İndir

Transkript

İndir
PEYGAMBERLER, SAHABELER
ve
EVLİYALAR KENTİ
DİYARBAKIR
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT**
Bu Kitap Dicle Üniversitesince Desteklenmiştir.*
Katkılarından dolayı
Müh. Murat TOMAR’a Teşekür ederiz
Kitabın Yayın Hakkı Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a Aittir.
*Dicle Üniversitesi Rektörlügü
SUR / DİYARBAKIR
**Prf. Dr.Yusuf Kenan HASPOLAT
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi
SUR / DİYARBAKIR
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT
ISBN: 978-605-63588-5-2
KASIM 2013
Genişletilmiş ve yenilenmiş
3. BASKI
Grafik & Tasarım
Eda Esra ÇELİK
Seda ÇELİK
Kapak Tasarım
Edip ÇELIK
Baskı
UZMAN MATBAACILIK VE CİLTLEME
Davutpaşa Cad. Güven Sanaii sitesi
B/ Blok No: 315 Topkapı - İSTANBUL
Tel: (O212) 565 23 00
Gsm: 0555 616 17 21
Bu eserin bütün yayın hakları
Prof. Dr. Yusuf Kenan HASPOLAT’a aittir.
Yayıncının izni olmaksızın kısmen ya da
tamamen yayınlanamaz.
2 / PEYGAMBERLER, SAHABELER ve EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
İÇİNDEKİLER
PEYGAMBER KABİRLERİ (S.4-15)
PEYGAMBER MAKAMLARI (S.16-21)
DİYARBAKIRI KURAN PEYGAMBERLER (S.22)
SAHABE KABİRLERİ (S.23-71)
DİYARBAKIRDA KUTSAL EMANETLER (S.72-79)
DİYARBAKIR MERKEZDE MEDFUN EVLİYALAR (S.80-122)
DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ (S.123-198)
HZ. NUH VE ERGANİ İLÇE İLİŞKİSİ (S.199-201)
HZ. İBRAHİM, ERGANİ VE DİYARBAKIR (S.202-209)
LİCE İLÇESİ ESHAB-I KEHF MAĞARASI (S.210-228)
HZ. MUSA VE DİCLE İLÇESİ VE EĞİL (S.229-232)
ZÜLKARNEYN VE DİYARBAKIR (S.233-240)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 3
PEYGAMBERLER SAHABELER EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Giriş
Birçok şehirde olduğu gibi Diyarbakır’da da evliya türbeleri bulunmaktadır.
Bu türbeler inanç turizmi açısından önem taşırlar. Birçok tarihi kaynağa göz atarak
türbeleri ele alacağız. Ancak Diyarbakır’ı diğer şehir ve ülkelerden ayrı bir konuma
getiren Peygamber ve sahabe kabirleridir.
Biz burada 19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Diyarbakır’la ilgili
peygamber, sahabe ve evliyalarla ilgili bilgileri derledik. Diğer tarihi belgelerden de
konuya destek sağladık.
Önce peygamber kabirleri, peygamber makamları, Sahabe türbeleri, Eshab-ı
kehf konuları işlenecek, daha sonra merkez ve ilçelerdeki evliya kabirleri incelenecektir.
PEYGAMBER KABİRLERİ
Salname Osmanlı Devleti’nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eser demektir. Biz burada 19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Eğil
ilçesine ait peygamberlerle ilgili bilgileri derledik (3).
Esami Şerifeleri
Türbe ve merakıd-ı
şerifeleri mevkii
Malumat-ı saire ve mülahazat
Eğil medfun
Peygamberler
Zülküfl en-Nebi
Aleyhisselam
efendimiz hazretleri
Ergani kasabasındaki Nebi-i müşarun-ileyhin diğer
makam-ı saadetlerinde vilayetde makm-ı saadetleri varsada ala-rivayetin asıl merkadd-ı
medfundur
şerifeleri Erganidedir.
Eğil kasabasında
Nebi-i müşarun-ileyhin kabr-i
saadetleri on beş metre tülünde
idüğü ve bir güne vakfı olmadığı
Nebi Harun-Asafi
Aleyhisselam hazretleri
Bu dahi
Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne
evkaf-ı şerifesi yoktur
Nebi Hallak
Aleyhiselam hazretleri
Bu dahi
Nebi-i müşarun –ileyhin bir
güne evkaf-ı şerifesi yoktur
Elyesa Aleyhisselam
efendimiz hazretleri
Nebi Harut
Aleyhisselam
Eizze-i kiramdan
Zünnun hazretleri
Eğil kasabasında Haci- Nebi-i müşarun-ileyhin bir güne
yan mahallesinde nehir
kenarında medfundur evkaf-ı şerifesi yoktur
Eğil kasabasında
medfundur
4 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Eğil Peygamber kabirleri (Hz. Zülkifl - Hz. Elyesa hazretleri)
Hz. Zülkifl Kabri-Eğil
Eğil’de Haciyanda Hz. Zülkifl Mezar Kitabe - 1936 yılı - Konyar
Zülkifl (A.S.) Peygamberin Mezarı Eğil Ilçesinde Makamı Ise Ergani’dedir.
Hz. Zülkifl (A.S.). M.Ö. 1200 Mezar Taşı Kitabesi
Dilersen izzet-i dareyn yer kim bağriyap olmağa
Yüzün sür Marked-i Paki Nebiyyi Zülkifil Zi Şane
Ondaki Hadım-i Düşnabe tabiri mukareret
Zehi devlet O Cane kim feda olmuş u Canane
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 5
Hz. Elyesa (AS)
Hz. El-yesa (A.S.). M.Ö.1200 - Mezar Taşı Kitabesi
Ta’alallah ne dergahı ref’üş-şanı alidir
Nebiyullah merkadı El-Yesa kadriyle galidir
Tecella-i ilahidir, beher su sat’ı nurdur.
Zibayı kalbi kasidir, hayatı cismi balidir.
Fütuh-u müşkilat odur, harimindi sahibisi
Birader zadesi Hürmüz, Azizi-yi zişianidir.
Asaf bin Behriya (A.S.).
Ergani ilçesi - Makam Dağında Hz. Zülkifl Makamı
6 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Nebî Zülkifl (A.S.) Makam ve Kabri
Kaynaklarda Zülkifl (a.s.)’ın, Hz. Eyyûb (a.s.)’ın oğlu Bişr olduğu belirtilmektedir. Yüce Allah, Hz. Eyyûb (a.s.)’dan sonra O’nu peygamber olarak göndermiş
ve halkı, “Tevhîd Akidesi’ne: Allah`ın birliğine inanmaya” davet etmesini emretmiştir.
Yüce Allah, Enbiya Sûresi’nde, Eyyûb (a.s)’ın kıssasından sonra Zülkifl
(a.s.) hakkında şöyle buyurur: “Ve İsmâil`i, İdris`i ve Zülkifl`i hatırla ki, onların
hepsi sabredenlerdendi. Ve bu yüzden onların hepsini rahmetimizle kuşatmıştık;
onlar gerçekten dürüst, erdemli ve sâlih kimselerdi”. Yüce Allah, Enbiya Suresi’nde
ise “İsmail`i, Elyesa`yı ve Zülkifl`i hatırla; onların tamamı, seçilmiş hayırlı
kimselerdendi.” buyurmaktadır. Zülkifl (a.s.)’ın Kur’an-ı Kerim’de peygamberlerin
isimleriyle birlikte zikredilmesi, sabredenlerden, seçilmişlerden ve Allah tarafından
ödüllendirilenlerden olduğunun belirtilmesi, onun da peygamber olduğunu gösteren
bir delildir. Hz. Zülkifl (a.s.)’ın mezarının Eğil İlçesi’nde, makamının ise Ergani’de
olduğu kabul edilmektedir.
Hz. Zülkifl (a.s.)’ın kabri , Eğil İlçesi’nde, Nebi Harun Tepesi’ndeki
türbesinde bulunmaktadır. Hz. Zülkifl (a.s.) kabri daha önce bulunduğu yerden
Dicle Baraj Gölü havzasında kalacağı için Elyesa’ın kabri ile birlikte, Diyanet İşleri
Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü arasında yapılan işbirliği ve dönemin
Eğil Kaymakamı’nın başkanlığında oluşturulan komisyon marifetiyle 13–16 Eylül
1995 tarihleri arasında, Nebî Harun Tepesi’nde yaptırılan türbeye nakledilmiştir.
Hz. Zülkifl (a.s.)’ın naaşının nakli için çalışmalara Nebî Elyesa’ (a.s.)’ın naaşının
naklinden sonra başlanmıştır. Bu nakilde görev alan kişiler, Hz. Zülkifl (a.s.)’ın
naaşının bulunduğu mezarın açılmasında, mezarın, dönemin çimentosu olarak
bilinen kels-i hacer adlı bir madde ile kaplı olduğu için çok zorlanıldığını ifade
etmişlerdir. Hz. Zülkifl (a.s.)’ın naaşı, 15–16 Eylül 1995 tarihleri arasında Kale
Mahallesi’nde önceden hazırlanan türbeye nakledilmiştir. Heyette bulunanların Hz.
Zülkifl (a.s.)’ın naaşının çürümediğini gördükleri hususundaki ifadeleri basında
yer almıştır. Nebî Elyesa’ (a.s.) ve Nebî Zülkifl (a.s.)’ın naaşlarının çürümemiş
olması, Hz. Peygamber’in (s.a.v.), “Cenabı-ı Hak, toprağa, peygamberlerin cesedini
çürütmeyi haram kılmıştır” hadisi ile irtibatlandırılmıştır (2).
Zülkifl (AS) makamı Ergani’de mezarı ise Eğil ilçesindedir. Eğil ilçesindeki
orijinal kabri su altında kalma riski nedeniyle Peygamberler tepesine taşınmıştı
Zülkifl Peygamberin naşının baraj altında kalmaması için peygamber tepesine
taşınma hikâyesi: Zülküfl (AS) defininde bulunan Hüsamettin Akboz’u dinledik.
Zülküfl (AS)’i Dicle kenarından Seyda Molla Ömer ve 4 işçi pikapa(araç)
yükledi, defin mekânında biz 35 kişi idik, iplerle zorlukla indirdik, çok ağırdı.
Tekbirlerle gömdük. Ancak Seyda Ömer 4 kişi ile kolaylıkla pikapa yüklemişti. Seyda
Ömer’e sordum anlattı. Zülküfl peygamberi baştan ayağına kadar kontrol ettim, daha
dün vefat etmiş gibiydi. Boyu bizim kadardı, kefeni tığla örülmüş şekildeydi, hafif
tozluydu, başına dokununca başını örten örtü açıldı, beyaz saç ve sakalı vardı.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 7
O Güne Ait Gazete Haberleri
HZ. ZÜLKİFL’İN BEDENİNİN KABİRDEN ÇIKARILIŞ OLAYI
Olayı anlatan Hz. Zülkifl’in çıkarılışında bulunan Mehmet Kılıç’ın yeğenidir.
Ondan duyduklarını anlatıyor:
2003’tariihinde anlattıkları: Akrabaları anlatması hususunda ricada bulundu.
Buruk bir şekilde ağlayarak bize anlattı.
Mehmet Kılıç Eğil’in yaşlı ve ileri gelenlerindendi, Hz Zülkifl’in çıkarılışında
80 yaşındaydı.
Ben orada hazır bulundum. Eğil müftüsü, Male Ömer,diğer hakem grubu ve
işçiler kazıya gittik. Yanına Kur’an okuyarak edepli olarak yaklaştık. Hürmetle oturduk. Arkadaşlar türbeyi kazmaya başlarken birden bağırarak dışarı fırladılar. Çıkanların benizleri soluk ve korku içindeydiler, yerlerinde duramıyor, konuşamıyorlardı.
Kazmayı vurmaya başlarken alev gibi bir sıcaklık üzerimize geldi, yüzümüze vurdu,
biz kaçtık
Bunun üzerine hakemler istişarede bulundu. Acaba yanlış mı yapıyoruz.
Mala Ömer hem mutasavvıf hem de alimdir. Bizle konuştu. Siz bekleyin ben
tek başıma gireyim, edebimle konuşurum, diz çöker, derdimizi anlatırım. Baraj gölünde su altında kalma olayını anlatacağım. Kendisiyle ricaen Arapça konuşmaya
başladı. Çok uzun süre konuştu, sesi bize geliyordu. Onunla konuşuyordu. Karşılıklı
konuşmalar oluyordu, sesler bize gelmekteydi, ancak konuşmaları net olarak duyamadık.
Male Ömer çıktı bize, kendisine ricada bulundum, umuyorum bizim ricamızı
kabul etti
Male Ömer’e sorduğumuzda bunları kimseye anlatmayın, dedi ve detayları
sormamamızı istedi. Kısaca konuşmaların özetini verdi:
Male Ömer, Ey Allah’ın peygamberi, senin kabrinin baraj gölü altında kalman
bizi çok üzecektir. Sen bizi bundan mahrum edecek olursan, biz ve diğer insanlar
kime gidecek. Sana çok güzel bir yer hazırladık, tüm insanlar seni ziyaret edebilecekler, bu bir ricadır, bizi bundan mahrum etme, bize engel olma. İzin ver bize,
yoksa su altında kalırsın, senden mahrum oluruz, bizim de boynumuz bükük olur,
seni ziyaret edemeyiz.İşçilere edepli bir şekilde içeri girmelerini, saygıyla kazmayı
vurmalarını istedi. İşçiler korkuyordu, girmek istemiyordu. Male Ömer onları ikna
etti. İşçiler kazmaya başladı. Sıkıntı olmadı. O esnada Kur’an okuyorduk. Tevazu ve
göz yaşlarımız vardı. Aynı zamanda o heyecanla o Allah’ın peygamberi ve Kur’anda
ismi geçen Zülkifl peygamberi görmenin heyecanı içindeydik. Çünkü bu olay tarihte
8 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
hiç yaşanmamış bir olaydır. Kendimizi bu olay içinde bulduğumuzdan çok heyecanlıydık . Ondan sonra işçiler mezarı tam kazdı, cesede vardılar. Artık kabrin içinden cesedi çıkarma işi başladı. Heyecan doruktaydı. Kesin olarak gördüğümüzde ne
yapacağımızı şaşırdık. Male Ömer, hakemlerle çok titiz, edep ve hürmetle cesedi
çıkarmaya başladı,
Mehmet Kılıç diyor ki’Ben kendi gözlerimle gördüm, kefen yok, üzerinde
fistan gibi bir elbise var, saçları uzun, bembeyaz bir saç, cesed hiç bozulmamış,
tabuta koyarken elimi göğsünün kenarına koydum. Ben diyordum ki benin kanaatim
ve düşüncem eğer elimi ona değdirirsem, Allah o eli yakmaz diye düşünüyordum.
Elimi sinesinden ayırmak istemiyordum; elim teprenmeye başladı. Acaba saygısızlık mı ettim ve elimi çektim’ Male Ömer arkadaşlar dikkat edin yüzü Kabeye değil,
Kudüs’e yönelik’ dedi.
Cesedi tabuta koyduk, tabutu kapattık. Gizli ve sessiz şekilde yola çıktık. Gizlenmemizin nedeni, halk gürültü yapar, heyecana gelir, iş zorlaşırdı. Resmi bir araca
koyduk, yola çıktık. Kimsenin haberi yoktu, kimse bilmiyordu. Nehir kenarından
yukarı çıkarken, Eğil çarşısına girdiğimizde ne hikmetse herkes ayaktaydı. Bu da
Allah’ın peygamberinin mucizesidir , dedik. Bilmeden Peygambere saygıda bulundular. Tabuta mezar götürdük ve gömdük.
Nebî Elyesa’ (A.S.) ve Kabri
Yüce Rabbimiz En`âm Suresi’nin 86. ayetinde “İsmail, Elyesa `, Yûnus ve
Lût`a da yol gösterdik” hepsini âlemlere üstün kıldık” ve aynı surenin 89. ayetinde
de “İşte onlar kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir”
buyurmaktadır. Sa’d Suresinin 48. ayetinde ise Elyesa’ (a.s.) şöyle anılır: “İsmail`i,
Elyesa`ı, Zülkifl`i de an. Hepsi de iyilerdendir.”
Elyesa’ (a.s.)’ın, İslâmî kaynaklarda “Elyesa` b. Ahtûb b. Acûz” şeklinde
verilen şeceresi dışında onunla ilgili kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, İlyâs
(a.s.) devrinde yaşadığı ve ondan sonra peygamber olarak görevlendirilmiştir.
Nebî Elyesa’ (a.s.)’ın, İsrailoğullarını doğru yola davet etmesine rağmen çok
azının kendisine inandığı, çoğunluğun ise iman etmediği, kendisine iman etmeyen ve
gerekli dersleri almayan İsrailoğullarının büyük bir kısmının başına ise Asurluların
musallat edildiği ifade edilmektedir.
Kitâb-ı Mukaddes’ te Elişa adıyla zikredilen peygamberin Elyesa’ (a.s.)
olduğu tahmin edilmektedir. Buna göre Hz. Elyesa’ milâttan önce VIII. yüzyılda
İsrail Krallığı`nda yaşayan Şafaf’ın oğludur. Tanrı`nın emri üzerine İlyâs Peygamber
tarafından kendisine halef olarak seçilmiştir. İlyas (a.s.)’ın vefatından sonra da doğru
yola daveti sürdürmüştür.
Hz. İlyâs`ın ölümünden sonra Hz. Elyesa’ (a.s.)’ın, peygamberlik görevine
Eriha`da (Batı Şeria/Filistin) başladığı ve pek çok mucize gösterdiği de Kitab-ı
Mukaddes`te anlatılmaktadır. Hz. Elyesa’ (a.s.)’ın, İsrail Kralı Yoaş zamanında vefat
ettiği tahmin edilmektedir.
1316/1898, 1321/1903 ve 1323/1905 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’nde Hz.
Elyesa’ (a.s.)’ın Eğil’de medfûn olduğu ifade edilmektedir. Bununla birlikte, bölge
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 9
halkı da, Hz. Elyesa’ (a.s.)’ın mezarının Eğil’de olduğunu asırlardır kökleşmiş bir
inançla kabul etmektedir.
Nebî Elyesa’ (a.s.)’ın naaşının naklinden önceki türbesi, Diyarbakır’ın Eğil
İlçesi’nin Çarıkören Mahallesi’ndedir. Eski bir caminin bitişiğinde bulunan bu
türbe, iki kemer üzerine oturtulmuştur. Dicle Barajı’nın yapılmasıyla birlikte, baraj
gölü havzasında kalan, Elyesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin naaşları, Diyanet İşleri
Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün işbirliği neticesinde 13–16 Eylül 1995
tarihleri arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce Kale Mahallesi’nde, Nebî Harun
Tepesi’nde yaptırılan türbeye nakledilmiştir.
Nakil için dokuz kişiden oluşan bir heyet kurulmuştur. Heyette; dönemin Eğil
Kaymakamı Selim Çapar, İlçe Müftüsü Ekrem Abbasioğlu, Kaymakamlık V.H.K.İ
Mahmut Lâçin, Müftülük memuru Burhanettin İncedursun, fahri İmam-Hatipler
Ömer Kalkan ve Sadullah Kızılay ile birlikte Bahattin Köksal, Mehmet Kaya ve
Tahir Korkut adalarındaki işciler görev almıştır. İlk olarak, Hz. Elyesa’ (a.s.)’nın
kabrinin açılmasına başlanmış ve bu faaliyet iki gün sürmüştür (13–14 Eylül 1995).
İkinci gün sonunda naaşa ulaşılmıştır. Elyesa’ Peygamber’in naaşı, Eğil ilçesine
hâkim durumda bulunan ve Nebî Harun-ı Âsafî’nin kabrinin de bulunduğu tepedeki
türbeye nakledilmiş ve bu durum 18.09.1995 tarih ve 06 sayılı Komisyon Kararı ile
de tespit edilmiştir. Heyette bulunanların, cesedin çürümediğini yönündeki görüşleri
gazetelere de yansımıştır.
Nebî Harun-ı Âsafî (A.S.) ve Kabri
1316/1898, 1321/1903 ve 1323/1905 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’nde “Nebî
Hârûn-ı Âsafî” peygamber olarak ifade edilmekte ve mezarının da Eğil İlçesinde
olduğu belirtilmektedir . Bununla birlikte, bölge halkı, Hârûn-ı Âsafî’nin peygamber
olduğuna ve kabrinin de Eğil İlçesi’nde bulunduğuna inanmaktadır.
Hârûn (a.s.), Hz. Musa (a.s.)’ın yardımcısı olarak İsrâiloğullarına gönderilen
bir peygamberdir. Vefat ettiğinde 123 yaşında olduğu Kitab-ı Mukaddes’te
zikredilmektedir. Vefat ettiği zaman Hz. Musa (a.s.) tarafından “Hor Dağı”nın
tepesine defnedilmiştir.
“Hor Dağı”nın nerede olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, “Hor”
kelimesinin Tevrat’ta, ilimizi de içine alan bölgenin ilk medeni ahalisi olan Hurri’ler
için kullanıldığı bilinmektedir. Hz. Hârûn’un vefat ettiği dönemde İsrâiloğullarının
arz-ı mev`ûda girmelerinin yasaklanmış olduğu, bu nedenle Hor Dağı’nın arz-ı
mev’ûd dışında olması gerektiği , bu nedenle Eğil’de bulunan bu mezarın Hz.
Musâ’nın veziri Hz. Hârun’a ait olabileceği düşünülebilir. Kaynaklarda bu mezar
Hârûn-ı Âsafî’ye nispet edilmektedir ki “Âsaf” kelimesi İslâm dünyasında vezir
karşılığı olarak kullanılan bir terim olup Hz. Hârun (a.s.)’da Hz. Musa (a.s.)’ın veziri
ve yardımcısı idi.
Hz. Musa ve Hz. Hârûn (a.s)’ın bölgemizde bir dönem bulunduklarını teyit
eden bir bilgi de, şehrin fethinden sonra Ulu Camiye çevrilen mabedin Hz. Musa
(a.s.) zamanında yapılmış olduğu konusundaki rivayetlerdir: “Müverrih-i Rûm ve
ger ukalâ-ı dûrbîn-i zevî’l-mefhûm cümlesi müttefiklerdir ki bu ibâdetgâh-ı atîk tâ
Hazreti Mûsâ aleyhisselâmın zamân-ı sa’âadetlerinde binâ olunmuşdur” (2).
10 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Nebi Helak (Eğil ilçesi)
Nebî Hallak ve Kabri
1316/1898, 1321/1903 ve 1323/1905 tarihli Diyarbakır Salnâmeleri’de
Nebî Hallak (a.s.)’ın peygamber olduğu ve kabrinin Eğil’de bulunduğu bilgisi
bulunmaktadır. Nebî Hallak (a.s.)’ın kabri, Eğil İlçesi’nin girişinde, Giriş
Mezarlığı’nda çevresi duvar ile çevrilmiş şekilde bir meşe ağacının yanında
bulunmaktadır (2).
Nebî Hallak ve Kabri
Dıştan 8.17x 4.46 m. ölçülerindeki yapı,doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen
planlı olup üzeri açık olarak bırakılmıştır.Türbe moloz ve kesme taş malzemeden
inşa edilmiştir.Kuzeydoğu köşedeki düz lento açıklıklı bir kapıdan iç mekana
geçilmektedir.İç mekanın duvarları sağır tutulmuştur.İç mekanda Nebi Hallak’a ait
kabir bulunmaktadır (56).
Nebi Zennun
Eğil ilçesi Çapan mahallesinde mahalle mezarlığının içindedir.1898 tarihli Diyarbakır salnamelerinde ismi geçmektedir. Dıştan 8.70 x 8.20 m. ölçülerine sahip olan eser,
doğu batı doğrultusunda kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Üzeri açık olan türbenin içinde
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 11
Nebi Zennun
türbenin içinde Nebi Zünnun’a ait 1.42 x 6.35 m. ölçülerindeki kabir bulunmaktadır.
Yapı, moloz taş malzemeden inşa edilmiştir (56).
Danyal (A.S)
Hz. Zülkifl’in kabri Eğil’de olduğuna ve 20 yıl önce kabri taşınırken
bedeni görüldüğüne göre çocukları Danyal (AS) ve Üzeyir (AS) de bu bölgede
mi bulunmaktadır? Danyal Peygamberin mezarı Eğil Emniyet Binası’nın arka
bahçesindedir. 40 yıl önce üzerinde kubbesi varken sonradan bu kubbe yıkılmıştır. Eğil
halkının bir kısmı, burada Danyal Peygamber’in kabrinin bulunduğuna inanmaktadır.
Bunun yanında, Danyal Peygamber’in bir makamının da, Zülkifl, Elyesa ve Harun
Asefi’nin türbelerine doğru giderken, sağ taraftaki bir dağın tepesinde olduğu da
ifade edilmiştir. Belirtilen yerde herhangi bir yapı bulunmazken, burası ağaçlıklar
içindedir ve makam olduğunu gösteren herhangi bir işaret bulunmamaktadır (15).
Bu hususta Prof. Dr. Mesut Erdal’ın zaman gazetesine verdiği demece bakalım (8).
Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde yapılan çalışmalarda Hz. Danyal Peygamber’e ait
olduğu iddia edilen mezar bulundu. Eğil İlçe Emniyet Müdürlüğü arka bahçesinde
bulunan ve bir zamanlar türbe olduğu anlaşılan kalıntı üzerin çalışma yapan
akademisyen, mezarın Hz. Danyal Peygamber’e ait olduğu fikrinde birleşti.
Danyal (A.S.) Kabri
40 yıl önce Eğil ilçesi Emniyet binası
bahçesinde Danyal (A.S.) olduğuna
dair yaşlıların imzalı ifadeleri.
12 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mesut Erdal,
kalıntılarına rastladıkları mezarın, Eğil ilçesinde yaşamış muhtemel peygamberler
arasında bulunan Hz. Danyal’a ait olabileceğini söyledi. Hz. Danyal’in mezarı
bulundu (68).
Zülkifl (AS), Danyal (AS) ve Eğil ilişkisine bakalım
Zülküfil Peygamberin çocukları Danyal, Üzeyir, Mişael, Hananya’dır. Hz.
Zülküfl Onlara önemli Tevrat levhalarını, Zebur’u ezberletiyor ve açıklamalar
yapıyorlardı. Hz. Zülküfl’in (AS) emirlerini tamamen yerine getiriyorlardı. Babil
Kralı Bahtunnasar Kudüs’e girmiş, Zülküfl peygamberi ele geçirememiş, ancak
4 çocuğunu yanına aldırmıştı. Özellikle de Danyal’la daha çok ilgilenmişti. Hz.
Zülküfl Hicaz, Yemen, Mısır topraklarında bir zaman dolaştı. El attığı her insanın
gözleri kör, kulakları, sağır, ağzı tutuk, kalbi katıydı. Bu sefer kuzeye çıktı Hazreti
Zülkifl (a.s.). Şam bölgesinde kaldı, Toros eteklerine ulaştı. Şimdiki Bitlis’te epeyce
oyalandı. Hatta Ergani’ye kadar ulaştı. Halkın kimisi konuşmadan haz duyuyor, kimi
kaş çatıyor, öldürmeye çalışıyordu (69).
İşte bu aşamada Hz. Zülkifl Tevrat’ı ezberlettiği Danyal (AS) aramaya başlar. Neticede bulmuş ki kendi kabrine yakın bir yerde Hz. Danyal’ın kabri de bulunmaktadır.
Danyal Peygamber ve Diyarbakır ilişkisine dair bir veri de Danyal (AS)’ın
Diyarbakır ve Eğil’in yanından geçen güzergâhıyla ilgili olarak bir insiyatife sahip
olmasıyla ilgili yaygın rivayetlerin olmasıdır.
Allah, Hz. Danyal’dan Dicle’nin suyunun çıktığı mağaranın önüne gitmesini
istemiş ve demiş ki: “Buradan itibaren çizgi çizerek yürü. Su seni takip edecek. Ama
fakirlerin, vakıfların malına yetiştiğin zaman yol değiştir ki su onlara zarar vermesin.”
Danyal Peygamber Basra’ya hep garibanları koruyup asasıyla yatağı çizmiş. Bunun
için Dicle hep zikzaklar çizermiş. Elindeki asa ile suyun çıktığı mağaradan, Basra’ya
kadar çizgi çizen Danyal peygamber, Tanrı’nın buyruğuyla kimseye zarar vermemek
için güzergâhını sürekli değiştirir.
Hz Danyal kabrinin Basra bölgesindeki Sus şehri söylenir. Ülkemizde de
bunun Tarsus olduğu iddia edilir. Hz. Danyal’ın kabrinin Sus şehrinde olduğu belgeli
değildir. Hz. Ali’ye ithaf edilen belgesiz bir rivayet var. Bazı İslami kaynaklarda,
Hz. Danyal’ın cesedinin Hz. Ömer zamanında Ebu Musa el-Eşari tarafından
fethedilen Sus (Huzistanda bir kent) şehrinde kralın hazine dairesindeki bir odada
bulunduğu ve cenaze namazı kılınarak defnedildiği mevsuk olmayan rivayetleder
nakledilmiştir (70). Bu bilgi ispat edilemeyen bir bilgi olduğu için biz tekrar Eğil
ilçesine döneceğiz.
Her ne kadar başka şehirlerde de Danyal (AS) kabri olduğu ifade edilse de
Eğil ilçesinde Danyal (AS)’ın kabri veya makamı bulunmaktadır. Kardeşi Üzeyir
peygamberin makamı da Diyarbakır’ın komşusu Adıyaman’dadır. Eğil ilçesine de
yakındır. Zira Çermik ilçesinden bu makama kısa sürede ulaşılmaktadır. Adıyaman’da
Kahta’dan Gerger’e giderken Alidar köyünde Üzeyir Peygamber makamı vardır. Su
Tepe-Siver mezrası içinde ve ilçe merkezine 20 km mesafede, yol üzerindedir. Kabir
üzeri taş ve topraklı duvar üstü ağaçla kaplı, 5x5 m. ebadında iki odalı bir türbedir.
Bir odası kabir, diğer odası da ziyaretçilerin ibadet yeridir (71).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 13
Üzeyir (AS) ile ilgili olarak Kur’an da Bakara-259’da geçen hayvanın ölüp
tekrar dirilmesi olayının Nusaybin’de geçtiği, rivayet edilmektedir (72).
Nusaybin’de Diyarbakır’a yakın bir ilçemizdir. Adıyaman ve Malatya,
Diyarbakır’ın komşu illeridir. Memluklu devleti kaynaklarında, Dulkadiroğulları ve
diğer Türkmenlerle meskun olan Malatya ve havalisi için “İklim AI-Ozaria (Üzeyir
Ülkesi) lakabı kullanılmıştır (73).
Diyarbakır Ergani İlçesi’nde Hz. Adem’in 6. göbek torunu Hz. Şit’in oğlu
Enuş Peygamber yatmaktadır.
19. yüzyılda Diyarbakır’a ait salnamelerden Ergani ilçesinde Peygamberlerle
ilgili şu bilgiler yer almaktadır.
Türbe ve merakıdı
Malumat-ı saire ve mülahazat
şerifeleri mevkii
Enuş Peygamber
Ergani nahiyesinde Nebi-i Müşarun-İleyh Ebnaİbn-i Şit Aleyhisselam Kızılca Karyesinde yı Beni Beşerden
Efendimiz Hazretleri medfundur.
(3)
Esami Şerifeleri
Luka İnciline göre peygamberler zinciri: Adem, Şit, Enoş, Kainan,
Mahalaleel, Yared, Hanok, Metuşelah, Lamek, Nuh, Sam şeklindedir (4).
Enüş Peygamberin Türbesi
Şit Aleyhisselam, Adem Aleyhisselam’dan sonra gönderilen - ikinci Peygamberdir. Adem Aleyhisselam’in oğludur. Babasi vefat edince kendisine
peygamberlik ve ayrıca 50 Sayfalıkbir kitap verildi. Şit Aleyhisselam vefat etmeden
önce yerine oğlu Enus’u halife tayin etti (5).
Enuş (Yaneş) Peygamber Hz. Şit’in en sevdiği çocuğu idi. Hz. Enus, Hz. Şit
105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura Hanımdır. Hz. Enuş Na’me isimli
hanımla evlenmişti (6). Hz.Enuş’un
Adem (a.s)’a kadar olan nesebi şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan Enuş - Şit (a.s) - Adem (a.s). İdris Aleyhisselamin pek çok evladı olmuştur.
Tevrat’ta Enuş Peygamber: Tevrat Tekvin Bab 4: Ve Şit yüz beş yaşında
Enoş’un babası oldu. Ve Enoş doksan yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın
babası olduktan sonra Enoş sekizyüzonbeş yıl yaşadı, oğullar ve kızlar babası
oldu. Ve Kenan yetmiş yaşında, Mahallel’in babası oldu. Kenan’ın bütün günleri
dokuzyüzon yıl oldu ve öldü (7).
14 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Enüş Peygamber Kabri
Enûş; Babası Şit (a.s.) öldükten sonra devletin idare ve siyasetinde, emri
altında bulunan tebeasını idarede onun yolundan ayrılmadı, idare ve siyasette de
herhangi bir değişiklik yapmadı. Tevrat ehline göre, Enûş yedi yüz beş (doğrusu
dokuz yüz beş) yıl yaşamış ve Enûş, babası Şit (a.s.) altı yüz beş yaşında iken
dünyaya gelmiştir.
Enuş Peygamber’in kabri, Ergani ilçesi Otluca Köyü’ndedir. Dedesi Enuş
Peygamber’in cenaze namazını kılan ve Otluca köyünde ilk defa demirciliği başlatan
İdris Peygamber’in de aynı bölgede makamı olduğu dile getirilmektedir.
Enüş Peygamber’in, Şit Peygamber’in oğlu ve Hz. Âdem’in 6. göbekten
torunu olduğu ve 705 yıl yaşamış olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Bazı
kaynaklara göre, Şit Peygamber 657 yaşında iken Enüş Peygamber doğmuş ve 950
yıl yaşamıştır.
Enuş kelimesi, Süryanicede “sadık” demektir. Enuş Peygamber, yerine
Kenan’ı halife bırakmıştır. Enuş Peygamber, gökbilim hakkında derin bilgisi olan
bir kişidir. Bundan dolayıdır ki Hilar, Kızılca ve Kikan üçgeni, dünyanın ilk yerleşim
yeri olarak kabul edilir.
Kaynaklara göre, Şit, Âdem Peygamber’den sonra gönderilen ikinci
peygamberdir. Babası vefat edince, kendisine peygamberlik ve ayrıca 50 sayfalık
vahiy kitap verilmiştir. Şit Peygamber, vefat etmeden önce yerine oğlu Enüş’ü halife
tayin etmiştir. Enuş (Yaneş) Peygamber, Hz. Şit’in en sevdiği çocuğu idi. Enuş
Peygamber, Şit Peygamber 105 yaşında iken doğmuştur. Annesi ise Hazura’dır. Enuş
Peygamber, Na’me isimli hanımla evlenmiştir.
Enuş Peygamber’in bulunduğu Otluca Köyü’nün bitişiğinde eski ismiyle
Kikan Mağaraları bulunmaktadır. Buraya 1 km ötedeki Hilar Mağaraları’nda normal
vatandaş yaşarken, Kikan mağaralarında elit tabaka ve idarecilerin kaldığı tahmin
edilmektedir. Burada; mağaralar, zindanlar, hamamlar, gözetleme kuleleri, lahit,
havuzlar, çıraların konacağı yerler, tırtıllı merdivenler, imalathaneler bulunmaktadır.
Enuş peygamberin yaşadığı bölgede av hayatından ziraata geçişle ilgili Hilar, Kikan
ve Çayönü kalıntıları vardır. Enuş Peygamber’in bir medeniyete öncülük ettiği dile
getirilmektedir.
Enuş peygamberin oğlu Kenan, kızı ise Semha’dır. Semha, Hz. Nuh’un
annesidir. Yani, Kenan aynı zamanda Hz. Nuh’un dayısıdır. Kenan’ın oğullarının
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 15
Ergani Otluca’da yaşadıkları ifade edilmektedir. Tevrat’ta; “Şit yüz beş yaşında
Enuş’un babası oldu. Ve Enuş doksan yaşında, Kenan’ın babası oldu ve Kenan’ın
babası olduktan sonra Enuş 815 yıl yaşadı ve oğullar ve kızlar babası oldu” biçiminde
bir ifade bulunmaktadır.
Ergani’de ziyaret ettiğimiz önemli ziyaret yerlerinden bir tanesi Enüş
Peygamber Türbesi’dir. Türbe, İlçenin 17 km. Güneybatısında Otluca (Kızılan)
Köyü’nde bulunmaktadır. Çermik ilçe yolunda ilerlerken sola sapılmakta ve bir kısmı
asfalt, bir kısmı stabilize olan yoldan buraya gidilmektedir. Türbe, köyün batısında
yer almakta ve cami ile köyün mezarlığı içinde bulunmaktadır. Burası, arkeolojik
kazılarda M.Ö. 7500–6500 yılları arasındaki döneme ait kalıntıların bulunduğu
Sesverenpınar Köyü yakınlarında Çayönü antik kazı alanına çok yakındır. Mülkiyeti
köy tüzel kişiliğine ait olan türbe sürekli ziyarete açıktır.
Türbe iki kısımdan oluşmaktadır. Türbe binasına doğudaki giriş kapısından
girilmektedir.. Türbe, tamirat görmesine rağmen yıpranmış durumdadır. Türbeye
doğu yönünden girilir ve sonra sola / güneye dönülerek ikinci kısma geçilir. Doğu
tarafında, türbe içine girmeden dua edilmesini sağlayan pencereye benzer bir delik
bulunmaktadır. Giriş kısmında namaz kılan, dua eden ve oturan kişiler bulunmakta
idi. Burada namaz kılındıktan sonra türbeye yönelinmektedir. İkinci kısmın kapısı
çoğu zaman kapalıdır. Ancak, talep üzerine getirilen anahtar, özellikle konuşma
bozukluğu olan, geç konuşan çocukların ağzına sokulup çevrilmektedir. Konuşma
bozukluğunun geçeceğine veya geç konuşan çocuğun konuşacağına inanılır.
Türbe’ye özellikle Perşembe günü ve akşamı gelinmekle birlikte, haftanın
diğer günleri de gelenlerin olduğu dile getirilmiştir. Türbeye gelen ve dileğinin kabul
edileceğine inananların, türbenin giriş kısmı veya dışında yiyecek (şeker, lokum
vs.) dağıtımında bulundukları da gözlenmiştir. Bazı kişilerin kurban kesip etrafta
bulunan insanlara kurban etini dağıttıkları da ifade edilmiştir. Psikolojik rahatsızlığı
olan, romatizma hastası olan kişilerin de şifa bulmak amacıyla buraya geldikleri
belirtilmektedir.
Bölgede ikamet eden ve türbeye gelenler, çocuklarına Enüş ismini
vermektedirler. Etrafta bulunan çocuklardan bir kaçının isminin Enüş olduğu
görülmüştür. 1996 yılı telefon rehberinde Ergani ilçesi kısmında ismi Enüş olan kişi
sayısı 14’tür. Enüş ismine sadece Ergani çevresinde rastlanılmaktadır (8).
PEYGAMBER MAKAMLARI
Diyarbakır’da peygamber kabirlerinin dışında peygamber makamları da
bulunmaktadır. Bunlar Hz. Zülkifl, Hz. İlyas ve Hz.Yunus makamlarıdır.
Zülkifl (A.S.) Makamı
Kurân’da iki yerde kendisinden bahsedilmektedir: “İsmâil, idris ve
Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi. Onları rahmetimize soktuk. Şüphesiz onlar Salih
olanlardandı” (el-Enbiyâ, 21/85, 86).
Âyette geçen “Zülkifl” adi değil lakabıdır ve “nasip ve kısmet sahibi” anlamına
gelir. Fakat burada dünyevî zenginliği değil, onun üstün kişiliği ve ahiretteki derecesi
kastedilmiştir. Onun gerçek adı hakkında farklı rivayetler vardır. Yahudiler O’nun,
16 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
israiloğullarının esâreti sırasında peygamber tayin edilen ve vazifesini Habur ırmağı
yakınlarında bir bölgede yapan Hereksel olduğunu iddia etmişlerdir. Âlimlerin bir
kısmı da onun Eyyüb (a.s)’in kendisinden sonra peygamber olan Beşer adındaki
oğlu Hilar düzlüğünde yapılan bir savaşta esir düşen askerleri için hayatı pahasına
kefalette bulunduğundan Zülküfil ismini almıştır. Fakat bu görüşlerin hiç biri kesinlik
derecesine sahip değildir. Zülkifl (a.s)’in peygamber olmadığı söyleyenler olmuşsa
da, âlimlerin ekseriyetine göre peygamberdir ve makbul olan görüş de budur (elKurtubî, el-Cami’li Ahkâmi’l-Kur’ân, Kahire 1967, XI, 327 vd.; el-Alusî, Ruhu’lMeânî, Beyrut t.y., XVII, 82; el-Mevdudî, Tefhimu’l-Kur’ân, İstanbul 1991, III, 327).
Yüce Allah Eyyûb (a.s)’in kıssasını arz ettikten sonra, peygamberlerinden bazılarını
anmış ve onları övmüştür. İnsanları tevhide çağıran, Allah’ın sevgi ve övgülerini
kazanan bu peygamberden biri de, Zülkifl (a.s)’dir. Bu konudaki ayetlerin meali
şöyledir:”Kuvvetli ve basiretli kullarınız İbrahim’i, İshâk’ı ve Yakup’u da an. Biz
onları ahiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize halis (kul) yaptık.
Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır. İsmâil’i, Elyesâ’i, Zülkifl’i de
an. Hepsi de iyilerdendir” (Sad, 38/45, 46, 47, 48).
Hz Zülkifl’in Mezarının; Kudüs, Şam, Bitlis, Ergani’de olduğu biçiminde
rivayetler bulunmaktadır. Osmanlı Tahrir defterlerinde 1518 ve 1530 tarihli tahrirde
Bagür ve Ruzbegü köy ve mezrasının Zülküfl nebi zaviyesi için vakfedildiği yazılıdır.
1801 tarihli Diyarbakır Salnamesinde ise bu mezranın 5400 kuruşluk bir geliri
olduğu belirtiliyor. 1886 senesi Diyarbakır’da vali olan Arifi paşa seyahatnamesinde
buraya hizmet eden 4-5 haneden söz ediliyor. Osmanlı tahrir defterlerinde Zülküfl
peygamber zaviyesinin ismi geçmektedir.. 1801-1802 tarihli Diyarbekir vilayeti
salnamesinde birim belirtilmeden 5400’lük bir gelirinin olduğu görülmektedir
Ergani’de çocuğu olanlar oğullarına Zülküf, kızlarına Zülfiye ismini verirler.
Bundan dolayı Ergani’de bu iki isme çokça tesadüf edilmektedir.İncelediğimiz 1996
tarihli telefon rehberinde (s:142-151)180 Zülküf ve Zülfiye ismi geçmektedir.Bu
da ismin yaygınlığını göstermesi bakımından mühim bir delildir. Şemseddin Sami.
Kamus-u alam. 1889yılı c.2.s.834’de Ergani’de kalenin üzerinde Zülkif Peygamber
(AS) makamı bulunur demektedir. Arifi paşa da seyahatnamesinde aynı hususu
vurgular. Zülküf nebi zaviyesinin 1518 senesine ait bir vakfiyesi de vardır. Arif
Paşa seyahatnamesinde Zülküf peygamber makamında Nureddin Şehit oğlu Melik
Salih’in 650 (1252)tarihinde i’mal ve ihda eylediği bir tek şamdanla hazrete mensub
bir asa-yı ahenin görüldü’demektedir. 1518,1523,1564 tarihli Zülküfl peygamber
türbe ve zaviyesi ile ilgili belgeler tarihi vesikadır. Salebi’ye göre (s.164) ve Ebu’sSuud.Tefsir VI.s.82’de belirtildiği üzere Hz.Zülkifl hayatını Anadolu veya Şamda
geçirmiştir. Ahmet Cemil Akıncı ise Peygamberler Tarihi isimli eserinde olayı
detaylandırır. Bahtunnassr’ın zulmünden kaçan Hz. Zülkfil önce Şam’a sonra Bitlis’e
sonra da Ergani’ye gelir demektedir.
12. yüzyılda Diyarbakır’a gelen Ebubekir el Herevi Eğil kalesinde Zülkifl
peygamberin kabrini ziyaret ettiğini söyler. (Kitabu’l-İşarat ila Marifeti’z-ziyerat)
Diyarbakırlı meşhur yazar Ali Emiri Osmanlı Şark vilayetleri eserinde şu hatırasını
anlatır: Osmanlının son dönemlerinde Diyarbakır’a denetime gelen Abidin paşa’nın
Ergani’den doğruca Maden’e geçeceğini öğrendim. Abidin Paşa Ergani’nin manevi
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 17
yüceliğini bilmemektedir. Hemen Abidin paşaya buradaki Zülküfl peygamber ve
onu ziyaretin önemini anlatan bir şiir yazdım. Abidin Paşa şiiri okur okumaz, Maden
ilçesine yöneleceğine Makam dağına yönelir, dağa tırmanır. Zülküfl peygamber
makamına gider. Ali Emiri ,Osmanlının önemli bir paşasının Zülküfl peygamberi
ziyaret etmeden Diyarbakır’dan ayrılmasına tahammül edememiştir. Ali Emiri
makam dağında, Melik Salih tarafından H. 650 tarihinde yapılmış bir şamdan ve
İrankari başka bir şamdan’ı da ziyaret ettiğini ifade eder. 1926’da Ergani Zülküfl
Nebi türbesinde bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli eşyalar, çok değerli halı ve
seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği gümüş çerçeve, Uzun Hasan’ın
hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine ve İstanbula gönderilmiştir. Arifi
Paşa Seyahatnamesinde 1252’de Melik Salih zamanında yapılan ve hediye edilen
şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü, ayrıca İran yapımı bir şamdanı
da gördüğünü ifade eder. Ali Emiri Efendi 1879’da Abidin Paşa ile burayı ziyaret
ettiğini burada 1402 tarihinde Karayülük Osman bey tarafından yaptırılmış çok süslü
Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252 tarihindeki Melik Salih’e ait
olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade eder.
Bu tarihi yapı Şeyh Sait isyanından sonra, 30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe
giren 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlar
ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun bahane edilerek yıkıldı (33).
1920’li yıllarda Ergani’deki Zülküf Peygamber’in
Mescidi/ Türbesi/ Makamı’nın görünüm
Zülküf Peygamberi’in Türbesinin Bugünkü Görünümü
18 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Makam Dağı
Hz. İlyas (A.S.) Makamı ve Diyarbakır
Hz. İlyas M.Ö.9. asırda doğmuştur. Kral Ahab zamanında yaşamıştır(62)(63).
Kral Ahab ismi bize yabancı değildir. Bismil Üçtepe’de bulunan ve şuan British
Museum’da bulunan Kurkh Monoliti önemli bir belgedir. (M.Ö. 859 - M.Ö. 824’ye
ait) Kurkh Monolit’inde Kral Ahab’ın adı geçer (64).
1848 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benjamin Haşeni şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu görmüş ve
onlar hakkındaki gözlemlerini Şöyle nakletmiştir: ‘Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagogda mevcut olan
küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup
kişiler için kutsaldır. İnançlarına göre Hz.İlyas bu odada peygamberliğini ilan etmiştir. Duvarla çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur. Aynı yıllarda
Diyarbakır’ı ziyaret eden seyyah J. J. Benjamin haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilme imkanına sahip oldu. Yazma Hazret-i İlyas’ın peygamberliğini
ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyordu.
Sinagog’un Orijinal Duvarı
İlyas peygamberin makam adresi: Eski adres: Şeyh Arap mahallesi, Yahudi
sokak No:21. Bugünkü adresi: Hasırlı mahallesi, Küçük bahçecik sokak No:21’dir.
Kapı orijinal kapıdır. Önünde yere konmuş bir sütun vardır. Buradan bir odaya girilir.
Bu oda daha önceki sinagogun avlusudur. Kapıdan yaklaşık 4 m. ileride bulunan
duvar orijinal sinagog duvarıdır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 19
Elyesa Peygamberi yetiştiren İlyas Peygamberdir. Elyesa peygamberin
mezarının Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde olduğunu biliyoruz. Haliyle Hz. İlyas’ın bu
interlandda olması doğaldır.
Yunus (A.S.) Makamı
Yûnus (a.s)’ın Yakub (a.s)’ın torunlarından olduğu, Kur’ân’da şöyle haber
veriliştir. “Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana
da vahyettik. Nitekim İbrâhim’e, İsmail’e, İshâk’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya,
Eyyûb’a, Yûnus’a, Harûn’a, Süleyman’a da vahyetmiş ve Davud’a da Zebûr’u
vermiştik” (en-Nisâ, 4/163).
Bu âyette ifâde edildiği gibi İsâ (a.s), Eyyûb (a.s), Harun (a.s) ve Süleyman
(a.s)’da Yunus (a.s) ile aynı soydan, Yakub (a.s)’ın torunlarındandırlar. Yunus (a.s)’ın
nüfusu yüz bini aşkın bir şehrin halkına uyarıcı ve tevhide çağrıcı bir peygamber
olarak gönderildiği, Kur’ân’da şöyle geçmektedir: ”Ve onu yüz bin insana, ya da
daha fazla olanlara peygamber gönderdik” (es-Saffat, 37/147). O’nun peygamber
olarak gönderildiği bu yerin Ninova şehri olduğu nakledilmiştir. Ninova şehri, Dicle
nehrinin kıyısında, şimdiki Musul’un yerinde bulunmaktaydı. Bu beldenin insanları
küfrün içinde bulunuyorlardı ve putlara tapmakta idiler. Yunus (a.s) onları küfürden
ve putperestlikten nehyetmek bir de onlara, küfürlerinden dolayı tevbe etmelerini,
Yüce Allah’ın varlığına ve birbirine inanmalarını emretmek üzere gönderilmişti (ezZemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, t.y., V, 126; et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, II, (42).
Yunus (a.s)’ın adı, Kur’ân’ın çeşitli yerlerinde geçmekle berâber, Kur’ân’daki
sûrelerden birine isim olarak verilmiştir. Kur’an’ın onuncu sûresinin adı, Yûnus
sûresidir. Yûnus (a.s) milletini otuz üç yıl Allah’a imân etmeye, küfürden kurtulmaya davet etti, tebliğde bulundu ve peygamberlik vazifesini yerine getirdi. Ancak
sadece iki kişi ona imân etti (İbn Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, I, 360; Sahihi Buhâri
ve Tecridi Sarih Tercümesi, IX, 152).
Milletinin bu şekilde küfürde direnmesi ve imâna gelmemesi, Yûnus (a.s)’ın
zoruna gitti. Yüce Allah onun bu kızgınlığını ve bunun neticesinde milletini
terletmeye kalkışmasını şöyle haber vermiştir: “Zünnûn (Yûnus)’a gelince, O, öfkeli
bir halde geçip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti.
Nihâyet karanlıklar içinde; “Senden başka hiç bir İlâh yoktur. Seni tenzih ederim.
Gerçekten ben zalimlerden oldum!” diye niyaz etti.” (el-Enbiyâ, 21/87).
Hz. Yunus Musul’un bir şehri olan Ninova’dan ayrıldıktan sonra gemiye
binmiş, gemi Dicle ortasına gelmiş, geminin durması üzerine gemi içindekiler Yunus
peygamberi suçlu kabul ederek Dicle’ye atmış ve Yunus peygamberi balık yutmuştur
(66).
Balık karnında Yunus (AS)’ı önce Übülle’ye, sonra Dicle’ye, sonra Nineva’ya
kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır. (Taberi Tarih, c. 2, s. 43. Salebi-Arais, s.
409. İbn Esir-Kamil, c. 1, s. 363.) Yani Dicle’de Yunus (AS)’ın balığın karnında
yolculuğu da vardır. Balığın kanından çıkmayı takiben Hz. Yunus Musul’a gelmiş,
Hz. Yunus’a Musul halkı üç yıl iman etmiş, ancak tekrar isyan etmiş, akabinde
Hz. Yunus Musul’u terkederek Diyarbakır’a gelmiştir. Hüsn-ü kabul nedeniyle de
Diyarbakır’a duası vardır. Fis kayası Hz. Yunus’un 7 sene kaldığı bir mekândır
20 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
(Yakut-u Hamevi: Mücem ül Buldan ve Abdülgani Fahri Bulduk: Ceziretül Arabın
Muhtasar Tarihi).
Fiskaya’da Yunus (A.S.) Makamı
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu konuda şöyle bir olay anlatır: Yunus
Peygamber Musul’dan Diyarbakır yöresine gelir, bir süre burada kalır. O yıllarda
bu şehirde güzelliği ile tanınmış “Almida” adında bir kız hükümdarlık etmektedir.
Yunus Peygamber bu kızla konuşur, görüşür. Almida’ya kendi dinini kabul ettirir.
Yunus Peygamber Diyarbakır’a yapılacak kalenin planlarını çizerek kıza verir. Kız da
kara taşlarla şehrin kalesini yaptırır. Kalenin inşası tamamlanınca Yunus Peygamber:
“Kal’anız mamur olsun, gönlünüz sürûr dolsun” diye dua eder (67).
Timur tarihini okuduğumuzda Hz. Yunus’un Diyarbakır merkez Sur
içinde olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. 1936 baskılı Hasan Basri Konyar’a ait
‘Diyarbakır Tarihi’ s.203’e bakalım: Amid Timur ordusuna 5 gün dayanabildi. Şehre
giren Timur Yunus ve Cercis Peygamberlerin kabirlerini ziyaret etti. Üzerlerine birer
kubbe yapılması için birçok para verdi. Diyarbekir fakirlerine ihsanını esirgemedi.
18. Yüzyılın büyük Osmanlı tarihçisi Avusturyalı Baron Joseph von Hammer
Purgstall.
Timur devrini anlatırken: “Diyarbekir’in idare merkezi Amid hücum ile zapt
ve yağma edildi; Timur, Yunus ve Circis peygamberlerin kabirlerini ziyaret ile
üzerlerine birer kubbe inşa olunmak üzere yirmi bin kepik (lira) ita ve her geçtiği
yerde fukaraya çok sadakalar dağıttı”der.
Bu bilgiler doğrultusunda Hz. Yunus ve Hz. Cercis kabirleri de Sur içindedir.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 21
DİYARBAKIRI KURAN PEYGAMBERLER
Diyarbakır şehri adını Hz.İbrahim’in oğlu Medyen’in oğullarından Belenda’nın
oğlu Amid’den gelmektedir’.
(el-Bekri:Mu’acem ma İsta’cem min Esmai’l-Bilad vel-Mevazi (Thk.Mustafa
es-Sakka), Beyrut,1983.c1/1.s: 93
Medyan kimdir sorusu için Hz. Hacer ve Sara öldükten sonra Hz. İbrahim
Katura ile evlenmiştir. Bundan Yaksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Sulh, Büsr adlı
oğulları olmuştur.
(A. Cemil Akıncı: Peygamberler Tarihi. 2/286).
Hz. İbrahim’in Hacer ve Sara isimli hanımlarının ölümünden sonra evlendiği
Katura isimli hanımın oğlu Medyan’ın torunu Amed’in Diyarbakır’ın kurulmasındaki
rolü (el-bekri tarihi).
Diyarbakır bulunmaktadır (Amid) ismi Hz. İbrahim’in torunu Amid b
Bülendiden gelir. (el bekri, Mu’cem ma-Este’cem.I/93) (Sait Paşa: Mirat-ül İber
1/266) (Yakutül Hamevi : Mücemül Buldan c:1 Amid maddesi).
Mustafa Celaleddin’in Osmanlıca yazılı Meyyafarakin isimli eserde
Diyarbakır’ın Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak (AS) neslinden Ersalus oğlu Teymus
tarafından kurulduğu ifade edilir. Silvan ilçesinin ise Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail
neslinden Üded oğlu Üd isimli kralın kızı Maya tarafından kurulduğu belirtilmektedir.
Diyarbakır’ın bir ismi olarak da Vaile oğlu Bekir’den kaynaklandığı bir çok yayında
vardır. Bu zat da Hz. İsmail sülalesindendir (135).
Silvan’ı Cercis Nebinin kurduğu rivayeti de vardır. Evliya Çelebi bu durumu
şu şukilde anlatır:
“Bu Kale Şat ile Batman Irmağı arasında olup Beynennehreyni farik olmayla
ismine (Kalei Maifarqin) ve bundan ğalat olarak (Miyafarqin) denir. Acemler (beli
ince kale) demek olan (Kalai Miyanfark) derler. Eskiden bir şehrin azim ve kalei
kadim imiş. İlk Banisi Musul Kalesi içinde medfun Hazreti Cercis ümmetinden
(Handik) adındaki Meliktir ki Cercisin talimi üzere bina etmiştir (136).
(136).
Ergani ilçesini de Yunus peygamberin kurduğuna dair yaygın rivayet vardır
22 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
SAHABE KABİRLERİ
19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerine göre sahabe türbeleri (3).
Esami şerifeleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri
mevkii
Diyarbakır’da
medfun sahabeler
Diyarbakır’da. içkalede
Sahabe-i KiramNasıriyye Camii şerifinde
dan Süleyman ibni
Halid radyallahu anh medfundur
efendimiz hazretleri
Medfun sahabe isim- -Reis-i cümledir Sultan
Süleyman
leri manzum halde
verilmiştir
-Rıda’an kardeşi Mesud
Aycan
-Beşir ve Hamza ömer ve
Şu’be Sabit
-İki Zeyd, iki Halid biri
Numan
Sahab-i kiramdan Sultan Sa’sa’a
radyallahu anh
efendimiz hazretleri
İmam Akil radyallahu anh efendimiz
hazretleri
Sahabe-i kiramdan
Mir Seyyaf hazretleri
Sahab-i kiramdan Malik-i Ejder
hazretleri
Sahabe-i kiramdan
Sultan Şecaaddin
hazretleri
Malumat-ı saire ve
mülahazat
İsimleri zirdeki
ebyatda muharrer yirmi
yedi nefer diğer sahabe-i
kiram ile beraber el an
mescid oldukları halde
medfundurlar.
-Muhammed iki Abdullah
üçdür
-Hasan nam iki biri Kab-ı
zi-şan
-Fudayl ve Malik ve kahr
ve
Ebu’l Hamd
-Ebu Nasr ve Mugire eyle
iz’an
Diyarbekir’de Sultan Sa’sa’a
camii şerifi derununda
medfundur
Diyarbekir’in Garb
nahiyesinde İmam Akil
karyesinde medfundur
Diyarbekir’de Karadeniz
nam mevkide mdfundur
Bir güne vakfı yoktur,
türbesi ma’murdur
Defterdar camii şerifi
civarında medfundur
Bir güne vakfı yoktur,
türbesi ma’murdur
Diyarbekir’de Hazret-i
Ömer cami-i şerifi civarında
medfundur
Türbe-i şerifesi
ma’murdur, iki değirmen
mevkufur
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 23
HZ. SÜLEYMAN TÜRBESİ
Türbede 27 sahabe yatmaktadır, mezarlar bodrum katındadır.. Üst kattaki
mezarlar Sahabelerden feyz veya tabir caizse şefaat almak isteyen paşalar ve
ailelerine aittir. Buradaki sahabelerin isimleri şöyledir:
Hz. Süleyman, Hz. Rıdvan, Hz Mesut, Hz. Beşir, Hz. Hamza, Hz. Amr, Hz.
Şube, Hz. Sabit, Hz. Zeyd 2, Hz. Halid 2, Hz. Numan, Hz. Muhammed 2, Hz. Abdullah 3, Hz. Hasan 2, Hz. Ka’b-Zişan, Hz. Fudayl, Hz. Malik, Hz. Fahr, Hz. Ebul
Hamd, Hz. Ebu Nasr ve Hz. Muğire (Radiyallahu Anhum)
Hz. Süleyman Camii
Hz. Süleyman Camii Avlusu
24 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Hz. Süleyman Camii Avlusu
Cami İçi
Sembolik Kabir
Hz. Süleyman Cami Mimarisi
Hz. Süleyman ve Nasıriye Camisi isimleri ile de tanınan bu cami İçkale’de
surlara bitişiktir. Caminin minaresi üzerinde bulunan kitabesini okuyanlar değişik
tarihler ileri sürmüşlerdir. J. Sauvaget 1160 tarihi üzerinde durmuş, Diyarbakır
camilerini inceleyen Prof. Dr. Metin Sözen de bu tarihi kabul etmiştir. Kitabelerden
anlaşıldığına göre bu camiyi Nisanoğulları’ndan Ebu’l-Kasım Ali yaptırmıştır.
Mimarı da Hibetullah el Gürgani’dir.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 25
Kale Camisi çeşitli dönemlerde onarılmıştır. Bu yüzden de bazı yerlerinde
değişiklikler meydana gelmiştir. Yapının hemen hemen tamamında kesme taş
kullanılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki, genişletilmeden önceki
durumunda cami İçkale surlarının iki burcuna dayanmakta idi. Ayrıca bulunduğu
arazi eğimli olduğundan da yapı kademeli bir plan şekli göstermektedir.
Caminin iki girişi bulunmaktadır. Bunların biri batıda, diğeri de güneydedir.
İbadet mekanına kale burcuna bitişik basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Bu
girişin üzerine ikinci bir kat yapılmıştır. Kuzey tarafında kubbeli bir bölüm ve bir de
şadırvan yerleştirilmiştir. Cami kısmı beşik tonozla örtülü olup, üzerinde iki sütuna
dayanan bir mahfili vardır. İbadet mekanı enine üç bölüme ayrılmıştır. Girişteki
ilk iki bölüm birbirine eşit olduğu halde, mahvelli kısım onlardan ayrılarak enine
beşik tonozla örtülmüştür. Buradaki bölümlerin ikisi duvara, ikisi de ayrı olan
dört ayağa dayalı temellerle ayrılmıştır. İç mekanda önemli bir süsleme elemanına
rastlanmamaktadır.
Caminin XII. yüzyılda yapıldığı sanılan minaresi, Diyarbakır ve çevresindeki
pek çok örnekte olduğu gibi kare biçimindedir. Minare üzerindeki yer yer silmeler ile
yeknesak görüntüsü önlenmeye çalışılmıştır. Şerefeden sonra ince bir petek bölümü
ve sivri külahlı üst örtüsü onu tamamlamaktadır. Caminin bitişiğinde Halid Bin
Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınması sırasında şehit
düşen sahabelerin burada gömülü olduğuna inanılmış ve bu da caminin kutsallığını
arttırmıştır. Ziyaret yeri olarak daha da önem kazanan bu camiye her dönemde yeni
eklemeler yapılmıştır (85).
Kale (Hz. Süleyman) Camisinin Yapılışı ve Yapılış Tarihi
İslam orduları yukarıda da değindiğimiz Amid’i fethetmiş ve Amid bundan
sonra müslümaların eline geçmiştir.
Fetih sırasında Halid b, Velid’in oğlu Hz. Süleyman başta olmak üzere seçkin
sahabeden oluşan kimi kaynaklarda yirmi beş kimi kaynaklarda ise yirmi yedi olarak
geçen sahabenin şehit düştüğünü söylemiştik.
Amed müslüman araplardan sonra birçok islam devletinin egemenliği altına
girmiştir. Bunlardan biri İnanoğulları’dır. İnanoğulları içinde onların hakimiyeti
altında bulunan Nisanoğulları döneminde Kale (Hz Süleyman) Cami yapılmıştır.
Nisanoğulları’nın başında bulunan Nisanoğlu Kemaleddin Ebu-l Kasım Ali
şehid düşen sahabeler için daha önce harabe şeklinde olan mescidi H.55O–575/ M.
1156–1179 yılları arasında Mimar Hibetullah El Gurgani’ye yaptırmıştır.
Caminin doğu penceresi üzerindeki şu manzum kitabeden anlaşılıyor: “Ey
insanlar, ilahi Kemaleddin Ebu-l Kasım Ali için iyi dost ol. Nasıl ki bu meşhedin
binasını teşyid (yükseltme, sağlamlaştırma) etti. Nebiyyi Mürsel hürmetine sende
kendisinden razı ol.”
Ayrıca cami minaresinin doğu yüzünde birinci kemer altında, beyaz taşlar
üzerine ibtidai bir nesih ile yazılan yazıda da “Allah’u Sübhane, Ebu-l Kasım Ali
b.Nisan... Allah rahmet etsin, sene 555 (M.1160)”.
26 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Yine başka bir yazı minarenin güney yüzündedir. “Allah’ın şanı yücedir. 0,
Ebu-l Kasım Adi Nisandır’.
Son olarak cami duvarında bulunan yazı Murtaza Paşa Hücresinin dam
toprakları ile örtüldüğü için vakıflar idaresi tarafından kaldırılmış olan yazıdır.
Camiye Takılan İsimler
Caminin çeşitli isimlerle anıldığını görüyoruz. Bunlardan ilki ve en önemlisi
Hz.Süleymancamiidir.. Hz. Süleyman isminin takılmasının nedeni halid bin velid’in
oğlu Hz. Süleyman’ın bu camide şu andaki türbelerin yerinde yirmi dört veya yirmi
yedi sahabeyle birlikte şehit düşmesinden dolayıdır.
İkinci olarak bu camininin İçkale’de olmasından dolayı İçkale Camisi olarak
anılmıştır. Üçüncü olarak Kale Camisi ; Dördüncü olarak Nasıriyye Camii olarak
anılmaktadır. Ve son olarak Diyarbakır Valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşanın
camii onarımdan geçirmesiyle caminin onun ismiyle anılmasıdır. Bunlardan halk
arasında en çok kullanılan Hz. Süleyman ismidir.
Hz. Süleyman Camisinin Mimari Özellikleri
Hz. Süleyman camisi her şeyden önce orijinal halinden eser kalmadığını şu
andaki yapısından anlıyoruz.
Yapı topluluğuna iki yerden giriş vardır, bunlardan biri batıda diğeri
güneydedir. İki taraftan da girildiğinde güneyden mihrabı kuzeyde üç sütuna
dayanan dört kubbeli abdest alma musluklarının bulunduğu alan vardır. Burası
yaz aylarında açık namaz kılınacak yer durumundadır. Açık alanın doğusunda yer
alan caminin önündeki türbe daha geç bir devirde yapılmış, yapılırken tam olarak
camiye uydurulamamıştır. Cami kısmına burca bitişik basık kemerli bir kapıdan
girilmektedir. Bu giriş bölümünün üstünde ikinci bir kat vardır, kuzey tarafında ise
kubbeli kısım ve şadırvan yer almaktadır. Olanakların el verdiği kadar eğilimli arazi
kullanılmaya çalışılmış surlarla bağlantısı olduğundan boşluklar gerektiği şekilde
doldurulmuştur. Burada ortada kapı, iki yanda bu kısma birer penceresi bulunan
camiye girilmektedir. Bu kısmın üstü beşik tonozla örtülüdür ve üste iki sütuna
dayanan bir mahfili bulunmaktadır. Bu mahfile, minareye doğu kısmından taşan
beşik tonozlu olaya, soldaki merdivenle geçit sağlanmıştır.
Caminin iç kısmı mahfilli kısımla beraber enine üç bölüme ayrılır. İlk iki bölüm
hemen hemen birbirine eşit olduğu halde girişteki mahfilli kısım onların yarısı kadar
düşünülmüş hepside enine beşik tonozlarla örtülmüşlerdir. Bölümler ikisi duvarda,
ikisi bağımsız olmak üzere dört ayağa dayanan kemerlerle ayrılmışlardır. Yalnız dar
birinci bölümdeki ayakların kuzey tarafa bakan yüzleri belirli bir yükseklikten sonra
niş şeklinde biçimlendirilmiş diğerleri yalın bırakılmıştır.
Yapıda ilgi çekici önemli süsleme özelliklerine rastlanmamaktadır. Caminin
batı duvarına bitişik olarak eklenen türbeye camiden geçitler sağlanmış fakat yer yer
örtü şekillerinde beliren kesimlerden bu eklenen kısmında zaman zaman değişiklik
gördüğü anlaşılmaktadır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 27
Caminin güney duvarı dışında mihrabın tam arkasına rastlamak üzere arkada
üçgen, yanlarda birer dikdörtgen şeklinde dayanaklarla beslenmiştir. Bu yapıyı
eğilimli bir araziye oturtmanın sonucu olarak belirmiş, fakat dayanakları aynı
zamanda yapıldığından devir ayrılığı ortaya çıkmamıştır.
Diyarbakır’ın bu eski yapısı, arazinin ortaya çıkardığı zorunluluklar yüzünden
bazı doğal olmayan görünüşler göstermekteyse de, cami kısmında aksamalar
giderilmiş yapı düzenli bir görünüme ulaştırılmıştır. Ayrıca surlarla bitişik kısımda
ikinci bir katın varlığı da yer durumuyla ilgilidir. Ana namaz kılınan kısım tek
katlıdır. İçerden beşik dışarıda düz çatıyla örtülmüştür. İçerde ana mekan her
şeye rağmen bir birlikten yoksundur. İster istemez enine iki ayak sırası yapıyı üçe
bölmektedir. Ayakların kalın oluşu da ayrıca mihrabın bulunduğu bölümle bağlantıyı
zayıflatmaktadır.
Caminin minaresi Diyarbakır ve çevresinde rastladığımız gibi kare
biçimindedir, enine yer yer silmeler atılarak dikey görüntüsü zayıflatılmaya
çalışılmıştır. Bundan dolayı diyebiliriz ki minare eklenti tarihine aittir.
Bazı belgelerde Diyarbakır’ın 57. Osmanlı Valisi (1631–1633) Silahtar
Murtaza Paşa’nın bu camiyi yaptırdığı yazılıysa da bu yenilercesine onarıldığı için ve
planını değiştirildiğinden olabilir. Nitekim daha sonra 1875 yılında Vali Ahmet Tevfik
Paşa dekorasyonuyla ilgilenecek ve türbeyi de onaracaktır. Yerine dikkat edilirse
cami eklentiden önce İçkale’de de değil onun hemen güneyinde halka açık yerdedir.
Bu nedenle kumandanların ve daha çok halkın desteği ile fethin gerçekleşmesinde
bir süre sonrada yapılmış olabilir. Kent İslam dünyasının eline geçince merkezde
bulunan katedralin hemen Ulu Cami’ye çevrilmesi usülden olduğuna göre Hz.
Süleyman Cami’sinin Ulu Cami’den eski olduğunu sanmamak gerekir. Bu bir yerde
sahiplerinin gurur ve sevinçlerini ifade eder.
Avluya batıda (1.kapı) girildiğini söylemiştik. Solunda (kuzey) yeni
abdest alma muslukları, sağında (güney) açık namazlık alanı (yerden bir kademe
yükseltilmiştir) yer alır. Bununla türbe arasında güneye açılan merdivenli ikinci kapı
vardır. Türbenin güneyinde Hz. Süleyman ve diğer şehitler vardır.
Yapı topluluğunun güneyi, doğuya ilerledikçe inen yola göre bir dayama
duvarıyla sınırlıdır. Harimin güneyindeki ilk bölümü enine planlı olup kıble duvarında
iki pencere ve mihrabı vardır. Batısındaki pencere hazireye, kapı ise türbeye açılır.
Doğu yünde sadece bir pencere vardır. 56 m karelik bu alanın güneyinde 67 m
karelik ikinci bölüm olup aralarında sadece kemerli üç kapı vardır. Yine doğuya tek
penceresi, batıya bir pencere ve türbeye açılan kapısı bulunur. 30 m karelik üç kapılı
üçüncü olan kuzeydedir. Bunun doğusunda merdivenle ulaşılan 15 m karelik bir
hücre kuzey kenarında merdivenle ulaşılan 15 m karelik bir hücre ve kuzey kenarı
doğusunda kare kesitli minare yer alır. İkinci bölümle arasında yine üç kapı vardır.
Batıda burca, kuzeyde sura yaslanan kubbeli ufak türbe ve bunun doğusundaki
musluklu kesim ile harim arasında ancak kesiti sağlayan ufak bir kapalı koridor olup
doğuya, merdivenle ikinci kata çıkılır.
28 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Planında eklentiler ve değişiklikler fark edilir. Türbe harimin birinci ve
ikinci bölümüne birer kapıyla bağlantılıdır. Üstte üç yöne akıntılı ve kurşun kaplı
örtü, duvardaki Osmanlı çinileri, hareme bakan demir parmaklıklar, bunun dışında
çevreleyen ikinci türbe revak, dahası güney koldaki mezarlar özgün olmayıp 17.yy.
ve sonrası değişikliklerdir. Tüm bu işlemler arasında mezarların bile yerlerinden
kaldırılıp yeni geometrik düzen içine yerleştirildiğini söyleyebiliriz. Yapının adından
başka hemen hemen özgünlüğü kalmamıştır.
İlk şeklini koruyamamış olsa bile ilk mescit güneydeki mihraplı ufak alandı.
Minareyle arasında avlu vardı ve bu yörenin tasarım anlayışına çok uygundu. İkinci
ve üçüncü bölümler sonra eklenerek cami büyütüldü. Yarım sekizgen mihrabın
sadedir. Türbenin Osmanlı çinileri güzel olup sağlam duruyor.
Kare planlı minare üç ara silmeyle daralmadan yükselir. Mazgal pencereleri
batıdadır. Silindirli petek gövdeye göre cılız kalır. Pek çok onarım gördüğü örgüsünden
anlaşılıyor. Ulu camii minaresi, Kasım Padişah ve Silvan’daki Ebu Muzarettin il
Gazeye ait (Eyyübiler, l2.yy. 4. çeyreği ve 13.yy. 1.çeyreği) minarelerde kare planlı
ve bazalttandır.
Harimin doğu yakası kuzey ucundaki hücre, mektep amacıyla Amid’e valilik
yapan Murtaza Paşa tarafından (1631–1633) yılları arasında eklenmiştir. Aynı vali
türbeyi de esaslı bir biçimde onarmış ve burada yatan kapı üzerinde olup Ebu-l Kasım
Ali tarafından 1156–1179 yılları arasında yaptırıldığı görülür. Bunların Türkçeleri
için verilen yayınlar vardır. Burada dikkati çeken bir nokta bu tarih ile Kanuni
Sultan Süleyman günlerine kadar ortalama 400 yıl buranın kuşkusuz onarıldığı fakat
yazıtlarıyla belgelenmediğidir. Surlar ve Ulu Camii dışında aynı kopukluğu diğer
önemli yapılarda da görüyoruz. Belgelere Nasuriyye, Nasuriye, Tahiriyye ve Kale
camisi olarak da geçen Hz. Süleyman Camiisi ve hazirenin ardında başka özgün yanı
olmadığı anlaşılıyor. Mimar adı yazıtlarda görülmüyor.
a) Mihrap Durumu
Kıble duvarında doğuda 71, batıda 67cm taşkınlık yapan altta 3,84 m
enindeki mihrap kitlesi bugünkü döşemeden 4,12m yukarıda silmesiz olarak son
bulur. Üstte kemerle yana devam ederek pencere girintileri oluşturur. Bu nedenle
bir bakıma, mihrabın kıble duvarı içinde taşkınlık yapmadan düzenlediği, buna
karşılık pencerelerin içte kemerli girintiler içine alındıklarını söylemekte olası
minber nedeniyle sağdaki sağırlığın (en) daha fazla tutulduğu görülür. (solda 1,05,
sağda 1,63 metre) 1,16 m enindeki yarım sekizgen planlı mihrap girintisi (kenarları
doğudan başlayarak batıya doğru sırasıyla 39, 47, 48 ve 38cm olup ön yüzde 1,54 m.
enindeki, 1cm derinliğinde bir çerçeve (girinti) içine alınmıştır.
Sekiz sıradan oluşan mukarnaslı örtü, verilen harf ve numaralara göre şöyledir:
8 - sıra – K; 7 - sıra - D4; 6 - sıra – H; 5 - sıra –G; 4 - sıra - C,E2; 3 - sıra - A,D;
2 - sıra – B1,C2; 1 - sıra - A
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 29
Dizi kozağıyla başlar bunu kaçınılmaz olarak B1 ve C2 den oluşan sıra izler.
Bu yükseliş A ve B birimlerini zorunlu kılar, ‘C’ ve ‘E’ ler alışıla gelen tasarımlardır.
Daha çeşitlik ve yükselti istense 5. Sıradaki ‘G’ lerin asağlanabilirdi. Sadesinin
yeğlendiği anlaşılıyor. Yalnız 3 dilimli kemerin, ‘K’ nin üstünü biraz kestiğini
görüyoruz. 3 dilimli kemerin üst gergelinin iyi ayarlanmadığı (basık kaldığı) bellidir.
Mukarnas dizisinin düzenli ve yumuşak bir geometrik uyum sağladığı görülüyor.
Hz. Süleyman Camisinin mihrabının kemer dilim sayısı 3 tür. Bezemesi sade
ve mihrabı badanalıdır. Mihrap eni ve yüksekliği 3,84 x 4,12, köşegen taban açısı
kullanılan araç ve gereç beyaz taş kullanılmıştır.
b) Caminin Örgüleri ve Uzunluk Ölçüsü
Caminin hemen hemen özgün hiçbir yeri kalmamıştır. Doğudaki medrese
(tek odalı göz) batısındaki örtülü türbe ve hazire bölümü eklenti olup taş sıraları
ana kitleye uydurulmaya çalışılmıştır. Helalar, abdest alma bölümü, yazlık namazlık
bölümü, çevre duvarı (güney duvarı) merdivenler buna bağlı olarak kapılar ve düşeme
kaplamaları hep gördüğümüz ve anımsadığımız kadar yakın dönemin inşaatlarıdır. En
az değişen kesim harimin kıble yününe ve doğuya bakan duvarlarıdır ve buda özgün
değildir. Üst örtüsü betonla örtülürken silme şekli kortu be çörtenleriyle oynandığı
ortadadır. Bu durumda ilk şeklini koruyan duvar örgüsünden söz edemiyoruz. Ancak
ilklerin ve eskilerin günümüzdekinden farklı olduğunu da düşünmemek gerekir. Taş
ocaklarının iri taş verimine göre taş sıraları (yüksekliğini) giderek azalmış olabilir.
Yazıtına bakılırsa minare özgündür. Kare ve geniş kesitli yıkılmaya karşı
güvenli tutulmuştur. İri taşların alt kesimde yoğunlaştığı ince oyunu örgüsü
günümüzde de sağlam görünüyor.
Bu gün avluya güney ve batıdaki kapılardan girildiğini görüyoruz. Sade yeni
olup taç kapı sözcüğünden anladığımız nitelikte değildir (112).
Hz. Süleyman Camisinde Bulunan Türbeler
Türbede bulunan şehitlerin isimlerinin bulunduğu levhayı 1631-1633 yılları
arasında Diyarbakır valiliği yapan Silahtar Murtaza Paşa’nın türbeleri onarmasından
sonracami uvarına astığına dair manzumede görmekteyiz. Bu kitabede şöyle
yazılmaktadır:
“Halid oğlu Fatih-i Amid Süleyman Hazreti
Kim yiğirmi dört Sahabeyle olup bunda şehit
Kubbenin altında medfundur sehabe cümlesi,
Bu müşerref yerde mesken kaldılar vakfı-ı medid
Murtaz Paşa Silahtara Huda edüp
Bir müzehhep perde astı üstüne anın cedid
Kıldı ihya zib-ü ziynetle der ü divarını
Kim okursa fatiha ruz-i ceza ola Said
30 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Türbedeki ashab-ı kiramın adları şu şekildedir.
Reis-i cümledir Sultan Süleyman
Rıdvan, kardeşi Mesud ey can
Beşir u Hamza, Amr u Şu’be, Sabit
İki Zeyd, iki Halit biri Numan
Muhammed iki, Abdullah üçtür.
Hasan nam iki bir kab-i Zişan
Fudayl u Malik ü Fahr u Ebu’l Hamd
Ebu-Nasr u Mağire eyle iz’an”
İçkale (Sultan Süleyman) Camii’nin şehitliğe bakan penceresinin yanına
Mustafa Asım’ın şu manzumesi asılmıştır.
Ey şahidanın Süleyman-ı muazzam mefhari
Hazret-i Seyf-i Huda’nın necl-i a’zam serveri
Kahraman fatihi sensin bu şehr-i Amid’in
Ceyş-i paki evliyanın müntehab seraskeri
Böyle bir sur-i metin içre yapılmış beldeyi
Zabt u teshir eyledin bir günde ey din rehberi
Hazret-i Haydar misali kal’a Hayber gibi
Bir cihad ettin ki dilşad eyledin Peygamberi
Bahtiyardır belde halkı minnetinle serteser
Mazhar-ı gufran-ı Rahman oldu kabrin makberi
Zairine bahşeder envar-ı misk u anberi
Ya İlahi gazi-i Sultan Süleyman aşkına
Bahşkıl müştakına uhrada ab-ı kevseri
Her gelen züvare minnet eylerim adab ile
Fatiha ihlası takdim eylesinler her biri
Bu mukaddes mescid içre farzını ifa eden
Abidine müjdeler olsun cinandır yerleri
Ey! sipehdar-ı gaza senden tazarru eylerim
Kıl şefaat Asım-ı şeydaya ruz-i mahşeri.
Mevlüt Mergen manzum olarak şöyle tanıtıyor. Hz. Süleyman Camisindeki
medfun sahabe-i kiram isimleri:
Müze şehir, Diyarbekir içinde
Yüce makam sahibi, çok insan yatar
Surların dahili ve haricinde,
Evliya, sahabi şehidan yatar
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 31
Yirmi yedi ashab, şu tek kubbede
Peygamber dostları, hepsi sahabe
Fetihle gelinmiş, şehir kasaba,
‘Rıdvan’ile kardeşi ‘Mes’ud’can yatar
Din ve Kur’an için, yapmışlar cihad
Halife Ömer’e etmişler biat
Dökülen kanlara, şahit kainat,
‘Beşir’,’Hamza’ gibi çift aslan yatar
‘Amr’,’Şu’be’,’Sabit’ dahi burada,
Cömert davranmışlar canı fedada,
Saadet onların iki dünyada,
İkişer ‘Zeyd’,’Halid’ bir ‘Numan’ yatar.
Üç ‘Abdullah’ şehid,iki ‘Muhammed’,
İ’layı din için kılmışlar niyet,
Şehadet şerbeti doyumsuz lezzet,
‘’Ka’bi Zişan’gibi pehlivan yatar.
Ellerde kılıç var,sinede iman,
Amidde vurulmuş bir avuç insan
‘Fudayl’da isimsiz,yüce kahraman
‘Hasan’deyü iki nevcaivan yatar.
‘Malik’de şehiddir,muharebede,
‘Fahr’ ve ‘Ebul Hamd’de bizim beldede,
Yeyüzü mekanı kutlu kubbede,
‘Ebu Nasr’ ‘Mugire’gibi can yatar.
Hepsi de sahabe,hepsi kahraman,
Her biri cihana bedeldir inan
‘Halid’in oğlunda emir ve ferman,
Sultan oğlu Sultan Süleyman yatar.
(M. Mergen)
32 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Hz. Süleyman Camii Haziresinde Paşalar ve Ailesi
Hz. Süleyman Merkad Kitabeleri Esat Paşa Kabri Kitabe
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 33
Hz. Süleyman Türbesinin Yanında Bulunan Şahsiyetler
Esad Muhlis Paşa Mehmet Esad Muhlis Paşa, Ayaş Müftüsü Hasan Efendinin oğludur. 1780
yılında Ayaş’ta doğdu. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. 1848 yılında “Vezirlik”
payesi aldı. Edirne, Erzurum, Sivas, Sayha, Halep, Musul valiliklerinde bulunduktan
sonra 1847 yılında Diyarbakır valisi olmuş ve üç sene valilik yapmıştır. Bitlis ve Van
vilayetlerinin de katılmasıyla merkezi Diyarbakır’da olmak üzere kurulan Eyaletin
valiliğine atandı.
Mezarı, İçkale’de, Murtaza Paşa Camiinde özel olarak yapılmış maksurededir.
Aynı yerde Mehmet Reşit Paşanın mezarı da vardır. Kale Camii yanındaki mezarlığa
1850’de defnedilmiştir. Âlim, fazıl, şair ve hattattır. Güzel bir levhası, Cami-i
kebir’de duvarda küçük kafes içinde asılıdır. Viyana seferinde bulunan Sadullah
Paşa, bunun oğludur. Esat Paşa’nın mezar taşında şunlar yazmaktadır.
Bu mezarda bulunan, emirlerin emiri Es’ad’tır. Güvenli bir yurtta mutlu bir
hayat sürdü. Öyle bir nesil inşa etti ki, çocuğu için erişilmesi güç bir övünç ve şandır.
Bu nesil ağacından nice vezir ve emir ortaya çıktı. Esadı barındıran (bu kabri), her
an rahmet bulutları kaplasın. Mükafatı açık olan cihadı hakkıyla yerine getirdikten
sonra Rahmet melekleri onun ruhu aldılar. Tarihçiler şu tarihi düştüler: “Cennet
bahçelerine giren Esada müjdeler olsun”.
Esad Paşa’nın Oğlu Nusret’in Yazdığı Aşağıdaki Manzum Mezar Taşına Yazılmıştır.
Sahib-i seyf ü kalem, âlim ü şeyh ul vüzera
İzni Müfti-i Ayaş hazret-i Esad Paşa
Mahlesi Muhlis olup şair-i mahir idi kim
Emr-i sahane ile vardığı mansıblarda
Neşr-i adl ile ahaliden alır idi dua
Nişteki mezar ise süslemelerden yoksun olup çok güzel bir celi sülüs
yazı örneğini sergilemektedir. Safer 1246 (Temmuz 1830) tarihlidir. Bu mezar,
Diyarbakır’da valilik yapan Esad paşaya aittir (113).
Reşit Mehmet Paşa
Osmanlı Sadrazamlarındandır. Gürcistan’da doğmuştur. Sadrazam Koca
Hüsrev Paşa’nın yetiştirmelerindendir. Konya valiliği, Vidin mutasarrıflığı ve
Rumeli valiliği yapmıştır. Ocak 1829’da sadrazamlığa atanmıştır. 18 Şubat 1833
yılına kadar bu görevi sürdürmüştür. Mısır, Sivas ve Harput valiliği yapmış en son
Diyarbakır valiliği yapmıştır. Diyarbakır valiliği 2 yıl 8 ay sürmüştür. 1836 yılı ekim
ayında öldü. Mezarı İçkale Camiindeki mezarlıkta, Esat Muhlis Paşa’nın kabrinin
yanındadır. Yiğit, çalışkan, devlete bağlı ve sadık bir kişi olarak bilinir (113).
34 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Murtaza Paşa
Künbet ortasındaki lahit ayakucu kitabede H.1121 (M.1709) tarihi var. Kitabe
çiçek motifleri ve lale motifleri ile süslü ve bir kadına ait Kuzeydoğuda yer alan
mezarın ayakucu kitabesi H.1068 (M.1657): Murtaza Paşa Silahdar’ın kızı Bülbül-i
cennet Hadice Hanım’a Mesken oldi ez hatırası Kim okusa Fatiha himmetu lehu
Sene 1068.
Bu mezarın başucunda çiçek motifli bir vazonun üzerine bir kavuk
yerleştirilmiştir. Künbetin kuzey batısında üç çocuk mezarı var. Caminin avlusunda
künbete açılan kapının üzerindeki kitabeden anlaşıldığı üzere künbetin ortasındaki
mezar Silahtar Murtaza Paşaya aittir. Kitabe;
Silahdar Murtaza Paşa bu cayehde
Aceb tırazıyle ruhini verdi
Bu ravde içun etdi bunca say
Ede Hakk ahiretde kadren a’la
Ala beytden murat olan duadan
Bugün bana ise bareyn-i bikade (yarın sanadır)
Sahibu’l-hayrat Silahdar Murtaza Paşa
Ruhi içun Fatiha El hamdülillahi rabbilalemin
Hz. Süleyman caminin iç avlusunda bulunan dört mezardan üçü yan yana
dizilmiş olup ufak bir türbenin içine alınmışlardır. Diğer mezar ise şadırvanın
hemen yanı başındaki nişin içindedir. Türbe içindeki mezarların üzerinde ki altuni
renkte yazılar ve süslemeler bunların Murtaza paşa ailesine ait olduğuna şüphe
bırakmamaktadır (114).
Hz. Süleyman Camii mezar taşları ve süslemecilik
Silahtar Murtaza paşa’nın 3. evladının fevt olduğu harem kapısına karşı olan
türbedeki mezar taşına yazılan kitabeden anlıyoruz. Maktulzade Ali paşanın Lebabe
adlı kızı merkadinde medfundur.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 35
1819’da vali olan Deli Behram paşanın kızı Rukiye de cami ittisalindeki
kabristanda gömülüdür. Sadrıesbak Mehmet Reşit paşa Kasım 1836’da vefat edererk
Kale cinin yanındaki kabristanda medfundur. 1856’da vali olan Besim paşa’nın oğlu
Osman Nesim de burada gömülüdür (115).
Taş Dekorasyonu
Lahitler Ve Sanat
36 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Lahit Süslemeciliği
Hz. Süleyman Cami Türbesi Mezar Süslemeciliği
Âmid’in (Diyarbakır’ın) Kuşatılması
Âmid’in fethi olayını en geniş biçimde ele alan Târihu Fütûhi’l-Cezîre adlı
eserden yararlanacağız. Altı fasıldan oluşan bu eserin “Diyâr-ı Bekr’in Fethi” başlıklı üçüncü faslında, on dört sayfada Âmid’in fethi anlatılmaktadır.
Bu eserde, Âmid’in fethi olayı özetle şöyle anlatılmaktadır:
Rivayete göre İyâz b. Ğanm, 7 Cumâdi’l-Ula 17 (27 Mayıs 638) tarihinde, İslâm ordusunun başında Âmid önlerine geldiği sırada, şehir Bizans’a tabi
olan Meryem adında bir vali tarafından idare edilmekte idi. Bu vali, çocukluğunda
Bizans’ın ihtişamlı günlerini, İstanbul ve Âmid’in kuruluş hikayelerini çok dinlemiş ve Âmid şehri onu büyülemiştir İyaz b. Ğanm, ordusu ile Âmid önlerine gelmiş
ve şehri kuşatmaya başlamıştır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 37
Şehrin kuşatılması sırasında, ordunun kumandanı İyaz b. Ğanm Bâbu’tTell’i (Mardin kapı), Said b. Zeyd’in Bâbu’r-Rûm’u (Urfa kapı), Mu’âz b. Cebel’in
Bâbu’l-Cebel’i (Dağ kapı) ve Halid b. Velid de Bâbu’l-Mâ’ (Yenikapı)’yı tutmuştur
Aynı eserde aktarılanlara göre Müslümanlar şehrin sulh ile kendilerine
teslim edilmesini istemişlerdir. Ancak diplomatik girişimlerden sonuç alınamamış,
iki taraf da zaman kazanmaya ve askerlerine moral ve cesaret vermeye çalışmıştır.
Şehrin Bizans valisi, müslüman askerlerin şehri dört taraftan sardığını;
‘Ashâb-ı Resûl’un şehri kuşattığını görünce, kiliseye giderek devletin ileri
gelenleriyle toplanmış ve onlara şu konuşmayı yapmıştır:
“Araplar yurdunuza girdiler, şehrinizin önünde karargah kurdular, bunlar
şehrimizi almaya tamah etmişler. Siz iyi biliyorsunuz ki bu şehir bölgeinin kilididir.
Onu ele geçiren, bütün bölgeyi almış olur ve İsa Mesih’in hakimiyeti son bulur;
O’nun dini bu ülkede desteksiz kalır. Bizans’a bağlı kral ve prensler, Hıristiyanlığın
yüce şahsiyetleri ve bütün Hıristiyan evlatları bize bakıyor, bizim ne yapacağımızı
gözlüyorlar. Siz geçmişten biliyorsunuz ki bunlar burada yüz sene de kalsalar
şehrinizi alamazlar. Dininiz uğruna bunlarla savaşınız.
Buna karşılık İslâm ordusu başkumandanı İyâz b. Ğanm de Âmid’deki
yönetimin kendileriyle savaşmaya karar verdiğini öğrenince askerlerine şu
konuşmayı yapmıştır: “Biliniz ki bu şehir çok iyi bir korumaya sahiptir. Burası
bögenin gözüdür. Allah buranın fethini bize nasip ettiğinde Müslümanlar bütün
bölgeye hakim olacaklardır.”
İyâz, bundan sonra ne yapılması gerektiği konusunda, arkadaşlarına
görüşlerini sormuş, bunun üzerine Hâlid b. Velid şunları söylemiştir: “ Şunu biliniz
ki biz maddî güç ve sayımızın çokluğuyla değil, belki Allah’ın yardımı ve Hz.
Peygamberin bereketi sayesinde bir yere hakim oluyoruz. Nitekim peygamberimizin
bize bu konuda vaadi vardır. Allah’ın dediği olur. Eğer bunlar şehrin dışında bir
yerde savaşmak isterlerse bu bizim işimizi kolaylaştırır. Fakat biraz sabredelim.
Sabrın sonu zaferdir. Belki beklenmedik bir gelişme olur. Bu kadına bir mektup
yaz. Onu önce korkut, sonra da güzel vaadlerde bulun, umut ver. Umarız ki Allah
yardım eder ve onu imana getirtir” Âmid’in Bizans valisi, Müslümanların şehrin kendilerine teslim edilmesi
için yaptıkları çağrıyı reddederek askerlerini toplamış ve onlara şu konuşmayı
yapmıştır
“Bu Araplara teslim olursak Bizans ülkesini doğudan batıya kadar küçük
düşürmüş oluruz. Kuşatma daha bir sene bile sürmeden şehrinizi Araplara nasıl
teslim edersiniz! Üstelik şehriniz en iyi korunan yerlerden biridir. Burada ihtiyaç
duyduğunuz her şey var. Diyâr-ı Bekr çevresindeki kral ve prensler bana mektup
göndererek, bana “şehri teslim etme” dediler. Zaferimiz için askerleriyle yardıma
geleceklerini ve bizi Araplardan kurtaracaklarını vaad ettiler”
Müslüman ordusunun Âmid kuşatması yedi ay kadar sürmüş ve bu süre
içerisinde yürütülen diplomatik faaliyetler sonuçsuz kalmıştır.
38 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
b) Fethin Tarihi ve Şekli
Târihu Fütûhi’l-Cezîre’de şehrin 7 Cumâdi’l-Ula 17/27 Mayıs 638 Cuma günü
kuşatılmaya başlandığı ve bunun da beş ay kadar sürdüğü bilgisi bulunmaktadır.
Bundan da fethin Kasım ayı içerisinde gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
Kaynağımıza göre Âmid fethinin son aşaması şu şekilde olmuştur:
Müslümanlar şehrin surları önünde beş ay kaldılar. Hâlid, hergün askerleriyle şehri
çevreleyen surların etrafını dolaşıyordu, ancak bir çıkar yol bulamıyordu. Nihayet,
dışardan içkaleye çıkan bir tünel (su deliği)keşfedildi(9).
Vakidi gizli su deliğinin tespitini de şu şekilde aktarır,
“Amid’in sarılışı sırasında çadırını su kapısı civarında (bu günkü Kıtırbil
ve Yeni köyde karargah yeri olmuş) kurmuş olan Halid b. Velid her gün yanındaki
askerlerle şehrin o yanlarında gözcülük yapıyordu. Human adında bir kölesi vardı.
Bu köle her gün arpa unundan yapılma olan birkaç ekmeği iftar için Halid b. Velid’in
çadırına bırakırdı. İki üç gün ekmek bulamayan Halid b. Velid ‘azık mı tükendi
nedir üç akşamdır ekmek yok’ diye sordu. Köleside her akşam ekmeği bıraktığını
söyledi ve çadırı gözetlemeye koyuldu. Kale duvarının dibinde bir köpek gelerek
çadırına girip ekmeği kaçırdığını gördü. Köpeği takip etti, köpeğin kale duvarı
dibindeki bir sel çukuru yolundan içeri girdiğini tespit etti. Koşup Halid b. Velid’e
haber verdi. Halid b. Velid gidip baktı ve sevindi. ‘Maiyetimde su yolundan şehre
girmek için Allah uğruna kendimi kodum. Benimle içeri girmek için sizden yüz kişi
isterim.’dedi. Çıkan yüz kişiyle doğruca Iyaz b. Ganem’in yanına gidip keyfiyeti
bildirdi. 0 da ordusuna kale içinden tekbir sedaları işitir işitmez hemen harekete
geçmelerini teklif etti. Halid b. Velid gece yarısı yüz kişiyi alıp su yoluna gitti. İlkin
Halid b. Velid, ikinci Amr b. Avsah, üçüncü Huzeyfe b. Sabit, dördüncü Amr b. Beşir
ve diğerleri içeri girdiler. Doğru şehrin orta yerine vardılar ve orada yüksek sesle
tekbir getirmeye başladılar. Uykuda olanlar uyandı, uyanık olanlar da korkudan
Fetih Kapısı
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 39
titremeye başladılar. Halid b. Velid, icab eden yerleri tutturdu ve on çeri gönderip
surun kapısını açtırdı. Meryem, İslam askerlerinin şehre girdiğini anlayınca kıymetli
eşyaları ve maiyeti ile birlikte kendi sarayında bulunan azim ve gizli yolla Ermen
kapısından taşraya çıkıp Bilad-ı Ruma gitti.
Yer altından giden bu gizli yolun Seyrantepe’ye çıkmakta olduğu bu gün bile
halk arasında söylenmekte ve bazı izlerine rastlanmaktadır (111).
Şehre giren İyâz, halkın meydanda toplanmasını emretti. Verilen emir
üzerine silahlarını şehir meydanında onun önüne attılar. İyâz toplanan halka şu
konuşmayı yaptı: “Allah size karşı bize zafer ihsan etti. Sizden kim ki Müslüman
olursa malını, mülkünü ona bırakırız, kim de bunu kabul etmezse ona dilediğimizi
yaparız.” Halkın yaşlıları ve büyükleri ise şöyle dediler: “ Allah size, güzel sabrınız,
iyi kalpliliğiniz, adaletiniz, insaflı olmanız ve iyi muameleniz sayesinde zafer nasip
etti. Şu anda biz sizin merhametinize kalmışız, bize kıyamet gününde sizi mükafata
nail edecek bir muamele ile davranınız
İyâz’ın “Allah affedicidir, bağışlamayı sever, biz de sizi affettik” demesi
üzerine şehir halkı “ Mademki bizi affettin, biz de senin dinine giriyoruz” demiş
ve çoğu, İslam dinini kabul etmiştir. İyâz, müslüman olmayanlara da ertesi yıldan
başlamak üzere cizye uygulaması getirildiğini söylemiş ve silahlarını toplatmıştır
Âmid halkı mallarının yarısını İyâz’a vermiş, o da sadece müslüman olanlardan
ve eski dinleri üzere kalanlardan bunu kabul etmiştir. İyâz, Hıristiyanların buradaki
en büyük mabedi olan Toma Kilisesi’nin üçte ikisi üzerine cami inşa etmiş ve
şehirde on iki gün kaldıktan sonra Sa’sa b. Savhan el-Abdî’yi şehre vali tayin etmiş,
yanına da beş yüz Arap savaşçı bırakmıştır. İyâz, Âmid’i fethettikten sonra etrafta
bulunan kaleleri fethe çıkmıştır (9).
Diyarbakır fethinde görev alan sahabe komutanlar
İyaz’ın ordusu içinde Diyarbakır’a geldiği iddia edilen sahabelerden bir
kısmı iç kalenin fethi sırasında şehit düştü, bir kısmı fetihten sonra geri döndü,.
Diyarbakır’ın fethine geldikten sonra şehirden ayrılan ünlü sahabelerden bir kısmı
şunlardır;
1. İyaz b. Ğanm
İyaz b. Ğanm, Hz.Ömer’in emriyle, Şam ordusu içinde müstakil olarak
oluşturulan ordunun başında Diyarbakir’ı fetheden komutandır.
İyaz, fetih için önce Malik el-Eşteri Diyarbakır’a göndermiş, sonra kendisi
gelmiş ve ordusu şehri değişik cephelerden kuşatırken, kendisi de şehri Babu Tell
(Mardin kapı) tarafından kuşatmıştır.
İyaz fetihten sonraki yıllarda Hz.Ömer tarafından Şam bölgesinde veya
Humusta görevlendirilmiş ve 20(640) yılında Humus’ta ölmüştür. Halit b. Velid’in
mezarı yanına defnedilmiştir. Öte yandan Diyarbakır’da. bulunan Eyyüb ailesinin
onun soyundan geldiği belirtilir.
40 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
2. Halit b. Velit
Ünlü sahabelerden Halit b. Velid’in Diyarbakır’ın fethine katılıp katılmadığı
konusunda farklı görüşler bulunsa da fethe katıldığına dair çok sayıda rivayetin
olmasından onun bu fetih olayına katıldığı kabul edilebilir. Klasik İslam tarihi
kaynaklarından Vakidi, Belâzûrî, Yakubi, İbnü’l-Esir, Halit b. Velid’in el-Cezire’nin
ve Diyarbakır‘in fethine katıldığını naklederler.
Belâzûrî, Halit b. Velid’in el-Cezire fethinin birçok merhalesine katıldığını
söylerken, Vakidi, Amid gibi zor ve çok iyi korunmuş bir şehrin fethinde onun, gizli
suyoluyla şehre girenlerin öncüsü olduğunu zikreder. Rivayete göre Halit, surun
Babu’l-ma (Dicle, Yeni Kapı) tarafında sur dibindeki keşiflerinden birinde gizli bir
suyolunu (tünel) bulmuş ve komutan İyaz b. Ğanm ile istişare ederek yüz kişi ile
buradan şehre girmiştir.
Halit b. Velid hakkında Diyarbakır’a komutan olarak değil, komutan yardımcısı
olarak geldiği de belirtilir. O, Müslüman orduları başkomutanlık görevinden bölgenin
fethinden önce ayrılmıştır. Buraya ancak bir alt kademe komutanı olarak gelmiştir.
Kabri Humus’tadır.
3. Said b. Zeyd
Hz. Peygamberin yakın arkadaşlarından Said b. Zeyd’in Diyarbakır fethine
katıldığına dair Vakidi de bir kayıt bulunmaktadır. Onun bu fetihte bir komutan
olarak Rum kapı(Urfa kapı) dan şehri kuşattığı belirtilir.
4. Muaz b. Cebel
Vakidi, Hz. Peygamberin önde gelen sahabelerinden Muaz b. Cebel’in
Diyarbakır’ı kuşatan ordunun içinde bir komutan olarak, Diyarbakır’ı, Babu’l-Cebel
(Dağ kapı) yönünden kuşattığını belirtmektedir (10).
Diyarbakır’ın İlk Sahabe Valisi Sultan Sasa
Sahabe-i kiramdan ve Diyarbakır’ın ilk İslam valisi olan Sultan Sa’sa
Hazretleri, Diyarbakır’ın fethi esnasındaki çarpışmalarda aldığı yaralardan dolayı
bir süre sonra vefat etmiştir. Naşı, Hasan Paşa Hanının batısında ve eski belediye
binasının doğusuna defnedilmiştir.Buraya daha sonra türbe yapılmıştır
Belediye başkanı Nazım Önen, 1926 yılında, ilk sahabe Diyarbakır Valisi
Sultan Sa’sa’nın türbesini yıktırmıştır. Daha sonra türbesini oradan taşımak üzere
mezarını açtıkları zaman, cesedinin çürümediği görülmüştür. Yalnızca sol bacağının
dizden aşağısı çürümüştür.
Sultan Sa’sa adına bir türbenin yanı sıra, aynı kompleks içinde bir cami ve
bir de medrese inşa edilmiştir. Cami-i şerifin inşa tarihi tam olarak bilinmemektedir.
XIX.yüzyılda Diyarbakır’ın önemli camileri arasındadır. Diyarbakır’da Kur’an
okunacak camilerle ilgili 1794,1818,1824 ve 1826 tarihli Osmanlı arşiv belgelerinde,
Sa’saa camisi Diyarbakır’daki camiler içerisinde önemli bir yere sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, Kasım 1788 ve 1792 tarihli belgelerden bu
tarihlerdeki cami görevlilerini de tespit etmek mümkündür.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 41
H.1316 (1898-1899) yılında, Diyarbakır Valisi Halid Bey tarafından caminin
tabanı tamamen tahta döşeme ile kaplatılmıştır.
Sultan Sa’sa adına yaptırılan medrese de, Hasan Paşa Hanı’nın batısında ve
eski belediye binasının doğu bitişiğinde bulunan ve aynı adı taşıyan cami civarında
yer almakta olup, yaptıranı belli değildir. 1899-1903 yılları arasında müderrisi
Abdurrahman Efendi’dir. 1899’da talebe sayısı 14 iken, 1901 ve 1903 yılı kayıtlarında
bu sayı 17’e çıkmıştır.
Şehrin Müslüman ahalisi ve önde gelen devlet adamları sadece bu türbe, cami
ve medreseden oluşan külliyeyi inşa etmekle kalmamış, aynı zamanda buraya önemli
gelir kaynakları da vakfetmişlerdir.
1518 tarihli Osmanlı tahrir defterine göre, Cami vakfının gelirleri gayrimenkul
kiraları ve bir köyün malikane hissesinden oluşmaktadır. Giderleri tek personel olan
imamın maaşından ibaret olup, gelir miktarının bu ciheti rahatlıkla karşıladığı ve
fazla arttığı görülmektedir.
1540’da Sultan Sa’sa vakfın gelir kaynakları, gelir miktarı ve personel sayısı
açısından büyük bir gelişme gösterdiği görülmektedir. Gelir miktarı yaklaşık 6 misli
yükselirken personel sayısı da 1’den 6’ya çıkmıştır. Bu dönemde de gelir tamamıyla
gayrimenkul kiralarından sağlanmakta olup, 5.212 akçelik tutarın büyük bir kısmı
(3.240 akçe) 6 kişilik personelin cihetine,1.632 akçesi yemek masraflarına, 340 akçelik
ziyade de vakfın ihtiyaçlarına sarf olunmaktadır. 1564’te vakfın biraz daha büyüdüğü
görülmektedir. Aradan geçen zamanda köyden sağlanan gelir yaklaşık 2.5 kat artmış,
vakfa bir tanesi mukataa türünden olmak üzere yeni kaynaklar vakfedilmiştir. Bu
dönemde vakfın gider kaleminde de çeşitlilik görülmektedir. Yemek ve Cuma
gecelerine has pişirilen pilavın masrafları tüm vakfın gider toplamının yükselmesine
sebep olmuştur. Ancak bu duruma rağmen gelirlerin giderleri rahatlıkla karşıladığı
ve vakfın ölçülerine göre büyük bir miktar arttığı görülmektedir.
Sultan Sasa Camiinin 1925’den Önceki Durumu (Sol köşe)
42 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
16. yüzyılın son çeyreğinde, ilk kaynağa göre Sultan Sa’sa camiindeki görevli
sayısının 9 kişiye çıktığı, ancak harcama kalemlerinde yapılan kısıtlamalardan olsa
gerek giderlerin düştüğü, daha sonra vakfın giderlerinin tekrar yükselme eğilimine
girdiği ve bir öncesine göre miktarın ¼ oranında arttığı görülür.
16. yüzyılı takip eden dönemlerde de vakfın faal olduğu ve cami yıkılmazdan
biraz evveline kadar faaliyetine devam ettiği bilinmektedir.
Söz konusu cami ve türbenin 1869 yılında yıllık geliri 2400 kuruştur (11).
Sahabe Abdurrahman
İsmetpaşa ilkokulunun karşısında EHİDER’in içinde sağ taraftadır. Bu mekan
1522 tarihlerine ait Örfizade vakfiyesinde geçmektedir. Sahabe Abdurrahmanla ilgili
bir belge aşağıya alınmıştır
Örfizade Vakfının 11 Şevval 942 (1536) Tarihli Tescilli Vakfiyesinin
Türkçe’ye Çevrilmiş Son Sayfası
Sahabe Abdurrahman Kabri
Peygamber Efendimiz’in amcasının oğlu Hz. Ali’nin abisi İmam Ukayl’ın
Diyarbakır’da medfun olduğu kesinleşti.
İmam Ukayl radyallahu anh efendimiz hazretleri
İmam Ukayl Radyallahu Anh Efendimiz Hazretleri
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 43
İmam Ukayl Türbesi: Salnameye göre sahabedir. Zira isminin yanında
sahabeye ithaf olunan (RA) ibaresi vardır. Salnamede Diyarbakırda Fabrika köyünün
üst kısmında İmam Ukayl türbesi bulunmaktadır. Halk bu türbenin Hz. Alinin abisi
olduğuna inanılır. Salnamede kendisi için (RA) ifadesi kullanılır.
Diyarbakır salnamelerinde (IV/208) Fabrika köyünde İmam Akil köyünde
İmam Akil (Ukayl) (RA) yattığı ifade edilir (1).
İmam Ukayl’ın, vakfı Diyarbakır’da çok önemsenmiş, kendine ithafen vakıf
ve mescidler yapılmıştır. Diyarbakırda İmam Ukayl Mescidi vardır. Kasap Hacı
Hüseyin Vakfı, İmam Ukayl Mescidinin yemek masrafları için kurulmuş bir vakıftır
Aşağıdaki belgelerde Peygamberimizin amcaoğlu Hz.Ukayl ve Diyarbakır
ilişkisi anlatılıyor. Tarihçi Yrd. Doç. Dr. M. Salih Erpolat hocamızın verdiği belgelere
göz atalım:
Belge 1: Kısa belgenin ilk cümlesi şöyledir: “Marûz-i çâker-i kimesneleridir
ki İbn ‘Am cenâb-ı Resûl-i Kibriya Hz. Ukayl (RA) taala Efendimizin Diyarbekir
Vilayeti dahilinde Amid nahiyesinde vaki Mescid-i Şerifleriyle Türbe-i saadetlerine
merbut Tilvelik ? ve Dumlan? karyeleri hasılatının... (Başbakanlık Osmanlı Arşivi,
İrade-Evkaf katalogu, vesika no: 6 iki adet belge).
Belge-1
Belge-2
Belge-2:. “İbn ‘Amm-i Cenab-ı Resul-i Kibriya İmam Ukayl (RA) hazretlerinin
Diyarbekir vilayeti dahilindeki...” mescit ve türbenin vakfının gelirinden bahsediliyor.
Diyarbakır’da İmam Ukayl’a ait (Peygamberimizin amca oğlu) mescid ve
türbesiyle ilgili yeni belgeler ortaya çıktı. Bilindiği üzere Diyarbakır Çarıklı beldesi
İmam Akil köyünde Hz. Alinin ağabeyi İmam Ukalyl’ın mezarı olduğuna dair daha
önce basında haberler yer aldı. Diyarbakır Valiliği ile Dicle Üniversitesinin birlikte
hazırladığı Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır adlı kitapta Hz. Ali’nin ağabeyi,
peygamberimizin amcaoğlu İmam Ukayl’ın türbesinin Diyarbakır’da olduğunu
teyid edici iki belge yeralmaktadır (12).
Birinci Belge BOA,İ.EV.446/6 a.22.10.1906 Bu belge
44 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Hz. Peygamber (SAV)’in amcasının oğlu Akil (RA)’ın Diyarbekir vilayetinin
Amid nahiyesinde bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın diğer
vakıflar gibi müdahaleden istisna tutulması konusunda Maliye Nezareti tarafından
Sadaretten izin talebini içermektedir.
Birinci Belge
İkinci Belge
İkinci belge: BOA,İ.EV.44/6 b.24.06.1907. Bu da Hz. Peygamber (SAV)’in
amcasının oğlu Ukayl (Akil) (RA)’in Diyarbekir vilayetinin Amid nahiyesinde
bulunan mescidi ile türbesinin bağlı bulunduğu vakfın gelirleri arasında Tilvelik
ve Dolman köylerinin öşür hasılatından daha önceki senelerden bakiye kalan 1197
kuruşun ödenmesi konusunda Diyarbakır Defterdarlığının gönderdiği yazı üzerine
konunun sadrazam tarafından padişaha arz edildiği ve padişahın irade-i seniyyesini
belirten başkitabet dairesinin notudur.
Sahabe-i kiramdan Mir Seyyaf Hazretleri
Salnameye göre: Diyarbekir’de Karadeniz nam mevkide medfundur. Bir güne
vakfı yoktur, türbesi ma’murdur (3).
Mir Seyyaf
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 45
Bu Sahabe tebliğci değil, Şehit Sahabe kategorisindedir.
Mir Seyyaf (Radiyallahu Anh) Hasırlı Mah. Karadeniz 2 Sokak. Diyarbekir’in
fethi esnasında şehid düşen sahabelerden biridir (13). Türbe kesme ve moloz
taştan yapılmış, yakın tarihlerde onarılmıştır. Kare planlı olup, üzeri beşik tonozla
örtülmüştür. Girişin yanında içerisini aydınlatan bir penceresi bulunmaktadır(14).
Batı cephesinde dikdörtgen açıklıklı düz atkı taşlı giriş kapısı, kapının solunda
dikdörtgen açıklıklı bir pencere bulunmaktadır. Doğu kuzey ve güney cepheleri sağır
tutulmuştur. Batı cepheden bir kapıyla girilen iç mekan 3.80x3.80 m. ölçülerinde
kare planlı olup beşik tonoz örtülüdür. Duvarlar belli bir yüksekliğe kadar seramikle
kaplanmıştır. İçeride Mir Seyyaf’ın kabri bulunmaktadır (59).
Sahab-i Kiramdan Malik-i Ejder Hazretleri
Defterdar camii şerifi civarında medfundur. Bir güne vakfı yoktur, türbesi
ma’murdur (3).
Malik-i Eşter’in burada sadece parmağının olduğu veya Mısır’da kabrinin
olduğu da ifade edilmektedir. Ebubekir Feyzi, Hülasa-i Ahval-i Buldan fi Memalik-i
Devlet-i Ali Osman adlı eserinde burada medfun sahabenin ismini Malik Azur olarak
vermektedir.Mâlik -i Eşder Türbesi’ni Nakip Efendi`nin yaptırdığı bilinmektedir.
Türbe 3x3 m. ebadında küp şeklinde olup siyah taştan yapılmıştır (2).
Malik-i Eşter Türbesi
Sahabe-i kiramdan Sultan Şecaaddin Hazretleri
Salnameler göre Sahabe-i kiramdan Sultan Şücaeddin Hazretleri,
Diyarbakır’da Mardin kapıda yer alan Hz. Ömer Cami-i Şerifi civarında yer alan
türbede medfundur. Türbe-i Şerifi mamurdur ve buraya iki değirmen vakfedilmiştir.
Söz konusu türbenin 1869 yılında yıllık geliri 2400 kuruştur.
46 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
H.1316 (1898-1899) yılında, Diyarbakır Valisi Halid Bey’in gayretiyle
türbe-i şerifin döşemesi yenilenmiş ve türbenin bitişiğindeki arsanın etrafına duvar
çekilerek bahçe şekline getirilmiştir. H.1317 (1899-1900) yılında da, yine Halid
Bey’in çabalarıyla, söz konusu türbenin vakfına bağlı olup yıkılan ve atıl kalan üç
adet köprü değirmeni vakıf gelirleriyle yeniden tamir ve inşa edilmiştir. Türbe bugün
de ayaktadır.
Diğer sahabelerin çoğunda olduğu gibi, Sultan Şücaeddin adına da türbesinin
hemen yanında bir medrese yaptırılmıştır. Bu yapı, medrese, türbe ve çeşmeden
oluşan topluluğun bir parçasıdır. Medresenin yapım tarihi hakkında kesin bir bilgi
yoktur.
1794-1828 yılları arasında medreseyle ilgili tespit edilen belgeler, bu
medresede görev yapan müderrislerle ilgili olup, adı geçen medresenin bu dönemde
tedrisatına devam ettiğini göstermesi açısından önemlidir.
Medrese, bilinmeyen bir tarihte yol açma çalışmaları sırasında yıkılmış ve
yeri kısmen Gazi caddesine katılmıştır.
1518 tarihli tahrir defterine göre, medrese vakfının gelirleri tamamıyla
gayrimenkul kiralarından sağlanmakta olup, bütünüyle personel maaşlarından
oluşan giderleri karşılama amacı ile kullanılmaktadır.
1540’ta vakfın gelir kaynaklarında ve gelir miktarında yükselme görülmektedir.
1540’ta yeni gayrimenkullar vakfedilmiş ve gelir miktarı 1518’e göre yaklaşık 1,5
misli yükselmiştir. 1564’te ise vakfın gelir miktarında, 1540’a göre azalma olmuştur.
XVI. yüzyılın son çeyreğinde medrese vakfı hakkında kayıt bulunmamakla
birlikte, takip eden dönemlerde vakfın faâliyetlerine devam ettiği, belge kayıtlarından
anlaşılmaktadır. Eldeki belgelere göre vakıf, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde de faaldir.
Ancak, bu dönemde medresenin müderrisi ve talebe sayısı hakkında kayıtlarda
herhangi bir bilgi mevcut değildir (15).
Sultan Suca Türbesi
Türbenin mimarı belli değildir. Türbe kesme ve moloz taşlardan yapılmıştır.
Kare planlı olup, üzeri piramidal bir çatı ile örtülmüştür. Türbe içeriden kubbe ile
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 47
örtülüdür. Kubbeye geçiş mukarnaslı tromplarla sağlanmıştır. Türbenin dış yüzünde
değişik zamanlarda yapılan onarım izleri görülmektedir (14).
Türbe İçi
Sultan Suc’a’dan bahseden kaynaklardan seçilen bölümlere örnekler (55).
Yapı siyah-beyaz yontma taş örgülü, kara planlı, konik biçimli üst örgüye
sahiptir”.
Metin Sözen:” Kesme ve moloz taşlardan yapılmış olan Sultan Şüca Türbesi,
yüksek bir kare gövde üzerine pramidal çatıyla örtülüdür. Bugün pramidal çatı, oluklu
kiremitlerle kaplıdır. Bu görünüşü, ilk şekli konusunda pek bir fikir vermemektedir.
Ayrıca dış yüzeylerdeki onarım izleri de yapının bazı ufak değişiklikler geçirdiğini
göstermektedir. Orijinal yapının kesme taşlardan özenle yapılmış olduğu, türbenin
içine girilince daha belli olmaktadır”. Diyerek, gözlemlerini aktarır: “Dışarıya
pencere açıklığı bulunmayan türbenin içi, tamamen kesme taşlardan yapılmıştır. Bu
durum kubbede de kendini göstermektedir. Bu şekil bazı Diyarbakır türbelerinde sık
tekrarlanan bir durumdur. Kubbeye (geçiş tromplarla sağlanmış bu trompların bazıları
mukarnaslarla bezenmiştir. Düz duvar yüzeylerine, iki yerde niş yerleştirilmiştir.
Bunlardan kuzey – batı köşesindeki, yere kadar inmektedir.
48 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Türbenin iç görünüşü, yapının özenle ele alındığını göstermektedir. Bu
durum, belki dışarıda da tekrarlanmıştı. Fakat geçirdiği onarımlar, bu izleri silmiş
bulunmaktadır. Ayrıca türbenin içinde bu gün sanduka izine rastlanmayışı ilginçtir..”
Sultan Sucaaddin Vakfının günlük gelirinin 23 akçe olduğu,1518 Tarihli
Evkaf Tahrir Defteri’nde yer almaktadır. Medrese’nin muhtemelen yol genişletme
çalışmaları esnasında yıktırılması söz konusudur. Çeşmenin de yerinden alınarak, bu
günkü yere nakledildiği bilinmektedir (55).
İbavender = Sultan Saad
Dağkapı bitişiğindeki sahabe mezarı için Ebubekir Feyzi, İbavender de denilen
Sultan Saad’a ait olduğunu ifade eder (2).
Sultan Saad
Dağkapıda bir sahabe mezarı bulunmaktadır. Sultan Abdülmecid’e sunulan
Feyzullah Efendinin raporunda buradaki sahabenin ismi İbavender olarak geçer.
Burada Ebu Muhsin Sahad bin Ebi Vakkas ismi geçmektedir.Belirtilen sahabenin
Saad bin Ebi Vakkas’la ilgisi yoktur.Bu sahabe Diyarbakır’a hiç gelmemiştir.Irak
orduları baş komutanıdır.Buradaki mezarlardan biri İbavender’dir.Diğeri ise Güney
Kafkasyadan gelen Arakçın Mezandaridir.Bu evliyanın soyu müftüler ailesi,Uluğ’lar
olarak geçer.
Diyarbakır Müftülüğünün yorumu:Merkez Sur İlçesi’nde, Ulu Beden
Burcu’nun arkasında, çevresi demir parmaklıkla çevrilmiş iki kabir bulunmaktadır. PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 49
Mezar taşlarından birinde sonradan yazıldığı anlaşılan Türkçe “Sahat b.
Vakkas Ebu’l-Muhsin” yazısı bulunmaktadır. Diğer kabirde ise Arakçîn Baba
diye de bilinen Şeyh Mehmed-i Berzencanî medfûndur ( Arakçîn Baba Türbesi).
“Sahat b. Vakkas Ebu’l-Muhsin” şeklinde belirlenen kabirde Diyarbakır’ın fethine
katılan bir sahâbenin medfûn olduğuna inanılmaktadır. Bu “sahâbe”nin ise ünlü
sahâbe Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) olmadığı bilinmektedir. Çünkü Sa’d b. Ebi Vakkas
(r.a.)’ın Diyarbakır’ın fethine katıldığına dair bilgi bulunmadığı gibi künyesi
de Ebu’l-Muhsin değil, Ebû İshak’tır. Ayrıca Hz. Sa’d (r.a.)’ın kabri Medine’de
Bakî Mezarlığı’nda bulunmaktadır. 1316/1898 tarihli Salnâme-i Diyarbekir’de,
Diyarbakır’da kabri bulunan Peygamber, sahâbe ve evliyâya ait türbelerin anlatıldığı
kısımda Diyarbakır’da “Sahat veya Sa’d” isimli bir sahabinin medfûn olduğuna dair
de bilgi bulunmamaktadır.
Bütün bu bilgiler dikkate alındığında Sa’d b. Ebi Vakkas’a ait zannedilen bu
mezarın, “Sa’d-Saad” veya mezar taşında yazıldığı şekliyle “Sahat” adında başka bir
sahabîye ait olduğu düşünülebilir.Buna karşın Ebubekir Feyzi, Sultan Abdülmecid’e
ithaf ettiği Hülasa-i Ahvali’l-Buldan fi Memâlik-i Devlet-i Al-i Osman adlıeserinde,
çarşı içerisinde bulunan bu kabrin “İbavender” de denilen Sultan Saad’a ait olduğunu
ifade etmektedir (2).
Diyarbakır’da Medfun Sahabe Sayısı
Hz. Süleyman Camisi ve haziresi, Diyarbakır’ın en önemli manevi
mekânlarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu mekâna manevi değer katan
en önemli unsur, Diyarbakır’ın (Amid) Müslümanlar tarafından fethinde görev
alan önemli komutanlardan Halid b. Velid’in oğlu olan Süleyman b. Halid’in ve
arkadaşlarının kabirlerinin burada bulunmasıdır. Hiç şüphesiz bu fetih hareketinin
diğer en önemli özelliği ise, şehri kuşatan ordunun birinci kuşak sahabelerden
oluşmasıdır.
Anadolu’nun İslamlaşmasında Diyarbekir bölgesinin Müslümanlar tarafından
fethinin önemi büyüktür. Diyarbakır (Amid) kenti, çok erken dönemlerde Hz.
Peygamberin vefatından yaklaşık yedi yıl sonra (h.639) İslam’la tanışmıştır. Bu fethin
gerçekleşmesi sırasında birçok sahabe şehit olmuştur. Diyarbakır fethine katılan
sahabelerin birçoğunun daha sonra yanlarına ailelerini de getirdikleri kaydedilmiştir.
Fetih esnasında 40 şehidin yanı sıra, fetihten sonra buraya yerleşen ve daha sonra
eceliyle ölen çok sayıda sahabe kabri bulunmaktadır. Örneğin İyaz’ın ailesinin
641’de Diyarbakır’a göç ettiği, Diyarbakır’daki Eyyubi (Eba Eyyup) ailesinin onun
soyundan sülaleden geldiği belirtilmektedir.
Diyarbakır’da şehit Sahabelerin yanı sıra 500 Sahabe de tebliğci olarak
kalmıştır. Aşağıdaki Osmanlı belgesinden bunu görüyoruz. Aynı husus Vakidi’de ve
salnamelerde de geçer.
50 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
1218 (1803/1804 ) Tarihli Belge
Diyarbakır Ulu Camii şafiler bölümünde bulunan ve
ceylan derisine yazılı Diyarbekir’in fethine ilişkin levha
Bu belge, Ulu Camii Şafiiler bölümü imam odasında duvara asılı ceylan derisi
üzerine yazılı olup, Diyarbakır Müftülük katib-i Seyyid Feyzullah Efendi tarafından
kaleme alınmıştır. Belgenin en son paragrafında Diyarbakır’ın Müslümanlar
tarafından fethi ile ilgili önemli bilgilere yer verilmiştir: “Sonra ashabın büyüklerinden
ve Resulullah (sav) bayraktarlarından biri olan ve bilahare vefatı üzerine aynı
caminin müştemilatında defnolunan Sultan Sa’sa (ra), bu kaleye emir tayin edildi.
Ve emrine şehrin asayişini muhafaza için de arkadaşlarından beş yüz kişi verildi.
Adı geçen komutan ise (İyaz bin Ganem) ordusunun kalan neferleri ile aynı kaleye
bağlı çevredeki diğer beldeleri İslam’a kazandırmak üzere fethi için gazveye yürüdü.
Ancak kaleye emir olarak tayin olunan ve adı geçen komutan (Sultan Sa’sa) savaş
sırasında aldığı yaralardan dolayı bir süre sonra vefat edip insanların gözünden saklı
bir vaziyette ve aynı caminin mülhakatına defnedildi ” (75).
Diyarbakır’ın fethi ve Peygamberimiz (Sav).
Peygamberimiz (SAV)’ın Diyarbakır’ ın fethine işaretlerinden biri şu
şekildedir;
Diyarbakır’ın fetholunacağı Hadisi şeriflerde müjdelenmektedir. Diyarbakır’ın
fethi senesi olan MS. 639’dan 12 yıl önce Hendek savaşı MS. 627’de yapılıyordu.
Müslümanlar Kureyş müşriklerinin büyük bir ordusuna karşı savunmak üzere
hendek kazıyordu. Bu esnada ortaya çıkan kayaları Peygamberimiz (AS) üç
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 51
seferde parçalamış ve bu esnada kayadan büyük şimşekler çakmıştı Resulullah
‘birinci şimşek çaktığında Hire ve Kisranın sarayları göründü. İkincisinde Şam
ve Bizans ülkesindeki sarayları göründü. Cebrail ümmetimin buraları da eline
geçireceğini haber verdi. Üçüncüsünde Sana’nın sarayları göründü ve Cebrail
bana ümmetimin burayı da eline geçireceğini bildirdi. Müjdeler olsun sizlere.. diye
buyurdu, Müslümanlar da bu müjdeden dolayı sevindiler (İbnül Esir 2/168).
2007 yıllarında Diyarbakır Müftüsü Ali Maraşlıgil Diyarbakır’ın İslam
orduları tarafından fethi de konusunda Peygamber Efendimiz Diyarbakır’ın fethini
müjdelediğini ancak bu gerçeğin kimseler tarafından bilinmediğini söylemiştir. Müftü
Maraşlıgil; ‘Bu gerçeği belki de çoğu insan ilk kez duyacaktır. Peygamber Efendimiz
(sav) Hendek savaşı öncesi Hendek kazarken taşa vuran balyozun kıvılcımına dikkat
çekti ve Cebrail’in (as) şunları söylediğini nakletmiştir: ‘Bu kıvılcım ileride Bizans,
Yemen ve İran saraylarını aydınlatacaktır (627). Peygamberimiz (Sav) 632 yılında
vefat ettikten yaklaşık 7 yıl sonra Diyarbakır kenti İslam orduları tarafından fethedildi.
Kenti fetheden sahabeler ‘Allah-u Ekber Sadaka Resulullah (Allah büyüktür uludur.
Peygamber geçmişte bu fethi bilmiştir, doğru söylemiştir.) diyerek şahit olmuşlardır.
Böylece Bizans’ın hâkimiyetinde olan Diyarbakır kenti fethedilmiş ve yaklaşık 800
yıl sonra bir diğer Bizans kenti olan İstanbul da fethedilmiştir. Ancak ne yazık ki bu
gerçek bugüne kadar iyi yorumlanamamış ve sadece İstanbul fethinin müjdelendiği
sanılmıştır. Diyarbakır fetholduğu sırada Amid halkının hazırlıklarını görünce İyaz
askerlerini topladı, istişare etti. Halid bin Velid söz aldı: Komutanım. Şunu biliniz
ki biz maddi güç ve sayımızın çokluğuyla değil, Allahın yardımı ve peygamberi Hz.
Muhammedin bereketi sayesinde bir yere hâkim olmuşuz. Nitekim Peygamberimizin
bu konuda vaadi vardır’(110). demiştir.
Gerçekten İran’ karşı zafer, sonra Şam’ın fethi olmuş arkadan Bizansın en
önemli sınır şehri Diyarbakır’a sıra gelmiştir. Peygamberimiz(SAV) ölümünden
7 yıl sonra bu hadis gerçekleşmiş, sahabeler Diyarbakır’ı fethettiğinde ‘Sadaka
Resulullah’ yani Peygamberimiz doğruyu söyledi şeklinde teyid etmişlerdi. 27
Mayısta Diyarbakır’ın fetholduğu gördükten sonra, diğer bir müjdeli hadis 29
Mayıs 1453’de İstanbul’un fethiyle gerçekleşmiştir. İlk Hadis Belgesi Hemmam’ın
Sahifesinde ilginç şu hadis dikkati çeker:
Kisra helak olacak ve ondan sonra Kisra gelmeyecektir. Kayser de mutlaka helak
olacak ve ondan sonra da bir daha Kayser gelmeyecektir. Kisra İran hükümdarlarına,
Kayser Roma ve Bizans hükümdarlarına verilen isimdir. Burada Hz. Peygamber
döneminin iki süper gücü Sasaniler ve Bizans kastedilmektedir. Hadisteki ‘ondan
sonra’ ifadesi dikkate alınırsa o dönemin iki yöneticisine işaret edilir. Hz. Ömer
devrinde Sasanilere ve Bizansa karşı fütuhat oldu. Sasani yönetimine son verildi,
artık kisra diye bir şey kalmadı. Ancak Kayser’in hüküm 1453 yılına kadar Bizans
imparatorluğu devam etti (109).
Sahabelerce Diyarbakır İlçe fetihleri: Silvan’ın fethinde sahabe ordularını
görüyoruz. Önce 100 daha sonra 500 sahabe Silvan’a girmiştir. Diyarbakır’ın Silvan
(Meyyafarakin) ilçesinin fethinde de Hz. Ömer’in dolaylı etkisi olmuştur. Vakidi’nin
52 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
naklettiği bir rivayete göre Silvan’da kilisenin papazı Abdülmesih, Silvan’a
gelmeden önce Kudüs’ün Hz. Ömer tarafından fethi esnasında Beytülmakdis
papazının yardımcısıydı. Anlattığına göre, Hz. Ömer’i bizzat görmüştü. Silvan
papazı , Beytül Makdis papazından Hz.Ömer’in her yere hakim olacağını, ayrıca
Hz. Muhammed’in (Sav) de Hz. İsa tarafından müjdelendiğini öğrenmişti. Silvan’da
şehir valisi Eslagors, İyaz’ın temsilcisi Hişam oğlu Hakemle papaz Abdülmesihi
münazara ettirdi. Bu münazara sonunda hem Eslagors hem de papaz Müslüman oldu.
Silvan halkının da Müslüman olmasını istedi. Halk Müslüman oldu. Ancak çevre
valileri İslam’a girmeyi reddetti. Eslagors, İyazın askerleriyle beraber düşmanla
savaştı ve onları yendi. Böylece Silvan halkı kendi kararlarıyla İslam’ı seçti (76).
Vakidi Silvan’ın fethine katılan sahebe isimlerini şu şekilde zikreder:
Hakem b Hişam, İlyes’e b Halef, Er-Raziki b.Ganm, Sehl b Sabit, El Haris b Zerarh
(Seraketü’l Ensari), Ukbe b.Kamil (Malik), Ka’k b. Esed, Sarim b. El. Eş’es, Nu’man
b. Amir, Talha b.Ye’sub, İbrahim b.İlyes’e b.Halef (77).
Silvan Kuşatması ile ilgili rivayetler.
Bu rivayetlerde ilki Vakidî’de geçer. Bu efsane özetle şöyledir : «Âmid
kuşatılalı dört ay olmuştu. İyâz, ‘Âmid kuşatması daha uzun süre devam edeceğe
benzer. Bu arada, başta Meyyâfârikîn (Silvan) olmak üzere, çevredeki kalelerin
fethi lâzımdır. Ben burada kalacağım. İlkin fethi gereken Meyyâfârikîn’in
üzerine yürümeyi arzu eden varsa ayağa kalksın’ dedi. Sahabeden Hakem bin
Hişam (Hişam oğlu Hakem) ayağa kalkıp ‘hazırım’ cevabını verdi. İyâz, Ona,
yüz kişilik biı kuvvet ayırdı. Öğle namazından sonra yola koyuldular ve akşam,
üzeri Meyyâ-fârikîn’e vardılar. ‘Şah Burcu’, denilen yerde pusu kurdular. Hikem,
‘Ümit ederim ki bu kalenin fethi savaşsız müyesser olacaktır’ dileğinde bulundu.
O anda, burcun yanındaki kapı kendiliğinden açıldı. İçeri girdiler. Şehrin ortasında
bulunan Beyamarya kilisesinin bulunduğu yere vardılar. O gece Hıristiyanların
bayramı idi. Herkes kiliseye geliyordu. Kapısı önünde, Allah’ın Resulünün
ashabını gören halk, telaşa düştü. Durumu beldenin valisi Islağurs’a bildirdiler.
Vali geldi, baktı, iş başka türlüdür.
Ashâb-ı Kiram ile konuşmağa başladı :
«Vali — Siz kimsiniz?
Hikem —’ Biz ashâb-ı Resulullahtanız.
Vali — Nereden geldiniz
Hikem — Kendi ordugâhımızdan.
— Ne vakit geldiniz?
— Öğle namazını kıldıktan sonra.
— Şehrimizin kapısını size kim açtı?
— Bütün işlerin anahtarları elinde bulunan zat.
— Bizden korkmuyor musunuz?
— Yarar ve zararı arasında bir fark olmayan yenik bir yaratıktan kim korkar
ki. biz de korkalım. Çünkü, Rabbimiz Kitâb-ı Kerim’inde, ‘Eğer mümin iseniz
onlardan korkmazsınız. Halbuki onlar benden korkar’ buyurmuştur.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 53
— Sizin dininiz yeni, bizimki eskidir. Eskinin yeniye tercihi gerektiğinde
şüphe var mıdır?
— Şu halde eski olan şeytanın da Adem’e tercih edilmesi gerekiyor, halbuki
değildir.
— Madem ki böyle diyorsun, buyrun birlikte kiliseye girelim.
— Biz sizin kilisenizde ne iş görürüz?
— Rabbınızı zikredersiniz.
Ashab-ı Kiram; Zaten, amaç ve görevimiz de odur, diyerek, Islağurs’la birlikte
kiliseye girdiler. Kilisedeki cemaatın birşeyden haberleri yoktu. Ashab, kilisenin
orta yerine vardıklarında. Hakem, İsa’nın resmine karşı durarak, gür bir sesle, Sure-i
Maide’deki : ‘Cenab-ı Hakk hazret-i İsa’ya: Ya İsa bin Meryem - Allah’ın gayri, beni
ve validemi, mabud ittihaz edin diye insanlara sen mi söyledin?’ âyet-i kerimesini
okudu. Derinden bir ses ile, ‘Hayır, Allah’a yemin ederim ki ben öyle demedim.
Ancak Allah’tan başka tapılacak yoktur. Allah birdir, şeriki yoktur. Muhammed
Allah’ın kulu ve resulüdür, dedim’ cevabı verildi. Kilise içindeki halk öyle bir
şaşkınlığa uğradı, korkularından tiril tiril titremeğe başladılar. Kilisenin reisi Abdülmesih dahil içerde ne kadar adam varsa, hepsi birden valiye, ‘Şu Arapları içimize
almakla bizi öldürmekten başka bir maksadın yoktur. Gördün mü Mesih bize nasıl
gazap eyledi?’ dediler. Islağurs da,
‘Hayır, yanlış düşünüyorsunuz, ben Mesih’e yemin ederim ki şu içine
düştüğünüz durum ondan değildir. Ancak ashâb-ı kiram’m ilâhî, tevhid ve
peygamberlerini zikretmelerindendir. Nebilerinin ruhaniyetinden güç alıp size âdeta
mucizeler gösterdiler. Yazıklar olsun ki bu kadarcık bir şeyi de anlamadınız. Mademki
sur ‘kapısı kendilerine açıldı, habersiz içeriye girip tâ yanımıza kadar geldiler, bu
kargaşalığın da oluşumu olağandı. Ben şu saate kadar tereddüt ve şüphe içinde idim,
fakat şimdi gerçeği anladım. Artık onların dininde olanlara müjdeler olsun, demekte
asla tereddüt etmem’ diye cevapladı. Islağurs’un bu sözleri Hakem’in hoşuna
gitti, İslâmın özellik ve güzelliklerini anlatan bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan
sonra, Islağurs, ashab-ı Kirama; ‘Allah’ıma yemin ede-rim ki sizin dininizde itiraz
edilecek hiçbir nokta yoktur. Şüphesiz hak dinindesiniz. Ben, Beyt-i Mukaddes’in
fethinde, Ömer b. Hattab huzurunda İslâm ile müşerref olmuştum. Sonradan bazı
zorunluluklar yüzünden bu beldeye gelmeyi kabul ettim. Buranın patriği ölünce,
yerine beni atadılar. Böylece, eski dinime dönme mecburiyetinde kaldım. Şimdi,
işlediğim günahtan tövbe edip tekrar dininize girecek olsam, acaba kabul edilir
miyim?’ dedi. Hazreti Hakem, ‘günahına tövbe eden hiç günah işlememiş gibidir’
hadis-i şerifi ile cevap verdi. Islağurs, gözlerinden yaşlar aktığı hâlde, ashâb-ı
‘kiramı alıp vilâyet makamına götürdü. Orada, huzurlarında, maiyetine,, ‘Allah’a
yemin ederim ki hak ve hakikat meydana çıktı. Doğru yol anlaşıldı. Bu andan
itibaren ben Hak dinine girdim. Sizin için de tereddüt edecek bir cihet kalmadı’
dedi. Maiyeti de o anda kelime-i şehadet getirip İslâm ile müşerref oldular. Sonra
Islağurs kentin ileri gelenlerini yanına çağırdı ve onlara: ‘Ben kendim İslâm
dinini kabul ettim. Sizler için de ayni şeyi düşünmekteyim. Hanginiz İslâm olursa
54 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
dünya ve ahirette mutluluğa erer. Âmid’i kuşatmışlar, Diyarbekir muhiti onların
demektir. Kendilerine karşı muhalefet gösterenlerin mal ve mülkleri yağma edilir,
kendileri ölür veya sürülür. Müslüman olduğunuz takdirde malınız ve canınız
güven altındadır’ dedi. Ona şu cevap verildi: ‘Ey sahip! bize üç gün mühlet ver,
aramızda görüşelim. Hakkımızda en uygun ve yararlı olacak kararı verelim»;
Islağurs, muvafakat etti, cemaat dağıldı. O akşam toplandılar ve sonunda, tek
bir adamları kalıncaya kadar direnmeye karar verdiler. Üç günün bitiminde,
cevaplarını silâhla tebliğ ettiler. Ani olarak saldırıya geçtiler. Akşama kadar çok
şiddetli bir savaş oldu. Karanlık basınca herkes kendi tarafına çekildi. Islağurs ile
sahabeler durum değerlendirmesi yaptılar ve sonunda, yardım gönderilmesi için
emîre bir haberci göndermeye karar verdiler. Haberci yola çıktı. Az sonra karşıdan
gelmekte olan bir süvari birliğine rastladı, Abd bin Âdi komutasındaki bu beş yüz
kişilik kuvvetin, Meyyâfârikîn’in imdadına koşan İslâm askeri olduğu anlaşılınca,
haberci de onlara katılarak, şehrin Orta Kapı denilen kapısına geldiler. Kapı açıldı,
bizzat karşılamaya çıkan Islağurs, onlara, ‘hoş geldiniz, safa geldiniz’ deyince,
komutan hayretle, ‘bizim geldiğimizi nereden haber aldın ki bizzat karşılamaya
geldin’ diye sordu, Islağurs, ‘Dünkü gün burada pek şiddetli bir savaş yaptık.
Düşman çok idi ,bizler az idik. Akşam, arkadaşlarla bir durum değerlendirmesi
yaptık ve sonunda, bize yardım gönderilmesi, için bir haberci yolladık. Gece
rüyada Risaletpenah efendimizin şahsını gördüm. Geleceğinizi, O müjdeledi. Ya
sizler, bu kadar çabuk nasıl yetiştiniz?’ dedi. Komutan da, ‘bu gece Hazreti İyâz,
Nebi-i Zişanımızı rüyasında görüp Meyyâfârikîn olayını arzetmiş. Peygamber (S.
A.) de acele imdad göndermesini buyurmuş. Uyanınca, derhal bizi yola çıkardı.
Süratle geldik’ cevabını verdi. Islağurs, Allah’a şükrederek, onları alıp içerdeki
arkadaşlarının yanma götürdü. Sabah oldu. Yeni gelen yardımcı kuvvetten
habersiz olan düşman saldırıya geçti. Düşman ordusu yenilgiye uğradı ve teslim
oldu. Büyük bir çoğunluğu İslâmiyeti kabul etti. Kiliseyi hemen camiye çevirdiler.
Üç günlük bir istirahattan sonra, ordu tekrar Amide döndü (116).
Şeyh Halil Ziyareti - İki Sahabe Kabri ve Anadolunun İlk Mescidi
Silvan’da Gazi Caddesi üzerinde aynı adı taşıyan mezarlığın içindedir. Türbenin
çevresi dört duvarla çevrili olup üstü açıktır. Silvan’da namazın ilk kılındığı yer
olduğu söylenir. Sahabeye ait olduğu söylenir. Türbenin içinde bulunan namazgahın
duvarları üzerine dilek taşı yapışan kişinin tuttuğu dileğin yerine geleceğine inanılır.
Ayrıca ağlayan bebeklerin ziyaret yerine getirildiğinde sustuğu ve ağlamadığı inancı
yaygındır. Özellikle perşembe günleri yoğun insan kalabalıkları toplanır (49).
Vakidi’nin ‘Fütuhul Cezire ve Habur,Diyarbekir ve Irak isimli eserinde
‘Babbet b.Adiy , Hakim bin Hişam ve 10 arkadaşını mescitleri onarmak ve Kur’an-ı
kerimi öğretmek için bıraktı’denilmektedir.
Bu satırdan Silvan’da mescitler olduğu ve onarıldığı anlamı çıkmaktadır
Onarılan mescitlerden biri de şeyh Halil mezarlığında olduğu için Şeyh
Halil türbesi denilen,içinde muhtemelen 2 sahabenin kabrinin olduğu mesciddir ve
Anadolu’nun ilk mescidi olması söz konusudur.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 55
Silvan Şeyh Halil Türbesi (Sahabelerce yapılan Anadolunun ilk mescidi)
Kıble Tarafı (Dıştan)
Yan Duvar
Kapı
İç Sol Duvar
Kapıdan Girişte İçinde Muhtemel Bir Sahabe Mezarı
Sağ Yan Duvar
Dış Kapıya Yukarıdan Bakış
56 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Mihraba Tepeden Bakış Kapıya Tepeden Bakış
(Muhtemel Iki Sahabe Mezarı)
İçten Sağ Yan Duvar
Çatı
Eser Anıtlar Kurulunca 1.Sınıf Tarihi Eser Olarak Kabul Edilmiştir.Bina
Anadolunun İlk Sahabe Mescididir.İçinde 2 Sahabe Yatmaktadır. Restore Edileceği
Ve İbadet Yapılacağı Günü Beklemektedir.
Silvan sahabeleri
Silvan ilçesiyle sahabelerin ilişkisi iki açıdan ele alınabilir.
a) Silvan fethinden önceki çatışmalar ve bu esnada şehit düşen sahabeler
b) Silvan’ın ufak bir çatışma sonucu ,valinin ve ahalinin islamı kabul etmesi
sonucu burada ‘mescidlerin tamiri ve halka Kur’anın öğretilmesi için bırakılan 10
tebliğici sahabe,yani Silvan’da kalarak eceliyle vefat eden 10 sahabe
a) Silvan alınmadan önce,yani daha Diyarbakır’ın fethinin başladığı sıralarda
Diyarbakır hakimi Meryem Dara çevredeki hristiyan valilerden yardım ister.Yardım
için
1- Ahlat valisinin kızı Taron 4000 kişi
2- Bitlis valisinin oğlu Buğur 3000 kişi
3- Senasine(Silvan) dağlarının hakiminin oğlu Moş yardıma koşarlar
Bitlis valisinin oğlu Buğur İslam ordularının yanına geçer, bu arada Ahlat
valisinin kızı Taron’u da kaçırarak onunla evlenir.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 57
İslam orduları ve Bitlis valisinin oğlu Buğur; Ahlat ve Senasine kuvvetleriyle
Silvan yakınlarında çatışmaya girer,bu çatışmada Ahlat ve Senasine kuvvetleri
yenilir (117).
Bu çatışmada şehit düşen bir sahebe için bölge halkı her yıl anma töreni
(Murat şenliği) yapar. Olay şu şekildedir.
Murat şenlikleri: Muaz bin Cebel adına yapılır. Şehit düşen Muaz bin Cebel
değildir Burada şehit olan Muaz bin Cebel’in komutanıdır. Zira Muaz bin Cebel
evlidir, Şam’da 41 yaşında vebadan ölmüştür. Oğlu Abdurrahman gazi Ahlat veya
Erzurum’da şehit düşmüştür. Burada şehit düşen bekardır ve 21 yaşındadır
Murat Şenliği Kulp Kozluk Silvan üçgeninde Murat Ovasında kutlanan
üç günlük bir şenliktir. Silvan’ın kuşatılmasında şehit düşen Muaz Bin Cebelin
komutanının mezarı başında yapılan şenlik birbirine kavuşmayan, kavuşamayan
sevenle sevilenin kültürümüzdeki bir yansımasıdır.
Muaz Bin Cebel’in komutanı, nişanlıdır. Evleneceği gün orduya komutanlık
etmiş. Silvan kuşatmasında hayatını kaybetmiştir. Bu yüzden Murat Şenliği,
mezarı başında yapılır. Daha çok evlenmek isteyenlerin birbirini gördüğü, ailelerin
kaynaştığı bu şenlik Silvanda, Kozlukta, Kulpta, canlı tutulan şenliklerdendir
At yarışları yapılır. Muaz bin Cabelin komutanının türbesi ziyaret edilir. Ziyarete
gelenlere yemek dağıtılır, üç gün üç gece doyasıya eğlenilir, adaklar tutulur. Gelenek
1500 yıldan beri sürmektedir.
Murat Şenlikleri
Muhtemel Silvan Sahabeleri Dara Hıznahiye Ziyareti:
Diyarbakır Silvan yolu üzerindedir. Kimlere ait olduğu belli değildir.
Sahabelerin yattığı söylentisi vardır. Taştan yapılan mezarların sağ ve sol tarafında
kılıç kabartması bulunmaktadır. Bir kaç mezardan oluşmaktadır. Ziyaretgah olarak
kullanılır (118).
Burada meydan muharebesi yapıldığından çok sayıda şehit sahabenin medfun
olması gerekir.
58 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Muaz Bin Cebel’in Komutanının Kabri
Ser Hivde - Murat Senlikleri - Muaz Bin Cebel’in Komutanı Adına
Düzenlenen Tören
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 59
Dara Hiznakiye’de 6 Mezar
Şehit Sahabenin Kabri
Mescit Mahallesi’nde bulunan bu kabrin sahabeye ait olduğu düşünülüyor
Şehit sahabelerden 6’sının kabrinin ise Dara Hiznahiye denilen bölgede olduğu
tahmin edilmektedir Sahabe kabrini dört kuşaktır kendi imkanlarıyla korumaya
çalıştıklarını anlatan Mescit Mahallesi sakinlerinden Mehmet Şah Karaüzüm,
sahabe kabrinin ilçede şeyh Muhammed mezarı olarak bilindiğini söyledi. Tarihi
eser kaçakçılarının çaldıkları mezar taşı üzerinde sahabe ile ilgili bütün bilgilerin yer
aldığını anlatan Karaüzüm, “Sahabenin fetih sırasında okla şehit olduğu yazıyordu.
Burayı ziyaret edenlere kabrin sahabeye ait olduğunu yılladır anlatıyoruz” dedi.
Diyarbakır’dan sonra İslam ordusu önce Eğil kalesini sonra Hani bölgesini
aldı. İslam ordusu henüz Hani’deyken Zülkarneyn (Çeper) kalesi halkı Hani’ye
gelip Müslüman oldu. Bunun üzerine ordu Lice’nin daha önceki yerleşim yeri olan
Antak kalesine yöneldi. Antak kale komutanı Batis bin Selimus idi. Halid bin Velid
dağ tarafından, İyaz kale kapısı tarafından saldırıya geçti. Dağ tarafından kaleye
girmeyi başaran Halid kale içinde şiddetli çarpışmalara girdi. İyaz da sarp yerden
60 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
yolu izleyerek içeri girdi. Kale içindeki direnci kırdı. Ordu kaleyi aldı. Daha sonra
önceleri fetholunan Silvan’a doğru yöneldiler (78).
Antak Kalesi ve Sahabe Mezarlığı: Diyarbakır Lice ilçe merkezinin 15
km. güneydoğusunda Kayacık ve Kabakkaya Köyü’nde bulunan Antak Kalesi’nin
ne zaman ve kimin tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bununla
beraber kalenin Roma döneminden kaldığı ve 532 yılında Bizans imparatoru
I.Iustinianus tarafından onarıldığı sanılmaktadır. Ebu Abdullah Muhammed bin
Ömerü’l Vakadi’nin yazmış olduğu kitapta bu kalenin hicretin 17. yılında, (VII.
Yüzyılda) Diyarbakır bölgesini ele geçirmek isteyen Iyaz bin Ganem ve Halid bin
Velid tarafından Diyarbakır’ın fethinden hemen sonra Arapların eline geçtiğini
yazmaktadır.
Kalenin ismi farklı kaynaklara değişik isimlerle geçmiştir. Eski Arap
kaynaklarında Hetax, Silvanlı tarihçi İbnü’l-Ezrak da ise Hatak olarak geçmektedir.
Bununla beraber birçok kaynakta da Atak olarak geçmiştir. Burada bulunan Entak
şehri Mervaniler ve Artukoğulları döneminde (X.-XIII.yüzyıl) önemli bir yerleşim
yeri idi. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Savaşı’ndan (1514) sonra kale Osmanlıların
eline geçmiştir. Evliya Çelebi bu kaleden “Kale nehir kenarında yüksek bir tepe
üzerinde, dört köşe taş yapılı güzel bir kaledir” diye söz etmiştir.
Kaleden günümüze yalnız temelleri gelebilmiştir. Kalenin üzerinde yıkık
bir cami kalıntısı bulunmaktadır. Güneyinde de Ak Kilise isimli bir kilise kalıntısı
vardır(79).
Antak kalesi sahabeleri
Antak kalesinde şehit olanların yanı sıra 101 sahabe ve tabiinin kaldığını
aşağıdaki belgeden anlıyoruz:İyaz buradan ganimetleri toplayıp çıkar.Kölesi
Salim’i,yanına yüz asker bırakır,ona ebedi olarak görevlendirildiğine dair belge
verir (Vakidi).
Kalenin batı ucunda bir mescid ile Sultan türbesi bulunuyordu. Türbeden
eser kalmamıştır. Mescid kuzey duvarı dışında yıkılmıştır. Türbenin yakınlarında
muhtemelen fetih esnasında şehit düşenlere ait mezarlar bulunmaktadır (80) (81).
Kalede Yıkık Cami
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 61
Antak eski imamı İlyas Baran ‘Gerek bu mescidin çevresinde ve gerekse
çok sayıda mezar olduğunu ifade eder.Şu an mescid çevresinde sağlam 13 kabir
bulunmaktadır’, demektedir.
Hasan Basri Konyar. 1936 yıllığında şunları söylemiştir.
Atak kalesi kasabanın eteklerine yaslandığı bir dağın doruklarına kurulmuştur.
Üzerinde bazı mebani vardır. Bunlar şehidlerine ait yapılardır, demektedir (1).
Kocaköy sahabeleri
Kocaköy sahabelerine ait bir çatışma bölgesinin Bozbağlar ve Suçıktı
Köyleri civarında olduğu ve 33 şehit sahabe olduğunu öğreniyoruz (82).
Kocaköy ilçesi civarında da çatışmalar olmuştur.’ Kocaköy’e bağlı Bozbağlar
Köyü (Kocaköy ilçesine 13 km uzaklıktadır). topraklarında 33 tane şehit
sahabinin yattığı bilinmektedir. Ancak ne yazık ki, bunlardan hiçbirinin ismi
malum değildir. Diyarbekir’in İslâm orduları tarafından fethi, Miladi 638640 yılları arasında gerçekleşmiştir. Vilayetin merkezi olan Diyarbakır şehri
(Amid/Kara Amid/Amed/Hemid) 27 Mayıs 639 tarihinde sahabe-i kiramdan
Halid bin Velid (RA) tarafından ele geçirilmiştir. İşte o tarihlerde, aralarında
önemli sayıda sahabinin de bulunduğu İslam orduları ile Sasani ordusunun
Bozbağlarda da bir meydan savaşı yaptığı anlaşılmaktadır. Zira yöre halkı, Acem
(İran/Sasani) ordusunun Zoğbırim Köyünde mevzilendiğini, İslam Ordusunun
da Bozbağlar Köyünde karargâh kurduğunu ve savaşın bu bölgede cereyan
ettiğini söylemektedir. Zoğbırim Köyü, Hazro İlçesine bağlı bir köy olup
resmî adı “Kırmataş Köyü”dür. 27’si Diyarbakır İçkaledeki Hazreti Süleyman
Camiinde olmak üzere, vilayette 541+229 kadar sahabinin yattığı yolunda,
genel bir kanaat hakimdir. Ancak Kocaköy’ün Bozbağlar köyünde yattığına
inanılan 33 sahabi, bu hesabın dışında olup bu inanca dair bilgi yaygın değildir.
Bozbağlar’daki 33 sahabiden bugün sadece 12’sinin yattığı yer bilinmektedir.
Köy halkından Hacı Hilmi’nin de veciz bir şekilde belirttiği gibi, “hepsinin
yerinin tespit edilebilmesi için 200 yıl önce yaşamış Bozbağlarlıların dirilmesi
lazımdır.” Bilindiği gibi, sözlükte arkadaş, dost, yaren gibi anlamlara gelen
“sahabi” kelimesiyle bunun çoğulu olan “eshab/eshabe”, Hazreti Muhammed
(SAV)’i görmüş müslüman(lar) anlamına gelen terimlerdir. Ancak bu terimler,
Kocaköy’ün de dâhil bulunduğu yöremizde, asıl anlamlarının yanında, anlam
genişlemesine uğrayarak çok iri insan, dev, Müslüman dev gibi anlamlar da ihata
etmektedir. Nitekim tespit edilen 12 mezardan hiçbiri normal boyda olmamaktan
başka, çoğu 10 metreden uzun, hatta ikisinin uzunluğu 17 ila 20 metre arasında
bulunmaktadır. Esasen halk kahramanlarının birer dev olarak tasarlanması ve
bunların yattığı mezarların dev cesamette bulunması, kültür dairemizin birçok
şubesinde yaygın bulunan folklorik figürlerimizdendir’ (.Naci Akdemir).
62 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Kocaköy Sahabeleri-Bugün Sahabe Kabirlerinin Üstünden Yol ve Hayvanlar
Geçmektedir.
Üzerinden Yol Geçen Sahabe
Bozbağlar Sahabe Mezarları
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 63
Bozbağlar Sahabe Mezarları
Kocaköy - Pir Hüseyin Köyü Sahabesi
Kocaköy Karpuztepe sahabesi
İslam orduları Diyarbakır’ı aldıktan sonra ilçelere yöneldi.Bozbağlar
üzerinden Antak’a yöneldi.Muhtemelen Temmuz 639 yılında Pir Hüseyin köyünde
bir sahabe, Karpuztepe’de bir sahabe şehit düştü.
64 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Kulp ilçesi sahabeleri
Kulp İlçesi de Halid bin Velid tarafından fethedilmiştir (83).
Kulp Kayacık Köyü Sahabeleri,Köyün Eski Adı “İnıka”dır. İlçe merkezine
uzaklığı 48 Km olan köye ulaşım Kulp-Muş karayolundan ayrılan stabilize ve tesviye
yollar ile sağlanabilmektedir “Kutsal Tarla” denilen bir yer vardır. Halk arasındaki
inanışa göre bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve burada savaşıp şehit
olmuş kırk kişinin mezarı bulunmaktadır (84).
Köyün Eski Adı “İnıka”dır. İlçe merkezine uzaklığı 48 Km olan köye ulaşım
Kulp-Muş karayolundan ayrılan stabilize ve tesviye yollar ile sağlanabilmektedir.
Köye bağlı dokuz mezra (gostik, ak ocak, kara bucak, gündüzlü, avgerm, metera,
dereli, kepir tepe, yonca tarla) bulunmaktadır. Kayacık köyü Kulp’un doğusuna
düşmektedir. Doğusunda Akçesir köyü, kuzeyinde Muş il sınırı ve sıra dağlar,
güneyinde ise Yuvacık köyü bulunmaktadır. Köyün coğrafi yapısı dağlık ve
engebelidir.
Ayrıca köyde yatır kültürü anlamında köyde “Kutsal Tarla” denilen bir yer
vardır. Halk arasındaki inanışa göre bu kutsal tarlada sahabe döneminden gelmiş ve
burada savaşıp şehit olmuş 101 sahabe ve tabiin mezarı bulunmaktadır.
Kayacık muhtarı Suphi Acar’dır. Eskidenberi büyüklerinin burada 101 şehit
sahabe olduğunu ifade etmektedir.Sahabelerin yattığı bölgedeki ağaçları köylülerin
kesmediğini.,mezarların üzerinden geçen hayvanların kısa sürede öldüğünü ifade etti.
Sahabeler vadi boyunca ilerlemiş,antik bir Roma kenti olan Kayacık’a
gelmişlerdir.
Bu şehir o zamanlar büyük bir Roma kenti olduğundan sahebeler burada
büyük çatışma sonucu önemli şehit vermişlerdir.
Ağaçların Altında 101 Sahabe Yatıyor
Eğil-Kalecik (Amini=Yamani=Zişat) Köyü Şehit Sahabeleri
Diyarbakır’ın fethinden sonra civar kalelerin fethine geldi. İyaz bin Ganem ve
Halid bin Velid ve seçkin komutanların da içinde bulunduğu İslam ordusu önce Eğil
kalesini aldı (85)(86).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 65
Vakidi’ye göre Eğil kalesi İyaz’ın gönderdiği Numan b.Marife tarafından
alındı (87).
Kale Madenden gelen kolla, Bırkleyn’den gelen kolun birleşme noktasındadır.
Kalecik köyünün eski ismi Amini’dir. Eğil ve Palu bölgesinde yemin edecek kişi
Cami-i Amini veya Ziyaret-i Amini üzerine yemin ederdi. Bölge halkı ihtilaflı
konularda Amini’de 40 sahabenin bulunduğu yere gelerek yemin ederdi.
Su Altında Kalan Kırk Sahabenin Bulunduğu
Amini Kalesi (88)
Cami Ve Avlusu
Kalecik (Amini), Diyarbakır ilinin Eğil ilçesine bağlı bir köydür. Diyarbakır’ın
Eğil İlçesine bağlı Kalecik Köyü’nün tarihi hakkında net bir bilgi bulunmamakla
birlikte “Eğil’de bulunan Asur Kalesi ile aynı dönemde yapılmış ve bir gözcü kale
vazifesi görmüştür.”denilmektedir. Kalesi eski zamana göre çok iyi bir konuma
sahip birçok tarihi kalıntılar bulunmakta ama bu konuda yetkili kişilerin herhangi
bir çalışması olmamıştır. Kalecik köyü ismini şu an Dicle Barajı’nın yapılmış
olmasından dolayı üç tarafı baraj gölünün doldurduğu sularla bir ada görünümünü
alan kale’den alır(89).
Hani sahabeleri
İyaz bin Ganem Diyarbakır’ın fethinden sonra Haniye sonra Meyyafarakin’e
(Silvan’a) gitti (10). İyaz bin Ganem ve Halid bin Velid seçkin komutanların da içinde
bulunduğu İslam ordusu önce Eğil kalesini aldı Ardından Hani bölgesi alındı(11).
Kaleyi ve sahabe tarih ve mezarlarını bulmada tarihçi Erdal Akat çok yardım
ettil. Burada 3 şehit sahabe ve 13 eceliyle ölmüş sahabe mezarı bulunmaktadır.
Bunları bize gösterdi. Tarihçi Erdal Akat Seyid Bedrettin ve yanındakilerin şehit
sahabeler olduğunu ifade etti. Daha başka şehit sahabe olup olmadığını şu anki
şartlarda bilmiyoruz. Şehirde tebliğ için bırakılan sahabe mezarlarını Dereli mahalle
mezarlığında bulduk. Ölüm tarihleri H.39,H.40. H.41’dir. Diyarbakır’ın fethi ise
H.17’dir.
Dereli Mezarlığında Girişte Sahabe Mezarları
66 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Ayrıca Anıl köyünde de 2 sahabe kabri vardır.
Anıl Köyünde 2 Sahabe Kabri
Ergani Kalesi Şehit Sahabeleri
İyaz bin Ganem Amid’i (Diyarbakır’ı) kuşatmaya karar verince,etrafta
kendileri için potansiyel tehlike barındıran Balu (Palu), Hana (Hani), Hetah (Antak)
Süveyda (Siverek), Cebel-i Cur (Genç ?) ve Zülkarneyn (Ergani) gibi süratli akınlar
yaparak buralardaki Bizanslıları epeyce sindirdi. (Vakidi; Fütuhul Cezire,170) (117).
İyaz’ın saldırı yaptığı yerler kaledir. Kaledekiler daha korumalı, saldıranlar ise
açıktadır. Aşağıda İyaz’ın saldırıya geçtiği yerlerde komutan düzeyinde kişiler başta
olmak üzere sahabelerin şehit olduğunu gözlüyoruz. Ergani kalesi de saldırı yapılan
yerdedir, kale önünde şehit olmaması akla uzak geliyor. 25 Eylül 1932 tarihinde
Ergani kalesini inceleyen Basri Konyar, kalenin o günkü kalıntıları hakkında şu
bilgiyi vermektedir.. Kaleye çıkmak için dar bir yokuşu terleyerek çıkıyoruz. Yol
yükseliyor ve bir dönemece giriyoruz; Burada ihtişamını Züküfül’ den alan kalenin
tek bir burcu kalmıştır. Döne dolaşa bu burcun altına varır. Dibi tuğla ve harçla
tutturulmuştur. Üst yanlan taşla örülüdür. Fakat bu taşlar çok güzel yontulmuştur
İslam orduları Diyarbakır fethinden önce ön tedbir olarak Palu, Siverek ve Ergani’ye
saldırı düzenlemişlerdir. Palu ve Siverek için kale ifadesini okumamakla beraber
burada şehid sahabe komutan ve neferlerinin varlığını gözlüyoruz. daha korunaklı
ve kale içinde savunma veren Ergani kalesi önünde şehit olmamasını mantıklı
bulmuyorum. Son derece yüksek ihtimalli olan bu konuda eski Ergani kalesinin
önüne gidip mezarlarını bilmediğimiz sahabeler için Fatiha okumak vefa gereğidir.
En azından makama dağına çıktığımızda bir peygamber için Fatiha okurken,
sahabeleri de unutmamak gerekir.
Sahabe-i Sor (Ergani)
Kesentaş (Gisgis) Ergani çermik yolu üzerinde büyük bir köydür. Erganinin
çermik sınırındaki köyü olup şehre 17 km uzaklıktadır.
Köyün karşısında bulunan Meşe Tepesinin arkasında Mendıka ya yakın yerde
Sabê Sor (Kızıl Sahabe) adında yatır bulunmaktadır. Yöre halkı tarafından her
Çarşamba günü ziyaret edilmektedir. Kesentaş (Gisgis) Ergani çermik yolu üzerinde
büyük bir köydür. Ergani’nin çermik sınırındaki köyü olup şehre 17 km uzaklıktadır.
Sahebe-i Sor’a halk kesin olarak sahabe gözüyle bakmaktadır.
Burada üç ihtiyar ağacın altında mezarlar bulunmaktadır (92).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 67
Hilar bölgesinde-Siverek yolu üzerinde sahabe kabirleri
Akçakıpi (Karabap) köyünde bir sahabe kabri mevcuttur.
Ergani Kesentaş Köyü Sahabeleri (Sahabe - I Sor)
Diyarbakır fethedilmeden önce İyaz bin Ganem çevrede risk olacak yerleşim
mekanlarını sindirmek istedi. Bunların başında Siverek, Ergani ve Palu gelmektedir
Siverek alındıktan sonra ova üzerinden Ergani’ye doğru gelen İslam orduları burada
Bizans kuvvetleriyle çatışmış, şehitler vermiştir. Bunlara örnek olarak şu an tespit
ettiğimiz sahabe kabir fotoğraflarını veriyoruz.
Ergani Otluca Köyü Sahabesi
Selman Köyü Sahabesi
68 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
.
Ergani- İncehıdır Köyü Sahabesi
Alitaş Köyü Sahabesi
Siverek fethinden sonra Ergani ve Palu’yu fetheden sahabe ordusu Ergani
ovasında Bizanslılarla çatıştı. Bozyer mevkiinde 3 sahabe daha şehit düştü.
Bozyer (Kolbak) Sahabesi
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 69
Ergani Usluca köyü sahabesi
Bozyer (Kolbak) Sahabesi
Hilar bölgesinde-Siverek yolu üzerinde bir sahabe.
Şeyh Süvar (Atlı Sahabe)
70 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Diyarbakır Silvan arasında Sur ilçesine bağlı Çukurlu köyünde sahabe kabri
Mayıs 639’da Diyarbakır’ın fethinden sonra İslam orduları ilçe fetihlerine
başladı, bu esnada Bizans kuvvetleriyle çatışmada bazı sahabeler şehit düştü.
Çermik Ağaçhan Köyü Sahabesi
Çermik-Siverek arasında Ağaçhan köyünde,Takribi Temmuz 638’de
Siverek’ten Çermik-Ergani bölgesine gelirken Bizanslılarla savaşıp şehit düşen sahabe.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 71
DİYARBAKIRDA KUTSAL EMANETLER
Sakal-ı şerifler: Diyarbakır’da üç sakal-ı şerif mevcuttur. Yavuz Sultan Selim’in
Mısır’ı fethettiğinde mukaddes emanet tesliminde Mekke Emiri Şerif Hüseyin ve
yanında Mekke Müftüsü Şeyh Hüseyin-i Diyarbekri vardır. Bu müftünün Tarihül
Hamis adlı bir eseri vardır. İsminden de belli olduğu üzere bu müftü Diyarbakır’lıdır.
Diyarbakır’da kutsal emanetlerin en önemlisi Sakal-ı Şeriftir. Diyarbakır’daki
sakal-ı şeriflerden birincisi Nakipoğlu ailesinden Esma Ocak Hanım Efendide,
ikincisi Lice’de Işık Ailesinde, üçüncüsü ise asırlarca Diyarbakır Ulucami bünyesinde
kalıp şu an İl Müftülüğü korumasındadır. Sakal-ı Şerifler Kutsal günlerde ziyarete
açılmaktadır. Nakipoğulları ailesinden Esma Ocak Hanım Efendi bizi aydınlattı.
Nakiplerden olan Ragıp Efendi (Aşefçilerde Ragıbiye camiini yaptırmıştı ve
avluda mezarı vardır).
Ragıp Efendi, Mesud Efendinin
babasıdır. Mesud Efendi Mekke Kadısı
olmuştur. Mekke Valisi değerli çalışmalarından
dolayı Sakal-ı Şerifi onlara hediye etmiştir.
Sakal-ı Şerif evlatlarından Esma Ocak Hanım
Efendiye geçmiştir. Kadir Gecelerinde açılan Sakal-ı Şerifi, hanımefendi bize lutfetti.
Esma Ocak Ve Ailedeki
Sakal-I Şerif
Diyarbakır İl Müftülüğündeki
Sakal-I Şerif
Lice-Nihat Işık’ın Muhafaza Ettiği Sakalı Şerif
72 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış bir şal: Çermik Ulu Camide halk arasında
kutsal emanet olarak bilinen peygamberimizin tabutu üzerine sarılmış lacivert renkli
bir şal parçası bulunmaktadır. Bu şal ilçede yaşayan Mütevelliler Kabilesi tarafından
korunmakta ve her sene Kurban Bayramının arifesinde ikindi namazından sonra
tekbirlerle yerinden alınarak camide bulunan cemaate gösterilmektedir. 70x75 cm
ölçülerinde olan bu kutsal emanette şu yazılar okunmaktadır: “Allah Celle Celaluh,
Allah, Lailahe-illallah Muhammed’ün Resullullah (90).
Diğer kutsal emanetler
• Kabenin kapısının örtüsü Hz. Ömer soyundan Cemalettin Özaydın’ın evinde.
(Ekinciler Cad. Evran apt. kat. 2. No: 6).
• Halid bin Velid’in oğlu Hz. Süleyman’ın sarığı (Hz Süleyman soyundan
Fatih Yıldız’ın evinde. Kaynak. Yrd. Doç. Dr. Murat Özaydın).
İbrahim Yavuz’da Bulunan Kutsal Emanetler
Kâbe’nin Örtüsünün Bir Parçası
Eğil Ilçesi Hz. Zülkifl, Hz. Elyasa
Kabrinde Kabe’nin Örtüsü
Sahabe Vali Sultan Sa’sa’nın
Tesbihinden Bir Tane
Diyarbakır’da Şeyh Zeynelabidin
Beyde Bulunan Hırka-I Şerif
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 73
Diyarbakır’da “Hırka-I Şerif” Heyecanı (91)
Mahfaza Içinde Saklanan
Cübbe-I Şerif Parçası
Ali Kemal Aksu Emanetle Birlikte
Zülkifl (AS)’ kabrine gönderilen hedyeler.
Zülküfl Peygamberin kabrine gönderilen hediyeler: Ergani Zülküfl peygamber
Türbesine Uzun Hasan’ın bağışladığı şamdanlar ve bir zamanlar Sivas valilerinden
birinin gönderdiği bir gümüş pencere çerçevesi Evkaf dairesince alınmışve İstanbul’a
gönderilmiştir. Mezarın üstündeki ipekli örtülerin antika olanları 1926’da Diyarbekir
Evkaf dairesine gönderilmiştir. Mescit duvarında Artuklu hükümdarlarından
Fahrettin Karaaslana ait ve üzerinde Fahreddin ibaresi bulunan güzel bir nesih kitabe
vardı (92).
Ergani doğumlu Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Zülküfl Nebi zaviyesine
şamdanlar hediye etmiştir. Bu şamdanların şu an Ankara Etnoğrafya müzesinde
olduğu ifade edilmektedir. 1926’da burada bulunan altın ve gümüş gibi kıymetli
eşyalar, çok değerli halı ve seccadeler, Eski Sivas valilerinden birinin gönderdiği
gümüş çerçeve, Uzun Hasan’ın hediye ettiği şamdan Diyarbakır Vakıflar idaresine
ve İstanbul’a gönderilmiştir. Arif Paşa seyahatnamesinde 1252’de Melik Salih
zamanında yapılan ve hediye edilen şamdanla, hazrete ait bir demir asayı gördüğünü,
ayrıca İran yapımı bir şamdanı da gördüğünü ifade eder. Ali Emiri Efendi 1879’da
74 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Abidin Paşa ile burayı ziyaret ettiğini, burada 1402 tarihinde Karayülük Osman Bey
tarafından yaptırılmış çok süslü Ergani kalesi anahtarını gördüğünü, ayrıca biri 1252
tarihindeki Melik Salih’e ait olmak üzere 2 şamdan olduğunu ifade ederler (93).
BEŞİNCİ HAREM-İ ŞERİF -ULU CAMİİ
Diyarbakır Ulu Camisi ibadet mekânını enine kesen üç nef ve orta mekânın
diğerlerinden daha farklı yükseklikte oluşundan ötürü Şam Emevi Camisi’ni
andırmaktadır (94).
Şam Emevi Cami, erken İslam Cami mimarisine uygun şekilde enine planda
genişlemektedir. Çünkü ilk İslam Mescidi olan Medine’deki Peygamber Mescidi’de
bu planda inşa edilmişti. Kıbleye doğru enine gelişen bir dikdörtgen namaz kılma
yeri ve arkasında uzanan geniş bir açık avlu. Bu camiyi görenler, ardından Diyarbakır
Ulucami’ye giderlerse Şam’dakinin neredeyse aynısı ile karşılaşırlar (95).
Bu iki caminin önemli özelliği Harem-i Şerif oluşlarıdır. Diyarbakır Ulu
Camii 4 dine ibadetgâh olmuş Mukaddes Mabed (5.Harem-i Şerif)dir. Diyarbakır
ulu camiinin önemli manevi bir özelliği vardır: Anadolu’nun ilk camisi olup,
Diyarbakır’ın fethinden bugüne hiç bir zaman düşman işgaline uğramamıştır. Ulu
camii İslam dünyasının beşinci Harem-i şerif’den birisidir. İlk dördü şunlardır:
1. Mescid-i Haram 2. Mescid-i Nebi 3. Mescid-i Aksa 4. Şam Emevi Camii 5.
Ulu Camii Diyarbakır).
Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir
kitabeye dayandırmaktadır.
Evliya Çelebi mabedin Hz. Musa zamanında yapıldığı hususunda Rum
âlimlerinin tümünün hem fikir olduğunu ifade etmektedir.. İfade şu şekildedir;
“Hz. Musa zamanında yapılmıştır. Bahçe sütunlarının sağ tarafında bir sütun
üzerinde ibranice tarihi vardır. Kale her kimin eline geçmiş ise, yine bu mabed,
mabed olarak kalmıştır, içinde öyle bir ruhaniyet vardır ki; bir kimse iki rekât
namaz kılsa kabul olunduğuna kalbi şahitlik eder (96) (97).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 75
Tarihi Hz. Musa Zamanına Kadar Giden Ulu Caminin Orta Kısmı
Aynı noktaya Lord Kınross isimli seyyah da parmak basar. Lord Kınross
Toroslardan Asyalı Türkiye’de bir Yolculuk (Londra 1954) isimli eserinde Ulu
cami ile ilgili şunu yazmıştır ‘Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların (Hz.Musa)
zamanında yapılmış olduğuna dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir (98).
Ulu camii hükümdarları da ağırlamıştır. Kanuni Birinci İran seferinden
dönerken 5 Ekim 1535’de Diyarbakır ulu camiinde Cuma namazını kıldı (99).
DİYARBAKIR MERKEZ EVLİYA KABİRLERİ
Diyarbakır türbelerini ifade eden 19. yüzyıl Diyarbakır salnamelerine göre
evliya türbeleri (3).
Esami şerifeleri
Türbe ve merakıdı şerifeleri
mevkii
Diyarbakır’merkez
Türbeleri
Malumat-ı saire ve
mülahazat
Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal Diyarbakır’da Hindibaba
Hazretleri
civarında medfundur.
Diyarbekir’de Rumkapı
Eizze-i Kiramdan Sarı
Saltah-ı Gülşeni Hazretleri civarında zaviye-i Şerifelerinde
medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh HalilDiyarbekir’de Camiussafa
i Gülşeni hazretleri Eizze-i
derununda medfundur
kiramdan Şeyh Ahmedi
Gülşeni hazretleri
Safa camii haziresEizze-i kiramdan Muslihidindedir.
din Lari Hazretleri
76 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Eizze-i kiramdan Şeyh Mu- Diyarbekir Mardin kapısı
haricinde türbe-i Şerifelerinde
hammed Amidi Hazretleri
medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh Aziz Diyarbekir Rumkapı haricindeMahmud-ı Ermevi Hazki merkad-ı Şerifelerinde
retleri,
medfundur
Eizze-i kiramdan Arakçın-ı
Diyarbekir Dağ kapısı ittisMazenderani Hazretleri
alinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh Bilal Diyarbekir Rum kapısı haHazretleri
ricinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh MuDiyarbekir’in ŞeyhMatar cami- Müsakkafat-ı vaktahhar Hazretleri
fiye icarıdır
inde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh TahirDiyarbekir içkalede medfundur
i Halveti Hazretleri
Eizze-i Kiramdan Çifte Evliya Hazretleri
Eizze-i kiramdan Hindi Baba
Hazretleri
Eizze-i kiramdan Şeyh Hançer Güzar Hazretleri
Diyarbekir hükümet konağı
pişgahında medfundur
Müşairünileyhimanın isimleri
gayri ma’ruf olup
ala-rivayetin havariyundan oldukları
meşhurdur.
Diyarbekir’in Aynüzülal nam
mevkide medfundur
Diyarbekir’in Hüsameddin
mahallesinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh
Saadeddin-i Cibavi
ahfadından Şeyh Abdurrahman Hazretleri
Diyarbekir’in Saadeddin
Cibavi zaviyesinde medfundur
Eizze-i kiramdan Şeyh
Mahmud-ı Nakşi Hazretleri
Rum kapısı haricinde medfundur
Eizze-i kiramdan Kurmaşlı
Şeyh Mehmed Efendi
Dağ kapısı haricinde medfundur
Diyarbakır’daki evliyalar İslam büyüklerinin de dikkatini çekmiştir.
Tasavvufta 3’ler,7’ler,40’lar diye bir kavram geçer. Muhyiddin Arabi
Kırklardan bir veya birkaçının sürekli Diyarbakır’a geldiğine temas eder ve der ki.
Allah adamlarından bir kısmı Recebilerdir. Onlar her dönemde kırk
kişidir,sayıları artmaz ve eksilmez. Onlar, Allah’ın büyüklüğünü ortaya koyan
adamlardır. Bir kısmı Yemen’de, Şam’da ve Diyarbakır’da bulunur.’ İbn Arabi.
Fütuhat-ı Mekkiye. Lıtera yay. İst. 2.Baskı. 2007.6/117.
Aynı şekilde Seyid Nurettin Brifkani (ö.1850) ‘El-büdürül-Celiye’ isimli
eserinde Recebiyun’(Kırklar) dan bahseder, Diyarbakır’da recebiler olduğunu söyler.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 77
Gavs-ı Sani olarak bilinen ve Şeyh Abdulkadir-i Geylani Hazretlerinin
müjdelediği
Seyyid
Nureddin
Bırifkani
(H.1205-1268/M.1790-1851),
Recebiyyun’lar ile ilgili şöyle demiştir:
“Recebiyyun (Recepliler) denen bir evliya grubu vardır. Onların sayısı sürekli
kırktır. Ne çoğalırlar ne azalırlar. Onlar Allah’ın azameti ile beraberdirler.Onlar
efratlardandırlar.
Onlar “Şüphesiz biz sana (sorumluluğu) ağır bir söz
vahyedeceğiz.”(Müzemmil/5) ayetinde geçen ağır sözün (sorumluluğun) erbabıdırlar.
Onlar Recep ayının hilalinden itibaren Recep ayının sonuna kadar bu hal
üzerinde olurlar. Recep ayının bitimi ile bu halda onlardan kalkar. Öbür senenin
Recebi gelince tekrar bu hale bürünürler. Bu yolda olanları az kişiler tanır. Onlar
değişik yerlerde bulunurlar. Bazıları Yemen, Şam ve Diyarbakır’da bulunurlar.
Onlardan müştak olduğum birini rahat bir duruşu ile Diyarbakır’da gördüm.” Seyyid
Nureddin Bırıifkani “El-Budur’ul Celiyye” S.173-174 Tercüme: Seyyid Mahmut
Birifkani.
Diyarbakırda Önemli Mutasavvıflar
Vefatı
Tarikatı
Tekkesi
?
Gülşeni
Gülşenihane
1874
Gülşeni
Gülşenihane
Ahmed Rıza
*
Rifai
Örfizade
Baba bey
?
Rifai
Mazenderani Arakçın baba
Fehmi baba
?
Rifai
‘Mazenderani Arakçın baba
Hacı Ömer efendi (Örfizade)
?
Rifai
Örfizade
1884
Rifai
Hane-Tekke(9 eseri var)
?
Rifai
Örfizade
1884
Rifai
Mercimek
Adı
Abdülkadir efendi
Ahmed efendi
Mehmed Şaban Kami
Muhammed Habeşi
Mehmed Kasım efendi
Yusuf Raif bey
İskenderpaşazade
?
Rifai, Sadi Örfizade
78 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Osmanlı’nın çeşitli şehirlerinde görev yapan Diyarbakırlı Müftüleri Sicil-i
Ahval dosyalarının incelenmesiyle şu şekilde öğreniyoruz.
Diyarbakır’lı Osmanlı Müftüleri
Cilt/sayfa
Adı
Baba adı
Doğum yeri
Doğum-Ölüm
1/347
Feyzullah ef.
Ahmed ef
Diyarbakır
-
V/23
Ahmed cemil
Ramiz
Diyarbakır
1293(h)-
I/397
İsmail ef
İsmail ağa
Diyarbakır
1268(h)-
I/397
Mehmed faik
Mehmed ef
Diyarbakır
1288
V/113
Ahmed Fehmi ef
Hüseyin ef
Çermik
1303(h)-
III/169
Mesud ef
Mehmed
Hulusi.ef. Seyyid
Diyarbakır
1271(h)-
I/329
Ahmed Hilmi ef
Yusuf ağa
Diyarbakır
II/459
Abdülhamid
ef.Müftizade
Ergani
1257(h)-1317 h
İbrahim Halil
II/459
Zülfikar ef
Hayrullah ef
Diyarbakır
1274(h)-
IV/117
Mehmed Sabir ef
Ömer ef
Diyarbakır
1300(h)-
IV/117
Yusuf Necibe f.
Abdurrahman rahmi
Mehmed ef.Şeyh
Diyarbakır
1280(h)-1332h
Ahmed ef. Hacı
Lice
1288(h)-
Mehmed ef
Sibgatullah
Lice
1268(h)
Mehmed Salih
Abdülfettah ef
Lice
1271(h)
II/345
VI/232
1266(h)-
Mustafa ef
Osman ef
Lice
1282(h)-
Abdülkadir ef
İsmail ef
Hani
1277(h)-
Ahmed Şükrü
Mustafa ağa
Lice
1287(h)-
Mehmed Said
Ömer ağa
Diyarbakır
1303(h)-
Mustafa Vasfi ef
İbrahim ağa,hacı
Çermik
1281(h)-
Burhaneddin ef
Ali ef
Ergani
1287(h)-
Ali Ulvi ef
Hüseyin ağa
Ergani
1300(h)-
Mehmed şerif ef
Mahmud b.Zülfikaref
Ergani
1281(h)-
Mustafa Kemal ef
Ahmed ef
Ergani
1303(h)-
Mehmed Şükrü ef
Hasan ağ,Topaloğlu
Ergani
1287(h)-
İsmail hakkı ef
Halil ef
Ergani
1300(h)-
İbrahim ef
Abdülgani ef.Seyyid
Diyarbakır
1286(h)-
Mahmud ef
Yusuf Ziya ef
Diyarbakır
1264(h)-
Muhyiddin ef
Hüseyin Hüsnü ef
Diyarbakır
1299(h)-
VI/225
Mehmed said ef
Ahmed Hamdi ef
Diyarbakır
1300(h)-1331
VII/146
Mehmed Necati ef
Sadık ef
Diyarbakır
1277-1336
VI/75
Mehmed sabir ef
Ömer ef
Diyarbakır
1300(h)-
VII/88
Mehmed Salih ef
Hüseyin Salih ef
Diyarbakır
1281(h)-
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 79
DİYARBAKIR MERKEZDE MEDFUN EVLİYALAR
Sarı Saltuk
Türbede medfun zata halk arasında Sarı Sadık deniliyorsa da,o türbede
Gülşeni Hacı Ali Halife yatmaktadır. Diyarbakır Salnamesine göre Eizzei kiramdan
Şeyh Halil-i Gülşeni hazretleri Eizze-i kiramdan Şeyh Ahmedi Gülşeni hazretleri
Diyarbekir’de Camiussafa derununda medfundur (1). Diyarbakır Urfa Kapısı’nın
iç kısmındadır. Yanında Gülşeniler Tekkesi bulunmaktadır. Türbenin ne zaman ve
kimin tarafından yaptırıldığı ve türbede kimin yattığı kesin olarak bilinmemektedir.
Halk arasında Sarı Saltuk Türbesi olarak tanınmaktadır. Geç dönemlerde
yapılan onarımlar türbenin orijinalliğini değiştirmiştir. Bununla beraber kesme
taştan sekizgen planlı ilginç bir yapı olup, içeriden kubbe, dıştan da piramidal çatı
ile örtülüdür. Türbenin dış cephesine hareket kazandırmak için siyah beyaz taşlardan
yer yer kûfi yazı frizlerine yer verilmiştir (14).
Süslemeler siyah bazalt ve beyaz kalker üzerine oyma ve kakma tekniğiyle
oluşturulmuştur. Dış mimaride süsleme cephelerde kullanılmıştır. Çokgen gövdenin
üst Kesiminde bir kitabe kuşağı yer almaktadır. Beyaz kalker üzerine celi sülüs
hatla yazılan kitabe süsleme unsuru taşımamaktadır. Bu kitabenin üstünde iki
sıralı mukarnas konsol dizisine yer verilmiştir. Mukarnasların alt sırası topaçlı
üç dilimli yelpazelerin belirli aralıklarda dizilmesiyle oluşmaktadır. İkinci sıra
yuvarlak kemer formlu yuvacıklardan meydana gelmektedir. Yuvacıkların yüzeyi
bademlerle dolgulanmıştır. Kuzey taraftaki iki kenarın üst kesimine kare panolar
yerleştirilmiştir(17).
Sarı Saltahı - Gülşeni Türbesi
80 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Sarı Saltahı - Gülşeni Türbesi
Sarı Saltuk
Eizze-i Kiramdan Şeyh Tahir-i Halveti Hazretleri
Diyarbekir içkalede medfundur. Salnameye göre eizze-i kiramdandır (3).
Tahir-I Halveti Hazretleri Türbesi
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 81
XVII-XVIII. yüzyılda yapılmıştır. Dıştan 4.75 x 4.81 m.ölçülerinde olan
eser içten ve dıştan kareye yakın dikdörtgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile
örtülüdür..Yapının güney cephesinin güneydoğu köşesinde düz lentolu giriş kapısı
bulunmaktadır. Kapının batısında dikdörtgen formlu pencereye yer verilmiştir.
Güneydoğu köşede açılan bir kapıdan türbenin iç mekanına girilmektedir. İç
mekan 3.30x 3.66 m. ölçütlerinde kareye yakın dikdörtgen planlıdır ve kubbe ile
örtülüdür (59).
Eizze-i kiramdan Şeyh Hançer Güzar hazretleri
Diyarbekir’in Hüsameddin mahallesinde medfundur(1). Hançer-i Güzar,
Meryemana kilisesi yakınındadır.
Hançer Güzar Türbesi
Kesme bazalt taş malzemeden inşa edilen türbe, kareye yakın dikdörtgen
planlı olup içten kubbe, dıştan konik bir külahla örtülüdür. Yapının kuzey ve batı
cepheleri bitişiğinde inşa edilen yapılarla kapatılmıştır. Doğu cephesi dikdörtgen
formlu bir pencereyle sokağa açılmaktadır. Güney cephenin ortasında caminin
avlusuna açılan basık kemer açıklıklı giriş kapısı yer almaktadır. Kapının
batısında basık kemer formlu bir pencereye yer verilmiştir. Basık kemrli kapıdan
türbenin iç mekanına girilmektedir. İç mekan 2.31x 2.72 m. ölçülerinde kareye
yakın düzgün olmayan dikdörtgen formlu bir niş açılmıştır. Güney duvarında
düz lentolu kapı ile pencereye yer verilmiştir (59).
Hançer-i Güzel (Güzar)=Ahsenül Hançer Ebul Muhsin (RA)
82 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Bu hususta bazı rivayetlere yer vereceğiz.
Çok güzel bir hançere sahip olduğundan bu lakabı aldığı ifade edilir (23).
Rivayete göre Ebul Muhsin(RA), Hz. Ali’nin katıldığı bir savaşta Hz. Ali ile
savaşırken, Hz. Ali bu kişinin çok güzel kılıç kullanıp iyi bir savaşçı olduğunu
anlayınca uzun bir mübareze sonucu esir alır. Onu Müslüman yaptıktan sonra bu
kahramanlığını Allah yolunda kullanmaya başlar (20).
Hançeri Güzel (Güzar) Camii İmam-Hatibi. Mehmet Selim Yıldırım bu
mekanı şu şekilde anlatır. Sahabe kenti olarak anılmaya başlanan Diyarbakır, 639
yılında İslam ordusu tarafından fethedildiği vakit, Iyaz bin Ganem komutasındaki
bu orduda 8 bin asker ve bu askerlerin içinde bin kadar sahabe bulunmaktaydı. Fetih
sırasında Hz Halid b. Velid’in oğlu Hz Süleyman ve beraberindeki bazı sahabeler
şehit düşmüş ve bugünkü adıyla Hz Süleyman Camii’nde defnedilmişlerdir. Bu şehit
sahabelerden başka şehrin değişik yerlerinde şehit oldukları değişik kaynaklarca
belirlenen 13 şehit sahabe türbesi daha bulunmaktadır.
Her şehit sahabe türbesinin kaynaklarda ve halk arasında rivayet edilegelen
bir hikayesi bulunmakla beraber işin aslını ve hakikatini ancak Allahu Zülcelal bilir.
Bu türbelerden biri de, Sur içinde Lalebey Mahallesinde Hançeri Güzel Camii isimli
cami içerisinde medfun bulunan, en makul, akla yatkın rivayet ve kaynaklara göre
asıl lakabı Ahsenül Hançer olup, hakkındaki iki rivayetten birine göre ismi Ebül
Muhsin diğerine göre Ebül Mucindir. Türbede şehit sahabe bulunmaktadır. Halk
arasında bu zat hakında değişik rivayet ve hikayeler anlatılmaktadır. Ama yıllardır
bu çevrede uzun süre yaşamış, bazıları halen bu semtte bazıları uzak semtlere veya
başka şehirlere taşınmış büyüklerle yaptığımız fikir alışverişi sonucunda bu şehit zat
hakkında şunları söyleyebiliriz:
Anlatılan en kuvvetli rivayete göre Ahsenül Hançer lakablı Ebul Muhsin yada
Ebul Mucin hazretleri, yeri kesin bilinmemekle beraber kendi yöresinde kullandığı
hançeriyle meşhur ve kılıç kullanma ustalığıyla nam salan biri iken, Hicaz bölgesinde
Hz Ali(ra)’ın kılıç kullanmadaki maharetini duyar ve onunla yine (halkın tabiriyle)
cenk etmeye karar verir. Bu sırada Hayber Kalesini kuşatan İslam ordusuna ulaşır
ve Hz Ali (ra) ile ceng etmeye geldiğini, yenilipte yaşaması halinde şehadet getirip
müslüman olacağını beyan eder. Hz Ali (ra) bu teklifi kabul eder ve kılıçla çarpışırlar.
Her ikiside kılıç kullanmada usta oldukları için birbirlerini yenemezler.Ancak bizde
oluşan kuvvetli kanaate göre Hz Ali(ra) bu şahıstaki yüreği ve cevheri görüp bilerek
vurmadığıdır. Kılıçla yenişemeyen ikiliye güreşme önerisi yapılır ve bu öneri kabul
edilir. Güreşte Hz Ali(ra) galip gelir ve bu zat şehadet getirip müslüman olur. Hz
Ali(ra) cesur yürekli bu şahsı himayesine alır ve manevi evladı ilan eder.
639 Yılında İslam ordusuyla Diyarbakırın fethi sırasında çıkan çarpışmalarda
şehit olduğu rivayet edilmektedir. Medfun olduğu Hançeri Güzel Camii’nde görev
yapan din görevlileri ve mahalle sakinleri tarafından çok defa değişik vaziyetlerde
görüldüğü anlatılmaktadır. Özellikle sabah namazları vaktinde görüldüğüne dair çok
söylenti vardır. Camide uyumak isterken bir sesle uyarıldığını, camide görültü ve
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 83
nahoş kelimeler kullandıkları sırada bir kapının üzerlerine düştüğünü, uzak illerden
“bizim rüyamıza gelip bizi buraya çağırdı” diyenler de vardır.
Dokuz yıldır bu camide görev yapan biri olarak cami tamiri ya da bir eksiği
gidermek için ne düşündüysem, planladıysam “Hançer baba halleder” diyenlerin
dediği olmuş ve yapmak istediklerim en kısa zamanda Allahın izniyle hallolmuştur.
Halen bu camide görev yapmakta, zor anlarımda ya da faydalı bir şeyler yapmak
istediğimde Ahsenül Hançer Ebül Muhsin Hazretlerinin manevi varlığını yanımda,
arkamda hissetmekteyim’.
Kaleme aldığım bu yazının gerçeğe aykırılığından Allah’a sığınıyor,
sahabe kenti Diyarbakır’ımızda bu zatların varlığına, çokluğuna ve bizleri bela ve
musibetlerden Allah’ın izni ile koruduklarına içten inanan biri olarak “Yüce Rabbim
cümlemizi bu şehit zatların yardımına, sevaplarına nail, hesap gününde bizlere
şefaatçi eylesin inşallah” diyorum…
Fatihpaşa’da ziyaret SeyyidAli Baba türbesi
Diyarbakır fethi esnasında şehit düşen sahabeden olması muhtemeldir.
Yakınında da 4 şehit sahabe medfundur (13).
Seyyidali Baba Türbesi
Şeyh Güzel
Yandaki türbeden on metre ileride 4
sahabe olduğu rivayet edilen kabirler
Diyarbakır dedin mi akla ilk gelenlerden biriydi Şeyh Güzel.
Şeyh Güzel.
84 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Güzel’in Seyfülmülük’te kabri
Bu zatı tanımak için Diyarbakır’ ın yerlilerine sormak gerekir. Torunu
İbrahim Kardaş anlatıyor. Ama ben gördüklerimi anlatmak istiyorum. Şeyh Güzel
Efendi eski kasaplar çarşısında iki tane dükkânı olan ve geçimini manav olarak
idame ettiren bir zattı. Bir dükkânı manav olarak kullanırken diğer dükkânını ise
yüzlerce yılanı beslemek için kullanırdı. Dükkânda torbaların içerisi yüzlerce
yılanla doluydu. Yılanlı, Akrepli şehir olarak bilinen Diyarbakır evlerinin çoğu
ahşap evlerden kuruluydu ve evler yılan, akreplerle doluydu. Kim evinde yılan,
akrep görse soluğu Şeyh Güzel efendinin yanında alırdı. Şeyh baba gider yılanları
çağırır, yakalar, dükkâna getirir ve yılanları dükkânında beslerdi. Şeyh baba kime
Efsun verse yılan ve akrep bunları ısırmazdı.
Kasaplar çarşısına girdiğinizde yüzlerce insanın şifa bulmak için Şeyh
Güzel’ in dükkânı önünde sırada olduklarını görürdünüz. Şeyh Güzel de bunlara
şifa dağıtırdı. Doktora gitmesi gerekenleri de doktora gönderirdi.
Diyarbakır’ da yaygın olarak bilinen kan davalarına Şeyh Baba gitti mi
iki tarafı da barıştırırdı. Husumeti ortadan kaldırırdı. 1981 yılında rahmete gitti.
Vasiyeti üzerine Çınar yolu üzerinde bulunan Seyfülmülük’te defin edildi. Şeyh
Güzel Efendi’nin türbesi halkımız tarafından ziyaret edilmektedir.
Dabanoğlu Türbesi
Dabanoğlu Türbesi
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 85
Türbe, Dabanoğlu mahallesinde M.1696 tarihinde şehrimizde vali
olarak görev yapan Dabanzade Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Dabanoğlu
Mescidi yakınındadır. Türbe taş ve tuğladan yapılmıştır. Yapının gövde
kısmında genellikle kesme taş kullanılmasına rağmen yer yer tuğla kısımlara
da rastlanmaktadır. Örtülerde ise bütünüyle tuğla kullanılmıştır. Yapının ana
mekanı tromplu bir kubbeyle örtülüdür(22). Giriş kapısından iç kısma geçilir.
İç mekan kare planlı türbe bölüm ile ona açılan güneydeki eyvandan ibarettir.
Kuzey taraftaki bölüm 3.12 x 3.12 m.ların ölçülerinde kare planlı olup tromp
geçişli kubbe ile örtülüdür. Eyvanın kuzey duvarı bir sivri kemerle kare mekana
açılmaktadır. Doğu ve batı duvarlaında dıkdörtgen formlu birer nişe yer
verilmiştir. Eyvanın güney duvarı düz lentolu bir kapıyla dışarı açılmaktadır.
Türbenin içinde Dabanzade Mustafa paşanın kabri bulunmaktadır (59).
Seyfülmülük
Seyfülmülük
Diyarbakır merkez Seyfülmülük köyünde medfundur. Seyfülmülük Cembelinin oğlu o da Residir oğludur. Abbasi halifesi Harun’i Reşid onun amcasıdır ve soyu
Hz. Abbas’a dayanmaktadır (23).
Hamza Baba türbesi
Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde evliya türbelerinin ismini
sayarken Diyarbakır’daki Hamza Baba Türbesi’nden de bahsediyor. Türbede
Horasan’dan gelmiş gazi erenlerinden olduğuna inanılan Hamza Baba metfundur.
Hamza Babanın Cüneyd-î Bağdadî’nin muasırı Eba Hamza el-Horasanî olduğu da
tahmin edilmektedir. Aslen Nişaburludur. Hicri 309 yılında vefat etmiştir Valilik
tarafından 2012 yılında Siverek yolu üzerinde bulunan tarihi Hamza Baba Türbesi
ve Mezarlığı için çevre duvarı yapıldı (7) (25).
İnşasında kesme bazalt taş malzeme kullanılan yapı, içten ve dıştan kare
planlı olup içten kubbe,dıştan piramidal külahla örtülüdür. İç mekan 3.20x3.20 m.
ölçülerinde kare planlı olup tromp geçişli bir kubbe ile örtülüdür (24).
86 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Hamza Baba Türbesi
Şeyh Ömer Efendi: Örfizâde tekkesi Önceleri Örfi zade Şeyh Yunus
Efendi’nin şeyhlik yap-masından dolayı, önceleri ismi Yunus Baba tekkesi olarak
anılan, daha sonra Şeyh Yunus Efendi’nin oğlu, Örfî zade Şeyh Ömer Efendi’nin
burada postnişin olup sonraki devirlerde evlatlarına da geçince, tekkenin ismi; Örfi
zade Tekke olarak anıla gelmiştir. Günümüze gelindiğinde ne acıdır ki tekkenin
yalnızca çeşmesi kalabilmiştir (26).
Şeyh Ömer Efendi
1900’Lerin Başında Örfizade Tekkesi (20)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 87
Çeşme bugün İsmet İnönü ilkokulunun önündedir. Şeyh Ömer efendinin ise
bu çeşmenin altında gömülü olduğu ifade edilir. Diyarbakır Örfizade Tekkesi önünde
bulunan bu çeşme yaslandığı duvardan biraz dışarı taşkındır. Üzerinde taş konsollar
bulunan çeşmenin ayna taşı muslukları ve yalak kısmı sivri bir kemer içerisine
alınmıştır. Kemerin köşelerine süs amaçlı küçük sütunlar yerleştirilmiştir (27).
Buradan geçen vatandaşlar çeşme önünde dua okur, bazı vatandaşlar mum
diker. İsmet Paşa İlkokulu önünde bir çeşme vardır Altında Şeyh Ömer efendi yatıyor.
Şeyh Ömer Efendinin Altında Yattığı Çeşme
Bavekal (Bab-ı Kal) Türbesi
Şüheda-i kiramdan Bab-ı Kal hazretleri Diyarbakır’da Hindibaba civarında
medfundur (3) (20).
Bavekal: Bab-ı Kal farsça pir anlamına gelir. Bu semtte Merkez bankasının
yanında Bab-ı kal (ihtiyar) baba yatmaktadır. Asıl ismi seyid Hüseyin’dir. Dört
asırdır burada yatmaktadır. Ailenin bir kolu Suriye’de,bir kolu da Kızıltepe’dedir.
Her yıl Ağustos ayında Kızıltepe’de mevlüdü vardır. Suriyeden ve bölgeden torunları
buraya gelir. Ziyarete Suudi Arabistan’dan torunları da gelmektedir.
Bavekal Türbesi
88 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Seyyid Muhammed El Kadiri
Hasaka İli
Eşrafı Büyüğü (kaşe)
Bismillahirrahmenirrahim
Seyyid Şeyh Hüseyin BAVKAL el Hüseyni’nin Türkiye ve Suriyedeki Soyu
Hamd alemlerin rabbi olan allaha mahsustur. En üstün salat ve en tamam
selam doğru sözlü, alemlere rahmet olarak gönderilen efendimiz Muhammedin
üzerine, temiz ve arındırılmış olan, sevgileri ve hürmet gösterilmeleri tüm mükellef
kimselere vacip olan ailesinin ve kendilerinin ondan razı ve kendilerinden onun razı
olunan ashabının üzerine, kıyamete kadar onları sevenlerin ve yollarından gidenlerin
üzerine olsun. Amin.
Evet;
Ehl-i Beyt o efendilerdirki şerifdirler, paklandırılmış olup diğer tüm mükellef
kimselere sevgileri vaciptir. Allah medetlerini bizlere ulaştırsın ve sevgileri üzere
bizlere ölmeyi nasip etsin.
İş bu neseb geçen altıyüz yıl içinde meşhur olan 1240 doğum ve 1330 vefat
tarihli Seyyid Şeyh Hüseyin BAVKAL el Hüseyni ailesinden Türkiye ve Suriyedeki
eşrafın soyudur. Mezarı Türkiyenin eski illerinden Diyarbakırın ortasında ziraat
bankası yanındadır.
Seyyid Şeyh Hüseyin BAVKAL el Hüseyni ailesi Türkiyenin güneydoğusunda
meşhur en köklü ailelerdendir. Arkasından kalabalık bir aile bırakmış olup Mardin
ve Diyarbakır illeri ve Dara, cevizbaşı, kayapınar, yenice, keferzut gibi köylerinde
yerleşmişler bir kısmı ise suriyede kamışlı ve amoudayı tercih etmişlerdir.
Geçen yüzyıl içinde bu ailenin en bariz şahsiyetleri ve şeyhlerinden birisi
ve kendi zamanında Türkiye- Mardin ilinde Kadiri tarikatı kurucusu Seyyid Şeyh
Hasan (şeyh Dara) oğlu Seyyid Şeyh Muhammed Bakır’dır.
Seyyid Şeyh Muhammed Bakır Türkiye Mardin iline bağlı tarihi dara köyünde
1802m. Yılında doğmuştur. Çocuklarıyla birlikte vefat edene kadar orada kalıp
1918m yılında vefatından sonra tekkesi ve ibadetini ettiği çilehanesi yakınında bir
yere defnedilmiştir. Dara doğumlu Oğlu Seyyid Şeyh Muhammed Zahir çocuklarıyla
birlikte şu an Suriye sınır boylarında bir bölge olan amoudaya yerleşmiştir. Kardeşi
Şeyh Hasan Darada kalmıştır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 89
Seyyid Aziz mahmud Urmevi
Aziz Mahmut Urmevinin mezarı yıkılmıştır. TRT’nin arkasında apartmanlar
arasında yapılan parkta mezartaşı vardır. Bir ağacın altında medfundur. Şu an kabri
yapılmıştır
Seyyid Mahmud Efendi, İran’ın Urmiye şehrindendir. Babası Nakşibendî
meşâyihından, “Koç Baba” diye anılan Seyyid Ahmed Efendi’dir. Babasından zâhirî
ve bâtınî ilimleri tahsil ederek irşâd izni almıştır. Bir müddet sonra babası vefat
edince kendisi Diyarbakır’a gelip buraya yerleşmiştir. Ahâlî arasında da “Urmiye
Şeyhi” diye meşhur olmuştur. Mahmud Efendi, Diyarbakır’da bir tekke yaptırarak
burada insanları irşâd etmeye başlamıştır. Metin Sözen’in Diyarbakır’da Türk
Mimarisi isimli eserinde, Azizoğlu Tekkesi diye isimlendirdiği bu yapı, yine aynı
müellifin verdiği bilgiye göre 1630-1637 yılları arasında yaptırılmıştır (101).
1639 yılında vefat etmiştir.
Aziz Mahmud Urmevi Kabri
Eizze-i Kiramdan Hindi Baba Hazretleri
Diyarbekir’in Aynüzülal nam mevkide medfundur (3).
Hindi Baba Hazretleri Kabri
90 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Hindi Baba, Süleyman Nazif’in dedelerindendir. Akkoyunlu devleti, Hindi
aşiretindendir. Diyarbakır’da Tıgrel soyadlı kişiler bu sülaledendir. 16. yüzyılda
yaşamış sevilen,saygı gören bir ulu kişiydi Süleyman Nazif’in annesi Ayşe hanımın
soyu Akkoyunluların Hindi adıyla anılan bir Türk aşiretine dayanır (102) (103) (104).
Eizze-i kiramdan Arakçın-ı Mazenderani hazretleri
Diyarbekir Dağ kapısı ittisalinde medfundur (3) (20).
Arakçın-I Mazenderani Hazretleri
Kafkasya’daki Gence kasabası Berzenc bucağındandır. 13. yüzyılda şehrimize
yerleşen bir din adamıdır. Soyundan birçok müftü yetiştiğinden Müftüzadeler adıyla
anılırdı. Uluğ soyadını taşıyan kişiler bu soydandır. Dağkapı’da Sahabe Sahad bin
Ebi Vakkas’ın yanında medfundur.
Arakçin ter çeken başlık demektir. Başına örttüğü arakçin nedeniyle bu ismi
almıştır. Mezarın yakınında bugün olmayan Rifaiye tekkesi vardı (2).
Şeyh Baha Uluğ efendi müftüzadelerden Fazıl Efendi’nin oğludur. Aile
450 yıl Diyarbakır’da yerleşik bir ailedir. Bu aileden 7 kişi müftülük yaptığından
Müftüzadeler diye lakaplandırılmıştır. Diyarbakır’a ilk gelen dedeleri Dağkapının
şehir içi tarafından sağ yanında bulunan iki mezardan biri olan Şeyh Muhammed
Mazenderani’dir. Mazenderan İran’da Hazar denizinin güneyindeki dağlık bir
bölgenin adıdır (20).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 91
Eizze-i kiramdan Şeyh Mutahhar Hazretleri
Diyarbekir’in Şeyhmatar camiinde medfundur. Müsakkafat-ı vakfiye icarıdır
(3). Yol çalışması esnasında kabir yıktırılmıştır. Naşı yan bahçedeki mezara
taşınmıştır.
Dört Ayaklı Minare Camii (Şeyh Mutahhar camii)
Zincirkıran Türbesi Yanında Şeyh Hadin
Abdal Dede ziyareti (Kamışlı ziyareti)
Abdal dede mahallesinde Abdal dede isimli evliyadan bir kişi yatıyormuş.
Abdal Dede, evini temiz tutanların bahçelerinde görünür ve orada abdest alırmış. Pis
evlerde görünmezmiş.
Bu ziyaretin etrafında bulunan kamışlar, yaz, kış yeşil kalırlar ve hiç
kurumazlar (132).
Kamışlı türbesi
92 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Arap ve İnci türbeleri
Bu türbeler Hz. Süleyman camiinin üst kısmında eski adliye binasının
doğusunda bulunmaktadır. Arap erkek, İnci ise kızdır. Bir rivayete göre Arap ile
İnci birbirlerine aşıkmış, ancak bu aşklarına engel olanlar tarafından kavuşmaları
engellenmiştir. İkisi de dinlarine bağlı Salih insanlar olduğundan Biz de bu
aşkımızı ölüme dek İlahi rıza çerçevesinde devam ettireceğiz, ahiret yurdunda
ebedi beraberlik içerisinde yaşarız demişler ve o şekilde her ikisi de ölünce yan
yana gömülmüştür. Cizre’deki Mem ile Zin aşkı gibi. Her ikisi de öldüğünde yan
yana gömülmüştür (30).
Başka bir iddiaya göre bu türbelerin Mervanoğlu hükümdarı Nasrüddevle ve
eşi Sittünas’a ait olduğu ifade edilir (2) (106).
Tilalo=Tellalo (Ali tepesi) Karaçalı Köyü ziyareti
Bu köy Silvan ‘a giden yol üzerinde Diyarbakır’a 10 km uzaklıktadır.
Mezarı bulunan Ali ile ilgili. Menkıbe şu şekildedir.
‘Ali bir ağanın yanında çalışan yoksul, bekar ve son derece temiz
kalpli bir gençmiş. Bir gün ağası hacca gitmiş, o zamanlar hacca kervanla
gidilirdi, altı ay süren bir yolculukmuş. Ali, ağasının geride kalan her şeyine
çok iyi sahip çıkmış.Ağasının iki öküzü varmış. Ali bunların ahırlarını
tertemiz tutar, yemlerini tam zamanında verirmiş. Bir gün ağasının hanımı
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 93
pekmez helvası ve sıcak tandır ekmeği pişirmiş. Sonra ‘Ah keşke ağanda
burada olsaydı da o da yeseydi. Ali bunu duyunca kadına ‘Bir kaba koy
da götüreyim demiş.’’ Kadın inanmamış.’Galiba Ali’nin canı bir tabak daha
helva yemek istiyor ama, bunu söylemiyor’’. Diye düşünmüş. Kadın bir
kaba helva doldurmuş ve Ali’ye vermiş, sonra da akşam namazına durmuş.
Ali, kadın akşam namazı kılana kadar ortadan kaybolup, yine geri dönmüş.
Bu süre içinde helvayı, hacdaki ağasına götürmüş. Zamanı gelip, ağa hacdan
dönünce, köylüler elini öpmek için onu karşılamaya giderler. En arkada Ali
duruyormuş. Ağa, elini öpmek isteyen köylülere Ali’yi göstererek ‘Siz gidin
onun elini öpün’ demiş.Ali’nin bir akşam namazı süresi içinde, nasıl hacca
gelip, kendisine helva getirip geri döndüğünü anlatmış. Ağanın bu sözleri
üzerine herkes geri dönüp Ali’nin elini öpmek istemişler, fakat Ali köye
doğru kaçmaya başlamış. Bir taraftan da sırrı ortaya çıktığı için ‘Allahım, yer
yarılsa da içine girsem diye dua etmiş. Birden bire bulunduğu tepe yarılmış
ve köylülerin şaşkın bakışları arasında Ali içine girip kaybolmuş. Geride
asası kalmış ve üzerine bir türbe yaparak asasını da başucuna koymuşlar. Bu
tepeye Tilalo (Ali tepesi) adını vermişler (30). 1920 yılında Tilalo köyünün
bir dut ormanı içinde olduğu, höyüğün çevresinin kalın bir orman örtüsüyle
kuşatıldığı ileri sürülmektedir (107).
Tilalo Türbesi
Sati köyü ziyareti
94 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Yenişehir
Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü bahçesindedir.
Yenişehirde trafik bahçesinin yakınında Tarım müdürlüğü karşısındadır.
Mardinkapı Mezarlığında Medfun Meşhurlar
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 95
Şeyh Muhammed Gülşeni ve Gülşeniler (Mardinkapı) Türbesi
Şeyh Muhammed Gülşeni türbesi Halveti tarikatının bir kolu sayılan Gülşeni
tarikatının kurucusu İbrahim Gülşeni’nin babasıdır.Tamamen kesme taştan
yapılmış olan türbe, kare gövde üzerine, içten pandanifli kubbe, dıştan piramidal
çatıyla örtülü bir yapıdır. Etrafı duvarla çevrilidir. Türbenin güneyinde aynı
ismiyle taşıyan bir namazgâh kalıntısı var. Namazgah. M. 1859’da Vali Mahmud
Paşa tarafından yaptırılmıştır. M.1434 tarihinde vefat etmesi muhtemeldir (16).
Şeyh Muhammed Gülşeni ve Gülşeniler (Mardinkapı)
Dıştan 2.54 x 2.55 m. ölçülerinde olan türbe içten ve dıştan kare planlı
olup içten kubbe, dıştan ehrami külahla örtülüdür. Yapı kesme bazalt taştan inşa
edilmiştir..Kuzey cephesi basık kemerli giriş kapısıyla hareketlendirilmiştir. Batı
ve güney cepheleri sağırdır. Doğu cephesine ise üstü açık mekan eklenmiştir.
Kuzey cepheden açılan basık kemerli kapıdan iç mekana girilir. İç mekan 1.34
x 1.35 m. ölçülerinde kare planlı olup pandantif geçişli kubbe ile örtülüdür.
Kubbede tuğla malzeme kullanılmıştır. İç mekanın ormlu bireve güney duvarında
dikdörtgen formlu birer niş açılmıştır. Kuzey duvarı ise basık kemerli giriş
kapısıyla hareketlendirilmiştir. İç mekanın boyutundan türbenin içinde herhangi
bir kabrin olmadığı ve türbenin kapalı kısmının sembolik olarak inşa edildiği
anlaşılmaktadır. Türbenin doğu tarafında bulunan üzeri açık mekan 2.52 x 4.10
m. ölçülerinde olup doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlıdır (59).
Bu sülaleden Gülşenizade Şeyh Ahmet Gülşeni efendi 1871’de Diyarbakır’da
doğar. Sarı Sadık tekkesinde sohbetlerini yapardı.1945 yılında vefat eder. Bu
türbenin avlusunda medfundur (119).
96 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Kiki Abdi paşa.
Diyarbekirlidir1781’de 3.5 yıl valilik yaptı. Diyarbakırda bu sülaleden maruf
bir ailesi vadır. Abdaldede mahallesinde bir konağı vardır, harap olmuştur.Mardin
kapı Şemsiler mevkiinde medfundur (115).
Şeyh Mahmut Nedim Piranoğlu
1907 Diyarbakır doğumludur.1940 yılında vefat eder. Mezarı Mardinkapı
mezarlığının girişinde hemen sağdadır.
Şeyh Zeki El-Amidi
1310 yılında Diyarbakır’da doğdu. Dağkapının şehir içi yönünde hemen
sağda tekkesi varmış. 3.41945 tarihinde vefat etti. Mezarı Mardinkap mezarlığı
girişindedir. Mezartaşında ‘Rufaiyyenin Sayyadi kolunun İzzeddin şubesinden
Ramazan Ruhavi’nin hulefasından Süleyman Zeki Naimi Amidi. 1945.’yazılıdır.
Mahmud Nüzhed Efendi
1903 Diyarbakır doğumludur. Nakşi ve Kadiri icazeti almıştır. 25.5.1966’da
vefat eder. Mezarı Mardinkapı mezarlığındadır.
Şeyh Baha Uluğ efendi
Şeyh Baha Uluğ efendi müftüzadelerden Fazıl efendi’nin oğludur. Aile
450 yıl Diyarbakır’da yerleşik bir ailedir. Bu aileden 7 kişi müftülük yaptığından
Müftüzadeler diye lakaplandırılmıştır. Daiyarbakır’a ilk gelen dedeleri Dağkapının
şehir içi tarafından sağ yanında bulunan iki mezardan biri olan Şeyh Muhammed
Mazendari’dir. Mazenderan İran’ın bir bölge adıdır. Rufai şeyhi Fehmi efendiden
hilafet almıştır.
(119)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 97
Seyda Molla Musa Şerefkan:
1891’de Kulp ilçesi Şerefkan köyünde doğdu.Muş,Bitlis’te Nurşin’de
,Silvan’da eğitim görmüş, Urfa’da, Şam’da ders vermiş; en son Diyarbakır’ın Sadi,
Cımıokan; Silvan’ın Boşat, Bülbül ve Atşa köylerinde ders vermiştir. 19071’de vefat
etmiştir. Mezarı Mardinkapı mezarlığındadır (30).
Azmi
Asıl adı Ahmeddir. M.1831’de vefat etmiştir. Mürettep divanı vardır. Bir
nüshası İstanbulda Millet kütüphanesinde yazmalar arasındadır (Mlt.Alm.K.Mz.
No.294). Ayrıca Miftah-ül Mania isimli manzum eseri daha vardır. M.1831’de vefat
etti. Mezarı Mardin kapısında Bolulu Hüseyin efendi merhumun civarında idi (120).
M. Salih Tanrıverdi
Şeyh Abdülcelil efendi
98 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Sin ü Seydoş evlatları Diyarbakır’da Mardinkapı mezarlığındadır.Kendileri
Diyarbakır-Derik arasında Derinsu’dadır.
Derinsu’da Sin Kabri
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 99
Sin Ve Seydoş Bölgeye İslamiyeti Yaymak Üzere Gelen ve
Çıkan Savaşta Şehit Düşen 2 Kardeştir
Seydoş Kabri
100 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Yeniköy Mezarlığı
Molla Fethullah-i Peçari Diyarbakır merkez Karaz köyünde 1927’de
doğdu.Babası Molla İbrahim-i peçari’dir.Nakşibendi tarikatındandır.1926 yılına
kadar Karaz’da kaldı,sonra Tır Alo köyüne geldi ve burada üç yıl kaldı,sonra
Diyarbakır’a götü.İlim tahsilini Molla İsmetullah,Melekenddli Seyyid Abdullah
ve Molla sakih-i Boti’den;tasavvuf amelini Şeyh Maşuk’tan aldı.2004’te vefat
etti,Yeniköy mezarlığında medfundur.
Molla Abdürrahim Tangüner 1912’de Bismil kamışlı köyünde doğar.17
babası müderristir.Kanuni İran seferinden dönerken dedesine kendi eli ile yazdığı
kur’an-ı kerimi hediye etmiştir.Bir divanı vardır.ramazan ayı 18’inde 1993’te
vefat eder,mezarı İskanevleri mezarlığındadır (119).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 101
Molla yasin Yüsri
Kulp ilçesinde doğdu. Silvan’da eğitim alıyor ve burada çeşitli köylerde
imamlık yapıyor.Ayrıca müderrislik yapmıştır. Ravdül-Hayat, Tecvid ilmi hakkında
bir manzume, Akaidle ilgili bir manzume, Divan ve Şafii fıkhında Menhec adlı
kitabu nazmetmiştir. Emeki olduktan sonra Bağlar 5 Nisan mahallesinde ikamet
etti.1992’de vefat etti, mezarı Yeniköy mezarlığındadır (30).
Alipınar mezarlığı
Şeyh Ahmedi Mürşidi türbesi (Alipınar)
‘Diyarbekir’li Ahmed Mürşidi, XVIII. yüzyıl ilim adamlarından olup,
Osman Ağa isminde bir zatın oğludur. Tahminen 1688-9 senesinde Diyarbakır’da
Yenikapı semtinde doğmuştur. Anne ve babası kendisi çocuk iken vefat ettiğinden
dolayı yetim kalmıştır. Çeşitli ilimlerden tahsilini tamamladıktan sonra Nakşibendi
şeyhlerinden Birecik’li Şeyh Ebubekir’in tarikatına girdi. Daha sonra 1732-3’de
Hacca gitmiş, memleketine döndüğünde, Diyarbakır Ali Pınarı Köyü’ne göç
etmiştir.1760-1’de vefat etmiştir. Eserleri şunlardır:
Pendname, Yusuf’u Züleyha, Mevlid’i Şerif (Viladeti-i Hümayun-i Risalet
Penahi).
‘Ahmed Mürşid, yazmış olduğu eserleriyle, özellikle de sade bir dille kaleme
olduğu 10.000 beyitlik pendname (Muhammediye-Ahmediye) adlı eseriyle,
yaşadığı yüzyılda haklı bir şöhretin sahipliğini üstlenirken; aynı zamanda hem
ilim adamlığı hem de üretken bir tasavvuf adamı kimliğiyle, tasaavvuf ve edebiyat
dünyamızda Diyarbakır’ı temsil eden mümtaz şahsiyetlerdendir.
Manzum olarak kaleme alınmış olan Pendname, elden ele, dilden dile
dolaşarak yaygınlaşmış; XVIII: asrın en çok tanınmış eserlerinden birisi haline
gelmiştir.
İnsan hayatını meşgul eden (fakr, dünya malı, ana baba hakkı, çoluk çocuk
hakkı, eş hakkı, namus, rızk, hırs ve tama, helâl ve haram, sahavet, misafir,
gıybet, rıza ve sabır, kin ve hased, kibir, Tevbe ve İstiğfar, Şükür ve Hamd, nefsin
kısımları, Kur’an tilaveti, Allah’ı Zikir, sigara içmek, sihir ilmi, simya ilmi, ölüm,
kabir ve kabristan, kıyamet ve mahşer, zekâtını vermeyenler, tartıyı eksik tartanlar,
yalan yere şehadet edenler, zina edenler ve yetim malı yiyenlerin hali vs.) pek
çok konuya yer verirken, bunları destekleyen ayet ve hadislerle birlikte aralara
serpiştirilen kasideler bu eseri benzerlerinden ayıran en önemli özellik olarak
dikkat çeker (18).
102 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Ahmedi Mürşidi Türbesi
Şeyh Ahmedi Mürşidi Türbesi
Molla İbrahim Terkanlı H.1290 yılında doğdu. Seyda Diyarbakır’a bağlı
Terkan’da ikamet ederdi.Sonraları Heftselm köyüne ve bilahare Alipınar köyüne
gelir.Büyük alim ve zühd sahibiydi.1952 yılında vefat etti (19).
Dağkapı-Cinobaşı-Urfakapı mezarlıkları (Bugün yok olmuş mezarlıklar ve kabirler)
Dağkapı Mezarlığı
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 103
Dağkapı mezarlığı
Mezarı yok edilen büyüklerimiz
Cevri:Asıl ismi Hasan’dır. 1805’te Ahıska’da doğdu. Öğrenimini
tamamladıktan sonra asker olmayı tercih ederek binbaşılığa kadar yükseldi. 1855’te
Diyarbakır’a atandı. Buranın fikir ve sanat adamları ile dostluk kurdu. 1857 senesinde
emekli olunca Diyarbakır’a yerleşti. 1875’te öldü. Mezarı Dağ-kapısı’nda idi (121).
Edip ve şair Cezmi :Asıl adı Abdülkerim’dir. Takriben 1640 yılında İstanbul’da
doğdu. Babası Yahya Efendi, meşhur şair Şeyhülislâm Bahai Efendi’-nin küçük
kardeşi idi. Bu soydan birçok tanınmış şeyhülislâm, kadı, edib ve şair yetişmiştir.
Abdülkerim Cezmî öğrenimini tamamladıktan sonra çeşitli memuriyetlerde bulundu,
1692’de Diyarbakır Kadılığına atandı. Bu görevde ancak sekiz ay kalabildi ve aynı
yılın sonlarında öldü. Mürettep divanı vardır- Yazmadır.
Mezarı Dağ-kapısı mezarlığında idi. 1930’da Dağ ve Urfa kapılarındaki
mezarlıkların yıktırılması üzerine Cezminin de mezarı ortadan kaldırılmıştır (121)
(122).
Urkapı mezarlığı
Şair Hüsami:Mezarı Dağkapı-urfakapı arasındaki Kantaralar mevkinde
idi.1930’da bu bölgedeki mezarların kaldırılması ile mezarı kaybolduŞair Hüsami
Şehrimizde gömülü şairlerdendir. Edirnelidir. İran seferleri mü¬nasebetiyle
Serdâr-ı ekrem (Başkomutan) Cağalazada Yusuf Sinan Paşa’nm maiyetiyle birlikte
Diyarbakır’a gelmiş ve 1607 senesinde burada ölmüştür..(121).
Şair Hüseyin..1707’de ölmüştür.Mezarı Urfa kapıda idi (121).
Artuklu hükümdarı Melik Süleyman Ayn-ızülal veya Balıklı suyu denilen
yerin yanına gömüldü (123).
Cinobaşı (Lise caddesi -Sanat enstitüsü bölgesi)
Zaralızade Feyzullah paşa.1760-1768 arasında Diyarbakır valisi idi.Mezarı
Dağkapı’da Cinobaşı mevkinde idi (121).
Zari: Asıl adı Ali’dir. Mardin’in Savur kasabasında doğmuştur. Sür-geçi
aşiretindendi. Öğrenimini Mardin’de tamamlamış, sonra Diyarbakır’a gelerek
bazı vezirlerin hizmetine girmiştir. 1747’de vezaretle Sivas valiliğine atanan
Zaralı Osmanpaşa-zade Mehmet Paşa’ya divan kâtibi olmuş, bu paşanın 1750’de
Trabzon, 1751’de Vidin valiliklerine atanmasında beraberinde gitmiştir. Mehmet
Pa-şa’nm 1752’de ikinci defa Sivas valiliğine atanması üzerine görevinden
ayrılmış, paşanın 1754 ölümü onu çok üzmüştür. Bundan sonra 1760’ta
Diyarbakır valiliğine atanan Zaralızade Fayzullah Paşa’nm hizmetine girmiş,
1768 yılma kadar bu görevini sürdürmüştür. Bu tarihten sonra memuriyetten
istifa ederek gelip Diyarbakır’a yerleşmiş ve 1776 tarihinde burada ölmüştür.
Mezarı Dağ-kapısı’nda Cinobaşı mevkiinde idi (121).
104 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Çeteci Abdullah paşa.Çermiklidir. 1740’dan itibaren beş defa Diyarbakır
valiliği vardır. Çermikte medresesi,Rum kapısı haricinde bir su bendi vardır. Dağ
kapı haricinde Cinobaşı mevkiine defnedildi (115).
Seyyid hasan paşa Dağkapısında cinobaşı mevkindeydi (122).
Osmanlı sadrâzamlarından, Diyarbakır valisi, 1679 yılında Şarkî (Şebin)
Karahisar’a bağlı İskefsir’in Kabalı köyünde doğumlu. Yeniçeri ocağına girdi ve
1718’de çorbacı, 1734’te kul kethüdası oldu. 1736’da Cebeciler ağa vekilliğine,
1738’de ikinci defa kul kethüdalığma getirildi. Ayni yıl yeniçeri ağalığına atandı.
Adakale’nin fethinde gösterdiği başarıdan dolayı kendisine vezaret rütbesi verildi.
1743’te sadrâzam (başbakan) oldu. İstanbul halkının yiyecek darlığını gidermede
gösterdiği ilgisizlik ve ihmal gerekçe gösterilerek 1746’da bu görevden alındı ve
Rodos’a sürüldü. 1747’de İçel valiliğine, ayni yıl sonlarında Diyarbakır valiliğine
atandı. H. 1161,m. 1748’de Diyarbakır’da öldü. Diyarbekir Sâlnamelerindeki
kayıtlara göre şehrimizdeki valiliği on ay kadar sürmüştür. Kendisinden söz eden
kaynaklar, onun halim, selim ve dindar bir kişi olduğunda birleşmektedirler (121).
HAZİRELERDE KABİRLER
Hacı Müştak (Azîziye) Cami
Hacı Müştak/Azîziye Cami, aşefçiler sokaktadır.
Caminin arka haziresinde Osmanlıca kitabelerinden kime ait oldukları tespit
edilebilen üç mezar bulunmaktadır. Bu mezarlarda Hacı Abdurrahman Hayırağazade,
Müftü Hacı Halil Efendi (ö. 1243) ve Hacı Halil Efendi’nin kız torunu Rukiye Hatun
medfûndur (2).
Hacı Müştak’da Cercisağa Abdurrahman, Halil Efendi ve Torunu
Rukiye’ninm Mezarları (250 yıllık Mezarlar)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 105
Ragıbiye (Defterdar) Mescidi
Kentin güneybatı diliminde Melek Ahmet Paşa Caddesi üzerinde, Süleyman
Nazif Mahallesi, Ocak Sokaktadır. 1594 yılında Defterdar Ahmet Paşa tarafından
yaptırılmıştır. Mimarı belli olmayan yapı, 1786–1848 yıllarında Müderris Hacı
Ragıp Bey tarafından onarıldığından, Ragıbiye Camisi olarak da anılır (Sözen,
M., 1971). Siyah bazaltın hakim olduğu iki katlı Defterdar Mescidi’nin güneyinde,
1832 yıllarında yapılmış olan Ragıbiye Medresesi, kuzeyinde dikdörtgen boyutlu
bir bahçesi bulunmaktadır (129).
Ragıbiye (Defterdar) Camii Mezarları
Müderris H.Ragıb (1786–1840). Nakiplerdendir. Babası Diyarbakır müftüsü
Mehmed Mesud efendidir. İslami ilimleri dedesi ve babasından öğrendi. 402 ye
yakın eseri vardır. Rağıbiye medresesi, Rağıbiye kütüphanesi, Defterdar camii
tamiri, Dilaver paşa köprü tamirini yaptı. Rağıbiye medresesi avlusundaki aile
mezarlığında defnedildi (19).
Ragibiye (Defterdar) Camii Mezar Süslemeciliği
106 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Ragibiye (Defterdar) Camii Mezar Süslemeciliği
I. Mezar:
Hüvelhallakulbaki
Feridüdehrülü vevahüdüasrühü elalimülfadıl elmuhaddis sahibi hazihulheyrat
Mir esseyyid elhac Muhammed Ragıb Efendi Ruhuna ve kaffei ehli iman
ervahına lillahil fatiha figurreis sene 1265.
Arka sağda:
Tacülmuhadderat Haciye Ümmülhayr Hanım binti sahibi hazıhülhayrat elhaci
Ragıb Beyefendi ila ervahihim. Fatiha sene 1290.
Hazirede bulunan gayet güzel bir hat sanatı ile yazılmış ve ayakucundaki
taşa lale motifi işlenmiş olan mezar, Muhammed Ragıb Efendiye aittir. Vefat tarihi
1265 (m.1848) olarak yazılmaktadır. Ayrıca zamanının ve asrının tek kişisi olduğu
alim ve fazıl bir kişiliği olduğu ve yine muhaddis olduğu yazılmaktadır. Hac, seyyid
ve mir gibi unvanları onun önemli bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Ayrıca
Rağıbıye medresesinin 1248 (m. 1832) yılında Rağıb Efendi tarafından yaptırıldığı
ve Defterdar camii bitişiğinde olduğu kayıtlarda yer almaktadır
Zamanında ender ve
gözde kişi
Alim, fazıl ve muhaddis
Bu iyiliklerin sahibi
Mir Seyyid Hacc
Muhammed Ragıb
Efendi ruhuna ve bütün
İman ehlinin ruhlarına
fatiha 1265 (26).
Mir Seyyid Hacc Muhammed Ragıb Efendi Türbesi
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 107
3. Sıra sağdan 1:
Hüvelhayyülbaki
Edinced Sibgetullah Efendi şerile ifta Ederdi Ruhi ejdadi bu necli pür kemal ihya.
Son beyit:
Gel ey mahdumi mesudum oku hürmetle tarihim
Direhti ilminden kıldı bugün bir zil Nihal yeva
Fatiha 1273 Ficemadiyulevvel
Sağdan 2:
Hüvelhayyülbaki
Şeyhzade İbrahim Paşa’nın Kerimeyi Pakizesi ve esbak müfti Sibgetullah
Efendi Merhumun halileyi muhteremeleri Rukiye Hanım Efendi merhumenin Maa
ciranuha ervahi şerifelerine Fatiha Şaban sene 1275.
3. Kitabe
Hüvelbaki
Hacı Mesut Bey’in Kerimesi Rukiye Hanımın Ruhuna Fatiha sene 1341.
Hoca Ahmed Camii (Aynî Minare)
Hâce/Hoca Ahmed ve Aynî Minare adıyla da bilinen cami, Diyarbakır`ın
güneybatısında Abdaldede Mahallesi’nde, Behram Paşa Camii’nin 120 m. kadar
güneyinde bulunmaktadır. Tek katlı, tek minareli kârgir bir yapı olan caminin,
904/1498 tarihinde Şirazlı Hâce Ahmed tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Hoca
Ahmet Cami, 1982 yılında Nuri Onur tarafından onartılmıştır.
Cami avlusunun kuzey duvarı dibinde bulunan 1311/1893 tarihli mezar
taşından, burada Hacı Ömer isimli bir kişinin medfûn olduğu anlaşılmaktadır.
1186/1772 tarihli kitabesi okunamayan mezarda ise Hacı Ömer Efendinin kardeşi
medfûndur (2).
Mezar kitabeleri: İki mezar var. Bunlardan biri kitabesizdir. Tarih 1186
(1772).
1311 (1893) tarihli olanın kitabesi:
Huvel baki
Haza merkad-i merhum
Ve magfur el-Mevla
Abdurrahman Efendi zade
El-Hac Ömer Efendi
Li ruhihima el Fatiha
Sene 1311 (1893) (130)
108 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Ayn-I Minare Camii Haziresi
Kaşık Budak Mescidi
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Budak tarafından yapıldı.
Kentin kuzeydoğu diliminde, İzzet Paşa Caddesi güney yönünde, kendi
adıyla anılan mahallededir. Palo beylerinden Cimşit Bey’in yaptırdığı Cimşit
Hamamı’nın karşısındadır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın “Budak” adlı
oğlu tarafından yaptırıldığı söylenmektedir (129).
1305 (1887),1312(1894) ve 1313 (1895) tarihli üç mezar vardır. Ortadaki
1313 tarihlinin kitabesi:
Haza Merkad-i merhum (Ve magfur) Hafi Kasım el-Hindi Ruhi-içun Fatiha
Sene 1313
1305 tarihli olan kırıktır. Şu ibare var: Fatiha Haza merkad-ı merhum Ve
magfur.. (130).
Safa camii
Eizze-i kiramdan Muslihiddin Lari hazretleri
Muslihidin Larinin Mezarı - Ilk Mezar - Safa Camii
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 109
İranda Laristan’da doğdu. Hindistan, Halepte bulundu. İstanbulda Ebussud
efendiyle beraber oldu. Sonra Diyarbakıra geldi. İskender Paşa çocuklarına onu
hoca tayin etti. Hüsrev Paşa medrese müderrisliğini verdi.1591’de vefat etti. (3)
(20).Mezarı Palu (Parlı) Camii haziresindedir. 29 eseri vardır. Hadis, tefsir, fıkıh,
kelam, dil, tarih, mantık eserlerinin yanı sıra 2 astronomi eseri vardır. Bu eserler
Kandilli ve Süleymaniye kütüphanesindedir.
Şeyh Abdülcelil
Safa camii bahçesindedir.
Şeyh Abdülcelil
Diyarbakır’da Safa Camisi’nin avlusu içerisinde bulunan bu türbenin ne
zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Mimari yapısından XV.
yüzyılın ortalarında veya XVI. yüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Safa
Camisi ile bağlantısı da bilinmemektedir.
Şeyh Abdülcelil’in gömülü olduğu türbe kesme taştan yapılmış olup, sekizgen
planlıdır. İçten kubbeli, dıştan da kiremit kaplı piramidal bir çatı ile örtülüdür. Gövde
kısmından piramidal örtüye geçerken arasına bir silme yerleştirilmiştir. Türbeye
kuzey yönündeki basık kemerli bir kapıdan girilmektedir. Doğu ve batı cephesine
açılan pencerelerle içerisi aydınlatılmıştır. Güney duvarında bir mihrap, onun sağ ve
solunda da birer niş bulunmaktadır (14).
İskenderpaşa camii
Şeyh Yusuf Raif efendi
İskender Paşanın torunlarındandır. Şeceresi: Yusuf Raif>Reşit>Ebulhayr>Me
hmetPaşa>Emin Paşa>Süleyman paşa>Ahmed paşa>İskenderpaşa .
Yusuf Raif Efendi H.1285’te temyiz vilayet azası oldu. Divan edebiyatının
son dönem şairlerindendir. Tasavvufi hizmete Seyyid Turabeddin Şeyh Resulün
yanında başladı.Mürşidi Rufai tarikatındandı. H.1276 hilafet icazetnamesi aldı.
Dedesinin yaptırdığı İskenderpaşa Camii müştemilatında gömülüdür (20).
110 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Yusuf Raif Efendi (İskenderpaşa camii ve yanında türbe)
İskender Paşa Camisi’nin avlusunda bulunan İskender Paşa Türbesinin kitabesi
bulunmamaktadır Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Ancak
İskender paşa’nın yaptırdığı caminin vakfiyesi göz önüne alınacak olursa, türbenin
1565 yılından önce yapıldığı düşünülmektedir. Bu arada türbenin İskender Paşa’nın
mı, yoksa çocuklarının mı yaptırdığı da kesinlik kazanamamıştır. Türbe üzerinde
kitabe yerinin olması ve kitabenin yazılmayışı türbenin İskender Paşa hayatta iken
kendisi tarafından yapıldığını da düşündürmektedir. Türbenin mimarı belli değildir.
Diyarbakır’da günümüze gelmiş türbeler arasında İskender Paşa Türbesi’nin ayrı bir
özelliği vardır. Planı alışılagelenin dışındadır. Yapı iki kısımdan meydana gelmiştir.
Kuzeyinde oldukça gösterişli mihrabı ve kemerli pencereleri bulunan tek kubbeli bir
mescit, onun güneyinde de İskender Paşa’nın türbesi bulunmaktadır.
Türbe ve mescidin tümü siyah beyaz taştan yapılmıştır. Türbenin üst örtüsü
de ilginç bir görünümdedir. Tek kubbeli mescidin güneyinde bulunan türbe kubbesi
önce kare sonra da onaltıgene dönüşen bir kasnak üzerine oturtulmuştur. Bu kubbenin
doğu ve batısı yarım kubbelerle desteklenmiştir. Osmanlı mimarisinde ortada bir
kubbe, iki yanda da yarım kubbelerle desteklenen bir türbeye rastlanmamaktadır. Bu
da gösteriyor ki İskender Paşa Türbesi kendine özgü bir yapıdır.
Türbeye güneydoğudaki bir kapıdan girilmektedir. Sivri kemerli olan
bu kapının iki yanında ve türbenin pencerelerinde de görülen köşe sütunları
bulunmaktadır. Bunun üzerinde de bir silme devam etmektedir. Türbenin güneyinde
bulunan mescitte olduğu gibi burada da bir mihrap bulunmaktadır.
Prof Dr Metin Sözen’in bu konuda şunları söylemektedir. “Bu mescit ve
türbe kısmında dikkati çeken bir nokta vardır; o da İskender Paşa Camisi bitişiğinde
böyle büyük mescitli kısmın hangi amaçla yapılmış olabileceğidir. Gerçekten anıtsal
caminin hemen her yanında tekrar böyle bir mescit yapmak, düşünülecek bir noktadır
Türbede alışılmışın, uygulanan plan şemalarının dışına çıkılmaktadır. Devir farkı
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 111
gözetmeyen, birlikte yapıldığı anlaşılan bu iki mekan birbirlerine iki pencere ile
bağlantılıdır. Belki de ilk yapıldığı yılda ikisi de türbe olarak düşünüldü, sonra biri
kullanıldı ve ikincisindeki mezar taşları zamanla bozuldu” (21).
Nasuhpaşa camii
Zincirkıran türbesi
İçinde kimin yattığı kesin değildir. Üzerinde Hz. Yunus’un oğlu Nebi Ogeda
ve onun oğlu yatar şeklinde yazı vardır. Bunu teyideden bir belgeye de rastlamadık.
Zincirkıran Türbesi
Zincirkıran Türbesinde Iki Kabir
112 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Diyarbakır Nasuh Paşa Camisi’nin yanında, İçkale’nin de dışındadır. Bu
türbenin de kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı
bilinmemektedir. Zincirkıran isminin de nereden geldiği konusunda bilgi bulunmamaktadır. Zincirkıran Ali Paşa 1599’da Diyarbakır’da beş ay valilik yapmıştır. Bu
türbe ile bağlantısı araştırılmalıdır.
Türbe kesme taştan yapılmış, özellikle dış cephesinde siyah beyaz taşlar
kullanılmıştır. Sekizgen gövdeli bir türbe olup, gövdenin her cephesine bir pencere
açılmıştır. Dıştan piramidal çatı, içten de kubbe ile örtülüdür. Türbe içerisinde
sandukalar bulunuyorsa da bunların kime ait oldukları bilinmemektedir (14).
Nebi camii
Zübeyde ve Leyla hanım türbesi (Nebi Camii mezarları)
Zübeyde ve Leyla hanım türbesi
Nebi caminin güney duvarına bitişik bir türbe vardır. 1718’de yapılmıştır.
1717-1719’da Diyarbakır’da 2 yıl 6 ay valilik yapan Abdullah paşanın karısı
Zübeyde ile kızı Leyla hanımlar burada yatar (16). Diyarbakır’daki açık türbelerin
bir örneği olup, kare planlıdır. Kesme taştan yapılmış olan türbenin dört ayağı
birbirlerine kemerlerle bağlanmıştır. Üst kısmı açıktır (12). Süslemelerde tas ve
maden kullanılmıştır. Siyah bazalt ve sarı kalkerin kullanıldığı taş süslemeler oyma
tekniği ile oluşturulmuştur. Türbenin üzerini kapatan kubbe demirden parmaklık
tarzında şebekeli düzenlenmiştir. Yapının dış mimarisi kubbe dışında sade bir kesme
tas işçiliği sergilemektedir. Kubbe demirden otuz iki dilimli olarak düzenlenmiştir..
Parmaklık tarzında düzenlenen kubbede yukarıya doğru daralan yarım silindirik
dilimlerde geometrik ve bitkisel bir kompozisyon uygulanmıştır. Kompozisyonda
oval yuvarlak şekiller birer çiçek motifi ile yatay ve dikey eksenlerde birbirine
bağlanarak devam etmektedir. Dilimler içte demir kenetlerle birbirine tutturulmuştur.
İç mekânda süsleme mezar tasları dışında kuzey duvar ile kubbeye geçiş sistemi
ve kasnak bölümünde kullanılmıştır. Kuzey duvarın bütün yüzeyine sülüs hatlı
bir kitabe işlenmiştir. Kısa satırlar halinde düzenlenen kitabede satırlar arasına
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 113
altı dilimli güller işlenmiştir. Yazılar ve çiçekler son dönemlerde yeşile boyanmış
durumdadır. İç mekânda kubbeye geçişi sağlayan pandantifler ile kubbe kasnağı
zengin bitkisel kompozisyonlarla bezenmiştir. Köselerdeki 1.75 m yükseklikteki
pandantiflerin yüzeyi beyaz kalker üzerine islenen küçük farklılıklarla birbirinden
ayrılan bitkisel düzenlemelerle kaplanmıştır. Kompozisyon dikey doğrultuda
ikili simetrik anlayışına sahiptir. Yüzeye dağınık şekilde yerleştirilen palmetler,
pençberkler, hatai ve narçiçekleri, akant yaprakları, stilize rumiler, kıvrık dallarla
birbirine bağlanmaktadır.
Böylece yüzeyde girift bir bitkisel kompozisyon ortaya çıkmaktadır.
Kasnak bölümü ikili bir düzenleme göstermektedir. Alt kesimdeki bitkisel süsleme
kuşağında stilize yapraklarla zenginleştirilmiş kıvrık dal belirli aralıklarda aynı
hareketleri yaparak zemini dolgulamaktadır. Üst kesim ise bir silme grubu ile
hareketlendirilmiştir. Altta burmalı yivli bir kaval silme bitkisel süsleme kuşağını
üstten sınırlandırmaktadır. Bunun üstünde oluk ve kademeli düz silmeler yer
almaktadır (17).
Nebi Camii kıble bahçesinde; Köprülüzade Abdullah Paşanın hanımı
Zübeyde hanıma ithafen yazdığı mersiye vardır. Zübeyde hanım ve kızının mezarları
bulunmaktadır. Mezar taşlarında.
Diyarbakır’lı ünlü şair Hami’nin Zübeyde hanım ve kızı için yazdığı mersiye
yazılıdır.
Zübeyde hanıma ait kitabe
Zübeyde Hanım ol fahr-i muhaddarat-ı cihan
Nişimen olmuş iken ana hakdan-ı fena
Dedi berid-i ecel guş-i canına tenha
Ki ey sadefçe-i ismetde gevher-i yekta
Kudd-i raşikine efkende sidere ü tuba
Heman bu müjdeye nekd-i revanın etdi revan
Olunca ma’har-i enva-i rahmet-i Mevla
Dedim bu hali görüp bende Hamiye tarih
Zübeyde Hanım’a ya Rabb cihan ola me’va
Sene 1131 (1719)
Abdullah paşanın kızı Leyla hanımın Mezar Taşı Kitabesi
Haci Abdullah Paşa asaf-ı ‘ali neseb
Adlile Faruk-i aşr etmiş nı Rabbül-falak
Fevt olup Amid’de Leyla nam bir ma’şume
Subh-i dem-i hasretle kan ağlar felek sanma şafak
Yaktığı çun nar-i hicran ile kalb-i validin
Hem şifa hem fürut olmaga oldı ma sadak
114 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Etdi çun terk-i kafes Hami dedim tarihi
Bülbül-ü gülzar-ı cennet eylesin Leyle’yı Hakk
Sene 1131 (1719)
Nebi cami batı bahçesinde lahidli beş mezar vardır. M.1877 ve M.1918 tarihli
mezar kitabeleri siliktir.
Diğer iki mezar kitabesi şöyledir.
Huvel-Hallakul-baki
Bi rızain lillah ve bi hurmeti habibullah işbu kabri
Açup sukke-i cenazeyi defn etsünler
Her can kim ki Hakdan korkmayub,
Ve Hazret-i Peygamberden cubba etmeyup açmagı
Ve açdırmaga cüret eder ise mahşer gününde merhuma
Ve gerek Valideyni mütehayiri bulunan her davacisi
Oldugumuzun ve hakkımızdan geçmiyeceğimiz beyanın tamamını
Tekrar rica eyleriz.Diyarbakır meclis temyiz reisi…Elhac
Muhammed Nuri Efendinin kerimesi Şerife…Hanım’ın
Ruh-i firdevsi aşiyanesi içün Fatiha
Sene 1294 fi 13 Cemaziyek-evvel (26 Mayıs 1877)
İkinci mezar taşı kitabesi
Hüvel baki
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun
Haza markad-ı şabbe garibe
Mebrure magfure Hafi’e
Nuriye Hanım bint-i Abdurrahim Taci Efendi
Raisül-eminati’l-hazain
Bi-Diyarbekiril-ruhihima el Fatiha
Sene 1302 (1884)
(60)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 115
Arapşeyh camii
Şeyh Arap
Şeyh Arap Türbesi
Diyarbakır Arap Şeyh Camisi’nin kuzeyinde bulunan bu türbenin kitabesi
bulunmadığından ne zaman ve kime ait olduğu konusunda kesin bir bilgi
bulunmamaktadır. Bununla beraber, Arap Şeyh Camisi’nin Diyarbakır’da 1644–
1650 yıllarında Valilik yapan Kara Mustafa Paşa tarafından yapıldığı dikkate
alınacak olursa ve her ikisi arasındaki mimari üslup da düşünülürse türbenin XVII.
yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır.
Türbenin Arap Şeyh isimli bir kişiye ait olduğu da söylenmektedir. Mimarı
belli değildir. Türbe Arap Şeyh Camisi’nin şadırvanı olarak kullanılmaktadır.
Sekizgen planlı olan türbe açık türbe plan düzenindedir. Türbenin kenarları sivri
kemerlerle dışarıya açıktır. Üzeri içeriden tuğla kubbe, dışarıdan da taştan piramidal
bir külahla örtülmüştür ( 14).
116 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Yusuf hamedani camii
Şeyh Yusuf Hamedani türbesi
Şeyh Yusuf Hamedani Türbesi
Diyarbakır’da Şeyh Yusuf Hemedani Cami avlusunun kuzeybatı köşesindedir.
Türbede ve içerisindeki sandukada herhangi bir kitabeye rastlanmamaktadır. Bu
bakımdan türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Buradaki türbenin Şeyh
Ahmed Yesevinin mürşidi olan Şeyh Yusuf Hamedani ile bir alakası yoktur. Yusuf
Hamedaninin mezarı Türkmenistan’da Merv’dedir. Bu aileden gelen Mehmet Esen
Camii imamı seyyid Mahmut Baran şunları nakleder. Anzele yakınındaki Şeyh Yusuf
hemedani türbesi torun Şeyh Yusuf hemedani’ye aittir. Kendisi seyyiddir. Ölüm
h.610’dur. Dede Şeyh Yusuf hemedani ise H.535’de vefat etmiş mezarı Mervdedir.
Türbenin mimari yapısı XV.-XVI. yüzyıllara işaret etmektedir. Bütünüyle
siyah kesme taştan yapılmış olan türbe, kare gövde üzerine içten pandantifli, dıştan da
piramidal bir çatı ile örtülüdür. Bu türbede dikkati çeken bir özellik piramidal çatının
türbe gövdesinden daha yüksek yapılmış olmasıdır. Türbenin kapısı önüne, caminin
abdest alma muslukları eklendiğinden türbe girişinin yeri değiştirilmiştir. Türbe
içerisinde batı duvarında iki niş, güney duvarında bir mihrap ve onun iki yanında da
birer niş ile kuzey duvarında sokağa açılan bir penceresi bulunmaktadır (14).
Fatihpaşa camii
Özdemiroğlu Osman Türbesi
Önce Diyarbakır valisi olmuş, sonra sadrazamlığa yükselmiştir. Tebriz seferi
esnasında eceli gelince muhtemelen sahabe ve peygamberler komşu olmak için
Diyarbakır’a gömülmeyi vasiyet etmiştir.
Kendisi Mısır’lı olduğu,tüm serveti İstanbul’da olduğu halde niye
Diyarbakır’a gömülmek istedi. Tüm paşalar, Hz. Süleyman camiine gömülürken
Sadrazam Özdemiroğlu Osman niçin Kuşunlu camii haziresine gömülmek istedi.
Burada sahabelerden daha yüce birisi mi var.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 117
Özdemiroğlu Osman Türbesi
Diyarbakır’da Fatih Camisi’nin batısında bulunan bu türbeyi, kitabesinden
öğrenildiğine göre, Diyarbakır’da 1571–1575 yılları arasında Valilik yapan
Özdemiroğlu Osman Paşa adına 1585’te yaptırılmıştır. Bu türbe Mimar Sinan’ın
eserlerinin listesini veren Tuhfet’ül Mi’marin’de Mimar Sinan’ın eserleri
arasında gösterilmiştir.
Türbe alışılagelmiş türbelerden farklı bir plan düzenine sahiptir. Sekiz
köşeli bir planı olup, önüne kare mekanlı bir bölüm eklenmiştir. Bu kare mekandan
sonra asıl türbe bölümüne geçilmektedir. İçerisinde sandukaların da bulunduğu
sekizgen bölümde duvarlar içten kemerlerle hareketlendirilmiştir. Duvarların
ortalarına birer pencere açılmıştır. Böylece içerisinin bol ışık alması sağlanmıştır.
Yapımında renkli taşlar kullanılmış, içerisinde fazla bezemeye yer verilmemiştir.
Ana mekanın ve önündeki kare mekanın üzeri kubbe ile örtülüdür (14).
Özdemiroğlu Osman Türbesi
118 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Özdemiroğlu Osman Kabri
M. 1587’de vefat eden Özdemiroğlu Osman Paşa Türbesinin Kitabesi
Budur Sultan Hanın vezir
Ki fetholdu elinde mülk-i Şirvan
Yedi yıl terk-i taht etti elinden
Hudabende Muhammed Şah-ı İran
Teter Han oldu aşi Padişaha
Anın ref’i olundu buna ferman
Koyup Şirvan’ı gitti aşi hane
Dönüp Tebrizi aldı oldu tarih
Cihanda nam koydu göçtü Osman (114).
Bıyıklı Mehmet Paşa
Safevi Osmanlı arasında sürüp giden rekabet sonrasında Diyarbekir bölgesi
Yavuz Sultan Selim ile 1515 yılında Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Bölgenin
Osmanlı hakimiyetine girmesinde önemli rol oynayan kişi İdris-i Bitlisi’dir. Bu
yardım Şah İsmail’in 23 Ağustos 1514’de Çaldıranda yenilmesinden sonra Yavuz
Sultan Selim’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Osmanlı Devletine bağlanması
politikasıyla ilgilidir. Bu politikada önemli bir role sahip olan İdris-i Bitlisi,
Diyarbekir bölgesinde oldukça nüfuzlu bir aileye mensup ve müritleri çok olan bir
şeyhin oğluydu. Onun propagandaları sayesinde Kürt beyleri ve halkın yardımlarıyla
Diyarbekir Safevilerden alındı. Osmanlı ordularının başında Bıyıklı Mehmet Paşa
ile muhasara edilen şehir teslim oldu ve Bıyıklı Mehmet Paşa’da ilk vali oldu. Bu
tarihten itibaren Osmanlı idaresi başlamış oldu.
Bıyıklı Mehmet Paşa Camii batısında bir hazirede lahidli iki mezar vardır. Biri
M.1876 tarihli şeyhzade Muhammed beg’e aittir (114) (105).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 119
Bıyıklı Mehmet Paşa Kabri
Bıyıklı Mehmetpaşa Mezartaşı ve Hazirede Başka Bir Mezar Taşı
Osman Nuri Paşa
M.1803’de Diyarbakır’da doğdu. Babası Şeyhzade İbrahim Hatip Paşa’dır.
Çeşitli yerlerde mutasarrıflık yaptı Kars kayamakamlığı, Muş ve Mardin
mutasarrıflığından sonra Diyarbakır’a gelip yerleşti. M.1856’da vefat etti. Mürettep
divanı vardır. Bir nüshası İstanbul Millet kütüphanesindedir Mezarı Fatih Paşa
camiinin bitişiğindeki kabristanda babasının yanındadır.
Fatih Paşa Cami Mezarlığı
120 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Diyarbekirli Şeyhzade İbrahim Paşa 1799’da bir sene, 1808’de altı sene
Diyarbakır valiliği yaptı. Mezarı Fatih Paşa caminin şarkındaki kabristandadır (115).
Kurşunlu Camiinde Seyyitlerin Yattığı Mezarlar
Lalabeg Camii
Çaldıranda Osmanlıların yanında savaşan Kürt ileri gelenleri bölgedeki
etkinliklerini yeniden tesis ettikten sonra Diyarbakır’ı Sefevilerin kuşatmasından
kurtarmak için harekete geçtiler. Bilhassa Atak kalesi ile Eğil ve yöresinin hakimi
Lala Kasım Beg Diyarbakır’ın kurtarılmasında çok büyük yararlıklar gösterdiler
(Tacüt Tevarih c. 4.s. 250) (20).
Lale Beg camii doğu cephesinde üstü kapalı oda içinde Abdullah Halife isimli
bir zat yatar.
Bu cephenin avlusunda 1316, 1337 (1918) tarihlerinde vefat eden iki kişi,
bitişikte kitabesi silik üçüncü kişi ve 1913’de vefat eden kişinin kitabesi.
Huvel baki
Haza markad-i merhum
Ve magfur Muşulluzade
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 121
Yasin Aganın mahdum
Muhammed Efendi ruhuna, Fatiha sene 1331 (1913) (114).
Lalakasım Bey Kabri
Lalakasımbey Camii Hazirede Kabirler
Lalakasımbey Camiinde Türbe
122 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
DİYARBAKIR İLÇE TÜRBELERİ
BİSMİL İLÇESİ
Şeyh Muhammed El-Arabkendî (Tanrıkulu)
Bismil ilçesi Tepe beldesi Arabkendi köyünde medfudur . Şeyh Muhammed,
1911 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Arabkent (Bayındır) köyünde
dünyaya geldi.
Babası Arabkent’te medfun bulunan Seyyid Yusuf’dur. O da Seyit
Muhammed’in oğludur. O da Seyyid Zinnun’un oğludur. O da Şeyh Muhammed’in
oğludur. Dede Şeyh Muhammed, Batman’ın Gercüş ilçesine bağlı Bağas köyünde
medfundur. Kabri günümüzde belli olup halen ziyaret edilmektedir. Soyu, o yöre
halkı arasında meşhur “Bubi” ye ulaşır. Bubi’nin seyyid olduğu halk arasında yaygın
olarak bilinmektedir. Babası, o daha çok küçük iken vefat etmiştir.
Annesi Rabia hatun Diyarbakır’ın Bismil iliçesine bağlı Mirza bey (Mirzabega)
köyünden Şeyh Abdulkadir’in kızıdır. Şeyh Abdulkadir Şeyh Abdurrahman’ın
kardeşidir. Anne tarafı meşhur ve bilinen bir aileye mensuptur (28) (108).
Arabkendi Türbesi
Bismil tepe Ziyarettepe-Şeyh Muhammet
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 123
ÇERMİK İLÇESİ
Çermik. Hacı Baba türbesi
Hacı Baba Türbesi - Siverek yolu üzerindedir. Şeyh Fevzinin
babasının, halifesidir.
Hacı Baba Türbesi
Şeyh Feyzi Efendi - Çermik
124 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Fevzi Türbesi (Çermik)
Diyarbakır, Çermik ilçesi Tepe Mahallesi, Heykel Önü Mezarlığı’nda
Şeyh Fevzi’nin türbesi bulunmaktadır. Şeceresinde onun Hz. Peygamber
soyunun 25. kuşağının 14. halkasındaki Sin ve Seydoş’un torunlarından olduğu
görülmektedir Şeyh Fevzi’nin (1931-1978) türbesinin mimari yönden bir
özelliği bulunmamaktadır. Halk tarafından ziyaret edilmektedir. Şeyh Fevzi’nin
ataları, 13.yüzyıl başlarında Bağdat’tan gelerek, Mardin’ in Derik İlçesine bağlı
Kümtere Köyüne yerleşmişlerdir. Şeyh Feyzi 1931 yılında bu köyde doğmuştur.
Abdulhalim bin Seyyid Emin’in oğludur. Yedi erkek kardeşin dördüncüsüdür.
Henüz yedi yaşında iken geçirdiği rahatsızlık sonucu gözlerini kaybetmiştir. Amâ
olmasına rağmen, Kur’an eğitimini almış ve “Hafız Kur’an” olmuştur. Bölgenin
en büyük Seyyid aşireti; “Mala Bub” iye mensup olan Şeyh Feyzi; Babası Seyyid
Abdulhalim’ in 1946 yıllında Çermik’e gelerek belli bir süre ikamet etmesi üzerine,
buradan evlenmiş ve memleketine geri dönmemiştir. Bilgisi, ahlakı, hoşgörüsü
ve muhabbeti ile yöre halkının sevgi ve saygısına mazhar olmuş bir zat idi. İlim,
irfan ve takva sahibi olan Şeyh Feyzi, maneviyattın aynasıydı. Mübarek gün ve
gecelerde cemaatini toplayarak, zikir ve ibadet ederdi. Düşkünlerin, biçarelerin,
mazlumların dert babasıydı.1978 yılında Çermik’te vefat eden Şeyh Feyzi; İlçede,
Tepe Mahallesi “Heykel önü“kabristanında metfundur. Türbesi, Cuma akşamları
ve kutsal günlerde halk tarafından ziyaret edilmektedir.
Çermik Şeyhandede Ziyareti
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 125
Çermik Şeyhandede Ziyareti
Şeyhandede Köyü Ziyareti/ Çermik
Diyarbakır Çermik ilçesi Seyhandede Köyü’nde türbesi bulunan kişinin kim
olduğu ve hangi dönemde yaşadığı bilinmemektedir. Sultan IV.Murad döneminde
yaşadığı sanılmaktadır. Türbe basit bir yapı olup, halk tarafından ziyaret edilmektedir.
Seyhandede Köyü yakınlarında bulunan ve bu kişiye ait olduğu söylenen değirmen
taşı da bölge halkı tarafından kutsal sayılmaktadır. Yöredeki bir inanışa göre Türbede
gömülü olan zat savaş zamanında bu değirmen taşına binerek savaşırmış (2).
Şeyhandede (Şeyhané Deda), Dedelerin’nin Şeyhleri (Şeyhler Köyü)
demektir. Dede, 12. yüzyılda köye ilk yerleşen BABADEDE diye bilinen Taha ve
Al-i Yasin Şeyhil-Meşayih Kutbul-Arifin Şeyh Seyyid Ağ Baş bin Ebu Sa’d ElHasrani bin Şeyh Ali bin Şeyh Muhammed o da İmam Muhammed Mehdi bin İmam
Hasan Askeri bin İmam Ali Naki bin İmam Muhammed Taki bin İmam Ali Rıda bin
İmam Musa Kazım bin İmam Cafer Sadık bin İmam Muhammed Bakır bin İmam Ali
Zeynelabidin bin İmam Huseyn bin İmam Ali Murteda’nın neslinden olup Evlad-ı
Resul’dür. Dede’nin soyundan gelen Koca Ailesi Dedeoğulları, Dedeler (Deda)
olarak bilinir. Soyadı Kanunu ile “Şeyh” (Arapça lügat anlamı İhtiyar, kocamış)
kelimesinin Türkçe karşılığı olan “Koca” soyadını almışlardır. Koca Ailesi’nin aslı
Arap’tır. Seyyid soyundan gelmektedirler. Berat olarak bilinen Hicri 878 (Miladi
1473) tarihli şecerede Koca ailesinin ataları babadan oğula sabittir ve Ehli beyte
dayanır. Şeyhandede Köyü’nün 1500’lerde ismi Şeyhler Karyesi, Dağbaş Mezrası da
Şeyhler Karyesi Mezrası olarak geçiyor. Köyün Çok eski ismi ise Sekenak Karyesi
imiş. Babadede’nin babası Şeyh Busa’d Hasrani Bağdat’tan bu bölgeye mürşidi
126 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Tacul-Arifin Ebul-Vefa tarafından Bağdat’tan irşad için gönderilmiştir. Kabrinin
Siverek-Çermik yolundaki Sultan Sahab Türbesinde olduğu söylenir. Babadede’nin
bir kardeşi Yukarışeyhler Köyü’ne, bir kardeşi de Aşağışeyhler Köyü’ne
yerleşmiştir. Şeyhandede (Sekenak) Köyü’ne de Şeyh Seyyid Ağbaş yerleşmiştir.
Köyün sakinleri Babadede’yi şikayet etmişler ama padişaha gösterdiği üstün kerametler sayesinde köyden kovulmamış aksine birçok aşiretin içinde dolaşma beratı
almıştır. O bölge de Selçuklu Sultanı Alaaddin zamanında hibe edilip vakfedilmiş.
O vakıf Akkoyunlu Devleti, Osmanlı Devleti zamanında da aynen devam etmiş,
dokunulmamış. Babadede’nin torunları vakfın yetkilileri imiş. Çermik livasının
Hasaran, Ebu Tahir ve Çüngüş nahiyelerinde tek zaviye Ağbaş Dede Zaviyesi
imiş.1530’da Şeyh Ağbaş Şerif Zaviyesi Vakfının geliri 1957 akçe imiş (2 köy, 1
mezra). gelir zaviyenin giderleri ile sadaka olarak kullanılıyormuş. Zaviye’nin son
şeyhi Şeyh Seyyid Ahmed bin Şeyh Yusuf’muş (142).
Çermikte 14 köy Hz. Hasan soyundan gelmedir. Bunlar:
Ağaçhan, Çukurelama,Armantaşı, Saltepe, Dikyol, İçova, Akpınar, Pınarlı,
Korudağı, Armutlu, Körkeni,
Karakaya, Şeyhandede, Zorbekran köyleridir.
Hacı Mehmet Baba
Hacı Mehmet, Çermik in Gürüz Köyünde doğmuştur. Büyük bir mutasavvıf
olan Hacı Mehmet; Şeyh Feyzinin babası Seyyid Abdulhalim’in halifesidir.
Takva ehli olan Hacı Mehmet; yörede “Hacı Baba” lakabı ile anılır. Hacı
Baba; Seyyid Abdulhalim in dergahında uzun süre hizmet ettikten sonra, şeyhinden
hilafet alarak daha büyük sorumluluklar üstlenmiştir.
Halkın büyük sevgi ve saygı duyduğu Hacı Babanın etrafında, sayısız mürit
toplanmıştır. Allah yolunda büyük hizmetler veren Hacı baba; erenlerdendir.
Çermik in Çivan Köyünde ki türbesi, kutsal günlerde sevenlerinin akınına
uğramaktadır.
ÇINAR İLÇESİ
Şeyh Abdurrahman Aktepi
Hasankaleli İbrahim Hakkı Hazretleri ve Marifetname eseri çok meşhurdur.
Gerek tasavvuf ve dini ilimler ve gerek astronomi ve tıpla ilgili konuları kendi
döneminde ele alışı enteresandır. Bugün Tillo ve genel olarak Siirt, İbrahim Hakkı
hazretleri sayesinde inanç turizmine önemli renk katmaktadır. Ancak Diyarbakır’da
Çınar ilçesinde aynı özellikleri taşıyan Şeyh Abdurrahman Aktepi hazretlerini
ne yazık ki Türkiye ve İslam alemi fazla tanımamaktadır.Bu mübarek zatı elden
geldiğince tanıtmak bir vefa gereğidir.
Diyarbakır Çınar’da Alatosun köyü türbesi,Aktepe Şeyh Hasan-i Nürani
türbesi, Altınaakar köyünde bir türbe (Şeyh Kasım) dini mekanlardır. Çınar Aktepe
köyünde Şeyh Hasan nurani’nin büyük evladı olan Şeyh Abdurrahman Aktepi 18541910 yılları arasında yaşamıştır. Çınar Aktepe geçen asırda İslami bir üniversite
hükmündeydi. Burada bir cami minaresi ve medrese kalıntısı ile medrese
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 127
öğrencilerinin (80 öğrenci) mezarı bulunmaktadır. Minare 850 yılında yapılmıştır.
Öğrenciler veba salgını sonucu vefat etmişlerdir. Şeyh Abdurrahman’ın
eserlerinden başlıcaları şunlardır: “Revdün Neim” Divana Ruhi, Kitabül Ebriz,
Keşfül Zelam, Diyarbakır’a Özgü Takvim, Astronomi, (bir diğer astronomi
eserinin çevirisini yapmıştır) Fıkıh, Arapça Gramer, Hastalıklar İçin Şifa Kitabı,
Eserleri arasında öne çıkan Revdül Neim eserinde peygamberimizin özellikleri
ile onun miraca çıkışı konu edinmektedir. Manzum olan kitap 360 sayfadır, Hicri
1302 yılında kaleme alınmıştır. Diğer Kürtçe eseri ise Diwana Ruhi’dir. Bu eser
Şeyh Abdurrahman’ın şiirlerinden oluşmaktadır. Tüm bunların yanında Keşfül
Zelam 35, Kitabül Ebris ise 81 sayfadan oluşmaktadır.
Ayrıca astronomi ile ilgili eseri hazırlarken ceviz ağacından dünya
şeklinde bir küre hazırlamış ve bu küre halen sağlam olarak durmaktadır.
Eserlerin listesi.
1. Divan: 471 beyittir,70 sayfadır
2. Kitab-u Ravd’un Naiym: Konusu Hz.Muhammed’in(SAV) miracı ve
hayatı hakkındadır. 4531 beyitten oluşmaktadır 306 sayfadır.
3. Kitab’ul İbriz. Arapça yazılmıştır 81 sayfadır. Kur’anın Kelamullah
olduğunu anlatır.
4. Kiştab-u Keşf Zulam fi akaid-i firaki-el İslam: Konusu mezhebler
arasındaki farklardır. 25 sayfadır. Arapça yazılmıştır.
5. Minhac-ul Usul: Konusu fıkıhtır. Arapça yazılmıştır ve 50 sayfadır.
6. Astronomiye dair eser
7. Aktepe köyü ve civarı için 1 yıllık namaz vakitlerini belirtir bir takvim.18
sayfalık mükemmel bir eserdir.
8. Sarf ve nahiv hakkında yazılmış bir eser.
9. Tıb hakkında bir eser.
10. 1894 tarihli ayrı bir manzumesi ve 17. yüzyıl Osmanlı şairlarinden
Nabi’nin yazdığı bir Gazel’e üç mısra ekleyerek yazdığı Türkçe bir Muhannes’i
vardır (20).
Aktepe’de Medreseden kalma yarıya yakını yıkılmış bir minare
bulunmaktadır. Bunun yanında Aktepe’nin isminin de Ah Tövbe’den geldiği
söylenmektedir. Aktepe’ye gelip tövbe eden mürid sayısının çokluğu, burayı
bir tövbe merkezi yapmış ve zaman içinde yaptıklarından pişman olanların
dilinde “Ah Tövbe”, köye bakan ziguratı andıran tepeye nispetle, “Aktepe”
biçiminde Türkçe’de yerini almıştır. Şeyh Abdurrahman ve oğullarının
mezarının yer aldığı türbe, her mayıs ayında yapılan anma etkinlikleriyle
adından söz ettirir (138).
128 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Abdurrahman Aktepe ve
kardeşi Muhammed Can
Aktepe’de 1200 yıllık minare
AKTEPE KÖYÜ EVLİYALARI
.
Abdurrahman Aktepe
Şeyh Kerbela
(Aktepe’nin ortanca oğlu)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 129
.
Şeyh Askeri
(Aktepe’nin küçük oğlu)
Şeyh Hasip
(Mehmet Can’ın oğlu)
Hasan Nurani ve evlatları türbesi
130 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
.
Şeyh Mehmet Can
(H.1274-1325)
Şeyh Abdurrahman Aktepe
(M..1854-1910)
.
Mehmet Sıraç
(Aktepe’nin Kardeşi)
Hasan Nurani
(Ölüm. M.1283)
Abdurrahman Aktepe’nin küresi – Aktepe’nin Astronomi eserleri
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 131
Altınakar Türbesi
Şeyh Ahmet Türbesi/ Çınar
Türbe, Çınar İlçesi Meydan köyündedir. Türbede Şeyh Ahmet, hanımı Ferda
ve oğulları Şeyh Vecih ve Şeyh Macid metfundur. Türbe, 1950’liyıllarda Şeyh
Ahmet’in oğlu Nesih tarafından yaptırılmıştır. Köşeli taşlarlardan yapılı türbe
yuvarlak ve kubbeli olup Osmanlı mimari sitilindedir.
Şeyh Ahmet, çevrede büyük bir din alimi ve tarikat şeyhi olarak tanınmaktadır.
Pîr İbrahim Ziyareti
Çınar. Çınar kasabasının 6 km. güneydoğusunda, Göksu Çayının doğu
kıyısında, oldukça yüksek bir mağaradadır. Buraya, ancak bir kişinin tırmanabileceği,
özel olarak yapılmış ince bir yoldan varılır. Yatırın bulunduğu mağara 30 metre
yüksekliktedir. Kalker olan büyük ve yüksek bir kaya parçası oyularak meydana
getirilmiştir. Pîr İbrahim’in taştan yapılmış mezarı mağaranın orta kısmındadır. Üstü
yeşil bir örtüyle örtülmüştür.
Şeyh Kasım Enveri Türbesi:
Türbe. Diyarbakır ili Çınar İlçesi Altınakar köyündedir. Türbede Şeyh Kasım
ve oğulları Şeyh Mııhammed Neytullah ve Şeyh Mııhammed Sait ve o ailelere
mensup 3 Hatun Türbesi vardır. 1880 yılında türbe Seyh Kasım Enveri’nin oğlu
tarafından yaptırılmış daha sonra kendisi de oraya defnedilmistir. Türbe Osmanlı
mimarı stilinde yapılmış olup, kesme taşlan kubbesi ve dört köşelidir, içeri sinde
6 mezar bulunmaktadır. Müştemilatında başka bir şey yoktur. Seyh Kasım Enveri
Nakşibendi tarikatına mensup olup birçok alim yetiştirmiştir (2).
Şeyh Hasan Nurani Türbesi/Çınar
Türbe, Çınar İlçesi Aktepe köyündedir. H. 1283 yılında Şeyh Mehmet Siraç’ın
hanımı Halime Hatun tarafıdan Osmanlı mimari sitilinde inşa ettirilmiştir. 20 Mayısta
açma günü olduğu için mevlüt okyulmkata ve daha ziyade ziyaret edilmektedir.
Bu türbede dört evliya medfundur. Şeyh Hasani Nurani Abdurrahman, Şeyh
Mehmet Can, Şeyh Muhammed Sirac “Şeyh Abdurrahman-i Aktepe: Nakşibendi
Şeyhi Hasani Nurani’nin oğludur. Çınar İlçesi Aktepe köyünde 1850 yılında.
132 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
doğmuştur. Yaşadığı dönemin önde gelen isimlerindendir. 1882 yılında Mesnevi
tarzında yazdığı 4530 beyitlik Ravdatu’n-Naim isimli eseri vardır. Şeyh
Abdurrahman’ın edebiyat yönü de vardır. 1876 yılında yazdığı Divan’ı vardır. Şeyh
Abdurrahman 1907 yılında 57 yaşında yine Aktepe köyünde vefat etmiştir”.
“Kabri de şu an bu köyde bir türbe içerisinde bulunmakta ve ziyaret
edilmektedir. Bu türbede Şey Abdurrahman ile birlikte Şeyh Hasani Nurani, Şeyh
Mehmet Can, Şeyh Muhammed Sirac de medfundur ”(2).
100yıl önce bu köyde üniversite vardı.80 öğrenci veba sonucunda
şehit oldu
Alatosun (Karacadağ) Ziyareti
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 133
Seyit Şeyh İbrahim (1699-1779)
Seyid Şeyh Nurullah’ın Oğlu
Alatosun Köyü Seyyidleri
Çınar ilçesi bağlıdır. Diyarbakır’a 38 km. ötededir. Osmanlı yönetiminde
şeyhülislamlık kurumunda çalışırken Karacadağ yöresine tayin edilen Seyyid
İbrahim ve ailesi köyü kurmuştur (4).
134 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
ÇÜNGÜŞ İLÇESİ
Kubbe Ziyareti:
Ziyaret, Diyarbakır ili Çüngüş ilçesinde Kubbe mezarlığındadır. Türbede
yatan zatın Hasan Dede olduğu ifade edilir. Hasan Dede’nin Fatih Sultan Mehmet
zamanının kadılarından olduğu ifade edilmektedir. Betonarme bir bina olan türbe
1965 yılında halk tarafından yapılmıştır. Türbe ziyaretleri daha ziyade Cuma günleri
kutlu gün ve gecelerde olmaktadır. Ziyarete gelenler namaz kılıp dua etmektedirler.
Yıllık ziyaretçi sayısı 3-4000 civarındadır (29).
Hasan Dede Türbesi
DİCLE İLÇESİ TÜRBELERİ
Pir Mansur Türbesi:
Dicle (Piran) kasabasının 5 km. kadar doğusunda, Deran (Kocaalan) köyü
yakınındaki mezarlığın içindedir. Güney-kuzey istikametinde uzanan dikdörtgen
planlı bir yapıdır, Yapıya, batı yönünde açılmış bir kapıdan girilmektedir. Kapının
üzerindeki kitabede «Haza mescid-i Mansur bin... tarih sene 1020 yazılıdır. Köylüler
buraya Pir Mansur Ziyareti diyorlar. Yapı tek bir mekandan ibaret olup içinde başka
mezarlar da vardır. Bu mezarların Pir Mansur soyundan gelen kimselere ait olması
muhtemeldir. Bu yapının 10 metre kadar güneyinde Deran Künbeti yükselmektedir.
Mansur hakkında Şerefname’de şu bilgiler verilmektedir.
Mırdası hükümdarlarının ilki Pir Mansur bin Seyyid Hüseyin el-A’rac
adıyla bilinirdi. “Bu Pir Mansur başlangıçta günlerini Hakkari Vilayetinde
geçirirdi. Sonra orayı terk ederek Eğil tarafına gitti ve Eğil kalesi yakınlanndaki
Piran köyüne yerleşti; orada kendisine bir mabed kurarak ibadet, Allah’a bağlılık,
riyazet, o yörelerin halkını dinin kurallarına ve Yaradıcı’ya bağlılığa yapışmaya
yöneltmek için bu mabede kapandı. Etrafında halktan ve ileri gelenlerden meydana
gelen mürit ve taraftarlardan büyük bir halk toplandı.
Allah’ın rahmetine kavuşunca, şeyhlik makamına oğlu Pir. Musa geçti. Pir
Musa, o köyde büyük bir tekke yaptırdı. Bu tekkeye müritlerinden ve taraftarlardan
büyük bir halk yöneldi. Pir Musa’nın ünü, o yörelerde Mırdası ve diğer Kürt aşiretleri
ve kabileleri arasında da yayıldı...
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 135
Pir Musa’nın ölümünden sonra yerine Pir Bedir geçti. Onun zamanında
ailenin şöhreti ile Mırdası aşiretinin ona bağlılığı şanın zirvesine ve şerefin doruğuna
ulaştı. Bu nedenle Pir Bedir, bu manevi ruhani saltanatına maddi saltanatı da katmayı
aklından geçirdi; gönlü bağımsızlığa ve tek başına egemen olmaya heves etti. Bunun
üzerine taraftarlarıyla birlikte Eğil üzerine ciddi bir saldın yaptı ve sonunda burayı
istila etti....”
Eğil, Çermik ve Palo beyleri, Pir Bedir’in oğlu Bulduk Beyden gelmedirler.
Eğil Beyliğinin kurucusu Mırdasîlerden Seyyid Hüseyin el A’rac (topal)
oğlu Pîr Mansur’dur. Mırdasîler, Pîr Mansur zamanında Hakkari dolaylarında
bulunuyorlardı. Pîr Mansur, sonradan Eğil Kalesi yakınlarındaki Pîran (Şimdiki
Dicle ilçe merkezi) köyüne gelip yerleşmişti.
Peygamberimiz (AS) amcası Hz. Abbas soyunun özellikle Eğil ve Dicle ilçesi
bölgesinde olduğunu gözlüyoruz. Hem mürşid hem de bey olan bu neslin evladları
şu an yaşıyor (30).
Önce Pir Mansur’un mezarını ziyaret edelim Dicle ilçesi Kocalan köyü.
.
Pir Mansur
136 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Pir Musa Ziyareti:
Dicle’ye bağlı Pirejman Köyü’ndedir. Hazreti Ömer’in torunlarındandır (31).
Hz. Ömer Neslinin Yaşadığı Dicle Ilçesi Pirejman Köyü
Ömer Oğlu Abdullah Oğlu Şeyh Musa Kitabesi
Pir Musa Kabri
Diyarbakır Salnamesine göre (IV/209) Hz.Ömer soyundan Şeyh Pir Musa
hazretlerinin Eğil ilçesi Pürcemen (Pirejman) köyüne geldiğini görüyoruz.
Dicle ilçesi Pirejman (Kurşunlu köyü) Pir Musa ile ilgili bir belge.
Diyarbakır’daki Sahabe nesli ile ilgili Osmanlı Döneminden kalma bir
belgeye kısaca değinmek istiyorum. Orijinali yanımda olan belgenin kopyası
aşağıda sunulan belge şöyle başlar:
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 137
“Ergani Sancağı dahilinde Eğil nahiyesine
tabi Pirejman karyesi ahalisi Hz. Ömeru’l-Faruk
Efendimiz hazretleri sülale-i tahirelerinden
oldukları misüllü karye-i mezkure Pir Musa vakfı
dahilinde olup … a’şarını (öşürlerinin) sülale-i
tahire müşarün ileyhten karye-i mezkurede sakin
Mustafa ve Mehmet, Ali, Ahmed ve diğer Ali
Efendilere (..) terkiyle…”
Söz konusu belge özet olarak adı geçen
yerleşim yerlerinde Hz. Ömer’in neslinden olan
zatlar yaşadığından, oradaki öşürlerinin/vergilerinin
o kimselere bırakılmasını emretmektedir.
Bundan dolayı Osmanlı Döneminde zabitlerin, Pirejman’a gelip
döndüklerinde, köyün sınırında atlarının nallarına bulaşan çamuru, vakıf mallına
aittir diye temizleyip öyle yollarına devam ettikleri nakledilir. Bu, Osmanlının kamu
malına karşı gösterdiği hassasiyeti gösteren çarpıcı bir örnektir (31).
Şeyh Malan Türbesi
Diyarbakır’ın Dicle ilçesine bağlı Tepebaşı köyünde bulunan Şeyh Malan
türbesi her yıl Mayıs ayının son perşembe gününde sabahın erken saatlerinden
itibaren binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir (30).
Şeyh Malan Köyü Ve Ziyareti
138 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Diyarbakır salnamelerinde (4/209)
EbuEyyübel Ensari ahfadından Şeyh Musa hazretleri Malan karyesinde
medfundur, denmektedir.
Şeyh Malan Ensarilerinin Şeceresinden Bir Bölüm (141).
Şeyh Şerif Türbesi Ziyareti
Hasadın bereketli olması amacıyla Mayıs ayının son perşembe günü bir
araya gelen köylüler, bu yıl Haziran ayının ilk Perşembe’sinde buluştu. Sabahın
erken saatlerinden itibaren çevre köylerden ve Diyarbakır’dan gelen binlerce kişi,
türbenin bulunduğu Döver köyüne akın ediyor. Hasatlarının verimli olması için dua
eden köylüler, 800 yıllık geleneği bir kere daha yaşattı.. Bu arada, türbe ziyaretinde
bulunan kadınların küçük hastalıktan ve kötülüklerden korunmak için dua okuduğu
Şeyh Şerif Türbesi, binlerce kişinin ziyaretiyle adeta bir panayır havasına bürünüyor.
Eizze-i kiramdan Muhammed el-Askeri (salname 4/211)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 139
Şeyh Mehdi
140 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Abbasizadelerden Şeyh Muhammed
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 141
EĞİL İLÇESİNDE TÜRBELER
Lala Kasım bey ve Cafer bey kümbeti - Lala kasım mezar taşı (Konyar)
Kasım bey türbesi
Kasım bey kümbeti Şerbetin (Kalkan) köyündedir. Köyde iki kümbet yan
yana bulunmaktadır. Şerefnamede, Kasım bey bin Şah Muhammed beyin mezarının
Şerbetin köyünde olduğu yazılıdır. Bu bilgilerden hareket eden araştırmacılar eserin
Kasım bey bin Şah Muhammed bey kümbeti olduğunu ileri sürmüşlerdir ve eseri
XVI. yüzyıla tarihlemişlerdir. Basri Konyar tarafından kümbetin içinde tespit edilip
fotoğrafı çekilen ve günümüzde Karakoç ailesi tarafından muhafaza edilen 973/1566
tarihli mezar taşı Kasım bey bin Şah Muhammed değil de onun kardeşinin torunu
Kasım bey bin Murat beye aittir. Mezar taşındaki bilgilerden yola çıkarak kümbetin
Kasım bey bin Murat bey için inşa edildiğini söyleyebiliriz (56).
Şerbetin Köyü’nün güney-doğusundaki bir tümsekte inşâ edilmiş olan
yapı üzerinde herhangi bir inşâ kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının
kesin olarak ne zaman ve kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Ancak
Diyarbakır’daki almaşık duvarlı yapıların XVI. yüzyılda inşâ edilmiş olmaları ile
baldaken tipli kümbetlerin XIV. yüzyıl sonrasında ortaya çıkmış olmaları bu yapıyı
XIV. veya XVI. yüzyıla tarihlemeye imkan vermektedir. Kaldı ki Şerefnâme’ye göre
yapı, 1562 yılında vefat eden Şah Mehmet oğlu Kasım Bey adına, yeğeni İsa Bey
oğlu Murat Bey tarafından inşâ ettirilmiştir. Kaynaklarda adı geçen ve Konyar’ın
ifadesine göre Eğilli Zülküf Bey’in nezdinde olduğu ifade edilen yapının mezar taşı,
1935 yılından bu yana bulunamamıştır. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde söz
konusu taşın günümüzde Zülküf Bey’in torunu Ekrem Karakoç tarafından himaye
edildiği anlaşılmıştır. Bizzat tarafımızdan müşahede edilen ve yıkandıktan sonra
fotoğrafları çekilen mezar taşı üzerindeki yazılar ise şimdilik kısmen okunabilmiş ve
buranın H. 973 yılında vefat eden Murat Bey’e ait olduğu anlaşılabilmiştir. Kasım
Bey Kümbeti üzerinde herhangi bir inşâ veya onarım kitabesi bulunmamaktadır.
Kaynaklarda adı geçen ve Konyar tarafından Eğilli Zülküf Bey’in nezdinde olduğu
söylenmiş olan yapının mezar taşı üzerindeki yazılardan, yapının H.973 yılında vefat
eden Murat Bey’e ait olduğu anlaşılmaktadır.
142 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Lala Kasım bey kümbeti (139).
Cafer Bey türbesi
Eğil’in Şerbetin Köyü’nde bulunmaktadır. Şerbetin Köyü’ndeki Kasım Bey
Kümbeti’nin 3-4m. kadar kuzeyinde yer alan yapı üzerinde, herhangi bir inşâ ve
onarım kitabesi bulunmamaktadır. Bu nedenle yapının kesin olarak ne zaman ve
kim tarafından inşâ edildiği bilinmemektedir. Çokgen gövdeli ve piramidal külahlı
kümbetlerin erken devir Osmanlı Mimarisi’nden başlayarak geç dönemlere kadar
uygulandığı düşünülürse, yapının bir Osmanlı eseri olduğu hemen hemen kesindir.
Ancak yapının kim tarafından hangi tarihte yapıldığı ile ilgili bilgiler kesin olmamakla
birlikte, konuyla ilgili bilgiler ilk defa Konyar tarafından verilmiştir. Konyar, yapının
Cafer Paşa’ya ait olduğunun rivayet edildiğini söylemişse de söz konusu rivayetin
kaynağı hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir.
Konyar’ın vermiş olduğu bilgilerden hareket eden Ünal, bölgenin muhafazakâr
tutumunu da göz önünde bulundurarak, yapının XVI. yüzyılda inşâ edilmiş
olabileceğini söylemiştir. Eğil beylerinden Zülküf Bey’in oğlu Fevzi Karakoç’taki
soy kütüğünü inceleyen Beysanoğlu; kümbetin İsa oğlu Murat Bey’in torunu Cafer
Bey’e ait olduğunu, bunun da söz konusu soy kütüğünde kayıtlı olduğunu belirtmiştir.
Bütün bu bilgiler yapının 1585-1587 yılları arasında Diyarbakır’da valilik yapmış
olan Cafer Paşa adına XVI. yüzyıl sonlarında inşâ edilmiş bir Osmanlı yapısı
olduğunu akla getirse de, Şerefname’deki bilgiler yapının Eğil beylerinden Kasım
Bey’in oğlu Cafer Bey’e ait olduğunu ortaya koymaktadır(37).
NisanoğluTürbesi
Nisanoğlu Türbesi, Eğil’in güneyindeki sel çukuru kenarında, Diyarbakır
yolunun başlangıcında, yolun sol kenarındaki meşelik içindedir. Türbenin duvarları
halen daha ayaktadır. Basri Konyar, Diyarbekir Yıllığı adlı eserde, kümbetin,
Nisanoğullarından İzdüddevle Nasr veya Esüdüddin’e ait olma ihtimalinden
bahsetmektedir (1).
Kesmetaş kaplaması yer yer dökülmüş, kubbesi göçmüş olmakla beraber
duvarları halen ayaktadır (58).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 143
Günümüzde Nisanoğlu türbesi - Nisanoğlu Türbesi’nin Güneybatıdan
Bir Görüntüsü (37).
Eski türbeler (1971 yılı)
Zat-ı Ali kümbeti
(kuzeydoğudan görünüş)
Nisanoğlu türbesi
(güneydoğudan görünüş)(57)
Ali kümbeti (139).
144 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Nisanoğlu türbesi (139)
Zat-ı Ali türbesi
Eğil Kalesi’nin güneyindeki Ali Tepesi’nin kuzey yamacında bulunmaktadır.
Ali Tepesi’nin kuzey yamacındaki toprak yolun alt kısmında bulunan yapıdan
günümüze, taş ve toprak yığınından başka herhangi bir şey ulaşmamıştır. Yapıyı
kısmen de olsa ayakta görmüş olan Ünal’ın vermiş olduğu bilgilere göre, yapıda
herhangi bir kitabe ve süs unsuruna rastlanmamıştır. Plan özellikleri dikkate alınarak
tanımlanmaya çalışılan yapı, Ünal tarafından XVI. yüzyılda inşâ edilmiş bir Osmanlı
eseri olarak göstermiştir. Yapıda birtakım incelemelerde bulunmak üzere 1987 yılında
bölgeye giden Tuncer; yapıyı, ölçüsü alınamayacak ve fotoğrafları çekilemeyecek
kadar yıkık gördüğünü ifade etmiştir. Doğrudan yapı üzerinde inceleme imkânı
bulamamış olan Tuncer; plan ve mimari özelliklerinden hareketle yapıyı, Osmanlı
dönemine ait bir eser olarak tanımlamış ve söz konusu kümbetin Eğil beylerinde
Gazanfer Bey’e ait olduğunu belirtmiştir (37) (56).
1936 yılında H.Basri Konyar bununla ilgili şu ifadeleri kullanır.’ Kalenin
karşısında ve Ali Tepesinin yamacında Gazanfer Beyin merkadı vardır. Bunun bir az
ilerisinde altı dilimli dört kapılı bir türbe (Ali ) adında bir yatıra aittir. Medhallerin
ikisi kemerler ile sağlamdır. Birisinin de yalnız kemersiz kısmı kalmıştır. İçinde
Ali adında birinin yattığı söyleniyorsa da yeri dümdüz olmuştur. Bu yatır hakkında
hiç bir malumat elde edilemedi. Yalnız bu türbeye ait eski bir kufi yazıyı muhtevi
dört taş buldum. Bunları mektepte saklattım. Maarif idaresinin bu taşlar üzerinde
yapacağı tetkikat, Ali yatırının çoktan beri hafızalarda silinen hüviyetini belirtmeğe
yarayacaktır ’(1).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 145
ERGANİ İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER
Zülküfl Nebi
1518 seneli Osmanlı Tahrir Defteri,1801 seneli Diyarbakır vilayet salnamesinde
Ergani’de Zülküfl nebi ile ilgili bilgiler verilmektedir.. 1886 senesinde Diyarbakır
valiliğinde bulunan Arifi Paşa Seyahatnamesinde buraya hizmet eden dört beş
haneden bahsedilir. Mescid duvarında Artuklu hükümdarı Fahreddin Karaaslan’a ait
kitabe bulunuyormuş.
1936 yılında Birinci. Genel müfettişliğin emriyle mescit yıktırılır. Mescitte
bulunan bir zamanlar Sivas valisinin gönderdiği gümüş pencere çerçevesi,Uzun
Hasan’ın bağışladığı şamdanlar Evkaf dairesince alınmış, İstanbul’a gönderilmiştir.
1926’da mezar üzerindeki antika ipek örtüler. Diyarbakır Evkaf idaresince alınmıştır.
Enüş peygamber türbesi.Ergani’ye 13 km. Ötede Çermik yolu üzerinde Otluca
köyündedir.
Dediği baba: Ergani’nin kuzeyinde Eski ile Yeni Ergani yolu arasındadır.Şehir
mezarlığının karşısında etrafı üç sıra briketle çevrilmiştir. 1530 tarihli, 998 numaralı
tahrir defterine göre burada medfun olan kişinin şeyh olduğu anlaşılmaktadır.
Kılıç baba: Şölen beldesi Kılıç baba tepesindedir. Ergani Dicle yolunun
solunda 2-3 km uzaklıkta çevreye en hakim noktadadır. Burada üç mezar vardır. Biri
Uzun Hasan’ın babası, diğeri kız kardeşine aittir.
Vahit baba: Namık Kemal mahallesinde Diyarbakır yolunun kenarındadır.
Karababa: Karababa köyünün 3 km. güneyinde bölgeye en hakim noktadadır.
Karahıdır ziyareti: Sütyüzü mezrasının 2 km kuzeydoğusunda, Abdülaziz
köyünün 4 km. güneydoğusunda bir dere yatağı içindedir. 1518 seneli tahrir
defterinde ismi geçer, sipahi ve gazidir.
Abdülaziz ziyareti.16. yüzyılda Erganiye bağlı iken bu gün Çermik’e
bağlıdır. Köy Erganinin 35 km. güneyinde bir tepenin güney yamacındadır. Türbe
köy mezarlığındadır.
İncehıdır ziyareti: İncehıdır köyünün doğusundadır. Erganinin 30 km.
güneyindedir. Bir çok köyün yolu buradan geçer. Köyde jandarma karakolu vardır.
Mustafacık ziyareti: Erganinin 40 km. güneyinde Bitikçi köyünün doğusundadır.
Sahabe-i sor: Kesentaş köyü topraklarındadır.
Şeyh Süvar ziyareti: Ergani’nin 10 km. güneyinde Sökündüzü köyündedir..
Köy mezarlığı içindedir.
Ziyaret köyü: Aynı isimli köydedir. XVI. yüzyıl belgelerinde ismi geçer.
Ziyaret, Ergani-Çermik yolunun solunda, yoldan 3 km. uzaklıktadır. Erganiye 13
km. uzaklıktadır.
Çarkçı ziyareti: Kesentaş, Çukurdare, Asmalı köylerinin oluşturduğu
üçgende yar alır.
146 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
dadır.
Şethan ziyareti: Ergani-Dicle yolunun sağında, Ergani’nin 12 km. doğusun-
Kötekan şeyhleri kubbesi. Kotekan (yakacık) köyündedir. Rufai şeyhlerinin
köyüdür. Ergani’nin 10 km. kuzeydoğusundadır.
Şeyh Şükrü: Ergani şehir mezarlığındadır.Rufai tarikatı şeyhidir. 1969
senesinde Ergani müftülüğünden emekli olmuştur (54).
Diyarbakır Ergani ilçesinde Kotekan köyü seyyidleri türbesi
Kot Şeyhi: Ergani Yakacık köyünde Şeyh Zülfü (Şeyhi Kot) adıyla anılan
bir seyid ailesi vardır. Şecerelerinden anlaşılacağı üzere seyiddirler. Ailesinin ataları
Bağdattan Anadoluya, Mardin üzerinden girmişler. Mardin, Diyarbakır, Hazro
üzerinden Erzurum’a kadar gitmişler. Erzurumdan tekrar Diyarbakıra dönmüşlerdir.
Kütekan (Yakacık) köyüne yerleşen Şeyh Zülfü, babası Şeyh Ahmed Seyyid Mustafa
ve yukarıya doğru Hz. İmam Ali ve iki cihan serveri peygamberimiz efendimize
uzanırlar. Şu an bu köyde onun evlatları yaşamaktadır (23).
Türbede Seyydi Zülfü, Seyydi Muhammed, Seyyid Ahmet, Seyid Zekeriya,
Seyid Abbas, Seyide Bedran da yatmaktadır (30).
Ergani-Dedüğü Baba (Foto. M. Üzülmez)
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 147
Şeyh Zülfi Seyyid. (Erzurum’da d. 1195/ö.1270 Ergani’de). Ergani’ye
yerleşti.Babası şeyh Ahmet’den Kadiri hilafetini aldı..
Halifesi, Oğlu Muhammed Ferhan
Şeyh Muhammed Ferhan (d.? /ö.?Ergani). Seyyid-Zülfi’nin oğlu ve halifesi
Halifesi, Oğlu Şeyh Abdülhalim
Şeyh A.Halim ( d.1850/ö.1925 Ergani). Ulemadan olup Şeyh Ferhan’ın oğlu
ve halifesi.
Halifeleri, Şeyh Abbas, Şeyh Hüseyin, Şeyh Ahmed, Şeyh Cuma, Şeyh Hıdır.
Şeyh Abbas ( d.1897/ö.1965 Ergani). Ulemadandır. Şeyh A.Halim’in oğlu
ve halifesi (140).
Ergani’de hükümdar kabirleri
Uzun Hasan 1453’de Erganide doğdu (127).
XV. asrin en büyük hükümdarlarindan biri olan Uzun Hasan zamanında
Akkoyunlu Devleti Dogu Anadolu’nun yani sıra Irak, Iran ve Azerbaycan’a hakim
olarak büyük bir imparatorluk halini almıştır. Hasankeyfteki Zeynel bey türbesinin
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e ait olduğu üzerindeki
kitabeden anlaşılmaktadır.
Uzun Hasan idare yerini önce Ergani yapmış, sonra Diyarbakır’a naklederek
Akkoyunlu hükümetini kurmuştur. Kılleş köyünün kurucusu Uzun Hasan’ın kardeşi
Uzun Hüseyin’in mezarı halen köyün kuzeyindeki Kılıçbaba tepesindedir (128).
Şölen Beldesi, Kılıç baba tepesi, Erganiden 10 km uzaklıktadır. Ergani-Dicle
yolunun solunda 2-3 km uzaklıkta çevreye hakim noktada üç mezar vardır.Uzun
Hasan’ın babası, kız ve erkek kardeşlerine ait mezarlar vardır. Uzun Hasan bu köyde
doğmuştur (54).
Muzaffer Gazi
Diyarbakır şehri ile civarında bulunan 15 beylik Konya Selçuklularının elinde
idi. Bu arada olan savaşta Muzaffer Gazi ölünce Zülküfl Nebi türbesi civarına
gömüldü.. (93).
HANİ İLÇESİ TÜRBELERİ
Hani ilçesinde rivayetlerde ve kısmen de tarihi bilgilerde Sahabe mezarlarının
olduğunu anlıyoruz. Diyarbakır salnamelerinde isimleri aşağıda belirtilen uluların
yattığı ifade kaydedilmektedir. Bunun dışında çok sayıda evliya medfundur.
1869 Diyarbakır salnamelerinde
Eizze-i Kiramdan Seyyid Bedreddin kudise sirihu hazretleri,
Eizze-i Kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi hazretleri Hani kasabasında medfun
(3). olduğu kaydedilmektedir.
148 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
1936 Yılında Hasan Basri Konyar Hani’deki yatırları şu şekilde anlatmaktadır
Bu minarenin bir az ilerisinde Seyit Bedreddin yatırı vardır.
Kasabanın şimal tarafında bulunan küçük bir mescide (Caferi Tayyar)
medfundur.
Torunları merkadin etrafındaki evlerde oturmaktadırlar. Yakın zamanlara
kadar bir iki köyle kasabadaki bazı evlerin zemini iş bu yatırın evkafından idi.
Kasabanın iki saat garbi cenubisinde Piri Leşkeriyan köyünde peygamber
oğullarından Mehmed Askerinin kabri vardır (1).
Seyyid Cafer-i Tayyar Türbesi: Türbe Diyarbakır ili Hani ilçesi, Zirve
mahallesindedir. Türbede bulunan zat ile ilgili olarak iki rivayet anlatılmaktadır.
Bunlardan birisi türbede Cafer-i Tayyar’in torunu olan bir zatın yattığı şeklindedir.
Diğeri ise, türbede Cafer-i Tayyar’ın bir uzvunun bulunduğu şeklindedir. Türbe
bazı ifadelere göre Emevi eseridir. Bir diğer rivayete göre de Kurt İsmail Paşa
tarafından yaptırılmıştır. Kubbeli taş duvarlı bir bina olan türbenin müştemilatında
H. 372, M. 982 tarihli bir sancak vardır. Halk türbede yatan zatın Sahabi ve
Peygamber soyundan geldiği için ziyaret etmekte Kur’an-ı Kerim okuyup dua
etmektedir. Özellikle Cuma geceleri türbenin üzerinde de ışık yandığı inancı
yaygındır. Bakımını Vakıflar Bölge Müdürlüğünün yaptığı türbenin temizliğini
mescid görevlileri yapmakta olup türbenin yıllık ziyaretçi sayısı 4-5000
civarındadır.
Halkın türbe ile ilgili inançları arasında ulu zatın yattığı yer gibi konaklama
türünden uğrak yerleri de “makam” olarak kutlu kabul edilir. Bazen de bir organı
kutlu kabul edilir. Ayrıca bedeni ile ilgili olmasa da cüppesi sakalı, arası, tespihi,
kavuğu da kutsal kabul edilir (29).
aittir.
Ancak mevcut bulgulara göre kabir Hz.Cafer-i Tayyar’ın 7. göbek torununa
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 149
,
Hani Ilçesinde Sahabe Caferi Tayyarın 7. Göbek Torunu Cafer-I Tayyar
Cafer-i Tayyar Türbesi üzerinde herhangi bir inşâ veya tamir kitabesi
bulunmamaktadır. Ancak yapı içerisinde bulunan ve üzerinde H.372 / M.982
tarihinin yazılı olduğu sancak, türbenin inşâ dönemine ait kesin bilgiler vermese de,
yapının ehemmiyeti bakımından önemli bilgiler vermektedir.
Türbenin mimari özellikleri
Hani ilçe merkezinin kuzeyindeki Zirve Mahallesi’ndeki cami ile birlikte
bir mezarlık içerisinde yer almaktadır. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen bir plan
şemasına sahip olan yapı dıştan 7.50 x16.00m. ölçülerindedir. İki bölüm halinde
düzenlenmiş olan yapının her iki bölümü de sivri bir kemer ile iki kısma ayrılmıştır.
1978 ve sonrasındaki onarımlarla düzgün kesme taş malzeme ile yeniden inşâ
edilmiş olan yapı, günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına
alınmıştır (37).
Seyit Ali Türbesi
Hani ilçesinin Dereli Mahallesi’nde bulunmaktadır.
Seyit Ali Türbesi, Kârazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretleri108 tarafından
H.1297/M.1879 yılında inşâ ettirilmiştir. Giriş kapısı üzerindeki inşâ kitabesinde de
söz konusu inşâ tarihi doğrulanan yapının üzeri vaktiyle beşik tonoz örtülüydü.
Ancak 1975 yılındaki Lice Depremi sırasında tonoz yapısı ve batı duvarı büyük
bir hasara uğrayınca yapı, 1977 yılından sonra halk tarafından onarılarak üzeri
150 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
düz betonla örtülmüştür. Beyaz kesme taş malzeme ile yeniden inşâ edilmiş olan
yapının kesme taş malzemeleri, Hani ilçesinin Çardak Köyü ile Dicle ilçesinin Dede
Köyü’nden getirtilmiştir.
Seyit Ali Türbesinin üzerinde iki kitabe bulunmaktadır.
Yapıdaki ilk kitabe giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Taş üzerine kazıma
tekniği ile hakkedilmiş olan kitabe metni üç satır halinde ele alınmıştır. Günümüze
harap bir vaziyette ulaşmış olan kitabe okunamamıştır.
Türbe Hatuniye Medresesi’nin kuzey-batı tarafında yer almaktadır . Doğubatı doğrultusunda dikdörtgen bir alan üzerine inşâ edilmiş olan yapı, 7.60x10.40m.
ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. İçten toprak bir dam
ile örtülü olan yapı, dış taraftan betonla kapatılmıştır. Yapının güney cephesi kesme
taş malzemeden inşâ edilmişken, diğer cepheleri düzgün sıralar oluşturmayan kırma
taş malzemeden inşâ edilmiştir (37).
Hani-Seyyid Ali Türbesi (Hatuniye medresesi müderrisi)
Şeyh Ahmed Karazi
1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri
bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda eizze-i
kiramdan Karazlı Şeyh Ahmed Efendi Hazretlerinin, Hani’de medfun olduğu
belirtilmektedir (2).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 151
Şeyh Ahmed Karazi ve yanında yatan metfun şeyhler
Şeyh Ahmed on dokuzuncu yüzyılda Anadolu’da yetişen evliyadandır.
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halîfelerinden Şeyh Muhammed Hânî’nin talebesidir.
152 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Babası da Nakşi şeyhi olan Molla Ömer Efendinin oğludur. İlk tarikat iznini
Halidi Bağdadinin hocası ve halifesi olan Molla Yahya-yi Mizuri’nin oğlu Şeyh
Abdullahtan almıştır.
Daha sonra Bağdatta h. 1266 yılında Ğavsi Geylani Tekkesinin postinişin olan
Şeyh Ali el-Nakipten Kadiri icazeti alır. Yine Bağdat ziyaretinde Mevlana Halidin
halifeleri olan Şeyh Abdülfettan efendiden, Şeyh Osmani Taviliden, Şeyh Salih-i
Basret Şeyh Hamid-i Mardini ve Mevlana Halidin oğlu Şeyh Necmeddin Efendiden
Nakşi icazeti alır.
Son olarak h. 1284/m. 1844 yılında Hacca giderken Şamda Mevlana Halidin
büyük halifelerinden Muhammed Hani efendiden tam bir hilafet ve icazet alır (34).
Şeyh Ahmed’in Seceresi:
Adı: Ahmed
Babası: Molla Ömer
Dedesi: İsa Ağa
Büyük dedesi: Şeyh Hıdır
Şeyh Hıdır’ın nesebi Hz.Hasan’a ulaşıyor
Babası da büyük bir alim olan aynı zamanda Nakşibendi meşayihinden olan
Şeyh Ahmed efendi, babasının izinden ayrılmamak için küçük yaşında tahsile
başlıyor, Bağdad’a gidip orada meşhur eski Bağdad müftüsü ve aynı zamanda
Mevlana Halid’in hem hocası, hem de halifesi olan Molla Yahya-i Mizuri’nin oğlu
Şeyh Abdullah’ın yanında tahsiline devam edip orada icazet alıyor. Aynı zamanda
ilk Nakşi tarikat iznini de o zatdan alıyor. Bundan sonra Bağdat da hicri 1266 yılında
Gavsi Geylani Tekkesinin postnişini olan Şeyh Ali El nakip’ten Kadiri icazetini alır
(20).
Şeyh Ahmed Kârazî ,Şam’a giderek Muhammed Hani’ye talebe oldu. Onun
bereketli sohbetlerinde bulunarak ilim ve feyzinden istifâde etti. Hocasının iltifât ve
ihsânlarına kavuştu. Kısa zaman içinde tasavvuf yolunda ilerleyip kemâle, olgunluğa
ulaştı. Muhammed Hânî hazretleri ona hilafet verdi. Daha önce ayrılmış olduğu
vatanına yani Diyarbakır taraflarına, insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını
anlatmak ve onların dünya ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmakla vazifeli olarak
gönderdi. Memleketine dönen Şeyh Ahmed Kârazî Nakşibendiyye yolunun Hâlidiyye
kolunun yayılması için gayret sarf etti. Sohbetlerine uzaktan yakından gelen insanlar
onun ilim ve feyzinden istifâde ettiler. Pek çok kimse onun vasıtasıyla saadet yoluna
kavuştu.İlmiyle amel eden fazilet sahibi bir velî olan Ahmed Kârazî’nin birçok
kerâmetleri görüldü (35).
Bağdat’tan geri dönünce son şeyhi Muhammed Hani’den aldığı emirle
köyünden ayrılıp önce Diyarbekir’e, sonra da Karaz (Kocaköy)’ e geliyor.Karaz’da
7 yıl kaldıktan sonra Hani kasabasına yerleşiyor. Hani kasabası artık onun mekanıdır,
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 153
bundan sonra asıl onun şöhreti geliyor. Hicri 1301’de 63 yaşında vefat ediyor. Kabri
Hani kazasının batısındaki mezarlıktadır.
Mezar taşının üzerinde şunlar yazar: ’Eş Şeyh Ahmed-ül Ferik en Nakşibendi
el Haseni El Hanevi’ (20).
Meşhur halifeleri. Oğlu şeyh Ma’ruf, Şeyh Hasani İshakan, Hanili Molla
Yusuf oğlu şeyh Muhammed, Çermikli hacı Mustafa Efendi, Botanlı Molla Arif
Efendi, kamışlı köyünden şeyh Ali Bokari (36).
Seyit Bedrettin Türbesi
Hani ilçe merkezinin güneyindeki Dereli Mahallesi’nde bulunmaktadır.
Seyit bedreddin türbesi
1316 (1801–1802) tarihli Diyarbakır Salnamesi’nde, Diyarbakır’da kabri
bulunan Peygamber, Sahabe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i
Kiramdan Seyyid Bedreddin Kuddise Sirruhû Hazretlerinin, Hani’de medfun olduğu
belirtilmektedir. Türbe, Diyarbakır ili, Hani ilçesi Develi mahallesindedir. Türbede
Seyyid Bedrettin ile birlikte ikisi kız birisi erkek üç kardeşinin yattıkları ifade
edilmektedir. Üzeri beton taş duvarlı türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir.
Türbede havlu türünden eşyalar ve müştemilatında bir mezarlık vardır. Seyyid
154 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Bedrettin’in veli bir kimse olduğu inancı vardır. Bakımı çevre halkı tarafından
yapılmaktadır (2).
Türbede Seyid Bedreddin, Seyyid Ali ve Seyide Fatma, bahçede Seyid Hasan
yatmaktadır. Peygamber soyundan olup Suriye tarafından Hani ilçesine tebliğ için
gelmişlerdir.
Yapıdaki tek kitabe, doğu cephedeki kemer ayağının üst kısmında yer
almaktadır Taş zemin üzerine hak edilmiş olan kitabe metni üç sıra halinde düzenlenmiştir. Silik vaziyetteki kitabe metni okunamaz bir vaziyette olsa da, sağ tarafındaki
H.1292 tarihi rahatlıkla seçilebilmektedir. Türbe, doğu-batı doğrultusunda kareye
yakın dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. Yaklaşık 9.00m.x 11.00m. ölçülerindeki
türbe bir revak , bir de asıl mekan olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır.
Doğudaki revaklı alan ile batısındaki asıl mekanın üzeri, ahşap hatıllar üzerine
düz toprak bir örtü ile kapatılmıştır. Söz konusu toprak örtü üstten düz betonla
örtülmüştür.
Tamamen beyaz kesme taş malzeme ile inşâ edilmiş olan yapı, yılda 3-4 bin
kişi tarafından ziyaret edilmektedir (37).
Şeyh Maksut Ziyareti: İlçenin Güneydoğusunda yeralmaktadır. Halk
arasında buraya “Dımıştad” deniliyor.
Halk, bu zatın veli bir kişi olduğunu, darlığa düşenlerin imdadına koştuğuna
inanır. Şeyh Maksut Mezarı, şehrin dışında açık alanda olduğu için piknik amaçlıda
gidiliyor. Kurban adayanlar burada kesip ziyarete gelen insanlara dağıtıp yerler.
Yılda binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir. Bu zatla ilgili herhangi bir
yazılı metin yoktur.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 155
Şeyh Maksut ziyareti
Şeyh Maksut ziyareti yanında medfun 2 Çanakkale gazisi
Pir Aziz Ziyareti
Nerip-Ağan köyü’ nün kuzey istikametinde birsaat yayan uzaklıktadır.Ulaşım
olmadığı için köyler bir araya gelerek yol yapmışlar. Burada yatan zatın , İslam fethî
sırasında şehit düşen birisi olduğu söylenmektedir. Perşembeyi Cuma’ya bağlayan
gecede üzerinde ışıkların yandığı söyleniliyor.
Çocuğu olmayan ve hasta vatandaşlar tarafından sıkça ziyaret edilir. Halk
nezdinde yüce ulvi bir kişidir. Pir Aziz Dağı, ismini bu şahıstan almıştır. Nerip’te
çocuklara” Abdülaziz” ismini çocuklarına koymada bu veli kişinin etkisi vardır.
156 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Muhammed Mehdi Askerî’nin Leşkeriyan Köyü’nün karşısındaki
tepede yer alan türbesi, Hani ve Dicle ilçe sınırındadır (39).
Molla Mustafa Şeyh Muhammed Mehdi Askerî’nin abisidir. Anıl köyünde
medfundur. Anıl köyü muhtarı 900 yıl önce 2 kardeşin tebliğ için geldiğini, Molla
Mustafa’nın burada düşmanla savaşta şehit düştüğünü ifade etmiştir.
Molla Mustafa
Hacı Mahni Ziyareti: Nerip Ağan köyünün batı tarafına düşmektedir.
Deyduban Ziyareti: Nerip Ağan köyünün Güney tarafına düşmektedir.
Mezele Gura Ziyareti: Çardaklı Köyünde, Mayıs ayında halk tarfından
ziyaret edilip, geleneksel oyun olan “KAMÇI” oyunu oynanır.
Şeyh Mahmut Ziyareti: Bu ziyaret Turalı köyü içerisinde yüksek bir tepeni
üzerindedir. Bu ziyaretin üzerinden gece ışıkların yandığını bu zatın köyü manevi
alemde felaket ve belalardan korunduğuna inanılıyor (39).
İlçe merkezinde medfun Şeyh Ali, Şeyh Muhammed, Şeyh Ispat türbeleri.
Şeyh Ali
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 157
Şeyh Muhammed
Şeyh İspat
158 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Abdullah Hatipoğlu
Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi
Şeyh Abdullah Hatipoğlu Türbesi, Hani ilçe mezarlığında bulunmaktadır.Hani
ilçesinde 1907 yılında doğan Şeyh Abdullah Hatipoğlu, Hani kadılığı yapmış olan
Sadullah Efendi’nin torunudur. Rifai tarikatına mensup olan Abdullah Hatipoğlu,
1948 yılında Şeyh İzzeddin’den hilafet alarak irşad faaliyetlerini yürütmüştür. Aynı
zamanda alim ve iyi bir hatip olan Şeyh Abdullah, Hani’de 27 yıl imam hatiplik
görevini yürütmüş,14 şubat 1987 tarihinde vefat etmiştir (2).
HAZRO İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ
Hazro ilçesi Mirani köyünde özellikle Perşembe günleri 300-400 arabanın
geldiği, felçli hastaların götürüldüğü Şeyh Hasan Ezraki ziyaretine gidiyoruz.
Bağdattan Mardine gelen Şeyh Hasan, Mardinde halkın rağbetine uğrar. Vali çekinir,
hapse atar. Ancak şeyh namaz saatleri valinin de bulunduğu camide namaz kılar. Vali
kerameti görünce pişman olur. Şeyh Hasan Ezraki daha sonra Hazro’ya gelir.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 159
Mirani köyü ve ziyaret
160 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Bu kabire Lice’lilerin itirazı var. Şöyleki:
Seyid Şeyh Hasani Zeraki Bağdat’ın Zerak mahallesinde dünyaya
gelmiştir. Babası Seyid Abdulrahman dedesi Şeyh Ahamettir. seceresi 4.
İmam Zeynel Abidin’e ulaşır. Abbasi Halifesi tarafından İslam Maraşali
olarak görevlendirilir, önce Medineye giderek Resullullahın Kabrini ziyaret
eder oradan da Mardine gelerek Artuklular hükümdarı Emir Artuk Bin Ekser
ile işbirliği yaparak Güneydoğu ve Doğu Anadoluyu Bizanslardan temizler
ve Harputa geçerek Malatya serdarıyla işbirliği yapar. Bölgede 18 kaleyi Feth
eder. Keban İlçesinin Zırkan Bölgesinde Bizanslılar ve Moğollar tarafından
pusuya düşürülerek 70 silah arkadaşıyla beraber şehit edilir. Maiyetindeki ordu
komutanları cenazesinin nereye gömüleceği yer konusunda itilafa düşerler sonra
Licenin Dibek (Derhust) köyüne defn edilmesi konusunda hemfikir olurlar, fakat
Şeyh Hasan’ın Elazığ İli Keban İlçesinin Zırkan Bölgesinde de temsili türbesi
mevcuttur. Seyid Şeyh Hasani Zeraki’nin tek amacı Amcası’nın oğlu olan
Seyyid Battalgazi’nin öcünü Konstantin’den almaktı. Seyid Osmani Zeraki’nin
üç oğlu bir kızı vardır. Bir oğlu Abdulrahman (bahdat tahterevan mevkiinde
meftumdur) İkinci. oğlu Hüseyin (Lice İlçesi Dibek Köyü eski ismiyle Derhust
köyünde meftundur) Üçüncü. oğlu Abdulnasır Gazi (Lice ilçesi Dibek Köyü eski
ismiyle Derhust köyünde meftundur) Kızı Fatima Şehribanu’nun nerede vefat
ettiği bilinmemektedir. Ayrıca Lice ilçesinde bulunan Vakıf Ahmet beg Camisini
yaptıran Aynı zamanda Zırkan Beyi Vakıf Ahmet Beg, Şeyh Hasani Zeraki’nin
onuncu göbekten torunudur.
Hazro ilçesi Meyrani (Ülgen) köyünde medfun olan zatın Seyyid Şeyh
Hasani Zerakinin Yirminci göbek torunu olan Şeyh Osman olduğu T.C Nüfus
kayıt örnekleriyle, T.C Diyarbakır Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/416 nolu
kararı, soy seceresi ve T.C Tapu sicil kayıtlarıyla tespit edilmiştir.
Şeyh Hasanı Zerraki Mezarı
Dibekköyü (Derhust)-Lice
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 161
KOCAKÖY İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ
Kocaköy - Şeyh Şerafeddin ve İsmetullah
Seydaye Molla İsmatullah:
Fis köyünde 1904 yıllarında doğar, Kocaköy’e yerleşir, 1996 yılında vefat
eder (110).
Şeyh Şerafeddin Türbesi: Türbe, Diyarbakır’ın Kocaköy ilçesinde Şeyh
Şerafettin mahallesindedir. Köy halkı ile belediyenin birlikte yaptıkları türbe fazla
eski olmayıp kubbeli betonarme bir binadır. Türbe Cuma akşamları ziyaret edilir.
Ziyaret esnasında çevredeki çocuklara şeker dağıtılır. Türbe daha ziyade Sara
(Epilepsi) hastaları ve yağmur duası esnasında ziyaret edilir. Aslen Mekkeli olan Şeyh
Şerafettin Diyarbakır’ın Kurşunlu Camiinde 20 yıl müderrislik yapmıştır. Kocaköy
bir köy iken burada inzivaya çekilip burada ölmüştür. Bakımını Yardımlaşma
Derneğinin tuttuğu görevlinin yaptığı türbeyi yılda 750-1000 kişi ziyaret etmektedir.
Türbeler çoğunlukla psikolojik rahatsızlıklar için ziyaret edilmektedir.
Türbelere yağmur duasından evvel veya sonra ziyarete gelinir. Bazen de dua türbenin
başında yapılır. Din hizmetlileri veya dindar halk hayatlarının bir döneminde
inzivaya çekilirler. Çocuk sevindirmek islamiyette olduğu gibi, şeker dağıtmak da
bir saçı türüdür (29).
Kocaköy Arkbaşı- Şeyh Harun,Şeyh Mahmud ve Şeyh Zeynep türbeleri
162 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
KULP İLÇESİNDEKİ TÜRBELERİ
İlçede halk tarafından ziyaret edilen ve evliya yattığına inanılan türbeler
şunlardırlar;
Şeyh Êlî Türbesi: Kulp çayı kenarında, Şirnas köyü yolu üzerinde olup, halk
tarafından ziyaret edilmektedir.
Şeyh Şabedin Türbesi: İlçemizin Yeşilköy mahallesinde bulunan ünlü bir
ziyarettir.
Şeyh Salıhê Eskârê: Kulp’a bağlı Eskâr köyünde bulunmaktadır. Hem
Müslümanlar, hem de gayri müslümler adına yemin ederler.
Şeyh Ettar Türbesi: Kulp’un Badıkân bölgesindedir. 17 Mart (Hıvdê edarê)
şenliklerinde ziyaret edilir.
Gazalî Türbesi: Badıkan bölgesinde
Büyük Kaya İmamı: Badıkan bölgesi
Şeyh Muhammedê Duderi Türbesi: Şeyh Kalê Bahaddin Duderyan köyü.
Şeyh Ebubekir Türbesi: Özbek (Şeyhbuba) köyü (40).
Konuklu Türbeleri: Kulp’un Konuklu (Duderya) Köyü’nde bulunan
türbelerden biri Şeyh Ömere, diğeri oğlu Şeyh Muhammed’e aittir. Kesme taş
malzemeden inşa edilen yapılar sekizgen planlı olup içten ve dıştan kubbe ile
örtülüdür. Ziyaretçi akınına uğrayan bu türbeler döneminin özelliklerini yansıtmaları
açısından önemlidir.
Şeyh Ebubekir Türbesi: Diyarbakır Kulp Özbek köyünde Hz. Hasan Soyundan
gelen Şeyh Ebubekir türbesi vardır (133). Kulp’un Özbek (Şeyhbuban) Köyü’ndedir.
İnanç turizminin önemli merkezlerinden biri olan Şeyh Ebubekir Türbesi XVIII.
yüzyılda inşa edilmiştir. Eser içten ve dıştan sekizgen planlı olup içten ve dıştan
kubbe ile örtülüdür. Moloz taş malzemeden inşa edilmiştir. Türbenin çevresinde
yazılı birçok eski mezar taşları bulunmaktadır (41).
Şeyh Muhammed Düderi
Şeyh Ömer Düderi
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 163
Muhammede Düderiye
Ömer Düderiye
Ömeriye camii
164 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Ömeriye camii
Şeyh Sıraceddin
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 165
Kulp evliyaları Argün köyünde Şeyh Muhammed Tağnaval, Evliyi sikri.
Baloğlu köyünde Evliyai mezri, Şeyh Osman Çekran dağı, Şeyh Nasır Munuci
yatmaktadır.
Ömeriye köyündeŞeyh Sıracaddin, Şeyh Ömeri DüderiyeiŞeyh Muhammed
Düderiye medfundur.
Seyyid Ali (1854-1927) -Şeyh Abdülkadir(1903-1972)
166 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Türbenin Ön Kısmı Kubbeler
Türbenin Iç Kısım Kubbesi
Türbenin Iç Kısımı
Türbe Süslemeleri
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 167
Şeyh Ebubekir (Foto: Mirze çelik)
Andok ziyareti (Foto: Mirze çelik)
Şeyh Ömer-i DUDERÎ ve oğlu Şeyh Muhammed-i DUDERÎ
İslam âlimleri ve meşayıh, yüzyıllarca insanların İslam’ı anlamasında ve
yaşamasında hayati bir vazife icra etmişlerdir. Nebevi güneşle nurlanan bu kandiller
bulundukları mahalleri aydınlatmış ve Allah’ın diniyle halkı ihya etmişlerdir. İşte
Kulp ve etrafında bu vazifeyi gören zatların başında gelen Şeyh Ömer ve oğlu Şeyh
Muhammed de bu davanın bahtiyar taşıyıcılarındandırlar.
Şeyh Ömer-i Duderî
Şeyh Ömer’in kendisiyle anıldığı Kulp’un eski adı Pasur’dur. Pasur, çevresinde
hendeği bulunan kale anlamına gelmektedir. Ayrıca Pasur’un Başkale anlamına
geldiğini söyleyenler de vardır. Kürdçe’de ise “Peya-Sor” yani “ Kızıl yamaç”
168 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
anlamına gelmektedir. Bu ismi de hemen yanındaki kızıl yamaçlı Andok Dağı’ndan
almıştır. Başka bir rivayete göre Pasur adı, “Baya-Sar” yani “Soğuk rüzgâr” anlamına
da gelmektedir. Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Kulp vaktiyle Kefrum
kalesinde oturup bölgeye egemen olan Kulpo isimli derebeyinden adını almıştır.
1540 tarihli Tahrir Defterinde Kulp Diyarbakır eyaletine bağlı bir ocaklık olarak
görülmektedir. Bu da Kulp isminin daha eskilere dayandığını göstermektedir.
Miladi 637 yılında Hz. Ömer döneminde Diyarbakır ve etrafı ashab-ı
kiramdan Hazret-i Halid Bin Velid’in de aralarında bulunduğu sahabeler tarafından
fethedilmiştir. Bir rivayete göre Halid Bin Velid, komutanlarından Hâkim Bin Haşim’i
Silvan’ı almakla görevlendirdi. Silvan, Müslümanların eline geçince derebeylerin
zulmünden rahatsız olan Pasur halkı bir heyetle İslam orduları komutanına giderek
Müslümanlığı kabul etmiştir. Bu dönemde sadece Ermeniler Müslüman olmayarak
kendi dini inançlarını devam ettirmişlerdir.
Kulp’ta Şeyh Ömer-i Duderî’nin yanısıra, 5 km uzaklıkta Şeyh Ali, Özbek
Köyünde Şeyh Ebubekir, Karpuzlu Köyünde Şeyh Mahmud gibi zatların türbeleri
bulunmakta olup bunlar Kulp ve etrafının maneviyat kandilleridirler.
Hicri 1230 tarihlerinde Kulp’un Bab-ı Canıka köyünde dünyaya gelen Şeyh
Ömer’in soyu, Yusuf’un, o da Molla Feyat’ın, o da Molla Resul’un, o da Molla
Ömer’in, Molla Ömer Şeyh Muhammed Cımşaî’nin oğlu olup neseb itibariyle Şemdin
Ağayê Arab vasıtasıyla peygamber Efendimiz’in amcası Hazret-i Abbas’a ulaştıkları
söylenir. Bu aile Hazret-i Ali (r.a) zamanında önce Siird’in Tillo kasabasına gelir.
Oradan bir kısmı Pervari’nin bir köyüne giderken, bir kısmı da önce Şemdinli’ye,
ardından Kozluk’a gelir. Diğer bir kısmı ise Diyarbakır’ın Silvan ilçesinin Cımşa
(Zivertırk) köyüne gelir ve buradan Kulp’un Bab-ı Canıka köyüne geçerler. Bunların
nihai durağı ise Kulp’un Duderya Köyü olur.
Duderya ismi kimilerine göre köydeki iki kapılı (du deri) mağaradan
gelirken, bazıları ise ismin, bu bölgenin hem Kadiri hem de Nakşibendî tarikatının
sancaktarlığını yaptığından ileri geldiğini ve “İki derya” manasında olduğunu söyler.
Anlatıldığına göre Şemdin Ağa Batman’ın Kozluk (Hezzo) ilçesinde yaşamakta
olan bir zat olup, avcılığıyla bilinir ve avcılığa da yalnız Cuma günleri çıkarmış.
Diğer günlerde devamlı camide ibadet ve ezkarla meşgul olan bu zat Cuma günleri
camide görülmediğinden Cuma kılmadığı gerekçesiyle şikâyet edilir ve yörenin
tanınmış müftüleri toplanıp hakkında ölüm kararı verirler. Ölüm kararının icrasından
bir müddet evvel Kozluklu (Hezo) biri hacca gider. Orada parasız kalır ve bir müddet
üzgün dolaşırken rastladığı bir zat neden üzgün olduğunu sorar. O da parası bittiği için
üzgün olduğunu söyler. O zat kendisine nereli olduğunu sorunca Kozluklu olduğunu
söyler. Bunun üzerine o zat Şemdin Ağa’yı tanıyıp tanımadığını sorar. Kozluklu
zat da tanıdığını söyler. Bunun üzerine o zat Kozluklu’ya Kabe’de beklemesini ve
her Cuma Kabe’ye gelen Şemdin Ağa’nın kendisine yardım edebileceğini söyler.
Cuma olunca Kozluklu Şemdin Ağa gelir. Kozluklu Hacı yanına gidip derdini anlatır
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 169
ve Şemdin Ağa tarafından ihtiyacı giderilir. Ancak Şemdin Ağa, Kulplu Hacı’dan
kendisini Cuma günü Kâbe’de gördüğünü söylememesini tembihler ve hayatı
boyunca kimseye anlatmayacağına dair söz alır.
Hac sonrası bir gün bu Kulplu Hacı Efendi yaz mevsiminde bahçesinden
biraz meyve toplayıp Şemdin Ağa’ya sunmak için yola çıkar. Ancak Şemdin Ağa
Kozluk’un en meşhur camisinin önünde şehid edilmiştir. Bunun üzerine o zat durumu
oradakilere anlatır. O gün bugündür Şemdin Ağa Kozluk’ta maneviyat öncüsü olarak
nam salmış ve halk tarafından günümüze kadar yadedilegelmiştir. Önünde şehid
edildiği cami Şemdin Ağa Camisi olarak Kozluk’ta halen meşhurdur. Hatta bu zat
halen halk arasında Kozluk’un tartışmasız maneviyat sembolüdür.
İşte bu mübarek soydan olan Şeyh Ömer ilk tahsilini Kalıkê Melle Manco
adlı zattan alır. Daha sonra Serhad’a giderek tahsilini tamamlar. İlmini bitirdikten
sonra tasavvuf ameli için Silvan’ın Bahçe şeyhlerine gider. Bahçe Köyünde şeyhi
kendisine Telan’a gitmesini salık verince Telan’a gider. Telan’da iki haftalık süluktan
sonra hilafet alır. Mürşidi Şeyh Kasım-ı Telanî’dir.
Kadirî halifesi olarak memleketine dönen Şeyh Ömer bir sene boyunca
hilafetini izhar etmez. Daha sonra mürşidinin emriyle hilafetini açıklar ve irşada
başlar.
Şeyh Ömer, meşhur 93 harbine bazı rivayetlere göre bin, bir kısım rivayetlere
göre ise altı bin talebe ve müridiyle beraber katılır. Pasin, Hasankale ve Erez
nehrine kadar Ruslarla cihad ederek kahramanlıklar sergiler. Bu başarılarından ötürü
Osmanlı padişahı II. Abdulhamid tarafından sancak-ı şerif ile taltif edilir. Rivayete
göre Şeyh Ömer o savaşta yaralanmış ve hayatı boyunca tazelenen yarası nedeniyle
şehid düşmüştür.
Yine, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına Hamidiye alay komutanı olarak
katılan Şeyh Ömer’in Kulp’tan altı bin askerle savaşa katıldığı ve bunlardan sadece
altısının dönebildiği rivayet edilmektedir. Şeyh Ömer bu savaş sonrası Miralay
(Albay) rütbesiyle de taltif edilmiştir.
Şeyh Ömer’e verilen sancak vefatından sonra oğlu Şeyh Zülküf’e ondan da
Şeyh Muhammed Emin Duderî’ye kalır.
Dokuz kez evlenen Şeyh Ömer’in 6 erkek, 4 kız olmak üzere toplam 10
çocuğu dünyaya gelir. Erkek çocukları Kadirî halifeliği almış bulunan Zülküf,
meşhur Şeyh Muhammed Emin-i Duderya, İbrahim, Şerif, Siracüddin ve çocukken
vefat eden Abdülhadi’dir. Çok sayıda halife bırakan Şeyh Ömer’in bilinen halifeleri
Erzurumlu Şeyh Mahmud, Kulp’un Şerefki köyünden Şeyh Mahmud ve Mardinli
Şeyh Muhammed’tir. Hicri 1311 yılında yetmiş yaşını aşkın iken vefat eden Şeyh
Ömer Duderya’daki türbesine gömülür. Türbesi halen yöre halkı arasında maneviyat
vesilelerindendir.
Şeyh Muhammedê Duderî
Şeyh Ömer’in çocuklarından Şeyh Muhammed Emin-i Duderî Kulp ve etrafında
Şeyh Muhammedê Duderya namıyla meşhur zatlardandır. Duderya’da dünyaya
170 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
gelen Şeyh Muhammed bir kısım zatlardan ilim tahsilinde bulunduktan sonra Muşlu
Hacı Tayyib Efendi’den icaze alır. Bundan sonra babası ve kardeşleri gibi Kadirî
tarikatının merkezlerinden olan Telan’a giderek amel için müracaat eder. Ancak
Telan şeyhleri ağabeyine hilafet verdikleri için kendisini kabul edemeyeceklerini
iletirler. Zira onlar bir anda bir aileden iki kişiye hilafet vermemektedirler.
Bundan sonra meşhur Nakşibendî şeyhi Şeyh Muhammed Kufrevî’nin yanına
giden Şeyh Muhammed, kısa bir zamanda kendisinden hilafet alıp Kulp’a döner.
Şeyh Muhammed Düderiye, Şeyh Said Efendi’nin kıyamında ve Dersim
hadisesinde sürgün edilen meşayıhtandır. Şeyh Said Hazretlerinin kıyamı hengâmında
kendisi Ankara’ya, ailesinin geri kalan fertleri ise Uşak, Burdur, Kütahya ve Bolu’ya
sürgün edilmişlerdir.
Bu sürgününün ardından Kulp’a gelip 8-9 yıl müftülük yapan Şeyh
Muhammed, 1937 yılında tekrar ailesiyle beraber Aydın’a sürgün edilir. 1940-41
yıllarında Aydın’da sürgünde iken vefat eder. Vefatından önce çocuklarına “Birkaç
sene sonra serbest kalacaksınız, memlekete giderken cenazemi burada bırakmayın”
diye vasiyette bulunan Şeyh Muhammed’in vasiyeti 1947 yılının Haziran ayında
yerine getirilir. Cenazesini almak için Aydın valisine başvuran ailesi il valisinden
Şeyhin cesedinin 6-7 yıldır öldüğünden çürümüş olduğu cevabını alır. Ancak
kendileri ısrar eder. Bunun üzerine mezarı açılır ve kefeninin dahi çürümediği
hayretle müşahade edilir. Cenazesi Diyarbakır’ın Rağıbiye camisine getirilerek
kılınan cenaze namazının ardından Kulp’un Duderya köyünde babası Şeyh Ömer’in
yanına defnedilir.
Bir kez evlenen Şeyh Muhammed-i Duderî’nin 5 erkek, 3 kız olmak üzere 8
çocuğu dünyaya gelmiştir.
Bizler de hayatları âlemlerin yaratıcısı olan Allah’a iman ve teslimiyetle
geçen, imanlarını yaşamada ve halka İslam’ı tebliğ etmede nice eziyet ve baskılara
maruz kalan, cihad meydanlarında izzetle İslam bayrağını dalgalandıran bu kudsîleri
rahmetle anıyor ve Allah’tan İslam’ın aziz günlerini bizlere göstermesini diliyoruz
(42).
Şeyh Mahmut Türbesi: Türbe, Diyarbakır ili, Kulp ilçesi Karpuzlu
köyündedir. İfade edildiğine göre, Türbede Şeyh Mahmut, Şeyh Mahmut’un babası,
Şeyh Ali, Şeyhin oğlu Şeyh Osman torunları Şeyh Abdullah Şeyh Hasan ve Şeyh
Mahmut’un gelini IV. Murat’ın kızı Züleyha Hatun yatmaktadır. Hoca Ali isimli bir
mimar tarafından yapılan türbenin halen üç kubbesi onarılabilmiştir. Müştemilatında
cami, türbe avlusu ve medresenin hücresi bulunmaktadır. Burası çeşitli hastalıklara
şifa bulunmak için ziyaret edilir. Ziyaret esnasında Kur’an okutulur Kurban kesilir
dua edilir. Ziyaret sebebi Bağdat’dan gelme Seyyid ve evliya bir zat oluşu ile izah
edilmektedir. Bakım ve onarımıadına kurulmuş dernek tarafından yapılan türbeyi
yılda 3000 civarında halk ziyaret etmektedir (29).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 171
Osmanlı İmparatorluğunda Peygamber sülalesinden gelen Seyyid Aileleri’nin
geçimi devlet tarafından karşılandığından bu imkandan faydalanmak için Seyyid
olmadığı halde kendisini seyyid olarak gösterenler çoğalmış. Bunun üzerine padişah
4. Murat bir ferman çıkartarak seyyid unvanı olanlan İstanbul’a çağırmıştır. Şeyh
Mahmud oğlu Şeyh Mustafa ile beraber İstanbula gitmiş. Bir cuma günü padişah 4.
Murat’ın vezirlerinden birinin bulunduğu camide cuma hutbesi vermiş ve Bağdat’ın
fethinin Sultan 4. Murat’a nasip olacağını söylemiştir. Vezir hutbede dinlediklerinden
padişaha bahsetmiş. Bunun üzerine padişah kendisini saraya davet etmiş ve
kendisinin İslami bilgisinden etkilenerek kızı Zeliha Sultanı Şeyh Mahmud’un oğlu
Şeyh Mustafa ile evlendirmiştir. Padişah Şeyh Mahmud’a Lice, Hazro ve Kulp
civarında sekiz köy bağışlamıştır.
Yanlarında yeteri kadar askerle İstanbul’dan çıkan Şeyh Mahmud ve oğlu
Mustafa Üsküdar civanna geldiklerinde Şeyh Mustafa ani bir rahatsızlık neticesinde
vefat etmiş, cenazesi Üsküdar’da defnedilmiştir. Şeyh Mahmud, gelini Zeliha Sultan’a
tekrar babasının yanına dönebileceğini söylemişse de Zeliha Sultan babasının artık
Şeyh Mahmud olduğunu söylemiştir. Şeyh Mahmut Karpuzlu Köyü’ne döndükten
sonra Zeliha Sultan köydeki camii yaptırmıştır. Zeliha Sultan’ın bir kız çocuğu
dünyaya gelmiş fakat küçük yaşta vefat etmiştir. Şeyh Mahmud’un kardeşi Osman’ın
Abdullah ve Hasan isimlerinde 2 oğlu olmuş. Hasan’ın erkek çocuğu olmamıştır.
Abdullah’ın Şeyhi adında bir erkek çocuğu olmuş ve şeyhlik bunun ile son
bulmuştur. Günümüzde Karpuzlu Köyü’nde bulunan Şeyh Mahmud türbesinde
medfun bulunanlar şunlardır: Şeyh Mahmud, Şeyh Abdullah, Şeyh Ali, Şeyh Şeyhi,
Şeyh Mahmud’un annesi Meryem Hatun, Şeyh Osman, Zeliha Sultan ve Şeyh
Hasan’dır. Çevre halkı tarafından türbeyi ziyaret eden hastaların şifa buldukları
söylenmektedir (30).
(30)
Şeyh Mahmut Türbesi
(2)
Şeyh Muhammed Türbesi: Ağaçlı beldesinde dini yapı olarak önemli
sayılabilecek yerlerden birisi Şeyh Muhammed Türbesi’dir. Eskiden Ağaçlı’da
yaşamış dini bir âlim olduğu söylenen şeyhin türbesinin önünden geçerken insanlar
fatiha okumakta ve dua etmektedir. Diğer köylerde bulunan türbe ziyaretlerinin
aksine Ağaçlı’da türbenin ziyareti için özel bir gün yoktur.
172 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Umran Türbesi: Karaağaç köyünün güney tepesinde bulunan Şeyh
Umran Türbesi çevre köylerde de bilinen önemli bir dini yapıdır. Köy halkı her yıl
geleneksel olarak 17 Mart tarihinde türbeyi topluca ziyaret ederek Kuran-ı Kerim
okutmakta ve dua etmektedir.
Şeyh Muhammed Sahabi Türbesi: Kayahan köyünde yer almaktadır.
Köylülerin dediğine göre bu zat Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan
savaşlarda şehit düşmüştür. Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri
rutin ziyaretler yapılarak dua edilmektedir.
Hayro Türbesi: Kurudere köyünün güneyindeki tepede yer alan Hayro
Türbesi önemli dini yapılardan biridir. Adını hayırsever ve dini bütün bir kişilik
olduğu söylenen Hayro’dan almaktadır. Zaten yerel dilde “Hayro” sözcüğünün
Türkçe karşılığı “hayır”, “hayır yapan” anlamına gelmektedir.
Hacı Ömer Türbesi: Narlıca köyünün doğusunda yer alan Hacı Ömer Türbesi
önemli dini merkezlerden biridir. Türbenin geçmişi ve hakkında herhangi bir şey
bilinmemektedir. Perşembe ve Cuma günleri ziyaret edilen türbede Yasin-i Şerif
okutulmakta ve dua edilmektedir.
Ziyareta Kuri Silivan (Molla Sadık Türbesi): Bu yatır Perşembe ve
Cuma akşamları ziyaret edilerek Yasin-i Şerif okunmakta ve dua edilmektedir.
Köyde bulunan bir diğer dini çekim merkezi de Molla Sadık Türbesi’dir. Molla
Sadık’ın, köyün sakini olup birçok talebe ve âlim yetiştiren önemli bir zat olduğu
söylenmektedir. Buraya da rutin olarak Perşembe akşamları ve Cuma günleri
ziyaretler yapılarak dua edilmektedir.
Şeyh Süleyman Türbesi: Çağlayan köyü Derecik mezrasında bulunan Şeyh
Süleyman Türbesi köyün önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Köy yaşlılarından
aldığımız bilgilere göre Şeyh Süleyman Mekke’den iki kız kardeşi ile Çağlayan’a
bağlı Derecik mezrasına gelmiş ve burada şehit düşmüştür. Köy sakinleri Perşembe
ve Cuma akşamları türbeyi ziyaret ederek dua etmektedir.
Şeyh Muhammed Sahabi Türbesi: Kayahan köyünde yer almakatdır.
Köylülerin dediğine göre bu zat Sahabi neslinden olup zamanında burada yapılan
savaşlarda şehit düşmüştür. Köy ahalisi tarafından buraya Perşembe ve Cuma günleri
rutin ziyaretler yapılarak dua edilmektedir
Şeyh Ebubekir Türbesi: Özbek köyünün güneyinde yer almıraktad Şeyh
Ebubekir Türbesi yörenin en önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Köy
sakinleri ve çevre yerlerden gelen ziyaretçiler türbeye giderek kurban kesmekte,
Yasin-i Şerif okutmakta ve dua etmektedir. Çok büyük bir dini âlim olduğu söylenen
Şeyh Ebubekir hakkında onlarca menkibe bulunmaktadır. Ancak kişiliği ve yaşamı
hakkında herhangi bir tarihi bilgiye rastlanmamıştır (43).
Tek kubbeli olan türbeyi 1700 yılında torunları yaptırmıştır. Bir evliya olduğu
inancı ile ziyaret edilir. Kur’an-ı Kerim okunur dua edilir. Bakımını halkın yaptığı
türbeyi yılda 6000 kişi ziyaret etmektedir (29).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 173
Şeyh Şıvan Türbesi: Güleç köyünün güneyinde yer alan Şeyh Şıvan Türbesi
dini çekim merkezlerinden biridir. Eski bir evliya olduğu söylenen Şeyh Şıvan’nın
türbesi köy sakinleri tarafından Perşembe ve Cuma günleri öğleden sonraları ziyaret
edilerek Yasin-i Şerif okutulmakta ve dua edilmektedir.
Molla Hüseyin Türbesi: Barın Köyünün doğusundaki mezarlıkta bulunan
Molla Hüseyin Türbesi önemli dini çekim merkezlerinden biridir. Değerli bir âlim
olduğuna inanılan Molla Hüseyin’in kabri önemli günlerde ziyaret edilerek ruhuna
fatiha ve dua okutulmaktadır.
Şeyh Ahmed-i Türbesi: Ünal Köyünde birçok dini türbe bulunmaktadır.
Bunlardan en önemlisi Şeyh Ahmed-i Türbesi’dir. Çarşamba günleri ziyaret
edilen türbeye gidenler burada ettikleri dualar sayesinde romatizma hastalıklarının
iyileşeceğine inanırlar.
Şeyh Ali Türbesi: Karabulak Köyünün batısında yer almaktadır. Sözlü
kaynaklardan aldığımız bilgilere göre Şeyh Ali, Osmanlı-Rus Harbinde buraya
gelerek savaşmış ve şehit düşmüştür. Şeyh Ali’nin dini nüfuzu Kulpla sınırlı
kalmamaktadır (43).
Şeyh Ömer Efendi Türbesi: Türbe, Diyarbakır ili, kulp ilçesinin Konuklu
köyündedir. Türbede şeyh ve oğlu şeyh Zülkif yatmaktadır. Türbe Şeyh Zülkif
tarafından H.1300 yılında yapılmıştır. Müştemilatı olmayan türbe tek kubbeli ve altı
köşelidir. Vali bir zat olduğu için ziyaretine gidilen türbede Kur’an-ı Kerim okunur
dua edilir. Şeyh müridleriyle bu yara ile köyüne dönüp gazi olarak vefat etmiştir.
Torunları tarafından bakımı yapılan türbeyi yılda 5000 kadar kişi ziyaret etmektedir.
Müridleri ile birlikte savaşa gitmek Anadolu Türk Halk inançlarında bir
gelenektir. Şeyhi takip etmek, şeyh ile birlikte dini-milli bayrağın ardında savaşa
gitmek Allah için cihat etmenin bir sonucudur. Savaşta yara alıp o yara ile hakka
yürüyen Anadolu’da çok sayıda ulu zat vardır (29).
Birinci Dünya savaşında Kulp ve şehitlerimiz
Kulp’taki Ruslar’a karşı müdafaa: Rusların Diyarbakırı ele geçirmek için
üç yol seçeneği vardı a)Bitlis yolu b)Bingöl yolu c)Kulp yolu. En önemlisi Kulp yolu
idi. Buradan geçilirse Diyarbakır ele geçmiş demekti. Bu açıdan Ahmet İzzet paşa
ve M. Kemal düşmanı kulp boğazına çekmeyi planladı. 8. Fırkamız hazırlanmıştı.
14 yaşından büyüklerin çatışmaya alındığı 7 aşiret Konuklu Şeyh Muhammed Emin
komutanlığında savaşa katıldı. Boğazın iki yakasına siperler kazıldı.
Ruslar Pomak mevkiine gelince ateş başladı. Ruslar büyük zayiat vererek
çekildi.16.000 esir alındı. Kulpta 6500 şehit verdik. Bu noktada buraya bir anıt çok
yakışır. M. Kemal üç yerde çadır kurdu: Kulp, Şenyayla ve M. Kemal çeşmesi denen
mevkide. M. Kemal paşa ordusunun ikmalini yapmak üzere Kulp-Şenyayla yolunu
yaptırdı. 3 ayda Kulp ve köylülerin yardımıyla yol bitti. Erzurum’da Ruslara karşı
kazanılan zaferle Aziziye tabyasında şehitlerimize gösterilen anıt ve saygıyı Kulp’ta
da bekliyoruz. Rus savaşlarında Kulp bilinmez. Erzurum Aziziye hafızalardadır.
Aziziyede Nene hatunlu Erzurumlu karşısında Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı
174 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
- sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof
öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi (137) (138).
Kulp Şehitliği
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 175
LİCE’DEKİ TÜRBE VE ZİYARET YERLERİ
Sine’de Hz. Ebubekir’in Torunlarına ait Türbeler
Hz. Ebubekir soyundan olan Abdurrahman ibn-i Kasım Lice kazası Sine
köyüne, Hz. Ebubekir soyundan olan Şeyh Muhammed ve Şeyh Pir Hasan ise Lice
kazasına gelmişlerdir.
Diyarbakır arkeoloji müzesindeki bir belgeye göre eski yerleşim yeri olan
Atak’ta Hz. Ebubekir soyundan Sultan Muhammed Han ve Şeyh Rıdvan ailesi
yaşamaktaydı (45).
Hicri dördüncü yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiş olan Hz Ebubekir’in
torunlarından Şeyh Rıdvan B. Abdulbasıt B. Abdurrahman B. Ebubekir’in, Şeyh
Muhammed B. Rıdvan’ın ve bunların yakınlarının türbe ve mezarları Sine köyünde
bulunmaktadır (47).
Lice-Hazro arasında, Antaktan sonra ve Lice’nin son köyü Sünni (Oyuklu)
köyü bulunmaktadır. 160 haneli bu köyde yaşayanlar Hz. Ebubekir soyundandır,
Dışarıya kız alıp verme olmadığı için saf kalmışlardır, Arapça konuşurlar.
1936 yılına ait bir bilgiyi aktarıyoruz.
Lice Sini Köyündeki halk Arapça konuşur ve kendilerini hazreti Ebubekir’in
ahfadından Şeyh Mehmedin evlatları bilirler. Konuştukları Arapçada çok ayrı bir
lehcedir. Atak kalesi üstündeki şüheda mezarlarını yılda bir kere ziyaret ederler(46).
Diyarbakır evliyalarına bir örnek Hz. Ebubekir soyundan gelen hicri 3.
yüzyılda Lice-Oyuklu köyü ziyaretleridir.
Lice Sini Köyü Kabirleri
176 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Lice Sini Köyü Kabirleri
Hz. Ebubekir’in Diyarbakırlı torunları
Bu hususta Zaman gazetesinin yaptığı röportajı okuyacağız.
Sine (Oyuklu) köyü, asırlardır Peygamber Efendimiz’in dostu ve ilk halifesi
Hz. Ebubekir’in torunlarına ev sahipliği yapıyor. Zaman gazetesinde yayınlanan
haberin metni:
Oyuklu köyü, asırlardır Peygamber Efendimiz’in dostu ve ilk halifesi Hz.
Ebubekir’in torunlarına ev sahipliği yapıyor. Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı bu
köy, aynı zamanda Halid bin Velid’in de otağını kurduğu yerdir. Daha çok terörle
gündeme gelen maneviyat yüklü bu vahanın varlığından birçok insan bîhaber olsa
da bölge halkı ecdada saygıda kusur etmiyor.
Mezopotamya’nın kalbi, medeniyetlerin beşiği Amid, bugünkü ismiyle
Diyarbakır 639 yılında İslam’la şereflendi. Şehrin fethinden sonra çok sayıda sahabe
burada kaldı. Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Oyuklu (Sini) köyü de Peygamber
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 177
Efendimiz’in (sas) dostu ve halifesi Hz. Ebubekir’in (ra) torunlarına asırlardır ev
sahipliği yapıyor. 960 yılında bölgeye göç eden Hz. Ebubekir’in torunu Şeyh Rıdvan
Hazretleri’nin nesli hâlâ burada yaşıyor.
Oyuklu köyünün mezarlığında Hz. Ebubekir’in torunlarına ait pek çok tarihî
mezar taşı var. Kümbet’in duvarlarındaki kitabelerde burada yatan zatların isimleri
nakşedilmiş.
Yüksek dağların arasına kurulmuş Lice, Diyarbakır’dan sonra fethe devam
eden büyük komutan Halid bin Velid’in (ra) otağını kurduğu yeşil ovanın hemen
karşısındadır Sarp kayalıklara kurulmuş Oyuklu, bölgedeki adıyla Sinê köyü ise
bölgenin tek Arap köyüdür. Anadillerini, kültürlerini koruyan köy halkı, bin yıldır
köyün dışına kız vermedikleri gibi dışarıdan da kız almamışlar. Homojen yapıyı
korumuşlar.
Köyün mezarlığında Şeyh Rıdvan’ın torunlarının kabirleri yan yana duruyor.
Bölge halkı tarafından ‘Ziyaret’ olarak adlandırılan bu mezarlığa büyük saygı
gösteriliyor. Kabirler, saygıdan dolayı yaz kış yalın ayakla ziyaret ediliyor. Köyün
Lice’ye uzaklığı 27 kilometredir. Ancak dağlık olması sebebiyle yol iki saat sürüyor.
Atak Çayı geçtikten sonra köyün girişinde mavi gözlü, beyaz tenli bir delikanlıya
muhtarın evini soruyoruz. Muhtarı evde bulamayınca babası bizi köy kahvesine
gönderiyor. Selam verip oturuyoruz. Meramımızı anlatıyoruz. Minibüs şoförlüğü
yapan İsmail Demirbaş, bize çay ikram ediyor. Köyün bin yıllık tarihini anlattyor
ama daha detaylı bilgiyi köyün imamı Mustafa Kılıç’tan alacağımızı söylüyor.
Hemen bir çocukla haber gönderiyor.
Biz çayımızdan son yudumu alırken imam efendi içeri giriyor. Kahvedeki
herkes (yaklaşık 50 kişi) ayağa kalkıp selamını alıyor, yer gösteriyor. Radyodan
kısık sesle Arapça bir şarkı yükseliyor. Tesbih sesi zaman zaman radyoyu bastırıyor.
Onlar Türkçe bilmiyor, biz Arapça, ortak dil Kürtçe
Köyün imamı Molla Mustafa Kılıç, Türkçe bilmiyor, biz de Arapça. Ortak dil
Kürtçede anlaşıyoruz. Bize köyle ilgili her şeyi anlatacağını söylüyor ancak bir şartı
var. Önce ‘ziyaret’e gitmek lazım. Caminin yanından geçerken, “Köy halkı kendi
imkanlarıyla yaptı, elhamdülillah dolup taşıyor” diyor. ‘Ziyaret’ adını verdikleri
178 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
yere varıyoruz. Etrafı tel örgüyle çevrilmiş geniş bir mesire alanına benziyor. Alanda
tarihi mezar taşları göze çarpıyor. Kümbete doğru ilerlediğimizde bir kompleksle
karşılaşıyoruz. Şadırvandan dinlenme yerine, kurban kesim noktasından pişirme
yerine kadar her şey düşünülmüş. Kümbete doğru yönelince bizi durduruyor.
Ayakkabılarımızı çıkartmamızı istiyor: “Burada yatan zatlara hürmeten kimse
ayakkabısıyla kabirlere yaklaşmaz”.
Ziyaretçiler köy mezarlığına ayakkabıyla girmiyor; sahabe torunlarına saygıdan...
‘Şecereyi alıp götürdüler’
Buz gibi soğuk taşlara basarak kabirlerin olduğu yere çıkıyoruz. Molla
Mustafa’nın uzun ve sesli duasına ziyaretçilerle birlikte ‘amin’ diyoruz. Kümbette,
Hz. Ebubekir’in torunları Şeyh Muhammed, Şeyh Abdulaziz, Şeyh Şemdin, Şeyh
İsmail ve oğlu Şeyh Rıdvan, Şeyh Ebubekir, Şeyh Ahmet ve kardeşi Şeyh Mahmut’un
kabri bulunuyor. Oyuklu’nun yaslandığı ve bir çok mağaranın bulunduğu zirveyi
gösteren Kılıç, “Şeyh Muhammed yaz aylarında buraya gidip ibadet ederdi.” diyor.
Ve köylerinde yaşayanların tamamının Hazreti Ebûbekir es-Sıddık’ın (ra) soyundan
geldiğini anlatıyor. Kılıç, Şeyh Rıdvan ve kardeşlerinin kabirlerinin de köyde
olduğunu vurguluyor. Şeyh Rıdvan’ın torunu Şeyh Muhammed’in Oyuklu köyüne,
onun kardeşi Şeyh Sultan Muhammet Han’ın da Atak köyüne yerleştiğini dile getiren
Kılıç, her iki yerin de yüzyıllar boyunca ilim ve irfan yuvası olduğunu belirtiyor. Soy
bağını gösteren şecerelerinin Osmanlı devleti döneminde belli aralıklarla mühürlenip
kendilerine teslim edildiğini vurgulayan Molla Mustafa Kılıç, “Ancak 1936 yılında
köye süvari birlikleri eşliğinde gelen askeri grup, şecereyi mühürleyeceklerini
belirterek alıp götürüyorlar, bir daha vermiyorlar.” diyor.
Abdülhamid’in hediyesini boynunda taşıyor
Köy halkı akraba olmasına rağmen soyadları farklı. Halk, ‘Sadık’ ve
‘Bekiroğulları’ soyadını istemiş ancak dönemin memurları kafalarına göre soyadları
vermiş. Devran Saka, köyün yaşlılarından. Boynunda Osmanlı parası var. Bunu
Osmanlı Padişahı Abdülhamid Han’ın köylerine hediye olarak gönderdiğini
söylüyor. Saka, halife ve peygamber soyundan gelen ailelere Osmanlı’nın ayrı
bir önem verdiğini kaydediyor. Saka, Osmanlı hediyesini çok değerli taşların arasına
dizmiş ve boynunda taşıyor.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 179
Bazı araştırmacılar Hz. Ebubekir’in soyu Bağdat ve Diyarbakır’da devam
ettiğini söylemektedir.
Hicri 350 yıllarına ait çok sayıda Hz. Ebubekir soyundan olan Sine’de mezar
ve türbe vardır.
Şeyh İsmail Türbesi: Türbe Diyarbakır ilçesi, Lice merkezinde, Eski Lice
Karahasan mahallesindedir. Türbede Şeyh İsmail (öl- H. 1057) ve kimlikleri belirsiz
üç kişi yatmaktadır. İlk yapılış tarihi ve yapanı bilinmeyen türbe 1975 depreminden
sonra tekrar yapılmıştır.. Malını mülkünü Allah yoluna vakfetmiştir. Bakımını halkın
yaptığı türbeyi yılda 2-3 bin kişi ziyaret etmektedir (29).
Şeyh Pir Hasan/Lice
1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri
bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i
Kiramdan Hz. Ebu Bekir ahfadından Şeyh Pir Hasan’ın Lice kazasında medfun
olduğu belirtilmektedir.
Hezan Türbesi/Lice
Türbe, Diyarbakır ili, Lice ilçesi. Savat (Hazan) koyündedir. Türbede Şeyh
Abdulkadir (1246-1326) babası Molla Abdullah, dedesi Abdurrahim, annesi Asiye,
Şeyh M.Selim (1292-1355) babası Şeyh Abdulkadir, dedesi Ş.A. Kadir, annesi
Rukiye medfundur. Türbe ailesi tarafından yapılmıştır. Müştemilatında aile mezarlığı
bulunan türbenin mimari özelliği yoktur. Şeyh Abdulkadir, Nakşibendi tarikatının
halifesi, alim, mürşit bir zat olup çevrede geniş mürid topluluğuna sahiptir. Bakımını
ailesinin yaptırmaktadır (2).
180 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Kayacık-Hezan evliyaları: Bunlar Şeyh Seyda Mehmet Selim, Şeyh Seyda
Abdülkadir, Şeyh Seyda İsmail Hakkı, Şeyh Mahsum Aydın olup kabirleri Hezandadır.
Şeyh Abdülkadir Hezani
Mevlana Halid-i Bağdadinin halifesi olan Molla Abdullah Efendinin oğludur.
Önceleri Ğavsi Hizani lakabıyla meşhur Seyyid Sibğetullahil Arvasiye bağlı iken,
onun vefatından sonra Gavsın halifesi Şeyh Abdurrahmani Tağiye intisab ederek
ondan hilafet almıştır. Meşhur bir divanı vardır. Hezanda sırasıyla, Şeyh Selim, Şeyh
İsmail Hakkı gibi isimler yetişmiştir. Halen şeyh Celal makamdadır. Medresesi ve
divanı vardır.
Şeyh Abdülkadir’in bilinen halifeleri şunlardır.
Lice müftüsü Muhammed Hadi efendi (seydaye lice), Molla Mustafa Sisi,
Şeyh Seyyid, Lice Müftüsü Ahmed el-Hassi (Hoce-i Hase) (34).
Hicri 1326’da 70-80 yaşlarında vefat etti (119).
Şeyh Selim-İ Hezani
Şeyh Abdülkadirin oğludur. Hem ilim hem de tasavvufi amelini Norşinli Şeyh
Muhammed Diyaüddin Efendinin yanında tamamlar ve mezun olur. Uzun yıllar
Hezanda Nakşi tarikatı üzerine hizmet yürütür (34).
Molla Ahmed’é Hasi Türbesi
Molla Ahmed Hicri 1283 (Miladi 1862) yılında, Lice’nin Hézan (Kayacık
Nahiyesi’nde dünyaya geldi.
Hicri 1330 tarihine kadar değişik memuriyetler de bulunan Seyda, Haziran
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 181
1330 (Miladi 1909’da Diyarbekir merkez müderrisliği acemiliğine tayin olur.
Temmuz 1331 (Miladi 1910) tarihinde, bu görevinden Lice’nin Hézan Karyesi
(Nahiyesi) müderrisliğine nakil yaptırır. Bu vazifeyi bir müddet yaptıktan sonra bu
defa boşalan Lice Müftülüğüne tayin edilir.
Molla Ahmet ilk Zazaca Mevlüt yazarıdır. Seyda’nın Zazaca yazdığı bu
manzum Mevlüt 16 bölümden oluşmaktadır. İlk 14 bölümü Zazaca mevlüt, hemen
ardından kısa bir açıklama şeklinde ‘Qala Pey’ (Son söz), vardır. En son iki bölüm ise
Arapça’dır. Sonunda ebced hesabı ile 1316 (Miladi 1900 yılı) tarihi düşürülmüştür.
Aynı yıl (M.1900) bu mevlüt 400 adet bastırılmıştır. Zengin kafiyelerle biten 756
mısralık bu eser, güzel bir şekilde Bingöl Zaza şivesiyle yazılmıştır.
Seyda, 1951 yılında vefat eder. Mezarı Hézan’dadır.
Derviş Ali/Lice
1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri
bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i
Kiramdan Derviş Ali’nin Lice kazasında medfun olduğu belirtilmektedir.
Pir İzzeddin/Lice
1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri
bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i
Kiramdan Pir İzzeddin’in Lice kazasında medfun olduğu belirtilmektedir.
Mahmud El-Askerî/Lice
1316 (1801-1802) tarihli Diyarbakır Salnâmesi’nde, Diyarbakır’da kabri
bulunan Peygamber, Sahâbe ve Evliya’ya ait türbelerin anlatıldığı kısımda Eizze-i
Kiramdan Mahmud el-Askerî’nin Lice kazasında medfun olduğu belirtilmektedir(2).
182 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh Bilal Ziyareti
Bağdattan Liceye gelen Şeyh bir meşe
ağacının kovuğuna yerleşir. Etrafını saran
geyiklerle konuşur. Mezarının etrafında
kendiliğinden yeşeren meşeler O konuşmayı
sürdürmektedir. Bugün Şeyhin ağacı kutsal sayılır. Meşelerin dallarına asılan küçük
beşikler olmayan çocukların duasıdır.
(52) (53)
SİLVAN İLÇESİNDEKİ TÜRBE VE ZİYARETLER
Merşi Mun türbesi
İlçenin batısında İlçe emniyet md. karşısındadır düşer. Kendisi büyük bir
alimdir.
Şeyh Halil türbesi
İlçenin doğusundadır. Şehrin mezarlığı da buradadır. Bu zat şeyh oğullarından
biridir.
Şeyh Muhammed-i Gırkovi
İlçeye bağlı Derik Mukur ile Kazandağı arasında bulunyor.
Şeyh Muhammed Türbeleri
Burada M.921-960 yıllarında yaşamış
olan Şeyh Muhammed ve
Hamdanoğulları zamanında yaşayan Şeyh Muhammed olmak üzere iki kişinin
mezarı bulunmaktadır.
Site-i İbn-i MecnuTürbesi
İlçenin kuzeybatısındadır.
Şeyh İbrahim türbesi
Bahçe köyünde medfundur. İki asır önce Botan’dan buraya gelmiştir. Köyde
torunları vardır.
Şeyh Emin türbesi
Bezvan köyünde medfundur.Şeyh Abdullah ve Şeyh Şakir bu zatın torunlarıdır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 183
Mersi Mun türbesi
Mersi Mun türbesi İlçenin batısında şu anda ki İlçe Emniyet Müdürlüğü
binasının karşısına düşmektedir. Mersi Mun’la ilgili olarak yaptığımız çeşitli
araştırmalarda hakkında her hangi bir bilgiye rastlayanı adık. Ancak büyük bir alim
olduğu söylenmektedir.
Mesmuni - Mersimun Ziyareti- Silvan - Fot. Nejat Satici
Şeyh Muhanımed-i Girkov-i Türbesi
Bu önemli zâtın mezarlığı İlçeye bağlı Derik Mukur ile Kazandağı
arasında bulunuyor. Bu zat, kendini yabancı hayvanlara adamış bir şeyh olarak
tanınmaktadır. Zaten adı üzerinde Gır (Tepe veya dağ anlamında) Kuvi ( evcil
olmayan hayvan veya yaban anlamında) Bu zat hep evcil veya evcil olmayan
hayvanlarla ilgilenmesiyle tanınır. Her yılın Mart ve Nisan aylarında binlerce
insan burayı ziyaret eder ve çeşitli adaklarda bulunurlar. Altın arayıcıları korkudan
buraya uğramazlar. Bu işe girişenlerin başlarına felaketler gelmiş.
Şeyh Muhammmed Türbeleri
Silvan kitabelerini, yerinde okuyarak tetkik eden yazar Süleyman Savcı
İlçenin batısında Yümnü Üstünlerin evinin alt tarafında bir evin kapısı üzerinde Emir
Heyca’nın oğlu Emir Muhammed’in zevcesine ait bir mezar kitabesine rastlıyor.
Yazar, bu kitabenin çok güzel kufi bir yazı ile yazıldığım belirtiyor. Bu kitabede
Abdullah beni Hamdan’m künyesi Ebül Heyca olduğuna göre, Abdullah’ın Heyca
adlı bir oğlu ve Muhammed adında bir de torunu bulunduğu, bunların da Emir veya
Vali olarak Hamdanoğulları namına Silvan’da hüküm sürdükleri belli oluyor.
Düveli İslamiye adlı eserde Abdullah’ın altı
oğlu bulunduğu ve
bunlardan bir kaçının adı yazıldığı halde Heyca ile oğlu Muhammed hakkında
bilgi verilmemektedir. Diğer araştırmalarda da bunların adına ve yaptıkları
vazifelerine dair bir bilgiye rastlanılmamıştır. Bu türbeler halen ziyaretgah olarak
kullanılmaktadır. Yazar Süleyman Savcı bu önemli zatların Milladi 921 - 960
yıllarında vazifede olduklarını açıklıyor.
184 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şeyh İbrahim Türbesi
Bu önemli zatın kabri Silvan’a bağlı Bahçe köyünde bulunuyor. Burada bir de
kubbesi mevcuttur. Herkes tarafından ziyaret edilmektedir. Bu zatın yaklaşık olarak
2 yüzyıl evvel Botan bölgesinden buraya gelerek yerleşdiği ve aynı yerde vefat etmiş
olduğu söylenmektedir. Köyde torunları bulunmaktadır.
Şeyh Emin Türbesi
Bu zatın türbesi Silvan’a bağlı Çalı ünü (Bezvan) köyünde bulunuyor. Şeyh
Abdullah ve Şeyh Şakir bu zatın torunlarıdır. Halk arasında çözümlenmeyen veya bir
dava için anlaşamayan kişiler buraya giderek yemin ederler. Yanlış yemin edenlerin
başına felaketler gelir. Şeyh Emin türbesine giden kolay kolay yalan konuşamaz,
çünkü başına nelerin geleceğini bilir. Bu nedenle bu zatın önemi büyüktür (48).
Şeyh Belbelot Ziyareti
Mira Şehir Mezarlığının içinde, Karabehlül Bey Camisinin yanında mezarlığa
açılan kapının karşısındadır. Mezarın hemen yanında türbeyle bütünleşen yaşlı bir
dut ağacı vardır. Ziyaretgah olarak kullanılan türbenin yanında Seyda Mele Kamil’e
ait mezar bulunmaktadır.
Şeyh Hasan Ziyareti
Şeyh Halil Mezarlığının kuzeyinde Azizoğullarına ait mezarlığın yanındadır.
Ziyaretgah olarak kullanılır.
Site İbn-İ Mecnu Türbesi
Halk arasında Kaniya Navin Ziyareti olarak bilinen ziyaret Silvan Bağlar
Mahallesindedir. Halk arasında ziyaretgah olarak kullanılmakta olan Mezarın üzerinde
0.50x1 m. ve 0.80x1 m. ebadında iki kitabe ve kırık bir mozaik parçası bulunmaktadır.
Kitabelerden solda olanı türbenin kime ait olduğunu göstermekte diğerinin üzerinde
ise Ayetül kürsi ve kelimei tevhid bulunmaktadır. Ayrıca ayetlerin devam ettiği
kabrin ayak ucunda ve batısında iki kitabe daha bulunmaktadır. Kitabelerin Abbasi
veya Şeyhoğulları döneminde yapıldığını belirten yazar Süleyman Savcı kitabenin
üst tarafında sekiz büklümlü bir güneş resminin olduğunun açıklıyor. (Y.P.1997)(49).
İlçenin kuzey batısında bulunan ve halk arasında ziyaretgah olarak bilinen
kabrin üzerindeki iki taştan soldakinde kadar şunlar yazılmaktadır :
Besmele, Haza Kabr-ü Sitte İbnet-ü Necm?
Rahmet-ü Allah-i Aleyha (Bundan sonrası okunmadı)
Keente Sitte Dar... (Bundan sonrası okunmadı)
La İlahe İlla Allah-u Vahdehu
La Şerike Leh-u ve Emre Muhammeden
Abdühu ve Resulühu
Sallelahu Aleyhi ve Sellem
Kitabenin Abbasi veya Şeyh oğulları devrine ait olduğu tahmin ediliyor.
0,80 X 01 ebadında olan dağdaki ikinci taşta da Ayetülkürsi kelimeleri ve
kelimeyi tevhid yazılıdır. Kabrin ayak ucunda ve batısında iki taş daha vardır.
Onlarda da aynı ayetin kelimeleri yazılmıştır. Kabrin üstünde bir kırık mozayik parçası
bulunmaktadır (48).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 185
Silvan’da Diyarbakır Çıkışında Hastane Yanında
Sadık Beyin Evi Arkasında Şeyh Muhammed Mezarı
Bahçe Köyü-Şeyh İbrahim Türbesi
Dara Hıznakhiye Ziyareti
Silvan - (Foto Nejat Satıcı)
186 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Eski Silvan Müftüsü Mehmet Uyanık
Dara Hıznahiye Ziyareti
Diyarbakır Silvan yolu üzerindedir. Kimlere ait olduğu belli değildir.
Sahabelerin yattığı söylentisi vardır. Taştan yapılan mezarların sağ ve sol tarafında
kılıç kabartması bulunmaktadır. Bir kaç mezardan oluşmaktadır. Mezarların yanında
asırlık bir meşe ağacı vardır. Ziyaretgah olarak kullanılır.
Diyarbakır Valiliği tarafından kümbet şeklinde bir çeşme yapılmıştır (49).
Silvan’da Hilun dağında din uğruna şehit olan Şeyh Muhammed-i Hiluninin
türbesi sık ziyaret edilen bir mekandır (134).
Muaz Bin Cebel Komutanı Türbesi (Sahabe Türbesi)
Silvan’ın Kumgölü (Ömerkan) köyündedir. Silvan’ın en çok bilinen
ziyaretlerindendir. Birde efsanesi vardır. İslam ordusunun komutanı olan Muaz bin
Cebel Silvan’ı fethettikten sonra dönüşte komutanı (oğlu) Murat ovasında pusuya
düşürülür. Bu pusuda adı belirlenemeyen ve bekar olan sahabe komutanlarından biri
şehit edilir. Şehit sahabenin annesi peygamberimizi rüyasında görür. Peygamberimiz
şehit sahabenin annesine üzülmemesini her yıl burada bir hafta boyunca düğün
dernek yapılacağını buyurur. Bundan dolayı her yıl mart ayının son haftasında
binlerce kişinin katıldığı Murat şenlikleri yapılır. Yöre halkının Ser Hıvde olarak
adlandırdığı bu şenlik oldukça coşkulu geçer (49).
Silvan’da Murat şenlikleri
(50) Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Kümgölü köyü Susamış
mezrasında yapılan ‘Murat Şenlikleri’
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 187
Güneydoğu Anadolu Bölgesi il, ilçe ve köylerinden binlerce kişinin katılımıyla
üç gün üç gece sürecek olan Murat Şenlikleri sürüyor. Kurulan çadırlarla Murat Ovası
adeta bir çadır kent görümüne bürünürken, katılımcılar hem piknik yapma hem de
dua etme imkanı buluyor. Şenliklere katılan vatandaşlar her yıl defler eşliğinde zikir
yaparak, dua ediyor (50).
Şeyh Zeydin Türbesi (51).
Muaz Bin Cebel’in Komutanının Kabri
Şeyh Saitgül Ziyareti
Silvan
Silvan’da hükümdar türbeleri
Celaleddin Harzemşah
Diyarbakır’ın kazası Silvan (Meyyafarakin)’de hayatını kaybeden Celaleddin’in
cesedini, olayı haber alan Silvan hükümdarı Melik el-Muzaffer Gazi Silvan’a getirtmiş
ve orada defnettirmiştir (124).
I. Kılıçaslan
Selçuklu hükümdarının da Silvanda medfun olduğu ifade edilir.
I. Kılıçaslan 1107 yılında savaş esnasında ok yağmuru altında Habur suyuna
atını salıp karşıya geçmek istedi. Fakat kendisine ve atına ait zırhların ağırlığı ile
suda boğuldu. Bir kaç gün sonra kıyıya vuran cesdi tabuta konarak Silvana götürüldü.
188 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Atabegi Muhammed kendisine bir türbe yaptırdı. İbül Erzak bu türbeye
Kubbet us-Sultan dendiğini ve bu türbeye sonradan bir çok Türk büyüklerinin
ve Kılıçaslanın kızı Saide hatunun 1130’da gömüldüğünü yazar. Daha sonraları
burası büyüyerek Sultan mahallesi adını almıştır. Bugün ne türbeden ne de Sultan
mahallesinden iz kalmıştır (125).
Seyfüddevle
Seyfüddevle Hamdanilerin Halep kolunun kurucusudur. 22 Haziran 916’da
doğmuştur 25.Ocak 967’de ölmüştür. Ömrü Bizansa savaşmakla geçmiştir. Cenazesi
Silvan’a götülmüştür. Seydüddevle’nin, I.Kılıcasalan’ın, diğer komutan ve devlet
adamlarının türbeleri Hülagu tarafından yıkılmıştır (121).
Lübnanlı Prof Adnan Huca’ya göre Karabelülbey camiinde minber ve mihrap
arasında Seyfüddevle yatmaktadır.
Seydüddevle’nin, I. Kılıcasalan’ın,diğer komutan ve devlet adamlarının
türbeleri Hülagu tarafından yıkılmıştır.
Seyfüddevle oradaysa tüm hükümdarlar ve ailesinin de orada olması gerekir.
Moğol istilasıyla yıkılan kubbetüssultanın bulunduğu mekan bilinçli olarak cami
mekanı yapılmış olmalıdır. Nasıl ki Diyarbakır’da Hz. Süleyman camiinin alt katında
sahabeler yatıyor, üst ise ibadet mekanıdır. Benzer oluşum bura için de söz konusudur.
Silvan ve Kubbetüs-Sultan
Silvan tarihte şöhret kazanmış büyük sultanların medfun olduğu yerdir. Ancak
Moğol istilasiyle bu mezarlar yok edilmiştir. Bu mezarları ortaya çıkarmak eskiden
olduğu gibi ismi üzerinde Sultan kubbesi şeklinde inşa etmek vefa gereğidir.
Burada I.Kılıçaslan ve kızı; Seyfüddevle ve tüm ailesi, Necmeddin Alpi, Artuk
oğlu İlgazi ve büyük ihtimalle de Celaleddin Harzemşah medfundur.
Silvan’da ayrıca Mervanoğullarına ait değişik hükümdarlar da medfundur.
Bu mekanın Karabehlülbey cami olması gerekir. Lübnan’lı Prof. Dr. Adnan
Huca Seyfüddevle’nin mezarının mihrapla minber arasında olduğunu ifade ediyor.
Karabehlülbey Cami̇ Mi̇ mber ve Mi̇ hrabı
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 189
Mervani hükümdarları
Mervanoğullarından Bad’ın kardeşi Ebu’l Fevaris de bir savaşta şehit olunca
Silvanda şehrin dışına gömülmüş, üzerine kubbe yapılmıştır. Daha sonra burada bir
çok kubbe yapılmış ve buraya ‘Ebu’l-Fevaris Kubbeleri’ adı verilmiştir (126).
Nasruddevle ahmed:Mervani beyliğinin üçüncü hükümdarıdır. Muhdese
caminin yanındaki türbeye gömülmüştür..
Nizameddin Nasr: On gözlü köprüyü yaptırmıştır.Silvan ve Diyarbakır
kalelerinin bazı kısımlarını onartmıştır. Nasruddevle’nin yanına gömülmüştür (121).
Artuk oğlu İlgazi:
Haçlılara karşı teşkil edilen orduya kendi kuvvetleriyle katıldı.Silvan ‘a
gelince hastalandı.Öldüğünde 60 yaşında idi.Mardin,Halep ve Silvan’a hakimdi.
Cenazesi Mescidül emirde Sultan kubbesinin kuzey tarafına gömüldü.
Artukoğlu Necmeddin Alp.MS.1176’da öldü. Cenazesi Kubbetüsssultana
gömüldü. Burası dedesi I. Kılıcaslanın türbesidir (121).
Bediüzzamanın hocalarının kabri Diyarbakır’da
Bediüzzaman’ın hocası Şeyh Muhammed Celali ve Silvan ilçesinde kabri
Bediüzzaman’a üç ay hocalık yapan Şeyh Muhammed celali Birinci dünya
savaşında muhaceretle Diyarbakır Silvan ilçesi Haştder (Otluk) köyüne yerleşmiş
ve orada vefat etmiştir.
Torunu Halil Ukenat (43 yaş) ,Van taraflarından geldiklerini,Celali aşiretinden
olduğunu söyledi.
Muhammet Celali kabri
190 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Said Nursi’ye Bediüzzaman ünvanını veren Molla Fethullah Efendinin
kabri Zilan köyünde
Molla Fethullah Efendi Diyarbakır Kulp ilçesinden gittiği Kozluk ilçesi
Zilan köyünde vefat etmiştir.Türbesi aynı köyde medfun Şeyh Muhammed Zili’nin
yanındadır.
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz :Arşiv Belgelerinde Bediüzzzaman Said Nursi.
Osmanlı Araştırmaları Vakfı.İst.2013.c.1 S.222-223:
Mezar Malabadi köprüsünün yakınında Diyarbakır- Batman arasındadır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 191
KAYNAKLAR
1. Hasan Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi: 1936
2. Ali Melek - Abdullah Demir, Dini Değerleri İle Diyarbakır, Diyarbakır
Müftülüğü Yay., Diyarbakır, 2009.
3. Ö.Tellioğlu (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye
yay. Yıl.: 1869-1905. cilt: 4/208. 2/110 ,5/93.İstanbul. Acar matb. 1999
4. Maurice Bucaille. Kitab-ı Mukaddes, Kur’an ve Bilim İzmir. 1981. s. 133
5. Heyet, Peygamberler tarihi ansiklopedisi cilt: 1, Hakikat kitabevi,
6. Ahmet Cemil Akıncı Kısas-ı Enbiya. c: 1.
7. Ethem Xemgin: Kürdistan’da Mitoloji ve Dini İnançlar. Doz yay. İst. 2005.
s. 1856
8. M. Cengiz Yıldız Eğil-Ergani Halkının Dilinde Medfun Peygamberler
1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 2010
9. Prof. Dr. Abdurrahman Acar. Diyarbakır’ın Sahabeyle İslamla Tanışması
1.Uluslararası
sempozyumu. 2010
Nebiler
Sahabiler Azizler,
Krallar
kenti
Diyarbakır
10. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Azimli İlk İslam Fetihleri Bağlamında Diyarbakır’ın
Fethine Katılan Sahabilerle İlgili Bazı Mülahazalar. Diyarbakır ve çevresinin
Müslümanlaşma süreci. Çizgi ktb. 2011
11. Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Ve Sahabe.1.
Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2008
12. Yrd. Doç. Dr. Kenan Yakuboğlu, M. Salih Erpolat, Mustafa Sarıbıyık.
Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır. Diyarbakır valiliği. Dicle Üniversitesi. 2011
13. Mustafa Akif Tütenk. Kara-amid dergisi. Yıl2. Sayı. 4. 1960
14. http://www.kenthaber.com
15. Yrd. Doç. Dr. Hatip Yıldız. Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır ve Sahabe
.1.Uluslararası Nebiler
sempozyumu. 2010
Sahabiler
Azizler,
Krallar
kenti
Diyarbakır
16. Değer M, Beysanoğlu: Ş. Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San matb.
Ank.. 1992. s. 70
17. Gülsen Bas, Doç. Dr. Kadir Pektas. Diyarbakır’daki İslam Dönemi
Mimarisinde SüslemeVan- Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Sanat Tarihi Anabilim Dalı 2006
18. Mevlüt Mergen Diyarbekirli Ahmed Mürşidi Nin Pendnamesi Ve M. Sait
Mermutlu 04 Eylül 2012, Yeniyurt Gzt.
19. Çiçek, ZA. Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü. Diyarbakır söz yay.2007.
20. M. Şefik Korkusuz. Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay. İst. 2004.
192 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
19. Çiçek, ZA. Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü. Diyarbakır söz yay.2007.
20. M. Şefik Korkusuz. Tezkire-i Meşayihi Amid.Kent yay. İst. 2004.
21. ://www.forumalev.net/guneydogu-anadolu-bolgesi/263304-diyarbakirturbeleri.html
22. Metin Sözen. Diyarbakır’da Türk Mimarisi. İst. 1971. s. 187
23. Yahya Erikli. Diyarbakırın Sahebe Fatihleri. Diy. 2004. s. 20,49,59
24. Yrd. Doç. Dr. İrfan Yıldız.. Diyarbakır türbeleri. Diyarbakır Mimarisi.
Diyarbakır Valiliği. 2012.. s. 319
25. Prof. Dr. Ejder Okumuş Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde Diyarbakır.
e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi -www.e-sarkiyat.com- ISSN: 1308-9633
Sayı: VII, Nisan 2012
26. Dr. Murat Özaydın. Diyarbakır Tasavvuf Tarihinde Tarikatlar
Abdurrahman Aktepe. Cihan yay. İst. 2009. s. 52
27. http://sudemle3.blogcu.com/3499347
28. http://www.salihekinci.com/pdf/Arabkend.pdf
29. Dr. Yaşar Kalafat Diyarbakır’da Ulu Kabirler: Diyanet İşleri Başkanlığı
Arşiv Kayıtlarına Göre/. Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır
Sempozyumu. 2004
30. Zeynel Abidin Çiçek. Diyarbakırın fethi ve kültürü.Diyarbakır 2007
31. Prof. Dr. Muhammed Çelik. Diyarbakır’da Sahabe Nesli .1.Uluslararası
Nebiler Sahabiler Azizler, Krallar kenti Diyarbakır sempozyumu. 2010
32. :30 Mayıs 2009 www.diyarinsesi.org
33. Cihat Güzel Ergani İlçesinde Bulunan Kutsal Mekanlar Her Yönüyle
Diyarbakır İlçeleri Editörler Kenan Haspolat Aysel Yılmaz.Uzman matb.İst.2013
34. Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik.2.Nebiler
Sahabiler,Azizler,Krallar Kenti Sempozyumu.2011
35. Hadâik-ul-Verdiye; s. 273. http://kitap.mollacami.com/evliyalar/konu3222. htm
36. Murat Özaydın Osmanlı Dönemi Diyarbakır’ında Nakşibendîlik. 2.
Nebiler Sahabiler, Azizler, Krallar Kenti Sempozyumu. 2011
37. Mehmet Latif Demir,Yrd. Doç. Dr. Ali Boran Ortaçağ’dan Günümüze
Eğil Ve Hani’deki Mimari Eserler yüksek Lisans Tezi . T.C.Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı Genel Sanat Tarihi Bilim Dalı
Van-2007
38. Zeki Dilek. Lice. Diyarbakır.2002s.36.Kazım Baykal. Diyarbakır
hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi.20 Haziran 1939.cilt ıı,sayfa 17
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 193
39. Abdülhamid Alkan, M. Ali Abakay Hani Kaymakamlığı. Hani-Taşlar
Tanıktır. 2005
40. //www.yesilkoytepecik.com/
41. İrfan Yıldız Kulp’un Coğrafi Konumu Ve TarihçesiTarım Doğa Çevre
Sempozyumu.Diyarbakır. 2011
42.
haberid=123
http://www.dogruhabergazetesi.com/masterdeneme.aspx?id=1956&
43. Vefa Akdoğan. Danişman prof. Dr. Abdullah Topçuoğlu Güneydoğu’da
Sosyal Yaşam: Diyarbakır Kulp Ilçesi Örneği. Yüksek Lisans Teziselçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsüsosyoloji Ana Bilim Dali Konya 2007
44. Zaman.8-3-2013 Aziz İstegün, İsmail Avcı - Dıyarbakır
45. Taşgın A:Diyarbakır Arkeoloji müzesinde Atak tarihine ait bir belge.
1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004.Diyarbakır. s:
408
46. Basri Konyar. Diyarbekir Yıllığı. Ulus Basımevi.1936. c. III. s. 358
47. Prof. Abdurraman Acar. Dünden Bugüne Atak kalesi Lice Sempoyumu.
Artuklu ün yay .. Mardin. 2012
48. Yaşar Parlak. Silvan.Ank.1997 s.139
49. Nejat Satıcı. Silvan’ın Tarihi ve Turistik Mekanları. Tarım Çevre ve Doğa
sempozyumu. Diyarbakır. 2011. c. 2
50. www.diyarinsesi.org.27-4-2013
51. 25 Eylül 2012 www.diyarinsesi.org
52. Diyarbakır İl Yıllığı-1967. s. XIX.
53. Bejan Matur. Doğunun Kapısı Diyarbakır.DKSV yay. İst. 2009. s. 240
54. Yrd. Doç. Dr. M.Salih Erpolat: Dünden Bugüne Erganideki ziyaret
yerleri. Uluslararası Türk Dünyası İnanç merkezler, Kongresi. Türksev yay. Ank.
2004. s. 515
55. M.Ali Abakay.http://www.edebiyatdostlari.com/sehir-gezi-yazilari/914sultan-suca-turbesi.html
56. İrfan Yıldız. Eğil.Diyarbakır valiliği-D.Ü.yay2012.s.59,71
57. Rahmi Hüseyin Ünal.Diyarbakır ilindeki bazı Türk-İslam Anıtları
Üzerine Bir İnceleme. Atatürk Ün Basımevi.Erzurum.1975
58. Bayram Altan:Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri.İstanbul.1996.s:84
59. İrfan Yıldız. Diyarbakır Türbeleri. Diyarbakır Mimarisi. D.Ü. valilik yay.
2012.
60. Prof. Dr. M. Mehdi İlhan: Diyarbakırın Türbe,yatır ve Mezarlıkları. İslam
Dünyasında Mezarlıklar ve DEFİN Gelenekler. TTK.. Ankara.1996. s. 179
61. Nusret Aydın, Diyarbakır-Eğil Hükümdarları Tarihi, s, 88,89.
194 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
s. 180
62. Bünyamin Ateş. Peygamberler Tarihi.YeniAsya yay. İst. 2002. s. 339,336
63. Prof. Dr. Nurettin Uzunoğlu. Peygamberler Tarihi.Zembil yay. İst. 2005.
64. http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahav
65. Rifat N.Bali: Diyarbakır YahudileriDiyarbakır Müze Şehir. s: 368
66. Akıncı AC.: Peygamberler tarihi. 6/522,416,147
67. Korkusuz Ş: Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. 2003. s: 151,23
68. 28 Eylül 2006 Kaynak: Radikal Yazan: Timur Soykan
69. Akıncı AC.: Peygamberler tarihi. 6/522,416,147
70. Türkiye Diyanet Vakfı. İslam Ansiklopedisi. İst. 1993. 8/481
71. Bayram Altan: Türkiyede Dini Ziyaret Yerleri. İstanbul. 1996. s: 84
72. Mehmet Azimli.İslamın ilk fetih yıllarında Nusaybin ve klasik İslam
kaynaklarına göre Nusaybin’in fethi.Makalelerle Mardin.I İbrahim Özcoşar (ed).
İst. 2007. s. 157
73. www.malatya.gov.tr
74. Celal Çayır. Manevi Bir Değer Olarak Hz. Süleyman Ve Haziresi 2.
Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2011
75. Zeynel Abidin Çiçek, Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü, Diyarbakır,
2007. s. 21
76. Ahmet Demir: İslamın Anadoluya Gelişi. 2004s: 109
77. Cuma Karan:Diyar- bekr ve Müslümanlarca Fethi.Yüksek Lisans tezi.
2003. Diyarbakır. s: 84
78. Zeki Dilek.Lice.Diyarbakır. 2002 s. 36
79. www.Kenthaber.com
80. Vakidi: Tarihu Fütuhul’Cezire ve ‘l Habur ve Diyarbekir ve’l Irak. Thk:
Abdülaziz Fayyad, Herfuş, Daru’l-Beşair, Dimaşk.1417&1996 s. 197
81. Prof. Dr. Abdurrahman Acar. Dünden bugüne Atak kalesi Dünden
bugüne Lice Sempozyumu. 2008. s. 17,32
82. Naci Akdemir. Kocaköy. Kocaköy kaymakamlık yayını.. 2008. s. 27
83. 2000’e beş kala Diyarbakır. Diyarbakır valiliği.1995. s. 394
84. www.kulpmerkezilkogretimokulu Âdem Karakuş ve Erkan Göngörmüş’.
Kulp. 2001. yüksek lisans tezi. Dicle Ün. Eğitim Fak.
85. Dilek Z. Lice. Diyarbakır. 2002 s. 36
86. Baykal. K. Diyarbakır hakkında yapılan etüdler. Karacadağ dergisi. 20
Haziran 1939. cilt II, sayfa 17
87. Beysanoğlu Ş. Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi.
Diyarbakır Müze Şehir. YKY yay. İst. 1999. s. 50
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 195
88. http://terkanlilardernegi.com/
89. www.vikipedi.org
90. Murat Bozdoğan, Hamdullah Işık. Kaplıcalar Diyarı Çermik 2012. s. 49
91. Osman İçli – İlkha 03 Ağustos 2012
92. M. S. Erpolat. Dünden Bugüne Ergani’deki Ziyaret Yerleri. Uluslararası
Türk Dünyası İnanç Merkezler Kongresi. Ankara. Türksev yay. 2004. s: 517,528
93. Müslüm Üzülmez. Çayöünden Erganiye Uzun Bir Yürüyüş. İst. 2005. s.
74, 268
94. www.kenthaber.com
95. http://www.gezikitap.com/
96. Beysanoğlu, Şevket, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt,
Sf. 271
97. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını
98. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst. 2003. s. 255 ‘
99. Hayri Yoldaş. Celal Güzelses. Diyarbakır. 2005. s. 6
100. M. Değer, Beysanoğlu Ş. Diyarbakır’ folklorunda halk hekimliği San
matb.Ank.. 1992. s. 70
01. Yılmaz N. Z. XVII. Yüzyılda Diyarbakır’da Nakşibendiyye Osmanlı
Araştırmaları Vakfı.
102. Beysanaoğlu Ş: Diyarbakır’da gömülü meşhur adamlar. Neyir matb.
Ankara. 1985. s. 9,10,95,101
103. Beysanoğlu Ş. Diyarbakırlı Fikir ve sanat adamları. San matb. Ankara.
1967. 2/s. 190
104. Parlatır İ.. Süleyman Nazif. Müze Şehir. YKY yay. İst. 1999. s. 313
105. Ahmet Taşğın Tez Danışmanı Prof. Dr. Münir Koştaş Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri (Din Sosyolojisi)
Anabilim Dalı Diyarbakır Ve Çevresindeki Türkmen Alevilerinde Dini Hayat
Doktora Tezi Ankara-2003
106. Yrd. Doç. Drİrfan Yıldız. Diyarbakır türbeleri. Diyarbakır Mimarisi.
Diyarbakır Valiliği. 2012.. s. 319
107. Dr. Emrullah Güney. Diyarbakır ve yöresinde Doğa-Kültür Turizmi.
Diyarbakır. 1991. s.. 45
108. Eroğlu M.Ş. Arabkendi. Kent yay. İst. 2004. s: 30
109. Bünyamin Erul. İlk Hadis Belgesi Hemmam’ın sahifesi. Diyanet Vakfı
Yay. Ank. 2009. s. 259
196 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
110. Abdurrahman Acar: Vakidi’ye Göre Amid Şehrinin Fethi. D.Ü. İlahiyat
Fakültesi Dergisi. c 1999. cilt: 1, s: 199
111. Beysanoğlu, Şevket. Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır”, Cilt-1 s:155-156
112. Resul Çoban D.Ünv. İlahiyat Fak. Diyarbakır / 2004 HZ. SÜLEYMAN
CAMİİ(Lisans Tezi
113. Yrd Doç. Dr. Ahmet Akgüç, Diyarbakır Cami Hazirelerinde Ulular ve
Paşalar, Birinci Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti, Diyarbakır Sempozyumu,
2009.
114. Prof. Dr. M. Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları,
İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179.
115. Abdülgani Fahri Bulduk, Diyarbakır Valileri, yayına hazırlayanlar:
Eyyüp Tanriverdi. Ahmet Taşğın. Medrese yay. Ankara, 2007.
116. Yaşar Parlak. Silvan.Ank.1997.
117. Demir A. İslamın Anadoluya gelişi. Kent yay.2.baskı. İst. 2008 s.114,109
118. Satıcı N. Silvan.Diyarbakır’da tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3
Haziran 2010
119. M Şefik Korkusuz: Diyarbekir Velileri.I-II.Kent yay. İst. 2004. s.178
120. Diyarbakır İl Yıllığı-1967. s. 275
121. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır’da Gömülü Meşhur Adamlar. Neyir
matb.Ank.1985.
122. İbrahim Sarı: Şehrimiz Diyarbakır. Büyükşehir belediye yay. 1999. s. 123
123. Diyarbakır İl Yıllığı 1967. Diyarbakır valiliği. s.193
124. Sadıkov Hasanbala: Gence’den Amid’e: Harezmşah Celaleddin’in
ölüm yolu.1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 2004.
Diyarbakır. s: 123.
125. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakırım.1986. II/246
126. Abdurrahim Tufantöz. Ortaçağda Diyarbekir Aça yayAnk. 2005. s.1.65
127. Şevket Beysanoğlu Diyarbakır Tarihi. II/453
128. Yrd. Doç Dr. Kenan Ziya Taş, Cenk Yolcu: Ergani Tarihi ve Tarihi
Eserleri. D.Ü. Eğitim Fak. Mezuniyet tez. Diyarbakır. s. 1995. s. 8
129. Yrd. Doç. Dr. Fatma Meral Halifeoğlu, Diyarbakır Suriçi’nde Yer Alan
Mescitler 1.Uluslararası Nebiler Sahabiler Azizler Krallar Kenti Sempozyumu.
130. Prof. Dr. M.Mehdi İlhan, Diyarbakır’ın Türbe, Yatır ve Mezarlıkları,
İslam Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekler, TTK., Ankara, 1996, s.179.
131. Hür Mahmut Yücer: Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl).
İnsan yay. İst. 2004
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 197
132. Muhsine Helimoğlu Yavuz. Diyarbakır efsaneleri. Çağ yay. İst. s. 273
133. Bayram Altan: Türkiyede dini ziyaret yerleri. 1996. s: 222,224
134. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Folklorunda Geleneler-Görenekler-Adet
ve İnanmalar. San matb. Ank. 1995. s 28
135. Zeynel Abidin Çiçek: Diyarbakır’ın Fethi,Tarihi ve Kültürü.. 2007. s.12)
136. Şerafettin Güneli: Ergani. 1966. s:17). (Enver Atılgan, Y Hekimoğlu
Ergai. Ank.1967
137. Sarısu. A. Mustafa Kemal paşa Kulpta. Kara Amid dergisi. Atatürk
Yılında Diyarbakır. s.52, 54
138. Beysanoğlu Ş. : M. kemal Atatürk’ün Diyarbakır’daki Kafkas cephesi
Komutanlığı. Atatürk Araştırma merkezi dergisi.c.II.Mart 1986. sayı. 5 s. 496
139. Mehmet Ali Abakay. Çınar, Bismil, Dicle İlçesi Tarihî Eserler
Envanterine Bakış Denemesi Diyarbakır’da Tarım Çevre Ve Doğa Sempozyumu. 2011
140. Av. Neymetullah Gündüz G. Seyyit Cengiz. Eğil (Antik bir kent) http://
www.zazaki.net/file/egil.pdf
141. Murat Özaydın Diyarbakır’da Nakşibendilik. 2. Uluslararası Nebiler
Sahabiler Azizler, Krallar Kenti Diyarbakır sempozyumu. 2011
142. İrfan ve Nurhak Ensarioğlu. Medineden Şehmalana. Şeyh Musa
Türbesi. Mega ofset matba
143. http://tr.wikipedia.org/
198 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
HZ NUH VE ERGANİ İLÇE İLİŞKİSİ
Kenan Haspolat*
Hz. Nuh’un kabri Cizre’dedir. Ancak Nuh’un gemisinin ise Cudi Dağında
olduğunu biliyoruz. Cizre yakınlarında Cudi Dağı olmakla beraber Cudi Dağının
yeri hakkında çok farklı söylemler vardır. Suudi Arabistan, Musul, Şanlıurfa, Amid,
Kuzey Mezopotamya gibi.
Konu Amid olunca Diyarbakır’daki Cudi dağı nerededir? sorusu akla geliyor.
Hz. Nuh Ve Mezarı (Cizre)
Eğil baraj havzasında sudan yaklaşık 200 m yukarıdaki mağaralar Nuh
tufanı sonra su erozyonuyla oluşan mağaralardır. Dicle Üniversitesi Mühendislik
Fakültesinden konuyla ilgili uzman, Doç. Dr. Fuat Toprak’a bu mağaraların ne olduğu
sordum. Su erozyonu sonrası olabileceğini ifade etti. Sümer topraklarında tıkanma
olunca su membaına doğru geriye dönüş yapacak ve suyun seviyesi yükselecektir.
Yükselen su da erozyon yaparak mağara oluşumuna neden olacaktır. Gemi de haliyle
Sümer topraklarından geriye doğru gelerek suyun doğuş kaynağı olan Birkleyn
mağaraları ve Kralkızı mağaralarına doğru gelecek ve orada bir mekan da kalacaktır.
Eğil baraj havzası Hz. Nuh’un gemisinin geçtiği güzergâhtadır.
Baraj gölündeki mağaralar su seviyesinden yaklaşık 200 metre yukarıdadır.
Bu mağaralar su erozyonuyla oluşmuştur. Yani çok önceleri Dicle Nehri seviyesi bu
düzeye ulaşmıştır. Dicle’nin çıkış kaynağı Maden çayı ve Bırkleyn mağaralarıdır.
Maden’den gelen kol Eğil önünden geçer, Bırkleyn’den gelen kol da akarak Dicle
barajı önüne gelir, burada iki kol birleşir. Sümer topraklarından tufan nedeniyle
gelen su, geri istikamete Dicle’nin çıkış kaynağına kadar dayanır. Dolayısıyla Eğil
* Prof. Dr. Kenan Haspolat
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 199
ilçesi önünde ve Bırkleyn kolu önünde su erozyonu yaparak mağara oluşturur.
Nuh’ungemisi de muhtemelen su akıntısı nedeniyle geriye doğru sürüklenerek
Dicle’nin çıkış kaynağına doğru gelir. Bu bölge Ergani-Dicle-Lice arası bölgedir.
Yani Cudi dağı bu bölgede olabilir. Cudi dağıyla ilgili mekân söylemleri olarak
a) Amid
b) Şanlıurfa
c) Cizre
d) Musul
e) Suudi Arabistan’dır.
Bu durumda, Roma tarihine, İncile, İslami kaynaklara bakarak Cudi’nin yerini
arayalım. Sonuç olarak baktığımızda Cudi’nin Amid’de olduğu ağır basıyor. Amid
olarak da kanaatimce Dicle-Lice arasındaki dağlardır.
Amerikan ve İngiliz arkeologlardan
kurulu, başlarında Sir Charles Leonard
Woolley’in bulunduğu bir araştırma ekibi, 1923
yılından başlayarak, kazı mevsimlerinde 6 yıl
müddetle kazıyla Sümer topraklarında tufanın
izini buldu. Gılgamış destanında da tufan
anlatılmaktadır. Yani arkeoloji ile mitoloji aynı
noktada buluşuyor.
Tufanı anlatan XI. tablete bakalım: Tufan
başlıyor, altı gün yedi gece sürüyor. Yedinci gün
gemiden çıkarak Tanrılara kurban sunuyor (1).
Tufan Öyküsünün
Anlatıldığı Akad Kil Tableti
Tufanın başlangıcı Sümer’de, gemi ise Dicle İlçesi-Lice İlçesi arasındadır?
İslami kaynaklar gemi Cudi’de durdu der. Ancak Cudi nerede? Bu hususta çok
söylem var.
Şimdi Cudi’yi arayalım
Nuh tufanı sonrası Diyarbakır
Cudi Dağının ‘Amid yöresinde bir dağ ‘olduğunu ‘İbnül Cevzi Zadü’l–Mesir,
IV,112; Beyzavi, Envar, III,237’ isimli eserler vurgulamaktadır. Elmalı tefisiri de
aynı hususun altını çizer, Elmalı Tefsiri: c:4. Hud süresi ‘44-47- Derken aralarına
dalga giriverdi, bunun üzerine o da boğulanlardan oluverdi. Ve denildi. Ey yer,
suyunu yut! Ey gök, sen de kes artık! Bu emirlerin ifade ettiği heybeti ve kudreti
tasavvur etmeli. Yere, göğe böyle emir veren ve onlara hükmeden ilâhî saltanatın
azamet ve büyüklüğünü düşünmeli. Bu kudrete kim karşı durabilir? Sular çekildi ve
emir icra edildi. Yani azap emri, azap hükmü yerine getirildi. Boğulacaklar boğuldu,
kurtulacaklar kurtuldu. İş bitirildi. Gemi de Cudi üzerine oturdu.
Elmalı tefsirinde:
Cudi: Engince bir dağdır ki, Musul’da denilmiş, El-Cezire’de, Âmid’de,
Şam’da denilmiş. Ebu Hayyan diyor ki, Cezire’de veya Âmid’de denilmesi Musul’a
200 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
yakınlığı dolayısıyladır. Çok eski arap şairlerden İbn Kaysel Rukiyyet ile Ümmeye
b. Ebü`s-Salt`ın şiirlerinde geçen Cebeli Cudi’nin artık Arabistan`da değil elCezire`de bulunan dağ olduğu anlaşılmalıdır. Ebu Hayyan, Cudi`nin Cezire`de veya
Amid`de bulunduğu yönündeki rivayetleri Musul`a yakınlığına bağlar. Çok eski arap
şairlerden Tefsirciler Cudi dağının Cezire’de olduğunu ifade eder. Cezire Kuzey
Mezopotamya’dır. Amid (Diyarbakır)’ın da dahil olduğu bu bölge Mezopotamya’nın
kuzeyini yansıtır.
Amid ismi de spesifik olarak geçer. Literatür olarak Amid diyenler: Ebu
Cafer Muhammed b.Cerir et_taberi, Camiul Beyan’an Tevili Ayil Kur’an (Tahkik:
Abdullah b. Abdu’l Muhsin et-Türki), XII.424 vd, Kahire. 2001
Zemahşeri, Keşşaf, II,383
İbni Kesir, Tefsir IV,323
Ebu’s Suud, İrşad III,49
Kasımi, Mehasin, IX,344
Konyalı Tefsir, VI,2349
Bilmen Tefsir III,1476
Mevdudi, Tefhim, II,371 (2)
Kuzey Mezopotamya (Cezire) diyen kaynaklar:
Ebu Cafer İbn Cerir: Cudi dağı Cezirede bir dağdır.
Mucahid, Cudi Dağı Cezirede bir dağdır.
Diyabakır da Cezire bölgesindedir.
Amid ve Cezire isminin doğrudan geçtiği kaynaklar. Elmalı: Cudi engince bir
dağ ki, Musul’da, Cezire’de veya Amid’de denilmiştir..
Cudi için günümüzde bazı yazarlar Urfa’da demektedir. Bölgede Cudi ile ilgili
bunu başka bir söylem de var: Tektek Dağları, Harran’la Viranşehir ovaları arasında
kuzeyden güneye doğru uzanan kıvrım dağlarıdır. Cudi dağı Tektek dağlarının içinde
Urfa ve Ceylanpınar arasındadır (3) (4). iddiası mevcuttur.
Roma tarihleri ve İncil’e göre Nuh’un gemisi Diyarbakır’dadır. İncilin
Süryani versiyonu Pchitta ‘Gemi Cardo Dağı’nın tepesinde durdu der (5) Grek ve
Latin kaynakları geminin durduğu yerin Gordyne dağları olduğunu vurgular (6).
Strabo’ya göre bu dağlar Diyarbakır-Muş arası dağlardır.(7) (8)
Strabon, Gordyaei’ye dahil yerleşmeleri Sareisa, Satalca ve Pinaca şeklinde
saymaktadır (9) (10). Bu yerleşim yerleri Ergani civarındadır.
Hadrien Bru, Hellenistik dönemde Gordyene’nin üst Dicle bölgesi olduğunu
vurgular. (10 Bu bölgeler Ergani ile Dicle ilçesi arası bölgedir. Pliny, Naturalis
Historia (Natural History) adlı kitabında. Pliny, Natural History VI. xviii. 46.
bölümünde. Dicle nehrinin Gordyaei dağlarından geçtiğini yazmıştır. Yani Nuh’un
gemisini Dicle nehri yakınında aramamız yerinde olacaktır.
Diyarbakır Gordyaei dağlarının bulunduğu yerdedir. Bu durumda Grek ve
Latin kaynaklara göre geminin durduğu yer Lice-Dicle-Ergani dağlarıdır. Elmalı
tefsirinde geminin durduğu yer olarak Amid denmesi, ikinci bir seçenek olarak da
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 201
Cezire (Kuzey Mezopotamya) denmesi de bu olayla paralellik arz eder.
Bu durumda Cudi
a) Diyarbakır-Muş arasında olacak
b) Erganiye yakın olacak
c) Dicle kenarında olacak
Burası Dicle ilçesi-Hani arasındaki bölge midir?
Eğil önünden geçen Dicle havzasında, vadi boyunca olan çok sayıda mağara
tufanın etkisiyle oluşmuştur. Gemi, Dicle boyunca çıkış kaynağına sürüklenerek bu
bölgeye mi geldi? Yani geminin son durağı Ergani-Dicle-Lice dağları mıdır? Eğil
baraj gölünde gördüğümüz mağaralar Tufan sonucu oluştu. Gemi de bu bölgeye
yakın bir mekâna geldi sonucuna ulaşabiliriz.
KAYNAKLAR
1. Muazzez İlmiye Çığ. Giigameş.Kaynak yay.. 2006. İst. s. 83
2. Yrd. Doç. Dr. Nesim Doru (ed), Uluslararası Şırnak ve çevresi Sempozyumu.
Bünyamin Açıkalın. Tefsir literatüründe Nuh (AS) kıssası. 2010. s. 38
3. Oymak M: Urfa ve Hz.Eyyub.. Ş. urfa. 2005. s: 73
4. Dr. Faruk Öncel. Yeni bir iddia. 06.08.2010 Diyarbakır söz
5. R.P. Giuseppe Campanile. Kürdistan tarihi. Avesta yay.Diyarbakır. 2009. s. 23
6. Cemşit Bender. Kürt mitolojisi. Berfin yay. İst. 2007. s. 111
7. http://www.bookrags.com/wiki/Corduene
8. W. Minosrky. The Bois DN.Mac Kenzie.. Kürtler. Kürdistan. Doz yay. 2
Baskı.; st. 2004. s. 43
9. Sophene & Corduene Geography Of Strabo, 14. Kitap, s. 161–62, Suriye
başlıklı bölüm
10. Hadien Bru. The Historical geography of Midyat and its Environs during
classical antiquity. Uluslararası Midyat sempozyumu. (ed. Doç. İ.Özcoşar) Mardin.
2012
HZ. İBRAHİM, ERGANİ VE DİYARBAKIR
Peygamber Kabri, Peygamberlerin medfun olduğu mekânlardır. Makamlar ise
peygamberin yaşamı süresince bulunduğu ve ilgili olan mekanlardır. Hz. İbrahim
kabri Kudüs yakınlarında Hebrondadır. Makamları ise müteaddit olabilir. Örneğin
Şanlıurfa’da makamı vardır. Hz. İbrahim’in Diyarbakır bölgesinde de makamları
vardır. Potansiyel olarak Çınar ve Ergani ilçeleri ön planda gözükmektedir.Doğum
yeri terminolojisi ise daha ayrı bir mekanı gösterir.
Hz. İbrahim Ur şehrinde doğmuştur. Ur şehri nerededir? Şat-ül arap’ta Ur şehri
var, ancak bu şehir Hz. İbrahim’in doğduğu şehir olmasa gerek. Başka bir Ur şehri
olsa gerek. Hz. İbrahim Ur şehrindedir. Doğduğu Ur şehrinin Şatülarapta olmasında
mantıksal sıkıntı var. Zira Hz İbrahim Ur Şehrinden Harran’a geliyor, buradan
202 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Filistin’e gidiyor. Eğer doğduğu Ur şehri Şatülarap’taysa neden üçgen şeklinde rota
izlensin, neden hipotenüsten yani Şatülarap-Filistin yolu izlenmesin. Bu durumda Ur
şehrinin Güneydoğuda olması gerekir. Ancak Hz İbrahim Ur şehrinden, Nemruttan
kaçarak Harran’a gittiği için Ur şehrinin Harran’dan çok uzak olması, yani Nemrut’un
hemen yakalayabileceği mesafede olmaması gerekir. Şimdi arkeolojik bilgilerimizi
gözden geçirelim.
İkinci Ur şehri nerede? ‘İ.Ö. 2000’lerde, III. Ur çağında Nuzi ve Mari, daha
geç çağda Hitit ve Ugarit metinlerinde Ur-a’nın tüccarlarının Ugarit’e geldiklerinde
(Akdeniz kıyılarına yakın bir kent devleti) orada devamlı kalamayacakları, kış
mevsiminde kendi şehirleri olan Ur-a’ya gidecekleri yazılıyor. Hz. İbrahim’in
Harran’a geldiği kesindir. Ur-a’nın da bu civarda olması gerekir (1) (2).
Ancak Nemrut’un yakalayamayacağı mesafede Ur şehri olmalıdır. Ur’a
Harran’dan çok uzak güneydoğu Anadolu bölgesindedir. Ugarit ve Ebla metinlerinde
güneydoğuda ikinci bir Ura şehrinden bahsedilir. Yani Hz İbrahim Güneydoğuludur.
Ura şehrinin Diyarbakır yakınlarında olduğunu anlıyoruz..
Hz. İbrahim’in makamı (veya doğum yeri) olarak Ergani ilçesi de
ön plandadır: Bu noktada önce Elazığlıları dinleyelim. Hz. İbrahim’in babası
Azer’in mezarının Elazığ’ın Sivrice ilçesi sınırları içerisindeki Hazar Baba Kayak
Merkezi’nin üst kısmında, O’nun kız kardeşi olan Hacıhan’ın Türbesi de yine Sivrice
ilçesinin Kürk Köyünde bulunuyor.
Araştırma esnasında görüşlerine başvurulan Elazığ eski Müftüsü Doç. Dr.
Fikret Karaman, Sivrice Belediye Başkanı K. Metin Öztürk, Sivrice Halk Eğitimi
Müdürlüğü ve Sivrice Müftülüğü yetkilileri de bu bilgileri doğrulayıcı nitelikte
duyumlara sahip olduklarının bilgilerini vererek “Yöre halkı, buradaki mezarın Hz.
İbrahim’in babası Azer’e ait olduğuna inanmaktadır.” dediler (3):
Efsaneye göre gölün güneyindeki Hazar Baba Dağı, Hz. İbrahim’in babası
Âzer’in yaylağıdır. Yaz mevsiminde bu dağda, Âzer’in aşireti ile efsanede adı
zikredilmeyen bir başka aşiret arasında çıkan bir kavga sonucu, (Âzer) Hazar
Dağı’nın sarp bir tarafına sığınır ve dağdaki bir mağarada şehit olur. Mağaranın
içindeki mezarın Azer’e ait olduğuna inanılmaktadır.
Âzer ismi zamanla ‘’Hazar” şekline dönüşmüş ve göl adını buradan almıştır.
Kaynak: Harput Efsaneleri (Meftune Güler).
Azer Baba Sivrice’deyse buradan yaklaşık 40 km ötedeki Ergani ilçesi Hz.
İbrahim’in neden mekanı olmasın?
İ.Ö. 2400’lerde Sami asıllı I. Sargon, Sümer Kralı Urzababa’ya başkaldırıp
kendisini kral yapıyor. Sümer’in şehir beyliklerini birer birer idaresi altın alıyor.
Sargon yönetim sınırlarını Kuzey Mezopotamya’ya kadar uzatıyor ve kendisine
Sümer ve Akkad’ın Kralı ünvanını veriyor. Sargon’dan sonra kral olan Naramsin
Diyarbakır’a kadar geliyor. Sargon’un evlatları, Ay tanrısı için bir Ur şehri kuruyor.
Ugarit metinlerinde Ur-ha şahıs olarak bulunuyor (4). Bu açıdan Hz. İbrahim’in
hayat hikayesinde geçen Ur veya Ur ha ismi ile Ergani arasında bir paralellik vardır.
Hz.İbrahim’in oğlu Medyen’in torunu Amid’in Ergani’ye yakın Diyarbakır’ı
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 203
kurması da kronolojik bir paralellik arzeder. Ergani’nin ismi Urhan’ın, önceleri veya
sonraları Urha olma ihtimali de olabilir. Ur bir Hitit ticaret kolonisidir. (4) Büyük Eti
İmparatorluğu dağılınca büyüklü küçüklü beyliklere ayrıldı. Ergani bu beyliklerden
biridir (5).
Halep’in 55 km güneybatısında 1975’de Ebla’da yapılan kazı sonuçlarına
Güneydoğu’da ikinci bir Ur şehrinin olduğu söz konusudur. Hz İbrahim’in yaşadığı
dönem olarak Akad Hanedanlığı dönemi, Sargon ve torunu Naramsin dönemleri yani
MÖ. 2350-2225 olduğu önerilmektedir (1). Sargon’un Ergani’yi (Urhan)’ı aldığını,
Kocaköy’de torunu Naramsin’ine ait stelin ise Türkiye’de tek belge olduğunu
bilmekteyiz. Sargon Ergani’de bakır madeni işletmiştir.Ergani’de Amidi, Kalhane
bölgesi bakır işletmeciliği açısından önemlidir.
Akad kralının yaşadığı çağda kuzeyde Ur şehrinin yapılmış olması
muhtemeldir. (4) Akadların bölgeye geldiğini ve Ergani (Urhan) kalesinin mazisinin
de o tarihlere uzadığını öğreniyoruz (7).
Ergani’nin önce Ur sonra Urhan olması muhtemeldir. Hz. İbrahim Ur’dan
Harran’a göç etmiştir. Eşyanın tabiatı gereği bir zulümden kaçan kişinin, kaçtığı yere
yakın bir yere göç etmemesi yani Harran’la arasındaki mesafenin de 20-25 km. gibi
olmaması gerekir. Bu açıdan Harran-Ergani mesafe zulümden kaçan bir peygamber
için daha mantıklı bir mesafedir.
M.Ö. 2300-2260 tarihleri arasında Akad kralı Naram Sin (Nemrut) Diyarbakır
bölgesine saldırarak verimli topraklarıyla bir buğday ambarı halinde bulunan
şimdiki Pir Hüseyin köyünü ülkesine kattı. (Pir
Hüseyin, Lice’ye giderken Mermer Bucağına bağlı
bir köydür. Yeni ismi Alibardak’tır) Pir Hüseyin’de
bulunan bu zaferi anlatan Naram-Sin’in kitabeli steli
İstanbul Şark eserleri müzesinde No: 1027’dedir
(8). Güneydoğu’da Ur şehrini kuran Akad kralı
Naramsin’e ait Kocaköy’de Pir Hüseyindeki stel
(9) bugün İstanbul Şarkiyat müzesindedir.
Pir Hüseyin Köyü ve Naramsin steli
Akad Kralı Naramsin’in Stelinin Bulunduğu Pir Hüseyin Köyü
204 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Naramsin, Nemruttur: “Naram-Sin hükümranlığının bir döneminde, o güne
kadar sadece tanrı ayrıcalığı olan bir sıfat benimsemiştir. Kendi yazıtlarında adının
önüne ‘ilahi’ işaret koymuş; yani çivi yazısıyla isminin önüne ‘tanrı’ yazdırmıştır.
Ona adanan metinlerin dili, daha cüretkâr sayılabilir ve bu metinlerde, köleleri ona,
‘ilahilik’ atfetmekle kalmayıp, ‘Agade tanrısı’ ünvanını vermişlerdir” (11).
Antik Çağ Yakın Doğu Arkeoloji uzmanı Hans J. Nissen, bu konuda şunları
söylüyor:
“Elimizdeki belgelere göre, hiçbir kuşkuya düşmeden kanıtlanabilecek tek
nokta, ilk kez Naram-Sin’de gözlenmiş olan kendi kendini ‘tanrı katı’na yüceltmedir.
Birçok yazıtta, hükümdarın adının karşısına bir tanrı için kullanılacak belirleyici
işaret konulmuştur. Uyrukları, Naram-Sin’den, birçok kutsama ve bağlılık yazıtında
‘Akad’ın tanrısı ‘diye söz ederler” (12).
Adıyaman’da ki Nemrud M.Ö. 50-M.S. 250 yılında yaşadı. Yani Hz.
İbrahim’den 2500 yıl sonra yaşamıştır. Hz. İbrahim devrindeki Nemrut, Naramsin’dir.
Naramsin kral unvanının yanında tanrı unvanını da kullanan hükümdar
olması bakımında mezopotamya siyasi tarihinde bir ilktir. Naramsin’in tanrısal
vasıfları, Naramsin Stelin adlı kabartma eserde (naramsin’in zafer steli) daha da
beliginleştirilmiş ve somutlanmıştır (13).
Naramsin’in, Nemrut olduğu kabul ediliyor.
Hz. İbrahim. İ.Ö.2400 yıllarında yaşamıştır.Adıyaman’da Nemrut dağındaki
Nemrut İ.Ö. 50-İ.Ö.250 yılları arasında hüküm sürmüş Kommagane krallığı
hükümdarıdır.Yani Hz.İbrahim’den yaklaşık 2400 yıl sonra yaşamıştır.Konumuzu
ilgilendiren Nemrut değildir
Simak Tepesi’nde, Pir Hüseyin Köyü’ne bakan bir İlk-Orta Tunç Çağı
mezarlığı tespit edilmiştir. Bir höyük ile aşağı şehirden oluşan 19 hektarlık Pir
Hüseyin, İTÇ III’te de büyük bir yerleşimdir. Burada yapılan kapsamlı bir yüzey
araştırmasında, höyüğün çevresinde birkaç yerde su kaynakları bulunmuştur. Çanakçömleklerin çoğu MÖ 3. ve 2. binyıllara aittir. Burası, araştırmada bugüne kadar
bulunan 70 yerleşim içinde en büyük olanıdır. Bölgedeki büyük yerleşimlerden biri
olması nedeniyle, Pir Hüseyin’de bulunan (14) bir stelin temelinde adı geçen Naramsin Tapınağı’nın da burada olması muhtemeldir.
Bu tapınağın anlamı ne olabilir? M.Ö.2400’lerde Sami asıllı I.Sargon, Sümer
kralı Urzababa’ya başkaldırıp kendini kral yapıyor. Yerli halk olan Sümerlilerin
dostluğunu kazanmak için Ur’da ay tanrısının mabedine başrahibe yapıyor.
Sargon’dan sonra kral olan Naramsin Diyarbakır’a kadar geliyor. Sargon’un kızı
ile başlayan, Ay tanrısı mabedinin baş rahibeliği, daha sonraki krallar zamanında bir
gelenek oluyor. Sargon ve sonra gelen krallar kuzeyde (yani bölgemizde) kendilerini
daha güçlü yapmak için Ay tanrısı için bir Ur şehri yapmış veya bir şehri Ur olarak
adlandırmışlardır (4).
Bu durumda Ur şehrini tapınağın olduğu bölgede aramak mantıklı oluyor.
Yani ilimizde Kocaköy’deki Naram-Sin tapınağı, Ur şehrinin olduğu bölgeyi
düşündürüyor. Ergani ilçesi Hz. İbrahim’in babasının dini olan aya tapanlara ev
sahipliği yapmıştır. Ergani ilçesinde Hilar’da Kaya kabartmalarının yanında bulunan
mağaralarda, çok eskiden, Aya tapan Sâbi’ler ve Güneş’e tapan Şemsi’lerin yaşadığı;
hatta Hilar isminin de, Ay’a tapanlardan ötürü, Ay’la ilişkilendirilerek, Hilal’dan
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 205
geldiği söylenmektedir. Sümerler Ayı tanrı olarak değerlendirip, Ay’a taparlarmış (15).
Naramsinin kız kardeşinin rahibeliğini yaptığı Ay tapınağının örten höyük
(Pir Hüseyin höyüğü)
Ay ve güneş tanrılarına ait resimlerin Ergani (Urhan)’da Hilar’da olduğunu
ve yine burada kurban kesme olayının varlığı bizi Hz. İbrahim’e götürüyor. Hilar’da
70 kesik çocuk kafatası o zamanlardan kalma bir kurban ritüelimi ihtimalini güçlü
kılmaktadır. Hz İbrahim’in döneminde ay ve yıldıza tapınmanın tezahürü olarak
Hilar mağaralarında ay ve yıldız resimleri vardır.
Ergani’li araştırmacı yazar Şehmus Aslan, Ergani efsanelerinde Nemrut’un
Erganide yaşadığı, Erganilileirin birbirine kızdığında Nemrut dediklerini ifade
eder. Aynı yazar Ergani – Maden arası bölgenin Huryen olarak ifade edildiğini
belirtmektedir. Yani Ergani ilçesi aynı zamanda bir Huri ülkesidir.
Hurri ülkesi ve Hz. İbrahim: Diyarbakır bir Hurri ülkesidir. Aşağıdaki
veriler Hz. İbrahim’in Diyarbakır bölgesinde yaşadığını yansıtır. Hitit
tabletinden (kaynak: Hitit Mitolojisi-Güngör Karauğuz, alıntılar), daha sonra
aynı konudaki Tevrat tan çıkan sonuç: İbrahim Peygamber, Hurri Kökenlidir.
Hurri-Mitani Krallığında çok zengin bir tüccardır. İbrahim Peygamber, Tevrat’ın
dışında başkaca bir kaynak olan Hurri efsanesi, Appu ve iki oğlu yazıtı bunu
doğrulamaktadır. Tevrat’taki hikaye ile Hurri efsanesi birebir aynıdır. Appu ve
iki oğlu- hikayesi Hurri kaynaklarında vardır. Hurri kaynaklarında geçen bu
hikaye çoktan beri mit şeklinde anlatıla gelen bir yönü vardır. I. Şuppiluliuma
işgal ettiği Hurri-Mittani ülkesinde, Mittani kralı ile yaptığı yazılı antlaşmada
Şuta isimli şehrin sakinleri değerli eşyalar ile birlikte, Hatti ülkesine getirildiği
yazılıdır. Burası Dicle ile Habur arasındaki bölgeye verilen isimdir (16).
Bölge Diyarbakır civarıdır. Diyarbakır da bir Hurri-Mitanni ülkesidir.
Karacadağ’da Metinan bölgesi Mitanilerin, Hani ilçesinde Hur ve Hurik bölgesi
Hurilerin önemli mekanıdır. Diyarbakır İçkalenin de Huriler tarafından yapıldığı
ifade edilir.
206 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Hurilerde İbrahim peygamber: Hitit tabletinden (kaynak: Hitit MitolojisiGüngör Karauğuz alıntılar) Appu isimli bir adam yaşardı. O bütün ülkede en zengin
adamdı. Onun çok sayıda sığır ve koyunları vardı. Hububatın harmanlıktan sonra
yığıldığı gibi gümüş, altın ve lapulazuli taşı yığmıştı. O’ nun hiç bir şeye ihtiyacı
yoktu, fakat tek bir şeye ihtiyacı vardı; O’ nun ne erkek çocuğu, ne de kız çocuğu
vardı (1 11 5-2). Appu’nun karısı hizmetçilerine sormaya başladı. O daha önce hiç
başaramadı. O ‘nun şimdi başarılı olacağını düşünmüyorsunuz öyle değil mi? (I 27-30).
Appu bunu işittiğinde, Ona yanıt vermeye başladı. Tanrılar bana zenginlik
verdi. Onlar bana sığır ve koyun verdi. Benim tek bir şeyim noksan, ne bir erkek
çocuğum, nede kız çocuğum var. Güneş Tanrısı bunu işittiğinde, ona söylemeye
başladı: İçki iç, eve git ve karınla yat. Tanrılar, sana bir erkek çocuk verecek (11- 1-9).
Appu bunu işittiğinde, eve gitti. Fakat Güneş Tanrısı gökyüzüne döndü.
Şimdi Teşup, üç DANNA mesafeden gelen Güneş Tanrısını gördü ve vezirine
şöyle söylemeye başladı. Bak kim geliyor? Ülkelerin koyun çobanı Güneş Tanrısı!
Ülkede herhangi bir yer mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki müstahkem şehirler
mahvolabilir mi? Her hangi bir yerdeki askerler bozguna uğratılabilir mi? (10- 18)
Ey göğün Güneş Tanrısı niçin gelmiyorsun? Tekrar söylemeye başladı. Appu’nun
karısı gebe kalmaya başladı. Appu’nun karısı bir erkek çocuk doğurdu. Dadı çocuğu
kaldırdı ve Appu’nun dizlerine çocuğu yerleştirdi. Tekrar ikinci defa Appu’nun karısı
gebe kalmaya başladı. Onuncu ay geldi ve kadın bir erkek çocuk doğurdu. Dadı
çocuğu kaldırdı ve O na İyi ismini koydu. 15 (III17-20) Appu Efsanesi yada Apuri
ile ses benzerliğinden yola çıkarak Peygamber Efsanesi, Hurriler arasında sarsılmaz
bir dini inanç olarak var olsa gerek ki, Hitit kralı buna atıf yaparak, anlaşmaya bağlı
kalmalarını, yoksa tüm halkı kısır bırakmakla korkutuyor. Açıkça kitapta ve tablete
göre; Appu ve iki oğlu efsanesi, bir Hitit değil, Hurri Efsanesidir. Yer olarak ta, Dicle
ile Habur arası (Şudul-Şuta da) geçmektedir.
Hz. İbrahim Soyu ve Diyarbakırlılar: Diyarbakır ahalisi Hz. İbrahim
soyundandır. Literatürlere göz atalımızda Diyarbakır şehri adını Hz. İbrahim’in
oğlu Medyen’in oğullarından Belenda’nın oğlu Amid’den gelmektedir’. Diyarbakır
(Amid) ismi Hz. İbrahim’in torunu Amed b Bülendiden gelir. Hz. İbrahim’in Hacer
ve Sara isimli hanımlarının ölümünden sonra evlendiği Katura isimli hanımın oğlu
Medyan’ın torunu Amed’in Diyarbakır’ın kurulmasındaki rolü vardır. (el-Bekri:
Mu’acem ma İsta’cem min Esmai’l-Bilad vel-Mevazi(Thk.Mustafa es-Sakka),
Beyrut,1983.c1/1.s: 93 (Sait Paşa: Mirat-ül İber 1/266) (Yakutül Hamevi: Mücemül
Buldan c: 1 Amid maddesi) (17).
Medyen kimdir? sorusu için Hz. Hacer ve Sara öldükten sonra Hz. İbrahim
Katura ile evlenmiştir. Bundan Yaksan, Zemran, Medyan, Yasbuk, Sulh, Büsr adlı
oğulları olmuştur (18).
Bu evlatlardan Yaksan’ı Mekke’ye; Madun ve Madyan’ı ise Medyene, diğer
evlatlarını ise Horasan’a göndermiştir (19).
Yani Diyarbakır’ı (Amid), Medyen’in torunu Amid kurmuştur. Üçüncü hanım
Katura’dan gelen Amid’in Diyarbakır kuruluşunda rolünü vurguladık. Bu durum
M.Ö. 2000’lerden öncedir. Hz. İbrahim’in Hacer ve Sara’dan evlatlarının Hz. İsmail
ve İshak olduğunu biliyoruz. Silvan ilçesinin Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail neslinden
Üded oğlu Üd isimli kralın kızı Maya tarafından kurulduğu belirtilmektedir.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 207
(10) M.S. 639’da sahabe ordusunun girişinden sonra Hz. İsmail neslinden
Bekir bin Vail’in Diyarbakır’a yerleşerek çoğunluğu teşkil edip şehre Diyarbekir
ismini verdiğini gözlüyoruz. Mustafa Celaleddin’in Osmanlıca yazılı Meyyafarakin
isimli eserde Diyarbakır’da Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İshak (AS) neslinden Ersalus
oğlu Teymus’un Diyarbakır’da ikameti ve şehrin yeniden inşası belirtilir (10).
Sonuç olarak Hz. İbrahim’in üç evladından gelen soyu da Diyarbakır’a
yerleşmiştir. Olaya bir de ileri tarihlerden bakalım. Diyarbakır ismi nereden geliyor?
Orijinali Diyarbekr’dir. Hz. İbrahim oğlu Hz. İsmail ve onun da oğlu Adnan ve onun
da oğlu Rebia ve onun da torunu Bekr bin Vail… Sahabe ordularının Diyarbakır’ı
fethinden sonra Dicle kenarında ikamet eden Hz. İbrahim soyundan Bekr bin Vail
Diyarbakır’a yerleşir ve çoğunluğu teşkil eder ve şehre de ismini verir.
Bu durumda yukarıda belirtilen isimlerin şecerelerine göz atalım:
Hz. İbrahim’in soyundan Adnan oğulları iki kola ayrılır: Rebia ve Mudar
Rebia>Esed>Efsa>Kasit. Kasit ise Tağlib ve Bekr diye iki evlat veriyor (11).
Hz. İbrahim soyu ve Diyarbakır: Daha önce ismi Amid olan Diyarbakır’a
İslam’dan önce Tağlip bin Vail ve Bekr bin Vail olmak üzere Arap kabilelerinin
bölgeye yerleşmesinden sonra Amid’in adı Diyar-ı Bekr olmuştur. Diyarbakır
fethinden önce Bizanslılar ve Sasaniler arasında savaşlar devam edip ve Amida
iki güç arasında el değiştirip dururken, Bizans imparatorluğu iyice zayıflamıştı.
Sassaniler’de de taht kavgaları vardı. Bu durum, Amida ve çevresinde oluşan
bu sınır bölgesinde bir iktidar boşluğu yapmıştı. Zaten büyük çoğunluğu
Habur havzasında Tağlip bin Vail ve Dicle kenarında Bekr bin Vail kabilelerine
mensup bazı göçebe Araplar Diyarbakır, Silvan, Mardin, Hasankeyf ve Erzen
bölgelerine İslam’dan önce yerleşmişlerdi. Bu uygun ortamdan yararlanan
Müslüman Araplar, Halife Ömer zamanında, İyaz bin Ganem komutasındaki
bir orduyla Amida’yı kuşatmış ve kiliselere dokunulmaması, fakat yenilerinin
de yapılmaması hükmünü ihtiva eden bir anlaşmayla şehri fethetmişlerdir.
Bundan sonra Bekr kabilesinin göçebe ve yarı göçebe olan muhtelif kollarının,
özellikle Şeyban ve Yeşkur kabilelerinin bölgeye yerleşmesi hızlanmıştır.
Eskiden beri süregelen Arap göçleriyle iskân edilen El-Cezire, buraya yerleşen
Arap kabilelerinin adıyla anılan iki bölgeye ayrılmıştı. Diyar-ı Rebia ve Diyar-ı
Mudar. 9. yüzyılda Rebia’dan sayılan Bekr bin Vail kabilesine mensup çeşitli
gruplar, yukarı Dicle havzasında yoğunluk kazanmışlar, kırsal kesim dışında
şehir ve kasabalara da yerleşmişlerdi. Hatta Bekri Arapları çoğunluğunu teşkil
eden Şeybaniler, diğer adıyla Şeyhoğulları, burada otuz yıl süren (869-899) bir
emirlik kurmuşlardı. Emirliğin merkezi Amid idi. Silvan ve Mardin de buraya
bağlıydı. Bu sebeple Rebia’dan ayrılan bu bölge Bilad u Bekr veya Diyar-ı Bekr
adıyla ayrı bir idari birim, ayrı bir vilayet oldu (12).
İslam fethi öncesi Hz. İbrahim soyundan Tağlip Habur kenarındaydı, Bekr
bin vail sülelesi (Yeşkür ve Şeybanlar) Dicle kenarındaydı (12). Fetih sonra Yeşkür
ve Şeyban kabileleri Diyarbakır’a getirdi. Hamdanoğulları zamanında ise Tağlip
sülalesi Diyarbakır’a yerleşti, kesafet kazandı, şehirde Arapça konuşulurdu.
973 yılında Tağlip oğulları Diyarbakırlıları sıkıştıran Bizans ordusunu yenerek
Diyarbakır’a yardım etmiştir (13).
Sonuç olarak Diyarbakır’ın temelini Hz. İbrahim’in soyu oluşturmuştur.
208 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
İsmi de onun evlatlarından Bekr’den gelmektedir. Hz. İbrahim soyundan
Bekir ve oğulları Diyarbekr’e, yine Hz. İbrahim soyundan Tağlip oğulları ise
Diyarbekr’in ilçesi Silvan’a yerleşmiştir.
Ergani ilçesi de muhtemelen Hz.İbrahim’in doğduğu Ur (Urha) kentidir.
KAYNAKLAR
1. Muazzez İlmiye Çığ: İbrahim Peygamber.6.Basım. Kaynak Yay. 2006. S. 77
2. Samuel Noah Kramer. Tarih Sümerde Başlar.Kabalcı Yay. İst. 1999. S. 476
3. www.elaziz.net
4. Muazzez İlmiye Çığ.İbrahim Peygamber.Kaynak yay. 6. basımİst. 2006..
s 77. 79
5. http://zanakoc.tripod.com/id15.html
6. Samuel Noah Kramer.Tarih Sümerde başlar.Kabalcı yay. İst. 1999. s. 476
7. Müslüm Üzülmez.Çayönünden Erganiye Uzun bir Yürüyüş. İst. 2005. s. 49
8. Şevket Beysanoğlu.Diyarbakır Tarihi. 2003. I/52
9. Dr.Adil Tekin: Diyarbakır. D.Ü. matb. 1997
10. Doç. Eyüp Ay. Hz. İbrahim kıssasına arkeolojik bir projeksiyon. IV.
Kur’an haftası Kur’an sempozyumu.17 Ocak 1998. Ankara. s. 188,194
11. Joan Oates, Babil, çev. Fatma Çizmeli, Arkadaş Yy, Ankara, 2004.
12. Hans J. Nissen, Ana Hatlarıyla Mezopotamya, Çev. Zühre İlkgelen,
Arkeoloji Ve Sanat Yy, İstanbul, 2004.
13. http://www.uludagsozluk.com/k/naramsin/
14. http://cat.une.edu.au/page/diyarbakir%20small%20streams
15. Müslüm Üzülmez. Güneş Ay ve Hilar. Ergani Haber Gazetesi3 Mart
2006, Sayı: 225
16. http://site.mynet.com/mehtun16/alternatif/id3.htm
17. Cuma Karan: Diyar-I bekr ve Müslümanlarca Fethi. Yüksek Lisans tezi.
2003. Diyarbakır. s: 1
18. A. Cemil Akıncı. Peygamberler Tarihi. 2/286
19. Zekeriya Kitapçı. Hz. Peygamberin Hadislerinde Türkler. Yedi Kubbe
Yay. 5. Baskı. Konya. 2008. s. 155
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 209
LİCE İLÇESİ ESHAB-I KEHF MAĞARASI
ASHAB-I KEHF KISSASININ GENEL ÇERÇEVESİ
Kehf, sözlükte dağdaki mağara anlamına gelir. Arapçada mağara, geniş
ise ‘kehf’, dar ve küçük ise ‘ğâr’ diye adlandırılır. Mağara figürü tarih boyunca
insanların hayatında çok önemli bir yer tutmuş; bu figür, pek çok düşünce sistemi
ve din tarafından kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim ise mağara figürünü hakkın tecelli
ettiği bir merkez, vahyin yol bulduğu bir menfez olarak kullanmıştır. Mağara sevgili
Peygamberimizin hayatında da çok önemli bir yer tutar. Hıra mağarası, hicret
esnasında sığınılan Sevr mağarası, mağara arkadaşlığı ve Allah Resulü’nün bazı
hadislerinde ifadesini bulan, söz gelimi üç gencin sığındıkları mağarada sıkışıp
kalmaları ve buradan kurtulmak için geçmişte yaptıkları iyilikleri anlatmaları ve
mağaranın kapısındaki kayanın açılıvermesi ile ilgili anlatı, hep bu figürün hakikat
arayışını temsil eden alegorik (içindeki karakter ve olayların gerçek hayattan bir
takım karakterleri ve olayları temsil ettiği) bir unsur olduğunu gösterir.
Öte yandan Kehf Sûresinin sonunda Zülkarneyn tarafından, kötülük ve
fesatları sebebiyle hapsedilen Ye’cüc ve Me’cüc kavminin zikredilmesi; (Kehf,
18/93-97) iyilik ve imanın bir mağarayı, kurtuluşa açılan bir menfez yaparken,
kötülük ve inançsızlığın da insanı haktan uzaklaştırarak taş duvarlar arasına onu
hapseden adeta bir hapishane olduğu mütekabiliyet örgüsü içinde ele alınmıştır. Bu
anlatım ise olay ve olguları zıtlarıyla anlamaya eğilimli zihinlerin, anlatıyı daha iyi
kavramasına zemin hazırlayan icazın bir parçasıdır.
İşte mağara halkı, mağara sahipleri anlamına gelen Ashâb-ı Kehf’in iyilik
ve imanı da, mağarayı onlar için kurtuluşa açılan bir menfez, hayata hazırlayan bir
sığınak ve hakkın tecelli ettiği bir merkez yapmıştır. Ashâb-ı Kehf’in anlatıldığı
Kur’ân-ı Kerîmin on sekizinci sûresine de, bu kıssanın önemi dolayısıyla “Kehf”
adı verilmiştir.
Kehf” mağara ve dağların içindeki dehliz demektir. “Rakîm” ise ayette
sözkonusu edilen mağaraya konulan kitabedir. Bazı bilginlere göre rakîm, mağaraya
sığınan gençlerin mensup olduğu- köyün veya kentin adıdır. Rakîm, yüksek dağ
ve tepe anlamına da gelmektedir. Bu ayette; Allah’ın, hayret uyandıran delillerinin
“Ashab-ı Kehf”ten ibaret olmadığına, sürekli olarak gerçekleştikleri için, sıradan
işlenmiş gibi algılanan sayısız olayların da birer ilahi kudret göstergesi olduklarına
dikkat çekilmektedir. (Diyanet Kur’an-ı Kerim Meâli Dip Notu).
Ashâb-ı Kehf, inkârcı ve zalim bir toplumdan kaçıp dağda bir mağaraya sığınan
bir grup mümin gençtir. Sûrenin 9-26. âyetlerinde bildirildiğine göre, putperest bir
kavmin içinde Allah’ın varlığına ve birliğine inanan, “Ashâbu’l-Kehf ve’Rakim”
yani “mağara ve kitabe halkı” diye de bilinen bir grup genç, bu inançlarını açıkça
dile getirip içinde yaşadıkları toplumun şirke bulaşmış inançlarına ve putperestliğe
karşı çıkmış, haksız ve adaletsiz uygulamalarını reddetmiş, bundan dolayı
da her türlü baskı ve işkenceye maruz kalmış, dinlerini değiştirmek ya da
210 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
taşlanarak öldürülerek cezalandırılmak tercihleriyle baş başa bırakılmışlardır. Böyle
bir cezaya çarptırılmak ve baskılara boyun eğerek inançlarını terk etmek istemeyen
bu gençler, sonunda bulundukları şehri terk ederek, şehrin yakınlarında bulunan bir
mağaraya sığınmışlardı.
Ashab-ı Kehf mağarası arkadaşları yıllar sonra uyanmış ve aralarında
mağarada ne kadar kaldıklarını tartışmışlardır. Sonunda mağarada “Bir gün, ya da
bir günden az” uyuduklarını sanmışlar, içlerinden birini gümüş bir para vererek yiyecek almak üzere şehre göndermişlerdir. Böylece onların durumuna vakıf olanlar Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini anlamış ve
mağaranın bulunduğu yere bir mescid yapmışlardır.
Konu Kehf Sûresinin ilgili âyetlerinde şunla anlatılıyor:
“Yoksa sen, bizim ayetlerimiz içinde (sadece) Ashab-ı Kehf ve Ashab-ı
Rakîm’in mi ibrete şayan olduklarını sandın?” (Kehf, 18/9).
“Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, “Ey Rabbimiz! Bize katından bir
rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı
kolaylaştır”, demişlerdi.” (Kehf, 18/10).
“Bunun üzerine biz de nice yıllar onların kulaklarını (dış dünyayı) kapattık.
(Onları uyuttuk)” (Kehf, 18/11).
“Sonra onları uyandırdık ki, iki zümreden hangisinin bekledikleri gayeyi daha
iyi hesap ettiğini bilelim” (Kehf, 18/12).
“Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz: Şüphesiz onlar
Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.(Kehf,
18/13).
“Kalkıp da, “Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Ondan başkasına asla
ilah demeyiz. Yoksa andolsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz. Şunlar, şu kavmimiz,
ondan başka tanrılar edindiler. Onlar hakkında açık bir delil getirselerdi ya! Artık
kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir?” dediklerinde onların kalplerine
kuvvet vermiştik. (Kehf,18/14-15).
“(İçlerinden biri şöyle dedi:) “Madem ki onlardan ve Allah’tan başkasına
tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o halde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz
size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler
hazırlasın.” (Kehf,18/16).
(Ashab-ı Kehf, bu konuşmadan sonra uykuya dalmışlardır. Bundan sonraki
âyetler onların uykudaki hallerini tasvir etmektedir).
“(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına
kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise
mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah kime
hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu
gösterecek bir dost bulamazsın.” ( Kehf,18/17).
“Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 211
çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.)
Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve (gördüklerin yüzünden)
onlardan için korku ile dolardı” (Kehf,18/18).
“Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri:
“Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler.
(Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi
siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok
nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiç bir kimseye sakın sezdirmesin.”
(Kehf,18/19).
“Çünkü onlar sizi ele geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler, yahut kendi dinlerine döndürürler. O zaman da bir daha asla kurtuluşa eremezsiniz” (Kehf,18/20).
“Böylece biz, (insanları) onların halinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin
hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler.
Hani onlar (olayın mucizevi tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında
onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların halini daha iyi bilir”, dediler. Duruma hakim olanlar ise, “Üzerlerine
mutlaka bir mescit yapacağız”, dediler. (Kehf,18/21).
“(Ey Muhammed!) Bazıları bilmedikleri şey hakkında atıp tutarak: “Onlar
üç kişidirler, dördüncüleri köpekleridir”, diyecekler. Yine, “Beş kişidirler, altıncıları
köpekleridir”, diyecekler. Şöyle de diyecekler: “Yedi kişidirler, sekizincileri köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az
kimse bilir. O halde onlar hakkında (Kur’an’daki) apaçık tartışma (yı aktarmak)
dan başka tartışmaya girme ve bunlar hakkında onlardan hiç birine bir şey sorma.”
(Kehf,18/22).
“Hiçbir şey hakkında sakın yarın şunu yapacağım deme!” Ancak, “Allah dilerse yapacağım”, de. Unuttuğun zaman Rabbini an ve “Umarım Rabbim beni, bundan daha doğru olana ulaştırır”, de. (Kehf,18/23-24).
“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.”
(Kehf,18/25).
“De ki: “Kaldıkları süreyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybını
bilmek ona aittir. O ne güzel görür, o ne güzel işitir! Onların, ondan başka hiç bir
dostu da yoktur. O hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez” (Kehf,18/26) .
ASHAB-I KEHF KISSASININ ANALİZİ
Kur’an ekseninde Ashab-ı Kehf hadisesine baktığımızda, değerlendirilmesi
gereken başlıca hususlar şunlardır:
a) Ashab-ı Kehf’in Sayısı
Kur’ân-ı Kerîm’in Kehf Sûresinde, Ashâb-ı Kehf’in sayısı hakkındaki
tartışmalara yer verilmekte (Kehf, 18/22); köpekleriyle (Kıtmir) beraber dört veya
212 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
altı olduklarına dair yapılan tahminler, “Karanlığa taş atma” olarak nitelendirilmektedir. “Yedi kişiydiler, sekizincisi köpekleri idi” diyenler hakkında ise aynı ifade
kullanılmadığı için, bu görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmüşse de, âyet-i
kerîmedeki, “De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Zaten onları pek az
kimse bilir…”, ifadesi bu konuda fikir yürütmenin de doğru bir sonuç vermeyeceğini
ortaya koymaktadır.
Diğer bir âyette de, “Şüphesiz onlar Rablerine inanmış birkaç genç yiğitti”.
(Kehf,18/13) buyrulması ise, kıssada asıl vurgulanmak istenen husûsun, onların
isimleri, sayıları ve memleketleri değil, bilhassa o sâlih kulların sâhip oldukları nitelikleri, imanları, ihsan duygusu, hakka olan bağlılığı ve Allâh katında kıymetlerini
artıran gönül dünyaları olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan bunlara “Yedi uyurlar” denmesi de doğru olmaz. Çünkü sayılarının yedi olduğu konusunda kesin bir
delil yoktur. Önemli olan bu kıssanın verdiği derslerdir.
b) Ashab-ı Kehf’in Bulunduğu Mekan
Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf kıssasında adı geçen mağaranın ve ülkenin
nerede olduğu açıkça bildirilmemiş, sadece özellikleri anlatılmıştır. Eğer bu konuda
dinî bir yarar ya da maslahat söz konusu olsaydı şüphesiz Yüce Allah ve Sevgili
Peygamberimiz onu bildirirdi. Bu nedenle sadece âyette mağarayla ilgili verilen
özelliklere bakarak, Ashab-ı Kehf’in zamanını ve bulunduğu mekanı kesin olarak
akılla bilebilmek mümkün değildir. Ayrıca bunu bilmek dini bir gereklilik de değildir.
Buna rağmen, Kur’an’da; “(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun;
mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onları keserek sol tarafa gittiğini
görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler….” (Kehf,18/17)
şeklinde mağarayla ilgili verilen özelliklerden yola çıkarak yorumlar yapan ve
tahminler yürütenler de olmuştur. Birçok müfessir, Ashab-ı Kehf’in yeri ile ilgili
görüş bildirmiştir. Şüphesiz yer tespiti konusunda müfessirlerin yaşadıkları
yerlerin ve sahip oldukları birikimlerin etkisi olmuş, her müfessir kendine ulaşan
bilgileri aktardıktan sonra kendi yaşadığı yerleri öne çıkarmaya çalışmıştır. Bir
çoğu önceki bilgileri tekrarlarken, bazıları, âyetlerdeki bilgiler ışığında muhtemel
yerleri tespit etmeye ve iddiaları değerlendirmeye çalışmıştır. Bildirilen yerler
arasında; İspanya, Kurtuba, Cezayir, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan Filistin,
Azerbaycan ve Doğu Türkistan’da Ashâb-ı Kehf’e ait olduğu ileri sürülen değişik
mağaralar vardır. Anadolu’da ise Efes, Tarsus Afşin ve Lice başta olmak üzere
çeşitli yerler zikredilmektedir. Bu tür farklı değerlendirmelerin ise, çeşitli nedenleri
olabilir; muhtemeldir ki, tarihi süreç içerisinde her sahih dinin böyle bir fütüvvet
/gençlik hareketi, dayanılmaz baskılar ve hicret olmuştur. Ya da böyle bir olayın
kahramanlarını herkes sahiplenmek istediğinden Yunus’un kabri gibi birden çok
yerde Ashabı Kehf makamları oluşturulmuştur.
Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi Ashâb-ı Kehf’in yaşadığı zaman ve mekân
hakkında açık bir nas bulunmadığına göre bunu kesin olarak bilebilmek mümkün
değildir. Kur’ân-ı Kerim’in takip ettiği metodu gereği, bu ve benzeri kıssalarda,
verilmek istenen mesajı ikinci plana itecek ve kıssanın asıl gayesini gölgeleyecek
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 213
ayrıntı türünden bilgilere yer verilmemiştir. Kur’an’da, mağaradakilerin kaç kişi
oldukları, ne zaman ve nerede yaşadıkları ve kaç yıl uykuda kaldıkları gibi bilgilerden
ziyade, üzerinde düşünülmesi, ibret alınması gereken hususlar ön plana çıkarılmıştır.
O halde bu olayın nerede meydana geldiği önemli değildir. Önemli olan bu Kur’anî
kıssanın Allah ve ahiret inancını kuvvetlendirmesi ve insanları buna davetidir.
Olayın muhtemelen M.S. 250 civarlarında, Romalıların Hz. İsa’ya inanan
Müslümanlara karşı dayanılmaz işkenceler uyguladıkları bir zamanda gerçekleştiğini
iddia edenler olmuştur.
Ashab-I Kehfin Mağarada Kalış Süresi
Ashab-ı Kehf’in mağarada kaldıkları süre, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Onlar
mağaralarında 300 yıl kaldılar, dokuz da ilâve ettiler” (Kehf,18/25) şeklinde
belirtilmektedir. 300 yıla 9 ilâvesi, şemsî takvimle belirtilen sürenin kamerî takvime
göre ifadesi olmalıdır (6).
DİYARBAKIR VE ESHAB-I KEHF
Lice’de Ashab-I Kehf Mağarası (Foto. A.yatkın)
Lice’de Ashab-I Kehf Mağarası
214 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Diyarbakırda Eshab-ı Kehfle ilgili rivayetler
Kur’andaki “Kehf Suresi”nde sözü geçen mağaraların Diyarbakır’ın Dérkam
Köyü çevresindeki Rakim Dağı’nda olduğu öne sürülür. Buna ilişkin söylence yöre
halkınca şöyle anlatılır:
Dakyanus, Kakanus adlı birinin oğludur. Acem hükümdarları Kakanus’u,
hükümdar gömütlerini korumakla görevlendirir. Kakanus ölünce, yerini oğlu alır.
Babasından öğrendiği hükümdar gömütlerinden birini açar ve içindeki değerli eşyayı
alır. Acemistan’dan ayrılarak Fis Ovası’nda bir tepeye kent kurar, surlarla çevirir.
Adamlarıyla köyleri yağmalamaya başlar. Kısa sürede çevreye egemen olur.
Kendisi de halkı da putperesttir. Savaşçı ve zalim bir kişidir. Putlara
tapmayanlara zulmeder ve öldürür. Günün birinde, beyzadelerinden Yemliha,
Mekselina, Misilina, Mernus, Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş adlı yedi kardeşin
puta tapmanın yanlış olduğunu, tek olan Tanrı’dan başkasına tapılamayacağını
söylediklerini duyar. Hemen, yakalanıp getirilmelerini buyurur. Bunu duyan
kardeşler kaçıp, Rakim Dağı’ndaki mağaralardan birine saklanır. Dakyanus’un
askerleri bunların saklandıkları yeri öğrenir. Mağarayı kuşatır. Bir bölümü de içeriyi
arar. Yedi kardeş ve köpekleri “Kıtmir”, mağaradaki oyuğa saklanmıştır. Kendilerini
koruması için Tanrıya yakarırlar. Derken derin bir uykuya dalarlar. Mağarayı
arayanlar bunları göremez. O zaman Dakyanus açlıktan ölmeleri için mağaranın
ağzına duvar ördürtür. Günün birinde sürü sahiplerinden biri duvarı ve mağarayı
görür. Ağıl yapmak için duvarı yıkar. Uyuyanları görmez. Uyuyanlar bir süre sonra
uyanır. Acıkmışlardır, en büyük kardeş Yemliha’yı kente ekmek almaya gönderirler.
Fırıncı, Yemliha’nın, Dakyanus zamanından kalma parasını almaz.
Aradan 309 yıl geçmiştir. Yemliha ve kardeşleri başlarından geçenleri
dönemin hükümdarına anlatır ve mağaraya dönüp yeniden uykuya dalarlar: ( Yurt
Ansiklopedisi, Sayfa 2321).
Bu mağara Rakim Dağ’ındadır.
Başka bir söylencede olay şöyle anlatılır: Acem hükümdarı, Kakanus adlı
birisini hükümdar mezarlarına bekçi yapmış. Kakanus ölünce bu göreve, oğlu
Dakyanus gelmiş. Bekçi Dakyanus bir gün, hükümdar mezarlarından birini açarak,
içindeki değerli eşyaları almış ve oradan kaçmış. Fis ovasında bir kent kurup, etrafını
da surlarla çevirmiş. Zalim ve Putperest bir hükümdar olmuş.
Bir gün yakınındaki beylerinden Yemliha, Mekselina, Misilina, Mernuş,
Sazenuş, Debernuş ve Keşeftetayuş’un kendisinden gizli olarak tek Tanrı inancını
yaydıklarını öğrenmiş. Onları yakalatmak için emir vermiş. Bu yedi dost oradan
kaçıp, Rakim Dağ’ındaki bu mağaraya sığınmışlar. Köpekleri Kıtmir ile beraber
orada uzun bir uykuya dalmışlar. Arkalarından onları yakalamak için gelenler, bu
mağaraya bakmışlar ama, onları görememişler. Dakyanus bu mağaranın ağzına
duvar ördürmüş.
Yıllar sonra, bir sürü sahibi ağıl yaptırmak için, bu mağaranın ağzındaki duvarı
yıktırmış fakat, içeride uyuyanları o da görememiş. Üç yüz dokuz yıl uyuduktan
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 215
sonra, bu yedi dost uyanmışlar. Acıktıklarını anlayınca, içlerinden Yemliha’yı şehre
ekmek almaya göndermişler. Yemliha’nın Dakyanus döneminden kalma parasını
fırıncı almamış. Bunun üzerine, Yemliha başlarından geçenleri zamanın hükümdarına
anlatmış ve mağaralarına dönmüş. Yedi dost yeniden uykuya dalmışlar.
Lice’dekiEshab-ı Kehf mağarası, her yıl Mayıs ayında ziyaret edilir. Çünkü
uyuyanların diğer aylarda uyudukları, yalnız bir ay, Mayıs ayında uyanık kaldıkları
sanılır. Bu nedenle, başka zamanlarda rahatsız edilmezler.
Mağarada Kıtmir’in ayak izleri vardır. Ayrıca mağaranın bir duvarı da hep
nemlidir. Bunun da uyuyanların terleri olduğu söylenir.
Ziyaret sırasında dilek dilenir, adak adanır (7).
Ashab-ı Kehfin Lice’de olduğuna dair deliller
1. Mağaranın durumunun Kur’andaki ifadelere (ipuçlarına uyuyor olması)
Mağaranın durumu, Kur’an-ı Kerim’de Kehf süresi 17. ayette geçen:
Resulüm orada bulunsaydın güneşi görürdün: Doğduğu zaman mağaralarının sağına
meyleder; batarken de sol taraftan onlara isabet etmeden geçerdi (böylece) onlar
(güneş ışığından rahatsız olmaksızın) mağaranın bir köşesinde (uyurlardı)’ şeklindeki
ifadelere tamamen uymaktadır.
2. Mağaranın hemen yanında bir kilise kalıntısının bulunması
Yöre halkı tarafından ‘Deri Rakim’ (Rakim kilisesi) olarak adlandırılan çok
eski bir kilisenin kalıntıları mağaranın hemen yakınında bulunmaktadır. Şevket
Beysanoğlu Bey bu kilise kalıntılarının fotoğraflarını da yayınlamıştır.
3. Mağaranın ağzındaki duvar kalıntısı
Mağaranın ağzında Dakyanus’un ördürdüğü söylenen bir duvar kalıntısı
vardır.
4. Birçok müfessir tarafından Dakyanus’un hem şehir hem de kral olarak
alınması.
Dakyanus birçok araştırmacı ve müfessirce kabul gördüğü gibi hem Eshabı
Kahf olayının yaşadığı şehrin, hem de bu Allah dostlarına zulmeden Kralın ismidir.
Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur. Lice’deki Dakyanus Antik
kenti gibi, Kralının adının da Dakyanus olması sadece bir tesadüf olabilir mi?
5. Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus’tan bozulmadır.
Şevket Beysanoğlu Fis adının aslında Efsus’tan bozma olduğunu belirtmektedir.
6. Mağaranın bulunduğu dağın adının Eshab-ül Kehf veya Rakim adını
taşıması.
1977 yılına kadar resmi kayıtlarda Eshab-ül Kehf Dağı olarak geçen Dağın
adı, bu tarihte Harita Genel müdürlüğünce yanındaki dağlarla birlikte değiştirilmiş
ve İnceburun Dağları adını almıştır. 1976 yılında 1.Uluslararası Türk Folklor
kongresine bildiri olarak sunulan ve daha sonra Kongreye sunulan diğer eserlerle
birlikte kitap haline getirilen “Eshab-ı Kehf’in yeri” konulu çalışmasını kaleme alan
216 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şevket Beysanoğlu Bey bu dağdan RAKİM dağı olarak bahsetmiş, parantez içinde
de Eshab-ı Kehf dağı olduğunu belirtmiştir.
7. Mağaranın bulunduğu dağın tepesinin bazı haritalarda ‘Rakim’tepesi olarak
geçmesi.
Yakın tarihlere kadar birçok haritada mağaranın bulunduğu dağın adının
Eshab-ül kehf, tepesinin ise Rakim tepesi olarak geçtiği bilinmektedir.
8. Olayın geçtiği dönem bölgenin Doğu Roma imparatorluğu hâkimiyetinde
bulunması.
Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma imparatorluğu genel
kabul görmüştür. Hristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa’dan sonra 201 ile 254
yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyanus= Dakyanus) döneminde yaşanmıştır.
Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part,226 yılından sonra ise Roma-Sasani
egemenlikleri arasında savaşlara sahne olmuştur. Dakyanus Antik kentinin Roma
döneminden kaldığı neredeyse %100’e yakın bir oranda ispatlanmıştır. Selevkoslar
dönemine ait olabileceğini iddia edenler varsa da Dakyanus kentinin Roma mimari
yapılarını barındırması bu iddiamızı güçlendirmektedir (1).
Mağarada 1200 yıllarına ait Melik Adil’e ait kitabe
Lice Ashab-ı Kehfteki Kitabeyle ilgili yorum
Bu hususta Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan
Tanrıverdi şu yorumda bulunur. Kur’an-ı Kerimde bahsedilen mağara 7 kişiyi
rahatlıkla içine alacak şekildeydi. Ancak bu mağara neden küçük denecek olunursa
Selahaddin Eyyubi döneminde mağaranın yarısının yıkılıp taşları aşağıya Derkam
köyüne düşmüş, mağara unutulmasın diye S.Eyyubinin kardeşi Melik Adil’in Kehf
mağarasını tamir ettirmiştir .Melik Adil’in, yani Eyyubilerin Lice, Antak hakimi
olduklarını, Antaktaki minaredeki yazıdan da anlıyoruz. Melik Adil Kehf mağarasını
da tamir ederek buraya yazısını bırakmıştır.Bu yazı Ashab-ı Kehfin Diyarbakır
Lice’de oluşunun en önemli belgesidir.
1183’de Diyarbakır Selahaddin Eyyubice alındı Kardeşi Melik Adil 12001218 yılında bölge sorumlusu oldu.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 217
Lice’deki 1200 yılına ait kitabeye karşın ülkemizdeki diğer bölgelerdeki
eshabı kehf belgeleri daha yenidir.
Konuyu teyideden ilginç bir vesika mevcuttır.
Ünlü tarihçi Abdulrezzak Semerkandi’nin 530 yıl önce bir eserinde (Matlaun
Saadeyn) çok ilginç bir cümle :, “Eserinde diyor ki; (Sultan Üveys, Lice’deki Ashab-ı
Kehf’e Bingöl üzerinden sefer düzenledi ve Muş Ovası’na vardı).
Yani 1500 yıllarına ait
kitaplarında rastlıyoruz.
Lice Ashab-ı kehfle ilgili bir belgeye de tarih
Yencülüs Dağı
Yencülüs dağı
İbn Esîr Ashab-ı Kehf hakkında şu malumatı vermektedir: Hıristiyanlık
bozulur. Krallar sefahate dalar. Hatta içlerinden Dakyanus isminde bir kral putperest
olur. Bu çok cebbar ve zalim bir insandır. Allah’ın birliğine inanan insanlara karşı
imha planını uygulamak ister. Bu düşünce ile ne kadar inanmış insan varsa istisnasız
hepsine işkence uygular. Saraya mensup yedi genç de iman edenlerdendir. Dakyanus
onları da öldürmek ister. Ancak saraya mensup oldukları için öldürmekten çekinir.
Onlar da Bencülüs (Anchilus) adıyla bilinen bir dağın mağaralarından birine
sığınırlar (8).
Kuran tefsircilerinin en ünlülerinden biri olan Taberi,Tarih-ül Ümem isimli
kitabında Eshab-ı Kehf’in mağarasının bulunduğu dağın ‘Bencilüs’ olarak belirtir.
Yine tanınmış tefsircilerden Muhammed Emin bu dağın isminin Pencilüs
olduğunu belirtmiştir (9).
Lice’de Eshab-ı Kehfin bulunduğu dağa halk arasında bu dağa Engul” denir.
“Engul”, “Encülüs” isminin değişmiş halidir. Farazullah Silahshur’un 14 CD tutan
218 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Ashab-ı Kehf belgeselini izleyenler bilirler. Burada da dağın ismi “Encülüs” olarak
adlandırılmıştır (10).
Meşhur tarihçi Abdüssettar Hayati Avşar’ın naklettikleri: Bingöl’e giderken
20 km ötede ise Yencülüs dağında Ashab-ı Kehf mağarası vardır ve kapısı Kur’anda
bahsedildiği üzere kuzeye bakar.
Abdüllatif Uçaman isimli araştırıcı Yencülüs dağının orijinalinin Encülüs
olduğunu, Yencülüs kelimesinin Araplarca telaffuzdan dolayı kaynaklandığını ifade
eder.Kelimenin orijinalinin Angle=encıl yani melek kelimesinden kökenlendiğini
ifade eder.Dağın ismi de bu durumda melek dağıdır.. Halk arasında da buna yakın
terminoloji olup orada Engul çayı geçmektedir.
Kanaatim: Yencülüs dağının bulunduğu yere gittim. Bingöl-Diyarbakır yolu
üzerinde Çeper kalesinin yanındadır. Eshab-ı kehf mağarası burasıdır. Derkam (Der-i
rakim=Rakim kilisesi)’daki mağara ise Ashab-ı rakimdir veya Eshab-ı Kehf’in
yaşadığı bölgedir.
Dakyanus
Lice’de Dakyanus harabelerinin
olduğu Dakyanus kalesi
Dakyanus harabesi
1973 il yıllığı Dakyanus harabeleri
Etrafı surlarla çevrili olan ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma
çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma çağına ait olduğu
söylenmektedir. Surları, Kent’e giriş kapısı, 3-4 metre yükseklikte sütunlar, sütun
başlıkları, kaideler, kentin doğusundaki tapınağın kemerli kapısı ve mihrabı,
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 219
Dakyanus’un sarayı olduğu söylenen büyükçe bir yapının duvar ve kemer kalıntısı,
su sarnıçları ve havuzları tespit edilebilen önemli mimari yapılardır. Bazı cadde ve
sokaklarının döşeme taşlarıyla düzenlenmiş olmasından da, kentin düzgün planlı
olduğu anlaşılmaktadır.
1939 yılında Diyarbakır Halkevi adına Dil-Edebiyat Komitesi olarak Lice ve
Hani’deki tarihi eserleri ve mağaraları inceleyen ekipten Kazım BAYKAL, Dakyanus
şehir kalıntılarını da gezmiş ve bu Kent ile ilgili gözlemlerini kaleme almış:
“Hani’den Lice’ye giden yolun tam ortasına doğru on beş km cenupta büyük
bir mıntıkaya hakim bir dağ var. Üstünde Dakyanus Kalesi ve Şehri mevcuttur.
Bir Roma veya (Selökid yada Selevkos) kasabası olduğu çok muntazam sütun ve
başlıkların planları sahrançlarından (su sarnıcı kastediliyor olmalı.) anlaşılıyor.
Heyeti umumiyesi bir harabedir. Sütunları 3-4 metre uzunluğunda yarım metre
kutrundadır. Bu sütunlara göre Roma sitilli başlıklar ve kaideler var. Şark kenarında
mabet kısmının kapısı cesim taşlarla yapılmış muntazam kemerli, mihrabı şarka
müteveccih,arkasında üzüm sıkıp şıra çıkarmaya mahsus olmalı ; oluklu taş şaphane
oyuntuları sıra ile dizilmiş yanlarında da muhtelif büyüklükte sarnıçlar var. Dağın
üzerinde çevresinde büyük bir kale enkazı mevcuttur. Temelleri sağlam kasaba
muntazam planlı sokaklara ayrılmıştır. Evlerin duvar yerleri de muntazamdır (14).
Eshab-ı Kehf olayının Hristiyanlar da dahil olayın Roma imparatoru Decius
(Decianus) zamanında,yani MS.250 civarında olduğunu belirtir.Muhatap ise zulüm
gören İsevilerdir.
Tanınmış Kur’an müfessiri Fahreddin Razi de eserinde bu yere Efsus
demektedir.Müslüman tefsirciler bu yete Aphesus veya Apheos derken,ünlü tarihçi
Gibbon’a göre Ephesosdur (8)(9).
İmparator Decius’un adı antik eserlere ilişkin kitaplarda ve seyahatnamelerde
sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların bir çoğunu
“Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir Roma
İmparatoru bulunmadığına göre bu ad EbulFareç’in temas ettiği Decius’ten
gelmektedir.
Lice’de Dakyanus Antik kentinin bulunduğu Fis ovasının adı Efsus’tan
bozmadır.Licede bulunan Antik şehrin ve Kralının adı Dakyanustur.
Lice bölgesi, MS 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise RomaSasani egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik
kentinin Roma döneminden kaldığı neredeyse %100’e yakın bir oranda ispatlanmıştır.
Hani’den, Lice’ye giden yolun tam ortasında bulunan Dakyanus Antik
Kenti’nin etrafı surlarla çevrili olan, ören yerlerindeki yapı kalıntılarından, Roma
Çağı sütun başlık ve altlıklarından, mevcut kalıntıların Roma Çağı’na ait olduğu
söylenmektedir (10).
Resmi devlet belgesi olan tarihi Diyarbakır salnamelerinde’Yine Lice
kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş pek
cesim bir mağara olup iş bu mağara Dakyanos mağarası denmekle maruftur.
220 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır (2/110).
Eshab-ı Kehf olayında Dakyanus isimli hükümdar baş rolde olduğundan
Eshab-ı Kehf mağarası olan yerde Dakyanus harabeleri de olmalıdır.
Dakyanus’a ait Kocaköy camiinde sütunlar
Diyarbakır-Lice ilçesinde 1952 yılı haritalarına göre Eshab-ı kehf mağaraları
ve Angül ifadesini görüyorsunuz.
Olayı araştıranlarca olayın geçtiği dönem olarak Roma İmparatorluğu genel
kabul görmüştür. Hıristiyan kaynaklarına göre olay Hz. İsa’dan sonra 201 ile 254
yılları arasında hüküm süren Decius (Dekyus=Dakyanus) döneminde yaşanmıştır.
Lice bölgesi, M.S 226 yılına kadar Roma-Part, 226 yılından sonra ise Roma-Sasani
egemenlikleri arasında iktidar savaşlarına sahne olmuştur. Dakyanus Antik Kentinin
Roma döneminden kaldığı neredeyse % 100’e yakın bir oranda ispatlanmıştır (1).
Lice MS.191-208 arası Romalılarda,MS.208-226 arası Partlarda ve MS.226
sonrası Romalılarda kalmıştır (11).
Bu durumda İbnül Esir ‘in İslam tarihi(1/310 ) ‘nde Hz.İsa sonrası Roma
hükümdarlarına göz atalım ve Diyarbakır ilişkisine bakalım.Bu tarih kitabında
Antonius-Alexander-Dakyus(Decius)—Konstantin isimlerini görüyoruz.
Bu hükümdarların spesifik olarak Diyarbakır ilişkisini gözlüyoruz (12).
Eshabı Kehfin kendi bölgesinde olduğunu söyleyenler için.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 221
a) Efsus (Fis) ovasını bünyesinde bulundurması ve burada tarihi bir şehir
göstermesi.
b) Dakyanus’la ilgili mekansal verileri göstermesi.
c) Olayın olduğu Rakim tepesi gibi bir mekanı göstermesi.
d) İlgili hükümdarın kendi şehirleriyle ilişkisini göstermesi zaruridir.
Olay Roma hükümdarları ile ilgilidir Lice’deki Dakyanus da Roma eseridir (12).
Hem Hıristiyan hem de İslam kaynaklarında övülen Ashâb-ı Kehf’in genel
kabule göre Roma İmparatoru Decius zamanında yaşadıkları düşünülmektedir.
Decius (Decianus), Neron’la birlikte Hıristiyanlara en çok zulmeden Roma
imparatoru olarak bilinir. İktidarda bulunduğu kısa dönemde, hakimiyeti altında
yaşayan herkesin Roma tanrılarına kurban adamalarını zorunlu kılan bir kanun
çıkarmıştır.
Herkes bu putlara kurban adamakla, dahası bunu yaptıklarını gösteren bir
onay belgesi almak ve devlet görevlilerine göstermekle yükümlü tutulmuştu.
Karara uymayanlar için de idam cezası uygulanmıştı. Hıristiyan kaynakları, bu
dönemde Hıristiyanların önemli bir bölümünün “şehirden şehire” kaçarak ya da gizli
sığınaklara giderek bu putperest ibadetinden kaçındıklarını yazarlar. Ashâb-ı Kehf,
büyük olasılıkla bu İsevilerin içinden bir gruptur.
Kuzeybatı Anadolu’da bulunan Roma Valisi Piliniyus’ un (MS. 69-113)
İmparator Trayanus’a yazdığı mektupta “İmparatorun heykeline tapınmadıkları
için cezalandırılan “Mesihçiler” den (Hıristiyanlardan) bahsedilir. Bu mektup, o
dönemde İsevilere yapılan baskıları anlatan önemli belgelerden birisidir.
İmparator Decius’un adı antik eserlerimiz hakkındaki kitaplarda ve
seyahatnamelerde sık sık geçmektedir. Ünlü gezginimiz Evliya Çelebi eski yapıların
bir çoğunu “Takyanus eseridir” diye ona maletmektedir. Ortada Takyanus diye bir
Roma İmparatoru bulunmadığına göre bu ad Ebulfareç’in temas ettiği Decius’ten
gelmektedir.
Ünlü tarihçi Gibbon da yedi Hıristiyan gence işkence yaparak mağaraya
sığınmaya zorlayan kişinin İmparator Decius olduğunu söyler. Gençlerin uzun
uykularından uyandıkları dönemin imparatorunun adı ise Müslüman araştırmacılara
göre Tezusius, Gibbon’a göreyse II. Theodosius’tur. Bu imparator, Roma
İmparatorluğu Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra MS. 408-450 yıllarında tahtta
bulunuyordu (7).
Fis=Efsus ovası
Batı kaynaklarında Ashab-ı Kehf’in yaşadığı şehrin ismi hep Ephesus olarak
geçer. 1926’ da Avusturya Arkeoloji Enstitüsü tarafından bölgede yapılan kazılardan
sonra Panayırdağı’ nın doğu yamacında bulunan kalıntıların V. yüzyılın ortalarında
(II. Theodosius dönemi) onlar adına yapılan bazilikaya ait olduğu ileri sürülmüştür.
Ancak Hıristiyanlık’ta yedi uyurlara nisbet edilen başka yerler de vardır.
222 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Doğu kaynaklarının bir kısmında ise şehrin ismi Efsus olarak geçer (8).
Efes: Hristiyanların en çok üzerinde durduğu yerlerin başında gelir. Onlara
göre Efes, Ashab-ı Kehf’in yaşadığı varsayılan “Efsus” kelimesinden gelmekte ve bu
şehrin kalıntıları ise bugünkü “Efes Antik Kenti” olarak bilinmektedir. Müslümanlar
buna pek itibar etmezler. Nitekim Kehf Suresi’nin 17. ayetinden çıkan sonuca göre;
mağaranın girişinin kuzeye bakması gerekirken, buradaki mağaranın girişi doğuya
bakar (10).
Yukarıda belirtilen kaynakları Diyarbakır Lice açısından ele alalım. Efsus
denilen bölgeden behsedilmektedir. Lice ‘de buna karşılık Fis ovası vardır. Fis ,
Efsus’dan bozmadır. Burada tarihi şehir olarak yine ilgili hükümdarı da çağrıştıran
Dakyanus harabesi mevcuttur.
Ayrıca ilgili mağaranın mekanı olarak o mekanda Rakim tepesi de Lice’de
bulunmaktadır (13).
Fis harabeleri
Hasan Basri Konyar 1936 Diyarbekir yıllığında (s.359) Licenin on sekiz
kilometre cenubu garbisinde bulunan Fis köyü eski bir şehir harabesi üzerine
kurulmuştur. Esasen bu sahaya Fis adı verilmektedir. Diyarbekirdeki mağaranın adı
da Fistir.
Dakyanos harabeleri de denilen bu mevki çok eski bir medeniyetin bazı
eserlerini muhtevidir. Fis aceba bir (Efes) midir?. Sert taşlarla kurulmuş olan eski Fis
şehrinin hala bir çok enkazı kalmıştır. Yalnız dört muazzam taştan vücuda getirilmiş
büyük kapılar, sütunlar, sütun başlıkları, kemer meydandadır. Bu harabenin şimalinde
bulunan Mele köyü harab bir kale üserine kurulmuştur. Fis harabelerine pek yakın
bir yerde bulunan mağaranın ashabıkehfe ait olduğu rivayet edilir.
Fis (Efsus) Ovasına Bakış
Olayın bir de mantıki boyutuna bakalım
Dakyanus’un sağ ve sol tarafında oturan vezirlerin çocukları olan gençler,
putperestliğe ve Kral’ın yaptıklarına karşı çıktılar. Bundan haber alan Kral, gençleri huzuruna
getirterek kendisine ve putlara secde etmelerini istedi ve bunu kabul etmeyince
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 223
onlara, kendisinin Ninova’dan (Musul) dönünceye kadar bir süre verdi. Şayet
seferden döndükten sonra gençler, putlara secde etmezlerse onları katlettireceğini
söyledi. Dakyanus ashab-ı kehf gençlerine düşünmeleri ve söylediklerine uymaları
için kısa mühlet vererek Ninova (Musul) şehrine birkaç gün içinde gidip geldi. Efsus
şehri Eskişehir veya Mersin civarında olsaydı Dakyanus’un birkaç günde Ninova’ya
gidip gelmesi mümkün değildi (2).
Musul’la arası birkaç günlük mesafe olan şehir ancak Diyarbakır olabilir
Diyarbakır’la Musul (Ninova) sürekli alışveriş içindedir. Buraya iptidai bir sal
olan keleklerle yolculuk ve taşımacılık yapılmaktadır. Bu basit salla Diyarbakır –
Musul arası yolculuk süresi üç gündür. Keleklerle saatte beş km yol alınmaktadır.
Diyarbakır-Musul yolu 400 km.dir (3). Karayolu ile ise tarihçilere göre (İstahri ve
Ebu’l Fida) Diyarbakır-Musul arası 4 gündür (4).
Olayın bir de halk tarafından benimsenme yönü vardır. Eshabı kehf
sakinlerinin isimlerini dünyada 34 yerde olduğu ifade edilen yerlerde görüyoruz.
Oysa Eshabı kehfin köpeğinin ismi olan Kıtmir’i sadece Diyarbakır’da
görmekteyiz.
Ülkemizde Efes, Tarsus, Afşin ve Diyarbakır Lice’de Ashab-ı Kehf mağaraları
vardır. Dünyada 34 yerde Ashab-ı Kehf’e sahip çıkılmaktadır. Ancak Dünyada Lice
ve Kocaköy dışında hiçbir yer bu kadar saygı gösterip çocuklarına bir köpek ismi
olan Kıtmiri çocuklarına koymamaktadır.
Eshab-ı Kehfin Diyarbakır’da olduğuna dair önemli bir delil Hani ve Lice ‘de
Yemlihan ismini sık oluşudur. Bunu Şazenüs ismi takip etmektedir. Diyarbakır’da
önemli kişiliklerin bu isimleri taşıdığını gözlemekteyiz.
Kıtmir bir köpek ismi olduğu halde çocuğuna bu ismi koyanlar da
görülmektedir. Ocak 2006 itibariyle 5000 nüfuslu Lice’de nüfus md. kayıtlarına göre
Yemlihan 168,köpek ismi olmasına rağmen saygı alameti olarak 11 Kıtmir ismini
görüyoruz. Bu durum Eshab-ı Kehf anlayışının bölgede ne kadar hakim olduğunu
yansıtır.
Fis (Efsus) ovasının başında bir yerleşim yeri olan 5000 nüfuslu Kocaköy’de
telefon rehberinde 2 Kıtmir ismini görüyoruz (Diyarbakır 2001 yılı telefon rehberi.
s: 239).
Lice ilçesinde Eshabı Kehf’le ilgili 1863 yılına ait bir belge.
1861-63 İngiltere’nin Diyarbakır konsolosu J.G. Taylor ,Diyarbakır Lice
ilçesini ziyaret eder ve şunları yazar:
Hani’nin güneydoğusunda Lice’yi Diyarbakır ovasından ayıran dağ silsilesinin
tepesindeki (İnceburun dağları) Köşk-ü Kak ve Afisos (Efes kelimesinin bozulmuş
şekli) Dakynus (Dakyanus) kalıntılarına gelir.
Kalıntılar, eski Fes şehrine yani Procopious’un bahsettiği Phison’a (Roma
Bizans dönemi Dakyanus kenti) aittir. Bunların yanında yer alan küçük köyün ismi
ise Fes,Afis,Affision’dur (Lice’ye bağlı Ziyaret köyü).
Köy halkı arasındaki inanışa göre, bu kalıntılar ile bunların hemen yanında
yer alan küçük mağara 7 uyurlar ile onların koruyucusu olan Kelb-i Kehf’e aittir (5).
224 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Resmi devlet kayıtları ve Diyarbakır eshab-ı Kehf
Diyarbakır valilik resmi kayıtları da Eshab-ı Kehf’in Lice’de olduğunu
ifade eder: Resmi valilik kaynakları da Eshab-ı Kehf’in Lice’de olduğunu ifade
eder.1967 yılı valilik yıllığında bunu görürüz.Eski devlet kayıtlarında da bu husus
vurgulanmaktadır (1967 yılı Diyarbakır valiliği Diyarbakır il yıllığı s: 33).
1973 yılı İl yıllığına göz atalım: Rakim dağ eteklerinde Derkam köyünde
Eshab-ı Kehf mağarası vardır. Dakyanus’a 20 km. ötededir. Mağaranın ağzı kuzeye
bakmaktadır. Kur’an-ı Kerimde zikredildiği gibi güneş doğarken ve batarken ancak
kapısını sıyırıp geçmektedir. Mağaranın civarında bir kilise kalıntısı var. Sonraları
buraya köy kurulmuş. Der-i Rakim (Rakim kilisesi) ismini buradan alıyor. Zamanla
kilisenin tümü yıktırılmış, yerine cami yapılmış. (50. yılında Diyarbakır. 1973 İl
Yıllığı. s: 297).
Benzeri ifadeleri 1936 yılında basılmış Basri Konyar’ın Diyarbekir yıllığında
da (s: 359) görebiliriz.
Resmi devlet belgesi olan (1869) tarihli Diyarbakır salnamelerinde’ Yine
Lice kazasında ve Hani kasabası ile arasında Fis nam karye civarında taştan oyulmuş
pek cesim bir mağara olup iş bu mağara Dakyanos mağarası denmekle maruftur.
Derununda taştan yontma oda ve ahırlar vardır. (2/110) Diyarbakır salnameleri.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi. İstanbul Acar matb.1999.9).
Dicle ilçesi sınırları içinde kalan dağlara Piran dağları denir. Hani ve Lice
yörelerinden güneye doğru Sarım çayına değin, Koz, Cirbir, Lis ve Adem dağları
uzanır. Kuç, Sagur ve Mızak dağları ikinci sırayı; Bebek, Eshabı Kehf, Zırıht ve
Cun dağları üçüncü sırayı oluşturur. Dördüncü sıra ise Piraziz, Nerip, Dakyanus ve
Derhazan dağlarıdır (14).
1967-1973 Diyarbakır il yıllığında Diyarbakır dağları şöyle tanımlanır:
Üçüncü sıradağında ise Bebeğ (1500 m),
Eshab-ı Kehf (1566 m) dağları kayda değer
Dördüncü
grup sıradağı ise Piraziz (1550 m),
Dakyanus (1110 m) dağlarını ihtiva eder.
Derkam köyü kuzeyindeki 1516 rakımlı
dağ Harita genel müdürlüğü paftalarında
Eshab-ı Kehf dağı olarak gözükmektedir (13).
1952 yılına ait Harita genel müdürlüğüne
ait haritada aşağıda Eshab-ı Kehf Dağları ve
Eshab-ı kehf mağaraları ismi geçmektedir.
Yeni haritalarda buna İnce burun dağları
denmektedir. Derkam (Deyr-i rakim=Rakim
kilisesi) ismi ise Duru olarak değiştirilmiştir.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 225
Buradaki rakim kelimesi de Kehf süresinde geçen kelimedir.
Eshab-ı kehf ziyaretçileri
Diyarbakır-Lice’de Eshab-I Kehfi Ziyarete Gidenler
Lice Eshab- I Kehf
Eshab-I Kehf (Resim Ş. Diken)
226 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
(16)
Diyarbakır’da Tarsus ve Afşindeki
sahiplenme başladı.
gibi Eshabı kehf konusunda ciddi
Ancak mekan hakkında taassup yapmamak lazım.Şair’in diliyle
Varsın ‘eshab-ı kehf’ burda da olsun
Kalplere bu sırrın ışığı dolsun
Dileyen ‘Amid’de, ‘Tarsus’ta bulsun (M. Mergen).
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 227
KAYNAKLAR
1. Zeki Dilek. Lice.Diyarbakır. 2002. s. 176
2. Ahmet Eyicil. Afsin Ashab-ı Kehf s. 272
3. Orhan Avcı. Irak’ta Türk Ordusu. Vadi yay. İst. 2004. s. 84-85
4. Doç. Dr. Cem Zorlu. İlk İslam coğrafyacılarına göre Diyarbakır1.
Uluslararası. Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu. 20–22 Mayıs 2004.
Diyarbakır. 2004. s. 854
5. Zekai Erdal. Taylor’a göre Lice ve çevresi Dünden Bugüne Lice Sempozumu Bildirileri.Mardin Artuklu ün-Şarkiyat derneği yay.2012.s.117
6. Dr. Muhlis Akar. Kur’an’da Ashab-I Kehf. 1. Nebiler, Sahabiler, Azizler,
Krallar Kenti Diyarbakır Sempozyumu. 2010
7. Muhsine Helimoğlu YAVUZ; Diyarbakır Efsaneleri, Syf 189-190
8. Yrd. Doç. Dr. Refiye şenesen. Pagandan Hıristiyanlık ve Müslümanlığa
Bir İnanç Merkezi: Çukurova Ün. Türkoloji araştırma merkezi
9. Harun Yahya Kavimlerin Helaki. 8. Baskı. İst. 2006. s. 138.
10. Hamza Aksal Ashab-ı Kehf nerede? Mizgin derg. sayt. 15
11. Abdülkerim Balta: Lice Tarihi. Zeki Dilek(ed) Lice. s: 34
12. Şevket Beysanoğlu: Diyarbakır Tarihi.1/103,104,110,146
13.Şevket Beysanoğlu: Eshab-ı Kehf’in yeri. 23-30 Haziran. 1975.
I.Uluslararası Türk Folklor kongresi. İstanbul). c. 4. s. 41-45
14. İbrahim Sarı: Şehrimiz Diyarbakır.Büyükşehir belediye yay. 1999. s. 44
15. http:Liceliler.sitemynet.com
16. Eshab- ı Kehf ve Lice. Sabah gazetesi. 16/10/2005
228 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
HZ. MUSA VE DİCLE İLÇESİ VE EĞİL:
Aşağıdaki dergide Dicle ilçesini ilgilendiren spekülatif bir yorum var. Kralkızı
barajına giden dergi yazarları gözlemlerini ve konu ile ilgili yorumlarını şöyle
anlatıyor:
Musa buradan geçti National geophraphic. Şubat 2012
Otomobil asfalt-stabilize karışımı dar yolu tırmana tırmana bitirip tepeye
vardığında, büyük karakolun nizamiyesi beliriveriyor. Direksiyonu sağa kırıyor,
nizamiyeye doğrudan girişi önleyen bariyerlerin, üst üste dizilmiş insan boyu kum
torbalarının önünden geçip devam ediyoruz. Göz ucuyla bakarken bile ürkütücü.
Nizamiyenin bomboş olması daha da ürkütücü; duraklamıyoruz bile. O fotoğrafın
çekileceği yeri kendimiz de buluruz diye konuşuyoruz aramızda, izin almak
gerekmeyebilir.
Anadolu’da “Musa peygamber makamı” olduğu rivayet edilen yerlerin
peşinde, onun Hızır’la buluştuğu söylenen Kur’an’daki “Mecmaül Bahreyn”i (iki
denizin birleştiği yer)” burada belgeleme, Dicle’nin iki kolunun birleştiği Kralkızı
Barajı’nı fotoğraflama derdindeyiz. Ama yapamıyoruz. Orayı karakola görünmeden
fotoğraflayabileceğimiz bir yükselti yok. Dönüyor, nizamiyenin az uzağında
duruyoruz.
“Dur! Arabadan inme! Kimsin?” Emirdeki telâştan belli, asıl ürken o; titreyen
sesin görülmeyen sahibi. “Gazeteciyiz” diye bağırıyoruz kâğıdı camdan uzatarak,
“Fotoğraf çekmek istiyoruz, belgemiz var!” Eteğinde nizamiye olan tepede ses
yeniden duyuluyor, ama bu kez daha yukarıda bir yere konuşuyor ve artık daha az
telâşlı: “Komutanım, gazeteciymişler, belgeleri varmış!”
“Al, gel” diyor komutan ve sesin sahibi asker patırtıyla bayır aşağı koşup kâğıdı
alıyor, tekrar tepeye tırmanıyor. Şimdi komutan da orada; tepeden biraz aşağılara
inmiş, belgeyi inceliyor. Sonra sesleniyor: “Bununla olmaz, valiliğe götüreceksiniz
bu kâğıdı, o da bize talimat verecek, yoksa fotoğraf çekemezsiniz, buralarda fazla da
oyalanmayın!” Ve biz kontağı açarken, esprili, ekliyor: “Derginizdekilere de deyin
ki ‘Musa buradan geçti mi geçmedi mi, yüzbaşı bilmiyor, ama kendisi geçmemiş;
hâlâ orada, Kralkızı’nda!..” Anadolu’nun en eski topluluklarından Süryaniler için
Diyarbakır ve civarı, kutsal topraklar. Adem’in cennetten kovulduktan sonra indiği
Aden bahçesinin burası, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki topraklar olduğuna
inanılır. Kitâb-ı Mukaddes’teki birçok peygamber burada yaşamış, “ölümsüzlük
suyu” (âb-ı hayat) burada bulunmuştur. Sadece Süryaniler mi buna inanan? Kralkızı
Barajı karakolundan yüz geri edilmeden bir gün önce, Diyarbakır’a 23 kilometre
mesafedeki Eğil yolundayız. İlçe merkezine yaklaştıkça morlu beyazlı klasik ören
yeri tabelaları sıklaşıyor: Nebi Zünnun (Yunus) Makamı’na gider, Nebi Hallak
Türbesi 4 km, Nebi Harut Türbesi’ne gider, Nebi Danyal Türbesi emniyet amirliğim
bahçesindedir...
Sünni Müslüman bir yerleşim merkezindeyiz, ama adım başı, Kur’an’da adı
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 229
olmayan, kimi ise melek olarak anılan (İlahiyatçı Yaşar Seyhan, alanında bir ilk olan
2006’daki Kitâb-ı Mukaddes ve Kuran’daki Kıssaların Karşılaştırılması başlıklı
yüksek lisans tezine göre Kur’an’da anılan 28 peygamber arasında Danyal’ın adı
yok, Harut ise melek olarak zikrediliyor) nebi, yani peygamber makamları ya da
türbeleri var. Bunların en şaşâalısı yerleşim yeri çıkışında, Kralkızı Barajı yolunda,
bir camiyle iki türbe barındıran Nebi Harun Tepesi’nde. Kitâbesinde, türbelerden
birinde altışar metre boyundaki iki yüksek sandukada Kur’an’daki Elyesa ile
Zülkilf peygamberlerin yattığı belirtiliyor. Öteki ise yine Kur’an’da adı geçen,
Musa peygamberin kardeşi Harun’a ait. Kur’an ve Kitâb-ı Mukaddes’te Musa’nın
dili biraz peltek olduğu için, Allah’ın emirlerinin İsrailoğulları’na Harun tarafından
tebliğ edildiği belirtiliyor.
Harun’un Musa’dan çok önce, İsrailoğulları henüz Filistin yolundayken
öldüğü yazılmış ama, buralarda inanış farklı: “Harun’u Musa getirdi, biraz kaldılar,
sonra Harun öldü, Musa onu toprağa verdi ve gitti.” Bu çelişki türbe kitâbesinde
şöyle açıklanıyor: “Hz. Harun’la ilgili iki rivayet var. Birincisi Hz. Musa’nın kardeşi
ve yardımcısı olduğuna dair. İkincisi ise İÖ 1000-900 arasında Hz. Süleyman’ın
fetih için gönderdiği kâtibi ve komutanı olduğuna. Gelmiş, fethetmiş ve 123 yaşında
burada ölmüş” (1).
Devamını National Geographic Türkiye’nin Şubat 2012 sayısında okuyabilirsiniz.
Prof. Dr. K. Haspolat. Açıklamalar: İki kolun birleştiği yer: Kralkızı barajı olabilir.
Arapçada nehre bazen deniz denmektedir (2). Büyük nehirlere de deniz
dendiği unutulmuştur (3).
Gemidekiler Yûnus aleyhisselâmı denize (O zamanlar büyük nehirlere deniz
deniyordu)=Dicle nehrine attılar (4).
230 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Balık karnında Yunus (AS)’ı önce Übülle’ye,sonra Dicle’ye,sonra Nineva’ya
kadar götürüp deniz sahiline bırakmıştır(Taberi tarih.c.2.s.43,Salebi-Arais.s.409.ibn.
Esir-Kamil.c.1.s.363.) Yani Dicle’de Yunus (AS)’ın balığın karnında yolculuğu da
vardır.
İki denizin birleştiği yer Dicle ilçesindemidir.
Kehf 60: Hani Musa genç yardımcısına: “Iki denizin birleştiği yere ulaşıncaya
kadar gideceğim, ya da uzun zamanlar geçireceğim” demişti. Hz. Musa yardımcısı
Hz. Yuşa Bin Nun ile birlikte uzun yolculuktan sonra iki denizin birleştiği yere
vardılar. Bir çeşme başında dinlenmek için oturan Hz. Musa bir taşı yastık yaparak
yattı. Yuşa Bin Nun Hazretleri ise abdest almaya koyuldu. Bu sırada yanlarında
getirdikleri tuzlu balığa abdest suyu sıçradı, balık dirilerek bir anda denize atladı.
Kehf 61: Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını
unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi
yolunu tuttu. Gördükleri karşısında hayrete düşen Yuşa Bin Nun Hazretleri bu olayı
Hz. Musa’ya anlatmayı unuttu. Hz. Musa kalkınca yollarına devam ettiler. Yemek
vakti gelince balığı yemek üzere durdular.
Yuşa Bin Nun Hazretleri ancak bu durumda balığın canlanıp denize atladığını
hatırladı. (Kehf 62-63) Ve hemen olayı Hz. Musa’ya anlattı. Hz. Musa Hızır (A.S)’la
buluşacağı yerin balığın canlanıp denize atladığı yer olduğunu anladı, hemen geri
döndüler. (Kehf 64) Böylece Hz. Hızır ile Hz. Musa Allah’ın tayin ettiği yerde
buluştular. (5)
Bu mekan kralkızı barajımıdır,Allah biliyor
Konuya destek açısından Hz.Musanın Diyarbakır’la ilişkilerine göz atacağız
Hz Musa ve Diyarbakır ilişkisi:
Yukarıdaki Hz.Musa ve Eğil-Dicle ve ilişkisini teyid açısından Eğil’in ve
Dicle’ninçevresindeki olaylara göz atmak gerekir.
Hz.Musa ve Ulu cami:
Evliya Çelebi, seyahatnamesinde; Diyarbakır Ulu Camisinin Hz. Musa
zamanında yapıldığından bahseder. İfade şu şekildedir.’’Hz.Musa zamanında
yapılmştır. Bahçe sütunlarının sağ tarafında bir sütun üzerinde ibranice tarihi vardır.
(6)(7)
Evliya Çelebi Ulu caminin Hz Musa zamanında yapıldığını İbranice bir
kitabeye dayandırmaktadır.
Evliya Çelebi mabedin Hz.Musa yapıldığı hususunda Rum tarihçilerinin
tümünün hemfikir olduğunu ifade etmektedir.
Lord Kınross isimli seyyah’ın 1954 yılı Londra basılı Toroslardan Asyalı
Türkiye’de bir Yolculuk isimli eserinde Ulu cami ile ilgili şu yorumda bulunur;
‘Ayrıca evliyaların Ulu caminin Mosların(Hz.Musa) zamanında yapılmış olduğuna
dair önerileri de göz ardı edilmiş olabilir.’(8)
Halk arasında Hz.Musa’nın Ulu camide namaz kıldığına dair geniş rivayet
vardır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 231
Hz.Musa ve Hz.Hızır’ın Bırkleyn mağarasında buluşması:
Hz.Musa Diyarbakır ilişkisi olarak yaygın şekilde geçen halk hikayeleri
vardır: Hz. Musa ve Hızır Aleyhisselam Kıssası : Diyarbakır’ın doğusunda ve Dicle
Nehri’nin kuzeyinde, Hızır İlyas Köy’ü vardır. Daha kuzeyde Kani Hızır [Hızır
Pınarı] vardır. Hızır Aleyhisselam Lice’deki Bırkleyn mağaralarına gelmiş, bu
mağaralardan birinde akan, Cennetten çıkıp yine Cennet’e giden Dicle ırmağı’nın
kaynaklarından birini oluşturan, ölümsüzlük suyundan içmiş ve ölümsüzleşmiş
Hızır (a.s.)’ın Bırkleyn Mağaraları’nda Hz. Musa ve İskender-i Zülkarneyn ile
buluştuğuna dair efsaneler halk arasında anlatılmaktadır.(9)(10)(11)
Bir olayı aydınlatmada o bölgenin efsaneleri de önem taşır. Bu bilgi bilimsel
verilerle de desteklenince ön plana çıkar. Bırkleyn mağarasına en yakın iki denizin
(nehrin)buluşma noktasının da Peygamberler diyari Eğile yakın bölgede Maden çayı
ile Bırkleyn kolunun birleştiği nokta akla yakın gelmektedir.
Diyarbakır nere Hz Musa nere demiyelim
Diyarbakır Yahudilerce kutsal kentdir
Diyarbakır’lı Yahudiler Diyarbakır’ın Tevratta bahsi geçen Kalne şehri
olduğunu söylemektedir. (Tekvin’’Bap 10,ayet 1’Ve onun krallığının başlangıcı
Şinar diyarında Babil,ve Erek,ve Akkad ve Kalne idi’ (12)(13)
Tevrat’a baktığımızdaysa, Nimrod adına rastlarız: “Ve Kuş Nimrod’un babası
oldu; o, yeryüzünde kudretli adam olmaya başladı. O, Rabbin indinde kudretli aver
idi; bundan dolayı: Rabbin indinde Nemrud gibi kudretli avcı, denilir. Ve, onun
krallığının başlangıcı Şinar diyarında Babil ve Erek ve Akkad ve Kalne idi. “ (Tevrat,
Tekvin, 10/8-12).
Diyarbakır Silvan arasında Sur ilçesine bağlı Çukurlu köyünde sahabe kabri
Mayıs 639’da Diyarbakır’ın fethinden sonra İslam orduları ilçe fetihlerine
başladı, bu esnada Bizans kuvvetleriyle çatışmada bazı sahabeler şehit düştü
232 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
KAYNAKLAR
1. Musa buradan geçti National geophraphic. Şubat 2012
2. Bünyamin Ateş Peygamberler Tarihi.Yeni Asya yay. İst. 2002. S.295
3. Ahmet Cemil Akıncı. Peygamberler tarihi. s.521 (Hz. Musa bölümü)
4. Peygamberler Tarihi, İhlas Yayınları
5. http://www.insirah.com/
6. Şevket Beysanoğlu, Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, l. Cilt ,
Sf.271
7. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c.6, sf.122. Zuhuri Danışman yayını
8. Şefik Korkusuz. Seyahatnamelerde Diyarbekir. Kent yay. İst.2003.s.255 ‘
9. Lİce.Yurt Ansiklopedisi. Diyarbakır md.c.4
10. Muhsine Helimoğlu Yavuz; Diyarbakır Efsaneleri, Doruk yayınları, 2.
Baskı, Ocak 1993
11. Prof. Dr. İsmail Yiğit. Peygamberler tarihi. Kayıhan yay. İst.2005.529
12. Kitabı Mıukaddes, (Kitabı Mukaddes Şirketi. İstanbul.1955 s.9
13. Rifat N. Bali: Diyarbakır Yahudileri Diyarbakır Müze Şehir. s:37
ZÜLKARNEYN VE DİYARBAKIR
Zülkarneyn kalesi ile ilgili kaynaklara baktığımızda üç adres çıkıyor
a) Diyarbakır kalesi
b) Lice’de
c) Ergani kalesi
d) Ancak dikkat edilirse üçü de Diyarbakır ve ilçeleridir
Ergani,Yukarı Mezopotamya’nın sayılı yerleşim birimlerinden biri olup,
Akranya, Erkenin, Erkanikana, Yanari, Zülkarneyn , Arsania, Urhana, Aşat isimleri
ile anılmıştır (1).
Ergani’nin Zülkarneyn ismiyle anılmasıyla Kur’anda ismi geçen Zülkarneyn
arasında bir ilişki varmı dır.?
Bu konuyu anlamak için aşağıda geçen ayetlere başvuracağız.Zalimlere nefes
aldırmayan,Yahudileri de esaretten kurtaran Pers kralı Kuroş’un Ergani’yi merkez
yaptığı ,doğu ve batı seferlerinde burayı üs yaptığını öğreniyoruz.
ZÜLKARNEYN Adı Kur’ân’da geçer. Allah ondan övgü ile bahsetmiştir.
Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilâf konusu olmuştur. Zülkarneyn kelimesi
Arapçadır. Zü ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, sahip
ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir.
Karneyn, karn’ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi
iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir(el-Firuzabadî, el-Kamusu’l-Muhît, Kahire
1332, IV, 257 vd
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 233
Hz. Ali’ye göre Zülkarneyn ne bir nebi, ne de bir kraldı. Fakat Allah’ın salih
bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah’ı sevmişti (İbn İshâk, Kitabu’l-Mübtedâ
ve’l-Meb’as ve’l-Meğazî, thk. Muhammed Hamidullah, Mağrib 1976, 185).
ilgili ayetlerin meali şöyledir: Kehf süresi
Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki:
‘Size ondan bir anı okuyacağım.’
84. Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına
ulaşabileceği) bir yol verdik.
85. O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu.
86. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi)
buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. ‘Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya
da haklarında iyilik yolunu tutarsın’ dedik.
87. Zülkarneyn, ‘Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o
Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır’ dedi.
88. ‘Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha
güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.’
89. Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu.
90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü
koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.
91. İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.
92. Sonra yine bir yol tuttu.
93. İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan
bir halk buldu.
94. Dediler ki: ‘Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde
bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında
sana bir vergi verelim mi? ‘
95. Zülkarneyn, ‘Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz
vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların
arasına sağlam bir engel yapayım’ dedi.
96. ‘Bana (yeterince) demir madeni getirin’ dedi. İki yamacın arasındaki
boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince ‘körükleyin! ‘ dedi. Demiri eritip kor (gibi)
yapınca da, ‘Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım’ dedi.
97. Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.
98. Zülkarneyn, ‘Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin
kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir’ dedi.
“
1Tarihte doğuyu ve batıyı fetheden büyük bir Yemen hükümdarı pek
bilinmiyor
Makedonyalı İskender de atesit olduğundan olması düşünülmez. Hz.
234 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Ali’den gelen bir rivayette, Zülkarneyn’in salih bir insan olduğu söylenmektedir.
Peygamberliği ise şüphelidir.
3-Kuranda seddin yapılışında çeşitli madenlerden bahsedilirken,Çin seddi
bilindiği gibi taştan yapılmıştır. Çin seddi ile zülkarneyn seddinin ne alakası var
çin seddi yüzlerce yıl sürmüştür ve her hanedan zamanında tamamlanmıştır.. yecüc
mecüc seddi ise kaç senede veya ne kadar zamanda tamamlandığı hiç bir yerde
yazmaz
Bilhassa son devrin alimlerinin ekseriyeti ise, Zülkarneyn’in İran kralı Kisra
(Hüsrev) olduğunu kabul etmişlerdir. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra’nın
vasıflan, Kur’ân’da adı geçen Zülkarneyn’in vasıflarına daha uygun düşmektedir.
Nitekim Araplar Kisra’ya, Nûşirevan-ı Âdil demektedirler. Yine de Zülkarneyn’in
gerçek adını Allah bilir. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaflıdır. (er-Razî,
Mefâtihu’l-Gayb, Mısır 1937, XXI,163, vd.; İbn Kuteybe, el-Maarif, Beyrut 1970,
25).
Kehf suresi iki ayetinde yer alan Zülkarneyn kelimesi; Zü ve karn kelimelerinin
birleşmesinden meydana gelen bir kelimedir ve lakap ifadesi olarak kullanılmıştır.
Sözlüklerde “Zü” kelimesine “malik”, “sahip” manaları verilmektedir. Bir anlamıyla
boynuz manasına gelen Karn kelimesinin tesniyesi “ Karneyn “ çift manasını
aldırmaktadır ki, Zülkarneyn; “iki boynuzlu” manasına gelmektedir. “Burada
belirtmemiz gereken bir diğer husus da “Karn = boynuz” kelimesinin Arapça ve
İbranice’de aynı anlamda kullanılan ortak bir kelime olmasıdır. Koç, Danyal Sifri’nin
İbranice nüshasında “Lokarnâîm” yani “Lehukarnân=iki boynuzu olan” şeklinde
anılmıştır. Bunun bugünkü karşılığı da Zülkarneyn’dir.”3
Kur’an’ı kerim’de geçen “karn” boynuz kelimesi ile benzer kullanımlar
Tevrat’ın, Daniel kitabının çeşitli bab’larında yer almaktadır. Şimdi bu örnekleri
inceleyelim: “Gözlerimi kaldırıp bakınca kanal kıyısında duran bir koç gördüm;
iki uzun boynuzu vardı. Boynuzlardan daha geç çıkanı öbüründen daha uzundu…
Koçun batıya, kuzeye, güneye doğru boynuz attığını gördüm… Güç ve öfkeyle,
kanalın yanında durduğunu gördüğüm iki boynuzlu koça doğru koştu… Teke çok
güçlendi, ama en güçlü olduğu sırada büyük boynuzu kırıldı. Kırılan boynuzun
yerine, göğün dört rüzgârına doğru çarpıcı dört boynuz çıktı. Bu boynuzların birinden
başka bir küçük boynuz çıktı; güneye, doğuya ve Güzel Ülke’ye doğru yayılarak çok
güçlendi…”
“Ben gözümü dikmiş boynuzlara bakarken, onların arasından daha küçük
başka bir boynuz çıktı. İlk boynuzlardan üçü onun önünde söküldü. Bu boynuzun
insan gözü gibi gözleri, böbürlenen bir ağzı vardı.”
Tevrat’ta yer alan boynuz kelimeleri ile alakalı anlatımlarda boynuzun şekilsel
anlatımından ziyade onun bir güç simgesi olarak ifade edildiğini görmekteyiz.
Tevrat metinlerindeki boynuz kelimesinin geçtiği yerlerde güç, üstünlük ve
iktidar mücadelesi anlatımları bulunmaktadır. Bu iktidar ve güç mücadelelerinin
açılımlarında ise krallar ve onların egemen oldukları ülkelerin hâkimiyet alanlarının
genişlemesi anlatımlarına yer verilmektedir. “ Gördüğün iki boynuzlu koç Med ve
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 235
Pers krallarını simgeler… Teke Grek Kralı’dır; gözleri arasındaki büyük boynuz
birinci kraldır. Kırılan boynuzun yerine çıkan dört boynuz, ulusundan çıkacak dört
krallığı simgeliyor. Ama ilk kral kadar güçlü olmayacaklar. “Bu dört krallığın sonu
yaklaşıp yapılan kötülükler doruğa varınca, sert yüzlü ve aldatmada usta bir kral
ortaya çıkacak.” Tevrat/Daniel8/20-23.
Şimdi Tevrat metinlerinde yer alan Yahudi olmayan ve Zülkarneyn ile alakalı
olabilecek krallara dair ifadeleri inceleyelim: “Pers Kralı Koreş’in krallığının birinci
yılında RAB, Yeremya aracılığıyla bildirdiği sözünü yerine getirmek amacıyla, Pers
Kralı Koreş’i harekete geçirdi.” Tevrat/Ezra1/ 1.
“Babil Kralı Nebukadnessar’ın Babil’e sürgün ettiği insanlar yaşadıkları ilden
Yeruşalim ve Yahuda’daki kendi kentlerine döndü. “Tevrat/Ezra2/ 1.
“ Şimdi sana gerçeği bildireceğim: Pers krallığında üç kral daha ortaya
çıkacak. Ama dördüncü kral öbür üçünden daha zengin olacak. Zenginliği sayesinde
elde edeceği güçle herkesi Grek ülkesine karşı kışkırtacak.” Tevrat/Daniel1/1/ 2.
Asur Kralı İsraillilerin yerine Babil’den, Kuta’dan, Avva’dan, Hama ve
Sefarvayim’den insanlar getirtip Samiriye kentlerine yerleştirdi. “Tevrat/II. krallar
17/24.
“Ahaşveroş’un krallığının başlangıcında, Yahudalılar’ın düşmanları Yahuda
ve Yeruşalim’de yaşayanları suçlayan bir belge düzenlediler. “Tevrat/Ezra4/ 6. (2)
Şimdi Ergani ve Zülkarneyn arasındaki ilişki ile ilgili olarak tarihi kaynaklara
İbnül Esir,el Kamil fi’t-tarih.c.X.s.215 isimli eserde 516/1122 yılında,Amid’e
bağlı Zülkarneyn ve Ergani kaleleri civarında bakır madeni keşfedilmiş ve o tarihten
itibaren işletilmeğe başlamıştır.’derken Erganiyi vurguluyor.(3)
MTA verilerine göre Diyarbakırda Zülkarneyn’in bulunduğu yerde ve
yakınlarında demir ver bakır madenleri bulunmaktadır, Dicle-Kurşunlu (Piricman)
Sahası, Ergani-Şeyhyüt Tepe Sahası, Ergani-Türbe demir ve bakır yataklarıdır
Zülkarneyn isimli mekan MS.639 İyaz bin Ganem tarafından fetholunduğu
zamanda telaffuz ediliyordu.Vakidi (S.170) eserinde şu cümleleri kullanır:
‘İyaz,Amid’i kuşatmaya karar verdi.Önce Balu (Palu),Hana (Hani),Hetah,
Meyyafarakin,Süveyda,cebel-i Cur ve Zulkarneyn gibi yerleri almanın
doğru olacağını düşündü.İyaz etrafta askeri harekata girişti.Buralarda Bizanslılara
unutamıyacağı bir ders verdi’(3)
Nitekim İyaz bin Ganem’in Ergani’yi(Zülkarneyn)’i aldığını ve hatta bu
bölgede şehit sahaberlin varlığını Kitabımızdaki bir makalede de detaylı şekilde
görmekteyiz
KalKaşandi Subh el-A’şa ,III,400’de Zülkarneyn’in yerini şu şekilde
tarifler:Meyyafarkin’in(Silvan ilçesi) kuzeyinde yer alır.Yanında Zülküfl makamı
bulunur
236 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Şerefnameyi Arapçaya çeviren Muhammed Ali Avni ,Zülkarneyn kalesinin
Ergani kalesi olduğunu belirtir.(4)(5)
Zülkarneyn olma ihtimali yüksek olan kurtarıcı kral Pers Kralı Kuroştur.
Ergani ile ilişkisi ise burayı ana merkez yapma ihtimalidir.Ergani’de Perslere ait bir
çok mekan vardır.Hilar,Kikan gibi
Danyal peygamberin Kuroş’un en önemli danışmanı olduğunu biliyoruz.
Apokrif kitap / Bel Ejder 1.Bab, 2. (6)
Danyal peygamber ise Eğil ilçesinde Emniyet binasının bahçesinde medfundur
Kuroş’dan sonra iktidara gelen Dara ile ilgili olarak Mardin’e 25 km ötede
Dara harabelerini görüyoruz.Dara M.Ö.570-530 yılları arasında inşa oldu
Bu veriler ışığında Kur’anda ismi geçen Zülkarneyn’le Diyarbakır Ergani
arasında ciddi bir ilişki gözleniyor
Bu bilgiyi desteklemek için aşağıda bir literatür taraması yaptık
Ebul kelam Azad ‘zülkarneyn’ isimli eserinde Zülkarneyn’in Med-pers kralı
Kuroş=Kuruş=Cyrius olduğunu ,batıda Lidyalılarla savaştığını,Ege denizine sınır
geldiğini,doğuda Belh,Hindistan’a geldiğini,Kuzey Kafkasyada Yecüc ve Mecüc’e
karşı sed oluşturduğunu,Danyal peyganmberin rüyasında iki boynuzlu koçtan Med
ve Pers imparatorluğunu birleştirdiğini,yahudiler için kurtarıcı olarak MÖ.550’lerde
babil kralının yenerek Kudüse dönmelerini ve Hz.Süleyman tapınağını yaptırdıklarını
olduğunu ifade eder.Kuroş’un ölümünden sonra çocuğu olmadığından amca oğlu
Dara da aynı olumlu istikamette gitmiştir
Süryaniler Kuroş=Cyrius ‘un kurtarıcı olduğunu vurgulamış ve Süryani
kelimesinin bu kelimeden orijin aldığını ifade etmiştir.(7)
Mevlâna Abdulhak ed-Dihlevî, “İzâletü’r-Rayn An Kıssat-i Zilkarneyn” adlı
bir risale yazmıştır. ve Zülkarneyn’in “Kuruş: Keyhüsrev” olduğunu ve inşa ettiği
seddin, Ural dağları arasına inşa edildiğini ileri sürmüştür.
“Necef Ali b. Hasan Ali et-Tebrîzî daha ziyade Fars kralları üzerinde
durmuşturMuhammed Hayr Ramazân Yûsuf ise Ye’cûc ve Me’cûc’un kimler
olduğunun gaybi bir bilgi olduğunu Seddin Kafkas dağlarındaki Daryal boğazı
mıntıkasındaki sed olduğunu kabul etmiştir (8).
Danyel peygamberin rüyasında gördüklerinin manasal olarak Kuruş’a işaret
etmesi
Danyel peygamber bu rüyanın yorumunu rüyasında Cebrail (as)’a sorar O da:
“Gördüğün iki boynuzu olan koç Medya ve Fars Krallarıdır. Ve O kıllı ergeç
Yunan ili kralıdır der” (Dan. 8/20-21) .
Yukarıda bahsi geçen Doğu Kartalı ve İki Boynuzlu Koç tabiri Şiraz’da
bulunan iki kanatlı ve iki boynuzlu Kuruş kabartmasına uymaktadır.
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 237
İki boynuz sembollü Zülkarneyn (Kuroş)
Sonuç olarak Kur’an-ı Kerimde ismi geçen Zülkarneyn’in Diyarbakır
Ergani’de ikameti ve kenti etkilemesi söz konusudur.
Diyarbakır M.Ö.653-625 tarihleri arasında İskit egemenliğinde kalmıştır (10)
Kuroş da zalim ırk olan İskitlere karşı mücadele vermiştir.
Med-Pers kralı Kuroş’un(Zülkarneyn) İskitlere karşı Kuzey Kafkasya’da bir
set yaptığı ifade edilmektedir(11)
Bu setin Darius tarafından da yapıldığını ifade eden Rus yazarlar da vardır.
Kuroş ve kendisinden sonra yerine geçen amcaoğlu Dara İskitler üzerine yaptıkları
seferlerle tanınır..(12)
.Zülkarneyn konusuyla ilgili olarak Diyarbakır’da ilgili şu hususlar vardırYaygın bir şekilde İslam tarihçileri Diyarbakırda Zülkarneyn’in olduğunu ifade
etmiştir..(13)(14)
..Cem zorlu :1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır.s:85
Spesifik olarak Ergani ismi de geçmektedir (3) (15) (16)
Erganinin Zülkarneyn ile ilgili dolaylı verileri de görüyoruz.Konuyla ilgili iki
mekan olan Tunceli ve Mardin-Dar da Ergani’ye yakındır
Kuroş’dan sonra iktidara gelen Dara ile ilgili olarak Mardin’e 25 km ötede
Dara harabelerini görüyoruz.Dara M.Ö. 530-570 tarihlerinde inşa olmuştur.Bir yakın
mekan daha var.Pers kralı ,Tunceliyi fetheder. Buraya Daranalis ismi verilir.(17)
Bu veriler ışığında Kur’anda ismi geçen Zülkarneyn’le Diyarbakır Ergani
arasında ciddi bir ilişki gözleniyor
Diyarbakır surları Zülkarneyn diyen kaynaklara bakalım:
Mesudi,Yakut,Kazvini,Himyeri ve İbnul verdi gibi tarihçiler Diyarbakır
surlarının Zülkarneyn kalesi olduğunu ifade eder.(18)
Evliya Çelebi Diyarbakır kalesini anlatırken köşelerinde Yecüc misali burçları
vardır demektedir (19).
Lice ilçesinde de Zülkarneynden bahseder.
238 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR
Eshab-ı Kehf’in 10-20 km kadar kuzeyinde Zülkarneyn mağaraları vardır. Bu
mağaraların 9-10 km kadar batısında ise Zülkarneyn kalesi harabeleri mevcuttur.
Zülkarneyn kalesi ve mağarasının Licede olduğu tarihi vesikalarla da teyid
edilmektedir (20).
KAYNAKLAR
1. www.ergani.gov.tr
2. Cengiz Duman Kur’an ve Tevrat Metinlerinde Zülkarneyn Anlatımları
http://www.haksozhaber.net/ 06 Eylül 2009
3. Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Acar: Vakidiye göre Amid şehrinin fethi. D.
Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi. c 1999. cilt:1, s:200
4. Şerefhan; Şerefname (Çev. M. emin Bozaslan). 3. Baskı. Hasat yay.İst.
1990. 383
5. Ahmet Demir: İslamın Anadoluya Gelişi. Kent yay İst. 2004.s.107
6. Cengiz DUMAN. www.kurankissalari.tr.gg
7. www.süryanilik.com
8. http://zulkarneyntez.blogcu.com/zulkarneyn-onsoz_503468.html
9. Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an
Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2. Baskı) Konya 2005: II/250-252.
10. Şevket Beysanoğlu. Diyarbakır tarihi. 2003.1/81
11. http://zulkarneyntez.blogcu.com/zulkarneyn-onsoz_503468.html. ( halil
gürak gayretli zaman). Ebuşl Kelam Azad. Zülkarney. iz yay. 2.baskı
12. B. N. Grakov. İskitler. Selence. İst. 2008. s. 61, 288
13. Şevket Beysanoğlu. Kuruluşundan günümüze kadar Diyarbakır tarihi
Müze şehir. Diyarbakır. Yapı Kredi Bank s.61.
14. Doç. Dr. M. Faruk Toprak: Arap Kaynaklarında Diyarbakır. Müze Şehir
Diyarbakır.1999. s:134.:
15. İbnül Esir, el Kamil fi’t-tarih. c. X. s. 215
16. Murat Pıçak. Artuklular döneminde Diyarbakırın sosyoekeonomik durumu. Artuklular. 2008 Mardin valiliği yay 2/506
17. Ali Kaya.Dersim Tarihi.Can yay.2002.s.15
18. Cem zorlu :1.Uluslararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır.s:855
19. Şefik Korkusuz: Seyahatnamelerde Diyarbekir Kent yay. İst. s:26
20. Müze şehir. Diyarbakır. Şevket Beysanoğlu Kuruluşundan günümüze
kadar Diyarbakır tarihi. s.61
PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR / 239
Hz. Zülkarneynle Diyarbakır içinde üç tarihi kaynaklar söz konusu:
a) Ergani b) Lice c) Diyarbakır
Ergani Kalesi
Lice Zülkarneyn Kalesi
Diyarbakır Surları
240 / PEYGAMBERLER, SAHABELER, EVLİYALAR KENTİ DİYARBAKIR

Benzer belgeler