http://www.TurkcuTuranci.com

Transkript

http://www.TurkcuTuranci.com
http://www.TurkcuTuranci.com
[NOT: Bu e-kitap, serinin iki cildinin (1-2)ardarda eklenmesiyle oluşmuş “eksiksiz”
halidir]
ALTIN DESTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
cilt I
Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
Dizgi - Yayımlayan:
Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti.
Ocak 2000
İLHAMİ BEKİR
ALTIN DESTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
cilt I
CUMHURİYET GAZETESİNİN
OKURLARINA ARMAĞANIDIR.
BAŞLAYIŞ
Boyu devrilsin
Büyük hakikatlara
Yabani incir yaprağı kulaklarını tıkayanların!
Ben yeni doğacakların adıyla başlıyorum.
Dudaklarımda aynı isim,
Yeni bir dalgalanma yepyeni bir resim.
Ve bir dakika azalmaksızın sesim;
Ben yeni doğacakların adıyla başlıyorum.
İnanıyorum ki yavrularım
Yarın
Yepyeni bir hayat sürecekler,
Bizden aldıklarını
Daha ilerilere götürecekler.
Ki ben onların adıyla başlıyorum.
Her sahifesini
Taze koparılmış ottan bir yürek gibi
önlerine seriyorum
eserimin.
3 kış, 3 yaz, 3 bahar
Bütün aydınlığını döktüm miyop gözlerimin
Ve ben onların adıyla başlıyorum.
İlhami BEKİR 1933
ALTIN DESTAN
1881
Üç Kara Parçasında
Yıl 1881
Suda kırık teknelerdir
Seylan, Somatra, Cava...
Emperyalizma:
Denizaltı
çıkmış ava.
Seyrek sakallı
Kara gözlü
Budist rahiplerin
Sarı vatanı
Vietnam
uykudadır.
Afyon yutup
Şekersiz yeşil çay içen
saçı örgülü
Çinli
korkudadır.
Bir ağaç gibi toprakta kök salıp
Mukaddes ineklerin memelerine dalıp
Ölülerin külünde savrulan
Brahman
ne mutludur ki...
Kement alıp
Parya avlıyor
İngiliz.
Cirit atıyor
Gana'da, Kongo'da, Nijeriya'da
Sömürgeci Felemenk
Portekiz.
Gökte yıldız sahrada kum.
Fildişi sahilinde kahve yükleniyor
Toprakta çatlıyor tohum.
Yıl 1881
Afrika
Süveyş'i, Nil'i Deltası ile
İngiliz emperyalizminin emrindedir.
Buğday ambarı Cezayir..
Cezayir'de bankası kumpanyası okuluyla
Genç sömürgeci Fransa.
Cizvitlerin Mukaddes ülkesi
Katolik İspanya
İncil'den ayetler okuyup
Kol atmış Fas'a.
Kıptî Casus İlyas
ve satılmış Tunus.
Tunus'ta ihtilâlci Yunus.
Daha doğuda
Ordugâhtan uzakta bir çadır gibi
Korsan ülkesi
Müslüman diyarı
Tarablus.
Yıl 1881
Sömürü
Osmanlı'nın göbeğinde
fır dolayı
dolanıp
kan emmededir.
Dönem Abdülhamit dönemi.
Devlet batan gemi.
Tayfalar gemide aç.
Ürküntü tonilato tonilato
Korku kulaç kulaç..
Dönem Abdülhamit dönemi.
Mülk bir uçtan uca padişahın
ve kulluk onadır.
Binbir akşam sabah yürü
Her iklimde başka kervansaray.
Bir uçta doğarken
ötede batmada ay.
Cidde, Medine, Şam, Halep
ve Manastır, Selânik onundu hep.
Selânik bir büyük liman
Selânik bir büyük şehir.
Balık avlar limanda balıkçılar,
Gemiler atar demir.
Yıl 1881
Yazıyor ki kitapta
Yedinci babta,
Kızıl kıyamet kopacak
büyük çapta.
kurtarıcı gelecektir.
Selânik bir büyük liman
Selânik bir büyük şehir.
Suda balık
sürüleri gibi kalabalık
gelir gider
gider gelir.
Belinde Tarablus kuşağı,
Tunus sarıklı
Pala bıyıklı
İşkodralı kereste tüccarı Malisör.
Kafeşantan balozlar artığı
sör.
Çarşaf ferace, şalvar ve lur.
Fes, şapka, aba, yemeni, potur.
Arnavut, Sırbiyeli, Rum, Bulgar,
Orta Asyalı baharatçı Tatar,
Batılı parfümeri butikleri
Afrikalı Asyalı dükkân
Ve Yahudi bezirgân.
Selânik bir büyük liman
Selânik bir büyük şehir.
Şehirde mahalle
Mahallede iki katlı ev
kâgir.
1881
Mustafa Kemal
Yıl 1881
Kiraz mevsimi.
Vakit alaca karanlık.
Ay batacak, güneş doğmak üzere,
Toprak kabardı
Gök gerine gerine uyanıyordu.
İki katlı kâgir evde
Çifte şamdan yanıyordu.
Ve ansızın
Sarı gür bir kadın saçı gibi
dalga dalga esti rüzgâr,
havalarda bir doğum müjdesi var.
Kiraz ağaçları meyve yüklü
pıtrak pıtrak.
Gün ağardı taze, apak
Ve öptü yeni doğanın
Küçük Mustafa'nın
parlak ışıklı yüzünü güneş.
Çocuğun
Tirşe mavisi
Gözleri ışık dolu.
Uyuyor
Mor menekşe yorganı altında
Sofuzade Feyzullah'ın kızı
Zübeyde'nin
mutlu oğlu
Mustafa.
Şerbetler içildi, müjde salındı dört tarafa.
Uğurlu olsun!
Mutlu olsun!
Kutlu olsun!
Mustafa.
İlk yıllarında durgundu pek,
Saçları çile ipek
Kaşları çekme yay
Yüzü gökte ay
Elleri sadef beyaz.
Geçti dört mevsim, dört yaz.
Uzun ince parmaklarında
Amme cüzüne sarılı şeker;
Küçümencik sarıklılarla beraber
Mahalle mektebinde diz çöküp
İlahilerle başladı okula.
Ve tekrimler ve tekbirler ve
tehlillerle
Hayrola kutlu ola!
Babası Ali Rıza
Küçük memurdu o zamanlar
Rüsumatta.
Aylık verilirse
Üç ayda verilirdi
tayın da maaş da;
Öldü genç yaşta...
Sofuzade Feyzullah efendinin kızı
Zübeyde Hanım dul ve tasalı,
Dilinde eski bir Rumeli masalı
derdi ki:
Oku da büyük adam ol!
Ve bir akşam
Küçük Mustafa ilk büyük müjdeyi verdi annesine.
Açıldı ışıklı yol
Rüştiyeye girdi o sene.
Bir taş yapıydı Rüştiye
Günde beş kez okunur ezan.
Beş kere ti çalardı borazan.
Yürünürdü rap rap diye.
Muallimi askeri
Kolağası Suphi Bey
Tabiiyye,
Mustafa Bey
Riyaziye
Okuturdu.
Bir gün
Mustafa Mustafa'nın önünde durdu.
dedi ki:
Sen Mustafa ben de
İki baş gibiyiz bir bedende.
Sen Kemal ol! Mustafa Kemal!..
Ve ertesi gün
Bütün
Sınıf
Kemal diye çağırdı onu.
Geldi Rüştiyenin sonu
Geçti Manastır idadisine
1896'ydı sene.
Yıl 1905
İki çelik süngü ile kaşı,
Mustafa Kemal
Şam'da Yüzbaşı.
Yıl 1906
Dönem Abdülhamit dönemi.
Devlet batan gemi
Tayfalar gemide aç.
Dert mil mil üstüne
inilti kulaç kulaç.
Ne umut ne hareket.
Memleket
Bir uçtan öbür uca iskelet.
Ermeni köylerinde homurtu nargile
Balkan kazandır kaynayan.
Sırp pusuda, Bulgar ayakta,
Selânik'te ihtilâl şarkıları söylüyor Yunan.
Selânik ey büyük ve ünlü şehir!
Ey Padişahların binek taşı!
Ey gurbet elde Ferhat onbaşı!
Ey başı tuğlu muhteşem vezir!
Ne umut ne hareket.
Memleket
Bir uçtan öbür uca iskelet...
Yıl 1906
Kuruldu gizli cemiyet.
(Vatan ve Hürriyet)
Ve bir akşam
Yarı uykudayken Şam
Habersiz düştü yola
Mısır, Yunanistan, Selânik
Selânik'te son mola.
Mustafa Kemal'in
Bir namludan
çıkan
kurşundu sözleri.
Ve çelik süngüler gibi
yanıyordu gözleri.
Dedi ki:
- Yol iki!
Ya ölüm ya hürriyet!
Dalbudak saldı cemiyet..
Aylar
İskambil kâğıtları gibi
Devriliyordu art arda.
İhtilâl şarkıları çınlıyordu
Şam'da, İzmir'de, Balkanlar'da.
Yıl 1908
Meşrutiyet.
31 Martta karşı ihtilâl.
Mustafa Kemal
Hareket ordusunun birinci kurmayı.
Bastırdı ordu
İstanbul'da mektepli subay avlıyan
Yeşil sarıklı ayaklanmayı.
Yıl 1911
Afrika bir sarı satranç düzeyidir:
Karede at,
Karede fil,
Birinde şah;
Birinde vezir.
Fildişi Sahili Nijerya,
Kongo, Gana,
Fas, Cezayir..
İspanya, Fransa, Danimarka,
Portekiz...
Geniş hasır şapkalı
Mantar suratlı İngiliz.
Sömürge halkları.
Kıyılardan sürülmede.
Hülasa
Afrika
Sömürülmede,
Yıl 1911
İtalyan orduları
Topu tüfeği gemisi uçaklarıyla,
Senyörü, karabinerleri, sürgün kaçaklarıyla
saldırıda.
Gök ateş, deniz ateş, yer ateş.
Ölüm dal dal dökülüyor,
Sarı hurma kara zeytin ağaçlarından.
Zeytin gözlü hurma renkli
yerli halk
kurşuna diziliyor
asılıp saçlarından..
Ölüm ne kadar yakın!
Umut ne kadar uzak!
Ve Libya sürüden ırak
yaralı bir
devedir.
Mustafa Kemal
Savaşta
En başta
Derne kuvvetlerinin komutanı.
Beyaz kayalıklarıyla şimdi
Berka
Bir koyun sürüsüdür.
Ta uzaklarda Sirte körfezi
Geyik boynuzu dallarıyla ağaçlar
Ve çöl...
Yaralı aslan gibi kükremede
Kara yeleli Bingazi.
Gök bakır
Toprak demir
Toprak bir uçtan öbür uca
mayın tarlası.
Derne'de
Mustafa Kemal'in çelik komutası:
Marş Marş!
Sonra
Yangın sarınca Anavatanı
düştü yola,
Mısır
Ve Romanya üzerinden
vardı İstanbul'a.
Yıl 1912
Trakya, Makedonya, Balkan
Yangın içinde
Şehirler art arda düşüyor,
Düşman Çatalca önlerinde.
Köyler ateşe verilmiş
Şehirler aç
Yıldırım çarpmış ağaç
gibi
Yerde
ölüler.
Gözlerine mil çekilmiş köylüler.
Kurşunlar adım atıyor.
Yol başlarında taze dullar yatıyor.
Dönem Meşrutiyet dönemi,
Mustafa Kemal
Kara kara düşünüyor
Durum zor,
Memleket hiyanet içinde.
Düşman Çatalca önlerinde.
Tek çare silâh bırakışmadır.
Kesildi ateş.
Ay süt beyaz doğar geceleri
Kan kırmızı batar güneş.
Artık
Ne mavi gözlü Selânik
Ne Manastır ne Kosova.
Ne liman,
Ne o sarı başaklı ova.
(Ay Rumeli Uy Rumeli
Yandı gönül sen gideli)
Birinci Dünya Savaşı
1914
Sene 1914
Mevsim yaz
Hava barut kokuyor.
Bulut toprak kabarmada.
Avrupa Asya Afrika
Fermada...
Bir yanda Bulgar, Alman, Macar
Bir yanda Fransız, Rus, İngiliz.
Yıl 1914
Yedinci ay
yirmi sekiz
Büyük savaş.
Artık ne baş kalacak omuzda
Ne taş üstünde taş,
Karadır suları Karadeniz'in,
Bellidir oyunu İngilizin.
Kahpedir Alman emperyalizmi.
İki harp gemisi dalınca Karadeniz'e
Savaş açtı İtilâf bize
Yıl 1914 Ekim 29
Çıplak ayakla bastık ateşe
Mustafa Kemal
Bulgaristan'da ataşe.
Karşılıklı iki saf,
İki taraf.
Avusturya-Macaristan, Almanya, Bulgar, Türk
Fransa, İngiltere, Rusya!
Bütün sömürgeleriyle Afrika, Asya.
Gök yangında, Yer yangında,
Yedi cephede savaş.
Ne omuzun üstünde baş kalacak
Ne taş üstünde taş.
Kafkas kesiminde
Diz boyu, adam boyu kar.
Ordular Ordularla
Diş dişe boğaz boğaza
dövüşüyorlar
Hava buz.
Kırılmış buzlu cam güneş,
16 Ocak 1915
Sarıkamış
Sarıkamışta kara kış
Ve ilk saldırının sonu:
Türk bozgunu...
***
Çanakkale önlerinde durum zor.
Mustafa Kemal
Sofya'da bir ağacın dibinde
Kara kara düşünüyor.
İtilâf gemileri
Çaylak kanatlarını çırparak
Uçuyorlar, uçuyorlar
Güneş gökte bir koyun başı gibi kanıyor.
Hava kan rengi
Toprak kara buluttur yanıyor.
Ve Çanakkale boğazı dehşet içinde.
Gemiler Gelibolu önlerinde.
1915 Ocak
1915 Şubat
Gemiler
Kara kanatlı kasırga kuşlar gibi
Kanat
Çırparak
Mavi suda uçmada,
Mustafa Kemal Tümen Komutanı
Durum zor.
Çanakkale'nin dış tabyaları
dövülüyor.
Duman içinde Conk bayırı,
Gemiler ateş içinde,
Ateş açmada.
Cephe bozuldu,
Asker subaydan önce kaçmada.
Durum daha, daha zor
Mustafa Kemal Tümen Komutanı.
Bir tepede
kaya gibi
Dik
Sesi sert, sesi çelik.
Soruyor:
-
Niçin kaçıyorsunuz?
Düşman!
Nerede?
Aha şu tepede!
-
Düşmandan kaçılmaz!
Düşman çok!
Siz Türksünüz!
Cephane yok!
- Süngünüz var!
Süngü tak marş!
Denize dökene kadar...
Sene 1915
26 Nisan
Arıburnu'ndan çıkan düşman
26 bin.
Avustralyalı, Kanadalı, zenci
General, subay, çavuş, er
Gökte yıldız denizde kum.
Durum daha zor.
Mustafa Kemal'in çelik sesi duyuluyor:
- ''Asker
Size ölmeyi emrediyorum''
Ve öldüler
57'nci alaydan 6 bin.
Ve o gece
Beyaz ay öptü yaralı alınlarından
6 bin şehidin.
İngiliz diretnotu
Tüter de tüter
42'lik gülle yağar
Ölümden beter.
Conk bayırı önlerinde
Bir kara çalı.
Fransızın gemileri
Kara bacalı.
Arıburnu alev alev
Yanar da yanar.
Hasan çavuş yaralanmış
Yarası kanar.
İsmailoğlu tepesi
Dumandır duman.
Türk askeri süngü takmış
Yamandır yaman.
''Çanakkale ortasında
Bir uzun çarşı.
Mehmetçikler can veriyor
Düşmana karşı''
Anafarta yollarında
Bır kırık testi.
İngilizler Fransızlar
Umudu kesti.
Kaçıyorlar.
Kaçıyorlar.
ve
1916 da
Dilde şarkı, elde bayrak
Mustafa Kemal..
Oldu general..
***
Başkomutan vekili
Yani
Sultan İbnissultan İbnissultan
Beşinci Mehmet Reşat'ın
Damadı pür itimadı Enver
İran ve Turan üzerinden
Dört nala inecekti.
Rusyanın
ta ortasına
Ve bayrak dikecekti
Ortodoks kilisesinin
Altın boynuzlu
Öküzü
Çarın,
Moskovasına.. (!)
Eriyecekti kolordu, ordular...
Ve...
Hintli Tunuslu Senegalli
Sömürge halklarının Müslümanları
Hicaz'da Mekke'de Medine'de,
Müslüman Osmanlının
Sınırlarını
Zorluyordular.
Enver Paşa yakışıklı ve cesur
Büyük kurmay (!)
Emrinde kırk tabur
Dokuz alay
Tümenler...
Osmanlı-Rus
Karşılıklı saf olup
Durdular.
Ve birden
Yer yarıldı karlı ovada,
Bulutlar kanat çırptı havada.
Mongol suratlı Rus mujikleri
Prens Nikolayeviç'in komutasında.
Ocak ortasında.
Düştü Erzurum.
Kötüden kötü durum.
Kırk bin yaralı kırk bin esir,
Ve göğsünde harp nişanları ışıldayan
Damadı pür itimat
Başkomutan vekili
Boğaz'daki yalısında izindedir (!)
Ve şimşek kanatlı kartal
Mustafa Kemal
Yetişince karşı saldırı.
2 Ağustos Muş..
Bitlis'te Muş'ta kurtuluş
Çifte ezan okunuyor şehirde...
Ve şair halife sultan Reşat
Mesruru şat
Şiirler okuyor
Yaldızlı, atlas döşeli bir sedirde.
''Gafil ne bilir sahnei pür hunu gazayı
Titretti yine ruyi zemin arşu semayı
Allah yoluna cenk edelim şan alalım şan
Kuranda zafer vaadediyor. Hazreti Yezdan''(!)
***
Yıl 1916
Ölüm kanat çırpmada
Kulaç kulaç.
Kilometre kilometre.
Deraliye'nin halkı aç.
Saraylısı tok.
Kiminde çok.
Kiminde yok.
Ne kilerde pirinç ne un,
Ne sabun;
Ne gaz ne mum.
Gökte yıldız denizde kum.
Ölüm kol geziyor şehirde.
Ölüler
Çırılçıplak
Tabutsuz
Yatıyor
Kırda.
Gece ay kafatası
Şehrin kenarı ortası dört yanı ölümlü bir uykuda ve
Zümrüt bacalı elmas direkli
Yelkeni Çin ipekli
Bir gemi gibi
Yüzüyor saray...
Sarayda çengi çegane cümbüş alay.
***
Ve başı titrek ellerinde
Rus ihtilâlcilerinin manifestini
Ter içinde
Okuyor
Çar..
Ağzında votka köpüren mujikle
Müslüman
Boğazlaşıyorlar.
Hicazda baş kaldırmış halifeye
Mekke Emiri Hüseyin.
Filistin'de yollar kesilmiş.
Bedeviler isyanda,
Medine'de ordu bitkin aç.
Mustafa Kemal Suriye cephesinde
Durum zor.
Ve İstanbul'dan ordulara son emir geliyor:
- Dayan!
Ve
ve Mustafa Kemal
Mavi gözleri sarı kahverengi haritada.
Dağların yelesinden tutup
Dağların sırtına savurmada.
- Kaçmak mı?
Bizim kitabımızda bu yok! diyor.
Yok diyor Mustafa Kemal.
***
Ve birden
Sardı Petrograd'ı Volga kıyılarını
Kafkası
Kutsal ihtilâl.
Yer kayması, gök çatırdaması,
Ovalar yaralı bir geyik gibi solumakta.
Çar Rusyasında ölüler diriler ayakta.
Ortodoks kilisesinin Çarı
Kalbinin kuyruk sokumundan
Vuruldu.
Kafkas kesiminde sular duruldu.
Türk ordusu Irak'ta Suriye'de Filistin'de
Hâlâ dövüşmede.
Şehirler ard arda düşmede...
***
Yıl 1918
Temmuz Ağustos
Eylül ortası
Batıda Alman tümenleri sarılıyor.
Balkan'da
Bulgar-Alman cephesi yarılıyor.
Avusturya-Macaristan tuzla buz.
''Kaçıyorlar kaçıyorsunuz kaçıyoruz''
Çöl yolunda
Yaralı develer gibi çökmüş
Namlusuz havan...
İçi boş vagonlar
Dipçik semer matra içi boş kovan
Ve
Çöl sineklerinin
Yaralı sırtından kan emdiği
Ölüler ölüler ölüler...
Yıl 1918
9'uncu ay 29.
Bulgaristan'da tam çözülme, bırakışma.
Seksen bin Alman esir.
4 Ekim
Cermen orduları barış isteğindedir,
Kristal masasında Vilson'un
Alman bırakışma notası.
Ekim ortası
Deraliye'de düştü hükümet
Padişah Vahidettin 6. Mehmet
Çerçevesi yirmidört ayar altın
Gözlüklerinin arkasında
Kara kara düşünüyor
30 Ekim.
Ordular geri dönecek.
Mondros.
Ve artık
Bütün umutlara paydos.
Çanakkale, Akdeniz, Karadeniz
Karada, havada, denizde
Kafkasya'da
Galiçya Makedonya
Suriye Irak...
Yaralı aç çıplak
Dört yıl savaştık.
Ölülerin sırtına basarak
Çöller aştık.
Gölgemiz fosilleşti kumda.
200 bin ölü verdik
Hicaz'da Balkan'da
Sarıkamış'ta Erzurum'da.
Galiçya'da can verdi Bodrumlu Mehmet.
Makedonya'da Halepli Osman.
Çanakkale'de Mardinli Bekir.
10 bin yaralı 10 bin esir.
Ne eser kaldı devletten
Ne haber geldi Ahmet'ten
Ne künye ne resim
Bütün umutlara paydos
1918-30 Ekim
Limni adası,
Yüksek tavanlı bir konak odası.
Mondros.
***
Ve işte öyle
Öylesine kötü bir anlaşma ile
İşgal olunacak telsiz telgraf ve kablolar
Fransız İngiliz İtalyan işgalciler tarafından.
Her an kontrol edilebilecekti.
Ve
Artık Türk topraklarında yuvalanacak olan
Bu devletler orduları gerektikçe diledikleri
Kışlayı kaleyi askerî noktaları işgal edebilecekti.
Ve bu bırakışmaya göre
Yani Amiral Galdrop'la Türk amirali
Rauf Orbay arasında imzalanan Mondros
Mütarekenamesine göre
Mustafa Kemal'in Çanakkale'de mavi sulara döktüğü
Müttefiklerin gemilerine her iki boğaz açılacaktı.
Dört yıl dört cephede canını dişine takarak
Aç ve bitkin savaşmış olan Türk ordusu dağılacaktı.
Türk donanması
Zincire vurulan
Pranga bentler gibi müttefiklerin dilediği limanlarda
Tutuklu kalacaktı.
Limanlar demiryolları açık tutulacak ve müttefikler
buralardan diledikleri gibi gelip gidecekti.
Kısa uzun kuzeyde güneyde bütün tüneller işgal
olunacak, telsiz telgraf ve kablolar Fransız İngiliz
İtalyan işgalciler tarafından her an kontrol
edilebilecekti.
Ve artık Türk topraklarında yuvalanacak olan bu
devletler orduları gerektikçe diledikleri kışlayı kaleyi
askerî noktaları işgal edebilecekti.
***
Mustafa Kemal'in
Samsun'a çıkmasından
Altı ay öncesi
1918
13 Kasım gecesi
İstanbul'un gökleri dumandadır.
Altmış parça gemisiyle
Düşman filoları limandadır.
Zito
Hurra
Viva - Viva
Zift gibi kaynıyor hava.
Düşman askeri
Dolmabahçe'de Fındıklı sahilindedir.
Gemiler
Silâh depoları cephanelikleriyle mermiler,
Telgraf merkezleri
Düşman elindedir.
Başlar eğik
Yürekler yas içinde.
Fıkır fıkır yas kaynıyor
Kaynar suda,
Tas içinde.
Aylar ayların sırtından atlayıp
Yol alıyor.
Senegalli İskoçyalı devriye
Bir karanlık sokaktan çıkıp
Bir karanlık sokağa dalıyor.
İstanbul ey büyük ve ünlü şehir!
Ey padişahların binek taşı!
Ey başı tuğlu muhteşem vezir!
Ey gurbet elde Ferhat onbaşı!
Ey sevdiğim büyüdüğüm Aksaray
Fatih, Cibali, Yıldız, Ihlamur!
İstanbul
Yedi tepenin üzerine kuruludur.
İstanbul'da yedi tepe var.
Tepelere kül kül bulut yağar.
Geceleri
Gül kırmızı batar güneş,
Gül beyaz doğar
Ay.
İstanbul'da evler vardır
Köstebek ini.
Ve yalılar, konaklar, köşkler, saray.
Şehir yas içinde
Yas yürekte fıkır fıkır
Kaynar sudur
Tas içinde:
Ev basıyor Kavak'ta Beykoz'da
Geceleri
Rum çeteleri.
1919
Kurtuluş Savaşı
Günler geçti
Ayların sırtından
Aylar atladı.
1919, 14 Mayıs..
Uy İzmir İzmir İzmir!..
Gök karardı
Deniz yarıldı
Sular çatladı
Gemiler limana attı demir.
Pileli etekli Efzun neferleri
Kazabika oynuyor
Kordonboyu'nda.
Ve itlerin iti
Rum metropoliti
Takdis etti
İşgalci Yunan taburlarını.
Ve saatlerce şom şom çaldı
Kiliselerin çanı.
İlk Türk cevabı
Hasan Tahsin Bey'in kurşunu.
Ve bir gencin
Yaylım ateşi izledi bunu...
Ve başladı katliamlar.
Evler ateşe verildi
Çöktü damlar.
Yüz ölü bin yaralı
Yanıyor Güzelyalı
Kan içinde Kordonboyu
Yas içindedir ovalar
İlk emir
Miting!
Gök bakır toprak bakır
Miting!
Salâ getirip
Ateşlar yakarak
Havada yel
Toprakta sel gibi akarak
Miting!
***
Yıl 1919
15 Mayıs
Yürüyor
Denizde su;
Gökte bulut köpürüyor,
Gök dumanda.
Bir duyulmayan çığlıktı şimdi sessizlik limanda.
Mustafa Kemal gemide
Kumanda
Yerindedir.
Gemi şimdi
Kızkulesi önlerindedir
Güle güle!
Güle güle1
Kurtulacaksın
İnan ol
Kadifekale
Kordonboyu
Okul
Kışla
Karakol!..
Hey İzmir'in yeşili
Göğsü bağrı deşili
Yanmış yakılmış bağın
Sarılmış solun sağın.
Hey İzmir'in mavisi
Göğün altın çivisi
Tirşe kır zümrüt ova
Kordonboyu Bornova!
Bomba kurşun süngü cop
Kahrol emi Galdrop!
İzmir'in kavakları
Dökülür yaprakları
Hey Kadifekale hey
Şehit oldu Fethi bey!
Hey çeşme kırık testi
Kanlı üzüm sepeti
Hey yaralı koca dev
Hey yanan yakılan ev!
İzmir'in konakları
Kan akar sokakları
Hey delik deşik yuva
Sisli dağ yaslı ova
Gök bakır toprak demir
Hey İzmir koca İzmir!
Hey suyu yaran gemi
Sen bizi kurtar emi?
Yıl 1919
Mayıs 15
Hava bulutlu
Vakit erken
Yıl 1919
16 Mayıs.
Mustafa Kemal
Dün sabah
Erkenden
uyanmıştı.
Galata rıhtımına
Bir küçük
küçücük
Gemi dayanmıştı.
Ve geminin çelik bacası
Yiğit binicisine doğru
Sevinçle kişneyen bir yağız
atın terli boynu gibi
dikelip öttü üç kez.
Yol aldı gemi.
Şehir geri geri
yürüyordu..
yürüyordu..
Limni'de biten kavga
Samsun'da başlıyacaktı.
Şimdi Anadolu
Yaralı aslan yüreği gibi
kanamaktadır.
Gemi Bartın Amasra önlerinde
Mustafa Kemal
Gemide ayaktadır.
Dalgalar
Dalgaların
Sırtından atlamada.
Dalgalar çatlamaktadır.
Gerilerde kaldı Deraliye.
Karadır suları Karadeniz'in.
Bir el suyu bastırır kalkar.
Deniz dolar
Deniz boşalır.
İçinde güneşi taşıyan gemi
Yol alır
Yol alır
Yol alır
Ve
Sular ağarır
Güneş sıyrılırken bulutlardan
Gemi ağır ağır
Girdi limana
Yavaşladı...
Yıl 1919
Mayısın 19'u.
Gökte bulut köpürüyor
Köpürüyordu.
ve Mustafa Kemal
Ayak attı Samsun'a
Gün yürüyor
yol yürüyor
o yürüyordu...
Yürüyordu Mustafa Kemal.
Gözleri masmavi
Yüzü kan pençe pençe...
Güneş ayaklarının altında altın keçe...
Bir Mustafa Kemal derler
Mustafa Kemal Atatürk.
Bir Mustafa Kemal derler
Ululardan ulu, büyük.
Bir Mustafa Kemal derler
Halkların emri buyruğu.
Bir Mustafa Kemal derler
Harp çocuğu, halk çocuğu
Bir Mustafa Kemal derler
Ne korkusu, ne uykusu.
Bir Mustafa Kemal derler
Gözleri mavi duru su.
Bir Mustafa Kemal derler
Saçları altın köpüğü.
Emperyalizme dur! demek
Her gece düşte gördüğü,
Ne gam
Dağ çöker
Tutuşursa ovalar!
Ölüm kapıları bir kez çalar!
Ve elbet
Ya ölüm, ya hürriyet.
Libya'da
Çöl duman duman tütebilir
Şarkılar bitebilirdi.
Bitti
Balkanlar gidebilirdi
Gitti
Ayrılabilirdi Suriye, Irak, Hicaz
Ama Anadolu esir olmazdı.
Olmaz!
Dağ ne oldu?
Yandı kül oldu?
Yandı kül oldu memleket..
Ve Anadolu
Yaralı aslan yüreği gibi
Kanamaktadır.
Ve yalnız
Mustafa Kemal dimdik, ayaktadır.
***
Kandır kanar
Erzurum Van...
Karadeniz'de Rum eşkıyaları.
Manisa önlerinde Yunan.
Yeldir kahır
Kara kara esiyor.
Doğuda Ermeni çeteleri
Yol kesiyor.
Bayrak direkte yanmış
Bacalar tütmüyor.
Kapılar kapanmış..
Açıl kilidim açıl!
Açılmaz!
Kanlı kahırlı geçecekti yaz...
Antalya'da iyi insanlar oturur
Çağlayanları beyaz köpüklü.
Yaylaların tepesinden ovalara bakılır
Develer portakal, limon yüklü
Kızlar Isparta'da gül devşirir
Halı dokur.
Mevleviler döner Konya'da
Sema okur.
Mutluydu Isparta, Antalya, Konya
Ve girince İtalyan askerî Konya'ya
Sular köpürmez oldu, Mevleviler dönmez.
Halı dokumaz oldu kızlar bu kez.
Urfa Kilis Antep Maraş
Bağrı kanlı gözü yaş.
Düşman taburları alayları
Önlerinde kordonlu sırmalı subayları
Geçit resmindeler.
Britanya neferi
Samsun varoşlarında yine
Yine Merzifon içindeler.
O ne günlerdi
On ne günlerdi hey..
Tüten isli bir lâmba gibi güneş,
Top sesleriyle uyanmıştı İzmir.
Fırtınada çaylak çaylak ilerleyip
Gemiler atmıştı demir.
Jandarmalar karakollara çekilmişti.
Ve
Kadifekale'ye
Yunan bayrağı dikilmişti
Bir haykırış tek yürek tek ağız:
Suya toprağa güneşe yemin olsun ki
Emperyalizmi can damarından vuracağız!
Çekilmişti artık ordular
Kaynağına çekilen sular
Gibi.
Umutsuzluk
Kara bir duvar gibi
Çekilmiş güneşe.
Anadolu
Boynu kan içinde
Yaralı bir at.
Artık ne Şam, ne Halep, ne Bağdat
Ordular
Kaynağına çekilen sular
Gibi
Çekilmiş..
Direklere
Kara emperyalizmin
Kara bayrağı.
Dikilmiş..
Deraliye yaralı bir devedir.
Yaşamak artık ölüm
Ölüm seve sevedir.
Bir şimşek çaktı
Gecelerin ortasında.
Başladı ulusal büyük savaş
Mustafa Kemal'in komutasında.
Ve emir salındı
Kolordulara:
- Asker, halk!
Ayağa kalk!
Ve bu emre karşı koyan
Yani bu emre uymayan
Sinop'ta bir mutasarrıf
Bolu'da bir imam
Ve Trabzon'da padişahçı bir müftü ile
Rum Polidis
Ve bir dönme polis
Ve İngiliz Muhipleri Cemiyeti
Ve Hürriyet İtilaf Fırkası..
Ve İstanbul'dan ilk telgraf
''Emri şudur ki padişahı Osmaniya'nın
Kılınmaz namazı Mustafa Kemal'e uyanın!''
Ve ilk emir:
Mustafa Kemal
Behemahal
İstanbul'a avdet etmelidir
Ve şayet
Emre etmezse itaat
Asidir
Ve budur emri halife, emri Rap!''
Ve cevap
Mustafa Kemal'den:
''Artık İstanbul'un emrinde değil Anadolu
Ulus bizimle beraber
Ben artık
Sadece bir ferdi milletim.
Milletimin başında rütbesiz er
Haziran
İstanbul'dan
Bütün vilayetlere
Bir ikinci Gizli şifre
Bir ikinci Gizli emir
''Mustafa Kemal azledilmiştir.
Komünisttir
Asidir
Ulülemre.
Devlete, padişaha itilâfa,
Emrederiz ki her tarafa;
Ölü diri tutulmalıdır
Mustafa Kemal.
Katli caizdir kanı helâl.''
Ve bu emir
Dalga dalga çarptı kayalara.
yel oldu, esti ovalardan
Ovalara.
Bir kaynaşma başladı Sivas'ta.
Mamûretülazize vilayetle gidecek olan
hain-i vatan
Miralay Ali Galip
Vilâyet konağına girip
Vali Reşit Paşaya der ki:
''İcap eder ki
Mustafa Kemal tutula.
Eli bağlı
Gönderilmeli İstanbul'a.
Ve şayet
Gelince Sivas'a
Zatialileri bunu yapmazsa
Ben!
Ben!''
Vali Reşit Paşa güler içinden.
***
Mustafa Kemal Amasya'da.
Yangınlı bir şarkıdır adı şimdi
Afrika'da Asya'da
Gözleri namluda mermi
Gövdesi tüfekte pırıl pırıl süngü
Çelik
dimdik
Ayakta.
Köyde kasabada şehirde
Kutsal genelgesi okunmakta:
(Vatanın tümü
Milletin hayatı tehlikededir)
Ve yüreği dağlıdır
''ülkemizin istiklâli
Milletin kararına bağlıdır.
Tek adam olup dikelmek,
Duyurmak ulusun sesini;
Ulusal Kurtuluş gerek!
Kongre Sivas'ta toplanacaktır.
İlk ateş Sivas'ta yanacaktır.
İki yol var, iki ihtimal:
Ya ölüm, ya istiklâl''
Ve bu buyruk
Kutsal ayet gibi
Okundu
Okulda
Camide
Karakolda.
Homurtu içindedir Sivas.
Bir tarafta halk
Bir tarafta şeyhülislâmın emri,
Sivas ünlü bir şehir.
Sivas ünlü bir şehirdir.
Sivas'ta İnceminare,
Sivas'ta bir mavi su.
Sivas'ta Mustafa Kemal'in adı bayrak.
Bir yanda diri duru halk,
Bir yanda halife korkusu,
Duvarlarda kara yaftadır:
''Melundur
Mecnundur
Asidir
Mustafa Kemal,
Katli vaciptir
Kanı helâl,
Behemehal!''
Sivas'ta İnceminare,
Sivas'ta bir mavi su.
Ve halife korkusu
Duvarlarda kara yaftadır.
Ve meydanlarda
Mustafa Kemal'i bekliyor
Yığınlar
Bir haftadır.
Ve son müjde
Son haber
Son telgraftadır:
(Geliyorum)
Alanda yığınlar
Gökte yıldız
Denizde kum.
Sarı bir korku sarar
Ali Galib'i,
Kaçacak delik aramaktadır.
Köylü, işçi, asker, subay
Sokağa dökülmüş
Sokaklar, caddeler ayaktadır.
Ve O
Bir şimşek gibi çakıp geçer oradan
***
Yıl 1919
29 Haziran
29
30
Mustafa Kemal Erzurum yolunda:
''Geliyorum, geliyoruz!''
3 temmuz.
Erzurum.
(Mühim merkezlerde tedabir ve tertibat için
emir veriyorum)
Ve karar:
Sonuna kadar
Padişaha
Emperyalizme karşı savaş...
Hilafet merkezinde telaş.
Ve yaldızlı saray salonlarında sükût
kesik bir baş.
İstanbul'da 7 tepe var.
Tepelere kül kül bulut yağar.
Yıl 1919
23 Temmuz
Erzurum
Şehirde kalabalık
Gökte yıldız denizde kum
''Geliyorum!''
Küçük ahşap bir okulun
Soluk duvarlı salonu.
Yıl 1919
23 Temmuz
Saatin 10'u.
Sallandı çöktü gök yere
Meydanlarda davullar çalınıyor.
Başladı toplantı,
Açıldı kongre.
Donmuş gibi salonda hava,
Ağızda ses,
Damarda kan.
Mustafa Kemal Başkan.
Mustafa Kemal konuşuyor
Konuşuyor
Ne rica diyor ne zor,
Ne çekilme ne vatan gedik.
Fitili ateşledik,
Ve o bir kaya gibi dimdik
Konuşuyor.
Bir şarapnel gibi sekiyor
Duvardan duvara
Sözleri.
Yanıyor mavi bir kıvılcım gibi
mavi gözleri.
Kıvılcımdır yanar,
Salon tutuştu tutuşuyor.
O hâlâ
Bir kaya gibi ayakta dimdik
Konuşuyor.
Konuşuyor.
Konuşuyor.
Ve anlatıyor
(Vatanımız ve milletimiz aleyhinde verilen
hükümlerin iflasa mahkûm...
Son sözü söyleyecek olan kuvvetin
Milli galeyanının celâdet ruhu olduğunu.)
Bir duvar
Bir duvarın üstüne yıkılıyor.
sallanıyor
Küçük ahşap okulun salonu.
''Şurayı devlet...
Ve Anadolu'da ulusal hükûmet
Kurulacaktır.
Milletin sesi
Bütün cihana duyurulacaktır.
Ulusal sınırlar içinde
Bir bütündür vatan,
Millet dayanacaktır.
Manda himaye yok!''
Fırladı yayından ok!
Ateş daha harlı kıvılcımlı yanacaktır!
Yıl 1919
23 Temmuz
Küçük ahşap okulda
Erzurum Kongresi.
Ve bütün seslerin üstünde tek ses
Mustafa Kemal'in sesi.
Tümdür vatan.
Bizimdir üstünde gezen,
Bizimdir altında yatan.
Parolamız ihtilâl
Ya hep ölüm, ya istiklâl!
***
Tümen komutanı Arif'ten
gelen mektup:
''Paşam!
Dün akşam
Bekir Sami beyefendi
Amasya'ya muvasalat ettiler.
İki kişilik görüşmeyi
Kendileri yönettiler,
Dediler ki:
Yarı istiklâlden iyidir
MANDA.
Ne çıkar
Varsın Amerikalıda kalsın kumanda.
Dediler ki:
Mister Vilson diler ki
Umum memalike şamil
Amerika mandaterliğinin emrini amil
yeni bir tutum gerek.
Son emir sizinmiş paşam.
Ondanmış ilk dilek.
Yani maksat şu ki
Teklif onlardan
Cevap sizinki.
Mümessil demiş ki
Her türlü dilekten geçilmeli
Sivas Kongresince bir heyet seçilmeli
Ve bu heyet
Derhal etmelidir Amerika'ya azimet!''
Dehşetle açıldı gözleri Mustafa Kemal'in
Yırttı attı mektubu yere
Ve birden bire
Doğrulup
Dedi ki yanında ayakta bekliyenlere
Yumaşaktır, uysaldır
Amerika emperyalizmi.
Kim manda olacak
Bekir Sami bey mi? Biz mi?
***
4 Eylül
Yıl 1919
Denize akan nehir gibi
Sivas'a akıyoruz.
Yanıyor doğu batı kuzey güney.
Ve Mustafa Kemal'in kafasında tek şey
tek karar.
''Hakkâri Dersim Van,
Maraş'tan Urfa'dan
Edirne'ye kadar
Vatan tektir
Yeni bir devlet kuruluyor
Ve Heyeti Temsiliye
Bütün vatanı temsil edecektir.
Amerikan mandasına gelince...
Yumuşaktır uysaldır
Amerikan emperyalizmi.
Manda falan filan derken
Gece başlar
Şafak sökerken..
Ne İngiliz ne Amerikan
Bütün sömürenlere karşıyız.
Biz memleket
Biz Anadolu
Anti emperyalizmin öncüsü
yangınlı marşıyız.
Ölebiliriz!
Ölüme gülebiliriz;
Uyduluk muhal!
Ya ölüm ya istiklâl''
Ve bu akşam da
Sivas'ta kongre devamda
Mustafa Kemal konuşuyor.
Gözleri buğulu camda.
''- Efendiler
Mr. Brown
Resmi bir sıfatla görüşmüyorum dedikten sonra
İlâve ediyor:
(Amerika belki mandayı kabul etmez!
Manda mı nedir?
Siz ne derseniz odur)
diyor.
Yumuşaktır uysaldır
Kalleştir Amerikan emperyalizmi.
Mandayı kim kabullenecek
biz mi?''
Ve hülasa
İki eylülde gelmişti Mustafa Kemal Sivas'a
4 Eylülde kongre
Ve o başkan
Ve son karar
Ne Fransız ne İngiliz Amerikan!
Ya ölüm ya istiklâl!
Ay doğdu
Güneş battı
Işıyor Mustafa Kemal...
İstanbul'la haberleşmenin kesildiği sırada Sivas'a gelen Amerikan heyetinin
başkanı Mustafa Kemal'e başarı kazanamadığı takdirde ne yapacağını sormuş
ve şu cevabı almıştı:
(Bir millet mevcudiyeti istiklâlini temin için tasavvuru kabil olan
teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. Ya muvaffak olamazsa
demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Binaenaleyh millet
hayatta oldukça ve fedakârlıkta devam ettikçe başarısızlık mevzubahis
olamaz.)
***
Yıl 1919
13 Aralık.
Sivas'tan Ankara'ya hareket.
Yolda yaşa! sesleri
Mustafa Kemal Paşa
Yaşa!
Yaşa!
Ve baştan başa şarkılar
zafer takları.
çığlık
27 Aralık
Yıl 1919
Ankara ayaktadır.
Şehrin bütün sokakları
Yeri göğü
Çınlamaktadır.
Yaşa
Mustafa Kemal Paşa
***
Yıl 1920
Ocak, Şubat.
Toroslar
Mahya mahya gazlı bez gibi yanıyor
Antalya'nın yüreği kanamakta,
Mersin ayakta,
Deprem içinde Adana,
Urfa'da Maraş'ta Antep'te
Dokuz tabur
3 alay
Bütün güney şehirleri yanıyor.
Yerde kıvranıyor Hatay
Ve
Henüz 17 sinde
Bölük kumandanı İhsan Altay..
Çıktı bir kayanın üstüne
Kan dolarak, yüzüne.
''Gardaşlarım dedi.
Gardaş, gızanlar, analar, babalar!
Ölüm kapıları bir kez çalar.
Ya ölüm ya istiklâl
Şehrin varoşlarında nöbetteyiz
Susuz
Uykusuz
Ateş gözlü bin Mustafa Kemal!
Biz
Padişaha, kiliseye, sömürüye karşıyız.
Biz Mustafa Kemal'in çocukları
Anti emperyalizmin ilk marşıyız.''
Kuzey güney
Ölüler ayakta diriler ayaktadır.
Havada, toprakta
İhtilâl
Şarkıları
Duyulmaktadır.
Şehirler batıp çıkıyor
Dağlar inipte yükselmede.
Ateş yara,
Kandır yakar.
Yığınlar
Gidip gelmede.
Yaralandı Urfa'da kırk
Adana'da yüzelli yiğit.
Antep'te 6 bin şehit.
Hey, hey!
Kan içinde Şahin
Kan içinde Şahin bey
Yürüyor,
Makineli tüfeklerle donatılmış
Ağır tanklara karşı.
Maraş'ta Kilis'te
Hep o yangınlı ihtilâl marşı.
Bir yankısıdır apaçık
Fransız'a İtalyan'a İngiliz'e atılan
kurşun
Emperyalizme karşı duruşun.
Şehirlerde
Semtlere bölündü mahalleler..
Her semtte bir baş.
Elde ne varsa, balta, gülle, taş
Düşman üstüne düşman üstüne.
Azınlık kiliselerinde çan..
Minarelerde ezan.
***
Duvarlarda padişahın fermanı okunuyor.
Düzce'de, Bolu'da, Gerede'de
Ferman üstüne ferman.
Şeyhülislâm
Fetva çıkardı
''Mustafa Kemal asılacaktır!
Mustafa Kemal komünist
Mustafa Kemal hain
Mustafa Kemal alçaktır.
Yaşaması haram
Öldürülmesi haktır.''
***
Sapanca'da İzmit'te çeteler.
Yanıyor beriler öteler:
Ve gök ağaçtan
Yaprak yaprak dökülürken
Mühürlü fermanı padişahın
Bütün umut,
Bütün güvenç,
Mustafa Kemal'dedir.
Millet ayakta dimdik
Ve Altıncı Mehmet Vahidettin
Kötürüm haldedir.
İstanbul'un Kara Günleri
Yıl 1920
Martın 16'sı.
Beşiktaş Dolmabahçe kıyısı
dumanda.
Katran köpüklü dumanlarıyla
Karada kurt sürüleri gibi
soluyor
gemiler
limanda.
Sokakların kalbi durmuş,
Nabzı atmıyor.
Bomboş şehir.
Gemiler ilerliyor
Gemiler attı demir.
Güneş bulutların altında isli lâmbadır.
Henüz sabah olmada.
İskoçyalı deniz piyadesi
Sokaklara dolmada.
Ağaçlarda kuşlar taş.
Kanatları kanlı gagaları kara mor.
Caddeler yere serili.
Mangalar bölükler ilerliyor.
Şehrin bütün yolları tutulmuş
İşte şimdi Meclis önünde,
Şimdi köprü üstünde,
Şimdi Maçka'da,
Şimdi Şişlideler.
Mangalar dalıyor sokaklara
birer birer.
İşte sokakta
Ta uzakta
Elleri kelepçeli iki er.
İşte bahriye avlusunda
İngiliz devriyeleri dolaşıyor.
Sokakta bir yaralı
Bir yaralıyı taşıyor.
Havada keskin barut kokusu,
Kurşun sesi.
Kışlaların kalbi durmuş.
Kanı içine akan evlerin
Kesilmiş nefesi.
Bir kadının çiçek kırmızısı kanı
pençe pençe
Saraçhane'de
çeşme taşında.
Şehzadebaşı'nda
mızıka karakolunu bastılar
Altı şehit
16 yaralı var.
Harbiye nezaretinde
Britanya bayrağı
dalgalanıyor
Yaralı bir Türk subayı
Soluyor yerde.
Kanlı kalpağı
Altı metre ilerde.
Katran suratlı bir sömürge eri
Dipçikledi
Nöbetçi neferi.
Harbiyeyi bastılar.
On beş yaralı
Üç yiğit şehit.
Dördüncüyü
Nizamiye kapısında astılar.
Ve
Meclis binası önünde
Üç İngiliz mangası var...
***
Mustafa Kemal
Sarı altın saçlarından
Ter akarak
Sık ve sinirli
Nefes almada.
Ve telgrafçı Hamdi Efendi hâlâ
Deraliye'de makine başında
Bilgi salmada.
Son haber:
''Burası da basıldı
Dış kapıdan içeri girdiler.
Düşman Derince istikametinde ilerliyor.''
Mustafa Kemal ayakta
Kes! diyor.
(Artık yedi yüzyıllık Osmanlı devletinin hayat ve
hâkimiyeti sona erdi)
İstanbul'da yüzlerce top
Yirmi milyon mermi
Sayısız fişek
Tüfek.
İstanbul'da yedi tepe var.
İstanbul'da gizli Mim Mim
Hasan, Ahmet, Abdi, Rasim
Sabaha doğru tepelerden yola çıkıp
Karanlığa karışırlar
İstanbul'da gizli Mim Mim
Hasan, Ahmet Abdi, Rasim
Atın, katırın, eşeğin sırtında
Ölüm yağmuru altında
Yallah! deyip
Dikenli çitten geçerek
Kuru peksimetle doyunup
Çamurlu su içerek
Yarışırlar...
Top, tüfek, kurtlu bakla taşırlar
Anadolu'ya.
İstanbul'da yüzlerce top.
Tepeler dönüktür İnebolu'ya.
Bu.
Ahmet'in birinci mektubu.
''Ziya
Hani İnebolu'ya
Yedi ambar tüfek
Yirmi sandık mermi taşımıştı ya;
Dün gece ansızın basıldı.
Tınmamış basıldığını.
Hani yol üstü çınar ya,
Var ya;
Asmışlar,
Duymamış asıldığını,
Okursunuz ölümünü
Pazar günü.
Ne gerek
Ni dek?''
Cevap:
- Ne gerekse onu yap!
***
Bu Rasim'in ikinci mektubu.
''Hani şu Hasan
Galata'da karakol basan...
Şifreyi söylesin diye.
Sökmüşler dişini, tırnağını,
Bağlamışlar direğe.
De be! demişler
Anmamış.
Üç teneke gaz döküp ateşlemişler
Yanmamış.
Sabah
Çok erken
Ay ışık eteğini toplayıp
Şafak sökerken,
Bir manga Senegalli sömürge askerî,
Başlarında zabitleri;
Bakmışlar ki
Direkte ne ölüsü var ne dirisi.
Direkte kanla yazılmış üç söz
Şifreyi çözemedim sen çöz!
Bartına ulaştı gemi.
Altı top yirmi bin mermi.
***
Bu
Apti'nin üçüncü mektubu
''Dün gece
Bayburtlu deli Behice
Cephanelikte tünel açıp
Fişek sandığını sırtlayınca
Çökmüş ansızın toprak,
Altında kalmış Behice.
Ne temeli belli mahzenin ne tavanı,
Toprak altı üstü, dört yanı- Nidek? demiş,
Ölüme şanla gidek! demiş,
Ateşlemiş cephaneliği.
Önce saçları ateş almış,
Sonra kaşları, sonra kirpiği''
Delice
Behice
Öldü dün gece
Nidek?''
- Duası gerek!
***
Bu
Hasan'ın yedinci mektubu.
Telgrafçı Cemal
Gayretli metin bir arkadaş.
Yedi yara almış Çanakkale'de
İlk ödevi telgrafçılıktı
Edirne'de.
Halep'te şifre çavuşu.
Ve bir akşam
Düşerken Şam
Size emirber olmuş
Tek ayakla gelmiş İstanbul'a.
Bir ay var ki
Yeri kazarak
Kadırga'da fişek yüklüyorduk.
Bize o
Bodrumda peksimet taşırdı.
Tek ayakla,
Bu sabah
Öbür dünyaya göçtü emri hakla.
Ölürken dedi ki:
Son nefesimde istediğim şey,
Duysun adımı Mustafa Kemal!
Deyin ki,
Şerefle öldü telgrafçı Cemal.
NotBugünkü gazetelerde
Sivas kongresi yazılmış.
NotHani şu azılı
Palikarya
Var ya
Dün gece evini bastık.
Bir fenerin dibinde
Bacaklarından
Astık.
***
Hey!
Dağ yolunda türkü çağırıyorum.
Yıldızlar çakıyor
Çak, çak!
Hey!
Buluttur saran beni
Yarın nolacak?
Bayram yerinde tezgâh kurulur,
Allı morlu köy kızları
Ağızlarında çam sakızları,
Ellerinde kiraz sepeti.
Kirazlar al
Kirazlar bal
Hey Mustafa Kemal, Mustafa Kemal!
Mustafa Kemal hey!
Bayramda tezgâh kurulur
Salıncağında kolan vurulur.
Git babam git ayak yorulur
kalp yorulmaz.
Tüfeği almışım elime
Fişeği salmışım belime.
Varsın gavur üstüme üstüme,
Yedi canım olsa veririm can.
Hey Helime Helime
Künyem Kadri Erzincan
Babam ölmüş Yemen'de
Ölem Sakarya'da ben de
Edeyim yemin
Kara gözüne ki Helime'nin
Bize saldıranlara vuracağım tezden
Vuracağım! vuracağım!
Mustafa Kemal'in yanında duracağım!
Bombam biterse kafamı savuracağım
Hey gavur! gavura!
Dura dura
Vura vura
Savaşacağım hey!
Dağ yolunda türkü çağırıyorum.
Elimde tüfek
Fişenkliğimde fişek
Yıldızlar çakıyor''
Çak çak
Buluttur saran beni
Yarın tezden savaş olacak
Edeyim yemin
Kara gözüne ki Helime'nin
Bize saldıranlara vuracağım tezden.
Ölüm bizden rahmet sizden''
***
Memedim!
Gece dün
Seni düşümde gördüm,
Uyandım
Yanımda göremedim.
Mektubunda
Onbaşı oldum demişsin,
Gaza kurşunu yemişsin,
Sevindim
Memedim.
Yaran hafifmiş, geçer;
Ne var ki geçmez
Gün geçmiyor.
Memedim, ayrılık zor!
Gece dün
Seni düşümde gördüm.
Hacı ninem dedi ki
''Hayırdır inşallah
Dağların karı
Günlerin düğümü çözül ola
Gelir belki.''
Memedim!
Gece dün
Seni düşümde gördüm,
Ocakta tarhana kaynıyordu.
Sana çorap örüyordum.
Çomar havladı
Kuşlar kanat çırptı dalda,
Böğürdü sığırcık.
Dam kapalıydı
Dam açık.
Memedim!
Gece dün
Seni düşümde gördüm.
Uyandım
Yanımda göremedim.
Gökte yıldız saman sarısıydı.
Ay kızıl bakır
Sen yüzün pençe pençe;
Gözlerin çakır,
Adımın yörüktü.
Göğsün köpük köpüktü.
Memedim!
Hey dedim!
Hey dedim!
Ay çekildi bulutlar ardına
Çomar
Kuşlar
Sığırcık
Sustular.
Kumrular
Özlem özlem konuştular.
Bağrım sökülüverdi.
Saçlarım
Dökülü dökülüverdi.
Gölgem duvarda
Bükülü bükülüverdi
Memedim!
Memedim!
Memedim!
Memedim!
Uyandım
Seni yanımda göremedim.
TARİH BOYUNCA
Ve işte böyle
Bir uzun sırımdır iptir
Tarih.
Sonsuzluktan gelip gidiptir
Tarih.
Bir büyük
Bir geniş
Bir karanlık uçsuz bucaksız
Ormandır Asya.
Gürgen, ıhlamur, çınar, akasya
Palmiye
Hint yaseminleri
Baobap.
Sibirya çamı.
Çöldür Tibet
Tibettir Asya'nın damı.
Sonsuz geniş gök, denizdir Asya'da orman.
Filleri var ki bin kilo
Taşır sırtında yavru filleri.
Maymun ki insanın ilk atasıdır.
Deve tabanı dilleri
Kuyruklu kocaman ağızlı
Tüylü maymunlar
Sincaplar
Bukalemunlar.
Bukalemunlar ki
Yeşil sarı kahverengi ak.
Gergin çelik kanatlı.
Kuşlar ki üç kulaç.
Kuşlar ki baş parmak
Kuşlar ki alaca alaca.
Kuşlar ki
Gagaları çakıl taşı
Gözleri mercan, Aslanlar ki yelesi köpük köpük.
Kaplanlar ki nefesi körük körük.
Sivri tepeler
Göğü deler.
Deniz dipleme derin
derindir
Asya'da.
Kuzeyi boz
buz
güneyde sular sıcak.
Fıkır fıkırdır
erimiş bakırdır
Ayrı ayrı soylar yaşar
Hint'te Çin'de Sibirya Kafkasya'da
Sarı kumral yağız
Gürcü Çeçen Tatar Kırgız
Ateşe
Güneşe
Yıldıza tapan
Budist Brehmen Müslüman
Heykeldir kimi
Kıç üstü oturmuş.
Hurma parmaklı elleri dizinde
Geçmişi düşünüyor.
Bir Buda heykeli ki
Buzlu cam gözleri
Sağa sola dönüyor.
Yüzü saman sarısı
Ve çıplak
Çırılçıplak
Aşağısı yukarısı.
Kimisi yürüyen ağaçtır
Söğüt ağaçları
Topuklara kadar uzuyor
Kızıl karası saçları.
Asya uçsuz bucaksız ormandır
gök orman.
Asya'da belirmiş ilk insan.
Batınlar asırları kovalamış
Çoğalmışız.
Doğu batı kuzey güney
Dağılmışız.
Burada doğanların
Yirmi göbek torunları
Tuna'dan su içmişler.
Bulgarya'da yoğurt çırpıp
Da
Arpa biçmişler.
Düvel kurmuşlar Asya göçmenleri.
Sümer, Eti, İyon, Mısır,
Etürüskü, Plasgları, Elenleri
Birbirini yutmuş yönetmiş.
Asır asır
Göçler göçleri kovalamış.
Doğu batı kuzey güney
Ve 13. yüzyılda
Ertuğrulun oğlu Osman bey
Bir düş görmüş.
Bir filiz
Yeşermiş
Göbeğinde
Osman beyin.
Büyümüş
Büyümüş ağaç olmuş filiz.
Büyümüş öylesine ki
İkinci bir gök olmuş.
Gölge salmış
Kuzey, güney, doğu, batı.
Akdeniz Karadeniz
İran'da Turan'da Kafkas'ta
İlirya'da Fizan'da Atlas'ta
Yemiş
Vermiş.
- Nicedir
Bu düş
Görüş?
Demiş Osman bey.
Bir ermiş
Yani Edebali
Demiş ki
Bu öyle bir ağaç
Bu öyle bir yemiş
Bir yemiş ki,
Bir yüce devlet kurulacak:
Bir kolu İran'da,
Turan'da,
Bir kolu Kafkas'ta
Atlas'ta
Dokuz soy
Dokuz boy
Buyruğunda olacak...
Ve öyle bir devlet kurmuş ki
Osman bey,
Doğu, batı, kuzey, güney
Küçük Asya, Balkanlar, Mısır, Marakeş.
Bir uçta doğarken
Öbür uçta batarmış güneş.
Ve ondördüncü 15 ci 16'cı
17 ci yüzyıl
Başlamış çekilmeye su.
Karşısında bulmuş Urusu
Osmanlı Türk..
Fil var deveden büyük
Fil var deveden küçük
- Buyruklarında halklarla ordularSavaşmış Padişahla Çar.
Milyonlar ölmüş
Asırlar boyunca.
Kellelerden dağlar yükselmiş.
Akan kandan nehirler.
Köyler şehirler
Ülkeler olmuş çöl.
Tek komut, Mehmet öl!
Mujik öl!
Mujik ki haça tapar,
Toprakla beraber alınır,
Satılırdı.
Mujik ki
Ölürse
Ölüsü gübreliklere atılırdı.
Mujik ki
Bir elinde mum
Bir elinde haç
Yarı toktu yarı aç.
Mujik ki
Barışta serfti
Savaşta kurbanlık.
Evi toprağı
Yeri göğü karanlık.
Mujik ki
Ukrayna'da
Tarlada
Sapana koşulurdu.
Döşeği topraktı
Yorganı yapraktı
Açtı çıplaktı
Mujik.
Memet ki
Ağanın buyruğunda ırgattı,
Memet ki
Yüzyıllar boyunca
Aç uyandı
Aç yattı.
Memet ki
Memet ki
Çile diker
Dert biçerdi.
Memet ki
Dudakları kan kusar
Çamurlu kurtlu su içerdi.
Memet ki
Yağsızdı arpadan bazlaması.
Yoktu damı
Yoktu ambarı
Yoktu tarlası.
Memet ki
Yemen'de can verirdi
Karpat'ta beklerdi nöbet,
Memet.
Ve sarayda padişah
Kurulurdu
Muhteşem
Sultan
Süleymandan
Kalma
Pırlanta kakmalı
Som altın
Tahtına,
İsfahan gülü koklayıp
Altın kupalarla
Süt içerdi,
Kuş tüyü yatakta yatar.
Ve Kremlin saraylarında Çar
Elmas kupalarla şarap içip
Derdi ki
Ne varsa yer yüzünde
Göğün altında
Toprağın üstünde
Benim!
Ve halklar aç
Çırılçıplak
İnim inim...
Yıl 1914
915 - 16 - 17
Rusya'da Kerenski orduları
Ve de Lenin,
Ve mujikler
Ateşe verdi
Yazlık saraylarını
Çarların,
Çariçenin.
Ve gezdi günlerce
Mızrakların ucunda
Çar Nikola'nın
Başı.
İhtilale karşı
İhtilâl
Halkındır artık
Sibirya'dan Baltığa kadar
Toprak
Öldü çar.
Dirildi mujikler.
Öldü çar.
Ve iki eski düşman barıştılar.
BAŞ KALDIRMALAR
Yıl 1920-21
Mustafa Kemal
Anadolu halkının elinde bayrak
Dilinde türkü
Yüreğinde sevgidir.
Öyle diyor ki
Kul da Rab da
Mustafa Kemal artık
Ayettir kitapta.
Ne halife, ne padişah, sultan.
Senindir
Her şey.
Hey halk.
Bu vatan..
Ayağa kalk
Yerde yatan!
Vatan!
Vatan!
Vatan!
Vatanın toprağında
Yepyeni filizler yeşeriyor.
Bağlarında
Yeni inanışların
Kütükleri
Üzüm veriyor.
Vur be
Vur be
Vur be vur!
Ne kömür kaldı mangalda
Ne ekin kaldı dam da
Savaş devamda
İsyanlar devamda
Halklar bir uçtan öbür uca aç,
Ekin yanmış,
Saman kalmamış samanlıkta.
Ölüm adım atıyor karanlıkta.
Güneşe kalın duvar çekilmiş.
Kuyulardan sular çekilmiş.
Ermeni çetelerle savaşıyor
Türk çeteleri.
9 haziran
Ermenistan seferi.
Ekim 28 de
Yunan Kütahya önlerinde Gediz'de.
Başkaldırış yine devamdadır.
Şimdi isyan
Yine Konya'da Meram'dadır.
Yıl 1920
Hep o ekim ayı
Delibaş alçak
Delibaş gözü kanlı bir
şâkidir.
bastı Çumra'yı.
Kara bulutlar sardı Konya'yı
500 kişiyle ilerliyor Delibaş.
İsyancılar
Alâeddin tepesinde
Meramda'dır.
İsyan devamdadır.
Beyşehri Akşehir
Ilgın'da Çekil köyü yakınında
Ateş açtı üç yüz kişi.
Er dişi
Birbirini dişlemede.
Sultaniye düştü
Doldu asilerle.
Karaman'da isyan genişlemede.
Afyon Ankara
Adana cephesinden
Taburlar yürüyor
Karaman üstüne.
Afyonkarahisar'la Konya arasında
Kadınhan, Ilgın
Asilerin elindedir.
Uy kara Halife!
Beyazda yeşilde kararan sarık1
İsyan şimdi
Bozkır'da Seydişehir'de
Beyşehir içindedir.
Afyon'dan Ankara'dan
Adana cephesinden
Mustafa Kemal'in bölükleri taburları
ilerliyor.
Delibaş
Mersin'de
Fransızların elinde
sığıntı.
Ve 1920
Ekim 28'de
Yunanlı hâlâ
Kütahya önlerinde Gediz'de.
Ekim
Taarruz üstüne taarruz.
Ve biz
Durmadan geriliyoruz.
Orduyu yeniden kurup
Gezginci dağınık kuvveti
Düzenlemek
gerek.
Bir zamanların
Millici kahramanı
Çerkes Ethem
Baş kaldırdı.
Demirci efe isyanda.
Ne emir dinliyor Ethem
ne kumanda.
Ben diyor
Ankara önlerinde yel olup
Eseceğim.
Ben diyor
Mustafa Kemal'in
Başını keseceğim.
Günler
Günlerin sırtından atlamada.
Düşman önde, arkada, solda, sağda
Ve ordu-çete
Türkün Türkle savaşı
Ve taarruz.
Uy anam uy!
Bir zamanların ünlü kahramanı Ethemle
çarpışıyoruz.
Ethem'le kardaşı
Bize karşı
Karşı taraftadır.
Yunana sığındı ikisi de,
Yunanlılarla aynı saftadır.
Memet
Yedi kez can verip
Yedi kez dirilecektir.
Düşman
Toprağa serilecektir.
Artık
Ne halife
Ne sultan ne padişah.
Yalnız ulus.
Ve iki halkçı millet
Yani Türkle Urus
Yüz yılların kinini unutup
Barışıyor.
El verdi
Bir kez daha
Ankara'ya
Moskova.
Yıl 1921
Ocak 15.
İki millet
Ayrı ayrı
Birbirine saygılıdır,
Ne çekingen
Ne kaygılıdır
Ne bu
Ne o!
Ve o zaman
Doğudan çektik ordumuzu
Batıya.
ALTIN DESTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
CİLT II
Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
Dizgi - Yayımlayan:
Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
Baskı: Çağdaş Matbaacılık ve Yayıncılık Ltd. Şti.
Ocak 2000
İLHAMİ BEKİR
ALTIN DESTAN
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
II
SAVAŞLAR-SAVAŞLAR
Hatice
Üç saatlik uykudan sonra
Ayaktayız.
Son kavgadır bu belki,
Namluları
Süngüleri
Yağlamaktayız.
İlk komut verilecek şafakta
Erler ayakta
Komutanlar bölükleri geziyor.
Hatice
Son kavgadır bu belki
Bu son savaş olacağa benziyor.
Ölürsem elhükmülilah
Kalırsam elhamdülillah
Köy meydanında davullar çalıp
Kutlanır
Haticenin Hasanın düğünü
Belki yarın
4 Nisan 1921 günü.
10 gün var ki
Kan gövdeyi götürüyor
Kana kan
Başa baş
Savaş.
Bu savaş
Bu savaş
Bu savaş İkinci İnönü.
Yarın
4 Nisan 1921 günü..
Hâkî
Ceketimin
Kül rengi gözleri
İki kurşun yarasıdır.
Hâkî
Ceketimin
Kül rengi gözleri
''Bâsu-bâdelmevt'ten evvelki günlerin
hatırasıdır.
Tığ oldu parmağımız.
Göz ışığımız oldu ip;
Ve, mavi gökleri dokuduk
Mekik gibi..........
gidip gelip,
Kemiklerimizle çattık bu toprağı,
Harç oldu
toprak etim;
Eksikti bir karış yer,
Onu doldurdu iskeletim.
***
Ey.
Yeni barınakların
Yedinci katında yıldız tutanlarım.
Ey ılık bahar sabahlarında
Kemiklerimizle çatılan çardak altında
Rahatça memedeki çocuklarını uyutanlarım,
Durmak ihanet etmektir!
Fadime!
Söyle Hatice nineme
Duasını esirgemesin.
Üç elhamdü bir Yasin.
Son kavgadır bu belki
İlk komut verilecek şafakta.
Erler ayakta;
Ben karavana başında
Sana mektup yazıyorum.
Ölürsem övün
Kalırsam bayram et!
Bir kez doğar
Bir kez ölürmüş insan.
Yıl 1921
Nisan
Yavuklun
Memet
Selâmet..
Gün Cuma günü
Bir kasırga meydanıydı
İnönü,
Toprak, sular, bulut
Yanıyordu.
Gök bir uçtan
Bir uca
Sallanıyordu.
10 saat var ki
Memet en başta
Savaşta
Gözleri yanıyordu
Sağ kolla savaşta
Sol kolu kanıyordu.
Taburlar, alaylar, sürüyordu
Bire yüz.
Bursadan
Yunan
Saldırmadaydı.
Öncüsü İnönü dolaylarında
Artçısı Bandırmadaydı.
Ordular
Top-tüfek
Bire yüz
Gökler duman barut
Dağlar bayırlar düz,
Dümdüz.
Diriler ölülerin sırtından atlıyor.
Durum zor
Dayanıyoruz.
Bu belki son gün
Son saat.
Bir şarapnel
Yere düştü koca Memet..
Kapandı açıldı gök gözleri
Sol eliyle abandı yere
Sağ elinde süngüsü
tüfek
yedi adım ötede.
Süründü.
Top sesleri
Yanan bulutlar
Ve ta
Karşılarda
Kaçan düşman.
Bu son savaştır belki,
son yengi;
Ve işte böylece bitti
İkinci İnönü cengi.
***
Yıl 1921, Ağustos.
Memedin bağrı yanıyor
Bir kolu yerde
Bir kolu kanıyor.
Vakit akşam
Güneş tepelerde
bir dalın ucunda
Mızrağa saplı kanlı bir baş gibi
sallanıyor.
Memedin kolu kan içinde
Bağrı yanıyor.
SAVUNMA SATHI
Günler geçti aradan.
Yunan kralı Konstantin
İkinci İnönü cenginin
Öcünü almak için
Dört düvelden aldığı yeni güçle
Saldırdı.
Bir anda ki
Henüz toparlanmamışız.
Ard arda, bir bir
Düştü Afyon, Uşak, Eskişehir.
Düşman ilk siperlerimizde
Türk ordusu çekilmededir,
Ankara ha düştü ha düşecek
Sakarya'nın doğusunda
Toparlanmamız gerek.
Yıl 1921
Ağustos 20'dir
Vakit sabah vakti
Saat ya 6 ya buçuk
Ve O,
Mustafa Kemal
Sırtında koyu nefti kostümü
Düşünüyor
Milletlerin dirilişini ölümünü.
Parmakları
Parmaklarına geçmiş
Çatılan silâhlar gibi.
Yüzü uçuk.
Saat ya 6 ya buçuk
Bütün gece uyumamış
Bir bıçak gibi kesmiş
uykusunu
gelen
haber
ler.
Birden
Kapı vuruldu, açıldı:
Bir er
Girdi içeri
Kan kırmızı
Apaçıktı
Mustafa Kemalin
Mavi gözleri
Bir pusula verdi çıktı er
Ve O,
Mustafa Kemal
Geçen yılları düşündü birer birer
Parmakları parmaklarına geçmiş
Çatılan silâhlar gibi
Saçları sarı köpük
Yüzü mor.
Durdu ve düşündü ki
Durum zor.
Vakit sabah vakti
Belki yedi belki buçuk
Ve o sırtında avcı kostümü
Kaşları çatık
Parmakları çatılmış silâhlar gibi
Tasarladı durumu
Günlerden 20 Ağustos
Büyük Millet Meclisinde
Bir şeyler geçmededir
Ve O
Mustafa Kemal
Bütün gecesini telgraf başında geçirmiş
Günleri günler peşince devirmiş
Ve görmüştü
ilerisini.
Avurtları çöküktü.
Işıklı sarı saçları
köpük köpüktü.
Girdi Meclise.
Meclis bir anda
Tek kumanda
Ayağa kalktı selâm verdi.
Yüzü
Gece ışıyan ay gibiydi.
Bu adam
Çelik bir yay gibiydi.
Meclis bir anda tuttu soluğunu
Meclis
ayakta alkışladı
Bu mert
bu sert
çocuğunu.
Ayakta
Dimdikti heykel gibi.
-Efendiler!
Dedi,
''Bu ne KAN savaşıdır Anibal'in
Ne Kartaca savunması,
Bu yepyeni
Bu görülmemiş
Bir savaştır.
Emperyalizme karşı tek savaştır bu.
Üç saldırır
Beş çekilir
Ama her seferinde
Düşmanın karşısına dikilir
savaşırız.
Bu ne KAN savaşıdır Anibal'in
Ne Kartaca savunması.
Her yanı savaş meydanıdır
Bu vatanın
Önü ardı ortası, her yanı.
Savunma hattı yok,
Savunma sathı vardır.
Sakarya'nın ötesinde, berisinde,
Ve belki
Yarın
Ankara'nın gerisinde
savaşacağız.
Ve mutlaka
Düşmanı
Vatanın harimi ismetinde boğacağız.
Her taş dibi siper
Her kaya bir duvardır.
Savunma hattı yok
Savunma sathı vardır.''
Mecliste üzüntü yılgı telaş
Ve bulutların ardınca
yükselen güneş
gibi
aynı baş,
aynı bakış
aynı çakış.
***
''Efendiler
İkinci İnönü savaşından sonra
Genel seferberliğe geçtik.
Yunan ordusu
Makineli tüfekle topuyla
Ve insan ve her şeyi ile
Sayıca bizden üstün.
Ve o geçince ansızın saldırıya
temmuz ayında
Biz saldırmadık.
Uygun değildi saldırıya saldırı.
Eskişehrin kuzeyinde
Orduyu derledik.
Çekildik
doğusuna Sakaryanın.
Düşmanı
Vatanın harimi ismetinde boğacağız!
İnanın!''
Yıl 1921
Ağustos 20'dir
Saat sekiz
Kütahya
Afyon
Simav Gediz
Gök yere yağıyor bulut bulut.
Sakarya
Bir yürüyen kan gövdedir
ki kanıyor.
Kanıyor
Karadağ tepesi.
Duatepe sağda.
Kızıltepe arkada.
***
Balıkesir
Dört yanı kavaklarla çevrilidir.
Sarı mavi cepkenli efeler
gezer
Balıkesir'de.
Geceleri ateş yanar şehirde.
Bizanslılardan kalma çarşısı
Hanları hamamları vardır.
İnsanları gür bıyıklı insanlardır,
saf...
HEP O KARA KUVVET
Balıkesir'den ikinci telgraf!
İkinci baş kaldırışıdır bu
Anzavurun.
''Vurun gavura vurun''
Kuzeyinde kan akar Balıkesir'in
vay!
vay!
Kolu koptu sarı Bekirin
vay!
İsyan genişliyor dört yanda.
Beypazarı Bolu Gerede isyanda
Kime karşı?
Mustafa Kemale karşı uy...
uy aman uy
Duy aman duy
Dört bin isyancı girdi Düzce'ye
Mapusane boşalıyor
Hükümlüler sokakta.
Hilafet ordusu İzmit'e akmakta.
Hendek'te siperler kazılıyor.
Müslüman Müslümanı vurmak için
askere yazılıyor.
Beş bölük düzenlendi
Halife ordusuna.
Üç altına
beş altına
on beş altına.
Topu tüfeği süngüsü ile
Anzavur belirdi üçüncü kez.
Türk Türkü boğazlıyor
Çerkezi çerkez.
Ve niçin?
(Zatı hazreti akdesi hilafet) için;
Kapılarını açmak için emperyalizme
Anadolunun..
Nasibi bu mu olacaktı
Geyve'nin
Düzce'nin
Bolu'nun
Köyler, şehirler, bölgeler
isyanda.
Bir yanda
Emperyalist sürüleri,
Halife ordularının çığlığı;
Öte yanda Mustafa Kemal marşı..
Mustafa Kemal'in çocukları
Efzuna
Halifeye karşı.
İşçi işçiyle köylü köylüyle savaşıyor.
Haftalar
Haftaların sırtından atlayıp
Aşıyor.
Daha kuzeyde
Postacı Nazım'la
Kara Mustafa
Çolak Hilmi
Yeni Handa baş kaldırıp
Çığ gibi çoğalarak
Tokat'a girdiler.
Bir millici taburu bozup
Zile'yi çevirdiler.
Uy aman uy
bu ne alın
yazısıdır
bu ne saldırış!
Her sokakta
Her dönemeçte başkaldırış.
***
Yeni Handa başlayan isyan genişledi
Çapanoğullarından Celâl Edip
Deli Ömer çeteleri
Aynacıoğulları ile
(Selli seyf edip
Ferman dağıttı Yozgat'ta)
Bir yanıp
Bir sönüyor
Kızıl ateş
Erbaa'da
Zile'de
Tokat'ta.
Köyler kucak açtı
Küçük Ağa
Büyük Hacı
Aynacıoğulları
Kara Nazım
Çopur Yusuf'a..
İkinci bir saldırıyla
Karıştı Urfa
Siverek'ten bir Türk aşireti
Türke karşı savaşıyor,
Top tüfek gülle
Fransız malı;
Piyade binden üstün
Süvari üç bini aşıyor.
Ahmed'in boğazında
Mehmed'in kanlı eli,
Kesilen telgraf teli
Silâh şakırtısı
Deve homurtusu
Keskin at kişnemeleri,
Düştü Viranşehir
Karşı direnmeler.
Şimdi Meram bağlarında
Konya'nın içindedir.
Türk silâhı Türke çevrilidir.
Karaman'da sarıklı Türk
Kalpaklı Türke karşı.
Semai
Nâtı şerif
Ve Mustafa Kemal marşı
Olur mu böyle olur mu
Kardeş kardeşi vurur mu
Türk köylüsü Türk işçisi
Askere karşı durur mu?
Menderes gür akmam diyor
Ağa süngü takmam diyor
Kahpe Yunan Menemen'den
Manisa'dan çıkmam diyor.
Kırmızı mürekkeple yazılmış
Bir mektup geldi Selime'den
Satırları
Damar gibi atıyordu,
..........
Kuş kanadı olup ta aşsaydı..
..........
Kimbilir nasıl koklayacaktı
bu
mektubu
Kadri yaşasaydı.
..........
Üç gün önce vurulmuş alnından
yeşil çimende
ölü yatıyor.
..........
Dökülüyor bulutlar
Bir kıvılcımlı kül gibi
Bulut bulut güneş batıyor.
..........
Üç gün önce vurulmuş alnından
Güldür kızıl yarası
yeşil çimende
Ölü yatıyor.
..........
Toprak kaydı tepeden
Toprak doldu
Kadri'nin gözlerine.
..........
Bölük kumandanı
Erinin yerine
Öptü bu
Kadri'nin koklayamadığı mektubu
Ve çamurlu su dolu
Toprak kılıflı matarasını
Tutarak
Emir verdi
-Birerle kol!
Hedef
Bir kilometre ötedeki dikenli yol:
Günler var ki çekiliyoruz.
Günler var ki düşman ilerliyor.
Geri hatlarda tutunacağız
kısmet olursa...
Balıkesir Karacabey Bursa
düştü.
Aydın'dan ilerleyen düşman
Nazilli'de,
Salihli Uşak Alaşehir
Artık bizim değildir.
Şarapnel yağıyor
Cephe gerilerine.
Topçu himayesinde ilerliyor düşman.
Yirmi iki yirmi üç haziran
Ve
Yirmidokuz ağustosta
Ta
Milen hattından Bursa Uşak hattına kadar
..........
Türk taburları
Eskişehir ve Dumlupınar'dalar..
Selime
Tek kelime
Söylemeksizin yere baktı,
Kara gözlerinden iki damla yaş aktı
sarı kilime.
Dudaklarını ısırıyor
Hıçkırıyor
Selime
..........
Kerevetin öbür ucunda
İnce bir mum yanıyordu.
Kapının aralığından esen yel
Alaca perdeyi sallıyor
Duvarda gölgeler kısalıp uzanıyordu.
Daldı daldı daldı
Mektup elinde
Ölüm halinde
Kuş gibi...
Doğruldu mumu eline aldı
Gerdeğe girdiği dama doğru ilerledi.
Ve güçlü haykırışlardan güçlü
Bir susuşla
Ondan ayrı
Yaşayamam gayrı
dedi.
Orduya
Kurtlu bakla mercimek
Top tüfek
taşırım ya...
Daldı karanlık sokaklara
şimşek gibi
Koştu erkekten erkek gibi
Mustafa Kemal'in izinde.
Ölürsem yatarım erimin dizinde
Yaşamak haramdır artık
Ölüm helâl
Ya ölüm ya istiklâl!
Bir atlı
Yangından kaçar gibi
uçar gibi;
Kuş kanadından süratli
bir atlı
Havaları yararak
Atının kasıkları çatlayarak
Dört nala koşuyordu.
..........
Büyük Millet Meclisinde homurtular var.
Takrir üstüne takrir:
''Bursa Valisi
Ve Bekir Sami
Ve Alaşehir komutanı
Divanıharbe
Hemen
verilmelidir;
Cezalandırılmalıdır...''
Bravo sesleri
''Hesap vermelidirler
Birer birer.''
Mecliste kazan kaynıyor
Mecliste homurtular
var.
Atlı ok gibi kayarak
Atının kasıkları çatlayarak
Koşuyordu koşuyordu
Çankaya'ya.
İki katlı konağın önünde durdu
Saat ya 10'du ya 10 buçuk
Paşa henüz dalmış
Uyumamış bütün gece,
Önünde notlar haritalar
Uyuya kalmış,
Sert bir emir:
- Gir!
Ve er topuklarını hızla vurup
Verdi üç aylı mektubu
İkinci emri bekledi dimdik durup.
Mustafa Kemal
Düşünüyordu şimdi:
Bu Hakkı Hami kimdi?
Ne demekti o
Bravo
Sesleri.
Ve düşündü o günü
O
Nisanın 23'ünü.
Demişti ki
Ne aldatıyor ne aldanıyorum;
Ben o kutsal
Büyük güne inanıyorum.
Yarın
Yepyeni bir hayat süreceğiz
Işığımızı
Ta
Uzaklara götüreceğiz.
Yakındır kurtuluş..
Edirne'den Muş
Hatay'dan Samsun'a
Bir bütün vatan
Bir mavi gök,
Yemyeşil bahar;
Bir mutluluk.
23 Nisan 1920'de
Demişti ki
Anamın ak sütüne
Gözlerimin lacivert mavisi
Ve gövdemin benim olduğuna
İnandığım gibi
İnanıyorum o güne.
Kara kurdu
Ne türlü olursa olsun
İninde boğacağız.
Yunanı denize döküp
Halifeyi ta
uzaklara
kovacağız.
Gülecek Türkiye'de insanlar
Bizim için akacak mavi su,
Bizim için yemiş verecek ormanlar
Yıldızlar omuzların hemen tepesinde
Korku üzüntü kafdağının ötesinde
Gök bir anne çınar gibi üstümüzde
Bulutlar ipek gibi göğsümüzde
Biz mutlu ve hür
gezeceğiz.
Gülecek Türkiye'de insanlar
Bizim için akacak su
Bizim için yemiş verecek ormanlar.
Konuşurken O
Mavi gözlerinden yıldız dökülüyordu.
Gözleri ta içinden gülüyordu.
Ümmetlerin üstünde gezen
Resullerin eli gibi
Işıklı eli gezdi salonu..
Meclis alkışlıyordu onu.
O gün
Pıtrak pıtrak kiraz dalları gibi
Meydanları
doldurmuştu
al bayraklar.
Yüz pare
1001 pare top atılmıştı.
O günü
Meclisin ilk açıldığı
1920'de 23 Nisan günü.
23 Nisan demek
Mutlu insan demek
Mutlu vatan demektir.
Ve şimdi
Niceler sonra
23 Temmuz.
Kimi kime şikâyet ediyoruz?
Bir adım gerilemek
İki adım ileri atlamak içindir..
Mustafa Kemal konuşuyor
Konuşuyor
Konuşuyor
Salon sallanıyor gibi.,
Havalar tutuştu
Tutuştu tutuşuyor.
Mustafa Kemal kürsüde
Sesi bayrak gibi dalga dalga
Ve o bir altın bayrağı tutan direk gibi
dimdik ayaktadır,
Meclis heyecanda
Tek bir yürek gibi
Tek adamı alkışlamaktadır.
Üzüntü haklıdır
Üzüntü yerindedir diyor,
Geriliyoruz.
Düşman ilerliyor
Köyler şehirler yanıyor
Vatan bir uçtan öbür uca kanıyor
Doğrudur,
Doğrudur ama
Sonunda zafer bizimdir.
Eskişehir'i alırsa
Ankara,
Ankara'yı alırsa
Kayseri'ye, Sivas'a
Çekiliriz.
Vatan sathındadır savaş
Can verip can alacağız.
Ya ölecek ya kalacağız.
Ve bilin ki efendiler
Kara yılan mutlaka ezilecek
Emperyalist sürüleri kovulacaktır.
Yunan
Vatanın harimi ismetinde boğulacaktır''
Memedim!
Gece dün.
Seni düşümde gördüm
uyandım göremedim,
Hacı ninem dedi ki
''Hayırdır inşallah
Dağların karı günlerin düğümü
Çözül ola
Gelir belki''
Memedim
Gece dün
Seni düşümde gördüm
Ocakta tarhana kaynıyor;
Sana çorap örüyordum.
Çomar havladı
Kuş kanat çırptı dalda
Böğürdü sığırcık,
Dam kapalıydı, dam açık.
Memedim
Gece dün
Seni düşümde gördüm,
uyandım göremedim
Gökte yıldız saman sarısı
Ay kızıl bakır
Sen yüzün pençe pençe
kan,
Gözlerin çakır.
Adımın yörüktü
Göğsün körük körüktü
Memedim.
Hey dedin,
He dedim,
Ay kaçtı bulut ardına.
Çomar
Kuş
sığırcık
sustular.
Kıyılar
Kumru kumru
Sevdalı sevdalı
Konuştular.
Mintanım
Sökülü sökülüverdi
Saçlarım dökülüverdi
Yıldızlar
Gülü gülüverdi
Memedim
Uyandım
Seni yanımda göremedim.
Güle güle gel!
Hele hele gel!
Memedim!
He! dedim.
He! dedim.
Bir öyle devlet kuracağız ki
demişti
Mustafa Kemal
Ezilmiş olacaktır kudurmuş kurt.
Kurtarılacaktır
Kara bayrakların gölgesiyle
kararan yurt.
Sokulmayacaktır
bu devlete
gerilik, sömürü, kötülük.
Olacaktır
Bu devletin yüzü
Bağımsızlığa dönük,
Bağımsız olacaktır Adliye
Sömürülmeyecek
halk...
Tek adamın
Hükümranlığı
kalkacak.
Sorumlu olmayacaktır insan
öz gidişinden,
Ayrılacaktır ahret işi
Dünya işinden.
Ne zincir, ne yular, ne bağ!
Her yıl geçit törenlerinde
Yeni şarkılarla kutlanacak
Yeni çağ!
Ne hacıların kafataslarının kirli teknesinde
Küflenen
Çamaşırların
Küfü.
Ne türbe adakları
ne muska
ne üfürük
üfürü.
İç gömleği değişeektir
Beyinlerin.
Yeni ninnilerle
Emzirecektir
Doğanları
Diri tunç göğüsleri
Taze gelinlerin.
Yeni ağaç
Yeni filiz verecektir.
Ulus
Halifeliği
Bütün köhne temelsiz inançlarıyla
yere
sere
serecektir.
İlk iş
Doğudan batıya gidiş.
Bir öyle devlet kuracağız ki
demişti
Mustafa Kemal,
Tüm özgürlük
Tüm istiklâl,
Amerika'nın
Doğu Anadolu'da ektiği tohum
Yeşermeyecektir.
Ulus
Doğu topraklarında
Ermenistan'a
Tek karış
Vermeyecektir.
Ne Fransızın bayrağı Pozantı'da
Adana'da,
Ne İtalyan askerinin paslı süngüsü
Isparta Antalya'da
dikilecektir..
Tüm vatandan
İngiliz Amerikan
emperyalistleri
çekilecektir
Doğduk, doğuyoruz, doğacağız
Mutlak!
Ayakta ordu, ayakta halk!
Yunan sürülerini
Vatanın harimi ismetinde boğacağız?
Birinci İnönü
İkinci İnönü
Sakarya...
O Sakarya ki
Yunan saldırıları
Granit kayalara çarptıkça
köpüre köpüre kırıldı,
dalga dalga dalgalar.
Çekildi ordusu Konstantin'in
Eskişehir dolaylarına kadar
Yıl 1921
Eylül 19
Yeni bir rütbe verildi başkomutana:
Mareşal!
Gazi Mustafa Kemal...
Sakarya savaşında çekilen düşman
Eskişehir Kütahya...
Afyon doğusunda
kazdığı siperlerde
mıhlanmıştı.
O ne kavga
O ne cenkti
O ne şahlanıştı.
ey!
Büyük Zafer
30 Ağustos 1922
Geçti dokuz ay
Günlerce
Aylarca
Gerilerden çarıksız yaya yürüdük.
Sırtlarında mermi taşıdı nineler.
Düşmanın
Eskişehir Kütahya dolaylarında
kazdığı
siper
ler
ard arda çelik...
Tel örgülüydü.
Çantası çadırı erzağı
Topu tüfeği güllesi
Bin uçağı
Üç yüz bin erlik ordusu vardı
Ve
Mustafa Kemal'in askeri
Bu çelik tel örgüleri aşamaz
Bu siperlere giremez diyorlardı.
Ağustos 20
Yıl bin
dokuz
yüz
yirmi
iki...
Hava sıcaktan
Çatlayacak
Terli yağız bir at gibi.
Uçmak için ordular
Yekpare tunç bir kanat gibi
emir
beklemektedir.
Başkomutan
Konya üzerinden
Geldi ansızın
Habersiz
Birdenbire
Eskişehir'e.
Şimdi O
26 Ağustosta
Kocatepe'deydi.
Ankara onu şölende beklerken
O cephedeydi.
Gözlerini yumdu bir an
Dakikalar
Dakikaları
devirerek koşuyor.
Sanki bir soluyuşta
Kuş olup uçmuş ta
İzmir'e varmıştı.
Ordulardan önce O
Ordu olup
Orduları sarmıştı.
Şimdi O.
Kara derin uçurumlardan aşmak için
yaylanıyordu.
Mavi gözleri
Ateş mavisi bir kıvılcım gibi
yanıyordu.
Kayalar çatlayıp eriyerek
köpük köpük
köpürmedeydi,
Mustafa Kemal
Şimdi Kocatepe'den
Kadifekale'yi görmedeydi.
Gözlerini yumdu bir an
Unuttu her şeyi,
Unuttu genç kardeşi, yaşlı anneyi
Ve bir şey...
Ey...
Tutuşan gök
Yanan orman!
Yanan ormanda
yangından
kaçar gibi
kaçan
düşman!
Güneş
Bulutları perde perde, yavaş yavaş
Eritmek üzereydi.
Vakit yarı geceydi.
Vakit
henüz sabah.
Yıl
Bin
Dokuz
Yüz
Yirmi iki
26 Ağustos
Saat iki
Saat üç
beş
Beş buçuk.
Ve birden
Havada çelik çelik
şimşek çakar gibi...
Uğultular gibi
yerden,
Top sesleri
Yaylım ateş.
Yer inliyor
Gök inliyor ey
Bir anda toz bulutu her şey!
Ve birden
Fırladı Memetçikler
siper
ler
den.
Siper atlıyor siperden.
atlıyor
Memetçikler
Tel örgülerden..
Cephe yarıldı.
Yanlar sarıldı.
Bin kanat
On bin çelik kanatlı
yağız atlı...
Atların terli ıslak karınları
çatlıyor hızdan,
Ve tek ses duyuluyor
her ağızdan.
Kaçıyorlar kaçıyorlar kaçıyorlar
Kurt doludan kaçar gibi.
Uçar gibi
Tüfeksiz
Kaçıyorlar kaçıyorlar kaçıyorlar.
Çantasız
Çizmesiz
yalınayak.
Çatlayarak.
Ölülerin
üzerinden
atlayarak
kaçıyorlar.
Beriler
Geriler
Doğu, batı, kuzey, güney
Yanıyor.
Birinci gün
Girdik ilk siperlere,
İkinci gün
Düşmanı ateş altında ezerek
şimale attık.
Sonra
Sağdan
soldan
sardık
sardık ordusunu
Yunan'ın.
Kartal kanatlı
20 bin atlı
Sarktı arkasına düşmanın.
O ne kızgın, ne kanlı savaş
Savaştı.
O ne uçan kol
bacak
ve baştı,
Tepeler, dağlar, ormanlar leş...
Aştık o gün
bütün
siperleri.
30 Ağustos
Düşman Uşak istikametinde kaçıyor.
(Ordular!
İlk hedefiniz!
Akdeniz!
ileri!)
İLERİ!
Ezildi Eskişehir dolaylarında
Son kalan kuvveti düşmanın,
En son ere dek.
Ezmek gerek!
dedik:
Batı Anadoluyu
temizledik.
Ne varsa sedye çadır
Ne varsa yiyecek giyecek
cephane
Mermi top tüfek
Hepsi meydanda.
Artık ne emir dinleyen var Yunan'da
ne kumanda..
Ve eylülün ikinci günü
Düşmanın başkumandanı
Bütün kurmayı generalleriyle
esir.
Trikopis şimdi
Güneş Mustafa Kemal'in
ayakları dibinde
yere serili bir kilimdir.
8 Eylül
4, 5, 6, 7, 8...
Döğüşe döğüşe
9 Eylülde İzmir'e girdik.
Bir bayrak indi bir bayrak çekildi
Savaşı bitirdik.
Eridi
200.000 kişilik ordu
Ve şimdi her köşede bucakta
Davullar çalınıyor
Zafer şarkıları çınlıyordu
Çınlıyordu.
Çınlıyordu.
Fadime
De ki nineme
Emeğini helâl etsin.
10 Eylül sabahı
Mustafa Kemal İzmir'e girerken
Ben
İstanbul yolunda
Bir İngiliz'in kurşunuyla
ölüyorum.
Ölüm bana acıyor,
Ben ölüme gülüyorum.
Haki
Ceketimin
Kül rengi gözleri
İki kurşun yarasıdır
Haki
Ceketimin
Kül rengi gözleri
Dirilişten önceki günlerin hatırasıdır.
Tığ oldu parmağımız
Göz ışığımız oldu ip.
Ben kaderimi dokudum
Mekik gibi gidip gelip.
Kemiklerimizle çattık bu toprağı
Harç oldu toprağa etim.
Eksikti bir karış yer
Onu doldurdu iskeletim.
Fadimem!
Ninemi sar,
Dilediğin ere var
Fadimem,
Çocuk doğur
Büyüt asker olana kadar.
Ve emzirirken ona de ki
Eğer
Günün birinde
Yurduna girerse
Emperyalist gavur,
ona vur!
Dövüş öl Memet gibi!
***
Nedime
Sana bu mektubu
İzmir'den yazıyorum,
İnsan ölmeyince ölmüyor,
Tek kolla kaldım emme,
Nedime
sağım.
Haftaya varmaz
orada olacağım.
Sen benim köyümde doğdun Nedime
Köyümün kadını seni emzirdi,
Üç yıl savaşta
Bir sen girdin düşüme
Bir de kara gözlerin girdi.
Baban
Bir kayısı ağacı dikti bahçene
Her sene
Yeni bakımlarla dileklerle
Kayısı büyüdü sen büyüdün.
Ve bir akşam
Dibinde bir söğüdün
buluştuk.
Elele tutuştuk
Ellerin değmiş gibi elime
elim yanıyor.
Gece oldu
Gölgeler saçların gibi yüzümde
Dalga dalga dalgalanıyor.
Tek kolla kaldım emme
Nedime
sağım.
Haftaya varmaz orada olacağım.
Kadınım olacaksın,
Başından dökeceğim
Avuçlayınca yıldızları.
Kadınım olacaksın
Sana çiçek
getirecek
Aynı sevinçle aynı dilekle
Aynı oyunu oynadığın
köyün kızları,
Tek kolla kaldım Nedime
emme
sağım.
Haftaya varmaz yanında olacağım
uzanıyor sana uzaktan
tek elim!
Selim!
TARİH DİYOR Kİ:
6 yüzyıllık Osmanlı saltanatı tarihte sönük bir iz bırakarak batmak
üzereyken Türk milleti içinden doğan büyük bir oğlunun, Mustafa Kemal'in
yüksek aklı, sarsılmaz iradesi, eşsiz kahramanlığı ile büyük bir iş yaptı.
Yetmiş milyona varan halkı ile Alman imparatorluğu düşmanlarına (yani bir
emperyalist devlet diğer emperyalistlere) baş eğmiş onların her isteğini
yapmıştı. Avusturya Macaristan parça parça olmuş birer küçük devlet haline
inmişti. Buralarda halk içinden homurdansa da başını kaldırıp ses
çıkaramıyordu.
Ve...
Halife sayılan padişahın büyük tanınan vezirlerinin hükûmet adamlarının
hainlikleri korkaklıkları rahatlarını sevmeleri yüzünden Osmanlı
imparatorluğu parça parça olmuş, sönüp gitmişti. Ama Türk milleti bu
küçüklüğü üstüne almamış azlığına yorgunluğuna, bezginliğine,
parasızlığına, silâhsızlığına bakmayarak hem iç düşmanlara hem de dış
düşmanlara karşı direnmiş, çalışmış yoktan ordular var ederek çarpışmış ve
sonunda alnı açık yüzü pak şerefine büyüklüğüne yakışan zaferi kazanmıştı.
***
Kimimiz tek kolla kaldık
Kimimiz gömüldü toprağa.
Adımız öksüze kaldı
dula kaldı
Antep'te kurşun attık Fransıza.
Ne kara kurt
ne boz boğanın,
Ne halife,
bey:
ne ağanın;
Bizim bu vatan, bizimdir.
Üstünde gezenler bizim
Altında yatan bizimdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka
Hiçbir makam
Ulusal mukadderata hâkim olamaz
Sultanlığın ilgası hakkındaki karar
Bozulamaz!
Ve şimdi
Dörtyüzyetmişbir yıllık
Makarrı saltanat
Dersaadetde
Vahidettin,
Mustafa Kemal'in
Ölümüne ferman ettiği,
Halklara halkları kırdırıp
Kurban ettiği
günleri yansıtıyordu.
Ölüm korkusu
İçinde bir gölge gibi uzayıp kısalıyor,
Ses olup
Yansıyordu.
Asılı görüyordu kendisini
Asım asım.
Yıl 1922
17 Kasım
Bendegan - cariyeler
Ve şehzadeleriyle beraber seferber.
Konuşmuyor tek kelime
Bakışlarında
Kara karga kanatlı bir duman
Ve kulaklarında bir çakal sesi.
Safıharp gemisi
Malaya
Doludan kaçar gibi
Malta'ya
Yol almada.
Deniz bir anda dolup boşalmada
Ve zatı akdesi hazreti hilafet penah
Padişah
Mehmet Vahidettin
Mezarda tabut
Tabutta cenaze gibidir
İçinde geminin...
Ne derse o olacaktır,
Sırmalı, nişanlı İngiliz amirali...
Ve o
Gözleri iki paslı at nalı
Yüreği mantarlaşmış
düşünüyor.
''Biz ki
Zatı akdesi hazreti hilafet penah!
Biz ki otuzaltıncı padişah!
Biz ki sultan ibni sultan,
Biz ki suya, buluta dur diyen
hakan...
Ve şimdi içi boş gemiler gibi
Sefer...''
Ve düşünüyor,
Düşünüyor o ürpertili
ürkek sığınmayı.
Düşünüyor
Daha dün
Titrek ellerle
Halife tuğrası basılan
arizayı.
Kuvvayı işgaliye başkomutanı
General Harrington
bu son
arizayı
Okudu
''(Artık kapanmıştır kitabımız.
Kendi elimizle imzaladık
Kendi hükmü idamımızı,
Cenabımız.
Milyonca Müslüman tebaya hükmeden
Koruyucu
Haşmetli İngiltere İmparatoru
Beşinci Jorja
sığınmışız.
Mustafa Kemal'in orduları yürüyor
Ecdadımın zaptı feth ettiği
Deraliyeye...
Sizden himaye.
Tanrı'dan ümit...
Vahidettin bin Abdülmecit.''
Ve o gün
İngiliz gemisi Malaya
Elmas saray gibi
ışıl ışıl yanıyordu.
Otuz altıncı Osmanlı padişahı
Karaya adım attı.
Üstünde
Muhteşem Britanya bayrağı dalgalanıyordu.
O ne yazdı
o ne yaz.
Günler beyazdı geceler beyaz.
(Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka
Hiçbir makam
Milli mukadderata hâkim olamaz)
Ve O
Mecliste kürsüdedir.
Okunan
9 umdedir.
''Türkiye Büyük Millet Meclisinden başka
Hiçbir makam
Milli mukadderata hâkim olamaz''
O ne yazdı o ne yazdı o ne yaz
Günler beyazdı geceler beyaz..
Altı haftada
İstanbul ve çevresinden
Düşman çekilecektir.
Emperyalistin alaca bayrağı inip
Direklere
Türk bayrağı çekilecektir.
Ve ekimin ikinci cuma günü
Öyle hıncahınç kalabalık ki,
Beşiktaş'ın, Dolmabahçe'nin önü;
İğne atsan düşmeyecek yere..
Düşman gemileri
Casusları, askerî memurlarıyle
Mağlup ve münhezim
Açıldı açık denizlere
Şehirde çığlık çığlık sevinç
Rüzgâra çiçek savurmadadır.
Açıldı paslı kilit.
Çözüldü düğüm.
Ağızlarda yepyeni şarkılar
Yepyeni bir plâk gibi
Yeni musikilerle vurmadadır.
Gelinler sevinçlerinden ağlaşıyor
Sevinçlerinden oynuyorlar
Sarı sırma telleriyle.
Körlerin gözü dilsizlerin dili açıldı.
İhtiyarlar
Kurban üstüne koç kurban ediyor
titrek elleriyle.
Diriler ayakta ölüler ayaktadır,
Türk alayları İzmit üzerinden
İstanbul'a akmaktadır.
İstanbul ey büyük ve ünlü şehir!
Ey padişahların binek taşı!
Ey gurbet elde Ferhat onbaşı
Ve dört yıllık esir.
O ne yaslı kahırlı günlerdi
o ne zor...
Ve işte şimdi
Atı üstünde genç generalleri
Tunç bakışlı erleri, subaylariyle
Türk ordusu şehre giriyor.
13 Ekim
Ankara başkent
Yıl 1923
13 Ekim
Köy şehir kent
ayaktadır.
En büyük en mutlu en güzel
Günü kutlamaktadır.
Vur be davulcu çal be çalgıcı çal:
Çal dinlesin taşlar ormanlar.
Çal doğuştan ölüme kadar çal!
Artık ne korku ne sömürü var.
İnsan sürünürdü bir zamanlar
Zindan sürekli kürek müebbet
Korkulu düşler görürdü insanlar:
Sultan, vezir, ölüm, polis, devlet.
Bizim için bu deniz bu ormanlar
Gök ağaç bizim için yeşerir.
Haydi bir mutluluk şarkısı Ahmet
Geçmişleri düşünmek elverir.
Yüzbir pare toplar atılıyor
Saat yirmiyi geçiyor otuz
Yıldızlar dökülüyor ayağına
Mustafa Kemal'i kutluyoruz.
Kutlu bir doğum ağrısiyle kurtuluyoruz
İçimizde kök verenden;
Şimdi ben,
Beni göğsünde emzirenden
Kilometrelerce uzaktayım.
Ve, ince saz kamışlarla yazılan
bir Kitapta
okur gibi
hatırlamaktayım,
Anamın çarşafiyle
babamın dua sesini,
Biz,
Yeni
tatların,
Yeni düşünüşlerin çocuğuyuz.
Daha söylemeden eskiyor
masallar,
ız-uz-ey!
Rakam! Rakam! Rakam!
En eski tarih
Benim kendi kafa koçanımdır.
Cumhuriyet
29 Ekim 1923
İlk adam
mavi gözlerle
baktı toprağa,
toprağın haritasını çizdi bayrağa,
Yedisinde kız çocuğum
hamur yoğurdu,
yetmişlik annem çocuk doğurdu
cephe için.
Ninem
saçına kına bağladığı bezle bağladı
kan akan dizlerimi...
Geçti çıplak rakamlariyle kavga yılları
elimden tuttular,
şehrin geniş stadlarında toplananlar için
bana şiir okuttular
yeni doğanlar alkışladılar sözlerimi,
ilk adam
mavi gözlerle
baktı toprağa,
toprağın haritasını çizdi bayrağa,
O yazdı alın yazımızı.
Ve bağırdık
bütün gücümüzle
Gök gibi açınca ağzımızı:
CUMHURİYET!
Toprak kabardı,
Bayrak dalgalandı,
Yeni seslerin adımlarıyla doldu yer.
İlk adam
mavi gözlerle
baktı toprağa,
toprağın haritasını çizdi bayrağa,
........ türküler ..........
CUMHURİYET!
ve sildi parça güneş dilimleriyle
sarayla sultan adını,
aydın eli
yeni dünyaya ilk gelenlerin...
29 Ekim
elele verin
çocuklar!
İnanıyorum ki yavrularım!
yarın,
yepyeni bir hayat süreceksiniz,
bizden aldıklarınızı
daha ilerilere götüreceksiniz.
ve doğanlar
böbürlenecek!
36 padişahın adını sayamamak,
fesi çarşafı başörtüyü tanımamak
cehaletiyle..
29 Ekim bu gün
el ele yürüyün
çocuklar!
Tuhaf! Tuhaf! Tuhaf!
Rakam! Rakam! Rakam!
En eski tarih
Benim kendi kafa koçanımdır.
Ey yeni çatıların
Temeline başlıyanlar!
Yılda dört doğuran koyunlarını
Yıldız sürüsü gibi önlerine katan çobanlar!
Ey, ışıklı pencere gibi
Geniş alımlı çocuklar;
Daha bir önceki anlar
Mısır'ın Ehramları gibi
Gözümde tarihleşiyor.
Ben miydim 0 9 yaşındaki çocuk,
Yoksa 500 yıl önceki
Enderun oğlanı mıydı ki,
''Padişahım çok yaşa!'' diye bağırıyordu?..
Tuhaf! Tuhaf! Tuhaf!
Rakam! Rakam! Rakam!
En eski tarih
Benim kendi kafa koçanımdır.
Yurdumun toprağında
Yeni türküler yeşeriyor
Köylerimin bağında
çocuklarım,
Yeni inanışların kütükleri
üzüm veriyor.
Yarına henüz doğanlar,
Yeni çatısında yeni dülgerlerin,
Yeni şarkılarla ip eğiren çobanlar,
Bir inkılâp müzesinde
Rik'a, çakşır ve fes gibi
Seyre gelecekler beni.
Yurdumun toprağında,
İlk adam ilk ses ilk haykırış gibi
yeni
türküler duyuluyor.
Çocuklar artık
Benim en taze eserimi
Yedi yedi vezni gibi bayağı,
Kırk başlı dev masallarından eski bulacaklar,
Ve Arap harfleriyle basılan şiirlerimi
Yedikule surlarında gezer gibi
okumağa koyulacaklar.
Torunlar,
Coğrafya yurt ve tarih derslerinde
dinlemeğe gelecek
parmaklarımda müstehaseleşen
saz semailerini, peşrevleri.
Ben altı bin sene geri,
onlar altı bin yıl ilerde,
ilk heykelin dikildiği
ilk şarkının dalgalandığı
ilk silâhların çatıldığı yerde,
iki ayrı milletten iki ayrı kimse kadar
yabancı hallerle
ve bir ana oğul sevgisiyle
selâmlaşacağız.
İnsanlar ey,
anne sütü gibi emdiği başak fikirleri
bereketli bir tohum gibi savurmadadır.
Açıl kilidim, açıl!
Yurdumun toprağında
yeni bir yürek
bir duyulmamış plâk gibi
yeni musikîlerle vurmadadır.
Yeni doğanlar onlar...
Ne mutludur onlara!
ki inkilâp tezgâhlarında hey,
yeni göklerin
mavi bezleri dokunuyor.
Ki mahalle mekteplerinde şimdi,
yeni bir dille yeni şarkılar okunuyor,
Rüzgâr!
Çocuklarımın üstünde gez!
Şarkılar!
Yıldızlara kadar uzanınız!
Ve temel bitti çatısına başladık.
Hava -ılık-kokuyor,
Havalarda dirilen canın
kokusunu alıyorum.
Yeni bir hendeseyle yeni tezgâhlar işlesin!
Hamuru biraz yuğur,
bir litre kan
biraz anne sütü kat!
İki damla mavi göz gibi
iki damla şey
ve uğur;
Hamuru biraz yuğur,
bir litre kan
biraz çam kokusu kat!
ve bir yudum
gülen insanların yüzündeki tat
İlk kutlu bayram ilk düğün gibi,
ve Sakarya
Dumlupınar,
hayat.
Şarkılar
bir yeşil yaprak ince bir salkım
üzüm oldular
..........ler
Yeni bir hendeseyle yeni tezgâhlar işlesin
Yeni beyne başla kimyager!
Yeni insan
aşkı çağları uzaklığı
başka ölçülerle sayacak.
Yeni adamdan doğanlar,
rık'a
Sultan ve çarşaf adına
peri padişahı masallarında bile raslamıyacak!
Hava -ılık- kokuyor,
Hava ayrılık kokuyor,
Havalarda dirilen canın
kokusunu alıyorum.
Yeni bir hendeseyle yeni tezgâhlar işlesin.
Bu ilk doğanın
yeni canlı göz bebeği
gülmeyi
Sakarya'da ilk ölen gibi
yurt sevgisinden öğrenmiş olmalıdır.
Yeni insanın
fildişinden ay yüreği
mavi gökler kadar geniş
annece sevgilerle dolmalıdır.
hamuru biraz yoğur!
Kına - sevgi
kan ve ses
ve uğur...
Ve bir majüskül yürek!..
Şarkılar,
bir yeşil yaprak, ince bir salkım üzüm oldular,
..........ler.
Erimiş ateşle kan karıştır;
ve kaş gibi ince fırçalarla
sür dudaklarına!
Gövdeye başla kimyager!
Eli Meçhul - askerin eline benzemelidir
ve ayakları Meçhul - askerin ayaklarına,
Gelinler,
sevinçlerinden ağlaşıyor,
sevinçlerinden oynaşıyorlar,
ince telleriyle.
En sevdiğim
bana mutlu sofralarda
kanı üstünde taze et yediriyor,
ve kaynak suyu içiriyor elleriyle.
Yeni - insan
aramızda
yeni şarkılarla
dolaşıyor.
Ona biz
yeni bir can üfledik;
İlk adam içimizde yaşıyor.
Yeni - insan
aramızda
yeni türkülerle
dolaşıyor.
Hava ılık kokuyor,
hava ayrılık kokuyor,
Havalarda dirilen canın
kokusunu alıyorum...
DERDİ Kİ
BİR İŞİ BİTİRMEDEN
NE SUSUZLUĞU DÜŞÜNÜRDÜ
NE YEMEĞİ.
SEVMEZDİ
İNANMADAN EMRETMEYİ
BÜTÜN HAREKETLERİ
EŞSİZ DERİN
DÜŞÜNCELERİNİN
ESERİYDİ.
O İÇİMİZDE
EN ÖNCE
EN İLERİYİ GÖREN BİRİYDİ.
DERDİ Kİ:
BAŞARMAK İÇİN
GELECEĞİ GÖRMEK.
VE
İMKÂN VE ŞARTLAR NE OLURSA OLSUN
ÖDEVE KENDİNİ ADAMAK
GEREK
***
DERDİ Kİ
Devrimler
Gerçekleştirirken O:
(Halkevinin
Bilinçli ve aydınlık olması için
Beyinlerde yaşayan hurafelerin
İzini silmeli)
Ve ondan sonra
Düşünce ve vicdan özgürlüğünden
Bahsedilmeli)
Güneşe giden yolda
Tel örgüler aşılınca
Her adım insanı başarıya götürür.
DERDİ Kİ
(Bir işi nasıl başaracağımı düşünmeden
O işin engellerini düşünürüm
Engelleri kaldırınca
o iş yürür)
''Kör sağır dilsiz
Bütün kalabalıklarıyle
Çarıkları yeşil sarıklarıyle
Şeyh Sait irticaı hortladı
Yeniden fes giyilecek
Türbeler tekkeler açılacakmış.''
Dedikleri zaman
Dedi ki
''Sağlam çakıldı kazıklar
Çadır sökülmez.
Yüzyıllarca ellerde gezecektir
Elimizle yazdığımız kitap
Devrimlerin hedefini kavramış olanlar
Onları
Her zaman korumaya yeterlidir''
***
O AY
Kafasının tek düşüncesi vardı;
Hatay!
Dedi ki
Eğer Fransayla savaş olursa
¯-Olmaz a!¯Cumhurbaşkanlığından
Ve Meclis üyeliğinden çekilir,
Bir ferdi millet olarak
Arkadaşlarımla, inançlarımla beraber
Hataya girer,
Oradakilerle omuz omuza savaşırım
***
DERDİ Kİ
Biz
Hiç bir zaman
Verdiği karardan dönmüş insan değiliz!
Ona
Büyük zaferden sonra
Yürüyelim! dedikleri zaman
Selanik üstüne;
Hayır! dedi.
''Misakı Milli dışındadır Selanik...
Biz bu Misaka bağlıyız dedik.''
Ne post kaptırırız
Ne isteriz post;
Derdi ki
Düşmana düşmanız dosta dost.
Büyük zaferin
Yeşerip meyve verdiği yazdı,
Günün birinde
Bir hediye gönderilmişti
Kapalı sandık içinde.
Yunan Osmanlı harbini canlandıran
Kan
ve kavga kokan
Yağlı boya bir tablo.
Baktı hüzünle sonra nefretle
ve dedi ki O:
Kapatın kaldırın bu sandığı
tavan arasına.
Bakamazdı kimsenin yarasına.
Derdi ki:
''Ben bir tavuğun kesilmesine dayanamam;
Savaş meydanlarına gelince,
Cesetlerin üzerinden atlayarak giderim...
Savaş başka bir iş!
***
İdealistti.
Ama hayalci değil realistti.
Bir gün
Çankayadaki eski köşkte
Damdan
Sızan
Damlalara dalarak
Bir köşede koltuğuna gömülmüş,
İçli içli düşünüyordu.
Yağmur yağıyordu günlerden beri.
Bir el kapısını vurdu girdi içeri
elinde bir mektup.
Ve yaveri okudu
Bu
mektubu.
Bir eski Osmanlı paşası
''Sanremoda
Vahdettini gördüm'' diyordu
Mektubunda.
(Vahidettin
öyle bitkin
öyle üzgün ki...
Ve sizi hep
Saygılarla
Övgülerle
Anıyor.
Aylardır
Yardıma ihtiyacı vardır.
sanıyorum.
Size inanıyorum
inanıyor)
Mustafa Kemal
Başı pencereye çevrili,
Kirpikleri
Som altın kuşların kanadı gibi nemli
Dinliyordu
bu
mektubu...
Ve birden
Mavi pırlanta gözleri dolu
Dudakları titrek,
Derin derin iç çekerek
dedi ki:
''Nasıl yardım edilebilir,
Benim özel servetim yok
millet fakir.
Hem
Vatanda
Nice şehit yetimleri
Ve onun öksüz bıraktığı
Yoksul sakat çocuklar
var...''
Emretti:
¯Yine iç geçirerek¯
(Vesikadır, hıfzı gerek.)
Derdi ki:
''İnsan oğlunun sonu bilinmez,
Hiç birşeye
güvenilmez;
hayat budur
Dağ yıkılır
Deniz kurur
Yanar orman.
(Ölçülü olmak gerektir)
Her zaman''
***
Ne sömürmek
Ne sömürülmek isterdi,
(Dış siyasamız
İyi komşuluk,
Ulusların arasında iş birliği)
Derdi.
Derdi ki
''Gittikçe iyileşen dünyada
Mutlu dünya uluslarıyle bir arada
Daha mutlu olmak için
yarış gerek
Yurtta barış cihanda barış gerek!''
***
O kendisini değil
Kendisinin
kendisinden olan
ulusu
gök dolusu
severdi,
Kol kola
El ele
En güçlü mutlu günlere ereceğiz
derdi.
Ve derdi ki
Mutluluk gerçek olduğu gün,
beni düşünün!
***
O ki
Olmamak için bağımlı bölge,
Olmamak için
İngilizin Amerikanın
ayakları dibinde gölge,
Hür bağımsız bir ülke
özlemiyle savaştı.
O güneş gibi...
Göğümüzü ışıtan
ısıtan
sırma saçlı bir baştı.
Derdi ki:
İngiliz İtalyan Amerikan
Hangi devlet olursa olsun
Seni sömürmeye gelenin
Karşısında dimdik duracaksın.
Yedi canın olsa yedisini de verecek.
Emperyaliste kıyasıya vuracaksın.
***
Uyumazdı savaşta 3 gün 3 gece,
Derdi ki:
Uyandırın beni dalarsam,
gerekince.
Derdi ki:
İş uzar
Hayat kısalır,
Çocukluk okul zamanları
Nice yıllar alıyor.
Geriye ne kalıyor?
Çok eski günlerinden birinde
Erzurum Kongresinde sordular:
¯ Bu yol nereye çıkar
Cumhuriyet mi?
¯ Bunda şüphe mi var?
dedi.
Kaptırmazdı kendisini
Ne sevince ne kedere.
Derdi ki:
Son hedef demokrasidir.
Ne halife ne padişah
Kendimi adadım işçilere,
Köylü efendimizdir!
***
Çocukları candan sever:
Hem öyle yürekten,
Yanasıya yakılasıya severdi ki...
Derdi ki:
¯ İyi ki çocuğum yok!
Olsaydı
Ve günün birinde ölseydi
Nasıl dayanırdım?
***
Hayvanları severdi,
Hele atı çok.
Ruama tutulmuştu atı.
Haber
Verdiler,
Öldüreceklerdi bu atı...
Yanına sokulan ölebilirdi...
Ve O ölümden ürkmeksizin
sokuldu ata...
Okşahı bal renkli tüylerini atın.
Büyük yürekli ata!
Derdi ki
Çocuk ve at...
Uçsuz bucaksız sevgidir hayat...
***
Halkıyla konuşmayı sever,
Dertleşir tartışır güreşirdi.
Derdi ki
Ben devletin başında Reisicumhur,
Cephede Baş Komutanım...
Ve bunun dışında ben
Halkımla aynı haklara sahip
Halkımın emrinde insanım...
***
Son aylarıydı artık onun.
Istıraplı çile çile,
sızım sızım,
geçiyordu
günleri
Savarona'da.
Hep aynı koltukta
Aynı gök, aynı deniz.
Ve çok eski anılar
İçinde canlanıp
İçinde yürüyordu
Gölge gölge
yavaş yavaş
sessiz...
(Birinci devreyi bitirmişiz
Hastalığın ikinci devresine girmişiz)
dedi.
Artık O,
Güçlükle kalkıyor
Güçlükle oturuyordu.
Ve çileli bahtsız koltuğunda başı,
Bir türlü batmak istemeyen
Sarı altın güneş gibi
Duruyordu.
Gök yasta
Toprak yasta
Sular yasta
Halklar üzüntüdeydi.
Ve ölüm
Belki son soluktan da yakın
En katil
En affedilmez şeydi.
Ve o haliyle
(Üzülmeyin)
Diyordu
Ayrı ayrı bakarak
Baş ucunda diz çökenlerin her birine,
Diyordu ki
(Doktorların bütün dediklerini
Getiriyorum yerine)
10 Kasım 1938
10 Kasım 1938...
O sabah
Gök karardı birdenbire
Kuşlar kanat çırptı,
Yaprakları döküldü ağaçların.
O sabah
En acı ağıtını okudu felek.
Bir acı ağıt ki,
Dolaştı yeryüzünü
Doğudan batıya
Kuzeyden güneye dek.
Bir acı ağıt ki,
Toprak kulak verdi
Sular ürperdi
İç geçirerek...
O ki ölmez olandı,
Mustafa Kemal'di adı.
Son kere çaldı kapısını ölüm,
Başı düştü yastığa
Ve kalkmadı.
Yıl 1938
Kasım 10.
Dokuzu beş geçiyor saat.
Ve o Kocatepe'de
Bir çadırdan bir çadıra geçer gibi
Rahat
Ve cesur
Öldü..
Ölüm şekil değiştirmektir
Bir başka dünyaya girmektir
Yeni bir hayat
Yeni bir davranıştır ölüm,
Öldü.
Ölüm üç kez çalar kapıyı:
Birincide sağır
İkincide kör
Üçüncüde dilsiz.
Ölüm
Bir gölge gibi dolaştı baş ucunda
Gövdesiz ayaksız elsiz.
Öldü..
Son kere çaldı kapısını ölüm,
Başı düştü yastığa
Ve kalkmadı.
Mustafa Kemal'di adı.
Ölüm yeni bir canlanıştır,
Yepyeni bir hayat.
Yıl 1938
Kasım 10
9'u beş geçiyor saat.
Öldü.
Hiçbir ölüme
Böylesine yanmadık.
İnanılmazdı, inanmadık.
Öldü.
Yıl 1938
Kasım 10
9'u beş geçiyor saat
Ve o bir tepeden
Bir tepeye uçar gibi
Rahat
Öldü.
Ölüm yeni bir canlanıştır,
Yeni bir hayat;
Ölmedi,
Ölmez...
Bir ulu yeşil ağaçtı
Yaprağı dökülmez..
Kırılmaz parçalanmaz bükülmez...
Ölüm maddeyi terkedip
Anılarda yaşamaktır.
Mustafa Kemal ölmedi
Ölmedi.
Ölmedin Atam, her an
İçimizde bitmeyen saygı, sonsuz muhabbetsin1
Andederiz ki eserin ölmeyecek!
Saflar çözülmeyecek!
Sesimizde ses,
Gözümüzde göz,
Her adımımızda hareketsin!
Ve DEMİŞTİ Kİ
(Ey
Türk gençliği
Birinci ödevin
Türk bağımsızlığını
Türk Cumhuriyetini,
sonuna dek
Korumaktır.)
İlerde
Dışarda içerde
Seni bu tek temelden
yoksun etmek isteyenler olacaktır.
Bir gün
Özgürlüğünü
Ve cumhuriyeti
Koruman gerekirse
Vazifeye atılmak için
İçinde bulunduğun şartlar
ne olursa olsun
düşünme
bu şartları!
Özgürlük ve cumhuriyetine
kıymak isteyecek olanlar
düşmanlar
görülmemiş
bir üstünlüğün
mümessili
olabilir.
Aziz vatanın bütün kaleleri
hileyle
zaptedilmiş,
tersanelerine girilmiş
Ve memleket
Bilfiil işgal edilmiş
olabilir.
Ve en kötüsü en acısı
Memlekette iktidara sahip olanlar
Gaflet, dalalet ve hiyanet içinde
Aldatılmış
Satılmış
olabilir.
Hatta
İktidar sahipleri
Özel çıkarlarını
yabancılarla
birleştirmiş
olabilir.
Ve sen ey
Türk geleceğinin evlâdı
Bu şartlar içinde dahi
Eğilme
atıl
vuruş.
ve vur.
Gerekli kudret
Damarlarındaki kanda
mevcuttur!
İşte Türk Genci, Türk Gençliği
''Türk genci inkilâpların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların
lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Rejimi ve inkılâpları
benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı
ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, ordusu vardır,
adliyesi vardır demeyecektir. Hemen mücadele edecektir. Ve kendi eserini
koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp asıl suçlu diye onu
yakalayacaktır. Genç ''Polis, henüz inkılâp ve cumhuriyetin polisi
değildir'' diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm
edecektir. gene düşünecek, ''Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre
düzenlemek lâzım'' diyecek. Onu hapse atacaklar, kanun yolundan
itirazlarını yapmakla beraber, meclise telgraf yağdırıp haklı ve suçsuz
olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecektir.
Diyecek ki; ''ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve
hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem bu haksızlığı
meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek benim vazifemdir.''
''İşte benim anladığım Türk genci, Türk gençliği.''
Kanımın
25 tirilyon
yuvarlağı
Yalnız bu türlü görünecek,
Camı altında
Biri yüz büyülten adesenin
Yaratıcı ünlü mimar
Bu adın çizgisinden çıkaracak
yeni çizgilerini
hendesenin.
Torunlar,
Onu görmüş olan en son ihtiyarı;
bayrak ve türkü ve defne dallarıyla
görmeye geldiği zaman,
devrin büyük şarkıcıları
Bu kıvrılışı bulacak
Kına toprak ve kan kokan seslerinde
şarkıların;
Ve gülerken bu türlü gerilecek,
Mavi gözlerinin sinirleri,
Onu görmüş olan en son ihtiyarın.
Taaaa
20000 rakam sonra
Kafamızın yeni us dokumasını
Yeni bilgilerle araştırırken çocuklarımız,
- Eski teşrih masasında Beynimizin her girinti çıkıntısında
Biz bu imzaya raslayacağız.
Ve nabzını
Taze dullarla anne gelinlerin
Biz ondan gelme ölçülerle sayacağız.
C'in
Kültür Hizmeti
c
c
c
c
Atatürk
Atatürk'ün Yazdığı Yurttaşlık Bilgileri
Bülent Tanör
Kurtuluş (Türkiye 1918-1923)
Kuruluş (Türkiye 1920 Sonraları)
Prof. Dr. Sina Akşin
Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi
I-II
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
c
Prof. Dr. Macit Gökberk
Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk
Yunus Nadi
Türkiye'yi Sokakta Bulmadık
Falih Rıfkı Atay
Baş Veren İnkılapçı (Ali Suavi)
Bâki Öz
Kurtuluş Savaşı'nda Alevi-Bektaşiler
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya
Devrim Hareketleri İçinde Atatürkçülük
Sabahattin Selek
Milli Mücadele (Büyük Taarruz'dan İzmir'e)
İsmail Arar
Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı
Prof. Dr. Niyazi Berkes
200 Yıldır Neden Bocalıyoruz I-II
Ceyhun Atuf Kansu
Devrimcinin Takvimi
Paul Dumont-François Georgeon
Bir İmparatorluğun Ölümü (1908-1923)
Ali Fuat Cebesoy
Sınıf Arkadaşım Atatürk I-II
Abdi İpekçi
İnönü Atatürk'ü Anlatıyor
Paul Dumont
Atatürk'ün Yazdığı Tarih: Söylev
Kılıç Ali
İstiklâl Mahkemesi Hatıraları
Prof. Dr. Niyazi Berkes
Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler I-II
S. İ. Aralov
Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları I-II
Sabahattin Selek
İsmet İnönü'nün Hatıraları
Nurer Uğurlu
Atatürk'ün Yazdığı Geometri Kılavuzu
George Duhamel
Yeni Türkiye Bir Batı Devleti
Bülent Tanör
Türkiye'de Yerel Kongre İktidarları
Prof. Dr. Suna Kili
Atatürk Devrimi-Bir Çağdaşlaşma Modeli
Falih Rıfkı Atay
Atatürk'ün Bana Anlattıkları
Reşit Ülker
Atatürk'ün Bursa Nutku
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya
İslamcılık Cereyanı I-II-III
M. Şakir Ülkütaşır
Atatürk ve Harf Devrimi
Kılıç Ali
Atatürk'ün Hususiyetleri
Mustafa Kemal
Anafartalar Hatıraları
Ecvet Güresin
31 Mart İsyanı
Doğan Avcıoğlu
31 Mart'ta Yabancı Parmağı
Metin Toker
Şeyh Sait ve İsyanı
Süleyman Edip Balkır
c Eski Bir Öğretmenin Anıları
Yunus Nadi
c Birinci Büyük Millet Meclisi
Kemal Sülker
c Dünyada ve Türkiye'de İşçi Sınıfının Doğuşu
Prof. Dr. Neda Armaner
c İslam Dininden Ayrılan Cereyanlar: Nurculuk
Fazıl Hüsnü Dağlarca
c Destanlarda Atatürk / 19 Mayıs Destanı
Yunus Nadi
c Mustafa Kemal Paşa Samsun'da
İsmet Zeki Eyuboğlu
c İrticanın Ayak Sesleri
Nuri Conker
c Zâbit ve Kumandan
Mustafa Kemal
c Zâbit ve Kumandan ile Hasbihal
İsmet Zeki Eyuboğlu
c İslam Dininden Ayrılan Cereyanlar: Nakşibendilik
Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur
c Ermeni Meselesi I-II
Talât Paşa
c Hatıralar
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya
c Hürriyet'in İlanı
İsmet İnönü
c Lozan Antlaşması I-II
Sami N. Özerdim
c Yazı Devriminin Öyküsü
Nurer Uğurlu
c Atatürk'ün Askerlikle İlgili Kitapları
c Atatürk'ün Askerlikle İlgili Çeviri Kitapları
Halide Edip Adıvar
c Türkün Ateşle İmtihanı I-II-III
Prof. Dr. Muammer Aksoy
c Atatürk ve Tam Bağımsızlık
Prof. Dr. Şerafettin Turan
c Atatürk ve Ulusal Dil
Johannes Glasneck
c Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye I-II-III
İsmet İnönü
c Cumhuriyet'in İlk Yılları I-II
Gâzi Mustafa Kemal
c Yarın Cumhuriyet'i İlan Edeceğiz (Nutuk'tan)
c Yarın Cumhuriyet'i İlan Edeceğiz (Söylev'den)
Fazıl Hüsnü Dağlarca
c Gâzi Mustafa Kemal Atatürk
Eylemde/10 Kasımlarda
Ruşen Eşref Ünaydın
c Atatürk'ü Özleyiş I-II
Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil
c Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak
Prof. Dr. A. Afetinan
c M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım
Falih Rıfkı Atay
c Zeytindağı
Prof. Dr. Suat Sinanoğlu
c Türk Hümanizmi I-II-III
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya
c Batılılaşma Hareketleri I-II
Charles N. Sherrill
c Bir ABD Büyükelçisinin Türkiye
Hatıraları/Mustafa Kemal I-II
İsmet Zeki Eyuboğlu
c Karanlığın Ayak Sesleri / Kadirilik
Dr. Bernard Caporal
c Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında
Türk Kadını I-II
Dr. Bernard Caporal - Neşe Doster
c Kemalizmde ve Kemalizm Sonrasında
Türk Kadını III - Kronoloji
Ruşen Eşref Ünaydın
c Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat
Kurt Steinhaus
c Atatürk Devrimi Sosyolojisi I-II
Bahir Mazhar Erüreten
c Türkiye Cumhuriyeti Devrim Yasaları
Sabahattin Eyuboğlu
c Köy Enstitüleri Üzerine
Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
c İlk Meclis
Prof. Dr. A. Afetinan
c M. Kemal Atatürk'ün Karlsbad Hatıraları
Yunus Nadi
c Cumhuriyet Yolunda
Falih Rıfkı Atay
c Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs
Gâzi Mustafa Kemal
c 1919 Yılının Mayısının 19'uncu Günü Samsun'a Çıktım
Nadir Nadi
c 27 Mayıs'tan 12 Mart'a
Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur
c Balkan Savaşları / Birinci Balkan Savaşı I-II-III
Tayfur Sökmen
c Hatay'ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar
Dr. Abdurrahman Melek
c Hatay Nasıl Kurtuldu
Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur
c Balkan Savaşları / İkinci Balkan Savaşı I-II
Gâzi Mustafa Kemal
c Erzurum Kongresi
Sabahattin Selek
c Millî Mücadele (Erzurum'da Gergin Günler)
Yaşar Nabi
c Balkanlar ve Türklük I-II
Ceyhun Atuf Kansu
c Bağımsızlık Gülü
General Fahri Belen
c Büyük Türk Zaferi (Afyon'dan İzmir'e Kadar)
Gâzi Mustafa Kemal
c Sivas Kongresi I-II-III-IV
Doç. Dr. Suat Yakup Baydur
c Dil ve Kültür
Kadriye Hüseyin
c Mukaddes Ankara'dan Mektuplar
Berthe Georges-Gaulis
c Kurtuluş Savaşı Sırasında Türk Milliyetçiliği
Ord. Prof. Enver Ziya Karal
c Tanzimat-ı Hayriye Devri
Falih Rıfkı Atay
c Çankaya I-II-III-IV-V
Liman von Sanders
c Türkiye'de Beş Yıl I-II-III
İsmet İnönü
c Hatıralar (Birinci Dünya Harbi)
Arnold J. Toynbee
c Türkiye I-II-III - Bir Devletin Yeniden Doğuşu
İlhami Bekir
c Altın Destan Mustafa Kemal Atatürk I

Benzer belgeler