Konya Çocuk 9 - Medeniyet Okulu
Transkript
Konya Çocuk 9 - Medeniyet Okulu
~ KONYA IOYOK$EHIR lllLIDIYUI "'ıd; ,..., MEDENiYET OKULU Konya Çocuk Dergisi Yıl:3 Sahibi Konya Büyükşehir Belediyesi adına Tahir AKYÜREK Genel Koordinatör Mücahit Sami KÜÇÜKTIGLI Yazı İşleri Müdürü Muhammet Ali ORAK Editörler Mehmet Akif SARI KAYA Vural KAYA Kapak Ahmet DEMİR Sayı:9 Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları/ Süreli Yayınlar Medeniyet Okulu Serisi: 12 İLETİŞİM Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Mevlana Kültür Merkezi Karatay/ KONYA Tel: 0332 352 8111 e-posta: [email protected] ISSN 2147 - 2084 BASKI İmza Matbacılık Fevzi Çakmak Mah. 10448. Sk. No:14 Karatay/KONYA - Tel: O 332 342 08 68 www.imzaofset.com MART,2015 KONYA Yayın Türü: Yerel - Süreli Dergide kullanılan yazı, fotoğraf, grafik, resim ve illüstasyonların sorumluluğu eser sahibine aittir ve her hakkı saklıdır. İzinsiz çoğaltılamaz ve kullanılamaz. / - -------- - - - - - - -------- / I I 1 1. Uçurtmalarımızı nasıl bir şekilde uçurma mızı istemektedir yazar burada? 2. Umudu kaybetmenin nasıl bir şey olduğu anlatılmaktadır? 3. Yazar burada hangi güzel atasözümüzü dile getirmiştir? 4. Yazara göre savaşları ne ile ve nasıl yeneceğiz sizce? Tartışınız? \ ' Dede, dedeciğim/ Sana sormak isÇediğimiz bir soru var yine. --~- Yok, Mehmeç dede/ unuçmadan söyleyelim hemen. k~a k~a geldik unuçmayalım diye. / .. 7 Biz bahçedeydik az önce. Bizim apartmanda oçuran Musçafa amca var ya, işçe o yanımızdan geçiyordu. • Sonra dönüp bize, ''Sizin gibi çocukları görünce gelecek günler için umuçlanıyorum . '' dedi ve giÇÇi. • - aramızda düşündük, taşındık Kendi iyi bir şey söylediğine karar ve Çocuklar haklısınız. Mustafa amcanız . iyi bir şey söylemiş. Sız 0 sırada ne yaptığınızı anlatın da niye söylediğini de anlayalım hep beraber. E:vet, çünl<U yüzü gülümsüyordu. verdik. Aferin size çocuklar/ Siz hiçbir karşılık beklemeden karıncalara faydası dokunacak bir iş yapmışsınız. ~ahacça yemeklerini caşısınlar diye. Bu da sizin iyiliklerle dolu birer kalbiniz olduğunu gösterir. Mustafa amcanız sizin bu iyiliğinizi, Yapmaz mıyız dede?/ Tabii ki güzelliğinizi görmüş ve büyüdüğünüzde yaparız. de hayatta iyi işler yapacağınızı düşünmüş muhakkak. İnşallah çocuklar/ Benim de güvenim tam size•f Um Ltt \LtY um, insan\ıktan! ,- urnufluv~m: -ı l ka\p\eri sevgiy\e I 'do\Lt ......insan\ardan! ı ____ - Her şey oraya göç etmekle başladı. Göç göç oldu inananlar ... Göç edenlere Muhacir denildi. Göç edenlere ev sahipliği yapan inananlara da Ensar denildi. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kardeşlik örneği oldu; Ensar ile Muhacir'in kardeşliği ... Muhacir, Medine şehrine göç etti. Uzun çöllerden, kavurucu bir sıcakta bin bir zahmetle yol aldılar. Önce Muhacir gitti Mekke'den Medine şehrine; ardından da Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V), gitti. Ebubekir Efendimiz de yol arkadaşıydı .. . Şimdi Ensar, Mekke'den Medine şehrine gelecek olan Peygamberlerini bekliyorlardı; büyük bir sevinçle! umutla ... Ensar, Muhacir kardeşlerine evlerini barklarını açmış; sofralarında bir lokma ekmek bile olsa onu kardeşleriyle paylaşmıştı. Efendilerini beklerken sevinçten çocuklar gibi şenlenmişlerdir. Birlikte bekliyorlardır şimdi Peygamberlerini. Yeryüzüne gönderilmiş muhteşem insanı, son peygamberi beklemek umuttu onlar için. Göktekiler ve yerdekiler birlikte aynı sevinç içinde beklemekteydiler. Melekler buna şahitti. Kurt, kuş buna şahitti. Börtü böcek buna şahitti. Çiçekler, ağaçlar dile gelip konuşmak istiyordu adeta bu bekleyiş esnasında. Bu umudu dünyada iken yaşamak nasıl bir mutluluktur anlatılamazdı. İnsanlar, genciyle yaşlısıyla; kadınıyla erkeğiyle Kutlu Nebi'yi bekliyorlardı. Dünyayı yeniden şekillendirecek inananlara dosdoğru yaşamasını öğretecek rehber bir peygamberi beklemek umuttu. Bütün ümmet umutla Veda Tepesi'nde beklemekteydi. Hz. Hamza hem umutla beklemekten neşe içindeydi hem de Kutlu Nebi'nin ve yol arkadaşlarının başına bir şey gelip gelmediğinden emin olamıyordu; endişeliydi bu yüzden ... Gözler Nebi'yi beklerken ne güzel parlıyordu. Herkesin gözünde bir ışık yayılıyordu adeta. Dünyayı yeniden aydınlatacak o ışık geliyordu işte. Allah'ın yardımıyla başlarına bir şey gelmemişti ve sevinçten içi içine sığmayan ümmetiyle kavuşmak üzere geliyordu Efendimiz. Beklemek inananlar için bir sevinçti, aşktı, umuttu; önceden Efendimizi görenler için O'nu her seferinde görmek, ilk defa görüyormuş gibi olmaktı. ilk defa görecekler için ise ayrı bir güzellikti. Tarifsiz sevinçti, tarifsiz umuttu ... Ağaçların ve evlerin üzerinde bekleyenler vardı. Nasıl bir bekleyişti bu; her yer sessiz, sadece insanların yerinden çıkmak isteyen kalplerinin atışı duyuluyordu. Ve nihayet o ses duyuldu. -Geliyorlar ... Geliyorlar ... Onları gördüm. Umut heyecana, kavuşmaya, sevince ve sonunda da gözyaşına dönüştü. Uzaktan onları gören herkes iki cihan sultanının devesine ibretle baktı ve o devenin yerinde olmak istediler. Sonra herkes, yeryüzünün efendisine doğru koşmaya başladı ve hep bir ağızdan O'na; "Hoş geldin" dediler; -Ay doğdu üzerimize veda tepelerinde -Şükür gerekti bizlere Allah'a davetinde -Sen güneşsin sen aysın -Sen nur üstüne nursun -Sen süreyya ışığısın -Ey Resul hoş geldin. ------- - - - ----- - - - - - -- ....... / / I I 1. Yazara göre bu metinde umutla beklenen kimdir? 2. Ensar ne demektir? 3. Muhacir ne demektir? 4.Beklenen çok önemli misafirin gelmesi halide, bekleyenler sevinçlerini göstermişlerdir? ı 1 \ \ \ nasıl Umut Kimdir? "Umudu anlatan bir olayı defterinize yazıp 9elin11 demiş ösretmenimiZ. Ödev defterime aynen böyle yazmışım. Ben de kuzenim Umut'la 9eçen yaz tatilinde ne yaptısımızı anlattım. Denize 9irmiştik 1 bisiklete binmiştik, daha neler neler ... Ösretmenim ödevime baktı baktı, 9ülümsedi. -Bir daha düşün Can, dedi. Büyüklerinle de matematikten daha sevimlidir. konuş. Evin en büyüsü babannem. Ondan başladım ben de. Umut'tan bahsettik birlikte. "Ah benim 9üzel yavrum" dedi. O da özlemiş Umut'u. "Canımın içi, ösretmenin LmUdun ne demek oldusL11U sormuş" dedi sonra. -Yaaa, ben tamamen peki? yanlış anlamışım. Ne yazmalıyım Babannem tatlı tatlı 9üldü. Masanın üzerindeki kocaman akvaryuma bakıp düşündü: -Büyük okyanusta, okyanusun en derin yerinde, dipte bir küçük lambacık varmış. Alaadd in'in sihirli lambası. Yüzlerce yıl evvel, Alaaddin'in torununun torunu semiyle oralardan 9eçerken düşürüvermiş elinden. Sonra lambayı unutmuş 9itmiş herkes. Sadece masallarda seçmiş adı. Yıllar yılları kovalamış; lambacısın kapası yosun tutmuş, melek balıkları yuva yapmış içine. Ama cin ilk sQnden beri bekliyormuş. Biri mutlaka 9elecekmiş, cin lambadan çıkıp insanların dileklerini serçekleştirecekmiş. Yazan: Hatice ARABACI Çizen : Fatma Betül YILDIZ Balıklarla arkadaş olmuş, onlara her gün söylüyormuş: -Göreceksiniz, bir gün biri lambayı bulacak. Mutlaka bulacak buna eminim. O<yanusun dibinde cin, bin yıldır böyle Hiç inancını kaybetmeden... söylüyormuş. -Ama babaame kimse onu bulamaz ki orda. -Cin hiç böyle düşünmüyormuş ama. Çünkü biliyormuş ki dünyada imkansız diye bir şey yoktur. Yeter ki inanmaya devam etsin,yeter ki beklemeyi bilsin. işte buna umut denir. Umut iyi, güzel de. Ben matematikten bin yıl nasıl bekleyebilirim ki? Babannem beş almak için basımı okşadı: -Biraz o~ çalışırsan birkaç hafta SOITO da alabilirsin nur taneSi. Ama buna inanman lazım. bari. Çok cJeSilmis. Bunları kuzenim Umut'a da söylemem lazım. Ne güzel bir adı varmış ... ! yi Çlk:MAOlk: CANDAN üMfT k:ESf LMEZ! Ok'.:UMAk'.: iÇiN HALA UMUOUM VAQ! AHMET ÇAlc::IL C FÇININ UQUNU HEQ YIL B Q AFETE uc;QAQ, O OA HEP GELECEI( YILA UMUT BAc;LAQ. BiZiM UÇABILME-MIZ İÇiN Oe HALA Blf2 UMUT OLABILIQ MI ACABA?! UMUTSUZLU~A k:APILMAOl~INOA ZAMAN k:AZANABILIQSİN! MAL k:AYBE:OE:N BİQ Ş,E:Y k:AYBE:TME:MİŞ,TIQ. UMUDUNU k:AYBE:OE:N ÇOk: Ş,E:Y k:AYBE:TMIŞ,TIQ! üMITSIZLlıc:: HAQAMOIQ! "Hadi güneş tepeye çıkmadan avlanmalıyız . " Anne boz ayı hala uyumakta olan yavrusu Bozburunu kaldırmakla uğraşırken babası mağara girişinde homurdanıyordu. Aslında bugün Bozburun için çok önemli bir gündü. İlk kez şelaleye gidip balık avlamayı öğrenecekti. Miskin miskin gözlerini açtı . Daha çok erken annecik deyip gerindi. Annesi "Hadi tembel yolumuz uzun" diye çıkıştı. Bozburun ağır ağır yatağından kalktı .. . Yolda Keskinpençe eşine çıkıştı: "Oğlumuza kıyamıyorsun olmayacağız. Sert ve ama yanında daima biz acımasız doğa şartlarına alışmalı" dedi. Annesi Ürkekdiş: "Haklısın ama annelik duygusu işte. Hem o henüz çok küçük." Bozburun herşeyden habersiz uçuşan kelebekleri kovalıyordu. Ürkekdiş: "Bozburun birazdan buz gibi suda balıkları kovalayacaksın", deyip güldü. Şelaleye geldiklerinde Bozburun arkadaşı Pembeliyi görünce avı falan unuttu. "Pempiş", diye ona seslendi. Pembiş, annesi babası ile balık avlamaya çalışıyordu. Bozburun : "Oğlum arkadaşınla sonra oynarsın şimdi biz de diğer tarafta derse başlayalım", diye çıkıştı. J Bozburun annesinin arkasından suya girdi. Keskin Pençe, oğlunu yanına çağırdı: "Bak Bozburun avlanmakta ilk kural sabırlı olacaksın ve ümidini kaybetmeyeceksin . Çünkü ümidini kaybettiğinde bütün enerjini ve moralini kaybedersin." Ürkekdiş, Bozburun'u gayrete getirmek için : "Benim oğlum tam bir savaşçı babası" dedi. Keskin Pençe: "Suya iyi bak, balıkları dikkatli takip et ve pençeni sağlam ve kontrollü kullan!" Bozburun: "Çok kolay, ben bir savaşçıyım", § diyerek pençelerini sertleştirdi. Babasını dikkatlice izledi. .. 1 ~ 3 8 "O :c - ~ c Jl w Babası pençe atıyor ama bir türlü balıkları tutamıyordu. Öyle ki pençe sallamaktan yorulmaya başladı. Bir ara kafasını kaldırdığında Pembelinin elinde hareket eden kocaman balığı gördü. Pembeli, gülerek balığı kıyıya fırlattı. Bozburun, hırsla pençesini suya attı. Balıklar sanki onunla etrafında eğlenircesine dans ediyorlar ama bir türlü yakalanmıyorlardı . Keskindiş, oğlunun faydasız çabalarından rahatsız oldu . "Daha sert daha hızlı olmalısın", dedi. Babasının uyarıları ile daha da gerildi. Birkaç deneme sonrasında bütünüyle morali bozuldu. Hele Pembelinin yakaladığı balıkları görünce iyice ümidi kırıldı. Kıyıya çıktı, hızla ormana doğru koşmaya başladı. "Ben balık yakalayamıyorum. Ben beceriksizin tekiyim işte", diye mırıldandı. Babası peşinden gidecekken annesi engel oldu. "Keskin Pençe, ona biraz zaman tanımalıyız", dedi. Keskin Pençe: "Ama baksana, Pembeli nasıl da öğrendi." Ürkek diş: "Haksızlık etme, Pembeli oğlumuzdan büyük kasları daha gelişmiş." Bozburun: "Ben güçlü bir ayı olamayacağım", diyerek koşmasını bir müddet sürdürdü. Sonra dev bir gürgen ağacının dibine oturdu. Ümitsiz bir şekilde başını kaldırdı. Yukarıda kocaman bir bal kovanı duruyordu. Terkedilmiş bir kovan olduğu her halinden belliydi. Tek bir arı bile yoktu etrafında. Çok hızlı karar verdi. "Neden olmasın" diye geçirdi içinden . Zorlanarak ağaca tırmandı. "Sabırlı ol, ümidini kaybetme", dedi kendi kendine. Yüksek bir dalın en ucundaki kovana doğru ilerledi. "Bunu başaracağım", dedi. İşte şimdi kovanı tutuyordu. Uzun denemelerden sonra kovanın tutunduğu yerden kopardı. Koltuğun altında tutmakta zorlanıyordu. Aşağıya indiğinde zafer kazanmış bir komutan gibi hissediyordu kendini. Artık kendine güveniyordu. Ailesinin yanına gitti. Oradaki herkese bal ziyafeti çekti . Bozburun, birkaç olumsuz denemeden sonra balık yakalamanın püf noktalarını kavramış, akşama kadar onlarca balık yakalamıştı. Artık anlamıştı. Asla vazgeçmeyecek ve ümidini yitirmeyecekti. I .--.....y \ / /\ ,. I gibi suda oynaşan balıklara / 1. Annesi Bozburunu neden erkenden kaldırmak istiyor? 1 2. Baba s ının çıkışmasına karş ın annesi ne yapıyor? _; 3. Bozburuna baba s ı derse ba ş lamadan ne diyor? ! 4. Sizce Bozburun balık avlamayı neden bırakıyor? 5. Sizce Bozburun geri döndüğünde değişen ne oluyor ki balık avlamaya ba ş lıyor . 6. Sizce deneyimlerimiz bizi o anda ba şarıya ulaştırma sa bile denemeye devam etmeli miyiz neden? 7. Sizce ümidi hangi duygu güçlendiriyor hangisi zayıflatıyor? '' \ 1 1 Aylar ardından yıllar konuşmuyorlardı. diyorlardı geçmeye devam etti. Ayşe'nin hastalığı konusunda doktorlar pek ümitli Ailenin psikolojik olarak yıkılmasını önlemek adına Allah'tan ümit kesilmez sadece. Annesi bile ümidini Ayşe'nin kaybetmişti. hastalığının çaresi yok, araştırılıyor alternatiflerin denenmeye başlaması da ümitlerin diyorlardı. tükendiğini Tıbbi tedavinin yanında ifade etmeye yetiyordu. başka Ayşe, narin vücudu ve kırılgan yapısıyla her an tehlike içindeydi. Tehlike, her nefesinde Ayşe ile birlikteydi. Hastalıktı işte . Ayşe'nin ümidini koruyan Allah'a olan inancıydı. Dua ile kendini daha rahat hissediyordu. Minik ellerini kaldırıp içten yalvarışı herkesi duygulandırırdı. "Hastalığı veren Allah şifasını da verir." Diyordu. Bu ümit onu geleceğe taşıyordu. "Ben iyileşeceğim." Diyordu sürekli. Aldığı ilaçlarla sağlıklı günlerin yakın olduğuna olan inancı her geçen gün artıyordu. Bunca zamandır nefes almaya devam ediyorsa bundan sonra daha da iyi olabilirdi. Günler geçtikçe her şey alışılmış haliyle devam etti gitti. Bir haber geldi uzaklardan . Yeni bir ilaç bulunmuştu. Bu, Ayşe ve ailesi için büyük bir haberdi. Amerika'dan gelecek bu ilaçla Ayşe'nin hastalıktan kurtulma ihtimali artacaktı. Doktorlardaki ümitsizlik hali yok oldu. Uygulama anını sabırsızlıkla beklediler. Ümitleri arttı. Ayşe zaten ümidini hiç kaybetmemişti. Zaten bu yüzdendi hastalığının ilerlememesi. Ümidini kaybetmiş olsaydı çoktan canını kaybedecekti. O gün, herkes heyecanlıydı. Herkeste bir tatlı telaş, bayramlık çocuklar gibi sevinç vardı. Hastane koridorları ve duvarları bir müjde ile gülümsüyordu sanki. İyileşeceksin, dedi doktor amca. Ayşe gülümsedi, sevimli bir tavşan gibi ön -Ben zaten inanıyordum, dişleri göründü, dedi. İlaç uygulandı. Ayşe'nin sağlık durumu günden güne iyiye gitti. Duaları hep sağlık üzerineydi. Allah'a olan inancı onun geleceğe olan ümidini artırdı. Kanatları ümit ve inanç olan bir yolculukta hedefe ulaşmak çok zor olmadı. Allah'ın rahmeti genişti ve bu ümitti. kavuşturan Allah'ın rahmetinden ümit kesilmemeliydi. Ayşe'yi de sağlığına HAVALAQ HiÇ Mi OÜZE:LME:YE:CE:I( SALiH? o NiYE:? l(AQ OA BiQ NiME:T! o o v o o AMA ÇOI( l(AQ YA~!YOQ SALiH! BE:NCE: BAHAQ iÇiN BiQ UMUT YOi( GiBi. " R ~~-"'!":'""----~=--~~~-------~~ ÖYLE: OE:ME:. ATALAQ!M!Z NE: OE:MiŞ : GE:CE:NiN E:N 1(0YU AN!, SABAHA E:N YAl(!N OLAN ANO!Q! . , ~ '(?.--- , () ÜSTE:Lil( BULUTLAQ OAG!LO! VE: OQTAL!I( AYO!NLANO!. AAA! SAHiOE:N, GÜNE:? BÜTÜN iHTi?AM!YLA OQTAYA Ç!l(T!. o o o o o o o o o E .§ () . ·~ ~8 " :g c J1 ,~ o -- SANA OE:MiŞTiM SALiHA! GÖQDÜN MÜ, KAQLAQ DA YAVAŞ YAVAŞ EQİYOQ. Ü5TELiK ADETA, YEQYÜZÜ YEŞiL YENİDEN UYANIYOQ. ÇiMENLEQ DE GÔQÜNDÜ 5ALiH! HADi COCUKLAQ, BANA MÜSAADE, GiTME ZAMANI . • 6b w c/ ~~ j~ GÜLE GÜLE KAQDAN ADAM, BiQ 50NQAKi KIŞ, GÔQÜŞMEK ÜZEQE! ' -- 1 ----- Yazan : Mustafa ÇİFTÇİ - Çizen : Nur DOMBAYCI Bir kedi gelip durdu pencerenin önünde. Biz pencereden bakan üç arkadaştık. Adı ne olsun bu kedinin, diye düşündük. Herkes bir isim söyledi. Mırnav, pistan, karagöz ... Daha neler neler. Ama hiç birini beğenmedik. Kedi sarıydı adı dondurma olsun dedik. Gözleri mavişti adı boncuk olsun istedik. Kuyruğu biraz kısaydı, "kesik kuyruk olsun adı", dedik. Hiç bir isim bize güzel gelmedi. Annem içerde bana ve arkadaşlarıma pasta, çay, çörek hazırlıyordu. Mutfağa gittik. Kediyi ve isim aramaya çalıştığımızı anlattık. O sırada arkadaşım biz buradayken kedi kaçıp giderse, dedi. Endişelendik. Annem "önce gelin pasta ve böreklerinizi yiyin, sonra beraberce bir isim düşünürüz", dedi. Masaya otururken aklıma geldi. "Kedimizin adı "umut", olsun" dedim. Hem annemin hem arkadaşlarımın hoşuna gitti. Annem dedi ki: "Kedi gibi umut da uzaktadır. Bazen göremezsiniz ama sizi beklediğini bilmek ne güzel şeydir. Kedi gibi camın arkasında olsa bile sizi mutlu eder. Çok güzel isim buldun aferin sana" dedi. Beraberce çay çörek yedik. Anneme pastalar için teşekkür edip hemen cama koştuk. Kedi yerinde yoktu. Arkadaşlarım "aman zaten adını bile koymamıştık" dedi. Kedi seyretmeyi bırakıp başka bir oyuna daldık ama benim aklım hep kedideydi. Ben ona isim koymuştum ama o kaybolup gitmişti. Akşam olunca babam eve geldi. Yemekte dedim ki: "Baba kedimiz kayboldu adını bile öğrenmeden kaçtı gitti." "Adı neymiş bakalım kedinizin", dedi babam. "Umut", dedim, adını Umut koymuştuk. "Umudunu kaybetme", diyerek göz kırptı babam. Tamam, dedim ama nasıl bulacaktım ki kendi gidip adı kalan kedimi. Anneme sordum. "Tekrar gelir mi", dedim. "Bilmiyorum", dedi. Ben yatana kadar düşündüm. Yatarken anneme dedim ki "ben yarın tüm gün bekleyeceğim, camın önünden hiç kalkmadan bekleyeceğim." Sonra iyi geceler dileyip yattım. Sabah olunca doğruca pencere önüne gidip beklemeye başladım. Kahvaltı bile yapmak istemiyordum. Annem dedi ki "hiçbir şey yapmadan mı bekleyeceksin?" "Hayır, hiçbir şey yapmaz olur muyum umut ediyorum ya dedim?" Annem gülümsedi, "hiçbir şey yapmadan beklemek umut etmek değil hayal kurmaktır. Hayal kurmak kötü değil ama umudu bir çiçek gibi düşün. Çiçeğin, güneşe, suya, havaya ihtiyacı olduğu gibi umudunda ihtiyaçları vardır. Umudunu belemek için gayret etmen gerekir, -- ------- --- sadece gayret yetmez sabır etmelisin ki umut büyüsün büyüsün bir ağaç kadar dal budak salsın. Sen de umut ağacının gölgesinde bekleyebilesin." Tamam, ama kediyi bulmak için nasıl gayret edeceğim. "Düşün bakalım" dedi annem. "Kedi nereye gitmiş olabilir. Düşündüklerini sırasıyla yaz. Kahvaltıdan sonra seninle arayalım. Sonra bir parka oturalım ve gelmesini bekleyelim sabırla." "Tamam" dedim. Gözlerim parladı sanki. Kahvaltı sonrası her yere beraberce baktık. Sokaklara, evlerin arkalarına, marketlere, kasaplara her yere baktık. Yorulsam da umudumu kaybetmedim. Umut ismini vereceğim kedimi umutla aradık. Sonunda yorgunluğumuz ağır geldi ve parka oturduk. Ama kedi hiç gelmedi. Üzüldüm ama annemin söyledikleri hep aklımdaydı. Umudu kesmek yok. Gerekirse bekleyecek, sabır edecek, gayret edeceksin. Muhakkak bir köşeden çıkar kedi. Unutma hem kedin umut hem hayatta ki umut her zaman orda bir yerde var. Senin sadece onu araman ve beklemeyi bilmen lazım ... Her şeyi babama anlattık. Babam dedi ki; "yahu şu evin kapısında bir kutu var kim bıraktı onu." Merakla koştum kutuyu açtım. İçinde bir kedi yavrusu vardı. Hem de sarı! Nasıl sevindim anlatamam. Babama sarıldım. Babam dedi ki "kediyi bulamadın ama ona çok benzeyen bu yavru kediyi buldun bak. Artık onun her şeyiyle sen ilgileneceksin." Tabi baba, umuduna bakmazsan, beslemezsen umudun büyümez dedim gülüştük. Annem; "adı ne olsun" dedi. Tabi ki küçük umut olacak, büyüyecek büyüyecek ve kocaman olacak. Benim umudum dedim. Hem annemin hem babamın çok hoşuna gitti. Aferin dediler. Onların mutlu olmasına Küçük Umut da minicik sesiyle miyavlayarak karşılık verdi. .. - - - -------- / / I I 1. Hikayedeki önce bulunup sonra kaybedilen kedinin adı nedir? 2. Hikayenin kahramanı olan çocuk, neden kedinin adını Umut koymuştur? 3. Hikayeyi anlatan çocuk, kaybolan kedinin yerine ne bulmuştur? \ \ \ Sultan-ül Voizin Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ Yazan -Çizen: Ayşe Haykır ÇIBIKDİKEN cuma namazına birlikte 'Kapu Cami'ne gidelim. Güzel güneşli bir cuma sabahında Ali ve ailesi hep birlikte neşe içinde kahvaltılarını yaptılar. Ahmet Bey cuma günü izinli olduğu için evdeydi. Öğleye doğru babası Ali'ye seslendi : Yaşasınnn!!! Hemen gidip abdest almalıyım. Ali ve babası güzel bir abdest aldıktan sonra, temiz kıyafetlerini giyindiler. Güzel kokular süründüler.Cuma namazına mümkün olduğu kadar erken gitmek ve cuma hutbesini dinlemek Peygamber Efendimiz'in sünnetiydi. Bunları yaptıktan sonra Kapu Cami'ne doğru yola koyuldular. Aliciğim yıllar önce bizde dedenle birlikte Kapu Cami'ne 'Sultan-ül Vôizin' yani Vaizlerin Sultanı Unvanıyla Tahir Büyükkörükçü hocamızın vaizini dinlemeye giderdik. Bütün Konya onu çok sever ve vaizlerini dinlemek için Kapu Camisi'ne gelirdi. O ömrü boyunca islama hizmet aşkı ile yanmış, ömrü boyunca ilme ve insanlara hizmet etmişti. Hayatında ölçü daima islam kurallari oldu.Kur-ônı Kerim'i ezberlemiş bir hafızdı.Peygamber Efendimiz'in ahlôkıyla ahlaklanmış, verdiği söze ve helal kazanca çok önem veren güzel ahlôklı bir hocamızdı. p Tahir hocamız müminin mümine yaptığı duaya çok önem verirdi. Bir emriniz var mı? diyene' Bir tek ricam var beni duanızdan unutmayın. Hocanız olarak sadece bu kadar yüküm var.' size derdi. Zor şartlarda hep 'Bizim Allah'ımız var. Görüyor, duyuyor, biliyor ve herşeye kadir.' diyerek umudunu hiç bir zaman yitirmemiş bir Allah dostuydu. Büyük insanları yüce dağlara benzetir. 'Onların başı her zaman olur, ama seller ve sıkıntılar eteklerinden geçer.' derdi. Umudunu hiç bir sıkıntısında kaybetmemişdi. O'nu tanıyanlar bilirdi hocamız hiç boş durmaz, işi olmadığında ya tesbih çeker ya da kitap okurdu. dumanlı Ali ile babası Kapu Camii'ne sohbet ede ede geldiler. Kürsüde vaaz veren hocayı dinlemek için safa geçip oturdular. Allah (c.c.) bu ayeti kerimesinde sadece küçük g~~~hla'..ı .. k işleyen değil kuçuk, buyu .'. ı-· . k bilmeyerek her tur u bılere , . M"" slümanların ünahları ışleyen u ~evbe ve pişmanı~-~ şa~tıyla Kur' ôn-ı Kerim'de Zümer suresinde: De ki : 'Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin. Çünkü Allah , bütün günahları bağışlar , Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. affedileceğini muJdelıyor. Hoşgeldiniz Allah kabul etsin. Eee Ali'cim hoca cuma hutbesinde neler anlattı? Anneciğim Allah'tan umud kesmemiz gerektiğini işlediğimiz günah ne olursa olsun pişman olup tövbe edersek affedileceğimizi müjdeliyormuş 'Zümer' suresinde. ,,A l7 / i ' 1 1\ . _' I \ 1 \ / \ 1 ' \\ 1 ~' ._ "\ "'- '\ ı1 )J } J \ \ J; 1 J 1 bazen bunları dinlemekten çok sıkılıyor fakat annesine sıkılmamış numarası yaparak dinlemeye devam ediyordu. Yol boyunca "Annemin öğütlerini toplayıp üst üste koysam acaba ormanın en uzun kavak ağacı kadar uzun olur mu?" diye düşündü. Okula vardıklarında Uzunbıyık, abisi Algöz'e iyi dersler dileyerek sınıfına doğru ilerledi. Dalgın bir şekilde eve dönen Uzunbıyık, akşam yemeğinde birkaç lokma yedikten sonra sofradan kalktl ve odasına gitti. Pencereden bakınca yıldızları görebiliyordu. En çok sevdiği yıldız da sohbet etmek için onu bekliyordu. Uzunbıyık ona Parmin adını vermişti. Parmin, Uzunbıyık'ın durgun olduğunu görünce gökten aşağı doğru inmeye başladı ve pencereye yaklaştl. Havuç kokulu silgisini, havuç turuncusu kalemini ve yaprakları bir lahanaya benzeyen defterini çıkarıp dersi dinlemeye koyuldu. Öğretmen dersin sonunda bir ödev vereceğini söylemişti. Bayan Burnukırmızı ödevlerini yaptlklarında Algöz ve Uzunbıyık'a sarılır, "Aferin size çocuklar", diyerek mutlu olur, ara sıra da ıspanaklı kek yaparak onları ödüllendirirdi. Uzunbıyık, ıspanaklı keki her tavşan çocuk gibi çok " severdi. Annesini de en az ıspanaklı kek kadar çok sevdiğini düşündü. Sonuç olarak, annesini ve ıspanaklı keki seven Uzunbıyık, ödev yaparken bu yüzden sıkılmazdı. O, bu düşünceler içerisindeyken dersin sonuna gelen öğretmen ödevi açıklamıştl. Herkes kendisine bir konu seçecek ve seçtiği konu hakkında bir masal yazacaktl. "Neyin var sevgili dostum Uzunbıyık?" diye sordu. Uzunbıyık, ödevini anlattl ve aklına hiçbir fikir gelmediği için çok üzüldüğünü söyledi. Yıldız Parmin ona birkaç gökyüzü kuralından bahsetmeyi teklif etti. Bunun ona bir fikir verebileceğini düşünüyordu. Canı Parmin'le sohbet etmeyi bile istemeyecek kadar sıkkın olan Uzunbıyık burnunu sağa sola kıvırarak, "Peki." dedi. "Seni dinliyorum." Doğrusu Uzunbıyık, "Benim aklıma harika bir fikir geldi", diye atladı sınıf arkadaşlarından Beyazkulak. Hemen ardından bir başkası: "Ben hangi konuyu seçeceğime karar verdim bile", diyerek bağırdı. Uzunbıyık ise her zaman bir orman kadar kalabalık olan aklına henüz bir fikir gelmediği için üzülüyordu. Ödevini yapabilmesi için önünde yalnızca üç gün vardı. / "Dostum Uzunbıyık, uçsuz bucaksız bir gökyüzünden dünyayı seyreden yıldızların her birinin bir görevi vardır. Benim gibi bazı yıldızların görevi çocuk tavşanlarla arkadaş olmaktlr. Bir grup yıldız dünyadaki temiz kalbli büyükler için durmadan dua eder. Bazı yıldızlarsa gökyüzünde aramıza karışmaya çalışan bir takım yalancı ve kötü kalpli kelimelerle savaşır. Daha çeşit çeşit görevler vardır yıldızlar arasında paylaşılan. Fakat bu görevler arasında belki en önemlisini yapan ise "Kuyruklu Yıldız takımıdır." Yıldız Parmin'in anlattlklarını şaşkınlıkla dinleyen Uzunbıyık, Kuyruklu Yıldız takımının görevini merak etmişti. Parmin, parıldayarak devam etti: • "Kuyruklu Yıldız takımı, tüm yıldızları tek tek dolaşır ve bize ışıldamamız için gerekli olan bir iksir dağıtır. Bir yıldız eğer bu iksiri almazsa, parlak ışığı yavaş yavaş söner ve sonunda karanlık gökyüzünde kaybolur. ışığını kaybeden bir yıldız elbette görevini de yapamaz. Bu iksir, ümittir sevgili dostum Uzunbıyık. Eğer bir yıldız, ümitsiz kalırsa asla parlayamaz." Uzunbıyık, Parmin'in ne demek istediğini anlamıştı. Ödevini yapamayacağını düşündükçe içinin karanlıklarla dolduğunu fark etti. "Dostum Parmin, sana çok ederim. Sanırım ödevimi yapabilmem için bir miktar ümit iksirine ihtiyacım var", dedi ve Parmin'e bir bardak havuç suyu ikram etti . Parmin lezzetli havuç suyunu içtikten sonra teşekkür ederek gökyüzüne doğru yükseldi. teşekkür Uzunbıyık, içinde bir heyecan hissediyordu. "Ben de bir masal yazabilirim" dedi yüksek sesle. Bunu söylerken bembeyaz tüylerinin ürperdiğini hissetti. Kalemini ve kağıdını alarak çalışmaya başlayan Uzunbıyık, iki gün sonra masalını yazmayı bitirmişti . Bu masalda ümit iksiri ile sulanan bir gül bahçesinde yaşayan mutlu çocukları ve ışıkları hiç sönmeyen yıldızları anlatıyordu. / - ----- - - - / - Düşüncelerinizi I --bizimle paylaşır mısınız. Şimdiden --------- hepinize teşekkür ediyorum. I ' \ \ I 1. Masala göre, Parmin neyin 2. Masalımızın kahramanı 3. Masalımızın kahramanı , adıdır? kimdir? ümitsizlik içindeyken ne oldu da tekrar ümide tutundu sizce? I I \ ' ----- -- - -------- 1 Derleyen Ve Şiirleştiren: Vural KAYA Çizen: Mustafa ŞAHİN Bir kurbağa sürüsü ormanda ilerlerken İkisi bir çukura düşmüş içlerinden Diğer kurbağalar toplanmışlar başında Çukura düşen iki kurbağacığın; Çukur hayli derinmiş, kurbağaların umudu Yokmuş iki zavallı kurbağacığın oradan çıkacağına Fakat çukura düşen iki kurbağacık; büyük bir umutla Habire uğraşıp duruyorlarmış çıkmak için çukurdan Yukarda, diğer kurbağaların söylediklerine Aldırış etmeden devam ettiler çabalamaya Yukarıdaki kurbağalar ise artık çırpınmamalarını O çukurdan asla çıkamayacaklarını söyleyip durmuşlar İki kurbağacık çıkmak için çırpındıkça Yukarıdaki arkadaşları umutsuzca sözler söylemişler Sonunda çukurdaki kurbağalardan biri artık pes etmiş Söylenenlerin de etkisiyle, bırakmış çırpınmayı Pes etmeyip çıkmak için uğraşan kurbağa Son bir hamle ile inanılmaz bir sıçrayış yapmış Y.e kurtulmuş çukurdan, diğer arkadaşı ise Olmüştü, kurtulamamıştl o çukurdan Kurtulan kurbağa mücadele etmeyi bırakmamış Çünkü, kulakları duymuyormuş, sağırmış Yukardaki kurbağaların umut kırıcı sözleri Onu hiç mi hiç etkilemiyormuş Sizler de umut kırıcı sözler söyleyenlerle Sakın arkadaşlık etmeyin can dostlar, emi Yüreğinizdeki o muhteşem umudu kırmalarına Asla ama asla izin vermeyiniz, duymayın umutsuzluklan I Kelimenin Değerini Bul? A=1 8=2 C=3 Ç=4 0=5 E=6 F=7 G=8 G~ =9 H=1 1=2 İ=3 J=4 ' ' ' ' ' ' ' ' ' ' ' ' ' K=5, L=6, M=7, N=8, 0=9, Ö=1, P=2, R=3, S=4 , Ş=5,T=6, U=7 .. =8 V=9 Y=1 Z=2 U ' ' ' Yukarıda, harfler ve her harfe ait puan değerleri verilmiştir. Örnek etkin- likteki gibi yukarıdaki tablodan yararlanarak aşağıdaki kelimelerin puan bulunuz. değerlerini ÖRNEK: O("l[f\.İ: 8+7+3+6+6+3=33puan UM\Jf5Lll: ADALEflİ: ADALEf5İZ: DOGROCU: YALANCT: 5ABIRU: 5ABIR5IZ: 5EVGİD0Lü: 5EVGİ5İZ: DÜRÜSf: 5AHfEKAR: HOŞGÖRÜLÜ: HOŞGÖRÜSÜZ: CÖMERf: dMRİ: Hazırlayan: Doç.Dr.Ercan Yılmaz Ümit Metreniz Sevgili öğrenciler! Aşağıdaki tabloda verilen 6 soruya ait cevaplarını karşısında uygun yere işaretleyiniz ve puanlarınızı toplayıp Ümit Metrenizi boyayınız! 20ve üstü 12 ve 20 arası Ove 12 arası -- 2 Sıkıntldan kurtulmak için pek çok yol bulabilirim. Büyük bir enerji ile, amaçlarıma ulaşmaya çalışırım. Bir problemin birçok çözüm yolu olduğuna inanırım önemli şerlere ulabmak için bir çok yo düşüne ilirim. Arkadaşlarım pes ettiğinde bile, devam edebilecegim yollar bulabilirim. Ya~dıklarımla, geleceğe iyi azırlandım. Hiç Ben Bana Bakma Değilim [I][I] [I][I] IT1W ITJW GJ[U UJW Hazırlayan: Doç.Dr.Ercan Yılmaz Yazan: Doç.Or. Ercan Yılmaz Y~Nü5 ~E~GAMBER Yunus Suresi adını bu peygamberden almıştır ve hikayenin ayrıntıları hakkında Saffat Suresi'nde bilgi verilmektedir. Hazreti Yunus Ninova halkına gönderilen peygamberdir ve azaptan kurtulan tek halk Ninova halkıdır. Azap yaklaşmaktayken tövbe etmişler ve tövbeleri Allah tarafından kabul edilerek affedilm işlerdir. Halkına peygamber olarak gönderilen Hazreti Yunus, 33 yıl onları tanrının dinine davet etmiş, kendisine bu süre içerisinde sadece iki kişi inanmıştır. Bu durum kendisinin canını sıkmış, Allah'ın izni olmadan toplumundan ayrılıp Akdeniz'e kadar giderek bir gemiye binmiştir. Hazreti Yunus' un bindiği gemi denizin ortasına geldiğinde fırtına çıkar, gemidekiler orada günahkar birinin olduğunu, O'nu denize atarak fırtınadan kurtulacaklarını düşünürler. Hazreti Yunus onlarla tartışmaya girer. Çekilen kur'a Yunus Peygambere çıktığı için denize atarlar ve (Saffat 141-146) O'nu büyük bir balık yutar. Hazreti Yunus hatasını anlayıp balığın kamında dua eder ve duası kabul edilir." Ama balığın karnında bizi andı, tespih etti, biz de onu hasta bir halde ağaçsız, boş bir yere attık ve üzerine kabak türünden bir ağaç bitirdik:' (Saffat 145-148) Yunus Peygamber iyileşir tekrar kavmine döndürülür ve 100 bin kişi O'na inanır. Yunus Peygamber balığın karnındayken yalnız yardımsız sahipsiz ve ölümle burun burunaydı. Her yer ıslak, karanlık ve kötü kokuluydu. Üstelik balık hareket halindeydi. Yani tek kelime ile arzda kaybolmuştu. Yunus Peygamberle ilgili ayetler bize bir insanın yeryüzünde bulunabileceği en karanlık en zor en tehlikeli ve en imkansız durumu anlatmaktadır. Ama o durumda Hazreti Yunus halinden şikayet etmemiş, hatasını anlamış Allah'a yönelerek af dilemiştir.'' Allah'ım senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben kendime zulmettim ve zalimlerden oldum:' diyerek dua eder. En umutsuz en çaresiz zamanlarda vazgeçmemeyi, yaptığı hataların ve yanlışların sorumluluğunu alarak bir daha yapmamak üzere af dilemeyi Yunus Peygamberin hikayesi çok güzel anlatmaktadır. RESİM OKUMA DÜŞÜNCE ODASI 1234'Ilı, ıı, 56- /R Resimdeki çocuk ne yapıyor? Resimde dikkatinizi çeken ilk ne oldu? Oda da dünya ve uzay mekiği görseli olması, ne anlama geliyor? Dualarınızda Allah'tan neler istersiniz? Bu resme bakarak bir kompozisyon yazınız. Siz olsanız umut etmekle ilgili nasıl bir resim çizerdin iz? ~MEDENiYET ~OKULU