de iki yeni oyun - Tiyatro Dergisi

Transkript

de iki yeni oyun - Tiyatro Dergisi
a
pe
cy
İÇİNDEKİLER
26-27
28
30
Ali Hürol Tiyatrosu • Söyleşi: Ali Hürol
Sahtenin ve eğlencenin gülünç buluşma­
sı • Kahvede Şenlik Var -Bakırköy Belediye Tiyatrosu
Kendine gülen seyirci Ar mı Kâr mı?
-Enver Demirkan Tiyatrosu
Tiyatrolar Rehberi
N
âzım Hikmet'in (Doğ. 20.1.1902) 90 ncı doğum yılı, bir
ay sonra yurdumuzda ve dünyada çeşitli etkinliklerle
anılacak.
Bazı tiyatrolarımız Nâzım'ın oyunlarını sahneleyerek
onu anmaya hazırlanıyorlar. Önce, 29 Kasım 1991'de, Dostlar
Tiyatrosu, Mehmet Ulusoy'un yönettiği Sevdalı Bulut'u sahneye
çıkarıyor. 13 Aralık gecesi Ankara Sanat Tiyatrosu, Rutkay Aziz'in
yönettiği, onun Yolcu adlı oyunu ile bu yılki gösterilerine başlamış
olacak. Ardından, tiyatromuzun değerli oyuncularından Müşfik
Kenter, 18 Aralıktan başlayarak Kenter Tiyatrosu'nda, Nâzım'ın
şiirlerinden oluşturulan Kuvayi Milliye adlı oyunla
tiyatroseverlerin karşısına çıkacak.
Öyle umuyoruz ki, artık gerçek bir demokratik ortamda, sansürsüz,
baskısız ve de özgürce Nâzım'ın yapıtlarını dinleyeceğiz,
izleyeceğiz. Türk yazınının bu büyük ustasına, "yeniden
sahnelerimize hoş geldin" diyoruz.
Sahnelerimizdeki bu Nâzım esintisine, onun oyunlarından birinin
resmini dergimizin kapağına basmakla biz de katılmak istedik. İşte
bunun için kapakta, Kuvâyi Milliye oyunu ile Nâzım'ın ağzından
Bağımsızlık Savaşı Destanımızı tiyatroseverlere aktaracak olan,
tiyatromuzun 36 yıllık bir usta sanatçısının, Müşfik Kenter'in
fotoğrafı yer alıyor.
Devlet Tiyatrosu iki yıldır Nâzım'ın Ferhat ile Şirin adlı oyununu
repertuvarma alıyor, bunu TV'den de ilân ediyor, ama oynamıyor.
Demokratik hakların genişlemekte olduğu bugünlerde, artık
çekinmeden Nâzım'ı sahnelemek Devlet Tiyatromuza da
yakışacaktır sanırız.
cy
25
Merhaba
a
4-6
Haberler
8-9-10 İki Usta'dan"Kurtuluş destanı"*Kuvayi
Milliye -Kenterler"
Söyleşi: Müşfik Kenter-Oğuz Aral
12-13 Çehov, Gorki, Stanislavski sahne üzerin­
de • Uzakta Piyano Sesleri -Ali
Poyrazoğlu TiyatrosuSöyleşi: Ali Poyrazoğlu- Oben Güney
14 Yönetenlerin mizahi politik eleştirisi •
Beni Biraz Yönetir misiniz? - "Yasemin
Yalçın Tiyatrosu"
16*17 Tiyatro sahnesinde alınan sinema ödül­
leri Söyleşi: Sumru Yavrucuk
17
Tiyatro ve Sinema oyunculuğu üzerine •
Ali Uyandıran
18
Bir tutuklunun kendisiyle ve toplumla he­
saplaşması İçerdekiler -İzmir Sanat Ti­
yatrosu
20-21 Tiyatro AÇT 16 yaşındaSöyleşi: Salih Kalyon
22-23 İzmir'de Şehir Tiyatrosu kuruluyor • Söy­
leşi: Özdemir Nutku
24
Bir alternatif konservatuar»
Söyleşi: Müjdat Gezen
Bu sayımız elinize geçtiğinde, yeni hükümet, büyük bir olasılıkla
güvenoyu almış olacak. Yeni siyasi iktidar, toplumumuzun kültür
yaşamına ait birikmiş, özellikle geciktirilmiş beklentileri ile karşı
karşıya kalacak. Bunlara çözümler getirmek, sansürsüz, yasaksız,
saldırısız, polissiz bir kültür ortamı yaratmak artık onların ellerinde.
Ayrıca iki hükümet ortağının da, demokratik ve uygar standartlar
getirmek konusundaki başdöndürücü vaadleri, hâlâ belleklerde
taptaze... Tiyatromuzun, bu özgür ortamda filizlenecek yepyeni
kazanımları olmalı. Bunu, kültür yaşamımızı düzenleyip
yöneteceklerden bekliyoruz.
Dileriz umutlar umutsuzluğa dönüşmez...
Sevgi ve saygı ile.
pe
KAPAK: MÜŞFİK KENTER - Kuvayi Milliye
Kapak
fotoğrafı:
Sinan
Şanlıer
Tiyatro... Tiyatro...
AYLIK HABER TANITIM DERGİSİ
SAYI : 11 / ARALIK 1991 / 200 TL.
T. Yılmaz ÖĞÜT
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. adına T.Yılmaz Öğüt
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mustafa Demirkanlı Yayın Koordinatörü: Nalân Özübek
Danışma Kurulu: Orhan Alkaya, Rutkay Aziz, Genco Erkal, Fikret İlkiz, Yılmaz Onay, Ali Taygun, Işık Yenersu
Basın ve Halkla İlişkiler: Enis Bakışkan Teknik Yönetmen: Sinan Şanlıer
Katkıda Bulunanlar: Ayşe Ateş, Faruk Boyacıoğlu, Güzin Çorağan, Özlem Öğüt, Ali Uyandıran, Zeynep Üskül
Ankara Tem.: Koray Ergun Tel: (94) 125 02 56 İzmir Tem.: Ali Rıza Özbilgiç Tel: (9-51) 43 01 34 Samsun Tem.: Kaya Odabaşı Tel: (9-36) 12 25 12
' Almanya Tem.: Levent Beceren, Berlin Tel: (9-9)49.30.6152020 Viyana Tem.: Uğur Özkan, Wien Tel: (9-9)432225051220
Ofset Hazırlık: Tem Yapım Tel: 149 87 37 Baskı: Boyut Matbaası: 577 8641
Tem Yapım Yayıncılık Ltd. Şti. Oba Sok. 9/1 Cihangir/İstanbul Tel: 149 87 37- 38 Fax: 149 02 18
Abone Bedeli: Yıllık 40.000 TL. Yurtdışı: 25 DM
Posta Çeki Hes.: Tem Yapım - 655 074 Banka Hesap No: T. İş Bankası-Cihangir Şb. 178117
Katkılarından dolayı TİYAP'a teşekkür ederiz.
Dilek Türker bu yıl
Karaca
Tiyatrosu'nda
Geçen yıl Küçük Sahne'de Aziz Nesin'in
Bir Zamanlar Memleketin Birinde adlı poli­
tik kabare türündeki oyununu oynayan Dilek
Türker (Tiyatro Ayna), aynı oyunu bu yıl her
Çarşamba 18:00 ve 21:15'de Karaca Tiyatro­
su'nda oynamaya devam ediyor. Yılmaz
Onay'ın yönettiği müzikli oyun, ülkemize ait
politik eleştirilerle dolu.
Sevdalı Bulut oyunundan (Dostlar Tiyatrosu)
"Sevdalı
Bulut"
başladı
Dostlar Tiyatrosu, yeni oyunu Sevdalı Bulut ile 29 Kasım
Cuma günü seyirci karşısına çıktı.
Mehmet Ulusoy'un 1973'de Paris'te sergilemiş olduğu
Nazım'ın bu oyunu, İstanbul'da ilk kez sahneleniyor. İlk gece
tüm salonu dolduran seyirciden büyük ilgi gören oyunun sonun­
da sahneye gelen Ulusoy Ne mutlu ki dünyaya bir Nazım gel­
miş; daha yüzyıllarca yaşayacak diye seyircileri selamladı.
pe
cy
a
Oyun Cuma, C.tesi, Pazar günleri Maçka Maden Fakültesi
salonunda sahneleniyor.
Gökkuşağı
yeni oyun
Oyuntuları 'nda
Bu yıl Ankara'da kurulmuş olan Gökkuşağı Oyuncuları, ikin­
ci oyunları E. Robles'nin Özgürlüğün Bedeli adlı oyununa ha­
zırlanıyorlar. Cezmi Baskın'ın yönettiği 16 ikişilik kadroyla oy­
nanacak oyun İnsan Hakları Haftası'yla birlikte 9 Aralıkta AST
Salonu'nda başlıyor.
Giresun'da
Tiyatro
Giresun Belediyesi Şehir Tiyatrosu, 1991-1992 tiyatro sezo­
nunu açtı. Şehir Tiyatrosu, ilk olarak, Refik Erduran'ın Ayı Ma­
salı adlı oyununu sahneleyecek. Kültür salonunda çalışmalarına
başlayan tiyatro, bu sezon ayrıca, Mehmet Baydur'un Yangın
Yerinde Orkideler ile John Logan'ın Zafer Madalyası adlı
eserlerini de sahneleyecek.
Dilek Türker (Tiyatro Ayna)
Ankara Sanat Kurumu Tiyatro Ödülleri
Sanat Kurumu 1990-1991 dönemi tiyatro ödüllerini kazananlar belli oldu. Deli
Dumrul en başarılı yapım seçildi. Ankara Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği Yücel
Erten'in sahneye koyduğu Deli Dumrul, özgün ve yeni bir yorumla sahnelendiği,
geleneksel Türk tiyatrosu öğelerini başarıyla sahnelediği ve gösterdiği takım oyun­
culuğu dolayısıyla en başarılı yapım seçildi. Seçici kurulun değerlendirmesiyle
Ayşe Sarıkaya Bir Kadın, Sema Aybars Kafesten Bir Kuş Uçtu ve Nevra Serezli
de Karmakarışıktaki rolleri ile en başarılı kadın oyuncu seçilirken, Kafesten Bir
Kuş Uçtu adlı oyunun tüm erkek oyuncuları da en başarılı erkek oyuncu olarak be­
lirlendi. Ayşegül Yüksel, Gönül Üçele, Nurhan Karadağ, Tahsin Kuru ve Atilla
Sav'dan oluşan seçici kurulun değerlendirmesi sonucu Ahmet Levendoğlu Aldat­
ma adlı oyundaki rejisiyle en başarılı yönetmen, Bilge Koloğlu da Kafesten Bir
Kuş Uçtu oyunundaki çalışmasıyla en iyi çeviri ödülünü kazandılar. En başarılı
oyun yazarı ve müzik dalında ödüle değer eser bulunamazken Galile'nin Yaşamı
adlı oyundaki çalışmalarıyla en iyi dekor ödülü Güven Öktem'e, en iyi giysi ödülü
de Gül Öner'e verildi. Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi tiyatro bölümünün sahnele­
diği Emrem Yunus adlı oyun, jüri ödülüne layık görülürken, Özcan Pala Müfet­
tiş, Şahap Sayılgan Tersine Dönen Şemsiye ile övgüye değer erkek, Lale Gerger
de Galile'nin Yaşamı'ndaki yorumu ile övgüye değer kadın sanatçı olarak belirten­
diler. Ödüller Aralık ayında düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek.
Dünya Çocuk
Tiyatroları
Festivali
Uluslararası Amatör Tiyat­
rolar Birliği (IATA) tarafından
düzenlenen 2 nci Dünya
Çocuk Tiyatroları Festivali,
18-26 Nisan 1992 tarihleri ara­
sında Antalya'da yapılacak.
Festivale 20 ülkeden 300
çocuk tiyatrocu ile dünyaca
ünlü 80 drama hocası katıla­
cak.
14 drama pedagogu önder­
liğinde
düzenlenecek
olan
work-shop'larda çocuklar her
gün üç saat doğaçlama çalış­
maları yapacaklar.
pe
cy
a
Şehir
Tiyatroları
6. Sahne
Örümcek Kadının Öpücüğü okuma provasında M. Keskinoğlu, M.Koper, Z.Diper.
Bizim Tiyatro' da
"Örümcek
Kadının
Öpücüğü"
pe
cy
a
Bizim Tiyatro, Barohan'daki Dostlar Tiyatrosu salonunda bu mevsime yedi
yıldır sahnelenen Yargı oyunu ile başlıyor. Topluluk yeni oyun olarak M. Puig'in
aynı adlı kendi romanından tiyatrolaştırdığı ve filmi de yapılmış olan Örümcek
Kadının Öpücüğü adlı oyununu sergileyecek. Macit Koper'in yönettiği oyunda
devrimciyi Zafer Değer, eşcinseli Mehmet Keskinoğlu oynuyor. Provaları süren
oyun Aralık sonlarında başlayacak.
'nda
İstanbul Büyükşehir Be­
lediye Başkanlığı'nın yapımı­
nı üstlendiği, Şehir Tiyatroları'nın altıncı sahnesi olan
Gaziosmanpaşa Şehir Tiyat­
rosu 10 Kasım'da törenle hiz­
mete açıldı. Törende Şehir Ti­
yatroları sanatçıları Atatürk
ve Sanat konulu oyun sergile­
diler. Yapımı altı ayda tamam­
lanan, üç milyar liraya mal
olan, 290 kişilik tiyatro, bilgi­
sayarlı ses ve ışık düzenine
sahip.
Nâzım 'ın
"Yolcu" oyunu
AST'da
AST, Nâzım'ın "Yolcu"
adlı oyununu Rutkay Aziz'in
yönetmenliğinde sahneleye­
cek. Provaları süren oyun 13
Aralıkta seyirci karşısına çı­
kıyor.
pe
cy
a
Müşfik Kenter Nâzım'ın Kuvâyi
Milliye'sini sahneliyor
İki ustadan
"Kurtuluş
Destanı"
S
abahın erken saatlerinde Harbiye'den, Kenterler Tiyatrosu'nun
önünden geçerseniz, şu günlerde,
aşağılardan bir yerlerden güçlü bir
ses duymanız kuvvetle muhtemel:
birdenbire beş adım arkasında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üzerinde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.
Yazan
Yönetmen
Dek. Kost.
Oynayan
Nâzım Hikmet Ran
Oğuz Aral
Oğuz Aral
Müşfik Kenter
Müşfik Kenter, Kuvâyi Milliye'nin pro­
vasında. 18 Aralıktan itibaren Kenterler Tiyatrosu'nda izleyebileceğimiz Kuvâyi Milliye'ye ilişkin Müşfik Kenter'i dinliyoruz:
Neden Kuvâyi Milliye, Müşfik Bey?
Kurtuluş Savaşı hakkında en güzel, en
duygulu, en sevgi dolu destanı Nâzım yaz­
mış. Amacım bir kez daha bunu gösterebil­
mek seyirciye. Halkımıza hep 'vatan haini'
olarak tanıtılmaya çalışılan Nâzım'ın vatanı­
na nasıl tutkuyla bağlı olduğunu, halkını ne
kadar çok sevdiğini, Atatürk'e hayranlığını,
kendi şiirleri aracılığıyla bir kez daha haykır­
mak. Biraz önce Atatürk'ü çizen bir şiir din­
lediniz örneğin, bence Atatürk için yazılmış
en güzel şiir budur.
Oğuz Aral
ve
Müşfik
Kenter
pe
cy
a
Nalân
ÖZÜBEK
Kuvâyi Milliye
Destanı
Nâzım Hikmet'in şiirlerinde gerçekten
hiç uzaklaşmaksızın yoğun bir duygu çeşitlili­
ği görürüz. Bunu seyirciye nasıl ulaştırmayı
düşünüyorsunuz?
Öncelikle Destan'ın bütününe bakmak
gerektiğine inanıyorum. Ülke tarihinde dö­
nemsel önem taşıyan bir olay Kurtuluş Sava­
şı. Halkın savaştan etkilenmeyen bir kesiti
yok ve Nâzım işte bu insanları, bu savaştan
bir şekilde ama mutlaka etkilenmiş olan in­
sanları anlatıyor. Çok
çeşitli insanları, çok çe­
şitli duyguları anlatı­
yor. Bir Kambur Kerim
var, bir Arhaveli İsma­
il, bir Kara Yılan var.
Bir anlatıcı var, Nâzım
var. Zaman zaman ben
varım. Böyle bir şey
harmanlamak
istiyo­
rum. Vurulmuş askeri,
ölmüş askeri, Deli Erzurumlu'su, paşalarıyla,
hepsini böyle bir har­
man haline getirmemiz
gerekiyor.
Sonra bu insanla­
rın çok değişik, çok çe­
şitli
duygulan
var,
onun ötesinde şehirle­
rin duygusu var. Örne­
ğin bir Antep'in duygu­
su var, bir Bursa'nın bir
Eskişehir'in
duygusu
var. Sadece insanların değil şehirlerin de yü­
reği atıyor. Öyle bir yazmış ki Nâzım Hik­
met, şehirlerin bile yüreğinin attığını duyu­
yorsunuz. Bunu içinizde hissedince de
seyirciye ulaştırma gibi bir çabaya gerek kal­
maz çünkü bir duygu-gerçek sarmalı olarak
geçer gibi geliyor bana.
Nâzım'a ve onun gürlerine bu denli du­
yarlı yaklaşımınız, daha önce deneme isteğini
getirmedi mi? Ya da neden denemediniz?
Biz bu çalışmaya iki yıl önce karar ver­
dik ancak Nâzım'ı sahnede anlatmak bir
emek işidir, zordur, zaman alır, hele olumsuz
dış koşullar sürekli yanıbaşınızdaysa. Kaldı
ki Körfez Savaşı seyirciyi tiyatrodan kaçır­
mış bir durumdaydı.
Daha önceki yıllarda ise, Nâzım'ı bir slo­
gan haline getirmek istediler, ben bunu yaşa­
mak, böyle bir çerçevede değerlendirilmek
pe
cy
a
Öyle bir yazmış ki Nâzım
şehirlerin bile yüreğinin
attığını duyuyorsunuz.
Bunu içinizde hissedince de
seyirciye ulaştırma
gibi bir çabaya gerek kalmaz
çükü bir duygu-gerçek sarmalı
olarak geçer gibi geliyor bana.
istemedim. Nâzım'ı bir slogan haline değil de
bir sevgi haline getirmek gerek bence. İşte
bunun çabasındayım.
Nâzım Hikmet'in 8 baptan oluşan Kuvâyi Milliye şiirlerini dramatize ederek sahneye
koyan Oğuz Aral da aynı amacı ve aynı çaba­
yı paylaşıyor Müşfik Kenter'le:
Nâzım, gerek kendi zamanında gerek
sonraki zamanlarda cebren ve hile ile okuyu­
cuyla arası yok edilmiş, koparılmış bir insan.
Bırakın bir büyük şairi, bırakın Nâzım gibi
duyarlı bir insanı, herhangi bir yazarı okuyu­
cuya yasak etmek demek, zannediyorum onu
idam etmek gibi bir şeydir. Bir insanı yok
etmek ancak böyle mümkündür.
Bugünlere kadar geldi Nâzım'ın yasaklığı Türkiye'de. Türk halkı, özellikle Türk
gençliği en büyük şairinin, ya da yetişmiş en
büyük şairlerinden birinin şiirlerini okuyamayarak büyüdü. Buradan yola çıktık biz.
Nâzım'ı hem sahneye, hem tekrar gündeme
getirmek yani hakkı olan yere getirmek ama­
cıyla. Sadece Türk edebiyatında ya da Türk
tiyatrosunda değil, Türk hayatında hakkı olan
9
okuyucu gibi keyifle değil de ders çalışır
gibi okudum, oyunlaştırıcı bir adam gözüyle
okudum. Gördüm ki bir oyun değil on oyun
çıkarır erbabı bundan ve hapishanede yazdı­
ğı mektuplardan yola çıkmaya karar verdim.
Seyredeceğiniz
oyunda
Müşfik'i,
Nâzım'ı ve Nâzım'ın şiirlerindeki kişileri ve
kişilikleri göreceksiniz. Müşfik bunların hep­
sini başarıyla oynuyor yalnız çok ince bir
çizgi var; Müşfik, Nâzım olmuyor. Bir an­
lamda Nâzım'ı sunuyor sahnede. Yüzde yüz
bir 'Nâzım Hikmet Belgeseli' beklerseniz düş
kırıklığına uğrarsınız, böyle bir belgesel yap­
mayı düşünmedik.
Kurtuluş Savaşı Destanı
yazıyorsunuz ve kahramansı
olma tuzağına düşmüyorsunuz.
Bu çok usta bir adam işi ve o
ustalığa varan bir insan Nâzım.
yere getirmek.
Peki Oğuz Bey, Nâzım'ın şiirlerinde, onu
sahnelemeyi kolaylaştıran şeyler var mıydı?
Elbette, olmaz olur mu. Nâzım'ı okudu­
ğunuz zaman, gözünüzün önüne sürekli
resim gelir. Bu belki birçok şairde vardır; resimsel betimleme, ama Nâzım'ı okuduğunuz
zaman, gözünüzün önüne sadece resim değil,
birbiri ardısıra devam eden kareler gelir, bir
sahne üstü gelir. Şiirleri tiyatroya son derece
elverişli. Biliyorsunuz biz yine aynı amaçla
yola çıkarak Orhan Veli'yi sahnelemiştik ki
Orhan Veli biraz daha şanslı, daha okunan
bir şairdir. Onun şiirleri de tiyatroya elverişli
ancak Nâzım'ın şiirleri kadar değil.
Hamaset tuzağına
düşmemek
pe
cy
a
Oğuz Bey, 1958 yılından beri tiyatronun
içinde olduğunuzu biliyoruz. Buna rağmen
zorlandığınız noktalar oldu mu?
Ben biraz farklı yaklaşmak istiyorum bu
konuya. Bir kere Kuvâyi Milliye'yi sahneye
koymanın büyük tuzakları vardır. Önce yaz­
manın büyük tuzakları vardır. Tekrar tekrar,
didikleyerek okudum, Nâzım bu tuzağa düş­
memiş. Nedir bu tuzak? 'Hamasi' olmak, kah­
ramansı olmak. Kurtuluş Savaşı Destanı yazı­
yorsunuz ve kahramansı olma tuzağına
düşmüyorsunuz. Bu çok usta bir adam işi ve
o ustalığa varan bir insan Nâzım.
Kuvâyi Milliye'yi
nasıl
hazırladınız,
Oğuz Bey?
Müşfik bu fikri ortaya attığında yani
1989'da, uzun boylu tartıştık ve sonunda an­
laştık fakat bunu nasıl tiyatrolaştırırız sorusu­
nu aşağı yukarı iki sene kadar kafamızda gez­
dirdik. İçtenlikle söylüyorum ki iki sene çıkış
yolu bulamadım. Bütün şiirlerini, bütün mek­
tuplarını, hayatını tekrar tekrar, bu sefer bir
Aynı tuzak bizim için de geçerli idi ve
çok üzerinde durduk. Kuvâyi Milliye'yi sah­
neye koyarken hamaset tuzağına düşmeye­
lim bir; ayrıca Nâzım'ın hayatı bir kahra­
manlık
öyküsü;
Nâzım'ı
da
sahneye
koyarken aman insan yanını kaçırmayalım ve
o kahramanlık yanına kendimizi kaptırmaya­
lım kaygısını taşıdık. Düşünün bir adam, bir
hiç için, onbeş yıl hapiste yatıyor ve "kan
Kenterler 'de
iki yeni oyun
Kent Oyuncuları, İstanbul 3. Tiyatro
Festivali'nde ilk kez sergiledikleri iki
oyunla sezonu açtılar. Mehmet Baydur'un Maskeli Süvari adlı oyununu
Müşfik Kenter sahneyie koydu ve
oyundaki Maskeli Süvari'yi oynuyor.
Yıldız Kenter ise Sovyetler'de
sonsallarda yazılnıış bir glasnost
oyununu Sevgili Yelena Sergeyevna'yı hem sahneye koydu, hemde
başroldeki idealist öğretmeni oynuyor. Oyunun yazan, son dönemde
yazdığı oyunlarla Sovyetlerde yasak­
lanmış fakat ülkedeki değişimden
sonra oyunları tekrar sahnelenmeye
başlamış genç bir kadın yazar.
10
ESİNTİLER
Zeynep Oral
"Tiyatrocu"
aldun Taner'e göre, O, "Nota olsa do olurdu. Renk olsa nar
rengi. Kraliçe olsa Nefertiti. İçki olsa Fransız şampanyası. Ta_ rihi kişi olsa Hürrem Sultan..." Ve "En büyük kozu olan se­
siyle İstanbul Türkçesini en doğru, en ahenkli ve dişice kullanmasını
bilir." Haldun Taner, onun doğuştan talihli olduğuna, doğanın ona sayı­
sız yetenekler vermiş olduğuna inanır. Ve emindir ki, "Doğa onu bu me­
ziyetlerle donatmamış olsa bile, o ne yapar yapar sırf iradesi ve hırsı
ile bunları yoktan edinmenin bir yolunu bulurdu."
Cemal Süreya'ya göre, "... gözleri elmacık kemiklerinin sarp kayalık­
larının altında derinleşen iki göl gibi duruyor. Hiç bozulmayacak.
Yaşadığımız dönem birtakım simgelerle anlatılırsa ilerde onunla da
anlatılacak.".
Altan Erbulak, ona çok şey borçlu olduğunu söyler. Ve "Sahnede en
kötü oyuncu bile onun karşısında büyür, devleşir" der...
Bugün aramızda bulunmayan bu değerli insanların kimden söz ettikleri­
ni anladınız herhalde: Gülriz Sururi'den...
Bu yukardakilere ve otuz yıl içindeki daha nice tanımlamaya olsa olsa
şunu ekleyebilirim:
Yaptığı işe, mesleğine, tiyatroya tutuklu... Tutku, sanatçıların özünde
var dense bile, onda bu tutku, özverili .ve inatçı çalışma disipliniyle,
duygu yoğunluğuyla ve sonsuz saygıyla bütünleşiyor... Bu saygıyı yalnız
tiyatroya değil, kendisine, çevresine ve yaşama karşı da amansızca savu­
nuyor... Yaşamını sanata, sanatını yaşama dönüştürmüş biri...
Beş yıl aradan sonra Gülriz Sururi, kendi yazdığı, Işıl Kasapoğlu'nun
yönettiği "Tiyatrocu" adlı oyunla karşımızda.
Oyunu o değil de bir başkası yazmış olsaydı belki daha profesyonel,
daha dengeli olurdu ama yürekten kopan bu haykırışı, yürekteki titreşim­
leri duymayabilirdik... Tiyatro uğruna kan, ter, gözyaşı, umut ve inançla
verilen mücadele... Sevinç, acı, düşler, düş kırıklıkları, sonsuz bir çabayla
sürdürülen yaşam... (Özel yaşam diyecektim vazgeçtim. Tiyatrocunun
özel yaşamı olur mu ki?)... Ve tiyatroyla ilgili akla ilk gelen sorunlar...
Yılların birikimi içinde Gülriz Sururi'yi etkileyen her şey var bu metinde.
Nitekim, etkilenerek ve izleyiciyi etkileyerek bunları oyunculuğuyla su­
nuyor bize.
Duygu Sağıroğlu'nu çeyrek asır sonra tiyatro mekân tasarımına, tiyatro
dekoru dünyasına yeniden kazandırmak, bence harika bir düşünce. Nite­
kim çok kısa sahnelerden oluşan oyuna zenginlik katan, sorunları çözüm­
leyen, tıkır tıkır işleyen ideal bir dekor getirmiş. Işıl Kasapoğlu da bu iş­
lerliği, hızlı bir ritm, "timing" ustalığıyla değerlendirmiş. Arif Erkin,
müziğiyle yoğunluğu artırmış.
Nuran Oktar, Yaman Okay, Levent Yılmaz. Can Dirim gibi yılların de­
neyimlerini, birikimlerini sahneye taşıyan oyucuların yanı sıra iki gepgenç oyuncu Gökhan İçöz (yönetmen rolünde) ve Zuhal Gencer (tiyatro­
cunun kızı rolünde) ilk anda dikkatleri çekiyor. Pırıl pırıl iki oyuncuya
yönetmenin katkısını sezebiliyorum. Bundan böyle ikisinin de sahnedeki
her etkinliklerini merakla, heyecanla bekleyeceğm.
Sahnelere yeniden hoşgeldin Gülriz Sururi.
Az kaldı unutuyordum: Baştaki alıntılar dışında, program dergisinde iki
çok sevdiğim şey daha var:
Engin Cezzar'ın "Serçe bilekli, aslan yürekli Gülriz" tanımlaması ve
yönetmen Işıl Kasapoğlu'nun, "Tiyatrocu" oyunundan esinlenerek "Seni
seviyoruz... Seni seviyorum" seslenişi...
H
pe
cy
a
kustum kızılcık şerbeti içtim" diyebiliyor.
Şimdi burada tuzak hazır hemen. Büyük
Nâzım, aslan Nâzım diye gittiniz mi tiyatro­
yu da bitirirsiniz, Nâzım'ı da bitirirsiniz, ede­
biyatı da bitirirsiniz. Elimizden geldiği kadar
Nâzım'a yakışır şekilde gerçekçi ve hatta al­
çakgönüllü olarak sahneye koyduk ancak
gerçeklerin, bu alçakgönüllü sunuşun altında
kendini göstermesine özen gösterdik.
Dekor, kostüm hakkında ne söyleyecek­
siniz bize?
Dekor olarak, Bursa Hapishanesi'ni can­
landıracağız, kostüm ise hapishanede Nâzım
nasıl olursa ve Müşfik sahne üzerinde nasıl
rahat ederse'nin karışımı. Dekor, kostüm,
ışık, mizanseller, kısacası her türlü sahne un­
surundan çok az yararlanarak son derece sade
biçimiyle sahnelemeye çalıştık Nâzım'ı. Herşey böyle sade olunca da rejisörün ve oyun­
cunun işi zorlaşıyor elbette. Ben kendi adıma
özellikle bazı sahnelerde çok zorlandım diye­
bilirim. •
(Milliyet Gazetesi, 10 Kasım 1991)
Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu 20. yaşında
Çehov, Gorki,
Stanislavski
sahne üzerinde
A
liciğim ben sana sual sormayaca­
ğım. Seninle iki tiyatrocu olarak
karşılıklı söyleşelim.Senin tiyatron­
dan ve yeni oyunlarından söz ede-
lim.
Bu sene tiyatromuzun 20. yılı. Bir işi 20
yıl yönetmek çok zordur. Türkiye'de değişen
koşullarda değişmeyen nasırlaşan sıkıntıları ve
dertleriyle, varolma savaşı veren özel tiyatrola­
rı, bu özel tiyatrolardan birini yirmi yıl yaşat­
mak dayanılmaz bir hüner olsa gerek.Şimdi şa­
şıyorum ben de nasıl dayanmışım. Ama ilk
başladığım gün kadar keyifli ve mutlu­
yum.Çünkü sanat bir meydan okumadır. Ken­
dine meydan okumadır. Beraber çalıştığı insan­
lara meydan okumadır. Seyirciye meydan
okumadır. Ayrıca seyiricinin de meydan okumasıdır. Yaşama meydan okumak ta keyifli bir
şey; insanı genç, sağlıklı, neşeli tutuyor. Böyle
bir işi yaptığım, bu mesleği seçtiğim için çok
umutluyum.
Yirmi yıl önce Küçük Sahne'de Aziz
Nesin'in Hakkımı Ver Hakkı oyunuyla başladım.Yirmi yılda yirmi beş değişik oyun sergiledik;ön sırayı 16 oyunla Türk yazarları alıyor.
Tiyatro değeri olan oyunlar olsun istedim
seçerken .Bu oynadığımız oyunların hepsi as­
lında ayrı ayrı türlerden. Çok donuk, statik re­
pe
cy
a
Güzin
ÇORAĞAN
pertuar yapan aynı türü oynayan tiyatrolardan
değiliz.Öyle olmak da istemiyorum; doğru da
bulmuyorum. Cesur oyunlar olsun istedim.
Bazı insanların istemeyeceği, denemeyeceği,
denemekten kaçınacakları oyunları oynamaya
dikkat ettim. Ben seyirciyle ve kendi sanatımla
olan ilişkimi, eskimiş karı-koca ilişkisi gibi
tavsamış, hergün ısıtılıp aynı yemeğin masaya
geldiği bir sofra gibi olsun istemedim. Onun
için komedi oynuyorum, dram oynuyorum, ka­
bare oynuyorum, müzikli oyun oynuyorum.
Sen bu yıl tiyatronun 20. yaşını da kutlu­
yor sun.
Evet yirminci yılda, Türk tiyatrosunda re­
korlar kıran Çılgınlar Kulübü var. Çılgınlar
Kulübü hoşgörüsüzlüğün, alaylı bir eleştirisi.
20. yılda tiyatro ve tityatrocularla ilgili bir re­
pertuar yapmak istedim. Oynayacağımız yeni
oyunumuz Uzakta Piyano Sesleri.. Bu oyun
ünlü yazar Anton Çehov'la, modern tiyatronun
kurucusu Kostantin Stanislavsky ve Moskova
Sanat Tiyatrosu oyuncularının yaşamları üstü­
ne belgelere dayanılarak yazılmış bir güldürü.
Oyunu Yıldırım Türker'le ben çevirdik.
Oben Güney yönetiyor. Uzakta Piyano Sesleri'nde anlatılan insanlar; Çehov, Gorki, Bunin,
çok önemli yazarlar bunlar. Stanislavsky, Dançenko ve Moskova Sanat Tiyatrosu oyuncuları,
bugünkü modern tiyatronun aşağı yukarı, kuru­
cusu olan insanlar. Tiyatronun bu yan tanrıla­
rına güldürü gözlükleri ile bakıldığı zaman,
Tanrılar katından insan katına indirilip oynanı-
Yazanlar :
Yönetmen
Dekor
Kostüm
Oyuncular
Jofrey Maddow John Driver
: Oben Güney
: Ali Yenel
: Sadık Kızılağaç
: Ali Poyrazoğlu, Bülent Kayabaş, Levent
Kazak, Zerrin Sümer, Derya
Alabora, Köksal Engür, Gül Onat,
Özdemir Çiftçioğlu, Nur Gürkan,
Levent Can, Tufan Akıncı, Şerif
Özkılıç, Cüneyt Sayıl, Ata Ünal
yor sahnede. Bu insanları zaafları , sevgileri,
tutkuları, günlük ilişkileri, birbirleriyle olan
ilişkileriyle, sanatçıdaki insan özüyle yakala­
maya çalışan bir oyun. Onun için beni çok et­
kiledi.
Anton Çehov genelde hep yaşadıklarını ya
da izlediklerini yazmış;
bir gazeteci gibi.
Olayların üstüne gitmiş, takip etmiş; öykülerini
bulmuş çıkarmış. İyi gözlemlemiş, gözlemle­
diği malzemeleri alıp kendi süzgecinden geçir­
miş, yazmış, ama çoğu zaman da yaşadıklarını
yazmış, özellikle oyunlarında...
Oben GÜNEY
Anton Çehov Rusya'nın Zor Günleri denen bir döneminde
yazarlığa başlamıştır. Bu dönem 20 yıllık Türk-Rus Savaşları'na
rastlar. Bu savaşlar topluma yeni vergiler, yokluklar yengi ve yenil­
giler dışında yeni toplumsal yaptırımlar yüklemiştir. Ama bu yıllar
toplumu Rus Devrimi'ne hazırlayan yıllar olmuştur. Bu yıllarda
Çehov, Platanov'u yazar. İlk kez 1923'te Fransa'da oynanır. Platanov, Martı'nın, Vanya Dayı'nın, Üç Kızkardeş'in, Vişne Bahçesi'nin ana malzemesini oluşturmuştur. Platanov'un bütün kahra­
manları kendi yalnızlıklarıyla çevrelenmiş kişiliklerdir. Hepsi
kendi dünyaları ve inançlarıyla birbirlerine yabancılaşmışlardır. Bu
kahramanları serpiştirdiği oyunlarında, o zaman kadar görülmemiş
bir yenilik ve değişiklik sezilivermektedir. Bunu ilk sezen de Stanislavski oluyor. Çehov'u bu dönem içinde etkileyen bir yazar da
Şçedrin'dir. Bu, ideolojik bir etkilenmedir daha çok. Çehov onun
sanatsal stiline pek aldırmaz, psikolojik tavrını benimser.
İşte Çehov'u bu temel oluşum ve psikoloji içine oturtarak ir­
delemek gerekiyor elbette. Çehov üstüne yazılmış, onun yaşamının
bir bölümünü kesitleyen bir "güldürü" bile bu buruk atmosferi ak­
tarmak zorundadır. Her ne kadar Çehov bir vodvil yazdığını savu­
nuyorsa da (O dönemde yazılan ve çizilen mizaha bakarak) bunun
Fransız vodvilleriyle uzak yakın hiçbir ilgisinin olamayacağını gö­
rürüz. Dramatik yapı içinde gülüş ve hıçkırık sanki iç içedir. Ses­
sizlikler ve ezgiler birbirlerini bütünler.. Umursamazlığın, ölüme
karşı kayıtsızlığın altında ince bir hüzün, bazen de alaycı bir gü­
lümseme vardır. İnsanlık varoldukça hiç değişmeyecek asal değer­
lerin yorumunu doğru yapmıştır. Doğru yapmıştır çünkü evrensel­
liğini bize ispatlamıştır.
Jefrey Maddow, John Driver'in birlikte yazdığı ve Uzakta
Piyano Sesleri diye çevrilen bu oyunu sahneye koyarken gözetti­
ğim komedi ölçüleri yukarda kısaca açıklamaya çalıştığım anlayı­
şın bir örneğidir. Hiç olmazsa böyle bir örneği oluşturmaya çalış­
tım. Çehov gibi, Gorki gibi, Bunin gibi yazarlar, Stanislavski
gibi, Dançenko gibi tiyatro adamları yalnız kendi ülkelerine değil,
dünya sanatına ve insan anlayışına damgalarını vurmuş kişilikler­
dir. Bunları, Çehov güldürü anlayışına yakın bir ortam içinde yeni­
den varetmek elbette sorumluluk yüklüyor. Biz de bu sorumluluğu
seyircimizle paylaşmak istedik. O dönemin, hem de hiç de yabancı­
sı olmadığımız o dönemin, ince hüznünü içimizde duyarak ve gü­
lümseyerek....
pe
cy
Anton Çehov'un bu malzemeyi Vişne
Bahçesi'nde, Vanya Dayı'da ve Üç Kızkardeş'te kullandığı görülür.O sürtüşmeler, didiş­
meler, uzaklaşmalar, aşk ilişkileri, bütün o tit­
reşimleri hep yaşamdan çekip çıkarmış.
Yazarlar da bu oyunu yazarken, o oyunlardaki
ilişkileri A. Çehov'un çevresindekilere monte
etmişler. Yani bu oyunu seyrettiği zaman izle­
yici, Vanya Dayı, Üç Kızkardeş, Vişne Bahçesi'ni bir arada görmüş gibi olacak.
Sonra T a n g o diye bir Japon oyunu oyna­
yacağım.
İlk defa oynanacak Türkiye'de.
Çünkü biz, bilinmeyen yazarların oyunlarını da
tanıtmayı amaçlayan bir tiyatroyuz. Yazarın
adı Şhimizu, Bu oyun bütün dünyayı sarsıyor
şu anda. Ben Edinburgh Festivalinde gördüm.
Çok etkiledi beni oyun. Tiyatroyu bırakmış bir
aktörün hikayesi. Belleğini yitirmiş biri, birgün
sahnede seyirciye selam verirken, "tiyatroyu
bırakıyorum" diyor . Yaşamda gerçekle düşü
birbirine karıştırıyor. Hem görsel, hem de söze
dayalı bir senfoni çıkmış ortaya.
Ali H a r i k a l a r Diyarında diye bir oyun
oynayacağım, ben yazdım, tek kişilik. Ali, bil­
diğin Ali, yani ben; harikalar diyarı da, bildiğin
diyar Türkiye. Ali H a r i k a l a r Diyarında'da
gözlemlediğim insanların öykülerini anlatıyo­
rum. Benim dünyam biraz kitaplardır. Hani so­
rarlar "sen nerelisin, nerede doğdun" diye, ben
kitaplarla doğdum, büyüdüm. Oralarda karşı­
laştığım karakterlerin, sevdiğim, oyun
ve
roman kişiliklerinin , yaşamda karşılaştığım,
tanıdığım insanların bir freskini çıkardım. Gör­
sel yanı oldukça fazla. Biraz süslü, bol makine­
li, ışıklı, kuklalı, bebekli, harikalar diyarı işte...
Teşekkür ederim bu
yıllardır karşılıklı oturup
sohbet için, seninle
konuşamamıştık.
gülümsemesi
a
Uzakta Piyano Sesleri
Hüznün
Oben Güney
I938'de doğdu.
1956-57'de Cep Tiyat­
rosu'ndaki
Haldun
Dormen Tiyatro kursları'nı bitirerek tiyat­
ro yaşamına başladı.
1960 yılında Ankara
Meydan Sahnesi'ne
girdi. Bir yıl sonra Almaya'ya gitti. Dönü­
şünde AST'ın ikinci
kuruluşuna
katıldı.
Oyunlar oynadı, yö­
netti. 1966 da arkadaşlarıyla birlikte Yenişehir Tiyatrosu'nu daha sora
Markopaşa Kabare Oyuncuları'nı kurdu. I967'de Bölge Tiyatroları'nı
incelemek için Fransa'ya gitti. Dönüşte kısa bir süre AST'ta çalıştıktan
sonra Polonya Kültür Bakanlığınım verdiği bursla Polonya'ya Grotovski'nin Laboratuar Tiyatrosu'nda bulundu. 1978 de Türkiye'ye
döner dönmez İstanbul Şehir Tiyatrolarında görev aldı, I983'e kadar
oyunlar koydu, oynadı. Sonra 1402 sayılı yasa ile tiyatrodan uzaklaştı­
rıldı. 1988"de haklarını yeniden aldı; halen Şehir Tiyatrolarında görev
yapıyor. Kendi tiyatrosu'nda ve özel tiyatrolarda oyunlar yönetti. Yaz­
dığı oyunlar hem Türkiye'de hem de yabancı ülkelerde oynandı. 10 ti­
yatro oyunu, ISO'yi aşkın radyo oyunu ve skeçi yazmıştır. Bir de araş­
tırma kitabı vardır: İnsanda Tiyatro Tiyatroda İnsan, iki kez Avni
Dilligil "En iyi Yönetmen", bir kez de Ankara Sanatevi "En iyi Yardım­
cı Oyuncu" ödülünü almıştır.
Beni Biraz
Yönetir
misiniz?
Yazan
: Muzaffer Abayhan
Yönetmen : Can Doğan
Dek. Kost. : Ekip FE-KA
Müzik
: Grup Çağrı
Koreografi : Tayfun Sav
Oyuncular : Yasemin Yalçın, İlyas İlbey, Zehra
Alptürk, Volkan Saraçoğlu. Birtan
Turan. Harun Acar, Hilmi Erdem,
, Ayşegül Ünsal, Yasemin Birol, Seda
Şahin, Menda Gür. Şebnem Keskin
İstanbul'da yeni bir topluluk:
Yasemin Yalçın Tiyatrosu
İ
cy
a
Yönetenlerin
mizahi-politik
eleştirisi
ten yola çıkıldı. Yumurcak Sinemasını gördük.
Çok güzel bir salondu ayrıca çok fazla elden geçi­
rilmesi gerekmiyordu. Sahnesi biraz küçüktü ve
kulisleri yoktu. 788 kişilik bir salondu o haliyle.
Ön sıralardan üç sıra kaldırılarak sahne büyütül­
dü. Eni 3.80 metre olan sahne 6.80 metre şu
anda. Boyu ise 12 metre. Bu haliyle 712 kişilik.
Sahnenin altındaki boş yere de soyunma odaları
yapıldı. Tabii bu arada her şey elden geçirildi.
Daha sonraki günlerde Türker Bey burayı bir
"Canlı Yayın Stüdyosu" olarak kullanmayı düşü­
nüyor, o nedenle ışık tertibatı da elden geçirildi.
Yani oldukça büyük masraf yapıldı buraya ve bize
kiralandı. Bu mevsime yönelik bir masraf değil
bu. Salon, bu tür bir amaçla kullanılmak düşünce­
siyle böyle bir değişim yaşamış.
pe
stanbullu tiyatroseverler 8 Kasım'dan bu
yana birçok ilki bir arada yaşıyor Beşik­
taş'ta; Yasemin Yalçın Tiyatrosu, ilk kez İs­
tanbul'da seyirci karşısına çıkıyor; sahnele­
dikleri oyun Muzaffer Abayhan'ın tek başına
yazdığı ilk oyun; sahneledikleri yer ise, İstan­
bul'da ilk kez tiyatro salonu olarak kullanılmaya
başlayan Yumurcak Sineması; ve oyun, Şehir
Tiyatroları oyuncularından Can Doğan'ın özel
bir tiyatroda yönetmenliğini yaptığı ilk oyun.
Nalân
ÖZÜBEK
Tiyatro sanatçılarının baş sorunu olan sa­
lonsuzluk engelini nasıl aştıklarını tiyatronun
müdürü Oskay Alptürk'ten dinliyoruz.
Bu sezon, tiyatro salonlarının yetersiz ol­
ması ve özellikle Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'nin kapanmasından dolayı sıkıntılar yaşayaca­
ğımızı
bildiğimiz
için,
önceden
birtakım
hazırlıklarda bulunduk, ön çalışmalar yapmıştık.
Fakat bize yetersiz geldi bu çalışmalar. Yeni bir
şeyler yapmak gerekiyordu. Bir salona dört tiyat­
ronun girmesi ne tiyatroyu yaşatabiliyor, ne o
salonu rantabl hale getiriyor. Seyirciyi sürekli
yanıltıyor, dolayısıyla da seyirciyi kaybediyorsu­
nuz. O nedenle bütün haftaya yayılan bir seans
düzeni düşünmüştük. Bu arada Yasemin Hanım,
Ulusal Radyo Televizyon Kurumu sahibi Türker
İnanoğlu ile çalıştığı için, bir sinema talebinde
bulundu kendisinden. O da yeni restore edilen
Kent l. Kent 2 Sinema Salonlarından birisiydi.
Ancak Türker Bey, Kent 1 ve Kent 2 salonlarının
iyi çalıştığını, dolayısıyla finansman açısından
uygun olmadığını söyledi ve Yumurcak Sineması'nı restore edebileceğini ilave etti. Bu gerçek-
Böyle bir uğraş sonucu oluşturulan Yumur­
cak Sineması, Yasemin Yalçın'la perdelerini açtı;
Beni Biraz Yönetir misiniz? Oyun bir güldürü
formu içinde yönetenlerle yönetilenler arasındaki
ilişkileri ve çelişkileri anlatıyor.
Profesyonel tiyatro yaşamı 1984'te başlayan
Yasemin Yalçın, Mayıs 1991'de kendi tiyatrosu­
nu kurdu ve Dario Fo'nun Bedava mı Sandın
isimli oyunuyla turneler yaptı. Yerleşik tiyatro
kimliğini alarak İstanbul'da ilk kez Beni Biraz
Yönetir misiniz ile seyirci önüne çıkan Yasemin
Yalçın, oyuna ilişkin düşünce ve beklentilerini
şöyle dile getiriyor:
Biraz politik tarafı var oyunumuzun ama
güldürü tarafı, politik tarafından daha az değil.
İlk çağlardan başlayarak yönetenleri eleştiren,
katı kuralların anlamsız ve manasız olduğunu
vurgulayan, tabii bunları belirtirken
kurallara
bütünüyle karşı çıkan bir ifadeyle değil, ölçülü
yaklaşan bir oyun. Yöneten-yönetilen ilişkilerini
ilk çağlardan öbür dünyaya kadar uzanan bir
süreç içinde değişik biçimleriyle sahneliyoruz.
Öte yandan ilave etmek isterim ki;
İnsanın tiyatro yapması çok büyük mutluluk
ama onun yanında da çok büyük sorumluluk. Ben
işin bu kadar" zor olduğunu, daha önce yaşamadı­
ğım için tahmin etmiyordum. Güçlüklerin üstesin­
den gelebilmek için çok çalıştık, çok emek harca­
dık. Ancak şimdi çok mutluyum. Seyircinin
gösterdiği ilgi umduğumuzun çok ötesinde, öyle
ki tüm sıkıntılara değdi.
Pazartesi ve Salı günleri yakın il ve ilçelere
turne yapacak olan Beni Biraz Yönetir misiniz,
haftanın diğer günlerinde ise İstanbul'da oynana­
cak. •
a
pe
cy
Tiyatrocu Sumru Yavrucuk Antalya'da "En İyi Kadın Oyuncu" seçildi
Tiyatro
sinema
Özlem
ÖĞÜT
sahnesinde
ödülü
alınan
korist olarak çalıştım. İlk sahneye çıktığım eser
"Kaimen", George Bizet'in; orada sopranoydum.
Daha sonra Ankara Devlet Konservatuan'nın Şan
Bölümü sınavlarına girdim. Bir yıl Şan Bölümünde
yatılı öğrenci olarak okuduktan sonra sınıf atlaya­
rak özel statü öğrencisi olarak Tiyatro Bölümüne
kabul edildim. Üç yıl sonra Tiyatro Bölümünden
mezun oldum. On yıldan beri de Devlet Tiyatrosu'nda çeşitli oyunlarda rol alıyorum.
T
ürk Sineması son birkaç yıldır başarılı
filmlerle dünya sineması içinde kendini
kanıtlamaya çalışıyor. Sinema filmlerinde
ve TV'deki yapımlarda tiyatro oyuncuları
gittikçe sayıları artan bir grup oluşturuyor. Sinema­
mızın, her şeyin bittiği sanılan bir dönemde başarı­
lı filmlerle sesini duyurmasında, kuşkusuz tiyatro
oyuncularının sinemaya getirdiği soluğun da
önemli bir payı var.
Tiyatroda yönetmenlik de yaptınız. Bu konu­
da neler söylemek istersiniz?
Tabii, benim oyunculuğumla yönetmenliğim
hemen hemen başabaş gidiyor. 1982 yılında ilk
kez işitme engellilerden kurulan Sessiz Tiyatro
adı verilen bir toplulukta çalışmaya başladım. Dört
eser çalıştım grubumda. Bunlar da çok ses getirdi
gerçekten. Profesyonel bir toplulukta bir oyun iki
ayda kotarılırken, işitme engellilerle sekiz ayda
ancak oyun çıkarılabiliyor. Çalışmalar ağır şartlar­
da oluyor, fakat o kadar özverili çalışıyorlar ki
ister istemez kendimi bu çarkın içinde buluyorum.
Grubumla ilk oyunumuz, "Kurban"dı. Bu oyunla
"Dünya Pandomim Festivali" birinciliğini aldık.
Sonra "Susuz Yaz"ı sergiledik. Devlet Tiyatrosu'ndan arta kalan süreler içinde çalıştığım için bu
çalışmanın çok sağlıklı devam ettiğini söyleye­
mem. 2 yılda bir oyun sahneye koyuyoruz. Bunun
yanısıra Yıldız Üniversitesi'nde Yıldız Oyuncula­
rıyla 2 oyun sahneye koymuştum; Çehov'un oyun­
larını derledik ve bir de "Kırmızı Biberler"i sahne­
ye çıkardım.
cy
a
Bu yılki Antalya Film Festivali'nde nitelikli
filmler yarıştı ve tiyatro oyuncusu Sumru Yavru-
pe
Bu yıl Antalya'da ödül alarak sinemada çok
yeni olmanıza rağmen sinemadaki başarınızı da
kanıtlamış oldunuz. Sinemadaki Sumru'yu nasıl an­
latacaksınız?
Tabii sinemaya geçmeden evvel sinema
oyunculuğu açısından bana yardımcı olan etkenler­
den biri televizyon dizilerinde oynamamdı. Tele­
vizyonda pek çok karakteri deneme, pek çok role
. girme olanağı buldum; zengin bir dağarcığım oluş­
tu. İlk filmimi geçen sene yaptım. Eser Zorlu yöne­
tiyordu. Spastik bir arkadaşımla çektim, "Yorum
Yok". İkinci filmim ise "Seni Seviyorum Rosa";
bildiğiniz gibi Sevgi Soysal'ın bu romanını senar­
yo haline getiren ve filmi yöneten Işıl Özgentürk.
Sumru
Yavrucuk
"Seni
Seviyorum
Rosa"
filminde
cuk sinemadaki ikinci filmi olan Seni Seviyorum
Rosa ile "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü aldı. Jü­
rinin 11/9 oyu ile bu ödülü alan oyuncu, ödül töre­
ni için Antalya'ya gidemedi. Çünkü o akşam
"Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı AKM'deki
oyunda rolü bulunuyordu. Tiyatrodaki oyunundan
sonra, filmin yönetmeni Işıl Özgentürk'ten "Tiyat­
ro Sahnesinde Sinema Ödülü Alan" Sumru Yavru­
cukla sanat ve özel yaşamı üzerine görüştük.
Sumru Hanım, biz sizi tiyatro sanatçısı ola­
rak tanıyoruz. Pek tabii ki sinemadaki başarınız­
dan dolayı da sizi kutluyoruz. Sinemadan önce bize
tiyatrodaki Sumru'yu anlatır mısınız? Nasıl başla­
dınız, nasıl devam etti?
Başarıyla oynadığınız Rosa rolüne yaklaşımı­
nız nasıl oldu, nasıl çalıştığınızı, nasıl başardığını­
zı anlatır mısınız?
Evet, Rosa ile tanışmam geçen yıl oldu. Bir
sabah, Fehmi Yaşar'ın telefonu ile uyandım. Rosa,
film olacaktı. Bu proje beni müthiş heyecanlandır­
dı; benim Konservatuvar yıllarımda masa başı ki­
taplarımdan biriydi. Vakit kaybetmeden Işıl Özgentürk'le görüştüm. Daha sonra bir suskunluk
dönemi girdi. Bu arada ben senaryo elimde olma­
dığı için kendi kendime diyalogları nasıl olabilir
diye evde çalışmalara girmiştim bile. Kendi kendi­
me sistemli bir şekilde doğaçlama çalışmalarına
başladım; deneme çekimleri için çağırıldığımda
İstanbul Belediye Konservatuvarı'nın Şan
Bölümü ve Tiyatro Bölümü sınavlarına girdim.
İki bölümü beraber götürdüm. Daha sonra İstanbul
Devlet Operası'nın korist sınavına girdim. Bir yıl
16
Tiyatro ve
oyunculuğu
gerçekten Rosa "kültürü" oluşmuştu bende. Diya­
loglarımı, tavrımı, jestlerimi, sesimi, karakterimi
artık iyice benimsemiştim. Senaryoyu elime aldı­
ğımda, müthiş bir korku kapladı beni, çünkü 17
yaşından ölümüne dek 70 yaşına kadar kocaman
bir hayatı oynamak zorundaydım. Bu dönemde Işıl
Hanım çok yardımcı oldu bana. Devamlı beraber
konuştuk, tartıştık, ben oyuncu olarak yönetmeni­
me inanmak zorunda olduğumu düşünüyorum. Işıl
Özgentürk, Rosa'yı tombul bir kadın olarak hayal
ediyordu. Kilo almaya başladım. Tekrar kostümler
seçildi, özel koreografiler yapıldı. 2,5 ay sürdü
film çekimimiz. Bu süre içinde bütün sette yalnız­
ca Rosa konuşuldu, Rosa tartışıldı. Ben Rosa'yla
yaşadım, koca bir yılımı verdim ve dublajın son
gününe kadar, son repliğe kadar asla Rosa'ya iha­
net etmeden, hep onu biraz daha yüceltmeye çalış­
mak için uğraştım.
Bize özel yaşamında Sumru'yu nasıl anlata­
caksınız?
Oyunculuk; Webster's International Dictionary'de Acting
sözcüğünün karşılığı, "Sahnede ya da bir filmde ya da bir radyo
veya TV oyununda bir karakteri temsil etme sanatı" olarak açık­
lanıyor.
Oyunculuk her yerde oyunculuktur. Ancak sinema oyuncu­
luğuyla tiyatro oyunculuğu hem birbirne çok yakın hem de
uzaktır. Tiyatroda oynayacağınız role çalışırken, bir hazırlık
devresi vardır. Provalar sırasında oyunun ve rolün grafiğini
oluşturmaya epey zamanınız olacaktır. Sinemada olay, parça
parça çekildiği için kronolojik bir sıralama yapamayacağınız
gibi rolünüzün grafiğini de çizmeye pek fazla vaktiniz yoktur.
Ne kadar çabuk ve beceriyle bunu yapabilirseniz ve kafanızda
saklayabilirseniz o kadar başarılı olursunuz.
Bu pratiği edinmek için de, tiyatro oyunculuğunu nasıl sah­
nede öğreniyorsak, sinema oyunculuğunu da kamera önünde
öğrenip geliştirmeliyiz.
Bu genel kuralı uygulamakla beraber bilmemiz gereken şun­
lar da var. Sinemada yönetmen ve kamera, sizi nasıl ve nerede
görmek istiyorsa öyle görünmeniz gerekiyor. Bu nedenle de si­
nemada yönetmen çok etkili ve belirleyici oluyor. Oyuncuya da
çok iş düşüyor. En önemlisi, oyuncunun bunun ayırımında ola­
rak oynadığı rol kişisinin davranış ve durumunu tiyatrodan daha
farklı biçimde, büyük hareketlerden kaçınmaya çalışarak, daha
ekonomik daha küçük oynamaya dikkat etmesi gerekiyor. Ti­
yatro oyunculuğu ile, sinema, hatta TV oyunculuğu arasında ol­
dukça büyük boyutlu teknik farklıklar olduğu söylenebilir.
pe
cy
a
Özel hayatımda çok sabırsız, sürprizleri çok
seven, bazen de bir ermiş kadar sabırlı bekleyen
bir insan oluyorum. Çok faalim, enerjiliyim, sporu
çok seviyorum. Kendimi çok mutlu ya da çok mut­
suz hissedebiliyorum fakat kendimle barışık bir in­
sanım. En mutlu olduğum yer tiyatro sahnesi. Ti­
yatro ve sinemayla geçirdiğim zaman çok
mutluluk verici benim için.
sinema
üzerine
Tiyatrodaki başarınızla sinemadaki aldığınız
ödül bundan sonraki özel yaşamınızı nasıl etkile­
yecek?
' Etkilemeye başladı bile, örneğin çok sosyal
bir insan değildim ben, yani daha çok kendi içim­
deydim. Şimdi neredeyse düşünce hızıyla yaşaya­
cak hale geldim. Gerçi bu ilgi hoşuma gidiyor
fakat biraz da Sumru'yla başbaşa kalmayı özledim
gibi. Aslında başından beri çizdiğim bir sanat poli­
tikası olduğu için, bu ödülden sonra bir reorganizasyon yapacak değilim. Televizyon filmlerine ve
sinemaya başladığım ilk zamanlarda oluşturduğum
sanat politikamı daha da sağlamlaştırıp o yolda yü­
rümeyi düşünüyorum. •
Tiyatroda oynadığımız rol kişisinin sınırlarını provalar sıra­
sında oluşturursunuz; yönetmeniz de size yardımcıdır. Fakat
sahneye çıktıktan sonra seyircinizle başbaşasınızdır, sahnede
kimse artık size engel olamayacaktır. Seyircinizle kurabildiği­
niz ilişki içinde rolünüzü oynarsınız. Bu direkt ilişki kişiyi çok
başarılı bir tiyatro oyuncusu yapabilir. Ancak bu, başarılı bir ti­
yatro oyuncusunun sinemada da çok başarılı olacağı anlamına
gelmez. Tiyatroda sahne sempatisi olan, seyirci ile iyi, sıcak
ilişki kurabilen bir oyuncunun, sinemada kamera gözüyle kuru­
lan resim- seyirci ilişkisinde aynı sıcaklığı bulamadığı olabili­
yor.
Ülkemizde sinema oyunculuğu eğitimi veren kurum ve kuru­
luşlar olmadığı gibi oyunculuk konusunda kaynağını bulan, ti­
yatro eğitimi veren kurumların da bu konuda çok başarılı oldu­
ğunu söyleyemem. Okul bitirmekle oyuncu olmak her zaman
mümkün olamıyor. Oyuncunun aldığı eğitimi geliştirmesi, de­
neyimleri ile edindiği tekniğini
birikime dönüştürerek kendini
donatması gerekiyor.Ayrıca ko­
nusunda kendisini eğitmiş, ge­
liştirmiş, pratiğiyle ustalaşmış,
okullu olmayan oyunculardan
da yararlanmaya çalışmak genç
sinema ve tiyatro oyuncuları
için vazgeçilmez bir meslek
eğitimi olarak algılanmalıdır.
Tiyatro ve sinemamızın bu­
günkü gerçeği içinde, yeni
umutlarla yeni ufuklar yaratma­
mız, öğrenirken aynı zamanda
öğretmemiz gerekliliğine inan­
maktan geçiyor. Kendi adıma
hem tiyatro oyunculuğunda,
hem de sinema oyunculuğunda
öğreneceğim çok şeyin var ol­
duğuna inanıyorum.
Sumru Yavrucuk, halen çekilmekle olan "Prensesin Böylesi"
adlı TV dizisinde rol arkadaşı Ali Uyandıran ile.
Ali UYANDIRAN
İzmir Sanat Tiyatrosunda : İçerdekiler
Bir tutuklunun
kentliyle ve
toplumla
Yazar
: Melih Cevdet Anday
Yönetmen : Cemal İsmail
Dek. Kost. : İSEM
Işık
: Ali Rıza Özbilgiç
Oyuncular : Ali Rıza Özbilgiç, Server Mutlu,
Şenay Gürler, Mehmet Akyol
Oyunun temel durumlarından en önemli­
si olan sorgulayan-anlatan ilişkisi, birinci ve
ikinci perdede çakışık olarak hep vardır. Bi­
rinci perdedeki komiser-tutuklu ilişkisi, yeri­
ni ikinci perdede tutuklu-baldız ilişkisine bı­
rakmıştır. Kapitalist dünyada azgelişmişliğin
sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal baskıla­
rına yenilen, bu arada aralarında var olan
yapay mücadelede galip aramak zorunda
kalan bireylerin, sonuçta toplumun trajedisi
oyuna hakimdir.
Tutuklu, insanları "biz içeridekiler, siz
dışarıdakiler" diye ayırır. Bir yandan tutuklu
olanlarla olmayanları belirlerken öte yandan
bir insanın iç ve dış dünyasının ayırımı orta­
ya konur. Diğer insanlarla ilişkisi kesilen tu­
tuklu, kendisiyle başbaşa kalmıştır. Tüm dik­
kati benliğine yönelmiştir. İç dünyasında
ortaya çıkan ummadığı bölünme sonunda ka­
fası artık bedenine hükmedemez olur. Benli­
ğini koruması, kızı ikna etmesine bağlıdır. Bu
nedenle oyun boyunca tutuklunun yaşadığı
bunalım tüm yönleriyle sergilenir.
Faruk
BOYACIOĞLU
pe
cy
a
hesaplaşması
İçerdekiler
M
elih Cevdet Anday'ın yazdığı
İçerdekiler, İzmir Sanat Tiyatrosu'nun 1991-1992 sezonunda
oynayacağı ilk tur oyunu. Daha
önce 1988 yılında çalışılan ancak sezon sonu
olmasından dolayı çok az sahnelenen oyun,
yeni bir yorumla tekrar sahnelenmeye başla­
nacak.
Aynı şekilde kız da aklın sorgulamaları­
na dayanamayan "inançlarıyla" hesaplaşmak
üzeredir. İkinci perdede var olan yarım saat­
lik konuşma evresi bu hesaplaşmasının sade­
ce başlangıcıdır. Bu yarım saat aynı zaman­
da kızın diyalektik gelişiminin başlangıcıdır.
Kız artık ileri sürebileceği yeni savlar, yeni
değerler arayacaktır.
Tutuklu insandan yola çıkarak, kapitalist
düzende, azgelişmişlik süreci yaşatılan top­
lumlardaki birey problemlerine yaklaşımların
söz konusu olduğu oyun, hem yerleşik düzen
hem de turnede oynanacak.
Oyunun yönetmenine oyunu ve yorum­
layışını soruyoruz:
Oyunda bir de polis var, bu üçgenin bir
köşesinde. Onun kişiliği için ne diyorsunuz?
Diğer insanlarla ilişkisi kesilen
tutuklu, kendiyle başbaşa kalmıştır
Tüm dikkati benliğine yönelmiştir. İç
dünyasında ortaya çıkan ummadır
bölünme sonunda, kafası artık
bedenine hükmedemez olur.
Yaşamında birey olamamış, bu duyum­
suzluğunu mesleğiyle kapatmaya çalışan ko­
miser, oyundaki en dengesiz yapıdır. Bütün
amacı tutukluyu konuşturmaktır, iş inanıp
inanmamak değildir.
Oyunda, komiser ve kızın kalıplaşmış
düşünce yapısı karşısında tutuklu, bağımsız
düşünce yapısını temsil eder. Tutuklanmadan
önce bir aydın olarak kendini ve onu var
eden nedenleri inceleyen bir yapıya sahiptir.
İzmir Sanat Tiyatrosu'nun, ilk kez Salih­
li Belediyesi'nin düzenlediği tiyatro günlerin­
de, 26 Kasım 1991'de oynadığı oyun, daha
sonra İSEM Salonu'nda gösterime girecek
ayrıca turne programını da sürdürecek. •
a
pe
cy
Salih Kalyon Tiyatro AÇT'yi anlatıyor
Tiyatro AÇT
16
yaşında
alt çocuklara ve gençlere oyunlar ser­
gilemek amacı ile 1976 yılında kuru­
lan Tiyatro AÇT, Salih Kalyon yöneti­
minde 16 yılda Türk tiyatrosu oyun
dağarcığına toplam 20 oyun kazandırdı. 1982
yılına kadar Ankara'da, 1982'den itibaren de
İstanbul'da faaliyetlerini sürdüren Tiyatro
AÇT'nin tanıtımını, Salih Kalyon'dan rica edi­
yoruz.
S
Özellikle, çocukları ve gençleri bir masal
dünyasında oyalamak yerine, kendi değerlerinin
bilincine vardırarak, gerçek dünyanın koşulları­
na dayanıklı bireyler olabilme çabalarında onla­
ra moral verir.
Çalışma Yönteminizi açıklar mısınız?
Tiyatro AÇT, o yıl sergileyeceği oyunları
seçerken, yaş grupları saptanmış, öncelikle
çocuk ruh sağlığı açısından ön çalışmaları ya­
pılmış, konularında yetkin kişilerce tartışılarak
kotarılmış olmalarına özen gösterir. Eğer hazır­
da böyle bir çalışma yoksa, o zaman işleyeceği
konulan, prova aşamasına gelmeden ilgili kişi­
lerce gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda
oluşturur. Bu ilgili kişilerin, konularında
uzman-pedagog-sosyolog, eğitim uzmanı-dil bilimcisi-tiyatro adamı olmalarına özen gösterir.
a
Her yaş grubuna yönelik oyunlar sergile­
mek amacı ile 1975 yılında çalışmalarına başla­
yan Tiyatro AÇT, özellikle çocukların ve genç­
lerin, yetişkinlerle olan ilişkileri ve birlikte
yaşadıkları ortamdan kaynaklanan sorunlarla il­
gilenir. Kendilerini çevreleyen dünyanın değişebilirliğini anlatabilmek, bireyin, doğal hakla­
rını savunabilmesinin yaşam için kaçınılmaz bir
İzleyici önüne çıkarılabilecek niteliğe ula­
şan oyunlar, izleyicilerin tepkileri doğrultusun­
da sürekli denetim altında tutulur.
cy
pe
Özlem
ÖĞÜT
hak olduğunu kavratabilmek, gelecek kuşakla­
ra, sevgiyle yoğrulmuş onurlu bir dünya bıraka­
bilmek adına, yaratıcı düşünceden pay almanın,
eleştirebilme ve eleştirebilmenin önemini vur­
gulayarak, uygar insan tipinin oluşmasında, şiir­
selliğine öncelik tanıdığı tiyatronun eğitselliğin­
den alabildiğine yararlanır.
Tiyatro AÇT çalışanları, çalışma saatin­
den (prova ya da gösteri saati) iki saat önce ti­
yatroda olmak durumundadırlar. Oyuncular ilk
iş olarak gerekli giysilerini giyerler. Giysi de­
ğişimi işlemi ile birlikte, ses temrini de başla­
mış olur. Gösteri ya da prova için hazırlanmış
olan dekor parçalarının, aksesuarların kontrol
evresi içinde sürdürülen ses açma işlemi, kad­
ronun sahne önünde, ya da belirlenen yerde
toplanmasıyla beden eğitime dönüşür. Her iş­
başı uygulanması gereken bu tür çalışmalar
prova ya da gösteri saatine (gösteri günlerinde
kapıların açılıp, izleyicinin içeri alınmasına)
dek sürer.
Paspas
oyununda
Salih Kalyon
ve
Ezel Katan
yetkilileri, binanın arka cephesini açarak 150
kişilik doğru dürüst bir salon projesi hazırlatıp,
çalışmalarına başladı. Bu hem bizler için hem
de bizim durumumuzda olan diğer tiyatrolar
için çok sevinçli bir olay. •
a
Tiyatro AÇT'nin kurulduğu günden bugü­
ne, birçok tiyatro gibi sürekli bir yerinin olma­
dığını biliyoruz. Bu sezon neredesiniz?
Tiyatro AÇT, bu sezon Kadıköy Belediyesi'nin
Caddebostan,
Haldun
Taner
Sokak'taki Kültür Merkezi'nde, 100 kişilik bir
salonda çalışmalarına başladı. İlk olarak da
Hans Galli'den İhsan Tonoz'un çevirdiği
Komik Bir Sınav adlı oyunla çocuklara,
Osman Çoşkun Irmak adlı genç bir yazarın ilk
oyunu Paspas ile de yetişkinlere merhaba
dedi.
pe
cy
Sevinçli bir haberimiz daha var; bizim o
minik yerde çalışmalarımızı izleyen Belediye
ligil, bu profesyonel yapıyı bir aile reisi gibi
idare ettiğinden birtakım dedikodular çıkmış,
bu da tiyatroyu yıpratmış.
Şehir Tiyatroları'nın o zaman ne bir yö­
netmeliği ne de tüzüğü hiçbir şeyi yoktu. (Gerçi
bir yönetmelik var deniliyor ama onda da tek
kişinin mutlak yönetimi sözkonusu). Biz de
baştan bu problemi bildiğimiz için yönetmelik
ve tüzüğümüzü yaptık. Müdürlük kurduk. Geç­
mişte Şehir Tiyatrolarına bakacak olursak, sıra­
dan birer belediye bürokratı olan müdürler "yö­
netim olgusu"nu yaşama geçirememişlerdir.
Prof. Özdemir Nutku ile
Şehir Tiyatrosu üzerine konuşma
İzmir'de
Şehir Tiyatrosu
kuruluyor
Ü
İzmir
Belediyesi'nin
Kamyon
Tiyatrosu
pe
cy
a
Faruk
BOYACIOĞLU
Biz 1989 yazında İstanbul Belediyesi
Şehir Tiyatroları eski Genel Sanat Yönetmeni
lkemizde şu an Devlet Tiyatroları, İs­ Hamit Akınlı'nın da bulunduğu komisyonla
tanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ve yönetmeliğimizi yaptık. Bu yönetmeliğin 37.
Bakırköy Belediye Tiyatrosu gibi maddesine dayanarak bir de iç tüzük yaptık.
ödenekli tiyatrolarımız var. İzmir Be­ Bundan sonra da sanatçı ve sanat uygulayıcıla­
lediye Şehir Tiyatrosu'nun hâlâ yukarıdaki öde­ rının sözleşmeleri hazırlandı. İzmir Belediye
nekli tiyatrolara benzer bir yapı­
Başkanı Sn. Çakmur, bu tiyatro­
lanma
içinde
olmadığını
nun kurulmasında iyi niyetli ve
biliyoruz.
Bunun
nedenleri,
arzulu olmasına karşın, birtakım
çözüm arayışları üzerine Prof.
bürokratların
engellemeleriyle
Dr. Özdemir Nutku ile konuştuk.
karşılaştık. Daha doğrusu önem
vermediler. Sayın Belediye Baş­
Sn. Nutku, 1946 yılında
kanını da görmek çok zor oldu­
Fuar ve Turizm Müdürlüğünü
ğundan sorunlarımızı ancak 8 ay
bağlı olarak kurulan İzmir Bele­
sonra açabildik. Gerçi daha
diye Şehir Tiyatrosu 1950 yılına
sonra
bir kısım bürokratlar bize
gelindiğinde o zamana göre
yardımcı oldular. Bu yılın baha­
büyük zarar sözkonusu olmuştu.
rında hem yönetmelik, hem de
Bu zarar pek çok nedene bağlan­
"Tiyatro Müdürlüğü" Encümen­
mış ancak sonuçta temel proble­
den
geçti ve protokolde yerini
min, tiyatro yönetiminden kay­
aldı. Ayrıca daha önce hazırlanProf. Özdemir Nutku
naklandığı
anlaşılmıştı.
Bu
mış olduğumuz kadro, İçişleri ve
anlamda yeni kurulan ancak geçmişte olumsuz bir süreç yaşamış bir yapı olarak Maliye Bakanlıkları'na gitti. Bu arada bütçemi­
nasıl bir yönetim düşünüyorsunuz?
zi yaparak gerekli komisyondan ve sonra da
Encümenden geçirdik. 92 yılında şimdilik asga­
Şimdi hatırlayabildiğim kadarıyla, Şehir ride tutulmuş da olsa bir bütçemiz olacaktır.
Tiyatroları kurulurken, Avni Dilligil kadroya
Fakat son bir gelişme var. Şehir Tiyatroları'nın
tiyatro yapanları almak yerine, tiyatroyu aile kurulacak olan TV istasyonu, basımevi ve sanat
şirketi haline getirmiştir. O zamanki kadroya faaliyetleri yürüten Belediye kurumlarıyla bir­
şöyle bir göz atarsak Avni Dilligil'le birlikte likte şirket olma düşüncesini gündeme geldi.
Nezahat Dilligil, Aliye Dilligil, Rana Dilligil,
Şimdilik Şehir Tiyatrosu'nun ilk binası ola­
Turhan Dilligil gibi isimlere rastlarız. Avni Dilrak Fuar içindeki Arkeoloji Müze Salonu'nu
kullanacağız. Salon bazı ilave ve iç değişiklik­
ler yapılarak çerçeve sahne olarak da kullanabi­
leceğimiz modüler tiyatro şekline getirilecek­
tir. Projesi bitmek üzeredir.
Geçen sezon kamyon tiyatrosu yaparak
oyun oynadınız. Kamyon tiyatro uygulamasının
yapılabilirliğini değerlendirebilir misiniz?
Tiyatroların yalnızca belli şehirlerde ve bu
kentlerin belli semtlerinde yerleşik düzende ol­
masından dolayı, bir de caydırıcı nitelikte olan
ulaşım sorunu seyirci sayısını etkilemektedir.
Oysa kamyon tiyatro, gezici tiyatro olduğu için
ister çocuk, ister büyük oyunu olsun, çok geniş
bir kitleyi, hatta tiyatroya hiç gitmemiş kitleyi
de ilgilendirmektedir. Çocuk tiyatrosu oyna­
mamıza karşın seyircinin bir o kadarının da bü­
yüklerden oluştuğunu gördük. Ayrıca festival-
22
•Şehir Tiyatroları, profesyonellerin
sanat kurumudur. Dünyanın
hiçbir yerinde devlet ve
belediyelerce kurulan tiyatrolar
amatör değildir.
a
malara yer verebilirler.
Şu anda halen provaları süren Resimli
Osmanlı Tarihi isimli oyunla ilgili olarak ne
söylemek istersiniz?
Resimli Osmanlı Tarihi, Turgut Özakman'ın müzikli bir komedyasıdır. Teması bizde­
ki Anayasalardır. Oyun şarkı ve danslarla des­
teklenerek 1876'dan bu yana kabul edilen
Anayasaların eğlenceli, yumuşak bir taşlamasıdır. Yazarın eleştirisi ciddi ama bunu yaparken
eldivenleri kadifedendir.
Dergi adına, Aralık ayında Turgut Özakman'ın Resimli Osmanlı Tarihi isimli oyunuyla
perde açacak olan İzmir Belediye Şehir Tiyatrosu'na başarılar diliyorum. •
pe
cy
lerde, belki ilk olmaktan da gelen bir nedenle,
en ilginç topluluğun kamyon tiyatro olduğu
söylendi. Türkiye'de zaten yeterli derecede ti­
yatro binası olmaması nedeniyle kamyon ti­
yatro düşüncesi bende 60'lı yıllarda oluşmuştu.
Bu şekildeki gezici bir tiyatro hem tiyatro ya­
şamımızın renklenmesi hem de seyirci sayısı­
nın arttırılması yönünden bence büyük önem
taşır.
SHP'li Belediyelerin iktidara gelirken söz
verdikleri kültür yoğun programlardan dolayı,
her gün bir yenisi kurulan Belediye Şehir Ti­
yatrosu tabelalı yapılar var. Bunları ulusal ti­
yatromuz bazında değerlendirir misiniz?
Şehir Tiyatroları, profesyonellerin sanat
kurumudur ve bunu meslek edinmiş kişilerin
yapması ve çok iyi organize olmaları gerek­
mektedir. Oysa bizde genellikle belediyeler
eski halkevlerinin görevlerini üstlenmiştir.
Tabii doğal olarak bu da önemli bir hizmettir.
Ancak belediyeler etkin bir tiyatro yaşamını
gerçekleştirmek istiyorlarsa halkevleri anlayı­
şından vazgeçip, topluma gerçek sanat hizmeti
getirecek profesyonel kuruluşlar ortaya çıkar­
malıdır. Dünyanın hiçbir yerinde Devlet veya
belediyelerce kurulan tiyatrolar amatör değil­
dir. Ancak profesyonel Belediye Tiyatroları
kurulduktan sonra hizmet olarak amatör çalış-
Müjdat Gezen Sanat Merkezi
bütçesine bir katkıdır. Onun dışında ulaşımlarını
sağlıyoruz ve yemeklerini veriyoruz. Öğretmenle­
rimizin haftada bir günlerini alıyoruz, derslerini
aynı güne yoğunlaştırıyoruz.
Bir alternatif
konservatuar
Diplomamızın bir kağıt parçası kadar
hükmü olmayacaktır. Diğer üniversitelerin tiyatro
bölümlerinde eğitim görenler üniversite mezunu
oluyorlar ve birçoğu da diploma almak için orada
öğrenim görüyorlar. Bize 316 müracaat oldu, bu
üniversitelerin kapasitelerinin üzerinde bir sayıdır
ve başvuranlar bizden alacakları diplomanın hü­
kümsüz olduğunu biliyorlar. O zaman şöyle bir
gerçek ortaya çıkıyor: bizden mezun olacak kişi
yalnız sanatçı olmak için bize geliyor, diploma
sahibi olmak için değil.
üjdat Gezen özel bir konservatuar
niteliğinde ve herhalde " dünyanın
ilk parasız özel okulu" olan bir
sanat merkezi açtı. Bu okula sınav­
la öğrenci alınıyor; amaçlanan "2000'li yılların
sanatçılarını" yetiştirmek.
Bize okulunuz hakkında bilgi verir misiniz?
Bu okulun nasıl ayakta duracağını açıklar mısı­
nız!
Okulumuz özel bir konservatuar niteliğinde.
Şimdilik, tiyatro, Türk sanat müziği, Türk halk
müziği, Türk hafif müziği, opera ve gitar bölümle­
ri var. Tiyatro ana sanat dalı bünyesinde sinema,televizyon dersleri de veriliyor. Öğrencilerden
hiçbir konuda para alınmadıktan başka okulun on­
larla ilgili giderleri, örneğin öğretmenlerin maaş­
ları, bizim tarafımızdan ödeniyor.
Bir vakıf mı kurdunuz?
Hayır, vakıf kurmadım. Okulun altında bir
tiyatro salonu, küçük bir kabare salonu, bir de
küçük sineması var. Buradan gelen gelirlerle öğ­
rencilerin ve öğretmenlerin masrafları çıkacak.
Tiyatro salonunda kimler oynayacak?
Ben oynayacağım. "Komikler Ağlamaz"
adlı kitabımı oyunlaştırdım, Macit Koper sahne­
ye koyacak, Savaş Dinçel sanat danışmanımız, bu
sene onu oynayacağım. Tiyatro salonunu, çocuk
tiyatrolarına kiraya vereceğiz ve bu gelirlerle
okulu döndüreceğiz.Eğer, okulun kendi giderleri­
ni bu yolla karşılayamazsak, ben kendi cebimden
vereceğim. Başka yerde çalışıp kazanırım.
Öğretmenlerin masrafları dediniz. Onlara
maaş verecek misiniz?
Öğretmenlerimiz beşyüzer bin lira maaş alı­
yor. Bu hem sembolik bir maaştır, hem de aile
M
Konservatuarda verilen eğitim gibi bir eği­
tim mi vereceksiniz, yoksa bir farklılığı olacak
mı? Bu eğitimin süresi nedir?
Üç yıl süren bir eğitim vereceğiz, birinci yıl
hazırlık. Dersler sabahtan akşama sürüyor. Nor­
mal okul statüsünde olacak ama bizim farklı ders­
lerimiz var.Bir alternatif eğitim vereceğiz diye
yola koyulduğumuza göre bir farklılığımızın da
olması gerek. Bir kere bütün dersleri anında vide­
oya alıyoruz, öğretmen ye öğrenci kendini denet­
leme olanağı buluyor. Üzerimizde YÖK gibi bir
baskı yok. Daha demokrat bir eğitim yapıyoruz.
Demode değiliz, araştıran, ikibinli yıllara sanatçı
yetiştirmeyi amaçlayan bir okul olacağız. Bu yüz­
den öğrencilerimize dışarda profesyonel oyuncu
olarak çalışma izni vermiyoruz. Çünkü, öğrencilik
içinde profesyonelliğe gidildiği zaman profesyo­
nellikten alınan biçimle öğrencilikten aktarılmak
istenen bilgi farklılık arzediyor. Konservatuar öğ­
retmenlerinin birçoğu tiyatro patronu olduğu için
öğrencileri orada profesyonel olarak oynatıyorlar.
Bu bence yanlış. Ben öğrencinin yetenekli de
olsa, okulunu bitirip diplomasını aldıktan sonra
profesyonel yaşama geçmesinin iyi olacağını dü­
şünüyorum. Başka iş yapabilirler ama okul para­
sız olduğu için buna da gerek olmadığını sanıyo­
rum.
Müjdat Gezen
arkadaşımız
Zeynep Üskül
ile
pe
cy
a
Zeynep
ÜSKÜL
Okulunuz üniversite düzeyinde mi, diploma
verecek misiniz?
Müjdat Bey, neden böyle bir okul kurmayı
düşündünüz?
Ben on yıldır konservatuarda öğretmenlik
yapıyordum. Konservatuar YÖK'e bağlandıktan
sonra gördüğüm çarpıklıkların bende rahatsızlık­
lar uyandırdığına inanır oldum. Bu yıl kendi oku­
lumu açtığım için istifa edip kendi okulumla uğra­
şacağım.
Ben tiyatrocuyum. Bu meslekten kazandığı­
mı bir oto galeriye veya bir tostçu dükkanına ya­
tırmak yerine yine bu mesleğe geri döndürmek
amacıyla bu mesleğin okulunu açmak istedim.
Okulun içindeki ünitelerde tiyatro var, sinema
var, televizyon stüdyosu var, kabare tiyatrosu var.
Bu saydığım yerler de benim mesleğimle ilgili.
Böyle bir okul kurmak gibi bir idealim vardı, otuziki yıllık tiyatro yaşamım sonunda bunu gerçek­
leştirmek kısmet oldu. Artık, herhalde okulun
içinden çıkmayacağım. •
24
A
nkara'da yeni bir tiyatro çalışması­
na başladınız. Böyle bir tiyatro
kurma gereksinimini neden hissetti­
niz?
Ankara'da yeni bir tiyatro derken, bizim
biletli oynamaya geçmemiz yeni. Oysa on yıl
önce kurulmuş bir topluluk bu, on yıldan beri
çeşitli devlet bankalarına çocuk ve büyük tiyat­
roları yaparak yaşamımızı sürdürmeğe çalışı­
yorduk. Halen bu çalışmalarımız devam etmek­
te.
Ankara'da devlet ve özel tiyatroların el at­
madığı bir konuya el atarak, bir komedi sahne­
si kazandırmak için bu çalışmalara girdik. Tica­
ri bir gaye ile değil, sevdiğimiz mesleğimizi
sürdürebilmek amacıyla başladık.
Daha önce belirttiğiniz gibi siz devlet ban­
kaları adına ücretsiz gösteriler sergilediniz.
Şimdi biletli oynamak için bunu bir handikap
olarak görüyor musunuz?
Büyük bir handikap var. Bir gıda satıcısı
gibi zorunlu bir iş değil, keyfe keder bir iş yap­
tığımız için, iyi iş üreterek, seyirci ile buluşup
Ankara'da 10 yıllık yeni bir tiyatro
Ali Hürol
Tiyatrosu
pe
cy
a
Bit Yeniği hakkında bilgi verirmisiniz?
Koray
Fransız'ların en önemli komedi yazarların­ ERGUN
dan biri olan Feydeau'nun bir komedisini sergi­
leyeceğiz. Bulvar komedisinin babası olan Feydeau, bu oyununda karı, koca, aşk üçgeni
içinde bir oyun gerçekleştirmiş. Feydeau tiyat­
roya matematiksel çözümler getirmiş bir yazar.
Sahnede iki kere iki toplandığı zaman sonucun­
dan komedinin geleceği bilimsel bir şekilde is­
patlanmıştır. Biz de onun metninden gelen gü­
zelliğe ayak uydurarak oynuyoruz.
Bu sezon başka sahnele­
meyi düşündüğünüz oyunlar
varmı ?
Aralık
başında
Öylesi,
Böylesi, Doğrusu Hangisi? adlı
çocuk
oyununa
başlayacağız. Yanısıra büyükler için telif
oyun provalarına Aralık sonun­
da gireceğiz.
Yeni bir tiyatro olarak yeni
kurulacak hükümetten nasıl bir
tiyatro politikası bekliyorsunuz?
Ben, devletin tiyatrolara
parasal yardım etmesinden yana
değilim. Ben tiyatrolara araç,
gereç ve sahne sağlanmasından
yanayım. Bugüne kadar yapılan
yardımları örnek alırsak en yük­
sek yardım bile o tiyatronun bir­
kaç aylık kirasını zor karşılar.
İlk etapta sahne, dekor ve tek­
Ali Hürol Tiyatrosu'nun oynadığı "Bit Yeniği " oyunundan bir sahnenik malzeme verilmesinden ya­
nayım. Ben bu tiyatroyu açarken
yaşamımızı sürdürmek istiyoruz.
çeşitli devlet kademeleri ile zorunlu ilişkiler
Başta siz olmak üzere kadronuzda bulunan
içindeydim (Belediye, Emniyet, vb.), zorunlu
Ertan Savaşçı, Sezai Aydın gibi Mithatpaşa Ti­
olmadığım tek yer ise Kültür Bakanlığı'ydı. Bu
yatrosundan gelme oyuncular sizin çekirdeğini­
da gösteriyor ki tiyatro ile ilgisi olsun olmasın
zi teşkil ediyor. 70'li yıllarda Ankara'da büyük
herkes, ben de tiyatrocuyum diye ortaya çıkabi­
ilgi gören Mithatpaşa Tiyatrosu çizgisinde bir
lir. Sanıyorum bunun denetimini kontrol ede­
tiyatro olmasını mı düşünüyorsunuz, yoksa yeni
cek tek yer Kültür Bakanlığı olmalıdır. •
bir sanat politikası mı izleyeceksiniz?
Amacım Mithatpaşa Tiyatrosu çizgisin­
de değil de, yine o yıllarda çalışmalarını sürdü­
Devletin tiyatrolara parasal yardım
ren Meydan Sahnesi çizgisinde oyunlar sergi­
etmesinden yana değilim.
lemektir. Bunu şöyle açabiliriz; güzel ve kaliteli
bulvar komedileri. Ankara'da halen çalışmala­
Ben tiyatrolara araç, gereç ve sahne
rını sürdüren bizden önceki tiyatroların çizgisi
dışında bir iş yapmak istiyoruz.
sağlanmasından yanayım.
Okurlarımız için bize ilk oyununuz olan
Kahvede
Bakırköy'de yeni bir oyun
Sahtenin ve
eğlemenin
gülünç buluşması
akırköy Belediye Tiyatrosu, üçüncü öde­
nekli tiyatro olduktan sonraki ilk oyunu­
na Aziz Nesin Sahnesinde başlıyor.
Kasım ayının sonlarında sahneye çıka­
cak olan Sabahattin Kudret Aksal'ın Kahvede
Şenlik Var adlı oyununu genç bir yönetmen ve
genç bir oyuncu kadrosu hazırlıyor. Yönetmen
Turgay Kantürk ile konuştuk ve kendisinden
bize oyun hakkında bilgi vermesini istedik.
Kahvede Şenlik Var, S. Kudret Aksal'ın
1965'de yazdığı ve o yıldan bu yana da defalarca
sahnelenen bir oyun. Artık Türk Tiyatrosunda
klasikleşmeye aday olmuş oyunlardan biri.
Türk Tiyatro Edebiyatının ender modern oyunla­
rından biri, tiyatromuzun çizgisine yenilik ve
çağdaşlık açısından koşutluk sağladığına inanı­
yor. Evlilik kurumu sorgulanıyor, küçük burju-
Yazan : Sabahattin Kudret Aksal
Yönetmen : Turgay Kantürk
Dekor : Ali Tenel
Kostüm : Gönül Sipahioğlu
Müzik : Server Acim
Oyuncular : Fidan Karlıova Tek, Orhan Aydın
Oktay Kaynarca
vaların evlilik anlayışlarının neşeli bir eleştirisi
yapılıyor. Oyunun birçok açıdan güncel olduğu­
nu kabul etmek gerek; erkek, kadın ve evlilik va­
roldukça bu oyun güncelliğini yitirmeyecektir.
Üstelik son derece akıcı, esnek, modern bir söz
dizimi ile yazılmış. Tiyatronun klasik örneklerin­
de olduğu gibi şiirsel bir dili var; tiyatronun bu­
güne kadar katettiği yolda elde edilen anlatım bi­
çimleri bolca kullanılıyor. Genç bir kadroyla
oynanıp, yorumlanmasının izlenmesini de keyifli
kılacağını sanıyorum.
Oyunu seçmenize etken olan neydi? Aziz
Nesin Sahnesinin küçük olması da üç kişilik bir
oyun seçmenizi etkiledi mi?
Ufak bir sahnede, az kişiyle oynanabilmesinin yanı sıra oyunu seçmemizdeki en önemli
etken tiyatronun çizgisine uyan bir oyun olması.
cy
a
B
pe
Zeynep
ÜSKÜL
Şenlik Var
ü metin modern, çağdaş bir sahne uyarladığı için son derece elverişli, üstelik genç bir
oyuncuyla oynandığında da çalışılması, sonucu
olabilecek ve seyirciye keyif verebilecek bir
Sanıyorum oyunu seçmemizdeki en
etkili etken oyunun modernliği diyebiliriz.
Siz sahnenin ortasına bir masa değil bir
evalli koyuyorsunuz, oysa oyun bir kahvede geçiyor. Değişik bir yorum getiriyorsunuz
mu?
pe
cy
a
Şimdiye kadar izlediğimiz Kahvede Şenlik Var'lar genellikle gerçeğe yakın oyunlardı.
Onun yaptığı soyutlamayı düşüncede ortaya
koyan üç kişiyi gerçeğe dönüştürme çabalarıydı, ben bu çabalan eksik çabalar olarak görüGüldürü öğesini ortaya çıkardınız mı?
rüyorum. Biz bunu daha da soyutlaştırarak gerçek
Mümkün olduğu kadar gözardı etmemeye
çabalayan, kahveye hiç benzemeyen bir mekânda
çalıştık, çünkü oyun metni okunurken de keyif
yapıyoruz ama belki de kahveyi anımsatacak
veriyor, gülümsetiyor. Ama metnin matematik
etrik biçimde oynuyoruz. Oyunu daha
yapısı beni yer yer soğuk, hesaplı, tekrar edilen,
ve soyut bir hale getirdik. Bunu yaparken
geometrik mizansenlere götürdü. Oyun henüz se­
de değiştirmedik. Sanıyorum, seyirci
yirciyle karşılaşmadığı için güldürü dozunun se­
açıldığı an eski yorumlardan farklı bir
yirci tarafından ayarlanabileceğim düşünüyorum.
seyredeceğini hemen anlayacak. Kahvede
Oyuncular, verdiğim mizansen ölçüsünde yaratı­
Şenlik Var oyun içinde bir oyun olduğu için
cılıklarını
kullanarak güldürü öğesini daha fazla
c anlatım biçimini kullanma gereksinimini
duyduk. O nedenle, izlenmesi zor bir oyun ola- çıkaracaklar seyirciyle karşılaştıkları zaman; bu
cağını bilemiyorum, tiyatronun çeşitli olanakla- da bir serüven tabii. Ama sanıyorum, tipleri anla­
tımcı biçimde sahneye getirmemiz baştan güldü­
rı kullanınca izlerken biraz tiyatro bilmek gerü öğesini ortaya çıkarıyor ister istemez...•
rek.. Oyun üç kişi arasında bir kahvede
ektiriyor.
"Kahvede
Şenlik
Var"oyu­
nundan bir
görüntü ve
yönetmen
Turgay
Kantürk
günün yorgunluğunu atmasını; salondan
çıkınca da aile fertlerinin birbirinden utan­
mamasını sağlamak; bunu yapmaya çalışı­
yoruz.
Enver Demirkan Karaca Tiyatrosu'nda
Kendine gülen
seyirci
pe
cy
İ
Ar mı Kâr mı?
Yazan
Yönetmen
Dekor
Kostüm
Müzik
Koreografı
Oyuncular:
Ben özellikle, oyundan çok tiyatronun
genel kabul biçimine ilişkin görüşlerimi
aktarmak istiyorum. Üzülerek görüyoruz
ki, tiyatro 30 yıl önce çağının 50 yıl geri­
sinde iken, şimdi 100 yıl geride. 30 yıl
önce Haldun Dormen, turnede, 'lütfen ka­
buklu yemişler yemiyelim, sigara içilmesi
yasaktır' tarzı anonslar yapardı, şimdi aynı
anonsları, 30 yıl sonra, ben yapmak duru­
mundayım. Bu oldukça üzücü bir durum
ve yapıtlarımızda ciddi boyutlarda bir iler­
leme varken, tiyatro kültürümüzde bir ge­
rileme olduğunu gösteriyor. Bu elbette in­
sanımızın yetiştirilişinden kaynaklanan bir
sorun.
a
şte Oraloğlu Tiyatrosu'nda ateşlenen
bir meş'ale, bugün Enver Demirkan Tiyatrosu'nun projektörlerini ışınlıyor.
Ne mutlu bana...
Enver Demirkan Tiyatrosu'nda ateşle­
necek meş'alelerin kimbilir kaç tanesi de
ilerde açılacak yeni tiyatroların projektör­
lerini ışınlayacak."
Bu
dilekler, Enver Demirkan'ın
1966'da ilk kez profesyonel olarak yanında
çalışmaya bağladığı Lale Oraloğlu'na ait.
1986 yılında kurulan Enver Demirkan
Tiyatrosu, salon problemini ancak bu yıl
çözerek İstanbul'a demir attı. Daha önce
sürekli turne yapan tiyatronun Karaca Ti­
yatrosu'nda sergilediği ilk oyun Ar mı Kâr
mı?
Kabare tarzı 12 skeçten oluşan oyuna
ilişkin Enver Demirkan ile görüşüyoruz.
"Oyunumuzun ve tiyatromuzun hede­
fi, çocuklarıyla birlikte bizleri izleyen bir
ailenin, oyun boyunca gülerek, eğlenerek,
Öte yandan denilebilir ki biz sürekli
muhalifi oynuyoruz. Skeçlerimizin konu­
sunu güncel olaylar, toplumun kabuk tut­
muş, kangren olmuş yaralan, aksayan, dö­
külen çarpık yönleri oluşturuyor. İzleyici
oyun süresince gülüyor, eğleniyor ancak
oyundan çıkınca gizli gizli de olsa, biraz
da kendisine güldüğünü farketmiyor değil.
İşlenen olaylar her zaman, herkesin yaşa­
yabileceği olaylar çünkü.
: Fatih Yıldız
: Oben Güney
: Şahin Bostancı
: Pervin Çokay
: Aydın Ozan
: Gönül Gülyüz
: Enver Demirkan, Demir Nuyan, Reyhan
Ayyüzlü, Ece Örge, Mehmet Özmut,
Mustafa Başbuğ, Ayeben Erman,
Kuzey Sayan, Dilek Kervan, Buket Avad
S. Selma Toksöz, Hale Yılmaz
Çocuklarımıza sanatın tüm kollarına
sıcak bakmalarını sağlayacak bir aile eğiti­
mi verebiliyor muyuz veya bunu ne kadar
yapabiliyoruz? Sanata saygıyı yeterince
aşılıyabiliyor muyuz? Bence sorunun kay­
nağı burada.
Avrupa'ya, avrupalıya bir özen, bir
öykünme vardır örneğin bizde. Keşke bu
alanda da özensek, taklit etmeye çalışsak
onları, diyorum."
Karaca Tiyatrosu'nu Gülriz Sururi ve
Dilek Türker'le paylaşan Enver Demirkan
Tiyatrosu Salı ve Çarşamba günleri İstan­
bullu seyircilerine perde açarken haftanın
diğer günleri de turne yapıyor.
Bu yıl Enver Demirkan Tiyatrosunun
bir başka etkinliği de sadece Anadolu
turnelerinde sergilenecek olan yeni bir
çocuk oyunu; Oyuncakların Dünyası.
Enver Demirkan'ın, 'geleceğin tiyatro se­
yircisinin yetişmesi amacıyla Anadolu'ya
bir nevi hediye' tarzında yorumladığı, mü­
zikli, danslı, İbiş'li, bol hayvanlı oyunu,
Öncal Necmioğlu yazmış, Enver Demirkan
yönetmiş.
pe
cy
a
a
cy
pe
a
cy
pe
a
cy
pe

Benzer belgeler