ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
Transkript
ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ Journal of the Agricultural Faculty of Gaziosmanpasa University ISSN: 1300 – 2910 CİLT: 28 SAYI: 1 YIL: 2011 Sahibi Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına Prof. Dr. Güngör YILMAZ Dekan YAYIN KURULU Prof. Dr. Gazanfer ERGÜNEġ Prof. Dr. Mehmet Ali SAKĠN Doç. Dr. Rüstem CANGĠ Doç. Dr. Hikmet GÜNAL Doç. Dr. Nuray KIZILASLAN YAYIN KOMİSYONU Prof. Dr. Mehmet Ali SAKĠN Prof. Dr. Kenan YILDIZ (Editör) Tarla Bitkileri Bölümü Bahçe Bitkileri Bölümü Doç. Dr. Ebubekir ALTUNTAġ Biyosistem Mühendisliği Bölümü Doç. Dr. Murat SAYILI Tarım Ekonomisi Bölümü Yrd. Doç. Dr. Ekrem BUHAN Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü Doç. Dr. Rasim KOÇYĠĞĠT Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Yrd. Doç. Dr. Dürdane YANAR Bitki Koruma Bölümü Yrd. Doç. Dr. Arda YILDIRIM Zootekni Bölümü Yayına Hazırlayan ArĢ. Gör. Ahmet KINAY Editör Adresi : Prof. Dr. Mehmet Ali SAKĠN GaziosmanpaĢa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi 60250 TaĢlıçiftlik YerleĢkesi – TOKAT Telefon : (356) 252 1616 / 2123 Faks : (356) 252 1488 E-Posta : [email protected] http://ziraat.gop.edu.tr/fkdergi.asp Dizgi ve Baskı: GOÜ Matbaası, 60250, TaĢlıçiftlik YerleĢkesi – TOKAT HAKEM LİSTESİ Prof. Dr. Burhan ARSLAN Namık Kemal Üniversitesi Prof. Dr. ġerafettin AġIK Ege Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Atilla AġKIN Süleyman Demirel Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Emin ÇALIġKAN Mustafa Kemal Üniversitesi Prof. Dr. Aykut GÜL Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Prof. Dr. Turgut ÖZTÜRK Ondokuz Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Gamze SANER Ege Üniversitesi Prof. Dr. Üstün ġAHIN Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Hüseyin ġĠMġEK GaziosmanpaĢa Üniversitesi Prof. Dr. Salih ÜLGER Akdeniz Üniversitesi Prof. Dr. Kadri YÜREKLĠ GaziosmanpaĢa Üniversitesi Doç. Dr. Bülent AKBUDAK Uludağ Üniversitesi Doç. Dr. B. Tuba BĠÇER Dicle Üniversitesi Doç. Dr. Necdet ÇAMAġ Ondokuz Mayıs Üniversitesi Doç. Dr. Atilla DURSUN Atatürk Üniversitesi Doç. Dr. Ahmet ERTEK Süleyman Demirel Üniversitesi Doç. Dr. Ümran ERTÜRK Uludağ Üniversitesi Doç. Dr. Tekin KARA Ondokuz Mayıs Üniversitesi Doç. Dr. Arslan SARAL Yıldız Teknik Üniversitesi Doç. Dr. H. Güner SEFEROĞLU Adnan Menderes Üniversitesi Doç. Dr. Murat TAġAN Namık Kemal Üniversitesi Doç. Dr. Ali ÜNLÜKARA Erciyes Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali HINIS Aksaray Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah KAHRAMAN Harran Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Alpaslan KAYA Mustafa Kemal Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Adnan Nurhan YILDIRIM Süleyman Demirel Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. Hasan YILMAZ Süleyman Demirel Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. ġule TURHAN Uludağ Üniversitesi GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ YAYIN VE YAZIM KURALLARI A. YAYIN KURALLARI 1. GaziosmanpaĢa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle orijinal araĢtırmalar ile özgün derlemeler yayınlanır. 2. Dergide yayınlanacak makaleler Türkçe ve Ġngilizce yazılabilir. 3. Ġlk baĢvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde, “Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğüne gönderilmelidir. 4. Dergiye gönderilen makaleler, değerlendirilmek üzere üç danıĢmana gönderilir. DanıĢman görüĢleri doğrultusunda makalenin yayını konusunda karar verilir. 5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma yapılamaz. 6. Yayına kabul edilen makalelerin son Ģekli Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu BaĢkanlığınca değerlendirilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliĢ tarihi esas alınarak yayınlanır. Yayınlanmayan makaleler yazarlarına iade edilmez. 7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak üzere en fazla üç eseri basılabilir. 8. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir. 9. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz. 10. Yayınlatılmak istenen makaleler aĢağıdaki posta ve/veya e-mail adresine gönderilmelidir. Posta Adresi: Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğü 60250 TOKAT E-posta adresi: [email protected] B. YAZIM KURALLARI 1. Dergiye gönderilecek eser, A4 boyutundaki kağıdın tek yüzüne 11 punto Times New Roman tipi harflerle ve 1,5 satır aralıklı yazılmalıdır. Sayfa boĢlukları 3’er cm olmalıdır. Makalenin her sayfası ve satırları numaralandırılmalıdır. Makale toplam 15 sayfayı geçmemelidir. 2. Yapılan çalıĢma bir kurum/kuruluĢ tarafından desteklenmiĢ ya da doktora/yüksek lisans tezinden hazırlanmıĢ ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir. 3. Yazar ad(lar)ı açık olarak yazılmalı ve herhangi bir akademik unvan belirtilmemelidir. Adresler kelimelerin ilk harfi büyük olacak Ģekilde adların hemen altında yazılmalıdır. 4. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriĢ, materyal ve metot, bulgular ve tartıĢma, sonuç, teĢekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluĢmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki ana baĢlıklar ile alt baĢlıklar numaralandırılmalıdır. 5. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek Ģekilde 10 punto ve 1,5 aralık ile yazılmalıdır. Türkçe yazılan makalelerde Ġngilizce, Ġngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin baĢına eserin baĢlığı aynı dilden yazılmalıdır. BeĢ kelimeyi geçmeyecek Ģekilde Türkçe özetin altına anahtar kelimeler, Ġngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır. 6. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda, ve ark. kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitiĢik biçimde ‘a, b’ Ģeklinde harflendirme yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ baĢlığı altında alfabetik sıraya göre numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir. Yararlanılan kaynak makale ise; Avcı, M., 1999. Arazi ToplulaĢtırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım Modeline Yönelik Bir YaklaĢım.Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457. Yararlanılan kaynak kitap ise; DüzgüneĢ, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987. AraĢtırma ve Deneme Metotları (Ġstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara. Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise; Ziegler, K.E. and B. Ashman, 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ. By the CRS Press, 189-223. Yararlanılan kaynak bildiri ise; Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir AraĢtırma. Türkiye I. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, Ġzmir, Cilt 2:623-628. Anonim ise; Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü,Yayın No:1579, Ankara. İnternet ortamından alınmışsa; http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html olarak verilmelidir. 7. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) Ģekil olarak adlandırılmalı ve ardıĢık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve Ģekil metin içinde uygun yerlere yerleĢtirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır boĢluk bırakılmalıdır. ġekil ve çizelgeler tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5 cm’den fazla olmamalıdır. ġekil isimleri Ģekillerin altına, çizelge isimleri ise çizelgelerin üstüne, ilk kelimenin baĢ harfi büyük olacak Ģekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve Ģekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. AraĢtırma sonuçlarını destekleyici nitelikteki resimler 600 dpi çözünürlüğünde ”jpg” formatında olmalıdır. Renkli resimler yerine gri tonlu resimler tercih edilmelidir. İÇİNDEKİLER Sayfa No BiliĢim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)……... H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAġ 1 Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına AĢılı ‘Granny Smith’ Elma ÇeĢidinde (Malus domestica Borkh.) Ağaç GeliĢimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri…………………………………... E. KÜÇÜKER, Y.ÖZKAN, K.YILDIZ 13 Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin Reaksiyonlarının Belirlenmesi.………………………………………………………………………. M. AKALIN, Y.YANAR, C.AKDAĞ 21 Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu...…………………….. K. DEMĠRYÜREK 27 Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz ÇeĢidinde Vejetatif GeliĢim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine Etkileri……………………………………………………………………………………....................... A. BOLSU, Y.AKÇA 37 M9 Elma Anacı Üzerine AĢılı Farklı Elma ÇeĢitlerinin Performanslarının Belirlenmesi ……………. S.BAYTEKĠN, Y.AKÇA 45 Tokat-Erbaa Ġlçesinde SözleĢmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici DavranıĢlarının Ġrdelenmesi..…………………………….……………….……………………………………...……… S.ALICI, G.YILMAZ, A.KINAY 53 Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi…..…………..……..…… A.S.ANLI, F.ÖZTÜRK 61 Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum Atmosferindeki DeğiĢimleri. F.S.TURALIOĞLU 73 Patateste Depolama ve Isıl ĠĢlem Uygulamaları………………………………………………………… E.ALTUNTAġ, S.KESĠM, S.KARAMAN 79 StandartlaĢtırılmıĢ YağıĢ Ġndeksi Ġle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi……………. S.KIYMAZ, V.GÜNEġ, M.ASAR 91 Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan ġanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı……. Ġ.TAġ, H.KIRNAK 103 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 1-11 Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)* Halil KIZILASLAN 1 Hayati GÖNÜLTAŞ 2 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat 2 İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Vilayet Hizmet Binası, 3.Kat, 60000, Tokat Özet: Pazarlamada yeni bir yöntem olması nedeniyle bilişim teknolojisi; bilginin planlanması, geliştirilmesi, transfer edilmesi ve hayata geçirilmesiyle ilgili tüm faaliyetlerin sistemli bir biçimde yönetilmesi konularını kapsamaktadır. Bu çalışmada bilişim teknolojisinin, elektronik ticarette ve tarım ürünlerinin pazarlanmasında kullanımı ile ilgili veri ve istatistikler ve bunlardan çıkan sonuçlar ortaya konulmuştur. Yapılan bu çalışma ile bilişim teknolojisinin ve pazarlama kavramları e-ticaret ve e-pazarlama bağlamında açıklanmış ve bunların tarımsal pazarlama alandaki konum ve önemi değerlendirilmiştir.1990‟lı yıllardan itibaren başlayan ve hızla gelişen bir sistematiğin durumu irdelenerek günümüze kadar ulaşılmıştır. Böylelikle bilişim teknolojisinin dünya sınırlarını ortadan kaldıran sonuçları izlenmiştir. Çoğalan ve hızlı yayılan bilgi, pazardaki beklentileri etkilerken, bir taraftan da bu beklentileri tatmin etmeye yönelik yönetimde rekabet edici yeni yaklaşım ve sorunların ortaya çıkmasını beraberinde getirmektedir. Bu yüzden elektronik ticaretin her alanda olduğu gibi tarımsal pazarlama alanında da etkin kullanılabilmesi için gerekli kanuni düzenlemeler yapılmalı, eğitim faaliyetlerine hız verilmeli ve maddi anlamda destekler sağlanmalıdır. Bu bağlamda ülke ve dünya ticaret pazarına entegre olma açısından önemli bir araç olan bilişim teknolojisi her yönüyle dikkate alınarak ona uygun politikalar geliştirilmelidir. Anahtar kelimeler: E-Pazarlama, Tarım Ürünleri, Bilişim Teknolojisi The Importance and the Place of Agriculture Products Marketing of Data Processing Technology (E-Marketing) Abstract: As a new method of marketing; data processing technology includes the systematic management issues of all processes related to the planning, developing, transferring and putting the data into practice. Data and statistics regarding the usage of data processing technology in electronic marketing and agriculture products marketing and their outcomes have been presented in this study. The description of the concepts of data processing technology and marketing within the context of e-trade and e-marketing and their importance and place of agriculture product marketing has been assessed in this study. By examining the state of a rapidly developing systematic stating as of 1990s, it has reached today. Thus, the outcomes of data processing technology which remove the boarders of the world have been observed. As well as effecting the expectations in the market, increasing and rapidly expanding data brings about new competitive approaches and problems aimed at satisfying the expectations in management. Therefore, in order to use electronic marketing in agriculture products marketing effectively as in every area, essential legal regulations should be made, training processes should be accelerated and financial supports should be provided. In this respect, considering all aspects of data processing technology; an important means in terms of integrating state and world trade market; convenient policies should be developed about it. Keywords: E-Marketing, Agriculture Products Marketing, Data Processing Technology. 1.Giriş Kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçların karşılanmasının gerekliliği, acımasız bir rekabet ortamı yaratmış ve bundan dolayı da kapitalist tüketim ekonomisi bilişim teknolojisini yoğun şekilde kullanmayı zorunlu hale getirmiştir. Aksi halde, işletmelerin sürdürülebilir bir rekabet avantajı sağlamaları ve ayakta kalmaları mümkün olamayacaktır. Bilginin ve teknolojinin edinilmesi kadar onun geliştirilmesi ve yönetimi de önemli olduğundan bilişim teknolojisinin verimli kullanımı son yıllarda üzerinde çok durulan konulardan biri haline gelmiştir. Bilgi yönetimi, bilginin üretilmesinden hayata geçirilmesine kadar olan sürecin yönetilmesi olup, söz konusu yönetim ancak bilişim teknolojilerinin en uygun şekilde kullanılması sonucu sağlanabilmektedir. İçerisinde bulunulan bilgi çağında bu değişimi hızlandıran en büyük etken, bilişim teknolojisindeki gelişmeler ve internettir. Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişimde kullanılan ve özellikle elektronik aletler aracılığı ile düzenli bir biçimde *Bu araştırma GOÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalında hazırlanan Yüksek Lisans Tezi‟nin özetidir. 1 Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama) işlenmeyi öngören bilişim teknolojisi gittikçe yaşamın her alanını kapsar duruma gelmektedir. Ancak, özellikle Türkiye‟de tarımsal pazarlama açısından yeterli bilişim teknolojisi kullanılmakta olduğu söylenemez. Bunun için daha fazla zaman ve sürece ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye‟de tarım sektörü, tarımsal ürün kaynaklı ticarette uluslararası piyasalardaki önemli yerini koruyabilmek ve rekabet koşullarına uyum sağlayabilmek için, hızla gelişen bilişim teknolojisine ayak uydurmak durumundadır. Bu uyumu tarımla ilgili her türlü alanda, özellikle yeni piyasalarda talep potansiyeli olan ürün desenlerinin tespiti, üretim teknikleri, bilişim ve ticaret gibi konularda gerçekleştirmek zorunluluğu bulunmaktadır. Üreten, araştıran, dünya ile bütünleşmiş, rekabet gücü yüksek bir Türkiye; bilişim teknolojilerine yönelmek, kullanmak, üretmek, satmak ve kazanmak durumundadır. Bu bağlamda Türkiye, tarımsal potansiyelinin sağladığı avantajları, yeni teknoloji ve girişimcilik anlayışı paralelinde daha etkin bir şekilde kullanmalıdır. Bilişim teknolojilerinin etkin ve yaygın kullanılması ve e-ticaret hakkındaki bilgileri içeren bu çalışma genel olarak pazarlama bilgileri ve dünyadaki bilgi yönetiminin durumu ile ilgili bir içeriğe sahip olduğundan dolayı önemlidir. Bugün ülke bazlı birçok tarımsal araştırma programı işletme seviyesinde test edilmekte ve yöresel şartlara uygunluk derecesi araştırma konusu yapılmaktadır. Fakat yeni teknolojilerin benimsenme derecelerinin araştırılarak, gerekli Bilişim; bilgi ve teknolojinin birlikte kullanılması yoluyla üretilen sonuçlardır. Bilişimin birkaç yönü vardır. Bunlar, bilgisayar yazılımı, bilgisayar donanımı, bilgisayar kullanıcısı ve bilgi toplumu olarak sınıflandırılabilir (Macit, 2007). İnternet hizmetleri ve bilişim hizmetleri üç kuşakta incelenecek olursa; birinci kuşakta öncelikle statik olan işletmelere ait web siteleri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu da çiftçi ve yayıncıların ihtiyaç duyduğu bilgi ya da enformasyon için internetten erişimli web sitelerini ortaya çıkarmış ve çevrimiçi danışmanlık hizmetleri verilmeye başlanmıştır. İkinci kuşakta, elektronik ticaret, elektronik ticarette güvenlik ve ticaretin arttırılması yolunda yapılan hizmetler yer almaktadır. 2 yönde değişiklikler yapılması ve daha uygun teknolojilerin geliştirilmesi yaygın değildir. Bilişim teknolojisi ile tanışma ve yeni teknolojinin tarımsal pazarlama alanında kullanımının yayılması ne kadar çabuk ve hızlı olursa, geniş kırsal toplulukların hayat standartlarının iyileşmesi de o derece hızlı olacaktır. Bu çalışma, pazarlama kavramlarının ve e-ticaret sürecinin özellikleri göz önüne alınmak suretiyle, Türkiye ve gelişmekte olan ülkelerde e-tarımsal pazarlama açısından bilişim teknolojisinin incelenmesini kapsamaktadır. Türkiye‟de tarım sektöründeki e-ticaret uygulamalarının mevcut durumu ve gelişimi incelenerek, tarım sektöründe e-ticaretin ve mikro açıdan e-tarımsal pazarlamanın geliştirilmesi için uygulanabilecek stratejilerin belirlenmesine ışık tutabilmek önemlidir. Bu çalışmada elde edilecek bilgilerle, tarımsal pazarlama konusunda bilişim teknolojisinin etkin kullanılarak çağdaş dünya düzenine uygun ülke tarım politikalarının belirlenmesinde katkı sağlanması hedeflenmektedir. 2. Materyal ve Yöntem Çalışmanın temel materyalini, konuyla ilgili daha önce hazırlanmış olan kitaplar, tezler, makaleler, toplantı sonuç bildirgeleri ve web sayfalarından elde edilen veriler oluşturmuştur. Elde edilen veriler çalışmanın amacına uygun olarak çizelge ve grafik haline getirilerek yüzde hesaplamaları yapılmış ve yorumlanmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma 3.1. Bilişim ve Bilişim Teknolojisi Üçüncü kuşakta ise; elektronik ticarette bütün fiyat ve bilgilerin açıkta olması, eşit şartlarda piyasaya girilmesi ve verilerden yararlanılması bazı firma ve şirketleri rahatsız etmektedir. Bu sebeple, sadece üyelerin bir araya gelip hizmetlerden yararlanabildiği gruplar ve bu gruplaşmaları sağlayan internet hizmetleri ortaya çıkmaktadır (Anonim, 2001a). Çeşitli ülkelerin resmi politika belgelerine bakıldığında bilgi toplumu; sosyo-ekonomik faaliyetlerin, sayısal iletişim ağlarının katılım ve yoğun olarak kullanımıyla gerçekleştirildiği ve bu yönde her türlü teknoloji ve uygulamanın üretildiği toplum olarak tanımlanmaktadır (Anonim, 2002 ). Bilişim ve iletişim teknolojileri (BİT‟ler) dünya ekonomisinde merkezi bir rol H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ oynamaktadır. BİT sektörü ekonomik faaliyet eğilimindeki payını arttırmakta ve ekonomik performans için önemli bir girdi oluşturmaktadırlar. BİT sektörünün geleceğine ilişkin gelişmeler önceden öngörüldüğünden daha yavaş olmakla birlikte gittikçe hızlanan bir ivme kazanmaktadır (Anonim, 2004). Bilgi çağının ortamı, çeşitli sektörlerde faaliyette bulunan şirketlerin başarılı olabilmeleri için yeni yeteneklere ve güce sahip olmalarını gerektirmektedir. Şirketlerin maddi olmayan değerlerini keşfetmek ve harekete geçirmekteki becerileri önem kazanmıştır. Öyle ki bu önem; fiziksel ve finansal varlıklarını yatırımlarda değerlendirme ve yönetmelerinden çok daha fazladır (Türk, 2003). Bilgi ve iletişim teknolojileri ülkelere kalkınma ve uluslararası rekabette büyük fırsatlar sunmaktadır. Bu teknolojileri iyi değerlendiren gerideki ülkeler, ilerde olanları geçebilmekte, öte yandan aksi durumda ise, hızlı bir şekilde bulundukları pozisyondan daha da geriye gidebilmektedirler. Özellikle 1980‟lerden bu yana bilgi ve iletişim teknolojileri alanındaki yenilikler ekonomik ve sosyal yaşamda köklü değişikliklere yol açmış, bu teknolojilere dayalı ürün ve hizmetler günümüzde yaşamın vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir. Bilgi ve iletişim teknolojileri toplumun tüm kesimlerine yayıldığı ve bir “ağ etkisi” yarattığı zaman bu teknolojilerin sağladığı katkı daha hızlı ve somut olarak ortaya çıkmaktadır.1990‟lı yılların ikinci yarısından itibaren, bilgi ve iletişim teknolojilerinin işgücü verimliliği artışı üzerindeki katkısının ABD için % 60, Avrupa Birliği için % 40 seviyelerinde olması örnek verilebilir. Aynı dönemde, Avrupa Birliğinde ekonomik büyümenin % 25‟i bilgi ve iletişim teknolojilerinden kaynaklanmıştır (Anonim, 2006). Bilgi çağına girerken herkesin, bilgibilişim hizmetleri gibi evrensel hizmetlerden yararlanabilmesini sağlamak üzere Avrupa Birliği, “E-Avrupa” isimli bir projeyi başlatmıştır. Bu eylem planı, daha ucuz, daha hızlı ve daha güvenli internet hizmeti sağlamayı ve insan kaynağına yatırımı öngörmekte, aynı zamanda birlik üyeleri toplumu içerisinde internet kullanımının yaygınlaştırılmasını amaçlamaktadır. 23–24 Mart 2000 tarihlerinde Lizbon‟ da yapılan Avrupa Konseyi toplantısında, 15 AB ülkesinin hükümet ve devlet başkanları, Avrupa‟nın gelecek on yılda dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı ekonomisi haline gelmesi hedefini koymuşlardır. Bu hedef, Avrupa‟nın bir an önce bilgi tabanlı ekonomiden, özellikle de internetin sağladığı fırsatlardan sonuna kadar yararlanması gerekliliğini ortaya çıkarmış ve 19–20 Haziran 2000 tarihinde „‟E-Avrupa Eylem Planı‟‟ Feira‟da kabul edilmiştir. 11–12 Mayıs 2000 tarihlerinde Varşova‟da yapılan Avrupa Bakanlar Konferansında, Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri, 15 AB ülkesi tarafından Lizbon‟da ortaya konulan stratejik hedefi benimsemiş; bu ülkelerin e- Avrupa ile ortaya koyduğu girişimin bir parçası olma konusunda uzlaşmıştır(Anonim, 2001b). Elektronik ticaretin vazgeçilmez unsurlarından biri olan bilgisayar ve internet kullanımı sırasıyla 2002 yılında % 4,31 ve % 5,73 iken, 2005‟de % 6,49 ve % 13,93‟lara ulaşabilmiştir. Ancak istenilen seviyelere gelememiştir (Anonim,2006). Bilişim bilimi; bilgisayarın temel alındığı hesaplamaların ve formüllerin öne çıktığı öncelikle yerel alan ağları (LAN) şeklinde iken çağın gelişmeleri sonucu geniş alan ağlarına (WAN) dönüşen ve internet üzerinden yapılan ticarete zemin hazırlayan etkin bir bilimdir. Bilişim teknolojisi; bilgisayar tabanlı bilişim sistemlerinin, özellikle yazılım uygulamaları ve bilgisayar donanımının incelenmesi, tasarlanması, geliştirilmesi, yürütülmesi, yönetimi ve desteğine verilen addır. BT temel olarak bilgisayarların ve yazılımların aracılığıyla bilginin işlenmesi, dönüştürülmesi, saklanması, korunması, iletilmesi ve bu bilgiye güvenli bir biçimde erişilmesini sağlar (Anonim, 2009a). Çizelge 1‟de Türkiye‟de üretimin yoğun olarak yapıldığı şehir olan İstanbul ilinin bilişim alt yapısı gösterilmiştir. Çizelge 1‟de sanayi yoğunluğu en fazla illerden biri olan İstanbul‟da yapılan saha araştırmasına göre 12.270 adet işletme içinde % 77‟sinin internet bağlantısı olması söz konusu işletmelerin uluslar arası düzeydeki yenilik ve gelişmelerden faydalanabilme imkanlarının yükseltilmesi açısından dikkate değer bulunmuştur. Ancak, elektronik ticaret yapan işletmelerin % 8,5 dolayında olması, internet‟e sahip olan işletmelerin elektronik ticareti etkin kullanmadıklarını göstermektedir (Anonim, 2005a). 3 Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama) Çizelge 1.İstanbul Bilişim Alt Yapısı Kullanılan Alt Yapı İşletme Sayısı % İnternet 9.411 76,70 WEB Sayfası 6.026 49,11 E-Ticaret Alış 1.069 8,71 E-Ticaret Satış 1.035 8,44 Kaynak: Anonim,2005. Kosgeb Saha Araştırma Çalışması İstanbul İli Değerlendirme Raporu, Mayıs 2005, Ankara. 3.2.Tarımsal Bilişim Tarımsal bilişim; tarımsal üretim, araştırma vb. faaliyetlerden elde edilen bilginin toplanması, sınıflandırılması, depolanması, geri edinimi, analizi ve yayınlaması işlemlerini konu edinen bilim dalı ve bir disiplindir Yaşamın gereği olarak insanları doyurmak gibi bir kutsal hizmeti üstlenen tarımsal uğraşılara daha fazla ilgi gösterilmelidir. Bu nedenle sınırlı bir kaynak olan topraktan daha fazlasını alabilmek için gelişmiş teknolojilere gereksinim vardır. Dinamik ve çoğu zaman doğal olayların etkisinde olan bir üretim sürecini kapsayan tarımda kontrolün ve bilginin önemi gittikçe kendini hissettirmektedir. İşte bunlardan dolayı, bilişim teknolojileriyle tarımın buluşma ve kesişme noktası olan tarımsal bilişime azami önem verilmelidir (Cebeci, 2003). Tarımsal rekabet gücünü artırılmasında bilgi teknolojileri; uzaktan algılama ile yıllık ürün tahminlerinden, tarım alanlarının ve ürünlerinin planlanmasına, internet üzerinden gübre ve yem satın almaktan, ürün satışına kadar pek çok farklı alanda kullanılabilmektedir. Türkiye‟de ilk olarak 1990‟lı yıllarda kurumsal bilgisayar kullanımı teşvik edilmiş, geniş alan bilgisayar ağları (WAN) kurulmaya başlanılmış, üretim, yayım ve araştırmaya yönelik veritabanı kurulması, coğrafi bilgi sistemi ve uzaktan algılama çalışmaları yapılmıştır. 1997 yılından itibaren ise internet Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‟nda kullanılmaya başlanılmış, 2000 yılında kapsamlı bir web sitesi oluşturulmuştur. Böylelikle “Tarım-NET” hedefi çerçevesinde, bakanlık birimlerinin birbirine entegrasyonu ve “Tarımsal Veritabanı” tasarımının başlatılması bir süreç olarak ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, dünya ülkelerinden tarımsal veri tabanı oluşturmuş 4 olan çok az ülke bulunmaktadır. Dünyada tarımsal veri tabanı konusunda en ciddi veri tabanı ABD‟de NALUSDA (Tarım Bakanlığı Ulusal Tarım Kütüphanesi) tarafından oluşturulmuştur. Bilgi kaynağı olma özelliği yönünden en önemli veri kaynağı da budur (Anonim, 2009b). 4. E-Ticaret Kavramı 4.1.Elektronik Ticaret Dünya Ticaret Örgütüne göre elektronik ticaret; üretim, reklam, satış ve ürün dağıtımının telekomünikasyon ağları üzerinden yapılmasıdır. En belirgin örnekleri elektronik kitap, müzik ve video telefon hattı veya internet üzerinden ürünlerin dağıtılmasıdır (Anonim, 1998a). 4.2. Küresel Pazar (Serbest Ticaret) Dünya pazarının açık olması, e-ticaretin gelişmesi için en önemli koşullardan biridir. Eticaret açısından pazarın açık olması, serbest piyasa koşullarında, şeffaf, güvenilir, herkes tarafından hızla ve ucuz erişilebilir bir altyapının kurulmasını belirtmektedir. Serbest ticaret politikaları ne kadar geniş ölçekte uygulanırsa, e-ticaret için uygun gelişme ortamı da o ölçüde sağlanmış olacaktır. Bu bakımdan, ülkelerin yapısal reformlara ağırlık vermeleri ve özellikle telekomünikasyon sektörünü ve internet servis sağlama hizmetlerini serbestleştirmeleri önem taşımaktadır. Elektronik ticaretin temel ekonomik etkisi, engellerin daha az olduğu bir ekonomik faaliyet alanı yaratmasıdır. Söz konusu etki, esas olarak hızla gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerinin doğurduğu bir sonuçtur. Elektronik ticaret, potansiyel olarak bütün üretici, sağlayıcı, kullanıcı ve tüketicileri bir araya getirdiğinden, sanayi devriminden bu yana hayal edilen mal ve hizmet üretimi ile ticari hayatı gerçeğe H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ dönüştürecek özelliklere sahip olduğu düşünülmektedir (İnce, 1999). Son yıllarda yaygınlaşan teknolojik gelişmeler ve internet kullanımı, ticari işlemlerin gerçekleştirilmesinde elektronik ticareti etkin bir araç haline getirmiştir. Eticaret, yeni üreticilerin dünya pazarlarına girmelerine, mal ve hizmetlerini geniş kitlelere tanıtma ve pazarlama imkânı bulabilmelerine, potansiyel tüketicilerin dünyada pazara arz edilen ürünler hakkında bilgi sahibi olmalarına, pazar bilgilerine kısa sürede ve daha az işlem masrafı yaparak ulaşmalarına olanak vermektedir. Tarım sektörü de, uluslararası piyasalarda yer alabilmek ve rekabet koşullarına uyum sağlayabilmek için, hızla gelişen bilişim teknolojisine ayak uydurmalı ve gelişmelere azami şekilde duyarlı davranmalıdır (Çavdar, 2008). Türkiye‟de yaklaşık 4 milyon internet kullanıcısı bulunurken, e-ticaret oranının yaklaşık % 1 düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir. Dünyada bazı sektörlerde kullanımı daha yaygın olan e-ticaret, tarımsal ürünler ve girdilerin pazarlamasında da yerini almıştır. (Albayrak, 2008). 4.3. Dünyada ve Türkiye’de E-Ticaret Yapılanması 4.3.1. Dünyada E-Ticaret Yapılanması G8 ülkelerinde E-Ticaret ile ilgili çalışmalara Amerika Birleşik Devletleri‟nin öncülük yaptığı gözlenmektedir. ABD‟de küresel elektronik ticaret kurallarının incelendiği bir rapor hazırlanmış ve „Elektronik Ticaret için bir Çerçeve‟ adıyla yayınlanmıştır. Japonya‟da sistematik elektronik ticaret çalışmaları 1996 yılının başında “Electronic Commerce Promotion Council of Japan (ECom)” adında bir kurumun oluşturulmasıyla başlamıştır. 1980‟lerin başından bu yana Avrupa Birliği, Avrupa ağı kapasitesini geliştirmek amacıyla AR-GE ağırlıklı programlar düzenlemekte bu kapsamda elektronik veri değişimi sistemlerine destek vermektedir. Dünyada bilgisayar dağılımında ikinci, kurulu bilgisayar gücü olarak sekizinci sırada yer alan Avustralya‟da elektronik ticaretin gelişmesi hiçbir şekilde alışverişlerin parasal boyutlarıyla kısıtlanmamaktadır. 4.3.2.Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Birliği Konseyi Avrupa Birliğinde iç pazar; içinde malların, hizmetlerin serbestçe dolaştığı, hizmetlerin serbestçe gerçekleştirildiği ve sınırların kaldırıldığı bir iç alandır. Bilgi toplumu hizmetlerinin, bu sınırların kaldırıldığı iç alanda geliştirilmesi de Avrupa halklarını bölen engellerin kaldırılması için önemli bir araçtır. Bu bağlamda, bilgi toplumu hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde sınırların kaldırıldığı gerçek bir iç alan oluşturabilmesi için topluluk hukukunun oldukça ileri bir düzeyde uyumu hedeflenmektedir. Elektronik ticaretin iç pazardan tam olarak yararlanmasını sağlamak ve televizyon yayınları hakkında üye devletlerin idari işlemleri, kanun ve tüzük hükümlerinin koordinasyonu konusunu düzenleyen 3 Ekim 1989 tarih, 89/552/AET Konsey direktifinin öngördüğü gibi yüksek düzeyde bir topluluk bütünleşmesinin sağlanması en önemli öncelik olarak dikkat çekmektedir (Anonim, 2000a). 4.3.3. Türkiye'de E-Ticaret Yapılanması Türk Telekom A.Ş.‟nin internetin sağlıklı gelişimi ve Türkiye‟de internet gereklerinin saptanması için yürütmekte olduğu çalışmalar hızla devam etmektedir. 1996 yılında hızlı internet hizmetleri için „‟ Ulusal İnternet Ağı Projesi (TURNET) „‟ şebekesi kurulmuş, ancak, ortalama bağlantı süresi yüksek internet trafiğini kaldıramayan şebekede çıkan teknik sorunlar nedeniyle, yerini 1999 yılında daha sağlıklı çalışan TTNET ağına terk etmiştir. Türkiye‟de birçok kamu kuruluşu, bilgisayar donanım ve yazılım altyapısını geliştirerek, veri bankalarında toplanan bilgilerin erişim kolaylığı ve çabukluğundan yararlanılması için projeler yürütmekte olup, buna en kapsamlı örnek İçişleri Bakanlığı merkezi nüfus işleri sistemi (MERNİS)‟ dir. Türk bankacılık sektörünün de oldukça gelişmiş bir bilgisayar altyapısı vardır. Birçok büyük banka, merkez ve şubeleri arasında gerçek zamanda bilgisayar iletişimini sağlamıştır. Merkez bankası ve diğer bankalar arasındaki elektronik fon transferleri (EFT) alanında dünyadaki öncü 5–6 ülke içerisindedir (Anonim, 1998b). Türkiye‟de Dış Ticaret Müsteşarlığının koordinasyonunda 1998 yılından beri faaliyette 5 Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama) bulunan Elektronik Ticaret Koordinasyon Kurulu (ETKK) görevini tamamlamış, kurul çalışmalarında Avrupa Birliği'nin e-Avrupa girişimi esas alınarak e-Türkiye şeklinde yeniden yapılanmaya gidilmiştir. E-Türkiye‟ye yönelik olarak yeniden oluşturulan Elektronik Ticaret Kurulunda (ETİK) hukuk grubuna ilaveten 8 adet uygulama grubu oluşturulmuştur. E-dönüşüm türkiye Elektronik Ticaret Çalışma Grubu ve ETicaret Kurulu (Etik) 1)Hukuk Grubu 2)Uygulama Grupları (8 Adet) 1. Güvenli Ağlar ve Akıllı Kartlar İdari Alt Yapı. Koordinatör Kuruluş: Tubitak-Uekae 2. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (Kobi) Koordinatör Kuruluş: T.C. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ( Kosgeb) 3.E-Ticaret Tüketici Sorunları Koordinatör Kuruluş: Sanayi Ve Ticaret Bakanlığı 4. E-Dış Ticaret. Koordinatör Kuruluş: Gümrük Müsteşarlığı 5.Vergi-Muhasebe Koordinatör Kuruluş: Maliye Bakanlığı 6. Finans ve E-Ödeme Sistemleri Koordinatör Kuruluş: T.C.Merkez Bankası 7.Kamuda E-Ticaret Koordinatör Kuruluş: Devlet Planlama Teşkilatı 8.Tarım. Koordinatör Kuruluş: Tarım Bakanlığı. Bu son grup, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı koordinatörlüğünde ekonomi ile ilgili Bakanlık ve Müsteşarlıklar, çeşitli oda ve ofisler, enstitüler, birlik ve kooperatifler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve derneklerin üye olduğu tarım çalışma grubudur. Bu grup e-tarım alanında bilişim faaliyetlerinin düzenlenmesi, kullanımının artırılması, e-tarımsal ticaretin planlanması, Türkiye‟deki mevcut durum, etarımsal ticaretin önünün açılabilmesi için ne gibi önlemler alınabileceği, e-tarımsal ticaretin önündeki en önemli sorunlar vb. konularda çalışmalarını sürdürmektedir (Anonim, 1998c ). Çizelge 2 ‟de yıllar itibariyle Türkiye‟de eticaret yoluyla gıda harcamaları gösterilmiştir. Çizelge 2‟ye göre gıda pazarlamasının en çok kredi kartı ile yapıldığı ve 2006 yılı itibariyle 3.862.027 TL alışveriş yapılmış iken, 2007 yılı dönem sonu itibariyle 5.553.058 TL ve 2008 yılında 7.637.071 TL olarak alışveriş yapıldığı gözlemlenmekte, bu ise e-ticaret yoluyla alışverişlerin hızla artmakta olduğunu ortaya koymaktadır. Çizelge de 2008 yılı itibariyle 100 000 000 adedin üzerinde banka ve kredi kartı ile alışveriş yapıldığı görülmektedir. Türkiye‟de yıllar itibariyle kredi kart kullanımı Çizelge 3‟de gösterilmiştir. Çizelge 2.Türkiye‟de Yıllar İtibariyle E-ticaret Yoluyla Gıda Harcamaları. İşlem Adedi İşlem Adedi İşlem Adedi (Banka (Kredi Kartı) Kartı) İşlem Tutarı (Milyon TL) İşlem Tutarı İşlem Tutarı (Banka (Kredi Kartı) Kartı) İşyeri Sayıları Toplam Sanal İşyeri İşyeri 3.769.733 73.341.166 57,84 3.862,27 61.730 15 0 2007 YILI 5.695.428 82.007.486 103,71 5.553,58 64.833 43 0 2008 YILI 8.561.877 94.315.869 151,95 7.637,71 76.056 94 6 SEÇİLEN SEKTÖRE GÖRE AYLIK GELİŞİM 2006 YILI 3D Secure İşyeri Kaynak: Anonim, 2009c. Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları http://www.bkm.com.tr/istatistik/ İstanbul Çizelge 3‟e göre yerli kredi kartlarıyla 2008 yılında yapılan elektronik ticaret, önceki yıla göre yaklaşık % 49 artarak,8 milyar TL‟yi geçmiştir. Oysa 2007'de bu miktar 5,5 milyar 6 TL kadardır. Türkiye'de 2007 yılında, sanal poslar aracılığıyla 54 milyon 145 bin 804 işlem yapılırken, 2008'de işlem sayısı yaklaşık olarak 10 milyon artışla 64.560.748 işleme çıkmıştır. H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ Çizelge 3.Türkiye‟de Yıllar İtibariyle Kredi Kart Kullanımı Kartların İşlem Miktarı E-TİCARET İŞLEMLERİ 2007 YILI Kartların İşlem Tutarı (Milyon TL) Yerli Kartların Yurt İçi ve Yurt Dışı Kullanımı Yerli ve Yabancı Kartların Yurt İçi Kullanımı Yerli Kartların Yurt İçi ve Yurt Dışı Kullanımı Yerli ve Yabancı Kartların Yurt İçi Kullanımı 51.541.521 54.145.804 5.409,77 5.537,17 61.006.068 64.560.748 8.000,43 9.088,68 2008 YILI Kaynak: Anonim,2009c.Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları http://www.bkm.com.tr/istatistik/İstanbul. Türkiye‟de e-ticaret uygulamalarıyla en kapsamlı ve yoğun olarak kamu sektöründe karşılaşıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. İnternetten pasaport başvurusu hizmetleri, vergi hizmetleri, nüfus hizmetleri, kamu web siteleri aracılığıyla bilgi paylaşımı, kamusal hizmetlerde e-ticaret uygulamalarının ilk akla gelen örnekleridir (Tüfekçi, 2003). Grafik 1‟ de Türkiye‟de e-ticaret pazarının yıllık bazda dağılımı görülmektedir Grafik 1. Türkiye'de E-Ticaret Pazarının Yıllara Göre Dağılımı Kaynak: Anonim,2009c. Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları http://www.bkm.com.tr/istatistik/ İstanbul Grafik 1 incelendiğinde e-ticaret pazar payının hızla arttığı ortaya çıkmaktadır. Eticaret pazarı 2006 yılında, 2005 yılına göre % 73 büyüme kaydederek, 1.000.000 TL den 1.730.000 TL ye çıkmış, 2007 yılında ise 2006 yılına göre % 190‟lık bir büyüme ile 5.000.000 TL‟ ye ulaşmıştır.2008 yılında ise e-ticaret pazarı 2005 yılından bu yana 6 kattan fazla büyüyerek 7.800.000 TL hacimle ticaretin vazgeçilmezleri arasına girmiştir. 4.3.4. Elektronik Ticaretin Ekonomi Üzerine Olası Etkileri E-Ticaret; ürünün satış alanını gerçek âlemden sanal bir alana taşımıştır. Karşılıklı iletişime dayalı alışveriş ortamı güvenlik sistemi ön plana çıkan web alanındaki ortamda buluşmayı sağlamaktadır. Hız, alışverişin en eğlenceli noktası ve tatmin edici unsurudur. Küçük işletme ve büyük işletme farklılıklarını asgariye indirmektedir. Rekabet ise web ortamında başarıyı getiren en önemli faktörlerden biri olmuştur. Türkiye‟de iyi işleyen güvenilir bir etarımsal ticaret ortamının tesis edilebilmesine engel teşkil eden bir takım fiziki altyapı ve hukuksal sorunlar (e-imza, güvenilirlik, tüketici sorunları, tahkim kurulu vb.) bulunmaktadır. Ayrıca tarım sektörünün kendi sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan sorunlar da bu çeşit ticaretin yapılandırılmasını güçleştirmektedir. Sektörle ilgili başlıca sorunlar özetle aşağıdaki gibi sıralanabilmektedir: Tarım kesimi ile ilgili kuruluşların sayılarının fazlalığı, tarım kesimindeki internet kullanımının genele göre azlığı, çiftçilerin eğitim ve gelir düzeyinin düşüklüğü, bilinçli çiftçi sayısının azlığı genel sorunlar olarak ifade edilebilmektedir. Ürünlerin tam anlamıyla Avrupa ve dünya standardı normlarıyla tanımlanmaması ve ürünlerde kalite kıstaslarının standardının belirlenmemesi önemli sorun arz etmektedir. Türkiye‟de birçok borsada ürünlerin analizi ile ilgili laboratuar altyapısının olmaması ve teknik eleman eksikliği önemli sorunlardan biridir. Tarım kesiminde yeni ve uluslar arası düzeyde geçerli tarımsal politikaların üretilmesi gerekmektedir. Tarım 7 Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama) sektörünün bilişim altyapısının iyileştirilmesi, bilgisayar ve internet ile teknik hizmet ve desteğin sağlanması olası çözüm önerileridir (Kaya, 2002). Tarım sektörü ekonomik ve sosyal yönleriyle Türkiye için son derece önemli bir sektördür. Tarım sektörünün 2007 yılı itibarıyla GSYİH içindeki payı % 7,7 olmasına karşın, tarımsal istihdamın toplam sivil istihdam içindeki payı % 27‟dir. Tarımın milli gelirdeki ağırlığı azalırken, nüfusun önemli bir kısmı geçimini tarımdan sağlamaktadır (Anonim, 2008). Tarım sektörünün genel ekonomideki yeri bu denli önemli, üretim ve ticaret yönleriyle yoğun bir sektör olmasına rağmen, Türkiye‟de bu sektör istenilen seviyede bir ekonomik kapasiteyi yakalayamamıştır. Bunun, üretim planlamalarının bir türlü yapılamayışı, işletmelerin dağınık ve küçük oluşu, eksik teknoloji ve mekanizasyon kullanımı, kalitesiz tohumluk, piyasa sinyallerini dikkate almayan üretim politikaları vb. birçok nedenleri bulunmaktadır. 5. Pazarlama Tanımları ve Farklı Pazarlama Anlayışları Pazarlama, müşterilere veya potansiyel müşterilere ulaşarak onlara şirket, marka, ürün ve servisler hakkında bilgi vermek için yapılan aktivitelerdir. Müşterilerin veya potansiyel müşterilerin ihtiyaçlarını daha iyi anlamayı ve ona göre de geleceğe yönelik kararlar alabilmeyi gerektirmektedir. Pazarlamacılar müşterilerinin ve pazarlama şirketlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için pazarlama karmalarını (4 Ps:Product, Price, Promotion, Place) planlarlar ve sonra bu planları uygulamaya koyarlar (Anonim, 2009c). Pazarlama, bir toplumun ekonomik durumu ile yakinen ilgilidir. Diğer bir deyişle pazarlama bir toplumun iktisadi yapısında önemli bir yer teşkil eder. Tarımsal ürünlerin iç ve dış pazarlarda arz-talep dengesiyle elverişli fiyatlarla ve asgari zayiatla satılması ekonomiye en büyük faydayı temin edecektir (Gülten, 1985). Pazarlama anlayışında temel olan "pazarlama bileşenleri" pazarlamanın 4P'si olarak; ürün, fiyat, dağıtım ve tanıtma başlıklarında toplanmıştır (İngilizce'de bu kelimelerin hepsi "P" harfi ile başlar; Produce, price, promotion,place). 8 Ürün : Her şeyden evvel üretilecek ürünün çeşidi, ne zaman üretileceği, kalite seviyesi, ne kadar üretileceği, ambalaj şekli ve marka adı önem arz etmektedir. Fiyat: Ürünün fiyatı ile ilgili kararlar çok önemlidir. Firma, pazardaki tüketicilerin ürün için ne kadar para ödeyebileceklerini önceden tahmin edebilmelidir. Fiyat kararları üzerinde ürünün kalitesi, rakip işletmelerin fiyatları da etkilidir. Dağıtım:Ürünün dağıtımı; tüketicilere ulaştırılmasında takip edilecek yolları ifade etmektedir Tanıtım:Satış geliştirme, ürün tanıtma veya bir diğer adıyla promosyonun amacı, potansiyel tüketiciye ürünü tanıtmak, ürün hakkında onu bilgilendirmektir. Dijital baskı sistemlerinin gelişmesi, "ebusiness" denilen elektronik ortamlardan yararlanarak iş yapmak, birçok alanda pazarlama hizmetlerini kolaylaştırmış, hızlandırmış ve maliyetlerini düşürmüştür (McCarthy, 1994). Günümüzde pazarlama bileşenleri arasına "insan" (people) "hız" (pace) da katılmıştır. Böylelikle pazarlamanın 6 P‟si oluşmuştur. Liberal politikalara dayalı rekabetçi bir dış piyasaya açık ülke tarım politikasının uygulanabilmesi ancak, mukayeseli üstünlüğe sahip ürünlere yönelinmesi, pazarlama güç ve bilgisine sahip üreticiler ve günümüz teknoloji ve koşullarına uyumlu bir alt yapı ve araştırmalara dayalı bir pazar anlayışı ile mümkün olabilmektedir (Anonim, 2000b). Tarımsal Pazarlama; satılabilir tarımsal ürünlerin tespiti ile başlayıp, üretimi, teknik ve ekonomik konuları, işlemesine ve nihai tüketici tarafından kullanımını da kapsayan fonksiyonel ve organizasyonel pazarlama yapısı ve sistemini içeren işlemdir (Alpkent, 1995). 5.1. E-Pazarlama ve E-Tarımsal Pazarlama Bilişim ağları ve internet üzerinden bilişim teknolojisinin kullanılarak yapılan pazarlama şekli olan e-pazarlama günümüzde olduğu gibi geleceğin de en önemli kavramı olacaktır. Pazarlamada arz edilenler tarım ürünleri olunca da e-tarımsal pazarlama kavramı doğmaktadır. Bu manada e-tarımsal pazarlama kavramı; işletmenin amaçlarına ulaşmak için tarım, hayvancılık ve gıda sektörlerine yönelik olarak tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını tanımlaması H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ ve bunları bilişim teknolojisini kullanarak karşılamasıdır. Bilgi teknolojisi açısından en önemli unsur internet olduğundan, e-ticaret ve ondan farklı ve dar anlamlı olarak sadece satış anlamı taşıyan epazarlama ve e-tarımsal pazarlama alanında en kolay bilgi paylaşımı bu yolla olabilecektir. Müşteri izleme, hizmet ilişkileri, geri dönüşüm stratejisi belirleme, işlemlerin belirlenmesi ve online kaynak tanımı ile sorumlularının atanması pazarlama uygulamasını oluşturmaktadır (Reedy ve ark., 2000). 5.2. Pazarlama ve İnternet İnternetin pazarlama sektöründe kullanılması sadece pazarlama ile sınırlı kalmakta firma hem satış, hem dağıtım hem şikâyet düzenleme hem de halkla ilişkiler işlemlerini birlikte yönetmek zorunda kalmaktadır. Bu manada entelektüel sermaye bilişim teknolojisi alanında ön plana çıkmaktadır. İnternet üzerinde hizmet veren firmalar bugün geleneksel manada hizmet de vermekte kimileri ise sadece internet üzerinde kurulu bulunmaktadırlar. İnternet ortamında çalışma ihtiyacını duymayanlar olsa da gelişmeler bilişim teknolojisini kullanmayı zorunlu hale getirecektir. 5.3.Tarımsal Pazarlama Bilgi Sistemlerinin Kurulması ve Organizasyonu Ürünlerin üretiminden itibaren satış ve satış sonrası hizmetleri de kapsayan pazarlama bilgi sistemin oluşturulması zorunludur. Buna göre tüketici davranış ve alışkanlıklarını belirleyen firma bu verileri yabancı kimselerin ulaşmasını engelleyecek şekilde saklamak ve özellikle ödeme bilgilerinin güvenliğini temin edecek sistemleri kurmak zorundadır. Sonuçta güven kazanmaktan çok güveni korumak da önemlidir. Özellikle internet ortamında insanlar ve firmalar birbirlerini tanımadıklarından dolayı sadece yapılan işlemler önem kazanmakta olduğundan yapılacak ufak yanlışlıklar bile büyük sonuçlar doğuracaktır. Elde edilen verilerden ise en uygun pazarlama bölüm ve stratejileri ile tüketicilerce, en fazla tercih edilen ürün yelpazesi konusunda istatistiksel sonuçlara ulaşılacak ve e-tarımsal pazarlama alanında bir adım öne geçilebilecektir 5.4. Tarımsal Pazarlama Uygulamaları E-ticaret sadece üretim ve hizmet sektörü için değil aynı zamanda tarım sektörü için de hem pazar konumu hem de bilgi açısından yeni kaynaklar sunmaktadır. Son yıllarda küresel pazar ekonomisinde meydana gelen değişikliklerin tarım sektöründeki küçük üreticiler açısından yarattığı önemli değişiklikler kavranıldığı zaman, pazarlama ve yönetim konusunda daha iyi karar vermek durumunda kalınmıştır. Dolayısıyla, internetin gerek tarımsal üreticiler gerekse tarıma dayalı sanayi dalında faaliyet gösteren firmalara getireceği faydalar arasında en önemli konuma sahip uygulamanın e-ticaret olduğu söylenebilir. Bunun dışında internet elbette ki çok çeşitli tarım ürünleri için yeni tedarik zincirlerinin oluşturulmasında, tarımda taşımacılık sektörünün iyileşmesi, gelişmesi ve etkinleşmesinde, tarımsal bilgiye kolay, ucuz ve hızlı bir şekilde erişimde en etkili araç olmaya devam edecektir. Dünyada yaşanan ekonomik ve teknolojik değişimlerin tarım sektörüne yansımaları kaçınılmaz görülmektedir. Zaman ve mekan sınırlaması olmayan çevrim-içi sanal piyasaların gelişimi ile e-ticaretin tarımda bir devrim yaratacağı söylenebilir. Tarım sektöründe yer alan işletmelerin elektronik ticaretten yararlanabilecekleri alanlar arasında; girdi satışları, bilgi pazarlaması, çıktı satışları, servis desteği ve yönetim araçları desteği sayılabilir (Alüftekin ve Gülçubuk, 2006). 5.5. Ürün Borsalarında Bilişim Ağları Aracılığıyla E-Tarımsal Pazarlama E-tarımsal pazarlamanın en önemli ayaklarından birisini ticaret borsaları oluşturmaktadır. Türkiye‟de yüzün üzerinde ürün ticaret borsası bulunmaktadır. Kırk kadarında ise günlük veri girişi yapılmaktadır. Bunlardan birisi olan Polatlı Ticaret Borsası, hububatların alıcı ve satıcılarını serbest piyasa ilkeleri çerçevesinde en iyi şartlarda ve en uygun mekânlarda, bir araya getirmeye çalışmaktadır. Çağdaş teknolojinin getirdiği cihaz ve donanımlarla destekli, spot ve vadeli işlemlerin yapıldığı seviyeye taşımak, borsacılığı ülke geneline hizmet verebilecek niteliğe kavuşturmak en önemli hedef olmuştur. Daha sonraki aşamada ise dünya borsalarına uyum sağlamak amacıyla 2001 yılı başlarından itibaren günümüz teknolojilerinden 9 Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama) faydalanarak, borsanın internet ağına katılması yoluyla, tüm fiyat hareketlerinin internet vasıtası ile anında izlenmesi sağlanmıştır. Borsanın web sitesinde, günlük alım satım işlemleri, hububatlara ait üretim, stok, devir ve dünya piyasalarındaki gelişmeler, elektronik ticaretin başlangıcını oluşturacak, alıcı ve satıcıları elektronik ortamda buluşturacak, ürün arz ve talep bölümleri yer almaktadır (Anonim, 2007). E-Tarımsal pazarlama açısından, Türkiye‟de 2499 Sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 40‟ıncı maddesi ve 19.10.2001 tarih, 24558 Sayılı Resmi Gazete‟de yayınlanan 2001/3025 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulan ilk özel borsa kuruluşu Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB) AŞ‟dir. Borsa tarafından belirlenen yöntemlerle uzaktan erişim yoluyla ya da VOB işlem salonu kullanılarak emir iletilebilir. Üyeler uzaktan erişim yöntemiyle emir girerken Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası Kullanıcı Ekranını (VOBKE) kullanır. İşlemler, iletilen emirlerin fiyat önceliği ve zaman önceliği esaslarına dayanan bir algoritmayla elektronik ortamda eşleştirilmesi sonucunda gerçekleştirilir. Emirler, işlemler, teminatlar ve pozisyonlar gün içinde (VOBKE) aracılığıyla izlenebilir. Ayrıca gün sonunda üyelere elektronik ortamda “işlem defterleri” ve “Borsa Bülteni” gönderilir (Anonim, 2010). 6. Sonuç 21.yüzyılın global dünyasında bilişim teknolojisinin elektronik ticaret veya diğer bir deyimle e-pazarlama şekliyle tarım ürünlerinin pazarlamasındaki konum ve önemi hızla artmış, internet ve uzaktan alışveriş dönemi hızlı bir şekilde kendini göstermiştir. Elektronik ticaretin hacminde meydana gelen bu artış onu, ülkelerin ekonomik, sosyal ve idari yapılarında değişiklik yapabilecek önemli bazı etkilere sahip hale getirmiştir. Bilişim teknolojisinin tarım ürünlerinin pazarlamasındaki konum ve önemi Türkiye ve dünya ekonomisi açısından yadsınamaz nitelikte olduğundan, Türkiye‟nin dünya pazarında kendi yerini garanti altına almak adına e-tarımsal pazarlamanın geleneksel satıştan daha kolay ve istihdam yaratıcı, ürün nitelik ve niceliğini artırıcı nimetlerinden faydalanmak için gerekli adımları atması gerekmektedir. 10 Dünya ile uyum sağlayabilmek için hemen her türlü tarım ürününün yetiştiği Türkiye‟de, üniversiteler başta olmak üzere bütün araştırma kurum ve kuruluşları ve özellikle Tarım ve Köyişleri, Orman ve Çevre Bakanlıkları bu konuda uygulama, araştırma, üretim, yayım ve hizmet faaliyetleri için özgür bilim ortamını oluşturarak ciddi çalışmalar yapmalıdırlar. Toplumun tarımsal pazarlamayı iyi tanımasını teminen, tarımsal pazarlama ile ilgili siteler devlet eliyle kurulup, özel çalışmaların çeşitli yöntemlerle desteklenmesi sağlanmalıdır. Elektronik ticaret, tarımsal ürün seçeneklerinin artmasını, ürünlerin kalitesinin yükselmesini ve daha hızlı bir şekilde ödenerek teslim alınmasını sağlamaktadır. Dünya ülkelerinin genel yapısı tarım nüfusunun çoğunluğu geleneksel yöntemleri benimseyen ve yeniliklerin benimsenmesi süreci uzun zaman alan yaşlı nüfusu barındırdığından dolayı özellikle üretim aşamasında zor olan benimseme süreci pazarlama aşamasında çok daha zor hale gelmektedir. Çağın gerekliliği olan internetin genç nüfus üzerindeki vazgeçilmez etkisi ile tarım sektörünün daha çok kendi geleneksel yapısından kaynaklanan bu engeller aşılacaktır. Türkiye‟de vergilendirme, idari alt yapı eödeme ve e-imza gibi yapılanmaların tanımlanması ile e-pazarlama konusu sağlıklı bir ortama kavuşacaktır. Bu da tarımsal bilişim ve ticaretin yapılanmasını hızlandıracaktır. Tüm dünyada mevcut durumda çalışır şekilde kullanılan kişisel bilgisayar sayısının bir milyar düzeyinde olduğu ve 2014 yılında bu sayının iki milyara kadar çıkacağı beklenmektedir. Türkiye‟deki internet abone sayısı 3,2 milyon, internet kullanıcı sayısı 15 milyon kadar hesaplanmakta ve dünyada toplam 1,7 milyar civarında internet kullanıcı sayısının olduğu tahmin edilmektedir. Böylelikle bilişim teknolojisinin ne denli hızlı arttığı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle gelişmeler ışığında Türkiye ve dünya ülkelerinde tarımın ülke ekonomisindeki yeri ve konumu hassasiyetle göz önünde bulundurulmalı her bir ürün için ayrı ayrı değerlendirilmeler yapılarak bilişim teknolojisinin pazarlama alanında etkin kullanımı için gerekli yatırımlar yapılmalıdır. Çiftçilerin Türkiye ve dünya ölçeğinde bilişim teknolojisi ile yapacakları üretim ve pazarlama faaliyetleri devlet yardımları ile H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ sübvanse edilmeli, gerekli eğitim faaliyetleri ücretsiz olarak düzenlenmelidir. Tüm dünya ülkelerinde bilişim teknolojisinin tarımda kullanımı. için çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Dünyadaki bütün ülkeler güvenilir bir etarımsal ticaret ortamında alışveriş yapmanın kaçınılmaz sonuçlarını kabullenmeli, tüm hukuki ve yapısal reformları bir kez daha gözden geçirmeli, tarımsal e-pazarlama alanında bilerek yapılacak hata ve suçları en ağır şekilde cezalandırmalıdır. Çünkü gelecek, internet ortamının güvenli pazarlama olanaklarında yatmaktadır. Kaynaklar Albayrak, M., 2008. Gıda pazarlamasında E-Ticaretin Uygulanma Şekilleri ve Olası Gelişmeleri VIII.Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi Bildirileri, 2008 Bursa Alpkent, N., 1995. Türkiyedeki Tarımsal Ürünler Pazarlaması Üzerine Bir İnceleme Milli Prodüktivite Merk.Yayınları Mpm Araştırma Bölümü No:547 Ankara Alüftekin, N., ve Gülçubuk, B., 2006.Türkiye‟de ve Avrupa Birliği‟nde Tarım Sektöründe E-Ticaret Uygulamaları: Mevcut Durum, Gelişmeler ve Beklentiler.XI. Türkiye'de İnternet Konferansı.21– 23 Aralık 2006, Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi,Ankara.http://inettr.org.tr/inetconf11/bil diri/94.doc Anonim, 1998a.. WTO (1998) Electronik Commerce and the Role of the WTO , http://www.wto.org Anonim, 1998b.Ticaret Teknik Çalışma Grubu Değerlendirme Raporu. gov. tr/raporlar/teknik.htm.Elektronik 1998 Ankara Anonim, 1998c. E-Ticaret Çalışma Grubu http://www.eticaret.gov.tr/etk/etk.htm. Anonim, 2000a. Bilgi Toplumu Hizmetlerinin Bazı Hukuki Yönleri ve Özellikle İç Pazarda Elektronik Ticaret Konusunda Avrupa Parlamentosu Konseyi Direktifi Topluluk Resmi Gazetesi No: L 178, 1 S.1–16.2000 Brüksel Anonim, 2000b.Tarım Köy İşleri Bakanlığı Türkiye de Tarımsal pazarlama politikaları Mayıs 2000 Yayın no: 4 Ankara. Anonim, 2001a. E-Türkiye: Tarımsal Bilişim Oturumu. Başkanı: Kamil Sındır (Ege Ünv .Ziraat Fak. Öğr.Üyesi)Açılış Konuşması 2 Kasım 2001 İstanbul Anonim, 2001b. E-Türkiye Çalışma Grubu Avrupa‟da Bilgi Toplumunun Oluşturulması için Ortak Girişim Eylem Planı, Ankara Anonim, 2002. Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye) Tübitak Eylül 2002. Ankara Anonim, 2004.Bilişim ve İletişim Teknolojileri OECD Bilişim Teknolojisi Tahmin Raporu. 2004.Fransa Anonim, 2005. Kosgeb Saha araştırma Çalışması İstanbul İli Değerlendirme Raporu Mayıs 2005 Ankara http://www.kosgeb.gov.tr/Yayinlar Anonim, 2006. Bilgi Toplumu Stratejisi ve ek'i Eylem Planı (2006–2010), Yayın No:DPT:2699.Temmuz 2006. Ankara Anonim, 2007. Faaliyet Raporu Polatlı Ticaret Borsası 2007http://www.polatliborsa.org.tr/tr/2007_Faaliyet Raporu.pdf Anonim, 2008. Tuik Haber Bülteni Sayı: 183-138 2008. Ankara Anonim, 2009a. http://tr.wikipedia.org.Erişim 20.11.2009 saat 21.00. Anonim, 2009b. Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları Anonim, 2009c. http://www.volkanderinbay.net/tarimnet/ gidapaz.asp. Anonim, 2010. http://www.vob.org.tr. Erişim 30.01.2010 saat 19.00 Cebeci, Z., 2003. Tarımsal veritabanları üzerine bir değerlendirme,Akademik Bilişim Konferansı Tarımsal Bilişim-I-II Oturumu (Tarımsal Bilişim Politikaları Paneli) 3–5 Şubat 2003, Çukurova Üniversitesi, Adana. Çavdar, G., 2008. Tarımda E-Ticaret uygulamaları, VIII.Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi Bildirileri, Bursa 2008 İnce, M., 1999. Elektronik Ticaret: Gelişme Yolundaki Ülkeler İçin İmkânlar ve Politikalar, DPT Yayını, Ankara, s: 17 Gülten,Ş., 1985. Tarımsal Pazarlama Atatürk Ünv.Yayınları no 631 Ziraat Fak.no:288 Ders Kitapları serisi no:45,1985 Erzurum Tüfekçi, T., 2003.E-Ticaret İçin Yeniden Bir Değerlendirme, Ankara. http:www.uzay.tubitak.gov.tr Türk, M., 2003. Küreselleşme Sürecinde İşletmelerde Bilgi Yönetimi, Türkmen Kitabevi, İstanbul. Kaya, G.H, 2002. Türk Tarım Sektöründe E-Ticaret Fırsatları ve Potansiyel Sorunlar”Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı Pazarlama ve Dış Ticaret Daire Başkanlığı. 2002 Ankara Macit, İ., 2007. Bilisim Nedir http://hpss.endustri.cu.edu.tr/ders/dokumanlar. Çukurova Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü 01330 Balcalı/Adana McCarthy, E.J., 1994. Basic Marketing:a Global Managerial Approach..Kanada. Reedy, J ve Schullo, S ve Zimmerman, K,. 2000. Electronic Marketing: Integrating Electronic Resources into the Marketing Process, Harcourt, Inc., Orlando, Fla 11 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 13-19 Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı ‘Granny Smith’ Elma Çeşidinde (Malus domestica Borkh.) Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri Emine KÜÇÜKER¹ Yakup ÖZKAN² Kenan YILDIZ² ¹İl Tarım Müdürlüğü, 60100 Tokat ²Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat Özet: Bu çalışma 2008-2010 yılları içerisinde, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Uygulama ve Araştırma Bahçesi‟nde bulunan M9 anacına aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde yürütülmüştür. Araştırmada 2007 yılı Kasım ayında dikilen fidanlara Slender Spindle, Hytec ve Vertical Axis terbiye sistemleri uygulanmıştır. Tel-herek kombinasyonu üzerinde geliştirilen ağaçlarda; meyve dalı sayısı (adet/ağaç), anaç çapı (mm), gövde çapı (mm), anaç ve çeşitte gövde kesit alanları (mm2), taç hacmi (m3), ağaç başına (kg/ağaç) ve dekara (kg/dekar) verim, verim etkinliği (kg/cm 2), ortalama meyve ağırlığı (g), pH, meyve eti sertliği (kg), SÇKM (%), titre edilebilir asitlik (%) gibi vejetatif ve generatif gelişim kriterlerine ait gözlem ve ölçümler yapılmıştır. Üçüncü ürün yılında (2010), en yüksek değerler dikkate alındığında Hytec (3x1.5) terbiye sisteminde toplam meyve dalı sayısı 66.0 adet/ağaç, gövde kesit alanı 1158.8 mm², taç hacmi 1.58 m 3, ağaç başına verim 8.21 kg, verim etkinliği 0.71 kg/cm², Slender Spindle (3x0.7) sisteminde dekara verim 2485.7 kg/da olarak tespit edilirken terbiye sistemlerinin meyve özelliklerine etkisi önemli bulunmamıştır. Anahtar Kelimeler: Elma, M9, terbiye sistemleri, ağaç gelişimi, verim ve meyve kalitesi The Effects of Different Training Systems on Tree Growth, Yield and Fruit Quality in ‘Granny Smith’ Apple Cultivar on M9 Rootstock Abstract: This study was carried out with „Granny Smith‟ apple cultivar grafted on M9 apple rootstock in Horticultural Deparment of Agricultural Faculty of Gaziosmanpaşa University during 2008-2010. In the study, Slender Spindle, Hytec, Vertical Axis training systems were applied on the trees were planted in 2007 October. The vegetative growth, yield and fruit quality performances such as generative shoot number (number/tree), rootstock thickness-diameter (mm), trunk thickness-diameter (mm), trunk cross sectionel area (mm²), canopy volume (m³), yield per tree (kg/tree), yield per decree (kg/decree), the yield efficiency (kg/cm²), averege fruit weight (g), fruit colour values, pH, fruit firmness (kg), SÇKM, total soluble solid (%) of the trees constituted on wire-stake combination system were analysed during three years. In 3rd yield year, the highest values for some plant and fruit characteristics; In Hytec (3x1.5) training system 66.0 number/tree total generative shoot number, 1158.8 mm² for trunk cross sectional area, 1.58 m3 for canopy volume, 8.21 kg for yield per tree, 0.71 kg/cm² for yield efficiency, In Slender Spindle (3x0.7) training system 2485.7 kg for yield per decree. The fruit quality parameters were not also affected by training systems. Key Words: Apple, M9, training systems, growth, yield and fruit quality. 1. Giriş Elma, ılıman iklim meyve türleri içerisinde Dünya‟da üretimi en fazla yapılan tür olup üretim miktarı yönünden, beşinci sırayı almaktadır (Özkan ve ark., 2009). Ancak birim alana düşen verim söz konusu olduğunda Türkiye gelişmiş ülkelere göre geridir. Türkiye, dünya elma üretiminde ön sıralarda olmasına rağmen dekara düşen verim yönünden Avrupa Birliği (AB) ortalamasının % 35- 40‟ı kadardır (Çay ve ark., 2009). Çoğunlukla güney yarımkürede yetiştirilen „Granny Smith‟ elmasının 1970‟li ve 1980‟li yıllarda ekşi elmalara olan talebin artmasıyla sezon dışı çeşidi olarak dünya pazarına girdiği ve yetiştiriciliğinin de güney yarım kürenin dışında tüm dünyada yaygınlaştığı gözlenmiştir (Dumanoğlu ve ark., 2009). Modern meyveciliğin gerekleri olan her yıl düzenli ürün alma, ağaçların erken verime yatması, birim alana daha fazla ağaç kullanılarak verimin artırılması, budama ve seyreltmenin daha kolay ve ekonomik yapılabilmesi, meyve iriliği ve renk yönünden daha kaliteli ürün elde edilmesi bodur anaçlar kullanılarak modern terbiye tekniklerinin uygulanması ile mümkündür (Özkan ve ark., 2009). Barritt (1992)‟e göre, anaç, ağaç sıklığı, ağaç düzenlemesi, fidan kalitesi, destek sistemi, terbiye metodu ve budama tekniği gibi hususlar meyve bahçesi sistem bileşenleridir ve başarılı bir yetiştiricilik için her sistem bireysel olarak 13 Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde (Malus domestica Borkh.) Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri ele alınmalı ve uygun şekilde birleştirilmelidir. Son 20 yıldır yüksek yoğunluklu dikimler Kuzey Amerikalı elma yetiştiricileri tarafından yoğun olarak kullanılmaktadır. Yüksek ağaç yoğunlukları daha erkenci üretime olanak sağlar ve daha kaliteli yüksek verime izin verir (Wertheim ve ark., 2001). Düşük yoğunluktaki dikim sistemleri ile karşılaştırıldığında yüksek yoğunluktaki dikim sistemlerinin daha fazla erkencilik sağlaması, onların daha fazla yaprak alanı ve daha fazla fotosentetik aktivitesi ile ilişkilendirilmektedir (Jackson, 1989). Ağaç yoğunluğuna ilave olarak terbiye sistemleri de taç içerisine ışık girişini etkilemekte ve verim üzerine etkili bir faktör olmaktadır (Hampson ve ark., 2004) Yapılan bu çalışmayla ülkemizde son 10 yıldır hızlı bir gelişme gösteren bodur elma yetiştiriciliğinde, dünyada yaygın olarak kullanılan Slender Spindle, Hytec ve Vertical Axis ve terbiye sistemlerinin ülkemiz elma yetiştiriciliğinde de kullanım durumuna ışık tutabilmek ve bu sistemlerin M9 anacına aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde verim ve meyve kalitesi üzerine etkilerinin saptanması amaçlanmıştır. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal 2.1.1. Deneme Alanı Özellikleri Bu çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, Araştırma ve Uygulama Bahçesi‟nde 2007 yılında kurulmuş olan destek sistemli bodur elma bahçesinin bir bölümünde 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yürütülmüştür. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde Slender Spindle (3x0.7m) (476.19 ağaç/da), Hytec (3x1.5m) (222.22 ağaç/da) ve Vertical Axis (3x1m) (333.33 ağaç/da) terbiye sistemleri uygulanmıştır. Deneme alanına ait toprak yapısının killi, kumlu ve siltli bir yapıya sahip olduğu tespit edilmiştir. Bahçe toprağının analizi sonucunda 2 farklı dönemde azot (N) uygulaması yapılmış, fosfor ve potasyumun toprakta yeterli düzeyde olduğu saptanmıştır. 2.1.2. M9 Anacı Bu anaç tüm dünyada en yaygın olarak kullanılan bodur anaçlar içerisinde yer alır. 14 Elma çöğür anaçlarının % 25-35 büyüklüğüne sahip ağaçlar oluşturur. Fransa‟da 1879 yılında bir tesadüf çöğürü olarak bulunmuştur. Normal yetişme şartları altında sürgünleri kalın ve sağlamdır. Sürgünleri kırmızıdan yeşil renge çalar, az tüylü ve gözlerin her tarafında küçük nodüller oluşur. Yapraklar sert ve koyu, alt yüzeyleri parlaktır (Akça, 2000). 2.1.3. ‘Granny Smith’ Çeşidi Avustralya kökenli kışlık bir çeşittir. Meyveleri orta irilikte olup, yeşil zemin üzerine hafif donuk renkli, benekli, sert, bol sulu ve kendine özgü mayhoş bir tada sahiptir. Ağaçları yarı dik yayvan büyür. Orta kuvvette gelişir ve çok düzenli ürün verir (Baytekin, 2006). 2.2. Yöntem 2.2.1. Terbiye Sistemleri 2.2.1.1. Slender Spindle Sistemi Toprak seviyesinden itibaren ağaç yüksekliğini azaltmak, daha yüksek yoğunlukta dikim yapılarak erkencilik ve yüksek verim sağlamak amacıyla oluşturulmuştur (Wertheim ve ark., 2001, Robinson, 2003). Tek, çift, üç veya çok sıralı yatak sistemler ile 1500-4000 ağaç/ha‟a kadar değişebilen çok yüksek yoğunluklarda dikilebilen konik şekilli, dar ve tam bodur bir görünüme sahiptir. Taç genişliği 2 m‟ den daha az, ağaç yüksekliği ise 2-3 m arasında değişmektedir (Robinson, 2003). Sistemin oluşturulmasında dalsız fidan kullanıldığında toprak seviyesinin 60 cm yukarısından kesim yapılarak ilk dal katının oluşumu sağlanır. Bu dallar ilk yıllardan itibaren ürün oluşumunu teşvik etmek için yatay olarak bağlanır. Lider dalın 45 derecelik açıyla bağlanması ile hem liderin büyümesi yavaşlatılır, hem de ağaç yüksekliği 2,5-3 m‟de sınırlandırılarak tüm kültürel işlemlerin toprak seviyesinden yapılması sağlanır (Wagenmakers ve Callesen, 1995). 2.2.1.2 Vertical Axis Sistemi Sistemde her çeşidin doğal büyüme habitüsü ve doğal meyve oluşturma yeteneğinden faydalanılması amaçlanmıştır. Genellikle M9 ve M26 anaçları kullanılır. Ağaçlar 3 m yükseklikte tek veya 3 telli sistemle desteklenmektedir. Vertical axis sistemi tek bir dikey ve ana gövde boyunca küçük çaplı meyve dallarından oluşmaktadır. Ağaç gelişimi boyunca uç tomurcuğun E.KÜÇÜKER,Y.ÖZKAN,K.YILDIZ hakimiyetini devam ettirmek için zayıf meyve dallarının gelişimini sağlamak önemlidir (Lespinasse ve Delort, 1986). Dikimden itibaren liderde tepe kesimi yapılmaz. M9 anaçları üzerindeki çeşitlerde vejetatif büyüme ve meyve verimi arasında iyi bir dengenin sağlanması için 12-16 adet meyve dalı oluşumu sağlanmalıdır (Lauri ve Lespinasse, 2000). Dalların sayısı budama ile kontrol edilmelidir (Robinson, 2003). 2.2.1.3. Hytec (Hybrid Tree Cone) Sistemi Bu sistem 1980‟li yılların sonunda Barritt tarafından meyveleri güneş yanıklığından korumak amacıyla Slender Spindle ile Vertical Axis sistemlerinin kombinasyonu şeklinde geliştirilen bir terbiye şeklidir. Sistemde ağaçların erken yaşlarda verime yatırılması, düzenli verim alınması, meyve kalitesinin yükseltilmesi ve işçiliğin azaltılması hedeflenmiştir. Lider dalın her yıl budanması veya Slender Spindle sistemine benzer bir tarzda bağlanması ile lider dalın gücü kontrol edilerek yan dal gelişimi teşvik edilmektedir. Slender Spindle ağaçlara göre daha fazla üretim sağlamak amacıyla daha uzun bir örtü (taç) yapısına sahiptir. Hytec sisteminde açık bir taç şekli oluşturularak daha iyi ışık dağılımı sağlanır (Wertheim, 1983; Barritt, 2000). 2.2.2. Araştırmada İncelenen Parametreler ve İstatistik Analiz Meyve dalı sayısı (adet/ağaç): Dinlenme döneminde ağaç üzerinde bir, iki ve üç yaşlı dallar üzerinde meydana gelen meyve dallarının (topuz, kargı ve dalcık) sayılması ile belirlenmiştir. Anaç ve çeşitte gövde kesit alanları (mm2): Dinlenme periyodunda her ağaçta aşı yerinin 15 cm altından ve üstünden anaç ve çeşitte gövde çaplarının kumpas (Model No; CD-6CSX, Mitutoyo, Japan) ile her iki yönden ölçülmesi ve ortalamasının alınması ile ortalama gövde çapı (R) belirlenmiş ve “Alan=πr2” formülü kullanılarak gövde kesit alanları hesaplanmıştır. Taç hacmi (m3): Dinlenme döneminde her ağaçta taç izdüşümlerinden her iki yönden tacın en değerlerinin belirlenmesinin ardından ilk ana daldan itibaren taç yüksekliği ölçülerek tacın geometrik şekline göre taç hacmi (V= πr2h/2) hesaplanmıştır (Yıldırım ve Çelik, 2003). Ağaç başına verim (kg/ağaç): Her bir ağaçtan elde edilen tüm ürünün tartılması ile ağaç başına verim elde edilmiştir. Verim etkinliği (birim gövde kesit alanına düşen verim) (kg/cm2): Ağaç başına verimin gövde kesit alanına oranlanması ile saptanmıştır. Ortalama meyve ağırlığı (g): Her ağaçtan alınan 10 adet meyvenin 0.01 g hassaslıktaki terazide (Radvag PS 4500/C/1, Poland) tartılması ile hesaplanmıştır. Ortalama meyve eni ve boyu (mm): Her ağaçtan alınan 10 adet meyvenin en (mm) ve boyları (mm) kumpas ile ölçülmüştür. Meyve eti sertliği (MES) (kg): Her tekerrürden alınan 10 adet meyvenin ekvatoral bölgesinde üç farklı yerde kabuk kesilerek penetrometre (model FT–327; MoCormick Fruit Tech, Yakima, WA) ile 11.1 mm‟ lik uç kullanılarak ölçülmüştür. Suda çözünebilir kuru madde miktarı (SÇKM) (%): Meyve eti sertliği ölçülen meyvelerden elde edilen ve filtre kağıdından süzülen meyve sularından alınan örneklerin SÇKM içerikleri el refraktometresiyle (PAL-1, McCormick Fruit Tech., Yakima, Wash.) % olarak belirlenmiştir. pH: Filtre kağıdından süzülen meyve sularının pH değerleri pH metrede (Hanna, model HI9321) ölçülmüştür. Titre edilebilir asit (TEA ) (%): Filtre kağıdından süzülen meyve sularının pH metrede 8,1 değerine ulaşıncaya kadar 0,1 N sodyum hidroksit ile titrasyonunda harcanan sodyum hidroksit miktarı esas alınarak malik asit cinsinden ölçülmüştür. İstatistik Analiz: Deneme tam şansa bağlı deneme deseninde faktöriyel düzende 1 çeşit ve 3 terbiye sisteminde 3 tekerrürlü olarak kurulmuştur. Her tekerrürde 3 ağaç kullanılmıştır. SAS paket programı kullanılarak varyans analizi yapılmış uygulama ortalamaları Duncan çoklu karşılaştırma testi ile karşılaştırılmıştır. 3. Bulgular ve Tartışma 3 yıl yürütülen bu çalışmada, M9 üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidine uygulanan terbiye sistemlerinin ağaçların vegetatif ve generatif gelişim düzeylerine etkisi incelenmiştir. Çizelge 1‟de görüldüğü gibi 2008 yılında terbiye sistemleri arasında topuz sayısı 15 Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde (Malus domestica Borkh.) Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri bakımından önemli bir farklılık görülmezken 2009 ve 2010 yıllarında Slender Spindle sisteminde topuz sayısının Hytec ve Vertical Axis sistemlerine göre önemli derecede daha düşük olduğu görülmektedir. Kargı ve dalcık sayıları incelendiğinde hem 2008 hem de 2009 yıllarında terbiye sistemleri arasında önemli bir fark görülmemiş ancak Slender Spindle sisteminde denemenin 3. yılında dalcık sayısının diğer sistemlere göre daha düşük olduğu saptanmıştır. Çizelge 1. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde meyve dalı sayıları (adet/ağaç). Terbiye Topuz Meyve dalı sayısı Dalcık Kargı sistemi 2008 2009 2010 2008 2009 2010 2008 2009 2010 Slender 6.22ax 20.55b 18.50b 4.43a 5.16a 8.33b 4.44a 6.83a 9.12b Spindle Hytec 6.86a 31.83a 23.83a 3.68a 6.16a 15.50a 5.68a 6.50a 13.00a Vertical 6.33a 30.00a 20.17b 2.48a 5.66a 10.3b 6.16a 7.16a 11.00ba Axis Toplam 2008 2009 15.09a 45.50b 2010 45.78b 16.21a 14.97a 66.00a 50.50b 60.66a 59.00a x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05) Üç yıllık veriler incelendiğinde anaç çapı, anaç gövde kesit alanı bakımından terbiye sistemleri arasında fark görülmezken, çeşit çapı ve çeşit gövde kesit alanı değerleri bakımından denemenin 2. ve 3. yıllarında terbiye sistemleri arasında fark ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Vertical Axis sistemi daha uzun taç yapısında olmasına rağmen Slender Spindle ve Hytec sistemleri ile benzer sonuçlar vermiştir (Çizelge 2). Nitekim Barritt ve ark. (2008), Tatura Trellis, Guttingen V, çift sıralı Vertical Axis ve Hytec sistemlerini uyguladığı ağaçların yarısını 3 m, diğer yarısını da 2 m yükseklikte terbiye etmiş ve ağaç yüksekliğinin gövde kesit alanına herhangi bir etkisi olmadığını saptamıştır. Elstar/P 22 ve Sampion/M 26 kombinasyonları ile Slender Spindle, Hytec, Solen ve Mikado sistemlerinin karşılaştırıldığı başka bir çalışmada; aynı anaç ve çeşit kombinasyonları ile aynı dikim yoğunluklarında gövde kesit alanı bakımından terbiye sistemleri arasında fark görülmezken, Elstar/P 22 kombinasyonunda Sampion/M 26 kombinasyonuna göre yaklaşık % 50 oranında daha düşük gövde kesit alanı saptanmıştır (Buler ve ark., 2001). Hampson ve ark. (2002), aynı dikim yoğunluğunda gövde kesit alanı bakımından terbiye sistemleri arasında fark görülmezken farklı dikim yoğunluklarında sistemler arasında farklılıkların oluştuğunu ifade etmişlerdir. Çizelge 2. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde ağaç gelişimi ile ilgili bazı özellikler. Terbiye Anaç çapı (mm) Anaç gövde kesit alanı (mm²) Çeşit çapı (mm) sistemi Slender Spindle Hytec Vertical Axis Çeşit gövde kesit alanı (mm²) 2008 23.49ax 2009 41.02a 2010 48.65a 2008 438.74a 2009 1338.4a 2010 1859.8a 2008 19.13a 2009 27.40b 2010 30.96b 2008 289.02a 2009 591.13b 2010 755.5b 25.50a 25.17a 38.90a 39.86a 46.20a 47.94a 516.89a 506.23a 1190.8a 1248.5a 1685.7a 1807.9a 21.68a 21.79a 34.27a 30.63ba 38.35a 34.15ba 381.01a 374.48a 961.02a 740.27b 1158.8a 919.2ba x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05) Ağaçlarda taç gelişimini ifade etmek amacıyla ölçülen taç eni ve taç hacmi değerlerinde ilk yılda terbiye sistemleri arasında önemli bir farklılık görülmemiştir. 2008 yılı verilerine göre terbiye sistemleri arasında fark görülmemesinin nedeni terbiye sistemlerinin oluşturulmasına 2008 yılında başlanmasından dolayı ağaç boyutlarının ve sürgün uzunluklarının benzer olmasından kaynaklanmaktadır (Çizelge 3). Denemenin 2. ve 3. yıllarında taç eni ve taç hacmi üzerine 16 terbiye sisteminin ana etkisi önemli bulunmuştur. Taç hacmi değerleri bakımından terbiye sistemleri arasında, Vertical Axis sistemli ağaçların (1,58 m3) Hytec ve Slender Spindle sistemlerine göre daha yüksek tac hacmine sahip oldukları belirlenmiştir. Hytec ve Slender Spindle sistemleri benzer sistemler iken, Vertical Axis sistemi diğerlerinden daha büyük taç yapısı oluşturması nedeniyle yüksek sonuçlar vermiştir. Bu sonuçlar taç yapısına çeşit özelliklerinin ve terbiye sisteminin etkili E.KÜÇÜKER,Y.ÖZKAN,K.YILDIZ olduğunu bildiren çalışmalar ile benzerlik göstermektedir (Yıldırım, 2002; Barritt, 1987; Barritt, 1998). Yine; Slender Spindle/M9, Ytrellis/M26, Merkezi Lider/M9/MM106 ve Merkezi Lider/M7 kombinasyonları kullanılarak terbiye sistemlerinin taç hacmi üzerine etkilerinin incelendiği bir çalışmada, Merkezi Lider/M7 (11,6 m3/ağaç) sisteminde taç hacmi en yüksek, Slender Spindle/M9 (2,6 m3/ağaç) sisteminde ise en düşük değerde olduğu belirlenmiştir (Robinson ve ark., 1991). Çizelge 3. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde taç gelişimi ile ilgili özellikler. Taç eni (cm) Taç hacmi (m3) Terbiye Sistemi 2008 2009 2010 2008 2009 2010 Slender Spindle. Hytec Vertical Axis 100.01 ax 103.50 a 106.12 a 110.23 a 116.81 a 143.30 b 128.50a 130.67a 154.50b 0.42 a 0.50 a 0.51 a 0.86a 1.09a 1.48 b 1.21a 1.32a 1.58b x. Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05) Ağaç büyüklüğüne göre verimi ifade etmenin en basit yolu gövde kesit alanına düşen verimi belirlemektir (Westwood, 1995). İlk yıl verilerine göre terbiye sistemlerinin, ağaç başına verim, dekara verim ve birim gövde kesit alanına düşen verimi ifade eden verim etkinliği değerlerinde önemli bir etkisinin olmadığı görülmüştür. İkinci ve üçüncü yıl verilerine göre verim değerleri üzerine farklı dikim yoğunluklarında terbiye sistemleri arasındaki fark önemli bulunmuştur. Nitekim, Palmer ve ark. (1992) ilk yıllarda ağaç başına verimin çeşit ve terbiye sistemlerinden etkilenmediğini, ancak devam eden yıllarda bu etkinin ortaya çıktığını belirtmiştir. Barritt (1989), M26 ve Mark anaçları üzerinde Merkezi Lider sistemi (889 ağaç/ha), M26, M9 ve Mark anaçları üzerinde Vertical Axis sistemi (1270 ağaç/ha), M9 ve M26 anaçları üzerinde Slender Spindle terbiye sistemini (1667 ağaç/ha) uyguladığı çalışmasında en yüksek verimi 23,3 ton/ha ile M9 anacına aşılı Slender Spindle terbiye sistemi uygulanan parselde elde ederken, bunu 16 ton/ha ile M9 anacına aşılı Vertical Axis terbiye sistemi uygulanan parselin izlediğini belirtmiştir. Bu konuyla ilgili yapılan bazı çalışmalar da ağaç başına verim ve verim etkinliği bakımından terbiye sistemleri arasındaki farklılıkların, ağaç sıklığı ve anacın aynı olduğu durumlarda daha az olduğu, ancak farklı anaç ve dikim yoğunluklarında etkinin daha net ortaya çıktığı ve aynı sıra aralığındaki uzun ağaçlar kısa ağaçlara göre daha fazla ışık tuttuğu ve daha verimli oldukları vurgulanmıştır (Barritt 1998; Barritt, 2000; Callesen, 1993; Palmer, 1989; Wertheim ve ark., 2001). Çizelge 4. M9 anacı üzerine aşılı ve farklı terbiye sistemleri uygulanmış „Granny Smith‟ elma çeşidinde verim değerleri. Terbiye sistemi Ağaç başına verim Dekara verim (kg/da) Verim etkinliği (kg/ cm²) (kg/ağaç) 2008 2009 2010 2008 2009 2010 2008 2009 2010 Slender Spindle 2.43ax 2.35b 5.22b 1158.7a 1119.0a 2485.7a 0.27a 0.40b 0.70a Hytec 2.89a 4.77a 8.21a 641.5a 1059.2a 1825.2b 0.43a 0.50ba 0.71a Vertical Axis 2.61a 4.39a 5.92b 871.1a 1464.4a 1974.4b 0.42a 0.58a 0.66a x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05) Ortalama meyve ağırlığı, meyve eni ve meyve boyu değerlerinde terbiye sisteminin etkisi önemsiz bulunmuştur. Deneme sonuçlarına göre meyve karakterlerinin terbiye sistemlerinden etkilenmemesi incelenen araştırma bulguları ile örtüşmektedir. Nitekim; M9, M 26 ve MM 106 anaçlarının ve Palmet (4x4 m) ve Slender Spindle (3,50 x 1,75 m) terbiye sistemlerinin; verim ve meyve kalitesi üzerine etkilerinin incelendiği benzer bir çalışmada terbiye sistemlerinin meyve özelliklerine etki etmediği bu kriterlerin daha çok ekolojik koşullardan etkilendiği bildirilmiştir (Antognozzi ve ark., 1993; Otaga, 1990; Widmer ve Krebs, 2001). 17 Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde (Malus domestica Borkh.) Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri Çizelge 5. M9 anacı üzerine aşılı, „Granny Smith‟ elma çeşidinde bazı meyve özellikleri Terbiye sistemi Meyve ağırlığı (g) Meyve eni (mm) Meyve boyu (mm) 2008 2009 2010 2008 2009 2010 2008 2009 2010 Slender Spindle 290.22ax 204.72a 244.61a 85.69a 83.51a 83.20a 65.44a 70.32a 74.53a Hytec 312.72a 229.02a 270.38a 88.17a 82.93a 87.92a 79.80a 74.68a 74.46a Vertical Axis 306.95a 204.99a 235.82a 90.14a 82.86a 83.40a 81.03a 68.09a 72.19a x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0.05) İlk yıl verilerine göre, pH. SÇKM. MES ve TEA değerlerine terbiye sisteminin etkisi görülmemiştir. İkinci yıl verilerinde; SÇKM değerleri bakımından terbiye sisteminin etkisi önemli bulunmuş ve en düşük değer Slender spindle (%8.91) sisteminde saptanmıştır. Empire ve Golden Delicious elma çeşitleri ile Slender Spindle/M9. Y-trellis/M 26. Merkezi Lider/M9/MM106 ve Merkezi Lider/M7 sistemlerinin incelendiği çalışmada Ytrellis/M26 ve Slender Spindle/M9 sistemlerinde. renk ve SÇKM değerlerinde bazı yıllar aşırı gölgelemeden kaynaklanan azalmaların olduğu görülmüştür (Robinson ve ark.. 1991). Çizelge 6. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde bazı meyve özellikleri. Terbiye sistemi SÇKM (%) pH Titre edilebilir asitlik (%) Slender Spindle Hytec Vertical Axis Meyve eti sertliği (kg) 2008 10.97ax 2009 8.91b 2010 12.97a 2008 3.27a 2009 3.22a 2010 2.61a 2008 0.59a 2009 0.53a 2010 0.46a 2008 7.90a 2009 7.80a 2010 8.66a 11.51a 12.38a 9.94ba 10.10a 12.27a 12.65a 3.21a 3.24a 3.23a 3.35a 2.67a 2.64a 0.54a 0.60a 0.57a 0.58a 0.50a 0.63a 7.56a 7.51a 8.25a 7.66a 8.02ba 7.91b x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0.05) 4. Sonuç Yeni çeşitlerin ve bodur anaçların devreye girmesiyle meyve yetiştiriciliğine ilginin giderek arttığı Türkiye‟de modern meyveciliğin gereği olan terbiye sistemlerinin seçim ve uygulanması üreticiler açısından büyük önem arz etmektedir. Yapılan çalışmayla bodur anaçlar ve modern terbiye sistemleri kullanılarak yüksek dikim sıklıklarında bahçe kurulumunun ilk yıllarında verim alınabilmiştir. Kullanılan üç farklı terbiye sisteminde denemenin 3. yılında (2010) Vertical Axis sistemi final yüksekliğine ulaşmıştır. Deneme yılları süresince terbiye sistemleri taç gelişimi değerleri bakımından farklılıklar oluşturmuş ve ağaç yoğunluğu arttıkça ağaç büyüklüğünde azalma saptanmıştır. Deneme sonunda ağaç yüksekliğinin gövde kesit alanına herhangi bir etkisi görülmezken farklı dikim yoğunluklarında çeşit çapı ve çeşit kesit alanı değerleri terbiye sistemleri arasında fark oluşturmuştur. Farklı yoğunluktaki 3 sistem arasında Hytec sisteminde (1158.8kg/cm2) diğer sistemlere göre en yüksek gövde kesit alanı değeri saptanmıştır. Çalışmada farklı dikim yoğunluklarında oluşturulan terbiye 18 sistemlerinin en büyük etkisi verimlilik üzerine olmuştur. Dikim yoğunluğu arttıkça ağaç başına verim azalırken dekara verim değerlerinde artış gözlenmiştir. Denemenin 3. Yılında Slender Spindle sisteminde (2485.7 kg/da) Hytec ve Vertical Axis sitemlerine göre dekara verim değerleri daha yüksek çıkmıştır. Eğme ve bükme tekniklerinin uygulanarak terbiye sistemlerinin oluşturulması yoğun dikim sistemlerinde erkencilik açısından faydalı bir uygulama sağlamıştır. Kaynaklar Antognozzi. E., Proietti, P. and F. Famiani, 1993. Effects of rootstocks and training systems on growth and yield of two apple cultivars. Acta horticulturae 349, 187-190 Akça, Y., 2000. Meyve Türlerinde Kullanılan Anaçlar. GOÜ. Ziraat Fak. Yayın No:46. Ders Kitapları Serisi No:17. S:86-92. Tokat Barritt, B.H., 1987. Orchard systems research with Decidious trees: a. Brief ıntroduction, Hort. Sci. 22 (4): 548-549. Barritt, B. H., 1989. Influence of orchard system on canopy development, light ınterception and production of third year Granny Smith apple trees, Acta Horticulturae No: 243, 1989, s.121-130 Barritt, B. H., 1992. Intensive Orchard Management, Good Fruit Grower. Yakima, WA. E.KÜÇÜKER,Y.ÖZKAN,K.YILDIZ Barritt, B.H., 1998. Orchard management systems for fuji apples. Compact-Fruit-Tree. 1998; 31(1): 10-12 Barritt, B. H., 2000. The hytec (hybrid tree cone) orchard system for apples. Acta-Horticulturae. 2000; (513): 303-309 Barritt, B.H., Konishi, B. ve M. Dilley, 2008. Performance of four high density apple orchard systems with Fuji and Braeburn, Acta Horticulturae 7772:389-394 Baytekin, S., 2006. Tokat İli Turhal İlçesi Ekolojik Koşularında Farklı Klon Anaçları Üzerine Aşılı Bazı Elma Çeşitlerinin Performansları. Gaziosmanpaşa Ünv. Fen Bil. Ens. Bahçe Bitkileri A.B.D., Yüksek Lisans Tezi. Tokat. 63 s. Buler, Z., Mika. A., Treder. W. ve Chlebowska, 2001. Influence of new training systems of dwarf and semidwarf apple trees on yield, ıts quality and canopy lllumination. Acta Horticulturae. 557, 253259. Callesen, O., 1993. Influence of apple tree height on yield and fruit quality. Acta Horticulturae 349: 111-115 Çay, Ş., Tarı, A.F., Dinç, N., Bitgi, S., Özbahçe, A., Palta, Ç. ve O. Okur, 2009. Farklı Sulama Programlarının M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Ağaçlarının Verim ve Kalite Özellikleri Üzerine Etkisi. TABAD 2(2):73-79 Dumanoğlu, H., Erdoğan, V., Aygün, A. ve J. Javadisaber, 2009. Ankara İlinde „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde Ekstrem Yaz İklimi Koşullarının Meyve Kalite Özellikleri Üzerine Etkisi. Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi 2(2): 193-199. ISSN: 1308-3945. Hampson, C., Quamme, H.A. ve R. Brownlee, 2002. Canopy growth, yield and fruit quality of Royal Gala apple trees grown for eight years in five tree training systems. Hortscience 37: 627-631 Hampson, C., Quamme, H.A., Kappel, F. ve R.T. Brownlee, 2004. Varying density with constant rectangularity: II. Effects on apple tree yield, fruit size and fruit color development in three training systems over ten years. Hortscience 39 (3): 507-511 Jackson, J.E., 1989. World wide development of high density planting in research and practice. Acta Horticulturae 243:17-27 Lauri, P.E. and J.M. Lespinasse, 2000. The Vertical Axis and SolAxe Sstems in France. Act Hort. 513:287296 Lespinasse, J.M. ve J.F., Delort, 1986. Apple tree management in Vertical Axis, appraisal after ten years of experiments. Acta Horticulturae 160, 139155 Otaga, R., 1990. An 11-year trial of high density planting od apple trees. Cab. Abst. 06-0848 (C579883). Özkan, Y., Küçüker, E., Özdil, S., Engin, K., Mehter, B. ve B. Alpaslan, 2009. Super Spindle Sistemli M 27 Üzerine Aşılı Amasya Misketi. Topaz ve Cooper 42 Çeşidinde Ağaç ve Meyve Özellikleri. Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi. 2(2): 145-151. ISSN: 1308-3945 Palmer, J.W., 1989. The effects of row orientation, tree height, time of year and latitude on light interception and distribution in model apple hedgerow canopies. J. Hort. Sci. 64: 137-145 Palmer, J.W., Avery, D.J. ve S.J. Wertheim, 1992. Effect of apple tree spacing and summer pruning on leaf area distribution and light interception. Scientia Hort. 52: 303-312 Robinson, T.L., 2003. Apples:Botany, Production and Uses (eds D.C. Ferree and I.J. Warrington) CAB International 2003 s. 345-407 Robinson, T. L., Lakso A.N. ve S.G. Carpenter, 1991. Canopy development, yield, and fruit quality of 'empire' and 'delicious' apple trees grown in four orchard production systems for ten years. J. Amer. Soc. Hort. Sci. 116:179-187. Robinson, T.L., Lakso, A.. ve Z. Ren, 1991. Modifying apple tree canopies for improved production efficiency. Hort Science 26: 1005-1012 Wagemakers, P. ve O. Callesen, 1995. Light distribution in apple orchard systems in relation to production and fruit quality. Journal of Horticulturae Science 70, 935-948. Wertheim, S.J., 1983. Orchard Devolopments-Past and Present. Apples and Pears. E. Napier (Ed.): 51-62, London, Royal Hort. Soc. Wertheim, S.J., Wagenmakers, P.S., Bootsma, J.H. ve M.J. Groot, 2001. Orchard systems for apple and pear: conditions for success. Acta Horticulturae 557, 209-227 Westwood, M.N., 1995. Temperate-Zone Pomology Physiology and Culture, Third Edition. Timber Press. Portland, Oregon Widmer, A. ve C. Krebs, 2001. Influence of planting density and tree form on yield and fruit quality of “Golden Delicious” and “Royal Gala” apples. Acta Horticulturae 557, 235-241 Yıldırım, F., 2002. M9 Anacı Üzerine Aşılı Bazı Elma Çeşitlerinde Tek, Çift ve Üç Sıralı Dikim Sistemlerinin Karşılaştırılması, Ankara Üniversitesi, Fen Bil. Enst., Doktora Tezi, Ankara Yıldırım, F. ve M. Çelik, 2003. M9 anacı üzerine aşılı bazı elma çeşitlerinde tek, çift ve üç sıralı dikim sistemlerinin karşılaştırılması, Türkiye IV. Bahçe Bitkileri Kongresi: S(22), Antalya. 19 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 21-26 Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya Karşı Bazı Nohut Genotiplerinin Reaksiyonlarının Belirlenmesi* Meral AKALIN1 Yusuf YANAR2 Cevdet AKDAĞ3 1 Ġlçe Tarım Müdürlüğü Tomarza, Kayseri GaziosmanpaĢa Ünüversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Tokat 3 GaziosmanpaĢa Ünüversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Tokat 2 Özet: Bu çalıĢma 47 nohut genotipi ve 3 nohut çeĢidinin Ascochyta yanıklık hastalığına karĢı reaksiyonlarını belirlemek amacıyla, 2004 ve 2005 yılları tarla koĢullarında yürütülmüĢtür. ÇalıĢma tesadüf blokları deneme desenine göre üç tekerrürlü olarak yapılmıĢtır. 2004 yılında iklim koĢullarına bağlı olarak deneme alanında hastalık geliĢimi gerçekleĢmemiĢtir. Fakat 2005 yılında yoğun bir enfeksiyon gerçekleĢmiĢ ve kontrol olarak kullanılan Canıtez-87 tamamen ölmüĢtür. ÇalıĢmada kullanılan genotipler arasında hastalık Ģiddeti bakımından önemli farklılıklar oluĢmuĢtur. Ortalama hastalık Ģiddeti 1 ile 9 arasında değiĢmiĢtir. Değerlendirmeye alınan 47 genotipten 8 tanesinde hastalık Ģiddeti 9 olmuĢtur. Diğer taraftan 36 genotip ise farklı düzeylerde hastalığa karĢı dayanıklılık göstermiĢtir. En düĢük hastalık Ģiddeti F98-228C, F94-90C, F95-51C, F97-227C, F97-227C, F97-132C genotiplerinde 1,0 ve F98-229C ile F98-230C genotiplerinde ise 1,7 skala değerleri elde edilmiĢtir. Anahtar kelimeler: Nohut, Ascochyta yanıklığı, Ascochyta rabiei Reaction of Chickpea Genotypes against Ascochyta rabiei (Pass.) Labr. Causal Agent of Ascochyta blight Disease Abstract: This study was carried out to determine the reaction of chickpea genotypes against Ascochyta blight disease under field conditions in 2004 and 2005. Experimental design was randomized blok design with three replication. The disease was not observed in 2004 growing season due to unfavorable weather conditions for the disease development. On the other hand, the blight severity and intensity were higher in 2005 growing season. In 2005, susceptible cultivar Canitez-87 completely was killed. The disease severity was significantly different among the genotypes tested. Disease severity of the genotypes were varied between 1 and 9 severity scala. Eight of fifty genotypes exhibited disease severity of 9. On the other hand, 36 genotypes showed different level of resistance to A. rabiei. Lower disease severities were obtained in F98228C (1.0), F94-90C (1.0), F95-51C (1.0), F97-227C (1.0), F97-227C (1.0), F97-132C (1.0), F98-229C (1.7) ve F98-230C (1.7) genotypes. Key words: Chickpea, Ascochyta blight, Ascochyta rabiei 1. Giriş Yemeklik tane baklagiller %18-36 oranında protein içermektedirler. Bu bitkisel protein kaynağının, hayvansal kökenlilere kıyasla ucuz elde edilmesi daha kolay ve uzun süre depolanabilmesi ve taĢınması nedeniyle insan beslenmesinde önemli bir yere sahiptir (Akdağ, 2001). Yemeklik tane baklagil bitkisi olan nohutun kuru taneleri yüksek oranda protein (%15-32) ve karbonhidrat (%50-74) içerikleri yanında fosfor, kalsiyum ve demir gibi mineral maddelerle A, B ve Niacin gibi vitaminlerce de zengindir (Smithson et al., 1985; Akçin, 1988; Sepetoğlu, 1994). 2008 yılı verilerine göre; Dünyada 11.022.706 ha alanda nohut ekimi yapılmıĢ ve 8.502.877 ton ürün elde edilmiĢtir. Türkiye’de de 2008 yılında 486.199 ha alanda nohut ekimi gerçekleĢmiĢ olup, 518.026 ton ürün elde edilmiĢtir (Anonymous, 2008). Ülkemizde nohudun 1982 yılında uygulamaya konulan Nadas Alanlarının Daraltılması (NAD) Projesindeki ile ekim alanları ve buna bağlı olarak üretimi artımıĢ ve Türkiye nohut dıĢsatımında lider ülke durumuna geçmiĢtir. Bu sayede de nohut, tarla bitkileri arasında önemli bir bitki haline gelmiĢtir. Ancak nohut ekim alanı ve üretiminde sağlanan önemli ölçüde artıĢa karĢılık verimde benzer baĢarı sağlanamamıĢtır. Bunun nedenleri arasında, tarımının tamamen nadas alanlarında yaygınlaĢması, üreticilerin uygun yetiĢtirme tekniklerini yeterince uygulamaması, hastalık ve zararlılara dayanıklı verimli çeĢitlerin yeterince yaygınlaĢmamıĢ olması sayılabilir. * Bu çalıĢma yüksek lisans tezinin bir kısmıdır. 21 Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin Reaksiyonlarının Belirlenmesi Nohutta tane verimi kuraklık ve tuzluluk gibi abiotik (Singh et al., 1989, 1990; Singh and Saxena, 1993; Silim and Saxena, 1993a, 1993b) ve hastalık etmenleri gibi biotik (Nene and Haware, 1980; Nene and Haware, 1981; 1982a, Dolar and Nirenberg, 1998) faktörler tarafından önemli ölçüde etkilenmektedir. Nohutta verim düĢüklüğüne neden olan 50’den fazla patojenin varlığından söz edilmekte olup bunlardan kök çürüklüğü (Fusarium oxyporum), solgunluk (Fusarium solani) ve Ascochyta yanıklığı (Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.) birinci derecede ürün kaybına neden olan etmenlerdir (Maden, 1987; Nene et al. 1989). Diğer önemli nohut üreticisi ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de nohut tarımının baĢta gelen sorunu yanıklık hastalığıdır. Bu hastalık tohum veya yeĢil aksam ilaçlaması, sertifikalı tohumluk kullanımı, ülkemizde olduğu gibi ekimin yazlık yapılması ve geciktirilmesi gibi uygulamalarla kontrol edilebilmekle birlikte (Bashir and Ilyas, 1983; Rauf et al., 1996) hastalığın geliĢmesi ve yayılması için hava koĢullarının uygun olduğu yıllarda söz konusu uygulamalar hastalıkla mücadelede yetersiz kalmaktadır. Bu durumda en etkili ve ucuz mücadele yöntemi olarak dayanıklı çeĢit kullanımı ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle yanıklık hastalığına karĢı dayanıklılık kaynaklarının bulunması ve yeni dayanıklı çeĢitlerin üreticilerimizin kullanımına sunulması büyük önem arz etmektedir. Önceki çalıĢmalarla Ascochyta yanıklığına dayanıklı çok sayıda hat ve çeĢit belirlenmiĢ ve geliĢtirilmiĢtir (Hawtin and Singh, 1984; Nene and Reddy, 1987; Iqbal et al., 1989). Bununla birlikte patojenin yeni ırklarının ortaya çıkması (Dolar ve Gürcan, 1992a; Dolar ve Gürcan, 1992b) ve dayanıklı çeĢitlerdeki dayanıklılık mekanizmasının kırılmasından dolayı her zaman yeni dayanıklı çeĢitlerin geliĢtirilerek üreticilerimizin kullanımına sunulması gerekmektedir. Bu çalıĢma, 50 adet farklı nohut genotipinin Ascochyta yanıklık hastalığına karĢı reaksiyonlarını ve ıslah çalıĢmalarında yeni çeĢitlerin geliĢtirilmesinde kullanılabilecek dayanıklı ümitvar hatları belirlemek amacıyla tarla koĢullarında yürütülmüĢtür. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal ÇalıĢmada materyal olarak kullanılan toplam 50 genotipe iliĢkin bilgiler Çizelge 1’de verilmiĢtir. Buna göre denemede 47 adet hat, ikisi dayanıklı (Gökçe-97 ve Menemen-92) birisi hassas (Canıtez-87) kontrol olmak üzere 3 tescilli çeĢit kullanılmıĢtır. Çizelge 1. Denemede kullanılan nohut genotiplerinin isimleri, tane tipi ve temin edildikleri yerler Genotip Tane Temin yeri Genotip Tipi Tane Temin yeri Genotip Tipi Tane Temin yeri Tipi F95-51C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-177C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F96-47C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-228C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-227C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-228C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-222C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-227C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-110C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-127C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F94-90C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst ILC 263 Desi Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-204C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-226C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-233C Desi Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-225C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-74C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F96-75C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-68C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-132C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst 2000/3002 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst F98-171C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-239C Desi Kar. Ta. ArĢ.Enst 2000/3006 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst F97-121C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-224C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst 2001/3305 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst F95-60C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F95-67C Desi Kar. Ta. ArĢ.Enst 2001/3306 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst F95-53C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-229C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst 2001/3310 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst F97-205C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F96-76C Desi Kar. Ta. ArĢ.Enst 2001/3312 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst F97-25C Desi Kar. Ta. ArĢ.Enst F96-151C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst 2002/3002 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst. F98-205C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F98-106C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst Menemen-92 Desi Ege Ta. ArĢ.Enst. F97-139C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-208C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst Gökçe-97 Desi Ank. Tar. Bit M. ArĢ. Enst. F95-58C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-195C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst Canıtez-87 Desi F98-230C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst F97-219C Kabuli Kar. Ta. ArĢ.Enst Ank. Tar. Bit. Merkez ArĢ. Enst. 22 M.AKALIN, Y.YANAR,C.AKDAĞ AraĢtırmanın yapıldığı vejetasyon yıllarına ait bazı iklim verileri Çizelge 2’de verilmiĢtir. Çizelge 2. AraĢtırma yıllarına ait iklim verileri Meteorolojik eleman Yıl Aylar Mart Ortalama sıcaklık (0C) Aylık toplam yağıĢ miktarı (kg) 2004 2005 2004 2005 2004 2005 7,6 6,6 62,5 76,8 57,7 109,2 YağıĢlı günler sayısı 2004 2005 Nisbi nem (%) Nisan Mayıs Haziran Temmuz 12,3 12,3 62,0 70,5 29,5 67,0 15,7 15,2 63,5 83,0 42,1 87,6 19,5 17,9 62,0 75,1 58,2 35,2 22,2 22,6 60,5 68,8 8,8 15,6 14,0 - 18,0 13,0 6,0 25,8 23,6 15,2 26,6 7,6 *Kaynak: Tokat Meteoroloji Ġstasyonu 2.2. Yöntem Denemeler, 2004 ve 2005 yılları vejetasyon dönemlerinde tesadüf blokları deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak yürütülmüĢtür. Ekimler, 40 x 10 cm ekim sıklığında olmak üzere 3 m uzunluğunda üçer sıradan oluĢan parsellere ilk yıl 27/03/2004, ikinci yıl 18/02/2005 tarihlerinde yapılmıĢ ve genotipler arasında boĢluk bırakılmayarak her 3 sıra değerlendirmeye alınmıĢtır. Ekimler olabildiğince erken yapılarak hastalık oluĢumu için uygun Ģartların yakalanması amaçlanmıĢtır. Ayrıca, inokulum miktarını artırmak ve hastalığın yayılmasını teĢvik etmek için her iki parselden sonra bir sıra ve blok baĢlarına hassas çeĢit Canıtez-87 ekilmiĢtir. Deneme süresince üç kez çapalama iĢlemi ile yabancı ot kontrolü sağlanmıĢtır. Patojen inokulasyonları her iki yılda da bitkilerin çıkıĢından üç hafta sonra gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġnokulasyonlar, bir önceki yıl bölgedeki bulaĢık nohut alanlarından toplanan enfekteli bitki materyali homojen bir Ģekilde parsellere dağıtılarak ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümünden temin edilen patojen kültürlerinden elde edilen piknidiospor süspansiyonu (2x105 spor/ml) sırt pülvarizatörü ile bitkilere püskürtülerek gerçekleĢtirilmiĢtir (Singh et al., 1981). Hastalık Ģiddeti okumaları 1-9 skalası 1. Gözle görülür simptom yok (immun), 2. Bitkide %1-5 oranında yanıklık var (çok dayanıklı), 3. Bitkide %6-10 oranında yanıklık var (dayanıklı), 4. Bitkide %11-15 oranında yanıklık var (orta derecede dayanıklı), 5. Bitkide %16-40 oranında yanıklık var (toleranslı), 6. Bitkide %41-50 oranında yanıklık var (orta derecede hassas), 7. Bitkide %51-75 oranında yanıklık var (hassas), 8. Bitkide %76-100 oranında yanıklık var (aĢırı derecede hassas), 9. Tüm bitkiler ölü (aĢırı derecede hassas) kullanılarak çiçeklenme baĢlangıcı ve bakla bağlama dönemlerinde olmak üzere iki kez yapılmıĢtır (Singh and Reddy, 1993). 3. Bulgular ve Tartışma Denemenin yürütüldüğü yıllara ait iklim verilerinin yer aldığı Çizelge 2 incelendiğinde, her iki yılda da ortalama sıcaklık değerlerinin birbirine paralel bir seyir izlediği görülmektedir. Fakat nisbi nem ve düĢen yağıĢ miktarı bakımından yıllar arasında çok önemli farklar oluĢmuĢtur. Ġlk yıl ekimlerin yapıldığı Mart ayı ve sonraki aylarda düĢen yağıĢ miktarına oranla 2005 yılında %60 fazla yağıĢ gerçekleĢmiĢ ve böylece de 2004 yılına nazaran nisbeten kurak bir dönem yaĢanmıĢtır. ÇalıĢmanın ilk yılında ekim Mart ayı içerisinde yapıldığı için kuraklık ihtimali de göz önünde bulundurularak yağmurlama sulama uygulanmıĢ ve hastalık okulamalarında hassas kontrol Canıtez-87 çeĢidi kullanılmıĢtır. Yapılan tüm inokulasyon yöntemlerine ve nemlendirme iĢlemlerine rağmen hassas çeĢit dayanıklı reaksiyon gösterdiğinden ilk yıl hastalık okuması yapılamamıĢtır. Hastalık epidemisi sıcaklık ve yağıĢa bağlı olarak geliĢmekte, salgın için gerekli optimum Ģartlar oluĢmadığı takdirde de oluĢmamaktadır. Nitekim, tarla koĢullarında yürütülmüĢ daha önceki çalıĢmalarda da yanıklık hastalığının geliĢiminde iklim faktörlerinin etkisi vurgulanarak, mevcut çalıĢmada olduğu gibi, hastalık geliĢiminin özellikle yağıĢ ve sıcaklığa bağlı olarak sınırlı düzeyde gerçekleĢebildiği 23 Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin Reaksiyonlarının Belirlenmesi bildirilmiĢtir (Dolar ve Gürcan, 1992a; DüĢünceli ve ark., 1995). AraĢtırmanın ikinci yılında ise, yüksek orandaki nisbi nem ve yağıĢ miktarı epidemi için yeterli olduğundan hastalık okumaları gerçekleĢtirilmiĢtir. ÇalıĢmanın ikinci (2005) yılı sonuçlarında, genotiplerin hastalık reaksiyonları etkin bir Ģekilde ortaya çıkmıĢtır. Çizelge 3’de çiçeklenme döneminde Çizelge 4’de ise bakla bağlama döneminde genotiplerin yanıklık hastalığına göstermiĢ oldukları tepkiler verilmiĢtir. Çizelge 3. Nohut genotiplerinin 2005 yılı çiçeklenme döneminde antraknoz hastalık reaksiyonları Genotip Hastalık Hastalık şiddeti reaksiyonu Hastalık reaksiyonu şiddeti F98-228C 1,0 immun F97-219C 2,7 dayanıklı F94-90C 1,0 immun F97-127C 2,8 dayanıklı F95-51C 1,2 immun F97-110C 3,0 dayanıklı F97-227C 1,2 immun F95-58C 3,0 dayanıklı F97-132C 1,3 çok dayanıklı F95-60C 3,0 dayanıklı F98-171C 1,3 çok dayanıklı F98-222C 3,2 dayanıklı F98-230C 1,3 çok dayanıklı F96-75C 3,5 orta derecede dayanıklı F98-229C 1,4 çok dayanıklı F97-74C 3,6 orta derecede dayanıklı F98-226C 1,5 çok dayanıklı F97-208C 4,3 orta derecede dayanıklı F95-53C 1,6 çok dayanıklı F96-76C 4,9 toleranslı F98-224C 1,7 çok dayanıklı F95-67C 5,2 toleranslı F97-205C 1,8 çok dayanıklı F97-25C 5,9 orta derecede hassas F98-227C 1,9 çok dayanıklı F98-233C 5,9 orta derecede hassas F98-106C 2,2 dayanıklı F97-239C 8,1 çok hassas F96-151C 2,3 dayanıklı 2000/3002 9,0 çok hassas F97-139C 2,3 dayanıklı 2000/3006 9,0 çok hassas F98-177C 2,3 dayanıklı 2001/3305 9,0 çok hassas F98-204C 2,3 dayanıklı 2001/3306 9,0 çok hassas F96-47C 2,4 dayanıklı 2001/3310 9,0 çok hassas F97-228C 2,4 dayanıklı 2001/3312 9,0 çok hassas F98-225C 2,5 dayanıklı 2002/3002 9,0 çok hassas F97-68C 2,5 dayanıklı ILC 263 9,0 çok hassas F98-205C 2,5 dayanıklı GÖKÇE-97 9,0 çok hassas F97-121C 2,6 dayanıklı MENEMEN-92 9,0 çok hassas F97-195C 2,7 dayanıklı CANITEZ-87 9,0 çok hassas Bitkilerin çiçeklenme döneminde 4 genotipte hiç hastalık belirtisi gözlemlenmemiĢ ve bu genotipler immun olarak tanımlanmıĢtır (Çizelge 3). Yanıklık hastalığına karĢı 9 genotip çok dayanıklı, 21 genotip dayanıklı-orta derecede dayanıklı, 2 genotip tolerant, 2 genotip tolerant-orta derecede hassas reaksiyon göstermiĢ ve 12 genotip ise çok hassas olarak değerlendirilmiĢtir. Canıtez-87, Menemen92,Gökçe-97, ILC 263, 2002/3002, 2001/3312, 2001/3310, 2001/3306, 2001/3305, 2000/3006, 24 Hastalık Genotip 2000/3002 ve F97-139C hastalığa çok hassas reaksiyon göstermiĢ ve bu hatlara ait sıralarda bitkilerin tamamı çiçeklenme baĢlangıcında yanıklık hastalığından dolayı kuruyarak ölmüĢtür (Çizelge 3). Çizelge 4’de yer alan nohut genotiplerinin bakla bağlama dönemine ait hastalık reaksiyonları incelendiğinde, 5 genotip immun (simptom yok), 24 genotip dayanıklı, 5 genotip toleranslı ve 16 genotipte hassas reaksiyon göstermiĢtir. Daha önce Tokat koĢullarında yapılan gözlemlerde Gökçe-97 ve M.AKALIN, Y.YANAR,C.AKDAĞ Menemen-92 çeĢitleri dayanıklı reaksiyon göstermiĢ olmalarına rağmen (Düzdemir ve ark., 2007), mevcut çalıĢmada bu çeĢitlerin hastalıktan dolayı tamamen ölmesi patojenin değiĢik ırklarının Tokat nohut üretim alanlarında var olduğunu göstermektedir. Nitekim A. rabiei’nın 6 tane fizyolojik ırkının dünyadaki nohut üretim alanlarında var olduğu belirtilmekte ve bunlardan üçünün Türkiye nohut üretim alanlarında bulunduğu bilinmektedir (Dolar ve Gürcan, 1992a). Bitkilerin çiçeklenme dönemine ait reaksiyonlar göz önünde bulundurulduğunda ıslah programlarında kullanılabilecek ümitvar genotiplerin immun, çok dayanıklı ve dayanıklı tepki gösteren genotipler olduğu ifade edilebilir. Hastalığa tolerant grubun ıslah programlarında kullanılmasının insiyatife bağlı olarak kullanılabilmektedir. Benzer Ģekilde, tarla koĢullarında Toker and Çancı (2003) tarfından yürütülen bir çalıĢmada test edilen 40 genotipten 7 tanesinin Ascochyta yanıklığına dayanıklılık gösterdiği tespit edilmiĢtir. Çizelge 4. Nohut genotiplerinin 2005 yılı bakla bağlama döneminde antraknoz hastalık reaksiyonları Genotip Hastalık Hastalık reaksiyonu Genotip Hastalık şiddeti Hastalık reaksiyonu şiddeti F98-228C 1,0 immun F97-219C 4,0 orta derecede dayanıklı F94-90C 1,0 immun F97-127C 4,0 orta derecede dayanıklı F95-51C 1,0 immun F97-110C 4,3 orta derecede dayanıklı F97-227C 1,0 immun F95-58C 4,3 orta derecede dayanıklı F97-132C 1,0 immun F95-60C 4,7 toleranslı F98-171C 1,7 çok dayanıklı F98-222C 4,7 toleranslı F98-230C 1,7 çok dayanıklı F96-75C 4,7 toleranslı F98-229C 1,7 çok dayanıklı F97-74C 5,0 toleranslı F98-226C 2,0 çok dayanıklı F97-208C 5,3 toleranslı F95-53C 2,0 çok dayanıklı F96-76C 6,0 orta derecede hassas F98-224C 2,3 dayanıklı F95-67C 6,3 orta derecede hassas F97-205C 2,7 dayanıklı F97-25C 7,0 orta derecede hassas F98-227C 2,7 dayanıklı F98-233C 7,3 orta derecede hassas F98-106C 3,0 dayanıklı F97-239C 8.1 çok hassas F96-151C 3,0 dayanıklı 2000/3002 9.0 çok hassas F97-139C 3,3 dayanıklı 2000/3006 9.0 çok hassas F98-177C 3,3 dayanıklı 2001/3305 9,0 çok hassas F98-204C 3,3 dayanıklı 2001/3306 9,0 çok hassas F96-47C 3,3 dayanıklı 2001/3310 9,0 çok hassas F97-228C 3,3 dayanıklı 2001/3312 9,0 çok hassas F98-225C 3,3 dayanıklı 2002/3002 9,0 çok hassas F97-68C 3,7 orta derecede dayanıklı ILC 263 9,0 çok hassas F98-205C 4,0 orta derecede dayanıklı GÖKÇE-97 9,0 çok hassas F97-121C 4,0 orta derecede dayanıklı MENEMEN-92 9,0 çok hassas F97-195C 4,0 orta derecede dayanıklı CANITEZ-87 9,0 çok hassas 4. Sonuç DeğiĢik kaynaklardan sağlanan toplam 50 adet nohut genotipinin antraknoz hastalığına karĢı reaksiyonlarının incelendiği bu çalıĢmadan elde edilen sonuçlar aĢağıdaki Ģekilde özetlenebilir. Genotiplerin hastalık değerleri 1-9 arasında değiĢiklik göstermiĢtir. En düĢük hastalık değerleri F98-228C, F94-90C, F95-51C, F97- 25 Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin Reaksiyonlarının Belirlenmesi 227C, F98-229C, F98-230C, F97-227C, F97132C, F98-226C ve F95-53C genotiplerinde saptanmıĢtır. Yürütülen bu çalıĢmada sağlanan sonuçlara göre, incelenen nohut genotiplerden yanıklık hastalığına karĢı dayanıklı reaksiyon gösterenler dayanıklılık ıslahı çalıĢmalarında gen kaynağı olarak kullanılabileceği ve hastalığa karĢı dayanıklı reaksiyon gösteren F98-228C, F9490C, F95-51C, F97-227C, F98-229C, F98230C, F97-227C, F97-132C, F98-226C nohut genotipleri immun oldukları için yanıklık (A. rabiei) hastalığında dayanıklılık kaynağı olduğu ve ıslah programlarında kullanılabilecekleri sonucuna ulaĢılmıĢtır. Hastalığa tolerant grubun ıslah programlarında kullanılmasının ise ıslahçının insiyatifine bırakılabileceği söylenebilir. Bu bağlamda; F98-228C, F9490C, F95-51C ve F97-227C isimli nohut genotiplerinin immun reaksiyon sergiledikleri için yanıklık (A. rabiei) hastalığına dayanıklılık kaynağı olduğu ve ıslah programlarında kullanılabileceği düĢünülmektedir. Kaynaklar Akçin, A., 1988. Yemeklik Tane Baklagiller. Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 8, Konya. Akdağ, C., 2001. Tokat’ta Yüksek Verim Sağlayacak Nohut ÇeĢitleri ile Ekim Zamanlarının Belirlenmesi. GaziosmanpaĢa Üniversitesi Yayınları. No: 59, AraĢtırma Serisi No: 19, Tokat. Anonymous, 2008. http\\www\\ faostat.fao.org/site/567DekstopDefault.aspx?PageID =567#ancor Bashir, M., and Ilyas, M.B., 1983. Chemical Control of Gram blight. Pak. J. Agric. Sci., 20: 152-158. Dolar, F.S., and Gürcan, A., 1992a. Determination of Resisitance of Chickpea Cultivars to Ascochyta rabiei in Turkey. Journal Turk Phytopathology 21: 55-60. Dolar, F.S., and Gürcan, A., 1992b. Pathogenic Variability and Race Apperance of Ascochyta rabiei in Turkey. Journal Turk Phytopathology 21: 61-65. Dolar, F.S., and Nirenberg, H.I., 1998. Cylindrocarpon tonkinense Bugn. A New Pathogen of Chickpea. Journal Turkish Phytopathology, 146: 521-523. DüĢünceli, F., Atikyılmaz, N., Sağır, A., ve ġakar, D., 1995. Diyarbakır KoĢullarına Nohut Hatlarının Antraknoza (Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.) Dayanıklılıklarının Belirlenmesi. VII. Türkiye Fitapotoloji Kongresi, 26-29 Eylül 1995, Adana, S: 60-63. Düzdemir, O., Akdağ, C., Yanar, Y., 2007. Bazı Nohut (C. Arietinum L.) ÇeĢitlerinin Farklı Çevrelerde Antraknoz (Ascochyta rabiei)’a Dayanımları ve 26 Tane Verimleri Üzerine Bir AraĢtırma. GOÜ. Zir. Fak. Dergisi, 2007, 24 (2), 87- 97. Hawtin, G.C., and Singh, K.B., 1984. Prospects and Potential of Winter Sowing of Chickpea in the Mediterranean Region. In: M.C. Saxena and K.B. Singh (Eds.), Ascochyta blight and Winter Sowing of Chickpeas, pp: 7-16. Martinus Nijhoff/ Dr. W. Junk. The Hague, The Netherlands. Iqbal, S.M., Khan, I.A. and Bashir, M., 1989. Screening of Chickpea Cultivars against Ascochyta blight in Pakistan. Int. ChickpeaNewsletter, 20: 16. Maden, S., 1987. Seed-borne Fungal Disease of Chickpea in Turkey. Journal Turkish Phytopathology, 16: 1-8. Nene, Y.L., and Haware, M.P., 1981. Phoma blight of Chickpea. A New Disease of Chickpea. Plant Disease, 65, 282. Nene, Y.L., and Haware, M.P., 1982a. Races of Fusarium oxyporum f. sp. Ciceri. Plant Disease, 66: 809-810. Nene, Y.L., and Reddy, M.V., 1987. Chickpea Diseases and Their Control. Pages: 233-270 in The Chickpea (Saxena, M.C., ans Singh, K.B., eds). CAB International, U.K. Nene, Y.L., Sheıla, V.K., and Sharma, S.B., 1989. A World List of Chickpea (Cicer arietinum L.) and Pigeon Pea (Cajunus cajan L.) Pathogens. Legume Pathology Progress Report 7 (Patancheru, Andhra Pradesh 502 324, India: ICRISAT), PP:23. Rauf, C.A., Malık, M.R., Iqbal, S.M., Rahat, S., and Hussaın, S., 1996. Fungicides; An Economic Tool to Enhance Productuvity and Net Returns in Chickpea Crop. Sarhad J. Agric., 12: 445-448. Sepetoğlu, H., 1994. Yemeklik Tane Baklagiller. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 24, Ġzmir. Silim, S.N., and Saxena, M.C., 1993a. Adaptation of Spring-sown Chickpea to The Mediterranean Basin. I. Response to Moisture Supply. Field Crops Research, 34: 121-136. Silim, S.N., and Saxena, M.C., 1993b. Adaptation of Spring-sown Chickpea to The Mediterranean Basin. II. Factors Influencing Yield under Drought. Field Crops Research, 34: 137-146. Smithson, J.B., Thompson, J.A., and Summerfield, R.J., 1985. Chickpea (Cicer arietinum L.). p. 312-390. In: R.J. Summerfield and E.H. Roberts (eds.), Grain Legume Crops. Collins, London, UK. Singh, K.B., Hawtin, Y.L., and Reddy, M.V., 1981. Resistance in Chickpea to Ascochyta rabiei Plant Disease, 65:586-587. Singh, K.B., Malhotra, R.S., and Saxena, M.C., 1989. Chickpea Evalution for Cold Tolerance under Field Conditions. Crop Sci., 29: 282-285. Singh, K.B., Malhotra, R.S., and Saxena, M.C., 1990. Source for Tolerance to Cold in Cicer Species. Crop Sci., 30: 1136-1138. Singh, K. B., and Saxena, M. C., 1993. Breeding for Stres Tolerance in Cool-Season Food Legums. ICARDA and A Wiley-Sayce Co Publication, P: 474. Toker, C., and Çancı, H., 2003. Selection of Chickpea (Cicer arietinum L.) Genotypes for Resistance to Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.) Yield and Yield Criteria. Turk Journal Agriculture Forestry, 27,277283. GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 27-36 Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu Kürşat DEMİRYÜREK Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 55139, Samsun Özet: Son yıllarda organik tarım dünyada hızla yayılmakta ve global organik gıda pazarı da giderek büyümektedir. Türkiye, organik tarımını ihracat potansiyeline dayalı olarak geliştiren ülkelere tipik bir örnektir. Organik ürün üretimimizin çok büyük bir bölümü ihraç edilmektedir. İç pazarımız da giderek büyümektedir. Türkiye organik üretim için çok uygun ekolojik şartlara ve yüksek ihraç potansiyeline sahip olmasına rağmen, dünya organik gıda pazarındaki payı maalesef çok düşüktür. Bu çalışmanın temel amaçları öncelikle organik tarım kavramını tanımlamak, günümüzde organik tarımın dünya ve Türkiye’deki durumunu ortaya koymaktır. Sonuç olarak, ülkemizdeki organik tarım ve ilgili sektörlerdeki temel sorunlar ortaya konulacak ve bunların çözümü için önerilerde bulunacaktır. Bu sayede, Türkiye’de organik tarımın geliştirilmesi ve organik ürün ihracatımızın artırılması ile ilgili politika, araştırma-geliştirme ve eğitim programlarına yönelik önerilerde bulunulacaktır. Anahtar kelimeler: Organik tarım, organik gıda, politika, pazar gelişimi, dünya, Türkiye The Concept of Organic Agriculture and Current Status of in the World and Turkey Abstract: Recently, organic agriculture has developed rapidly in the world and global organic food market has been growing. Turkey is a typical case among developing countries for the development of organic agriculture based on export potential. Most of the current organic production is exported mainly to the EU countries and the domestic market has been growing. Although, Turkey has suitable ecologic conditions and export potential for organic production, the share of Turkish organic products in the world market is significantly low. The main objectives of the study were to define the concept of organic agriculture and to describe the state of organic agriculture both in the world generally and in Turkey. Finally, the major issues affecting Turkish organic agriculture and present recommendations for developing organic agriculture and related sectors will be presented in order to solve problems, improve policy programmes, extension and research activities and more importantly increase our organic product export. Keywords: Organic agriculture, organic food, policy, market development, world, Turkey 1. Giriş Organik tarım, sürdürülebilir tarım sistemlerinden biridir. Ancak, organik tarımın tarlada ürünlerin üretimden pazarlamasına kadar geçen süreçte kendine özgü prensip ve uygulamaları bulunmaktadır. Organik tarım uygulamaları sadece gelişmiş ülkelerde değil, gelişmekte olan ülkelerde de yaygınlaşmaktadır. Bu, özellikle gelişmiş ülkelerde tüketicilerin kendi sağlıklarını ve çevreyi korumaya verdikleri önemin giderek artması sonucu karşımıza çıkmaktadır. Buna paralel olarak, özellikle Avrupa, kuzey Amerika ve Okyanusya kıtalarında organik gıda pazarı gelişmektedir. Gelişmiş ülkelerde yetiştirilemeyen organik ürünlere olan talep, uluslararası ticaretin gelişmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla, Türkiye gibi ekolojisi organik tarıma uygun gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelerinden gelen talepleri karşılayabilmek için organik ürün üreticisi ve ihracatçısı konumuna gelmektedirler. Bu çalışmanın amacı, öncelikle organik tarım kavramını ve kapsamını bilimsel olarak ortaya koymaktır. Daha sonra, dünya ve Türkiye’de organik tarımın mevcut durumu sunulacaktır. Son olarak, ülkemizde organik tarım ve ilgili sektörlere ilişkin temel sorun ve çözüm önerileri ortaya konulacaktır. Bu sayede, ülkemizde organik tarımın yaygınlaştırılması ve ihracatımızın artırılması için politika yapımcılarına yönelik strateji, araştırma, geliştirme ve eğitim konularında önerilerde bulunulacaktır. 2. Organik Tarım Kavramı Son yıllarda ülkemizde organik tarıma olan ilgi giderek artmakta ve bu konu çok konuşulmaktadır. Ancak, organik tarım kavramının içeriği tam olarak 27 Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu doldurulamamakta ve kavram kargaşası yaşanmaktadır. Öncelikle, organik tarım, dil farklılıkları nedeniyle farklı ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Örneğin, İngiltere’de organik (organic), Almanya’da ekolojik (ökologish) ve Fransa’da biyolojik (bioloque) kelimeleri kullanılmaktadır. Ancak organik tarımla ilgili Avrupa Birliği organik tarım yönetmeliği (2092/91 sayılı Konsey Tüzüğü)’nde de açıkça belirtildiği gibi bunlar birbirleriyle eşanlamlıdır (Anonim, 1991). Organik tarım kavramı hakkında birçok tanım bulunmaktadır. Ancak herkes tarafından kabul edilmiş, ortak bir tanım bulunmadığı için bu tanımlar bazı tartışmaları ve görüş ayrılıklarını da beraberinde getirmektedir. Burada öncelikle Amerika Birleşik Devletleri Tarım Dairesi (USDA) tarafından teknik olarak çerçevesi çizilmiş bir tanım verilecektir. Buna göre: “Organik tarım, sentetik içerikli gübre, tarım ilaçları, büyüme düzenleyiciler ve hayvan yem katkıları kullanımını yasaklayan veya büyük ölçüde kaçınan bir üretim sistemidir. Mümkün olduğu ölçüde organik tarım sistemleri toprağı işlemek ve verimliliğini korumak, bitki besin maddeleri sağlamak, zararlı böcek, yabancı ot ve hastalıkları kontrol etmek için ürün münavebesi, bitki artıkları, hayvan gübresi, baklagiller, yeşil gübreleme, organik çiftlik artıkları ve biyolojik zararlı kontrolü işlemlerine dayanır” (USDA, 1980). Ancak, Lampkin (1990) organik tarımın sürdürülebilirlik avantajlarına daha fazla vurgu yapmış ve organik tarımı, çevresel, sosyal ve ekonomik olarak sürdürülebilir, entegre bir tarım sistemi oluşturma amacını güden bir tarım yaklaşımı olarak tanımlamaktadır. Kimyasal veya organik kökenli olsun, çiftlik dışı tarımsal girdilere olan bağımlılığın mümkün olduğunca azaltılması gerektiğini vurgulamıştır. Organik tarım tanımlamalarının çoğunda bu sürdürülebilirlik kavramı ön plana çıkmaktadır. Sürdürülebilir tarım kavramı genel olarak yalnızca doğal kaynakların uzun vadede korunması ve verimliliklerinin garanti altına alınması ile kalmamakta; ekonomik, sosyal ve ekolojik açıdan dengeli tarım sistemini ifade etmektedir (Francis ve Youngberg, 1990). Diğer taraftan, organik tarımda çiftlik tüm unsurlarıyla (çiftçi, toprak, organik materyaller, iklim, bitkiler, hayvanlar vd.) birlikte, bir bütünü oluşturmak için etkileşim halinde olan 28 ve yaşayan bir organizma olarak görülmektedir (Lampkin, 1990). Bu yüzden organik tarımı, üretimde kullanımı yasaklanan veya izin verilen girdiler ile tanımlamak yerine; üretime “bütünsel” (holistic) bir yaklaşım olarak görmek gerekmektedir. Ancak, uygulamada organik tarımı diğer sürdürülebilir tarım sistemlerinden (alternatif, biyodinamik, yeniden üretken, düşük dış girdili vd.) ayırmada, organik olmayan (inorganik) gübreler ve sentetik tarım ilaçlarının kullanımından kaçınma unsuru kullanılmaktadır. Özellikle pazarlama sistemi açısından, organik tarımı diğer sistemlerinden ayırt eden en önemli faktörler arasında yasal standartlar, kontrol ve sertifikasyon işlemleri sayılabilir (Tate, 1994; Lampkin, 1996; Demiryürek, 2000). Uzun çalışmalar sonucu organik tarım tanımı, Uluslararası Organik Tarım Hareketi Federasyonu (IFOAM) tarafından 2008 yılında İtalya’da onaylanmıştır. Buna göre: “Organik tarım; toprak, ekosistem ve insan sağlığını sürdüren bir üretim sistemidir. Sistem, olumsuz etkisi olan girdilerin kullanımı yerine; ekolojik süreçler, biyolojik çeşitlilik ve yerel koşullara uyum sağlamış döngülere dayanır. Organik tarım, içinde bulunduğumuz çevreye fayda sağlamak, adil ilişkiyi ve tüm ilgili taraflar için iyi bir yaşam kalitesini yaygınlaştırmak adına gelenek, yenilikler ve bilimi bir araya getirir” (IFOAM, 2009). Organik tarım ile ilgili yukarıda değinilen bu tanımlamalar genellikle dört unsuru yansıtmaktadır. Birincisi, tanımlamalar ilaç, gübre, büyüme düzenleyiciler ve hayvan hormonları gibi kimyasal, çözülebilir ve inorganik maddelerin kullanımının yasaklanmasını veya mümkün olduğu ölçüde sınırlandırılmasını vurgulamaktadır. İkincisi, organik tarım bitki münavebesi, bitki artıkları, hayvan gübresi ile biyolojik ve mekanik zararlı, hastalık ve yabancı ot kontrolü gibi belirli üretim tekniklerine dayalıdır. Üçüncüsü, organik tarımın amacının tüketici sağlığını koruma, onların tercihlerini dikkate alma, toprak verimliliğini koruma, toprak, bitki, hayvan ve çiftlik sistemleri arasındaki bitki besin zincirini düzenleme gibi unsurları içerdiği belirtilmektedir. Son olarak, organik tarımsal üretim ve pazarlaması, kendine özgü uluslararası kuralları olan, izlenebilir, kayıtlı ve şeffaf bir süreçtir ve organik ürünler bu sürecin tüm aşamalarında bağımsız sertifikasyon K.DEMİRYÜREK kuruluşları ve müfettişleri tarafından kontrol edilir ve sertifikalandırılır (Demiryürek, 2000; Demiryürek ve ark., 2008). Sonuç olarak, organik tarım ne “gübresiz ve ilaçsız tarım” ne de “doğal tarım” değildir. Organik tarım organik ürünlerin yetiştirilmesinden, ürünlerinin satılmasına kadar geçen süreçte kendi özel prensip ve uygulamaları olan, sürdürülebilir tarım sistemlerine bir yaklaşım olarak görülebilir (Demiryürek, 2004). 3. Dünyada Organik Tarımın Gelişimi Organik tarım ilk kez Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde başlamış ve daha sonra diğer ülkelere yayılmıştır. Organik tarıma olan ilginin artması ise çevre ve sağlık ile ilgili endişelerin artması ve sosyo-ekonomik koşulların gelişmesi gibi faktörlerden kaynaklanmaktadır. Organik tarım ve gıda ürünlerine tüketici talebinin artması sonucu organik tarımı benimseyen çiftçi sayısı da doğal olarak artmıştır. Bu talebin büyümesi aynı zamanda uluslararası ticareti de geliştirmiştir. Kendi ülkelerinde organik ürünler için iç pazar ve talep olmadığı halde bazı ülkeler, Avrupa’da yetişmeyen ve talep edilen organik ürünleri üretmeye ve ihraç etmeye başlamışlardır. Organik tarım neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde yapılmakta ve organik üretim alanları giderek artmaktadır. Organik Tarım Araştırma Enstitüsü (FİBL)’nün en son Küresel Organik Tarım İstatistikleri’ne göre 2009 yılında dünyada 160 ülkede yaklaşık 37.2 milyon hektar organik tarım alanı bulunmaktadır. Bu alanlar, dünyadaki toplam tarım alanlarının yalnızca %0.9’unu oluşturmaktadır. Bu alanın büyük kısmı Avustralya (12.0 milyon hektar), Arjantin (4.40 milyon hektar), ABD (1.95 milyon hektar), Çin (1.85 milyon hektar), Brezilya (1.77 milyon hektar), İspanya (1.33 milyon hektar) ve Hindistan (1.18 milyon hektar)’da bulunmaktadır. Dünya organik tarım alanlarının yaklaşık 2/3’ü organik otlak ve meradır, çünkü Avustralya, Arjantin, Çin ve Şili’deki organik tarım alanlarının çoğunu organik otlaklar oluşturmaktadır. Dünyadaki toplam organik alanların %32,6’sı Okyanusya, %24,9’u Avrupa, %23’ü Latin Amerika, %9,6’sı Asya, %7,1’i kuzey Amerika ve %2,8’i Afrika’da yer almaktadır (Willer ve Klicher, 2011). Dünyada yaklaşık 1,8 milyon organik tarım ile uğraşan üretici bulunmaktadır. Bu organik tarım üreticilerinin %43.5’u Afrika’da, %19.2’si Asya’da, %18.3’ü Latin Amerika’da, %17.5’i Avrupa’da ve %1’i Kuzey Amerika’da bulunmaktadır (Willer ve Klicher, 2009). En fazla organik tarım üreticisi ülkeler sırasıyla Hindistan, Uganda, Meksika, Etiyopya, Tanzanya, Peru, İtalya ve Türkiye’dir (Willer ve Klicher, 2011). Avrupa’da 2009 yılı sonu itibariyle 9.3 milyon hektar alanda, 250,000 tarım işletmesinde organik tarım yapılmaktadır. Buna göre, Avrupa’daki toplam tarım alanlarının %1.9’unda organik tarım yapılmaktadır (Willer ve Klicher, 2011) . 27 üyeli genişletilmiş Avrupa Birliği’nde ise 7.2 milyon hektar organik alanda, 178,000 organik tarım işletmesi faaliyette bulunmaktadır. Bunlar, toplam tarım alanlarının %4.7’sine ve toplam tarım işletmelerinin %1.2’sine denk gelmektedir (Willer ve Klicher, 2009). Görüldüğü gibi, hem dünyada hem de Avrupa’da organik tarım alanları, konvansiyonel tarım alanları ile karşılaştırılamayacak kadar küçüktür. Ancak, organik tarım alanları her yıl hızla artmaktadır. Dünya organik tarım ve gıda ürünleri pazarında başlıca ülkeler kuzey Amerika (%48) ve batı Avrupa (%48)’da yer almaktadır. Bu pazar 1999 ile 2009 yılları arasında hızla büyümüş (%267) ve 15.2 milyar $’dan neredeyse 55 milyar $’a ulaşmıştır. 2009 yılında dünya toplam gıda ve içecek pazarının yaklaşık %5’i organik ürün satışlarından oluşmuştur. 2011 yılında küresel organik gıda pazarının bir önceki yıla göre %4.2 oranında büyümesi beklenmektedir (Willer ve Klicher, 2011). Günümüzde dünyadaki en büyük organik gıda pazarı ABD’ndedir. 2009 yılındaki ekonomik krize rağmen, bu pazar %5.3 oranında büyüyerek, 26.6 milyar $’a ulaşmıştır (Sahota, 2009). Batı Avrupa organik gıda pazarının 2009 yılındaki büyüklüğü ise 26 milyar $ civarındadır. Avrupa organik gıda pazarındaki başlıca ülkeler Almanya (8.4 milyar $), Fransa (4.4 milyar $) ve İngiltere (3.0 milyar $)’dir. Dünya organik gıda pazarındaki diğer önemli ülkeler ise Japonya (1.4 milyar $) ve Avustralya (750 milyon $)’dır (Willer ve Klicher, 2011). 29 Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu Dünya organik gıda ürünleri pazarının gelişmesinde birçok faktör etkili olmaktadır. Öncelikli olarak ihracata dayalı olarak gelişen organik tarımsal üretim sonucu, birçok ülkelerde iç pazar da gelişmeye başlamıştır. Yeni organik tarım ve gıda (özellikle işlenmiş) ürünleri dünya pazarlarına sunulmaktadır. Büyük gıda üretici ve toptancıları, yeni ve işlenmiş organik ürünleri bu pazara sokmaktadırlar. Organik kültür balıkçılığı birçok ülkede gelişmektedir. Organik tarım ve gıda ürünleri dışında, ekolojik otel ve restoranlar, organik tekstil, sağlık ürünleri ve bunlarla ilgili mağazalar giderek çoğalmaktadır. Sürdürülebilir tarım ve kalkınma açısından birçok hükümet, uluslararası organizasyonlar, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve diğer gönüllü organizasyonlar organik tarımın yaygınlaştırılması, organik gıda pazarı ve ticaretinin teşvik edilmesi için büyük çaba göstermektedirler (Yussefi, 2003; Demiryürek ve ark., 2008) 4. Türkiye’de Organik Tarımın Gelişimi Tarihsel olarak organik tarım ilk kez Avrupa ve ABD’de bazı öncü kişi ve gönüllü kuruluşlar tarafından başlatılmıştır (Tate, 1994). Türkiye’de ise organik tarım hareketi dünyada olduğu gibi önder çiftçiler tarafından değil; Avrupalı organik tarım şirketlerinin temsilcileri aracılığı ile başlatılmıştır. Bu durum, Avrupa’da yetiştirilemeyen ve klasik tarımsal ihraç ürünlerimize gelen gelen talebin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır (Demiryürek, 2000; 2004). Örneğin ilk olarak organik tarım faaliyetleri Ege Bölgesi’nde, sınırlı sayıdaki üzüm üreticisine, Avrupalı organik tarım şirketlerinin temsilcileri tarafından tanıtılarak başlatılmıştır (Aksoy ve Altındişli, 1999; Aksoy, 2001). Avrupa ülkelerinden gelen talebin artışına paralel olarak, organik üretim çeşitlenmiş ve organik üretim projeleri 1980’li yılların ortasından itibaren tüm Türkiye’de yürütülmeye başlatılmıştır (Rehber ve Turan, 2002). Önceleri yabancı şirketlerin temsilcileri aracılığıyla, sonradan ise yerli şirketlerin organik tarım ve gıda pazarına girmesiyle birlikte, gerek ihracata gerekse iç piyasaya yönelik üretim ve pazarlama çalışmaları sürdürülmüştür. Ülkemizde genelde uygulanan organik tarım modeli, söz konusu şirketler ile organik üreticiler arasında sözleşmeli tarım şeklinde 30 yürütülmektedir. Bu sözleşmelere göre üreticiler organik şirketlerin proje yöneticilerinin yönlendirmeleri doğrultusunda, öncelikle sentetik gübre ve tarım ilacı kullanmamayı taahhüt etmektedirler ve diğer gerekli tarımsal uygulamaları (organik girdi kullanımı ve tarım metotları) yürütmektedirler. Kontrol ve sertifikasyon işlemleri ise üretim ve pazarlama şirketlerinden bağımsız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (TKB) ve Avrupa Birliği (AB) tarafından yetkilendirilen ve akredite olan kontrol ve sertifikasyon kuruluşları (KSK) tarafından yürütülmektedir. Sözleşmeli şirketlerin temel sorumlulukları, üreticilerden sözleşme koşullarında belirtilen ve önceden tespit edilen miktarda, organik olarak yetiştirilmiş ve KSK’lar tarafından sertifikalanmış ürünleri almaktır. Kontrol ve sertifikasyon işlemleri genellikle bu şirketler tarafından organize edilmekte ve masrafları karşılanmaktadır. Bazı şirketler, sözleşmeli organik üreticilerini üretim süresince antlaşmalarına göre gerek danışmanlık ve kayıt tutma gerekse girdi ve kredi gibi hizmetler ile desteklemektedir. Sonuçta, şirketler organik üreticilerine sözleşmede önceden belirlenen, piyasadaki konvansiyonel ürünlerin fiyatının belirli bir oranı kadar ilave bir prim fiyat (piyasa fiyatı + prim) ödemeyi taahhüt etmektedirler. Şirketler tarafından yapılan destek hizmetlerinin masrafları da üreticilere ödenecek toplam bedelden mahsup edilmektedir. Bu sözleşme diğer taraftan, üreticilere de bazı sorumluluklar yüklemektedir. Buna göre, organik üreticiler ulusal yönetmelik ve uluslararası organik tarım standartlara uygun, daha önceden sözleşmede belirtilen miktar ve kalitede organik ürün yetiştirmeyi ve ürünlerin sertifikası alındıktan sonra, sözleşmede belirlenen fiyattan ürünlerini sözleşmeli oldukları pazarlama firması veya onların temsilcisine teslim etmekle sorumludurlar (Demiryürek, 2000; 2004). Ancak son yıllarda organik üreticiler ile sözleşme yaptıkları firmalar arasındaki çeşitli antlaşmazlıklar sonucu, bazı üreticiler kendi üretici birliklerini kurmaya başlamışlardır. Bu üreticiler kendi örgütleri aracılığı ile anlaştıkları KSK’dan sertifikalarını temin etmekte ve organik ürünlerini yurt içi ve yurt dışına kendileri pazarlamaya çalışmaktadırlar (Günay, 2007; Demiryürek ve Ceyhan, 2008; Demiryürek ve ark., 2008). K.DEMİRYÜREK Ülkemizdeki organik üretim, yurtdışından gelen taleplerin artması, TKB’nin organik üretimi desteklemesi, üniversite, araştırma kuruluşları, Sivil Toplum Kuruluşları (STK), yerli tüketicilerin ve kamuoyunun konuya ilgi göstermesi, iç pazarın oluşumu vd. gelişmeler sonucu hızla artmaktadır (Aksoy ve Altındişli, 1999; Kenanoğlu ve Karahan, 2002; Demiryürek ve ark., 2008). Türkiye’de organik tarım son 20 yıllık dönemde hızla gelişmiştir. Resmi istatistiklerde (TÜGEM, 2011) son yıllarda ekstrem artışlar dikkati çekmektedir. Bu artışların üretici sayısı ve alandaki artışlardan kaynaklandığı söylenebilir. Özellikle, 2008 ile 2010 yılları arasında organik üretim alanı 3.5 kat ve organik üretim yapan üretici sayısı ise neredeyse 2 kat artmıştır. Bu yıldaki aşırı artış göz ardı edilse bile, 1990 ve 2010 dönemde yetiştirilen organik üretim çeşidi 27 kat, organik üretici sayısı 134 kat ve organik üretim alanı 370 kat artmıştır (Çizelge 1) (TÜGEM, 2011). Bu gelişmeler sonucu Türkiye AB’ne organik ürün ihraç eden önemli ülkeler arasına girmiştir. Çizelge 1. Türkiye’de organik tarımın gelişimi Yıllar 1990 1992 1994 1996 1998 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Organik ürün sayısı 8 23 20 37 65 95 98 150 179 174 205 203 201 247 212 216 Organik üretici sayısı 313 1,780 1,690 4,039 8,302 18,385 15,795 12,428 14,798 12,806 14,401 14,256 16,276 14,926 35,565 42,097 Organik alan (ha) 1,037 6,077 5,196 16,000 25,303 59,985 111,324 57,365 73,368 108,598 93,134 100,275 124,263 109,387 325,831 383,782 Kaynak: TÜGEM (2011) Ülkemizde son yıllarda üretilen organik ürünler giderek çeşitlenmektedir. Bunlar taze meyve ve sebzeden, baklagil, tarla bitkileri (pamuk ve buğday), tıbbi ve aromatik bitkiler ve kurutulmuş meyvelere (elma, fındık, ceviz, Antep fıstığı, kuru incir, kayısı ve üzüm) kadar uzanmaktadır (Aksoy ve Engiz, 2007; Demiryürek ve ark., 2008). Organik bal üretimi, ilk ve tek organik hayvansal üretim olarak uzun yıllar ülkemizde gerçekleştirilmesine karşın, son yıllarda organik süt, et ve yumurta üretimi başlamış ve giderek artmaktadır. Organik balık yetiştiriciliği ile ilgili araştırma projelerinin bulunmasına karşın, henüz ülkemizde ticari olarak organik kültür balıkçılığı üretimi yapılmamaktadır. Yurtdışı ve yurt içinden gelen talepleri karşılamak için son yıllarda özel sektörün organik hayvancılığa ilgisi ve yatırımları artmaktadır (Demiryürek ve Güzel, 2006). Ülkemizde organik iç pazarın durumuna ilişkin çok fazla araştırma ve veri bulunmamaktadır. 1990’lı yıllardan beri ülkemizde organik ürünler büyük şehirlerdeki bazı süpermarketlerdeki bölümlerde, bağımsız organik tarım dükkânlarında veya aktarlarda, özellikle “doğal ürünler” olarak satılmaktadır. Son yıllarda “buğday” gibi bazı STK ve belediyelerin girişimleri ile İstanbul, Bursa, Ankara, Antalya ve Samsun gibi büyük şehirlerde “%100 ekolojik halk pazarları” kurulmuş ve halen faaliyet göstermektedirler. Fakat organik ürünlerin fiyatlarının yüksekliği, tüketiciler arasında organik ürünler hakkındaki bilgi eksikliği, pazarda taze organik sebze çeşitlerinin sınırlı olması, iç pazarda organik ürünlerin çeşitlenmesini ve tüketiminin yaygınlaşmasını sınırlandıran belli başlı faktörler arasındadır. Ancak, görece olarak gelir ve eğitim seviyeleri yüksek, orta yaşlı, çevre ve sağlık riskleri konusunda daha duyarlı ve özellikle büyük şehirlerde yaşayan sosyoekonomik profildeki tüketiciler arasında organik ürünlere olan talep giderek artmaktadır (Akgüngör ve ark., 1999; Kayahan, 2001; Aksoy, 2001; Sayın ve ark., 2005; Akgüngör ve ark., 2007; Demiryürek ve ark., 2008). Ülkemizde yetiştirilen organik ürünlerin büyük bölümü (%85’den fazlası) (Sayın ve ark., 2005; Demiryürek ve ark., 2008) ihraç edildiği için, organik üretim yurt dışından gelen talebe göre şekillenmektedir. Çizelge 2, organik tarım ve gıda ihracatının ülkemizde yıllar itibari ile gelişimini göstermektedir. Buna göre, organik ürün ihracatımız 1998 yılında 19.4 milyon $’dan, 2003 yılında 37 milyon $’a çıkmış ve bu iki yıl arasındaki artış %90’ı geçmiştir. 2005 ile 2009 yılları arasında, ortalama 27 milyon $ seviyesinde seyreden organik tarım ürünleri 31 Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu ihracatımızın, 2010 yılında neredeyse yarı yarıya azalması, bu yıldaki global ekonomik kriz ile açıklanabilir. Bununla birlikte, bu veriler, ihracatçı firmaların ihracat esnasında organik olarak beyan ettikleri partilere ait olup, gerçekleşen ihracat verilerinin tamamını yansıtmamaktadır (TÜGEM, 2011). Bir tahmine göre, son yıllardaki organik ürün ihracatımızın 70 milyon $’ı geçtiği ifade edilmektedir (Stopes, 2007). Klasik tarımsal ihraç ürünlerimiz (kuru üzüm, fındık, pamuk vd.) 1990’lı yılların başına kadar organik ürün ihracatımızın büyük bölümünü oluşturmaktaydı. Günümüzde başlıca ihraç ettiğimiz organik ürünler ise kuru meyveler, organik fındık-fıstık, organik baharat, organik taze ve işlenmiş meyve ve sebzeler, organik hububat, endüstri bitkileri, yağlı tohumlar ve diğer çiğ ve işlenmiş ürünlerden oluşmaktadır. Bunlara ilave olarak, donmuş meyve ve sebzeler, meyve suları, konsantreleri organik olarak ihraç edilmeye başlanmıştır. Ayrıca 2008 yılında özellikle Rusya, Kazakistan, Suriye ve Etiyopya’dan büyük miktarlarda organik hububat, mısır, ayçiçeği, kuru fasulye ve susam ithal edilmiştir (TÜGEM, 2010; Demiryürek ve Aydoğan, 2010). Çizelge 2. Türkiye’nin organik ürün ihracatının gelişimi Yıllar Değer (FOB, $) 1998 19,370,599 1999 24,563,892 2000 22,756,297 2001 27,242,407 2002 30,877,140 2003 36,932,995 2004 33,076,319 2005 26,230,259 2006 28,236,617 2007 29,359,321 2008 27,260,473 2009 27,504,928 2010 15,879,571 Kaynak: Ege İhracatçı Birlikleri (TÜGEM, 2011) Türkiye’den 2008 yılında 69 organik tarım ve gıda ürünü, 34 farklı ülkeye ihraç edilmiştir. Ürün grupları incelendiğinde, en fazla döviz getirisi organik fındık, incir, kayısı, üzüm, çilek, zeytin, pamuk ve meyve sularından elde 32 edilmiştir. Bu ülkeler arasında Almanya en önemli ithalatçımızdır. Toplam organik ürün ihracatımızın değer olarak %40’tan fazlası Almanya’ya yapılmaktadır. Fransa, Hollanda, Birleşik Krallık, İtalya, Danimarka, Avusturya, İsveç ve Portekiz gibi AB ülkeleri organik ihracatımızda başı çekmektedirler. ABD, İsviçre, Güney Kore, Avustralya, Tayvan, El Salvador, Yeni Zelanda, Kanada, İsrail, Suudi Arabistan, Japonya ve Irak diğer gelişen pazarlarımız arasında yer almaktadır (Demiryürek ve ark., 2008; Demiryürek ve Aydoğan, 2010). Bu gelişmeler, Türkiye’nin organik iç pazarını geliştirmeye devam ederken, dış pazarlarına kuzey Amerika ve Asya gibi diğer kıtalardaki hızla gelişen pazarları ilave etmesi gerektiğini göstermektedir. 5. Türkiye’de Organik Tarımın Kurumsal Yapısı ve Yasal Gelişimi Ülkemizde organik tarımın genel olarak yönlendirilmesi ve kontrolü ile TKB ve ilgili birimleri sorumludur. Organik tarım ve gıda sektöründe üreticiler, işleyiciler, ihracatçılar, girdi satıcıları, STK vb. birçok önemli aktör yer almaktadır. Bunlar TKB’nin öncülüğünde organik tarımın gelişmesi için öncelikleri ve ulusal stratejileri belirlemektedirler. Bununla birlikte, TKB organik tarımla ilgili çiftçi ve personel eğitimi, yayım, araştırma faaliyetlerinin düzenlenmesi ve geliştirilmesi için organik işletme ve üreticilerin mali açıdan desteklenmesi (organik tarım desteği, uygun işletme ve yatırım kredisi) ile ilgili çalışmaları yürütmektedir. Organik tarım ile ilgili TKB’nin mevcut karar verme organları, Bakanlığın çeşitli genel müdürlüklerinden üyelerin yer aldığı komisyonlardan oluşmaktadır. Bununla birlikte ilgili hükümet ve STK’nın temsilcilerinden oluşan ve organik tarım ile ilgili ulusal strateji, eylem planları ve araştırma konularının tartışıldığı bir danışma komitesi bulunmaktadır. Ülkemizin 81 Tarım İl Müdürlüğü’nde çalışan teknik elemanların bazıları organik tarım çalışmalarının yürütülmesi ile sorumlu tutulmuşlardır. TKB, özel sektörün organik tarım üretim, işleme ve pazarlama şirketleri, STK ve üniversitelerin temsilcilerinden oluşan komitelerden danışmanlık desteği de almaktadır. Bunlar, “Ulusal Strateji” ve organik tarım ile ilgili proje önerilerinden oluşan K.DEMİRYÜREK KURUMSAL “Eylem Planı”nı formüle etmek için çalıştaylar düzenlenmektedir. TKB elemanlarını mevcut ulusal ve uluslararası yönetmelikler ve standartlar hakkında bilgilendirmektedir. Aynı zamanda organik ürünlerimizin özellikle AB’ne ve diğer ülkelere ihracat miktarını artırmak için gerekli uluslararası standart ve kriterlerin karşılanması için kontrol ve sertifikasyon firmalarına gerekli bilgilerin sağlanması ile sorumludur. Son yıllarda, organik tarım ile ilgili ulusal veri tabanı TKB tarafından kontrol ve sertifikasyon Organik Tarımın Başlangıcı HUKUKSAL 1984….. Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO)’nin Kuruluşu TKB, Yetkili Otorite 1992.. 1994 Ülkesel hukuki düzenleme yok, IFOAM kuralları geçerli 1. DÖNEM 2092/91-AB Yönetmeliği ile paralel ilk ülkesel Yönetmelik, 24.12.1994 Ekolojik Tarım (ET) Komitesinin ve ET Ulusal Yönlendirme Komitesinin Kuruluşu firmaları aracılığı ile toplanmaktadır. İhracat rakamları hem Dış Ticaret Müsteşarlığı hem de Ege İhracatçı Birlikleri tarafından tutulmaktadır. Bu durum, daha önceden de belirtildiği gibi organik üretim ve ihracat verilerinde bazı yıllarda tutarsızlık ile sonuçlanmaktadır. Bu yüzden, TKB organik tarım ile ilgili tüm kuruluşlarla işbirliği halinde organik ürünlerin üretiminden ihracatına kadar geçen tüm pazarlama süreçlerini içeren yeni bir organik tarım bilgi sistemi oluşturulmasına başlanmıştır. 1. Organik Tarım (OT) Komitesi 2. OT Ulusal Yönlendirme Komitesi 3. OT Ulusal Ticaret Komitesi 4. OT Araştırma ve Projeler Ulusal Komitesinin kurulması TKB, TÜGEM, Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri Daire Başkanlığının kurulması 22.7.2003 2002 2003 1995….. İlk Yönetmelikte değişiklik 29.6.1995 İkinci Yönetmelik, 11.7.2002 2. DÖNEM Yeni mevzuata göre OT Komitesi ve OT Ulusal Yönlendirme Komitesinin kuruluşu 2004 2005 2006 2007 2092/91-AB ORGANİK Son Yönetmeliği ile Yönetmelikte TARIM uyumlu ve Organik KANUNU değişiklik 03.12.2004 Tarım Kanununa 17.10.2006 dayalı Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 10.6.2005 3. DÖNEM Şekil 1. Türkiye’de organik tarımın kurumsal ve yasal gelişimi (Engiz ve Özlü, 2007) Şekil 1’de Türkiye’deki organik tarımın yasal gelişiminden görüldüğü gibi 18 Aralık 1994 tarih ve 22145 nolu Resmi Gazete (Anonim, 1994)’de yayınlanan ilk ulusal organik tarım yönetmeliği, 1994 yılında AB’nin 2002/91 numaralı yönetmeliğine (Anonim, 1991) paralel olarak çıkartılmıştır. Bu yönetmeliğe sonradan büyük ölçüde eklemeler yapılmış ve 2002 yılında organik hayvancılık ve kültür balıkçılığını da içerecek şekilde 11 Temmuz 2002 tarih 24812 nolu Resmi Gazete’de yayınlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” (Anonim, 2002) ve söz konusu yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair başka bir yönetmelik (Anonim, 2003) ile revize edilmiştir. 3 Aralık 2004 tarihinde bir çerçeve yasası olan “Organik Tarım Kanunu” (Anonim, 2004) kabul edilerek yayınlanmıştır. Bu çerçeve yasası, TKB ile birlikte ilgili kurumları organik tarım yönetmeliklerini düzenlemeyi yetkili kılmıştır. Bu yasa aynı zamanda, daha önceki yönetmeliklerde belirtilmeyen cezaları içermektedir. Yasanın yönetmeliği olan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” (Anonim, 2005), 10 Haziran 2005 tarihinde 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Söz konusu yönetmelikte daha sonra bazı değişiklikler yapılmıştır (Anonim, 2006; 2008; 2009). Son olarak 18 Ağustos 2010 tarihinde 27676 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” (Anonim, 2010), AB mevzuatındaki son değişiklikler göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Ülkemizde organik tarım ile ilgili mevzuatın AB ve ihracat yaptığımız diğer ülkelerin 33 Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu mevzuatları ile genel olarak uyumlu olduğu söylenebilir (Demiryürek ve Bozoğlu, 2007) Organik tarımın kontrol ve sertifikasyon işlemleri TKB’nin yetkilendirdiği bağımsız kuruluşlar tarafından yürütülmektedir. Halen 17 kontrol ve sertifikasyon kuruluşu (KSK) ülkemizde faaliyette bulunmaktadır (TÜGEM, 2011). Özel kontrol ve/ya sertifikasyon şirketleri inceleme ve analizleri sonucu organik ürünlere sertifika verebilmektedirler. Ancak, bu kuruluşların faaliyetlerini yürütebilmeleri için daha önceden TKB tarafından gerekli izinleri almış olmaları gerekmektedir. 6. Sonuç ve Öneriler Zengin biyolojik çeşitlilik, göreceli olarak temiz ekolojik alanlar, hastalık ve zararlılara dayanıklı bitki çeşitleri ve düşük kimyasal girdi kullanım düzeyi gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de organik tarımın gelişmesi için başlıca avantajlar arasında yer almaktadır. Bu yüzden, ülkemiz ekolojisi, coğrafi ve topografik yapısı, çeşitli iklim özellikleri nedeniyle birçok ürünü (bazı tropik meyveler hariç) yetiştirmeye imkân tanıyan büyük bir potansiyele sahiptir. Üstelik Türkiye’nin tarımsal üretim sistemi çok geniş bir alana yayılmıştır ve sanayileşmiş ülkelerle karşılaştırıldığında tarımda birim alana kimyasal girdi kullanım oranı çok düşüktür. Bu yüzden, ülkemiz tarım alanlarında yoğun kimyasal kirlilik bulunmamaktadır. Özellikle Türkiye’nin doğusunda organik tarıma geçiş, diğer sanayileşmiş bölgelere oranla daha kolaydır. Bu durumda Türkiye, birçok gelişmiş ülkenin sorunu olan yoğun kimyasal girdili tarımın yarattığı çevre sorunlarından sakınabilecektir. Diğer taraftan, yüksek katma değerli ve emek yoğun ürünlerin organik olarak üretimini artırma yoluyla kırsal istihdama bir ölçüde yardımda bulunulabilir. Bu yüzden, hükümetin finansal desteği, çiftçi eğitimi, yayım ve araştırma çalışmaları ve özel sektör STK ile işbirliği halinde organik tarımın gelişimi ülkemizde hızlandırılmalıdır. Ülkemizin organik tarım ürünleri ihracatının giderek artmasına rağmen, dünya organik tarım ve gıda pazarındaki payımız çok düşüktür. Özellikle kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerindeki organik tarım ve gıda ürünleri arzı, bu pazarlardaki talep artışını karşılayamamaktadır. Bu yüzden bu pazarlar potansiyel olarak ülkemiz gibi ekolojisi ve 34 altyapısı organik tarımsal üretim ve ihracatına uygun gelişmekte olan ülkeler için iyi bir fırsat sunmaktadır. Maalesef halen büyük ölçüde hammadde halinde işlenmeden ihraç ettiğimiz, kurutulmuş meyve, fındık, fıstık ve tarla bitkileri gibi organik ürünler, potansiyel ihraç gelirlerimizden kayıp anlamına gelmektedir. Eğer bir ülkede organik tarımın geliştirilmesi isteniyorsa, hükümetler sadece ihraç pazarlarını geliştirmeye odaklanmamalı, aynı zamanda iç pazarların gelişimini teşvik etmelidirler. Ülkemizdeki organik iç pazarın 14 milyon $ civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bu rakam diğer ülkelerle kıyaslandığında organik gıda iç pazarımızın henüz çok sınır olduğunu göstermektedir ve maalesef yıllık gelişme hızı da çok düşüktür. Bu ise organik ürünler hakkında tüketici farkındalığının sınırlılığı, teşvik çalışmalarının azlığı, altyapı yetersizliği, mevzuat ile ilgili sorunlar ve görece yüksek fiyatlar nedeniyle karşımıza çıkmaktadır. Bu sınırlılıkların yanında, hükümetin organik tarımı desteklemeye yönelik mali desteklerinin yetersizliği ve geçiş sürecini teşvik etmek için desteğinin bulunmaması, yetersiz çiftçi eğitim ve tüketici bilinçlendirme çalışmaları, özel sektör ve STK’nın yerel nitelikteki sınırlı çalışmaları nedeniyle ülkemizde organik tarım ve gıda pazarı istenilen ve hedeflenen düzeye gelmekten uzaktır. Ayrıca, kamu, özel sektör ve STK arasındaki işbirliği eksikliği ve bilgi paylaşım ağının bulunmaması diğer kritik bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Organik üretim yapan üreticilerin bir araya gelmesiyle oluşan üretici kooperatif ve örgütlerinin sayısı sınırlıdır ve hükümetlerden yeterli teşvik alamadıkları için özel sektöre karşı haklarını yeterince savunamamakta ve organik tarım ürünleri ve gıda pazarında etkin bir rol oynayamamaktadırlar. Kamu ve özel sektör kuruluşları tarafından organik tarım ile ilgili yürütülen AR-GE faaliyetleri, her ne kadar son yıllarda bazı üniversite ve araştırma enstitülerinin çabaları ile artsa da sınırlıdır. TKB düşük faizli kredi, pirim fiyat, ucuz organik girdi ve pazarlama garantisi gibi finansal teşvikler yoluyla organik üretime üreticilerin geçiş sürecini kolaylaştırmak için uygun teşvik enstrümanları ve politikalarını, özellikle organik üretici birlikleri, STK veya özel şirketler aracılığı ile veya doğrudan K.DEMİRYÜREK üreticilere uygulamalıdır. Benzer şekilde TKB araştırma eğitim ve yayım faaliyetleri yoluyla organik üretici örgütlerini desteklemelidir. Organik tarımın benimsenmesi ve yayılması için ekolojisi organik tarıma uygun yerlerde pilot projeler yoluyla ilgili kamu ve özel kuruluşlar aracılığı ile organik tarım teşvik edilmelidir. Çok büyük rekabetin yaşandığı dünya organik tarım ve gıda pazarındaki ihracat potansiyelimizi artırmak için iyi durumda olduğumuz organik bitkisel üretim yanında, çok sınırlı üretimimiz olan organik hayvansal üretimimize özel önem verilmeli ve gelişmesi için gerekli teşvik önlemleri alınmalıdır. İhracata yönelik çalışan organik pazarlama şirketleri yanında özellikle yerel organik üretici birlikleri finansal açıdan hükümetçe desteklenmelidir. Organik üretim ve organik gıda iç pazarının gelişmesi için gerekli yasal düzenlemeler yoluyla karmaşık olan organik üretim, kontrol sertifikasyon ve pazarlaması sürecinin kolaylaştırılması yoluna gidilmelidir. Son yıllarda AB’de organik tarım mevzuatının basitleştirilmesine yönelik yapılan çalışmalara, ülkemizin mevzuatının uyumu sağlanmalıdır. Tüketicilerin bilinçlendirilmesi çalışmaları yoluyla organik tarım ve gıda ürünleri hakkında tüketici farkındalığını artırmaya yönelik çalışmalar artırılmalıdır. Türk organik tarım sektörü, oluşturulacak bir yüksek kurul yardımıyla koordine edilmeli ve ilgili kuruluşlar arasındaki işbirliği artırılmalıdır. Organik üretim ve ihracatına yönelik veriler tek elden toplanmalı, güvenilir bir veri tabanı oluşturulmalı ve sonuçlar resmi olarak yayınlanmalıdır. “Doğal”, “natürel”, “tabi”, “köy ürünü”, “gübresiz”, “ilaçsız” vd. organik tarım veya organik gıda ürünü gibi yanlış veya tüketiciyi yanıltıcı olarak kullanılan ve kavram kargaşasına yol açan ürün adlandırma veya etiketlendirme çalışmalarına yasal olarak son verilmelidir. Organik ürünlere olan tüketici güveninin artırılması için organik ürünlerin proje yönetimi, kontrol ve sertifikasyon sürecinin uluslararası organik tarım ve gıda yönetmelik ve standartlarına uyumlu ve güncel hale getirilmelidir. Organik tarımsal üretim çalışmaları, yurt içindeki ekolojik tarım turizmi hizmetleri ile entegre edilmeli ve yerel uygulamalar, uluslararası ekoturizm alanına açılmalıdır. Bununla birlikte, organik tarımsal üretim ve gıda dışındaki organik ürünlerin ticareti (organik kozmetik, tekstil, tahta, ağaç ve yerel el sanatları ürünleri gibi) çevreyi kirletmeyen ve ekoloji ile uyumlu üretim süreçleri teşvik edilmelidir. Son olarak organik tarım, kırsal kalkınmaya, dünya pazarlarının gelişimine, çevre ve insan sağlığının korunmasına birçok yönden katkı sağlayan bir üretim sistemidir. Bu yüzden organik tarım ve gıda ürünleri üretimi, ticareti ve ihracatı diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemiz için de tarımının sürdürülebilir gelişimi için çok önemli bir fırsattır ve dünyada tüm ülkelerde olduğu gibi geliştirilmesi için desteklenmelidir. Kaynaklar Akgüngör, S., B. Miran ve C. Abay, 2007. Tüketici Tercihleri ve İç Piyasa Oluşumu. Organik Tarımda Yeni Ufuklar Toplantısı (Basılmamış), 19 - 20 Mart 2007, FAO, TKB, İBB ve İHE, İstanbul. Akgüngör, S., B. Miran, C. Akbay, E. Olhan ve N.K. Nergis, 1999. İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde tüketicilerin çevre dostu tarım ürünlerine yönelik potansiyel talebinin tahminlenmesi, TEAE Raporu: 1999-3, No:15, Ankara. Aksoy, U., 2001. Ekolojik Tarım: Genel Bir Bakış. Türkiye 2. Ekolojik Tarım Sempozyumu. 14-16 Kasım, Antalya, NAR-SER ve ETO. TKB Tarım 2000 Vakfı Yayınları, Ankara, s.3-10. Aksoy, U. ve A. Altındişli, 1999. Dünya’da ve Türkiye’de ekolojik tarım ürünleri üretimi, ihracatı ve geliştirme olanakları. İstanbul Ticaret Odası Yayınları, Yayın No: 1999-70. İstanbul, 125 s. Aksoy, U. and M. Engiz, 2007. Country Report on Organic Faming in Turkey: May 2007 (Unpublished). TÜGEM, Turkish Ministry of Agriculture and Rural Affairs (MARA), Ankara, Turkey. Anonim, 2010. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 18.08.2010, Sayı: 27676, Ankara. Anonim, 2009. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 17.10.2009, Sayı: 27379, Ankara. Anonim, 2008. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 25.10.2008, Sayı: 27035, Ankara. Anonim, 2006. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 17.10.2006, Sayı: 26322, Ankara. Anonim, 2005. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 10.06.2005, Sayı: 25841, Ankara. Anonim, 2004. 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 03.12.2004, Sayı: 25659, Ankara. Anonim, 2003. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 22.08.2003, Sayı: 25207, Ankara. 35 Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu Anonnim, 2002. Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 11.07.2002, Sayı: 24812, Ankara. Anonim, 1994. Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete, Tarih: 18.12.1994, Sayı: 22145, Ankara. Anonim, 1991. Council Regulation (EEC) No 2092/91 of 24 June 1991 on organic production of agricultural products and indications referring thereto on agricultural products and foodstuffs (OJ L 198, 22.7.1991, p. 1). http://europa.eu.int/eurlex/en/consleg/pdf/1991/en_1991R2092_do_001.pdf Demiryürek, K., 2004. Dünya ve Türkiye’de Organik Tarım. Harran Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, 8 (34):63-71. Demiryürek, K., 2000. The Analysis of Information Systems for Organic and Conventional Hazelnut Producers in Three Villages of the Black Sea Region, Turkey. PhD Thesis. Reading: The University of Reading, UK. Demiryürek, K. ve M. Aydoğan, 2010.Türkiye’nin Organik Tarım ve Gıda Ürünleri İhracatının Sosyal Ağ Analizi İle Ortaya Konulması. Türkiye IX. Tarım Ekonomisi Kongresi, Cilt I, 333-340, Şanlıurfa. Demiryürek, K. ve M. Bozoğlu, 2007. Türkiye’nin Avrupa Birliği Organik Tarım Politikası’na Uyumu. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 22(3), 316-321. Demiryürek, K., C. Stopes and A. Güzel, 2008. Organic Agriculture: The Case of Turkey. Outlook on Agriculture, 37 (4), 7-13. Demiryürek, K. and V. Ceyhan, 2008. Economics of organic and conventional hazelnut production in Turkey. Renewable Agriculture and Food Systems, 23 (3), 217-227. Demiryürek, K. and A. Güzel, 2006. Extension in Organic Agriculture: The Case of Kelkit, Turkey. Journal of Extension Systems, 22 (1), 63-73. Engiz, M. ve R.R. Özlü, 2007. Türkiye’de ve AB’de Organik Tarım Mevzuatının Son Durumu, Organik Tarım Türkiye 1. Kongresi Raporu, İstanbul, 18-19, Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul. Francis, C.A. and G. Youngberg, 1990. Sustainable agriculture: An overview. C.A. Francis, C.B. Flora ve L.D. King (eds). Sustainable Agriculture in Temperate Zones. New York: John Wiley and Sons. Günay, S., 2007. Türkiye`de Ekolojik Fındık Tarımının Başlaması ve Etkileri Üzerine Bir Örnek: Çamlıca Köyü (Samsun). Ekoloji 63: 7-15. IFOAM, 2009. Definition of Organic Agriculture as approved by the IFOAM General Assembly in Vignola, Italy in June 2008. http://www.ifoam.org/growing_organic/definitions/sd hw/pdf/DOA_Turkish.pdf Kayahan, H.S., 2001. Ekolojik tarımda iç pazarın gelişimi. Türkiye 2. Ekolojik Tarım Sempozyumu. 14-16 Kasım, Antalya, NAR-SER ve ETO. Ankara: TKB Tarım 2000 Vakfı Yayınları, s.24-29. Kenanoğlu, Z. and O. Karahan, 2002. Policy Implementations for Organic Agriculture in Turkey, British Food Journal, Vol. 104(3-5), pp.300-318 (19). Lampkin, N., 1996. Impact of EC Regulation 2078/92 on the Development of Organic Farming in the 36 European Union. Working Paper No.7. Aberystwyth: Welsh Institute of Rural Studies. Lampkin, N., 1990. Organic Farming. Ipswich: Farming Press. Rehber, E. and S. Turhan, 2002. Prospects and Challenges for Developing Countries in Trade and Production of Organic Food and Fibers: The Case of Turkey, British Food Journal, Vol. 104(3-5), 371-390. Sahota, A., 2009. The Global Market for Organic Food & Drink. In: Willer, H. and Klicher, L. (eds.), 2009. The World of Organic Agriculture. Statistics and Emerging Trends 2009. FIBL-IFOAM Report. IFOAM, Bonn; FiBL, Frick; ITC, Geneva. pp.59-64. Sayın, C., R.G. Brumfield, B. Özkan and N.M. Mencet, 2005. The Organic Farming Movement in Turkey. Production and Marketing Report, HortTechnology, Vol. 15(4). Stopes, C., 2007. Developing the Organic Option in Turkey. In: Aktar, C. (ed.) Proceedings of the First Congress on Organic Agriculture in Turkey, Bahçeşehir University, İstanbul. pp.63-65. Tate, W.B., 1994. The Development of the Organic Industry and Market: An International Perspective. Lampkin N.H. and S. Padel (eds).The Economics of Organic Farming: An International Perspective. Wallingford: CAB. TÜGEM, 2011. Organik Tarımla İlgili Dokümanlar, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Ankara. http://www.tugem.gov.tr/UploadDocument/D200909 08114258.27543.html TÜGEM, 2010. Bilgiler-Veriler: Organik Tarım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü, Ankara. http://www.tugem.gov.tr/UploadDocument/D200909 08114258.27543.html USDA, 1980. Report and Recommendations on Organic Farming. Washington, D.C.: USDA. Willer, H. and L. Klicher, (eds.), 2009. The World of Organic Agriculture. Statistics and Emerging Trends 2009. FIBL-IFOAM Report. IFOAM, Bonn; FiBL, Frick; ITC, Geneva Willer, H. and L. Klicher, (eds.), 2011. The World of Organic Agriculture. Statistics and Emerging Trends 2011. FiBL-IFOAM Report. IFOAM, Bonn and FiBL, Frick Yussefi, M., 2003. Development and State of Organic Agriculture Worldwide. Yussefi, M. and Willer, H. (eds.). The World of Organic Agriculture: Statistics and Future Prospects 2003 (5th revised edition). Tholey-Theley: IFOAM. GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 37-43 Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine Etkileri* Ahu BOLSU Yaşar AKÇA Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Tokat Özet: Bu araştırmada, GiselA®5 (Prunus cerasus x P. canescens), GiselA®6 (P. cerasus x P. canescens) ve mahlep çöğür (kontrol) (P. mahaleb L) anaçları üzerine aşılanmış 0900 Ziraat kiraz çeşidinin vejetatif gelişme, verim, fenolojik, morfolojik ve pomolojik özellikleri incelenmiştir. GiselA®5 anacı üzerine aşılı ağaçların ortalama taç hacim değerleri GiselA®6 anacına göre % 57,77; mahlep anacına göre ise %26,03 oranında daha düşük değerde tespit edilmiştir. GiselA®5, Gisel A®6 ve mahlep üzerine aşılı ağaçlarda ortalama birim gövde kesit alanı değerleri, dördüncü vejetasyon yılı sonunda sırasıyla 29,31 cm2/ağaç, 48,99 cm2/ağaç ve 30,47 cm2/ağaç olarak bulunmuştur. Anaçların meyvelerin SÇKM içeriği üzerine etkisi olmamıştır. Anaçlar arasında en yüksek meyve çapı (24,64 mm) ve en yüksek meyve ağırlığı (7,95 g) GiselA®5 anacı üzerindeki ağaçlarda tespit edilmiştir. GiselA®5 anacı üzerindeki ağaçlarda yüksek oranda devrilmeler saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: GiselA® 5, GiselA® 6, Prunus mahaleb L., 0900 Ziraat Kirazı Çeşidi Effects of Rootstocks On Growth, Fruit And Yielding Characters Sweet Cherry Cultivar 0900 Abstract: In this study, the effect of Gisel A®5 (Prunus cerasus x P. canescens), GiselA®6 (P. cerasus x P. canescens), and P. mahaleb L.seedling (control) rootstocks on vegetative growth, yield, phenological, pomological and morphological characteristics of Sweet Cherry 0900 cultivar was investigated. Compared to GiselA®5 with GiselA®6, and P. mahaleb, reduced significantly tree growth. Average of total tree volume of GiselA®5 was small smaller than GiselA®6 and Prunus mahaleb L., respectively 57,70% and 26,03 %. Trunk cross-sectional area of sweet cherry 0900 cv at the end of the 4 rd year was 29,31 cm2/tree, 48,99 cm2/tree and 30,47 cm2/tree on grafted GiselA®5, GiselA® 6 and P. mahaleb L seedling rootstock respectively. The soluble solid were not affected by rootstocks. The highest fruit diameter (24,64 mm) and fruit weight (7,95 gr) was determined in 0900 Ziraat/GiselA® 5 combinations. The trees that are grafted on Gisel A® 5 collapsed down. Keywords: GiselA®5, GiselA®6, P. mahaleb L.seedling rootstock, 0900 Ziraat Sweet Cherry Cultivar 1. Giriş Türkiye kiraz yetiştiriciliği, özellikle son 10 yılda üretim miktarı ve kalite yönündenönemli gelişmeler göstermiştir. Meyve kalitesi ve üretimde gözlenen artış, kiraz ihracatımızı dünyada ilk sıralara kadar taşımıştır. Türkiye 338.361 ton kiraz üretimi ile dünya kiraz üretiminde söz sahibi diğer ülkeler arasında yer almaktadır (Anonim, 2008 ). Entansif kiraz yetiştiriciliğinde birim alana yoğun dikimin sağlanması bodur anaç kullanımı ile mümkündür (Ugolik ve Kantorowicz,1996). Elmalarda (Malus domestica ), değişik güçlerde aynı türde anaç bulma olanağı olmasına rağmen kiraz (P. avium) içinde bodur anaçların bulunması konusunda yeterli başarı elde edilememiştir (Szot ve Meland, 2001) Meyve kalitesi ve birim alana düşen verim, kiraz yetiştiriciliğinde kullanılan anaçlara bağlı olarak değişmektedir. Kullanılacak anaç, bahçenin ekonomik ömrünü de etkilemektedir. Anaçların gelişme gücüne bağlı olarak birim alana dikilecek fidan sayısının değişimiyle bahçe tesis maliyetleri ve ileriki yıllarda işletme giderleri de değişmektedir. Bodur ve yarı bodur kiraz anaçlarıyla yapılan yetiştiricilikte, erken yaşta ve birim alandan daha fazla verim alınabilmektedir (Whiting ve ark., 2005). Bodur anaçlar üzerine aşılı kiraz ağaçlarının taç yüksekliklerinin daha küçük olmasından dolayı kolay ve düşük maliyetli bakım ve hasat işlemleri, işletme giderlerini önemli *Bu araştırma yüksek lisans tezinin bir bölümünden hazırlanmıştır. 37 Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine Etkileri ölçüde düşürerek, birim alana net gelir miktarını artırmaktadır (Kappel ve Lichou, 1994). GiselA® serisi kiraz anaçları, Almanya’da yürütülen araştırmalarda elde edilmiştir. Bu anaçlar özellikle erken yaşta verime yatma ve ağaç gelişimini azaltma yönünde önemli etkilere sahiptirler. GiselA®5 anacı, GiselA®6 anacından daha bodur bir anaçtır (Peryy ve ark., 1997) Bodur anaçlarla kiraz yetiştiriciliğindeki en önemli sorun azalan meyve iriliğidir. Çiçeklenme ve çiçeklenme sonrasında (Lenahan ve Whiting, 2006) meyve iriliğini artırmaya yönelik çalışmalar yapılmıştır. Avrupa’da ise dinlenmedeki spurların seyreltilmesiyle meyve iriliğinin artırılması amaçlanmıştır ( Lauri ve Claverie, 2005). Ülkelere göre bodur ve yarı bodur kiraz anaçlarının kullanım yoğunluğu ve süresi farklılık göstermektedir. Nitekim Oregon’un Orta – Kolombiya bölgesinde 1998 yılında Mazzard anaçlarının kullanımı %71 iken, 2001 yılında bu oran %40’a kadar inmiştir. GiselA®5 anacı kullanım oranı %19,2 den % 10,0’a düştüğü halde; GiselA®6 anacının kullanım oranı % 2,9’ dan % 50,0’ ye kadar yükselmiştir (Long ve ark., 2009). Macaristan’da kiraz yetiştirici-liğinde kullanılan fidanların yaklaşık %70,0’i SL 64 anacına aşılı olduğu bildirilmektedir (Gyeviki ve ark., 2008). Türkiye’de her ne kadar istatistiğe dayalı bir veri olmasa da kiraz yetiştiriciliğimizin temelini oluşturan anaç mahlep çöğür anaçlarıdır. Ancak özellikle son 10 yıl içinde GiselA®5, GiselA®6 ve MaxMa 14 anaçlarının kullanımında önemli bir artış gözlenmektedir. Kirazlarda meyve kalite faktörleri olarak üzerinde durulan en önemli kriterler; meyve iriliği, meyve ağırlığı, meyve şekli, meyve eti sertliği, sap renginin uzun süre yeşil kalması, renk, suda çözünebilir kuru madde ve asit içeriği olarak kabul edilmektedir (Fischer ve ark., 1996; Kader, 1983; Szot ve Stepniewski, 1999; Younce ve Davis, 1985). Kiraz dış satımında lojistik esnasında meyve sertliğinin uzun süre korunması ve raf ömrünün uzunluğu çeşitlere değer katan diğer iki önemli iki özelliktir. Bu araştırma, Turhal, Tokat ilçesi ekolojik koşullarında, farklı anaçların 0900 Ziraat kiraz çeşidinde meyve kalitesi ve vejetatif gelişim üzerine etkilerini saptamak amacıyla yürütülmüştür. 2. MATERYAL VE METOD 2.1. Materyal Araştırma, Tokat ili Turhal ilçesi ekolojik koşullarında, GiselA®5, GiselA®6 ve mahlep (P. mahaleb L.) anaçları üzerine aşılanmış 4 yaşlı 0900 Ziraat kiraz çeşidi ile kurulu bahçede yürütülmüştür. Kombinasyonlarına ait dikim mesafeleri Çizelge 1’de sunulmuştur. Çizelge 1. Araştırmada kullanılan anaçxçeşit kombinasyonlarına ait dikim mesafeleri Anaç Gisel A®5 Gisel A®6 Prunus mahaleb L. Çeşit 0900 Ziraat 0900 Ziraat 0900 Ziraat Dikim Mesafesi(m) 4x2 4x4 5x5 Araştırmanın yürütüldüğü bahçe, damla sulama sistemi ile sulanmıştır. Gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele gibi teknik ve kültürel işlemler standartlara uygun olarak düzenli bir şekilde yürütülmüş ve çiçek seyreltmesi yapılmamıştır.. 2. Araştırma Alanının Özellikleri Araştırmanın yürütüldüğü bahçenin toprak özellikleri Çizelge 2.de sunulmuştur. Çizelge 2. Araştırmanın yürütüldüğü bahçe toprağının fiziksel ve kimyasal özellikleri Toplam Kireç (%) 4,7 Aktif Kireç (%) 1,81 Tuz (%) Bünye 0,063 AlınabilirK (kgK2O/da) Alınabilir Ca (kg CaO/da) Alınabilir Mg (kgMgO/da 33,20 1479,10 157,60 pH 7,4 38 Killi-Tınlı Organik Madde (%) 2,00 Toplam N (%) 0,134 Alınabilir P (kg P2O5/da 8,20 Alınabilir Fe (ppm) Alınabilir Mn (ppm) Alınabilir Zn (ppm) Alınabilir Cu (ppm) - 12,06 3,33 0,27 4,63 - A.BOLSU,Y.AKCA 2.2. Yöntem 2.2.1. Deneme Deseni ve İstatistik Analiz Deneme, tesadüf parsellerinde deneme desenine göre 5 tekerrürlü kurulmuş ve her tekerrürde 2 ağaca yer verilmiştir. Araştırmada elde edilen bulgular tesadüf parselleri deneme desenine göre analiz edilmiş ve çoklu karşılaştırma olarak Duncan yöntemi kullanılmıştır. 2.2.2. Fenolojik Özelliklerin Belirlenmesi Fenolojik özellikler olarak; tomurcuk patlaması, çiçeklenme başlangıcı, tam çiçeklenme, çiçeklenme sonu, hasat ve yaprak döküm tarihleri gözlemlenmiştir. 2.2.3. Morfolojik Özelliklerin Belirlenmesi Morfolojik özellikler olarak, taç hacmi, anaç çapı, gövde çapı, birim gövde kesit alanı, çiçek ve yaprak özellikleri incelenmiştir. Anaçların çeşidin gelişim üzerine etkisi, anaç çapı, gövde çapı, taç hacmi ve gövde kesit alanı dikkate alınarak yorumlanmıştır (Webster ve Schmidt, 1995). 2.2.4. Pomolojik Özellikler Pomolojik özellikler rastgele seçilen sağlıklı meyvelerden 25 adet meyvede boy, yanak, karın, meyve sapı, meyve ağırlığı, çekirdek ağırlığı, meyve etinde suda çözülebilir kuru madde miktarı (%) ve asitlik (%) belirlenmiştir. titre edilebilir 2.2.5. Verim Meyve tutumu ve hasat edilen meyve oranları saptanmıştır. 3.BULGULAR ve TARTIŞMA İncelenen anaç x çeşit kombinasyonlarında farklı üç anacın, 0900 kiraz çeşidinde tomurcuk patlaması, çiçeklenme başlangıcı, tam çiçeklenme, çiçeklenme sonu, hasat ve yaprak dökümü üzerine farklı etki yapmadığı saptanmıştır. Tomurcuk patlama tarihi 22-31 Mart, çiçeklenme sonu tarihi 9-19 Nisan ve yaprak döküm tarihleri ise 10-16 Kasım tarihleri arasında gözlenmiştir (Çizelge 3). Yalova koşullarında yürütülen bir araştırmada, 0900 Ziraat kiraz çeşidinde tomurcuk patlaması GiselA®5 anacı üzerine aşılı ağaçlarda 25 Mart, SL 64 anacı üzerine aşılı ağaçlarda 01 nisan; çiçeklenme başlangıcı GiselA®5 anacı üzerindeki ağaçlarda 13 Nisan, SL 64 anacı üzerine aşılı ağaçlarda ise 10 nisan tarihlerinde belirlenmiştir (Anonim, 2005). Çiçeklenme zamanı, çiçeklenme periyodu ve hasada kadar geçen süre; çeşit, ekoloji ve uygulanan kültürel işlemlere bağlı olarak değişebilmektedir (Sive ve Rsınızky 1986; Facteau ve ark., 1986). Çizelge 3. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde bazı fenolojik gözlem sonuçları. Anaç GiselA®5 GiselA®6 P.mahaleb L. Tomurcuk Patlaması 22-30 Mart 23-31 Mart 22-31 Mart Çiçeklenme Başlangıcı 30 Mart -7 Nisan 30 Mart - 6 Nisan 31 Mart - 8 Nisan Araştırmada incelenen kombinasyonların ortalama anaç çapı 6,10 cm (GiselA®5) ile 8,95 cm (GiselA®6) arasında, ortalama gövde çapı 6,45 cm (GiselA®5) – 9,10 cm (GiselA®6) arasında, ortalama aşı bölgesi çapı 7,80 cm (GiselA®5) – 9,95 cm (GiselA®6) arasında, taç hacim değerleri ise 6.30m3 (GiselA®5) ile 9,94m3 (GiselA®6) arasında tespit edilmiştir (Çizelge 4 ). Farklı 3 anaç üzerine aşılı 0900 Ziraat kiraz çeşidinde gövde çapı yönünden anaçlar arasında önemli fark gözlenmiştir. Anaç çapı dikkate alındığında GiselA®5 anacı ile GiselA®6 anacı arasında önemli fark gözlenirken mahlep anacı ile GiselA®5 ve Tam Çiçeklenme 1- 10 Nisan 1-8 Nisan 2-10 Nisan Çiçeklenme Sonu 9-19Nisan 9-16 Nisan 9-17 Nisan Hasat 12 Haziran 12 Haziran 12 Haziran Yaprak Dökümü 12 Kasım 16 Kasım 10 Kasım GiselA®6 anaçları arasında istatistik anlamında fark bulunmamıştır (P<0.05). En düşük taç hacmi GiselA®5 anacında , en yüksek taç hacmi ise GiselA®6 anacında gözlenmiştir.Kontrol anacı olarak kullanılan mahlep anacı ile GiselA®6 anacı arasında taç hacmi yönünden fark bulunmamıştır.Araştırma bulgularımıza göre 3 farklı anaç içinde gelişme gücünü sınırlayan en etkili anaç, GiselA®5 anacı olmuştur. GiselA®5 anacı üzerine aşılı ağaçların ortalama taç hacim değerleri GiselA®6 anacına göre % 57,77; mahlep anacına göre ise %26,03 değerinde daha düşük değerde tespit edilmiştir. 39 Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine Etkileri Çizelge 4. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde bazı vejetatif gelişim değerleri Anaç GiselA®5 GiselA®6 P. mahaleb L. *P<0.05 düzeyinde önemli Anaç Çapı* 6,10a 8,95bc 7,65ab Gövde Çapı* 6,45a 9,10c 8,00b Aşı Noktası Çapı* 7,80a 9,95b 9,30b Almanya’da yapılan araştırmalarda, kiraz yetiştiriciliğinde anaçların, ağaç ve meyve özelliklerini etkilediği belirlenmiştir. Klonal olarak çoğaltılan ve melezleme ile elde edilmiş GiselA® anaçları, F12/1 anacı ile karşılaştırıldığında, bu anaçların çeşitlerin vejetatif gelişimini ve meyve özelliklerini etkilediği saptanmıştır (Schaumberg ve Gruppe, 1985). Araştırmamızda en yüksek gövde kesit alanı 48.99 cm2/ağaç olarak GiselA®6 anacından elde edilmiş ve bu değer diğer iki anaca göre istatiksel olarak da önemli olmuştur (P<0.05). Mahlep ve GiselA®5 anaçlarında ölçülen gövde kesit alanları arasında fark bulunmamıştır (Çizelge 5). GiselA®5 anacı üzerine aşılı ağaçların ortalama birim gövde kesit alanı, GiselA®6 anacına göre % 67,14; mahlep’e göre ise % 3,95 oranında daha düşük değerde tespit edilmiştir. Whiting ve ark. (2005), farklı anaçların Bing kiraz çeşidi üzerine etkilerini inceledikleri araştırmalarında; GiselA®5anacı üzerine aşılı ağaçların birim gövde kesit alan değerinin GiselA® 6 anacına göre çok daha düşük olduğunu saptamışlardır. Macaristan’ da 6 farklı bodur kiraz anacı üzerinde aşılı 3 kiraz (Germensdorfi- 3, Linda ve Katalin) ve 1 kiraz x vişne hibriti olan Piramis çeşitleriyle yürütülen bir çalışmada; birim gövde kesit alanı GiselA®5 anacı üzerine aşılı Linda çeşidinde 53,7 cm2/ağaç, Piramis çeşidinde ise 24,1 cm2/ağaç olarak saptanmıştır (Bujdoso ve ark., 2004). Edabriz, GiselA®5, Maxima 14, Cab11E ve Prunus avium üzerine aşılı Burlat, Summit Taç Hacmi (m3) * 6,30a 9,94b 7,94a Birim Gövde Kesit Alanı (cm2/ağaç ) * 29,31a 48,99b 30,47a ve Van kiraz çeşitlerinin 3. yılda birim gövde kesit alanlarının karşılaştırıldığı araştırmada; GiselA®5, Edabriz, Cab11E ve Maxima 14 anacı üzerine aşılı çeşitlerin birim gövde kesit alanları, Mazzard anacı üzerine aşılı ağaçların birim gövde kesit alanı değerine göre sırasıyla % 25, % 48, %59 ve %80 değerinde değiştiği tespit edilmiştir. Mazzard anacı üzerine aşılı Summit kiraz çeşidinde gövde kesit alanın 123,6 cm2/ağaç, GiselA®5 üzerine aşılı Van çeşidinde ise bu değerin 18.6 cm2/ağaç olduğu belirlenmiştir (Anonymous, 2007). Araştırmamızda elde edilen veriler literatüre uygun şekilde GiselA®5 anacının ağaçların vejetatif gücünü en fazla sınırlayan anaç olduğunu göstermiştir. Araştırmamızda ortalama çiçek çapı 27,00 mm (P. mahaleb L.) - 31,99 mm arasında (GiselA®6), taç yaprak boyu 14,52 mm (P. mahaleb L.) – 16,41 mm (GiselA®5) arasında, çanak yaprak boyu 7,47 mm (GiselA®5)- 8,44 mm (GiselA®6) arasında, dişi organ boyu 10,11 mm (P. mahaleb L.) – 13,29 mm (GiselA®5) arasında tespit edilmiştir (Çizelge 4.3). Erkek organ boyu 6,84 mm (P. mahaleb L.)- 9,69 mm (GiselA®5) arasında, erkek organ sayısı 32,00 adet (P. mahaleb L.) - 40,33 adet (GiselA®6) arasında, çiçek sapı uzunluğu 19,99 mm (P. mahaleb L.)- 28,76 mm (GiselA®5) arasında saptanmıştır (Çizelge 5). Farklı üç anaç üzerine aşılı 0900 Ziraat kiraz çeşidinin çiçek çapı, taç yaprak boyu ve çanak yaprak boyları arasında istatistiksel anlamda fark bulunmamıştır (Çizelge 5). Çizelge 5. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde çiçek özellikleri Anaç Taç Çanak Yaprak Yaprak Boyu Boyu (mm) öd (mm) öd Gisel A®5 28,11 14,68 7,47 Gisel A® 6 31,99 16,41 8,44 P.mahaleb L. 27,00 14,52 7,51 *P<0.05 düzeyinde önemli;öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz 40 Çiçek Çapı öd (mm) Dişi Organ Boyu (mm) * 13,29a 10,64b 10,11b Erkek Organ Boyu (mm) * 9,69a 9,07a 6,84b Erkek Organ Sayısı (adet) öd 36,67 40,33 32,00 Çiçek Sapı Uzunluğu (mm)* 28,76a 28,34a 19,99b A.BOLSU,Y.AKCA Tokat ekolojik koşullarında yetişen farklı mahalli kiraz çeşitleri üzerinde yapılan bir araştırmada çiçek çapı değerleri 33,29 - 35,99 mm arasında, çanak yaprak boyu 5,18 - 6,83 mm arasında, taç yaprak boyu 14,08 - 16,44 mm arasında çiçek sapı uzunluğu 30,71- 38,33 mm arasında, dişi organ boyu 15,74 - 17,64 mm arasında, erkek organ boyu 9,97 - 10,38 mm arasında, erkek organ sayısı ise 29,67 - 34,67 adet arasında saptanmıştır (Erdoğan, 1998). Araştırmamızda çiçek özelliklerine ilişkin elde edilen veriler genel anlamda Erdoğan(1998)’ın elde ettiği bulguların sınırları içinde belirlenmiştir. Araştırmada incelenen kombinasyonlarda ortalama yaprak uzunluğu 13,10 cm-13,52 cm arasında, yaprak eni 6,44 cm -6,80 cm arasında, yaprak sapı uzunluğu 4,32 cm -4,54 cm arasında, yaprak alanı ise 60,25 (cm2) - 66,46 (cm2) arasında saptanmıştır. Kombinasyonlar arasında yaprak uzunluğu, yaprak eni, yaprak sapı uzunluğu ve yaprak alanı değerleri arasında istatistiksel anlamda fark bulunmamıştır (P<0.05) (Çizelge 6). Tokat ekolojik koşullarında yetişen farklı mahalli kiraz çeşitleri üzerinde yapılan bir araştırmada incelenen kiraz çeşitlerinde yaprak alanı değerleri, 33,30 cm2 ile 50,84 cm2 arasında saptanmıştır (Erdoğan, 1998). Araştırma sonuçlarımızda ortalama yaprak alanı Erdoğan (1998)’ın sonuçlarına göre daha yüksek düzeyde saptanmıştır. Bunun muhtemel nedeni teknik ve kültürel işlemlerle çeşit farklılığından kaynaklanabilir. Çizelge 6. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde yaprak özellikleri Anaç Yaprak Uzunluğu ( cm) öd GiselA® 5 13,10 GiselA® 6 13,12 P.mahaleb L. 13,52 öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz Yaprak Eni (cm) öd 6,44 6,41 6,80 Araştırmamızda; ortalama, meyve ağırlığı 6,56 gr (P. mahaleb L.) – 7,95 gr (GiselA®5) arasında, yanak (irilik) 21,99 mm (P.mahaleb L.) - 24,64 mm (GiselA®5) arasında, meyve boyu 20,68 mm (P. mahaleb L.) - 21,54 mm (GiselA®5) arasında, meyve sapı uzunluğu 45,89 mm (P. mahaleb L.) - 59,37 (GiselA®5) arasında tespit edilmiştir (Çizelge 7 ve 8). Yaprak Sapı Uzunluğu ( cm) öd 4,54 4,32 4,39 Yaprak Alanı (cm2 ) öd 59,89 60,25 66,46 Araştırmamızda incelenen anaç x çeşit kombinasyonları arasında, meyve boyu yönünden fark bulunmazken; meyve yanağı, meyve karını, meyve ağırlığı, meyve sapı uzunluğu, meyve sapı eni ve meyve sapı ağırlığı yönünden mahlep anaçları ile Gisel A® 5 ve Gisel A® 6 anaçları arasında önemli fark bulunmuştur. Çizelge 7. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve özellikleri Anaç Boy Yanak (mm) öd (mm) * Gisel A®5 21,54 24,64a Gisel A®6 21,42 24,34a P. mahaleb L. 20,68 21,99b *P<0.05 düzeyinde önemli : P<0.05 düzeyinde önemsiz Karın (mm) * 21,63a 21,17a 19,01b Meyve ağırlığı (gr) * 7,95a 7,79a 6,56b Çekirdek ağırlığı (gr) * 0,72a 0,72a 0,60b Çizelge 8. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve sapı özellikleri Anaç Meyve Sapı Uzunluğu Meyve Sapı Eni Meyve Sapı Ağırlığı (mm)* (mm)* (gr)* GiselA®5 59,37a 0,94a 0,12a Gisel A®6 55,14a 0,84a 0,10a P. mahaleb L. 45,89b 0,73b 0,07b *P<0.05 düzeyinde önemli Yalova ekolojik koşullarında yürütülen bir araştırmada GiselA®5 ve P.mahaleb L. anaçları üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve ağırlığı sırasıyla 8,73 g ile 9,31 g, meyve eni 26,9 mm ile 27,00 mm arasında, meyve boyu 23,35 ile 27,7 mm arasında, sap uzunluğu 49,81 mm ile 55,55 mm arasında, çekirdek ağırlığı 0,41 gr ile 0,49 g arasında, sap ağırlığı ise 0,12 - 41 Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine Etkileri 0,13 g arasında saptanmıştır (Anonim 2005). Yalova ekolojik koşullarında yürütülen diğer bir araştırmada GiselA®5 ve SL64 anacı üzerinde 0900 Ziraat çeşidinin ortalama meyve ağırlığı sırasıyla 10,80 gr ve 9,70 gr arasında saptanmıştır (Burak ve ark, 2008). Araştırma sonuçlarımıza göre meyve iriliği diğer literatüre göre daha düşük bulunmuştur. Bunun nedeninin ekoloji ve özellikle sulama ve gübrelemeden kaynaklandığı söylenilebilir. En yüksek SÇKM ve pH içerikleri sırasıyla %16,23 ve 4,27 ile GiselA®5 anacı üzerindeki meyvelerden elde edilirken asitlik en fazla 1.14 ile mahleb anacı üzerinde yetişen meyvelerden elde edilmiştir (Çizelge 9). Ancak, anaç x çeşit kombinasyonlarında meyvelerin SÇKM, pH ve titre edilebilir asitlik değerleri arasında istatistiksel anlamda fark olmamıştır (P<0.05). Yalova ekolojik koşullarında yürütülen bir araştırma da GiselA®5 ve P. mahaleb L anaçları üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinden elde edilen ortalama SÇKM değerleri ( %15,17 - % 15,25) (Anonim 2005) araştırmamızda elde edilen sonuçlara yakın olmuştur. Ancak araştırma bulgularımızda yer alan SÇKM değerleri Reina and Giorgia (1987) ’nın bildirdiği sınırlar (%15,28-19,94) içinde kalırken titre edilebilir asitlik değerleri Reina and Giorgia (1987) ’na göre daha yüksek bulunmuştur. Bu durum çeşit farklı ve ekolojiden kaynaklanmış olabilir. Çizelge 9. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyvelerin kimyasal özellikleri Anaç Gisel A® 5 Gisel A® 6 P.mahaleb L. SÇKM ( % ) öd 16,23 15,94 16,08 pH öd 4,27 4,23 4,21 Titre Edilebilir Asitlik ( % ) öd 0,97 1,11 1,14 öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz Meyve tutum oranı en fazla %83,5 ile GiselA®6 anacı üzerinde olurken, bunu sırasıyla %79,5 ile GiselA®5 ve %79,0 ile mahlep anacından elde edilen değerler takip etmiştir. Ancak meyve tutumu yönünden çeşitler arasındaki farklılık istatiksel olarak önemsiz bulunmuştur (P<0.05). Meyve tutumu hasat edilen meyve miktarına farklı şekilde yansımıştır. En fazla meyve tutumu %83,5 ile GiselA®6 anacı üzerinde olurken en fazla meyve hasadı %71,0 ile GiselA®5 anacı üzerinden yapılmıştır. Mahlep anacı meyve tutumunda olduğu gibi %64,0 ile en düşük hasat edilen meyveyi vermiştir. Mahlep ile diğer iki anaç arasında hasat edilen meyve miktarları istatiksel olarak da önemli bulunmuştur (P<0.05) (Çizelge 10). Sonuçlar bize GiselA®5 ve GiselA®6 ve anaçlarının mahlep anacına göre tutan meyveleri daha az döktüğünü göstermektedir. 10 farklı anaç üzerine aşılı Stella çeşidindeki meyve tutum oranı % 47,0 (GiselA®5) ile % 68,2 (Weiroot 72) arasında tespit edilmiştir (Anonymous 2007). Tokat ekolojik koşullarında yürütülen bir araştırmada mahalli kiraz çeşitlerinde meyve tutum oranları %59,57%80,95 arasında saptanmıştır (Erdoğan, 1998). Çizelge 10. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve tutum (%) ve hasat edilen meyve oranı (%) Anaç Meyve Tutum Oranı (%) öd Hasat Edilen Meyve Oranı (%) * Gisel A® 5 Gisel A® 6 79,5 83,5 71,0 b 70,9b P. mahaleb L. 79,0 64,0a *P<0.05 düzeyinde önemli, öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz Summit çeşidinin 5 farklı anaç (P.avium, Maxima 14, Cab 11 E, Edabriz, Gisel A® 5) üzerindeki performanslarının incelendiği bir çalışmada en yüksek verim değeri GiselA®5 anacında tespit edilmiştir (Santos ve ark., et all, 2006). 10 farklı anaç üzerinde (P1, Gisel A® 5, 42 Gisel A® 4, Gisel A® 195/ 20, Gisdela 497/8, Weiroot 10, Weiroot 13, Weiroot 53, Weiroot 72 ve Weiroot 158) Stella kiraz çeşidinin incelendiği bir araştırma da 5 yıllık ortalama verim esas alındığında en yüksek verim GiselA®5 anacında tespit edilmiştir. İleriki A.BOLSU,Y.AKCA yıllarda yetersiz sulamaya bağlı olarak GiselA®5 anacı üzerindeki ağaçlarda verim kaybı gözlenmiştir (Riesen ve Ladner, 1998). Araştırma bulgularımızda da GiselA®5 anacının kuruma ve devrilme dikkate alındığında diğer anaçlara göre daha hassas bir anaç olduğu gözlenmiştir. Kaynaklar Anonim 2005. www.arastirma- yalova.gov.tr Anonymous, 2007. www.puphort.org.actabook Anonim, 2008. www.tuik.org.tr. Bujdoso, G., Hrotko, K. and Stehr, R., 2004. Evaluation of sweet and sour cherry cultivars on German dwarfing rootstocks in hungary. Journal of Fruit and Ornamental Plant Research, 12: 233-244 Burak M.,Akçay M., Yalçınkaya E.,Türkeli Y., 2008.Effect of Some Clonal Rootstocks on Growth and Earliness of ‘0900 Ziraat’ Sweet Cherry, Proc.5th IS on Cherry, Acta hort. 795, ISHS: 199202 Erdoğan, B., 1998. Tokat’ta yetiştirilen bazı kiraz çeşitlerinin fenolojik, özelliklerinin belirlenmesi üzerine bir araştırma, Gaziosmapaşa Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri, Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Tokat. Facteau, T.J., Rove, K. E. and Chestnut N.E., 1986. Firmness of sweet cherry fruit following grow in New York . Proc. Amer. Soc. Hort. Sci., 57:169178 Fischer, R.R., von Elbe, J.H., Schuler R.T., Bruhn H.D., and Moore J.D., 1996. Some physical properties of sour cherries, Trans. ASAE, p:175-179. Gyeviki, M., Bujdoso, G. and Hrotko K., 2008. Results of cherry rootstock evaluations in Hungary. International Journal of Horticultural Science 2008, 14 (4): 11-14 Agro inform Publishing House, Budapest, Printed in Hungary ISSN 1585-0404. Kader, A.A., 1983. Post-harvest quality maintenance of fruits and vegetables in developing countries. Postharvest Physiology and Crop Production, Plenum, New York, p:455-470. Kappel, F. and Lichou J., 1994. Flowering and fruiting of ‘Burlat’ sweet cherry on size-controlling rootstock. Hortscıence 29(6):611–612. Lauri, P.E. and Claverie, J., 2005. Extinction training of sweet cherries in France Appraisal after six years. Acta. Hort. 667:367–371. Lenahan, O. and Whiting, M.D., 2006. Fish oil plus lime sulphur shows potential as a sweet cherry postbloom thinning agent. Hort Science 41:860–861. Long, L.E., Nunez-Elisea R. and Cahn H., 2009.Cherry rootstock selection and management. http://viverosur.com/g12/infoosu.pdf Reına, A., Gıorgıa, V., 1987. Biometrical and chemical measurement on fruits of six cultivaris of sweet cherry (Prunus avium L.) during growth. Horth. Abs., 57(1), 18. Riesen, W. and Ladner, J., 1998. Hohe ertrage mit den neuen Kirschenunterlagen. Schweiz. Z. Obst- Und Weınbau 24: 609- 611Studman C.J.,1994. Quality in fresh fruit-meaning, measurement and maintenance. Ag. Eng Mileno, Report N 94-G-080, 1-9. Santos, A., Santos, R.R., Cavalheiro, J., Cordeiro, V. and Lousada, J.L., 2006. Initial growth and fruiting of ‘Summit’ Sweet Cherry (Prunus avium) on five rootstocks. New Zealand Journal of Crop and Horticultural Science 34 (3): 269- 277. Schaumberg, G. and Gruppe, W.,., 1985. Growth and fruiting habit of Prunus avium cv. ‘Hedelfingen’ on clonal cherry hybrid rootstock. Acts Hort. 169:227233. Sıve, A. and Resnızky, D., 1986. Experiments on the Storage of Rainier and Bing cherries. Hort. Abs., 56(2):88. Szot, B. and Stepniewski, A., 1999. Significance of the investigation of physical properties of plant raw metarial for food industry. Int. Agrophysics, 13:411415. Szot, I.and Meland, M., 2001. Influence of rootstocks on size distribution and fruit quality of sweet cherry cultivars Int. Agrophysics, 2001, 15, 207-204. Ugolik M. and Kantorowicz-Bak M., 1996. The influence of dwarfing rootstocks of series GM on growth and yield of sweet cherry (in Polish). Proc. XXXIV Conf. on Pomology, p:172-173. Younce, F.l. and Davis, D.C., 1985. A dynamic sensor for cherry firmness. ASAE, 38 (5):1467-1476. Webster, A.D. and Schmidt, H., 1995. Rootstocks for sweet and sour cherries, p. 127–163. In: A.D. Webster and N.E. Looney (eds.). Cherries, crop physiology, production and uses. CAB Intl., Oxford, U.K. Whiting, M.D.,.Lang, G. and Opharth, D., 2005. Rootstocks and training system affect sweet cherry growth yield and fruit quality, Hort Science 40(3):582:586. 43 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 45-51 M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin Performanslarının Belirlenmesi* Serdar BAYTEKİN Yaşar AKÇA Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240, Tokat Özet: Bu araştırmada, M9 anacı üzerine aşılı Gala, Jonagold, Breaburn ve Fuji (Malus domestica Borkh) çeşitlerinin 4 yaşlı ağaçlarında yürütülmüştür. 1x3 sıra üzeri ve sıra arası mesafelerle dikilmiş çeşitlerde, gelişme, verim ve kalite performansları incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre incelenen çeşitlerde tam çiçeklenme 16-24 Nisan tarihleri arasında gerçekleşmiş, meyveler 9-24 Eylül tarihleri arasında hasat edilmiştir. Ortalama meyve eni 7,28 cm (Gala) ile 8,62 cm (Jonagold) arasında, meyve ağırlığı 165,37 g (Gala) ile 283,96 g (Fuji) arasında, SÇKM değeri ise %8,38 (Gala) %12,98 (Fuji) arasında saptanmıştır. Etkili verim değeri 0,16 kg/cm2 ( Gala) - 0.40 kg/cm2 (Jonagold) arasında değişmiştir. Anahtar Kelimeler: Entansif yetiştiricilik, taç hacmi, etkili verim, M9, elma Determination of Performance Different Apple Cultivars on M9 Apple Rootstock Abstract: In this study, vegetative growth, yield, phenological, pomological and morphological characteristics of Gala, Jonagold, Breaburn and Fuji cultivars was investigated. The results of the present study show that flowering in all cultivars was during 16-24 April. Harvest was performed in all cultivars during 9-24 September. The mean fruit width were found between 7,28 cm (Gala) and 8,62 cm (Jonagold), and mean fruit weight between 165,37 g (Gala) and 283,96 g (Fuji). Soluble solids were found between 8,38 % (Gala) and 12,96 % (Fuji). Yield per trunk cross-sectional area at the end of the 4 rd year was observed as 0,16 kg/cm2 ( Gala) - 0,40 kg/cm2 (Jonagold). Key words: Entansive fruit growing, tree volume, yield per the trunk cross-sectional area, M9, apple 1. Giriş Yıl boyu tüketim olanağı bulan elma, farklı ekolojik koşullara adaptasyon yeteneği ile geniş coğrafik alanlarda yetişme imkanı ve zengin gen kaynakları ile meyve yetiştiriciliğinde önemli bir meyve türüdür. Bodur ve yarı bodur anaçlarının ıslahı ile elma yetiştiriciliğinde, diğer meyve türlerine göre entansif meyveciliğe daha hızlı ve etkin bir şekilde geçilmiştir. Anaç ıslahındaki başarılı çalışmalar sonucunda elmalarda farklı özelliklere sahip anaçlar elde edilmiştir. Elma, entansif meyve yetiştiriciliğinde anacın çeşit üzerine olumlu etkilerinin yaygın olarak kullanıldığı bir türdür. Elma yetiştiriciliğinde kullanılan anaçlar çeşidin gelişme gücü, erken meyveye yatma, verim, meyve kalitesi ve verim yılı üzerine etki etmektedir (Schupp, 1995). Entansif elma yetiştiriciliğinde bodur anaçların erken meyveye yatırma ve birim alandan daha yüksek verim sağlama avantajları kullanılarak birim alana kâr oranını artırmak mümkün olabilmektedir (Akça ve Sağlamer, 1999). Tokat ve yöresinde klasik elma yetiştiriciliğinden entansif meyve yetiştiriciliğine geçilmesi için önemli ve ısrarlı değişim istekleri bulunmaktadır. Ancak bölge ekolojik koşullarına uygun anaç x çeşit kombinasyonlarının saptanması amacıyla yeni elma çeşitleriyle yapılan araştırma sayısının azlığı analiz ve sentez aşamasında yetiştiricileri zora sokmaktadır. Bu araştırma elma yetiştiriciliğinde bodur anaç olarak kullanılan M9 klon anacı üzerine aşılı Breaburn, Gala, Fuji ve Jonagold çeşitlerinin gelişim ve verim performanslarını belirlemek amacı ile yapılmıştır. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Araştırma M9 klon elma anacı üzerine aşılı Breaburn, Gala, Fuji ve Jonagold çeşitleriyle 1x 3 m dikim sıklığında kurulan 4 yaşlı araştırma bahçesinde yürütülmüştür. Araştırmanın yürütüldüğü bahçede sulama, damla sulama sistemi ile yapılmıştır. Ağaçlar dikimden itibaren vertical axis terbiye sistemine *Araştırma Sedar BAYTEKİN’İN Yüksek Lisans Tezinin Bir Bölümünden Hazırlanmıştır 45 M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin Performanslarının Belirlenmesi uygun şekillendirilmiştir. Gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele gibi teknik ve kültürel işlemler standartlara uygun olarak düzenli bir şekilde yürütülmüş ve meyve seyreltmesi yapılmamıştır. Araştırmanın yürütüldüğü ekolojide uzun yıllar verisi olarak ortalama sıcaklık 11,90C, maksimum sıcaklık, 32,63 0C, minimum sıcaklık -11,23 0C, toplam yağış 435 mm, toplam buharlaşma 1081 mm ve ortalama nispi nem (%) değeri ise 62,60 olarak belirtilmektedir (Anonim, 2006). Araştırmanın yürütüldüğü bahçenin toprak özellikleri Çizelge 1’de sunulmuştur. Çizelge 1. Araştırmanın yürütüldüğü bahçe toprağının fiziksel ve kimyasal özellikleri pH Toplam Kireç (%) Aktif Kireç (%) Tuz (%) Bünye Organik Madde (%) Toplam N (%) Alınabilir P (kg P2O5/da 7,7 6,5 1,13 0,023 Killi-Tınlı 2,1 0,148 7,3 Alınabilir K (kg K2O/da) 37,8 Alınabilir Ca (kg CaO/da) Alınabilir Mg (kg MgO/da Alınabilir Mn (ppm) Alınabilir Zn (ppm) Alınabilir Cu (ppm) - 1497,7 160,1 Alınabilir Fe (ppm) 6,24 3,96 0,31 5,94 - 2. 2. Yöntem Deneme, tesadüf blokları deneme desenine göre 4 tekerrürlü kurulmuş ve her tekerrürde 5 ağaca yer verilmiştir. Elde edilen veriler Minitab paket programı yardımı ile varyans analizi yapıldıktan sonra ortalamalar Duncan çoklu karşılaştırma yöntemi ile karşılılaştırılmıştır. Meyve, çiçek ve yaprak özellikleri, ağaçlar üzerinden rastgele seçilen 25 örnek üzerinden belirlenmiştir (Burak ve ark, 2003; Polat,1997). çapı aşı bölgesinin ölçülmüştür. 2.2.1 Fenolojik Özellikler Fenolojik özellikler arasında, tomurcukların patlama zamanı, çiçeklenme başlangıcı, tam çiçeklenme ve hasat tarihi incelenmiştir (Tekintaş ve ark, 2006). 2.2.4. Verim Verim değeri olarak ağaçların genç yaşta olmaları nedeniyle birim gövde kesit alanına düşen verim (kg/cm²) değerleri saptanmıştır. 2.2.2. Morfolojik Özellikler Morfolojik özellikler arasında; taç hacmi (m3), anaç çapı (cm), gövde çapı (cm), çiçek ve yaprak özellikleri incelenmiştir. Taç hacmi, V= пr²h/2 formülü esas alınarak hesaplanmıştır (Yıldırım ve Çelik, 2003, Polat,1997). Gövde 20 cm üzerinden 2.2.3. Pomolojik Özellikleri: Pomolojik özellikler olarak meyve eni (cm), meyve boyu (cm), meyve ağırlığı (gr), suda çözülebilir kuru madde miktarı (%), titre edilebilir asitlik (%) ve meyvelerin renk durumları L* a* b* cinsinden belirlenmiştir. Renk ölçümleri, ‘CR 300 model Minolta Colorimeter’ ile belirlenmiştir (Küçüker, 2010) 3. Bulgular ve Tartışma M9 anacı üzerine aşılı Breaburn, Gala, Fuji ve Jonagold çeşitlerin fenolojik özellikleri çizelge 3.1’de sunulmuştur. Tomurcuk patlaması 13 Mart (Breaburn)-18 Mart (Gala) tarihleri arasında, çiçeklenme başlangıcı ise 9 Nisan (Breaburn) – 16 Nisan (Fuji) tarihleri arasında değişmiştir (Çizelge 2). Çizelge 2. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Bazı Fenolojik Gözlem Sonuçları Çeşit Breaburn Gala Fuji Jonagold 46 Tomurcuk Patlaması Çiçeklenme Başlangıcı Tam Çiçeklenme Hasat Tarihi Yaprak Dökümü Tam Çiçeklenmeden Hasada Kadar Geçen Toplam Gün Sayısı 13.3 18.3 17.3 18.3 09.4 13.4 16.4 11.4 16.4 21.4 24.4 20.4 24.09 09.09 24.09 09.09 12.12 12.12 08.12 12.12 162 142 154 143 S.BAYTEKİN,Y.AKÇA Samsun ekolojik koşullarında yapılan bir çalışmada tomurcuk patlama tarihi M9 anacına aşılı çeşitlerden Breaburn çeşidinde 20 Mart tarihinde, Granny Smith çeşidinde ise 18 Mart tarihinde belirlenmiştir (Bilgener ve ark.,2003). Aydın ekolojik koşullarında M9 anacı üzerine aşılı Starking Delicious, Golden Delicious, Granny Smith ve Imparatore elma çeşitlerinin performanslarının incelendiği diğer bir araştırmada çeşitlerin fenolojik özellikleri arasında önemli bir fark gözlenmemiştir. Bu araştırmada tomurcuk patlaması 9-12 Mart tarihleri arasında, tam çiçeklenme tarihi ise 1218 Nisan tarihleri arasında saptanmıştır (Tekintaş ve ark, 2006) Araştırma bulgularımızda tam çiçeklenmeden hasada kadar geçen süre 142 gün (Gala)-162 gün (Breaburn) arasında değişmiştir. Catherine (1993), Jonagold çeşidinin tam çiçeklenmeden hasada kadar geçen gün sayısının 140-160 gün arasında olduğunu bildirmektedir. Eğirdir ekolojik koşullarında farklı elma çeşitlerinin performanslarının incelendiği bir araştırmada tam çiçeklenmeden hasada kadar geçen toplam gün sayısı Royal Gala çeşidinde 125-135 gün, Breaburn çeşidinde ise 160-170 gün olarak saptanmıştır (Akgül ve ark., 2011). Araştırmamızda elde edilen tam çiçeklenmeden hasada kadar geçen toplam gün sayısı Catherine (1993) ile uyum içinde olduğu halde (Akgül ve ark., 2011)’ nın bulguları ile Gala çeşidi için 717 gün farklı olmasına rağmen Braeburn çeşidi için benzerlik göstermiştir. Çeşit, ekoloji ve uygulanan kültürel işlemler, çiçeklenme zamanı, çiçeklenme süresi ve hasada kadar geçen süre üzerine etki edebilmektedir (Sive and Resnızky 1986; Facteau et al.,1986). Araştırmamızda incelenen kombinasyonlarda anaç çapı değerleri 2,74 cm (Fuji ) - 3,11 cm (Gala) arasında, gövde çapı ise 4,77 cm (Fuji) – 5,22 (Gala) arasında saptanmıştır (Çizelge 3.2). Aydın ekolojik koşullarında Starking Delicious/M9, Golden Delicious/M9, Granny Smith/M9 ve Imparatore/M9 kombinasyonlarında ortalama gövde çapı sırasıyla 4,10, 4,60, 2,01 ve 2,00 cm olarak saptanmıştır (Tekintaş ve ark., 2006). Araştırmamızda incelenen kombinasyonlarda taç hacim değerleri 0,24 m3 (Fuji)-0,37 m3 (Gala) arasında tespit edilmiştir. Taç hacmi değerleri yönünden çeşitler arasında istatistikî anlamda önemli farklar bulunmuş, Gala çeşidi en yüksek değeri verirken, Jonagold, Breaburn ve Fuji çeşitleri aynı grupta yer almışlardır. (Çizelge 3). Çizelge 3. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Anaç Çapı ve Gövde Çapı Değerleri Çeşit Anaç çapı Gövde çapı Taç hacim değerleri (cm) * (cm)* (m3)* Breaburn 2,98b 5,06b 0,30b Gala 3,11a 5,22a 0,37a Fuji 2,74c 4,77c 0,24c Jonagold 3,02b 4,93bc 0,25bc *P<0.05 düzeyinde önemli Eğirdir koşullarında elde edilen sonuçlara göre taç hacim değeri üzerine deneme yıllarında dikim sıklığından daha çok, çeşit özelliklerinin etkili olduğu belirlenmiş ve M9 anacına aşılı Starkspur Golden Delicious çeşidinin taç hacim değerinin 0,61 m3, Granny Smith çeşidinin taç hacim değerinin 0,29 m3 olduğu tespit edilmiştir (Yıldırım ve Çelik, 2003). Taç hacmi üzerine çeşitlerin büyüme özelliklerinin yanı sıra budama ve terbiye şekilleri de etkili olmaktadır (Barritt,1987; Polat 1997). Araştırmamızda incelenen kombinasyonlarda, ortalama çiçek çapı 43,64 mm (Jonagold)- 46,11 mm (Fuji) arasında, taç yaprak boyu 22,14 mm (Breaburn) - 23,01 mm (Gala) arasında, çanak yaprak boyu 6,85 mm (Breaburn) -7,51 mm (Fuji) arasında, dişi organ boyu 13,20 mm (Fuji) -13,52 mm (Breaburn) arasında, erkek organ boyu 8,77 mm (Breaburn) -9,62 mm (Gala) arasında, erkek organ sayısı 18,65 adet (Gala) -18,95 adet (Jonagold) arasında saptanmıştır (Çizelge 4). Tokat ekolojik koşullarında yapılan bir çalışmada Granny Smith çeşidinin çiçek çapı 52,55 mm, çanak yaprak boyu 8,90 mm, taç yaprak boyu 25,26 mm, dişi organ boyu 14,58 mm, erkek organ boyu 10,36 mm, erkek organ sayısı 19,13 olarak tespit edilmiştir (Polat,1997). Araştırma bulgularımızda çiçek özelliklerine ait verilerin Polat (1997)’ın 47 M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin Performanslarının Belirlenmesi Çizelge 4. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Çiçek Özellikleri Çeşit Çiçek Taç Çanak Dişi Organ Çapı Yaprak Yaprak Boyu (mm) Boyu (mm) Boyu (mm) (mm) Breaburn Fuji Gala Jonagold 44,85a 46,11a 44,91a 43,64a 22,14a 22,10a 23,01a 22,23a 6,85 b 7,51a 7,48a 7,27a Erkek Organ Boyu (mm) Erkek Organ Sayısı (Adet) 8,77b 8,81b 9,62a 9,14ab 18,85a 18,80a 18,65a 18,95a 13,52a 13,20a 13,47a 13,50a *P<0.05 düzeyinde önemli bulgularından daha yüksek değerlerde bulunmasının nedeni çeşit, anaç ve ekolojik koşullardan kaynaklanmış olabilir. Araştırmamızda incelenen çeşitlerde, ortalama yaprak uzunluğu 7,51 (Fuji) -10,30 (Gala) arasında, ortalama yaprak eni 4,41 cm (Jonagold)- 5,73 (Breaburn) arasında, ortalama yaprak sapı uzunluğu 2,25 cm (Fuji)- 3,23 cm (Gala), ortalama yaprak alanı ise 24.10 cm2 (Jonagold) – 40,92 cm2 (Breaburn) arasında saptanmıştır (Çizelge 5). Marro ve ark. (1986) % 50 çiçek oluşumu için 30-70 cm2’lik bir yaprak alanının gerekliliğini bildirmişlerdir. Araştırmamızda incelenen 4 elma çeşidinden sadece Jonagold çeşidinin yaprak alanı Marro ve ark. (1986)’nın belirttiği sınır içinde kalmamıştır. Çizelge 5. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Yaprak Özellikleri Çeşit Yaprak Uzunluğu Yaprak Eni Yaprak Sapı (cm)* (cm)* Uzunluğu (cm)* Breaburn Fuji Gala Jonagold 8,86b 7,51c 10,30a 7,59c 5,73a 5,21b 5,20a 4,41b 2,34b 2,25b 3,23a 2,60b Yaprak Alanı (cm²)* 40,92a 30,71bc 38,47ab 24,10c *P<0.05 düzeyinde önemli İncelenen çeşitlerde ortalama meyve ağırlığı 165,37 g (Gala) – 283,96 g (Fuji) arasında değişmiştir (Çizelge 6). Çeşit tanıtım kataloglarında Fuji ve Breaburn çeşitlerinin meyve ağırlığının 200,0 g olduğu bildirilmektedir (Anonim, 2005). Eğirdir ekolojik koşullarında Royal Gala ve Braeburn çeşitlerinde ortalama meyve ağırlıkları sırasıyla 162,35 gr ile 224,07 gr olarak saptanmıştır (Özongun ve ark., 2011). Fuji elma çeşidinin özelliklerinin tanımlandığı bir araştırmada çeşidin ortalama meyve ağırlığının 200-300 g arasında değiştiği belirtilmektedir (Anonim 2011a). Meyve seyreltmesinin incelendiği diğer bir araştırmada Fuji çeşidinde ortalama meyve ağırlığının seyreltme yapılma durumunda 265 g olduğu belirtilmiştir (Anonim 2011b). Araştırmamızda incelenen çeşitlerde ortalama meyve ağırlığı genel anlamda ulusal literatürle uyumlu olmakla birlikte daha yüksek değerlerin bulunması M9 anacının meyve ağırlığını artırmasından kaynaklanabilir. Nitekim yaygın literatürde meyve ağırlığı üzerine M9 anacının olumlu etkide bulunduğu görüşü ortaya çıkmıştır (Nicolai 1998; Brown ve Wolve 1999; Autio ve Krupa 2001; Marini; 2002). Ancak meyve ağırlığı yönünden araştırma bulgularımız uluslararası literatürle uyum içinde bulunmuştur. Çizelge 6. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Meyve Özellikleri Meyve Meyve Meyve Meyve SÇKM Çeşit Ağırlığı Eni Boyu Boyu/Meyve (%)* (g) * (cm) * (cm) * Eni Oranı* Breaburn 199.59b 7.32c 6.48c 0,88 10.75b Gala 165.37b 7.28cd 6.60bc 0,90 8.38c Fuji 283.96a 8.40ab 7.36a 0,87 12.96a Jonagold 280.18a 8.62a 7.11ab 0,82 9.13ac *P<0.05 düzeyinde önemli 48 Toplam Asitlik (%)* 0.54b 0.69b 0.59b 1.30a pH* 3.98a 3.85a 3.91a 2.92b S.BAYTEKİN,Y.AKÇA Araştırmamızda yer alan M9 anacına aşılı çeşitlerin ortalama meyve eni 7,28 cm (Gala)8,62 cm (Jonagold) arasında, meyve boyu 6,48 cm (Breaburn)-7,36 cm (Fuji) arasında saptanmıştır (Çizelge 6). Akgül ve ark., (2011)’nın sınıflamasına göre Breaburn çeşidi orta irilikte, Gala çeşidi küçük-orta irilikte Fuji çeşidi iri ve Jonagold çeşidi ise çok iri gruba girmiştir. Meyve ağırlığı yönünden Breaburn ve Gala çeşitleri ile Fuji ve Jonagold çeşitleri arasında istatistiki anlamda fark bulunmuştur. TSE standartları dikkate alındığında ise araştırmada incelen çeşitlerin meyvelerinin tamamı ekstra gruba girmiştir. Çeşitlerin meyve boyu/meyve eni oranı değeri 0,82 (Jonagold)-0,90 (Gala) arasında saptanmıştır. Miller ve ark (2004), Gala, Breaburn ve Fuji elma çeşitlerinde meyve boyu/meyve eni değerlerini sırasıyla 0,83, 0,90 ve 0,87 olarak bulmuşlardır. Araştırma bulgularımızda Fuji ve Breaburn çeşitleri için elde edilen meyve boyu/meyve eni değerleri Miller ve ark (2004)’in bulguları ile benzer bulunmuştur. İncelenen çeşitlerde SÇKM değeri % 8,38 (Gala) ile % 12,96 (Fuji) arasında, pH değeri 2,92 (Jonagold) ile 3,98 (Breaburn) arasında, toplam asitlik miktarı % 0,54 (Breaburn) ile % 1,30 (Joonagold) arasında belirlenmiştir (Çizelge 6). Elmalarda iyi bir meyve kalitesi için SÇKM değerinin %11 değerinde olması tavsiye edilmiştir (Gulino,1986). Redalen (1986), 60 elma çeşidinde yürüttüğü bir araştırmada SÇKM’ nin % 10,6-15,5 ve titre edilebilir asidin ise % 0,44-1,06 arasında değiştiğini bildirmiştir. Tokat ekolojik koşullarında farklı terbiye sistemlerinin bodur elma yetiştiriciliğinde verim ve meyve kalitesi Çizelge 7. Çeşitlere ait meyvelerin renk değerleri Çeşit L* Breaburn 52.20±0.86 Gala 53.50±2.76 Fuji 57.99±1.09 Jonagold 41.22±2.46 Araştırma bulgularımıza göre meyve tutum oranı % 61.35 (Fuji) – %71.48 (Gala) arasında belirlenmiştir (Çizelge 8). İncelenen çeşitler arasında meyve tutumu yönüyle Fuji çeşidiyle Gala ve Jonagold çeşitleri arasında istatistiksel anlamda önemli fark bulunmuştur. Siritharan and Lenz (1988), M9 anacı üzerindeki Golden üzerine etkilerinin incelendiği bir araştırmada Braeburn çeşidinde ortalama SÇKM miktarı % 9,60-10,93 arasında, titre edilebilirlik asit miktarı % 0,42-%0,60 arasında saptanmıştır (Küçüker, 2010). Anaç kuvvetine bağlı olarak, meyvelerde SÇKM oranlarının değiştiği bildirilmektedir (Ak ve Özcan,1993; Daugaard et al,1999; Robinson et al,1983). Samsun ekolojik koşullarında farklı anaçlar üzerinde incelenen bazı elma çeşitlerinin performanslarının incelendiği bir araştırmada M9 anacı üzerine aşılı Brebaurn çeşidinde suda çözünebilir kuru madde miktarı %11,88; toplam asitlik değeri ise %0,80 olarak saptanmıştır (Kaplan ve ark, 2007). Araştırma bulgularımızda incelenen çeşitlerin SÇKM sınırları, Redalen (1986)’in ve (Küçüker, 2010)’in bildirdiği sınırlar içinde bulunmuştur. Ancak Jonagold (% 9,13) ve Gala (% 8,38) çeşitlerinde SÇKM değerleri Redalen (1986)’ in bildirdiği sınırların altında kalmıştır.. Araştırmamızda incelenen çeşitlerde meyve renginde kırmızı rengi simgeleyen ‘a’ değerinin, 11,16 (Fuji) – 21,88 (Gala) arasında olduğu belirlenmiştir (Çizelge 7). Küçüker (2010), Tokat ekolojik koşullarında terbiye sistemlerine göre değişmekle birlikte M26/Braeburn kombinasyonunda kabuk renk değerlerini L=47,22-49,89 arasında a*=19,5021,5 arasında, b*=19,08-21,75 arasında saptamıştır. Braeburn çeşidi için elde ettiğimiz kabuk rengi değerleri Küçüker (2010)’in bulguları ile b* değeri hariç benzer bulunmuştur. Daugaard ve ark. (1999)’na göre M9 anacı renklenme üzerine olumlu etkide bulunmaktadır. Diğer taraftan Nicolai (1998) elmalarda anacın bodurluğuna bağlı olarak renklenmenin daha iyi olduğunu kaydetmiştir. a* 18.08±1.68 16.01±4.25 11.16±2.13 21.88±1.32 b* 29.74±0.45 26.22±1.81 26.21±1.40 16.34±2.21 çeşidinde meyve tutumunu %13,00 olarak bildirirken, Werth (1984), M9 anacı üzerine aşılanmış Cox’Orrange Pippin çeşidinde meyve tutumu oranını %58,0 olarak tespit etmiştir. Çeşitlerin hasat edilen meyve oranı değerleri % 17,75 (Fuji)-29,34 (Jonagold) arasında, etkili verim değerleri ise 0.16 kg/cm2 ( Gala) - 0.40 49 M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin Performanslarının Belirlenmesi kg/cm2 (Jonagold) arasında belirlenmiştir (Çizelge 3.7). Küçüker (2010), M26/Braeburn kombisayonunda, birim gövde kesit alanı üzerine düşen verim miktarını, terbiye şekillerine göre 0,47-0,60 kg/cm2 arasında belirlemiştir. Çizelge 8. Çeşitlerin meyve tutum ve etkili verim değerleri Etkili Verim Meyve Tutumu Çeşit (kg/cm²)* (%)* Breaburn 0.22b 68.98ab Gala 0.40a 71.48a* Fuji 0.21b 61.35b Jonagold 0.16b 70.99a Hasat Edilen Meyve Oranı (%)* 21.97b 29.34a 17.75b 19.69b *P<0.05 düzeyinde önemli Sonuç olarak, M9 anacına aşılı Gala, Breaburn, Jonagold ve Fuji, elma çeşitlerinin meyve özellikleri incelendiğinde Gala ve Fuji çeşidinin standart çeşit bilgilerine göre daha yüksek meyve ağırlığı vermiştir. Gala ve Breaburn çeşitleri diğer çeşitlere göre daha yüksek hasat edilen meyve oranı göstermiştir. Jongold çeşidinin, diğer çeşitlere oranla daha yüksek etkili verim vermesi, bu çeşidin erken yaşta diğer çeşitlerin önünde olduğunu söylemek mümkün olabilir. Kaynaklar Anonim, 2005 . Masterplant Bodur Elma Katoloğu, S:1-10 Anonim 2006. Tokat Meteoroloji Müdürlüğü, Tokat Anonim 2011a. www.hi138.com/e/?i75873 Anonim 2011 b. www.insad.pl/files/journal_pdf/journal_2006/F ull3_2006.pdf Ak, B., .E., Özcan, M., 1993. Bazı Elma Anaçları Üzerine Aşılı Roter Boskoop Elma Çeşidinin Değişik Derim Zamanlarında Bünyelerinde Meydana Gelen Değişimler Üzerinde Bir Araştırma.Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi. Akça, Y., ve Sağlamer M., 1999. Tokat Ekolojik Koşullarında Elma Yetiştiriciliğinde Uygun Anaç X Çeşit X Dikim Sıklığı Kombinasyonlarının Saptanması Üzerine Bir Araştırma. Türkiye Ulusal Bahçe bitkileri Kongresi 14-17 Eylül 1999, Ankara, 695-699. Akgül, H., Kaçal E., Öztürk F.P., Özongun Ş., Atasay A., ve Öztürk G., 2011. Elma Kültürü, Adım Ofset, ISBN:2:978-975-407-307-2 S: 32, Konya Autio, W. and R. Krupa, J., 2001. Rootstock Effects on Ginger Gold Apple Trees. Fruit Notes, Volume (66) p: (50-52). Barritt, B, H., 1987. Orchard System Research with Deciduous Trees: A Brief Introduction, Hort. Sci. 22(4):548-549. 50 Bilgener, Ş., Akbulut M. ve Kaplan N., 2003. Samsun Koşullarında Elma Yetiştiriciliğinde Çeşit/Anaç x Dikim Sıklığı Kombinasyonlarının Saptanması Üzerinde Bir Araştırma. Türkiye IV. Bahçe Bitkileri Kongresi S:223,Antalya Brown, G., R. and Wolfe, D., 1999. Rootstock and Interstem Effects on Pome and Stone Fruit Trees. In: Fruit and Vegetable Crops Research Reports, editor B. Rowell Kentucky Agricultural Experiment Station. University of Kentucky College of Agriculture Department of Horticulture Lexington. Kentucky p: 14-18. Burak, M., Türkeli Y., Akçay M. E. ve Yaşasın A. S., 2003. Bazı Yeni Elma Çeşitlerinin Doğu Marmara Bölgesindeki Verim ve Kalitelerinin Belirlenmesi. Türkiye IV. Bahçe Bitkileri Kongresi S:(303-305), Antalya. Catherine, A., 1993. Prepared For Speech On Apples Given At Highline Community College: Des Moines, Washington. Daugaard, H., Grauslund, J. and Callesen O., 1999. The Effect Of Rootstock On Yield And Quality Of Apples, CV. Mutsu. Agri-Food Quality II, The Royal Society Chemistry, Thomas Graham House, Science Park, Milton Road, Cambridge CB4 OWF, UK, p 377. Facteau, T. J., Rowe, K. E. and Chestnut, N. E. 1985. Firmness of Sweet Cherry Fruit Following Multiple Applications Of Gibberellic Acid. J Am. Soc. Hortic. Sci. 110; 775–777. Gulıno, F., 1986. Refractometric Trials on Golden Delicious From Alto Adige. Hort. Abst. 56(5),327. Kaplan N., Bilginer Ş., Akbulut M. ve Koç A., 2007. Samsun Koşullarında Elma Yetiştiriciliğinde Anaç X Çeşit Xdikim Sıklığı Kombinasyonlarının Meyve Verim Ve Kalitesi Üzerine Etkilerinin Araştırılması Türkiye V. Ulusal Bahçe bitkileri kongresi 04-07 Eylül Erzurum .453-457 Küçüker E., 2010. Farklı Terbiye Sistemlerinin M26 Ve MM106 Anaçları Üzerine Aşılı Braeburn Ve Red Chief Elma Çeşitlyerinde Ağaçlarının, S.BAYTEKİN,Y.AKÇA Gelişimi, Verim Ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri, Doktora Tezi, GOÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim dalı S:76, Tokat Marini, R., P., 2002. Does Rootstock İnfluence Apple Fruit Size? Compact Fruit Tree 35(1) p: 8-10. Marro, M., Margını, A. and Martınez, V., 1986. Leaf Area and Yield Performance of Fruiting Wood of Apples. Hort. Abst. 56(5), 326. Mıller S., Mcnew R. and Belding R., 2004. Performance of Apple Cultivars in the 1995 NE-183 Regional Project Planting: II. Fruit Quality Characteristics. Journal of the American Pomological Society V:58 N:2 S:65. Nicolai, J., 1998. European Trends in Apple Tree Density, Rootstocks and Tree Training. 41 th Annual IDFTA Conference, February 21-25, Pasco, Washington. Özongun, Ş., Dolunay, E.M., Öztürk G., Karakuş A., Kankaya A., Küden A., 2011. Elma Adaptasyon Denemesi I. Sonuç Raporu, Eğirdir Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Eğirdir Polat, M., 1997. Tokat Koşullarında Farklı Gelişme Kuvvetlerine Sahip Anaçlar Üzerine Aşılanmış Elma Çeşitlerinin Fenolojik ve Pomolojik Özellikler Üzerine Bir Araştırma. G.O.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı, Tokat. Redalen, G., 1986. Quality Tests of Apple Cultivars Grown in Norway. Artenbauwissenschaft, 51(5).S.207-211. Robinson, T., L., Seeley, E., J., and Barnitt, B. H., 1983. Effect of Light Environment and Spur Age on Delicious Apple Fruit Size and Quality. J. Amer. Soc. Hort. Sci. 108 p (855-861). Schupp J.R..1995. Growth And Performance Of Four Apple Cultivars On M.26. And Mark Rootstocks, With Or Without Preplant Mineral Nutritients. Fruit Var. J. 49:198-204 Siritharan, R., Lenz, F., 1988. Effects of Water Stres in Apple. I. Effects of Water Supply on Flower Formation and Fruit Set the Apple Cultivar ‘Golden Delicious’ Gartenbauwissenschaft, 53(5). S.223-226 Sıve, A. and Resnızky, D., 1986. Experiments on the Storage of Rainier and Bing Cherries. Hort. Abs., 56(2), 88. Tekintaş, F.E., Kankaya, A., Ertan E.ve Seferoğlu H.G., 2006. M9 Anacı Üzerine Aşılı Bazı Elma Çeşitlerinin Aydın İli Koşullarındaki Performanslarının Belirlenmesi, ADÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi 2006: 3(2):27-30. Yıldırım. F.,A.and Çelik M., 2003. M9 Anacı Üzerine Aşılı Bazı Elma Çeşitlerinde Tek, Çift ve Üç Sıralı Dikim Sistemlerinin Karşılaştırılması, Türkiye IV. Bahçe Bitkileri Kongresi: S:(22),Antalya Werth, K., 1984. Fruit Size in Golden Delicious Reflections on Fruit Thinning. Hort.Abst. Vol. 54. 51 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 53-59 Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici Davranışlarının İrdelenmesi* Süleyman ALICI1 Güngör YILMAZ2 Ahmet KINAY2 1 TTA Genel Müdürlüğü, İSTANBUL Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, TOKAT 2 Özet: Bu çalışma, 4733 sayılı kanunun, Tokat-Erbaa tütün üreticilerine ve tütün tarımına etkilerini belirlemek için yürütülmüştür. Bu amaçla; 2009 yılında bölgeyi en iyi temsil edecek şekilde belirlenen 14 köyde toplam 84 üretici ile anket çalışması yapılmıştır. Çalışma sonucunda; yürürlükteki yasayla üreticiler sadece özel sektör için üretim yaptıklarını ifade etmişlerdir. Bu durumdan genelde memnun olan çiftçiler, sözleşme şartlarının daha çok özel sektör lehine olduğunu belirtmişlerdir. Tarımsal istihdamda genç nüfusun azalması bölgede tütün tarımını daha da olumsuz etkileyeceği görülmüştür. Bu olumsuzlukların giderilmesi için önlemlerin alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Anahtar kelimeler: Tütün, Tokat-Erbaa, tütün ticareti, sözleşmeli üretim. Investigation of Contracted Tobacco Farming and Grower Behaviour in Tokat-Erbaa Abstract: The research was conducted to determine the effects of new tobacco law numbered as 4733, on Tokat-Erbaa’s tobacco growers and tobacco farming. A survey with 84 growers from 14 villages was done to achieve the aim in 2009. In consequence of the survey, it was concluded that growers planted tobacco for private sector as a result of the law. The growers generally were satisfied with the application stated that the contract was in favor of private sectors. It was showed decreasing number of young people in agriculture caused problems in tobacco farming in the region. Therefore precautions must be taken to solve the problems. Key words: Tobacco, Tokat-Erbaa, tobacco trade, contracted production. 1.Giriş Tütün; üretim, kullanım, iç ve dış ticareti yönünden diğer tarım ürünlerinden farklı bir öneme sahiptir. Dünyada yaklaşık 330 milyar dolar olarak tahmin edilen tütün piyasasının ülkemizdeki değeri 20 milyar dolar civarındadır (Anonim, 2009a). Tütün, Türkiye ekonomisi için oldukça önemli bir tarımsal ürün olma özelliğini korumakta ve çeşitli bölgelerde aile tarımı olarak yaygın bir şekilde üretilmektedir. Türkiye’de yaklaşık 180 bin aile tütün üretimi yapmakta ve bunlara tütün endüstrisinde çalışanlar da (aileleri dahil) dahil edildiğinde, toplam 1,0–1,2 milyon nüfusa istihdam sağlamış olmakta, bu rakam Türkiye nüfusunun yaklaşık % 1,4’ üne tekabül etmektedir (Anonim, 2009b). Türkiye’de 2002 yılında yürürlüğe giren 4733 sayılı kanun ile tütün piyasasında çok büyük değişimler gerçekleştirilmiştir. Bunların en önemlileri; tütün ve tütün mamulleri üretimi, iç ve dış alımı ve satımı konularında, sektörü düzenleyen ve denetleyen bağımsız bir kurum olan Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK) oluşturulmuştur. Tütün ve Tütün Tekeli Kanunu (1177 sayılı) kaldırılarak, tütün üretiminde coğrafi sınırlama sona erdirilmiş, tütünün fiyatlandırılması, alımı, satımı ve ithalatı ile tütün ürünlerinin üretimi, fiyatlandırılması, satışı gibi konularda sektör tümüyle serbest rekabete açılmıştır. Destekleme alımları kaldırılmış, üretici tütünleri için yazılı sözleşme esası veya açık artırma yöntemi ile alınıp satılması sistemi getirilmiştir (Anonim, 2007a). Türkiye’de alım garantisi nedeniyle üreticilerin “Açık Artırma Satış Sistemi” yerine “Sözleşme” esasına dayalı üretimi tercih ettiklerini (Açar, 2008) belirtmiştir. Topçu (2003), AB üyesi ülkelerde, sözleşmeli üretimi prim almanın ön koşulu olduğu dolayısıyla da kota sisteminin sıkı bir şekilde uygulandığını bildirmektedir. Tokat-Erbaa bölgesinde 2002 yılı öncesinde 5000 ton tütün üretimi yapılmakta iken, 4733 sayılı yasa sonrasında 2005 yılında 4400 tona, 2007’de 3200 tona bugün ise 3000 tona gerilemiştir (Anonim, 2009b). Gümüş (2009), Tütün sektöründe kamunun tamamen devre dışı kaldığını, tütünün herhangi *Bu makale “Türkiye’de Tütün Tarımı ve Endüstrisine Serbest Piyasa Uygulamalarının Etkileri” başlıklı yüksek lisans tezinden hazırlanmıştır. 53 Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici Davranışlarının İrdelenmesi bir tarımsal ürün gibi müdahalesiz piyasa koşullarına terk edildiğini, TEKEL’in stoklarının bitiminde Türkiye tütün bilançosunun kısa sürede pozitiften negatife döneceğini, net ihracatçı olan ülkenin ithalatçı konumuna düşeceğini bildirmektedir. Tokat-Erbaa bölgesinin kırsal alanında yaşamakta olan nüfusun gelir kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Başlıca üretilen tarım ürünleri ise tahıllar, tütün ve bağcılıktır. Bölgede tütün tarımı el emeğinin fazla olmasına rağmen getirisi diğer ürünlere göre yüksek olan gelir kaynağıdır. Genellikle tütün ve tahıllar münavebeli olarak yetiştirilmektedir. Tütün piyasasında büyük değişikliklere sebep olan ve 2002 yılında yürürlüğe giren 4733 sayılı yasa tüm Türkiye’de olduğu gibi Erbaa’da da tütün üreticisini büyük ölçüde etkilemiştir. Bu yasanın getirmiş olduğu değişiklikleri daha iyi anlayabilmek ve yorumlayabilmek için söz konusu bölgede yapılan anket çalışması ile 4733 sayılı yasanın etkileri ortaya konmaya çalışılmıştır. 2.Materyal ve Metot Bu çalışma 2009 yılında Tokat-Erbaa ilçesinde amaca uygun olarak hazırlanıp, tütün üreticileri ile yapılan anketlerden sağlanan verilerden oluşmaktadır. Çalışmada üreticilerle birebir yapılıp elde edilen sonuçlar bir araya getirilip analiz edilmiştir. Araştırmayı yakından ilgilendirmesi ve 4733 sayılı kanunun sonuçlarının değerlendirilmesinde bilgi verebileceği düşüncesiyle pilot bölge olarak seçilen TokatErbaa ilçesinde tütün üreticileri ile yüz yüze görüşülerek üreticilerin yeni dönem (2002 yılında çıkarılan 4733 sayılı kanun) ile ilgili düşünce ve yaklaşımlarının yansıtılması amaçlanmıştır. Bu amaç için, görüşme yapılacak olan köyler geneli yansıtacak şekilde ve Erbaa ilçesinde üretimin yoğun olarak yapıldığı yerlerden tespit edilmiştir. Tespit edilen 14 köye (Aydınsofu, Evciler, Ballıbağ, Alacabal, Küplüce, Akça, Endikpınar, Akkoç, Pınarbeyli, Tanıoba, Hacıbükü, Çakır, Karaağaç ve Yunus Emre Mah.) gidilerek üreticilerle görüşmeler sonucunda veriler toplanmış ve bir değerlendirme yapılmıştır. Basit Tesadüfî Örnekleme Yöntemi kullanılarak, anket yapılacak tütün üretici sayısı 84 olarak tespit edilmiştir. Anket yapılan köy sayısı ise 14 olmuştur (Çizelge 1). Çizelge 1. Anket Çalışmasının Yapıldığı Köy ve Üretici Sayıları Köy Adı Anket Sayısı Aydınsofu Evciler Ballıbağ Alacabal Küplüce Y. Emre Mah. Akça 4 6 7 6 6 1 8 Endikpınar Akkoç Pınarbeyli Tanoba Hacıbükü Çakır Karaağaç 7 5 9 6 8 5 6 Anket çalışması ile üreticilerin yaş ortalaması, deneyim, öğrenim durumu, sözleşmeli üretim hakkındaki görüşleri ve sözleşmenin içeriği hakkındaki bilgileri araştırılmıştır. Anket sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesinde Microsoft Excel programlarından yararlanılmıştır. Veriler analiz edilerek çapraz tablolar halinde sunulmuştur. 3.Bulgular ve Tartışma 3.1. İncelenen İşletmelerde Yaş, Deneyim ve Öğrenim Durumuna İlişkin Bilgiler İncelenen üreticilerin yaş ortalaması 45,6 yıl olarak tespit edilmiştir. Köyler itibariyle incelenerek bir değerlendirme yapıldığında 59,8 yaş ortalamasıyla Aydınsofu köyü en yüksek yaştaki üreticilere sahip iken, 37,6 yaş 54 ile Akkoç köyünün en genç üreticilere sahip olduğu tespit edilmiştir. En yaşlı üretici 75 yaşında Hacıbükü köyünde bulunurken, Çakır köyünde de 17 yaşındaki üretici en genç üretici olma özelliğini kazanmıştır. Tütün tarımı ile uğraşan üreticilerin yaşlarının yüksek olması, Türkiye tütün üretiminin azalmasının en önemli göstergelerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de önemli bir tütün üretim bölgesi olan Samsun-Bafra’da yapılan bir anket çalışmasında da tütün üretimi yapan kişilerin yaş ortalamasının 46 olduğu tespit edilmiştir (Anonim, 2007b). Görüşleri alınan üreticilerin büyük çoğunluğu ilkokul (%83,33) mezunudur. Ortaokul mezunlarının oranı %9,53, lise mezunlarının oranı ise %7,14’tür (Çizelge 2). S.ALICI,G.YILMAZ,A.KINAY Çizelge 2. Görüşülen Üreticilerin Eğitim Durumları Eğitim İlkokul Ortaokul Lise Frekans (adet) 70 8 6 Oran (%) 83,33 9,53 7,14 Toplam 84 100,00 Üreticilerin eğitim durumları incelendiğinde, ortalama eğitim süresi 5,3 yıl olarak tespit edilmiştir. En düşük eğitim düzeyinin ilkokul düzeyinde olduğu, en yüksek eğitim seviyesinin ise lise olması yanında, 6,5 yıllık eğitim düzeyi ile Karaağaç köyü ve Alacabal mahallesi en yüksek eğitim ortalamasına sahip köyler olmuştur. Bunları 6,2 ile Akkoç, 5,8 ile Akça takip etmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda eğitim düzeyi yüksek olan bireyler tütün tarımı yerine başka alanlarda istihdam bulmuşlardır. Özellikle büyük şehirlere istihdam için göç etmişlerdir. Tütün üreticilerinin deneyimleri incelendiğinde, yaklaşık %32’lik oran ile en yüksek 31–40 yıl aralığı olup, onu %25’lik oran ile 11–20 yıl aralığının izlediği görülmüştür. Ortalama frekansın 14 yıl olduğu, 1–10, 41–50 ve 51–60 yıl deneyim aralıklarının ortalamanın altında kaldığı görülmüştür (Çizelge 3). Çizelge 3. Görüşülen Üreticilerin Tütün Üretim Deneyimleri Deneyim (Yıl) 1–10 11–20 21–30 31–40 41–50 51–60 Frekans (adet) 7 21 15 27 9 5 Oran (%) 8,33 25,00 17,86 32,14 10,72 5,95 Ortalama 14 100,00 Görüşme yapılan köylerdeki üreticilerin deneyimleri incelendiğinde, ortalama 29,1 yıl olduğu tespit edilmiştir. En fazla iş deneyimine sahip köy 45,3 yıl ile Aydınsofu olurken, 21,2 yıl ile Akkoç köyü en deneyimsiz köy olarak tespit edilmiştir. 3.2. İncelenen İşletmelerin Sözleşmeli Üretim Hakkındaki Düşünceleri 9 Ocak 2002 tarih ve 24635 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4733 sayılı tütün yasasından önce özel sektör üretilen tütünlerden ihtiyacı olanı kadarını alırken devlet kalan tüm ürünü ihtiyacı olsa da olmasa da almaktaydı. Bunun sonucunda Tekelin depolarında stoklar gün geçtikçe artmış ve büyük gelir kayıplarına sebep olmuştur. Ayrıca tütüne destekleme yapılmaktaydı. Çıkarılan 4733 sayılı yasa ile Türkiye’de tütün tarımı sözleşmeli üretim şekline dönüşmüştür. Üreticiler 2002 yılından sonra ürünlerini sözleşmeli olarak üretip satmaya başlamışlardır. Bu kapsamda üreticilere sözleşmeli üretimden memnun olup olmadıkları sorulmuştur. Üretici görüşleri ile ilgili ortaya çıkan durum Çizelge 4 ve 5’te verilmiştir. Çizelge 4. Tütün Üreticilerinin Sözleşmeli Üretiminden Memnuniyet Durumu Frekans (adet) Evet 54 Oran (%) 64,29 Hayır 30 35,71 Toplam 84 100,00 55 Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici Davranışlarının İrdelenmesi Çizelge 4’ün incelenmesiyle, üreticilerin yaklaşık %64’ünün sözleşmeli üretimden memnun olduğu, %36’sının da memnun olmadığı görülmüştür. Daha önce Açar (2008)’in yaptığı çalışma sonucunda da üreticilerin sözleşmeli üretimden memnun oldukları görülmektedir. Yapılan görüşmeler sonucu, sözleşmeli üretimden memnun olan üreticilerin %46,05’i üretilen ürünlerin alım garantisinin olmasını güvence olarak görmüşlerdir. Aslında sözleşmeli üretim öncesi de üretilen tütünlerin alım garantisi olması yanında özel sektörün fiyatlarını önceden açıklaması ve üreticilere yeterince avans vermesi tatmin nedeni olarak gösterilmiştir. Burada üreticiler açısından asıl faktör TEKEL’in uyguladığı kota nedeniyle tütün üreticisinin istediği miktarda üretim yapıp satamamasından kaynaklanmaktaydı. Oysa özellikle Erbaa yöresinde son yıllarda özel sektör firmalarınca yoğun talep gören Yunan Basması’nın üretilmesi ve üretilen tütünlerin tamamının satılabilmesi üreticileri rahatlatmış, kota sıkıntısından kurtarmıştır. Yeterli işgücüne ve uygun tütün tarım arazisine sahip üreticiler yapabildikleri kadar üretim yapmaya ve ürünlerini neredeyse daha tarlada iken satmaya başlamışlar, bu durum ise memnuniyeti arttırmıştır. Üreticilerin memnun olmasının diğer nedenleri arasında ise, %27,78’lik oran ile tütün alım fiyatlarının belli olması, %24,07’lik oran ile de yeterli avans verilmesi olarak belirlenmiştir. Bütün bunların yanında bazı ekiciler (%43,75) önceden anlaşılan fiyattan tütünlerini satmalarına rağmen, tütün teslimi sırasında özel sektör firmalarının tamamen kendi inisiyatifleri doğrultusunda fire düştüklerini ve buna itiraz dahi edemediklerini gerekçe göstererek memnun olmadıklarını belirtmişlerdir. Memnun olmadıklarını belirten üreticilerden %46,30’i itiraz hakkının olmadığını, yaklaşık %20’si avansların yetersiz olduğunu belirtmişlerdir (Çizelge 5). Çizelge 5. Üreticilerin Sözleşmeli Üretim ile İlgili Düşünceleri Sözleşmeli üretimden memnun olma nedeni Sözleşmeli üretimden memnun olmama nedenleri Alım garantisi olması Avans vermesi Tütün alım fiyatının belli olması Frekans (adet) 25 13 Oran (%) 46,30 24,07 15 27,78 Diğer (mecburen) 1 1,85 İtiraz hakkımız yok 13 44,33 Üretimin sınırlı olması 3 9,00 Avansların yetersizliği Diğer (birim fiyat düşük, TEKEL daha iyiydi vb.) 6 20,00 8 26,67 Tütün üreticileri 2002 yılından sonra üretecekleri tütünlerini tip sözleşmeye göre üretmek zorundadırlar. TAPDK tarafından düzenlenen tip sözleşme hem üreticilere hem de alıcılara bazı yükümlülükler getirmiştir. Köylerde yapılan görüşmelerde, üreticilerin sözleşme metnini okuyup okumadıkları ve içeriği hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları araştırılmıştır. Yapılan araştırma ile ilgili sonuçlar Çizelge 6 ve 7’de verilmiştir. Üreticilerin yaklaşık %31’inin sözleşme metnini okuduğu, %69’unun ise sözleşme metnini hiç okumadığı tespit edilmiştir. Ancak, üreticiler sıkıntılı bir durum ya da itiraza konu olacak bir durum söz konusu olduğunda okuyacaklarını beyan etmişlerdir (Çizelge 6). Çizelge 6. Üreticilerin Tip Sözleşmeyi Okuma ve İnceleme Durumu Evet Hayır Toplam 56 Frekans (adet) 26 58 Oran (%) 30,95 69,05 84 100,00 S.ALICI,G.YILMAZ,A.KINAY Tip sözleşme metnini okuyan üreticilerin yaklaşık %92’sinin alıcı tarafından verilen neviyata itiraz edebilme hakkının olduğunu, %77’sinin de tip sözleşmede belirtilen üretim miktarının %10 eksik veya fazla üretim miktarının alıcı firma tarafından alınmasının sözleşme gereği olduğunu bildiği görülmüştür (Çizelge 7). Çizelge 7. Üreticilerin Tip Sözleşme ile İlgili Bilgi Düzeyleri Oran (%) Üretim fazlası tütünün açık artırma yöntemi ile alınması 7,69 Sözleşmedeki üretim miktarının %10 altı ve üstünün alınması gerektiği Verilen neviyata itiraz edebilme Sözleşme şartlarına uymayan üretim yapılması durumunda, ilgili ürünün satılamaması 3.3. 2008 Yılı Ürünü Uygulamaları Yapılan çalışma ile Erbaa ilçesi tütün üreticilerinin ürünlerini satmaları ve satış sırasında yaşanan olumlu ve olumsuz durumların tespit çalışmaları yapılmıştır. Çizelge 8’de de görüldüğü gibi 2008 ürün yılında ekicilerin büyük bir kısmı ürünlerini özel sektöre satmışlardır. Bunun en önemli nedeni 2008 yılında Sigara Sanayinin özelleştirilmesi sonucunda, 2009 ürün yılı için TEKEL’in üreticilerle sözleşme yapmamış olmasıdır. TEKEL ile sözleşme yapamayan ve 76,92 92,31 23,08 tarlasında tütünden başka bir ürün yetiştirme şansı olmayan tütün üreticilerinin tek seçeneği özel sektör ile sözleşme yapmak olmuştur. Sonuçta, sözleşme gereği ürettiği tütünü özel sektöre satmıştır. TEKEL ile sözleşmesi bulunan iki ekici ürününün kotası kadar olan kısmını TEKEL’e, kalanını da özel sektöre satmıştır. Özel sektöre tütün satan üreticiler, toplam üreticilerin yaklaşık %98’i olmuştur. 2008 yılı TEKEL’in tütün aldığı son yıl olmuş, bundan sonra alım için üreticilerle sözleşme yapmamıştır. Çizelge 8. 2008 Yılında Erbaa İlçesinde Tütün Alan Kamu ve Özel Sektörün Alım Oranları Satış yapılan kurum Frekans (adet) TEKEL (TTA) Oran (%) 2 2,38 Özel Sektör 82 97,62 Toplam 84 100,00 Tütün üreticilerinin özel sektörü seçmesinin en önemli nedeni TEKEL’den boşalan alanın özel sektör tarafından doldurulması olarak değerlendirilebilir. Çünkü özel sektörle sözleşme yaptığı için, özel sektöre tütün satan üreticilerin oranı yaklaşık %93’tür (Çizelge 9). Özel sektörle sözleşme yapmanın dışında kalan şıkların oranları çok düşük kalmıştır. Çizelge 9. Tütün Satılan Kurumun Tercih Edilme Nedenleri Kurum TEKEL(TTA) Özel Sektör Neden Daha güvenilir Özel sektör benimle sözleşme yapmadı Daha fazla para veriyor Daha çok avans veriyor Özel sektörle sözleşme yaptım Ayni katkısı daha fazla Frekans (adet) 1 1 3 Oran (%) 50,00 50,00 3,66 2 2,44 76 92,68 1 1,22 57 Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici Davranışlarının İrdelenmesi 3.4. Özel Sektör Uygulamaları Türkiye’de özel sektörün tütün piyasasına girdiği 1990’lı yılların ikinci yarısından bu yana Erbaa ilçesinde de özel sektör faaliyetleri devam etmektedir. Özellikle 2008 yılından sonra TEKEL’in pazardan çekilmesiyle birlikte, özel sektör faaliyetleri artmıştır. Tütün üreticileri devlet desteğinin olmadığı bir ortamda ürünlerini pazarlamaya başlamışlardır. Yıllardır devlet desteğine alışmış olan üreticiler, işlerini daha iyi, ürünlerini daha kaliteli yetiştirmek zorunda kalmışlardır. Kalitesiz yetiştirilen ürünleri satamayacaklarını, satsalar bile para etmeyeceğini bilen üreticiler artık kaliteyi ön plana çıkarmak zorunda kalmışlardır. Görüşmelerde bulunulan ekicilerin büyük çoğunluğu özel sektörün uygulamalarından memnun olduklarını belirtmişler, bir kısmı ise tütünlerini satabilecek başka bir alternatiflerinin olmadığından yakınmışlardır. Çizelge 10’da üreticilerin özel sektör uygulamaları hakkındaki görüş ve düşünceleri gösterilmiştir. Çizelge 10. Özel Sektör Uygulamalarından Üreticilerin Memnuniyet Durumu Frekans (adet) Oran (%) Evet 72 85,71 Hayır 12 14,29 Toplam 84 100,00 Tütün üreticilerinin % 85,71’i özel sektör uygulamalarından memnun olduklarını beyan etmişlerdir. Çizelge 11’de bu memnuniyetlerinin nedenleri açıklanmıştır. Yapılan görüşmeler neticesinde memnuniyetini belirten üreticilerin %87,50’si ödemelerin zamanında yapıldığını belirtmişlerdir. Ödemelerin zamanında yapılmasının yanında satış öncesi verilen avanslar da memnuniyeti artırmaktadır. Üreticilerle yapılan görüşmeler sırasında, özel sektör yetkililerinin, tohumdan ürünün satılmasına kadar geçen zaman içinde yetiştirilen ürün ile yakından ilgilenmeleri üreticileri memnun etmiştir. Ancak satış sırasında toplam üründen düşülen firelerden de üreticilerin memnun olmadıkları görülmüştür. Çizelge 11. Özel Sektör Uygulamalarından Üreticilerin Memnuniyet Nedenleri Memnun Olma Nedenleri Memnun Olmama Nedenleri Memnuniyet Nedenleri Yeterince avans veriyor Ödemelerini zamanında yapıyor Ürünümün teknik takibini yapıyor Sözleşme üreticinin aleyhine Frekans (adet) 6 63 Oran (%) 8,33 87,50 3 4,17 10 83,33 Yeterince teknik bilgi vermiyor 2 16,67 Özel sektör uygulamalarından memnun olmadığını belirten üreticilerin %83’ü tip sözleşme metnini beğenmemektedir. Sözleşme şartlarına göre ürettiğini düşünen üreticiler, ürünlerinden yüksek miktarlarda fire düşüldüğünü, fire sonrası kalan ürünün ortalama fiyatının düştüğünü, dolayısıyla tütününü, sözleşmede belirtilen fiyatın altında satmak zorunda bırakıldıklarını düşündükleri tespit edilmiştir. 4. Sonuç ve Öneriler Tütün dünya ve Türkiye’de sağlık açısından çok tartışılan fakat ekonomik 58 getirisinden dolayı vazgeçilemeyen bir ürün olma özelliğini korumaktadır. Türkiye’de üretim alanları gün geçtikçe azalmakta olmasına rağmen, Tokat-Erbaa bölgesinde Yunan Basması tütün tiplerinin yetiştirilmesinden dolayı belli bir yere sahiptir. Özellikle bu tütün tiplerinin yetiştirildiği Yunanistan’da AB’nin izlemiş olduğu politikalar sonucu azalma olması dünyadaki bu tütün tipine olan ihtiyacın günden güne artmasına sebep olmaktadır. Türkiye bu oluşan pazardan en büyük payı almak için, ekolojik olarak en uygun bölge olan Tokat-Erbaa’da üretimi ve kaliteyi S.ALICI,G.YILMAZ,A.KINAY iyileştirmesi gerekmektedir. Ayrıca benzer ekolojiler de bu tip tütünün üretimi için çalışmalar yapılmalıdır. Bölgede 4733 sayılı kanunun yürürlüğe girmesi ile tütün üretimi sözleşmeli olarak gerçekleştirilmektedir. Tekelin özelleşmesi sonucu bölgede tütün alımını sadece özel sektör temsilcileri yapmaktadır. Tütün üreticilerinin sözleşmeli üretim sisteminden genellikle memnun oldukları fakat alıcı firmalar ile yaptıkları sözleşmeleri çoğunluğunun okumadığı için haklarından haberdar olmadıkları tespit edilmiştir. Memnuniyet sebepleri; Sözleşmede tütün nevi fiyatlarının üretimden önce belli olması, Ürettikleri ürünlerin alım garantisinin olması ve kotanın kalkmış olması, Üretim sürecinde firmaların avans vermesi, Fidelikten hasada kadar geçen sürecin firmaların teknik elemanları tarafından takip edilmesi, Tütün alımı gerçekleştirildikten sonra hemen ödemelerin yapılması. Memnuniyetsizliğin sebepleri ise; Sözleşmede yer alan maddelerin alıcı firmaların aleyhine olması, Herhangi bir olumsuzlukta itiraz haklarının olmadığını, Fiyatların düşük olması şeklinde sıralanmaktadır. Geçmiş yıllarda tütün üreticileri devlet garantisi olması nedeniyle kaliteye dikkat etmezken, şimdi alıcı firmaların tütünü kaliteli olup olmamasına göre değerlendirmesiyle daha kaliteli ürün üretmek için çaba harcamaktadırlar. Üretilen tütünlerin kalite ve verimlerinin arttırılmasının yanında sözleşmede üretici haklarının yeniden gözden geçirilmesi için tarafsız bir grup oluşturulmalıdır. Oluşturulacak bu grupta üretici temsilcileri, üniversite temsilcileri, özel sektör ve kamu temsilcileri yer almalıdır. Ayrıca üreticilerin sahip oldukları hakların neler olduğunu daha iyi kavrayabilmeleri için eğitim çalışmaları yapılmalıdır. Yapılacak yeni düzenlemelerin daha iyi sonuçlar vereceği tahmin edilmektedir. Böylece başta bölge halkı olmak üzere ülke ekonomisine büyük katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Kaynaklar Açar, S., 2008. Avrupa Birliği ve Türkiye’de Tütün Politikaları. Yüksek Lisans Tezi. Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi, Kamu Yönetimi Yüksek Lisans Programı, Ankara. Anonim, 2007a. Tütün Politikası. http://www.tutuneksper.org.tr/ yayin/bulten/ bulten67/tutunpolitikasi.htm. (12.04.2007). Anonim, 2007b. Bafra Tarımsal Kalkınma Projesi Raporları. Anonim, 2009a. Tütün Yasası. http://www.sigara.gen.tr. (05.11.2009). Anonim, 2009b. Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu (2010). www.tapdk.gov.tr Gümüş, A.H., 2009. Türkiye’de Tütün Politikaları, Pazarlama Sorunları ve Çözüm Önerileri. Tütün Eksperleri Derneği Yayını, 248 s. İzmir. Topçu, T., 2003. Tütün Ortak Piyasa Düzeni ve Türkiye’de Uygulanabilirliği. Uzmanlık Tezi, T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dış İlişkiler ve A.T. Koordinasyon Dairesi Başkanlığı. Ankara. 59 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 61-71 Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi* Alper Serdar ANLI Fazlı ÖZTÜRK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Ankara Özet: Bu araĢtırmada Ankara ilinde meydana gelen yağıĢların L moment yöntemleri ile bölgesel frekans analizi gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu amaçla 32 yağıĢ gözlem istasyonundan elde edilen günlük yağıĢ miktarlarından yararlanarak yıllık maksimum yağıĢ dizileri oluĢturulmuĢtur. Bölgesel analizlere istasyonların tümü bir bölge kabul edilerek baĢlanmıĢ, ancak istasyonlardaki düzensizlikten dolayı Ankara ili kümeleme analizi yardımıyla üç bölgeye ayrılmıĢtır. Gösterge taĢkın yöntemi yoluyla gerçekleĢtirilen bir dizi analizler sonucunda bölgelere göre homojenlik sağlanmıĢ, her bölge için uygun bir olasılık dağılımı saptanmıĢ ve bölgesel L moment algoritması ile çeĢitli tekrarlanma sürelerinde (2, 5, 10, 25, 50 ve 100 yıl) muhtemel tasarım yağıĢları tahmin edilmiĢtir. Tahmin edilen yağıĢ miktarlarının doğruluğunun değerlendirilmesi amacıyla Monte Carlo simülasyon tekniği uygulanmıĢ ve her bölge için büyüme eğri bileĢenleri elde edilerek, tekrarlanma tahminlerinin mutlak taraflılık, taraflılık ve ortalama karekök hataları (RMSE) hesaplanmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Ankara, bölgesel frekans, yıllık maksimum yağıĢ, L moment, gösterge taĢkın, Monte Carlo simülasyonu. Regional Frequency Analysis for Annual Maxima Precipitation Data Measured in Ankara Province Abstract: In this study, regional frequency analysis of precipitation data is carried out through methods of Lmoments in Ankara province. Annual maxima precipitation series are formed using daily precipitation records obtained from 32 rainfall gauging station. Firstly, whole stations are assumed one region and then stations are split up three region using cluster analysis due to discordant stations. A set of analysis is carried out through index-flood procedure and regional homogeneity is obtained and suitable probability distribution is selected for each region and probable design precipitation values are estimated for various return periods (T year= 2, 5, 10, 25 and 100) via regional L-moment algorithm. Monte Carlo simulation experiments are applied and regional growth curve components are obtained and absolute bias, bias and root mean square errors (RMSE) of estimated quantiles are computed for assessment of the accuracy of estimated precipitation quantiles. Keywords: Ankara, regional frequency, annual maxima precipitation, L-moment, index-flood, Monte Carlo simulation. 1. GiriĢ Yeryüzündeki suyun kaynağı olan yağıĢlardan meydana gelen taĢkınlar, can ve mal kaybına neden olur. Bu zararları önleyecek taĢkın kontrol yapıları ile drenaj Ģebekelerinin tasarımı için söz konusu yağıĢların gelecekteki değerlerinin tahmin edilmesi gerekmektedir. Hidrolojide istatistiksel analizler; verinin özetlenmesi, anlamlı bir Ģekilde ifade edilmesi, gözlenen olayların temelini oluĢturan karakteristiklerinin saptanması ve bunların gelecekteki davranıĢları hakkında tahminler yapılması amacıyla uygulanır. Hidrolojik verinin gelecekteki miktarları, frekans analizlerine göre belirtilir. Frekans analizi, hidrolojik bir olayın hangi aralıklarda meydana geleceğinin ifadesidir (Anlı 2009). Bir istasyonda belirli aralıklarda ölçülmüĢ ve belirli zamanda meydana gelmiĢ bir gözlem * rastgele bir değiĢken olarak Q ile ifade edilirse, istatistiksel frekans analizi; Q değerinin hangi sıklıkta meydana geleceğinin göstergesi olan frekans dağılımı ile belirtilir. Buna göre her bir x değerinde Q değerinin frekansı olan F (x) EĢitlik 1 ile gösterilir; F ( x) P[Q x] (1) F (x) frekans dağılımının birikimli fonksiyonunu belirtir ve bu fonksiyonun tersi x (F) aĢılmama olasılığı F’nin büyüklüğünü, yani tekrarlanma fonksiyonunu ifade eder. T tekrarlanma süresinde meydana gelen miktar QT ise, frekans dağılımının sırasıyla aĢılma ve aĢılmama olasılık fonksiyonlarının tersleri için EĢitlik 2 ve 3’de verilir; QT x(1 1 / T ) (2) QT x(1 / T ) (3) Bu makale Alper Serdar ANLI’nın Doktora tezinin bir kısmından hazırlanmıĢtır. 61 Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi Bir frekans dağılımının konumu, değiĢimi ve Ģekli dağılımın momentleri tarafından ifade edilir. Bu momentler ortalama ve standart sapma ölçüleri ile değiĢim, çarpıklık ve basıklık katsayıları olarak belirtilebilir. Frekans analizlerinde pek çok parametre tahmin yöntemi kullanılır. Bu tahmin yöntemlerinin seçilmesi, ölçülen verinin büyüklüğüne bağlıdır. Bunlardan en yaygın kullanılanları; momentler, maksimum olabilirlik, olasılık ağırlıklı momentler ve L momentler parametre tahmin yöntemleridir (Anonim 1975). Son yıllarda yaygın kullanılan L momentler yöntemi, hidrolojik verinin karakteristiklerini ve bu verinin dağılım parametrelerini basit ve etkili bir Ģekilde vermektedir. L momentler, tahmin aralıklarında ve hipotez testlerinde de kullanılabilir (Vogel ve ark. 1993). L momentlerin diğer olağan çarpım momentlerine göre özellikle hidrolojik çalıĢmalarda üstünlükleri vardır. Bazı durumlarda bir istasyonda görülebilecek bir ekstrem olayın frekansını tarif etmek için yeterli veri bulunmamakta, bazı istasyonlarda ise hiç veri olmamaktadır. Buna karĢın, farklı ölçüm istasyonlarında benzer frekanslara sahip gözlemler mevcut olabilmekte ve bu nedenle bütün mevcut veri analiz edilerek daha doğru sonuçlar elde edilebilmektedir. Dolayısıyla noktasal verinin yetersizliği ve farklı ölçüm istasyonlarındaki verilerin tümünün analizi ile daha doğru sonuçların elde edilecek olunması, Bölgesel Frekans Analizi’ni kullanmayı gerektirmektedir. Bölgesel frekans analizinin baĢlıca prensibi, farklı ölçüm istasyonlarındaki verilerin benzer frekanslara sahip olduğu durumlarda uygulanması gerektiğidir. Böylelikle, her bir ölçüm istasyonunda, uygun bir Ģekilde tarif edilen bir bölge içinde, hiçbir verisi olmayan ve üzerinde ölçüm istasyonu olmayan havzalarda bile bölgesel karakteristikler kullanılarak daha doğru sonuçlara ulaĢılmaktadır (Hosking ve Wallis 1997). Guttman (1993) bölgesel yağıĢ atlasının oluĢturulmasında L moment tekniğini kullandığı çalıĢmasında benzer yağıĢ iklimlerine sahip bölgeler elde etmiĢtir. Guttman ve ark. (1993) Amerika BirleĢik Devletleri’nde yaptıkları bölgesel yağıĢ frekans analizi çalıĢmalarında, yağıĢ tekrarlanma miktarlarını 9 farklı olasılık seviyesi, 8 standart süre, 12 ay ve 111 bölge için L moment 62 yöntemini kullanarak tahmin etmiĢlerdir. Adamowski ve ark. (1996) Kanada’da alansal yağıĢ dağılımı ile ilgili yaptıkları çalıĢmada L moment istatistiklerini kullanarak, 320 istasyondan alınan verilerin L çarpıklık ve L basıklık oranlarına göre Kanada’yı bir homojen bölge olarak kabul etmiĢler ve uygun dağılım olarak genel ekstrem değer (GEV) dağılımını seçmiĢlerdir. Kysely ve ark. (2005) Çek Cumhuriyet’inde L moment yöntemiyle gerçekleĢtirdikleri bölgesel frekans analizinde 1–7 günlük yıllık maksimum yağıĢ miktarlarını kullanmıĢlardır. Veri setinde 1961–2000 yılları arasında 78 istasyonda ölçülen günlük yağıĢ toplamlarından yararlanmıĢlardır. Bölgeleri, kümeleme analizi yoluyla boylam, enlem, yükseklik, ortalama yıllık yağıĢ, ortalama kurak günler sayısı değiĢkenlerini kullanarak ve bölgesel homojenlik (10 yıllık miktar, L moment oranları, L moment istatistiklerinin değiĢimi) testleri kullanarak düzenlemiĢlerdir. Test sonuçlarına göre, Çek Cumhuriyeti’ni ekstrem yağıĢ karakteristiklerine göre dört homojen bölgeye ayırt etmiĢlerdir. Daha sonra bu bölgeler genel lojistik, genel ekstrem değer, genel normal (GNO) ve Pearson tip 3 (PE3) dağılımları arasından en uygun dağılımı seçmek için bölgesel frekans analizine tabi tutulmuĢ, parametre ve tekrarlanma tahminleri yapılmıĢtır. Yurekli (2005) Tokat bölgesinde ölçülen günlük yağıĢlar arasından her yıl için seçtiği maksimum yağıĢların bölgesel frekans analizini gerçekleĢtirdiği çalıĢmada, öncelikle verinin rastgelelik ve homojenliği için Runs ve Mann-Whitney istatistiklerini uygulamıĢtır. Daha sonra Tokat ilini Batı, Orta Kuzey, Orta Güney ve Doğu olarak dört hidrolojik homojen bölgeye ayırmıĢ ve bu bölgeler için parametreleri L moment yöntemi ile tahmin edilen seçilmiĢ değiĢik dağılımlar arasından en uygun olanını, ortalama mutlak sapma indisi (MADI) ve ortalama kare sapma indisi (MSDI) ölçülerine göre belirlemiĢtir. Sonuç olarak Batı ve Orta Kuzey genel lojistik, Orta Güney genel Pareto (GPA) ve Doğu için ise genel ekstrem değer dağılımlarının bu bölgeler için en uygun dağılımlar olduğunu ileri sürmüĢtür. Eslemian ve Feizi (2007) Ġran-Ġsfahan’da yaptıkları maksimum aylık yağıĢ analizinde L momentleri kullanmıĢlar ve 18 istasyondan alınan bu yağıĢlara genel ekstrem değer ve Pearson tip 3 dağılımlarını uygulamıĢlardır. Sonuçta elde edilen ekstrem yağıĢların kurak olan bu bölgede A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK meteorolojik kuraklığın yönetimi açısından yararlı olduğunu ifade etmiĢlerdir. Yurekli ve Modarres (2007) Tokat ilinde yıllık maksimum yağıĢlara bölgesel dağılım uygulamak için L momentler yöntemini kullanmıĢlardır. Ġstasyonların yağıĢ miktarları ile yükseklikleri arasında önemli bir iliĢki olmadığından, Tokat ili önce homojen olmayan iki bölgeye ayrılmıĢtır. Daha sonra Tokat ili öznel olarak üç bölgeye bölünmüĢ ve bu bölgeler homojen olarak belirtilmiĢtir. Uygunluk ölçüsü testi yardımıyla, genel lojistik ve genel ekstrem değer dağılımları en uygun bölgesel olasılık dağılımı olarak saptanmıĢtır. Anlı ve ark. (2008) Samsun ilinde gözlenen ekstrem yağıĢların gösterge taĢkın yöntemi ile bölgesel tahminini yaptıkları çalıĢmada, 7 yağıĢ ölçeğinden elde edilen 11–79 yıl süreli yıllık maksimum yağıĢlardan yararlanmıĢlardır. Modarres (2008) hiyerarĢik kümeleme analizi ve L momentleri kullanarak homojen yağıĢ grupları oluĢturduğu ve bölgesel yağıĢ frekans analizi yaptığı çalıĢmasında Ġran’ı coğrafi ve iklim değiĢkenliği gösteren 8 homojen alt bölgeye ayırmıĢtır. Sonuç olarak Ġran’ın alt bölgesel yağıĢ dağılımlarını genel normal, logaritmik normal (LN3), Pearson tip 3 ve genel ekstrem değer olarak belirtmiĢtir. Yurekli ve ark. (2009) Çekerek Havzasında bulunan 17 istasyondan elde ettikleri yağıĢ miktarları ile bölgesel maksimum günlük yağıĢ tahminlerinde L moment yöntemi kullanmıĢlardır. Aykırı test sonucuna göre uyumsuz olan istasyon bölge içinden çıkarılınca homojenlik testi sonuçları bölgenin homojen olduğunu göstermiĢtir. Sonuç olarak, havza yağıĢlarına en iyi uyumun genel normal dağılımın sağladığını belirtmiĢlerdir. Bu araĢtırma, L moment yöntemlerinin Ankara’da ölçülen maksimum yağıĢların bölgesel frekans analizinde uygulanma olanaklarını saptamak amacıyla planlanmıĢtır. 2. Materyal ve Yöntem 2.1. Materyal Bu araĢtırmaya baĢlanan 2006 yılında Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından iĢletilen ve Ankara’da bulunan istasyon sayısı 32 olarak saptanmıĢtır. Bölgesel frekans analizi amacıyla materyal olarak kullanılan günlük yağıĢ miktarları, 7-79 yıl süreli 32 yağıĢ gözlem istasyonundan elde edilmiĢ ve bu istasyonların Ankara ilindeki konumları ġekil 1’de, gözlem süreleri ve bazı karakteristikleri de Çizelge 1’de verilmiĢtir. ġekil 1. AraĢtırmada materyal olarak kullanılan günlük yağıĢ miktarlarının elde edildiği istasyonların Ankara ilindeki konumları 63 Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi 2.2. Yöntem 2.2.1. AraĢtırmada kullanılan maksimum yağıĢların belirtilmesi AraĢtırmada kullanılan maksimum yağıĢlar, Çizelge 1’de verilen istasyonlarda ölçülen günlük yağıĢ miktarları arasından bir yıl için seçilen en büyük değerler, yıllık maksimum yağıĢ dizileri olarak göz önüne alınmıĢtır (Okman 2005). 2.2.2. L moment tekniği Hosking (1990) tarafından belirtilen, L moment istatistikleri, gözlenen verinin karesinin ve küpünün alınmadan elde edilen doğrusal bileĢenleridir. Frekans dağılımlarının Ģekillerini tarif eden bir yöntem olan L momentler, uzun süreli veride normal çarpım momentlerine göre daha az duyarlılığa sahiptir. Bir x verisinin L momenti olasılık ağırlıklı momentlerin fonksiyonu olarak ifade edilmiĢtir. Buradan sıralanmıĢ gözlemlerden x(j:n) elde edilen olasılık ağırlıklı momentler tarafsız örnek tahmini olarak Greenwood ve ark. (1979) tarafından EĢitlik 4’deki gibi tanımlanmıĢtır; ( j 1)( j 2)...( j r ) x j :n . j 1 ( n 1)(n 2)...(n r ) n br n 1 (4) br değerlerinin ilk dördü (r= 0, 1, 2, 3) olasılık ağırlıklı momentler (b0, b1, b2 ve b3) bulunur ve herhangi bir dağılım için r 1 ile sembolize edilen L moment istatistikleri, EĢitlik 5’de verilen iliĢkilerden saptanır; 1 b0 , 2 2b1 b0 , (5) 3 6b2 6b1 b0 , 4 20b3 30b2 12b1 b0 . Çizelge 1. AraĢtırmada materyal olarak kullanılan yağıĢ miktarlarının elde edildiği istasyonların gözlem süreleri ve bazı karakteristikleri Sıra 64 Ġstasyon Adı Gözlem Süresi (yıl) 79 Enlem ( o) 39.95 Boylam ( o) 32.88 Yükseklik (m) 894 Ortalama (mm) 29.49 Standart Sapma 12.10 1 ANKARA 2 AYAġ 15 40.03 32.33 910 27.88 6.17 3 BALA D.Ü.Ç. 29 39.55 33.12 1000 26.80 7.29 4 BALA 25 39.70 33.02 1300 29.32 5.32 5 BEYPAZARI 55 40.17 31.92 682 28.32 8.92 6 ÇAMKORU 35 40.47 32.25 1350 34.62 8.68 7 ÇAMLIDERE 11 40.48 32.48 1175 26.78 7.03 8 ÇANDIR 7 40.15 33.28 1000 30.66 13.70 9 ÇELTĠKÇĠ 9 40.20 32.28 775 28.16 8.98 10 ÇUBUK 56 40.23 33.03 992 29.93 11.24 11 DĠKMEN 24 39.90 32.80 1075 29.65 9.63 12 ELMADAĞ 20 39.92 33.23 1130 30.71 8.40 13 ESENBOĞA 49 40.13 33.00 952 26.78 6.39 14 ETĠMESGUT 54 39.95 32.67 806 25.96 7.16 15 GÜVEM 9 40.36 32.41 1050 26.43 8.65 16 HAYMANA 30 39.43 32.50 1225 30.13 9.77 17 ĠKĠZCE 23 39.60 32.67 925 29.37 7.96 18 ĠKĠZCE Z.ARAġ. 31 39.67 32.65 1055 29.22 11.47 19 KALECĠK 19 40.10 33.42 780 31.94 8.98 20 KESKĠN 51 39.41 33.37 1140 28.23 6.94 21 KIZILCAHAMAM 63 40.47 32.65 1002 37.01 11.22 22 KOÇHĠSAR 28 38.95 33.53 975 28.75 8.63 23 NALLIHAN 40 40.18 31.35 650 24.82 8.67 24 PEÇENEK 11 40.33 32.30 1500 27.45 7.08 25 POLATLI 75 39.58 32.15 885 27.17 8.09 26 POLATLI D.Ü.Ç. 34 39.17 32.15 800 29.32 17.37 27 SARIYAR 29 40.05 31.45 460 23.69 5.72 28 SĠNCAN 21 39.97 32.57 800 30.14 12.67 29 TOPRAKSU 55 39.95 32.72 924 29.65 10.84 30 YAKUPABDAL 20 39.83 32.95 1550 24.52 3.69 31 YENĠCE 11 39.28 32.68 1175 32.77 12.84 32 YENĠMAHALLE 15 39.98 32.63 883 24.72 5.59 A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK Ġlk L moment olan 1 , merkezi eğilim ölçüsü olmasının yanında dağılımın ortalamasına eĢittir. 2 ise dağılma (standart sapma) ölçüsüdür. Buradan boyutsuz L moment oranları (L değiĢim katsayısı, L çarpıklık ve L basıklık) EĢitlik 6’daki gibi tahmin edilmiĢtir; t 2 / 1 (L değiĢim katsayısı), (6) t3 3 / 2 (L çarpıklık), t 4 4 / 2 (L basıklık). 2.2.3. BölgeselleĢtirme Bu çalıĢmada yıllık maksimum yağıĢ dizilerinin bölgeselleĢtirilmesi için bölgesel frekans analiz yöntemlerinden biri olan gösterge taĢkın yöntemi kullanılmıĢtır. N istasyon sayısına sahip bir bölgede bir i istasyonunun ni adet verisi olduğu ve bu verinin Qij, j= 1,...,ni Ģeklinde gösterildiği belirtilirse; Qi (F); i istasyonundaki verinin aĢılmama olasılığının fonksiyonudur. Bu yöntem, istasyonların yaklaĢık olarak homojen bir bölge oluĢturması ve bu bölgedeki tüm istasyonlarda kaydedilen verinin frekans dağılımının o istasyona ait olan belirli bir ölçek faktörü (gösterge taĢkın) dıĢında aynı olmasını esas alır (Dalrymple 1960). Bu varsayım EĢitlik 7 ile ifade edilir; Qi (F) = i q (F), i= 1,…, N . (7) EĢitlikte 7’de; i; i istasyonunda ölçülen yağıĢ dizisinin ortalamasını temsil eden gösterge taĢkın değeridir. Her bir istasyon için aynı olan boyutsuz tekrarlanma fonksiyonu q (F) aĢılmama olasılığının bölgesel büyüme eğrisini temsil eder. 2.2.4. Bölgesel frekans analizinde izlenen aĢamalar Gösterge taĢkın yöntemi yoluyla bölgesel frekans analizinde izlenen ve Hosking ve Wallis (1993)’de belirtildiği gibi bu çalıĢmada uygulanan aĢamalar sırasıyla; verinin derlenmesi, homojen bölgelerin saptanması, uygun bölgesel frekans dağılımının seçilmesi ve tekrarlanma miktarlarının tahmin edilmesi olarak dört ana grupta incelenebilir. Bu aĢamalar ve aĢamalar ile ilgili L moment yöntemlerine dayanan istatistikler aĢağıda verilmiĢtir: Düzensizlik ölçüsü Verinin derlenerek incelendiği, verilerdeki büyük hataların ve tutarsızlıkların giderilmesi ile birlikte zaman içinde var olan değiĢimlerden dolayı verilerin istatistiksel karakterinin değiĢip değiĢmediğinin araĢtırıldığı bu ölçü, bir grup istasyon içinden bütün olarak uyumsuz olan istasyonların saptanmasını sağlamaktadır. Düzensizlik ölçüsü (Di) ile homojen bölgelerin belirlenebileceği belirtilmiĢ ve EĢitlik 8 ile ifade edilmiĢtir. 1 T Di N ui u K 1 ui u . (8) 3 EĢitlik 8’de; ui, herhangi bir istasyon için L moment oranlarının vektörünü K, bu vektörün kovaryans matrisini u de vektörün ortalamasını göstermektedir. Bir istasyonun tümüyle uyumsuz olarak nitelendirilmesi için düzensizlik ölçüsünün (Di) bölge içindeki istasyon sayısına bağlı olarak değiĢen kritik değerden büyük olması gerekir (Çizelge 2). Çizelge 2. Düzensizlik ölçüsü için kritik değerler (Hosking ve Wallis 1997) Ġstasyon Sayısı Kritik Değer Ġstasyon Sayısı Kritik Değer 5 6 7 8 9 1.333 1.648 1.917 2.140 2.329 11 12 13 14 ≥ 15 2.632 2.757 2.869 2.971 3.000 10 2.491 Heterojenlik ölçüsü Bu araĢtırmada hidrolojik homojen bölgelere ayırma iĢlemi Gordon (1981)’da belirtilen kümeleme analizi sınıflandırma yöntemlerinden Ward bağlantı yöntemi ve Öklit uzaklık ölçüsüne göre yapılmıĢ, buradan önerilen bölgelerin homojen olup olmadığının değerlendirmesi de heterojenlik ölçüsü ile gerçekleĢtirilmiĢtir (Parida ve ark. 1998, Hosking 1994). Düzensizlik ölçüsüne göre uygun bir bölge fiziksel olarak belirtildikten sonra, önerilen 65 Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi bölgenin homojen olup olmadığını değerlendirmek için heterojenlik ölçüsü (H) önerilmiĢtir. Bu amaçla aynı gözlemlere sahip homojen bir bölgedeki istasyon verisinin simülasyonu ile seçilen dağılma ölçüsünün ortalama ve standart sapmaları elde edilir. Buradan gözlenen ve simülasyonu yapılan dağılma ölçülerinin karĢılaĢtırılmaları için uygun H istatistiği EĢitlik 9’daki gibi yazılabilir; V v (9) H obs v EĢitlik 9’da; Vobs; yukarıda anılan farklı L moment oranlarına göre bölgesel veriden elde edilen ağırlıklı standart sapmayı; μv ve σv Vobs istatistiğinin simülasyon sayısının ortalama ve standart sapmasını ifade eder. Vobs EĢitlik 10’daki gibi elde edilir; 1/ 2 Vobs N N ni (t (i ) t R ) 2 / ni i 1 i 1 (10) EĢitlik 10’da t (i), istasyon L değiĢim katsayısını, tR, bölgesel L değiĢim katsayısını göstermektedir. Bu çalıĢmada simülasyon yapılırken, iki ve üç parametreli dağılımlar yerine hidrolojik olayların frekans analizlerinde birçok dağılımı temsil etmesinden dolayı güçlü bir dağılım olan dört parametreli Kappa frekans dağılımı kullanılmıĢtır. μv ile σv değerlerinin güvenilir olarak tahmin edilmesi açısından simülasyon sayısı bir bölge için 500 adet olarak belirlenmiĢtir (Hosking 1994). Buna göre bölgenin; eğer H < 1 ise kabul edilebilir düzeyde homojen, 1 H < 2 ise, muhtemelen heterojen ve H 2 ise kesinlikle heterojen olduğuna karar verilir. Uygunluk ölçüsü Bölgesel frekans analizlerinde, seçilen homojen bölgedeki istasyonlardan elde edilen veriye, tek bir frekans dağılımı en iyi uygunluğu göstermektedir. EĢitlik 11’de verilen ve L basıklık oranına bağlı olan uygunluk kriteri ve herhangi bir olasılık dağılım için ZDIST istatistiği olarak isimlendirilen yöntem önerilmiĢtir (Hosking and Wallis 1997); Z DIST 4DIST t 4R B4 / 4 (11) EĢitlikte 11’de; t 4R , örneğin bölgesel ortalama L basıklık oranını, B4 ve 4 de sırasıyla, örneğin bölgesel ortalama L basıklık oranı taraflılık değerini ve standart sapmasını gösterir ve sırasıyla EĢitlik 12 ve 13’de ifade 66 edilir; 1 B4 N sim t N sim ( m) 4 t4R . (12) m 1 1/ 2 Nsim 2 4 N sim 11 t4( m) t4R N sim B42 m 1 (13) EĢitlikte 12 ve 13’de; Nsim, Kappa dağılımı yardımıyla gerçekleĢtirilen simülasyon sayısını, m ise simülasyon yapılan bölge sayısını ifade etmektedir. Bu çalıĢmada genel lojistik (GLO), genel ekstrem değer (GEV), genel normal (GNO), Pearson tip 3 (PE3) ve genel Pareto (GPA) dağılımları kullanılmıĢtır. Herhangi bir dağılımda mutlak ZDIST 1.64 ise bu dağılım bölgesel dağılım için uygun kabul edilir. Ancak uygun olan dağılımlardan sıfıra en yakın olan mutlak ZDIST değerini sağlayan dağılım en uygun dağılım olarak seçilmektedir. Bölgesel L moment algoritması Bu aĢamada homojen bölge verisine uygun bir frekans dağılımı seçilmiĢtir. Bu çalıĢmada söz konusu amaç için gösterge taĢkın yöntemine dayanan ve ağırlıklı ortalamalar yoluyla noktasal L moment istatistiklerini birleĢtiren bölgesel L moment algoritması kullanılmıĢ ve aĢağıda açıklanmıĢtır. Her bir istasyondaki frekans dağılımlarının ortalaması gösterge taĢkın değeri sayılarak, bu değer istasyonlarda noktasal verinin örnek ortalaması ile tahmin edilmiĢtir. N istasyon sayısına sahip bir bölgede bir i istasyonunun ni adet verisi olduğu, örnek ortalamasının i1 , örnek L moment oranlarının da (i ) (i ) (i ) t , t3 , t4 olarak hesap edildiği ve L moment bölgesel ortalama oranlarının da istasyonların gözlem sürelerine göre ağırlıklı olarak t R , t3R , t4R Ģeklinde saptanmasıyla bunların matematiksel açıklaması EĢitlik 14’de yazılabilir; tR N N nit (i ) / i 1 n . i (14) i 1 Bölgesel ortalama 1R = 1 alınarak EĢitlik 15 yazılır; trR N i 1 N nitr(i ) / n . R= 3, 4.. i (15) i 1 Buradan bölgesel popülasyon (λi ve τi) ve örnek L moment oranları ( Ri , tiR ) eĢitlenerek EĢitlik 16’da verilir; A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK 1 1R t R R ( F ) N 1 R 3 t (16) R 3 Sonuç olarak bölgesel boyutsuz büyüme eğrileri ile birlikte istenen olasılıkta tekrarlanma miktarları EĢitlik 17’deki gibi elde edilir; ˆ ( F ) i q( F ; R , t R , t R , t R ) (17) Q i 1 1 3 4 2.2.5. Tahmin edilen yağıĢ miktarlarının doğruluğunun değerlendirilmesi Tahmin edilen yağıĢ miktarlarının doğruluğunun değerlendirmesi bu araĢtırmada Monte Carlo simülasyon tekniği ile yapılmıĢtır (Hosking ve Wallis 1997). Bu amaçla her bölge için uygun frekans dağılımlarına göre büyüme eğri bileĢenleri elde edilerek, tekrarlanma tahminlerinin taraflılık, mutlak taraflılık ile ortalama karekök hata katsayıları (RMSE) hesaplanmıĢ ve bunların bölgesel ortalama nispi ölçüleri herhangi bir F olasılığı için sırasıyla EĢitlik 18-20’de verilmiĢtir; B R ( F ) N 1 AR ( F ) N 1 N B (F ) (18) | B (F ) | (19) i i 1 N i N R (F ) i (20) i 1 Yapılan tüm hesaplamalar için Hosking (2005) tarafından FORTRAN 77 kaynak kodları ile yazılmıĢ olan (l-moments, version 3.04) komutlar kullanılmıĢtır. Bu komutlar ana bir program altında toplanıp derlenerek çalıĢtırılmıĢtır (Anli ve ark. 2007). 3. Bulgular ve TartıĢma Analizlere ilk önce 32 istasyonda ölçülen günlük yağıĢ miktarlarından elde edilen yıllık maksimum yağıĢ dizilerine göre, istasyonların tümü bir bölge kabul edilerek baĢlanmıĢtır. Daha sonra göz önüne alınan istasyonlar düzensizlik gösterdiği için, Ward bağlantı yöntemi Öklit uzaklık ölçüsü uyarınca kümeleme analizi yapılarak üç gruba ayrılmıĢ ve anılan testler bu gruplara göre gerçekleĢtirilmiĢtir. Kümeleme analizi yapılırken istasyonların Çizelge 1’de verilen enlem, boylam ve yükseklik parametreleri ile yıllık maksimum yağıĢ miktarlarının uzun yıllar ortalamaları kullanılmıĢtır (Kysely ve ark. 2005). Kümeleme analizi sonuçlarına göre ayrılan üç bölge (grup) içinde bulunan istasyonlar Çizelge 3’de verilmiĢtir. i 1 Çizelge 3. Kümeleme analizi sonuçlarına göre ayrılan üç bölge içinde bulunan istasyonlar 1. Bölge Ankara (1) Bala (4) Çandır (8) Çubuk (10) Dikmen (11) Elmadağ (12) Ġkizce (17) Ġkizce Zir. AraĢ. (18) Kalecik (19) Sincan (28) Topraksu (29) 2. Bölge Bala D.Ü.Ç. (3) Çamkoru (6) Haymana (16) Keskin (20) Kızılcahamam (21) Koçhisar (22) Polatlı (25) Polatlı D.Ü.Ç. (26) Yenice (31) 3. Bölge AyaĢ (2) Beypazarı (5) Çamlıdere (7) Çeltikçi (9) Esenboğa (13) Etimesgut (14) Güvem (15) Nallıhan (23) Peçenek (24) Sarıyar (27) Yakupabdal (30) Yenimahalle (32) Not: Parantez içerisindeki rakamlar istasyon sıra numaralarını göstermektedir. 3.1. Bölgesel frekans analizinde karar verme istatistikleri ve tekrarlanma tahminleri Yıllık maksimum yağıĢ miktarlarına göre istasyonların tümünün bir bölge olarak kabul edildiği durumda elde edilen düzensizlik ölçülerine göre Kalecik ve Yenice istasyonları sırasıyla 3.01 ve 3.81 değerleri ile “düzensiz” çıkmıĢtır. Bu problemin Kalecik istasyonu için negatif L çarpıklık (- 0.0118) ve Yenice istasyonu için ise negatif L basıklık (- 0.2057) oranlarından kaynaklandığı söylenebilir. Ġstasyonların tümünün bir bölge olarak kabul edildiği durumda elde edilen L moment oranları ve düzensizlik ölçüleri yıllık maksimum yağıĢ miktarlarının uzun yıllar ortalamaları ile birlikte Çizelge 4’de verilmiĢtir (Yurekli ve ark. 2009) Böylece istasyonların tümünün bir bölge halinde analizi yapıldığı durumdaki düzensiz olan istasyonlardan dolayı bunların üç bölge halinde analizi yapılması söz konusudur. 67 Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi Buradan kümeleme analizi ile üç gruba bölünen istasyonlar alt bölgesel olarak analiz edilmiĢ ve hiçbir istasyonun düzensiz çıkmadığı görülmüĢtür (Yurekli ve Modarres 2007). Bölgesel homojenlik amacıyla gerçekleĢtirilen heterojenlik ölçüsü sonuçlarında standart test istatistiği; 1. bölge için H= - 0.1310, 2. bölge için H= - 0.1826, 3. bölge için ise H= - 0.3222 değerleriyle Ankara ili yıllık maksimum yağıĢ miktarlarının bölgelere göre kabul edilebilir düzeyde homojen olduğunu göstermiĢtir (ġekil 2). Uygunluk ölçüsü (ZDIST) sonuçlarına göre 1., 2. ve 3. bölgeler için sırasıyla Z= - 0.18, Z= 0.55 ve Z= - 0.03 değerleriyle en uygun dağılım genel ekstrem değer (GEV) olarak belirlenmiĢ ve bu dağılıma göre çeĢitli sürelerde elde edilen yağıĢ miktarları Çizelge 5’de verilmiĢtir (Adamowski ve ark. 1996). 1 Bölge 1 2 Bölge 2 3 Bölge 3 ġekil 2. Karar verme istatistiklerine göre üç bölge halinde homojen olan istasyonların ildeki konumları Çizelge 4. Yıllık maksimum yağıĢ miktarlarının uzun yıllar ortalamaları, L moment oranları ve düzensizlik ölçüleri Sıra Ġstasyon Adı 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 ANKARA AYAġ BALA D.Ü.Ç. BALA BEYPAZARI ÇAMKORU ÇAMLIDERE ÇANDIR ÇELTĠKÇĠ ÇUBUK DĠKMEN ELMADAĞ ESENBOĞA ETĠMESGUT GÜVEM HAYMANA ĠKĠZCE ĠKĠZCE Z.ARAġ. KALECĠK KESKĠN KIZILCAHAMAM KOÇHĠSAR NALLIHAN PEÇENEK POLATLI POLATLI D.Ü.Ç. SARIYAR SĠNCAN TOPRAKSU YAKUPABDAL YENĠCE YENĠMAHALLE Ağırlıklı ortalama * 68 Uyumsuz olan istasyonlar Ortalama 29.49 27.88 26.80 29.32 28.32 34.62 26.78 30.66 28.16 29.93 29.65 30.71 26.78 25.96 26.43 30.13 29.37 29.22 31.94 28.23 37.01 28.75 24.82 27.45 27.17 29.32 23.69 30.14 29.65 24.52 32.77 24.72 28.96 L değiĢim katsayısı 0.1956 0.1294 0.1560 0.1061 0.1729 0.1431 0.1519 0.2658 0.1919 0.1850 0.1851 0.1594 0.1360 0.1534 0.1943 0.1781 0.1588 0.2216 0.1578 0.1299 0.1697 0.1572 0.1928 0.1403 0.1645 0.2510 0.1402 0.2258 0.1911 0.0865 0.2293 0.1291 0.1697 L çarpıklık L basıklık Di 0.3513 0.1440 0.1133 -0.0164 0.1907 0.0282 0.2305 0.2479 -0.0331 0.2998 0.1905 -0.0701 0.0531 0.1779 0.1435 0.2509 0.0215 0.1806 -0.0118 0.1855 0.1291 0.2630 0.0730 0.2726 0.1316 0.4720 -0.0211 0.3089 0.2661 -0.0096 0.0711 0.2041 0.1704 0.2524 0.0302 0.0833 0.0280 0.1456 0.1329 0.0605 0.0491 -0.0734 0.2799 -0.0274 0.0044 0.1326 0.1385 0.0539 0.1390 0.0355 0.0835 0.2464 0.2307 0.1115 0.2296 0.2251 0.2803 0.1454 0.3851 0.1019 0.2149 0.2178 0.1181 -0.2057 0.0930 0.1555 0.85 1.05 0.16 0.89 0.04 0.74 1.29 1.99 1.26 0.71 1.16 1.25 0.41 0.31 0.16 0.26 0.38 0.47 3.01* 0.58 0.55 0.47 1.08 0.99 0.06 2.97 0.85 0.89 0.35 1.51 3.81* 1.49 A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK Çizelge 5. Homojen bölgeler için genel ekstrem değer dağılımına göre çeĢitli sürelerde elde edilen yağıĢ miktarları (mm) Bölgeler 2 27.77 28.88 25.39 1. Bölge 2. Bölge 3. Bölge 5 36.77 37.30 31.93 Tekrarlanma Süreleri, Yıl 10 25 43.10 51.54 42.95 50.16 35.92 40.61 3.2. Monte Carlo simülasyon sonuçları Yıllık maksimum dizilerinden elde edilen tekrarlanma miktarlarının doğruluğunun değerlendirilmesi amacıyla bölgesel ortalama 50 58.14 55.56 43.84 100 64.98 60.98 46.86 mutlak taraflılık, taraflılık ve ortalama karekök hatası ölçülerinin nispi miktarları saptanmıĢ ve Çizelge 6’da verilmiĢtir. Çizelge 6. Bölgesel ortalama mutlak taraflılık, taraflılık ve ortalama karekök hatası ölçülerinin nispi miktarları F (1-1/T) Mutlak Taraflılık Taraflılık Ortalama Karekök Hatası F (1-1/T) Mutlak Taraflılık Taraflılık Ortalama Karekök Hatası F (1-1/T) Mutlak Taraflılık Taraflılık Ortalama Karekök Hatası 0.50 1.0 -0.4 7.6 0.50 0.5 0.1 5.5 0.50 0.7 0.4 6.8 1. bölge Tekrarlanma Tahminleri, Q (F) 0.80 0.90 0.96 2.2 3.6 4.9 -0.6 -0.7 -0.9 8.1 9.2 10.9 2. bölge Tekrarlanma Tahminleri, Q (F) 0.80 0.90 0.96 2.0 3.1 4.2 -0.2 -0.4 -0.6 6.1 6.9 8.4 3. bölge Tekrarlanma Tahminleri, Q (F) 0.80 0.90 0.96 3.2 4.7 6.0 0.7 0.8 1.0 7.6 8.8 10.3 Çizelge 6 incelendiğinde mutlak taraflılık değerleri olasılık seviyesi arttıkça büyümekte, özellikle 2. bölgede diğer bölgelere göre daha düĢük değerlere sahip olmaktadır. Dağılımın üst kuyruğu olan F > 0.90 olasılıklarında en yüksek mutlak taraflılık değerleri 3. bölgede, en düĢükleri ise 2. bölgede saptanmıĢtır. Dağılımın ana bünyesi olan 0.50 < F < 0.90 olasılıklarında ise en düĢük mutlak taraflılık değerleri 2. bölgede hesaplanmıĢtır. Bahsedilen olasılıklar için taraflılık miktarları, mutlak taraflılık da yorumlananların benzeridir. 1. ve 2. bölgelerdeki taraflılık değerleri olasılık seviyeleri arttıkça küçülmekte, 3. bölgedeki taraflılık değerleri ise olasılık seviyesi arttıkça büyümektedir. Taraflılık değerinin ifadesi sıfıra yakın olması ile açıklandığından tahminlerdeki hatanın, 3. bölgede diğer bölgelere göre az daha yüksek olduğu söylenebilir. Ancak yine de bölgelere göre genel olarak hata oranları oldukça düĢüktür. Ortalama karekök hataları ise yine olasılık seviyeleri arttıkça büyümekte olup 0.98 5.7 -1.0 12.5 0.99 6.3 -1.0 14.4 0.98 4.8 -0.7 9.7 0.99 5.3 -0.8 11.2 0.98 6.8 1.2 11.4 0.99 7.5 1.3 12.6 en düĢük değerler 2. bölgede hesaplanmıĢtır. En yüksek ortalama karekök hataları 1. bölgede, en düĢükleri ise 2. bölgededir. Sonuç olarak, 2. bölgedeki tahminlerin doğruluğunun diğer bölgelere göre nispeten daha iyi olduğu söylenebilir. Diğer yandan çeĢitli süreler için tahmin edilen yağıĢ miktarları [Q (F)]; Çizelge 7’de bölgelere göre verilen boyutsuz büyüme eğrisi bileĢenleri [q(F)] ile istasyon yağıĢ ortalamalarının çarpılmasıyla her bir istasyon için (noktasal) hesaplanabilir. Ayrıca Çizelge 7’nin bölgelere göre en alt satırlarındaki bölgesel boyutsuz büyüme eğrisi bileĢenleri ile her bölge için ağırlıklı ortalamalar (1. bölge: 29.81 mm, 2. bölge: 30.52 mm, 3. bölge: 26.24 mm) çarpılarak da bölgesel olarak elde edilebilir. Çizelge 7’nin bölgelere göre en alt satırları, boyutsuz büyüme fonksiyonlarının aritmetik ortalamalarını göstermektedir. 69 Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi 4. Sonuçlar Ekstrem yağıĢların büyüklüğü ve frekansı ile ilgili detaylı bilgi; su kaynaklarının planlanması ile taĢkınların önlenmesindeki mühendislik tasarımlarında, Ģehir drenaj Ģebekelerinin tasarımında, tarım arazilerinin ve mansaptaki yerleĢim yerlerinin taĢkın ve kuraklıktan korunmasında, tarımsal su ihtiyacı sağlamada ve yüksek Ģiddetli yağıĢlardan kaynaklanan bitki örtüsünde meydana gelebilecek zararı azaltmada ve toprak kaybı tahminlerinde oldukça faydalı ve etkili olmaktadır. Aynı zamanda iklim değiĢimi çalıĢmalarında da ekstrem yağıĢların tahmin edilmesi gereklidir. Çizelge 7. Genel ekstrem değer dağılımı ile çeĢitli olasılıklarda ve ilgili tekrarlanma sürelerinde elde edilen boyutsuz noktasal/bölgesel büyüme eğrisi bileĢenleri, q (F) 1. bölge Tekrarlanma süresi / AĢılmama olasılığı Ortalama Ġstasyon 2 5 10 25 50 100 (mm) 0.50 0.80 0.90 0.96 0.98 0.99 29.49 0.926 1.254 1.484 1.792 2.032 2.282 Ankara 29.32 0.946 1.183 1.350 1.572 1.746 1.926 Bala 30.66 0.917 1.284 1.542 1.886 2.155 2.435 Çandır 29.93 0.934 1.224 1.427 1.698 1.910 2.130 Çubuk 29.65 0.931 1.234 1.446 1.729 1.951 2.181 Dikmen 30.71 0.937 1.214 1.480 1.666 1.869 2.079 Elmadağ 29.37 0.940 1.203 1.388 1.635 1.828 2.028 Ġkizce 29.22 0.923 1.264 1.540 1.823 2.073 2.333 Ġkizce Zir. AraĢ. 31.94 0.943 1.193 1.369 1.604 1.787 1.977 Kalecik 30.14 0.920 1.274 1.523 1.855 2.114 2.384 Sincan 29.65 0.928 1.244 1.465 1.761 1.991 2.231 Topraksu Büyüme eğrisi: 0.931 1.234 1.446 1.729 1.951 2.180 2. bölge Tekrarlanma süresi / AĢılmama olasılığı Ortalama Ġstasyon 2 5 10 25 50 100 (mm) 0.50 0.80 0.90 0.96 0.98 0.99 26.80 0.951 1.202 1.370 1.585 1.746 1.907 Bala D. Ü. Ç. 34.62 0.954 1.192 1.352 1.556 1.709 1.862 Çamkoru 30.13 0.942 1.242 1.443 1.700 1.893 2.086 Haymana 28.23 0.956 1.182 1.334 1.527 1.673 1.818 Keskin 37.01 0.944 1.232 1.425 1.672 1.856 2.041 Kızılcahamam 28.75 0.949 1.212 1.389 1.614 1.783 1.952 Koçhisar 27.17 0.947 1.222 1.407 1.643 1.819 1.996 Polatlı 29.32 0.937 1.262 1.480 1.758 1.967 2.176 Polatlı D. Ü. Ç. 32.77 0.939 1.252 1.461 1.729 1.930 2.131 Yenice Büyüme eğrisi: 0.947 1.222 1.407 1.643 1.820 1.997 3. bölge Tekrarlanma süresi / AĢılmama olasılığı Ortalama Ġstasyon 2 5 10 25 50 100 (mm) 0.50 0.80 0.90 0.96 0.98 0.99 27.88 0.972 1.183 1.311 1.461 1.565 1.662 AyaĢ 28.32 0.963 1.244 1.415 1.617 1.755 1.885 Beypazarı 26.78 0.968 1.214 1.365 1.542 1.664 1.778 Çamlıdere 28.16 0.959 1.271 1.461 1.684 1.838 1.982 Çeltikçi 26.78 0.971 1.192 1.327 1.485 1.594 1.696 Esenboğa 25.96 0.967 1.217 1.369 1.547 1.670 1.785 Etimesgut 26.43 0.959 1.274 1.467 1.693 1.849 1.995 Güvem 24.82 0.959 1.272 1.463 1.688 1.842 1.987 Nallıhan 27.45 0.970 1.198 1.337 1.500 1.613 1.718 Peçenek 23.69 0.970 1.198 1.337 1.500 1.613 1.718 Sarıyar 24.52 0.982 1.122 1.208 1.308 1.378 1.443 Yakupabdal 24.72 0.973 1.182 1.310 1.460 1.564 1.661 Yenimahalle Büyüme eğrisi: 0.968 1.214 1.364 1.540 1.662 1.776 Bu araĢtırmada Ankara’da ölçülen yağıĢların hem istasyon (noktasal) bazında hem de bölgesel bazda çeĢitli sürelerde tekrarlanma tahminleri ile muhtemel tasarım yağıĢları elde 70 edildiğinden, ĢehirleĢen bölgelerde taĢkın zararlarının azaltılmasına yardımcı olabileceği düĢünülmektedir. A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK Diğer yandan söz konusu ilde bulunan istasyonların tüm ili temsil ettiği düĢünülmüĢtür. Bu yüzden, ilde ihtiyaç olan bölgelere yağıĢ gözlem istasyonu kurularak ve mevcut istasyon sayısı artırılarak daha güvenilir veri elde edileceğinden tasarım yağıĢlarının doğruluğu da artırılabilir (Anlı 2009). Kaynaklar Adamowski, K., Alila, Y. and Pilon, P. J. 1996. Regional Rainfall Distribution for Canada. Atmospheric Research, 42, 75-88. Anlı, A. S. 2009. Ankara'da Meydana Gelen Yağmurların L moment Yöntemleri ile Bölgesel Frekans Analizi. Ankara Ünv., Fen Bilimleri Enst., Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 264s. Anlı, A. S., Yürekli, K. ve Apaydın, H. 2008. Samsun Ġlinde Gözlenen Ekstrem YağıĢların Gösterge TaĢkın Yöntemi ile BölgeselleĢtirilmesi, V. Su forumu, Sel, TaĢkın ve Heyelan Konferansları, 24–25 Temmuz, DSI, Samsun. Anli, A. S., Apaydin, H. and Ozturk, F. 2007. Regional Flood Frequency Estimation for The Göksu River Basin through L-moments. International River Basin Management Conference, State Hydraulic Works, 22-24 March, Gloria Golf Resort Hotel, Belek, Antalya. Anonim, 1975. Flood Studies Report, Vol. 1. Natural Environment Research Council, London. Dalrymple, T. 1960. Flood Frequency Analyses. Water Supply Paper 1543-A, U.S. Geological Survey, Reston, Va. Eslemian, S. S. and Feizi, H. 2007. Maximum Monthly Rainfall Analysis Using L-moments for an Arid Region in Isfahan Province, Iran. Journal of Applied Meteorology and Climatology, 46, 494-503. Gordon, A. D. 1981. Classification: Methods for The Exploratory Analysis Of Multivariate Data. Chapman and Hall, London. Greenwood, J. A., Landwehr, J. M., Matalas, N. C. and Wallis, J. R. 1979. Probability Weighted Moments: Definition and Relation to Parameters of Several Distributions Expressable in Inverse Form. Water Resources Research, 15, 1049-1054. Guttman, N. B. 1993. The Use of L-moments in The Determination of Regional Precipitation Climates. Journal of Climate, Vol. 6, 2309-2325. Guttman, N. B., Hosking, J. R. M. and Wallis, J. R. 1993. Regional Precipitation Quantile Values for the Continental United States Computed from Lmoments. Journal of Climate, Vol. 6, 2326-2340. Hosking, J. R. M. 1990. L-moments: Analysis and Estimation of Distributions Using Linear Combinations of Order Statistics. Journal of the Royal Statistical Society. Series B 52(1):105-124. Hosking, J. R. M. 1994. The Four-parameter Kappa Distribution. IBM Journal of Research and Development, 38, 251-258. Hosking, J. R. M. 2005. Fortran Routines for Use with The Method of L-moments, Version 3.04. Research Report RC 20525, IBM Research Division, T.C. Watson Research Center, Yorktown Heights, N.Y. Hosking, J. R. M. and Wallis, J. R. 1993. Some Statistics Useful in Regional Frequency Analysis. Water Resources Research, 29, 271-281. Hosking, J. R. M. and Wallis, J. R. 1997. Regional Frequency analysis: An Approach Based on Lmoments. Cambridge University Press, Cambridge, UK. 224p. Kysely, J., Huth, R. and Picek J. 2005. Regional Analysis of Extreme Precipitation Events in The Czech Republic. Geophysical Research Abstracts, Vol. 7, 01867. Modarres, R. 2008. Regional Rainfall Distributions of Iran. Pajouhesh & Sazandegi, 75, 86-91. Okman, C. 2005. Hidroloji (2. Baskı), Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayın No: 1544, Ders Kitabı: 497, Ankara. Parida, B. P., Kachroo, R. K. and Shrestha, D. B. 1998. Regional Flood Frequency Analysis of MahiSabarmati Basin (subzone 3-a) using Index-flood Procedure with L-moments. Water Resources Management, 12, 1-12. Vogel, R. M., Thomas, W. O. and McMahon, T. A. 1993. Flood-flow Frequency Model Selection in Southwestern United States. Journal of Water Resources and Management, 119, 353-66. Yurekli, K. 2005. Regional Frequency Analysis of Maximum Daily Rainfalls Based on L-moment Approach. GOU. Ziraat Fakültesi Dergisi, 22(1), 3744. Yurekli, K. and Modarres, R. 2007. Regionalization of Maximum Daily Rainfall Data over Tokat Province, Turkey. International Journal of Natural and Engineering Sciences, 1(2), 1-7. Yurekli, K., Modarres, R. and Ozturk, F. 2009. Regional Daily Maximum Rainfall Estimation for Cekerek Watershed by L-moments. Meteorological Applications. 16: 435-444. 71 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 73-77 Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum Atmosferindeki Değişimleri Fatma Sezer TURALIOĞLU Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 25240 Erzurum Özet: Bitkilere zararlı olan ozon (O3), azot dioksit (NO2) ve kükürt dioksit (SO2) konsantrasyonları kıĢ ve yaz dönemlerinde 8 hafta süresince belirlendi. Örnekler Erzurum’da 10 farklı noktada pasif örnekleyici ile haftalık olarak yapıldı. O3, NO2 ve SO2 konsantrasyonları kıĢ ayında sırasıyla 55.4±11.3, 14.0±7.7 ve 17.8±14.2 µg/m3 olarak bulunurken yaz aylarında bu değerler 63.1±11.5, 10.7±6.3 ve 3.4±2.5 µg/m 3 olmuĢtur. Bu değerler büyük oranda sınır değerlerin altında kalmıĢtır. Bu kirleticilerin mevsimsel değiĢimleri, O3’nun yaz ayında diğerlerinin kıĢ ayında maksimum değere ulaĢtığını göstermiĢtir. Ayrıca, en yüksek ozon ve en düĢük azot ve kükürt dioksit seviyelerinin trafik etkisinin az olduğu kırsal alanlarda bulunduğu görülmüĢtür. Anahtar Kelimeler: Ozon, Azot dioksit, Kükürt Dioksit, Hava kalitesi, Erzurum The Variations of Ozone, Nitrogen Dioxide and Sulphur Dioxide Being Harmful on Plants in Atmosphere of Erzurum Abstract: Ozone, nitrogen dioxide and sulphur dioxide concentrations which are harmful on plants were determined during 8 weeks covering winter and summer seasons. The measurements were weekly performed at 10 sampling points located in Erzurum city by using passive samplers. While the mean O 3, NO2 and SO2 concentrations during winter period were found 55.4±11.3, 14.0±7.7 and 17.8±14.2 µg/m3, respectively: These concentrations in summer were 63.1±11.5, 10.7±6.3 and 3.4±2.5 µg/m3, respectively. These values generally lie below the air quality standards recommended by the national and international ambient air quality regulation. The seasonal variations have shown a maximum O3 concentration during summer while NO2 and SO2 levels have maxima in winter. However, the highest value of ozone and the lowest value of nitrogen and sulphur dioxide were obtained from rural areas where vehicular traffic is lower. Keywords: Ozone, Nitrogen dioxide, sulphur dioxide, Air quality, Erzurum 1.Giriş ġehir atmosferleri ısınmadan, araçlardan ve çevre endüstrilerden atılan hava kirleticilerle değiĢik oranlarda kirletilmektedir. Kent atmosferinde bulunan en önemli kirleticiler kükürt dioksit (SO2), partikül madde (PM), azot oksitler (NOx), uçucu organik bileĢikler (UOB) gibi birincil hava kirleticiler ile fotokimyasal reaksiyonlar sonucu oluĢan ve ikincil bir kirletici olan ozon (O3) dur. Son yirmi yılda giderek konsantrasyonu artan troposferik ozon, insan sağlığına, bitki ve malzemelere olan olumsuz etkilerinden dolayı bu yüzyılın en önemli kirleticilerinden biri olarak değerlendirilmektedir (Ġm ve ark. 2008). Troposferik ozonun en önemli kaynakları, fotokimyasal zincir reaksiyonları ile NOx gazları yardımıyla yere yakın tabakalarda oluĢması ve stratosferdeki ozonun aĢağılara doğru yayılmasıdır (Müezzinoğlu, 2003). Atmosferde NO2’nin parçalanarak NO’ya dönüĢümünde önemli miktarda oluĢan ozon sadece gündüzleri oluĢmakta fakat ozonun NOx ve hidrokarbonlar tarafından tüketildiği reaksiyonlar ise geceleri de devam etmektedir. Yakıt içeriğindeki kükürt miktarına bağlı olarak oluĢan kükürt dioksit (SO2), Ģehirlerde ısınmada kömür kullanımının artmasıyla oluĢan en önemli hava kirleticidir. Azot oksitler (NOx) ise, yüksek sıcaklık ve yüksek hava fazlalığındaki yanma koĢullarında oluĢan bir kirletici olup Ģehir alanlarındaki en önemli kaynağı taĢıtlardır. Azot oksitler, kaynaklardan büyük oranda azot monoksit (NO) formunda çıkmakta ve bir kısmı atmosferde fotokimyasal reaksiyonlar ile azot dioksit (NO2) formuna dönüĢmektedir. Hava kirleticiler bitkilere çeĢitli zarar vermektedirler. Bitkilerin bu gazlara en hassas olan ve etkilenen organı yapraklarıdır. Yapraklardaki stomalar vasıtasıyla yaprak bünyesine giren bu gazlar yapraktaki klorofillerin yapısını bozmaktadırlar. Ayrıca yanık etkisi, serbest asit halinde yüzeysel olarak da ortaya çıkabilmektedir. Bitkiler üzerinde kirletici etkisiyle ortaya çıkan zararlar üç ayrı boyutta görülebilmektedir. Bunlar akut, kronik ve gizli zararlardır. Akut zararlaĢmaya uğrayan bitkiler derhal ölmekte, kronik zararlaĢma öldürücü olmamakla birlikte bitki kalitesini 73 Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum Atmosferindeki DeğiĢimleri büyük oranda bozmaktadır. Görünmeyen (gizli) zarar ise zaman içinde ortaya çıkmaktadır. Hava kirliliği, bahçe bitkilerinde de vejetatif aksamların geliĢmesini, döllenme biyolojisini, meyve tutumunu, verim ve kalitelerini önemli ölçüde etkilemektedir (Dursun ve ark. 1998). Hava kalitesinin belirlenmesinde çeĢitli örnekleme ve ölçüm yöntemleri kullanılmaktadır. En yaygın yöntemler; anlık ölçümlerin yapıldığı sürekli ölçüm ağları, bir hava pompası yardımıyla hava çekilerek örneklemenin yapıldığı aktif örnekleme sistemleri ve hava pompası gibi güçler kullanılmadan gaz difüzyonuna bağlı hava hareketi ile kirleticilerin tutulduğu pasif örnekleme yöntemleridir. Birden fazla noktada ölçümün gerekmesi durumunda anlık ölçüm ve aktif örnekleme yöntemleri çok masraflı olmakta ve pasif örnekleme yönteminin kullanılması oldukça önem kazanmaktadır. Pasif örnekleyiciler, basit, kolay taĢınabilir ve daha ucuz olmalarının yanı sıra, elektrik gücüne ihtiyaç duyulmadan örnekleme imkânı sağlamaları nedeniyle bölgesel ölçekli hava kalitesi ölçümlerinde de sıklıkla kullanılmaktadır. Bu tür örnekleyicilerin kullanımıyla birkaç saatten birkaç haftaya kadar değiĢen zaman dilimleri için ortalama konsantrasyon değerlerini belirlemek mümkün olmaktadır (Özden ve ark. 2008). Hızlı ve yanlıĢ kentleĢme ve motorlu araç sayısındaki artıĢ, Erzurum’da 1978 yılından itibaren hava kirliliği sorununu giderek önemli boyutlara çıkarmıĢtır. Erzurum kentindeki hava kirliğinde, yakılan yakıtın kalitesizliği yanında, yakma yöntemi, meteorolojik faktörler, topoğrafik özellikler ve kentin konumu da etkili olmuĢtur (Turalıoğlu, 2005). 1980-2006 yılları arasında Ģehirde yarı otomatik sistemle sadece SO2 ve duman ölçümü yapılabilmiĢ, O3 ve NO2 ölçümü ise yalnızca 1995-1996 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından geçici gönderilen gezici araçtaki online sistem tarafından tek noktada ölçülebilmiĢtir. Bu çalıĢma, Erzurum kent atmosferinde O3, NO2 ve SO2’nin çok noktada eĢ zamanlı ölçümünün yapıldığı ilk çalıĢmadır. Erzurum kent atmosferinde bu kirleticiler iki farklı mevsimde Ģehrin 10 farklı noktasında ölçülerek bunların Ģehirdeki alansal ve mevsimsel değiĢimleri ortaya koyulmaktadır. 74 2. Materyal Ve Metot 2.1. Örnekleme Noktaları Merkez nüfusu 403000, merkez alan büyüklüğü 52,8 km2 olan Erzurum’da Ģehir merkezi 1800-2000m yükseltide kurulmuĢ olup çevresi 3200m yüksekliğinde dağlarla çevrilmiĢtir. ġehrin coğrafik ve topoğrafik yapısı burada sert karasal iklim oluĢmasına neden olmaktadır. Yıllık sıcaklık ortalaması 6˚C ve günlük ortalama sıcaklığın 5˚C den düĢük olduğu gün sayısının 165 olması ile Erzurum ülkemizin en soğuk illerinden birisidir. Ayrıca yaz aylarında ortalama rüzgar hızı 3 m/sn iken, ısınmaya ihtiyaç duyulan kıĢ aylarında bu değer 2 m/sn ye düĢmektedir. Tüm bu durumlar, Erzurum’da kıĢ aylarında hava kirliliğinin artmasına neden olmaktadır. ÇalıĢmada belirlenen amacı gerçekleĢtirmek için, 1 kırsal, 4 yarı kırsal ve 5 Ģehir merkezi olmak üzere toplam 10 noktada hava kalitesi örneklemesi Radiello pasif örnekleyicilerle yapılmıĢtır. Örnekleme noktaları belirlenirken bazı noktalar göz önünde bulundurulmuĢtur. Ağaç veya çalılardan en az 1 metre uzağa konulmasına, taĢıt yolundan en az 5 metre uzağına konulmasına, havalandırma çıkıĢlarından en az 5 metre uzağa yerleĢtirilmesine ve örnekleyicilerin yerden 1,52 metre yüksekliğe asılmasına dikkat edilmiĢtir. 2.2.Örnekleme Prosedürü Ozon (O3) örnekleyicisinde, mavi difüzyon tüpü içerisine yerleĢtirilen bir absorplayıcı kartuĢ bulunmakta ve bu kartuĢ 1,2-di(4-pyridyl) ethylene (DPE) ile kaplanmıĢ silika jel (ġekil 1a) ile doldurulmuĢtur. Örnekleme süresince ozon, membrandaki porlar boyunca absorplayıcı kartuĢe doğru difüze olmakta ve buradaki DPE ile reaksiyona girerek tutulmaktadır. Mavi renkli difüzyon tüpü örnekleme boyunca kartuĢu ıĢıklardan korumaktadır. DPE ile reaksiyona giren O3, ozonure oluĢturur ve bunun hidroliz ürünleri pyridine-4-aldehyde (PA) dir (www.radiello.com). SO2 ve NO2 örneklemesinde kullanılan beyaz difüzyon tüpü içerisine triethanolamine (TEA) ile kaplanan kartuĢ konulmuĢtur. Azot dioksit (NO2) ve kükürt dioksit (SO2) TEA üzerine sırasıyla nitrit ve sülfit/sülfat iyonları olarak kimyasal adsorplanmaktadır. O3 ve SO2/NO2 örneklemesi için kullanılan pasif tüpler yine aynı markanın üçgen plakasına F.S.TURALIOĞLU vidalanarak (ġekil 1c) örnekleme yerlerine asıldı ve 1 hafta sonra bu noktalardan kartuĢlar toplanarak kendi tüplerine konuldu, etiketlendi ve laboratuara getirildi ve tüplerin içerisine 2. (a) hafta örneklemesi için yeni kartuĢlar konularak tekrar yerlerine asıldı. Örnekleme 2009 kıĢ ve yaz aylarında birer ay her noktada yapıldı. (b) (c) Şekil 1. Örneklemede kullanılan pasif örnekleyici (a) absorplayıcı kartüĢ, (b) difüzyon tüpü, (c) üçgen plakaya bağlanmıĢ difüzyon tüpü 2.3. Ekstraksiyon ve Analiz 1 hafta örnekleme yerlerinde kalan kartuĢlar toplanıp laboratuara getirildi ve ekstraksiyona kadar buzdolabında saklandı. Ozon ekstraksiyonu için, kartuĢ içindeki silika jel aynı tüpe boĢaltılarak üzerine 5 ml MBTH (3-Methyl-2-benzothiazolinonhydrazon Hydrochlorid Hydrat) çözeltisi eklendi ve kapağı kapatılıp 1 saat aralıklı olarak hızlı karıĢtırıcıda karıĢtırıldı. Sıvı, filtre uçlu Ģırıngadan geçirilerek UV-VIS (Shımadzu 160A) spektrofotometre ile 430 nm dalga boyunda absorbans değerleri ölçüldü. Ölçülen absorbans değerleri kalibrasyon eğrisi kullanılarak ozon (µg) değerlerine çevrildi ve bunlar konsantrasyon değerlerine dönüĢtürüldü (www.radiello.com). NO2/SO2 kartuĢu üzerine ise 5 ml ultra saf su eklendi ve kapağı kapatılıp 5 dakika hızlı karıĢtırıcıda karıĢtırıldı. Sıvı örneği, filtre uçlu Ģırıngadan geçirildi. Bu örnekler iyon kromotografide (IC) kalibrasyon eğrisi kullanılarak azot dioksit (NO2) nitrit (NO2-) formatına, kükürt dioksit (SO2) sülfat (SO4=) formatına çevrilerek okundu ve bunlar NO2 ve SO2 konsantrasyon değerlerine çevrildi (www.radiello.com). Her örnekleme haftasında 1 alan kör örneği ve 1 laboratuar kör örneği alındı ve diğer örneklerle beraber aynı koĢullar altında analiz edildi. Değerlendirmede kullanılan veriler, ölçülen değerlerden kör değerlerin çıkartılmasıyla elde edilen konsantrasyonlardır. 3. Bulgular ve Tartışma Örnekleme periyodu (4 hafta kıĢ, 4 hafta yaz) boyunca 10 örnekleme noktasında yapılan O3, SO2 ve NO2 ölçümlerinin ortalama değerleri Çizelge 1 de verilmiĢtir. Çizelge 1’den görüleceği gibi, en yüksek ozon konsantrasyonu kırsal alandaki örnekleme noktasında (N4) gözlenmiĢ olup, bu değeri sırasıyla yarı kırsal bölgedeki noktalar (N3, N5, N6, N2) takip etmiĢtir. En düĢük ozon ortalaması ise trafiğin yoğun olduğu Ģehir merkezindeki noktalarda (N10, N9, N8, N7 ve N1) görülmüĢtür. Azot dioksit konsantrasyonu ise ozon değerinin tersine, Ģehir merkezindeki noktalarda daha yüksek kırsal bölgeye doğru gidildikçe azaldığı gözlenmiĢtir. ġehir atmosferlerinde genellikle O3 ile NO2 oluĢumu arasında ters iliĢki gözlenmektedir. Yani birinin konsantrasyonu artarken diğerininki azalmaktadır. Bu durum oluĢum reaksiyonlarına bağlanmaktadır. O3 Ģehir atmosferinde trafikten kaynaklanan azot monoksiti (NO) oksitleyerek azot dioksite (NO2) çevirmekte ve kendisi oksijene dönüĢmektedir. OluĢan NO2 de fotolizle parçalanarak O3 üretimine katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle Ģehir atmosferinde kırsala göre daha fazla NO2 ve daha az O3 bulunmaktadır. Ölçüm noktalarındaki kükürt dioksit değerleri karĢılaĢtırıldığında ise, Ģehir merkezinde SO2’in kırsal kesimlerden daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum, SO2’in birincil kirletici olarak Ģehir merkezlerinden kaynaklandığını göstermektedir. 75 Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum Atmosferindeki DeğiĢimleri Çizelge 1. O3, SO2 ve NO2 konsantrasyonlarının (µg/m3) kıĢ ve yaz döneminde ki ortalama ve standart sapma değerleri Ölçüm Noktaları Ozon Azot dioksit Kükürt dioksit Kış Yaz Kış Yaz Kış Yaz Hıfzısıhha.(N1) (ġM) 48.7 ± 2.9 61.6 ± 7.3 19.5 ± 2.9 13.9 ± 4.2 17.1 ± 1.3 1.7 ± 0.6 Kayak Yolu (N2) (YK) 66.2 ± 2.5 65.7 ±5.9 13.0 ± 1.4 18.8 ± 1.4 16.8± 2.6 2.6 ± 0.7 DadaĢkent (N3) (YK) 70.7 ± 8.1 75.3 ± 9.1 7.0 ± 2.9 3.5 ± 2.1 4.0 ± 1.9 0.8 ± 0.3 Balık.Çiftliği (N4) (K) 66.8 ± 4.1 80.2 ± 7.4 1.2 ± 0.7 1.7 ± 0.7 2.2 ± 0.9 1.0 ± 0.6 Bölge.Hast.(N5) (YK) 67.5 ± 6.1 71.3 ± 6.1 9.3 ± 2.6 9.2 ± 1.7 5.8 ± 1.7 1.5 ± 0.3 TCDDGar (N6)(YK) 54.2 ± 8.2 69.5 ± 5.8 11.7 ± 1.0 7.0 ± 2.0 27.4 ± 8.7 7.0 ± 3.7 Üniv.KavĢ. (N7) (ġM) 49.9 ± 6.7 50.9 ± 11.5 15.5 ± 5.9 14.4 ± 3.9 9.2 ± 2.1 5.4 ± 2.3 Ġlköğ.Okulu (N8) (ġM) 42.6 ± 6.7 57.9 ± 3.9 18.2 ± 2.5 14.3 ± 3.1 34.4 ± 6.7 3.0 ± 1.1 Sanayi (N9) (ġM) 46.2 ± 13.3 55.8 ± 3.5 14.7 ± 5.0 11.6 ± 2.4 15.2 ± 5.0 3.5 ± 0.9 Çaykara (N10) (ġM) 41.4 ± 10.3 43.0 ± 9.1 29.6 ± 8.4 22.4 ± 7.7 45.7 ± 6.4 7.8 ± 4.7 N: Örnekleme nokta numarası, ġM: ġehir merkezi, YK: Yarı kırsal, K: Kırsal Ölçülen O3, SO2 ve NO2 konsantrasyonları ülkemiz, dünya sağlık örgütü (WHO), Avrupa birliği (AB) ve Amerika Çevre Koruma derneği (USEPA) sınır değerleri ile Çizelge 2’de karĢılaĢtırılmaktadır. Çizelge 2’den görüldüğü gibi bu çalıĢmada bulunan değerler büyük oranda sınır değerlerin altındadır. Yalnızca, ozon konsantrasyonu, AB’nin ekosistemi koruma amacıyla önerdiği yıllık sınır değer olan 40 µg/m3’ü aĢmıĢtır. Özellikle Erzurum’da tarımın yapıldığı yaz mevsiminde ve kırsal alanda ozon değerlerinin ölçülenden daha da yüksek bulunabileceği ve bu durumunda bitki sağlığı açısından riskler oluĢturabileceği düĢünülmektedir. Çizelge 2. Ölçülen O3, SO2 ve NO2 konsantrasyonlarının (µg/m3) ulusal ve uluslararası sınır değerlerle kıyaslanması Kirleticiler Ölçülen Türkiye (HKDYY) geçiş sınır WHO AB USEPA Değerler değerleri kriterleri kriterleri kriterleri Günlük Yıllık O3 55 (KıĢ) 240 (1h) 120 (8h) 180 (1h) 235 (1h) 63 (Yaz) 120 (8h) 157 (8h) 40*(yıllık) NO2 14 (KıĢ) 300 100 200 (1h) 200 (1h) 30 (yıllık) 12 (Yaz) 40 (yıllık) 30 (yıllık) SO2 18 (KıĢ) 400 150 500 (1h) 350 (1h) 365 (1gün) 4 (Yaz) 125 (1gün) 25 (1gün) 80 (yıl) 50 (yıl) 20 (yıl) * Ekosistemin korunması için. Ölçülen parametrelerin mevsimsel değiĢimi ġekil 2 de sunulmuĢtur. ġekil 2’ den görüleceği gibi O3 konsantrasyonu yaz aylarında kıĢtan daha büyük ve NO2 konsantrasyonu ise kıĢın yazdan daha büyük değerlerde bulunmuĢtur. Bu durum ozonun yaz aylarında güneĢ radyasyonunun artması ile miktarının artması ve NO2 ile oluĢumlarının ters olmasına bağlanmaktadır. SO2 konsantrasyonuna bakılırsa kıĢ aylarında yaza göre daha büyük değerler bulunmuĢtur. Bu SO2’nin büyük oranda ısınma kaynaklı bir kirletici olduğunu göstermektedir. (a) (b) Şekil 2. (a) NO2, (b) O3 ve (c) SO2’nin kıĢ ve yaz konsantrasyonları 76 (c) F.S.TURALIOĞLU 4. Sonuç ve Öneriler Erzurum’da 10 farklı noktada kıĢ ve yaz mevsimlerinde O3, SO2 ve NO2 konsantrasyonlarının ölçüldüğü bu çalıĢmada, bulunan değerlerin büyük oranda ulusal ve uluslararası sınır değerleri aĢmadığı fakat ozon konsantrasyonunun ekosistemin korunması için önerilen AB sınır değerini aĢtığı gözlenmiĢtir. Bu çalıĢmada, kirletici konsantrasyonlarının Ģehir alanındaki değiĢimleri incelenmiĢ ve yüksek O3 ve düĢük NO2’ nin kırsal alanda, düĢük O3 ve yüksek NO2 değerlerinin de trafiğin yoğun olduğu Ģehir merkezlerinde bulunduğu görülmüĢtür. Ayrıca, bu kirleticilerin mevsimsel değiĢimlerine bakıldığında, ikincil bir kirletici olan O3’nun yaz aylarında daha yüksek, SO2 ve NO2’nin ise kıĢın yaza göre daha yüksek olduğu saptanmıĢtır. Ekosisteme zarar verecek miktara ulaĢabilen ozon miktarını azaltmak için bunun oluĢumuna sebep olan azot oksitlerin (NOx) ve uçucu organiklerin (VOC) azaltılması gerekmektedir. Bu kirleticilerin Ģehir atmosferindeki en önemli kaynağı trafiktir. UlaĢımda eksoz kirliliği oluĢturan otobüs ve minibüslerin yerine elektrikle çalıĢan hafif raylı sistemlerin ve katalitik konvertörlü araçların kullanılması ile bu kirletici miktarları önemli ölçüde azaltılabilecektir. USEPA (U.S. Environmental Protection Agency) , 2006. National Ambient Air Quality Standarts (NAAQS). WHO (World Health Organization), 2000. Guidelines for Air Quality., Geneva, 190 pp.http://www.radiello.com Kaynaklar AB (Avrupa Birliği). Council Directive, 2002. 2002/3/EC relating to ozone in ambient air. Of J Eur Communities; L 67:14-30. AB (Avrupa Birliği). Council Directive, 1999. 1999/30/EC relating to limit values for sulphur dioxide, nitrogen dioxide and lead in ambient air. Of J Eur Communities; L 163:14-30. Dursun, A., AslantaĢ, R., Pırlak, L., 1998 Hava kirliliğinin bahçe yetiĢtiriciliği üzerine etkiler. Ekoloji. 7-27, 11-14. HKDYY (Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği). 06.06.2008 tarih ve 26898 sayılı Resmi Gazete. Ġm U., Kındap T., Ünal A., Tek A., Topçu, S., Yenigün O., Ġncecik S., 2008. Ġstanbul’da ġehirsel, Yarı-ġehirsel ve Kırsal Bölgelerdeki Ozon Seviyelerinin DeğiĢimi. Hava Kirliliği ve Kontrolü Ulusal Sempozyumu, 2225 Ekim 2008, Hatay, 375-383. Müezzinoğlu, A., 2003. Atmosfer Kimyası, Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yayınları, Ġzmir. Özden, Ö., Döğeroğlu, T., Kara, S., 2008. Assessment of ambient air quality in EskiĢehir, Turkey. Environment. International. 34, 678-687. Turalıoğlu, F.S. , 2005. An Assessment on variation of sulphur dioxide and particulate matter in Erzurum (Turkey), Environmental Monitoring and Assessment, 104, 119-130. 77 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 79-90 Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları Ebubekir ALTUNTAŞ1 Semih KESİM2 Sedat KARAMAN1 1 Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Biyosistem Mühendisliği Bölümü, 60240, Tokat 2 Hekimhan Tarım İlçe Müdürlüğü, 44400, Malatya Özet: Patateste depo kayıplarının azaltılması için yumruların uygun koşullarda depolanması gerekir. Yapılan araştırmalar, hasat sonrası hastalıklarla savaşımda depolamadan önce yapılan sıcaklık uygulamalarının başarılı şekilde kullanılabileceğini göstermiştir. Sıcaklık uygulamaları; hasat edilen ürünlere sıcak su, sıcak buhar, sıcak kuru hava ve mikrodalga ile ısıtma şeklinde uygulanabilmektedir. Sıcaklık uygulamalarının konukçu dokusunda oluşturdukları fizyolojik değişimler sonucu çürümeler üzerinde dolaylı etkisi de vardır. Anahtar Kelimeler: Patates, hasat sonrası ısıl uygulamalar, depolama Storage and Heat Treatment in Potato Abstract: Potato tubers should be keep under suitable storage conditions to reduce storage losses. Previous studies indicated that heat treatments of tubers before storage can be used successfully to reduce disease development during storage. Heat treatments be applied in different ways such as hot water, vapor heat, hot dry air and by microwave heating. Heat treatments have also indirect effects on rots by means of physiological responses of host tissue. Key Words: Potato, postharvest heat treatment, storage 1. Giriş Yumrularında nişasta halinde karbonhidrat, protein, vitaminler ve demir gibi önemli besin maddelerini içeren patates, insanlar tarafından doğrudan tüketildiği gibi, işlenerek değişik şekillerde de (cips, parmak patates vb.) tüketilmektedir. 100 g’lık patates yumrusu normal insanın gereksinim duyduğu günlük proteinin en az %7’sini, demirin % 10’unu, C vitamininin %20-50’sini, B1 vitamininin % 10’unu ve enerjinin %3’ünü karşılamaktadır (Tunçtürk ve ark., 2004). Dünyada 18,6 milyon hektar alanda 314 milyon 140 bin 107 ton patates üretilmektedir. Dünya’da patates üretimi yapan ülkeler içinde ilk sırayı Çin almaktadır. Türkiye, 4 milyon 397 bin 711 ton üretim ile dünya patates üretiminde 15’inci sırada yer almaktadır (FAO, 2009). Ülkemizde, yaş meyve ve sebzelerde üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar oluşan kayıplar, derim öncesi faktörler, derim, taşıma, muhafaza ve pazarlama sırasında olmaktadır (Dokuzoğuz, 1997). Pazarlama zincirinin her bir halkasında (hasat-taşıma-soğutmapaketleme-depolama-taşıma-satış) ortaya çıkan çeşitli sorunlar, aksamalar ve hatalı uygulamalar sonucu ürün kaybı artarak % 50’yi bulabilmektedir. Gelişmiş ülkelerde derim sonrası ürün kayıp oranı %5-25 arasında meydana gelirken, gelişmekte olan ülkelerde %20-50 arasında değişmektedir (Kader, 1992). Meyve ve sebzelerde hasat sonrası fizyolojik değişimler (sürgün oluşumu, bayatlama, su kaybı ve hastalık kayıpları), pazarlamada raf ömrünü veya depolama ömrünü kısaltan en önemli sorunlardandır (Klein ve Lurie, 1991). Hasat edilen ürünlerde depolama boyunca oluşan fizyolojik değişimler, depolama süresince artış göstermektedir Tüketime sunulmak üzere yetiştirilen tarımsal ürünlerin, fizyolojik değişimleri ile beraber sentetik kökenli kimyasallar içermemesi gerekir (Eckert ve Ogawa, 1988). Hasattan sonra oluşacak fizyolojik değişimleri önlemede ısıl işlem uygulamaları, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde fungal hastalıkları engellemek ve zararlı böceklerin öldürülmesi için kullanılmıştır. Bununla birlikte sentetik kökenli fungusitlerin keşfedilmesi ve fungusitlerin hastalıklara karşı etkileri, düşük maliyetleri ve uygulamadaki kolaylıkları gibi üstünlükleri nedeniyle ısıl işlem uygulamalarından vazgeçilmiştir (Eckert, 1995). Son yıllarda gelişmiş ülkelerde tüketim aşamasındaki ürünlerde bulunan fungisit kalıntıları ve bu kalıntıların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri, alternatif yöntemler olarak ısıl işlem uygulamalarını tekrar gündeme getirmiştir (Karabulut ve ark., 2002; Plaza ve ark., 2003; Kazım ve Kasım, 2007). 79 Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları 2. Patates Depolama Patates yumrusu yaklaşık % 75-80 su içerir. Patatesin hasattan sonra da solunum yapması nedeniyle oluşan su kaybı %5’ten fazla olursa pörsüme, yumuşama ve kalite düşmesi söz konusudur (Schippers, 1970; Kara, 2000). Patatesin depolanması tüketicinin pazarda uzun süre nitelikli ve uygun fiyatlarla ürün bulmasını, aynı zamanda ürünü değerlendiren sanayinin daha uzun süre ve ekonomik çalışma olanağı bulmasını sağlar (Okuroğlu ve Örüng, 1995). Depolamayla üründe büzüşme engellenir, solunum en aza indirilir, çürüme ve filizlenme önlenerek ürünün besin değeri ile yenebilme ve satılabilme özellikleri korunur (Ekmekyapar, 1981). Uygun depolamayla kış ve ilkbaharda kalitesi bozulmadan kullanılabilen patatese sahip olmak, aralıksız pazara patates gönderebilmek, iyi kalitede tohumluk bulabilmek olasıdır (Anonim, 1976). Ürünü geç pazarlama ile elde edilen yüksek fiyat, yapılan ek giderleri karşılamalıdır. Depolama spekülatif kâr amacıyla değil, normal kazanç için yapılır. Aksi halde zarar etme riski büyük olur (Karaçalı, 1993). Patates yumrusunun hasat sonrası gelişmesinde dört farklı dönem vardır. Bunlar; uyku dönemi (filizlenme yok); uç filiz hakimiyeti dönemi (tek sürgün devresi, bir tepe filizi var); normal filizlenme dönemi (normal sürgün devresi, çok sayıda filiz var); İnce filiz dönemi (yaşlı yumru devresi, ince, zayıf ve dallanmış filizler var) (Onaran ve ark., 2000). Patatesin depolamasında önemli fizyolojik etkenler; solunum, su kaybı, tat ve renk değişimi, pörsüme, çürüme, sürgün verme vb. hasat sonrası fizyolojisi ile ilgilidir. Patates depolarının planlanmasında depodaki sıcaklık, bağıl nem, havalandırma, transpirasyon ve depolama süresi etkilidir. Sıcaklık, nem, hava hareketi ve ışık gibi etmenler ürünün hasat sonrası fizyolojisini önemli ölçüde etkilemektedir. Çevre koşullarının uygun koşullarda tutulması, patateslerin uzun süre nitelikli korunmasına olanak vermektedir (Okuroğlu ve ark., 1998). Hasattan sonra bir çok etmenin etkisi ile tarımsal ürünler yavaş veya hızlı şekilde niteliklerini kaybederek hasat zamanındaki tazeliğini koruyamamaktadır (Karaman ve ark., 2006). Depo yapısı soğutma sistemine ek olarak ısıtma, havalandırma ve aydınlatma düzeneklerine de sahip olmalıdır. Sofralık 80 olarak tüketilecek patateslerde ise bu durumun aksine sürgün gelişiminin en az düzeyde ve pazara ulaştığında taze patatesleri aratmayacak kalitede olması istenir. Endüstriyel amaçlı depolanacak patateslerde ise üründe teknolojik kalitenin edinilmesinde nişasta-şeker oranının korunması önem kazanır. Kısa veya uzun süreli depolamada yumrular istenilen fizyolojik yaşta korunmalı veya depolama sonunda uygun fizyolojik yaşa ulaşabilmelidirler. Depolama sonunda yumruların yapısında değişiklik olmamalı, istenilen kaliteye ulaşılmalıdır. Depo kayıpları en az düzeyde olmalıdır (Onaran ve ark., 2000). 2.1. Depolamada Yumruda Oluşan İç ve Dış Fizyolojik Bozukluklar Patates yumrularında fizyolojik bozukluklar oluşabilmektedir. Fizyolojik yumru bozukluklarının yumrunun kullanım etkinliğini düşürme oranı, yumru içi ve dışı anormalliklerine göre değişmektedir. Yumrudaki fiziksel şekil bozuklukları kullanım sırasında fire oranını artırırken, yumru içi bozukluklar yumrunun tamamen bozulmasına, özelliğini kaybetmesine ve pazarlanabilir yumru verimini düşürerek ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Bu fiziksel bozukluklar aşağıda sıralanmıştır (Altındal ve Karadoğan, 2008). İç kararması: depoda ya da yumru gelişmesi sırasında oluşabilmektedir (Anonim, 2008a). Depoda yığın halindeki yumruda nişasta azaldığından, yumruların canlılığı ve direnci çok düşük olmaktadır. Yumru içi kararmasına; hücrenin ölümüne yol açan yumru merkezindeki oksijen eksikliği neden olmaktadır. Yetersiz havalandırma ve depo sıcaklığının düşük olması (2˚C’dan az), oksijen eksikliğine neden olmaktadır. Önlem olarak iyi havalandırma yapılmalı, kapalı alanlar ve derin yığınlardan kaçınılmalı, yumruya oksijen geçişini engelleyen sıcaklıklar engellenmelidir (Anonim, 2008b). Soğuk zararı: dondurucu olmayan sıcaklıklarda depoda görülebilmektedir. Zarar gören yüzeyde kahverengi ve siyah lekeler yayılır. Lekeler hafif parlak, doku grimsi ve dağınıktır. Anormallik sırasında yumru içinde kahverengi damarlar ortaya çıkabilmektedir. Soğuk zararı kaliteyi düşürmekte ve depo ömrünü azaltmaktadır. Yumrular -2˚C’dan düşük sıcaklıklarda don zararına uğradığından, depolama sıcaklığına dikkat edilmelidir E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN (Karaman ve ark., 2006). Önlem olarak soğuk zararına uğramış yumruların çürümesini önlemek için depoda havalandırma yapılmalı ve zarar görmüş yumrular ayıklanmalıdır (Anonim, 2008b; Anonim, 2008c). Yumru donması: yumrular depoda 1˚C’dan düşük sıcaklıklara maruz kaldıklarında oluşur Don zararına uğrayan yumru alanı sert yapıdadır. Bu alan ısındıktan sonra buruşmakta, gevşek yapılı olmakta, su yumru yüzeyinden sızarak donuk, grimsi, pembemsi-kırmızımsı ve kahverengi-siyah renge dönmektedir. Donmuş yumrular saklama ve işleme için uygun değildir. Doku, pişirme boyunca sulu lapa yapı almaktadır. Yumru donduğunda dokularda buz kristalleri oluşmakta, bunlar hücre ve organel membranlarını delmektedir (Anonim, 2008b). Sekonder mini yumru oluşumu: yüksek sıcaklıktan dolayı tohumluk yumruların yaşlanmasından kaynaklanmaktadır. Depolama sırasında karbondioksit gazlarının ve etilen konsantrasyonlarının yükseltilmesi, küçük yumru oluşumuna neden olabilmektedir. Patates çeşitleri arasında fizyolojik yaşlanma süresi farklı olmasına karşın, küçük yumru oluşumuna çeşitler arasındaki duyarlılık konusunda farklılık yoktur. Önlem olarak, tohumluk yumrular 4 ˚C’ta depolanmalıdır. Depolamada yetersiz havalandırma ve yüksek sıcaklıkta fizyolojik olarak tohumluk yaşlanması görülebilir (Anonim, 2008b). Stomaların kabarması: yumruya pazarlanamaz görünüm yanında, bakteriyel yumuşak çürüklük ve pembe çürüklük hastalıklarına neden olan patojenik organizmaların girişine de yardımcı olmaktadır. Depoda çok nemli koşullar, yumru lentisellerinde kabarmalar yapabilir. Bu kabarmalar, lentiseli örten sulu tabakada oksijen gereksinimi ile ilgilidir (Anonim, 2008b). Yeşillenme: yumrunun depoda yapay ışığa maruz kalması durumunda oluşmakta olup, bu durum patates tüketimi için ciddi sorun olabilmektedir. Yumru yeşillenmesi zehirli glikoalkoloidlerin (solanin) oluşumu sonucu dokuda lekelere neden olmasa da, dokunun yoğun ışık ve yüksek sıcaklık karşısında ölmesine yol açar. Patateste yeşillenmeye çeşit, olgunluk, yaş, ışık tipi ve yoğunluğu etkilidir (Anonim, 2004). 2.2. Depolamayı etkileyen koşullar Çevre Koşulları: Patates depolarında istenilen çevre koşulları, depolama periyodunun uzun veya kısa oluşuna göre değişir. Depolamada depodaki ısının dışarıya atılması, patates kitlesinin aynı sıcaklık derecesinde tutulması ve yüksek bağıl nemin sağlanması amaçlanır. (Okuroğlu ve ark., 1998). Patates depolarında önemli çevre koşulları sıcaklık, bağıl nem ve havalandırmadır. Solunum, ürünün bünyesindeki suyun buharlaşması, çürüme ve filizlenme gibi ürünün hasat sonrası önemli fizyolojik faaliyetleri büyük ölçüde depo içi sıcaklığı, nemi ve hava hareketi tarafından etkilenmektedir. Depolamada en uygun koşullar ne kadar iyi sağlanırsa sağlansın, ürünlerin ancak belirli süre dayanma olanağı vardır. Her ürüne özgü bu sürenin sonunda depolanan ürün kalitesini hızla kaybeder ve tamamen bozulur (Öztürk, 2003). Sıcaklık: Önemli depo içi çevre koşullarından olan sıcaklık, depolanan patateslerin solunum hızını büyük oranda etkilemektedir (Öztürk, 2003). Hasat sonrası dönemde patates, bir dizi olgunlaşma ve yaşlanma olaylarının başlamış olduğu aktif bir metabolizmaya sahiptir. Patateslerin olgunlaşması için gereken en uygun sıcaklık derecesinin üstünde ve altında olgunlaşmada düzensizlikler ve yavaşlamalar görülür (Okuroğlu ve ark., 1998). Hasattan sonra canlılıklarını devam ettiren patatesler solunum yaparlar. Solunum, sıcaklığın artmasıyla artar. Depolanan patatesler bu solunum faaliyeti sonucu ortama ısı yayarlar. Patatesler en uygun sıcaklıklarda depolandıklarında solunum ısıları düşer. Düşük sıcaklıklarda ürünün bozulmadan depolanma süresi uzar. Solunum sonucu üründe oluşan ağırlık kaybı fazla değildir (Ekmekyapar, 1981). Patatesler hasattan sonra çevre sıcaklığına bağlı olmaksızın birkaç hafta çok az veya hiçbir sürgün vermeden dinlenme dönemine girerler. Bu dönemin sonunda sıcaklığın yükselmesi ile ağırlık kaybına neden olan sürgün verme başlar. En düşük solunum 1,7-4,4oC arasındaki sıcaklıklarda olmakta, sıcaklık 1,7oC’un altına düştüğünde solunum yine hızlanmaktadır. Sıcaklığın 4,4oC’nin altında olan ortamlarda sürgün verme en az düzeyde olup, 2,2 oC’de ise hemen hemen durmaktadır Patates -1 oC ile -2 oC arasındaki sıcaklıklarda donmaya başlar. Depolarda sıcaklık; tohumluk patateste 3-4oC, yemeklik patateste 5-7oC, cipslik patateste 8-10oC ve 81 Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları parmak patateste 6-8oC olmalıdır (Anonim 2006). Bağıl nem: Patatesler çürümelere, özellikle yumrular üzerinde bakteriyel çürüklüğe karşı hassastır. Yumrular ıslak bırakıldıklarında solunum gözenekleri şişer ve bakterilerin yumru içerisine girişini kolaylaştırır. Üründen suyun buharlaşmasını en az düzeye düşürerek ağırlık kaybı ve büzüşmenin olmaması, depo içi bağıl neminin ürün ve yapı elemanları üzerinde nem yoğunlaşması oluşturmayacak şekilde yüksek tutulmasıyla sağlanır. Patates depolarında en uygun bağıl nem % 85-95 arasındadır (Okuroğlu ve ark., 1998). Transpirasyon: Su buharı diğer gazlar gibi yüksek yoğunluklu bölgelerden düşük yoğunluğa doğru hareket eder. Hemen hemen tüm meyve ve sebzelerde içsel bağıl nem en az % 99’dur ve bulundukları çevrenin bağıl nemi bu orandan düşüktür. Bu nedenle ürünler normal atmosferde bekletildiklerinde, su buharı dokularından atmosfere doğru hareket edecektir. Bu olay transpirasyondur. Daha kuru atmosferler daha hızlı su kaybına neden olacaktır. Dış ve iç buhar basıncı arasındaki bu fark bulundukça, transpirasyon devam edecektir (Canan, 2007). Havalandırma: Patates yığınından düzgün hava akımı sağlamak ve sıcaklık ile bağıl nemi uygun sınırlarda tutarak depo içinde oluşan istenmeyen kokuların da dışarı atılması, ürünün soğutulması, üründe mevcut yara ve berelerin tedavisi için oksijen sağlanması ve kayıpların en aza indirilmesi amaçlanır (Ekmekyapar, 1981; Okuroğlu ve ark., 1998). Hava bileşimi: Ortamın O2 konsantrasyonu %21’in altına düşünce solunum, metabolizma yavaşlar, klimakteriel yükseliş gecikir ve geriler. Etilen sentezi ve dokuların etilene duyarlılığı azalır. Olgunlaşma, askorbik asit kaybı, nişasta parçalanması, şeker ve asit kaybı, aromatik madde sentezi, yapısal maddelerde bozulma, klorofil kaybı ve alt renk (keratenoid) sentezi yavaşlar. Dış ortamdan %2 daha az O2 oranı bozulma ve hastalık kayıplarını da azaltır. Ortamın O2 konsantrasyonu aşırı düşerse solunum düzeni bozulur, aneorobik solunum ağırlık kazanır. Bu olay metabolizmanın bozulmasına yol açar (Canan, 2007). Depolama süresi: Bütün yıl boyunca kullanımı olan ve kolay depolanabilen patatesin hasattan sonra da standartlara uygun kalitede olabilmesi depolama süresine bağlıdır. Depolama süresinin 82 artışı; yumru sertliğinin azalması, şekil bozukluğu, yumru ağırlık kaybı, patatesin özgül ağırlığı, kuru madde oranı ve cips verimliliğine etkili olmaktadır (Schippers, 1970; İlisulu, 1986; Kara, 2000). Patateslerde öngörülen depolama süresi doğal soğutma yapılan depolarda 6 ay, yapay soğutma yapılan depolarda 8 aydır. Ancak depolama süresi, çeşide ve iklim bölgesine göre değişir (Anonim, 1978). 2.3. Patates Depolama Yöntemleri Patatesler basit yapılarda depolanabildiği gibi, mekanik tesisata sahip ve yapı elemanları yeterince yalıtılmış modern yapılarda da depolanır. Basit depolarda ilk yapım ve bakım giderleri düşüktür. Fakat ürün kaybı fazla ve depolama süresi kısadır. Modern depolarda depolama süresi uzun ve ürün kaybı azdır. Buna karşın bu depoların maliyeti yüksektir. Patateslerin depolanmasında en uygun sonuç, çevre koşullarını kararlı düzeyde sabit tutan ve donmayı önleyen iyi yalıtılmış yapılarda sağlanır (Ekmekyapar, 1999). Basit-doğal depolar: Patates depolanmasında yararlanılan ve toprak altına açılmış basit çukurlar en basit depo tipidir. Basit depolar; toprak altında, üstünde ve kısmen toprak içinde yapılabilir. Patatesler, bodrum katlarında veya kilerlerde de depolanabilir. Depo sıcaklığı kontrol edilemediğinden, %20’den fazla kayıp oluşmaktadır (Alkan, 1972; Anonim, 2006). Basit depolarda, sistem; soğuk dış ortam havasının, doğal veya zorunlu konveksiyonla depoya alınıp ürünün soğutulmasına dayanmaktadır. Basit depolarda iyi bir ısı ve nem yalıtımı gerekir. Bu depoların yapımı ve işletilmesi kolay ve ucuzdur. Özellikle gece ve gündüz sıcaklık farklılıklarının büyük olduğu karasal iklim bölgelerinde başarıyla kullanılır (Öztürk, 2003). Doğal havalandırmalı depolar, sıcak ve soğuk havanın farklı yoğunlukları nedeniyle oluşan hava hareketinden yararlanmaya, havalandırma bacaları yardımı ile dışarıdaki soğuk havanın depo içerisindeki soğuk hava ile yer değiştirmesi ilkesine dayanır (Karaçalı, 1990). Soğuk hava depoları: Modern depolarda depolama süresi uzun ve ürün kaybı az, ancak depolama maliyeti yüksektir (Ekmekyapar, 1999). Depoların planlanmasında depo hacminin belirlenmesi, yalıtım ve duvarlara E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN gelen yükün hesaplanması, soğutma yükü ve soğutma tesisinin özelliklerinin belirlenmelidir (Okuroğlu ve ark., 1998). Modern depolarda depo koşulları kontrol edilebildiğinden, yumruda ağırlık ve kalite kaybı en aza inmektedir. Ürünün hazırlandığı, sınıflandırıldığı, kasa, çuval ve sepetlere konduğu hazırlık odası ile alet ve ekipman odası, ürünün korunduğu kısma ekli yapılmalıdır. Deponun ekonomik olabilmesi için en az 100 ton kapasiteli olması önerilmektedir. Depolama havanın serbest dolaşımına izin verecek şekilde ayarlanmalı ve patatesler ışıktan korunmalıdır. Patatesler yığılarak veya çuval, sepet, sandıklarda korunur. Makinalarla yapılan depolamada yığın yüksekliği 300-450 cm olabilir. Bu yükseklik yumruların ezilmesine neden olmaz ve yumrular arasında istenilen hava hareketini engellemez (Anonim, 1978; Okuroğlu ve ark., 1998). Patates depolarının genişliği depolanacak ürün miktarına bağlıdır. Küçük depolar 4-5 m, orta büyüklükteki depolar 6-7 m, büyük depolar 10-12 m hatta daha büyük genişlikte yapılır. Genişliği fazla olan depolarda taban boyutları belirlenirken taşıma, yükleme ve diğer işlerde yararlanılan depo ortasındaki servis yolu da göz önüne alınmalıdır. Servis yolunun genişliği depo içinde yapılan işlerin elle ve makinelerle yapılma durumuna göre 120-300 cm olabilir. Küçük kapasiteli, genişliği az olan depolarda servis yolu gerekmeyebilir (Alkan, 1972). Kontrollü Atmosferde Depolama: Depoda nem ve sıcaklık dışında atmosfer bileşimi de kontrol altına alınır. Depo atmosferinde oksijen oranının düşürülüp karbondioksit oranının yükseltilmesi, ürün üzerine baskı yaparak metabolizmayı yavaşlatır ve depolama süresini uzatır. Bu depoların gaz geçirmez olması gerektiğinden, depo içinde özel yalıtım maddeleri kullanılır. Atmosfer bileşimi, ürünün dayanabileceği duruma kadar değiştirilebilir. Aksi halde ürünler anaerobik solunum yapacağından tadı bozulur ve kötü koku oluşur. Her meyve ve sebze türü için araştırmalar sonucunda belirlenmiş ideal gaz karışımları kullanılmalıdır. Bu yöntemin işletme ve bakım giderlerinin düşük olması, enerjiden ekonomi sağlaması, depo atmosferi kontrol altına alındığından diğer zararlı gazların bulunmaması gibi üstünlükleri bulunmaktadır. Ayrıca üründen su kaybı en az düzeyde tutulabildiğinden ağırlık kaybı düşük olup, ürünlerin daha uzun süre kalite özelliklerini korumasını sağlar (Anonim, 2011a). Modifiye Atmosferde Depolama: Havanın yerine belli gaz karışımları ile paketin içerisinin doldurulmasıdır. Kontrollü atmosfer paketleme çoğunlukla taşımada ve hasat edilen ürünlerin depolanmasında kullanılmaktadır. Vakum paketlemede paket içerisindeki atmosfer uzaklaştırılmaktadır. Modifiye atmosfer paketleme fiyatının vakum paketlemenin iki katı olmasının nedeni özel paketleme materyalleri ve gazları gerektirmesidir. Modifiye atmosfer paketlemede paketin içerisinden oksijenin uzaklaştırılması ve farklı konsantrasyonlarda CO2 ve N2 ile doldurulması ile birlikte uygun depolama koşulları aerobik mikroorganizmaların, proteolitik bakterilerin, maya ve küflerin gelişimini inhibe etmektedir. Modifiye atmosfer paketlemenin raf ömrü üzerindeki etkisi ürün tipine, taze materyalin başlangıç kalitesine, gaz karışımına, depolama sıcaklığına, hijyene, gaz/ürün hacim oranına ve paketleme materyalinin koruma özelliklerine bağlıdır. Bu yöntemin üstünlükleri; raf ömrünü yükseltmesi, daha uzun raf ömrü nedeniyle ekonomik kayıpları azaltması, dağıtım masraflarını azaltılması, dilimlenmiş ürünlerin kolay ayırımının sağlanmasıdır. Ayrıca merkezileştirilmiş paketleme ve porsiyon kontrolü sağlanması, geliştirilmiş sunum, ürünün açık şekilde görülmesi, kimyasal koruyuculara çok az veya hiç gereksinim duyulmaması, yalıtımlı paketleme, paketten su kaybını engelleme, kokusuz ve kullanışlı paketleme olarak açıklanabilir. Sakıncaları ise ilave masraf artışı, sıcaklık kontrolü, her ürün tipi için farklı gaz formülasyonları ve özel eğitim gerektirmesi, paket hacminin yükseltilmesi, daha çok gaz kullanımı ve taşıma masraflarının artmasıdır (Anonim, 2011b). 3. Hasat Sonrası Isıl İşlem Uygulamaları İnsan sağlığı üzerine meyve ve sebzelerdeki kimyasal kalıntılarının olumsuz etkileri araştırıcıları farklı alternatif yöntemler üzerinde çalışmaya yönlendirmiştir. Bu yöntemler; kontrollü atmosferde muhafaza, ısıl işlem uygulamaları, modifiye atmosfer paketleme ve ultraviyole-C ışınlama olarak sayılabilir (Fallik, 2004; Kazım ve Kasım, 2007). 83 Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları Hasat sonu ısıl işlem uygulamaları 1925’li yıllarda fungal hastalıkların engellenmesi ve zararlı böceklerin öldürülmesi amacıyla ticari olarak kullanılmış olsa da, sentetik kökenli fungisitlerin hastalıklara karşı yüksek düzeyde etkileri, düşük maliyetleri ve uygulama kolaylıkları ısıl işlem uygulamalarından vazgeçilmesine neden olmuştur (Eckert, 1995). Hasat sonrası kayıpların önlenmesinde fungusitler gelişmiş ülkelerde %25 ve gelişmekte olan ülkelerde %50 oranında kullanılmaktadır. Hasat sonrası hastalıkları azaltmak için kullanılan kimyasallar, filizlenmeyi önleme ve kaliteyi koruma amaçlı da kullanılabilmektedir. Propham ve klorpropham (CIPC), filizlenmeyi önleyici olarak en yaygın kullanılan kimyasallardır. Kimyasal kullanımların etkilerine karşın ekonomik, çevre ve sağlık tehditleri, artan oranda gıda güvenliği ve ürünün kimyasala maruz kalma durumu çok önemli sınırlayıcı olarak gözükmektedir. 1990'lı yıllardan itibaren sentetik kökenli fungisitlerin kullanımını sınırlandıran önemli etmenlerden biri; patojenlerin fungisitlere karşı dayanıklılık mekanizması geliştirmesi, fungisit kalıntıları ve bunların insan sağlığı üzerindeki etkileri olup hasat sonrası hastalıkların engellenmesinde kimyasal savaşıma alternatif olarak sıcaklık uygulamalarının tekrar kullanımına ilişkin araştırmalar yoğunlaşmıştır (Porat ve ark., 2000, Karabulut ve ark., 2002, Plaza ve ark., 2003; Karabulut ve ark., 2005). Sıcaklık uygulamaları; sporların çimlenme hızlarının yavaşlatılması, aktivitelerinin kaybolması veya doğrudan öldürülmesi gibi etkileri ile hasat edilen ürünün taşıdığı inokulum miktarını azaltmakta ve çürümeleri en alt düzeye indirmektedir. Sıcaklık uygulamalarının konukçu dokusunda oluşturdukları fizyolojik değişimler sonucu çürümeler üzerine dolaylı etkisi vardır. Uygulamadan sonra konukçu dokusunun fizyolojisinde ortaya çıkan değişimlerle oluşan antifungal bileşiklerin üretiminin uyarılması ve patojenlerin penetrasyonda kullandıkları yaralı alanların iyileşmesi ile hasat sonrası hastalıklar engellenmektedir. Sıcaklık uygulamaları patojenisite ile ilişkili olan kitinaz ve glukanaz gibi proteinlerin üretimini uyarmakta, hücre duvarını hidrolize eden enzimlerin (poligalakturonaz) sentezini engellemekte ve konukçu dokusunda enfeksiyondan önce 84 oluşmuş antifungal bileşiklerin parçalanma hızını yavaşlatmaktadır. Sıcaklık uygulaması ile konukçu yüzeyindeki mumsu tabaka eriyerek kutikuladaki çatlakları, mikro düzeydeki yaraları ve stomaları kapatarak patojenin bu alanlardan penetrasyonunu engellemektedir (Karabulut ve ark., 2005). Hasat edilen taze ürünlerin sıcaklık uygulanmasında, genellikle sıcak hava ve sıcak sudan yararlanılmaktadır (Ikediala ve ark., 1999). Son yıllarda mikrodalga teknolojisinden de yararlanılmaktadır. Sıcak hava uygulamaları, sıcak su uygulamalarına göre daha uzun süreli (38-46 °C'da 12 saat-4 gün) uygulamalar olup, sıcak su uygulamaları (hot water treatment, HWT) ise daha kısa süreli (45-60°C'da 30 saniye-5 dakika) düşük maliyetli ve etkili uygulamalardır (Paull ve McDonald, 1994). Meyve ve sebzelerin hasat sonrası proseslerine artan sıcaklık uygulamaları; su daldırma tankları, sprey yıkama ve su soğutucuları kullanmaya teşvik etmiştir. Su, su sıcaklığı ve enerjiyi korumak için çoğunlukla hasat sonrası proseslerde üretimden geçen suyun tekrar sirkülasyonu önemlidir (Panhwar, 2006). Farklı meyve ve sebzelerde depolama öncesi ve sonrası ısıl işlem (hot water treatment, HWT) uygulamalarının kalite üzerine etkilerine yönelik çalışmalarda, sıcak su uygulamasının ürün kalitesine olumlu etkiler gösterdiği açıklanmıştır. Hasat sonrası ısıl işlem uygulamaları, hasat sonrası çürüme ve kalitenin korunmasının kontrol edilmesini sağlamakta olup kimyasal olmayan bu uygulamalar, son yıllarda farklı ürünler için çalışılan konular haline gelmiştir (Paull, 1990; Porat ve ark., 2000, Karabulut ve ark., 2002; Plaza ve ark., 2003). Ulukapı ve ark.(2008), hasat sonrası sıcak su uygulamalarının California Wonder tipi biber muhafazası üzerine etkileri ile ilgili yaptıkları araştırmada 48 ºC sıcak su uygulamasında 3 dakika bekleme süresinde en uygun durumun oluştuğunu bulmuşlardır. Bu durumun 32 gün depolama süresince oluştuğu belirtilmiştir. Fallik (2004), sıcak su uygulamasındaki son gelişmeleri ve sıcak su içinde batırma ve sıcak suda durulama ve fırçalama teknolojisini açıklamıştır. Bu uygulamalar, tarımsal materyal yüzeyindeki çürümeye neden olan patojenleri öldürerek, uzun süreli depolama ve pazarlama süresince ürünlerin kalitesini sürdürmeye E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN yardımcı olmaktadır. Bu uygulama kullanımı kolay, uygulama şekli kısa süreli olan etkili bir ısı transferi işlemdir. Tipik sıcak su teknolojisinin maliyeti, ticari anlamdaki sıcak buhar ısıl uygulamasına göre çok daha azdır. Farklı meyvelerin ısıl uygulamalara karşı fizyolojik tepkisi mevsime, yetişme ortamına, toprak tipine, üretim yöntemlerine ve meyve olgunluğuna göre değişmektedir. Genelde daha yüksek sıcaklıklarda daha kısa uygulama süresi, ısının yapacağı zararı önlemek amacıyla önerilebilir. Sıcak su uygulamaları 43-53C arasında farklı dakikalardan 2 saate kadar uygulanabilir, ancak sıcak suda durulama ve fırçalama teknolojisi ticari anlamda 10-25 saniye ve 48 ve 63C arasında kullanılabilir. Zaman ve sıcaklığa maruz kalma; hasat edilen meyvenin çeşidine, meyve olgunluğuna, meyve boyutlarına ve yetişme dönemindeki koşullara bağlı olarak yarar sağlayabilir. Her iki uygulama da olgunlaşmayı engelleme, çürüme etki alanını azaltma ve bazı maddeler patojenlere ve soğuk zararına karşı direnç oluşturabilmiştir. Farklı patates ve benzeri biyolojik materyaller için hazırlanmış sıcak suyla yıkama ve fırçalama makinesi kullanılmaktadır (Fallik, 2004). Sistemde taşıyıcı, sıcak su durulama ve fırçalama ünitesi sıcak su taşıyıcı, su pompası ve kurutucu fan bulunmaktadır (Şekil 1). Isıl İşlem Uygulamalarının Patojen Üzerine Doğrudan Etkileri: Fungus sporlarının % 50'sini öldüren sıcaklık zaman rejimi ET 50 değeri ile ölçülmektedir. Fallik ve ark. (2000), Alternaria spp. için ET50 değerini 55 °C'de 25 saniye veya 65°C'de 16 saniye belirlenmişken, Fusarium spp. için bu değerin 60°C'de 18 saniye olduğunu bulmuşlardır. Bir çalışmada, P. expansum ve M. fructicola'nın çimlenmemiş sporlarının çimlenmiş sporlara oranla sıcaklık uygulamalarına daha dayanıklı oldukları belirlenmiştir (Karabulut ve ark., 2002). Şekil 1. Sıcak su daldırma ve fırçalama makinesi: 1. Taşıyıcı, 2. Sıcak su durulama musluğu ve fırçalama ünitesi, 3. Sıcak su durulama ve fırçalama ünitesi, 4. Sıcak su taşıyıcı, 5. Su pompası, 6. Kurutucu fan Meyvelerde çürümenin başlayabilmesi için inokulum miktarının belli bir eşiğin üzerinde olması gerekir. Buradan hareketle fungusların enfeksiyon birimlerinin canlılığını azaltan sıcaklık uygulamaları, çürümeye neden olan fungusun inokulum yoğunluğunu azaltmakta ve böylece çürümeyi engellemektedir. Kısa süreli sıcak su ile durulama ve fırçalama şeklinde taze meyve ve sebzelere uygulanan sıcaklık, çürümeleri azaltmada başarılı sonuçlar vermiştir. Çürümeye neden olan patojenlerin sporlarının canlılığının sıcaklık uygulaması sonucu azalmasıyla, inokulum yoğunluğu enfeksiyonun başlaması için gerekli olan eşiğin altına inmekte ve buna bağlı olarak çürük meyve yüzdesi de azalmaktadır. Sıcaklık uygulamalarının nukleus ve hücre duvarının işleyişine zarar verdiği, proteinlerin yapısını bozduğu, mitokondri ve koful membranının fonksiyonunu bozduğu ve spor sitoplazmasında boşluklar oluşturduğu belirlenmiştir (Karabulut ve ark., 2005). Isıl İşlem Uygulamalarının Patojen Üzerindeki Dolaylı Etkisi: Sıcaklık uygulamalarının, turunçgil meyvesinin kabuğunda yaralı dokuların etrafındaki hücrelerin duvarlarına bağlanan lignin benzeri polimerlerin biyosentezini de teşvik ettiği 85 Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları belirlenmiştir. Turunçgillerde patojenlerin penetrasyonda kullandıkları yaralı turunçgil dokusu üzerinde yürütülen araştırmada, 32°C'de 2 günlük sıcaklık uygulaması sonucu, yaralı bölgenin iyileşmesini sağlayan lignin benzeri bileşiklerin biyosentezini katalize eden ve phenylpropanoid döngüsünün temel enzimlerinden phenyl ammonialyase'ın (PAL) aktivitesinin uyarıldığı tespit edilmiştir (Karabulut ve ark., 2005). 4. Patateste Isıl İşlem Uygulamalarıyla İlgili Yapılan Bazı Çalışmalar Mackay ve Shipton (1983) yaptıkları uygulamada, patates yumrularını 10 dakika 55˚C’ta sıcak su uygulamasına tabi tutulmasından sonra doğal yollardan bulaşmış olan Erwinia siyah çürüklük hastalığına rastlanmamıştır (Karabulut ve ark., 2005). Ranganna ve ark. (1998), 57,5°C’da 20-30 dakikada depolama öncesi sıcak su daldırma uygulamasının 12 hafta 8-18°C’da patateste filizlenmeyi ve çürümeyi kontrol ettiğini açıklamıştır. Tekrar düzenleme koşullarında etkili filizlenme kontrolü filizlenme aktivitesini kötüleştirerek, yumrunun dehidrasyonunu sınırlandırabilir ve böylece soğuk depolama sırasında gözlenen şeker birikimini tersine döndürerek zamanın uzamasına izin verir. Çalışmalarında HWT’nin 6 ay 4,5°C’da depolamasını takiben filizlenmeyi önleyici ve Hermes patates çeşidinin recondition sürecine izin verecek şekilde HWT uygulamasını 52,555, 57,5 ve 60°C’da 0-60, 0-50, 0-40 ve 0-20 dakika için filizlenmeni engellenmesi, ağırlık kaybı, membran geçirgenliği, yumru şeker içeriği ve çeşidin işleme kalitesini değerlendirmişlerdir. Shirsat ve ark. (1991), filizlenmeyi engellemek için patatesler sıcak suda (56C’de 5 dakika, 52C’de 10, 15 ve 20 dakika) soğuk suda (25C’de 5 dakika) ve sıcak suda (56C’de 5 dakika) salisilik asit (1000 ve 2000 ppm) veya sodyum hipoklorit (%0,1; 0,2; 5 dakika) veya toz halindeki salisilik asitle (%1, %2) ve çürümeye neden olan bakteri (Erwinia sp.)’ye karşı kontrollü sıcaklık (10 ve 15C) ve çevre sıcaklığı (20 ve 34C) depolama koşullarında çalışmışlardır. Tüm uygulamalar özellikle sıcak su ve sıcak salisilik asite daldırma, mikrobiyal bozunma ve uygulama sırasında oluşan olası zarar ışınlanma sonucu periderm 86 formasyonunun yaralanmasının engellenmesiyle birleşmiştir. Verlinden ve ark. (2000), düşük sıcaklıkta haşlama (55, 65 ve 75C) ve ardından soğutma ve pişirme işlemleri sırasında üç patates çeşidinin mekanik özelliklerini incelemişlerdir. Kuvvete dayalı özelliklerde haşlama ve pişirme sırasında azalma, buna karşın deformasyona dayalı özelliklerde haşlama sırasında önce artış, pişirme ve uzun süreli haşlama sonrasında ise azalma şeklinde olmuştur. Bu özellik, taze patates dokularında turgorun kaybolmasına neden olmuştur. Mekanik özelliklerin pişirme sırasındaki değişim oranı haşlama öncesi uygulamalara bağlıdır. Üç çeşidinin de haşlama ve pişirme aşamasındaki tüm davranışları benzer çıkmıştır. Laborde ve Padilla Zakour (2003) düşük sıcaklıktaki ısıl uygulamaların, (Atlantic, Snowdenve Pite) çeşitlerinde konserve patates yumrusuna etkisini incelemişlerdir. Suda 6077C’de 30 dakika haşlama, sertlik ve renk üzerine olumsuz etki yapmadan patatesin çatlamasını tuzlu suda salamurada çözünebilir katı madde ve bulanıklılığını azaltmıştır. Düşük sıcaklıkta haşlama %0,1 CaCl2 içinde salamurada bekletmede etkili olmuştur. Karlsson ve Eliasson (2003), özellikle zaman/sıcaklık uygulamalarının nişasta/su sistemi üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Çalışmada aynı zaman/sıcaklık uygulamaları ve iki çeşit patates çeşidi (Asterix ve Binjte) kullanılarak jelatinizasyon davranışı üzerindeki etkisi farklı tarayıcı kalorimetre kullanılarak değerlendirilmiştir. Haşlama işlemi sıcaklık uygulaması olarak 74C’de ısıtma ve daha sonra 6C’de soğutma şeklinde simülize edilmiştir. Kalorimetre ile nişasta jelatinize olduktan sonra tarama yapılmıştır. Amilopektin bozunması depolamada 6C’de 0-24 saat haşlama sonrası artış göstermiştir. Nişastanın sertleşmesi, pişirme işleminin değiştirilmesi amaçlanarak, ısıtılmış örneklerin jelatinizasyonun altındaki sıcaklığa çekilmiştir. Karakul (2006), patateslerde ön ıslatma işleminin kızartılmış üründe insanlar için olası kanserojen madde olduğu belirtilen akrilamid oluşumuna etkisi üzerinde yaptığı araştırmada, akrilamidin yağda kızartılmış veya fırında pişirilmiş patates ürünlerinde yüksek düzeylerde oluştuğunu bildirmiştir. Akrilamidin benzer ısıl işlem görmüş birçok gıdada da E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN oluştuğu ifade edilerek, kızarmış patateslerde akrilamid oluşumunu etkileyen faktörleri belirlemiş, akrilamid içeriğini azaltma olanaklarını araştırmıştır. Patateslerin glikoz, früktoz ve asparajin içeriği gibi bileşenlerinin kızartma sırasında akrilamid oluşumunu etkilediği belirlenmiştir. Patates dilimlerinde indirgen şeker (glikoz, früktoz) ve asparajin miktarı azaldıkça, kızarmış patatesin akrilamid içeriğinin de azaldığı gözlenmiştir. Ayrıca kızartılmış patatesin akrilamid içeriğinde azalma sağlayabilmek için patates dilimlerinin indirgen şeker ve asparajin içeriklerinin ön ıslatma gibi bazı ön ısıl işlemlerle azaltılabileceği görülmüştür. Bu amaçla patates dilimleri üç farklı uygulama olarak oda sıcaklığındaki su içerisinde 20 ve 40 dakika, 50ºC’de 15 ve 30 dakika, 70ºC de 5 ve10 dakika bekletilmiştir. Oda sıcaklığındaki suda bekletilen patates dilimlerinin akrilamid miktarındaki azalma kontrolle kıyaslandığında sırasıyla %39,46 ve %56,46 olarak elde edildiği halde 50ºC suda bekletilen dilimler kontrolle kıyaslandığında sırasıyla %45,56 ve %60,98 azalma olmuştur. Akrilamid içeriğindeki en büyük azalma ise 70ºC suda 10 dakika bekletilen dilimlerde %66,91 düzeyinde belirlenmiştir. ElMasry ve ark. (2006) çalışmalarında sıcak su uygulamasının patatesin bazı fiziksel, kimyasal ve mekanik özellikleri üzerine etkilerini incelemişlerdir. Sıcak su uygulamasını 57,5 °C’da 25 dakikada yaparak fiziksel özellikler (boyut, yüzey alanı, özgül ağırlık) mekanik özellikler (delme ve çarpma testi) ve kimyasal özellikleri (nem içeriği, toplam kuru madde oranı ve suda çözülebilir kuru madde) incelemişlerdir. Hu ve Tanaka (2007), 12 aylık depolama süresinde kağıtla ambalajlanmış şekilde depolanan tatlı patatesin filizlenmenin önlenmesi ve köklerinin bozulması üzerine sıcak su ile yapılacak ısıl işlemin (50C’de 30 dakika) etkisi ve patatesin kalitesini koruma ve sürdürmeye etkisini incelemişlerdir. Sonuç olarak sıcak su uygulaması önemli derecede filizlenmeyi önlediği ve patatesin depolama süresi boyunca çürümesini engellediği belirlenmiştir. Ambalajlı depolamada depolama uygulamalarının başarısı ağırlık kaybı, filizlenme ve çürüme açısından etkili şekilde kontrol edilebilmiştir. Bu yöntemin tatlı patatesin uzun süreli depolanmasına, düşük ağırlık kaybı ve kalitenin korunumu açısından kazanç olduğunu açıklamışlardır. Sotome ve ark. (2009) aşırı ısıtılmış buhar ve mikro damlacıklar halinde sıcak su püskürtme yöntemlerini bir arada kullanılarak patateslerde ağartma uygulaması yapmışlardır. Bu sistemde sıcak hava üfleme 115˚C, sıcak su ise 100˚C’de gerçekleştirilmiştir. Patates dokusu sıcak su püskürtülmesiyle yumuşamakta ve hassaslaşmakta, renk tonu açılmaktadır. Renk tonundan dolayı oluşan kalite kayıpları bu uygulama ile engellenmiştir (Şekil 2). Şekil 2. Aşırı ısıtılmış hava ile mikro damlamalı sıcak su püskürtme makinesi; 1. panel ısıtıcı, 2. bakır boru, 3. sıcak su, 4. buhar, 5. meme, 6. mikro damlamalı sıcak su, 7. patates Şekil 3. Uygulama yapılan patateslerdeki polyphenol oxidase (ppo) ve peroxidase (pod) içeriği değişimi 87 Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları Aşırı ısıtılmış hava ile mikro damlamalı sıcak su püskürtme makinesinde bulunan boru ve sıcaklık kablosu, sıcaklık panelinin içine gömülmüştür (Şekil 3). Su, pompa tarafından pompalanmakta ve yüksek basınçta kaynatılmakta (0,2-0,4 MPa), kaynamış su ve buhar, püskürtücü ile ürüne uygulamaktadır. Sıcak su uygulamaları ile bu sistem kıyaslandığında, renk değişimi ve doku bozulması önlenmiştir. Ayrıca bu sistem patatesteki ağırlık kaybını da önlemiş olup, ağırlık kaybı 16 dakikalık uygulama ile %96,7 engellenmiştir. Bu uygulama patates kalitesini korurken, patatesin ağarmasına neden olmuştur (Sotome ve ark., 2009). Kyriacou ve ark. (2008), patates yumruları üzerinde ısıl işlem uygulaması çalışmasında 120 günlük hasat süresi sonunda yumrular 20 günlük periyot boyunca 18˚C, %90 nemli ortamda depolanmıştır. Patateslerin depolama süresince filizlenmesini azaltmak için 52,5; 55; 57,5 ve 60˚C’de 60, 37,5, 30 ve 15 dakika sıcak suya daldırmışlardır. Tamamen filizlenme oluşumunu engellemek için sıcak su uygulaması 55˚C’da 50 dakika, ya da 57,5˚C’da 30-40 dakika, ya da 60˚C’da 20 dakika uygulanması önerilmektedir. 6-12 hafta süreli 18˚C’da yapılan depolamada filizlenme gözlemlenmemiştir. Patatesin depolama sırasındaki geleneksel filizlenme kontrolü, periyodik izopropil N-(3-clorofenyl) carbamet (CIPC) uygulamasıyla sağlanır. Soğuk depolama (<5°C) etkili şekilde patateste filizlenmeyi kontrol etse de; yumruda depolama sırasında ürünün aşırı karamelizasyonuna maruz kalarak şeker birikmesine neden olmaktadır. Soğukta depolanan patatesler, yumru şeker içeriğinin azaltılması ve kızartmalık rengin iyileştirilmesini kısa süreli 15-20°C’daki tekrar düzenleme koşullarına (recondition) göre daha yarar sağlamaktadır. Tekrar düzenleme koşullarına izin verilen periyot, hızlı ağırlık kaybı ve yumrunun buruşması sonucu filizlenme aktivitesinin kötüleşmesiyle sınırlanabilir. 5. Sonuç Hasat edilen patatesler teknolojinin gereği şekilde kullanılmaması sonucu birçok etmenin etkisi ile niteliklerini kaybederek tazeliğini koruyamamakta, ülke ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Ülkemizin birçok yöresinde koruma tekniği ve soğuk depolama işletmeciliği 88 gerektiği gibi uygulanamadığından, üreticiler mevsimlik fiyat dalgalanmalarından yararlanarak fazla gelir elde edilememektedirler. Oysa hasat edilen patateslerin uygun koşullara sahip depolarda muhafazasıyla, niteliğini kaybetmesi azaltılmış olur. Gerektiği gibi planlanmış ve yapılmış depolarda etkili depolama ile patateslerin besin değeri ve diğer özellikleri korunarak yıl boyunca iyi bir şekilde yararlanma olanağı sağlanabilir. Patateslerin depolanması için uygun ortam, depolama koşullarını oluşturabilecek belli özelliklere sahip depolama yapılarının planlanması ile olasıdır. Patateslerin iyi bir şekilde depolanmasının amacı, patatesleri kötü hava koşullarının etkisinden, böcekler ve zararlı mikroorganizmaların zararlı faaliyetlerinden, su kaybı ile oluşan büzülme ve buruşmadan korumak ve çimlenmeden depolayabilmektir. Hasat sonrası hastalıklara karşı kimyasal savaşıma alternatif yöntemler bulma arayışları son on yılda hız kazanmıştır. Hasat sonrası hastalıklara karşı başarıyla kullanılan sıcaklık uygulamalarının hasat edilen ürünlerde özellikle zararlı böceklere karşı mücadelede de kullanıldığına ilişkin örneklerin bulunması konunun önemini daha da arttırmaktadır. Son derece ucuz ve basit teknolojiler kullanılarak pratiğe aktarılma şansı bulunan sıcaklık uygulamalarının gelişmiş ülkelerde kullanılıyor olması, bu yöntemin araştırma aşamasından çıkıp ihracat yapan endüstrinin hizmetine sunulduğunu göstermektedir. Kaynaklar Alkan, Z., 1972. Zirai İnşaat, Atatürk Üniversitesi Basımevi, Erzurum. Altındal, N., Karadoğan, T. 2008. Patates Yumrularında Görülen Fizyolojik Anormallikler. Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Derim Dergisi, 25(1):12-25. Anonim, 1976. Patateslerin Depolanması ve Patates Muhafaza Yapılarının Planlanması, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Ziraat İşleri Genel Müd. Yay., D-162, Ankara. Anonim, 1978. Patates Depolama Kılavuzu, Türk Standartları Enstitüsü, TS 2999, Ankara Anonim, 2004. Green Potatoes. Information. Department of Energy, Mines and Resources Agriculture Branch. http://www.emr.gov.yk.ca/pdf/infarmation_summer04.pdf Anonim, 2006, http://www.patates.gov.tr/ , Niğde Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Niğde. Anonim, 2007. http://www.webrehberi.net/upload/65573.jpg E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN Anonim, 2008a. Physiological Disorders. Department of Agriculture and Aquaculture. New Nouveaus. Brunswick. Canada. http://www.gnb.ca/0029/00290042-e.asp Anonim, 2008b. Internal Disorders. Potato Education Guide. University of Nebraska. Lincoln. http://www.panhandle.unl.edu/potato/html/internal_ disorders.htm Anonim, 2008c. Commercial Potato Production–Disease Management. http://www.gov.mb.ca/agriculture/crops/potatoes/bd a04s07(3-4).html Anonim, 2011 a. Gıda. Gıda Teknolojisi Derneği Yayın Organı. A.Ü. Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü. Sayılar; 1992/6, 1993/3, 1994/5, 1997/4, 2002/4, Ankara Anonim, 2011 b. Patateslerin Depolama Tekniği http://www.gidateknolojisi.org/?p=1475) Canan, İ., 2007. Meyve Depolaması İçin Pratik Bilgiler. http://www. alata.gov.tr Dokuzoğuz, M., 1997. Türkiye’de Bahçe Ürünleri Muhafazasındaki Gelişmeler. Bahçe Ürünlerinde Muhafaza ve Pazarlama Sempozyumu, Yalova, 1-7. Eckert, J.W., Ogawa, J.M., 1988. The Chemical Control Of Postharvest Diseases: Deciduous Fruits, Berries, Vegetables and Root/Tuber Crops. Ann. Rev. Phytopathol. 26: 433-469. Eckert, J.W., 1995. Postharvest Disease Control: Experience With Citrus Fruit. Tree Fruit Postharvest J. 6:9-12. Ekmekyapar, T., 1981. Patates Depolarında Uygun Çevre Koşulları , 21-22 Ekim, 1981, Kültürteknik Semineri, Atatürk Üniv., Ziraat Fak., Erzurum Ekmekyapar, T., 1999. Tarımsal Yapılar. Ata. Üniv. Ders Yay., No:204. Erzurum Elmasry, G.M., Molto, E., Blasco, J., Elsayed, A. 2006. Influence Of Hot Water Treatment On Some Chemical And Mechanical Properties of Potato. Agricultural Engineering International: The CIGR Ejournal. Manuscript Fp 05 013. Vol. 8. Fallik, E., Aharoni, Y., Copel A., Rodov, R., TuviaAlkalai, S., Horev, B., Yekutieli, O., Wiseblum, A., Regev, R., 2000. A Short Hot Water Rinse Reduces Postharvest Losses Of Galia Melon. Plant Pathol. 49:333-338. Fallik, E., 2004. Prestorage Hot Water Treatments (Immersion, Rinsing And Brushing). Post Harvest Biology And Technology 32 (2004) 125-134. FAO, 2009. Food and Agriculture Organization (FAO). http://faostatt.fao.org/ Hu, W., Tanaka, S. 2007. Effects of Heat Treatment on The Quality and Storage Life of Sweet Potato. Sci Food Agric. 87:313–319. Ikediala, J.N., Tang, J., Neven, L.G., Drake, S.R., 1999. Quarantine Treatment of Cherries Using 915 Mhz Microwaves: Temperature Mapping, Codling Moth Mortality And Fruit Quality. Postharvest Biol. Technol. 16:127-137. İlisulu, K. 1986. Nişasta Şeker Bitkileri Ve Islahı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:960. Kader, A.A., 1992. Postharvest Biology and Technology: An Overview, In: Kader, A.A. (ed.). Postharvest Technology of Horticultural Crops. 2nd ed. Publication 3311. University of California, Division of Agriculture and Natural Resources, Oakland, California, p.15-20. Kara, K. 2000. Depolama Sürelerinin Bazı Patates Çeşitlerine Ait Farklı Büyüklükteki Yumruların Kalite Özellikleri Üzerine Etkileri. Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Erzurum Karabulut, O.A., Cohen., L., Wiess, B., Daus, A., Lurıe, S., Droby, S., 2002. Control of Brown Rot and Blue Mold of Peach and Neetarine By Short Hot Water Brushing and Yeast Antagonists. Postharvest Biol. Technol. 24:103-111. Karabulut, Ö.A., Kuruoğlu, G., İlhan, K., Arslan, Ü. 2005. Hasat Sonrası Hastalıklara Karşı Sıcaklık Uygulamalarının Kullanımı. OMÜ. Zir. Fak. Dergisi, 2005, 20(1):94-101. Karaçalı, İ., 1990. Bahçe Ürünleri Muhafazası Ders Kitabı No: 494 Ege Üniversitesi, İzmir. Karaçalı, İ., 1993. Bahçe Ürünlerinin Muhafazası ve Pazarlanması. E.Ü. Zir. Fak. Yay. No:494., Bornova. 413 S. Karakul, D. 2006. Patateslerde Ön Islatma İşleminin Kızartılmış Üründe Akrilamid Oluşumuna Etkisi Üzeride Araştırma. Hacettepe Üniversitesi, Gıda Mühendisliği ABD Ankara. Karaman, S., Şahin, S., Okuroğlu, M., Örüng, İ. ve Cemek, B. 2006. Tokat Yöresine Uygun Patates Depolama Yapılarının Planlanması. IV. Ulusal Patates Kongresi, 06.08.2006, Niğde. Karlsson, M.E., Eliasson, A. 2003. Effects of Time/Temperature Treatments on Potato (Solanum Tuberosum) Starch: a Comparison of Isolated Starch and Starch In Situ. J Sci Food Agric 83:1587–1592. Kazım, M.U., Kasım, R., 2007. Sebze ve Meyvelerde Hasat Sonrası Kayıpların Önlenmesinde Alternatif Bir Uygulama: Uv-C. Tarım Bilimleri Dergisi 2007, 13(4) 4/3-4/9 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Klein, J.D., Lurie, S., 1991. Postharvest Heat Treatment And Fruit Quality. Postharvest News Inf. 2:15-19. Kyriacou, M.C., Gerasopoulus, D., Siomons, A.S., Ioannides, M. 2008. Impact of Hot Water Treatment On Sprouting, Membrane Permeability, Sugar Content and Chip Color of Reconditioned Potato Tubers Following Long-Term Cold Storage. Journal of the Science Of Food And Agriculture, 88: 26822687. Laborde, I.F., Padilla-Zakour, O.I. 2003. Application Of Low Temperature Heat Treatments Before Retorting Improves The Quality Of Canned Potatoes. Journal of Food Processing Preservation 27 (2003) 195-212. Mackay, J.M., Shıpton, P.J., 1983, Heat Treatment Of Seed Tubers For Control Of Potato Blackleg And Other Diseases. Department Of Agriculture, University Of Aberdeen. Plant Pathology (1983) 32, 385-393. Okuroğlu, M., İ. Örüng, 1995, Erzurum İli Merkez İlçede Bulunan Patates Koruma Depolarının Planlama ve Çevre Koşulları Üzerine Bir Araştırma. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 26, 1. S. 122-144. Erzurum. Okuroğlu, M., Yağanoğlu, A.V. ve Örüng, İ. 1998. Erzurum İlinde Meyve Ve Sebze Depolama Yapılarının Planlama Kriterlerinin Belirlenmesi. 89 Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları Doğu Anadolu Tarım Kongresi, 14-18 Eylül,Erzurum. Onaran, H., Ünlenen, L.A., Doğan, A., 2000. Patates Tarımı, Sorunları Ve Çözüm Yolları. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Niğde Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Niğde. Öztürk,T., 2003, Tarımsal Yapılar.OMU, Ziraat Fak., No: 49, Samsun. Panhwar, F., 2006. Post Harvest Technology of Fruits and Vegetables. http://www.ecoweb.com/editorial/060529.html Paull, R.E., 1990. Postharvest Heat Treatments and Fruit Ripening. Postharvest News & Inf. 1:355-363. Paull, R.E., Mcdonald, R.E., 1994. Heat And Cold Treatments. İn Insect Pests And Fresh Horticultural Products: Treatments And Pest And Fresh Horticultural Products: Treatments And Responses. İn: R.E. Paull And J.W. Armstrong (Eds.), Cab Intl. Wallingfort, Uk, P. 191-222. Plaza, P., Usall, J., Torres, R., Lamarca, N., Asensio, Á., Viñas, I., 2003. Control of Green And Blue Mould By Curing On Oranges During Ambient And Cold Storage. Postharvest Biol. Technol. 28:195-198. Porat, R., Daus, A., Weiss, B., Cohen, L., Fallik, E., Droby, S., 2000. Reduction of Postharvest Decay In Organic Citrus Fruit By A Short Hot Water Brushing Treatment. Postharvest Biol. Technol. 18:151-157. Ranganna, B., Raghavan, G.S.V., Kushalappa, A.C. 1998. Hot Water Dipping To Enhance Storability of Potatoes. Postharvest Biol. Technol. 13: 215-223. Schippers, P.A. 1970. The Relation Between Storage Conditions And Changes İn Weight And Specific Gravity Of Potatoes. Am. Potato J., 48: 313-319. Shirsat, S.G., Thomas, P., Nair, P.M. 1991. Evaluation of Treatments With Hot Water, Chemicals And Ventilated Containers To Reduce Microbial Spoilage In Irradiated Potatoes. Potato Research, 34, 2, 227-231. Sotome, I., Takenaka, M., Koseki, S., Ogasawara, Y., Nadachi, Y., Okadome, H., Isobe, S., 2009. Blanching of Potato With Super Heated Steam and Hot Water Spray. LWT Food Science and Technology 42, 1035-1040. Tunçtürk, M., Tunçtürk, R., Yıldırım, B., Eryiğit, T. 2004. Değişik Azot Dozları Ve Sıra Üzeri Mesafelerinin Patateste (Solanum Tuberosum L.) Verim Ve Kalite Üzerine Etkileri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 14(2), 95-104. Ulukapı, K. 2008. Derim Sonrası Sıcak Su Uygulamalarının California Wonder Tipi Biber Muhafazası Üzerine Etkileri. Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Derim Dergisi.25: 44-51. Verlinden, B.E., Yuksel, D., Baheri, M., Baerdemaeker, J.D., van Dijk, C. 2000. Low Temperature Blanching Effect On The Changes In Mechanical Properties During Subsequent Cooking Of Three Potato Cultivars. Int. J. Food Science and Technology. 35, 331-340. 90 GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 91-102 Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi Sultan KIYMAZ1 Vedat GÜNEŞ2 Murat ASAR3 1 Ahi Evran Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Terme Cad., Kırşehir 2 Kırşehir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü, Kırşehir 3 Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara Özet: Çalışmada, Seyfe Gölü’nün geçmiş yıllardaki yağışa bağlı olarak ifade edilen meteorolojik kuraklığın irdelenmesi amaçlanmıştır. Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) yöntemi kullanılarak, Seyfe Gölü kuraklık oluşumları 1. Dönem (1975–1991) ve 2. Dönem (1992–2008) halinde analiz edilmiştir. Analiz sonuçları, birinci dönem ile ikinci dönem kuraklık değerlerinin birbirlerinden farklı olduğunu göstermiştir. 2. Dönem hafif kuraklık değerleri tüm kurak dönemlerde (3, 6, 12 ve 24 aylık) 1. Döneme göre artarak çeşitli şiddetlerde kendini göstermiştir. Buna karşın normal nem şiddetinin 1. Dönemden 2. Döneme doğru azaldığı görülmüştür. Şiddetli ve çok şiddetli kuraklık oluşumları her iki dönemde de kısa ve uzun dönemler açısından minimum değerler göstermiştir. Bu değerler Kırşehir İlinin önümüzdeki yıllarda su stresinin artacağını göstermektedir. Bu açıdan gerekli kuraklık önlemlerin alınması önemli bir konudur. Anahtar Kelimeler: Kuraklık, standartlaştırılmış yağış indeksi, yağış, zamansal kuraklık izleme,Seyfe Gölü Determination of Drought Periods for Seyfe Lake by Standardized Precipitation Index Abstract: In the study, meteorological drought depending on precipitation of Seyfe Lake in past years has been examined. The occurrence of drought of Seyfe Lake in case of the first Period (1975-1991) and the second period (1992-2008) has been analyzed by using the Standardized Precipitation Index (SPI) method. The results of the analysis, the drought values of the first period and the second period showed that different from each other. The values of the second period mild drought during all dry periods (3, 6, 12 and 24 months) increasing the compared to the first period showed itself in various intensities. However; normal humidity severity is observed to decrease from 1 st Period to 2nd Period. The occurrences drought of the severe and very severe in both periods in terms of short and long periods of time showed that the minimum values. These values show that water stress will increase in the coming years Kırşehir Province. In this respect, taking of the necessarydrought measures are an important issue. Key words: Drought, standardized precipitation index (SPI), precipitation, temporal drought monitoring, Seyfe Lake 1.Giriş Kuraklık, yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi ve hidrolojik dengede bozulmalara neden olan doğal olay olarak tanımlanır (WMO, 1997). İklimsel değişimlerin neden olduğu geçici bir olay olan kuraklık, kurak ve yarı kurak bölgelerin yanısıra, orta enlemlerin nemli-denizel iklimleri gibi öteki iklim bölgelerinde de oluşabilir (Türkeş, 1999). Küresel ısınmaya bağlı olarak değişik iklim senaryolarına göre zamanla özellikle orta enlemlerde kuraklığın etkili olacağı tahmin edilmektedir. Bu senaryolar, başta tarımsal ve enerji üretimi olmak üzere pek çok alanda kuraklığın yakın gelecekte önemli bir sorun olacağını göstermektedir. Belirli bir zaman periyodunda, yağışın normal değerlerin altına düşmesi meteorolojik kuraklık olarak tanımlanmaktadır. Meteorolojik kuraklığın süresine göre, tarım alanlarının sulanmasında önemli sorunların yaşanması, mühendislik açısından ise, barajlarda yeterli miktarda su toplanamaması, içme suyu kaynaklarının yetersiz kalması, çevrenin ve sosyal yapının olumsuz yönde etkilenmesi gibi bir takım sorunlar ortaya çıkabilmektedir (Tonkaz ve Çetin 2005). Yağış eksikliğinden kaynaklanan kuraklık etkisinin süre ve şiddet bakımından farklı olması, meteorolojik, hidrolojik, tarımsal ve ekonomik kuraklık olarak sınıflandırılma ihtiyacını ortaya koymuştur. Bu nedenle, kuraklığın izlenmesinde, yağış eksikliğinin farklı zaman periyotlarında (3, 6, 9, 12, 24 ay 91 Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi vb.) araştırılması gerekir. Bu amaçla çeşitli kuraklık indeksleri kullanılmaktadır. Kuraklık olaylarını incelemek için çeşitli yaklaşım ve yöntemler önerilmiştir. Bunlardan en çok bilinenleri, Palmer Kuraklık Şiddet İndisi (PDSI, Palmer, 1965) ve Standartlaştırılmış Yağış İndisi (SPI, McKee ve ark. 1993, 1995) yaklaşımlarıdır. Bu kuraklık indisleri kullanılarak elde edilen sonuçlar, bir ülke ya da bölgenin iklimi ile ilgili bilgi vermesinin yanında belli dönemler arasında meydana gelen kuraklık eğilimler (artış ya da azalış) hakkında da bilgi edinmeyi sağlamaktadır. Elde edilen bu bilgiler, kuraklık yönetimi ve kuraklıkla savaşım yeteneklerinin ve olanaklarının gelişmesinde kullanılabilecektir. Farklı iklimlere sahip bölgelerin kuraklığını tanımlamak amacıyla yağış parametresini tek bir sayısal değere dönüştüren Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) yöntemi ilk olarak Mckee ve ark. (1993) tarafından geliştirilmiştir. Anılan yöntemin güvenilir ve yaygın olarak kullanılması nedeniyle, Dünya’da ve Ülkemizde araştırmacılar tarafından kuraklığın izlenmesinde kullanılmaktadır. Dünyanın farklı bölgelerinde ortaya çıkan kuraklık beraberinde açlığı, kıtlığı ve işsizliği getirdiğinden toplum üzerinde kalıcı etkileri olan meteorolojik karakterli doğal afettir (Sırdaş ve Şen 2003). Kuraklığın başlangıç ve bitiş zamanlarının belirsiz olması, toplam etkisinin artması, aynı anda birden fazla kaynak üzerinde etkisi ve ekonomik boyutunun yüksek olması onu diğer afetlerden ayıran en önemli özellikleridir (Kömüşçü ve ark. 2002). Kuraklık etkilerinin azaltılması ve önceden tahmin edilebilmesi için kuraklık şiddetinin zamansal ve alansal olarak belirlenmesine ihtiyaç vardır (Topçuoğlu ve ark. 2008). Yapılan ön araştırmaya göre, Kırşehir ili Seyfe Gölünün kuraklık dönemlerinin belirlenmesine ilişkin bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu çalışmada, Seyfe Gölü’nün geçmiş yıllardaki yağışa bağlı olarak ifade edilen meteorolojik kuraklığın incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, SPI yöntemi ile uzun süreli yağış ölçümlerine sahip Kırşehir ili Merkez meteoroloji istasyonu verileri kullanılarak, kuraklığın geçmişte ve günümüzde oluşma sıklığını karşılaştırabilmek için 1. Dönem (1975–1991) ve 2. Dönem (1992–2008) halinde Seyfe Gölü sulak alanı için kuraklık oluşumları analiz edilmiştir. Büyük sıkıntılara yol açan 92 kuraklığın, uluslar arası öneme sahip Seyfe Gölü’nde meydana getirebileceği sorunları azaltabilmek için, kuraklık şiddeti daha da artmadan önlemlerin alınabilmesinin, kuraklığı önceden belirleme ve izleme çalışmaları ile mümkün olması araştırmanın önemini ortaya koymaktadır. 2. Materyal ve Metot 2.1. Çalışma alanının tanıtımı Seyfe Gölü, İç Anadolu Bölgesinin tam ortasında, Kırşehir İli Mucur ilçesi sınırları içerisinde yer alan, ortalama 1110 m rakıma sahip bir sulak alandır (Şekil 1). Ankara’ya 220 km. uzaklıkta bulunan Göl, kuşbakışı Kırşehir’in 15 km. doğusunda, Mucur’un 11 km. kuzeyinde Malya Çölü olarak bilinen çorak düzlüklerin en çukur yerinde yer almaktadır. Coğrafik olarak 39°18´ kuzey, 34°23´ doğu koordinatları arasındadır. Bölge 1989 yılında 1. Derece Doğal Sit Alanı, 1990 yılında da Tabiatı Koruma Alanı ilan edilmiştir. 1993 yılında Türkiye’nin Ramsar (Özellikle Sukuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması) sözleşmesine taraf olmasıyla birlikte, 1994 yılında da Ramsar sözleşmesine dahil edilmiştir. Tatlı ve tuzlu su ekosistemlerinin bir arada bulunduğu nadir bir ekosisteme sahip, kuş göç anayolları üzerinde bulunan Seyfe Gölü 10700 hektarlık alanı kapsamaktadır. Şekil 1. Seyfe gölü sulak alanın yeri 2.2.Sıcaklık Havzanın yıllık ortalama sıcaklığı 9.5 °C11.4 °C arasında değişir. Göl ve çevresinde ise yıllık ortalama sıcaklıklar 10.6 °C-10.7 °C’dir. Küçük klima istasyonları ölçüsünde havza sıcaklıkları değerlendirildiğinde, gölün varlığının havza sıcaklıkları için yaşamsal önemi dikkat çeker. Ocak ayında havzanın genelinde ortalama sıcaklıklar -4.9 °C ile 0.9 °C arasında değişiklik gösterir. Havza sınırları S.KIYMAZ içinde özellikle Seyfe Gölü’nün olduğu noktada Ocak ayı sıcaklıkları 0-2 °C’dir. Göl oluşturduğu mikroklima ile çevresini hem don tehlikesine karşı korumuş hem de küçük bir alanda çevresinin iklimini yumuşatmıştır. Kış mevsiminde havzanın sıcaklık ortalaması -4.9 °C ile 4 °C, ilkbahar da -0.9 °C ile 4 °C, yaz mevsiminde 12 °C ile 24 °C, sonbahar da 18 °C ile 7 °C arasında değişir (Anonim, 2009). 2.3.Yağış 2.3.1.Ortalama Toplam Yağış ve Yağışın Mevsimsel Dağılışı Türkeş (1996, 2007)’ye göre havzanın da içinde yer aldığı Kırşehir Karasal İç Anadolu (KİAN) yağış rejiminde yer alır. Bu rejim orta yağışlı, soğuk bir ilkbahar, kış ve az yağışlı sıcak bir yaz mevsimi ile birlikte yarı-kurak ve kurak-yarı nemli bozkır olarak tanımlanır. Yağışın büyük bir kısmının özellikle soğuk dönem ve geçiş dönemlerinde görülüyor olmasının, alandaki gezici siklon ve antisiklonların hareketliliğine ve genel atmosfer dolaşımındaki uzun dönemli salınımsal değişimlerle bağlantısı kurulabilir. Özellikle ilkbahar sonu ve yaz başı kararsızlığın en belirgin olduğu dönemlerdir. Havzanın büyük klima istasyonlarının yanında küçük klima istasyonlarının verileriyle oluşturulan yıllık ortalama yağış dağılışı haritası incelendiğinde, özellikle kış mevsiminde havzaya düşen yağış miktarı 5 mm ile 45 mm arasında değişir. Havza bu dönemde en fazla yağışı Aralık ayında alır. İlkbahar yağışların artması ile birlikte havza sınırları içine düşen yağış miktarı 15-70 mm arasında değişir. Yaz mevsimin de karasal iklim havza da kendini belli eder. Bu dönemde alana düşen ortalama maksimum yağış 30 mm, ortalama minimum yağış 5 mm’dir. Sonbahar da gezici antisiklon ve siklonların etkisi, Basra alçak basıncının etkinliğini azaltması ile artmıştır. Bu dönem de havza ortalama minimum 30 mm, ortalama maksimum 55 mm yağış almıştır. Havzaya uzun yıllar boyunca 270-450 mm arasında yağış düşmüştür (Anonim, 2009). Bu çalışmada klimatolojik/meteorolojik veri olarak 17160 numaralı Kırşehir (Merkez) meteoroloji istasyonunun 1975–2008 yıllarına ilişkin 34 yıllık aylık toplam yağış verileri kullanılmıştır. Kuraklığın geçmişte ve günümüzde oluşma sıklığını karşılaştırabilmek için bu veriler Kırşehir (Merkez) istasyonundan alınarak 17 yıllık iki dönem halinde incelenmiştir. Çalışmada Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) kullanılarak Kırşehir (Merkez) ilinde yer alan Seyfe Gölü’nün geçmiş yıllardaki yağışa bağlı olarak ifade edilen meteorolojik kuraklığı incelenmiştir. Her bir dönem için 3–6–12 ve 24 aylık yağış toplamları SPI analizine tabii tutulmuştur. Çoklu zaman dilimlerine ait SPI değerlerinin yorumunu kolaylaştırmak için her bir kategoride meydana gelen SPI miktarları toplam miktarlar ile karşılaştırılarak yüzde dağılımları oluşturulmuştur. Böylece Seyfe Gölü için 1. Dönemde meydana gelen kuraklıklar ile 2. Dönemde meydana gelen kuraklıklar karşılaştırılmıştır. Bu amaçla Kırşehir (Merkez) yağış istasyonunun 1975–2008 dönemine ait aylık yağış değerleri Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ) Genel Müdürlüğü’nden temin edilmiştir. Standart Yağış İndeksi hesaplamasında kullanılan yağış serisi verilerinde eksik veri olmaması gerekir. Yağış serisi uzunluğunun en az 30 yıllık olması istenir. Bu nedenle Seyfe gölü kuraklık değerlendirmesinde Kırşehir (Merkez) istasyonu verileri kullanılmıştır. Bu çalışmada kullanılan Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) McKee ve ark. (1993) tarafından geliştirilmiştir. SPI basittir, zamanla esnektir ve kuraklıkların bütün zaman dilimleri için izlenmesine izin verir (Sırdaş ve Şen, 2003). SPI’nın uygulamada ihtiyaç duyulan tek meteorolojik değişkenin yağış olması da, yöntemin kuraklığın izlenmesinde tercih edilmesini sağlanmaktadır. SPI’nın sağladığı bu avantajlar düşünülerek çalışmada, Seyfe gölü kuraklık dönemlerini belirlemek için bu yöntem tercih edilmiştir. Standart Yağış İndeksi (SPI) esas olarak belirlenen zaman dilimi içinde yağışın ortalamadan olan farkının standart sapmaya bölünmesi ile eşitlik (1)’den elde edilir. SPI Xi X (1) Burada, Xi: i. yılda düşen yağış miktarı (mm), X : yıllık ortalama yağış miktarı (mm), σ: yağış değeri standart sapma (mm), SPI: Standart Yağış İndeks değeri, i: sınıflandırmanın yapılacağı yıllara ilişkin indis değeridir. 93 Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi SPI’nın hesaplanması yağışın 12 ay ve daha kısa dönemlerde normal dağılıma uymaması nedeniyle karmaşıktır. Bu yüzden yağış dizileri öncelikle normal dağılıma uygun hale getirilir. SPI değerlerinin normalize edilmesi sonucunda seçilen zaman periyodu içerisinde hem kurak hem de nemli dönemler aynı şekilde temsil edilmiş olur. Sonuçta elde edilen SPI değerleri yağış eksikliği ile lineer olarak artan ve azalan bir eğilim gösterir. SPI değerlerinin normalize edilmesi sonucu seçilen zaman dilimi içerisinde hem kurak ve hem de nemli dönemler aynı şekilde temsil edilmiş olur. SPI değerleri dikkate alınarak yapılan bir kuraklık değerlendirmesinde indisin sürekli olarak negatif olduğu zaman periyodu “kurak dönem” olarak tanımlanır. İndisin sıfırın altına ilk düştüğü ay kuraklığın başlangıcı olarak kabul edilirken indisin pozitif değere yükseldiği ay kuraklığın bitimi olarak değerlendirilir (McKee ve ark. 1995). Bu yönteme göre kurak ve nemli dönemlerin sınıflandırılması Çizelge 1’de gösterilmiştir. Çizelge 1’den görüldüğü gibi SPI değerleri hem nemli hem de kurak değerleri içermektedir. Dolayısı ile SPI analizi ile incelenen bölgedeki hem kurak hem de nemli dönemlerin başlangıç dönemleri ve şiddetleri incelenebilmekte ve bunların göreceli olarak kıyaslanması yapılabilmektedir. Çizelge 1. SPI metoduna göre indeks değerleri ve sınıflandırma SPI Kuraklık Sınıfı 2≤ Olağanüstü nemli 1.60–1.99 1.30–1.59 0.80–1.29 0.51–0.79 0.50-(-0.50) -0.50 –(-0.79) -0.80 –(-1.29) -1.30 –(-1.59) -1.60 –(-1.99) -2 ≥ Aşırı nemli Çok nemli Orta nemli Hafif nemli Normal Hafif kurak Orta kurak Şiddetli kurak Çok şiddetli kurak Olağanüstü kurak SPI değerlerinin hesaplanmasında; en az 30 yıllık sürekli periyoda sahip aylık yağış dizileri (m boyutunda) hazırlanır. Yağış eksikliğinin farklı su kaynaklarına etkisi dikkate alınarak indislerdeki değişimlerin gözleneceği 3, 6, 12, 24 ve 48 aylık (i) gibi farklı zaman dilimleri belirlenir. Bu zaman dilimleri yağıştaki eksikliğin kullanılabilir su kaynaklarına olan etkisinin ne kadar sürede 94 hissedilebileceği gibi sübjektif bir mantığa göre seçilmiştir. Örneğin herhangi bir ayda yağışta meydana gelen azalma toprak nemine hemen etki edebilirken, yeraltı sularının ve nehirlerin bundan etkilenmesi daha uzun süreli bir zaman dilimi içinde olur. Her zaman dilimindeki veri dizileri kayan bir özellikte olup o ayın indis değeri önceki (i) ayları değerlerine göre belirlenir. Daha sonra her veri setine Gama dağılımı uydurulur ve böylece gözlenmiş yağış olasılıkları tanımlanır. Gama dağılımı klimatolojik zaman serilerine en uygun dağılımdır. Gama dağılımı, dağılım frekansı veya olasılık yoğunluk fonksiyonu ile tanımlanmaktadır (Thom, 1958). x>0 için (2) Burada, α >0, α şekil parametresi; β >0, β ölçek parametresi; x >0, x yağış miktarını ve Γ(α) gama fonksiyonunu ifade eder. Yine α ve β’nın tahmininde maksimum olasılık çözümlerini kullanılır. Buna göre; ve β olarak tanımlanır. (3) A= (4) Burada, n: yağış gözlemlerinin sayısıdır. Eldeki mevcut verilerden elde edilen bu olasılık tanımlamaları daha sonra herhangi bir ayda gözlenmiş bir değerin kümülatif olasılığını bulmak için kullanılabilir. Bu durumda kümülatif olasılık dağılım fonksiyonu aşağıdaki şekilde tanımlanır. G(x)= (5) Gama fonksiyonu x=0 için tanımsızdır ve yağış dağılımı sıfır (0) değerler içerebilir; bu durumda kümülatif olasılık dağılımı aşağıdaki şekilde tanımlanır. H(x) = q+(1-q). G(x) (6) Yukarıdaki eşitlikte q sıfır değeri için olasılığı ifade eder. Eğer m herhangi bir yağış serisindeki sıfır (0) değerleri ifade etmek için kullanılırsa q= m/n olarak tanımlanabilir. S.KIYMAZ Kümülatif olasılık değeri H(x), ortalaması sıfır (0) ve bir (1) varyans değeri taşıyan, SPI değerini ifade eden standart normal rastgele değerli Z değişkenine dönüştürülür. H(x), SPI’nin değeridir. Bu durum Panofsky and Brier (1958) tarafından tanımlanan formun dağılımının, bir değişim olarak yeni bir dağılıma dönüşümü için gerekli olan bir özelliktir. SPI değerlerinin normalize edilmesi ile o istasyona ait yağış dizilerinde hem zaman ve hem de alan bazında olan değişkenliklerin dikkate alınması sağlanmaktadır (McKee ve ark. 1993; Guttman, 1999; Kömüşçü ve ark. 2002). Bu çalışmada yukarıda açıklanan yöntemler izlenerek Devlet Meteoroloji İşleri (DMİ) Genel Müdürlüğü Araştırma Şubesinde Delphi V yazılımı ile gerçekleştirilen bir paket program kullanılmıştır. Bu yazılım sayesinde tek ya da çoklu istasyon seçeneği ile aylık toplam yağış verileri kullanılarak geçmiş yıllara ait kuraklık analizi yapılabileceği gibi, ileriye dönük kuraklık tahmini de yapılabilmekte ve farklı kategorilerde kuraklık oluşumlarını sağlayan kritik yağış değerleri elde edilebilmektedir. 3. Bulgular Kırşehir (Merkez) meteoroloji istasyonu yağış verileri kullanılarak Seyfe Gölü’nün geçmiş yıllardaki yağışa bağlı olarak ifade edilen meteorolojik kuraklığı Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) kullanılarak incelenmiştir. Söz konusu istasyona ait üç aylık, altı aylık, yıllık ve iki yıllık SPI değerleri yüzde oluşumlarına göre Çizelge 2 ve 3’te verilmiştir. Çizelge 2 ve 3’te belirtilen yüzdelik zaman dilimleri, o kategorilerde zamanın ne kadarında kuraklık şiddetinin görülme olasılığını ifade eder. Bu şekilde o andaki kuraklığın ne kadar az sıklıkta tekrar edebileceği ve kuraklığın bitmesi için gerekli olan yağış olasılığının bilinmesi sağlanabilir. I. Dönem (1975–1991) gözlem süresince yapılan kuraklık SPI yüzde oluşum değerlerine göre; olağanüstü kuraklık dağılımları 3 aylık zaman periyodunda tüm kurak dönemlerde en yüksek %8 oranında 1978, 1983, 1984, 1986 ve 1989 yıllarında yaşandığı gözlenmiştir. Orta kuraklık dağılımı, üç aylık kısa zaman periyodundan 24 aylık uzun zaman periyoduna %21’den %9’a azaldığı görülmektedir. Yıllık ve 24 aylık zaman periyodunda hafif kuraklıkların yaşandığı gözlenmiştir. Buna karşın, normal nem şiddetinin azaldığı saptanmıştır (Çizelge 2). Hafif nemli Normal Hafif kurak Orta kurak Şiddetli kurak Çok şiddetli kurak Olağanüstü kurak 24 Ay % Çok nemli Orta nemli 12 Ay % Olağanüstü nemli Aşırı nemli 6 Ay % Kuraklık Sınıfı 3 Ay % Çizelge 2. Kırşehir (Merkez) istasyonuna ait kuraklık % oluşum değerleri (1975–1991) 1 3 3 0 7 11 5 9 9 7 7 13 29 22 18 25 24 22 28 10 71 16 81 12 66 23 65 18 21 8 26 7 18 5 9 10 4 8 4 7 6 5 11 5 95 Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi II. Dönem (1992–2008) gözlem süresince yapılan 3, 6, 12 ve 24 aylık değerlendirmede; orta kuraklık bir dönemin yaşanmadığı, tüm kuraklık dönemlerinde hafif kuraklıkların çeşitli şiddetlerde yaşandığı görülmektedir. Buna karşılık normal nem şiddetinin tüm kuraklık dönemlerinde azaldığı görülmektedir. Şiddetli kuraklık dağılımları yıllık ve 24 aylık zaman periyodunda en yüksek değere ulaştığı 2007 ve 2008 yıllarında ulaşmıştır (Çizelge 3). 3 Ay % 6 Ay % 12 Ay % 24 Ay % Çizelge 3. Kırşehir (Merkez) istasyonuna ait kuraklık % oluşum değerleri (1992–2008) Kuraklık Sınıfı Olağanüstü nemli 1 0 0 1 Aşırı nemli 6 8 12 9 Çok nemli 15 14 13 16 Orta nemli Hafif nemli 24 25 28 13 25 16 20 13 Normal 75 75 59 55 Hafif kurak 51 55 47 59 Orta kurak 0 0 0 0 Şiddetli kurak 5 7 12 10 Çok şiddetli kurak 11 5 4 8 4 4 5 0 Olağanüstü kurak Olağanüstü kuraklık döneminde belirlenen üç aylık zaman periyodundaki en yüksek SPI değeri -2,56 olarak 1978 yılı Temmuz ayında yaşandığı ve Temmuz ayında hiç yağış düşmediği belirlenmiştir (Şekil 2). 1983 yılında olağanüstü kuraklık döneminde üç ve altı aylık zaman periyodundaki en yüksek SPI değeri -3.0 ve -2.92 olarak Ocak ayında yaşanmış ve Ocak ayı yağış miktarı 21,1 mm’dir (Şekil 2 ve 3). Söz konusu yılda yıllık ve 24 aylık zaman periyodunda olağanüstü kuraklık dönemi en yüksek SPI değeri sırasıyla Haziran ayında (2.75) ve çok şiddetli kuraklık dönemi olarak Eylül ayında (-1.99) gözlenmiştir (Şekil 4 ve 5). Yağış eksikliğine bağlı olarak çeşitli düzeylerde çok şiddetli kuraklık ve olağanüstü kuraklık dönemi uzun dönemde yaşanmıştır. Bulunan bu maksimum değerlerin 1984 yılında yaşanan kuraklığın bir ön habercisi olarak algılanabilir. 1984 yılında olağanüstü kuraklık dönemi belirlenen 3 ve 6 aylık zaman periyodunda SPI değeri en yüksek -2.52 ve -2.96 olarak Ekim ayında gözlenmiş olup; Ekim ayı yağış miktarı 0.1 mm’dir (Şekil 2 ve 3). Yıllık ve 24 aylık zaman periyodunda ise olağanüstü kuraklık dönemi en yüksek SPI değeri sırasıyla -2.21ve 2.25 olarak Kasım ve Ekim ayında yaşanmıştır 96 (Şekil 4 ve 5). Yağış eksikliğine bağlı olarak Haziran ayından Ekim ayına kadar çeşitli düzeylerde olağanüstü kuraklık dönemi 24 aylık uzun dönemde yaşanmıştır. 1986 yılında olağanüstü kuraklık dönemi 3 aylık zaman periyodunda SPI -2.17 olarak en yüksek nisan ayında; 6 aylık zaman periyodunda ise çok şiddetli kuraklık -1.79 olarak en yüksek mayıs ayında gözlenmiştir (Şekil 2 ve 3). 1989 yılında olağanüstü kuraklık dönemi 3 aylık zaman periyodunda SPI değeri 2.72 olarak en yüksek eylül ayında gerçekleşmiştir (Şekil 3). Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda ise çok şiddetli kuraklık dönemi SPI -1.92 olarak en yüksek eylül ayında gerçekleşmiştir. Yağışlardaki uzun süreli azalma eğilimleri ve belirgin kurak koşullar, özellikle 1970’lerin başından başlayarak, subtropikal kuşağın ve Türkiye’yi de içerecek bir biçimde Akdeniz Havzasının önemli bir bölümünde etkili olmuştur. Sözü edilen bu kurak koşullardan Türkiye’de en fazla Ege, Akdeniz, Marmara ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri etkilenmiştir. Türkiye’deki kuraklık olaylarının en şiddetli ve geniş yayılışlı olanları, 1971-1974 dönemi ile, 1983, 1984, 1989, 1990, 1996 ve 2001 yıllarında olmuştur (Türkeş, 1999, 2007; Türkeş S.KIYMAZ ve Erlat, 2005). Bu çalışmanın sonuçları, Türkiye genelinde yapılan çalışmanın sonuçları benzerlik göstermektedir. Bu durum Türkiye’yi etkileyen belirgin kuraklık koşullarından Kırşehir Bölgesi’nin de etkilendiğini açıkça göstermektedir. 3 Aylık SPI Değerleri 4 3 2 1 0 -1 -2 -3 1991 1990 1989 1988 1987 1986 1985 1984 1983 1982 1981 1980 1979 1978 1977 1976 1975 -4 Yıllar Şekil 2. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 3 Aylık SPI Değerleri (1975–1991) 6 Aylık SPI Değerleri 4 3 2 1 0 -1 -2 -3 1991 1990 1989 1988 1987 1986 1985 1984 1983 1982 1981 1980 1979 1978 1977 1976 1975 -4 Yıllar Şekil 3. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 6 Aylık SPI Değerleri (1975–1991) 12 Aylık SPI Değerleri 4 3 2 1 0 -1 -2 -3 1991 1990 1989 1988 1987 1986 1985 1984 1983 1982 1981 1980 1979 1978 1977 1976 1975 -4 Yıllar Şekil 4. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 12Aylık SPI Değerleri (1975–1991) 97 Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi 4 24 Aylık SPI Değerleri 3 2 1 0 -1 -2 -3 1991 1990 1989 1988 1987 1986 1985 1984 1983 1982 1981 1980 1979 1978 1977 1976 1975 -4 Yıllar Şekil 5. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 24 Aylık SPI Değerleri (1975–1991) II. Dönem 1992–2008 yıllarına ait gözlem süresince yapılan kuraklık değerlendirmelerinde kuraklığın en yoğun geçtiği yıllar, Şekil 6, 7, 8 ve 9 doğrultusunda özetlenerek sunulmuştur. Buna göre; olağanüstü kuraklık dönemi 3 aylık zaman periyodunda SPI değeri -2.84 olarak en yüksek 1993 yılı Ekim ayında gözlenmiştir ve Ekim ayında düşen yağış miktarı 0.2 mm’dir (Şekil 6). Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda olağanüstü kuraklık değeri -2.33 olarak en yüksek Kasım ayında gözlenmiştir (Şekil 7). Yağışların büyük bir bölümü Ocak ve Aralık ayında düşmüştür. 1994 yılında çok şiddetli kuraklık dönemi 3 aylık zaman periyodunda SPI değeri -1.85 olarak en yüksek Haziran ve Temmuz aylarında gözlenmiş olup, düşen yağış miktarı sıfır (0) mm’dir (Şekil 6). Ağustos ve Eylül aylarında ise çeşitli düzeylerde şiddetli kuraklık gözlenmiştir. Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda ise olağanüstü kuraklık SPI değeri -2.88 olarak en yüksek Eylül ayında gözlenmiş olup, düşen yağış miktarı 2.7 mm’dir (Şekil 7). 1999 yılında 3 aylık zaman periyodunda çok şiddetli kuraklık dönemi SPI -1.86 olarak en yüksek Aralık ayında gözlenmiştir. 2001 yılında olağanüstü kuraklık dönemi 3 aylık zaman periyodunda SPI -2.44 olarak en yüksek Ocak ayında gerçekleşmiş ve Ocak ayı yağış miktarı 1.4 mm’dir. Mart, Nisan ve Temmuz aylarında üç aylık zaman periyodunda çeşitli düzeylerde çok şiddetli kuraklık dönemin yaşandığı gözlenmiştir (Şekil 6). Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda olağanüstü kuraklık değeri -2.40 olarak en yüksek Ocak ayında gözlenmiştir (Şekil 7). 12 aylık zaman 98 periyodunda ise Nisan ayından Kasım ayına kadar çeşitli düzeylerde orta kuraklık yaşanmıştır. Kırşehir Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yapılan 2001 yılı Seyfe gölü su seviyesi ölçüm sonuçlarına göre, Haziran ayından Ekim ayına kadar gölde su bulunmamaktadır. 2007 yılında 3 aylık zaman periyodunda çok şiddetli kuraklık SPI değeri -1.65 olarak en yüksek Ocak ayında gözlenmiştir (Şekil 6). Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda şiddetli kuraklık değeri -1.58 olarak en yüksek Mayıs ayında gözlenmiştir (Şekil 7). 12 aylık zaman periyodunda ise SPI değeri -1.67 olarak en yüksek ekim ayında çok şiddetli kuraklığın yaşandığı gözlenmiştir (Şekil 8). Bulunan bu maksimum değerlerin 2008 yılında yaşanan kuraklığın bir ön habercisi olarak algılanabilir. Ayrıca, 2007 yılı göl su seviyesi ölçüm sonuçlarına göre, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında gölde su bulunmamaktadır (DSİ, 2009). 2008 yılında olağanüstü kuraklık dönemi 3 aylık zaman periyodunda SPI -2.36 olarak en yüksek Haziran ayında gözlenmiş olup; Haziran ayında düşen yağış miktarı 6 mm’dir (Şekil 6). Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda olağanüstü kuraklık -2.73 olarak en yüksek Haziran ayında gözlenmiştir (Şekil 7). 12 aylık zaman periyodunda ise olağanüstü kuraklık SPI değeri -2.09 olarak en yüksek Temmuz ayında belirlenmiş olup; Temmuz ayı yağış miktarı 0.4 mm’dir. Haziran ve Ağustos aylarında da benzer şekilde farklı düzeylerde olağanüstü kuraklık dönemin yaşandığı S.KIYMAZ gözlenmiştir. Yıllık zaman periyodunda Mart, Nisan ve Mayıs aylarında çeşitli düzeylerde şiddetli ve çok şiddetli kuraklıkların yaşandığı gözlenmiştir (Şekil 8). Belirlenen 24 aylık zaman periyodunda ise çok şiddetli kuraklık SPI değeri -1.76 olarak en yüksek Kasım ayında gözlenmiştir. 24 aylık zaman periyodunda Nisan ayından Aralık ayına kadar çeşitli düzeylerde şiddetli ve çok şiddetli kuraklığın yaşandığı gözlenmiştir (Şekil 9). Herhangi bir zamanda yağışta meydana gelen azalmanın toprak neminde hemen hissedilebilirken, yeraltı sularında ve yüzey sularında bu etki daha uzun zaman diliminde olur. 2008 yılı Seyfe gölü su seviyesi ölçüm sonuçlarına göre, Haziran ayından Aralık ayına kadar gölde su bulunmamaktadır. Göl ve çevresinde tarımsal sulamalar nedeniyle yeraltı su seviyelerinde de düşmeler olduğu gözlenmiştir. Bu durum gölün su dengesinin bozulmasına, başta tarımı ve göldeki su kuşlarını tehdit etmektedir. Kırşehir ili Bölge Meteoroloji Müdürlüğü’nden alınan verilere göre; 1999, 2001 ve 2008 yılları arasındaki dönemde yıllık toplam yağış miktarı uzun yıllar (1975-2007) ortalamasının altında gerçekleşmiş olup; uzun yıllar ortalamalarına göre, 1998– 2007 yıllarını kapsayan son 10 yılda ortalama sıcaklık değerinin 0,5 0C arttığı ve yıllık yağış toplamının ise 29,3 mm azaldığı gözlenmiştir. Az yağışlı bir yörede bulunduğu için özellikle yazın (Haziran, Temmuz ve Ağustos) göl alanı küçülmekte ve büyük kesimi tuzlu bir bataklığa dönüşmektedir. Bu durum; göl ve çevresinin rüzgâr erozyonuna maruz kalmasına neden olmakta, tarım alanlarında çöl etkisini ve kuraklığı artırmakta; dolayısıyla tarım ürünlerinde verim azalmasına neden olmaktadır (Kıymaz, 2009). Ayrıca I. Dönemden II. Döneme doğru aylık toplam yağış tutarlarının azaldığı, buna karşın aylık ortalama sıcaklık ve buharlaşma miktarlarının arttığı gözlenmiştir (Çizelge 4). Bu değerler Kırşehir İlinin önümüzdeki yıllarda su stresinin artacağını göstermektedir. Bu çalışmanın sonucunda; 1975-2008 yılları arasındaki gözlem süresince yapılan SPI kuraklık değerlerine göre; olağanüstü kuraklığın 3 ve 6 aylık kısa dönemli periyotlarda en yüksek değere ulaştığı gözlenmiştir. Bu durum toprak neminde önemli ölçüde azalmanın olduğunu göstermektedir. Buna karşın, 19921993 yılları arasında hafif kuraklık değerleri tüm kurak dönemlerde (3, 6, 12 ve 24 aylık) 1. Döneme(1975-1992) göre sırasıyla %16’dan %51’e 3,18 kat, %12’den %55’e 4.58 kat, %23’ten % 47’e 2.04 kat %18’den %59’a 3.27 kat artarak çeşitli şiddetlerde etkisini göstermektedir. Çizelge 4. I. Dönem ve II. Döneme ilişkin bazı iklimsel aylık ortalama değerler (DMİ, 2009) Aylık I. Dönem (1975–1992) II. Dönem (1992–2008) Ortalama Yağış Sıcaklık Buharlaşma Yağış Sıcaklık Buharlaşma Değerler (mm) (oC) (mm) (mm) (oC) (mm) Ocak 44.7 -0.8 39.8 -0.1 Şubat 32.1 0.6 31.6 1.0 Mart 33.7 5.1 35.7 5.6 Nisan 50.2 10.6 100.0 50.1 10.7 108.7 Mayıs 45.7 14.7 153.2 44.8 15.9 185.0 Haziran 33.2 19.2 202.2 31.1 20.1 253.4 Temmuz 8.0 22.6 280.4 6.3 23.7 340.3 Ağustos 1.1 22.4 271.5 5.1 23.6 320.7 Eylül 10.9 18.2 185.0 13.8 18.7 209.8 Ekim 34.3 12.2 98.5 30.6 13.0 123.8 Kasım 46.2 5.9 42.4 6.3 21.4 Aralık 50.4 1.2 45.7 1.7 - 99 Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi 3 Ayılık SPI Değerleri 4 3 2 1 0 -1 -2 -3 Yıllar Şekil 6. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 3 Aylık SPI Değerleri (1992–2008) Şekil 7. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 6 Aylık SPI Değerleri (1992–2008) Şekil 8. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 12 Aylık SPI Değerleri (1992–2008) 100 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 1995 1994 1993 1992 -4 S.KIYMAZ Şekil 9. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 24 Aylık SPI Değerleri (1992–2008) 4. Sonuç Türkiye’nin yıllık yenilenebilir yerüstü su potansiyeline, 12 milyar m3 güvenli çekim sınırlarındaki yeraltı suyu da eklendiginde, ülkenin su potansiyelinin ancak 120 milyar m3’e ulaştığı bulunur. Türkiye nüfusunun 72 milyon olduğu ve hızlı arttığı da dikkate alındığında, kişi başına ortalama yıllık 1500 m3 kadar su düştüğü görülür. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1000 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir (DSİ, 2008). Bu sonuçlar bize, Türkiye’nin kurak dönemlerde ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini açıkça gösterir. Çalışmanın sonuçlara göre, Kırşehir ve Seyfe Gölü’nde 1975–2008 yılları arasında hafif, orta, şiddetli, çok şiddetli ve olağanüstü düzeylerde kuraklık yaşanmıştır. İkinci dönem hafif kuraklık değerleri tüm kurak dönemlerde (3, 6, 12 ve 24 aylık) birinci döneme göre kıyasla artarak çeşitli şiddetlerde kendini göstermiştir. Buna karşın normal nem şiddetinin birinci dönemden ikinci döneme doğru azaldığı görülmüştür. Şiddetli ve çok şiddetli kuraklık oluşumları her iki dönemde de kısa ve uzun dönemler açısından minimum değerler göstermiştir. Yağış eksikliğine bağlı olarak hesaplanan Kuraklığın küresel boyutta yaşanan iklimsel farklılık ve değişimler nedeniyle son yıllarda dünyada ve ülkemizde de çok ciddi bir tehdit oluşturduğu görülmektedir. Bu nedenle, kuraklığın bir merkez tarafından izlenmesi ve her sektör için kuraklık eylem planlarının hazırlanması gerekmektedir. Ayrıca, meteorolojik kuraklık çalışmalarının su kaynaklarının izlenmesi, etkilerinin belirlenmesi ve yönetim modellerinin oluşturulması açısından ele alınması önerilir. Kaynaklar Anonim, 2009. Seyfe Gölü Acil Eylem Planı. Seyfe Kurak Alanı Göl Oluyor Projesi, Kırşehir. DSİ, 2008. http://www.dsi.gov.tr/iby/iby_cozum_oneri.htm DSİ, 2009. Seyfe Gölü Su Seviye Ölçüm Verileri (20012008). Kırşehir DSİ Bölge Şube Müdürlüğü, 2009. Kırşehir. DMİ, 2009. Kırşehir (Merkez) İklim İstasyonu Yağış, Sıcaklık, Buharlaşma Verileri (1975-2008). DMİ Genel Müdürlüğü, 2009, Ankara. Guttman, N.B., 1999. Accepting the Standardized Precipitation Index: A Calculation Algoritm, Journal of the American Water Resources Association, Vol.35, No.2, pp.311-322. Hınıs, M.A., 2008. Standart Yağış İndeksi İle Konya’nın Geçmişten Günümüze Kuraklık Değerlendirmesi. Konya Kapalı Havzası Yeraltı Suyu ve Kuraklık Konferansı, 11-12 Eylül 2008, Konya, 238-245. Kıymaz, S., 2009. Seyfe gölü sulak alanı ve su kaynakları yönetimine ilişkin sorunlar ve çözüm önerileri. Journal of New World Sciences Academy 5 (2):174185. Kömüşçü, A.Ü. Erkan, A. Turgu, E., 2002. Normalleştirilmiş Yağış İndeksi Metodu (SPI) ile Türkiye’de Kuraklık Oluşum Oranlarının Bölgesel Dağılımı. DMİ Genel Müdürlüğü Araştırma ve Bilgi İşlem Dairesi Yayını, 2002, Ankara. Mckee T.B, Doesken N.J, Kleist J., 1993 The Relationship of Drought Frequency and Duration to Time Scales. 101 Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi 8th Conference on Applied Climatology, 17-22 January 1993, Anaheim, CA, 179-184. Mckee, T.B, Doesken N.J., Kleist, J., 1995. Drought Monitoring with Multiple Time Scales, American Meteorological Society, Proceeding of The 9th Conference on Applied Climatology, 15-20 January 1995, Boston, 233-236. Palmer, W.C., 1965. Meteorological Drought, Research Paper No. 45. United States Department of Commerce, Weather Bureau. Sırdaş, S. Şen S., 2003. Meteorolojik kuraklık modellemesi ve türkiye uygulaması. İTÜ Dergisi/d Mühendislik 2, 95-103. Thom, H.C.S., 1958. A Note on the Gamma Distribution, Monthly Weather Review, 86 (4): 117-122. Tonkaz, T. Çetin, M., 2005. Şanlıurfa’da Kuraklık Şiddetinin Standardize Yağış İndisi (SPI) ile Belirlenmesi ve Kuraklık Gidiş Analizi. GAP IV. Tarım Kongresi, 21-23 Eylül 2005, Şanlıurfa. Topçuoğlu, K. Pamuk Mengü, G. Anaç, S., 2008. Ege Bölgesi Meteorolojik Kuraklık Analizi. Konya 102 Kapalı Havzası Yeraltı Suyu ve Kuraklık Konferansı, 11-12 Eylül 2008, Konya, 175-184. Türkeş M., 1996. Spatial and temporal analysis of annual rainfall variations in Turkey. International Journal of Climatology, 16, 1057-1076. Türkeş, M., 1999. Vulnerability of Turkey to Desertification With Respect to Precipitation and Aridity Conditions. Tr. J. of Engineering and Environmental Science 23 , 363 – 380. Tübitak. Türkeş, M., 2007. Orta Kızılırmak Bölümü güney kesiminin (Kapadokya Yöresi) iklimi ve çölleşmeden etkilenebilirliği (Climate of southern part of the Middle Kızılırmak Sub-Region (Cappadocia District) and its vulnerability to desertification). Ege Üniversitesi Coğrafya Dergisi 14: 75-99. Türkeş, M. ve Erlat, E., 2005. Climatological responses of winter precipitation in Turkey to variability of the North Atlantic Oscillation during the period 19302001. Theoretical and Applied Climatology 81: 4569. WMO, 1997. Extreme Agrometeorological Events, CagMX Working Group, Geneva. GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 103-112 Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı* İsmail TAŞ Halil KIRNAK Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Şanlıurfa Özet: Tarımsal üretimimde gerek verimde artışın sağlanmasında gerekse bitki deseninin çeşitlendirilmesinde sulama en önemli girdilerden bir tanesidir. Bitkinin gereksinim duyduğu su, çevre sorunu yaratmadan ihtiyaç duyulduğu zamanda ve miktarda karşılanmalıdır. Çalışma, Harran Ovası koşullarında yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan biber bitkisinin (Capsicum annum L.) sulama programının belirlenmesi amacıyla, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanında yürütülmüştür. Araştırmada üç farklı sulama aralığı (2, 4 ve 6 gün) ile üç farklı bitki pan katsayısı (Kcp1=1.25, Kcp2=1.00 ve Kcp3=0.75) dikkate alınmıştır. Uygulanacak sulama suyu miktarının belirlenmesinde açık su yüzeyi buharlaşması, bitki örtü yüzdesi ile düzeltilerek hesaplanmıştır. Deneme konularına uygulanan sulama suyu miktarları 652-1010 mm, mevsimlik su tüketimleri ise 726-1069 mm arasında değişmiştir. Konulardan elde edilen verim değerleri 2444 - 4703 kg/da arasında gerçekleşmiştir. Ayrıca toplam su kullanım randımanı (WUE) 2.75-5.22 kg/da/mm, sulama suyu kullanım randımanı (IWUE) 3.03-5.81 kg/da/mm ve sulama suyunun evapotranspirasyonu karşılama yüzdesi (I/ET) %85-96 arasında değişim gösterdiği saptanmıştır. Çalışma sonunda, Harran Ovası koşullarında biber bitkisinin damla sulama yöntemiyle sulanması durumunda, sulama aralığı olarak 2 gün, bitki katsayısı olarak 1.25’in seçilmesinin yanında sulama suyu miktarının hesaplanmasında bitki örtü yüzdesi değeri ile düzeltilmesinin uygun olacağı belirlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Damla sulama, sulama programı, su tüketimi, biber Scheduling Şanlıurfa Pepper (Capsicum annum L.) Irrigation with Drip Irrigation Abstract: Irrigation is one of the most significant input in agricultural production to provide yield increase and various cropping patters. Plant water requirements should be met at desired periods with desired amounts without causing any environmental problems. This study was carried out over the experimental fields Harran University Agricultural Faculty to determine the proper drip irrigation scheduling for Şanlıurfa pepper (Capsicum annum L.). Three different irrigation intervals (2,4 and 6 days) and three different plant pan coefficients ((Kcp1=1.25, Kcp2=1.00 and Kcp3=0.75) were taken into consideration in this study. Amount of irrigation water to be applied was calculated by using free-water surface evaporation values corrected with plant cover ratios. Amount of applied irrigation water varied between 652-1010 mm and seasonal water consumption varied between 726-1069 mm. Yields from treatments were between 2444 – 4703 kg/da. Total water use efficiency (WUE) was 2.75-5.22 kg/da/mm, irrigation water use efficiency (IWUE) was 3.03-5.81 kg/da/mm, ration of irrigation water to evapotranspiration (I/ET) was between 85-96%. It was concluded in this study under Harran Plain conditions that irrigation interval for pepper should be selected as 2 days, plant coefficient should be prefered as 1.25 and amount of irrigation water should be calculated with a plant cover ratio correction. Keywords: Drip irrigation, scheduling, evapotranspiration, pepper 1. Giriş Bilindiği gibi, bitkisel üretimde hem verimin artırılmasında hem de verimin iyileştirilmesinde sulama en önemli girdidir. Bitki gelişimi için gerekli olan, fakat doğal yollarla karşılanamayan suyun çevre sorunu yaratmadan toprağa verilmesi “sulama” olarak tanımlanır. Sulama yöntemi ise, sulama suyunun bitki kök bölgesine veriliş biçimini ifade eder. Tarım alanlarının özellikleri (toprak yapısı, topoğrafya ve iklim) farklı olduğundan, suyun bitki kök bölgesine uygulanma biçimi de farklıdır. Genellikle bitkiler, yüzey, yağmurlama ve sızdırma sulama yöntemlerinden birisiyle sulanırlar (Leliart, 1987; James, 1993). Yağışların yetersiz olduğu yerlerde, bitkilerin gelişimini sağlamak veya verimi arttırmak amacıyla, eksik olan suyun sulama yoluyla tamamlanması gerekir. Suya duyarlı bitkilerin özellikle de sebzelerin sulanmasında çok sayıda değişik etmenin birlikte dikkate alınması gereklidir. Sebzelerin sulanmasında; uygun sulama yöntemini, sulama zamanını ve * Yüksek Lisans tez çalışmasının bir bölümünün özetidir. 103 Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı sulama suyu miktarını saptamak oldukça zordur. Oysa geleneksel sulamalarda üreticiler geçmiş yıllardaki deneyimlerinden yararlanarak sulama işini gerçekleştirmektedirler. Shmueli and Goldberg (1972), İsrail’de kurak koşularda damla sulama yöntemiyle sulanan biber bitkisi denemesinde A sınıfı buharlaşma kabından gerçekleşen buharlaşma miktarının 0.83, 0.95, 1.33 ve 1.75 katlarını alarak dört farklı sulama seviyesini test etmişler ve bölge için en uygun katsayının 1.33 olduğunu bildirmişlerdir. Kanber ve ark. (1980), Kahramanmaraş koşullarında biber bitkisini karık sulama yöntemiyle sulayarak yürüttükleri çalışmalarında, büyüme mevsimi boyunca 11-15 günde bir 100 mm sulama suyu uygulanması ve toplam 7 ile 11 kez sulama yapılması gerektiğini bildirmişlerdir. Ayrıca dekara 20 kg saf azotlu gübrenin tümünün Ekimle birlikte verilebileceğini bildirmişlerdir. Çelik ve Köse (1988), Tokat-Kazova koşullarında yaptıkları çalışmalarında, karık sulama yöntemiyle A sınıfı buharlaşma kabından 10 günlük yığışımlı buharlaşma miktarının %70’nin uygulanması durumunda biber bitkisindeki kurumaların önemli ölçüde azaldığını bildirmişlerdir. Araştırmacılar verimi 1238.70 kg/da olarak bulmuşlardır. Yıldırım ve ark. (1994), Ankara koşullarında damla yöntemiyle sulanan biber bitkisinde uygun sulama aralığı ve sulama suyu ihtiyacının belirlenmesi amacıyla yaptıkları çalışmalarında, uygulanan sulama suyu arttığında bitki su tüketiminin de arttığını, sulama aralığının ve uygulanan sulama suyu miktarının meyve ağırlığına ve meyve boyuna etkili olmadıklarını belirlemişlerdir. En yüksek verimin 4 gün ara ile sulanan ve yığışımlı buharlaşmanın %50’si kadar sulama suyu uygulanan konudan elde edildiğini ve mevsimlik su tüketiminin en düşük 395.4 mm, en yüksek ise 718.6 mm olarak gerçekleştiğini bildirmişlerdir. Bracy ve ark. (1995) ABD’de damla sulama sisteminde yaptıkları bir çalışmada biber verimi üzerine sulama ve gübrelemenin etkisini incelemişlerdir. Azot dozlarına (9, 18, 27 kg/da) karşın sulama suyu optimum ve optimumun iki katı şeklinde bitkilere verilmiştir. Optimum bitki su ihtiyacının belirlenmesinde; A sınıfı buharlaşma kabı, bitki gelişim katsayıları ve dikim alanı kullanılmıştır. Uygulanan azot dozuna paralel olarak verim 104 artmış buna karşın optimum suyun iki katının bitkiye verilmesinin verim üzerine etki etmediği belirlenmiştir. Çetin ve Nacar (1995), Harran Ovası koşullarında alttan sızdırma (porous pipes) sulama yöntemiyle biber bitkisini sulama olanaklarını araştırmışlar ve anılan yöntemin kullanımının bölge için uygun olmadığını belirtmişlerdir. Ayrıca araştırmada, sistemde meydana gelen aksaklıklar (tıkanmalar, toprakta tek düze bir nem dağılımının olmaması v.s.) nedeniyle deneme konuları tam olarak uygulanamamış ve buna bağlı olarak da konulardan düşük verimler (656-3811 kg/da) elde edilmiştir. Rista ve ark. (1995) yaptıkları çalışmalarında, damla sulama yöntemi ile sulanan biber bitkisinin karık sulamaya göre daha az kökboğazı yanıklığı (Phytophthora capsici) hastalığının görüldüğünü bildirmişlerdir. Çevik ve ark. (1996), Harran Ovası koşullarında damla sulama yöntemiyle farklı su düzeylerinin biberde verim ve kaliteye olan etkilerini araştırdıkları çalışmalarında, A sınıfı buharlaşma kabından olan buharlaşma miktarının biberin farklı gelişim dönemlerine göre, I. dönem (dikim-çiçeklenme arası) için %30’u, II. dönemde (çiçeklenme-%50’sinin meyve oluşturması) %90’ı, III (%50’sinin meyve oluşturması-ilk hasat) ve IV. (ilk hasatson hasat) dönemlerde de %120’sinin uygulanması gerektiğini belirtmişlerdir. Ayrıca araştırıcılar önerdikleri konudan 7062 kg/da ürün aldıklarını bildirmişlerdir. Şanlıurfa yöresinde sebzelerin yetişme döneminde yağış eksikliği söz konusudur. Bu nedenle sulamanın önemi çok daha fazla artmaktadır. Birim alandan en yüksek ve kaliteli ürünün alınması için diğer kültürel önlemlerle birlikte, uygulanması gerekli sulama suyu miktarının ve sulama zamanının da bilinmesi gereklidir. Verilecek sulama suyunun miktarının hesaplanmasında bitkilerin su tüketimlerine de ihtiyaç duyulmaktadır (Kanber ve ark., 1980). Aynı çeşit bitkinin su tüketim değeri, yöreler arasındaki iklim ve gelişim etmenlerinin değişimine bağlı olarak farklılıklar gösterebilir. Bu nedenle her bitki çeşidinin her iklim bölgesindeki su tüketim değerlerinin bilinmesi gereklidir. Bu durum özellikle suyun ekonomik kullanımının zorunlu olduğu kurak ve yarı kurak bölgelerde daha bir önem arz etmektedir. Türkiye ve GAP Bölgesi genelinde İ.TAŞ,H.KIRNAK (özellikle Şanlıurfa ve civarında) tüketimi her geçen gün artış gösteren Urfa Biberi, (yöresel adıyla isot) ova çiftçisinin yetiştirdiği sebzelerin başında gelmektedir. Ancak yöre çiftçisinin sulama ve sulama programı konusunda yeterli bilgiye sahip olmaması nedeniyle istenilen verim ve kalite düzeyine ulaşılamamaktadır. Bu araştırıma ile çiftçilerin uygulaması gerekli optimum sulama suyu miktarı ve sulama aralığı belirlenmeye çalışılmıştır. 2 Materyal ve Yöntem 2.1 Materyal 2.1.1 Çalışma alanı yeri ve toprakları Araştırma, Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanında yürütülmüştür. Araştırma yapılan alan 36o 42' N enlemi 38o 58' E boylamlarında olup denizden yaklaşık 481 m yüksekliktedir. Araştırma alanı toprakları, ikizce serisine giren koluviyal ana materyalli düz, düze yakın eğimli, orta derin, derin topraklardan oluşmuştur. Bütün profil yüksek oranda kil içerir. Tüm profil kireçlidir (Dinç ve ark., 1988). Araştırma alanı topraklarının sulama yönünden kimi fiziksel ve kimyasal özellikleri Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1. Deneme alanı topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri Katman Derinliği (cm) 0-30 30-60 60-90 T.K. (Pw) 31.53 31.79 32.28 S.N. (Pw) 22.15 22.57 23.11 As (g/cm3) pH 1.32 1.34 1.33 7.3 7.2 7.2 2.1.2. İklim Özellikleri Araştırmanın yapıldığı yörede geçit bölge iklimi hüküm sürmekte olup, yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve kurak geçmektedir. Deneme yılına ve uzun yıllara ilişkin iklim verileri deneme alanına yaklaşık 30 km uzaklıkta bulunan Mülga Köy Hizmetleri Organik Madde (%) 1.1 0.79 0.63 Fosfor (kg/da) 2.16 2.09 2.03 Bünye Sınıfı C C C Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Koruklu Talat Demirören Araştırma istasyonundan alınmıştır. Kimi iklimsel veriler ve uzun yıllık ortalama değerler Çizelge 2’de gösterilmiştir. Aylar Yağış (mm) Sıcaklık (oC) Oransal Nem (%) Rüzgar Hızı (m/s) Güneşlenme Süresi (saat) Güneş Işın Şiddeti (cal/cm2) Buharlaşma (Epan) (mm) Çizelge 2. Çalışma bölgesine ilişkin bazı iklim özelliklerinin uzun yıllık ortalamaları I II III IV V VI VII VIII IX X XI XII Ortalama 70.8 62.5 56.2 27.3 21.5 3.8 0.1 . 0.4 19.3 43 59.1 364 4.8 5.8 9.7 15.1 21.8 28 31.3 30 25.3 18.2 10 5.9 17.2 68 63 57 56 41 33 32 38 36 43 60 70 50 1.6 1.7 1.6 1.6 1.9 2.4 2.3 1.9 1.5 1 0.9 1.2 1.6 3.9 6.3 7.6 7.3 10.9 12.1 12 11 9.4 6.7 6.7 4.2 8.2 188.2 228.8 353.7 457.6 612.6 678.8 633.5 549.7 466.7 334.9 264.8 172.8 411.8 55.1 119.9 200.3 315.1 381.1 345.9 257.6 157.6 51.7 1884.3 Çizelgenin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, çok yıllık iklimsel verilerden, yörede ortalama sıcaklık; 17.2 oC; en soğuk ay 4.8 oC ile Ocak ayı, en sıcak ay ise 31 oC ile Temmuz ayıdır. Ortalama yağış 364 mm olmasına karşın yağışların yıl içerisindeki dağılımları düzensizdir. Yağışların yaklaşık %93'ü kış aylarında düşmektedir. Ortalama oransal nem %50 dolayındadır. Oransal nem değerleri genellikle kış aylarında yüksek olarak gerçekleşirken hava sıcaklığının artmasıyla düşüş göstermektedir. Açık su yüzeyinden 105 Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı oluşan toplam buharlaşma miktarı, 1884.3 mm ve buharlaşmanın en yüksek olduğu ay 381.1 mm ile Temmuz ayıdır. 2.1.3. Bitki Çeşidi Araştırmada, bölgede yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan ve isot olarak adlandırılan Urfa yerli biber (Capsicum annum L.) populasyonu kullanılmıştır (Şeniz, 1992). 2.2 Yöntem 2.2.1 Denemenin Düzenlenmesi Deneme, 3 tekerrürlü tesadüf bloklarında bölünmüş parseller deneme desenine göre düzenlenmiş olup (Çizelge 3), ana parselleri sulama aralığı ve alt parselleri ise bitki pan katsayıları oluşturmuştur. Çizelge 3. Deneme planı S4Kcp 1 S4Kcp 3 S4Kcp 2 S2Kcp 1 S2Kcp 3 S2Kcp 2 S6Kcp 1 S6Kcp 3 S4Kcp 2 S4Kcp 1 S4Kcp 3 S2Kcp 2 S2Kcp 1 S2Kcp 3 S6Kcp 2 S6Kcp 1 S4Kcp 3 S4Kcp 2 S4Kcp 1 S2Kcp 3 S2Kcp 2 S2Kcp 1 S6Kcp 3 S6Kcp 2 S6Kcp 2 S6Kcp 3 S6Kcp 1 Sulama aralığı 2, 4 ve 6 gün olarak belirlenmiş (S2, S4 ve S6); pan katsayıları Kcp1=%125, Kcp2 = %100 ve Kcp3 = %75 olarak gösterilmiştir. Dikim seddeye yapılmış ve her seddeye 2 sıra bitki şaşırtılmıştır. Sıralar arası mesafe 40 cm ve sıra üzeri mesafe 50 cm olacak şekilde dikim işlemi gerçekleştirilmiştir. Her bir konuya ait tekerrürün parsel alanı 5’er m2 ve 20’şer bitki olarak dikim yapılmıştır. Hasatta her parselden 8’er bitki kenar tesiri olarak ayrılmış olup geriye kalan 12 bitkiden yapılan hasat dikkate alınmıştır. 2.2.2 Tarımsal İşlemler Arazi, ilkbaharda pullukla derin olarak sürüldükten sonra kazayağı ile işlenmiş alanda elle seddeler yapılmıştır. İlkbahar geç donları bittikten sonra fideler, deneme planına uygun olarak, hazırlanan seddelerde açılan ocaklara şaşırtılmıştır. Denemede dekara saf olarak 20 kg azot (N), 10’ar kg fosfor (P2O5) ve potasyum (K2O) gelecek şekilde gübre uygulanmıştır (Karakuş ve Anlağan, 1996). Azotlu gübrenin yarısı dikimle kalan yarısı ise, iki eşit parçaya 106 bölünerek ilk çiçeklenmede ve ilk meyve oluşum döneminde uygulanmıştır. Deneme süresince ihtiyaç duyulduğunda yabancı otlarla mücadele çapalamayla yapılmıştır. Yine aynı şekilde Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümünün uzmanlarının önerileri doğrultusunda diğer mücadele gerektiren işlemlerde (yaprak biti, akar v.b. zararlılara karşı) uygun zirai mücadele ilaçları kullanılmıştır. 2.2.3 Sulamaların Planlanması ve Uygulanması Araştırmada sulama yöntemi olarak damla sulama yöntemi kullanılmıştır. İlk sulamada topraktaki mevcut nemi tarla kapasitesine getirecek kadar sulama suyu uygulanmış ve sonrasında fide kök sistemi gelişinceye değin (iki hafta süreyle) tüm konulara eşit miktarlarda sulama suyu (80 mm) uygulanmıştır. Bitkilerin araziye uyumu sağlandıktan sonra sulama konularına geçilmiştir. Sulama konularına verilecek su, deneme alanına yerleştirilmiş olan A sınıfı kaptan ölçülen yığışımlı açık su yüzeyi buharlaşma değerlerinin sırasıyla 2, 4 ve 6 gün ara ile %125, %100 ve %75’i bitki örtü yüzdesi de dikkate alınarak verilmiştir. Bitki örtü yüzdesi başlangıçta en düşük %30 olarak alınmış ve bitki gelişimine paralel olarak artırılmıştır. Sulama suyu miktarının hesaplanmasında Kanber ve ark., (1994)’nın da önerdikleri aşağıdaki eşitlik kullanılmıştır: I = Epan x Kcp x P (1) Eşitlikte; I : Uygulanacak sulama suyu miktarı (mm), Epan: A sınıfı kaptan ölçülen yığışımlı buharlaşma değeri (mm), Kcp: Bitki-Pan katsayısı, P: Bitki örtü yüzdesi (%), Verilen sulama suyunun denetlenmesinde Eylen ve ark., (1986)’nın önerileri doğrultusunda basınç-damlatıcı debisi-zaman ilişkisinden yararlanılmıştır. Bunun içinde aşağıdaki eşitlik kullanılmıştır; T = IxA qxn (2) Eşitlikte; T : Sulama suyu uygulama süresi (saat), I : Uygulanacak sulama suyu miktarı (mm), A : Parsel alanı (m2), İ.TAŞ,H.KIRNAK q: İşletme basıncındaki damlatıcı (litre/saat), n: Parseldeki damlatıcı sayısı (adet). debisi 2.2.3. Bitki su tüketiminin hesaplanması Biberin bitkisinin su tüketimi aşağıda verilen su bütçesi eşitliği yardımıyla belirlenmiştir (Waker ve Skogerboe, 1987). ETa = I + P S + SF1 + L1 + GW - LO - LW - DP (3). Eşitlikte; ETa : Gerçek bitki su tüketimi, I : Sulama suyu miktarı, P : Yağış miktarı, SF1 :Giren yüzey akışı, L1 : Yüzey altından giren yanal su akımı, GW :Kılcal yükseliş, LO : Yüzey altından çıkan yanal su akımı, LW : Yıkama gereksinimi, DP : Derine süzülme miktarı, S : Toprak su depolamasındaki değişim, Denemede sulama yöntemi olarak damla sulama yöntemi kullanıldığından SF1, L1, LO ve LW değerleri ihmal edilmiştir. DP değerini denetlemek amacıyla profilin 90 ve 120 cm derinliklerine tansiyometreler yerleştirilmiştir. GW değeri araştırma alanının bulunduğu bölgede taban suyu sorununun olmamasından dolayı sıfır olarak alınmıştır. Toprak su depolamasındaki değişimi belirlemek için 12 günde bir toprak örnekleri alınmış ve alınan bu örnekler üzerinde gerekli ölçümler yapılmıştır. 2.2.4 Su kullanım randımanı Su kullanım randımanları (WUE), sulama yöntemlerinin karşılaştırılmasında ve sulama programlarının değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerden birisidir (Tanner ve Sinclair, 1983). Su kullanım randımanlarının belirlenmesinde, Howell ve ark., (1990)’da verilen eşitlik kullanılmıştır. WUE Ey ET x 100 (4). Eşitlikte; WUE : Toplam su kullanım randımanı Ey : Ekonomik verim, kg/da ET : Bitki su tüketimi, mm Hesaplamalarda ekonomik verim yerine doğrudan bir dekar alandan elde edilen verim kullanılmıştır. Yukarıdaki eşitlik yardımıyla elde edilen değer, toplam su kullanım randımanı (WUE) olarak adlandırılmıştır. Ayrıca sulama suyu kullanım etkinliğinin (IWUE) belirlenmesinde aşağıdaki kullanılmıştır (Kanber ve ark., 1992). IWUE = eşitlik Ey x 100 I (5). Eşitlikte; IWUE : Sulama suyu kullanım etkinliği Ey : Ekonomik verim, kg/da I : Sulama suyu, mm 3 Bulgular ve Tartışma 3.1. Şanlıurfa Biberi Bitki Su Tüketimi (ETbiber) Sonuçları Uygulanan sulama suyu miktarları Kcp katsayılarına bağlı olarak değişirken, sulama aralığında değişme göstermemiştir. Bu durumun nedeni bitki örtü yüzdesinin bitki hastalık ve zararlıları nedeniyle konular arasında farklılık göstermemesindendir. Anılan durum nedeniyle bitki örtü yüzdeleri ortalama olarak her konuda eşit gözlemlenmiştir. En fazla sulama suyu uygulanan konu, 1010 mm ile en yüksek Kcp katsayısına sahip (1.25) konudur. En az sulama suyu uygulanan konu ise 652 mm ile en düşük Kcp katsayısına sahip (0.75) konudur. Elde edilen sonuçlar bölgede yürütülmüş olan çalışmalardan biri olan Çevik ve ark., (1996), bildirdikleri sonuçlarla paralellik gösterirken, Değirmenci ve Sözbilici’nin (1995) belirttikleri sonuçtan (840-2471 mm) düşük bulunmuştur. Bunun nedeni ise anılan araştırıcıların sulama yöntemi olarak karık sulama yöntemini kullanmalarıdır.Sulama konularında mevsimlik su tüketimi değerleri, konulara bağlı olarak belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar Çizelge 4’de verilmiştir. Çizelge 4. Deneme konularında Şanlıurfa biberinin mevsimlik su tüketim değerleri Konular S2Kcp1 S2Kcp2 S2Kcp3 S4Kcp1 S4Kcp2 S4Kcp3 S6Kcp1 S6Kcp2 S6Kcp3 Uygulanan Sulama Suyu Miktarı (mm) 1010 831 652 1010 831 652 1010 831 652 Toplam Tüketilen Su (mm) 1050 885 726 1052 896 736 1069 917 763 Mevsimlik su tüketimi değerleri ele alındığında, sulama konularına ve bitki katsayılarına bağlı olarak değişim 107 Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı göstermektedir. En yüksek su tüketimi 1069 mm ile S6Kcp1 konusunda, en düşük ise 726 mm olarak S2Kcp3 konusunda gerçekleşmiştir. Sulamalar öncesi etkili kök (EK) derinliğinde tutulan toplam toprak neminde oluşan değişimler incelenmiş elde edilen bulgular Şekil 1, 2 ve 3’de gösterilmiştir. Söz konusu şekiller incelendiğinde, su tüketimin yüksek olduğu aylarda toprak suyunun hızla azaldığı özellikle S6Kcp3 ve S6Kcp2 konularında dikkate alınan toprak derinliğinin altındaki katmanlardan da su alındığı görülmektedir. Toprak nem içeriği dikkate alındığında, su stresi açısından en az baskının oluştuğu konu S2Kcp1 olup diğer bulgularla paralellik göstermektedir. Söz konusu durum bir çok araştırıcının sonuçları ile benzerlik göstermektedir. Kang ve ark., (2001) biber bitkisinde; Kanber ve ark., (1988) yerfıstığı bitkisinde ve Yazar ve ark., (2002) pamuk bitkisinde benzer sonuçları elde etmişlerdir. Şekil 1. İki günde bir sulanan konularda sulamalar öncesi topraktaki nem değişimi (90 cm) Şekil 3. Altı günde bir sulanan konularda sulamalar öncesi topraktaki nem değişimi (90 cm) 3.2. Evapotranspirasyon-Epan İlişkisi Konularda belirlenen su tüketimi (ET) ile aynı dönemde A sınıfı buharlaşma kabından ölçülen buharlaşma (Epan) değerleri arasında ilişkiler saptanmıştır. Bulunan sonuçlardan üç tanesi (üç farklı sulama aralığının Kcp1 konuları) Şekil 4, 5 ve 6’da gösterilmiştir. Bunların yanında sözü edilen dönemdeki Evapotranspirasyon - Epan buharlaşma değerleri arasındaki ilişkiyi gösteren denklemler ve regrasyon katsayıları (R2) Çizelge 5’de verilmiştir. Çizelge ve şekillerden görüleceği üzere tüm konularda evapotranspirasyon ile Epan buharlaşması arasında %1 düzeyde önemli doğrusal ilişkiler olduğu belirlenmiştir. Konulara bağlı olarak eğim değerleri 0.43-0.72 arasında değişmiştir. En yüksek eğim değeri S2Kcp1 konusunda 0.72 olarak gözlemlenirken en düşük eğim değeri ise 0.43 olarak S6Kcp3, S4Kcp3 ve S2Kcp3 konularında elde edilmiştir. Bitki su tüketimi ile açık su yüzeyi buharlaşması arasında yakın bir ilişkinin olduğu bir çok bitkide denemelerle elde edilmiştir. Oğuzer ve ark., (1984) lizimetrede yonca, pamuk, pırasa, mısır ve fiğ bitkilerinde; Kanber ve ark., (1988) yerfıstığı bitkisinde; Ertek ve Kanber (1999) pamuk bitkisinde anılan ilişkiyi benzer şekilde bulmuşlardır. Çizelge 5. Bitki su tüketimi ile açık su yüzeyi buharlaşması arasındaki ilişki Şekil 2. Dört günde bir sulanan konularda sulamalar öncesi topraktaki nem değişimi (90 cm) Konular S2Kcp1 S2Kcp2 S2Kcp3 S4Kcp1 S4Kcp2 S4Kcp3 S6Kcp1 S6Kcp2 S6Kcp3 Denklemi Et =0.72 Epan - 132.58 Et = 0.58 Epan -62.24 Et = 0.43 Epan + 8.46 Et = 0.71 Epan - 113.80 Et = 0.57 Epan - 42.71 Et = 0.43 Epan + 29.76 Et = 0.71 Epan - 102.29 Et = 0.58 Epan - 31.04 Et = 0.43 Epan - 43.28 ** %1 düzeyinde önemli 108 R2 0.99** 0.99** 0.99** 0.99** 0.99** 0.99** 0.99** 0.99** 0.99** İ.TAŞ,H.KIRNAK Şekil 4. S2Kcp1 konusunda evapotranspirasyonEpan ilişkisi Şekil 5. S4Kcp1 konusunda evapotranspirasyonEpan ilişkisi Şekil 6. S6Kcp1 konusunda evapotranspirasyonEpan ilişkisi 3.3. Deneme Konularında Şanlıurfa Biber Verimleri Denemeden elde edilen verim değerleri Çizelge 6’da verilmiştir. Çizelge incelendiğinde en yüksek verim, S2Kcp1 konusunda 4703 kg/da olarak ölçüldüğü görülmektedir. En düşük verim ise su stresinin gözlendiği konu olan S6Kcp3 konusunda 2444 kg/da olarak gerçekleşmiştir. Verimdeki düşmeler sulama aralığının artması ve Kcp katsayısının azalmasıyla paralellik göstermektedir. Aynı Kcp katsayılarına sahip konuların verimlerinde farklılık görülmektedir. Örneğin en yüksek verimi veren Kcp1 katsayısını ele alacak olursak, S2 konusunda 4703 kg/da verim alınırken S4 konusunda 3967 kg/da ve S6 konusunda ise 3096 kg/da olarak gerçekleşmiştir. Yani sulama aralığının artmasıyla verimde düşüşler meydana gelmektedir. Söz konusu durum Kcp katsayıları içinde geçerlidir. Aynı sulama aralığındaki azalan Kcp katsayılarına paralel olarak verimde düşüşler görülmektedir. Diğer yandan yukarıda açıklanan verimdeki azalmalar ile bitki su tüketimi arasındaki ilişki ters yönlü çıkmıştır. En fazla sulama suyu uygulanan konulardan olan ve en yüksek bitki su tüketiminin gözlendiği konu olan S6Kcp1’de ise diğer Kcp1 konularına göre daha düşük verim alınmıştır. Araştırmadan elde edilen verim değerlerinin Harran Ovası koşullarında yapılan diğer bazı araştırmalarda (Çevik ve ark., 1996; Değirmenci ve Sözbilici, 1995) elde edilen verimlerden biraz düşük çıkmasına karşın, Çetin ve Nacar’ın (1995) elde ettikleri değerlerden yüksektir. Elde edilen verimin diğer araştırıcıların elde ettikleri verim değerlerinden biraz düşük çıkmasının nedenleri; bölgede yaygın olarak görülen akar zararı, yaprak biti, pamuk beyaz sineği zararı, biberde yaygın olarak görülen hastalıklardan biri olan ve kökboğazı yanıklığı (Phytophthora capsici L.) hastalığı olarak adlandırılan fungal hastalık zararı, fidelerin elverişsiz iklim şartları nedeniyle geç şaşırtılması, çiçeklenme döneminde meydana gelen aşırı sıcaklar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ve meyvelerde görülen çiçek burnu çürüklüğü hastalığı zarar etmenlerinin yapmış olduğu zararlardan kaynaklanmaktadır. Çizelge 6. Deneme konularından elde edilen verim değerleri (kg/da) Sulama Konular S2 S4 S6 Kcp1 4703 3967 3096 Kcp Katsayıları Kcp2 4420 3569 2520 Kcp3 3791 3382 2444 Deneme konularına ilişkin verimlerin varyans analiz sonuçları, Çizelge 7’de verilmiştir. Buna göre sulama aralıkları (SA) ve Kcp katsayıları verim üzerine etkilerinin %1 önem düzeyinde önemli olduğu saptanmıştır. 109 Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı Ancak sulama aralığı ile Kcp katsayılarının interaksiyonu (SA X Kcp) önemsiz bulunmuştur. Çizelge 7. Verime ilişkin varyans analiz sonuçları Var. Kay. Bloklar SA Hata-1 Kcp SA*Kcp Hata Genel S. D. 2 4 2 4 2 12 26 K. T. 38305.888 11869080.448 304123.762 2069672.540 809189.647 1668644.771 16759017.055 K. O. 19152.944 5934540.224 76030.940 1034836.270 202297.412 139053.731 644577.579 F hesap 0.252 78.054** 7.442** 1.455 ** %1 düzeyinde önemli Yukarda belirtilen varyasyon kaynaklarının verimde oluşturduğu farklılığın hangi uygulamalar arasında olduğunu belirlemek için konulara ait ortalamalara Duncan çoklu karşılaştırma testi uygulanmış ve elde edilen sonuçlar Çizelge 8’de verilmiştir. Çizelge 8. Deneme konularından elde edilen ortalama verimlerin (kg/da) Duncan testi ile karşılaştırılması Sulama Aralığı S2 S4 S6 Kcp Katsayıları 4304.9 a* 3612.3 b 2686.5 c Kcp1 Kcp2 Kcp3 3921.8 a 3391.0 ab 3290.9 b * Aynı harf gurubuna ilişkin değerler %1 düzeyine göre farklı değiller Çizelge 8 incelendiğinde sulama aralığı üç farklı verim gurubu oluşturmuştur. En yüksek verim %99 olasılıkla, S2Kcp1 konusundan alınmıştır. Bunu S2Kcp2 ve S4Kcp1 konuları takip etmektedir. En düşük verimler ise 6 günde bir sulanan konularda olmak kaydıyla sırasıyla S6Kcp3 ve S6Kcp2 konularından elde edilmiştir. Bu hususlar göz önüne alındığında biber bitkisinin Harran Ovası koşullarında damla sulama yöntemiyle 2 gün aralıklarla sulanabileceği; sulama suyu hesabında Kcp1 ve Kcp2 katsayıları, sistem planlamasında ise örtü gelişimine göre değişen ıslatma yüzdesi değerlerinin kullanılabileceği söylenebilir. 3.5. Su Kullanım Randımanı Deneme için belirlenen su kullanım randımanları, Çizelge 9’da verilmiştir. Toplam su kullanım randımanı (WUE) en yüksek S2Kcp3 konusunda 5.22 kg/da/mm ve en düşük ise S6Kcp2 konusunda 2.75 kg/da/mm olarak belirlenmiştir. Toplam su kullanım 110 randımanının yüksek değerleri 2 günlük konularda, düşük değerler ise 6 günlük konularda belirlenmiştir. Konulara göre WUE ve sulama suyu kullanım randımanındaki (IWUE) düşüş genel olarak verimdeki azalmalardan kaynaklanmaktadır. Sulama suyu kullanım randımanı (IWUE), en yüksek S2Kcp3 konusunda 5.81 kg/da/mm ve en düşük 3.03 kg/da/mm S6Kcp2 konusunda belirlenmiştir. Sulama suyu kullanım randımanında da toplam su kullanım randımanında olduğu gibi S2 konularında genelde yüksek değerler elde edilirken, S6 konularında düşük değerler belirlenmiştir. En yüksek sulama suyunun evapotranspirasyonu karşılama (I/Et) değeri ise, %96 ile S2Kcp1 ve S4Kcp1 konularında ve en düşük S6Kcp3 konusunda %85 olarak gerçekleşmiştir. Sulama suyunun az, su tüketiminin fazla olduğu konularda bu değer giderek azalmıştır. Çizelge 9. Damla Sulama Sisteminde Belirlenen Şanlıurfa Biberinin Su Kullanım Randımanları Konular S2Kcp1 S2Kcp2 S2Kcp3 S4Kcp1 S4Kcp2 S4Kcp3 S6Kcp1 S6Kcp2 S6Kcp3 WUE (kg/da/mm) 4.48 4.99 5.22 3.77 3.98 4.60 2.90 2.75 3.20 IWUE (kg/da/mm) 4.66 5.32 5.81 3.93 4.29 5.19 3.07 3.03 3.75 I/Et (%) 96 94 90 96 93 89 94 91 85 4. Sonuçlar Araştırmada en yüksek su tüketiminin gerçekleştiği konuda (1069 mm) en yüksek verim (3096 kg/da) alınamamıştır. En yüksek verim S2Kcp1 konusundan 4703 kg/da olarak İ.TAŞ,H.KIRNAK gerçekleşirken, en düşük verim S6Kcp3 konusunda 2444 kg/da olarak bulunmuştur. Deneme sonunda belirlenen su kullanım randımanları sırayla, toplam su kullanım randımanı (WUE) en yüksek S2Kcp3 konusunda 5.22 kg/da/mm ve en düşük ise S6Kcp2 konusunda 2.75 kg/da/mm olarak belirlenirken, toplam su kullanım randımanının yüksek değerleri 2 günlük konularda, düşük değerleri ise 6 günlük konularda belirlenmiştir. Sulama suyu kullanım randımanı (IWUE), en yüksek S2Kcp3 konusunda 5.81 kg/da/mm ve en düşük 3.03 kg/da/mm S6Kcp2 konusunda belirlenmiştir. Sulama suyu kullanım randımanında da toplam su kullanım randımanında olduğu gibi S2 konularında genelde yüksek değerler elde edilirken, S6 konularında ise düşük değerlerde olduğu belirlenmiştir. En yüksek sulama suyunun bitki su tüketimini karşılama (I/Et) oranı, %96 ile S2Kcp1 ve S4Kcp1 konularında ve en düşük S6Kcp3 konusunda %85 olarak bulunmuştur. Sulama suyunun az, su tüketiminin fazla olduğu konularda bu değer giderek azalma göstermiştir. Çalışma sonunda elde edilen verilere dayanarak, Şanlıurfa ilinde önemli oranda yetiştiriciliği yapılmakta olan yerli biberin (isot), sulama suyu miktarı; A sınıfı buharlaşma kabından meydana gelen buharlaşmanın (Epan), bitki katsayıları (Kc) ve bitki örtü yüzdesi değerleriyle düzeltilerek hesaplanabilir. Belirlenen bu miktar, damla sulama yöntemiyle iki günde bir olacak şekilde uygulanması üretim açsından önemli katkılar sağlayacaktır. Kaynaklar Bracy, R.P., Ediling R.J., Moser, E.B. 1995. DripIrrigation Management and Fertilization of Bell Pepper in a Humid Area. Proceedings of the Fifth Microirrigation Congress, pp. 181-185, Orlonda, Florida, USA. Çelik, S., Köse, C., 1988. Tokat-Kozova Koşullarında Biberin Su Tüketimi ve Farklı Sulama Programlarının Kurumalara Olan Etkisinin Saptanması. 3. Ulusal Kültürteknik Kongresi 20-23 Eylül 1988 Cilt 3: 118-129. İzmir. Çetin, Ö., Nacar, A.S., 1995. Harran Ovası Koşullarında Çeşitli Bitkilerin Alttan Sızdırma (Porous Pipes) Yöntemiyle Sulanma Olanakları. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı 1996. T.C. Başbakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü APK Daire Başkanlığı Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları No:98. ANKARA. Çevik, B., Abak, K., Sarı, N., Kırda, C., Topaloğlu, F., 1996. Harran Ovası Koşullarında Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Sebzelerde Farklı Su Düzeylerinin Verim ve Kaliteye Etkileri. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Genel Yayın No: 169. Adana. Değirmenci, V., Sözbilici, Y., 1995. GAP Bölgesinde Harran Ovası Koşullarında Biberin Sulama Programı. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı 1996. T.C. Başbakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü APK Daire Başkanlığı Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları No:98. ANKARA. Dinç, U., Şenol, S., Sayın, M., Kapur, S., Güzel, N., Derici, R., Yeşilsoy M. Ş., Yeğengil, İ., Sarı, M., Kaya, Z., Aydın, M., Kettaş, F., Berkman, A., Çolak, A.K., Yılmaz, K., Tunçgögüs, B., Çavuşgil, V., Özbek, H., Gülüt, K.Y., Karaman, C., Dinç, O., Öztürk, N., Kara, E.E., 1988. Güneydoğu Anadolu Bölgesi Toprakları. (GAT): I. Harran Ovası. TÜBİTAK Tarım ve Ormancılık Araştırma Grubu Güdümlü Araştırma Projesi Kesin Raporu. Proje No: TOAG-534, Adana. Doorenbos, J., Pruitt W. O., 1992. Crop Water Requirements. Irrigation and Drainage Paper, FAO,, Roma, 24 Ertek, A., Kanber, R., 1999. Farklı Sulama Programlarında Pamuk Tipik Bitki Pan Katsayılarının Değişimi. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 1999, 14 (3):61-70. Eylen, M., Kanber, R., Tok, A., 1986. Çukurova Koşullarında Karık ve Damla Sulama Yöntemleri İle Sulanan Çileğin Verim ve Su Tüketimi. Köy Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Yayınları 135. 77. 39 s. Tarsus. Howell, T.A., Cuenca, R.H., Solomon, K.H., 1990. Crop Yield Response. Management of Farm Irrigation Systems. (ed. Hoffman et al.). ASAE, 312 s. James, L.G., 1993. Principles of farm irrigation system design. Krieger Puplishing Company, Malabar, Florida, USA. p. 544. Kanber, R., Yüksel, G., Eylen, M., Demiröz, C., 1980. Kahramanmaraş Koşullarında Phytophthora Capsici Leonian ile Bulaşık Alanlarda Azot Miktarı ve Sulama Suyunun Kırmızı Biberin Verim ve Su Tüketimine Etkisi. T.C. Köyişleri ve Kooperatifler Bakanlığı TOPRAKSU Genel Müdürlüğü Tarsus Bölgesi TOPRAKSU Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları. Genel Yayın No: 105. Tarsus. Kanber, R., Baştuğ, R., Yazar, A., 1988. Farklı Toprak, Ekim Zamanı ve Sulama Aralığı Koşullarında Yetiştirilen Yerfıstığında Evapotranspirasyon İle Açık Su Yüzeyi Buharlaşması Arasındaki İlişki. Doğa Bilim Dergisi 13, 36: 1049-1062. Kanber, R.,Yazar, A., Köksal, H., Oguzer, V., 1992. Evapotranspiration of Grapefruit in The Eastern Mediterranean Region of Turkey. Sci. Hort., 52;5362 s. Kanber, R., Köksal, H., Önder, S., Eylen, M., 1994. Farklı Sulama Yöntemlerinin Genç Portakal Ağaçlarında Veri, Su Tüketimi ve Kök Gelişimine Etkileri. J. of. Agriculture and Forestry 20 (1996) 163-172. 111 Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı Kang, S., Zhang, L., Hu, X., Lı, Z., Jerie, P., 2001. An Improved Water Use Efficiency For Hot Pepper Grown Under Controlled Alternate Drip Irrigation on Partial Roots. Scientia Horticulturae 89 (2001): 257-267. Karakuş, L., Anlağan, M., 1996. GAP Bölgesi Harran Ovası Koşullarında Biberin Azotlu Gübre İsteği. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı 1997. T.C. Başbakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü APK Daire Başkanlığı Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları No:102. ANKARA. Leliart, J., 1987. Irrigation Systems. Post-Graduate Course in Eromology. Dep. Fo Soil Physics, Fac. Of Agric. Science, Gent_Belgium, 70.s Oğuzer, V., Kanber, R., Eylen, M., 1984. Çukurova Koşullarında Lizimetrelerde Ölçülen Evapotranspirasyon Miktarları İle Buharlaşma Değerleri Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir İnceleme. Doğa Bilim Dergisi. Seri D2 Cilt 8 Sayı 3. Rista, L. M., Sillon M., Fornasero L., 1995. Effect of Different Irrigation Strategies on The Mortality of Pepper by Phytophthora Capsici Leonian in Greenhouses. Horticultural Argantina 1995, 14: 37, 44-51. Shumueli, M. Goldberg, D. 1972. Response Of TrickleIrigated Pepper in an Arid Zone to Various Water Regimes. HortScience 7:241-243. Şeniz,V., 1992. Domates, Biber ve Patlıcan Yetiştiriciliği. Tarımsal Araştırmaları Destekleme ve Geliştirme Vakfı Yayın No:26 Yalova. Tanner, O.B., Sinclair, T.R. 1983. Efficient Water Use in Crop Prodution; Research Limitation to Efficient Water Use in Crop Production. Ed. By H.M. Waker, S.W., Skogerboe, G.V., 1987. Surface Irrigation: Theory and Practice. Prentice-Hall, Inc., Englewood Cliffs, New Jersey, 375 s. Yazar, A., Sezen, S.M., Sesveren, S., 2002. LEPA and Trickle Irrigation of Cotton in The Southeast Anatolia Project (GAP) Area in Turkey. Agricultural Water Management 54(2002) 189-203. Yıldırım, O., Yanmaz, R., Aldemir, D., Atak, H., 1994. Damla Yöntemiyle Sulanan Biber Bitkisinde Uygun Sulama Aralığı ve Sulama Suyu İhtiyacının Belirlenmesi. Ankara Ü. Ziraat Fakültesi Yayın No:1372. ANKARA. 112