının %90’ının altında olan ülkelerle
ilişkilidir. Siz de katılım sonrasında açıkça uyum fonları
kapsamına gireceksiniz. Bunun anlamı tabii ki şu,
birçok proje pek çok durumda AB tarafından %85’e
kadar finanse ediliyor. Tamam, dün söylediğimi kabul
ediyorum, bu aslında sütün kaymağı, sütün kendisi
değil. Yine de daha yoksul bölgelerde kilit projelere
AB’den finansman alırsanız, o zaman yerel halk daha
az katkıda bulunacaktır, bu hibe fonu. Söz konusu
yatırım için bulunması gereken paranın mutlak tutarı
daha düşük olacak ve o bölgenin GSYH’si düşük olduğu
için yüzde olarak nispeten hala biraz yüksek olsa da, en
azından mutlak anlamda daha düşük olacaktır.
Diğer konu tahsilat oranları ve bunun gibi şeyler
hakkında sizin söylediğinize geliyor. Tahsil edilmeyen
%30-40. Yaptırım konusu var ve işte bu yüzden bu
hiyerarşiyi akılda tutmanın önemli olduğunu söyledim;
mevzuatın yansıtılması, mevzuatın uygulanması ve sonra
da yatırım yapılması. Çünkü yaptırımın etkisi olmadan
bunu yapamazsınız. Ankara’da bir proje hazırlarken
belediye ile konuşmaya gittim ve onlar şöyle dediler;
“tamam, çevresel yaptırım açısından çok fazla şey
yapmıyoruz ama bunu yapmak için mekanizmalarımız
var”. Açıkça görülüyor ki, çok iyi bir restoran denetim
sisteminiz var. Restoran mevzuata uyum göstermediği
takdirde restoranı kapatıyorsunuz. En azından bana
böyle söylendi. O halde prensip olarak, yeterli sayıda
insan olduğunda, çevre konusunda da buna benzer bir şey
yapabilirsiniz. Sanayide de yapabilirsiniz, uyum gösteren
ya da göstermeyen. Su faturalarının tahsilat oranında
vs. yapabilirsiniz. Sonuç olarak su faturalarının tahsilat
oranını, %100’e değil ama kesinlikle sizin sözlerinizde
ima ettiğiniz %60-70’in üstüne çıkarabiliyor olmalısınız.
Tahsilat daha yüksek, oranlar o kadar yüksek olmayabilir.
Bunların hepsi bir arada işliyor, hepsi de birbiriyle
ilişkili. Sonunda makul olan bir şeye ulaşmanız gerek.
Ancak buradaki perspektifi unutmayın. Bu seminerin
perspektifi “AB’ye katılım ışığında”. Altını çizmem
gerekiyor, muhtemelen bu çok hoşunuza gitmeyecek
ama AB çevre mevzuatına uyumun isteğe bağlı bir şey
olmadığı gerçeğinin altını çizmem gerek. AB’nin bir
üyesi olarak kabul edilmek istiyorsanız, o zaman uyum
sağlamak zorundasınız. O halde, uyum sağlamanıza
imkan verecek ve sizi uyuma doğru götürecek ulusal ve
bölgesel programlar geliştirmenize imkan verecek plan ve
programlar geliştirmelisiniz ve elbette gelir düzeyinin en
düşük olduğu, GSYH’nin en düşük olduğu bölgelerdeki
programlar en yüksek düzeylerdeki yardımı almalıdır,
pratikte bunun işleme yolu muhtemelen bu olacaktır.
Fakat kabul ediyorum ki bu kolay değil.
SORU 4, Mustafa CANLI, Gümüşhane Belediye
Başkanı: İfade edildiği gibi, gerek atıksu, gerekse de
diğer altyapı sorunlarının çözümü için veya belli bir
seviyeye gelmesi için yaklaşık 70 milyar Avro’luk bir
paraya ihtiyaç var. Bildiğimiz kadarıyla daha önce Avrupa
Birliği’yle müzakere eden ülkelere yapmış olduğu yardım
oranları daha yüksekti. Ama şu anda izlenen politika
ile yapılan katkıların düşük olduğunu görüyoruz.
Özellikle dün 5 milyon Avro’nun altındaki projelere
destek verilmeyeceği yönünde bir ifadede bulunuldu.
Türkiye’de belediyelerin büyük bir çoğunluğu, özellikle
nüfus yoğunluğu az olan belediyeler, genelde maliyet
olarak veya öz sermaye olarak çok büyük imkansızlıklar
içindeler. Doğu ve Güneydoğu’daki belediyelerin olduğu
gibi, Ankara’nın doğusunu aldığınız takdirde, bütün
belediyelerin bu sıkıntılar içinde olduğunu görüyoruz.
Bu nedenle bence Avrupa Birliği’nin bu manada verdiği
yardımın arttırılması gerekmez mi? İkinci olarak da
bu 5 milyon Avro’luk bir tespitin yüksek olduğunu
düşünüyoruz. Eğer böyle olursa özellikle küçük ve orta
ölçekli belediyelerin bu altyapı sorunları nezdinde alacağı
hibe yardımının da olmayacağı kanaatini taşıyorum. Bu
konuda bilgi verebilir misiniz?
YANIT 4.1, J. BUTSON: İlki ve en önemlisi şu; bu soru,
bugün öğleden sonra Sayın Sarıgül’e yöneltmeniz gereken
bir soru. Ama benim bakış açıma göre, bunun anlamı,
yani Sayın Sarıgül’den tatmin edici bir yanıt alamazsanız,
bunun anlamı işbirliği yapmanız gerektiğidir. Birlikte 5
milyon Avro’ya erişen projeleri bir araya getirmelisiniz.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
87
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Bu, farklı belediyeler tarafından yönetilen birçok farklı
düzenli depolama sahasını ya da birçok farklı atıksu arıtma
tesisi bile olabilir, ama belki de bu proje grubu adına,
gruplaşmış projeler adına öncü belediye olarak hareket
eden belirli bir kuruluş olabilir. Bu konuda alacağınız
cevap ya da cevaplardan birisi bu. Sorunlar olacaktır.
Uzun bir dönemden bahsediyoruz. Bu, Türkiye’de, 20-30
yıllık bir atıksu arıtma programı. Muhtemelen 20 yılda
da olmayacak. Uzun sürede olacak bir şey. Bunu kabul
etmek ve öncelikle alternatif finansman kaynaklarını
düşünmek önemli. Birçok ülkenin yaptığı şey, kendi
çevre fonlarını oluşturmak oldu. Bu fonlarda, örneğin
sanayi tarafından ödenen para ve cezalardan gelen paraları
ve benzeri şeyleri, daha küçük altyapı projelerini finanse
etmek için kullandılar. Yani ülke içinde düşünebileceğiniz
başka kaynaklar olabilir. Finansmana uygun olabilmeleri
için projeleri gruplaştırmanın yolları olabilir ve böylece
Sayın Sarıgül’ü bir şekilde bu projelerin finansmanına
ikna edebilirsiniz.
YANIT 3.2, J. FIEDLER: Bu yorumlara bir katkıda
bulunacak olursam, birkaç yıl önce Orta ve Doğu
Avrupa’daki finansman eğilimleri hakkında bir rapor
hazırlarken, dış kaynaklardan verilen miktarlarla iç
kaynaklardan yapılan çevre harcamaları miktarlarını
karşılaştırmaya başladık. Bunun yaklaşık %30’a %70
olduğunu gördük, yani %30’u dış kurumlardan, farklı
türlerdeki kurumlardan geliyordu. Fakat yaklaşık %70’i
ulusal kaynaklardan geliyordu. Bu bir ortalama, ama
şimdiki yeni üye devletlerin ortalaması aşağı yukarı
buydu. Bu da tabii ki AB fonlarının sorunlarınızı
çözemeyeceğini gösteriyor. Sorunun belirli unsurlarına
belli bir oranda katkıda bulunabilirler. Ancak bu
kapsamlı çevre finansmanı sistemi dediğimiz sistemin,
mali boşluğun belirlenmesi için, ulusal düzeyde
geliştirilmesine ihtiyaç var. Bildiğiniz gibi bu boşluk 70
milyar, bu farklı sektörlere nasıl bölünmüş ve ülke içinde
kullanılabilecek diğer finansman kaynakları neler? Ayrıca
özel sektörün kullanılması konusu var. Özel sektör bu
sorunu ele almada nasıl bir katkıda bulunabilir?
88
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Oturum III
Altyapı Projelerinin
Finansal Boyutları
Kuşadası ve Çanakkale Katı Atık Yönetimi Projeleri
Michael JACOBSEN
ENVEST Planners, Türkiye
Türkiye’deki katı atık projeleri ile ilgili deneyimlerimizi
sizlere sunma fırsatını bulduğum için çok mutluyum.
Kuşadası ve Çanakkale katı atık yönetim projeleri,
Ekim ayında Çanakkale için %71 ve Kuşadası için %67
oranındaki bir hibeyle Avrupa Komisyonu tarafından
finanse edilmiştir. Yani bu projeler, böyle bir hibenin
alınabileceğine bir örnek teşkil ediyor. Elbette, altyapının
oluşturulması için önümüzde hala uzun bir yol var.
Öncelikle, Türkiye’deki atık sektörünün durumunu nasıl
algıladığımdan bahsedeceğim; böylece kabaca, ortak bir
anlayışımızın olup olmadığını kontrol etmiş oluruz.
Örneğin, AB gereklilikleri ile ilgili bir konu, bu katı atık
sektöründeki projeler açısından ne anlama geliyor? Daha
sonra, maliyet, karşılayabilirlik ve finansmanla ilgili
konular gelecek.
Türkiye’de Kentsel Katı Atık Yönetimi:
Türkiye’de katı atık yönetimi ile ilgili olarak, kentsel
alanlarda iyi bir toplama sistemi var ve yüksek oranlar
söz konusu. Ancak genelde kamyonlar atıkları alıyor,
şehrin dışına götürüyor ve bir yere bırakıyorlar. Çok çok
az düzenli depolama sahası var. Atıkların resmi olarak
ayrıştırılması çok az yapılırken, çok fazla resmi olmayan
ayrıştırma var. Ankara’da olduğu gibi bazı şehirlerde,
sokakta resmi olmayan ayrıştırma çok fazla. Çanakkale
gibi diğer şehirlerde ise bu işlemin çoğunluğu düzenli
depolama sahasında gerçekleştiriliyor ve sorumlu
olan kişinin yüklenici olması anlamında bir şekilde
resmileştirilmiş. Geri dönüştürülebilir olanlar sokak
toplayıcıları tarafından toplanıyor, karışık haldeki
atıkların içinden elle alınıyor. Aslında bu oldukça iyi ve
etkileyici; kullanılan teknoloji göz önüne alındığında
sistem oldukça etkin. Ancak işin yrıntısına bakıldığında,
sistem yeterince etkin değil ve biz atıkların ayrıştırılması
için farklı teknolojiler düşünmeliyiz.
Türkiye’de atık sektöründe büyük bir sorun var; yakın
bir geçmişte getirilen tesis vergisi. Bu verginin seviyesi
kanunla belirlendi ve bu çok düşüktü. Eminim ki
burada bulunan tüm belediyeler, tesis vergisinin toplama
masraflarını bile karşılamadığının farkındadır. Ayrıca
AB’ye uyumlu sistemlerin maliyetini de hiçbir şekilde
karşılamıyor. Bu bir sorun, çünkü bu insanların atıkların
toplanması ve bertarafı için çok daha fazla para ödemeye
alışmak zorunda kalacakları anlamına geliyor. Dürüst
olmak gerekirse, Ankara’da yaşayan bir vatandaş olarak
gerçekten ilgilendiğim şey, çöpümü evimin önünden
birilerinin alması ve götürmesi. Bu çöple ne yaptıkları
beni çok fazla ilgilendirmiyor. Ancak tabii ki bununla
ilgilenmek zorundayım çünkü çöpü Ankara’da şehirden
5 -10 km uzaklıktaki Mamak’a, yaşadığım yere götürüp,
büyük bir çöplüğe atmamaya başladığımızda, insanların
daha fazla ödemeyi kabul etmeleri için bunun bir
açıklamasının olması, bununla beraber eğitim ve benzeri
uygulamaların olması gerekiyor. Bu bir değişimdir. Yeni
çevre kanunu, ücretleri belirlemeleri için belediyelere
yeterli yetkiyi verecek. Bunu iyi bir şekilde uygulamak
sizlere kalacak.
AB Gereklilikleri:
AB gereklilikleri konusunda bir ulusal ve bölgesel plana
ihtiyaç var. Katı atık projelerimizin bu ulusal ve bölgesel
planla ilişkili olduğunu göstermediğimiz müddetçe para
gelmeyecektir. Küçük bir sorun; Türkiye’de ulusal plan
da, bölgesel plan da yok. Çanakkale ve Kuşadası’nda
yaptığımız biraz yaratıcıydı, Komisyon da biraz
hoşgörülüydü. Temel olarak, direktife özgü uygulama
planlarıyla birlikte Yüksek Maliyetli Çevre Yatırımları
Projesi’ndeki kendi işimizin bir kısmına atıfta bulunduk
ve planın bu olduğunu söyledik. Sonra da teklif edilen tüm
çözümlerin bölgesel çözümler olduğunu ve planla uyumlu
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
89
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
olduğunu gösterdik. Ancak elbette bir noktadan sonra
Komisyon bu kadar hoşgörülü olmayacak. O zaman da
size, “bir ulusal planın olması gerektiğini, bölgesel planın
olması gerektiğini biliyorsunuz” diyecekler. Bu, merkezi
yönetimdeki meslektaşlarımız tarafından ve bölgeler ve
illerin bir araya gelerek hazırlanması gereken bir plan.
Benim açımdan belediyelere bu anlamda verilecek ana
mesaj, birlikte çalışmanız gerektiğidir. Gümüşhane
Belediye Başkanı küçük belediyeler konusundan ve
5 milyon Avro sınırıyla ilgili sorunlardan bahsetti.
Şunu söyleyebilirim; katı atıkta gerçekten o kadar
küçük projeler istemezsiniz. Çok daha pahalı olurlar.
Meslektaşım Agnieszka Sentowska’nın sunumunda,
bunun açıkça çok pahalı olduğunu gösteren ekonomik
ölçek hesaplaması olduğunu görüyorum.
Bir başka sorun ise, Türkiye’de küçük şehirlerin genelde
büyük şehirlerden daha fakir olması. Eğer küçük bir
şehirseniz ve bunu kendi başınıza yaparsanız, pahalı bir
proje yapacaksınız ve muhtemelen büyük komşunuzdan
daha fakirsiniz; bu iyi bir fikir olmayacaktır. İşbirliği
konusunda pratikte pek çok sorun olduğunu biliyorum,
ancak bu konunun altını çizmek istiyorum.
Vurgulamak istediğim diğer bir husus da “kirleten
öder” ilkesi. Türkiye’de bu konuda iki, belki üç
güçlük görüyorum. Bunlardan biri, şu anda belediye
bütçelerinin tamamen nakit bütçeler olması. Bu
demek oluyor ki, aktiflerinizin değerini, amortisman
maliyetinizi gerçekten bilmiyorsunuz ve bu da düzgün
bir ücret belirlemenizi çok zorlaştırıyor. Çünkü, bu
ücret, aktiflerinizin yenilenmesi maliyetini yansıtmalı;
ancak bu maliyeti bilmediğiniz için sorun yaşıyorsunuz.
Ya kendinizin bunu bulması gerekiyor ya da size yardım
etmeleri için danışmanlar tutmalısınız. Şimdiye kadar
karşılaştığımız şey, belediyelerin aktiflerini yenileme
maliyetlerini olduğundan az hesaplamaları oldu. Bu
atıkta çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmıyor,
daha çok su ve atıksuda bu bir sorun. İkinci sorun
ise kapatma ve rehabilitasyon maliyeti. Eğer katı atık
projeleri için AB finansmanı alacaksak, tüm çöplüklerin
kapatılması ve ıslah edilmesi bir gerekliliktir. Yeni düzenli
depolama sahasının maliyetinin, 30 yıl sonra işlevi bittiği
zaman kapanma maliyetini içermesi de bir gerekliliktir.
Sizler, belediyeler olarak insanlara gidip bunu ödemek
zorunda olduklarını onlara açıklamak durumunda
olacaksınız. Bu aslında bir görev. Üçüncü sorun, bazı
belediyelerde, kamu kurumlarının kamu kurumlarına
ücret ödememesi yönündeki eğilim. Örneğin okullar,
su ve katı atık için herhangi bir ödeme yapmıyor; ya
da belediye binası ödeme yapmıyor. Bir yerde bunu
anlayabiliyorum, çünkü aslında, bu cepten alıp, öbür
cebe koymaktır. Ancak sorun şurada, eğer tam maliyet
90
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
fiyatlarınız varsa ve burada tüm maliyeti esas alıyorsanız
ve bunu herkes arasında paylaştırıyorsanız, okullar, ve
benzeri kurumlardan para almayarak, aslında nüfusa
daha yüksek bir maliyet çıkarıyorsunuz. Ayrıca, yanlış
bir teşvik ve yanlış bir davranış örneği sergiliyorsunuz.
Bunlar program düzeyindeki gereklilikler.
Proje düzeyinde ise, üç konu var. Birincisi, düzgün
bir çevresel etki değerlendirmesine ihtiyacımız var. Bu
konuda Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çok iyi bir iş
çıkardığını söylemem gerek. Çok yetkin bir Çevresel Etki
Değerlendirmesi Daire Başkanlığı var ve burada düzgün
çevresel etki değerlendirmesi yapabilecek pek çok iyi
uzmanlar var. Bu kişileri, işi yapmaları için kullanmalıyız.
Geçmişte pek çok kez olduğu gibi, ihtiyacımız olanın
sadece bir kağıt parçası olduğunu ve içinde ne yazdığının
bir önemi olmadığını düşünerek değil; çünkü ne yazdığı
önemli. Bu AB için önemli, ama aslında sizin için de
önemli. ÇED’ler, çevre açısından önemli bilgileri
sağladıkları için yapılıyor. Bir yere düzenli depolama
sahası yaptığınızda, kaçak ya da sızıntı olduğunda veya
küçük bir köye günde 50 kamyon gönderdiğinizde ne
olacağı gibi konular hakkında bilgi sağlıyor. Bunların
sadece Brüksel’deki bazı kişiler için değil, aslında burada
yaşayan insanlar için incelenmesi gerekiyor. Zannedersem
çevre projelerinde biraz şanslıyız, çünkü bazı diğer büyük
proje türlerinde olduğu gibi her ne pahasına olursa olsun
projeyi zorlama yolunda çok büyük çıkarlar söz konusu
olmuyor.
Diğer bir husus da, AB’nin ÇED’ler konusunda
son derece hassas olması. Bunu yapmayı istememe
yönündeki kötü alışkanlık sadece Türkiye’ye özgü
değil. Ben Danimarkalıyım. Birkaç yıl önce İsveç’e,
Kopenhag’dan Malmö’ye bir köprü inşa etmeye karar
verdik. Tahmin edeceğiniz gibi, otoban ve köprü yapımı,
bir ana altyapı çalışmasıdır. Ancak Danimarka Trafik ve
Ulaştırma Bakanlığı bir şekilde ÇED’lerin kendi projeleri
için geçerli olmadığı kararına vardı ve ÇED’i yalnızca
proje tasarımını tüm ayrıntısıyla tamamladıktan sonra
yaptılar. Bu olaya ve AB tarafından verilen cezaya, nasıl
yapılmaması gerektiği açısından bakmak gerekir. Sonuç
olarak, projede büyük bir değişiklik yapmak zorunda
kaldılar. Gürültüyü azaltmak için, otoyolu koydukları
güzergaha 100 milyon Avro’luk bir tünel eklediler. O
halde bunu erken yapmak gerçekten anlamlı.
Üçüncü husus da, proje işletime girdikten sonra
yönetmeliklerin yürürlüğe konmasının büyük önem
taşımasıdır. Şöyle düşünüyor olabilirsiniz, “bu adam
neden bahsediyor, tabii ki yönetmeliklerimizi yürürlüğe
koymalıyız”; ama bunu her zaman yapmıyoruz, öyle değil
mi? Normalde çok fazla sorun çıkarmıyor; bu durumda
da fazla sorun yaratmayabilir. Yalnızca bunlara ek olarak
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
küçük bir durum söz konusu. AB herhangi bir katı atık
projesini finanse ediyorsa, Çanakkale’de ya da Kuşadası’nda
olsun, ve beş yıl sonra bazı denetçiler gelip projenin nasıl
gittiğine bakabilir. (Böyle olmuştur; paralarının nasıl
harcandığını, nasıl harcanması gerektiğini, projenin işe
yarayıp yaramadığını görmek için denetçiler gönderdiler.
Bu oldukça adil.) Eğer bu denetçiler, atığın düzenli
depolama sahasına götürülmediğini ve yolun yarısında
boşaltıldığını öğrenirlerse (ki bu olabiliyor: İstanbul’dan
Kemerburgaz’a giderken, İstanbul Belediyesi’nin orada
sahip olduğu büyük alanla arasındaki yolun yarısında
bir sürü atık gördüm, tıpkı bir çöplük gibiydi. Açıkça
görülüyor ki; pek çok kamyon, boşaltma ücretinden
kaçınıp çöpleri oraya bırakmanın daha iyi olduğuna karar
vermiş.), AB’nin, parayı Brüksel’e geri ödemenizi talep
etmesine neden olabilir. O halde, bunlara ek bir girişim
var, o da yaptırım. Proje tarafından bakıldığında bu,
bölgesel bir proje olması gerektiği ve pek çok bileşeninin
olduğu anlamına geliyor. Çalışmalarımız sırasında
birçok tartışma oldu, çünkü pek çok kişi tasarladığımız
projelerin çok pahalı olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle
esas olarak, tasarladığımız iki projede, mevcut bütün
bileşenleri sıraladık. Sizin projelerinizdeki bileşenlerin
biraz farklı olduklarını görebiliyorum. Ancak temel
olarak aslında birçok bileşen var.
Buradaki asıl mesele şu; bir projenin ucuz mu yoksa
pahalı mı olduğunu tartışıyorsanız, bu türde bir projeyle
sıradan bir düzenli depolama sahasını karşılaştırmak adil
değildir. Çünkü bu sadece bir düzenli depolama sahası
değil; bu aslında katı atık yönetimi konusuna bir bütün
olarak yaklaşan bir proje. Bu hem iyi bir fikir, hem de bir
AB gerekliliği. AB gerekliliği, çünkü AB’de şöyle bir atık
hiyerarşisi var: öncelikle atık üretmekten kaçınmalısınız,
eğer bundan kaçamıyorsanız geri dönüşüm yapmalısınız,
eğer geri dönüştüremiyorsanız yeniden kullanmalısınız;
örneğin yakma yoluyla. Yalnızca son seçenek olarak atığı
bertaraf edebilirsiniz. Felsefe bu ve işte bu yüzden tüm
bu bileşenlere ihtiyacınız var. Bazen geri dönüşüm iyi bir
iktisat yöntemi olabiliyor. Bazı durumlarda ise atıkların
yakılması ve elektrik üretilmesi ve sıcak su sağlanması
iktisatlı olabiliyor; bazen de bu sadece çevre için iyi
olabilir.
Karşılayabilirlik:
Buradaki kilit konu, daha fazla ödemek zorunda
kaldıklarında insanları bir şekilde mutlu edebilmektir.
Aslında ben, Joanna Fiedler memleketi Posnan hakkında
konuştuğunda, biraz utandım, çünkü su hizmet kuruluşu
ile birlikte Posnan Belediyesi’yle çalışmıştım. Şunu çok
iyi hatırlıyorum, o zaman hibeyi aldıklarında belediyeyle
ve su hizmet kuruluşuyla bir tartışmamız vardı;
Posnan’da insanları neyin mutlu, neyin mutsuz ettiği
konusunda bir analiz yapmıştık ve insanlar mutsuzdu,
çünkü suyun kalitesinin kötü olduğunu düşünüyorlardı.
Aslında, içilmesinde kesinlikle herhangi bir sakınca
yoktu ama insanlar böyle düşünmüyorlardı. O nedenle
de marketlere gidip, şişe suyu alıyorlardı. Biz de tarifeleri
çok arttırmak zorunda olduğumuzu biliyorduk, o
yüzden belediyeye ve su hizmet kuruluşuna ısrarla bir
pazarlama şirketi tutmalarını, büyük bir kampanya
düzenlemelerini, insanlara ve şehre, sularının artık
içilebilir olduğunu söylemelerini tavsiye ettik; o zaman
tarifelerinizi arttırabilirsiniz. Ancak sizin de duyduğunuz
gibi, onlar farklı bir hikaye anlattılar ve tabii ki sorunlarla
karşılaştılar. Buradaki mesaj, tarifelerinizi arttırmanız
gerektiğinde elbette ki popüler olmayacağınız. Ankara
Belediyesi gelip tarifelerimi yükselttiğinde ve yeni şık bir
sayaç takmamı istediğinde ben de mutlu olmuyorum.
Fakat insanlara bunu neden yaptığınızı anlamaları için
bir hikaye anlatırsanız, o zaman tepkileri azaltabilirsiniz.
O halde, bu projeler için ihtiyacımız olan şey eğitim,
eğitim, eğitim...
Tarifeleri neden arttırdığımız konusunda insanları
eğitmeliyiz. Aynı zamanda atık için de eğitmeliyiz;
atıklarını ayrıştırmaları ve daha iyi bir şekilde ele almaları
için. Burada Türkiye’deki ve özellikle Orta Avrupa’da
pek çok ülkedeki sistem, temel olarak her şeyi toplayıp
plastik bir poşet içine atmanız ve sokağa koymanızdan
oluşuyor. Bu iyi bir sistem değil, çünkü daha sonra iyi
kısımların ayrılmasını çok zorlaştırıyor ve pahalı hale
getiriyor. Bazı iyi kısımlarının para ettiğini biliyoruz,
bunu görebiliyorsunuz; aksi takdirde kartonları ve
diğer çöpleri toplayan sokak toplayıcıları olmazdı. Eğer
insanlara bu işin bir kısmını yaptırabilirseniz, çok daha
iyi bir sisteminiz olacaktır. Bunun bir kısmı olarak
şehir toplama merkezleri ile teklif ettiğimiz şey aslında,
insanların atıklarını ayırmalarını ve bunların belirli
kısımlarını şehirde bir yere getirmelerini gerektiriyor.
Şehir toplama merkezi, temel olarak, ayırdığınız atıkları
getirebileceğiniz, şehirdeki herhangi bir yerdir. Örneğin,
eski buzdolabınızı, yapı malzemelerinizi, toprak, bahçe
atığı ya da şişelerinizi getirebilirsiniz. Marketler de
kendi market atıklarını getirebilir. İnsanları buna dahil
etmek için bir sisteminizin olması gerek; bu da eğitimi
gerektirir. İki günde olacak bir şey değildir ve gerçekten
çok uzun zaman alacaktır.
Danimarka’dan bir başka örnek vereyim; Danimarka’da
bir belediyede biyogaz üretim tesisi yaptılar. Fikir şuydu;
insanlar organik atıklarını kağıt, metal ve benzerinden
ayırmaya başlayınca, bu organik atığı gaz üretmek için
kullanabilirsiniz. Teoride çok iyi fikir ve laboratuarlarda
işe yarıyor, sorun yok. Uygulamada ise, 10 yıl boyunca
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
91
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
bunu yapamadılar. Sebebi de çok basitti. İnsanlar
yeterince ayırma yapmadılar; biyogaz üretim tankında
çok fazla plastik, metal ve benzer malzeme vardı ve işe
yaramadı. Şu anda yarıyor ama bu çok çok uzun bir
zaman aldı.
O halde başka bir küçük tavsiye daha; eğitim
kampanyalarına çok erken başlayın; bu gerçekten iyi bir
fikir. Bu noktada toplamaya ihtiyacımız var. Bizim bu
tesislerde yaptığımız, ülkelerin zengin kısımlarında, daha
büyük şehirlerde, ikili toplamaya daha erken geçmek.
Temel olarak, ikili toplama çok pahalı ve çok fazla eğitim
gerektiriyor. O nedenle, insanların her zaman değil
ama genelde daha kolay eğitilebilir ve aynı zamanda
daha zengin olduğu büyük şehirlerden başlamak iyi
bir fikir, örneğin Çanakkale’den. Bu maliyetin çok
fazla olup olmadığını birçok kez tartıştık. Bu kadar
maliyetli olmasının, pek çok bileşeninin olmasından
kaynaklandığını açıklamaya çalıştım. Ayrıca maliyetin
önemli bir kısmının aslında eski çöplükleri kapatmak
için olduğunu görüyoruz, bu bir AB gerekliliği. Bir
proje için para veriyorlarsa, eski çöplüklerin kapatılması
konusunda ısrarcı olurlar. Arkasında yatan felsefe çok
basittir; eski çöplüğü kapatmazsanız, kamyonların yeni
düzenli depolama alanına gidip, boşaltma ücretlerini
ödemek yerine eski çöplüklere gidip çöpü öylece oraya
bırakmadıklarını kontrol edemezsiniz. Joanna’nın verdiği
Macaristan örneğinde görebildiğim kadarıyla bunlar
Macaristan’daki maliyetlerin düşük kısmı. Döviz kuru
oranlarını doğru hatırlıyorsam, maliyet düzeyinizle aşağı
yukarı aynı seviyedeydi. Bunun pahalı olup olmadığını
tartışabiliriz ama, üzgünüm, Türkiye’deki maliyeti aşağı
yukarı böyle. Bu konu bizi, daha ucuz bir alternatif olup
olmadığına getiriyor, çünkü karşılayabilirlik bir mesele.
Tablo 1: Türkiye’de Modern Bir Katı Atık Yönetimi Projesi Maliyeti
Toplam yatırım maliyetleri (AB projeleri)
• 80 - 120 Avro/kişi
Dağılım (Çanakkale örneği)
• %45’i depolama sahası
• %20’si vahşi döküm sahalarının kapatılması
ve rehabilitasyonu
• %20’si ekipman
• %15’e kadarı danışmanlık
Tüm işletme maliyetleri
• 30 - 50 Avro/ton
• ~10 - 15 Avro/kişi/yıl
92
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Bir katılımcı: Katı atık yönetimi Türkiye’de
yeni duyulan ve yeni başlamış bir konu değil. Verdiğiniz
bilgiler için teşekkür ederiz. Bu tablo (Tablo 1) içinde
ilginç bir maliyet dağılımı var. %20 ekipman, %15’i
danışmanlık. Bu çok ilginç geldi bana, dikkat çekip
görüşlerinizi almak istedim.
YANIT 1, Michael JACOBSEN: Haklısınız, %15
oranı danışmanlık için yüksek. Söz konusu projede
danışmanlık kapsamında üç unsur var. Eski çöplüklerin
kapatılmasını içeriyor. Hem kapatma, hem diğer işler,
düzenli depolama alanları, şehir toplama merkezleri
gibi tüm işlerin denetimini içeriyor. Ayrıca, sistemi
ileride nasıl işletecekleri yönünde belediyeye yardımı
da kapsıyor. Bir işletme sözleşmesi yapmak istiyorlarsa,
temel olarak sözleşmenin onlarla birlikte yapılmasını,
işletme şirketinin tutulması sürecini de içeriyor. Eğer
kendi kendilerine işletmek istiyorlarsa da, Joanna
Fiedler’in bahsettiği koşulları karşılayan sistemlerin
kurulmasını içeriyor, ki böylece bunların hizmet
kuruluşu için maliyetinin ne olduğunu görebilirsiniz.
Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerdeki, en azından
ASKİ, İSKİ’de, bu kuruluşların içinde bu unsurların pek
çoğuna sahipsiniz; bunu takdirle karşılıyorum. Fakat
Çanakkale, Tokat, Nevşehir boyutlarında olan şehirlerde
bunlar yok ve tipik olarak bunu nasıl oluşturacağınıza
dair bilgiye sahip değilsiniz ve bu konuda size yardımcı
olması için birine ihtiyacınız var. Şunu da eklemeliyim,
ben bir danışmanım, bu hizmeti satarak geçimimi
sağlıyorum; Türk belediyeleriyle olan deneyimlerime
göre, danışmanlığın maliyetini gereğinden az gördükleri
için, John Butson’ın bahsettiği tuzağa düşüyorlar.
Danışmanlık hizmetinden çok az yararlanıyorlar ve
çok çabuk bir şeylerin tasarımına başlıyorlar. Bir şeyin
tasarımını yaptıktan sonra, “ihtiyacımız olan proje bu
değil” diyebiliyorlar.
Yakın geçmişten bir örnek vereyim; nerede olduğunu
söylemeyeceğim, ama bir şirket, meslektaşlarımızdan
biri bir dizi su altyapısının tasarımını yapmak üzere
görevlendirilmişti. Onlar da söz konusu yapının çok
ayrıntılı bir tasarımını yaptılar. Bu kişilerle konuşmam
sırasında bana şöyle dendi; “Bu sistemin tasarımını
yaptık, ama şunu da bilmenizi istiyoruz, bu en iyi
çözüm değil, başka bir çözüm yolu daha var, o daha
iyi”. Ben de onlara şunu sordum, “O zaman niye bu
tasarımı yaptınız?”. Onlar da dedi ki, “Müşteriye bunu
bildirdik, ama bize diğer alternatifleri araştıracak para
vermek istemediler, biz de sadece bize söyleneni yaptık”.
Ne yazık ki karşılaştığımız davranış bu ve bunun çok
sağlıklı bir davranış olduğunu düşünmüyorum. Ancak
tabi ki bizim sürekli daha ucuz alternatiflere bakmamız
gerek. Elbette sizler de danışmanlar açısından daha ucuz
alternatiflere bakmalısınız; her halükarda etrafa bakmanız
ve alternatifleri aramanız gerek.
Atık yönetimi açısından daha ucuz alternatiflerden
bahsediyorsak, ilk husus bölgesel işbirliğidir. Bir önceki
projemize ilişkin bahsettiğim planda, birkaç hesaplama
yaptık ve temel olarak Türkiye’deki bölgesel atık yönetimi
sistemlerinin optimum sayısının kabaca 100 olduğunu
hesapladık. 3000’den fazla belediyeniz olduğuna göre, bu
pek çok belediyenin gerçekten işbirliği yapması gerektiği
anlamına geliyor. Burada yardım konusunda Çanakkale
ve Kuşadası’nı ele aldık; şimdi de Kütahya, Amasya ve
Bitlis’te çalışıyoruz. Bunlar belki olmaları gerektiği kadar
büyük değil ama yine de buna yakınlar; hepsi de birkaç
tane belediyeyi içeriyor. İlk olarak başlamamız gereken
nokta, işbirliği için çevremize bakmak. Bu aynı zamanda
AB ve sanıyorum DPT tarafından da takdir edilecektir;
yalnızca ölçek ekonomileri için ve 5 milyon Avro alt sınırı
gibi nedenlerden dolayı değil, işbirliği yapma isteğinizin
olduğunu gösterdiği için ve işbirliği yaptığınız takdirde
bunu daha sonra işletebilme şansınızın çok daha yüksek
olduğunu gösterdiği için.
Bir sonraki husus ise, hala ortada olmayan bu planı takip
etmemiz gerektiğidir. Ancak bu, çözümlerinizi aslında
ne kadar ucuz yapabileceğinize dair bazı sınırlamalar
getiriyor. Hükümete sunduğumuz planda temel olarak,
pahalı çözümlerin büyük şehirlerde başlayıp sonra
küçük şehirlere yönelmesi gerektiğini söyledik. Fark
ettiyseniz hep büyük şehirler, küçük şehirler tabirlerini
kullanıyorum; doğu ve batı değil. Bunun sebebi, en
azından yaptığımız analize göre, bunun daha çok büyük
şehir - küçük şehir meselesi olması. Gaziantep’e bakacak
olursanız, ekonomik yetiler açısından aslında Ankara’dan
çok da farklı değil. Ancak Doğu ile Güneydoğu’da ve
Karadeniz kıyısı boyunca çok küçük şehirleriniz var.
O nedenle bence doğu ile batıdan ziyade büyük şehir,
küçük şehir olarak düşünmek daha iyi. Aksi takdirde,
batıdaki bazı küçük şehirleri kaybedebiliriz ve büyük
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
93
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
sorunlar yaşayabilirsiniz.
Yapabileceğiniz şeylerden bir tanesi, daha az hizmet
sağlamaktır. Türkiye’de bildiğim şeylerden biri toplama
sıklığının çok yüksek olduğu; çok iyi bir sisteminiz var.
Bu konuda sahip olduğumuz argüman, yazın haftada
altı gün toplamamız gerektiğidir. Ben bir iktisatçıyım,
mühendis değilim; ama bu en azından ele alınması gereken
bir mesele. Haftada altı gün toplama yapmazsanız çok
fazla para ve ekipman tasarrufu yapabilirsiniz. Çöpleri
doğrudan sokaklara koymaktansa, düzgün çöp kutularıyla
epey bir yol kat edebilirsiniz. Bu, çöp toplama sıklığınızı
azaltma yönünde bir katkı sağlayabilir ve özellikle işletme
açısından çok para tasarrufu yapabilirsiniz. Ayrıca bu,
geri dönüştürülebilen maddeler için daha iyi bir sistem.
Şu anda geri dönüştürülebilir atıkları alanlar sokak
toplayıcıları. Bir belediye sistemi oluşturabilirseniz,
hatta belki sokak toplayıcılarını belediye sisteminizin
bir parçası haline getirebilirseniz, gelir yaratabilir,
maliyetlerinizi düşürebilirsiniz.
Entegre kentsel katı atık yönetimi projeleri, Türkiye’de
finansal açıdan geçerli görünmemektedir. Bu sistemler
bankaca geçerli değil ve hiçbir özel ticari banka asla bu
sistemin tümünü finanse etmek istemez. Bazı kısımlarını
ya da bölümlerini üstlenebilirler, ama bütün sistemi
asla üstlenmezler. Bu durumda, burada hibe parasına
ihtiyacınız var; AB ya da kamu fonları, ne olursa.
Karşılayabilirlik bir sorun ve bu daha önceki soruda
da dile getirilmişti. Ankara’da, İzmir’de, Antep’te bu
bir sorun teşkil etmiyor, ama küçük şehirlerde ve orta
ölçekli şehirlerde sorun. Bu konuda yapabileceklerimiz
açısından, bölgesel çözüm yolun bir kısmı. Hatta çapraz
sübvansiyon da düşünülebilir ve bence 16 büyükşehir
alanını, tüm ili kapsayacak şekilde genişletirken,
hükümetin aklında olan da buydu. Aslında bu, büyük
şehirler ve çevrelerindeki yerleşimler arası çapraz
sübvansiyondur. Bu, il özel idarelerini ya da diğer araçları
kullanma açısından düşünebileceğimiz bir seçenek
olabilir, böylece maliyeti biraz daha geniş çaplı olarak
paylaşabiliriz.
Gereklilikleri azaltabiliriz ve bunlar daha çok Çevre
ve Orman Bakanlığı ve DPT ile ilgili. Umuyorum ki
yüksek düzeydeki gerekliliklerin, önce büyük şehirler,
daha sonra küçük şehirler için geçerli olduğu bir
planlama programı yaparlar. Daha sonra, amaca yönelik
olarak doğrudan fon transferine bakmaya başlanabilir.
Yüksek Maliyetli Çevre Yatırımlarının Planlanması için
Teknik Yardım Projesi’nde yaptığımız analize göre, bu
yalnızca su için kırsal alanlarda gerekli olacak. Ancak
katı atık için bu ne yazık ki; aslında biraz daha elzem
olacak. O halde öne sürdüğüm tüm bu tekliflerin bir
94
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
araya getirilmesiyle karşılanabilir bir şey yapsak bile,
insanlar yine de bugün ödediklerinin muhtemelen
beş, altı katı daha fazla ödemek zorunda kalacaklar ve
mutlu olmayacaklar. Yani, eğitime ihtiyacımız var ve
tarife artışlarının zamanlamasını nasıl yapacağımızı
çok dikkatli bir şekilde düşünmemiz gerek. Bunu, iyi
hikayelerle bağdaştırıp insanların neden daha fazla
ödediklerini anlamalarını sağlamaya çalışmamız gerek.
Başka bir tavsiye ise, belediye olarak insanların aslında
neyi istediklerini öğrenmeye çalışmak üzere birilerini
tutmanız. Aslında bizim Posnan’da yaptığımız buydu.
Bu şekilde belediyeye gidip ne yapmaları gerektiğini
söyleyebildik ve yapmadıkları için de çok utanıyorum,
hatta bunu yapmamalarından kaynaklanan sonuçlardan
dolayı daha da utanıyorum. Bizi temel olarak, “gidin
ve yapılandırılmış bir şekilde insanlarla mülakatlar
yapın, ne istediklerini öğrenin, neyin karşılığını ödemek
istediklerini öğrenin” demek için tuttular. Çünkü
bununla sisteminizi tasarlayabilirsiniz ve daha da önemlisi
vereceğiniz mesajı tasarlayabilirsiniz. Elbette vereceğiniz
mesajla sistem arasında bir bağlantı olmalı, ama Posnan
örneğindeki gibi onlara söylemek istediğiniz bir şeyler de
olabilir. Projeden önce su kesinlikle içilebilirdi ama bunu
bilmiyorlardı. O halde onlara tarife artışları sayesinde,
suyun artık içilebilir olduğunu söyleyin.
Burada AB Komisyonu ile biraz mücadele etmemizi
gerektirecek bir mesele var; Türkiye’deki gelir dağılımı
birçok Avrupa ülkesinde olduğundan çok daha dengesiz.
Bu da, Orta Avrupa’da kullanılan gelir dağılımı
ortalamalarını kullandığınızda, söz konusu rakamlar
Türkiye’deki en fakir %20 için, diyelim Macaristan ya
da Danimarka’daki en fakir %20’ye olandan çok daha
ağır bir yük getireceği anlamına geliyor. Bu aslında
karşılayabilirlik üzerinde daha da büyük bir baskı
oluşturmaktadır; çünkü karşılayabilirlik genel olarak bu
odada oturan bizler için çok büyük bir mesele değil, ama
gelir düzeyinin en altında bulunan %20 için büyük bir
meseledir. İşte bu, bizim düşünmemiz gereken, tarifeleri
yapılandırırken dikkate almamız gereken bir husus.
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Oturum III
Altyapı Projelerinin
Finansal Boyutları
AB’ye Yeni Üye Ülkelerden Başarılı Altyapı Projesi Örnekleri:
Polonya - Lezyce Bölgesel Atık Yönetimi Projesi
Agneiszka SENTOWSKA
EcoDolina Co.Ltd., Polonya
Sizlerle Polonya’daki deneyimlerimizi paylaşmaktan
mutluluk duyuyorum; atık yönetimi, Avrupa
Birliği’nden fon sağlanması ve bütün yatırım süreciyle
ilgili olan oldukça uzun, zor ama başarılı olduğumuz bir
deneyimden bahsedeceğim.
Projemiz, Polonya’da oldukça sık rastlanan bir proje.
Her şeyden önce Avrupa Birliği’nden bu kadar büyük
miktarda para alan ilk biz olduk. Yaklaşık 15 milyon
Avro’ydu. Yani bizim çözümlerimiz en modern ve
umuyorum ki, en iyi olandı.
Bildiğiniz gibi Polonya Orta Avrupa’da yer alıyor. Nüfusu
yaklaşık 40 milyon ve sürekli kar yağdığı da doğru değil.
Şekil 1’de görülen işaretli alan, şirketimin, yani Eko
Dolina’nın faliyet alanı. Oldukça büyük bir bölge.
Şekil 1: Polonya Haritası
Atık arıtma tesisi yatırımının temel amacı komplike atık
yönetimini ve en iyi atık yönetim sistemini oluşturmaktı.
Yani Eko Dolina, her şeyden önce, bir araya gelen
belediyeler için bir tesis inşa etmek zorundaydı. Daha
sonra da ulusal, voyvodalık (il yönetimi) ve belediye atık
yönetim planlarındaki gereklilikleri yerine getirmesi ve
son olarak da Avrupa Birliği gerekliliklerini karşılaması
gerekiyordu. Yani yapılacak çok şey vardı.
Tarihe bir göz atarsak, her şey 1991’de başladı, yani epey
uzun bir zaman önce ve biz sanıyorum sizin şu anda içinde
olduğunuz durumdaydık. O yıl, su yönetimi, ısı yönetimi
ve atık yönetimiyle ilgilenen birlik kuruldu ve yedi tane
belediyeyi bir araya getirdi. Bütün bu belediyeleri bir
araya getirmek oldukça zor bir süreçti. Aralarında bir
takım anlaşmalar imzaladılar ve o zamandan beri birlikte
çalışıyorlar ve bu durumdan da memnunlar.
Diğer bir önemli tarih de, karma sistem kararının alındığı
1997 yılıydı. Karma sistem benim bölümüm olan atıkla
ilgili bir sistem. Bir şeylerin yapılması gerektiğine
karar verdiler, çünkü tüm tesis alanı, bütün çöplerin
döküldüğü, yerde bir çukur şeklinde olan düzenli
depolama sahası kapatılacaktı. O nedenle bir şeylerin
yapılması gerektiğini biliyorlardı. Bir çeşit tesisin olması
gerektiğini ve şehirde bir ayrıştırma yapılması gerektiğini
biliyorlardı. Buna bir çeşit zincir adını verdiler ve benim
tesisim de bu zincirin son elemanıydı. Yani onlar için en
önemli şey, şehirlerde yapılan ayrıştırılmış toplamaydı.
Ancak şimdiye kadar Polonya’da ayrıştırarak toplamanın
çok iyi gitmediğini söyleyebilirim. İskandinav ülkelerinde
baktığımızda, İsveç’te örneğin, atıkların ayrıştırılarak
toplanmasında ne kadar iyi olduklarını biliyoruz.
Polonya bu konuda o kadar iyi değil, ama hala bunun
üzerinde çalışıyoruz, insanları eğitmeye çalışıyoruz,
çünkü en önemli şey bu. Tesisimizde konferans odaları
var ve pek çok okul, öğretmen bunları görmeye geliyor,
onlarla konuşuyoruz. Şimdi teker teker insanlara giderek
yalnızca sistem hakkında konuşmak, diyelim ki atık için
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
95
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
neden bu kadar çok para ödemeleri gerektiğini ve neden
temiz bir çevreye ihtiyacımız olduğunu anlatmak gibi bir
düşüncemiz var, çünkü birçok insan bunu bilmiyor ve
çevre için iyi bir sistem geliştirmekten vazgeçersek neler
olabileceğini onlara göstermek de bizim görevimiz.
1998 bir dönüm noktasıydı, çünkü benim şirketim
kuruldu. Şirketim her şeyden önde yatırım süreciyle
ilgileniyor, yani başvuru formunun sunulmasından
başlayarak, her şeyin hazırlanmasıyla ilgileniyor. Ve
şimdi de görevimiz tesisi işletmek.
Yoğun çalışmalar sonucunda 2001 yılında mali anlaşma
belgesini imzalamayı başardık. Bu bizim için en
önemli belgeydi, bu belgeyle Avrupa Birliği’nden para
alabiliyorduk ve az önce söylediğim gibi, tüm bu başvuru
sürecinden geçmek çok zordu. Dokümanlarınızın çok
iyi hazırlanmış olması gerekiyor, çevirinin çok iyi olması
gerekiyor ve fikrinizin, planlarınızın, çözümlerinizin
gerçekten çok çok iyi olması gerekiyor. Fakat Avrupa
Birliği’nin parasına talip olmanız için bir araya
gelmelisiniz. Örneğin sadece tek bir şehirseniz ya da
küçük bir bölgeyseniz başvuramazsınız, para alamazsınız.
Bir araya gelmelisiniz, büyük bir alan olmalı, belediyeler
olarak bir araya gelmeli ve işi birlikte yapmalısınız.
Kolay değil ama başka çözüm yolu yok. Avrupa
Birliği’ne katılmak istiyorsanız, bu aşamalardan geçmek
zorundasınız ve bütün gereklilikleri yerine getirmek
zorundasınız, başka seçenek yok. Gereklilikler yüksek
bir düzeyde ama Polonya da çok kötü bir durumdaydı
ve bir sürü sorunumuz vardı, ama şimdi gerçekten
büyüyoruz ve biliyorum ki bunu siz de yapabilirsiniz.
Eğer biz yapabildiysek, siz neden yapamayasınız?
2003’te inşaata başladık. Beş tane ihale hazırladık ve
2003’te bütün işlere başlandı.
2005’te Avrupa Birliği hibesi ile eş finansmanı
gerçekleştirilen yatırımın birinci aşamasına başlandı.
Yani şu anda tesisi işletiyoruz. Tesis çok güzel.
Umarım bir gün gelebilirsiniz, altını çizerek söylemek
istiyorum, Polonya’ya, tesisime gelmenizi ve patronumla
konuşmanızı çok isterim, birlikte oturup, çözüm
önerilerini görebilirsiniz, diğer belediyelerden gelen
insanlarla bir araya gelebiliriz, böylece onların bunu
nasıl yaptıklarını görebilirsiniz.
Belediyelerin işbirliği, sürekli altını çizdiğim bir konu.
Sanırım başlangıçta en önemli olan şey bu; belediyelerin
bir araya gelmesi. Tek bir ortak görevin yerine getirilmesi,
sonra daha büyük olan faaliyet alanı, ortak entegre
davranış kuralları, sonra pek çok konuya ayrılmış yatırım
girdileri, böylece bir tek belediyeye daha az bütçe yükü.
Parayı paylaşmanız çok önemli, yani tek bir küçük
belediyenin büyük miktarda bir parayı vermek zorunda
96
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
kalmaması. Bu durumda, yani para girdiniz bölünmüş
oluyor ve bu çok çok önemli.
Bu sistemde yedi tane belediye var, ve yaklaşık 400.000’lik
bir nüfusu kapsıyor, sanırım bu oldukça fazla. Bu bence,
çevreyle ilgili her türlü yatırımdan önce, ki burada atık
sistemlerinden bahsediyoruz, yani herhangi bir atık tesisinden önce yapmanız gereken çok önemli bir şey;
insanlarla konuşmalısınız. Çünkü tesisiniz aleyhinde bazı
karşı oyların olmasını bekleyebilirsiniz ve bu normaldir.
Bizim tesisimiz, küçük ve çok çok fakir bir köyün hemen
yanında. Biz de onlarla bir çeşit anlaşma imzaladık.
Onlara dedik ki, “bizim aleyhimizde oy kullanmazsanız,
sizin için bir şeyler yapacağız”. Ve onlar için çevre yolu
inşa ediyoruz. Kanalizasyon sistemlerini yapıyoruz.
Su kuyuları, ışıklandırılmış spor sahaları yapıyoruz.
Tesisimizde işe girmede öncelikleri var, ki bu çok önemli,
çünkü sanıyorum bütün köy tesisimizde çalışıyor, bu çok
iyi bir şey, çünkü bu tesisi önemsiyorlar. Tesisi seviyorlar,
bizim sayemizde para kazandıklarını biliyorlar. İşte bu
nedenle onlarla herhangi bir sorun yaşamıyoruz ve bu çok
önemli, bunun altını çizerek söylüyorum, bence bunu
kesinlikle yapmalısınız. Ayrıca bir telekomünikasyon
şebekesi de kuruyoruz. Köydeki bir derneğe biraz bağışta
bulunuyoruz. Gerçekten onlar için pek çok şey yapıyoruz.
Bu sayede tesisimizi onların alanında kurabildik. Yani
gördüğünüz gibi, biz onlara bir şey veriyoruz, onlar da
bize bir şey veriyorlar.
Projenin tamamı Avrupa Birliği, ulusal fon ve bölgesel
fon aracılığıyla finanse edilmişti. Çünkü bir yerden
para bulmak zorundasınız. Elbette ki, bu ulusal ve
bölgesel fon parası, kredi şeklinde, yani geri ödemek
zorunda olduğumuz paralar. Uygulayıcı kurum ulusal
fon, çünkü doğrudan Avrupa Birliği ile çalışamazsınız.
Ülkenizde, Avrupa Birliği ile iletişim kuran ve sizin de
onlarla iletişim kurduğunuz bir kuruluş olmalı. Bizim
durumumuzda, bu kuruluş Varşova’daki Ulusal Çevre
Koruma ve Su Yönetimi Fonu’ydu. Faydalanıcı ve proje
sahibi ise benim şirketim Eko Dolina’ydı.
Bu durumda öz kaynaklar (proje sahiplerince verilen
paralar), ulusal fon ve bölgesel fon kredileri ile Avrupa
Birliği hibesi, bir mali “montaj” oluşturmuş oluyor.
Belediyeler 4,5 Milyon Avro katkı sağlarken, Bölgesel
Fon’dan 2,7 Milyon Avro ve Ulusal Fon’dan 3 Milyon
Avro aldık. Burada hatırlatmak istediğim önemli bir
konu şu ki, belediyeler benim şirketimin sahibi. Sonuçta,
karşılanmaya uygun maliyetin %72’sini ise ISPA
Fonu’ndan almayı başardık.
Proje kapsamında tabii ki, yerine getirmeniz gereken
direktifler var. Bunlardan biri Atık Direktifi. Tablo 1 ve
Tablo 2’de bunların ilgili bölümlerini görebilirsiniz.
Tablo 1: Atık yönetmeliği ve buna uygun olarak yapılanlar
Atıklara İlişkin 75/442/EEC
sayılı Konsey Yönetmeliği
Eko Dolina Tarafından Yerine Getirilmesi Gereken Öncelikler
• Atıkların rastgele alanlarda
bertarafının ve kontrolsüz
depolama alanlarının
yasaklanması.
• Uygun sızdırmazlık drenaj, gaz
arıtma hizmetleri ve teknik hizmetlere sahip, bir deponi alanı inşa
edildi.
• İlgili kamu idareleri
• Geri kazanılacak ya da toplanacak
tarafından atık yönetimi
atığın miktar ve kaynağı, atık depragramlarının hazırlanması. polama sahası ve kullanılacak ekipman gibi unsurları da kapsayan bir
atık yönetimi sistemi geliştirilmiştir.
• Atık toplama ve geri
• İlgili belediyeler, atık toplama ya
kazanım faaliyetlerinde
da geri kazanım faaliyetlerinde
bulunan şirketleri denetbulunan şirketlere ruhsat vermeye
lemek için gerekli izinleri
ilişkin olarak, ortak ilke ve koşullar
verilmesine ilişkin prosedür- benimsemişlerdir.
lerin belirlenmesi ve tescil
görevi.
Tablo 3’te de voyvodalık (il yönetimi) planıyla ilişkili
bazı hususlar var; çünkü benim ülkemde bir ulusal plan,
bir voyvodalık planı, bir de belediye planı vardır. Sizde
de buna benzer bir sistem olup olmadığını bilmiyorum.
Sizin ülkenizde muhtemelen olmadığını duydum,
ama bu çok önemli. Örneğin bu planda, eski düzenli
depolama sahalarının kapatılması gerektiği yazıyor.
Çünkü, çok modern bir atık bertaraf tesisi yapıyorsunuz
ve tabii ki fiyatlar, normal depolama sahası için olan
fiyattan çok daha yüksek olacak. Eski düzenli depolama
sahaları kapatılmalı ki atıkları alabilesiniz. Çünkü
sizin fiyatlarınız çok yüksek olursa, kimse tesisinize
atık vermeyecektir. Türkiye’de nasıl bilmiyorum ama,
Polonya’da özel firmalar, şirketler var. Bu firmalar
atıkları benim şirketime getiriyor. Önce belediyeyle bir
çeşit anlaşma imzalamak zorundalar, ancak ondan sonra
işbirliği yapabiliyor, böylece bir taşımacılık şirketi haline
gelebiliyorlar.
Yatırım aşamalarından bahsedecek olursak; 1998-2005
dönemi yatırımın ilk aşamasıydı, yani tüm tesisin
temel ünitelerinin inşaatı. Avrupa Birliği tarafından eş
finansmanı sağlandı. Ancak şu anda şirketim yatırımın
ikinci aşamasında (2006-2008). Bu aşama, biyoatık
için kompost tesisinin inşaatı, ayırma salonunun
genişletilmesi ve başka bir birikinti alanın daha inşasını
içermektedir. Biyoatık için kompost tesisinin yapılması;
bu da ele almak zorunda olduğumuz, Avrupa Birliği
tarafından öne sürülen başka bir gerekliliktir. İşte bu
yüzden bu tesisi yapmak zorundayız. Üçüncü aşama
(2009-2010), alternatif yakıt üretimi bölümünün
inşası ile ilgili. Neden bütün bu aşamalar var? Çünkü
düzenli depolama alanına atılacak atığı en aza indirmek
istiyoruz, amaç bu, hepimizin yerine getirmesi gereken
Tablo 2: Katı atık depolama sahalarına ilişkin yönetmelik ve
buna uygun yapılması gerekenler
Katı Atık Depolama
Sahalarına
İlişkin 1999/31/EU Sayılı
Yönetmelik
Eko Dolina tarafından önceliklerin
yerine getirilmesi
• Atık depolamaya yönelik • Tüm bileşenler, gereklilikleri
yüksek standartlar
karşılayacak şekilde tasarlanmıştır.
(alanların sızdırmazlığının
sağlanması, sızıntı suyunun
arıtılması ve nötralizasyonu).
• Atık bertaraf ücretleri
• Gerçekleştirilen ekonomik analizlerde
hesaplanırken deponi
toplanan ücretlerden karşılanan tüm
alanının işletmeye alınması, işletme maliyetleri dikkate alınmıştır.
kapatılması ve kapatıldıktan
sonraki 30 yıl boyunca
denetlenmesine ilişkin tüm
masraflar dahil edilmelidir.
• Hem mevcut hem de
• Mevcut deponilerdeki ve tasarlanan
yeni deponi alanlarındaki biriktirme alanlarında oluşacak
metan gazının geri
gazların geri kazanımına ilişkin olarak
alanlarında oluşan gaztasarlanan ünitenin ve güç istaslardan faydalanma ya da
yonunun yapımı, metan gazının geri
bu gazları yakma görevi.
kazanımı ve kullanımı konusunda ki
gereklilikleri karşılamaktadır.
Tablo 3: Voyvodalık (İl yönetimi) Planı
Voyvodalık Planı
Eko Dolina
• Sistem, bölge
• Tesis, evsel atıkların yanı sıra endüstriyel
genelinde entegre bir
ve işletme atıklarının geri kazanımı,
atık arıtma yöntemi ne yönetimi ve arıtılmasını da kapsamaktadır
sahip olmalıdır.
(büyük miktarlardaki atıklar hariç).
• Sistem, Ulusal Atık
• Deponilere yönelik organik kütle
Yönetimi Planı’nda
azaltımınına ilişkin göstergeler ve
belirtilen göstergelerin ambalajların geri kazanımına ilişkin
gerçekleştirilmesini
göstergeler tamamen yerine getirilmiştir.
sağlamalıdır.
• Sistem, üretilen çöp
• Atıkların en aza indirilmesi, tasnif
miktarının en aza
edilerek toplanan ve karıştırılan
indirilmesini sağlamalı
atıkların arıtılmasında değişik fiyatlar
ve daha üst düzeylerde sunan, hazlihazırda uygulamada
geri dönüşüm ve
olan tasnif ederek toplama sistemi ile
enerji geri kazanımı
sağlanmaktadır.
sağlayacak koşulları
• Biogazdan faydalanma.
yaratmalıdır.
• Yüksek düzeyde geri dönüşüm sağlayan
sistem.
bir görev. İşte bu yüzden, mesela alternatif yakıt üretmek
istiyoruz.
Yatırımın ilk aşaması kapsamında inşa edilen bazı
üniteler ise şu şekilde sıralanabilir: • Geri dönüşümlü ve karma atıklar için ayırma alanı:
25.000 – 50.000 Mg/a.
• İnşaat atıkları ve homojen atıklar için deponi alanları:
170.000 m3
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
97
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
• Bireysel atıkların toplandığı bölüm: 500–1.000
Mg/a
• AGD/RTV (silikon) ekipmanları ve ev araç
gereçlerinin parçalarına ayrılan bölümün yer aldığı
sosyal bina: 200 Mg/a.
• İnşaat atıklarının işlendiği bölüm: 25.000–50.000
Mg/a.
• Organik atık kompost yığınlarının depolandığı
bölüm: 6.000 Mg/a.
• Tehlikeli atıklar için geçici depolama: 500 – 1.000
Mg/a.
• Biogazdan faydalanma ve dönüşüm istasyonu için
ayrılan bölüm: Uygulama 2 MW.
Şekil 2’de tesisin nasıl göründüğünü görüyorsunuz.
Şekil 3: Eko Dolina Atık Arıtma Tesisleri Planı
kolay olmadı. Sözleşme mühendisi o kadar iyi değildi. O
yüzden bütün işlerimizi kendimiz yaptık.
Tablo 4’te iki tesisin karşılaştırmasını görüyorsunuz. Bir
tanesi benimkine çok benziyor, diğeri de çok küçük bir
tesis. Burada da gördüğünüz gibi, yatırım maliyetleri
farklı. Küçük tesisler için söz konusu maliyetler az.
Büyük tesisler içinse, oldukça fazla. Bu korkutucu
gelebilir, ama “başlangıçta çok fazla para vermeyeceğiz
ve her şey yolunda olacak” diye düşünebilirsiniz. Ancak
sonunda bunun böyle olmadığını göreceksiniz. Sonunda,
arıtma için bir bedele ihtiyacınız olacağını, bir kişi için
bu bedelin farklı olduğunu göreceksiniz ve küçük tesis
için durum en kötüsü. Yani daha çok para vermek, daha
az para vermekten daha iyidir.
Tablo 4: İki tesisin yatırım maliyetlerinin karşılaştırılması
yatırım maliyetleri
450.000 belediye sakini
100.000.000
60.000 bel. sakini
20.000.000
İşletim maliyetleri - sabit Amortisman
Ekipman
Hizmet
Yakıt/enerji
Denetim
İzleme
Islah maliyetleri
Çeşitli maliyetler
Arıtma için birim ücreti
1 bel. sakini için ücret (PLN/yıl)
13.120.560
5.000.000
1.800.000
1.536.000
974.400
150.000
40.000
1,300,000
2.320.160
66
29
4.160.864
1,000,000
700,000
768.000
349.760
100.000
40.000
300,000
903.104
208
69
Tahminler
Deponi 10 ha
Ayırma ünitesi
50.000 t/ yıl
Kompost ünitesi
30.000 t/ yıl
Parçalarına ayırma istasyonu 5 000 t/ yıl
Gazdan arındırma
10 ha
Kanalizasyon atıklarının 100 m3 /gün
arıtılması
Resimdeki kahverengi alan, eski düzenli depolama sahası,
çünkü tesisimiz eski düzenli depolama sahasının yanında.
Şirketim bu düzenli depolama alanından kaynaklanacak
tüm dökülme ve sızıntılarla ilgilenmek zorunda. İşte
bu sebeple, ön arıtma tesisini kurmak zorunda kaldık.
Bunun dışında birikinti alanımız var ve daha birçok
bölümümüz var.
Size bahsettiğim gibi, imzaladığımız beş tane sözleşme
var, yapım işleri için iki sözleşme yapılmıştı. Bir sözleşme
teknik yardım için ve iki tane de malzeme, makine
malzemeleri, farklı türlerdeki makinelere yönelik
sözleşme. Avrupa Birliği’nden para almak istiyorsanız,
teknik yardıma ihtiyacınız var. Bu, projenizde size yardım
edecek kişilerdir. Fakat bizim projemizde bu o kadar da
98
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
1-2 ha
5.000 t/yıl
3.000 t/yıl
500 t/ yıl
1-2 ha
10 m3 /gün
Tablo 5 ise size yatırım giderlerimizi gösteriyor.
Anlaşma belgesinde paranızın olduğu yazılı. Sonra
toplam reel maliyet var, yani gerçekten çıkardığımız
maliyet. Sonra Avrupa Birliği tarafından karşılanma
kriterlerine uygun olmayan maliyet var; örneğin bunlar
düzenli depolama sahası alımları için ya da yönetiminizin
maaşları ve benzeri için karşılanan masraflar. Size bunlar
için para vermeyeceklerdir. Bir de AB hibesinden
karşılanmaya uygun maliyetiniz var; bunlar yapım
işleri, malzeme ve teknik yardıma yönelik maliyetler.
Biz bazı tasarruflar da yaptık ve şimdi bu tasarrufları
yatırımımızın ikinci aşaması için kullanacağız. Avrupa
Birliği bunu kabul etti, biz bu parayı biyoatık tesisinin
yapımı için kullanabiliriz.
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Resim 3: Kanalizasyon ve sızıntı için ön arıtma tesisi
Tablo 5: Yatırım giderleri
Toplam maliyet (tutanaklar) Toplam reel maliyetler: 20.852.955 €
20.302.833 €
AB fonundan karşılanamayan maliyetler
Örneğin:
Saha
Tasarım ve Planlama
Proje Uygulama Birimi
(yatırım yönetimi maliyeti)
4.759.546 €
2.533.763 €
205.679 €
604.740 €
Karşılanabilir maliyetler
15.368.260 €
ISPA hibesi % 72
11.065.147 €
Sahip olunan kaynaklar %28
4.303.112 €
Yapım çalışmaları
10.988.843 €
Satın alımlar
3.341.761 €
Teknik Destek
1.037.1665 €
Tasarruf
5. 484.695 €
Sunumumu sizlere proje sürecinden ve tesislerimizden
resimler göstererek tamamlamak istiyorum. Çok
teşekkürler.
Resim 1: Ayırma tesisi, tüm atıkların geldiği yer
Resim 2: Ayırma birimi
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
99
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Muzaffer AÇIKGÖZ, Devlet Planlama
Teşkilatı: Benim Çanakkale ve Kuşadası ile ilgili Michael
Jacobsen’e bir sorum var. Bu kurulan katı atık tesislerinin
özellikle sürdürülebilirliğine ilişkin olarak tarifeler çok
önemli dedik. Ben orada özellikle kompost tesisi varsa ve
gazdan elektrik üretimi öngörülmüşse, bunların gelirinin
toplam işletme maliyetlerinin ne kadarını karşıladığını
öğrenmek istiyorum. Çanakkale ve Kuşadası’ndaki
fizibilitelerde nasıl bir maliyet ve gelir öngörüsü yapıldı?
Bu oran nedir? Sadece kompost değil, gaz tesisinden
elde edilecek, elektrikten elde edilecek gelirler de olabilir,
bu gelirlerin tümü işletme giderlerinin ne kadarını
karşılıyor? Çünkü tarifelerin yüksekliği bununla ilişkili,
bunlar düşük olursa, tarife yüksek olur, o bakımdan
soruyorum.
YANIT 1.1, Michael JACOBSEN: Projelerimizde
oldukça tutucu olduğumuzu kabul etmeliyim. Temel
olarak üç gelir kaynağımız var. Geri dönüştürülebilir
maddelerin satışı, kompost ve gazdan elde edilen
elektriğin satışı. Biliyorum ki, en azından geçen sene
bunu incelediğimizde, geri dönüştürülebilir maddelerin
fiyatları Türkiye’de çok yüksekti. Ancak şunu da
biliyorum ki, Avrupa’daki fiyatlar da, uzun bir süre zarfına
bakacak olursanız, önemli ölçüde dalgalanmaya maruz
kaldı. O nedenle geri dönüştürülebilir maddelerden
herhangi bir net gelirimizin olmaması yönünde bir
karar aldık. Ayırma ve benzeri masraflar gibi maliyetleri
karşılayacağız ama net bir gelirimiz olmayacak. Bu belki
de çok tutucu bir yaklaşım. Ancak şöyle de diyebilirsiniz,
biraz daha yüksek bir hibe alınmasına yardımcı oluyor
ve çok tutucu olduğunuzda, sonradan tarifeleri o kadar
çok arttırmanıza gerek kalmıyor. Kompostta bizim
öngördüğümüz, kompostu öylece vermekti, bunu
satabileceğimizi düşünmemiştik, sadece verebileceğimizi
düşünmüştük. Bu aslında biraz çelişkili bir konu, sizin
ne yaptığınızı bilmiyorum aslında, çünkü bunun bir
değeri var, ama bunun değeri olduğuna dair insanları
ikna etmeniz gerek. Onların da gelip bunu alması gerek.
Biz sadece bunu öylesine verebileceğimizi düşünmüştük.
Enerji kazanımı açısından oldukça net bir katkımız var,
kesin rakamları hatırlamıyorum, yanımda yok, ama
oldukça iyi bir net katkımız var. Temel olarak yaptığımız
şey şu, belirli bir süre sonra gazı geri alıyoruz ve bunu
elektriğe çeviriyoruz, bu elektriği de enerji şebekesine
satıyoruz, zaten bu almamız gereken gaz türbinleri ve
benzerinin maliyetini çoktan karşılıyor.
100
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
YANIT 1.2, Agneiszka SENTOWSKA: Belki kompostla
ilgili bir şey söyleyebilirim. Bence atıktan saf bir kompost
elde etmek çok çok zor. İşte bu yüzden, doğrusunu
söylemek gerekirse, benim patronum bu kompost tesisini
yapmayı çok fazla istemiyor, ama yapmak zorundayız.
Başka çözümler üzerinde düşüyoruz, fermantasyon
olabilir belki, bilmiyorum, göreceğiz. Ancak komposta
gelince, yeşil kompostlama denilen, yani yapraklar,
dallar, ağaçlar ve benzeri materyal için, ama örneğin
mutfak atıkları için değil, bu kompostlama için şimdi
yerimiz var. İşte bu yüzden bu kompostun güzel olduğu
söylenebilir, oldukça iyi, kokmuyor, tam tersine çok
güzel kokuyor aslında. Ama yine de biz bunu kendi
ihtiyaçlarımız için kullanıyoruz, mesela bunu düzenli
depolama sahasına koyuyoruz, çünkü atığı koymak için
bir çeşit tabaka oluşturmanız gerekiyor. Kaç santimetre
olduğunu bilmiyorum ama bir tabaka koymanız
gerekiyor, atık başka yerlere gitmesin, dağılmasın
diye. Yani şimdilik kompostu kendi ihtiyaçlarımız için
kullandığımızı söyleyebiliriz. Ancak insanlar arasında bir
çeşit araştırma yaptık, tesisimizden kompost alırlar mı
diye, kompostumuzu istemiyorlar.
SORU 2, Bir katılımcı: Bayan Sentowska konuşmasında
atık arıtma şirketiyle sahanın bulunduğu köy sakinleri
arasında yapılan anlaşmada, çevre yolu, kanalizasyon,
su kuyusu gibi bir çok katkıda bulunduklarını anlattı.
Türkiye’deki katı atık tesislerine Avrupa Birliği hibeleri
verilirken veya projeler yapılırken bu denli cömert
tekliflere sıcak bakılacak mı acaba? Yani bu maliyetleri
proje maliyetine ekleyebiliyor muyuz?
YANIT 2.1, A. SENTOWSKA: Şimdi, Avrupa
Birliği bizim yaptığımız gibi bir anlaşma için size
para vermeyecektir, vermezler. Biz bu konuda çok
iyiydik, çünkü sözleşmelerimizden birine, bir köy için
kanalizasyon sisteminin yapılmasını koymayı başardık
ve bunu fark edip etmediklerini bilmiyorum, ama evet,
bunun için para verdiler, ama sadece bunun için. Diğer
işler için, inşaat ve insanlara verilen diğer şeylerde parayı
kendimiz verdik. Bunun için biraz zamanımız var. Bu bir
yıllık bir şey değil, hatırladığım kadarıyla 2010’a kadar
bu konuyla ilgileneceğiz. Şu anda şirketim gerçekten
iyi para kazanıyor, böyle bir tesis inşa ederseniz ve çok
iyi bir şekilde organize ederseniz siz de göreceksiniz, iyi
para kazanabilirsiniz. Bu sattığımız enerjiden gerçekten
O T U R U M I I I : A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
iyi para alıyoruz ve zaten o nedenle insanlara para
verebiliyoruz. Çünkü bu bizim kendi şirketimiz değil.
Şirketin sahipleri belediyeler. Evet, Limited şirketiz ama
başımızda belediye var. Yani bir çeşit kamu şirketi ya da
kâr amacı gütmeyen şirket.
YANIT 2.2, M. JACOBSEN: Bir şey ekleyebilir miyim?
Aslında bu soruyu sorduğunuza çok memnun oldum
çünkü biz bunu Çanakkale’de yaptığımızda, sizin çok
daha erken bir aşamada yaptığınıza yakın bir şeyi teklif
ettik ve Çanakkale’deki arkadaşlarımızı kırmak istemem
ama şunu söyleyebilirim, bunun gerekli olduğunu
düşünmediler. Sonunda da, hiç de mantıklı olmayan
bir şekilde durumdan memnun olmayan bir köyle
karşılaştılar. Belediye bunu fark ettiğinde, geldiler ama
o noktada artık güvenilirliklerini kaybetmişlerdi ve ne
önerirlerse önersinler, köylüler bu düzenli depolama
sahasının köylerinin yakınında olmasını istemediler.
O nedenle bu soruyu sormanıza çok sevindim, ancak
tabii bir de zamanlama konusu var. Güvenilirliğinizi
kaybetmeden önce bunu yapmalısınız. Sanıyorum
söylediğiniz en önemli şey yerel halkın tesisinizde işe
alınmasıydı. Çünkü bu Türkiye’de de çok çok önemli,
istihdam sunabilmeniz önemli, maliyeti de yüksek
değil.
YANIT 2.3, A. SENTOWSKA: İnsanların sizin üstünüze
bir çarpı işareti koymalarını istemiyorsanız, lütfen bunun
gibi bir şey yapın, çünkü aksi takdirde size muhalefet olan
pek çok insanla karşılaşabilirsiniz ya da şirketinizin işe
yaramaz olduğunu veya çevreyi mahvetmek istediğinizi
söyleyen pankartlarla karşı karşıya kalabilirsiniz, çünkü
anlamıyorlar. Ama onlara istedikleri bir şeyi verirseniz,
bununla ilgili bir şeyler okumaya başlarlar. Ve size karşı
olanlarla mücadele ederler, size yardım ederler.
kaç bin arasında? Ve bu projeye katılırken, her yerleşim
biriminin katılımı nüfusuyla doğru orantılı mı ya da katı
atık dönüşüm miktarıyla mı alakalıydı?
YANIT 3, A. SENTOWSKA: İlk soru tümüyle bu
belediye sistemiyle ilgiliydi. Bu anlaşmayı imzalamaları
doğrultusunda onları neden ve nasıl yönettik? Tam
bilmiyorum, fakat bildiğim kadarıyla, yani bir hükümet
kanunu ya da bir yönetmeliğe dayanmamaktaydı.
Yerel yönetimlerimizin çok çok zeki olduklarını ifade
etmeliyim, bir masanın etrafına oturdular ve anlaşmayı
imzaladılar. Tüm bu süreci yürütecek bir şirketin olması
gerektiğini de biliyorlardı, bu da benim şirketim Eko
Dolina oldu. Faydalanıcı olmak istemediler, çünkü bu
bazen sorun oluyor. Belediyenin faydalanıcı olmasından
çok tüm yatırım süreciyle ilgilenecek bir çeşit şirket
oluşturmak daha anlamlı. Çünkü belediye başkanlarının
bir sürü işi oluyor ve onlar oturup yalnızca bu proje
üzerinde çalışamazlar. O nedenle sadece bu projeye
odaklanan insanların olması iyi bir şey. Bu çok önemli.
Daha önce de söylediğim gibi yedi belediyemiz vardı.
Payları birbirlerinden farklı; örneğin Gdynia Belediye’si,
şirketimin yaklaşık %62’sine sahip. Bunun nedeni bu
belediyenin, nüfusu en büyük belediye oluşu. Ayrıca tabi
Kosakowo Belediyesi %5’lik paya sahip, yani Gdynia’ya
kıyasla çok küçük bir miktar.
SORU 3, Sadrettin AYDOĞDU, Siirt Belediyesi:
yedi adet belediyeyi bir araya getirmek, yani yedi adet
yerleşim birimini bir araya getirmek zannedersem
Polonya kanunlarına göre bir hukuki gereklilik değil.
Yani bu belediye yerleşim birimlerinin bir araya gelmesi
tamamen bireysel, daha doğrusu yöneticilerin veya
seçilmiş kişilerin dayanışmasından kaynaklanan bir
yatırım birimi miydi, bunu bir öğrenmek istiyorum;
açıkçası bu çok önemli bir şey. Çünkü bir bölgede
yöneticilik yapan yedi veya bu sayıdaki yerleşim
biriminin yöneticilerinin veya seçilmiş kişilerin bir araya
gelip böyle bir sözleşme yapmaları, beraberce böyle bir
yatırıma girmeleri gerçekten çok önemli ve çok kolay
görünmüyor. Birincisi bu. İkincisi, nüfus dağılımlarını
öğrenmek istiyorum. Bu nüfus dağılımları kaç binle
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
101
O T U R U M I I I : Ç evresel A L T YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S A L B O Y U T L A R I
102
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Oturum IV
Projeler için
Finansman Sağlama
Altyapı projeleri için finansal kaynak seçenekleri, farklı kaynakların ve eşfinansman alternatiflerinin avantaj ve dezavantajları, kaynak seçiminde
dikkat edilmesi gereken diğer konular ve dış finansal kaynaklarla çalışmanın
ilkeleri bu oturumda eğitmenler tarafından ele alınan ana başlıklardı. Ayrıca
oturumda ayrıntılı bir sunumla, Türkiye’de etkinlik gösteren uluslararası
finans kuruluşları ve çalışma prensipleri de katılımcı yerel yönetimlere
aktarıldı.
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
Oturum IV
Projeler için Finansman Sağlama
Finansal Kaynak Seçenekleri:
Seçimde Dikkat Edilmesi Gereken Konular, Avantaj ve
Dezavantajlar
John BUTSON
Enviro-Markets International, İngiltere
Bu sunumumda altyapı projelerinin mali kaynaklarından
kısaca bahsedeceğim. Bir projeyi gerçekleştirebilmek
için para harcamak, projeye sermaye yatırımı yapmak
zorundasınız. Bu amaçla kullanabileceğiniz yalnızca üç
tür finansman vardır:
• Hibe finansmanı: ‘Ücretsiz’ para
• Borç finansmanı: Yumuşak krediler Ticari krediler
• Özsermaye finansmanı: Girişimde pay
Pek çok projede, finansman türlerinin en azından ikisine,
genellikle hibelere ve kredilere, ihtiyaç duyulur; yani hibe finansmanı ve borç finansmanı.
AB finansman programları başta olmak üzere, hibeler
hakkında konuşmuştuk; hibeler herhangi bir faiz ödemesi
gerektirmez, ama herşeyin bir bedeli vardır. Projenin
prensipte şartlara uygun olmasını sağlamak zorundasınız.
O parayı almanın ne ölçüye kadar kolay olacağını bilmek
zorundasınız. Ne kadar almayı bekleyebileceğinizi
bilmelisiniz. Kararı kim alıyor? Bu kararın alınması ne
kadar sürecek? Etrafta görünen başka kısıtlamalar var
mı, projeyi yürütürken etkisi olacak şeyler nelerdir?
Hibe finansmanını nereden alabilirsiniz? Ülke içinde,
devlet bütçesi ya da finanse edilen bölgesel ve yerel örneğin İller Bankası’nın bu alanda açık bir rolü olduğunu
biliyorum - çevresel fonlar vardır. Şu anda bunların açık
olmadığını biliyorum, ama tabii ki, IMF paketinin
sınırları içinde yapılandırılabilmesi kaydıyla, bu gelecekte
bir seçenek olarak karşımıza çıkabilir. Ülke dışına da
bakabilirsiniz, özellikle AB finansman programlarından
bahsettik; ISPA - artık IPA oldu -; ISPA’ya yönlendirilen
PHARE ve katılım öncesi finansman programları olarak
SEPARD. Ayrıca uyum fonları, yapısal fonlar ve katılım
sonrası ortak tarım politikası. Bazı ikili kurumlar da hibe
finansmanı sunmaktadır. Ayrıca, genelde kredi sunan
ama bazen belirli konularda hibe de verebilen bir takım
uluslararası programlar ve uluslararası finans kuruluşları
da olabilir.
Bir sonraki finansman türü borç finansmanı, yani
kredilerdir. Bunu matematiksel olarak basitçe
örnekleyelim:
Tablo 1: Borç Finansmanı
Gerekli kredi
5 M Avro (%50)
Faiz oranı
Kredi süresi (yıl)
Geri ödeme (M Avro/yıl)
Faiz oranı
Kredi süresi (yıl) Geri ödeme (M Avro/yıl)
%5
10
0.65
%10
10
0.81
15
0.48
20
0.40
15
0.66
20
0.59
Diyelim ki, 10 milyon Avro’luk bir projeniz var ve
maliyetin yarısını karşılaması için 5 milyon Avro’luk bir
krediye ihtiyacınız var. Tablo 1’de de görüldüğü gibi,
faiz oranı %5 ise ve kredi süresi 10 yıldan fazlaysa, yılda
0.65 milyon Avro geri ödeyeceksiniz; kredi süresi, 15
yılsa, 0.48 milyon Avro; 20 yılsa 0.40 milyon Avro geri
ödeyeceksiniz. Bunda hem anaparayı, hem de faizi söz
konusu süre içinde geri ödüyorsunuz. Bu, şu anlama
geliyor; kredi süresini ikiye katlamanız, her yıl ödemeniz
gereken miktarı yarıya indirmiyor. Yani faize çok daha
fazla para harcamış oluyorsunuz. Elbette bu, ödemelerin
daha düşük olacağı anlamına geliyor, ama sanıldığı kadar
da düşük olmuyor. Aynı şey faiz oranı %10 olduğu
zaman da geçerli, ancak burada da geri ödemelerin daha
yüksek olduğunu görebilirsiniz. Yine de geri ödemeler,
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
105
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
faiz oranı %5 olduğu zamankinin iki katı olmuyor,
çünkü hem anaparayı hem faizi geri ödüyorsunuz.
Anapara geri ödemesi değişmiyor, geri ödemenin faiz
bileşeni değişiyor.
Borç finansmanını nereden bulabilirsiniz? Önce özetle
bakalım:
Ülke içinde:
• Çevre fonları *
• Ticari bankalar
• Ekipman tedarikçileri (tesis kiralanması)
Ülke dışında:
• Uluslararası Finansman Kuruluşları *
• Çok taraflı fonlar (örn. NEFCO: kuzey avrupa çevre
finansmanı kurumu) *
• İkili programlar (Hollanda, Danimarka, Almanya,
ingiltere) *
• Ticari bankalar
Şimdi bunları açıklayacak olursak; ülke içinde, borç
finansmanı sağlayacak çevre fonları olabilir. Ticari
bankalar, prensip olarak, belediyelere kredi vermeye
hazır olabilirler. Hatta bazen ekipman tedarikçisinden
kredi alınabilir. Bu “tesis kiralanması” olarak bilinir.
Kiralamanın yasal yönleri konusunda uzman değilim,
ama yapmaya izniniz varsa ve bunu yapmaya hazır bir
ekipman tedarikçisi bulabilirseniz, ekipman kiralanması
yöntemi, proje için etkin bir şekilde kredi almanın başka
bir yoludur. Ancak, konuştuğumuz türlerdeki projeler
için bunun muhtemelen çok da geçerli olmadığını
söylemek durumundayım. Neden? Çünkü bir düzenli
depolama sahasının ya da atıksu arıtma tesisinin
maliyetinin çoğunluğunu özel ekipman oluşturmaz.
Bunlar, projede çalışanların maaşları, çimento, altyapının
yapılması için makinelerin sahada kullanılması gibi rutin
giderlerdir, teknoloji değildir. Ama belki bir ileri arıtma
teknolojisi için, ilgili ekipmanların kullanımı amacıyla
size kiralanması şeklinde ekipman tedarik edebilirsiniz.
Ülke dışında, çok sıklıkla uluslararası finans
kuruluşlarından, çok taraflı fonlardan borç finansmanı
kapsamında krediler alabilirsiniz. NEFCO bu konuyla
muhtemelen daha az ilgili, ama başka çok taraflı fonlar,
iki taraflı programlar ve yine ticari bankalar da vardır.
Bunlardan yumuşak kredi imkanı olabilir. Nedir
bu yumuşak kredi? Projeye kredi alıyorsunuz fakat
başlangıçta faizi geri ödemek zorunda olmuyorsunuz.
Ya da projenin yapım sürecinde faizi geri ödemediğiniz
bir geri ödemesiz döneminiz var, ama sonunda faizi
ödüyorsunuz. Hiç birşey karşılıksız değil!
*Bu kaynaklardan “yumşak kredi” alma olasılığı vardır.
106
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Şimdi de, öz sermaye finansmanına bakalım. Bunda
faiz ödemesi yoktur, fakat projeye yatırım yapan taraf,
yatırımın geri dönüşünden pay alacaktır. Yatırımcının
projedeki payları risklidir ve bu nedenle alacağı geri
dönüş bunu yansıtmak durumundadır. Geri dönüş, borç
finansmanıyla kıyaslandığında oldukça yüksek olabilir,
yani faiz oranı olarak düşünülerek hesaplandığında çok
yüksek rakamlar elde edilir. Bazı projelerde, yatırım süreci
çok kısa olabilir; o zaman da ilgili tarafın projeden ancak,
diyelim beş yıl sonra çıkmasına izin veren ekstradan bir
strateji arayışına girilebilir. Bu şekildeki bir yaklaşımın
kamu özel sektör işbirliğini gerektirmesi muhtemeldir.
Öz sermaye finansman kaynakları neler olabilir? Ülke
içinde bu kaynaklar, yatırım bankaları, özel şirketler ve
bazı durumlarda yerel halkın projeden hisse satın aldığı
topluluk programları olabilir. Bu kaynakların, düzenli
depolama sahalarından ziyade, daha çok rüzgar tarlaları
gibi projelere yöneldiğini söylemek durumundayım, ama
yine de bu olasılık mevcuttur. Ülke dışında ise, yatırım
bankaları, özel şirketler, bazı hizmet kuruluşları ve belki
bazı uluslararası kuruluşlar öz finansman kaynaklarını
teşkil ederler.
Gelirlere gelince, kısaca listelersek, üç gelir türü vardır:
Genel vergilerden
• Genel bütçe
Su temini/arıtımı • Kullanıcı ücretleri
Atık bertarafı vb. hizmetler için.
Çevre vergileri • Diğer gelirler
Para cezaları vb.
Ödenebilirlik durumuna bir göz atarsak, sırayla şu
seviyeler üzerinden konuşabiliriz: Hane/kişi seviyesi,
yerel/bölgesel seviye ve ulusal seviye (fonlar dahil).
Ödenebilirlik konusunda, ödeme gücünden bahsederken
temel olarak mesken üzerinde ya da bireysel düzeyde
yoğunlaşmıştık. Burada sorulması gerekenler şunlardır;
kullanıcı ücretleri gelirin bir yüzdesi olarak kabul
edilebilir mi? Emekliler gibi dezavantajlı gruplarla
olan belirli sorunları nasıl ele almayı düşünüyorsunuz?
Bireysel düzeyden ayrı olarak, bir de yerel ya da bölgesel
düzeyde bir karşılayabilirlik konusu düşünülmelidir.
Bu seviyede de, toplam bütçenin bir yüzdesi olarak
sermayeye katkısı ile yerel yönetimin gelire yapabileceği
herhangi bir katkının gerçekçiliğini tartmak gerekir;
bu, yerel yönetim için karşılanabilir olmayabilir. Baltık
ülkelerindeki yerel yönetimlerden bahsetmiştim; atık
su arıtımına yatırımı yaptılar ama atık yönetimini
karşılayamadıklarını gördüler. Ulusal düzeye gelince,
Türkiye için kurumlar arası uyumlaştırma stratejisini
geliştirirken konuştuğumuz şeylerden birisi, ülkenin
toplam GSYH’sına kıyasla yapılan yatırım düzeyiydi ve
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
bazı durumlarda gerekli yatırımların yapılmasının 2530 yılı alabileceği sonucuna varmıştık. Çünkü bunu çok
daha kısa bir sürede yapacak olursanız, çevre yatırımının
yıllık efektif maliyeti, GSYH yüzdesi olarak çok yüksek
olur. Bu durum değişmiş olabilir, ama sanırım genel
anlamda, üst limit muhtemelen GSYH’nın %2 ila 3’ü
arasında bir yerlerdedir. Bu yatırımı, söz konusu sürenin
yarısında yaparsanız, rakamlar iki katı olur. O zaman da
sorunla karşılaşırsınız.
Bir nakit akışı analizinin yapılması her zaman önemlidir.
Aşağıdaki rakamlara kısaca bir göz atalım (Tablo 2):
Tablo 2: Nakit Akışı Analizi (1)
Özel
Kamu Geleneksel
Özel Sektör Özel Sektör
İşbirliği
Yatırım
Kamu
Geleneksel
Kamu
Sektörü
Hibeler,
Krediler &
Sübvansiyonlar
Kamu
Özel
Uygulama
Proje:
• Sermaye yatırımı10 M Avro
• İşletim & bakım maliyeti1 M Avro/yıl
• Yatırım süresi1 yıl
• Tesis ömrü25 yıl
Finansman:
• %100 borç finansmanı (kredi) 10 M Avro
• Faiz oranı%10/yıl
• Kredi süresi15 yıl
Bu tabloya göre, yılda 1 milyon Avro’luk işletme maliyeti
olan 10 milyon Avro’luk bir projeden bahsediyorsunuz;
yatırımı bir senede yapacaksınız ve tesisin ömrü 25
yıl. Projeyi gerçekleştirmek için %100’lük bir borç
finansmanınız olabilir. 10 milyon Avro borç alırsınız,
faiz oranınız %10 ve kredi süresi 15 yıldır. Bu sizin nakit
akışı analizinizdir.
Aşağıdaki ikinci tablo da (Tablo 3), size bu 15 yıllık
süreç içinde gidişatın nasıl olacağını ve ayrıca, bu
zaman süresince bazı noktalarda oldukça yüksek negatif
maliyetlerinizin olduğunu da gösteriyor:
Tüm bu anlattıklarım konusunda özel sektörün rolünden
biraz bahsederek konuşmamı tamamlamak istiyorum.
Şekil 1, benim çok sevdiğim bir tabloyu gösteriyor, buna
Boston kutusu diyorlar.
Tablo 3: Nakit Akışı Analizi (2)
Yıl
Gider
Gelir
M Avro M Avro
Net Toplam
Nakit Akışı Nakit Akışı
M Avro
M Avro
1
-1,31
0,00
-1,31
-1,31
2
-2,31
2,40
0,09
-1,22
-2,31
2,40
0,09
0,00
•
•
•
15
Şekil 1: Kamu Özel Sektör Karşılaştırması
Şekilin sol tarafında, üstte özel ve altta kamu yatırımı
olmak üzere ikiye ayrılmış olan “yatırım” bölümü
yer alıyor. Alt eksende ise projenin uygulanmasından
sorumlu olan kişiler var. Burası da solda “kamu ve sağda
özel” olarak ikiye ayrılmış durumda. Şimdiye kadar
hepiniz sol alt köşede çalıştınız; yani, kamu yatırımı ve
kamu projeleri. Sanayi ise sağ üst köşede çalıştı; özel
yatırım ve özel projeler. Ancak bu ayrımlar giderek daha
az keskin bir hale geliyor ve özellikle sol üst köşeye gitme
imkanınız ortaya çıkıyor, yani kamu altyapı projelerinde
özel sektör yatırımlarının bulunduğu yere. AB açısından
biraz zor bir alan olsa da, sağ alt köşede, sanayiler
için, hibeler, krediler, sübvansiyonlar yoluyla belki bir
şeyler bulunabilir (yatırım kamudan, uygulama özel
sektörden).
Bir projeye neden özel sektörü karıştırmak isteyesiniz?
Bunun zor olduğunu söylediğimi göz önünde
bulundurun. Ancak belki de sizin sahip olmadığınız
şeyleri; ek personel, işgücü, finansman, yatırım sermayesi
sağlayabilirler. Hazırlık, tasarım ve uygulamada
uzmanlık, başka yerdeki benzer tesislerin yönetimi
ve işletilmesinden deneyimler sunabilirler ve bazen
hazırlık niteliğindeki teknolojileri sağlayabilirler. Ayrıca
pek çok avantajları da var, her şeyden önce daha hızlı
bir proje uygulaması sağlayabilirler. Parayı alamıyoruz,
projeyi yapamıyoruz, ama bir kamu-özel sektör işbirliği
projesine girerseniz, bunu daha erken yapma imkanınız
olabilir. Yani belki de, mali kısıtlamaları ortadan kaldırır.
Ayrıca projeye devam etmek için, kuruluşunuz içinde
ya da potansiyel projeye girmiş olan diğer kuruluşlar
içinde uzmanlık, deneyim veya teknoloji eksikliği
açısından teknik kısıtlamaları da ortadan kaldırabilir.
Son ve Komisyonun bakış açısına göre en önemli olarak,
bu işbirliği, riski özel sektöre aktarmanıza yardımcı
dipnot: Bu sunumda, John Butson, doğrudan 17. slayttan başlayacağını duyurararak
konuşmasına başlamıştır. Sunumların tamamına REC Türkiye web sitesinden
ulaşılabilir.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
107
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
olacaktır. Riski özel sektöre ne kadar aktarabilirseniz,
Avrupa Komisyonu o kadar memnun olur, sonuçta her
şey riskin aktarılmasıyla ilgilidir.
Peki özel sektör projeye nasıl dahil olabilir?
Şekil 2: Özel Sektörün Dahil Edilmesine İlişkin Seçenekler
Tam
Özelleştirme
Gelir & Kâr
İşletim
Sözleşmesi
İşletim &
Bakım
projeler
ve
tanımlayın
muhtemel
ve
fonları
Özel
Finansman
Proje
Finansmanı
Teknik
Destek
Proje
Hazırlığı
1
2
3
4
4. Özsermaye
Hala fon açığı varsa, özsermaye fonu seçeneğini
değerlendirin.
5. Nakit Akışı
Ön nakit akış analizini gerçekleştirin.
Anahtar
Teslimi
Sözleşme
Tasarım&
Yapım
5
6
Artan özel sektör katılımı seviyesi
Şekil 2’ye bakarak özetlersek, her şeyden önce, projenin
hazırlanması aşamasında teknik yardım, ÇED’in
yapılması, maliyet fayda analizinin yapılması ve benzeri
çalışmalar. Proje finansmanı; belki de proje için para
sağlayabilirler, bu para bankadan da olabilir ya da projenin
kendisine daha doğrudan bir katılımı olan kuruluştan
olabilir. Tasarım ve yapımı sağlayabilirler, belki de
daha önce bahsettiğimiz bir anahtar teslim performans
sözleşmesi olabilir. İşletme ve bakım sağlayabilirler. Hatta
gelirin tahsil edilmesi için gelir ve kâr sorumluluğunu
bile üstlenebilirler. Bu tam özelleştirme olur. Şekil 2’de
bunları merdiven gibi göstermeye çalıştım, yani soldan
sağa doğru gittikçe, projede daha büyük bir özel sektör
katılımı görüyorsunuz. İlk basamakta teknik yardım ya da
danışmanlık hizmeti. Bir sonraki basamakta, finansmanı
da sağlıyorlar. Bir sonraki basamakta tasarım ve yapımı
üstleniyorlar. Sonra işletme ve bakımı da sağlıyorlar ve
son olarak tam gelir ve kâr sorumluluğunu da alıyorlar,
yani özelleştirme.
Son olarak, “nasıl ilerleyeceğiniz konusunda stratejik
yaklaşımınız ne olmalı?” sorusunun yanıtını
oluşturabilecek bir liste sunarak sunumumu tamamlamak
istiyorum:
108
2. Hibeler
Kaynaklar, uygun
tanımlayın.
projeleri
3. Krediler
Kaynakları, oranları ve diğer kilit koşulları tanımlayın.
PROJE
BİLEŞENLERİ
ÖZEL SEKTÖR
SEÇENEĞİ :
1. Projeler
Yatırım gerektiren tüm
özelliklerini belirleyin.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
6. Gelir
Öngörülen gelir akışı gerçekçi ve karşılanabilir düzeyde
mi?
Değilse, finansman seçeneklerini/maliyetleri ve geliri
gözden geçirin.
7. Uygulama
Risk, hızlı bir uygula sürecini garanti edecek kadar düşük
mü?
Öncelik, hızlı bir uygulama sürecini garanti edecek kadar
büyük mü?
Değilse, özel sektörün dahil edilmesi seçeneğini
değerlendirin.
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
Oturum IV
Projeler için Finansman Sağlama
Dış Finansal Kaynaklarla Çalışma İlkeleri
Joanna FIEDLER
REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi
Bu sunumda sizlere dış finansal kaynaklarla yapılan
işlerin ilkeleri hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
Burada sormamız gereken kilit soru, birbirimizi
anlayıp anlamadığımızdır. Diğer bir deyişle, proje
teklifi sunanlar ile donörlerin, Avrupa Komisyonu’nun
ve uluslararası finans kuruluşlarının, hangi dilde
konuştuklarıdır. Projenin oluşturulması ve başarılı bir
şekilde uygulanmasındaki kilit noktalardan biri ortak
dilin bulunmasıdır.
Bu perspektifi esas alarak, donörlerin bakış açısından,
özellikle herhangi bir altyapı projesinin geliştirilmesinde
erken aşamalarda ortaya çıkan başlıca beş engeli şöyle
sıralayabiliriz:
• Projede yer alanların tutumu;
• Uluslararası finans kuruluşları ve donörler hakkında bilgi;
• Finansman kriterleri;
• Risk yönetimi;
• Kurumsal ve organizasyonla ilgili sorunlar.
Projede yer alanların tutumu
Finansman kurumlarından herhangi biriyle temasa
geçtiğiniz zaman, kesinlikle sizin projeye karşı
yaklaşımınızı bilmek isteyeceklerdir. Genellikle, daha
önce herhangi bir donör finansman kuruluşuyla hiç
çalışmamış olan belediyeler için, gerçekten projeye
karşı çok yoğun bir sahiplenme duygusu beslediklerini
göstermek bir sorun teşkil ediyor. Uluslararası finans
kuruluşlarından ya da donör topluluklarından gelen
herkes, sizin bu projeye ne kadar sahiplendiğinizi bilmek
ve projeyi sonuna kadar başarılı bir şekilde götürmeyi
tam anlamıyla taahhüt ettiğinizi görmek isteyecektir.
Bunu kanıtlamanızın bir yolu, projeyi çeşitli stratejilere
yerleştirmektir; bunlar ulusal, bölgesel ya da yerel
düzeyde olabilir. Böylece, projenin sizin için gerçek bir
öncelik olduğunu - öyle bir öncelik ki, bunu belediye
planlamanıza, hatta ulusal planlamanıza dahil ettiğinizigösterebilirsiniz.
İkinci olarak, ulusal kurumlarla ne kadar çok işbirliği
yaparsanız, o kadar güçlü bağlarınız ve ulusal düzeyde
neler olup bittiği konusunda o kadar çok bilginiz olur.
Ayrıca bu, finansman kurumlarına, projeyi başarılı
bir şekilde tamamlayıncaya kadar yürütmeye kararlı
olduğunuzu gösterir. Çok ilginç bir başka husus da,
fon oluşturma ve para almanın sizin nihai amacınız
olmadığıdır. Uygulamada sıklıkla yaşanan, proje teklifi
sahibinin finansman kurumlarına gelerek, sadece,
“bize para verin, biz bu parayla ne yapacağımızı, nasıl
harcayacağımızı biliyoruz” demesi oluyor. Fakat onlar
için sizin gerçek amacınızın aslında çevre sorununu
çözmek olduğunu, sadece parayı almak olmadığını
görmeleri çok önemli. Bu sorunu çözmenin bir yolu,
proje teklifi sahibinin kendisini projeden ve projenin
tüm yönlerinden esas olarak sorumlu hissetmesidir.
Bununla ilgili olarak, denetiminiz altında projede
gerçekleşen tüm eylemleri dikkate almanız ve bu noktada
danışmanlarla birlikte çalışmanız konusunda bir örnek
vereceğim. Güneydoğu Avrupa’daki bazı belediyelerden
sıkça duyduğum üzere, yerel projelerde çalışan
danışmanlardan memnun değiller. O zaman benim
sorduğum, o danışmanları nasıl yönettikleri ve bunlar
yabancı danışmanlar olsalar bile, onları projelerinin bir
parçası olarak görüp görmedikleri oldu. Ayrıca, onlar için,
gerçekten elde etmek istediğiniz şeyi onlardan isteyen
ayrıntılı bir görev tanımı oluşturup oluşturmadıklarını
da sordum; belki de onların yönetilmesinin gerekliliği
konusunda yeterince düşünmemişlerdi. Kilit konulardan
biri budur; projenizde her kim çalışacaksa, onları
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
109
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
mümkün olduğu kadar çok şey almak isteyeceğiniz kişiler
olarak görmeli, proje kapsamındaki tüm danışmanları
yönetmeli ve onlardan gerçekten ne istediğinizi anlatan
açık ve net talimatlar vermelisiniz.
Daha sonra, açık ve net sorumluluklar ve roller gelir.
Her kime giderseniz gidin, herhangi bir donör kuruluş
olabilir, size ilgili proje üzerinde kimin çalışacağını
soracaktır. Projeyi çok etkin bir şekilde yöneteceğinizi
kanıtlamak için belediyeden, hizmet kuruluşundan bir
personel yapısının ve kimin ne yapacağının mevcut
bulunmasına hazırlıklı olmalısınız.
Son olarak, güçlü sahiplenme duygusu vardır. Bununla
birlikte, projenin faydalanıcıları, nihai faydalanıcılar
ve müşterilerinizi de düşünmek gerekir. Finansman
kurumuna gittiğinizde onların da söz konusu projeden
haberdar olup olmadıkları önemlidir. Olabilecek en kötü
şey, herhangi bir bankaya ya da Avrupa Komisyonu’na
proje fişinizle birlikte gidip, ön tasarımlarınızı ve ön
belgelerinizi göstererek, Komisyon ya da bankanın
ziyaretinize gelmeyi kabul etmesini sağladıktan sonra,
belediyenize geldiklerinde, binanın önünde büyük bir
halk protestosu ile karşılaşmalarıdır. Tabii ki bu durumda,
finansman kurumundan para alamazsınız. O nedenle,
müşterilerle bu diyaloga erken başlamak çok önemlidir.
Böylece projeyi biliyor olur ve size yardım ederler;
binanın önünde sizi protesto etmek yerine, toplantıya
gelir ve söz konusu altyapının oluşturulmasına gerçekten
ihtiyaçları olduğu konusunda sizi desteklerler.
Bir başka engel de belediyelerin çalışma kültürü.
Proje teklifi sahibinin proaktif yaklaşımı projenin tüm
aşamalarında son derece önemlidir. Yerleşik olan bir
takım kötü uygulamalar var. Türkiye için ne derece geçerli
ve ilgili bilmiyorum ama Orta ve Doğu Avrupa’daki
işlerden iki kötü uygulamanın altını çizebilirim. Bir
tanesi sır saklama. “Bu projenin bazı unsurlarını saklasak
iyi olur, çünkü bunları finansman kuruluşuna göstermek
istemiyoruz, belki fark etmezler” tutumu. Kesinlikle fark
edeceklerini size söyleyebilirim. O projede bir şeylerin
ters gittiğini er ya da geç fark edecekler ve bu, sonunda
finansman alma şansınızın ortadan kalkması durumuna
yol açacaktır. Bunun tam tersi bir yaklaşım, yine Orta
ve Doğu Avrupa’dan kötü bir uygulama örneği olan,
herkesi memnun etme davranışı. “Finansman kuruluşu
ne derse desin evet diyeceğiz” yaklaşımı. Sadece uyum
göstereceğinizin düşünülmesi ve finans kuruluşunun
memnuniyeti için evet diyeceksiniz, ama aslında uyum
gösteremeyeceğinizi ve daha sonra sorunlar çıkacağını
biliyorsunuz. O nedenle, finansman kuruluşuyla
yapılacak dürüst bir tartışma yerine, sır saklama ve herkesi
memnun etme gibi kötü uygulamalar, projenin başarılı
110
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
bir şekilde gelişmesine ve mali anlaşma belgesinin
imzalanmasına engel olabilir.
Uluslararası Finans Kuruluşları ve Donörler
Hakkında Bilgi:
Farklı donörlerin özelliklerinin neler olduğunu
bilmek çok önemlidir. Genellikle, iki taraflı donörlerle
görüşüyorsanız eğer, bunların siyasi bir temelde
çalıştıklarını ve siyaset tarafından yönetildiklerini
görebilirsiniz. Başka bir ülkeyi değil de sizin ülkenizi
desteklerken, ulaşmak istedikleri bir takım hedefleri
vardır. Uluslararası finans kuruluşlarıyla çalıştığınızdabunlar çoğunlukla bankalardır - onların da altta yatan
ulaşmak istedikleri belirli amaçları ya da çıkarları
vardır. Gerçekten de finansman kuruluşunuzun
kim olduğunu ve çıkarlarının neler olduğunu
değerlendirmek çok önemlidir.
Belediyelerden gelen teklif sahipleri tarafından
genellikle bilinmeyen konular şunlardır; seçilebilirlik
kriterleri, farklı donör topluluklarının öncelikleri,
bankaların borç verme koşulları, bunlar tarafından
sunulan araç türleri, iletişim yolları, proje teslim
prosedürleri ve son olarak ama en az diğerleri kadar
önemli olan, ihale kuralları. Avrupa Komisyonu
projelerine girdiğinizde, ihale kurallarıyla ilgili
uyulması gereken çok zorlu kural ve yönetmeliklere
tanık olursunuz.
Birlikte çalışma, uluslararası finans kuruluşları için bir
ilkedir. Proje hakkında, o masadan sorumlu olan tek
bir kişi karar vermez. Bankanın bölümleri tarafından
yapılan çok ayrıntılı bir analiz sonucunda karar verilir.
Bu, proje teklifi sahibi belediyeler için genellikle hoş
olmayan bir durumdur; sürekli devam eden tartışmalar
ve finansman kuruluşlarından hep daha fazla bilgi
talebi gelir. Donör kuruluşunuza projenizi sunmadan
önce hangi bilgilere ihtiyaçları olduğunun bilinmesi
son derece önemlidir. Pek çok durumda bankalar
tarafından sunulan para, belediyeler için çok pahalı
olabilir ve bu kredileri karşılayamayabilirler.
Sonuç olarak, herhangi bir uluslararası finans
kuruluşuyla diyaloğa girmeden önce sormanız gereken
sorular şöyledir:
• Söz konusu uluslararası finans kuruluşu, benim
belediyemde çalışabilir mi?
• Belirli bir bankanın doğrudan belediyeyle ya da
doğrudan hizmet kuruluşuyla bir anlaşma yapması mümkün mü?
• Bize ne gibi mali ürünler sunuyorlar, ödeme
mekanizmaları neler?
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
• Onlardan ne gibi bir destek alabiliriz?
• Eş-finansman gerekliliklerine uyum sağlayabilir
miyiz? (Farklı donör türleri için farklı eş-finansman
gereklilikleri var, ama hepsinin uymanız gereken
belirli bir oranda eş finansman gerekliliği olacaktır.)
• Kredi finansmanının koşulları bizim için cazip mi? (Tartıştığımız konu faiz oranları; ancak uluslararası finansman kuruluşlarının çoğunluğu, faiz oranlarının
daha düşük olduğu yumuşak kredi denilen krediler
sağlıyor. Belki daha düşük olsalar bile, bunları geri
ödemeyi karşılayamayabiliriz.)
• Hükümetten, teminat alma ihtiyacı var mı?
(Bazı uluslararası finansman kuruluşları için bu bir
gerekliliktir. Belediyelerle, hükümetler aracılığı ile
muhatap olmak ve belirli teminatlara sahip olmak
istiyorlar.)
Finansman Kriterleri:
Mali konulardan bahsedecek olursak, eş finansman
ihtiyacına bakmak gerekir. Herhangi bir donör ya da
uluslararası finans kuruluşuna gitmeden önce, projeniz
için potansiyel finansman ya da eş finansman kaynaklarına
yönelik bir planınızın olması çok önemli. Bazen diğer
kaynakların veya donörlerin size eş finansman sağlamayı
kabul ettikleri yönünde bildirimler vardır. Ancak pek
çok durumda, finans kuruluşunun ya da bankanın
sizi, projeyi çok kapsamlı ve kompleks bir şekilde
algıladığınızı görmesini sağlayacak genel bir planınızın
olması gerekir. Kendi kaynaklarınızdan eş finansmanınız
varsa, bu genelde projeye olan sahiplenme duygunuzu ve
taahhüdünüzü göstermenin en iyi yoludur. Bankalardan
teminat sağlama gerekliliği varsa, bu teminatları aslında
pratikte kimin sağladığını bulmak çok önemlidir. Eğer
bu siyasi bir süreçse, kime gidileceğini ve uygulamanın
ne olduğunu ve belediye için bu tür teminatların
alınmasının ne kadar sürebileceğini düşünmek gerekir.
Krediyi tam olarak ve zamanında geri ödemek için
belediyede yeterli nakit akışı yaratabilmelisiniz.
Projenin mali kısmını değerlendirirken, herhangi bir
bankaya veya bir uluslararası finans kuruluşuna gitmeden
önce, krediyi geri ödemek için yeterli bir gelirin mevcut olduğunu göstermek için hizmet kuruluşunun mali
göstergeleri hakkında bilgi sağlamanız gerekir. Eğer
bunu yapmazsanız, hiç şüphesiz ilk olarak sizden bunu
yapmanızı isteyeceklerdir. İkinci olarak, tarife politikaları
ile zaman içerisinde teklif edilen değişikliklere ilişkin bilgi
ve mevcut tarifelerin ödenmesi ile ilgili olarak meskenlerin
ödeme gücü hakkında bilgi ve verilerin sağlanması vardır.
Bunlar, projenizin bankaya göre geçerli olup olmadığına,
bankanın belediyenizle iş ilişkisine girmesinin makul
olup olmadığına karar verirken, uluslararası finans
kuruluşlarının özellikle dikkate aldığı üç kilit unsurdur.
Belediyeden gelen bilgiler doğrultusunda, sizinle diyaloğa
devam etmek isteyip istemediklerine karar verebilirler. Bir
de terminolojiye alışma konusu vardır. Farklı uluslararası
finans kuruluşları, farklı donörler, Avrupa Komisyonu,
her biri farklı bir terminoloji kullanır ve farklı terimler
kapsamında çeşitli ifadeler kullanır. Uluslararası finans
kuruluşlarının ya da Avrupa Komisyonun web sitesine
girip, kullandıkları terminolojiyi anlamaya çalışmak çok
önemlidir.
Risk Yönetimi:
Risk değerlendirmesi ve yönetiminde, bütün aşamalarda
ortaya çıkabilecek tüm olası riskleri ve proje geliştirmenin
tüm aşamalarıyla ilgili olarak bunların etkilerini
azaltmanın yollarını belirlemek sizin görevinizdir.
Eğer bunu yaparsanız, esasen, donörlere ve finansman
kurumlarına, projeye olan taahhüdünüzü göstermiş
olursunuz.
Kurumsal ve Organizasyonla İlgili Sorunlar:
Kurumsal ve organizasyonla ilgili konularda sorulacak
sorular şunlardır:
• Proje ne kadar sağlam temellere dayandırılmış?
• Proje üzerindeki sorumluluklar ne kadar açık ve net?
• Diğer paydaşların desteği nasıl?
• Finansman kurumuna, bütün paydaşların proje
üzerinde hemfikir olduklarını ve kimsenin itiraz
etmeyeceğini kanıtlayabilir misiniz?
• Proje, farklı stratejilerle uyumlu mu?
• Proje etkinlikleri neler? Hepsinin, örneğin AB
mevzuatına uyumlu bir şekilde ilerleyeceğini
kanıtlayabilir misiniz?
• Mali, sözleşmeye ilişkin ve yönetsel yönleri dahil
olmak üzere belediye ve hizmet kuruluşu içerisindeki
ilişkiler nasıl? Bunların hepsi bütün paydaşlar
tarafından net bir şekilde ifade edilmiş ve anlaşılmış
mı?
Uluslararası finans kuruluşlarıyla yapıcı bir diyalog
başlatmanız, ilgilenmeyecek olan ya da hiçbir zaman
finansman alamayacağınız kuruluşlara proje teklifleri
ya da proje özetleri göndermekle vakit kaybetmemenizi
önerebilirim.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
111
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
112
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
Oturum VI
Projeler için Finansman Sağlama
Türkiye’de Çevresel Belediye Altyapı Projeleri için
Finansman Seçenekleri
Dr. M. Yaşar ERDOĞAN
I. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Uluslararası
Finans Kuruluşları (UFK;
International
Financing Institutions)
Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası finans
kuruluşlarının başlıcaları Dünya Bankası (IBRD),
Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Alman Kalkınma
Bankası (KfW) olup, bu sektörde pek aktif olmayan
başka kuruluşlar da söz konusudur.
Bu kuruluşlar finanse ettikleri projeler kapsamında iki şeyi
finanse etmezler. Bunlar, yerel vergiler ve kamulaştırma
giderleridir.
Kuruluş ana sözleşmeleri gereği, finanse edecekleri
projelerin mutlaka fizibilite çalışmalarının yapılmış
olması gerekir. Aksi takdirde, proje ne kadar önemli
olursa olsun finanse edilmesi söz konusu olamaz. Bu
yüzden bazı atıksu ve katı atık projelerinin finansmanında
güçlük çekilmektedir. Her üç kuruluşun da kredileri Hazine Müsteşarlığı
Garantisi gerektirmektedir.
Dünya Bankası (IBRD)
Dünya Bankası beş kuruluştan müteşekkildir. Bunların
en büyüğü IBRD ya da Uluslararası Yeniden İmar
ve Kalkınma Bankası’dır (International Bank for
Reconstruction and Development). Dünya Bankası’nın Türkiye’deki belediye altyapı projeleri
finansmanında kullandığı tipik şartlar şunlardır:
17 yıl toplam vade ve 5 yıl ana para geri ödemesiz
dönem. Faiz oranı, LIBOR* artı %0.25 civarına denk
gelen Dünya Bankası’nın kaynak maliyeti üzerine
belirli bir marj (spread) ilave edilerek belirlenir. Dünya
Bankası kaynak maliyeti oldukça karmaşık bir konudur,
çünkü tek bir para değil bir sepet üzerinden maliyetler
hesaplanmaktadır. Şubat sonu itibariyle yıllık LIBOR
%5.1526’dır. Şu anda faizin yıllık %5 ile %5.5 arası
olması gerekir, ancak bu değişecektir. Şu andaki
konjonktöre göre faiz oranlarının giderek artması
beklenmelidir. Geri ödemeler altı ayda bir, Mayıs ve
Kasım ayı sonları itibarı ile yapılır. Anapara ödemesiz
dönem sonrası altı ayda bir, 24 eşit anapara taksiti artı
faiz şeklinde ödenir. Ödemesiz dönemde faiz ödemesi
yapılmaktadır. Kredi kısmen kullanılsa bile anapara
taksit tutarları kredi sözleşmesindeki tutar üzerinden
sabit kalır. Eksik kullanım olması halinde geri ödeme
daha çabuk olur. Kredinin kullanılmayan kısmına bir
taahhüt komisyonu ödenir. Bu genellikle binde 2,5
düzeyindedir. Kredi kullanımları hakedişler üzerinden
yapılmaktadır. Kredi alan belediyenin sağlayacağı yerel
katkı, sözleşmede belirtilen oranda yatırıldıktan sonra
Dünya Bankası kendi payına düşen hak ediş tutarını
doğrudan ilgili müteahhit hesabına yatırır. Üzerinde
anlaşmaya varılmış olan yerel katkı ödenmezse, Dünya
Bankası kredi hesabından ödeme yapmaz. Belediyeden
kaynaklanan gecikmelerin bedelini belediye ödeme
durumundadır. Pratikte kredi hesabı ilgili belediyenin
bulunduğu TCMB şubesinde açılır. Kredi ödeme
işlemlerini aynı zamanda hakedişleri de takip eden
proje uygulama ünitesi takip eder. Dünya Bankası,
Hazine Müsteşarlığı aracılığı ve bağımsız mali denetçiler
aracılığı ile hesapların işleyişini kontrol eder. Bankanın
hesap ekstrelerine göre kredi hesabına kullanım için
para gönderir. Dünya Bankası kredilerinde oturmuş bir
ödeme sistemi (disbursement) söz konusudur. Hazine Müsteşarlığı aracılığı ile kredilerine başvurulur.
Genellikle başvuru öncesi gayrı resmi temaslar söz
konusudur. Dünya Bankası, finanse edeceği projenin
* London Interbank Offered Rate Uluslararası piyasalarda, bankalar arası
borçlanmada Dolar ve Avro’ya ödenen faiz.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
113
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
yıllık yatırım programına kaydedilmesini ön koşul olarak
ileri sürmemekte ve böylece DPT’nin ilave bürokratik
engeller oluşturmasının önüne geçilmektedir. Bu
husus diğer UFK’lara göre daha avantajlı uygulamalara
yardımcı olmaktadır.
1) İzmir Su Temini ve Atıksu Projesi: 1987 yılında 184
milyon ABD Doları tutarındaki projenin temel amacı
büyük kanal projesini hayata geçirerek İzmir körfezini
kurtarmaktı. Bu projenin ön koşulu su tarifelerine belli
zamların yapılması idi. Ancak krediyi alan belediye
başkanı, seçimi su tarifelerine zam yapmayacağını
vadeden başkan adayına karşı kaybedince su tarifeleri
aynı kaldı. Bu arada projede kullanılacak boru, pompa
ve vana gibi malzeme ve ekipman toplu halde alınmış
ve bilahare bunları kullanacak müteahhit ihaleleri
gerçekleştirilmişti. Tarifelerle ilgili taahhütler yerine
gelmeyince Dünya Bankası kredi kullandırmayı
durdurmuştu. Bunun üzerine belediye başkanı, Dünya
Bankası’na su tarifelerini 10 dolara çıkarmayı vaat
ettiyse de kredinin iptalini önleyememişti. Malzeme ve
ekipman paslanarak heba olmuş, sözleşme yapan tüm
müteahhitler işi yapmış gibi tazminat aldıkları gibi
bekledikleri süre zarfında alabilecekleri başka işlerin
kârından mahkum oldukları argümanıyla ek tazminatlar
almışlardır. Sonuç olarak körfezi kurtaracak proje 15 yıl
gecikmiş, hiçbir şey yapılmadığı halde İzmir Büyükşehir
Belediyesi çok yüksek bir bedel ödemiş, sonuçta İzmir
yıllarca Türkiye’deki en yüksek su tarifesini ödemiştir ve
hâlâ ödemektedir. Ankara, Bursa ve Antalya’da su ve kanalizasyon projeleri
uygulanmış ve büyük ölçüde başarılı olmuştur. Projelerin
geri ödemeleri özellikle Ankara ve Antalya’da Hazineye
kalmıştır.
Proje uygulamalarında karşılaşılan sorunlar arasında
kamulaştırma ön koşulunun sıklıkla belediyeler
tarafından zamanında yerine getirilememesi, tarife
artış taahhütlerinin yerine getirilmesindeki isteksizlik,
müteahhit firmaların belediyeleri manipüle etmesi, siyasi
iktidar ve yerel yönetimin başındaki siyasilerin değişmesi
ile taahhütlerin yerine getirilmesinden vazgeçilmesi gibi
sorunlara sıkça rastlanmaktadır. Dünya Bankası 1990’ların başında hazırladığı bir sektör
raporunda 10 yılda Türkiye’deki Büyükşehirlerde 8 milyar
ABD dolarlık su ve kanalizasyon projesi destekleme
niyetinden söz ederken 1998’de bu sektörü tamamen
terk etmiş ve kredileri sağlık ve eğitim sektörüne
kaydırmıştır.
Banka, 2003’te bu sektöre tekrar destek vereceğini
açıklamıştır. 2005’te İller Bankası ile 275 milyon dolarlık
bir kredi sözleşmesi imzalamıştır. Proje 3 bileşenden
oluşmakta, birincisi İller Bankasının seçeceği geri
ödeme potansiyeli olan belediyelerde su, atıksu ve katı
atık projelerinin finansmanı, ikincisi teknik yardım adı
altında aday belediyelerin fizibilite, projelendirme, ihale
dokümanları hazırlama gibi faaliyetlerinin finansmanı,
üçüncü olarak da İller Bankasının kurumsal yapısının
güçlendirilmesi. İller Bankası 29 belediye önermiş
bulunmaktadır.
Sonuç itibariyle, Dünya Bankası, belediyeler ölçeğindeki
çevresel altyapı sektöründe 1990 ortalarına kadar
önemli bir aktör olmuş, on yıllık bir aradan sonra bu
sektöre tekrar adım atmıştır. Dünya Bankası diğer UFK’
lara göre daha oturmuş bir yapıya sahip, daha fazla
kurumsallaşmış bir görünüm arz etmektedir. Yaklaşık
on bin çalışanı ve üyesi bulunan 184 ülkenin desteği ile
Dünyada UFK olarak önemli bir oyuncudur. Kendine
ait satın alma usulleri, sistemli proje uygulamaları,
merkez ve ülke ofislerinden projelerin düzenli takibi
ile örnek olmaktadır. Ancak hantal bir yapıya sahiptir.
Gerektiğinde esnek karar verememektedir.
2) Çukurova Kentsel Gelişim Projesi: 120 milyon
ABD doları tutarında kredinin söz konusu olduğu bu
proje Adana, Mersin, Tarsus, Ceyhan ve İskenderun
bölgesindeki kentsel altyapının yapılması ve örnek bir
kurumsal yapı oluşturulmasını amaçlıyordu. İller Bankası
proje yönetimini üstlenmişti ancak proje uygulaması
gerçekleştirilemedi.
Bunlara ilave olarak, söz konusu dönemde İstanbul,
Avrupa Yatırım Bankası (AYB)
Avrupa Birliği’nin yatırım bankası durumunda olan AYB,
12 Eylül sonrası Türkiye’ye kredilerini durdurmuştu. Bu
dönem sonrasında Türkiye’ye ilk kredi, 1995’te Antalya
Su ve Atık Projesi için verilmiştir. AYB’nin Türkiye’de belediye altyapı sektörüne verdiği
krediler şu şekildedir: Toplam 20 yıl vadeli, 5 yıl anapara
Çevre projesi olarak kabul edilen projelerde çok ayrıntılı çevre etki değerlendirme çalışmaları ve insanların
zorunlu yer değiştirmesi gibi durumların söz konusu olup
olmadığı konusunda ayrıntılı araştırmalar gerektiğinden,
su, atıksu ve katı atık projeleri genelde su ve sanitasyon
(water and sanitation) adı altındaki altyapı kategorisinde
değerlendirilir.
1985 ile 1995 yılları arasında Belediye altyapı sektöründe
çok sayıda proje finanse eden Dünya Bankası, daha
sonra bu sektörden çekilmiş ve kredilerini sağlık ve
eğitim sektörüne kaydırmıştır. Bu dönemdeki belli başlı
projeler sırasıyla şunlardır:
114
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
geri ödemesiz dönem; altı ayda bir faiz ödenir. Ödemesiz
dönem sonunda anapara taksitleri 30 eşit taksitte 6 ayda
bir ödenir. Kredinin kullanılmayan kısmına genellikle
binde 2,5 taahhüt komisyonu ödenir. AYB kredileri de
genellikle kredi alan belediyenin bulunduğu yerdeki
TCMB şubesinde hesap açılarak kullandırılır. Ancak
burada Dünya Bankası’ndan farklı olarak dilimler halinde
kullanım esastır. AYB, TCMB şubesindeki hesaba, kredi
tutarına göre 3 ile 5 milyon Avro arasında değişen dilimler
yatırır. Bu para kullanılınca krediyi alan belediyenin
kullanımları proje uygulama birimi tarafından AYB’ye
rapor edilir ve yeni dilim kullanıma açılır. Dilimler
halinde kredi kullandırma sistemi belediyeler açısından
yeni dilim talebi sırasında çeşitli güçlükler yaratmaktadır.
Bu anlamda Dünya Bankası’nın hakedişleri doğrudan
ödeme sistemi daha iyi bir sistemdir. Dünya Bankası
sisteminde kredi veren tarafın kullanımları izlemesi daha
kolaydır. 5 milyon Avro’ luk bir dilimin Belediyece nasıl
kullanıldığını kontrol etmek daha zordur.
Dilimler halinde yapılan kullanımlarda, her dilim
kendi içinde ayrı kredi gibi değerlendirilir. Her dilimin
ödemesiz dönemi, anapara geri ödeme taksitleri kendi
içinde belirlenir. Altı ayda bir kullanılmış dilimlerin
toplamına faiz, kullanılmayan dilimlerin toplamına
taahhüt komisyonu tahakkuk ettirilir.
Faizler AYB’nin ortalama kaynak maliyeti üzerine bir
marj konarak belirlenir. AYB kredilerinde projenin
ve belediyenin durumuna göre bir faiz sübvansiyonu
uygulanabilmektedir. Bu sübvansiyonlar Avrupa Birliği
bünyesindeki Akdeniz Kirliliğini Önleme Fonu gibi
fonlardan karşılanır.
AYB kredileri Hazine Müsteşarlığı aracılığı ile kullandırılır.
Yani kredi T.C. adına Hazine Müsteşarlığı’na verilir ve
Hazine Müsteşarlığı, ilgili belediye ile bir devir anlaşması
yaparak krediyi devreder. Devir aşamasında Hazine Müsteşarlığı binde 2,5 gibi bir devir komisyonunu üç
ayda bir belediyelerden gönderdiği ekstrelere göre tahsil
eder.
AYB kredilerinde düzenli bir takip veya izleme yoktur.
Bunun en önemli nedeni AYB’nin Dünya Bankası’na
oranla personel yönünden çok daha küçük olmasıdır.
Projeleri takip edecek “proje yöneticileri,” ekonomistler
ve mühendisler yeterli sayıda istihdam edilmemiştir.
Bunun nedeni AYB’nin yaklaşımıdır. Yine de zaman
zaman önemli buldukları konularda AYB’nin de proje
uygulayan belediyeleri ziyareti söz konusudur. Ancak
AYB düzenli izleme misyonları gönderecek şekilde
organize olmamıştır. Bunun yarattığı sorunlar olmaktadır.
Örneğin, müteahhitlerin manipülasyonlarına AYB
kredileri daha açıktır. Bir gayri melhuzun kullanımı
durumunda, Dünya Bankası kredilerine göre izlenme
çok daha az olduğu için kullanımlarda kaynak israfı
ortaya çıkabilmekte, fiziksel gerçekleşmeler, olabilecek
maksimumun çok gerisinde kalabilmektedir. İnşaat
ihalelerinde uluslararası usuller uygulandığında bir
yarışma olmakta ve genellikle kredide öngörülen tutarın
altında bir fiyat söz konusu olmaktadır. Bu durumda
Belediyelere ilave altyapı yapma şansı doğmaktadır.
Ancak müteahhitlerin manipülasyonları ile ilgili bir risk
daima vardır ve kalan fonların heba edilmesi olasıdır.
Belediye çevre sektöründe Antalya’dan (35 milyon Avro)
sonra kredilendirilen diğer projeler Diyarbakır Atıksu
Projesi (32 milyon Avro), Tarsus Atıksu Projesi (9.5
milyon Avro), Şanlıurfa İçme Suyu Projesi (21.3 milyon
Avro), Adana Atıksu Projesi (10.8 milyon Avro) ve İzmit
Atıksu Projesi’dir (11.3 milyon Avro).
Sonuç olarak AYB’nin çevre projeleri için belediyelere
verdiği destek nispeten azdır. AB katılım sürecinde
olan Türkiye’nin AYB’den bu sektöre yönelik daha fazla
kaynak temin etmesi gerekir.
Alman Kalkınma Bankası (KfW)
Alman Kalkınma Bankası, İkinci Dünya Savaşı sonrası
Almanya’nın yeniden imarı için kurulmuştur. Bugün
dünya çapında dev bir UFK’ya dönüşen banka, Dünya
Bankası gibi birkaç birimden oluşmaktadır. Dış ticarete
yönelik krediler veren birimi, özel sektör kredileri veren
birimleri ile bankalar grubu olarak anılmaktadır. Bizimle
ilgili olan kısım ise daha çok mali işbirliği çerçevesinde
Alman Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı’nın
(BMZ) ikili işbirliği çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile çevre altyapı sektöründe verdiği kredilerdir.
KfW Entwicklungsbank (KfW Kalkınma Bankası)
Federal Almanya Hükümeti adına bugüne kadar
yaklaşık 4 Milyar Avro tutarında, 100’den fazla projeyi
desteklemiştir. Aslında bu krediler hükümetten
hükümete krediler olarak da adlandırılabilecek krediler
olup, uzun vadeli düşük faizli krediler ile hibelerden
oluşmuştur. Son 15 yıl içerisinde Diyarbakır, Denizli,
Batman, Erzurum, Kayseri, Siirt ve Sivas gibi şehirlerde
çevre ile ilgili belediye altyapı projelerine yaklaşık
750 milyon Avro tutarında kaynak sağlanmıştır. Su,
kanalizasyon ve katı atık düzenli depolama projeleri
şeklinde olan bu projeler ile KfW Dünya Bankası’nın
1995 sonrası sektörde bıraktığı boşluğu da büyük
ölçüde doldurmuş ve bu sektörde kaynak sağlayan önde
gelen UFK olmuştur. Özellikle MUWIT** projeleriyle
bu sektörde önemli adımlar atmıştır.
KfW’nin bu sektöre verdiği krediler genellikle toplam 30
** KfW ve AYB tarafından ortaklaşa finanse edilen Belediye Su ve Kanalizasyon
Altyapısı Projesi.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
115
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
yıl vadeli, 10 yılı anapara geri ödemesiz, %2 sabit faizli
olup, sektördeki en cazip kredi koşullarını oluşturmaktadır.
Kredi kullandırma şekli daha çok Dünya Bankası’na
benzemektedir. KfW kredilerine de Hazine Müsteşarlığı
aracılığı ile başvurulmaktadır. Projenin, Yıllık Yatırım
Programı’na kayıtlı olması ön koşul olduğundan ve bu
sektöre verilen krediler devletten devlete kredi formatında
olduğundan DPT’nin, hangi projelerin finanse edileceği
konusunda aktif katılımı söz konusudur. Her yıl Ekim
ayında Türk ve Alman Hükümetleri arasında mali ve
teknik işbirliği kapsamında kaynak sağlanacak projelerin
belirlenmesine yönelik görüşmeler yapılır ve bu toplantı
gündeminin oluşturulmasında DPT önemli ölçüde katkı
sunar. Bu toplantılar sonucunda hangi projelere kaynak
sağlanabileceği kararlaştırılır ve Hazine Müsteşarlığı
aracılığı ile işlemler başlar. Hazine Müsteşarlığı, AYB
kredilerinde de olduğu gibi kredileri alan taraftır. Alınan
krediler Hazine Müsteşarlığı ile ilgili belediye arasında
imzalanan bir devir anlaşması ile belediyeye devredilir.
Hazine Müsteşarlığı burada da binde 2,5 nispetinde bir
devir komisyonu alır. KfW projelerindede, Dünya Bankası projelerinde
olduğu gibi düzenli misyonlarla projelerin izlenmesi söz
konusudur.
UFK’ lara Yapılan Raporlamalar
Kredi alan belediyelerden genelde üç ayda bir ve yıllık
rapor istenir.
Üç aylık raporlar yatırımların fiziki ve mali gerçekleşme
oranlarını ve programdan sapma varsa, ayrıntılı nedenlerini içerir. Ayrıca mali, teknik, kurumsal,
çeşitli göstergeler takip edilir. Örneğin tarifelerin
belli bir endekse göre artması gerekiyorsa bu artışın
gerçekleşip gerçekleşmediği ve nedenleri, döşenen boru
metrajları, ev bağlantı sayısı, boru sayısı, kaçaklar için
alınan önlemler ve benzeri bilgiler. Yıllık raporlarda
esas olan mali raporlardır. Bilanço, kâr/zarar cetveli ve
bunlardaki gerçekleşmelere uygun olarak nakit akış
projeksiyonlarının güncellenmesi önemlidir. Burada
belediyelerden beklenen mali tabloların ve muhasebe
kayıtlarının genel kabul görmüş muhasebe ilkelerine
uygun olmasıdır. Bunun nedeni kredi veren mali
kuruluşun kredi alan belediyenin mali durumunu
anlamak istemesidir. Yani mali tablolar ve kayıt
düzeni gerçekçi olmak zorundadır. Bu husus kredi
sözleşmelerinde koşul olarak yer alır. Türkiye’de kayıt
düzeninin ve mali tabloların gerçeği yansıtması, tekdüzen
muhasebe sisteminin uygulanması ile mümkündür.
Bunun için tekdüzen hesap planının adaptasyonu ve
kayıtların çift taraflı muhasebe kayıt düzenine uygun
116
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
olabilmesi için ilgili elemanların eğitilmesi, bir muhasebe
paket programının satın alınması, ambarlardaki envanter
ve demirbaşların, usulüne uygun bir kodlamaya tabi
tutulması, sabit kıymetlerin dökümünün yapılması ve
amortismanların belirlenerek ayrılması gibi faaliyetler
gereklidir. Bütün bunlar yapıldıktan sonra kayıt düzeni
ve mali tabloların genel kabul gören ilkelere uygunluğu
özel bir bağımsız mali denetçi tarafından denetlenerek
kredi kuruluşuna rapor edilecektir. Bu husus bütün kredi
sözleşmelerinde bir koşul olarak yer alır.
Burada belirtilmesi gereken bir diğer husus, belediyelerin
bütçe kayıtları ile tekdüzen muhasebe sistemi arasında
bir çelişki bulunmamasıdır. Aksine bu iki sistem
birbirini tamamlar. Bütçe sistemi, harcama limitlerine
uyulup uyulmadığını, gelir hedeflerinin yakalanıp
yakalanmadığını gösterirken, tekdüzen muhasebe sistemi
dönem sonundaki mali durumu gerçeğe uygun bir
şekilde gösterir. Bu bilgiye UFK’ ların, yatırım sırasında
belediyenin ödemesi gereken kaynakları ödeme gücünün
olup olmadığını, zamanı geldiğinde geri ödemeleri yapıp
yapamayacağını görmek açısından ihtiyaçları vardır.
II. Kamu - Özel Sektör İşbirliği (Public-Private
Partnership - PPP)
Özel Finans Kuruluşlarınca Çevre İle İlgili Belediye
Altyapısı Finansmanı
Özel finans kuruluşları tarafından çevre ile ilgili bir
belediye altyapı finansmanı Türkiye’de söz konusu değildir.
Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmış ancak mevcut
yerel yönetim yapısı içinde bir çevre altyapısı projesinin
finansmanının tamamen ticari koşullarda yapılmasının
mümkün olmadığı görülmüştür. Öncelikle özel finans
kuruluşlarının, Türkiye gibi ülkelere verdikleri kredilerin
vadeleri kısa, faizleri yüksek olmakta ve ödemesiz dönem
gibi imkânlar ya hiç tanınmamakta ya da çok kısa
olmaktadır. Belediyelerin çevre ile ilgili altyapı projeleri
ise yatırım süresi uzun, yarattığı gelirler nispeten düşük
projeler olduğu için uzun bir ödemesiz döneme ve uzun
bir geri ödeme dönemine ihtiyaç göstermektedir. Ayrıca
garanti ve kontör garanti sorunları çıkmakta ve bunlar
aşılamamaktadır.
Yaklaşık on yıl önce, bir belediyenin yabancı bir özel
finans kuruluşu ile yaptığı bir sözleşme müzakeresinde
yaklaşık 70 kilometrelik bir ikincil ve üçüncül
kanalizasyon şebekesi inşaatı için 90 milyon ABD Doları
kredi almaya çalıştığını, bu kredinin vadesinin 3 yıl,
faizinin de yıllık %9 olduğunu, ödemesiz dönemin söz
konusu olmadığını görmüştük. Daha sonra bu projenin
bir uluslararası finans kuruluşu tarafından finansmanı
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
söz konusu olmuş, şebeke yüz küsur kilometreye çıktığı
halde, kredi tutarı yaklaşık 20 milyon Avro, faiz %2, vade,
on yılı ödemesiz, toplam 30 yıl olarak gerçekleşmiştir.
Bu kapsamda belediyelerde karşılaşılan bir başka sorun
ise, bir yönetimin aldığı sorumluluğu seçim sonrası
bir değişiklik olduğu zaman yeni yönetimin üstlenmek
istememesidir.
Özetle, şu anda doğrudan özel finans kuruluşlarının bir
belediye çevre altyapı projesini finanse etmesi gibi bir
opsiyon söz konusu değildir. Esasen bu seçenek ABD ve
İngiltere dışında diğer ülkelerde de pek uygulama alanı
bulamamaktadır.
Yap İşlet Devret (YİD) Modeli
Belli bir tesisin onu işletme konusunda uzman bir firma
tarafından finansmanının temin edilerek yapılması
ve tesisin yapılan yatırım, işletme giderleri ve belli bir
kârı karşılayacak kadar bir süre yapımcı tarafından
işletilmesini müteakip idareye devredilmesidir. Çıkış
noktası yüksek yatırım gerektiren tesislerin idareler
tarafından kaynak temininin başka alternatifi olmadığı
durumlarda yapılabilmesidir. Bu modelde yük, tesisin
verdiği hizmeti alanlara binmektedir. Örneğin, bir içme
suyu arıtma tesisini bu model ile bir yabancı su işletme
şirketine verdiğimizi varsayalım. Burada işletmeci şirket
finansmanı bulacak, tesisi yapacak ve kendi personeli ve
işletme sermayesi ile tesisi işletecektir. Burada işi veren
belediye belli bir fiyattan belli bir miktarda suyu tesisten
alma garantisi verecek. Ancak belediyenin taahhüt ettiği
tarife abonenin cebinden çıkacaktır. İdare, finansman
bulma, yatırımı yapma külfetinden kurtulmaktadır.
Ancak bu modelde yatırımcı/işletmeci bu işi belli bir kâr
gayesi ile yapacaktır. Kendisi finansman bulacağı için bir
finansman temin gideri vardır ve bunun da üzerine bir
kâr binmektedir. Bu da pahalı bir çözümdür ve maliyet,
suyu kullanan abone tarafından karşılanacağından
belediye için kolay ama seçmen için pahalı bir çözümdür.
İşletmeci verimlilik artışından menfaat sağlayacağı için
enerji tasarrufu ve kaçakların önlenmesi gibi konularda
motivasyonu yüksek olacaktır. İşletmecinin sözleşmeden
doğan yükümlülüklerini zamanında ve belirlenen
kalitede yerine getirmesi için çok sıkı kontrol edilmesi
gerekir.
Türkiye’de YİD uygulamaları 3996 sayılı YİD Yasası’nın
8.6.1994 tarihinde yürürlüğe girmesi ile görülmeye
başlanmıştır. Bu konuda ağırlıkla doğal gaz çevrim
santralleri gibi enerji projeleri öne çıkmıştır. Ancak,
dünyada kilovatı 3 sent civarında olan doğalgaz çevrim
santralinden elektrik enerjisi elde etme maliyeti, her
ne hikmetse, bizim YİD projelerinde 9 sent civarında
hesaplanmıştır. Bu tesislerden TEAŞ’ ın satın aldığı enerji
bedeli kilovat başına 11-13 sent civarlarına gelmiştir. Bu
sözleşmelerde tesis işletilmese bile işletmecinin yatırımını
geri alabilmesi için belli bir yatırım bedeli taahhüt
edilmektedir. Daha sonra tesislerin çalıştırılmamasına
rağmen bu bedeller ödendiği için bu projeler Türkiye’nin
sırtına yük olmuştur.
Belediye çevre altyapısı projesi finansmanı örneği
olarak İzmit Yuvacık Barajı Projesi verilebilir. Bu proje,
içme suyu konusunda ülkemizdeki tek YİD projesidir.
İşletmeci, Thames Water firmasıdır. Türkiye’den Gama
Endüstri ve Japonya’dan Mitsui ve SGM firmaları diğer
ortaklardır. Proje, İzmit’e içme suyu temini amacı ile
Yuvacık Barajı’nın, içme suyu arıtma tesisinin, iki ana
pompa istasyonunun ve ana iletim hatlarının yapımını
ve bunların 15 yıl süre ile işletimini ve sistemin Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi’ne devrini kapsamaktadır. Yatırım
tutarı 891 milyon ABD Doları olarak kabul edilmiştir.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, çevre belediyeler ve
bazı sanayi kuruluşlarının yılda 142 milyon metreküp
suyu alacağı ve alınmayan suyun bedelini Hazine
Müsteşarlığı’nın ödeyeceği şeklinde bir taahhüt söz
konusudur. Sistem 1999 başında işletmeye alınmıştır ve
2014 yılına kadar İzmit Su A.Ş. adı ile YİD işletmecisi
tarafından işletilecektir. Birinci yıl sonu itibariyle 67
milyon metreküp su alınmış; kalan su denize dökülmüştür.
Suyun bir kısmını satın alacağı düşünülen belediyeler ve
sanayi kuruluşları, suyu pahalı bulduğu için almamıştır.
Ancak her halükârda 142 milyon metreküp su, talebin
çok üstündedir. Daha sonra ortaya çıkan bazı gerçekler
şu şekildedir: Öncelikle yatırım tutarı çok abartılmıştır.
Örneğin, barajın 146 milyon ABD Doları’na mal olduğu
kabul edilirken bu tür bir barajın maliyetinin bunun çok
altında olması gerektiği anlaşılmıştır. Mahkemelik olan
bu YİD projesinin yatırım tutarı bilirkişilerce toplam
235 milyon ABD Doları olarak belirlenmiştir. Yani
yatırım tutarı 3,8 kat şişirilmiş, dolayısı ile su bedeli de
bu oranda şişirilmiştir. Hazine Müsteşarlığı’nın bu proje
kapsamında ödediği bedelin 1,3 milyar ABD Doları’na
ulaştığı belirtilmektedir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi,
Türkiye’nin ikinci en yüksek borçlu belediyesi haline
gelmiştir.
Bu proje bize YİD modelinin bir finansman modeli
olarak sakıncalarını çok net bir şekilde göstermektedir.
YİD işletmecileri yatırım tutarını abartmakta ve geri
ödemelerin aynı oranda artmasına yol açmaktadırlar.
Enerji projelerinde de benzer durum görülmüştür.
Belediye projelerinde yük kullanıcıya bindiği için ve
kullanıcı da ilgili belediyenin seçmeni olduğu için
kullanılması sakıncalı bir modeldir. Hazine Müsteşarlığı
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
117
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
garantisinin YİD işletmecisinin tüm gelirlerine verilmesi
de anlaşılması zor bir durumdur. Hazine Müsteşarlığı bir
YİD projesine garanti verecekse bunu yatırım tutarı ile
sınırlamalıdır. YİD işletmecisinin riskini sıfıra indirmek
Hazine Müsteşarlığı’nın görevi olamaz.
Diğer Kamu-Özel Sektör İşbirliği Modelleri
YİD modelinin yap işlet (Yİ) gibi sözleşmede belirtilen
işletme süresi sonunda, sahipliğin yatırımcı/işletmecide
kaldığı modeller de söz konusudur; ancak bu modellerde
de YİD’in yukarıda belirtilen sakıncaları geçerlidir.
Kamu özel sektör işbirliği örnekleri arasında, kamunun
ulusal kaynaklar ile veya uluslararası finansman kuruluşları
finansmanı ile yaptığı tesisleri özel işletmecilere
devretmesi, kiralaması veya sahipliğini devretmesi gibi
diğer çeşitli seçeneklerin belli başlıları şu şekildedir:
- Tam özelleştirme;
- Kiralama sözleşmeleri;
- Hizmet sözleşmeleri.
Tam Özelleştirme:
İngiltere’de Bayan Thatcher’ın başbakanlığı döneminde
yasalarda yaptığı büyük değişikliklerle özelleştirme
uygulamaları önündeki tüm engeller kaldırılmıştı.
Bu gelişmelerin belediyelerin çevresel altyapılarına
etkisi çok büyük olmuş ve su kanalizasyon işletmeleri
tamamen özelleştirilmiştir. Burada yapılan, tüm mevcut
altyapının özel sektöre devridir. Bu devir sembolik
fiyatlardan gerçekleştirilmiştir. Yeni yatırımların
yapılması sorumluluğu da özel sektöre devredilmiş
ve dolayısı ile bu tür özelleştirme, çevresel belediye
altyapılarının bir finansman seçeneği haline gelmiştir.
Tarifelerin belirlenmesi ve teknik denetim için iki
ayrı denetim mekanizması kurulmuştur. Sektörün
denetimi çok karmaşık bir hal almış ve özel sektörden
beklenen verimlilik ve kıvraklık elde edilememiştir.
Bu işletmelerin tamamen özel olduğu ve hisseleri
borsada alınıp satıldığı halde, yaptıkları yatırımlarda
uluslararası finans kuruluşlarından yüksek oranda faiz
sübvansiyonlu kredilerin kullanıldığı görülmektedir. Bu
tür kaynakların elde edilemediği noktada yatırımların
yapılması geciktirilmektedir. Sürekli bir tarife artış
talebi ve isteksiz yatırım uygulamaları gözlenmektedir.
Türkiye gibi ülkelerde belediyelerin çevre altyapılarının
mülkiyetinin devri konusunda yasal engellerin aşılması
imkânsız denebilecek düzeydedir. Bu seçenek, yasal ve
uygulamadan gelen zorluklar nedeniyle İngiltere dışında
pek uygulama alanı bulamamıştır.
118
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Kiralama Sözleşmeleri:
Mülkiyet ve yatırım sorumluluğu belediyededir. İşletme
tamamen veya kısmen özel sektöre verilebilir. Dünyada
en yaygın örneği Fransız Afermage Modeli’dir. Burada tüm
işletme hizmetleri; suyun kaynaktan alınması, arıtılması,
dağıtımı, sayaç okuma, tahakkuk, tahsilat, bakım onarım
hizmetleri, atıksuyun toplanması, arıtılması ve bertarafı
işletmeci tarafından verilir.
Kiralama tarzı sözleşmenin Türkiye’de belediye çevre
altyapısı sektöründe ilk kapsamlı örneği Antalya’da
uygulanmıştır. Büyükşehir Belediyesi ve Su ve
Kanalizasyon İdaresi (ASAT) tarafından Dünya
Bankası’ndan 1990’lı yılların ortalarında sıfırdan
kanalizasyon yatırımlarını yapmak, mevcut su temin
ve dağıtım sistemini yenilemek ve iyileştirmek, katı
atık toplama ve bertaraf hizmetlerini sağlıklı bir şekilde
gerçekleştirmek ve kıyı yönetim planı oluşturmak
ve uygulamak üzere bir kredi almıştır. Kredinin ön
şartı işletmenin tamamının özel sektöre verilmesi idi.
Büyükşehir ön koşulları yerine getiremediği için çöp ve
kıyı yönetimi kredisini alamamış ancak ASAT su ve kanal
ile ilgili krediyi almıştır. Yapılan bir uluslararası ihale
ile ASAT’ın işletme hizmetlerinin tamamı özel sektöre
gördürülmüştür.
Bu sözleşme, Fransız kiralama modelinin Türkiye’deki
yasal mevzuata uyarlanmış şeklidir. Bu sözleşmede
işletmecinin ücretlendirilmesi performansa dayalıdır.
İşletmeci yukarıda sayılan tüm işletme hizmetlerini
verdikten sonra hizmet bedelini, tahsilatını yaptığı
metreküp başına almaktadır. Tahsil edilemeyen
metreküp başına yapılan masraflar işletmecinin gideri
olarak kalmaktadır. Tahsilat verimliliğini maksimize
etmek açısından uygun bir sözleşme türüdür. Sözleşme
10 yıllığına bir Fransız işletmeci ile imzalanmıştır.
Fransız işletmeci ANTSU adlı bir şirket kurarak ASAT’
tan işletmenin tamamını devralmış, ancak beşinci
yılın sonunda ANTSU iflasını ilân ederek Antalya’dan
ayrılmıştır. Esasen bu kiralama örneği Antalya’ya fayda
sağlamış bir kamu özel sektör işbirliği projesi örneğidir.
Ancak işi alan Fransız işletmeci ihale sürecinde çok
düşük bir su işletme bedeli vermiş ve atıksu hizmet bedeli
neredeyse bedava denilebilecek bir düzeyde tutulmuştur.
İşletmeci için o sırada Bursa BUSKİ’nin, benzer bir
ihalenin ortaya konduğu işletmecilik örneği yararlı
olmuştur. Ayrıca hazırlık safhasında olmasını göz önüne
alarak pazara girme stratejisi olarak düşük fiyat vermiştir.
İşletmeci, Antalya’da zarar etmeyi göze almış ve Bursa ile
birlikte İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerin
de su ve kanal hizmetlerinin tamamını uluslararası finans
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
kuruluşlarının da teşviki ile özel sektöre devredeceği
varsayımından hareketle kâra geçeceğini ummuştur.
ANTSU Antalya’da 280 bin abone olduğu dönemde
270 personel ile tüm işletme hizmetlerini görmüştür.
Bu sektörde uluslararası verimlilik ölçüsü olan bin
abone başına çalışan sayısına bakıldığında, bu sayı birin
altındadır. Halbuki, Türkiye’de kamu eli ile görülen su ve
kanal işletmesi hizmetlerinde genellikle bin abone başına
beş çalışan söz konusudur. En iyi işletilen işletmelerde
bu sayı dördün altına ancak inebilmektedir. Bu ihalenin
teklif hazırlama sürecinde, işletmeci adayları bir yıl
boyunca Antalya’nın altyapısını incelemiş ve sistemin
iyileştirilmesi için önerilerini idareye vermişlerdir.
Nitekim, devir öncesi bu önerilerin önemli bir kısmı
idare tarafından sözleşme gereği uygulanmıştır. Ancak,
şu anda ASAT işletmeyi devralmış ve eleman sayısı hızlı
bir artış göstermiştir. Kiralama modelinde en önemli sorun işletmenin mevcut
elemanlarının ne yapılacağıdır. İşletme devredilirken
mevcut personelin nitelikli olanlarını işletmeci devralır
ancak aşırı istihdam sonucu elde kalacak personelin
halli gerçekten büyük bir sorun teşkil etmektedir. İyi
bir işletme sözleşmesi işletme giderlerini minimize
edebilir ve uluslararası kuruluşlardan kredi almış olan
yerel yönetimlerin borç geri ödeme sorunlarını ortadan
kaldırabilir.
Hizmet Sözleşmesi:
İşletmecinin hiçbir risk almadığı bir yöntemdir. Sayaç
okuma gibi hizmetlerin özel sektöre gördürülmesinde
yaygın olarak kullanılmaktadır. Sözleşmede belirtilen
hizmet, belirli bir ücret karşılığı ifâ edilir. Hizmet
ücreti her hizmet için ayrı ayrı belirlenir. Örneğin sayaç
okuma başına ücret, açma kesme hizmeti ücreti gibi.
Tarife artışlarının yapılmaması işletmeciyi etkilemez.
Yatırımlara katkı söz konusu değildir. İşletmecinin,
verimliliği artırma ve kaçakları önlemeye yardımcı olma
gibi motivasyonları yoktur.
Bu tür özel sektör kamu işbirliği örneklerindeki en kritik
husus, belediyenin elinde istihdam fazlası eleman olduğu
halde esas olarak nitelikli eleman gerektirmeyen hizmetleri
özel sektöre hizmet sözleşmeleri ile gördürmenin kaynak
israfına neden olmasıdır. Örneğin, sayaç okuma hizmeti
niteliği itibariyle basit bir hizmet olup, nitelikli eleman
gerektirmez. Elinizde fazladan niteliksiz eleman varsa,
bunlara maaş ödemeyi sürdürürken özel sektöre de
hizmet bedeli ödemek toplam giderleri gereksiz bir şekilde
arttırır. Elinizdeki iş gücünü ya en iyi şekilde kullanmalı
ya da bunların görevlerine son verebilmelisiniz yoksa
hizmet sözleşmesi ek maliyet anlamına gelecektir.
III. Yerel Finansman Seçenekleri: Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü ve İller Bankası
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ)
Yasalarla verilmiş diğer görevlerinin yanı sıra nüfusu yüz
binin üzerindeki yerleşim birimlerine Bakanlar Kurulu
Kararı ile su temin etmek ve su arıtma tesisleri geliştirmek
üzere tüm çalışmaları yapmak 1053 sayılı yasa ile Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilmiştir. Bugüne kadar
45 şehre içme, kullanma ve endüstri suyu sağlanması
konusunda Bakanlar kurulu DSİ’yi yetkilendirmiştir. Şu
anda bu projelerin 17’si devam etmektedir.
DSİ’nin finansman kaynağını öncelikle ulusal bütçeden
ayrılan paylar oluşturmaktadır. Son yıllarda devlet
yatırım bütçesinden DSİ’ye ayrılan pay önemli ölçüde
azalmıştır. DSİ yatırım bütçesinin önemli bir kısmının
tarım ve enerji sektörü ile ilgili yatırımlara ayrıldığı göz
önüne alınacak olursa belediye altyapı projelerine kalan
payın ne kadar yetersiz olduğu açıkça görülür. 2006
yılında DSİ yatırım bütçesi toplamı 2,77 milyar YTL
iken belediye altyapı projelerine ayrılabilecek pay sadece
290 milyon YTL’dir.
DSİ çeşitli UFK’lardan da kredi temin edebilmektedir.
Ancak bunların önemli bir bölümü enerji projelerine
yönelik olmaktadır. Şu anda İstanbul su temini
projelerinden Yeşilçay Projesi’ne Kuveyt Fonu’ndan,
Melen Projesi’ne de Japon JBIC’den kaynak temin
edilerek yürütülmeye çalışılmaktadır. Ancak toplam
belediye sektörü yatırım ihtiyacı içinde, kullanılmakta
olan dış kredi kaynakları da oldukça sınırlı kalmaktadır. Merkezi bütçeden kaynaklar bu denli kısıtlı olunca
bazı projeler sadece iz bedeli ile yatırım programında
tutulmaktadır. Bu soruna bir başka açıdan bakacak
olursak bu projelerin ihale edilmesi nedeni ile DSİ’nin
bazı müteahhitleri yıldan yıla ödenek bekleyerek ve
birim fiyat artışları oranında ihale bedeli artışlarından
istifade ederek faaliyetlerini sürdürmektedirler. Böylece
projeler öngörülenden daha geç hayata geçirilmekte ve
başlangıçtaki maliyete göre kat be kat yüksek bedellere
mal olmaktadır.
Bir başka sorun da, DSİ’nin aynı anda projeyi yapan,
ihaleyi yapan, kontrolörlüğü yapan, ödemeyi yapan taraf
olmasıdır. Bu tür bir düzen sonucunda sağlıksız proje
uygulamalarının ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır.
Zaman içinde işler belli bir grup müteahhite verilmekte
ve çarpık bir yapı ortaya çıkmaktadır. Diyarbakır İçme
Suyu Temin Projesi, DSİ tarafından Fransız Hükümet
kredisi ile yapılmıştır. Bu projede yaklaşık 60 milyon
ABD Doları tutarında yatırım söz konusudur. Dicle
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
119
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
Barajı’ndan alınan su yaklaşık 35 kilometrelik bir ana
isale hattı ile yine bu proje kapsamında yapılan içme suyu
arıtma tesisine pompalanmaktadır. Dicle Barajı’ndaki
pompa istasyonu gevşek bir zemin üzerine inşa edilmiştir.
Pompa istasyonu kaymakta ve pompalar sık sık arıza
vermektedir. Pompa istasyonunun zemin hareketleri
nedeniyle tamamen yıkılma riski vardır. Zemine iki bin
tonun üzerinde çimento enjekte edilmiş fakat kayma
durdurulamamıştır. Şimdi pompa istasyonunun farklı
bir yere yapılması söz konusudur. Bu tür uygulama
sorunları yukarıda sözü edilen yapısal bozukluklardan
kaynaklanmaktadır.
Sonuç olarak, DSİ özellikle içme suyu temini ve
arıtma projelerinde önemli bir yerel aktör olmuş ancak
zaman içinde bütçeden ayrılan payların azalması ile bu
faaliyetleri paralel olarak daha sınırlı kalmıştır.
İller Bankası
İller Bankası, belediyelerin yeterli teknik elemana sahip
olmaması noktasından hareketle kurulmuş ve yerel
yönetimlere merkezi bütçe paylarının dağıtım işlevini de
üstlenmiştir. Resmi görevi belediyeler, belediye birlikleri
ve il özel idarelerinin kamu kullanımı niteliği taşıyan her
türlü kentsel alt ve üst yapı hizmetleriyle (harita, imar
planı, park, çocuk bahçesi, meydan gibi peyzaj planı,
jeolojik etüt, belediye binası, hal binası, soğuk hava
deposu, terminal binası gibi her türlü üst yapı, içme suyu,
kanalizasyon, arıtma, katı atık, deniz deşarjı vb.) ilgili
etüt, plan ve proje hazırlamak, bu konularda danışmanlık
ve kontrolörlük hizmetleri vermek ve söz konusu
yatırımların gerçekleşmesi için kredi sağlamaktır.
Geçmişte İller Bankası’nın projeyi yapan, ihaleyi
yapan, kontrolörlüğü yapan, ödemeyi yapan taraf
olması sağlıksız proje uygulamalarının ortaya çıkmasına
kaçınılmaz olarak yol açmıştır. Zaman içinde işler belli
bir grup müteahhite verilmiş ve çarpık bir yapı ortaya
çıkmıştır. Örneğin Diyarbakır içme suyu şebekesi, İller
Bankası tarafından ihale edilmiş ve yaptırılmıştır. Atıksu
altyapısının UFK’lar tarafından finanse edilen projelerinin
uygulanması sırasında şu gözlemler yapılmıştır: İçme
suyu şebekesi yeni olduğu halde sistemde olması gereken
vanaların büyük bir kısmının konmadığı, konanların
birçoğunun hurda veya bozuk olduğu görülmüştür. Bu
nedenle UFK’lar tarafından yürütülen projeden su kayıp
ve kaçaklarını azaltma bileşeni kapsamında 500 adet
vana satın alınarak su şebekesine montajı sağlanmıştır.
Ayrıca DİSKİ kendi bütçesinden çok sayıda vana alarak
şebekeye monte etmiştir. Yine aynı proje kapsamında
yapılan yeni su depolarının izolasyonlarının yetersiz
olduğu ve çok miktarda su kaçırdığı görülmüş ve DİSKİ
120
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
su kaçaklarını azaltma projesi kapsamında bu depoların
izolasyonunun sağlanması için önemli ölçüde harcama
yapmak zorunda kalmıştır. Maalesef benzer durumlar
İller Bankası tarafından yaptırılan birçok yatırımda
gözlenmiştir.
Sonuç olarak, yapısal bir sorun haline gelen
sorunlu uygulamaları çözmek için İller Bankası’nın
rehabilitasyonu ve reorganizasyonu için 1980’li
yıllardan başlamak üzere UFK’lar çeşitli girişimlerde
bulunmuşlardır. Son dönemlerdeki girişimlerin olumlu
sonuçlar vermeye başladığı gözlenmektedir. Bundan
böyle kredisi İller Bankası tarafından sağlanan ortak
idare yatırımlarıyla ilgili yapım ihalelerinin, idarelerin
kendilerince yapılması yöntemi benimsenmiş olup, bu
konularda ihtiyaç duyulan her türlü teknik eleman ve
bilgi desteği İller Bankası tarafından sağlanabilecektir.
İhale yapamayacak durumda olan idarelerin ihaleleri ise
yine bankaca yapılabilecektir.
Kredilerin vadesi uzatılıp, faiz oranları düşürülmüştür.
Banka programında bulunan uzun vadeli (10 yıl) yatırım
kredilerine uygulanan faiz oranı % 9, yerel yönetimlerin
kendi yatırım programlarında bulunan projelere
uygulanan uzun vadeli (5 yıl) yatırım kredilerine
uygulanan faiz oranı % 9, her türlü malzeme, araç,
gereç ve ekipman alımında uygulanan uzun vadeli (3
yıl) kredilerde faiz oranı % 9, bir yıla kadar kısa vadeli
kredilerdeki faiz oranı ise % 12 olarak belirlenmiştir. İller
Bankası’nca kredilendirilen her türlü yatırımın denetimi
yerel yönetimlerle birlikte müştereken yapılacaktır.
İdarenin talebi doğrultusunda bankaca tam denetim
yapılması da mümkün olabilecektir. Kredi talebi için
gerekli olan yatırım projeleri yerel yönetimler tarafından
yaptırılabileceği gibi, talep edilmesi durumunda, İller
Bankası da kamu hizmeti niteliğinde olan yatırımlara ait
projeleri hazırlamaya devam edecektir. Yerel idarelerce
yaptırılan projeler kredilendirilmeden önce Banka
tarafından değerlendirilmeye tabi tutulacaktır. Atıksu
arıtma tesislerinin enerji giderlerinin bir kısmı İller
Bankası tarafından sübvanse edilebilecektir. Bunların
hepsi olumlu adımlardır.
2006 yılı yıllık yatırım programına göre İller Bankası’nın
2006 yılında yapacağı yatırım, toplam 602 milyon
YTL düzeyindedir. Bunun bir kısmının belediye çevre
projelerine ayrılabileceği düşünülürse toplam ihtiyaca
oranla bu miktar da oldukça kısıtlıdır.
Ulusal Kaynaklar
Türkiye’deki çevresel belediye altyapısı olarak
adlandırdığımız su, atıksu ve katı atık sektöründe yatırım
ihtiyacından söz edilirken, rakamlar 50 milyar Avro
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
mertebelerinde telaffuz edilmektedir; ulusal yatırımcı
kuruluşların bu tür yatırımlar için ayırabildiği kaynaklarla
bu yatırımların gerçekleştirilmesi, belediyelerin kendi
yatırımlarını da katarsak, 40 yıllık bir süre alabilir.
Bunun da kabul edilemez olduğu açıktır. Bu nedenle
ulusal kaynaklarla ve ulusal yatırımcı kuruluşların
imkânları ile bu sorunun çözülemeyeceği ve UFK’lar
ve Avrupa Birliği fonlarından daha fazla kaynağın bu
sektördeki yatırımların finansmanına ayrılması gerektiği
ortadadır. Mevcut haliyle her iki ulusal kuruluşun da
finanse edeceği projelerin seçimi politik etkilere açıktır.
belediye çevre projelerinin siyaseten arındırılmış objektif
mekanizmalarla ilişkilendirilmesi ve finanse edilmesi
gerekir. Seçim kriteri, yapılacak yatırımla çözümlenecek
çevre sorunlarının boyutu olmalıdır.
IV. Hibe ile Finansman
Dünya Bankası yatırımlara hibe vermemektedir. Ancak
kendi yönetimine bırakılmış bulunan Japon Hükümet
Fonu gibi fonlardan projelerin hazırlanması için hibe
tahsis edilebilmektedir. Antalya Su ve Atık Projesi’nde
3,3 milyon ABD Doları düzeyinde bir kaynak,
Japon Hükümet Fonu’ndan verilmişti. Bu hibe ile
projelendirme işleri yapılmıştı. Şu anda devam eden
Belediye Hizmetleri Projesi’ne de 500.000 ABD Doları
tutarında bir Japon Hükümet hibesi tahsis edilmiştir.
Yakın zamana kadar KfW belediye çevre projelerine
büyük ölçüde hibe veren bir UFK idi. Ancak Türkiye’nin
AB üyeliğine adaylığı ile bu tür hibeler son buldu.
Örneğin Diyarbakır atıksu arıtma tesisinin yapılması
için 53 milyon mark hibe verilmiş ve tesisin tamamı hibe
ile yapılmıştı. Bu hibeler hükümetten hükümete verilen
kaynaklar olarak mütalaa edilmelidir. KfW kaynaklı bu
imkân artık yoktur.
AYB hibe vermemektedir. Ancak projenin özelliğine
göre faiz sübvansiyonları imkânı söz konusu olabilmektedir. Örneğin Antalya Su ve Atık Projesinde
Akdeniz’in Kirliliğinin Önlenmesi Fonu’ndan %50 faiz
sübvansiyonu sağlanmış ve bu sayede projenin atıksu
bileşeninin fizibilitesi kolaylaşmış ve paralel finansman
şeklindeki Dünya Bankası kredisinin alınması mümkün
olabilmiştir. AYB bu projede atıksu arıtma tesisi ve derin
deniz deşarjı ve ana kolektörlerin bir kısmını finanse
etmişti.
Hibe şeklinde bu sektörü de içeren kaynak sağlayan
diğer kuruluşlar teknik yardım kuruluşları olan GTZ ve
JICA’dır. Bu kuruluşlar Alman ve Japon teknik yardım
kuruluşları olup, destekleri hibe şeklinde olmaktadır.
Örneğin GTZ Diyarbakır DİSKİ Kapasite Güçlendirme
Projesi’ni ve Erzurum Katı Atık Birliği Projesi’ni finanse
etmiştir. Hibe şeklinde bu tür projelerin finansmanı konusunda
potansiyel olarak en büyük kaynak AB fonlarıdır. Ancak
şu ana kadar finanse edilen projelere bakıldığında
olması gerekenin çok altında bir finansman söz konusu
olmuştur. Çanakkale ve Kuşadası katı atık projeleri örnek
olarak verilebilir. AB fonlarından desteklenen projelerin
%75’e kadar hibe olma imkânı vardır. Bu sektöre verilen
desteğin mutlaka artması gerekmektedir. AB üyelik
sürecinde su, atıksu ve katı atık konusunda standartların
Avrupa ile aynı seviyeye getirilmesi için toplamda çok
büyük yatırım gerekmektedir. AB fonları bu konuda en
önemli çare olarak gözükmektedir.
V. Sonuç
Çevre ile ilgili belediye altyapı projelerinin finansmanı
konusunda şimdiye kadar UFK’lar arasında Dünya
Bankası (IBRD), KfW ve AYB kredi şeklinde finansman
sağlamışlardır. Bu sektörde diğer UFK’ların sağladığı
finansman katkısı oldukça düşüktür. Ulusal kuruluşlar
olarak DSİ büyük yerleşim yerlerinin içme suyu
projelerini Bakanlar Kurulu kararları ile merkezi
bütçeden tahsis edilen kaynaklarla, UFK’lardan ya
da ülkeden ülkeye kredilerden projelere sağlanan
kaynaklarla gerçekleştirmektedir. Merkezi bütçeden
sağlanan fonlar, DSİ Yönetim Kurulu Kararı ile
belediyelere kısmen hibe, kısmen de kredi olarak
verilebilmektedir. Ancak dış kaynaklarla gerçekleştirilen
DSİ içme suyu projelerinde esas olan, ilgili belediyenin
tesisi devraldıktan sonra kredinin geri ödemelerini de
yapmasıdır. İller Bankası, yasası gereği belediye altyapı
projelerinin gerçekleştirilmesinde belediyelere proje,
ihale, kontrolörlük ve kredilendirme desteği vermekte,
kredilerin geri ödemeleri belediye vergi paylarının
%40’ına kadar olan kısmının kesilmesi ile İller Bankası
Yönetim Kurulu tarafından belirlenen geri ödeme planına
göre yapılmaktadır. İller Bankası finansmanı, prensip
olarak hibeden ziyade kredi şeklindedir.
Ülkeden ülkeye verilen uzun vadeli düşük faizli kredilerle
de bu alanda proje finansmanı mümkündür. Bu alanda
Alman ve Fransız Hükümeti’nin kredileri ön plandadır.
Fransız Hükümet kredilerinde Degremont ve OTV gibi
önde gelen Fransız şirketlerinin Fransa’da daralan iş
hacimlerini telafi etmek gibi bir motif vardır. Diyarbakır
içme suyu arıtma tesisi degremont teknolojisi ile yapılmıştır.
Fransız Hükümeti kredisi ile finanse edilen Alanya Atıksu
Arıtma Tesisi ise OTV tarafından yapılmıştır. Her iki tesis
de son derece teknoloji-yoğun tesisler olup, tam manası
ile işletilmesi mümkün olamayan tesis örnekleridir.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
121
OTURUM Iv: PROJELER İÇİN FİNANSMAN SAĞL AMA
Maalesef, bu sektördeki Fransız Hükümeti kredileri, uzun
vadeli ve düşük faizli diye diğer koşulları göz ardı edilerek
alınmakta ve uygulamada sorunlar görülmektedir.
Projelerin, belediyelerin niteliklerine uyması önemlidir
ve bu konuda baştan bir çaba gösterilmelidir.
Bu sektörde projelerin hibe şeklinde finansmanı
konusunda AB fonları dışında imkânlar oldukça
sınırlıdır. Yatırım finansmanından ziyade fizibilite, proje
hazırlama veya kapasite güçlendirme gibi konularda hibe
ile destek söz konusudur. Türkiye’nin AB adaylığı ile
yatırım finansmanı konusunda önemli bir imkân olan
KfW aracılığı ile verilen Alman Hükümeti hibelerine son
verilmiştir. Diğer seçenekler arasında özel bankaların doğrudan
finansmanı bu sektördeki projelerin niteliği gereği bir
seçenek olma şansına pek sahip değildir. Türkiye’de
meydana gelen YİD uygulamaları, girişimcilerin yatırım
tutarlarını abartması neticesinde kötü örnek olmuştur ve
tercih edilebilecek seçenekler arasında yer almamaktadır.
Kamu-özel sektör işbirliğinin diğer şekilleri ise bir
hizmet veya bir tesis bazında yaygınlaşmakta ise de, tüm
hizmetlerin ve tesislerin toptan özel sektöre verilmesi veya
işlettirilmesi için mevcut yasal altyapının oluşturulması
gerekmektedir. Birçok Avrupa ülkesinde merkezi PPP
(kamu-özel sektör işbirliği merkezi kamu-özel sektör
işbirliği) birimleri oluşturulmuş ve yasal altyapı bu tür
uygulamaları kolaylaştıracak hale getirilmiştir. Ancak
Türkiye’de Hazine Müsteşarlığı bünyesinde başlatılan
bu çalışmalar sonuçlandırılmamıştır. Bu çalışmalar
sonuçlandırılırsa PPP uygulamaları sektöre verimli
işletmecilik kazandırma potansiyeline sahiptir. Sektörün finansman imkânları açısından geleceği AB
fonlarındadır. Türkiye’nin AB adaylığına bağlı olarak
AB’nin Türkiye’ye sağladığı kaynak artmaktadır. Bugüne
kadar nispeten az desteklenmiş olan bu sektör, daha
fazla desteklenmelidir. Bu hem alternatif finansman
kaynaklarının ihtiyaca oranla az olması hem de
Türkiye’nin AB standartlarını yakalama ihtiyacı dolayısı
ile önem arz etmektedir.
122
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Oturum V
Panel: Uluslararası Finans Kuruluşları
ve Donörlerin Türkiye’deki Çevresel
Altyapı Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları
Seminerin panel olarak düzenlenen son oturumu yerel yönetimlerle
Türkiye’deki başlıca finans kuruluşlarının temsilcilerini bir araya getirmeyi
amaçlıyordu. Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdür
Yardımcısı’nın başkanlığında panelde söz alan Avrupa Komisyonu
Delegasyonu, Alman Yatırım Bankası ve İller Bankası yetkilileri kuruluşlarının
Türkiye’deki altyapı projelerinin finansmanı ile ilgili yerel yönetimlerle
işbirliği olanaklarını aktardılar. AB’ye katılım süreciyle ivmelenen altyapı
yatırımlarının finansmanında ulusal önceliklerle uluslararası önceliklerin
karşılaştırılmasına da fırsat veren panelde ülkeler arası ikili işbirlikleri,
Türkiye’nin yerli kaynaklarının hareketi, kredi-hibe-özkaynak kullanımında
oluşturulması gereken denge gibi konular önemli tartışmalar arasındaydı.
O T U R U M V : PA N E L
Oturum V
PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve
Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı
Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları
Giriş Konuşması
Oturum Başkanı: Özgür PEHLİVAN
Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdür Yardımcısı
Panelimizin konusu uluslararası finans kuruluşları ve
diğer donörlerin Türkiye’deki çevre altyapı yatırımları ile
ilgili yaklaşımları, mevcut ve gelecek programları.
Hepinizin bildiği gibi AB’ye katılım sürecinde en hassas
sektörlerden biri çevre ve kentsel altyapı sektörü. Bu
alanda çeşitli çalışmalar var. Türkiye’nin ne kadar altyapı
yatırımına ihtiyacı var? Bilimsel çalışmalar sonunda
rakamlar 70 milyar Avro seviyelerine çıkıyor. Bunun 2025 milyarı idame, bakım harcamaları olsa, 35-40 milyar
Avro’luk bir yatırım bekliyor Türkiye’yi. Bu yatırım,
içme suyu sektörü, atıksu, atıksu arıtma ya da katı atık
yönetimi konularında olabilir. Böyle bir yatırım ihtiyacı,
beraberinde de elbette bir finansman ihtiyacını getiriyor.
Bu, her sektörün yüzyüze olduğu kaynak sıkıntısını da
gündeme getiriyor.
Hepinizin bildiği gibi makro ekonominin temel
özdeşliklerinden biri yatırım ve tasarruf eşitliği. Ama
ülkemizde maalesef yatırım canlı olsa da tasarruf düzeyi
son derece düşük. Ülke genelinde ekonomide %20
tasarruf oranı varken bu kadar büyük yatırımların gerek
merkezi hükümetin gerekse yerel yönetimlerin kendi
yaratacakları nakit akışlarıyla karşılanması son derece zor.
Mali idarelerimizin bu nakit akışı kapasitesini kısa süre
içinde arttırmaları da herhalde pek gerçekçi bir beklenti
olmayacak. Sonuçta iç kaynak yetersiz olursa, kalan
kaynağı nereden karşılayacağız? Ana yürütücü kuruluşları
belediyeler olarak alırsak, kaynak ihtiyacı dışardan nasıl
karşılanır? İlgili kuruluşlarımız, ya iç borçlanacak, ya dış
borca gidecek, ya da hibe olanaklarına bakacak içeriden
yahut dışarıdan; veya kamu-özel sektör işbirliği (PPP)
gibi modelleri uygulamaya çalışacaklar. Tüm bunlar, iki
gün boyunca tartışıldı.
Bu panel de, bütün konuşmaların bir devamı olarak,
iç borçlanma ve PPP’den daha ziyade, dış finansman
olanakları, kredi olsun, hibe olsun, onun üzerine
odaklanacak.
Bildiğiniz gibi, belediyelerin dışarıdan kredi
alması, projelerinin her şartta yatırım programıyla
ilişkilendirilmesi koşuluyla oluyor. Yani, belediyeler
kendi harcamaları konusunda merkezi hükümetin bir
izin mekanizmasına yahut bir programa tabiler.
Bu konu genellikle yanlış anlaşılıyor, özellikle onu bir
düzeltelim. Her şartta, hibe olsun, kredi olsun, bir
belediye projesi, dış finansman ile gerçekleşiyorsa,
öncelikle bir kamu yatırım programı ile ilişkilendirilecek,
ondan sonra da, Hazine Müsteşarlığı’nın garantisi
söz konusu olursa, Hazine Müsteşarlığı vasıtasıyla
dış finansman erişimi sağlanacak. Geçmişe yönelik
çok kısaca bilgi verecek olursam; son yıllarda belediye
sektörüne Hazine Müsteşarlığı vasıtasıyla sağlanan dış
finansman, yıllar itibariyle maalesef düşüş gösteriyor.
2000’den önceki yıllarda, münferit yıllarda 1 milyar, 1.5
milyar seviyelerinde sağlanan, dış finansman, 2000’li
yıllardan sonra hepinizin de tahmin edeceği sebepler
nedeniyle düşüş izledi, hatta son yıllarda 100-200 milyon
dolar arasına kadar indi. Tabii burada en önemli husus,
sağlanan bu dış finansmanın yükünün, belediyelerimizin
maalesef geri ödeme kapasitelerinin yetersizliği nedeniyle
Hazine Müsteşarlığı üzerine binmesi oldu.
Dış finansmanla ilgili diğer bir olumsuz gözlem
de şu: Bu sağlanan dış finansmanın yaklaşık %95’i
maalesef büyükşehir belediyelerine gitti. Oysa asıl dış
finansmana ihtiyacı olan, dış kaynağa ihtiyacı olan
kesim, Anadolu’nun her kesimindeki küçük ve orta
ölçekli belediyeler. Bu belediyelerimizin maalesef bu
dış finansman imkânlarına erişimi oldukça sınırlı oldu.
Bizim son yıllardaki borçlanma stratejisinde genel
olarak tavrımız, ki bunun içine mahalli idareler, çevre
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
125
O T U R U M V : PA N E L
altyapı projeleri de giriyor, bu tür projelerde ticari
finansman yerine mümkün olduğu kadar uluslararası
kuruluşlar yahut “bilateral donor” dediğimiz hükümet
kuruluşlarıyla çalışmak. Son yıllarda stratejimizi bunun
üzerine oturttuk. Mümkün olduğu kadar Dünya
Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Konseyi
Kalkınma Bankası gibi uluslararası kuruluşlar ile JBIC
Japon İşbirliği Bankası yahut Almanların KFW Bankası
gibi bilateral donörlerden temin edilen finansmanı
belediyelere aktarmayı hedefledik. Bunun da en önemli
nedeni şudur: Geçtiğimiz yıllarda da gözlemledik ki,
ticari finansmanla yapılan projeler hem ölçek olarak
gereğinden büyük hem de pahalı yapılıyor; çünkü ticari
finansmanda projenin tasarımla uygulanmasına nezaret
eden teknik danışmanlık hizmeti alınan bir kuruluş yok,
hem de işletme aşamasına geldiğinde, kurumsal gelişime
önem verilmediği için, işletme aşamasında kalıyor. Oysa
uluslararası kuruluşlar veya bu tür iki taraflı (bilateral)
donörlerin aracılığıyla yapılan projelerde, donörler de
proje tasarımından uygulanmasına kadar, ihale süreci
de dahil olmak üzere konuya dahil oldukları için ve
kurumsal gelişime, teknik yardıma önem verdikleri için
hem daha kaliteli tesislerin yapıldığı görülüyor, hem de
daha önemlisi proje bittikten sonra etkin olarak faaliyette
bulunabiliyor.
Son yıllarda gündeme gelen bir konu da; münferit olarak
her bir proje finansmanı için her türdeki kredi kaynağına
yaklaşım göstermektense, özellikle küçük-orta ölçekli
belediyelerin bu tür kreditörlere erişiminin de sınırlı
olduğunu göz önüne alarak, baştan bir finansman
havuzu oluşturabilir miyiz? Yani uluslararası ve iki taraflı
donörlerden alınacak kaynaklarla, bunun içine belki
İller Bankası gibi devletin de koyacağı bir katkıyla, bir
fon havuzu oluşturup, bu fon havuzunda, aktarılan hibe
olsun, kredi olsun, kaynakların maliyetini parçalayarak
küçük-orta ölçekli belediyelerin projelerine kaynak
aktarılabilir mi, kredilendirme yapılabilir mi, gibi bir
program da geliştirilebilir. Bu konuda da çalışmalar
gündemde. Tabi burada soru şu olabilir; böyle bir havuz
oluşturursak bunu kim etkin olarak idare edebilir? Çeşitli
kaynaklardan bu fonları kim alıp, bunları parçalayıp
en uygun maliyetle, ihtiyacı olan küçük-orta ölçekli
belediyelere aktarabilir, teknik yardımla ilgili olarak?
İçeriden buna en uygun aday İller Bankası gibi gözüküyor;
mevzuatında ve kurumsal yapısında belli bir değişikliğe
gittikten sonra. İlk aşamada belki İller Bankası belli bir
düzeye gelene kadar bir uluslararası kuruluşun yahut
iki taraflı bir kuruluşun, KFW gibi veya Avrupa Birliği
Komisyonu gibi bir kuruluşun idaresinde de yapılabilir
bu iş. Bu noktaya gelmişken, sözü ilk olarak KFW’den
Sayın Burkhard Hinz’e vereyim.
126
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M V : PA N E L
Oturum V
PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve
Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı
Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları
Çevresel Altyapının Desteklenmesinde
Almanya-Türkiye İşbirliği
Burkhard HINZ
Alman Kalkınma Bankası KfW Ankara Ofisi Direktörü
Çok teşekkürler Özgür Bey. KfW, Federal Almanya
Cumhuriyeti fiilen var olmadan önce kurulmuş olan bir
kuruluştur ve kuruluş nedeni de, kısaltmaya bakacak
olursanız, Yeniden Yapılanma Bankası’dır. KfW aslında
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya gelen
Marshall Planı Yardımı’nı kanalize eden kuruluştu. Bu
sırada Almanya’daki en büyük bankalardan biri haline
geldi ve sahipleri Federal Almanya Cumhuriyeti ile
Federal Eyaletler olduğu için, KfW’nin kredi notu
3A’dır; bu da sonuç olarak nispeten ucuz finansman
sağladığımız anlamına geliyor. KfW, Türkiye’de 40 yılı
aşkın bir süredir aktiftir ve şimdiye kadar yapılan toplam
taahhüt 8.2 milyar Avro civarındadır.
KfW olarak biz Türkiye’de çeşitli branşlar altında
çalışıyoruz, bunlardan birisi, çevresel altyapı alanındaki
faaliyetler, KOBİ’lerin geliştirilmesi ve aynı zamanda
enerji sektörüyle ilgilenen Entwicklungs Bank dediğimiz
Kalkınma Bankası’dır. Bu kapsamda şimdiye kadar pek
çok şey yapılmıştır; toplamda 4 milyar Avro’dan fazladır
ve şu anda sizin için aktif olan havuz yaklaşık 0.6
milyar Avro civarındadır. Diğeri ise, örneğin Türk Hava
Yolları için airbuslar, santraller ve benzeri faaliyetler için
ticari finansman sağlayan IPEX-Bank adını verdiğimiz
branştır. Son olarak, DEG’miz (Alman Yatırım ve
Kalkınma Kurumu) var. Bu da Türkiye’de özel yatırımın
geliştirilmesi için oluşturulmuş bir kuruluştur.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile yaptığımız mali
işbirliği çerçevesinde, çevresel altyapıyı büyük ölçüde
destekliyoruz. Daha önce de belirtildiği gibi, ana odak
noktası mevcut altyapının ıslahının yanı sıra yenisinin
geliştirilmesidir ve ilgili sektörler olan su temin, atıksu,
katı atık ve belli oranda ulaşım sektöründe de yer
alıyoruz. Örneğin Konya’da ve Bursa’da tramvay yolunu
finanse ediyoruz.
Şekil 1’deki haritada Türkiye’de şu anda neler yaptığımızı
görebilirsiniz. Her nokta, yürütülmekte olan bir projeyi
gösteriyor. Hepsi birlikte, şu anda yaklaşık 600 milyon
Avro tutarında projelerimiz var. Çevresel altyapı ile
ilgili olarak, 15 yıldır bu konu üzerinde odaklanıyoruz.
Toplam taahhüdümüz 800 milyon civarında ve harita
üzerinde gördüğünüz yerlerde projeler gerçekleştiriliyor.
Şekil 1: KfW’nin Türkiye’de yürütmekte olduğu projeler
Türkiye’deki çeşitli belediyelerde projeleri destekledik.
Ankara’daki atıksu artıma tesisi de büyük ölçüde KfW
tarafından finanse edildi ve şimdi de ülkenin doğu
kesiminde çok sayıda proje var. Neden ülkenin doğu
kesimine gidiyoruz? Bu temel olarak, krediler açısından
ucuz para sağladığımız için ve geçmişte hibelerimiz de
vardı. Siz Alman vergi mükellefleri tarafından ödenen,
bu nispeten ucuz parayı alıyorsunuz, o nedenle biz de
ihtiyacın daha acil olduğu yerlere gitmemiz gerektiğini
söylüyoruz. Bu illa ki, İstanbul, İzmir değil, bunlar tabii
ki çok güzel şehirler ama biz belediyelerin özel sermaye
piyasasına gidip yeniden finansman isteme durumunda
olmayan yerlere gitme ihtiyacını gözetiyoruz. Daha
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
127
O T U R U M V : PA N E L
önce de belirtildiği gibi, Türkiye’deki ihtiyaç çok büyük.
Çevresel altyapı yatırımı için yaklaşık 75 milyar Avro’ya
ihtiyaç olduğu yönünde bazı hesaplamalar var, ancak
bu 20 milyar bile olsa, yine de çok büyük para. Çok
açık olan bir şey var ki, herkes için hibe olmayacak,
orası kesin. Yalnıza 20 milyar olduğunu söylesek bile,
ki yapılan hesaplamalara göre yalnızca çevresel altyapı
(su, atık ve atıksu) için bu miktar 50 civarında, bunlara
yönelik olarak Avrupa Birliği’nden gelecek hibeler
yalnızca küçük bir kısmı olacak.
O halde belediyeler açısından, farklı finansman
kaynaklarına da bakmalarını öneririm. Bu bağlamda KfW
bunlardan biri olabilir. Ancak daha önce de dediğim gibi
bizim artık hibe fonlarımız yok ama kredilerimiz var,
oldukça cazip krediler bunlar. Genellikle bunların Avrupa
Yatırım Bankası’ndan ve Dünya Bankası’ndan daha ucuz
olduğunu söyleyebiliriz, ama yine de sonuçta kredi.
Kredi verdik, çünkü su tedariki ya da su projesinin her
belediyede, düzgün bir şekilde yönetilmesi ve belediyenin
düzgün bir hizmet sağlaması konumunda olması halinde,
kendi parasını çıkaracağına inandık. Dünyanın pek çok
ülkesinde edindiğimiz deneyimlere göre, müşteriler de
böyle bir hizmet karşılığında ödeme konusunda istekli
oluyor. Tüketicilerin, limitlerinin ötesinde bir şeyi
ödemeye zorlanmalarından bahsetmiyoruz, yani bu
anlamda dengelenebilecek doğru tarifelerin belirlenmesi
açısından bu konuyu ele almanın birçok yolu var. Ancak
bizim anlayışımıza göre, nispeten fakir belediyeler
bile, atıksu ya da su sistemlerini düzgün bir şekilde
yönetirlerse, bunu ödeyebilirler. Ayrıca önümüzdeki
birkaç ay içerisinde yeni bir çevre kanunu yürürlüğe
girecek. Bu çevre kanunu, açık bir şekilde sizden, tüm
maliyetleri kapsayan ücretler belirlemenizi talep edecek.
Yani bu tüm maliyetleri karşılayan ücretleri alırsanız, bir
kredinin de, kredi finansmanının ya da geri ödemesinin
de mümkün olması gerektiği iddia edilebilir.
Biz tüm bu farklı projeleri yapıyoruz, şartlarımızı
belirtecek olursak, şu anda 20 yıl vadeli kredilerden
bahsedebiliriz, beş yıl geri ödemesiz dönem ve sermaye
piyasasının gelişimine bağlı olan faiz oranları da yaklaşık
%3 civarlarında. Türkiye’deki duruma bakacak olursak,
son birkaç yıl içinde yatırım, su tedariki, su tedarikine
erişim, kamu kanalizasyon şebekesine erişim alanında pek
çok ilerleme kaydedildi. Ancak sanırım, hala kat edecek
çok yol var. Mevcut altyapının da kredilerle ödendiği,
örneğin İller Bankası’ndan meslektaşlarımız tarafından
sağlandığı durumlar var ve bunlar kötüye gidiyor, çünkü
yatırımın arkasından bakım gelmiyor.
Bir husus da şu; özellikle ülkenin doğu kesimindeki
belediyelerde, ödenmeyen suyun yüzdesi %70’in üzerinde,
128
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
yani üretilen, özellikle enerji ve benzeri şeylerden dolayı
kısmen çok yüksek bir maliyetle üretilen suyun yalnızca
yaklaşık üçte biri ödeniyor. Ayrıca, benim bildiğim,
örneğin Mardin gibi belediyeler var, yazın belediyenin
belli yerlerinde haftada dört saat su veriliyor. Bu da tabi
ki değiştirilmesi gereken bir durum.
Şekil 2’deki çember içinde nereden başladığınız önemli
değil, fakat sağ alt köşedeki düşük tarifeyi alırsanız, o
zaman maliyet kazanımınızın olmadığı bir durumla
karşı karşıya kalacaksınız, bu yüzden de yeniden yatırım
olmayacak, bundan dolayı su kayıpları yüksek olacak,
bundan dolayı hizmetler kötüleşecek ve hizmetler
kötüleşirse de insanlar artık ödemeye hazır olmayacaklar
ve sonuçta en başa dönebilirsiniz; yani tarifelerinizi
düşürmeniz gerekecek ve bu böyle devam edecek.
Şekil 2: Türkiye’de Belediye Düzeyinde Su Yönetimindeki Sorunlar
Zayıf hizmet düzeyi
Ödeme konusunda
isteksizlik
Yüksek su kayıpları
Belediye
Yetersiz yatırım dönüşümü
Düşük tarifeler
Maliyetlerin karşılanmaması
KfW olarak bununla baş etmenin, bu çeşit bir kısır
döngüyü kırmanın ve altyapı açısından yatırımlara
bakmanın, yüksek hijyenik standartlara ve çevresel
standartlara ulaşmanın yollarını düşünüyoruz. Ancak biz
diğerleri gibi sadece finansman kuruluşu değiliz. Biz açık
bir şekilde böylesi bir sürdürülebilir işletmeye bakıyoruz
ve bu yüzden de bir belediyeyle çalıştığımızda; mali
yatırımımız teknik eğitime paralel olarak yürür, yani
genelde belediye adına görevlendirilen bir kişi, sistemin
düzgün ve sürdürülebilir bir şekilde nasıl yürütüleceğinin
farklı yönlerini ele alır.
Şekil 3’te Diyarbakır’da bir atıksu arıtma tesisini
finanse ettiğimiz ve Avrupa Yatırım Bankası’ndan
meslektaşlarımızla birlikte bir santral şebekesinin eş
finansmanını gerçekleştirdiğimiz projenin bazı rakamsal
sonuçlarını görebilirsiniz. Bunlar Diyarbakır’daki Dicle
Üniversitesi tarafından sunulan rakamlar. Sadece düzgün
bir şebeke sayesinde sudan kaynaklanan hastalıkların
nasıl azaldığını görebilirsiniz. İşte sistem düzgün bir
şekilde işlediğinde ya da ortada bir sistem olduğunda
O T U R U M V : PA N E L
elde
sonuç budur.
Şekilettiğiniz
3: Diyarbakır’da
suyla bulaşan hastalıkların gelişimi
Hepatit A
600
500
400
300
200
100
0
7000
6000
5000
4000
3000
2000
1000
0
1997
2003
Dizanteri
1997
2003
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
20000
18000
16000
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
Tifo
1997
2003
İshal
1997
2003
Nasıl çalıştığımıza kısaca bakacak olursak, Resim
1’deki dört adama bakın. Bu bisiklette sanırım iki tane
ayrıcalıklı yer var, biri bisikleti kullanan en öndeki ve
diğeri de muhtemelen en arkadaki; isterse uyuyabilir
ve kimse bunu fark etmez. Ancak yine de, şöyle bir
fikrimiz var, ne yapıyor olursak olalım, belediye sürücü
koltuğunda olmak zorunda.
Resim 1: Belediye en önde olmak zorunda!
Bir belediye, su temini veya kanalizasyon kuruluşları, projeyle ilgilenmiyorsa, o proje asla sürdürülebilir
olmayacaktır. Ondan sonra faydalanıcılar, belediyelerdeki
insanlar gelir. Hizmet için ödeme yapacak olan onlar.
Tabii ki onların da projenin tamamında önemli bir
rol oynamaları ve katılmaları gerekir. Daha sonra
finans kuruluşunun geldiğini söyleyebiliriz, bu KfW
olabilir, ve sonra da tabii ki Türk paydaşlarımız var;
tüm süreci denetleyen Hazine, DPT, Çevre ve Orman
Bakanlığı’ndan arkadaşlarımız.
Hükümetlerarası bir anlaşmamız var. Genel bir proje
değerlendirmesi ve benzeri konular olacak. Genellikle ve
son olarak bir nihai değerlendirmemiz var. Daha önce
de söylediğim gibi belediye, tüm bu sürecin itici gücü.
Bu elbette belediyenin, herhangi bir karar alınmasında
serbest olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü biz eğer
Alman parasını harcıyorsak, bu aslında rehberlerimize
bağlı kalmak zorunda olduğumuz anlamına geliyor,
söz konusu ilkeler %95 ya da 98 oranında Türk kılavuz
ilkeleriyle ya da Avrupa Yatırım Bankasının kılavuz
ilkeleriyle aynı. Ama bu sadece bir sorumluluk.
Projelerimizi nasıl seçiyoruz? Çok kısaca, bu sizi
ilgilendirebilir. Hazine Müsteşarlığı, DPT ve projeyi
yöneten kuruluş olarak belediyenizle çok yakından
çalışıyoruz. Kabaca bir fikrimizin olduğu çeşitli
belediyeler ya da projeler seçiyoruz. Bu belediyelerden
teklifler alıyoruz, bunları inceliyoruz. Sonra bir çeşit ön
eleme, ön tarama gerçekleştiriyoruz. Olumlu sonuçlar
elde etmişsek, belediyelerle belirli konularda anlaşmışsak,
bir şekilde tarafımızdan hibe olarak finanse edilen, yani
ücretsiz olan bir fizibilite çalışması yapılıyor. Sonra proje
değerlendirmesini yapıyoruz ve son olarak da, başta
Hazine Müsteşarlığı’ndan gelen arkadaşlarımızla, daha
sonra belediyeye verilmesi şeklinde, çeşitli anlaşmalar
imzalıyoruz.
Bir şeye yatırım yapmak ve bir atıksu arıtma tesisi ya
da bir çeşit atık bertaraf sahası inşa etmek nispeten
kolay. Paranız olduğu müddetçe herkes bunu yapabilir.
Ancak bunu sürdürülebilir bir şekilde yürütmek, atıksu
arıtma tesisinin 20-30 yıl çalışacağından emin olmak,
bu genelde üzerinde durulması gereken daha önemli
bir mesele. İşte bu nedenle biz KfW olarak mali ve
teknik konuları çok yakından inceliyoruz. İş, tarifelerin
belirlenmesinden başlıyor, Hazine’nin size borç verme
anlaşmasını imzalayabilmesi için kabul edilebilir olan
doğru tarifeleri belirlemesinde belediyeyi destekliyoruz.
Böylece bir taraftan belediyedeki özel durumla
ilgilenilmiş, diğer taraftan da hem borç hizmetinin hem
de işletmenin düzgün bir şekilde yönetilmesinden emin
olunmuş olunuyor.
Personelinizin nitelikleri açısından sizi desteklemeye
çalışıyoruz. Tarifeler ve diğer pek çok hususta sosyal
konularla ilgileniyoruz. Ayrıca aynı zamanda, kaçak tespiti
gibi en baştaki konulara bir eklemede bulunabilirsem,
ödenmeyen su konusunu da ele alıyoruz.
Bir proje yürütüyorsanız, bunu madalyonun iki
yüzünden ele alabilirsiniz, bir tarafta oluşturduğunuz
gelir, diğer tarafta da maliyet vardır. Maliyet tarafında,
bizim deneyimlerimize göre, çalıştığımız belediyelerin
bir çoğunda iyileştirilmesi gereken pek çok alan var.
Ayrıca, eğer çevresel etki değerlendirmesi yapılıyorsa,
kanalizasyon arıtma tesisi için arsa halihazırda mevcutsa
ve diğer birkaç şeyin olması durumunda işletme
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
129
O T U R U M V : PA N E L
hususlarının daha kolay olacağı için bunlara bakıyoruz.
Projenin aciliyetini de tabi ki dikkate alıyoruz. Gerçek
çevresel etkisi nedir? Bu ne anlama geliyor? Nüfusun
sağlığı açısından etkisi ne olabilir? Proje olmazsa durum
nasıl olur? Gelecekte ne kadar kötüye gidebilir? Bunlar
ve benzeri şeyleri mutlaka dikkate alıyoruz.
Tartışma bölümünü merakla bekliyorum.
Çok teşekkür ederim.
130
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
O T U R U M V : PA N E L
Oturum V
PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve
Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı
Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları
İller Bankası Finansman İmkanları
Adnan GÜMÜŞSOY
T.C. İller Bankası Genel Müdürlüğü, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanı
Ben kısaca İller Bankası’nı tanıtıp, bugüne kadar
gerçekleştirdiği ve halen gerçekleştirmekte olduğu projeler
ve sağladığı finansman imkanlarından bahsedeceğim.
İller Bankası, 1933 yılında Belediyeler Bankası adıyla
kuruldu. 1945 yılında faaliyet sahası genişletilerek
İller Bankası adını aldı. Sermayesi 3 milyar YTL olup,
faaliyetlerini merkezde 16 daire başkanlığı ve Türkiye
genelinde 16 bölge müdürlüğüyle sürdürmektedir. İller
Bankası, bu çalışmalarını 1.177’si teknik personel olmak
üzere toplam 3.249 elemanı ile yürütmektedir. Faaliyet
gösterdiği alanlar, harita, imar planlama, jeolojik etüt,
kanalizasyon, içme suyu, arıtma tesisleri, deniz deşarjı,
katı atık, üst yapı ve diğer kentsel hizmetlerdir.
Bankanın bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu işleri
şöyle listeleyebiliriz:
• 3.848 adet içme suyu şebekesi,
• 43 adet içme suyu arıtma tesisi,
• 257 adet kanalizasyon şebekesi,
• 60 adet atıksu arıtma tesisi,
• 46 adet deniz deşarjı tesisi.
2005 yılında İller Bankası’nın tamamladığı su ve
atıksu projeleri toplam proje tutarı 887 milyon YTL
olmak üzere, 20 adet içme suyu, 37 adet kanalizasyon
tesisi tamamlanmış ve yerel yönetimlerin hizmetine
sunulmuştur.
Yatırım programıyla gerçekleştirilen bu işlerin dışında
ayrıca 140 adet belediyeye su ve çevre projeleri için 127
milyon YTL, 671 adet belediyeye kentsel hizmetlerin
yerine getirilmesinde ihtiyaç duyulan malzeme, ekipman,
araç ve gereç alımı için 198 milyon YTL kredi tahsis
edilmiştir.
İller Bankası’nın yerel yönetimlerimize sunduğu kredilere
ait faiz oranları ve vadeler konusunda da biraz bilgi
vermek istiyorum. İller Bankası’nın uygulamış olduğu
dört çeşit kredi türü vardır. Bu krediler ve faiz oranlarını
Tablo 1’de görebiliriz:
Tablo 1: İller Bankası kredi türleri, faiz oranları ve vadeler
Kredi türü
Banka Yatırım Programı’nda
Bulunan Projeler
Faiz Oranları Vade
% 9
10 yıl*
Ortak İdare Yatırım Programı’nda
Bulunan Projeler
% 9
5 yıl
Malzeme, Araç-Gereç Alımı
% 9
3 yıl
Nakit Kısa Avans Kredileri
% 12
1 yıl
* Banka yatırım programında yer alan projelere 3 yıla kadar geri
ödemesiz dönem imkanı sağlanmaktadır.
2006 yılında bankamızın yatırım ve finansman programına bakarsak;
• Banka yatırım programındaki projeler 602 milyon
YTL,
• Çevre korumaya yönelik projeler 110 milyon YTL ve
• Belediyelerce yürütülen projeler için 600 milyon YTL
olmak üzere toplam 1.312 milyon YTL tutarındadır.
2006 yatırım programında yer alan işlerde en büyük pay,
kanalizasyon sektörüne ayrılmış durumdadır:
• Kanalizasyon sektöründeki projeler için 400 milyon
YTL,
• İçme suyu sektöründe 146 bin YTL,
• Harita imar planlama sektöründe 26,9 bin YTL,
• Üst yapı sektöründe 29.100 YTL’lik harcama
yapılacaktır.
İş dağılımına bakacak olursak; kanalizasyon sektöründe:
• 98 şebeke,
• 29 şebeke + arıtma tesisi,
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
131
O T U R U M V : PA N E L
• 17 şebeke arıtma deşarj tesisi ve
• 22 arıtma tesisi proje vardır.
İçme suyu sektöründe ise:
• 76 şebeke,
• 31 arıtma tesisi projesi yer almaktadır.
Tablo 2, 2006 yılındaki su ve atıksu yatırımları ile ilgili
rakamsal verileri göstermektedir:
Tablo 2: İller Bankası 2006 Yılı Su ve Atıksu Yatırımları
Sektör
Proje Proje Sayısı Tutarı
Bugüne Kadar
Yapılan Harcama
2006
Yılı
Yatırımı
KANALİZASYON 166
4.078 2.598
400
İÇME SUYU
1.454 755
146
107
İller Bankası yatırım programında çevre yatırımlarına
ayrılan ödenekleri mukayese edecek olursak, toplam
yatırım programı ile, yaklaşık %85-90 arasında ödenek
tutarının büyük bir bölümünün çevre sektörüne ayrıldığı
görülecektir (Şekil 1). Bu da İller Bankası’nın çevre
sektörüne verdiği önemi göstermektedir.
Şekil 1: İller Bankası Çevre Sektörü Yatırımının Toplam Yatırımlarla Karşılaştırılması
İller Bankası Toplam Yatırım Programı
700.000
Çevre Sektörü Yatırımları
% 89,6 % 90,0
600.000
% 88,5
Bin YTL
500.000
% 89,4
% 85,9
400.000
% 86,5
300.000
% 87,1
200.000
100.000
0
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2006 yılında banka içinde tamamlanacak su ve atıksu
projelerimiz ile ilgili olarak ise, içme suyu sektöründe 25
adet, kanalizasyon sektöründe 85 adet proje bitirilecek
ve yerel yönetimlerimizin hizmetine sunulacaktır.
İller Bankası bu iç finansman kaynaklarıyla
gerçekleştirilen projelerin yanında belediyelerimizin
ihtiyaçlarının karşılanması ve ülkemiz çevre altyapısının
iyileştirilmesinde dış finansman katkısının da sağlanmasına yönelik olarak Hazine Müsteşarlığı ve
132
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ile birlikte
2003 yılında “Dünya Bankası Belediye Hizmetleri
Projesini” başlatmıştır. Bu proje ile su, atıksu ve
katı atık sektörlerinde ihtiyaç duyulan yatırımların
gerçekleştirilmesi, sürdürülebilir bir finansman
mekanizmasının oluşturulması, İller Bankası’nın
kurumsal olarak güçlendirilmesi hedeflenmektedir.
Su, atıksu ve katı atık projelerinin yapımı için
kullandırılacak 212,9 milyon Avro tutarındaki kredi
anlaşması, Hazine Müsteşarlığı, İller Bankası ve Dünya
Bankası arasında 8 Şubat 2006 tarihinde imzalanmıştır.
Bu proje ile Muğla, Ödemiş, Bergama, Denizli, Polatlı,
Gelibolu, Kütahya, Ilıca, Elbistan Belediyeleri, Mersin Su
ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü ( MESKİ) ve
Antalya Su ve Atıksu İdaresi Genel Müdürlüğü (ASAT)
ile alt kredi anlaşmaları yapılmış olup, yapılan kredi
anlaşmalarının toplam tutarı 157.432.133 Avro’dur.
Erdemli, Bodrum, Ölüdeniz Belediyeleri’nin kredi talebi
ile ilgili çalışmalar da devam etmektedir.
Bu proje dışında Hazine Müsteşarlığı tarafından, Körfez
Ülkeleri İşbirliği kapsamında temin edilen yaklaşık 130
milyon Avro tutarındaki kredi de, Marmara deprem
bölgesinde kanalizasyon, şebeke, atıksu artıma ve içme
suyu tesislerinin yapımı için İller Bankası tarafından
kullanılmaktadır. Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde
DPT Müsteşarlığı tarafından hazırlanan 2006-2008
dönemi yatırım programı hazırlama genelgesi AB fonları
dahil, dış finansman kullanımı olan projelerin İller
Bankası aracılığıyla teklif edilip, DPT tarafından uygun
görülenlerin banka yatırım programında yer almasını
uygun görmektedir. Ayrıca DPT Müsteşarlığı tarafından
aynı dönem için hazırlanan orta vadeli programda, İller
Bankası günün koşullarına göre yeniden yapılandırılacak,
finansman yapısı, insan kaynakları ve kurumsal kapasitesi
geliştirilecektir. Yerel yönetimlerin AB mali yardımlarını
ve diğer uluslararası kaynakları kullanabilmesini
kolaylaştırmak amacıyla bankanın teknik ve mali destek
vermesi sağlanacaktır denilmektedir.
Bu çerçevede İller Bankası, Avrupa Birliği fonlarından
desteklenecek
belediye
altyapı
projelerinin
yürütülmesinde, çevre altyapı projelerine eş finansmanın
sağlanmasında önemli bir rol üstlenecektir.
Ayrıca Avrupa Birliği tarafından oluşturulacak ve 20072013 yıllarını kapsayacak olan katılım öncesi yardım aracı
IPA fonunun kullanılmasında da İller Bankası’nın aktif
bir rol alması da hedeflenmektedir. Teşekkür ederim.
O T U R U M V : PA N E L
Oturum V
PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve
Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı
Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları
Avrupa Birliği’nin Çevresel Altyapı Finansmanı Araçları
Gürdoğar SARIGÜL
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu’ndan Sayın
Elif Torcu, bizim genel yaklaşımlarımız ve çevre
sektörüne yönelik neler yaptığımızı, planladığımızı
aktaran bir sunuş yaptı; bu sebeple ben kısa bir konuşma
yapacağım.
Burada sadece Avrupa Birliği’nin bakış açısının bir kere
daha altını çizmek lazım. Biz bir finans kuruluşu değiliz.
Bizim görevimiz, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne hazırlamak
ve bu süreç içinde de, Türkiye’nin bu yolda yapacağı
işleri hızlandırmak, biraz katalizör görevi görmek. Yani
bütün işleri belli bir hedefe doğru yöneltmek. Burada
temel amaç, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği.
Bu gözle bakıyoruz ve Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye
yönelik finansal yardımları da, bu süreci kısaltmak için
en verimli şekilde yatırımları sağlayarak, Türkiye’yi en
kısa sürede Avrupa Birliği düzeyindeki ülkelere ya da
standartlara ulaştırmayı hedefliyor.
Karşımızda böyle bir sorun var ve bu çok değişkenli bir
sorun. Çünkü burada sürekli konuşulan konulardan bir
tanesi yatırım ihtiyacının ne kadar büyük olduğu, ama
diğer taraftan da imkanların ne kadar kısıtlı olduğu.
Doğal olarak, “Avrupa Birliği finansal yardımları, bu
yatırım ihtiyacının ne kadarını karşılar, bunun ne
kadarına cevap verir?” sorusu akla geliyor. Bu aslında
cevabı bilinen bir soru. Çünkü normal şartlar altında
Avrupa Birliği üyeliği sürecinde diğer ülkelere de sağlanan
yardımlara baktığımızda zaten gerçek ihtiyacının çok
altında olduğunu görüyoruz. Ancak bu yardımlar
önemli bir itici güçtür, çünkü belli bir hedefe yönelik bir
programlama mantığı geliştirir ve bu da aday ülkelerin
belli bir zaman içinde bu hedeflere ulaşması için bütün
kaynaklarını seferber etmesiyle ilişkilidir.
Şimdi özellikle çevresel ve altyapı projeleri ve yatırımlar
açısından baktığımız zaman; Türkiye büyük bir coğrafya,
binlerce belediye var. Bunların büyüklükleri de çok farklı,
ama birçoğu küçük-orta ölçekli, bazıları artık kendini
kurtarmış büyük metropolitan belediyeler, bunlar bir
anlamda zaten kendi yağlarında kavruluyor. Sorunların
çoğunu çözebiliyorlar, çünkü finansal güçleri de iyi.
Burada aslında, sorulan sorunun cevabında, “AB
yardımlarını nasıl kullanırsak en büyük faydayı sağlarız?”ı
çözmemiz gerekiyor. Bu da tabii ki herkesin üstünde
çalışması gereken bir soru, çünkü kaynakları belli. Yani
Avrupa Birliği’nden gelebilecek bir kaynak var.
Yılda sadece 1 milyar Avro’yu çevresel altyapıya
harcayacağız diyelim, önümüzdeki 14 yıl içinde 14
milyar Avro’nuz var demektir. Bunun gerisini nereden
bulacaksınız? Üstelik, şu anda benim telaffuz etmiş
olduğum, gerçekçi bir rakam değil. Ben bunu çok
abartarak söyledim. O nedenle ihtiyaç olan kısmı hala
çok büyük ve burada önemli olan, “bu gelen hibeleri
nasıl akıllı kullanırsak birçok proje aynı anda bundan
fayda sağlar?” konusu.
Tabii ki, bu projelerin uygulanmasında yabancı
donör kuruluşların katkısını son derece önemli olarak
görüyoruz. Burada bunu nasıl beraber kullanabiliriz?
Bu soru epeydir sorulan ve tartışılan bir konu. Bunun
üstünde biz de çalışıyoruz. Eminim Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti’nin yetkilileri de bunun üstünde çalışıyor.
Ama gerçekten bunun önceden planlanıp çok net bir
şekilde nasıl yapılacağının bilinmesi gerekiyor.
Şu anda gelinen noktada elimizde bir maliyet var, aşağı
yukarı kaç tane projenin bizi beklediği de biliniyor.
Yapılması gereken şey, şu anda bu uzun vade planlamayı
yapmak. O anlamda Avrupa Birliği olarak bizim
yaklaşımımız, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin
tüm bu yatırımları ne kadar sürede yapacağını ortaya
koyan bir stratejik planlama çalışmasını tamamlaması,
bitirmesi.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
133
O T U R U M V : PA N E L
Çevre alanında diyelim ki, siz çevreyle ilgili toplam
uyumunuzu 20 yılda gerçekleştirecekseniz, bütün bu
altyapıları bitirmeniz üyelik başladıktan sonra bir 10
yıl daha devam edecek demektir. Bunu net olarak
ortaya koymak durumundayız. Burada her yıl ne kadar
yatırıma ihtiyacımız var, bunun kaynakları nereden
gelecek, bunun cevabını vermek durumundayız ve ancak
böyle bir yaklaşım sergilenirse biz Türkiye’nin üyeliğini
ya da Türkiye’nin çevre konusundaki tam uyumunu
belli bir tarihte gerçekleştirmiş olabiliriz. Bizim çözmeye
çalıştığımız denklem bu, işin açıkçası.
Bu süreç içinde ne zaman belediyelere sıra geleceği, ayrı
bir konu. Avrupa Birliği’nin finansal yardımları daha
çok orta ölçekli belediyelere yönelmek zorunda kalacak.
Bunun da çok haklı gerekçeleri var. Özellikle yatırım
maliyetleri ve işletme bakım maliyetleri açısından orta
ölçekli belediyelerin finansal anlamda daha fazla hibeye
ihtiyacı olduğu, belki de ilk olarak yoğunlaşılacak grubun
bu grup olması gerektiği akıllıca gözüküyor.
Diğer taraftan bazı küçük belediyeler var ki, bunlara hibe
de verseniz, yatırımı da yapsanız, projelerinin %100’ünü
de karşılasanız, altyapısını işletecek kapasitede değiller.
Bunlar hiçbir zaman gerçek anlamda, kendisini idame
ettirecek, tekrar yatırıma dönüştürecek mekanizmaların
olmadığı, büyüklüğünden ya da ekonomik gücünden
kaynaklanan sorunlar nedeniyle de işlemeyecek
projelerdir. Burada da AB fonlarının gündeme gelmesi söz
konusu değil. Yani, “küçük belediyelerin sorunları nasıl
çözülecek?” gözüyle baktığımızda, o konu henüz netliğe
kavuşmuş değil, ama üzerinde çalışılan bazı modeller
var. Belki bu modeller üzerinde İller Bankası veya
Devlet Planlama Teşkilatı, nasıl bir model oluştururuz
da, küçük yerlerdeki bu çevresel yatırımları geliştiririz
diye bir çözüme gidilebilir. İşin açıkçası, AB fonları ya
da hibeler olarak baktığımızda, bu konu önümüzdeki
dönemde, yeni katılım öncesi finansal araç olan IPA’nın
altında gündeme gelecek. Ama şu anki haliyle bütçe
boyutu olarak çok net bir bilgi vermek doğru değil.
Ancak şu kadarını söyleyebiliriz ki, önümüzdeki üç yıl
içinde düzenli olarak artması bekleniyor.
Bu aynı zamanda Türkiye’nin bu projeleri üretme, bu
projeleri hazırlama ve bunları yönetme kapasitesiyle
ilgili. Şu anda elimizde 500 milyon Avro var, 2006
yılı programı içinde ve bu miktarın büyük bir kısmı
yatırıma gidecek. Ama, “yatırım projesi var mı” diye
sorduğumuzda, Avrupa Birliği normlarında ya da
standardında hazır proje bulmak büyük bir sıkıntı. Bu
karşılıklı, yani belki paranız olabilir ama harcayamama
gibi de bir sıkıntınız var. Bu anlamda belediyelere bence
burada önemli bir mesaj var; önümüzdeki dönemde
134
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
çevreyle ilgili altyapı projelerinize öncelik vermek,
bunların planlamasını şimdiden yapmak, mümkün
olduğunca, bulabileceğiniz kaynaklardan fizibilite ya
da ön fizibilite -kendi kaynaklarınızdan da olabilir- bir
takım hazırlığını önceden yapmak ve bu süreç içinde de
teknik altyapınızı o anlamda geliştirmeye çalışmak. Bu
konuda biz AB fonlarından bir takım teknik yardımlar
sağlıyoruz ve sağlamaya da devam edeceğiz ama bu ciddi
bir planlama işi, uzun vadeli bir iş. O nedenle bence
burada belediyeler kendi yerlerinde bu işi planlayarak,
bu planların yukarıya doğru ulaşmasıyla altyapıyla
ilgili hem ülke genelinde bir ulusal uygulama stratejisi
geliştirilmesi gerekiyor, hem de bununla ilgili olarak da
bu mekanizmaların, bu fonların nasıl en etkin bir şekilde
kullanılacağının cevabının hep birlikte bulunması
lazım.
O T U R U M V : PA N E L
Oturum V
PANEL: Uluslararası Finans Kuruluşları ve
Donörlerin Türkiye’deki Çevresel Altyapı
Yatırımları ile İlgili Yaklaşımları
Sorular ve Yanıtlar
SORU 1, Ali BURAKGAZİ, Bingöl Belediye Başkan
Yardımcısı: Biz bu iki günlük seminerde verilmek istenen
mesajları anladık; kredi kaynakları, projeler, projelerin
hazırlanması, çevrenin önemi. Ama Anadolu’daki
belediyelerin çoğunun, bugünkü yapıları itibariyle
altyapı ve personel gibi giderleri karşılayacak gelirleri
olmadığı için, arıtma tesisi ve katı atıkla ilgili projelere
ayıracak kaynakları yok. Biz bu Avrupa Birliği ile ilgili
toplantılara da çağırıldığımızda hep geliyoruz. Doğrusu
bizim beklentimiz şu, bizim hibeyle ilgili beklentilerimiz
var. Yani %75’e kadar karşılanıyor deniyor. Nereye
başvuracağız hibeyle ilgili? Tamam %25’ini belediye
imkanlarımızla karşılayıp, tabi bu da bir ihtiyaçtır,
bunu yerine getirmeye çalışacağız. Hibeyle ilgili nereye
başvuracağız? Ne yapmamız lazım? Bu konuda daha net
cevap bekliyoruz.
YANIT 1.1, Özgür PEHLİVAN: Böyle tüm
belediyelerimizin ihtiyacını karşılayacak karşılıksız
hibe tahsisi söz konusu değil. Yani temel sorun, kaynak
sorunu. Ama kaynak sorununun yanında ondan daha
önemli sorun, belediyelerimizin mevcut durumu, sizin
de biraz önce bahsettiğiniz gibi. Yani kaynak bile olsa
onu idari ve teknik açıdan kullanabilecek gücünüz var
mı? Dolayısıyla ilk önce, belki kurumsal olarak belli bir
düzeye geleceğiz ki ondan sonra bir an önce kaynakların
erişimine çabalayacağız.
YANIT 1.2, Gürdoğar SARIGÜL: Sizin gibi
belediyelerin, özellikle geçtiğimiz yıl hazırlanan bir proje
dizini çalışması vardı; Çevre ve Orman Bakanlığı’yla
ortaklaşa yürütülen bir AB projesi kapsamındaydı.
Orada iki yüzün üzerinde belediyeye anketler gitti,
onun karşılığında cevaplar geldi ve projeler toplandı.
Bu anlamda bu tür projelerin geliştirilmesinde ya da
proje dizinlerinin oluşturulmasında Çevre ve Orman
Bakanlığı bir rol üstlendi şu ana kadar. Ama tabii ki
bu arada bu oluşturulan projeler içine İller Bankası’nın
projeleri ile diğer kurumların projeleri de girdi. Burada
önemli olan, hangi projeyi şimdi yapalım sorusunun
cevabı. Çünkü birçok proje var, her proje de kendi içinde
önemli, hepsinin kendince bir açıklaması var. Burada da
proje seçim ve önceliklendirmesi ile ilgili bir yaklaşım
geliştirildi. Bu bilimsel bir çalışma. Burada her proje
kendi özellikleri açısından bazı sorulara cevap vermek
zorunda ve bu sorulara karşılık da belli bir puan alıyor
ve bu puanlama sonucunda da belli bir önceliklendirme
yapılıyor, yüksek puanlı projeler daha önemli projeler
olarak listenin üstüne çıkıyor. Bu sistem özellikle bizim
geliştirdiğimiz bir sistem, Avrupa Birliği’nin özellikle
istediği bir sistem. Çünkü yarın öbür gün, diyelim
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından sunulacak
proje önerileri içinde, AB fonlarından hibe almak için
önerecekleri 15-20 tane olacak. Komisyon da diyecek
ki, bize gösterin bu projelerin önceliği nedir, niye bir
kısmını yapmak istiyorsunuz da diğerlerini yapmak
istemiyorsunuz? Şimdi burada tamamıyla diğer etkilerden
uzak, yani keyfi olan, sistematik ya da bilimsel olmayan
bir takım yaklaşımları ortadan kaldırmak üzere, biz bu
önceliklendirme metodunu geliştirdik ve bu metod,
hükümet tarafından da kabul edildi ve kullanılmaya
başlandı. Bu projelerin hepsi bu süreçleri yaşamak
zorunda. Bu süreçleri geçmeyen projelerin AB fonlarından
hibe alması zaten söz konusu değil. O nedenle sizin gibi
belediyelerin Çevre ve Orman Bakanlığı’na ya da başka
kurumlara başvurup projenizle ilgili olarak, bu sürecin
içerisine girmeniz lâzım ve ardından önceliklendirme
kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Biz her yıl düzenli olarak Türkiye’de en az 20 tane
fizibilite projesini desteklemeye çalışıyoruz. Bunlar da
yine AB fonlarından verilen hibelerdir. Bu öncelikli
projeler içinden, en üsttekinden alttakine doğru fizibilite
çalışmaları desteklenecektir. Bu fizibilite çalışmaları da
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
135
O T U R U M V : PA N E L
bundan sonraki basamakta yatırıma geçecek projeleri
ortaya çıkaracaktır. Hiçbir zaman şunu düşünmeyin, “ben
listeye girdim, benim projem kesin desteklenecek”, böyle
bir şey söz konusu değil. Proje fizibilite çalışmasında,
fizibilitesi uygun çıkmadığı zaman, projenin zaten
destek görmesi mümkün olmayacak. Yani biraz önces de
bahsettim, ekonomik gücü olmayan belediyelerin - yani bu
aslında belediyenin borcu var anlamına gelmiyor, ödeme
kapasitesi çok düşük olan belediyelerden bahsediyoruz
- yani insanlarının çok fakir olduğu yerleşkelerde bu tür
yatırımların işletilmesi zaten anlamlı değil, çok büyük
maliyetleri getiriyor. Burada değişik mekanizmalar
getirilmesi lâzım. Ya zengin belediyeler ülke genelinde
bu fakir belediyelerin işletmelerine katkıda bulunacak ya
da başka bir formül üretilecek ülke anlamında.
SORU 2, Saadettin ARAT, Tekirdağ Belediyesi: Ben
Adnan Bey’e soru sormak istiyorum. İller Bankası’nın
yeniden bir yapılandırma sürecinde olduğunu söylediniz.
Gördüğümüz kadarıyla da, bu panelde de %2 sabit faiz,
%5 gibi bazı oranlardan bahsedildi. %9 aşırı derecede
ek maliyet getirecek bir oran gibi geldi bana. Bu konu
hakkında bir çalışmanız var mı?
YANIT 2, Adnan GÜMÜŞSOY: %2’lik faiz oranı,
KfW’nin sunumunda geçti zannedersem. Tabii
Avro faizleri üzerinden bu rakam konuşuldu. Benim
bahsettiğim faiz oranları Yeni Türk Lirası üzerinden
faiz oranları. Şimdi Türkiye’de uygulanan faiz oranları
malumlarınız olduğu üzere, Türkiye’deki ekonomik
koşullara bağlı olarak belirleniyor. Geçen sene %16
seviyelerindeydi, İller Bankası’nın uyguladığı oranlar. Bir
önceki sene de %30’lar civarındaydı, 35’ler civarındaydı.
Bu ekonomideki iyileşmeye bağlı olarak düşüyor.
Önümüzdeki dönemde daha da aşağı çekileceğini
umuyoruz bu faiz oranlarının. Ama bugünkü şartlarda
İller Bankası’nın uyguladığı bu faiz oranları Türkiye’de
uygulanan en düşük faiz oranlarıdır diyebilirim.
Bunun dışında başka ne yapılabilir? İller Bankası’nın
yeniden yapılanması çerçevesinde ayrıca şunu da
belirtmek istiyorum, faiz oranlarının düşürülmesi
yanında, yapılan işlerde müşterek kontrolörlük sistemi
de getirildi. İhalelerde artık tamamen banka tarafından
yapılmıyor. Belediyelerin de taleplerine bağlı olarak,
karşılıklı bir mutabakat sağlandığı takdirde ihalelerin
belediyeler tarafından yapılması, kontrolörlüğün
müşterek olarak yürütülmesi imkanları da getirildi.
Bu işin yapılma aşamasında belediyelerimizin çok
daha katılımcı olması, projenin birlikte yürütülmesi
iş bittikten sonra da işletilmesinde, belediyelerimize
de avantaj sağlayacak. İşin yapımı safhasında onlar
136
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
da bir eğitim almış olacaklar. Bu çalışmaların daha
da ileriye gideceğini, ihtiyacı olan belediyelerimize,
biraz önce diğer bir belediye başkanımızın da belirttiği
gibi, iç kaynaklardan da finansman desteği sağlanması
için yürütülen bazı çalışmalar da var. Bunlar olumlu
olarak neticelendirildiğinde daha faydalı, daha verimli
çalışmalar yapılacağını ümit ediyorum.
SORU 3, Ö. PEHLİVAN: Adnan Bey, benim
sunumunuzdaki bir konuya aklım takılmıştı. İki
finansman aracından bahsettiniz. Bir tanesi banka
yatırım programı, daha uzun vadeyle veriyorsunuz. Bir
de ortak idari yatırım programı, bu iki program, kamu
yatırım programında yer alan projelerden mi oluşuyor?
Onu bir açabilir misiniz?
YANIT 3, A. GÜMÜŞSOY: Bizim Devlet Planlama
Teşkilatı’na sunduğumuz, Devlet Planlama Teşkilatı’nın
onay ve Yüksek Planlama Kurulu’nun kabulüyle
yürüttüğümüz bir banka yatırım programımız var. Bu
yatırım programında yer alan projelere, 10 yıl vadeli
ve %9 faiz oranlı kredi veriyoruz. Bunun dışında
belediyelerin kendi yatırım programlarında yürüttükleri
projeler var genellikle altyapı projeleri bunlar. Bunlara
da 5 yıl vadeli krediler veriyoruz. Banka yatırım
programında yürüttüğümüz projelerin yeni işler olması
lazım; fizibilitesi yapılmış, proje teklifi hazırlanmış,
Devlet Planlama Teşkilatı’na sunulmuş ve kabul görmüş
projeler bunlar. Belediyelerin kendilerinin başlamış
olduğu, yarım kalan projeler de var; içme suyu projeleri,
kanalizasyon projeleri gibi veya kendilerinin yapmayı
düşündükleri projeler de olabiliyor. Finansmanın bir
kısmını kendileri karşılıyor, bu kısım yaklaşık %50’si
civarında. İller Bankası da bu projelerde belediyelere
finansman katkısı sağlayarak destek oluyor.
Ö. PEHLİVAN: Biraz önce söz alan arkadaş faizi
yüksek buldu ama ben bir finansçı olarak tam tersi bir
görüşteyim. Adeta negatif faizle kredi veriyorsunuz, faiz
oranları %13-14’lerde olduğuna göre. Bunu demek ki
piyasadan fonlamıyorsunuz, bir anlamda sermayenizi
yiyorsunuz şu anda.
SORU 4, Tahir ERGİN, Bitlis Belediyesi: Benim sorum
Yaşar Erdoğan’a olacak. Japon hükümeti fonundan
hibe yoluyla alınabilecek katkılardan bahsettiniz ama
bunu zaman sınırından dolayı açamadınız. Ben bunu
açıklamanızı rica edecektim.
YANIT 4, Yaşar ERDOĞAN: Benim orada söylediğim,
Türkiye’de uluslararası finans kuruluşlarının sunduğu, hibe
O T U R U M V : PA N E L
niteliğinde olan kaynaklar başlığı altındaki kısımdaydı.
Orada Dünya Bankası’nın sunduğu bu tür bir imkan.
Dünya Bankası prensip olarak yatırımın finansmanında
hibe vermiyor ama projelerin hazırlanması aşamasında
kendi yönetiminde bulunan Japon Hükümeti fonu gibi
fonlardan destek verebiliyor. Mesela Antalya projesinde
3.3 milyon dolara karşılık gelen proje hazırlama ile ilgili
bir hibe verilmişti. Yani şu anda da İller Bankası’nın
yaptığı uygulamada da 500.000 Dolar mertebesinde,
yine aynı fondan, yani Japon Hükümeti fonundan bir
hibe kullandırılmış durumda. Benim söylediğim oydu.
Onun dışında yatırımlara verilmiyor. Ama yine bir de
Japonların Japon Uluslararası Ortaklık Ajansı (JICA)
ve Almanların da Alman Teknik İşbirliği Kurumu’nun
(GTZ) da teknik yardım fonu var. Uluslararası
finansman kuruluşlarından faiz sübvansiyonu dışında
yumuşak kredi verme imkanları var. Yani Avrupa Yatırım
Bankası’nın faiz sübvansiyonu var, KfW’nin kredileri
zaten düşük faizli, onların dışında yatırımın finansmanı
anlamında hibe veren, belli başlı büyük uluslararası
finans kuruluşları mevcut. Bu tip kuruluşların yatırım
finansmanı anlamında bir hibe imkânı şu an yok. Sadece
teknik yardım veya proje hazırlama, fizibilite hazırlama
gibi konularda hibeleri var. Ama yatırımın finansmanı
anlamında hibe, sadece Avrupa Birliği fonlarında belli
bir yüzde olarak var şu anda.
Ö. PEHLİVAN: Genelde, gerek uluslararası kuruluşlar
gerekse hükümet kuruluşları, hibeleri, uygulama için
vermezler. Sadece yatırım projesinin hazırlığı için
müşavirlik anlamında verilen ayni hibelerdir. Bunun
tek istisnası bugünlerde KfW. Siirt Belediyesi’ne ve
Diyarbakır’a verdi sanırım. Yani doğrudan uygulamaya,
yatırıma hibe veren tek kuruluş KfW. Belki Bay Hinz
eklemede bulunabilir. Ama doğrudan yatırım için,
uygulama için hibe bugünden sonra AB fonları dışında
imkansıza yakın bir şey açıkçası.
SORU 5, Metehan NAZAROĞLU, Iğdır Belediyesi:
Birinci sorum şu; özellikle Avrupa Birliği’nden gelebilecek
olan muhtemel hibe yardımlarında taahhütte bulunan
belediye, yerel yönetim eğer projenin bir aşamasında
- bu hangi süreç olur bilemiyorum; 10 yıl, 15 yıl veya
daha fazla- taahhütlerini yerine getiremezse, hibe
projesi ile ilgili ne tür sıkıntılar bekliyor o belediyeyi?
Türkiye’deki belediyelerin altyapısı ortada. Belediye
aldı bu hibeyi, fakat sonuçta verdiği taahhüdü yerine
getiremedi, ki İller Bankası ile önceki dönemde yapılan
birçok proje bu akıbetle sonuçlandı. Özellikle Avrupa
Birliği ile yapılacak bu hibe yardımlarında belediyeleri
ciddi sıkıntılar bekliyor mu? Bunu sormak istiyorum.
Bir de 25 Şubat 2006 tarihinde Resmi Gazete’de Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından belediyelerin altyapı
projelerine verilecek destekle ilgili bir kanun yayımlandı.
Bu kanundan sanırım birçok belediyenin haberi yok,
toplantıda da bundan bir bahsedilmesinde fayda
görüyorum.
YANIT 5.1, G. SARIGÜL: Burada hibeyi kullanan,
faydalanıcı olan kuruluş belediye olacağı için genel mali
anlaşmalar çerçevesinde hibeyi Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti kullandırıyor ve bu anlaşmalara göre
kullanılan hibenin başarıya ulaşmadığı ya da amacının
dışında kullanıldığının herhangi bir şekilde tespit
edildiği durumlarda, Komisyon’un bununla ilgili olarak
gündeme getirebileceği bir takım araçları var. Bunlardan
en bilineni, eğer bir proje başarısız olursa ya da sonuçları
herhangi bir şekilde istenmeyen bir duruma ulaşırsa,
Avrupa Birliği’nin bu hibeyi Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetinden bir şekilde kesmesi söz konusu. Bunun
geçmişte bazı küçük örnekleri oldu. Diyelim siz, gelen
bir hibeyle o yatırımı yapamadınız ya da yanlış yaptınız
ya da yanlış yönettiniz, Avrupa Komisyonu size ayrılmış
fondan, onu size vermeden keserek, onu, size bir dahaki
yıl sağlayacağı programdan düşer. Şayet işler kötü
giderse, bu genel bir yaklaşım. Ama diğer taraftan bu tür
projelerin başta ekonomik ve mali analizleri yapıldığında
belediyenin, normal şartlarda, bunu ödeyebilir olup
olmadığı zaten orada ortaya çıkıyor. Yani bir proje destek
alıyor ise, alacak ise, bu sonuca varılmış ise, bu aynı
zamanda şu anlama geliyor; bu hizmeti kullanacak olan
insanların bunu kullanmalarından ötürü kaynaklanan
ücreti de ödeyebilecek kapasitede oldukları ortadadır.
Bu herhangi bir şekilde, bir oy kaygısı ya da başka bir
sebeple “biz ücretleri aşağıya çekeriz” ya da işte “bunu
iyi yönetmeyiz” gibi durumlar olduğu zaman zaten
burada ciddi bir yönetsel sorun vardır. Bu durumda da,
Komisyon açısından eğer o hibe yanlış kullanılmışsa, biz
bunu bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nden
tahsil ederiz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu
sizden nasıl tahsil eder, orası bizim bilebileceğimiz
bir konu değil şu an için. Ama şu var ki; hibe hiçbir
zaman %100’ünü karşılamayacağı için ve maksimum
%75 olacağı için siz hibenin geri kalan kısmını, ister
İller Bankası’ndan kullanmış olun ister başka kaynaktan
kullanın, o kullanacağınız kısmıyla ilgili de bir taahhüt
altına zaten girmiş olacaksınız. Onun da şartlarını o
taahhüt belirleyecek zaten.
YANIT 5.2, A. GÜMÜŞSOY: Ben ikinci sorunuz ile
ilgili bir miktar bilgi vermeye çalışayım. Dediğiniz gibi
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
137
O T U R U M V : PA N E L
Çevre ve Orman Bakanlığı söz ettiğiniz yönetmeliği
yayımlandı. Bu yönetmelikte proje başvurusunda
bulunacak belediyelere bir önceliklendirme yapılarak, en
fazla %50’ye kadar bir hibe yardımında bulunulması söz
konusu. Ancak burada bu kaynağın miktarı belli değil.
Zannederim çevrenin kirletilmesi karşılığı alınacak para
cezalarından gelen kaynaklar temel alınıyor burada. Belki
benim şu anda hatırlayamadığım başka ek kaynaklar da
olabilir, mesela proje tasdik bedeli olarak alınan kaynaklar
olabilir ya da ÇED raporu karşılığında alınan bir takım
bedeller olabilir. Yani burada bir kaynak oluşturulması ve
bu kaynağın belediye projelerine bir miktar katkı olarak
kullandırılmasına yönelik bir yönetmelik. Ama dediğim
gibi kaynağın miktarı belli değil.
SORU 6, Sefa ÖKER, Ankara Büyükşehir Belediyesi:
Şimdi ortada ciddi bir lisan sorunu var. İngilizce
bilmek yetmiyor. Yani artık belediye başkanlarımız ya
da o belediyelerde yaşayan insanlar, teknik elemanlar
sorunlarını biliyorlar ama nasıl bir lisanla bu sorunları
çözecek mercilere aktaracaklarını bilmiyorlar. Proje
hazırlama deniyor. Bu proje hazırlamanın formatları var;
danışmanlık gerekliliği var; belli merkezi idarede başvuru
mercileri var; proje seçimleri var; yani böyle bir silsile var.
Henüz herhalde çoğu belediye için çok şeffaf olmayan,
kullanılabilir olmayan bir süreç bu. Dolayısıyla bu
konudaki boşluk ve ihtiyaç sadece benim gözlemlediğim
ve olmayan bir ihtiyaç mı? Eğer böyle bir ihtiyaç varsa, bu
ihtiyacı hangi yollarla ve hangi mekanizmayla gidermeyi
düşünüyorsunuz?
YANIT 6, Muzaffer AÇIKGÖZ, Devlet Planlama
Teşkilatı: Şimdi biz, bildiğiniz gibi, IPA kapsamında
verilecek fonların 2007-2013 dönemi için ulaştırma ve
çevre artı bölgesel rekabet edebilirlik bileşenlerinin genel
koordinasyonunu sağlayacağız. Bu konudaki çalışmalar
kapsamında, biz sadece belediyeler kapsamında değil,
altyapı alanındaki tüm teknik ihtiyaç nedir diye bir
çalışma yaptık. Tabii belediyelerin hepsiyle çalışma
imkanımız olmadı, onların ihtiyaçları nelerdir, doğrudan
onlardan dinleme imkanımız olmadı, ama merkezi
kuruluşlarımızın hepsinden yaklaşık bir yıl önce bu
çalışmayı başlattık. Eğitim alanında, teknik alanda, proje
hazırlama, sunma ve ÇED’dir, fizibilitedir, diğer teknik
konularda neler yapılabilir diye taleplerini biz aldık.
İki ayrı proje çalışması yürütüyoruz. Bir tanesi küçük
çaplı bir proje, yaklaşık 200.000 Avro bütçeli. Diğeri
de, sadece bu alanlarda değil, insan kaynaklarının
geliştirilmesi, KOBİ’lerin desteklenmesi gibi diğer alanları
138
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
da kapsayacak şekilde yaklaşık 2,5 milyon Avro’luk
bir proje. Bu projelerde biz, il belediyelerine, büyük
ilçe belediyelerine, ayrıca AB’den fon alma potansiyeli
olabilecek olan birlikler vasıtasıyla AB fonlarından
yararlanabilecek olan diğer küçük belediyelere veya
bölgesel kalkınma programları kapsamında AB’den fon
sağlama ihtimali olan belediyelere, bu bahsedilen sürecin
anlatılacağı bir eğitim çalışması planladık. Bu çalışmanın
içinde fonlardan yararlanmak için hangi dokümanlar,
nasıl hazırlanır, nerelere nasıl başvurular yapılır, fizibilite
çalışması nasıl yapılır, ÇED nasıl hazırlanır gibi konular
var. Bu eğitim çalışmalarından sadece belediyeler değil,
ilgili kurumlar da (örneğin, İller Bankası, Çevre ve
Orman Bakanlığı, Karayolları, Ulaştırma Bakanlığı,
TCDD v.b.) yararlanabilecek.
Ne zaman başlayacak derseniz, ihale süreci bir tanesi
için başladı. Bizim öngörümüz birkaç ay içinde fiilen
eğitimlerin başlaması. Tabii burada şöyle bir sorun
gene olacak; ihaleyi biz AB kurallarına göre yaptığımız
için uzmanların bir kısmı gene yabancı olacak. Eğitim
dilinin bir kısmı da İngilizce olacak. Fakat biz, DPT’nin
doğrudan faydalanıcısı olduğu, bahsettiğim 2,5 milyon
Avro’luk proje için çalışmaları yaptık. Orada simültane
çeviri imkanımız olacak. Fakat küçük projede, 200.000
Avro’luk projede uzmanlar yabancı olduğunda, bütçenin
sınırlı olması nedeniyle İngilizce olacak eğitimler. Fakat
bu süreç, sadece birkaç eğitimle sınırlı olmayacak,
uzun bir süreç olacağı için belediyelerin hemen hemen
hepsi zaten yeterince eğitim almış olacaklardır diye
düşünüyoruz.
SORU 7, İzzettin ŞANANLI, Şırnak Belediyesi: Sorum
Gürdoğar Bey’e yönelik olacak. Çok ciddi büyük
sorunlarla karşı karşıya olduğumuz ve böyle finans
kaynakları olduğu halde, bu kaynakların harcanacağı
veya verileceği yerler bulunamıyor, bu konuda ayrıntılı
bilgi almak istiyordum.
YANIT 7, G. SARIGÜL: İşin gerçekten de sıkıntılı
boyutu bu, çünkü bizim yatırım programlarında
destekleyeceğimiz projelerin hem proje hazırlama
anlamında fizibilite çalışmaları tam yapılmış, hem çevresel
etki değerlendirmesi süreçleri tamamlanmış, hem de
ihale dokümanı haline getirilebilecek teknik özelliklere
sahip olması gerekiyor. Bu gözle baktığımız zaman
sıkıntı, bütün bunları bir arada bulduğunuz projenin
olmayışı. Proje buluyorsunuz, sıkıntı yaratıyor projenin
adı var kendisi yok. Proje buluyorsunuz, projenin çok
az bir kısmı yapılmış. Proje buluyorsunuz, hep yarım
yarım. O nedenle işin açıkçası, proje sayı olarak çok,
O T U R U M V : PA N E L
binlerce proje var belki. Bizim tespit edebildiğimiz 300
kadar proje var. Bu projelerin içinde başlamak için elinizi
attığınızda bir tanesiyle bile başlayamıyorsunuz. Çünkü
eksikleri var. Bu eksikler giderilmeden, o çalışma olgun
bir proje dökümanı haline gelmiyor. Biz Türkiye’ye
yönelik finansal kaynakları her yıl programlıyoruz ve
ancak bu süre içinde hazırlanabilen projeler yetişebilir.
Hazırlanamayanlar için kaynak söz konusu değil. O
nedenle önceden planlama, önceden hazırlık ve bunun
AB’nin istediği normlarda hazırlanması: Asıl anahtar
burada. Bunu yapabildiğimiz sürece projelerin arkası
gelecek ve eminim ki burada önde giden belediyelerin
projeleri bu süreçte bence daha kolay finansman
bulabilecek. Bu bir çeşit tatlı bir rekabet olacak. Bence
bunu görüp, şimdiden hazırlanmak, altyapısını kurmak
son derece önemli.
Ö. PEHLİVAN: Değerli katılımcılar, değerli panelistler,
hepinize katılımınız için çok teşekkür ediyoruz. Bu
oturumun, dolayısıyla seminerin sonuna gelmiş
bulunuyor ve semineri kapatıyoruz. Ben bu vesileyle bir
kez daha başta Bölgesel Çevre Merkezi olmak üzere, bu
seminerin organizasyonunda emeği geçen bütün taraflara
teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
139
140
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
EK 1: TOPLANTI GÜNDEMİ
AB KATILIM SÜRECİNDE
ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN FİNANSMANI SEMİNERİ
21-22 Mart 2006, ANKARA
AÇILIŞ OTURUMU:
10:00 – 10:45 Türkiye’de Çevresel Altyapı İhtiyaçları ve Finansal Mekanizmalar
Açılış Konuşması
Kerem OKUMUŞ, REC Türkiye, Direktör Vekili
Yüksek Maliyetli Çevre Direktiflerinin Uygulanması:Türkiye’de Çevresel Altyapının Gelişimi
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK, Çevre ve Orman Bakanlığı, Müsteşar Yardımcısı
Adaylık Sürecinde AB Mali Yardımları ve Türkiye’nin Planlamaları
İnci ATAÇ RÖSCH, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ekonomik ve Mali Konular Dairesi Başkanı
11.15 – 11.30 Kahve arası
I. OTURUM
Çevresel Altyapı Projeleri için Proje Döngüsü Yönetimi
11:30 – 11:45 Seminerin Hedefleri ve Gündemi
Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi
Avrupa Komisyonu Perspektifinden Türkiye’de Altyapı Projeleri ve Uygulamaları
Elif C. TORCU TAŞ Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör Yöneticisi
Projelerde Risk ve Risk Yönetimi: AB’ye Katılım Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkelerinin Altyapı Projeleri Deneyimleri
John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere
13.00 – 14.30
Öğle Yemeği
II. OTURUM
ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN PLANLANMASI
14.30 – 15.15
Belediye Düzeyinde Proje İhtiyaçlarının Belirlenmesi ve Önceliklendirilmesi; Ulusal Düzeyde Programlamanın Rolü
John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere
Altyapı Projeleri için Stratejik Planlama
Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi
Altyapı Projelerinin Planlanmasında Ülke Yaklaşımları: Proje Hazırlamada DABLAS Girişimi Desteği
John MAGUIRE, Solventa LLP, İngiltere
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
141
EK 1: TOPLANTI GÜNDEMİ
AB KATILIM SÜRECİNDE
ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN FİNANSMANI SEMİNERİ
21-22 Mart 2006, ANKARA
IIII. OTURUM
ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİNİN FİNANSAL BOYUTLARI
09.40 – 10.30
Sermaye Yatırımları için Uzun Vadeli Planlama – Kilit Konular
John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere
Kirleten Öder Prensibi: Yatırımın Geri Ödemesinin Sağlanması
Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi
Kuşadası ve Çanakkale Katı Atık Yönetimi Projeleri
Michael JACOBSEN, ENVEST Planners, Türkiye
AB’ye Yeni Üye Ülkelerden Başarılı Altyapı Projesi Örnekleri: Polonya - Lezyce Bölgesel Atık
Yönetimi Projesi
Agneiszka SENTOWSKA, EcoDolina Co.Ltd., Polonya
13.00 – 14.00
Öğle Yemeği
IV OTURUM:ÇEVRESEL ALTYAPI PROJELERİ İÇİN FİNANSMAN SAĞLAMA
14.00 – 14.15 Finansal Kaynak Seçenekleri: Dikkat Edilmesi Gereken Konular, Avantaj ve Dezavantajlar
John BUTSON, Enviro-Markets International, İngiltere
Dış Finansal Kaynaklarla Çalışma İlkeleri
Joanna FIEDLER, REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje Yöneticisi
Türkiye’de Çevresel Belediye Altyapı Projeleri için Finansman Seçenekleri
Dr. M. Yaşar ERDOĞAN
15.00 – 15.30
Kahve arası
V OTURUM:
PANEL
15.30 – 17.15 PANEL: Uluslararası finans kuruluşları ve diğer donörlerin Türkiye’deki çevre altyapı yatırımları
ile ilgili yaklaşımları
EKLER:
Ek 1: Toplantı Gündemi
Ek 2: Toplantı Katılımcı Listesi
NOT: Toplantı sunumlarının tümüne REC Türkiye web sitesinden ulaşılabilir.
142
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
EK 2: TOPLANTI KATILIMCILARI
Yerel Yönetimler
Tolga Yılmaz
Akdeniz Belediyeler Birliği
[email protected]
Ilım Dinçer
Elazığ Belediyesi
[email protected]
Hatice Akgül
Ankara Büyükşehir Belediyesi
[email protected]
Tamer Entok
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi
[email protected]
Hatice Bayraktar
Ankara Büyükşehir Belediyesi
[email protected]
Mustafa Canlı
Gümüşhane Belediyesi
[email protected]
Seyra Öker
Ankara Büyükşehir Belediyesi
Zeynep Ünalan
Antakya Belediyesi
[email protected]
Metehan Nazaroğlu
Iğdır Belediyesi
[email protected]
Ahmet Günay
Antalya Büyükşehir Belediyesi
[email protected]
Volkan Kıvançlı
Bartın Belediyesi
[email protected]
Ali Burakgazi
Bingöl Belediyesi
Eyüb İlan
Bitlis Belediyesi
Mehmet Tahir Ergin
Bitlis Belediyesi
[email protected]
Tuğba Albayrak
Bursa Büyükşehir Belediyesi
[email protected]
Salih Şahin
Çorum Belediyesi
[email protected]
Zübeyir Tuncel
Çorum Belediyesi
[email protected]
Erdal Karabaş
Mahalli İdareler Teknoloji, Araştırma ve
Geliştirme Derneği
[email protected]
Müfit Şekerci
Mahalli İdareler Teknoloji, Araştırma ve
Geliştirme Derneği
[email protected]
Ayhan Apaydın
Nevşehir Belediyesi
[email protected]
Elçin Oskay
Ordu Belediyesi
[email protected]
Nizamettin Mangır
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
[email protected]
Fazıl Nacar
Osmaniye Belediyesi
Şengül Kazanır
Kağıthane Belediyesi
[email protected]
Enver Yılmaz
Osmaniye Belediyesi
Zafer Ceyhan
Kağıthane Belediyesi
[email protected]
Ahmet Hamdi Öztekin
Samsun Büyükşehir Belediyesi
Sadrettin Aydoğdu
Siirt Belediyesi
Gökhan Vural
Sivas Belediyesi
[email protected]
Mustafa Uzunlar
Kahramanmaraş Belediyesi
Seymen Dıravacı
Karabük Belediyesi
[email protected]
İzettin Şahnali
Şırnak Belediyesi
[email protected]; [email protected]
Nur Hilal Konya
Kırıkkale Belediyesi
[email protected]
Sadettin Arat
Tekirdağ Belediyesi
[email protected]
Aydemir Can
Kırklareli Belediyesi
[email protected]
Günce Çetin
Kıyı Ege Belediyeler Birliği
[email protected]
Sami Dutoğlu
Tokat Belediyesi
[email protected]
Mehmet Abdi Bulut
Kilis Belediyesi
Soner Abdullah Ergin
Trakyakent Belediyeler Birliği
[email protected]
Pınar Gülmez Ağırbaş
Denizli Belediyesi
[email protected]
Ayşe Şerifoğlu
Kuşadası Belediyesi
[email protected]
Memduh Igırcık
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
[email protected]
Can Cevahir
Kuşadası Belediyesi
[email protected]
Hamit Özdemir
Doğu Karadeniz Belediyeler Birliği
[email protected]
Ayşe Bayazıt
Küçükçekmece Belediyesi
[email protected]
Şemsettin Yenersoy
Düzce Belediyesi
[email protected]
Oktay Özelçi
Malatya Belediyesi
[email protected]
Levent İnallı
Ege Belediyeler Birliği
[email protected]
Yunus Sönmez
Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği
[email protected]
Bahar Özden
Türkiye Belediyeler Birliği
[email protected]
Berrin Aydın
Türkiye Belediyeler Birliği
[email protected]
Hüseyin Çağatay
Yerel Yönetim Araştırma, Yardım ve Eğitim
Derneği
[email protected]
Ahmet Tatar
Zonguldak Belediyesi
[email protected]
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
143
Kamu Kurumları
Fatma Erdem
Çevre ve Orman Bakanlığı
[email protected]
Abdullah Taban
Devlet Planlama Teşkilatı
[email protected]
Okan Şükrü Ergün
GAP BKİ Başkanlığı
[email protected]
Nehir Saatçioğlu
Çevre ve Orman Bakanlığı
[email protected]
Celil Yaman
Devlet Planlama Teşkilatı
[email protected]
Çamay Özalp
Hazine Müsteşarlığı
[email protected]
Sedat Kadıoğlu
Çevre ve Orman Bakanlığı
[email protected]
Cengiz Cihan
Devlet Planlama Teşkilatı
[email protected]
Güldengül Arat
Hazine Müsteşarlığı
[email protected]
Zerrin Leblebici
Çevre ve Orman Bakanlığı
[email protected]
Hasan Çoban
Devlet Planlama Teşkilatı
[email protected]
Sema Aras Sülü
Çevre ve Orman Bakanlığı
[email protected]
Muzaffer Açıkgöz
Devlet Planlama Teşkilatı
[email protected]
İlker Sert
İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel
Müdürlüğü
[email protected]
Esin Çakıl
Dışişleri Bakanlığı
[email protected]
Rıza Fikret Yıkmaz
Devlet Planlama Teşkilatı
[email protected]
Konuşmacılar (Konuşma Sırasına Göre)
Kerem OKUMUŞ
REC Türkiye, Direktör Vekili
kerem.okumuş@rec.org.tr
Agneiszka SENTOWSKA
EcoDolina Co.Ltd., Polonya
[email protected]
Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Çevre ve Orman Bakanlığı, Müsteşar
Yardımcısı
[email protected]
Dr. M. Yaşar ERDOĞAN
Danışman
[email protected]
İnci ATAÇ RÖSCH
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Ekonomik
ve Mali Konular Dairesi Başkanı
[email protected]
Joanna FIEDLER
REC Merkez Ofisi, Çevre Finansmanı Proje
Yöneticisi
[email protected]
Elif C. TORCU TAŞ
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu,
Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör
Yöneticisi
[email protected]
John BUTSON
Enviro-Markets International, İngiltere
[email protected]
John MAGUIRE
Solventa LLP, İngiltere
[email protected]
Özgür Pehlivan T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Dış
Ekonomik İlişikler Genel Müdürlüğü, Genel
Müdür Yardımcısı
[email protected]
Gürdoğar Sarıgül
Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu,
Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Sektör
Yöneticisi
[email protected]
Burkhard Hinz
KfW Ankara Ofisi Direktörü
[email protected]
Adnan Gümüşsoy
T.C. İller Bankası Genel Müdürlüğü,
Araştırma, Planlama ve Koordinasyon
Dairesi Başkanı
[email protected]
Michael JACOBSEN
ENVEST Planners, Türkiye
[email protected]
144
A B K AT I L I M S Ü R E C İ N D E
Ç E V R E S E L A LT YA P I P R O J E L E R İ N İ N F İ N A N S M A N I
Adnan Gümüşsoy
İller Bankası
[email protected]
Aslı Akay
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü [email protected]

Benzer belgeler