türkiye turizminin, tanıtım, pazarlama

Transkript

türkiye turizminin, tanıtım, pazarlama
TÜRKİYE TURİZMİNİN, TANITIM, PAZARLAMA
VE MARKALAŞMA STRATEJİSİ: ANKARA DESTİNASYONU
Konuşmacılar:
Yrd. Doç Dr. Gül Güneş; Atılım Üniversitesi İşletme Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölüm Başkanı
Meslek Yüksek Okulu Müdürü
Prof. Dr. Derman Küçükaltan; Oturum Başkanı, Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dekanı
İbrahim Yazar; Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdür Yardımcısı
Alper Maçkan; TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyesi
Seçim Aydın; Anadolu Turizm İşletmeciler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Volkan Altıntaş; Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanı ve Turizm Haberleri Gazetesi Akdeniz Turizm
Danışmanı
Hüsnü Gümüş; Atılım Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Yarı Zamanlı Öğretim Görevlisi
Yer: Atılım Üniversitesi Seyhan Cengiz Turhan Konferans Salonu
Tarih: 09.04.2009
Sunucu: 2009 Akademik Yılı Bahar Dönemi Etkinlikleri kapsamında Turizm İşletmeciliği Bölümü
olarak gerçekleştirdiğimiz “Türkiye Turizminin Tanıtım Pazarlama ve Markalaşma Stratejisi: Ankara
Destinasyonu” konulu panelimize hoş geldiniz. Panelimize başlamadan önce açılış konuşmasını
yapmak üzere Bölüm Başkanımız Yrd. Doç. Dr. Gül Güneş‟i kürsüye davet ediyorum.
Yrd. Doç Dr. Gül Güneş: Sayın Konuklar, Sayın Konuşmacılar, Sevgili Öğrencilerim, hoş geldiniz.
Bugün burada Turizm Haftası etkinlikleri kapsamında gerçekleştireceğiz bu paneli. Ama Turizm
Haftası‟nda tahmin edersiniz ki birçok etkinlik olduğu için biz çakışma olmaması açısından panele 9
Nisan günü olarak erken bir tarihe almayı uygun gördük. Konu olarak da Ankara Destinasyonu için
oldukça güncel olan Pazarlama ve Markalaşma Stratejileriyle ilgili bir konu seçtik. Açıkçası bununla
ilgili gelişmeleri açıklamadan önce ben buradaki sayın konuklarımıza bölümümüzle ilgili kısa bir
tanıtımda bilgi verme sunuşunda bulunmak istiyorum. Çünkü bölümümüz 2000 yılında eğitime başladı.
4 yıllık eğitim veren Turizm İşletmeciliği Bölümü birçok bölümümüzde olduğu gibi yabancı dilde eğitim
veriyor, İngilizce olarak. Öğrencilerimiz 3. yıldan itibaren ikinci bir yabancı dil öğreniyorlar. Bu sene
daha çok Fransızca ve Almanca‟yı tercih ettiler. Gönül ister ki zaman içerisinde çok daha güncel olan
Rusça‟yı da diğer dilleri de öğrenebilsinler. Tabii bunun için öğretim üyesi bulmak da önemli olabiliyor.
Bunun yanı sıra ben burada 2007 Aralık ayından itibaren Bölüm Başkanlığı görevini devraldım ve
2008 yılından itibaren ne tür ilerlemeler kaydettik o konuda çok kısa bir bilgi vermeden
geçemeyeceğim. Çünkü öğrencilerimiz de söz konusu gelişmenin çok farkındalar ve çok destek
oluyorlar ki açıkçası biz Turizm İşletmeciliği ekibi ve öğrencileri olarak mesleğimizin bilincine vardık;
çok daha güzellikler olduğuna farkına vardık mesleğimizde. Çünkü genelde Turizm İşletmeciliğinde
bazen otel yönetimi şeklinde de algılanabiliyor bu meslek. Ama birçok çalışma alanlarının da
olabileceğini gördü öğrenciler zaman içerisinde ki çevre duyarlı turizm yaklaşımı kapsamında son
yıllarda özellikle beş yıldızlı otellere verilen bazı sertifikalar ve benzerleriyle de ön plana çıkan çevre
duyarlı oteller ve enerji etkin oteller ve benzerleri konusunda da bilinç sahibi olmaya başladılar. Bu
dönem bitirme tezleri kapsamında öğrencilerimiz Agroturizm, Kültür Turizmi, İnanç Turizmi gibi Türkiye
için aslında çok ön plana çıkması gereken ve Türkiye‟nin turizm sektöründe rekabet avantajı
yakalayabileceği birçok konu hakkında çalışmalar yapıyorlar ve gerçekten çok azimli çalışıyorlar bu
süre içerisinde. Öğrencilerimiz şuan 70 öğrenci toplam, açıkçası biz küçük bir aileyiz diyorum ben
buna. Ama birbirine kenetlenmiş bir aileyiz. Geçen sene bütün açtığımız öğrenci kontenjanları doldu.
Giderek çok daha iyiye gittiğimize inanıyorum. Bunlardan en güzel gelişmeler bizleri çok mutlu eden
öğrencilerimizin her pazartesi öğretim üyelerimize kendi hazırladıkları yemeği servis edecek şekilde
hazırlanmaları ve bunda da Sheraton‟ın baş aşçısı Zeki Usta‟dan ve bölümümüzün değerli öğretim
görevlilerinden Gonca Hoca‟dan destek almaları ders kapsamında bunu gerçekleştirmeleri gerçekten
bizim için onur verici bir ilerleme.
Onun haricinde öğrencilerimizle geçen sene mayıs ayında Kastamonu‟ya bir arazi gezisi
gerçekleştirdik. Biliyorsunuz Kastamonu ve Bartın‟da yer alan Küre Dağları milli parkı bizim ilk “theme
park” aday alanlarımızdan bir tanesi. Yani kıyılarda nasıl mavi bayrak veriyorsak kıyılarımıza korunan
alanlar için de bu tür sertifikalar söz konusu; Avrupa‟da korunan alanlar arasında milli parklar ve
benzerleri arasında çalışma alanı geliştirmek için. Dolayısıyla Küre Dağları buna ilk aday alan, bu
yüzden arazi gezimizi oraya düzenledik geçen sene, çok verimli geçti. Valla Kanyonu olsun;
konakladığımız Paşa Konağı olsun, Eko Turizm Merkezi olsun öğrenciler için çok büyük deneyimler
oldu ve kendileri şunu ifade ettiler, Türkiye‟de yaşamamıza rağmen bilmediğimiz ülkemizin gerçekten
1
takdire değer birçok noktaları var. Bunları insanların özellikle ilerde de göreceklerine inanıyorum, yurt
dışına gittikçe daha çok inanıyorum; ülkemiz her konuda bütün kaynaklarıyla gerçekten
kabullenebilmesi gereken sahiplenebilmesi gereken ama doğru stratejileri ve politikalarında bir yandan
uygulanması gereken bir konumda. Özellikle turizm sektöründe bu anlamda çok büyük rekabet avantaj
yakalayabileceğimize inanıyorum ki 2008 yılında Amerika‟da başlayıp tüm Avrupa‟ya yayılan bizi çok
büyük etkisinde bırakan ama geçen sene turizm sezonu kapanmadığı için veya kapandıktan sonra
ortaya çıktığı için etkileri, bizim henüz bu sene gözlemleyebileceğimiz ekonomik krizin turizm alanında
insanların tercihlerini ne derece etkilediğine baktığımızda da yine görüyoruz ki Kültür Turizmi ön plana
çıkacak, İnanç Turizmi ön plana çıkacak, kısa mesafeler önem kazanacak ki biz bu durumda Avrupa
Rusya ve benzerleri için çok önemli bir pazar oluşturacağız. Bunun yanı sıra yeşil tercih artacak.
Yeşile olan tercih nedir bunlar? Milli parklarımız, korunan alanlarımız ki 40 tane milli parkımız var, tabii
ki bunun yanı sıra flora ve fauna anlamında çok güçlü bir ülkeyiz. Üç kuş gözlem yolu üzerinde yer
almamız sırf kuş gözlemcilerin için bile ülkemizi tercih etmeleri için bir neden bunu zaten birçok
noktalarda gözlemliyoruz ve burada kastettiğimiz çok daha kaliteli ve eğitimli aynı zamanda ülkemize
çok daha fazla döviz bırakabilecek ve kültürel yerel değerlere saygılı turist. Bunun yanı sıra Avrupa‟nın
tümünde 12 bin olan bitki sayısı bizde 10 bin yani biz Avrupa‟nın tüm ülkelerinin dörtte üçünden fazla
bitki varlığına sahibiz ve bunların birçoğu endemik yani sadece yetiştikleri yörelerde bulunabilen başka
yerlerde aynı koşullar sağlansa da yetişmeyen bitkiler. Dolayısıyla gerçekten eğer değerlerimizin
farkına varırsak çok önemli bir ülkeyiz. Gelelim Ankara Destinasyonu‟na niye böylesi önemli konuda
size seçtik. Bu konuda Volkan Altıntaş Bey var birazdan tanışacaksınız kendisiyle hem turizm
haberlerinde hem de Akdeniz Üniversitesi‟nde görev yapıyor kendisi. Aralık ayı içerisinde Balıkesir‟de
Ayvalık Destinasyonu‟yla ilgili bunun benzeri bir çalışma gerçekleştirildi ve orada da Ayvalık
Destinasyonu incelendi 2008 turizmi özelinde ve Volkan Bey‟le biz ocak ayı içerisinde böyle bir
görüşme yaparken nisan içinde biz gönüllü olduk. Turizm Haftası‟na denk geldiği için o da sağ olsun
Ankara Destinasyonu bizimle çalışmayı tercih etti onun için de çok teşekkür ediyoruz kendisine.
Dolayısıyla bu şekilde başladı bizim çalışmalarımız. Ben açıkçası Ankara için de birkaç şey demeden
geçemeyeceğim, tabii açılış konuşması aldım çok uzun konuştum ne olur kusura bakmayın. Ama
Ankara‟da yaşayan bir insan olarak birkaç şeye değinmeden geçemeyeceğim. Ankara‟da beni son
yıllarda özellikle üzen en büyük nokta 2000 yılında NATO Burslu olarak Amerika‟da bulunmuştum ve
orada insanların alışveriş çılgınlığını hayretler içerisinde izliyordum. İnsanların elektronik eşyaları çok
komik fiyatlara satıldığı günler sabah saat 5‟te 6‟da o dükkanların önünde oluşturduğu kuyruklar hafta
sonları sadece hafta sonlarını geçirmek için sürekli alışveriş merkezlerine gitmeleri çocuklarıyla birlikte
beni çok şaşırtmıştı.
Nasıl bu kadar tüketici ve nasıl bu kadar satın almaya düşkün bir toplum olabilir diye üzülmüştüm.
Açıkçası sene 2009 Ankaralı olarak çok farkımız yok çünkü benim de iki oğlum var; biri 10, biri 6
yaşında şanslılar ki ben onları biraz Gölbaşı‟na başka yerlere açık yeşil alanlara götürmeye
çalışıyorum. Çoğu arazi çalışmalarında hep yanımda götürüyorum ki birazdan size çok kısa olarak
birkaç slaytla değineceğim. Ankara‟nın çok yakınında bilmediğimiz birçok yerler var. Bu alışveriş
merkezlerine kendimizi kapatmak yerine tüm dünyanın „slow cities‟ diye „Burger King‟leri bu tür yaşam
tarzını reddettiği bir dönemde gerçekten tüketici bir toplum olmak yerine gerek siyasi anlamda, gerek
Ulu Önder Atatürk‟ün Anıtkabir‟inin burada bulunması nedeniyle bence aynı zamanda başkent oluşu
nedeniyle çok önemli bir kimliğe sahip olan Ankara‟ya bunu yapmamızın bir haksızlık olduğunu
düşünüyorum. Çıkrıkçılar Yokuşu, Saman Pazarı, Ulus yani buralar halen bizim için gerek tarihi,
gerekse kültürel özellikleriyle ön plana çıkan yerler bugün kalkıp 100 km uzaklıkta Beypazarı‟na gitme
imkanınız var. Bugün kalkıp gene çok yakınınızda Kızılcahamam‟daki Soğuk Su Milli Parkına gitme
imkanınız var. Dolayısıyla aslında alternatiflerimiz o kadar fazla ki ben Ankara‟yı bunlarla tanımak
istiyorum. Ankara‟nın belirli bir siyasi kimliği de çok önemli biliyorsunuz Amerikan Başkanı geldi geçen
hafta içerisinde hepimiz yoğun olarak yani bu hafta hissettik bunun etkilerini ve orada gördük ki aslında
o konuşmayı yapmak için belki birkaç saatliğine uğradı buraya. Ama o dönem içerisinde orada
karelere yansıyan birkaç görüntüden belki Türkiye‟yi Ankara‟yı tanıdılar. Dolayısıyla aslında bizim Türk
insanı olarak tanınmaya da çok ihtiyacımız var. Çünkü en büyük eksikliklerimizden bir tanesi ne yazık
ki turist sayılarını her zaman telaffuz ediyoruz ama gelen turistlerin eğitim düzeyini hiç konuşmuyoruz
bir. İkinci olarak, neden gelip dört ve beş yıldızlı otellere çok düşük ücretlerde kapanarak otelin
dışarısına çıkmıyorlar; Türk kültürünü neden tanımaya kendilerini yöneltmiyorlar, bunları da konuşmak
gerektiğine inanıyorum. Tabii ki aslında belki bu da zamanında turistleri yürüyen bir cüzdan gibi görüp
üzerine atlamamızdan kaynaklanan bir sonuç da olabilir. Dolayısıyla şunu söylemek istiyorum her türlü
belirleyeceğimiz strateji ki bu turizm alanında da geçerli, bu konuda bakanlıkla yapılan 2023 Turizm
Vizyonu çok başarılı bir çalışma uzun soluklu düşünmemiz gerekiyor.
2
Beypazarı‟nı biliyorsunuz jeomorfolojik yapısı çok önemli ama Beypazarı‟nda değinmek istediğim bir
nokta, Beypazarı eğer bu anlayışla devam ederse Safranbolu‟dan bir farkı kalmayacak kanımca.
Çünkü şuanda sadece insanların uğrayıp bir günde bir paket program dahilinde tarihi yerlerini ziyaret
edebilecekleri, yiyeceklerini yöresel yiyeceklerini tadabilecekleri, gümüş işçiliğine ilişkin örnekleri satın
alabilecekleri bir mekan olma yolunda. Fakat Beypazarı‟nda bunun yanı sıra çok başarılı şeyler de
başlatıldı. Neden? Çünkü turizmde
hepinizin bildiği gibi önemli olan geceleme
sayısını
arttırabilmek
bu
anlayışı
değiştirmek anlamında Beypazarı‟nda
İnözü Vadisi var. Çok değerli bir alan sit
alanlarıyla bitki ve hayvan varlığıyla
özellikle kuş gözlemi için çok değerli bir
alan, dolayısıyla bu alana ön plana
çıkarılırsa insanlara alternatif bir takım
aktiviteler sunulursa ve bu şekilde
insanların Beypazarı‟nı günü birlik değil,
konaklamalı ve uzun süreli görmeleri
sağlanırsa bu çok önemli olacak.
Şimdi burası da Beypazarı‟nda Karaşar
Beldesi halkının kullandığı Eğri Ova
Yaylası. Ankara‟dan 100 km gidiyorsunuz sonra da 25 km gitmeniz gerekiyor ki arabanız varsa tahmin
edin ki sabah kahvaltıya çıkmış gibi Beypazarı‟ndasınız. Tabii şimdi siz diyebilirsiniz ki hadi yaylanın
Karadeniz‟deki yaylalardan kıyaslandığında çok da fazla üstünlüğü olmayabilir. Ama bu Bolu Ankara
arasında geçiş bölgesinde aslında Ankara‟da yakınımızda çok büyük bir nimet ve bu yaylanın
güzelliklerini neler burası Karaşar halkının oturduğu belde ve burada da tarihi mekanlar var. Aynı
zamanda tarihi eserler var ve bu beldenin ki –doktora tezimde de ben bu alana çalıştım çok büyük
zevk aldım– en etkileyici ve en güzel özelliklerinden bir tanesi geçtiğimiz haftalarda buraya gitseydiniz
mart sonunda kardelenleri ve çiğdemleri burada bir halı gibi fotoğraflayabileceğiniz ve adeta mest
olabileceğiniz bir görünüm mevcuttu. İşte burada şuanda gördüğünüz bu endemik olan değil, çiğdem
ile ilgili olan örnekler biliyorsunuz Crocus Ankara çiğdemi endemik bir bitki burada özellikle Belen Ova
var. Bu yayla civarında çok yoğun olarak görülüyor. Burada belki tek bir örnekten belki insanı o kadar
etkilemiyor ama dediğim gibi bunların endemik olması yani yeryüzünden yok olduğunda başka
yerlerde bunları telafi etmenin imkanı olmaması bile korunmaları için bir neden ve dediğim gibi Ankara
Çiğdemi Crocus Aneyrensis endemik bir bitki.
Aynı şekilde buradaki bitkilerden devam edersek
Galanthus yani Kardelen sizin bildiğiniz ismiyle
Galanthus Elwesn yani endemik bir bitki yani
dediğim gibi biz bir sabah kalkıp kar çamur
demeden Elmadağ yerine Elmadağ‟da güzel bir
seçenek Elmadağ yerine buraya gitsek böylesi
fotoğraflarda yakalayabileceğiniz tabii kar örtüsü
kalktıktan sonra orada birtakım yapay göletler
var. Balık tutmaya gelenler olabiliyor ve
böylesine doğal bir görüntü ve yaylaya çıkıyor
insanlar yaylacılık faaliyetleri için mayıs ayından
itibaren ve Ankara‟ya bu kadar yakın bir yer
dediğim
gibi
Beypazarı‟nın
halkıyla
konuştuğumuzda çoğu bu alanı biliyor ya da kullanmamış oluyor. Tabii ki halk aynı zamanda
ormancılık faaliyetleriyle geçinirken bir yandan da eğer turizm orada hareketlenirse bunun için de
alternatif geçim kaynakları yakalayabilecek. Ben dediğim gibi bu görüntüleri çok hızlı geçmek istiyorum
ama gerek orman ekosistemi gerekse diğer açılardan çok önemli bir alan. Mesela kuşburnu
biliyorsunuz Rosa Canina kuşburnunun biz burada baharatçılardan benzeri yerlerden doğalını bulmak
için uğraşıyoruz. Oradaki insanlar bunun gayet güzel kuşburnuna sahipler kaynatıp içmeleri mümkün
sadece o insanların bir şekilde organize olup kendi aralarında bunları akıllı pazarlama stratejilerini
pazara sunmaları sağlanılacak bunun için uzun soluklu stratejiler gerekecek. Gene Muscari Dağ
Sümbülü aynı şekilde orada görebileceğiniz bitki örneklerinden bazıları kısacası dediğim gibi oradan
görüntüler yayla şenlikleri çok meşhur ama şuanda kendi halkları gidiyor.
3
Böylesine güzel bir doğa ben genellikle Beypazarı Meslek Yüksekokulu Turizm Rehberliği öğrencileri
de buradan haberdar değil onları bu alana trekkinge götürüyorum. Dolayısıyla 10 km‟lik yaklaşık
yürüyüş yapıyoruz. Yerel halk her yerde var Karaşar‟da da var, Kastamonu‟ya gittik öğrencilerim
bunun örneklerini gördüler. Dolayısıyla o yörede yaşayan insanların duygularına, düşüncelerine,
beklentilerine saygılı olmamız gerekiyor. Tabii ki biz akademisyenler ideali ortaya koyabiliyoruz ama
bunları göz ardı etmemek gerekiyor ve sonuçta bütün bunların birleşimiyle sürdürülebilir bir turizm
gelişim stratejisi ortaya koymak gerekiyor. Bu Ankara destinasyonu için de geçerli bunun içerisinde
birazdan uzmanlarımızın değineceği pazarlama stratejileri, tanıtım stratejileri gruplarıyla olan
çalışmalar ve diğerleri çok büyük önem taşıyacak. Ben son olarak şunu söylemek istiyorum. Gerek
sivil toplum kuruluşları gerek akademik camia, gerekse turizm sektöründen bize katkı veren herkese
ben çok teşekkür etmek istiyorum. Bu konuşma için aramızda bulunan bize katkı veren ve bu
organizasyonu gerçekleştiren Şule Tuzlukaya ve Gülçin Gökmen Araştırma Görevlisi arkadaşımıza,
öğrencilerime, Merve Başağaç‟a, Eren‟e (size sunumları gerçekleştiriyor), Nilüfer‟e dışarıda
kayıtlarınızı alan Eda‟ya onun haricinde Otan‟a ben bu organizasyonu gerçekleştiren herkese çok
teşekkür etmek istiyorum. Onun haricinde diyorum ki ne olur gelecek nesillere güzel bir Ankara
bırakalım. Biz kültürel değerlerimizi ve her türlü değerlerimizi kaybedersek bunun geri dönüşü mümkün
olmayacak. Teşekkür ediyorum.
Sunucu: Yrd. Doç. Dr. Gül Güneş Hocamıza teşekkür ediyoruz. Sizleri daha fazla bekletmeden
panelimizi başlatmak üzere Oturum Başkanımız Trakya Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Derman Küçükaltan‟ı panelistlerimiz Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdür
Yardımcısı Sayın İbrahim Yazar‟ı, TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Alper Maçkan‟ı, Anadolu
Turizm İşletmeciler Derneği Başkanı Sayın Seçim Aydın‟ı, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Elemanı ve
Turizm Haberleri Gazetesi Akademik Turizm Danışmanı Sayın Volkan Altıntaş‟ı ve Atılım Üniversitesi
Turizm İşletmeciliği Bölümü yarı zamanlı Öğretim Görevlisi Sayın Hüsnü Gümüş‟ü yerlerine davet
ediyorum. Panelimize başlamadan önce Oturum Başkanımız Prof. Dr. Derman Küçükaltan‟ın kısa
özgeçmişini sizlerle paylaşmak istiyorum. Panelistlerimizin özgeçmişlerini ise panel süresince Sayın
Derman Hocamız tarafından sizlerle paylaşılacaktır. Prof. Dr. Derman Küçükaltan 1962 yılı Üsküdar
doğumludur. Prof. Küçükaltan Lisans öğrenimini Marmara Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı
Bölümünde tamamlamış. Yüksek Lisans ve Doktora derecelerini ise Turizm alanında almıştır. Birçok
ulusal ve uluslararası yayını ve bildirileri olan Prof. Küçükaltan halen Trakya Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığı görevini sürdürmektedir.
Prof. Dr. Derman Küçükaltan, Oturum Başkanı: Sayın Rektör Yardımcım, Çok Değerli Konuklar,
Sevgili Öğrenciler; panelimize başlamadan önce Atılım Üniversitesi‟nin bu organizasyonunda
bulunmaktan duyduğum mutluluğu özellikle belirtmek isterim ve bu organizasyonun şuana dek
başarıyla gerçekleşmesinde büyük emeği geçen Sayın Yrd. Doç. Dr. Gül Güneş hocamıza çok değerli
arkadaşımıza ve ekibine ben herkesin huzurunda teşekkür ediyorum. Çünkü biliyoruz ki bu gibi
organizasyonları yapmak adı panel de olsa, sempozyum da olsa, kongre de olsa kolay işler değil. Ama
görüyorum ki Gül Hanım bunu iradesiyle başarıyor, kendisini ben bir kere daha kutluyorum. Gül
Hocamın söylediği sözlerden hareketle markalaşmayla ilgili bir iki hususu belirtmek istiyorum.
Gül Hoca sunumunda özellikle bazı yerlerden söz etti ve buradaki Ankara Destinasyonundaki küresel
motifliliği, kültürel motifleri ön plana çıkması gerektiğini söyledi. Doğrudur. Bizim markalaşma
dediğimiz husus aslında bir farklılık yaratma yani ürüne yönelik bir farklılık yaratma tabii bu logo
şeklinde olabilir başka bir şekilde olabilir. Ama ben her zaman şunu söylüyorum. Öğrencilere derslerde
ben şunu söylerim: Arkadaşlar küreselleşmeyi nasıl buluyorsunuz ya da küreselleşme deyince ne
anlıyorsunuz? Tabii İşletme Fakültesi öğrencisi diyor ki “hocam küreselleşme şöyle kötü bir olgudur,
şöyle yapıyor, öbürü diyor ki bu şekilde.” Ben onlara her zaman şunu tavsiye ediyorum: Küreselleşme
bir rüzgarsa özellikle 90‟lı yıllardan sonra hızlanan yeni dünya kavramıyla ortaya çıkan bir akımsa bu
olayı ideolojik açıdan bakmadan, ideolojik açıdan yaklaşmadan artılarıyla eksileriyle değerlendirmek
lazım. Evet, eksileri var bunu kabul ediyoruz ama bu da dünya gerçeği bütün dünyayı sarıyor sarmış
durumda ve saracak da böyle gözüküyor. Peki, bu küreselleşme dediğimiz kültür nedir? Tek tip
tüketim kültürü söylerim öğrenciye ADİDAS ayakkabılar, NIKE eşofmanlar tek tip tüketim kültürü ve
beş yıldızlı oteller şunlar peki bu küreselleşme rüzgarından madem ki markalaşma bir farklılık yaratma
ürünü, o halde ben şunu söylüyorum: Artık turizm ürününde, turizmde ürünü farklılaştırabilen yöreler
ön plana çıkacaktır. Az önce Gül Hocamın anlattığı husus bu. Yani küreselleşme rüzgarından yöresel
kültürü koruyabilmeyi başarabilen ülkeler ve bölgeler avantajlı hale dönüşeceklerdir. Dolayısıyla her
kriz bir fırsattır bunu biliyorsunuz. Ama küreselleşme eğer bugün bir krizse benim öğrencilere
söylediğim özellikle ideolojik yönden yaklaşan küreselleşme o zaman o krizi bir fırsat haline çevirelim.
Nedir o fırsat? Küreselleşme yani tek tip tüketim kültürünün yöresel kültürün ön plana çıkarılması
4
konusunda bir ikamesinin olması lazım. Safranbolu evleri az önce Gül Hocamızın söylediği burada
Haymana ya da Beypazarı Ankara‟nın değişik yerleri ben Edirne‟de hafta içinde bulunuyorum. Hafta
sonları İstanbul‟da yaşıyorum. Ama şunu söyleyeyim Sayın Genel Müdür Yardımcımız yemekte
sohbet ettik. O da Edirne‟yi gayet iyi biliyor. Biliyorsunuz 16 kent bugün Marka Kent, Turizm Bakanlığı
tarafından Marka Kent olacak iller arasına alındı bunlardan bir tanesi de Edirne. Osmanlı
İmparatorluğu‟na 93 yıl başkentlik yapmış değişik böyle kültürel motifleri var. Ama şunu özellikle
söylüyorum. Edirne‟de bir furya başladı ben kendi yaşadığım yerden örnek vereyim. Beş yıldızlı otel
yapalım dört yıldızlı otel yapalım. Bunu yapalım ama gelenler bilirler Sayın Genel Müdür Yardımcımız
da biliyor. Özellikle Edirne‟de Kaleiçi Semtinde eski tip evler var Safranbolu modeli peki bunlar neden
restore edilip turizme kazandırılmıyor artık ürünü farklılaştırmak lazım Edirne‟yi kültürel yönden ön
plana çıkarmak lazım. O nedenle şunu söylemeye çalışıyorum. Sanıyorum bu panel bu ayrımı son
derece güzel bir şekilde ve değerli katılımcılarla ortaya koyacaktır. Ona inanıyorum. Ben fazla sözü
uzatmıyorum. Zaten panel aralarında daha doğrusu sunum aralarında gerekli izahatlarda da
bulunmaya çalışacağım. Bazı saptamalarda da bulunmaya çalışacağım. Süreyi de almak istemiyorum
ama tabii dediğim gibi ürünü farklılaştırmak veya ne bileyim bu ürün eğitim sektörüne yönelik bir ürün
olabilir veya işte turizm sektörüne yönelik olabilir bu şekilde bunu farklılaştırmak önemli. Tabii bu arada
ben müsaade ederseniz bir hususu da belirtmek istiyorum. Buraya çok güzel duygularla geldim.
Gerçekten Gül Hocam benim eskiden beri tanıdığım çalışmalarını çok takdir ettiğim çok değerli bir
hocamız. Onunda bu programın başında olması tabii beni ziyadesiyle mutlu etti. Tabii farklılaştırmak
derken ya da markalaşmak derken benim özgeçmişimde onu söylemedik tabii benim özgeçmişimde
çok uzun yıllar ben Trakya Üniversitesi‟nde görev yaptım. Şuan İstanbul‟da bir özel üniversitede part
time olarak görev yapıyorum. Ama 2003–2006 arasında ben çalışmaktan her zaman onur duyduğum
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi‟nde görev yaptım 2003–2006 arası ve bugün şunu gördüm eğitimde
de markalaşma dedik. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi‟ni markalaştıran bir isimle karşılaştım bugün.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi iki dönem Rektörlüğünü yapmış Sayın Prof. Dr. Ramazan Aydın
Hocamız teşrif ettiler hem bu paneli görmek için hem de sanıyorum beni izlemek için gerçekten ben
çok duygulandım. Çünkü o üniversitenin eski konumunu ve 2003‟ten sonraki konumunu bildiğim için
çok farklı yerlere geldiğine inanıyorum ve bu markalaşmayı yaratan hocama da ben herkesin
huzurunda teşekkür ediyorum. Eğitimi de markalaştırmak önemlidir. O nedenle çok güzel duygular
kazandım çok teşekkür ediyorum. Ben fazla sözü uzatmıyorum. Hemen müsaade ederseniz ilk
konuşmacıyla panelimize başlayalım. Kültür ve Turizm Bakanlığı Genel Müdür Yardımcımız Sayın
İbrahim Yazar. Sayın İbrahim Yazar 1962 Yozgat doğumlu 93–96 yılları arasında Avusturya
Viyana‟da, 2000–2003 yılları arasında İsviçre Zürih‟te „Tanıtma Ataşesi‟ olarak bulunmuş. 20052006‟nın birinci yarısında Daire Başkanlığı görevi yapmıştır. Halen Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve
Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapmakta.
İbrahim Yazar: Çok teşekkür ediyorum. Ben de tüm katılımcılara ve öğrencilere teşekkürlerimi
sunuyorum. Değerli arkadaşlar başlığa baktığımızda Türkiye‟nin Turizm Tanıtım Markalaşma konusu
gündeme geliyor. Ben her toplantıya katılmadan önce toplantının konusunu alırım. Ona göre bir
hazırlık yapmaya çalışırım. Ama geldiğimde de oradaki atmosfer mutlaka benim konuşmamı
değiştirmeye iter beni, burada da öyle oldu. Gül Hocamızın sunumundan sonra bazı çağrışımlarla
hocamızın markalaşmayla ilgili bazı açıklamalarıyla ben de hazırladığım olayı biraz daha o konsepti
değiştirerek, farklı bir açıdan yaklaşarak Türkiye‟nin tanıtımı ve Türk Turizminin markalaşmasıyla ilgili
sizlere resmi anlamda Bakanlık anlamında yaptığım çalışmalar hakkında kısa bir bilgi sunmak
istiyorum. Arkadaşlar tabii ki bir ürünü kendi farklılığıyla ve nitelikli bir şekilde sunmak için çaba sarf
ediyorsunuz. Türkiye Turizmi özellikle 1980‟li yılların ikinci yarısından sonra bir ürün haline yeterli arz
kapasitesine ulaştıktan sonra dünya turizm piyasasına çıktı. Dünya Turizm Piyasasına ilk çıktığında bir
ülke olarak genel anlamda bir Türkiye Turizmi olarak çıkmaya çalıştık. O zaman ki şartlar itibariyle
öyleydi yani ayrıştırılmamış bir strateji anlayışı içinde Türkiye‟yi sunmaya çalıştık. Genel yaklaşımımız
şuydu Türkiye her şeye sahip bir ülke ve her türlü turizm imkanına sahip bir ülkeydi. Fakat 90‟lı yıllara
geldiğimizde bu durumun böyle olamayacağını fark ettik. Hem dünyadaki gelişmeler; yani yeni eğilim
ve beklentiler hem de bizim turizm sektörümüzün çok hızlı bir şekilde büyüme göstermesi mevcut bu
sektörün taleplerinin de yerine gelebilmesi için turizmin kısa dönemden daha uzun bir döneme
yayılması gerekliliği yani sahip olduğumuz konaklama tesislerinin dolabilmesi ve bunun uzun dönemde
bir turizm faaliyetini yapabilir haline gelebilmesi için turizm yeni eğilim ve beklentilerine cevap vermek
amacıyla turizmin çeşitlendirilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır. O anlamda da 90‟lı yılların başında
turizmin çeşitlendirilmesi faaliyeti ağırlık kazanmaya başladı. İçinizden bazı arkadaşlarımız
duymuşladır hocalarımız da bilirler o yıllarda ilk defa trekking, rafting gibi kavramlar bizim turizm
literatürümüze girmeye başladı hatta bizim basında bu biraz daha magazinsel bir biçimde yansıtılmaya
5
çalışıldı. Oysa o dönemde hem kongre turizmi olsun hem kış turizmi olsun veya turizmin diğer alanları
kıyı turizmi haricindeki diğer alanlar daha çok gündeme gelmeye başladı.
Şimdi 95‟li yıllara geldiğimizde de şöyle bir durum oluştu: Artık bizim turizmimiz belli bir noktaya geldi
bunu daha stratejik daha profesyonel bir yaklaşımla sunmamız gerekliliği bizim için elzem bir hale
geldi. Biz o zamana kadar kendi turizm ürünlerimizi dünya piyasasına çok profesyonel anlamda
sunmaya çalışıyorduk. Fakat geldiğimiz noktada farklı bir strateji daha doğrusu bir strateji değişikliğine
gitmemiz gerekti. Ürünlerimiz artık farklılaşmaya başlamıştı. Yani ayrıştırılmamış o stratejiden daha
belirli hedef kitlelere hitap edebilecek turizm çeşitliliğini yansıtan bir stratejiye geçmemiz gerekiyordu
ve profesyonel anlamda kampanyalarımızın hazırlanması gerekiyordu ve bu bilinçle özellikle 95‟li
yıllardan sonra çok daha profesyonel firmalarla çalışarak profesyonel kampanyalar hazırlamaya
başladık. O yıllardan itibaren daha doğrusu o yıllarda şöyle de bir şeyimiz vardı açmazımız vardı.
Bizim esas rekabet unsurumuz diğer ülkelerle fiyat konusuydu yani düşük fiyattı. Neden düşük fiyattı?
Şöyle bir zorunluluk ortaya çıkmıştı. Türkiye‟de yani özellikle 80‟li yılların sonuna doğru 90‟lı yıllarda
2000‟li yıllarda sürekli krizlerle karşı karşıyaydık. Terör krizidir, körfez krizidir, depremdir veya bir
başka olaydır sürekli iki yılda üç yılda; üç yıl bile sürmüyordu iki yılda bir krizle karşı karşıya kalıyorduk
ve sektör sürekli büyüyordu ve gelen turist sayısı sürekli artıyordu. Ama buna rağmen biz krizlerle de
mücadele ediyorduk. Hem krizlerle mücadele ediyorduk hem turizmi geliştirmeye büyütmeye
çalışıyorduk. Bu durumda bu düşük fiyat bizim için kaçınılmaz bir rekabet unsuru haline gelmişti.
Sektör yapılanıyordu. Yapılanmak durumunda borçlanıyordu ve o borçlanmada kendi hayatiyetini
sürdürmek açısından tek sarılacağı unsur olarak rekabet olarak fiyatı görüyordu fiyatı düşürdü ve
geldiğimiz 95‟li yıllardan sonra artık turizmi destinasyon odaklı ve düşük fiyat unsurundan da birazcık
daha uzaklaşarak sunmamız gerektiği anlayışı hakim olmaya başladı ve o yıllardan itibaren
markalaşma bizim turizm literatürümüze girmeye başladı. Turizm ürünümüzü markalaştırmamız lazım.
Yani biz bir ülke olarak bir tarih bekçisi olarak bir marka ülke olmamız gerekiyor. Bu anlamda bu
yaklaşımdan sonra artık biz turizmimizi çeşitlendirmiş ve profesyonel anlayışı hakim kılmış ve
markanın gerekliliği gerektirdiği unsurları da yerine getirme bilincinde olarak bir yeni vizyon bir yeni
strateji oluşturmuş olduk. Bir logo hazırlanması olayı şimdiye kadar ki yaptığımız tanıtım anlayışını
destinasyon odaklı yapmamız gerektiği bilinci ve o tarihten itibaren katıldığımız fuarlarda mümkün
mertebe yavaş yavaşta olsa ülkemizi belirli destinasyonlara bölerek pazarlamayı hedeflemeye
başladık ve o anlayış itibariyle de 2000‟li yıllara geldik. 2000‟li yıllarda sürekli bu destinasyon odaklı ve
markalaşma anlayışını geliştirmeye çalıştık. Hem bu konaklama tesisleri açısından böyleydi hem
bakanlık olarak bizim sunduğumuz hazırladığımız tanıtım stratejilerimiz tanıtım kampanyaları
açısından böyleydi. Yani ürünümüzün farklılığını biliyorduk. Ürünümüzün görece üstünlük yanlarını
biliyorduk. Ürünümüzün diğer ürünlere göre ayrıldığı noktaları biliyorduk ve onları yansıtmayı onları
kullanmaya çalıştık geldiğimiz noktada şöyle bir durum ortaya çıktı. Özellikle 2005 yılından itibaren
artık Türkiye‟de bir Türkiye Turizminin bir mastır planı oluşması gerekliliği ortaya çıktı. Hem o sektör
ifade ediyordu hem bunu basın ifade ediyordu hem de siz akademisyenler ifade ediyordunuz ve o
tarihten öncede bizim çalışmalarımız vardı ama o çalışmalar biraz daha yoğunlaşarak 2007 yılında ve
bütün taraflarında görüşleri alınarak bir 2023 Türkiye Turizminin Vizyonu oluşturuldu. Bu vizyon
çerçevesinde Türkiye‟nin Turizmi hem çeşitlendirilerek hem on iki aya yayılarak hem ülke düzeyine
yayılarak nasıl geliştirilmesi gerekliliği görüşünden hareketle bir strateji oluşturuldu. Yani sadece kıyı
turizmi değil, kültür turizmi, inanç turizmi, eko turizm veya termal turizm kış turizmi kongre turizmi
bütün imkanları kendi alanları içinden nasıl planlarız ve nasıl pazarlarız görüşü çerçevesinde yeni bir
vizyon oluşturuldu. Bu planlamaya göre artık noktasal planlamadan bölgesel planlama anlayışına ya
da sahip olunan potansiyel dikkate alınarak belirli koridor oluşturarak bu koridorları da oluştururken
benzer potansiyelleri entegre bir planlama anlayışı içinde bu koridorlar bu bölgeler oluşturulmaya
çalışıldı. Yani bir bölgeye termal turizm gelişim bölgesi ya da o bölgede eko turizm imkanları fazlaysa
eko turizm gelişim bölgesi ya da yayla turizmine imkan veriyorsa yayla turizmi koridoru gibi isimlerle
bölgeler oluşturuldu koridorlar oluşturuldu. Türkiye‟nin yeni bir turizm stratejisi oluşturulmaya çalışıldı.
Bir vizyon koyduk kendimize o vizyonda dedik ki artık Türkiye çok önemli bir tatil ülkesi ama bu tatil
ülkesi kendi vizyonunu şöyle oluşturması gerekiyor. Sürdürülebilir turizm yaklaşımı çerçevesinde
turizm sektörünü istihdamı ve Türkiye‟nin ekonomik gelişiminin öncü sektörü halinde alarak ve turist
sayısını ve turizm gelirlerini artırarak bir marka destinasyon olmaktır vizyonumuzu böyle kurduk. Marka
Destinasyonundan kastımız da tabii ki farklılığımızı vurgulayacağız ama marka dediğimiz zaman bir
ürünün nitelikli olması bir ürünün veya bir hizmetin farklı olması diğerlerinden ayrıştırıcı bir özellik arz
etmesi gerekiyor. Yani Türkiye dendiği zaman bizim hafızalarımızda şöyle bir şey olacak Türkiye evet
belirli hizmetleri belirli düzeyde alabileceğim bir yerdir, bu imaj bu anlayış herkesin kafasında oluşması
lazım. Bizde bütün sektör olarak devlet veya özel sektör böyle bir ayrım da yapmıyoruz aslında devlet
veya özel sektör olarak. Bu anlayışı hakim kılmaya çalıştık. Geldiğimiz noktada şöyle bir husus ortaya
çıktı. Biz dünyadaki tüm gelişmeleri takip ediyoruz bu dünyadaki turizm otoritelerin yayınlarını da takip
6
ediyoruz. Dünya Turizm Örgütü şöyle bir tavsiyede bulunuyor: Diyor ki siz artık kamu özel sektörle
işbirliği halinde faaliyetlerinizi sürdüreceksiniz. Biz bu anlayışı da kendi stratejik anlayışımız içine
yerleştirdik kamu özel sektör işbirliğini de uygulamaya çalıştık. Bir diğer gelişme de teknolojiden yeterli
derecede faydalanacaksınız. Yani internetin ülke tanıtımında veya ülkenin pazarlamasında tüm
imkanlarını en iyi şekilde kullanacaksınız. Bunu da kendi stratejimiz arasına yerleştirmiş
bulunmaktayız.
Konuşmamın başında dedim ki başlangıçta başka bir kurgu var bu konuşmamda onu değiştirdim
dedim. Şunun için değiştirdim, Gül Hocam bir şeyler anlattı bu Ankara‟nın yakınlarındaki bazı yerleri
çok özür dileyerek söylüyorum oraları ben de görmedim. Fakat geçenlerde bir toplantıya katıldım o
toplantıda dünyaca ünlü bir TUİK operatörü var sizler de ismini duymuşsunuzdur TUİK‟in ikinci adamı
şöyle bir şey konuştu Türkiye ile ilgili evet çok iyi bir ülkesiniz her şey çok güzel. Fakat sizde Life Style
eksiktir. Bunu geliştirmeniz lazım dedi. Aslında biz de bu eksikliği sektörle birlikte paylaşıyorduk. Bunu
değişik değişik söylüyorum. Bundan önceki bakanımız şöyle diyor bizim otellerimiz beş yıldız ama
sokaklarımız beş yıldız değil veya bazı duayenlerimiz bazı konuşmalarda diyordu ki Belek çok güzel
turizm alanı ama Belek‟te şöyle bir adım dışarı çıktığınız zaman farklı bir dünyayla karşılaşıyorsunuz.
Yani burada ayrı bir dünya var ve onun için de sayın hocalarımın söylediği gibi turist bir otele
kapanıyor. Otelden dışarı çıkmadan o ülkeyi görmeden geri kendi ülkesine dönüyor. Hayır şimdi biz bu
Life Style dedikleri ya da yaşam tarzı dedikleri sosyal alanların geliştirilmesi parklar veya diğer sosyal
alanların geliştirilmesi veya kültürel çeşitliliğin arttırılması gelen turistti de bizim sosyal yaşamımıza
entegre edecek faaliyetlerin oluşturulması gerekiyor. Şu andaki en büyük eksikliklerimizden biri budur.
2010 biliyorsunuz İstanbul Avrupa Kültür başkenti olarak seçilmiş bir şehir. İstanbul dünyanın sayılı bir
şehri fakat bu yasa çıktığında üç önemli görev verildi bu ajansa birincisi restorasyon renovasyon işleri,
ikincisi yurtdışında tanıtım faaliyetleri üçüncüsü de kültürel etkinliklerin çoğaltılmasıdır. Bizim
dünyadaki İstanbul‟a benzer şehirlere baktığımız zaman kültürel etkinlik sayısına baktığımız zaman
aradaki fark çok belirgin şekilde ortaya çıkıyor.
Yani bizim sadece hafta sonu alışveriş merkezlerinden başka yerlere de gitme imkanlarımız olabilmeli
bunun dışında sadece bunu şehir içi olarak söylemiyorum. Ankara‟nın dışında buradan çıktığımız
zaman nereye gideceğiz? Yani bir botanik bahçesi gibi bir böyle buna benzer alanların biraz daha az
olması Ankara açısından da bizi belki daha farklı düşünmeye zorluyor.
Oturum Başkanı Prof. Dr. Derman Küçükaltan: Sayın Yazar konuşmasında turizmin
çeşitlendirilmesinden bahsetti. Ülkesel tanıtımların artık bakanlık tarafından bölgesel tanıtıma
geçildiğinden söz etti ve sadece otellerdeki standarttın yükseltilmesinde değil aynı zamanda otel
dışındaki yaşam standardını yükseltilmesinden bahsetti. Ben kendisine şu açıdan katılıyorum. Turist
için eğer markalaşma bir imajsa marka bir imajsa ki öyle özellikle turist için Türkiye imajı ben her
zaman şunu söylüyorum o turisttin Türkiye sınır kapısından girdiği anda başlar. Bir hafta sonra, üç gün
sonra, beş gün sonra sınır kapısından çıktığı anda son bulur. O arada geçen süre turist için Türkiye
imajıdır. Sade vatandaşın, esnafın davranışı, sokaktaki sade vatandaşın davranışı, rehberin davranışı,
otelcinin davranışı turist için bir Türkiye imajıdır. Dolayısıyla sanıyorum imaj konusu bundan sonraki
konuşmalarda da geçecek. Markalaşmanın en önemli unsurlarından bir tanesidir. O nedenle gerçekten
sadece otel işletmelerindeki standardın değil, sokaklardaki standardın da yükseltilmesi gerekiyor. Bu
turist dediğim gibi sokaktaki sade vatandaşla da muhatap olan kişidir.
Şimdi ikinci konuşmacımız benim önümdeki listeye göre Sayın Alper Maçkan. Alper Maçkan turizme
üniversite yıllarında yurtdışı tur liderliğiyle başlamış. 1975 yılından buyana turizm ve seyahat
acenteciliği mesleğini sürdürüyor. Gazetecilik deneyimi nedeniyle turizm konusunda araştırma ve
yazarlık görevlerinde bulunmuş. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu, yurtdışında pazarlama
tanıtım eğitim seminerlerine katılmış ve iki dönemdir de Ankara Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanlığını
yürütüyor TÜRSAB‟ın. Misyon Turizm Organizasyon ve Tanıtım Limitet Şirketi ortağı olan Alper
Maçkan İngilizce biliyor. TÜRSAB‟ın da Yönetim Kurulu Üyesi.
Alper Maçkan: Tabii bu yolda önce iki dönem Ankara Bölgesel Yürütme Kurulu Üyeliği yaptım ama
geçtiğimiz seçimlerde TÜRSAB Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildim. Arkadaşlarımdan özür diliyorum
çünkü internette gerçekten de bu yazıyor böyle ama daha sonraki gelişmeler demek ki eksik kalmış
onu düzeltmeliyiz. Gül Hanım öyle güzel anlatınız ki sanıyorum biraz egoistlik, bencillik olacak ama
bunu ben hücrelerime kadar hissettim. Çünkü ben gerçek Ankaralıyım. Şimdi burada bir anket yapsak
çoğu dostlarım Ankara‟ya dışarıdan gelip yerleşenlerdir. Ama ben koyu bir Ankaralı olarak çok
üzüldüğümü söylemek istiyorum yıllardır. Ankara için yapılanların az olduğunu söylemek isterim.
Bölgesel Yürütme Kurulu Başkanı olunca Ankara‟da ilk konuşmamda şöyle bir şey dile getirmiştim.
7
Ankara‟nın sakini değil, sahibi olalım diye. Bu Turizm Haftasıyla bir gazeteye iki tane yazı vermiştim,
birisi sağlık turizmiyle ilgili, birisi de markalaşmayla marketingle ilgiliydi. Ankara‟yı şöyle bir gezerken
arkadaşlar üniversite yıllarından beri değişen Ankara‟nın ne yazık ki güzelleşmediğini görüyorum.
Bırakın çevresini Ankara‟nın merkezinde bir turistti gezdirirken bile otobüsün önünde rehber
arkadaşımız ya da estetik açıdan kaybolan bir Ankara‟yı görüyorum. Gül Hanımın çok güzel anlattığı
gibi eski ve yeniyi turistte birleştiremiyorum. Bu anlatılanların dışında İpek Yolunun üzerinde bir Ankara
ve son geldiğimiz yer Kıbrıs‟ta Psikiyatri Kongresini organize eden bir firmanın da genel müdürü bu
arada alışveriş turizminden söz etti. Bizi yaylalara davet etti. Ankara‟nın çevresel zenginlikleri işaret etti
ama ne yazık ki bu alışveriş hastalığı da panellerde hocalarımdan öğrendiğim kadarıyla bir ruhsal
bozukluk olsa gerek. Demek ki Ankara‟da yapılan alışveriş merkezlerinde de bunu yaşıyoruz. Genç
arkadaşlarım burada fazla olduğu için önce TÜRSAB‟ı biraz anlatmak istiyorum. 74 yılında kurulmuş
5.500 tane acenteyi çatısı altına toplayan bir kuruluş düşünün ve Türkiye‟de yasayla kurulan tek sektör
bu yasanın da sayısal anlamda 1618 nolu yasa diyebiliriz, bütün bu acentelerin de bu çatı altında
toplandığını size özellikle belirtmek istiyorum. Amaç tabii haksız rekabeti önlemek ve bakanlığımıza
zaman zaman da yaptıklarımızla ilgili faydalanmak, bilgi vermek olduğunu burada vurgulamak
istiyorum. Evet, tek sektör yasayla kurulan o yüzden de bu büyük camia yaklaşık 38‟de endüstri
diyebiliriz adına ve kuruluşu da besleyen kan veren, can veren, hızlandıran bir kurum TÜRSAB kamu
niteliğinde bir kuruluş. Türkiye‟de yıllar önce bu sıralarda oturduğumuz zamanlarda pasaportumuzu hiç
saklamadık ama Türkiye‟nin yoksulluğuyla, turizm eksikliğiyle öğrenemezdik bunu doğrusu. Ama şimdi
o yıllardan ben bu yıla geldiğimde 1 milyon nitelikli yatak kapasitesini görünce turistlerin ülkemize
geldiğinde mimari harikası olan otelleri gördüğünde ağızlarının açık kalışına onları uzaktan izlemenin
zevkine eriyorum, şimdi her şey çok güzel ve Türk Havayollarının uçak filosu yanılmıyorsam 137 en
son iki tane daha uzun menzilli uçaklar eklendi ve bunlar en uzaklardan en uzak destinasyonlardan
Türkiye‟ye turist getirecekler. Bunları yaşamak çok güzel ama karayolumuza baktığımızda 60 bin tane
otobüs yetmeyen yollarda 40 bin küçük otobüs görsek de Türkiye‟nin neden böyle yapılandığını
turistlere neden böyle geçtiğimiz yıllardan önemli bir kurum olarak bakılmadığını hala düşünüyorum.
Bize göre ödemeler dengesine en çok katkıda bulunan turizm ve de medet umulan deyim yerindeyse
turizm. Şimdi Türkiye‟de tabii markalaşma yapılanma dedik. Sayın Genel Müdür Yardımcım beraber
olmaktan çok mutlu şuanda her zaman toplantılarda yardımlaşıyoruz. Gazeteye yazdığımda ilk
paragrafta şuna değinmiştim. Bu tabii bakanlığımızı da çok ilgilendirir. Turizm tanıtımı Türkiye‟de
merkezi bir yapıya sahip hepiniz biliyorsunuz bakanlığımız Kültür ve Turizm Bakanlığımız ve bu
örgütlenme ürün bazında ve yerelleşme bazında da burada bir sivil örgüt olarak ne yaparız? Sadece
fikirlerimizi veririz ve açılan ihalelerde toplanırız. En son toplantımız ürünlerimizi gördüğümüz ve en
son gittiğimiz fuar nedir, Moskova Turizm Fuarı bundan söz edebiliriz. Acaba Türkiye‟yi en iyi nasıl
tanıtırız? Türkiye‟nin bu stantlarında yabancılara hangi sivil nedenle, hangi markayla, hangi imajla biz
bunu verebiliriz? İmaj deyince de hemen altını çiziyorum ne kadar markalaşmaya çalışırsanız çalışın
ne kadar pazarlara uyum sağlayarak Türkiye‟yi tanıtmaya çalışırsanız çalışın, her şey imaj ama ne
yazık ki Türkiye‟nin coğrafyası Türkiye‟nin önemli bir bölge oluşu hep bu sekteyi bize vurmuştur.
Geçmişte şöyle bakarsak sadece kısa başlıklarıyla papazın öldürülmesi ve kuş gribi gibi olayları çok
çoğaltabiliriz. Buna rağmen öyle bir ülkeyiz ki güzelliğimiz bir yana, öyle güçlüyüz ki insanımızla her
şeyiyle ve biz bunların hakkından geliyoruz ve Türkiye yine dimdik ayakta her şeye rağmen. Bu
yerelleşme ve ürünün pazarlanmasında önemli segmentlere ulaşılmasında biz bakanlığımızla beraber
yapıyoruz. Bunun zararı var mı? Sivil toplum örgütleriyle birlikte olduğunuz zaman pek biz katkıda
bulunamıyoruz aslında ama sadece fikir veriyoruz. Bu işin merkezi yapısı Kültür ve Turizm
Bakanlığımıza biz sadece seyahat acentelerimizde buna katkıda bulunan kurumuz. Şimdi bazı olaylar
var kitle turizminde bu çok güzel ama spesifik anlamda ve özel çeşitlenme turizmin artık sezonu dışına
yayılmaya başlamasını istediğimiz anda çeşitlendirme yapılmasını ve Sayın Genel Müdür
Yardımcımızın dediği gibi on iki aya yayma projelerinde hemen biz bakanlığımız önde olduğu için
kitlesel olarak bakanlığımız orada çok güzel örgütleniyor ama burada eksik kalıyor. Biraz önce yine
Gül Hanım anlatırken trekkingden söz etti. Ben de turizmde ayrı bir sektörün dışında trekking rafting
hatta tırmanma ve buna bağlı olarak alternatif turizm çeşitleriyle uğraştım. Şuanda da TÜRSAB‟ta
Doğa Turizmleri Komitesinde başkanlık yapıyorum, Sağlık Komitesinde başkanlık yapıyorum. Bunları
irdelerken uzmanlaşmış bir yetkili bürokrat göremiyorum. Sanıyorum bunu Sayın Yazar teyit eder. O
nedenle de bakanlığımızın burada eksik kalışı markalaşmaması ya da markalaşmaya çalışması
uzman eleman istihdam edememesi gibi nedenlerle istikrar da sağlamıyor. Bu istikrarın sağlanmaması
nedeniyle bir konudan bir konuya geçiyoruz ve asıl Türkiye‟nin sezon dışına kaydırılması turizmin
bölgelere göre tanıtımının yapılması ve on iki ay arasında bu üç olay bakanlığımız yıllar sonra bu
konuda çalışmaları sürdürüyor. Biz TÜRSAB olarak hiç kuşkusuz katkı veriyoruz ama bunu da somut
olarak şuana kadar faydalı sonuçlar alındığını göremiyorum demin anlattığım nedenlerden dolayı.
Onun için de bölgesel markalaşma gerekiyor. Bunun için her bölgenin ayrı bir marka çalışması olabilir.
8
Ulusal çaptaki yapılar bölgesel tanıtımlarda nasıl sağlanabilir? Ama o bölgede bu işlerin uzmanları
lazım. Bir kültür büyüklerimiz elbette var. TÜRSAB‟ın 21 tam turisttik destinasyonlara yayılmış
Bölgesel Yürütme Kurulları var ama tabii sanıldığı gibi kolay değil. Ama son yıllarda da yürekten
inanarak söylemeliyim ki bakanlığımız bu konuda atılımlar yapmakta ve amaca yönelik yapılan
çalışmaların da semeresini görmekteyiz. Örneğin bunu Kıbrıs‟ta taşırıyoruz. Kıbrıs‟ta yapılan bilinçli bir
çalışmada Sayın Genel Müdür Yardımcım bunu yine teyit edecektir. %26 gibi bir artış olmuş.
İngiltere‟de bir tanıtım yaptık İngiltere‟de yaptığımız tanıtımın sonuçlarına baktım ilgili arkadaşlarla
oturup sohbet ettim %11,4 görsellerle yapılan çalışmalar demek ki bilinçli bir yatırım istikrarlı bir sunum
bu başarıyı getiriyor. Bir de insan faktörü var. Bu insan faktörünü seçerken de bu turistlerin tekrar
ülkemize gelme isteğiyle beraber artık yeni bir kavram değil ama üç s kavramı var yine Sayın Yazar
anlattı. Deniz, kum, güneşten artık Türkiye kopmuyor. Zaten neyini anlatacağız artık her ülkede zaten
bunlar var. Onun yerine dünya üç e formülünü getirmeye çalıştı. Hafızam beni yanıltmıyorsa
„entertainment‟, „education‟, „exiting‟ bunun yerini alıyor artık ki siz de eğitimden biraz önce söz ettiniz
ve insanlığa söz ettiniz. Şuanda Antalya sahillerini gezdiğiniz zaman ülkemize gelen turistlerin
sağlığının ne kadar önemli olduğunu görürsünüz. Türkiye‟ye gelen turistler Sağlık Turizmi içerisinde
gençleşmeye mi geliyor? Hayır. Sağlıklı yaşlanmaya geliyor Türkiye‟ye, o güzellikleri seyrederek.
Onun içinde turisttin sağlığı, çalışanların sağlığı, çevre sağlığı, toplum sağlığı da yer alıyor. Çevre
olmazsa, denizler kirliyse eğer ağaçları kesmişseniz bakmıyorsanız hijyenik koşulları
uygulamıyorsanız o turist bir daha gelmeyecektir. Hani gazetelerde biz turizmciyiz dikkatimizi çok
çeker Türkiye‟ye 26 milyon turist geldi bu çok mu önemli gelen dövizle elbette bunlar gelen gelir gelen
turist sayısı elbette farklı ama burada aslında beni ilgilendiren turisttin sayısının çokluğu getirdiği para
değil. Çünkü hepimiz biliriz ki bir mağazanın içerisine bakın boştur. Bir muhallebici bir cafe, bir
restoran eğer boşsa girmeyi istemezseniz bu psikolojik bir olay. Birkaç masa görürseniz oraları
doldurmaya çalışırsınız. İşte ülkelerde böyle pazarlanıyor. Tur operatörleri karar verince eğer bir
ülkeye bu kadar çok turist gelmişse bu kadar gezilebilecek gidilebilecek turist sağlığı için önem veren
bir ülke olarak değerlendirilir. O yüzden de ülkeye gelen paranın bence pek bir önemini
düşünemiyorum yani kişisel görüşüm bu. Elbette ödemeler dengesine katkıda bulunan en büyük
kuruluş bizim büyüklerimiz bacasız sanayi derken turizme demek ki o yıllarda doğru söylemişler. Ama
ne yazık ki o bacaların kirini pisliğini almıyorlar yıllardır ve şimdi Türkiye‟de çevre kirliliği var.
Onun için önce o turisttin yeniden gelebilmesi için en önemlisi turisttin gidip yeniden gelmesi akraba
dost ziyaretleriyle Almanya‟ya giden gurbetçimizin yaptığı tanıtımda bunların küçücükte olsa pek de
küçük değil aslında %14 olduğu söylenir. Bu akraba, dost ziyaretleri ve Almanya‟da yaşayan
gurbetçilerimiz o yüzden de turizmin bu çevre duyarlılığı konusunda da önemini belirtmek istiyorum.
Zaman zaman belki duyuyorsunuz çevre neden önemli? Yine Ankara‟dan alayım. Çok mu güzel
Meşrutiyet Caddesi‟ndeki üst geçitler, kaç kişi kullanır günde kaç kişi geçer oradan? Oraya harcanan
para ve ora şehrin çirkinliği estetik görünüşü olmaması turist elinde geçerken sağda Rus Büyükelçiliği,
sola bakıyorsun mazılar var hani nerede estetik? Dünya ülkelerinde şunu savunuyorum ben. Bana
karşı gelenler Ankara‟da deniz mi var derler? Peki, düşünelim arkadaşlar Roma‟da deniz mi var?
Paris‟te deniz mi var? Viyana‟da deniz mi var? Moskova‟da deniz mi var? Bunları düşündüğümüz
zaman Ankara‟nın ihmal edilmişliğine üzülüyorum. Ankara‟nın ehli insanlar yerel yönetimler tarafından
iyi yönlendirilmediğine üzülüyorum. Onun içinde şimdi buradan yola çıkarsak bir indüksiyon
düşünceyle Türkiye‟yi de işte böyle yapıyoruz. 825 km‟lik sahil şeridimiz Akdeniz çanağı acaba nasıl
kullanıldı? Oradan turist getiren seyahat acentesi bile duyarsız kaldığı bir Antalya düşünün, balık
çiftlikleri var önde. İnsan ekmek yediği yeri pisler mi arkadaşlar? Ne yazık ki o balık çiftliklerine turist
gelmiyor artık. Sayın Yazar bunun mücadelesini veriyor makamında. Turist daha çok gelsin onları
misafir edin diyor öyle değil mi Sayın Yazar‟ım? Milyonlarca para harcıyoruz onlar gelsin ülkemizi
tanısın diye? Ama neyi tanıtıyoruz balık çiftliğini mi? Fethiye‟den haber geliyor çimento fabrikası
kuruluyor orada yahut o çimento fabrikası kurulunca ne olacak yani kimse denize girmeyecek. Hani
bizim Akdeniz çanağımız? O bitiyor Kaz Dağları kazılıyor. Hani bizim doğal güzelliklerimiz? „Unlimited‟
Türkiye dediğimiz zaman kendi kendimize sadece alay etmiş oluyoruz. Onun için önce çevre
duyarlılığı Türkiye‟mizi tanıtması sizlere emanet biz başkasından emanet aldık, şimdi sizlere vereceğiz
orayı. O yüzden ben şahsen böyle düşünüyorum. Önce çevre duyarlılığını düşünmemiz lazım. Adam
arabanın içinde giderken portakal kabuğu atıyor sigarasının kabuğunu atıyor, hiçbirimiz bununla ilgili
tepki vermiyoruz hatta tükürüyor bile. Acil servise geliyor adam hastanenin önüne tükürüyor. Burada
başlamayalım çevre ama gelişen ülkeler önce bunu yapmışlardır. Onun için artık deniz kum güneş
yani üç s değil içinde de eğitim olan üç e‟ye önem veriyor gelişmiş ülkeler. Türkiye‟de bir ülke markası
nasıl yaratmak isteriz? Tek ve güçlü kelime etrafında nasıl toplanabiliriz? Marka sadakati nasıl
yaratabiliriz? Türkiye‟nin eski ve yeni bir araya getiren modern ve klasik değerlerini keşfetmeyi davet
eden bir Türkiye‟yi harekete nasıl geçirebiliriz ve de sürdürülebilen bir strateji tek bir kelimeyi nasıl
kullanabiliriz? Slogan ne olmalıdır? Demin Sınırsız Türkiye‟ydim Türkiye demek de istemiyorum artık
9
Türkiye. Unlimited Türkiye sloganın pazara uygunluğu tüm dünyada olduğu gibi farklı tanıtalım ama
bütün ülkelere hem otantik hem eğlenceli olsun hem mistik olsun hem maceracılık olsun hem romantik
olsun hem deneyimli bir ülke olsun bunu bir cazibe merkezi haline getirelim. Ama bunu yaparken de
demin Gül Hocam öyle güzel değindi ki sanki ben sizden önce yazdım bunları hocam. Şehir hayatı
olsun, insan dokusu, astronomi doğal güzellikler kültürel hazineler burada Zeki arkadaşımızı
getirmeniz ve yemek konusunda çok etkilendik. Çünkü ona sahip çıkmalıyız. Çünkü Türkiye‟nin en
büyük oteller zincirinde Türk aşçı, baş aşçı ona değer vermeliyiz. Onun için Türkiye‟de unutulan Türk
Mutfağını o bize günümüze getiren bir aşçı biz ona o anlamda yardımcı olmalıyız. Ülkemize gelen
turist menemen yesin şakşuka yesin biz onu gösterelim ona. Ama nedense şimdi Sevgili ATİD
Başkanı Seçim Aydın benim bu son sözlerimi açıklar Life Style dedi. Ben her şey dahile karşıyım
arkadaşlar. Turisti dışarıya çıkarmalıyız. Esnafı da kazandırmalıyız.
En güzel yemeklerimizi en güzel balığımızı en güzel tatlarımızı yedirmeliyiz. Bu arada yine sağlık
turizminde unutulan bir şey var Termal Turizmi. Erkek arkadaşlar size sesleniyorum Ankara‟da tarihi iki
hamam var. Ayda bir kere gidin bir Karacabey Hamamı biri Eynebey Hamamı oralara gittiğinizde
annenizin babanızın dedenizin nasıl yıkandığını, eskiden kızları istemeye gidildiğinde niye hamama
götürüldüğünü bunları tarihle beraber iç içe yaşayın bu size yeni bir konu getirecektir, yeni bir keyif
getirecektir. O yüzden de ben yine diyorum ki tek bir mesajla bin farklı bir ses yaratalım. Ama bunu da
buradaki içimden gelen kümülatif olarak da görsel sanatları seven turizmci arkadaşları da bir gün
yeniden buluşalım paylaşalım.
Oturum Başkanı Prof. Dr. Derman Küçükaltan: Alper Maçkan size TÜRSAB‟ın yapısından söz etti
ve özellikle talebin on iki aya yayılmasının önemini işaret etti ve bölgesel markalaşmanın önemine
değindi. Ama ben şunu görüyorum. Gül Hocamın açılış konuşması belki de şuana kadar bütün
panelistlerin konuşmalarının çerçevesini çizdi. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Herkes sizi
referans gösteriyor Gül Hocam demek ki konuşmanız çok etkili olmuş. Biz olmasak da olurdu zaten
size çok teşekkür ederiz sağ olun. Şimdi efendim diğer konuşmacımız Sayın Seçim Aydın Anadolu
Turizm İşletmeciliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı olarak sadece anons etmemi istedi. Benim çok
şapkam var, dedi. Hakikaten çok şapkası var. Turizm sektörünün çok renkli bir kişiliği o nedenle
müsaade ederseniz hocam unvanlarımı ben söyleyeyim dedi. Gerçekten de ben söyleyemeyeceğim.
Buyurun Sayın Aydın.
Seçim Aydın: Ben söyleyeyim ki arkadaşlarımız daha çok soru sorsunlar. Öncelikle Atılım
Üniversitesi‟ne bu paneli düzenlemesinden dolayı ve böyle değerli öğrenci arkadaşlarımla ve
hocalarımla bizi bir araya getirmesinden dolayı teşekkür ediyorum. Heyecanımı bağışlayın çünkü bu
kadar akademisyenin içerisinde bir iş adamı olarak konuşmak hakikaten zor bir şey ve konuşmakta
ayrı bir sanat. Değerli arkadaşlarım ben 27 Ekim 1957 aydınlık bir seçim sabahı Gümüşhane‟de
dünyaya gelmişim ve ismimi de kendim koymuşum Seçim Aydın. 1970‟li yıllarda babamın tabii inşaatçı
müteahhit kimliğiyle Ankara‟da yapmış olduğu bir otelin işletmeciliğiyle bugüne kadar turizmci kimliğimi
devam ettirdim. 1984 yılında mahalli idariler seçiminde Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Vekilli
görevi yaptım gençtim, 25 yaşında bu görevi yaptım. Sizlere örnek olsun diye bunları söylüyorum
arkadaşlar. Daha sonrada ismimle bütünleşen bu siyasi yaşamım meslek birliklerinde devam etti.
Avrasya Turizm Birliği Genel Başkanlığını yapmaktayım. Türkiye Otelciler Federasyonu ikinci
Başkanıyım. Türkiye Otelciler Federasyonu 12 tane alt birliğin bir araya gelerek kurmuş olduğu bir çatı
örgüttür merkezi İstanbul‟dadır. Bu on iki birlikten coğrafi olarak en büyüğü olan Anadolu Turizm
İşletmecileri Derneği 59 ili kapsayan bu derneğin de 2001 yılından beri Genel Başkanlığını
yürütmekteyim. Bizim burada tabii amacımız biraz evvel Alper kardeşim Seçim Bey‟in hoşuna
gitmeyecek dedi biz her şey dahile karşıyız dedi. Ben tabii eğer Türkiye Otelciler Federasyonu
şapkasıyla burada konuşmacı olsaydım o konuda kendisine katılmadığımı eğer kitle turizmi
yapıyorlarsa biraz evvel Sayın Genel Müdür Yardımcımız İbrahim Bey‟in de söylediği gibi bir Belek
örneği verdiği gibi eğer siz çok güzel beş yıldızlı otel yapıp da çevresini düzenleyemediyseniz ve bu
otelde kalan insanların dışarıya çıkartıp lüks restoranlarda kendinizi tanıtacak yemekler ürünler
sunamıyorsanız, tabii ki her şey dahili yapmak mecburiyetindesiniz. Artı bu da bir üründür. Yani her
şey dahil yapılmalıdır. Ama tabii tartışılır nasıl ve nerelerde yapılmalıdır bunu tartışırız.
Tabii ben çok fazla üzerime alınmadım. Çünkü burada Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği Başkanı
olarak bulunuyorum ve benim bölgemde çok şükür her şey dahil uygulanmıyor ve uygulanmasını da
istemiyorum. Biz çünkü oda kahvaltısı satarak hem yatak satıp hem de ekstralardan kazanmak isteyen
birazda on iki ay tatil yaptırmayı düşünen bir sektörüz. Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği 1984‟de
turizm işletmesinin işletmecilerinin önde gelen büyükleri tarafından Anadolu‟da ve Ankara‟da
toplanarak ihtiyaçtan doğan bir dernektir kurulan bir dernektir. Derneğimizin amacı da gerek Ankara,
gerek Anadolu‟daki turizm işletmelerinin dayanışmalarını sağlamak Anadolu‟nun ve Ankara‟nın tanıtım
10
stratejilerini belirlemek yasal birtakım çalışmaları birlik altında dernek altında devletle hükümetlerle
kamuyla sürdürebilmek bu amaçla kurulmuş, şuanda da 350 tane üyesi olan bir yapıyız bir derneğiz.
Tabii biz merkezimiz Ankara olduğu için Ankara‟dan Anadolu‟ya açılan bir kapı olarak olaya bakıyoruz.
Biz sadece Ankara‟yı bir destinasyon olarak sadece tanıtım için gereken bir şehir olarak
düşünmüyoruz. Tabii ki Ankara zaten marka bir şehrimiz siyasi yönüyle dünyada tanınan bir marka
ama biz Ankara‟yı hem Ankara hem de çevresiyle tanınmış bir marka yapmaya çalışan bir derneğiz.
1984‟te yola çıkış noktası bu ve bugün ulaştığımız noktalarda hemen hemen hedeflerimize
yaklaşmaya çalıştığımız noktalardayız. Çünkü 2001 yılında ben başkan seçildiğimde çok hızlı genç bir
kadroyla geldik. Ağabeylerimiz diyorum ben bize görevi devreden büyüklerimiz çok ciddi desteklerde
bulundular. Biz öncelikle Ankara‟nın tanınması Ankara‟nın marka olmasıyla ilgilenmeye başladık. Biraz
evvel tabii Derman Hocamın da dediği gibi Gül Hocam o kadar güzel perspektif çizdi ki içerisinde
hemen Obama‟nın gelişini de gündeme getirdi. Ben oradan da hemen alıntı yapmak istiyorum bu tabii
güzel bir fırsat. Ama üzücü de bir yanı var Türkiye‟ye gelen siyasi liderler bir gün veya iki gün
Ankara‟da, bir gün veya iki gün de İstanbul‟da kalıyorlar. Ankara‟da kalış sürelerinin %70‟i de siyasi
geçiyor. %30‟u eğer fırsat bulurlarsa birtakım kültürel sanatsal veya tarihi bir takım yerleri geziyorlar.
İstanbul‟a gidildiğinde bu tam terse dönüyor. İstanbul‟da kültürel ve tarihi geziler %70, siyasi
görüşmeler toplantılar %30‟lara düşüyor. Ben isterdim ki Sayın Obama‟nın Ankara ziyaretinde bu
%30‟luk kısım tamam Ankara‟ya geldiler, gurur duyduğumuz Sheraton otelinde kaldılar. Oradan
Anıtkabir‟i ziyaret ettiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi‟ne geldiler. Köşkü ziyaret ettiler ve tekrar
havalimanıyla İstanbul‟a döndüler. Ben isterdim ki burada çok değerli olan dünyada tanınan marka
olan Anadolu Medeniyetleri Müzemizi yani bugün geri doğru gittiğimizde 10 bin yıllık bir tarihi
bünyesinde barındıran Anadolu Medeniyetleri Müzemizi de gezsinler. Çünkü İstanbul bir gün yetmez
sözcüğüyle tanıtıldı Obama İstanbul‟a bir yarım gün yetmez dedi. Ben öyle sanıyorum ki Anadolu
Medeniyetler Müzesini Sayın Obama gezmiş olsaydı belki diyecekti ki bir hafta yetmez. Hakikaten
Anadolu Medeniyetler Müzesiyle Ankara‟yı çok ciddi marka yapabilecek tanınmış marka yapabilecek
bir ürüne sahibiz. Alper kardeşime katılıyorum. Sağ olsun yerel yönetimler Ankara‟yı hakikaten arka
planda bıraktıklar, çünkü beş yıl ben o aktif görevde bulundum bu olayları yaşadım. Ama bizim beş
yılımız Ankara‟nın çevresini değiştiren bir beş yıldı. Ondan sonra hiçbir ön plana çıkacak şeyler
yapılmadı bu ayrı bir konu. Ama ben isterdim ki Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesiyle yani bir de
olayı tanıtım boyutunu ele aldığımızda hep yurtdışı gözüyle de bakmamalıyız. Bir de kendimiz
tanımalıyız. Yani başkent Ankara‟yı tüm Anadolu‟daki insanların tanıması gerekir. Bunu da böyle
tanıtmamız lazım. Ankara‟da tanıtılacak hakikaten çok güzel Cumhuriyet Tarihini gündeme
getirebilecek yapılarımız var: I. Meclis II. Meclis şuandaki Türkiye Büyük Millet Meclisimiz bunu bir
vatandaş olarak bir halk olarak gidip gezme imkanına sahip miyiz arkadaşlar? Değiliz.
Geçtiğimiz günlerde Hüsnü Bey de değerli büyüğümle Türkiye Büyük Millet Meclisi yine bu Ankara‟yla
ilgili Ankara‟nın marka olmasıyla ilgili Antalya Milletvekilleriyle bir toplantımız vardı ziyarete gittiğimizde
enteresan bir şeyle karşılaştık. Hepimiz sizler öyle bilirsiniz öyle tahmin ediyorsunuzdur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi‟nin etrafı duvarlarla kaplı örülü ve içeriye girilmez sanıyorsunuz. Tam tersine değerli
arkadaşlarım Türkiye Büyük Millet Meclisi‟nin etrafında duvar yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi‟nin
etrafı bahçedir. Ama öyle bir sanal duvar koymuşlardır ki halkın girmesi engellenmektedir. Lütfen o
tarafa gittiğinizde Akay‟a çıkmadan yani göbekten şöyle bir dönün bakın Türkiye Büyük Millet Meclisi
binasına, merdivenle ve parkla çıkılıyor Meclise. Yani duvar muvar yok. Yani Atatürk döneminde
Cumhuriyetin kurulduğundan sonra yapılan bu yapıda ne hikmetse büyüklerimiz, önderlerimiz, ileri
gelenlerimiz bir sanal duvar örmüşler ve biz parlamento binamızı gezemiyoruz. Dünyanın birçok
ülkesine gidiyoruz. Arkadaşlarımız biliyorlar. Hep beraber gittiğimiz de oluyor. Gittiğimiz her ülkenin
Berlin‟de, Bonn‟da, Moskova‟da, Londra‟daki geçtiğimiz sene gittik Lordlar Kamarasını da Avam
Kamarasını da gezdik. Sonra bir Türk vatandaşı olarak gittik sıraya girdik bütün bölümlerini de gezdik
ve izleyici olarak da oturumları izliyorsunuz ama bir cam duvarla sizi ayırmışlar. Siz müdahale
edemiyorsunuz oradaki konuşmaları dinliyorsunuz. Yani Amerika‟yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Ankara markasını bu tür ürünlerle bu tür değerlerle ön plana çıkartmalıyız. Şimdi Ankara‟da ne var
diyorlar? Ankara‟da ne yok Gül Hocam bir sürü özellikleri koydu. Tarihi birçok yapılarımız var yani bu
değerlerimizi ön plana çıkarırken bir kongre turizmi olayımız var. Bunu devamlı gündeme getiriyoruz.
Nedeni de İstanbul 2010 Kültür Başkenti dedik üzülerek bunu ifade ediyorum. Bu ajans ve kültür
başkenti olayı iflas etmiş durumda şuanda. Ajansın başındaki insanlar filan çekilmiş ve 2010 Kültür
Başkenti Projesi nasıl olacak nereye gidiyor bilinmiyor. Yani İstanbul gibi güzel değerli bir şehrimizi bu
kavram kargaşasıyla bütün her şeyi İstanbul‟u alma politikasıyla öldürüyorlar. Yavaş yavaş markanın
dışına çıkartıyorlar. Yani öyle bir duruma geldi ki Ankara‟daki birtakım fuarlara ve kongrelere bile el
attılar. Yani bırakın Merkez Bankası‟nın gitmesini diğer kurum ve kuruluşların gitmesini Ankara‟da
toplantı yapılmıyor. Yalvarıyoruz diyoruz ki arkadaşlar kamu kurum ve kuruluşları ve diğer sivil toplum
örgütleri zorunlu olmadığı müddetçe toplantılarını lütfen Ankara dışına almasınlar, Ankara‟da
11
yapsınlar. Bakıyorsunuz 30 kişilik bir toplantı İstanbul‟da yapılıyor. 50 kişilik bir toplantı Antalya‟da
yapılıyor. Ankara‟da imkan mı yok Ankara‟da fırsatlar mı yok hepsi var. Ama biz ne hikmetse
Ankara‟nın marka olmasından dolayı kaçıyoruz. Yani bunu biz kendimiz yapıyoruz Ankaralı olarak
yapıyoruz bunu. Tabii bunu da fırsat bilen siyasiler, fırsat bilen diğer şehirli arkadaşlarımız bunu
alıyorlar. Bizim Ankara‟da yaptığımız bir silah fuarımız vardı geçtiğimiz günlerde İbrahim Gürkan Bey
ile bunu enine boyuna konuştuk da milyonlarca dolar Ankara‟ya para bırakan ve hareketlilik sağlayan
taksicisinden, ayakkabı boyacısına, alışveriş merkezinden, yeni iş ünitelerine kadar imkanlar sağlayan
bir fuarı İstanbul‟a aldılar biz bu alt yapısı olmaksızın alındı. Niye İstanbul marka bir kent yani biz
bundan gurur duyuyoruz ve benim korkum, benim bu karşı çıkmam niye? Korkum İstanbul sıkışacak
ve yaşanılmayacak bir kent olacak. Yani burada biz silah fuarını yaparken Etimesgut Havalimanına
askeri araçlar uçaklarla, helikopterlerle geliyor indiriliyor ve hemen o mekanda bu silah fuarı yapılıyor.
Şimdi İstanbul‟a inecek TÜYAP gibi yani buradan Ankara‟dan Kızılcahamam gibi bir mesafeyi bu araç
gereçle taşınacak ve insanlarda oraya taşınacak burada fuar yapılır. Niye? İşte İstanbul büyük bir
şehrimiz İstanbul marka olmuş bir şehir ve burada bunlar yapılsın. İstanbul markalıktan çıkıyor değerli
arkadaşlarım. Onun için biz Ankara‟mıza sahip çıkalım. Ankara‟yı daha iyi marka yapabilecek
özellikleri araştıralım. Biz Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği olarak bununla ilgili zaman zaman
gazetelerde hemen hemen Hürriyet Gazetesi‟nde Ankara ekinde her hafta “Turistin Not Defteri” diye
bir köşemiz var, Hürriyet Gazetesine buradan teşekkür ediyorum bize bunu sağladılar bu imkanı.
Ankara‟nın marka olması için Ankara için neler yapabiliriz diye sürekli bunları yazıyoruz sürekli bunları
dile getiriyoruz. Buna hep birlikte sahip çıkalım hep birlikte bu misyonu üstlenelim diyorum.
Oturum Başkanı Prof. Dr. Derman Küçükaltan: Gazi Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdikten sonra
Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünden Turizm İşletmeciliği Ana Bilim dalında mastır
çalışmalarını tamamladı. Mastır tezi olarak da Türkiye‟nin AB İlişkileri ve Turizm Sektörünü inceledi.
2005 yılından beri Bonn Üniversitesi Avrupa Entegrasyon Çalışmaları Merkezinde görev yapmakta
aynı zamanda bu merkezde uluslararası bir derginin de editörlüğünü yürütmekte, 2006 yılından
buyana Alman Turizm Akademisyenleri Birliği‟nin tek Türk üyesi olarak görev yapmakta merkezi
Belçika‟da bulunan Avrupa Genç Araştırmacılar Konseyi‟nin 2005 yılından beri Türkiye gözlemcisi,
Türkiye Turizm Gazetecileri ve Yazarları Birliği FIJET üyesi, 2007 yılından buyana da
“turizmhaberleri.com” sitesinin Akademik Turizm Danışmanı ve Projeler Koordinatörü Sayın Altıntaş
halen doktora çalışmalarını Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği ve
Otelcilik Ana Bilim dalında sürdürmektedir.
Volkan Altıntaş: Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli Panelistler, Değerli Hocalarım, Sevgili
Öğrenci Arkadaşlar; öncelikle akademik anlamda hem Akdeniz Üniversitesi hem de Bonn Üniversitesi
şuan bulunduğum medya kuruluşu anlamında da turizmhaberleri.com adına hepinize saygılarımı
sunuyorum. Bugün burada sizlerle birlikte olmaktan dolayı son derece mutluyum. Bundan birkaç ay
önce fikir anlamında paylaştığımız bu sürecin Gül Hocamla birlikte şuan uygulamaya dönmüş
olmasından dolayı da son derece mutlu olduğumu bir kez daha ifade etmek istiyorum, kendisine
teşekkür ediyorum bu organizasyondan dolayı. Şuanda şu dakikaya kadar anlıyorum ki 17 yıl
Ankara‟da yaşamış, yüksek öğreniminin bir kısmını burada tamamlamış birisi olarak, turizmin
politikadan ayrılmaz bir parçası olduğunu Seçim Bey‟in özellikle hem background adına hem de
Ankara‟daki turizm ve bölge olarak turizmle ilgili temsilinden dolayı bunu çok daha kolaylıkla ifade
edebilirim. Politika ve turizm şuan masamızda bugünkü konunun temeli gibi geliyor bana. Ama ben
bugün konuşmamda ilk olarak başta İbrahim Bey biraz geçmişten günümüze kadar aldı ama belki
bahsedecekti yarım kalan bir bölüm diye tahmin ediyorum. Ama Gül Hoca‟nın yine başlangıçta
söylediği 2023‟le ilgili bazı tespitlerle ben Türkiye tanıtımını irdelemek istiyorum burada. Ama öncelikle
bazı rakamları da bilmemiz gerekiyor. Muhakkak hepimizin bilgileri var ama 2007‟de Türkiye‟ye 23
milyon turist gelirken bu bir önceki yıla göre %17‟lik artışken 2008‟de 26 milyon rakamına ulaştık
%12‟lik bir artış oldu. Dünyadaki turizm hareketleriyle 900 milyon üzerinde bir hareket var. 2010 yılında
bunun 1 milyar bulacağı 2020‟de de 1.6 milyar turisttin dünya üzerinde hareket edeceği söyleniyor.
Türkiye 2008 itibariyle 2007 rakamları daha doğrusu turizm gelirleri ve gelen turist rakamıyla ilk 13
arasında dünyanın önde gelen turizm ülkelerinden biri, hepimizin bildiği bazı gerçekler bunlar. Ancak
ben buraya gelmeden önce değerli konuşmacılarım da şuan bahsettiği kamu özel sektör işbirliği
olması gereken Türkiye tanıtımıyla ilgili olması gereken gerçeklerle ilgili (kamu derken ben bakanlık
anlamında) birkaç rakam çıkardım.
Elimdeki rakamlara göre bakanlığımız neler yapmış bugüne kadar merkezi bir tanıtıma sahip olduğunu
söyledik konuşmacılar ondan da bahsetti. Örneğin 2005 yılında Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm
Bakanlığı, 109 fuara katılırken, 2008 yılında 151 fuara katılmış. 2008 yılında 83 ülkede reklam ve
tanıtım çalışmalarında 2007 yılına göre %17‟lik bir artış gerçekleşmiş. Yani bu 140 milyon dolarlık bir
12
bütçe biliyorsunuz, belki basından da takip etmişsinizdir. 2009 yılında bu rakamın düşmesinden dolayı
çeşitli tartışmalara yol açmış 100 milyon TL civarında 70 milyon dolar civarında bir rakama karşılık
geldiğini söylediler. Şimdi bunun dışında 2008 yılında 21 tane yeni yayın yapmış bakanlık. Bunun
içerisinde Karadeniz St. Paul Yolu, Likya Yolu, İpek Yolu gibi yayınlar var. 2007 yılında bakanlığımız
dünya üzerinde 9 binin üzerinde kişiyi ağırlamış Türkiye tanıtımıyla ilgili. Bunun 1.790‟nı basın
mensubu, 7 binin üzerinde de seyahat sektöründen katılanlar var. İnternet projeleri var; Go Turkey,
Expedia, Yahoo ve Earth TV gibi çalışmalar. Spor faaliyetleriyle ilgili biliyorsunuz F1 Cumhurbaşkanlığı
bisiklet turunda Türkiye şuanda tanıtımlarla ilgili bazı girişimlerde bulunuyor. Yine fuarlar son iki yıldır
turizmhaberleri.com olarak özellikle akademik değil, medyatik boyutta söyleyeyim katıldığımız bir
fuarlar dizisi var. Geçtiğimiz sene Türkiye‟yle ilgili önemli fuarların beşine katıldık. Bu senede de
şuanda bu süreci takip ettiriyoruz. Üçüncü dördüncü fuara katılmak üzereyiz. Türkiye‟nin nasıl
tanıtıldığını da hem akademik hem medya gözüyle orada incelemeye çalışıyoruz. Ama Türkiye bazı
fuarlarda diğer fuarlara göre ön plana çıkmış, mesela 2008 yılında Göteborg fuarında “Partner Ülke”
Basel Turizm fuarında İsviçre‟de Partner, ITB 2010‟da da yine Partner Anlaşması bu sene
imzalanacak olan, bir sürece girmiş durumda. Bunları niye anlatıyorum? Bence bazı rakamlarla
konuşmak daha net algılamamıza neden olur diye düşünüyorum. Şimdi politika dedik bakanlığımızın
da bir politikası var ve bunu resmi anlamda yanılmıyorsam geçtiğimiz senenin mart ayında Resmi
Gazete‟de yayınlayarak 2023 Turizm Stratejisi ve 2007-2013 Eylem Planı şeklinde bunu ifade ettiler.
Bunu inceledim buraya gelmeden, bakanlık gelecekte neyi öngörüyor? Bana göre anayasası olan bir
şey şuanda bakanlığın ortaya koymuş olduğu bu politika. Markalaşma adı altında geçen birkaç başlığı
paylaşayım. Sayın Bakanlığımız imaj oluşturma noktasında bir başlangıç tarihi olarak 2007‟yi
öngörüyor. Çalışmaları başlatıyor ve altı yıl sürecince bunu yapacağını taahhüt ediyor. Yine İbrahim
Bey‟in başta konuşmasında bahsettiği gibi şuan gündemde olan barış noktalarının markalaştırılması
ile ilgili olarak da 2008 yılından itibaren altı yıllık bir sürenin tanıtım faaliyetlerine markalaşma adı
altında gelinmiş. Burada ilginç bir nokta var tanıtım faaliyetinde süreçlerin belirlenmesiyle ilgili Turizm
Veri Bankası biriminden tanıtım etkinliğinin ölçülmesi şeklinde bir ifade var. Bu da 2007 yılında
başlamış. Altı yıl sürecek bir süreç. Burada bakanlığın üzerinde çalıştığı nokta benim dışarıda
gördüğüm bir gözlemim bu; iyi bir imaj yaratma, kamu olarak olayı yönetme, özel sektörle de bu süreci
devam ettirme anlamında bazı çalışmalar. İyi imaj yaratılmasında yaşanılan Türkiye‟deki terörist
saldırılar demokrasi, insan hakları gibi bütün Türkiye aleyhinde çıkan sıkıntılar, dış basında çıkan
olumsuz yaklaşımlar, ilgili iyi imaj konusunda neler yapılabileceğine ilişkin iyi niyetli bir yaklaşım
olduğunu düşünüyorum. Şimdi bir örnek vererek konuyu somutlaştırma adına bunu sizlerle paylaşmak
isterim. Türkiye tanıtılıyor bunlar bu rakamlar merkez örgütün Türkiye‟nin en üst düzeyde tanıtımdan
sorumlu birimlerin Türkiye‟yi tanıttığını ifade ediyor ve kesinlikle de doğru işler yapıldığının
kanaatindeyim. Ancak bazen bazı durumlar oluyor ki bütün bu anlattıklarım bütün rakamlar şimdi
vereceğim örnekteki gibi hiç tahmin etmediğimiz noktalarda sonuçsuz kalabilecek girişimler olabiliyor.
Örnek vereyim.
2006 yılında Almanya‟da Stuttgart şehrinde eşimle birlikte metrodan çıkarken kendisiyle konuşurken
“ne kadar güzel Türkiye tanıtımları var” dedik metronun çeşitli duraklarında. Metrodan indikten sonra
karşımızda “Türkiye‟yi Keşfet” şeklinde Almanya‟daki o yılda kullanılan ifadelerle çok güzel Türkiye
resimleri, Türkiye‟yle ilgili ifadeler vardı. Güler yüzle yürürken bir anda metrodan dışarı çıkacağımız
yürüyen merdiven üzerinde bize göre sağ tarafta kalan kısımda küçük çerçeveler içerisinde dikkatimizi
çeken bir şey karşımıza çıktı, o günden beri unutmadığım bir olay bu. O yüzü gülen iki insan ve
yanımızda diğer arkadaşlarla birlikte bir anda yüzümüzün asıldığını gördüm. Çünkü bakanlığımızın
bunca çabası ya da insanların iyi niyet anlamında iyi imaj yaratma anlamında yaptığı çabalar benim
gözümde o dakika itibariyle bir anda sönmüştü. Ne olmuştu peki? O metrodan çıkarken sağ tarafta
görmüş olduğumuz küçük çerçevesinde dünya AF örgütünün Türkiye‟nin işkenceli bir ülke olduğu
2007 yılı itibariyle Türkiye‟de bu kadar kişi işkence yapıldığına ilişkin onlarca bilemiyorum yani sayısını
takip edemiyorum, çünkü o kadar yüksek metrodan çıktık ki yukarıya doğru, benim aşağıda
düşündüğüm Türkiye imajını yerle bir eden bir şey. Ben bir Türk olarak yanımızda bulunan diğer
arkadaşlara bunu anlatmakta zorluk çektim ve bu süreci sadece Almanya‟da değil, bu basit bir örnek
belki ama Avrupa‟nın ve dünyanın çeşitli yerlerinde de maalesef gördüm, hala görmekteyim. Bu
anlamda bakanlığın bu çabalarının incelenmesi anlamında bir nokta gerekiyor ki bence bu nasıl yapılır
ya da nasıl kafa yorularak bu iş çözülür bunun üzerine gidilmesi gerekiyor. İmaja ilişkin çalışmaların
takibi gerekli benim kişisel görüşüm bu. Bu etkinliğin ölçülmesi anlamında Sayın Genel Müdür
Yardımcım da biliyor bu sene biz bir öneride bulunduk. Daha doğrusu benim kişisel bir çabam ve
teklifimdi bu. Bu sene örneğin uluslararası turizm fuarlarında Türkiye‟nin ana pazarı olan Rusya ve
Berlin‟de o fuarı ziyaret edenlerle ilgili bir destinasyon imaj çalışması başlattık. Bu ne anlama geliyor
bu fuar bu insanlara ne ifade ediyor bu fuarda kalan bir şey ama bunun dışında dışarıda verdiğim bu
örneği nasıl bir sorgulaması ya da bu etkinliğin ölçülebileceği konusunda ben açıkçası zaman zaman
13
düşünüyorum. Çünkü milyonlarca dolar paradan bahsediyoruz Türkiye‟nin tanıtımıyla ilgili. Burada imaj
iyi imaj yaratmada iyi niyetin iyi bir şekilde takibi gerekli diye düşünüyorum bu noktada.
Şimdi bir başka nokta destinasyonlar; Ankara üzerine gelelim Türkiye‟den bahsediyoruz tabii ki ama
bugün 17 yıl yaşadığım şehirde Alper Bey‟e ben pek katılmıyorum. Değişiklikler var mı zaman zaman
geldikçe bence var tabii yine işin politik yönünü ayrı tutarak söylüyorum bunu. Bana göre olumlu
değişiklikler olan bir şehir geçtiğimiz yıllara göre her zaman ön planda olmaya aday bir şehir. Ama
acaba Ankara ile kıyaslanan bir şehir var mı? Ankara‟yı bir yerlerle kıyaslıyor muyuz ya da tamam
Ankara Türkiye‟ye başkent olmuş bir yer bunun dışında bir şey söyleyebiliyor muyuz Ankara
hakkında? Ankara şurayla karşılaştırılabilir diyor muyuz? Bence bir yerin başka bir yere gelmesi için
kendine uygun tabii burada zayıf ve güçlü yönleri ortaya koyarak Ankara‟nın başka bir dünya
başkentiyle kıyaslanabilecek noktaları olmalı ki kendini daha olumlu noktalara götürebilsin diye
düşünüyorum. Bu anlamda turistler destinasyon hizmetlerini bir diğerleriyle muhakkak karşılaştırır diye
düşünüyorum. Şimdi bilmiyorum zamanı aşmamak anlamında birkaç noktaya bir daha değinip ben de
soru cevap kısmına bırakacağım bu kalan süremi. 2008 yılının Ağustos ayında bir yazı kaleme aldım.
Çok ilginç bugün burada bunu konuşurken attığım başlığı da düşündüm Ankara‟yı düşündüm. Yazımın
başlığında da Ankara diye düşündüm. Neden Ankara‟yı düşündüm? Çünkü bu yazıyı yazdığımda
“Berliner Zeitung” da çıkan bir makale üzerine ilk sayfada ana sayfada manşette çıkan bir yazıydı bu.
Berlin Tourismus Marketing adı altında bir kurum çıkardığı rakamlarla bir şeyler yakalamaya çalıştım.
Burada çok kısa hemen Berlin‟le ilgili birkaç şey söyleyeceğim size. İyi bildiğim bir yer olarak size ifade
edeyim. Diyor ki bu rapora göre 2008 yılının ilk altı ayını açıklıyor yalnız dikkatinizi çekerim ilk altı ayda
Berlin‟i ziyaret edenlerin sayısı 3.6 milyon kişi, geceleme 8.2 milyon, Berlin‟i ziyaret edenlerin %11‟i
İngiliz, %9‟u İtalyan ve Amerikan diye devam ediyor. 2008 yılının ilk altı ayında turist sayısı 2.4 artış
%1.9‟luk gecelemede yıl sonu hedefi ise %5, Berlin‟deki yatak kapasitesi sürekli artış halinde 92
yılından buyana 200 bin yatak var yıl içerisinde %50‟lik doluluk diyor. Berlin Turizminde Kongre
Turizmi ön planda 2008 yılında tüm kongreler ayarlanmış ve organizasyonları tamamlanmış. Berlin
Duvarı‟nın yıkılışının 20. yılı olan 2009‟da turist sayısında önemli bir artış bekleniyor. Ancak 2010
hedefi olan 20 milyon turisti yakalamak biraz zor görünüyor diyor istatistiklere göre. Berlin Turizminden
3.2 milyar euro ile en fazla gelir elde eden Berlin esnafı turizmindeki gelişmelerden çok memnun
ancak Berlin‟in daha iyi pazarlaması konusunda finansal açıdan yardıma ise pek sıcak
bakmıyorlarmış. Yine bu örgütün Berlin Tourismus Marketing‟in açıkladığına göre 120 bin euro
harcayarak Berlin için eski sayılabilecek bir tanıtım filmini değiştiriyorlar ve yeni filmde binalar dışında
Berlin halkına ait öğeler var. Rakamlarla da çarpıcılık verilmeye çalışılıyor. Örneğin 4 milyon ağaca
sahip olan Berlin bu sayıyla nüfusundan daha fazla ağaca sahip olduğunun da altını çiziyor. Bu
rakamları çoğaltabilirim burada çok detaylı yer var. Demek istediğim şu; ben bu yazıyı yazdığımda
Ankara‟yı düşündüm. 17 yıl yaşadığım şehri düşündüm ve gerçekten Seçim Bey burada Sayın
Bakanlık yetkilileri burada diğer hocalarım ve Ankaralı siz değerli hocalarımız da burada. Bilmiyorum
böyle istatistikler var mı elimizde ya da böyle bir projeksiyona sahip miyiz biz? İşte başkenti başkent
yapan bu oluyor. Başkentin tanıtılmasındaki öne çıkan noktada bu oluyor. Yoksa Seçim Bey‟in
söylediği gibi İstanbul‟a kayan bazı şeyler olabilir. Ama Ankara‟nın başına gelecek eski başkentlilerin
başına geldiği gibi de bazı senaryolar da kurulabilir. Demek ki burada başkent içerisinde aktif rol
oynayan ben burada özel sektöre gireceğim. Kamuyla kamunun yaptıkları da ortada daha sıkı
işbirliğiyle başkenti başkent yapacak dünyada coğrafya kitaplarında Ankara‟nın Ankara olarak
bilinmediği ya da Ankara‟yı daha farklı artılarıyla bilinir hale getirecek girişimleri biran önce hayata
geçirilmesi benim kişisel anlamda tek dileğim. Teşekkür ediyorum hepinize.
Oturum Başkanı Prof. Dr. Derman Küçükaltan: Teşekkür ederiz Sayın Altıntaş. Sayın Altıntaş‟ta
imaj sorunundan söz etti daha doğrusu tanıtımdan söz etti. Tanıtımın öneminden söz etti. Ben birkaç
hususu belirtmek istiyorum Sayın Altıntaş‟a ve sizlere. Tanımında şöyle der tanıtım sürekliliği olan
maliyeti yüksek ve koordineli bir etkinliktir der. Şimdi bu tabii yüksek maliyetli bir olaydır. Turizm
Bakanlığının yaptığı iyi niyetli çabaları hepimiz takdir ediyoruz. Ancak olay şu tanıtımın koordineli
olması lazım tanıtım sadece Berlin‟den bir örnek verdi Sayın Altıntaş. Berlin‟deki metrodan veya
Bonn‟daki metrodan söz etti bu turistik imaj halbuki sadece tanıtım turizm boyutu olmayan bir
etkinliktir. Ekonomik imaj önemlidir, kültürel imaj önemlidir ve siyasi imaj önemlidir, bunların hepsinin
bir bütünüdür. Turizm Bakanlığının iyi niyetli çabalarını biz biliyoruz. Ancak Turizm Bakanlığının geçen
seneyle bu sene mukayeseli olarak tanıtıma ayırdığı bütçeyi de söyledi Sayın Altıntaş. Tabii bu bütçe
artmış olmakla birlikte düşük şimdi biz yıllardan beri –ben her zaman şunu söylerim– 30 yıl öncesinden
biz sınır kapısından giren kişiye broşür vermek suretiyle tanıtımı anladık. Bu aktif talebe yönelik bir
tanıtımdı. Halbuki önemli olan sonradan Turizm Bakanlığı da politikasını yerinde olarak değiştirdi ve
potansiyel talebe yöneldi.
14
Yani sınır kapısı kendi ülkesinde hangi yere gideceğine karar vermemiş kişiye de tanıtım yapmak
lazım daha doğrusu tanıtımı daha doğrusu turisti kendi ülkesinde yakalamak lazım. Ama biz 20 yıl 25
yıl maalesef broşür vermek suretiyle tanıtım kampanyasını yürüttük. Bugün Pepsi, ve Coca Cola‟nın
tanıtıma ayırdığı bütçe Türkiye‟nin bütçesinin iki-üç katından fazladır ve kış aylarında bile tanıtım
yaparlar. Dünya televizyonlarında reklam verirler. Peki, kış aylarında cola tüketiminin daha az
olduğunu Pepsi ve Coca Cola yetkilileri bilmiyor mu? Ancak pazar payı büyük denilen dilimi
kaptırmamak adına tanıtım sürekliliğini sağlamak adına çok yüksek maliyetli bu uğraşa giriyorlar.
Dolayısıyla şunu anlatmaya çalışıyorum. Özellikle Yusuf Bey çok güzel bir konuya temas etti. Tabii
Turizm Bakanlığının iyi niyetli çabalarını her zaman takdir ediyoruz. Ama bir koordine var mı bu
tanıtımda bu tartışılır. Yani sadece Turizm Bakanlığının yaptığı tanıtım yeterli mi bu tartışılır. Çünkü
imaj sadece turistik imajdan ibaret değil, bunların hepsinin bir bütünüdür. Bizde sanıyorum ses
kakofoni olarak çıkıyor uyum şeklinde çıkmıyor. Dolayısıyla tanıtım konusunda tahmin ediyorum bir
orkestra şefine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Son konuşmacımız Sayın Hüsnü Gümüş Hocamız, Hocamızı hepiniz tanıyorsunuz. Sanıyorum sizin
derslerinize de giriyor. Sayın Gümüş Hocamız Atılım Üniversitesi‟nin Yarı Zamanlı Öğretim üyesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletmecilik Bölümü Yüksek Lisans mezunu Turizm Bakanlığında İşletmeler
Genel Müdürlüğü ve Tanıtma Genel Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Yurtdışında Münih Viyana
Frankfurt‟ta Turizm Ataşeliği görevinde bulundu. Uluslararası Turizm Yazarları Derneği de üyesi.
Buyurun Sayın Hocam.
Hüsnü Gümüş: Teşekkür ederim. 1973–2005 yılları arasında Turizm Bakanlığında çalışan biri olarak
turizmin hem yatırım aşamasında hem tanıtma aşamasında gerçekten zor yıllarını yani 1 milyon
turistin gelişine sevindiğimiz yılları yaşadığım bir dönem şimdi gözlerimin önünden geçti ve bu
dönemde gerçekten çeşitli yapılanmalara, çeşitli olaylara tanık olduk, çözmeye çalıştık. Ama en son
Sayın Yazar‟ında söylediği gibi 90‟lı yıllardaki gelişmeleri yani 1999 yılının sıkıntısını yaşamış biri
olarak o yıllardaki yapılanmayı anlatarak başlamak istiyorum. Çünkü 1999 yılı Şubat ayında Abdullah
Öcalan‟ın yakalanmasıyla başlayan bir dönemi bize getirdi ve ağustos ayındaki depremle de Türkiye
artık olabileceği kadar zor bir dönemin içine girdi 2000 yılına kadar o zaman tabii bu halkla ilişkiler
tekniklerini çok iyi bilmiyoruz yani 1999‟un deprem günü ben buraya geldim. Deprem gecesi geldim
geldiğim gece deprem oldu. Bütün Avrupa bütün Türkiye‟nin yerinden kalktığını zannediyordu.
Müşavirliklerimize gelen telefonlar Antalya‟da Türkiye‟nin herhangi bir yerinde Türkiye‟ye ne oldu diyor.
Böyle bir dönemde 1999 yılının 2000 yılına dönük tanıtım politikalarına hazırlayarak başladık.
Gerçekten bunlar inovatif çalışmalardı ve hala bu çalışmaların çok büyük bir başarıyla buradan alınan
örneklerin çok büyük başarıyla on yıl devam ettirildiğinde büyük bir memnuniyetle izliyorum. Bunun
mutluluğunu da yaşıyorum.
Bugünkü toplantıda konuşulan üç temel araştırmaya dayandırmak istiyorum. Birincisi Turizm Bakanlığı
tarafından hazırlanan turizmde yeni eğilimler raporu var. 2004 yılında Sayın Hocamızın da katıldığı
Ankara‟da TUYED‟in düzenlediği seminer var ve 2005 yılında İstanbul‟da yine bakanlığımızın
etkinliğiyle düzenlenen “Uluslararası Kent Turizmi Semineri” var.
Bütün bunlardan çıkardığımız sonuç turizmde yeni eğilimlerin artık gündeme geldiği ve belki de
bundan sonraki inovasyonumuzun bu yeni eğilimlerin dikkate alan yani sadece akademik anlamıyla
sadece turisti değil, biliyoruz ki turist iki bölüme ayrılıyor. Yani bir turistler var bir gezginler var. Ben
biraz eski olduğum için herhalde bunu söylüyorum. Seyyah ve gezgin tabirlerini çok iyi biliyorum. Yani
Türk Seyyahin Cemiyetini biliyorum. Gerçekten eskiden gelenler seyyahtı. Yani geldikleri yerleri
sonuna kadar gezerler oraları tanırlar ve öyle giderlerdi. Sonradan tatil zaten Almancada da ayrıdır.
Yani tatil ve izin kelimeleri ayrıdır. Tatilciler ayrıdır izin yapanlar ayrıdır. Sonradan bu tatil ağırlıklı
turizm yani turisttin ön plana çıkması bazı şeylerin kültür turlarının kültüre yönelik turların –yani ben
1988 yılında hatırlıyorum o zaman Almanya‟dan Türkiye‟de Doğu Anadolu‟ya kadar Ağrı‟ya kadar ki o
zaman oralara girmek çıkmak çok zordu. Turlar düzenlerdik Almanya‟da arkeoloji eğitimi görmüş tur
rehberleriyle birlikte bu turlar düzenlenirdi demek ki o zaman gezginler vardı. Şimdi turistlerimiz var
onlar da gerçekten Türkiye‟nin yatırımına, tanınmasına, çeşitli turizm iş kollarının gelişmesinde büyük
katkıda bulundular. Ama şimdi Turizm Bakanlığının araştırmasından görüyoruz ki yeni bir turist tipi
geliyor. Bu geçmiş yıllarda gezgin dediğimiz insanlar; yaşları biraz fazla fakat eskiden birikimleri var.
Yani harcama imkanları da biraz fazla olan insanlar ve bunlar geldikleri yörede kapalı kalmak
istemiyorlar. Yani çıkmak gezmek ve belki de orada çok daha uzun süre kalmak, orayı yaşamak
isteyen insanlar. Şimdi tahmin ediyorum yani zaten piyasa şartları onu gerektiriyor. Bu anlamda bizim
tanıtım faaliyetlerimiz de tesislerimiz acentelerimiz de hepsi bu turiste yönelecekler. Tabii ülkeler ve
kentler de kendilerini tanınma ve piyasaya sürme açısından diğer markalaşma içindeler zaten ismi
15
taşımak onun bir marka olması için yetiyor. Önemli olan bu markanın biraz daha tanınmış hale gelmesi
Sayın Volkan Bey‟inde söylediği gibi bunun birbirlerine karşılaştırılabilir olması yani Eskişehir‟e
gidersem ne bulurum, Ankara‟ya gidersem ne bulurum, orayı görmezsem ne kaybederim, gibi
karşılaştırmaları yapabilmeleri. Bilmiyorum seçim çalışmaları sırasında dikkat ettiniz mi? Bir amblem
vardı: Sen Ankara‟sın büyük düşün marka kentler diye. Bu şimdi o parti tarafından bütün Türkiye‟deki
her il için yaptırıldı. Her yerin ayrı ayrı bu şekilde vardı sen Ankara‟sın, sen Trabzon‟sun en küçük illere
kadar yaptırıldı Sen Ankara‟sın büyük düşün marka kent. Şimdi bu böyle bir başlangıçtı. Bunun
devamı nasıl gelecek? Yani güzel bir başlangıç oldu. Şimdi bu arada tabii destinasyon tanıtımı
yapıyoruz. Destinasyonlarla ilgili tanıtım yapıyoruz. Ancak destinasyon tanıtımında yavaş yavaş
Branding markalaşma çalışmalarına döndüğünü literatürden izliyoruz. Yani City Branding, Regional
Branding gibi yeni çalışmalar var. Bunlardaki gelişme nedir? Bu yöredeki ekonomik sosyal ve kültürel
gelişmelerin hep birlikte değerlendirilmesi ve bunun halkın yöre halkının orada yaşayanların
katkılarıyla bir marka haline getirilmesi. Marka haline geldiğiniz zaman tabii en önemli şey orada
verilen sözün o markayı tanımlayan hususların güvenilir olması ve karşılanabilir olması. Burada gene
tanıtmayla ilgili bir hususu dikkate çekmek istiyorum. Burada tamamlayıcı ve destekleyici tanıtım
hizmetleri var yani bunları korumamız lazım. Diyoruz ki mesela broşürümüzü açtığımız zaman Ankara
bir Avrupa başkentidir veya bizim genel broşürümüzü açtığımız zaman diyoruz ki Avrupa Türkiye‟de
Avrupa‟daki trafik kuralları geçerlidir diyoruz. Şimdi bir Avrupalı olarak bunu okuyup geliyorsunuz.
Kızılay‟da Zebra geçidini görüyorsunuz ayağınızı attığınız an üstünüze bir araba çıkıyor. Çünkü
Avrupa‟da siz oraya ayağınızı attığınız an bütün trafik durur ve sizi karşıdan karşıya geçirir Avrupa‟da
kurallar geçerli, burası da bir Avrupa başkenti. Şimdi tanıtım faaliyetlerinizi bu şekilde yerinde
destekleyemiyorsunuz. Bunun gibi pek çok örneğimiz var biz bunlara alıştığımız için bize tabii şey
gelmiyor çok normal geliyor.
Yani biz yaya geçitlerinde arabalara yol veriyoruz. Şimdi bunun için mesela yerel yönetimler, diyelim ki
en çok belediye otobüsleri çalışıyor. Belediye otobüsleri şoförlerine talimat verecek diyecek ki
arkadaşlara örnek ol. Yani trafikte sen örnek ol böyle bir şey yayılsın. Şimdi bütün Türkiye‟de mesela
Amerika‟da 19 bin makam aracı olduğu söyleniyor Türkiye‟de 80 bin makam aracı var. Şimdi
Ankara‟nın içinde dördüncü bir rengi çıktı mavi ışık. Yeşilde, sarıda, kırmızıda durup hareket ediyorduk
mavi ışık var şimdi. Gece geliyor üzerinize ne olduğunu bilmiyorsunuz. Şimdi böyle bir şey dünyanın
hiçbir yerinde yok ve Avrupalıyı Ankara‟da sokağa saldınız araba kiraladı, üstünde bir mavi ışık araba
geliyor ne yapacak? Bunlar birazcık onun için tamamlayıcı ve destekleyici, tanıtım faaliyetlerimizi
ortaya koymamız lazım. Şimdi yine değerli arkadaşlarım söyledi özellikle Sayın Yazar söyledi; uzun
süredir beraber çalıştığımız çok sevdiğim bir arkadaşım. Sivil Toplum Kuruluşlarıyla işbirliği; gerçekten
Turizm Bakanlığı yani benim bildiğim süreçte 1973‟lerden beri Sivil Toplum Kuruluşlarıyla en güzel
işbirliğini sağlayan bakanlıktır. Gerek yatırım alanında olsun gerekse tanıtım alanında olsun ama bütün
yasalarımız buna uygun olmadığı sürece Anayasamız Dernekler Kanunu bununla ilgili ne kadar kanun
varsa bunu tamamlamadığı sürece de onun yetki devredebilme imkanı sınırlı ödenek verebilme imkanı
destek verebilme imkanı ama sınırların içinde en güzelini yapıyorlar. Şimdi Avrupa modelinde eğer bir
şeye gideceksek Sivil Toplum Kuruluşuna gideceksek o zaman oradaki prensip şu devletin kararlılığı
ve düzenleyici rolü sektörel ve yerel sivil toplum kurumlarının aktif örgütlenmeleri ve piyasa etkinliği
katılımcı bir yöntemle üretilen stratejik bölgesel planlar kapsamında. Yani artık şeye yetki devrine
indirdiğimiz için de mesela illerin İl Kültür Turizm Müdürlüklerinin etkin rol alacağı Sivil Toplum
Kuruluşları TÜRSAB, Otelciler, Rehberler kimler varsa Ticaret Odaları ve Belediye Temsilcileri
oluşturacağı bir sivil yapılanma içinde herkesin görevini yapılabildiği bir yapılanmaya ihtiyacımız var.
Bu şeyin gereği olarak İstanbul örneğini çok güzel söylediler. Mesela İstanbul buna hazır olmadığı için
2010 Kültür Başkenti, Almanya‟nın Essen şehri, Macaristan‟ın 5 bin 10 bin nüfuslu Peç şehri buna
hazır olduğu halde 15 milyonluk İstanbul hala ortada yani 2010 yılında seyahat edecekler belki
seyahat kararlarını verdiler artık nereye gideceklerine. Ama neden çünkü üç yıl öncesinden olayı
örgütleyebilecek, yapabilecek bir yapılanmaya alışkın değiliz. Şimdi aynı hususu Turizm Bakanlığının
büyük bir kararlılıkla hazırladığı 2023 Strateji Planında görüyoruz. Orada diyor ki bakanlığın önderlik
ettiği yerel yönetimlerin paylaştığı ile ilerleyebilecek bir proje olarak ifade ediyor bu yerel turizm
örgütlerinin kurulmasına inşallah bunlarda gerçekleşir. 2004 yılında İstanbul Ankara‟da yapılan Sayın
Dekanın da katıldığı toplantıya değinmiştir. Orada şöyle bir mesaj geçmişti “herkes kentinde bir gün
turist olsun”. Bu çok güzel bir mesajdır Sayın Başkan da kullandı mesajlarında. Şimdi ben diyorum ki
gerçekten yöneticilerimiz de dahil herkes kendi de bir gün turist olsun yani onlar da bir görsünler
belediye otobüsüne nasıl biniliyor, insanlar kaldırımlarda nasıl yürüyor? Kaldırımlarımız nasıl,
yollarımız nasıl? Sayın Maçkan‟ın dediği gibi Çankaya‟ya çıkarken neler var öyle değil mi? Yaya
geçitler nasıl yani yöneticilerimiz de gelsinler kentlerinde bir gün turist olsunlar ki hep birlikte alınacak
tedbirleri birlikte yaşayalım. Yani tanınmış olmak yetmiyor tabii onun nasıl tanındığı önemli. Bir de
dediğim gibi her kentin bir kimliği var. Yani üniversite kenti diyoruz. Kaplıca kenti diyoruz. Temiz hava
16
kenti diyoruz. Yani çeşitli kentlere unvanlar veriliyor veya bunların karmacası mesela herkesin tanıdığı
bir kenti söyleyeyim Hannover Hannover‟de 36 bin öğrenci var. Aynı zamanda dünyanın en büyük
fuarlarını yapıyor, dünyanın en büyük tiyatrolarını sanat eserlerini hepsini birden organize ediyor.
Neden? Çünkü şehirde bu organizasyonu yapabilecek ve bunlar birbirine karışmayacak bir
organizasyon var fuar alanından saat 5‟ten 6‟ya kadar 8 bin araba şehrin trafiğine giriyor, bir saatin
içinde ve bunu fark etmiyorsunuz. Çünkü işaretler ona göre yapılmış, bir düğmeye basıyor şehrin
bütün trafiği o yöne akıyor, bir düğmeye basıyor bu yöne akıyor, bu bir organizasyon, bu bir
yapılanma. Şimdi beni konuşturan Sayın Maçkan‟ın gösterdiği özene katılıyorum. Gerçekten Türkiye
demek lazım ve Türkçemizi turizmde çok kullanmak lazım yani şimdi öyle oteller öyle gazete ilanları
var ki ben okuyunca anlamıyorum. Okuyunca anlamıyorum; turizmci olarak anlamıyorum. Şimdi
bakıyorsunuz Belek‟te bir otel Anadolu motiflerini kullanmış, Selçuklu motiflerini kullanmış, isminde beş
kelime var hiçbirinde Türkçe bir kelime yok, tek kelime yok. Şimdi Ankara‟da gazetede okudum.
Ankara‟da Osmanlı kadın giysileri sergisi açılacak. Bu serginin sizce adı nedir? Otto Woman. Bu kime
ne ifade ediyor? Eğer Osmanlı diyemiyorsak Otoman da demeyelim. Eğer İbn-i Sina demiyorsak
Avicenna da demeyelim. Yani bu ne getiriyor onu bilmiyorum. Çünkü Ottoman dediğiniz zaman
sadece İngilizce bilen bir gruba hitap ediyorsun. Çünkü Almancada Ottoman denmiyor yani onun
başka bir söylenişi var. Ama 1 0‟dan iyidir diyorsanız o zaman yapabilirsiniz, bu önemli bir konu.
Gerçekten bugün turizm ilanlarını anlamak mümkün değil, resort yazıyor resort beach yazıyor espial
yazıyor, wellness yazıyor pek çok şey yazıyor. Peki, bir yerden ayrılırken esen kalın diyoruz da
wellness kalın niye demiyoruz. Esenlik zaten dilimizde var, kaplıca var, bunları neden kullanmıyoruz?
Çünkü iç turizm gerçekten bizim önemli bir parçamız. Eğer iç turizme hitap edemiyorsak o zaman
arada bir şey geliyor. Yani Otto Woman‟ı gördüğü zaman nereye gideceğini bilemiyor insan yani Türk
insanı nereye gideceğini bilemiyor. Resort Otele geldiği zaman iyi bir otel mi kötü bir otel mi onu
bilmiyor. Yani Safir Otel deseniz belki daha iyi anlayacaklar. O zaman ne oluyor işte bu kelimedeki
mecazi anlamıyla turisttik oluyor. O zaman korkuyorsunuz yani bura pahalı mıdır, ucuz mudur o
zaman turistik oluyor bu kelimedeki anlamıyla. Şimdi bu arada kamu özel sektörün işbirliği konusunda
tabii yine dediğim gibi yasalar önemli birazda hukuk dersi verdiğim için bunları söyleyebiliyorum. Şimdi
tabii Türkiye‟de üç statü var bir Dernekler Kanunu var; iki Meslek Birlikleri Kanunu var; üç Vakıflar
Kanunu var, çeşitli örgütlenmeler var. Şimdi her örgütlenme kendine göre yasal ama sınırları var,
imkanları var, kimine üyelik mecburu kimine değil. Her meslek için tek tek kanun çıkarmak yerine
hepsine uygun olabilecek bir çerçeve kanunu çıkarmak devlet için çok daha güzel bir şey. Birde
Ankara için yani Sayın Hocamın katıldığı yer gezdiği yerlerin daha geniş bir çevre olarak yani Işık
Dağı‟ndan tutun Benli Yayla, Karaşar falan oraları görmüş biri olarak söylüyorum. Gerçekten çok
isabetli bir tespitte bulundunuz. Bu arada Ankara İl Kültür Turizm Müdürlüğümüzün Ankara‟ya yönelik
çok güzel yayınları var. Bir seri halinde çıkardılar mutlaka onlardan yararlanmak lazım. Bir de Ankara
için bir proje öneriyorum. Belki Türkiye için bir şey olabilir. Biliyorsunuz bu yıl Milli Mücadelenin 19
Mayıs 1919 başladı, Samsun‟dan başlıyor Amasya Kongreleri, Erzurum Kongreleri ve 27 Aralık 1919
Ankara‟da bitiyor ve 23 Nisan 1920‟de de yine 90. yılı kutlayacağız gelecek sene. Anadolu‟yla birlikte
Sayın Başkanımın da söylediği gibi yani Ankara‟nın Anadolu‟ya açılan bir kapıyla birlikte güzel bir
proje olarak gerçekten istediğimiz zaman inanın iç turizmde ve dünya çapında güzel bir şey elde
edebiliriz diye düşünüyorum ve bu arada şehirlerimizle ilgili olarak dün Sayın Başkanımla paylaştım bir
kırık cam teorisi vardır. Yani bize üniversitede hocamız söylemişti. Demişti ki suçluluğu önlemek için
kırık cam teorisini iyi bileceksiniz. Kırık cam teorisi ne? Diyor ki bir mahallede bir evin camlarını kırın
ve bırakın bir hafta sonra o evin bütün camları kırılır. Bir elektrik direğinin dibine bir çöp bırakın orası
mahallenin çöplüğü olur.
Dolayısıyla herhangi bir şeyi baştan önleyemezsek baştan önlemini alamazsak orada kötü gelişmeler
oluyor. Mörfi‟nin bir sözüyle bitireyim. Yağmur yağdığı için değil, şemsiyemiz olmadığı için ıslanırız,
diyor.
Oturum Başkanı Prof. Dr. Derman Küçükaltan: Hüsnü Hocaya teşekkür ediyoruz. Özellikle hocamız
halkın eğitimi konusunda, halkın bilinçlendirilmesi konusundaki tespitlerden söz etti bilhassa trafik
konusunda. Ben kendisine katılıyorum. Biz eğitim derken hep böyle olayın örgün eğitim boyutunu
algılıyoruz. Aslında örgün eğitim kadar önemli olan belki de yaygın eğitim, sokaktaki sade vatandaşın
eğitimi, bu AB Müktesebatında yaşam boyu eğitim olarak da geçiyor. Tabii bunun içerisinde sokaktaki
sade vatandaşın eğitimiyle birlikte eğiticilerin eğitimi de var ama gerçekten bir yöreyi turizme açmadan
önce o yöre halkının eğitilmesi son derece önemli, turizm konusunda bilinçlendirilmesi çok da önemli
çünkü aksi taktirde itme ve çekme etkisi dediğimiz iki unsur yaratıyor bölgede. İtme, yerli halkın
tamamen turisti kabul etmemesi kötü bir olay ama bir de çekme etkisi yaratıyor ki o daha da kötü bir
olay benim konuşmamın başında belirttiğim gibi turist yerli halkın kendi kültürünü feda ederek, turistin
kültürünü kabul etmesi o zaman da yöresel kültürün normları ortadan kalkıyor. Ben sorulara geçmeden
17
önce bu konuyla ilgili bir örneği anlatmak istiyorum. Çanakkale‟de 18 Mart Üniversitesi‟nde bulunurken
Ayvacık‟ta bir proje çalışmasında bulundum. Bana 2003 yılında Ayvacık Belediye Başkanı bana bir
örnekten söz etti. Dedi ki hocam sizinle Ayvacık‟ın iki dağ köyüne gidelim. Bakın Ayvacık Türkiye‟nin
en batısında ve önemli bir turizm istasyonlarından bir tanesi. İki dağ köyüne gidelim. Bu dağ köyünde
çok kaliteli kök boya kilimler üretiliyor. Yani oranın halkı çok güzel kilim üretiyor. Fakat siz yalnız
gitmeyin beraber gidelim. Çünkü sizi gördükleri anda kaçarlar. Bunlar turiste ve turizme bütünleşik halk
değil, yabancı bir halk. Bunlar iki kişiyi belirlemişler. Halıları üretiyorlar. İki tane simsar belirlemişler. Bu
simsar bunların ürettiği harika kök boyalı halıları alıyor, İstanbul‟a götürüyor ve Ayasofya‟nın önünde
Kapalı Çarşı‟da fahiş fiyatlara satıyor ve geliyor bunlara 3 kuruş para veriyor ve bunlarda buna
inanmışlar. Biz bunlara dedik ki “arkadaşlar buraya turisti getirelim, bakın buraya tezgahları koyalım.
Siz ilk elden satın, parayı siz alın bu iki tane simsara güvenmeyin. Bakın bunlar alıyorlar fahiş fiyatta
satıyorlar, sizde bunlara inanıyorsunuz size üç beş kuruş para veriyorlar.” Kesinlikle halkı ikna
edemedik dedi ve halk turisti görünce, yerli turisti görünce tamamen kaçıyor ürküyor. Bakın bu dediğim
olay Türkiye‟nin en batısındaki bir yörede Ayvacık‟ta. Dolayısıyla şunu anlatmaya çalışıyorum demek
ki bir bölgeyi turizme açmadan önce halkın bilinçlendirilmesi, yerli halkın eğitilmesi son derece önemli
bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Çok teşekkür ediyorum.
Soru: Orçun Atilla Turizm İşletmeciliği son sınıf öğrencisiyim. Ben sorumu Alper Bey‟e yöneltmek
istiyorum görüşünü merak ediyorum bu konuda. Şimdi bahsetti Türkiye‟nin ekonomik olarak turizm
geliri çok büyük Türkiye ekonomisinde en büyük endüstrilerden biri, acayip bir turizm potansiyeli var.
Hal böyle iken bu gün içerisinde bir anket yapılacak olursa üniversite sınavına girecek öğrenciler
arasında Turizm Liselerini bir kenara bırakıyorum, 4 yıllık turizm eğitimi almak isteyen öğrencilerin
sayısı %2‟yi 3‟ü geçmez bence. Çünkü çok büyük bir çelişki yok. Çok büyük bir sektör fakat hiçbir genç
bu sektöre girmek istemiyor hatta bırakıyorum kenara aklının ucundan bile geçmiyor. Öncelikli olarak
bu problemi çözmek Türkiye turizmini bir adım öne geçirir mi sizce veya siz ne düşünürsünüz?
Alper Maçkan: Ben şimdi bu soruya soruyla cevap vermek istiyorum. Sen bunu irdeledin mi önce ve
sen şimdi Turizm okuyan bir genç olarak isteyerek mi girdin bu bölüme?
Soru: Ben şans eseri girdim. Hiç aklımda yokken oldu.
Alper Maçkan: Bazı üniversitelerde derslere gidiyorum, öğrencilere soruyorum. Elinizi kaldırır mısınız
lütfen bu okulu bitirdikten sonra kaç kişi bu işi yapacak? Yaptığım istatistiklere göre bazısı sizin gibi
tesadüfen girmiş. Bazılarının babası güneyde ya da başka bir yerde otel işletmecisi. Bütün bu
konuşmalardan sonra şöyle bir yanıt verdim ben daha önce bunu düşündüm. Türkiye‟de artan bir
turizm potansiyeli var bu son yıllardaki olayları düşünürsen Türkiye çok büyük sıçrama yaptı. Biz
rakamlardan bahsettik. 15 yılda olan Türkiye‟nin ve dünyada başka bir devletin daha bunu yapacağına
gerçekten inanmıyorum. Bu harika oteller yapıldı. Turizm harekete geçti ama insan daha doğrusu
eğitilmiş insan, potansiyel insan yoktu. Önce Almanya‟daki gurbetçilerin çocukları geldi Türkiye‟ye.
Kapadokya‟da anladılar ki insanlar bu işi kızıyla, akrabalarıyla yapalım dediler ve daha sonrada Rus
pazarı Glasnost‟la beraber patlayınca o pazarı bu sefer Ruslar getirdi. Oradakiler çelişkiye düştü. İşte
bu işlerin kolay olmadığına inanıyorum. Kırık cam teorisini ağabeyim çok güzel anlattı aslında, bir
eğitmeden bu işleri hazırlamadan bir turizm patlattık. Çünkü ülkemiz öyle zengin ki bu insanları eğitip
bunları yapamıyorduk. Ben üniversite okurken turizm bölümü yoktu. Hacettepe Üniversitesi ve diğer
üniversitelerde herhalde tam sıralamalarını bilemiyorum. Şimdi neredeyse biz turizmcilere özellikle
seyahat acentelerine en yakınımız gibi önce ciddi meslek olarak bakmadılar. Biz gezen, orada burada
olan, hiç masamızda çalışmayan, hiç üretmeyen sadece gezen insanız. Gezerken organizasyonlar
yaparız hiç yorulmayız biz gezmeye gideriz gezeriz. Hala da bu böyle annelerimizde, babalarımızda,
atalarımızda böyle zihniyet var ama asla böyle değil. Dikkat edersen %2 gibi bir rakam söyledin. Ama
ben de diyorum ki Türkiye‟de açılan turizm ve otelcilikle ilgili 4 yıllık yüksekokulların sayısı neden arttı
acaba? Artık buna dikkatle bakılıyor ve burada öğrenci var. Burada bir gerçek daha var bu bölümün
öğrencisi 70 kişi kadar, ben yanılmıyorsan dört yılda 70 kişiye ulaşmış bir Atılım Üniversitesi var ve
gençler buna inandıkça dünyanın en güzel mesleğini algıladıkça, dünyanın en güzel mesleğinin içinde
oldukça bunu daha iyi anlayacaklar. Sizlere turizm eğitimi veren hocalar gibi eski yıllardaki
ağabeylerinize eğitim veren uzmanlaşmış hocalarda yoktu. İşletme Bölümünden mezun olanlar ya da
Ekonomi Bölümünden mezun olanlar verirken şimdi size gelenler spesifik turizm eğitimi alanlar. Ben
sizin gibi düşünmüyorum. Otellere gidiyorum dünyayı geziyoruz. Türkiyemi gezerken de bölgede bir
şeyler yapıyorum. Artık gurbetçi çocukların yerine Balıkesir Üniversitesi‟nden mezun olan, Hacettepe
Üniversitesi‟nden mezun olan ya da bir başka yerlerden mezun olan öğretmenler hatta öğretmenler
diyorum, onlar turizm mesleğine el atıyor. Oradan mezun gençler yer alıyor. Bu okulları bitirenler
18
örgütleniyor ve cemiyetleri kuruyorlar artık. Onun için de benim bu soruya yanıtım, yanıldığını
söylemek istiyorum. Türkiye‟de bu işe emek verenlerin arttığını söylemek istiyorum. Türkiye‟de ve
dünyada en güzel mesleğin turizm olduğunu vurguluyorum.
Soru: Ben de katılıyorum, zaten ben şans eseri girdim derken iyi ki de girmişim diyorum.
Alper Maçkan: Sen şans eseri girmişsin. Ama ben buradan bir konuyu da söylemek istiyorum. Görsel
sanatlarda da profesyonelleşenler vardır herkes manken olamaz, herkes spiker de olamaz. Ritmik
fonetik, plastik sanatları ve turizmi de bunun içine sokuyorum. Turizm aslında zor bir konu hele turizm
seyahat acenteciliği ve ön büroda çalışanları kastediyorum burada. İnsanların içinde çalışanları
kastediyorum. Rehberleri de kastediyorum onlar da turizmin içinde ve turizm mesleğinde görselliğin
çok önemli olduğunu özellikle bu mesleği seçenlere vurgulamak istiyorum. Arada o rekabette
personeller arası rekabette kimin başarılı olacağını tabii alt donanımla beraber ama bir güzel
konuşacak, anlaşılır nitelikte olacak konuşması, turizmde istediğin gibi konuşulmaz. İki, güzel
yürüyecek o bir Türkiye, turisti ilk karşılarken bayrağı açmana gerek yok. Türkiye‟ye ilk giren, turiste ilk
gelen Türkiye, o karşılıyor hoş geldiniz diyor ve o gezdirmeye başlıyor. Onun saçından ayakkabısının
boyasına kadar giydiği uyumlu elbisesi, uyumlu renkler, sakal tıraşı, saç tuvaletine kadar her şeyin
Türkiye olması lazım ülkeyi tanıtıyor. Onun için ben turizmci oluyorum demekle olmuyor. Fonetiği iyi
bilmesi lazım, plastik sanatları, görselliği iyi bilmesi lazım. Niye diyoruz, otelde yaşadık bir gidin
bakalım. Gözlem yapın en yakın İstanbul Sultan Ahmet Meydanı, Laleli, daha aktif olan Antalya. Hala
sözleşmeme şoförlerin kravatla gelmesini, birinci gün gömlek giymesini, ikinci gün giymemesini ve
aracın boyasının olmasını çatlak olmamasını ve teknolojik donanımlara sahip bir araba olmasını
istiyorum. Hala ben bu sözleşmede yazıyorum. O şoför neden kravatını takmıyor? Yani o kılı
göstermek sanat mı Türklerde? Yani ben hala bunlarla uğraşıyorsam eğer Türkiye‟de, yine Hüsnü
ağabeye döneceğim yine Orhan Bey‟e döneceğim. Biz bir ön eğitim vermiyoruz. Neden veremedik çok
çabuk çok hızlı büyüdük yetiştiremedik o gençleri. Ama şimdi doğal süreç başladı hiç merak etme
senin gibi rastgele değil, isteyenler girecek turizme. Bu saydığım donanımlara sahip olacak tercih
edilecek birde. Yani onun için sen isteyerek kazayla gir, şans eseri gir, ben de turizmci arkadaşlara
diyorum ki turizme gönül verenler girsin, Türkiye‟yi her şeyiyle tanıtacak olanlar girsin. Türkiye turizmi
şimdi altıncı sırada üçüncü sıraya yükselsin birinci sıraya yükselsin, Türkiye her şeye rağmen emin ol
çok başarılı, gençler bunu duydukça gelecekler.
Seçim Aydın: Ben bir katkıda bulunacağım. Ben katılıyorum size. Turizm hakikaten çok hızlı gelişti,
tesislerimiz çok hızlı yapıldı. Ama eğitim ayağı bu şekilde hızlı gelişmedi. Bana göre en büyük nedeni
bir defa turizmin devlet politikası olmadı. Bana göre en büyük nedeni biz turistik işletmelerimizde
sertifikalı personel, diplomalı personel çalıştırma mecburiyetinde değiliz. Yani biz otelimizi yapıyoruz
Çorum‟dan, Kars‟tan, Ağrı‟dan İzmir‟den getirdiğiniz inşaat ustalarımızı, kalfalarımızı çalışan
bekçilerimizi elektrik ustalarımızı işletmelerimizde çalıştırmaya başlıyoruz. O zaman ne oluyor?
Eğitimde bir gerileme oluyor. Şimdi güzel bir gelişme var 1 Ocak itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı‟nın çıkartmış olduğu bir kanunda bizim işletmelerimizin iki üç ünitesinde mecburiyet geldi
ağır işçi statüsünde olan. Bir yeme içme mutfak bölümünde iki bulaşıkhane, üç çamaşırhanede çalışan
personelimizin yasalara göre sertifikalı Milli Eğitim Bakanlığı Sertifikası veya diploması olması
gerekmekte. Biz şimdi Anadolu Turizm İşletmecileri Derneği olarak bunu fırsat bilerek tüm Anadolu‟da
eğitim çalışmasına başladık. Sadece mutfak bulaşıkhane çamaşırhane değil, fırsat bu fırsat devlet
uyandı nasılsa yarın bizim kat hizmetler ön büromuzdan lobimizden servis elemanımızdan bu
diplomaları isteyecekler diye. Turizm Haftası içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol yaparak
Türkiye‟de ilk defa Ankara Başkent merkezli tüm Anadolu‟da bir eğitim programına başlıyoruz.
İnşallah bundan sonra işletmelerimize biz diplomalı personel alacağız. Alper Bey‟e katılıyorum
geçmişte okullarımız yoktu, eğitilmiş personelimiz yoktu ama o kadar güzel eğitim merkezlerimiz var ki
Hiltonlar, Sheratonlar, Dedemanlar bu otellerden yetişti bu insanlar. Yani turizm onların sırtında bu
noktalara geldi. İnşallah daha ileriye gelecek.
Alper Maçkan: Ben de bu konuda bir şey söyleyeceğim. Ben de kendim yaptım kendi istatistiklerim
sorumlu. Bu okula gelen arkadaşlar nedense her tarafa gidiyorum hemen bir masanın başına geçmek
istiyorlar, müdür olmak istiyorlar, departman müdürü olmak istiyorlar. Öyle değil mi hocam? İkincisi,
sertifikasyon olayı doğrudur vardır ama ben buna çok inanmıyorum. Ben dört yıllık üniversitede
öğrendim. Sertifikasyon programına gelen insanlar üniversiteden mezun olan insanlar otellerdeki
rekabeti izliyor. Bu orada da var, bu rekabet şurada da var, burada da var. Genç kızlarımıza oyalar,
iğne oyası dantel nasıl yapılır gibi öğretmekle turizmin böyle olacağına hiç ama hiç inanmıyorum. İki
ayda on beş günde Türkiye‟de muhtelif yerlerde seçim öncesi yapılan sertifika çalışmaları gibi turizmin
19
doya doya, göre göre okullarda stajyerlik yapıyorsun da otellere ona da inanmıyorum. Turizmin
sertifikayla olacağına da inanmadığıma altını çizerek belirtmek istiyorum. Eğitilmiş uzman
öğretmenlerle olacaktır.
Soru: İnşaat Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencisiyim umut Özkan. Hüsnü Hocama soru sormak
istiyorum. Şimdi hocam az önce belirttiğiniz konuşmada Ankara‟daki turizm sorununa değindiniz az
çok yaya geçitlerinden bahsettiniz. Şehre giren turistlerin elini tutturulan broşürlerin aslındaki içerdeki
yaşanan olaylarla biraz çelişkili olduğundan bahsettiniz yaya geçtikleri gibi. Şimdi peki hocam
bahsediyoruz Ankara neden bir Avrupa başkenti statüsünde diğer rakipleri gibi bir Madrid, Londra,
Paris gibi bir Ebsco düzenleyemiyor fuarlar ya da bu tarz şeyler. Yani bunun nedenleri nedir az öncede
belirttiğiniz benim tavsifime göre teorinizde de belirttiğiniz gibi 94 seçimlerinde bence o cam kırıldı ve
bunun belki de önüne geçilemiyor. Bunun sebepleri eğer belediyeler şehirdeki belediyeler arasındaki
uyuşmazlık mı diğer konuşmacı hocalarımızın da belirttiği gibi çıkan ses sizin uyum içerisinde
olmaması mı ya da üniversitelerde yetiştirilen bu alanda yetiştirilen öğrencilerin üniversiteler tarafından
yeterli düzeyde eğitilmediği mi ya da şehirdeki teşkilatlanmanın bu yönde yetersiz olduğu mu? Ben
Ankara üzerinden görüşünüzü almak istiyorum. Bir turist olsam Ankara‟da Sayın Obama gibi bir
günden fazla durmam İstanbul‟da daha da fazla durdu çünkü. Yani her gelen turist Anıtkabir‟e mi
gitmek zorunda sadece tek verilecek seçenek bu mu? Bunu nasıl çoğaltabiliriz? Görüşlerinizi merak
ediyorum teşekkür ederim.
Hüsnü Gümüş: Tabii az önce söylediğim yani bir turizmin bir gelişmesi var yani hayatiyeti içinde bir
gelişmesi var. Şimdi söylediğim gibi Türkiye‟de de turizm turist olarak gelişti. Yani son istatistiklere
bakıyoruz mesela Türkiye‟de tatile çıkan sayısı 20 milyonun üzerinde. Bunlar ne yapıyorlar? Büyük
kentlerden kendi yazlıklarına gidiyorlar, otellere gidiyorlar, akraba ziyaretlerine gidiyorlar. Türkiye
seyahat edinilen bir ülke değil. Son seçimde gazete haberlerine göre 3 milyon kişi Türkiye‟de seyahat
etti bu da bir turizm hareketi. Avrupa‟da kent ziyaretleri %38, Türkiye‟de %2 kent ziyareti Ankara‟nın
çevresinde 6 milyon nüfus var Ankara‟ya komşu illerde 6 milyon nüfus var Ankara‟ya gelebilecek.
Bunları organize etmek lazım Ankara bir gece iki gece kalınabilecek bir yer Ankara‟da gezilecek çok
yer var Cumhuriyet tarihimiz burada. Ankara‟da gezilecek müzeler var, Ankara opera tiyatro her türlü
sanat var, her türlü festival var. Festivalleri takip edin müzik festivali, film festivali yani Ankara‟da her
şey var. Bunların duyurulması, bunların organize turlar halinde sunulması ve satılması lazım. Bunu da
seyahat acenteleri yapacak. Sadece Ankara‟nın çevresinde 6 milyon kişi var. Bu aynı zamanda
seyahat alışkanlığı bir de tabii ekonomik yönü var ama her şey paraya bağlı değil. Yani çok ucuz turlar
da var Ankaralı Beypazarı‟na gidiyorsa Beypazarlı da Ankara‟ya gelip bir film seyredebilir. Önemli olan
bunun bir ürün halinde sunulması o benim söylediğim Ankara‟nın sadece tanıtım faaliyetleriyle ilgili
olarak tutarlılığından bahsetmek açısından söyledim. Yoksa Ankara gezilmez, dolaşılmaz, yaşanılmaz
bir şehir anlamında söylemedim. Tabii daha güzel olması, daha yaşanılır olması hepimizin isteği Sayın
Hocamın da söylediği gibi yani Slow Cities huzurlu şehirler onu yavaş şehirler diye çeviriyorlar. Ama
ben böyle söylemek istiyorum yani huzurlu şehirler tabii bizim isteğimiz onları temin etmekte dediğim
gibi sivil toplum kuruluşlarının, belediyelerin Sayın Başkanımızın kaymakamlarla ilgili bir önerisi var
onu belki söyleyecek. Bunların bir araya gelip bu imkanları yaşatmalarına bağlı olacak yani Ankara‟da
da olmaması gibi bir sebep yok. Ankara gerçekten güzel bir yer yaşanılacak bir yer çevresiyle her
şeyiyle yaşanılacak bir yer ama bunun bir ürün haline gelmesi gerek.
Alper Maçkan: Sizinle Kedi Seven Sokakta buluşabilir miyiz?
Hüsnü Gümüş: Tabii.
Alper Maçkan: Kim biliyor Kedi Seven Sokağı? Adı değişiyor Ankara‟nın. Annemin düğün
fotoğraflarının arkasında Gençlik Parkı‟nın köprüsü var. Köprüyü kırıyor Ankara‟da bırak yeni yapmayı.
Anlatabiliyor muyum? Dedi ki Volkan Bey on yedi sene okumuş Ankara‟da, yeni gelişmeler görüyorum
tamam doğru ben de görüyorum. Şahane bir havalimanımız var. Ankara‟yla gurur duyuyoruz. Bu
olmalıydı geciktirilen bir projeydi, şimdi de kalkan uçak sayısı az. Genel müdürlüğü İstanbul‟a taşınmış
bir İş Bankası var Merkez Bankası gitmesin diye tırnaklarımızla tutunuyoruz. Ankara‟nın en güzel
yerinde yapılan koskocaman ödül almış bir bina var, güneşi görünmüyor Ankara‟nın. Ankara‟nın
değişimi bir başkente yakışmıyor ve Ankara‟da yani durak değişmiyor güzel şeyler tabii ki var olacak.
Ankara‟nın içine gidiyoruz Söğütözü‟nden bir taraftan yeşil renk bir şey yükseliyor (bir şey diyorum!)
sol tarafta bir şey yükseliyor. Ankara‟ya turisti getirelim. Ankara‟da akşam turisti nasıl eğlendireceğiz
hatta İstanbul‟da eğlendiremiyoruz bırakın Ankara‟yı. Tiyatro salonları yoktur; Viyana gibi konser
salonları yok eğlendireceğimiz hiçbir şey yok İstanbul‟da. İstanbul‟da bir tane Lütfü Kırdar salonu var ki
20
2015‟e kadar dolu TÜRSAB biliyorsunuz onun yönetiminde. Komer yapılıyor Kuşadası‟na yine
TÜRSAB ile beraber bir proje. Kuşadası‟nda yapılıyor Komer Kongre Sarayı. İstanbul‟a yeni Sütlice
açıldı. Sütlice büyük bir aralığı kaldırdı. Bütün dünya kongrelerini alacak kadar kapasitesi yok.
Ankara‟yı hiç tartışmıyorum bakın zaten Ankara‟da bunlar yok yani ve ardından şimdi Su Forumu
yapıldı. Büyük gelir sağladık belki yılsonunda sayacağız 8 milyon turist geldi diyeceğiz. Ekimde bir IMF
kongresi var bunun çalışmaları yapılıyor. 2010‟da bunu tanıtacak. Biri istifa etti gitti kim geldi yerine
bilemiyorum ben de yurtdışındaydım unuttum yani şimdi kimin başa geldiğini o yüzden benim burada
ilk başta sizin söylediğiniz olayı hocam bu istikrar bu kitaplarda okuruz yazarız şu şöyle olmalı bu
böyle olmalı ama bunu hayata geçirmek çok zor. Gencin söylediği doğru niye insanlar istemiyor diye,
öyle bir şey yaşamalı ki turizmci öyle bir güzelliği yaşamalı ki bu müracaatlarda okullarda girişlerde
turizm birinci sırada olmalı. Peki niye Tekstil Mühendisliği hiç okunmuyor, Makine Mühendisliğini niye
okumayayım. İnşaat Mühendisliği ne yapıyor? Şehir Plancısı ne yapıyor? Şehir Plancısına sonunda bir
Ankara öğretiliyor Yani daha ne anlatayım ben şimdi.
Seçim Aydın: Şimdi ben tabii özür dilerim. Ben araya girmeyi sevmiyorum ama arkadaşlarım o kadar
güzel şeyler soruyorlar ki ben akademisyen olmadığım için allayıp pullayıp sunamıyorum. Ama
realiteleri de söylemek mecburiyetindeyim. Tabii geçmişte bir belediyecilik kimliğim de olduğu için bir
defa kentlerin kalkınması, kentlerin tanıtılmasında en önemli kurumlar yerel yönetimdir bugün Ankara
tanıtılmıyorsa Ankara kültürel değerleriyle sosyal yönüyle ön plana çıkartılamıyorsa yerel
yönetimlerden kaynaklanıyor. Şuandaki Belediye Başkanı arkadaşımız benim apartman komşumdu
aynı zamanda. Seçimlere girerken Sheraton Otelinde bir yemeğe davet etti gittik oturduk konuştuk.
Kendisine çok küçük bir talepte bulundum Ankara adına. Dedim ki Ankara Anadolu Medeniyetler
Müzemizi eski hipodrom alanına taşıyalım. Yeraltına bin iki bin otoluk otopark yapın üstüne
alabildiğinizi büyüklükte bir müze yapalım. Üç boyutlu bir müze olsun ve buraya gelen insanları
Anadolu Medeniyetler Müzesi‟nde üç gün dört gün tutabilelim. Tek bir proje önerdim sadece bunu
söyledim. Dedi merak etme başkan Anadolu Medeniyetleri Müzemizin arkasındaki okula talibim
almaya çalışıyorum orayı genişleteceğim dedi. Anadolu Medeniyetler Müzemize giden arkadaşlarımız
oradaki trafik yapısını, oradaki binalarını yapılanmayı görüyordur. Ben kısacası şunu söyleyeceğim.
Yerel yönetimlerden geçmektedir ama tabii moralimizi bozmamız lazım ben umutluyum bir Türk insanı
olarak. Çünkü bu seçimlerden şunu gördüm: Geçtiğimiz günlerde de haber olarak gazetelerde de çıktı,
bunu ben haber bülteni olarak da sundum. Bütün belediye başkanları ve hükümetin başındaki
büyüklerimiz başbakanımız ve bakanlarımızın söylemlerine baktığımızda, ilanlarına baktığımızda
Marka Kentler ve Turizm birinci proje Anadolu‟da yaptığımız araştırmalarda, eğer bu projeler rafa
kaldırılmaz da hayata dönüştürülürse elli bin yatak devreye giriyor. İlk üç dört yılda Anadolu‟da
Ankara‟da dahil buna ve buradaki kalkınmayı düşünün 25 bin 30 bine yakın bir istihdam çıkacak ve bu
bölgelerde okullar yapılacak. Onun için ben bütün belediye başkanı küçük ve büyük yani ilçeleri de
izledim büyük şehirleri de izledim. Hepsinin seçim projeleri içerisinde birinci sırayı turizm ve kültür
alıyordu dikkatinizi çekmiştir. Şimdi sanıyorum ki bundan sonraki süreçte tüm belediye başkanları yerel
yönetimler buna ağırlık verecekler Türkiye bu konuda da gelişecek umutsuz olmayalım.
Soru: Ben değerli panelistlerimizi dinledim büyük bir keyif aldım. Müsaade ederseniz bir iki noktanın
altını çizmek istiyorum. Bir ülkenin pazarlanması çok teknik bir konu bu marketing of nation diye hem
pazarlamada hem turizmde çok geçen bir konu bunu herkes yanlış anlıyor. Mesela Başbakanımız
kalkıyor Türkiye‟nin bazı kamu kuruluşlarını yurtdışında satıyor ülkeyi pazarlıyorum diyor ona göre
pazarlama bu. Mesela marketing of nation mesela bu konuda en başarılı ülkeler ne bir İsviçre öyle bir
pazarlıyor ki İsviçre‟nin neyi var pazarlayacak. Mesela biz Swiss Quality diye bir kelimeyi bütün
insanlara sordular. En güzel yaptıkları şey çakı, ayakkabıcılıkta biraz iyiler turizmde iyiler bankacılıkta
iyiler. Herhangi bir şeyin çok kaliteli olduğunu bahsederken Swiss Quality diyoruz veya bir Singapur
Şehir devleti diyor.
Son senelerde çok başarılı olan Dubai Emirates var. Bizim de ülkeyi pazarlarken yapmamız
gerekenler var bu sadece Turizm Bakanlığının görevi değil. Turizm Bakanlığı bu konuda çok iyi bir
görev yapıyor ama ülkenin pazarlanması top yekun bir olay insan haklarına verdiğimiz değerler, fikir
haklarına verdiğimiz değerler bunların hepsini bir arada yapmamız lazım. Mesela şimdi bir Obama‟nın
gelmesi müthiş bir olay Türkiye için, bütün dünya Türkiye‟den bahsetti. Ben dün White House‟un
sitesine girdim. O kadar güzel şeyler var ki müthiş bir şey ama öte yandan kötü şeyler de olmuyor
değil. Bir kötü şey çıkıyor berbat ediyor ya da Ankara‟da bir otel pankart açtı işçiler grevdeymiş
Obama‟yı istemiyoruz diye hem de Amerikan Şirketi Hilton. Bakın yani böyle bir şey olabilir mi?
Düşünebiliyor musunuz hem de kendi başkanı geliyor o şirketin bunlar da oluyor. Bazen de kötü bir
şey iyi şeyi yıkıyor. Bir ülkenin pazarlanmasında en önemli şey imaj arkadaşlar Türkiye‟nin maalesef
şuana kadar olumsuz bir imajı var. İmaj nedir ben sofistike tanım yapmayacağım. Almanya‟da bir şey
21
Alman‟ı doldurup Türkiye hakkında ne düşünüyorsun dediğinde ağzından çıkan üç kelimedir. Mesela
Türkiye‟yi sorduğumuzda Amerikalıya –ben uzun seneler Amerika‟da yaşadım– midnight express
derdim. Çünkü kötü bir film yapılmıştır çünkü Türkiye çok kötü tanıtıyordu. Bu üç kelimeyi mesela
İspanya deyin turizm der sahil der şu der. Ama İspanya kadar güzel kıyıları olan Libya deyin Kaddafi
der veya terör der. Bugün o üç kelimeyi pozitif olarak insanların aklına sokabilmemiz lazım. Turizm
Bakanlığı bu konuda müthiş bir iş yapıyor. Yani şuanda ben birçok devlet kuruluşuyla çalışıyorum özel
sektörden biri olarak Turizm Bakanlığı kadar sektöre yakın bir kuruluş yok. 140–150 milyon dolarlık
bütçe mükemmel bir bütçe ama bu bütçe de son iki yılda bu noktaya geldi ama yetmiyor. Burada da
belki tartışmamız gereken bir konu bu bütçenin hazırlanmasında kriterler nelerdir? Bu sene kriz oldu
az harcayalım olmamalı bu konuda da akademik çok güzel çalışmalar var. Yani gelen turist sayısını
göre mi Milli gelirden alınan paya göre mi bunun formülasyonunu bir şekilde yapmamız lazım. Senin
soruna gelince ben evet turizmde şuanda 140 tane yüksek tahsil deviren kuruluş var Türkiye‟de ve bu
konuda arkadaşlarımız belki ümitsiz mezun olduğumuz vakit iş bulma konusunda sıkıntı yaşıyoruz
diye. Ama öyle hızlı büyüyor ki Türkiye Volkan‟ın da ifade ettiği gibi dünya ortalaması %4‟ken biz %12
büyüyoruz ortalama. Dünyada turizmde en hızlı büyüyen ülkesiyiz. Şuanda gördüğüm, bu otellerin hiç
yenisi açılmasa bile 20 sene sonra bizler hep emekli olacağız o görevler size kalacak. Fakat kalifiye
olacaksınız. Kalifiye olmak için okullar çok önemli ama siz de çok önemlisiniz. Mesela ben size
söylüyorum. Alper arkadaşımızın dediği gibi eğitimli olacağız ve lisan bileceğiz. Ben Ankara
Sheraton‟ın Genel Müdürüyüm İngilizce bilen adam bulamıyorum. Biliyorum diye geliyorum fan fin fon
gerisi yok. Ben ne yapayım kardeşim bir turist geldiği vakit dünya bankasında çalışan bir arkadaş
kursa gidecek altı ay sonra biraz düzeltecek mi diyelim adama basit bir soru soruyor. Siz içinizde
sevda gibi lisan bilmemenin sıkıntısını yaşayacaksınız ve bunu okul size veremez, okul beyninize
bunu ileriye sardıramaz. Bir lisan iki lisan hocamın dediği gibi bu öğretiliyor. Ama hakkını vererek
öğreneceksiniz. Bunu yaptığınız vakit sektörde bütün kapılar size açılır. Hakikaten sektör kalifiye
eleman arıyor. Okulunuza da çok teşekkür ediyorum böyle güzel bir paneli düzenlediği için.
Soru: Atılım Üniversitesi üçüncü sınıf öğrencisiyim. Aynı zamanda Ekoturizm Topluluğu‟nun da bu
okulda kurucularındanım. Benim sorum İbrahim Bey‟e olacaktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı‟nda
çalışmış aynı zamanda Hüsnü Hocamın da bu konuyla ilgili görüşlerini öğrenirsem sevinirim. Sizce
yurtdışında Türkiye‟nin tanıtımı yeterli mi ve biliyoruz ki artık yurtdışında ekoturizm ve alternatif turizm
ürünlerini git gide önem kazanmaya başladı özellikle Gül Hocamızın da belirttiği gibi sizce yeterli
derece yurtdışında bunun tanıtımını yapıyor muyuz? Teşekkür ederim.
İbrahim Yazar: Ben teşekkür ediyorum. Tanıtım çok geniş bir kavram aslında burada bize ayrılan süre
çok az olduğu için ben esas anlatmam gereken hususların belki onda birini sizinle paylaşabildim çünkü
çok farklı çok geniş bir alan. Biraz önce İbrahim Bey‟inde özellikle söylediği gibi bu sadece turistik
tanıtım değil eğer bir ülkenin tanıtımı söz konusuysa bunun içinde çok değişik unsurlar var. Yani imaj
var, markalaşma var veya o ülkenin çevreyle ilgili bağlantısı var o ülkenin başka hususları da var, din
var sosyoloji var, edebiyatı var, yani pek çok unsuru bunun içine alabilirsiniz. Almanız gerekiyor yani
siz eğer dünya literatürüne çok önemli yazarlar sunamıyorsanız. Eğer siz dünya piyasasına çok değerli
kültürel etkinlikler sunamıyorsanız oyunlar sunamıyorsanız siz sportif alanlarda çok başarılı değilseniz
veya magazin anlamında çok dünya çapında mankeniniz yoksa bunların hepsini topladığınız zaman
bir ülke imajı ortaya çıkıyor. Tabii ki bu bakış açısıyla baktığınız zaman tanıtım yeterli değil veya ne
kadar olur ne kadar olmaz bu da tartışılabilecek bir olaydır. Her olayın çaresini de tanıtımda
aramayacaksınız. Önce tanıtılacak bir şey ortaya koyacaksınız ondan sonra tanıtmaya çalışacaksınız,
ürün lazım. Bir tanıtım etkinliğini yapmadan önce neler yapacaksınız aşamaları neler hepsini
söylüyorlar. Böyle bir anlatımdan kaçındığınız için siz zaten bunları yaşadığınız için biraz daha değişik
anlatmaya çalışıyoruz size. Bu değil bizim söylemek istediğimiz bu değil. Tanıtım elbette yeterli değil.
Diyelim ekoturizme veya alternatif turizme bununda bir ürün olarak ortaya çıkması lazım. İşte
ülkemizin her şeyi var bu ifade hamasi bir ifadedir. Her şeyi var evet var ama o her şey nedir? Onu bir
tanımlayacaksınız ve nerdedir ve nasıl kullanılır, nasıl ulaşılır, nerede kalınır, nerede yenilir nerede
içilir? Ekoturizm gelişim bölgesi; belirli yerlerde birbirinden uzak alanlar var bunun bir haritası da var.
Bunun haritasını da çıkarıyoruz ama bu ürüne talep o kadar hassas ki o hassasiyeti size sağlayacak
seyahat acenteleri olacak. Yani bu konuda uzmanlaşmış acenteler olacak. Bunlar bu ürüne talepte
bulunan insanlar gelip bir betonlaşmış çok özür diliyorum. Yani yanlış anlaşılmasın sektör tarafından.
Betonla yapılmış bir otelde kalmak istemiyor. Daha değişik bir konsept arıyorlar veya bunlar vasıta
olarak sizin düşündüğünüz klasik vasıtaları kullanmak istemiyorlar. Bunlar yiyecek içecek olarak sizin
düşündüğünüz yiyecek içecekleri de tercih etmiyorlar. Çok hassas kitleye hitap etmeniz gerekiyor.
Bunu söylerken yeterli bir alt yapı ve bir ürün olarak henüz bunu ortaya çıkaramadığımızı ben
düşünüyorum. Ama bunun çalışması içindeyiz. Şöyle bir çalışması içindeyiz sektörle birlikte yani bu
22
Doğa Derneği gibi belirli dernekler var onlarla çalışıyoruz. Bir bu işi hangi alanlarda yaptığımızı ortaya
koyacağız. İki yayınlarını ortaya koyacağız, yayın hazırlıyoruz bununla ilgili. İlk defa da bu yıl Almanya
Hollanda‟da geçen turizm fuarlarına katıldık ülkemizi bu alanda tanıtmaya çalışıyoruz. Kapadokya‟da
bisiklet yürüyüş yollarının yayınlarını hazırlıyoruz. Likya yolunu ortaya koyduk. Ayder‟le ilgili bir
çalışmamız var bu ve buna benzer ürünü net olarak tanımlayıp ortaya koyduğumuz zaman ürünü hazır
halde diyeceğiz ki Alper Bey‟e buyur sat diyeceğiz. Bu hale henüz gelemedik. Yani parça parça
yaptığınız zaman tam o anlamda bir şey yaptığımızı söylememiz mümkün değil.
Soru: Panel çok güzel konular çok güzel, yalnız stratejik plan konusunda denetim ve kontrol
mekanizması hiç bahsedilmedi. Bu kadar sektör koskoca sektörü ve bununla ilgili bu parçaları zincir
halkaları nasıl denetliyorsunuz? Benim özellikle İbrahim Bey‟e bir sorum olacaktı.
İbrahim Yazar: 2023 Türkiye Turizm Stratejisi oluşturulurken önce bir strateji oluşturulur daha sonra
2007–2013 bir eylem planı çıkarıldı. Eylem planında tabii bu olay çok geniş bir olay turizmin içinde alt
yapı hizmetleri vardır yani ulaşım vardır, ulaşımın çeşitlendirilmesi vardır, havaalanları vardır veya
başka hizmetler vardır. Hangi hizmet hangi kuruluşu ilgilendirirse bunlar görev taksimi yapıldı ve görev
taksimi ne der? Herkese görev alanları belirler der. Bu sadece Kültür ve Turizm Bakanlığının yaptığı
bir olay ama Yüksek Planlama Kurulu‟nun onayıyla hizmete giriyor ve Yüksek Planlama Kurulu diyor ki
ilgili kuruluşlara bakın bunlar da sizin görevleriniz ve bunu yapacaksınız. Bu belirlenen alanlar 2013
yılına kadar ilgili kuruluşlar tarafından yapılacaktır ve bunun takibi en azından koordinasyonu da bizim
bakanlığımız çeker. Benden önceki arkadaşlar Türkiye Tanıtım Bütçesiyle ilgili bazı istatistikleri
söylediler. Şimdi Türkiye Tanıtım Bütçesi aşağı yukarı yıllar itibariyle Türk Mirası karşısında hiçbir
zaman azalmamıştır. Ya 115 bin TL yani bugünkü anlamında TL ya da 116 bin TL veya 114 bu bantta
seyreder. Fakat bu yıl yaşadığımız olay şudur sizler de yaşadınız. Yani eylül ayından bize verilen
bütçe belli olduktan sonra aralık ayına doğru dolar kurunda müthiş bir artış olmaya başladı ve
günümüzde yani geldiğimiz mart ayı nisan ayı itibariyle hatta mart ayında 1800‟e kadar çıktı şimdi
1600 bandında devam ediyor. Biz bu TL‟nı kura göre vurduğumuzda bir önceki yıla göre bizim
bütçemiz daha az görünüyor. Ama kur diyelim 1200 çıktı bizim bütçemiz gene normale dönebilecektir.
Arkadaşlar bu değişim bununla alakalıdır. Yani devletin bize sağladığı imkanlarda bir azalma söz
konusu değildir.
Prof. Dr. Derman Küçükaltan: Ben bu panel için çok teşekkür ediyorum başta Gül Hocam olmak
üzere emeğe geçenlere ve değerli panelistlere ve sizlere katılımlarınız için çok teşekkür ediyorum.
Nice yeni panellerde buluşmak dileğiyle oturumu kapatıyorum.
Şule Tuzlukaya: Sevgili arkadaşlar Sayın Hocalarımız ve Değerli Katılımcılar öncelikle panel
başkanımız Sayın Hocama ve panel katılımcılarına katılımlarından dolayı çok teşekkür ediyoruz
değerli katkılarından dolayı. Ayrıca bugün bizi yalnız bırakmayan iki değerli hocamız İbrahim Hoca‟ya
ve yeni hocama da burada bulundukları için çok teşekkür ederiz katkılarından dolayı. Yine tabii ki
sevgili öğrenci arkadaşlarımız bizlerle birlikte bugün buradaydınız çok teşekkür ediyoruz güzel
sorularınız ve katkılarınız için. Bundan sonraki diğer panellerimiz diğer toplantılarımızda da birlikte
olmayı çok arzu ediyoruz. Şimdi bugünkü katılımlarının ve bizlerle bilgilerini paylaşmalarının da bir
anısı olması için Sayın Rektör Yardımcımız İsmail Bircan Hocamızın plaketleri vermek üzere buraya
davet ediyorum.
Prof. Dr. İsmail Bircan Atılım Üniversitesi Rektör Yardımcısı: Bu plaketlerden önce sizlerle bir iki
cümle paylaşmak istiyorum. Gerçekten çok güzel bir panel oldu. Değerli altı panelistimize ayrı ayrı
teşekkür ediyorum üniversitemiz adına ve böyle bir organizasyonu gerçekleştirdiği için Turizm
İşletmeciği Bölüm Başkanımıza değerli öğretim elemanlarına çok teşekkür ediyorum. Burada değerli
altı panelistimiz var aralarında konusunu deneyimleriyle ve şuandaki geldikleri noktalarla Türkiye‟ye
çok büyük katkılar sağlamış değerli turizmcilerimiz var, akademisyenlerimiz var, hocalarımız var
TÜRSAB gibi Türkiye‟nin turizminde önde gelen bir meslek kuruluşunun temsilcisi yönetim kurulu
üyemiz var, meslek kuruluşları var, sivil toplum kuruluşları var. Dolayısıyla Türkiye‟nin nereden nereye
geldiğinin göstergesi değerli altı panelistimiz. Türkiye 1 milyon turist beklerken 10 yıl önce 15 yıl önce
bugün 26 milyon turist ağırlıyor ve sadece Antalya‟da ve civarında 400‟den fazla beş yıldızlı otelimiz
var 1 milyon kapasiteli yatağımız var aynı anda konaklama yaptırabilecek. Dolayısıyla bu panelden
altının çizilmesi gereken belki iki nokta olabilir. Bana göre bir tanesi turizm eğitiminde nitelikli eleman
yetersizliği altı çizildi; ikincisi de kamu özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasındaki bir işbirliği
yetersizliği üzerine duruldu. Sanıyorum bu iki sorunu çözersek ki çözme yolunda önemli açılımlar yaptı
Bakanlığımız. Üniversitelerimiz bu tür paneller düzenleyerek bu işbirliğini sürdürüyor. Sivil toplum
23
kuruluşlarımız buna hazır. Dolayısıyla ben çok karamsar değilim Türkiye‟nin gelecek turizm
sektörünün daha da gelişeceğinden o nedenle de değerli panelistlerimize değerli akademisyenlerimize
tekrar teşekkür ediyorum. Bir de şunu vurgulamakta yarar görüyorum her şeyi biz eleştiriyoruz ama bir
de yaptığımız iyi şeyleri görelim. İbrahim Hoca çok vurguladı altını çiziyorum kendisine katılıyorum.
Alper Hoca vurguladı diğer panelistlerimiz vurguladı. Yaptığımız iyi şeyleri de görürsek sanıyorum
daha çok işbirliği içinde eğitim yetersizliklerimizi de ortadan kaldırarak amacımıza ulaşmaya devam
edeceğiz. Çünkü 15 yıl sonra 15 yıldan daha az kaldı 14 yıl sonra 2023 yılında Cumhuriyetimizin
kuruluşunun 100. yılını kutlayacağız. Türkiye‟nin önemli hedefleri var dünyada ilk 10 ekonomi içinde
yer almak istiyor, şuanda 17. sıradayız ve dünya insani gelişme indeksinde ilk 25 içinde yer almak
istiyor şuanda 83. sıradayız ve rekabet indeksinde Dünya Bankası‟nın ilk 25 ülkesi içinde yer almak
istiyoruz, şuanda 53. sıradayız. Dolayısıyla bu hedefleri yakalayabilmemiz için eğitime önem vermemiz
gerekiyor işbirliğine önem vermemiz lazım. Birde yerel yönetimlerin bu destinasyonda ve
markalaşmada yerel yöneticilerimizin de konuya çok daha duyarlı yaklaşmaları gerekiyor. Sanıyorum
değerli hocalarımıza özellikle Seçim Bey bunu altını özellikle örnek vererek vurguladı. Ben tekrar
kendilerine çok değerli altı panelistimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum katkıları için üniversitemize şeref
verdikleri için teşekkür ederim.
24

Benzer belgeler