Konya Çocuk 9 - Medeniyet Okulu

Transkript

Konya Çocuk 9 - Medeniyet Okulu
~
KONYA
IOYOK$EHIR
lllLIDIYUI
"'ıd;
,...,
MEDENiYET
OKULU
Konya Çocuk Dergisi
Yıl:3
Sahibi
Konya Büyükşehir Belediyesi adına
Tahir AKYÜREK
Genel Koordinatör
Mücahit Sami KÜÇÜKTIGLI
Yazı İşleri Müdürü
Muhammet Ali ORAK
Editörler
Mehmet Akif SARI KAYA
Vural KAYA
Kapak
Ahmet DEMİR
Sayı:9
Konya Büyükşehir Belediyesi
Kültür Yayınları/ Süreli Yayınlar
Medeniyet Okulu Serisi: 12
İLETİŞİM
Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire
Başkanlığı Mevlana Kültür Merkezi Karatay/ KONYA
Tel: 0332 352 8111
e-posta: [email protected]
ISSN 2147 - 2084
BASKI
İmza Matbacılık
Fevzi Çakmak Mah. 10448. Sk.
No:14 Karatay/KONYA - Tel: O 332 342 08 68
www.imzaofset.com
MART,2015
KONYA
Yayın Türü:
Yerel - Süreli Dergide kullanılan yazı, fotoğraf, grafik, resim ve illüstasyonların sorumluluğu
eser sahibine aittir ve her hakkı saklıdır. İzinsiz çoğaltılamaz ve kullanılamaz.
/
-
-------- - - -
- - - --------
/
I
I
1
1. Uçurtmalarımızı nasıl bir şekilde uçurma mızı istemektedir yazar burada?
2. Umudu kaybetmenin nasıl bir şey olduğu anlatılmaktadır?
3. Yazar burada hangi güzel atasözümüzü dile getirmiştir?
4. Yazara göre savaşları ne ile ve nasıl yeneceğiz sizce? Tartışınız?
\
'
Dede, dedeciğim/
Sana sormak isÇediğimiz
bir soru var yine.
--~-
Yok,
Mehmeç dede/
unuçmadan
söyleyelim hemen.
k~a k~a
geldik
unuçmayalım
diye.
/
..
7
Biz bahçedeydik az önce.
Bizim apartmanda oçuran
Musçafa amca var ya, işçe
o yanımızdan geçiyordu.
•
Sonra
dönüp bize,
''Sizin gibi çocukları
görünce gelecek
günler için
umuçlanıyorum . ''
dedi ve giÇÇi.
•
-
aramızda
düşündük, taşındık
Kendi
iyi bir
şey
söylediğine
karar
ve
Çocuklar haklısınız.
Mustafa amcanız
. iyi bir şey söylemiş.
Sız 0 sırada ne yaptığınızı
anlatın da
niye söylediğini de
anlayalım hep beraber.
E:vet,
çünl<U yüzü
gülümsüyordu.
verdik.
Aferin size
çocuklar/
Siz hiçbir
karşılık
beklemeden
karıncalara
faydası
dokunacak
bir iş
yapmışsınız.
~ahacça
yemeklerini
caşısınlar
diye.
Bu da sizin
iyiliklerle
dolu birer
kalbiniz
olduğunu
gösterir.
Mustafa
amcanız sizin
bu iyiliğinizi,
Yapmaz
mıyız dede?/
Tabii ki
güzelliğinizi
görmüş ve
büyüdüğünüzde
yaparız.
de hayatta
iyi işler
yapacağınızı
düşünmüş
muhakkak.
İnşallah çocuklar/
Benim de
güvenim tam size•f
Um Ltt \LtY um,
insan\ıktan!
,- urnufluv~m: -ı
l ka\p\eri sevgiy\e I
'do\Lt
......insan\ardan! ı
____
-
Her şey oraya göç etmekle başladı.
Göç göç oldu inananlar ... Göç edenlere Muhacir denildi.
Göç edenlere ev sahipliği yapan inananlara da Ensar denildi.
Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kardeşlik örneği oldu; Ensar ile Muhacir'in kardeşliği ...
Muhacir, Medine şehrine göç etti. Uzun çöllerden, kavurucu bir sıcakta bin bir zahmetle yol aldılar. Önce
Muhacir gitti Mekke'den Medine şehrine; ardından da Efendimiz Muhammed Mustafa (S.A.V), gitti. Ebubekir
Efendimiz de yol arkadaşıydı .. .
Şimdi Ensar, Mekke'den Medine şehrine gelecek olan Peygamberlerini bekliyorlardı; büyük bir sevinçle!
umutla ...
Ensar, Muhacir kardeşlerine evlerini barklarını açmış; sofralarında bir lokma ekmek bile olsa onu kardeşleriyle
paylaşmıştı. Efendilerini beklerken sevinçten çocuklar gibi şenlenmişlerdir. Birlikte bekliyorlardır şimdi
Peygamberlerini.
Yeryüzüne gönderilmiş muhteşem insanı, son peygamberi beklemek umuttu onlar için.
Göktekiler ve yerdekiler birlikte aynı sevinç içinde beklemekteydiler. Melekler buna şahitti.
Kurt, kuş buna şahitti. Börtü böcek buna şahitti. Çiçekler, ağaçlar dile gelip konuşmak
istiyordu adeta bu bekleyiş esnasında. Bu umudu dünyada iken yaşamak nasıl bir
mutluluktur anlatılamazdı.
İnsanlar, genciyle yaşlısıyla; kadınıyla erkeğiyle Kutlu Nebi'yi bekliyorlardı. Dünyayı yeniden
şekillendirecek inananlara dosdoğru yaşamasını öğretecek rehber bir peygamberi
beklemek umuttu. Bütün ümmet umutla Veda Tepesi'nde beklemekteydi. Hz. Hamza hem
umutla beklemekten neşe içindeydi hem de Kutlu Nebi'nin ve yol arkadaşlarının başına bir
şey gelip gelmediğinden emin olamıyordu; endişeliydi bu yüzden ...
Gözler Nebi'yi beklerken ne güzel parlıyordu. Herkesin gözünde bir ışık yayılıyordu adeta.
Dünyayı yeniden aydınlatacak o ışık geliyordu işte. Allah'ın yardımıyla başlarına bir şey
gelmemişti ve sevinçten içi içine sığmayan ümmetiyle kavuşmak üzere geliyordu Efendimiz.
Beklemek inananlar için bir sevinçti, aşktı, umuttu; önceden Efendimizi görenler için O'nu
her seferinde görmek, ilk defa görüyormuş gibi olmaktı. ilk defa görecekler için ise ayrı bir
güzellikti. Tarifsiz sevinçti, tarifsiz umuttu ...
Ağaçların ve evlerin üzerinde bekleyenler vardı. Nasıl bir bekleyişti bu; her yer sessiz,
sadece insanların yerinden çıkmak isteyen kalplerinin atışı duyuluyordu.
Ve nihayet o ses duyuldu.
-Geliyorlar ... Geliyorlar ...
Onları
gördüm.
Umut heyecana, kavuşmaya, sevince ve sonunda da gözyaşına dönüştü. Uzaktan onları
gören herkes iki cihan sultanının devesine ibretle baktı ve o devenin yerinde olmak
istediler. Sonra herkes, yeryüzünün efendisine doğru koşmaya başladı ve hep bir ağızdan
O'na; "Hoş geldin" dediler;
-Ay
doğdu
üzerimize veda tepelerinde
-Şükür gerekti bizlere Allah'a davetinde
-Sen güneşsin sen aysın
-Sen nur üstüne nursun
-Sen süreyya ışığısın
-Ey Resul hoş geldin.
------- - - -
-----
- - - - -
--
.......
/
/
I
I
1. Yazara göre bu metinde umutla beklenen kimdir?
2. Ensar ne demektir?
3. Muhacir ne demektir?
4.Beklenen çok önemli misafirin gelmesi halide, bekleyenler sevinçlerini
göstermişlerdir?
ı
1
\
\
\
nasıl
Umut Kimdir?
"Umudu anlatan bir olayı defterinize yazıp 9elin11
demiş ösretmenimiZ. Ödev defterime aynen böyle
yazmışım. Ben de kuzenim Umut'la 9eçen yaz
tatilinde ne yaptısımızı anlattım. Denize 9irmiştik 1
bisiklete binmiştik, daha neler neler ...
Ösretmenim ödevime baktı baktı, 9ülümsedi.
-Bir daha düşün Can, dedi. Büyüklerinle de
matematikten daha sevimlidir.
konuş.
Evin en büyüsü babannem. Ondan başladım ben de.
Umut'tan bahsettik birlikte. "Ah benim 9üzel yavrum"
dedi. O da özlemiş Umut'u. "Canımın içi, ösretmenin
LmUdun ne demek oldusL11U sormuş" dedi sonra.
-Yaaa, ben tamamen
peki?
yanlış anlamışım.
Ne
yazmalıyım
Babannem tatlı tatlı 9üldü. Masanın üzerindeki kocaman
akvaryuma bakıp düşündü:
-Büyük okyanusta, okyanusun en derin yerinde,
dipte bir küçük lambacık varmış. Alaadd in'in sihirli lambası.
Yüzlerce yıl evvel, Alaaddin'in torununun torunu semiyle
oralardan 9eçerken düşürüvermiş elinden. Sonra lambayı
unutmuş 9itmiş herkes. Sadece masallarda seçmiş adı.
Yıllar yılları kovalamış; lambacısın kapası yosun tutmuş,
melek balıkları yuva yapmış içine. Ama cin ilk sQnden beri
bekliyormuş. Biri mutlaka 9elecekmiş, cin lambadan çıkıp
insanların dileklerini serçekleştirecekmiş.
Yazan: Hatice ARABACI
Çizen : Fatma Betül YILDIZ
Balıklarla arkadaş olmuş,
onlara her gün
söylüyormuş:
-Göreceksiniz, bir gün biri lambayı bulacak.
Mutlaka bulacak buna eminim.
O<yanusun dibinde cin, bin yıldır böyle
Hiç inancını kaybetmeden...
söylüyormuş.
-Ama babaame kimse onu bulamaz ki orda.
-Cin hiç böyle düşünmüyormuş ama. Çünkü biliyormuş ki
dünyada imkansız diye bir şey yoktur. Yeter ki inanmaya
devam etsin,yeter ki beklemeyi bilsin. işte buna umut denir.
Umut iyi, güzel de. Ben matematikten
bin yıl nasıl bekleyebilirim ki?
Babannem
beş
almak için
basımı okşadı:
-Biraz o~ çalışırsan birkaç hafta SOITO da
alabilirsin nur taneSi. Ama buna inanman lazım.
bari. Çok cJeSilmis. Bunları kuzenim Umut'a da
söylemem lazım. Ne güzel bir adı varmış ...
! yi
Çlk:MAOlk: CANDAN
üMfT k:ESf LMEZ!
Ok'.:UMAk'.:
iÇiN HALA
UMUOUM
VAQ!
AHMET ÇAlc::IL
C FÇININ UQUNU HEQ YIL B Q AFETE
uc;QAQ, O OA HEP GELECEI( YILA UMUT
BAc;LAQ.
BiZiM UÇABILME-MIZ İÇiN
Oe HALA Blf2 UMUT
OLABILIQ MI ACABA?!
UMUTSUZLU~A k:APILMAOl~INOA
ZAMAN k:AZANABILIQSİN!
MAL k:AYBE:OE:N BİQ Ş,E:Y k:AYBE:TME:MİŞ,TIQ. UMUDUNU k:AYBE:OE:N
ÇOk: Ş,E:Y k:AYBE:TMIŞ,TIQ!
üMITSIZLlıc:: HAQAMOIQ!
"Hadi güneş tepeye çıkmadan avlanmalıyız . " Anne boz
ayı hala uyumakta olan yavrusu Bozburunu kaldırmakla
uğraşırken babası mağara girişinde homurdanıyordu.
Aslında bugün Bozburun için çok önemli bir gündü. İlk
kez şelaleye gidip balık avlamayı öğrenecekti. Miskin
miskin gözlerini açtı . Daha çok erken annecik deyip
gerindi.
Annesi "Hadi tembel yolumuz uzun" diye çıkıştı.
Bozburun ağır ağır yatağından kalktı .. .
Yolda Keskinpençe
eşine çıkıştı:
"Oğlumuza kıyamıyorsun
olmayacağız.
Sert ve
ama yanında daima biz
acımasız doğa şartlarına alışmalı"
dedi.
Annesi Ürkekdiş: "Haklısın ama annelik duygusu işte.
Hem o henüz çok küçük."
Bozburun herşeyden habersiz uçuşan kelebekleri
kovalıyordu.
Ürkekdiş: "Bozburun birazdan buz gibi suda balıkları
kovalayacaksın",
deyip güldü.
Şelaleye
geldiklerinde Bozburun arkadaşı Pembeliyi
görünce avı falan unuttu. "Pempiş", diye ona seslendi.
Pembiş, annesi babası ile balık avlamaya çalışıyordu.
Bozburun : "Oğlum arkadaşınla sonra oynarsın şimdi biz
de diğer tarafta derse başlayalım", diye çıkıştı.
J
Bozburun annesinin arkasından suya girdi. Keskin
Pençe, oğlunu yanına çağırdı: "Bak Bozburun
avlanmakta ilk kural sabırlı olacaksın ve ümidini
kaybetmeyeceksin . Çünkü ümidini kaybettiğinde bütün
enerjini ve moralini kaybedersin." Ürkekdiş,
Bozburun'u gayrete getirmek için : "Benim oğlum tam
bir savaşçı babası" dedi. Keskin Pençe: "Suya iyi bak,
balıkları dikkatli takip et ve pençeni sağlam ve kontrollü
kullan!" Bozburun: "Çok kolay, ben bir savaşçıyım",
§ diyerek pençelerini sertleştirdi. Babasını dikkatlice
izledi. ..
1
~
3
8
"O
:c
-
~
c
Jl
w
Babası
pençe atıyor ama bir türlü
balıkları tutamıyordu. Öyle ki pençe sallamaktan yorulmaya başladı.
Bir ara kafasını kaldırdığında Pembelinin elinde hareket eden
kocaman balığı gördü.
Pembeli, gülerek balığı kıyıya fırlattı. Bozburun, hırsla pençesini suya
attı. Balıklar sanki onunla etrafında eğlenircesine dans ediyorlar
ama bir türlü yakalanmıyorlardı . Keskindiş, oğlunun faydasız
çabalarından rahatsız oldu . "Daha sert daha hızlı olmalısın", dedi.
Babasının uyarıları ile daha da gerildi. Birkaç deneme sonrasında
bütünüyle morali bozuldu. Hele Pembelinin yakaladığı balıkları
görünce iyice ümidi kırıldı. Kıyıya çıktı, hızla ormana doğru koşmaya
başladı. "Ben balık yakalayamıyorum. Ben beceriksizin tekiyim
işte", diye mırıldandı. Babası peşinden gidecekken annesi engel
oldu. "Keskin Pençe, ona biraz zaman tanımalıyız", dedi. Keskin
Pençe: "Ama baksana, Pembeli nasıl da öğrendi." Ürkek diş:
"Haksızlık etme, Pembeli oğlumuzdan büyük kasları daha gelişmiş."
Bozburun: "Ben güçlü bir ayı olamayacağım", diyerek koşmasını
bir müddet sürdürdü. Sonra dev bir gürgen ağacının dibine oturdu.
Ümitsiz bir şekilde başını kaldırdı. Yukarıda kocaman bir bal kovanı
duruyordu. Terkedilmiş bir kovan olduğu her halinden belliydi. Tek
bir arı bile yoktu etrafında. Çok hızlı karar verdi. "Neden olmasın"
diye geçirdi içinden . Zorlanarak ağaca tırmandı. "Sabırlı ol, ümidini
kaybetme", dedi kendi kendine. Yüksek bir dalın en ucundaki
kovana doğru ilerledi. "Bunu başaracağım", dedi. İşte şimdi kovanı
tutuyordu. Uzun denemelerden sonra kovanın tutunduğu yerden
kopardı. Koltuğun altında tutmakta zorlanıyordu. Aşağıya indiğinde
zafer kazanmış bir komutan gibi hissediyordu kendini. Artık kendine
güveniyordu. Ailesinin yanına gitti. Oradaki herkese bal ziyafeti
çekti . Bozburun, birkaç olumsuz denemeden sonra balık
yakalamanın püf noktalarını kavramış, akşama kadar onlarca balık
yakalamıştı. Artık anlamıştı. Asla vazgeçmeyecek ve ümidini
yitirmeyecekti.
I
.--.....y \
/ /\
,.
I
gibi suda
oynaşan balıklara
/
1. Annesi Bozburunu neden erkenden
kaldırmak
istiyor?
1
2. Baba s ının çıkışmasına karş ın annesi ne yapıyor?
_;
3. Bozburuna baba s ı derse ba ş lamadan ne diyor?
!
4. Sizce Bozburun balık avlamayı neden bırakıyor?
5. Sizce Bozburun geri döndüğünde değişen ne oluyor ki balık avlamaya ba ş lıyor .
6. Sizce deneyimlerimiz bizi o anda ba şarıya ulaştırma sa bile denemeye devam
etmeli miyiz neden?
7. Sizce ümidi hangi duygu güçlendiriyor hangisi zayıflatıyor?
''
\
1
1
Aylar
ardından yıllar
konuşmuyorlardı.
diyorlardı
geçmeye devam etti. Ayşe'nin hastalığı konusunda doktorlar pek ümitli
Ailenin psikolojik olarak yıkılmasını önlemek adına Allah'tan ümit kesilmez
sadece.
Annesi bile ümidini
Ayşe'nin
kaybetmişti.
hastalığının
çaresi yok, araştırılıyor
alternatiflerin denenmeye başlaması da ümitlerin
diyorlardı.
tükendiğini
Tıbbi
tedavinin yanında
ifade etmeye yetiyordu.
başka
Ayşe, narin vücudu ve kırılgan yapısıyla her an tehlike içindeydi. Tehlike, her nefesinde Ayşe ile
birlikteydi. Hastalıktı işte . Ayşe'nin ümidini koruyan Allah'a olan inancıydı. Dua ile kendini daha
rahat hissediyordu. Minik ellerini kaldırıp içten yalvarışı herkesi duygulandırırdı. "Hastalığı veren
Allah şifasını da verir." Diyordu. Bu ümit onu geleceğe taşıyordu.
"Ben iyileşeceğim." Diyordu sürekli. Aldığı ilaçlarla sağlıklı günlerin yakın olduğuna olan inancı
her geçen gün artıyordu. Bunca zamandır nefes almaya devam ediyorsa bundan sonra daha da
iyi olabilirdi.
Günler geçtikçe her şey alışılmış haliyle devam etti gitti. Bir haber geldi uzaklardan . Yeni bir ilaç
bulunmuştu. Bu, Ayşe ve ailesi için büyük bir haberdi. Amerika'dan gelecek bu ilaçla Ayşe'nin
hastalıktan kurtulma ihtimali artacaktı. Doktorlardaki ümitsizlik hali yok oldu. Uygulama anını
sabırsızlıkla beklediler. Ümitleri arttı.
Ayşe zaten ümidini hiç kaybetmemişti. Zaten bu yüzdendi hastalığının ilerlememesi. Ümidini
kaybetmiş olsaydı
çoktan
canını
kaybedecekti.
O gün, herkes heyecanlıydı. Herkeste bir tatlı telaş, bayramlık çocuklar gibi sevinç vardı. Hastane
koridorları ve duvarları bir müjde ile gülümsüyordu sanki.
İyileşeceksin, dedi doktor amca.
Ayşe
gülümsedi, sevimli bir tavşan gibi ön
-Ben zaten
inanıyordum,
dişleri
göründü,
dedi.
İlaç uygulandı. Ayşe'nin sağlık durumu günden güne iyiye gitti. Duaları hep sağlık üzerineydi.
Allah'a olan inancı onun geleceğe olan ümidini artırdı. Kanatları ümit ve inanç olan bir yolculukta
hedefe ulaşmak çok zor olmadı.
Allah'ın
rahmeti genişti ve
bu ümitti.
kavuşturan
Allah'ın
rahmetinden ümit kesilmemeliydi.
Ayşe'yi
de
sağlığına
HAVALAQ HiÇ Mi OÜZE:LME:YE:CE:I(
SALiH?
o
NiYE:?
l(AQ OA BiQ
NiME:T!
o
o
v
o
o
AMA ÇOI( l(AQ YA~!YOQ SALiH! BE:NCE: BAHAQ
iÇiN BiQ UMUT YOi( GiBi.
"
R
~~-"'!":'""----~=--~~~-------~~
ÖYLE: OE:ME:. ATALAQ!M!Z NE: OE:MiŞ :
GE:CE:NiN E:N 1(0YU AN!, SABAHA E:N YAl(!N OLAN
ANO!Q!
.
,
~
'(?.---
,
()
ÜSTE:Lil( BULUTLAQ OAG!LO! VE: OQTAL!I(
AYO!NLANO!.
AAA! SAHiOE:N, GÜNE:?
BÜTÜN iHTi?AM!YLA
OQTAYA Ç!l(T!.
o
o
o
o
o
o
o
o
o
E
.§
()
.
·~
~8
"
:g
c
J1
,~
o
--
SANA
OE:MiŞTiM
SALiHA!
GÖQDÜN MÜ, KAQLAQ DA YAVAŞ YAVAŞ
EQİYOQ.
Ü5TELiK
ADETA, YEQYÜZÜ
YEŞiL
YENİDEN UYANIYOQ.
ÇiMENLEQ DE
GÔQÜNDÜ 5ALiH!
HADi COCUKLAQ, BANA MÜSAADE, GiTME ZAMANI .
• 6b
w
c/
~~ j~
GÜLE GÜLE
KAQDAN ADAM,
BiQ 50NQAKi KIŞ,
GÔQÜŞMEK
ÜZEQE!
'
--
1
-----
Yazan : Mustafa ÇİFTÇİ - Çizen : Nur DOMBAYCI
Bir kedi gelip durdu pencerenin önünde. Biz pencereden bakan üç arkadaştık. Adı ne olsun bu kedinin, diye düşündük.
Herkes bir isim söyledi. Mırnav, pistan, karagöz ... Daha neler neler. Ama hiç birini beğenmedik. Kedi sarıydı adı dondurma
olsun dedik. Gözleri mavişti adı boncuk olsun istedik. Kuyruğu biraz kısaydı, "kesik kuyruk olsun adı", dedik. Hiç bir isim bize
güzel gelmedi. Annem içerde bana ve arkadaşlarıma pasta, çay, çörek hazırlıyordu. Mutfağa gittik. Kediyi ve
isim aramaya çalıştığımızı anlattık. O sırada arkadaşım biz buradayken kedi kaçıp giderse, dedi. Endişelendik.
Annem "önce gelin pasta ve böreklerinizi
yiyin, sonra beraberce bir isim düşünürüz",
dedi. Masaya otururken aklıma geldi.
"Kedimizin adı "umut", olsun" dedim. Hem
annemin hem arkadaşlarımın hoşuna gitti.
Annem dedi ki: "Kedi gibi umut da uzaktadır.
Bazen göremezsiniz ama sizi beklediğini
bilmek ne güzel şeydir. Kedi gibi camın
arkasında olsa bile sizi mutlu eder. Çok güzel
isim buldun aferin sana" dedi. Beraberce çay
çörek yedik. Anneme pastalar için teşekkür
edip hemen cama koştuk. Kedi yerinde yoktu.
Arkadaşlarım "aman zaten adını bile
koymamıştık" dedi. Kedi seyretmeyi bırakıp
başka bir oyuna daldık ama benim aklım hep
kedideydi. Ben ona isim koymuştum ama o
kaybolup gitmişti. Akşam olunca babam eve
geldi. Yemekte dedim ki: "Baba kedimiz
kayboldu adını bile öğrenmeden kaçtı gitti."
"Adı neymiş bakalım kedinizin", dedi babam.
"Umut", dedim, adını Umut koymuştuk.
"Umudunu kaybetme", diyerek göz kırptı
babam. Tamam, dedim ama nasıl bulacaktım
ki kendi gidip adı kalan kedimi. Anneme
sordum. "Tekrar gelir mi", dedim.
"Bilmiyorum", dedi. Ben yatana kadar
düşündüm. Yatarken anneme dedim ki "ben
yarın tüm gün bekleyeceğim, camın önünden
hiç kalkmadan bekleyeceğim." Sonra iyi
geceler dileyip yattım. Sabah olunca doğruca
pencere önüne gidip beklemeye başladım.
Kahvaltı bile yapmak istemiyordum. Annem
dedi ki "hiçbir şey yapmadan mı
bekleyeceksin?" "Hayır, hiçbir şey yapmaz
olur muyum umut ediyorum ya dedim?"
Annem gülümsedi, "hiçbir şey yapmadan
beklemek umut etmek değil hayal kurmaktır.
Hayal kurmak kötü değil ama umudu bir çiçek
gibi düşün. Çiçeğin, güneşe, suya, havaya
ihtiyacı olduğu gibi umudunda ihtiyaçları
vardır. Umudunu belemek için gayret etmen
gerekir,
-- ------- ---
sadece gayret yetmez sabır etmelisin ki umut
büyüsün büyüsün bir ağaç kadar dal budak
salsın. Sen de umut ağacının gölgesinde
bekleyebilesin." Tamam, ama kediyi bulmak
için nasıl gayret edeceğim. "Düşün bakalım"
dedi annem. "Kedi nereye gitmiş olabilir.
Düşündüklerini sırasıyla yaz. Kahvaltıdan
sonra seninle arayalım. Sonra bir parka
oturalım ve gelmesini bekleyelim sabırla."
"Tamam" dedim. Gözlerim parladı sanki.
Kahvaltı sonrası her yere beraberce baktık.
Sokaklara, evlerin arkalarına, marketlere,
kasaplara her yere baktık. Yorulsam da
umudumu kaybetmedim. Umut ismini
vereceğim kedimi umutla aradık. Sonunda
yorgunluğumuz ağır geldi ve parka oturduk.
Ama kedi hiç gelmedi. Üzüldüm ama annemin
söyledikleri hep aklımdaydı. Umudu kesmek
yok. Gerekirse bekleyecek, sabır edecek,
gayret edeceksin. Muhakkak bir köşeden
çıkar kedi. Unutma hem kedin umut hem
hayatta ki umut her zaman orda bir yerde var.
Senin sadece onu araman ve beklemeyi
bilmen lazım ...
Her şeyi babama anlattık. Babam dedi ki;
"yahu şu evin kapısında bir kutu var kim
bıraktı onu." Merakla koştum kutuyu açtım.
İçinde bir kedi yavrusu vardı. Hem de sarı!
Nasıl sevindim anlatamam. Babama sarıldım.
Babam dedi ki "kediyi bulamadın ama ona
çok benzeyen bu yavru kediyi buldun bak.
Artık onun her şeyiyle sen ilgileneceksin."
Tabi baba, umuduna bakmazsan,
beslemezsen umudun büyümez dedim
gülüştük. Annem; "adı ne olsun" dedi. Tabi ki
küçük umut olacak, büyüyecek büyüyecek ve
kocaman olacak. Benim umudum dedim.
Hem annemin hem babamın çok hoşuna gitti.
Aferin dediler. Onların mutlu olmasına Küçük
Umut da minicik sesiyle miyavlayarak karşılık
verdi. ..
- - - --------
/
/
I
I
1. Hikayedeki önce bulunup sonra kaybedilen kedinin adı nedir?
2. Hikayenin kahramanı olan çocuk, neden kedinin adını Umut koymuştur?
3. Hikayeyi anlatan çocuk, kaybolan kedinin yerine ne bulmuştur?
\
\
\
Sultan-ül Voizin
Tahir BÜYÜKKÖRÜKÇÜ
Yazan -Çizen:
Ayşe Haykır ÇIBIKDİKEN
cuma namazına
birlikte 'Kapu
Cami'ne
gidelim.
Güzel güneşli bir cuma sabahında Ali ve
ailesi hep birlikte neşe içinde kahvaltılarını yaptılar.
Ahmet Bey cuma günü izinli olduğu için evdeydi.
Öğleye doğru babası Ali'ye seslendi :
Yaşasınnn!!!
Hemen gidip
abdest
almalıyım.
Ali ve babası güzel bir abdest aldıktan sonra, temiz kıyafetlerini giyindiler.
Güzel kokular süründüler.Cuma namazına mümkün olduğu kadar
erken gitmek ve cuma hutbesini
dinlemek Peygamber Efendimiz'in
sünnetiydi.
Bunları yaptıktan sonra
Kapu Cami'ne doğru yola koyuldular.
Aliciğim yıllar
önce bizde dedenle birlikte
Kapu Cami'ne 'Sultan-ül Vôizin' yani
Vaizlerin Sultanı Unvanıyla Tahir Büyükkörükçü
hocamızın vaizini dinlemeye
giderdik. Bütün Konya onu çok sever ve
vaizlerini dinlemek
için Kapu Camisi'ne gelirdi.
O ömrü boyunca islama hizmet aşkı ile yanmış, ömrü
boyunca ilme ve insanlara hizmet etmişti. Hayatında
ölçü daima islam kurallari oldu.Kur-ônı Kerim'i
ezberlemiş bir hafızdı.Peygamber Efendimiz'in ahlôkıyla
ahlaklanmış, verdiği söze ve helal kazanca
çok önem veren güzel ahlôklı bir hocamızdı.
p
Tahir hocamız müminin mümine yaptığı duaya çok
önem verirdi. Bir emriniz var mı? diyene' Bir tek ricam var
beni duanızdan unutmayın. Hocanız olarak sadece bu kadar
yüküm var.' size derdi. Zor şartlarda hep 'Bizim Allah'ımız var.
Görüyor, duyuyor, biliyor ve herşeye kadir.' diyerek umudunu
hiç bir zaman yitirmemiş bir Allah dostuydu.
Büyük insanları yüce dağlara benzetir. 'Onların başı her zaman
olur, ama seller ve sıkıntılar eteklerinden geçer.' derdi.
Umudunu hiç bir sıkıntısında kaybetmemişdi. O'nu tanıyanlar
bilirdi hocamız hiç boş durmaz, işi olmadığında ya tesbih
çeker ya da kitap okurdu.
dumanlı
Ali ile babası Kapu Camii'ne sohbet ede ede geldiler.
Kürsüde vaaz veren hocayı dinlemek için
safa geçip oturdular.
Allah (c.c.) bu ayeti
kerimesinde
sadece küçük g~~~hla'..ı .. k
işleyen değil kuçuk, buyu .'. ı-·
.
k bilmeyerek her tur u
bılere , .
M"" slümanların
ünahları ışleyen u
~evbe ve pişmanı~-~ şa~tıyla
Kur' ôn-ı Kerim'de Zümer
suresinde: De ki : 'Ey haddi aşarak
nefislerine karşı israf etmiş olan
kullarım! Allah'ın rahmetinden
umudunuzu kesmeyin. Çünkü Allah ,
bütün günahları bağışlar , Şüphesiz ki
O, çok bağışlayıcıdır, çok
merhamet edicidir.
affedileceğini muJdelıyor.
Hoşgeldiniz Allah kabul etsin.
Eee Ali'cim hoca cuma hutbesinde
neler anlattı?
Anneciğim Allah'tan umud
kesmemiz gerektiğini
işlediğimiz günah ne olursa
olsun pişman olup
tövbe edersek affedileceğimizi
müjdeliyormuş
'Zümer' suresinde.
,,A
l7
/
i '
1 1\
. _' I \ 1
\
/
\
1
' \\ 1
~'
._ "\
"'-
'\
ı1
)J
} J
\ \ J;
1
J
1
bazen bunları
dinlemekten çok sıkılıyor fakat annesine
sıkılmamış numarası yaparak dinlemeye
devam ediyordu. Yol boyunca "Annemin
öğütlerini toplayıp üst üste koysam acaba
ormanın en uzun kavak ağacı kadar uzun
olur mu?" diye düşündü. Okula
vardıklarında Uzunbıyık, abisi Algöz'e iyi
dersler dileyerek sınıfına doğru ilerledi.
Dalgın
bir şekilde eve dönen Uzunbıyık,
akşam yemeğinde birkaç lokma yedikten
sonra sofradan kalktl ve odasına gitti.
Pencereden bakınca yıldızları görebiliyordu.
En çok sevdiği yıldız da sohbet etmek için
onu bekliyordu. Uzunbıyık ona Parmin adını
vermişti. Parmin, Uzunbıyık'ın durgun
olduğunu görünce gökten aşağı doğru
inmeye başladı ve pencereye yaklaştl.
Havuç kokulu silgisini, havuç turuncusu
kalemini ve yaprakları bir lahanaya
benzeyen defterini çıkarıp dersi dinlemeye
koyuldu. Öğretmen dersin sonunda bir
ödev vereceğini söylemişti. Bayan
Burnukırmızı ödevlerini yaptlklarında Algöz
ve Uzunbıyık'a sarılır, "Aferin size çocuklar",
diyerek mutlu olur, ara sıra da ıspanaklı kek
yaparak onları ödüllendirirdi. Uzunbıyık,
ıspanaklı keki her tavşan çocuk gibi çok
"
severdi. Annesini de en az ıspanaklı kek
kadar çok sevdiğini düşündü. Sonuç olarak,
annesini ve ıspanaklı keki seven Uzunbıyık,
ödev yaparken bu yüzden sıkılmazdı. O, bu
düşünceler içerisindeyken dersin sonuna
gelen öğretmen ödevi açıklamıştl. Herkes
kendisine bir konu seçecek ve seçtiği konu
hakkında bir masal yazacaktl.
"Neyin var sevgili dostum Uzunbıyık?" diye
sordu. Uzunbıyık, ödevini anlattl ve aklına
hiçbir fikir gelmediği için çok üzüldüğünü
söyledi. Yıldız Parmin ona birkaç gökyüzü
kuralından bahsetmeyi teklif etti. Bunun
ona bir fikir verebileceğini düşünüyordu.
Canı Parmin'le sohbet etmeyi bile
istemeyecek kadar sıkkın olan Uzunbıyık
burnunu sağa sola kıvırarak, "Peki." dedi.
"Seni dinliyorum."
Doğrusu Uzunbıyık,
"Benim aklıma harika bir fikir geldi", diye
atladı sınıf arkadaşlarından Beyazkulak.
Hemen ardından bir başkası: "Ben hangi
konuyu seçeceğime karar verdim bile",
diyerek bağırdı. Uzunbıyık ise her zaman bir
orman kadar kalabalık olan aklına henüz bir
fikir gelmediği için üzülüyordu. Ödevini
yapabilmesi için önünde yalnızca üç gün
vardı.
/
"Dostum Uzunbıyık, uçsuz bucaksız bir
gökyüzünden dünyayı seyreden yıldızların
her birinin bir görevi vardır. Benim gibi bazı
yıldızların görevi çocuk tavşanlarla arkadaş
olmaktlr. Bir grup yıldız dünyadaki temiz
kalbli büyükler için durmadan dua eder.
Bazı yıldızlarsa gökyüzünde aramıza
karışmaya çalışan bir takım yalancı ve kötü
kalpli kelimelerle savaşır. Daha çeşit çeşit
görevler vardır yıldızlar arasında paylaşılan.
Fakat bu görevler arasında belki en
önemlisini yapan ise "Kuyruklu Yıldız
takımıdır." Yıldız Parmin'in anlattlklarını
şaşkınlıkla dinleyen Uzunbıyık, Kuyruklu
Yıldız takımının görevini merak etmişti.
Parmin, parıldayarak devam etti:
•
"Kuyruklu Yıldız takımı, tüm yıldızları tek tek dolaşır ve bize ışıldamamız için gerekli
olan bir iksir dağıtır. Bir yıldız eğer bu iksiri almazsa, parlak ışığı yavaş yavaş söner ve
sonunda karanlık gökyüzünde kaybolur. ışığını kaybeden bir yıldız elbette görevini de
yapamaz. Bu iksir, ümittir sevgili dostum Uzunbıyık. Eğer bir yıldız, ümitsiz kalırsa
asla parlayamaz."
Uzunbıyık, Parmin'in ne demek istediğini anlamıştı. Ödevini yapamayacağını
düşündükçe
içinin karanlıklarla dolduğunu fark etti. "Dostum Parmin, sana çok
ederim. Sanırım ödevimi yapabilmem için bir miktar ümit iksirine ihtiyacım
var", dedi ve Parmin'e bir bardak havuç suyu ikram etti . Parmin lezzetli havuç
suyunu içtikten sonra teşekkür ederek gökyüzüne doğru yükseldi.
teşekkür
Uzunbıyık,
içinde bir heyecan hissediyordu. "Ben de bir masal yazabilirim" dedi
yüksek sesle. Bunu söylerken bembeyaz tüylerinin ürperdiğini hissetti. Kalemini ve
kağıdını alarak çalışmaya başlayan Uzunbıyık, iki gün sonra masalını yazmayı
bitirmişti . Bu masalda ümit iksiri ile sulanan bir gül bahçesinde yaşayan mutlu
çocukları ve ışıkları hiç sönmeyen yıldızları anlatıyordu.
/
-
----- - - -
/
-
Düşüncelerinizi
I
--bizimle
paylaşır mısınız. Şimdiden
---------
hepinize teşekkür ediyorum.
I
'
\
\
I
1. Masala göre, Parmin neyin
2.
Masalımızın kahramanı
3.
Masalımızın kahramanı ,
adıdır?
kimdir?
ümitsizlik içindeyken ne oldu da tekrar ümide tutundu sizce?
I
I
\
'
-----
-- -
--------
1
Derleyen Ve Şiirleştiren: Vural KAYA Çizen: Mustafa ŞAHİN
Bir kurbağa sürüsü ormanda ilerlerken
İkisi bir çukura düşmüş içlerinden
Diğer kurbağalar toplanmışlar başında
Çukura düşen iki kurbağacığın;
Çukur hayli derinmiş, kurbağaların umudu
Yokmuş iki zavallı kurbağacığın oradan çıkacağına
Fakat çukura düşen iki kurbağacık; büyük bir umutla
Habire uğraşıp duruyorlarmış çıkmak için çukurdan
Yukarda, diğer kurbağaların söylediklerine
Aldırış etmeden devam ettiler çabalamaya
Yukarıdaki kurbağalar ise artık çırpınmamalarını
O çukurdan asla çıkamayacaklarını söyleyip durmuşlar
İki kurbağacık çıkmak için çırpındıkça
Yukarıdaki arkadaşları
umutsuzca sözler söylemişler
Sonunda çukurdaki kurbağalardan biri artık pes etmiş
Söylenenlerin de etkisiyle, bırakmış çırpınmayı
Pes etmeyip çıkmak için uğraşan kurbağa
Son bir hamle ile inanılmaz bir sıçrayış yapmış
Y.e kurtulmuş çukurdan, diğer arkadaşı ise
Olmüştü, kurtulamamıştl o çukurdan
Kurtulan kurbağa mücadele etmeyi bırakmamış
Çünkü, kulakları duymuyormuş, sağırmış
Yukardaki kurbağaların umut kırıcı sözleri
Onu hiç mi hiç etkilemiyormuş
Sizler de umut kırıcı sözler söyleyenlerle
Sakın arkadaşlık etmeyin can dostlar, emi
Yüreğinizdeki
o muhteşem umudu kırmalarına
Asla ama asla izin vermeyiniz, duymayın umutsuzluklan
I
Kelimenin Değerini Bul?
A=1 8=2 C=3 Ç=4 0=5 E=6 F=7 G=8 G~ =9 H=1 1=2 İ=3 J=4
'
'
'
'
'
'
'
'
'
'
'
'
'
K=5, L=6, M=7, N=8, 0=9, Ö=1, P=2, R=3, S=4 , Ş=5,T=6, U=7
.. =8 V=9 Y=1 Z=2
U
'
'
'
Yukarıda, harfler ve her harfe ait puan değerleri verilmiştir. Örnek etkin-
likteki gibi yukarıdaki tablodan yararlanarak aşağıdaki kelimelerin puan
bulunuz.
değerlerini
ÖRNEK:
O("l[f\.İ: 8+7+3+6+6+3=33puan
UM\Jf5Lll:
ADALEflİ:
ADALEf5İZ:
DOGROCU:
YALANCT:
5ABIRU:
5ABIR5IZ:
5EVGİD0Lü:
5EVGİ5İZ:
DÜRÜSf:
5AHfEKAR:
HOŞGÖRÜLÜ:
HOŞGÖRÜSÜZ:
CÖMERf:
dMRİ:
Hazırlayan:
Doç.Dr.Ercan Yılmaz
Ümit Metreniz
Sevgili öğrenciler!
Aşağıdaki tabloda verilen 6 soruya ait cevaplarını karşısında uygun yere
işaretleyiniz ve puanlarınızı toplayıp Ümit Metrenizi boyayınız!
20ve üstü
12 ve 20 arası
Ove 12 arası
--
2
Sıkıntldan
kurtulmak için
pek çok yol bulabilirim.
Büyük bir enerji ile,
amaçlarıma ulaşmaya
çalışırım.
Bir problemin birçok çözüm
yolu olduğuna inanırım
önemli şerlere ulabmak için
bir çok yo düşüne ilirim.
Arkadaşlarım
pes ettiğinde
bile, devam edebilecegim
yollar bulabilirim.
Ya~dıklarımla, geleceğe
iyi azırlandım.
Hiç
Ben
Bana
Bakma Değilim
[I][I]
[I][I]
IT1W
ITJW
GJ[U
UJW
Hazırlayan:
Doç.Dr.Ercan Yılmaz
Yazan: Doç.Or. Ercan Yılmaz
Y~Nü5 ~E~GAMBER
Yunus Suresi adını bu peygamberden almıştır ve hikayenin ayrıntıları hakkında Saffat
Suresi'nde bilgi verilmektedir. Hazreti Yunus Ninova halkına gönderilen peygamberdir ve
azaptan kurtulan tek halk Ninova halkıdır. Azap yaklaşmaktayken tövbe etmişler ve tövbeleri
Allah tarafından kabul edilerek affedilm işlerdir. Halkına peygamber olarak gönderilen
Hazreti Yunus, 33 yıl onları tanrının dinine davet etmiş, kendisine bu süre içerisinde sadece
iki kişi inanmıştır. Bu durum kendisinin canını sıkmış, Allah'ın izni olmadan toplumundan
ayrılıp Akdeniz'e kadar giderek bir gemiye binmiştir. Hazreti Yunus' un bindiği gemi denizin
ortasına geldiğinde fırtına çıkar, gemidekiler orada günahkar birinin olduğunu, O'nu denize
atarak fırtınadan kurtulacaklarını düşünürler. Hazreti Yunus onlarla tartışmaya girer. Çekilen
kur'a Yunus Peygambere çıktığı için denize atarlar ve (Saffat 141-146) O'nu büyük bir balık
yutar. Hazreti Yunus hatasını anlayıp balığın kamında dua eder ve duası kabul edilir." Ama
balığın karnında bizi andı, tespih etti, biz de onu hasta bir halde ağaçsız, boş bir yere attık ve
üzerine kabak türünden bir ağaç bitirdik:' (Saffat 145-148) Yunus Peygamber iyileşir tekrar
kavmine döndürülür ve 100 bin kişi O'na inanır.
Yunus Peygamber balığın karnındayken yalnız yardımsız sahipsiz ve ölümle burun burunaydı.
Her yer ıslak, karanlık ve kötü kokuluydu. Üstelik balık hareket halindeydi. Yani tek kelime ile
arzda kaybolmuştu. Yunus Peygamberle ilgili ayetler bize bir insanın yeryüzünde
bulunabileceği en karanlık en zor en tehlikeli ve en imkansız durumu anlatmaktadır. Ama o
durumda Hazreti Yunus halinden şikayet etmemiş, hatasını anlamış Allah'a yönelerek af
dilemiştir.'' Allah'ım senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben kendime zulmettim ve
zalimlerden oldum:' diyerek dua eder.
En umutsuz en çaresiz zamanlarda vazgeçmemeyi, yaptığı hataların ve yanlışların
sorumluluğunu alarak bir daha yapmamak üzere af dilemeyi Yunus Peygamberin hikayesi
çok güzel anlatmaktadır.
RESİM OKUMA DÜŞÜNCE ODASI
1234'Ilı, ıı, 56-
/R
Resimdeki çocuk ne yapıyor?
Resimde dikkatinizi çeken ilk ne oldu?
Oda da dünya ve uzay mekiği görseli olması, ne anlama geliyor?
Dualarınızda Allah'tan neler istersiniz?
Bu resme bakarak bir kompozisyon yazınız.
Siz olsanız umut etmekle ilgili nasıl bir resim çizerdin iz?
~MEDENiYET
~OKULU