Soma Özel Raporu - TC Kamu Denetçiliği Kurumu

Transkript

Soma Özel Raporu - TC Kamu Denetçiliği Kurumu
(OMBUDSMANLIK)
Aralık 2014
İÇİNDEKİLER
TABLO VE GRAFİKLER
İV
TERİMLER
V
KISALTMALAR
İX
KAMU BAŞDENETÇİSİNİN SUNUŞU
Xİ
GİRİŞ
1
BİRİNCİ BÖLÜM
KÖMÜR MADENCİLİĞİ VE İŞ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ HUKUKİ METİNLER VE
ÖRNEK ÜLKE UYGULAMALARI
1. ULUSAL MEVZUAT
3
1.1. Maden Mevzuatı
3
1.1.1. Maden Kanunu
3
1.1.2. İkincil Mevzuat
4
1.1.2.1. Arama Dönemi
4
1.1.2.1.1. Ön Arama Dönemi
5
1.1.2.1.2. Genel Arama Dönemi
5
1.1.2.1.3. Detay Arama Dönemi
5
1.1.2.2. İşletme Dönemi
6
1.2. İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Mevzuat
9
1.3. İş Güvenliği Paketi İle Getirilen Yenilikler
16
2. ULUSLARARASI HUKUK
19
2.1. İLO Sözleşmeleri ve Tavsiye Kararları
19
2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği ile Kömür Madenciliği Bağlamında İLO
Standartları ve Türkiye
21
2.2.1. 45 Numaralı Yeraltı İşleri (Her Nevi Maden Ocaklarında Kadınların
Çalıştırılmaması Hakkında) Sözleşmesi
22
2.2.2. 123 Numaralı Asgari Yaş (Yeraltı İşleri) Sözleşmesi
23
2.2.3. 155 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme
23
2.2.4. 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi
27
2.2.5. 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi
30
ii
2.2.6. Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık İLO Uygulama Kılavuzu
2.3. Avrupa Birliği Mevzuatı ve Uygulamaları
2.3.1. Avrupa Birliği Direktifleri
33
33
34
2.3.1.1. 89/391/EEC sayılı Direktif
35
2.3.1.2. 92/91/EEC sayılı Direktif
35
2.3.1.3. 92/104/EEC sayılı Direktif
36
2.3.2. Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporları
36
2.3.2.1. 2010 Yılı İlerleme Raporu
37
2.3.2.2. 2011 Yılı İlerleme Raporu
37
2.3.2.3. 2012 Yılı İlerleme Raporu
38
2.3.2.4. 2013 Yılı İlerleme Raporu
39
2.3.2.5. 2014 Yılı İlerleme Raporu
39
2.4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Ölümle Sonuçlanan Afet ve
Kazalarda Devletin Sorumluluğuna İlişkin Örnek Kararları
40
2.4.1. Öneryıldız/Türkiye Kararı
40
2.4.2. Budayeva ve Diğerleri/Rusya Kararı
42
2.4.3. Oruk/Türkiye Kararı
44
3. KÖMÜR MADENCİLİĞİ ALANINDA İLERİ GELEN ÜLKELERE
İLİŞKİN VERİLER VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ
46
3.1. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)
47
3.2. Kanada
54
3.3. Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)
57
3.4. Almanya
62
3.4.1. İzleme ve Kurallara Uyulduğunu Denetlemeye Yönelik Mekanizmalar
64
3.4.2. Acil Durum Planları ve Yerel Düzeyde Acil Duruma Hazırlık
64
3.4.3. Maden ve Madencilik Faaliyetlerinin Risk Değerlendirmesi
65
3.4.4. Faaliyetlerden Etkilenen Topluluk ve Ekosistemlerin Rehabilitasyonu
65
3.4.5. Madencilerin Sağlık ve Güvenliğini Korumaya Yönelik Teknolojik,
Kurumsal ve Sosyal Çalışmalar
65
3.4.6. Maden Kapatma Planları
65
iii
İKİNCİ BÖLÜM
SOMA MADEN KAZASI
1. KAZANIN OLUŞUMU
68
2. PSİKOSOSYAL DESTEK FAALİYETLERİ
74
3. YAPILAN NAKDİ YARDIMLAR
78
4. SOSYAL GÜVENLİK KAPSAMINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR
81
5. İDARECİLERİN SORUMLULUĞU
83
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE İDARİ YAPILANMA VE DENETİM
I. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.1. Maden İşleri Genel Müdürlüğü
87
87
1.1.1. MİGEM'in Ruhsatlandırma ve Denetim Fonksiyonları
1.1.1.1. Ruhsatlandırma Fonksiyonu
90
90
1.1.1.1.1. Arama Dönemi
92
1.1.1.1.2. İşletme Dönemi
93
1.1.1.2. Denetim Fonksiyonu
95
1.1.1.2.1. Arama Ruhsat Koordinatörlüğü
96
1.1.1.2.2. İşletme Ruhsat Koordinatörlüğü
99
1.1.1.2.3. Denetleme Koordinatörlüğü
103
1.1.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Fonksiyonu
107
1.1.3. Personel Yetersizliği
108
1.2. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
111
1.2.1. MTA'nın Maden Kanunu Kapsamında Fonksiyonu
111
1.2.2. Havza Madenciliği
113
1.3. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu
116
1.3.1. Rödövans Uygulaması ve Niteliği
119
1.3.2. Rödövans Uygulamasının Türk Hukukunda Gelişimi
121
1.3.3. Rödövans Uygulamasının Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisi Kapsamında
iv
Değerlendirilmesi
123
1.3.4. Soma Özelinde Dayıbaşı/Taşeron Uygulaması
125
1.3.5. TKİ'nin Rödövans Uygulaması Nedeniyle Sorumluluğu
126
2. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
135
2.1. İş Teftiş Kurulu Başkanlığı
136
2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
148
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
1. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ
151
2. MADEN İŞLETMELERİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ SİSTEMİ
155
2.1. Maden İşyerlerinde Özdenetim
156
2.1.1.Teknik Nezaretçi
157
2.1.2. Daimi Nezaretçi
162
2.1.3. Teknik Eleman
164
2.1.4. İşyeri Hekimi
165
2.1.5. İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşverenin Genel Yükümlülüğü
166
2.1.6. İş Güvenliği Uzmanlığı
167
2.1.7. İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ve Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri
172
2.1.8. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu
174
2.2. Diğer Hususlar
181
2.2.1. Vardiya Sistemi
181
2.2.2. Yaşam Odası
182
2.2.3. Tahlisiye
182
2.2.4. Eğitim
185
2.2.5. Sendikaların İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Rolü
192
BEŞİNCİ BÖLÜM
TESPİT VE ÖNERİLER
194
YARARLANILAN KAYNAKLAR
210
v
TABLO VE GRAFİKLER
Tablolar:
Tablo 1: Dünya Kömür Üretimi (Milyon ton)
Tablo 2:ABD Kömür Üretimi
Tablo 3: 2010 – 2014 Yılları Arasında Kömür Madenlerinde Yaşanan Kazalar Sonucu Meydana
Gelen Can Kaybı Sayıları ve Nedenleri
Tablo 4: 2007-2011 Yılları Arasında Kanada Enerji ve Madencilik Endüstrisinde Yaşanan İş
Kazası Sonucu Yaralanmalar ve Ölümler
Tablo 5: Çin’de Bulunan Kömür Madenlerinde Yaşanan Kaza Sonucu Ölüm Sayıları
Tablo 6: Madencilik ve Taş Ocaklarında Yaşanan ve Tazmin Edilen Yararlanma ve Ölüm
Sayısı
Tablo 7: MİGEM Tarafından Denetlenen Ruhsat Sayıları
Tablo 8: MİGEM Tarafından Denetlenen Kömür Ruhsat Sayıları
Tablo 9: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Birimleri
Personel Sayısı (Ağustos 2014 itibariyle)
Tablo 10: TKİ’de, Hizmet Alım Sahalarında ve Rödövanslı Sahalarda Çalışan İşçi Sayıları
Tablo 11: 2013 İtibari İle Soma'da TKİ'nin Sahalarında Hizmet Alımı Ve Rodövans Yöntemiyle
Çalışan Firmalar ve İstihdam Ettikleri Kişi Sayısı
Tablo 12: Soma’da Yıllara Göre Programlanan Kömür Üretim Miktarları ile Fiili Kömür Üretim
Miktarları
Tablo 13: Son otuz yılda meydana gelen büyük maden kazaları
Tablo 14: 2014/ Mart İtibariyle İş Müfettişi Sayıları
Grafikler:
Grafik 1:ABD’de 1900-2013 Yılları Arasında Beş ya da Daha Fazla Can Kaybı Olan Kömür
Madeni Kaza Sayıları
Grafik 2: Hayatını kaybeden madencilerin yaş aralığı
Grafik 3: Hayatını kaybeden madencilerin medeni durumu
Grafik 4: Hayatını kaybeden madencilerimizin öğrenim durumu
Grafik 5: Yetim çocukların yaş aralığı
vi
TERİMLER
AÇIK İŞLETME, 1) Maden üzerindeki örtü tabakasını almak ve bu suretle maden kitlesini
istihsal edebilecek bir duruma getirmek amacıyla uygulanan bir maden ocağı işletme sistemi.
2) Açık ocak.
ALEV SIZDIRMAZ CİHAZ, Patlayıcı gaz ortamında çalışmak üzere ALSz standart
isteklerine göre dizayn edilip teste tabi tutulmuş, sertifika ve imal lisansı verilmiş cihaz.
ASFALTİT, Koyu renkli, sert, zor eriyen bitümlü organik maddeler karışımından oluşan
kömür.
AYAK, Yeraltı işletmelerinde, maden içerisinde iki galeri arasında cephe halinde maden
üretimi yapılan yer.
BİTÜMLÜ ŞİST, Genellikle ince taneli ve yapraklı yapıda olan ve “kerojen” adlı organik
madde içeren, ısıtıldığı zaman sentetik petrol ve gaz üretebilen tortul kayaçlara verilen isim.
BULUCULUK, Herhangi bir ruhsat döneminde, yönetmeliğinde belirtildiği şekilde, bir maden
zuhurunun ortaya çıkarılması.
CEVHER, Doğrudan doğruya veya bazı işlemler sonucu zenginleştirilerek endüstride tüketim
yeri bulunabilen ve ekonomik değeri olan bir veya birkaç mineralden oluşmuş kayaç.
ÇEVRESEL
ETKİ
DEĞERLENDİRMESİ
(ÇED),
Gerçekleştirilmesi
planlanan
faaliyetlerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz
yönde etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için
alınacak
önlemlerin,
seçilen
yer
ve
teknoloji
alternatiflerinin
tespit
edilerek
değerlendirilmesinde ve faaliyetlerin uygulanmasının izlenmesi ve denetlenmesinde
sürdürülecek çalışmalar.
DEKAPAJ, Açık işletme projesine göre maden yatağının üzerindeki veya kontağındaki örtü
tabakasının gevşetilmesi, kazılması, yüklenmesi, taşınması, toprak harmanına dökülmesi,
serilmesi, harman sahasının düzeltilmesi, toprak harmanı ve kademe yollarının yapımı ve
bakımı gibi muhtelif ameliyeleri kapsayan işlemlerin tümü.
DESANDRİ, Maden ocaklarında aşağıdan yukarıya cevher veya kömür nakli yapmak amacı
ile aşağıya doğru meyilli olarak yantaş, cevher veya kömür içinde sürülen galeri.
ESKİ İMALAT, Kömürü veya cevheri alınmış ve sonra göçmeye bırakılmış veya ramble
edilmiş ocak kısmı.
vii
GALERİ, 1) Bir tarafı kapalı tünel. 2) Yeraltında açılan geçit yolu.
GÖÇÜK, Yeraltı imalatında tahkimatın yetersizliği veya eskiyip dayanıklılığını kaybetmesi
sonucu tavanın göçmesi hali.
GÖRÜNÜR REZERV, Ana kuyu, tali kuyu, galeri, kılavuz, başyukarı, başaşağı, desandri,
yarmalar vasıtasıyla dört yanı; devamlılık arzeden muntazam yataklarda ise üç yanı (diğer bir
yanı birkaç sondajla) açılmış bulunan maden kesimlerini belirleyen rezerv kavramı.
GRİZU, Metan gazının hava ile muayyen bir nispette karışımından oluşan patlayıcı ve yanıcı
(ocak gazı) gaz.
HAVZA, Maden bulunması ihtimali olan veya maden bulunan yerlerin (sahaların) tümü.
İMALAT HARİTASI, 1) İşletilmekte olan bir maden damarının ve damar çevresindeki
madencilik yapılarının muayyen bir ölçekle plan düzlemi üzerine çizilmesi suretiyle elde edilen
harita.
İMALAT PLANI, Yeraltı madenciliğinde sürülen galerileri, taban yollarını ve üretim
ayaklarında yapılan çalışmaları, açık işletmelerde de dekapaj ve kömürde, basamakların ve
alınların durumunu gösterir harita.
İŞLETME RUHSATI, Arama ve ön işletme ruhsatı süreleri sonunda “Maden Dairesi’nden”
temini gereken izin belgesi.
JİPS, CaSO4 . 2 H2O kimyasal bileşiminde, monoklin kristalli, renksiz, şeffaf, kil veya demir
oksit karışmış hali ile gri, sarı veya kırmızı renkli olabilen kayaç.
KIZIŞMA, Kömür madenlerinde, panolarda yapılan yetersiz havalandırma veya stoklardaki
kömürlerde kömürün veya kömür içinde bulunan piritin yavaş yanması sonucu meydana gelen
ısının dağılmaması sonucu kömür ısısının yükselmesi.
KOT, Bir noktanın esas olarak alınan deniz seviyesi düzlemine göre yüksekliğini veya
alçaklığını gösteren rakam.
KÖMÜR, Kısmi ayrışma sonucunda; bitkisel artıklardan oluşan karbonik madde. Belirli bir
tabakalaşma gösterir; katı bir maddedir ve rengi koyu kahverengiden siyaha kadar değişir. Yakıt
olarak kullanılan kömür, kırılgandır, ayrışım olmaksızın yanmaz ve suda çözünmez. Oluşumu
esnasında bitkisel maddedir. Önce turbaya, sonra linyite ve en sonra da bitümlü kömüre
dönüşür. Bitümlü kömür bitümünü kaybetme derecesine göre bazı yerlerde taşkömürü ve
viii
antrasit haline gelir. Linyitin tozu kahverengi, kömürün ise siyahtır. Linyit bünyesinde büyük
oranda su ve kül ihtiva eder.
KUYU, Yeraltı işyerlerine ulaşmak amacıyla açılmış ve kesit boyutları derinliğine oranla
sınırlı, düşey ve düşeye yakın bağlantı yolu.
LİNYİT KÖMÜRÜ, Taşkömüründen daha genç, kahverengi, koyu kahverengi veya siyah
renkte, dokuları amorf, ağaçsı veya lifli, yüksek oranda rutubet ihtiva eden, porselen üzerinde
çizgisi kahverengi olan kömür cinsi.
MADEN ARAMA RUHSATNAMESİ, (AR) Maden aramak için müteşebbise verilen arama
belgesi. Bu belge ile ilgili hususlar, süreler ve ruhsat alanı “Maden Kanununun” ilgili
maddelerinde belirtilir.
MOSTRA, Yeryüzünde bir madenin açığa çıkmış ve çıplak göz ile görülen kısmı, yani maden
yatağının yüzeyi ile yeryüzünün ara kesiti.
MUHTEMEL REZERV, İki boyutu ile belirlenmiş olan ve devamlılığı konusunda görünür
rezerve nazaran daha büyük risk taşıyan maden kütlesini belirleyen bir kavram olup,
prospeksiyon çalışmaları, jeolojik ve jeofizik etütleri tamamlanan, madenin muhtemel
bulunduğunu gösteren jeolojik etkenler bilinmekle birlikte kuyu, yarma, galeri gibi madencilik
faaliyetlerinin veya sondajların çok geniş aralıklarla yapılmış olması nedeniyle sınırları ve
devamlılığı görünür rezervde olduğu kadar, kesinlikle tarif edilemeyen ve dolayısıyla işletme
hesaplarına ve planlama çalışmalarına esas teşkil edilebilecek belirliliğe erişmesi için ilave
arama çalışmalarını gerektiren rezerv sınıfı.
MÜMKÜN REZERV, Boyutları hiçbir şekilde belirlenmemiş olan ve varlığı ancak ümit
edilen maden kütlesini ifade eden kavram olup, prospeksiyon çalışmaları, jeolojik ve jeofizik
etütleri kısmen tamamlanmış olup, genel jeolojik yapıya ve varlığı belirlenmiş olan diğer rezerv
sınıflarına dayanak bulunacağı ümit edilen, fakat arama işlemlerinin yapılmamış veya yok
denecek kadar yetersiz olması nedeni ile lokasyonu ve uzantıları hiçbir şekilde tarif edilemeyen,
dolayısı ile işletme ve planlama çalışmalarında rezerve katılmayan rezerv sınıfı.
OCAK, Açık (yerüstü) maden işletmesi yapılan yer.
PANO, Yeraltı işletmesi uygulanan bir damarda mostra ve muayyen bir kat veya iki kat
arasında kalan işletmeye alınmış damar kısmı.
REZERV, Bir maden yatağından ya da havzasında henüz işletilmemiş maden miktarının kısa
vadede ekonomik olan ve belirlilik gösteren kısmı.
ix
SİLO, 1) Madenin nakil araçlarına sistemli bir şekilde verilmesi, sürekli bir çalışmanın
sağlanması ve madenin stoklanması için kurulan kapalı depolama tesisleri.
SONDAJ, Yeraltındaki formasyonları ve maden yatağını tanımak için yapılan delme işlemi.
Bunun için özel sondaj makinaları kullanılır ve bunlarla yeraltından karot denilen numuneler
veya medimanlar (yeraltındaki kayaların kıymık veya kırıntıları) yerüstüne çıkarılır.
ŞEV, Açık işletmede, iki basamak arasındaki eğik yüzey.
TAHKİMAT, Maden ocağını teşkil eden galeri, kuyu ve üretim yerlerini mal ve can emniyeti
bakımından çalışılabilinir duruma sokmak ve çalışılabilir durumda tutmak için yerine göre
ağaç, demir ve beton kullanılarak yapılan takviye.
TAHLİSİYE, 1) Kurtarma. 2) Can kurtarma. Kurtarma işlerinde görevli kimselere de
tahlisiyeci, tahlisiye cihazları ile tahlisiye ekiplerinin hazır bulunduğu yere tahlisiye istasyonu,
herhangi bir gereksinimde kullanılmak üzere tahlisiye cihazları ile donatılmış arabaya da
tahlisiye (kurtarma) arabası denir.
TAKADDÜM HAKKI, Maden hakkı için ilk müracaat edene tanınan öncelik.
TENÖR, Cevherde bulunan veya cevherin zenginleştirilmesi veya işlenmesi sonucunda elde
edilen ürün içerisindeki kıymetli elementin yüzdesel bir oran olarak ifadesi.
TOPUK, Yeraltı işletmesinde üretim yapılan yerlerde veya bunlar arasında bırakılan ve daha
sonra alınacak veya alınmayacak, belirli bir biçimi haiz olan veya olmayan maden kitlesi.
Topuğun görevi tavanı tutmak ve tabakalar arasındaki oluşum bütünlüğünü muhafaza etmektir.
TURB, Kömürleşmenin ilk kademesinde bulunan ve değişen oranlarda karbon, hidrojen ve
oksijen ihtiva eden düşük kalorili, esmer, koyu renkli, hafif, kuru iken hemen, nemli iken
güçlükle ve koku neşrederek yanan kömür.
YARMA, Sondaj yapmaya uygun olmayan, yeryüzüne çok yakın veya toprak, kum ve döküntü
çakıl sanalarının altındaki sağlam zemine, maden aramak amacıyla ulaşmak için, kazma kürek
veya dozer vb. kazıcı makinelerle açılan prospeksiyon (çukurları) hendekleri. Yarmaların eni
insanın rahat çalışacağı kadar olmakla beraber, boyları birkaç metre, hatta birkaç yüz medre
olabilir. Uzun açılar yarmalara kanal da denir.
x
KISALTMALAR
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
AÇEV: Anne Çocuk Eğitim Vakfı
AFAD: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
APHB: Afetlerde Psikososyal Hizmet Birliği
CBS: Coğrafi Bilgi Sistemleri
CCOHS: Kanada İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi
CRIRSCO: Ortak Rezervler Uluslararası Raporlama Standartları Komitesi
ÇED: Çevresel Etki Değerlendirmesi
ÇHC: Çin Halk Cumhuriyeti
ÇSGB: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
DGUV: Alman Sosyal Kaza Sigortası Kurumu
DSP: Diğer Sağlık Personeli
IAEA: Uluslararası Atom Enerjisi Teşkilatı
IAG: İş ve Sağlık Enstitüsü
ICMM: Metalürji ve Madencilik Kuruluşları Konseyi
ILO: Uluslararası Çalışma Örgütü
İGU: İş Güvenliği Uzmanı
İH: İşyeri Hekimi
İSGB: İşyeri Sağlık Ve Güvenlik Birimi
İSG-KATİP: İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt, Takip ve İzleme Programı
İSGK: İş Sağlığı Ve Güvenliği Kurulu
İTKB: İş Teftiş Kurulu Başkanlığı
LASI: İş Güvenliği ve Sağlığı Komisyonu
MINER: Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu
xi
MİGEM: Maden İşleri Genel Müdürlüğü
MTA: Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
MYK: Mesleki Yeterlilik Kurumu
NAK: Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı
NIOSH: Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü
OSGB: Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi
ÖSYM: Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi
SGK: Sosyal Güvenlik Kurumu
TBB: Türkiye Barolar Birliği
TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi
TKİ: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu
TMMOB: Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği
TTK: Türkiye Taşkömürü Kurumu
WHO: Dünya Sağlık Örgütü
xii
KAMU BAŞDENETÇİSİNİN SUNUŞU
Soma’da 300’ün üzerinde işçimizin hayatını kaybettiği ve hemen sonrasında
Ermenek’te yine kayıplarla neticelenen maden kazaları, gerek ülkemizde gerekse diğer
ülkelerde büyük bir üzüntüye sebep olmuştur. Kazalar ve sonrasında yaşananlar ise,
hepimizi sektördeki aktörlerin görevlerini yerine getirmede gösterdikleri özeni
sorgulanmamıza yöneltmiş; bu anlamada işveren, işçi ve sendikalar ile bu aktörlerin
görevlerini tanzim eden ve denetleyen Devlet mercek altına alınmıştır.
Dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik gelişmeler, her ne kadar madencilik
sektörünün devlet eliyle işletilmesi uygulamasını işlevsiz kılsa da, milli servetimiz olan
madenlerin işletilmesinde özellikle iş güvenliği ve sağlığı boyutuna ilişkin önlemler
alınmasını sağlamak, bunlara ilişkin denetlemeleri gerçekleştirmek ve uymayanları
hakkıyla cezalandırmak devletin asli görevleri arasındadır. Diğer bir ifadeyle, hiçbir
ekonomik düzen veya anlayış, devletin bireylerin ‘yaşam hakkı’nı korumak adına bazı
düzenlemeler getirmesini, bu düzenlemelere uyumu denetlemesini ve caydırıcı önlemler
almasını engelleyemez.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti de insan haklarına saygılı sosyal bir hukuk devleti
olarak, günün ekonomik şartlarında madencilik sektöründeki bireylerin yaşam hakkını
güvence altına almak için iş güvenliği ve sağlığına yönelik düzenlemeler getirmektedir.
Ancak, yaşanılan kazalar bu düzenlemelerin yeterliliği ile bunların ne kadar
uygulandıklarının sorgulanmasına yol açmıştır.
İdarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına
dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden inceleyen,
araştıran ve önerilerde bulunan Kurumumuz da, maden kazalarının önlenmesi ile iş
güvenliğine yönelik denetimlerinde etkin bir idari yapı oluşturulması için tavsiyelerde
bulunmak üzere, elinizdeki bu Özel Raporu hazırlamıştır. Gerek gördüğü konularda
Özel Rapor hazırlama görevi, 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile Kamu
Başdenetçisi’ne verilmiştir. Kamu Başdenetçisi ise, görevleri kapsamında kendisine
yardımcı olmak ve kendisinin verdiği görevleri yerine getirmekle görevli Kamu
Denetçisini
bu
Rapora
ilişkin
incelemeler
ve
araştırmalarda
bulunmakla
görevlendirmiştir. Çalışma arkadaşlarımın özverili katkılarıyla meydana gelen
xiii
Kurumumuzun bu ilk Özel Raporu, kazanın oluşum nedenleri değil, bir daha Somalar
ve Ermenekler yaşanmaması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yüce milletine yaraşır
şekilde hizmet vermesi için idari yapılanma ve denetlemenin etkinliğinin artırılmasına
yönelik önerileri içermektedir.
Bu vesileyle, bir kez daha Soma ve Ermenek’te yaşamlarını kaybedenleri rahmetle
anıyor ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Çalışmada emeği geçen Gülay Orta, İlker Zilan, Saadet Söylemez, Mehmet Ali
Küçükçavuş, Hatice Özgül, Ramazan Aktürk, Erdoğan Yatak, Sait Vakkas Bozkurt, Sait
Korkmaz, Hülya Düğeroğlu, Fikri Bedir, Buket Hasançebi, Solmaz Işık Yaşar, Banu
Kuzu ve Aslı Kan’a teşekkür eder, ülkemizde bir daha böyle kazaların yaşanmaması ve
ilk Özel Raporumuzun herkese faydalı olmasını dilerim.
Saygılarımla,
Kamu Başdenetçisi
M. Nihat Ömeroğlu
xiv
GİRİŞ
Manisa İli Soma İlçesinde meydana gelen ve 300’ün üzerinde maden işçimizin hayatını
kaybetmesiyle sonuçlanan maden kazası, idarenin iş güvenliği ve sağlığı alanındaki
denetimlerinin yetkinliğinin sorgulanmasına yol açmıştır. 6328 sayılı Kanun’un gereği,
Kurumumuz da, eylem ve işlemleriyle tutum ve davranışları hakkında idareye öneriler sunma
görevi ile Kamu Başdenetçisine gerekli gördüğü konularda Özel Rapor hazırlama yetkisi
vermesinden hareketle, madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığının korunmasında
idarenin rolünü mercek altına almıştır.
Kamu Denetçilerinin Kamu Başdenetçisi tarafından görevlendirildikleri konu veya
alanlarda Başdenetçiye yardımcı olma görevleri kapsamında, Özel Rapor ile ilgili çalışmalar,
Kamu Denetçisi ile Kurumumuz uzmanları Gülay Orta, İlker Zilan, Saadet Söylemez, Mehmet
Ali Küçükçavuş, Hatice Özgül, Ramazan Aktürk, Erdoğan Yatak, Sait Vakkas Bozkurt, Sait
Korkmaz, Hülya Düğeroğlu, tarafından yürütülmüş ve hazırlanan Rapor taslağı,
Başdenetçilik’e sunulmuştur.
Konunun tarafları olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Maden İşleri Genel
Müdürlüğü), Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (İş Teftiş Kurulu Başkanlığı – İş Sağlığı
ve Güvenliği Genel Müdürlüğü), Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü,
Türkiye Taş Kömürü Kurumu Genel Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı ve Soma
Kaymakamlığı, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığı, Türk Eczacıları Birliği Başkanlığından bilgi ve
belgeler talep edilmiştir.
Ayrıca, Hacettepe Üniversitesi ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği
Bölümleri, Hak-İş Konfederasyonu, Türk-İş Konfederasyonu, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştirilmiştir.
Kamu Başdenetçisi tarafından görevlendirilen Kamu Denetçisi beraberindeki heyet, 1820/8/2014 tarihleri arasında İzmir, Manisa ve Soma’da yerinde inceleme ve gözlemlerde
bulunmuş, konunun taraflarıyla bir araya gelmiştir. Bu kapsamda, İş Teftiş İzmir Grup
Başkanlığı, Manisa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Manisa
İl Müdürlüğü, Manisa İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD), Manisa Barosu, Soma
Kaymakamlığı, Soma Belediye Başkanlığı, Türkiye Maden İşçileri Sendikası Ege Bölgesi
Şubesi, Soma Ticaret ve Sanayi Odası, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Soma Sosyal Hizmet
Merkezi Müdürlüğü yetkilileri ile görüşme ve toplantılar yapılmıştır.
1
Ayrıca elim kazanın gerçekleştiği Soma A.Ş.’ye ait Eynez İşletmesi yetkilileri ile
görüşülerek, maden ocağında inceleme ve tespitlerde bulunulmuştur.
Kazadan sağ olarak kurtulan maden işçileri ile yapılan toplantıda, konu hakkında görüş
ve önerileri dinlenilmiştir. Kazada hayatını kaybeden işçilerimizin yakınlarına taziye
ziyaretinde bulunulmuştur.
İnceleme ve araştırmaların devam ettiği süreçte Karaman ilinin Ermenek ilçesinde
bulunan kömür madeninde meydana gelen kazanın ardından, 31/10/2014 tarihinde kaza
bölgesine gidilerek inceleme ve temaslarda bulunulmuştur.
Kamu Denetçisi tarafından önerilen Rapor taslağı, Kamu Başdenetçi ve ekibinde bulunan
görevli uzmanlar Aslı Kan, Buket Hasançebi, Solmaz Işık ile görevli Hâkimler Fikri Bedir ve
Banu Kuzu tarafından yapılan incelemelerle Raporun nihai hali oluşturulmuştur.
Yapılan yerinde incelemeler ve görüşmeler sonunda hazırlanan Özel Raporumuzun ilk
bölümünde madencilik sektörü ile ilgili ulusal mevzuat ve uluslararası hukuk ile iyi ülke
uygulamaları ele alınacaktır. İkinci bölümünde ise; Soma maden kazasının oluşumuna ve kaza
sonrası yapılan incelemelerde belirlediğimiz diğer hususlara yer verilmektedir. Üçüncü
bölümde, sektördeki iş sağlığı ve güvenliğinin etkin bir şekilde gerçekleştirilmesinden sorumlu
idare ve yapılan denetimler ele alınmaktadır. Dördüncü bölümde ise, iş sağlığı ve
güvenliğindeki özdenetim faaliyetlerine yer verilmektedir. Son bölümde ise, idareye yönelik
önerilerimize yer verilmektedir.
2
BİRİNCİ BÖLÜM
KÖMÜR MADENCİLİĞİ VE İŞ GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ
HUKUKİ METİNLER VE ÖRNEK ÜLKE UYGULAMALARI
1. ULUSAL MEVZUAT
Anayasanın “Tabiî Servetlerin ve Kaynakların Aranması ve İşletilmesi” başlıklı 168’inci
maddesinde; tabiî servetler ve kaynakların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu,
bunların aranması ve işletilmesi hakkının Devlete ait olduğu, Devletin bu hakkını belli bir süre
için, gerçek ve tüzelkişilere devredebileceği, hangi tabiî servet ve kaynağın arama ve
işletmesinin, Devletin gerçek ve tüzelkişilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzelkişiler
eliyle yapılmasının kanunun açık iznine bağlı olduğu, bu durumda gerçek ve tüzelkişilerin
uyması gereken şartlar ile Devletçe yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve
müeyyidelerin kanunda gösterileceği hüküm altına alınmıştır.
1.1. Maden Mevzuatı
1.1.1. Maden Kanunu
Madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili
esas ve usulleri düzenlemek amacıyla çıkarılan 3213 sayılı Maden Kanunu 15/6/1985 tarihli ve
18785 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun
uyarınca madenler, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, içinde bulundukları arzın
mülkiyetine tabi değildir. Yer kabuğunda ve su kaynaklarında tabii olarak bulunan, ekonomik
ve ticarî değeri olan petrol, doğal gaz, jeotermal ve su kaynakları dışında kalan her türlü
maddenin 3213 sayılı Kanun’a göre “maden” olduğu belirtilerek, ruhsatlandırma bakımından
madenler altı gruba ayrılmış olup, bu araştırmaya konu olan linyit ve taş kömürü “IV. Grup
Madenler” arasında sayılmaktadır.
Mezkûr Kanun’a göre; madenler üzerinde tesis olunan ilk müracaat (takaddüm), arama
ruhsatnamesi, buluculuk ve işletme ruhsatı haklarının hiç birisinin hisselere bölünemeyeceği,
her birinin bir bütün halinde muameleye tabi tutulacağı, maden ruhsatları ve buluculuk hakkının
ise devredilebileceği kuralı getirilmiş olup; takaddüm hakkı, maden hakkı için ilk müracaat
edene tanınan öncelik şeklinde; arama ruhsatı, belirli bir alanda maden arama faaliyetlerinde
bulunulabilmesi için verilen yetki belgesi şeklinde; işletme ruhsatı, işletme faaliyetlerinin
3
yürütülebilmesi için verilen yetki belgesi şeklinde; buluculuk ise, herhangi bir ruhsat
döneminde bir maden zuhurunun ortaya çıkartılması şeklinde tanımlanmıştır.
Maden haklarının, medeni hakları kullanmaya ehil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına,
madencilik yapabileceği statüsünde yazılı Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre kurulmuş
tüzelkişiliği haiz şirketlere, bu hususta yetkisi bulunan kamu iktisadi teşebbüsleri ile
müesseseleri, bağlı ortaklıkları ve iştirakleri ile diğer kamu kurum, kuruluş ve idarelerine,
gerçek veya tüzel tek kişi adına verileceği düzenlenmiş olup; maden haklarının verilmesi için,
gerçek ve tüzel kişilere ilişkin olarak genel ya da özel herhangi bir şart Kanun’da
öngörülmemiştir.
3213 sayılı Kanun’un “İşletme faaliyeti” başlıklı 29 uncu maddesinde; işletme
faaliyetinin projesine ve Kanun’un ilgili hükümlerine göre yürütüleceği, işletme projesine
aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum
oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı
öngörülmüş olup; söz konusu faaliyetlerin durdurulması hususunda idareye takdir yetkisi
tanınmamıştır.
1.1.2. İkincil Mevzuat
Maden Kanunu’nun uygulanması ile ilgili usul ve esasları düzenleyen Madencilik
Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği 6/11/2010 tarihli ve 27751 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir. Kanun’da yapılan ayrıma bağlı kalınarak,
ruhsatlandırma bakımından madenler altı gruba ayrılmış, linyit ve taş kömürü “IV. Grup
Madenler” arasında sayılmıştır.
1.1.2.1. Arama Dönemi
Anılan yönetmelikte, “IV. Grup Madenler” e ilişkin arama ruhsatı alabilmek için Maden
İşleri Genel Müdürlüğüne müracaat edileceği, Genel Müdürlüğe yapılan müracaatlarda öncelik
hakkının (takaddüm hakkı) esas olduğu düzenlenmiş olup; müracaatların ruhsatlandırılması için
gerekli belgeler arasında maden arama projesinin de yer aldığı görülmektedir.
Arama ruhsatı başvurusu Maden İşleri Genel Müdürlüğüne arama projesi ile birlikte
yapılmaktadır. Arama dönemindeki en önemli kıstaslardan biri mali yeterliliğin getirilmiş
olmasıdır. Mali yeterlilik arama dönemlerinde yapılacak işlerin alt limitini belirlemektedir. Bu
harcama tutarları her sene güncellenmektedir.
4
Kanuna göre arama dönemleri ön arama, genel arama ve detay arama dönemi olarak
sınıflandırılmıştır.
1.1.2.1.1. Ön Arama Dönemi
Ön arama dönemi, arama ruhsatının düzenlenmesinden sonraki ilk bir yıllık dönemdir.
Bu dönemde yüzeyden, mostradan örnek alınarak analiz yaptırılması ve sonuçların teslim
edilmesi, çalışma alanlarının yüzey jeoloji haritasının hazırlanması, tespit edilen maden
kaynaklarının harita üzerinde gösterilmesi, maden jeolojisi öngörüleri veya maden jeolojisi
haritasının hazırlanması ve jeolojik kesitlerinin yapılması, kaynak, rezerv raporu hazırlanması
gibi faaliyetler yerine getirilmelidir. Ön arama süresi sonuna kadar, maden arama projesinde
belirtilen faaliyetlerin tamamlandığını ve bu faaliyetlere ilişkin yatırım harcamalarını gösteren
ön arama faaliyet raporunun Genel Müdürlüğe verilmesi zorunludur.
1.1.2.1.2. Genel Arama Dönemi
Yükümlülüğünü yerine getiren ruhsat sahipleri IV. ve VI. Grup madenlerde iki yıl, diğer
gruplarda bir yıl olmak üzere genel arama dönemine hak sağlar. Genel arama döneminde ruhsat
sahasının genel topoğrafik haritasının hazırlanması ve yarma, kuyu, galeri sondaj yerleri ile
örnek alınan yerler ve benzeri noktaların gösterilmesi, mostra haricinde ayrıca yarma veya
galeri, kuyu, sondaj ve benzeri çalışma yapılması ve sonuçlarının verilmesi, örnek alınarak
analiz yaptırılması ve sonuçlarının verilmesi, ruhsat sahasının detay jeoloji haritasının
hazırlanması ve kesitlerinin yapılması, maden jeolojisi haritasının hazırlanması ve jeolojik
kesitlerinin yapılması, kaynağın, rezervin iki boyutlu olarak modellenmesi, kaynak, rezerv
raporu hazırlanması faaliyetleri ifa edilmelidir. Bu dönemin sonuna kadar; maden arama
projesinde belirtilen maden kaynağına ilişkin bilgiler ve bu dönemde yapılan arama
faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını da gösteren genel arama faaliyet raporunun
verilmesi zorunludur. Yukarıda iki dönem için belirtilen yükümlülüklere uyulmadığı takdirde
teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir.
1.1.2.1.3. Detay Arama Dönemi
Yükümlülüklerini yerine getiren ruhsat sahipleri IV. ve VI. Grup madenlerde dört yıl
detay arama dönemine hak sağlar. Detay arama döneminde çalışma alanının detay topoğrafik
haritasının hazırlanması ve yarma, kuyu, galeri, sondaj yerleri ile örnek alınan yerler ve benzeri
noktaların gösterilmesi, yarma, galeri, kuyu, sondaj veya benzeri çalışmaların yapılması ve
sonuçlarının verilmesi, çalışma alanını temsil edecek sayıda örnek alınarak analiz yaptırılması
ve sonuçlarının verilmesi, yapılan detay jeokimya haritaları veya jeofizik haritalarının
5
verilmesi, detay maden jeolojisi haritasının hazırlanması ve jeolojik kesitlerinin yapılması,
yeraltı işletmeleri için detay yeraltı jeoloji haritasının hazırlanması ve kesitlerinin yapılması,
kaynağın, rezervin üç boyutlu olarak modellenmesi, kaynak, rezerv raporu hazırlanması
faaliyetleri tamamlanmalıdır. Bu dönemde her yıl, görünür maden rezervine ilişkin bilgileri ve
yapılan arama faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını gösteren detay arama faaliyet
raporunun verilmesi zorunludur. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi ve/veya arama
ruhsat süresi sonuna kadar işletme ruhsat talebinde bulunulmaması durumunda teminat irad
kaydedilerek ruhsat iptal edilir. IV. ve VI. grup madenler dışında kalan gruplara ilişkin
ruhsatlarda ise genel arama dönemi sonuna kadar rezerv bilgilerini de içeren arama faaliyet
raporu ile birlikte işletme projesinin verilmesi zorunludur.
Maden arama projesi; arama ruhsat sahasında bir termin planı dâhilinde, ekonomik olarak
işletilebilecek bir maden yatağı bulabilmek için arama süresi boyunca yapılacak olan arama
faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yatırım bilgilerini ve mali
yeterliliği içeren projeyi ifade etmektedir.
Yönetmeliğin13 üncü maddesinde söz konusu maden arama projesinde projenin amacının
açık bir şekilde ifade edilerek müracaat sahibinin beklentisinin ortaya konulacağı, arama
yapılacak sahanın seçiminden başlayıp, kaynak ve rezervin belirlenmesi, değerlendirilip
sınıflandırılması, raporlama aşamasının sonuna kadar geçen tüm maden arama sürecinin (ön
arama, genel arama, detay arama) bir termin planı kapsamında belirtileceği, bu faaliyetlerin
gerçekleştirilmesine yönelik yatırım ve mali yeterlilik bilgilerinin belgeleneceği, maden arama
faaliyetleri kapsamında gerekli görülen çalışmaların; yöntem, içerik ve uygulama biçimi ile
açıklanacağı düzenlenmiştir.
1.1.2.2. İşletme Dönemi
İşletme ruhsatları ve işletme izinlerine ilişkin olarak ise; IV. Grup madenler için, detay
arama faaliyet raporu ile madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi esnasında ve/veya
sonlandırılması aşamasında faaliyet sonrası işletme alanının çevre ile uyumlu hale getirilmesine
ilişkin taahhütleri de içeren işletme projesi ve talep harcının eksiksiz ödendiğine dair belge ile
müracaatta bulunulması halinde işletme ruhsatı hakkı doğacağı ifade edilmiştir. Ayrıca
Yönetmeliğin 27’nci maddesinde, işletme projesinin ekinde yer alması zorunlu hususlardan
birisi, yeraltı işletmelerinde can ve mal güvenliği ile ilgili; elektrik projesine ilişkin plan ve
projeler, basınçlı hava şebeke projesi, acil kaçış planı, su tahliyesi, nakliye gibi hususları içeren
6
uygun ölçekli çizimler ile üretimi gösteren termin planı üzerinde uygun ölçekli ve havalandırma
bilgilerini içeren havalandırma planı şeklinde öngörülmüştür.
Söz konusu planlar haricinde ise;
 Ruhsat alanının ve varsa ocak yerinin yer bulduru haritası,
 Ruhsat alanının uygun ölçekli jeoloji haritası ve jeolojik kesitler,
 Ocak açılması planlanan alanın uygun ölçekli (1/10000, 1/5000, 1/1000 gibi) hâlihazır
topoğrafik harita ve kesitleri,
 Uygun ölçekle çizilmiş ruhsat sınırı, talep edilen işletme izin sınırları ile sahada açılmış
ocak, galeri, yarma, sondaj, kuyu gibi arama faaliyetlerinin yerini gösterir imalat haritası,
 Sahada belirlenmiş görünür rezerve ve ruhsat süresine bağlı olarak planlanan üretim
programlarını gösterir termin planı,
 Mevcut ve yapılması planlanan bina, tesis, kantar, silo, trafo, yol gibi yapıları gösteren
vaziyet planı,
 İşletme esnasında ve/veya sonrası üretim faaliyetinin gerçekleştirildiği alanın çevre ile
uyumlu hale getirileceğine ilişkin çevre ile uyum plan çizimi ve kesitleri,
yer almakta olup; işletme projesi ve ekinde yer alması zorunlu belgeleri incelemek
suretiyle değerlendirme yapma yetkisi Maden İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir.
Faaliyetlerin incelenmesi ve denetlenmesine ilişkin olarak Yönetmeliğin 74 üncü
maddesinde; Kanun gereğince ruhsat veya sertifika sahibince düzenlenmiş mali ve teknik
belgelerin, ruhsat veya sertifika alanındaki madencilik faaliyetlerinin, ihbar ve şikâyetlerin
inceleme ve denetiminin Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilen personelce
yerinde yapılacağı, Genel Müdürlüğün, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile üniversitelerden
inceleme
ve
denetimin
gerektirdiği
mesleki
tecrübeye
sahip
olan
personeli
de
görevlendirebileceği, yapılacak inceleme ve denetimlerde oluşturulacak heyetin; maden
mühendisi, jeoloji mühendisi ile yapılacak inceleme ve denetimlerin özelliğine göre jeofizik
mühendisi, haritacı, mali uzman, hukukçu veya diğer meslek mensuplarından en az üç kişiden
oluşacağı, inceleme ve denetimlerde ruhsat sahibinin, Genel Müdürlüğe verdiği teknik ve mali
belgelerin hazırlanmasına esas olan bütün belgelerin asıllarını, yapılmış hesapları talep halinde
heyet üyelerine göstermek zorunda olduğu belirtilmiştir.
Ayrıca inceleme ve denetim sırasında teknik ve mali belgeler ile bu belgelerin
hazırlanmasına esas teşkil eden işletme projesinin uygulanması ile ilgili hususların, üretim
yöntemi, üretim miktarı, üretilen madenin kullanım alanı, sevk fişleri, faturalar, satış belgeleri
7
gibi mevzuat gereği diğer belgelerin inceleneceği, her türlü denetimde çevre ile uyum planına
uygun çalışılıp çalışılmadığının kontrol edileceği belirtilmek suretiyle inceleme ve denetimin
içeriğine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
Maden mühendislerinin hizmet ve yetkileri ayrıntılı olarak belirlenmiş olup; maden
mühendisliği kapsamında değerlendirilen etüt, araştırma-geliştirme, değerlendirme gibi
hizmetler, maden işletme faaliyetinin yapılabilirliğine yönelik fizibilite projesi ve raporu
hazırlanması, işletme ruhsat taleplerine esas, ruhsat alanında belirlenmiş bir maden rezervinin
ekonomik olarak işletilmesine yönelik teknik ve mali konuları içeren işletme projesi
hazırlanması, maden işletmeciliği yapılacak alanlarda uygun üretim yöntemlerinin belirlenmesi
gibi teknik niteliği haiz hizmet ve yetkiler maden mühendislerine verilmiştir.
Ayrıca jeoloji mühendisleri, jeofizik mühendisleri, harita ve kadastro mühendisleri,
kimya mühendisleri veya kimyagerlerin hizmet ve yetkilerine ilişkin düzenlemeler de
mevcuttur. Yönetmelikte yer verilen bir diğer görevli olan teknik nezaretçi, maden
işletmelerinin teknik ve emniyet yönünden nezaretini yaparak Kanun ve ilgili yönetmeliklerde
yer alan görevleri yerine getirmekle sorumlu ve yükümlü olan kişidir. İşletme içerisinden
denetim gerçekleştiren teknik ve daimi nezaretçiler ile ilgili mevzuat hükümlerine, uygulama
esaslarına ve uygulamada karşılaşılan sorunlara, raporun “Kömür Madenciliğinde Özdenetim
Faaliyetleri” başlığı altında ayrıntılı olarak yer verilecektir.
Madencilik faaliyetlerinin hangi esaslara göre yürütüleceği ve bu esaslarla ilgili olarak
bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının vereceği izinlere dair usul ve esasları
düzenlemek amacıyla hazırlanan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği, 21/6/2005 tarihli ve
25852 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bahsi geçen Yönetmelik, orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı
alanları, özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma
alanı, tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm
bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askerî yasak
bölgeler, imar alanları ve mücavir alanlarda madencilik faaliyetlerinin çevresel etki
değerlendirmesi, gayrisıhhi müesseseler ile ilgili hususlar dâhil hangi esaslara göre
yürütüleceğini kapsamakta olup, sayılan alanlarda yapılacak arama faaliyetleri ve üretim
faaliyetleri süreçlerinde alınması gerekli izinlere ayrıntılı olarak yer verilmiştir.
8
1.2. İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Mevzuat
Anayasa’nın 2’nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri arasında sosyal
devlet ilkesine yer verildiği; 5 inci maddesinde ise, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlama; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırma ve
insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmanın
Devletin temel amaç ve görevleri arasında sayıldığı görülmektedir.
Ayrıca, Anayasa’nın “kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” başlıklı 17’nci
maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahip olduğu; “Çalışma hakkı ve ödevi” başlıklı 49 uncu maddesinde,
çalışmanın, herkesin hakkı ve ödevi olduğu, Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek,
işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için
gerekli tedbirleri alacağı; “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56’ncı
maddesinde ise, herkesin, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu
düzenlenmiştir.
Bu çerçevede; işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve
güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve
yükümlülüklerini düzenleyen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 30/6/2012 tarihli ve
28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe girmiştir.
Anılan Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinin (ö) bendinde risk
değerlendirmesi; “İşyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu
tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz
edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli
çalışmalar” şeklinde ifade edilmiştir. “İşin durdurulması” başlıklı 25 inci maddesinde;
işyerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve şekillerinde veya iş ekipmanlarında
çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir husus tespit edildiğinde; bu tehlike giderilinceye
kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile
çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde veya tamamında işin durdurulacağı; ayrıca
çok tehlikeli sınıfta yer alan maden, metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan
işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi
yapılmamış olması durumunda işin durdurulacağı öngörülmüştür.
9
Diğer yandan, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun doğrudan iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
olarak düzenlenen “İşletme faaliyeti” başlıklı 29’uncu maddesinin birinci fıkrasında, işletme
faaliyetinin, projesine ve Kanunun ilgili hükümlerine göre yürütüleceği, işletme projesine
aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum
oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı;
ikinci fıkrasında, işletme projeleri ve değişiklikleri uygulamaya konulmadan önce Genel
Müdürlük onayının alınmasının zorunlu olduğu, aksi takdirde faaliyetin durdurulacağı; üçüncü
fıkrasında, işletme açısından tehlikeli durumların tespiti halinde, bu halleri gidermek için ruhsat
sahibine altı aya kadar süre verileceği, mücbir sebepler dışında bu sürenin uzatılmayacağı, bu
süre sonunda projeye uygun faaliyette bulunulmaması veya tehlikeli durumun ortadan
kaldırılmaması halinde teminatın irat kaydedilerek işletme faaliyetinin durdurulacağı; dördüncü
fıkrasında; ruhsat sahibinin, her yıl nisan ayı sonuna kadar bir önceki yıl içinde gerçekleştirdiği
işletme faaliyeti ile ilgili teknik belgeleri, satış bilgi formunu, faaliyet bilgi formunu ve işletme
sahasında arama yapmış ise arama ile ilgili bilgileri Genel Müdürlüğe vermekle yükümlü
olduğu, yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde teminatın irad kaydedileceği, yükümlülük
yerine getirilinceye kadar faaliyetin durdurulacağı öngörülmüştür.
Buna göre; “yeraltı kaynaklarının değerlendirilmesi amacına dönük belirli girdileri
seçilmiş bir teknoloji kullanarak mevcut ve potansiyel talebi karşılamak üzere mal ve cevher
üretmek için çalışmaları düzenleyen beyan niteliğinde rapor” şeklinde tanımlanan projeye
uygun faaliyette bulunulmaması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir
durum oluşturduğunun tespit edilmesi halleri müeyyideye bağlanmaktadır.
6331 sayılı Kanun’da işveren ile çalışanların görev, yetki ve yükümlülükleri belirlenmiş
olup; mesleki risklerin önlenmesi ve bu risklerden korunulmasına yönelik çalışmaları da
kapsayacak, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sunulması için işverenin; çalışanları arasından
iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendireceği, çalışanları
arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya
bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebileceği, ancak
belirlenen niteliklere ve gerekli belgeye sahip olması hâlinde, tehlike sınıfı ve çalışan sayısı
dikkate alınarak, bu hizmetin yerine getirilmesini kendisinin de üstlenebileceği hüküm altına
alınmıştır. İş güvenliği uzmanları, işyeri sağlık ve güvenlik birimleri ve ortak sağlık ve güvenlik
birimleri ile ilgili mevzuat, uygulamalar ve sorunlar ile çözüm önerileri, raporun “Kömür
Madenciliğinde Özdenetim Faaliyetleri” kısmında ayrıntılı olarak irdelenmiştir.
10
Doğada element, bileşik veya karışım halinde bulunan maddelerin araştırılması,
işletmeye hazırlanması, işletilmesi, çıkarılması ve zenginleştirilmesinde çalışan işyerlerinde,
taş ocaklarında ve tünel yapımında, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatında genel olarak
öngörülenler yanında alınması gerekli sağlık ve güvenlik önlemlerini düzenleyen Maden ve Taş
Ocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine
İlişkin Tüzük, 4857 sayılı Kanun’da yer alan ve dayanağını teşkil eden maddenin 6331 sayılı
Kanun ile ilga edilmesine ve dayanaksız kalmasına karşın, Soma maden faciasının gerçekleştiği
tarihten sonra, 25.7.2014 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır. Bahsi geçen mülga Tüzükte;
“Maden Ocaklarında Yeraltı İşleri” ne ilişkin olarak;
 Yollar, Merdivenler ve Haritalar
 Patlayıcı Maddeler
 Tahkimat ve Dolgu Tahkimat Zorunluluğu
 Taşıma
 İşçilerin Yeraltında Taşınması
 Havalandırma
 Grizu Tehlikesi Olan Ocaklar
 Kömür Tozları ve Toz Patlamalarına Karşı Alınacak Önlemler
 Madenci Lambaları
 Su Baskınlarına Karşı Alınacak Önlemler
 Muayene ve Denetimler
 Elektrikle İlgili Genel Hükümler
 Gaz ve Toz Patlaması Tehlikesi Bulunan Ocaklarda Elektrikle İlgili Önlemler
 Elektrikli Aygıtlar, İletkenler, Tesisler ve Patlamalara Karşı Alınacak Önlemler
 Arıza ve Tehlike
 Makinalar ve Mekanik Malzemeler
 Kazada Yapılacak İşler
 Telefon Haberleşmesi
11
 Maden İşletmeleri ve Taş Ocakları Karoları
 İşverenin, Nezaretçilerin ve Maden İşçilerinin Görevleri ve Teftişleri
gibi üst başlıklar altında öngörülen ayrıntılı düzenlemeler içermektedir.
6331 sayılı Kanun ile getirilen sistem temel olarak, her işyeri ve her işletmenin
birbirinden bağımsız ve az ya da çok farklı koşullara sahip olduğu ve işletmelerin faaliyetlerine
ilişkin iş sağlığı güvenliği risklerini, mevzuatla belirlenen kriterlere uygun şekilde kendilerinin
tespit etmesini öngörmektedir. Bu doğrultuda iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hususların
tüzükler ile düzenlenmesi usulünden vazgeçilerek, yönetmelikler ile genel esasların tespit
edilmesine ve alt düzenlemeler ile işverenliklere sorumluluklarını yerine getirmeleri noktasında
rehberlik edilmesine geçilmiştir.
6331 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesine istinaden, 3/12/1992 tarih ve 92/104/EEC sayılı
Avrupa Birliği Direktifi ile 3/11/1992 tarihli ve sayılı 92/91/EEC Avrupa Birliği Direktifi’ne
paralel olarak, yeraltı ve yerüstü maden işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların sağlık ve
güvenliğinin korunması için uyulması gerekli asgari şartları belirlemek amacıyla hazırlanan
Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği 19/9/2013 tarihli ve 28770 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu Yönetmeliğin 5 ve 13 üncü maddeleri arasında; işverenin genel yükümlülükleri,
çalışanların yükümlülükleri, patlama, yangın ve zararlı ortam havasından korunma, kaçış ve
kurtarma araçları, iletişim, uyarı ve alarm sistemleri, çalışanların bilgilendirilmesi, sağlık
gözetimi, çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması ve asgari sağlık ve
güvenlik gerekleri gibi hususlara yer verilmiş olup; yeraltı ve yerüstü maden işleri ile sondajla
maden çıkarma işlerinin yapıldığı işyerleri için öngörülen sağlık ve güvenlikle ilgili
gereklilikler ise Yönetmeliğin ekleri şeklinde düzenlenmiştir.
“Sondajla Maden Çıkarılan İşlerin Yapıldığı İşyerleri ile Yeraltı ve Yerüstü Maden
İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari Genel Hükümler”, Yönetmeliğe ek olarak,
“Ek-1” başlıklı bölümde düzenlenmiş olup, söz konusu Genel Hükümler,
 Organizasyon ve gözetim
 Mekanik ve elektrikli ekipman ve tesisatlar
 Bakım ve onarım
 Kuyuların kontrolü
12
 Patlama riski, yangın tehlikesi ve zararlı ortam havasına karşı korunma
 Patlayıcı maddeler ve ateşleyiciler
 Kimyasal ve radyoaktif maddeler
 Ulaşım yolları
 Taşıma ile ilgili hususlar
 Açık alandaki çalışmalar
 Tehlikeli alanlar
 Yeraltı ve yüzey suları
 Kaçış yolları ve imdat çıkışları
 Arama, kurtarma ve tahliye
 Güvenlik tatbikatları
 İlk yardım
 Doğal ve suni aydınlatma
 Gürültü, titreşim ve toz
 Hafriyat dökme yerleri ve atık sahaları
 Sıhhi tesisler
 Yerüstü yardımcı tesislerine ilişkin özel hükümler
 Kapılar ve girişler
 Kapalı işyerlerinin havalandırılması
 Ortam sıcaklığı
 Dinlenme yerleri
 Gebe ve emziren kadınlar
 Engelli çalışanlar
gibi üst başlıklar altında öngörülen ayrıntılı düzenlemeler içermektedir.
Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin eki olarak, Ek-2 şeklinde
belirtilen bölümde, “Yerüstü Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari Özel
13
Hükümler”e, Ek-3 şeklinde belirtilen bölümde “Yeraltı Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde
Uygulanacak Asgari Özel Hükümler”e yer verilmiş olup, yeraltı maden işlerinin yapıldığı
işyerleri için öngörülen sağlık ve güvenlikle ilgili gereklilikler de (Özel Hükümler şeklinde);
 Yeraltı çalışma planları (imalat haritası)
 Yeraltı çalışma yerleri ve yollar
 Nakliyat
 Kuyularda taşıma
 Doldurma istasyonları ve garajlar
 Tahkimat
 Havalandırma
 Patlayıcı madde kullanım yasağı
 Grizulu maden ocakları
 Yanıcı toz bulunan maden ocakları
 Gaz kaçağı, göçük veya su baskını
 Yangın, tutuşma ve kızışma
 Çalışanların korunmasına ilişkin ihtiyati tedbirler
 Aydınlatma
 Kurtarma planı
 Emniyet topuğu, çözünebilir taş, jips ve tuz yatakları
gibi başlıkları içermektedir. Ayrıca 6331 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesine istinaden,
16/12/1999 tarihli ve 1999/92/EC sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Direktifine paralel
olarak, çalışanları sağlık ve güvenlik yönünden işyerlerinde oluşabilecek patlayıcı ortamların
tehlikelerinden korumak için alınması gereken önlemlere ilişkin usul ve esasları düzenlemek
amacıyla hazırlanan Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında
Yönetmelik, 30/4/2013 tarihli ve 28633 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Söz konusu Yönetmelikte,
 Patlamaların önlenmesi ve patlamadan korunma
14
 Patlama riskinin değerlendirilmesi
 İşyerinin güvenli hale getirilmesi
 Koordinasyon görevi
 Patlayıcı ortam oluşabilecek yerlerin sınıflandırılması
 Patlamadan korunma dokümanı
 İşyerleri ve iş ekipmanları için özel gerekler
gibi başlıklar altında genel düzenlemelere yer verilmiş, “Patlayıcı Ortam Oluşabilecek
Yerlerin
Sınıflandırılması”
EK-1
olarak,
“Patlayıcı
Ortam
Oluşabilecek
Yerlerin
Sınıflandırılması” EK-2 olarak, “Ekipmanların ve Koruyucu Sistemlerin Seçiminde Uyulacak
Kriterler” ise EK-3 olarak düzenlenmiştir.
Gerek 19/9/2013 tarihli Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin
gerekse Çalışanların Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmeliğin
tetkiki neticesinde; Yönetmeliklerin yeni sistemin özüne uygun surette, yeraltı ve yerüstü
maden işlerinin yapıldığı işyerlerinde çalışanların sağlık ve güvenliğinin korunması için
uyulması gerekli asgari şartları belirlediği, söz konusu hükümlerin içeriği incelendiğinde, belli
hususlarda oldukça genel düzenlemeler getirildiği görülmekte olup; madenin türüne, ocağın
fiziki koşullarına ve teknolojik gelişmelere göre değişkenlik arz edecek ayrıntılı güvenlik
düzenlemelerine ihtiyaç duyulduğu, bunun da ancak bu alanda uzmanlaşmış Kurumların
hazırlayacakları rehberler doğrultusunda, işverenler tarafından istihdam edilen iş güvenliği
uzmanları veya hizmet alınan OSGB’lerde çalışanlar tarafından gerçekleştirilebileceği
düşünülmektedir.
Soma’da yaşanan kazadan sonra, 24/9/2014 tarihli ve 29129 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik ile işverenin, yeraltı kömür madenlerinde acil durum planında
belirtilen kaçış güzergâhlarına uygun olarak tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli bir şekilde
tahliyesini sağlamak için; yer altı faaliyet alanının herhangi bir yerinde iş sağlığı ve güvenliğini
etkileyecek olayın (göçük, gaz ve toz patlaması, zehirli veya boğucu gaz intişarı ve benzeri)
meydana gelmesi durumunda tüm çalışanların yerüstüne veya kuyu dibine sağlıklı ve güvenli
bir şekilde intikallerini sağlamak zorunda olduğu belirtilmiş; bu şartların sağlanamaması
durumunda ise, faaliyet alanları ile yeryüzüne çıkış ağzı arasında ferdi oksijen maskesi değişim
istasyonları kurma zorunluluğu getirilmiştir.
15
Ayrıca aynı Yönetmeliğin “Ek-3 Yeraltı Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde
Uygulanacak Asgari Özel Hükümler” bölümünün 10.12 nci bendi, “Grizulu veya yangına
elverişli kömür damarlarının bulunduğu ocaklarda, tüm çalışanlar, çalışma süresince,
yanlarında her halükarda en az 30 dakika kullanım süresi olan oksijen ferdi kurtarıcısı taşır ve
gerektiğinde kullanır.” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin önceki halinde yer alan
karbonmonoksit maskesi kullanılabileceğine ilişkin düzenleme metinden çıkarılmıştır.
1.3. İş Güvenliği Paketi İle Getirilen Yenilikler
Kamuoyunda “İş Güvenliği Paketi” olarak bilinen “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı” 9.12.2014 tarihinde Başbakanlık tarafından TBMM’ye sunulmuş olup, 13.12.2014
tarihinde esas komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’na, tali
komisyonlar olarak Plan ve Bütçe Komisyonu, İçişleri Komisyonu, Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu, Adalet Komisyonu’na havale edilmiş olup, ilgili
komisyonlarda görüşülmesine devam edilmektedir. Her ne kadar henüz yasalaşmasa da, iş
güvenliği alanında önemli yenilikler getiren kanun tasarısından bahsedilmesi yerinde olacaktır.
Kanun tasarısı ile iş sağlığı ve güvenliği alanında yapılan düzenlemeler şu şekildedir;
 İşverene teknik rehberlik ve danışmanlık yapmak üzere görevlendirilen işyeri hekimi
ve iş güvenliği uzmanının, görev aldığı işyerinde mevzuat ve teknik gelişmeleri gözönünde
bulundurarak iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları, tedbir ve tavsiyeleri
belirleyeceği ve işverene yazılı olarak bildireceği, eksiklik ve aksaklıkların düzeltilmesinden,
tedbir ve tavsiyelerin yerine getirilmesinden işveren sorumlu olacağı, bildirilen eksiklik ve
aksaklıkların acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve
benzeri yakın ve hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren tarafından gerekli tedbirlerin
alınmaması halinde, bu durumun işyeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca, Bakanlığın yetkili
birimine bildirileceği,
bildirim yapmadığı tespit
güvenliği uzmanının belgesinin 3 ay, tekrarında
edilen
işyeri
ise 6 ay süreyle
hekimi
askıya
ve
iş
alınacağı
düzenlenmektedir. Ayrıca işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı tarafından Bakanlığın yetkili
birimine yapılan bildirim nedeniyle işvereni tarafından iş sözleşmesine son verilemeyeceği ve
hiçbir hak kaybına uğratılamayacağı, aksi takdirde işverenin hakkında bir yıllık ücret tutarından
az olmamak üzere tazminata hükmedileceği düzenlenerek iş güvencesi getirilmekte, bu şekilde
etki altında kalmadan görev yapmalarına olanak sağlanması öngörülmektedir. (md.1)
16
 Maden ve yapı ile diğer sektörlerde öncelikli olarak hangi mesleki unvana sahip kişilerin
iş güvenliği uzmanı olarak görev yapacağının belirlenmesi noktasında Bakanlığa yetki
verilmekte, böylece iş güvenliği açısından sektör bazında uzmanlaşmanın yolu açılmaktadır.
(md. 1)
 Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine riayet etmesinin yazılı olarak
bildirilmesine rağmen riayet etmemesi halinde, işverene sözleşmenin haklı nedenle feshi yetkisi
tanınmaktadır. (md.2)
 Denetim ve inceleme için görevlendirilen iş sağlığı ve güvenliği uzman ve uzman
yardımcılarının alacakları harcırah miktarında artışa gidilmektedir. (md.3)
 Çok tehlikeli sınıfta yer alan ve kamudan ihale ile alınan işyerlerinde, teknolojik
gelişme, iş gücü kapasitesinin artırılması, üretim metodlarında yenilik gibi bir takım unsurlar
sağlanmadan üretim zorlaması nedeniyle hayati tehlike oluşturabilecek biçimde çalışma biçimi
işin durdurulması sebepleri arasında sayılmaktadır. Bu düzenlemenin Soma faciasında üretim
zorlaması nedeniyle iş güvenliği tedbirlerine riayet edilmediği noktasındaki eleştirilerden yola
çıkılarak yapıldığı anlaşılmaktadır. (md.4)
 İşyerlerinde işin durdurulması kararının kolluk marifetiyle uygulanması, durdurulan
işlerde çalışma yaptıran işveren ve işveren vekillerine üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası
verileceği düzenlenmekte, bu şekilde, durdurulan işyerlerinin kaçak olarak çalıştırılmasının
önüne geçilmesi için caydırıcı yaptırımlar getirilmektedir. (md.4)
 Ölümlü iş kazası meydana gelen maden işyerlerinde kusuru yargı kararı ile saptanan
işverenin mahkeme kararıyla iki yıl süreyle kamu ihalelerine katılmaktan yasaklama kararı
verileceği düzenlenmekte, bu şekilde kamudan iş alan işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği
konularında daha titiz davranması öngörülmektedir. (md.5)
 Çalışanlara standartlara uygun ve CE belgeli koruyucu donanım temin etmeyen
işverenlere bin TL,
tasarıyla getirilen üretim zorlamasına ilişkin kısıtlamalara uymayan
işverenlere ve acil durdurmayı gerektiren hallerin tespiti halinde 50 bin TL, yer altı maden
işyerlerinden çalışanların bulundukları yeri ve giriş çıkışlarını gösteren takip sistemini
kurmayan işverenlere çalışan başına bin TL para cezası verileceği düzenlenmektedir. Ayrıca,
verilen para cezalarının işyerindeki çalışan sayısına ve işyerinin tehlike sınıfına göre
artırılması öngörülmektedir. Maden ve yapı işyerlerinde ise çalışan sayısına bakılmaksızın idari
para cezalarının yüzde üçyüz oranında artırılarak uygulanacağı düzenlenmektedir. (md.6)
17
 İş sağlığı ve güvenliğine aykırı eylemler nedeniyle verilecek idari para cezalarının
çalışanların iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimlerinde kullanılacağı düzenlenmektedir.
(md.6)
 İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü, İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve
Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı’na dönüştürülmekte ve yeniden yapılandırılmaktadır. (md. 11,
15, 16, 17 )
 İş güvenliği uzmanı olabilecek mezunları yetiştiren fakültelerde “İş sağlığı ve
güvenliği” dersinin zorunlu olarak okutulması öngörülmektedir. (md.12)
 Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Bakanlıkça çıkartılacak tebliğlerde belirtilecek
mesleklerde 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu kanunu kapsamında yetkilendirilmiş sınav
ve belgelendirme kuruluşlarının gerçekleştireceği sınavda başarılı olan kişilerin 31.12.2017
tarihine kadar belge masrafı ile sınav ücretinin, 1.1.2018 tarihinden 31.12.2019 tarihine kadar
ise bu ücretlerin yarısının fondan karşılanması öngörülmektedir. (md.22)
 Çok tehlikeli sınıfta yer alıp ondan fazla çalışanı bulunan işyerlerinde üç yıl içerisinde
ölümlü veya sürekli ya da geçici iş göremezlikle sonuçlanan iş kazası meydana gelmeyen
işyerlerinde çalışanların işsizlik sigortası işveren payının teşvik olarak bir sonraki takvim
yılından geçerli olmak üzere ve üç yıl süreyle %1 olarak, ölümlü iş kazası meydana gelmesi
halinde ise %3 olarak alınacağı, teşvikten yararlanan işverenlerden belirtilen iş kazalarını
bildirmeyenler için verilecek para cezası on kat uygulanacağı ve bu kişilere beş yıl süreyle
teşvik yasağı uygulanacağı, daha önceden aldığı teşviklerin yasal faizi ile birlikte geri alınacağı
düzenlenmekte, böylece bir iş sağlığı ve güvenliği alanında bir ödül ceza sistemi kurulmaktadır.
( md. 22)
 Ermenek'te meydana gelen maden kazasında, sigortalı olanlar ile kazada hayatını
kaybedenlerin hak sahiplerine, 6 ay süreyle brüt asgari ücret tutarında İşsizlik Sigortası
Fonu'ndan ödeme yapılacağı, bu ödemelerde vergi kesintisi yapılmayacağı, ayrıca,
aynı
mevkide faaliyette bulunan ve bu kanunun yayımı tarihinden önce İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu kapsamında "işin durdurulması" kararı gereği kapalı olan maden iş yerlerinde çalışan
ve sigortalıların ödenmeyen net ücretlerinin, iş yerlerinin kapalı olduğu dönemle sınırlı olmak
kaydıyla 6 ayı geçmemek üzere fondan aylık ödeneceği,
bu ödemelerin
yasal faiz
uygulanmak suretiyle işverenden tahsil edileceği düzenlenmektedir. (md.23)
 “İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yükümlülükler” in kamu ihale sözleşmelerinde yer
alması gereken zorunlu hususlardan olacağı düzenlenmekte, bu şekilde işverenlerin iş sağlığı
18
ve güvenliği yükümlülüklerini de maliyet unsuru olarak hesaba katmaları ve tekliflerinde
dikkate almaları amaçlanmaktadır. (md. 27)
 Yer altı maden işçilerinin çalışma süreleri yeniden düzenlenmekte, bu kapsamda yer altı
maden işçilerinin günde en çok 7,5, haftada en çok 37,5 saat olduğu düzenlenmektedir. Mevcut
düzenlemede yer altı maden işlerinde çalışan işçiler için yer altındaki çalışma süresinin; haftada
en çok otuz altı saat olup günlük altı saatten fazla olamayacağı düzenlenmiştir. Ancak
düzenlemede yer altındaki çalışma süreleri bakımından bir sınırlama getirilip toplam çalışma
süresi bakımından bir sınırlama getirilmediğinden geri kalan çalışma saatlerinin yer üstünde
tamamlatılması (45 saate tamamlatılması) uygulamasının önüne geçilmiş olacaktır. Ayrıca
çalışma saatine ilişkin düzenleme ile işçilerin kesintisiz olarak haftada 48 saat tatil yapması
hedeflenmektedir. (md.30)
 Soma'da
13
Mayıs'ta
meydana
gelen
maden
kazası sonrası hayatını kaybeden sigortalı ve hak sahiplerine sağlanan imkânların (prim
borçlarının
silinmesi,
yakınlarına
aylık
bağlanması
vs.)
28
Ekim'de Karaman'ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden kazasında hayatını kaybeden
sigortalı ve hak sahiplerine de sağlanması öngörülmektedir. (md. 34)
 Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standardı
yayımlanan ve tebliğlerde belirtilen mesleklerde, tebliğin yayım tarihinden itibaren 8 ay sonra
tasarıdaki esaslara göre mesleki yeterlilik belgesine sahip olmayan kişiler çalıştırılamayacağı,
aksine davranan işverenlere ve işveren vekillerine her bir çalışan için bin TL para cezası
verilmesi öngörülmektedir. (md.48)
2. ULUSLARARASI HUKUK
2.1. ILO Sözleşmeleri ve Tavsiye Kararları
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), evrensel ve sürekli bir barışın ancak sosyal adalete
dayanırsa mümkün olabileceği inancıyla I. Dünya Savaşını sonlandıran Versay Antlaşmasının
bir parçası olarak 1919 yılında kurulmuştur. ILO’nun örgütlenmesini ve faaliyet alanlarını
düzenleyen ILO Anayasası; hem hükümetlerin hem de işverenler ile çalışanların idari
organlarında müştereken temsil edilmesine olanak sağlayan ve türünün tek örneğini teşkil eden
üçlü bir teşkilatlanma öngörmüştür.
ILO’nun kurulmasında temel etkeni güvenlik, insani, siyasi ve ekonomik kaygılar
oluşturmuştur. Tüm bu kaygı ve itici güçleri içerecek şekilde, ILO Anayasasının giriş
bölümünde yüksek İmzacı Tarafların “dünyada kalıcı bir barış sağlama arzusu kadar adalet ve
19
insanlık duyguları ile harekete geçtikleri” ifade edilmektedir. ILO, II. Dünya Savaşını
müteakiben yeni oluşturulan Birleşmiş Milletler örgütünün ilk uzmanlık kuruluşu olmuştur.
Evrensel çalışma hayatına ilişkin olarak bir bilgi kaynağı ve otorite olarak kabul gören
ILO’nun en temel işlevlerinden birisi, Uluslararası Çalışma Konferansı’nın çalışma hayatına
dair standartlarının üçlü yapı (hükümet-işveren ve işçi) tarafından kabul edilmesini sağlamaktır.
ILO bunu Sözleşme (Conventions) ve Tavsiye Kararları (Recommendations) aracılığıyla
gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Sözleşmeler, üye devletler tarafından onaylanabilen yasal olarak bağlayıcı antlaşmalar
iken, tavsiye kararları bağlayıcı nitelikte olmayan rehber belgelerdir. Çoğu zaman bir ILO
sözleşmesi, sözleşmeyi onaylayacak üye devletin icra edeceği temel prensipleri belirtirken buna
ilişkin tavsiye kararı sözleşmenin nasıl uygulanacağına dair daha detaylı bir rehberi
içermektedir. Bununla birlikte, herhangi bir sözleşmeyle ilişkilendirilmemiş, özerk tavsiye
kararları da mevcuttur.
Sözleşme ve tavsiyelerin tamamı üçlü yapının temsil edildiği Uluslararası Çalışma
Konferansı’nın yıllık toplantılarında şekillendirilmektedir. Bu toplantılarda bir standart
benimsendiğinde, ILO Anayasasına göre üye devletler bunu, gereğinin yapılması için yetkili
organlarına (bu genellikle parlamentolardır) götürmek durumundadırlar. Bu, sözleşmeler
konusunda onay aşamasına geçilmesi anlamına gelir. Şayet onaylanırsa, bir ILO sözleşmesi üye
devlette genellikle onaydan bir yıl sonra yürürlüğe girmektedir. Sözleşmeyi onaylayan devletler
sözleşmeyi ulusal hukuklarına almak ve uygulamak ile düzenli aralıklarla uygulamasına dair
rapor sunmakla yükümlüdür. Gerektiği durumlarda ILO, sözleşmeyi onaylayan ülkelere teknik
yardım sağlar. Aynı zamanda, sözleşmeyi onaylayan ülkenin sözleşmeyi ihlal ettiği iddiasını
inceleyecek temsil ve şikâyet mekanizmaları da mevcuttur.
ILO sözleşmeleri arasında Temel, Yönetişim ve Teknik Sözleşmeler şeklinde bir ayırım
mevcuttur. ILO’ya göre işyerlerindeki temel prensip ve hakları teşkil ettiği düşünülen sekiz
sözleşme Temel Sözleşme olarak anılmaktadır. Yönetişim Sözleşmeleri ise, uluslararası
çalışma standartları sisteminin işleyişinde hayati bir rol oynayan ve üye devletlerin
onaylamaları ILO tarafından teşvik edilen dört sözleşmeden oluşmaktadır. Bunların dışında
kalan sözleşmeler ise Teknik Sözleşmeler olarak adlandırılmaktadır.
Diğer taraftan ILO, çalışma hayatına ilişkin olarak standartları belirleyen sözleşme ve
tavsiye kararları dışında çeşitli sektörlere ilişkin Uygulama Kılavuzları da hazırlamaktadır.
Uygulama Kılavuzlarının ulusal yasa veya düzenlemeler ya da yerleşik standartları ikame
20
etmesi amaçlanmamaktadır. Uygulama Kılavuzları, ILO standartları ışığında üye ülkelerde
ilgili taraflara rehberlik etmek amacıyla hazırlanmaktadır. Özellikle iş sağlığı ve güvenliği
konusunda önleme ve koruma yöntem ve çalışmalarına odaklanan Kılavuzlar genel ve özel
konularda rehberlik bilgilerini de içermektedirler.
2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği ile Kömür Madenciliği Bağlamında ILO Standartları ve
Türkiye
Dünya çapında yaklaşık her gün 6.300 çalışanın iş kazaları ya da mesleki rahatsızlıklar
nedeniyle hayatını kaybettiğini ve zayıf iş güvenliği ve sağlığı uygulamalarının her yıl küresel
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’da yüzde dörtlük bir kayba neden olduğunu belirten ILO, iş sağlığı ve
güvenliği alanında yaklaşık 40 kadar sözleşme ve tavsiye kararı ve bir o kadar uygulama
kılavuzu hazırlamıştır.
ILO’nun iş sağlığı ve güvenliği alanında özellikle altını çizdiği sözleşmeler şunlardır:
 155 Numaralı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme (Teknik
sözleşmedir, ülkemiz onaylamıştır)
 161 Numaralı Mesleki Sağlık Hizmetlerine İlişkin Sözleşme (Teknik sözleşmedir,
ülkemiz onaylamıştır)
 187 Numaralı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçevesine İlişkin Sözleşme
(Teknik sözleşmedir, ülkemiz onaylamıştır ancak 16 Ocak 2015 tarihinde yürürlüğe girecektir.)
Bunlar dışında zorla çalıştırma ile örgütlenme özgürlüğü ve örgütlenme hakkının
korunması gibi konulara ilişkin temel sözleşmelerde de iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çeşitli
atıflar bulunmaktadır.
ILO’nun madencilik ve özellikle kömür madenciliğine ilişkin standartları incelendiğinde
ise ILO standartlarının esas olarak üç teknik sözleşme, bu sözleşmelerden birine dair bir tavsiye
kararı ve çeşitli uygulama kılavuzları tarafından belirlendiği görülmektedir. İlerleyen
bölümlerde detayları ile değinilecek olan bu sözleşme, tavsiye kararı ve uygulama kılavuzları
ile üye devletlere yol göstermek amacıyla hazırlanan rehberler şunlardır:
 45 Numaralı Yeraltı İşleri (Her Nevi Maden Ocaklarında Kadınların Çalıştırılmaması
Hakkında) Sözleşmesi (Teknik sözleşme, ülkemiz onaylamıştır),
 123 Numaralı Asgari Yaş (Yeraltı İşleri) Sözleşmesi (Teknik sözleşme, ülkemiz
onaylamıştır),
21
 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi (Teknik sözleşme, ülkemiz
onaylamıştır)
 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesine ilişkin 183 Numaralı
Tavsiye Kararı
 Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Uygulama Kılavuzu
 1991 Tarihli Açık Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Uygulama Kılavuzu
 Küçük Ölçekli Yüzey Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık El Rehberi (Sektörel Çalışma
Belgesi No:168)
 Kömür Madenlerinde Yeraltı Çalışmalar İçin Model Güvenlik Düzenlemeleri Kodu
(1949)
 Kömür Madenlerinde Yer Altında Elektrik Kullanımı Nedeniyle Oluşan Kazaların
Önlenmesi ILO Meslek Rehberi (1959)
 Kömür Madenlerinde Yer Altında Yangın Nedeniyle Oluşan Kazaların Önlenmesi ILO
Meslek Rehberi (1959)
 Kömür Madenlerinde Yeraltı Patlamaları Nedeniyle Oluşan Kazaların Önlenmesi ILO
Meslek Rehberi (1974)
 Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Meslek Rehberi (1986)
Ülkemiz sekiz temel sözleşmenin tamamı, dört yönetişim anlaşmasının üçü ve kırk altı
teknik sözleşme olmak üzere toplam elli yedi adet ILO sözleşmesini onaylamıştır. Bu
sözleşmelerden elli ikisi hâlihazırda yürürlükte olup, dördü kendiliğinden fesih olmuştur.
Yukarıda bahsedilen 187 Numaralı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçevesine İlişkin
Sözleşmeye ise ülkemizin katılması 15.5.2013 tarihli ve 6485 sayılı Kanunla uygun bulunmuş
olup, bu sözleşmenin ülkemiz bakımından 16.1.2015 tarihinde yürürlüğe gireceği
belirtilmektedir.
2.2.1. 45 Numaralı Yeraltı İşleri (Her Nevi Maden Ocaklarında Kadınların
Çalıştırılmaması Hakkında) Sözleşmesi
Bir teknik ILO sözleşmesi olan 45 numaralı Yeraltı İşler Sözleşmesi esas olarak her türlü
maden ocağında yaşı ne olursa olsun kadınların çalıştırılmasını yasaklamaktadır. Ülkemizin
1937 yılında onayladığı ve on maddeden oluşan bu sözleşme, kadınların her türlü maden
ocağında çalıştırılması yasağına ilişkin olarak sadece dört tür çalışanın istisna edilebileceğini
belirtmektedir. Sözleşmenin üçüncü maddesine göre bunlar:
22
 Sevki idare vazifesi ile mükellef olup, bedenen çalışmayan şahıslar,
 Sıhhi ve sosyal hizmetlerde çalışan şahıslar,
 Mesleki bilgilerini tamamlamak maksadıyla bir maden ocağında yeraltı işlerinde staj
görmelerine müsaade edilen tahsildeki şahıslar,
 Bedenen çalışma mahiyetinde olmayan bir sanatın icrası için bir maden ocağının yeraltı
kısımlarına tesadüfi olarak inmesine lüzum görülen diğer bütün şahıslardır.
2.2.2. 123 Numaralı Asgari Yaş (Yeraltı İşleri) Sözleşmesi
Yeraltı madenlerinde işe alınmayı düzenleyen 123 numaralı ILO sözleşmesi ülkemiz
tarafından 1991 yılında onaylanmıştır. Bir ILO teknik sözleşmesi olan 123 Numaralı Asgari
Yaş Sözleşmesi, sözleşmeye taraf devletlerde tespit edilmiş belirli bir yaş altındaki kişilerin
yeraltındaki madenlerde istihdam edilemeyeceğini ve/veya çalıştırılamayacağını hüküm altına
almaktadır. Sözleşmeye göre tespit edilen bu yaş hiçbir şekilde on altıdan aşağı olamaz.
Sözleşmeye göre maden terimi, yeraltında insanları istihdam etmek suretiyle cevher çıkaran
kamu ya da özel sektöre ait herhangi bir işletmeyi ifade etmektedir. Sözleşme, etkin bir
uygulama sağlamak amacıyla taraf devletleri cezalar da dâhil olmak üzere gerekli tüm tedbirleri
alma ve uygun bir denetim ile kayıt sistemi kurma yükümlülüğüne de tabi kılmaktadır.
2.2.3. 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ve Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme
ILO’nun 155 sayılı Sözleşmesi ile işle bağlantılı olan veya işin yürütümü sırasında ortaya
çıkan kaza ve yaralanmaları, çalışma ortamında bulunan tehlike nedenlerini mümkün olduğu
ölçüde asgariye indirmek için iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamına ilişkin olarak her üye
ülkenin tutarlı bir ulusal politika geliştirerek uygulamasını ve periyodik olarak gözden
geçirmesini amaçlamaktadır.
Sözleşmeye göre her üye ülke belirlenen amacın gerçekleştirilmesi için;
 İşin maddi unsurlarının (işyerleri, çalışma ortamı, araçlar, makine ve teçhizat, kimyasal,
fiziksel ve biyolojik maddeler ve etkenler, çalışma yöntemlerinin) tasarımı, test edilmesi,
seçimi, ikamesi, montajı, düzenlenmesi, kullanımı ve bakımı;
 İşin maddi unsurları ile işi yapan veya nezaret eden kişiler arasındaki ilişkiler ve makine
teçhizat, çalışma süresi, işin düzenlenmesi ve iş usullerinin işçilerin fiziksel ve zihinsel
kapasitelerine uyarlanması;
 Yeterli sağlık ve güvenlik düzeyine ulaşılması amacıyla bütün çalışanların ileri düzeyde
eğitimini, kalifiyesini ve motivasyonunu kapsayan eğitimi;
23
 Çalışma grubu ve işletme düzeylerinde ve ulusal düzeyi de kapsayan uygun diğer bütün
düzeylerde haberleşme ve işbirliği,
 Sözleşmenin 4 üncü maddesinde atıfta bulunulan politikaya uygun olan eylemlerinde,
işçilerin ve temsilcilerinin disiplin cezalarına karşı korunması,
konularında gerekli çalışmaları yapmak zorundadır.
Sözleşmenin 7’nci maddesine göre iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamı ile ilgili
durumun; sorunların tespiti, bunların çözümü için etkin metotların geliştirilmesi, öncelikler ve
sonuçların değerlendirilmesi amacıyla, ya top yekun, ya da belirli alanlar itibariyle belirli
aralıklarla gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Sözleşmenin 8’inci maddesinde; her üye ülkenin yasa veya yönetmelik çıkarmak suretiyle
veya ulusal şartlarına ve uygulamasına uygun diğer bir yöntemle, ilgili işçi ve işverenlerin
temsilcisi olan kuruluşlara danışarak, Sözleşmenin 4 üncü maddesine etkinlik kazandırmak için
gerekli önlemleri alması gerektiği düzenlenmektedir.
Sözleşmenin 9’uncu maddesinde iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamına ilişkin ilgili
mevzuatın uygulanmasının uygun ve yeterli bir denetim sistemi ile güvence altına alınması ve
yürütme sisteminin, mevzuat ihlallerine karşı yeterli cezalar öngörmesi gerektiği
düzenlenmektedir.
Sözleşmenin 10’uncu maddesinde yasal yükümlülüklere uymalarına yardım amacıyla,
işverenler ve işçiler için yol gösterici tedbirler alınacağı düzenlenmiştir.
Sözleşmenin 11’inci maddesine göre; sözleşmenin 4 üncü maddesinde atıfta bulunulan
politikaya etkinlik kazandırmak amacıyla, yetkili makamların aşamalı bir şekilde yerine
getirmek zorunda oldukları hususlar şunlardır:
 Yetkili makamlar tarafından tayin edilen usullerinin uygulanmasının belirlenmesinde
olduğu gibi, tehlikelerin niteliği ve derecesinin gerektirdiği yerlerde işyerlerinin tasarımı, inşası
ve düzenlenmesi ve bunların faaliyetlerinin başlaması, onları etkileyen önemli değişiklikler ve
amaçları doğrultusunda değişimler, işte kullanılan teknik donanımın güvenliği konularının
belirlenmesi;
 Maruz kalınması yetkili makam veya makamların kontrolü veya iznine bağlanacak veya
yasaklanacak, sınırlandırılacak maddelerin, etkenlerin ve çalışma usullerinin belirlenmesi;
birden fazla madde veya etkenlere aynı anda maruz kalınmasından ortaya çıkan sağlık
tehlikelerinin göz önüne alınması;
24
 İş kazaları ve meslek hastalıklarının, işverenlerce, uygun olduğu durumlarda, sigorta
şirketlerince veya doğrudan ilgili diğer kişilerce bildirilmesi usullerinin oluşturulması ve
uygulanması, iş kazaları ve meslek hastalıkları istatistiklerinin yıllık olarak hazırlanması;
 İş kazaları ile meslek hastalıkları ve diğer sağlığa aykırı durumların iş sırasında veya
işle ilgili olarak ortaya çıktığı ve ciddiyet arz ettiği hallerde soruşturma yapılması;
 Sözleşmenin 4. Maddesinde atıfta bulunulan politika uyarınca alınılan önlemler ve işin
icrası sırasında veya işle ilgili olarak ortaya çıkan diğer sağlığa aykırı durumlar dâhil, iş
kazaları, meslek hastalıkları veya diğer sağlık sorunları ile ilgili bilgilerin yıllık yayımı;
 Ulusal şartlar ve imkânlar göz önüne alınarak, işçilerin sağlığına verdikleri risklerle
ilgili olarak, kimyasal, fiziksel ve biyolojik etkenlerin incelenmesi sisteminin oluşturulması
veya genişletilmesi;
Sözleşmenin 12’nci maddesi işte kullanılacak makine, teçhizat ve maddeleri tasarlayan,
üreten, ithal eden sağlayan veya transfer edenlerin belirli hususları sağlamaları konusunda,
ulusal hukuk ve uygulamaya uygun olarak önlemler alınması gerektiğini düzenlemektedir.
Maddeye göre bu hususlar şunlardır;
 Makine, teçhizat ve maddelerin, doğru bir şekilde kullanıldığında, kullananların sağlığı
ve güvenliği için tehlike içermediğine kanaat getirmeleri;
 Makine ve teçhizatın doğru bir şekilde montajı ve kullanımı, maddelerin doğru
kullanımı, makine ve teçhizatın arz ettiği tehlikeler ve kimyasal maddeler ve fiziksel ve
biyolojik etkenler ve ürünlerin tehlikeli özellikleri ile bu tehlikelerin nasıl bertaraf edileceğine
dair bilgileri içeren talimatları hazırlamaları;
 Bu Maddenin (a) ve (b) paragraflarına uygun gerekli teknik ve bilimsel bilginin
izlenmesi ya da çalışma ve araştırmaların üstlenilmesi;
Sözleşmenin 13’üncü maddesinde iş sağlığı ve güvenliğine aykırı bazı koşullar nedeniyle
işi bırakmak zorunda kalan işçinin bu nedenle maruz kalabileceği olumsuz sonuçlara karşı
korunması konusunda üye ülkelere yükümlülük yüklemektedir.
Sözleşmenin 14’ücnü maddesi eğitim yükümlülüğüne ilişkindir. Buna göre ulusal
koşullar ve uygulamaya uygun bir şekilde, iş sağlığı ve güvenliği ve çalışma ortamına ilişkin
sorunlara yönelik yüksek teknik, tıbbi ve mesleki eğitimini de kapsayan, tüm çalışanların eğitim
25
ihtiyacını karşılayacak şekilde tüm seviyelerde eğitim ve öğretimin geliştirilmesi için
önlemlerin üye ülkelerce alınması gerekmektedir.
Sözleşmenin 16 ve devamı maddelerinde üye ülkelerin işverenlerden talep edeceği
hususlar düzenlenmektedir. Buna göre;

Makul olduğu ölçüde, işverenlerden, kontrolleri altındaki işyerleri, makine, teçhizat ve
usullerin güvenlik ve sağlık bakımından riskli olmamasını sağlamaları istenecektir.

Makul olduğu ölçüde, işverenlerden, kontrolleri altındaki kimyasal, fiziksel ve biyolojik
madde ve etkenlerin, gerekli uygun önlemler alındığında, sağlık için risk oluşturmamasını
sağlamaları istenecektir.

İşverenlerden, gerektiğinde, kaza riskinin veya sağlık üzerindeki ters etkilerin imkanlar
ölçüsünde önlenmesi için, uygun koruyucu elbise ve donanımı sağlamaları istenecektir.

İki veya daha fazla işletmenin aynı işyerinde aynı anda faaliyette bulunduğu hallerde,
söz konusu işletmeler, bu Sözleşmenin gereklerini yerine getirmek için işbirliği yapacaklardır.

İşverenlerden, gerektiğinde, yeterli ilk yardım düzenlemelerine de kapsayan kazalar ve
olağanüstü durumlarla ilgili önlemleri sağlamaları istenecektir.
Aşağıda belirtilen hususların sağlanması için işletme düzeyinde düzenlemeler olacaktır.
 İşverenlerin
üstlendikleri yükümlülüklerini yerine getirmeleri için, işçilerin, işlerini
yaparken, işverenle işbirliği yapmaları;
 İşletmedeki
işçi temsilcilerinin, iş sağlığı ve güvenliği alanında işverenle işbirliği
yapmaları,
 İşletmedeki
işçi temsilcilerine, iş sağlığını ve güvenliğini sağlamak için yeterli bilgi
verilmesi ve ticari sırları açıklamamak şartıyla kendilerini temsil eden kuruluşlarla bu bilgilerin
istişare edilmesi;
 İşletmedeki
işçi ve temsilcilerine, iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda yeterli eğitim
verilmesi,
 İşletmedeki işçilerin veya temsilcilerinin ve bulunması durumunda, işletmedeki temsilci
kuruluşların ulusal yasa ve uygulamaya uygun olarak, işleri ile ilgili iş sağlığı ve güvenliğinin
bütün safhalarında incelemelere katılmasının ve bu konularda işverence onlara danışılmasının
26
sağlanması, bu amaçla karşılıklı anlaşma halinde işletme dışından teknik danışmanlar
getirebilmeleri;
 Bir İşçi, hayatı ve sağlığı için ciddi bir tehlike oluşturduğuna ve yakında vaki bulacağına
haklı gerekçelerle inandığı herhangi bir durumu, derhal bir üstüne rapor eder; ve işveren bu
durumun giderilmesi için gerekli önlemi alıncaya kadar yaşam ve sağlık için ciddi tehlike
oluşturmaya devam eden çalışma alanına işçilerin dönmesini isteyemez.
 İş
güvenliği ve sağlığına ilişkin önlemler, işçilere herhangi bir mali yük
getirmeyecektir.
2.2.4. 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi
6/6/1995 günü Cenevre’de gerçekleştirilen 82 nci Uluslararası Çalışma Konferansında
madencilik sektöründe istihdam edilen işçilerin karşılaştıkları tehlikelere ve risklere dönük
tedbirlerin alınması, bu tedbir alma sürecinde işçilerin katılımının sağlanması, işçilere
danışılması ve eğitimleri ile bilgilendirilmelerinin sağlanması ile sektöre ilişkin olarak ILO,
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Uluslararası Atom Enerjisi Teşkilatı (IAEA) gibi uluslararası
kuruluşların işbirliği yapmasının sağlanabilmesi amacıyla 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik
ve Sağlık Sözleşmesini kabul etmiştir.
Teknik bir ILO Sözleşmesi olan 176 Numaralı Sözleşme ülkemiz tarafından 12.12.2014
günlü, 29203 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6580 sayılı Kanun ile onaylanmıştır.
Sözleşme hâlihazırda ülkemiz dahil otuz ülke tarafından onaylanmıştır. Sözleşme, onaylayan
ülkelerden birisi olan Uruguay’da 5/6/2015 tarihinde yürürlüğe girecektir. Sözleşmeyi
onaylayan ve yürürlüğe sokan ülkeler ise şunlardır; Arnavutluk, Ermenistan, Avusturya,
Belçika, Bosna-Hersek, Botsvana, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Almanya, İrlanda,
Lübnan, Lüksemburg, Fas, Norveç, Peru, Filipinler, Polonya, Portekiz, Slovakya, Güney
Afrika, İspanya, İsveç, Ukrayna, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, Zambiya ve
Zimbabve.
Yirmi dört maddeden oluşan sözleşmenin ilk bölümü (birinci maddesi) tanımları, ikinci
bölümü (2 -5’inci maddeleri) kapsamını, üçüncü bölümü (6-12 nci maddeleri) işverenin
sorumlulukları ile işçilerin ve temsilcilerinin hakları ve görevlerini, dördüncü bölümü (on
altıncı madde) sözleşmenin uygulanmasını, beşinci bölümü (17-24üncü madde) ise nihai
hükümleri içermektedir.
27
Genel olarak sözleşme incelendiğinde sözleşmenin birinci maddesinde maden ve işveren
terimlerinin açıklandığı, üçüncü maddesinde her üye devletin özellikle sözleşmeye işlerlik
kazandıracak tedbirler olmak üzere madenlerde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tutarlı bir
politikayı ilgili işçi ve işveren kuruluşlarına da danıştıktan sonra geliştirmesi, uygulaması ve
belli aralıklarla gözden geçirmesi gerektiğinin hüküm altına alındığı görülmektedir.
Sözleşmenin dördüncü maddesi, sözleşmenin uygulanmasını sağlayacak tedbirlerin
ulusal yasalar ve düzenlemeler (yönetmelikler) ile belirleneceğini ve bu yasa ve düzenlemelerin
teknik standartlar, rehberler veya uygulama rehberleri yahut ulusal uygulamalarla tutarlı diğer
uygulama araçlarıyla destekleneceğini hüküm altına almıştır. Sözleşmenin beşinci maddesi ise
dördüncü madde uyarınca madenlerdeki sağlık ve güvenliğin çeşitli boyutlarını izleyecek ve
düzenleyecek yetkin bir idarenin belirlenmesi gerekeceğini ifade etmekte ve anılan dördüncü
maddede bahsedilen ulusal yasa ve düzenlemelerin neleri içermesi gerektiğini oldukça
kapsamlı bir biçimde belirtmektedir.
Sözleşmenin altıncı maddesi işverenlere riski yok etme, kaynağında kontrol etme, güvenli
çalışma sistemleri tasarlayarak riski asgari hale getirme ve riskin mevcut olduğu durumlarda
ise kişisel koruyucu malzeme temin yükümlülüğü getirmektedir. İşverenin sorumlulukları ile
ilgili diğer maddelerde ise madenlerde iş güvenliği ve sağlığının sağlanmasında işverenin
yükümlülüklerinin detaylı bir şekilde belirtildiği görülmektedir.
Sözleşmede işçilerin hak ve ödevleri de detaylı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu bağlamda
işçilerin iş güvenliği ve sağlığı temsilcilerini seçim hakkı, danışman ve bağımsız uzmanlara
başvurabilmeleri gibi haklar da mevcuttur.
ILO’nun 176 sayılı sözleşmesinde; sözleşmenin uygulanmasına yönelik önlemlerin ulusal
yasa ve yönetmeliklerde belirtileceği, gerektiğinde, bu ulusal yasa ve yönetmeliklerin, yetkili
merci tarafından belirlenmek üzere, teknik standartlar, uygulama kılavuzları ya da kuralları
veya ülkedeki uygulamalara uygun başka uygulama araçları ile takviye edileceği
belirtilmektedir. Söz konusu yasa ve yönetmeliklerde; madenlerde güvenliği izleyip gerekli
düzenlemeleri yapacak yetkili merciin belirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca madenlerin yetkili
merci tarafından bu amaçla görevlendirilen müfettişler tarafından denetlenmesine, madenlerde
güvenlik ve sağlığın gözetilmesine, ölümcül ve ciddi kazalar ile tehlikeli durumların ve maden
felaketlerinin bildirilmesi ve araştırılmasına ilişkin usullere, yine bu durumlara ilişkin
istatistiklerin toplanmasına ve yayınlanmasına, yetkili merciin, durdurma ya da sınırlandırmaya
gerekçe oluşturan durum giderilinceye kadar madencilik faaliyetlerini güvenlik ve sağlık
gerekçeleriyle durdurma ya da sınırlandırma yetkisine sahip olması işçilerin ve temsilcilerinin
28
ilgili konularda kendilerine danışılma ve işyerinde güvenlik ve sağlıkla ilgili önlemlere katılma
haklarının yaşama geçirilmesini sağlayacak etkili yolların sağlanması hususlarına yer verilmesi
hüküm altına alınmaktadır.
Madenlerdeki çalışma usulleri ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ulusal yasa ve
yönetmeliklerde, madendeki patlayıcıların ve alarm sistemlerinin imalatının, depolanmasının,
taşınmasının ve kullanılmasının yetkili ve ehil kişilerce ya da onların doğrudan gözetiminde
gerçekleştirilmesinin sağlanmasına, kurtarma, ilk yardım ve uygun tıbbi imkânlara ilişkin
gerekliliklere, yeraltı kömür madenlerinde ve gerektiğinde diğer yeraltı madenlerinde işçiler
için yeterli kurtarıcı solunum cihazları sağlanmasına ve bunların sürekli bulundurulmasına;
güvenlik ve sağlık risklerini ortadan kaldırmak ya da asgariye indirmek üzere terkedilmiş
madenlerde güvenliği sağlayacak koruyucu önlemlerin alınmasına ilişkin düzenlemelerin
bulunması gerekmektedir.
İşveren, sözleşme kapsamında belirtilen engelleyici ve koruyucu önlemleri alırken riski
de değerlendirmelidir. Riskin ortadan kaldırılması, riskin kaynağında kontrol altına alınması,
güvenli çalışma düzenlemeleri dâhil olmak üzere çeşitli yollarla riskin asgariye indirilmesi ve
risk varlığını sürdürüyorsa kişisel koruyucu donanım kullanılmasının sağlanması tedbirlerini
öncelik sırasına göre gerekli titizliği göstererek ele almalıdır.
İşverenler, kendi denetimleri altındaki madenlerde güvenlik ve sağlık risklerini ortadan
kaldırmak ya da asgari düzeye indirmek için gerekli tüm önlemleri alacaklar ve özellikle
güvenli çalışma ve sağlıklı bir çalışma ortamı koşulları sağlanması için, bir iletişim sistemi
dâhil olmak üzere, madenin uygun biçimde düzenlenmesi, inşa edilmesi ve elektrik, mekanik
ve diğer gerekli cihazlarla donatılması, madenin, işçilerin kendilerine verilen işleri kendilerinin
ya da başkalarının güvenlik ve sağlığını tehlikeye atmadan yapabilecekleri şekilde faaliyete
başlatılması, işletilmesi, sürdürülmesi ve faaliyetinin durdurulması, mümkün olduğu her
durumda ve yer altındaki her çalışma mahalli için her biri yüzeye ulaşmak için farklı yollarla
bağlantılı iki çıkış bulundurulması, girilmesine izin verilen yeraltındaki tüm çalışma
mahallerinde yeterli havalandırmanın sağlanması, işçilerin açık olabilecekleri tehlikelerin ve
bu açıklığın derecesinin belirlenmesi ve değerlendirilmesi için çalışma ortamlarının izlenmesi,
değerlendirilmesi ve düzenli olarak denetlenmesi, tehlikelere açık yerler söz konusu olduğunda,
güvenli bir çalışma sistemi ve işçilerin korunmasını sağlamak üzere bir işletme planı ve usulleri
hazırlanarak bunların uygulanması, yangın ve patlamaların meydana gelmesini ve yayılmasını
önlemek, tespit etmek ve gerekli müdahalelerde bulunmak için madencilik çalışmasının
doğasına uygun önlemlerin ve ön tedbirlerin alınması, işçilerin güvenliği ve sağlığı açısından
29
ciddi bir tehlike ortaya çıktığında faaliyetlerin durdurulması ve işçilerin güvenli bir yere
tahliyesinin sağlanması hususlarını gözeteceklerdir.
176 sayılı Sözleşmenin yukarıda yer verilen hükümleri, ulusal mevzuat kısmında ayrıntılı
olarak yer verildiği üzere iç hukukumuzda 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, İş
Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği, İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında
Yönetmelik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Yönetmeliği, İşyeri
Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında
Yönetmelik, İş Güvenliği Uzmanlarının Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında
Yönetmelik, İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Çalışan Temsilcisinin Nitelikleri ve Seçilme Usul
ve Esaslarına İlişkin Tebliğ, Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları
Hakkında Yönetmelik, Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği, Çalışanların
Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Korunması Hakkında Yönetmelikler ile karşılanmaktadır.
Buna karşın işverenlerin yeraltında bulunan çalışanların adlarının ve olası mahallerinin
herhangi bir anda doğru olarak bilinmesini sağlayacak bir sistemin oluşturulmasına ilişkin
düzenlemenin mevzuatımızda bir karşılığı bulunmamaktadır. Ayrıca işçilere tanınmış olan
kazaları, tehlikeli olayları ve olası tehlikeleri işverene ve yetkili makama bildirme, güvenlik ve
sağlık açısından kaygı duyulmasına neden olacak bir durum varsa, işveren ve yetkili makamdan
denetim ve araştırma yapılmasını talep etme hakları ulusal mevzuatımızda tüm işçilere değil
işçi temsilcisine, iş sağlığı ve güvenliği uzmanına ve iş sağlığı güvenliği kurullarına tanınmıştır.
Yine çalışan temsilcileri için sözleşmede yer verilen; işyerinde işveren ve yetkili merci
tarafından yapılan denetim ve araştırmalara katılma ve bağımsız uzmanlara başvurma haklarına
mevzuatımızda yer verilmemiştir.
Genel olarak değerlendirildiğinde, ILO 176 sayılı sözleşmede yer verilen düzenlemelerin
hemen hemen tamamına yakınının ulusal mevzuatımızda da yer aldığı anlaşılmaktadır. İşçilerin
iş sağlığı ve güvenliği alanındaki katılım hakları açısından eksik olduğu değerlendirilen
düzenlemelerin mevzuata eklenmesi, münhasıran maden iş kazaları ve meslek hastalıklarının
araştırılması ve incelenmesinden sorumlu bir kurum tesis ya da tayin edilmesi ve yeraltında
bulunan çalışanların adlarının ve olası mahallerinin takip edilmesine ilişkin düzenlemeler
yapılması yerinde olacaktır.
2.2.5. 187 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesi
ILO’nun 187 sayılı Sözleşmesi ile iş kazalarını, meslek hastalıklarını ve ölümleri önlemek
için iş sağlığı ve güvenliğinin sürekli geliştirilmesini amaçlamakta, bu amaçla üye ülkelere
30
ulusal sistem ve ulusal programlar aracılığıyla, aşamalı olarak, güvenli ve sağlıklı bir çalışma
ortamı tesis etmeye yönelik etkin tedbirler almasına ilişkin yükümlülükler yüklenmektedir.
Sözleşme’nin 2’nci maddesine göre, bu Sözleşmeyi onaylayan her üye,
 En fazla temsil kabiliyetine sahip işçi ve işveren kuruluşlarının temsilcilerine danışarak,
ulusal politika, ulusal sistem ve ulusal program geliştirme yoluyla iş kazalarım, meslek
hastalıklarını ve ölümleri önlemek için iş sağlığı ve güvenliğinin sürekli geliştirilmesine katkıda
bulunacaktır.
 Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) iş sağlığı ve güvenliğini geliştirme çerçevesi ile
ilgili belgelerinde belirlenen ilkeleri dikkate alarak iş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal
sistem ve ulusal programlar aracılığıyla, aşamalı olarak, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı
tesis etmeye yönelik etkin tedbirler alacaktır.
 En fazla temsil kabiliyetine sahip işçi ve işveren kuruluşları temsilcilerine danışarak,
ILO’nun iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin sözleşmelerini onaylamak için ne tür tedbirlerin
alınabileceği hususunu periyodik olarak gözden geçirecektir.
Sözleşmenin 3’üncü maddesine göre; her üye ülkenin, ulusal bir politika belirleyerek,
güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı geliştirmesi, bu ulusal politika belirlenirken ulusal
şartların ve uygulamanın ışığında ve en fazla temsil kabiliyetine sahip işveren ve işçi
kuruluşlarına danışarak, iş risklerini ya da tehlikelerini değerlendirme; iş riskleri ya da
tehlikeleri ile kaynağında mücadele etme; bilgilendirme, danışma ve eğitimi içeren ulusal
önleyici güvenlik ve sağlık kültürünü oluşturması gerekmektedir.
Sözleşmenin 4’üncü maddesine göre; her üye, en fazla temsil kabiliyetine sahip işveren
ve işçi kuruluşlarına danışarak, iş sağlığı ve güvenliği için ulusal bir sistem kuracak, sürdürecek,
sürekli geliştirecek ve belirli sürelerle gözden geçirecektir.
İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili ulusal sistem, aşağıdakileri de içerecektir:
 İş sağlığı ve güvenliği konularındaki yasalar ve yönetmelikler, gerekli görülüyorsa,
toplu sözleşmeler ve ilgili diğer her türlü belgeler;
 Ulusal yasa ve uygulamaya uygun olarak belirlenmiş, iş sağlığı ve güvenliğinden
sorumlu bir makam ya da kuruluş veya makamlar ya da kuruluşlar;
 Teftiş sistemleri de dâhil, ulusal yasalar ve yönetmeliklerle uyumu sağlamak üzere
mekanizmalar;
31
 İşletme seviyesinde, işyerinde önleyici tedbirlerin esas unsuru olarak yönetim, işçiler ve
bunların temsilcileri arasındaki işbirliğini geliştirmeye yönelik düzenlemeler;
 Ulusal iş sağlığı ve güvenliği sistemi, gerekli görülürse, aşağıdakileri de kapsayacaktır;
 İş sağlığı ve güvenliği konularıyla ilgili ulusal bir üçlü danışma organı veya organları;
 İş sağlığı ve güvenliği konularında bilgilendirme ve danışmanlık hizmetleri;
 İş sağlığı ve güvenliği eğitiminin sağlanması;
 Ulusal yasa ve uygulamaya uygun iş sağlığı hizmetleri;
 İş sağlığı ve güvenliği konularında araştırma;
 ILO’nun ilgili belgeleri göz önünde bulundurularak, iş kazaları ve meslek hastalıkları
konusunda veri toplanması ve analiz edilmesi için bir mekanizma;
 İş kazaları ve meslek hastalıklarını kapsayan ilgili sigorta veya sosyal güvenlik
sistemleri ile işbirliği için hükümler;
 Mikro-işletmelerde, küçük ve orta ölçekli işletmelerde ve kayıt dışı ekonomide, iş
sağlığı ve güvenliğine ilişkin koşulların sürekli gelişimi için destek mekanizmaları.
Sözleşmenin 5’inci maddesine göre; her üye, en fazla temsil kabiliyetine sahip işveren ve
İşçi kuruluşlarına danışarak, iş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal bir program
düzenleyecek, uygulayacak, izleyecek, değerlendirecek ve belirli sürelerle gözden geçirecektir.
Ulusal program:
 Sağlık ve güvenlik bakımından ulusal önleyici kültürün gelişmesini teşvik edecek;
 İş kazaları, meslek hastalıkları ve ölümleri önlemek ve işyerinde sağlık ve güvenliği
geliştirmek amacıyla, ulusal yasa ve uygulamalara uygun olarak, makul ve uygulanabilirliği
ölçüsünde, işle ilgili tehlikeleri ve riskleri ortadan kaldırarak ya da en aza indirerek işçilerin
korunmasına katkıda bulunacak;
 İş sağlığı ve güvenliği için, ulusal sisteminin analizini de kapsayacak şekilde, iş sağlığı
ve güvenliğine ilişkin ulusal durum analizi yapılacak ve gözden geçirilecek;
 Kaydedilen gelişmenin amaçlarını, hedeflerini ve göstergelerim içerecek;
32
 Mümkün olduğu takdirde, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamını aşamalı olarak
gerçekleştirmeye yardımcı olacak diğer tamamlayıcı ulusal programlar ve planlar vasıtasıyla
desteklenecektir.
 Ulusal program kapsamlı bir şekilde tanıtılacak ve olabildiği ölçüde, en yüksek ulusal
makamlarca onaylanacak ve yürürlüğe konulacaktır.
2.2.6. Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Uygulama Kılavuzu
Yeraltı Kömür Madenlerinde Güvenlik ve Sağlık ILO Uygulama Kılavuzu, ILO Yönetim
Kurulunun 2005 yılında yaptığı 292 nci toplantısında alınan karar uyarınca kömür
madenlerinde iş güvenliği ve sağlığı konusunda önceki uygulama kılavuzunu yenilemek
amacıyla 8-13/5/2006 tarihleri arasında Cenevre’de toplanan Yeraltı Kömür Madenlerinde
Sağlık ve Güvenlikle İlgili Uzmanlar Toplantısında oybirliği ile kabul edilen rehber niteliğinde
bir belgedir.
Uygulama kılavuzu, üç kısım ve yirmi dokuz alt bölümden oluşmaktadır. Münhasıran
yeraltı kömür madenlerinde kömür üretimini ele alan bu uygulama kılavuzu endüstrideki ve
yetkili merciler ile işçi ve işverenlerin rollerindeki ve bunların örgütlerindeki değişimi,
ILO’nun iş güvenliği ve sağlığı konusundaki gelişen standartlarını yansıtmayı amaçlamaktadır.
Kılavuz, yeraltı kömür madenlerinde iş güvenliği ve sağlığı yönetim sistemleri, iş sağlığı
hizmetleri, risk değerlendirme ve önleme, genel fiziki, kimyasal, ergonomik tehlikeler, kömür
tozunun tutuşması, solunabilir tozlar, maden yangınları, su, gaz ve malzeme patlamaları,
elektrik sistemleri, patlayıcılar ve ateşleme, yer üstündeki binalar ve yapılar, madencilik
işlemlerine başlama ve ara verme, insan ve malzeme nakli yapılan yollar, tavan ve duvar
tahkimatları ve havalandırma, aydınlatma, yeterlilik ve eğitim, kişisel koruyucu donanım, acil
durumlara hazırlanma ve kurtarma, iş yönetimi, özel koruma tedbirleri ve kişisel hijyen de dahil
olmak üzere birçok konuda ayrıntılı ve detaylı düzenlemeleri içermektedir.
Kılavuzun eklerinde ise vibrasyon için maruziyet sınırları başta olmak üzere işçi
sağlığının ve çalışma ortamının gözetimi, iş güvenliği ve sağlığı yönetim sisteminin kurulması
konusunda gerek olabilecek bilgiler de mevcuttur.
2.3. Avrupa Birliği Mevzuatı ve Uygulamaları
Avrupa Birliği, üye ülkelerin ve onların vatandaşlarının çıkarlarına ve ortak Avrupa
değerlerine hizmet etmeyi amaçlayan bir kurumsal yapılanmayı haizdir.
33
Avrupa Birliği müktesebatının iş hukuku, iş sağlığı ve güvenliği, kadın ve erkek arasında
eşit muamele, ayrımcılıkla mücadele, sosyal diyalog, istihdam, sosyal içerme ve sosyal koruma
konularını içeren düzenlemelerinin iç hukukumuza dâhil edilmesi ve uygulanması çalışmaları
19 uncu fasıl altında devam etmektedir.
“Acquis Communautaire” olarak da adlandırılan ve ülkemizin uyum çalışmalarına halen
devam ettiği Avrupa Birliği müktesebatı ise temel Avrupa Birliği anlaşmalarında ve diğer
ikincil düzenlemelerde ifade olunan kuralların bütününü ifade etmektedir. Avrupa Birliği
müktesebatının en bilinen ayağını oluşturan ikincil düzenlemeler; üye ülkelerin tamamında
doğrudan ve bir değişikliğe uğramadan uygulanan Tüzükler (Regulations), uygulaması üye
devletin iç hukukuna göre düzenlenebilecek olan Direktifler (Directives- Bunlar bazen bir
sektörün tamamını kapsayan Çerçeve Direktifler şeklinde de olabilmektedir), bir kişi veya üye
devlete yönelik olabilen Kararlar (Decisions) ve herhangi bir bağlayıcılığı olmayan Tavsiye ile
Görüşlerden (Recommendations and Opinions) oluşmaktadır.
Bu bağlamda kömür madenciliği de dâhil olmak üzere Avrupa Birliği müktesebatında
madenlerde iş güvenliği ve sağlığı konusunu düzenleyen temel düzenlemelerin, iş sağlığı ve
güvenliğine ilişkin olarak Birliğinin temel yaklaşımını ortaya koyan “İşçilerin Çalışırken Sağlık
ve Güvenliğine Yönelik İyileştirilmiş Tedbirlerin Alınmasının Teşvikine İlişkin 12/6/1989
tarihli ve 89/391/EEC sayılı Konsey Direktifi” ile “Kıyılarda ve Açık Denizlerde Sondaj
Yoluyla Maden Çıkaran Endüstrilerde Çalışanların Güvenlik ve Sağlık Korumalarının
İyileştirilmesi İle İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında 3/11/1992 tarihli ve 92/91/EEC sayılı
Konsey Direktifi” ve “Yerüstü ve Yeraltı Madenciliğinde Çalışanların Güvenlik ve Sağlık
Korumalarının İyileştirilmesi İle İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında 3/12/1992 tarihli ve
92/104/EEC sayılı Konsey Direktifi” olduğu görülmektedir.
2.3.1. Avrupa Birliği Direktifleri
Avrupa Birliği hukukunun kaynakları arasında ikincil mevzuat içerisinde değerlendirilen
direktifler, üye ülkelerin iç hukukunu Avrupa Birliği müktesebatına uyarlamaları için
düzenlenen bağlayıcı nitelikteki metinlerdir. Direktifler tek bir üye devletle ilgili olabilecekleri
gibi tüm üye ülkeleri bağlayıcı da olabilmektedir. Uygulama şekil ve metotlarının seçimi ulusal
makamlara bırakılmıştır. Diğer bir ifadeyle, direktiflerin uygulanabilmesi için ulusal hukuka
uyarlanmaları gerekmektedir.
34
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin mevzuatının Birlik mevzuatına paralel hale getirilmesinde
önemli rolü olan direktifler, Avrupa Birliği’nin belirli bir alandaki standardını göstermesi
bakımından önemlidir.
2.3.1.1. 89/391/EEC sayılı Direktif
Büyük ölçüde ülkemizin de onayladığı 155 ve 161 numaralı ILO sözleşmelerinden
etkilendiği ifade edilen 89/391/EEC sayılı Direktif, 17 maddeden oluşmaktadır. Direktif,
işverenin genel ve özel yükümlülüklerini, koruyucu ve önleyici hizmetleri, ilk yardım, yangınla
mücadele ile işçilerin tahliyesi, ciddi ve ani tehlike hallerini, işçilerin bilgilendirilmesini,
işçilere danışılma ve süreçlere katılımlarını, eğitimlerini ve işçilerin yükümlülükleri ile sağlık
muayenelerini ve risk gruplarını açıklamakta ve düzenlemektedir.
Anılan direktifte yer alan en önemli unsurlardan birinin ise koruyucu ve önleyici
hizmetler alanında işverene getirilen yükümlülükler olduğu ifade edilmektedir. Bu bağlamda,
Direktifin işverenlerin genel yükümlülükleri başlıklı 6’ncı ve koruyucu ve önleyici hizmetler
başlıklı 7’nci maddesine göre işverenlerin risk değerlendirmesi yapma yükümlülüğüne ek
olarak işyerinde koruma ve önleme tedbirlerinin alınmasını işverene yüklemekte, işyerinde bu
hizmetleri yürütecek yeterli personel bulunmaması durumunda işverenin bu hizmetleri
yürütmek üzere dışarıdan hizmet satın almasını gerektirmektedir. Dışarıdan hizmet satın alınan
bu kişi ve kuruluşların da uygun sayı ve vasıfta olması gerekmektedir. Bununla birlikte söz
konusu vasıflar Direktifte belirlenmemiş, üye ülkelerin takdirine bırakılmıştır.
89/391/EEC sayılı Direktifin 16’ncı maddesinin birinci fıkrasına göre, direktifin ekinde
yer alan alanlarda Komisyonun önerileri üzerine harekete geçecek olan Avrupa Birliği Konseyi
bireysel direktifler çıkartmak konusunda da yetkilidir. Bu hükme dayanan Avrupa Birliği
Konseyi, çeşitli direktifler çıkartmış olup, bunlar arasında yukarıda belirtilen 92/91/EEC ve
92/104/EEC sayılı direktifleri de mevcuttur.
2.3.1.2. 92/91/EEC sayılı Direktif
Kıyılarda ve Açık Denizlerde Sondaj Yoluyla Maden Çıkaran Endüstrilerde Çalışanların
Güvenlik ve Sağlık Korumalarının İyileştirilmesi ile İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında
3/12/1992 tarihli ve 92/91/EEC sayılı Konsey Direktifi temelde; anılan sahalarda işverenlerin
yükümlülüklerini ve yangın, patlama ile yaşamı tehlikeye sokan ortamlardan korunma, kaçış
ve kurtarma araçlarını, iletişim, uyarı ve alarm sistemlerinin kurulması hususlarını, çalışanların
bilgilendirilmesini, koruyucu tıbbi gözetim, çalışanlara danışma ve çalışanların süreçlere
katılımını ve iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınması gereken asgari tedbirleri içermektedir.
35
2.3.1.3. 92/104/EEC sayılı Direktif
Yerüstü ve Yeraltı Madenciliğinde Çalışanların Güvenlik ve Sağlık Korumalarının
İyileştirilmesi ile İlgili Asgari Gereksinimler Hakkında 3/12/1992 tarihli 92/104/EEC sayılı
Konsey Direktifi de yerüstü ve yeraltı maden işletmelerinde çalışanların sağlıklarının
korunması ve iş güvenliğinin geliştirilmesi amacıyla bir önceki direktif ile benzer
düzenlemeleri içermektedir.
Ulusal mevzuatımızın Avrupa Birliği mevzuatı ile uyumlulaştırılması çalışmaları
kapsamında hazırlanan ve 19/9/2013 tarihli 28770 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin dayanaklarından
birinin doğrudan bu iki direktif olduğu görülmektedir. Bu yolla anılan ulusal hukukumuz
92/91/EEC ve 92/104/EEC sayılı direktiflere paralel hale getirilmiştir.
Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği ile söz konusu Yönetmeliğin
dayanağını oluşturan 3/12/1992 tarihli 92/104/EEC sayılı Avrupa Birliği Direktifinin mukayese
edilmesi neticesinde, bahsi geçen Direktiflerin, yerüstü ve yer altı maden işyerlerinde çalışan
işçilerin sağlığının korunması ve iş güvenliğinin iyileştirilmesine ilişkin asgari şartları
belirlediği, söz konusu hükümlerin içeriği incelendiğinde, belli hususlarda oldukça genel
düzenlemeler getirildiği, dolayısıyla Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetmeliğinin 92/104/EEC sayılı Avrupa Birliği Direktifi hükümleri çerçevesinde
düzenlendiği görülmektedir.
2.3.2. Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporları
Türkiye’de son yıllarda mevzuatın değiştirilmesinde ve geliştirilmesinde en önemli
motivasyon kaynağını Avrupa Birliği üyeliği talebi oluşturmaktadır. Mevzuatımızın AB
müktesebatına uygun hale getirilmesi amacıyla ciddi çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar iş
sağlığı ve güvenliği alanında da kendini göstermiştir.
Türkiye’nin son yıllarda iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı alanında aldığı mesafenin
anlaşılabilmesi için son beş yıla ait AB Türkiye İlerleme Raporlarının ilgili kısımlarından
aşağıda bahsedilmiştir.
Raporlara genel olarak bakıldığında, ilk başlarda mevzuat eksikliğinden bahsedilmiş
olmasına rağmen son yıllara ait raporlarda mevzuat eksikliklerinin giderildiği ve iş sağlığı ve
güvenliği mevzuatının her geçen gün AB müktesebatına uyumlu hale getirildiği
gözlemlenebilir. Bununla birlikte, ülkemiz, mevzuatını geliştirmesine ve AB müktesebatına
uyumlu hale getirmesine rağmen, Avrupa Birliği’nin bu alandaki eleştirilerinden
36
kurtulamamıştır. Bu da mevzuatın tek başına yeterli olmadığının, uygulamanın ve bu alandaki
bakış açısı ve kültürün de o denli önemli olduğunun en önemli göstergelerinden birisidir.
2.3.2.1. 2010 Yılı İlerleme Raporu
2010 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
şu tespitlere yer verilmiştir:
“…İş sağlığı ve güvenliği konusunda çok sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. AB fonlarıyla
gerçekleştirilen faaliyetlerin katkısıyla, idari kapasite ve farkındalık düzeyi artmıştır. Sadece
kayıtlı işçileri kapsayan resmi istatistiklere göre, 2007 yılındaki iş kazası sayısına göre çok az
bir farkla, 2008 yılında 72.963 adet iş kazası meydana gelmiştir. Kayıt dışı sektörün de dâhil
edilmesi durumunda, rakam çok daha yüksek olacaktır. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
Çerçeve Direktifin iç hukuka aktarılması konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Bu durum
hâlihazırda iç hukuka aktarılmış olan mevzuatın uygulanması bakımından önemli bir eksiklik
teşkil etmektedir. Bu konuda bir öncelik oluşturan İş Teftiş Kurulu’nun kapasitesinin
güçlendirilmesine, ilave personel alınması ve bunların eğitilmesi yoluyla devam edilmiştir.
Bununla birlikte, ekonominin ve işgücü piyasasının büyüklüğüne kıyasla, iş
müfettişlerinin sayısı çok düşük kalmaktadır. Madenlerde ve taşocaklarında yaşanan ölümcül
dramatik iş kazaları, mevzuatın uygulanması ve kamu kurumları tarafından yapılan
denetimler bakımından endişe yaratmıştır. Kot kumaşı kumlama tesislerindeki kötü çalışma
koşullarından kaynaklanan ölümcül “silikosis” hastalıkları görülmeye devam etmiştir…….İş
Kanunu’nun kapsamının sınırlı olması ve iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının uygulanması
konusunda endişeler bulunmaktadır..”
2.3.2.2. 2011 Yılı İlerleme Raporu
2011 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
şu tespitlere yer verilmiştir:
“….Türkiye, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında, çalışma uzmanları, iş sağlığı ve
güvenliği uzmanları ve iş müfettişleri dahil, 1450 yeni kadro ihdas edeceğini açıklamıştır.
Ancak, İş Kanunu kapsamında sosyal meselelerle ilgilenen 384 adet iş müfettişi göz önüne
alındığında, İş Kanununun uygulanması için denetim kapasitesi hâlâ yetersizdir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiştir. Kasım 2010’da
Türkiye, işyeri sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulması ve işyeri hekimlerinin sorumlulukları
ve mesleki nitelikleri dahil, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri alanında düzenlemeler kabul
etmiştir. Yeni Borçlar Kanunu işyerinde psikolojik taciz sorununu ele almaktadır. Kanun,
37
psikolojik taciz ile mücadele amacıyla kurumlar arası bir kurulun oluşturulmasını öngören bir
Başbakanlık Genelgesi ile desteklenmektedir. İş Teftiş Kurulu dahil, ilgili kamu kurumları ve
bunların bölge birimleri, iç hukuka aktarılan AB müktesebatının uygulanması ve iş sağlığı ve
güvenliğinin iyileştirilmesi amacıyla uzmanlık ve eğitim almaya devam etmişlerdir. Ölümcül
silikosis hastası olan işçilerin durumlarının ele alınması için yasama ve yargı ile ilgili adımlar
atılmıştır. Ancak, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin çerçeve direktif henüz ulusal mevzuata
aktarılmamıştır. Özellikle birçok ölümcül iş kazasının gerçekleştiği KOBİ’lerde mevzuatın
uygulanması bir sorun olmaya devam etmekte, bu durum basının dikkatini çekmekte ve
toplumun eleştirisine neden olmaktadır. İş Teftiş Kurulunun idari kapasitesi, ilave personel
alınmasıyla geliştirilmiştir. Resmi istatistiklere göre, 2009’da 64.316 iş kazası gerçekleşmiş
olup, bu sayı 2008 rakamlarının %12 altındadır. Ancak, kayıt dışı sektörün de dahil edilmesi
durumunda, rakam çok daha yüksek olacaktır. Ayrıca, meslek hastalıklarına ilişkin raporlama,
veri toplama ve teşhislerin hızlandırılmasına ve paydaşlar arasında iyi uygulamaların
paylaşılması ihtiyacı bulunmaktadır…...”
2.3.2.3. 2012 Yılı İlerleme Raporu
2012 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
şu tespitlere yer verilmiştir:
“…Hukuki düzenlemeler bakımından, iş sağlığı ve güvenliği konusunda iyi düzeyde
ilerleme kaydedilmiştir. İş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili AB Çerçeve Direktifine uyum
sağlamayı amaçlayan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, Haziran 2012’de TBMM’de kabul
edilmiştir. Ancak, Kanun’un uygulamaya geçirilmesi kilit sorun olmaya devam etmektedir.
Kapasiteyi geliştirmeye yönelik çabalara rağmen, sosyal tarafların katılmaması, çalışanların
farkındalığının olmaması, işverenlerin ihmali, özellikle kayıt dışı sektörde yetersiz sağlık ve
güvenlik koşullarına neden olmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği müfettişlerinin sayılarının ve
kapasitelerinin artırılması gerekmektedir. Kayıt dışı sektörü göz önünde bulundurmayan resmi
istatistikler, 2010 yılında, bir önceki yıla göre küçük miktarda bir azalma göstererek 62.903 iş
kazası gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Ölümcül iş kazası açısından inşaat sektörü birinci
sıradadır ve toplam ölümcül iş kazası sayısı AB ortalamasının oldukça üstündedir. Ölümcül iş
kazası ve hastalıklarına ilişkin veri toplama sisteminin tamamen işler hale getirilmesi
gerekmektedir. KOBİ’lere yönelik eğitim ve rehberlik faaliyetleri yoğunlaştırılmalı ve bu
faaliyetlere ülke genelinde bütün riskli sektörler de dâhil edilmelidir…”
38
2.3.2.4. 2013 Yılı İlerleme Raporu
2013 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
şu tespitlere yer verilmiştir:
“...İş sağlığı ve güvenliği konusunda, bu alanda istişare ve sosyal diyalog platformu olan
Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyini resmi olarak kuran yönetmelik de dâhil olmak üzere,
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu için yönetmelikler yayımlanmıştır. İşveren tarafından sağlık ve
güvenlik hizmetlerinin sağlanması ile ilgili bazı maddelerin uygulanması ve Bakanlık
tarafından bu hizmetlerin desteklenmesi, çalışanların sayısına ve maruz kaldıkları risk düzeyine
dayanan geçiş dönemlerine göre düzenlenmiştir. İş sağlığı ve güvenliği konularıyla ilgilenen
müfettişlerin sayıları ve kapasiteleri artmıştır, fakat mevzuatın iş yerinde uygulanması,
sosyal tarafların ve profesyonel kuruluşların katılımıyla izlenmeli ve desteklenmelidir.
İşletmelerdeki iş sağlığı ve güvenliği uzmanları, çalışmalarının bağımsızlığını teminat altına
almak için yetersiz güvenceye sahiptir. Kayıtlı sektörde kaydedilen iş kazaları ve meslek
hastalıklarının arttığı, çocuk işçilerin hâlâ ölümcül kazaların kurbanı oldukları ve meslek
hastalıkları vakalarının çoğunun rapor edilmediği göz önünde bulundurulduğunda, güvenlik
kültürünün teşvikinin ve meslek hastalıklarının teşhisinin geliştirilmesi gerekmektedir…”
2.3.2.5. 2014 Yılı İlerleme Raporu
2013 yılı AB Türkiye İlerleme Raporunda Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
şu tespitlere yer verilmiştir:
“…Türkiye, Uluslararası Çalışma Örgütünün 187 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Geliştirme Çerçeve Sözleşmesini onaylamıştır. Türkiye yeni İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa
bağlı bütün yönetmelikleri kabul edilmiştir, ancak kanun halen tam olarak uygulanabilir
değildir. Kanun’un bütünüyle yürürlüğe konması ve etkin önleme ve denetim konusundaki ciddi
açıkların sosyal ortaklar ve meslek örgütleriyle işbirliği içinde kapatılmasına yönelik
ilerlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Soma maden faciasında da görüldüğü üzere maden ve taş
ocağı sektörü ile inşaat sektörü hâlâ en riskli sektörlerdir. Eylül 2014'te, madencilerin çalışma
koşullarının iyileştirilmesi amacıyla ilgili kanunda yeni hükümler kabul edilmiştir. Resmi
olmayan rakamların, resmi istatistiklerden daha yüksek olduğu göz önüne alındığında, ölümcül
işyeri kazalarının izlenmesi konusunda daha fazla şeffaflığa ihtiyaç vardır……İş sağlığı ve
güvenliği konusu dahil olmak üzere, çalışma koşullarının daha fazla iyileştirilmesine ihtiyaç
vardır…”
39
2.4. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ölümle Sonuçlanan Afet ve Kazalarda
Devletin Sorumluluğuna İlişkin Örnek Kararları
Bu çalışmanın kapsamı ve amaçları doğrultusunda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
bağlamında ölümle sonuçlanan kazalarda devletlerin sorumluluğu konusuna değinmek yararlı
olacaktır.
2.4.1. Öneryıldız/Türkiye Kararı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ölümle sonuçlanan kazalarda devletin
sorumluluğuna ilişkin içtihadını ve genel ilkelerini Mahkemenin 30.11.2004 tarihinde karara
bağladığı Öneryıldız-Türkiye davasında görebilmek mümkündür.
Söz konusu dava Türk vatandaşı olan A.N. Çınar ve M. Öneryıldız’ın Türkiye
Cumhuriyeti
aleyhine
Avrupa
İnsan
Hakları
Mahkemesine
yaptıkları
başvurudan
kaynaklanmıştır. Şikayetçiler başvurularında; sözleşmenin yaşam hakkına dair 2’nci maddesi,
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkına ilişkin 8’inci maddesi ve etkili başvuru (etkin çare)
hakkına dair 13’üncü maddesi ile sözleşmeye ek 1 numaralı protokolün mülkiyetin
korunmasına ilişkin 1 inci maddesine dayanarak, 28/4/1993 günü İstanbul ili Ümraniye
ilçesinde belediyeye ait çöplük alanında meydana gelen metan gazı patlaması sonucu
yaşamlarını yitiren yakın akrabalarının ölümlerinden ve mülklerinin zarara uğramasından yerel
idarelerin sorumlu olduğunu iddia etmişlerdir. Şikâyetçiler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
yaptıkları başvuruda ayrıca açılan davalarda sözleşmenin adil yargılanma hakkına dair 6’ncı
maddesinin birinci fıkrasında yer alan adil ve makul sürede yargılama ilkelerine
uyulmadığından da yakınmışlardır.
Bu başvuru Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1’inci Dairesince karar bağlanmış olsa
da, Türkiye Cumhuriyeti’nin talebi doğrultusunda Büyük Divan’a yönlendirilmiştir. Büyük
Divan’ın şikayete ilişkin kararı ise 30/11/2004 tarihinde kesin hüküm altına alınmıştır.
L.C.B.-İngiltere, Guerra ve diğerleri –İtalya, Calvelli ve Ciglio-İtalya gibi Mahkeme
kararlarına atıf yapan Mahkeme, sözleşmenin 2’nci maddesinde belirtilen yaşam hakkının
korunmasının çöp toplama etkinliğinin yarattığı tehlikeler nedeniyle bu konu için de geçerli
olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle de, devletlerin 2’nci madde uyarınca sahip olduğu,
topraklarında yaşayan insanların yaşamlarını korumaya yönelik gerekli önlemleri alma kesin
yükümlülüğünün söz konusu dava için geçerli olduğuna karar vermiştir.
Bu bağlamda Mahkeme, sözleşmenin yaşam hakkına dair 2’nci maddesinin yalnızca
Devleti temsil eden kişilerin güç kullanması sonucu meydana gelen ölümleri kapsamadığını;
40
aynı zamanda ilk bendinin ilk cümlesi ile Devletlere, topraklarında yaşayan kişilerin
yaşamlarını korumak için gerekli önlemleri almaya yönelik kesin bir yükümlülük
yüklediğini de belirtmiştir.
Mahkeme, bu yükümlülüğün kamusal olsun ya da olmasın, yaşama hakkının tehlikeye
girebileceği her türlü etkinliği ve bahse konu davanın da konusunu oluşturan ve doğaları gereği
de tehlikeli olan çöp toplama alanlarının işletimi gibi endüstriyel etkinlikleri de kapsadığı
kanaatinde olduğunu belirtmiştir.
Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkına dair 2’nci maddesi
kapsamında yaptığı değerlendirmede; bu maddenin çerçevesini çizdiği yaşamı korumak için
Devletin tüm önlemleri almaya yönelik kesin yükümlülüğünün her şeyden önce, Devlete
yaşama hakkını tehdit eden durumlara karşı etkin bir caydırma mekanizması
oluşturacak yasal ve idari çerçeve oluşturmak görevi yüklediğini belirtmiştir.
Mahkeme, bu yükümlülüğün, şikâyet konusu etkinliğin (çöp toplama) kendine özgü
niteliklerine ve insan hayatı açısından oluşturduğu potansiyel riske uygun olarak hazırlanan
düzenlemelerin hazırlanmasını da gerekli kılacağını belirtmektedir. Bu düzenlemeler bu tür bir
faaliyete ruhsat verilmesini, hazırlanılmasını, işletimini, güvenliğini ve denetimini düzenlemeli;
tüm ilgililerin açığa çıkan riskler nedeniyle hayatı tehlikeye girebilecek vatandaşların etkili bir
şekilde korunmasını sağlamaya yönelik pratik önlemleri almasını zorunlu kılmalıdır. Bu
önlemler ve düzenlemeler Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlamında kamunun haber alma
hakkına da özellikle önem vermeli ve söz konusu etkinliğin teknik yönlerini de göz önüne
alarak, ilgili süreçteki eksiklikleri ve farklı düzeylerdeki sorumlular tarafından yapılmış
olabilecek hataları belirlemeye yönelik süreçleri de oluşturmalıdır.
Mahkeme, sözleşmenin 2’nci maddesinin getirdiği yükümlülüklerin bununla sınırlı
kalmadığını ifade etmekte ve can kaybının Devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar
altında olması halinde bu maddenin Devlete elindeki tüm imkânları kullanarak yaşama hakkını
korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin doğru bir şekilde uygulanmasını ve bu hakka
yönelik yapılan ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak yeterli –adli veya diğer–
tepkileri verme görevini de yüklediğini belirtmektedir.
Mahkeme bu bağlamda, bahse konu somut olayda başvurucuların yakınlarının anılan
kazada ölümünü önlemede gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle, Sözleşme’nin 2’nci
maddesinin esası itibarıyla ihlal edildiğine oybirliğiyle, yaşam hakkının kanun tarafından
yeterince korunamaması sebebiyle Sözleşme’nin 2’nci maddesinin usulü itibarıyla ihlal
41
edildiğine bire karşı on altı oyla; ek 1 numaralı protokolün 1’nci maddesinin ihlal edildiğine
ikiye karşı on beş oyla, Sözleşme’nin 2’nci maddesi bağlamında yapılan şikâyete ilişkin olarak
13’üncü maddesinin ihlal edildiğine ikiye karşı on beş oyla; ek 1 numaralı protokolün 1 inci
maddesi bağlamında yapılan şikâyete ilişkin olarak Sözleşme’nin 13’üncü maddesinin ihlal
edildiğine de ikiye karşı on beş oyla karar vermiştir.
Bu karar ışığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ölümle sonuçlanan kazalarda
Sözleşme bakımından Devletin sorumluluğuna dair içtihadını özetlemek gerekirse
Mahkemenin; üye Devletlerin yetki alanı içindeki kimselerin yaşam hakkını korunmasında
kesin bir yükümlülük altında bulunduklarını, bu yükümlülüğün yaşam hakkının tehlikeye
girebileceği her tür endüstriyel faaliyeti ve yasal ve idari bir çerçeveyi kurmayı da içerdiğini,
ancak bu durumda Devletin yaşam hakkına dönük tehdidi bilmesi veya bilebilecek durumda
olması gerektiğini ifade ettiği görülmektedir. Mahkeme ayrıca yaşam hakkına dönük ve olası
ihlallerde Devletin sorumluları bulmayı ve cezalandırmayı sağlayacak adli ve diğer işlemleri
gerçekleştirmek durumda olduğunu ve bu ihlallerin cezasız kalmaması gerektiğini de
belirtmektedir.
2.4.2. Budayeva ve Diğerleri/Rusya Kararı
Devletin gerekli önlemleri almaması ve gerekli idari düzenlemeleri yapmaması
sonucunda meydana gelen ölüm ve yaralanmalardan sorumluluğuna ilişkin bir başka karar ise
Budayeva ve Diğerleri/Rusya kararıdır.(Karar Tarihi: 29 Eylül 2008)
Başvurucular Rusya Federasyonu’na bağlı Kuzey Kafkasya’da bulunan Kabardey-Balkar
Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Tyrnauz kasabasında yaşamaktadırlar. Kasaba 1937’den
beri her yıl çamur akmasına maruz kalan bir bölgede bulunmaktadır. Bölgede, on yıllardır
devam eden çamur ve toprak kayma sorununu önlemek amacıyla 1960 yıllarında yapılan barajın
1999 yılında meydana gelen çamur ve toprak kaymasında büyük hasar görmüş olmasına ve
konuyla ilgili resmi uyarı ve ikaz yazıları kurumlar arasında paylaşılmış olmasına rağmen,
barajın tamirine ve erken uyarı sistemlerinin kurulmasına yönelik gereken tedbirler alınmadığı
gibi muhtemel bir toprak kayması sırasında barajın görevini yapamayacağı hususunda halka
bilgi verilmemiştir.
2000 yazında yedi gün boyunca bölge bir dizi çamur akmasına maruz kalmış;
başvurucularının akrabalarının da içinde bulunduğu en az sekiz kişi hayatını kaybetmiş, bir çok
kişi yaralanmış, başvurucular evlerini kaybetmişlerdir. İlgililere bedava yeni lojman tahsis
edilmiş ve yuvarlak bir miktar üzerinden acil mali yardımda bulunulmuş olsa da, söz konusu
42
doğal afetten beri başvurucuların sağlık durumları kötüye gitmiştir. Savcılık afetle veya kaza
olarak değerlendirdiği birinci başvurucunun ölümüyle ilgili ceza soruşturması yapmamaya
karar vermiştir. Sonradan, başvurucular tarafından, yetkililere karşı açılmış olan tazminat
davası, yerel halkın medya aracılığıyla tehlike konusunda bilgilendirildiği ve tehlikeyi azaltmak
için makul tüm tedbirlerin alındığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki yargılama kapsamında, Hükümet olağanüstü
şiddetlerinden dolayı çamur akmalarının öngörülmesi ve engellenmesinin imkânsız olduğunu
ve birinci çamur dalgasından sonra evine geri dönen insanların, bunu tahliye emrine aykırı bir
şekilde yaptıklarını ileri sürmüştür.
Başvurucular ise yetkilileri kusurlu tertibat üzerinde temel onarım çalışmalarını yapmayı
ihmal etmek, halkı önceden bilgilendirmemek ve soruşturma yapmamakla suçlamışlardır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, olayla ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştır;
“Devletin acil yardım konusundaki pozitif yükümlülüklerinin genişliği, tehlikenin
kaynağı ile tehlikenin hangi düzeyde azaltılabileceğine bağlıdır. Davanın koşullarının,
insanlar tarafından kullanılmak ve oturulmak üzere düzenlenmiş bir alanda sürekli bir şekilde
meydana gelen bir afet gibi, açıkça tanınabilir doğal tehlikelerin yakınlığını gösterip
göstermediğini sorgulamak önemlidir. 1999’da yetkililer ciddi bir çamur akması konusunda
sürekli artan bir tehlike olduğuyla ilgili kendilerini alarma geçirmesi gereken bir dizi uyarı
almışlardır. Koruma yapıtının kötü bir durumda olduğu dikkate alındığında, yetkililer
büyüklüğü ne kadar olursa olsun bir çamur akması felaketinin yıkıcı etkilere yol açacağını
biliyorlardı. Onarım çalışmalarının acil niteliği açık bir biçimde ortaya konulmuş olmasına
rağmen, bu çalışmalar için hiçbir fon ayrılmamıştır. Yerel halkın güvenliği için gerekli temel
tedbirler alınmamıştır: Hiçbir uyarı verilmemiş, kamuoyunun bilgi sahibi olduğu ya da
uygulanan hiçbir tahliye emri verilmemiş, Dağ Enstitüsü’nün geçici gözlem yerlerinin
kurulması konusundaki tekrar eden talepleri görmezden gelinmiştir. Ayrıca bu konuda bir
mevzuat oluşturulduğu, bir toprak düzenleme politikasının yapıldığı veya özel güvenlik
tedbirlerinin alındığını gösterir hiçbir şey yoktur. Çamuru tutması için yapılmış olan tesisata
gelince, bunun da doğru bir şekilde bakımı yapılmamıştır. Sonuç olarak, yetkililer afetten önce
hiçbir tedbir almamışlardır. Hiçbir şey yetkililerin bir toprak düzenleme politikası uygulama
ve insanların hayatlarını tehlikeye atan öngörülebilir bir tehlike karşısında acil yardım
tedbirleri alma konusundaki kusurlarını haklılaştıramaz. Bu tip politikaların uygulanmasını
engelleyen ağır idari kusurlar birinci başvurucunun eşinin ölmesine, kendisi ve aile fertlerinin
yaralanmalarına neden olmuştur. Dolayısıyla Rus yetkililer yaşam hakkının etkili bir şekilde
43
korunmasını sağlayacak idari ve yasal bir çerçevenin oluşturulması konusundaki
sorumluluklarını yerine getirmemişlerdir.”
Görüldüğü üzere, AİHM, yaşam hakkının korunması için devletin gerekli idari ve yasal
çerçeveyi oluşturmak, buna ilişkin tedbirleri almak konusunda pozitif bir yükümlülüğü olduğu
yönünde karar vermektedir. Bu noktadan hareketle; devletin madencilik faaliyetlerinin
risklerini öngörerek bu riskleri en aza indirmek için gerekli yasal ve idari düzenlemeleri yapma
yükümlülüğü bulunmakta olup, bu konuda gerekli tedbirlerin alınmaması sonucunda meydana
gelecek olan can kaybı ve yaralanmalardan devletin sorumluluğunun gündeme gelebilecektir.
2.4.3. Oruk/Türkiye Kararı
Avrupa
İnsan
Hakları
Mahkemesi’nin
tehlikeli
faaliyetler
alanında
devletin
sorumluluğunun belirlenmesi açısından yeni tarihli bir karar olması nedeniyle Oruk/Türkiye
kararının ayrı bir önemi bulunmaktadır. (Karar Tarihi: 04 Şubat 2014)
Başvuruya konu olayda; Bölükçam Askeri Atış Alanı yakınlarında konuşlanan
Kahramanmaraş ili, Pazarcık İlçesi, Denizli Köyü’nde, bir havan mermisinin 29 Ekim 1993
tarihinde infilak etmesi, yaşları 5 ile 14 arasında olan altı çocuğun ölümüne sebep olmuştur.
Başvuranın 1983 doğumlu oğlu Deniz, bu patlamada hayatını kaybeden çocuklar arasında
bulunmaktadır.
Başvuran, kendisiyle ilgili olarak, oğlunun acı ölümüyle girdiği psikolojik depresyon
durumu sebebiyle öngörülen bir (1) yıllık süre içerisinde tazminat davası açamadığını iddia
etmiştir. Başvuran, doktorunun tavsiyesiyle İsviçre’de psikiyatrik tedavi altına alındığını ve
kendisinde anksiyete bozukluğu, uyku düzensizliği, karanlıktan korkma, klostrofobi ve panik
atak sorunlarının tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurana göre, oğlunun ölümünden sorumlu
olanlar aleyhinde dava açılmaması ve bu kişilerin cezalandırılmamış olması çok acı çekmesine
sebep olmuştur.
AİHM, öncelikle, Sözleşme’nin 2. maddesinin 1. fıkrasının, devletlere sadece kasten ve
hukuka aykırı aykırı öldürmekten kaçınma değil, ayrıca kesin olarak belirlenmiş söz
konusu bazı koşullarda, kendi egemenliği alanında bulunanların yaşamlarını korumak
için uygun önlemler alma yükümlülüğünü de getirdiğini belirtmiştir.
Mahkemeye göre, Sözleşme’nin 2. maddesi anlamında, yaşam hakkının korunması için
gerekli bütün tedbirleri alma pozitif yükümlülüğü, Devletler için, her şeyden önce yaşam
44
hakkını tehlikeye sokmaktan yıldıran ve etkin bir koruma amaçlayan idari ve hukuki bir çerçeve
sunma öncelikli görevini yerine getirmeyi gerektirmektedir.
Bu yükümlülük, kamu faaliyeti bağlamında uygulanan veya uygulanamayan, yaşam
hakkını tehlikeye atabilecek ve tehlikeli faaliyetler özel alanında a fortiori (daha büyük bir
kesinlikle ) gibi yorumlanmalıdır.
Bu nedenle, Mahkeme aynı zamanda Sözleşme’nin 2. maddesinin, kamu yetkililerinin
sorumluluğu altında meydana gelen olayların ardından, tehlikeli faaliyetlerin kişinin ölümüne
yol açması halinde, tehlikeli faaliyetler alanında yetkililere resen bir soruşturma yükümlülüğü
öngördüğünü vurgulamaktadır.
Devlet görevlilerine veya organlarına atfedilen kusurun, takdir hatasının veya ihmalin
ötesine geçtiği ve bu anlamda, söz konusu yetkililerin kasıtlı olarak ve kendilerine verilen
yetkiler çerçevesinde tehlikeli bir etkinliğe bağlı oluşabilecek riskleri önlemek amacıyla yeterli
ve gerekli tedbirleri almadıkları tespit edildiği takdirde, insanların hayatını tehlikeye atan
kişilerin aleyhine hiçbir suçlamada bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması,
yargılanabilir kişilerin kendi inisiyatifleri ile kullanabilecekleri her türlü hukuk yolunun dikkate
alınmamasına, dolayısıyla Sözleşme’nin 2. maddenin ihlal edilmesine yol açabilmektedir.
Bu bağlamda Mahkeme, tehlikeli faaliyetlerin belirli alanında, söz konusu faaliyetin
özelliklerine uygun, özellikle insan hayatı için risk oluşturabilecek düzeyde benzersiz bir
yönetmeliğe yer verilmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Bu yönetmelik, etkinliğe ruhsat
verilmesini,
hazırlanılmasını,
etkinliğin
işletimini,
güvenliğini
ve
denetimini
düzenlemelidir ve tüm ilgililerin açığa çıkan riskler nedeniyle hayatı tehlikeye girebilecek
vatandaşların etkili bir şekilde korunmasını sağlamaya yönelik pratik önlemleri almasını
zorunlu hale getirmelidir.
Diğer taraftan yönetmeliklerde, söz konusu faaliyetin teknik yönleri dikkate alınarak ve
farklı seviyelerdeki sorumlular tarafından bu bağlamda işlenebilecek hatalar ile eksiklikleri
belirlemeyi sağlayan uygun işlemler öngörülmelidir.
Bu değerlendirmelerle AİHM, Devletin tehlikeli faaliyetle ilgili gerekli tedbirleri
almamakla sözleşmenin 2’nci maddesinde düzenlenen yaşam hakkının ihlal edildiği sonucuna
varmıştır.
45
3. KÖMÜR MADENCİLİĞİ ALANINDA İLERİ GELEN ÜLKELERE İLİŞKİN
VERİLER VE UYGULAMA ÖRNEKLERİ
1983 yılından günümüze dünya kömür üretiminde ilk sırayı Çin Halk Cumhuriyeti’nin
aldığı ifade edilmektedir. Çin Halk Cumhuriyetini takip eden diğer önemli üreticiler ise
Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Hindistan ve Avrupa Birliği’dir.
Ülkeler
ABD
Kanada
Meksika
Brezilya
Kolombiya
Venezüela
Diğer Orta ve
Güney
Amerika
Ülkeleri
Bulgaristan
Çek
Cumhuriyeti
Fransa
Almanya
Yunanistan
Macaristan
Kazakistan
Polonya
Romanya
Rusya
İspanya
Türkiye
Ukrayna
Birleşik
Krallık
Diğer Avrupa
ve Avrasya
Ülkeleri
Güney Afrika
Zimbabve
Diğer Afrika
Ülkeleri
Avustralya
2006
1054,8
67,4
14,1
5,9
65,6
7,9
0,9
2007
1040,2
69,0
15,2
6,0
69,9
6,1
0,5
2008
1063,0
68,4
13,8
6,6
73,5
4,9
0,6
2009
975,2
64,6
12,1
5,1
72,8
3,3
0,8
2010
983,7
68,0
14,9
5,4
74,4
2,7
0,5
2011
993,9
67,5
19,0
5,5
85,8
2,1
0,6
2012
922,1
67,1
15,7
6,6
89,0
3,1
0,9
2013
892,6
69,5
16,6
7,4
85,5
2,3
2,8
25,7
62,9
28,5
62,6
28,8
60,2
27,2
56,4
29,4
55,2
37,1
57,9
33,4
55,0
28,6
49,0
0,5
197,1
64,8
10,0
96,2
156,1
34,9
309,9
18,4
64,3
80,2
18,5
0,4
201,9
66,3
9,8
97,8
145,9
35,8
313,5
17,2
75,4
76,8
17,0
0,3
192,4
65,7
9,4
111,1
144,0
35,9
328,6
10,2
79,4
79,5
18,1
0,1
183,7
64,9
9,0
100,9
135,2
34,0
301,3
9,4
79,5
73,8
17,9
0,3
182,3
56,5
9,1
106,6
133,2
31,1
321,6
8,4
73,4
76,8
18,4
0,1
188,6
58,7
9,6
111,4
139,3
35,5
335,9
6,6
76,1
84,6
18,6
196,2
63,0
9,3
115,7
144,1
33,9
356,1
6,3
72,0
88,2
17,0
190,3
53,8
9,5
114,7
142,9
24,7
347,1
4,4
61,7
88,2
12,8
81,0
86,6
90,3
88,0
88,5
95,5
91,4
93,9
244,8
2,1
2,1
247,7
2,1
1,7
252,6
1,5
1,7
250,6
1,7
1,5
257,2
2,7
2,0
251,6
2,6
1,8
258,3
1,6
2,5
256,7
1,6
2,5
383,0
394,5
408,5
422,3
432,7
421,1
452,8
478,0
46
Çin
Hindistan
Endonezya
Japonya
Yeni
Zellanda
Pakistan
Güney Kore
Tayland
Vietnam
2528,6
449,2
193,8
1,4
5,7
2691,6
478,4
216,9
1,4
4,8
3,9
2,8
19,1
38,9
3,6
2,9
18,2
40,0
2802,0 2973,0 3235,0 3516,0 3645,0 3680,0
515,9 556,0 573,8 570,1 606,5 605,1
240,2 256,2 275,2 353,3 386,0 421,0
1,2
1,3
0,9
1,3
1,3
1,2
4,8
4,6
5,3
4,9
4,9
4,5
4,0
2,8
18,1
41,0
3,7
2,5
17,6
45,0
3,6
2,1
18,3
44,0
3,5
2,1
21,3
44,5
3,4
2,1
18,1
41,9
3,4
1,8
18,0
41,2
Tablo 1: Dünya Kömür Üretimi (Milyon ton)
Kaynak: BP Historicaldataworkbook- http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/EnergyEconomics/statistical-review-2014/BP-Statistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx
(4/11/2014)
Kömür rezervleri açısından bakıldığında ise 2008 yılı itibariyle dünyada kanıtlanmış en
çok kömür rezervine sahip ilk altı ülkenin ABD, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti,
Avustralya, Hindistan ve Almanya olduğu görülmektedir.
Bu çalışma kapsamında dünya kömür üretiminde önde gelen üretici ülkeler ile özellikle
kömür madenciliği olmak üzere madencilik alanında iş güvenliği ve sağlığı konusunda kayda
değer gelişmeler kaydeden diğer ülkeler ve madencilik teknolojisi konusunda ileri teknoloji
kullanan ülkeler iyi uygulama örneği olarak incelenecektir.
3.1. Amerika Birleşik Devletleri (ABD)
Dünyanın ikinci büyük kömür üreticisi olarak kabul edilen ABD’nin 2007 yılı itibariyle
dünyada belirlenmiş kömür rezervlerinin yaklaşık %26,3’üne sahip olduğu tahmin edilmekte,
1/1/2013 tarihi itibariyle tahmin edilen kömür rezervinin ise 481 milyar ton olduğu
kaydedilmektedir.(Kaynak: http://www.eia.gov/coal/reserves/ (4/11/2014))
Yıl
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
Yıl
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Milyon Ton
747,3
760,3
709,5
812,8
801,6
807,7
833,5
862,1
889,7
933,6
903,5
47
Milyon Ton
1013,8
998,3
974,0
1023,0
992,7
972,3
1008,9
1026,5
1054,8
1040,2
1063,0
1992
1993
1994
1995
1996
1997
905,0
857,7
937,6
937,1
965,1
988,8
2009
2010
2011
2012
2013
975,2
983,7
993,9
922,1
892,6
Tablo 2:ABD Kömür Üretimi
Kaynak: BP Historicaldataworkbook- http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/EnergyEconomics/statistical-review-2014/BP-Statistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx
(4/11/2014)
Amerika Birleşik Devletleri’nde madencilik ile ilgili ilk federal düzenlemenin 1872
tarihli Genel Madencilik Kanunu (General Mining Law) olduğu kabul görmektedir. Bu
düzenlemeyi 1920 tarihli Mineral Kiralama Kanunu (Mineral Leasing Act), 1955 tarihli Yüzey
Kaynakları Kanunu (Surface Resources Act), 1969 tarihli Kömür Kanunu (Coal Act), 1970
tarihli Yüzey Madenciliği Denetim ve Islah Kanunu (Surface Mine Control and Reclamation
Act), 1976 tarihli Federal Toprak Politikası ve Yönetimi Kanunu takip etmiştir.
Bu süreç içerisinde madenlerde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili iki temel federal kanun da
mevcuttur. Bunlar 1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanunu ile bu kanunda değişiklik
yapan 2006 tarihli Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunudur. Bu iki federal
düzenlemeye ilerleyen paragraflarda detayları ile değinilecektir.
ABD’de madencilik izinlerinin federe eyaletler tarafından verildiği ancak 1970 tarihli
Yüzey Madenciliği Denetim ve Islah Kanunu ve 1976 tarihli Federal Toprak Politikası ve
Yönetimi Kanunu çerçevesinde özellikle madenlerin çevresel etkileri ve ıslahı konularında
olmak üzere federal idarelerin de sürece müdahil olabildikleri görülmektedir.
İş sağlığı ve güvenliği bakımından ise ABD madencilik endüstrisinin özellikle son 35 yıl
içerisinde olmak üzere 20’nci yüzyılda çok önemli atılımlar kaydettiği ifade edilmektedir. 1977
yılında maden kazalarında hayatını kaybeden 242 işçinin ölümünden sonra yürürlüğe giren
1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanununu müteakiben 1978 yılında Madenlerde Sağlık
ve Güvenlik İdaresi (Mine Safety and Health Administration-MSHA) faaliyetine başlamıştır.
MSHA, temel olarak ABD’de federal maden güvenliği düzenlemelerinin yayımlanması ve
uygulanmasından sorumludur. Bununla birlikte, MSHA çalışmalarında maden kazalarını, bu
kazalardan kaynaklanan yaralanma, hastalık ve ölümleri azaltmayı, maden endüstrisindeki
paydaşlara etkin olarak erişmeyi, endüstriye eğitim ve mesleki beceri ve teknik destek
sağlamayı amaçlamaktadır.
48
Yeraltı maden işletmelerinde yılda dört kez; yer üstü maden işletmelerinde ise yılda iki
kez denetim yapması gereken MSHA 1978 yılından bu yana madencilik endüstrisinde meydana
gelen iş kazaları istatistiki bilgilerini de tek elden toplamaktadır.
MSHA dışında ABD’de madencilik alanında faaliyet gösteren diğer önemli bir kurum ise
Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (The National Institute for Occupational Safety and
Health -NIOSH)’dür. NIOSH, madenciler de dâhil olma üzere tüm çalışanların meslekleriyle
ilgili sağlık ve güvenliklerinin güçlendirilmesi için araştırmalarda bulunma konusunda
görevlidir. NIOSH, 1996 yılında ABD Madenler Bürosunun (US Bureau of Mines)
kapanmasından sonra federal düzeyde bu tip araştırmalar yapma sorumluluğunu üstlenmiştir.
NISOH’un madencilik alanında yaptığı araştırmaların yedi temel stratejik amacı
gerçekleştirmeye dönük olduğu görülmektedir. Bunlar:
 İşyerindeki iş sağlığına yönelik tehlikeleri azaltarak solunumla ilgili rahatsızlıkları
azaltmak,
 Maden endüstrisinde gürültü kaynaklı işitme kaybını azaltmak,
 Madencilerde görülen, tekrarlayan, gelişen kas ve iskelet rahatsızlıklarını azaltmak,
 Madencilik alanındaki travmatik yaralanmaları azaltmak,
 Madenlerdeki afet riskini (yangın, patlama, su baskını) azaltmak ve acil duruma
müdahale edenlerin güvenliğini ve etkinliğini arttırarak riski asgari seviyeye indirmek,
 Maden
endüstrisinde
zemin
hatalarından
kaynaklanan
can
kayıplarını
ve
yaralanmalarını azaltmak,
 Çalışmanın değişen doğası, eğitim, yeni teknoloji ve değişen madencilik koşullarının
işçi sağlığı ve güvenliği üzerindeki etkisini tespit etmektir.
1977 tarihli Federal Maden Güvenliği Kanunu’na dönülürse, bu kanunun en önemli
düzenlemelerinden birinin maden işçilerine kendi güvenliklerini denetleme ve ihlalleri bildirme
imkânının getirilmesi olduğu ifade edilmektedir. Bu bildirimlerden ötürü çalışanların herhangi
bir şekilde cezalandırılamayacakları da hüküm altın alınmıştır. Bununla birlikte Kanun, ilk defa
1996 yılında güncellenmiş olup, ABD’de 2006 yılında yeraltı kömür ocaklarında meydana
gelen ölümlü kazalar neticesinde yerini Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu’na
(The Mine Improvement and New Emergency Response (MINER) Act of 2006) bırakmıştır.
Ancak,
ABD mevzuatında bu ikinci Kanun da 1977 tarihli Federal Maden Güvenliği
Kanunu’nun bir uzantısı olarak görülmekte ve bu şekilde adlandırılmaktadır.
49
2006 tarihli Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu ile yenilenmiş olan
Federal Maden Güvenliği Kanunu; kanunun amacını, kanunda yer alan tanımları, kanunun
kapsadığı madenleri, geçici uyum heyetini, zorunlu güvenlik ve sağlık standartlarını, danışma
komitelerini, teftiş, denetim ve tutulacak kayıtları, celp ve ihtar usulleri ile buyrukları
(citationsandorders), icra usullerini, yargısal denetimi, tehlikeli koşullara karşı durmaya dönük
usulleri, mahkeme emirlerini, karar ve düzenlemelerin duyurulma usullerini, para cezalarını,
işçilerin haklarını, idari hükümleri, Federal Maden Güvenliği ve Sağlık İzleme Komisyonunu,
el koyma usullerini, zorunlu sağlık ve güvenlik eğitimlerini, kurtarma faaliyetlerindeki belirli
sorumluluk sınırlarını, geçici zorunlu sağlık standartlarını, toz standartlarını ve solunum
malzemelerini, tıbbi muayeneleri, kaya kazmadan kaynaklanan toz ve kuvars taşı kaynaklı toz
standartlarını, gürültü standartlarını, yeraltı kömür madenlerinde geçici zorunlu güvenlik
standartlarını, çatı desteklerini, havalandırmayı, yanıcı maddeleri ve kaya tozunu, elektrikli
malzemeleri, iz kablolarını, zemin düzenlemesini, yer altında yüksek voltaj dağılımını, yük
vagonu kablolarını vagon besleme kablolarını, yangından korunma usullerini, kullanılacak
haritaları, patlama ve patlayıcı kullanımını, yük asansörü kullanımını, acil durum sığınaklarını,
iletişim ve acil durum planlarını, çeşitli diğer hükümleri, araştırma ile ilgili düzenlemeleri,
mesleki eğitim ve öğretimi, federe eyaletlere yardım usullerini, müfettişlerin vasıf ve
eğitimlerini, federe eyalet yasaları üzerindeki etkileri, idari usulleri, çıkartılacak yönetmelikleri,
kanunun yürürlüğe girişi ve yürürlükten kaldırılış usullerini, uygulanamayacak hükümler ve
durumları, raporlama usullerini, özel raporları, mahkeme usullerini, teknik çalışma heyetini,
bursları, 1997 tarihli Kanununla bağlantılı hükümleri, Madenlerde Sağlık ve Güvenlik İdaresine
dair hükümleri, bütçe hükümlerini ve yürürlük tarihini oldukça detaylı bir biçimde düzenleyen
bölümlerden oluşmaktadır.
2006 yılında Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu ile değiştirilen 1977
tarihli Federal Maden Güvenliği Kanunu’nun, ABD kömür madenciliği endüstrisi üzerinde
oldukça önemli etkileri olduğu ifade edilmektedir. Bu Kanunda yer alan yenilikçi hüküm ve
düzenlemelerin ise şunlar olduğu ifade edilmektedir.
 Kanun kapsamındaki her bir maden için yazılı ve sürekli güncellenen bir acil durum
planı geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
 Kanun üç yıl içerisinde yüzeyde yer alanların yer altında kapalı kalan çalışanlarla
iletişime geçebilmeleri için iki yönlü kablosuz bir iletişim sistemi ile elektronik takip sistemi
kurulmasını zorunlu kılmıştır.
50
 Kanun her bir madende bir saat içinde acil duruma yanıt verebilecek iki deneyimli
kurtarma takımının bulundurulmasını mecburi kılmaktadır.
 Kanuna göre tüm maden işletmecileri ölüm riski taşıdığına dair makul bir şüphe taşıyan
tüm olay ve kazaları on beş dakika içinde bildirmek zorundadırlar.
 Kanun yer altı kömür madenlerinde terk edilen alanların mühürlenmesinde bu işlemde
kullanılan malzemelerin dayanaklılığını artırmayı amaçlayan yeni güvenlik standartları
öngörmektedir.
 Kanun yeni maden güvenliği teknolojilerinin geliştirilmesinde rekabetçi bir hibe
programı oluşturmuştur.
 Kanun maden güvenliği alanında kullanılması mümkün olan ve hükümet kuruluşları
tarafından geliştirilen teknolojilerin paylaşılması amacıyla kurumlar arası bir çalışma grubu
kurmuştur.
 Kanunla maden yüzeyini havalandırmada kullanılan taşıyıcı kemer kullanımı araştırmak
amacıyla bir Teknik Çalışma Heyeti kurmuştur.
 Kanun güvenlik ihlalleri için öngörülen para cezalarını yükseltmiştir.
 Kanunla Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (NIOSH) bünyesinde daimi nitelikte
bir Maden Güvenliği ve Sağlığı Ofisi kurulmuştur.
Getirdiği yenilikçi düzenlemelere rağmen, Kanun’un uygulamada oldukça yavaş kaldığı
ve çoğu iş güvenliği hususunun Kanun’da etraflıca düzenlenemediğine dair eleştiriler de
mevcuttur. Bu nedenle, 19/6/2007 tarihinde hem ABD Temsilciler Meclisi hem de ABD
Senatosunda Tamamlayıcı Maden Geliştirme ve Yeni Acil Müdahale Kanunu Tasarısı
(Supplemental Mine Improvementand New Emergency Act -S-MINER) görüşülmeye
başlanmıştır. Amacı sıklıkla mevcut madencilik yasalarının uygulanmasında yavaş kalmakla
suçlanan MSHA’nın sorunlara daha iyi yanıt verebilmesine imkân sağlamak olarak ifade edilen
bu tasarı, Temsilciler Meclisinden geçtiği halde Senato Sağlık, Eğitim, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Komitesince kabul görmemiştir.
Madenlerde iş güvenliği ve sağlığıyla doğrudan ilgili bu kanunlar dışında, ABD’de
madenciliğin çeşitli boyutlarını da düzenleyen üç düzineden fazla kapsamlı federal kanunların
da mevcut olduğu ifade edilmektedir. Bunların en önemlileri arasında gösterilenler ise şunlardır
 Ulusal Çevre Politikası Kanunu (National Environmental Policy Act)
 Federal Toprak Politikası ve Yönetimi Kanunu (Federal Land Policy and Management Act)
 Temiz Hava Kanunu (Clean Air Act)
51
 Federal Su Kirliliği Denetim Kanunu (Temiz Su Kanunu) (Federal Water Pollution Control
Act (Clean Water Act)
 Güvenli İçme Suyu Kanunu (Safe Drinking Water Act)
 Katı Atık Bertaraf Kanunu (Solid Waste Disposal Act)
 Kapsamlı
Çevresel
Karşılık,
Tazminat
ve
Sorumluluk
Kanunu
(Comprehensive
Environmental Response, Compensation and Liability Act)
 Zehirli Madde Denetim Kanunu (Toxic Substance Control Act)
 Tehlikedeki Türler Kanunu (Endangered Species Act)
 Göçmen Kuşlar Kanunu (Migratory Bird Treaty Act)
 Yüzey Madenciliği Denetim ve Islah Kanunu (Surface Mining Control and Reclamation Act)
 Nehir ve Limanlar Kanunu (Rivers and Harbors Act)
 Federal Madencilik Kanunu (Federal Mining Law)
 Ulusal Tarih Koruma Kanunu (National Historic Preservation Act)
ABD’de madenlerde iş güvenliği ve sağlığı ile ilgili temel düzenlemelerin maden kazaları
ve can kayıpları üzerindeki etkileri incelendiğinde kaza ve can kayıplarının, yasal
düzenlemelerin esaslı şekilde yeniden gözden geçirildiği 1977 ve 2006 yılları sonrasında bir
azalış kaydettiği görülmektedir.
52
Grafik 1:ABD’de 1900-2013 Yılları Arasında Beş ya da Daha Fazla Can Kaybı Olan Kömür
Madeni
Kaza
Sayıları
Kaynak:
Ulusal
İş
Sağlığı
ve
Güvenliği
Enstitüsü,http://www.cdc.gov/niosh/mining/UserFiles/statistics/13g05aac_rev3.svg (4/11/2014)
Bu çalışmanın hazırlandığı dönem itibariyle ABD’deki son kömür madeni kazasının ise
4/5/2010 tarihinde Montcoal şehrinde “Upper Big Branch Mine-South” madeninde gaz veya
tozun patlaması yahut alev alması sonucu yaşandığı kaydedilmiştir. Bu kazada 29 kişi hayatını
kaybetmiştir. (Kaynak: http://www.cdc.gov/niosh/mining/statistics/content/coaldisasters.html
ve http://www.msha.gov/MSHAINFO/FactSheets/MSHAFCT8.HTM
(4/11/2014)
Tablo 3’te 2010 - 2014 yılları arasında kömür madenlerinde yaşanan kazalar sonucu
meydana gelen can kaybı sayıları ve nedenleri yer almaktadır.
2010
Yeraltı-Yerüstü Toplam
Yerüstü
Yeraltı
Yerüstü
Yeraltı
Yerüstü
Yeraltı
Yerüstü
2014
Yeraltı
2013
Yerüstü
Elektrik
Basınç altında Çalışan Genleşme Kapları
Genleşme ve Parçalama Araçları
Düşen/Kayan Malzemeler
Yüzeyden düşen /Kabarma sonucu
Tavan ya da Sırtın Çökmesi
Yangın
Yükleme ve Boşaltma Ekipmanı
El Araçları
Güç Kaynaksız Taşıma Aracı
Güç Kaynaklı Taşıma Aracı
Yük Asansörü
Gaz/Toz Patlaması/Alev alması
Su Baskını
Makine
Kayma/Düşme
Bir Nesneye Basma/Çömelme
Çarpma/Sarsıntı
Diğer
Toplam
2012
Yeraltı
Kaza Nedenleri
2011
0
0
0
0
3
2
0
0
0
0
3
0
29
0
2
0
0
0
0
39
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
3
0
1
0
1
0
0
0
0
5
0
0
0
0
2
1
0
0
0
0
2
0
0
0
2
0
0
0
0
7
1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
2
0
0
0
2
1
0
0
0
6
1
1
0
0
1
2
0
1
0
0
2
0
0
0
1
1
0
0
0
10
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0
0
0
1
2
0
0
1
5
0
0
0
0
1
2
0
0
0
0
4
1
0
0
1
0
0
0
0
9
0
1
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
3
0
0
0
1
5
1
0
0
0
2
0
0
0
0
0
2
0
0
0
3
0
0
0
0
8
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
0
0
0
2
0
0
0
0
3
44
53
13
15
14
11
Tablo 3: 2010 – 2014 Yılları Arasında Kömür Madenlerinde Yaşanan Kazalar Sonucu Meydana
Gelen Can Kaybı Sayıları ve Nedenleri Kaynak:Coal Daily Fatality Report,
22/9/2014http://www.msha.gov/stats/charts/coaldaily.asp
3.2. Kanada
Kanada, orta ölçekli bir kömür üreticisi olmasına rağmen özellikle ısınma amaçlı olmak
üzere tüm dünyaya kömür satan en büyük üçüncü kömür ihracatçısıdır. Kanada’da genel olarak
madencilik alanına ilişkin yaklaşık 35 federal yasa ve düzenleme ile 12 kadar federe il
(province) ve bölge (territory) yasa ve düzenlemesi olduğu ifade edilmektedir. Ülkede, kömür
madenciliği de dâhil olmak üzere madencilik izin ve ruhsatlarının federe düzeyde örgütlenmiş
kurumlar aracılığıyla verildiği görülmektedir.
Buna karşın Kanada’da madenlerde iş güvenliği ve sağlığı konusundaki temel federal
mevzuatı, Kanada İş Kanunu (Canadian Labor Code) özellikle bu Kanunun II. Kısmı
oluşturmaktadır. Kömür madenciliği alanında ayrıca bir federal Kömür Madenciliği İş Sağlığı
ve Güvenliği Yönetmeliği/Düzenlemesi (Coal Mining Occupational Health and Safety
Regulations) de mevcuttur. Bununla birlikte federe düzeydeki çeşitli iş sağlığı ve güvenliği
düzenlemelerinde de madencilik alanına ilişkin hükümler bulunmaktadır.
Kanada İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği konularını ikinci kısmı altında detaylı bir
şekilde düzenlemektedir. Kanunun ikinci kısmı sırasıyla Kanunda yer alan tanımları, Kanunun
iş sağlığı ve güvenliği bakımından amaçlarını, özel ihtiyaçları bulunan çalışanlara bu Kanun
kapsamında verilmesi gereken eğitim, talimat ve tebliğlerin nasıl yapılacağını, Kanunun
uygulanacağı işyerlerinin tanımlarını, işverenin ve çalışanların görevlerini, kaza yaşanan
mahallere müdahil olma yasağını ve bu yasağın istisnalarını, işyerlerindeki iç şikayet çözüm
süreçlerini, hamile ve bakıma ihtiyaç duyan çalışanların durumunu, bunlar için yapılması
gerekenleri, İşyeri Sağlık ve Güvenlik Komitelerini, çalışanlara karşı bir yaptırımda
bulunulduğunda buna itiraz etme usullerini, üç yüzden fazla işçi çalıştıran veya yirmi ile üç yüz
arasında işçi çalıştıran işverenlerin işyerlerinde kurması mecburi olan komiteleri, bunların
yükümlülük ve oluşumlarını, iş sağlığı ve güvenliği temsilcilerinin seçimi ve görevlerini, kömür
madenciliği güvenlik komisyonunu, bu komisyon üyelerinin seçimi ile görev ve yetkilerini,
federal çalışma bakanının görevlendirebileceği kişi ve komisyonları, iş güvenliği ve sağlığı
memurlarının seçimini, sorumluluk ve yetkilerini, genel hükümleri, özel güvenlik tedbirlerini,
bu kanun uyarınca verilen karar ve talimatlara itiraz yollarını, disiplin hükümlerini, idari
yaptırım ve para cezalarını, bilgi edinme yollarını ve usullerini, Kanada Endüstriyel İlişkiler
54
Kurulunu, bu kurula başvurma yollarını oldukça detaylı bir biçimde düzenleyen maddeleri
içermektedir.
Kanada’da, bahsedilen İş Kanununa ek olarak münhasıran kömür madenlerini
ilgilendiren
federal
düzeyde
bir
Kömür
Madenciliği
İş
Sağlığı
ve
Güvenliği
Yönetmeliği/Düzenlemesi (Coal Mining Occupational Health and Safety Regulations) de
mevcuttur. Bahse konu iş kanununa dayanılarak hazırlanan bu federal yönetmelik her türden
kömür madenini kapsamaktadır. Yönetmelik/düzenleme, ekler hariç olmak üzere 169
maddeden oluşmaktadır. Yönetmelikte tanımlar, yönetmeliğin kapsamı, tutulması gereken
kayıt, rapor ve planlar, birbirleriyle uyarlı olmayan yönetmelik hükümleri ortaya çıkarsa
uygulanacak hükümler, çalışanların kömür madenlerinde sorumlu veya müdür olarak
belirlenmeleri durumunda sahip olmaları gereken vasıflar, atama ve denetimler ayrı birer kısım
olarak düzenlenmiş olup, yönetmelik bu kısımlar dışında yedi temel bölümden oluşmaktadır.
Bu bölümler sırasıyla patlayıcı ve ateşleyiciler, çalışma yerlerinin güvenli tutulması, yeraltında
nakliye ve yük kaldırma, havalandırma, patlama ve yangından korunma, planlar, tehlikeli
vakalar, kapalı bir madene giriş gibi konuları oldukça detaylı bir biçimde düzenlemektedir. 169
maddeden oluşan bu yönetmeliğin/düzenlemenin ekinde kullanılan halat ve iplerin test
edileceği laboratuvarlar ile patlayıcı ve ateşleyiciler gibi konuları detaylandıran ekler de
mevcuttur.
Kanada’da iş sağlığı ve güvenliği konularında federal düzeyde sorumlu örgütlenme
federal Çalışma Bakanı tarafından yürütülen ve Ülkemizdeki bakanlık yapılarına benzeyen
Federal Çalışma Programı bünyesinde yer almaktadır. Çalışma Bakanı tarafından idare edilen
program, arabuluculuk ve uzlaştırma hizmetleri sağlayarak işverenlere ve sendikalara yardımcı
olmakta, çalışma mevzuatına uyulmasını takip etmekte, uluslararası çalışma mevzuatının
müzakerelerinde yer almakta ve işyerlerine ilişkin veri toplamaktadır. Program ayrıca iş sağlığı
ve güvenliği düzenlemelerinin uygulanmasını takip ederek ülkede iş sağlığı ve güvenliğinin
güçlendirilmesini amaçlamaktadır.
Bununla birlikte, Kanada’da Çalışma Programına ek olarak iş sağlığı ve güvenliğinin
sağlanması ve geliştirilmesi konusunda çeşitli kurumların da rol oynadığı görülmektedir.
Örneğin Kanada İş Kanunun ikinci kısmına göre çıkartılan çoğu yönetmelik ve düzenlemede
yer alan standartların Kanada Standartları Birliği (Canadian Standards Association (CSA))
tarafından belirlenen standartlara uygun olması gerektiği ifade edilmektedir. CSA federal veya
yerel standartların belirlenmesinde Çalışma Programı ve federe ve bölgesel yönetimlerle
beraber çalışmaktadır.
55
Kanada’da iş sağlığı ve güvenliği alanında faaliyette bulunan bir diğer kuruluş ise Kanada
İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi’dir (The Canadian Centre for Occupational Health and Safety
-CCOHS). Merkez, Kanada İş Sağlığı ve Merkezi Kanunu (Canadian Centre for Occupational
Health and Safety Act) uyarınca kurulmuştur. Merkez; hükümet, işveren ve çalışanların
temsilcilerinden oluşan bir Konsey tarafından idare edilmektedir.
Anılan Kanuna göre Merkez, Kanada’daki işyerlerinde çalışanların fiziki ve zihinsel
sağlığı ile iş güvenliği ve sağlığını güçlendirmek, federal, bölgesel ve yerel makamlar arasında
danışma ve işbirliği çalışmalarını yürütmek, işe bağlı tehlikeleri azaltmayı veya ortadan
kaldırmayı amaçlayan politika ve programların geliştirilmesine ve uygulanmasına katkıda
bulunmak, iş güvenliği ve sağlığı alanında bir ulusal istatistik merkezi ve bilgi merkezi olarak
hizmet vermekle görevlidir. Bu amaçla Merkez, araştırma yapabilir, yaptırabilir veya
araştırmaları destekleyebilir; istatistik yahut diğer türden verileri toplayan, kaydeden, işleyen
sistemler kurabilir ve işletebilir. Merkez ayrıca teknolojik ve bilimsel bilgi yayabilir ve
yayımlayabilir, çalışanlara, sendikalara, işverenlere, hükümete, yerel, ulusal, uluslararası
kurum ve kuruluşlar ile kamuoyuna danışmanlık verebilir, bilgi ve hizmet sunabilir. Merkez, iş
sağlığı ve güvenliği alanında eğitim verebilir ve eğitim faaliyetlerini destekleyebilir. Bu amaçla
Merkez, kamusal toplantılara, konferans ve seminerlere destek verebilir, sponsor olabilir.
Merkezin iş sağlığı ve güvenliği alanında katkısı olan kişi ve kurumlara ödül vermesi ve
görevlerine uygun diğer faaliyetlerde de bulunması mümkündür. Bağımsız bir kamu kurumu
niteliğinde olan Merkez, çalışmalarını Çalışma Bakanı aracılığıyla yıllık olarak Parlamentoya
raporlamaktadır.
Toplam kömür üretiminin yaklaşık yarısını yurtiçinde elektrik üretimi ve endüstriyel
amaçlarla kullanıyor olsa da, yukarıda belirtildiği gibi oldukça önemli bir kömür ihracatçısı
olan Kanada’nın yaklaşık 8,7 milyar ton kanıtlanmış kömür rezervinin bulunduğu bunun 6,6
milyar tonluk kısmının günümüz teknolojisi ile çıkartılabilecek durumda olduğu ifade
edilmektedir. Günümüz üretim rakamlarıyla bu rezervin yaklaşık yüzyıl dayanacağı
hesaplanmaktadır.
Kanada’da madencilik ve enerji sektöründeki iş kazası sonucu yaralanma ve ölüm ile
ilgili istatistiklere bakıldığında ise 2007 ila 2011 yılları arasında ölümle sonuçlanan sadece bir
vaka olduğu (2009 yılında) görülmektedir.
56
Yıl
Yaralanmalar
Sakatlık Ölümcül
Tam
Zamanlı
İstihdam
Küçük
Yaralanmalar
Yaralanma
Oranları
Ölüm
Oranları
Toplam Toplam Ofis SBKO YVO
İçi
ÖYVO
2011
19
0
113
132
1,300
563
1.46
10.15
0.00
2010
8
0
132
140
1,229
391
0.65
11.39
0.00
2009
3
1
151
155
1,955
308
0.20
7.93
51.15
2008
3
0
131
134
1,629
375
0.18
8.23
0.00
2007
7
0
130
137
852
291
0.82
16.08
0.00
SBKO: Sakat Bırakan Kaza Oranı, tam zamanlı yüz çalışan için sakat bırakan ve ölümcül olan meslek
yaralanmaları oranıdır.
YVO: Yaralanmalı Vaka Oranı, tam zamanlı yüz çalışan için tüm mesleki yaralanmaları (sakat bırakan, ölümcül
veya küçük yaralanmalar dâhil) içeren orandır.
ÖYVO: Ölümcül Yaralanmalı Vaka Oranı, tam zamanlı 100.000 çalışanda ölümcül yaralanmalarla
sonuçlanan kaza oranıdır.
Tablo 4: 2007-2011 Yılları Arasında Kanada Enerji ve Madencilik Endüstrisinde Yaşanan İş Kazası
Sonucu Yaralanmalar ve Ölümler Kaynak: OHS Statistical Report 2011, Occupational Injuries amongst
Canadian
Federal
Jurisdiction
Employers,
2007-2011,
http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/pubs_hs/pdf/OHS_Publication.pdf(4/11/2014)
3.3. Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)
Yukarıda da değinildiği gibi, Çin Halk Cumhuriyeti 1983 yılından günümüze dünya
kömür üretiminde ilk sırada yer almaktadır. Genel olarak, Çin Halk Cumhuriyeti’nde maden
arama ruhsatları belli koşullar dâhilinde (belirli bir yıllık maden arama ücreti ödeme, toprak
kullanım hakları için ücret ödeme, yerel yönetimlere gerekli raporlamalarda bulunma, maden
arama çalışmalarını maden arama ruhsatlarında öngörüldüğü şekilde yapma ve kapsamlı bir
mineral arama programı sunma gibi) en fazla üç yıllık bir süre için verilmekte ve her bir
uzatmada iki yılı geçmeyecek şekilde uzatılabilmektedir. Bununla birlikte, Çin Halk
Cumhuriyetinde herhangi bir madeni çıkartmak için maden çıkartma ruhsatına ihtiyaç vardır.
Çin Halk Cumhuriyeti Toprak ve Kaynak Bakanlığı ve yerel birimleri tarafından verilen bu
maden çıkartma ruhsatları maden arama hakkına sahip kimselere arama ruhsatı bulunan
alanlarda belirli bir süre ve koşullarla maden çıkartma imkânı tanımaktadır. Maden çıkartma
ruhsatları en fazla 30 yıl için geçerli olup, genelde orta ölçekli projelerde 20 yıl, küçük ölçekli
projelerde 10 yıl geçerlidir. Bununla birlikte maden arama ve çıkartma işlerinde ilgili çevre
mevzuatına uyulması ve maden çıkartma ruhsatı için başvurmadan önce bir çevresel etki
değerlendirme çalışmasının yapılması zorunludur.
57
Çin Halk Cumhuriyeti’nin iş güvenliği ve sağlığı ile ilgili mevzuatı ve idari
yapılanmasının incelenmesine geçilmeden önce Çin yasama organları ile ilgili temel bir bilgi
vermek yararlı olacaktır. ÇHC’de yasa hazırlama ve kanunlaştırma yetkisi Ulusal Halk
Kongresi ve Ulusal Halk Kongresi Daimi Encümeninin elindedir. Bununla birlikte Devlet
Konseyi olarak bilinen ve çeşitli kurum ve kuruluşların yöneticileri ile belirli görevler yürüten
kimseler arasından seçilen ve hükümet görevi icra eden organın da ulusal yasa çıkartma ve idari
düzenlemeler yapma yetkisi mevcuttur. ÇHC özellikle kömür madenciliği olmak üzere
madenlerde iş sağlığı ve güvenliği bakımından kapsamlı olarak tanımlanabilecek bir mevzuata
sahiptir. Özellikle 2000’li yılların başlarından itibaren ÇHC’nin bu alanda önemli ilerlemeler
kaydettiği ifade edilmektedir.
ÇHC’nin madenlerdeki iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili düzenlemelerinin 1993 tarihli Çin
Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasası, 1996 tarihli Çin Halk Cumhuriyeti Kömür
Kanunu, 2002 tarihli Çin Halk Cumhuriyeti İş Güvenliği Kanunu, 1996 tarihli Devlet Konseyi
Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasasının Uygulaması Hakkında Yönetmelik, İş
Güvenliği İdaresi Madencilik Güvenliği Hakkında Kurallar ve Usuller Düzenlemesi ve Çin
Halk Cumhuriyeti Ceza Kanunu olduğu tespit edilmiştir.
Ulusal Halk Kongresi tarafından 1993 yılında yasalaştırılan ve madenlerde iş güvenliğine
dair genel bir düzenleme niteliğinde olan Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde Güvenlik Yasası
sekiz bölüm ve elli maddeden oluşmakta ve sırasıyla genel hükümleri, maden inşasında
güvenlik sağlamak için alınması gereken tedbirleri, maden çıkartırken güvenlik sağlamak için
alınması gereken tedbirleri, madencilik tesislerinde iş güvenliği yönetimini, madenlerde iş
güvenliği ile ilgili kontrol ve denetim konularını, maden kazası olması durumunda yapılması
gereken işlemleri, yasal sorumlulukları ve diğer mevzuat ile ilgili atıfları düzenlemektedir.
Münhasıran ÇHC’deki kömür madenciliği sektörüne ilişkin olan ve Ulusal Halk Kongresi
Daimi Encümeni tarafından 1996 yılında yasalaştırılan Çin Halk Cumhuriyeti Kömür Kanunu
sekiz bölüm ve 81 maddeden oluşmaktadır. Kanun, genel hükümleri, kömür üretimi ile kömür
arama ve kömür madeni inşası planlamalarını, kömür üretimi ve kömür madenlerinde iş
güvenliği konusunu, kömür üretimi yönetimini, kömür madeni sahalarının korunmasını, teftiş
ve denetim konularını, yasal sorumluluk ile ilgili hususları, diğer mevzuat ile ilgili atıfları
düzenlemektedir. Bu kanunun en kapsamlı düzenlenen bölümünün kömür üretimi ve kömür
madenlerinde iş güvenliği ile ilgili bölüm olduğu görülmektedir. Kanunun en önemli
düzenlemelerinden birinin ise tüm kömür madenlerinin ruhsatlandırılması gerektiği ve bu
58
ruhsatlandırmanın belirli iş güvenliği standartlarının karşılanması şartına bağlanması olduğu
ifade edilmektedir.
Ulusal Halk Kongresi Daimi Encümeni tarafından 2002 yılında yasalaştırılan Çin Halk
Cumhuriyeti İş Güvenliği Kanunu yedi bölüm ve doksan yedi maddeden oluşmaktadır.
Kanunun genel hükümleri, üretim ve iş birimlerinde iş güvenliğinin sağlanması ile ilgili
hususları, çalışanların hak ve görevlerini, iş güvenliği ile ilgili denetim ve kontrolü, kaza
durumunda yapılması gereken kurtarma çalışmalarını, yapılacak soruşturma ve incelemeleri,
yasal sorumluluk ile ilgili hususları ve ek hükümleri düzenlenmektedir. Bu hususlar yanında İş
Güvenliği Kanunun en önemli düzenlemelerinin çalışanların kanuna uygun bir şekilde iş
güvenliği sağlanmış ortamlarda çalışma hakkı olduğunu, bunun sağlanması için çalışanların iş
güvenliği yönetimi ve teftişinde katılımlarının sağlanması gerektiğini, madenlerde iş
güvenliğinin sağlanması için tam zamanlı çalışan personel bulundurulmasını, çalışanların iş
güvenliğine dair sorunlara ilişkin olarak eleştiri ve bilgilendirme yapabilmesine olanak
sağlanmasını ve çalışanların riskli çalışmalarda keyfi ve düzenlemelere aykırı talimatlara
uymayı reddetme hakkının bulunması gerektiğini belirten düzenlemeleri olduğu ifade
edilmektedir.
1996 yılında Devlet Konseyi tarafından çıkartılan Çin Halk Cumhuriyeti Madenlerde
Güvenlik Yasasının Uygulaması Hakkında Yönetmelik temelde Çin Halk Cumhuriyeti
Madenlerde Güvenlik Yasasının nasıl uygulanması gerektiğini düzenleyen ikincil bir
düzenlemedir.
İş Güvenliği İdaresi Madencilik Güvenliği Hakkında Kurallar ve Usuller Düzenlemesi
ise Çin’de yaşanan maden kazalarına yanıt olarak ilerleyen paragraflarda bahsedilecek İş
Güvenliği İdaresi tarafından hazırlanarak 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe sokulan bir
düzenlemedir. Bu düzenlemenin oldukça kapsamlı (751 madde) ve teknik bir düzenleme
olduğu ifade edilmektedir. Bu yasa ve düzenlemelere ek olarak, madencilik sektöründe iş
sağlığı ve güvenliği standartlarının yükseltilmesi amacıyla Devlet Ekonomi ve Ticaret
Komisyonu da 2001 yılında ILO standartları ışığında bir İş Güvenliği ve Sağlığı Yönetim
Sistemleri Rehberi hazırlayarak yayımlamıştır.
Ayrıca, ÇHC Ceza Kanununa göre de madencilik ve iş güvenliği yasalarını ihlal eden
maden işletmecileri ve idarecilerinin hapis cezası ile cezalandırılmaları da mümkündür. Çin
Halk Cumhuriyeti’nde bahse konu mevzuat ile tüm endüstriyel sektörlerde iş sağlığı ve
güvenliği politikasının uygulanması ve geliştirilmesi doğrudan Devlet Konseyine raporlamada
bulunan İş Güvenliği İdaresinin sorumluluğundadır. Bir bakanlık statüsünde olan Çin Halk
59
Cumhuriyeti İş Güvenliği İdaresi, Devlet Konseyi tarafından 2005 yılında kurulmuştur. İş
Güvenliği İdaresinin temel görevlerinin özetle şunlar olduğu ifade edilmektedir:
 Ülke çapında iş güvenliği yönetimini yapmak, yasa ve idari düzenleme taslaklarını
hazırlamak,
 Yasalara göre devletin iş güvenliği ile ilgili sorumluluklarını gözetmek, konuyla ilgili
kuruluşların çalışmalarını koordine etmek ve denetlemek, bölgesel teşkilatlara mesleki
rehberlik yapmak,
 Ülke çapında iş güvenliği ile ilgili bir bilgi merkezi olmak, ulusal çapta istatistik
toplamak ve üretmek,
 Tehlikeli kimyasal maddelerin güvenli şekilde üretimi için gerekli düzenlemeleri
yapmak ve denetimleri gerçekleştirmek,
 Ülke çapında iş güvenliği ile ilgili denetimleri koordine etmek, il ve bölgelerdeki test
çalışmalarını yönetmek ve koordine etmek, denetimlerde kullanılacak aracı kuruluşları
yetkilendirmek,
 Ülke çapında iş güvenliği ile ilgili eğitim çalışmalarını yürütmek,
 Merkezi idareler tarafından yürütülen endüstriyel, madencilik ve ticari faaliyetlerde iş
güvenliğini gözetmek,
 İş güvenliğine ilişkin teknolojilerin geliştirilmesi için programlar hazırlamak,
 Yabancı hükümet, uluslararası kuruluş ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği
çalışmaları yürütmek,
 Devlet Konseyi ve Konseyin İş Güvenliği Komisyonu tarafından kendisine verilen diğer
görevleri icra etmek.
İş Güvenliği İdaresi bünyesinde Uluslararası İş Birliği Dairesi ve Mali İşler Dairesinden
oluşan Genel İşler Ofisi, Politika ve Mevzuat Dairesi, Planlama, Bilim ve Teknoloji Dairesi,
Koordinasyon Dairesi, Acil Kurtarma Ofisi, Açık Deniz Petrol Çalışmaları İş Güvenliği
Denetimi Dairesi, İş Güvenliği Denetimi Dairesi, Kimyasal Güvenlik Dairesi, Personel ve
Eğitim Dairesi, Çeşitli Komiteler ve Emekliler Bürosu bulunmaktadır.
Bununla birlikte, Çin’de İş Güvenliği İdaresine bağlı olarak münhasıran kömür
madenlerindeki iş güvenliği ve sağlığı konusunda yetkili olan bir Devlet Kömür Madenleri
İdaresi de mevcuttur. Bu teşkilatın görevleri ise özetle şöyledir:
60
 Kömür madenlerinde iş güvenliği ile ilgili politikalar geliştirmek, bu konuda
hazırlanacak yasa ve düzenlemelerinin hazırlığında bulunmak, kömür madenlerinde iş
güvenliği sağlama amaçlı programlar önermek,
 Kömür madenlerindeki büyük kazaları soruşturmak ya da soruşturulmasında bulunmak,
ülke çapında kömür madeni kazalarına dair veri toplamak ve analizler yapmak, ülke çapında
kömür madenlerinde iş güvenliğine dair bir bilgi merkezi görevi görmek,
 Kömür madenlerinde kullanılan malzeme ve araçların güvenliğine dair denetimleri
yapmak ve kömür madenlerinin güvenliğine dair bilimsel çalışmaları yönetmek,
 Kömür madenlerinde iş güvenliğine dair izin ve ruhsatları vermek, görevlilerin
sertifikalandırılmasını sağlamak ve bu konudaki eğitimleri yürütmek,
 Kömür madeni projelerindeki güvenlik tesislerinin kabulünü ve tasarımını denetlemek,
 Farklı bölgelerdeki kömür madeni güvenlik denetimlerini gerçekleştirmek ve koordine
etmek,
 Maden acil kurtarma faaliyetlerini organize etmek, yönetmek ve eşgüdümünü sağlamak,
 Devlet Konseyi, Konseyin İş Güvenliği Komisyonu ve İş Güvenliği İdaresi tarafından
kendisine verilen diğer görevleri icra etmek.
Devlet Kömür Madenleri İdaresi bu görevleri yerine getirmek için yerel düzeyde de
örgütlenmiştir.
Çin Halk Cumhuriyetinde kömür madenlerinde çalışan işgücünün, tüm işgücünün
yaklaşık %4’üne tekabül ettiği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte kömür madenlerinde olan
kazalar sonucu yaşanan ölümlerin tüm endüstriyel kaza sonucu ölümlerin yaklaşık %45’ini
teşkil ettiği görülmektedir. Çin’de her yüz bin çalışanda yıllık kaza sonucu ölüm oranı 11,1 iken
bu rakam ABD’de 2,19’dur. 2001 yılında Çin’de yaşanan 9.560 kazada 11.047 işçi hayatını
kaybetmiştir. Bunların 5.670’i ise kömür madencileridir. 2005-2013 yılları arasında Çin kömür
madenlerinde yaşanan kaza sonucu ölümlere ilişkin istatistikler ise aşağıdaki tabloda yer
almaktadır.
Kaza sonucu kömür madenlerinde yaşanan ölümlerin Rusya Federasyonundakinden
yaklaşık on bir kat, Hindistan’dakinden ise yaklaşık on beş kat fazla olduğu ifade edilmesine
rağmen Çin’de kaza ve ölüm oranlarının düşmeye devam ettiği ifade edilmektedir. Ancak, bu
sayı ve oranların düşmesinde sadece yapılan yasal ve idari düzenlemelerin değil Çin’de kömür
üretimi ve tüketiminde yaşanan düşüşün de etkili olduğu söylenmektedir.
61
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Bir Milyon
Ton Kömür
Üretimi
Başına
yaşanan ölüm
oranı (%)
4,95
4,38
5,27
4,28
3,08
2,72
2
1,5
1,27
0,892
0,749
-
0,374
-
Kömür
Madenlerinde
Ölüm Sayısı
5798
5670
6995
6434
6027
5986
4746
3786
3215
2631
2433
1973
1384
1049
-
-
-
-
-
-
2277
2188
2068
1540
1271
-
-
-
Metal ve
Metal Dışı
Madenlerde
Ölüm Sayısı
Tablo 5: Çin’de Bulunan Kömür Madenlerinde Yaşanan Kaza Sonucu Ölüm Sayıları
Kaynak:https://gupea.ub.gu.se, http://www.ilo.org, http://www.gov.cn,
http://content.csbs.utah.edu (4/11/2014)
3.4. Almanya
Dünyanın en büyük linyit üreticisi olan Almanya, bu üretiminin büyük bir kısmını enerji
üretiminde kullanmaktadır. 2007 yılı itibariyle ülkenin enerji üretiminin yaklaşık yüzde
40,62’lik kısmının linyitten üretildiği hesaplanmaktadır. Bununla birlikte Almanya’nın toplam
kömür üretiminde ciddi bir düşüş de görülmektedir. Bunun nedeninin ülkenin doğa dostu ve
yenilenebilir enerji üretimine yönelmesi ve aşamalı olarak kömür üretimini 2018 yılına kadar
bitirmek istemesi olduğu ifade edilmektedir.
Almanya’da madencilik ile ilgili mevzuat, ruhsat ve mali hususları düzenleme yetkisi
yerel kamu otoritelerinde olsa da, ülkede hidrokarbon aranması ve üretimi ileriki paragraflarda
detaylarıyla incelenecek olan 1980 tarihli Federal Madencilik Kanunu tarafından
düzenlenmektedir. Buna göre ülkede federe eyalet kurumları tarafından verilen üç tip
madencilik ruhsatı mevcuttur. Bunlar; arama ruhsatı (Erlaubnis), üretim ruhsatı (Bewilligung)
ve madencilik mal sahipliği ruhsatıdır (Bergwerkseigentum). Arama ruhsatı belirli bir bölgede
hidrokarbon aramak isteyenler için zorunluyken, üretim ruhsatı hidrokarbon üretmek isteyenler
için gereklidir. Arama ve üretim ruhsatları Almanya’da ağırlıklı olarak kullanılan ruhsat
türleridir. Madencilik mal sahipliği ruhsatı ise üretim ruhsatına benzer olsa da ruhsat sahibine
diğer bazı haklar da tanımaktadır.
Almanya’da bu ruhsatlara başvurmada bir sıra sistemi bulunmamakta, gerçek ve özel
kişiler ve ticari teşekküller herhangi bir zamanda ruhsat almak için başvuruda
bulunabilmektedirler. Bununla birlikte ruhsat başvurusunda bulunurken arama veya üretim
yapılacak alanın açıklıkla belirtilmesi, bir iş planın yapılmış olması, gerekli mali kaynakların
62
bulunduğuna dair belgelerin sunulmuş olması şarttır. Ayrıca kömür haznesi hakkında bilgi
sunulmalı ve keşfedilen maden yatağının nasıl geliştirileceğine dair bir teknik değerlendirme
yapılmalıdır.
Arama ruhsatı, başlangıçta beş yıllık bir süre için verilmekte; en fazla üç yıl süreyle
uzatılabilmektedir. Her yıl ruhsat sahibi ilgili madencilik idaresini iş planındaki ilerlemeye dair
bilgilendirmelidir. Şayet ruhsat sahibinin sorumlu olduğu nedenlerle arama çalışmaları arama
ruhsatı alındıktan sonra bir yıl içinde başlatılmazsa veya bir yıldan fazla süreyle aramaya ara
verilirse arama ruhsatı iptal edilmektedir.
Bununla birlikte üretim ruhsatı başvuru sahibinin maden rezervinin niteliği, temel teknik
hususlar ve mali hesaplamalarına göre belirlediği bir süre için verilmektedir. Toplamda elli yıl
olabilen üretim ruhsatı süresi ancak üretim faaliyeti için gerekli olan yatırımların kaçınılmaz
olarak bu süreyi aşacak olması nedeniyle uzatılabilmektedir. Üretim ruhsatı şayet ruhsat
alındıktan sonra üç yıl içinde üretim başlamamış yahut üç yıldan fazla bir süre için üretim
durdurulmuş ise iptal edilmektedir. Bununla birlikte bu husus bir teknik nedenle yahut
ekonomik nedenlerle veya ruhsat sahibinin elinde olmayan nedenlerle üretim çalışmaları
engellenmişse geçerli değildir.
Yukarıda da belirtildiği gibi Almanya’da madencilik faaliyetleri temelde 1980 tarihli
Federal Madencilik Kanunu (Bundesberggesetz) çerçevesinde yürütülmektedir. Birkaç defa
yenilenen Federal Madencilik Kanunu’nun 12 bölüm ve 178 maddeden oluştuğu ifade
edilmektedir. Kanun bu on iki bölüm altında; genel hükümleri, madencilik faaliyetlerinin
yetkilendirilmesini, mineral arama, çıkartma ve işleme çalışmalarını, madencilik ile ilgili
talimatnameleri/tüzükleri (ordinanace), madencilik faaliyetlerinin izlenmesini, madencilik
faaliyetlerinin kayıt altına alınmasını, madencilik ve toprak mülkiyeti konularını, çeşitli diğer
faaliyet ve kurumlarını, kıta sahanlığı ile ilgili özel hükümleri, Federal Denetim Ofisini
(Bundesprüfanstaltfür den Bergbau) ve uzmanlar komitesi (Sachverständigenausschuß) ile
ilgili hususları, kanun yollarını ve para cezalarını ve geçiş hükümleri ile nihai hükümleri
düzenlemektedir.
Almanya’da Federal Madencilik Kanununa ek olarak teknik ve usule dair konulara ilişkin
birtakım talimatname/tüzükler (ordinance) de mevcuttur. Bunların başlıcaları, 1995 tarihli
Genel Federal Madencilik Tüzüğü, 1991 tarihli Madencilik İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü ve
1990 tarihli Madencilik Projelerinin Çevre Etki Değerlendirmeleri Hakkında Tüzük’tür.
Almanya’daki bu mevzuat bütününün en önemli özelliğinin madencilik sektörünün iş güvenliği
63
ve sağlığı ile çevresel etkiler de dâhil olmak üzere tüm boyutlarını içeren kapsayıcılığı ve
bütünleşik bir risk önleme sistemini içermesi olarak ifade edilmektedir.
Madencilik ile ilgili bu mevzuat bir bütün olarak değerlendirildiğinde ise özellikle
aşağıda açıklanmış alanlarda önemli düzenlemeleri içerdiği görülmektedir.
3.4.1. İzleme ve Kurallara Uyulduğunu Denetlemeye Yönelik Mekanizmalar
Yukarıda bahsedilen Alman madencilik mevzuatının, içerdiği bir dizi idari eylem ve özel
izleme mekanizmasıyla, iş güvenliği ve sağlığı ile çevre etki değerlendirme konularını oldukça
yoğun olduğu ifade edilen bir şekilde izlediği ve denetlediği ifade edilmektedir. Alman
madencilik mevzuatına göre, madencilik faaliyetleri iki aşamalı bir yetkilendirme prosedürüne
tabidir. Bunlar:
 Ruhsatta belirtilen madenleri çıkartma veya araştırma imkânını veren arama veya
çıkartma ruhsatının verilmesi,
 Belirli bir madencilik çalışması için bir faaliyet planının onaylanmasıdır.
Faaliyet planında işletmeci projenin süresini, teknik olarak nasıl uygulanacağını ve
kapsamını belirtmelidir. Buna dayanarak, ilgili idari otorite projenin operasyonel güvenliği,
işçilerin korunması, yüzeyin korunması ve kamuya vereceği zararların önlenmesi ve diğer ilgili
konular bakımından risklerini değerlendirmektedir. Alman maden mevzuatında bu faaliyet
planları dörde ayrılmaktadır. Bunlar:
 Çerçeve faaliyet planı (Rahmenbetriebsplan)
 İki yıl süreli temel faaliyet planı (Hauptbetriebsplan)
 Özel faaliyetlere ilişkin planlar (Sonderbetriebsplan)
 Madenin kapanma planı (Abschlussbetriebsplan)
Anılan mevzuata göre, faaliyet sırasında ayrıca bir denetim mekanizması da
öngörülmüştür.
3.4.2. Acil Durum Planları ve Yerel Düzeyde Acil Duruma Hazırlık
Alman madencilik mevzuatına göre, madenlerdeki acil durum ve kurtarma çalışmalarının
organize edilmesi maden işletmecisinin sorumluluğu altında yer almaktadır. Bu durum özellikle
işletmenin çalışanlarının veya üçüncü kişilerin sağlığı ve yaşamlarına dönük olarak neden
olduğu veya doğrudan yarattığı zararların önüne geçilmesinde gerekli önemlerin alınması
noktasında böyledir. Aynı zamanda, patlayıcı ve yanıcı madde kullanılan ya da zehirli gaz veya
buhar üreten tesisleri olan maden işletmecileri, maden kurtarma çalışmaları için kurulan
64
istasyonları işletmekle ve Alman Maden Kurtarma Komitesi tarafından koordine edilen ve tüm
ülkeyi içine alan beş maden kurtarma istasyonunu desteklemekle yükümlüdür.
3.4.3. Maden ve Madencilik Faaliyetlerinin Risk Değerlendirmesi
Alman madencilik mevzuatı uluslararası (ILO 176 numaralı teknik sözleşmesi) ve
Avrupa Birliği mevzuatı paralelinde detaylı bir risk değerlendirmesi yapılmasını şart
koşmaktadır. Bu değerlendirmelere işçilerin sağlığının işe başlamadan ve başladıktan sonra
nasıl gözleneceği, kullanılacak ekipmanlar da dâhil edilmiştir.
3.4.4. Faaliyetlerden Etkilenen Topluluk ve Ekosistemlerin Rehabilitasyonu
Alman madencilik mevzuatına göre, madencilik faaliyeti sadece maden kaynaklarının
çıkartılması ve zeminin kapatılması ile sonlanmamakta; rehabilitasyon da madencilik
faaliyetinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Bu kapsamda faaliyetten etkilenebilecek
topluluk ve ekosistemlerin çıkarları maden çıkartma çalışmaları başlamadan planlama
aşamasının en başında ele alınmaktadır.
3.4.5. Madencilerin Sağlık ve Güvenliğini Korumaya Yönelik Teknolojik, Kurumsal
ve Sosyal Çalışmalar
Alman Devleti, çeşitli ulusal ve uluslararası mekanizmalar aracılığıyla maden işçilerinin
sağlık ve güvenliğini geliştirmeye dönük teknolojik, kurumsal ve sosyal çalışmaları
desteklemektedir.
3.4.6. Maden Kapatma Planları
Maden kapatma planları madencilik mevzuatına göre madencilik faaliyetleri için izin
alma çalışmalarının ayrılmaz bir parçasıdır. Maden çıkartma çalışmaları başlamadan önce
işletmeci maden kapatma planını hazırlamak ve sunmak zorundadır. Bu planların madencilik
faaliyeti sonrasında toprak kullanımı, kullanılan alanın rehabilitasyonu, alan güvenliği, maden
atıkları ve tortuları, su yönetimi, madencilik alanındaki ve dışındaki altyapı, toplulukların
sosyo-ekonomik yapısı ve diğer ilgili hususlarda yapılacak çalışmaları içermesi gerekmektedir.
Almanya’da İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin temel düzenlemenin 89/391/EC sayılı
Çerçeve Direktifinin doğrudan iç hukuka kazandırılmış şekli olan İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu (Arbeitsschutzgesetz) olduğu ifade edilmektedir. Kanun, genel anlamda iş sağlığı ve
güvenliği konusunda çalışanların ve işverenlerin hak ve sorumluluklarını içermekte; tüm
sektörlerde çalışanların tam anlamıyla kapsamasını ve önleyici bir yaklaşım geliştirilmesini
amaçlamaktadır. İş Hekimleri, İş Güvenliği Mühendisleri ve İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanları
65
hakkındaki Kanun (Arbeitssicherheitsgesetz)
ise iş sağlığının korunmasında işverenlerin
yükümlülüklerini belirlemekte ve farklı sektörlerdeki iş hekimleri ve uzmanların yıllık asgari
çalışma saatleri de dâhil olmak üzere sorumluluklarını düzenlemektedir.
Almanya’da iş sağlığı ve güvenliği sistemi Almanya’nın idari yapısını yansıtacak şekilde
hem federal hem de yerel (Land) düzeyde Federal Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı
(BundesministeriumfürArbeitundSoziales) tarafından yönetilmektedir. Bu durumun bazen
Federal Sağlık Bakanlığı (BundesministeriumfürGesundheit) ve bölgesel ofisleri tarafından
idare edilen genel sağlık sistemi ile iş sağlığı sistemini bir arada çalıştırma konusunda zorluklar
yarattığı ifade edilmektedir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda ulusal mevzuata uyulması ve denetim, 16 bölgenin
(Länder) sorumluluğu altındadır. Bu bölgeler bunu kendi denetim organları aracılığıyla
gerçekleştirmektedir. Bununla birlikte bu organlar çalışmalarını Federal Çalışma ve Sosyal İşler
Bakanlığının gözetimi ve mevzuatı kapsamında gerçekleştirmektedir. Bununla birlikte maden
endüstrisindeki iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin denetimlerin tarihsel olarak diğer
endüstrilerdeki denetimlerden ayrı tutulduğu kaydedilmektedir. Bölgeler arasındaki denetim
organlarının koordinasyonu ise İş Güvenliği ve Sağlığı Komisyonu (LASI) tarafından
sağlanmaktadır.
Bu alanda faaliyet gösteren diğer önemli bir kurum ise Federal Sağlık Bakanlığına bağlı
olan Federal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsüdür (Bundesanstalt für Arbeitsschutz und
Arbeitsmedizin- BAuA). Dortmund, Berlin ve Dresden’de ofisleri olan Enstitü, iş sağlığı ve
güvenliği politikaları ve teknolojilerinin tüm boyutlarına ilişkin danışmanlık sağlamaktadır.
Alman Sosyal Kaza Sigortası Kurumu (Deutsche Gesetzliche Unfallversicherung,
DGUV), endüstri (Berufsgenossenschaften, BG) ve kamu sektöründe (Unfallkassen, UK)
faaliyet gösteren kanuni kaza sigortası kurumlarının şemsiye örgütüdür. Alman Sosyal Kaza
Sigortası Kurumu, tarım sektörü hariç (tarım sektörü için oluşturulmuş ayrı bir kurum vardır:
Landwirtschaftliche Berufsgenossenschaften-LBG) olmak üzere tüm kanuni kaza sigortası
kurumlarının görev ve sorumlulukları ile meşgul olmaktadır. Alman Sosyal Kaza Sigortası
Kurumu bünyesinde yer alan İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (Institut für Arbeitsschutz, IFA)
biyolojik ve kimyasal riskler ve güvenlik tedbirlerine ilişkin vaka bazlı ve uygulamalı
çalışmalar yapmaktayken, Mesleki İlaçlar ve Korunma Enstitüsü (Institut für Prävention und
Arbeitsmedizin, IPA) temel ve vaka bazlı olarak meslek hastalıkları ve iş kaynaklı zararlara
ilişkin çalışmalar yürütmektedir. Kuruma bağlı olarak faaliyet gösteren diğer bir enstitü olan İş
66
ve Sağlık Enstitüsü (Institut für Arbeit und Gesundheit, IAG) ise tüm kanuni kaza sigortası
kurumlarının iş sağlığı ve güvenliği müfettişlerini ve işyeri temsilcilerini eğitmektedir.
Almanya’da tehlikeli tesis ve arazilerin denetimi kısmen özel teknik denetim kurumlarına
devredilmiştir.
Bu sistemde Alman iş sağlığı ve güvenliği stratejisi çerçevesinde federal hükümet, yerel
idareler ve kaza sigortası kurumlarının temsil edildiği Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı
(NAK) temel planlama, eşgüdüm, değerlendirme ve karar alma organıdır. Konferans
bünyesinde tüm sosyal tarafların katılabileceği ve Konferansı bilgilendirebileceği alt komiteler
de mevcuttur.
Tüm Sektörler
Toplamı
Madencilik ve
Taş Ocakları
Sektörü
1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
2008
1293 1153 1107 1071 1029
32
25
18
18
17
949
863
941
812
765
13
6
7
6
10
Tablo 6: Madencilik ve Taş Ocaklarında Yaşanan ve Tazmin Edilen Yararlanma ve Ölüm Sayısı
Kaynak: http://laborsta.ilo.org/STP/guest (4/11/2014)
67
İKİNCİ BÖLÜM
SOMA MDEN KAZASI
1. KAZANIN OLUŞUMU
Manisa ili Soma ilçesinde meydana gelen ve 300’ün üzerinde maden işçimizin hayatını
kaybettiği kazanın oluşum sebeplerinin incelenmesi neticesinde yapılan tespitler, bu alandaki
denetimlerin etkinliğinin sorgulanmasına yol açmaktadır. Rapor’un bu bölümünde de,
denetimdeki eksilikleri ortaya koyuyor olması nedeniyle, maden kazasının nedenleri ele
alınacaktır.
TBMM Soma Maden Komisyonunun, 4 Aralık 2014 tarihinde gerçekleştirdikleri
sunumda, kazanın oluşumu aşağıdaki resimlerle açıklanmış olup, ilgili resimler kazanın
oluşunu göstermesi bakımından aşağıdaki şekilde şematize edilmektedir.
Eynez Ocağı Üretin Planı
68
Kömürün alınması nedeniyle C Panosunun olduğu bölgede oluşan boşluk zaman içinde CO ve
CH4 ile dolmuştur.
69
Bahsedilen boşluk üzerindeki katmanların önce yavaş yavaş sonra aniden oturması sonucunda
boşlukta oluşan gazlar önce yavaş sonra da püskürerek ocak içindeki galerilere girmiştir.
Bu sırada A panolarında biriken CH4 de boşluklardan yol bularak ortama yayılmıştır.
70
Kaza yerindeki konveyör bantların ex proof olmayan motorlardan kaynaklanan ark ile ortama
yayılan yüksek konsantrasyondaki metan sönük alev şeklinde yanmaya başlamıştır.
Ayrıca, T.C. Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, atanan bilirkişi heyetinin “Soma
Kömür İşletmeleri A.Ş. Tarafından İşletilen Manisa İli Soma İlçesi Eynez Köyündeki Kömür
Madeninde 13.05.2014 Tarihinde Meydana Gelen Maden Kazası ile İlgili Bilirkişi Rapor”unda
kazanın oluşumuna ilişkin aşağıdaki değerlendirmeler yer almaktadır:
Ocakta meydana gelen yangının nedeni, tek başına bant, ahşap tahkimat ve PVC
boruların tutuşması olarak görülmemektedir. Yangına, trafo etrafında topuk olarak
bırakılan kömürün kontrolsüz bir şekilde kendiliğinden yanması sonucu oluşan CO’nun,
temiz hava girişine ulaşması, temiz hava ile teması sonucu kendiliğinden yanan kömürün
tam yanmaya dönüşmesi, bu yangının kömür nakil bandının bulunduğu yola sirayet
ederek bu bölümdeki kömür bandının bulunduğu yoldaki bant, ahşap tahkimat, PVC
borular ve elektrik kablolarını tutuşturması ve su ile soğutma çalışmaları sonucu ortaya
çıkan zehirleyici ve boğucu gazların sebep olduğu belirtilmektedir. Diğer bir anlatımla,
kazanın nedeni trafo patlaması değil, madende meydana gelen yanmadır.
Raporda, kömür sahasının yüksek yangı riski taşıdığı ise, 2006 yılında üretim ve teslim
işini üstelenen Park Teknik Elektrik, Madencilik Turizm Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin TKİ’ye
verdiği sözleşme devri başvurusunda da belirtildiği, riskin TKİ ve Soma Kömürleri A.Ş.
tarafından da bilindiği belirtilmektedir.
71
Kazadan önceki teknik verilerin değerlendirilmesi neticesinde, kazanın aslında
önlenebilir nitelikte olduğu, ihmal ve kusurlar sonucu kazanın meydana geldiği
belirlenmiştir.
Çalışılan kömür damarlarının yangına müsait olması ve terk edilen eski üretim
alanlarında kömürün yanmasını engelleyecek kontrollerin yapılmaması ile gerekli
tedbirlerin alınmamış olması kazanın asıl nedenidir. Ayrıca, madende göçertme tekniğiyle
üretim yapılması ve madene tek bir giriş ve çıkışın bulunması esasına dayanan “kara tumba”
yöntemi, göçük içerisinde yanmaya elverişli kömür kalmasına yol açan ve çalışma yapılan
alanda göçük olması halinde işçinin kurtulması ihtimalini en aza indirgeyen yöntemdir. Bu
teknikte, hava da madene aynı girişten girip tüneli dolaştıktan sonra aynı yerden çıkmaktadır.
Taşıdığı riskler ve yeterli havalandırma olanağını sağlamaması nedenleriyle, kara tumba üretim
tekniği gelişmiş ülkelerce uygulanmamaktadır. Yaşanan facia da bu üretim tekniğinin
sakıncalarını bir defa daha ortaya koymuştur.
Gaz ölçüm ve havalandırma defterlerinin ocak içinde gerekli ölçümler yapılmadan
doldurulduğu, gaz izleme sensörlerinden alınan bilgiler ile bu defterlerde kaydedilmiş bilgilerin
birbiriyle uyumsuz olduğu ifade edilmektedir. Sensör kayıtlarındaki CO ve sıcaklık
seviyelerinin yükselmesi ile O2 seviyelerindeki düşmenin, kazanın ön habercileri olduğu, ancak
teknik elemanların bu duruma gerekli özeni göstermedikleri belirlenmiştir.
Gösterge değerlerinin doğruluğunu gösterir sensörlerin kalibrasyonu ile ilgili olarak ise,
kalibrasyonların akredite bir kurum veya kuruluş tarafından yapılmadığı anlaşılmıştır.
Kontrolün hangi akredite kurum veya kuruluş tarafından yapılacağının gösterilmemesi ve bu
konudaki TSE standartlarının ise tavsiye niteliğinde olması önemli bir eksiklik olarak
görülmektedir. Kalibrasyonu yapacak akredite birimlerin olmaması nedeniyle, işverenin bunu
kendisinin yapması ise kalibrasyonda hatalara neden olmaktadır.
Ayrıca, bilirkişilerce herhangi bir kaza anında veya şebeke enerjisi kesildiğinde,
sensörlerin yedek güç kaynakları ile beslenmemesinin de kurtarma faaliyetlerindeki etkinliği
azalttığı ifade edilmektedir. Soma maden kazasında ise, kaza esnasında şebeke enerjisinin
kesilmesiyle sensörlerden veri alınamamış, kurtarma faaliyetlerinde kontrol odası rehberlik
edecek ve destek sağlayacak şekilde hizmet verememiştir.
Elektrik plan ve projesi ile ilgili olarak ise, hiçbir elektrik plan ve projesinin MİGEM’in
talep etmemesi nedeniyle verilmediği tespit edilmiştir. MİGEM dâhil hiçbir kurum ve kuruluş
tarafından bu plan ve projelerin denetlenmediği tespit edilmiş olup, bu durumun Maden
72
Kanunu’na aykırı bir uygulama olduğu değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda, soma madeninin
“tek hat şeması üzerinden elektrik projesi incelendiğinde, elektrik projesine yeterli yatırımın
yapılmadığı, madenin yıllar öncesinden var olan bir elektrik altyapısı ile işletildiği
belirlenmiştir. Diğer taraftan, trafo, SF6 gazlı kesicilerin ve enerji taşıma kablolarının bazı
hatlarda uygun ve işletmenin elektrik sisteminin madenin çalıştırılması için güvenilir” olmadığı
tespit edilmiştir.
Bilirkişi raporunda tespit edilen bir diğer husus ise, “yardımcı tahkimat malzemesi
olan ahşap kamaların, PVC boruların ve bantların yangına karşı dayanıklı olmadığı, bant
motorlarından bazılarının ve elektrik kablolarının bağlantı uç ekipmanlarının alev
sızdırmaz olarak seçilmediği”dir. Oysa ki grizulu bir ocak olan Eynez yer altı işletmesinin
tüm elektrikli ekipmanlarının anti-grizu veya alev sızdırmaz (ex-proof) olarak seçilmesi
gerekmektedir.
Yine Raporda, ocağın havalandırma şekli ve yönteminin ocak için uygun olmadığı, kirli
havanın en kısa yoldan dışarı atılmasını sağlayacak paralel yol bağlantılarının kurulmamış
olduğu ortaya konmaktadır. “Yangın çıkması durumunda, mevcut CO maskelerinin kullanım
süreleri de düşünüldüğünde, temiz havaya çıkış yapılabilecek bir mesafe söz konusu değildir.
Bu durum ölümlerin yüksek olmasının nedenlerinden biridir.” Ocak havalandırmasını kontrol
edecek yeterli sayıda gaz ve sıcaklık sensörünün bulunmaması da Raporda eleştirilmektedir.
Ocak içi havasının sıcaklık ve gaz içeriğinin farklı bölümlerde kontrol edilip kayıt altına
alınması gerekirken, sadece ocak hava çıkışında bulunan bir adet sensör ile kontrol yapılması
bir eksiklik olarak ele alınmaktadır.
Diğer yandan, maden ocağı için tahliye amaçlı bir planlama olmaması da, Raporda tenkit
edilmektedir. Tehlikeli hallerde işçilerin ocağı terk edebilecekleri kısa ve alternatif yollar
yapılmaması ile işçileri uyarabilecek alarm ve haberleşme sistemi ile yönlendirme levhalarının
kurulmaması facianın boyutlarını arttırmıştır.
Bu doğrultuda, metan sorunu ile karşı karşıya olan ocaklarda, çalışanların en kısa ve kolay
yolla yer üstüne naklinin önemli olmasından hareketle iş kazası durumunda kaçışı sağlamak
üzere hazırlanan 1. Revize Projesinin, yer üstüne nakili gözetecek başka bir planı gözetmeksizin
sadece kömür üretimi gözetilerek iptal edilmesi de Raporda eleştirilen bir diğer konudur.
Haberleşme cihazlarının ise, gerek alt yapısının gerekse aksesuarlarının maden
ocaklarında kullanıma elverişli standartlarda olması gerekmektedir. Ancak, Eynez maden
73
işletmesinde telefonların bu özellikleri haiz olmadığı, kaza esnasında haberleşme cihazlarının
çalışmadığı bilirkişi heyeti tarafından belirlenmiştir.
Yangın esnasında güvenli bölgeye çıkışa kadar kullanılacak olan gaz maskelerinin
kontrollerinin uzun süre yapılmadığı da Raporda öne çıkan bir diğer konudur. Ayrıca, vantilatör
ve aspiratörler hava akımını ters yöne çevirebilecek şekilde düzenlememiş olması da kurtarma
faaliyetlerini olumsuz etkilemiştir.
Bilirkişi raporundaki tüm bu tespitler göstermektedir ki; Soma Maden Kazası
rahatlıkla engellenebilir nitelikte olmasına rağmen en temel tedbirlerin dahi alınmaması
neticesinde meydana gelmiştir. İhmaller zinciri o kadar arka arkaya sıralanmıştır ki,
ihmal edilen bu hususlardan bir tanesine dahi riayet edilmiş olsaydı, belki de kaza
olmayacak, olsa dahi bu denli can kaybı yaşanmayacaktı. Ocağın yüksek yangın riski
nedeniyle bir önceki işletmeci tarafından 2006 yılında devredildiğinin bilinmesine rağmen
bu konuda herhangi bir tedbir alınmaması, dahası alınacak tedbirlerden birine ilişkin
revize projenin rezerv kaybı kaygısıyla iptal edilmesi, bütün bu yüksek riske rağmen
ocakta kullanılan elektrik malzemelerinin alev sızdırmaz nitelikte olmaması, yeterli
sensör olmaması, mevcut sensörler tehlikeyi işaret etmesine rağmen defterlere gerçek
ölçüm sonuçlarının girilmeyerek durumun görmezden gelinmesi gibi hususlar, olayın
meydana gelişinin basit bir ihmal ya da taksir ifadesiyle açıklanamayacak düzeyde
olduğunu göstermektedir. Gerekli tedbirlerin alınması konusunda o kadar ihmalkâr
davranılmıştır ki, ortada bir taksirden ziyade “bilinçli taksir”in, olduğundan dahi söz
edilmesi olanaklı hale gelmiştir.
2. PSİKOSOSYAL DESTEK FAALİYETLERİ
Kazadan sonra hayatını kaybedenler ile geride kalanlarına yönelik sosyal ve psikolojik
destek verilmesi, hem bir insanlık görevi hem de sosyal bir devlet olmanın gereğidir. Hayatını
kaybeden madencilerimizin yaş aralığı, medeni durumları ve eğitim düzeyleri ile geride kalan
yetimlerimizin sayısı ve yaş aralığı aşağıdaki grafiklerin incelenmesi de, bu desteğin
sağlanmasının elzem olduğunu bir defa daha ortaya koymaktadır.
74
140
120
100
80
60
40
20
0
Madenci Sayısı
18-25
26-30
31-40
41 yaş ve üzeri
45
66
125
65
Grafik 2: Hayatını kaybeden madencilerin yaş aralığı
Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri
300
250
200
150
100
50
0
Madenci Sayısı
Evli
Bekar
Dul
254
44
3
Grafik 3: Hayatını kaybeden madencilerin medeni durumu
Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri
75
200
180
160
140
120
100
80
60
40
20
0
İlkokul
Ortaokul
Lise
Yüksekokul
Üniversite
186
57
50
4
4
Madenci Sayısı
Grafik 4: Hayatını kaybeden madencilerimizin öğrenim durumu
Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri
250
200
150
100
50
0
Yetim çocuk sayısı
0-6
7-4
15-17
18 yaş ve üzeri
192
130
42
68
Grafik 5: Yetim çocukların yaş aralığı
Kaynak: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verileri
Kazadan etkilenen bireylerin normal yaşantılarına geçiş sürecini hızlandırma, iyileşme ve
toparlanma becerilerinin artırılmasına yönelik psikososyal müdahale ve destek hizmetleri
kapsamında yürütülen faaliyetlere ilişkin olarak ilgili idarelerle yapılan görüşmeler ve
yazışmalar neticesinde:
 Maden kazasından hemen sonra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Manisa İl
Müdürlüğü tarafından oluşturulan profesyonel bir ekibin Soma Devlet Hastanesinde maden
işçilerinin yakınları ile görüşülerek psikolojik ve sosyal destek sağlandığı,
76
 Kazadan etkilenen 4 ayrı il (Manisa, İzmir, Balıkesir, Kütahya) için Aile ve Sosyal
Politikalar İl Müdürlükleri koordinatörlüğünde 4 ayrı koordinasyon merkezi kurulduğu,
 Aile ve Sosyal Politikalar Manisa İl Müdürlüğü tarafından kazanın meydana geldiği
Eynez maden sahası, Soma Devlet Hastanesi ve cenazelerin ailelere teslim edildiği Kırkağaç
soğuk hava deposunda toplam 15 meslek elemanı (sosyal çalışmacı, psikolog, hemşire,
öğretmen) ile acil psikososyal destek hizmeti sunulduğu,
 Soma ve Kırkağaç ilçeleriyle, Balıkesir ili Savaştepe ve İvrindi ilçeleri, İzmir ili Kınık
ilçesinde olaydan etkilenen aile sayısının tespit edildiği,
 Sağlık Bakanlığı ve Türk Kızılayı tarafından Manisa, İzmir, Balıkesir ve Kütahya’da ev
ziyaretlerinde bulunacak psikososyal meslek personeline bir günlük “Afetlerde Travma ve
Psikososyal Destek Eğitimi” verildiği,
 Evde psikososyal destek hizmetleri ile ilgili yerel düzeyde ilk kez Müdahale Planı
oluşturulduğu,
 Komisyonumuzun Soma’da bulunduğu tarih itibariyle kazada hayatını kaybeden
işçilerin yakınlarının Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ekiplerince en az 4 kez ziyaret
edildiği,
 14/5/2014 tarihinden bu yana 83 psikolojik danışman ile toplam 79 okulun ziyaret
edildiği, okul ziyaretlerinde öğretmenlere yas sürecindeki davranışlar hakkında bilgi verildiği,
bundan sonraki süreçte, üç il için toplam 257 okulda 4.453 öğretmene ve 68.000 öğrenciye kriz
müdahalesinin planlandığı,
 Psikososyal açıdan durum tespiti yapan ekibin, iyileştirme dönemi için olaydan
etkilenen gençler için burs imkânı, spor aktiviteleri ve gençlik çalışmaları planladığı,
 Kazada hayatını kaybeden işçilerin ailelerinden başlanarak “Soma’da meydana gelen
maden faciasından etkilenen kadınların ve ailelerinin durum tespitine yönelik anket formu”
uygulama çalışması yürütüldüğü ve sonuçlandırıldığı,
 Çeşitli sivil toplum örgütleri ve derneklerin işbirliği ile özellikle babalarını kaybetmiş
çocuklara yönelik oyun terapisi çalışmalarının yürütüldüğü, çocuklarla resim yapma, çeşitli
yazarlarla çocuk buluşması vb. etkinliklerin yapıldığı,
 Kazanın meydana geldiği günden itibaren çeşitli kamu kurumları ve sivil toplum
örgütlerinin işbirliğinde aralarında uzman pedagog, klinik psikolog, sosyal çalışmacı, psikolog,
77
sosyolog, psikiyatri uzmanı, psikolojik danışmanın da yer aldığı bir 657 kişilik bir grubun, sağ
kurtulan, diğer madenlerde çalışan, kurtarma çalışmalarına katılan toplam 7404 kişiye yönelik
olarak;
- Kazadan yaralı ve sağ kurtulan toplam 579 kişiye evde psikososyal destek ziyareti
yapıldığı,
- 12/8/2014 tarihi itibariyle ikinci psikososyal destek ziyaretlerine başlandığı, 289 ailenin
ziyaret edildiği, ailelerin aynı ekip tarafından 3 kez ziyaret edilmesinin planlandığı,
- Ailelerin psikososyal ihtiyacına göre bireysel görüşmeler yapılacağı, güçlendirme ve
bilinçlendirme çalışmaları gerçekleştirileceği,
 Toplum temelli bilinçlendirme çalışmalarının da planlandığı, bu süreçten etkilenen
yardım grupları için “Çalışana Destek Programı” nın Kızılay ve Afetlerde Psikososyal Hizmet
Birliği (APHB) tarafından planlandığı,
 Kınık Belediyesi ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Anne Çocuk Eğitim Vakfı
(AÇEV) işbirliği ile kurulacak olan “Kınık Aile ve Çocuk Eğitim Merkezi” ile öncelikle okul
öncesi dönemdeki çocuklara yönelik eğitim programlarının ailelerin de katılımıyla uygulanması
ve ailelere, kadınlara ve çocuklara yönelik eğitim desteği faaliyetlerinin en az bir yıl süre ile
yürütülmesinin planlandığı,
tespit edilmiştir.
Psiko-sosyal destek faaliyetlerinin, bundan sonraki süreçte devam edilmek üzere ve daha
planlı yürütülmesinin faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
3. YAPILAN NAKDİ YARDIMLAR
Soma’da gerek maden işçileri ve aileleriyle gerekse yetkililerle gerçekleştirilen
görüşmeler sonucu, maden kazasında vefat eden işçilerimizin geride kalanlarına destek olmak
amacıyla hem devlet eliyle hem de çeşitli özel kişi veya kuruluşlarca ayni ve/veya nakdi
yardımların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu yardımlar kapsamında;
 Kazada yaşamını yitiren maden işçilerimizin geride kalan yakınlarına destek olmak
amacıyla 17/5/2014 tarihli 2014/8 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile AFAD koordinasyonunda
düzenlenen yardım kampanyası ile toplanan 47.126.449,00 TL yardımın, kazada hayatını
kaybeden 301 işçimizin ailesine 156.566,00 TL olarak paylaştırıldığı,
78
 Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından, 88 sosyal yardım ve inceleme görevlisi
vasıtasıyla yakınlarını kaybeden ailelere acil yardım olarak hane başına 1.000 TL ve iaşe paketi
dağıtılmak üzere, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına toplam 1.300.000 TL
gönderildiği,
 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından olayda hayatını kaybeden
madencilerin yakınlarına 415 TL cenaze yardımı yapıldığı,
 Türkiye Barolar Birliği Başkanlığınca düzenlenen yardım kampanyasıyla toplanan
1.092.608,25 TL, 7.429,51 USD, 6.182,40 EURO’nun, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Eğitim
Bursu adı altında Türk Eğitim Vakfına devredildiği, Türk Eğitim Vakfı işbirliği ile lise
(ortaöğretim) 1, 2, 3, 4’ üncü sınıftaki toplam 60 öğrenciye eğitim yardımı sağlandığı, 8 yıl süre
ile 60 öğrenci için öğrenci başına 1.078.244,00 TL olarak belirlenen burstan kalan miktarın bu
öğrencilerden yükseköğretime başlayanlara eğitim bursu olarak verileceği,
 Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığınca, yaşanan kaza sonrası gerekli maddi
yardım ve desteği sağlamak amacıyla, Türkiye genelinde 365 Oda ve Borsa ve üyeleri ile arzu
eden vatandaşların katılımıyla 2860 sayılı Yardım Toplama Kanunu ile diğer mevzuat
hükümleri çerçevesinde bir yardım kampanyası düzenlendiği, 949 adet gerçek ve tüzel kişiden
toplam 16.752.143,31 TL yardım toplandığı, yine bu dönem içinde faiz olarak elde edilen
117.711,20 TL getiri ile genel toplamın 16.869.854,51 TL2ye ulaşan tutarın Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığının hesaplarına aktarıldığı,
 Türk Eczacıları Birliğince düzenlenen yardım kampanyasında toplanan 511.486,29 TL
yardım tutarından, IBAN bilgilerine ulaşılan 59 ailenin 90 çocuğuna aylık 100 TL den toplam
9.000 TL olmak üzere bugüne kadar 18.000 TL burs yardımı yapıldığı, yardım tutarı
tükeninceye kadar (yaklaşık 5 yıl) burs ödemesinin yapılmasına devam edileceği,
 Hayırseverler tarafından doğrudan yapılan gerek ayni, gerekse nakdi yardımların
kaymakamlıklar ya da muhtarlıklar aracılığıyla ailelere dağıtıldığı,
tespit edilmiştir.
Toplumsal dayanışma ve duyarlılığının bir göstergesi olan bu yardımların özellikle
kazanın yaşandığı andan itibaren artarak devam etmesi ve yardımların, kazada hayatını
kaybeden madencilerimizin ailelerine, gerek özel gerekse kamu eliyle ulaştırma gayretleri son
derece önemli ve takdire değerdir. Ancak ihtiyaç sahiplerine belirli bir koordinasyon içerisinde
ulaştırılamayan yardımlar, malzemeler yığılmakta ve bu durum yardım edilenler üzerinde
79
olumsuz bir etki yaratmaktadır. Zira yapılan görüşmelerde, yaşanılan kaybın acısının yanına
bir de “muhtaçlık” psikolojisinin eklenmesinin, durumu daha da ağırlaştırdığı gözlenmiştir.
Ayrıca, kazada hayatını kaybeden işçilerin yakınları ile kazadan kurtulmuş olması
nedeniyle yardım alamayan işçilerin yakınları arasında farklı sorunların baş gösterdiği sıklıkla
ifade edilmiş olup yapılan yardımların miktarı ve çeşitliliği karşısında böyle bir ölümün
“özenilir” hale geldiği üzüntüyle müşahede edilmiştir.
Bu kapsamda yine işçiler, aileleri ve sosyal çalışmacılarla yapılan görüşmelerde,
 Özel şahıslar tarafından yapılan maddi yardımların dağıtımında kontrolün yeterince
sağlanamamasından dolayı bazı ailelere ihtiyacın ötesinde yardım yapılırken bazı ailelere
yeterince yardım ulaştırılamadığı,
 Soma’da yaşanan facianın ardından, yukarıda bahsi geçen Başbakanlık Genelgesi ile
AFAD koordinasyonunda düzenlenen yardım kampanyasında sağ kurtulanlar için herhangi bir
nakdi yardımın öngörülmemiş olmasının aileler arasında huzursuzluklara yol açtığı,
 Yardımların tek elden yürütülmemesi nedeniyle, özellikle kazada hayatını kaybeden
madencilerimizin çocuklarına yapılan yardımların, kimi ailelerde ihtiyacın üzerine çıktığı,
bunun çocuklar ve aileler arasında sorunlara yol açtığı,
Örneğin babasını maden kazasında kaybeden bir çocuk bir anda dört bisiklet sahibi
olurken, babası kazadan sağ kurtulan bir çocuğun bu yardımdan faydalanmamasının çocuklarda
çeşitli davranış bozukluklarına sebebiyet verebildiği, sırf bu nedenle babasının ölmüş olmasını
dileyen çocuklarla karşılaşıldığı,
Babası hayatta olan bir çocuğun başı okşanıp ilgi gösterildiğinde, sadece babası ölen
çocuğun sevilmeye hakkı olduğu düşüncesiyle, kendi babasının ölmediğini, arkadaşının
babasının öldüğünü, bu yüzden de onun sevilmesi gerektiğini belirtecek bir psikolojiye girdiği;
benzer bir durumun eşi kazadan sağ kurutulan kadınlarda da görülebildiği, özellikle aynı ailede
hem kazada hayatını kaybeden hem de kazadan sağ kurtulan var ise, yaşanılan huzursuzluğun
daha ağır seyrettiği,
ifade edilmiştir.
Dolayısıyla, bu süreçte gerek vatandaşların gerekse devletin yardım eli elbette ihtiyaç
sahiplerine uzatılmalıdır. Ancak bu yardımların belirli bir koordinasyon içerisinde tek elden
yürütülmesinin, yardımları alanlar ile alamayanlar arasında eşitsizliğe engel olacağı, böylece
yeni sosyal ve psikolojik yaraların açılmasının da önlenebileceği değerlendirilmektedir.
80
4.
SOSYAL GÜVENLİK KAPSAMINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR
Anayasamızın başlangıç kısmında, her Türk vatandaşının Anayasadaki temel hak ve
hürriyetlerden eşit ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve hukuk
düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hak
ve yetkisine doğuştan sahip olduğu belirtilmekte olup ikinci maddesinde de, devletimizin sosyal
bir hukuk devleti olduğu vurgulanmaktadır.
Anayasamızın 60’ıncı maddesinde de, herkesin, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve
devletin, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı belirtilmekte, 61’inci maddesi de
sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gereken kişileri sayarak devletin sosyal
güvenliğe verdiği önem, anayasal düzeyde ortaya konmaktadır.
Kaza sonrası hayatını kaybedenlerin yakınlarına sosyal güvence temin etmeye yönelik
yapılan düzenlemeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal bir hukuk devleti olmasının bir
gereğidir.
Bu kapsamda, 11/9/2014 tarihli ve 29116 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren 6552 sayılı İş Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun ile 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 59 – 13/5/2014 tarihinde Manisa ilinin Soma ilçesinde meydana gelen
maden kazası sonucunda ölen sigortalının; Kuruma olan her türlü borçları terkin edilir ve hak
sahiplerine 32’nci maddenin ikinci fıkrasının (a) bendinde öngörülen şartlar aranmaksızın bu
Kanun hükümlerine göre aylık bağlanır. Bu Kanunda öngörülen primlerin eksik olan kısmı
Maliye Bakanlığınca Kuruma ödenir.
Ölen sigortalının anne ve babasına gelir ve aylık bağlanmasında, 34’üncü maddenin
birinci fıkrasının (d) bendinde belirtilen her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin
asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve
aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartları aranmaz.
Birinci fıkrada belirtilen nedenlerden dolayı ölen sigortalının eş ve çocuklarından birisi,
eşi ve çocuğu yoksa kardeşlerinden birisi olmak üzere toplam bir kişi hakkında 3713 sayılı
Kanunun ek 1 inci maddesindeki istihdama ilişkin hükümler ayrıca uygulanır.
81
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığınca
müştereken tespit edilir.”
Getirilen düzenleme ile;
 Bu kazada hayatını kaybeden madencilerimizin Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her
türlü borçları terkin edilerek borcundan dolayı aylık bağlanmayan madenci yakınlarına aylık
bağlanması,
 Ölüm aylığı için gerekli olan 5 yıl sigortalılık ve 900 gün prim ödeme şartı kaldırılarak
hayatını kaybeden madencilerimizin yakınlarına ölüm aylığı bağlanması,
 Madencilerimizin anne ve babalarına aylık bağlanması için gereken muhtaçlık şartı
kaldırılarak anne ve babalara aylık bağlanması,
 Madencilerimizin yakınlarından birinin kamuda istihdam edilmesi,
olanakları sağlanmıştır.
Yine, 9/12/2014 tarihinde TBMM Başkanlığına iletilmiş olan “İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı” ile Ermenek’teki kazada yaşamını kaybetmiş olan işçilerimize yönelik
aşağıdaki düzenlemeler önerilmektedir:
 Soma'da
13
Mayısta
meydana
gelen
maden
kazası sonrası hayatını kaybeden sigortalı ve hak sahiplerine sağlanan imkânların (prim
borçlarının
silinmesi,
yakınlarına
aylık
bağlanması
vs.)
28
Ekim'de Karaman'ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden kazasında hayatını kaybeden
sigortalı ve hak sahiplerine de sağlanması,
 Ermenek'te meydana gelen maden kazasında, sigortalı olanlar ile kazada hayatını
kaybedenlerin hak sahiplerine 6 ay süreyle brüt asgari ücret tutarında İşsizlik Sigortası
Fonu'ndan ödeme yapılması ve bu ödemelerde vergi kesintisi yapılmaması,
 Aynı mevkide faaliyette bulunan ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında "işin
durdurulması" kararı gereği
kapalı olan maden iş yerlerinde
çalışan ve sigortalıların
ödenmeyen net ücretlerinin, iş yerlerinin kapalı olduğu dönemle sınırlı olmak kaydıyla 6 ayı
geçmemek üzere İşsizlik Sigortası Fonundan aylın ödenmesi ve bu ödemelerin yasal faiz
uygulanmak suretiyle işverenden tahsil edilmesi,
82
Yukarıda da belirtildiği üzere, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerinden olan sosyal
devlet ilkesi, belirtilen düzenlemelerin yapılmasını gerekli kılmaktadır. Soma maden kazasında
hayatını kaybedenler ile Ermenek maden kazasında hayatını kaybedenlere aynı hakların
tanınması ise eşitlik ve hakkaniyet gereğidir.
Somut vaka bazlı düzenlemelerin toplumdaki adalet duygusunu zedelediği göz önüne
alınarak, sosyal yardıma ilişkin bu düzenlemelerin tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde çalışan
tüm işçilerin iş kazası sonucu hayatlarında kaybetmeleri halinde sağlanması yönünde yasal
düzenlemeler yapılmasının hakkaniyete daha uygun olacağı değerlendirilmektedir.
5. İDARECİLERİN SORUMLULUĞU
Yaşam hakkını korumak, insanı önceleyen sürdürülebilir kalkınmayı sağlayabilmek ve
kalkınmacı politikalar yürütebilmek için, madencilik sektörüne bakış açısının tümden
yenilenmesi gerekmektedir. İşte tam burada devlete, denetim mekanizmalarına, işletme
patronuna, yöneticilere, sendikaya ve çalışanlara ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir. Yaşam
hakkını güvence altına almak ve korumak ilk önce devletin görevidir. İş kazası sayılarında
dünya standartlarından yüksek sayılara sahip olan bir ülkede, en önemli sorumluluk ülkeyi idare
edenlere düşmektedir.
Devlette fonksiyonlar Anayasaya göre ayrı ayrı düzenlenmiştir. Bunlardan “yürütme
fonksiyonu”, devletin yasama ve yargı fonksiyonu dışında kalan faaliyetleri kapsar. Ancak,
“yürütme fonksiyonu”, “idari fonksiyon” ve “hükümet fonksiyonu” olmak üzere iki kısımdan
oluşur. “İdari fonksiyon” idare hukukunun, hükümet fonksiyonu ise Anayasa hukukunun
inceleme konusuna girer. İdari fonksiyonun tanımına gelince; “devletin yasama ve yargı
fonksiyonu ile yürütme organının siyasi fonksiyonu dışında kalan, toplumun günlük yaşamını
sürdürmek, dolayısıyla kamu yararını gerçekleştirmek amacıyla, devlet veya kamu tüzel kişileri
tarafından yürütülen fonksiyondur.
Bu kısa açıklamadan sonra idari fonksiyonu açıklamak gerekirse;
1. İdari fonksiyonun amacı kamu yararını gerçekleştirmektir.
2. Konusu kamu hizmetidir.
3. İdari işlem ve eylemlerle yürütülür.
4. Kamu gücü kullanılarak yerine getirilir.
5. Süreklidir.
6. Kendiliğinden harekete geçer.
83
7. Bireylerle doğrudan doğruya ilişkilidir.
Saygın siyaset bilimcileri ve ekonomistlerin görüşlerinden hareketle, “denetlenmemiş bir
bürokratik hakimiyet” ülkemiz için bir tehdittir. Devasa bir aygıt olan devlet ve bürokrasinin
denetlenmesi sözde değil özde gerçekleştiğinde bir anlam ifade eder. Aksi takdirde devletin
tahrip edilmesi sonucunu doğurur.
“Kamu yararına saygı göstermezsek; kamusal alanın, kamu kaynaklarının ve
hizmetlerinin özelleşmesine izin verir ya da bunu teşvik edersek; genç kuşağın yalnızca kendi
ihtiyaçlarıyla ilgilenme desteklersek, o zaman halkı ilgilendiren kararlar alınırken yurttaşların
katılımından giderek uzaklaşıldığını gördüğümüzde şaşırmamalıyız….Hiçbir modern devlet
idaresi, yurttaşlarını ihmal etmemelidir...Devletin yalnızca müdahale edebileceği değil, bunun
gerekli olduğu belirli alanlar bulunduğu, rekabetin denetim vasıtası olarak işletilmediği
kuruluşların kamu tarafından yönetilmesini önermek”, devletin ekonomik hayattaki düzenleyici
ve denetleyici rolünün bir gereğidir. “Devletin ekonomik hayattaki rolü pragmatik bir sorundu.”
Buradan hareketle, Soma maden kazasının meydana gelişinde hükümet fonksiyonundan
çok “idari fonksiyon” un ve bunun başında bulunan üst düzey bürokratların sorumlu olduğu
kuşkusuzdur. Siyasi sorumluluk bakanların, demokratik ve siyasi kültürlerine göre kendilerinin
karar verecekleri, sorumluluklarını üstlenecekleri bir pozisyondur. Gelişmiş demokrasilerde,
kamuoyunun da beklediği olumlu örnekler bulunmaktadır.
Diğer yönden, Kurumumuzun Gezi Olaylarıyla ilgili vermiş olduğu kararda değinildiği
üzere, bu facia karşısında idari fonksiyonu kullanan bürokratların gerekli demokratik tavrı,
siyasilerden önce göstermeleri beklenir. Siyasi irade görevden almadan, bu makamlardan
ayrılmalarının gerektiği, abartılı bir tespit olarak görülmemelidir. Bize göre, ihmaller zinciri
değerlendirmesi, yaşanan olayda hafif kalmaktadır. Bilinçli taksir ve sonuçta taksir bağlantısı
kurulduğunda (ki vardır) neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç söz konusu olabilecektir. Bunun
yargıya müdahale olarak algılanmaması gerekir. Rapor yazıldığında, henüz kovuşturma
aşamasına geçilmediğinin altı çizilmelidir.
Cezasızlık kültürü AB tarafından da eleştirilmektedir. Basına yansıdığı kadarıyla
sorumlular hakkında soruşturma izni verilmediği tespit edilmiştir.
Ruhsat izni verilmesi sürecinden başlamak üzere; projelendirme, işletme izninin
verilmesi, rödövans veya hizmet alımı sözleşmelerinin akdedilmesi, bu sözleşmelere ilişkin
teknik şartnamelerin hazırlanması, çalışma düzeninin, üretim hacminin belirlenmesi, alınacak
madenlerin fiyatlandırılması, yapılan işin denetlenmesi gibi bütün süreçlerde yetkili olan
84
kişilerin yaşanan bu kazadan dolayı sorumlulukları da doğmaktadır. Zira yetkinin olduğu her
yerde sorumluluğun bulunması bu işin doğası gereğidir.
Gelişmiş
demokrasilerdeki
sorumluluk
kültürünün,
ülkemizde
de
oluşması
beklenmektedir. Bundan daha büyük faciaya çok az rastlanmıştır. Geçmişten bugüne
sorumluların gerekeni yapmadığı gözlemlenmiştir. Gerekenin yapılması, toplumsal beklenti,
kamu yararı, daha birikimli, öngörülü bürokratlara şans verme açısından da önem arz
etmektedir.
Soma Cumhuriyet Başsavcılığınca soma kazası nedeniyle yürütülen soruşturma
kapsamında yapılan inceleme neticesinde düzenlenen bilirkişi heyet raporunda; ocakta iş
güvenliğine aykırı birçok husus tespit edilmiştir. Bunların büyük kısmı gerek ruhsat ve izin
aşamalarında gerekse denetimlerde anlaşılabilecek hususlar olmasına rağmen (ocakta yangın
riskinin yüksek olduğunun idarece önceden beri bilinmesine rağmen gerekli tedbirin
alınmaması, havalandırma şekli ve yönteminin yangın tehlikesi olan bir ocağa uygun olmaması,
iş güvenliği için öngörülen revize projenin rezerv kaygılarıyla iptal edilmesi, kullanılan
malzemelerin yangına dayanıklı olmaması gibi) bu konuda gerekli yaptırımları uygulamayan
kamu görevlilerinin (TKİ, MİGEM görevlileri, 2010 yılından bu yana ocakta denetim yapan
ÇSGB İTKB görevlileri gibi) asli kusurlu oldukları bilirkişi raporunda açıkça belirtilmiştir.
Yöneticilerle ilgili olarak yargının gerekli kovuşturmayı yaparak, sonucunda gerektiği
takdirde sorumluları cezalandırması beklenmektedir. Bununla birlikte, yukarıda belirtilen açık
tespitlere rağmen, ilgili kamu görevlilerine soruşturma izni verilmediğine ilişkin haberler
basında yer almıştır. Bu vahim tablo, toplumdaki adalet duygusunu sarsacak nitelikte olduğu
gibi, iş kazaları konusunda gerekli tedbirleri almayan kamu görevlileri açısından olumsuz örnek
teşkil edecek niteliktedir. Denetimle görevli kamu görevlilerinin görevlerini daha ciddi
yapmalarının sağlanması ve böylesine toplumdaki adalet duygusunu sarsacak olayların
yaşanmaması adına, iş kazaları sonucunda işçilerin yaşamını yitirmeleri durumunda, bu
konuda ihmali görünen ve denetimle görevli kamu görevlileri hakkında yürütülecek
soruşturmalarda 4483 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmayacağına dair düzenleme
yapılmalı ve böylelikle cumhuriyet savcılarının soruşturma iznine ihtiyaç duymadan
gerekli soruşturmayı yürütmeleri sağlanmalıdır.
85
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE İDARİ YAPILANMA VE
DENETİM
Anayasamızın 168 inci maddesinde yer alan, “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin
hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Madenlerin
aranması ve işletilmesi hakkı, belli bir süre için, gerçek ve tüzel kişilere devredilebilir. Devletçe
yapılacak gözetim, denetim usul ve esasları ve müeyyideler kanunda gösterilir.” hükmüne
istinaden çıkartılan 3213 sayılı Maden Kanunu ile madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde
hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usuller düzenlenmiş, “maden hakları ile
ilgili bütün faaliyetleri yürütme ve vecibeleri yerine getirme, kontrol ve denetimi yapma ve
yönlendirme” görevi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na verilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın teşkilat yapısı incelendiğinde, Bakanlığın ana
hizmet birimi veya bağlı ya da ilgili kuruluşu statüsünde olan ve madencilik sektörü ile
doğrudan faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar yer almakta olup, Maden İşleri Genel
Müdürlüğü (MİGEM), Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü (MTA), Türkiye Taşkömürü
Kurumu, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) ve
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü bunlardan başlıcalarıdır.
Soma maden kazası özelinden hareketle hazırlanan iş bu raporun çalışma konusu
itibarıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bünyesinde öncelikle muhatap kabul edilen idari
kurumlar; Bakanlığın ana hizmet birimlerinden olan “Maden İşleri Genel Müdürlüğü” ,bağlı
kuruluşu statüsünde olan “Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü” ve ilgili kuruluşu
statüsünde olan “Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu” olmuştur.
Öte yandan, Anayasamızın 49 uncu maddesi gereği Devlet, çalışanların hayat seviyesini
yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını
sağlamak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür. Anayasamızın anılan hükmünden
hareketle 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, çalışma hayatını düzenleyici, işçi-işveren
ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler almak, iş sağlığı
ve güvenliğini sağlayacak tedbirlerin uygulanmasını izlemek, sosyal güvenlik imkânını
sağlamak, bu imkânın yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi için gerekli tedbirleri almak, çalışma
86
hayatını geliştirmek için çalışanları koruyucu ve çalışmayı destekleyici tedbirleri almak,
işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önleyici ve koruyucu hizmetleri yürütenlerin
niteliklerini belirlemek, eğitimlerini ve sertifikalandırılmalarını sağlamak, mesleki yeterlilik
sisteminin oluşturulması ve işletilmesi için gerekli tedbirleri almak, yurt dışında çalışan
işçilerimizin çalışma hayatından doğan hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek ile
görevlendirilmiş; 4857 sayılı İş Kanunu’nun 91. maddesinde de Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı‘na bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve denetlemeye yetkili iş
müfettişlerince devletin, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izleyeceği,
denetleyeceği ve teftiş edeceği hüküm altına alınmıştır.
Bu kapsamda da raporumuz çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ana
hizmet birimlerinden olan “İş Teftiş Kurulu Başkanlığı” ile “İş Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğü” öncelikli olarak muhatap idari kuruluşlar olarak belirlenmiştir.
1. ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI
1.1. Maden İşleri Genel Müdürlüğü
Maden çıkarılması faaliyeti doğası gereği bünyesinde tehlike ve riskleri barındırmakta,
işin yürütümünde meydana gelecek ufak bir kaza dahi can kayıpları ile sonuçlanabilmektedir.
Bu nedenle madenlerin çıkarılması faaliyeti, iş sağlığı ve güvenliği açısından çok tehlikeli işler
sınıfında kabul edilmektedir.
Dolayısıyla madencilik faaliyetinin daha başından itibaren iyi planlanması, gerek arama
gerek üretim aşamaları gerekse de üretim sonrasında maden sahasının ıslahı aşamalarının, daha
işe koyulmadan önce tüm risk faktörleri ile birlikte ele alınıp değerlendirilerek projelendirilmesi
gerekmektedir. Bir başka deyişle, sistemin başından itibaren tüm detayları ile öngörülmesi,
bütün risk unsurlarının hesaba katılarak bunları bertaraf yöntemlerinin ve tedbirlerinin
düşünülerek proaktif bir yaklaşım benimsenmesi, bu yönde de gerekli teknik ve mali
yeterliliklerin sağlanması, kısacası sistemin daha baştan iyi kurgulanması, yenilenebilir
olmayan doğal kaynaklarımızdan en yüksek verimliliği elde etmek adına ve iş sağlığı ve
güvenliği açısından hayati, vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Özellikle yer altı kömür işletmeciliğinde üretime geçildikten, yani yer altında kazı yapılıp
boşluklar oluşturulmaya başlandıktan sonra kritik bazı iş güvenliği tedbirlerinin sonradan
yapılacak işlemlerle sağlanması mümkün olamamaktadır. Bu alanda gösterilecek bir ihmalin
doğuracağı ağır sonuçlar, son dönemde Soma ve Ermenek’te yaşanan acı kazalarla birlikte
kendini tüm gerçekliğiyle göstermiştir.
87
Madencilik faaliyetinin tüm süreçlerine ilişkin planlamanın, işin güvenli bir şekilde
gerçekleştirilmesi için gerekli standartlar da dâhil olmak üzere, bu konuda teknik bilgi ve
tecrübeye sahip uzman kişilerce yapılmasının önemi büyüktür. Bunun yanında, hazırlanan söz
konusu projelerin onaylanarak yürürlüğe konulmasına izin veren Kurumların da aynı nitelikte
yeterli bilgi ve tecrübe birikimine sahip olması ve incelemelerini bu bilgi birikimi ve güvenlik
perspektifi ile yapması, can kayıplarının önüne geçilmesinde büyük rol oynayacağı gibi,
oluşumu insan ömrüne kıyasla çok uzun zaman alan doğal kaynaklarımızın ve özelde kömür
kaynaklarımızın daha verimli bir şekilde ülke ekonomisine kazandırılmasını sağlayacaktır.
Ülkemizdeki madencilik faaliyetlerini düzenleyen 3213 sayılı Maden Kanunu gereği
madenler, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki
madenlerde, işletmeye elverişli ekonomik bir cevherin bulunması durumunda ruhsatların
verilmesi, denetimi, projelerinin incelenmesi ile ilgili madencilik faaliyetleri Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı adına Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülmektedir.
3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun’da Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘nün görevleri aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:
 Maden hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik
faaliyetlerini takip etmek,
 Madenlerin aranmasını ve üretimini teşvik etmek amacıyla, mali olanaklar getirici
arama ve üretimle ilgili faaliyetleri destekleyici tedbirler almak,
 Madencilik faaliyetlerinin ülke ihtiyaçları, yararı, güvenliği ve gelişen teknoloji
doğrultusunda yürütülmesini sağlayacak tedbirleri almak ve teşvik için gerekli önerilerde
bulunmak,
 Faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek,
 Madencilik faaliyetlerini çevre ve kaynak koruma ilkesine uygun olarak yürütmek, ilgili
kuruluşlar ile işbirliği içinde izlemek ve gerekli tedbirleri almak,
 Maden kaynaklarının ülke menfaatlerine en uygun şekilde değerlendirilmesi için gerekli
arama, üretim, stoklama ve pazarlama politikalarının esaslarını tespit etmek,
 Ülke ve dünya madencilik faaliyetlerini takip etmek, bilgileri derlemek, değerlendirmek
ve yayınlamak,
88
 Maden sicilini tutmak, madenlerin genel envanterini yapmak,
 Bakanlıklarınca verilecek benzeri görevleri yapmak.
Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘nün yukarıda tek tek sayılmak suretiyle yer verilen görev
ve sorumlulukları Raporumuzun kapsamı doğrultusunda değerlendirildiğinde, anılan Kanunda
dile getirilen “maden hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki
madencilik faaliyetlerini takip etmek” görevi çerçevesinde, arama dönemleri sonunda
verilecek faaliyet raporlarını incelemek, arama projesi ve termin planına göre yönetmelikte
belirtilen asgari arama yeterlilik şartlarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek,
işletme ruhsat talepli sahaların işletme projelerini incelemek, varsa teknik ve mali eksikliklerini
tamamlattırmak ve takibini yapmak, gibi kritik öneme sahip görevleri uhdesinde taşıdığı
görülmektedir.
Anılan Kanun ile MİGEM’in sorumluluğunda olan bir diğer görev ise, “faaliyetlerin iş
güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” olarak belirlenmiştir.
3154 sayılı Kanun çerçevesinde düzenlenen bahse konu kritik görevlerinin yanında,
Maden Kanunu ile MİGEM’e verilmiş bir kritik görev ve yetki daha dikkat çekmektedir. Maden
Kanunu’nun 29 uncu maddesinde, “işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve
faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit
edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı” hüküm altına
alınmıştır.
Bu hükme istinaden Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 34 üncü
maddesinde; “yeraltı işletmelerinde üretim çalışmaları sürdürülürken işletme projesine aykırı
olarak yeraltındaki üretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü alanların yerüstüne veya diğer kotlara
iki ayrı yolla bağlanmadığı, panolarda havalandırmanın birbirinden bağımsız olarak
gerçekleştirilmediği, yanıcı veya patlayıcı gaz geliri olabilecek ocaklarda yeterli cebri
havalandırmanın yapılmadığı, havalandırmanın projeye uygun tesis edilmediğinin tespit
edilmesi halinde can ve mal güvenliği ile faaliyetlerin projeye uygun hale getirilmesi yönündeki
faaliyetler dışındaki üretim faaliyetlerinin durdurulacağı” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dolayısıyla Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘ne, madencilik faaliyetlerinin genel olarak iş sağlığı
ve güvenliği ile can ve mal emniyetinin dikkate alınarak yürütülmesini temin bakımından
önemli bir görev yüklenmiştir.
Mevzuat kapsamında MİGEM’e yüklenen kritik görevlerin hangi şartlar altında ve ne
ölçüde yerine getirildiğini değerlendirmek üzere MİGEM yetkilileri ile toplantılar
89
gerçekleştirilmiş ayrıca bilgi-belge isteme yoluna gidilmiştir. MİGEM’in Ruhsatlandırma ve
Denetim Faaliyetleri ile faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini
takip etme görevine ilişkin yapılan Kurumumuz incelemesi ve araştırması sonucunda tespit
edilen hususlara aşağıda yer verilmiştir.
1.1.1. MİGEM’in Ruhsatlandırma ve Denetim Fonksiyonları
MİGEM arama ruhsatı, işletme ruhsatı ve işletme izni verilmesi işlemleri ile madencilik
faaliyetlerinin incelenmesi ve denetlenmesi işlemlerini 3213 sayılı Maden Kanunu ve bu
Kanuna istinaden yürürlüğe konulan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği ile 3154
sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un ilgili
hükümleri çerçevesinde yürütmektedir.
Raporumuz özelinde MİGEM’e ilgili mevzuat ile verilen; “maden hakları ile ilgili
ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki madencilik faaliyetlerini takip etmek”,
“faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” ve
“işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından
tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi halinde maden üretimine yönelik faaliyetleri
durdurmak” şeklinde yukarıda değinilen görevler birlikte ele alınıp incelendiğinde MİGEM’in
sistemin tümü üzerinde “düzenleyici”, “denetleyici” ve “önleyici” bir rol üstlenmek
suretiyle madencilik faaliyetlerinin tüm aşamaları açısından kilit bir öneme sahip olduğu
anlaşılmaktadır.
1.1.1.1. Ruhsatlandırma Fonksiyonu
Müracaatların ruhsatlandırılması/sertifikalandırılması aşamasında, MİGEM 3213 sayılı
Maden Kanunu‘nun 2, 6 ve 16. maddeleri hükümleri ile Madencilik Faaliyetleri Uygulama
Yönetmeliği’nin 5, 6, 8, 10, 11, 12, 13 ve 14. maddeleri hükümleri çerçevesinde işlem
yapmaktadır.
Madenlerin aranması, bulunması ve işletilebilmesi için verilen izinler ve maden
yataklarının bulunmasına yardımcı olanlara tanınan maddî imkânlar olarak tanımlanan maden
hakkının, medeni hakları kullanmaya ehil Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, madencilik
yapabileceği statüsünde yazılı Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına göre kurulmuş tüzel kişiliği
haiz şirketlere, bu hususta yetkisi bulunan kamu iktisadi teşebbüsleri ile müesseseleri, bağlı
ortaklıkları ve iştirakleri ile diğer kamu kurum, kuruluş ve idarelerine verileceği düzenlenmiş
olup; maden haklarının verilmesi için gerçek ve tüzel kişilere ilişkin olarak genel ya da özel bir
şart Kanunda öngörülmemiştir.
90
Müracaatların ruhsatlandırılması/sertifikalandırılması süreci ilgili Yönetmelik ile
düzenlenmiş olup, hak sağlayan müracaatların ruhsatlandırılması için müracaat gününden
itibaren iki ay içinde talep sahibinin gerçek kişi olması durumunda; T.C. kimlik numarası
beyanı, noter onaylı imza sirkülerinin aslı veya kurumca onaylı sureti, ruhsat harcının
yatırıldığına dair belge, ruhsat teminatının yatırıldığına dair belge, ön inceleme raporu,
maden arama projesi, mali yeterlilik belgelerini, tüzel kişi olması durumunda; şirketin
ticaret unvanı, ticaret sicil numarası ve kayıtlı olunan ticaret memurluğunun adının beyanı;
(şirketin kuruluş statüsünü ve son yönetimini gösterir ticaret sicil gazetesi 1/10/2003 tarihinden
önce yayınlanmışsa ticaret sicil gazetesinin aslı veya kurumca onaylı örneği), şirketin bağlı
olduğu vergi dairesi, ili ve vergi numarası beyanı, yönetimin noter onaylı imza sirkülerinin aslı
veya kurumca onaylı sureti, ruhsat harcının yatırıldığına dair belge, ruhsat teminatının
yatırıldığına dair belge, ön inceleme raporu, maden arama projesi ve mali yeterlilik
belgelerini Genel Müdürlüğe teslim etmesi gerekmektedir.
Ancak, talep edilen alanın hak sağlamaya müsait olan kısmının ilgili Kurumlar tarafından
özel çevre koruma bölgeleri, milli parklar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları,
muhafaza ormanları, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’na göre korunması gerekli
alanlar, 1 inci derece askeri yasak bölgeler, 1/5000 ölçekli imar planı onaylanmış alanlar, 1 inci
derece sit alanları ile madencilik amacı dışında tahsis edilen ve Genel Müdürlük tarafından
uygun görüş verilen elektrik santralleri, organize sanayi bölgeleri, petrol, doğalgaz ve jeotermal
boru hatları gibi yatırım alanları içinde hak sağlaması halinde iki ay içinde harç ve teminatın
yatırılmasından sonra bu alanlara ilişkin ilgili kurumlardan izin alınması için müracaat sahibine
bir yıl süre verileceği, bu süre içinde izin alınması durumunda ilk müracaat taahhütnamesi,
ön inceleme raporu, mali yeterliliği içeren maden arama projesi ve izin alındığına dair
belgenin eksiksiz olarak Genel Müdürlüğe verilmesinin zorunlu olduğu, izin alınamaması
halinde ise müracaatın reddedileceği, ruhsatların verilebilmesi için ayrıca maden gruplarına
göre belirlenen belli harç ve teminatların yatırılmasının zorunlu olduğu düzenlenmiş,
müracaatlarda öncelik hakkının esas olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Müracaat yapılan alanın tamamı veya bir bölümünde, daha önceden kazanılmış bir hak
yok ise, bu alanda ruhsat almaya otomatik olarak hak kazanılmış olmakta ve sistem tarafından
rezerve edilerek müracaat sahibine iki ay süre verilmektedir. Arama ruhsatı talep eden kişinin
iki ay içinde ön inceleme raporu ile arama dönemi faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi için
gerekli olan mali yeterliliği de içeren maden arama projesini vermesi, gerekli harç ve teminatı
yatırması halinde 1 yıllık ön arama ruhsatı verilmektedir.
91
Arama ruhsatı için her Türk vatandaşı MİGEM’e başvuru yapabilmekte olup MİGEM
tarafından bu aşamada yalnızca her sene güncelleme oranında arttırılan yatırım maliyetlerinin
karşılanıp karşılanamayacağı açısından mali yeterlilik aranmaktadır.
1.1.1.1.1. Arama Dönemi
Arama dönemleri ve bu dönemde yapılan faaliyetler Madencilik Faaliyetleri Uygulama
Yönetmeliği’nin 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21. maddeleri hükümlerine göre yürütülmektedir.
Arama ruhsatı alındıktan sonra, arama faaliyetleri, süresi maden grubuna göre değişmekle
birlikte, “ön arama”, “genel arama” ve “detay arama “dönemi olmak üzere üç ayrı dönemde
yapılmaktadır. Arama ruhsatı/sertifikası sahipleri, arama dönemlerine ait faaliyetleri süresi
içinde yapmak ve o döneme ait faaliyet raporlarını Genel Müdürlüğe vermek zorundadır.
Ön arama döneminden başlamak üzere her arama döneminde, Madencilik Faaliyetleri
Uygulama Yönetmeliği’nde belirlenen faaliyetler tamamlandıkça ve mevzuatla belirlenen
belli yatırım harcamaları gerçekleştikçe bir sonraki arama dönemine hak kazanılmaktadır.
Arama ruhsatının düzenlenmesinden itibaren bir yıla kadar ön arama dönemidir. Ön
arama süresi sonuna kadar, “maden arama projesi ekinde verilen termin planında belirtilen
faaliyetlerin tamamlandığını ve bu faaliyetlere ilişkin yatırım harcamalarını gösteren ön arama
faaliyet raporunun verilmesi” zorunludur. Aksi takdirde teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal
edilir.
Genel arama dönemi süresi sonuna kadar, “maden arama projesi ekinde verilen termin
planında belirtilen kaynak/rezerv raporuna ait bilgiler ve bu dönemde yapılan arama
faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını da gösteren genel arama faaliyet raporunun
verilmesi” zorunludur. Aksi takdirde teminat irat kaydedilerek ruhsat iptal edilir.
Yükümlülüğünü yerine getiren ruhsat sahipleri IV. ve VI. Grup madenlerde dört yıl detay
arama dönemine hak sağlar. Detay arama döneminde her yıl, “görünür maden rezervine ilişkin
bilgileri ve bu dönemde yapılan arama faaliyetlerine ilişkin yatırım harcamalarını gösteren
detay arama faaliyet raporunun verilmesi” zorunludur. Bu yükümlülüklerin yerine
getirilmemesi, detay arama faaliyet raporlarının her yıl süresinde verilmemesi ve/veya arama
ruhsat süresi sonuna kadar işletme ruhsat talebinde bulunulmaması durumunda teminat irat
kaydedilerek ruhsat iptal edilir.
Kömürün de içinde yer aldığı IV. grup madenlerde ön arama dönemi 1 yıl, genel arama
dönemi 2 yıl, detay arama dönemi ise 4 yıldır. Arama ruhsatı dönemi içerisinde belirli
faaliyetlerin ve asgari yatırımların yapılıp yapılmadığı kontrol edilirken bu kontrollerde
92
özellikle arama ruhsat sahibi tarafından kaç sondaj yapıldığı, sondaj yerleri, sondaj karotları
incelenmektedir. Arama dönemlerinin süresinden önce tamamlanması halinde dönem sonu
beklenmeden sonraki aşamalara geçilebilmektedir.
1.1.1.1.2. İşletme Dönemi
Maden İşletme ruhsatları ve işletme izinlerine ilişkin düzenlemelere 3213 sayılı Maden
Kanununun 2, 7, 24. maddeleri ile Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin 5, 6, 22,
23, 24, 25, 26, 27, 28, 29. maddelerinde yer verilmiştir.
Arama ruhsat süresi sonuna kadar işletme ruhsatı talep edilebilmesi için, arama
faaliyetlerine ait arama dönemleri ile ilgili yeterlilik şartlarının yerine getirilmesi, II (b) ve III.
Grup madenler için genel arama faaliyet raporu, IV. ve V. grup madenler için ise detay arama
faaliyet raporu ile madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi esnasında ve/veya sonlandırılması
aşamasında faaliyet sonrası işletme alanının çevre ile uyumlu hale getirilmesine ilişkin
taahhütleri de içeren işletme projesi ve talep harcının ödendiğine dair belge ile müracaatta
bulunulması halinde işletme ruhsatı (işletme faaliyetlerinin yürütülebilmesi için verilen yetki)
hakkı doğmaktadır.
İşletme ruhsatı için yapılan başvuru, maden grubuna göre teşekkül ettirilmiş ilgili
koordinatörlüklere eksik belge bulunup bulunmadığının incelenmesi amacıyla gönderilmekte
olup, evrak üzerinde yapılan denetim neticesinde projede herhangi bir eksiklik bulunmadığının
tespiti halinde proje dosyası, yerinde denetim yapılması için denetleme koordinatörlüğüne
gönderilmektedir. MİGEM’e verilen işletme projesindeki görünür, muhtemel ve mümkün
rezerv bilgileri, çevre ile uyum planı, teknik ve mali diğer belgeler, görevlendirilecek heyet
tarafından saha mahallinde tetkik edilmektedir. Yapılan mahallinde tetkik sonucunda yeterliliği
sağlayan projeler kabul edilerek işletme ruhsatı düzenlenmektedir.
Proje aşamasında, ruhsat sahasında eski imalat bulunup bulunmadığına ilişkin olarak
MİGEM’de veri bulunması halinde ve yatırımcının da talep etmesi durumunda bu bilgi
paylaşılmaktadır. MİGEM’de böyle bir veri bulunmaması halinde eski imalatın, diğer bir
anlatımla o sahada daha önce çalışılan farklı kotlardaki galeri ve ayakların tespitine ilişkin
sorumluluk ilgili firmaya düşmektedir. Firma tarafından sondaj ve jeofizik yöntemlerle
gerçekleştirilecek tespitlere dayalı olarak bu husus MİGEM’e beyan edilmektedir. MİGEM
yalnızca bu çalışmaların yapılıp yapılmadığını denetlemektedir. İşletmeler tarafından
düzenlenecek faaliyet raporlarında da eski imalatlara ilişkin bilgilere yer verilmesi
gerekmektedir.
93
Diğer taraftan işletme ruhsatı verilecek sahaya ilişkin olarak MİGEM’in elinde o
sahada ve sahanın yer aldığı maden havzasının bütününde nerede ve ne kadar cevher yer
aldığına ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. MİGEM bu konuda ancak ilgili saha eski bir
havza ise geçmiş başvurulardan hareketle tahmini bir bilgiye sahiptir. Bu konuda yeterli bilgi
ülkemizde yalnızca MTA’nın elinde bulunmaktadır. MTA bu bilgiyi özel sektör ile
paylaşmaktadır.
Bu nokta üzerinde önemle durulması gerekmektedir. Şöyle ki, proje aşamasında, ruhsat
sahasında eski imalat bulunup bulunmadığına ilişkin olarak MİGEM’de verinin bulunmaması
ve bulunsa dahi ancak yatırımcının talep etmesi durumunda bu bilginin paylaşılması o sahada
yapılacak madencilik faaliyetinin verimli ve her şeyden önce güvenli bir biçimde
seyredebilmesi açısından önemli bir engeldir. Öte yandan, işletme ruhsatı verilecek sahaya
ilişkin olarak MİGEM’in elinde o sahada ve sahanın yer aldığı maden havzasının bütününde
nerede ve ne kadar cevher yer aldığına ilişkin bir bilgi bulunmaması ilgili saha eski bir havza
ise geçmiş başvurulardan hareketle ancak tahmini bir bilgiye sahip olunması da önemli bir
eksikliktir. Her iki hususta da MİGEM ve MTA arasında bilgi ve veri paylaşımını sürekli
ve sistematik hale getirecek ortak bir veri tabanının oluşturulması ve bu alanın bilimsel
ve teknolojik ilerlemeler, sektörde yaşanan değişimler doğrultusunda sürekli geliştirilip,
güncellenmesi gerektiği düşünülmektedir.
İşletme ruhsatı yürürlük tarihinden itibaren üç yıl içinde 3213 sayılı Maden Kanununun
7 nci maddesine göre alınması gerekli olan çevresel etki değerlendirmesi kararı, mülkiyet izni,
işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş alanlar ile ilgili diğer
izinlerin alınarak Genel Müdürlüğe verilmesini müteakip işletme izni (bir madenin işletmeye
alınabilmesi için gerekli olan belge) düzenlenmektedir.
Gerek arama gerekse işletme ruhsatının düzenlenmesine ilişkin mevzuat hükümleri ile
uygulama bir arada değerlendirildiğinde; arama ruhsatı aşamasında arama faaliyetine yönelik
ruhsat talep edenlerden; hedef sahayı seçmenin gerekçeleri, nedenleri ve grubu içinde aranacak
maden/madenlerin neler olduğu, bölgesel jeolojik etütler, bölgesel jeoloji haritaları, müracaat
sahası içinde veya yakın çevresinde yer alan zuhur ve cevherleşmeler ile varsa eski işletme ya
da terk edilmiş maden sahalarına ait bilgi ve değerlendirmeler gibi bilgi ve belgeleri içeren “ön
inceleme raporu”nu ve arama yapılacak sahanın seçiminden başlayıp, kaynak ve rezervin
belirlenmesi, değerlendirilip sınıflandırılması, raporlama aşamasının sonuna kadar geçen tüm
maden arama sürecinin (ön arama, genel arama, detay arama) bir termin planı kapsamında
belirtilmesi, bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik yatırım ve mali yeterlilik bilgilerinin
94
belgelenmesi; maden arama faaliyetleri kapsamında gerekli görülen çalışmalar; yöntem, içerik
ve uygulama biçimi; faaliyetler için gerekli ekip/ekipman ve tüm bu işlerin maliyeti ve
finansman kaynaklarının yeraldığı “maden arama projesi”ni sunmaları gerekirken; işletme
ruhsatı hakkı doğması için, arama faaliyetlerine ait arama dönemleri ile ilgili yeterlilik
şartlarının yerine getirilmesi ve madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi ve/veya sonlandırılması
esnasında faaliyet sonrası işletme alanının çevre ile uyumlu hale getirilmesine ilişkin taahhütleri
de içeren işletme projesi ve talep harcının eksiksiz ödendiğine dair belge ile müracaatta
bulunulması yeterlidir.
Dolayısıyla, arama ruhsatı talep edenlerden ‘aranan yeterliliklere’ sahip olup olmadıkları
bu süreçte dikkate alınan bir husus iken işletme ruhsatı aşamasında herhangi bir mali ve teknik
yeterlilik şartı aranmamakta, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde maden
rezervinin tespitine ilişkin bir takım yükümlülüklerin yerine getirilmiş olması yeterli
görülmektedir. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun Türkiye’de madencilik
faaliyetlerinin iş sağlığı ve güvenliği ilkeleri açısından incelendiği 18/6/2011 tarihli araştırma
ve inceleme raporunda, bu hususun Genel Müdürlük yetkilileri tarafından ifade edildiği
belirtilmiştir.
Sonuç olarak, sadece arama ruhsatının verilmesi aşamasında belirli bir mali ve teknik
yeterlilik şartı aranırken; işletme ruhsatı verilirken “herhangi bir yeterlilik şartı aranmaması”
ruhsat sahasının işletme hakkının ruhsat sahibi tarafından üçüncü kişilere devredildiği rödövans
uygulaması açısından değerlendirildiğinde; arama ruhsatını almaya hak kazanan işletmeci ile
işletme ruhsatını alan işletmecilerin farklı kişiler olması durumunda en başta gözetilen teknik
ve mali yeterlilik şartları anlamsız, içi boş uygulamalar haline gelmektedir. Bu noktada
madencilik faaliyetlerinde ruhsatlandırma sürecinin tüm aşamalarıyla bütüncül bir
yaklaşım içinde ele alınıp değerlendirilmesi gerek milli servetimiz olan madenlerimizden
azami fayda elde edilmesi gerekse iş sağlığı ve güvenliği zafiyeti sergilenmemesi için
olmazsa olmaz bir koşuldur. Bu noktada ruhsatlandırmanın her aşamasında yeterlilik
kriterlerinin belirlenmesi hatta bu kriterlerin gelişen teknoloji vb. unsurlar da gözetilerek
güncellenmesi ve ruhsat sahiplerinin belirli aralıklarla bu kriterlere haiz olup
olmadıklarının değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
1.1.1.2. Denetim Fonksiyonu
Maden İşleri Genel Müdürlüğü 3213 sayılı Maden Kanununun 11. maddesi ile
Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 74, 75, 76, 77. maddeleri çerçevesinde
faaliyetlerin incelemesini ve denetlemesini gerçekleştirmektedir. İlgili mevzuat ile, ruhsat veya
95
sertifika sahibince düzenlenmiş mali ve teknik belgelerin, ruhsat veya sertifika alanındaki
madencilik faaliyetlerinin, ihbar ve şikayetlerin inceleme ve denetimi Genel Müdürlük
tarafından görevlendirilen personelce yerinde yapılacağı; diğer kamu kurum ve kuruluşları ile
üniversitelerden inceleme ve denetimin gerektirdiği mesleki tecrübeye sahip olan personellerin
de görevlendirebileceği; yapılacak inceleme ve denetimlerde oluşturulacak heyetin maden
mühendisi, jeoloji mühendisi ile yapılacak inceleme ve denetimlerin özelliğine göre jeofizik
mühendisi, haritacı, mali uzman, hukukçu veya diğer meslek mensuplarından en az üç kişiden
oluşacağı öngörülmüştür.
Bahse konu mevzuatta Genel Müdürlükçe inceleme ve denetim sırasında teknik ve mali
belgeler ile bu belgelerin hazırlanmasına esas teşkil eden işletme projesinin uygulanması ile
ilgili hususlar, üretim yöntemi, üretim miktarı, üretilen madenin kullanım alanı, sevk fişleri,
faturalar, satış belgeleri gibi Kanun ve mevzuat gereği diğer belgelerin inceleneceği, her türlü
denetimde çevre ile uyum planına uygun çalışılıp, çalışılmadığının kontrol edileceği
düzenlemesine yer verilmiştir.
MİGEM bir yandan maden rezervinin doğruluğunu tetkik etmekte, bir yandan söz konusu
maden rezervinin üretimine yönelik geliştirilen projeyi incelemekte, diğer yandan üretime
geçildikten sonraki aşamada faaliyetlerin projeye uygun yürütülüp yürütülmediğinin denetimini
yapmaktadır.
MİGEM’in bir kısmı masa başında bir kısmı ise mahallinde olmak üzere yerine
getirmekle yükümlü olduğu denetim işlevini, hangi şartlar altında ve ne ölçüde yerine getirdiği
bu noktada önem kazanmaktadır. Bu bağlamda aşağıda ilk olarak “Arama Ruhsat
Koordinatörlüğü”, “İşletme Ruhsat Koordinatörlüğü” ve “Denetleme Koordinatörlüğü”
tarafından yerine getirilen denetim faaliyetleri ele alınıp değerlendirilmiştir.
1.1.1.2.1. Arama Ruhsat Koordinatörlüğü
MİGEM’in Genel Müdürlük bünyesinde, arama ruhsatı verilmesine ve takibine ilişkin
işlemler “Arama Ruhsat Koordinatörlüğü” tarafından yürütülmektedir. Arama Ruhsat
Koordinatörlüğü’nün görevleri şu şekilde belirlenmiştir;
 Arama dönemleri sonunda verilecek faaliyet raporlarını incelemek, arama projesi ve
termin planına göre yönetmelikte belirtilen asgari arama yeterlilik şartlarının yerine getirilip
getirilmediğini kontrol etmek,
 Ön Arama ve Genel Arama dönemleri sonunda ve Detay arama döneminde her yıl
sonunda, asgari yeterlilikte arama faaliyetlerinde bulunmayan ruhsatların teminatlarının irad
96
edilerek iptal işlemlerini yapmak,
 Dönem sonunda Genel Arama veya Detay Arama dönemine geçen/geçemeyen sahaların
Genel Müdürlük internet sayfasında ilan edilmesi, bir üst döneme geçemeyerek iptal edilen
ruhsatlar için tebligat yoluyla bilgilendirme yapmak,
 Gerekli görüldüğü hallerde arama ruhsat sahaları ile ilgili teknik ve mali konularda
beyanların doğruluğunun yerinde incelenmesine ve tetkikine karar vermek,
 Kanuni vecibelerini yerine getirmeyen arama ruhsatlarının ve sertifikalarının fesih, iptal
ve terk işlemlerini yapmak ve sisteme kaydetmek,
 Ruhsatın düzenlenmesi veya iptali halinde ilgili kurum, kuruluş ve şahıslara bildirimde
bulunmak,
 İşletme ruhsatı talepli sahaların arama dönemi ile ilgili işlemlerini tamamlayarak işlem
dosyasını İşletme Ruhsatları Koordinatörlüklerine göndermek,
 Arama ruhsatlarının birleştirme–küçültme işlemlerini yapmak,
 Uygulama Yönetmeliğinin 128. maddesi gereği küçük alanların arama ruhsatına ilave
edilmesi ile ilgili işlemleri yapmak,
 Arama ruhsatlı sahaların, buluculuk talebi ile ilgili işlemlerini yapmak,
 Arama ruhsatlı sahaların, sevk fişi talepleri ile ilgili işlemleri yapmak ve üretim izin
belgelerini düzenlemek,
 Arama ruhsatı döneminde üretim yapan sahalar için verilen 29. madde belgelerini
incelemek ve gerekli bilgileri MBYBS sistemine kaydetmek, 29. madde belgeleri verilmeyen
sahaların teminat iradı ve faaliyet durdurma işlemlerini yapmak,
 Arama ruhsat döneminde üretim yapan sahaların 11. ve 29. madde gereği denetiminin
ve takibinin yapılmasını sağlanmak,
 Arama ruhsat harçları ile ilgili Vergi Dairelerinden gelen yazılara cevap vermek,
 Arama ruhsatları ile ilgili verilen dilekçelere cevap vermek,
 Yıllık arama ruhsat harçlarını MBYBS sistemine kaydetmek,
 Arama ruhsatları için Genel Müdürlüğe verilen imalat haritaların uygunluğunu kontrol
etmek,
97
 Maden Kanununun 12. maddesi gereği ruhsat sahasından yapılan arama dönemi üretim
izin alanı dışında maden üretimleri ile ilgili işlemleri yapmak, idari para cezalarının takibini
yapmak. Şikâyetleri değerlendirmek ve sonuçlandırmak, sonucunu ilgiliye veya Bilgi Edinme
ve Şikâyetler Koordinatörlüğüne bildirmek,
 Arama dönemi ruhsatlı/sertifikalı sahaların terk taleplerini değerlendirmek ve terk
işlemleri ile ilgili kurum, kuruluş ve ruhsat sahiplerine yazı yazmak,
 Arama ruhsatlarının Çevre İle Uyum Teminatı iade taleplerini değerlendirmek ve
işlemlerini yapmak,
 Arama ruhsatlarının Kanunun 46. maddesi gereği İrtifak, İntifa hakkı ve kamulaştırma
ile ilgili talepleri incelemek ve işlemlerini yürütmek.
 Mera arazilerinin mera tahsis değişikliği işlemleri ve tarım arazileri ile ilgili olarak,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu kapsamında ve 3573 sayılı Zeytinciliğin
Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanuna ilişkin Kamu Yararı kararı verilmesi
işlemlerini yapmak,
 Arama ruhsatlı sahalar ile ilgili mahkeme kararlarını yerine getirmek,
 Makam tarafından verilecek diğer işlemleri yapmak.
Maden rezervinin tespitine ilişkin olarak, arama faaliyetleri sonunda verilecek faaliyet
raporlarını incelemek, arama projesi ve termin planına göre yönetmelikte belirtilen asgari arama
yeterlilik şartlarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmekle görevli kılınan
Koordinatörlük, gerekli gördüğü hallerde arama ruhsat sahaları ile ilgili teknik ve mali
konularda beyanların doğruluğunun yerinde incelenmesine ve tetkikine karar vermektedir.
3213 sayılı Maden Kanununun “Beyan Usulü” başlıklı 10 uncu maddesi; “Madencilik
faaliyetlerinin Maden Kanunu hükümlerine göre devamı süresince teknik ve mali konularda
yapılan yazılı beyanlar ile yetkili kişilerce tanzim edilen raporların doğru kabul edileceğini”
düzenlemiştir. Benzer bir düzenlemeye Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin 91.
Maddesinde de yer verilmiştir. Buna göre; “Ruhsat sahibi veya vekilinin Kanun hükümlerine
göre verdiği belgeler ve yazılı beyanları aksi tespit edilmediği sürece doğru kabul edilir. Genel
Müdürlük gerektiğinde verilen belgeleri veya beyanları yerinde tetkik ve kontrol edebilir.”
Genel Müdürlük yetkilileri ile yapılan görüşmelerde de Maden Kanununun
felsefesinin beyan usulüne dayandığı, kendilerine sunulan bilgi ve belgelerin tamamının
teyit edilmesinin gerek personel sayısı ve niteliği, gerekse fiziki ve mali imkânlar
98
bakımından mümkün olmadığı ifade edilmiştir.
1.1.1.2.2. İşletme Ruhsat Koordinatörlüğü
Arama Ruhsat Koordinatörlüğü, işletme ruhsatı talepli sahaların arama dönemi ile ilgili
işlemlerini tamamladıktan sonra işlem dosyasını ilişkin olduğu maden grubuna göre ilgili
İşletme Ruhsatları Koordinatörlüğüne göndermektedir.
İşletme Ruhsatları Koordinatörlükleri sadece ilk proje başvurularını değerlendirmemekte,
ilişkilendirildikleri maden grubu ile ilgili yasa ve yönetmelikten kaynaklanan diğer görevlerini
de yerine getirmektedirler.
Örneğin, kömür madeni ile ilgili işlemleri de yürüten I-B, III, IV-A,B,C, V. ve VI. Grup
İşletme Ruhsatları Koordinatörlüğünün görevleri şu şekilde belirlenmiştir;
 İşletme ruhsat talepli sahaların işletme projelerini incelemek, varsa teknik ve mali
eksikliklerini tamamlattırmak ve takibini yapmak,
 Gerekli görülen hallerde işletme projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların
doğruluğunun incelenmesi ve sahaların tetkikine karar vermek,
 İşletme ruhsat talepleri ile ilgili olarak süresinde eksikliklerini tamamlamayan sahaların
teminat irat işlemlerini ve takibini yapmak,
 Yasal yükümlülüklerini yerine getirmiş/tamamlamış olan sahalara işletme ruhsatı ve
işletme iznini düzenlettirmek, projesi kabul edilmeyen talep ve ruhsatların iptal işlemlerini
gerçekleştirmek,
 Ruhsatların işletme izin değişiklik talepleri, yeni işletme izin talepleri, birleştirme ve
küçültme işlemlerini yapmak,
 İşletme ruhsatı ve işletme izninin düzenlenmesi halinde ilgili kurum ve kuruluşlar ile
şahıslara bilgi vermek,
 İşletme Projesi bilgilerinin sisteme girilmesini sağlamak (rezerv, tenör, sondaj vb),
 İşletme Ruhsat talebinden vazgeçilmesi veya işletme izni düzenlenmemiş işletme
ruhsatlarının terk/iptal işlemlerini yapmak,
 Ruhsatlı sahaların, buluculuk talebi ile ilgili işlemlerini yapmak,
 Ruhsatlarla ilgili olarak ruhsat hukuku, harç, teminat ve benzeri konulardaki bilgi
taleplerini karşılamak,
99
 Görev alanındaki ruhsatların Kanun’un 24 üncü maddesi kapsamında; Kanun’un 7 nci
maddesine göre alınması gerekli olan çevresel etki değerlendirmesi kararı, mülkiyet izni, işyeri
açma ve çalışma ruhsatı ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş alanlar ile ilgili diğer
izinlerin alınarak Genel Müdürlüğe verilmesini müteakip söz konusu izin belgelerinin 7 nci
madde kapsamında incelenerek işletme izni düzenletmek,
 ÇED izni, gayrisıhhi müessese kapsamında işyeri açma ruhsatı ve mülkiyet izni
olmadan çalışıldığı, ayrıca özel mülkiyete ayrılmış yerlere mesafe ihlali olduğu yönünde
yapılan şikâyetleri değerlendirme işlemlerini yapmak, ruhsatlarla ilgili Maden Kanunu’nun 7
nci maddesi kapsamında alınması zorunlu izinlere yönelik ruhsat sahipleri ile Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının taleplerine ilişkin gerekli yazıları yazmak,
 Ruhsat sahası ile ilgili kurulacak tesislerin Maden Kanunu kapsamında geçici tesis
olarak değerlendirildiğine dair ruhsat sahiplerinin yazı taleplerini değerlendirmek,
 İşletme
izni
düzenlenmemiş
işletme
ruhsatlı
sahalarda
yapılan
şikâyetleri
değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
 Patlayıcı Madde Taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
 Çeşitli kurum ve kuruluşlardan gelen görev alanı ile ilgili talepleri ve bilgi isteklerini
cevaplandırmak,
 Görev alanındaki ruhsatların Kanunun 46. maddesi gereği Kamulaştırma, İrtifak, İntifa
hakkı ile ilgili talepleri incelemek ve işlemlerini yürütmek,
 Mera arazilerinin mera tahsis değişikliği işlemleri ve tarım arazileri ile ilgili olarak,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu kapsamında ve 3573 sayılı Zeytinciliğin
Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanuna ilişkin Kamu Yararı kararı verilmesi
işlemlerini yapmak,
 Maden Kanunu’nun 12 nci maddesi gereği yapılan ruhsatsız, sevk fişsiz maden
üretimleri (kaçak maden üretimleri) ile ilgili işlemleri yapmak,
 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 12 nci maddesi gereği uygulanan idari para cezalarının
takibini yapmak,
 Genel Müdürlüğe verilen imalat haritalarının uygunluğunu kontrol etmek,
 Görev alanındaki ruhsatlar için Genel Müdürlüğe verilen faaliyet bilgi formu, satış bilgi
formlarını tetkik etmek, sisteme girmek ve devlet hakları ile ilgili işlemlerini yürütmek,
100
 İşletme ruhsatı/sertifikası terk işlemleri ile ilgili kurum, kuruluş ve ruhsat sahiplerine
yazı yazmak,
 İşletme ruhsatlı sahalardaki pasa, atık ve cürufların değerlendirilmesi taleplerini
değerlendirmek,
 İşletme ruhsatlı/sertifikalı sahalarda, madencilik faaliyetleri esnasında veya faaliyeti
sona erdirilen alanlar ile terk veya iptal edilen sahalarda rehabilitasyon ile ilgili işlemleri
yürütmek, sonuçlandırmak, çevre ile uyum planının uygulanıp uygulanmadığını denetlemek,
 Taşocağı ruhsatlarının Maden Kanunu kapsamına intibak taleplerini incelemek,
eksikliklerini tamamlattırmak, mahallinde incelemelerini yaptırmak ve ruhsat düzenlenmesini
sağlamak,
 Maden Kanunu’nun 24 üncü maddesinin 11 inci fıkrası kapsamında ilgili işlemleri
yürütmek,
 Ruhsatlarla ile ilgili mahkeme kararlarını yerine getirmek.
MİGEM’in “Maden hakları ile ilgili ruhsatları vermek ve bu ruhsat sahalarındaki
madencilik faaliyetlerini takip etmek” görevi çerçevesinde; arama ruhsatının verilmesine
ilişkin aşamada arama dönemleri sonunda verilecek faaliyet raporlarını incelemek, arama
projesi ve termin planına göre yönetmelikte belirtilen asgari arama yeterlilik şartlarının yerine
getirilip getirilmediğini kontrol etmek ile görevli olan Arama Ruhsat Koordinatörlüğünce,
ancak gerekli görüldüğü takdirde arama ruhsat sahaları ile ilgili teknik ve mali konularda
beyanların doğruluğunun yerinde incelenmesine ve tetkikine karar verilmektedir. İşletme
ruhsatının verilmesine ilişkin aşamada ise; işletme ruhsat talepli sahaların işletme projelerini
incelemek, varsa teknik ve mali eksikliklerini tamamlattırmak ve takibini yapmak ile görevli
olan İşletme Ruhsatları Koordinatörlüğünce benzer bir şekilde ancak gerekli görüldüğü
takdirde işletme projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların doğruluğunun incelenmesi
ve sahaların tetkikine karar verilmektedir. Öte yandan 3213 sayılı Maden Kanununun yukarıda
değinilen 10. Maddesi ve Madencilik Faaliyetleri Yönetmeliği’nin 91. Maddesi uyarınca
madencilik faaliyetlerinin Maden Kanunu hükümlerine göre devamı süresince teknik ve mali
konularda yapılan yazılı beyanlar ile yetkili kişilerce tanzim edilen raporların doğru olduğu
kabul edilmektedir.
Tüm bu hususlar birlikte ele alınıp değerlendirildiğinde, İdarenin düzenleyici ve
denetleyici rolünün gereği güçlü bir normlar sistemi geliştirmesi gereken bu alanda beyan
101
usulünün kabul edilemez olduğu, bu uygulamadan derhal vazgeçilerek madencilik
faaliyetlerinin tüm aşamalarında sistemin verimliliğini ve güvenliğini garanti edecek bir
hukuk düzeninin ve bu kurallara sıkı sıkıya bağlı bir denetim anlayışının getirilmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
Bu raporun hareket noktası olan Soma’da ve akabinde Ermenek’te yaşanan maden
kazasından hareketle Maden İşleri Genel Müdürlüğü‘nün görev ve sorumlulukları
değerlendirildiğinde, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde yer alan ve işletme
projesinin kontrolü sırasında tetkiki gereken “Uygun ölçekle çizilmiş ruhsat sınırı, talep edilen
işletme izin sınırları ile sahada açılmış ocak, galeri, yarma, sondaj, kuyu gibi arama
faaliyetlerinin yerini gösterir imalat haritası, sahada belirlenmiş görünür rezerve ve ruhsat
süresine bağlı olarak planlanan üretim programlarını gösterir termin planı, yeraltı
işletmelerinde can ve mal güvenliği ile ilgili; elektrik projesine ilişkin plan ve projeler, basınçlı
hava şebeke projesi, acil kaçış planı, su tahliyesi, nakliye gibi hususları içeren uygun ölçekli
çizimler ile üretimi gösteren termin planı üzerinde uygun ölçekli ve havalandırma bilgilerini
içeren havalandırma planı”, sistemin güvenliği, dolayısıyla işçi sağlığı ve güvenliği açısından
son derece önemli olup, bu plan ve projelerin ilk etapta ehil kişilerce ve titiz bir şekilde
değerlendirilmesi, esas üzerinde durulması gereken noktalardandır.
Bu kapsamda değerlendirilen bir hususa değinmek yerinde olacaktır. Madencilik
Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 27 nci maddesi gereğince, yeraltı işletmelerine ilişkin
projelerin ekinde, can ve mal güvenliği ile ilgili olarak elektrik projesinin de sunulması
gerektiği görülmüştür. Bu noktada işletme projesinin önemli bir parçası olan elektrik projesinin
de, öngörülen işletme planı ve üretim faaliyeti açısından uygun ve yeterli donanımla ve gerekli
güvenlik önlemleri alınarak hazırlanıp hazırlanmadığının incelenmesi gerekmektedir. Buna
karşılık, Genel Müdürlük yetkililerince can ve mal emniyetini, işçi sağlığı ve güvenliğini çok
yakından ilgilendiren söz konusu elektrik projesinin incelenmesi ile ilgili olarak, ilgili
Koordinatörlükte herhangi bir elektrik mühendisinin görev yapmadığı, söz konusu elektrik
projesinin bu konuda uzman bir kişi tarafından incelenemediği, projeyi inceleyen maden veya
jeoloji mühendisi tarafından, örneğin projede bahsedilen elektrik kablosunun yanmaz nitelikte
olup olmadığının anlaşılabildiği, ancak söz konusu kabloların öngörülen projeye uygun olup
olmadığının, sistemde kullanılacak akım gücünün, bağlı olduğu trafonun yeterli ve uygun olup
olmadığı gibi hususları değerlendirecek mesleki bilgiye sahip olmadığı ifade edilmiştir.
İşletme projesinin tetkiki sırasında kontrolü gereken ve yer altı projelerinde can ve mal
güvenliği ile ilgili temel düzenleme olan elektrik projesine ilişkin yukarıda yetkililer tarafından
102
ortaya konan güvenlik zafiyeti projeyi iş sağlığı ve güvenliği açısından daha ilk aşamada sakat
bırakmaktadır. Bu bağlamda proje tetkiki ile amaçlanan hususun; yukarıda sayılan imalat
haritalarının, termin planının can ve mal güvenliğine ilişkin planların vb. var olup
olmadığı noktasında belgelerin mevcudiyetinin sorgulanmasından öte, bu belgelerin
çalışılan maden havzasının jeolojik ve jeofizik özelliklerine, maden sahasının evveliyatına
ilişkin bilgilere, çıkarılan maden türüne, sahanın barındırdığı risk faktörlerine uygun
olup
olmadığı
hususlarında
teknik
bir
değerlendirme
yapılması
gerektiği
düşünülmektedir.
Öte yandan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin Ek Form-10’da
düzenlenen “İşletme Projesi” formatı incelendiğinde; I.Ruhsat Bilgileri, II. Proje ile İlgili Genel
Bilgiler, III. Üretim Sahası ile İlgili Bilgiler başlıklarından sonra gelmek üzere “Projenin Teknik
Yönü” başlıklı IV. bölümünde “4.4.İşletme Yöntemi” alt başlığında can ve mal güvenliği ile
ilgili alınacak önlemlere ilişkin bilgi verilmesi diğer hususların yanında genel olarak talep
edilmekte, V. Çevre ile Uyum Planı, VI. Projenin Mali Boyutu ve son olarak VVI. İşletme
Dönemindeki Gelir Gider Tahminleri bölümleri ile format tamamlanmaktadır. Bu bağlamda iş
sağlığı ve güvenliği ile ilgili maden yatağına, sahasına ilişkin işletme tarafından alınacak
tedbirlerin ayrıntılı bir biçimde tüm teknik ve maliyet unsurlarıyla birlikte ayrı bir başlık
altında düzenlenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1.1.1.2.3. Denetleme Koordinatörlüğü
Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 74 üncü maddesine göre, Kanun
gereğince ruhsat veya sertifika sahibince düzenlenmiş mali ve teknik belgelerin, ruhsat veya
sertifika alanındaki madencilik faaliyetlerinin, ihbar ve şikâyetlerin inceleme ve denetimi Genel
Müdürlük tarafından görevlendirilen personelce yerinde yapılmaktadır.
İşletme projeleri, ilgili işletme ruhsatları koordinatörlüklerinde görevli teknik personel
tarafından evrak üzerinde nazari olarak incelenmekte, gerekli görülen hallerde işletme
projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların doğruluğunun incelenmesi ve sahaların
tetkiki için dosya Genel Müdürlük bünyesinde oluşturulmuş Denetleme Koordinatörlüğü’ne
havale edilmektedir.
Genel Müdürlüğün teşkilat şeması incelendiğinde “projenin uygunluğu” ve/veya “maden
üretim faaliyetlerinin projeye uygun yürütülüp yürütülmediği”nin denetimine ilişkin müstakil
bir kurulun veya başkanlığın bulunmadığı, Genel Müdüre bağlı olarak çalışan bir “Denetleme
Koordinatörlüğü” bulunduğu görülmektedir.
103
Denetleme Koordinatörlüğü’nün görevleri şu şekilde düzenlenmiştir;
 Makamdan veya Koordinatörlüklerden gelen mahallinde tetkik talepleri doğrultusunda
mahallinde tetkik heyetleri oluşturmak,
 Heyet raporlarının normlara uygun yazılmasını ve süresi içinde verilmesini takip etmek,
 Heyet raporlarını işlem yapılmak üzere ilgili ünitelere iletmek, raporlardan birer suret
muhafaza etmek,
 Heyetlerin denetim yaparken karşılaştıkları sorunlarla ilgili bilgileri derlemek ve arazi
denetimlerinin daha etkin bir şekilde yapılabilmesi amacıyla gerekli tedbirler almak,
 İhtiyaç duyulduğunda Kanunun 11. maddesi kapsamında ilgili kurumlardan personel
talep etmek,
 Kamu Kurum ve Kuruluşlarının uzman eleman taleplerini değerlendirmek ve personel
görevlendirmelerini yapmak (OSB toplantıları, Mahkemelerin bilirkişi talepleri, Mahkemelere
Bakanlığımız aleyhine açılan davalarda Bakanlığımızı temsilen eleman görevlendirilmesi),
 Mahallinde tetkikte görevlendirilen teknik elemanların arazi özel hizmet tazminatlarının
hazırlamak,
 Mahallinde tetkikte kullanılan mühür makası, numune torbası, tel, mühür kurşunu vb.
talepleri karşılamak.
 Mahallinde tetkik raporlarını ve tutanak formlarını hazırlamak ve gerekli değişiklikleri
yapmak,
 İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatı için talep edilen heyet raporlarını, ruhsat sahiplerinin
talep etmesi durumunda vermek,
 Makam tarafından verilecek diğer işlemleri yapmak.
Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 74 üncü maddesine göre, en az üç
kişiden oluşturulan her bir heyette bir maden mühendisi ve bir jeoloji mühendisi
bulundurulmasının zorunlu olduğu belirtilmekle, yapılacak inceleme ve denetimlerin özelliğine
göre heyete jeofizik mühendisi, haritacı, mali uzman, hukukçu veya diğer meslek mensupları
da dâhil edilebilmektedir. Genel Müdürlük yetkilileri tarafından, “söz konusu denetim
görevinin ifa edilmesini organize eden Denetleme Koordinatörlüğünce, Makamdan veya
Koordinatörlüklerden gelen mahallinde tetkik taleplerine istinaden her hafta asgari üç kişiden
oluşan 40 ila 50 arasında heyetin görevlendirilerek sahaya gönderildiği” ifade edilmiştir.
104
Denetim görevi kapsamında yapılan görevlendirmelerin hafta sonlarında yerine
getirildiği, personelin Cuma günü yola çıkıp, Cumartesi ve Pazar günü sahada denetimi
gerçekleştirdikten sonra Pazartesi günü tekrar Genel Müdürlükteki görevinin başına
döndüğü anlaşılmıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere denetim için her hafta ortalama üçer
kişiden oluşan yaklaşık 40 civarında heyet görevlendirilmektedir. MİGEM’in toplam personel
sayısı göz önünde bulundurulursa, çalışanların yılın yarısından çoğunda hafta sonlarını
evlerinden uzakta çalışarak geçirdikleri anlaşılmaktadır.
Denetimler sonucunda projede belirtilen hususlar ile saha verilerinin örtüştüğünün tespit
edilmesi halinde işletme ruhsatı verilmektedir. Özellikle yer altı kömür işletmelerine ilişkin
ruhsat talepleri ile ilgili olarak, sahada gerçekleştirilen bu ilk denetimde işletme henüz ocağı
açmamış ve üretime başlamamış olduğundan, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hususların beyana
dayalı olarak gerçekleştirildiği tespit edilmiştir.
Diğer yandan MİGEM, işletmeye alınan sahalarda madencilik faaliyetlerinin projeye
uygun yürütülüp yürütülmediğini de yine Denetim Koordinatörlüğü tarafından oluşturulan
heyetler vasıtasıyla mahallinde tetkik etmektedir.
MİGEM tarafından iletilen bilgi ve belgeler ile yapılan görüşmeler neticesinde, işletme
projelerine uygun faaliyette bulunulup bulunulmadığı ile ilgili olarak, üretim faaliyeti yürütülen
kömür işletme ruhsat sahalarının iki yılda bir, diğer sahaların ise azami üç yılda bir olmak üzere
periyodik olarak kontrol ve denetime tabi tutulduğu, bu kapsamda yer altı kömür işletmelerinin
tamamının 2014 yılı Ocak ayından bu yana denetlendiği, yapılan bu denetimlerin yanı sıra gerek
vatandaşlardan gerekse diğer kurumlardan gelen şikâyetler/ihbarlar ile ilgili olarak da
denetimlerin yapıldığı, bu denetimlerde proje beyanları ile yapılan üretim ve diğer faaliyetlerin,
satışlar, mali belgeler ve beyanların uyumlu olup olmadığı, ocakların genel durumu ve
çalışmaların madencilik esas ve usullerine uygun yapılıp yapılmadığı vb. hususların
incelendiği, proje beyanlarına uymayan, mevzuata aykırı ve usulsüz çalışma yapıldığı
belirlenen ruhsat sahalarındaki faaliyetlerin gerekli tüm önlemler alınıncaya kadar
durdurulduğu beyan edilmiştir.
Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 34 üncü maddesine göre, yeraltı
işletmelerinde üretim çalışmaları sürdürülürken işletme projesine aykırı olarak; yeraltındaki
üretim faaliyetlerinin sürdürüldüğü alanların yerüstüne veya diğer kotlara iki ayrı yolla
bağlanmadığı, panolarda havalandırmanın birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilmediği,
yanıcı veya patlayıcı gaz geliri olabilecek ocaklarda yeterli cebri havalandırmanın yapılmadığı,
havalandırmanın projeye uygun tesis edilmediğinin tespit edilmesi halinde can ve mal güvenliği
105
ile faaliyetlerin projeye uygun hale getirilmesi yönündeki faaliyetler dışındaki üretim
faaliyetleri durdurulmaktadır.
İşletmelerde hazırlık ya da üretim çalışmaları sürdürülürken şev açısı, basamak
yüksekliği, basamak genişliği, heyelan, göçük, tahkimat, alt yapı gibi nedenlerle can ve mal
güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluştuğunun tespiti halinde, gerekli önlemlerin alınması
ve çalışmaların yapılabilmesi için ruhsat sahibine altı aya kadar süre verilmektedir.. Mücbir
sebepler dışında bu sürenin uzatılmayacağı öngörülmüştür. Bu süre sonunda projeye uygun
faaliyette bulunulmaması veya tehlikeli durumun ortadan kaldırılmaması halinde teminat irat
kaydedilerek can ve mal güvenliği ile faaliyetlerin projeye uygun hale getirilmesi yönündeki
hazırlık faaliyetleri dışındaki işletme faaliyetleri durdurulmaktadır
Üretim faaliyetleri durdurulan sahalarda faaliyet durdurma nedenine yönelik gerekli
tedbirlerin alındığının ruhsat sahibince Genel Müdürlüğe bildirilmesini müteakip teknik heyet
raporu ile gerekli tedbirlerin alındığının tespit edilmesi halinde üretime yönelik faaliyetlere izin
verilmektedir..
Sonuç olarak, faaliyete başlamadan önceki süreçte yer altı kömür işletme maden
projesinin Maden Kanununa ve Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğine uygunluğu
denetlenirken ilgili işletme ruhsatları koordinatörlüklerinde görevli teknik personel tarafından
evrak üzerinde nazari olarak incelemeler yapılmakta, bu hususta bir eksiklik tespit edilmediği
takdirde proje kabul edilerek işletme ruhsatı verilmekte ancak gerekli görülen hallerde işletme
projesindeki teknik ve mali konulardaki beyanların doğruluğunun incelenmesi ve sahaların
tetkiki için dosya Denetleme Koordinatörlüğü’ne havale edilerek projede belirtilen hususlar ile
saha verilerinin örtüşüp örtüşmediği ile sınırlı ek bir denetim yapılmaktadır. İşletme projesi
kabul edildikten sonra faaliyete geçen yer altı maden işletmelerinin denetim sürecinde ise
projenin sahaya uygunluğu, faaliyetlerin kabul edilen projeye uygun olup olmadığı, can ve mal
güvenliği bakımından tehlike oluşturup oluşturmadığı ile ilgili bir inceleme yapılmaktaysa da
bu içerikte bir denetimin işletme projesi kabul edilmeden önceki aşamada bir yerindelik ve
yeterlilik denetimi şeklinde olması gerektiği düşünülmekle birlikte, üretim faaliyeti yürütülen
kömür işletme ruhsat sahalarının iki yılda bir periyodik incelemesinin her koşulda yetersiz
olduğu sonucuna varılmıştır.
Kaldı ki, her ne kadar Denetleme Koordinatörlüğü mahallinde tetkik için ayrı bir
koordinatörlük olarak oluşturulmuşsa da, denetim faaliyetlerinin yerine getirilmesi için sadece
söz konusu koordinatörlüğün bünyesinde çalışan ayrı personel istihdamına gidilmediği, diğer
bir ifadeyle tek işi denetim yapmak olan personelin bulunmadığı; söz konusu denetim
106
faaliyetlerinin aynı zamanda Genel Müdürlük bünyesindeki diğer koordinatörlüklerde görev
yapan personel tarafından yerine getirildiği hususları karşısında MİGEM’in denetleme görevini
layıkıyla yerine getirebilmesinin mümkün olamayacağı değerlendirilmiştir. Bu doğrultuda
Denetleme Koordinatörlüğü’nün teşkilat yapısı içindeki yerinin gözden geçirilerek
denetleme fonksiyonunu gereği ve layıkıyla yerine getirebilmesi için MİGEM’in ve
özelinde bu birimin kurumsal altyapısının güçlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
1.1.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Fonksiyonu
MİGEM’in projelerin incelenmesi ve faaliyetlerin projelere uygun yürütülüp
yürütülmediği konusunda mahallinde yaptığı incelemelere yönelik olarak söz konusu tespitlerin
yanında, bir diğer önemli husus da 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanunun 9 uncu maddesinde MİGEM’e verilen “faaliyetlerin iş
güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” görevi ile ilgili olarak
Genel Müdürlüğün bakış açısıdır.
Her ne kadar 3154 sayılı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün “faaliyetlerin iş güvenliği ve işçi
sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etmek” ile görevli olduğu belirtilmiş olmakla
MİGEM’in teşkilat şeması incelendiğinde bünyesinde bu yönde bir denetim yapacak müstakil
bir birimin olmadığı, Denetleme Koordinatörlüğü’nce bu görevin kısmen yerine getirildiği,
Strateji ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı altında yer alan “Eğitim ve AR-GE
Koordinatörlüğü”nün madencilik faaliyetlerini doğrudan ilgilendiren tüm kanun, yönetmelik,
tüzük ve diğer mevzuatla (Orman, İmar, Turizm, Çevre, Kıyı, Su Ürünleri Koruma, Tarım
Arazileri, Hıfzıssıhha, Sağlık, İşçi Sağlığı ve İş güvenliği, Sit Alanları, Milli Parklar, vb.) ilgili
madencilerin karşılaştığı güçlükleri belirlemek, iyileştirici tedbirler konusunda çalışmalar
yapmak; madenciler ile yakın diyalog kurarak, problemlerini belirlemek, çözüm yollarını
araştırarak gerekli tedbirleri almak, şeklinde tanımlanan bu görevini amacına uygun bir şekilde
yerine getirmediği düşünülmektedir.
Genel Müdürlük yetkilileri ile yapılan görüşmelerde bu görevin kendi Kurumlarında
bulunmadığı, bu konu ile ilgili olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde gerekli
mevzuatların yürürlüğe konulmuş olup denetimlerin ilgili Bakanlık bünyesindeki İş Teftiş
Kurulu Başkanlığına ait olduğu belirtilmiştir. Bu yaklaşımın 2010 yılında Devlet Denetleme
Kurulunun düzenlediği raporda da sergilendiği görülmüştür. Dolayısıyla o günden bu güne
bahse konu yaklaşımın değişmeyerek projeye uygunluk denetiminin, iş sağlığı ve güvenliği
denetiminden ayrı düşünüldüğü bir bakış açısının korunduğu anlaşılmaktadır.
107
Halihazırda maden işletmelerindeki teftiş ve denetimler ilgisi nedeniyle MİGEM ve
İTKB tarafından yürütülmekteyse de sistem güvenliğinin sağlanması açısından işletmenin
projeye uygun olarak faaliyette bulunup bulunmadığı yönündeki denetimin, iş sağlığı ve
güvenliği denetiminden ayrı tutulamayacağı düşünülmektedir. Projelerin hazırlanması ve
hazırlanan projelerin kontrolü aşamaları, iş sağlığı ve güvenliğinin esasını oluşturması adına
önemli olup bir binanın temeli hükmündedir. İşin ve işçinin güvenliği ve sağlığı, sistemin
güvenliği ve sağlığına bağlı olup, güvensiz bir sistem içerisinde işçinin baret takması, maske
kullanması vb. yönde alınacak her türlü tedbirin şekilden ibaret kalacağı ve istenen amaca
hizmet etmeyeceği değerlendirilmiştir.
Dolayısıyla, madencilik faaliyetlerinin yürürlükteki mevzuata uygun şekilde yapılmasını
takip etme, değerlendirme, denetleme ve sorunları tespit etmekle görevli Maden İşleri Genel
Müdürlüğünün, Bakanlık bünyesindeki konumlandırılış şekli, personel yapısı, fiziki ve teknik
imkânlarının, milli servetimiz olan madenlerimizi konu alan bu sektöre yön verecek, sistemin
daha en baştan doğru kurgulanmasında gerekli olan takip, değerlendirme ve denetleme
görevlerini etkin ve verimli şekilde yürütecek bir yapıya kavuşturulması gerektiği, bu noktada
madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği alanındaki denetimlerin de ÇSGB
bünyesinden çıkartılarak bütüncül bir yaklaşım içinde MİGEM tarafından yerine
getirilmesi gerektiği düşünülmektedir.
1.1.3. Personel Yetersizliği
Çalışma sürelerinin insan sağlığını doğrudan doğruya etkileyen bir faktör olduğuna
literatürde pek çok kez yer verilmiştir. Bu sürenin insanın fizyolojik ve psikolojik kapasitesinin
müsaade ettiğinden daha uzun tutulmasının yanı sıra, dinlenme sürelerinin yetersiz belirlenmesi
ya da dinlenme için ayrılan saatlerde de çalışma yaptırılması çalışanların sağlığını
etkileyecektir.
Diğer taraftan, çalışanların verimlilik düzeyleri üzerine yapılan araştırmalar da, çalışma
ve dinlenme sürelerinin uygun düzeyde tespit edilmesinin işteki verimliliği arttırdığını
göstermektedir.
Ruhsat sahipleri tarafından hazırlanan işletme projelerinin mevzuata uygun olup
olmadığına yönelik gerek nazari gerekse arzda incelemeler Genel Müdürlüğün ilgili birimleri
tarafından, çeşitli şubelerde çalışan 72 maden mühendisi, 83 jeoloji mühendisi, 11 uzman ve 8
uzman yardımcısı başta olmak üzere çeşitli branşlardan mezun 228 adet teknik personel ile 123
adedi genel idari hizmetler sınıfında görevli personel tarafından yapılmaktadır.
108
Yapılan görüşmelerde 17/11/2014 itibarıyla, İşletme Ruhsat Koordinatörlüğünde
Koordinatör dâhil toplam 10 mühendisin istihdam edildiği, bunlardan dördünün maden,
altısının ise jeoloji mühendisi olduğu, yoğun iş yükü altında çalışıldığı, bu nedenle her bir
işletme projesinin sadece bir mühendis tarafından incelenebildiği, birden fazla mühendislik
alanlarını ilgilendiren ve bu sebeple ilgili bütün mühendislik bilimleri perspektifinden
incelenmesi gereken projelerin sadece bir maden veya jeoloji mühendisi tarafından
incelenmekle yetinildiği müşahede edilmiştir.
Yukarıda da ifade edildiği üzere Denetim Koordinatörlüğü görevi kapsamında yapılan
görevlendirmeler hafta sonlarında yerine getirilmekte, çalışanlar yılın yarısından çoğunda
hafta sonlarını evlerinden uzakta çalışarak geçirmektedirler.
MİGEM’de gerçekleştirilen incelemelerde karşılaşılan tablo, çalışanların fiziksel ve
ruhsal sağlıkları açısından kabul edilemeyeceği gibi hafta sonu dinlenme hakkı tanınmadan
çalıştırılan personelin gerçekleştirdiği denetimlerin ne ölçüde sağlıklı ve verimli olduğunun
sorgulanmasına sebep olmaktadır. Halihazırda yalnızca talep eden memurların denetim ile
görevlendirildiği belirtilmekle birlikte, mevcut iş yükü dikkate alındığında, memurların hafta
sonu göreve gitmek istememesi halinde ne olacağına ilişkin bir çözüm düzenlenmemiştir.
Ayrıca psikolojik ve fizyolojik açıdan sağlığı tehdit eden bu şekilde bir çalışma sistemine,
memurun isteği ile olsa dahi, yöneticiler tarafından izin verilmemesi gerektiği düşünülmektedir.
Bu itibarla, mevzuatta MİGEM tarafından yerine getirilmesi öngörülen denetim
görevinin, çalışma günlerinde ve asıl işi denetim yapmak olan personel tarafından
gerçekleştirilmesi son derece önem arz etmektedir.
Bununla birlikte denetimi gerçekleştiren personelin çoğunlukla saha tecrübesi
bulunmayan mühendislerden oluştuğu, bu nedenle denetimlerde Türkiye Kömür İşletmeleri
Kurumu, Türkiye Taşkömürü Kurumu, Elektrik Üretim Anonim Şirketi gibi kurumlardaki
tecrübeli personelin geçici görevlendirilmesi yoluna gidildiği, yapılan incelemeler ve
görüşmeler sonucu, denetimler için görevlendirilen personelin gerek özlük hakları gerekse
denetim sürecinde kendilerine sunulan imkânlar (harcırah, araç vb.) açısından sorunlar yaşadığı
anlaşılmıştır. Örneğin, genel olarak şehrin dışında ve ulaşım olanakları sınırlı bölgelerde
bulunan maden sahalarına gidiş ve gelişlerde denetim elemanlarının araç temini başlı başına bir
sorun olabilmektedir. Bu nedenle denetim elemanlarına sunulan imkânların bir kez daha
gözden geçirilmesi ve bu imkânların işveren ile aralarında korunması gereken mesafenin
korunamamasına ve işverene “muhtaç olma” noktasına düşülmesine imkan vermeyecek
bir getirilmesi denetimlerin sağlıklı bir biçimde yapılabilmesi açısından önem arz
109
etmektedir.
Bu şartlar altında kömür dâhil tüm madenler için denetlenen ruhsat sahası sayılarının
Tablo 7’de görüleceği üzere yıllar itibarıyla arttığı gözlenmiştir. Denetim konularının ve
içeriklerinin çeşitliliği, personel sayısı, çalışma yer ve koşulları, denetime ayrılan gün sayısı
gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda, denetimlerin niteliği, etkinliği ve verimliliği
hususu son derece tartışmalı hale gelmektedir.
Yıl
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Denetlenen Ruhsat Sayısı (Tüm Madenler İçin)
6061
6198
6315
6963
6879
5492 (19/11/2014 itibarıyla)
Tablo 7: MİGEM Tarafından Denetlenen Ruhsat Sayıları Kaynak: MİGEM verileri
Kömür özelinde denetlenen ruhsat sayıları ise Tablo 8’de yer almaktadır.
FAALİYETİ DURDURULAN KÖMÜR RUHSAT
SAYILARI
FAAL DENETLENEN
DURDURMA
NEDENLERİ
KÖMÜR
OLAN
KÖMÜR
PROJEYE
YIL RUHSAT
İZİNSİZ TEKNİK/DAİMİ
RUHSAT RUHSAT
AYKIRI
TOPLAM
SAYISI
FAALİYET NEZARETÇİ
SAYISI
SAYISI
FAALİYET
2010
430
232
338
41
7
37
85
2011
437
274
286
25
4
36
65
2012
435
299
281
27
7
42
76
2013
432
294
211
18
3
34
55
2014*
434
291
208
60
1
29
90
Tablo 8: MİGEM Tarafından Denetlenen Kömür Ruhsat Sayıları Kaynak: MİGEM verileri
Kaldı ki, işletme ruhsatı alındıktan sonra ilgili saha, ruhsat sahibi tarafından istenildiği
kadar parçalara bölünebilmekte olup bu konunun önünde hukuki bir engel bulunmamaktadır.
Ruhsat sahibi isterse aldığı sahanın içinde, işletme izni aldığı kısımda kendisi çalışabilmekte,
isterse o kısım da dâhil olmak üzere sahanın tamamında, yeni işletme izin belgeleri almak
kaydıyla farklı rödövansçılara kiralama yapabilmektedir. MİGEM yetkilileri konuyla ilgili
olarak, Maden Kanunu uyarınca ruhsat bazında denetim yapmakta olduklarını, dolayısıyla her
ruhsat sahasında kaç farklı işletme bulunduğuna ilişkin bir istatistiğin MİGEM tarafından
110
tutulmadığını ifade etmişlerdir. Dolayısıyla yukarıda verilen denetim sayılarının da işletme
ruhsatlı saha bazında olduğu, söz konusu ruhsat sahası içinde birden fazla işletme olabileceği
de dikkate alındığında mahallinde fiilen denetlenen işletme sayısının bu sayılardan daha fazla
olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Buradan hareketle, tüm maden ruhsat sahalarına ilişkin olarak yapılan denetimlerle ilgili
olarak 2013 yılı için yaklaşık bir değerlendirme yapılmak istendiğinde ve her hafta 40 heyetin
görevlendirildiği kabul edildiğinde, denetlenen 6879 sahadan heyet başına yıllık ortalama 172
sahanın düştüğü, yılın da 52 hafta olduğu dikkate alındığında yine heyet başına haftalık
ortalama asgari 3 adet denetlenen saha düştüğü, söz konusu ruhsat sahasında birden fazla
işletme olabileceği de göz önünde bulundurulduğunda, mahallinde tetkik yapan heyetin
görevini iki günlük bir sürede, kısıtlı maddi ve fiziki imkânlarla ne ölçüde yerine getirebildiği
son derece tartışmalı hale gelmekle bu sorunun ancak MİGEM’in fiziki ve beşeri sermayesinin
artırılması ve güçlendirilmesi yoluyla çözülebileceği düşünülmektedir.
1.2. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
1.2.1. MTA’nın Maden Kanunu Kapsamında Fonksiyonu
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını müteakiben, kalkınma çabaları içerisinde
madencilik sektörü de ele alınmış ve yeraltı kaynaklarımızın devlet eliyle çıkarılması ve
değerlendirilmesi amacıyla, 1933 yılında Ekonomi Bakanlığı'na bağlı "Petrol Arama ve
İşletme" ile "Altın Arama ve İşletme İdaresi" adıyla iki bağımsız kurum kurulmuştur. Daha
sonra madenlerimizin gerekli jeoloji ve madencilik yöntemleriyle sistemli olarak araştırılması
ve işletilmesi amacıyla 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik ve Arama
Enstitüsü kurulmuştur.
Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Genel Direktörlüğünün adı, 19/2/1985 tarih ve 3154
sayılı Kanunla değiştirilerek kabul edilmiş olan 31/12/l983 tarih ve 186 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin geçici 5 inci maddesi ile "Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü" olarak değiştirilmiştir. MTA Genel Müdürlüğü, 27/11/2002 tarihli ve 24949 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanan, Cumhurbaşkanlığının 26/11/2002 tarihli ve D-1-2002-792 sayılı
Onayı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlanmıştır.
1935 yılında maden aramacılığı ve yer bilimleri alanında bilimsel ve teknolojik
araştırmalar yapmak amacıyla kurulan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA),
kuruluş kanununa göre; yurdumuzun maden ve taş ocakları kaynaklarını aramak, bulmak ve
işletmeye uygun olup olmadığını tespit amacıyla gerekli etütleri, kimyasal ve teknolojik
111
analizleri yapmak ve sektöre mühendis, yardımcı personel ve kalifiye işçi yetiştirmekle
görevlendirilmiştir.
Madencilik sektörünün gelişmesi için gerekli her türlü bilgiyi üretmek ve altyapı
hizmetlerini sunmak ile görevli araştırmacı bir kuruluş olan MTA ülkemizin maden ve
hammadde kaynaklarını kuruluş kanununa uygun olarak araştırmak ve ekonomiye kazandırmak
görevini sürdürürken arama faaliyetlerini, 3213 sayılı Maden Kanununa göre kendi ruhsat
sahalarında ve talep halinde ücreti karşılığında özel ve kamuya ait ruhsatlı sahalarda yerine
getirmektedir. Buna ilave olarak Maden Kanununun 18 inci ve 47 nci maddelerine göre ruhsat
sahası civarında ve madencilik faaliyeti yapılabilecek alanlarda prospeksiyon (ön arama)
yapmaktadır.
3213 sayılı Maden Kanunun “Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü hizmetleri ile
ilgili haklar” başlıklı 47 nci maddesinde Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün
“herhangi bir ruhsat veya izne gerek kalmadan, madencilik yapılabilecek bütün sahalarda,
Kurumun yürüttüğü bir projeye bağlı olarak arama faaliyetlerinde bulunabileceği…; Bakanlık
tarafından, ruhsat müracaatlarına kapatılan alanlar ile havza ve kuşak madenciliğini
geliştirmek ve jeolojik yapıyı aydınlatmak için herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk
edilmiş veya taksir edilmiş alanlarda, Bakanlıkça da gerekli görüldüğü takdirde Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğüne arama faaliyeti yaptırılmak gayesiyle ruhsat verilebileceği”
hüküm altına alınmış, benzer bir düzenlemeye Madencilik Faaliyetleri Uygulama
Yönetmeliği’nin 102. maddesinde de yer verilmiştir. Bu doğrultuda; MTA arama yapacağı alan
içinde boş olan bölgelerin ruhsatını almak için arama ruhsatı müracaatında bulunabilmekte ve
ruhsat hakkı elde edilen sahalarda detay arama çalışmalarına geçebilmektedir. İşletilebilecek
maden varlığının bulunması halinde MTA’nın maden işletme hakkı olmadığından bu sahalar
MİGEM tarafından ihale edilmektedir.
Yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılması,
artan enerji ve sanayi hammadde talebinin güvenli ve ekonomik olarak karşılanması, arz
kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi stratejik hedefleri doğrultusunda çalışmalarını
yürütmekte olan MTA’ya 3213 sayılı Maden Kanunun 47 nci maddesi ile yüklenen “havza ve
kuşak madenciliğinin geliştirilmesi için Bakanlık tarafından da gerekli görüldüğü taktirde
ruhsat verilebileceği yönünde”ki görevin raporumuz açısından bilhassa önem taşıdığı
düşünülmektedir.
112
1.2.2. Havza Madenciliği
Maden rezervleri ve madencilik faaliyetleri, kalkınma aşamasındaki tüm ülkeler için
olduğu gibi ülkemiz için de oldukça önemlidir. Bilindiği üzere, madenler, milyonlarca yılda
oluşan ve yenilenemeyen kaynaklardır. Bu nedenle mutlaka etkin bir planlama yapılarak
üretilmelidir. Üretim yapılırken, ülkenin ihtiyaçları göz önüne alınmalı, çevreye duyarlı bir
şekilde ve kamu yararı öncelikli olarak değerlendirilmelidir. Madencilik faaliyetlerinin kaynak
kaybına yol açmadan, çevreyle uyumlu, akılcı ve ekonomik kurallara göre ve iş güvenliği- işçi
sağlığı esasları çerçevesinde yürütülmesi, bilimsel ve teknik bilginin kullanımı ile mümkündür.
Maden ve enerji hammadde aramaları, yer altı kaynaklarının ortaya çıkarılmasında
yüksek risk taşıyan ve etkin sorumluluk gerektiren bir aşamadır. Maden arama çalışmaları,
hammaddeye dayalı sektörlerin yaşayabilmesi, gelişebilmesi ve uluslararası rekabet gücünü
artırarak ülke ekonomisinin gelişmesi açısından oldukça önemlidir.
Havza madenciliği, madenlerin belirli bölgelerde bütün havzayı kapsayan bir proje
dâhilinde aranmasını ve maden ocaklarının bütüncül bakış açısı ile planlanarak
işletilmesini ifade etmektedir. Kaynak kaybı olmaması için, havza genelinde bir planlama ve
işletmecilik politikasının oluşturulması zorunludur. Oldukça geniş bir alana yayılan linyit
rezervlerinin doğal sınırlar yerine yapay olarak oluşturulmuş sektörlere bölünmesi bu açıdan
yanlış bir yaklaşımdır. Saha sınırlarının tam olarak belirlenmeden üretim projesi yapılması da
çeşitli sorunlar yaratmaktadır. Kömür havzaları bir bütün olarak değerlendirilmeli,
havalandırma, nakliyat, işçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımları havza bütünü ele alınarak
projelendirilmelidir. Aynı havzada farklı firmaların, değişik ya da aynı zamanda yaptıkları
planlama ve üretimi, birbirlerinden bağımsız, habersiz, birbirlerini olumsuz etkileyebilecek
şekilde yerine getirmesine izin verilmemelidir.
İş sağlığı ve güvenliği ilkelerine uygun faaliyet gösterecek bir kömür madeni işletmesi
için çok ciddi yatırımlar yapılması gerekir. Bir yeraltı madeninde sıfırdan başlanıldığı zaman
ilk üretim ortalama 3 sene sonra yapılabilmektedir. Gerçek üretim ise orta ölçekli bir kömür
madeninde 6-7 yıl sonra başlamaktadır. Bütün yatırımların yapıldığı tarihten 6-7 yıl sonra para
kazanmaya başlanacak ve muhtemelen sonraki 3-4 senede kârlı hale gelmeye başlayacak bir
işin daha büyük ölçekli planlanması şarttır. Oysa sektördeki idari uygulamaya bakıldığında
büyük kömür havzalarının 5-10 yıllık ticari ömrü olan küçük sahalara bölünerek, özelleştirildiği
görülmektedir. Bu küçük ölçekli sahaları işleten firmalar ilk yatırım maliyeti yüksek
projelerden kaçınmakta ya da bu yatırımları karşılayamamakta; işçi sağlığı ve iş güvenliğine
yönelik önlemler başta olmak üzere havalandırma, nakliyat vb. önemli konularda eksik
113
yatırımlar yapmaktadırlar. Bu hususlardan kaçınılması için yeraltı kömür maden rezervlerinin
havza şeklinde planlanıp ona göre üretim ve güvenlik sistematiği geliştirilmesi gerekmektedir.
Aynı havza içerisinde birbirlerinden bağımsız işletme projesi hazırlanılması ve
faaliyet gösterilmesi iş güvenliği açısından olduğu gibi maliyet ekonomisi açısından da
sorunludur. Hatta belirli bir kömür havzasındaki rezervin paylara bölünüp yıllara sâri olarak
küçük ölçeklerle özel sektöre verilmesi de aynı açıdan sorunludur. Örneğin 10 yıllık bir proje
için yapılacak makine ve güvenlik yatırımlarının boyutu, o havzadaki tüm bölgeler birlikte
projelendirildiğinde ekonomik olabilir. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda yapılacak ihaleleri
alamama gibi ciddi bir riske sahip olan yatırımcı-işletmeci için, teknoloji yoğun yerine emek
yoğun bir üretim sistemi ve iş güvenliği dâhil tüm maliyetlerde tasarruf etmek cazip hale
gelecektir. Bu itibarla yatırımcıların bu açıdan korunması; havza madenciliğine geçilmesi veya
işini kurallara uygun yapması şartıyla diğer bölgeler için öncelik hakkı verilmesi ile
gerçekleştirilebilir.
Bir yeraltı kaynağının küçük parçalara bölünerek farklı işletmelerce işletilmesi
sürdürülebilir doğal kaynak yönetimine de aykırıdır. Çünkü bu sahalarda cevher parçalara
bölünüp çıkarıldığından farklı işletmelerin sınırlarında rezerv kayıpları olması kaçınılmazdır.
Ayrıca güvenli madencilik sistemlerinin başlangıç yatırımları çok yüksektir. Dolayısıyla
rödövans ile cevheri işleten firmaların yeterli yatırım sermayelerinin olmaması durumunda
Soma’da olduğu gibi işgücüne dayalı bir madencilik kaçınılmaz olmaktadır. Rezervi parçalara
bölüp üretime açmak maksimum kâr açısından ölçeği küçülteceğinden büyük bir ulusal
kayıptır. Eğer bu maden, söz konusu güvenlik maliyetleri hesaba katıldığında kâr etmiyorsa, o
zaman hepimizin hakkı olan bu yeraltı kaynağı, bizlere ve gelecek nesillerimize katkı
sağlamadan, sadece işletme sahibinin belli bir süre zenginleşmesine hizmet ederek heba
edilmemelidir.
Madenciliğin pahalı bir iş olması yani riske edilen sermayenin yüksekliği, ölçek
ekonomisinin uygulanmasını zorunlu kılan bir diğer nedendir. Madenin tetkiki ve aranması
aşamasında yapılan büyük sabit yatırımların neticesinde, pek çok durumda işletme projesi
ekonomik açıdan uygulanabilir görülmeyerek projeden vazgeçilebilmektedir. Bu itibarla
yalnızca proje ruhsatı için değil, arama ruhsatı açısından da, faaliyetlerin verimliliği yönüyle
ölçek ekonomisi önem arz etmektedir. Havza madenciliğinin ölçek ekonomisi gerektiren bir iş
olması, bu iş için gerekli sermayenin temin edilmesi açısından alternatif yöntemlerin
düşünülmesi gerekliliğini ön plana çıkarmaktadır.
Bu alandaki dünya örnekleri incelendiğinde; madencilik alanında faaliyette
114
bulunmak isteyen özel ve tüzel kişilerin, buldukları maden kaynakları ve cevherlere
ilişkin detaylı ve güvenilir raporları dayanak göstererek borsalardan sermaye
topladıkları görülmektedir. Ancak bu süreçte, arama faaliyetinin sonuçlarına ilişkin raporların
içeriği, detay düzeyi ve güvenilirliği oldukça önemli hale gelmektedir. Bu nedenle pek çok
ülkede arama faaliyetleri, sonuçlar, raporlama ve bu faaliyetleri gerçekleştirecek
profesyonellere ilişkin kriterler belirli standartlara bağlanmıştır. Avustralya’da keşif sonuçları,
maden kaynakları ve cevher rezervleri raporlaması ile ilgili olarak geliştirilen JORC kodundan
hareketle diğer ülkelerde geliştirilen benzer standartlar JORC benzeri düzenlemeler olarak
adlandırılmaktadır. JORC Kodunun temel prensiplerden olan şeffaflık ve gerçekleşebilirlik,
kamusal raporları okuyanlara, raporun anlaşılması için sunumu açık ve kesin olan, yanıltıcı
olmayan yeterli düzeyde gerekçeli ve nitelikli bilgi verilmesini gerektirmektedir. Böylelikle
yatırımcıların, borsada gerçekleştireceği işlemlerden önce gerekli her konuda bilgi sahibi
olması ve yanlış yönlendirmelerden kaçınılması hedeflenmektedir. Diğer temel prensip olan
yeterlilik ise, raporların, uygulanabilir mesleki etik kurallarına uyan yeterince kalifiye ve
deneyime sahip kişilerin sorumluluğundaki çalışmalara dayandırılmasını ifade etmektedir. Bu
şekilde raporları hazırlayanların alanlarında yetkin ve itibarlı kimseler olacağı hususunda bir
standart oluşturulmaktadır.
Örneğin Şili’de keşif özellikleri, maden kaynakları ve cevher rezervleri ile ilgili
belgeleme kodu, Güney Afrika’da keşif sonuçları, maden kaynakları ve maden rezervleri
raporları ile ilgili SAMREC kodu, İngiltere’de maden keşifleri sonuçları, maden kaynakları ve
maden rezervleri raporlaması ile ilgili kod, ABD’de Madencilik, Metalürji ve Keşifler ile ilgili
Cemiyet’in (SME) raporlama keşif sonuçları, maden kaynakları ve maden rezervleri ile ilgili
rehberi, Moğolistan’ın maden kaynakları ve rezervlere ilişkin kamuya açık araştırma raporları
kodları bulunmaktadır. Ayrıca Metalürji ve Madencilik Kuruluşları Konseyi’nin (ICMM)
himayesinde 1994 yılında oluşturulan Ortak Rezervler Uluslararası Raporlama Standartları
Komitesi’nin (CRIRSCO) keşif sonuçları, maden kaynakları ve maden rezervleri kamu
raporları ile ilgili uluslararası raporlama şablonu standartları bulunmaktadır.
Ülkemizde havza madenciliğine geçiş yapılması durumunda, bu süreçte küçük ve orta
ölçekteki hatta ülkemiz açısından büyük ölçekte olduğu değerlendirilen ancak küresel ekonomi
ölçeğinde küçük olarak nitelendirilebilecek bazı işletmelerin kapanması, birleşmesi veya
sermaye yapılarını güçlendirerek büyümeleri ihtimallerinden birisi gerçekleşmesi kaçınılmaz
olacaktır. Bu itibarla uzun dönemde, yukarıda belirtilen nitelikleri haiz ulusal işletmelerin
buldukları cevherler için borsadan sermaye toplamaları açısından uluslararası arama sonuçları
115
ve rezerv raporlama standartlarının kabul edilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Sonuç olarak bizlerin ve gelecek nesillerin üzerinde hak sahibi olduğu yer altı
zenginliklerimizin kaynak kaybına neden olmadan rasyonel olarak değerlendirilebilmesi için,
Zonguldak ve Soma örneğinde olduğu gibi büyük bir havza geneline yayılmış kömür
damarlarının işletilmesinde, havzanın parçalara ayrılarak işletilmesi yerine bir bütün olarak
değerlendirildiği havza madenciliği uygulanmasına geçilmesi gerektiği düşünülmektedir.
Bu bağlamda MTA’nın havza madenciliğine ve ölçek ekonomisine geçişin bilimsel
ve teknolojik alt yapısını oluşturması, yer altı zenginliklerimizden azami verimlilik elde
edilmesi için arama faaliyetlerine ilişkin ülkemiz koşullarına uyumlaştırılmış uluslararası
standartları belirlemesi ve firmaların MİGEM’e ruhsatlandırma/sertifikalandırma
başvurusu öncesinde bu standartlar kapsamında yeterliliğini denetleyerek bir nevi
başvuruyu akredite etmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1.3. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) 22/05/1957 tarihinde 6974 sayılı Türkiye
Kömür İşletmeleri Kurumu Kanunu ile kurulmuştur. 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile faaliyet alanında düzenlemeye gidilen TKİ karlılık,
verimlilik prensipleri çerçevesinde ticari esaslara göre faaliyet gösteren, sorumluluğu
sermayesiyle sınırlı, tüzel kişiliği haiz bir iktisadi devlet teşekkülü olup; 233 sayılı KHK ve
Ana Statü hükümleri ile saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabidir.
27/11/1984 tarih ve 18588 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Türkiye Kömür İşletmeleri
Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü, TKİ adı altında teşkil olunan Teşekkül'ün hukuki
bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı ortaklık ve
iştirakleri ile bunlar arasındaki ilişkileri ve ilgili diğer hususları düzenlemektedir.
Bahsi geçen Ana Statünün 4 üncü maddesinde, Kurumun amacı, linyit, turb, bitümlü şist,
asfaltit gibi hammaddeleri değerlendirmek, ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak, yurt ekonomisine
olabildiğince katkıda bulunmak, plan ve programlar düzenlemek, takip etmek, uygulama
stratejilerini belirlemek ve bu stratejilerin gerçekleştirilmesini sağlamak olarak belirtilmiştir.
Aynı maddede TKİ'nin faaliyet konuları;
 Faaliyetlerle ilgili sayılan her türlü madenleri işletmek veya işlettirmek ve bu amaçla
aramak,
 10.06.1983 tarih, 2840 sayılı Kanunun 2'nci maddesi gereğince asfaltit madeni işletmek
116
ve bu amaçla da aramak,
 İştigal konusuna giren hususlarda gerekli sanayi tesisleri kurmak ve işletmek,
 İşletme çalışmalarına yan ürün ve artıkları değerlendirmek,
 İştigal faaliyetleri için gerekli etüd, arama ve araştırma yapmak veya yaptırmak,
 Konu ile ilgili her türlü nakliye tahmil ve tahliye işleri yapmak veya yaptırmak,
 İthalat, ihracat ve sigorta acentalığı dahil her türlü ticari faaliyette bulunmak, ayni ve
fikri haklar almak veya satmak,
 Faaliyetlerini yürütmek için gerektiğinde istimlak işlemlerini yapmak,
 Bu hizmetlerin görülmesi ve geliştirilmesi için kaynaklar sağlamak ve arttırmak,
 Gerektiğinde yurt içinde veya yurt dışında ortaklıklar kurmak veya tasfiye etmek,
kurulmuş veya kurulacak ortaklıklara iştirak etmek veya ayrılmak,
 Müesseseler ve bağlı ortaklıklar arasında koordinasyonu sağlamak, müesseseler ve bağlı
ortaklıkların bütçeleri ile, fiat tarife ve yatırımlarının genel ekonomi ve madencilik, Enerji ve
Yakıt politikalarına uyumunu sağlamak,
 Gerçek ve tüzel kişilerin istihsal ettiği linyit, turp, bitümlü şist gibi enerji
hammaddelerini ve Türkiye Taşkömürü Kurumu'nun FOB ve FOW olarak sattığı kömürler
dışındaki taşkömürü ile özel idareler ve belediyelerin ve bunlara bağlı işletmelerin, iktisadi
devlet teşekküleri ve müesseselerinin gerçek ve tüzel kişilerin ürettiği kok, briket kömürleri ile
koklaşma esnasında elde edilen tali maddeleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca
onaylanacak teknik şartname ve yönetmelik esasları dahilinde alıp satmak,
 Üretilen kömürlerden hangi cinslerin hangi bölgelerde kullanılacağının tespiti ile
programını hazırlamak ve Bakanlığın onayını müteakip uygulamak,
 Üretilen kömürlerin kullanım, stoklama ve yakılması konularında halka öğretici bilgiler
vermek ve yardımcı olmak,
 Bu amaç ve faaliyet konuları ile ilgili olarak, gayrimenkul almak, satmak, kiralamak,
kiraya vermek leh ve aleyhte rehin, ipotek, intifa, irtifak hakları, gayrimenkul mükellefiyeti
vesair hakları tesis etmek,
 İstihdamı
geliştirme
çalışmaları
kapsamında
programlarının uygulanmasını sağlamak,
117
düzenlenen
beceri
kazandırma
 Kurulmuş ve kurulacak küçük ve orta büyüklükteki özel kuruluşlara idari ve teknik
alanlarda rehberlik yapmak olarak sıralanmıştır.
 TKİ, yaklaşık 5 bin 500 kişilik doğrudan personeli ve özel sektörden hizmet alımıyla
temin ettiği 12 bin kişi olmak üzere yaklaşık 17 bin 500 kişiye istihdam sağlamaktadır.
Görevlerin yürütülmesi amacıyla merkez ve taşra teşkilatında doğrudan olarak istihdam
edilen personel sayısı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:
İşyeri Adı
Genel Müdürlük
Ege Linyitleri İşlt. Müessesi Müd.
Garp Linyitleri İşlt. Müessesi Müd.
Çan Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü
Bursa Linyitleri İşletmesi Müdürlüğü
Ilgın Kontrol Müdürlüğü
Saray Kontrol Müdürlüğü
Silopi Kontrol Müdürlüğü
Göynük Kontrol Müdürlüğü
Dodurga Kontrol Müdürlüğü
Didim Eğt. ve Din. Tes.
Akçay Eğt. ve Din. Tes.
İzmir Misafirhane
İzmir Gümrük
Kadrolu
111
18
15
9
12
1
1
1
1
-
Sözleşmeli
550
279
289
88
146
19
5
42
3
5
2
1
5
4
İşçi
105
1435
1570
276
314
20
29
7
3
3
-
Toplam
766
1732
1874
373
472
39
6
72
4
6
9
4
8
4
Tablo 9: Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel Müdürlüğü Merkez ve Taşra Birimleri
Personel Sayısı (Ağustos 2014 itibariyle) Kaynak: TKİ verileri
TKİ bu faaliyetlerini, Genel Müdürlüğe bağlı tüzel kişiliğe sahip 2 Müessese Müdürlüğü,
müesseselere bağlı 2 İşletme Müdürlüğü ve rodövans ile özel kuruluşlara işlettirilen sahalardaki
çalışmaların kontrolü amacıyla kurulmuş doğrudan Genel Müdürlüğe bağlı 5 adet Kontrol
Müdürlüğü, bağlı ortaklık, iştirak, banka şubeleri ve diğer birimleri vasıtasıyla yerine
getirmektedir.
Cumhuriyet'in ilanından sonra ETİBANK'a devredilen Manisa'nın Soma ilçesinde
bulunan Soma linyitleri, 1957 yılında TKİ'ye devrinden sonra, 1957- 1978 yılları arasında Garp
Linyitleri İşletmesi (GLİ) Müessesesi Soma Müdürlüğü adı altında faaliyet göstermeye
başlayarak 01/04/2004 tarihinden itibaren Ege Linyitleri İşletmesi (ELİ) Müessesesi
Müdürlüğü bünyesine alınmıştır.
Karlılık ve verimlilik prensiplerini öncelik olarak belirleyen TKİ, özelleştirme politikaları
doğrultusunda yerli kaynakların kullanımını sağlamak, termik santrallere olan kömür üretme
118
taahhüdünü yerine getirmek, ısınma amaçlı talepleri karşılayabilmek ve dışa bağımlılığı
azaltmak adına alternatif çözüm yolları aramıştır. Bu doğrultuda kömür üretimi için rödövans
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu (KİK) çerçevesinde hizmet alımı ihaleleri yoluyla özel
sektör üretimine yönelerek ruhsatına sahip olduğu diğer kömür ocakları gibi Soma kömür
ocağını da ekonomiye kazandırma yolunu tercih etmiştir.
1.3.1. Rödövans Uygulaması ve Niteliği
Fransızca kökenli olan rödövans (redevance) kelimesi Türkçe'de üretim payı anlamına
gelmektedir. Literatürde ise; rödövans, "maden ruhsat alanlarının, hukuki hak ve sorumlulukları
kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile özel ya da tüzel bir kişiye, bir
süre tahsis edilmesi durumunda, maden ocağı işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişinin, esas
ruhsat sahibine, ürettiği her bir ton maden için ödemeyi taahhüt ettiği meblağ" olarak
açıklanmaktadır. Rödövans sözleşmesi ise; ruhsat sahalarındaki madenlerin üretilerek
değerlendirilmesi amacıyla üçüncü kişilere veya kuruluşlara tasarruf hakkı sağlamak üzere
ruhsat sahasının tamamı ya da bir kısmı için ruhsat sahiplerinin bu kişilerle yapmış oldukları
sözleşmeleri tanımlamaktadır.
3213 sayılı Maden Kanunu'nda ya da başka bir kanunda rödövans sözleşmesiyle ilgili
özel bir düzenleme olmadığı için bu tür sözleşmeler hakkında 6098 sayılı Türk Borçlar
Kanunu'nun 357 ve devamı maddelerinde düzenlenen "ürün kirasına" ait hükümler
uygulanmaktadır. 6098 sayılı Kanunun 357 nci maddesinde “Ürün kirası kiraya verenin,
kiracıya, ürün veren bir şeyin veya hakkın kullanılmasını ve ürünlerin devşirilmesini bedel
karşılığında bırakmayı üstlendiği sözleşmedir. Ürüne katılmalı kira, kira bedelinin devşirilecek
ürünün belli bir oranı olarak kararlaştırıldığı ürün kirasıdır. Bu oran sözleşmeyle
kararlaştırılmamışsa, yerel âdete göre belirlenir." hükmüyle ürün kirası tanımlanmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23/10/2013 tarih 2013/14-215 Esas, 2013/1487 Karar
sayılı ilamında da; "...Dava, 15.03.2005 başlangıç tarihli rödövans sözleşmesi uyarınca
ödenmeyen 2006 ila 2010 yılları rödövans bedeli, KDV dahil 764.640,00 TL'nin avans faiziyle
birlikte tahsili istemine ilişkindir. ...Taraflar arasında varlığı çekişmesiz olan 15.03.2005
tarihli sözleşme, hasılat kira sözleşmelerinin bir türü olan rödövans sözleşmesidir..." demek
suretiyle Türk Borçlar Kanunu'nun ürün / hasılat kirasına ilişkin hükümlerinin uygulanacağına
işaret etmiştir.
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun yürürlükte bulunduğu tarihte
2011/12203 Esas, 2012/824 Karar sayılı ve 25.01.2012 tarihli ilamıyla, rödövans sözleşmesinin
119
hasılat kira sözleşmesinin bir türü olduğunu açıkladıktan sonra bu sözleşmeyi aşağıdaki şekilde
tanımlamıştır.
“...Burada öncelikle Borçlar Kanunu'nun hasılat kirasına ilişkin hükümlerinden söz
etmek yerinde olacaktır.
Hâsılat kirası, hâsılat veren bir mal veya hakkın kullanılmak, semerelerinden
yararlanılmak ve işletmek üzere bir bedel karşılığında kiralayan tarafından kiracıya
devredilmesinin taahhüt edilmesidir. Başka bir deyişle, hâsılat kirasında kiralayan hasılat
getiren bir malı ya da hakkı, kiracının bu mallın semeresinden yararlanmasını da içerecek
şekilde kiralamaktadır. Hâsılat kirasının konusunu hâsılat getiren bir taşınır veya taşınmaz
yahut bir ticari işletme veya hak oluşturabilir. Görülüyor ki, hasılat kirasında işletmenin verim
kabiliyetinin olması önemlidir. Hasılat kirasında, kiracının gayesi semere elde etmek
olduğundan, bu istihsali yapabileceğine dair kiralayan tarafından bir teminat verilmese bile,
aktin muhtevasında böyle bir teminatın var olduğu kabul edilir ve üretimdeki düşüklük kural
olarak ayıp sayılır.
Aslında Borçlar Kanunu'nun hasılat kirasına ilişkin hükümleri içinde adi kira
sözleşmelerine dair BK m.250'de olduğu gibi "kiralanan, kiralama müddeti zarfından kiracının
bir kusuru olmaksızın akitten maksut olan kullanılmak mümkün olmayacak veya ehemmiyetli
surette azalacak bir hale düştüğü takdirde kiracı, ücretten mütenasip bir miktarın tenzilini talep
edebileceği gibi; ayıp münasip bir müddet zarfından bertaraf edilmezse, akti dahi feshedebilir.
Kiralayan, kendisinin bir kusuru olmadığını ispat edemez ise tazminat ile mükellef olur"
şeklinde bir hüküm yoktur. Fakat BK m.273 uyarınca "kiralayan, kira müddeti zarfından
icrasına zaruret hasıl olan tamiratı kiracı tarafından ihbar edilir edilmez masrafı kendisine ait
olmak üzere yapmaya mecburdur". Bu hükümle amaçlanan kiracıya kullanmak ve işletilmek
üzere bırakılan işletmenin devamlılığını sağlamaktır. Buna göre hasılat kirasında da sürekli
borç ilişkisi doğuran kira sözleşmesi devam ettiği sürece kiralayan, kiralananı kullanmaya ve
işletmeye elverişli halde bulundurmak, işletmenin bu durumunu korumak ve ortaya çıkan bütün
engelleri kaldırmak zorundadır. Bütün bu anlatılanlardan sonra kısaca belirtmek gerekirse,
hasılat kirasında işletmenin verimliliğinde hem kiracının hem de kiralayanın ortak borcu ve
ortak menfaati vardır…”
6098 sayılı Kanunun ürün kirasını düzenleyen 357 nci maddesi ile 818 sayılı Kanunun
hasılat icarının tarif edildiği 270 inci maddesi benzer hükümler içerdiğinden, yukarıda bahsi
120
geçen Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin kararında açıklanan hususların halen geçerliliğini
koruduğu değerlendirilmiştir.
1.3.2. Rödövans Uygulamasının Türk Hukukunda Gelişimi
3213 sayılı Kanunun "Hakların bölünmezliği, devir ve intikali" başlıklı 5 inci maddesinde
"Madenler üzerinde tesis olunan ilk müracaat (takaddüm), arama ruhsatnamesi, buluculuk ve
işletme ruhsatı haklarının hiç birisi hisselere bölünemez. Her biri bir bütün halinde muameleye
tabi tutulur. Maden ruhsatları ve buluculuk hakkı, devredilebilir. Durum maden siciline şerh
edilir. Devir muamelesi maden siciline şerh edilmesi ile tamam olur..." denilmek suretiyle
hakların bölünememesi ilkesi kabul edilmiştir. Bu ilkenin konulmasındaki temel amaç,
şüphesiz ki işletilmesinde kamusal yarar olan madenlerin ekonomik ve akılcı olarak
değerlendirilmesini sağlamaktır. Ancak emredici nitelikte olan bu kanun hükmüne rağmen
uygulamayla
ortaya
çıkan
ruhsat
sahibi
ile
işletmeci
arasında
yapılacak
kira
sözleşmeleri/rödövans sözleşmeleri vasıtasıyla hukuki olmasa da fiili olarak sınırlar belirlenip,
ruhsatların bölünmesi gerçekleştirilerek bu hüküm aşılmıştır.
Rödövans sözleşmelerinin Türk madencilik sektöründe tarihi gelişimine bakıldığında;
Maden Yönetmeliğinin 32 nci maddesini değiştiren 06/11/1990 tarih ve 20687 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Yönetmelik hükmüyle rödövans sözleşmesinin yapıldığı tarihten itibaren
bir ay içerisinde MİGEM'e bildirme ve uygun görüşünün alınması düzenlemesi getirilerek
rödövans ve maden kirası sözleşmesinin varlığının kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca Danıştay'ın 1. Dairesi'nin 31/02/1997 tarih ve 1997/3 Esas, 1997/13 Karar sayılı
istişari görüşüyle madenlerle ilgili rödövans benzeri sözleşmelerin niteliği gereği üçüncü
kişilere karşı ileri sürülebilecek haklar içermesi nedeniyle bu tür sözleşmelerinin aleni maden
siciline işlenmesi kabul edilmiştir. Ancak Maden Kanunu'nda yer almaması sebebiyle yasal
dayanağı olmayan rödövans uygulamasının yönetmelikte bir paragraf ilavesi ile düzenlenmesi
birçok açıdan tartışmalara mahal vermiştir.
Bahsi
geçen
Yönetmelikteki
"...Sözleşme hükümlerine
dayanılarak
yapılacak
işletmecilikte taraflar arasında çıkan anlaşmazlıkların, maden ruhsat sahasındaki faaliyetlerin
aksamaması, rezervlerin teknik yönden en iyi biçimde işletilmesini teminen, sözleşme hükümleri
de dikkate alınarak sahadaki faaliyetlerin denetimi ve yürütülmesi hususunda Bakanlık
tarafından yapılan incelemeler sonucunda
verilecek Bakanlık kararı geçerlidir.”,
düzenlemesinin idare üzerinde yarattığı zorluklar nedeniyle Bakanlık, kendisine yüklenen
sorumluluklardan kurtulmak gayesiyle 03/02/2005 gün 25716 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin geçici 2 nci maddesiyle, rödövans
121
sözleşmelerinin maden siciline işlenmesine son verilmiştir. Yönetmeliğin yayımı tarihinden
sonra ruhsat sahiplerinin, Kanun kapsamındaki faaliyetleri ile ilişkili olarak üçüncü kişi ya da
kuruluşlarla yaptığı sözleşmelerin Genel Müdürlüğe bildirilmesine ve görüş alınmasına gerek
olmadığı, yine sözleşmelerin yenilenmesi, sürelerinin uzatılması ve hükümlerinin değiştirilmesi
taleplerinde Genel Müdürlükten görüş alınmasına gerek olmadığı, ancak ruhsat sahasındaki tüm
faaliyetlerden Genel Müdürlüğe karşı ruhsat sahibinin sorumlu olduğu hususları Yönetmelikte
hüküm altına alınmıştır. Bu düzenlemeyle Devlet, bu alandan tamamen çekilerek, konusu
"kamu malı" olan sözleşmelerden kamusal denetim mekanizmalarını mahrum bırakmıştır.
Bu arada, TKİ Yönetim Kurulu'nun 30/03/2007 tarihinde 5/244 sayılı aldığı kararla;
TKİ’nin uhdesinde bulunan, ancak Kurumca yapılan ekonomik değerlendirmeler sonucu
yatırım yapılması ve çalışılması uygun görülmeyen veya Kurumun kömür ihtiyacına çözüm
sağlayabilmek için Kurumca yapılan değerlendirmeler sonucu ekonomik görülen ancak
Kurumca yatırım yapılmayacak ruhsatlı sahalarda veya panolarda rödövans karşılığı üretim
yaptırılmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla “Rödövans Uygulama Yönergesi”
yürürlüğe girmiştir.
Yönergenin "Tanımlar" başlıklı 3 üncü maddesinde "Kontrol Birimleri"; işletmecinin
sahada yapacağı her türlü madencilik faaliyetlerini ve tahakkuka esas üretim miktarını kontrol
edecek idarece görevlendirilmiş elemanlardan oluşan birimler olarak tanımlanarak; bu
birimlerinin görevleri aynı Yönergenin 10 uncu maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre;
kontrol birimlerinin, madencilik faaliyetlerinin sözleşme ve şartname hükümlerine ve
uygulama projesine uygun olarak yürütümünü, rödövans tahakkukuna esas teşkil edecek üretim
kayıtlarını, işletmecinin Kurum adına üstlenmiş olduğu (Maden kanunu ve Yönetmeliklerinde
belirtilen) yükümlülükleri yerine getirip getirmediğini görsel, uydu, kamera vs. gibi
yöntemlerle denetlemek, şartname ve sözleşme hükümleri ile uygulama projesine uygun
olmayan faaliyetlerin tespiti halinde işletmeciyi yazılı olarak uyarmak gerektiğinde
sözleşmenin cezai hükümlerini uygulamak, fesih ve tasfiye koşullarının varlığı halinde durumu
yetkili birimlere bildirmekle görevli olduğu düzenlenmiştir.
Yine anılan yönergede, her yıl sonunda işletmecinin faaliyetlerinin, Maden Kanunu ve
yönetmeliklerine, şartname, sözleşme ve uygulama projesine uygunluğu, idare tarafından
oluşturulan ve işletmecinin de katılacağı bir komisyon ile tespit edilerek taraflarca buna uygun
bir tutanak düzenlenmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Sözleşme süresinin sona ermesi,
fesih ve tasfiye durumlarında da aynı işlemin uygulanacağı belirtilmiştir.
122
Daha sonra, 10/06/2010 tarih ve 5995 sayılı Kanunun 17 nci maddesiyle 3213 sayılı
Maden Kanunu'na Ek 7 inci madde eklenmiş; "Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının
bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu
alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile
ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin
Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz." hükmüyle ilk kez "rödövans
sözleşmesi" kavramı Maden Kanunu'nda yer bulmuştur.
Nihai olarak, 03/02/2005 gün 25716 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden Kanunu
Uygulama Yönetmeliği, 06/11/2010 tarihli ve 27751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği ile yürürlükten kaldırılmış; ancak, 03/02/2005
tarihinden sonra, ruhsat sahiplerinin Kanun kapsamındaki faaliyetleri ile ilişkili olarak üçüncü
kişi ya da kuruluşlarla yaptığı sözleşmelerin Genel Müdürlüğe bildirilmesinin zorunlu
olmadığına ilişkin hüküm, yeni yönetmeliğin Geçici 1 inci maddesinde muhafaza edilmiştir. Bu
hüküm, taşkömürü dışındaki madenlerin ruhsat sahiplerinin, madenlerin işletilmesinin özel
hukuk hükümlerine göre üçüncü kişilere devrine dayanak olmuştur.
1.3.3. Rödövans Uygulamasının Asıl İşveren-Alt İşveren İlişkisi Kapsamında
Değerlendirilmesi
Rödövans mahiyeti itibari ile, halk arasında taşeron olarak bilinen ancak yasal
mevzuatımızda asıl işveren - alt işveren olarak tanımlanan müesseseye benzemektedir. 4857
sayılı İş Kanunun 2 nci maddesinde "...Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet
üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile
teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini
sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan
ilişkiye asıl işveren - alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine
karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu
toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur ..."
denilmek suretiyle asıl işveren-alt işveren ilişkisi tanımlanmıştır. Benzer bir tanıma Alt
İşverenlik Yönetmeliğinde de yer verilmiştir.
Ancak Yargıtay kararlarında, yürürlükteki mevzuata göre, rödövans ilişkisinin asıl
işveren-alt işveren ilişkisi olmadığı açıklanmıştır. Konuya ilişkin olarak; tazminat ve işçilik
alacaklarının tahsili istemiyle açılan davanın temyiz incelemesinde Yargıtay 7. Hukuk Dairesi
31/12/2013 tarih ve 2013/24576 Esas, 2013/24205 Karar sayılı ilamında; "... Uyuşmazlık 3213
sayılı Maden Kanununda değişiklik yapan 10/06/2010 – 5995 sayılı Kanunun 17. maddesi
123
uyarınca bu tarihten öncesi ve sonrasına ilişkin davalıların sorumluluğu, aralarındaki hukuki
ilişkinin niteliği, davalılar arasında asıl işveren – alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı
noktasında toplanmaktadır.
3213 sayılı Maden Kanununun Ek 7. maddesinde "(Ek madde: 10/06/2010 – 5995 S.K:/17
md.) Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü
kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik
faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki
sorumluluklar rödövansçıya ait olacağı, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden
Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı" bildirilmiş olup söz konusu
hüküm yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulandığında, bu tarihten , iş sözleşmesinin
sona erdiği tarihine kadar olan dönemdeki işçilik alacaklarından sadece rödövans sözleşmesi
ile çalışan firma sorumlu olacaktır. Anılan yasanın yürürlük tarihinden önceki dönemdeki
dava konusu alacaklardan davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna karar
verilmesi gerekir. Buna göre davalıların sorumluluk dönemlerine göre hesaplamalar yeniden
yapılarak, süresinde ve yerinde olan zamanaşımı def'i değerlendirilerek çıkacak sonuca göre
bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır ..." ifadelerine yer
vermiştir.
Yargıtay kararında özellikle değinilmesi gereken bir husus vardır ki; o da 3213 sayılı
Maden Kanununun Ek 7 nci maddesinin yürürlük tarihi olan 24/06/2010 tarihinden önceki
dönemdeki işçilik alacaklarından ruhsat sahibi ve rödövansçının müştereken ve müteselsilen
sorumlu olduğudur. Buradan hareketle, madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş
sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar her iki tarafın üzerinde olup,
Ek 7 nci maddenin yürürlük tarihinden önce yapılan rödövans sözleşmelerinde asıl işveren – alt
işveren ilişkisinin bulunduğu sonucuna ulaşılabilecektir.3213 sayılı Kanunun genelinde ve
ruhunda, ruhsat sahibinin, ruhsat hukukunun devamı için olan sorumlulukları ile iş güvenliğinin
sağlanması için gerekli sorumlulukları ele alınmıştır. Fakat, Kanun'un Ek 7 nci maddesinin son
cümlesi olan "Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını
ortadan kaldırmaz." ifadeleri İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki
sorumlulukların rödövansçıya ait olacağı hükmüyle tezatlık oluşturmaktadır.
Tüm bunların yanı sıra Soma kazası sonrasında Soma Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
soruşturma kapsamında bilirkişi heyetinden aldığı raporda; "…TKİ tarafından, önce Park Enerji AŞ'ne,
daha sonra Soma Kömür AŞ'ne “Hizmet Alım Sözleşmesi İle Verilen İhale Konusu 15.000.000 Ton Kömür Üretim
124
İşi” 4857 sayılı İş kanunu hükümleri açısından muvazaalı (hileli) olarak görülmektedir. Konuya ilişkin olarak hem
Sayıştay KİT raporlarında, hem de TKİ tarafından yayımlanmış olan 2013 yılı Faaliyet Raporunda bu duruma
dikkat çekilmiştir. Asli görevi kömür işletmeciliği olan, gerekli bilgi birikimi ve teknik personel desteğine sahip
Türkiye Kömür İşletmeleri'nin asıl işi olan yeraltı kömür üretimini, hizmet alım sözleşmesi ile iş güvenliğini göz
ardı ederek, maliyet kaygısıyla alt işverene devretmesi nedeniyle; TKİ Yönetim Kurulu Başkanı; TKİ İşletme
Dairesi Başkanı, asli kusurludur." ifadeleri dikkat çekici görülmüştür.
Sonuç olarak, 3213 sayılı Maden Kanunu, ruhsat sahibini özne olarak kabul eden, maden
sahasında ruhsat sahibince çalışılacağını öngören, gerek genel hükümleri gerekse yaptırımları
bakımından ruhsat sahibini muhatap kabul eden bir yasadır. Bu nedenle rödövans ve taşeronluk
gibi uygulamalar kanunun ruhsat sahibi esaslı omurgasıyla ters düşmektedir. Tüm bu hususlar
bir arada düşünüldüğünde; Türkiye’nin yeni bir madencilik stratejisine ihtiyacı olduğu,
rödövans ve hizmet alımı gibi yöntemlerin temelden gözden geçirilmesi ve akıbetine karar
verilmesi gerektiği açıkça ortaya çıkmaktadır.
1.3.4. Soma Özelinde Dayıbaşı / Taşeron Uygulaması
Soma'da konunun tarafları ile yapılan görüşmelerde sıklıkla yakınılan ve işçileri ne
pahasına olursa olsun bir üretim yarışına zorladığı iddia edilen "dayıbaşılık" sistemine de önemi
gereği Raporumuzda değinme ihtiyacı duyulmuştur.
Soma kazası ile tekrar gündeme gelen tarım sektöründe yaygın bir uygulama olan halk
arasında “dayıbaşılık”, sistemde “taşeronluk” olarak adlandırılan uygulama Soma özelinde
“hadihadicilik” şeklinde ifade edilmektedir.
TKİ'nin hizmet sözleşmelerinde, üretimde taşeronların çalıştırılmasını yasaklamasına
rağmen maden ocağında 30’ar 60’ar kişilik işçi gruplarının başında ekipler halinde dayıbaşı
denilen kişiler bulunmaktadır. İşçiler Soma Kömürleri A.Ş.’nin kadrosunda çalışmaktayken
aslında dayıbaşılar tarafından işe alınmaktadır. Maden ocağında dayıbaşıların emrinde çalışan
işçiler, ücretlerini de bu kişilerden almaktadırlar. İşveren şirket dayıbaşına işçi başına ödeyeceği
ücreti söylemekte, dayıbaşı işsiz madencilere ulaşıp onların zor durumlarından faydalanarak
kendilerine işverenin önerdiği ücretten daha azını teklif etmektedirler. Dayıbaşılar, şirketten
aldıkları maaşla birlikte getirdiği işçilerin çalışmasıyla doğru orantılı olarak işverenden prim de
almaktadırlar.
Birebir alt işverenliği uygulayan dayıbaşılar yasal zeminde yer almadıkları için fatura
kesip vergi ödememekte, işçinin başına herhangi bir kaza geldiğinde ya da işten çıkarıldığında
sorumluluklarına gidilememektedir. Şirkete işçi kazandıran ve yetişmiş ekibi olan bu
125
dayıbaşılar genellikle sabah işe gelip kendi ekibine gerekli talimatı verdikten sonra ocaktan
ayrılmakta işçiler üzerinden para kazanmaktadırlar. Dayıbaşı, istediği işçiyi işe alıp istediği
işçinin iş akdini feshedebileceği için işçileri üzerinde güç sahibidir. Kazanacağı primi artırma
kaygısında olan bu kişiler işçilere baskı kurarak üretim zorlamasına sebep olmaktadırlar.
Tüm bu anlatılanlar birlikte değerlendirildiğinde; özellikle yüksek işçi sayısına sahip
ocaklarda, bu düzenin tamamen yaygınlaşmaması için yasal müeyyideler konularak bu kişilerin
takibi yapılmalı, standart güvenlik koşullarının sağlanması yerine dayıbaşının inisiyatifine bağlı
güvenlik uygulamalarının bulunup bulunmadığı idarece araştırılarak gerekli tedbirler
alınmalıdır.
1.3.5. TKİ'nin Rödövans Uygulaması Nedeniyle Sorumluluğu
Madencilik sektöründe; "Kamu-Özel Sektör" ve "Özel Sektör-Özel Sektör" arasında
yapılan kiralama sözleşmeleri bulunmaktadır. Ayrıca Soma örneğinde de görüldüğü üzere,
ruhsat sahibi gerçek kişi olabileceği gibi, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu gibi tüzel bir kişi
de olabilmektedir. Bu sözleşmelerin tamamındaki ilişki temelinde; ruhsat sahibi- rödövansçı
(yüklenici) ilişkisidir. Bir tarafı kamu olan sözleşmelerde; yüklenicinin iş deneyimi, iş
güvenliği v.b. gibi hususlar işin ihale aşamasından başlayarak gerek şartname gerekse sözleşme
ile belirlenebilirken; her iki tarafın özel sektör olduğu sözleşmelerde bu hususlara ilişkin
kurallar net bir şekilde belirlenememektedir.
Kömür sektöründe uygulamada rödövans iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan
ilkinde, TKİ maden işletmesini, üretilecek kömüre baştan alım garantisi vererek ve ihale
yoluyla; ton başına en düşük satış fiyatı taahhüt eden şirkete hizmet alım sözleşmesiyle
devretmektedir. İhaleyi kazanan şirket çıkarmış olduğu kömürün tamamını TKİ'ye sözleşmede
belirlenen miktar üzerinden satmaktadır. Bu usul "rüçhan haklı rödövans sözleşmesi" olarak da
nitelendirilebilir.
İkincisinde ise; TKİ maden işletmesini, piyasaya satacağı ton başına kömür için kendisine
en yüksek rödövans ödemeyi taahhüt eden şirkete vermektedir. Bu usulde, şirket çıkaracağı
kömürün alıcısını kendisi bularak, piyasa pazarlamasını kendisi yapmaktadır.
Her iki uygulamada da; rödövans sözleşmelerinden en olumsuz olarak etkilenen kesim
maden işçileri olmaktadır. Zira özel şirketler açısından öncelikli husus kar etmek amacıdır. Kar
etmek amacı ve hırsıyla hareket eden şirketler üretimlerini artırmak için ister istemez üretim
126
zorlamasına yönelmişlerdir. Ayrıca üretim maliyetlerini düşürme yoluna giden şirketler işçi
sağlığı ve iş güvenliği için harcanacak giderlerden sarfınazar etmekle birlikte işçilik
maliyetlerini aşağı çekerek öncelikle eğitimi ve tecrübesi olmayan, hayatını sürdürmek için bu
işe ihtiyacı olan ve yapacak başka işi olmayan işçileri maden işçisi olarak seçme yoluna
gitmektedirler.
Bu kapsamda, gerek hizmet alımı sahalarında gerekse rödövanslı sahalarda çalışan işçiler
ile TKİ’nin daimi işçilerinin sayısı aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
RÖDÖVANSLI SAHALARDA
ÇALIŞAN
HİZMET ALIMI SAHALARINDA ÇALIŞAN
YER ALTI
KURUMUMUZUN ÇALIŞAN
SOMA
İMBAT SOMA
YILLAR DAİMİ İŞCİSİ
SAYISI KÖMÜRLERİ/EYNEZ TUNÇBİLEK TOPLAM
A.Ş.
A.Ş.
UYAR
MAD.
A.Ş. TOPLAM
2009
6590
4.551
2212
904
7667
3413
3562
694
7669
2010
6033
6.830
2647
954
10431
3510
3035
750
7295
2011
5783
6949
2445
751
10145
3656
3096
683
7435
2012
4575
8156
3299
763
12218
3857
2379
632
6868
2013
3506
4672
2983
833
8488
4886
3038
822
8746
3945
4616
2895
864
8375
5269
3272
-
8541
04/2014
Tablo 10: TKİ’de, Hizmet Alım Sahalarında ve Rödövanslı Sahalarda Çalışan İşçi Sayıları
(Nisan 2014 İtibariyle)Kaynak: TKİ verileri
Soma kazasının gerçekleştiği Eynez Sahası Karanlıkdere mevkiinde bulunan ocağı Soma
Kömür İşletmeleri A.Ş. hizmet alım sözleşmesiyle, yine Soma'da bulunan diğer bir maden
sahasını da rödövansla işletmektedir. TBMM'nin "Manisa'nın Soma İlçesinde Başta 13 Mayıs
2014 Tarihinde Olmak Üzere Meydana Gelen Maden Kazalarının Araştırılarak Bu Sektörde
Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırma Komisyonu Raporu"nda yer alan "2013 itibari ile Soma'da TKİ'nin
Sahalarında Hizmet Alımı ve Rödövans Yöntemiyle Çalışan Firmalar ve İstihdam Ettikleri Kişi
Sayısı"nı tabloda belirtildiği üzere; Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. 2013 yılında Soma'da hizmet
alımı yöntemiyle 2. 948 rödövansla 3.018 kişi olmak üzere 5.966 kişiyi istihdam etmiştir.
Çoğunluğu TKİ'ye ait linyit sahalarında yaklaşık 12.000 çalışan bulunmaktadır. Buna ilişkin
tabloya aşağıda yer verilmiştir.
Rodövansla Çalışan
Yeraltı İşletmesi
İmbat A.Ş.
Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.
127
4.679
3.018
Hizmet Alımı
Yöntemiyle
Çalışan Yeraltı
İşletmesi
Diğer Hizmetler
Karanlıkdere
(Soma Kömür A.Ş.)
Demir Export AŞ. - Fernas
2.948
AŞ.
82
YER ALTI TOPLAMI
Hizmet Alımı Yöntemiyle
Çalışan Modüler Lavvar (Çiftay
A.Ş)
Kriblaj Tesisleri (Hizmet
Alımı)
10.727
94
200
Patlatma İşleri Hizmet Alımı
(Nitromak A.Ş.)
17
Diğer
(Temizlik ve Çay Ocakları, Şoför,
Güvenlik, Isı Merkezi (Lojmanlar +
İdari Binalar), Diğer Tamirler)
GENEL TOPLAM
1.068
12.106
Tablo 11: 2013 İtibari İle Soma'da TKİ'nin Sahalarında Hizmet Alımı ve Rödövans Yöntemiyle
Çalışan Firmalar ve İstihdam Ettikleri Kişi Sayısı, Kaynak: 2014 yılı Meclis Araştırma Komisyonu
Raporu
TKİ tarafından, kazanın yaşandığı Eynez Sahası Karanlıkdere mevkiindeki yeraltı kömür
ocağının işletme faaliyetleri ilk kez Park Teknik Elektrik Madencilik A.Ş.'ye 28/06/2006
tarihinde ihale edilmiş ve şirketle 27/07/2006 tarihinde hizmet alım sözleşmesi yapılmıştır.
İşletmeci şirket 07/10/2009 tarihinde TKİ Genel Müdürlüğü'ne başvurarak sözleşme devri
başvurusunda bulunmuş ve madenin işletilmesi işini Soma Kömür İşletmeleri A.Ş.'ye
devrederek, devir işlemi ile aynı yıl sahada işletme faaliyetine başlamıştır.
TKİ'nin Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. ile yaptığı “Eynez Yeraltı Sahalarından Kömür
Üretme İşi”ne ait teknik şartnamesinde; "İdare veya görevlendireceği yetkili temsilcileri,
yüklenicinin
sahadaki
çalışmalarını
projesine,
yürürlükteki
Maden
Kanunu
ve
Yönetmeliklerine göre yapılıp yapılmadığını kontrol etmeye yetkilidir. Belirtilen faaliyetlerin
İdare'nin kontrolü altında yürütülmüş olması, Yüklenicinin üstlenmiş olduğu işi bütünüyle
Sözleşme ve Projelerine, teknik kurallarına uygun olarak yapmak hususundaki
yükümlülüklerini ve bu konudaki sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Yüklenici, Sözleşme ve
eklerindeki hükümlere aykırı olmamak şartıyla işi İdare'nin vereceği talimatlara göre
yapmak, İdare'ye her türlü bilgiyi vermekle ve işin her safhasında her türlü kolaylığı
göstermekle yükümlüdür." düzenlemeleri yer almaktadır.
128
Bu düzenlemeler incelendiğinde; yüklenicinin sahadaki çalışmalarının projesine,
yürürlükteki Maden Kanunu’na ve yönetmeliklere göre yapılıp yapılmadığının kontrolü
görevinin, idareye yani Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne verildiği, bu görev
kapsamında idarenin ve kontrol teşkilatının, yükleniciden, çalıştırılmasında veya işyerinde
bulunmasında engel durumu olduğunu tespit ettiği, uygunsuz davrandığı veya görevlerini
yerine getirmekte yetersiz olduğu kanısında olduğu veya işyerinde çalıştırılmasında sakınca
gördüğü her kademe ve nitelikteki elemanın iş başından veya işyerinden uzaklaştırılmasını,
ayrıca uygun olmayan ekipman ve araçların işyerinden uzaklaştırılmasını talep etme hakkına
sahip olduğu görülmektedir. Böylelikle, TKİ'nin yapılan işi teknik boyutu dahil olmak üzere
denetleyeceği hüküm altına alınmıştır.
TKİ ile yapılan yazışma ve toplantılarla, ruhsat sahibi sıfatını haiz olması nedeniyle bu
sıfattan kaynaklanan ve kendi düzenleyici normları kapsamında gerçekleştirilen kontrollerin
mahiyeti tetkik edilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla TKİ’ye yazılan yazıda, genel olarak “başta
rödövans sözleşmesi ile üretim yapan yükleniciler olmak üzere faaliyetlerin sözleşmede yer
alan hükümlere göre yürütülüp yürütülmediğinin kontrolüne ilişkin esas ve standartlar” talep
edilmiş olup, bu talebimize, bahse konu sorumuzun yanıtının, “kaza sonrası Cumhuriyet
Savcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar sonucu ortaya çıkacağı” şeklinde anlaşılması güç
bir yanıtla karşılık verildiğinden, TKİ’nin yaptığı kontrolün esaslarına ilişkin değerlendirme
yapılamamıştır.
Ayrıca teknik şartnamenin üretim miktarını düzenleyen 4 üncü maddesinde; sözleşme
konusu işin, hazırlık döneminde yaklaşık 500.000 bin ton, işletme döneminde 1. yıl asgari
1.000.000 ton/yıl, 2. yıldan itibaren 1.500.000 ton/yıl olmak üzere toplam 15.000.000 ton
kömür üretimi olduğu düzenlendikten sonra yüklenicinin yıllık termin programından fazla
üretim yapabileceği hükmü de eklenmek suretiyle TKİ tarafından üretim artışının gerektirdiği
proje değişikliği şirketten talep edilmeyerek, kömür üretim üst limiti şirketin tamamen
insiyatifine bırakılmıştır.
Zira sözleşme bitim tarihi olan 2016 yılı itibariyle olması gereken toplam üretim miktarı
15.000.000 ton iken kaza tarihi olan 13/05/2014 itibariyle gerçekleştirilen toplam üretim
14.926.354,54 ton olup özellikle, 2009 yılının son çeyreğinde “Eynez Yeraltı Sahalarından
Kömür Üretme İşi”nin Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. firmasına devredildiği tarihten itibaren
ortalama yıllık üretim miktarlarının, asgari üretim miktarlarının hemen hemen 2 katı şeklinde
seyrettiği aşağıdaki tabloda da açıkça görülmektedir.
129
DÖNEM
YIL
Hazırlık Dönemi (7
ay)
2006
500.000,00
50.298,40
İşletme Dönemi 1. Yıl
2007
1.000.000,00
269.289,90
2. Yıl
2008
1.500.000,00
232.465,30
3. Yıl
2009
1.500.000,00
532.950,00
4. Yıl
2010
1.500.000,00
2.599.388,64
5. Yıl
2011
1.500.000,00
2.619.300,86
6. Yıl
2012
1.500.000,00
3.816.014,72
7. Yıl
2013
1.500.000,00
3.566.456,76
8. Yıl
2014
1.500.000,00
1.240.189,96
9. Yıl
2015
1.500.000,00
10. Yıl
2016
1.500.000,00
Toplam
PROGRAM ÜRETİM
FİİLİ
(TON)
(TON)
15.000.000,00
ÜRETİM
14.926.354,54
Tablo 12: Soma’da Yıllara Göre Programlanan Kömür Üretim Miktarları ile Fiili Kömür Üretim
Miktarları, Kaynak: TKİ verileri
2014 yılının ilk çeyreği itibariyle neredeyse tamamlanmış olan üretim miktarına yaklaşık
iki yıl önceden ulaşabilmek adına söz konusu ocağın projesinde bu hızla üretim miktarına
ulaşılması amacıyla hangi ilaveler yapıldığı, bu üretim hızında iş ve işçi güvenliğinin riske
atılmaması amacıyla hangi ekstra tedbirlerin alındığı, üzerinde durulması gereken bir husustur.
Üretimdeki hızlı artışın projeye uygun olup olmadığı ile hızlı artışın getirebileceği iş
güvenliğine ilişkin hususların tespit edilmesi de teknik şartname hükümleri gereği TKİ'nin
sorumluluğundadır.
Hâlihazırda yapılan sözleşmelerde yüklenicinin üretmesi gereken asgari üretim miktarı
belirtilmekte olup yüklenicinin asgari üretim miktarı üzerinde üretim yapmasını sınırlayacak
herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla “ne kadar üretirsen alırım” yaklaşımıyla
hareket eden TKİ'nin işletmenin mali ve teknik kapasitesi, çevrenin ve kömürün özellikleri,
projenin yeterliliği vb. gibi hususları değerlendirilmesiyle yıllık azami üretim miktarını
belirlemesi, böylece bir üretim yarışına ve hırsına meydan vermemesi, şirketleri üretim
zorlaması yapmaya yöneltmemesi gerekmektedir.
Bu konuya ilişkin olarak; 09/12/2014 tarihinde Başbakanlık tarafından TBMM’ye
sunulan Kamuoyunda “İş Güvenliği Paketi” olarak bilinen “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
130
ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesiyle; “Çok tehlikeli sınıfta yer alan ve kamudan ihale ile alınan
işyerlerinde, teknolojik gelişme, iş gücü kapasitesinin artırılması, üretim metotlarında yenilik
gibi bir takım unsurlar sağlanmadan üretim ve/veya imalat planlarına, iş programlarına aykırı
hareket edilerek üretim zorlaması nedeniyle hayati tehlike oluşturacak şekilde çalışma
biçimleri işin durdurulma sebebi sayılır.” hükmü ile üretim zorlamasının tehlikeleri fark
edilerek bu konuda bir düzenleme yapma yoluna gidilmiştir. Tasarının bu hükmü olumlu
değerlendirilmekle birlikte; idarece yıllık azami üretim miktarının belirlenmesi gerekliliği de
göz ardı edilmeyerek bu hususa ilişkin bir düzenlemenin de tasarıda yer alması gerektiği
düşünülmektedir.
Yaşanan elim kazalardan gerekli derslerin çıkarılması ve olası hataların tekrarlanmaması
adına maden ocaklarının yıl içerisindeki üretim miktarlarının yetkili makamlarca iyi analiz
edilmesi, yalnızca ekonomik kazanç sağlama saikiyle hareket edilmesine fırsat verilmemesi
gerekmektedir. Çünkü bu sektör hata ve ihmal kabul etmeyen, ağır ve çok tehlikeli bir
sektördür. Salt daha fazla kâr etme düşüncesiyle hareket ederek kapasitenin üzerinde üretime
zorlanıldığında bir anda onlarca, hatta yüzlerce çalışanın hayatının riske girebileceği kuvvetle
muhtemeldir.
Yine yapılan yazışmalarda ve gerçekleştirilen toplantılarda, işyerlerinin 6331 sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanunu yönünden izlenmesi, denetlenmesi ve
teftişinin, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 24 üncü maddesine göre sadece Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişlerince yapıldığı, TKİ’nin 6331 sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu kapsamında denetleme yetkisinin bulunmadığı, işyerlerinin 3213 sayılı
Maden Kanunu ve Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği yönünden denetimlerinin
ise MİGEM tarafından yapıldığı belirtilmiştir.
Dolayısıyla TKİ tarafından işin tanımı dışında herhangi bir kontrol yapılmadığı, iş sağlığı
ve güvenliği özelinde işyerlerinde yapılan tüm çalışmaların ilgili işyerindeki uygulayıcılar
tarafından iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygun yürütülmesinin zorunlu olduğu,
organizasyonları dâhilinde iş sağlığı ve güvenliği açısından idari bir yapılanmaları mevcut
olmakla birlikte merkez, müessese ve işletme müdürlükleri bünyesinde oluşturulan bu
birimlerin, TKİ tarafından yürütülen işlerin iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ve gerekleri
doğrultusunda sürdürülebilmesine yönelik bilgilendirme, eğitim, koordinasyon, uygulamaların
takibi ile istatistik gibi çalışmaları yürüttüğü ifade edilmiştir.
131
Bu bağlamda, rödövans uygulamasındaki risk; kısa süreli sözleşmeler çerçevesinde
rödövansçının, ruhsat sahibine karşı mali yükümlülüklerini yerine getirme ve kâr etme
düşüncesiyle hareket etmeyi öncelikli hedef olarak belirleyerek iş ve işçinin güvenliğini
sağlamaya yönelik olarak yapılması gereken yatırımları, alınması gereken tedbirleri ekstra
maliyet unsuru olarak görme yanılgısına düşebilmesidir. Oysaki iyi işleyen, gerekli kontrollerin
her aşamada etkin ve verimli yürütüldüğü bir sistemde bir işin özel ya da kamu eliyle
yürütülmesinde herhangi bir farklılık olmaması gerekmektedir.
Dolayısıyla Maden Kanunu’nun Ek 7 nci maddesinde yer alan ve rödövans sözleşmesine
istinaden işletilen alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı
ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlulukların rödövansçıya ait olduğuna dair
hükmün, uygulamada karmaşaya neden olduğu, bu sektörün ana kurumu olan Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının iki idaresi olan Maden İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Kömür
İşletmeleri Kurumunca iş ve işçi sağlığı ve güvenliği yönünden, herhangi bir görev, yetki ve
sorumluluklarının bulunmadığı, iş ve işçi sağlığı ve güvenliğinin denetimi ile ilgili tek yetkili
idarenin İş Teftiş Kurulu Başkanlığı olduğu yaklaşımı ile hareket edildiği gözlenmiştir.
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişlerince belirli aralıklarla gerçekleştirilen denetimlerin
fonksiyonu son derece önemli olmakla birlikte, bu denetimlerin, denetlenen anın fotoğrafının
çekilmesi anlamına geldiği ve varsa o ana ilişkin eksiklik ve ihmallerin rapor edileceği göz
önünde bulundurulduğunda, yeraltı madenciliği gibi dinamik bir sektörde bir ocağın işçi sağlığı
ve güvenliği yönünden salt bahse konu denetim raporlarına bakılarak değerlendirilmesinin çok
da isabetli olmayacağı, bu nedenle özellikle ruhsat verme makamı olan Maden İşleri Genel
Müdürlüğü ve ruhsat sahibi konumundaki Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunca, özel
işletmelerce yürütülen madencilik faaliyetlerinin her açıdan etkin bir şekilde kontrolünün son
derece önemli olduğu düşünülmektedir.
Yaşanan ölümlü ve yaralanmalı maden kazalarının sayısı, ülkemizi bu konuda dünya
sıralamasında başlara taşımaktadır ki bu husus son derece üzücü ve düşündürücüdür. Bu
noktada maden işletme projelerinin her açıdan yeterliliğinin ve yürütülen madencilik
faaliyetlerinin eldeki proje ile uyumlu olup olmadığının, farklı mühendislik alanlarının da
içinde yer alacağı ehil bir ekip ile tetkiki önem arz etmektedir.
Bu hususa Sayıştay Başkanlığı’nın Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’na ilişkin 2012
yılı raporunda da yer verilerek, yeraltı üretimi yapan müesseselerde yeraltı üretiminin tamamı
ile açık ocaklarda yapılan dekapaj ve kömür üretiminin önemli bir kısmının yüklenici
marifetiyle yapıldığı, sözleşme gereği yapılan iş ve işlemlerin bedelinin Kurumdan tahsil
132
edildiği, bu amaçla oluşturulan kontrol birimlerinde Kurum tarafından yapılan işlerin titizlikle
takibinin önem kazandığı, müesseselerin kontrol müdürlüklerinin yüklenici eliyle yapılan işleri
kontrol ettiği, yapılan kontrollerin sağlıklı ve emniyetli bir biçimde yapılmasının bu
elemanların eğitim düzeyi ve sayısı ile ilgili bulunduğuna dikkat çekildiği görülmüştür.
Bu nedenle kamu malı niteliğindeki madenleri işleme ruhsatına sahip kuruluş konumunda
olan TKİ’nin, yaptığı kontrollerinin içeriğinin çok iyi analiz edilmesi, farklı mühendislik
dallarının iç içe girdiği madencilik sektörüne ilişkin kontrolleri gerçekleştiren personelin nitelik
ve niceliğinin artırılması, özetle rödövans sözleşmeleri ile üçüncü kişilere devredilen
sahalardaki faaliyetlerin işletme projesine ve iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygunluğunu
etkin şekilde takip edecek mekanizmalara sahip kılınması ve bu konuda gerekli yasal
düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Tüm bunların yanı sıra kaza sonrası Soma Savcılığı’nın soruşturma kapsamında bilirkişi
heyetinden aldığı raporda; Park Teknik Elektrik Madencilik A.Ş.'nin sözleşme devrinin
gerekçesi olarak TKİ'ye sunduğu dilekçede; "üretim çalışmaları sırasında oluşan yangınlardan
dolayı üretim yapılamaması ve sahadaki daha önce çalışılan bölgelerde taraflarca tahmin bile
mümkün olmayan büyük miktarlardaki su birikimlerinin üretim çalışmasına büyük engel teşkil
ettiği, ...İleride telafisi mümkün olmayacak problemlerle karşılaşılacağı anlaşılan bu durumda
hem şirketimizin hem de kurumunuzun olumsuz etkilenmemesi için işi devir etmek istemekteyiz."
ifadelerinin yer aldığı, bu durumda kazanın gerçekleştiği maden sahasının yüksek yangın riski
taşıdığı hususunun TKİ ve sözleşmeyi devralan Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından
bilindiği hususuna değinilmiştir.
Soma özelinde ruhsat sahibi TKİ'nin gerçekleşen kaza nedeniyle asıl işveren olmaması
ve 3213 sayılı Kanunun Ek 7 nci maddesi uyarınca rödövansçının ya da hizmet alımıyla işi alan
kişi yada şirketin İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumlu
olduğu bir an için düşünülse dahi; gerek Rödövans Uygulama Yönergesi hükümleri gereği,
gerekse teknik şartname hükümleri gereği madencilik faaliyetlerinin projeyle uyumlu bir
şekilde yürütülüp yürütülmediğinin kontrolü, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Genel
Müdürlüğü’nün sorumlulukları arasındadır ve bu durum TKİ’yi sadece ruhsat sahibi olma
konumundan öteye taşımaktadır. TKİ tarafından, çalışılan kömür damarlarının yangına müsait
olduğu hususu dikkate alınarak, üretim alanlarının kontrolünün yapılması, kömür yangınlarına
karşı gerekli önlemlerin şirkete aldırılması gerekirken bu hususlara ilişkin herhangi bir çalışma
yapılmaması da işletmeci şirketin yanı sıra TKİ’nin de sorumluluğunu doğurmaktadır.
133
Diğer taraftan yürütülen inceleme çerçevesinde, TKİ Kurumundan rödövanslı ve ihaleli
sahalara ilişkin kaza istatistikleri talep edilmiş ise de Kurumumuza iletilen yazıda, TKİ
Kurumunca rödövanslı ve ihaleli sahalara ilişkin kaza istatistiklerinin tutulmadığı bildirilmiştir.
Esasen başta ilgili kamu idareleri olmak üzere detaylı ve çok yönlü istatistikler üzerinden
değerlendirmeler yapmak, hem sorun alanlarını görmek ve hem de gereken tedbirleri almak
açısından son derece önemlidir. Bununla birlikte inceleme sürecimiz boyunca gerek Maden
İşleri Genel Müdürlüğü gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu
statüsünde olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumundan istenen istatistiki verilerin ya hiç
tutulmadığı ya da iletilen veriler arasında tutarlılığın sağlanamadığı, bu hususun 2010 yılında
düzenlenen Devlet Denetleme Kurulunun raporunda da eleştirildiği görülmektedir.
Bu bağlamda madencilik alanı, işyerinden ilgili kamu idarelerine kadar her aşamada
bilimin gereklerinin hâkim olması şart olan bir alan olup ölçülemeyenin yönetilemeyeceği
prensibi ile hareket edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ilgili idarelerce bu alanda etkin bir veri
bankası oluşturulması ve bu veriler üzerinden gerekli risk analizlerinin yapılarak süreklilik
arzeden bir kontrolün sağlanması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Kaza istatistiklerine ilişkin TKİ’den bir bilgi edinilememesi nedeniyle, TMMOB’nin
Eylül 2014’te yayınladığı Soma Maden Faciası Raporunda “Son otuz yılda meydana gelen
büyük maden kazaları” isimli tablo aynı başlıkla aşağıya alınmıştır.
YER
MADENİN
TARİH CİNSİ
OLAYIN
ŞEKLİ
ÖLÜ
SAYISI
İŞLETMECİ
Zonguldak
Armutçuk
07.03.1983
Kömür
Grizu
Patlaması
103
Kamu Kurumu
Zonguldak
Kozlu
10.04.1983
Kömür
Grizu
Patlaması
10
Kamu Kurumu
5
Kamu İştiraki
Amasya
Yeni Çekek
14.07.1983
Kömür
Grizu
Patlaması
Zonguldak
Kozlu
31.01.1987
Kömür
Göçük
8
Kamu Kurumu
Zonguldak
Amasra
31.01.1990
Kömür
Grizu
Patlaması
5
Kamu Kurumu
Amasya
Yeni Çekek
07.02.1990
Kömür
Grizu
Patlaması
68
Kamu İştiraki
Zonguldak
Kozlu
03.04.1992
Kömür
Grizu
Patlaması
263
Kamu Kurumu
Yozgat
Sorgun
26.03.1995
Kömür
Grizu
Patlaması
37
Erzurum
Aşkale
08.08.2003
Kömür
Grizu
Patlaması
8
Özel Firma
Kamu Kurumu
adına Yüklenici
Firma
134
Karaman
Ermenek
22.11.2003
Kömür
Grizu
Patlaması
10
Kamu Kurumu
adına Yüklenici
Firma
3
Özel Firma
19
Özel Firma adına
Yüklenici Firma
Çorum
Bayat
09.08.2004
Kömür
Grizu
Patlaması
Kastamonu
Küre
08.09.2004
Bakır
Yangın
18
Özelleştirme Kamu
Kapsamında İştiraki
Kütahya
Gediz
21.04.2005
Kömür
Grizu
Patlaması
Balıkesir
Dursunbey
02.06.2006
Kömür
Grizu
Patlaması
17
Özel Firma
Bursa
M.Kemalpaşa
10.11.2009
Kömür
Grizu
Patlaması
19
Özel Firma
13
Balıkesir
Dursunbey
23.02.2010
Kömür
Grizu
Patlaması
Zonguldak
Karadon
17.05.2010
Kömür
Grizu
Patlaması
30
K.Maraş
Elbistan
10.02.2011
Kömür
Şev Kayması
11
Zonguldak
Kozlu
08.01.2013
Kömür
Maten Degajı
8
Manisa
Soma
13.05.2014
Kömür
Ocak Yangını
301
Özel Firma
Kamu Kurumu
adına Yüklenici
Firma
Kamu Kurumu
adına Yüklenici
Firma
Kamu Kurumu
adına Yüklenici
Firma
Kamu Kurumu
adına Yüklenici
Firma
Kömür
Grizu
Patlaması
3
Özel olarak açık
sistemle işletilen
kömür tüneli
Şırnak
Karaman
Ermenek
11.06.2014
Su Kaynağının
28.10.2014
Kömür
Patlaması
18
Özel Firma
Tablo 13: Son otuz yılda meydana gelen büyük maden kazaları,
Kaynak: TMMOB’nin Eylül 2014’te yayınladığı Soma Maden Faciası Raporu
Tabloda da görüldüğü üzere; maden kazalarının çoğunun rödövans veya hizmet alımı
şeklinde özel sektörün işlettiği maden ocaklarında meydana gelmiş olduğu izahtan varestedir.
Bu veriler idare tarafından da iyice analiz edilerek rödövans ve hizmet alım usulleri hakkında
yeniden bir karar verilmesi yoluna gidilmelidir.
2. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 22 nci maddesinde, herkesin toplumun bir üyesi
olarak sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu belirtilerek devletin, bireylerin insan onuruna
yaraşır asgari bir yaşam düzeyini sağlaması gerektiği sorumluğu vurgulanmaktadır.
Yine Anayasamızın 49 uncu maddesi gereği Devlet, çalışanların hayat seviyesini
135
yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını
sağlamak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.
Anayasamızın anılan hükmünden hareketle çalışma hayatını, işçi-işveren ilişkilerini, iş
sağlığı ve güvenliğini düzenlemek, denetlemek ve sosyal güvenlik imkânını sağlamak, bu
imkânı yaygınlaştırmak ve geliştirmek, yurt dışında çalışan işçilerimizin çalışma hayatından
doğan hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirme görevi Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’na verilmiştir.
Diğer taraftan Bakanlığın, iş sağlığı ve güvenliği alanında mevzuat hazırlama ve denetim
yapma ve kalıcı olarak üretken ve daha güvenli çalışma şartlarının oluşturulmasına yönelik
olarak eğitimli ve nitelikli işgücü oluşturulması; işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini
almalarını sağlamaya yönelik politika ve stratejiler belirlenmesi, iş istatistiklerinin derlenmesi
ve yayımlanması, işyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önleyici ve koruyucu hizmetleri
yürütenlerin niteliklerinin belirlenmesi, eğitim ve sertifikalandırılmalarının sağlanması gibi
görevleri de bulunmaktadır.
Rapor konumuz çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ana hizmet
birimlerinden olan İş Teftiş Kurulu Başkanlığı ile İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
öncelikli olarak muhatap idari kuruluşlar olarak belirlenmiştir.
2.1. İş Teftiş Kurulu Başkanlığı
4857 sayılı İş Kanunu’nun 91 inci maddesinde Devlete, çalışma hayatı ile ilgili
mevzuatın uygulanmasını izleme, denetleme ve teftiş etme ödevi yüklenmiş; bu ödevin de
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı ihtiyaca yetecek sayı ve özellikte teftiş ve
denetlemeye yetkili iş müfettişlerince yerine getirileceği düzenlenmiştir.
Yine 3146 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun’da da, çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın denetlenmesi ve teftişi görevinin
yürütülmesinin Bakan adına İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılacağı hükmolunmuştur.
Görevleri anılan Kanun’da sayılan İş Teftiş Kurulu Başkanlığı dayanağını, Uluslararası
Çalışma Örgütü’nün 19/06/1947 tarihinde kabul ettiği 81 sayılı “Sanayi ve Ticarette İş Teftişi
Hakkındaki Milletlerarası Çalışma Sözleşmesi”nden almaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından da 13/12/1950 tarihli ve 5690 sayılı Kanunla onaylanan
81 sayılı Sözleşmede özetle; sanayi ve ticari işyerleri için bir denetim sisteminin oluşturulacağı,
136
iş teftişinin üye ülkelerin yönetsel yapılarının imkân verdiği ölçüde merkezi bir makamın
gözetim ve denetimine bağlı olarak yürütüleceği, teftiş personelinin yeterli güvence sağlanmış,
hükümet değişiklikleri nedeniyle ve uygunsuz diğer harici tesirlere tabi bulunmamalarını
sağlayacak şekilde bir statü ve hizmet şartlarından faydalanan kamu memurlarından oluşacağı,
müfettiş sayısının denetim görevlerini etkin olarak gerçekleştirecek düzeyde, denetlenecek
işyerlerinin sayı ve özellikleri, işçi sayısı, denetim mevzuatının genişliği ve denetçinin
kullanımına sunulan imkânlar dikkate alınarak belirleneceği hükümleri yer almaktadır.
Dayanağını yukarıda bahsedilen Uluslararası Sözleşmeden alan İş Teftiş Kurulu
Başkanlığının görevleri 3146 sayılı Kanunun 15 inci maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
 Çalışma hayatı ile ilgili mevzuat çerçevesinde programlı veya program dışı teftiş,
inceleme, soruşturma yapmak, gerekli önlemleri almak veya aldırmak,
 Uluslararası sözleşmeler çerçevesinde iş yerlerinde uygulamaları incelemek ve izlemek,
 Çalışma hayatı ile ilgili mevzuatın uygulanmasını izlemek,
 Çalışma hayatı ile ilgili mevzuat çalışmaları yapmak, gerektiğinde, teftiş ve denetimler
sonucunda, mevzuatın aksayan yönleri, uygulanabilirliği, sektörel bazda ilgili kurum ve
kuruluşlarca alınması gereken önlemleri belirleyen Genel Değerlendirme Raporu hazırlamak,
 Denetim sonuçlarına ilişkin istatistikleri tutmak, değerlendirmek ve yorumlamak,
 Özel kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak,
 Müfettişlerin iş teftişi ile ilgili faaliyet ve işlemleriyle ilgili teftiş, inceleme ve
soruşturmaları yürütmek,
 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu ile 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu
uyarınca işyerlerinde inceleme yapmak, iş ve işlemlerini teftiş etmek.
 Kayıtdışı istihdamla mücadele etmek, bu amaçla sektörel analizlere dayalı denetimleri
yürütmek ve bu konularda alınması gerekli tedbirleri önermek.
Diğer yandan işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve
güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve
yükümlülüklerini düzenlemek amacıyla yürürlüğe konulan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun 24 üncü maddesinde, söz konusu Kanun hükümlerinin uygulanmasının izlenmesi
ve teftişinin yine, iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftiş yapmaya yetkili Bakanlık iş
müfettişlerince yapılacağı hükmü yer almaktadır.
137
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun hükümlerinin uygulanmasının
izlenmesi ve teftişi görevi de anılan Kanunun 24 üncü maddesi ile iş müfettişlerine verilmiştir.
Anılan Kanunun 25 inci maddesi, işyerindeki bina ve eklentilerde, çalışma yöntem ve
şekillerinde veya iş ekipmanlarında çalışanlar için hayati tehlike oluşturan bir hususun tespit
edilmesi halinde, bu tehlike giderilinceye kadar, hayati tehlikenin niteliği ve bu tehlikeden
doğabilecek riskin etkileyebileceği alan ile çalışanlar dikkate alınarak, işyerinin bir bölümünde
veya tamamında işin durdurulacağını düzenlemiş, ayrıca çok tehlikeli sınıfta yer alan maden,
metal ve yapı işleri ile tehlikeli kimyasallarla çalışılan işlerin yapıldığı veya büyük endüstriyel
kazaların olabileceği işyerlerinde, risk değerlendirmesi yapılmamış olması durumunda da işin
durdurulacağını düzenlemiş olup, bu yetkiyi iş müfettişlerine tanımıştır.
İş Teftiş Yönetmeliğine göre teftiş faaliyetleri “iş teftişi” ve “idari teftiş” faaliyetleri
olarak iki ana başlık altında yıllık olarak planlanmakta; yıllık olarak planlanan teftiş faaliyetleri
“Genel Çalışma Planı” başlığı altında her yılın Aralık ayı içerisinde Bakana sunularak, Bakanın
onayı alındıktan sonra uygulamaya konulmaktadır.
Genel Çalışma Planının iş teftişine ilişkin bölümü “işin yürütümü” ve “iş sağlığı ve
güvenliği”
teftişleri
için
ayrı
ayrı
hazırlanmakta;
iş
teftişi
faaliyetleri, “programlı teftiş” ve “incelemelerden oluşan program dışı teftiş” olmak üzere
planlanmaktadır.
Programlı teftiş, Genel Çalışma Planı kapsamında programlanan ve çalışma hayatındaki
sorunların değerlendirilmesi ve öncelik verilmesi sonucu işyerlerinde gerçekleştirilen
teftişlerdir.
İncelemelerden oluşan program dışı teftiş ise, programlı teftiş dışında çalışma
mevzuatı ile ilgili talep üzerine veya Kurula intikal ettirilen evraklardan teftiş hizmetiyle
bağdaşır nitelikte olanların teftiş programına alınması sonucu işyerlerinde gerçekleştirilen
teftişlerdir.
İş Müfettişleri çalışma hayatının teftişi dışında, Bakanlık merkez, taşra ve
yurtdışı teşkilatı ile bağlı ve ilgili kuruluşların iş, işlem ve süreçlerinin mevzuata uygunluğunu
tespit etmek amacıyla inceleme yapmak; personelin ceza mevzuatına göre suç teşkil edebilecek
nitelikte olan veya personel mevzuatına göre disiplin suçu oluşturan eylem ve işlemleri ile ilgili
olarak soruşturma yapmak; 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkındaki Kanun kapsamına giren personelin, bu Kanun kapsamındaki eylem ve işlemleri
hakkında ön inceleme yapmak gibi görevleri de ifa etmekte olup söz konusu görevler “idari
138
teftiş” olarak adlandırılmaktadır.
İş Teftiş Kurulu, teknik ve sosyal iş müfettişlerinden oluşmaktadır. İlgili sosyal bilimler
fakültelerinden mezun olanlar arasından seçilen iş müfettişleri iş mevzuatının işçi sağlığı ve iş
güvenliği dışında kalan tüm hükümlerinin (işin yürütümü denetimi); buna karşılık, mühendislik
ve tıp fakülteleri mezunları arasından seçilen müfettişler ise iş sağlığı ve güvenliğine ait
hükümlerin işyerinde uygulanmasını denetlerler. Diğer bir ifadeyle, sosyal iş müfettişlerince
bireysel iş uyuşmazlıklarına ilişkin incelemeler yapılırken; iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
denetimler teknik iş müfettişlerince yapılmaktadır.
Merkezde İş Teftiş Kurulu Başkanlığı ve taşrada Grup Başkanlıkları şeklinde
teşkilatlanan İş Teftiş Kurulu bünyesinde 2014 yılı Mart ayı itibariyle 161 teknik, 253 sosyal
olmak üzere 414 Baş/İş müfettişi, 575 iş müfettiş yardımcısı, toplam 989 müfettiş görev
yapmaktadır. Bu Kurulda 2014 yılı itibariyle 63 maden ve 10 jeoloji mühendisi bulunmaktadır.
SOSYAL
BİRİM İŞBAŞ
MÜF. YARD TOPLAM
VE İŞ MÜF
2010 269
57
326
TEKNİK
İŞBAŞ MÜF. VE YARD TOPLAM GEN.
İŞ MÜF
TPL.
208
115
323
649
2011
288
147
435
184
280
464
899
2012
288
156
444
209
307
516
960
2013
261
180
441
162
396
558
999
2014
253
180
433
161
395
556
989
Tablo 14: 2014/Mart İtibariyle İş Müfettişi Sayıları
Kaynak: İş Teftiş Kurulu Başkanlığı Verileri
Yapılan görüşmelerde, 2010 yılına kadar tepkisel teftiş mantığıyla hareket edildiği, yani
kaza, ihbar veya şikâyete dayalı denetim ağırlıklı çalışıldığı, bu denetimlerin yoğunluğundan
risk analizlerine dayalı, riskin yüksek olduğu sektörlere dönük önleyici denetim modelinin
hayata geçirilemediği, 2010 yılından itibaren yapılan çalışmalarla ise denetim mantalitesinin
tepkisel nitelikten önleyici niteliğe doğru değişim gösterdiği belirtilmiştir.
Bu doğrultuda, mesleki risklerin önlenmesine, sağlık ve güvenliğin korunmasına, risk ve
kaza faktörlerinin ortadan kaldırılmasına, iş sağlığı ve güvenliği ile iş ilişkileri konusunda
işveren ve işçilerin bilgilendirilmesine, yaş, cinsiyet ve özel durumları sebebi ile özel olarak
korunması gereken kişilerin korunması ve çalışma şartlarının iyileştirilmesine, güvenlik kültürü
ve sosyal sorumluluk konusunda bilinç oluşturulmasına katkı sağlayacak hedeflere yönelik
139
olarak, “Risk Esaslı”, “İşkolu/Sektör Esaslı” ve “Alan Esaslı” programlı teftişler yapılmaya
başlandığı, söz konusu yeni yaklaşım ve anlayışla sosyal tarafların etkin katılımının sağlandığı
denetim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği ifade edilmiştir.
Programlı teftişlere, teftişlerin yürütüleceği sektörlerdeki işverenlerin, sendikaların,
meslek odalarının, yerel yönetimlerin ve ilgili diğer sivil toplum kuruluşlarının ve hatta basın
yayın kuruluşlarının katılımı ile düzenlenen toplantılarla duyurularak başlandığı, bu suretle o
yıl içinde hangi sektörlerde teftiş yapılacağı ve teftişlerde hangi riskler üzerinde durulacağı
konusunda ön bilgilendirme yapılarak, bir taraftan işverenlerin daha teftişlere başlanmadan
kendi inisiyatifleri ile işyerlerindeki riskleri gidermelerinin sağlanmaya çalışıldığı, diğer
taraftan da işyerlerini mevzuata uygun hale getirmek için farklı kurum ve kuruluşlar arasında
bir işbirliği ortamı yaratılmaya çalışıldığı ifade edilmiştir.
Buradan hareketle, ülkemizdeki iş kazası istatistiklerine göre çalışan başına en çok iş
kazasının meydana geldiği maden işyerleri ile en çok ölümlü iş kazasının yaşandığı yapı
işyerlerinin her yıl teftiş programına alındığı, en tehlikeli sektör olan yer altı kömür madeni
işyerlerinin her yıl iki defa teftiş edildiği belirtilmiştir.
Diğer işyerleri için ise gerek iş kazası ve meslek hastalıkları istatistikleri ile geçmiş teftiş
verileri gerekse sektörel veriler ve ülkemiz ulusal iş sağlığı ve güvenliği politikaları göz önüne
alınarak programlı teftişlerin planlandığı aktarılmıştır.
Yapılan görüşmelerde maden işyerlerinde;
2010 yılında toplam 1413 teftiş gerçekleştirildiği, bu teftişlerin 563’ünün genel teftiş,
80’inin kontrol teftişi, 770’inin ise inceleme teftişleri olduğu, yapılan bu denetimler sonucunda
42 maden işyerinde kapatma işleminin uygulandığı, 17 işyerinde işin durdurulduğu, 77 işyerine
ise idari para cezası uygulandığı,
2011 yılında toplam 1312 teftiş gerçekleştirildiği, bu teftişlerden 723’ünün genel teftiş,
178’inin kontrol teftişi, 411’inin ise iş kazaları ve şikâyetler nedeniyle gerçekleştirilen inceleme
teftişleri olduğu, yapılan bu denetimler sonucunda 43 maden işyerinde kapatma işlemi
uygulandığı, 3 işyerinde işin durdurulduğu, 339 işyerine ise idari para cezası uygulandığı,
2012 yılında gerçekleştirilen 543 teftişin 395’inin genel teftiş, 148’inin kontrol teftişi,
204’ünün ise inceleme teftişleri olduğu, bu denetimler sonucunda 58 maden işyerinde kapatma
işlemi uygulandığı, 442 işyerine ise idari para cezası uygulandığı,
2013 yılında ise maden işyerlerinde toplam 1047 teftişin gerçekleştirildiği, bu teftişlerin
140
808’inin iki aşamalı olarak yapılan programlı teftişler olduğu, 239’unun ise iş kazaları ve
şikâyetler nedeniyle gerçekleştirilen inceleme teftişleri olduğu, yapılan bu denetimler
sonucunda 54 işyerinde işin durdurulması işlemi yapıldığı, 428 işyerine ise idari para cezası
uygulandığı bilgisi verilmiştir.
İş sağlığı ve güvenliği yönünden yer altı kömür işyerlerinde yapılan teftişlerin yeraltı
çalışma ortamının görülmesi ve denetlenmesi suretiyle yapıldığı, öncelikle ocağın mevcut
imalat planının görülerek ocak hakkında ilk bilgilerin edinildiği, ocağın üretim yapılan
bölümleri, eski imalat bölümleri, hava ölçüm istasyonları, ocağın ulaşım yolları ve nakliye
sistemleri (örneğin asansör ya da bant taşıyıcılar), ocağın tahkimat sistemi, kurtarma ve
tahlisiye ekipmanları ve personeli, mekanik ve elektrikli ekipman ve tesisleri, çalışanların
kişisel koruyucu donanımlarının varlığı ve kullanımının, yerinde yani ocağın içine girilerek
denetlendiği, ayrıca iş sağlığı ve güvenliği organizasyonu, iş güvenliği eğitimi, mesleki eğitim,
iş güvenliği uzmanının tutması gereken onaylı defter, iş sağlığı ve güvenliği kurulu, işveren
tarafından tutulması gereken tahkimat, havalandırma, patlatma defterleri, sağlık gözetimi
dosyaları, ekipmanların periyodik kontrol belgeleri, kişisel koruyucu donanımların uygunluk
belgelerinin yerüstünde evrak üzerinden incelendiği ifade edilmiştir.
Yeraltı kömür madenlerinde yapılan teftişlerde işi durdurma gerekçesi olan mevzuata
aykırılıkların tespit edilme yöntemlerine ilişkin olarak;
 İkinci bir çıkış yolunun olup olmadığının kontrolünün yerinde bakılarak yapıldığı, ikinci
yolun sadece havanın dönüşü için uygunluğuna değil aynı zamanda çalışanların güvenli bir
şekilde ocak dışına çıkabilecek uygunlukta olup olmadığı yönünden denetlendiği,
 Mekanik havalandırma olup olmadığı ile ilgili olarak havalandırma fanı ve tesisatının
kontrol edildiği, havalandırmanın durması halinde uyarı veren sistem olup olmadığının
denetlendiği,
 Yedek enerji kaynağının varlığının yerinde kontrol edildiği,
 Yeraltı kömür ocağında kullanılan ekipmanların patlamaya karşı korunaklı olup
olmadığı ile ilgili olarak ekpimanların CE belgeleri ve özelliklerinin kontrol edildiği, grizulu
ortamda kullanılmaya uygun ekipmanlar olup olmadığının yerinde kontrol edildiği,
 Ocaktaki tehlikeli gazları izleyen merkezi izleme sistemi bulunup bulunmadığı ile ilgili
olarak, izleme odasından verilerin kontrol edildiği, geçmişe dönük kayıtların incelenip, sensör
noktalarına plandan bakıldığı ve ocakta kontrol edildiği,
141
 Arıza anında devreye girecek yedek havalandırma tesisatının yerinde kontrol edildiği
ifade edilmiştir.
Yukarıda sayılan hususların herhangi birinin tespit edilmesi durumunda işin
durdurulduğu, durdurmaya esas hususlar dışında tespit edilen mevzuata aykırılıkların teftiş
esnasında düzelttirildiği, işveren tarafından giderilmeyenler için ise idari para cezası
uygulandığı belirtilmiştir.
Teftişlerin genelde heyetler halinde icra edildiği, maden işyerleri teftişlerinde, özellikle
de yeraltı kömür ocağı teftişlerinde, heyette mutlaka bir maden veya jeoloji mühendisinin
bulunduğu, heyetin diğer üyelerinin ise yine maden veya jeoloji mühendisi olabildiği gibi,
elektrik, makine, çevre, inşaat gibi farklı mühendislik branşlarından bir mühendise de heyette
yer verilebildiği ifade edilmiştir.
Maden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği yönünden her yıl programlı teftiş yapılmakla
birlikte; işin yürütümü yönünden yapılan programlı teftişlerde; asıl işveren – alt işveren
ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı, yer altında veya gece vardiyasında günlük 7,5 saatin
üzerinde çalışma yapılıp yapılmadığı, günlük 7,5 saatin üzerinde yapılan çalışmaların
ücretlerinin zamlı olarak ödenip ödenmediği, hafta tatili ulusal bayram ve genel tatil çalışması
ücretlerinin ödenip ödenmediği yıllık ücretli izinlerin mevzuata uygun kullandırılıp
kullandırılmadığı ile kayıtdışılık hususlarının öncelikli olarak incelendiği belirtilmiştir.
İş Teftiş Kurulu ile yapılan yazışmalar kapsamında Kurul tarafından düzenlenen yazıda
2012 ve 2013 yıllarında madencilik sektörüne ilişkin yapılan denetimler sonucu tespit edilen
hususlarla bazı önerilere ilişkin analizlere de yer verildiği görülmüştür.
Bu kapsamda sunulan analizlerden bir kısmı şu şekildedir:
 Madencilik, üretim teknolojisi, planlama ve mühendislik çalışmalarının iş güvenliğiyle
iç içe olduğu bir faaliyet grubudur. Bu nedenle özellikle planlama ve mühendislik
çalışmalarının etkinliği arttırılmalı, iş sağlığı ve güvenliğinin tüm planlamalara yansıması
sağlanmalıdır. Buna göre üretimde ilkel metotların terk edilerek, iş sağlığı ve güvenliği
açısından daha iyi koşullar sağlayacak yöntemlerin tercih edilmesi sağlanmalıdır.
 İşverenlerin ve teknik kadronun özellikle uyguladıkları üretim yöntemlerini göz önünde
bulundurarak günümüz bilim ve teknolojisinin gerektirdiği sağlık ve güvenlik önlemlerini
uygulamaları için gerekli çalışmaları yaparak özellikle hazırlayacakları sağlık ve güvenlik
dokümanlarında belirtilen şartlarla uyumlu bir çalışma şekli benimsenmelidir. Risk
değerlendirmelerinin ve sağlık güvenlik dokümanlarının yapılan işe direkt yansıması
142
sağlanmalıdır.
 Düşük yatırımlı küçük işletmelerin iş sağlığı ve güvenliğini planlarına yansıtmayıp ek
bir yük olarak değerlendirmesinin önüne geçilmelidir. İş sağlığı ve güvenliğinin yatırım
aşamasından başlayarak tüm işlerin önemli bir parçası olması sağlanmalıdır.
 İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı, çalışanların hayati tehlikelere maruz
kaldığı işyerlerinde teftiş sonucunda tespitlere dayanılarak alınan, 6331 Sayılı Kanunun 25 inci
maddesi uyarınca işyerinde işin durdurulması kararlarının, Valilikler ve ilgili kurumlar
tarafından ivedi şekilde uygulanması, durdurma işleminin etkin ve amacına uygun olması için
önem arz etmektedir.
 Maden işyerlerinde istenen mevzuata aykırılıkların giderilmesi için yapılması gerekli
harcama ve maliyet ile idari para cezası karşılaştırıldığında idari para cezalarının çok düşük
kaldığı görülmektedir. Örneğin; 100 bin metreküplük bir kademe düzeltme işinin maliyeti en
az 200- 300 bin TL iken idari para cezası 1.000 – 2.000 TL civarındadır. İdari para cezaları
riskin büyüklüğü ve kapsadığı işçi sayısı dikkate alınarak hesaplanmalıdır. Mevcut durumda ise
idari para cezası uygulanması yerine işyerinin sürekli izlenerek mevzuata aykırılıklar
konusunda işveren ve mühendislere baskı ve takip yapılması daha uygun bir yaklaşımdır.
 İşverenlerin çoğunluğunun iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının belgelendirme ve
dokümantasyon konularına eğildikleri halde, işletmelerinin fiziksel şartlarında yapılması
gereken iyileştirmeleri ihmal ettikleri görülmüştür. İhmal edilen fiziksel şartların iyileştirilmesi
çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekmektedir.
 Yeraltı kömür ocaklarına giriş ve çıkışlar genel olarak desandreler vasıtasıyla
yapılmaktadır. Teftişi yapılan yeraltı nitelikli kömür ocaklarının bir kısmında desandre
boylarının (uzunluğu) arttığı, kimi ocaklarda ise 1000 metrenin üzerine çıktığı tespit edilmiştir.
Bu durumun ise beraberinde tahkimat, havalandırma ve nakliyat sisteminde sıkıntılara yol
açtığı anlaşılmıştır. Özellikle eğimi ve uzunluğu fazla desandre ile çalışan ocaklarda işçilerin
ocağa giriş ve çıkışlarının sorun teşkil etmekte olduğu anlaşılmıştır. Zira desandrelerde mevcut
nakliyat sisteminin yalnızca malzeme ve kömür nakline yönelik olarak kurulup, kullanılmakta
olduğu, insan nakline uygun olmadığı, çalışanların ise yürümek suretiyle ocağa giriş ve çıkış
yapmak zorunda oldukları belirlenmiştir. Ancak geçmişte yaşanan ve yasak olmasına rağmen
çalışanların, insan nakline uygun olmayan nakliye vagonlarına binmek suretiyle ocağa giriş ve
çıkış yaptıkları ve bu esnada da kazalandıkları bir gerçekliktir. Bu nedenle de, özellikle
desandre uzunluğu ve eğiminin fazla olduğu ocaklarda, insan (çalışan) nakline uygun nakliyat
143
sisteminin kurulması yönünde işyerlerinin harekete geçirilmesinin uygun olacağı kanaatine
varılmıştır.
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı verilerine göre 2014 yılı Haziran ayı itibariyle ülkemizde 134
ruhsat sahası içerisinde üretim gerçekleştiren 176 yeraltı kömür ocağı bulunmakta olup bu sayı
yıl içerisinde açılan ve kapanan ocaklardan ötürü değişebilmektedir. İş Teftiş Kurulu
Başkanlığı, MİGEM’in aksine ruhsat sahası bazında değil işletme bazında denetim yaptığı için
ruhsat sahalarında kaç farklı ocak bulunduğuna ilişkin istatistiki verilerin MİGEM’e oranla
daha doğru olduğu kabul edilmektedir.
Haziran 2014 itibariyle İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından yeraltı kömür
işletmelerinde gerçekleştirilen denetim sonuçlarına göre, faaliyette bulunan işletmelerin 68’inin
çalışan sayısı 50’den azdır. Bu 68 işletmede çalışan toplam işçi sayısı 1459’dur. 35 işletmenin
çalışan sayısı 50 ile 99 arasındadır. Bu 35 işletmede çalışan toplam işçi sayısı ise 2595’dir.
Yıllık 500 bin tonun üzerinde üretim yapan işletme sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir.
Örnek vermek gerekirse Gediz havzasının tamamında (küçük ölçekli işletmelerle) yapılan yıllık
üretim, Soma havzasının bir günlük üretiminden azdır. Ermenek’te meydana gelen maden
kazasının rödövansçı şirketi olan Has Şekerler’in günlük üretimi yalnızca 150 ile 200 ton
arasında olup, yıllık üretimi 54 ile 72 bin ton civarındadır. Bu işletmenin çalışan sayısı ise 211
kişidir.
Ülkemizde İş Teftiş Kurulunun görev alanına giren işyerleri ve sigortalı sayılarına
bakıldığında, İş Teftiş Kurulunun görev alanı ile ilgili karşı karşıya bulunduğu iş yükü de ortaya
çıkmaktadır. Bu kapsamda, 2014 yılı rakamlarına bakacak olursak, SGK verilerine göre 2014
yılı Temmuz ayı itibariyle çalışan zorunlu sigortalı sayısının 13.109.755, sigortalı çalıştırılan
işyeri sayısının ise 1.627.221 olduğu görülmüştür.
Söz konusu sayılar 2014 yılı için maden işyerleri özelinde değerlendirildiğinde; Sosyal
Güvenlik Kurumu verilerine göre 2014 yılı Temmuz ayı itibariyle kömür linyit çıkartılması,
metal cevheri madenciliği, diğer madencilik ve taş ocakları faaliyet gruplarında sigortalı
çalıştırılan maden işyeri sayısının toplam 6239, bu işyerlerinde çalışan sigortalı sayısının ise
139.314 olduğu görülmektedir.
İşyeri ve sigortalı sayıları dikkate alındığında 2014 yılında kapsamdaki tüm işyerlerinin
iş sağlığı güvenliği ve işin yürütümü yönünden denetlenmesi istense, denetime yetkili iş
müfettişi başına 1.645 işyeri ile 13.255 sigortalı düşeceği anlaşılmaktadır. Ülkemizde kayıtdışı
işyeri ve istihdam sayılarının oldukça yüksek olduğu da göz önünde bulundurulduğunda,
144
müfettiş başına düşen gerçek işyeri ve sigortalı sayılarının, hesaplanan bu rakamların da
üzerinde olduğu sonucu çıkmaktadır. Söz konusu sayısal veriler, ülkemizdeki işyerlerinin
tamamının bir yıl içinde gerek işin yürütümü gerekse iş sağlığı ve güvenliği yönünden İş Teftiş
Kurulu Başkanlığı tarafından denetlenmesinin mümkün olmadığını göstermektedir.
Diğer yandan, hâlihazırda İş Teftiş Kurulu Başkanlığında görev yapan 63 maden
mühendisi iş müfettiş ve yardımcısı bulunmakta olup bu dönem itibariyle açılan yarışma sınavı
neticesinde 50 maden mühendisi daha iş müfettiş yardımcısı olarak mesleğe alınacağı bilgisi
Kurumumuza iletilmiştir. Bu sayının, faal yeraltı kömür maden ocağı sayısının 176 olduğu
düşünüldüğünde teftiş ve denetim için oldukça azımsanmayacak düzeyde olduğu
anlaşılmaktadır.
Tüm bu bilgilerin yanı sıra 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile getirilen
sisteme değinmekte fayda vardır. Anılan Kanunla işveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve
güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
 Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması,
organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik
tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için
çalışmalar yapmak,
 İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izlemek,
denetlemek ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlamak,
 Risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmak,
 Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz
önüne almak,
 Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan
yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.
Bunun yanında 6331 sayılı Kanunla, çalışma hayatının iş sağlığı ve güvenliği yönünden
denetiminde İş Teftiş Kurulu dışında başka profesyonel kişiler ve kurullar da öngörülerek,
işyerlerinin dönemsel olarak denetlenmesi sistemi yerine iş sağlığı ve güvenliği kurulu, ortak
sağlık ve güvenlik birimi, iş güvenliği uzmanı tarafından işyerinin iş güvenliği ve sağlığı
yönünden sürekli kontrol altında bulundurulması sistemi getirilmeye çalışılmıştır. Bunun
yanında Maden Kanunu ile maden işyerlerine yönelik teknik ve daimi nezaretçi atanması
öngörülerek işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği yönünden sürekli denetim altında olmasının alt
145
yapısı sağlanmaya çalışılmıştır. Tüm bunlar, ne sıklıkla yerine getirilirse getirilsin İş Teftiş
Kurulu tarafından gerçekleştirilen ve işyerinin denetim anındaki durumunu ortaya koyan
teftişlerden sonraki süreçte de iş sağlığı ve güvenliği kurallarının uygulanmasını temin adına
işverende ve işçide otokontrol sisteminin oturtulmasına hizmet etmektedir.
Diğer yandan, devlet çalışma hayatına ilişkin mevzuatın uygulanmasını temin noktasında
gerek Anayasa’nın gerekse yasaların kendisine yüklediği kontrol ve denetim görevini etkin bir
şekilde yerine getirmek zorundadır. İş sağlığı ve güvenliği yönünden ilgili mevzuatın gerektiği
gibi uygulanıp uygulanmadığının denetimi sadece yeterli sayıdaki müfettiş istihdamından da
geçmemektedir. Söz konusu denetimin gereği gibi yapılması, denetim esnasında gerekli bilgi
ve tecrübe birikimine sahip olunmasını ve faaliyetin türü ve boyutuna göre denetimin yeterli
zaman harcanarak gerçekleştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Ancak işkolları itibariyle her faaliyet, iş sağlığı ve güvenliği yönünden aynı derece risk
ve tehlike potansiyeline sahip değildir. İş kazalarının en çok yaşandığı sektörlerden olan kömür,
metal ve inşaat işkolu sektörlerinin diğer işyerlerinden farklı teknik bilgi birikim ve deneyime
sahip kişilerce denetlenmesi gerekmektedir. Devletin bu sektörlerde denetim yoluyla kendini
daha sık göstermesi, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uymayanlar hakkında caydırıcı
yaptırımları zaman geçirmeksizin uygulaması gerekmektedir. Özellikle ülkemizde iş güvenliği
kültürünün gelişmemiş olduğu ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir nitelikte
olduğu gerçeği karşısında, Devletin koyduğu kuralların takipçisi olması, söz konusu iş
güvenliği kültürünün yerleşmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Elbette iş teftişi vasıtasıyla yapılacak denetim; çalışma hayatının iş sağlığı ve güvenliği
yönünden tamamıyla kurallara uygun hale getirilmesini tek başına temin edemeyecektir.
Nihayetinde iş müfettişleri tarafından yapılan denetimler ne kadar sık olursa olsun, yapılan
tespitler işyeri ve çalışma koşullarının denetim anındaki fotoğrafını çekmekten ibaret kalacaktır.
İş müfettişlerince yapılan değerlendirme bir dış değerlendirme sürecidir ve madencilik gibi
oldukça dinamik koşulları olan bir sektörde ocak güvenliğinin bu denetlemelere dayandırılması
mümkün değildir. Denetim anında tespit edilen ve giderilen eksiklik ve aykırılıkların,
denetimden sonraki süreçte tekrar etmemesinin garantisi, önce işverenin ve daha sonra o
işyerinde çalışan işçinin iş güvenliği algısının yüksekliğine bağlıdır.
Nitekim İş Teftiş Kurulu tarafından 2012 yılı maden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği
teftişleri genel değerlendirme raporunda, ilk aşamada gaz izleme sistemlerinin kurulması, alev
sızdırmaz ekipman kullanımının sağlanması gibi iyileştirmelerin yapıldığı bazı işyerlerinde
ikinci aşamada, bu iyileştirmeleri etkisiz kılan uygulamaların görüldüğünden bahsedilmiştir.
146
Buna ek olarak, ilk aşamada giderildiği düşünülen mevzuata aykırılıkların ikinci aşamada tekrar
ortaya çıkabildiğinin görüldüğünden bahsedilmiş, hatta yakın zamanda kapatmanın kaldırılması
kararı uygulanan işyerinde yeniden kapatmaya esas noksan husus tespitinin yapıldığı
durumların olduğu ifade edilmiştir.
Bu durum, madenciliğin doğası gereği sürekli olarak değişen koşulları düşünülerek, kalıcı
olacak bir anlayış çerçevesinde işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yaygınlaşmasının
önemini ortaya koymaktadır.
Ülkemizde yapılan yeraltı kömür madenciliğinde, özellikle küçük ve orta ölçekteki
madenlerde, işletmeler ürettikleri kömürü kendilerine sermaye yapmaktadırlar. Bir başka deyiş
ile, sonraki dönemlerde işletmeye yapacakları üretim ve iş sağlığı güvenliği yatırımları, ilk
aşamada yapacakları üretim miktarına ve pazarlamaya bağımlıdır. Yeraltı kömür
madenciliğinde üretim ile iş sağlığı ve güvenliğinin birbirinden ayrılması mümkün değildir.
İşletme projesi iş sağlığı ve güvenliği ya da üretim açısından uygun bir proje değil ise veya
proje, uygun kriterlere sahip kişiler tarafından yönetilmiyorsa, her zaman risk bulunmaktadır.
Genel olarak ölümle sonuçlanan iş kazası olgusu ülkemizde hemen hemen bütün
tehlikeli iş kollarında görülen bir durumsa da, madencilik alanında gelişmiş ülkelerin
ülkemizden çok daha fazla miktarda kömür üretirken neredeyse sıfır kaza noktasına gelmiş
olması, buna karşılık ülkemizin ise hala yüksek sayıda ölümlü iş kazaları ile yüz yüze gelmesi
ve arkasında bu iş kazalarının önlenebilir nitelikteyken yaşanmak durumunda kalındığına dair
ciddi şüpheleri barındırması, madencilik sektörünün kurgulanmasından denetlenmesine kadar
acil önlemler alınmasını zaruri kılmaktadır.
Yeraltı kömür madenciliğinde üretim ile iş sağlığı ve güvenliğinin birbirinden ayrılması
mümkün değildir. İşletme projesi iş sağlığı ve güvenliği ya da üretim açısından uygun bir proje
değil ise veya proje, uygun kriterlere sahip kişiler tarafından yönetilmiyorsa, her zaman risk
bulunmaktadır.
Bir maden işyerinin ruhsatına, proje onayına, üretim yöntemine, açılışına, faaliyetlerinin
projeye uygun yürütülmesine dair bütün resmi işlemleri Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı
Maden İşleri Genel Müdürlüğünün görev alanındadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
işyeri kurulduktan ve faaliyete başladıktan sonra devreye girmektedir.
Özellikle iş sağlığı ve güvenliği alanında iş kazalarının ve meslek hastalıklarının meydana
gelmemesi veya en az düzeye indirilmesi amacıyla, işyerinde tüm önlemlerin başlangıçta
alınmasını zorunlu kılan bir anlayış ve bunu uygulamaya geçirecek gerekli kurumsal alt yapı
147
oluşturulmalıdır. Madencilik faaliyetinin yapısı gereği yüksek risk ve tehlike barındırdığı ve
buna ilaveten ülkemizde çok sayıda ölümlü iş kazasına meydan verecek mahiyette yürütüldüğü
gözetilerek, söz konusu faaliyete izin verme noktasında kontrol ve onay veren ve madencilik
faaliyetlerinin projeye uygun yürütülüp yürütülmediğini denetleyen kurumsal yapı ile söz
konusu alanı iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetleyen yapının birbirinden ayrı
düşünülmemesi gerektiği, her iki faaliyetin de ancak sektöre özgü ciddi bilgi ve tecrübe birikimi
ile gereği gibi gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir.
Bu nedenle madencilik faaliyetlerine yönelik ruhsatlandırma ve denetim görev ve
yetkisinin tek bir yapı bünyesinde toplanması; madencilik sektörünün sürekli denetim
altında kalmasını sağlayacak usul ve yöntemlerin geliştirilmesi; bu kapsamda, madencilik
işkolunun iş sağlığı ve güvenliği yönünden denetlenmesi işinin sadece bu işkoluna özgü
olarak yeniden kurgulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.
2.2. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
24/07/2003 tarihli ve 25178 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4947
sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kuruluş Kanunu’nun 12 nci maddesi uyarınca İşçi Sağlığı
Daire Başkanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Böylece çalışma hayatının iş sağlığı ve güvenliği denetimi dışında kalan çok çeşitli ve kapsamlı
görevler Genel Müdürlüğün yetki ve sorumluluk alanına verilmiştir. Ayrıca 26/05/2008 tarihli
ve 26887 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5763 sayılı “İş Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 31 inci maddesi ve 6009 sayılı “Gelir
Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun”un 50 nci maddesi uyarınca Genel Müdürlüğün görev alanı ile ilgili bazı
değişiklikler yapılmıştır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünün görevleri aşağıda belirtilmiştir:
 İş sağlığı ve güvenliği konularında, mevzuatın uygulanmasını sağlamak ve mevzuat
çalışması yapmak.
 Ulusal politikalar belirlemek, bu politikalar çerçevesinde programlar hazırlamak.
 Ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve koordinasyonu sağlamak.
 Etkin denetim sağlamak amacıyla gerekli önerilerde bulunmak, sonuçlarını izlemek.
 Standart çalışmaları yapmak, normlar hazırlamak ve geliştirmek.
 Üretilen ve ithal edilen kişisel koruyucu donanımların piyasa gözetimi ve denetimini
148
yapmak, bu hususlarda usul ve esasları belirlemek.
 İş sağlığı ve güvenliği ile iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi konularında
inceleme ve araştırma çalışmalarını planlamak, programlamak ve uygulanmasını sağlamak.
 Faaliyet konuları ile ilgili yayın ve dokümantasyon çalışmaları yapmak ve istatistikleri
düzenlemek.
 Meslekî eğitim görenler, rehabilite edilenler, özel risk grupları ve kamu hizmetlerinde
çalışanlar da dâhil olmak üzere tüm çalışanların iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı
korunmaları amacıyla gerekli çalışmaları yaparak tedbirlerin alınmasını sağlamak.
 İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü ile İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Bölge
Laboratuvar Müdürlüklerinin çalışmalarını düzenlemek, yönetmek ve denetlemek.
 İşyerindeki sağlık ve güvenlik risklerini önlemek ve koruyucu hizmetleri yürütmek
üzere görevlendirilecek işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları ve diğer görevlilerin iş sağlığı
ve güvenliği ile ilgili eğitim ve belgelendirme usul ve esaslarını belirlemek.
 İş sağlığı ve güvenliği alanında ölçüm, analiz, teknik kontrol, risk analizi ve
değerlendirmesi, eğitim, danışmanlık, uzmanlık hizmetlerini yapmak ve bu tür hizmetleri
verecek özel ve tüzel kişi ve kuruluşların niteliklerini belirlemek, yetki vermek, yetkilerini iptal
etmek, kontrol ve denetimini sağlamak.
 İşyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı, diğer teknik ve sağlık personel ile işçilere eğitim
vermek için kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine
göre faaliyet gösteren şirketler ile ortak sağlık ve güvenlik birimlerini yetkilendirmek,
gerektiğinde yetkilerini iptal etmek, hizmetin etkin ve verimli bir şekilde verilip verilmediğinin
kontrol ve denetimini sağlamak, işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının eğitimleri sonundaki
sınavları yapmak veya yaptırmak, belgelerini vermek.
Kuruluşu itibariyle Genel Müdür, 3 Genel Müdür Yardımcısı, 6 Daire Başkanlığı ile 22
Şube Müdürlüğü kadrosu ihdas edilmiş olan Genel Müdürlüğün yukarıda belirtilen görevleri
de dikkate alınarak mevcut daire başkanlıklarının sorumluluk alanları ve görevleri
belirlenmiştir.
Yürütülen inceleme ve araştırmalar ile görüşmeler çerçevesinde İş Sağlığı ve Güvenliği
Genel Müdürlüğü’nün iş sağlığı ve güvenliği hizmetleriyle ilgili iş ve işlemlerinin kişilerden,
mekânlardan ve evraktan bağımsız olarak sürdürülmesi amacıyla İş Sağlığı ve Güvenliği Kayıt,
Takip ve İzleme Programı (İSG-KATİP) oluşturulduğu görülmektedir.
149
Özel rapor konusu kapsamında İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü yetkilileri ile
yapılan görüşmelerde, madencilik sektörüne ilişkin iş ve işçi güvenliği hususlarında özellikle
anılan Genel Müdürlüğün gerek İş Teftiş Kurulu Başkanlığı gerekse Maden İşleri Genel
Müdürlüğü ile olan işbirliği ve koordinasyonu, iş sağlığı ve güvenliği alanında mevzuatın
yeterliliği ve iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının çalışma sistemi hususları da tetkik edilmeye
çalışılmıştır.
Bu kapsamda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu müfettişlerince
yapılan denetimler sonucunda mevzuatta görülen eksikliklerin İş Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğüne bildirildiği, bildirilen tespitlerin mevzuatın revizyonu aşamasında dikkate
alındığı, iş sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin olarak kamu kurumları arasında bir yetki
karmaşası bulunmamakla birlikte genel anlamda bir iletişim eksikliği olduğu, bu noktada riskli
sektörlerin idari yapılanmasının tamamen ayrı olabileceği ifade edilmiştir.
Yine 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği Risk
Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin yürürlüğe konulması ve ILO’nun 187 no.lu İş Sağlığı
Güvenliğini Geliştirme Çerçeve Sözleşmesinin ülkemiz tarafından kabul edilmesi ile bu alanda
mevzuat yönünden ileri kabul edilen ülkelerle kıyaslandığına eksikliğimizin olmadığı
belirtilmekle birlikte, uygulama noktasında bir takım sıkıntıların yaşandığı, ayrıca bu alanda
teknolojik yetersizliklerimizin olduğu vurgulanmıştır.
İş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının ücret bakımından işverene bağımlı oldukları hususu
kamuoyunda sıklıkla dile getirilmekle birlikte, bu noktada iş sağlığı ve güvenliği hususunda
işçi ve işveren bilincinin oluşturulması ve içselleştirilmesinin önemli olduğu, temelde iş sağlığı
ve güvenliği uzmanlarının işverene tavsiyelerde bulunduğu, diğer taraftan gördükleri
aksaklıkları İş Teftiş Kuruluna bildirme zorunluluk ve sorumlulukları bulunduğu, mevcut
durumda A, B ve C tipi belge sahibi olan iş sağlığı ve güvenliği uzmanları için sektörel ayrım
olmadığı, ancak başlangıçta bu yapılamamış olsa da doğası gereği sektörel ayrıma doğru
gidileceği belirtilmiştir.
150
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
1.
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ
Ülkemiz, iş kazası ve meslek hastalığının en çok yaşandığı ülkelerden birisidir. İş kazası
ve meslek hastalıkları sayısının yüksekliği kadar, söz konusu iş kazaları sonucu gerçekleşen
ölüm oranları da oldukça fazladır. Özellikle madencilik ve inşaat işkolunda yaşanan kazalarda
gerçekleşen can kaybı sayıları gelişmiş ülke istatistiklerinin çok üzerindedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de her gün ortalama 172
iş kazası yaşanmakta; bu kazalarda ortalama 4 işçi yaşamını yitirirken, 6 işçi sürekli iş göremez
hale gelmektedir. Aynı verilere göre, 2013 yılında 1.235 olan işçi kazası ölümleri, Soma maden
kazasının ardından, 2014 yılının yalnızca ilk beş aylık döneminde (Ocak-Mayıs) 700’ü aşmış
olan can kaybı sayıları gelişmiş ülke istatistiklerinin çok üzerindedir.
Türkiye’de son 30 yılda (1983- 2013) maden ocaklarındaki kazalarda 1.378 maden işçisi
yaşamını kaybetmiş olup, daha 2014 yılının ilk beş ayında bu kayıp sayısının 1.800 dolaylarına
yükseldiği anlaşılmaktadır. Bunun dışında ölümlü maden kazalarında ve kayıplarda dünya
örneklerinin tersine gözlenen büyüme eğilimi son derece endişe vericidir.
Özellikle madencilik sektöründe, 17 yıllık dönemde (1991-2008) yapılan bilimsel
araştırmalarda; iş kazaları ve meslek hastalığı nedenleriyle toplam 2.554 maden işçisinin
yaşamını kaybettiği (yılda 142 kişi), 13.087 kişinin ise sürekli iş göremez hale geldiği
açıklanmıştır.
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanında yapılan yasal ve kurumsal düzenlemelere
rağmen iş kazası sayılarında bir azalma olmaması, meselenin sadece yasal ve kurumsal
düzenlemelerle çözülemeyeceğini, etkin uygulamanın da sağlanması gerektiği gerçeğini ortaya
koymaktadır.
İş kazası ve meslek hastalıklarının temelinde yatan nedenler çok çeşitli olmakla birlikte,
yapılan araştırmalar iş kazalarının çok büyük bir oranının önlenebilir nitelikte olduğunu
göstermektedir. İş kazalarının önlenebilir nitelikte olması ise, denetim ve insan faktörünün
önemini ön plana çıkarmakta, bu da iş kazalarının önlenmesi konusunda bir davranış
düzenleyicisi olarak kabul edilen güvenli davranış kültürünü gündeme getirmektedir.
151
Güvenli davranış kültürü, atılan her adımda güvenlik unsurunu göz önünde bulundurmayı
gerektirir. Bu da, araştırmalar sonucu büyük çoğunluğu önlenebilir nitelikte olduğu belirlenen
iş kazalarının önüne geçilmesinde bu kültürünün önemini ortaya koymaktadır.
Toplumumuzda genel olarak güvenli davranış kültürünün zayıflığı bilinen bir gerçektir.
Karayolundaki mevcut araçların büyük bir kısmı güvenlik teknolojisi yönünden oldukça
donanımlı ve yolların büyük çoğunluğu da gerek yapısal gerekse trafik işaretlemeleri
bakımından güvenli sürüşe elverişli olmasına rağmen, hala çok sayıda ciddi yaralanmalı ve
ölümlü trafik kazasının yaşanıyor olması, toplumumuzdaki güvenli davranış kültürünün
zayıflığına işaret eden en somut göstergedir. Bu durum, inşaatta baret kullanmama, madende
ocağa çakmakla girme, trafikte alkollü araç kullanma, motosikleti kasksız kullanma, benzin
istasyonunda sigara içme gibi sadece basit davranışsal önlemlerin dahi alınmayışı ile kendini
göstermektedir.
Çalışma hayatında güvenlik kültürü düzeyinin düşüklüğünün sonucu olarak işveren;
çalışma ortamının oluşturulması aşamasında iş güvenliği ve işçi sağlığı için gerekli olan
tedbirleri gereksiz maliyet olarak görebilmekte, yatırım maliyetini düşürmek için öncelikle
güvenlik tedbirlerinde kısıntıya gidebilmekte, hatta bazen temel güvenlik tedbirlerinin
alınmasında (örneğin maden ocağında bir giriş ve bir çıkış yolunun bulunmasında, bina
inşaatının depreme dayanıklı yapılmasında) dahi ihmalkâr davranabilmektedir. İşveren,
faaliyetin yürütümü aşamasında üretim miktarına odaklanmakta, üretim hızını düşürecek
güvenlik tedbirlerini almamakta, işçilere dinlenme hakkını yeterince tanımamakta,
ekipmanların periyodik bakımlarının yaptırılmasında, kurtarma faaliyetlerine yönelik
tedbirlerin alınmasında gerekli hassasiyeti göstermeyebilmektedir.
Çalışanlarda güvenli davranış alışkanlığının olmaması veya düzeyinin düşük olmasının
sonucu olarak da; işverenin gerekli ekipmanları sunmasına ve gerekli uyarıları yapmasına
rağmen işçi, söz konusu ekipmanları hiç veya gereği gibi kullanmayabilmekte, söz konusu
ekipmanların hareket kabiliyetini kısıtladığı gerekçesiyle bir kenara bırakabilmekte, iş yerinde
çalışırken kaçınması gereken hareketleri sergileyebilmekte ve sonuç olarak iş kazasına sebep
olabilmektedir.
Diğer bir anlatımla, gerek işverenlerde gerek işçilerde güvenlik kültürü, uyulması halinde
işverenin de işçinin de hem kazançlarını hem de yaşamlarını korumaya yönelik tedbirleri içeren
unsurlar bütünü olarak görülmemektedir. İşveren, iş güvenliği tedbirlerine uymakla insani bir
görevi yerine getireceği gibi, ticari itibarını da korumaktadır. İşçilerinde ise kendilerine değer
152
verildiği algısını yaratmak suretiyle diğer yollarla sağlamaya çalıştığı motivasyonun
arttırılmasına katkıda bulunacaktır.
İş kazalarının önlenmesinde en önemli adım; çalışma ortamlarının muhtemel risk ve
tehlikeleri öngörerek yapılandırılması ve uygun ekipmanlarla donatılması, çalışma ve üretim
yönteminin belirlenmesinde, kullanılacak ekipman ve sistemlerin seçiminde güvenlik
unsurunun ön planda tutulması, bu suretle iş kazasına sebep olabilecek risk ve tehlikelerin
henüz ortaya çıkmadan kaynağında kontrol altına alınması, kısaca sistemin güvenli bir şekilde
inşasıdır. Başka bir anlatımla; bir yer altı kömür madeni ocağı işletmesinin projesi bu bakımdan
çok önemlidir. Projenin hazırlanması ve incelenerek onaylanması safhasında görev alan
kişilerin, söz konusu projenin bütün detaylarını iş sağlığı ve güvenliği koşullarını taşıyıp
taşımadığı yönünden ele alması, işletmenin yanlış kurgulanması sebebiyle daha sonra
gerçekleşebilecek kazalara zemin hazırlayan risk ve tehlikeleri bertaraf edecektir.
İş kazalarının önlenmesindeki sonraki adım ise; faaliyetlerin projeye uygun bir şekilde,
güvenlik ilke ve standartlarına uygun olarak, güvenlik tedbir ve uyarılarına riayet edilerek
gerekli ekipmanların kullanılması suretiyle yürütülmesidir. Dolayısıyla iş güvenliği kültürünün
yani güvenli davranış alışkanlığının hem işverende hem de işçide birlikte bulunması gereklidir.
Hem işverenin hem de işçinin “önce güvenlik” bilinci ile hareket etmesi, alınan güvenlik
tedbirlerini boşa çıkarmayacaktır.
Gerek işveren gerekse işçi toplumun bir parçası olduğundan, onlarda görülen iş güvenliği
kültürünün eksikliği, parçası oldukları toplumun geneline hâkim olan güvenlik anlayışının
zayıflığından ve risk alarak hareket etme eğiliminin yüksekliğinden beslenmektedir.
Dolayısıyla iş güvenliği bilincinin oluşturulmasında; bir yandan çalışma hayatının içindeki
mevcut kişilere yönelik çalışmalar yapılırken, bir yandan da toplumun diğer kesimlerine
yönelik, özellikle çocukların ve gençlerin güvenli davranış bilincinin yükseltilmesi yönünde
eylem planı geliştirilmelidir.
Devlet, çalışma hayatında işyerlerinin açılması ve faaliyetlerinin yürütülmesi aşamasında
hangi tedbirlerin alınacağına ilişkin kural koymakla ve söz konusu kurallara uygun hareket
edilip edilmediğini denetmekle, uyulmadığının tespiti halinde ise ihlalin derecesine göre
faaliyetin durdurulmasına varacak ölçüde yaptırım uygulamakla yükümlüdür.
Kamu otoriteleri tarafından işyerleri üzerinde gerçekleştirilecek gözetim ve denetim, iş
güvenliği ve işçi sağlığı kurallarının hayata geçirilmesi bakımından önemli ve gerekli olmakla
153
birlikte, işyerindeki güvenli çalışma koşullarının sürekliliği ancak konunun işveren ve işçi
tarafından sahiplenilmesi ile gerçekleşebilir.
İşverenin güvenlik bilincine sahip olması birçok sorunu kendiliğinden çözecektir.
İşverenin güvenlik kültürü yüksek olursa, bunu üretim anlayışının ve planının bir parçası
yapabilir. Bunun sonucu olarak da güvenlik için yeterli zaman ve kaynak sağlayabilir. Bu
kaynak sağlandığında çalışan da bu şartlar altında güvenli davranışa sevk edilebilir. Bir
işyerinde güvenlik kültürünün olması, işverenin bu konuda işçiler üzerinde denetim ve eğitim
görevini gereği gibi yerine getirmesi, çalışanların işyerindeki risklerin farkında olduğu, sürekli
olarak bu tehlikelere karşı dikkatli olduğu ve güvenli olmayan davranışlardan sakındığı bir
çalışma ortamı yaratır.
Buna karşılık, işverenin bu bilinçte olmadığı durumlarda Devletin yaptığı denetimler
ancak geçici iyileştirmelere vesile olacaktır. İşveren, denetimi iş sağlığı ve güvenliği yönünden
mevzuatın öngördüğü seviyeyi yakalamak adına bir fırsat olarak görmeyip, en az sorunla
atlatılması gereken bir süreç olarak değerlendirdiği takdirde, o işyerinde iş sağlığı ve güvenliği
bakımından yeni tehlikelerin yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır.
İş kazası gerçekleşme riski; teftiş gören işyerinde, teftiş görmeyene oranla daha düşük
olacaktır. Teftişler bir işyerindeki mevcut durumun iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygun
hale getirilmesinin yanında, sonraki süreçte işverenin ve işçilerin söz konusu kurallara riayet
ederek faaliyette bulunmaları açısından rehberlik ve caydırıcılık aracı olarak da fonksiyon
görecektir. Ancak bir iş yerinde teftiş yapılmış olması sonraki süreçte o işyerinde kaza
olmayacağı anlamına gelmemektedir. Özellikle maden ocaklarındaki değişken koşullardan
dolayı sadece teftişle kaza riskinin sıfıra indirilmesi mümkün değildir. İşte bu noktada işverenin
güvenlik kültürüne sahip olması son derece önemlidir.
İş kazasının önlenmesinde temel ilke doğru davranmaktır. Bu, işyerinin kurulumundan
yürütümüne her aşamada gerek Kamu görevlilerinde, gerek işverenlerde, gerekse çalışanlarda
bulunması gereken bir anlayıştır.
Diğer yandan toplumdaki güvenlik kültürünün geliştirilmesinin en önemli aracı eğitimdir.
İlköğretimden başlayarak lisans öğretimine kadar her aşamada, yaş gruplarına ve öğrenim
dallarına uygun olarak güvenli davranış alışkanlığının yerleştirilmesi için uygun bilim dalı
uzmanları tarafından hazırlanacak eğitim müfredatı oluşturulmalı, bu husus eğitim politikasının
vazgeçilmez unsuru haline getirilmelidir. Bu noktada küçük yaştaki çocuklar üzerinde yarattığı
etki göz önünde bulundurularak, televizyonlarda çocuklara yönelik olarak gösterilmekte olan
154
çizgi film ve benzeri diğer yayınların dahi bu açıdan denetlenmesi, güvenli davranış ilkesine
aykırı içeriklere izin verilmemesi gerekmektedir.
Kültürel değişim kısa vadede gerçekleştirilebilecek bir olgu değildir. Toplumumuzda
güvenli davranış bilinci ve alışkanlığının sağlam temellere oturtulması, ancak küçük yaştan
itibaren uygulanacak eğitim politikası ile mümkün olacak ve kazanımları kendini uzun vadede
gösterecektir.
2. MADEN İŞLETMELERİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ SİSTEMİ
Madencilik iş kolu, gerek yer üstünde gerekse yer altında gerçekleştirilen faaliyetler
açısından, yalnızca ülkemiz için değil, aynı zamanda küresel perspektifte iş kazalarının ve
meslek hastalıklarının en yüksek olduğu sektörlerden birisidir. Hiç şüphesiz bu durumun
başlıca sebepleri arasında yeraltı maden ocaklarının, galerilerin ve üretim ayaklarının, işin
doğası gereği çok kısa zaman dilimleri içerisinde dahi değişime uğraması, üretime yönelik
yerüstü faaliyetlerinin ve maden işçilerinin, süreklilik arz eden bu değişimlere uyum
sağlamasının zorunlu olması gelmektedir. Diğer önemli sebepler arasında, yeraltı
madenciliğinde kullanılan üretim tekniği gereği işçilerin sürekli olarak parlayıcı, patlayıcı ve
zehirleyici gazlara maruz kalma risklerinin yüksekliği, yeraltı madenciliği özelinde yerin
metrelerce altında, girilmesi ve çıkılması zor, meşakkatli galeri ve ayaklarda sıcak ve soğuk
hava koşullarına, toza ve yetersiz aydınlatmaya maruz kalmak gösterilebilir. Böylesi zor
çalışma koşulları altında faaliyette bulunulması ve iş güvenliği koşullarını sürekli olarak temin
etmenin dinamik bir iş sağlığı ve güvenliği yönetim sistemine bağlı olması yönüyle madencilik,
diğer endüstri kollarından keskin bir şekilde ayrılmaktadır. Bu nedenlerden ötürü, maden
işletmelerinin devlet adına denetim gerçekleştiren kurum ve görevliler tarafından
denetlenmesinin yanı sıra, hatta ondan daha da önemli olarak, kendi kendilerini sürekli şekilde
denetime tabi tutmaları hayati önem arz etmektedir.
Yeraltı veya yerüstü maden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri konusunda
karar almak veya bu hizmetleri yürütmek üzere bazı hizmet birimlerinin ve kurullarının
oluşturulması yeraltı veya yerüstü maden işyerlerinde üretim, sağlık ve güvenlik ile kurtarma
faaliyetlerinde görevlendirmek üzere bazı meslek dallarından uzman, teknik eleman ve
nezaretçi statüsünde personel tayin etme zorunluluğu getirilmiştir. Bu bağlamda, işyeri sağlık
ve güvenlik birimleri (İSGB) ile işletmelerin ortak sağlık güvenlik birimi (OSGB) gibi birimler
ile iş sağlığı ve güvenliği kurulu yanında iş sağlığı ve güvenliği uzmanı daimi ve teknik
nezaretçiler sayılabilir. İşveren, maden işletmesinin çalışan sayısı ve üretim yapısına bağlı
olarak söz konusu personelden bazılarını veya tamamını, gerekmesi halinde yeterli sayıda
155
olmak kaydıyla daimi veya imzalanan sözleşmedeki sürelerle bağlı kalarak çalıştırmakla
yükümlüdür. Maden ocaklarındaki iş sağlığı ve güvenliği açısından önemli roller üstlenmesi
gereken bu kişilerin görev, yetki ve sorumlulukları ile bunların uygulamaya nasıl yansıdığı
aşağıda irdelenmektedir.
2.1.Maden İşyerlerinde Özdenetim
3213 sayılı Maden Kanununa göre; nezaret, işletmelerin tekniğine ve emniyet
nizamnamelerine uygun olarak yürütülmesinin kontrolü, nezaretçi ise, bu nezaret görevini
yapan sorumlu yetkili maden mühendisi olarak tanımlanmaktadır. Diğer yandan, Maden
Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nde ise nezaretçi adı, teknik nezaretçi olarak belirlenmiş ve
işletmelerdeki faaliyetlerin teknik ve emniyet yönünden nezaretini yapan, Kanun’un 29.
maddesi gereği faaliyet bilgi formunun hazırlanmasından sorumlu ve yetkili maden mühendisi
olarak tanımlanmıştır. Bu durumda maden işletme faaliyetlerinin maden mühendisi nezaretinde
yapılması zorunluluğu kanun gereğidir.
Bu itibarla maden işletmelerindeki iş sağlığı ve güvenliği yönünden ilk özdenetim
faaliyeti nezaret, bu görevi ifa ile sorumlu olan kişi ise nezaretçi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Maden Mühendisleri Odası ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından 1999 yılında
gerçekleştirilen Fenni Nezaretçilik Seminerinde; devlet adına madenciyi denetleyen, maaşını
denetlediği işverenden alan, işverenin seçtiği, devlete karşı her şeyden sorumlu, kamu görevi
üstlenmiş maden mühendisleri fenni nezaretçiler şeklinde tanımlanmıştır. Bununla birlikte
2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı Kanun ile Maden Kanunu’nda yapılan değişiklik
sonucunda, Kanun’un 31’inci maddesinin “işletmede fenni nezaretçi” olan başlığı, “teknik
nezaret” şeklinde değiştirilmiştir. Söz konusu madde uyarınca; maden işletme faaliyetlerinin
maden mühendisi nezaretinde yapılması bir zorunluluktur. Teknik nezaretçinin görevi,
madenlerdeki işletme faaliyetlerinin tekniğine uygun ve güvenli bir şekilde yapılmasına, Maden
Kanunu tarafından kendisine verilmiş olan görev, yetki ve sorumluluk çerçevesinde kamu adına
nezaret ve gözetimde bulunmaktır. Bu yönüyle değerlendirildiğinde teknik nezaretçi,
işletmelerin faaliyetlerini işletme içerisinden ancak devlet adına denetleyen ve gözeten kişidir.
Maden işletme faaliyetleri, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde üretime
yönelik hazırlık çalışmaları ve üretim yapılması için gerekli faaliyetler olarak tanımlanmıştır.
Maden Kanunu’nun 29’uncu maddesinde işletme projesine aykırı faaliyette bulunulması ve
faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durum oluşturduğunun tespit edilmesi
halinde maden üretimine yönelik faaliyetlerin durdurulacağı belirtilmektedir. Bu itibarla
nezaret görevinin iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yönü bir kez daha vurgulanmıştır. Yine 6331
156
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile dayanaksız kalıp 2014 yılı
Temmuz ayında yürürlükten kaldırılan Maden ve Taş Ocakları İşletmelerinde ve Tünel
Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük’te fenni
nezaretçinin, işçi sağlığı ve iş güvenliği gereklerinin yerine getirilmesine ilişkin sorumluluğuna
vurgu yapılmıştır.
2.1.1.Teknik Nezaretçi
Teknik nezaretçi maden işletmelerinde faaliyetlerin işletme projesine, teknik ve emniyet
kurallarına göre yürütülüp yürütülmediğini kontrol ederek tespit ettiği projeye aykırılık ve iş
güvenliği ihlalleri ile alınması gerekli tedbirleri işverene bildiren teknik görevlidir.
3213 sayılı Maden Kanunu’na göre teknik nezaretçi; işletmelerdeki faaliyetlerin teknik
ve emniyet yönünden nezaretini yapan, Kanunun 29. maddesi gereği faaliyet bilgi formunun
hazırlanmasından sorumlu ve yetkili maden mühendisidir. Mülga 1475 sayılı İş Kanunu’na
göre çıkarılan ve 4857 sayılı İş Kanunu’na göre halen yürürlükte iken 2014 yılı Temmuz ayında
mülga olan Maden ve Taş Ocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı
ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük’ te ise teknik (fenni) nezaretçi, “işçi sağlığı ve iş
güvenliği gereklerinin yerine getirilmesinden ve işletmenin teknik esaslar çerçevesinde
çalıştırılmasından sorumlu, maden mevzuatına göre görevlendirilmiş maden mühendisini veya
maden yüksek mühendisi” olarak tanımlanmıştır.
3213 sayılı Maden Kanunu’nun 10. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan (Ek
fıkra:10.06.2010–5995/5 md.) “Teknik nezaretçinin atandığı ruhsat sahasındaki faaliyetleri
düzenli bir şekilde denetleyerek tespit ve önerilerini teknik nezaretçi defterine kaydetmesi
zorunludur. Aksi takdirde teknik nezaretçi uyarılır. İkinci kez aynı ruhsat ile ilgili olarak bu
yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda teknik nezaretçi hakkında beşinci fıkra
hükümleri uygulanır. Teknik nezaretçi defterini, teknik nezaretçi ile ruhsat sahibi veya vekili
imzalar. Defterin ibraz edilmemesi veya düzenli tutulmaması halinde, ruhsat sahibine on yıl
süreli işletme ruhsatları için belirlenen yıllık işletme ruhsat harcı tutarında idari para cezası
uygulanır.” hükmü ile teknik nezaretçinin atandığı ruhsat sahasındaki faaliyetleri düzenli bir
şekilde denetleyerek tespit ve önerilerini deftere kaydetme zorunluluğu getirilmiş olup, aynı
ruhsat sahası için üç yıl içerisinde iki kez yerine getirmeyen teknik nezaretçilere hak
mahrumiyeti, 5995 sayılı Kanunla ruhsat sahiplerine de idari para cezası uygulaması hükmü
getirilmiştir. Teknik nezaretçinin görevleri 06.11.2010 tarih 27751 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 130.
maddesine göre teknik nezaretçinin, “maden işletmelerinin teknik ve emniyet yönünden
157
nezaretini yaparak Kanun ve ilgili yönetmeliklerde yer alan görevleri yerine getirmekle sorumlu
ve yükümlü” olduğu belirtilmiş; 131 ve devamı maddelerinde teknik nezaretçinin atanması için
gerekli belgeler, bir maden mühendisinin teknik nezaret görevini üstlenebilmesi için gerekli
şartlar, bir maden mühendisinin teknik nezaret görevi alabileceği ruhsat sayısı, teknik
nezaretçinin yetki ve sorumlulukları, bir sahaya atanmış teknik nezaretçinin azil ve istifa gibi
nedenlerle görevinin sona ermesi durumunda uygulanacak usul ve esaslar ve teknik nezaretçi
çalıştırılmadan üretim yapılmasının doğuracağı cezai şartlar(müeyyideler) düzenlenmiştir.
Yönetmeliğin 131. maddesine göre maden işletmelerinde teknik nezaretçi olabilmek için;
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı maden mühendisi olmak gerekmektedir. Ayrıca maden
işletmelerinde veya madencilikle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında denetim ve işletme
faaliyetlerinde fiili olarak en az beş yıl çalışan maden mühendisleri haricinde teknik nezaretçi
olmak isteyenlerin,
Maden Mühendisleri Odası tarafından yapılacak eğitim semineri
sonucunda verilen teknik nezaretçi sertifikasına sahip olmaları zorunludur. Yeraltı işletme
faaliyetlerinde teknik nezaretçi olabilmek için ek şartlar bulunmaktadır. Buna göre ancak
yeraltı maden işletmelerinde en az iki yıl deneyimi olan ve 65 yaş ve üzerinde ise yer altında
çalışabileceğine dair tam teşekküllü hastaneden her iki yılda bir heyet raporu bulunan maden
mühendisleri, yer altı maden işletmelerinde teknik nezaretçi olabilmektedir. Teknik nezaret
hizmetleri, Serbest Maden Mühendisliği belgesi ile büro tescil belgesine tabi serbest maden
mühendisliği hizmetleridir. Teknik nezaretçilik yapmak isteyen maden mühendislerinin
öncelikle Maden Mühendisleri Odasına üye olma zorunluluğu vardır.
Teknik nezaretçi olabilme şartlarını haiz olan bir maden mühendisi, 1(a) maden
grubundan beş, diğer gruplardan beş olmak üzere en fazla on ruhsat sahasında, 1(a) grubunda
nezaretçilik görevi olmadan diğer gruplar için ise en fazla beş ruhsat sahasında, diğer gruplarda
görev almamak koşuluyla salt 1(a)grubunda en fazla on ruhsat sahasında teknik nezaretçilik
görevi yapabilme hakkına sahiptir. Teknik nezaretçilerin kaç işletme ile sözleşme imzaladıkları
hususunda MİGEM bünyesinde bir denetim gerçekleştirilmektedir.
Teknik nezaretçi Maden Kanunu hükümleri kapsamında ruhsat sahasının her yerinde
görevi ile ilgili inceleme yapmak ve gerekli her türlü bilgiyi almak ve kanun kapsamında gerekli
önlemleri aldırmak yetkisine sahiptir. Bu yetkinin kullandırılmamasından ruhsat sahibi
sorumludur. Teknik nezaretçi, atandığı ve sorumlu olduğu ruhsat sahasındaki faaliyet ve
üretimleri on beş günde en az bir defa denetlemek, tespitlerini ve önerilerini teknik nezaretçi
defterine not etmek zorundadır. Teknik nezaretçi, atanmış olduğu işyerindeki faaliyetler ile
ilgili eksiklik ve aksaklıkları, öneri ve önlemleri belirler. Ruhsat sahibi/vekili tarafından bu
158
öneri ve önlemler işyerinde çalışanların görebileceği şekilde ilan edilir ya da panoya asılır. Bu
öneri ve önlemler aynı zamanda teknik nezaretçi tarafından; noter onaylı Teknik Nezaretçi
Defterine rapor edilerek ruhsat sahibine bildirilir. Eksiklik ve aksaklıkların, öneri ve önlemlerin
rapor edilmemesinden teknik nezaretçi, bunların yerine getirilmemesinden ruhsat sahibi
sorumludur. Teknik nezaretçi, işyerinde yaptığı inceleme ve gözlemlerde işletme projesine
aykırı faaliyette bulunulduğunu ve faaliyetlerin can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir
durum oluşturduğunu tespit etmesi durumunda maden üretimine yönelik faaliyetleri durdurur
ve ilgili kurum ve kuruluşlara bildirir.
Mevzuat ile ayrıntılı olarak belirlenen nezaret görevinin yerine getirilip
getirilmediğine ilişkin bir kontrol mekanizması bulunmamaktadır. Yukarıda belirtildiği
üzere teknik nezaretçi ile sözleşme imzalanmasına ilişkin bir kontrol mekanizması bulunmakla
birlikte, sözleşme imzalandıktan sonra iş risklerini tespit ve alınacak önlemlerin belirlenmesi
ve uygulanmasında nezaretçilerin yetkilerini ve yükümlülüklerini yerinde kullanıp
kullanmadığının saptanabilmesine yönelik bir gözetim sistemi yoktur. Dolayısıyla işyerinde
gerçekleştirilecek rutin denetimler veya iş kazasının yaşanması neticesinde yapılacak araştırma
haricinde, teknik nezaretçilerin yükümlülüklerini yerine getirdiklerini kontrol altında tutacak
sürekli bir denetim mekanizmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Nezaretçilerin görevlerini gerektiği
gibi ve zamanında yerine getirmesi, yalnızca meslek etiği ve çalışma ahlakı kavramlarına
emanet edilmemelidir.
Maden İşleri Genel Müdürlüğünce ruhsat sahasında birden fazla işletme var ise her
işletmeye ayrı ayrı teknik nezaretçi atanabileceği gibi, ruhsat sahasının tamamına da atanabilir.
Teknik nezaretçinin ruhsat sahasının tamamına yapılan atamadan sonraki bir tarihte ruhsatta
belli bir alanda ve gerekirse kot belirtilerek başka bir işletmeciye, rödövansçıya verilen bir alan
için işletmeci, rödövansçı adı belirtilmek suretiyle atama bu alanlar için yenilenebilir. Aksi
halde sahanın tamamına atanmış teknik nezaretçinin görev ve sorumlulukları sahanın geneli
için devam eder. Genel Müdürlük tarafından belirlenen ve faaliyet bilgi formu ya da imalat
haritalarında beyan edilen pasa, atık/artık ve cüruflar ile stoktan maden sevkiyatı yapılması
esnasında teknik nezaretçi şartı aranmaz. Bu sevkiyatlar sırasında can ve mal güvenliği ile ilgili
tedbirlerin alınmasından sevkiyatı yapan kişiler sorumlu olup, galeri sürülmesi ve/veya üretime
hazırlık çalışmalarında teknik nezaretçi atanması zorunludur.
Teknik nezaretçi defteri, teknik nezaretçinin atanmış olduğu işyerindeki faaliyetler ile
ilgili tespit ettiği eksiklik ve aksaklıkları, bunlar için belirlediği öneri ve önlemleri yazdığı,
içeriği Genel Müdürlük tarafından belirlenmiş noter onaylı defterdir. Teknik nezaretçi
159
defterinin muhafazasından ruhsat sahibi sorumludur. Teknik nezaretçinin deftere rapor ettiği,
işyerindeki faaliyetlerle ilgili eksiklik ve aksaklıkların, öneri ve önlemlerin, ruhsat sahibi/vekili
tarafından çalışanların görebileceği şekilde ilan edilmesi ya da panoya asılması gerekmektedir.
Teknik nezaretçi, atandığı ve sorumlu olduğu ruhsat sahasındaki faaliyet ve üretimleri on
beş günde en az bir defa denetlemek, tespitlerini ve önerilerini teknik nezaretçi defterine not
etmek zorundadır. Aksi takdirde teknik nezaretçi Maden İşleri Genel Müdürlüğünce uyarılır.
İkinci kez aynı ruhsat ile ilgili olarak bu yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi durumunda
teknik nezaretçinin kanun gereğince yapacağı beyanlar bir yıl süre ile geçersiz sayılır. Fiilin her
tekrarında hak mahrumiyeti uygulamasına devam edilir. Uygulanan uyarı ve hak mahrumiyeti
Maden Mühendisleri Odasına bildirilir. Gerçek dışı veya yanıltıcı beyanda bulunmak suretiyle
kanun hükümlerinin uygulanmasını engelleyen ve haksız surette hak iktisabına neden olan
teknik nezaretçi Maden İşleri Genel Müdürlüğünce uyarılarak Genel Müdürlük kayıtlarına
işlenir. Üç yıl içinde tekrarı halinde yaptığı beyanlar bir yıl süre ile geçersiz sayılır. Fiilin her
tekrarında hak mahrumiyeti uygulamasına devam edilir ve bağlı olduğu odaya bildirilir.
Söz konusu bu düzenlemelerin caydırıcılıktan uzak olduğu açıktır. İş sağlığı ve
güvenliği yönüyle son derece kritik bir iş kolunda görev yapan uzman personelin gerçek
dışı veya yanıltıcı beyanda bulunmasının çok daha ağır yaptırımlara bağlanması
gerekmektedir.
Teknik nezaretçinin görevi; istifa etmesi, sözleşmenin iptal edilmesi, teknik nezaretçinin
ölümü, ruhsatın devri, iptali, terki, intikali, tescili ve birleştirilmesi hallerinde sona erer. Teknik
nezaretçinin görevinin sona ermesinden sonra ruhsat sahibi tarafından en geç on beş gün
içerisinde yeni bir teknik nezaretçi atanması zorunludur. Atama yapılıncaya kadar teknik ve
emniyet yönünden tüm sorumluluk ruhsat sahibine aittir.
İstifa ve azillerin Maden İşleri Genel Müdürlüğüne on beş gün içinde bildirilmesi zorunlu
olup aksi halde tarafların yasal sorumluluğu devam eder. Teknik nezaretçi istifa ettiğinde; görev
yaptığı döneme ait işletme faaliyet bilgi formunu iki nüsha halinde düzenleyerek bir kopyasını
ruhsat sahibine verir. Diğer kopyasını ve sahanın son durumuna ilişkin öneri ve önlemleri içeren
raporu, ruhsat sahibine imzalatarak Maden İşleri Genel Müdürlüğüne gönderir. Ruhsat
sahibinin imzadan kaçınması halinde noterden ihbarname gönderilerek istifa dilekçesi ekinde
arz edilir. Aksi halde faaliyet bilgi formları ve raporlar verilinceye kadar teknik nezaretçi olarak
yeni bir göreve bir yıl süresince atanamaz. Teknik nezaretçi, görev yaptığı ruhsat sahasına
ilişkin ruhsatın devri, iptali veya terk edilmesi halinde; görev yaptığı döneme ait işletme faaliyet
160
bilgi formunu, sahanın son durumuna ilişkin öneri ve önlemleri içeren raporu, ruhsat sahibine
imzalatarak Maden İşleri Genel Müdürlüğüne verir.
Teknik nezaretçilik ile ilgili madencilik sektöründe tespit edilen sorunlara değinecek
olursak; madencilik sektöründe teknik nezaretçi uygulamasının maden işletmelerinde iş sağlığı
ve güvenliğinin sağlanmasında yaşanılan Soma faciasında etkili olmadığı anlaşılmaktadır.
Teknik nezaretçilik uygulaması sorunludur ve bu durum maden sahalarında koruyucu ve
önleyici faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde zafiyet oluşturmaktadır.
Yönetmelik ile teknik ve daimi nezaretçilerin görev alanlarının, sorumluluk sınırlarının
net bir tanımı yapılmamıştır. Mevzuata bakıldığında teknik ve daimi nezaretçiler ile teknik
elemanların görev tanımlarının neredeyse birbirinin aynı olduğu görülmektedir.
Her bir maden işletmesine konu ile ilgili Bakanlıkların yayınladığı yasal düzenlemeler
çerçevesinde teknik nezaretçi, iş güvenliği uzmanı, teknik eleman, daimi nezaretçi veya işyeri
açma ve çalışma ruhsatı almak için sorumlu müdür atanması veya istihdam edilmesi
gerekmektedir. Belirtilen unvan ve nitelikteki kişiler daimi veya sözleşmeli olarak yasal
düzenlemelerde tanımlanan görevleri gereği çeşitli sorumluluklar taşımaktadırlar. Bununla
birlikte birbiri ile paralel veya benzer görevlerin farklı gibi düzenlenmesi, benzer hizmetler için
birden fazla kişinin istihdam edilmesi sonucunu doğurabilir. Bu durum maden işletmelerine
gereksiz maliyetler yükleyeceği gibi bu kişiler arasında görev çakışması da yaşanabilir.
Nitekim teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanının görevlerinin mahiyeti itibariyle
güvenli ve sürdürülebilir bir çalışma ortamı tesis etmek olduğu, daimi nezaretçi ve teknik
elemanın da işletmede yürütülen faaliyetleri planlama ve nezaret etme görevlerinin olduğu, yine
daimi nezaretçinin iş güvenliği uzmanı olması şartlarını taşıması halinde iş güvenliği ile ilgili
görev ve sorumlulukları da yerine getirebilmesinin mümkün olduğu görülmektedir. Özellikle
maden işletmelerinde iş güvenliği konusunda çalışma yapmak için yasa gereği sertifikalı olmak
ve riskleri değerlendirecek kadar bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
Bu
kapsamda,
farklı
mevzuat
hükümlerinden
kaynaklanan
yetki-görev
karmaşasına son verilmesi, görev ve sorumlulukların kesin hatlarla tanzimi
gerekmektedir.
Teknik nezaretçilik konusunda sektör kamuoyunda sıklıkla dile getirilen bir eleştiri de
nezaretçi ücretinin, denetim yapılan madenin ruhsat sahibi veya işletmecisi tarafından
ödenmesi, teknik nezaretçinin ruhsat sahibi ile sözleşmesinin feshedilmesi veya görevinden
azledebilme endişesi taşıması nedeniyle işverene karşı “bağımsız” hareket edememesidir.
161
Maden işletmesinde faaliyetlerin iş güvenliği ve sağlığı ilkelerine uygun şekilde
idame ettirilmesi zorunlu olup bunun gerçekleşmesi, teknik ve daimi nezaretçiler ile iş
güvenliği uzmanlarının alacağı “bağımsız” kararlar ile mümkündür. Bu kişilerin
görevlerini bihakkın yerine getirebilmesi ve gerektiğinde mevzuat hükümlerini
uygulayabilmesi için işverenden bağımsız ve güvenceli bir yapıya ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu durumda, bu kişilerin ücretlerinin bu sektörde faaliyet gösteren işverenlerden
tahsil edilecek kesintilerle oluşturulacak ortak bir fondan karşılanması, bu kişilerin iş
sözleşmelerinin işveren yerine fon gelirleri ile oluşturulacak birlik ya da kooperatif tarzı
tüzel kişilerle akdedilmesinin sağlanması, birlik ya da kooperatifin yönetiminin ise işçi ve
işveren temsilcileri Kamu otoritesi temsilcilerinden müteşekkil karma bir model
çerçevesinde oluşturulması, böylelikle bu uygulamanın Kamu otoritesinin denetimine
açık, işverenden bağımsız, kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi faydalı olacaktır. Ayrıca
daimi ve teknik nezaretçiler ile iş güvenliği uzmanlarının işlerini daha bağımsız
yürütebilmeleri açısından iş güvencesine kavuşturulmaları, iş sözleşmelerinin İş
Kanununun genel yaklaşımından farklı olarak sadece haklı nedenlerle feshedilebileceğine
yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
2.1.2. Daimi Nezaretçi
Daimi nezaretçi, işletmede üretim faaliyetlerinin proje ve imalat planlarına uygun olarak
yürütülmesinden sorumlu, 3213 sayılı Maden Kanunu’na göre işletmede daimi olarak istihdam
edilen maden mühendisidir.
Bir ruhsat sahasında zorunlu olarak daimi nezaretçinin çalıştırılması ile ilgili husus, 3213
sayılı Maden Kanununun 31. maddesine dayanılarak çıkarılan ve 06.11.2010 tarih ve 27751
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Madencilik Faaliyetleri Uygulama
Yönetmeliği’nin 141. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; a) Ruhsat sahasındaki tesislerde
çalışanlar hariç maden işletme faaliyetleri için en az on beş işçi çalıştıran açık işletmeler, b)
Ruhsat sahasında yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmeler daimi nezaretçi istihdam etmek
zorundadır.
Maden Kanunu’nun “Teknik Nezaret” başlıklı maddesinde ayrıca yeraltı üretim
yöntemiyle çalışan işletmeler ile en az on beş işçi çalıştıran açık işletmelerin asgari bir maden
mühendisini daimi olarak istihdam etmek zorunda oldukları belirtildikten sonra, daimi
nezaretçinin görev, yetki, sorumlulukları, atanma usul ve esasları, vardiyalı çalışan işletmelerde
işletmenin büyüklüğü ve niteliği esas alınarak her vardiyada zorunlu olarak istihdam edilecek
162
maden mühendisi ile ruhsat sahasında görevlendirilecek teknik elemanların çalışma usul ve
esaslarının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirleneceğinden
bahsedilmiştir.
Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nde ise ruhsat sahasındaki tesislerde
çalışanlar hariç, maden işletme faaliyetleri için en az on beş işçi çalıştıran açık işletmelerde,
ruhsat sahasında yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmelerde ve teknik nezaretçi ataması
yapılmış sahalarda, daimi nezaretçi olarak maden mühendisinin istihdam edilmesinin zorunlu
olduğu belirtilmiştir. İşbu düzenlemeler nezaret kapsamında teknik nezaretçiden farklı olarak,
belirli nitelikleri haiz maden işletmelerinde daimi nezaretçi maden mühendisi bulunması
gerektiğini ortaya koymaktadır.
Daimi nezaretçi, üretim yerindeki günlük faaliyetleri planlar ve yürütülmesini sağlar, can
ve mal emniyeti yönünden tehlikeli bir durumun varlığı söz konusu olduğu zaman gerekli
tedbirlerin alınmasına nezaret eder, hemen tedbir almanın mümkün olmadığının belirlenmesi
halinde üretim faaliyetlerini önlemlerin alınmasına kadar durdurur. Daimi nezaretçi, görev
aldığı işyerindeki faaliyetleri ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları gidermek amacıyla önlemleri
belirleyerek ruhsat sahibine/rödövansçıya bildirir ve tedbirlerin alınmasına nezaret eder.
Eksiklik ve aksaklıkların giderilmesini doğrudan ilgilendiren malzeme ve teçhizatın
temin edilmesinden ruhsat sahibi/rödövansçı sorumludur. İşletmede daimi istihdam edilen
maden mühendisi, iş güvenliği uzmanı olması veya ilgili kanun ve yönetmeliklerle belirlenen
şartları taşıması, ruhsat sahibince görevlendirilmesi kaydıyla iş güvenliği ile görevli mühendis
veya teknik elemanların üstlendiği görev ve sorumluluğu da yerine getirir.
Daimi nezaret görevini üstlenebilmek için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve maden
mühendisi olmak şartları aranmaktadır. Yeraltı işletmelerinde daimi nezaret görevini
üstlenecek 65 yaş ve üzerindekiler için yeraltında çalışabileceğine dair tam teşekküllü
hastaneden her iki yılda bir heyet raporu alınması gerekmektedir. Daimi nezaret görevi
üstlenmiş olan mühendisler, teknik nezaretçi olarak atanamaz.
Daimi nezaret görevi; işveren ile yapılan sözleşmenin feshedilerek ruhsat sahibinin
azletmesi, ruhsatların iptali, terki, devri, intikali, tescili, ruhsatın birleştirilmesi, daimi
nezaretçinin istifası veya ölümü hallerinde sona erer. Bu gibi durumlarda ruhsat sahibi
tarafından daimi nezaretçi atanması şartlarının oluşması durumunda en geç bir ay içinde yeni
daimi nezaretçinin görevlendirilmesi zorunludur. Yeni daimi nezaretçi istihdam edilerek
görevlendirilinceye kadar teknik ve emniyet yönünden meydana gelecek tüm olaylarda
163
sorumluluk ruhsat sahibine aittir. Daimi nezaretçinin istifa ve azillerinin Maden İşleri Genel
Müdürlüğüne on beş gün içinde bildirilmesi zorunludur. Aksi halde tarafların sorumluluğu
devam
eder.
Şartların
oluşması
durumunda
daimi
nezaretçi
istihdam
edilerek,
görevlendirmeleri gerçekleşmeden üretim yapılması halinde faaliyet durdurulur. Daimi
nezaretçi görevlendirilmesi halinde faaliyete izin verilir.
Bir diğer husus; Mevzuatta, vardiyalı çalışan ocaklarda her vardiyada daimi nezaretçi
bulunacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda vardiyalardan birinde daimi
nezaretçi bulunsa bile diğer vardiyalarda genellikle vardiya çavuşlarının nezaretinde, daimi
nezaretçi olmaksızın çalışma yapılmaktadır. Bu durumun “daimi” nezaretçilik ibaresinin lafzı
ile uyumlu olmadığı görülmektedir.
2.1.3. Teknik Eleman
Bir ruhsat sahasında zorunlu olarak teknik elemanın çalıştırılması ile ilgili husus
mevzuatımızda daha önce olmayan, yeni getirilen bir düzenleme olup, teknik elemanla ilgili
düzenleme 3213 sayılı Maden Kanununda değişiklik yapan 5995 sayılı Kanunla getirilmiştir.
Buna göre anılan Kanun’da teknik eleman; “Kanun kapsamında Genel Müdürlüğe vermiş
olduğu dilekçe ve eklerindeki evrakları imzalayarak beyanda bulunan maden, jeoloji ve jeofizik
mühendisleri” şeklinde tanımlanmıştır.
Teknik elamanın çalıştırılacağı ruhsat sahaları ile ilgili hususlar 06.11.2010 tarih ve
27751 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Madencilik Faaliyetleri Uygulama
Yönetmeliği’nin 146. maddesi ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Buna göre, tesislerde çalışanlar hariç madencilik faaliyeti kapsamında en az 15 işçi
çalıştıran işletmelerde, yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmelerde, vardiyalı olarak çalışan
işletmelerde, “her vardiyada” teknik eleman istihdam edilmesi zorunlu tutulmuştur. Teknik ve
daimi nezaretçiden farklı olarak, maden mühendislerinden başka jeoloji ve jeofizik
mühendisleri de teknik eleman olarak istihdam edilebilecektir. Jeoloji ve jeofizik
mühendislerinin yeraltı maden işletmelerine ne derece katkı sağlayabileceği konunun
taraflarınca ayrıca tartışılması gereken bir husustur.
Yeraltı işletmeleri için 65 yaş ve üzerindeki yaşlar için tam teşekküllü Devlet
hastanesinden her iki yılda bir yeraltında çalışabileceğine dair heyet raporu almak şartı teknik
elemanlar için de konulmuştur.
164
2.1.4. İşyeri Hekimi
En az 50 işçi çalıştıran işyerlerinde, çalışmaya bağlı mesleki maruziyetler ile iş sağlığı
risklerine karşı koruyucu, önleyici hizmetlerde bulunmak üzere işveren ile imzalanan
sözleşmeye göre işyeri hekimi görevlendirilir. İşyeri hekimi, işyerinde iş sağlığının korunması,
iş sağlığı yönünden mevcut ve muhtemel risklerin ortaya çıkarılması ve bu konudaki
aksaklıkların düzeltilmesini sağlamakla görevlidir.
İşyeri hekimi ve sağlık ekibinin, çalışanların işe girerken sağlık muayenelerinin yapılması
yanında, çalışma şartlarından kaynaklanan sağlık sorunları ve iş kazalarının önlenebilmesi
açısından koruyucu sağlık önlemlerinin alınmasında önemli görev ve sorumlukları
bulunmaktadır.
İşyeri hekimleri işverenler ile yapılan sözleşmede belirtilen çalışma sürelerine göre
hizmet sunarlar. Çalışma sürelerinin belirlenmesinde Yönetmelikte işyeri hekimlerinin çalışma
sürelerine ilişkin bölümde yer alan işyerlerinin bulunduğu risk sınıfları (az tehlikeli, tehlikeli
ve çok tehlikeli ) esas alınmaktadır. Buna göre, maden işyerlerinin de bulunduğu çok tehlikeli
sınıfta sayılan işyerlerinde, sağlık gözetimi için ayda en az 20 saat, buna ilave olarak işe giriş
ve periyodik muayeneleri ile eğitim için işçi başına yılda en az 30 dakika hizmet sunulması
gerekmektedir.
Ayrıca, 500 ve daha fazla işçisi olan işyerlerinde her 500 işçi için tam gün çalışacak en
az bir işyeri hekimi, işçi sayısının 500 sayısının tam katlarından fazla olması durumunda geriye
kalan işçi sayısı göz önünde bulundurularak yukarıda belirtilen kriterlere uygun yeteri kadar
işyeri hekimi eklenmesi gerekmektedir.
Uygulamada işyeri hekimliği uygulamasından beklenen sonuçların alınamadığı, bu
uygulamanın yeterince etkin olmadığı anlaşılmıştır. Öncelikle;
 İşyeri hekimi, çalıştığı işyerinin her türlü özelliğini gözlemlemeli, öğrenmeli ve işçinin
karşılaştığı zorluk ve stresleri tanımalı, hasta muayene eden ve sadece acil durumlarda
müdahalede bulunan kişi olmamalıdır. İşyeri hekimliği işletmelerde, tedavi edici olmaktan
ziyade iş sağlığını koruma ve geliştirme sorumluluğunu çalışanlarla paylaşarak, üretim-yönetim
fonksiyonlarına mesleki duyarlılığının bakış açısıyla katılan, koruyucu fonksiyonu öne çıkan
bir işyeri hekimliği biçimi ile uygulanmalıdır.
 Mesleki görev ve duyarlılığın, profesyonel sorumluluğun bir gereği olarak işyeri
hekimleri, hastalanma ya da yaralanma olmadan önce olası kaza ve hastalık etkenlerini
değerlendirebilmeli, sistematik ve sürekli bir önleme, koruma, izleme programı geliştirmelidir.
165
 İşyeri hekimlerine eğitim verecek kurumlar arasında üniversitelerin de bulunması önem
taşımaktadır. Ülkemizde genel olarak tıp eğitiminde iş sağlığı ve meslek hastalıkları konularına
daha fazla yer verilmeli ve işçi muayene eden her hekimin konuya çalışma şartları, risk
değerlendirmesi, işçinin ve işverenin hukuki sorumlulukları açısından da yaklaşması
sağlanmalıdır.
 Ülkemizde hâlihazırda genel anlamda hekim yetersizliği bilinen bir sorundur. Bu
konuda gerek tıp fakültelerinin kontenjanları artırılmak gerekse tıp fakültelerinde iş sağlığına
yönelik branş eğitimi verilmek suretiyle iş sağlığı alanındaki işyeri hekimi açığını gidermeye
yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
2.1.5. İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşverenin Genel Yükümlülüğü
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında maden işyeri bulunan işverenlerin;
çalışanların sağlık ve güvenliklerini sağlamak amacıyla belirli bazı tedbirleri alması ve gerekli
gözetimleri yerine getirmesi zorunlu tutulmuştur.
Bu açıdan yaklaşıldığında, yeraltı kömür maden ocaklarının işletilmeye başlanılmasından
önceki aşamaların iş sağlığı ve güvenliği yönünden önemi ortaya çıkmaktadır. Zira maden
ocaklarında işverenlerden öncelikle beklenen husus olan, işyerlerini çalışanların sağlık ve
güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde tasarlamaları ve inşa ettirmeleri, ancak madene ilk
kazma vurulmadan önce gerçekleştirilebilir. Maalesef ülkemizde çoğunlukla ileri madencilik
teknolojisinden yoksun, eski yöntemlerle arama faaliyetleri gerçekleştirilmekte ve net bulgular
yerine tahmini hesaplara dayalı işletme projeleri hazırlanmaktadır. Bu nitelikteki işletme
projelerinde, çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde bir iş yeri
tasarımından söz edilmesi elbette mümkün değildir. Dolayısıyla maden işletmelerinin
işverenleri açısından iş sağlığı ve güvenliği yönüyle gerçekleştirilecek ilk ve en önemli faaliyet,
ruhsat
sahasında
gerekli
tüm
bilgilere
ulaşabilecek
nitelikte
arama
faaliyetinde
bulunulduğundan ve işletme projesinin bu bilgilere dayalı olarak çalışanların sağlık ve
güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde tasarlandığından emin olunmasıdır. Bu hususun
nasıl temin edileceği noktasında dünya örnekleri bizi QP/CP’lere (qualified person/competent
person) yönlendirmektedir.
Yukarıda belirtilen düzenlemeler esas itibariyle madenciliğin ekonomik yönü açısından
getirilmiş olmakla birlikte, yeraltı maden işletmelerinin iş güvenliğine uygun tasarlanması ve
projelendirilmesi açısından, ruhsat sahasına ilişkin gerekli tüm verilerin faaliyete geçmeden
önce temin edilmesi yönüyle faydalı olacağı düşünülmektedir. Bu rapor çalışması kapsamında
166
görüşülen bürokrat, müfettiş ve akademisyenlerin üzerinde mutabık kaldıkları husus, ülkemizde
yeraltı madenciliğinde en hızlı geçilen aşamanın arama dönemi olduğu, arama faaliyeti
sonuçlarının ayrıntılı olmadığı ve pek çok yer altı maden ocağında, ilk hazırlanan işletme
projesinden çok farklı yapılarla karşılaşıldığıdır. Böylesi bir işletmede, işverenin işyerlerini
çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmayacak şekilde tasarlama ve inşa ettirme
sorumluluğunu ne ölçüde yerine getirdiği tartışmalı bir konudur.
2.1.6. İş Güvenliği Uzmanlığı
İş güvenliği uzmanı, iş sağlığı ve güvenliği alanında görev yapmak üzere Bakanlıkça
yetkilendirilmiş, iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip, Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında
çalışma hayatını denetleyen müfettişler ile mühendislik veya mimarlık eğitimi veren
fakültelerin mezunları ile teknik elemanı ifade etmektedir. İşyeri hekimi ve iş güvenliği
uzmanının tam süreli görevlendirilmesi gerekmeyen yani işyeri sağlık ve güvenlik birimi
(İSGB) kurulması zorunlu olmayan işletmelerde; işveren iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin
sunulması için, gerekli niteliklere sahip çalışanları arasından birisini, işyerinin tehlike sınıfı ve
çalışan sayısını dikkate alarak iş güvenliği uzmanı olarak görevlendirir. Çalışanları arasında
belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu yükümlülüğünü ortak sağlık ve
güvenlik birimlerinden veya yetkilendirilmiş toplum sağlığı merkezlerinden hizmet alarak
yerine getirebilir. Gerekli niteliklere ve belgeye sahip olması halinde işveren kendi işyerinde,
iş güvenliği uzmanlığı görevini üstlenebilir.
C sınıfı belgeye sahip olanlar az tehlikeli sınıfta, B sınıfı belgeye sahip olanlar az tehlikeli
ve tehlikeli sınıflarda, A sınıfı belgeye sahip olanlar ise bütün tehlike sınıflarında yer alan
işyerlerinde çalışabilirler. Bakanlık, iş güvenliği uzmanlarının ve işyeri hekimlerinin
görevlendirilmesi konusunda sektörel düzenleme yapabilir. Birden fazla iş güvenliği uzmanının
görevlendirilmesinin gerektiği işyerlerinde, sadece tam süreli olarak görevlendirilen iş
güvenliği uzmanının, işyerinin tehlike sınıfına uygun belgeye sahip olması yeterlidir.
Mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakültelerin mezunları ile teknik elemanların C sınıfı
iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabilmeleri için, sınıflara göre ayrı ayrı yapılan iş güvenliği
uzmanlığı eğitimine katılmaları ve iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olmaları gerekir.
Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği alanında teftiş yapan mühendis, mimar veya teknik eleman olan
iş müfettişleri hariç, Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında müfettiş yardımcılığı süresi dâhil en az
on yıl görev yapan müfettişlerden C sınıfı iş güvenliği uzmanlığı eğitimine katılanlar doğrudan
bu belgeyi alabilmektedir.
167
Yukarıda belirtilen nitelikleri haiz çalışanların B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi
almaları için; C sınıfı iş güvenliği uzmanı olarak en az üç yıl fiilen görev yapmaları ve B sınıfı
iş güvenliği uzmanlığı eğitimine katılarak yapılacak iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı
olmaları gerekmektedir. Bununla beraber mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakültelerin
mezunları ile teknik elemanların, iş sağlığı ve güvenliği veya iş güvenliği programında yüksek
lisans yapmış olmaları halinde, B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sınavına girmeleri için C sınıfı
belgeye sahip olarak en az üç yıl fiilen görev yapma şartı aranmamaktadır. Ayrıca iş sağlığı ve
güvenliği alanında teftiş yapan mühendis, mimar veya teknik eleman olan iş müfettişleri hariç,
Bakanlık ve ilgili kuruluşlarında en az on yıl görev yapan müfettişler de yine doğrudan B sınıfı
iş güvenliği uzmanlığı sınavına başvurabilmektedir. A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi
alabilmek için ise; B sınıfı belge ile en az dört yıl fiilen görev yapmak ve A sınıfı iş güvenliği
uzmanlığı eğitimine katılarak yapılacak iş güvenliği uzmanlığı sınavında başarılı olmak
gerekmektedir. Mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakülte mezunları ile teknik
elemanlardan; iş sağlığı ve güvenliği veya iş güvenliği programında doktora yapmış olanlar ve
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünde veya bağlı birimlerinde en az on yıl görev yapmış
olanlar doğrudan A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belgesi alabilmektedir.
Benzer şekilde mühendislik veya mimarlık eğitimi veren fakülte mezunları ile teknik
elemanlarından, anılan genel müdürlük ve bağlı birimlerinde uzman yardımcılığı süresi dâhil
en az on yıl fiilen görev yapmış olan iş sağlığı ve güvenliği uzmanları ile iş sağlığı ve güvenliği
alanında müfettiş yardımcılığı süresi dâhil en az on yıl görev yapmış iş müfettişlerine doğrudan
bu belge verilebilmektedir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü verilerine göre, işletmeler ile OSGB’lerin
aracılığı olmaksızın doğrudan iş güvenliği uzmanları arasında imzalanan sözleşme sayısı
51.310’dur. Bu sözleşmelerin 16.704’ü A sınıfı belgeye sahip, 10.759’u B sınıfı belgeye sahip
ve 23.847’si ise C sınıfı belgeye sahip İSG uzmanları ile imzalanmıştır.
Öte yandan 2013 yılı sonlarına doğru mevzuatta gerçekleştirilen bir düzenleme ile C sınıfı
iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlardan; başvurdukları tarihte adlarına 1500 gün prim
ödenenler B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına, 3000 gün prim ödenenler ise A sınıfı
iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına katılma hakkı elde etmişlerdir. O tarih itibarı ile B sınıfı
iş güvenliği uzmanlığı belgesine sahip olanlara ise, başvurdukları tarihte adlarına 1800 gün
prim ödenmiş olmak kaydıyla A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı belge sınavına girme hakkı
verilmiştir. Prim gün sayısı ile A sınıfı belge almaya hak kazanan kişilerin sayısı 13.204, B
sınıfı belge almaya hak kazanan kişilerin sayısı ise 8.584’tür.
168
6331 Sayılı Yasa ile tesis edilen yeni iş güvenliği uzmanlığı sisteminin, hızlı bir kalkınma
süreci içerisinde olan ülkemizde, iş kazalarının önlenmesinde ve azaltılmasında son derece
hayati bir rol üstleneceği kuşkusuzdur. Bununla birlikte iş güvenliği uzmanlığı sisteminin etkin
ve verimli çalışmasının önünde bazı engeller bulunduğu görülmektedir. Öncelikle iş güvenliği
uzmanlarının sertifikalandırılma aşamasının gerek iş güvenliği uzmanlığı eğitim kurumlarında
verilecek eğitimlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenen müfredat,
gerek eğitimlerin niteliği ve gerekse eğitim sonrasında yapılan uzmanlık sınavlarının bu
alandaki yetkinliği belirleyiciliği tartışılmalıdır.
Yukarıda belirtilen hususlardaki sorunların yanı sıra, getirilen geçici düzenlemeler
neticesinde, mevcut sistemin istikrarlı bir şekilde uygulanmamasından kaynaklanan yeni
sorunlar da ortaya çıkmaktadır. Sosyal güvenlik sisteminde belirli prim gün ödeme sayısına
sahip C sınıfı iş güvenliği uzmanlarının doğrudan B ve A sınıfı uzmanlık sınavlarına kabul
edilişi, bu uzmanların yeterlilikleri açısından tereddüt oluşturmaktadır.
Mevcut sistemdeki bir diğer eksiklik, iş güvenliği uzmanlarının uzmanlık alanlarına göre
yetkilendirilmemiş olmasıdır. Örnek vermek gerekirse maden mühendisliği eğitimi almamış
olan A sınıfı bir iş güvenliği uzmanı, yeraltı kömür üretimi yapılan bir işletmenin iş güvenliği
koşullarını kontrol edebilmektedir. Kamuoyunda “İş Güvenliği” paketi olarak bilinen tasarıda
iş güvenliği uzmanlarının sektör bazlı uzmanlaşmasına olanak verecek düzenlemeler
bulunmakta olup bu düzenlemelerin yasalaşmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu uyarınca, iş güvenliği uzmanları, görevlerini
mesleğin gerektirdiği etik ilkeler ve mesleki bağımsızlık içerisinde yürütürler.
İş güvenliği uzmanı söz konusu başlıklar kapsamında özet olarak aşağıdaki görevleri
yapmakla yükümlüdür:
 İşyerinde yapılan çalışmalar ve yapılacak değişikliklerle ilgili olarak tasarım, makine ve
diğer teçhizatın durumu, bakımı, secimi ve kullanılan maddeler de dahil olmak üzere işin
planlanması, organizasyonu ve uygulanması, kişisel koruyucu donanımların secimi, temini,
kullanımı, bakımı, muhafazası ve test edilmesi konularının, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına
ve genel iş güvenliği kurallarına uygun olarak sürdürülmesini sağlamak için işverene
tavsiyelerde bulunmak,
 Risk değerlendirmesinin yapılmasını sağlamak; gerekli çalışmaları planlayarak
alınacak sağlık ve güvenlik önlemleri konusunda işverene önerilerde bulunmak ve takibini
yapmak,
169
 İşyerinde kaza, yangın veya patlamaların önlenmesi için mevzuata uygun çalışmalar
yapmak ve uygulamaları takip etmek; doğal afet, kaza, yangın veya patlama gibi durumlar için
acil durum planlarının hazırlanmasını sağlamak, periyodik olarak eğitimleri ve tatbikatları
yaptırmak, acil durum planı doğrultusunda hareket edilmesini sağlamak,
 İş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini ilgili mevzuata uygun olarak planlamak ve
uygulamak,
 İşyeri hekimi ile işbirliği yaparak iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ilgili
değerlendirme yapmak, tehlikeli olayın tekrarlanmaması için inceleme ve araştırma yaparak
gerekli önleyici faaliyet planlarını hazırlamak ve uygulamaların takibini yapmak.
İş güvenliği uzmanı bu görevlerini yerine getirmek için aşağıdaki yetkileri
kullanabilecektir:
a) İşyeri bina ve eklentilerinde, çalışma metot ve şekillerinde veya iş ekipmanında
çalışanlar acısından yakın ve hayati tehlike oluşturan bir husus tespit ettiğinde işverene
bildirmek, gerekli tedbirler işveren tarafından alınmadığı takdirde durumu Bakanlığa rapor
etmek.
b) İşyerinde belirlediği yakın ve hayati tehlike oluşturan bir hususun acil müdahale
gerektirmesi halinde işveren veya işveren vekilinin onayını almak kaydıyla geçici olarak işi
durdurmak.
c) Görevi gereği işyerinin bütün bölümlerinde iş sağlığı ve güvenliği konusunda inceleme
ve araştırma yapmak, gerekli bilgi ve belgelere ulaşmak ve çalışanlarla görüşmek.
d) Görevinin gerektirdiği konularda işverenin bilgisi dahilinde ilgili kurum ve
kuruluşlarla iletişime geçmek ve işyerinin iç düzenlemelerine uygun olarak işbirliği yapmak
şeklinde düzenlenmiştir.
İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanları, görevlendirildikleri işyerlerinde iş sağlığı ve
güvenliğiyle ilgili alınması gereken tedbirleri işverene yazılı olarak bildirmek, bildirilen
hususlardan hayati tehlike arz edenlerin işveren tarafından makul süre içerisinde yerine
getirilmemesi hâlinde, bu durumu Bakanlığın yetkili birimine bildirmekle yükümlü
tutulmuşlardır. Bununla beraber yasa ve yönetmelikte, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili
işverenlerce alınması gerektiği halde alınmamış olan tedbirlerden hangilerinin hayati tehlike
arz ettiği, hangilerinin hayati tehlike arz etmediği hususunda herhangi bir açıklama
bulunmamaktadır. İş Güvenliği Paketinde ise hayati tehlike arz eden hususlar örnekleme
yöntemiyle sayılmıştır.
170
Yine bildirilen eksikliklerin yerine getirilmesine ilişkin olarak makul sürenin ne olması
gerektiği hususunda herhangi bir süre tayin edilmemiştir. Aslında bu durum yeni iş güvenliği
mevzuatının, her işletmenin ve işin kendisine has koşullarının bulunduğu ve işletmelerin
faaliyetlerine ilişkin olarak kendi sorumluluklarının farkına varması yönündeki temel mantığına
uygun görünmektedir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve İş Teftiş Kurulu Başkanlığı ile
gerçekleştirilen görüşmelerde, bugüne kadar iş güvenliği uzmanlarınca yoğun olarak
uygunsuzluk bildiriminde bulunulmadığı belirtilmiştir. 6331 sayılı Kanun kapsamında, iş
güvenliği uzmanlarının hizmet vermek üzere sözleşme imzaladığı çok sayıda işyeri olduğu göz
önünde tutulursa, sistemin etkin bir şekilde işlemediği açıkça ortadadır. Öte yandan
uygunsuzluk bildiriminde bulunan iş güvenliği uzmanlarının iş sözleşmelerinin devam edip
etmediği de bilinmemektedir. Bu koşullar altında, iş güvenliği uzmanlarının işverenden
bağımsız hareket edebilme potansiyelleri tartışmalı hale gelmektedir. Son günlerde, iş güvenliği
uzmanlarının maaşlarını işverenden aldıkları, bu nedenle bağımsız hareket edemedikleri
yönündeki düşünce kamuoyunda yoğun olarak tartışılmaktadır. Çözüm önerisi olarak ise iş
güvenliği uzmanlarının maaşlarını devletten ve/veya oluşturulacak bir fondan almaları
değerlendirilebilir.
Her iş güvenliği uzmanına eşit maaş verilmesi bu alanda çalışan uzmanların kendilerini
geliştirme gerekliliğini ortadan kaldıracak ve aynı tehlike grubunda bulunmakla birlikte esasen
çok farklı risk düzeyine ve iş yoğunluğuna sahip işletmeler arasında çalışan iş güvenliği
uzmanları arasında haksız bir durum ortaya çıkaracaktır. Verilecek maaşın iş güvenliği uzmanı
ile sözleşme imzalayan işletmeler tarafından belirlenmesi halinde ise, iş güvenliği uzmanı ile
işletme arasındaki mevcut bağımlılık durumunda herhangi bir değişim sağlanamayacaktır. Zira
yüksek maaş ile sözleşme imzalayan iş güvenliği uzmanlarının, bu durumun devam etmesi için
iş sözleşmesinin sürmesine yani işverene olan bağımlılıkları devam edecektir.
Uzmanların bir diğer görevi, işyerinde yapılan çalışmalar ve yapılacak değişikliklerle
ilgili olarak tasarım, makine ve diğer teçhizatın durumu, bakımı, seçimi ve kullanılan maddeler
de dâhil olmak üzere işin planlanması, organizasyonu ve uygulanması, kişisel koruyucu
donanımların seçimi, temini, kullanımı, bakımı, muhafazası ve test edilmesi konularının, iş
sağlığı ve güvenliği mevzuatına ve genel iş güvenliği kurallarına uygun olarak sürdürülmesini
sağlamak için işverene önerilerde bulunmaktır. Ayrıca işyerinde meydana gelen iş kazası ve
meslek hastalıklarının nedenlerinin araştırılması ve tekrarlanmaması için alınacak önlemler ve
ölüm ya da yaralanmaya neden olmayan, ancak çalışana, ekipmana veya işyerine zarar verme
171
potansiyeli olan olayların nedenlerinin araştırılması da iş güvenliği uzmanının işverene
rehberlik etme görevleri arasındadır.
İş güvenliği uzmanlarının yukarıda belirtilen bütün yükümlülüklerini yerine getirip
getirmediklerine ilişkin bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. İşyerinde gerçekleşecek
bir iş kazasının ardından gerçekleşecek veya rutin iş teftişleri ile sınırlı bir denetim anlayışı
içerisinde, iş güvenliği uzmanlarının yetkilerini kullanıp kullanmadıkları, yükümlülüklerini
yerine getirip getirmedikleri etkili bir şekilde tespit edilemeyecektir. Ayrıca işletme içerisinden
iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin surette yapılacak, sektörel iş güvenliği koşullarının ölçülmesi
yönüyle çok kıymetli gözlem, tespit ve analizlerin bütüncül değerlendirmeye tabi tutulması
imkânı sağlanamayacaktır. Bu açıdan, iş güvenliği uzmanlarının tespitlerini kaydedebilecekleri
bir veri tabanının kurulması yerinde olacaktır.
2.1.7. İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri ve Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri
İş sağlığı ve güvenliği yönünden madencilik işkolunda faaliyet gösteren işletmelere has
özdenetim düzenlemelerinin dışında, genel olarak tüm işletmeleri kapsayan yükümlülükler de
mevzuatta yer almaktadır. Bunların başında iş sağlığı ve güvenliği birimlerinin kurulmasına
ilişkin 6331 sayılı Kanun ve ilgili yönetmelik hükümleri gösterilebilir.
Çok tehlikeli sınıfta yer alıp en az 1000 çalışanı olan iş yerleri, tehlikeli sınıfta yer alıp en
az 1500 çalışanı olan iş yerleri ve az tehlikeli sınıfta yer alıp en az 2000 çalışanı olan iş
yerlerinde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının tam süreli görevlendirilmesi ve işyeri sağlık
ve güvenlik birimi (İSGB) kurulması zorunludur. İSGB; en az bir işyeri hekimi ile işyerinin
tehlike sınıfına uygun belgeye sahip en az bir iş güvenliği uzmanının görevlendirilmesi ile
oluşturulur. Bu birimde işveren diğer sağlık personeli de görevlendirebilir.
İşverenler, işyerlerinde alınması gereken iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin belirlenmesi
ve uygulanmasının izlenmesi, iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesi, çalışanların ilk
yardım ve acil tedavi ile koruyucu sağlık ve güvenlik hizmetlerinin yürütülmesi amacıyla; Ortak
Sağlık ve Güvenlik Birimlerinden (OSGB) hizmet alabilir. OSGB’ler Türk Ticaret Kanunu’na
göre faaliyet gösteren şirketler tarafından, işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini
sunmak üzere kurulan, mevzuat ile belirlenen donanım ve personele sahip ve Bakanlıkça
yetkilendirilen birimlerdir. İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere işyerinden
personel görevlendirmek veya OSGB’lerden hizmet almak suretiyle bu konudaki yetkilerini
devreden işverenin bu hizmetlere ilişkin yükümlülükleri devam etmektedir. OSGB’ler, iş
172
sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin tamamını veya bir kısmını başka bir kişi veya kuruma
devredemezler.
OSGB kurulabilmesi ve hizmet sunabilmesi için tam süreli iş sözleşmesiyle çalışan en az
bir; işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli istihdamı zorunludur.
OSGB’lerde tam süreli görevlendirilenler, başka bir OSGB’de veya işyerinde aynı unvanla
veya Bakanlıkça yetkilendirilen eğitim kurumlarında eğitici unvanıyla görev alamazlar.
OSGB’ler, sözleşme yaptıkları işyerlerine sunulacak iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini,
işyerinin tehlike sınıfı ve çalışan sayısına göre belirlenen sürelerden az olmamak kaydı ile
yürütürler. OSGB’ler kuruldukları il ve sınır komşusu illerde hizmet sunmaya yetkilidirler.
Sınır illerin dışında hizmet verilebilmesi için, yönetmelikte belirtilen şartları sağlayarak o
illerde şube açılması zorunludur. Ancak niteliği gereği birden fazla ilde yürütülmesi gereken
raylı sistem, yol ve nakil hattı inşası veya bakımı ve onarımı gibi işlerde hizmet alınan
OSGB’nin işin yapıldığı illerden herhangi birisinde yetkilendirilmiş olması yeterlidir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü verilerine göre hâlihazırda 1689 OSGB
bulunmaktadır. Bu merkezlerde A sınıfı belgeye sahip 2254, B sınıfı belgeye sahip 1900 ve C
sınıfı belgeye sahip 4713 kişi olmak üzere toplam 8867 İSG uzmanı ve 5924 işyeri hekimi
doğrudan istihdam edilmektedir. Öte yandan her üç gruptan İSG uzmanlarının OSGB’ler
üzerinden işletmeler ile imzaladıkları sözleşme sayısı toplam 153.752’dir. İşyeri hekimlerince
OSGB’ler üzerinden imzalanan sözleşme sayısı ise 152222’dir.
İSGB ve OSGB’ler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı oluşturulmasına
katkıda bulunulması amacıyla şu hususlardan sorumlu tutulmuşlardır: İşyerinde sağlık ve
güvenlik risklerine karşı yürütülecek her türlü koruyucu, önleyici ve düzeltici faaliyeti
kapsayacak şekilde, çalışma ortamı gözetimi konusunda işverene rehberlik yapmak ve öneriler
hazırlayarak onayına sunmak, çalışanların sağlığını korumak ve geliştirmek amacı ile sağlık
gözetiminde bulunmak, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri ve bilgilendirilmeleri
konusunda planlama yaparak işverenin onayına sunmak, işyerinde kaza, yangın, doğal afet ve
bunun gibi acil müdahale gerektiren durumların belirlenmesi, acil durum planının hazırlanması,
ilkyardım ve acil müdahale bakımından yapılması gereken uygulamaların organizasyonu ile
ilgili diğer birim, kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak, yıllık çalışma planı, yıllık
değerlendirme raporu, çalışma ortamının gözetimi, çalışanların sağlık gözetimi, iş kazası ve
meslek hastalığı ile iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin bilgileri ve çalışma sonuçlarını kayıt altına
almak.
173
İSGB veya OSGB personeli, görevlerinin yürütümünde ve iş sağlığı ve güvenliği
mevzuatında öngörülen tedbirlerin uygulanmasında işbirliği ve koordinasyon içinde çalışır.
İSGB veya OSGB’ler işverenle, çalışanlarla, çalışan temsilcileriyle ve mevcut olması halinde
iş sağlığı ve güvenliği kuruluyla işbirliği içinde çalışırlar. İşletme içinden veya dışından, iş
sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görevlendirilenler arasında koordinasyon işveren tarafından
sağlanır.
OSGB’ler tarafından yerine getirilen hizmetler ile ilgili olarak en önemli endişe, hizmet
sürelerinin yeterli olup olmadığı noktasındadır. Aslında bu husus yalnızca OSGB’leri değil,
ferdi olarak çalışan iş güvenliği uzmanlarını ve işyeri hekimlerini de ilgilendirmektedir.
Mevzuatta belirtilen hizmet süreleri içerisinde, gerçek anlamda risk değerlendirmesi yapılması
çalışma ve eğitim planı hazırlanması, çalışanların eğitilmesi, değerlendirme raporu
hazırlanması, sağlık raporu hazırlanması ve işyerindeki uygunsuzlukların tespit edilmesi gibi
görevlerin hepsini hakkıyla yerine getirilmesi olanaklı görünmemektedir. Pek çok işletmede bu
faaliyetler üstün körü yerine getirilmektedir. Bu itibarla hizmet sürelerinin, iş sağlığı ve
güvenliği faaliyetlerinin önemi ve yoğunluğu ile orantılı şekilde belirlenmesi yerinde olacaktır.
Diğer yandan OSGB’lerin kuruldukları il ve sınır komşusu iller dışında hizmet
verebilmeleri için, o ilde şube açmalarını zorunlu tutan düzenleme üzerinde tartışılmalıdır. Bu
şart ile OSGB’lerin sözleşme imzaladıkları işletmelerin faaliyetlerini daha yakından takip
edebilecekleri öngörülüyor ise, günümüz ulaşım imkânları dikkate alındığında ülkemizin dört
bir yanında kolaylıkla hizmet sunulabileceği, bu açıdan belirtilen zorunluluğun OSGB’lerin
maddi yükünü artırabileceği düşünülmektedir. Ülke çapında faaliyette bulunan büyük ölçekli
kuruluşların bir OSGB’den hizmet alabilmesi açısından bu şart yeniden gözden geçirilmelidir.
Kaldı ki bireysel olarak çalışan iş güvenliği uzmanları için, ikamet ettikleri ile göre hizmet
verilecek iller açısından bir sınırlama getirilmemiştir.
2.1.8. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu
Bir işyerinde iş sağlığı ve güvenliğine uygun fiziki koşul ve davranışların tesis edilmesi,
iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesi noktasında işverenin ve çalışanların
gerçekleştireceği gözetim ve denetime dikkat çeken bir diğer düzenleme iş sağlığı ve güvenliği
kurullarına ilişkindir.
4857 Sayılı İş Kanunu’nun 80. maddesine göre en az 50 işçi çalıştıran ve 6 aydan fazla
sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde; her işveren, bir iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmakla ve
174
bu kurulların iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak vereceği kararları uygulamakla
yükümlüdür.
İş sağlığı ve güvenliği kurullarının oluşumu, çalışma yöntemleri, ödev, yetki ve
yükümlülükleri 07/04/2004 tarih 25426 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik’te belirtilmiştir. İş sağlığı ve güvenliği
kurulu ayda en az bir defa işveren veya işveren vekilinin başkanlık edeceği ve üye olarak iş
güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, idari ve mali işler sorumlusu, varsa sivil savunma uzmanı,
formen veya ustabaşı ve işçi temsilcinin katılacağı toplantılar yapar. İlgili
Yönetmeliğin 8. maddesinde; “Çalışma usulleri” başlığı altında belirtildiği üzere özetle;
kurul toplantılarının, inceleme, izleme ve uyarmayı öngören bir düzen içinde önceden
belirlenmiş bir gündem veya teklif halinde uygun görülürse gündem dışı konulara yer verecek,
işyerinde iş sağlığı ve güvenliği konusundaki sorunların göz önünde bulundurulduğu ve
gerektiğinde işyerinde çalışanların sağlığını bozacak ve vücut bütünlüğünü tehlikeye sokacak
yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçinin başvurusu üzerine acil toplantı
yapılarak karar verilebilecek şekilde yapılması gerekmektedir.
Toplantı sonunda görüşülen konularla ilgili kararlar oy çokluğu ile alınır, toplantıya
katılan başkan ve üyeler tarafından imzalanan tutanak ve kararlar gereği yapılmak üzere
işverene bildirilir ve sırasıyla özel dosyasında saklanır.
İşverenler, iş sağlığı ve güvenliği kurullarında mevzuata uygun olarak verilen kararları
uygulamakla yükümlüdür.
İşçiler de işyerinde sağlık ve güvenlik tedbirlerinin belirlenmesi, uygulanması ve alınan
tedbirlere uyulması hususunda iş sağlığı ve güvenliği kurullarıyla işbirliği yapar, uygulamada
karşılaştıkları güçlükler hakkında kurula bilgi verirler.
İlgili Yönetmeliğin 8. maddesine göre iş sağlığı ve güvenliği kurullarının gürev ve
yetkileri aşağıda belirtilmiştir:
a) İşyerinin niteliğine uygun bir iş sağlığı ve güvenliği iç yönetmelik taslağı hazırlamak,
işverenin veya işveren vekilinin onayına sunmak ve iç yönetmeliğin uygulanmasını izlemek,
izleme sonuçlarını rapor haline getirip alınması gereken tedbirleri belirlemek ve kurul
gündemine almak,
b) İş sağlığı ve güvenliği konularında o işyerinde çalışanlara yol göstermek,
175
c) İşyerinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tehlikeleri ve önlemleri değerlendirmek,
tedbirleri belirlemek, işveren veya işveren vekiline bildirimde bulunmak,
d) İşyerinde meydana gelen iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir tehlike halinde gerekli
araştırma ve incelemeyi yapmak, alınması gereken tedbirleri bir raporla tespit ederek işveren
veya işveren vekiline vermek,
e) İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitim-öğretimini planlamak, bu konu ile ilgili
programlar hazırlamak, işveren veya işveren vekilinin onayına sunmak,
f) Tesislerde yapılacak bakım ve onarım çalışmalarında gerekli güvenlik tedbirlerini
planlamak ve bu tedbirlerin uygulamalarını kontrol etmek,
g) İşyerinde yangınla, doğal afetlerle, sabotaj ve benzeri ile ilgili tedbirlerin yeterliliğini
ve ekiplerin çalışmalarını izlemek,
h) İşyerinin sağlık ve güvenlik durumuyla ilgili yıllık bir rapor ile o yılki çalışmaları
değerlendirmek, elde edilen tecrübeye göre ertesi yılın çalışma programını ve gündemi tespi
tetmek, işverene teklifte bulunmak, planlanan gündemin yürütülmesini sağlamak,
i) 4857 sayılı İş Kanununun 83. maddesinde belirtilen taleplerin vukuunda acilen
toplanmak ve karar vermek.
Görüldüğü üzere, İSG Kurulu bir araya gelen üyelerin işyerinde iş sağlığı ve güvenliği
yonunden taleplerini dile getirebilecekleri ve karar alabilecekleri önemli bir misyona sahiptir.
Ancak, İSG kurulunun bu misyonunun genellikle iyi anlaşılamadığı ve sorunlara
işyerlerinde çözüm üretebilecek bir yöntem veya mekanizma olarak kullanılmadığı
anlaşılmıştır. İSG kurulu toplantılarının tutanak veya defterleri incelendiğinde en fazla
karşılaşılan eksikliklerin;
 İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulunun kurulmadığı veya toplantılarının düzenli
yapılmadığı,
 Kurul gündeminde görüşülen konuların ve alınan kararların yetersiz olduğu,
 İşveren veya vekilinin toplantılara başkanlık etmediği veya bu görevi üstlenen kişinin
işvereni temsil edebilecek sıfatı haiz olmadığı,
 Aynı işyeri organizasyonuna bağlı bölümlerde kurulan iş sağlığı ve güvenliği kurulları
arasında işbirliği ve eşgüdüm sağlanamadığı,
 Aylık toplantılara bazı üyelerin katılmadığı ve imzasının olmadığı,
176
 Önceki aylarda alınan kararların etkili şekilde takip edilmediği hususları olduğu
görülmektedir. Böylelikle, bazı işletmelerde, İSG kurulunun, çalışanların sağlığını ve
güvenliğini ilgilendiren sorunların çözüm yeri olarak kullanılmadığı, zamanla geçiştirilecek bir
toplantı olarak algılandığı değerlendirilmektedir.
İşyerlerinde İSG kurulu, mevzuatta belirtilen çalışma usulü gereği işverenin gözetimi ve
sorumluluğu altında düzenli olarak yapılmalı, üyelerin toplantılara tam olarak ve hazırlıklı
katılması sağlanmalı, alınan ortak kararların üyelerin ve işverenin işbirliği ile mümkün sonraki
toplantıya kadar giderilmesine çalışılmalıdır.
İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuatta, İSGB kurma veya OSGB’den hizmet almanın
yanı sıra, belirli şartları taşıyan işletmeler için iş sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturma
yükümlülüğü getirilmiştir. Buna göre elli ve daha fazla çalışanın bulunduğu ve altı aydan fazla
süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde işveren, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili çalışmalarda
bulunmak üzere kurul oluşturur. Asıl işveren ile alt işverenin çalışan sayıları ayrı ayrı elli ve
daha fazla ise asıl işveren ve alt işveren ayrı ayrı kurul kurar. İş sağlığı ve güvenliği
faaliyetlerinin yürütülmesi ve kurullarca alınan kararların uygulanması konusunda işbirliği ve
koordinasyon asıl işverence sağlanır. Bir işyerinde sadece asıl işverenin çalışan sayısı elli ve
daha fazla ise bu durumda kurul asıl işverence kurulur. Kurul oluşturma yükümlülüğü
bulunmayan alt işveren, kurul tarafından alınan kararların uygulanması ile ilgili olarak
koordinasyonu sağlamak üzere vekâleten yetkili bir temsilci atar. Alt işverenin çalışan sayısı
elli ve daha fazla, asıl işverenin çalışan sayısı ellinin altında ise işyerinde kurul alt işverence
oluşturulur. Asıl işveren alt işverenin oluşturduğu kurula işbirliği ve koordinasyonu sağlamak
üzere vekâleten yetkili bir temsilci atar. Asıl işveren ve alt işverenin çalışan sayıları ayrı ayrı
ellinin altında ve toplam çalışan sayısı elliden fazla bulunduğu durumlarda ise koordinasyon
asıl işverence yapılmak kaydıyla, asıl işveren ve alt işveren tarafından birlikte bir kurul
oluşturulur. Kurulun oluşumunda üyeler her iki işverenin ortak kararı ile atanır. Asıl işveren alt
işveren ilişkisi bulunmayan ve aynı çalışma alanında birden fazla işverenin bulunması ve bu
işverenlerce birden fazla kurulun oluşturulması hâlinde işverenler, birbirlerinin çalışmalarını
etkileyebilecek kurul kararları hakkında diğer işverenleri bilgilendirir. İşverenler, iş sağlığı ve
güvenliği mevzuatına uygun kurul kararlarını uygularlar. İşverene bağlı, fabrika, müessese,
işletme veya işletmeler grubu gibi birden çok işyeri bulunduğu hallerde elli ve daha fazla
çalışanın bulunduğu her bir işyerinde ayrı ayrı kurul kurulur. Bu gibi durumlarda ihtiyaç
duyulması halinde kurullar arasında koordinasyon ve bilgi alışverişi işverence sağlanır. İşveren,
birden çok işyerinin her birinde kurulacak kurulların çalışma usullerini düzenlemek, iş ve görüş
177
birliğini sağlamak amacıyla bu işyerlerine ait iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili raporların, en az
üç ayda bir, ilgili teknik eleman ve uzmanlarca incelenmesini, ayrıca bu raporları göz önünde
tutarak alınması gereken tedbirleri tespit eder ve uygulanmasını sağlar.
İş sağlığı ve güvenliği kurulu işveren veya işveren vekili, iş güvenliği uzmanı ve işyeri
hekimi ile insan kaynakları, personel, sosyal işler veya idari ve mali işleri yürütmekle görevli
bir kişi, bulunması halinde sivil savunma uzmanı, yine bulunması halinde ustabaşı veya usta,
çalışan temsilcisi, birden fazla temsilci varsa baş temsilciden oluşur. Kurulun başkanı işveren
veya işveren vekili, kurulun sekreteri ise iş güvenliği uzmanıdır. Çalışan temsilcisi ve formen,
usta ve ustabaşı dışında kalan üyeler işveren veya işveren vekili tarafından atanırlar. Formen,
ustabaşı ve ustalar arasından belirlenecek kurul üyesi ve yedek üye, bu unvanları haiz
çalışanların yarıdan fazlasının katılacağı toplantıda seçilir. Seçimle belirlenememesi halinde
işveren tarafından atanır. Çalışan temsilcisi olan kurul üyesi ve yedek üye de yine seçimle
belirlenir. Birden fazla iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekiminin bulunduğu işyerlerinde işveren
tarafından kurul için bunlar arasından görevlendirme yapılır. İş güvenliği uzmanının
görevlendirilmesinde o işyerinin tehlike sınıfına uygun uzmanlar arasından birisi
görevlendirilir. İş güvenliği uzmanının tam zamanlı çalışma zorunluluğu olmayan işyerlerinde
ise kurul sekretaryası; insan kaynakları, personel, sosyal işler veya idari ve mali işleri
yürütmekle görevli bir kişi tarafından yürütülür.
İşveren tarafından, kurulun üyelerine ve yedeklerine iş sağlığı ve güvenliği konularında
eğitim verilmesi sağlanır. Asıl işveren alt işveren ilişkilerinde ortak kurul oluşumunda
eğitimden her iki işveren birlikte sorumludur.
İş sağlığı ve güvenliği kurulları şu hususlarda yetkili ve sorumludur: İşyerinin niteliğine
uygun bir iş sağlığı ve güvenliği iç yönerge taslağı hazırlamak, işverenin veya işveren vekilinin
onayına sunmak ve yönergenin uygulanmasını izlemek, izleme sonuçlarını rapor haline getirip
alınması gereken tedbirleri belirlemek ve kurul gündemine almak, iş sağlığı ve güvenliği
konularında o işyerinde çalışanlara yol göstermek, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
tehlikeleri ve önlemleri değerlendirmek, tedbirleri belirlemek, işveren veya işveren vekiline
bildirimde bulunmak, işyerinde meydana gelen her iş kazası ve işyerinde meydana gelen ancak
iş kazası olarak değerlendirilmeyen işyeri ya da iş ekipmanının zarara uğratma potansiyeli olan
olayları veya meslek hastalığında yahut iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili bir tehlike halinde
gerekli araştırma ve incelemeyi yapmak, alınması gereken tedbirleri bir raporla tespit ederek
işveren veya işveren vekiline vermek, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitim ve öğretimini
planlamak, bu konu ve kurallarla ilgili programları hazırlamak, işveren veya işveren vekilinin
178
onayına sunmak ve bu programların uygulanmasını izlemek ve eksiklik görülmesi halinde geri
bildirimde bulunmak, işyerinde yapılacak bakım ve onarım çalışmalarında gerekli güvenlik
tedbirlerini planlamak ve bu tedbirlerin uygulamalarını kontrol etmek, işyerinde yangın, doğal
afet, sabotaj ve benzeri tehlikeler için alınan tedbirlerin yeterliliğini ve ekiplerin çalışmalarını
izlemek, işyerinin iş sağlığı ve güvenliği durumuyla ilgili yıllık bir rapor hazırlamak, o yılki
çalışmaları değerlendirmek, elde edilen tecrübeye göre ertesi yılın çalışma programında yer
alacak hususları değerlendirerek belirlemek ve işverene teklifte bulunmak, çalışmaktan
kaçınma hakkı talepleri ile ilgili acilen toplanarak karar vermek, işyerinde teknoloji, iş
organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini
kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmak. Kurul
üyelerinin bu görevleri yapmalarından dolayı hakları kısıtlanamaz, kötü davranış ve muameleye
maruz kalamazlar.
İş sağlığı ve güvenliği kurulları ayda en az bir kere toplanır. Ancak kurul tarafından,
işyerinin tehlike sınıfı dikkate alınarak, tehlikeli işyerlerinde bu sürenin iki ay, az tehlikeli
işyerlerinde ise üç ay olarak belirlenmesine karar verilebilir. Toplantının gündemi, yeri, günü
ve saati toplantıdan en az kırk sekiz saat önce kurul üyelerine bildirilir. Gündem, sorunların ve
varsa iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin projelerin önem sırasına göre belirlenir. Kurul üyeleri
gündemde değişiklik isteyebilirler. Bu istek kurulca uygun görüldüğünde gündem buna göre
değiştirilir. Ölümlü, uzuv kayıplı veya ağır iş kazası halleri veya özel bir tedbiri gerektiren
önemli hallerde kurul üyelerinden herhangi biri kurulu olağanüstü toplantıya çağırabilir. Bu
konudaki tekliflerin kurul başkanına veya sekreterine yapılması gerekir. Toplantı zamanı,
konunun ivedilik ve önemine göre tespit olunur. Kurul toplantılarının günlük çalışma saatleri
içinde yapılması asıldır. Kurulun toplantılarında geçecek süreler günlük çalışma süresinden
sayılır. Kurul, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile işveren veya işveren vekili başkanlığında
toplanır ve katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. Çekimser oy kullanılamaz. Oyların eşitliği
halinde başkanın oyu kararı belirler. Çoğunluğun sağlanamadığı veya başka bir nedenle
toplantının yapılmadığı hallerde durumu belirten bir tutanak düzenlenir. Her toplantıda,
görüşülen konularla ilgili alınan kararları içeren bir tutanak düzenlenir. Tutanak, toplantıya
katılan başkan ve üyeler tarafından imzalanır. İmza altına alınan kararlar herhangi bir işleme
gerek kalmaksızın işverene bildirilmiş sayılır. İmzalı tutanak ve kararlar sırasıyla özel
dosyasında saklanır. Toplantıda alınan kararlar gereği yapılmak üzere ilgililere duyurulur.
Ayrıca çalışanlara duyurulması faydalı görülen konular işyerinde ilân edilir. Her toplantıda,
önceki toplantıya ilişkin kararlar ve bunlarla ilgili uygulamalar hakkında başkan veya kurulun
179
sekreteri tarafından kurula gerekli bilgi verilir ve gündeme geçilir. Kurul, çalışmaktan kaçınma
hakkı taleplerinde acilen toplanır. Toplantıda alınan karar çalışan ve çalışan temsilcisine yazılı
olarak tebliğ edilir. Kurulca işyerinde ilân edilen kararlar işverenleri ve çalışanları bağlar.
Kurullar, yapacakları tekliflerde, bulunacakları tavsiyelerde ve verecekleri kararlarda işyerinin
durumunu ve işverenin olanaklarını göz önünde bulundururlar. Çalışanlar sağlık ve güvenliğin
korunması ve geliştirilmesi amacıyla iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca konulan kurallar,
yasaklar ile alınan karar ve tedbirlere uymak zorundadırlar. İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği
tedbirlerinin belirlenmesi, uygulanması ve alınan tedbirlere uyulması hususunda çalışanlar
kurullarla işbirliği yaparlar. Kurullar tarafından alınan kararlar veya uygulamada karşılaştıkları
güçlükler hakkında çalışanlar çalışan temsilcileri aracılığı ile kurula bilgi verirler.
İş sağlığı güvenliği kurulları açısından üzerinde en çok durulması gereken husus, elli ve
daha fazla çalışanın bulunduğu ve altı aydan fazla süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde
kurulmasına yönelik düzenlemedir. Ülkemizde elli ve daha fazla çalıştıran işyerlerinin, bütün
işyerleri içerisindeki payı Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre yaklaşık % 2 civarındadır.
Bunların yüzde kaçının sanayiden sayılan işyerleri arasında yer aldığına ilişkin sağlıklı bir veri
bulunmamakla birlikte, İSGK kurması gereken işletme sayısının daha da azalacağı açıktır. Bir
diğer husus iş sağlığı ve güvenliği kurullarının etkin çalışıp çalışmadığına ilişkin sağlıklı bir
veri akışının bulunmayışıdır. İSGK tarafından alınan kararlar yalnızca rutin denetimler
esnasında, denetimi gerçekleştiren görevlinin sorumluluğuna terk edilmiştir. İSGK tarafından
alınan kararların elektronik ortamda kaydedildiği bir veri tabanı kurulması, sektörel ve örgüt
bazında iş sağlığı ve güvenliği kültürünün ölçülmesi açısından fayda sağlayabilir. Ayrıca iş
sağlığı ve güvenliği kurullarında görüşülen konular ve alınan kararlardan, sadece faydalı
görülenlerin işçilere duyurulmasına yönelik düzenleme muğlaklık yaratmaktadır. Hangi
konuların duyurulması gerektiğini belirleme noktasında objektif kriterler tespit edilmeli ya da
gündem maddeleri ve alınan kararların tamamının çalışanlara duyurulması zorunlu hale
getirilmelidir. İSGK ile ilgili bir diğer sorun, uygulamada pek çok işletmede kurul
toplantılarının kâğıt üzerinde yapılmış gibi gösterilerek tutanak düzenlenmesidir. Özellikle iş
sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmediği pek çok küçük işletmede, işverenlerin kurul
faaliyetlerine katılmaması, toplantılarda gereksiz ya da mükerrer konular için zaman
harcanması, mevzuatın izin verdiği en az sayıda toplantı gerçekleştirilmesi uygulamaya ait
bilinen diğer sorun alanlarıdır.
180
2.2.Diğer Hususlar
2.2.1.Vardiya Sistemi
Ülkemizde madenlerde yaşanan kazaların hem nedenleri hem de çözümüne ilişkin
önerilerin yer aldığı Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun maden kazalarıyla ilgili
2011 yılında hazırladığı bu rapor, yaşanılan Soma maden kazasına da büyük ölçüde ışık
tutmaktadır. Zira raporda madenler ve maden kazaları ayrıntılı bir şekilde incelenmiş, bugün
maden kazalarının nedenleri olarak tartıştığımız taşeron uygulaması, denetim eksikliği, üretim
zorlaması, işçi eğitimi yetersizliği gibi sorunlar dile getirilmiştir.
Söz konusu DDK Raporunda; madenlerin çoğunda vardiya değişimlerinin gayriinsani
biçimde yürütüldüğü, diğer vardiyadaki maden işçisinin üretim noktasına gelene kadar üretimin
devam ettiği ve kazmaların hiç boş durmadan “elden ele” olarak adlandırılabilecek bir
uygulama ile çalışıldığı belirtilmektedir.
Soma maden ocağından canlı olarak kurtulan işçilerin, basından takip ettiğimiz kadarıyla
anlattıkları, maden ocağındaki çalışma sisteminin bozuk yapısını gözler önüne sermektedir.
Önceleri vardiya değişiminin yerüstünde yapılırken, son dönemde zaman kaybı olmasın diye
yeraltında yapıldığı, vardiya değişimlerinde kazmayı bir işçi bırakır bırakmaz diğer maden
işçisinin aldığı, böylelikle acımasız bir çalışma sisteminin işlediği hususları dile getirilmiştir.
Buna karşın ABD’deki madenler, Türkiye’dekilerle kıyaslanınca, ortada büyük
farkların olduğu dikkat çekmektedir. Amerika’da amirler her vardiya öncesi madencilerle
15-30 dakika arasında güvenlik konuşması yapmaktadırlar. Madenin 3 saat boyunca
denetlenmeden yeni vardiyanın işe başlamasına izin verilmemektedir. Biz de ise; Soma
maden faciasında gözlemlendiği gibi üretim zorlaması nedeniyle vardiya değişimlerinin
yeraltında yapılıyor olmasının can kaybının artmasına neden olduğu değerlendirilmektedir.
İyi ülke uygulamalarında olduğu gibi, vardiya değişimlerinin ocak içinde değil, yer
üstünde yapılmasının sağlanması, bu suretle vardiya değişimleri arasında belirli bir
zaman dilimi ayrılarak bu süre zarfında ocağın iş güvenliği açısından kontrolünün
sağlanması, ayrıca, böylelikle iki vardiyadaki işçilerin aynı anda ocak içinde
bulunmalarından kaynaklanan iş güvenliği sorunlarının önüne geçilmesi ve işçilerin
çalışma saatlerinin aşılmamasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
181
2.2.2. Yaşam Odası
Soma
kazasının
ardından
Türkiye’nin
maden
mevzuatında
“yaşam
odası”
zorunluluğunun olmadığı ortaya çıkmış ve bu durum sert eleştirilere yol açmıştır. Bu eleştiriler
üzerine harekete geçen idare tarafından, Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetmeliği’nde değişiklik içeren bir taslak çalışması yapılmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nın hazırladığı üç maddelik “Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği
Yönetmeliğin’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı”na göre, ocakların 500
metre olarak ve tüm çalışanların en fazla 500 metre mesafede yer üstüne veya kuyu dibine
ulaşabilecekleri şekilde tasarlanması ve bu tasarımın işletme planına yansıtılması, 500 metreden
büyük ocaklarda yaşam odası kurulması, ayrıca ocak içerisindeki ana yollarda 500 metrede,
diğer yollarda ise en fazla 300 metrede bir ferdi kurtarıcı değişim istasyonu yer alması,
işverenin istasyonlarda bulunacak donanım sayısı ve ekipman kapasitesini, acil durumlarda o
istasyondan yararlanması beklenen çalışan sayısının en az yüzde 10 fazlası olacak şekilde
belirlemesi, ocak çıkışına yaklaştıkça değişim istasyonlarında bulunacak donanım sayısı ve
ekipman kapasitesinin o yolu kullanacak toplam çalışan sayısına göre belirlenerek
güncellenmesi, öngörülmekteydi.
Söz konusu tasarıda yaşam odası ayrıntılı bir şekilde
düzenlenmesine rağmen, çeşitli gerekçeler ile gündeme alınmamıştır.
Türkiye’de maden ocaklarının jeolojik yapısı nedeniyle yaşam odasına uygun
olmadığı yönünde görüşler dile getirilmekle birlikte; her maden ocağının aynı yapıda
olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, insan hayatının her türlü maliyet
kaygısından ayrı değerlendirilmesi gerektiği gözetildiğinde, jeolojik yapı ve teknik
nedenler yönünden yaşam odası kurulmasına müsait olmayan ocaklar haricindeki maden
ocaklarında yaşam odası kurulmasını zorunlu kılan düzenlemeler yapılmalıdır.
2.2.3.Tahlisiye
Ülkemiz madencilik ve özellikle yeraltı kömür madenciliğinde, sektörün taşıdığı risk ve
tehlikelerin büyüklüğüne paralel olarak, çoğu zaman şiddeti çok fazla olan ve birden fazla
çalışanın ölümüyle sonuçlanan kazalar yaşanmaktadır. Kaza sonrasında ocakta gerçekleşecek
herhangi bir olumsuz durum zincirleme olarak başka riskleri de tetikleyebilmektedir. Yeraltının
kendine özgü koşulları nedeniyle bu sektörde yaşanan kazalar ve sonrasındaki kurtarma süreci
diğer sektörlerdeki kazalardan farklılık arz etmektedir.
Arama kurtarma işleriyle ilgili yasal duruma bakıldığında aşağıdaki sonuçlara
ulaşılmıştır.
182
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Acil durum planları, yangınla mücadele
ve ilk yardım” başlıklı 11’ inci maddesi işvereni, acil durumlarla mücadele için işyerinin
büyüklüğü ve taşıdığı özel tehlikeler, yapılan işin niteliği, çalışan sayısı ile işyerinde bulunan
diğer kişileri dikkate alarak; önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri
konularda uygun donanıma sahip ve bu konularda eğitimli yeterli sayıda kişiyi görevlendirmek,
araç ve gereçleri sağlayarak eğitim ve tatbikatları yaptırmak ve ekiplerin her zaman hazır
bulunmalarını sağlamakla yükümlü kılmıştır.
Söz konusu Kanun hükmüne dayanarak, işyerlerinde acil durum planlarının
hazırlanması, önleme, koruma, tahliye, yangınla mücadele, ilk yardım ve benzeri konularda
yapılması gereken çalışmalar ile bu durumların güvenli olarak yönetilmesi ve bu konularda
görevlendirilecek çalışanların belirlenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlemek amacıyla
18/6/2013 tarihli ve 28681sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İşyerlerinde Acil Durumlar
Hakkında Yönetmelik’in 5’inci maddesinde işverenin söz konusu yükümlülüğü tekrar
edilmiştir.
Anılan Yönetmeliğin “Görevlendirilecek çalışanların belirlenmesi” başlıklı 11’inci
maddesinde; işverenin, çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde 30 çalışana, tehlikeli sınıfta
yer alan işyerlerinde 40 çalışana ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde 50 çalışana kadar
arama, kurtarma ve tahliye ile yangınla mücadele konularının her biri için uygun donanıma
sahip ve özel eğitimli en az birer çalışanı destek elemanı olarak görevlendireceği
düzenlenmiştir.
19/9/2013 tarihli ve 28770 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Maden İşyerlerinde İş
Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nin eki olan Sondajla Maden Çıkarılan İşlerin Yapıldığı
İşyerleri ile Yeraltı ve Yerüstü Maden İşlerinin Yapıldığı İşyerlerinde Uygulanacak Asgari
Genel Hükümlerin “Arama, kurtarma, tahliye” başlıklı 14’üncü maddesinde; yeraltı ve yerüstü
maden işyerlerinde arama, kurtarma ve tahliye ekiplerinin hızlı ve etkili bir şekilde müdahale
edebilmesi için uygun bir kurtarma istasyonunun kurulacağı, ancak, yarıçapı en çok 50
kilometre olan alan içinde bulunan maden işyerlerinin, merkezi bir yerde, ortaklaşa bir kurtarma
istasyonu kurabileceği, bu hükmün aynı işyerinin çeşitli ocakları için de geçerli olduğu,
işyerlerinin, bu istasyonun kuruluş ve yönetim giderlerini, çalıştırdıkları çalışanların sayısına
göre aralarında paylaşacakları düzenlenmiştir.
Söz konusu düzenlemeden her maden ocağında veya yarıçapı en çok 50 kilometre olan
alan içinde bulunan maden işletmelerinin merkezi bir yerinde ortaklaşa bir kurtarma istasyonu
kurulma imkânı tanıdığı anlaşılmaktadır. Bu sayede, tahlisiye faaliyetlerine yönelik
183
maliyetlerde ölçek ekonomisi sağlanması yoluyla harcamaların azaltılması ve iş güvenliğine
yönelik hizmetlerin artırılması sağlanmaktadır.
Mevzuatta tahlisiye için ayrı bir birim kurulması yerine, çalışanların tahlisiye
faaliyetlerinde destek elemanı olarak görevlendirilmesi yoluna gidildiği görülmektedir. Ancak,
bu görevi ifa edecek kişilerde aranması gereken özellikler, olası tahlisiye faaliyetleri
çerçevesindeki iş bölümü, bu kişilerin alması gereken eğitimler, istasyonlarda bulunması
gereken asgari araç ve gereçlere ilişkin herhangi bir düzenleme (kılavuz, yönetmelik, tebliğ vb.)
bulunmamaktadır. Tahlisiye ekipmanlarının kullanıma hazır halde tutulmasının sağlanmasına
yönelik düzenli denetimlerin yapılmasının sağlanması da önemli bir husustur.
Ayrıca, yapılan görüşmeler ve incelemeler neticesinde, özellikle yeraltı maden
işletmelerinde meydana gelen kazalarda Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun ve özellikle
Türkiye Taşkömürü Kurumunun tahlisiye ekiplerinin arama ve kurtarma çalışmalarında birinci
derecede aktif rol oynadığı gözlenmiştir. Hiç şüphesiz adı geçen kurumların sektörde büyük
bilgi birikimi ve deneyime sahip kuruluşlar olması sebebiyle, tahlisiye konusunda da
uzmanlıklarına başvurulması kadar doğal bir husus yoktur.
Ancak, yeraltı maden ocaklarında meydana gelen kazalar, herhangi bir sektördeki kazaya
benzememektedir. Kaza sonrası göçük, yangın, patlama vb. durumların yaşandığı yeraltında
mahsur kalan işçilere bir an önce ulaşılması için müdahaleye hazırlık çalışmalarının bir an önce
tamamlanarak gerekli ekipmanla ocağa girilmesi, yeraltında mahsur kalan işçiler açısından
hayati önem arz etmektedir. Kaza sonrası geçen her saniye, maruz kalınan gaz, toz, ısı vb. diğer
ağır koşullar sebebiyle hayatı tehdit eder mahiyette ciddidir. Bu nedenle her ocağın kendi
tahlisiye ekiplerinin tecrübesi ve donanımı çok önemlidir. Ancak ocağın tahlisiye ekibinin
gerek tecrübe gerekse donanım olarak yeterli kapasitede olmaması durumunda, altın saatler
olarak tabir edilen ilk saatler, kaza mahallinden uzakta bulunan TKİ veya TTK tahlisiye
ekiplerinin gerekli ekipmanla olay mahalline intikali ile geçirilmektedir.
13/5/2014 tarihinde Soma’da ve 28/10/2014 tarihinde Ermenek’te yaşanan elim kazalar
sonrası da yine adı geçen kuruluşların kurtarma ekipleri kaza mahalline intikal ettirilmiştir.
Ermenek örneğinde; Türkiye Taşkömürü Kurumunun 20 kişilik kurtarma ekibi, TTK Merkez
Tahlisiye İstasyonu'nda hazırlıklarını tamamlayarak, kurtarma çalışmalarında kullanacakları
malzeme ve ekipmanla Zonguldak'tan hareket etmiş, Çaycuma ilçesi Saltukova Beldesi'ndeki
Zonguldak Havalimanı'ndan uçakla Konya'ya, oradan da helikopterle kazanın meydana geldiği
kömür ocağına ulaştırılmış, bu arada saatler geçmiştir. Elbette, ilgili tahlisiye ekiplerinin
184
kilometrelerce uzaktaki kaza mahalline Devletin tüm imkânlarının seferber edilerek en kısa
zamanda ulaştırılması yönündeki gayretler görmezden gelinemez.
İşverenin tahlisiye için gerekli tedbirleri alma sorumluluğu yanında devletin de kurtarma
faaliyetlerinde yer alması gerekmektedir. Ancak, ülkenin dört bir yanına yayılmış yeraltı maden
ocaklarının mevcut durumu düşünüldüğünde, olası bir kazada her defasında kilometrelerce
öteden kurtarma ekibi getirmek yerine, havza madenciliği temelinde hem fiziki hem de yetişmiş
insan kaynağı yönünden kapasitesi yüksek kurtarma istasyonlarının kurulması, yeraltı kömür
ocaklarında yaşanacak kazaya etkili müdahale hızını artıracak ve yeraltında mahsur kalan
işçilerin canlı kurtarılma ihtimali yükseltilebilecektir.
2.2.4. Eğitim
Raporun birçok bölümünde de ifade edildiği üzere, başta işveren, işçi, sendika ve kamu
kurumları olmak üzere toplum genelinde de iş güvenliği ve kültürü yerleşmiş bulunmamaktadır.
İş güvenliği ve sağlığı, sadece uyulması yasal müeyyidelere bağlanmış ve üstün körü
denetlenmesi gereken tali kurallar bütünü olmayıp, yaşam hakkının korunmasına yönelik asli
ve taviz verilemeyecek unsurları içermektedir.
Kurumumuzun idareye öneriler sunma görevi kapsamında, yaptığımız incelemelerde
eğitime yeterince ilgi gösterilmediği ve konuya taraflarca yatırım yapılmadığı tespit edilmiştir.
Bu kapsamda, Rapor’un bu bölümünde madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığının
korunmasına yönelik eğitimler hakkında tespit ve önerilere yer verilmiştir.
Devlet Denetleme Kurulunun “Kamuoyunu Derinden Etkileyen Ölümlere ve
Yaralanmalara Neden olan Maden Kazalarının Önlenmesi için gerekli Olan Düzenleme,
Araştırma ve Gelişme Programlarını İhtiyaçlarının Belirlenebilmesi ve İlgili Bakanlıkların,
Madencilik Kurum ve Kuruluşlarının, Üniversitelerin, Sendikaların ve Madencilik Sektörünün
Bilgi ve Birikimi ile Uygulamalarının Değerlendirilmesini Teminen; Türkiye’de Madencilik
Sektöründe Yürütülen Faaliyetlerin İş Sağlığı ve Güvenliği Açısından Araştırılması,
İncelenmesi ve Değerlendirilmesi” hakkında hazırlanan 08/06/2011 tarih ve 2011/3 sayılı
Araştırma ve İnceleme Raporu’nda da, eğitim eksikliği kazaların önemli etkenlerinden birisi
olarak gösterilmektedir.
İş güvenliği ve sağlığında gerekli tedbirlerin alınması ile çalışanlara bu konuda eğitimler
verilmesi, başta 4857 sayılı İş Kanunu olmak üzere, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu
ve ekli yönetmelikleri ile Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşlerde Çalıştırılacakların
185
Mesleki Eğitimlerine Dair Yönetmelik ve Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin
Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile de düzenlendiği üzere, işverenin sorumluğundadır.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca işveren, işçileri karşı karşıya
bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda
bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 17. maddesinin 1. fıkrası, işverenin
çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini sağlayacağını belirtmektedir. Bu eğitim,
özellikle işe başlamadan önce, çalışma yeri veya iş değişikliğinde, iş ekipmanının değişmesi
halinde veya yeni teknoloji uygulanması halinde verilir. Eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni
risklere uygun olarak yenilenir, gerektiğinde düzenli aralıklarla tekrarlanır. Aynı maddenin 3.
fıkrasında ise, mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer
alan işlerde, yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığı belgelenemeyenlerin çalıştırılamayacağı
hükmolunmuştur.
Tehlikeli ve Çok Tehlikeli Sınıfta Yer Alan İşlerde Çalıştırılacakların Mesleki
Eğitimlerine Dair Yönetmelik’te ise “bu yönetmelik kapsamına giren işlerde 01/01/2013
tarihinden önce işe alındığına dair Sosyal Güvenlik Kurumuna ait kayıtlar esas alınarak
01/01/2013 tarihinden önce çalışmaya başlayanlara Milli Eğitim Bakanlığı ile birinci fıkranın
(e) bendinde sayılan kurum ve kuruluşlar arasında yapılacak protokoller çerçevesinde verilecek
32 saatlik eğitim modüllerinden geçirilerek alınan eğitimler sonucu düzenlenecek belgelere
sahip olanlar bu yönetmelik kapsamında mesleki eğitim almış olarak kabul edileceği”
belirtilmiştir.
Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında
Yönetmelik’in “İş sağlığı ve güvenliği eğitimleri” başlıklı 6. maddesinde tehlike sınıflarına
göre işverenin eğitim verme zorunluğu aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
MADDE 6 – (1) İşveren, çalışanlarına asgari Ek-1’de belirtilen konuları içerecek şekilde
iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesini sağlar.
(2) İşveren, çalışan fiilen çalışmaya başlamadan önce, çalışanın yapacağı iş ve işyerine
özgü riskler ile korunma tedbirlerini içeren konularda öncelikli olarak eğitilmesini sağlar.
(3) Çalışma yeri veya iş değişikliği, iş ekipmanının değişmesi, yeni teknoloji uygulanması
gibi durumlar nedeniyle ortaya çıkacak risklerle ilgili eğitimler ayrıca verilir.
186
(4) Birinci fıkraya göre verilen eğitimler, değişen ve ortaya çıkan yeni riskler de dikkate
alınarak aşağıda belirtilen düzenli aralıklarla tekrarlanır:
a) Çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde yılda en az bir defa.
b) Tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde iki yılda en az bir defa.
c) Az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde üç yılda en az bir defa.
(5) İş kazası geçiren veya meslek hastalığına yakalanan çalışana işe dönüşünde çalışmaya
başlamadan önce, kazanın veya meslek hastalığının sebepleri, korunma yolları ve güvenli
çalışma yöntemleri ile ilgili ilave eğitim verilir.
(6) Herhangi bir sebeple altı aydan fazla süreyle işten uzak kalanlara, tekrar işe
başlatılmadan önce bilgi yenileme eğitimi verilir.
Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından görevlendirilen bilirkişi heyeti yaptığı
incelemelerde, iş sağlığı ve güvenliği bakımından en tehlikeli sektörler arasındaki madencilikte,
eğitim seviyeleri nispeten daha düşük olan maden işçilerine işbaşı ve hizmet içi eğitimlerin
mevzuatta öngörüldüğü şekilde yerine getirilmediğini, işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerini zaman kaybı ve bir maliyet unsuru olarak gördüklerini tespit etmiş bulunmaktadır.
Soma madeni işçileri, işe başlamadan önce almaları gereken 32 saatlik mesleki eğitim ile her
yıl tekrar edilmesi zorunlu olan 16 saatlik İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerini tam olarak
almamışlardır. Ayrıca, bilirkişi heyeti, verilen eğitimlerin de gerçek manada yapılmadan
belgelendirildiğini, tekrarlama eğitimlerinin ise hiç yapılmamış olduğunu belirlemiştir.
Eğitimlerin mevzuatta öngörüldüğü şekilde ve amacına uygun verilememesi, devletin
denetleme görevini ifa etmesini gündeme getirmektedir. Bu konuda denetleme görevini yerine
getirecek organın, sadece işverenin beyanını esas almak yerine, eğitimi veren kuruluşların da
devlete bildirimde bulunmasını şart koşulmasının, yalan beyanda bulunulmasının ise uygun
şekilde cezalandırılmasının; işçilerin de aldıkları eğitimlerle ilgili görüş ve önerilerini gerek
sendikalarına gerekse bireysel olarak iletebilecekleri bir sistemin oluşturulmasının yararlı
olacağı değerlendirilmektedir.
Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından standardı
yayımlanan ve tebliğlerde belirtilen mesleklerde mesleki yeterlilik belgesine sahip
olmayan
kişiler
çalıştırılamamasının
öngörülmemesi
olumlu
bir
gelişme
olarak
değerlendirilmekle birlikte, işveren tarafından düzenlenecek olan işe başlama eğitimlerinin
ardından Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından bir sınav yapılması, bu sınavda başarılı olan
187
işçilere madenlerde çalışma sertifikasının verilmesi gerekmektedir.
İş başındaki işçilere
verilecek eğitimlerin de MYK tarafından takip edilmesi, eğitimleri almayanların sertifikalarının
iptal edilmesi sağlanmalıdır.
Devlete düşen bir diğer görev de, işveren kesimine yönelik, iş sağlığı ve güvenliği
eğitimlerinin verilmesidir. İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ve MİGEM
koordinasyonunda ve diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliğinde, işverenlere verilecek eğitimin,
konunun önemini ön plana getirecek şekilde yasal yükümlülükler ile bu alandaki teknolojik
gelişmeleri açıklayıcı olması gerekmektedir.
Bunula birlikte, devletin izleme ve denetleme görevi ile toplumda bu yönde bir bilinç
oluşturulmasına katkıda bulunma ödevi, bazı düzenlemelerin yapılmasını ve aktif bir
uygulamanın sağlanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda, denetimde görev
alacak kamu görevlilerinin tehlikeli sınıfta yer alan madencilik sektörüne yönelik özel ve
sürekli eğitim almaları gerekmektedir. Verilecek eğitimler madencilik sektörünün kendine has
iş sağlığı ve güvenliği gereklerini karşılayacak şekilde düzenlemelidir.
Ayrıca, Devlet, madencilik sektöründe iş güvenliği ve sağlığı konusundaki araştırma ve
projeleri destekleyici önlemler de almalıdır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve
TÜBİTAK’ın sağlayacağı teşvik ve programlarla, bu alandaki araştırmalara katkı verilmesi
sağlanabilir.
Denetim elemanları ile işverenler yanında, sektördeki diğer tüm aktörlere yönelik
eğitimler verilmesinin iş güvenliği ve sağlığı kültürünün oluşmasına katkıda bulunacağı ve
denetimin tüm aşamalarındaki kaliteyi artıracağı da tartışmasızdır.
Bu kapsamda, “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile İş Sağlığı ve Güvenliği
Enstitüsü Müdürlüğünün, İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü
Başkanlığına dönüştürülmesi ve yeniden yapılandırılmasının öngörülmesi olumlu bir
gelişmedir. Başkanlığın, Almanya’daki Federal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü ve
Kanada’daki İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezi örneklerinde olduğu gibi, iş sağlığı ve güvenliği
politikaları ile teknolojilerine ilişkin danışmanlık sağlaması gerektiği değerlendirilmektedir.
Enstitünün de sektörel uzmanlaşmayı esas alacak şekilde, madencilik sektörüne özel bir
yapılanmaya gitmesi gerekmektedir.
Enstitü Müdürlüğünün, işveren, işçi, sendikalar ile nezaretçiler, iş güvenliği uzmanlarına
yönelik, üniversiteler ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde, sektör ile teknolojideki
188
gelişmeleri dikkate alan, araştırmalar ile deneyimlere dayalı zorunlu ve belirli dönemlerde
tekrarlanan eğitimler düzenlemesi de madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği konusunda
uzmanlaşma sağlayacaktır. Madencilik sektöründe uzmanlaşmış bu kişilere de teknolojik
gelişmeler ile sorumluluklarının hatırlatıldığı düzenli eğitimler verilmesi, bunun da yine İş
Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ile MİGEM işbirliğinde gerçekleştirilmesi gerektiği
değerlendirilmektedir. Bu sayede, “madencilik” ile “iş sağlığı ve güvenliği” konularının
birlikteliği sağlanmış olacaktır.
Ayrıca, Enstitü Müdürlüğünün kendi bünyesinde veya üniversiteler ile uluslararası
paydaşlarının katkılarıyla yaptığı araştırma sonuçları ve eğitimlerden elde ettiği geri bildirimler
doğrultusunda idareye izleme ve denetim görevinin kalitesini artırmaya yönelik öneriler
sunması gerektiği değerlendirilmektedir.
Yukarında adı geçen Tasarı ile iş sağlığı ve güvenliğine aykırı eylemler nedeniyle
verilecek idari para cezalarının çalışanların iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimlerinde
kullanılmasına yönelik bir düzenleme öngörülmektedir. Bunun da olumlu bir gelişme olduğu
değerlendirilmekle birlikte, konfederasyon ve işverenlerin eğitimle ilgili sorumlulukları
çerçevesinde, fona belirli bir ücret yatırmaları ve madencilik sektöründe iş güvenliği hakkında
kendi görevleri çerçevesinde, düzenlenecek eğitimlere katılmalarının sağlanması, böylece
sendikaların ve işverenlerin de bu konudaki bilinçleri ve sorumluluğunun artırılması gerektiği
değerlendirilmektedir.
Genel olarak tüm sektörlerde ve özel olarak da madencilik sektöründe iş güvenliği ve
sağlığı eğitimlerinin, temel eğitim ile yükseköğrenimde verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla,
iş sağlığı ve güvenliğinin yaşam hakkına saygının bir gereği olduğu anlayışının temel eğitim
kurumlarındaki
öğrencilerde
oluşmasına
yönelik
faaliyetlerde
bulunulmalı
(eğitim
müfredatında zorunlu eğitimlere yer verilmesi, konferanslar, bilgilendirme toplantıları
düzenlenmesi, hazırlanacak el kitapçıklarının öğrencilere dağıtılması vb.) ve özellikle
yükseköğrenimdeki tüm mühendis adaylarına bu doğrultuda eğitimler verilmelidir.
Madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği koşullarına uygun faaliyet gösterme
noktasında kilit personelin maden mühendisleri olduğunda şüphe bulunmamaktadır. Oldukça
zorlu bir süreç olan maden kaynaklarının tespiti ve çıkarılması faaliyetlerinin, maden
mühendisliği bilim dalının ulaştığı bilgi ve deneyime sahip mühendislerce icrası; ülke
ekonomisi açısından olduğu kadar, yüksek risk ve tehlike barındıran söz konusu faaliyetlerin
olabildiğince can kaybı yaşanmadan gerçekleştirilmesi bakımından da çok önemlidir.
189
Tüm mühendislik ve diğer teknik meslek gruplarında olduğu gibi, maden mühendisliği
de sadece teorik bilgi alınması ile edinilebilen bir meslek olmayıp, söz konusu teorik bilginin
mutlaka uygulama ile desteklenmesi ve pekiştirilmesi gerekli olan bir meslek dalıdır.
Madencilik, konusu ve barındırdığı tehlikeler bakımından en zorlu uğraş alanlarından birisi
olduğu gibi, bu alanda kullanılan yöntem ve teknolojiler açısından da dünya ölçeğinde çok ileri
düzeyde aşama kaydedilen alanlardan birisidir.
Maden mühendisliği eğitimi ve maden mühendisliği mesleğine ilişkin ülkemizdeki
mevcut durumla ilgili yapılan incelemeler neticesinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
Komisyon çalışmaları sırasında görüşülen meslek mensupları tarafından, maden
mühendisliği alanında ülke ihtiyacına oranla çok fazla sayıda Maden Mühendisliği Bölümü
olduğu, kontenjanların doldurulamadığı, bunun sonucu olarak da maden mühendisliği taban
puanlarının oldukça düşük seviyelerde kaldığı dile getirilmiştir. Temel mühendislik bilgilerinin
yanında uzmanlık dalının gerektirdiği bilgi ve deneyimi kazanmış, bilim ve teknolojiyi
madenciliğin gelişimi ve kalkınmasına dönüştürebilecek, bilimsel altyapı ve mühendislik
bilgilerini kullanarak mevcut teknolojilerle doğal kaynakların verimli ve kârlı biçimde
işletilmesini sağlayacak nitelikli mühendis yetiştirmek için, meslek adaylarının da belli bir
düzeyin üstünde olmasının gerektiği belirtilmiştir.
Yapılan incelemede, ülkemizde, bünyesinde Maden Mühendisliği Bölümü yer alan 24
üniversite olduğu görülmüştür. ÖSYM tarafından açıklanan rakamlara göre, 2014 yılında
maden mühendisliği için belirlenen kontenjan sayısı toplamda 697’dir. İlk yerleştirme
sonucunda toplam kontenjanın yaklaşık %30’una tekabül eden 194 kontenjanın boş kalmıştır.
Diğer yandan, 2014 yılı için maden mühendisliği bölümlerine ilişkin açıklanan taban puanlara
bakıldığında, maden mühendisliğinin taban puanlarının oldukça düşük seviyede kaldığı, 2014
yılı ilk yerleştirme sonucunda 24 bölümün açıklanan taban puan ortalamasının 228 gibi oldukça
düşük bir seviyede olduğu görülmüştür. Dolayısıyla mesleğin yeterince rağbet görmediği
değerlendirilmektedir.
Ayrıca, TMMOB Maden Mühendisleri Odasının 2013 yılında Devlet Personel
Başkanlığına sunduğu İstihdam Raporu’nda, yılda ortalama 1000 maden mühendisinin mezun
olduğu, odaya kayıtlı üyelerin %50’sinin işsiz olduğu veya meslek dışı işlerde çalıştığı
belirtilmiştir.
Bir yanda maden mühendisliği bölüm sayısının fazlalığı, açılan kontenjanların ancak üçte
ikisinin doluyor olması, diğer yanda meslek mensuplarının yarısının işsiz veya meslek dışı
190
işlerde çalışıyor olması, ülkemizde ihtiyaçtan fazla maden mühendisi yetiştirildiğini ve bu
alanda ülkemizde ciddi anlamda kaynak israfı olduğunu ortaya koymaktadır.
Maden mühendisliği eğitiminde verilen teorik bilgi kadar bu bilginin pratik uygulama ile
de desteklenmesi, meslek mensuplarının üniversiteden mezun olurken, bu alanda gerek bilgi
gerek uygulama gerekse kullanılan yöntem ve teknoloji bakımından dünyada ulaşılan seviyeyi
yakalamış bir durumda mezun olması gerekmektedir. Verilecek eğitimin her aşamasında da iş
sağlığı ve güvenliği perspektifinin ihmal edilmemesi de önemli bir konudur. Dolayısıyla, eğitici
insan kaynağına ve öğretimde kullanılacak teknolojik donanım ve imkânlara yapılan yatırımın
ve bunun kullanılmasının, akılcı bir şekilde planlanması gerekmektedir.
Madencilik alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden olan Avustralya’da, simülasyonla
sanal gerçeklik yaratılarak öğretiminin öğrencilere bir ocağın içerisindelermiş gibi verildiği,
böylece teorik bilginin uygulama ile birlikte öğretildiği, ABD ve Almanya’da da benzer şekilde
öğrencilerin eğitim amaçlı inşa edilen ocaklarda çalıştırıldıkları öğrenilmiştir.
Ancak ülkemizde bütün üniversitelerimizin öğrencilerine bu imkânları sağlayacak
yeterlilikte mali kaynaklarının olduğu şüphelidir. Kaldı ki bu mali yeterlilikleri olsa dahi, gerek
nitelikli eğitici insan kaynağının gerekse mali kaynakların ülke sathına yayılmış bu kadar fazla
sayıda bölüme dağıtılmasının ekonomik gereklerle ne ölçüde bağdaşacağının düşünülmesi
gerekir. Araştırma ve eğitim kaynaklarının gerekenden fazla sayıda üniversiteye bölünmesi,
maden mühendisliği eğitim kalitesini düşüreceği gibi kamu kaynaklarının da israfı sonucunu
doğurmaktadır.
Eğitici insan kaynağının, eğitimde kullanılacak teknolojik yatırımların, araştırma alt
yapısının ülke sathına yayılmış oldukça az kontenjanlı üniversitelere tahsisi yerine; ülkenin
ihtiyaç duyduğu maden mühendisi sayısı analizi yapılarak öncelikle bölüm ve kontenjan
sayısının düşürülmesi, daha sonra kaynakların az sayıda oluşturulmuş bölümlere tahsisi, maden
mühendisliği eğitiminin dünya standartlarında verilmesi için uygun zeminin oluşturulmasına
katkı sağlayacak ve yetiştirilen maden mühendisi kalitesini artıracaktır.
Maden mühendisliği bölüm ve kontenjan sayılarında, ülke ihtiyacı gözetilerek yapılacak
düzeltmeleri takiben, üniversitelerimizin dünya ölçeğindeki ülkelerde verilen madencilik
eğitimlerine paralel olarak gerekli teknolojik yatırımlarla donatılması, eğitim programlarının
öğrencilerde saha deneyimini artıracak şekilde planlanması, üç boyutlu sanal gerçeklik
araçlarına dayalı eğitim programlarının oluşturulması, yurt dışı uygulamaların tecrübe
edilmesine imkân verecek burs vb. mekanizmaların sağlanması gerekmektedir.
191
2.2.5. Sendikaların İş Sağlığı ve Güvenliği Alanındaki Rolü
Yeraltı kömür madeni ocaklarındaki iş güvenliği koşullarına ilişkin incelemelerimizde
karşılaştığımız bir diğer önemli husus, işçi sendikalarının iş güvenliği alanındaki ilgi
düzeylerinin ve bilgi birikimlerinin eksikliği olmuştur. İş kazalarının önlenmesinde, çalışma
hayatında yer alan her aktörün sorumluluğu bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Ülkemizde işveren kesiminin olduğu gibi, işçiler ile sendikaların iş sağlığı güvenliği
bilinci ve kültürünün yeterli düzeyde olmadığı açıkça ortadadır. 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu
İş Sözleşmesi Kanunu ile sendikalara doğrudan iş güvenliği ve sağlığı konusunda açıkça görev
verilmemiş olsa dahi, işçi ve işveren arasında çalışma şartlarını müzakere etmek ve toplu iş
sözleşmelerinde iş sağlığı ve güvenliği ile eğitim konularını da gözeten sendikaların, bu konuda
faaliyetlerde bulunması gerekmektedir. Fakat işçi sendikalarının geneli için iş sağlığı güvenliği
koşullarının gündemlerinde son sıraları işgal ettiklerini söylemek yanlış olmayacaktır.
Sendikaların örgütsel yapılarına bakıldığında dahi, iş sağlığı ve güvenliği alanına yeterince
eğilmedikleri kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 301 işçimizin ölümü ile neticelenen kazanın yaşandığı maden
işletmesinde sendikal örgütlenme yapılmıştır. Bununla beraber, gerek sendika şubesi gerekse
konfederasyon düzeyinde gerçekleştirilen görüşmelerde, işyerinde iş sağlığı güvenliğini
kurallarına uyulup uyulmadığına ilişkin herhangi bir izleme mekanizması bulunmadığı ifade
edilmiştir.
Gerek sendika yöneticilerinin vermiş oldukları beyanatlar gerekse sendikaların
faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları alanlar, önceliğin ‘işçilerin evlerine ekmek götürebilmesine’,
yani istihdam, iş güvencesi, ücret ve sosyal haklara verildiğini göstermektedir. Türkiye’de karşı
karşıya bulunduğumuz işsizlik sorunu göz önüne alındığında, belirli ölçülerde makul
karşılanabilecek olan bu yaklaşımın devamında, maalesef işçiler ile birlikte sendikaların da iş
sağlığı ve güvenliği açısından üzerlerine düşen hususları yerine getirmeksizin işi akışına
bırakma anlayışıyla hareket ettiği anlaşılmaktadır. “Bize bir şey olmaz” düşünce tarzı ile gerekli
önlemlerin alınmadığı durumlar, yaşanan iş kazalarının büyük kısmının önlenebilir olduğunu
gösteren güvenlik kültürü raporlarına acı istatistikler olarak kaydedilmektedir.
Yaşanan büyük iş kazalarından sonra sendika ve konfederasyon yetkililerinin vermiş
oldukları demeçlerde iş güvenliğinin tesis edilmesine yapılan vurgu elbette önemlidir. Ancak
bu iradenin, kazalar yaşanmadan önce ortaya konması gerekmektedir.
192
Sendikaların ötesinde işçi konfederasyonlarında bile iş sağlığı ve güvenliği alanında
uzman kişilerden müteşekkil yeterli seviyede çalışma grupları bulunmamaktadır. Hiç şüphesiz
bu durumun en temel nedeni, üye işçilerin büyük kısmının sendikadan temel beklentileri
arasında iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hususların bulunmayışıdır. İş güvenliği açısından
sendikalara yapılmış şikâyet başvurularının azlığı bu noktada referans gösterilebilir. Bununla
birlikte, kamusal görev ifa eden kuruluşlar olmaları yönüyle sendikaların iş sağlığı ve güvenliği
alanında üyelerinin beklentilerinden bağımsız olarak daha aktif çalışmalarını beklemek yerinde
olacaktır.
Sendikaların işyerinde üretimin artmasını ve elde edilen gelirin adil paylaşımını arzu
etmeleri ve işverenler ile ilişkilerini düzenlemeleri yanlış olmamakla birlikte işverenle iyi
ilişkiler tesis etmek adına işçilerin çalışma hayatında her gün karşı karşıya kaldıkları risklerin
görmezden gelinmesini kabul etmek mümkün değildir. Soma örneğinde, kaza sonrasında
görüşülen tüm işçiler işyerinde örgütlü olan sendikanın yöneticilerinin, işverenin talepleri
doğrultusunda hareket ettiklerini, hatta şube yöneticilerinin dahi işveren tarafından ismen
belirlendiğini aktarmışlardır. İşçilerin güvenini kazanmadığı tespit edilen bu nitelikte bir
sendikal örgütlenmenin işyerinde iş güvenliği koşullarına uygun üretim gerçekleştirilip
gerçekleştirilmediğine ilişkin denetleyici rol üstlenmesi elbette mümkün değildir. Oysa iş
güvenliğinin sağlanmasındaki en önemli konulardan birisi, iş güvenliği uzmanlarının yanı sıra
işçilerin ve sendikaların gerçekleştireceği geri beslemelerdir.
Bu itibarla sendikaların iş sağlığı ve güvenliği alanında daha aktif hale getirilmesini temin
etmek adına; iş güvenliği ve sağlığı denetimlerine sendikaların da katılmasının sağlanmasına
yönelik düzememeler yapılması, sendikaların bu alandaki görev ve sorumlulukları ile
bilinçlerini artıracağı gibi, denetimlerin şeffaf ve etkin yapılmasına da katkı sağlayacaktır.
Ayrıca, işçilerden toplanan aidatların yeterli düzeyde bir bölümünün iş sağlığı ve
güvenliği alanındaki faaliyetlere harcanması, işçi ücretlerinden ceza olarak kesilen paralar
kullanılarak gerçekleştirilen projelerde iş sağlığı ve güvenliğine öncelik verilmesi, daha önce
gerçekleştirilen projelerin ne ölçüde yarar sağladığının ve yaşanan olumsuzlukların analiz
edilmesi gibi önlemler de alınabilir.
193
BEŞİNCİ BÖLÜM
TESPİT VE ÖNERİLER
Bilindiği üzere, Manisa’nın Soma ilçesinde meydana gelen ve 300’ün üzerinde
madencimizi kaybettiğimiz kaza, ülkemiz tarihinde madencilik sektöründeki ilk büyük kaza
değildir, Soma maden kazası da ne yazık ki son olmamıştır. Yaşama hakkını önde tutan bir
anlayışla hareket edilmediği sürece Soma maden kazasından sonra yaşanan, Balıkesir, Bartın
ve 18 madencimizin hayatını kaybettiği Ermenek maden kazaları da son olmayacaktır.
Yüzlerce madencimizin hayatına mal olan acı örnekler göstermektedir ki, madencilik
bilgi, uzmanlık ve tecrübe gerektiren tehlikeli ve zor bir sektördür. Buna karşın ülkemizde
madencilik alanında faaliyet gösteren pek çok işletmenin, ilkel koşullarda, eski teknolojiyle ve
iş sağlığı güvenliği kurallarını önemsemeden faaliyette bulunduğu anlaşılmaktadır. Hiç
şüphesiz bu işletmelerin faaliyetlerinin denetlenmesi önemlidir. Kaldı ki; hangi teknolojik
kapasite ile yapılırsa yapılsın, bu denli tehlike arz eden bir iş kolundaki işletmelerin sürekli ve
gerçek manada denetlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu rapor kapsamında yapılan inceleme, araştırma ve görüşmelerde, “Madenciliği nasıl iş
sağlığı ve güvenliğine uygun yapabiliriz?” sorusuna cevaben bugüne kadar başta Türkiye
Büyük Millet Meclisi olmak üzere çeşitli kamu idareleri, üniversiteler, meslek odaları ve sivil
toplum kuruluşlarınca onlarca rapor, görüş ve yazı kaleme alındığı, sorunun çözümüne yönelik
tespit ve önerilerin dile getirildiği görülmüştür.
Bununla birlikte hâlâ can kaybı ile sonuçlanan maden kazalarının yaşanıyor olması,
toplum olarak soruna bakış açımızı yeniden gözden geçirmeyi ve bu konuda bilim insanlarının
sesine içtenlikle kulak vermeyi gerekli kılmaktadır. Diğer taraftan, toplumun tamamını
kapsayacak şekilde güvenlik kültürünün oturtulması son derece önemlidir. Bu husus, gerek bu
alandaki kamu idareleri ile sektördeki işçi, işveren ve diğer aktörlerin, gerekse toplumun her
bir ferdinin, maden sektöründe yaşanan iş kazalarını doğal karşılama yanılgısına düşmeyerek,
üzerlerine düşen sorumluluğu tam olarak idrak etmeleri ve içselleştirmeleri adına önemlidir.
Dolayısıyla devlet, işveren, çalışanlar, sendikalar, üniversiteler ve meslek örgütlerinin
ortak çalışma ve çabası ile öncelikli olarak iş sağlığı ve güvenliği kültürünün ülkemiz insanı
tarafından özümsenmesi ve bir yaşam biçim haline gelmesi hususunda herkes üzerine düşeni
eksiksiz olarak yerine getirmelidir.
194
Bu düşünce ve kanaatlerle hazırlanan işbu Rapor kapsamında, ülkemizdeki mevcut
madencilik mevzuatı ve uygulamaları, iş güvenliği sistemi ve işletme koşulları, idari yapılanma
ve ilgili olduğu düşünülen diğer alanlara yönelik sorunlara ilişkin çözüm önerilerine ilişkin
değerlendirmelere aşağıda yer verilmiştir.
1. Özel rapor konusu kapsamında yapılan incelemeler sonucu ortaya çıkan en temel
husus, iş sağlığı ve güvenliği açısından tehlikeli ve riskli bir sektör olan madencilik sektöründe,
güçlü ve yetkin bir kuruma ihtiyaç bulunmasıdır. Bununla birlikte sektörün temel kuruluşu olan
MİGEM, idari yapılanma, insan kaynağı ve teknik kapasite bakımından değerlendirildiğinde
bu ihtiyacı karşılamaktan uzak görünmektedir. Ayrıntılarına rapor içeriğinde yer verildiği
üzere, maden arama ve işletme ruhsatlarının verilmesi ile madencilik faaliyetlerinin projeye
özellikle iş sağlığı ve güvenliği ilkelerine uygun yürütülüp yürütülmediğinin takip edilmesi
görevlerini yürüten MİGEM’in söz konusu görevleri gerek yasal gerekse yapısal sebeplerle
bihakkın yerine getiremediği anlaşılmıştır.
Bu doğrultuda, MİGEM’in fonksiyonunu tam olarak yerine getirebilmesi için
yeniden tasarlanması, teşkilat ve kadro yönünden güçlendirilmesi, personel yapısı, fiziki
ve teknik imkânlarının, milli servetimiz olan madenlerimizi konu alan bu sektöre yön
verecek, sistemin daha en baştan doğru kurgulanmasında gerekli olan izleme,
değerlendirme ve denetleme görevlerini etkin ve verimli şekilde yürütecek bir yapıya
kavuşturulması gerekmektedir.
2. Halihazırda maden işletmelerindeki teftiş ve denetimler ilgisi nedeniyle MİGEM ve
İTKB tarafından yürütülmekteyse de sistemin bütüncül bir şekilde güvenliğinin sağlanması
açısından işletmenin projeye uygun olarak faaliyette bulunup bulunmadığı yönündeki
denetimin, iş sağlığı ve güvenliği denetiminden ayrı tutulamayacağı düşünülmektedir.
Bu doğrultuda, madencilik sektörünün iş sağlığı ve güvenliği açısından çok tehlikeli
işler sınıfında yer aldığı ve bu alandaki iş sağlığı ve güvenliği denetiminin ayrı bir
uzmanlaşmayı gerektirdiği hususları dikkate alınarak bu kapsamda yapılacak denetimin
ÇŞGB'ye bağlı İTKB'den alınarak MİGEM'e verilmesi gerekmektedir. Bu süreçte,
MİGEM tarafından gerçekleştirilen denetimin niteliğini artırmak amacıyla, Türkiye
Taşkömürü Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı gibi sektörün önde gelen kurumlarında
görev yapan maden ve jeoloji mühendislerinin tecrübe ve bilgi birikimlerini MİGEM’in
denetimle görevli personeline aktarmaları sağlanmalıdır.
195
3. Madencilik sektöründe temel ruhsatlandırma kurumu olan MİGEM’in farklı
mühendislik dallarının iç içe girdiği madencilik sektörüne ilişkin yaptığı inceleme ve kontroller
ile bunları gerçekleştiren personelin nitelik ve niceliği kritik öneme sahiptir.
Bu nedenle başta iş sağlığı ve güvenliği olmak üzere madencilik faaliyetlerinin tüm
aşamalarında gerçekleştirilen denetimin etkinliğinin ve verimliliğinin sağlanması için,
Genel Müdürlükte münhasıran denetim yapmakla görevli bir birim oluşturulmalı,
birimde maden, jeoloji, elektrik, elektronik mühendisliği gibi ilgili teknik alanlarda eğitim
almış kariyer uzmanları istihdam edilerek denetimlerde uzmanlaşma sağlanmalıdır.
4. MİGEM bünyesinde gerçekleştirilen
denetimlerin
ancak
hafta sonları
münhasıran denetimle görevli olmayan personel tarafından yerine getirilmesinden
kaynaklı sorunların giderilmesi açısından, özellikle yeraltı kömür madenciliğinin yoğun
olarak gerçekleştirildiği yerlerde denetimin sürekliliğini temin etmek için MİGEM’in
yerel düzeyde örgütlenmeye gitmesi gerekmektedir.
5. Bununla birlikte MİGEM’in denetimi gerçekleştiren personelinin çoğunlukla saha
tecrübesi bulunmayan mühendislerden oluştuğu, bu nedenle denetimlerde Türkiye Kömür
İşletmeleri Kurumu, Türkiye Taşkömürü Kurumu, Elektrik Üretim Anonim Şirketi gibi
kurumlardaki tecrübeli personelin geçici görevlendirilmesi yoluna gidildiği, denetimler için
görevlendirilen personelin gerek özlük hakları gerekse denetim sürecinde kendilerine sunulan
imkânlar (harcırah, araç vb.) açısından sorunlar yaşadığı görülmektedir.
Bu nedenle denetim elemanlarına sunulan imkânların bir kez daha gözden
geçirilmesi ve bu imkânların işveren ile aralarında korunması gereken mesafenin
korunamamasına ve işverene “muhtaç olma” noktasına düşülmesine imkan vermeyecek
bir düzeye getirilmesi denetimlerin sağlıklı bir biçimde yapılabilmesi açısından önem arz
etmektedir.
6. Madencilik sektörüne yön veren ana kuruluş olan MİGEM’in bu sektördeki
düzenleyici, denetleyici ve önleyici rolünün güçlendirilmesi için sektördeki diğer aktörlerle;
Türkiye Taşkömürü Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Maden Tetkik ve Arama
Genel Müdürlüğü, üniversiteler, araştırma kuruluşları vb. ile fiilen yakın işbirliği içinde olması
gerekmektedir.
Bu bağlamda sektörün önde gelen aktörlerinden MTA ile ilişkilerin geliştirilmesi
ayrıca önem arz etmektedir. Tarafların sektörde yürüttükleri faaliyetlere ilişkin mevcut
veri ve bilgileri ortak bir veri tabanı üzerinden paylaşmaları, sektördeki verimliliğin
196
artmasına, yeraltı kaynaklarından azami şekilde faydalanılmasına katkıda bulunacak, iş
sağlığı ve güvenliği alanında da risk faktörlerinin önceden bilinerek tedbirli hareket
edilmesini sağlayacaktır.
7. MİGEM tarafından yapılan denetimlerin iş sağlığı ve güvenliği açısından şeffaf,
güvenilir ve kalıcı bir işleyiş mekanizmasına kavuşturulması için madencilik
sektöründeki aktörlerin (İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü, uluslararası akredite
kuruluşlar, bağımsız denetim mekanizmaları, Üniversiteler, Sendikalar, Meslek Odaları
vb.), sistemin güvenliğini sağlamada belli ölçülerde ve kolektif düzeyde sorumlu oldukları
kabulünden hareketle, tümünün temsil edildikleri bir karma komisyon/yapı tarafından
da evrensel ve periyodik incelemelerin yapılması gerektiği düşünülmektedir.
8. Maden işletmelerinde iş sağlığı ve güvenliğinin, yalnızca üretim esnasında dikkate
alınan bir husus olması yeterli değildir. Maden arama ruhsatının verilmesi aşamasında aranacak
yeterlilikler, arama döneminde gerçekleştirilecek faaliyetlerin niteliği, bu dönemde elde edilen
verilerin güvenilirliği, maden ocağının tasarlanması gibi hususların iş sağlığı ve güvenliği
koşulları açısından önemli birer değişken olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
Madencilik faaliyetlerinin, sadece üretim aşamasında değil, ilk aşamadan
başlayarak tüm süreçlerde iyi planlanması, uygulanması ve denetlenmesi gerekmektedir.
9.
Madenlerin aranması, bulunması ve işletilebilmesi için verilen izinler olarak
tanımlanan maden hakkının verilmesinde,
gerek arama ruhsatı gerekse de işletme
ruhsatı ve izni verilmesi aşamalarında uluslararası standartlarda yeterlilik kriterlerinin
belirlenmesi, bu kriterlerin gelişen teknoloji vb. hususlar gözetilerek güncellenmesi ve
ruhsat sahiplerinin ruhsat sahipliği süresince bu kriterleri haiz olup olmadıklarının
değerlendirilmesi, ileride telafisi güç veya imkânsız sonuçlara yol açılmaması adına
madencilik sektöründe çalışacak işletmelerin yeterlilik, kalite ve deneyiminin gözetileceği
bir sistemin kurgulanması gerekmektedir.
10. Anayasamızın 49 uncu ve 168 inci maddeleri ile devlete yüklenen görev, yetki ve
sorumluluk alanı içinde idarelerin düzenleyici ve denetleyici rolünün gereği ve rapor içeriğinde
bahsedilen AİHM'nin Oruk /Türkiye kararı da dikkate alınarak, madencilik faaliyetlerindeki
tüm süreçlere ilişkin izin ve ruhsatların verilmesinde yaşam hakkı temelinde iş sağlığı ve
güvenliğinin azami seviyede sağlanmasına yönelik olarak mevzuatta ayrıntılı tedbirlerin
düzenlenmesi, bu tedbirlere aykırı davranılması halinde ciddi ve caydırıcı müeyyidelerin
uygulanması gerekmektedir.
197
11. Denetimle görevli kamu görevlilerinin görevlerini daha ciddi yapmalarının
sağlanması ve toplumdaki adalet duygusunu sarsacak böylesine olayların yaşanmaması
adına, iş kazaları sonucunda işçilerin yaşamını yitirmeleri ya da yaralanmaları
durumunda, bu konuda ihmali görünen ve denetimle görevli kamu görevlileri hakkında
yürütülecek soruşturmalarda 4483 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmayacağına dair
düzenleme yapılmalı ve böylelikle cumhuriyet savcılarının soruşturma iznine ihtiyaç
duymadan gerekli soruşturmayı yürütmeleri sağlanmalıdır.
12. Soma maden kazasının meydana gelişinde hükümet fonksiyonundan çok “idari
fonksiyon” un ve bunun başında bulunan üst düzey bürokratların sorumlu olduğu kuşkusuzdur.
Bu facia karşısında bürokratların gerekli demokratik tavrı, siyasilerden önce göstermeleri
beklenmektedir. Siyasi irade görevden almadan, bu makamlardan ayrılmalarının gerektiği,
abartılı bir tespit olarak görülmemelidir.
13. Salt beyana dayalı sistemin yarattığı sakıncalar dikkate alınarak madencilik
faaliyetlerine ilişkin tüm süreçlerde, beyan esasına dayalı uygulamadan süratle
vazgeçilmesi, bu açıdan gerekli mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilerek, madenlere
ilişkin her türlü idari karar ve onayın, belirlenecek kriterler üzerinden kanıtlanmış
verilere dayalı surette verilmesi gerekmektedir.
14. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın madencilikten sorumlu birimi olan Maden
İşleri Genel Müdürlüğü’ne 2010 yılında gerçekleştirilen yasa değişikliği ile "madencilik
faaliyetlerinin iş güvenliği ve işçi sağlığı ilkelerine uygun yürütülmesini takip etme" görevi de
verilmiştir. Bununla birlikte hâlihazırda MİGEM, ruhsatlandırma aşamasında iş sağlığı ve
güvenliği açısından kriterler aramak yerine, işletme ile ilgili kriterlere odaklanmaktadır.
Dolayısıyla
MİGEM
tarafından
proje
ruhsatı
verilmesi
aşamasında
gerçekleştirilecek denetimlerde, projeler üretime elverişli olmanın yanı sıra, hatta ondan
öncelikli olarak, iş sağlığı ve güvenliğine uygunluk yönünden değerlendirilmelidir.
15. Yenilenemeyen kaynaklar olmaları yönüyle üzerinde gelecek nesillerin de hakkı olan
madenlerimizin, küçük parçalara bölünerek yeterlilik ve tecrübe düzeyleri birbirinden farklı
işletmelerce işletilmesinin ölçek ekonomisi esasları çerçevesinde sürdürülebilir olmadığı,
kömür rezervlerinin doğal sınırlar yerine yapay olarak oluşturulmuş sahalara bölünmesinin
ekonomik açıdan yanlış bir yaklaşım olduğu, kaynak kaybı olmaması için, havza genelinde bir
planlama ve işletmecilik politikasının oluşturulmasının zorunlu olduğu düşünülmektedir.
198
Madenlerimizin kaynak kaybına neden olmadan rasyonel olarak değerlendirilmesi
için, büyük bir havza geneline yayılmış kömür damarlarının işletilmesinde, havzanın
parçalara ayrılarak işletilmesi yerine, bir bütün olarak değerlendirildiği havza
madenciliği uygulanmalıdır.
16. Milli servetimiz olan madenlerin gerçek potansiyelini değerlendirmeden, aynı
havzada birden fazla işletme eli ile sürdürülen faaliyetler, hem kısa vadeli sözleşmelerle işin
yürütümünü üzerine alan işverenlerin, iş sağlığı ve güvenliği konusunda gereken maliyetleri
üstlenmemesi sonucunu doğurarak iş ve işçi güvenliğini tehlikeye sokmakta, hem de ölçek
ekonomisi çerçevesinde üretim kayıplarına neden olmaktadır.
Bu itibarla, tüm kömür rezervlerimiz için sürdürülebilirlik ilkesi ile iş sağlığı ve
güvenliğinin temini için bir havza madenciliği planı hazırlanarak, bu planın konunun tüm
taraflarınca birlikte değerlendirilmesi sonrasında uygulamaya geçilmesi gerekmektedir.
17. Saha sınırlarının tam olarak belirlenmeden üretim projesi hazırlanması, iş sağlığı ve
güvenliği yönünden sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle madenleri işletmeye başlamadan
önce, işletme sırasında ve sonrasında farklı mühendislik kollarını da kapsayacak şekilde her
türlü etüt çalışması yapılmalı, sorunlar bütüncül bir yaklaşımla analiz edilmelidir. Dolayısıyla,
kömür havzaları bir bütün olarak değerlendirilmeli, havalandırma, nakliyat, iş sağlığı ve
güvenliği yatırımları havza bütünü ele alınarak projelendirilmelidir.
Aynı havzada farklı işletmelerin, değişik ya da aynı zamanda yaptıkları planlama
ve üretimi birbirlerinden bağımsız, habersiz, birbirlerini olumsuz etkileyebilecek şekilde
yerine getirmelerine meydan verilmemelidir. Bu doğrultuda, madencilik sektöründeki
tüm aktörlerin özellikle sektörün gelişmesi için gerekli her türlü bilgiyi üretmek ve altyapı
hizmetlerini sunmak ile görevli araştırmacı bir kuruluş olan MTA ile maden arama ve
işletme ruhsatları ile iznini veren MİGEM’in sürekli ve birebir işbirliğini mümkün
kılacak bir sistem geliştirmeleri ve bir an önce bu sistemi hayata geçirmeleri
gerekmektedir.
18. Ülkemizde maden işletmecilerinin yeterli sermayeye ve bilgiye sahip olmadan
işletmeciliğe başladığı, bunun da gerek maden rezervlerinin doğru işletilmemesi gerekse iş
sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yeterince alınmaması ya da göz ardı edilmesine sebep olduğu
görülmektedir. Arama ve işletme projelerinin hazırlanması döneminde yeterli ve nitelikli
bilgilerin edinilememesi, üretim esnasında oluşacak risk ve tehlikelerin de doğru bir şekilde
tespit edilememesine sebep olmaktadır. Çıkarılmak istenilen rezerve uygun olmayan projelerin
199
üretilmesine sebep olan bu hususlar, iş sağlığı ve güvenliği yönünden güvensiz çalışma
koşullarına zemin hazırlamaktadır.
Bu nedenle, arama ve işletme projelerinin hazırlanma safhasına ilişkin iyi ülke
uygulamalarında olduğu gibi ülkemizde de maden arama standartlarının oluşturulması,
yeterli bütçe ve süre ayrılarak, doğru verilere ulaşılmasının ardından üretim
faaliyetlerine geçilmesi sağlanmalıdır.
19.
Cevher kaynakları gelecek nesillerden emanet aldığımız değerlerdir. Bunların en
ekonomik şekilde değerlendirilmesi ve elde edilen katma değerin, bizlerin ve gelecek nesillerin
ortak refahı için kullanılması gerekmektedir. Madenciliğin yalnızca şimdiki zaman diliminde
kârlı olarak yapılıyor olması, onun sürdürülebilir olduğu anlamına gelmemektedir. Gelecek
nesillerin hakkı düşünülmeksizin yapılacak kâr-zarar analizleri, maden işletmesi için olabilecek
en yüksek kazancın elde edildiği, ancak memleket kaynaklarının heba edildiği bir üretim
sistemi doğuracaktır. Belirli bir bölgedeki maden cevherinin yalnızca tenörü en yüksek, diğer
bir deyişle en zengin yerinde üretim yapıldığı zaman, geri kalan düşük tenörlü sahalarda üretim
yapılması ekonomik olmaktan çıkabilmektedir. Hatta bazı hallerde ilk sahada fiziksel olarak
çalışma yapıldığı için diğer sahalarda çalışmak teknik olarak mümkün olmayabilir. Oysa
havzanın bir bütün olarak planlanması halinde tamamında üretim yapmak ekonomik hale
gelecektir.
20. Madencilik sektöründe riske edilen sermayenin yüksekliği, ölçek ekonomisinin
uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Madenin tetkik ve arama aşamasında yapılan büyük sabit
yatırımların neticesinde, pek çok durumda işletme projesi ekonomik açıdan uygulanabilir
görülmeyerek projeden vazgeçilebilmektedir. Madenciliğin ölçek ekonomisi gerektiren bir iş
olması, bu iş için gerekli sermayenin temin edilmesi açısından alternatif yöntemlerin
düşünülmesi gerekliliğini ön plana çıkarmaktadır. Bu alanda dünyadaki uygulamalar
incelendiğinde, madencilik sektöründe faaliyette bulunmak isteyen özel ve tüzel kişilerin
buldukları maden kaynakları ve cevherlere ilişkin detaylı ve güvenilir raporları dayanak
göstererek borsalardan sermaye topladıkları görülmektedir.
Bu noktada, arama faaliyetinin sonuçlarına ilişkin raporların içeriği, detay düzeyi ve
güvenilirliği oldukça önemlidir. Pek çok ülkede arama faaliyetleri, sonuçlar, raporlama ve bu
faaliyetleri gerçekleştirecek profesyonellere ilişkin kriterler belirli standartlara bağlanmıştır.
Ülkemizde de benzer düzenlemelerin hayata geçirilmesi Avustralya, Kanada, Güney Afrika,
A.B.D. ve İngiltere gibi ülkelerin maden rezerv ve kaynaklarının raporlanmasında
200
geliştirdikleri uluslararası CRIRSCO Standartlarının kabul edilmesi ve/veya pek çok ülkenin
yaptığı gibi uluslararası standartlarla örtüşen ulusal kodların oluşturulması gerekmektedir.
21. Yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye
kazandırılması, artan enerji ve sanayi hammadde talebinin güvenli ve ekonomik olarak
karşılanması, arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesini stratejik hedef olarak
belirleyen MTA’nın, sistemde öncü bir rol üstlenerek havza madenciliğine ve ölçek
ekonomisine geçişin bilimsel ve teknolojik alt yapısını oluşturması, yer altı
zenginliklerimizden azami verimlilik elde edilmesi için arama faaliyetlerine ilişkin
ülkemiz koşullarına uyumlaştırılmış uluslararası standartları belirlemesi, MİGEM’e
ruhsatlandırma/sertifikalandırma başvurusu öncesinde firmaların bu standartlar
kapsamında yeterliliğini denetlemesi ve/veya akredite bir kuruluşa denetletmesi, bir nevi
başvuruyu vize etmesi gerektiği düşünülmektedir.
22. Maden kazalarının çoğunun rödövans veya hizmet alımı şeklinde özel sektörün
işlettiği maden ocaklarında meydana gelmiş olduğu, bu usullerin gerek işçiler gerekse
madenlerin verimliliği açısından sektörde yarattığı olumsuz etkiler bir arada düşünüldüğünde,
ismi ne olursa olsun hizmet alımı, rödövans olarak belirlenen ancak özünde taşeronluk
vasfı taşıyan bu tür uygulamaların kaldırılarak, madenlerde sadece ruhsat sahiplerinin
çalışabileceği şekilde bir yasal düzenlemeye gidilmesi ve böylelikle madencilik sektörünün
revize edilmesi gerekmektedir.
23. TKİ’nin ruhsat sahibi olduğu maden sahalarının sayıca fazla olması ve bu sahaların
büyüklüğü ile TKİ’nin mevcut yapısıyla bu madenleri işletmede yaşayacağı zorluklar birlikte
değerlendirildiğinde, TKİ’nin yapısının güçlendirilmesi yoluna gidilmesi, kârlılık ve
verimlilik ilkelerinin gerçekleştirilebileceği akılcı ve uygulanabilir planlar yapılması
hususu üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.
24. Bir üst paragrafta bahsi geçen güçlendirme ve iyileştirme faaliyetlerinin hayata
geçirilebilmesi için zamana ihtiyaç duyulacağı göz önüne alındığında, halihazırda TKİ’nin
ruhsat sahibi olduğu, ancak işletemediği maden sahalarını rödövans ve benzeri
sözleşmeler ile kiralayamaya devam edebileceği, fakat bu durumda dahi asıl işveren
sıfatıyla sorumluluğunun süreceği Maden Kanunu’nda yapılacak düzenlemeyle hüküm
altına alınmalıdır. Ayrıca, rödövansın Maden Kanunu ile ilişkisinin kurulması ve bu
alandaki yasal boşluğun açık ve net düzenlemelerle doldurulması gerekmektedir. Sonuç
olarak; TKİ’nin ruhsat sahibi olduğu maden sahalarını bir bütün olarak özel sektöre
işletilmek üzere verebilmesinin ancak işletme hakkını devralan özel sektörün bu sahanın
201
tamamını ya da bir bölümünü başka bir kişiye işletmek üzere devredememesinin, özel
sektör-özel sektör arasındaki rödövans uygulamasının yasaklanmasının uygun olacağı
değerlendirilmektedir.
25. Bu doğrultuda; kanun, yönetmelik, yönerge vb. gibi yasal mevzuatta ruhsat sahibi
TKİ’ de aranan tüm hususlar, gerçek ya da tüzel kişi olarak rödövans ve benzeri sözleşmelerle
işletme faaliyeti yapacaklar bakımından da aranmalı, özellikle 5995 sayılı Kanunla getirilen
“mali yeterlilik” şartı üzerinde öncelikle durulmalıdır.
26.
TKİ ile rödövans ve benzeri sözleşmelerle işletme faaliyeti yapacaklar
arasında akdedilecek sözleşme hükümleri, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne sunularak
MİGEM’in onayı ya da uygun görüşü alındıktan sonra imzalanmalı ve bu sözleşmelerin
Maden Siciline şerh edilmesi zorunlu tutulmalıdır. Maden siciline şerh edilen rödövans
sözleşmelerinde; çıkarılacak Yönetmelik ile ruhsat hukuku bakımından rödövansçının hangi
işlemler için Maden işleri Genel Müdürlüğü tarafından muhatap kabul edileceği, şerh
işleminden doğan hakları ayrıntılı olarak belirlenmelidir.
27. Rödövans uygulamasında, kısa süreli sözleşme yapmak rödövansçı bakımından risk
teşkil ettiğinden, TKİ’ye karşı mali yükümlülüklerini yerine getirme ve kâr etme düşüncesiyle
hareket eden rödövansçı, işçi ve işin güvenliğini sağlamaya yönelik olarak yapılması gereken
yatırımları, alınması gereken tedbirleri ekstra maliyet unsuru olarak görme yanılgısına
düşebilmektedir. Bu nedenle bu tür sözleşmeler akdedilirken asgari bir süre şartının konulması
gerekir.
28. Kamu malı niteliğindeki madenleri işletme ruhsatına sahip kuruluş konumunda olan
TKİ’nin, yaptığı kontrollerin içeriğinin çok iyi analiz edilmesi, farklı mühendislik dallarının iç
içe girdiği madencilik sektörüne ilişkin kontrolleri gerçekleştiren personelin nitelik ve
niceliğinin arttırılması, özetle rödövans sözleşmeleri ile devredilen sahalardaki faaliyetlerin
işletme projesine, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygunluğunu etkin şekilde takip edecek
mekanizmalara sahip kılınması ve bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesi
gerektiği kanaatine varılmıştır.
29. Rapor konusu maden ocağı örneğinde olduğu gibi, TKİ tarafından yüklenicilerin
yıllık termin programından fazla üretim yapabileceği kabul edilerek kömür üretim üst limiti
tamamen şirketlerin inisiyatifine bırakılmaktadır. Üretimdeki hızlı artışın projeye uygun olup
olmadığı ile hızlı artışın getirebileceği iş güvenliğine ilişkin hususların tespit edilmesi TKİ'nin
sorumluluğundadır. Bu nedenle, TKİ'nin işletmenin mali ve teknik kapasitesi, çevrenin ve
202
kömürün özellikleri, projenin yeterliliği vb. gibi hususları değerlendirmesiyle yıllık azami
üretim miktarını belirlemesi, böylece bir üretim yarışına ve hırsına meydan vermemesi,
şirketleri üretim zorlaması yapmaya yöneltmemesi gerekmektedir.
30. Yüksek işçi sayısına sahip ocaklarda standart güvenlik koşullarının sağlanması
yerine dayıbaşının inisiyatifine bağlı güvenlik uygulamalarının iş ve işçi sağlığı açısından
yarattığı olumsuzluklar nedeniyle; uygulamada dayıbaşılık olarak adlandırılan ancak
sözleşmelerde yasaklanan taşeronluk sisteminin yaygınlaşmaması ve ortadan kaldırılması için
yasal müeyyideler konularak bu kişilerin takibi yapılmalı, bu uygulamalar caydırıcı
müeyyideler ile engellenmelidir.
31. Ülkemizin de taraf olduğu 176 Numaralı Madenlerde Güvenlik ve Sağlık
Sözleşmesi’nin 10’uncu maddesi, yer altında bulunan kişilerin adlarının ve olası mahallerinin
herhangi bir anda doğru olarak bilinmesini sağlayacak bir sistemin oluşturulmasını
öngörmektedir. İşverenin, günün teknolojik gelişmeleri doğrultusunda, hangi maden işçisinin
yer altında nerede olduğunu saptayacak elektronik takip sistemi kurulmasına yönelik önlemleri
(GPRS vb.) alması sağlanmalıdır. Bu anlamda İş Güvenliği Paketindeki bu yöndeki
düzenlemenin yasalaşması faydalı olacaktır.
32. İşverenin acil çıkış önlemlerini alma yükümlülüğü kapsamında, yine yeraltı koşulları
ile günün teknolojik imkânlarına uygun olarak yönlendirme levhalarını kurmasını (ışıklı veya
fosforlu yol vb.) sağlayacak önlemlerin alınması gerekmektedir.
33. Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri tarafından yayımlanan “Merkezi Gaz İzleme Sistemi
(MGİS) Yönergesi” maden ocaklarındaki gaz sensörlerinin güvenlik açısından önemini ortaya
koymakla birlikte, tüm madenleri içerecek bir düzenlemenin yapılması, ocaklardaki sensör
miktarı, güvenilirliği ve olay anında bile bilgi aktarımı sağlamaya yönelik tedbirlerin işveren
ve kontrol eden TKİ tarafından alınmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Sensörlere ilişkin düzenlemelerin hem işletme planında hem de uygulamada denetlenmesi
gerekmektedir.
34. Hâlihazırda, TSE’nin ocak içi sensörlerin kalibrasyonu konusundaki standartları
zorunlu olmayıp, tavsiye niteliğindedir. Bu sensörlerin kalibrasyonu için, TSE tarafından
akredite bir kurum veya kuruluşun belirlenmesi ya da akredite bir kuruluş olarak
kalibrasyonun TSE tarafından yapılması, bu cihazlar için uyulması zorunlu standartların
getirilmesi gerekmektedir.
203
35. Somut vaka bazlı düzenlemelerin toplumdaki adalet duygusunu zedelediği dikkate
alınarak, Soma’da yaşamlarını kaybeden işçilerin ailelerine yönelik yapılan ve Ermenek
kazası için de yapılması planlanan sosyal yardıma ilişkin düzenlemelerin, maden ocakları
dâhil olmak üzere tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde çalışan tüm işçilerin iş kazası
sonucu hayatlarını kaybetmeleri halinde sağlanması için düzenlemeler yapılması eşitlik
ve adalet adına daha uygun olacaktır.
36. Maden işçilerinin eğitimlerinin mevzuatta öngörüldüğü şekil ve içerikte, amacına
uygun verilmesi her ne kadar işverenin sorumluluğunda olsa da, uygulamada işverenin bu
yükümlülüğü yerine getirmediği anlaşılmaktadır. İşverenin sorumluluğunu yerine getirmemesi
üzerine gerekli cezanın uygulanacağından şüphe edilmemekle birlikte, bundan sonraki süreçte
benzer sıkıntıların yaşanmaması için konuyla ilgili devletin denetleme görevini üstlenmesi
gerekmektedir. Denetleme görevini yerine getirecek idari otoritenin, sadece işverenin beyanını
esas almak yerine, eğitim veren kuruluşların da devlete bildirimde bulunmasını şart koşmasının,
işçilerin de aldıkları eğitimlerle ilgili görüş ve önerilerini gerek sendikalarına gerekse bireysel
olarak, baskı altında kalmadan iletebilecekleri bir sistemin oluşturulmasının yararlı olacağı
değerlendirilmektedir.
Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerden olup, Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) tarafından
standardı yayımlanan ve tebliğlerde belirtilen mesleklerde, mesleki yeterlilik belgesine sahip
olmayan kişilerin çalıştırılmaması, olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmekle birlikte,
işveren tarafından düzenlenecek olan işe başlama eğitimlerinin ardından Mesleki Yeterlilik
Kurumu tarafından bir sınav yapılması, bu sınavda başarılı olan işçilere madenlerde
çalışma sertifikasının verilmesi gerekmektedir. İş başındaki işçilere verilecek eğitimlerin
de MYK tarafından takip edilmesi, eğitimleri almayanların sertifikalarının iptal edilmesi
sağlanmalıdır.
37. İşverende iş güvenliği ve sağlığı kültürünün oluşmasını sağlamak için, bu konuda
alınacak tedbirlerin bir maliyet unsuru olmadığına, bilakis işçi-işveren arasındaki uyumu
arttıran ve işverenin ticari itibarını da korumaya yönelik bir insanlık borcu olduğuna dair bilinç
oluşturacak eğitimler verilmesi gerekmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü
ve MİGEM işbirliğinde, işverenlere iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesi, bu
eğitimlerin yasal yükümlülükler ile bu alandaki teknolojik gelişmeleri açıklayıcı olması
gerekmektedir.
38. Devlet, madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği hakkındaki araştırmaları
desteklemek üzere bir takım teşvik ve destek mekanizmaları sağlayabilir. Bu kapsamda,
204
üniversitelerden gelecek katkının artırılması ve özel sektör-kamu-üniversite işbirliğinin
sağlanabilmesi için, TÜBİTAK ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı teşvik ve destek
mekanizmaları üretmelidir.
39. Başta İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü ile MİGEM olmak üzere diğer
kurum ve kuruluşların koordinasyonunda; işveren, işçi, sendikalar ile nezaretçiler, iş güvenliği
uzmanlarına yönelik, üniversiteler ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği içerisinde, sektör ile
teknolojideki gelişmeleri dikkate alan, araştırmalar ve deneyimlere dayalı zorunlu ve belirli
dönemlerde tekrarlanan eğitimler verilmesinin iş güvenliği ve sağlığı kültürüne katkıda
bulunacağı değerlendirilmektedir. MİGEM ile işbirliği içerisinde olunmasıyla, iş sağlığı ve
güvenliği uzmanlarının mesleki bilgileri artırılmış olacağı gibi, madencilik ile iş sağlığı ve
güvenliği perspektifi de bir araya getirilmiş olacaktır.
40. Genel olarak tüm sektörlerde ve özel olarak da madencilik sektöründe iş
güvenliği ve sağlığı eğitimlerinin, temel eğitim ile yükseköğrenimde verilmesi
gerekmektedir. Dolayısıyla, iş sağlığı ve güvenliğinin yaşam hakkına saygının bir gereği
olduğu anlayışının temel eğitim kurumlarındaki öğrencilerde oluşmasına yönelik faaliyetlerde
bulunulmalı (eğitim müfredatında zorunlu eğitimlere yer verilmesi, konferanslar, bilgilendirme
toplantıları düzenlenmesi, hazırlanacak el kitapçıklarının öğrencilere dağıtılması vb.) ve
özellikle yükseköğrenimdeki tüm mühendis adaylarına bu doğrultuda eğitimler verilmelidir.
41. “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile İş Sağlığı ve Güvenliği
Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığına dönüştürülecek İş Sağlığı ve Güvenliği
Enstitüsü Müdürlüğünün, çalışmalarını sektör bazında yürütmesi, böylece uzmanlaşmayı
sağlaması gerekmektedir.
42. Bir üst paragrafta anılan Tasarı ile, iş sağlığı ve güvenliğine aykırı eylemler nedeniyle
verilecek idari para cezalarının çalışanların iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eğitimlerinde
kullanılmasına yönelik bir düzenleme öngörülmektedir. Sendika, konfederasyon ve işverenlerin
eğitimle ilgili sorumlulukları çerçevesinde, fona belirli bir ücret yatırmaları ve madencilik
sektöründe iş güvenliği hakkında kendi görevleri çerçevesinde, belirli aralıklarla düzenlenecek
eğitimlere katılmalarının sağlanmasıyla, bu konudaki bilinçleri ve sorumluluğunun artırılması
gerektiği değerlendirilmektedir.
43. Eğitici insan kaynağının, teknolojik yatırımların, araştırma alt yapısının ülke sathına
yayılmış oldukça az kontenjanlı üniversitelere tahsisi yerine; ihtiyaçlara göre, bölüm ve
205
kontenjan sayısının düşürülmesi, kaynakların az sayıda oluşturulmuş bölümlere tahsis edilmesi
gerektiği
değerlendirilmektedir.
Böylece,
maden
mühendisliği
eğitiminin
dünya
standartlarında verilmesi için uygun zeminin oluşturulmasına katkı sağlanacak ve yetiştirilen
maden mühendisi kalitesi artırılacaktır.
44. Maden mühendisliği bölüm ve kontenjan sayılarında, ülke ihtiyacı gözetilerek
yapılacak düzeltmeler akabinde, üniversitelerimizin iyi uygulama örnekleri çerçevesinde
gerekli teknolojik yatırımlarla donatılması, eğitim programlarının öğrencilerde saha deneyimini
artıracak şekilde planlanması, üç boyutlu sanal gerçeklik araçlarına dayalı eğitim
programlarının oluşturulması, yurt dışı uygulamaların tecrübe edilmesine imkân verecek burs
vb. mekanizmaların sağlanması gerekmektedir.
45. Sendikaların iş sağlığı ve güvenliği alanında daha aktif hale getirilmesini temin
etmek adına; iş güvenliği ve sağlığı denetimlerine sendikaların da katılmasının sağlanmasına
yönelik düzenlemeler yapılması, sendikaların bu alandaki görev ve sorumlulukları ile
bilinçlerini artıracağı gibi, denetimlerin şeffaf ve etkin yapılmasına da katkı sağlayacaktır.
46. Sendikalar ve konfederasyonlar tarafından, işçilerden toplanan aidatların yeterli
düzeyde bir bölümünün iş sağlığı ve güvenliği alanındaki faaliyetlere harcanması, işçi
ücretlerinden kesilen cezalar kullanılarak gerçekleştirilen projelerde iş sağlığı ve güvenliğine
öncelik verilmesi, daha önce gerçekleştirilen projelerin hangi ölçüde yarar sağladığı ve yaşanan
olumsuzlukların analiz edilmesi gibi önlemler de alınabilir.
47. Ülkemizde yeraltı maden ocaklarının değişik bölgelere yayılmış olduğu
düşünüldüğünde, bir kaza gerçekleşmesi halinde her defasında kilometrelerce öteden kurtarma
ekibi getirmek yerine, havza madenciliği temelinde hem fiziki hem de yetişmiş insan kaynağı
yönünden kapasitesi yüksek kurtarma istasyonlarının kurulması, yeraltı kömür ocaklarında
yaşanacak kazaya etkili müdahale hızını artıracak ve yeraltında mahsur kalan işçilerin canlı
kurtarılma ihtimali yükseltilebilecektir.
48. Kaza sonrası sağlanan psikososyal destek faaliyetlerinin, iyileşme sürecinde de
devam etmesinin, devlet ve sivil toplum işbirliğinde planlı bir şekilde yürütülmesinin faydalı
olacağı değerlendirilmektedir.
49. Kaza sonrasında yapılan ayni ve nakdi yardımların, AFAD Başkanlığı tarafından
koordine edilmesi ve böylelikle yardımların adilane dağıtılması gerekmektedir.
50. Yürürlükteki mevzuatta; teknik ve daimi nezaretçilerin görev alanlarının, sorumluluk
sınırlarının net bir tanımı yapılmamıştır. Teknik ve daimi nezaretçiler, teknik elemanların,
206
görev tanımlarının neredeyse birbirinin aynı olduğu görülmektedir.
Her bir maden işletmesine konu ile ilgili Bakanlıkların yayımladığı yasal düzenlemeler
çerçevesinde teknik nezaretçi, iş güvenliği uzmanı, teknik eleman, daimi nezaretçi veya işyeri
açma ve çalışma ruhsatı almak için sorumlu müdür atanması veya istihdam edilmesi
gerekmektedir. Belirtilen unvan ve nitelikteki kişiler daimi veya sözleşmeli olarak yasal
düzenlemelerde tanımlanan görevleri gereği çeşitli sorumluluklar taşımaktadırlar. Bununla
birlikte birbiri ile paralel veya benzer görevlerin farklı gibi düzenlenmesi, benzer hizmetler için
birden fazla kişinin istihdam edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu durum maden işletmelerine
gereksiz maliyetler yükleyeceği gibi bu kişiler arasında görev çakışmasına da neden olmaktadır.
Nitekim teknik nezaretçi ve iş güvenliği uzmanının görevlerinin mahiyeti itibariyle
güvenli ve sürdürülebilir bir çalışma ortamı tesis etmek olduğu, daimi nezaretçi ve teknik
elemanın da işletmede yürütülen faaliyetleri planlama ve nezaret etme görevlerinin olduğu, yine
daimi nezaretçinin iş güvenliği uzmanı olması şartlarını taşıması halinde iş güvenliği ile ilgili
görev ve sorumlulukları da yerine getirebilmesinin mümkün olduğu görülmektedir. Bu
kapsamda, teknik ve daimi nezaretçi ile iş güvenliği uzmanı ve teknik elemanın, farklı
mevzuat hükümlerinden kaynaklanan yetki-görev karmaşasına son verilmesi, görev ve
sorumlulukların kesin hatlarla tanzimi gerekmektedir.
51. Kamuoyunda sıklıkla dile getirilen bir eleştiri de nezaretçi ücretlerinin, denetim
yapılan madenin ruhsat sahibi veya işletmecisi tarafından ödenmesi, nezaretçilerin ruhsat sahibi
ile sözleşmelerinin feshedilmesi veya görevlerinden azledebilme endişesi taşımaları nedeniyle
işverene karşı “bağımsız” hareket edememeleridir.
Maden işletmesinde faaliyetlerin iş güvenliği ve sağlığı ilkelerine uygun şekilde
idame ettirilmesi zorunlu olup bunun gerçekleşmesi, teknik ve daimi nezaretçiler ile iş
güvenliği uzmanlarının alacağı “bağımsız” kararlar ile mümkündür. Bu kişilerin
görevlerini bihakkın yerine getirebilmesi ve gerektiğinde mevzuat hükümlerini
uygulayabilmesi için işverenden bağımsız ve güvenceli bir yapıya ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu durumda, bu kişilerin ücretlerinin bu sektörde faaliyet gösteren işverenlerden tahsil
edilecek kesintilerle oluşturulacak ortak bir fondan karşılanması, bu kişilerin iş
sözleşmelerinin işveren yerine fon gelirleri ile oluşturulacak birlik ya da kooperatif tarzı
tüzel kişilerle akdedilmesinin sağlanması, birlik ya da kooperatifin yönetiminin ise işçi ve
işveren temsilcileri Kamu otoritesi temsilcilerinden müteşekkil karma bir model
çerçevesinde oluşturulması, böylelikle bu uygulamanın Kamu otoritesinin denetimine
açık, işverenden bağımsız, kurumsal bir yapıya dönüştürülmesi faydalı olacaktır. Ayrıca
207
daimi ve teknik nezaretçiler ile iş güvenliği uzmanlarının işlerini daha bağımsız
yürütebilmeleri açısından iş güvencesine kavuşturulmaları, iş sözleşmelerinin İş
Kanununun genel yaklaşımından farklı olarak sadece haklı nedenlerle feshedilebileceğine
yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
52. Uygulamada işyeri hekimliği uygulamasından beklenen sonuçların alınamadığı, bu
uygulamanın yeterince etkin olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle; işyeri hekimi, çalıştığı
işyerinin her türlü özelliğini gözlemlemeli, öğrenmeli ve işçinin karşılaştığı zorluk ve stresleri
tanımalı, sadece hasta muayene eden ve acil durumlarda müdahalede bulunan kişi olmamalıdır.
İşyeri hekimliği işletmelerde, tedavi edici olmaktan ziyade iş sağlığını koruma ve
geliştirme sorumluluğunu çalışanlarla paylaşarak, üretim-yönetim fonksiyonlarına
mesleki duyarlılık bakış açısıyla katılan, koruyucu fonksiyonunu öne çıkaran bir biçimde
uygulanmalıdır.
Mesleki görev ve duyarlılığın, profesyonel sorumluluğun bir gereği olarak işyeri
hekimleri, hastalanma ya da yaralanma olmadan önce olası kaza ve hastalık etkenlerini
değerlendirebilmeli, sistematik ve sürekli bir önleme, koruma, izleme programı geliştirmelidir.
İşyeri hekimlerine eğitim verecek kurumlar arasında üniversitelerin de bulunması önem
taşımaktadır. Ülkemizde genel olarak tıp eğitiminde iş sağlığı ve meslek hastalıkları
konularına daha fazla yer verilmeli ve işçi muayene eden her hekimin konuya çalışma
şartları, risk değerlendirmesi, işçinin ve işverenin hukuki sorumlulukları açısından da
yaklaşması sağlanmalıdır.
53. Türkiye’de maden ocaklarının jeolojik yapısı nedeniyle yaşam odasına uygun
olmadığı yönünde görüşler dile getirilmekle birlikte; her maden ocağının aynı yapıda
olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle, insan hayatının her türlü maliyet
kaygısından ayrı değerlendirilmesi gerektiği gözetildiğinde, jeolojik yapı ve teknik
nedenler yönünden yaşam odası kurulmasına müsait olmayan ocaklar haricindeki maden
ocaklarında yaşam odası kurulmasını zorunlu kılan düzenlemeler yapılmalıdır.
54. Madenlerin çoğunda vardiya değişimlerinin gayriinsani biçimde yürütüldüğü, diğer
vardiyadaki maden işçilerinin üretim noktasına gelene kadar üretimin devam ettiği ve
kazmaların hiç boş durmadan “elden ele” olarak adlandırılabilecek bir uygulama ile çalışıldığı
bilinen bir husustur. İyi ülke uygulamalarında olduğu gibi, vardiya değişimlerinin ocak
içinde değil, yer üstünde yapılmasının sağlanması, bu suretle vardiya değişimleri arasında
belirli bir zaman dilimi ayrılarak bu süre zarfında ocağın iş güvenliği açısından
208
kontrolünün sağlanması, ayrıca, böylelikle iki vardiyadaki işçilerin aynı anda ocak içinde
bulunmalarından kaynaklanan iş güvenliği sorunlarının önüne geçilmesi ve işçilerin
çalışma saatlerinin aşılmamasını sağlayacak düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
209
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1. A
Guide
to
Investment
in
China’s
Mineral
Industry
(2012),
(http://www.chinaminingtj.org/esp/document/A_Guide_to_Investment_in_China's_Mineral_I
ndustry (2012).pdf)
2. AKTAŞ, Mustafa; Türkiye’de Kömür Madenciliği ve Enerjideki Rolü,
(http://www.tki.gov.tr/Dosyalar/Dosya/YAZILI%20B%C4%B0LD%C4%B0R%C4%B0%20
METN%C4%B0.pdf)
3. Analysis Of National Coal-mining Accident data
(http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3056041/)
In
China,
2001–2008
4. AYTAÇ, Serpil; İş Kazalarını Önlemede Güvenlik Kültürünün
(http://busiad.org.tr/admin/Files/My%20Documents/File/S.AYTA%C3%87.pdf)
Önemi,
5. BALKIR, Z. Gönül; İş Sağlığı ve Güvenliği Hakkının Korunması: İşverenin İş Sağlığı ve
Güvenliği Organizasyonu, Sosyal Güvenlik Dergisi, 2012/1, s.56-91
6. BAYRAM, Fuat; Türk İş Hukukunda İş Sağlığı ve Güvenliği Denetimi, Beta Yayınları 2008
İstanbul
7. BIYIKCI, Erdal Timuçin; “İş Sağlığı Ve Güvenliğinin Sağlanmasında İş Güvenliği
Uzmanlığı” Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Ve Endüstri
İlişkileri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2010
8. BİLGİLİ, Abbas; “Somada Yaşanan Felaket Bağlamında İş Cinayetleri”, Güncel Hukuk
Dergisi
9. BİLİRKİŞİ HEYET RAPORU: Soma Kömür İşletmeleri A.Ş. Tarafından İşletilen Manisa
İli Soma İlçesi, Eynez Köyündeki Kömür Madeninde 13.05.2014 Tarihinde Meydana Gelen
Maden Kazası İle İlgili Bilirkişi Raporu, Eylül 2014.
10. BOZOĞLAN, Mustafa; “Ülkemizdeki Kömür Madenciliğinde İş Sağlığı Ve Güvenliği
Mevzuatının Gelişimi (1867 – 2010)” Korza Yayıncılık, 2010
11. Coal
Daily
Fatality
Report
(http://www.msha.gov/stats/charts/coaldaily.asp)
September
3,
2014
12. Coal – 2012 Annual Review (http://www.coal.ca/wp-content/uploads/2014/09/Coal-2012Annual-Review.pdf),
13. Coal Mine Safety Regulation in China and the USA, Andrew W. Homer ,
(http://content.csbs.utah.edu/~mli/Economies%205430-6430/Homer
Coal%20Mine%20regulation%20in%20China%20and%20USA.pdf)
14. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü; İşyerleri
İş
Sağlığı
ve
Güvenliği
Kurulları
Çalışma
Rehberi,
Ankara,
2007
(http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/isggm/dosyalar/yayin
lar/kitapcik/kitapcik5)
15. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü;
KOBİ’ler İçin İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Rehberi: Maden Sektörü, Ankara, 2014
210
16. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı; “Maden İşletmelerinde
İş Sağlığı ve Güvenliği 2012 Programlı Teftişleri Sonuç Raporu, Temmuz 2013
17. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği
Tedbirleri
(http://www.csgb.gov.tr/csgbPortal/ShowProperty/WLP%20Repository/itkb/dosyalar/ipm/isg
11)
18. ÇANKAYA, Osman Güven; Rödövans
(http://www.kamu-is.org.tr/pdf/1331.pdf)
Alt
İşverenlik
Sözleşmesi
midir?
19. Devlet Denetleme Kurulunun 8/6/2011 tarihli ve 2011/3 sayılı Araştırma ve İnceleme
Raporu
20. Devlet Planlama Teşkilatı; Madencilik Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007
21. Dünyada
ve
Türkiye’de
Madencilik
Sektörü,
(http://www.fenimining.com/upload/dosyalar/m_rapor_1347711063.pdf)
Ernst&Young
22. DÜZGÜN, Şebnem; 13 Mayıs 2014 Tarihinde Soma Eynez Yeraltı Kömür Ocağında
Meydana Gelen Facia İle İlgili Değerlendirmeler, ODTÜ Maden Mühendisliği Bölümü
(http://bilimakademisi.org/wp-content/uploads/2014/07/SOMA_DR_TMMOB.pdf)
23. DÜZGÜN, Şebnem; 28 Ekim 2014 Tarihinde Ermenek’te Bir Yeraltı Kömür Ocağında
Meydana Gelen Facia İle İlgili Değerlendirmeler, ODTÜ Maden Mühendisliği Bölümü
(http://bilimakademisi.org/wp-content/uploads/2014/11/ermenek_10.11.2014.pdf)
24. ERBAY, Hatice; İlo Çare Değil, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Muğlaklığı,
(http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/3bbe5567c83876f_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL
TEN%DD)
25. GÖZLER, Kemal; KAPLAN Gürsel, Kısa İdare Hukuku, Ekin Yayınevi, Bursa 2012
26. GÜRTUNCA, R.G. & BRESLIN J.A.; Recent Developments in Coal Mining Safety in the
United States (http://www.cdc.gov/niosh/mining/userfiles/works/pdfs/rdicm.pdf)
27. GÜYAGÜLER, Tevfik – ÖMER, Ümit Yaşar; Kömür Madenciliğinde İş Güvenliği ve İşçi
Sağlığına
İlişkin
Sorunların
Değerlendirilmesi
ve
Çözüm
Önerileri,
(http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/43a6403c1787070_ek.pdf)
28. GÜZEY, Zafer; “6331 Sayılı Yasa Çerçevesinde İş Güvenliği Uzmanlarının Sorunları”,
Mühendis
ve
Makine
Dergisi,
Cilt:55,
Sayı:655,
23
(http://www.mmo.org.tr/resimler/dosya_ekler/f8c7e3589bb2155_ek.pdf?dergi=1467)
29. İş Güvenliği ve Eğitim Daire Başkanlığı, Kömür Ocaklarında İş Güvenliğini Geliştirme
Projesi Seminer Notları (1995-2000)
30. İşmen Günalçin Avukatlık Ortaklığı; Türkiye’de Madenlerde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Mevzuatı ve 176 Sayılı Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Hakkında ILO Sözleşmesi
Karşılaştırma,
2014
(http://www.bilgi.edu.tr/site_media/uploads/files/2014/07/18/madenler_turkiye-ilo.pdf)
211
31. İşte Çalışanların Sağlık Ve Güvenliklerini İyileştirmeye Yönelik Tedbirler Alınmasına
İlişkin
12/6/1989
tarihli
ve
89/391/EEC
sayılı
Konsey
Direktifi
(ab.calisma.gov.tr/index_dosyalar/mevzuat/direktifler/89-391.doc)
32. JUDT Tony, “Kötülük Kol Gezerken” Yapı Kredi Yayınları, 2012
33. KAYMAZ, Timur - KIZILCA, İrem; Kömür Madeni İşletmelerinde Verimlilik ve İş
Güvenliği, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), Temmuz 2014
(http://www.tepav.org.tr/upload/files/14062139019.Komur_Madeni_Isletmelerinde_Verimlilik_ve_Is_Guvenligi.pdf)
34. KİLİM, ERGÜZELOĞLU Esra, Madencilik Sektöründe Taşeronlaştırma ve Özelleştirme
Yöntemi: Rödövans
35. KONUK,
Evin;
İş
Cinayetlerinin
Hukuki
Değerlendirmesi,
(http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/107ea4c9935e98a_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL
TEN%DD)
36. Madenlerde Yaşanan İş Kazaları ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme, TEPAV
Değerlendirme
Notu,
Temmuz
2010
(http://bilimakademisi.org/wpcontent/uploads/2014/05/12790308262.Madenlerde_Yasanan_Is_Kazalari_ve_Sonuclari_Uzerine_Bir_Degerlendirme.pdf)
37. Manisa Baro Başkanlığı; Soma Maden Kazası Tespitler, Teklifler, 9/6/2014
38. Manisa- Soma Eynez Karanlıkdere Mevkii Kapalı Ocak Kömür Madeni İşletmesinde
İşlenen
İş
Cinayetlerine
İlişkin
Gözlem
Ve
Değerlendirmeler
(http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/431ab5d6a960d91_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL
TEN%DD)
39. National Profile Report On Occupational Safety And
(http://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---ed_protect/---protrav/--safework/documents/policy/wcms_186991.pdf)
Health
China,
40. OYGÜR, Vedat; Çeşitli Ülkelerin Maden Yasaları Üzerine Bir İnceleme,
(http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/19af480c40e343b_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCL
TEN%DD)
41. PINAR, Tevfik; Yeraltı Kömür Madenlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği, Seçkin Yayınları,
2011
42. Possible Impact of New Safety Technology Developments on the Future of the United
States Mining Industry (http://www.cdc.gov/niosh/mining/userfiles/works/pdfs/pions.pdf)
43. Safety and health in mining in China; Dave Feickert, Occupational Safety and Health in
Mining Anthology on the situation in 16 mining countries Ed. Kaj Elgstrand and Eva Vingård:
(https://gupea.ub.gu.se/bitstream/2077/32882/1/gupea_2077_32882_1.pdf)
44. Sayıştay Başkanlığı; Türkiye Kömür İşletmeleri
(http://www.sayistay.gov.tr/rapor/kit/2012/05TKI.pdf)
Kurumu
2012 Yılı
Raporu
45. Senior Labour Inspectors Commıttee (SLIC); Evaluation of the Labour Inspectorate
System in Sweden from 15th to 19th September 2008, 2009
212
46. SEVER, Çiğdem; “Soma ve Ermenek’i İşkence Yasağı Üzerinden Düşünmek”, Atılım
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Güncel Hukuk Dergisi, Aralık 2014, 10-12
47. Soma Örneğinde; Maden İşkolunda İş Kazalarının Çok Yönlü Değerlendirilmesi, HASUDER –
Egeli Halk Sağlıkçılar Toplantısı-23 Haziran 2014, Soma, Manisa, Turk J Public Health 2014;12(2)
48. Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği; Soma Maden Kazası Sonrası İnceleme Ve
Değerlendirme
Raporu,
(http://www.shudernegi.org/FileUpload/ds644299/File/shudersoma_durum_degerlendirme_raporu-25.05.2014.docx)
49. Statistical
Analysis
of
Sino-U.S.
Coal
Mining
(http://sciedu.ca/journal/index.php/ijba/article/viewFile/233/123)
Industry
Accidents
50. TBMM Araştırma Merkezi; Türkiye’de ve Dünyada Maden Güvenliği, Haziran 2014.
51. TBMM, 5. Yasama Yılı, 24. Dönem, Manisa'nın Soma İlçesinde Başta 13 Mayıs 2014
Tarihinde Olmak Üzere Meydana Gelen Maden Kazalarının Araştırılarak Bu Sektörde
Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan
Meclis Araştırma Komisyonu Raporu, Kasım 2014
52. T.C. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı; Türkiye Madencilik Sektör
Raporu, Temmuz 2010.
53. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Manisa- Soma Eynez Karanlıkdere Mevkii Kapalı
Ocak Kömür Madeni İşletmesi İş Cinayeti/ İş Kazası Raporu, Temmuz 2014
(http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/19c3232d83025b4_ek.pdf)
54. TMMOB Maden Mühendisleri Odası; Madenlerde Arama/Kurtarma, 2008.
(http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/8b7dc6e8b36bcaa_ek.pdf?tipi=5&turu=R&sube=0)
55. TMMOB Maden Mühendisleri Odası; Manisa’nın Soma İlçesinde Meydana Maden
Kazalarının Araştırılarak Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Sunum Özeti,
(http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/3fc1d429516a2e3_ek.pdf?tipi=2&turu=H&sube=0)
56. TMMOB Maden Mühendisleri Odası, Manisa’nın Soma İlçesinde Meydana Gelen Maden
Kazalarının Araştırılarak Alınması Gereken İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tedbirlerinin Belirlenmesi
Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Sunum Özeti, 2/7/2014
57. TMMOB
Maden
Mühendisleri
Odası
İstihdam
Raporu,
(http://www.maden.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=8429&tipi=36&sube=0)
2013,
58. TMMOB Maden Mühendisleri Odası Madencilik Sektörü ve Politikaları Raporu, Mart
2011
(http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/6b4f48fe09a313b_ek.pdf?tipi=5&turu=R&sube=0)
59. TMMOB Maden Mühendisleri Odası; Madencilikte Yaşanan İş Kazaları Raporu, Haziran
2010 (http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/9bd3e8809c72d94_ek.pdf)
60. TMMOB Maden Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi; İş Güvenliği Uzmanları Sorunları
Çalıştayı
Sonuç
Raporu,
2014
(http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/1011c2aea278b22_ek.pdf?tipi=2&turu=H&sube=3)
61. TMMOB; Soma Maden Kazası Raporu, Eylül 2014.
213
62. TOPALOĞLU, M.;Rödovans Sözleşmesi; Hukuksal Durum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri,
Türkiye 17. Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi- TUMAKS 2001.
63. Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Soma Raporu, 10/10/2014
(http://www.todap.org/images/raporlar_brosurler/SomaCalismasiRaporu-TODAP.pdf)
64. Türkiye Büyük Millet Meclisi; Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu Raporu,
Mayıs 2010
65. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği; Türkiye Madencilik Sektör Raporu (2007), 2008
(http://www.tobb.org.tr/Documents/yayinlar/madencilik.pdf)
66. Türkiye 19. Kömür Kongresi Sonuç Bildirgesi
67. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu 2013 Yılı Faaliyet Raporu
68. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Kömür Sektör Raporu (Linyit), Haziran, 2014
69. Türkiye Maden İşçileri Sendikası, Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması
Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonuna Sunulan Görüş,
Mart, 2010
70. Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Raporu Disk/ Sosyal-İş Sendikası, 25/2/2010
71. Türkiye’de Madenciliğe İlişkin İş Kazası İstatistikleri, TBMM Araştırma Hizmetleri
Başkanlığı
72. WEBER Max, Bürokrasi ve Otorite, Üçüncü Bası, Adres Yayınları, Mart 2008
73. Yeraltı kömür madenlerinde güvenlik ve sağlık, ILO Uygulama Kılavuzu,
(http://www.kmo.org.tr/resimler/ekler/aec5df88c63d1a0_ek.pdf?tipi=4&turu=R&sube=0)
74. Yerüstü ve Yer Altı Maden İşyerlerinde Çalışan İşçilerin Sağlığının Korunması ve İş
Güvenliğinin İyileştirilmesine İlişkin Asgari Şartlar Hakkındaki 3/12/1992 tarihli ve
92/104/Eec sayılı Konsey Direktifi (ab.calisma.gov.tr/index_dosyalar/mevzuat/direktifler/92104.doc)
75. YILDIRIM, Selahattin; Maden Aramacılığında Uluslararası Standartlar ve Ülkemiz Maden
Mevzuatına Yansımaları, (http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/a5a12765e8c551d_ek.pdf)
76. YILMAZ, Fatih; “Avrupa Birliği Ve Türkiye’de İş Sağlığı Ve Güvenliği: Türkiye’de İş
Sağlığı Ve Güvenliği Kurullarının Etkinlik Düzeyinin Ölçülmesi” İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi Ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 2009
77. Ulusal İş Sağlığı Ve Güvenliği Politika Belgesi II, (2009 – 2013)
78. Web-siteleri
https://www.afad.gov.tr
http://www.csgb.gov.tr
http://csgb.gov.tr/csgbPortal/itkb.portal?page=hakkimizda&id=1.3
http://www.migem.gov.tr
http://www.sgk.gov.tr
214
http://www.tki.gov.tr
http://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/19a4c5203d4825f_ek.pdf?tipi=5&turu=R&sube=0
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2013/10/20131008-7.htm
http://www.blm.gov/wo/st/en/info/regulations/mining_claims.html
http://www.blm.gov/wo/st/en/info/regulations/mining_claims.html
http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx
http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx
http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx
http://www.cdc.gov/niosh/mining/userfiles/works/pdfs/rdicm.pdf
http://www.cdc.gov/niosh/mining/statistics/content/coaldisasters.html
http://www.eia.gov/coal/reserves/
http://www.ilo.org/global/about-the-ilo/history/lang--en/index.htm
http://www.ilo.org/global/about-the-ilo/who-we-are/lang--en/index.htm
http://www.ilo.org/global/standards/introduction-to-international-labourstandards/conventions-and-recommendations/lang--en/index.htm
http://www.ilo.org/global/topics/safety-and-health-at-work/lang--en/index.htm
http://www.ilo.org/dyn/normlex/en/f?p=1000:11200:0::NO:11200:P11200_COUNTRY_ID:1
02893
http://www.ilo.org/dyn/normlex/en/f?p=1000:11300:0::NO:11300:P11300_INSTRUMENT_I
D:312321
http://www.msha.gov/PerformanceCoal/DOL-MSHA_president_Report.pdf
http://www.msha.gov/REGS/ACT/ACT1.HTM -Sec.105
http://www.msha.gov/REGS/ACT/MergedAct.asp
http://www.nma.org/index.php/federal-environmental-laws-that-govern-u-s-mining
http://www.osmre.gov/about.shtm
http://www.slideshare.net/ofmesan/the-effects-of-mine-safety-legislation-on-miningtechnology-in-the-usa-3-a-nieto
http://www.sourcewatch.org/index.php/Mine_Safety_and_Health_Administration#Defeat_of_
the_S-MINER_Act
http://technology.infomine.com/reviews/permitting/welcome.asp?view=full
http://www.cdc.gov/niosh/mining/UserFiles/statistics/13g05aac_rev3.svg
http://www.msha.gov/MSHAINFO/FactSheets/MSHAFCT8.HTM
http://www.coal.ca/wp-content/uploads/2012/11/Coal-Mining-inCanada_final_November2012.pdf
http://www.nrcan.gc.ca/mining-materials/taxation/8878
http://www.infomine.com/countries/soir/canada/welcome.asp?i=canada-soir-2
http://www.coal.ca/safety/
215
http://laws-lois.justice.gc.ca/eng/acts/L-2/FullText.html
http://laws-lois.justice.gc.ca/eng/regulations/SOR-90-97/FullText.html
http://www.labour.gc.ca/eng/home.shtml
http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/csa.shtml
http://laws-lois.justice.gc.ca/eng/acts/C-13/page-2.html#h-5
http://www.nrcan.gc.ca/energy/coal/4277
OHS Statistical Report 2011, Occupational Injuries amongst Canadian Federal Jurisdiction
Employers, 2007-2011,
http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/pubs_hs/pdf/OHS_Publication.pdf
OHS Statistical Report 2011
http://www.labour.gc.ca/eng/health_safety/pubs_hs/OHS_Stats_2011.shtml
http://www.bp.com/content/dam/bp/excel/Energy-Economics/statistical-review-2014/BPStatistical_Review_of_world_energy_2014_workbook.xlsx
http://www.mlr.gov.cn/mlrenglish/
http://www.sinovus.com.au/about-sinovus/mining-in-china.html
http://www.gov.cn/english/2005-08/05/content_20763.htm
http://en.chinamining.com.cn/Policies/2006-08-07/1154932041d472.htm
http://en.chinamining.com.cn/Policies/2006-07-21/1153463988d135.html
http://www.clb.org.hk/en/content/safety-standards-chinese-mines-what-are-internationalstandards
http://english.gov.cn//2005-10/20/content_80550.htm
http://english.gov.cn//2005-10/21/content_81285.htm
http://www.chinasafety.gov.cn/newpage/
http://www.jpma.org.pk/full_article_text.php?article_id=1811
http://www.clb.org.hk/en/content/coal-mine-accidents-china-decrease-production-stagnates
http://www.gov.cn/jrzg/2014-01/04/content_2559816.htm
https://www.globalmethane.org/documents/toolsres_coal_overview_ch14.pdf
http://www.euracoal.be/pages/layout1sp.php?idpage=72
www.lbeg.niedersachsen.de/download/1235/Legislation_Licensing_and_Fiscal_regime_for_o
il_and_gas_exploration_and_production_in_Germany.pdf
http://www.ecolex.org/ecolex/ledge/view/RecordDetails;jsessionid=6E691758A770D5EC4A
1FB95B38147D2B?id=LEX-FAOC075676&index=documents
(http://www.gesetze-iminternet.de/bbergg/)
http://www.un.org/esa/dsd/dsd_aofw_ni/ni_pdfs/NationalReports/germany/mining.pdf
http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0010/178957/OSH-Profile-Germany.pdf
http://laborsta.ilo.org/STP/guest
http://www.guvelicalisma.org
79. Yapılan Yazışmalar
Afet ve Acil Durum Başkanlığının 15/8/2014 tarihli ve 17187 sayılı yazısı
216
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığının 30/9/2014 tarihli ve
7647 sayılı yazısı
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğünün 6/8/2014 tarihli ve
55279 sayılı, 24/9/2014 tarihli ve 60883 sayılı ile 23/10/2014 tarihli ve 62867 sayılı yazıları
Soma Cumhuriyet Başsavcılığının 13/10/2014 tarihli ve 1567 sayılı yazısı,
Soma Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının 12/8/2014 tarihli ve 105 sayılı yazısı
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 1/8/2014 tarihli ve 3875196 sayılı yazısı
Türk Eczacıları Birliğinin 31/7/2014 tarihli elektronik postası
Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumunun 5/9/2014 tarihli ve 8467 sayılı yazısı
Türkiye Maden İşçileri Sendikasının 23/7/2014 tarihli ve 2377 sayılı yazısı
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin 21/7/2014 tarihli ve 14485 sayılı yazısı
80. Yapılan Görüşmeler
10/6/2014 tarihinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme
18/6/2014 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Maden Mühendisi Prof. Dr. Bahtiyar ÜNVER ile
yapılan görüşme
1/7/2014 tarihinde Hak-İş Konfederasyonu yetkilileri ile yapılan görüşme
14/7/2014 tarihinde İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme
14/7/2014 tarihinde İş Teftiş Kurulu Başkanlığı yetkilileri ile yapılan görüşme
8/8/2014 tarihinde Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu yetkilileri ile yapılan görüşme
15/8/2014 tarihinde Türk-İş Konfederasyonu yetkilileri ile yapılan görüşme
18/8/2014 tarihinde İş Teftiş İzmir Grup Başkanlığı yetkilileri ile yapılan görüşme
18/8/2014 tarihinde Manisa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan görüşme
18/8/2014 tarihinde Manisa Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğü yetkilileri ile
yapılan görüşme,
18/8/2014 tarihinde Manisa İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü (AFAD) yetkilileri ile yapılan
görüşme
18/8/2014 tarihinde Manisa Barosu yetkilileri ile yapılan görüşme
19/8/2014 tarihinde Soma Kaymakamı ile yapılan görüşme
19/8/2014 tarihinde Soma Belediye Başkanı ile yapılan görüşme
217
19/8/2014 tarihinde Türkiye Maden İşçileri Sendikası Ege Bölgesi Şubesi yetkilileri ile
yapılan görüşme
19/8/2014 tarihinde Soma Ticaret ve Sanayi Odası yetkilileri ile yapılan görüşme
19/8/2014 tarihinde kazanın gerçekleştiği Soma A.Ş.’ye ait Eynez İşletmesi yetkilileri ile
görüşme ve işletmede yapılan gözlem ve tespitler
19/8/2014 tarihinde Soma Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğü yetkilileri ve gönüllü
çalışanları ile yapılan görüşme
20/8/2014 tarihinde kazada hayatını kaybeden maden işçilerinin yakınları ile yapılan
görüşmeler
20/8/2014 tarihinde maden işçileri ile yapılan görüşme
22/8/2014 tarihinde Ortadoğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisi Doç. Dr. Nuray
DEMİREL ile yapılan görüşme
15/9/2014 tarihinde Türkiye İşveren Sendikası Konfederasyonu (TİSK) yetkilileri ile yapılan
görüşme
17/9/2014 tarihinde Afet ve Acil Durumu Yönetimi Başkanlığı yetkilileri ile yapılan görüşme
31/10/2014 tarihinde Ermenek’te yapılan görüşme, gözlem ve tespitler
218