Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480

Transkript

Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480
Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494
Sinan ÇAYA1
Özcan ÖZBEK2
MUSİKÎ VE KÜLTÜR BAĞLANTISI
Özet
Musikî insanın en duygusal ürünlerinden biridir. Bir güzel sanat türü ve bir
yüceliş temsilidir. Müzik takdiri ve hazzı; bireysel seviyede kişisel duyarlılık veya
vurdumduymazlık ile ilgilidir. Sosyolojik bağlamda ise, rağbet edilen müzik türü
toplumsal sınıf ve mevki ile tayin olunur. Ait bulunulan kültür yapısı; söz konusu
musikî çeşidini belirleyici olur. Genellikle; geniş kitlelerin ürettiği halk nağmeleri
ve destanları; daha ileri eğitimli ve incelmiş zevklere sahip oldukları düşünülen
seçkin tabakaların müziğinden oldukça değişik bir evrimleşme süreci geçirmiş
gözükmektedir.
Anahtar kelimeler: Musikî; kişilik; zevk; kültür.
MUSIC AND CULTURE CONNECTION
Abstract
Music is one of the most emotional products of the human beings. It is a form
of fine arts and a representation of exaltetation. On the individual level; the
appreciation and enjoyment of music is quite related to one’s being sensitive or
impassive. As for the sociological context; the favored kind of music is quite
related to social class and status. It is the culture one belongs to which has a final
say in choosing the type of music to be dealt with. Usually; folk melodies and
ballads produced by large masses, appear to have followed a rather different course
of evolving than the music of more educated elite layers though to be in possession
of more refined tastes.
Key Words: Music; personality; pleasure; culture.
1
2
Dr., Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi., [email protected]
Dr., Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği Bölümü.,
Musikî ve Kültür Bağlantısı
GİRİŞ
Musikinin Anlamı ve Derin Tarihçesi
Müzik muhakkak ki duygu dünyası zengin, içli insanların işidir. Onlar müzik ile kâh
efkâr atarlar; kâh neşelenirler; kâh hüzünlenirler. Kısaca müzik yoluyla kendilerini ifade ederler
ve mânevî açlıklarını giderirler.
Kişilik yapısı olarak kaba saba ve kılgısal, irfan ve incelikten uzak insanlar için çoğu
nesneler ve kavramlar ancak işlevsellikleri ve somut faydaları istikametinde bir kıymet ifade
ederler. Böyle mizaç sahipleri için güzel sanatlara ve onların bir dalını teşkil eden müziğe özel
ve önemli bir konum zaten kalmaz. Kalsa dahi o sanatların en basit ve ilkel halleri yeterli
bulunur. Örneğin müzik adına, belki en şakrak tempolu bir şarkıyı el çırparak dinlemek, onlara
göre müzik zevki sergilemek demektir.
Öğrencilik yıllarımızda ilk ve ortaokulda hepimiz zorunlu, lisede kimimiz seçmeli
müzik dersleri aldık. “Duygu ve düşünceleri ölçülü seslerle ifade etme sanatı” veya kısaca
“kulağımıza hoş gelen sesler” gibi tanımlar; müziği ulu orta gürültü örüntülerinden ayırt etmeyi
ortaya koyuyordu. Mandolin veya flüt en yaygın müzik âletleri olarak geniş öğrenci kitlelerinin
ellerinde ses veriyordu. Notalar tarafımızdan tanınıyordu. Kulaklarımız ritmik tınılara açık ve
yatkın bulunuyordu. Sonradan bazılarımız yüksek öğretimde korolarda eğitsel kol bağlamında
da örgütlü müzikal etkinlikleri sürdürme mutluluğuna eriştik.
Plastik sanatlar, ifade ettikleri konular yoluyla duygulanımları harekete geçirirlerken;
sesin ise doğrudan bir duygu gücü mevcuttur. Bu itibarla müzik; kimilerince; güzel sanatların
hem en yükseği (*) hem de en düşüğü olarak nitelendirilmiştir. Nitekim bir konserde
dinleyicilerin bütün kısıntıları atıp kendilerini dağıtarak bir duygusal sefahat veya hovardalık
yaşadıklarına tanık olmuşuzdur ki [İngiliz düşünür] Henry Havelock Ellis [1859-1939] bunu
tam bir cinsel boşalmaya benzetmiştir. Ancak öte yandan; öyle müzik türleri de mevcuttur ki
onların lâyıkıyla idraki ve lezzetine varılması ancak özel bir yetişme sürecini içerir. İşte o
müzikler uzmanların, adanmışların kulaklarında kıymetini bulur. Bir nev’i kült örneği; güzel
sanatların içerisinde en seçkine özgü, içrek (bâtınî, esoterik) basamağı temsil eder (Dewey
1958: 238).
Doğal Habitat ve İnsanın İşitme Organı
Birçok değişimlerden kulaklarımız yoluyla haberdar oluruz. Sesler; doğadaki güçlerin
çarpışma, yarışma, direnmelerini pek de güzel temsil ederler. Suların şapırdaması, derelerin
şırıltısı, rüzgârların ıslığı, kapıların gıcırtısı, yaprakların hışırtısı, dalların çıtırtı ve vınlaması,
düşen cisimlerin gümlemesi, ruhsal çöküntülerin hıçkırığı, zaferlerin nârâları hep tabiattaki
*
Yıllar önce bir Fulbright İngilizce Yatılı Yaz Okulu’nda; şiir, piyes ve kısa öykü tahlilleriyle geçen
Edebiyat dersinde; Dr. Brooks, sürekli olarak bizlere; edebiyatın güzel sanatların başında geldiğini ve en
üst biçimini temsil ettiğini vurgulamıştı. Yazarlardan biri
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:6, Mart 2016, s. 480-494
481
Sinan Çaya
güçlerin ve tesirlerin birbirleriyle etkileşiminden kaynaklanan değişimlerin belirmesidir
(Dewey 1958: 236).
Doğada her kımıltı bir titreşime geçit verirken, kesintisiz titreşimler bile algılanır
sesler üretemez. Bir kesinti, bir tesir, bir karşı duruş olmalıdır ki ses ortaya çıksın. Müzik;
malzeme olarak sesi değerlendirdiği için; anılan sadmeleri, istikrarsızlıkları, çatışma ve
uyuşmaları; tabiat ve insan hayatı arka fonunda, oluşan yoğun ve çarpıcı değişimler suretinde
bizlere ifade eder (Dewey 1958: 238).
Enerjiyi toplama ve serbest kılma, saldırılar ve savunmalar, vuruşmalar ve barışçıl
buluşmalar, karşı koyuşlar ve baş eğişler ile beliren gerilim ve uğraşlar üzerinden müzik; kendi
dokusunu örer gider. Heykel; istikrar, durağanlık, evrensellik ve tespit edişi tanımlarken; müzik
ise tam zıt kutupta durur. Devinim ve çalkantıları, durumsallıkları, var oluşun geçici ve özgül
hallerini temsil eder. Ancak; bu ikinci tür haller de tabiata nakşolan, yine bizlere yaşantılama
sunan oluşumlardır. Tek bir arka zemin tekdüzelik ve hayatiyet kaybıdır. Sadece değişiklik ve
hareketten ibaret bir ortam ise huzursuzluk veren bir karmaşadır. Bu itibarla kulağa en iyi hitap
eden değişimler; ara sıra âniden ortaya çıkan, çabuk gelişen ve süreklilik arz eden çeşitlerdir
(Dewey 1958: 236).
Çalgılar, Çalgılar…
Eğer kamış, tel ve def olmasaydı; makamlı konuşma; giderek müziğe dönüşme
doğrultusunda fazlaca bir ilerleme kaydetmeyecekti. Bütün bu çalgılar, müziğe dışarıdan bir
destek bile sayılamazlar; zira onlar, şarkıların doğrudan özünü de değiştirmişlerdir. Bir teşbih
kullanacak olsak, belki şöyle diyebiliriz: Baskı araçları yazılı edebiyatı nasıl yoğurup
biçimlendirmişlerse; çalgılar da aynı tesiri müziğin üzerinde ortaya koymuşlardır. Müzik
biçimlerinin tarihçesi; bir yanıyla, çalgıların icat ve kullanımlarının öyküsüdür (Dewey 1958:
228).
Bir müzik âletini konuşturuyor olmak, sosyal basamakta başlı başına bir ayrıcalık
işaretidir. Öncelikle kişinin yetenekli, eğitimli ve dolayısıyla sıra dışı olduğunu ortaya kor.
Böyle bir insan uygar bir toplulukta mutlaka ilgi odağı olur; saygı görür; başkalarının
hayranlığını celp eder; moral bulur.
Bir İngiliz Kurgusal Yapıtından Müzik İntibaları
Tanınmış bir İngiliz yazarın kurgusal bir kahramanı, Nick Miller, mesleği polislik
olmasına rağmen, amatör platformda müzik ile çok bütünleşmiş bir kişidir. Zaman 1960’lı
yılların ortaları, mekân Londra şehridir.
Zengin iş adamı ağabeyi sayesinde pahalı bir araba kullanan; seçkin bir semtte oturan;
en seçkin mağazalardan giyinip kuşanan; geceleri siyah ipek pijamalar içinde uyuyan bu
dedektif, mesleğini de maaş değil zevk için ifa etmekte olan bir bekâr serüvenseverdir bir
bakıma.
Cezasını ikmal ederek hapisten çıkmış, malûlen ordudan ihraç bir eski komando
(Benny); müdüriyete gelen bir ikaz üzerine; muhtemel bir vukuata karşı izlemeye alınır. Vazife
Nick’e verilir. Benny’nin ilk fırsatta bir piyanist arkadaşına uğrayıp ondan bazı bilgiler istediği
anlaşılır. Amerikalı müzisyen (Chuck Laser), uyuşturuculara paçayı kaptırmış bir bedbaht
kişiliktir. Ülkesine dönüp de muhtemelen hapse tıkılmak yerine, burada hiç değilse devlet eliyle
parasız tedavi görerek var oluşunu sürdürebilmektedir.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494
482
Musikî ve Kültür Bağlantısı
Nick Miller onu çalıştığı kulüpte bulur. “Aynasız” olduğunu saklamaz, aksine kapıdaki
fedaiye açıklar bile. Bir sigara yakarak piyanoya bitişik bir masaya ilişir. Amerikalı’nın elleri
tuşların üzerinde maharetle akmakta, seçtiği karmaşık vuruntulu nağmeler; âdeta dışarıdaki
tehlike dolu geceyi loş iç mekâna soğurmakta gibidir.
Nick ilk fırsatta sağ elini tuşlara uzatarak pratik usûlde bir doğaçlama çekiverir!.
Kısacık mola arasında yüzünü mendiliyle kurulayan sanatçı, hemen yüzünde bir takdir
ifadesiyle ona döner:
─Saygılar sunarım, General!
Birden zımnî bir ittifak ve muhteşem bir uyum hâlinde iki adam birlikte çalmaya
başlarlar. Bir süre böyle gider. Seyirciler bir alkış tufanı bahşederler. Chuck’ın gözleri parlamış,
yüzü kızarmıştır. Barmenin uzattığı içkiyi bir yudumda devirerek tekrar konuşur:
─Sen bir gönül ehlisin, General! Pırıltılı, cömert, engin bir yürek sahibisin besbelli. Bu dediğim
bir insanda ya vardır ya da yoktur. İşte o kadar! (Higgins 1988: 50).
Sivil polisin sırf bu müzik tanışıklığı sayesinde Chuck Laser duyumsar ki bu adam,
Benny’yi kötülük için değil, aksine hâlisâne bir niyetle arıyordur. İkisi arasında soru cevaplı bir
muhavere koyulaşırken; müzisyen önce Bach’dan (*) bir peşrev silsilesi (Präludium) ve ardından
bir Strauss-Valsi (**) ile son tereddütlerini de tuşlara silkeler. Artık karşısındaki bu müzik-sever
*
Johann Sebastian Bach (1685-1750): Barok dönem Alman bestecidir. Eserlerinde müthiş bir derinlik ve
zekâ altyapısı bulunan sanatçı, nice besteleriyle ölümsüzleşmiştir (foto: Yaygınağ).
1600-1750 Yılları arasında, Rönesans’ı izleyen Barok dönem; aşırı süslü mimarî tarzı kadar müziğiyle
de ünlenmiştir. Kelime anlamı Portekiz lisanında “şekli bozuk inci tanesi” demektir. George Frideric
Handel, Alessandro Scarlatti, Domenico Scarlatti, Antonio Vivaldi gibi besteciler de Barok döneme
aittirler.
**
Avusturyalı hafif müzik ve operet bestecisi Johann Strauss Jr. tarafından 1889 yılında
bestelenen Kayzer-Valsi, Avusturya İmparatoru Franz Josef tarafından Alman mevkidaşı II. Wilhelm’e
ithaf edilmiştir. Eser, iki ülkenin dostluğunu perçinlemiştir (foto: Yaygınağ).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:6, Mart 2016, s. 480-494
483
Sinan Çaya
emniyet mensubuna, aklına gelen bütün ipuçlarını açık edecektir. Bunda bir beis görmez olur
(Higgins 1988: 50-51).
Nick Miller salona ikinci bir defa geldiğinde müzisyeni tam bir vecd içinde, sanki bir
bulut yumağının ucunda fevkalâde durgun ve sessiz bir ânında keşfeder. Sonra ölçülü parmaklar
yine tuşların üstünde oynamaya başlar. Pistteki çiftler bir lâhza süren durgunluğa dikkat sarf
etmeden danslarına devam ederler.
─Bir aralık öylece gittin geldin, Chuck. Kimse anlamadı bereket!
─O dalgınlık içinde asla yalnız değildim amma. Bütün ustalar, hepsi yanı başımda idiler: Fats
Waller [1904-1943] ve Bix Beiderbecke [1903-1931]. Jack Teagarden [1905-1964], Charlie
Parker [1920-1955], Billie Holliday [1915-1959] (*), hepsi birden yanı başımdaydılar sanki!
(Higgins 1988: 93).
Nick ona bir sigara ikram eder. İçki teklif eder. Sonra usturuplu bir şekilde onun
doktoruna yaptığı ziyareti ifşa eder. Doktorun bahsettiği yeni tedavi yönteminden dem vurur.
─Benim yerime birkaç dakikalığına bir şeyler çalsan? Bana biraz “takviye” lâzım!
Lazer, bir doz uyuşturucuyu bedenine yüklemek üzere tuvalete sıvışırken Nick diğer iki
müzisyene bir baş selâmı vererek çabuk tempolu bir Saint Louis Blues (*) döktürmeye koyulur.
*
Anılan beş ünlü Amerikalı ismin, yazılış sırasıyla fotoğrafları (Yaygınağ):
*
Blues müzik eski kölelerin iş şarkılarından süzülmüş, caz ile kol kola gelişmiş ve GI neslinin popüler
ezgilerini oluşturmuştur.
GI (government issue / ordu malı) kuşağı; 1900 ilâ 1924 arasında doğan her iki Dünya Harbi’ni ve
Büyük iktisadî bunalımı fiilen yaşayan insanlardır. Amerika’yı bu nesil inşa etmiş denebilir. Çoğu
buzdolabı, elektrik ve klima gibi modern kolaylıklardan mahrum büyümüştür. Genelde fedakâr, çalışkan
ve ekip ruhu taşıyan insanlardan oluşurlar (Çaya 2015a).
Müzisyen Murat Taner’in belirttiği gibi “Blues Amerikan zencilerinin müziğidir. Afrikalı zenciler
çalamaz. Amerika’daki zencilerin tamamı inanılmaz bir şekilde ailelerinden kopartılıp, türlü eziyetlerle
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494
484
Musikî ve Kültür Bağlantısı
Müzisyen geri dönünce Nick tempoyu düşürür ama Chuck’ın itirazıyla karşılaşır. Amerikalı
sanatçı şimdi bitişik tabureye ilişmiştir. Beraberce icraya devam ederler. Tempo giderek
hızlanır. Nick bir anda bas-bariton sesini de devreye sokunca; heyecan verici sıra dışı nağmeler
hemen bütün seyircilerin tekrar ilgisini celbeder! Pistteki çiftler kuyruklu piyanoya doğru gayriihtiyarî sürüklenirler…
Derken Chuck Lazer, How High the Moon parçasına geçiş yapar. Nick o parçaya da
sesiyle iştirak ederken Amerikalı’nın gözleri ışıldamaya başlar. Daha da zengin ve karmaşık bir
akorda geçerlerken Nick, hârika uyumunu sonuna hiç zedelemeden sürdürür. Derken kolu
yorulunca birazcık yavaşlar. Chuck Lazer onu takip eder. Şu anda muhteşem ikili; âdeta
dağların zirvesinden alt kodlardaki vâdilere doğru yumuşak inişe geçmişlerdir. Tâ ki melodi
tümden sönünceye kadar. Dinleyicilerin koparttığı alkış mekânı kuşatır. Lazer’in yüzüne mesut
bir tebessüm yayılır:
─ General! Bu damar, bu cevher, vallahi var sende de! (Higgins 1988: 94-95).
Müzik iki adamı birbirine rapteder; dost eyler. O kadar ki Chuck; süratle gelişen
müteakip karmaşık olayların seyri boyunca, neredeyse bir amatör aynasız muhbiri kesilir. Nick
Miller’in yanından ayrılası gelmez. Hattâ bir gelişinde Nick; yeni kız arkadaşı (ve eski
mahallesinden çocukluk tanıdığı) Jean ile [romanın sonunda bu kadın, Benny’nin katili
olacaktır. Sürpriz!] kulüpten birlikte çıkmak üzereyken müzisyen Chuck Lazer de onlara
katılmak ister. Nick sırıtarak ona döner:
─ Nee? Sen de mi? Yani uslu duralım diye, aramızda bir chaperon (*) (Anstandswauwau)?
Bayan, Nick’in tuttuğu mantosunu giyerken lâfa karışır:
─ Biraz fazla iyimsersin! Çok şeyi garanti sanıyorsun sen!
Üçü birlikte açık havaya adım atarlar (Higgins 1988: 99).
kafeslerde Amerika’ya getirtilmiş ve çoğu travma yaşamış çocuklar. Blues’u bu yüzden çok iyi çalar
hepsi” (İnci, Ocak 2016:11).
*
Bilindiği gibi, Dîvan şiirinde de çokça mevzu edilen ağyar kavramı; sevgiliye ortak rakip âşık olduğu
kadar; buluşmaya engel koyan herkesi de temsil eder. Bu anlamda konağın şemsiyeli nazlı dilberi ile
kaytan bıyıklı, püsküllü fesi “yandan çarklı” beyzâde; birlikte fayton gezisine çıktıklarında; arkada oturan
Arap bacı da ağyardan sayılır ve maceranın kötü kişisini temsil eder.
Bu aşamada akla iki şarkı geliyor: Giriftzen Âsım Bey’in uşşak eseri: “Cânâ, rakîbi handan edersin”.
Bir de Şükrü Tunar’ın hicaz eseri: “İnleyen şu kalbimin sesini ağyâr duymasın diye”. Şenödeyici’nin
“Oedipus Kompleksi Bağlaminda Divan Şiirinde Âşik-Maşûk-Rakîb İlişkisine Bakiş” başlıklı makalesi
bu ağyar [sevgilinin rakibi] kavramı üzerine, oldukça zengin ayrıntılar ve yorumlamalar sunmaktadır.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:6, Mart 2016, s. 480-494
485
Sinan Çaya
Seçkinler Bir Yanda, Geniş Halk Yığınları Öte Yanda
Pierre Bourdieu (1930-2002) ve Jean-Claude Passeron (d. 1930-günümüz) gibi
toplumbilimcilere göre; çağımızda doğrudan mal mülk mirasının önemi hayli azalmıştır. Onun
yerine; sosyal sermaye (ilişki ağları ve bunun kalitesi) ile kültürel sermaye (aileden itibaren
gelen yaşam tarzı ve beğeniler örüntüsü) önem kazanır olmuştur. Sosyal güç ve imtiyazları
tanımlayan bu oluşumlar hem çok etkindir hem somut zenginlik gibi etraftan hınç celp
etmeyecek bir nötr sıfata sahiptir. Bu soyut sermayelerin işleme tarzına misâller olarak
diyebiliriz ki; İngiltere’de üst sınıflar at yarışlarından zevk alırken, alt sınıflar tazı yarışlarını
severler. Müzik alanında da aynen bunun gibi önemli farklar bulunur. (Çaya 2015b).
Müzik alanında Bourdieu parmak basmıştır ki İngiltere’de 1960’lı senelerde yüksek
öğrenim görmüş üst sınıflar Bach dinlemeyi yeğlerken, işçi toplulukları aynı tutkuyla Petula
Clark (*) şarkıları dinliyorlardı. Kimilerine göre Bordieu’nun anılan araştırma projeleri, sosyal
sınıfların ve siyasal düzenin neo-Marxist bir yorumuna dayanır (Field 2006: 45-46).
Sınır aşırı toplulukların, yani bir başka ülkede büyük bir nûfus oluşturacak sayılarda
yaşamakta bulunanların, eski kültüre bakışı bazen önemli çelişkiler ortaya çıkartır. Gençler; ya
yeni ülkeyle tam anlamıyla bütünleşmeye doğru giderler; yahut da gurbet bilinci; eski değerlere
tutunma dürtüsünü; bilâkis daha da biler, keskinleştirir.
Amerika’da Nebraska eyaletinin Omaha kentinde; Guatemala’nın dağlık bölgesinden
gelmiş bulunan ve eski Maya Kızılderililerinin lisanını (Qanjobal) hâlâ yaşatmaya bakan
göçmen grupları; et paketleme atölyelerinde çalışırlar. Memlekette Santa Eulalia şehrinde
tarihe karışmak üzere olan otantik müzik âleti marimba (bkz. Şekil 3); sırf onların sayesinde
ustalara tekrar ısmarlanıp imâl edilmeye devam etmektedir. Sıla hasreti ve eski kültüre
dışarıdan duyulan mâziperest (nostaljik) anlayış; bazen; bizatihi ülkenin içinde öz kültürüne
karşı gaflete düşmekten aydırabilir kişileri… (Çaya 2015b).
Türkiye’de Batı Tarzı Müzik
İstanbul-efendisi M. Baykan’a göre; önceden İstanbulluluk; Musevî kız arkadaşın Luset
ile Büyükada’da Lido’da [orijinali Paris’te Champs-Élysées sokağında yer alan ünlü kabaret]
sefâ sürmek; Harbiye’de Jitan ve Hidromel’de dans etmek, evlerde parti verirken en güzel
şarkıları plâktan dinlemekti (Bir zamanlar İstanbul videosu, internet).
Lüferli, plâkili, rokalı, kalamarlı, Kulüp sigaralı vaziyette dostların bezminde ─sohbet
meclisi, muhabbet yeri, îş u nûş topluluğu─ bulunurken; Berç Abi’nin akordiyonuna eşlik eden
Gitarist-Hırant’ın ağzından Adamo, Juanito, Dario Moreno, Peppino di Capri, Luis Alberto
*
İşçileri coşturan ses sanatçısı Petula Clark’ın bir CD kapağı (Yaygınağ).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494
486
Musikî ve Kültür Bağlantısı
del Paraná (*), Luis Alberto Spinetta (**), grup Los Paraguayos, Fecri Ebcioğlu şarkılarına
hafiften terennümle katılmak; o harika nağmelerle mest olup, sabaha karşı Apik’te
[Dolapdere'deki ünlü yemek salonu] işkembe çorbasını kursağa indirmekti bir bakıma,
İstanbullu olmak demek… (a.g.e.).
Evet. Yukarıdaki cümleler; kolayca inkâr edilemeyecek saptamalardır. Türkiye’de
şehirli ve iyi eğitimli sınıfların, yani elit zümrelerin gençliği; belli bir dönemden itibaren
döneme göre çeşitli batı müziği türleri ile coşmuştur. Bu bir kentlilik göstergesi sayılmıştır.
Halk Musikilerinin Kıymeti
Koşuk (balad) formunda şarkılar, diğer halk müziği (folk-music) biçimleri ve onların
Türkiye’deki karşılığı olan türküler; elit ortamlarda hakir görülseler bile (***) en azından
bazıları, hiç şüphesiz, harikulâde sanat eserleri hükmündedirler.
Amerika’da bu tür müzik erbâbı {Woody Guthrie (1912-1967), Pete Seeger (19192014), Joan Baez (d.1941-günümüz), Bob Dylan (d.1941-günümüz)} protest sesleri temsil
ettiklerinden sol cenahta olmakla itham edilmiş ve hükümet adamları tarafından tâcizlere
uğramışlardır. (Woody Guthrie’nin gitarında yazan “bu makine Faşistleri öldürür” şiarı
ünlüdür).
*
**
***
Paraguaylı gitarist (1926-1974) (foto: Yaygınağ).
Arjantinli müzisyen (1950-2012). "El Flaco" (Sıska) diye tanınırdı (foto: Yaygınağ).
Lisans öğrencisiyken bir Amerikalı özel öğrenci ile aynı öğrenci yurdunda kalıyorduk. Seyyar
teybinden devamlı Cat Stevens dinliyordu. Bu mistik ve moral değerlere eğilimli felsefî şarkıcıya ─ki
sonradan İslamiyet’i kucaklayıp Yusuf İslâm adını alacaktı─ sürekli mâruz kalmak, benim de o ezgilere
içimi ısındırmıştı. Günün birinde bir karşılık olsun diye kütüphanenin Görsel-İşitsel bölümünde bir
Woody Guthrie uzunçalarından bazı kayıtlar yapıp David’e dinletmek istedim. Ben bir “bravo!” nidası
bekliyorken o burun kıvırdı. Bu nağmeleri pek yavan karşıladığı ortaya çıktı. O, çok üst düzey bir
bürokrat çocuğuydu. Belki de bu yüzden hiç işine gelmemişti dinlettiğim parçalar. Müthiş bir hayal
kırıklığına uğradıydım o gün! Yazarlardan biri
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:6, Mart 2016, s. 480-494
487
Sinan Çaya
Bu sanatçıların dillendirdikleri anonim eserler; bir anlamda âdemoğlunun sınırları aşkın
evrenselliğini tescil eder gibidir. İster Türk ister Amerikalı, emekçilerin benzerliğine dikkat
çeker zira. Hem de aradaki binlerce kilometrelik uzaklığa rağmen. Bu bir yoldaşlık, bir
dayanışma havası doğurmaz olur mu?
Nâzım Hikmet’in o unutulmaz mısraındaki gibi: “Alaska’dan Ümit Burnu’na her
kilometrede dostum ve düşmanım var! Dostlar ki ömrümde görmemişim. Düşmanlar ki
kanlarına susamışım, kanıma susamışlar!” [Belki son cümle biraz fazla “sert” sayılsa yeridir].
Müzik otoritelerine göre Amerikalı Siyahî bas-bariton Paul Robeson (1898-1976) (*),
sesi ve tarzı kadar hayat hikâyesiyle de bizim Ruhi Su’ya çok benzetilir. Bir bakıma bu ikisi,
ayrı ülkelerde birbirlerinin mukabilidirler. Robeson da bir insan hakları eylemcisi sıfatı ve
düzeni eleştirici tavrıyla, ülkesinin gizli servislerinin soluğunu hep ensesinde hissederek yaşam
sürmüştür ülkesinde.
Amerikan baladlarında kimler yoktur ki! Demiryolcular, berduşlar, kodes kuşu haytalar,
düşmüş kadınlar o parçalarda dile gelirler. İşte Woody Guthrie külliyatından (sırasıyla; Hard
Traveling; House of the Rising Sun; Hallelujah, I'm a Bum; Railroad Man başlıklı parçalardan)
alıntı yaparak Türkçe’ye uyarladığımız halleriyle, bir kaç nefîs örnek:
Zemini sert taş hapiste yattım, biliyo’n mu?
Berbat moruk yargıç dedi ki: “Hayta gezginlikten sana
Tam doksan gün kesiyorum!
Zorlu bir seyahat ede geldim vesselâm!
.................................................
New Orleans’da bir ev:
“Dogan Güneş” derler adına.
Nice zavallı kızın
Mahvı olmuştur ora
Ki ben dahi birisiyim onlardan!
.................................................
Ben bir serseriyim, yaşasın!
Evet işte, serseri!
Niçin çalışmıyorsun
*
Paul Robeson (foto:Yaygınağ).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494
488
Musikî ve Kültür Bağlantısı
Öbür insanlar gibi?
Ya nasıl çalışayım
Gök bu kadar maviyken!
.................................................
Sakın ola ki alma
Koca diye zinhar haa
Demiryolcu herifi!
Eğer içebilirse
Kanını içer Billâhi!
Hem de şarap niyetine
İçer mi içer Vallahi!
Sonuç Olarak
Müzik; güzel sanatların bir biçimi olup; çok bilinen bir atasözünde belirtildiği gibi,
ruhun gıdası addedilmiştir. Müzik takdirinde elbette kişilik yapısı önemli bir âmil hükmündedir.
İç dünyaları zengin, daha duygusal insanlar; müzik yapmaya ya da en azından dinlemeye daha
keskin bir ihtiyaç duyarlar. Müziğe yaslanarak bazen teselli bulurlar; bazen aksine efkârlanırlar.
Kısacası, bir şekilde güzel buldukları şarkılara meylederler. Kaba mizaçlı veya kuru, pratik
tabiatlı insanlara gelince; onlar müziğe; icracı veya dinleyici sıfatıyla çok daha az heves ederler.
Öte yandan müzik olgusunu toplumsal boyutta ele aldığımızda; kolayca fark ederiz ki
sevilen müzik, kültürel öğelere uygun olmakla kaimdir. Bu bağlamda, tarih boyunca, okumuş
seçkin katmanların müzikleri halk kitlelerinin müziklerinden farklı bir gelişim izlemiştir. Belki
daha üst boyutta ve incelikli niteliklere bürünmüşlerdir. Buna rağmen halk müziği örnekleri
azımsanamazlar. Onlar da; duygu yüklüdürler. Belli bir incelik ve nezahet ürünüdürler. Dahası;
asıl o halk müzikleri yer yer ilgili ülkenin başka türlü söylenemeyecek nice sosyal, siyasal ve
iktisadî şikâyetlerine geçit veren; kısaca her hâliyle insan topluluklarının türlü veçhelerini
dillendiren kıymetlerdir.
KAYNAKLAR
BAYKAN, M. Bir Zamanlar İstanbul Videosu (internet, erişim Mayıs 2012).
ÇAYA, Sinan (2015a). Basılmamış Industrial Psychology /Sanayi Psikolojisi seçmeli lisans
dersi notları, İstanbul: Marmara Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi.
———— (2015b). Basılmamış Industrial and Economic Sociology / Sanayi ve İktisat
Toplumbilmi seçmeli lisans dersi notları, İstanbul: Marmara Üniversitesi, Mühendislik
Fakültesi.
DEWEY, John (1958). “The Varied Substance of the Arts; Chapter Ten”, Dewey, J.: Art as
Experience, New York : Capricorn Books, ss. 214-244.
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:6, Mart 2016, s. 480-494
489
Sinan Çaya
FIELD, John (2006). “Cultural capital”, Scott, John, ed.: Sociology: The Key
London & New York: Routledge, pp. 45-46.
Concepts,
HIGGINS, Jack (1988). Ohne Gnade [The Graveyard Shift], (İngilizce’den Almanca’ya çev.
Tony Westermayr), München: Wilhelm Goldman Verlag.
İNCİ, M. Taha (2016). “İyi Müzik İnsanı Ahlâklı Yapar”, İstanbul Ajansı, sayı 48, Ocak ayı.
KARAİBRAHİMGİL, Suavi . Sene 1965 Videosu (internet, erişim Temmuz 2013).
ŞENÖDEYİCİ, Özer (2012). “Oedipus Kompleksi Bağlaminda Divan Şiirinde Âşik-MaşûkRakîb İlişkisine Bakiş”, Ankara: Gazi Türkiyat Dergisi, sayı 11, güz, ss. 79-91.
EK: DİĞER BAZI GÖRSEL MALZEME VE BİR ŞİİR
490
Şekil 1. Woody Guthrie, Joan Baez ve Bob Dylan: Folk-müziğin üç devi (Yaygınağ).
Şekil 2. Baladların unutulmaz ismi Pete Seeger, yaşlılık günlerinde (Yaygınağ).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494
Musikî ve Kültür Bağlantısı
491
Şekil 3. ABD’de Guatemala göçmeni kızlar ve etnik çalgıları marimba (Yaygınağ).
Marimbanın tahtadan tuşlarına esnek çekiçlerle (mallet) vurularak ses elde edilir. (Ocak 2016’da
İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde bir ecnebi kaldırım sanatçısının marimba çaldığına şahit olduk).
Şekil 4. Plâk çalma cihazı (pikap) (S. Karaibrahimgil’in “Sene 1965”
Videosu’ndan).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:6, Mart 2016, s. 480-494
Sinan Çaya
Şekil 5. İstanbul’da batı müziğinde dans (S. Karaibrahimgil’in “Sene 1965”
Videosu’ndan).
492
Şekil 6. 1970’lerde Türkiye’de şehirli gençlerden çok rağbet gören bazı sanatçılar (Yaygınağ).
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494
Musikî ve Kültür Bağlantısı
BEŞİKTAŞ HÂTIRASI
Yıl dokuz yüz altmış beş.
Beşiktaş’ta bir sokak.
Yaşım on bir içinde.
O vakitler karşı cinse
Kuru bir mastürbatör
Düzeyinde sadece
Alâka besliyorum…
*****
Kar tutmuş İstanbul’da,
Beş-altı parmak kadar.
Orta- birli bir abla
Kartopları yapıyor
Ve fırlatıp atıyor
Abbasağa Parkı’na.
*****
“Hayalî bir düşmana
Karşı gölge savaşı !”
Diye ilk spikerlik
Denememi yapıyo’m.
Paylıyor dönüp beni:
─”Sana ne kartopumdan?
Zoruna bak sersemin!”
*****
Sonra seki sekiveriyor
Cümle kapısına dek
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı:6, Mart 2016, s. 480-494
493
Sinan Çaya
Apartımanlarının…
*****
Bir mızıka aranıp
Blucin ceplerinde
Üflüyor pervâsızca
Kapı aralığında.
Tanıyorum ezgiyi:
“A-me-ri-kan kov-boy-la-rı
Severler sevdiğini
Kız seni almaya geldim
Hâlini sormaya geldim...”
1.Yazar
494
SOBİDER
Sosyal Bilimler Dergisi / The Journal of Social Science / Yıl: 3, Sayı: 6, Mart 2016, s. 480-494

Benzer belgeler