Şubat 2015 - Akdeniz Koruma Derneği

Transkript

Şubat 2015 - Akdeniz Koruma Derneği
AKDENIZ
KORUMA DERNEĞİ BÜLTENİ
Şubat 2015
Sulak Alanlarımız
Hızla Yok Oluyor
Bafa Gölü'nde Ekoturizm
Kaplumbağaların Umudu
Derinlerin Sırrı
Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün
Sayı: 8
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
KÜNYE
EDİTÖR’DEN
Akdeniz Koruma Derneği
Aylık Bülten, Sayı:7/2015
Adres: İsmet Paşa Mahallesi 370. Sokak
No: 13 Eski Foça/ İzmir
Telefon (Merkez): (+90) 232 812 6459
Telefon (Mobil): (+90) 530 115 3405
Web Site:
http://www.akdenizkoruma.org.tr/
E-mail: [email protected]
Yönetim Kurulu
Zafer Kızılkaya (Başkan)
İnci Tüney
Tarihin her döneminde olduğu gibi
günümüzde
de,
suların
bol
bulunduğu yerlerde yaşamayı tercih
eden
insanoğlu,
nedense
hiçbir
ders
almıyor!
Yaşanan
onca
felakete rağmen doğal kaynakları
sanki “hiç tükenmeyecekmiş gibi”
sömürmeye devam ediyor…
Sinan Şekerci
Elizabeth Grace Tunka Eronat
Mert Ardar
Editör
Umut Uyan
Kapak Tasarımı
Göller,
akarsular,
denizler
ve
içlerinde
yaşayan
milyarlarca
canlı sanki insanlığa hizmet etmek
için
yaşıyorlarmış
gibi
davranıyor; kirletiyor, tüketiyor
ve katlediyoruz.
Bitmez
tükenmez
isteklerimizle
doğayla
savaşıyor
ve
Hubert
Reeves’in
dediği
gibi
eğer
kazanırsak
kaybedeceğimizi
göremiyoruz.
Sait Aytar
Yazarlar
Doğa Derneği, İsa Bozkız, Doç. Dr. Hasan
Yıldırım,Yar. Doç. Dr. İnci Tüney, Bahar
Öksüz, Veli Ekim, Gözde Koşarsoy, Dilay
Doğru, Pelin Ilhan, Özlem Katısöz, Mahmut
Suner, Doç. Dr. Bahadır Önsoy
Bültenimizin bu sayısında da bu
yok
oluşun
farkında
olan
ve
durdurmak
için
çaba
harcayan
insanlara
söz
verdik.
Umarız
beğenirsiniz.
Umut Uyan
1
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
İÇİNDEKİLER
Kaplumbağaların Umudu
Sulak Alanlarımız Hızla Yok Oluyor
Antalya/ Kumköy’de yer yaz mevsimi yaşanan
olayları, Ekolojik Araştırmalar Derneği (EKAD)
gönüllüsü Gözde Koşarsoy bir çocuğun gözünden
Anadolu hızla kuruyor. Son 60 yılda yaklaşık 2
milyon hektar sulak alanımız ve can verdiği
yaşamlar yok oldu. Devamı için…
Doğanın Gizli Hazinesi: Turbalıklar
Karbondioksitin etkisini azaltmak için büyük
yatırımlar yapılmakta ve yeni çözüm önerileri
aranmaktadır. Oysa ki her şeyin bir dengede olduğu
doğamız kendi çözümünü çoktan bulmuş;
Turbalıklar… Devamı için…
yazdı. Devamı için…
Dünyadan
Alaska Balığı Be sinleri Takip
Değişikliğine Uyum Sağlıyor
Ederek
İklim
Bütün türler iklim değişikliğinden etkilenecek diye
bir şey yoktur. Yeni bir araştırma gösteriyor ki
güney Alaska'da yaygın bulunan Dolly Varden türü,
yumurtlama evreleri iklime göre değişse bile besin
Dünya Tanıyor Onu, Peki Ya Biz! Tek Endemik
Etobur Bitkimiz: Pinguicula habilii Yıldırım, Şenol
& Pirhan
bulabilmek için göç ediyorlar Devamı için...
Pinguicula (Yağ otu), Lentibulariaceae ailesi altında
yer alan, yaklaşık 100 kadar türle temsil edilen,
Avrasya (subarktik, tropikal, Akdeniz ve ılıman
bölgelerinde)'da, Kuzey Amerika'da, Merkezi
Amerika'da (Meksika' dan Karayip adalarına kadar),
Güney
Amerika'da
(And
Dağları'nda,
Kolombiya'dan Ekvador'a, Şili'den Patagonya'ya
kadar), ve Kuzey Afrika'ya kadar geniş bir alanda
yayılış gösteren etobur bir bitki cinsidir. Devamı
için…
Çevreciler devlet otoritelerine, yuvalama alanları
Sri Lanka’da bulunan ve türleri tehlike altında olan
çeşitli deniz kaplumbağalarını korumak amacıyla
acilen önlem alınması için çağrıda bulundu.
Devamı için…
Yosunlar Her Yerde
Denize girerken, özellikle üzerine basmaktan
kaçınılan, pis olduğu düşünül en, hor görülen
yosunlar (algler) aslında günlük hayatımızda bolca
kullandığımız ve dünyamız için olmazsa olmaz
canlılardır. Devamı için…
Bafa Gölü’nde Ekoturizm
Bafa Gölü etrafında bulunan Kapıkırı, Gölyaka ve
Pınarcık köylerini kapsamaktadır. Göl ve gölün
çevresini turizm açısından değerlendirdiğimizde
gerek doğal gerekse kültürel ve tarihsel olarak
zengin bir alandır. Devamı için…
Kaplumbağalar İçin Bekleyiş
Sıvı Değerler
Beş ülkenin zengin biyolojik çeşitliliğiyle bilinen
Orta-Atlantik Okyanusu'nun büyük bir uzantısı olan
Sargasso Denizi'ni korumak için yürüttüğü bu yılki
Hamilton Bildirgesi, okyanus korunmasında bir
dönüm noktası oldu. Peki bu
somut bir adı
olacak mı? Devamı için…
Kitap
Derinlerin Sırrı
Derinlerin Sırrı, benim dokuzuncu sualtı kitabım. Bu
kitap 3 kitap projesinin ilki. Devamı için…
Falkland Adaları’nda Bir Türk
2005 yılında henüz 28 yaşındayken, Güney
Atlantik’te bulunan ve ülkemize kuş uçuşu 17.000
km mesafedeki Falkland Adaları’na gitme ve orada
iki yıl kalma şansım oldu. Devamı için…
2
AKD Aylık Bülteni
SULAK ALANLARIMIZ HIZLA YOK
OLUYOR
Sayı:8, Şubat 2015
kuyularının yok etmek üzere olduğu Burdur Gölü
yaşamakta olduğumuz yok oluş sürecine ilişkin
verilen en önemli örnekler arasında.
Yazan: Doğa Derneği
Anadolu hızla kuruyor. Son 60 yılda yaklaşık 2
milyon hektar sulak alanımız ve can verdiği
yaşamlar yok oldu. Yok olan sulak alanlarımız
Marmara Denizi’nden daha büyük bir alanı
kaplıyor. Geçtiğimiz haftalarda Uluslararası Doğa
Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan bilimsel
araştırmanın verilerine göre Türkiye en fazla tür
yok oluşunun yaşandığı ülke. Yayınlanan raporda
sulak alanlara yönelik en önemli tehditler baraj ve
HES’ler ile su rejimine müdahale ve yeraltı suyunun
aşırı kullanımı olarak sıralandı.
IUCN uzmanları tarafından hazırlanan "Doğu
Akdeniz’de Tatlısu Biyoçeşitliliğinin Durumu ve
Dağılımı” raporu bölgedeki tatlı su alanlarına ve
türlerine ilişkin en güncel ve kapsamlı çalışma.
Önemli Tatlısu Alanları, dünyada ilk uygulamasını
Doğa Derneği’nin gerçekleştirdiği Önemli Doğa
Alanı yönteminin tatlısu ekosistemleri için
uyarlandığı bilimsel bir yöntem. Rapordaki verilere
göre Türkiye, Doğu Akdeniz havzasında en fazla
tatlı su türünü barındıran ama aynı zamanda en
fazla tür yok oluşunun yaşandığı ülke.
Fotoğraf: Doğa Derneği- Burdur Gölü
Doğa Derneği Genel Müdürü Engin Yılmaz yaptığı
açıklamada “Sulak alanlarımız yok oldukça doğanın
can damarları kesiliyor ve doğanın yaşamsal
döngüsü
kırılarak
biyolojik
ve
kültürel
zenginliklerimiz geri dönüşsüz bir biçimde yok
oluyor. Son yıllarda mevzuatta yapılan değişiklikler
ve fiili uygulamalar ile bu yok oluş hızla artıyor.
Doğa Koruma mevzuatının artık tümüyle iflas
ettiğini görüyoruz. Geldiğimiz nokta yatırımların
önünü açmak için doğanın geri dönüşsüz yok oluşu
ile sonuçlanan bir biyoçeşitlilik krizidir” dedi.
Öte yandan Dünyadaki en önemli ekosistemler
arasında yer alan sulak alanlar birçok medeniyetin
yüzyıllar boyunca etrafında kurulduğu alanlar
olmuştur. Gerek biyolojik gerekse kültürel veriler,
sulak alanların hem ekolojik açıdan, hem de
kültürel açıdan vazgeçilmez alanlar olduğunu
göstermektedir.
Yanlış tarım politikaları nedeniyle sulu tarım için
sulak alanların kurutulması ve yer altı su
rezervlerinin yok edilmesi; yine yanlış tarım ve
enerji politikaları nedeniyle barajlar ile nehirlerin
önünün kesilmesi ve sayıları binleri bulan nehir tipi
hidroelektrik santraller ile derelerin kurutulması ise
bu yok oluşun en önemli nedenleri olarak tespit
edilmiş raporda.
Raporda Ilısu Barajı Projesi’nin tehdidi altındaki
Hasankeyf ve Dicle Vadisi ile barajlar ve su
20.yüzyılın başlarından itibaren dünyanın dört bir
yanında sulak alanlar, toprak kazanma ve sıtma ile
mücadele kapsamında olumsuz müdahalelere
maruz kalmıştır ve yok olmaya başlamıştır.
İnsanlara sağladıkları sayısız yararlar nedeniyle
sulak alanların kaybedilmesi çoğu zaman göz ardı
edilen değer ve işlevlerinin eksikliğini ortaya
koymuş ve sulak alanların önemi de fark edilmeye
başlanarak sulak alanların korunmasına ilişkin
çalışmalar gittikçe artmış ve artmaya devam
etmektedir.
3
AKD Aylık Bülteni
Türkiye, 1994 yılında taraf olduğu Ramsar
Sözleşmesi ve diğer mevzuatlarıyla sulak alanları
koruyacağını ve akılcı kullanacağını taahhüt
etmiştir.
Ramsar
Sözleşmesi
kapsamında
Türkiye’de bugüne kadar 14 Ramsar alanı ilan
edilerek koruma altına almıştır. Bu alanların
korunması ve akılcı kullanılması için sulak alan
yönetim
planları
hazırlanmakta
ve
uygulanmaktadır. Bugüne kadar Ramsar alanlarının
11’inde sulak alan yönetim planı uygulanmakta
olup, 3'ünün de planlama aşamasındadır. Bugüne
kadar yapılan çalışmalarda Ramsar alanları
üzerindeki tarım faaliyetlerinin sulak alanlar
üzerindeki etkilerini vurgularken, su rejimine
yapılan müdahaleler, evsel ve endüstriyel
atıklardan kaynaklı kirlilik, yabancı balık türlerinin
sulak alan sistemlerine atılması ve aşırı avlanmadan
kaynaklı tehditler vurgulanmaktadır. Bugün
karşılaştığımız tablo ise eski tehditlere ek olarak
son yıllarda yaşanan kuraklığın önemli bir sorun
olacağını ortaya koymaktadır. Geçmişten bugüne
Ramsar alanlarının karşısındaki tehditlerin aynı
oluşu sulak alanları akılcı kullanımı ve katılımcı
yönetilmesi yönündeki çabaları arttırmaya yönelik
adımların
ciddiyetini
koruduğunu
ortaya
koymaktadır. Türkiye’deki Ramsar alanlarının
bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve önemleri nin
herkesçe anlaşılması bu alanların korunması ve
akılcı kullanımı yönündeki en önemli adımdır.
Not: "Doğu Akdeniz’de Tatlısu Biyoçeşitliliğinin
Durumu ve Dağılımı” raporuna aşağıdaki linkten
ulaşabilirsiniz:
http://www.iucn. org/ about/union/secretariat/offi
ces/iucnmed/?18768/ The-status-anddistribution-of-freshwater-biodiversity-in-theEastern-Mediterranean
Sayı:8, Şubat 2015
DOĞANIN GİZLİ HAZİNESİ:
TURBALIKLAR
Yazan: İsa Bozkır
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ)- Fen Fakültesi
Biyoloji Yükse k Lisans Öğrencisi/ Doğal ve Tarihi
Değerleri Koruma Derneği
Son yıllarda iklim değişiklerinin hissedilebilir bir
oranda arttığı dünyamızda aşırı ısınma ya da
soğumalar görülmekte. Küresel iklim değişikliğinin
en önemli sebeplerinden biri fosil yakıtların
kullanılmasıyla
oluşan
karbondioksitir.
Karbondioksitin etkisini azaltmak için büyük
yatırımlar yapılmakta ve yeni çözüm önerileri
aranmaktadır. Oysa ki her şeyin bir dengede olduğu
doğamız kendi çözümünü çoktan bulmuş;
Turbalıklar…
Turbalıklar, sulak alanlar içerisinde önemli bir yere
sahiptir. Sulak alan koşullarında yetişen bitkilerin
ölü atıklarının üst üste tabakalı bir yapı oluşturacak
şekilde “binlerce yılda” oluşmuş olduğu organik bir
topraktır. Tüm ormanların depoladığı karbon
miktarından daha fazlasını depolamaktadırlar. Tüm
kara alanlarının %3’ünü oluşturan turbalıklar dünya
çapında yıllık 150-250 milyon ton karbondioksit
depolamaktadır. Karbon depolayan turbalıklar
tahrip edilmeleri halinde, karbon üreten alanlara
dönüşmektedir.
Turbalıkları bataklıklardan ayıran en önemli fark
yılın her zamanı sulak olmasıdır. Su tutma
kapasitesi
çok
yüksektir
ve
yağmur
depolayıcılarıdır.
Yağmur
sularını
zararlı
maddelerden temizleyerek yer altı sularına ve
akarsulara kaynak sağlar. Bu nedenle doğanın
böbrekleri olarak adlandırılırlar.
Turbalıklar insanlığın geçmişinden günümüze ışık
tutan ekolojik bir miras ve doğa tarihini arşivleyen
bir kütüphanedir. Turbalık alanlarda taban suyu
yüzeye yakın ve üzerinde bulunan bataklık yosunu
su ile hava arasındaki iletişimi keserek suyun asidik
bir ortam kazanmasına neden olmaktadır.
4
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Türkiye’nin en büyük yüksek rakımdaki turbalığıdır
(Yüksek rakım turbalıklar sadece yağmur suları ve
havadaki nem ile beslenen turbalıklardır).
Fotoğraf: Coşkun Erüz-Bataklık Yosunu
Turbanın tabakalı yapısı bitkiler, hayvan kalıntıları,
rüzgarla veya başka yollarla gelen polenler olmak
üzere içerisindeki her şeyi steril bir şekilde
bünyesinde bulundurur. Bu nedenle turbalıklarda
yapılacak araştırmalarda iklim tarihi, tarih boyunca
hangi ağaç türleri ne zaman baskın durumda, çevre
kirliliği ne zaman ve nasıl başladı gibi soruların
cevaplarını bulabiliriz.
Dört yıl öncesinde dünya çevre gününde katılmış
olduğum
Ağaçbaşı
Turba
Bataklığı
doğa
yürüyüşünde gördüm turbalık alanları. O tarihten
sonra ilgimi daha da çeken turbalıklar hakkında
daha fazla araştırma yapmaya başladım. Ekstrem
yaşam alanları oluşturan turbalıklarda en çok ilgimi
çeken canlı Drosera rotundifolia (böcek yiyen).
Fotoğraf: İsa Bozkır- Böcek Yiyen (Drosera rotundifolia)
Ağaçbaşı Turba Bataklığı, Trabzon ili Köprübaşı
İlçesi’nin güneyindeki dağlar üzerinde 2100 metre
yükseklikte, iki su havzası arasında bulunan yüksek
bir platoda bulunur. Bu bataklık, 2,5-3 metre
derinliğinde ve 35 hektarlık bir alana sahiptir.
Fotoğraf: İsa Bozkır: Ağaçbaşı-Sürmene Kervan Yolu Hattı Kava
Düzü
Ağaçbaşı yaylasının bulunduğu havza bilinmeyen
pek çok doğal ve kültürel değeri bünyesinde
barındırmaktadır. Bataklık ipek ve kervan yolunun
Karadeniz'e ulaşan ve en bilinen kollarından birisi
olan Bayburt-Sürmene (Araklı) hattının üzerindedir
ve Evliya Çelebi, seyahatnamesinde bataklıktan
geçen kervan yolundan bahsetmektedir (MS 1630).
Dede Korkut masallarında anlatılan, Oğuz Beyi’nin
oğlu Bamsı Beyrek’in Trabzon Tekfuru’nun kızını
almak için Bayburt’tan Trabzon’a giderken geçmek
zorunda olduğu tehlikeli bataklık olarak yer alır.
Bayburt-Sürmene
arasındaki
tarihi
kervan
yolu üzerinde tarihi çeşmeler, camiler, kiliseler,
konaklar ve hanlar mevcuttur. Tarihi kervan
yolunun bazı bölümleri günümüzde de mevcuttur
ve kervan yolu üzerinde bulunan bazı hanlar hala
kullanılmaktadır. Bataklıktan Sürmene’ye inen eski
kervan yolu üzerinde 1. Dünya savaşına ait, 100 ün
üzerinde şehit mezarı ve bir şehitlik (Harmantepe)
mevcuttur. Kervan yolu Bayburt- Sürmene (Araklı)
hattı ve turbalıklar ile ilgili bir çalışma daha önce
“KERVAN YOLU” projesi ile gün yüzüne çıkmıştır.
Turbalık ve çevresi zengin bir biyoçeşitliliğe
sahiptir. Turbalık azotça fakir oluğundan azot
ihtiyacını
böceklerden
karşılayan
Drosera
rotundifolia (Böcek yiyen), Liliu m cillia tum (Dağ
zambağı), Rhododendron caucasicum (Kafkas
5
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
orman gül), Rhododendron urgenii (Beyaz orman
gülü), Vaccinium myritllus (Ligarba), Pinguicula
balcanica (Böcek yiyen), Alchemilla elevitensis
(Aslanpençesi) gibi birçok tür bulunmaktadır.
Kafkas kurbağası (Pelodytes caucasicus) ve Kafkas
semenderi (Mertensiella caucasica) ise turbalıktan
çıkan akarsular çevresinde yaşayan nesli tehlikede
olan türler arasındadır.
Fotoğraf: İsa Bozkır: Beyaz Orman Gülü (Rhododendron urgenii)
Fotoğraf: İsa Bozkır- Dağ Zambağı (Lilium cilliatum)
Fotoğraf: Emre Tekke- Kafkas Kurbağası (Pelodytes caucasicus)
Fotoğraf: İsa Bozkır-Kafkas Senenderi (Mertensiella caucasica)
6
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Ağaçbaşı Turba Bataklığını tehdit eden etmenler
arasında bölge halkının turbayı yakacak olarak
kullanması, elde edilen turba toprağı seracılıkta ve
çiçek yetiştiriciliğinde kullanılmakta ve açılan
drenaj kanalları turbalığı kurutmaktadır. Çevre
kirliliğinin en büyük nedeni olan doğaya çöp ve
atıkların atılması turbalığı da etkilemiş durumdadır.
Fotoğraf: Coskun Erüz-Turbalık alandaki kirlilik
Ağaçbaşı Turba Bataklığının korunması ve
farkındalığın artması için WWF-Türkiye’nin Canı
programı kapsamında Şubat 2014 yılında başlayan
ve 12 ay süren çevre projesi gerçekleştirdik. Bu
süre içerisinde doğa koruma gönüllüsü 20
arkadaşımıza turbalıkları yakından tanıttık ve alan
çalışmaları gerçekleştirdik. Gönüllü arkadaşlarımız
bölgedeki okullarda ve halka açık alanlarda
turbalıklar hakkında bilgilendirme ve farkındalık
Yine yaptığımız alan çalışması ile turbalık üzerinde
bulunan atıkları ve çöpleri toparlayarak temizlik
çalışmasında bulunduk. Turbalık üzerine atılan
atıklar arasında klozet, sinek ilaçları, evsel atıklar,
plastik şişeler gibi birçok kirletici unsur bulundu.
Yaptığımız çalışmalar ile Ağaçbaşı Turba Bataklığı
koruma kararı Trabzon Doğa Koruma Milli Parklar
çalışmalarında bulundular.
Şube Müdürlüğü tarafından onaylanmıştır.
Fotoğraf: Coşkun Erüz-Ağaçbaşı Turbalıkları Eğitimi
Fotoğraf: İsa Bozkır- Aslan Pençesi (Alchemilla elevitensis)
Fotoğraf: Coşkun Erüz-Turbalık üzerinde klozet
Turbalıkların
dünya
genelindeki
dağılımına
bakıldığında Türkiye’deki turbalıklar oldukça az bir
alan kaplamaktadır. Ülkemizde çok az bir alan
7
AKD Aylık Bülteni
kaplayan bu doğa harikası alanların korunması için
elimizden geleni yapmalıyız.
DÜNYA TANIYOR ONU, PEKİ YA BİZ!
TEK ENDEMİK ETOBUR BİTKİMİZ:
Pinguicula habilii YILDIRIM, ŞENOL &
PİRHAN
Yazan: Doc. Dr. Hasan Yıldırım
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü,
Botanik Anabilim Dalı, Bornova/İzmir
Pinguicula (Yağ otu), Lentibulariaceae ailesi altında
yer alan, yaklaşık 100 kadar türle temsil edilen,
Avrasya (subarktik, tropikal, Akdeniz ve ılıman
bölgelerinde)'da, Kuzey Amerika'da, Merkezi
Amerika'da (Meksika' dan Karayip adalarına kadar),
Güney
Amerika'da
(And
Dağları'nda,
Kolombiya'dan Ekvador'a, Şili'den Patagonya'ya
kadar), ve Kuzey Afrika'ya kadar geniş bir alanda
yayılış gösteren etobur bir bitki cinsidir.
Pinguicula cinsinin evrimleşme süreci iki ayrı gen
merkezinde
gerçekleştiği
düşünülmektedir;
bunlardan biri Merkezi Amerika (özellikle Meksika)
diğeri ise Akdeniz havzasıdır. Bu bölgede 20 kadar
Pinguicula türünün varlığı bilinmesine karşın,
hemen hepsi Akdeniz ekosistemleri içerisinde
oldukça sınırlı alanlarda, nadir yayılışa sahip
türlerdir. Bu sınırlı yayılışın başlıca sebebi,
Pinguicula türlerinin yaşam şansı bulabildikleri
sulak çayırlıklar, tatlı su kaynakları, küçük dere
yatakları gibi habitatların Akdeniz havzasına has
kurakçıl,
suyun
oldukça
kısıtlı
olduğu
ekosistemlerle
kuşatılmış
olmasından
kaynaklanmaktadır.
Pinguicula türleri diğer birçok etobur bitkilerin
yaşam ortamları benzeri, Azot (N) gibi bitkiler için
hayati önem taşıyan birçok mineral maddelerce
yoksun habitatlarda yaşarlar. Gelişim safhalarında
oldukça büyük önem arz eden bu mineralleri diğer
bitkiler gibi kökleri ile yaşam ortamlarında temin
edemedikleri için, geçirdikleri sıra dışı evrim
Sayı:8, Şubat 2015
sürecinde bu soruna ekstrem bir çözüm
bulmuşlardır. Pinguicula yapraklarının özellikle üst
yüzeyleri, akışkanlığı oldukça az, yapışkan bir
salgıdan oluşmuş yuvarlak baş kısmına sahip ve kısa
sapları olan salgı tüyleriyle donatılmıştır. Pinguicula
türlerinin habitatlarının sulak ortamlar olmasından
kaynaklı, bu ortamları kendileriyle paylaşan birçok
sivrisinek ve benzeri canlı grubu bulunmaktadır.
Pinguicula yapraklarındaki salgı tüylerinin gerek
görüntüsü, gerekse bu tüylerin salgıladıkları
kokunun cazibesine kapılan küçük sinek ve
böcekler, bu mükemmel dizayna sahip yapışkan
tuzaklara yakalanmaktadırlar. Sonraki aşama ise
tuzağa düşen böcek ve sinekleri sindirim
aşamasıdır. Bu bitkiler, hücre dışı sindirim enzimleri
sayesinde tuzağa yakalanan canlıları parçalayarak
yaşamları için gerekli olan Azot benzeri mineralleri
alır, geriye kalan kısımları ise posa halinde yaprak
yüzeyinde kalır. Evrimlerinin sağladığı bu avantajlı
durum sayesinde tüm bitkiler için hayati öneme
sahip minerallerce fakir ortamlarda yaşam şansı
bulmuşlardır. Bu nedenle, çok az bitkinin uyum
sağlayabildiği bu ortamlarda, rekabetten uzak bir
şekilde yaşamlarını kolaylıkla sağlayıp nesillerini
devam ettirmektedirler.
Ülkemizde Pinguicula cinsi P. habilii keşfedilene
kadar sadece 2 taksonla temsil edil mekteydi.
Bunlardan ilki P. crystallina diğeri de P. balcanica
subsp. pontica' dır.
Pinguicula crystallina ilk olarak Kıbrıs' ta
keşfedilmiş ve daha sonra ülkemizde, başta Muğla
ili olmak üzere Denizli, Burdur, Hatay, Adana,
Kütahya gibi Akdeniz iklimin görüldüğü alanlarda,
dere kenarları, tatlı su kaynakları, Karaçam veya
Kızılçam altı sulak alanlar, akan su kenarı çayırlıklar,
şelale dipleri gibi habitatlarda, genelde serpantin
ve kalker anakaya üzerinde, 650-1750 m rakımlar
arasında yayılış gösterdiği birçok çalışmada ortaya
konulmuştur. Buna karşın P. balcanica subsp.
pontica ise ülkemizde çoğunlukla Kuzey ve
Kuzeydoğu Anadolu başta olmak üzere bazı Doğu
Anadolu illerinde, genelde daha yüksek, alpinik
katmanlarda, Sphagnum ve benzeri yosunların
kapladığı habitatlar içerisinde, asiditesi yüksek,
8
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
sulak çayırları tercih ettiği görülmektedir.
Ülkemizde; Rize, Bursa, Kastamonu, Artvin,
Erzurum, Van, Mersin illerinde yayılış gösterir.
Mersin ilinde yayılış gösterdiğine ilişkin verilen
kayıt bulunmasına karşın, bu kaydın onaylanması
gerekmektedir.
kesiminden çok çeşitli meslek gruplarından bitki
severi bir araya getirmiştir. Flora grubunda, tıp
doktorundan
emekli
öğretmene,
turizm
sektöründen sanayi sektörüne kadar birbirinden
bağımsız birçok farklı meslek grubundan insanı tek
bir ortak amaç doğrultusunda (doğa ve bitki
sevdası) toplamıştır. Şuan toplam üye sayısı 5000
civarında olan bu platformda "Amatör botanikçiler"
ve "Akademisyenler" bir araya gelerek, yapılan
paylaşımlar üzerinden "Türkiye Florası" için çok
önemli katkılarda bulunmaktadırlar. Bu grubun bir
meyvesi olan ve yine Dr. Riyat GÜL tarafından
kurulan, Flora grubunda doğruluğu çoğunlukla
akademisyenler tarafından onaylanan, ülkemize ait
bitkilere
ilişkin
resimler
http://www.turkiyebitkileri.com adresinde halka
ve akademisyenlere büyük bir hizmet olarak
sunulmaktadır.
Fotoğraf: Hasan Yıldırım- Pinguicula habilii türünü keşfeden
Habil Issı
Sosyal ağların hep olumsuz tarafları günümüzde
tartışıladursun birde madalyonun bu şekilde
oldukça olumlu ve güzel tarafları da olduğunu
hatırlatmak isterim.
Son 20 yılda teknolojinin giderek büyük bir atılım
göstermesi, dünyanın adım adım global bir sistem
içerisine girmesine neden olmuştur. El bette bu
global teknolojik gelişmelerin başında, hepimizin
hayatında artık vazgeçilmez bir yerde olan
"internet" gelmektedir. Bu teknolojik gelişimin hem
çok büyük zararları, hem de bir o kadar da
yararlarının bulunması, tartışmalara yol açan uçsuz
bucaksız bir alan olmasından kaynaklı olsa gerek.
Fakat değinmek istediğim konu bu teknolojinin
oldukça faydalı bir kesimidir; Sosyal ağ
"Facebook"!. Şuan sizin gibi birçok okuyucu da
"Facebook'un böcek kapan bitkimiz Pinguicula
habilii ile" nasıl bir alakası var diye aklınızdan
geçirmiş olmalısınız! O zaman kısaca Facebook
üzerinde keşfedilip literatüre giren ilk bitki
keşiflerinden (büyük olasılıkla da ilki) biri olan P.
habilii olduğunu söylersem sanırım bu merakımıza
bir cevap niteliğinde olabilir.
Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinde, Dr. Riyat
Gül tarafında 2009 yılında Türkiye Florası üzerine
resim ve bilgi paylaşımı yapılması amacıyla yola
çıkılarak kurulan "Flora" grubu, birçok farklı
Şuan "Flora grubu" üzerinde gerçekleştirilen
paylaşımlardan ülkemiz için üç yeni bi tki türü
tarafımızca
tanımlanmıştır.
Bunlar:
Emekli
öğretmen Habil Issı tarafından keşfedilen ve
kendisine atfen isimlendirdiğimiz etobur bitki
"Pinguicula habilii Yıdırım, Şenol & Pirhan", Emekli
Askeri doktor Ali Rıza Bilginer'in Van'da keşfettiği
sümbül türü "Puschkinia bilgineri Yıldırım" ve Flora
grubu kurucusu yöneticisi emekli tıp doktoru Riyat
Gül'ün Eskişehir, Sivrihisar' da keşfettiği ekstrem
bir kardikeni türü olan ve ismine atfettiğimiz
"Acantholimon riyatgu elii Yıldırım"dır. Bunlar
dışında henüz yayına hazırladığımız 5 yeni bitki türü
daha bu gruptaki Amatör botanikçiler sayesinde
bilim dünyasına kazandırılma yolundadır. Ayrıca
ülkemiz için birçok yeni bitki kaydı da bu
platformdaki bitki severler sayesinde literatüre
eklenmiştir.
Gelelim Pinguicula habilii türünün keşfi hikayesine!
Muğla/Marmaris'te ikamet eden Emekli Öğretmen
Habil Issı, 2010 yılında "Gizli Bahçem" başlığıyla bir
9
AKD Aylık Bülteni
resim eklemiştir. Bu resim Pinguicula cinsinden bir
popülasyona ait, çiçek açmış birçok bireyin
bulunduğu bir kare idi. Gerçekten de Habil Hoca'
nın dediği gibi "gizli ve bir o kadar özel bir bahçe!"
idi. Söz konusu karedeki bitkiler ülkemizde yayılış
gösteren
Pinguicula'lardan
oldukça
farklı
görünüyorlardı. Durumu netleştirmek amacıyla
Habil Hoca ile iletişime geç tik ve kendisi ile
Marmaris yakınlarındaki orman içlerinde yer alan
"gizli bahçesine" doğru hareket ettik. Habil Hoca ile
gerçekleştirdiğimiz uzun ve yorucu bir arazi
yürüyüşünden sonra bir derenin kenarındaki
kayalıklarda yayılış gösteren "gizli bahçesinin"
kapılarından içeri girdik. Yaptığımız ayrıntılı
çalışmalar sonucunda bu bitkinin bugüne kadar
literatürde yer almayan, oldukça farklı özelliklere
sahip bir Pinguicula türü olduğunun sonucuna
vardık. 2 yıl boyunca bitkinin popülasyonu üzerinde
çalışmalar yaptıktan sonra elde ettiğimiz tüm
verileri bilimsel bir makale ile ortaya koyarak, 2013
yılında bu bitkiyi bilim dünyasına yeni bir tür olarak
tanıttık.
Sayı:8, Şubat 2015
tarafımızca yazılmıştır. Türün betimlenmesinden
üzerinden çok geçmeden Londra'nın önemli
gazetelerinden "The Guardian" gazetesinin bilim
köşesinde, her hafta dünyada keşfedilen enteresan
bir türe ilişkin, o türü tanıtılmasına ve keşfedilme
öyküsüne değinilen bir köşede P. habilii'nin
yayınlanması için bizimle iletişime geçen Arizona
State Üniversitesi "Uluslar Arası Tür Keşif Enstitüsü
Müdürü Prof. Quentin Wheeler, "New to natu re No
106: Pinguicula habilii" başlığı ile bu türü bilim
dünyası dışında birçok kesime de tanıtmıştır.
Peki ülkemiz bu tü rü ne kadar tanıyor? Kaç kişinin
sadece ülkemize has, oldukça nadir bir "etobu r"
bitkimizin varlığından haberi var? Maalesef
Pinguicula habilii göstermiştir ki dünyadaki diğer
ülkelerd eki insanlar bizim doğamıza bizden daha
fazla ilgi duymakta, bizim ülkemizdeki canlıla rı
bizden daha iyi bilmekteler. "Flo ra Grubu" nda
keşfedilen türlerd en biri olan P. habilii' nin bu
enteresan keşif hikayesi uma rız ki ülkemizd e,
doğamız üzerine bir farkındalık yaratır ve kendi
ülkemizin biyoçeşitliliğini tanıma mızda bir ka tkı
sağlar. "Gelin Doğa mızı tanıyalım ve b eraberce
koruyalım!".
YOSUNLAR HER YERDE
Fotoğraf: Habil Issı-“Benim Gizli Bahçem” ismi ile Flora grubuna
eklediği ilk resim
Yazan: Yrd. Doç. Dr. İnci TÜNEY
Pinguicula habilii Yıldırım, Şenol & Pirhan olarak
Habil hocanın ismine atfen isimlendirdiğimiz bu tür
dünyada sadece tek lokalite (Marmaris)'de bilinen,
oldukça sınırlı bir yayılış gösteren ve tüm
akrabalarından oldukça farklı özelliklere sahip eşsiz
bir bitkidir. Çok hızlı bir şekilde bilim dünyasında
ses getirdi. Özellikle "etobur bitki severler" bu
bitkiyi çok sevdiler dünyada. Birçok bilim insanı ve
hobi olarak etobur bitkiler ile uğraşan bitki severler
konuya ilişkin olarak bizlerle irtibata geçtiler bu
süreçte. O kadar sevildi ki bu bitki, özellikle Çek
Cumhuriyeti'nde "Trifid" isimli Etobur bitkilere
yönelik makale yayınlayan derginin editörü "Patrik
Hudec"in özel isteğinden dolayı P. habilii'yi
tanıtmaya yönelik bir makale de bu dergiye
Ege Üniversitesi, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü,
Hidrobiyoloji Anabilim Dalı
AKD/Yönetim Kurulu Üyesi
Denize girerken, özellikle üzerine basmaktan
kaçınılan, pis olduğu düşünülen, hor görülen
yosunlar (algler) aslında günlük hayatımızda bolca
kullandığımız ve dünyamız için olmazsa olmaz
canlılardır.
Peki nedir bu algler?
Boyutları mikrondan 100 metrelere kadar
ulaşabilen bu canlılar atmosferimizdeki oksijenin
yaklaşık olarak %80’ini üretmektedirler. Yaşam
10
AKD Aylık Bülteni
ortamları oldukça geniştir. Genellikle nemli
ortamlarda ve sularda (tatlı su, acı su, deniz suyu)
bulunmalarına rağmen karlar üzerinde bulunan,
diğer canlıların içerisinde endo-simbiyont olarak
yaşayan, toprakta ve çölde gelişim gösteren türleri
de bulunmaktadır. Likenlerde görüldüğü gibi
simbiyotik ilişkilerde de bulunabilirler. Memelilerde
ve omurgasızlarda patojen olan türleri de
mevcuttur. Besin zincirinde, güneş enerjisi, su ve
karbondioksiti
kullanarak
besin üretmeleri
nedeniyle primer üretici görevindedirler ve birçok
canlı için besin kaynağı oluştururlar.
Sayı:8, Şubat 2015
17. yüzyılda alglerden iyot ve brom elde edilmeye
başlansa da günümüzde bu maddeler alg
endüstrisinde yan ürün durumundadır. Alglerden
elde edilen maddelerin başında agar, karragen,
alginat ve benzeri maddeler gelmektedir. Bu
maddeler boya sanayinde, renk eldesinde; kauçuk
sanayinde, yumuşaklık ve akıcıl ık sağlamak için;
tekstil sanayinde, katılaştırıcı madde olarak; kağıt
sanayinde, mürekkebin dağılmasını önleyen kaliteli
kağıt üretimini sağlamada; inşaat sanayinde, beton
karışımı için dolgu maddesi ve kırılmaz cam
yapımında; ilaç sanayinde, öksürük şuruplarında ve
tabletlerde taneleme ve birleştirme ürünü olarak;
alkol sanayinde, bira ve şaraba berraklık ve yüksek
kalite sağlamak için; yiyecek sanayinde, sucuk,
salam, sosis gibi yiyecek maddeleri üzerine
koruyucu zar yapımında, kremalarda kıvam arttırıcı
olarak;
kozmetik
sanayinde,
saç
bakımı
maddelerinde, diş macunu, traş kremi, deri
merhemi, losyon, güneş yağı ve köpüklerde
sabitleyici, geciktirici ve katılaştırıcı olarak
kullanılmaktadır.
Fotoğraf: İnci Tüney- İpliksi Alg
Fotoğraf: İnci Tüney- Yelpaze şeklinde diatom
Deniz algleri ve kullanım alanları üzerinde yapılan
araştırmalar M.Ö 2700 yıllarında Kral Shen Nung’a
kadar uzanmaktadır. Milattan sonra tıbbi alanda ve
besin maddesi olarak Çin, Kore ve Japonya’da
Kozmetik;
insan
vücudunu
temizlemek,
güzelleştirmek, çekiciliğini arttırmak ya da vücudun
yapısını ve fonksiyonlarını bozmadan görünümünü
değiştirmek için tasarlanmış uygulamalardır.
Kozmetik malzemelerinin kullanımına ait ilk
arkeolojik bulgular M.Ö 3500 yıllarında Mısır’da
kraliyet üyelerine ait büstlerde görülmüştür.
Romalılarda da Mısır uygarlığında görüldüğü gibi
kullanılmaya başlanmıştır.
kozmetik kullanımına ait veriler bulunmaktadır.
Fotoğraf: FHL Marine Algae Summer 2005- Derin Deniz
Makroalgi
11
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
elde edilen ve kozmetik alanında kullanılan başlıca
maddeler;
 Antioksidant
özelliğe
sahip
terpenler;
antikanser ve antioksidant özelliğe sahip olan, A
vitamininin öncü molekülü ve bağışıklık
sistemini güçlendirmeye yarayan ve makyaj
malzemelerinde
renk
maddesi
olarak
karotenoidler;
 Kıvam vermek için birçok kozmetik ürününde
kullanılan
polisakkaritler,
agar
ve
karragenanalar;
Fotoğraf: FHL Marine Algae Summer 2005 - Nereocystis sp
Kozmetik ürünleri denince ilk olarak akla gelenler;
cilt bakım ürünleri, saç bakım ürünleri, banyo
ürünleri, tırnak bakım ürünleri, kremler, losyonlar,
pudralar,
parfümler,
makyaj
malzemeleri
gelmektedir. Günümüzde tüketiciler kozmetik
ürünleri kullanırken doğal olan ürünleri tercih
etmektedirler. Bu ned enle de
üreticiler,
ürünlerindeki bazı maddeleri doğal olanlar ile
değiştirmektedir. Bu talebin yanı sıra, gıda ve
kozmetik
ürünlerinde
kullanılan
sentetik
antioksidantların kullanımına yönelik olarak
getirilen kısıtlamalar da doğal kaynaklı ürünlerin
kullanımını
arttırmaktadır.
Kullanılan
hammaddelerin doğal olması tüketiciler için
önemliyken, üreticiler için ucuz ve kolay yolla bu
hammaddelerin elde edilmesi önemlidir. Bu
özelliklere sahip hammaddeler en basit ve ucuz
yollu olarak alglerden elde edilmektedir. Alglerden
elde
edilen
ekstraktların
antioksidant,
antimikrobiyal, antikanser gibi birçok özelliğe sahip
olduğu bilinmektedir. Vitaminler, mineraller, amino
asitler, şekerler, yağlar gibi biyolojik aktif bileşikler
alglerde yüksek oranda bulunmaktadır. Bazı alg
ekstraklarının çeşitli protein bileşenleri, yüzeyde
koruyucu bir tabaka oluşturarak cildi nem
kaybından ve UV ışınlarından korurken bazı
alglerdeki metabolitler ciltte bronzlaşmayı uyararak
cildi güneş yanıklarından korurlar. Algler, hücre
yenileyici etkisi olan ve cilt sağlığı açısından önemli
omega 3 ve 6 gibi yağ asitlerini, vitamin ve
mineralleri içermelerinden dolayı özellikle bakım
ürünlerinde sıklıkla kullanılmaktadırlar. Alglerden
 Antiaging, antioksidant, antiviral, anti coagulant,
antitümör ve antienflamatuar etkiye sahip olan
fukoidanlar;
 Cildi UVR’ye karşı koruyan, serbest oksijen
radikallerini uzaklaştıran mikrosporin benzeri
amino asitler;
 E vitamininin öncü molekülü tokoferoller; ve
antioksidant ve UVR koruyucu özellikteki
fenolik bileşiklerdir.
İnsan vücudundaki kanser hücrelerinin formları,
serbest
radikallerle
indüklenmektedir.
Kemopr eventif ajanlar gibi doğal antikanser ilaçlar
ise
kanser
tedavisinde
olumlu
sonuçlar
vermektedir. Kahverengi alglerden elde edilen
florotaninin, serbest radikallerin ortamdan
uzaklaşmasını sağlayarak, insan vücudundaki
kanserli hücreleri azalttığı düşünülmektedir.
Hayvanlarda yapılan deneylerde La minaria sp.
diyetinin meme veya intestinal kanser riskini
azalttığı rapor edilmiştir. Algal anti kansorejenite,
kanserli hücrelerin proliferasyonunu etkiler aynı
zamanda antioksidan aktiviteye de sahiptir. E. cava
kahverengi alginden elde edilen florotaninin MCF-7
(human breast cancer cells) hücrelerinin
büyümesini engellediği ve apoptosizi indüklediği
yapılan çalışmalarla gösteril miştir. Florotaninden
türevlenen fucodip-hhloroethol G, dieckol, eckol ve
phlorofu-cofuroeckol’ün, HeLA, HT1080, A549 ve
HT29 gibi insan kanser hücre hatlarına karşı sitotoksik etki gösterdiği bilinmektedir.
12
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
dünyada ve Türki ye’de kitlesel turizme alternatif
olarak uygulanmaktadır. Kısaca ekoturizmi doğal ve
kültürel çevreyi koruyarak ve yerel halkın refahını
gözeter ek yapılan bir seyahat türü olarak
tanımlayabiliriz. Türkiye doğal zenginlikleri ve farklı
kültür yapılarıyla ekoturizm için elverişli bir alandır.
Yapılan ekoturizm faali yetleri olarak bitki inceleme,
kuş gözlemciliği, yayla turizmi, rafting, dağ ve doğa
yürüyüşleri, sportif olta balıkçılığı, bisiklet turları ve
mağara turizmini söyleyebiliriz.
Fotoğraf: FHL Marine Algae Summer 2005- Yıldız şeklindeki
diatom
Canlılık suda başlamıştır ve sulara bağımlı olarak
devam etmektedir. Tarih boyunca medeniyetler
deniz, nehir ve göl kenarlarına kurulmuştur. Sucul
ekosistemlerden bize hayat verecek kadar
cömertken bizler onlara karşı umursamaz
davranmayalım.
BAFA GÖLÜ’NDE EKOTURİZM
Yazanlar:
Bahar Öksüz
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans
Öğrencisi
Veli Ekim
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Çevre Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek
Lisans Öğrencisi
Türkiye’de ve dünyanın birçok bölgesinde yoğun bir
biçimde kitle turizmi yapılmaktadır. Kitl e turizmi
belirli bir bölge ve kısıtlı bir zaman diliminde
gerçekleşen bir turizm türüdür.
Bu turizm türünün tüketim odaklı anlayışı doğa ve
kültür tahribatına neden olmaktadır. Bu noktada
ekoturizm; turizm faaliyetlerinin yıkıcılığını en aza
indirmesi, kültür ve biyoçeşitliliği koruması, yöre
halkına sürdürülebilir bir geçim kaynağı sunması ile
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi
adına Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Muammer Tuna tarafından yürütülen ve Güney
Ege
Kalkınma
Ajansı
(GEKA)
desteğiyle
gerçekleşmekte olan ‘Bafa Gölü ve Çevresinde
Toplum
Destekli
Ekoturizm
Faaliyetlerinin
Belirlenmesi Projesi’ ekoturizm potansiyelini
belirlemeye yönelik böl gesel bir çalışma olarak
ortaya çıkmıştır. Proje; Bafa Gölü etrafında bulunan
Kapıkırı,
Gölyaka
ve
Pınarcık
köylerini
kapsamaktadır. Göl ve gölün çevresini turizm
açısından değerlendirdiğimizde gerek doğal
gerekse kültürel ve tarihsel olarak zengin bir
alandır. M.Ö. 6500'lü yıllara tarihlenen ve Dünya'da
benzeri olmayan kaya resimleri ve tarihi Heraklia
kentinden kalma kalıntıların Bafa Gölü'nün
kenarında yer alan yerleşim yerleri olduğu
görülecektir. Bu özelliklerinden dolayı bölge birinci
derece Arkeolojik SİT Alanı statüsündedir. Ayrıca;
Bafa Gölü, Büyük Menderes Deltası ile entegre bir
sulak alanın parçasıdır. Bu entegre sistem içerdiği
biyolojik çeşitlilik, nesli tükenmek üzer e olan
canlılar ve endemik türlerden dolayı uluslararası
öneme sahiptir ve Uluslararası Ramsar Sözleşmesi,
Bern Sözleşmesi, Rio Sözleşmeleri ve Barselona
Konvansiyonu kararı ile korunmaktadır. 1994
yılında Tabiat Parkı ilan edilen Bafa Gölü aynı
zamanda Büyük Menderes Deltası Milli Parkı
statüsü kapsamında da koruma altındadır. Proje
doğrultusunda bu özel değerlere sahip bölgenin
ekoturizme kazandırılarak sosyal, ekonomik ve
ekolojik
refah
yönünden
gelişmesi
amaçlanmaktadır. Yöre, ekoturizm merkezi haline
geldiği takdirde turistlerin olumsuz etkisini en aza
13
AKD Aylık Bülteni
indiren korumacı yaklaşımla, doğaya mini mum
etkiyle ekonomik kazanç sağlanabilecektir.
Sayı:8, Şubat 2015
proje; ekoturizm faaliyetleri ile bölgenin değerinin
arttırılması ve ilgili kurumların kirlilik sorununa
dikkatinin çekilmesini sağlamak fikriyle ortaya
çıkmıştır.
Fotoğraf: İbrahim Ökmen- Kaya resimleri
Fotoğraf: Bahar Öksüz- Yerel halka proje sunumu
Fotoğraf: Bahar Öksüz- Bafa Gölü ve çevresinden bir kare
Projenin Ortaya Çıkışı
Bafa Gölü’nü etkileyen en büyük ç evre sorunu
kirliliktir. Büyük Menderes Havzası boyunca yoğun
olarak Uşak, Denizli ve Aydın illerinde faaliyet
gösteren sanayi tesisleri ve havza boyunca yer alan
neredeyse bütün yerleşim birimlerinin atık suları
Büyük Menderes Nehri’nin sularıyla birlikte göle
girmekte ve gölün doğal dengesini etkilemektedir.
Ayrıca göl çevresindeki yerleşim yerleri ve
tesislerinin düzenli çöp depolama alanlarının
bulunmaması nedeniyle çöpler genellikle dere
yataklarına atılmakta ve yağmur yağdığında dere
suları ile birlikte göle girmektedir. Göl kirliliği Büyük
Menderes nehri havzası, Söke Ovası’nın kullanımı
ve göl çevresi ile bütün olarak ele alınmalıdır. Bu
Diğer bir ortaya çıkış noktası ise mer mer
ocaklarının bölgedeki tehdididir. Bafa Gölü
kıyısından yükselmeye başlayan Beşparmak
Dağları'nda yer alan M.Ö. 6500'lü yıllara tarihlenen
Latmos’taki kaya resimlerinde çok sayıda insan
figürünün çiftler ve gruplar halinde betimlenmesi;
bereketlilik ve ilkbahar törenleri, geçiş ritüelleri ve
düğün törenlerini yansıtmaktadır. Batı Anadolu’nun
erken dönemlerine ait bu resimler, tüm dünyada
örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde
benzersiz olarak bilinmektedir. Fakat bu kaya
resimleri ve doğal yapı bölgede faaliyet gösteren
mer mer ocaklarının tehdidi altındadır. Benzersiz
doğal ve kültürel değerlere sahip Beşparmak
Dağları’nda kaya resimlerinin geri dönülmez bir
biçimde tahrip edil memesi için tüm kültürel
değerler tescillenmeli ve arkeolojik sit alanı
kapsamına alınmalıdır.
14
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Projeden Beklentiler
Yapılmakta olan proje ile Bafa Gölü ve çevresi
ekoturizm faaliyetleri ile tanınan bir bölge haline
gelecektir.
Yöre
halkının
paydaşlığı
ile
gerçekleşec ek olan bu ekoturizm faaliyetleri yöre
halkına yeni bir istihdam alanı yaratacaktır.
Araştırma, bölgede turizmin dört mevsime
yayılmasını sağlayacak, ekoturizm faali yetleri
gerçekleştirilmesi konusunda yöre insanının bilinç
kazanmasını ve bu alanda birlikte hareket
etmelerini sağlayacaktır. Proje raporu yerel
yönetimlerin ve kamu kurumlarının dikkatini
ekoturizm ve Bafa Gölü üzerine çekerek bu
alanlarda daha fazla yatırım ve çalışma yapılmasını
teşvik edecektir.
Fotoğraf: İbrahim Ökmen- Bafa Gölü, 1994 yılında Tabiat Parkı
ilan edildi.
Proje, 22.Ocak.2015 tarihinde Milas -Kapıkırı Köy
Kahvesinde yapılan bilgilendirme toplantısı ile
başlamıştır. Mart ayı sonunda, proje ile ilgili
gelişmelerin ve benzer projelerin değerlendirileceği
bir çalıştay yapılacaktır.
KAPLUMBAĞALARIN UMUDU
Yazan: Gözde Koşarsoy
Hacettepe Üniversitesi/Fen
Fakültesi/Biyoloji Bölümü/ Biyoteknoloji
Anabilim Dalı/ Doktora Ögrencisi
Fotoğraf: İbrahim Ökmen- Bafa Gölü, kirlilik tehditi altında.
Bölgede var olan yasal koruma statülerinin daha
etkin ve sıkı bir şekilde gerçekleşmesi için yerel
yönetimlerle iş birliği yapılarak kritik öneme sahip
doğal, tarihi ve kültürel değerlerin korumaya
alınarak
sonraki
kuşaklara
aktarılması
sağlanmalıdır. Bundan dolayı binlerce yıldır var
olan değerleri aynı şekilde gelecek nesillere
bırakma sorumluluğunun öncelikle yörede yaşayan
tüm
insanlar
tarafından
hissedilmesi
beklenmektedir.
Bu
araştırma
projesi
gerçekleştikten sonra uygulanacak ekoturizm
çalışmaları ile hem bölgenin hem de ülkenin
ekonomik ve ekolojik refahının artırıl ması yönünde
olumlu adımlar atılarak örnek bir model olması
hedeflenmektedir.
Okulun son günüydü. Tüm öğr encileri karne
heyecanı sarmıştı. Kimisi arkadaşlarından üç ay ayrı
kalacağı için üzülüyor, kimisi de tatile çıkacağı içi n
seviniyordu. Okulda bir koşuşturma vardı. Müzikler
çalınıyor, şarkılar söyleniyor, oyunlar oynanıyordu.
Öğretmenler ise, son hazırlıklarını yapıyorlardı.
3/A sınıfında da durum diğerlerinden farksız
değildi. Herkes evden getirdiği pastaları, kekleri ve
kurabiyeleri arkadaşlarıyla paylaşıyor, neşe içinde
kutluyorlardı okulun son gününü. Sınıfa bir bayram
havası hâkimdi. Hepsi yemiş, içmiş merakla
karnesini bekliyordu. Nihayet öğretmenleri Esma
Hanım elindeki karnelerle sınıfa girdi. Esma Hanım,
otuz altı yaşında, güzel giyinen, her zaman güler
yüzlü bir hanımdı. Çocukların ne zaman bir derdi
olsa hemen ilgilenir, asla onlara yüz çevirmezdi. O
yüzden öğrencileri onu anneleri kadar çok severdi.
Esma Hanım yine her zamanki güler yüzüyle sordu
15
AKD Aylık Bülteni
öğrencilerine; "Dağıtayım mı artık karnelerinizi?"
dedi. Çocuklar hep bir ağızdan, "Evettt!" diye cevap
verdi. "...ama önce yaz tatili ödevinizi vermeliyim"
dedi öğretmen. Arka sıralarda oturan Batuhan
"Öğretmenim bari bu yaz ödev yapmayalım, azıcık
gezelim, eğlenelim" dedi.
Esma Hanım gülümsedi ve ekledi; "Bu seferki
değişik bir ödev olacak ama. Öncelikle en az on
kitap bitirmelisiniz bu yaz ama sizden kitap özeti
istemiyorum çünkü sizin o kitapları okuyacağınıza
güveniyorum. Gelelim değişik ödeve. Bu aynı
zamanda kendi aranızda bi r yarışma olacak.
Biliyorsunuz bu sene kompozisyon yazmayı
öğrendik. Kurallarını, nasıl yazmanız gerektiğini,
her şeyi biliyorsunuz yani. Tatilde başınızdan geçen
ilginç bir olayı kompozisyon şeklinde yazmanızı
istiyorum. Tatil dönüşü herkesin kompozisyonunu
toplayıp arasında en iyi olana bir armağanım
olacak. O da sürpriz olsun."
Öğrenciler bu işe hem şaşırmış, hem de sevinmişti.
Esma öğretmen karneleri yoklama sırasıyla
dağıtmaya başladı. Ön sıralarda oturan Umut’a
gelmişti karne alma sırası. Umut, ufak tefek, zayıf,
kısa boylu ve siyah saçlı bir çocuktu. Çok çalışkandı.
Pek arkadaşlarının arasına karışmazdı. Sessiz, sakin
ödevlerini yapar, kitap okurdu. Öğretmeni onu çok
severdi. Öğretmeni ismini okuyunca hemen koştu
karnesini almak için.
"Bu dönem iki tane dördün var Umut, onları bu yaz
çalışıp düzeltirsin" dedi öğretmeni.
Umut bu duruma çok şaşırdı. Çünkü sınavları çok iyi
geçmişti. Üzülerek karnesini aldı, öğretmenin elini
öptü, teşekkür etti ve yerine oturdu. "Acaba hangi
derslerim dört bir bakayım" diye karnesini açtı. O
da ne? Hepsi beşti. Öğretmeni ona şaka yapmıştı.
Sevinç içinde tekrar öğretmenini öptü. Çok
mutluydu. Diğer arkadaşları da karnelerini alınca
okul bahçesine İstiklal Marşı'nı okumaya çıktılar.
Müdür Bey kısa bir konuşma yaptı. Tati lde hem
eğlenmelerini hem dinlenmelerini hem de kitap
okumayı unutmamaları gerektiğini söyledi. Tüm
öğrenciler
birbirleriyle
ve
öğretmenleriyle
vedalaştı. Birbirlerine iyi tatiller dilediler. Umut’un
evi okula çok yakındı. Koşa koşa eve doğru yol adı.
Sayı:8, Şubat 2015
Bir an önce annesine karnesini göstermek
istiyordu. Annesi Umut’u kapıda karşıladı. Annesi
de Umut gibi ufak tefekti. Öğretmendi ancak, hiç
çalışmamıştı. Üniversiteden sonra eşiyle tanışmış,
sonra da Umut doğmuştu. Annesi de çalışmak
yerine evde Umut’a bakmayı tercih etmişti. Kitap
okumayı çok severdi. Hemen annesinin boynuna
atladı Umut. Karnesini gösterdi.
Annesi sevinçle, "Aferin benim oğluma, ben zaten
biliyordum bu kadar güzel karne getireceğini" dedi.
Umut hemen ellerini yıkadı. Mutfağa geçti. Masada
duran şeyi görünce bir kez daha annesinin boynuna
atladı. Annesi ona en sevdiği tatlı olan muzlu pasta
yapmıştı. Karşılıklı oturup bir güzel pastalarını
yediler
anneli-oğullu.
Umut,
annesine
öğretmeninin yaptığı şakayı anlattı. Verdiği
ödevlerden bahsetti. Annesi de o gün yaptıklarını
anlattı Umut’a, güzelce sohbet ettiler.
Akşam olmuştu. Kapı çaldı. Gelen Umut’un
babasıydı. Babası, uzun boylu, esmer bir adamdı.
Orman Genel Müdürlüğü’nde memurdu. Babasına
hoş geldin dedikten sonra hemen karnesini
gösterdi Umut. Babası tebrik etti. Öptü oğlunu.
"Annenle benim, sana bir karne hediyemiz var"
dedi.
Umut çok sevindi. "Haydi babacığım nedir o?
hemen ver çok meraklandım" dedi.
"Öyle verilecek bir şey değil, önce bavulunu
hazırlaman gerek oğlum" diye karşılık verdi annesi.
Umut iyice meraklanmıştı. "Tamam, tamam, daha
fazla seni meraklandırmayalım. Kırk beş günlük bir
tatile çıkıyoruz ama öyle pahalı oteller verilecek
paramız yok bunu biliyorsun. O yüzden teyzenin
barakasına gidiyoruz deniz kıyısına. Bir sürü
arkadaşın olacak. Ben de yıllık iznimi aldım ama
sizinle sadece yirmi gün kalabileceğim. Yarın yola
çıkıyoruz. Şimdiden eşyalarını toplasan iyi olur
bence" dedi babası.
Umut hem çok mutlu hem de çok heyecanlıydı.
Yeni arkadaşları olacak, denize girecek, eğlenecek
ve yeni yerler keşfedecekti. Acaba nasıldı
gidecekleri yer? Bugün o kadar güzel bir gün
geçirmişti ki, aklına hemen günlük tutmak geldi. Bu
güzel anları okul başlayınca arkadaşlarıyla da
16
AKD Aylık Bülteni
paylaşabilecekti, hem de hiçbirini unutmadan. "O
zaman ben hemen çantamı hazırlayamaya
başlıyorum." dedi babasına ve odasına koştu.
Annesi arkasından bağırdı; "Sakın geç yatma yarın
otobüsümüz sabah altıda. Uykunu alman lazım.
Ben zaten çoğu eşyanı hazırladım. Sen okuma
kitaplarını, ödev defterlerini koy biricik oğlum
benim."
***
Umut, bütün gec e heyecandan uyuyamamıştı.
Çantasını hazırlamış, yeni aldığı hikâye kitaplarını
koymuş, bir defterini de günlük defteri olarak
düzenlemişti.
Annesi sabah erkenden kalkmış, çayı demlemiş,
Umut’un sütünü hazırlamıştı. "Haydi uyanın da iki
lokma bir şey yiyelim, çok az kaldı otobüsün
kalkmasına" diyerek uyandırdı Umut’u ve babasını.
Umut hemen yataktan kalktı. Hemen elini yüzünü
yıkadı. Yola giymek için hazırladığı kıyafetlerini
giydi. Çantalarını kapıya doğru yaklaştırdı. İşte
hazırdı. Hemen mutfağa koşup sütünü içti, biraz
peynir ve biraz da ekmek yedi.
Babası da hemen uyanmış ve hazırlanmıştı. Kahvaltı
sofrası toplandı. Bavullar aşağıya indirildi. Arabaları
olmadığı için onları karşı komşuları Mehmet Bey
götürecekti. Mehmet Bey çok iyi bir adamdı. Sabah
sırf onlar için kalkmıştı. Umut’un babası, biz
kendimiz gideriz otogara dese de çok ısrar etmişti
Mehmet Bey.
Umut hemen Mehmet Bey’in kapısını çaldı.
Mehmet Bey çoktan uyanmış ve hazırlanmıştı.
"Günaydın Mehmet Amca, biz hazırız, bavulları
indirdik bile" dedi Umut.
"Sana da günaydın Umut. Ben hazırım zaten.
Heyecanlı mısın bakalım?" dedi Mehmet Bey. "Hem
de nasıl" diye cevap verdi Umut. Hemen arabaya
bindiler. Otobüsün kalkmasına yarım saa t vardı. On
dakikada vardılar otogara. Umut, annesine, "Kaç
numaralı koltuk bizim anne?" diye sordu.
Annesi, "Biletler babanda oğlum" dedi.
Babası ceplerini karıştırdı. "Olamaz! Biletler evde
kalmış, gece televizyonun oraya koymuştum, nasıl
Sayı:8, Şubat 2015
unuturum!" dedi. Neyse ki, Mehmet Bey henüz eve
dönmemişti. Umut’un babasıyla birlikte biletleri
almak için hemen arabaya bindiler.
Otobüsün kalkmasına on dakika vardı. Umut
heyecanla babasının gelmesini bekliyordu. Biletleri
olmadan otobüse binemezlerdi. O kadar da hazırlık
yapmıştı. Acaba gidebilecekler miydi? Yoksa
bunların hepsi bir rüya mıydı? Otobüsün
kalkmasına üç dakika vardı ve babası hâlâ ortada
yoktu. Bir kadın duyuru yapıyordu mikrofonla,
"Otobüslerin hareket saatleri gelmiştir. Bekleyen
otobüslere ceza kesilecektir. Lütfen araçlarınızı
hareket ettiriniz."
Otobüs şoförü direksiyona geçmişti. Tüm yol cular
yerlerini almıştı ve işte, otobüs yavaş yavaş hareket
ediyordu. O sırada koşmakta olan babasını ve
Mehmet Bey’i gördü Umut, otobüs şoförüne, "1
dakika, babam geliyor bakın" dedi.
Otobüs şoförü Umut’a gülümsedi. Babası soluk
soluğa yetişmişti. Onunla birlikte Meh met Bey de
koşmuştu. Hemen bavulları yerleştirdiler, Mehmet
Bey'le vedalaştılar ve yerlerine oturdular. Otobüse
bindiklerinde derin bir "Oh!" çekti Umut. Annesi
yanında oturuyordu. Babası ise, yan koltuktaydı.
"İşte" dedi içinden, "Şimdi macera başlıyor."
***
Bütün gece uyumadığı için otobüse biner binmez
annesinin dizinde uyuyakalmıştı Umut. Annesi onu
mola yerine gelince uyandırdı. Karnı da nasıl
acıkmıştı. Tost yedi, ayran içti. Otobüse binmeden
de tuvalete girdi. Mola bitmişti. Annesi yol boyu hiç
uyumamıştı. Zaten yolda uyuma alışkanlığı yoktu.
Babası da yol boyu gazete okumuştu.
Arka koltuklarda horlayan bir amca vardı.
Horultusu gök gürültüsü gibiydi, onların oturduğu
koltuktan bile duyuluyordu. Muavinden su
istediler. Suyla birlikte kek de getirmişti muavin
Umut’a.
Umut teşekkür etti kek için. Bu sefer uyumamak
için direnecekti. Yolu, ağaçları, değişen iklimi
incelemek çok güzel olabilirdi. Öğretmenleri de
onlara yeni şeyler keşfetmelerini söylememiş
miydi? Ağaçlar o kadar güzeldi ki, "İyi ki gündüz
17
AKD Aylık Bülteni
yolculuk yapıyoruz, günlük defterime bunu da
eklemeliyim muhakkak" dedi kendi kendine.
Arabaları saymaya başladı sonra. Yüz ellinci arabayı
saymıştı ki, gözleri kapanmaya başladı. Annesinin
dizine kafasını koydu ve tekrar uykuya daldı.
***
Uyandığında terlemişti. Hava çok sıcaktı. Zaten
denize girebilmek için sıcak olmalıydı hava. "Acaba
gider gitmez denize girebilir mi yim ki?" diye
düşündü. Merak ettiği o kadar çok şey vardı ki;
"Nasıl arkadaşları olacaktı? Baraka nasıldı? Orası
çok mu sıcaktı? Denize yakın mıydı? Arkadaşlarının
da kitapları var mıydı? Futbol oynuyorlar mıydı?"
Futbol oynamayı çok seviyordu Umut. Sınıfta sessiz
sakindi ama iş futbola gelince, ders bitiş zili çalar
çalmaz hemen bahçeye koşar, kaleyi kurar,
arkadaşlarının gelmesini beklerdi. Takım tutmayı
sevmiyordu. Televizyonda sadece milli maçları
izlerdi. Televizyon izleme alışkanlığı da yoktu. Milli
maç olunca annesi meyve soyar ya da mısır patl atır
ve hep birlikte maçı izlerlerdi.
Annesine baktığında annesi kitap okuyordu.
Umut’a baktı, gülümsedi. "Ne kadar kaldı
anneciğim varmamıza?" diye sordu annesine. "Az
kaldı oğlum, yarım saatimiz var. Sabret bitti sayılır."
Yarım saat Umut’a ne kadar da uzun gelmişti.
Etrafına bakınmaya devam etti. Her yer yemyeşildi.
"Gidince hemen bunların resmini yapmalıyım. Ne
kadar da çok yeşil renk var" dedi annesine. "Evet
oğlum. Doğa ne kadar güzel ama biz insanlar onun
kıymetini bilmiyoruz. Kesip tarla yapıyoruz,
apartmanlar dikiyoruz. Oysa şu güzellik bizim için o
kadar yararlı ki... Bak mesela, eğer ben şu elimdeki
kitabı okuyabiliyorsam sırf ağaçlar sayesinde ya da
nefes
alıp verebiliyorsak, okulda sıralara
oturabiliyorsak, kalemle yazı yazabiliyorsak bu
sadece ağaçlar, bu güzel yeşillikler sayesinde" dedi
annesi. "Peki, anneciğim, neden kesi yoruz, yok
ediyoruz biz bu doğayı? Onun bize bu kadar faydası
olduğunu bildiğimi z halde. Bu, insanın kendisine
zarar vermesi değil midir?" dedi Umut.
Annesi Umut’un saçlarını okşayarak, "Evet oğlum,
aynen öyle. Doğanın bize verdiklerinin kıymetini
bilmiyoruz. İnsanlar rahatları ve zevkleri için doğayı
Sayı:8, Şubat 2015
mahvediyor" dedi.
Babası da yan koltuktan konuşulanları duymuş
sohbete katılmıştı. "Geçen gün gazetede okudum,
insanlar sırf zevk için ağaç kesiyorlar. Yok, neymiş
efendim golf sahası olacakmış. Tamam, golf
oynansın ama güzelim ağaçları kesmeden yapılsın
bu iş. Bir gün iş işten geçec ek ve doğa bize karşılık
verecek. Madem siz beni, ağaçlarımı, hayvanlarımı
korumadınız ben de size oksijen vermiyorum, kâğıt
vermiyorum, kuşlarım artık ötmeyec ek, balıklarım
artık yüzmeyec ek diyecek. O yüzden oğlum, sen
bilinçli ol. İnsanları uyar. Seni zaman zaman
azarlayabilirler. Sen sus sen küçüksün anla mazsın
diyebilirler. Ama sen insanları uyarmaktan asla
çekinme" dedi.
O sırada muavinin sesi duyuldu; "Sayın
yolcularımız, otogara girmiş bulunmaktayız. Bizi
tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bir sonra ki
yolculuğumuzda sizleri tekrar aramızda görmek
isteriz."
***
Teyzesi ve eniştesi otogara gelmiş, Umutlar'ın
gelmesini bekliyorlardı. Hava biraz serinlemişti.
Akşam olmak üzereydi. Otogarda ne kadar da çok
yabancı insan vardı. Ülkemiz güzel, havası denizi
güzel tabii gelirler diye düşündü Umut.
Teyzesiyle ve eniştesiyle kucaklaştılar. Babası ve
eniştesi hemen bavulları aldı, arabaya taşıdı. Yazın
şehir merkezi çok sıcak olduğu için teyzeleri yazları
deniz kenarına kurdukları barakada geçiriyorlardı.
Böylece hem serin oluyor hem de denizden daha
çok yararlanabiliyorlardı. Kışa doğru, yağmurlar
başlayınca deniz çok kabarıyordu. O yüzden de
şehir merkezindeki evlerine geri dönüyorlardı.
Baraka da zaten merkeze çok uzak değildi. Belediye
otobüsleri
yarım saatte şehir merkezi ne
indiriveriyordu.
Teyzesinin çocuğu yoktu. O yüzden Umut’u bir
başka seviyorlardı. Her zaman Umut’a kıyafetler,
kitaplar, oyuncaklar yolluyorlardı. Umut da
teyzesini çok severdi. Eniştesi çok sert bir adamdı.
Ondan zaman zaman korksa da onu severdi Umut.
Arabaya bindiklerinde saat akşam sekize geliyordu.
18
AKD Aylık Bülteni
Çok yorgunlardı. Aynı zamanda da acıkmışlardı. On
üç saat yolculuk yapmak kolay değildi elbette.
Babası öne, eniştesinin yanına oturmuştu. Bavullar
bagajdaydı. Teyzesi, annesi ve Umut da arka
koltukta oturuyordu. Teyzesi Umut’u sürekli
öpüyordu. Belli ki çok özlemişti.
"Karnemi getirdim sana teyzeciğim, bakalım
beğenecek misin?" dedi Umut. "Kuzum benim,
beğenmez miyiz hiç. Sen zaten çalışkansın.
Başarılısın. Tatilde bir güzel dinlen e mi yavrum
benim? Hem bir sürü de arkadaş var sana. Yan
komşular da taşındı dün. Hepsi yaşıtın. Ben gidince
tanıştıracağım seni sen hiç meraklanma" dedi.
Umut’u hep "kuzum" diye severdi teyzesi. Umut’un
heyecanı barakaya yaklaştıkça artıyordu.
Ön tarafta ise eniştesiyle babası iş konuşmalarına
başlamışlardı bile.
***
Nihayet beklenen yer e geldiler. Sıra sıra barakalar
vardı sahilde. Hepsi tahtadandı. Kimisinin çeşmesi
önündeydi, kiminin yan tarafında. Dışarıda şimdilik
pek çocuk yoktu. Hava kararmaya başlamıştı.
Teyzesinin barakasına geldiler. Barakaya tahta
merdivenlerden çıkılıyordu. Diğer barakalara göre
biraz daha yüksekti. Her şey tahtadandı. Evin çatısı
yoktu. Daha doğrusu vardı da öyle tuğladan falan
değil. Bildiğimiz saman, kurumuş ot, ne varsa
çatıdaydı. Camı da yoktu evin. Onun yerine cam
kısımlarına çarşaf çekilmişti. Gece kafamızı
kaldırsak yıldızları görebilecektik.
Ne güzel. Acaba buradan yıldız gözükür müydü?
Umut’un odasından bazen, hava çok açık olunca
birkaç yıldız görülebiliyordu. Res men doğanın
içindeydiler. Her yer deniz kokuyordu. Güneş gittiği
halde kum sıcacıktı. Bir avuç kum aldı eline Umut,
kum yumuşacıktı. Bu evin çeşmesi yan taraftaydı.
Koca koca tahtalarla desteklenmişti ev. Evin altı
boştu. Sanki havada gibiydi.
Hemen barakaya girdiler. Yataklar ve kimin nerede
yatacağı ayarlandı. Umut teyzesiyle yatacaktı.
Bavulları bir köşeye koydular. Annesiyle teyzesi
yemek hazırlamaya koyuldular. Barakanın önünde
bir masa vardı. Yemeklerini orada yiyeceklerdi.
Hava o kadar güzeldi ki. Umut çok sevmişti
Sayı:8, Şubat 2015
teyzesinin barakasını. Yola giydiği kıyafetlerini
değiştirdi hemen. Ellerini çeşmede yıkadı. Teyzesi
bir sürü yemek hazırlamıştı onlar için. Sarmalar,
börekler, kızartmalar, tatlılar ve daha bir sürü şey.
Umut yardım etti sofranın hazırlanmasına. Evde de
annesine yardım ederdi hep. Sofrayı birlikte
hazırlayıp birlikte toplarlardı.
Sofra hazırlanmış, yemekler masaya gelmişti.
Denizin kenarında, tüm sevdikleriyle beraberdi işte
Umut. Teyzesine yol maceralarını anlattı. Babasının
bileti evde unutmasını kahkahalarla dinlediler.
Güzelce karınlarını doyurdular.
Herkes çok yorgundu. Teyzesi yatakları hazırladı,
annesi bulaşıkları yıkadı. Babası ve eniştesi de
sahilde bir tur atmaya çıktılar. "Bu gece erken
yatalım da sabah erken kalkarız e mi benim kuzum?
Arkadaşların da hep erken kalkar cıvıl cıvıl olur
buralar" dedi teyzesi.
"Tamam, teyzeciğim, zaten sabah erken kalkmaya
alışkınım ben. Çok merak ediyorum arkadaşlarımı
da ama önce günlüğüme bir şeyler yazmalıyım"
diye cevap verdi Umut.
"Yaz kuzum, yaz benim biricik aslanım. Dur ben
sana şu masayı hazırlayayım da düzgün olsun
yazıların" dedi teyzesi ve hemen yatağın yanında ki
küçük masanın üstünü boşalttı. Umut, günlük
defterini çıkardı ve yazmaya başladı:
13 Haziran 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
Sana bugün Antalya’dan yazıyorum. Burası bizim
eve çok uzak bir yer. Otobüste saatlerce yol geldik.
Babam otobüs biletlerini evde unuttu. Önce
korksam da buraya gelemeyeceğiz diye sonradan
çok güldük. Teyzemi çok özlemişim. O da beni çok
özlemiş. Onu o kadar çok seviyorum ki. Annem
şimdi yatakları hazırlıyor. Babamla eniştem de
çevre barakaları dolaşıyorlar. Kocaman otellerden
bile güzel bu baraka. Camı yok. Çarşaf germiş
teyzem. Hava o kadar sıcaktı ki zaten cam olsa
sıcaktan pişerdik herhalde. Annemle teyzem
sohbet ediyorlar. Henüz hiç arkadaşım yok. Ama
19
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
yarın teyzem beni yeni çocuklarla tanıştıracak.
Acaba nasıl arkadaşlarım olacak?
sana da bir misina yapar. İster misin s en de?" diye
sordu.
Şimdi uyumalıyım. O kadar yorgunum ki. Ya rın
umarım sana yeni arkadaşlarımdan bahsedebilirim.
Okuldaki arkadaşlarımı şimdiden özledim bile.
Anneme yolda gördüğüm ağaçların resmini
yapacağıma söz vermiştim ama gözlerim kapanmak
üzere. Yarın görüşürüz... "
Umut da çok heyecanlanmıştı. "İsterim tabii, ama
ayıp olmaz mı ki zahmet edecek baban?"
***
Sabah horoz sesleriyle uyandı Umut. Yan
komşunun iki tane horozu vardı. Birkaç çocuk sesi
duydu. Pencereden kafasını uzatıp baktı . Ondan
yaşça küçük çocuklar ellerindeki misinayla balık
tutuyorlardı.
Teyzesi çoktan uyanmış, kahvaltı sofrasını
hazırlıyordu. "Kalktın mı kuzum? Günaydın! Haydi
gel aşağıya da elini yüzünü yıka. Birlikte
hazırlayalım sofrayı. Bak arkadaşların da uyanmaya
başlamışlar hem" dedi teyzesi.
Umut hemen merdivenlerden aşağıya indi. Buz gibi
suyla elini yüzünü yıkadı. Sabah olmasına rağmen
hava çok sıcaktı. Hemen teyzesinin elinden zeytin
kavanozunu aldı, sofraya koydu. Aklı, balık tutan
çocuklardaydı.
Teyzesi bunu hemen fark etti. "Gel haydi, gidelim
yanlarına" dedi. Çocukların yanlarına gittiklerinde
birinin elinde misina birinin elinde de kürek vardı.
Elinde kürek olan kumda sol ucan arıyordu balık
yemi olarak kullanmak için. "Bakın size arkadaş
getirdim. Adı Umut. Umut, kuzum, balık tutan
arkadaş Çağrı, yem bulan da Kerem. Onlar da senin
gibi üçüncü sınıfı bitirdiler. Siz burada oynayadurun
ben çayı demleyeyim e mi yavrum benim?" dedi
teyzesi ve uzaklaştı yanlarından.
"Merhaba" dedi Umut. "Ben hiç balık tutmadım
daha önce, bana da öğretebilir misiniz?" Misinayı
tutan Çağrı hemen uzattı misinasını Umut’a. "Tabii
öğretiriz. Bu ipin ucunda yem var. Mümkün olduğu
kadar uzağa atıyoruz ki büyük balıklar gelsin
misinamıza. Balık gelince ipi çekiştirir. Sen de
hemen fark edersin zaten. Çok heyecanlı bir şey.
Ben balık tutarken Kerem de yem bulur. Ben yem
bulurken de o misinayı tutar. Babama söylerim
"Yok yok ayıp olur mu hiç. Hem sen misafirsin.
Daha da memnun olur babam" dedi Çağrı.
Kerem pek konuşkan değildi. Küreği kuma saplıyor
ve solucan arıyordu. En sonunda kocaman bir
solucan buldu, "Haydi bakalım, bunu senin şansına
takalım misinanın ucuna. Bakalım tutabilecek misin
balık?" dedi Çağrı. Misinayı önce sardı, sonra
ucundaki eski yemi çıkardı attı. Kocaman solucanı
misinanın ucuna büyük bir dikkatle taktı ve çok
uzağa fırlattı. Sonra tutması için misinayı geri verdi
Umut’a.
"Yemi dikkatli takmalısın ki balıklar onun bir tuzak
olduğunu fark etmesin. Başlarda ben de
zorlanmıştım ama öğrenirsin çok kolay" dedi Çağrı.
O sırada sanki elini bir şey çekiştirir gibi oldu
Umut’un. Evet evet, bir balık vardı misi nanın
ucunda. "Balık var! Balık geliyor!" diye bağırdı.
Çağrı misinayı sarmaya yardım etti.
Evet, gerçekten de büyük bir balık vardı misinanın
ucunda. Hemen balığı alıp su dolu kovaya attıla r.
Balık yüzüyordu. O kadar mutluydu ki Umut.
Hemen barakaya koşup teyzesini çağırdı. "Bak
teyze, ben tuttum, benim balığım bu!" dedi.
"Aferin benim kuzuma, nasıl da büyük bir balık bu.
Akşama ziyafet var o zaman desene" dedi gülerek
ve ekledi; "...a ma şimdi kahvaltı zamanı. Annenler
de uyandı. Önce karnımızı doyuralım sonra devam
edersiniz e mi kuzum benim?"
"Peki teyzeciğim. Görüşürüz Çağrı, görüşürüz
Kerem. Çok memnun oldum. Hemen gelirim ben
kahvaltımı yapar yapmaz" dedi ve el sallayarak
barakaya doğru koştu.
Ailesi ve teyzesi ve eniştesiyle bir güzel kahvaltısını
yapan Umut yeni arkadaşlarıyla oynamak için
sabırsızlanıyordu. Kahvaltılarını yaparken sahilden
beş kişilik bir grup genç geçti. Sırtlarında sırt
çantası, ellerinde metre ile sanki bir iş
peşindeydiler.
20
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Hava çok sıcaktı. Annesi şapka takmadan
çıkmaması için Umut’u uyardı. Güneş iyiydi hoştu
ama dikkatli olmak gerekirdi. Yazın bol sıvı
tüketmeliydi insan. Hemen şapkasını taktı. Çağrı ile
çift kale maç yapacaklardı. Kerem ise eve
dinlenmeye gitmişti. Kaleyi kurdular. Ne de güzel
anlaşıyordu yeni arkadaşıyla.
Çağrı ile oynarken akşam ne çabuk da olmuştu.
Tekrar yemek sofrası hazırlandı. Yenildi, içildi,
sohbet edildi. İyi ki de bu yaz teyzemin yanına
geldik diye düşündü Umut. Denize karşı, yemeğin
üstüne bir de çay demlediler. Umut çok
sevmiyordu çayı. Daha çok süt içerdi. Kahvaltıda
teyzesi karpuz kesiyordu masaya. İlk gördüğünde
çok şaşırmıştı Umut. Ama sulu sulu da pek güzel
oluyordu. Yakamoz vardı denizde. Yıldızla r
parlıyordu. "Aa, teyze bak! Yıldız kaydı" dedi Umut.
Hemen bir dilek tut o zaman kuzum. Dileğin
gerçekleşsin" diye cevap verdi teyzesi. Artık yatma
vakti gelmişti. Bugün yüzememişlerdi iş güç
yüzünden. Annesi yarın yüzeriz diye söz verdi
Umut’a. ...ve yataklarına geçtiler. Umut gene
günlüğünü eline aldı ve yazmaya başladı:
14 HAZİRAN 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
O kadar harika bir gün geçirdim ki bugün. İki
arkadaşım oldu. Biri Çağrı, biri de Kerem. Kerem
pek konuşkan değil ama Çağrı ile sanki daha
önceden tanışıyormuşçasına hemen kaynaştık.
Bana balık tutmayı öğretti. Biliyor musun o kadar
büyük bir balık tuttum ki babam bile çok şaşırdı.
Teyzem dolaba kaldırdı balığımı. Yarın birkaç tane
daha tutup mangal yapacakmışız. İyi ki geldik
buraya. Bugün kitap okumaya zamanım olmadı
ama yarın kesinlikle başlamam lazım okumaya. Bir
de bugün sahilde beş kişilik bir grup ellerinde
metreyle bir şeyler ölçüyorlardı. Merak ettim ama
soramadım teyzeme de.
İlk defa yıldız kayarken gördüm bugün. Hep
kitaplarda okurdum ama bu sefer gözlerimle
gördüm. Çok harika bir şey. Sanki insanın
ellerinden kayıp gidiveriyor. Bir de dilek tuttum.
Teyzem dileğini
söyleme kimseye yoksa
geçekleşmez dedi. Bütün ağaçların kurtarılmasını
ve hayvanların ölmemesini diledim. Umarım olur.
Neyse, şimdi yatmam gerek. Yarın gene maç
yapacağız Çağrı arkadaşımla. O kadar eğleniyorum
ki burada. Keşke diğer arkadaşlarım da gelebilse.
Haydi yarın gece görüşürüz yine."
Fotoğraf: Umut Uyan- Gönüllü deniz Kaplumbağa Gönüllüleri
...Ve uykuya daldı Umut. Ev sakinleri de uyumuştu
hemen. Gene yorucu bir gün geçirmişlerdi.
Annesiyle teyzesi eve toparlamış, babasıyla eniştesi
de eve yiyecek almak için şehir merkezine
inmişlerdi.
Gecenin bir yarısı bir tıkırtı duydu Umut. Herhalde
yan komşunun horozu falandır diye düşündü ama
horoz olsa, horoz kafestedir bu saatte. Sanki birileri
barakanın altında kumu eşeliyordu. Kafasını
pencereden aşağıya uzattı. Bir şey göremedi.
Teyzesinin üstünden atlayıp, merdivenlerin başına
geldi. Bir iki adım indi.
“Tıs tıs!” diye sesler geliyordu aşağıdan. Acaba bu
bir rüya mıydı? Neydi o ses? Kafasını merdivenden
uzatınca kocaman bir şey gördü. Bir yaratık? Hayır
yaratık falan değildi. Bu, bildiğimiz kaplumbağaydı.
Kumları eşelemiş bir şeyler yapıyordu. Ne kadar da
büyüktü! Hemen teyzesinin yanına çıktı sessizce.
“Teyze, hemen uyanmalısın, sana bir şey
göstereceğim” dedi. Teyzesi merak içinde Ne oldu
kuzum?” dedi. Birlikte merdivenin başına geldiler
ve dikkatle kaplumbağayı izlediler. Kaplumbağa,
kazdığı kumu kapattı ve yavaş yavaş denize döndü.
Kaplumbağanın gitti ğinden emin olan Umut ve
21
AKD Aylık Bülteni
teyzesi hemen aşağıya indi. Teyzesi oralardan bir
sopa bulup kaplumbağanın kazdığı yere dikti.
“Neden sopa diktin teyzeciğim?” diye sordu Umut.
Sayı:8, Şubat 2015
genç kız.
"Abla, siz ne yapıyorsunuz bu metrelerle,
dosyalarla? Neden ölçüyorsunuz kaplumbağamın
kazdığı yeri?" diye sordu Umut.
"Senin adın ne bakal ım?" dedi genç kız.
"Umut" diye cevap verdi.
Fotoğraf: Kaan Şavk: Yumurtlamak için karaya çıkmış bir deniz
kaplumbağası
“Kuzum, bizim buralara her sene kaplumbağalar
gelir. Onları inceleyen birkaç kişi var. Yuvaların
yerlerini belirliyorlar. Onlara kolaylık olsun diye
yaptım. Sabah tanışırsın onlarla da” dedi teyzesi.
Ne şahane! Hemen yukarı çıktılar. Annesine
anlatmak için sabırsızlanıyordu Umut. Yerine yattı.
Ve büyük kaplumbağa dostunu düşünürken
uyuyakaldı.
***
Sabah olmuştu. Gene komşunun horozuyla uyandı
Umut. Hemen kalktı. Teyzesi her zamanki gibi
kahvaltı masasını hazırlıyordu. Umut çok
heyecanlıydı. Tam o sırada dün gördüğü beş genç
yanlarına doğru geldi. “Günaydın teyzeciğim, dün
gece sanırım bir misafiriniz varmış. İzleri takip
eder ek kaplumbağanın buraya yumurtladığını fark
ettik. İzninizle yerini işaretleyebilir miyiz ?’’dedi bir
genç kız. “Tabii yavrum işaretleyin siz. Benim
yeğenim gec e gör müş kaplumbağayı, bana
seslendi. Biz de hiç ses etmeden izledik. O denize
gidince de çubukla işaret koyduk. Karnınız aç mı
size bir şeyler hazırlayayım?’’ diye cevap verdi
teyzesi.
"Ben de Cansu, memnun oldum Umut.
Umutçuğum, biz deniz kaplumbağalarını koruma
ekibindeniz. Gönüllü olarak yani hiç para almadan
bu hayvanların korunmasına yardımcı oluyoruz.
Çünkü insanlar yüzünden gün geçtikçe sayıları
azalıyor ve bu durum bizi çok üzüyor. Düşündük ne
yapabiliriz diye. Üniversiteden bir hocamız sağ
olsun bu işi ayarladı. Günde on kilometre
yürüyerek yuvaları işaretliyoruz, ölçümler alıyoruz.
Böylece yuvalardan kaç tane mi nik bebek
kaplumbağa çıktı bilebiliyoruz. Bazen küçük
çocuklar futbol oynarken bizim sopalarımızı
kullanıyorlar. Eee, sopalarımız kaybolunca da
yuvanın yeri de kayboluyor. Sana bir teklifim var.
Sen de bizim ekibe katılmak ister misin? Biz her
sabah buradan geçiyoruz. Belki görmüşsündür bizi.
Sen bu yuvayı korumaktan sorumlusun. Futbol
oynayan çocukları uyarıp, köpeklerin burayı
eşelemesini engellemelisin. Yavrular kırk beş ile
atmış gün arasında bir sürede çıkıyor. Eğer sen de
burada olursan hep birlikte izleriz yavruların çıkışını
ama işte, yuvanın iyi korunması lazım. Var mısın
sen de bizimle çalışmaya?" dedi Cansu Abla.
Büyük bir heyecanla "Varım Cansu Abla! Yaşasın
deniz kaplumbağaları!" diye bağırdı Umut. O sırada
teyzesi kocaman bir karpuz kesmişti gençler için.
Gençler de sıcaktan bunalmış, yorulmuşlardı.
Hemen yediler karpuzlarını. Umut ile sohbet
ettiler. O sırada yanlarına annesi de geldi. Annesini
de bilgilendirdi gençler. Hayvanların bizim için ne
kadar önemli olduklarından bahsettiler.
"Yok teyzeciğim sağ olasın, kampa gidince
yapıyoruz kahvaltımızı. Sizlere çok teşekkür ederiz.
Hem hayvanı rahatsız etmemişsiniz hem de yerini
belirlemişsiniz. Ne kadar kolaylaştı işimiz. Haydi
ölçüm yapalım arkadaşlar. Hava ısınmadan kampa
dönmemiz gerek yoksa sıcakta kavruluruz" dedi
22
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Cansu gülümsedi. "Teşekkür ederim Umut o halde
yarın görüşürüz" dedi.
Kahvaltıdan sonra arkadaşlarıyla bütün gün sahili
temizlediler. Arkadaşlarına gece yaşadıklarını ve
hayvanların ne kadar önemli ol duğunu anlattı
Umut. Çağrı ve Kerem de onu dikkatle dinlediler.
Bundan sonra futbol oynarken daha dikkatli
olacaklarına söz verdiler.
Fotoğraf: Umut Uyan- Koruma çalışmalarına katkıda bulunan
küçük bir gönüllü
İnsanların attığı ağlara takılıp ölen deniz
kaplumbağalarından, pet şişelerle dolu sahilde
geçecek
yer
bulamayıp
kuruyup
ölen
kaplumbağalardan ve insanların yaptığı diğer
kirliliklerden bahsettiler. Umut’un aklına sahili
temizlemek geldi. Teyzesinin oradaki sahil de pek
temiz sayılmazdı doğrusu. "O zaman ben
kahvaltıdan sonra bugün arkadaşlarımı da alıp
sahili temizleyeceğim. Futbolu her zaman oynarım
ama kaplumbağalar önemli" dedi.
Gece olmuştu. Umut bütün gün çalıştığı için çok
yorgundu. Hemen günlüğünü aldı ve yazmaya
başladı:
15 HAZİRAN 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
Ne oldu tahmin bile edemezsin. Dün tuttuğum
balıktan daha da büyük bir şey gördüm bugün.
Deniz kaplumbağası. O kadar büyüktü ki… Onu
koruyan beş tane ağabey ve abla var. Biz de
arkadaşlarımla onlar için sahili temizledik. Yavrular
çıkarken rahatça çıksın diye. Ama yaklaşık bir buçuk
ay varmış yavruların çıkmasına. Koruduğum bu
yavruları görmek çok istiyorum. Ar tık ben de
gönüllü bir deniz kaplumbağacısıyım. Yaşasın.
Hemen uyumam lazım. Sabah kalkıp yuvanın
başında Cansu Ablamı bekleyeceğim. Hadi iyi
geceler sana. Yarın yine yazarım."
***
Sabah daha horoz ötmeden uyandı Umut. Hemen
merdivenden indi. Yuvaya baktı. Bıraktığı gibi
duruyordu. Uzaktan bir köpek koşarak geldi yanına.
Onu kovaladı. Çünkü, Cansu Abla öyle demişti. Hem
daha çok minikti yavrular. Kimsenin zarar
vermesine izin vermeyecekti.
Cansu Abla ve ekibi yine geldi. "Günaydın Umut.
Nasılsın? Yavrular nasıl?" diye sordu Cansu Abla.
Fotoğraf: Umut Uyan- Sahili temizleyen minik gönüllüler
"Süperim Cansu Abla. Yuva da yavrular da yerli
yerinde sen merak etme" diye cevap verdi Umut.
"Sana bir sürprizimiz var ama tabii annen ve baban
da izin verirse" dedi Cansu Abla.
23
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Umut?” dedi Cansu Abla. “Hem de çok” diye cevap
verdi Umut.
Kampta birlikte resim yaptılar, bilgisayarda oyun
oynadılar, dakika tutup kaç kelime okuyabiliyorsun
yarışı yaptılar, televizyonda çizgi film izlediler. O
kadar çok şey yaptılar ki Umut yorgunluktan bir
köşede uyumuş kalmıştı. Cansu Abla üstünü örttü
Umut’un ve kendi de uyumak için odadaki
ranzasına gitti.
***
Fotoğraf: Umut Uyan- Yavru deniz kaplumbağası izleri ve bir
köpek
Umut çok heyecanlanmıştı. "Eğer izin alabilirsek
seni bizim kampa götürmek istiyoruz. Sen de artık
bizim ekiptensin nasıl olsa. Bu gece kalırsın yarın
sabah erkenden gelir bırakırız seni." Umut o kadar
sevinmişti ki "Anne!" diye çığlık çığlığa annesini
uyandırdı. Annesi korkmuştu. "Ne oluyor oğlum?"
dedi. Cansu Abla durumu açıkladı. O sırada babası
da geldi yanlarına. Annesi de babası da önce izin
vermeyec ek gibi oldular. Ama Cansu Abla’yı ve
ekibini çok sevmişlerdi. Bir gece kampta kalacaktı.
Hem de bu beş ağabey ve ablayla! Harika! Hemen
annesiyle birlikte eşyalarını hazırladılar. Diş fırçası,
pijamaları, terlikleri kondu çantaya. Cansu Ablasıyla
beraber kampa doğru yol aldılar.
Kamp sahilden çok uzakta değildi. Kampa
girdiğinde çok şaşırdı. Bir sürü insan vardı içeride.
"Yani" dedi Umut "Siz sadece beş kişi değil
misiniz?". Gülümsedi Cansu Abla "Biz otuz beş
kişilik bir ekibiz Umut. Kocaman bir aile gibi. Sen de
artık bizim ailedensin."
Cansu Abla hemen Umut’a kamp evini gezdirdi. İki
katlı bir evdi. Bir sürü ranza vardı odalarda. Bahçesi
de kocamandı. Onlar da teyzesinde yaptıkları gibi
yemeği dışarıda yiyorlardı. Bir ağabey gitar
çalıyordu dışarıda. İki tane abla da şarkı söyleyerek
ona eşlik ediyordu. Seray Abla, Melike Abla,
Yasemin Abla ve Kübra Abla oturmuş kahve
içiyorlardı. Tansu Ağabey, Samet Ağabey ve Erol
Ağabey ise, voleybol oynuyordu. Aslan Ağabey ile
Emre Ağabey ise birbirleriyle şakalaşıyordu. Cansu
Abla, elinde meyve suyuyla bahçeye, Umut’un
yanına geldi. “Nasıl? Sevdin mi bi zim kampımızı
Sabah olduğunda ilk önce nerede olduğunu
anlayamamıştı Umut. Şaşırdı. Sonradan hatırladı
kampta olduğunu. Cansu Abla ve diğer ekip üyeleri
güzel bir kahvaltı hazırlamışlardı. "Günaydın Umut,
gelsene sofraya dedi ekipteki en uzun boylu olan
Görkem Ağabey.
Umut da herkese, "Günaydın!" dedi. Elini yüzünü
yıkadı. Hemen sofraya oturdu. Görkem Ağabey çok
komik bir insandı. Herkes neşe içinde kahvaltısını
yaptı. Ve yine yuva kontrol zamanı gelmişti. Hemen
arabaya bindiler. Umut ve Cansu Abla arkaya
oturdu. Arabayı Görkem Ağabey kullanıyordu.
Teyzesinin olduğu sahile vardılar.
Annesi kapıda bekliyordu onları. "Nerede kaldınız
yahu merak ettim!" dedi annesi. "Kahvaltıda çok
eğlendik anneciğim, kamp hari kaydı, sana
anlatacağım o kadar çok şey var ki!" diyip boynuna
atladı annesinin. "Hadi bakalım Umut iş zamanı,
yuva kontrolü. Var mı bir eşeleme ya da başak bir
şey bak da gel hemen, seni bekliyoruz" dedi Cansu
Abla. Umut hemen koştu. Her şey yolundaydı.
Cansu Abla ve ekibi yuva kontrolüne devam etmek
için yanlarından ayrıldılar. Nasıl olsa yarın gene
geleceklerdi. Umut hemen günlüğünü eline aldı:
17 HAZİRAN 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
Sana dün gece yazamadım. Bil bakalım
neredeydim. Kampta. Artık ben de bir kamp
üyesiyim. O kadar eğlendik ki anlatamam sana. Çok
güzel oyunlar öğrendim. Bilgisayarda futbol
24
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
oynadık ağabeylerimle. Resim yaptık. İp atladık.
Akşam da bahçeye perde gerip çizgi film izledik.
Düşünsene, ağustos böcekleri eşliğinde çizgi film.
Yukarıda yıldızlar vardı. Herkes o kadar mutluydu
ki. Ben de tabii.
Annemler hep izin verse de zaman zaman orada
kalabilsem. Sabah da çok güzel bir kahvaltı yaptık.
Görkem Ağabey var neredeyse iki metr e boyunda.
Ona bakarken boynum ağrıyor resmen. Cansu
Ablam da çok iyi, benimle hep ilgilendi. Bana
parmak boya yapmayı öğretti. Parmak boyayla
ağaçlar çizdik, bir de tabii deniz kaplumbağamızı.
Görkem Ağabey bana bir kitap gösterdi. Kitabın
üzerinde
deniz
kaplumbağasının
Latincesi
yazıyordu: Caretta caretta Birazdan anneme
çizdiğim resimlerimi göstereceğim. Söz vermiştim
ya ağaç resmi yapacağım diye. Haydi ben
arkadaşlarımın yanına gittim. Onlar da merak
etmişledir beni. Görüşürüz yarın."
Umut hemen Çağrı ile Kerem’in yanına gitti. Kampı
ballandıra ballandıra anlattı. Sonra da birlikte maç
yaptılar ama tabii ki yuvadan uzak bir yerlerde.
***
20 HAZİRAN 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
Yuvanın başında arkadaşlarımla sırayla nöbet
tutuyoruz. Dün bir çocuk geldi. Yuvadaki sopayı
almaya kalktı. Neyse ki Kerem vardı yuvanın
başında. Kerem de artık bizimle daha çok sohbet
ediyor, yuvayı merak ediyor. Denize giriyoruz
arkadaşlarımla. Sabahları ılık oluyor, akşamüstü ise
çok sıcak. Yüzme yarışı yapıyoruz hep birlikte. Deve
güreşi oynuyoruz. Fazla derine gitmiyoruz. Tehlikeli
olabilir dedi annem. Şimdi nöbet sırası bende.
Gölgede, yuvanın başında beklerken bir yandan da
kitap okuyorum. Sonra yine yazarım. Haydi
görüşürüz.”
Sevgili günlük,
Çok güneşte kaldığım için dün, biraz ateşlendim
bugün. Sen sen ol sakın şapkasız dışarı çıkma.
Yuvalarda hiçbir problem yok. Nöbetleş meye
devam ediyoruz. Yuvanın başında sohbet ediyor,
birbirimiz fıkralar anlatıyoruz. Öyle güzel bilmeceler
öğrendim ki. Hatta bilmece defteri bile oluşturdum.
Arkadaşlarımdan öğrendiğim bilmeceleri Cansu
Ablamla Görkem Ağabeyime de soruyorum. Bazen
bilemiyorlar. Günlerim çok eğlenceli geçiyor.
Teyzem yemek hazırlamış. Şimdi yatağıma getirdi.
Bugün dışarı çıkmam yasak. Dinleniyorum. Tekrar
görüşürüz.”
***
3 TEMMUZ 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
Babamı yolcu ettik bugün. Aldığı yıllık izin bitti. Biz
eve annemle döneceğiz. Dün babamla balık tuttuk.
Artık misinaya solucanı kendim takabili yorum.
Hatta bazen babamın misi nasına da ben taktım
yemi. Günler ne kadar da çabuk geçiyor. Geleli
yirmi gün oldu bile. Yuva sapasağlam yerinde.
Babam gitmeden önce tel kafes yaptı yuvanın
kenarlarına. Cansu Ablamla Görkem Ağabeyim de
çok beğendi. Teşekkür ettiler babama. Yarın
eniştem bizi
şehir merkezine götürecek.
Arkadaşlarıma hediyelik eşya bakarım belki.
Kitabımın bitmesine on sayfam kaldı. Sonra yeni bir
kitaba başlayacağım. O kadar zevk alıyorum ki
okurken. Kendimi başka dünyalarda buluyorum.
Annemle denize gireceğiz şimdi. Arkadaşlarıma
neler aldığımı yazarım. Sonra görüşürüz.”
***
13 TEMMUZ 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
***
25 HAZİRAN 2009
ANTALYA
Buraya geleli tam bir ay oldu. Keremlerin tatili bitti
bile.
Birbirimize
adreslerimizi
verdik.
Mektuplaşacağız. Ama Çağrılar hâlâ burada. Zaten
25
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
onlar Antalyalı. Geçen gün çarşıya gittiğimde
Çağrı’ya hediye aldım. Bir kalemlik. Çok sevindi.
Beni şehir merkezindeki evlerine davet etti.
Umarım bir gün gidebilirim. Dün gece kumlara
uzanıp hayal kurduk Çağrıyla. Çağrı astronot olmak
istiyor. Bense henüz karar vermedim. Onun da
dersleri benim gibi iyi. Annem ve teyzem Çağrılara
çay içmeye gittiler. Annesi bir sürü börek yapmış.
Bir güzel yedik. Karnım iyice şişti yemek yemekten.
Sanırım eve gidince babam beni tanıyamayacak.
Oğlum ne kadar da kilo almışsın diyecek. Bugün
babamla telefonda konuştum. Keyfi yerindeymiş.
“Yuva nasıl?” diye sordu. Ben de her zama nki gibi
nöbette olduğumuzu söyledim babama. Aferin
benim oğluma dedi. Babamı özledim. Şimdi
Çağrı’nın yanına gidiyorum. Koşma yarışı yapacağız.
Gene yazarım sana. Görüşürüz.
***
1 AĞUSTOS 2009
tekrar."
***
2 AĞUSTOS 2009
ANTALYA
Sevgili günlük,
Yola yarın akşamüstü çıkıyoruz. Bugün de çok
yorucu bir gündü. Cansu ablam da çok üzülüyor
ben gidiyorum diye. Yavruları da göremedim.
Henüz çıkmadılar. Ama yuva sapasağlam yerinde
duruyor. Bavullarımız hazır. Anneanneme ve
babaanneme hediyeler aldım şehir merkezinden.
Eniştem
bizi
gezmeye
götürdü.
Bakalım
beğenecekler mi? Okulun açıl masına da az kaldı.
Yeni bir kitaba başlayacağım akşam. Yolda da
okurum diye düşünüyorum. Teyzem gene karpuz
kesmiş. Karpuzumu yiyip denize gireceğim. Sonra
görüşürüz."
***
ANTALYA
Sevgili günlük,
Evimize iki gün sonra dönüyoruz. O kadar karardım
ki güneşte, anneannem ve babaannem beni
görünce tanıyamayabilirler. Kampa bir daha
gitmeme izin vermedi annemler. Sanırım ablalarımı
ve ağabeylerimi rahatsız ederim diye düşündüler.
Yuva hâlâ sapasağlam duruyor. Yavrular hâlâ
içinde. Acaba ne zaman çıkacaklar? O kadar merak
ediyorum ki. Cansu Ablama bir resim yaptım. Onu
çizdim. Umarım beğenir. O da bana her seferinde
değişik hediyeler getiriyor.
Dokuz tane kitap okudum bu koşuştur ma içinde.
Bir tanesini Görkem Ağabey hediye etti bana. Kitap
okumayı sevdiğimi söylemiştim onlara. Teyzem biz
gideceğiz diye çok üzülüyor ama ne yapalım tatil
bitmek üzer e, okullar açılacak. Ne güzel yeni
kitaplar, yeni defterler. Gerçi bu sene defter almam
herhalde. Geçen seneden defterimde sayfalar
kalmıştı. Bu yaz anladım ki doğa, ağaçlar havyanlar
bizim için çok önemli. O yüzden savurganlık yapıp
yeni defter almamalıyım. Hem paramız cebimizde
kalır hem de ağaçlar için bir katkı sağlamış olurum.
Şimdi annem eşyalarımı toplamam için beni
çağırıyor. Gitmeliyim. Yarın son gün. Görüşürüz
Sabah olmuştu. Umut her zamanki gibi yüzünü
yıkar yıkamaz yuvaya koştu. O da ne! Yuva
dağılmıştı! Kumun üstü sanki tırmıkla çizmişiz gibi
uzun uzun çizgilerle doluydu. ‘Olamaz! Son gün bu
olmamalıydı! ’ dedi üzülerek Umut. O sırada fark
etti ki bir yavru yuvadan çıkmaya çalışıyor. Evet!
Yuva kendi kendine dağıl mıştı ve o uzun çizgiler de
yavruların denize giden yol da bıraktığı izlerdi!
Koşarak annesine ve teyzesine haber verdi. Hepsi
dikkatlice izledi yavruların çıkışını. Tam o an Cansu
Abla ve ekibini gördü Umut. Hemen seslendi
‘Koşun yavrular çıkıyor.’ Ekip hemen geldi. Onlar da
yavruların denize ulaşmasını meraklı gözlerle
izlediler. Yavrular güneşte kurumasın diye elleriyle
yavrulara gölge yaptılar. Dalga kimisini geri atıyor,
minik yavru deniz kaplumbağası dalgalarla
boğuşuyordu.
"Neden yardım etmiyoruz ona Cansu Abla?" dedi
Umut.
"Eğer biz şimdi yardım edersek hiç güçlenemez
Umut, kendi başının çaresine bakmalı. O yüzden
ellemiyoruz biz de" dedi Cansu Abla gülümseyerek.
Bir yavru tam denize ulaşıyordu ki bir yengeç
yavruyu tuttuğu gibi yuvasına çekti. Bunu gören
26
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Umut hemen koştu ve yavru deniz kaplumbağasını
kurtardı. Eline aldı, sevdi. Daha gözleri bile doğru
düzgün açılmamıştı yavrunun. Gözeleri kum
doluydu. Paletleriyle yüzme hareketi yapıyor ve
Umut’un elinden kurtulmaya çalışıyordu. Umut
yavru deniz kaplumbağasını yavaşça yere bıraktı ve
uçsuz bucaksız denizde yol almasını izledi. "Yolun
açık olsun benim canım deniz kaplumbağam."
Kaplumbağa uzaklaştı ve gözden kayboldu...
***
kaplumbağası resimlerine baktıkça her sabah
gülümsüyor. İçi umut doluyor.
DÜNYADAN
ALASKA BALIĞI BESİNLERİ TAKİP
EDEREK İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM
SAĞLIYOR
3 AĞUSTOS 2009
ANTALYA
Yazan: West Coast Bölgesi, NOAA Balıkçılık
Çeviren: Dilay Doğru
Sevgili günlük,
Otobüsteyiz şu anda. Bu sefer biletleri unutmadık.
Aklım hâlâ kaplumbağalarda. İşleri o kadar zor ki.
Bir de biz insanlar onların işlerini zorlaştırıyoruz.
Denizi, sahili kirletiyoruz. Denize en uygunsuz
zamanlarda balık ağları atıyoruz metr elerce. Ya da
işaret çubuklarını sırf eğlence olsun diye
çıkartıyoruz yuvalardan. Cansu Abla , Görkem
Ağabey ve diğer kamp ekibimden o kadar güzel
şeyler öğrendim ki. Onları çok özleyeceğim. Şimdi
çok uykum geldi. Evimize varınca devam ederim
sana yazmaya."
Galatasaray Üniversitesi/ Fen Edebiyat Fakültesi/
Karşılaştırmalı Dilbilim ve Uygulamalı Yabancı
Diller Bölümü/ Lisans Öğrencisi
Özet: Bütün türler iklim değişikliğinden etkilenecek
diye bir şey yoktur. Yeni bir araştırma gösteriyor ki
Güney Alaska'da yaygın bulunan Dolly Varden türü,
yumurtlama evreleri iklime göre değişse bile besin
bulabilmek için göç ediyorlar.
İmza: Kaplumbağaların umudu Umut.
***
Okullar açıldığında öğretmeninin düzenlediği
kompozisyon yarışmasını Umut kazandı. Öğretmeni
ona bir kitap seti almıştı yarışmanın ödülü olarak.
Ayrıca kaplumbağalarla ilgili yazdığı kompozisyonu
bir başka yarışmaya daha göndereceğini söyledi.
Umut sadece bu kompozisyon yarışmasını
kazanmadı aslında. Bir sürü yavru kazandı, bir sürü
arkadaş, ağabey ve abla. Ve doğanın sevgisini
kazandı Umut. Kaplumbağaların umudu oldu.
Minicik yavruların denize ulaşmasını sağlayarak
sevgilerin en güzelinden biri olan havyan sevgisini
kazandı kalbinin derinliklerinde. Şimdi düşünüyor
Umut, acaba yavrular sağ salim, ağlara takılmadan,
büyük balıklar tarafından yenmeden ulaşabildi mi
derin denizlere diye... Ve çizip duvarına astığı deniz
Fotoğraf: Jonny Armstrong- Dolly Varden
Türlerin iklim değişikliklerine uyumluluğu onların
besinlerini ve çevrelerini bu değişikliğe nasıl adapte
etmelerine bağlıdır, mesela beslendikleri bitkilere
göre. Avcı ve av arasındaki yanlış zamanlama bazı
türlerin besine ulaşmasına engel olmaktadır. Ancak
Freshwater Biology'de yayınlanan bir araştırmaya
göre
Dolly Varden gibi değişikliklere ayak
uydurabilen bazı türler iklim değişikliğine ayak
uydurabiliyorlar.
27
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Çevresel işaretleri göz ardı etmek bu yırtıcı
avcılara yardımda bulunabilir
Dolly Varden'ın sırrı da bu gibi gözüküyor. Dolly göç
yolunu su sıcaklığı, akıntı gibi çevresel etkenlerden
değil de direk beslenme kaynağı olan somon
yumurtasına
odaklanarak
çizi yor.
Güney Alaska'daki Ulusal Park Hizmetleri
Gözetleme Programı başyazarı Chris Sergeant;
''Artan sıcaklığa ve deği şen somon göçlerine
rağmen Dolly yemeğini takip ederek iyi bir iş
çıkarıyor. En üst seviyede çeşitlilikle başa çıkabilen
türler, ilerde de iklimsel değişikliklere en çabuk
uyum sağlayabilecek türler olacak diyor.
Araştıma, Alaska Fairbanks Üniversitesi ve Alaska
Balıkçılık Departmanı işbirliğiyle desteklenen NOAA
Balıkçılık tarafından 1980'den bu yana korunan
Auke Cr eek'te bir setten alınan zengin içerikli
dataya dayanıyor. 1997 yılından 2006 yılına kadar
ekipler balık göç zamanlarının alışılmamış
resimlerini insanlığa kazandırarak Dolly Varden'ın
okyanustan göçünü, seti geçip Auke Cr eek'e
girmesini inceledi.
''Şimdiye kadar bu kayıtları tutan insanlara çok şey
borçluyuz'' diye belirten Northwest Balıkçılık Bilim
Merkezi'nden Eric Ward. ''Bu türlerin iklim
değişikliklerine nasıl tepki verdiklerini anlamak için
bulunmaz bir kaftan'' diye ekledi.
Dolly Varden enerjisinin çoğunu her yıl insanlar için
de yararlı olan yağ asidi bakımından zengin, yazın
bolca bulunan somon yumurtasını tıka basa
yemekle sağlıyor. Herhangi bir somon türünün
yumurtası 2-6 hafta gibi bir zaman zarfı içinde
çokça bulunabiliyor. Dolly'nin bu yıllık yumurta
bolluğundan en iyi şekilde yararlanabilmek için
somon göçlerini yakından takip
etmesi
gerekiyor.
Yemek
bulmak
için
somona
bağlı
kalmak
Somon göçlerinin küresel ısınmaya göre değiştiği
de bir gerçek. Alaksa Üniversitesi ve NOAA
Balıkçılığın Güney Alaska'daki Balık Bilim Merkezi
tarafından yapılan bir araştırma gösteriyor ki
pembe ve coho somonları yumurtlama yerlerine
normalden 10-17 gün önce gidiyorken kızıl somon
balığı 8 gün önce gidiyor.
Somon balıklarına yetişmekten vaz geç mek yerine,
Auke Cr eek'teki Dolly Varden yıllık göçlerini
okyanustan tatlı sulara yönelterek somon balığına
bağlı kalmayı başarabiliyor. Wyoming Üniversitesi
ve NO AA Balıkçılık Kuzey Balık Bilim Merkezi ortak
yazarlarına göre bu yönelim onların yumurtalara
ulaşımını sağlıyor.
Araştırmacılar yeni çalışmalarında bu setlerden
alınan datalarla somon göçleriyle Dolly Varden
arasındaki ilişkiyi yıldan yıla inceliyorlar. Dolly
Varden'ın göç zamanlamasının, hayvan göçlerini
yönlendirdiği düşünülen sıcaklık ve yağıştansa daha
çok somonların varlığına ve göç zamanlarına göre
belirlendiğini buldular.
Kısaca, Dolly Varden yapacağı göçü sıcaklık ya da
iklim değişikliği gibi çevresel faktörler yerine
yemeğini takip ederek ayarlıyor. Eğer böyle
olmasaydı somonların yumurtalarını bıraktıkları
zaman değil de başka bir zaman göç etmiş olup aç
kalacaklardı.
Araştırmacılar, diğer somon avcılarının göç
zamanlarını Dolly kadar etkili ayarlayabildiklerinin
kesin olmadığı konusuna dikkat çekti. Ancak
Dolly'nin yeteneği bize en azından ekolojistlerin
tahmin ettiğinden daha çok türün göç zamanlarını
ayarlayarak iklime bağlı değişikliklere ayak
uydurabileceğini gösteri yor.
Haberin Kaynağı:
http://www.sciencedaily.com/releases/2014/12/
141220234335.htm
Araştırmacılar balık göç dat alarının kayıtlarına
güveniyor
28
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
KAPLUMBAĞALAR İÇİN BEKLEYİŞ
Yazan: Sandun Jayawardana
Çeviren: Pelin İlhan
Ege Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Sinirbilim Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
Çevreciler devlet otoritelerine, yuvalama alanları
Sri Lanka’da bulunan ve türleri tehlike al tında olan
çeşitli deniz kaplumbağalarını korumak amacıyla
acilen önlem alınması için çağrıda bulundu.
Çevrecilerden Pubudu Weerarathna’ya göre, bu
kaplumbağalar için temel tehdit insan aktivitelerine
bağlı habitat kaybı. Bu durumu Weerarathna şu
şekilde açıkladı; “ Örneğin, sahillere yapılan kaya
dolgusu yumurta bırakmak için kıyıya gelen deniz
kaplumbağalarını engelliyor. Ayrıca kıyı iyi
ışıklandırıldıysa da gelmiyorlar. Yani, eğer bir otel
sahile çok yakın yerleşim gösteriyorsa ve ışığı
doğrudan sahile geliyorsa, ışık rahatsız ettiği için
deniz kaplumbağaları kıyıya gelmiyor. “
Deniz kaplumbağalarının yuvalama için kullandığı
kıyılarda insanlar kaplumbağaların yumurtalarını
çalıyor ve satıyorlar. Ayrıca bu bölgelerde etleri için
katledildikleri de rapor edilmiş.
Beş deniz kaplumbağası türü Sri Lanka sahillerini
yuvalama alanları olarak kullanıyor. Bu türler; adi
deniz kaplumbağası (Caretta caretta),
yeşil
kaplumbağa (Chelonia mydas), şahin gagalı
kaplumbağa (Eretmochelys imbricata), Olive Ridley
Turtle (Lepidochelys olivacea) (tropikal ve
subtropikal alanlarda bulunan bir çeşit kaplumbağa
türü) ve deri sırtlı deniz kaplumbağası
(Dermochelys co riacea). Bu deniz kaplumbağaları
yumurtlamak için ülkeni n güney ve batı
kıyılarındaki özel bölgelere geliyorlar. Dolayısıyla,
deniz
kaplumbağaları
Kosgoda,
Rekawa,
Ussangoda,
Kalametiya,
Yala-Pathanangala,
Bundala’nın güneyinde ve Panama ve Sampur’un
batısına ilerleyen sahil boyunu kullanıyorlar. Ayrıca,
deniz kağlumbağaları beslenme alanlarınca zengin
olan Kanakkuliya’nın kapalı Mannar Körfezi’ nde de
görüldüler.
Deniz kaplumbağaları akciğer solunumu yapan
canlılardır ve bu nedenle nefes almak için periyodik
olarak su yüzüne çıkmaları gerekir. Bununla birlikte
Weerarathna deniz dışında, trol tekneleri ve balık
ağları tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını, bir kez
ağa dolandıklarında su yüzüne çıkamadıklarını ve
nefes alamadıklarından dolayı veya kaçmaya
çalışırken devamlı yaralandıklarından dolayı
öldüklerini belirtiyor.
Yaban Hayatı Koruma Bölümü (DWC), Ussangoda
ve Panama’yayla birlikte Yala ve Bundala gibi doğal
parkları izlemekle ilgileniyor.
Rekawa deniz
kaplumbağaları koruma alanlarından biri ve DWC
buranın da izlenmesinden sorumlu.
“Fakat,
Kosgoda’dan Induruwa’ya uzanan alanlar yasal
olarak korunan alanlar
değil,” dedi.
Weearathna.
29
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
Sri Lanka’nın Çevre Örgütleri Federasyonu (FEO),
gelecek yıl 20-25 Ocak’ta düzenlenmesi planlanan
ve büyük rağbet gören“ Altman Festivali ” ne ilişkin
kaygılarını
dile getirirken, Rekawa, Deniz
Kaplumbağaları Koruma Alanı olması nedeniyle
son zamanlarda araştırma altına alındı. Son der ece
kırılgan olan bu çevreye zarar veren festival için
FEO şu sıralar Sri Lanka’daki otoritelerle, DWC’yle
ve ayrıca festival organizatörleriyle festival yerinin
ülkedeki bir başka alana alınması için görüşmelere
başladı.
Bu sırada, Sri Lanka Ulusal Biyoçeşitlilik Koruma ve
Araştırma Dairesi’nden Supun Lahiru Praka sh,
Kalido sahilinde deniz kaplumbağalarının avlaması
ve yumurtalarının çalınması ile ilgili bir grup
organize ettiklerini belirtti.
Aralık ayından bu yana çeşitli aylarda deniz
kaplumbağalarının yumurta bırakmak için bu
sahilde bulunduklarını
açıkladı.
merkezlerin etrafında bilinçlendirme çalışmaları
yaptık”dedi.
Yaban Hayatı Koruma Bölümü Genel Müdürü H.D.
Rathnayaka ile temas kurulduğunda, DWC’nin ne
şekilde olursa olsun yumurtaları çalanlar ve etleri
için hayvanları katledenlerle ilgili güçlü önlemler
alması gerektiğini vurguladı. Bu süreçle yakından
ilgilenilecek ve devam edec ek taki suçlular
yakalanana kadar. DWC şu an ülkenin güney
bölgelerinde yerleşim gösteren çeşitli deniz
kaplumbağası çiftlikleri ve kuluçkahaneleri üzerine
yoğunlaşmış durumda.
“Biz henüz yasal olarak bu çiftlikler ve
kuluçkahaneler üzerine herhangi bir müdahale
yapamıyoruz çünkü buralar pek çok insan için
geçim kaynağı. Ancak, tüm bu yerleri
denetleyebilmek için buralar hakkında detaylı bilgi
ediniyoruz,” şeklinde konu hakkında ayrıntılı bilgi
verdi. DWC müdürü bölümün bu rolü
üstlenebilmesi için bir enstitü kurulmasını
Prakash “Bu alanda hiçbir DWC ofisi yok. Bu
nedenle, sahilde bu gibi eylemleri engelleyecek her
umduğunu da ekledi.
hangi biri bulunmuyor.” şeklinde bir açıklama yaptı.
Rathnayake DWC’nin deniz kaplumbağası çiftlikleri
ve kuluçkahaneleri için bir takım koşul ve önerileri
düzenleme
sürecinde
olduklarını
söyledi.
“Kesinlikle bu önerilere uymak ve şartlara bağlı
kalmak
zorunda
olacaklar.
Eğer
bunu
sağlamazlarsa, kayıtları silinecek ve işletme
sahipleri yasal işlemle karşı karşıya kalacaklar”
İlgili yetkililerin olmamasından yakınan Prakash,
bölge sakinleri ve çevrecilere bu gruplara engel
olmaları için çağrıda bulundu. Bölgeye hakim olan
yağmurlu hava koşullarının deniz kaplumbağaları
lehine çalıştığını söyledi. “İnsanlar şiddetli
yağmurda deniz kaplumbağalarını beklemeyi
sevmezler,” diyerek
espri
dedi.
yaptı.
Prakash’a göre, bağlı olduğu organizasyonun
DWC’nin de içinde olduğu otoritelerle, Kuzey
Kalutara ve Güney Kalutara polis istas yonlarıyla ve
aynı şekilde Kalutara Belediye Meclisi’yle irtibata
geçerek acilen deniz kaplumbağalarının avlanması
ve yumur talarının çalınmasını önleyici tedbirler
alması
gerektiğini
belirtti.
Organizasyon
temsilcilerinin daha önce Kalutara Belediye Başkanı
ile bir toplantı düzenlediklerini söyledi.
“Ayrıca, deniz kaplumbağalarının önemi ve
insanların bu konuda nasıl yardımcı olabilecekleri
konusunda klise ve tapınak gibi çeşitli dini
DWC’nin personal yetersizliğinden dolayı bütün kıyı
bölgelerini gözlemlemekte yetersiz kalacaklarını
vurguladı. Ancak, DWC’nin bu illegal aktiviteleri ve
habitat yıkımını uzun vadede durdurmak için deniz
kaplumbağası koruma alanında çalışan yerel
topluluklardan neler beklediklerini söyledi. “Bunu
bir iş kolu haline getirmek yerine insanlardan daha
çok koruma ve eğitim anlamında çalışmalar
yapmalarını istiyoruz,” dedi.
DWC’nin bu çiftlikler ve kuluçkahaneleri ne zaman
denetlemeye başlayacaklarını sorguladığımızda,
Rathnayake tartışılan bir takım şartlar ve önerileri
düzenleyip kaleme aldıklarını söyledi. “Ben bu
30
AKD Aylık Bülteni
süreci çok yakın zamanda yerine getirebileceğimize
inanıyorum” dedi.
Haberin Kaynağı:
http://www.nation.lk/edition/fine/item/3613 2waiting-for-the-turtles.html
SIVI DEĞERLER
Yazan: IUCN
Çeviren: Özlem Katısöz
Akdeniz Koruma Derneği (AKD) Gönüllüsü
IUCN Patronu Sylvia Earle, efsanevi sualtı kâşifi ve
okyanus büyükelçisi ile röportaj. O okyanusları
korumak bir seçim değil zorun luluktur diyor sağlığım ız
ve
refahımız
buna
bağlı.
Beş ülkenin zengin biyolojik çeşitliliğiyle bilinen
Orta-Atlantik Okyanusu'nun büyük bir uzantısı olan
Sargasso Denizi'ni korumak için yürüttüğü bu yılki
Hamilton Bildirgesi okyanus korunmasında bir
dönüm noktası oldu. Peki bu somut bir adım olacak
mı?
Bu bildirim çığır açan bir hükümdü. İlk kez eşsiz bir
deniz hayatı barınağının korunmas ı için uluslararası
bir ittifak kurulmuş oldu. Bağlayıcılığı olmayan bir
politik beyan olmasına rağmen, Sargasso Denizi’nin
korunmasına yönelik gönüllü bir işbirliğini teşvik
Sayı:8, Şubat 2015
Bence %10'un gerçekliği tartışılmaz, ve aslında %20
ben de dahil bir çok kişinin destekleyeceği bir
rakam. Bu rakam, okyanusların sağlık ve
dayanıklılığını güvence altına alabilecek ve
hayatlarımızın bağlı olduğu nefes alma gibi değer
biçilemeyec ek şeyleri korumak için gerekli en
düşük miktar.
Atmosferdeki oksijenin yarısından fazlası deniz
faunası tarafından oluşturulur ve bu 'işin' yapıldığı
okyanusların %60'ı açık denizlerdir. “Okyanusları
korumalı mıyız, yoksa korumamalı mıyız?” diye
düşünmek bir seçenek değildir, konu bizim
okyanusun sağladığı yaşam destek fonksiyonlarını
koruyacak tedbirleri ne kadar hızlı alıp
alamayacağımızdır.
Dünya'da devam eden birçok çalışma var;
Antarktika'nın Ross Denizi de bunların odak
noktalarından biri. Ross Denizi, araştırma balıkçılığı
diye adlandırılan ancak gerçekte Patagonian
Toothfish'in, Chilean Sea Bass olarak çok uluslu
ticareti olan bu büyük ölçekli balıkçılık nedeniyle
tehlike altında.
Büyük Adımlar
Pasifik Adası ulusları 'sıvı değerler'inin önemini
kavramakta büyük adımlar atıyorlar. Özel Ekonomi
Bölgeleri. Bu yılın başlarında Palau, Özel Ekonomik
Bölgesi içinde ticari balıkçılığı sonlandırmak için
büyük işlere imza attı. Bu okyanus bölgesi için en
büyük tehdit, ton balığı için yapılan kıyı balıkçılığını
da içeren ticari balıkçılık.
edici nitelikteydi.
Bu bildirim ayrıca ülkelerin açık denizleri korumaya
ve aşırı avlanmaya açık yerleri, derin deniz
madenlerini ve diğer maden etkinliklerine açık
yerleri sınırlamaya istekli oldu-ğunu göstererek bir
öncü haline geldi.
Bu hükümler okyanusların %10'unu korumayı
hedefleyen 2020 Evrensel Amaç'ı başarmak için bir
basamak. Bunun gerçekçi olduğunu düşünüyor
musunuz? Harekete geç mek için öncelikler ne?
Palau devlet başkanı, öncelikli gelir kaynağı turizm
olan ülke için canlı balıkların; balıkların yabancı
filolara satılmasından elde edilen düşük gelirden
çok daha değerli olduğunu kabul etti. Palau,
köpekbalığı avcılığını aynı nedenle daha önceden
yasaklamıştı. Köpekbalıkları için, özellikle de
yüzgeçleri için, market var ancak insanlar Palau'ya
onları görmek ve onlarla yüzmek için gidiyorlar.
Okyanusları anlamaya başlıyoruz; sadece nasıl
işlediklerini değil, deniz hayatının değerini de ve
sadece satılabilir olduklarından değil, aynı zamanda
31
AKD Aylık Bülteni
bizi
hayatta
tutan
Sayı:8, Şubat 2015
sistemdeki
rolleri
için.
Küçük bir ada devleti olan Kiribati, Uluslararası
Koruma Örgütü ve diğer örgütlerle birlikte diğer
ülkelerin Kiribati sularında balıkçılık yapması için
verilen lisanslardan elde edilen gelirlerinden vaz
geçmesini sağlayacak bir fon oluşturmaya çalışıyor
ve bu da koruma alanlarının genişletilmesinde çok
büyük ölçüde işliyor. Benzer şekilde Cook
Adaları’nın başbakanı da iki yıl önce adaların en az
yarısının (yaklaşık bir milyon kilometrekare)
balıkçılıktan korunacağını bildirmişti.
Artan Farkındalık
Sağlıklı bir okyanusun ekonomi, sağlık ve güvenlik
için önemi hükümetin ve sanayinin en üst
seviyelerinden genel halka kadar herkesçe
anlaşılmaya başlandı.
Sydney'deki kongre için umudum onun daha da
büyük işlere ilham vermesidir. Konuşmayı iyi
biliyoruz fakat sonuç alacaksak konuşmalıyız. Bazı
sonuçlar alındı; mesela Durban'da yapılan son
Dünya Parklar Kongresi okyanuslar hususunda son
derece önemliydi.
İlk defa okyanuslara odaklanmamız gerektiği ve
dünyanın yarısının ulusal yargının erişimi dışında
olduğu belirtildi. Tam bir okyanus idaresinin
başarılı olabilmesi için uluslararası bir dikkat ve
işbirliği gerekiyor.
Açık deniz yönetimindeki süreç hızlanıyor ancak
halen orada bir 'vahşi batı' var. Bazı kapsayıcı
yasalar ve politikalar var, ancak ulusların ve
sanayilerin açık denizlerdeki ticari is tismarını
engellemek için yetersizler.
Sınırları Bilmek
Tarih boyunca insanlar doğadan yararlandı, sınırları
hiç anlamadık. Okyanus başarısız ol mak için fazla
büyük göründü. Okyanusun hem yüzeyinde hem de
altında değişikliklerin olduğuna tanık oldum. Artık
geçmişte yaptığımız gibi bir kullanım savunulabilir
değil ve biz hala okyanustan hep bize hizmet ettiği
gibi hizmet etmesini bekliyoruz.
Fotoğraf: Kip Evans- Mavi Görev
Geçen yıl Uluslararası Deniz Koruma Alanları
Konferansı’nda IUCN ve Mission Blue, dünyanın her
yerinden gelen bilim insanlarının desteğiyle 50
'umut noktası' bildirdi. Bu alanlar okyanus sağlığı
için çok önemli olan özel alanlardı. Bu alanların
güncellenmiş
bir
haritası
Dünya
Parklar
Kongresi’nde sunulacak. Eğer insanlar yardım
etmek için ne yapabileceklerini bilmek istiyorlarsa,
kendileri için önem arz eden yerlere bakmalı ve
umut noktaları belirlemelidirler.
IUCN Dünya Parklar Kongresi okyanus korunması
konusunda ne başar acak, ne umuyorsunuz?
Sydney Kongr esi’nde okyanusların gezegene
hükmettiğini anlatmak için ciddi bir çaba
harcanmalı. Okyanuslar dünyadaki yaşamın
çoğunun bulunduğu yerler ve bizim okya nuslara
yaptığımız tüm doğal sis temleri etkiliyor. Bu
bağlantıları görmek için yetkin değildik ama şimdi
görmek ve beliren yeni kanıtlara bakmak için
mükemmel bir zaman; mesela oksijenimizin
%20sini üreten minik bakteriler olan mi kropların
(microbe) rollerine.
Sonunda bilim insanlarının yavaşça anladıklarına
yetişiyoruz hayatlarımızın nasıl da hiç bitmeyen
olarak gördüğümüz ve ne yaparsak yapalım bizi bir
şekilde
desteklemeye
devam
edeceğini
düşündüğümüz bu yaşam ağına bağlı olduğunu.
Haberin Kaynağı:
http://www.iucn. org/knowledge/focus/supportin
32
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
g_human_life/?17099/Liquid-assets
KİTAP
DERİNLERİN SIRRI
Yazan: Mahmut Suner
Derinlerin Sırrı, benim dokuzuncu sualtı kitabım. Bu
kitap 3 kitap projesinin ilki. Diğer kitaplarımı da
inceleyecek olursanız, genelde hepsinde Türkiye
suları altında ki yaşamı konu alınır. Kitap
denizlerimiz, Göllerimiz ve diğer su kaynaklarımızın
altında bilmediğimiz zenginlikleri gözler önüne
seriyor. Kaçkarların tepesinde buz gölüne dalarken,
Karadeniz de Nazi denizaltısı, Eskişehir civarında
saklı kent, nesli tükenmekte olan canlılar ve
rengârenk bir dünya. Birbirinden farklı ve İlginç
konular yer almakta. Dalışa yabancı birine bunların
hepsi bizim denizlerimizde miymiş dedirtiyor. Bu
konular sadece suların altındaki zenginliklerimizin
minik bir bölümü.
Fotoğraf. Derinlerin Sırrı- Homoaquatics
Chartage adlı yolcu gemisine dalıyorlar. Benimle
birlikte 13 yazar ve 14 fotoğrafçının yer aldığı bu
yapıtta özlenen birlikteliği de sağlayıp bu kitabı
yayımladığım için de çok gurur duyuyorum.
Kitaba www.sunerdiving.com adresinden
ulaşabilirsinz.
 Akdeniz Koruma Derneği (AKD) üyelerine 25 TL
ye satılmaktadır.
Fotoğraf: Derinlerin Sırrı- Derinlerin efendileri Mavi Köpekbalığı
Bu kapsamda bir kitabı bir kişinin yazması uzun
yıllar alacağı gibi, kitap içinde yer alan konular farklı
uzmanlıklar gerektiriyor. Arkeolog sualtında kazı
yaparken, araştırma denizaltısı pilotu antik
kalıntıları nasıl bulduklarını anlatıyor, bir başka
dalgıç grubu 85 metrede yatan Ege’nin Titanik
olarak adlandırılan
Yazar Hakkında
1948 yılında İstanbul’da doğdu. Çocukluk yıllarında
dalış serüveni Marmara Denizi'nin zengin sularında
başlamış İngiltere’de eğitimini takiben vatani
görevini Çubuklu Dalgıç okulu ve Belçika Nato
Mons karargahında tamamlamıştır..
1700’lü yıllarda Karayip’’lerde batmış İspanyol
hazine kalyonları araştırmalarına hazine avcısı Jack
Haskins ve sualtı arkeoloğu D.Matthewson ile
katılmış olup kanada göller bölgesi Georgian
33
AKD Aylık Bülteni
Sayı:8, Şubat 2015
körfezinde Tober mory batık araştırmaları ve buz
dalışları yapmıştır.
Ege ve Akdeniz' in mistik derinliklerinde Nautical
archaelogy (INA) üyeleri, George Bass ve D.Frey’le
sualtı arkeolojisi kazılarında bulunmuştur. Yerli ve
yabancı dergilerde yazıları yayınlanmış editörlük
yapmıştır. Suner ülkemizin nadide kulüplerinden
Aktif balıkadamlar kulübünün kurucu üyesidir.
Sualtı Federasyon’da çeşitli görevlerde bulunan
Suner, 2014 yılında, TSSF tarafından Basında Sualtı
özel ödülünü almıştır.
Yeni Kitabı, Derinlerin Sırrı dışında yazarın
yayınlanmış sekiz kitabı bulunmaktadır. Şu anda
Çanakkale 100. Yıl Son dalış projesi üzerine
çalışmaktadır. Bugüne kadar hoyratça kullandığımız
denizlerimizin kurtarılması için çalışmalarına devam
etmektedir.
FALKLAND ADALARI’NDA BİR TÜRK
Yazan: Doç Dr. Bahadır Önsoy
Muğla Sıtkı Koçm an Üniversitesi Su Ürünleri
Mühendisliği/ Su Ürünleri Fakültesi/Temel
Bilimler Bölüm Başkanı
Fotoğraf: Derinlerin Sırrı- Carolyn
Türkiye’de ilk dalış okulu olan Triton Dalış okulunu,
1983’de Bodrum’da hayata geçiren Suner sualtı
turizminin de öncülerindendir. 1915 Çanakkale
savaşlarını ve bu savaşta batan gemileri konu alan
belgeseli Derinlerde Unutulan Savaş TRT 1 de
yayınlanmış olup İngi lizce sürümü dış ülkelere
satılmıştır.
2005 yılında henüz 28 yaşındayken, Güney
Atlantik’te bulunan ve ülkemize kuş uçuşu 17.000
km mesafedeki Falkland Adaları’na gitme ve orada
iki yıl kalma şansım oldu. Falkland Adaları
Hükümeti, Balıkçılık Bölümü’nde Bilimsel Balıkçılık
Gözlemcisi olarak 2005 - 2007 yılları arasında
çalıştım. Falkland ahalisinin söylediğine göre orada
bulunan (çalışıp bir müddet ikamet eden ve
nüfusunda sayılan) ilk Türk benmişim. Halen
bildiğim kadarıyla da bu alanda tek olma unvanını
elimde bulunduruyorum. Bundan gurur duysam da
üzerime bir vazife yüklediğini düşündüğümden bu
kitabı yazma ihtiyacı hissettim. Oradayken
edindiğim tecrübelerimi, satın aldığım, ülke
34
AKD Aylık Bülteni
hakkında genel bilgiler içeren kitapları, çeşitli
broşürleri, bizzat çekmiş olduğum ve bazı
dostlarımdan ödünç aldığım fotoğraf ve videoları
harmanlayarak bu kitabı oluşturdum. İşim ger eği
zamanımın büyük bir kısmı denizde geçtiğinden
(yaklaşık 350 gün) karasal fotoğraflarımın sayısı
daha azdır. Umarım bu kitabı okumaktan ve
fotoğrafları seyretmekten keyif alırsınız.
Sayı:8, Şubat 2015
“İnsanımızda kitap yazma alışkanlığı yok”
eleştirisini yapmayı tercih ediyorum. Özellikle
güncel bilimsel konularda, Türkler tarafından
yazılmış neredeyse hiç kitap yok. Kitapçılarda
bulabildiklerimiz ya yabancı dilde ya da tercüme
edilmiş
kitaplardan ibaret.
Bu
eksikliğin
giderilmesinde gelişen teknolojinin yazarlarımızı
arttırmasını ve ülkemizde özellikle bilimsel
konularda daha çok kitap yazılmasını diliyorum.
Fotoğraf: Daniel Fowler- Bahadır Önsoy ve Penguenler
Gelişen teknoloji sayesinde artık kitaplarımızı,
dergilerimizi ve benzeri yayınları, kitaplardan çok
daha
hafif
ve
kullanışlı
tabletlerimizde
okuyabiliyoruz. Bu teknolojik gelişim çok genç
olmasına karşılık çok da hızlı bir ilerleme
kaydetmekte. Bu, bilim, sanat ve kültürün gelişmesi
ve hızlıca yol almasında insanlık için oldukça önemli
bir adımdır. Ancak, ileri görüşlü insanla r tarafından
geliştirilen teknolojilere, toplumun geri kalanı (yani
çok büyük bir kısmı) uyum sağlamakta güçlük
çekebiliyor. Her ne kadar bazı dergi ve yayınları
tabletlerimizde okuyabilsek de özellikle kitap
konusunda dünyayı geriden takip ediyoruz. Aslında
bu durum basılı yayınlar için de geçerli. Bunun arz
talep ilişkisine bağlı olarak ülkemizde geri kaldığını
söyleyebilirsiniz
ama
ben,
her
zamanki
“İnsanımızda kitap okuma alışkanlığı yok” şikayetini
dile getirmek yerine, farklı bir yaklaşımla
“Yayınlama hızı ve kolaylığı açısından, aynı
zamanda teknolojiyi d e etkin bir şekilde kullanma
isteğimden dolayı kitabımı bir e-kitap olarak
yayınladım. Ancak, ülkemiz politikala rı ve yayıncı
kuruluşla olan anlaşmala rın getirdiği kısıtla r
sebebiyle
kitabım,
Tü rkiye’deki
e-kitap
mağazalarından henüz indirilememektedir. Kitabı
edinmek isterseniz [email protected] adresine
“Kitap isteği” konu başlıklı bir mail göndermeniz
yeterlidir. “
35

Benzer belgeler