Deri Histolojisi-2012

Transkript

Deri Histolojisi-2012
DERİ VE YAN OLUŞUMLARI
(İNTEGÜMENTLER)
Deri vücudun dış yüzeyini sarıp toplam vücut ağırlığının %15-20’sini kaplayan
en geniş organdır. Deri iki tabakadan meydana gelmiştir;
1-Epidermis: Ektodermden köken almış özel bir tip epiteldir (Kornifiye çok
katlı yassı epitel).
2-Dermis (Corium): Epidermisin altında yer alır. Mezodermden köken almış
vasküler sıkı bağ dokusudur. Dermis bir müköz membranın lamina propriasına
eşdeğerdir. İçlerinde Meissner cisimcikleri bulunur, bunlar epidermisin alt sınırına
yakın yerleşmişlerdir. Epidermis ve dermis birbirlerine sıkıca yapışmıştır, bu şekilde
kalınlığı 0.5-4 mm arasında değişen bir membran oluştururlar. Kalınlık vücudun bazı
yerlerinde daha fazla olabilir. Dermisin altında, karakteri areolardan adiposa
değişkenlik gösteren bir gevşek bağ dokusu tabakası daha bulunur. Bu bölge gross
anatomide superficial (yüzeysel=subkütanöz) fasia olarak bilinir, bazen
hipodermis olarak da adlandırılır, fakat derinin bir parçası olarak düşünülmez.
Dermis hemen altında yer alan hipodermise bağ dokusu lifleri ile bağlanmıştır; bu
lifler bir tabakadan diğerine geçerler. Süperfisyal (Subkütanöz) fasia vücudun bir
çok bölgelerinde derinin hareketliliğine olanak sağlar. Yalnızca el ayası ve ayak
tabanı gibi vücudun bazı bölgelerinde derinin hareketliliği sınırlıdır. Bu bölgelerde
dermis ve hipodermisi birleştiren lifler sıkıca kenetlenmiştir. Soğuk iklimde yaşayan
kişilerin subkütanöz fasiasında yağ dokusu daha kalındır.
Derinin serbest yüzeyi gözle de görülebilen bir dağ silsileleri görünümüne
sahiptir. Çeşitli yönlere doğru olan bu dağ silsileleri en belirgin olarak el ayasında,
parmak iç yüzeylerinde ve ayak topuğunda görülür. Derinin dış yüzey görünümü
dermis yüzeyi manzarasını takip eder (dermal ridges) ve esas olarak herediter
faktörlerle tayin edilir. Dolayısıyla, kesitlerde, epidermis ile dermis arasındaki sınır
düzgün değildir (Dağ silsilesi görünümü = Deri izleri = Parmak izi = Ridges). Deri
izlerinin gelişmesinde farklılıklar vardır ve bu izlere alında, dış kulakta, perineumda
ve skrotumda rastlanmaz. Parmağa ait deri izlerinin kriminolojide kullanıldığını
biliyoruz. Parmak izleri her şahısta farklı özellik gösterir ve fötal hayatın 3. ve 4.
ayında geliştikten sonra bir daha silinmez, ancak genişleyebilirler.
Epidermal kökenli deri yan oluşumları:
 Kıl follikülleri ve kıllar
 Ter (sudoriferöz ) bezleri
 Yağ bezleri (sebaceous) bezleri
 Tırnaklar
 Meme bezleri
Derinin ana fonksiyonları:
 Çevreden gelen fiziksel, kimyasal ve biyolojik ajanlara karşı bir bariyer görevi
görür.
 Lenfatik dokudaki effektör hücrelere İmmünolojik bilgi sağlar.
 Vücut sıcaklığını ve su kaybını regüle ederek homeostazisi sağlar.
 Çevreden gelen duyuların sinir sistemine aktarılmasını sağlar.
 Hormonlar, sitokinler, büyüme faktörleri ve aktif hormonal moleküllere
dönüşecek olan prekürsör molekülleri (vit. D) salgılayarak endokrin fonksiyon
görür.

Yağ bezleri, ter bezleri ve apokrin bezlerin ekzokrin fonksiyonu nedeniyle
atılımda rol alır.
Genel olarak, deri ince ve kalın olarak ikiye ayrılır. Kalın deri el ayalarında ve
ayak tabanlarında bulunur. İnce deri ise vücudun geri kalan kısımlarını örter. Şunu
hatırdan çıkarmamak gerekir ki; ince ve kalın deri denince bütün deri kalınlığı
kastedilmemektedir. İnce ve kalın deyimleri yalnızca epidermise özgüdür. Esas
anlamda ince deri (bütünü ile) kalınlığı vücudun değişik bölgelerinde farklıdır ve bu
farklılık tamamen dermisin kalınlığına bağlıdır. Ekstensör yüzeylerin dermisi
genellikle fleksör yüzeylerin dermisinden daha kalındır, fakat her iki bölgede ince
olarak sınıflandırılan epidermise sahiptir.
Epidermis
Epidermis keratinize çok katlı (stratifiye) yassı epitel özelliğinde olup, 4 farklı
tip hücre içerir.
1- Keratinositler
2- Melanositler
3- Langerhans Hücreleri
4- Merkel hücreleri
Epidermiste en fazla bulunan hücre tipi keratinositlerdir. Oldukça farklılaşmış
hücre tipleri olan, keratinositler keratin üretirler. Bunun sonucunda deri epidermisinin
yüzeysel tabakalarında ölü hücrelerden oluşan tabaka oluşur. Bu yüzeysel keratinize
hücreler sürekli atılırlar. Ve epidermisin bazal tabakasındaki hücrelerin mitotik
aktiviteleri sonucunda devamlı bir epitel yenilenmesi vardır. Çoğalan hücreler yüzeye
doğru hareket ederler ve keratin üretirler, sonuçta keratin sitoplazmanın büyük bir
kısmını doldurur ve hücre ölerek yüzeyden atılır. Bundan dolayı epidermisin tüm
tabakalarındaki keratinositler hücresel proliferasyon ve büyüme, yüzeye doğru
hareket ve farklılaşma, ölüm ve atılma safhalarını gösterirler.
El ayası ve ayak tabanlarının epidermisi
Epidermis bu bölgelerde oldukça kalın olup, maksimum tabakalanmayı ve
hücresel differansiyasyonu gösterir. Işık mikroskobu ile incelendiğinde 5 stratum ya
da tabaka içerdiği görülür. Yüzeyden derine doğru bu tabakalar sıra ile şu şekilde
dizilirler;
1- Stratum Korneum (En dış yüzeyde bulunan boynuzumsu tabaka),
2- Stratum Lusidum,
3- Stratum Granulosum,
4- Stratum Spinosum (Dikenli hücre tabakası),
5- Stratum Germinativum (Stratum bazale), dermis üzerine oturmuştur.
Stratum Germinativum (Stratum bazale)
Tek tabaka halinde düzenlenmiş, prizmatik hücrelerden oluşmuştur. Bu
hücreler epidermisin stem hücreleridir. Her bir hücre, bazal yüzünde kısa, ince
sitoplazmik uzantılara sahiptir. Dişe benzeyen bu uzantılar hemen altındaki, bazal
laminada bulunan ceplere oturmuştur, böylece epitel dermise kenetlenmiş olur.
Elektron mikroskopik incelemelerde bazal laminaya bakan yüzeyde hücrelerde
sitoiskelet olarak bulunan intermediate filamentlerini bazal laminaya bağlayan
sayısız hemi desmozomlara sahip oldukları görülür. Ayrıca aktin filamentlerini bazal
laminaya bağlayan fokal adhezyon bölgeleri de mevcuttur. Yan kenarlarında ise tam
desmozomlarla birbirlerine tutunmuşlardır. Hücreler arasındaki bu desmozomlar
epidermis hücrelerinin birbirine sıkıca tutunmasında önemli rol oynarlar. Sitoplazma
içinde tek tek veya gruplar halinde tonofilamanlar görülür. Bu filamanlar özellikle
desmozomlara yakın yerleşim gösterirler. Stratum germinativum hücreleri bazofiliktir.
Bunun nedeni çoğalmayı sağlamak için fazla miktarda ribozom içermesidir. Bu
tabakadaki hücreler mitozla bölünerek keratinositleri oluştururlar ve oluşan yeni
hücreler bir üst tabakaya ilerlerler. Hücrelerin bazal yüzeylerinde ayrıca diffüzyonla
ilgili olan pinositotik vesiküller bulunmaktadır. Bazaldeki bu hücrelerin
sitoplazmalarında komşu melanositlerden transfer edilen melanin pigmenti de
bulunmaktadır.
Stratum Spinosum: Bir kaç tabaka kalınlığındadır. Hücreleri hafifçe birbirlerinden
ayrılmış olup, düzensiz bir yüzeye sahiptir. Polihedral şekilli hücrelerdir. Hücreler
yüzeye doğru ilerledikçe düzleşir (Yassılaşır). Hücrelerin (keratinosit, diken
hücreleri) yüzeyinde dikenimsi uzantılar gözlenir, bu uzantılar komşu hücrelerin aynı
şekildeki uzantıları ile karşılaşarak hücreler arası köprüleri oluşturur. Fakat böyle
durumlarda iki hücre arasında sitoplazmik devamlılık yoktur, elektron mikroskopide
desmozomların varlığı gösterilmiştir. Işık mikroskobunda bu desmozomların yaptığı
dikenimsi çıkıntılara Bizzozero’nu nodları denir. Hücreler aslında bağımsız bir
bütündür. Bu tip hücrelerin sitoplazması bazofiliktir ki fazla miktarda RNA'nın
bulunmasına işarettir, dolayısı ile protein sentezi akla gelecektir ve böylecede
büyüme ve hücre bölünmesi açıklanmış olur. Sitoplazmada görülen pek çok
filamanlar tonofibrilleri oluşturur. Bunların büyük bir kısmı sitoplazmik uzantılara
giderek desmozomların yapısında yer alır, fakat hücre membranları arasına
uzanmazlar. Tonofibrillerin keratinin esas prekürsörleri oldukları düşünülmektedir.
Sitoplazmada ayrıca membranla örtülü granüller de yer alır. Bazal kısımda bu
granüller çoğunlukla Golgi apparatus yakınında bulunur, fakat yüzeysel kısımlarda
sitoplazmanın her tarafına dağılmış olarak görülür. Tahmin edildiğine göre bu
granüller hücreler arası materyalin oluşmasına katkıda bulunur veya hücre zarının iç
yüzüne yakın yerlerde dens materyali depolayabilirler.
Yukarıda bahsedilen iki tabaka (stratum germinatium ve stratum spinosum)
birlikte malpighi tabakasını oluşturur (Stratum [ya da rete] Malpighii).
Stratum Granulosum: 3-5 tabaka halinde düzenlenme gösteren, yassılaşmış
hücrelerden meydana gelmiştir. Hücrelerin uzun eksenleri deri yüzeyine paraleldir.
Sitoplazmalarında düzensiz biçimde keratohyalin granülleri bulunur. İlk defa bu
tabakada belirginleşen düzensiz biçimli keratohyalin granülleri bazı asit boyalarla
ve belirli bazı bazik boyalarla boyanırlar. Koyu boyanan bu granüllerden dolayı
stratum granulosum hücreleri belirgin şekilde görülür. Bu granüller; str. korneumdaki
keratin filamentlerini birleştiren flaggrin proteinlerinin prokürsörleri olan sistin ve
histidinden zengin protein içerirler. Böylece bu intermediyer filamanların sitoplazma
içerisinde kompartmanlara ayrılmalarını sağlarlar. Keratohyalin granüllerinin kökeni
belli olmamakla beraber yumuşak keratinin formasyonu olayına katkıda bulundukları
görülmektedir. Bu granüller hacim ve sayıca büyür, sonuç olarak çekirdek daha az
belirgin hale geçer ve soluk boyanır, daha sonra da dejeneratif değişikliklere uğrar.
Sonunda granüller tonofibriller ile ilişki kurar ve hücrelerarası temas zayıflar.
Epidermis hüceleri bu tabakada ölür. Keratinizasyon ilerledikçe otofagazomların
sayıları keratinositlerin sitoplazmasında son derece artar. Otofagozomlar içerisinde
lizozomal enzimler ile sindirim sonucu hücresel organeller kaybedilir. Granüler
tabakada yer alan keratinositler aynı zamanda keratinozomlar veya küçük,
membranla çevrili granüller (Lamellar cisimler) içerirler
Bu granüller Golgi
apparatusunda yapılırlar ve hücre periferine doğru hareket ederek sonuçta
hücrelerarası aralıklara boşalırlar. Atılan bu materyalin yabancı maddeler özellikle su
için bir penetrasyon bariyeri oluşturdukları düşünülmektedir. Gerçektende epidermisin
derin ve yüzeysel tabakaları suya geçirgendirler, fakat merkezi stratum granolusum
tabakası ise suyu geçirmemektedir. Bu tabaka epidermis hücrelerinin öldüğü
tabakadır.
Stratum Lusidum: 3-5 hücre kalınlığında soluk renkli, berrak, ışığı geçirgen
(translusent) tabakadır. Hücrelerini tek tek görebilmek çok zordur. Düzleşmiş olan bu
hücreler sıkıca bir araya gelmişlerdir. Çekirdek ya yoktur ya da belirgin değildir.
Sitoplazma yarı sıvı halde keratohyalini içerir ki bu oluşum bir alt tabakadır ki
hücrelerde bulunan keratohyalin granüllerinden köken almıştır. Keratohyalin
tonofibriller arasında dağılmıştır, buralarda tonofibriller deri yüzeyine paralel
dizilmişlerdir. Stratum lusidum tabakasında yer alan hücrelerde asidofilia ve
reflaktiliteden sorumlu eleiden granülleri bulunmaktadır. Bu granüllerin fonksiyonları
bilinmemektedir.
Stratum Korneum: 5. ve yüzeye bakan en dış tabaka olan stratum korneum
berrak, yassı ve ölü hücrelerden oluşur. Bu hücreler artan bir şekilde (giderek)
düzleşir ve birbirleri ile birleşir. Çekirdek yoktur ve sitoplazma yerini tamamen
keratine bırakmıştır. Keratin ve tonofilamanlar giderek artan bir şekilde birbirleri ile
kaynaşır ve filaman-matriks kompleksini meydana getirirler. Keratinize olmuş bu
hücrelerin kalın olan plasma membranları dışta bir kılıf oluştururken, bu tabakanın
derinindeki ekstrasellüler lipid tabakası epidermisin su bariyerinin ana bileşenini
oluşturur. Derideki keratin yumuşak keratin olup, sülfür yönünden fakirdir. Tırnak ve
kıl korteksindeki keratin ise sert keratindir. Stratum korneumun en yüzeysel
tabakaları (bazen stratum disjunctum olarak tanımlanır) düz, boynuzumsu
tabakalar halindedir ve devamlı olarak desquamasyona uğrarlar (dökülürler). Ancak
alt katlarda mitozla devamlı çoğalan hücreler dökülenlerin yerini alırlar. Avuç içi ve ve
parmak uçlarındaki keratin tabaka nasır oluşumunda daha fazla kalınlaşacaktır.
Stratum korneum eozin ile pembe boyanır ve preparasyonda sıklıkla ufalanır. Mitozla
çoğalma başlıca stratum germinativumda görülür, oluşan bu yeni hücreler
keratinizasyon sırasında yüzeye doğru iletilirler. Stratum korneum tabakasının
kalınlığı ince ve kalın deri arasındaki ana farktır.
Genel Vücut Yüzeyi Epidermisi
Vücudun diğer yüzeylerini örten epidermis el ayası ve ayak tabanı
epidermisinden hem daha incedir ve hem de daha basit yapıdadır. Epidermisin bütün
tabakalarının kalınlığı azalmıştır ve stratum lusidum kaybolmuştur. Stratum
germinativum genellikle aynı kalır, fakat stratum spinosum iyi gelişmiş değildir.
Stratum granulosum bir, iki sıra halinde hücrelerden oluşabileceği gibi bu tabaka
bulunması gereken yerde, dağınık vaziyette yer almış hücreler tarafından da
simgelenebilir. İnce derinin kalınlığının az olması belki de bu bölgelerde
keratinizasyonun daha az belirgin olmasına ve devamlılık göstermemesine bağlıdır.
Epidermiste devamlı bir yenilenme ve değişim söz konusudur. Stratum
germinativumda sürekli bir mitoz olayı gözlenirken stratum korneumda dökülme
şeklinde hücre kaybı görülür. Yetişkin bir insanda, stratum germinativumda oluşan bir
hücre 3-4 hafta sonra yüzeyden atılır.
EPİDERMİS HÜCRELERİ
1- Keratinositler
Epidermisin en fazla bulunan hücreleri olup, stratum bazaleden köken alırlar.
Iki önemli aktiviteye sahiplerdir:
 Epidermisin major heteropolimerik yapı proteini olan keratin (sitokeratin)
üretmek
 Epidermal su bariyerinin yapısına katılmak.
Bazal tabakadaki keratinositler sayısız serbest ribozom, 7-9 nm çaplı
intermediate (keratin) filamentleri, bir küçük Golgi kompleksi ve GER
içermektedirler. Serbest ribozomları nedeniyle bazofilik olan keratinositlerin
sentezledikleri keratin daha sonra tonofilament adı verilen keratin filamentlerini
birleştirecektir. Hücreler stratum spinozum tabakasına ulaştıklarında keratin
filamentleri gruplar oluşturarak ışık mikroskobunda görülebilir hale gelirler. Bu
demetlere tonofibril adı verilir. Stratum spinosum tabakasının üst kısımlarında
keratinositler içerisindeki serbest ribozomlar keratohyalin granülleri sentezlemeye
başlarlar. Keratohiyalin granülleri stratum granulozum tabakasındaki hücrelerin
belirgin bir özelliğidir. Keratohyalin granülleri intermediate filamentler ilişkili 2 önemli
protein içerir: filaggrin ve trikohiyalin. Keratinositlerde flaggrin ekspresyonu
apoptozun klinik markırı olarak kullanılır. Keratinositlerde granül miktarı arttığında,
granül içeriği keratinosit sitoplazmasına salınır. Flaggrin ve trikohyalin keratin filament
kümelerinin tonofibriller halinde düzenlenmesinde fonksiyon görürler. Böylece
granüler hücrelerin kornifiye hücrelere dönüşme işlemi olan keratinizasyon
gerçekleşmiş olur. Bu işlem 2-6 saatte gerçekleşir, böylece hücreler stratum
granulozumdan ayrılarak korneuma geçerler. Bu durumdaki keratin fibril formu
yumuşak keratindir. Granüler hücrelerin keratinize hücreler haline değişimi sırasında
çekirdek ve organeller kaybolur, plazma membranı kalınlaşır. Stratum korneumdaki
yüzeyel keratinositlerin dökülmesi ise hücre desmozomlarında proteolitik bozulma
tarafından regüle edilmektedir.
Epidermal su bariyeri: Memelilerde homeostasisin devamı için esastır. Farklanan
keratinositler tarafından 2 ana aşamada oluşturulur: Stratum spinosum tabakasındaki
keratinositler keratohyalin granülleri dışında membranla çevrili lameller cisimcikler
(membranla örtülü granüller) de üretirler. Sadece memeli epidermisinde bulunan bu
cisimcikler tübüler ya da ovoid şekilli membranla örtülü organellerdir. Spinozum ve
granulozum
hücreleri
glikosfingolipidler,
fosfolipidler,
seramidler,asidik
sfingomiyelinaz ve sekretuvar fosfolipaz A2 gibi probariyer lipidleri ve bu lipidler ile
ilişkili enzimleri içeren heterojenöz bir karışım sentezlerler. Bu karışım Golgi
kompleksinde lameller cisimler haline getirilir. Lameler cisimcikler ayrıca proteazlar
(katepsin D, asit fosfataz, glikosidaz, proteaz inhibitörleri) da içerir. Bu granülerin
içeriği str. granulozum ve str. korneum arasındaki intersellüler boşluğa ekzositozis
yolu ile salgılanır. Bu intersellüler lipid lamellalarının düzenlenmesi epidermal su
bariyerinin oluşumundan sorumludur. Ayrıca
lameller cisimcikler; bariyer
oluşumundaki majör rolleri dışında kornifiye kılıfın oluşumu, kornifiye hücrelerin
dökülmesi ve deride antimikrobial savunmada da rol almaktadır.
Epidermal su bariyeri 2 yapıdan oluşur:
 Hücre kılıfı: plasma membranı iç yüzeyinde çözünmeyen protein birikimiyle
oluşan 15 nm kalınlığındaki tabakadır. Küçük prolinden zengin (SPR)
proteinleri ile daha büyük yapısal proteinlerin çapraz bağlarıyla oluşur. Yapısal

proteinler; cytatin, desmoplakin, elafin, envoplakin, filaggrin, involucrin,
beş farklı keratin zincirleri ve loricrin içerir.
Lipid kılıfı: hücre yüzeyine ester bağlarıyla bağlanan lipidlerden oluşan 5 nm
kalınlığındaki tabakadır. Seramidler, kolesterol ve serbest yağ asitleri
içermektedir. Acylglucosylceramide ise hücre yüzeyinde teflon benzeri bir
kılıf oluşturur. Seramidler hücre sinyalizasyonunda, hücre farklanmasında,
apoptozisin tetiklenmesinde ve hücre proliferayonunun azaltılmasında önemli
rol oynar.
2- Melanositler
Pigmentasyon: Derinin rengi 3 faktöre bağlıdır.
1- Deride karotenin bulunması, bu durumda derinin kendisi sarı olarak görülür.
Karoten stratum korneumda ve dermis ile hipodermisteki yağ hücreleri içerisinde
depolanır.
2- Kılcal damarlardaki kan; dermiste yer alır ve kırmızımsı renk çeşitlerinden
sorumludur.
3- Melanin Pigmenti: Değişik miktarlarda olmalarından dolayı değişik
kahverengi tonları oluşur. Melanin genellikle stratum germinativumda ve stratum
spinosumun derin tabakalarında bulunur.
Hücreler yüzeye doğru ilerledikçe melanin granülleri (melanozomlar) tozumsu
hale gelir ve stratum korneumda belirgin varlıklar halinde ayırt edilemezler. Renkli
ırklarda, pigment çok miktarda ve epidermisin bütün tabakalarında bulunur. Pigment
epidermisin genel hücreleri tarafından yapılamaz. Pigment yapıcı hücreler, yani
melanositler (dendritik hücrerler) nöral krestten gelişir. Bu hücreler tarafından
meydana getirilen pigment epidermal hücrelere dağıtılır. Melanositler epidermisin
bazal tabaka hücreleri arasında dağınık vaziyette bulunur ve stratum spinosum
hücreleri arasına uzantılar gönderir. Elektron mikroskopik çalışmalarda bu hücrelerin
tonofibril ve desmozom içermedikleri dolayısı ile bazal hücrelerden ayırt edebildikleri
gözlenmiştir.
Melanin, melonosit sitoplazması içerisinde bulunan membranla çevrili granüller
olan melanozomlarda yapılmaktadır.Bu granüller tyrosinase enzimi içerirler. Bu
enzim ribozomlarda sentez edildikten sonra endoplazmik retikülüm vasıtasıyla Golgi
apparatusa iletilir. Golgide enzim küçük veziküller halinde paketlenir ve daha sonra
premelanozomlarla kaynaşırlar. Melanin tyrosinase ile tyrosine’in 3,4dihidroksifenilalanine (DOPA) oksidayonu ve DOPA’nın melanine dönüşmesiyle
gerçekleşir. Bu reaksiyonlar başlangıçta premelanozom denilen membranla çevrili
yapılarda ortaya çıkar. Premelanozomlar 4 aşamada olgunlaşırlar. Premelanozomlar
melanositlerin dendritik uzantıları içerisine göç ederler ve stratum germinativum ve
stratum
spinozumdaki
keratinositler
içerisine
transfer
edilirler.
H.E.preparasyonlarında dendritik uzantılar görülemediği için melanositler pigmentli
hücreler olarak görülemezler. Keratinositler melanozom içeren melanosit uzantılarını
fagosite etmektedirler Bu şekilde melanozom içeren sitoplazmanın bir kısmının
fagosite edilmesiyle keratinositler içerisine melanin granülleri alınması olayına
cytocrine sekresyon adı verilir. Keratinositler içerisinde melanozomlar genellikle
çekirdeğin üst kısımlarında birikirler ve lizozomlarla çok yakın ilişkidedirler. Bu yakın
ilişki epidermisin yüzeysel tabakalarında melanin kaybı olmasını açıklamaktadır.
Melanositler bütün histolojik preparasyonlarında kolaylıkla ayırt edilmezler ancak
DOPA içerisinde inkübe edildiklerinde görünür hale gelirler. Bu madde trosinaz enzimi
ile okside edilir. Sonuçta melanositler içerisinde koyu kahverengi melanin depositleri
meydana gelir. Böylece bir preparasyon sonucunda bir melanosit ve buna komşu bir
grup keratinosit arasında fonksiyonel bir bağlantı vardır. Bir melanosit ve komşu
keratinositler birlikte Epidermal-melanin üniti oluştururlar. Bu ünitin elektron
mikroskopik incelenmesi sonucunda melanositlerin iyi gelişmiş GER ve pek çok Golgi
kompleksine sahip olduğu görülmüştür. Hücrelerde tonofilamanlar, desmozomlar ve
hemidesmozomlar bulunmaz. Epidermal melanin ünitte bir melanosit pek çok
epidermal hücrenin tek pigment kaynağıdır. Belirli bir alandaki melanosit sayısı ırk
veya seks yönünden farklılık göstermez ancak farklı ırklarda derinin değişik renklerde
olmasının nedeni keratonisitler içindeki melanozomların sayı ve boyutlarındaki
farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Derinin pigmentasyonu herediter, hormonal ve
çevresel faktörlerce etkilenmektedir. Genetik faktörler, epidermal melanin ünit ve
melanozomların büyüklüğünü, melanin üretimini etkilemektedir. Melanosit stimüle
edici hormon (MSH) melanozomların dendritik uzantılara göçünü ve keratinositlere
transferini stimüle etmektedir. Kortikotropin melanogenezi orta derecede stimüle
etmektedir. Östrojen memedeki areola çevresindeki deride ve genital organlarda
melanositleri güçlü bir şekilde stimüle etmektedir. Ultraviyole ışınlar gibi çevresel
faktörler melonositlerdeki enzim aktivitesini arttırmakta ve sonuçta melanin üretimi ve
keratinositlerde depolanması artmaktadır ve bronzlaşma meydana gelmektedir.
Mongoloid ve zencilerde büyük miktarda melanin üretimi çok sayıda melanozomların
bulunmasına bağlıdır. (Daha önce belirtildigi gibi melonositlerin sayı ve dağılımı ile
ilgili değildir). Melonozom sayıları kafkas populasyolarında daha azdır.Mongoloid ve
zenci bireylerde deri kanseri insidansları daha düşüktür.
Langerhans Hücreleri
Deride üçüncü hücresel populasyon langerhans hücreleri tarafından
oluşturulur. Kemik iliğindeki ortak lenfoid progenitör (CLP-Common lymphoid
progenitor cells) hücrelerinden köken alırlar, kan yoluyla göç edip epidermiste
immunkompetan hücrelere farklanırlar. Langerhans hücreleri yıldız şekilli, çok sayıda
dendritik uzantılara sahip ve esas olarak stratum spinosum tabakasında yerleşen
hücrelerdir.Her nekadar ışık mikroskopta açık hücreler olarak gözlenseler de, altın
klorid impregnesyonu sonucunda sınırları belirgin olarak ayırtedilmektedir.Elektron
mikroskopta bu hücrelerin indente bir çekirdek, iyi gelişmiş Golgi Kompleksi ve GER
sisternalarına sahip oldukları,nispeten açık sitoplazmalarında tonofilamanların
bulunmadığı görülmektedir. Melonozomlara da sahip olmayan bu hücrelerin komşu
hücreler ile aralarında dezmozomlar da bulunmaz. Langerhans hücrelerinin
sitoplazmalarında karekteristik çubuk veya raket şekilli inklüzyonlar olan Birbeck
granülleri bulunur. Bu hücrelere aynı zamanda oral mukoza,özefagus ve vajinanın
çok katlı yassı epiteli içerisinde, kıl follikülleri yağ ve apokrin bezlerde,timus ve lenf
düğümlerinde de rastlanmaktadır. Vücutta bu kadar geniş dağılım göstermeleri bu
hücrelerin sirküle olabildiklerini düşündürmektedir. Ayrıca bu hücrelerin immünolojik
yönden de önemli olduğuna dair veriler giderek artmaktadır. Son zamanlarda bu
hücrelerin çoğu B-lenfositleri, bazı T-lenfositleri ve monositler ile ortak yüzey
antijenlerine sahip oldukları saptanmıştır. Makrofajlar gibi MHCI ve MHCII molekülleri
ile IgG için Fc reseptörü ekspresyonu gösterirler. Ayrıca tüm C3b reseptörleri ve
CD1a moleküllerini de eksprese ederler. Bu hücrelerin eksojenöz antijenleri tutan,
alan ve işleyen bir hücreler sistemine dahil olduklarına inanılmaktadır. Kemik iliği
prekürsörlerinden köken aldıklarından, çoğu otörler bu hücreleri mononüklear
fagositer sisteme dahil etmektedirler. Bu hücreler kontakt dermatid oluşumu ve deride
hücre aracılı immun cevap gibi gecikmiş hipersensitivite reaksiyonlarında ve antijenin
lenf nodlarına transfer edilmesinde fonksiyon görürler (Kontakt dermatidis deride
kontakt duyarlılığın gelişmesidir). AIDS hastalarının deri biyopsilerinde Langerhans
hücrelerinin sitoplazmasında HIV izlenmiştir. Langerhans hücreleri T hücrelerine
oranla HIV’in ölümcül etkisine karşı daha dirençlidir. Bu nedenle virüs için reserv
görevi görmektedir.
Merkel Hücreleri
Epidermisdeki dördüncü hücre grubu ise Merkel hücreleridir. Originleri
bilinmemekle birlikte bu hücreler geniş bir epidermal dağılıma sahiptirler ve
intraepitelyal sinir sonlanmaları ile ilişkili olarak stratum germinativum tabakası
içerisinde veya yakınında yerleşim gösterirler. Hücre çekirdekleri oldukça düzensizdir,
sitoplazmaları komşu olduğu keratinositlerden daha açıktır. Sitoplazmaları çok sayıda
küçük dens granüller ile gevşek tonofilaman demetlerini içerir. Sitoplazmaları adrenal
medulla ve karotid cisimde bulunan granüllere benzer şekilde nörosekretuar granüller
ile karakterizedir. Langerhans hücrelerinden farklı olarak Merkel hücreleri komşu
keratinositlere çok sayıda desmozomlar ile bağlanmışlardır.
Merkel hücrelerinin mekanoreseptör fonksiyonuna sahip olduklarına
inanılmaktadır. Nöron ve epidermal hücre kombinasyonları Merkel korpusküllerini
oluşturmaktadır. Sitoplazmik granüllerinin karakterlerinden dolayı bu hücrelerin aynı
zamanda APUD (amine precursor uptake and decarboxylation) hücrelerine benzer
aktivasyonlara sahip olduğu düşünülmektedir.Hücrelerin granülleri dermisten köken
alan aksonlara yakın dermal sınırlarda yoğunlaşma gösterirler. Nadir gözlenen ancak
ciddi bir deri kanser tipi olan Merkel hücre karsinomu (MCC) Merkel hücrelerinde
kontrolsüz proliferasyon sonucu gözlenir. Genelde derinin güneşe maruz kalan baş,
boyun, alt bacak kısımlarında görülür. MCC hızla ilerleyip erken dönemde lenf
damarları yoluyla metastaza neden olur.
Dermis
Hemen altındaki subkutenöz tabaka (hipodermis) ile birleştiğinden dolayı
dermisin kesin sınırlarını tayin etmek oldukça güçtür. Gene de ortalama kalınlığının
0,5-3 mm arasında ya da daha fazla olduğu söylenebilir. Epidermisin hemen altında
yer alan dermis sıkı düzensiz bağ dokusundan meydana gelmiştir. Dermis
epidermise doğru dermal papilla adı verilen parmak şekilli uzantılar içerir. Dermal
papillalara benzer şekilde bu kez epidermisten dermise uzanan epidermal çıkıntılar
(epidermal ridge=rete ridge) ile papillalar tamamlanırlar. Deride mekanik stresin
artması durumunda epitel kalınlaşır, epidermal çıkıntıların derinliği artar, dermal
papillalar uzar. Böylelikle epidermis ve dermis arasındaki bağlantı genişler. Dermal
çıkıntıların epidermiste oluşturduğu yapılar, el ve ayak izinin tanımlanması
konusunda dermotoglifik bilim dalında kullanılır. Dermis iki tabakaya sahiptir.
1-Papillar tabaka (Stratum papillare): Dermisin yüzeysel tabakasıdır.
2-Retiküler tabaka (Stratum retikülare): Papillar tabakanın altında yer alır.
Papillar tabaka deri izlerine ve papillara sahiptir ve bu oluşumlar epidermise de
uzanır.Papillalar iki sıra halinde olup sıklıkla dallanma gösterir.Bazı papillalar
meissner cisimcikleri gibi özel sinir sonlanmalarına sahiptir (nervöz papilla); diğer bir
kısım papillalarda ise bükülmüş kapiller kan damarları bulunur (Vasküler papilla).
Papillar tabaka ince kollajen, retiküler ve elastik lif ağlarından oluşmuştur.
Epidermisin hemen altında, dermisin retiküler lifleri sıkıca bir araya gelerek bir ağ
oluştururlar, bunlar normal preparatlarda homojen çizgi şeklinde görülür ve bu ağ
içinde stratum germinativum hücrelerinin bazal uzantıları gömülmüştür. Bu kısma
bazal lamina denir.
Retiküler tabaka esas olarak dermisin fibröz yatağıdır. Kaba, dens ve
birbirlerine kenetlenmiş kollajen liflerden oluşur, aralarında bir kaç retiküler ve çok
sayıda elastik lif bulunur. Bütün lifler çoğunlukla deri yüzeyine paralel dizilmişlerdir.
Liflerin bu şekilde düzenlenmesinden dolayı derinin gerilme çizgisi (Langer çizgisi)
belirlenmiş olur. Langer çizgilerinin yönü cerrahi yönden çok önemlidir. İnsizyonlar bu
çizgiler arasında oluklara paralel yapılır, böylece daha az nedbe dokusunun oluşması
sağlanır.
Dermisin hücresel elemanlarının başında fibroblastlar ve makrofajlar gelir.
Ayrıca yağ hücreleri de ya tek veya çoğunlukla olduğu gibi gruplar halinde
bulunabilir. Alışılmış bağ dokusu hücre tipleri yanında pigment içeren ve dallanma
gösteren bağ dokusu hücreleri olan kromatoforları da görebiliriz. Bu hücreler
özellikle pigmentasyonun oldukça fazla olduğu epidermis bölgelerinde fazladır
[meme ucu çevresi (Nipple) ve circumanal bölge]. Bu hücreler pigment sentez
etmezler, pigmentlerini melanositlerden alırlar. Gerçek dermal melanositler oldukça
enderdir. Bunlar da epidermis melanositleri gibi DOPA (+) dir. Sakral bölgede
gruplaşarak "mongol noktası" oluşturabilirler veya dermisin belirli tümörlerinde gruplar
halinde (mavi nevüs) görülebilirler. Retiküler tabaka ile karşılaştırıldığında papillar
tabakanın genellikle daha çok hücre içerdiği ve bağ dokusu liflerinin daha ince ve
kısa olduğu görülür.
Dermiste düz kas lifleride bulunabilir. Küçük bandlar şeklinde kıl folükülleri
etrafında (Arrektor pilorim kasları-Muskulus arrektör pilorim) ve meme başı,
penis, skrotum ve perineum kısımlarına ait derinin dermisinde yaygın olarak
bulunabilirler. Bu liflerin kasılması bu bölgelerde deriye buruşuk bir görünüm verir.
Yüz ve boyunda, bazı iskelet kasları lifleri, dermisin ince elastik lif ağı içerisinde
sonlanır.
Hipodermis
Subkutaneous tabaka (superfisial fasia) derinin parçası değildir, fakat dermisin
derin uzantısı olarak görülür. Subkuteneous tabakanın densitesi ve düzenlenmesi
derinin hareketliliğini tayin eder. Derinin bulunduğu bölgeye ve alınan gıda
maddelerine bağlı olarak hipodermiste değişik miktarda yağ hücreleri görülür. Eğer
yağ devamlı lobüller halinde ise, hipodermiste bir yağ tabakası oluşurki bu tabakaya
panniculus adiposus adı verilir. Abdomende bu tabaka 3 cm veya daha fazla
kalınlığa ulaşabilir. Göz kapaklarında, peniste ve skrotumda subkutaneous tabaka
yağdan yoksundur. Hipodermisin yüzeysel kısımları, kıl folliküllerinin bir kısmına, ter
bezlerine ve arrektör pilorim kaslarını oluşturacak olan küçük düz kas demetlerine
sahiptir. Birçok hayvanda subkütanöz fasianın derinide panniculus carnosus adı
verilen ince bir çizgili kas tabakası yer alır. İnsanda geniş oranda işlevsiz olmasına
rağmen boyun, yüz ve kafa derisinde platysma (boyun) kasına ve diğer yüz ifade
kaslarına katılır.
Kalın deri kesitinde derinin tabakaları olan epidermis ile dermis tabakasına ait papillar
ve retiküler dermis görülmektedir. H&E.
Kalın deri kesitinde, epidermisin tabakaları olan stratum korneum, stratum lusidum,
stratum granulozum, stratum spinozum ve straum germinativum izlenmektedir.
Dermis tabakasına ait retiküler dermis ile papillar dermisin kan damarları içeren
vasküler papilla kısımları ve sinir sonlanma bölgesi içeren nervöz papilla kısmı
görülmektedir. H&E.
İnce deri kesitinde; keratinize çok katlı yassı epitel yapısındaki epidermis, düzensiz
sıkı bağ dokusundan oluşan dermis tabakaları ile derinin bir tabakası olarak
sayılmayan ve yağ dokusu içeren hipodermis kısmı izlenmektedir. İnce deride kıl
follikülleri, kıl folliküllerine açılan sebaceous bezler ve ter bezleri görülmektedir. H&E.
İnce deri kesitinde; dermiste yeşil renkli kollajen lifler, kıl follikülleri, sebaceous bezler
ve ter bezleri ile kırmızı renkli arrektör pilorim kası izlenmektedir. Masson Trichrom.
İnce deri kesitinde epidermisin bazal tabakalarında melanin pigmenti siyah renkli
olarak belirlenmiştir. Gümüşleme.
TIRNAKLAR
Tırnaklar sert keratinden oluşan boynuzumsu plaklar olup el ve ayak
parmakları terminal falankslarının dorsal yüzlerini, korumak üzere örterler. Eğer
tırnakların erken gelişmeleri incelenirse, yapıları ve epidermisle olan ilişkileri daha
kolay anlaşılacaktır. İntrauterin hayatın 3. ayının sonuna doğru her bir el ve ayak
parmağı terminal falankslarının dorsal yüzeyini örten epidermis hemen altındaki
dermise yayılır. Tırnak invasyonu transvers eğim hatları boyunca görülür ve
proksimal olarak yüzeyle ilişkili bir şekilde meyillenir. Çoğalarak alt kısmı işgal eden
hücrelerden oluşan plak tırnak yivini (yatağını) oluşturmak üzere yarıklanır ve bu yiv
duvarının derin (distal) epidermal hücreleri prolifere olarak tırnağın matriksini
oluşturur. Matriksin daha alt kısımlarındaki hücrelerin devamlı proliferasyonu ve
differansiyasyonu ile meydana gelen tırnak plağı yataklarından (yivlerinden) dışarı
doğru itilir ve yavaş bir şekilde distal uca doğru ilerler. Hemen tırnak plağının altındaki
epidermis tırnak yatağı olarak tanımlanır. Tırnak yivi içerisindeki tırnak plağı
dorsumdan görüldüğü üzere U şeklini alır ve deri katlantısı tarafından desteklenir,
buna da tırnak duvarı denir. Hem görünen ve hem de görülmeyen tırnak kısımlarını
destekleyen tırnak yatağı yalnızca derin epidermis tabakalarından (Str. Spinozum ve
str. bazale) ve altındaki dermisten oluşmuştur. Dermis longitidünal olarak iz gösterir.
Burada ter bezleri ve kıl follikülleri yoktur. Tırnak yatağı epidermisi (matriks)
proksimalde en kalındır ki hücre bölünmesi bu kısımda en hızlıdır ve büyüme görülür.
Matriks stem hücreler, epitelyal hücreler, melanositler, Merkel hücreleri ve
Langerhans hücreleri gibi çeşitli hücre tiplerini içerir. Hücreler sayısız sitoplazmik
fibrillere sahiptir, bu hücreler sonraki safhada homojenleştikce ve kornifiye oldukça
fibrillerini kaybeder ve tırnak plağı ile birleşir. Tırnak keratini serttir ve matriks
hücreleri içerisinde hiçbir zaman keratohyalin granülleri görülemez.
Tırnak yatağı epidermisi distal olarak tırnak serbest kenarı altında parmak ucu
epidermisi ile devam eder.Tırnağın serbest kenarı altındaki bağlantı yerinde
epidermisin stratum korneumu kalınlaşmıştır ve bu kısım hyponychium olarak bilinir.
Tırnak plağının kendisi desquame olmaz ve birbirleri ile kaynaşmış çekirdek ve
organellerini yitirmiş korneositlerden meydana gelmiştir. Tırnak gövdesi translucent
(saydam) olup tırnak yatağındaki kan damarlarının pembe rengini gösterir. Kök,
vücuttan daha opaktır burada kornifikasyon ve kuruma tam değildir. Kök, yarım ay
gibi görünen tırnak kenarlarında tırnak gövdesi ile devamlılık gösterir. Tırnak yivinin
distalindeki bu kısım lunule olarak bilinir. Tırnak yivi modifiye tırnak duvarı epidermisi
ile döşelidir. Stratum korneum hücreleri tırnak duvarından tırnağın serbest yüzeyine
doğru eponychium veya kutikula olarak uzanır. Kutikula sert keratin yapısındadır,
bu nedenle dökülmez. Tırnak köküne yeni keratinize hücrelerin eklenmesi tırnak
yatağı üzerinde tırnak plağının yavaş bir şekilde hareketi ile sonuçlanır. Ortalama
tırnak uzaması haftada 0.5 mm'dir. El parmakları tırnaklarının uzaması, ayak
parmakları tırnaklarının uzamasına göre daha süratlidir. Tırnak söküldüğünde eğer
matriks tahrip olmamışsa yeni tırnak oluşur.
KIL
Kıllar elastik keratinize iplikçikler olup epidermisten gelişirler. Uzunlukları 1 mm
veya daha az olabildiği gibi 1.5 metre kadar da olabilir (Saç).
Kalınlıkları ise 0.05-0.5 mm arasında değişir. El ayaları, ayak tabanları, distal
falanksların dorsal yüzleri, anal ve ürogenital orifislerin bulunduğu bölgeler dışında
bütün deride yaygındır. Her bir kıl 3 segmentten oluşur:
 Infundibulum: Yağ bezlerinin açıldığı seviyeden kılın yüzeye açılan kısmı
boyunca uzanır. Infundibulum sebum boşaltım kanalı olan pilosebaceous
kanalın bir parçasıdır.
 Isthmus: Arrector pilorim seviyesinden infundibuluma kadar uzanan kısmıdır.
 Inferior segment: gelişmekte olan kıl follikülünün ampul gibi şişkinleşmiş
kısmı olup, tabanında vaskülarize gevşek bağ dokusundan oluşmuş dermal
papillayı içerir.
Kıl kökünü tübüler bir kıl follikülü çevreler. Kıl follikülü epidermal (epitelyal) ve
dermal (bağ dokusu) kısımlara sahiptir. Follikülün en alt ucu şişkinleşmiştir (kıl
yumrusu) ve bu kısım bazalde bağ dokusu papillası tarafından çentiklenir (içe doğru
göçer) (kıl papillası). Her bir kıl follikülü bir ya da daha fazla yağ bezi (sebaceous
gland) ve bir demet düz kas ile ilişkidedir. Bu yapılar hep birlikte pilosebaceous üniti
oluştururlar. M. Arrektor pilorim adını alan bu düz kas bir ucundan follikülün bağ
dokusu kılıfına ve diğer ucundan da dermisin papillar tabakasına bağlanmıştır. Düz
kasın kasılması ile kıl deri yüzeyine oblik hale gelecek şekilde dikleşir. Kasın
kasılması aynı zamanda sebaceous bezlerden sebum salınmasına yardım eder. Bu
kas göz kapağı ve kirpiklerde bulunmaz.
Kıl Yapısı
Kıl 3 konsantrik tabaka halinde düzenlenmiş epidermal hücrelerden meydana
gelmiştir;
1- Medulla
2- Korteks
3- Kutikula
Medulla; gevşek merkezi kısmı oluşturur ve iki-üç tabaka halinde
düzenlenmiş, büzüşmüş, kornifiye, kübik hücrelerden yapılmıştır. Kübik hücreler
kısmen birbirlerinden hava boşlukları vasıtası ile ayrılmıştır. Medulla, ince tüy tipi kısa
kıllarda bulunmaz, sadece kalın kıllarda bulunur. Medulla aynı zamanda kafa
derisinin bazı kıllarında ve sarışınlarda bulunmaz. Hücreleri çoğunlukla pigment
içerir.
Korteks; kılın büyük kısmını oluşturur ve pek çok tabakalar halinde
düzenlenmiş uzun, düzleşmiş, iğ şekilli kornifiye kübik hücrelerden meydana
gelmiştir. Korteks hücresi keratini sert tiptir. Keratin lifleri kılın kalın, uzun eksenine
paralel dizilmiştir. Pigment granülleri hücrelerin içinde ve aralarında yer alır. Siyah kıl
okside olmuş pigment içerir. Hava korteks hücreleri arasındaki boşluğa girerek kıl
rengini değişikliğe uğratabilir.
Kutikula; yüzeysel tek bir tabaka halinde düzenlenme gösteren ince, berrak
yassı hücrelerden oluşur. Kornifiye kutikula hücreleri, kökün tabanındaki hücreler
hariç, çekirdeklerden yoksundur. Hücreler dam kiremitleri gibi bir uçları diğerinin
üzerine yukarıya gelecek şekilde dizilim gösterirler. Enine kesitte kıl görünümü ırktan
ırka farklılık gösterir. Mongol ırklardaki (Çinli, Eskimo ve Kızılderililer) dik ve düz kıllar
yuvarlaktır. Caucasian ırkındaki (Kafkasya) dalgalı kıllar enine kesitte ovaldir. Zenci
ırkının kıvrık kıllarının enine kesitindeki görünüm ise eliptikal veya böbrek şeklindedir.
Kıl Follikülü
Kıl follikülü bileşik bir kılıftır. Dermisten köken alan bir dış bağ dokusu kılıfı
(dermal kök kılıfı) ve epidermal kökenli bir iç epitelyal kök kılıfından oluşur. Epitelyal
kök kılıfı da en iç ve en dış olarak ikiye ayrılır. En derin son kısmına doğru follikül bir
kıl ampülü yapacak şekilde şişkinleşir. Burada kıl kökü ve onun kılıfı primitif hücreler
yığını (matriks) içerisinde birbiri ile kaynaşır. Şişkinliğin tabanı bağ dokusu papillası
tarafından işgal edilmiştir ve bu bölge kıl kökü ve kılıfların birleştiği papilla ile
ilişkidedir. Kıl papillası diğer dermal papillalara benzemekle beraber çok daha
büyüktür ve ince bağ dokusu liflerini hücresel elemanları, zengin kan damarları ağını
ve sinirleri ihtiva eder. Follikülün bütün tabakaları kıl follikülünün bütün seviyelerinde
görülmez fakat en iyi, kıl follikülünün şişkinleşmiş, alt kısmı ile yağ bezinin folliküle
giriş yerinin arasında temsil edilir.
Dermal kök kılıfı, dermisin tabakalarına eş değer, üç tabakadan meydana
gelmiştir. En dış tabaka kaba kollajen lif bandlarından oluşur ve lifler longitidünal
seyreder. Bu tabaka zayıf bir şekilde kendini belli etmektedir ve dermisin retiküler
tabakasına eş değerdir. Orta tabaka daha kalındır ve dermisin papillar tabakasına
tekabül eder. Hücresel olan bu tabaka ince bağ dokusu liflerini ihtiva eder ki bu lifler
sirküler düzenlenmiştir. En iç tabaka homojen dar bir band şeklinde gözlenir ve
camsı (glassy) membran adını alır. Glassy membran kalın bir bazal lamina olup kıl
follikülünü dermisten ayırır. Retiküler liflerden ve amorf temel maddeden meydana
gelmiştir.
Epidermal kök kılıfı epidermisin derin tabakaları ile devamlılık gösteren bir
dış bileşime ve daha fazla özelleşmiş yüzeysel tabakalara tekabül eden bir iç
bileşime sahiptir. Dış epitelyal kök kılıfı direkt olarak camsı membran ile ilişkili tek
sıra uzun hücreler ve poligonal hücrelerden oluşmuş bir iç stratum (hücre temasları
görülür) tarafından meydana getirilmiştir. Poligonal hücreler epidermisin stratum
spinosium hücrelerine benzerler. İç epitelyal kök kılıfı büyüyen kıl kökünü saran
keratinize bir kılıftır ve kıl kökünün şişkin tarafından hücrelerin ilave olması ile üst
kısımlara doğru (kıl gibi) uzar. Bu bölgedeki hücreler epidermisteki gibi bir
keratohyalin devresi ile birlikte yumuşak tip keratine sahip olur. İç kılıf yağ bezlerinin
folliküle giriş yerinin daha üzerine uzanmaz. İç epitelyal kök kılıfı 3 ayırt edilir
tabakaya sahiptir;
1- Henle tabakası
2- Huxley tabakası
3- Kök kılıfı kutikulası
Henle tabakası direkt olarak dış epitelyal kök kılıfı ile ilişkili olup, tek sıra
halinde düzleşmiş berrak kübik hücrelerden meydana gelmiştir. Henle tabakası
damar ve sinirden zengindir. iç epitelyal kök kılıfının orta kısmında Huxley tabakası
yer alır. Huxley tabakası pek çok sıralar halinde ince uzun hücrelerden oluşur.
Hücrelerinin sitoplazmasında trikohyalin (trichohyalin) granülleri ve tonofibril
demetleri bulunur, trickohyalin granülleri keratohyaline oldukça benzerler. Kök kılıfı
kutikulası kıl kutikulasına yaslanmıştır yassı hücrelerden oluşur ve yapı olarak kıl
kutikulasına benzerlik gösterir. Tek tabaka halinde düzenlenmiş şeffaf boynuzumsu
hücrelerdir. Bu hücrelerin serbest kenarları aşağıya doğru uzanır ve kıl kutikulasının
yukarı doğru uzanan serbest kenarları ile kenetleşir. Bu şekildeki kenetleşme bir kıl
çekildiğinde niçin iç kök kılıfının da dışarı geldiğini izah eder.
Kıl büyümesi, folliküllerin dermal papillası etrafında ve üzerindeki epidermal
hücrelerden oluşan matrikse ait differansiye olmamış hücrelerin birbirini takip eden
mitozisi ile olur. Papilla apeksinin hemen üzerindeki hücreler medullayı oluşturur;
meyilli geniş yüzey üzerindeki korteks ve kenarlarındaki kutikular hücreler kılın
korteks ve kutikulasını yaparlar. Papillanın hemen lateralindeki hücreler iç kök kılıfı
şekline dönüşür ve üst kısma doğru büyür. Follikülün alt kısmındaki hücreler dış kök
kılıfı içine doğru devamlılık gösterir. Kıl matriksi hücreleri, epidermisin malpighi
tabakası hücreleri gibi, kornifiye hücrelerin teşekkülü ile hayatiyetlerini kaybederler.
Matriks hücrelerinin keratini sert tip olup, sentezleri dermisin bir kısmının etkisine
bağlıdır. Pigment matriks içerisindeki melanositlerden köken almaktadır (epidermis
içerisinde görülen mekanizmaya benzer şekilde).
Kıl bölgeden bölgeye değişen farklı büyüme peryodlarına sahiptir. Kıl 3
büyüme fazı içerir. 1- Anagen (büyüme fazı), 2- Catagen (sonlanma fazı), 3- Telogen
(dinlenme fazı). Telogenden- sonra kıl dökülür ve yerini yeni bir kıl alır. Saçlar 2-4
yılda büyürken kirpikler için bu süre 3-4 aydır. Büyüme durduğunda folliküllerin
diplerindeki undifferansiye hücrelerin çoğalması da durur. Kıl kökü sonradan
matriksten ayrılır ve kıl dökülür. Bir dinlenme faslından sonra geriye kalan follikülün
epitelyal hücreler sütunu bir büyüme sürecine girer ve ya eski papillaya ya da yeni bir
papillaya yanaşır. Yeni bir germinal matriks gelişir ve yeni bir kıl büyümeye başlar.
Böylece follikül yeniden meydana gelmiş olur. Follikülün mitotik aktivitesi androjenler
tarafından stimüle edilirken östrojenler tarafından inhibe edilir. Kıl büyümesinin
östrojenik inhibisyonu gebelik ve laktasyon sırasında olur.
DERİ BEZLERİ
Deri bezleri içerisinde yağ, ter ve süt bezleri sayılabilir. Süt bezleri özelleşmiş
ter bezleri olup, sonradan kadın genital organları ile birlikte anlatılacaktır.
Yağ bezleri (Sebaceous Glands)
Yağ bezleri, birkaçı dışında kıl folliküllerine bağlanmıştır. Genellikle pek çok
yağ bezi tek bir kıl follikülüne açılır. Eğer yağ bezleri kıl follikülüne bağlı değilse
duktusları bu kez doğrudan doğruya deri yüzeyine açılır (glans penis, labia minora ve
göz kapaklarının tarsal (Meibomian) bezleri). El ayalarında ve ayak tabanlarında yağ
bezlerine rastlanmaz. Yağ bezleri dermiste yerleşmişlerdir, burada her bir yağ bezi
ince bir bağ dokusu tabakası ile çevrelenmiştir. Bu yağ bezleri lipid sentez eden
alveolar (sakkular) bezlerdir. Çoğu bezlerde pek çok alveol kısa, geniş bir duktusa
açılır, bu duktusun kendisi de salgıyı kıl follikülünün boyun kısmına boşaltır. Bazı yağ
bezleri (burun kanatlarında, boyunda, sırtta ve göğüste yerleşmiş yağ bezleri)
kısalmış kıl şaftı içeren genişlemiş bir follikül ile ilişkilidirler. Bu yapılar sebaceous
folliküller olarak bilinir. Bu yapının geniş açılma kısmı porlar olarak adlandırılır ve
bakteriyel enfeksiyona maruz kalmaktadır. Alveollerin kendileri tamamen, çok katlı
epitel ile döşelidir. Bazal laminanın iç yüzünde tek sıra halinde küçük kübik hücreler
yer alır ve bu hücreler kıl follikülü boynunda epidermisin bazal hücreleri ile devam
eder. Bu hücreler lipogenesiste aktif hale geçmeden önce çok miktarda agranüler
endoplazmik retikülüme (SER) sahip olur. Alveollerin merkezine doğru hücreler,
giderek büyür ve sitoplazma yağ damlacıkları ile dolar. Yağ damlacıkları, kolesterol,
fosfolipid ve trigliseridleri içerir. Çekirdek giderek büzüşür ve kaybolur neticede hücre
bir yağ yığını ve hücre kalıntısı haline parçalanır. Bu bezin sekresyon ürünü yağlı
yapıdaki sebumdur ve salgılama bütün hücre harabiyete uğradığından holokrin tiptir.
Sebumun deri yüzeyindeki görevi deriyi yumuşak tutmak, ayrıca bakteri ve
funguslara karşı korumaktır. Salgılama olayında tahrip olarak, sekresyonla atılan
hücrelerin yerini daha bazaldaki hücrelerin ve boşaltıcı duktus duvarına yakın
hücrelerin proliferasyonu ile oluşan yeni hücreler alır. Kısa, geniş yağ bezi duktusu
çok katlı yassı epitel ile döşelidir, kıla ait dış kök kılıfı ve epidermisin malpighi
tabakası ile devam eder. Alveolusa doğru tabakalanma gittikçe azalır son olarak da
alveolusun alçak boylu bazal hücreler sırası ile birleşir. Salgı ürünler ve hücre artıkları
sebum şeklinde kıl follikülünün infundibulumundaki pilosebaceous kanala drene
olmaktadır. Sekresyonun atılımına arrektör pilorum kaslarının kasılması ve alveolus
içerisinde merkezi yerdeki hücrelerin hacimlerinin artmasına bağlı olarak genel
basınç yardımcı olur.
Ter Bezleri
Yapılarına ve salgı tiplerine gore ter bezleri 2 tiptir.
 Ekrin ter bezleri
 Apokrin ter bezleri
Normal eccrine (merokrin) tip ter bezleri dallanma göstermeyen, kıvrıntılı,
tübüler bezler olup, bütün deride yaygındır. Fakat tırnak yatakları üzerinde, dudak
kenarlarında, glans peniste ve kulak zarında bulunmazlar. El ayalarında ve ayak
tabanlarında en yaygındır. Sekresyon kısmı dermisin derininde veya hipodermisde
yer alır ve kıvrıntılı bir yığın halinde gözlenir. Boşaltıcı kısmı ya da duktusu hafifçe
kıvrıntılı bir şekilde seyrederek epidermise uzanır ve epidermis ile birleşir ve spiral
yaparak ter porları ile deri serbest yüzeyine açılır.
Bezin kıvrıntılı salgı kısmı tek katlı prizmatik ya da kübik epitel ile döşenmiştir,
bu epitel belirgin bir bazal lamina ile desteklenmiştir. Epitelde 3 belirgin hücre tipi
ayırt edilir:
1-Prinsipal (Berrak=Clear) hücreler: Seröz olup, boyları bezin aktivitesine
bağlı olarak değişkenlik gösterir. Çekirdek sferikaldir ve hücrenin ortasında yer alır.
Sitoplazma vakuollüdür. Sitoplazmada yağ damlacıkları ve ender olarak da pigment
granülleri bulunur. Hücreler arasında sekresyon kapillerlerini (hücreler arası
kanalikül) görebiliriz.
2- Musigenöz (Koyu) Hücreler: Seröz hücreler arasında dağılmışlardır
yaygın GER ve küçük, bazofilik sekresyon granülleri içerirler. Bu hücreler piramidal
şekilli olup, lümene bakan yüzeyinde mikrovilluslar yer alır. Hücreler mukoid
glikoprotein üretirler.
3- Miyoepitelyal Hücreler: Salgı hücreleri ile bunları saran bazal lamina
arasında kalan hattı işgal eden iğ şeklindeki hücrelerdir. Tübül etrafında longitüdinal
spiraller şeklinde bükülürler. Bu tip hücrelerin çekirdekleri ince-uzundur ve
sitoplazması koyu asidofildir. Bu hücrelerin özelleşmiş düz kas hücreleri oldukları
düşünülmektedir (Kasılmaları ile bezin salgısını boşaltmasına yardım etmektedirler).
Salgı tübülü daralarak ince-uzun boşaltıcı duktus şeklini alır, burada örtücü
epitel iki tabaka halinde düzenlenmiş koyu boyanan kübik hücrelerden meyana
gelmiştir. Duktus duvarının iç tabakasını oluşturan hücreler serbest yüzleri boyunca
özelleşmiş bir fibröz sınıra sahiptir.Bu sınıra yakın olan sitoplazma homojen görülür
ve tonofilaman yoğunlaşmasından dolayı koyu boyanır. Duktus bazal lamina ile
çevrelenmiştir. Epitel hücreleri ile bazal lamina arasında miyoepitelyal elemanlar
bulunmaz. Duktusun epidermis ile birleştiği yerde, duktus duvarını kaybeder ve epitel
içerisinde özel bir kanal halini alır. Ekrin bezler ısı regülasyonunda önemli rol oynar.
Normal ter bezleri (eccrine tip) merokrin tipte salgılamada bulunur. Fakat bazı
belirli bölgelerde daha büyük yapıdaki apokrin ter bezleri bulunur (aksilla, meme ucu
areolası, labia majora ve circumanal bölge). Bunların salgısı daha koyu kıvamlıdır ve
salgı aslında merokrin tip olmakla beraber apokrin olarak adlandırılır. Berrak
hücreler burada yoktur; musijenöz (koyu) hücreler sekresyon granüllerini ve pek çok
sayıda sekonder lizozomları içerirler. Bu büyük ter bezleri normal ter bezlerine oranla
daha az kıvrıntılıdır ve salgı kısmının lümeni daha geniştir. Ekrin bezlerden farklı
olarak apokrin bezlerde salgı ürünlerini lümenlerinde depolarlar. Miyoepitelyal
hücreler daha büyüktür ve epitelyal hücreler ile bazal lamina arasında daha tam bir
tabaka oluşturur. Dış auditory kanaldaki ceruminous bezler (kulak kiri salgısı=Wax)
ve göz kapakları kenarlarındaki Moll bezleri bu bahsedilen daha büyük ter bezleri
grubuna dahildir. Daha geniş ter bezleri küçük ter bezlerinin sulu salgısının aksine
daha visköz bir salgı üretirler. Daha küçük bezlerin salgısı sodyum klorid, üre,
amonyak ve ürik asitten oluşmuştur. Salgı stimulus (Kolinerjik inervasyon) süresince
devam eder ve miktarı saatte 2 litreye ulaşabilir. Terde sodyum klorid miktarındaki
anormal bir artış kistik fibrosis hastalığını teşhis etmektedir. Apokrin ter bezleri
pubertede fonksiyonel hale gelirler (koltukaltı ve kasık bölgesi) ve gelişimleri seks
hormonlarına bağlıdır. Dişilerde menstrual siklusa paralel olarak morfolojik ve
sekretuar değişikliklere uğrarlar. İnsanda maternal ve sosyal davranışları belirleyen
feromonların apokrin salgı ürünü olduğu düşünülmektedir. Ter bezlerinin sayısı
doğumda çok fazladır. Ter bezleri ılıman bölgelerde yaşayan insanlarda fonksiyonel
olarak inaktif hale gelebilir. Bununla birlikte ter bezlerinin sayısı, yetişkinliğe kadar
tropikal bölgelerde kalmış şahıslarda, yüksek oranda bulunur. Bu fenomen uzun
süreli aklimatizasyon olarak adlandırılır. Aşırı terleme su ile birlikte potasyum ve
magnezyum gibi elektrolitlerin kaybına neden olur. Normalde vücut deri ve akciğer
yoluyla günde 600ml su kaybetmektedir. Çevre ısı artışı terleme oranındaki artışla
regüle edilmektedir. Termoregülatör terleme önce alın ve kafa derisinde daha sonra
vücudun geri kalanında gerçekleşirken, imotional stress durumundaki terleme ise
önce el ayası ve ayak tabanında başlar.
DERİNİN KAN DAMARLARI, LENFATİKLERİ VE SİNİRLERİ
Kan Damarları
Deri kanını subcuteneous tabakadaki büyük arterlerden temin eder. Bu
damarlar yüzeysel olarak dallanma gösterir ve dallar dermis ile hipodermisin birleştiği
bölgede horizontal düzenlenme gösteren ve rete cutaneum adını alan bir ağ
oluştururlar. Bu ağdan köken alan dallar da ağın bir tarafına giderek subcutenocus
dokuyu, ter bezlerini ve daha derindeki kıl folliküllerini besler. Dermise doğru, diğer
tarafta ise dallar papillar ve retiküler tabaka arasında diğer bir ağ oluşturur (rete
subpapillare). Rete subpapillareden ayrılan küçük arterler papillalara gider ve kapiller
bir ağ oluşturur ve papillayı besler. Bu ağ aynı zamanda sebaceous bezleri (yağ
bezleri) ve kıl folliküllerinin orta kısmını da kanlandırır.
Rete subpapillare ile kanlandırılmış bölgelerin kanını toplayan venler hemen
papillanın altında bir ağ oluşturur. Bu ağ daha derinde yer alan ikinci bir ağ ile birleşir,
bunun vasıtası ile de 1. plexus, dermis ve hipodermisin birleşim yerinde bir 3. plexus
ile birleşir. 3. ağa ise yağ lobüllerinden ve ter bezlerinden gelen venler açılır. 3. ağdan
çıkan venler daha derindeki geniş venlerden oluşan ağa açılır ki subcuteneous
dokuda yer alır. Buradan kan arterlere paralel seyreden venlere boşalır. Derinin derin
tabakalarında arteriovenöz anastomozları yaygın olarak görülür ve burada ısı
düzenlenmesinde bir rol oynarlar. Özellikle bu anastomozlar el ve ayak
parmaklarında çok sayıdadırlar.
Lenfatikler
Lenfatikler papillalarda endotelle döşeli yarıklar şeklinde başlar ve papillar
tabakadaki horizontal lenf kapillerleri ağına açılır. Bu ağ subcuteneous dokuda yer
alan daha büyük lenfatiklerden oluşan bir ağ ile birleşir. Bu ağ aynı zamanda yağ ve
ter bezleri ile kıl folliküllerinin etrafındaki ince ağlardan da lenf sıvısı alır.
Sinirler
Deri ihtiva ettiği yardımcı organlarla birlikte dış ortamdan uyarı alır, dolayısı ile
duyu sinirlerinden oldukça zengindir. Subcuteneous dokuda geniş sinirlerden oluşan
demetler bulunur ki bunların da dalları retiküler, papillar ve subepitelyal hatlardaki
sinir ağlarına gider. Derinin bütün tabakalarında ve hipodermiste çeşitli şekilde
sayısız sinir sonlanmaları bulunur. Aynı zamanda epidermis içinde veya yakınında
yer alan çok sayıda myelinsiz serbest duyu sinir sonlanmaları yanında kıl folliküllerini
inerve eden pek çok lifler de görülmektedir. Duyu liflerine ilaveten kan damarlarına,
arrektör pilorim kasına ve ter bezleri salgı hücrelerine giden efferent sempatik lifler de
deride yer alır.
KAYNAKLAR
1- MH Ross, W Pawlina. Histology a Text and Atlas, 6th Edition. Wolters Kluwer,
Lippincott Williams&Wilkins, London, 2011.
2- TS Leeson, CR Leeson, AA Paparo. Text and Atlas of Histology, 6th Edition.
WB Saunders Company, Tokyo, 1988.
3- A Stevens, J Lowe. Human Histology, 2th Edition. Mosby, Newyork, 1997.
4- WM Copenhaver, DE Kelly, RL Wood. Bailey’s Textbook of Histology, 17th
Edition. Williams&Wilkins, London, 1979.
5- DH Cormack. Ham’s Histology, 9th Edition. JB Lippincott Company, Sydney,
1987.
6- W Bloom, DW Fawcett. A Textbook of Histology, 9th Edition. WB Saunders
Company, Philadelphia, 1962.
7- AL Kierszenbaum, LL Tres. Histology and Cell Biology: an Introduction to
Pathology, 3th Edition. Elsevier Saunders, Philadelphia, 2007.
8- LP Gartner, JL Hiatt. Color Textbook of Histology, 3th Editon. Elsevier
Saunders, Philadelphia, 2007.
9- LC Junqueira, J Carneiro. Basic Histology Text&Atlas, 10th Edition. McGrawHill
Companies, Chicago, 2003

Benzer belgeler

Deri ve Ekleri

Deri ve Ekleri DERİ VE YAN OLUŞUMLARI (İNTEGÜMENTLER) Deri vücudun dış yüzeyini sarıp toplam vücut ağırlığının %15-20’sini kaplayan en geniş organdır. Deri iki tabakadan meydana gelmiştir; 1-Epidermis: Ektodermde...

Detaylı

indir

indir DERİ VE YAN OLUŞUMLARI (İNTEGÜMENTLER) Deri vücudun dış yüzeyini sarıp toplam vücut ağırlığının %15-20’sini kaplayan en geniş organdır. Deri iki tabakadan meydana gelmiştir; 1-Epidermis: Ektodermde...

Detaylı