ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi

Transkript

ziraat fakültesi dergisi - Gaziosmanpaşa Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
Journal of the Agricultural Faculty
of Gaziosmanpasa University
ISSN: 1300 – 2910
CİLT: 28
SAYI: 1
YIL: 2011
Sahibi
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Adına
Prof. Dr. Güngör YILMAZ
Dekan
YAYIN KURULU
Prof. Dr. Gazanfer ERGÜNEġ
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKĠN
Doç. Dr. Rüstem CANGĠ
Doç. Dr. Hikmet GÜNAL
Doç. Dr. Nuray KIZILASLAN
YAYIN KOMİSYONU
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKĠN
Prof. Dr. Kenan YILDIZ
(Editör)
Tarla Bitkileri Bölümü
Bahçe Bitkileri Bölümü
Doç. Dr. Ebubekir ALTUNTAġ
Biyosistem Mühendisliği Bölümü
Doç. Dr. Murat SAYILI
Tarım Ekonomisi Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Ekrem BUHAN
Su Ürünleri Mühendisliği Bölümü
Doç. Dr. Rasim KOÇYĠĞĠT
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Dürdane YANAR
Bitki Koruma Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Arda YILDIRIM
Zootekni Bölümü
Yayına Hazırlayan
ArĢ. Gör. Ahmet KINAY
Editör Adresi :
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKĠN
GaziosmanpaĢa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
60250 TaĢlıçiftlik YerleĢkesi – TOKAT
Telefon : (356) 252 1616 / 2123
Faks
: (356) 252 1488
E-Posta : [email protected]
http://ziraat.gop.edu.tr/fkdergi.asp
Dizgi ve Baskı:
GOÜ Matbaası, 60250, TaĢlıçiftlik YerleĢkesi – TOKAT
HAKEM LİSTESİ
Prof. Dr. Burhan ARSLAN
Namık Kemal Üniversitesi
Prof. Dr. ġerafettin AġIK
Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Atilla AġKIN
Süleyman Demirel Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Emin ÇALIġKAN
Mustafa Kemal Üniversitesi
Prof. Dr. Aykut GÜL
Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi
Prof. Dr. Turgut ÖZTÜRK
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Prof. Dr. Gamze SANER
Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Üstün ġAHIN
Atatürk Üniversitesi
Prof. Dr. Hüseyin ġĠMġEK
GaziosmanpaĢa Üniversitesi
Prof. Dr. Salih ÜLGER
Akdeniz Üniversitesi
Prof. Dr. Kadri YÜREKLĠ
GaziosmanpaĢa Üniversitesi
Doç. Dr. Bülent AKBUDAK
Uludağ Üniversitesi
Doç. Dr. B. Tuba BĠÇER
Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Necdet ÇAMAġ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Doç. Dr. Atilla DURSUN
Atatürk Üniversitesi
Doç. Dr. Ahmet ERTEK
Süleyman Demirel Üniversitesi
Doç. Dr. Ümran ERTÜRK
Uludağ Üniversitesi
Doç. Dr. Tekin KARA
Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Doç. Dr. Arslan SARAL
Yıldız Teknik Üniversitesi
Doç. Dr. H. Güner SEFEROĞLU
Adnan Menderes Üniversitesi
Doç. Dr. Murat TAġAN
Namık Kemal Üniversitesi
Doç. Dr. Ali ÜNLÜKARA
Erciyes Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali HINIS
Aksaray Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Abdullah KAHRAMAN
Harran Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Alpaslan KAYA
Mustafa Kemal Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Adnan Nurhan YILDIRIM
Süleyman Demirel Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hasan YILMAZ
Süleyman Demirel Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. ġule TURHAN
Uludağ Üniversitesi
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ
YAYIN VE YAZIM KURALLARI
A. YAYIN KURALLARI
1. GaziosmanpaĢa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisinde, tarım bilimleri alanında öncelikle
orijinal araĢtırmalar ile özgün derlemeler yayınlanır.
2. Dergide yayınlanacak makaleler Türkçe ve Ġngilizce yazılabilir.
3. Ġlk baĢvuruda eser, biri orijinal ve üçü yazar isimsiz olmak üzere toplam dört kopya halinde,
“Telif Hakkı Devri Formu’’ ile birlikte Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğüne gönderilmelidir.
4. Dergiye gönderilen makaleler, değerlendirilmek üzere üç danıĢmana gönderilir. DanıĢman
görüĢleri doğrultusunda makalenin yayını konusunda karar verilir.
5. Basımına karar verilen ve düzeltme için yazarına gönderilen eserde, ekleme veya çıkartma
yapılamaz.
6. Yayına kabul edilen makalelerin son Ģekli Ziraat Fakültesi Yayın Kurulu BaĢkanlığınca
değerlendirilir. Yayın süreci tamamlanan eserler geliĢ tarihi esas alınarak yayınlanır.
Yayınlanmayan makaleler yazarlarına iade edilmez.
7. Bir yazarın derginin aynı sayısında ilk isim olarak bir, ikinci ve diğer isim sırasında iki olmak
üzere en fazla üç eseri basılabilir.
8. Yayınlanan makalelerdeki her türlü sorumluluk yazar(lar)ına aittir.
9. Yukarıda belirtilen kurallara uymayan eserler değerlendirmeye alınmaz.
10. Yayınlatılmak istenen makaleler aĢağıdaki posta ve/veya e-mail adresine gönderilmelidir.
Posta Adresi:
Prof. Dr. Mehmet Ali SAKİN
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Editörlüğü
60250 TOKAT
E-posta adresi:
[email protected]
B. YAZIM KURALLARI
1. Dergiye gönderilecek eser, A4 boyutundaki kağıdın tek yüzüne 11 punto Times New Roman tipi
harflerle ve 1,5 satır aralıklı yazılmalıdır. Sayfa boĢlukları 3’er cm olmalıdır. Makalenin her sayfası
ve satırları numaralandırılmalıdır. Makale toplam 15 sayfayı geçmemelidir.
2. Yapılan çalıĢma bir kurum/kuruluĢ tarafından desteklenmiĢ ya da doktora/yüksek lisans tezinden
hazırlanmıĢ ise, bu durum ilk sayfanın altında dipnot olarak verilmelidir.
3. Yazar ad(lar)ı açık olarak yazılmalı ve herhangi bir akademik unvan belirtilmemelidir. Adresler
kelimelerin ilk harfi büyük olacak Ģekilde adların hemen altında yazılmalıdır.
4. Dergiye gönderilecek eser özet, abstract, giriĢ, materyal ve metot, bulgular ve tartıĢma, sonuç,
teĢekkür (gerekirse) ve kaynaklar bölümlerinden oluĢmalıdır. Makalelerin metin bölümlerindeki
ana baĢlıklar ile alt baĢlıklar numaralandırılmalıdır.
5. Özet ve abstract 200 kelimeyi geçmeyecek Ģekilde 10 punto ve 1,5 aralık ile yazılmalıdır. Türkçe
yazılan makalelerde Ġngilizce, Ġngilizce yazılan makalelerde de Türkçe özetin baĢına eserin baĢlığı
aynı dilden yazılmalıdır. BeĢ kelimeyi geçmeyecek Ģekilde Türkçe özetin altına anahtar
kelimeler, Ġngilizce özetin altına da keywords yazılmalıdır.
6. Eserde yararlanılan kaynaklar metin içinde yazar ve yıl esasına göre verilmelidir. Üç veya daha
fazla yazarlı kaynaklara yapılacak atıflarda, ve ark. kısaltması kullanılmalıdır. Aynı yerde birden
fazla kaynağa atıf yapılacaksa, kaynaklar tarih sırasına göre verilmelidir. Aynı yazarın aynı tarihli
birden fazla eserine atıfta bulunulacaksa, yıla bitiĢik biçimde ‘a, b’ Ģeklinde harflendirme
yapılmalıdır. Yararlanılan eserlerin tümü ‘Kaynaklar’ baĢlığı altında alfabetik sıraya göre
numarasız ve 9 punto olarak verilmelidir.
Yararlanılan kaynak makale ise;
Avcı, M., 1999. Arazi ToplulaĢtırmasında Blok Öncelik Metodunu Esas Alan Yeni Dağıtım
Modeline Yönelik Bir YaklaĢım.Türk Tarım ve Ormancılık Dergisi, 23, 451-457.
Yararlanılan kaynak kitap ise;
DüzgüneĢ, O., T. Kesici, O. Kavuncu ve F. Gürbüz, 1987. AraĢtırma ve Deneme Metotları
(Ġstatistik Metotları II). Ankara Üniv. Zir. Fak. Yay. No. 1021, 381 s., Ankara.
Yararlanılan kaynak kitaptan bir bölüm ise;
Ziegler, K.E. and B. Ashman, 1994. Popcorn. in: Specialty Corns. Edited Arnel R. Hallauer. Publ.
By the CRS Press, 189-223.
Yararlanılan kaynak bildiri ise;
Uzun, G., 1992. Türkiye’de Süs Bitkileri Fidanlığı Üzerinde Bir AraĢtırma. Türkiye I. Ulusal
Bahçe Bitkileri Kongresi, 13-16 Ekim 1992, Ġzmir, Cilt 2:623-628.
Anonim ise;
Anonim, 1993. Tarım istatistikleri Özeti. T.C. BaĢbakanlık Devlet Ġstatistik Enstitüsü,Yayın
No:1579, Ankara.
İnternet ortamından alınmışsa;
http://www.newscientist.com/ns/980228/features.html
olarak verilmelidir.
7. Çizelge halinde olmayan tüm görüntüler (fotoğraf, çizim, diyagram, grafik, harita vb.) Ģekil
olarak adlandırılmalı ve ardıĢık biçimde numaralandırılmalıdır. Her bir çizelge ve Ģekil metin
içinde uygun yerlere yerleĢtirilmeli, açıklama yazılarıyla bir bütün sayılıp üst ve altlarında bir satır
boĢluk bırakılmalıdır.
ġekil ve çizelgeler tek sütun kullanılması halinde 15 cm’den, iki sütun olması durumunda ise 7.5
cm’den fazla olmamalıdır. ġekil isimleri Ģekillerin altına, çizelge isimleri ise çizelgelerin üstüne,
ilk kelimenin baĢ harfi büyük olacak Ģekilde küçük harf ve 9 punto ile yazılmalıdır. Çizelge ve
Ģekil içerikleri en fazla 9 punto, varsa altlarındaki açıklamalar 8 punto olmalıdır. AraĢtırma
sonuçlarını destekleyici nitelikteki resimler 600 dpi çözünürlüğünde ”jpg” formatında olmalıdır.
Renkli resimler yerine gri tonlu resimler tercih edilmelidir.
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
BiliĢim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)……...
H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAġ
1
Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına AĢılı ‘Granny Smith’ Elma ÇeĢidinde (Malus domestica
Borkh.) Ağaç GeliĢimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri…………………………………...
E. KÜÇÜKER, Y.ÖZKAN, K.YILDIZ
13
Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin
Reaksiyonlarının Belirlenmesi.……………………………………………………………………….
M. AKALIN, Y.YANAR, C.AKDAĞ
21
Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu...……………………..
K. DEMĠRYÜREK
27
Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz ÇeĢidinde Vejetatif GeliĢim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine
Etkileri…………………………………………………………………………………….......................
A. BOLSU, Y.AKÇA
37
M9 Elma Anacı Üzerine AĢılı Farklı Elma ÇeĢitlerinin Performanslarının Belirlenmesi …………….
S.BAYTEKĠN, Y.AKÇA
45
Tokat-Erbaa Ġlçesinde SözleĢmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici DavranıĢlarının
Ġrdelenmesi..…………………………….……………….……………………………………...………
S.ALICI, G.YILMAZ, A.KINAY
53
Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi…..…………..……..……
A.S.ANLI, F.ÖZTÜRK
61
Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum Atmosferindeki DeğiĢimleri.
F.S.TURALIOĞLU
73
Patateste Depolama ve Isıl ĠĢlem Uygulamaları…………………………………………………………
E.ALTUNTAġ, S.KESĠM, S.KARAMAN
79
StandartlaĢtırılmıĢ YağıĢ Ġndeksi Ġle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi…………….
S.KIYMAZ, V.GÜNEġ, M.ASAR
91
Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan ġanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı…….
Ġ.TAġ, H.KIRNAK
103
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 1-11
Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi
(E-Pazarlama)*
Halil KIZILASLAN 1
Hayati GÖNÜLTAŞ 2
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 60240, Tokat
2
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Vilayet Hizmet Binası, 3.Kat, 60000, Tokat
Özet: Pazarlamada yeni bir yöntem olması nedeniyle bilişim teknolojisi; bilginin planlanması, geliştirilmesi,
transfer edilmesi ve hayata geçirilmesiyle ilgili tüm faaliyetlerin sistemli bir biçimde yönetilmesi konularını
kapsamaktadır. Bu çalışmada bilişim teknolojisinin, elektronik ticarette ve tarım ürünlerinin pazarlanmasında
kullanımı ile ilgili veri ve istatistikler ve bunlardan çıkan sonuçlar ortaya konulmuştur. Yapılan bu çalışma ile
bilişim teknolojisinin ve pazarlama kavramları e-ticaret ve e-pazarlama bağlamında açıklanmış ve bunların
tarımsal pazarlama alandaki konum ve önemi değerlendirilmiştir.1990‟lı yıllardan itibaren başlayan ve hızla
gelişen bir sistematiğin durumu irdelenerek günümüze kadar ulaşılmıştır. Böylelikle bilişim teknolojisinin
dünya sınırlarını ortadan kaldıran sonuçları izlenmiştir. Çoğalan ve hızlı yayılan bilgi, pazardaki beklentileri
etkilerken, bir taraftan da bu beklentileri tatmin etmeye yönelik yönetimde rekabet edici yeni yaklaşım ve
sorunların ortaya çıkmasını beraberinde getirmektedir. Bu yüzden elektronik ticaretin her alanda olduğu gibi
tarımsal pazarlama alanında da etkin kullanılabilmesi için gerekli kanuni düzenlemeler yapılmalı, eğitim
faaliyetlerine hız verilmeli ve maddi anlamda destekler sağlanmalıdır. Bu bağlamda ülke ve dünya ticaret
pazarına entegre olma açısından önemli bir araç olan bilişim teknolojisi her yönüyle dikkate alınarak ona
uygun politikalar geliştirilmelidir.
Anahtar kelimeler: E-Pazarlama, Tarım Ürünleri, Bilişim Teknolojisi
The Importance and the Place of Agriculture Products Marketing of Data
Processing Technology (E-Marketing)
Abstract: As a new method of marketing; data processing technology includes the systematic management
issues of all processes related to the planning, developing, transferring and putting the data into practice. Data
and statistics regarding the usage of data processing technology in electronic marketing and agriculture
products marketing and their outcomes have been presented in this study. The description of the concepts of
data processing technology and marketing within the context of e-trade and e-marketing and their importance
and place of agriculture product marketing has been assessed in this study. By examining the state of a
rapidly developing systematic stating as of 1990s, it has reached today. Thus, the outcomes of data
processing technology which remove the boarders of the world have been observed. As well as effecting the
expectations in the market, increasing and rapidly expanding data brings about new competitive approaches
and problems aimed at satisfying the expectations in management. Therefore, in order to use electronic
marketing in agriculture products marketing effectively as in every area, essential legal regulations should be
made, training processes should be accelerated and financial supports should be provided. In this respect,
considering all aspects of data processing technology; an important means in terms of integrating state and
world trade market; convenient policies should be developed about it.
Keywords: E-Marketing, Agriculture Products Marketing, Data Processing Technology.
1.Giriş
Kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçların
karşılanmasının gerekliliği, acımasız bir rekabet
ortamı yaratmış ve bundan dolayı da kapitalist
tüketim ekonomisi bilişim teknolojisini yoğun
şekilde kullanmayı zorunlu hale getirmiştir. Aksi
halde, işletmelerin sürdürülebilir bir rekabet
avantajı sağlamaları ve ayakta kalmaları mümkün
olamayacaktır.
Bilginin
ve
teknolojinin
edinilmesi kadar onun geliştirilmesi ve yönetimi
de önemli olduğundan bilişim teknolojisinin
verimli kullanımı son yıllarda üzerinde çok
durulan konulardan biri haline gelmiştir. Bilgi
yönetimi, bilginin üretilmesinden hayata
geçirilmesine kadar olan sürecin yönetilmesi
olup, söz konusu yönetim ancak bilişim
teknolojilerinin en uygun şekilde kullanılması
sonucu sağlanabilmektedir.
İçerisinde bulunulan bilgi çağında bu
değişimi hızlandıran en büyük etken, bilişim
teknolojisindeki gelişmeler ve internettir.
Teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki
iletişimde kullanılan ve özellikle elektronik
aletler aracılığı ile düzenli bir biçimde
*Bu araştırma GOÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi Anabilim Dalında hazırlanan Yüksek Lisans Tezi‟nin özetidir.
1
Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)
işlenmeyi öngören bilişim teknolojisi gittikçe
yaşamın her alanını kapsar duruma gelmektedir.
Ancak, özellikle Türkiye‟de tarımsal
pazarlama açısından yeterli bilişim teknolojisi
kullanılmakta olduğu söylenemez. Bunun için
daha fazla zaman ve sürece ihtiyaç
duyulmaktadır.
Türkiye‟de tarım sektörü, tarımsal ürün
kaynaklı ticarette uluslararası piyasalardaki
önemli yerini koruyabilmek ve rekabet
koşullarına uyum sağlayabilmek için, hızla
gelişen bilişim teknolojisine ayak uydurmak
durumundadır. Bu uyumu tarımla ilgili her türlü
alanda, özellikle yeni piyasalarda talep
potansiyeli olan ürün desenlerinin tespiti,
üretim teknikleri, bilişim ve ticaret gibi
konularda
gerçekleştirmek
zorunluluğu
bulunmaktadır.
Üreten, araştıran, dünya ile bütünleşmiş,
rekabet gücü yüksek bir Türkiye; bilişim
teknolojilerine yönelmek, kullanmak, üretmek,
satmak ve kazanmak durumundadır. Bu
bağlamda Türkiye, tarımsal potansiyelinin
sağladığı avantajları, yeni teknoloji ve
girişimcilik anlayışı paralelinde daha etkin bir
şekilde kullanmalıdır. Bilişim teknolojilerinin
etkin ve yaygın kullanılması ve e-ticaret
hakkındaki bilgileri içeren bu çalışma genel
olarak pazarlama bilgileri ve dünyadaki bilgi
yönetiminin durumu ile ilgili bir içeriğe sahip
olduğundan dolayı önemlidir.
Bugün ülke bazlı birçok tarımsal araştırma
programı işletme seviyesinde test edilmekte ve
yöresel şartlara uygunluk derecesi araştırma
konusu yapılmaktadır. Fakat yeni teknolojilerin
benimsenme derecelerinin araştırılarak, gerekli
Bilişim; bilgi ve teknolojinin birlikte
kullanılması yoluyla üretilen sonuçlardır.
Bilişimin birkaç yönü vardır. Bunlar, bilgisayar
yazılımı, bilgisayar donanımı, bilgisayar
kullanıcısı
ve
bilgi
toplumu
olarak
sınıflandırılabilir (Macit, 2007).
İnternet hizmetleri ve bilişim hizmetleri üç
kuşakta incelenecek olursa; birinci kuşakta
öncelikle statik olan işletmelere ait web siteleri
geliştirilmeye başlanmıştır. Bu da çiftçi ve
yayıncıların ihtiyaç duyduğu bilgi ya da
enformasyon için internetten erişimli web
sitelerini ortaya çıkarmış ve çevrimiçi
danışmanlık hizmetleri verilmeye başlanmıştır.
İkinci kuşakta, elektronik ticaret, elektronik
ticarette güvenlik ve ticaretin arttırılması
yolunda yapılan hizmetler yer almaktadır.
2
yönde değişiklikler yapılması ve daha uygun
teknolojilerin geliştirilmesi yaygın değildir.
Bilişim teknolojisi ile tanışma ve yeni
teknolojinin tarımsal pazarlama alanında
kullanımının yayılması ne kadar çabuk ve hızlı
olursa, geniş kırsal toplulukların hayat
standartlarının iyileşmesi de o derece hızlı
olacaktır. Bu çalışma, pazarlama kavramlarının
ve e-ticaret sürecinin özellikleri göz önüne
alınmak suretiyle, Türkiye ve gelişmekte olan
ülkelerde e-tarımsal pazarlama açısından
bilişim
teknolojisinin
incelenmesini
kapsamaktadır.
Türkiye‟de tarım sektöründeki e-ticaret
uygulamalarının mevcut durumu ve gelişimi
incelenerek, tarım sektöründe e-ticaretin ve
mikro
açıdan
e-tarımsal
pazarlamanın
geliştirilmesi için uygulanabilecek stratejilerin
belirlenmesine ışık tutabilmek önemlidir. Bu
çalışmada elde edilecek bilgilerle, tarımsal
pazarlama konusunda bilişim teknolojisinin
etkin kullanılarak çağdaş dünya düzenine uygun
ülke tarım politikalarının belirlenmesinde katkı
sağlanması hedeflenmektedir.
2. Materyal ve Yöntem
Çalışmanın temel materyalini, konuyla
ilgili daha önce hazırlanmış olan kitaplar, tezler,
makaleler, toplantı sonuç bildirgeleri ve web
sayfalarından elde edilen veriler oluşturmuştur.
Elde edilen veriler çalışmanın amacına uygun
olarak çizelge ve grafik haline getirilerek yüzde
hesaplamaları yapılmış ve yorumlanmıştır.
3. Bulgular ve Tartışma
3.1. Bilişim ve Bilişim Teknolojisi
Üçüncü kuşakta ise; elektronik ticarette bütün
fiyat ve bilgilerin açıkta olması, eşit şartlarda
piyasaya girilmesi ve verilerden yararlanılması
bazı firma ve şirketleri rahatsız etmektedir. Bu
sebeple, sadece üyelerin bir araya gelip
hizmetlerden yararlanabildiği gruplar ve bu
gruplaşmaları sağlayan internet hizmetleri
ortaya çıkmaktadır (Anonim, 2001a).
Çeşitli ülkelerin resmi politika belgelerine
bakıldığında bilgi toplumu; sosyo-ekonomik
faaliyetlerin, sayısal iletişim ağlarının katılım
ve yoğun olarak kullanımıyla gerçekleştirildiği
ve bu yönde her türlü teknoloji ve uygulamanın
üretildiği toplum olarak tanımlanmaktadır
(Anonim, 2002 ).
Bilişim ve iletişim teknolojileri (BİT‟ler)
dünya ekonomisinde merkezi bir rol
H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ
oynamaktadır. BİT sektörü ekonomik faaliyet
eğilimindeki payını arttırmakta ve ekonomik
performans
için
önemli
bir
girdi
oluşturmaktadırlar. BİT sektörünün geleceğine
ilişkin gelişmeler önceden öngörüldüğünden
daha yavaş olmakla birlikte gittikçe hızlanan bir
ivme kazanmaktadır (Anonim, 2004).
Bilgi çağının ortamı, çeşitli sektörlerde
faaliyette
bulunan
şirketlerin
başarılı
olabilmeleri için yeni yeteneklere ve güce sahip
olmalarını gerektirmektedir. Şirketlerin maddi
olmayan değerlerini keşfetmek ve harekete
geçirmekteki becerileri önem kazanmıştır. Öyle
ki bu önem; fiziksel ve finansal varlıklarını
yatırımlarda değerlendirme ve yönetmelerinden
çok daha fazladır (Türk, 2003).
Bilgi ve iletişim teknolojileri ülkelere
kalkınma ve uluslararası rekabette büyük
fırsatlar sunmaktadır. Bu teknolojileri iyi
değerlendiren gerideki ülkeler, ilerde olanları
geçebilmekte, öte yandan aksi durumda ise,
hızlı bir şekilde bulundukları pozisyondan daha
da geriye gidebilmektedirler.
Özellikle 1980‟lerden bu yana bilgi ve
iletişim teknolojileri alanındaki yenilikler
ekonomik
ve
sosyal
yaşamda
köklü
değişikliklere yol açmış, bu teknolojilere dayalı
ürün ve hizmetler günümüzde yaşamın
vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.
Bilgi ve iletişim teknolojileri toplumun
tüm kesimlerine yayıldığı ve bir “ağ etkisi”
yarattığı zaman bu teknolojilerin sağladığı katkı
daha hızlı ve somut olarak ortaya
çıkmaktadır.1990‟lı yılların ikinci yarısından
itibaren, bilgi ve iletişim teknolojilerinin işgücü
verimliliği artışı üzerindeki katkısının ABD için
% 60, Avrupa Birliği için % 40 seviyelerinde
olması örnek verilebilir. Aynı dönemde, Avrupa
Birliğinde ekonomik büyümenin % 25‟i bilgi ve
iletişim
teknolojilerinden
kaynaklanmıştır
(Anonim, 2006).
Bilgi çağına girerken herkesin, bilgibilişim hizmetleri gibi evrensel hizmetlerden
yararlanabilmesini sağlamak üzere Avrupa
Birliği, “E-Avrupa” isimli bir projeyi
başlatmıştır. Bu eylem planı, daha ucuz, daha
hızlı ve daha güvenli internet hizmeti sağlamayı
ve insan kaynağına yatırımı öngörmekte, aynı
zamanda birlik üyeleri toplumu içerisinde
internet
kullanımının
yaygınlaştırılmasını
amaçlamaktadır. 23–24 Mart 2000 tarihlerinde
Lizbon‟ da yapılan Avrupa Konseyi
toplantısında, 15 AB ülkesinin hükümet ve
devlet başkanları, Avrupa‟nın gelecek on yılda
dünyadaki en rekabetçi ve dinamik bilgi tabanlı
ekonomisi
haline
gelmesi
hedefini
koymuşlardır. Bu hedef, Avrupa‟nın bir an önce
bilgi tabanlı ekonomiden, özellikle de internetin
sağladığı
fırsatlardan
sonuna
kadar
yararlanması gerekliliğini ortaya çıkarmış ve
19–20 Haziran 2000 tarihinde „‟E-Avrupa
Eylem Planı‟‟ Feira‟da kabul edilmiştir. 11–12
Mayıs 2000 tarihlerinde Varşova‟da yapılan
Avrupa Bakanlar Konferansında, Orta ve Doğu
Avrupa Ülkeleri, 15 AB ülkesi tarafından
Lizbon‟da ortaya konulan stratejik hedefi
benimsemiş; bu ülkelerin e- Avrupa ile ortaya
koyduğu girişimin bir parçası olma konusunda
uzlaşmıştır(Anonim, 2001b).
Elektronik
ticaretin
vazgeçilmez
unsurlarından biri olan bilgisayar ve internet
kullanımı sırasıyla 2002 yılında % 4,31 ve %
5,73 iken, 2005‟de % 6,49 ve % 13,93‟lara
ulaşabilmiştir. Ancak istenilen seviyelere
gelememiştir (Anonim,2006).
Bilişim bilimi; bilgisayarın temel alındığı
hesaplamaların ve formüllerin öne çıktığı
öncelikle yerel alan ağları (LAN) şeklinde iken
çağın gelişmeleri sonucu geniş alan ağlarına
(WAN) dönüşen ve internet üzerinden yapılan
ticarete zemin hazırlayan etkin bir bilimdir.
Bilişim teknolojisi; bilgisayar tabanlı
bilişim
sistemlerinin,
özellikle
yazılım
uygulamaları ve bilgisayar donanımının
incelenmesi,
tasarlanması,
geliştirilmesi,
yürütülmesi, yönetimi ve desteğine verilen
addır. BT temel olarak bilgisayarların ve
yazılımların aracılığıyla bilginin işlenmesi,
dönüştürülmesi,
saklanması,
korunması,
iletilmesi ve bu bilgiye güvenli bir biçimde
erişilmesini sağlar (Anonim, 2009a).
Çizelge 1‟de Türkiye‟de üretimin yoğun
olarak yapıldığı şehir olan İstanbul ilinin
bilişim alt yapısı gösterilmiştir. Çizelge 1‟de
sanayi yoğunluğu en fazla illerden biri olan
İstanbul‟da yapılan saha araştırmasına göre
12.270 adet işletme içinde % 77‟sinin internet
bağlantısı olması söz konusu işletmelerin
uluslar arası düzeydeki yenilik ve gelişmelerden
faydalanabilme imkanlarının yükseltilmesi
açısından dikkate değer bulunmuştur. Ancak,
elektronik ticaret yapan işletmelerin % 8,5
dolayında olması,
internet‟e sahip olan
işletmelerin
elektronik
ticareti
etkin
kullanmadıklarını göstermektedir (Anonim,
2005a).
3
Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)
Çizelge 1.İstanbul Bilişim Alt Yapısı
Kullanılan Alt Yapı
İşletme Sayısı
%
İnternet
9.411
76,70
WEB Sayfası
6.026
49,11
E-Ticaret Alış
1.069
8,71
E-Ticaret Satış
1.035
8,44
Kaynak: Anonim,2005. Kosgeb Saha Araştırma Çalışması İstanbul İli Değerlendirme Raporu, Mayıs 2005,
Ankara.
3.2.Tarımsal Bilişim
Tarımsal
bilişim;
tarımsal
üretim,
araştırma vb. faaliyetlerden elde edilen bilginin
toplanması, sınıflandırılması, depolanması, geri
edinimi, analizi ve yayınlaması işlemlerini konu
edinen bilim dalı ve bir disiplindir
Yaşamın gereği olarak insanları doyurmak
gibi bir kutsal hizmeti üstlenen tarımsal
uğraşılara daha fazla ilgi gösterilmelidir. Bu
nedenle sınırlı bir kaynak olan topraktan daha
fazlasını alabilmek için gelişmiş teknolojilere
gereksinim vardır. Dinamik ve çoğu zaman
doğal olayların etkisinde olan bir üretim
sürecini kapsayan tarımda kontrolün ve bilginin
önemi gittikçe kendini hissettirmektedir. İşte
bunlardan dolayı, bilişim teknolojileriyle
tarımın buluşma ve kesişme noktası olan
tarımsal bilişime azami önem verilmelidir
(Cebeci, 2003).
Tarımsal rekabet gücünü artırılmasında
bilgi teknolojileri; uzaktan algılama ile yıllık
ürün tahminlerinden, tarım alanlarının ve
ürünlerinin planlanmasına, internet üzerinden
gübre ve yem satın almaktan, ürün satışına
kadar
pek
çok
farklı
alanda
kullanılabilmektedir.
Türkiye‟de ilk olarak 1990‟lı yıllarda
kurumsal bilgisayar kullanımı teşvik edilmiş,
geniş alan bilgisayar ağları (WAN) kurulmaya
başlanılmış, üretim, yayım ve araştırmaya
yönelik veritabanı kurulması, coğrafi bilgi
sistemi ve uzaktan algılama çalışmaları
yapılmıştır. 1997 yılından itibaren ise internet
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı‟nda kullanılmaya
başlanılmış, 2000 yılında kapsamlı bir web
sitesi oluşturulmuştur. Böylelikle “Tarım-NET”
hedefi çerçevesinde, bakanlık birimlerinin
birbirine
entegrasyonu
ve
“Tarımsal
Veritabanı” tasarımının başlatılması bir süreç
olarak ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, dünya
ülkelerinden tarımsal veri tabanı oluşturmuş
4
olan çok az ülke bulunmaktadır. Dünyada
tarımsal veri tabanı konusunda en ciddi veri
tabanı ABD‟de NALUSDA (Tarım Bakanlığı
Ulusal
Tarım
Kütüphanesi)
tarafından
oluşturulmuştur. Bilgi kaynağı olma özelliği
yönünden en önemli veri kaynağı da budur
(Anonim, 2009b).
4. E-Ticaret Kavramı
4.1.Elektronik Ticaret
Dünya Ticaret Örgütüne göre elektronik
ticaret; üretim, reklam, satış ve ürün
dağıtımının telekomünikasyon ağları üzerinden
yapılmasıdır. En belirgin örnekleri elektronik
kitap, müzik ve video telefon hattı veya internet
üzerinden ürünlerin dağıtılmasıdır (Anonim,
1998a).
4.2. Küresel Pazar (Serbest Ticaret)
Dünya pazarının açık olması, e-ticaretin
gelişmesi için en önemli koşullardan biridir. Eticaret açısından pazarın açık olması, serbest
piyasa koşullarında, şeffaf, güvenilir, herkes
tarafından hızla ve ucuz erişilebilir bir
altyapının kurulmasını belirtmektedir. Serbest
ticaret politikaları ne kadar geniş ölçekte
uygulanırsa, e-ticaret için uygun gelişme ortamı
da o ölçüde sağlanmış olacaktır. Bu bakımdan,
ülkelerin yapısal reformlara ağırlık vermeleri ve
özellikle telekomünikasyon sektörünü ve
internet
servis
sağlama
hizmetlerini
serbestleştirmeleri önem taşımaktadır.
Elektronik ticaretin temel ekonomik etkisi,
engellerin daha az olduğu bir ekonomik faaliyet
alanı yaratmasıdır. Söz konusu etki, esas olarak
hızla gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerinin
doğurduğu bir sonuçtur. Elektronik ticaret,
potansiyel olarak bütün üretici, sağlayıcı,
kullanıcı ve tüketicileri bir araya getirdiğinden,
sanayi devriminden bu yana hayal edilen mal ve
hizmet üretimi ile ticari hayatı gerçeğe
H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ
dönüştürecek
özelliklere
sahip
olduğu
düşünülmektedir (İnce, 1999).
Son yıllarda yaygınlaşan teknolojik
gelişmeler ve internet kullanımı, ticari
işlemlerin gerçekleştirilmesinde elektronik
ticareti etkin bir araç haline getirmiştir. Eticaret, yeni üreticilerin dünya pazarlarına
girmelerine, mal ve hizmetlerini geniş kitlelere
tanıtma ve pazarlama imkânı bulabilmelerine,
potansiyel tüketicilerin dünyada pazara arz
edilen ürünler hakkında bilgi sahibi olmalarına,
pazar bilgilerine kısa sürede ve daha az işlem
masrafı
yaparak
ulaşmalarına
olanak
vermektedir. Tarım sektörü de, uluslararası
piyasalarda yer alabilmek ve rekabet
koşullarına uyum sağlayabilmek için, hızla
gelişen bilişim teknolojisine ayak uydurmalı ve
gelişmelere azami şekilde duyarlı davranmalıdır
(Çavdar, 2008).
Türkiye‟de yaklaşık 4 milyon internet
kullanıcısı bulunurken, e-ticaret oranının
yaklaşık % 1 düzeyinde olduğu tahmin
edilmektedir. Dünyada bazı sektörlerde
kullanımı daha yaygın olan e-ticaret, tarımsal
ürünler ve girdilerin pazarlamasında da yerini
almıştır. (Albayrak, 2008).
4.3. Dünyada ve Türkiye’de E-Ticaret
Yapılanması
4.3.1. Dünyada E-Ticaret Yapılanması
G8 ülkelerinde E-Ticaret ile ilgili
çalışmalara Amerika Birleşik Devletleri‟nin
öncülük yaptığı gözlenmektedir. ABD‟de
küresel
elektronik
ticaret
kurallarının
incelendiği bir rapor hazırlanmış ve „Elektronik
Ticaret için bir Çerçeve‟ adıyla yayınlanmıştır.
Japonya‟da sistematik elektronik ticaret
çalışmaları 1996 yılının başında “Electronic
Commerce Promotion Council of Japan
(ECom)” adında bir kurumun oluşturulmasıyla
başlamıştır.
1980‟lerin başından bu yana Avrupa
Birliği, Avrupa ağı kapasitesini geliştirmek
amacıyla
AR-GE
ağırlıklı
programlar
düzenlemekte bu kapsamda elektronik veri
değişimi sistemlerine destek vermektedir.
Dünyada bilgisayar dağılımında ikinci,
kurulu bilgisayar gücü olarak sekizinci sırada
yer alan Avustralya‟da elektronik ticaretin
gelişmesi hiçbir şekilde alışverişlerin parasal
boyutlarıyla kısıtlanmamaktadır.
4.3.2.Avrupa Parlamentosu ve Avrupa
Birliği Konseyi
Avrupa Birliğinde iç pazar; içinde
malların, hizmetlerin serbestçe dolaştığı,
hizmetlerin serbestçe gerçekleştirildiği ve
sınırların kaldırıldığı bir iç alandır. Bilgi
toplumu hizmetlerinin, bu sınırların kaldırıldığı
iç alanda geliştirilmesi de Avrupa halklarını
bölen engellerin kaldırılması için önemli bir
araçtır.
Bu bağlamda,
bilgi
toplumu
hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde sınırların
kaldırıldığı gerçek bir iç alan oluşturabilmesi
için topluluk hukukunun oldukça ileri bir
düzeyde uyumu hedeflenmektedir.
Elektronik ticaretin iç pazardan tam olarak
yararlanmasını sağlamak ve
televizyon
yayınları hakkında üye devletlerin idari
işlemleri, kanun ve tüzük hükümlerinin
koordinasyonu konusunu düzenleyen 3 Ekim
1989 tarih, 89/552/AET Konsey direktifinin
öngördüğü gibi yüksek düzeyde bir topluluk
bütünleşmesinin sağlanması en önemli öncelik
olarak dikkat çekmektedir (Anonim, 2000a).
4.3.3. Türkiye'de E-Ticaret Yapılanması
Türk Telekom A.Ş.‟nin internetin sağlıklı
gelişimi ve Türkiye‟de internet gereklerinin
saptanması için yürütmekte olduğu çalışmalar
hızla devam etmektedir. 1996 yılında hızlı
internet hizmetleri için „‟ Ulusal İnternet Ağı
Projesi (TURNET) „‟ şebekesi kurulmuş, ancak,
ortalama bağlantı süresi yüksek internet
trafiğini kaldıramayan şebekede çıkan teknik
sorunlar nedeniyle, yerini 1999 yılında daha
sağlıklı çalışan TTNET ağına terk etmiştir.
Türkiye‟de birçok kamu kuruluşu,
bilgisayar donanım ve yazılım altyapısını
geliştirerek, veri bankalarında toplanan
bilgilerin erişim kolaylığı ve çabukluğundan
yararlanılması için projeler yürütmekte olup,
buna en kapsamlı örnek İçişleri Bakanlığı
merkezi nüfus işleri sistemi (MERNİS)‟ dir.
Türk bankacılık sektörünün de oldukça
gelişmiş bir bilgisayar altyapısı vardır. Birçok
büyük banka, merkez ve şubeleri arasında
gerçek
zamanda
bilgisayar
iletişimini
sağlamıştır. Merkez bankası ve diğer bankalar
arasındaki elektronik fon transferleri (EFT)
alanında dünyadaki öncü 5–6 ülke içerisindedir
(Anonim, 1998b).
Türkiye‟de Dış Ticaret Müsteşarlığının
koordinasyonunda 1998 yılından beri faaliyette
5
Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)
bulunan Elektronik Ticaret Koordinasyon
Kurulu (ETKK) görevini tamamlamış, kurul
çalışmalarında Avrupa Birliği'nin e-Avrupa
girişimi esas alınarak e-Türkiye şeklinde
yeniden yapılanmaya gidilmiştir. E-Türkiye‟ye
yönelik olarak yeniden oluşturulan Elektronik
Ticaret Kurulunda (ETİK) hukuk grubuna
ilaveten
8
adet
uygulama
grubu
oluşturulmuştur.
E-dönüşüm türkiye
Elektronik Ticaret Çalışma Grubu ve ETicaret Kurulu (Etik)
1)Hukuk Grubu 2)Uygulama Grupları (8 Adet)
1. Güvenli Ağlar ve Akıllı Kartlar İdari Alt
Yapı. Koordinatör Kuruluş: Tubitak-Uekae
2. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (Kobi)
Koordinatör Kuruluş: T.C. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ( Kosgeb)
3.E-Ticaret Tüketici Sorunları Koordinatör
Kuruluş: Sanayi Ve Ticaret Bakanlığı
4. E-Dış Ticaret. Koordinatör Kuruluş:
Gümrük Müsteşarlığı
5.Vergi-Muhasebe Koordinatör Kuruluş:
Maliye Bakanlığı
6. Finans ve E-Ödeme Sistemleri
Koordinatör Kuruluş: T.C.Merkez Bankası
7.Kamuda E-Ticaret Koordinatör Kuruluş:
Devlet Planlama Teşkilatı
8.Tarım. Koordinatör Kuruluş: Tarım
Bakanlığı.
Bu son grup, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
koordinatörlüğünde ekonomi ile ilgili Bakanlık
ve Müsteşarlıklar, çeşitli oda ve ofisler,
enstitüler, birlik ve kooperatifler, üniversiteler,
sivil toplum kuruluşları ve derneklerin üye
olduğu tarım çalışma grubudur. Bu grup e-tarım
alanında bilişim faaliyetlerinin düzenlenmesi,
kullanımının artırılması, e-tarımsal ticaretin
planlanması, Türkiye‟deki mevcut durum, etarımsal ticaretin önünün açılabilmesi için ne
gibi önlemler alınabileceği, e-tarımsal ticaretin
önündeki en önemli sorunlar vb. konularda
çalışmalarını sürdürmektedir (Anonim, 1998c ).
Çizelge 2 ‟de yıllar itibariyle Türkiye‟de eticaret yoluyla gıda harcamaları gösterilmiştir.
Çizelge 2‟ye göre gıda pazarlamasının en çok
kredi kartı ile yapıldığı ve 2006 yılı itibariyle
3.862.027 TL alışveriş yapılmış iken, 2007 yılı
dönem sonu itibariyle 5.553.058 TL ve 2008
yılında 7.637.071 TL olarak alışveriş yapıldığı
gözlemlenmekte, bu ise e-ticaret yoluyla
alışverişlerin hızla artmakta olduğunu ortaya
koymaktadır. Çizelge de 2008 yılı itibariyle 100
000 000 adedin üzerinde banka ve kredi kartı ile
alışveriş yapıldığı görülmektedir. Türkiye‟de
yıllar itibariyle kredi kart kullanımı Çizelge
3‟de gösterilmiştir.
Çizelge 2.Türkiye‟de Yıllar İtibariyle E-ticaret Yoluyla Gıda Harcamaları.
İşlem Adedi
İşlem Adedi İşlem Adedi
(Banka
(Kredi
Kartı)
Kartı)
İşlem Tutarı (Milyon TL)
İşlem Tutarı İşlem Tutarı
(Banka
(Kredi Kartı)
Kartı)
İşyeri Sayıları
Toplam Sanal
İşyeri
İşyeri
3.769.733
73.341.166
57,84
3.862,27
61.730
15
0
2007 YILI
5.695.428
82.007.486
103,71
5.553,58
64.833
43
0
2008 YILI
8.561.877
94.315.869
151,95
7.637,71
76.056
94
6
SEÇİLEN
SEKTÖRE
GÖRE
AYLIK
GELİŞİM
2006 YILI
3D
Secure
İşyeri
Kaynak: Anonim, 2009c. Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları http://www.bkm.com.tr/istatistik/ İstanbul
Çizelge 3‟e göre yerli kredi kartlarıyla
2008 yılında yapılan elektronik ticaret, önceki
yıla göre yaklaşık % 49 artarak,8 milyar TL‟yi
geçmiştir. Oysa 2007'de bu miktar 5,5 milyar
6
TL kadardır. Türkiye'de 2007 yılında, sanal
poslar aracılığıyla 54 milyon 145 bin 804 işlem
yapılırken, 2008'de işlem sayısı yaklaşık olarak
10 milyon artışla 64.560.748 işleme çıkmıştır.
H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ
Çizelge 3.Türkiye‟de Yıllar İtibariyle Kredi Kart Kullanımı
Kartların İşlem Miktarı
E-TİCARET
İŞLEMLERİ
2007 YILI
Kartların İşlem Tutarı (Milyon TL)
Yerli Kartların
Yurt İçi ve Yurt
Dışı Kullanımı
Yerli ve Yabancı
Kartların Yurt İçi
Kullanımı
Yerli Kartların
Yurt İçi ve Yurt
Dışı Kullanımı
Yerli ve Yabancı
Kartların Yurt İçi
Kullanımı
51.541.521
54.145.804
5.409,77
5.537,17
61.006.068
64.560.748
8.000,43
9.088,68
2008 YILI
Kaynak: Anonim,2009c.Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları http://www.bkm.com.tr/istatistik/İstanbul.
Türkiye‟de e-ticaret uygulamalarıyla en
kapsamlı ve yoğun olarak kamu sektöründe
karşılaşıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
İnternetten pasaport başvurusu hizmetleri, vergi
hizmetleri, nüfus hizmetleri, kamu web siteleri
aracılığıyla
bilgi
paylaşımı,
kamusal
hizmetlerde e-ticaret uygulamalarının ilk akla
gelen örnekleridir (Tüfekçi, 2003).
Grafik 1‟ de Türkiye‟de e-ticaret pazarının
yıllık bazda dağılımı görülmektedir
Grafik 1. Türkiye'de E-Ticaret Pazarının Yıllara Göre Dağılımı
Kaynak: Anonim,2009c. Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları http://www.bkm.com.tr/istatistik/ İstanbul
Grafik 1 incelendiğinde e-ticaret pazar
payının hızla arttığı ortaya çıkmaktadır. Eticaret pazarı 2006 yılında, 2005 yılına göre %
73 büyüme kaydederek, 1.000.000 TL den
1.730.000 TL ye çıkmış, 2007 yılında ise 2006
yılına göre % 190‟lık bir büyüme ile 5.000.000
TL‟ ye ulaşmıştır.2008 yılında ise e-ticaret
pazarı 2005 yılından bu yana 6 kattan fazla
büyüyerek 7.800.000 TL hacimle ticaretin
vazgeçilmezleri arasına girmiştir.
4.3.4. Elektronik Ticaretin Ekonomi Üzerine
Olası Etkileri
E-Ticaret; ürünün satış alanını gerçek
âlemden sanal bir alana taşımıştır. Karşılıklı
iletişime dayalı alışveriş ortamı güvenlik
sistemi ön plana çıkan web alanındaki ortamda
buluşmayı sağlamaktadır. Hız, alışverişin en
eğlenceli noktası ve tatmin edici unsurudur.
Küçük işletme ve büyük işletme farklılıklarını
asgariye indirmektedir. Rekabet ise web
ortamında başarıyı getiren en önemli
faktörlerden biri olmuştur.
Türkiye‟de iyi işleyen güvenilir bir etarımsal ticaret ortamının tesis edilebilmesine
engel teşkil eden bir takım fiziki altyapı ve
hukuksal sorunlar (e-imza, güvenilirlik,
tüketici sorunları, tahkim kurulu vb.)
bulunmaktadır. Ayrıca tarım sektörünün kendi
sosyo-ekonomik
yapısından
kaynaklanan
sorunlar da bu çeşit ticaretin yapılandırılmasını
güçleştirmektedir. Sektörle ilgili başlıca
sorunlar
özetle
aşağıdaki
gibi
sıralanabilmektedir:
Tarım kesimi ile ilgili kuruluşların
sayılarının fazlalığı, tarım kesimindeki internet
kullanımının genele göre azlığı, çiftçilerin
eğitim ve gelir düzeyinin düşüklüğü, bilinçli
çiftçi sayısının azlığı genel sorunlar olarak ifade
edilebilmektedir. Ürünlerin tam anlamıyla
Avrupa ve dünya standardı normlarıyla
tanımlanmaması
ve
ürünlerde
kalite
kıstaslarının
standardının
belirlenmemesi
önemli sorun arz etmektedir.
Türkiye‟de birçok borsada ürünlerin
analizi ile ilgili laboratuar altyapısının
olmaması ve teknik eleman eksikliği önemli
sorunlardan biridir. Tarım kesiminde yeni ve
uluslar arası düzeyde geçerli tarımsal
politikaların üretilmesi gerekmektedir. Tarım
7
Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)
sektörünün bilişim altyapısının iyileştirilmesi,
bilgisayar ve internet ile teknik hizmet ve
desteğin sağlanması olası çözüm önerileridir
(Kaya, 2002).
Tarım sektörü ekonomik ve sosyal
yönleriyle Türkiye için son derece önemli bir
sektördür. Tarım sektörünün 2007 yılı itibarıyla
GSYİH içindeki payı % 7,7 olmasına karşın,
tarımsal istihdamın toplam sivil istihdam
içindeki payı % 27‟dir. Tarımın milli gelirdeki
ağırlığı azalırken, nüfusun önemli bir kısmı
geçimini tarımdan sağlamaktadır (Anonim,
2008).
Tarım sektörünün genel ekonomideki yeri
bu denli önemli, üretim ve ticaret yönleriyle
yoğun bir sektör olmasına rağmen, Türkiye‟de
bu sektör istenilen seviyede bir ekonomik
kapasiteyi yakalayamamıştır. Bunun, üretim
planlamalarının
bir
türlü
yapılamayışı,
işletmelerin dağınık ve küçük oluşu, eksik
teknoloji ve mekanizasyon kullanımı, kalitesiz
tohumluk, piyasa sinyallerini dikkate almayan
üretim politikaları vb. birçok nedenleri
bulunmaktadır.
5. Pazarlama Tanımları ve Farklı Pazarlama
Anlayışları
Pazarlama, müşterilere veya potansiyel
müşterilere ulaşarak onlara şirket, marka, ürün
ve servisler hakkında bilgi vermek için yapılan
aktivitelerdir. Müşterilerin veya potansiyel
müşterilerin ihtiyaçlarını daha iyi anlamayı ve
ona göre de geleceğe yönelik kararlar
alabilmeyi gerektirmektedir.
Pazarlamacılar müşterilerinin ve pazarlama
şirketlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için
pazarlama karmalarını (4 Ps:Product, Price,
Promotion, Place) planlarlar ve sonra bu
planları uygulamaya koyarlar (Anonim, 2009c).
Pazarlama, bir toplumun ekonomik
durumu ile yakinen ilgilidir. Diğer bir deyişle
pazarlama bir toplumun iktisadi yapısında
önemli bir yer teşkil eder. Tarımsal ürünlerin iç
ve dış pazarlarda arz-talep dengesiyle elverişli
fiyatlarla ve asgari zayiatla satılması ekonomiye
en büyük faydayı temin edecektir (Gülten,
1985).
Pazarlama
anlayışında
temel
olan
"pazarlama bileşenleri" pazarlamanın 4P'si
olarak; ürün, fiyat, dağıtım ve tanıtma
başlıklarında toplanmıştır (İngilizce'de bu
kelimelerin hepsi "P" harfi ile başlar; Produce,
price, promotion,place).
8
Ürün : Her şeyden evvel üretilecek ürünün
çeşidi, ne zaman üretileceği, kalite seviyesi, ne
kadar üretileceği, ambalaj şekli ve marka adı
önem arz etmektedir.
Fiyat: Ürünün fiyatı ile ilgili kararlar çok
önemlidir. Firma, pazardaki tüketicilerin ürün
için ne kadar para ödeyebileceklerini önceden
tahmin edebilmelidir. Fiyat kararları üzerinde
ürünün kalitesi, rakip işletmelerin fiyatları da
etkilidir.
Dağıtım:Ürünün dağıtımı; tüketicilere
ulaştırılmasında takip edilecek yolları ifade
etmektedir
Tanıtım:Satış geliştirme, ürün tanıtma veya
bir diğer adıyla promosyonun amacı, potansiyel
tüketiciye ürünü tanıtmak, ürün hakkında onu
bilgilendirmektir.
Dijital baskı sistemlerinin gelişmesi, "ebusiness" denilen elektronik ortamlardan
yararlanarak iş yapmak, birçok alanda
pazarlama
hizmetlerini
kolaylaştırmış,
hızlandırmış ve maliyetlerini düşürmüştür
(McCarthy, 1994).
Günümüzde pazarlama bileşenleri arasına
"insan" (people) "hız" (pace) da katılmıştır.
Böylelikle pazarlamanın 6 P‟si oluşmuştur.
Liberal politikalara dayalı rekabetçi bir dış
piyasaya açık ülke tarım politikasının
uygulanabilmesi ancak, mukayeseli üstünlüğe
sahip ürünlere yönelinmesi, pazarlama güç ve
bilgisine sahip üreticiler ve günümüz teknoloji
ve koşullarına uyumlu bir alt yapı ve
araştırmalara dayalı bir pazar anlayışı ile
mümkün olabilmektedir (Anonim, 2000b).
Tarımsal Pazarlama; satılabilir tarımsal
ürünlerin tespiti ile başlayıp, üretimi, teknik ve
ekonomik konuları, işlemesine ve nihai tüketici
tarafından kullanımını da kapsayan fonksiyonel
ve organizasyonel pazarlama yapısı ve sistemini
içeren işlemdir (Alpkent, 1995).
5.1. E-Pazarlama ve E-Tarımsal Pazarlama
Bilişim ağları ve internet üzerinden bilişim
teknolojisinin kullanılarak yapılan pazarlama
şekli olan e-pazarlama günümüzde olduğu gibi
geleceğin de en önemli kavramı olacaktır.
Pazarlamada arz edilenler tarım ürünleri olunca
da e-tarımsal pazarlama kavramı doğmaktadır.
Bu manada e-tarımsal pazarlama kavramı;
işletmenin amaçlarına ulaşmak için tarım,
hayvancılık ve gıda sektörlerine yönelik olarak
tüketicilerin istek ve ihtiyaçlarını tanımlaması
H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ
ve bunları bilişim teknolojisini kullanarak
karşılamasıdır.
Bilgi teknolojisi açısından en önemli unsur
internet olduğundan, e-ticaret ve ondan farklı ve
dar anlamlı olarak sadece satış anlamı taşıyan epazarlama ve e-tarımsal pazarlama alanında en
kolay bilgi paylaşımı bu yolla olabilecektir.
Müşteri izleme, hizmet ilişkileri, geri
dönüşüm stratejisi belirleme, işlemlerin
belirlenmesi ve online kaynak tanımı ile
sorumlularının
atanması
pazarlama
uygulamasını oluşturmaktadır (Reedy ve ark.,
2000).
5.2. Pazarlama ve İnternet
İnternetin pazarlama sektöründe kullanılması
sadece pazarlama ile sınırlı kalmakta firma hem
satış, hem dağıtım hem şikâyet düzenleme hem
de halkla ilişkiler işlemlerini birlikte yönetmek
zorunda kalmaktadır. Bu manada entelektüel
sermaye bilişim teknolojisi alanında ön plana
çıkmaktadır. İnternet üzerinde hizmet veren
firmalar bugün geleneksel manada hizmet de
vermekte kimileri ise sadece internet üzerinde
kurulu bulunmaktadırlar. İnternet ortamında
çalışma ihtiyacını duymayanlar olsa da
gelişmeler bilişim teknolojisini kullanmayı
zorunlu hale getirecektir.
5.3.Tarımsal Pazarlama Bilgi Sistemlerinin
Kurulması ve Organizasyonu
Ürünlerin üretiminden itibaren satış ve
satış sonrası hizmetleri de kapsayan pazarlama
bilgi sistemin oluşturulması zorunludur. Buna
göre tüketici davranış ve alışkanlıklarını
belirleyen firma bu verileri yabancı kimselerin
ulaşmasını engelleyecek şekilde saklamak ve
özellikle ödeme bilgilerinin güvenliğini temin
edecek sistemleri kurmak zorundadır. Sonuçta
güven kazanmaktan çok güveni korumak da
önemlidir. Özellikle internet ortamında insanlar
ve firmalar birbirlerini tanımadıklarından dolayı
sadece yapılan işlemler önem kazanmakta
olduğundan yapılacak ufak yanlışlıklar bile
büyük sonuçlar doğuracaktır. Elde edilen
verilerden ise en uygun pazarlama bölüm ve
stratejileri ile tüketicilerce, en fazla tercih
edilen ürün yelpazesi konusunda istatistiksel
sonuçlara ulaşılacak ve e-tarımsal pazarlama
alanında bir adım öne geçilebilecektir
5.4. Tarımsal Pazarlama Uygulamaları
E-ticaret sadece üretim ve hizmet sektörü
için değil aynı zamanda tarım sektörü için de
hem pazar konumu hem de bilgi açısından yeni
kaynaklar sunmaktadır. Son yıllarda küresel
pazar
ekonomisinde
meydana
gelen
değişikliklerin tarım sektöründeki küçük
üreticiler
açısından
yarattığı
önemli
değişiklikler kavranıldığı zaman, pazarlama ve
yönetim konusunda daha iyi karar vermek
durumunda kalınmıştır. Dolayısıyla, internetin
gerek tarımsal üreticiler gerekse tarıma dayalı
sanayi dalında faaliyet gösteren firmalara
getireceği faydalar arasında en önemli konuma
sahip
uygulamanın
e-ticaret
olduğu
söylenebilir. Bunun dışında internet elbette ki
çok çeşitli tarım ürünleri için yeni tedarik
zincirlerinin
oluşturulmasında,
tarımda
taşımacılık sektörünün iyileşmesi, gelişmesi ve
etkinleşmesinde, tarımsal bilgiye kolay, ucuz ve
hızlı bir şekilde erişimde en etkili araç olmaya
devam edecektir.
Dünyada yaşanan ekonomik ve teknolojik
değişimlerin tarım sektörüne yansımaları
kaçınılmaz görülmektedir. Zaman ve mekan
sınırlaması
olmayan
çevrim-içi
sanal
piyasaların gelişimi ile e-ticaretin tarımda bir
devrim
yaratacağı
söylenebilir.
Tarım
sektöründe yer alan işletmelerin elektronik
ticaretten yararlanabilecekleri alanlar arasında;
girdi satışları, bilgi pazarlaması, çıktı satışları,
servis desteği ve yönetim araçları desteği
sayılabilir (Alüftekin ve Gülçubuk, 2006).
5.5. Ürün Borsalarında Bilişim Ağları
Aracılığıyla E-Tarımsal Pazarlama
E-tarımsal pazarlamanın en önemli
ayaklarından
birisini
ticaret
borsaları
oluşturmaktadır. Türkiye‟de yüzün üzerinde
ürün ticaret borsası bulunmaktadır. Kırk
kadarında ise günlük veri girişi yapılmaktadır.
Bunlardan birisi olan Polatlı Ticaret Borsası,
hububatların alıcı ve satıcılarını serbest piyasa
ilkeleri çerçevesinde en iyi şartlarda ve en
uygun mekânlarda, bir araya getirmeye
çalışmaktadır. Çağdaş teknolojinin getirdiği
cihaz ve donanımlarla destekli, spot ve vadeli
işlemlerin
yapıldığı
seviyeye
taşımak,
borsacılığı ülke geneline hizmet verebilecek
niteliğe kavuşturmak en önemli hedef olmuştur.
Daha sonraki aşamada ise dünya
borsalarına uyum sağlamak amacıyla 2001 yılı
başlarından itibaren günümüz teknolojilerinden
9
Bilişim Teknolojisinin Tarım Ürünlerinin Pazarlamasındaki Konum ve Önemi (E-Pazarlama)
faydalanarak, borsanın internet ağına katılması
yoluyla, tüm fiyat hareketlerinin internet
vasıtası ile anında izlenmesi sağlanmıştır.
Borsanın web sitesinde, günlük alım satım
işlemleri, hububatlara ait üretim, stok, devir ve
dünya piyasalarındaki gelişmeler, elektronik
ticaretin başlangıcını oluşturacak, alıcı ve
satıcıları elektronik ortamda buluşturacak, ürün
arz ve talep bölümleri yer almaktadır (Anonim,
2007).
E-Tarımsal
pazarlama
açısından,
Türkiye‟de 2499 Sayılı Sermaye Piyasası
Kanununun 40‟ıncı maddesi ve 19.10.2001
tarih, 24558 Sayılı Resmi Gazete‟de yayınlanan
2001/3025 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
kurulan ilk özel borsa kuruluşu Vadeli İşlem ve
Opsiyon Borsası (VOB) AŞ‟dir. Borsa
tarafından belirlenen yöntemlerle uzaktan
erişim yoluyla ya da VOB işlem salonu
kullanılarak emir iletilebilir. Üyeler uzaktan
erişim yöntemiyle emir girerken Vadeli İşlem
ve Opsiyon Borsası Kullanıcı Ekranını
(VOBKE) kullanır. İşlemler, iletilen emirlerin
fiyat önceliği ve zaman önceliği esaslarına
dayanan bir algoritmayla elektronik ortamda
eşleştirilmesi
sonucunda
gerçekleştirilir.
Emirler, işlemler, teminatlar ve pozisyonlar gün
içinde (VOBKE)
aracılığıyla izlenebilir.
Ayrıca gün sonunda üyelere elektronik ortamda
“işlem defterleri” ve “Borsa Bülteni” gönderilir
(Anonim, 2010).
6. Sonuç
21.yüzyılın global dünyasında bilişim
teknolojisinin elektronik ticaret veya diğer bir
deyimle e-pazarlama şekliyle tarım ürünlerinin
pazarlamasındaki konum ve önemi hızla artmış,
internet ve uzaktan alışveriş dönemi hızlı bir
şekilde kendini göstermiştir. Elektronik
ticaretin hacminde meydana gelen bu artış onu,
ülkelerin ekonomik, sosyal ve idari yapılarında
değişiklik yapabilecek önemli bazı etkilere
sahip hale getirmiştir.
Bilişim teknolojisinin tarım ürünlerinin
pazarlamasındaki konum ve önemi Türkiye ve
dünya ekonomisi açısından yadsınamaz
nitelikte olduğundan, Türkiye‟nin dünya
pazarında kendi yerini garanti altına almak
adına e-tarımsal pazarlamanın geleneksel
satıştan daha kolay ve istihdam yaratıcı, ürün
nitelik ve niceliğini artırıcı nimetlerinden
faydalanmak için gerekli adımları atması
gerekmektedir.
10
Dünya ile uyum sağlayabilmek için hemen
her türlü tarım ürününün yetiştiği Türkiye‟de,
üniversiteler başta olmak üzere bütün araştırma
kurum ve kuruluşları ve özellikle Tarım ve
Köyişleri, Orman ve Çevre Bakanlıkları bu
konuda uygulama, araştırma, üretim, yayım ve
hizmet faaliyetleri için özgür bilim ortamını
oluşturarak ciddi çalışmalar yapmalıdırlar.
Toplumun tarımsal pazarlamayı iyi tanımasını
teminen, tarımsal pazarlama ile ilgili siteler
devlet eliyle kurulup, özel çalışmaların çeşitli
yöntemlerle
desteklenmesi
sağlanmalıdır.
Elektronik ticaret, tarımsal ürün seçeneklerinin
artmasını, ürünlerin kalitesinin yükselmesini ve
daha hızlı bir şekilde ödenerek teslim
alınmasını sağlamaktadır.
Dünya ülkelerinin genel yapısı tarım
nüfusunun çoğunluğu geleneksel yöntemleri
benimseyen ve yeniliklerin benimsenmesi
süreci uzun zaman alan yaşlı nüfusu
barındırdığından dolayı özellikle üretim
aşamasında zor olan benimseme süreci
pazarlama aşamasında çok daha zor hale
gelmektedir. Çağın gerekliliği olan internetin
genç nüfus üzerindeki vazgeçilmez etkisi ile
tarım sektörünün daha çok kendi geleneksel
yapısından kaynaklanan bu engeller aşılacaktır.
Türkiye‟de vergilendirme, idari alt yapı eödeme ve e-imza gibi yapılanmaların
tanımlanması ile e-pazarlama konusu sağlıklı
bir ortama kavuşacaktır. Bu da tarımsal bilişim
ve ticaretin yapılanmasını hızlandıracaktır.
Tüm dünyada mevcut durumda çalışır
şekilde kullanılan kişisel bilgisayar sayısının bir
milyar düzeyinde olduğu ve 2014 yılında bu
sayının
iki
milyara
kadar
çıkacağı
beklenmektedir. Türkiye‟deki internet abone
sayısı 3,2 milyon, internet kullanıcı sayısı 15
milyon kadar hesaplanmakta ve dünyada
toplam 1,7 milyar civarında internet kullanıcı
sayısının
olduğu
tahmin
edilmektedir.
Böylelikle bilişim teknolojisinin ne denli hızlı
arttığı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle
gelişmeler ışığında Türkiye ve dünya
ülkelerinde tarımın ülke ekonomisindeki yeri ve
konumu
hassasiyetle
göz
önünde
bulundurulmalı her bir ürün için ayrı ayrı
değerlendirilmeler
yapılarak
bilişim
teknolojisinin pazarlama alanında etkin
kullanımı için gerekli yatırımlar yapılmalıdır.
Çiftçilerin Türkiye ve dünya ölçeğinde
bilişim teknolojisi ile yapacakları üretim ve
pazarlama faaliyetleri devlet yardımları ile
H.KIZILASLAN, H.GÖNÜLTAŞ
sübvanse edilmeli, gerekli eğitim faaliyetleri
ücretsiz olarak düzenlenmelidir.
Tüm
dünya
ülkelerinde
bilişim
teknolojisinin tarımda kullanımı. için çeşitli
çalışmalar yürütülmektedir.
Dünyadaki bütün ülkeler güvenilir bir etarımsal ticaret ortamında alışveriş yapmanın
kaçınılmaz sonuçlarını kabullenmeli,
tüm
hukuki ve yapısal reformları bir kez daha
gözden geçirmeli, tarımsal
e-pazarlama
alanında bilerek yapılacak hata ve suçları en
ağır şekilde cezalandırmalıdır. Çünkü gelecek,
internet
ortamının
güvenli
pazarlama
olanaklarında yatmaktadır.
Kaynaklar
Albayrak, M., 2008. Gıda pazarlamasında E-Ticaretin
Uygulanma Şekilleri ve Olası Gelişmeleri
VIII.Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi Bildirileri,
2008 Bursa
Alpkent, N., 1995. Türkiyedeki Tarımsal Ürünler
Pazarlaması
Üzerine
Bir
İnceleme
Milli
Prodüktivite Merk.Yayınları Mpm Araştırma
Bölümü No:547 Ankara
Alüftekin, N., ve Gülçubuk, B., 2006.Türkiye‟de ve
Avrupa Birliği‟nde Tarım Sektöründe E-Ticaret
Uygulamaları: Mevcut Durum, Gelişmeler ve
Beklentiler.XI. Türkiye'de İnternet Konferansı.21–
23 Aralık 2006, Ekonomi ve Teknoloji
Üniversitesi,Ankara.http://inettr.org.tr/inetconf11/bil
diri/94.doc
Anonim, 1998a.. WTO (1998) Electronik Commerce and
the Role of the WTO , http://www.wto.org
Anonim, 1998b.Ticaret Teknik Çalışma Grubu
Değerlendirme
Raporu.
gov.
tr/raporlar/teknik.htm.Elektronik 1998 Ankara
Anonim, 1998c. E-Ticaret Çalışma Grubu http://www.eticaret.gov.tr/etk/etk.htm.
Anonim, 2000a. Bilgi Toplumu Hizmetlerinin Bazı
Hukuki Yönleri ve Özellikle İç Pazarda Elektronik
Ticaret Konusunda Avrupa Parlamentosu Konseyi
Direktifi Topluluk Resmi Gazetesi No: L 178, 1
S.1–16.2000 Brüksel
Anonim, 2000b.Tarım Köy İşleri Bakanlığı Türkiye de
Tarımsal pazarlama politikaları Mayıs 2000 Yayın
no: 4 Ankara.
Anonim, 2001a. E-Türkiye: Tarımsal Bilişim Oturumu.
Başkanı: Kamil Sındır (Ege Ünv .Ziraat Fak.
Öğr.Üyesi)Açılış Konuşması 2 Kasım 2001 İstanbul
Anonim, 2001b. E-Türkiye Çalışma Grubu Avrupa‟da
Bilgi Toplumunun Oluşturulması için Ortak Girişim
Eylem Planı, Ankara
Anonim, 2002. Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir
Değerlendirme (Dünya ve Türkiye) Tübitak Eylül
2002. Ankara
Anonim, 2004.Bilişim ve İletişim Teknolojileri OECD
Bilişim Teknolojisi Tahmin Raporu. 2004.Fransa
Anonim, 2005. Kosgeb Saha araştırma Çalışması İstanbul
İli Değerlendirme Raporu Mayıs 2005 Ankara
http://www.kosgeb.gov.tr/Yayinlar
Anonim, 2006. Bilgi Toplumu Stratejisi ve ek'i Eylem
Planı (2006–2010), Yayın No:DPT:2699.Temmuz
2006. Ankara
Anonim, 2007. Faaliyet Raporu Polatlı Ticaret Borsası
2007http://www.polatliborsa.org.tr/tr/2007_Faaliyet
Raporu.pdf
Anonim, 2008. Tuik Haber Bülteni Sayı: 183-138 2008.
Ankara
Anonim, 2009a. http://tr.wikipedia.org.Erişim 20.11.2009
saat 21.00.
Anonim, 2009b. Bankalar Arası Kart Merkezi Raporları
Anonim, 2009c. http://www.volkanderinbay.net/tarimnet/
gidapaz.asp.
Anonim, 2010. http://www.vob.org.tr. Erişim 30.01.2010
saat 19.00
Cebeci, Z., 2003. Tarımsal veritabanları üzerine bir
değerlendirme,Akademik
Bilişim
Konferansı
Tarımsal Bilişim-I-II Oturumu (Tarımsal Bilişim
Politikaları Paneli) 3–5 Şubat 2003, Çukurova
Üniversitesi, Adana.
Çavdar, G., 2008. Tarımda E-Ticaret uygulamaları,
VIII.Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi Bildirileri,
Bursa 2008
İnce, M., 1999. Elektronik Ticaret: Gelişme Yolundaki
Ülkeler İçin İmkânlar ve Politikalar, DPT Yayını,
Ankara, s: 17
Gülten,Ş.,
1985.
Tarımsal
Pazarlama
Atatürk
Ünv.Yayınları no 631 Ziraat Fak.no:288 Ders
Kitapları serisi no:45,1985 Erzurum
Tüfekçi, T., 2003.E-Ticaret İçin Yeniden Bir
Değerlendirme,
Ankara.
http:www.uzay.tubitak.gov.tr
Türk, M., 2003. Küreselleşme Sürecinde İşletmelerde
Bilgi Yönetimi, Türkmen Kitabevi, İstanbul.
Kaya, G.H, 2002. Türk Tarım Sektöründe E-Ticaret
Fırsatları ve Potansiyel Sorunlar”Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı Araştırma Planlama ve Koordinasyon
Kurulu Başkanlığı Pazarlama ve Dış Ticaret Daire
Başkanlığı. 2002 Ankara
Macit,
İ.,
2007.
Bilisim
Nedir
http://hpss.endustri.cu.edu.tr/ders/dokumanlar.
Çukurova Üniversitesi Endüstri Mühendisliği
Bölümü 01330 Balcalı/Adana
McCarthy, E.J., 1994. Basic Marketing:a Global
Managerial Approach..Kanada.
Reedy, J ve Schullo, S ve Zimmerman, K,. 2000.
Electronic Marketing: Integrating Electronic
Resources into the Marketing Process, Harcourt,
Inc., Orlando, Fla
11
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 13-19
Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı ‘Granny Smith’ Elma
Çeşidinde (Malus domestica Borkh.) Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi
Üzerine Etkileri
Emine KÜÇÜKER¹ Yakup ÖZKAN² Kenan YILDIZ²
¹İl Tarım Müdürlüğü, 60100 Tokat
²Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240 Tokat
Özet: Bu çalışma 2008-2010 yılları içerisinde, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Uygulama ve
Araştırma Bahçesi‟nde bulunan M9 anacına aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde yürütülmüştür. Araştırmada
2007 yılı Kasım ayında dikilen fidanlara Slender Spindle, Hytec ve Vertical Axis terbiye sistemleri
uygulanmıştır. Tel-herek kombinasyonu üzerinde geliştirilen ağaçlarda; meyve dalı sayısı (adet/ağaç), anaç
çapı (mm), gövde çapı (mm), anaç ve çeşitte gövde kesit alanları (mm2), taç hacmi (m3), ağaç başına
(kg/ağaç) ve dekara (kg/dekar) verim, verim etkinliği (kg/cm 2), ortalama meyve ağırlığı (g), pH, meyve eti
sertliği (kg), SÇKM (%), titre edilebilir asitlik (%) gibi vejetatif ve generatif gelişim kriterlerine ait gözlem
ve ölçümler yapılmıştır. Üçüncü ürün yılında (2010), en yüksek değerler dikkate alındığında Hytec (3x1.5)
terbiye sisteminde toplam meyve dalı sayısı 66.0 adet/ağaç, gövde kesit alanı 1158.8 mm², taç hacmi 1.58 m 3,
ağaç başına verim 8.21 kg, verim etkinliği 0.71 kg/cm², Slender Spindle (3x0.7) sisteminde dekara verim
2485.7 kg/da olarak tespit edilirken terbiye sistemlerinin meyve özelliklerine etkisi önemli bulunmamıştır.
Anahtar Kelimeler: Elma, M9, terbiye sistemleri, ağaç gelişimi, verim ve meyve kalitesi
The Effects of Different Training Systems on Tree Growth, Yield and Fruit
Quality in ‘Granny Smith’ Apple Cultivar on M9 Rootstock
Abstract: This study was carried out with „Granny Smith‟ apple cultivar grafted on M9 apple rootstock in
Horticultural Deparment of Agricultural Faculty of Gaziosmanpaşa University during 2008-2010. In the
study, Slender Spindle, Hytec, Vertical Axis training systems were applied on the trees were planted in 2007
October. The vegetative growth, yield and fruit quality performances such as generative shoot number
(number/tree), rootstock thickness-diameter (mm), trunk thickness-diameter (mm), trunk cross sectionel area
(mm²), canopy volume (m³), yield per tree (kg/tree), yield per decree (kg/decree), the yield efficiency
(kg/cm²), averege fruit weight (g), fruit colour values, pH, fruit firmness (kg), SÇKM, total soluble solid (%)
of the trees constituted on wire-stake combination system were analysed during three years. In 3rd yield year,
the highest values for some plant and fruit characteristics; In Hytec (3x1.5) training system 66.0 number/tree
total generative shoot number, 1158.8 mm² for trunk cross sectional area, 1.58 m3 for canopy volume, 8.21
kg for yield per tree, 0.71 kg/cm² for yield efficiency, In Slender Spindle (3x0.7) training system 2485.7 kg
for yield per decree. The fruit quality parameters were not also affected by training systems.
Key Words: Apple, M9, training systems, growth, yield and fruit quality.
1. Giriş
Elma, ılıman iklim meyve türleri içerisinde
Dünya‟da üretimi en fazla yapılan tür olup
üretim miktarı yönünden, beşinci sırayı
almaktadır (Özkan ve ark., 2009). Ancak birim
alana düşen verim söz konusu olduğunda
Türkiye gelişmiş ülkelere göre geridir. Türkiye,
dünya elma üretiminde ön sıralarda olmasına
rağmen dekara düşen verim yönünden Avrupa
Birliği (AB) ortalamasının % 35- 40‟ı kadardır
(Çay ve ark., 2009). Çoğunlukla güney
yarımkürede yetiştirilen „Granny Smith‟
elmasının 1970‟li ve 1980‟li yıllarda ekşi
elmalara olan talebin artmasıyla sezon dışı
çeşidi olarak dünya pazarına girdiği ve
yetiştiriciliğinin de güney yarım kürenin dışında
tüm dünyada yaygınlaştığı gözlenmiştir
(Dumanoğlu ve ark., 2009).
Modern meyveciliğin gerekleri olan her yıl
düzenli ürün alma, ağaçların erken verime
yatması, birim alana daha fazla ağaç
kullanılarak verimin artırılması, budama ve
seyreltmenin daha kolay ve ekonomik
yapılabilmesi, meyve iriliği ve renk yönünden
daha kaliteli ürün elde edilmesi bodur anaçlar
kullanılarak modern terbiye tekniklerinin
uygulanması ile mümkündür (Özkan ve ark.,
2009). Barritt (1992)‟e göre, anaç, ağaç sıklığı,
ağaç düzenlemesi, fidan kalitesi, destek sistemi,
terbiye metodu ve budama tekniği gibi hususlar
meyve bahçesi sistem bileşenleridir ve başarılı
bir yetiştiricilik için her sistem bireysel olarak
13
Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde (Malus domestica Borkh.)
Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri
ele alınmalı ve uygun şekilde birleştirilmelidir.
Son 20 yıldır yüksek yoğunluklu dikimler
Kuzey Amerikalı elma yetiştiricileri tarafından
yoğun olarak kullanılmaktadır. Yüksek ağaç
yoğunlukları daha erkenci üretime olanak sağlar
ve daha kaliteli yüksek verime izin verir
(Wertheim ve ark., 2001). Düşük yoğunluktaki
dikim sistemleri ile karşılaştırıldığında yüksek
yoğunluktaki dikim sistemlerinin daha fazla
erkencilik sağlaması, onların daha fazla yaprak
alanı ve daha fazla fotosentetik aktivitesi ile
ilişkilendirilmektedir (Jackson, 1989). Ağaç
yoğunluğuna ilave olarak terbiye sistemleri de
taç içerisine ışık girişini etkilemekte ve verim
üzerine etkili bir faktör olmaktadır (Hampson
ve ark., 2004)
Yapılan bu çalışmayla ülkemizde son 10
yıldır hızlı bir gelişme gösteren bodur elma
yetiştiriciliğinde, dünyada yaygın olarak
kullanılan Slender Spindle, Hytec ve Vertical
Axis ve terbiye sistemlerinin ülkemiz elma
yetiştiriciliğinde de kullanım durumuna ışık
tutabilmek ve bu sistemlerin M9 anacına aşılı
„Granny Smith‟ elma çeşidinde verim ve meyve
kalitesi
üzerine
etkilerinin
saptanması
amaçlanmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
2.1.1. Deneme Alanı Özellikleri
Bu çalışma, Gaziosmanpaşa Üniversitesi,
Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü,
Araştırma ve Uygulama Bahçesi‟nde 2007
yılında kurulmuş olan destek sistemli bodur
elma bahçesinin bir bölümünde 2008, 2009 ve
2010 yıllarında yürütülmüştür. M9 anacı
üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde
Slender Spindle (3x0.7m) (476.19 ağaç/da),
Hytec (3x1.5m) (222.22 ağaç/da) ve Vertical
Axis (3x1m) (333.33 ağaç/da) terbiye sistemleri
uygulanmıştır.
Deneme alanına ait toprak yapısının killi,
kumlu ve siltli bir yapıya sahip olduğu tespit
edilmiştir. Bahçe toprağının analizi sonucunda
2 farklı dönemde azot (N) uygulaması yapılmış,
fosfor ve potasyumun toprakta yeterli düzeyde
olduğu saptanmıştır.
2.1.2. M9 Anacı
Bu anaç tüm dünyada en yaygın olarak
kullanılan bodur anaçlar içerisinde yer alır.
14
Elma çöğür anaçlarının % 25-35 büyüklüğüne
sahip ağaçlar oluşturur. Fransa‟da 1879 yılında
bir tesadüf çöğürü olarak bulunmuştur. Normal
yetişme şartları altında sürgünleri kalın ve
sağlamdır. Sürgünleri kırmızıdan yeşil renge
çalar, az tüylü ve gözlerin her tarafında küçük
nodüller oluşur. Yapraklar sert ve koyu, alt
yüzeyleri parlaktır (Akça, 2000).
2.1.3. ‘Granny Smith’ Çeşidi
Avustralya kökenli kışlık bir çeşittir.
Meyveleri orta irilikte olup, yeşil zemin üzerine
hafif donuk renkli, benekli, sert, bol sulu ve
kendine özgü mayhoş bir tada sahiptir. Ağaçları
yarı dik yayvan büyür. Orta kuvvette gelişir ve
çok düzenli ürün verir (Baytekin, 2006).
2.2. Yöntem
2.2.1. Terbiye Sistemleri
2.2.1.1. Slender Spindle Sistemi
Toprak seviyesinden itibaren ağaç
yüksekliğini azaltmak, daha yüksek yoğunlukta
dikim yapılarak erkencilik ve yüksek verim
sağlamak amacıyla oluşturulmuştur (Wertheim
ve ark., 2001, Robinson, 2003). Tek, çift, üç
veya çok sıralı yatak sistemler ile 1500-4000
ağaç/ha‟a kadar değişebilen çok yüksek
yoğunluklarda dikilebilen konik şekilli, dar ve
tam bodur bir görünüme sahiptir. Taç genişliği
2 m‟ den daha az, ağaç yüksekliği ise 2-3 m
arasında değişmektedir (Robinson, 2003).
Sistemin
oluşturulmasında
dalsız
fidan
kullanıldığında toprak seviyesinin 60 cm
yukarısından kesim yapılarak ilk dal katının
oluşumu sağlanır. Bu dallar ilk yıllardan
itibaren ürün oluşumunu teşvik etmek için
yatay olarak bağlanır. Lider dalın 45 derecelik
açıyla bağlanması ile hem liderin büyümesi
yavaşlatılır, hem de ağaç yüksekliği 2,5-3 m‟de
sınırlandırılarak tüm kültürel işlemlerin toprak
seviyesinden yapılması sağlanır (Wagenmakers
ve Callesen, 1995).
2.2.1.2 Vertical Axis Sistemi
Sistemde her çeşidin doğal büyüme
habitüsü
ve
doğal
meyve
oluşturma
yeteneğinden faydalanılması amaçlanmıştır.
Genellikle M9 ve M26 anaçları kullanılır.
Ağaçlar 3 m yükseklikte tek veya 3 telli
sistemle desteklenmektedir. Vertical axis
sistemi tek bir dikey ve ana gövde boyunca
küçük çaplı meyve dallarından oluşmaktadır.
Ağaç gelişimi boyunca uç tomurcuğun
E.KÜÇÜKER,Y.ÖZKAN,K.YILDIZ
hakimiyetini devam ettirmek için zayıf meyve
dallarının gelişimini sağlamak önemlidir
(Lespinasse ve Delort, 1986).
Dikimden
itibaren liderde tepe kesimi yapılmaz. M9
anaçları üzerindeki çeşitlerde vejetatif büyüme
ve meyve verimi arasında iyi bir dengenin
sağlanması için 12-16 adet meyve dalı oluşumu
sağlanmalıdır (Lauri ve Lespinasse, 2000).
Dalların sayısı budama ile kontrol edilmelidir
(Robinson, 2003).
2.2.1.3. Hytec (Hybrid Tree Cone) Sistemi
Bu sistem 1980‟li yılların sonunda Barritt
tarafından meyveleri güneş yanıklığından
korumak amacıyla Slender Spindle ile Vertical
Axis sistemlerinin kombinasyonu şeklinde
geliştirilen bir terbiye şeklidir. Sistemde
ağaçların erken yaşlarda verime yatırılması,
düzenli verim alınması, meyve kalitesinin
yükseltilmesi
ve
işçiliğin
azaltılması
hedeflenmiştir. Lider dalın her yıl budanması
veya Slender Spindle sistemine benzer bir
tarzda bağlanması ile lider dalın gücü kontrol
edilerek yan dal gelişimi teşvik edilmektedir.
Slender Spindle ağaçlara göre daha fazla üretim
sağlamak amacıyla daha uzun bir örtü (taç)
yapısına sahiptir. Hytec sisteminde açık bir taç
şekli oluşturularak daha iyi ışık dağılımı
sağlanır (Wertheim, 1983; Barritt, 2000).
2.2.2. Araştırmada İncelenen Parametreler
ve İstatistik Analiz
Meyve dalı sayısı (adet/ağaç): Dinlenme
döneminde ağaç üzerinde bir, iki ve üç yaşlı
dallar üzerinde meydana gelen meyve dallarının
(topuz, kargı ve dalcık) sayılması ile
belirlenmiştir.
Anaç ve çeşitte gövde kesit alanları (mm2):
Dinlenme periyodunda her ağaçta aşı yerinin 15
cm altından ve üstünden anaç ve çeşitte gövde
çaplarının kumpas (Model No; CD-6CSX,
Mitutoyo, Japan) ile her iki yönden ölçülmesi
ve ortalamasının alınması ile ortalama gövde
çapı (R) belirlenmiş ve “Alan=πr2” formülü
kullanılarak gövde kesit alanları hesaplanmıştır.
Taç hacmi (m3): Dinlenme döneminde her
ağaçta taç izdüşümlerinden her iki yönden tacın
en değerlerinin belirlenmesinin ardından ilk ana
daldan itibaren taç yüksekliği ölçülerek tacın
geometrik şekline göre taç hacmi (V= πr2h/2)
hesaplanmıştır (Yıldırım ve Çelik, 2003).
Ağaç başına verim (kg/ağaç): Her bir ağaçtan
elde edilen tüm ürünün tartılması ile ağaç
başına verim elde edilmiştir.
Verim etkinliği (birim gövde kesit alanına
düşen verim) (kg/cm2): Ağaç başına verimin
gövde
kesit
alanına
oranlanması
ile
saptanmıştır.
Ortalama meyve ağırlığı (g): Her ağaçtan
alınan 10 adet meyvenin 0.01 g hassaslıktaki
terazide (Radvag PS 4500/C/1, Poland)
tartılması ile hesaplanmıştır.
Ortalama meyve eni ve boyu (mm): Her
ağaçtan alınan 10 adet meyvenin en (mm) ve
boyları (mm) kumpas ile ölçülmüştür.
Meyve eti sertliği (MES) (kg): Her
tekerrürden alınan 10 adet meyvenin ekvatoral
bölgesinde üç farklı yerde kabuk kesilerek
penetrometre (model FT–327; MoCormick
Fruit Tech, Yakima, WA) ile 11.1 mm‟ lik uç
kullanılarak ölçülmüştür.
Suda çözünebilir kuru madde miktarı
(SÇKM) (%): Meyve eti sertliği ölçülen
meyvelerden elde edilen ve filtre kağıdından
süzülen meyve sularından alınan örneklerin
SÇKM içerikleri el
refraktometresiyle
(PAL-1, McCormick Fruit Tech., Yakima,
Wash.) % olarak belirlenmiştir.
pH: Filtre kağıdından süzülen meyve sularının
pH değerleri pH metrede (Hanna, model
HI9321) ölçülmüştür.
Titre edilebilir asit (TEA ) (%): Filtre
kağıdından süzülen meyve sularının pH
metrede 8,1 değerine ulaşıncaya kadar 0,1 N
sodyum hidroksit ile titrasyonunda harcanan
sodyum hidroksit miktarı esas alınarak malik
asit cinsinden ölçülmüştür.
İstatistik Analiz: Deneme tam şansa bağlı
deneme deseninde faktöriyel düzende 1 çeşit ve
3 terbiye sisteminde 3 tekerrürlü olarak
kurulmuştur.
Her
tekerrürde
3
ağaç
kullanılmıştır. SAS paket programı kullanılarak
varyans analizi yapılmış uygulama ortalamaları
Duncan
çoklu
karşılaştırma
testi
ile
karşılaştırılmıştır.
3. Bulgular ve Tartışma
3 yıl yürütülen bu çalışmada, M9 üzerine
aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidine uygulanan
terbiye sistemlerinin ağaçların vegetatif ve
generatif
gelişim
düzeylerine
etkisi
incelenmiştir.
Çizelge 1‟de görüldüğü gibi 2008 yılında
terbiye sistemleri arasında topuz sayısı
15
Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde (Malus domestica Borkh.)
Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri
bakımından önemli bir farklılık görülmezken
2009 ve 2010 yıllarında Slender Spindle
sisteminde topuz sayısının Hytec ve Vertical
Axis sistemlerine göre önemli derecede daha
düşük olduğu görülmektedir. Kargı ve dalcık
sayıları incelendiğinde hem 2008 hem de 2009
yıllarında terbiye sistemleri arasında önemli bir
fark görülmemiş ancak Slender Spindle
sisteminde denemenin 3. yılında dalcık
sayısının diğer sistemlere göre daha düşük
olduğu saptanmıştır.
Çizelge 1. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde meyve dalı sayıları (adet/ağaç).
Terbiye
Topuz
Meyve dalı sayısı
Dalcık
Kargı
sistemi
2008
2009
2010
2008
2009
2010
2008
2009
2010
Slender
6.22ax 20.55b 18.50b 4.43a
5.16a
8.33b
4.44a
6.83a
9.12b
Spindle
Hytec
6.86a
31.83a 23.83a 3.68a
6.16a
15.50a 5.68a
6.50a
13.00a
Vertical
6.33a
30.00a 20.17b 2.48a
5.66a
10.3b
6.16a
7.16a
11.00ba
Axis
Toplam
2008
2009
15.09a 45.50b
2010
45.78b
16.21a
14.97a
66.00a
50.50b
60.66a
59.00a
x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05)
Üç yıllık veriler incelendiğinde anaç çapı,
anaç gövde kesit alanı bakımından terbiye
sistemleri arasında fark görülmezken, çeşit çapı
ve çeşit gövde kesit alanı değerleri bakımından
denemenin 2. ve 3. yıllarında terbiye sistemleri
arasında fark ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Vertical
Axis sistemi daha uzun taç yapısında olmasına
rağmen Slender Spindle ve Hytec sistemleri ile
benzer sonuçlar vermiştir (Çizelge 2). Nitekim
Barritt ve ark. (2008), Tatura Trellis, Guttingen
V, çift sıralı Vertical Axis ve Hytec sistemlerini
uyguladığı ağaçların yarısını 3 m, diğer yarısını
da 2 m yükseklikte terbiye etmiş ve ağaç
yüksekliğinin gövde kesit alanına herhangi bir
etkisi olmadığını saptamıştır. Elstar/P 22 ve
Sampion/M 26 kombinasyonları ile Slender
Spindle, Hytec, Solen ve Mikado sistemlerinin
karşılaştırıldığı başka bir çalışmada; aynı anaç
ve çeşit kombinasyonları ile aynı dikim
yoğunluklarında gövde kesit alanı bakımından
terbiye sistemleri arasında fark görülmezken,
Elstar/P 22 kombinasyonunda Sampion/M 26
kombinasyonuna göre yaklaşık % 50 oranında
daha düşük gövde kesit alanı saptanmıştır
(Buler ve ark., 2001). Hampson ve ark. (2002),
aynı dikim yoğunluğunda gövde kesit alanı
bakımından terbiye sistemleri arasında fark
görülmezken farklı dikim yoğunluklarında
sistemler arasında farklılıkların oluştuğunu
ifade etmişlerdir.
Çizelge 2. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde ağaç gelişimi ile ilgili bazı özellikler.
Terbiye
Anaç çapı (mm)
Anaç gövde kesit alanı (mm²)
Çeşit çapı (mm)
sistemi
Slender
Spindle
Hytec
Vertical
Axis
Çeşit gövde kesit alanı (mm²)
2008
23.49ax
2009
41.02a
2010
48.65a
2008
438.74a
2009
1338.4a
2010
1859.8a
2008
19.13a
2009
27.40b
2010
30.96b
2008
289.02a
2009
591.13b
2010
755.5b
25.50a
25.17a
38.90a
39.86a
46.20a
47.94a
516.89a
506.23a
1190.8a
1248.5a
1685.7a
1807.9a
21.68a
21.79a
34.27a
30.63ba
38.35a
34.15ba
381.01a
374.48a
961.02a
740.27b
1158.8a
919.2ba
x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05)
Ağaçlarda taç gelişimini ifade etmek
amacıyla ölçülen taç eni ve taç hacmi
değerlerinde ilk yılda terbiye sistemleri arasında
önemli bir farklılık görülmemiştir. 2008 yılı
verilerine göre terbiye sistemleri arasında fark
görülmemesinin nedeni terbiye sistemlerinin
oluşturulmasına 2008 yılında başlanmasından
dolayı
ağaç
boyutlarının
ve
sürgün
uzunluklarının
benzer
olmasından
kaynaklanmaktadır (Çizelge 3). Denemenin 2.
ve 3. yıllarında taç eni ve taç hacmi üzerine
16
terbiye
sisteminin
ana
etkisi
önemli
bulunmuştur. Taç hacmi değerleri bakımından
terbiye sistemleri arasında, Vertical Axis
sistemli ağaçların (1,58 m3) Hytec ve Slender
Spindle sistemlerine göre daha yüksek tac
hacmine sahip oldukları belirlenmiştir. Hytec
ve Slender Spindle sistemleri benzer sistemler
iken, Vertical Axis sistemi diğerlerinden daha
büyük taç yapısı oluşturması nedeniyle yüksek
sonuçlar vermiştir. Bu sonuçlar taç yapısına
çeşit özelliklerinin ve terbiye sisteminin etkili
E.KÜÇÜKER,Y.ÖZKAN,K.YILDIZ
olduğunu bildiren çalışmalar ile benzerlik
göstermektedir (Yıldırım, 2002; Barritt, 1987;
Barritt, 1998). Yine; Slender Spindle/M9, Ytrellis/M26, Merkezi Lider/M9/MM106 ve
Merkezi
Lider/M7
kombinasyonları
kullanılarak terbiye sistemlerinin taç hacmi
üzerine etkilerinin incelendiği bir çalışmada,
Merkezi Lider/M7 (11,6 m3/ağaç) sisteminde
taç hacmi en yüksek, Slender Spindle/M9 (2,6
m3/ağaç) sisteminde ise en düşük değerde
olduğu belirlenmiştir (Robinson ve ark., 1991).
Çizelge 3. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde taç gelişimi ile ilgili özellikler.
Taç eni (cm)
Taç hacmi (m3)
Terbiye Sistemi
2008
2009
2010
2008
2009
2010
Slender Spindle.
Hytec
Vertical Axis
100.01 ax
103.50 a
106.12 a
110.23 a
116.81 a
143.30 b
128.50a
130.67a
154.50b
0.42 a
0.50 a
0.51 a
0.86a
1.09a
1.48 b
1.21a
1.32a
1.58b
x. Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05)
Ağaç büyüklüğüne göre verimi ifade
etmenin en basit yolu gövde kesit alanına düşen
verimi belirlemektir (Westwood, 1995). İlk yıl
verilerine göre terbiye sistemlerinin, ağaç
başına verim, dekara verim ve birim gövde
kesit alanına düşen verimi ifade eden verim
etkinliği değerlerinde önemli bir etkisinin
olmadığı görülmüştür. İkinci ve üçüncü yıl
verilerine göre verim değerleri üzerine farklı
dikim yoğunluklarında terbiye sistemleri
arasındaki fark önemli bulunmuştur. Nitekim,
Palmer ve ark. (1992) ilk yıllarda ağaç başına
verimin çeşit ve terbiye sistemlerinden
etkilenmediğini, ancak devam eden yıllarda bu
etkinin ortaya çıktığını belirtmiştir. Barritt
(1989), M26 ve Mark anaçları üzerinde
Merkezi Lider sistemi (889 ağaç/ha), M26, M9
ve Mark anaçları üzerinde Vertical Axis sistemi
(1270 ağaç/ha), M9 ve M26 anaçları üzerinde
Slender Spindle terbiye sistemini (1667
ağaç/ha) uyguladığı çalışmasında en yüksek
verimi 23,3 ton/ha ile M9 anacına aşılı Slender
Spindle terbiye sistemi uygulanan parselde elde
ederken, bunu 16 ton/ha ile M9 anacına aşılı
Vertical Axis terbiye sistemi uygulanan parselin
izlediğini belirtmiştir. Bu konuyla ilgili yapılan
bazı çalışmalar da ağaç başına verim ve verim
etkinliği
bakımından
terbiye
sistemleri
arasındaki farklılıkların, ağaç sıklığı ve anacın
aynı olduğu durumlarda daha az olduğu, ancak
farklı anaç ve dikim yoğunluklarında etkinin
daha net ortaya çıktığı ve aynı sıra aralığındaki
uzun ağaçlar kısa ağaçlara göre daha fazla ışık
tuttuğu ve daha verimli oldukları vurgulanmıştır
(Barritt 1998; Barritt, 2000; Callesen, 1993;
Palmer, 1989; Wertheim ve ark., 2001).
Çizelge 4. M9 anacı üzerine aşılı ve farklı terbiye sistemleri uygulanmış „Granny Smith‟ elma çeşidinde verim değerleri.
Terbiye sistemi
Ağaç başına verim
Dekara verim (kg/da)
Verim etkinliği (kg/ cm²)
(kg/ağaç)
2008
2009
2010
2008
2009
2010
2008
2009
2010
Slender Spindle 2.43ax 2.35b
5.22b
1158.7a
1119.0a
2485.7a
0.27a
0.40b
0.70a
Hytec
2.89a
4.77a
8.21a
641.5a
1059.2a
1825.2b 0.43a
0.50ba 0.71a
Vertical Axis
2.61a
4.39a
5.92b
871.1a
1464.4a
1974.4b 0.42a
0.58a
0.66a
x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0,05)
Ortalama meyve ağırlığı, meyve eni ve
meyve boyu değerlerinde terbiye sisteminin
etkisi
önemsiz
bulunmuştur.
Deneme
sonuçlarına göre meyve karakterlerinin terbiye
sistemlerinden
etkilenmemesi
incelenen
araştırma
bulguları
ile
örtüşmektedir.
Nitekim; M9, M 26 ve MM 106 anaçlarının ve
Palmet (4x4 m) ve Slender Spindle (3,50 x 1,75
m) terbiye sistemlerinin; verim ve meyve
kalitesi üzerine etkilerinin incelendiği benzer
bir çalışmada terbiye sistemlerinin meyve
özelliklerine etki etmediği bu kriterlerin daha
çok
ekolojik
koşullardan
etkilendiği
bildirilmiştir (Antognozzi ve ark., 1993; Otaga,
1990; Widmer ve Krebs, 2001).
17
Farklı Terbiye Sistemlerinin M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde (Malus domestica Borkh.)
Ağaç Gelişimi, Verim ve Meyve Kalitesi Üzerine Etkileri
Çizelge 5. M9 anacı üzerine aşılı, „Granny Smith‟ elma çeşidinde bazı meyve özellikleri
Terbiye sistemi
Meyve ağırlığı (g)
Meyve eni (mm)
Meyve boyu (mm)
2008
2009
2010
2008
2009
2010
2008
2009
2010
Slender Spindle
290.22ax 204.72a 244.61a
85.69a
83.51a
83.20a
65.44a
70.32a
74.53a
Hytec
312.72a
229.02a 270.38a
88.17a
82.93a
87.92a
79.80a
74.68a
74.46a
Vertical Axis
306.95a
204.99a 235.82a
90.14a
82.86a
83.40a
81.03a
68.09a
72.19a
x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0.05)
İlk yıl verilerine göre, pH. SÇKM. MES ve
TEA değerlerine terbiye sisteminin etkisi
görülmemiştir. İkinci yıl verilerinde; SÇKM
değerleri bakımından terbiye sisteminin etkisi
önemli bulunmuş ve en düşük değer Slender
spindle (%8.91) sisteminde saptanmıştır.
Empire ve Golden Delicious elma çeşitleri ile
Slender Spindle/M9. Y-trellis/M 26. Merkezi
Lider/M9/MM106 ve Merkezi Lider/M7
sistemlerinin
incelendiği
çalışmada
Ytrellis/M26
ve
Slender
Spindle/M9
sistemlerinde. renk ve SÇKM değerlerinde bazı
yıllar
aşırı
gölgelemeden
kaynaklanan
azalmaların olduğu görülmüştür (Robinson ve
ark.. 1991).
Çizelge 6. M9 anacı üzerine aşılı „Granny Smith‟ elma çeşidinde bazı meyve özellikleri.
Terbiye
sistemi
SÇKM (%)
pH
Titre edilebilir asitlik (%)
Slender
Spindle
Hytec
Vertical
Axis
Meyve eti sertliği (kg)
2008
10.97ax
2009
8.91b
2010
12.97a
2008
3.27a
2009
3.22a
2010
2.61a
2008
0.59a
2009
0.53a
2010
0.46a
2008
7.90a
2009
7.80a
2010
8.66a
11.51a
12.38a
9.94ba
10.10a
12.27a
12.65a
3.21a
3.24a
3.23a
3.35a
2.67a
2.64a
0.54a
0.60a
0.57a
0.58a
0.50a
0.63a
7.56a
7.51a
8.25a
7.66a
8.02ba
7.91b
x: Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemli değildir (p>0.05)
4. Sonuç
Yeni çeşitlerin ve bodur anaçların devreye
girmesiyle meyve yetiştiriciliğine ilginin
giderek arttığı Türkiye‟de modern meyveciliğin
gereği olan terbiye sistemlerinin seçim ve
uygulanması üreticiler açısından büyük önem
arz etmektedir. Yapılan çalışmayla bodur
anaçlar ve modern terbiye sistemleri
kullanılarak yüksek dikim sıklıklarında bahçe
kurulumunun ilk yıllarında verim alınabilmiştir.
Kullanılan üç farklı terbiye sisteminde
denemenin 3. yılında (2010) Vertical Axis
sistemi final yüksekliğine ulaşmıştır. Deneme
yılları süresince terbiye sistemleri taç gelişimi
değerleri bakımından farklılıklar oluşturmuş ve
ağaç yoğunluğu arttıkça ağaç büyüklüğünde
azalma saptanmıştır. Deneme sonunda ağaç
yüksekliğinin gövde kesit alanına herhangi bir
etkisi
görülmezken
farklı
dikim
yoğunluklarında çeşit çapı ve çeşit kesit alanı
değerleri terbiye sistemleri arasında fark
oluşturmuştur. Farklı yoğunluktaki 3 sistem
arasında Hytec sisteminde (1158.8kg/cm2) diğer
sistemlere göre en yüksek gövde kesit alanı
değeri saptanmıştır. Çalışmada farklı dikim
yoğunluklarında
oluşturulan
terbiye
18
sistemlerinin en büyük etkisi verimlilik üzerine
olmuştur. Dikim yoğunluğu arttıkça ağaç başına
verim azalırken dekara verim değerlerinde artış
gözlenmiştir. Denemenin 3. Yılında Slender
Spindle sisteminde (2485.7 kg/da) Hytec ve
Vertical Axis sitemlerine göre dekara verim
değerleri daha yüksek çıkmıştır. Eğme ve
bükme tekniklerinin uygulanarak terbiye
sistemlerinin oluşturulması yoğun dikim
sistemlerinde erkencilik açısından faydalı bir
uygulama sağlamıştır.
Kaynaklar
Antognozzi. E., Proietti, P. and F. Famiani, 1993. Effects
of rootstocks and training systems on growth and
yield of two apple cultivars. Acta horticulturae 349,
187-190
Akça, Y., 2000. Meyve Türlerinde Kullanılan Anaçlar.
GOÜ. Ziraat Fak. Yayın No:46. Ders Kitapları Serisi
No:17. S:86-92. Tokat
Barritt, B.H., 1987. Orchard systems research with
Decidious trees: a. Brief ıntroduction, Hort. Sci. 22
(4): 548-549.
Barritt, B. H., 1989. Influence of orchard system on
canopy development, light ınterception and
production of third year Granny Smith apple trees,
Acta Horticulturae No: 243, 1989, s.121-130
Barritt, B. H., 1992. Intensive Orchard Management,
Good Fruit Grower. Yakima, WA.
E.KÜÇÜKER,Y.ÖZKAN,K.YILDIZ
Barritt, B.H., 1998. Orchard management systems for fuji
apples. Compact-Fruit-Tree. 1998; 31(1): 10-12
Barritt, B. H., 2000. The hytec (hybrid tree cone) orchard
system for apples. Acta-Horticulturae. 2000; (513):
303-309
Barritt, B.H., Konishi, B. ve M. Dilley, 2008. Performance
of four high density apple orchard systems with Fuji
and Braeburn, Acta Horticulturae 7772:389-394
Baytekin, S., 2006. Tokat İli Turhal İlçesi Ekolojik
Koşularında Farklı Klon Anaçları Üzerine Aşılı Bazı
Elma Çeşitlerinin Performansları. Gaziosmanpaşa
Ünv. Fen Bil. Ens. Bahçe Bitkileri A.B.D., Yüksek
Lisans Tezi. Tokat. 63 s.
Buler, Z., Mika. A., Treder. W. ve Chlebowska, 2001.
Influence of new training systems of dwarf and
semidwarf apple trees on yield, ıts quality and
canopy lllumination. Acta Horticulturae. 557, 253259.
Callesen, O., 1993. Influence of apple tree height on yield
and fruit quality. Acta Horticulturae 349: 111-115
Çay, Ş., Tarı, A.F., Dinç, N., Bitgi, S., Özbahçe, A., Palta,
Ç. ve O. Okur, 2009. Farklı Sulama Programlarının
M9 Anacına Aşılı „Granny Smith‟ Elma Ağaçlarının
Verim ve Kalite Özellikleri Üzerine Etkisi. TABAD
2(2):73-79
Dumanoğlu, H., Erdoğan, V., Aygün, A. ve J. Javadisaber,
2009. Ankara İlinde „Granny Smith‟ Elma Çeşidinde
Ekstrem Yaz İklimi Koşullarının Meyve Kalite
Özellikleri Üzerine Etkisi.
Tarım Bilimleri
Araştırma Dergisi 2(2): 193-199. ISSN: 1308-3945.
Hampson, C., Quamme, H.A. ve R. Brownlee, 2002.
Canopy growth, yield and fruit quality of Royal
Gala apple trees grown for eight years in five tree
training systems. Hortscience 37: 627-631
Hampson, C., Quamme, H.A., Kappel, F. ve R.T.
Brownlee, 2004. Varying density with constant
rectangularity: II. Effects on apple tree yield, fruit
size and fruit color development in three training
systems over ten years. Hortscience 39 (3): 507-511
Jackson, J.E., 1989. World wide development of high
density planting in research and practice. Acta
Horticulturae 243:17-27
Lauri, P.E. and J.M. Lespinasse, 2000. The Vertical Axis
and SolAxe Sstems in France. Act Hort. 513:287296
Lespinasse, J.M. ve J.F., Delort, 1986. Apple tree
management in Vertical Axis, appraisal after ten
years of experiments. Acta Horticulturae 160, 139155
Otaga, R., 1990. An 11-year trial of high density planting
od apple trees. Cab. Abst. 06-0848 (C579883).
Özkan, Y., Küçüker, E., Özdil, S., Engin, K., Mehter, B.
ve B. Alpaslan, 2009. Super Spindle Sistemli M 27
Üzerine Aşılı Amasya Misketi. Topaz ve Cooper 42
Çeşidinde Ağaç ve Meyve Özellikleri. Tarım
Bilimleri Araştırma Dergisi. 2(2): 145-151. ISSN:
1308-3945
Palmer, J.W., 1989. The effects of row orientation, tree
height, time of year and latitude on light interception
and distribution in model apple hedgerow canopies.
J. Hort. Sci. 64: 137-145
Palmer, J.W., Avery, D.J. ve S.J. Wertheim, 1992. Effect
of apple tree spacing and summer pruning on leaf
area distribution and light interception. Scientia
Hort. 52: 303-312
Robinson, T.L., 2003. Apples:Botany, Production and
Uses (eds D.C. Ferree and I.J. Warrington) CAB
International 2003 s. 345-407
Robinson, T. L., Lakso A.N. ve S.G. Carpenter, 1991.
Canopy development, yield, and fruit quality of
'empire' and 'delicious' apple trees grown in four
orchard production systems for ten years. J. Amer.
Soc. Hort. Sci. 116:179-187.
Robinson, T.L., Lakso, A.. ve Z. Ren, 1991. Modifying
apple tree canopies for improved production
efficiency. Hort Science 26: 1005-1012
Wagemakers, P. ve O. Callesen, 1995. Light distribution
in apple orchard systems in relation to production
and fruit quality. Journal of Horticulturae Science
70, 935-948.
Wertheim, S.J., 1983. Orchard Devolopments-Past and
Present. Apples and Pears. E. Napier (Ed.): 51-62,
London, Royal Hort. Soc.
Wertheim, S.J., Wagenmakers, P.S., Bootsma, J.H. ve
M.J. Groot, 2001. Orchard systems for apple and
pear: conditions for success. Acta Horticulturae 557,
209-227
Westwood, M.N., 1995. Temperate-Zone Pomology
Physiology and Culture, Third Edition. Timber
Press. Portland, Oregon
Widmer, A. ve C. Krebs, 2001. Influence of planting
density and tree form on yield and fruit quality of
“Golden Delicious” and “Royal Gala” apples. Acta
Horticulturae 557, 235-241
Yıldırım, F., 2002. M9 Anacı Üzerine Aşılı Bazı Elma
Çeşitlerinde Tek, Çift ve Üç Sıralı Dikim
Sistemlerinin Karşılaştırılması, Ankara Üniversitesi,
Fen Bil. Enst., Doktora Tezi, Ankara
Yıldırım, F. ve M. Çelik, 2003. M9 anacı üzerine aşılı bazı
elma çeşitlerinde tek, çift ve üç sıralı dikim
sistemlerinin karşılaştırılması, Türkiye IV. Bahçe
Bitkileri Kongresi: S(22), Antalya.
19
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 21-26
Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya Karşı Bazı Nohut
Genotiplerinin Reaksiyonlarının Belirlenmesi*
Meral AKALIN1
Yusuf YANAR2
Cevdet AKDAĞ3
1
Ġlçe Tarım Müdürlüğü Tomarza, Kayseri
GaziosmanpaĢa Ünüversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Tokat
3
GaziosmanpaĢa Ünüversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Tokat
2
Özet: Bu çalıĢma 47 nohut genotipi ve 3 nohut çeĢidinin Ascochyta yanıklık hastalığına karĢı reaksiyonlarını
belirlemek amacıyla, 2004 ve 2005 yılları tarla koĢullarında yürütülmüĢtür. ÇalıĢma tesadüf blokları deneme
desenine göre üç tekerrürlü olarak yapılmıĢtır. 2004 yılında iklim koĢullarına bağlı olarak deneme alanında
hastalık geliĢimi gerçekleĢmemiĢtir. Fakat 2005 yılında yoğun bir enfeksiyon gerçekleĢmiĢ ve kontrol olarak
kullanılan Canıtez-87 tamamen ölmüĢtür. ÇalıĢmada kullanılan genotipler arasında hastalık Ģiddeti
bakımından önemli farklılıklar oluĢmuĢtur. Ortalama hastalık Ģiddeti 1 ile 9 arasında değiĢmiĢtir.
Değerlendirmeye alınan 47 genotipten 8 tanesinde hastalık Ģiddeti 9 olmuĢtur. Diğer taraftan 36 genotip ise
farklı düzeylerde hastalığa karĢı dayanıklılık göstermiĢtir. En düĢük hastalık Ģiddeti F98-228C, F94-90C,
F95-51C, F97-227C, F97-227C, F97-132C genotiplerinde 1,0 ve F98-229C ile F98-230C genotiplerinde ise
1,7 skala değerleri elde edilmiĢtir.
Anahtar kelimeler: Nohut, Ascochyta yanıklığı, Ascochyta rabiei
Reaction of Chickpea Genotypes against Ascochyta rabiei (Pass.)
Labr. Causal Agent of Ascochyta blight Disease
Abstract: This study was carried out to determine the reaction of chickpea genotypes against Ascochyta
blight disease under field conditions in 2004 and 2005. Experimental design was randomized blok design
with three replication. The disease was not observed in 2004 growing season due to unfavorable weather
conditions for the disease development. On the other hand, the blight severity and intensity were higher in
2005 growing season. In 2005, susceptible cultivar Canitez-87 completely was killed. The disease severity
was significantly different among the genotypes tested. Disease severity of the genotypes were varied
between 1 and 9 severity scala. Eight of fifty genotypes exhibited disease severity of 9. On the other hand,
36 genotypes showed different level of resistance to A. rabiei. Lower disease severities were obtained in F98228C (1.0), F94-90C (1.0), F95-51C (1.0), F97-227C (1.0), F97-227C (1.0), F97-132C (1.0), F98-229C (1.7)
ve F98-230C (1.7) genotypes.
Key words: Chickpea, Ascochyta blight, Ascochyta rabiei
1. Giriş
Yemeklik tane baklagiller %18-36
oranında protein içermektedirler. Bu bitkisel
protein kaynağının, hayvansal kökenlilere
kıyasla ucuz elde edilmesi daha kolay ve uzun
süre depolanabilmesi ve taĢınması nedeniyle
insan beslenmesinde önemli bir yere sahiptir
(Akdağ, 2001). Yemeklik tane baklagil bitkisi
olan nohutun kuru taneleri yüksek oranda
protein (%15-32) ve karbonhidrat (%50-74)
içerikleri yanında fosfor, kalsiyum ve demir
gibi mineral maddelerle A, B ve Niacin gibi
vitaminlerce de zengindir (Smithson et al.,
1985; Akçin, 1988; Sepetoğlu, 1994).
2008 yılı verilerine göre; Dünyada
11.022.706 ha alanda nohut ekimi yapılmıĢ ve
8.502.877 ton ürün elde edilmiĢtir. Türkiye’de
de 2008 yılında 486.199 ha alanda nohut ekimi
gerçekleĢmiĢ olup, 518.026 ton ürün elde
edilmiĢtir (Anonymous, 2008). Ülkemizde
nohudun 1982 yılında uygulamaya konulan
Nadas Alanlarının Daraltılması (NAD)
Projesindeki ile ekim alanları ve buna bağlı
olarak üretimi artımıĢ ve Türkiye nohut
dıĢsatımında lider ülke durumuna geçmiĢtir. Bu
sayede de nohut, tarla bitkileri arasında önemli
bir bitki haline gelmiĢtir. Ancak nohut ekim
alanı ve üretiminde sağlanan önemli ölçüde
artıĢa karĢılık verimde benzer baĢarı
sağlanamamıĢtır. Bunun nedenleri arasında,
tarımının
tamamen
nadas
alanlarında
yaygınlaĢması, üreticilerin uygun yetiĢtirme
tekniklerini yeterince uygulamaması, hastalık
ve zararlılara dayanıklı verimli çeĢitlerin
yeterince yaygınlaĢmamıĢ olması sayılabilir.
* Bu çalıĢma yüksek lisans tezinin bir kısmıdır.
21
Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin
Reaksiyonlarının Belirlenmesi
Nohutta tane verimi kuraklık ve tuzluluk
gibi abiotik (Singh et al., 1989, 1990; Singh and
Saxena, 1993; Silim and Saxena, 1993a, 1993b)
ve hastalık etmenleri gibi biotik (Nene and
Haware, 1980; Nene and Haware, 1981; 1982a,
Dolar and Nirenberg, 1998) faktörler tarafından
önemli ölçüde etkilenmektedir. Nohutta verim
düĢüklüğüne neden olan 50’den fazla patojenin
varlığından söz edilmekte olup bunlardan kök
çürüklüğü (Fusarium oxyporum), solgunluk
(Fusarium solani) ve Ascochyta yanıklığı
(Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.) birinci derecede
ürün kaybına neden olan etmenlerdir (Maden,
1987; Nene et al. 1989).
Diğer önemli nohut üreticisi ülkelerde
olduğu gibi Türkiye’de de nohut tarımının baĢta
gelen sorunu yanıklık hastalığıdır. Bu hastalık
tohum veya yeĢil aksam ilaçlaması, sertifikalı
tohumluk kullanımı, ülkemizde olduğu gibi
ekimin yazlık yapılması ve geciktirilmesi gibi
uygulamalarla kontrol edilebilmekle birlikte
(Bashir and Ilyas, 1983; Rauf et al., 1996)
hastalığın geliĢmesi ve yayılması için hava
koĢullarının uygun olduğu yıllarda söz konusu
uygulamalar hastalıkla mücadelede yetersiz
kalmaktadır. Bu durumda en etkili ve ucuz
mücadele yöntemi olarak dayanıklı çeĢit
kullanımı ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle
yanıklık
hastalığına
karĢı
dayanıklılık
kaynaklarının bulunması ve yeni dayanıklı
çeĢitlerin üreticilerimizin kullanımına sunulması
büyük önem arz etmektedir. Önceki çalıĢmalarla
Ascochyta yanıklığına dayanıklı çok sayıda hat
ve çeĢit belirlenmiĢ ve geliĢtirilmiĢtir (Hawtin
and Singh, 1984; Nene and Reddy, 1987; Iqbal et
al., 1989). Bununla birlikte patojenin yeni
ırklarının ortaya çıkması (Dolar ve Gürcan,
1992a; Dolar ve Gürcan, 1992b) ve dayanıklı
çeĢitlerdeki
dayanıklılık
mekanizmasının
kırılmasından dolayı her zaman yeni dayanıklı
çeĢitlerin
geliĢtirilerek
üreticilerimizin
kullanımına sunulması gerekmektedir. Bu
çalıĢma, 50 adet farklı nohut genotipinin
Ascochyta
yanıklık
hastalığına
karĢı
reaksiyonlarını ve ıslah çalıĢmalarında yeni
çeĢitlerin
geliĢtirilmesinde
kullanılabilecek
dayanıklı ümitvar hatları belirlemek amacıyla
tarla koĢullarında yürütülmüĢtür.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
ÇalıĢmada materyal olarak kullanılan toplam
50 genotipe iliĢkin bilgiler Çizelge 1’de
verilmiĢtir. Buna göre denemede 47 adet hat, ikisi
dayanıklı (Gökçe-97 ve Menemen-92) birisi
hassas (Canıtez-87) kontrol olmak üzere 3 tescilli
çeĢit kullanılmıĢtır.
Çizelge 1. Denemede kullanılan nohut genotiplerinin isimleri, tane tipi ve temin edildikleri yerler
Genotip
Tane
Temin yeri
Genotip
Tipi
Tane
Temin yeri
Genotip
Tipi
Tane
Temin yeri
Tipi
F95-51C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-177C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F96-47C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-228C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-227C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-228C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-222C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-227C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-110C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-127C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F94-90C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
ILC 263
Desi
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-204C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-226C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-233C
Desi
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-225C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-74C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F96-75C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-68C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-132C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
2000/3002
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst
F98-171C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-239C
Desi
Kar. Ta. ArĢ.Enst
2000/3006
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst
F97-121C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-224C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
2001/3305
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst
F95-60C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F95-67C
Desi
Kar. Ta. ArĢ.Enst
2001/3306
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst
F95-53C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-229C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
2001/3310
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst
F97-205C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F96-76C
Desi
Kar. Ta. ArĢ.Enst
2001/3312
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst
F97-25C
Desi
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F96-151C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
2002/3002
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst.
F98-205C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F98-106C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
Menemen-92
Desi
Ege Ta. ArĢ.Enst.
F97-139C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-208C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
Gökçe-97
Desi
Ank. Tar. Bit M.
ArĢ. Enst.
F95-58C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-195C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
Canıtez-87
Desi
F98-230C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
F97-219C
Kabuli
Kar. Ta. ArĢ.Enst
Ank. Tar. Bit. Merkez ArĢ. Enst.
22
M.AKALIN, Y.YANAR,C.AKDAĞ
AraĢtırmanın yapıldığı vejetasyon yıllarına ait
bazı iklim verileri Çizelge 2’de verilmiĢtir.
Çizelge 2. AraĢtırma yıllarına ait iklim verileri
Meteorolojik eleman
Yıl
Aylar
Mart
Ortalama sıcaklık (0C)
Aylık toplam yağıĢ
miktarı (kg)
2004
2005
2004
2005
2004
2005
7,6
6,6
62,5
76,8
57,7
109,2
YağıĢlı günler sayısı
2004
2005
Nisbi nem (%)
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
12,3
12,3
62,0
70,5
29,5
67,0
15,7
15,2
63,5
83,0
42,1
87,6
19,5
17,9
62,0
75,1
58,2
35,2
22,2
22,6
60,5
68,8
8,8
15,6
14,0
-
18,0
13,0
6,0
25,8
23,6
15,2
26,6
7,6
*Kaynak: Tokat Meteoroloji Ġstasyonu
2.2. Yöntem
Denemeler, 2004 ve 2005 yılları
vejetasyon dönemlerinde tesadüf blokları
deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak
yürütülmüĢtür. Ekimler, 40 x 10 cm ekim
sıklığında olmak üzere 3 m uzunluğunda üçer
sıradan oluĢan parsellere ilk yıl 27/03/2004,
ikinci yıl 18/02/2005 tarihlerinde yapılmıĢ ve
genotipler arasında boĢluk bırakılmayarak her 3
sıra değerlendirmeye alınmıĢtır. Ekimler
olabildiğince erken yapılarak hastalık oluĢumu
için uygun Ģartların yakalanması amaçlanmıĢtır.
Ayrıca, inokulum miktarını artırmak ve
hastalığın yayılmasını teĢvik etmek için her iki
parselden sonra bir sıra ve blok baĢlarına hassas
çeĢit Canıtez-87 ekilmiĢtir. Deneme süresince
üç kez çapalama iĢlemi ile yabancı ot kontrolü
sağlanmıĢtır. Patojen inokulasyonları her iki
yılda da bitkilerin çıkıĢından üç hafta sonra
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġnokulasyonlar, bir önceki
yıl bölgedeki bulaĢık nohut alanlarından
toplanan enfekteli bitki materyali homojen bir
Ģekilde parsellere dağıtılarak ve Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma
Bölümünden
temin
edilen
patojen
kültürlerinden
elde edilen
piknidiospor
süspansiyonu (2x105 spor/ml) sırt pülvarizatörü
ile bitkilere püskürtülerek gerçekleĢtirilmiĢtir
(Singh et al., 1981).
Hastalık Ģiddeti okumaları 1-9 skalası 1.
Gözle görülür simptom yok (immun), 2. Bitkide
%1-5 oranında yanıklık var (çok dayanıklı), 3.
Bitkide %6-10 oranında yanıklık var
(dayanıklı), 4. Bitkide %11-15 oranında
yanıklık var (orta derecede dayanıklı), 5.
Bitkide %16-40 oranında yanıklık var
(toleranslı), 6. Bitkide %41-50 oranında
yanıklık var (orta derecede hassas), 7. Bitkide
%51-75 oranında yanıklık var (hassas), 8.
Bitkide %76-100 oranında yanıklık var (aĢırı
derecede hassas), 9. Tüm bitkiler ölü (aĢırı
derecede hassas) kullanılarak çiçeklenme
baĢlangıcı ve bakla bağlama dönemlerinde
olmak üzere iki kez yapılmıĢtır (Singh and
Reddy, 1993).
3. Bulgular ve Tartışma
Denemenin yürütüldüğü yıllara ait iklim
verilerinin yer aldığı Çizelge 2 incelendiğinde,
her iki yılda da ortalama sıcaklık değerlerinin
birbirine
paralel
bir
seyir
izlediği
görülmektedir. Fakat nisbi nem ve düĢen yağıĢ
miktarı bakımından yıllar arasında çok önemli
farklar oluĢmuĢtur. Ġlk yıl ekimlerin yapıldığı
Mart ayı ve sonraki aylarda düĢen yağıĢ
miktarına oranla 2005 yılında %60 fazla yağıĢ
gerçekleĢmiĢ ve böylece de 2004 yılına nazaran
nisbeten kurak bir dönem yaĢanmıĢtır.
ÇalıĢmanın ilk yılında ekim Mart ayı içerisinde
yapıldığı için kuraklık ihtimali de göz önünde
bulundurularak
yağmurlama
sulama
uygulanmıĢ ve hastalık okulamalarında hassas
kontrol Canıtez-87 çeĢidi kullanılmıĢtır.
Yapılan tüm inokulasyon yöntemlerine ve
nemlendirme iĢlemlerine rağmen hassas çeĢit
dayanıklı reaksiyon gösterdiğinden ilk yıl
hastalık okuması yapılamamıĢtır. Hastalık
epidemisi sıcaklık ve yağıĢa bağlı olarak
geliĢmekte, salgın için gerekli optimum Ģartlar
oluĢmadığı takdirde de oluĢmamaktadır.
Nitekim, tarla koĢullarında yürütülmüĢ daha
önceki çalıĢmalarda da yanıklık hastalığının
geliĢiminde
iklim
faktörlerinin
etkisi
vurgulanarak, mevcut çalıĢmada olduğu gibi,
hastalık geliĢiminin özellikle yağıĢ ve sıcaklığa
bağlı olarak sınırlı düzeyde gerçekleĢebildiği
23
Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin
Reaksiyonlarının Belirlenmesi
bildirilmiĢtir (Dolar ve Gürcan, 1992a;
DüĢünceli ve ark., 1995).
AraĢtırmanın ikinci yılında ise, yüksek
orandaki nisbi nem ve yağıĢ miktarı epidemi
için yeterli olduğundan hastalık okumaları
gerçekleĢtirilmiĢtir. ÇalıĢmanın ikinci (2005)
yılı
sonuçlarında,
genotiplerin
hastalık
reaksiyonları etkin bir Ģekilde ortaya çıkmıĢtır.
Çizelge 3’de çiçeklenme döneminde Çizelge
4’de ise bakla bağlama döneminde genotiplerin
yanıklık hastalığına göstermiĢ oldukları tepkiler
verilmiĢtir.
Çizelge 3. Nohut genotiplerinin 2005 yılı çiçeklenme döneminde antraknoz hastalık reaksiyonları
Genotip
Hastalık
Hastalık
şiddeti
reaksiyonu
Hastalık reaksiyonu
şiddeti
F98-228C
1,0
immun
F97-219C
2,7
dayanıklı
F94-90C
1,0
immun
F97-127C
2,8
dayanıklı
F95-51C
1,2
immun
F97-110C
3,0
dayanıklı
F97-227C
1,2
immun
F95-58C
3,0
dayanıklı
F97-132C
1,3
çok dayanıklı
F95-60C
3,0
dayanıklı
F98-171C
1,3
çok dayanıklı
F98-222C
3,2
dayanıklı
F98-230C
1,3
çok dayanıklı
F96-75C
3,5
orta derecede dayanıklı
F98-229C
1,4
çok dayanıklı
F97-74C
3,6
orta derecede dayanıklı
F98-226C
1,5
çok dayanıklı
F97-208C
4,3
orta derecede dayanıklı
F95-53C
1,6
çok dayanıklı
F96-76C
4,9
toleranslı
F98-224C
1,7
çok dayanıklı
F95-67C
5,2
toleranslı
F97-205C
1,8
çok dayanıklı
F97-25C
5,9
orta derecede hassas
F98-227C
1,9
çok dayanıklı
F98-233C
5,9
orta derecede hassas
F98-106C
2,2
dayanıklı
F97-239C
8,1
çok hassas
F96-151C
2,3
dayanıklı
2000/3002
9,0
çok hassas
F97-139C
2,3
dayanıklı
2000/3006
9,0
çok hassas
F98-177C
2,3
dayanıklı
2001/3305
9,0
çok hassas
F98-204C
2,3
dayanıklı
2001/3306
9,0
çok hassas
F96-47C
2,4
dayanıklı
2001/3310
9,0
çok hassas
F97-228C
2,4
dayanıklı
2001/3312
9,0
çok hassas
F98-225C
2,5
dayanıklı
2002/3002
9,0
çok hassas
F97-68C
2,5
dayanıklı
ILC 263
9,0
çok hassas
F98-205C
2,5
dayanıklı
GÖKÇE-97
9,0
çok hassas
F97-121C
2,6
dayanıklı
MENEMEN-92
9,0
çok hassas
F97-195C
2,7
dayanıklı
CANITEZ-87
9,0
çok hassas
Bitkilerin çiçeklenme döneminde 4
genotipte hiç hastalık belirtisi gözlemlenmemiĢ
ve bu genotipler immun olarak tanımlanmıĢtır
(Çizelge 3). Yanıklık hastalığına karĢı 9 genotip
çok dayanıklı, 21 genotip dayanıklı-orta
derecede dayanıklı, 2 genotip tolerant, 2 genotip
tolerant-orta derecede hassas reaksiyon
göstermiĢ ve 12 genotip ise çok hassas olarak
değerlendirilmiĢtir. Canıtez-87, Menemen92,Gökçe-97, ILC 263, 2002/3002, 2001/3312,
2001/3310, 2001/3306, 2001/3305, 2000/3006,
24
Hastalık
Genotip
2000/3002 ve F97-139C hastalığa çok hassas
reaksiyon göstermiĢ ve bu hatlara ait sıralarda
bitkilerin tamamı çiçeklenme baĢlangıcında
yanıklık hastalığından dolayı kuruyarak
ölmüĢtür (Çizelge 3). Çizelge 4’de yer alan
nohut genotiplerinin bakla bağlama dönemine
ait hastalık reaksiyonları incelendiğinde, 5
genotip immun (simptom yok), 24 genotip
dayanıklı, 5 genotip toleranslı ve 16 genotipte
hassas reaksiyon göstermiĢtir. Daha önce Tokat
koĢullarında yapılan gözlemlerde Gökçe-97 ve
M.AKALIN, Y.YANAR,C.AKDAĞ
Menemen-92 çeĢitleri dayanıklı reaksiyon
göstermiĢ olmalarına rağmen (Düzdemir ve
ark., 2007), mevcut çalıĢmada bu çeĢitlerin
hastalıktan dolayı tamamen ölmesi patojenin
değiĢik ırklarının Tokat nohut üretim
alanlarında var olduğunu göstermektedir.
Nitekim A. rabiei’nın 6 tane fizyolojik ırkının
dünyadaki nohut üretim alanlarında var olduğu
belirtilmekte ve bunlardan üçünün Türkiye
nohut
üretim
alanlarında
bulunduğu
bilinmektedir (Dolar ve Gürcan, 1992a).
Bitkilerin çiçeklenme dönemine ait
reaksiyonlar göz önünde bulundurulduğunda
ıslah programlarında kullanılabilecek ümitvar
genotiplerin immun, çok dayanıklı ve dayanıklı
tepki gösteren genotipler olduğu ifade edilebilir.
Hastalığa tolerant grubun ıslah programlarında
kullanılmasının
insiyatife
bağlı
olarak
kullanılabilmektedir. Benzer Ģekilde, tarla
koĢullarında Toker and Çancı (2003) tarfından
yürütülen bir çalıĢmada test edilen 40
genotipten 7 tanesinin Ascochyta yanıklığına
dayanıklılık gösterdiği tespit edilmiĢtir.
Çizelge 4. Nohut genotiplerinin 2005 yılı bakla bağlama döneminde antraknoz hastalık reaksiyonları
Genotip
Hastalık
Hastalık reaksiyonu
Genotip
Hastalık şiddeti
Hastalık reaksiyonu
şiddeti
F98-228C
1,0
immun
F97-219C
4,0
orta derecede dayanıklı
F94-90C
1,0
immun
F97-127C
4,0
orta derecede dayanıklı
F95-51C
1,0
immun
F97-110C
4,3
orta derecede dayanıklı
F97-227C
1,0
immun
F95-58C
4,3
orta derecede dayanıklı
F97-132C
1,0
immun
F95-60C
4,7
toleranslı
F98-171C
1,7
çok dayanıklı
F98-222C
4,7
toleranslı
F98-230C
1,7
çok dayanıklı
F96-75C
4,7
toleranslı
F98-229C
1,7
çok dayanıklı
F97-74C
5,0
toleranslı
F98-226C
2,0
çok dayanıklı
F97-208C
5,3
toleranslı
F95-53C
2,0
çok dayanıklı
F96-76C
6,0
orta derecede hassas
F98-224C
2,3
dayanıklı
F95-67C
6,3
orta derecede hassas
F97-205C
2,7
dayanıklı
F97-25C
7,0
orta derecede hassas
F98-227C
2,7
dayanıklı
F98-233C
7,3
orta derecede hassas
F98-106C
3,0
dayanıklı
F97-239C
8.1
çok hassas
F96-151C
3,0
dayanıklı
2000/3002
9.0
çok hassas
F97-139C
3,3
dayanıklı
2000/3006
9.0
çok hassas
F98-177C
3,3
dayanıklı
2001/3305
9,0
çok hassas
F98-204C
3,3
dayanıklı
2001/3306
9,0
çok hassas
F96-47C
3,3
dayanıklı
2001/3310
9,0
çok hassas
F97-228C
3,3
dayanıklı
2001/3312
9,0
çok hassas
F98-225C
3,3
dayanıklı
2002/3002
9,0
çok hassas
F97-68C
3,7
orta derecede dayanıklı
ILC 263
9,0
çok hassas
F98-205C
4,0
orta derecede dayanıklı
GÖKÇE-97
9,0
çok hassas
F97-121C
4,0
orta derecede dayanıklı
MENEMEN-92
9,0
çok hassas
F97-195C
4,0
orta derecede dayanıklı
CANITEZ-87
9,0
çok hassas
4. Sonuç
DeğiĢik kaynaklardan sağlanan toplam 50
adet nohut genotipinin antraknoz hastalığına
karĢı
reaksiyonlarının
incelendiği
bu
çalıĢmadan elde edilen sonuçlar aĢağıdaki
Ģekilde özetlenebilir.
Genotiplerin hastalık değerleri 1-9 arasında
değiĢiklik göstermiĢtir. En düĢük hastalık
değerleri F98-228C, F94-90C, F95-51C, F97-
25
Nohut Yanıklık Etmeni Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.’ya KarĢı Bazı Nohut Genotiplerinin
Reaksiyonlarının Belirlenmesi
227C, F98-229C, F98-230C, F97-227C, F97132C, F98-226C ve F95-53C genotiplerinde
saptanmıĢtır.
Yürütülen bu çalıĢmada sağlanan sonuçlara
göre, incelenen nohut genotiplerden yanıklık
hastalığına karĢı dayanıklı reaksiyon gösterenler
dayanıklılık ıslahı çalıĢmalarında gen kaynağı
olarak kullanılabileceği ve hastalığa karĢı
dayanıklı reaksiyon gösteren F98-228C, F9490C, F95-51C, F97-227C, F98-229C, F98230C, F97-227C, F97-132C, F98-226C nohut
genotipleri immun oldukları için yanıklık (A.
rabiei) hastalığında dayanıklılık kaynağı olduğu
ve ıslah programlarında kullanılabilecekleri
sonucuna ulaĢılmıĢtır. Hastalığa tolerant grubun
ıslah programlarında kullanılmasının ise
ıslahçının
insiyatifine
bırakılabileceği
söylenebilir. Bu bağlamda; F98-228C, F9490C, F95-51C ve F97-227C isimli nohut
genotiplerinin immun reaksiyon sergiledikleri
için yanıklık (A. rabiei) hastalığına dayanıklılık
kaynağı olduğu ve ıslah programlarında
kullanılabileceği düĢünülmektedir.
Kaynaklar
Akçin, A., 1988. Yemeklik Tane Baklagiller. Selçuk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 8,
Konya.
Akdağ, C., 2001. Tokat’ta Yüksek Verim Sağlayacak
Nohut ÇeĢitleri ile Ekim Zamanlarının Belirlenmesi.
GaziosmanpaĢa Üniversitesi Yayınları. No: 59,
AraĢtırma Serisi No: 19, Tokat.
Anonymous,
2008.
http\\www\\
faostat.fao.org/site/567DekstopDefault.aspx?PageID
=567#ancor
Bashir, M., and Ilyas, M.B., 1983. Chemical Control of
Gram blight. Pak. J. Agric. Sci., 20: 152-158.
Dolar, F.S., and Gürcan, A., 1992a. Determination of
Resisitance of Chickpea Cultivars to Ascochyta
rabiei in Turkey. Journal Turk Phytopathology 21:
55-60.
Dolar, F.S., and Gürcan, A., 1992b. Pathogenic Variability
and Race Apperance of Ascochyta rabiei in Turkey.
Journal Turk Phytopathology 21: 61-65.
Dolar, F.S., and Nirenberg, H.I., 1998. Cylindrocarpon
tonkinense Bugn. A New Pathogen of Chickpea.
Journal Turkish Phytopathology, 146: 521-523.
DüĢünceli, F., Atikyılmaz, N., Sağır, A., ve ġakar, D.,
1995. Diyarbakır KoĢullarına Nohut Hatlarının
Antraknoza (Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.)
Dayanıklılıklarının Belirlenmesi. VII. Türkiye
Fitapotoloji Kongresi, 26-29 Eylül 1995, Adana, S:
60-63.
Düzdemir, O., Akdağ, C., Yanar, Y., 2007. Bazı Nohut (C.
Arietinum L.) ÇeĢitlerinin Farklı Çevrelerde
Antraknoz (Ascochyta rabiei)’a Dayanımları ve
26
Tane Verimleri Üzerine Bir AraĢtırma. GOÜ. Zir.
Fak. Dergisi, 2007, 24 (2), 87- 97.
Hawtin, G.C., and Singh, K.B., 1984. Prospects and
Potential of Winter Sowing of Chickpea in the
Mediterranean Region. In: M.C. Saxena and K.B.
Singh (Eds.), Ascochyta blight and Winter Sowing
of Chickpeas, pp: 7-16. Martinus Nijhoff/ Dr. W.
Junk. The Hague, The Netherlands.
Iqbal, S.M., Khan, I.A. and Bashir, M., 1989. Screening
of Chickpea Cultivars against Ascochyta blight in
Pakistan. Int. ChickpeaNewsletter, 20: 16.
Maden, S., 1987. Seed-borne Fungal Disease of Chickpea
in Turkey. Journal Turkish Phytopathology, 16: 1-8.
Nene, Y.L., and Haware, M.P., 1981. Phoma blight of
Chickpea. A New Disease of Chickpea. Plant
Disease, 65, 282.
Nene, Y.L., and Haware, M.P., 1982a. Races of Fusarium
oxyporum f. sp. Ciceri. Plant Disease, 66: 809-810.
Nene, Y.L., and Reddy, M.V., 1987. Chickpea Diseases
and Their Control. Pages: 233-270 in The Chickpea
(Saxena, M.C., ans Singh, K.B., eds). CAB
International, U.K.
Nene, Y.L., Sheıla, V.K., and Sharma, S.B., 1989. A
World List of Chickpea (Cicer arietinum L.) and
Pigeon Pea (Cajunus cajan L.) Pathogens. Legume
Pathology Progress Report 7 (Patancheru, Andhra
Pradesh 502 324, India: ICRISAT), PP:23.
Rauf, C.A., Malık, M.R., Iqbal, S.M., Rahat, S., and
Hussaın, S., 1996. Fungicides; An Economic Tool to
Enhance Productuvity and Net Returns in Chickpea
Crop. Sarhad J. Agric., 12: 445-448.
Sepetoğlu, H., 1994. Yemeklik Tane Baklagiller. Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No: 24,
Ġzmir.
Silim, S.N., and Saxena, M.C., 1993a. Adaptation of
Spring-sown Chickpea to The Mediterranean Basin.
I. Response to Moisture Supply. Field Crops
Research, 34: 121-136.
Silim, S.N., and Saxena, M.C., 1993b. Adaptation of
Spring-sown Chickpea to The Mediterranean Basin.
II. Factors Influencing Yield under Drought. Field
Crops Research, 34: 137-146.
Smithson, J.B., Thompson, J.A., and Summerfield, R.J.,
1985. Chickpea (Cicer arietinum L.). p. 312-390. In:
R.J. Summerfield and E.H. Roberts (eds.), Grain
Legume Crops. Collins, London, UK.
Singh, K.B., Hawtin, Y.L., and Reddy, M.V., 1981.
Resistance in Chickpea to Ascochyta rabiei Plant
Disease, 65:586-587.
Singh, K.B., Malhotra, R.S., and Saxena, M.C., 1989.
Chickpea Evalution for Cold Tolerance under Field
Conditions. Crop Sci., 29: 282-285.
Singh, K.B., Malhotra, R.S., and Saxena, M.C., 1990.
Source for Tolerance to Cold in Cicer Species. Crop
Sci., 30: 1136-1138.
Singh, K. B., and Saxena, M. C., 1993. Breeding for Stres
Tolerance in Cool-Season Food Legums. ICARDA
and A Wiley-Sayce Co Publication, P: 474.
Toker, C., and Çancı, H., 2003. Selection of Chickpea
(Cicer arietinum L.) Genotypes for Resistance to
Ascochyta rabiei (Pass.) Labr.) Yield and Yield
Criteria. Turk Journal Agriculture Forestry, 27,277283.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 27-36
Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki
Durumu
Kürşat DEMİRYÜREK
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, 55139, Samsun
Özet: Son yıllarda organik tarım dünyada hızla yayılmakta ve global organik gıda pazarı da giderek
büyümektedir. Türkiye, organik tarımını ihracat potansiyeline dayalı olarak geliştiren ülkelere tipik bir
örnektir. Organik ürün üretimimizin çok büyük bir bölümü ihraç edilmektedir. İç pazarımız da giderek
büyümektedir. Türkiye organik üretim için çok uygun ekolojik şartlara ve yüksek ihraç potansiyeline sahip
olmasına rağmen, dünya organik gıda pazarındaki payı maalesef çok düşüktür. Bu çalışmanın temel amaçları
öncelikle organik tarım kavramını tanımlamak, günümüzde organik tarımın dünya ve Türkiye’deki durumunu
ortaya koymaktır. Sonuç olarak, ülkemizdeki organik tarım ve ilgili sektörlerdeki temel sorunlar ortaya
konulacak ve bunların çözümü için önerilerde bulunacaktır. Bu sayede, Türkiye’de organik tarımın
geliştirilmesi ve organik ürün ihracatımızın artırılması ile ilgili politika, araştırma-geliştirme ve eğitim
programlarına yönelik önerilerde bulunulacaktır.
Anahtar kelimeler: Organik tarım, organik gıda, politika, pazar gelişimi, dünya, Türkiye
The Concept of Organic Agriculture and Current Status of in the World
and Turkey
Abstract: Recently, organic agriculture has developed rapidly in the world and global organic food market
has been growing. Turkey is a typical case among developing countries for the development of organic
agriculture based on export potential. Most of the current organic production is exported mainly to the EU
countries and the domestic market has been growing. Although, Turkey has suitable ecologic conditions and
export potential for organic production, the share of Turkish organic products in the world market is
significantly low. The main objectives of the study were to define the concept of organic agriculture and to
describe the state of organic agriculture both in the world generally and in Turkey. Finally, the major issues
affecting Turkish organic agriculture and present recommendations for developing organic agriculture and
related sectors will be presented in order to solve problems, improve policy programmes, extension and
research activities and more importantly increase our organic product export.
Keywords: Organic agriculture, organic food, policy, market development, world, Turkey
1. Giriş
Organik
tarım,
sürdürülebilir
tarım
sistemlerinden biridir. Ancak, organik tarımın
tarlada ürünlerin üretimden pazarlamasına
kadar geçen süreçte kendine özgü prensip ve
uygulamaları bulunmaktadır.
Organik tarım uygulamaları sadece gelişmiş
ülkelerde değil, gelişmekte olan ülkelerde de
yaygınlaşmaktadır. Bu, özellikle gelişmiş
ülkelerde tüketicilerin kendi sağlıklarını ve
çevreyi korumaya verdikleri önemin giderek
artması sonucu karşımıza çıkmaktadır. Buna
paralel olarak, özellikle Avrupa, kuzey Amerika
ve Okyanusya kıtalarında organik gıda pazarı
gelişmektedir.
Gelişmiş
ülkelerde
yetiştirilemeyen organik ürünlere olan talep,
uluslararası ticaretin gelişmesine sebep
olmuştur. Dolayısıyla, Türkiye gibi ekolojisi
organik tarıma uygun gelişmekte olan ülkeler,
gelişmiş
ülkelerinden
gelen
talepleri
karşılayabilmek için organik ürün üreticisi ve
ihracatçısı konumuna gelmektedirler.
Bu çalışmanın amacı, öncelikle organik
tarım kavramını ve kapsamını bilimsel olarak
ortaya koymaktır. Daha sonra, dünya ve
Türkiye’de organik tarımın mevcut durumu
sunulacaktır. Son olarak, ülkemizde organik
tarım ve ilgili sektörlere ilişkin temel sorun ve
çözüm önerileri ortaya konulacaktır. Bu sayede,
ülkemizde organik tarımın yaygınlaştırılması ve
ihracatımızın
artırılması
için
politika
yapımcılarına yönelik strateji, araştırma,
geliştirme ve eğitim konularında önerilerde
bulunulacaktır.
2. Organik Tarım Kavramı
Son yıllarda ülkemizde organik tarıma olan
ilgi giderek artmakta ve bu konu çok
konuşulmaktadır. Ancak, organik tarım
kavramının
içeriği
tam
olarak
27
Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu
doldurulamamakta ve kavram kargaşası
yaşanmaktadır.
Öncelikle, organik tarım, dil farklılıkları
nedeniyle farklı ülkelerde farklı isimlerle
anılmaktadır. Örneğin, İngiltere’de organik
(organic), Almanya’da ekolojik (ökologish) ve
Fransa’da biyolojik (bioloque) kelimeleri
kullanılmaktadır. Ancak organik tarımla ilgili
Avrupa Birliği organik tarım yönetmeliği
(2092/91 sayılı Konsey Tüzüğü)’nde de açıkça
belirtildiği gibi bunlar birbirleriyle eşanlamlıdır
(Anonim, 1991).
Organik tarım kavramı hakkında birçok
tanım bulunmaktadır. Ancak herkes tarafından
kabul edilmiş, ortak bir tanım bulunmadığı için
bu tanımlar bazı tartışmaları ve görüş
ayrılıklarını da beraberinde getirmektedir.
Burada öncelikle Amerika Birleşik Devletleri
Tarım Dairesi (USDA) tarafından teknik olarak
çerçevesi çizilmiş bir tanım verilecektir. Buna
göre: “Organik tarım, sentetik içerikli gübre,
tarım ilaçları, büyüme düzenleyiciler ve hayvan
yem katkıları kullanımını yasaklayan veya
büyük ölçüde kaçınan bir üretim sistemidir.
Mümkün olduğu ölçüde organik tarım
sistemleri toprağı işlemek ve verimliliğini
korumak, bitki besin maddeleri sağlamak,
zararlı böcek, yabancı ot ve hastalıkları kontrol
etmek için ürün münavebesi, bitki artıkları,
hayvan gübresi, baklagiller, yeşil gübreleme,
organik çiftlik artıkları ve biyolojik zararlı
kontrolü işlemlerine dayanır” (USDA, 1980).
Ancak, Lampkin (1990) organik tarımın
sürdürülebilirlik avantajlarına daha fazla vurgu
yapmış ve organik tarımı, çevresel, sosyal ve
ekonomik olarak sürdürülebilir, entegre bir
tarım sistemi oluşturma amacını güden bir tarım
yaklaşımı olarak tanımlamaktadır. Kimyasal
veya organik kökenli olsun, çiftlik dışı tarımsal
girdilere olan bağımlılığın mümkün olduğunca
azaltılması gerektiğini vurgulamıştır.
Organik tarım tanımlamalarının çoğunda bu
sürdürülebilirlik kavramı ön plana çıkmaktadır.
Sürdürülebilir tarım kavramı genel olarak
yalnızca doğal kaynakların uzun vadede
korunması ve verimliliklerinin garanti altına
alınması ile kalmamakta; ekonomik, sosyal ve
ekolojik açıdan dengeli tarım sistemini ifade
etmektedir (Francis ve Youngberg, 1990).
Diğer taraftan, organik tarımda çiftlik tüm
unsurlarıyla (çiftçi, toprak, organik materyaller,
iklim, bitkiler, hayvanlar vd.) birlikte, bir
bütünü oluşturmak için etkileşim halinde olan
28
ve yaşayan bir organizma olarak görülmektedir
(Lampkin, 1990). Bu yüzden organik tarımı,
üretimde kullanımı yasaklanan veya izin verilen
girdiler ile tanımlamak yerine; üretime
“bütünsel” (holistic) bir yaklaşım olarak
görmek gerekmektedir. Ancak, uygulamada
organik tarımı diğer sürdürülebilir tarım
sistemlerinden (alternatif, biyodinamik, yeniden
üretken, düşük dış girdili vd.) ayırmada,
organik olmayan (inorganik) gübreler ve
sentetik tarım ilaçlarının kullanımından
kaçınma unsuru kullanılmaktadır. Özellikle
pazarlama sistemi açısından, organik tarımı
diğer sistemlerinden ayırt eden en önemli
faktörler arasında yasal standartlar, kontrol ve
sertifikasyon işlemleri sayılabilir (Tate, 1994;
Lampkin, 1996; Demiryürek, 2000).
Uzun çalışmalar sonucu organik tarım
tanımı, Uluslararası Organik Tarım Hareketi
Federasyonu (IFOAM) tarafından 2008 yılında
İtalya’da onaylanmıştır. Buna göre: “Organik
tarım; toprak, ekosistem ve insan sağlığını
sürdüren bir üretim sistemidir. Sistem, olumsuz
etkisi olan girdilerin kullanımı yerine; ekolojik
süreçler, biyolojik çeşitlilik ve yerel koşullara
uyum sağlamış döngülere dayanır. Organik
tarım, içinde bulunduğumuz çevreye fayda
sağlamak, adil ilişkiyi ve tüm ilgili taraflar için
iyi bir yaşam kalitesini yaygınlaştırmak adına
gelenek, yenilikler ve bilimi bir araya getirir”
(IFOAM, 2009).
Organik tarım ile ilgili yukarıda değinilen bu
tanımlamalar
genellikle
dört
unsuru
yansıtmaktadır. Birincisi, tanımlamalar ilaç,
gübre, büyüme düzenleyiciler ve hayvan
hormonları gibi kimyasal, çözülebilir ve
inorganik
maddelerin
kullanımının
yasaklanmasını veya mümkün olduğu ölçüde
sınırlandırılmasını vurgulamaktadır. İkincisi,
organik tarım bitki münavebesi, bitki artıkları,
hayvan gübresi ile biyolojik ve mekanik zararlı,
hastalık ve yabancı ot kontrolü gibi belirli
üretim tekniklerine dayalıdır. Üçüncüsü,
organik tarımın amacının tüketici sağlığını
koruma, onların tercihlerini dikkate alma,
toprak verimliliğini koruma, toprak, bitki,
hayvan ve çiftlik sistemleri arasındaki bitki
besin zincirini düzenleme gibi unsurları içerdiği
belirtilmektedir. Son olarak, organik tarımsal
üretim ve pazarlaması, kendine özgü
uluslararası kuralları olan, izlenebilir, kayıtlı ve
şeffaf bir süreçtir ve organik ürünler bu sürecin
tüm aşamalarında bağımsız sertifikasyon
K.DEMİRYÜREK
kuruluşları ve müfettişleri tarafından kontrol
edilir ve sertifikalandırılır (Demiryürek, 2000;
Demiryürek ve ark., 2008).
Sonuç olarak, organik tarım ne “gübresiz ve
ilaçsız tarım” ne de “doğal tarım” değildir.
Organik
tarım
organik
ürünlerin
yetiştirilmesinden, ürünlerinin satılmasına kadar
geçen süreçte kendi özel prensip ve
uygulamaları
olan,
sürdürülebilir tarım
sistemlerine bir yaklaşım olarak görülebilir
(Demiryürek, 2004).
3. Dünyada Organik Tarımın Gelişimi
Organik tarım ilk kez Avrupa ve Amerika
Birleşik Devletleri (ABD)’nde başlamış ve daha
sonra diğer ülkelere yayılmıştır. Organik tarıma
olan ilginin artması ise çevre ve sağlık ile ilgili
endişelerin artması ve sosyo-ekonomik
koşulların
gelişmesi
gibi
faktörlerden
kaynaklanmaktadır. Organik tarım ve gıda
ürünlerine tüketici talebinin artması sonucu
organik tarımı benimseyen çiftçi sayısı da doğal
olarak artmıştır. Bu talebin büyümesi aynı
zamanda uluslararası ticareti de geliştirmiştir.
Kendi ülkelerinde organik ürünler için iç pazar
ve talep olmadığı halde bazı ülkeler, Avrupa’da
yetişmeyen ve talep edilen organik ürünleri
üretmeye ve ihraç etmeye başlamışlardır.
Organik tarım neredeyse dünyadaki tüm
ülkelerde yapılmakta ve organik üretim alanları
giderek artmaktadır. Organik Tarım Araştırma
Enstitüsü (FİBL)’nün en son Küresel Organik
Tarım İstatistikleri’ne göre 2009 yılında
dünyada 160 ülkede yaklaşık 37.2 milyon
hektar organik tarım alanı bulunmaktadır. Bu
alanlar, dünyadaki toplam tarım alanlarının
yalnızca %0.9’unu oluşturmaktadır. Bu alanın
büyük kısmı Avustralya (12.0 milyon hektar),
Arjantin (4.40 milyon hektar), ABD (1.95
milyon hektar), Çin (1.85 milyon hektar),
Brezilya (1.77 milyon hektar), İspanya (1.33
milyon hektar) ve Hindistan (1.18 milyon
hektar)’da bulunmaktadır. Dünya organik tarım
alanlarının yaklaşık 2/3’ü organik otlak ve
meradır, çünkü Avustralya, Arjantin, Çin ve
Şili’deki organik tarım alanlarının çoğunu
organik otlaklar oluşturmaktadır. Dünyadaki
toplam organik alanların %32,6’sı Okyanusya,
%24,9’u Avrupa, %23’ü Latin Amerika,
%9,6’sı Asya, %7,1’i kuzey Amerika ve %2,8’i
Afrika’da yer almaktadır (Willer ve Klicher,
2011).
Dünyada yaklaşık 1,8 milyon organik tarım
ile uğraşan üretici bulunmaktadır. Bu organik
tarım üreticilerinin %43.5’u Afrika’da,
%19.2’si Asya’da, %18.3’ü Latin Amerika’da,
%17.5’i Avrupa’da ve %1’i Kuzey Amerika’da
bulunmaktadır (Willer ve Klicher, 2009). En
fazla organik tarım üreticisi ülkeler sırasıyla
Hindistan, Uganda, Meksika, Etiyopya,
Tanzanya, Peru, İtalya ve Türkiye’dir (Willer
ve Klicher, 2011).
Avrupa’da 2009 yılı sonu itibariyle 9.3
milyon hektar alanda, 250,000 tarım
işletmesinde organik tarım yapılmaktadır. Buna
göre, Avrupa’daki toplam tarım alanlarının
%1.9’unda organik tarım yapılmaktadır (Willer
ve Klicher, 2011) . 27 üyeli genişletilmiş
Avrupa Birliği’nde ise 7.2 milyon hektar
organik alanda, 178,000 organik tarım işletmesi
faaliyette bulunmaktadır. Bunlar, toplam tarım
alanlarının %4.7’sine ve toplam tarım
işletmelerinin %1.2’sine denk gelmektedir
(Willer ve Klicher, 2009).
Görüldüğü gibi, hem dünyada hem de
Avrupa’da
organik
tarım
alanları,
konvansiyonel
tarım
alanları
ile
karşılaştırılamayacak kadar küçüktür. Ancak,
organik tarım alanları her yıl hızla artmaktadır.
Dünya organik tarım ve gıda ürünleri
pazarında başlıca ülkeler kuzey Amerika (%48)
ve batı Avrupa (%48)’da yer almaktadır. Bu
pazar 1999 ile 2009 yılları arasında hızla
büyümüş (%267) ve 15.2 milyar $’dan
neredeyse 55 milyar $’a ulaşmıştır. 2009
yılında dünya toplam gıda ve içecek pazarının
yaklaşık %5’i organik ürün satışlarından
oluşmuştur. 2011 yılında küresel organik gıda
pazarının bir önceki yıla göre %4.2 oranında
büyümesi beklenmektedir (Willer ve Klicher,
2011).
Günümüzde dünyadaki en büyük organik
gıda pazarı ABD’ndedir. 2009 yılındaki
ekonomik krize rağmen, bu pazar %5.3
oranında büyüyerek, 26.6 milyar $’a ulaşmıştır
(Sahota, 2009). Batı Avrupa organik gıda
pazarının 2009 yılındaki büyüklüğü ise 26
milyar $ civarındadır. Avrupa organik gıda
pazarındaki başlıca ülkeler Almanya (8.4 milyar
$), Fransa (4.4 milyar $) ve İngiltere (3.0 milyar
$)’dir. Dünya organik gıda pazarındaki diğer
önemli ülkeler ise Japonya (1.4 milyar $) ve
Avustralya (750 milyon $)’dır (Willer ve
Klicher, 2011).
29
Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu
Dünya organik gıda ürünleri pazarının
gelişmesinde birçok faktör etkili olmaktadır.
Öncelikli olarak ihracata dayalı olarak gelişen
organik tarımsal üretim sonucu, birçok
ülkelerde iç pazar da gelişmeye başlamıştır.
Yeni organik tarım ve gıda (özellikle işlenmiş)
ürünleri dünya pazarlarına sunulmaktadır.
Büyük gıda üretici ve toptancıları, yeni ve
işlenmiş
organik
ürünleri
bu
pazara
sokmaktadırlar. Organik kültür balıkçılığı
birçok ülkede gelişmektedir. Organik tarım ve
gıda ürünleri dışında, ekolojik otel ve
restoranlar, organik tekstil, sağlık ürünleri ve
bunlarla ilgili mağazalar giderek çoğalmaktadır.
Sürdürülebilir tarım ve kalkınma açısından
birçok hükümet, uluslararası organizasyonlar,
Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve diğer
gönüllü organizasyonlar organik tarımın
yaygınlaştırılması, organik gıda pazarı ve
ticaretinin teşvik edilmesi için büyük çaba
göstermektedirler (Yussefi, 2003; Demiryürek
ve ark., 2008)
4. Türkiye’de Organik Tarımın Gelişimi
Tarihsel olarak organik tarım ilk kez Avrupa
ve ABD’de bazı öncü kişi ve gönüllü kuruluşlar
tarafından
başlatılmıştır
(Tate,
1994).
Türkiye’de ise organik tarım hareketi dünyada
olduğu gibi önder çiftçiler tarafından değil;
Avrupalı organik tarım şirketlerinin temsilcileri
aracılığı ile başlatılmıştır. Bu durum, Avrupa’da
yetiştirilemeyen ve klasik tarımsal ihraç
ürünlerimize gelen gelen talebin bir sonucu
olarak karşımıza çıkmaktadır (Demiryürek,
2000; 2004). Örneğin ilk olarak organik tarım
faaliyetleri Ege Bölgesi’nde, sınırlı sayıdaki
üzüm üreticisine, Avrupalı organik tarım
şirketlerinin temsilcileri tarafından tanıtılarak
başlatılmıştır (Aksoy ve Altındişli, 1999;
Aksoy, 2001). Avrupa ülkelerinden gelen
talebin artışına paralel olarak, organik üretim
çeşitlenmiş ve organik üretim projeleri 1980’li
yılların ortasından itibaren tüm Türkiye’de
yürütülmeye başlatılmıştır (Rehber ve Turan,
2002). Önceleri yabancı şirketlerin temsilcileri
aracılığıyla, sonradan ise yerli şirketlerin
organik tarım ve gıda pazarına girmesiyle
birlikte, gerek ihracata gerekse iç piyasaya
yönelik üretim ve pazarlama çalışmaları
sürdürülmüştür.
Ülkemizde genelde uygulanan organik tarım
modeli, söz konusu şirketler ile organik
üreticiler arasında sözleşmeli tarım şeklinde
30
yürütülmektedir. Bu sözleşmelere
göre
üreticiler
organik
şirketlerin
proje
yöneticilerinin yönlendirmeleri doğrultusunda,
öncelikle sentetik gübre ve tarım ilacı
kullanmamayı taahhüt etmektedirler ve diğer
gerekli tarımsal uygulamaları (organik girdi
kullanımı ve tarım metotları) yürütmektedirler.
Kontrol ve sertifikasyon işlemleri ise üretim ve
pazarlama şirketlerinden bağımsız, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı (TKB) ve Avrupa Birliği
(AB) tarafından yetkilendirilen ve akredite olan
kontrol ve sertifikasyon kuruluşları (KSK)
tarafından
yürütülmektedir.
Sözleşmeli
şirketlerin temel sorumlulukları, üreticilerden
sözleşme koşullarında belirtilen ve önceden
tespit edilen miktarda, organik olarak
yetiştirilmiş
ve
KSK’lar
tarafından
sertifikalanmış ürünleri almaktır. Kontrol ve
sertifikasyon işlemleri genellikle bu şirketler
tarafından organize edilmekte ve masrafları
karşılanmaktadır. Bazı şirketler, sözleşmeli
organik
üreticilerini
üretim
süresince
antlaşmalarına göre gerek danışmanlık ve kayıt
tutma gerekse girdi ve kredi gibi hizmetler ile
desteklemektedir. Sonuçta, şirketler organik
üreticilerine sözleşmede önceden belirlenen,
piyasadaki konvansiyonel ürünlerin fiyatının
belirli bir oranı kadar ilave bir prim fiyat
(piyasa fiyatı + prim) ödemeyi taahhüt
etmektedirler. Şirketler tarafından yapılan
destek hizmetlerinin masrafları da üreticilere
ödenecek
toplam
bedelden
mahsup
edilmektedir. Bu sözleşme diğer taraftan,
üreticilere de bazı sorumluluklar yüklemektedir.
Buna göre, organik üreticiler ulusal yönetmelik
ve uluslararası organik tarım standartlara
uygun, daha önceden sözleşmede belirtilen
miktar ve kalitede organik ürün yetiştirmeyi ve
ürünlerin
sertifikası
alındıktan
sonra,
sözleşmede belirlenen fiyattan ürünlerini
sözleşmeli oldukları pazarlama firması veya
onların
temsilcisine
teslim
etmekle
sorumludurlar (Demiryürek, 2000; 2004).
Ancak son yıllarda organik üreticiler ile
sözleşme yaptıkları firmalar arasındaki çeşitli
antlaşmazlıklar sonucu, bazı üreticiler kendi
üretici birliklerini kurmaya başlamışlardır. Bu
üreticiler kendi örgütleri aracılığı ile anlaştıkları
KSK’dan sertifikalarını temin etmekte ve
organik ürünlerini yurt içi ve yurt dışına
kendileri pazarlamaya çalışmaktadırlar (Günay,
2007; Demiryürek ve Ceyhan, 2008;
Demiryürek ve ark., 2008).
K.DEMİRYÜREK
Ülkemizdeki organik üretim, yurtdışından
gelen taleplerin artması, TKB’nin organik
üretimi desteklemesi, üniversite, araştırma
kuruluşları, Sivil Toplum Kuruluşları (STK),
yerli tüketicilerin ve kamuoyunun konuya ilgi
göstermesi, iç pazarın oluşumu vd. gelişmeler
sonucu hızla artmaktadır (Aksoy ve Altındişli,
1999; Kenanoğlu ve Karahan, 2002;
Demiryürek ve ark., 2008). Türkiye’de organik
tarım son 20 yıllık dönemde hızla gelişmiştir.
Resmi istatistiklerde (TÜGEM, 2011) son
yıllarda ekstrem artışlar dikkati çekmektedir.
Bu artışların üretici sayısı ve alandaki
artışlardan
kaynaklandığı
söylenebilir.
Özellikle, 2008 ile 2010 yılları arasında organik
üretim alanı 3.5 kat ve organik üretim yapan
üretici sayısı ise neredeyse 2 kat artmıştır. Bu
yıldaki aşırı artış göz ardı edilse bile, 1990 ve
2010 dönemde yetiştirilen organik üretim çeşidi
27 kat, organik üretici sayısı 134 kat ve organik
üretim alanı 370 kat artmıştır (Çizelge 1)
(TÜGEM, 2011). Bu gelişmeler sonucu Türkiye
AB’ne organik ürün ihraç eden önemli ülkeler
arasına girmiştir.
Çizelge 1. Türkiye’de organik tarımın gelişimi
Yıllar
1990
1992
1994
1996
1998
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Organik
ürün sayısı
8
23
20
37
65
95
98
150
179
174
205
203
201
247
212
216
Organik
üretici
sayısı
313
1,780
1,690
4,039
8,302
18,385
15,795
12,428
14,798
12,806
14,401
14,256
16,276
14,926
35,565
42,097
Organik alan
(ha)
1,037
6,077
5,196
16,000
25,303
59,985
111,324
57,365
73,368
108,598
93,134
100,275
124,263
109,387
325,831
383,782
Kaynak: TÜGEM (2011)
Ülkemizde son yıllarda üretilen organik
ürünler giderek çeşitlenmektedir. Bunlar taze
meyve ve sebzeden, baklagil, tarla bitkileri
(pamuk ve buğday), tıbbi ve aromatik bitkiler
ve kurutulmuş meyvelere (elma, fındık, ceviz,
Antep fıstığı, kuru incir, kayısı ve üzüm) kadar
uzanmaktadır (Aksoy ve Engiz, 2007;
Demiryürek ve ark., 2008). Organik bal üretimi,
ilk ve tek organik hayvansal üretim olarak uzun
yıllar ülkemizde gerçekleştirilmesine karşın,
son yıllarda organik süt, et ve yumurta üretimi
başlamış ve giderek artmaktadır. Organik balık
yetiştiriciliği ile ilgili araştırma projelerinin
bulunmasına karşın, henüz ülkemizde ticari
olarak organik kültür balıkçılığı üretimi
yapılmamaktadır. Yurtdışı ve yurt içinden gelen
talepleri karşılamak için son yıllarda özel
sektörün organik hayvancılığa ilgisi ve
yatırımları artmaktadır (Demiryürek ve Güzel,
2006).
Ülkemizde organik iç pazarın durumuna
ilişkin çok fazla araştırma ve veri
bulunmamaktadır. 1990’lı yıllardan beri
ülkemizde organik ürünler büyük şehirlerdeki
bazı süpermarketlerdeki bölümlerde, bağımsız
organik tarım dükkânlarında veya aktarlarda,
özellikle “doğal ürünler” olarak satılmaktadır.
Son yıllarda “buğday” gibi bazı STK ve
belediyelerin girişimleri ile İstanbul, Bursa,
Ankara, Antalya ve Samsun gibi büyük
şehirlerde “%100 ekolojik halk pazarları”
kurulmuş ve halen faaliyet göstermektedirler.
Fakat
organik
ürünlerin
fiyatlarının
yüksekliği, tüketiciler arasında organik ürünler
hakkındaki bilgi eksikliği, pazarda taze organik
sebze çeşitlerinin sınırlı olması, iç pazarda
organik ürünlerin çeşitlenmesini ve tüketiminin
yaygınlaşmasını sınırlandıran belli başlı
faktörler arasındadır. Ancak, görece olarak gelir
ve eğitim seviyeleri yüksek, orta yaşlı, çevre ve
sağlık riskleri konusunda daha duyarlı ve
özellikle büyük şehirlerde yaşayan sosyoekonomik profildeki tüketiciler arasında
organik ürünlere olan talep giderek artmaktadır
(Akgüngör ve ark., 1999; Kayahan, 2001;
Aksoy, 2001; Sayın ve ark., 2005; Akgüngör ve
ark., 2007; Demiryürek ve ark., 2008).
Ülkemizde yetiştirilen organik ürünlerin
büyük bölümü (%85’den fazlası) (Sayın ve ark.,
2005; Demiryürek ve ark., 2008) ihraç edildiği
için, organik üretim yurt dışından gelen talebe
göre şekillenmektedir. Çizelge 2, organik tarım
ve gıda ihracatının ülkemizde yıllar itibari ile
gelişimini göstermektedir. Buna göre, organik
ürün ihracatımız 1998 yılında 19.4 milyon
$’dan, 2003 yılında 37 milyon $’a çıkmış ve bu
iki yıl arasındaki artış %90’ı geçmiştir. 2005 ile
2009 yılları arasında, ortalama 27 milyon $
seviyesinde seyreden organik tarım ürünleri
31
Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu
ihracatımızın, 2010 yılında neredeyse yarı
yarıya azalması, bu yıldaki global ekonomik
kriz ile açıklanabilir. Bununla birlikte, bu
veriler, ihracatçı firmaların ihracat esnasında
organik olarak beyan ettikleri partilere ait olup,
gerçekleşen ihracat verilerinin tamamını
yansıtmamaktadır (TÜGEM, 2011). Bir
tahmine göre, son yıllardaki organik ürün
ihracatımızın 70 milyon $’ı geçtiği ifade
edilmektedir (Stopes, 2007). Klasik tarımsal
ihraç ürünlerimiz (kuru üzüm, fındık, pamuk
vd.) 1990’lı yılların başına kadar organik ürün
ihracatımızın büyük bölümünü oluşturmaktaydı.
Günümüzde başlıca ihraç ettiğimiz organik
ürünler ise kuru meyveler, organik fındık-fıstık,
organik baharat, organik taze ve işlenmiş
meyve ve sebzeler, organik hububat, endüstri
bitkileri, yağlı tohumlar ve diğer çiğ ve işlenmiş
ürünlerden oluşmaktadır. Bunlara ilave olarak,
donmuş meyve ve sebzeler, meyve suları,
konsantreleri organik olarak ihraç edilmeye
başlanmıştır. Ayrıca 2008 yılında özellikle
Rusya, Kazakistan, Suriye ve Etiyopya’dan
büyük miktarlarda organik hububat, mısır,
ayçiçeği, kuru fasulye ve susam ithal edilmiştir
(TÜGEM, 2010; Demiryürek ve Aydoğan,
2010).
Çizelge 2. Türkiye’nin organik ürün ihracatının
gelişimi
Yıllar
Değer (FOB, $)
1998
19,370,599
1999
24,563,892
2000
22,756,297
2001
27,242,407
2002
30,877,140
2003
36,932,995
2004
33,076,319
2005
26,230,259
2006
28,236,617
2007
29,359,321
2008
27,260,473
2009
27,504,928
2010
15,879,571
Kaynak: Ege İhracatçı Birlikleri (TÜGEM, 2011)
Türkiye’den 2008 yılında 69 organik tarım
ve gıda ürünü, 34 farklı ülkeye ihraç edilmiştir.
Ürün grupları incelendiğinde, en fazla döviz
getirisi organik fındık, incir, kayısı, üzüm,
çilek, zeytin, pamuk ve meyve sularından elde
32
edilmiştir. Bu ülkeler arasında Almanya en
önemli ithalatçımızdır. Toplam organik ürün
ihracatımızın değer olarak %40’tan fazlası
Almanya’ya yapılmaktadır. Fransa, Hollanda,
Birleşik Krallık, İtalya, Danimarka, Avusturya,
İsveç ve Portekiz gibi AB ülkeleri organik
ihracatımızda başı çekmektedirler. ABD,
İsviçre, Güney Kore, Avustralya, Tayvan, El
Salvador, Yeni Zelanda, Kanada, İsrail, Suudi
Arabistan, Japonya ve Irak diğer gelişen
pazarlarımız
arasında
yer
almaktadır
(Demiryürek ve ark., 2008; Demiryürek ve
Aydoğan, 2010). Bu gelişmeler, Türkiye’nin
organik iç pazarını geliştirmeye devam ederken,
dış pazarlarına kuzey Amerika ve Asya gibi
diğer kıtalardaki hızla gelişen pazarları ilave
etmesi gerektiğini göstermektedir.
5. Türkiye’de Organik Tarımın Kurumsal
Yapısı ve Yasal Gelişimi
Ülkemizde organik tarımın genel olarak
yönlendirilmesi ve kontrolü ile TKB ve ilgili
birimleri sorumludur. Organik tarım ve gıda
sektöründe üreticiler, işleyiciler, ihracatçılar,
girdi satıcıları, STK vb. birçok önemli aktör yer
almaktadır. Bunlar TKB’nin öncülüğünde
organik tarımın gelişmesi için öncelikleri ve
ulusal stratejileri belirlemektedirler. Bununla
birlikte, TKB organik tarımla ilgili çiftçi ve
personel
eğitimi,
yayım,
araştırma
faaliyetlerinin düzenlenmesi ve geliştirilmesi
için organik işletme ve üreticilerin mali açıdan
desteklenmesi (organik tarım desteği, uygun
işletme ve yatırım kredisi) ile ilgili çalışmaları
yürütmektedir.
Organik tarım ile ilgili TKB’nin mevcut
karar verme organları, Bakanlığın çeşitli genel
müdürlüklerinden
üyelerin
yer
aldığı
komisyonlardan oluşmaktadır. Bununla birlikte
ilgili hükümet ve STK’nın temsilcilerinden
oluşan ve organik tarım ile ilgili ulusal strateji,
eylem planları ve araştırma konularının
tartışıldığı bir danışma komitesi bulunmaktadır.
Ülkemizin 81 Tarım İl Müdürlüğü’nde çalışan
teknik elemanların bazıları organik tarım
çalışmalarının
yürütülmesi
ile
sorumlu
tutulmuşlardır. TKB, özel sektörün organik
tarım üretim, işleme ve pazarlama şirketleri,
STK ve üniversitelerin temsilcilerinden oluşan
komitelerden
danışmanlık
desteği
de
almaktadır. Bunlar, “Ulusal Strateji” ve organik
tarım ile ilgili proje önerilerinden oluşan
K.DEMİRYÜREK
KURUMSAL
“Eylem Planı”nı formüle etmek için çalıştaylar
düzenlenmektedir.
TKB elemanlarını mevcut ulusal ve
uluslararası yönetmelikler ve standartlar
hakkında bilgilendirmektedir. Aynı zamanda
organik ürünlerimizin özellikle AB’ne ve diğer
ülkelere ihracat miktarını artırmak için gerekli
uluslararası standart ve kriterlerin karşılanması
için kontrol ve sertifikasyon firmalarına gerekli
bilgilerin sağlanması ile sorumludur. Son
yıllarda, organik tarım ile ilgili ulusal veri
tabanı TKB tarafından kontrol ve sertifikasyon
Organik
Tarımın
Başlangıcı
HUKUKSAL
1984…..
Ekolojik
Tarım
Organizasyonu
Derneği
(ETO)’nin
Kuruluşu
TKB, Yetkili
Otorite
1992..
1994
Ülkesel
hukuki
düzenleme
yok, IFOAM
kuralları
geçerli
1. DÖNEM
2092/91-AB
Yönetmeliği
ile paralel ilk
ülkesel
Yönetmelik,
24.12.1994
Ekolojik
Tarım (ET)
Komitesinin
ve ET Ulusal
Yönlendirme
Komitesinin
Kuruluşu
firmaları aracılığı ile toplanmaktadır. İhracat
rakamları hem Dış Ticaret Müsteşarlığı hem de
Ege
İhracatçı
Birlikleri
tarafından
tutulmaktadır. Bu durum, daha önceden de
belirtildiği gibi organik üretim ve ihracat
verilerinde bazı yıllarda tutarsızlık ile
sonuçlanmaktadır. Bu yüzden, TKB organik
tarım ile ilgili tüm kuruluşlarla işbirliği halinde
organik ürünlerin üretiminden ihracatına kadar
geçen tüm pazarlama süreçlerini içeren yeni bir
organik tarım bilgi sistemi oluşturulmasına
başlanmıştır.
1. Organik Tarım
(OT) Komitesi
2. OT Ulusal
Yönlendirme Komitesi
3. OT Ulusal Ticaret
Komitesi
4. OT Araştırma ve
Projeler Ulusal
Komitesinin kurulması
TKB, TÜGEM,
Alternatif
Tarımsal Üretim
Teknikleri Daire
Başkanlığının
kurulması
22.7.2003
2002
2003
1995…..
İlk
Yönetmelikte
değişiklik
29.6.1995
İkinci
Yönetmelik,
11.7.2002
2. DÖNEM
Yeni mevzuata
göre OT
Komitesi ve
OT Ulusal
Yönlendirme
Komitesinin
kuruluşu
2004
2005
2006
2007
2092/91-AB
ORGANİK
Son
Yönetmeliği ile Yönetmelikte
TARIM
uyumlu
ve
Organik
KANUNU
değişiklik
03.12.2004 Tarım Kanununa 17.10.2006
dayalı Organik
Tarımın Esasları
ve
Uygulanmasına
İlişkin Yönetmelik
10.6.2005
3. DÖNEM
Şekil 1. Türkiye’de organik tarımın kurumsal ve yasal gelişimi (Engiz ve Özlü, 2007)
Şekil 1’de Türkiye’deki organik tarımın
yasal gelişiminden görüldüğü gibi 18 Aralık
1994 tarih ve 22145 nolu Resmi Gazete
(Anonim, 1994)’de yayınlanan ilk ulusal
organik tarım yönetmeliği, 1994 yılında AB’nin
2002/91 numaralı yönetmeliğine (Anonim,
1991) paralel olarak çıkartılmıştır. Bu
yönetmeliğe sonradan büyük ölçüde eklemeler
yapılmış ve 2002 yılında organik hayvancılık ve
kültür balıkçılığını da içerecek şekilde 11
Temmuz 2002 tarih 24812 nolu Resmi
Gazete’de yayınlanan “Organik Tarımın
Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik”
(Anonim, 2002) ve söz konusu yönetmelikte
değişiklik yapılmasına dair başka bir
yönetmelik (Anonim, 2003) ile revize
edilmiştir. 3 Aralık 2004 tarihinde bir çerçeve
yasası olan “Organik Tarım Kanunu” (Anonim,
2004) kabul edilerek yayınlanmıştır.
Bu çerçeve yasası, TKB ile birlikte ilgili
kurumları organik tarım yönetmeliklerini
düzenlemeyi yetkili kılmıştır. Bu yasa aynı
zamanda, daha önceki yönetmeliklerde
belirtilmeyen cezaları içermektedir. Yasanın
yönetmeliği olan “Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” (Anonim,
2005), 10 Haziran 2005 tarihinde 25841 sayılı
Resmi Gazete’de yayınlanmış ve uygulamaya
konulmuştur. Söz konusu yönetmelikte daha
sonra bazı değişiklikler yapılmıştır (Anonim,
2006; 2008; 2009). Son olarak 18 Ağustos 2010
tarihinde 27676 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan “Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelik” (Anonim,
2010), AB mevzuatındaki son değişiklikler göz
önünde
bulundurularak
hazırlanmıştır.
Ülkemizde organik tarım ile ilgili mevzuatın
AB ve ihracat yaptığımız diğer ülkelerin
33
Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu
mevzuatları ile genel olarak uyumlu olduğu
söylenebilir (Demiryürek ve Bozoğlu, 2007)
Organik tarımın kontrol ve sertifikasyon
işlemleri TKB’nin yetkilendirdiği bağımsız
kuruluşlar tarafından yürütülmektedir. Halen 17
kontrol ve sertifikasyon kuruluşu (KSK)
ülkemizde faaliyette bulunmaktadır (TÜGEM,
2011). Özel kontrol ve/ya sertifikasyon
şirketleri inceleme ve analizleri sonucu organik
ürünlere sertifika verebilmektedirler. Ancak, bu
kuruluşların faaliyetlerini yürütebilmeleri için
daha önceden TKB tarafından gerekli izinleri
almış olmaları gerekmektedir.
6. Sonuç ve Öneriler
Zengin biyolojik çeşitlilik, göreceli olarak
temiz ekolojik alanlar, hastalık ve zararlılara
dayanıklı bitki çeşitleri ve düşük kimyasal girdi
kullanım düzeyi gelişmekte olan ülkelerde
olduğu gibi ülkemizde de organik tarımın
gelişmesi için başlıca avantajlar arasında yer
almaktadır. Bu yüzden, ülkemiz ekolojisi,
coğrafi ve topografik yapısı, çeşitli iklim
özellikleri nedeniyle birçok ürünü (bazı tropik
meyveler hariç) yetiştirmeye imkân tanıyan
büyük bir potansiyele sahiptir. Üstelik
Türkiye’nin tarımsal üretim sistemi çok geniş
bir alana yayılmıştır ve sanayileşmiş ülkelerle
karşılaştırıldığında tarımda
birim alana
kimyasal girdi kullanım oranı çok düşüktür. Bu
yüzden, ülkemiz tarım alanlarında yoğun
kimyasal kirlilik bulunmamaktadır. Özellikle
Türkiye’nin doğusunda organik tarıma geçiş,
diğer sanayileşmiş bölgelere oranla daha
kolaydır. Bu durumda Türkiye, birçok gelişmiş
ülkenin sorunu olan yoğun kimyasal girdili
tarımın
yarattığı
çevre
sorunlarından
sakınabilecektir. Diğer taraftan, yüksek katma
değerli ve emek yoğun ürünlerin organik olarak
üretimini artırma yoluyla kırsal istihdama bir
ölçüde yardımda bulunulabilir. Bu yüzden,
hükümetin finansal desteği, çiftçi eğitimi,
yayım ve araştırma çalışmaları ve özel sektör
STK ile işbirliği halinde organik tarımın
gelişimi ülkemizde hızlandırılmalıdır.
Ülkemizin organik tarım ürünleri ihracatının
giderek artmasına rağmen, dünya organik tarım
ve gıda pazarındaki payımız çok düşüktür.
Özellikle kuzey Amerika ve Avrupa
ülkelerindeki organik tarım ve gıda ürünleri
arzı,
bu
pazarlardaki
talep
artışını
karşılayamamaktadır. Bu yüzden bu pazarlar
potansiyel olarak ülkemiz gibi ekolojisi ve
34
altyapısı organik tarımsal üretim ve ihracatına
uygun gelişmekte olan ülkeler için iyi bir fırsat
sunmaktadır. Maalesef halen büyük ölçüde
hammadde halinde işlenmeden ihraç ettiğimiz,
kurutulmuş meyve, fındık, fıstık ve tarla
bitkileri gibi organik ürünler, potansiyel ihraç
gelirlerimizden kayıp anlamına gelmektedir.
Eğer
bir
ülkede
organik
tarımın
geliştirilmesi isteniyorsa, hükümetler sadece
ihraç pazarlarını geliştirmeye odaklanmamalı,
aynı zamanda iç pazarların gelişimini teşvik
etmelidirler. Ülkemizdeki organik iç pazarın 14
milyon $ civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Ancak bu rakam diğer ülkelerle kıyaslandığında
organik gıda iç pazarımızın henüz çok sınır
olduğunu göstermektedir ve maalesef yıllık
gelişme hızı da çok düşüktür. Bu ise organik
ürünler hakkında tüketici farkındalığının
sınırlılığı, teşvik çalışmalarının azlığı, altyapı
yetersizliği, mevzuat ile ilgili sorunlar ve
görece yüksek fiyatlar nedeniyle karşımıza
çıkmaktadır.
Bu sınırlılıkların yanında, hükümetin
organik tarımı desteklemeye yönelik mali
desteklerinin yetersizliği ve geçiş sürecini
teşvik etmek için desteğinin bulunmaması,
yetersiz çiftçi eğitim ve tüketici bilinçlendirme
çalışmaları, özel sektör ve STK’nın yerel
nitelikteki
sınırlı
çalışmaları
nedeniyle
ülkemizde organik tarım ve gıda pazarı istenilen
ve hedeflenen düzeye gelmekten uzaktır.
Ayrıca, kamu, özel sektör ve STK arasındaki
işbirliği eksikliği ve bilgi paylaşım ağının
bulunmaması diğer kritik bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Organik üretim yapan
üreticilerin bir araya gelmesiyle oluşan üretici
kooperatif ve örgütlerinin sayısı sınırlıdır ve
hükümetlerden yeterli teşvik alamadıkları için
özel sektöre karşı haklarını yeterince
savunamamakta ve organik tarım ürünleri ve
gıda
pazarında
etkin
bir
rol
oynayamamaktadırlar. Kamu ve özel sektör
kuruluşları tarafından organik tarım ile ilgili
yürütülen AR-GE faaliyetleri, her ne kadar son
yıllarda bazı
üniversite
ve
araştırma
enstitülerinin çabaları ile artsa da sınırlıdır.
TKB düşük faizli kredi, pirim fiyat, ucuz
organik girdi ve pazarlama garantisi gibi
finansal teşvikler yoluyla organik üretime
üreticilerin geçiş sürecini kolaylaştırmak için
uygun teşvik enstrümanları ve politikalarını,
özellikle organik üretici birlikleri, STK veya
özel şirketler aracılığı ile veya doğrudan
K.DEMİRYÜREK
üreticilere uygulamalıdır. Benzer şekilde TKB
araştırma eğitim ve yayım faaliyetleri yoluyla
organik üretici örgütlerini desteklemelidir.
Organik tarımın benimsenmesi ve yayılması
için ekolojisi organik tarıma uygun yerlerde
pilot projeler yoluyla ilgili kamu ve özel
kuruluşlar aracılığı ile organik tarım teşvik
edilmelidir. Çok büyük rekabetin yaşandığı
dünya organik tarım ve gıda pazarındaki ihracat
potansiyelimizi artırmak için iyi durumda
olduğumuz organik bitkisel üretim yanında, çok
sınırlı üretimimiz olan organik hayvansal
üretimimize özel önem verilmeli ve gelişmesi
için gerekli teşvik önlemleri alınmalıdır.
İhracata yönelik çalışan organik pazarlama
şirketleri yanında özellikle yerel organik üretici
birlikleri
finansal
açıdan
hükümetçe
desteklenmelidir. Organik üretim ve organik
gıda iç pazarının gelişmesi için gerekli yasal
düzenlemeler yoluyla karmaşık olan organik
üretim, kontrol sertifikasyon ve pazarlaması
sürecinin kolaylaştırılması yoluna gidilmelidir.
Son yıllarda AB’de organik tarım mevzuatının
basitleştirilmesine yönelik yapılan çalışmalara,
ülkemizin mevzuatının uyumu sağlanmalıdır.
Tüketicilerin bilinçlendirilmesi çalışmaları
yoluyla organik tarım ve gıda ürünleri hakkında
tüketici farkındalığını artırmaya yönelik
çalışmalar artırılmalıdır. Türk organik tarım
sektörü, oluşturulacak bir yüksek kurul
yardımıyla koordine edilmeli ve ilgili kuruluşlar
arasındaki işbirliği artırılmalıdır. Organik
üretim ve ihracatına yönelik veriler tek elden
toplanmalı,
güvenilir
bir
veri
tabanı
oluşturulmalı ve sonuçlar resmi olarak
yayınlanmalıdır. “Doğal”, “natürel”, “tabi”,
“köy ürünü”, “gübresiz”, “ilaçsız” vd. organik
tarım veya organik gıda ürünü gibi yanlış veya
tüketiciyi yanıltıcı olarak kullanılan ve kavram
kargaşasına yol açan ürün adlandırma veya
etiketlendirme çalışmalarına yasal olarak son
verilmelidir. Organik ürünlere olan tüketici
güveninin artırılması için organik ürünlerin
proje yönetimi, kontrol ve sertifikasyon
sürecinin uluslararası organik tarım ve gıda
yönetmelik ve standartlarına uyumlu ve güncel
hale getirilmelidir. Organik tarımsal üretim
çalışmaları, yurt içindeki ekolojik tarım turizmi
hizmetleri ile entegre edilmeli ve yerel
uygulamalar, uluslararası ekoturizm alanına
açılmalıdır. Bununla birlikte, organik tarımsal
üretim ve gıda dışındaki organik ürünlerin
ticareti (organik kozmetik, tekstil, tahta, ağaç ve
yerel el sanatları ürünleri gibi) çevreyi
kirletmeyen ve ekoloji ile uyumlu üretim
süreçleri teşvik edilmelidir. Son olarak organik
tarım, kırsal kalkınmaya, dünya pazarlarının
gelişimine, çevre ve insan sağlığının
korunmasına birçok yönden katkı sağlayan bir
üretim sistemidir. Bu yüzden organik tarım ve
gıda ürünleri üretimi, ticareti ve ihracatı diğer
gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemiz
için de tarımının sürdürülebilir gelişimi için çok
önemli bir fırsattır ve dünyada tüm ülkelerde
olduğu gibi geliştirilmesi için desteklenmelidir.
Kaynaklar
Akgüngör, S., B. Miran ve C. Abay, 2007. Tüketici
Tercihleri ve İç Piyasa Oluşumu. Organik Tarımda
Yeni Ufuklar Toplantısı (Basılmamış), 19 - 20 Mart
2007, FAO, TKB, İBB ve İHE, İstanbul.
Akgüngör, S., B. Miran, C. Akbay, E. Olhan ve N.K.
Nergis, 1999. İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde
tüketicilerin çevre dostu tarım ürünlerine yönelik
potansiyel talebinin tahminlenmesi, TEAE Raporu:
1999-3, No:15, Ankara.
Aksoy, U., 2001. Ekolojik Tarım: Genel Bir Bakış.
Türkiye 2. Ekolojik Tarım Sempozyumu. 14-16
Kasım, Antalya, NAR-SER ve ETO. TKB Tarım
2000 Vakfı Yayınları, Ankara, s.3-10.
Aksoy, U. ve A. Altındişli, 1999. Dünya’da ve Türkiye’de
ekolojik tarım ürünleri üretimi, ihracatı ve geliştirme
olanakları. İstanbul Ticaret Odası Yayınları, Yayın
No: 1999-70. İstanbul, 125 s.
Aksoy, U. and M. Engiz, 2007. Country Report on
Organic Faming in Turkey: May 2007 (Unpublished).
TÜGEM, Turkish Ministry of Agriculture and Rural
Affairs (MARA), Ankara, Turkey.
Anonim, 2010. Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelik.
T.C. Resmi
Gazete, Tarih: 18.08.2010, Sayı: 27676, Ankara.
Anonim, 2009. Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete,
Tarih: 17.10.2009, Sayı: 27379, Ankara.
Anonim, 2008. Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete,
Tarih: 25.10.2008, Sayı: 27035, Ankara.
Anonim, 2006. Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete,
Tarih: 17.10.2006, Sayı: 26322, Ankara.
Anonim, 2005. Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelik.
T.C. Resmi
Gazete, Tarih: 10.06.2005, Sayı: 25841, Ankara.
Anonim, 2004. 5262 sayılı Organik Tarım Kanunu. T.C.
Resmi Gazete, Tarih: 03.12.2004, Sayı: 25659,
Ankara.
Anonim, 2003. Organik Tarımın Esasları ve
Uygulamasına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik. T.C. Resmi Gazete,
Tarih: 22.08.2003, Sayı: 25207, Ankara.
35
Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye’deki Durumu
Anonnim, 2002. Organik Tarımın Esasları ve
Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik. T.C. Resmi
Gazete, Tarih: 11.07.2002, Sayı: 24812, Ankara.
Anonim, 1994. Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik
Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik. T.C.
Resmi Gazete, Tarih: 18.12.1994, Sayı: 22145,
Ankara.
Anonim, 1991. Council Regulation (EEC) No 2092/91 of
24 June 1991 on organic production of agricultural
products and indications referring thereto on
agricultural products and foodstuffs (OJ L 198,
22.7.1991,
p.
1).
http://europa.eu.int/eurlex/en/consleg/pdf/1991/en_1991R2092_do_001.pdf
Demiryürek, K., 2004. Dünya ve Türkiye’de Organik
Tarım. Harran Üniv. Ziraat Fakültesi Dergisi, 8 (34):63-71.
Demiryürek, K., 2000. The Analysis of Information
Systems for Organic and Conventional Hazelnut
Producers in Three Villages of the Black Sea Region,
Turkey. PhD Thesis. Reading: The University of
Reading, UK.
Demiryürek, K. ve M. Aydoğan, 2010.Türkiye’nin
Organik Tarım ve Gıda Ürünleri İhracatının Sosyal
Ağ Analizi İle Ortaya Konulması. Türkiye IX. Tarım
Ekonomisi Kongresi, Cilt I, 333-340, Şanlıurfa.
Demiryürek, K. ve M. Bozoğlu, 2007. Türkiye’nin
Avrupa Birliği Organik Tarım Politikası’na Uyumu.
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi,
22(3), 316-321.
Demiryürek, K., C. Stopes and A. Güzel, 2008. Organic
Agriculture: The Case of Turkey. Outlook on
Agriculture, 37 (4), 7-13.
Demiryürek, K. and V. Ceyhan, 2008. Economics of
organic and conventional hazelnut production in
Turkey. Renewable Agriculture and Food Systems,
23 (3), 217-227.
Demiryürek, K. and A. Güzel, 2006. Extension in Organic
Agriculture: The Case of Kelkit, Turkey. Journal of
Extension Systems, 22 (1), 63-73.
Engiz, M. ve R.R. Özlü, 2007. Türkiye’de ve AB’de
Organik Tarım Mevzuatının Son Durumu, Organik
Tarım Türkiye 1. Kongresi Raporu, İstanbul, 18-19,
Bahçeşehir Üniversitesi, İstanbul.
Francis, C.A. and G. Youngberg, 1990. Sustainable
agriculture: An overview. C.A. Francis, C.B. Flora ve
L.D. King (eds). Sustainable Agriculture in
Temperate Zones. New York: John Wiley and Sons.
Günay, S., 2007. Türkiye`de Ekolojik Fındık Tarımının
Başlaması ve Etkileri Üzerine Bir Örnek: Çamlıca
Köyü (Samsun). Ekoloji 63: 7-15.
IFOAM, 2009. Definition of Organic Agriculture as
approved by the IFOAM General Assembly in
Vignola,
Italy
in
June
2008.
http://www.ifoam.org/growing_organic/definitions/sd
hw/pdf/DOA_Turkish.pdf
Kayahan, H.S., 2001. Ekolojik tarımda iç pazarın gelişimi.
Türkiye 2. Ekolojik Tarım Sempozyumu. 14-16
Kasım, Antalya, NAR-SER ve ETO. Ankara: TKB
Tarım 2000 Vakfı Yayınları, s.24-29.
Kenanoğlu, Z. and
O. Karahan, 2002. Policy
Implementations for Organic Agriculture in Turkey,
British Food Journal, Vol. 104(3-5), pp.300-318 (19).
Lampkin, N., 1996. Impact of EC Regulation 2078/92 on
the Development of Organic Farming in the
36
European Union. Working Paper No.7. Aberystwyth:
Welsh Institute of Rural Studies.
Lampkin, N., 1990. Organic Farming. Ipswich: Farming
Press.
Rehber, E. and S. Turhan, 2002. Prospects and Challenges
for Developing Countries in Trade and Production of
Organic Food and Fibers: The Case of Turkey,
British Food Journal, Vol. 104(3-5), 371-390.
Sahota, A., 2009. The Global Market for Organic Food &
Drink. In: Willer, H. and Klicher, L. (eds.), 2009. The
World of Organic Agriculture. Statistics and
Emerging Trends 2009. FIBL-IFOAM Report.
IFOAM, Bonn; FiBL, Frick; ITC, Geneva. pp.59-64.
Sayın, C., R.G. Brumfield, B. Özkan and N.M. Mencet,
2005. The Organic Farming Movement in Turkey.
Production and Marketing Report, HortTechnology,
Vol. 15(4).
Stopes, C., 2007. Developing the Organic Option in
Turkey. In: Aktar, C. (ed.) Proceedings of the First
Congress on Organic Agriculture in Turkey,
Bahçeşehir University, İstanbul. pp.63-65.
Tate, W.B., 1994. The Development of the Organic
Industry and Market: An International Perspective.
Lampkin N.H. and S. Padel (eds).The Economics of
Organic Farming: An International Perspective.
Wallingford: CAB.
TÜGEM, 2011. Organik Tarımla İlgili Dokümanlar,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve
Geliştirme
Genel
Müdürlüğü,
Ankara.
http://www.tugem.gov.tr/UploadDocument/D200909
08114258.27543.html
TÜGEM, 2010. Bilgiler-Veriler: Organik Tarım, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Üretim ve Geliştirme
Genel
Müdürlüğü,
Ankara.
http://www.tugem.gov.tr/UploadDocument/D200909
08114258.27543.html
USDA, 1980. Report and Recommendations on Organic
Farming. Washington, D.C.: USDA.
Willer, H. and L. Klicher, (eds.), 2009. The World of
Organic Agriculture. Statistics and Emerging Trends
2009. FIBL-IFOAM Report. IFOAM, Bonn; FiBL,
Frick; ITC, Geneva
Willer, H. and L. Klicher, (eds.), 2011. The World of
Organic Agriculture. Statistics and Emerging Trends
2011. FiBL-IFOAM Report. IFOAM, Bonn and
FiBL, Frick
Yussefi, M., 2003. Development and State of Organic
Agriculture Worldwide. Yussefi, M. and Willer, H.
(eds.). The World of Organic Agriculture: Statistics
and Future Prospects 2003 (5th revised edition).
Tholey-Theley: IFOAM.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 37-43
Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve
Verim Özellikleri Üzerine Etkileri*
Ahu BOLSU
Yaşar AKÇA
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Tokat
Özet: Bu araştırmada, GiselA®5 (Prunus cerasus x P. canescens), GiselA®6 (P. cerasus x P. canescens)
ve mahlep çöğür (kontrol) (P. mahaleb L) anaçları üzerine aşılanmış 0900 Ziraat kiraz çeşidinin vejetatif
gelişme, verim, fenolojik, morfolojik ve pomolojik özellikleri incelenmiştir. GiselA®5 anacı üzerine aşılı
ağaçların ortalama taç hacim değerleri GiselA®6 anacına göre % 57,77; mahlep anacına göre ise %26,03
oranında daha düşük değerde tespit edilmiştir. GiselA®5, Gisel A®6 ve mahlep üzerine aşılı ağaçlarda
ortalama birim gövde kesit alanı değerleri, dördüncü vejetasyon yılı sonunda sırasıyla 29,31 cm2/ağaç,
48,99 cm2/ağaç ve 30,47 cm2/ağaç olarak bulunmuştur. Anaçların meyvelerin SÇKM içeriği üzerine etkisi
olmamıştır. Anaçlar arasında en yüksek meyve çapı (24,64 mm) ve en yüksek meyve ağırlığı (7,95 g)
GiselA®5 anacı üzerindeki ağaçlarda tespit edilmiştir. GiselA®5 anacı üzerindeki ağaçlarda yüksek
oranda devrilmeler saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: GiselA® 5, GiselA® 6, Prunus mahaleb L., 0900 Ziraat Kirazı Çeşidi
Effects of Rootstocks On Growth, Fruit And Yielding Characters Sweet
Cherry Cultivar 0900
Abstract: In this study, the effect of Gisel A®5 (Prunus cerasus x P. canescens), GiselA®6 (P. cerasus x
P. canescens), and P. mahaleb L.seedling (control) rootstocks on vegetative growth, yield, phenological,
pomological and morphological characteristics of Sweet Cherry 0900 cultivar was investigated.
Compared to GiselA®5 with GiselA®6, and P. mahaleb, reduced significantly tree growth. Average of
total tree volume of GiselA®5 was small smaller than GiselA®6 and Prunus mahaleb L., respectively
57,70% and 26,03 %. Trunk cross-sectional area of sweet cherry 0900 cv at the end of the 4 rd year was
29,31 cm2/tree, 48,99 cm2/tree and 30,47 cm2/tree on grafted GiselA®5, GiselA® 6 and P. mahaleb L
seedling rootstock respectively. The soluble solid were not affected by rootstocks. The highest fruit
diameter (24,64 mm) and fruit weight (7,95 gr) was determined in 0900 Ziraat/GiselA® 5 combinations.
The trees that are grafted on Gisel A® 5 collapsed down.
Keywords: GiselA®5, GiselA®6, P. mahaleb L.seedling rootstock, 0900 Ziraat Sweet Cherry Cultivar
1. Giriş
Türkiye kiraz yetiştiriciliği, özellikle son
10 yılda üretim miktarı ve kalite
yönündenönemli gelişmeler göstermiştir.
Meyve kalitesi ve üretimde gözlenen artış,
kiraz ihracatımızı dünyada ilk sıralara kadar
taşımıştır. Türkiye 338.361 ton kiraz üretimi
ile dünya kiraz üretiminde söz sahibi diğer
ülkeler arasında yer almaktadır (Anonim,
2008 ).
Entansif kiraz yetiştiriciliğinde birim
alana yoğun dikimin sağlanması bodur anaç
kullanımı ile mümkündür (Ugolik ve
Kantorowicz,1996).
Elmalarda
(Malus
domestica ), değişik güçlerde aynı türde anaç
bulma olanağı olmasına rağmen kiraz (P.
avium) içinde bodur anaçların bulunması
konusunda yeterli başarı elde edilememiştir
(Szot ve Meland, 2001)
Meyve kalitesi ve birim alana düşen
verim, kiraz yetiştiriciliğinde kullanılan
anaçlara
bağlı
olarak
değişmektedir.
Kullanılacak anaç, bahçenin ekonomik
ömrünü de etkilemektedir. Anaçların gelişme
gücüne bağlı olarak birim alana dikilecek
fidan sayısının değişimiyle bahçe tesis
maliyetleri ve ileriki yıllarda işletme giderleri
de değişmektedir. Bodur ve yarı bodur kiraz
anaçlarıyla yapılan yetiştiricilikte, erken yaşta
ve birim alandan
daha fazla
verim
alınabilmektedir (Whiting ve ark., 2005).
Bodur anaçlar üzerine aşılı kiraz ağaçlarının
taç yüksekliklerinin daha küçük olmasından
dolayı kolay ve düşük maliyetli bakım ve
hasat işlemleri, işletme giderlerini önemli
*Bu araştırma yüksek lisans tezinin bir bölümünden hazırlanmıştır.
37
Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine
Etkileri
ölçüde düşürerek, birim alana net gelir
miktarını artırmaktadır (Kappel ve Lichou,
1994). GiselA®
serisi kiraz anaçları,
Almanya’da yürütülen araştırmalarda elde
edilmiştir. Bu anaçlar özellikle erken yaşta
verime yatma ve ağaç gelişimini azaltma
yönünde önemli etkilere sahiptirler. GiselA®5
anacı, GiselA®6 anacından daha bodur bir
anaçtır (Peryy ve ark., 1997)
Bodur anaçlarla kiraz yetiştiriciliğindeki
en önemli sorun azalan meyve iriliğidir.
Çiçeklenme ve çiçeklenme sonrasında
(Lenahan ve Whiting, 2006) meyve iriliğini
artırmaya yönelik çalışmalar yapılmıştır.
Avrupa’da ise dinlenmedeki spurların
seyreltilmesiyle meyve iriliğinin artırılması
amaçlanmıştır ( Lauri ve Claverie, 2005).
Ülkelere göre bodur ve yarı bodur kiraz
anaçlarının kullanım yoğunluğu ve süresi
farklılık göstermektedir. Nitekim Oregon’un
Orta – Kolombiya bölgesinde 1998 yılında
Mazzard anaçlarının kullanımı %71 iken,
2001 yılında bu oran %40’a kadar inmiştir.
GiselA®5 anacı kullanım oranı %19,2 den %
10,0’a düştüğü halde; GiselA®6 anacının
kullanım oranı % 2,9’ dan % 50,0’ ye kadar
yükselmiştir (Long ve ark., 2009).
Macaristan’da
kiraz
yetiştirici-liğinde
kullanılan fidanların yaklaşık %70,0’i SL 64
anacına aşılı olduğu bildirilmektedir (Gyeviki
ve ark., 2008). Türkiye’de her ne kadar
istatistiğe dayalı bir veri olmasa da kiraz
yetiştiriciliğimizin temelini oluşturan anaç
mahlep çöğür anaçlarıdır. Ancak özellikle son
10 yıl içinde GiselA®5, GiselA®6 ve MaxMa
14 anaçlarının kullanımında önemli bir artış
gözlenmektedir.
Kirazlarda meyve kalite faktörleri olarak
üzerinde durulan en önemli kriterler; meyve
iriliği, meyve ağırlığı, meyve şekli, meyve
eti sertliği, sap renginin uzun süre yeşil
kalması, renk, suda çözünebilir kuru madde
ve asit içeriği olarak kabul edilmektedir
(Fischer ve ark., 1996; Kader, 1983; Szot ve
Stepniewski, 1999; Younce ve Davis, 1985).
Kiraz dış satımında lojistik esnasında meyve
sertliğinin uzun süre korunması ve raf
ömrünün uzunluğu çeşitlere değer katan diğer
iki önemli iki özelliktir.
Bu araştırma, Turhal, Tokat ilçesi
ekolojik koşullarında, farklı anaçların 0900
Ziraat kiraz çeşidinde meyve kalitesi ve
vejetatif gelişim üzerine etkilerini saptamak
amacıyla yürütülmüştür.
2. MATERYAL VE METOD
2.1. Materyal
Araştırma, Tokat ili Turhal ilçesi
ekolojik koşullarında, GiselA®5, GiselA®6 ve
mahlep (P. mahaleb L.) anaçları üzerine
aşılanmış 4 yaşlı 0900 Ziraat kiraz çeşidi ile
kurulu
bahçede
yürütülmüştür.
Kombinasyonlarına ait dikim mesafeleri
Çizelge 1’de sunulmuştur.
Çizelge 1. Araştırmada kullanılan anaçxçeşit kombinasyonlarına ait dikim mesafeleri
Anaç
Gisel A®5
Gisel A®6
Prunus mahaleb L.
Çeşit
0900 Ziraat
0900 Ziraat
0900 Ziraat
Dikim Mesafesi(m)
4x2
4x4
5x5
Araştırmanın yürütüldüğü bahçe, damla
sulama sistemi ile sulanmıştır. Gübreleme,
hastalık ve zararlılarla mücadele gibi teknik ve
kültürel işlemler standartlara uygun olarak
düzenli bir şekilde yürütülmüş ve çiçek
seyreltmesi yapılmamıştır..
2. Araştırma Alanının Özellikleri
Araştırmanın yürütüldüğü bahçenin toprak
özellikleri Çizelge 2.de sunulmuştur.
Çizelge 2. Araştırmanın yürütüldüğü bahçe toprağının fiziksel ve kimyasal özellikleri
Toplam Kireç
(%)
4,7
Aktif Kireç
(%)
1,81
Tuz (%)
Bünye
0,063
AlınabilirK
(kgK2O/da)
Alınabilir
Ca
(kg CaO/da)
Alınabilir
Mg
(kgMgO/da
33,20
1479,10
157,60
pH
7,4
38
Killi-Tınlı
Organik
Madde (%)
2,00
Toplam N
(%)
0,134
Alınabilir P
(kg P2O5/da
8,20
Alınabilir
Fe
(ppm)
Alınabilir
Mn
(ppm)
Alınabilir
Zn
(ppm)
Alınabilir
Cu
(ppm)
-
12,06
3,33
0,27
4,63
-
A.BOLSU,Y.AKCA
2.2. Yöntem
2.2.1. Deneme Deseni ve İstatistik Analiz
Deneme, tesadüf parsellerinde deneme
desenine göre 5 tekerrürlü kurulmuş ve her
tekerrürde 2 ağaca yer verilmiştir. Araştırmada
elde edilen bulgular tesadüf parselleri deneme
desenine göre analiz edilmiş ve çoklu
karşılaştırma
olarak
Duncan
yöntemi
kullanılmıştır.
2.2.2. Fenolojik Özelliklerin Belirlenmesi
Fenolojik özellikler olarak; tomurcuk
patlaması,
çiçeklenme
başlangıcı,
tam
çiçeklenme, çiçeklenme sonu, hasat ve yaprak
döküm tarihleri gözlemlenmiştir.
2.2.3. Morfolojik Özelliklerin Belirlenmesi
Morfolojik özellikler olarak, taç hacmi,
anaç çapı, gövde çapı, birim gövde kesit alanı,
çiçek ve yaprak özellikleri incelenmiştir.
Anaçların çeşidin gelişim üzerine etkisi, anaç
çapı, gövde çapı, taç hacmi ve gövde kesit
alanı dikkate alınarak yorumlanmıştır (Webster
ve Schmidt, 1995).
2.2.4. Pomolojik Özellikler
Pomolojik özellikler rastgele seçilen
sağlıklı meyvelerden 25 adet meyvede boy,
yanak, karın, meyve sapı, meyve ağırlığı,
çekirdek ağırlığı, meyve etinde suda çözülebilir
kuru madde miktarı (%) ve
asitlik (%) belirlenmiştir.
titre edilebilir
2.2.5. Verim
Meyve tutumu ve hasat edilen meyve
oranları saptanmıştır.
3.BULGULAR ve TARTIŞMA
İncelenen anaç x çeşit kombinasyonlarında
farklı üç anacın, 0900 kiraz çeşidinde tomurcuk
patlaması,
çiçeklenme
başlangıcı,
tam
çiçeklenme, çiçeklenme sonu, hasat ve yaprak
dökümü
üzerine farklı etki yapmadığı
saptanmıştır. Tomurcuk patlama tarihi 22-31
Mart, çiçeklenme sonu tarihi 9-19 Nisan ve
yaprak döküm tarihleri ise 10-16 Kasım
tarihleri arasında gözlenmiştir (Çizelge 3).
Yalova koşullarında yürütülen bir araştırmada,
0900 Ziraat kiraz çeşidinde tomurcuk patlaması
GiselA®5 anacı üzerine aşılı ağaçlarda 25 Mart,
SL 64 anacı üzerine aşılı ağaçlarda 01 nisan;
çiçeklenme
başlangıcı
GiselA®5
anacı
üzerindeki ağaçlarda 13 Nisan, SL 64 anacı
üzerine aşılı ağaçlarda ise 10 nisan tarihlerinde
belirlenmiştir (Anonim, 2005). Çiçeklenme
zamanı, çiçeklenme periyodu ve hasada kadar
geçen süre; çeşit, ekoloji ve uygulanan kültürel
işlemlere bağlı olarak değişebilmektedir (Sive
ve Rsınızky 1986; Facteau ve ark., 1986).
Çizelge 3. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde bazı fenolojik gözlem sonuçları.
Anaç
GiselA®5
GiselA®6
P.mahaleb L.
Tomurcuk
Patlaması
22-30 Mart
23-31 Mart
22-31 Mart
Çiçeklenme
Başlangıcı
30 Mart -7 Nisan
30 Mart - 6 Nisan
31 Mart - 8 Nisan
Araştırmada incelenen kombinasyonların
ortalama anaç çapı 6,10 cm (GiselA®5) ile 8,95
cm (GiselA®6) arasında, ortalama gövde çapı
6,45 cm (GiselA®5) – 9,10 cm (GiselA®6)
arasında, ortalama aşı bölgesi çapı 7,80 cm
(GiselA®5) – 9,95 cm (GiselA®6) arasında, taç
hacim değerleri ise 6.30m3 (GiselA®5) ile
9,94m3 (GiselA®6) arasında tespit edilmiştir
(Çizelge 4 ). Farklı 3 anaç üzerine aşılı 0900
Ziraat kiraz çeşidinde gövde çapı yönünden
anaçlar arasında önemli fark gözlenmiştir. Anaç
çapı dikkate alındığında GiselA®5 anacı ile
GiselA®6 anacı arasında önemli fark
gözlenirken mahlep anacı ile GiselA®5 ve
Tam
Çiçeklenme
1- 10 Nisan
1-8 Nisan
2-10 Nisan
Çiçeklenme
Sonu
9-19Nisan
9-16 Nisan
9-17 Nisan
Hasat
12 Haziran
12 Haziran
12 Haziran
Yaprak
Dökümü
12 Kasım
16 Kasım
10 Kasım
GiselA®6 anaçları arasında istatistik anlamında
fark bulunmamıştır (P<0.05).
En düşük taç hacmi GiselA®5 anacında ,
en yüksek taç hacmi ise GiselA®6 anacında
gözlenmiştir.Kontrol anacı olarak kullanılan
mahlep anacı ile GiselA®6 anacı arasında taç
hacmi yönünden fark bulunmamıştır.Araştırma
bulgularımıza göre 3 farklı anaç içinde gelişme
gücünü sınırlayan en etkili anaç, GiselA®5
anacı olmuştur. GiselA®5 anacı üzerine aşılı
ağaçların ortalama taç hacim değerleri
GiselA®6 anacına göre % 57,77; mahlep
anacına göre ise %26,03 değerinde daha düşük
değerde tespit edilmiştir.
39
Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine Etkileri
Çizelge 4. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde bazı vejetatif gelişim değerleri
Anaç
GiselA®5
GiselA®6
P. mahaleb L.
*P<0.05 düzeyinde önemli
Anaç
Çapı*
6,10a
8,95bc
7,65ab
Gövde
Çapı*
6,45a
9,10c
8,00b
Aşı Noktası
Çapı*
7,80a
9,95b
9,30b
Almanya’da yapılan araştırmalarda, kiraz
yetiştiriciliğinde anaçların, ağaç ve meyve
özelliklerini etkilediği belirlenmiştir. Klonal
olarak çoğaltılan ve melezleme ile elde edilmiş
GiselA®
anaçları,
F12/1
anacı
ile
karşılaştırıldığında, bu anaçların çeşitlerin
vejetatif gelişimini ve meyve özelliklerini
etkilediği saptanmıştır (Schaumberg ve Gruppe,
1985).
Araştırmamızda en yüksek gövde kesit
alanı 48.99 cm2/ağaç olarak GiselA®6
anacından elde edilmiş ve bu değer diğer iki
anaca göre istatiksel olarak da önemli olmuştur
(P<0.05).
Mahlep ve GiselA®5 anaçlarında
ölçülen gövde kesit alanları arasında fark
bulunmamıştır (Çizelge 5). GiselA®5 anacı
üzerine aşılı ağaçların ortalama birim gövde
kesit alanı, GiselA®6 anacına göre % 67,14;
mahlep’e göre ise % 3,95 oranında daha düşük
değerde tespit edilmiştir.
Whiting ve ark. (2005), farklı anaçların
Bing kiraz çeşidi üzerine etkilerini inceledikleri
araştırmalarında; GiselA®5anacı üzerine aşılı
ağaçların birim gövde kesit alan değerinin
GiselA® 6 anacına göre çok daha düşük
olduğunu saptamışlardır. Macaristan’ da 6 farklı
bodur kiraz anacı üzerinde aşılı 3 kiraz
(Germensdorfi- 3, Linda ve Katalin) ve 1 kiraz
x vişne hibriti olan Piramis çeşitleriyle
yürütülen bir çalışmada; birim gövde kesit alanı
GiselA®5 anacı üzerine aşılı Linda çeşidinde
53,7 cm2/ağaç, Piramis çeşidinde ise 24,1
cm2/ağaç olarak saptanmıştır (Bujdoso ve ark.,
2004).
Edabriz, GiselA®5, Maxima 14, Cab11E
ve Prunus avium üzerine aşılı Burlat, Summit
Taç Hacmi
(m3) *
6,30a
9,94b
7,94a
Birim Gövde Kesit
Alanı (cm2/ağaç ) *
29,31a
48,99b
30,47a
ve Van kiraz çeşitlerinin 3. yılda birim gövde
kesit alanlarının karşılaştırıldığı araştırmada;
GiselA®5, Edabriz, Cab11E ve Maxima 14
anacı üzerine aşılı çeşitlerin birim gövde kesit
alanları, Mazzard anacı üzerine aşılı ağaçların
birim gövde kesit alanı değerine göre sırasıyla
% 25, % 48, %59 ve %80 değerinde değiştiği
tespit edilmiştir. Mazzard anacı üzerine aşılı
Summit kiraz çeşidinde gövde kesit alanın
123,6 cm2/ağaç, GiselA®5 üzerine aşılı Van
çeşidinde ise bu değerin 18.6 cm2/ağaç olduğu
belirlenmiştir
(Anonymous,
2007).
Araştırmamızda elde edilen veriler literatüre
uygun şekilde GiselA®5 anacının ağaçların
vejetatif gücünü en fazla sınırlayan anaç
olduğunu göstermiştir.
Araştırmamızda ortalama çiçek çapı 27,00
mm (P. mahaleb L.) - 31,99 mm arasında
(GiselA®6), taç yaprak boyu 14,52 mm (P.
mahaleb L.) – 16,41 mm (GiselA®5) arasında,
çanak yaprak boyu 7,47 mm (GiselA®5)- 8,44
mm (GiselA®6) arasında, dişi organ boyu 10,11
mm (P. mahaleb L.) – 13,29 mm (GiselA®5)
arasında tespit edilmiştir (Çizelge 4.3). Erkek
organ boyu 6,84 mm (P. mahaleb L.)- 9,69 mm
(GiselA®5) arasında, erkek organ sayısı 32,00
adet (P. mahaleb L.) - 40,33 adet (GiselA®6)
arasında, çiçek sapı uzunluğu 19,99 mm (P.
mahaleb L.)- 28,76 mm (GiselA®5) arasında
saptanmıştır (Çizelge 5). Farklı üç anaç üzerine
aşılı 0900 Ziraat kiraz çeşidinin çiçek çapı, taç
yaprak boyu ve çanak yaprak boyları arasında
istatistiksel anlamda fark bulunmamıştır
(Çizelge 5).
Çizelge 5. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde çiçek özellikleri
Anaç
Taç
Çanak
Yaprak
Yaprak
Boyu
Boyu
(mm) öd
(mm) öd
Gisel A®5
28,11
14,68
7,47
Gisel A® 6
31,99
16,41
8,44
P.mahaleb L.
27,00
14,52
7,51
*P<0.05 düzeyinde önemli;öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz
40
Çiçek
Çapı
öd
(mm)
Dişi
Organ
Boyu
(mm) *
13,29a
10,64b
10,11b
Erkek
Organ
Boyu
(mm) *
9,69a
9,07a
6,84b
Erkek
Organ
Sayısı
(adet) öd
36,67
40,33
32,00
Çiçek Sapı
Uzunluğu
(mm)*
28,76a
28,34a
19,99b
A.BOLSU,Y.AKCA
Tokat ekolojik koşullarında yetişen farklı
mahalli kiraz çeşitleri üzerinde yapılan bir
araştırmada çiçek çapı değerleri 33,29 - 35,99
mm arasında, çanak yaprak boyu 5,18 - 6,83
mm arasında, taç yaprak boyu 14,08 - 16,44
mm arasında çiçek sapı uzunluğu 30,71- 38,33
mm arasında, dişi organ boyu 15,74 - 17,64 mm
arasında, erkek organ boyu 9,97 - 10,38 mm
arasında, erkek organ sayısı ise 29,67 - 34,67
adet arasında saptanmıştır (Erdoğan, 1998).
Araştırmamızda çiçek özelliklerine ilişkin elde
edilen veriler genel anlamda Erdoğan(1998)’ın
elde ettiği bulguların sınırları içinde
belirlenmiştir.
Araştırmada incelenen kombinasyonlarda
ortalama yaprak uzunluğu 13,10 cm-13,52 cm
arasında, yaprak eni 6,44 cm -6,80 cm arasında,
yaprak sapı uzunluğu 4,32 cm -4,54 cm
arasında, yaprak alanı ise 60,25 (cm2) - 66,46
(cm2) arasında saptanmıştır. Kombinasyonlar
arasında yaprak uzunluğu, yaprak eni, yaprak
sapı uzunluğu ve yaprak alanı değerleri arasında
istatistiksel anlamda fark bulunmamıştır
(P<0.05) (Çizelge 6). Tokat ekolojik koşullarında
yetişen farklı mahalli kiraz çeşitleri üzerinde
yapılan bir araştırmada incelenen kiraz
çeşitlerinde yaprak alanı değerleri, 33,30 cm2
ile 50,84 cm2 arasında saptanmıştır (Erdoğan,
1998). Araştırma sonuçlarımızda ortalama
yaprak alanı Erdoğan (1998)’ın sonuçlarına
göre daha yüksek düzeyde saptanmıştır. Bunun
muhtemel nedeni teknik ve kültürel işlemlerle
çeşit farklılığından kaynaklanabilir.
Çizelge 6. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde yaprak özellikleri
Anaç
Yaprak Uzunluğu
( cm) öd
GiselA® 5
13,10
GiselA® 6
13,12
P.mahaleb L. 13,52
öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz
Yaprak Eni
(cm) öd
6,44
6,41
6,80
Araştırmamızda; ortalama, meyve ağırlığı
6,56 gr (P. mahaleb L.) – 7,95 gr (GiselA®5)
arasında, yanak (irilik) 21,99 mm (P.mahaleb
L.) - 24,64 mm (GiselA®5) arasında, meyve
boyu 20,68 mm (P. mahaleb L.) - 21,54 mm
(GiselA®5) arasında, meyve sapı uzunluğu
45,89 mm (P. mahaleb L.) - 59,37 (GiselA®5)
arasında tespit edilmiştir (Çizelge 7 ve 8).
Yaprak Sapı Uzunluğu
( cm) öd
4,54
4,32
4,39
Yaprak Alanı
(cm2 ) öd
59,89
60,25
66,46
Araştırmamızda incelenen anaç x çeşit
kombinasyonları arasında, meyve boyu
yönünden fark bulunmazken; meyve yanağı,
meyve karını, meyve ağırlığı, meyve sapı
uzunluğu, meyve sapı eni ve meyve sapı ağırlığı
yönünden mahlep anaçları ile Gisel A® 5 ve
Gisel A® 6 anaçları arasında önemli fark
bulunmuştur.
Çizelge 7. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve özellikleri
Anaç
Boy
Yanak
(mm) öd
(mm) *
Gisel A®5
21,54
24,64a
Gisel A®6
21,42
24,34a
P. mahaleb L.
20,68
21,99b
*P<0.05 düzeyinde önemli : P<0.05 düzeyinde önemsiz
Karın
(mm) *
21,63a
21,17a
19,01b
Meyve ağırlığı
(gr) *
7,95a
7,79a
6,56b
Çekirdek
ağırlığı (gr) *
0,72a
0,72a
0,60b
Çizelge 8. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve sapı özellikleri
Anaç
Meyve Sapı Uzunluğu
Meyve Sapı Eni
Meyve Sapı Ağırlığı
(mm)*
(mm)*
(gr)*
GiselA®5
59,37a
0,94a
0,12a
Gisel A®6
55,14a
0,84a
0,10a
P. mahaleb L.
45,89b
0,73b
0,07b
*P<0.05 düzeyinde önemli
Yalova ekolojik koşullarında yürütülen bir
araştırmada GiselA®5 ve P.mahaleb L. anaçları
üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve
ağırlığı sırasıyla 8,73 g ile 9,31 g, meyve eni
26,9 mm ile 27,00 mm arasında, meyve boyu
23,35 ile 27,7 mm arasında, sap uzunluğu 49,81
mm ile 55,55 mm arasında, çekirdek ağırlığı
0,41 gr ile 0,49 g arasında, sap ağırlığı ise 0,12 -
41
Farklı Anaçların 0900 Ziraat Kiraz Çeşidinde Vejetatif Gelişim, Meyve ve Verim Özellikleri Üzerine Etkileri
0,13 g arasında saptanmıştır (Anonim 2005).
Yalova ekolojik koşullarında yürütülen diğer
bir araştırmada GiselA®5 ve SL64 anacı
üzerinde 0900 Ziraat çeşidinin ortalama meyve
ağırlığı sırasıyla 10,80 gr ve 9,70 gr arasında
saptanmıştır (Burak ve ark, 2008). Araştırma
sonuçlarımıza göre meyve iriliği diğer literatüre
göre daha düşük bulunmuştur. Bunun nedeninin
ekoloji ve özellikle sulama ve gübrelemeden
kaynaklandığı söylenilebilir.
En yüksek SÇKM ve pH içerikleri
sırasıyla %16,23 ve 4,27 ile GiselA®5 anacı
üzerindeki meyvelerden elde edilirken asitlik en
fazla 1.14 ile mahleb anacı üzerinde yetişen
meyvelerden elde edilmiştir (Çizelge 9). Ancak,
anaç x çeşit kombinasyonlarında meyvelerin
SÇKM, pH ve titre edilebilir asitlik değerleri
arasında istatistiksel anlamda fark olmamıştır
(P<0.05). Yalova ekolojik koşullarında
yürütülen bir araştırma da GiselA®5 ve P.
mahaleb L anaçları üzerine aşılı 0900 Ziraat
çeşidinden elde edilen ortalama SÇKM
değerleri ( %15,17 - % 15,25) (Anonim 2005)
araştırmamızda elde edilen sonuçlara yakın
olmuştur. Ancak araştırma bulgularımızda yer
alan SÇKM değerleri Reina and Giorgia (1987)
’nın bildirdiği sınırlar (%15,28-19,94) içinde
kalırken titre edilebilir asitlik değerleri Reina
and Giorgia (1987) ’na göre daha yüksek
bulunmuştur. Bu durum çeşit farklı ve
ekolojiden kaynaklanmış olabilir.
Çizelge 9. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyvelerin kimyasal özellikleri
Anaç
Gisel A® 5
Gisel A® 6
P.mahaleb L.
SÇKM ( % ) öd
16,23
15,94
16,08
pH öd
4,27
4,23
4,21
Titre Edilebilir Asitlik ( % ) öd
0,97
1,11
1,14
öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz
Meyve tutum oranı en fazla %83,5 ile
GiselA®6 anacı üzerinde olurken, bunu sırasıyla
%79,5 ile GiselA®5 ve %79,0 ile mahlep
anacından elde edilen değerler takip etmiştir.
Ancak meyve tutumu yönünden çeşitler
arasındaki farklılık istatiksel olarak önemsiz
bulunmuştur (P<0.05). Meyve tutumu hasat
edilen meyve miktarına farklı şekilde
yansımıştır. En fazla meyve tutumu %83,5 ile
GiselA®6 anacı üzerinde olurken en fazla
meyve hasadı %71,0 ile GiselA®5 anacı
üzerinden yapılmıştır. Mahlep anacı meyve
tutumunda olduğu gibi %64,0 ile en düşük hasat
edilen meyveyi vermiştir. Mahlep ile diğer iki
anaç arasında hasat edilen meyve miktarları
istatiksel olarak da önemli bulunmuştur
(P<0.05) (Çizelge 10). Sonuçlar bize GiselA®5
ve GiselA®6 ve anaçlarının mahlep anacına
göre tutan meyveleri daha az döktüğünü
göstermektedir. 10 farklı anaç üzerine aşılı
Stella çeşidindeki meyve tutum oranı % 47,0
(GiselA®5) ile % 68,2 (Weiroot 72) arasında
tespit edilmiştir (Anonymous 2007). Tokat
ekolojik koşullarında yürütülen bir araştırmada
mahalli kiraz çeşitlerinde meyve tutum oranları
%59,57%80,95
arasında
saptanmıştır
(Erdoğan, 1998).
Çizelge 10. Farklı anaçlar üzerine aşılı 0900 Ziraat çeşidinde meyve tutum (%) ve hasat edilen meyve oranı
(%)
Anaç
Meyve Tutum Oranı (%) öd
Hasat Edilen Meyve Oranı (%) *
Gisel A® 5
Gisel A® 6
79,5
83,5
71,0 b
70,9b
P. mahaleb L.
79,0
64,0a
*P<0.05 düzeyinde önemli, öd: P<0.05 düzeyinde önemsiz
Summit çeşidinin 5 farklı anaç (P.avium,
Maxima 14, Cab 11 E, Edabriz, Gisel A® 5)
üzerindeki performanslarının incelendiği bir
çalışmada en yüksek verim değeri GiselA®5
anacında tespit edilmiştir (Santos ve ark., et all,
2006). 10 farklı anaç üzerinde (P1, Gisel A® 5,
42
Gisel A® 4, Gisel A® 195/ 20, Gisdela 497/8,
Weiroot 10, Weiroot 13, Weiroot 53, Weiroot
72 ve Weiroot 158) Stella kiraz çeşidinin
incelendiği bir araştırma da 5 yıllık ortalama
verim esas alındığında en yüksek verim
GiselA®5 anacında tespit edilmiştir. İleriki
A.BOLSU,Y.AKCA
yıllarda yetersiz sulamaya bağlı olarak
GiselA®5 anacı üzerindeki ağaçlarda verim
kaybı gözlenmiştir (Riesen ve Ladner, 1998).
Araştırma bulgularımızda da GiselA®5 anacının
kuruma ve devrilme dikkate alındığında diğer
anaçlara göre daha hassas bir anaç olduğu
gözlenmiştir.
Kaynaklar
Anonim 2005. www.arastirma- yalova.gov.tr
Anonymous, 2007. www.puphort.org.actabook
Anonim, 2008. www.tuik.org.tr.
Bujdoso, G., Hrotko, K. and Stehr, R., 2004. Evaluation of
sweet and sour cherry cultivars on German dwarfing
rootstocks in hungary. Journal of Fruit and
Ornamental Plant Research, 12: 233-244
Burak M.,Akçay
M., Yalçınkaya
E.,Türkeli Y.,
2008.Effect of Some Clonal Rootstocks on Growth
and Earliness of ‘0900 Ziraat’ Sweet Cherry,
Proc.5th IS on Cherry, Acta hort. 795, ISHS: 199202
Erdoğan, B., 1998. Tokat’ta yetiştirilen bazı kiraz
çeşitlerinin fenolojik, özelliklerinin belirlenmesi
üzerine bir araştırma, Gaziosmapaşa Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri, Anabilim
Dalı Yüksek Lisans Tezi, Tokat.
Facteau, T.J., Rove, K. E. and Chestnut N.E., 1986.
Firmness of sweet cherry fruit following grow in
New York . Proc. Amer. Soc. Hort. Sci., 57:169178
Fischer, R.R., von Elbe, J.H., Schuler R.T., Bruhn H.D.,
and Moore J.D., 1996. Some physical properties of
sour cherries, Trans. ASAE, p:175-179.
Gyeviki, M., Bujdoso, G. and Hrotko K., 2008. Results of
cherry rootstock evaluations in Hungary.
International Journal of Horticultural Science 2008,
14 (4): 11-14 Agro inform Publishing House,
Budapest, Printed in Hungary ISSN 1585-0404.
Kader, A.A., 1983. Post-harvest quality maintenance of
fruits and vegetables in developing countries. Postharvest Physiology and Crop Production, Plenum,
New York, p:455-470.
Kappel, F. and Lichou J., 1994. Flowering and fruiting of
‘Burlat’ sweet cherry on size-controlling rootstock.
Hortscıence 29(6):611–612.
Lauri, P.E. and Claverie, J., 2005. Extinction training of
sweet cherries in France Appraisal after six years.
Acta. Hort. 667:367–371.
Lenahan, O. and Whiting, M.D., 2006. Fish oil plus lime
sulphur shows potential as a sweet cherry postbloom
thinning agent. Hort Science 41:860–861.
Long, L.E., Nunez-Elisea R. and Cahn H., 2009.Cherry
rootstock
selection
and
management.
http://viverosur.com/g12/infoosu.pdf
Reına, A., Gıorgıa, V., 1987. Biometrical and chemical
measurement on fruits of six cultivaris of sweet
cherry (Prunus avium L.) during growth. Horth.
Abs., 57(1), 18.
Riesen, W. and Ladner, J., 1998. Hohe ertrage mit den
neuen Kirschenunterlagen. Schweiz. Z. Obst- Und
Weınbau 24: 609- 611Studman C.J.,1994. Quality in
fresh fruit-meaning, measurement and maintenance.
Ag. Eng Mileno, Report N 94-G-080, 1-9.
Santos, A., Santos, R.R., Cavalheiro, J., Cordeiro, V. and
Lousada, J.L., 2006. Initial growth and fruiting of
‘Summit’ Sweet Cherry (Prunus avium) on five
rootstocks. New Zealand Journal of Crop and
Horticultural Science 34 (3): 269- 277.
Schaumberg, G. and Gruppe, W.,., 1985. Growth and
fruiting habit of Prunus avium cv. ‘Hedelfingen’ on
clonal cherry hybrid rootstock. Acts Hort. 169:227233.
Sıve, A. and Resnızky, D., 1986. Experiments on the
Storage of Rainier and Bing cherries. Hort. Abs.,
56(2):88.
Szot, B. and Stepniewski, A., 1999. Significance of the
investigation of physical properties of plant raw
metarial for food industry. Int. Agrophysics, 13:411415.
Szot, I.and Meland, M., 2001. Influence of rootstocks on
size distribution and fruit quality of sweet cherry
cultivars Int. Agrophysics, 2001, 15, 207-204.
Ugolik M. and Kantorowicz-Bak M., 1996. The influence
of dwarfing rootstocks of series GM on growth and
yield of sweet cherry (in Polish). Proc. XXXIV
Conf. on Pomology, p:172-173.
Younce, F.l. and Davis, D.C., 1985. A dynamic sensor for
cherry firmness. ASAE, 38 (5):1467-1476.
Webster, A.D. and Schmidt, H., 1995. Rootstocks for
sweet and sour cherries, p. 127–163. In: A.D.
Webster and N.E. Looney (eds.). Cherries, crop
physiology, production and uses. CAB Intl., Oxford,
U.K.
Whiting, M.D.,.Lang, G. and Opharth, D., 2005.
Rootstocks and training system affect sweet cherry
growth yield and
fruit quality, Hort Science
40(3):582:586.
43
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 45-51
M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin
Performanslarının Belirlenmesi*
Serdar BAYTEKİN
Yaşar AKÇA
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, 60240, Tokat
Özet: Bu araştırmada, M9 anacı üzerine aşılı Gala, Jonagold, Breaburn ve Fuji (Malus domestica Borkh)
çeşitlerinin 4 yaşlı ağaçlarında yürütülmüştür. 1x3 sıra üzeri ve sıra arası mesafelerle dikilmiş çeşitlerde,
gelişme, verim ve kalite performansları incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre incelenen çeşitlerde tam
çiçeklenme 16-24 Nisan tarihleri arasında gerçekleşmiş, meyveler 9-24 Eylül tarihleri arasında hasat
edilmiştir. Ortalama meyve eni 7,28 cm (Gala) ile 8,62 cm (Jonagold) arasında, meyve ağırlığı 165,37 g
(Gala) ile 283,96 g (Fuji) arasında, SÇKM değeri ise %8,38 (Gala) %12,98 (Fuji) arasında saptanmıştır.
Etkili verim değeri 0,16 kg/cm2 ( Gala) - 0.40 kg/cm2 (Jonagold) arasında değişmiştir.
Anahtar Kelimeler: Entansif yetiştiricilik, taç hacmi, etkili verim, M9, elma
Determination of Performance Different Apple Cultivars on M9 Apple
Rootstock
Abstract: In this study, vegetative growth, yield, phenological, pomological and morphological
characteristics of Gala, Jonagold, Breaburn and Fuji cultivars was investigated. The results of the present
study show that flowering in all cultivars was during 16-24 April. Harvest was performed in all cultivars
during 9-24 September. The mean fruit width were found between 7,28 cm (Gala) and 8,62 cm (Jonagold),
and mean fruit weight between 165,37 g (Gala) and 283,96 g (Fuji). Soluble solids were found between 8,38
% (Gala) and 12,96 % (Fuji). Yield per trunk cross-sectional area at the end of the 4 rd year was observed as
0,16 kg/cm2 ( Gala) - 0,40 kg/cm2 (Jonagold).
Key words: Entansive fruit growing, tree volume, yield per the trunk cross-sectional area, M9, apple
1. Giriş
Yıl boyu tüketim olanağı bulan elma, farklı
ekolojik koşullara adaptasyon yeteneği ile geniş
coğrafik alanlarda yetişme imkanı ve zengin
gen kaynakları ile meyve yetiştiriciliğinde
önemli bir meyve türüdür. Bodur ve yarı bodur
anaçlarının ıslahı ile elma yetiştiriciliğinde,
diğer meyve türlerine göre entansif meyveciliğe
daha hızlı ve etkin bir şekilde geçilmiştir. Anaç
ıslahındaki başarılı çalışmalar sonucunda
elmalarda farklı özelliklere sahip anaçlar elde
edilmiştir.
Elma,
entansif
meyve
yetiştiriciliğinde anacın çeşit üzerine olumlu
etkilerinin yaygın olarak kullanıldığı bir türdür.
Elma yetiştiriciliğinde kullanılan anaçlar
çeşidin gelişme gücü, erken meyveye yatma,
verim, meyve kalitesi ve verim yılı üzerine etki
etmektedir (Schupp, 1995).
Entansif elma yetiştiriciliğinde bodur
anaçların erken meyveye yatırma ve birim
alandan daha yüksek verim sağlama avantajları
kullanılarak birim alana kâr oranını artırmak
mümkün olabilmektedir (Akça ve Sağlamer,
1999).
Tokat ve yöresinde klasik elma
yetiştiriciliğinden
entansif
meyve
yetiştiriciliğine geçilmesi için önemli ve ısrarlı
değişim istekleri bulunmaktadır. Ancak bölge
ekolojik koşullarına uygun anaç x çeşit
kombinasyonlarının saptanması amacıyla yeni
elma çeşitleriyle yapılan araştırma sayısının
azlığı analiz ve sentez aşamasında yetiştiricileri
zora sokmaktadır. Bu araştırma
elma
yetiştiriciliğinde bodur anaç olarak kullanılan
M9 klon anacı üzerine aşılı Breaburn, Gala,
Fuji ve Jonagold çeşitlerinin gelişim ve verim
performanslarını
belirlemek
amacı
ile
yapılmıştır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Araştırma M9 klon elma anacı üzerine aşılı
Breaburn, Gala, Fuji ve Jonagold çeşitleriyle
1x 3 m dikim sıklığında kurulan 4 yaşlı
araştırma
bahçesinde
yürütülmüştür.
Araştırmanın yürütüldüğü bahçede sulama,
damla sulama sistemi ile yapılmıştır. Ağaçlar
dikimden itibaren vertical axis terbiye sistemine
*Araştırma Sedar BAYTEKİN’İN Yüksek Lisans Tezinin Bir Bölümünden Hazırlanmıştır
45
M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin Performanslarının Belirlenmesi
uygun şekillendirilmiştir. Gübreleme, hastalık
ve zararlılarla mücadele gibi teknik ve kültürel
işlemler standartlara uygun olarak düzenli bir
şekilde yürütülmüş ve meyve seyreltmesi
yapılmamıştır.
Araştırmanın yürütüldüğü ekolojide uzun
yıllar verisi olarak ortalama sıcaklık 11,90C,
maksimum sıcaklık, 32,63 0C, minimum
sıcaklık -11,23 0C, toplam yağış 435 mm,
toplam buharlaşma 1081 mm ve ortalama nispi
nem (%) değeri ise 62,60 olarak belirtilmektedir
(Anonim, 2006).
Araştırmanın yürütüldüğü bahçenin toprak
özellikleri Çizelge 1’de sunulmuştur.
Çizelge 1. Araştırmanın yürütüldüğü bahçe toprağının fiziksel ve kimyasal özellikleri
pH
Toplam Kireç
(%)
Aktif Kireç
(%)
Tuz (%)
Bünye
Organik
Madde (%)
Toplam N
(%)
Alınabilir P
(kg P2O5/da
7,7
6,5
1,13
0,023
Killi-Tınlı
2,1
0,148
7,3
Alınabilir
K (kg
K2O/da)
37,8
Alınabilir Ca
(kg CaO/da)
Alınabilir Mg
(kg MgO/da
Alınabilir
Mn (ppm)
Alınabilir Zn
(ppm)
Alınabilir
Cu (ppm)
-
1497,7
160,1
Alınabilir
Fe
(ppm)
6,24
3,96
0,31
5,94
-
2. 2. Yöntem
Deneme, tesadüf blokları deneme desenine
göre 4 tekerrürlü kurulmuş ve her tekerrürde 5
ağaca yer verilmiştir. Elde edilen veriler
Minitab paket programı yardımı ile varyans
analizi yapıldıktan sonra ortalamalar Duncan
çoklu
karşılaştırma
yöntemi
ile
karşılılaştırılmıştır. Meyve, çiçek ve yaprak
özellikleri, ağaçlar üzerinden rastgele seçilen 25
örnek üzerinden belirlenmiştir (Burak ve ark,
2003; Polat,1997).
çapı aşı bölgesinin
ölçülmüştür.
2.2.1 Fenolojik Özellikler
Fenolojik
özellikler
arasında,
tomurcukların patlama zamanı, çiçeklenme
başlangıcı, tam çiçeklenme ve hasat tarihi
incelenmiştir (Tekintaş ve ark, 2006).
2.2.4. Verim
Verim değeri olarak ağaçların genç yaşta
olmaları nedeniyle birim gövde kesit alanına
düşen verim (kg/cm²) değerleri saptanmıştır.
2.2.2. Morfolojik Özellikler
Morfolojik özellikler arasında; taç hacmi
(m3), anaç çapı (cm), gövde çapı (cm), çiçek
ve yaprak özellikleri incelenmiştir. Taç hacmi,
V= пr²h/2 formülü esas alınarak hesaplanmıştır
(Yıldırım ve Çelik, 2003, Polat,1997). Gövde
20
cm
üzerinden
2.2.3. Pomolojik Özellikleri:
Pomolojik özellikler olarak meyve eni
(cm), meyve boyu (cm), meyve ağırlığı (gr),
suda çözülebilir kuru madde miktarı (%), titre
edilebilir asitlik (%) ve meyvelerin renk
durumları L* a* b* cinsinden belirlenmiştir.
Renk ölçümleri, ‘CR 300 model Minolta
Colorimeter’ ile belirlenmiştir (Küçüker, 2010)
3. Bulgular ve Tartışma
M9 anacı üzerine aşılı Breaburn, Gala, Fuji
ve Jonagold çeşitlerin fenolojik özellikleri
çizelge
3.1’de
sunulmuştur.
Tomurcuk
patlaması 13 Mart (Breaburn)-18 Mart (Gala)
tarihleri arasında, çiçeklenme başlangıcı ise 9
Nisan (Breaburn) – 16 Nisan (Fuji) tarihleri
arasında değişmiştir (Çizelge 2).
Çizelge 2. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Bazı Fenolojik Gözlem Sonuçları
Çeşit
Breaburn
Gala
Fuji
Jonagold
46
Tomurcuk
Patlaması
Çiçeklenme
Başlangıcı
Tam
Çiçeklenme
Hasat
Tarihi
Yaprak
Dökümü
Tam Çiçeklenmeden
Hasada Kadar
Geçen Toplam Gün Sayısı
13.3
18.3
17.3
18.3
09.4
13.4
16.4
11.4
16.4
21.4
24.4
20.4
24.09
09.09
24.09
09.09
12.12
12.12
08.12
12.12
162
142
154
143
S.BAYTEKİN,Y.AKÇA
Samsun ekolojik koşullarında yapılan bir
çalışmada tomurcuk patlama tarihi M9 anacına
aşılı çeşitlerden Breaburn çeşidinde 20 Mart
tarihinde, Granny Smith çeşidinde ise 18 Mart
tarihinde belirlenmiştir (Bilgener ve ark.,2003).
Aydın ekolojik koşullarında M9 anacı üzerine
aşılı Starking Delicious, Golden Delicious,
Granny Smith ve Imparatore elma çeşitlerinin
performanslarının
incelendiği
diğer
bir
araştırmada çeşitlerin fenolojik özellikleri
arasında önemli bir fark gözlenmemiştir. Bu
araştırmada tomurcuk patlaması 9-12 Mart
tarihleri arasında, tam çiçeklenme tarihi ise 1218 Nisan tarihleri arasında saptanmıştır
(Tekintaş ve ark, 2006)
Araştırma
bulgularımızda
tam
çiçeklenmeden hasada kadar geçen süre 142
gün (Gala)-162 gün (Breaburn) arasında
değişmiştir. Catherine (1993), Jonagold
çeşidinin tam çiçeklenmeden hasada kadar
geçen gün sayısının 140-160 gün arasında
olduğunu bildirmektedir. Eğirdir ekolojik
koşullarında
farklı
elma
çeşitlerinin
performanslarının incelendiği bir araştırmada
tam çiçeklenmeden hasada kadar geçen toplam
gün sayısı Royal Gala çeşidinde 125-135 gün,
Breaburn çeşidinde ise 160-170 gün olarak
saptanmıştır
(Akgül
ve
ark.,
2011).
Araştırmamızda elde edilen tam çiçeklenmeden
hasada kadar geçen toplam gün sayısı Catherine
(1993) ile uyum içinde olduğu halde (Akgül ve
ark., 2011)’ nın bulguları ile Gala çeşidi için 717 gün farklı olmasına rağmen Braeburn çeşidi
için benzerlik göstermiştir. Çeşit, ekoloji ve
uygulanan kültürel işlemler, çiçeklenme
zamanı, çiçeklenme süresi ve hasada kadar
geçen süre üzerine etki edebilmektedir (Sive
and Resnızky 1986; Facteau et al.,1986).
Araştırmamızda
incelenen
kombinasyonlarda anaç çapı değerleri 2,74 cm
(Fuji ) - 3,11 cm (Gala) arasında, gövde çapı ise
4,77 cm (Fuji) – 5,22 (Gala) arasında
saptanmıştır (Çizelge 3.2). Aydın ekolojik
koşullarında Starking Delicious/M9, Golden
Delicious/M9,
Granny
Smith/M9
ve
Imparatore/M9 kombinasyonlarında ortalama
gövde çapı sırasıyla 4,10, 4,60, 2,01 ve 2,00 cm
olarak saptanmıştır (Tekintaş ve ark., 2006).
Araştırmamızda
incelenen
kombinasyonlarda taç hacim değerleri 0,24 m3
(Fuji)-0,37 m3 (Gala) arasında tespit edilmiştir.
Taç hacmi değerleri yönünden çeşitler arasında
istatistikî anlamda önemli farklar bulunmuş,
Gala çeşidi en yüksek değeri verirken,
Jonagold, Breaburn ve Fuji çeşitleri aynı
grupta yer almışlardır. (Çizelge 3).
Çizelge 3. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Anaç Çapı ve Gövde Çapı Değerleri
Çeşit
Anaç çapı
Gövde çapı
Taç hacim değerleri
(cm) *
(cm)*
(m3)*
Breaburn
2,98b
5,06b
0,30b
Gala
3,11a
5,22a
0,37a
Fuji
2,74c
4,77c
0,24c
Jonagold
3,02b
4,93bc
0,25bc
*P<0.05 düzeyinde önemli
Eğirdir koşullarında elde edilen sonuçlara
göre taç hacim değeri üzerine deneme yıllarında
dikim sıklığından daha çok, çeşit özelliklerinin
etkili olduğu belirlenmiş ve M9 anacına aşılı
Starkspur Golden Delicious çeşidinin taç hacim
değerinin 0,61 m3, Granny Smith çeşidinin taç
hacim değerinin 0,29 m3 olduğu tespit
edilmiştir (Yıldırım ve Çelik, 2003). Taç hacmi
üzerine çeşitlerin büyüme özelliklerinin yanı
sıra budama ve terbiye şekilleri de etkili
olmaktadır (Barritt,1987; Polat 1997).
Araştırmamızda
incelenen
kombinasyonlarda, ortalama çiçek çapı 43,64
mm (Jonagold)- 46,11 mm (Fuji) arasında, taç
yaprak boyu 22,14 mm (Breaburn) - 23,01 mm
(Gala) arasında, çanak yaprak boyu 6,85 mm
(Breaburn) -7,51 mm (Fuji) arasında, dişi organ
boyu 13,20 mm (Fuji) -13,52 mm (Breaburn)
arasında,
erkek organ boyu
8,77 mm
(Breaburn) -9,62 mm (Gala) arasında, erkek
organ sayısı 18,65 adet (Gala) -18,95 adet
(Jonagold) arasında saptanmıştır (Çizelge 4).
Tokat ekolojik koşullarında yapılan bir
çalışmada Granny Smith çeşidinin çiçek çapı
52,55 mm, çanak yaprak boyu 8,90 mm, taç
yaprak boyu 25,26 mm, dişi organ boyu 14,58
mm, erkek organ boyu 10,36 mm, erkek organ
sayısı
19,13
olarak
tespit
edilmiştir
(Polat,1997). Araştırma bulgularımızda çiçek
özelliklerine ait verilerin Polat (1997)’ın
47
M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin Performanslarının Belirlenmesi
Çizelge 4. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Çiçek Özellikleri
Çeşit
Çiçek
Taç
Çanak
Dişi Organ
Çapı
Yaprak
Yaprak
Boyu
(mm)
Boyu (mm)
Boyu (mm)
(mm)
Breaburn
Fuji
Gala
Jonagold
44,85a
46,11a
44,91a
43,64a
22,14a
22,10a
23,01a
22,23a
6,85 b
7,51a
7,48a
7,27a
Erkek Organ
Boyu
(mm)
Erkek Organ
Sayısı
(Adet)
8,77b
8,81b
9,62a
9,14ab
18,85a
18,80a
18,65a
18,95a
13,52a
13,20a
13,47a
13,50a
*P<0.05 düzeyinde önemli
bulgularından
daha
yüksek
değerlerde
bulunmasının nedeni çeşit, anaç ve ekolojik
koşullardan kaynaklanmış olabilir.
Araştırmamızda
incelenen
çeşitlerde,
ortalama yaprak uzunluğu 7,51 (Fuji) -10,30
(Gala) arasında, ortalama yaprak eni 4,41 cm
(Jonagold)- 5,73 (Breaburn) arasında, ortalama
yaprak sapı uzunluğu 2,25 cm (Fuji)- 3,23 cm
(Gala), ortalama yaprak alanı ise 24.10 cm2
(Jonagold) – 40,92 cm2 (Breaburn) arasında
saptanmıştır (Çizelge 5). Marro ve ark. (1986)
% 50 çiçek oluşumu için 30-70 cm2’lik bir
yaprak alanının gerekliliğini bildirmişlerdir.
Araştırmamızda incelenen 4 elma çeşidinden
sadece Jonagold çeşidinin yaprak alanı Marro
ve ark. (1986)’nın belirttiği sınır içinde
kalmamıştır.
Çizelge 5. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Yaprak Özellikleri
Çeşit
Yaprak Uzunluğu
Yaprak Eni
Yaprak Sapı
(cm)*
(cm)*
Uzunluğu (cm)*
Breaburn
Fuji
Gala
Jonagold
8,86b
7,51c
10,30a
7,59c
5,73a
5,21b
5,20a
4,41b
2,34b
2,25b
3,23a
2,60b
Yaprak Alanı (cm²)*
40,92a
30,71bc
38,47ab
24,10c
*P<0.05 düzeyinde önemli
İncelenen çeşitlerde ortalama meyve
ağırlığı 165,37 g (Gala) – 283,96 g (Fuji)
arasında değişmiştir (Çizelge 6). Çeşit tanıtım
kataloglarında Fuji ve Breaburn çeşitlerinin
meyve
ağırlığının
200,0
g
olduğu
bildirilmektedir (Anonim, 2005). Eğirdir
ekolojik koşullarında Royal Gala ve Braeburn
çeşitlerinde ortalama meyve ağırlıkları sırasıyla
162,35 gr ile 224,07 gr olarak saptanmıştır
(Özongun ve ark., 2011). Fuji elma çeşidinin
özelliklerinin tanımlandığı bir araştırmada
çeşidin ortalama meyve ağırlığının 200-300 g
arasında değiştiği belirtilmektedir (Anonim
2011a). Meyve seyreltmesinin incelendiği diğer
bir araştırmada Fuji çeşidinde ortalama meyve
ağırlığının seyreltme yapılma durumunda 265 g
olduğu
belirtilmiştir
(Anonim
2011b).
Araştırmamızda incelenen çeşitlerde ortalama
meyve ağırlığı genel anlamda ulusal literatürle
uyumlu olmakla birlikte daha yüksek değerlerin
bulunması M9 anacının meyve ağırlığını
artırmasından kaynaklanabilir. Nitekim yaygın
literatürde meyve ağırlığı üzerine M9 anacının
olumlu etkide bulunduğu görüşü ortaya
çıkmıştır (Nicolai 1998; Brown ve Wolve 1999;
Autio ve Krupa 2001; Marini; 2002). Ancak
meyve ağırlığı yönünden araştırma bulgularımız
uluslararası
literatürle
uyum
içinde
bulunmuştur.
Çizelge 6. M9 Anacı Üzerine Aşılı Elma Çeşitlerinin Meyve Özellikleri
Meyve
Meyve
Meyve
Meyve
SÇKM
Çeşit
Ağırlığı
Eni
Boyu
Boyu/Meyve
(%)*
(g) *
(cm) *
(cm) *
Eni Oranı*
Breaburn
199.59b
7.32c
6.48c
0,88
10.75b
Gala
165.37b
7.28cd
6.60bc
0,90
8.38c
Fuji
283.96a
8.40ab
7.36a
0,87
12.96a
Jonagold
280.18a
8.62a
7.11ab
0,82
9.13ac
*P<0.05 düzeyinde önemli
48
Toplam
Asitlik
(%)*
0.54b
0.69b
0.59b
1.30a
pH*
3.98a
3.85a
3.91a
2.92b
S.BAYTEKİN,Y.AKÇA
Araştırmamızda yer alan M9 anacına aşılı
çeşitlerin ortalama meyve eni 7,28 cm (Gala)8,62 cm (Jonagold) arasında, meyve boyu 6,48
cm (Breaburn)-7,36 cm (Fuji) arasında
saptanmıştır (Çizelge 6). Akgül ve ark.,
(2011)’nın sınıflamasına göre Breaburn çeşidi
orta irilikte, Gala çeşidi küçük-orta irilikte Fuji
çeşidi iri ve Jonagold çeşidi ise çok iri gruba
girmiştir. Meyve ağırlığı yönünden Breaburn ve
Gala çeşitleri ile Fuji ve Jonagold çeşitleri
arasında istatistiki anlamda fark bulunmuştur.
TSE standartları dikkate alındığında ise
araştırmada incelen çeşitlerin meyvelerinin
tamamı ekstra gruba girmiştir.
Çeşitlerin meyve boyu/meyve eni oranı
değeri 0,82 (Jonagold)-0,90 (Gala) arasında
saptanmıştır. Miller ve ark (2004), Gala,
Breaburn ve Fuji elma çeşitlerinde meyve
boyu/meyve eni değerlerini sırasıyla 0,83, 0,90
ve 0,87 olarak bulmuşlardır. Araştırma
bulgularımızda Fuji ve Breaburn çeşitleri için
elde edilen meyve boyu/meyve eni değerleri
Miller ve ark (2004)’in bulguları ile benzer
bulunmuştur.
İncelenen çeşitlerde SÇKM değeri % 8,38
(Gala) ile % 12,96 (Fuji) arasında, pH değeri
2,92 (Jonagold) ile 3,98 (Breaburn) arasında,
toplam asitlik miktarı % 0,54 (Breaburn) ile %
1,30 (Joonagold) arasında belirlenmiştir
(Çizelge 6). Elmalarda iyi bir meyve kalitesi
için SÇKM değerinin %11 değerinde olması
tavsiye edilmiştir (Gulino,1986). Redalen
(1986), 60 elma çeşidinde yürüttüğü bir
araştırmada SÇKM’ nin % 10,6-15,5 ve titre
edilebilir asidin ise % 0,44-1,06 arasında
değiştiğini
bildirmiştir.
Tokat
ekolojik
koşullarında farklı terbiye sistemlerinin bodur
elma yetiştiriciliğinde verim ve meyve kalitesi
Çizelge 7. Çeşitlere ait meyvelerin renk değerleri
Çeşit
L*
Breaburn
52.20±0.86
Gala
53.50±2.76
Fuji
57.99±1.09
Jonagold
41.22±2.46
Araştırma bulgularımıza göre meyve tutum
oranı % 61.35 (Fuji) – %71.48 (Gala) arasında
belirlenmiştir (Çizelge 8). İncelenen çeşitler
arasında meyve tutumu yönüyle Fuji çeşidiyle
Gala ve Jonagold çeşitleri arasında istatistiksel
anlamda önemli fark bulunmuştur. Siritharan
and Lenz (1988), M9 anacı üzerindeki Golden
üzerine etkilerinin incelendiği bir araştırmada
Braeburn çeşidinde ortalama SÇKM miktarı %
9,60-10,93 arasında, titre edilebilirlik asit
miktarı % 0,42-%0,60 arasında saptanmıştır
(Küçüker, 2010). Anaç kuvvetine bağlı olarak,
meyvelerde SÇKM oranlarının değiştiği
bildirilmektedir (Ak ve Özcan,1993; Daugaard
et al,1999; Robinson et al,1983). Samsun
ekolojik koşullarında farklı anaçlar üzerinde
incelenen
bazı
elma
çeşitlerinin
performanslarının incelendiği bir araştırmada
M9 anacı üzerine aşılı Brebaurn çeşidinde suda
çözünebilir kuru madde miktarı %11,88; toplam
asitlik değeri ise %0,80 olarak saptanmıştır
(Kaplan ve ark, 2007).
Araştırma
bulgularımızda
incelenen
çeşitlerin SÇKM sınırları, Redalen (1986)’in ve
(Küçüker, 2010)’in bildirdiği sınırlar içinde
bulunmuştur. Ancak Jonagold (% 9,13) ve Gala
(% 8,38) çeşitlerinde SÇKM değerleri Redalen
(1986)’ in bildirdiği sınırların altında kalmıştır..
Araştırmamızda
incelenen
çeşitlerde
meyve renginde kırmızı rengi simgeleyen ‘a’
değerinin, 11,16 (Fuji) – 21,88 (Gala) arasında
olduğu belirlenmiştir (Çizelge 7). Küçüker
(2010), Tokat ekolojik koşullarında terbiye
sistemlerine
göre
değişmekle
birlikte
M26/Braeburn kombinasyonunda kabuk renk
değerlerini L=47,22-49,89 arasında a*=19,5021,5 arasında, b*=19,08-21,75 arasında
saptamıştır. Braeburn çeşidi için elde ettiğimiz
kabuk rengi değerleri Küçüker (2010)’in
bulguları ile b* değeri hariç benzer
bulunmuştur. Daugaard ve ark. (1999)’na göre
M9 anacı renklenme üzerine olumlu etkide
bulunmaktadır. Diğer taraftan Nicolai (1998)
elmalarda anacın bodurluğuna bağlı olarak
renklenmenin daha iyi olduğunu kaydetmiştir.
a*
18.08±1.68
16.01±4.25
11.16±2.13
21.88±1.32
b*
29.74±0.45
26.22±1.81
26.21±1.40
16.34±2.21
çeşidinde meyve tutumunu %13,00 olarak
bildirirken, Werth (1984), M9 anacı üzerine
aşılanmış Cox’Orrange Pippin çeşidinde meyve
tutumu oranını %58,0 olarak tespit etmiştir.
Çeşitlerin hasat edilen meyve oranı değerleri %
17,75 (Fuji)-29,34 (Jonagold) arasında, etkili
verim değerleri ise 0.16 kg/cm2 ( Gala) - 0.40
49
M9 Elma Anacı Üzerine Aşılı Farklı Elma Çeşitlerinin Performanslarının Belirlenmesi
kg/cm2 (Jonagold) arasında belirlenmiştir
(Çizelge 3.7). Küçüker (2010), M26/Braeburn
kombisayonunda, birim gövde kesit alanı
üzerine düşen verim miktarını, terbiye
şekillerine göre 0,47-0,60 kg/cm2 arasında
belirlemiştir.
Çizelge 8. Çeşitlerin meyve tutum ve etkili verim değerleri
Etkili Verim
Meyve Tutumu
Çeşit
(kg/cm²)*
(%)*
Breaburn
0.22b
68.98ab
Gala
0.40a
71.48a*
Fuji
0.21b
61.35b
Jonagold
0.16b
70.99a
Hasat Edilen
Meyve Oranı (%)*
21.97b
29.34a
17.75b
19.69b
*P<0.05 düzeyinde önemli
Sonuç olarak, M9 anacına aşılı Gala,
Breaburn, Jonagold ve Fuji, elma çeşitlerinin
meyve özellikleri incelendiğinde Gala ve Fuji
çeşidinin standart çeşit bilgilerine göre daha
yüksek meyve ağırlığı vermiştir. Gala ve
Breaburn çeşitleri diğer çeşitlere göre daha
yüksek hasat edilen meyve oranı göstermiştir.
Jongold çeşidinin, diğer çeşitlere oranla daha
yüksek etkili verim vermesi, bu çeşidin erken
yaşta diğer çeşitlerin önünde olduğunu
söylemek mümkün olabilir.
Kaynaklar
Anonim, 2005 . Masterplant Bodur Elma Katoloğu,
S:1-10
Anonim 2006. Tokat Meteoroloji Müdürlüğü, Tokat
Anonim 2011a. www.hi138.com/e/?i75873
Anonim
2011
b.
www.insad.pl/files/journal_pdf/journal_2006/F
ull3_2006.pdf
Ak, B., .E., Özcan, M., 1993. Bazı Elma Anaçları
Üzerine Aşılı Roter Boskoop Elma Çeşidinin
Değişik Derim Zamanlarında Bünyelerinde
Meydana Gelen Değişimler Üzerinde Bir
Araştırma.Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi.
Akça, Y., ve Sağlamer M., 1999. Tokat Ekolojik
Koşullarında Elma Yetiştiriciliğinde Uygun
Anaç
X
Çeşit
X
Dikim
Sıklığı
Kombinasyonlarının Saptanması Üzerine Bir
Araştırma. Türkiye Ulusal Bahçe bitkileri
Kongresi 14-17 Eylül 1999, Ankara, 695-699.
Akgül, H., Kaçal E., Öztürk F.P., Özongun Ş.,
Atasay A., ve Öztürk G., 2011. Elma Kültürü,
Adım Ofset, ISBN:2:978-975-407-307-2 S: 32,
Konya
Autio, W. and R. Krupa, J., 2001. Rootstock Effects
on Ginger Gold Apple Trees. Fruit Notes,
Volume (66) p: (50-52).
Barritt, B, H., 1987. Orchard System Research with
Deciduous Trees: A Brief Introduction, Hort.
Sci. 22(4):548-549.
50
Bilgener, Ş., Akbulut M. ve Kaplan N., 2003.
Samsun Koşullarında Elma Yetiştiriciliğinde
Çeşit/Anaç
x
Dikim
Sıklığı
Kombinasyonlarının Saptanması Üzerinde Bir
Araştırma. Türkiye IV. Bahçe Bitkileri
Kongresi S:223,Antalya
Brown, G., R. and Wolfe, D., 1999. Rootstock and
Interstem Effects on Pome and Stone Fruit
Trees. In: Fruit and Vegetable Crops Research
Reports, editor B. Rowell Kentucky
Agricultural Experiment Station. University of
Kentucky College of Agriculture Department
of Horticulture Lexington. Kentucky p: 14-18.
Burak, M., Türkeli Y., Akçay M. E. ve Yaşasın A.
S., 2003. Bazı Yeni Elma Çeşitlerinin Doğu
Marmara Bölgesindeki Verim ve Kalitelerinin
Belirlenmesi. Türkiye IV. Bahçe Bitkileri
Kongresi S:(303-305), Antalya.
Catherine, A., 1993. Prepared For Speech On Apples
Given At Highline Community College: Des
Moines, Washington.
Daugaard, H., Grauslund, J. and Callesen O., 1999.
The Effect Of Rootstock On Yield And Quality
Of Apples, CV. Mutsu. Agri-Food Quality II,
The Royal Society Chemistry, Thomas Graham
House, Science Park, Milton Road, Cambridge
CB4 OWF, UK, p 377.
Facteau, T. J., Rowe, K. E. and Chestnut, N. E.
1985. Firmness of Sweet Cherry Fruit
Following
Multiple
Applications
Of
Gibberellic Acid. J Am. Soc. Hortic. Sci. 110;
775–777.
Gulıno, F., 1986. Refractometric Trials on Golden
Delicious From Alto Adige. Hort. Abst.
56(5),327.
Kaplan N., Bilginer Ş., Akbulut M. ve Koç A.,
2007.
Samsun
Koşullarında
Elma
Yetiştiriciliğinde Anaç X Çeşit Xdikim Sıklığı
Kombinasyonlarının Meyve Verim Ve Kalitesi
Üzerine Etkilerinin Araştırılması Türkiye V.
Ulusal Bahçe bitkileri kongresi 04-07 Eylül
Erzurum .453-457
Küçüker E., 2010. Farklı Terbiye Sistemlerinin M26
Ve MM106 Anaçları Üzerine Aşılı Braeburn
Ve Red Chief Elma Çeşitlyerinde Ağaçlarının,
S.BAYTEKİN,Y.AKÇA
Gelişimi, Verim Ve Meyve Kalitesi Üzerine
Etkileri, Doktora Tezi, GOÜ Fen Bilimleri
Enstitüsü, Bahçe Bitkileri Anabilim dalı S:76,
Tokat
Marini, R., P., 2002. Does Rootstock İnfluence
Apple Fruit Size? Compact Fruit Tree 35(1) p:
8-10.
Marro, M., Margını, A. and Martınez, V., 1986. Leaf
Area and Yield Performance of Fruiting Wood
of Apples. Hort. Abst. 56(5), 326.
Mıller S., Mcnew R. and Belding R., 2004.
Performance of Apple Cultivars in the 1995
NE-183 Regional Project Planting: II. Fruit
Quality Characteristics. Journal of the
American Pomological Society V:58 N:2 S:65.
Nicolai, J., 1998. European Trends in Apple Tree
Density, Rootstocks and Tree Training. 41 th
Annual IDFTA Conference, February 21-25,
Pasco, Washington.
Özongun, Ş., Dolunay, E.M., Öztürk G., Karakuş A.,
Kankaya A., Küden A., 2011. Elma
Adaptasyon Denemesi I. Sonuç Raporu, Eğirdir
Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü, Eğirdir
Polat, M., 1997. Tokat Koşullarında Farklı Gelişme
Kuvvetlerine Sahip Anaçlar Üzerine Aşılanmış
Elma Çeşitlerinin Fenolojik ve Pomolojik
Özellikler Üzerine Bir Araştırma. G.O.Ü. Fen
Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim
Dalı, Tokat.
Redalen, G., 1986. Quality Tests of Apple Cultivars
Grown in Norway.
Artenbauwissenschaft,
51(5).S.207-211.
Robinson, T., L., Seeley, E., J., and Barnitt, B. H.,
1983. Effect of Light Environment and Spur
Age on Delicious Apple Fruit Size and Quality.
J. Amer.
Soc. Hort. Sci. 108 p (855-861).
Schupp J.R..1995. Growth And Performance Of
Four Apple Cultivars On M.26. And Mark
Rootstocks, With Or Without Preplant Mineral
Nutritients. Fruit Var. J. 49:198-204
Siritharan, R., Lenz, F., 1988. Effects of Water Stres
in Apple. I. Effects of Water Supply on Flower
Formation and Fruit Set the Apple Cultivar
‘Golden Delicious’ Gartenbauwissenschaft,
53(5). S.223-226
Sıve, A. and Resnızky, D., 1986. Experiments on the
Storage of Rainier and Bing Cherries. Hort.
Abs., 56(2), 88.
Tekintaş, F.E., Kankaya, A., Ertan E.ve Seferoğlu
H.G., 2006. M9 Anacı Üzerine Aşılı Bazı Elma
Çeşitlerinin
Aydın
İli
Koşullarındaki
Performanslarının Belirlenmesi, ADÜ, Ziraat
Fakültesi Dergisi 2006: 3(2):27-30.
Yıldırım. F.,A.and Çelik M., 2003. M9 Anacı
Üzerine Aşılı Bazı Elma Çeşitlerinde Tek, Çift
ve
Üç
Sıralı
Dikim
Sistemlerinin
Karşılaştırılması, Türkiye IV. Bahçe Bitkileri
Kongresi: S:(22),Antalya
Werth, K., 1984. Fruit Size in Golden Delicious
Reflections on Fruit Thinning. Hort.Abst. Vol.
54.
51
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 53-59
Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve
Üretici Davranışlarının İrdelenmesi*
Süleyman ALICI1
Güngör YILMAZ2
Ahmet KINAY2
1
TTA Genel Müdürlüğü, İSTANBUL
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, TOKAT
2
Özet: Bu çalışma, 4733 sayılı kanunun, Tokat-Erbaa tütün üreticilerine ve tütün tarımına etkilerini
belirlemek için yürütülmüştür. Bu amaçla; 2009 yılında bölgeyi en iyi temsil edecek şekilde belirlenen 14
köyde toplam 84 üretici ile anket çalışması yapılmıştır. Çalışma sonucunda; yürürlükteki yasayla
üreticiler sadece özel sektör için üretim yaptıklarını ifade etmişlerdir. Bu durumdan genelde memnun olan
çiftçiler, sözleşme şartlarının daha çok özel sektör lehine olduğunu belirtmişlerdir. Tarımsal istihdamda
genç nüfusun azalması bölgede tütün tarımını daha da olumsuz etkileyeceği görülmüştür. Bu
olumsuzlukların giderilmesi için önlemlerin alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Anahtar kelimeler: Tütün, Tokat-Erbaa, tütün ticareti, sözleşmeli üretim.
Investigation of Contracted Tobacco Farming and Grower Behaviour in
Tokat-Erbaa
Abstract: The research was conducted to determine the effects of new tobacco law numbered as 4733, on
Tokat-Erbaa’s tobacco growers and tobacco farming. A survey with 84 growers from 14 villages was
done to achieve the aim in 2009. In consequence of the survey, it was concluded that growers planted
tobacco for private sector as a result of the law. The growers generally were satisfied with the application
stated that the contract was in favor of private sectors. It was showed decreasing number of young people
in agriculture caused problems in tobacco farming in the region. Therefore precautions must be taken to
solve the problems.
Key words: Tobacco, Tokat-Erbaa, tobacco trade, contracted production.
1.Giriş
Tütün; üretim, kullanım, iç ve dış ticareti
yönünden diğer tarım ürünlerinden farklı bir
öneme sahiptir. Dünyada yaklaşık 330 milyar
dolar olarak tahmin edilen tütün piyasasının
ülkemizdeki değeri 20 milyar dolar civarındadır
(Anonim, 2009a). Tütün, Türkiye ekonomisi
için oldukça önemli bir tarımsal ürün olma
özelliğini korumakta ve çeşitli bölgelerde aile
tarımı olarak yaygın bir şekilde üretilmektedir.
Türkiye’de yaklaşık 180 bin aile tütün üretimi
yapmakta ve bunlara tütün endüstrisinde
çalışanlar da (aileleri dahil) dahil edildiğinde,
toplam 1,0–1,2 milyon nüfusa istihdam
sağlamış olmakta, bu rakam Türkiye nüfusunun
yaklaşık % 1,4’ üne tekabül etmektedir
(Anonim, 2009b).
Türkiye’de 2002 yılında yürürlüğe giren
4733 sayılı kanun ile tütün piyasasında çok
büyük değişimler gerçekleştirilmiştir. Bunların
en önemlileri; tütün ve tütün mamulleri üretimi,
iç ve dış alımı ve satımı konularında, sektörü
düzenleyen ve denetleyen bağımsız bir kurum
olan Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler
Piyasası Düzenleme Kurumu (TAPDK)
oluşturulmuştur.
Tütün ve Tütün Tekeli
Kanunu (1177 sayılı) kaldırılarak, tütün
üretiminde coğrafi sınırlama sona erdirilmiş,
tütünün fiyatlandırılması, alımı, satımı ve
ithalatı ile tütün ürünlerinin üretimi,
fiyatlandırılması, satışı gibi konularda sektör
tümüyle serbest rekabete açılmıştır. Destekleme
alımları kaldırılmış, üretici tütünleri için yazılı
sözleşme esası veya açık artırma yöntemi ile
alınıp satılması sistemi getirilmiştir (Anonim,
2007a). Türkiye’de alım garantisi nedeniyle
üreticilerin “Açık Artırma Satış Sistemi” yerine
“Sözleşme” esasına dayalı üretimi tercih
ettiklerini (Açar, 2008) belirtmiştir. Topçu
(2003), AB üyesi ülkelerde, sözleşmeli üretimi
prim almanın ön koşulu olduğu dolayısıyla da
kota sisteminin sıkı bir şekilde uygulandığını
bildirmektedir.
Tokat-Erbaa
bölgesinde
2002
yılı
öncesinde 5000 ton tütün üretimi yapılmakta
iken, 4733 sayılı yasa sonrasında 2005 yılında
4400 tona, 2007’de 3200 tona bugün ise 3000
tona gerilemiştir (Anonim, 2009b).
Gümüş (2009), Tütün sektöründe kamunun
tamamen devre dışı kaldığını, tütünün herhangi
*Bu makale “Türkiye’de Tütün Tarımı ve Endüstrisine Serbest Piyasa Uygulamalarının Etkileri” başlıklı
yüksek lisans tezinden hazırlanmıştır.
53
Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici Davranışlarının
İrdelenmesi
bir tarımsal ürün gibi müdahalesiz piyasa
koşullarına
terk
edildiğini,
TEKEL’in
stoklarının
bitiminde
Türkiye
tütün
bilançosunun kısa sürede pozitiften negatife
döneceğini, net ihracatçı olan ülkenin ithalatçı
konumuna düşeceğini bildirmektedir.
Tokat-Erbaa bölgesinin kırsal alanında
yaşamakta olan nüfusun gelir kaynağı tarım ve
hayvancılıktır. Başlıca üretilen tarım ürünleri
ise tahıllar, tütün ve bağcılıktır. Bölgede tütün
tarımı el emeğinin fazla olmasına rağmen
getirisi diğer ürünlere göre yüksek olan gelir
kaynağıdır. Genellikle tütün ve tahıllar
münavebeli olarak yetiştirilmektedir.
Tütün piyasasında büyük değişikliklere
sebep olan ve 2002 yılında yürürlüğe giren
4733 sayılı yasa tüm Türkiye’de olduğu gibi
Erbaa’da da tütün üreticisini büyük ölçüde
etkilemiştir. Bu yasanın getirmiş olduğu
değişiklikleri daha iyi anlayabilmek ve
yorumlayabilmek için söz konusu bölgede
yapılan anket çalışması ile 4733 sayılı yasanın
etkileri ortaya konmaya çalışılmıştır.
2.Materyal ve Metot
Bu çalışma 2009 yılında Tokat-Erbaa
ilçesinde amaca uygun olarak hazırlanıp, tütün
üreticileri ile yapılan anketlerden sağlanan
verilerden oluşmaktadır. Çalışmada üreticilerle
birebir yapılıp elde edilen sonuçlar bir araya
getirilip analiz edilmiştir.
Araştırmayı yakından ilgilendirmesi ve
4733
sayılı
kanunun
sonuçlarının
değerlendirilmesinde
bilgi
verebileceği
düşüncesiyle pilot bölge olarak seçilen TokatErbaa ilçesinde tütün üreticileri ile yüz yüze
görüşülerek üreticilerin yeni dönem (2002
yılında çıkarılan 4733 sayılı kanun) ile ilgili
düşünce ve yaklaşımlarının yansıtılması
amaçlanmıştır. Bu amaç için, görüşme
yapılacak olan köyler geneli yansıtacak şekilde
ve Erbaa ilçesinde üretimin yoğun olarak
yapıldığı yerlerden tespit edilmiştir. Tespit
edilen 14 köye (Aydınsofu, Evciler, Ballıbağ,
Alacabal, Küplüce, Akça, Endikpınar, Akkoç,
Pınarbeyli, Tanıoba, Hacıbükü, Çakır, Karaağaç
ve Yunus Emre Mah.) gidilerek üreticilerle
görüşmeler sonucunda veriler toplanmış ve bir
değerlendirme yapılmıştır. Basit Tesadüfî
Örnekleme Yöntemi kullanılarak, anket
yapılacak tütün üretici sayısı 84 olarak tespit
edilmiştir. Anket yapılan köy sayısı ise 14
olmuştur (Çizelge 1).
Çizelge 1. Anket Çalışmasının Yapıldığı Köy ve Üretici Sayıları
Köy Adı
Anket Sayısı
Aydınsofu
Evciler
Ballıbağ
Alacabal
Küplüce
Y. Emre Mah.
Akça
4
6
7
6
6
1
8
Endikpınar
Akkoç
Pınarbeyli
Tanoba
Hacıbükü
Çakır
Karaağaç
7
5
9
6
8
5
6
Anket çalışması ile üreticilerin yaş
ortalaması, deneyim, öğrenim durumu,
sözleşmeli üretim hakkındaki görüşleri ve
sözleşmenin içeriği hakkındaki bilgileri
araştırılmıştır. Anket sonucunda elde edilen
verilerin değerlendirilmesinde Microsoft
Excel
programlarından
yararlanılmıştır.
Veriler analiz edilerek çapraz tablolar halinde
sunulmuştur.
3.Bulgular ve Tartışma
3.1. İncelenen İşletmelerde Yaş, Deneyim
ve Öğrenim Durumuna İlişkin Bilgiler
İncelenen üreticilerin yaş ortalaması 45,6
yıl olarak tespit edilmiştir. Köyler itibariyle
incelenerek bir değerlendirme yapıldığında
59,8 yaş ortalamasıyla Aydınsofu köyü en
yüksek yaştaki üreticilere sahip iken, 37,6 yaş
54
ile Akkoç köyünün en genç üreticilere sahip
olduğu tespit edilmiştir. En yaşlı üretici 75
yaşında Hacıbükü köyünde bulunurken, Çakır
köyünde de 17 yaşındaki üretici en genç
üretici olma özelliğini kazanmıştır. Tütün
tarımı ile uğraşan üreticilerin yaşlarının
yüksek olması, Türkiye tütün üretiminin
azalmasının en önemli göstergelerinden biri
olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de önemli
bir tütün üretim bölgesi olan Samsun-Bafra’da
yapılan bir anket çalışmasında da tütün
üretimi yapan kişilerin yaş ortalamasının 46
olduğu tespit edilmiştir (Anonim, 2007b).
Görüşleri alınan üreticilerin büyük
çoğunluğu ilkokul (%83,33) mezunudur.
Ortaokul mezunlarının oranı %9,53, lise
mezunlarının oranı ise %7,14’tür (Çizelge 2).
S.ALICI,G.YILMAZ,A.KINAY
Çizelge 2. Görüşülen Üreticilerin Eğitim Durumları
Eğitim
İlkokul
Ortaokul
Lise
Frekans (adet)
70
8
6
Oran (%)
83,33
9,53
7,14
Toplam
84
100,00
Üreticilerin
eğitim
durumları
incelendiğinde, ortalama eğitim süresi 5,3 yıl
olarak tespit edilmiştir. En düşük eğitim
düzeyinin ilkokul düzeyinde olduğu, en
yüksek eğitim seviyesinin ise lise olması
yanında, 6,5 yıllık eğitim düzeyi ile Karaağaç
köyü ve Alacabal mahallesi en yüksek eğitim
ortalamasına sahip köyler olmuştur. Bunları
6,2 ile Akkoç, 5,8 ile Akça takip etmiştir. Bu
sonuçlar doğrultusunda eğitim düzeyi yüksek
olan bireyler tütün tarımı yerine başka
alanlarda istihdam bulmuşlardır. Özellikle
büyük şehirlere istihdam için göç etmişlerdir.
Tütün
üreticilerinin
deneyimleri
incelendiğinde, yaklaşık %32’lik oran ile en
yüksek 31–40 yıl aralığı olup, onu %25’lik
oran ile 11–20 yıl aralığının izlediği
görülmüştür. Ortalama frekansın 14 yıl
olduğu, 1–10, 41–50 ve 51–60 yıl deneyim
aralıklarının ortalamanın altında kaldığı
görülmüştür (Çizelge 3).
Çizelge 3. Görüşülen Üreticilerin Tütün Üretim Deneyimleri
Deneyim (Yıl)
1–10
11–20
21–30
31–40
41–50
51–60
Frekans (adet)
7
21
15
27
9
5
Oran (%)
8,33
25,00
17,86
32,14
10,72
5,95
Ortalama
14
100,00
Görüşme
yapılan
köylerdeki
üreticilerin deneyimleri incelendiğinde,
ortalama 29,1 yıl olduğu tespit edilmiştir.
En fazla iş deneyimine sahip köy 45,3 yıl
ile Aydınsofu olurken, 21,2 yıl ile Akkoç
köyü en deneyimsiz köy olarak tespit
edilmiştir.
3.2. İncelenen İşletmelerin Sözleşmeli
Üretim Hakkındaki Düşünceleri
9 Ocak 2002 tarih ve 24635 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren 4733 sayılı tütün yasasından önce özel
sektör üretilen tütünlerden ihtiyacı olanı
kadarını alırken devlet kalan tüm ürünü
ihtiyacı olsa da olmasa da almaktaydı.
Bunun sonucunda Tekelin depolarında
stoklar gün geçtikçe artmış ve büyük gelir
kayıplarına sebep olmuştur. Ayrıca tütüne
destekleme yapılmaktaydı. Çıkarılan 4733
sayılı yasa ile Türkiye’de tütün tarımı
sözleşmeli üretim şekline dönüşmüştür.
Üreticiler 2002 yılından sonra ürünlerini
sözleşmeli
olarak
üretip
satmaya
başlamışlardır. Bu kapsamda üreticilere
sözleşmeli üretimden memnun olup
olmadıkları sorulmuştur. Üretici görüşleri
ile ilgili ortaya çıkan durum Çizelge 4 ve
5’te verilmiştir.
Çizelge 4. Tütün Üreticilerinin Sözleşmeli Üretiminden Memnuniyet Durumu
Frekans (adet)
Evet
54
Oran (%)
64,29
Hayır
30
35,71
Toplam
84
100,00
55
Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici Davranışlarının
İrdelenmesi
Çizelge 4’ün incelenmesiyle, üreticilerin
yaklaşık %64’ünün sözleşmeli üretimden
memnun olduğu, %36’sının da memnun
olmadığı görülmüştür. Daha önce Açar
(2008)’in yaptığı çalışma sonucunda da
üreticilerin sözleşmeli üretimden memnun
oldukları görülmektedir. Yapılan görüşmeler
sonucu, sözleşmeli üretimden memnun olan
üreticilerin %46,05’i üretilen ürünlerin alım
garantisinin
olmasını
güvence
olarak
görmüşlerdir. Aslında sözleşmeli üretim
öncesi de üretilen tütünlerin alım garantisi
olması yanında özel sektörün fiyatlarını
önceden açıklaması ve üreticilere yeterince
avans vermesi tatmin nedeni olarak
gösterilmiştir. Burada üreticiler açısından asıl
faktör TEKEL’in uyguladığı kota nedeniyle
tütün üreticisinin istediği miktarda üretim
yapıp satamamasından kaynaklanmaktaydı.
Oysa özellikle Erbaa yöresinde son yıllarda
özel sektör firmalarınca yoğun talep gören
Yunan Basması’nın üretilmesi ve üretilen
tütünlerin tamamının satılabilmesi üreticileri
rahatlatmış, kota sıkıntısından kurtarmıştır.
Yeterli işgücüne ve uygun tütün tarım
arazisine sahip üreticiler yapabildikleri kadar
üretim yapmaya ve ürünlerini neredeyse daha
tarlada iken satmaya başlamışlar, bu durum
ise memnuniyeti arttırmıştır. Üreticilerin
memnun olmasının diğer nedenleri arasında
ise, %27,78’lik oran ile tütün alım fiyatlarının
belli olması, %24,07’lik oran ile de yeterli
avans verilmesi olarak belirlenmiştir.
Bütün bunların yanında bazı ekiciler
(%43,75)
önceden
anlaşılan
fiyattan
tütünlerini satmalarına rağmen, tütün teslimi
sırasında özel sektör firmalarının tamamen
kendi inisiyatifleri doğrultusunda fire
düştüklerini
ve
buna
itiraz
dahi
edemediklerini gerekçe göstererek memnun
olmadıklarını
belirtmişlerdir.
Memnun
olmadıklarını belirten üreticilerden %46,30’i
itiraz hakkının olmadığını, yaklaşık %20’si
avansların yetersiz olduğunu belirtmişlerdir
(Çizelge 5).
Çizelge 5. Üreticilerin Sözleşmeli Üretim ile İlgili Düşünceleri
Sözleşmeli üretimden
memnun olma nedeni
Sözleşmeli üretimden
memnun olmama nedenleri
Alım garantisi olması
Avans vermesi
Tütün alım fiyatının belli olması
Frekans (adet)
25
13
Oran (%)
46,30
24,07
15
27,78
Diğer (mecburen)
1
1,85
İtiraz hakkımız yok
13
44,33
Üretimin sınırlı olması
3
9,00
Avansların yetersizliği
Diğer (birim fiyat düşük, TEKEL daha
iyiydi vb.)
6
20,00
8
26,67
Tütün üreticileri 2002 yılından sonra
üretecekleri tütünlerini tip sözleşmeye göre
üretmek zorundadırlar. TAPDK tarafından
düzenlenen tip sözleşme hem üreticilere hem
de alıcılara bazı yükümlülükler getirmiştir.
Köylerde yapılan görüşmelerde, üreticilerin
sözleşme metnini okuyup okumadıkları ve
içeriği hakkında bilgi sahibi olup olmadıkları
araştırılmıştır. Yapılan araştırma ile ilgili
sonuçlar Çizelge 6 ve 7’de verilmiştir.
Üreticilerin yaklaşık %31’inin sözleşme
metnini okuduğu, %69’unun ise sözleşme
metnini hiç okumadığı tespit edilmiştir.
Ancak, üreticiler sıkıntılı bir durum ya da
itiraza konu olacak bir durum söz konusu
olduğunda okuyacaklarını beyan etmişlerdir
(Çizelge 6).
Çizelge 6. Üreticilerin Tip Sözleşmeyi Okuma ve İnceleme Durumu
Evet
Hayır
Toplam
56
Frekans (adet)
26
58
Oran (%)
30,95
69,05
84
100,00
S.ALICI,G.YILMAZ,A.KINAY
Tip sözleşme metnini okuyan üreticilerin
yaklaşık %92’sinin alıcı tarafından verilen
neviyata itiraz edebilme hakkının olduğunu,
%77’sinin de tip sözleşmede belirtilen üretim
miktarının %10 eksik veya fazla üretim
miktarının alıcı firma tarafından alınmasının
sözleşme gereği olduğunu bildiği görülmüştür
(Çizelge 7).
Çizelge 7. Üreticilerin Tip Sözleşme ile İlgili Bilgi Düzeyleri
Oran (%)
Üretim fazlası tütünün açık artırma yöntemi ile alınması
7,69
Sözleşmedeki üretim miktarının %10 altı ve üstünün alınması
gerektiği
Verilen neviyata itiraz edebilme
Sözleşme şartlarına uymayan üretim yapılması durumunda,
ilgili ürünün satılamaması
3.3. 2008 Yılı Ürünü Uygulamaları
Yapılan çalışma ile Erbaa ilçesi tütün
üreticilerinin ürünlerini satmaları ve satış
sırasında yaşanan olumlu ve olumsuz
durumların tespit çalışmaları yapılmıştır.
Çizelge 8’de de görüldüğü gibi 2008
ürün yılında ekicilerin büyük bir kısmı
ürünlerini özel sektöre satmışlardır. Bunun en
önemli nedeni 2008 yılında Sigara Sanayinin
özelleştirilmesi sonucunda, 2009 ürün yılı için
TEKEL’in üreticilerle sözleşme yapmamış
olmasıdır. TEKEL ile sözleşme yapamayan ve
76,92
92,31
23,08
tarlasında tütünden başka bir ürün yetiştirme
şansı olmayan tütün üreticilerinin tek seçeneği
özel sektör ile sözleşme yapmak olmuştur.
Sonuçta, sözleşme gereği ürettiği tütünü özel
sektöre satmıştır. TEKEL ile sözleşmesi
bulunan iki ekici ürününün kotası kadar olan
kısmını TEKEL’e, kalanını da özel sektöre
satmıştır. Özel sektöre tütün satan üreticiler,
toplam üreticilerin yaklaşık %98’i olmuştur.
2008 yılı TEKEL’in tütün aldığı son yıl
olmuş, bundan sonra alım için üreticilerle
sözleşme yapmamıştır.
Çizelge 8. 2008 Yılında Erbaa İlçesinde Tütün Alan Kamu ve Özel Sektörün Alım Oranları
Satış yapılan kurum
Frekans (adet)
TEKEL (TTA)
Oran (%)
2
2,38
Özel Sektör
82
97,62
Toplam
84
100,00
Tütün
üreticilerinin
özel
sektörü
seçmesinin en önemli nedeni TEKEL’den
boşalan alanın özel sektör tarafından
doldurulması olarak değerlendirilebilir. Çünkü
özel sektörle sözleşme yaptığı için, özel
sektöre tütün satan üreticilerin oranı yaklaşık
%93’tür (Çizelge 9). Özel sektörle sözleşme
yapmanın dışında kalan şıkların oranları çok
düşük kalmıştır.
Çizelge 9. Tütün Satılan Kurumun Tercih Edilme Nedenleri
Kurum
TEKEL(TTA)
Özel Sektör
Neden
Daha güvenilir
Özel sektör benimle sözleşme yapmadı
Daha fazla para veriyor
Daha çok avans veriyor
Özel sektörle sözleşme yaptım
Ayni katkısı daha fazla
Frekans (adet)
1
1
3
Oran (%)
50,00
50,00
3,66
2
2,44
76
92,68
1
1,22
57
Tokat-Erbaa İlçesinde Sözleşmeli Tütün ( Nicotiana tabacum L.) Tarımı ve Üretici Davranışlarının
İrdelenmesi
3.4. Özel Sektör Uygulamaları
Türkiye’de
özel
sektörün
tütün
piyasasına girdiği 1990’lı yılların ikinci
yarısından bu yana Erbaa ilçesinde de özel
sektör faaliyetleri devam etmektedir. Özellikle
2008 yılından sonra TEKEL’in pazardan
çekilmesiyle birlikte, özel sektör faaliyetleri
artmıştır. Tütün üreticileri devlet desteğinin
olmadığı bir ortamda ürünlerini pazarlamaya
başlamışlardır. Yıllardır devlet desteğine
alışmış olan üreticiler, işlerini daha iyi,
ürünlerini daha kaliteli yetiştirmek zorunda
kalmışlardır. Kalitesiz yetiştirilen ürünleri
satamayacaklarını,
satsalar
bile
para
etmeyeceğini bilen üreticiler artık kaliteyi ön
plana çıkarmak zorunda kalmışlardır.
Görüşmelerde bulunulan ekicilerin büyük
çoğunluğu özel sektörün uygulamalarından
memnun olduklarını belirtmişler, bir kısmı ise
tütünlerini
satabilecek
başka
bir
alternatiflerinin olmadığından yakınmışlardır.
Çizelge 10’da üreticilerin özel sektör
uygulamaları hakkındaki görüş ve düşünceleri
gösterilmiştir.
Çizelge 10. Özel Sektör Uygulamalarından Üreticilerin Memnuniyet Durumu
Frekans (adet)
Oran (%)
Evet
72
85,71
Hayır
12
14,29
Toplam
84
100,00
Tütün üreticilerinin % 85,71’i özel sektör
uygulamalarından memnun olduklarını beyan
etmişlerdir.
Çizelge
11’de
bu
memnuniyetlerinin nedenleri açıklanmıştır.
Yapılan
görüşmeler
neticesinde
memnuniyetini belirten üreticilerin %87,50’si
ödemelerin
zamanında
yapıldığını
belirtmişlerdir.
Ödemelerin
zamanında
yapılmasının yanında satış öncesi verilen
avanslar da memnuniyeti artırmaktadır.
Üreticilerle yapılan görüşmeler sırasında, özel
sektör yetkililerinin, tohumdan ürünün
satılmasına kadar geçen zaman içinde
yetiştirilen ürün ile yakından ilgilenmeleri
üreticileri memnun etmiştir. Ancak satış
sırasında toplam üründen düşülen firelerden
de
üreticilerin
memnun
olmadıkları
görülmüştür.
Çizelge 11. Özel Sektör Uygulamalarından Üreticilerin Memnuniyet Nedenleri
Memnun Olma
Nedenleri
Memnun Olmama
Nedenleri
Memnuniyet Nedenleri
Yeterince avans veriyor
Ödemelerini zamanında yapıyor
Ürünümün teknik takibini
yapıyor
Sözleşme üreticinin aleyhine
Frekans (adet)
6
63
Oran (%)
8,33
87,50
3
4,17
10
83,33
Yeterince teknik bilgi vermiyor
2
16,67
Özel sektör uygulamalarından memnun
olmadığını belirten üreticilerin %83’ü tip
sözleşme
metnini
beğenmemektedir.
Sözleşme şartlarına göre ürettiğini düşünen
üreticiler, ürünlerinden yüksek miktarlarda
fire düşüldüğünü, fire sonrası kalan ürünün
ortalama fiyatının düştüğünü, dolayısıyla
tütününü, sözleşmede belirtilen fiyatın altında
satmak zorunda bırakıldıklarını düşündükleri
tespit edilmiştir.
4. Sonuç ve Öneriler
Tütün dünya ve Türkiye’de sağlık
açısından çok tartışılan fakat ekonomik
58
getirisinden dolayı vazgeçilemeyen bir ürün
olma özelliğini korumaktadır. Türkiye’de
üretim alanları gün geçtikçe azalmakta
olmasına rağmen, Tokat-Erbaa bölgesinde
Yunan
Basması
tütün
tiplerinin
yetiştirilmesinden dolayı belli bir yere
sahiptir. Özellikle bu tütün tiplerinin
yetiştirildiği Yunanistan’da AB’nin izlemiş
olduğu politikalar sonucu azalma olması
dünyadaki bu tütün tipine olan ihtiyacın
günden güne artmasına sebep olmaktadır.
Türkiye bu oluşan pazardan en büyük payı
almak için, ekolojik olarak en uygun bölge
olan Tokat-Erbaa’da üretimi ve kaliteyi
S.ALICI,G.YILMAZ,A.KINAY
iyileştirmesi gerekmektedir. Ayrıca benzer
ekolojiler de bu tip tütünün üretimi için
çalışmalar yapılmalıdır.
Bölgede 4733 sayılı kanunun yürürlüğe
girmesi ile tütün üretimi sözleşmeli olarak
gerçekleştirilmektedir. Tekelin özelleşmesi
sonucu bölgede tütün alımını sadece özel
sektör temsilcileri yapmaktadır. Tütün
üreticilerinin sözleşmeli üretim sisteminden
genellikle memnun oldukları fakat alıcı
firmalar
ile
yaptıkları
sözleşmeleri
çoğunluğunun okumadığı için haklarından
haberdar olmadıkları tespit edilmiştir.
Memnuniyet sebepleri;
Sözleşmede tütün nevi fiyatlarının
üretimden önce belli olması,
Ürettikleri ürünlerin alım garantisinin
olması ve kotanın kalkmış olması,
Üretim sürecinde firmaların avans
vermesi,
Fidelikten hasada kadar geçen sürecin
firmaların teknik elemanları tarafından
takip edilmesi,
Tütün alımı gerçekleştirildikten sonra
hemen ödemelerin yapılması.
Memnuniyetsizliğin sebepleri ise;
Sözleşmede yer alan maddelerin alıcı
firmaların aleyhine olması,
Herhangi bir olumsuzlukta itiraz haklarının
olmadığını,
Fiyatların
düşük
olması
şeklinde
sıralanmaktadır.
Geçmiş yıllarda tütün üreticileri devlet
garantisi olması nedeniyle kaliteye dikkat
etmezken, şimdi alıcı firmaların tütünü kaliteli
olup olmamasına göre değerlendirmesiyle
daha kaliteli ürün üretmek için çaba
harcamaktadırlar.
Üretilen tütünlerin kalite ve verimlerinin
arttırılmasının yanında sözleşmede üretici
haklarının yeniden gözden geçirilmesi için
tarafsız
bir
grup
oluşturulmalıdır.
Oluşturulacak bu grupta üretici temsilcileri,
üniversite temsilcileri, özel sektör ve kamu
temsilcileri yer almalıdır. Ayrıca üreticilerin
sahip oldukları hakların neler olduğunu daha
iyi kavrayabilmeleri için eğitim çalışmaları
yapılmalıdır. Yapılacak yeni düzenlemelerin
daha
iyi
sonuçlar
vereceği
tahmin
edilmektedir. Böylece başta bölge halkı olmak
üzere ülke ekonomisine büyük katkılar
sağlayacağı düşünülmektedir.
Kaynaklar
Açar, S., 2008. Avrupa Birliği ve Türkiye’de Tütün
Politikaları. Yüksek Lisans Tezi. Türkiye ve
Ortadoğu Amme İdaresi, Kamu Yönetimi
Yüksek Lisans Programı, Ankara.
Anonim,
2007a.
Tütün
Politikası.
http://www.tutuneksper.org.tr/
yayin/bulten/
bulten67/tutunpolitikasi.htm. (12.04.2007).
Anonim, 2007b. Bafra Tarımsal Kalkınma Projesi
Raporları.
Anonim, 2009a. Tütün Yasası. http://www.sigara.gen.tr.
(05.11.2009).
Anonim, 2009b. Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü
İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu (2010).
www.tapdk.gov.tr
Gümüş, A.H., 2009. Türkiye’de Tütün Politikaları,
Pazarlama Sorunları ve Çözüm Önerileri. Tütün
Eksperleri Derneği Yayını, 248 s. İzmir.
Topçu, T., 2003. Tütün Ortak Piyasa Düzeni ve
Türkiye’de Uygulanabilirliği. Uzmanlık Tezi,
T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dış İlişkiler
ve A.T. Koordinasyon Dairesi Başkanlığı.
Ankara.
59
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 61-71
Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi*
Alper Serdar ANLI
Fazlı ÖZTÜRK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Ankara
Özet: Bu araĢtırmada Ankara ilinde meydana gelen yağıĢların L moment yöntemleri ile bölgesel frekans
analizi gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu amaçla 32 yağıĢ gözlem istasyonundan elde edilen günlük yağıĢ
miktarlarından yararlanarak yıllık maksimum yağıĢ dizileri oluĢturulmuĢtur. Bölgesel analizlere istasyonların
tümü bir bölge kabul edilerek baĢlanmıĢ, ancak istasyonlardaki düzensizlikten dolayı Ankara ili kümeleme
analizi yardımıyla üç bölgeye ayrılmıĢtır. Gösterge taĢkın yöntemi yoluyla gerçekleĢtirilen bir dizi analizler
sonucunda bölgelere göre homojenlik sağlanmıĢ, her bölge için uygun bir olasılık dağılımı saptanmıĢ ve
bölgesel L moment algoritması ile çeĢitli tekrarlanma sürelerinde (2, 5, 10, 25, 50 ve 100 yıl) muhtemel
tasarım yağıĢları tahmin edilmiĢtir. Tahmin edilen yağıĢ miktarlarının doğruluğunun değerlendirilmesi
amacıyla Monte Carlo simülasyon tekniği uygulanmıĢ ve her bölge için büyüme eğri bileĢenleri elde
edilerek, tekrarlanma tahminlerinin mutlak taraflılık, taraflılık ve ortalama karekök hataları (RMSE)
hesaplanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Ankara, bölgesel frekans, yıllık maksimum yağıĢ, L moment, gösterge taĢkın, Monte
Carlo simülasyonu.
Regional Frequency Analysis for Annual Maxima Precipitation Data
Measured in Ankara Province
Abstract: In this study, regional frequency analysis of precipitation data is carried out through methods of Lmoments in Ankara province. Annual maxima precipitation series are formed using daily precipitation
records obtained from 32 rainfall gauging station. Firstly, whole stations are assumed one region and then
stations are split up three region using cluster analysis due to discordant stations. A set of analysis is carried
out through index-flood procedure and regional homogeneity is obtained and suitable probability distribution
is selected for each region and probable design precipitation values are estimated for various return periods
(T year= 2, 5, 10, 25 and 100) via regional L-moment algorithm. Monte Carlo simulation experiments are
applied and regional growth curve components are obtained and absolute bias, bias and root mean square
errors (RMSE) of estimated quantiles are computed for assessment of the accuracy of estimated precipitation
quantiles.
Keywords: Ankara, regional frequency, annual maxima precipitation, L-moment, index-flood, Monte Carlo
simulation.
1. GiriĢ
Yeryüzündeki suyun kaynağı olan
yağıĢlardan meydana gelen taĢkınlar, can ve
mal kaybına neden olur. Bu zararları önleyecek
taĢkın kontrol yapıları ile drenaj Ģebekelerinin
tasarımı için söz konusu yağıĢların gelecekteki
değerlerinin tahmin edilmesi gerekmektedir.
Hidrolojide istatistiksel analizler; verinin
özetlenmesi, anlamlı bir Ģekilde ifade edilmesi,
gözlenen
olayların
temelini
oluĢturan
karakteristiklerinin saptanması ve bunların
gelecekteki davranıĢları hakkında tahminler
yapılması amacıyla uygulanır. Hidrolojik
verinin
gelecekteki
miktarları,
frekans
analizlerine göre belirtilir. Frekans analizi,
hidrolojik bir olayın hangi aralıklarda meydana
geleceğinin ifadesidir (Anlı 2009).
Bir istasyonda belirli aralıklarda ölçülmüĢ
ve belirli zamanda meydana gelmiĢ bir gözlem
*
rastgele bir değiĢken olarak Q ile ifade edilirse,
istatistiksel frekans analizi; Q değerinin hangi
sıklıkta meydana geleceğinin göstergesi olan
frekans dağılımı ile belirtilir. Buna göre her bir
x değerinde Q değerinin frekansı olan F (x)
EĢitlik 1 ile gösterilir;
F ( x)  P[Q  x]
(1)
F (x) frekans dağılımının birikimli
fonksiyonunu belirtir ve bu fonksiyonun tersi x
(F) aĢılmama olasılığı F’nin büyüklüğünü, yani
tekrarlanma fonksiyonunu ifade eder. T
tekrarlanma süresinde meydana gelen miktar QT
ise, frekans dağılımının sırasıyla aĢılma ve
aĢılmama olasılık fonksiyonlarının tersleri için
EĢitlik 2 ve 3’de verilir;
QT  x(1  1 / T )
(2)
QT  x(1 / T )
(3)
Bu makale Alper Serdar ANLI’nın Doktora tezinin bir kısmından hazırlanmıĢtır.
61
Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi
Bir frekans dağılımının konumu, değiĢimi
ve Ģekli dağılımın momentleri tarafından ifade
edilir. Bu momentler ortalama ve standart
sapma ölçüleri ile değiĢim, çarpıklık ve basıklık
katsayıları olarak belirtilebilir. Frekans
analizlerinde pek çok parametre tahmin
yöntemi kullanılır. Bu tahmin yöntemlerinin
seçilmesi, ölçülen verinin büyüklüğüne bağlıdır.
Bunlardan en yaygın kullanılanları; momentler,
maksimum
olabilirlik,
olasılık
ağırlıklı
momentler ve L momentler parametre tahmin
yöntemleridir (Anonim 1975).
Son yıllarda yaygın kullanılan L
momentler
yöntemi,
hidrolojik
verinin
karakteristiklerini ve bu verinin dağılım
parametrelerini basit ve etkili bir Ģekilde
vermektedir. L momentler, tahmin aralıklarında
ve hipotez testlerinde de kullanılabilir (Vogel
ve ark. 1993). L momentlerin diğer olağan
çarpım momentlerine göre özellikle hidrolojik
çalıĢmalarda üstünlükleri vardır.
Bazı
durumlarda
bir
istasyonda
görülebilecek bir ekstrem olayın frekansını tarif
etmek için yeterli veri bulunmamakta, bazı
istasyonlarda ise hiç veri olmamaktadır. Buna
karĢın, farklı ölçüm istasyonlarında benzer
frekanslara sahip gözlemler mevcut olabilmekte
ve bu nedenle bütün mevcut veri analiz edilerek
daha doğru sonuçlar elde edilebilmektedir.
Dolayısıyla noktasal verinin yetersizliği ve
farklı ölçüm istasyonlarındaki verilerin
tümünün analizi ile daha doğru sonuçların elde
edilecek olunması, Bölgesel Frekans Analizi’ni
kullanmayı gerektirmektedir. Bölgesel frekans
analizinin baĢlıca prensibi, farklı ölçüm
istasyonlarındaki verilerin benzer frekanslara
sahip
olduğu
durumlarda
uygulanması
gerektiğidir. Böylelikle, her bir ölçüm
istasyonunda, uygun bir Ģekilde tarif edilen bir
bölge içinde, hiçbir verisi olmayan ve üzerinde
ölçüm istasyonu olmayan havzalarda bile
bölgesel karakteristikler kullanılarak daha
doğru sonuçlara ulaĢılmaktadır (Hosking ve
Wallis 1997).
Guttman (1993) bölgesel yağıĢ atlasının
oluĢturulmasında
L
moment
tekniğini
kullandığı
çalıĢmasında
benzer
yağıĢ
iklimlerine sahip bölgeler elde etmiĢtir.
Guttman ve ark. (1993) Amerika BirleĢik
Devletleri’nde yaptıkları bölgesel yağıĢ frekans
analizi çalıĢmalarında, yağıĢ tekrarlanma
miktarlarını 9 farklı olasılık seviyesi, 8 standart
süre, 12 ay ve 111 bölge için L moment
62
yöntemini kullanarak tahmin etmiĢlerdir.
Adamowski ve ark. (1996) Kanada’da alansal
yağıĢ dağılımı ile ilgili yaptıkları çalıĢmada L
moment
istatistiklerini
kullanarak,
320
istasyondan alınan verilerin L çarpıklık ve L
basıklık oranlarına göre Kanada’yı bir homojen
bölge olarak kabul etmiĢler ve uygun dağılım
olarak genel ekstrem değer (GEV) dağılımını
seçmiĢlerdir. Kysely ve ark. (2005) Çek
Cumhuriyet’inde L moment yöntemiyle
gerçekleĢtirdikleri bölgesel frekans analizinde
1–7 günlük yıllık maksimum yağıĢ miktarlarını
kullanmıĢlardır. Veri setinde 1961–2000 yılları
arasında 78 istasyonda ölçülen günlük yağıĢ
toplamlarından yararlanmıĢlardır. Bölgeleri,
kümeleme analizi yoluyla boylam, enlem,
yükseklik, ortalama yıllık yağıĢ, ortalama kurak
günler sayısı değiĢkenlerini kullanarak ve
bölgesel homojenlik (10 yıllık miktar, L
moment oranları, L moment istatistiklerinin
değiĢimi) testleri kullanarak düzenlemiĢlerdir.
Test sonuçlarına göre, Çek Cumhuriyeti’ni
ekstrem yağıĢ karakteristiklerine göre dört
homojen bölgeye ayırt etmiĢlerdir. Daha sonra
bu bölgeler genel lojistik, genel ekstrem değer,
genel normal (GNO) ve Pearson tip 3 (PE3)
dağılımları arasından en uygun dağılımı seçmek
için bölgesel frekans analizine tabi tutulmuĢ,
parametre
ve
tekrarlanma
tahminleri
yapılmıĢtır. Yurekli (2005) Tokat bölgesinde
ölçülen günlük yağıĢlar arasından her yıl için
seçtiği maksimum yağıĢların bölgesel frekans
analizini gerçekleĢtirdiği çalıĢmada, öncelikle
verinin rastgelelik ve homojenliği için Runs ve
Mann-Whitney istatistiklerini uygulamıĢtır.
Daha sonra Tokat ilini Batı, Orta Kuzey, Orta
Güney ve Doğu olarak dört hidrolojik homojen
bölgeye ayırmıĢ ve bu bölgeler için
parametreleri L moment yöntemi ile tahmin
edilen seçilmiĢ değiĢik dağılımlar arasından en
uygun olanını, ortalama mutlak sapma indisi
(MADI) ve ortalama kare sapma indisi (MSDI)
ölçülerine göre belirlemiĢtir. Sonuç olarak Batı
ve Orta Kuzey genel lojistik, Orta Güney genel
Pareto (GPA) ve Doğu için ise genel ekstrem
değer dağılımlarının bu bölgeler için en uygun
dağılımlar olduğunu ileri sürmüĢtür. Eslemian
ve Feizi (2007) Ġran-Ġsfahan’da yaptıkları
maksimum aylık yağıĢ analizinde L momentleri
kullanmıĢlar ve 18 istasyondan alınan bu
yağıĢlara genel ekstrem değer ve Pearson tip 3
dağılımlarını uygulamıĢlardır. Sonuçta elde
edilen ekstrem yağıĢların kurak olan bu bölgede
A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK
meteorolojik kuraklığın yönetimi açısından
yararlı olduğunu ifade etmiĢlerdir. Yurekli ve
Modarres (2007) Tokat ilinde yıllık maksimum
yağıĢlara bölgesel dağılım uygulamak için L
momentler
yöntemini
kullanmıĢlardır.
Ġstasyonların yağıĢ miktarları ile yükseklikleri
arasında önemli bir iliĢki olmadığından, Tokat
ili önce homojen olmayan iki bölgeye
ayrılmıĢtır. Daha sonra Tokat ili öznel olarak üç
bölgeye bölünmüĢ ve bu bölgeler homojen
olarak belirtilmiĢtir. Uygunluk ölçüsü testi
yardımıyla, genel lojistik ve genel ekstrem
değer dağılımları en uygun bölgesel olasılık
dağılımı olarak saptanmıĢtır. Anlı ve ark.
(2008) Samsun ilinde gözlenen ekstrem
yağıĢların gösterge taĢkın yöntemi ile bölgesel
tahminini yaptıkları çalıĢmada, 7 yağıĢ
ölçeğinden elde edilen 11–79 yıl süreli yıllık
maksimum
yağıĢlardan
yararlanmıĢlardır.
Modarres (2008) hiyerarĢik kümeleme analizi
ve L momentleri kullanarak homojen yağıĢ
grupları oluĢturduğu ve bölgesel yağıĢ frekans
analizi yaptığı çalıĢmasında Ġran’ı coğrafi ve
iklim değiĢkenliği gösteren 8 homojen alt
bölgeye ayırmıĢtır. Sonuç olarak Ġran’ın alt
bölgesel yağıĢ dağılımlarını genel normal,
logaritmik normal (LN3), Pearson tip 3 ve genel
ekstrem değer olarak belirtmiĢtir. Yurekli ve
ark. (2009) Çekerek Havzasında bulunan 17
istasyondan elde ettikleri yağıĢ miktarları ile
bölgesel maksimum günlük yağıĢ tahminlerinde
L moment yöntemi kullanmıĢlardır. Aykırı test
sonucuna göre uyumsuz olan istasyon bölge
içinden çıkarılınca homojenlik testi sonuçları
bölgenin homojen olduğunu göstermiĢtir. Sonuç
olarak, havza yağıĢlarına en iyi uyumun genel
normal dağılımın sağladığını belirtmiĢlerdir.
Bu araĢtırma, L moment yöntemlerinin
Ankara’da ölçülen maksimum yağıĢların
bölgesel frekans analizinde uygulanma
olanaklarını saptamak amacıyla planlanmıĢtır.
2. Materyal ve Yöntem
2.1. Materyal
Bu araĢtırmaya baĢlanan 2006 yılında
Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğü
tarafından iĢletilen ve Ankara’da bulunan
istasyon sayısı 32 olarak saptanmıĢtır. Bölgesel
frekans analizi amacıyla materyal olarak
kullanılan günlük yağıĢ miktarları, 7-79 yıl
süreli 32 yağıĢ gözlem istasyonundan elde
edilmiĢ ve bu istasyonların Ankara ilindeki
konumları ġekil 1’de, gözlem süreleri ve bazı
karakteristikleri de Çizelge 1’de verilmiĢtir.
ġekil 1. AraĢtırmada materyal olarak kullanılan günlük yağıĢ miktarlarının elde edildiği
istasyonların Ankara ilindeki konumları
63
Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi
2.2. Yöntem
2.2.1. AraĢtırmada kullanılan maksimum
yağıĢların belirtilmesi
AraĢtırmada
kullanılan
maksimum
yağıĢlar, Çizelge 1’de verilen istasyonlarda
ölçülen günlük yağıĢ miktarları arasından bir yıl
için seçilen en büyük değerler, yıllık maksimum
yağıĢ dizileri olarak göz önüne alınmıĢtır
(Okman 2005).
2.2.2. L moment tekniği
Hosking (1990) tarafından belirtilen, L
moment
istatistikleri,
gözlenen
verinin
karesinin ve küpünün alınmadan elde edilen
doğrusal bileĢenleridir.
Frekans dağılımlarının Ģekillerini tarif
eden bir yöntem olan L momentler, uzun süreli
veride normal çarpım momentlerine göre daha
az duyarlılığa sahiptir. Bir x verisinin L
momenti
olasılık ağırlıklı
momentlerin
fonksiyonu olarak ifade edilmiĢtir. Buradan
sıralanmıĢ gözlemlerden x(j:n) elde edilen
olasılık ağırlıklı momentler tarafsız örnek
tahmini olarak Greenwood ve ark. (1979)
tarafından EĢitlik 4’deki gibi tanımlanmıĢtır;
( j  1)( j  2)...( j  r )
x j :n .
j 1 ( n  1)(n  2)...(n  r )
n
br  n 1 
(4)
br değerlerinin ilk dördü (r= 0, 1, 2, 3)
olasılık ağırlıklı momentler (b0, b1, b2 ve b3)
bulunur ve herhangi bir dağılım için  r 1 ile
sembolize edilen L moment istatistikleri, EĢitlik
5’de verilen iliĢkilerden saptanır;
 1  b0 ,
 2  2b1  b0 ,
(5)
 3  6b2  6b1  b0 ,
 4  20b3  30b2  12b1  b0 .
Çizelge 1. AraĢtırmada materyal olarak kullanılan yağıĢ miktarlarının elde edildiği istasyonların gözlem süreleri ve bazı
karakteristikleri
Sıra
64
Ġstasyon Adı
Gözlem
Süresi (yıl)
79
Enlem
( o)
39.95
Boylam
( o)
32.88
Yükseklik
(m)
894
Ortalama
(mm)
29.49
Standart
Sapma
12.10
1
ANKARA
2
AYAġ
15
40.03
32.33
910
27.88
6.17
3
BALA D.Ü.Ç.
29
39.55
33.12
1000
26.80
7.29
4
BALA
25
39.70
33.02
1300
29.32
5.32
5
BEYPAZARI
55
40.17
31.92
682
28.32
8.92
6
ÇAMKORU
35
40.47
32.25
1350
34.62
8.68
7
ÇAMLIDERE
11
40.48
32.48
1175
26.78
7.03
8
ÇANDIR
7
40.15
33.28
1000
30.66
13.70
9
ÇELTĠKÇĠ
9
40.20
32.28
775
28.16
8.98
10
ÇUBUK
56
40.23
33.03
992
29.93
11.24
11
DĠKMEN
24
39.90
32.80
1075
29.65
9.63
12
ELMADAĞ
20
39.92
33.23
1130
30.71
8.40
13
ESENBOĞA
49
40.13
33.00
952
26.78
6.39
14
ETĠMESGUT
54
39.95
32.67
806
25.96
7.16
15
GÜVEM
9
40.36
32.41
1050
26.43
8.65
16
HAYMANA
30
39.43
32.50
1225
30.13
9.77
17
ĠKĠZCE
23
39.60
32.67
925
29.37
7.96
18
ĠKĠZCE Z.ARAġ.
31
39.67
32.65
1055
29.22
11.47
19
KALECĠK
19
40.10
33.42
780
31.94
8.98
20
KESKĠN
51
39.41
33.37
1140
28.23
6.94
21
KIZILCAHAMAM
63
40.47
32.65
1002
37.01
11.22
22
KOÇHĠSAR
28
38.95
33.53
975
28.75
8.63
23
NALLIHAN
40
40.18
31.35
650
24.82
8.67
24
PEÇENEK
11
40.33
32.30
1500
27.45
7.08
25
POLATLI
75
39.58
32.15
885
27.17
8.09
26
POLATLI D.Ü.Ç.
34
39.17
32.15
800
29.32
17.37
27
SARIYAR
29
40.05
31.45
460
23.69
5.72
28
SĠNCAN
21
39.97
32.57
800
30.14
12.67
29
TOPRAKSU
55
39.95
32.72
924
29.65
10.84
30
YAKUPABDAL
20
39.83
32.95
1550
24.52
3.69
31
YENĠCE
11
39.28
32.68
1175
32.77
12.84
32
YENĠMAHALLE
15
39.98
32.63
883
24.72
5.59
A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK
Ġlk L moment olan  1 , merkezi eğilim
ölçüsü
olmasının
yanında
dağılımın
ortalamasına eĢittir.  2 ise dağılma (standart
sapma) ölçüsüdür. Buradan boyutsuz L moment
oranları (L değiĢim katsayısı, L çarpıklık ve L
basıklık) EĢitlik 6’daki gibi tahmin edilmiĢtir;
t   2 /  1 (L değiĢim katsayısı),
(6)
t3   3 /  2 (L çarpıklık),
t 4   4 /  2 (L basıklık).
2.2.3. BölgeselleĢtirme
Bu çalıĢmada yıllık maksimum yağıĢ
dizilerinin bölgeselleĢtirilmesi için bölgesel
frekans analiz yöntemlerinden biri olan
gösterge taĢkın yöntemi kullanılmıĢtır. N
istasyon sayısına sahip bir bölgede bir i
istasyonunun ni adet verisi olduğu ve bu verinin
Qij, j= 1,...,ni Ģeklinde gösterildiği belirtilirse; Qi
(F); i istasyonundaki verinin aĢılmama
olasılığının fonksiyonudur. Bu yöntem,
istasyonların yaklaĢık olarak homojen bir bölge
oluĢturması ve bu bölgedeki tüm istasyonlarda
kaydedilen verinin frekans dağılımının o
istasyona ait olan belirli bir ölçek faktörü
(gösterge taĢkın) dıĢında aynı olmasını esas alır
(Dalrymple 1960). Bu varsayım EĢitlik 7 ile
ifade edilir;
Qi (F) = i q (F), i= 1,…, N .
(7)
EĢitlikte 7’de; i; i istasyonunda ölçülen
yağıĢ dizisinin ortalamasını temsil eden
gösterge taĢkın değeridir. Her bir istasyon için
aynı olan boyutsuz tekrarlanma fonksiyonu q
(F) aĢılmama olasılığının bölgesel büyüme
eğrisini temsil eder.
2.2.4. Bölgesel frekans analizinde izlenen
aĢamalar
Gösterge taĢkın yöntemi yoluyla bölgesel
frekans analizinde izlenen ve Hosking ve Wallis
(1993)’de belirtildiği gibi bu çalıĢmada
uygulanan
aĢamalar
sırasıyla;
verinin
derlenmesi, homojen bölgelerin saptanması,
uygun bölgesel frekans dağılımının seçilmesi ve
tekrarlanma miktarlarının tahmin edilmesi
olarak dört ana grupta incelenebilir. Bu
aĢamalar ve aĢamalar ile ilgili L moment
yöntemlerine dayanan istatistikler aĢağıda
verilmiĢtir:
Düzensizlik ölçüsü
Verinin derlenerek incelendiği, verilerdeki
büyük hataların ve tutarsızlıkların giderilmesi
ile birlikte zaman içinde var olan değiĢimlerden
dolayı verilerin istatistiksel karakterinin değiĢip
değiĢmediğinin araĢtırıldığı bu ölçü, bir grup
istasyon içinden bütün olarak uyumsuz olan
istasyonların
saptanmasını
sağlamaktadır.
Düzensizlik ölçüsü (Di) ile homojen bölgelerin
belirlenebileceği belirtilmiĢ ve EĢitlik 8 ile ifade
edilmiĢtir.
1
T
Di  N ui  u  K 1 ui  u  .
(8)
3
EĢitlik 8’de; ui, herhangi bir istasyon için L
moment oranlarının vektörünü K, bu vektörün
kovaryans matrisini u de vektörün ortalamasını
göstermektedir. Bir istasyonun tümüyle
uyumsuz
olarak
nitelendirilmesi
için
düzensizlik ölçüsünün (Di) bölge içindeki
istasyon sayısına bağlı olarak değiĢen kritik
değerden büyük olması gerekir (Çizelge 2).
Çizelge 2. Düzensizlik ölçüsü için kritik değerler (Hosking ve Wallis 1997)
Ġstasyon
Sayısı
Kritik
Değer
Ġstasyon
Sayısı
Kritik
Değer
5
6
7
8
9
1.333
1.648
1.917
2.140
2.329
11
12
13
14
≥ 15
2.632
2.757
2.869
2.971
3.000
10
2.491
Heterojenlik ölçüsü
Bu araĢtırmada hidrolojik homojen
bölgelere ayırma iĢlemi Gordon (1981)’da
belirtilen kümeleme analizi sınıflandırma
yöntemlerinden Ward bağlantı yöntemi ve Öklit
uzaklık ölçüsüne göre yapılmıĢ, buradan
önerilen bölgelerin homojen olup olmadığının
değerlendirmesi de heterojenlik ölçüsü ile
gerçekleĢtirilmiĢtir (Parida ve ark. 1998,
Hosking 1994).
Düzensizlik ölçüsüne göre uygun bir bölge
fiziksel olarak belirtildikten sonra, önerilen
65
Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi
bölgenin
homojen
olup
olmadığını
değerlendirmek için heterojenlik ölçüsü (H)
önerilmiĢtir. Bu amaçla aynı gözlemlere sahip
homojen bir bölgedeki istasyon verisinin
simülasyonu ile seçilen dağılma ölçüsünün
ortalama ve standart sapmaları elde edilir.
Buradan gözlenen ve simülasyonu yapılan
dağılma ölçülerinin karĢılaĢtırılmaları için
uygun H istatistiği EĢitlik 9’daki gibi
yazılabilir;
V  v 
(9)
H  obs
v
EĢitlik 9’da; Vobs; yukarıda anılan farklı L
moment oranlarına göre bölgesel veriden elde
edilen ağırlıklı standart sapmayı; μv ve σv Vobs
istatistiğinin simülasyon sayısının ortalama ve
standart sapmasını ifade eder. Vobs EĢitlik
10’daki gibi elde edilir;
1/ 2
Vobs
N
N

  ni (t (i )  t R ) 2 /  ni 
i 1
 i 1

(10)
EĢitlik 10’da t (i), istasyon L değiĢim
katsayısını, tR, bölgesel L değiĢim katsayısını
göstermektedir. Bu çalıĢmada simülasyon
yapılırken, iki ve üç parametreli dağılımlar
yerine hidrolojik olayların frekans analizlerinde
birçok dağılımı temsil etmesinden dolayı güçlü
bir dağılım olan dört parametreli Kappa frekans
dağılımı kullanılmıĢtır. μv ile σv değerlerinin
güvenilir olarak tahmin edilmesi açısından
simülasyon sayısı bir bölge için 500 adet olarak
belirlenmiĢtir (Hosking 1994). Buna göre
bölgenin; eğer H < 1 ise kabul edilebilir
düzeyde homojen, 1  H < 2 ise, muhtemelen
heterojen ve H  2 ise kesinlikle heterojen
olduğuna karar verilir.
Uygunluk ölçüsü
Bölgesel frekans analizlerinde, seçilen
homojen bölgedeki istasyonlardan elde edilen
veriye, tek bir frekans dağılımı en iyi
uygunluğu göstermektedir. EĢitlik 11’de verilen
ve L basıklık oranına bağlı olan uygunluk
kriteri ve herhangi bir olasılık dağılım için ZDIST
istatistiği
olarak
isimlendirilen
yöntem
önerilmiĢtir (Hosking and Wallis 1997);
Z DIST   4DIST  t 4R  B4 /  4 (11)
EĢitlikte 11’de; t 4R , örneğin bölgesel
ortalama L basıklık oranını, B4 ve  4 de
sırasıyla, örneğin bölgesel ortalama L basıklık
oranı taraflılık değerini ve standart sapmasını
gösterir ve sırasıyla EĢitlik 12 ve 13’de ifade
66
edilir;
1
B4  N sim
 t
N sim
( m)
4

 t4R .
(12)
m 1
1/ 2

Nsim

2
 4  N sim  11  t4( m)  t4R  N sim B42 

 m 1



(13)
EĢitlikte 12 ve 13’de; Nsim, Kappa dağılımı
yardımıyla gerçekleĢtirilen simülasyon sayısını,
m ise simülasyon yapılan bölge sayısını ifade
etmektedir. Bu çalıĢmada genel lojistik (GLO),
genel ekstrem değer (GEV), genel normal
(GNO), Pearson tip 3 (PE3) ve genel Pareto
(GPA) dağılımları kullanılmıĢtır. Herhangi bir
dağılımda mutlak ZDIST  1.64 ise bu dağılım
bölgesel dağılım için uygun kabul edilir. Ancak
uygun olan dağılımlardan sıfıra en yakın olan
mutlak ZDIST değerini sağlayan dağılım en
uygun dağılım olarak seçilmektedir.
Bölgesel L moment algoritması
Bu aĢamada homojen bölge verisine uygun
bir frekans dağılımı seçilmiĢtir. Bu çalıĢmada
söz konusu amaç için gösterge taĢkın yöntemine
dayanan ve ağırlıklı ortalamalar yoluyla
noktasal L moment istatistiklerini birleĢtiren
bölgesel L moment algoritması kullanılmıĢ ve
aĢağıda açıklanmıĢtır.
Her bir istasyondaki frekans dağılımlarının
ortalaması gösterge taĢkın değeri sayılarak, bu
değer istasyonlarda noktasal verinin örnek
ortalaması ile tahmin edilmiĢtir. N istasyon
sayısına sahip bir bölgede bir i istasyonunun ni
adet verisi olduğu, örnek ortalamasının  i1 ,
örnek
L
moment
oranlarının
da
(i ) (i ) (i )
t , t3 , t4 olarak hesap edildiği ve L moment
bölgesel ortalama oranlarının da istasyonların
gözlem sürelerine göre ağırlıklı olarak t R , t3R , t4R
Ģeklinde saptanmasıyla bunların matematiksel
açıklaması EĢitlik 14’de yazılabilir;
tR 
N

N
nit (i ) /
i 1
n .
i
(14)
i 1
Bölgesel ortalama  1R = 1 alınarak EĢitlik
15 yazılır;
trR 
N

i 1
N
nitr(i ) /
 n . R= 3, 4..
i
(15)
i 1
Buradan bölgesel popülasyon (λi ve τi) ve
örnek L moment oranları (  Ri , tiR ) eĢitlenerek
EĢitlik 16’da verilir;
A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK
1   1R
 t
R R ( F )  N 1
R
3  t
(16)
R
3
Sonuç olarak bölgesel boyutsuz büyüme
eğrileri ile birlikte istenen olasılıkta tekrarlanma
miktarları EĢitlik 17’deki gibi elde edilir;
ˆ ( F )   i q( F ;  R , t R , t R , t R ) (17)
Q
i
1
1
3
4
2.2.5. Tahmin edilen yağıĢ miktarlarının
doğruluğunun değerlendirilmesi
Tahmin edilen
yağıĢ miktarlarının
doğruluğunun değerlendirmesi bu araĢtırmada
Monte Carlo simülasyon tekniği ile yapılmıĢtır
(Hosking ve Wallis 1997). Bu amaçla her bölge
için uygun frekans dağılımlarına göre büyüme
eğri bileĢenleri elde edilerek, tekrarlanma
tahminlerinin taraflılık, mutlak taraflılık ile
ortalama karekök hata katsayıları (RMSE)
hesaplanmıĢ ve bunların bölgesel ortalama nispi
ölçüleri herhangi bir F olasılığı için sırasıyla
EĢitlik 18-20’de verilmiĢtir;
B R ( F )  N 1
AR ( F )  N 1
N
 B (F )
(18)
| B (F ) |
(19)
i
i 1
N
i
N
 R (F )
i
(20)
i 1
Yapılan tüm hesaplamalar için Hosking
(2005) tarafından FORTRAN 77 kaynak kodları
ile yazılmıĢ olan (l-moments, version 3.04)
komutlar kullanılmıĢtır. Bu komutlar ana bir
program
altında
toplanıp
derlenerek
çalıĢtırılmıĢtır (Anli ve ark. 2007).
3. Bulgular ve TartıĢma
Analizlere ilk önce 32 istasyonda ölçülen
günlük yağıĢ miktarlarından elde edilen yıllık
maksimum yağıĢ dizilerine göre, istasyonların
tümü bir bölge kabul edilerek baĢlanmıĢtır.
Daha sonra göz önüne alınan istasyonlar
düzensizlik gösterdiği için, Ward bağlantı
yöntemi Öklit uzaklık ölçüsü uyarınca
kümeleme analizi yapılarak üç gruba ayrılmıĢ
ve anılan testler bu gruplara göre
gerçekleĢtirilmiĢtir.
Kümeleme
analizi
yapılırken istasyonların Çizelge 1’de verilen
enlem, boylam ve yükseklik parametreleri ile
yıllık maksimum yağıĢ miktarlarının uzun yıllar
ortalamaları kullanılmıĢtır (Kysely ve ark.
2005). Kümeleme analizi sonuçlarına göre
ayrılan üç bölge (grup) içinde bulunan
istasyonlar Çizelge 3’de verilmiĢtir.
i 1
Çizelge 3. Kümeleme analizi sonuçlarına göre ayrılan üç bölge içinde bulunan istasyonlar
1. Bölge
Ankara (1)
Bala (4)
Çandır (8)
Çubuk (10)
Dikmen (11)
Elmadağ (12)
Ġkizce (17)
Ġkizce Zir. AraĢ. (18)
Kalecik (19)
Sincan (28)
Topraksu (29)
2. Bölge
Bala D.Ü.Ç. (3)
Çamkoru (6)
Haymana (16)
Keskin (20)
Kızılcahamam (21)
Koçhisar (22)
Polatlı (25)
Polatlı D.Ü.Ç. (26)
Yenice (31)
3. Bölge
AyaĢ (2)
Beypazarı (5)
Çamlıdere (7)
Çeltikçi (9)
Esenboğa (13)
Etimesgut (14)
Güvem (15)
Nallıhan (23)
Peçenek (24)
Sarıyar (27)
Yakupabdal (30)
Yenimahalle (32)
Not: Parantez içerisindeki rakamlar istasyon sıra numaralarını göstermektedir.
3.1. Bölgesel frekans analizinde karar verme
istatistikleri ve tekrarlanma tahminleri
Yıllık maksimum yağıĢ miktarlarına göre
istasyonların tümünün bir bölge olarak kabul
edildiği durumda elde edilen düzensizlik
ölçülerine göre Kalecik ve Yenice istasyonları
sırasıyla 3.01 ve 3.81 değerleri ile “düzensiz”
çıkmıĢtır. Bu problemin Kalecik istasyonu için
negatif L çarpıklık (- 0.0118) ve Yenice
istasyonu için ise negatif L basıklık (- 0.2057)
oranlarından
kaynaklandığı
söylenebilir.
Ġstasyonların tümünün bir bölge olarak kabul
edildiği durumda elde edilen L moment oranları
ve düzensizlik ölçüleri yıllık maksimum yağıĢ
miktarlarının uzun yıllar ortalamaları ile birlikte
Çizelge 4’de verilmiĢtir (Yurekli ve ark. 2009)
Böylece istasyonların tümünün bir bölge
halinde analizi yapıldığı durumdaki düzensiz
olan istasyonlardan dolayı bunların üç bölge
halinde analizi yapılması söz konusudur.
67
Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi
Buradan kümeleme analizi ile üç gruba bölünen
istasyonlar alt bölgesel olarak analiz edilmiĢ ve
hiçbir
istasyonun
düzensiz
çıkmadığı
görülmüĢtür (Yurekli ve Modarres 2007).
Bölgesel homojenlik amacıyla gerçekleĢtirilen
heterojenlik ölçüsü sonuçlarında standart test
istatistiği; 1. bölge için H= - 0.1310, 2. bölge
için H= - 0.1826, 3. bölge için ise H= - 0.3222
değerleriyle Ankara ili yıllık maksimum yağıĢ
miktarlarının bölgelere göre kabul edilebilir
düzeyde homojen olduğunu göstermiĢtir (ġekil
2). Uygunluk ölçüsü (ZDIST) sonuçlarına göre 1.,
2. ve 3. bölgeler için sırasıyla Z= - 0.18, Z= 0.55 ve Z= - 0.03 değerleriyle en uygun dağılım
genel ekstrem değer (GEV) olarak belirlenmiĢ
ve bu dağılıma göre çeĢitli sürelerde elde edilen
yağıĢ miktarları Çizelge 5’de verilmiĢtir
(Adamowski ve ark. 1996).
1 Bölge 1
2 Bölge 2
3 Bölge 3
ġekil 2. Karar verme istatistiklerine göre üç bölge halinde homojen olan istasyonların ildeki konumları
Çizelge 4. Yıllık maksimum yağıĢ miktarlarının uzun yıllar ortalamaları, L moment oranları ve düzensizlik ölçüleri
Sıra
Ġstasyon Adı
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
ANKARA
AYAġ
BALA D.Ü.Ç.
BALA
BEYPAZARI
ÇAMKORU
ÇAMLIDERE
ÇANDIR
ÇELTĠKÇĠ
ÇUBUK
DĠKMEN
ELMADAĞ
ESENBOĞA
ETĠMESGUT
GÜVEM
HAYMANA
ĠKĠZCE
ĠKĠZCE Z.ARAġ.
KALECĠK
KESKĠN
KIZILCAHAMAM
KOÇHĠSAR
NALLIHAN
PEÇENEK
POLATLI
POLATLI D.Ü.Ç.
SARIYAR
SĠNCAN
TOPRAKSU
YAKUPABDAL
YENĠCE
YENĠMAHALLE
Ağırlıklı ortalama
*
68
Uyumsuz olan istasyonlar
Ortalama
29.49
27.88
26.80
29.32
28.32
34.62
26.78
30.66
28.16
29.93
29.65
30.71
26.78
25.96
26.43
30.13
29.37
29.22
31.94
28.23
37.01
28.75
24.82
27.45
27.17
29.32
23.69
30.14
29.65
24.52
32.77
24.72
28.96
L değiĢim
katsayısı
0.1956
0.1294
0.1560
0.1061
0.1729
0.1431
0.1519
0.2658
0.1919
0.1850
0.1851
0.1594
0.1360
0.1534
0.1943
0.1781
0.1588
0.2216
0.1578
0.1299
0.1697
0.1572
0.1928
0.1403
0.1645
0.2510
0.1402
0.2258
0.1911
0.0865
0.2293
0.1291
0.1697
L çarpıklık
L basıklık
Di
0.3513
0.1440
0.1133
-0.0164
0.1907
0.0282
0.2305
0.2479
-0.0331
0.2998
0.1905
-0.0701
0.0531
0.1779
0.1435
0.2509
0.0215
0.1806
-0.0118
0.1855
0.1291
0.2630
0.0730
0.2726
0.1316
0.4720
-0.0211
0.3089
0.2661
-0.0096
0.0711
0.2041
0.1704
0.2524
0.0302
0.0833
0.0280
0.1456
0.1329
0.0605
0.0491
-0.0734
0.2799
-0.0274
0.0044
0.1326
0.1385
0.0539
0.1390
0.0355
0.0835
0.2464
0.2307
0.1115
0.2296
0.2251
0.2803
0.1454
0.3851
0.1019
0.2149
0.2178
0.1181
-0.2057
0.0930
0.1555
0.85
1.05
0.16
0.89
0.04
0.74
1.29
1.99
1.26
0.71
1.16
1.25
0.41
0.31
0.16
0.26
0.38
0.47
3.01*
0.58
0.55
0.47
1.08
0.99
0.06
2.97
0.85
0.89
0.35
1.51
3.81*
1.49
A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK
Çizelge 5. Homojen bölgeler için genel ekstrem değer dağılımına göre çeĢitli sürelerde elde edilen yağıĢ miktarları (mm)
Bölgeler
2
27.77
28.88
25.39
1. Bölge
2. Bölge
3. Bölge
5
36.77
37.30
31.93
Tekrarlanma Süreleri, Yıl
10
25
43.10
51.54
42.95
50.16
35.92
40.61
3.2. Monte Carlo simülasyon sonuçları
Yıllık maksimum dizilerinden elde edilen
tekrarlanma
miktarlarının
doğruluğunun
değerlendirilmesi amacıyla bölgesel ortalama
50
58.14
55.56
43.84
100
64.98
60.98
46.86
mutlak taraflılık, taraflılık ve ortalama karekök
hatası ölçülerinin nispi miktarları saptanmıĢ ve
Çizelge 6’da verilmiĢtir.
Çizelge 6. Bölgesel ortalama mutlak taraflılık, taraflılık ve ortalama karekök hatası ölçülerinin nispi miktarları
F (1-1/T)
Mutlak Taraflılık
Taraflılık
Ortalama Karekök Hatası
F (1-1/T)
Mutlak Taraflılık
Taraflılık
Ortalama Karekök Hatası
F (1-1/T)
Mutlak Taraflılık
Taraflılık
Ortalama Karekök Hatası
0.50
1.0
-0.4
7.6
0.50
0.5
0.1
5.5
0.50
0.7
0.4
6.8
1. bölge
Tekrarlanma Tahminleri, Q (F)
0.80
0.90
0.96
2.2
3.6
4.9
-0.6
-0.7
-0.9
8.1
9.2
10.9
2. bölge
Tekrarlanma Tahminleri, Q (F)
0.80
0.90
0.96
2.0
3.1
4.2
-0.2
-0.4
-0.6
6.1
6.9
8.4
3. bölge
Tekrarlanma Tahminleri, Q (F)
0.80
0.90
0.96
3.2
4.7
6.0
0.7
0.8
1.0
7.6
8.8
10.3
Çizelge 6 incelendiğinde mutlak taraflılık
değerleri olasılık seviyesi arttıkça büyümekte,
özellikle 2. bölgede diğer bölgelere göre daha
düĢük değerlere sahip olmaktadır. Dağılımın üst
kuyruğu olan F > 0.90 olasılıklarında en yüksek
mutlak taraflılık değerleri 3. bölgede, en
düĢükleri ise 2. bölgede saptanmıĢtır. Dağılımın
ana bünyesi olan 0.50 < F < 0.90 olasılıklarında
ise en düĢük mutlak taraflılık değerleri 2.
bölgede hesaplanmıĢtır. Bahsedilen olasılıklar
için taraflılık miktarları, mutlak taraflılık da
yorumlananların benzeridir. 1. ve 2.
bölgelerdeki taraflılık değerleri olasılık
seviyeleri arttıkça küçülmekte, 3. bölgedeki
taraflılık değerleri ise olasılık seviyesi arttıkça
büyümektedir. Taraflılık değerinin ifadesi sıfıra
yakın olması ile açıklandığından tahminlerdeki
hatanın, 3. bölgede diğer bölgelere göre az daha
yüksek olduğu söylenebilir. Ancak yine de
bölgelere göre genel olarak hata oranları
oldukça düĢüktür. Ortalama karekök hataları ise
yine olasılık seviyeleri arttıkça büyümekte olup
0.98
5.7
-1.0
12.5
0.99
6.3
-1.0
14.4
0.98
4.8
-0.7
9.7
0.99
5.3
-0.8
11.2
0.98
6.8
1.2
11.4
0.99
7.5
1.3
12.6
en düĢük değerler 2. bölgede hesaplanmıĢtır.
En yüksek ortalama karekök hataları 1.
bölgede, en düĢükleri ise 2. bölgededir. Sonuç
olarak, 2. bölgedeki tahminlerin doğruluğunun
diğer bölgelere göre nispeten daha iyi olduğu
söylenebilir.
Diğer yandan çeĢitli süreler için tahmin
edilen yağıĢ miktarları [Q (F)]; Çizelge 7’de
bölgelere göre verilen boyutsuz büyüme eğrisi
bileĢenleri
[q(F)]
ile
istasyon
yağıĢ
ortalamalarının çarpılmasıyla her bir istasyon
için (noktasal) hesaplanabilir. Ayrıca Çizelge
7’nin bölgelere göre en alt satırlarındaki
bölgesel boyutsuz büyüme eğrisi bileĢenleri ile
her bölge için ağırlıklı ortalamalar (1. bölge:
29.81 mm, 2. bölge: 30.52 mm, 3. bölge: 26.24
mm) çarpılarak da bölgesel olarak elde
edilebilir. Çizelge 7’nin bölgelere göre en alt
satırları, boyutsuz büyüme fonksiyonlarının
aritmetik ortalamalarını göstermektedir.
69
Ankara’da Ölçülen Yıllık Maksimum YağıĢların Bölgesel Frekans Analizi
4. Sonuçlar
Ekstrem yağıĢların büyüklüğü ve frekansı
ile ilgili detaylı bilgi; su kaynaklarının
planlanması ile taĢkınların önlenmesindeki
mühendislik tasarımlarında, Ģehir drenaj
Ģebekelerinin tasarımında, tarım arazilerinin ve
mansaptaki yerleĢim yerlerinin taĢkın ve
kuraklıktan korunmasında, tarımsal su ihtiyacı
sağlamada ve yüksek Ģiddetli yağıĢlardan
kaynaklanan
bitki
örtüsünde
meydana
gelebilecek zararı azaltmada ve toprak kaybı
tahminlerinde oldukça faydalı ve etkili
olmaktadır. Aynı zamanda iklim değiĢimi
çalıĢmalarında da ekstrem yağıĢların tahmin
edilmesi gereklidir.
Çizelge 7. Genel ekstrem değer dağılımı ile çeĢitli olasılıklarda ve ilgili tekrarlanma sürelerinde elde edilen boyutsuz
noktasal/bölgesel büyüme eğrisi bileĢenleri, q (F)
1. bölge
Tekrarlanma süresi / AĢılmama olasılığı
Ortalama
Ġstasyon
2
5
10
25
50
100
(mm)
0.50
0.80
0.90
0.96
0.98
0.99
29.49
0.926 1.254 1.484 1.792 2.032 2.282
Ankara
29.32
0.946 1.183 1.350 1.572 1.746 1.926
Bala
30.66
0.917 1.284 1.542 1.886 2.155 2.435
Çandır
29.93
0.934 1.224 1.427 1.698 1.910 2.130
Çubuk
29.65
0.931 1.234 1.446 1.729 1.951 2.181
Dikmen
30.71
0.937 1.214 1.480 1.666 1.869 2.079
Elmadağ
29.37
0.940 1.203 1.388 1.635 1.828 2.028
Ġkizce
29.22
0.923 1.264 1.540 1.823 2.073 2.333
Ġkizce Zir. AraĢ.
31.94
0.943 1.193 1.369 1.604 1.787 1.977
Kalecik
30.14
0.920 1.274 1.523 1.855 2.114 2.384
Sincan
29.65
0.928 1.244 1.465 1.761 1.991 2.231
Topraksu
Büyüme eğrisi: 0.931 1.234 1.446 1.729 1.951 2.180
2. bölge
Tekrarlanma süresi / AĢılmama olasılığı
Ortalama
Ġstasyon
2
5
10
25
50
100
(mm)
0.50
0.80
0.90
0.96
0.98
0.99
26.80
0.951 1.202 1.370 1.585 1.746 1.907
Bala D. Ü. Ç.
34.62
0.954 1.192 1.352 1.556 1.709 1.862
Çamkoru
30.13
0.942 1.242 1.443 1.700 1.893 2.086
Haymana
28.23
0.956 1.182 1.334 1.527 1.673 1.818
Keskin
37.01
0.944 1.232 1.425 1.672 1.856 2.041
Kızılcahamam
28.75
0.949 1.212 1.389 1.614 1.783 1.952
Koçhisar
27.17
0.947 1.222 1.407 1.643 1.819 1.996
Polatlı
29.32
0.937 1.262 1.480 1.758 1.967 2.176
Polatlı D. Ü. Ç.
32.77
0.939 1.252 1.461 1.729 1.930 2.131
Yenice
Büyüme eğrisi: 0.947 1.222 1.407 1.643 1.820 1.997
3. bölge
Tekrarlanma süresi / AĢılmama olasılığı
Ortalama
Ġstasyon
2
5
10
25
50
100
(mm)
0.50
0.80
0.90
0.96
0.98
0.99
27.88
0.972 1.183 1.311 1.461 1.565 1.662
AyaĢ
28.32
0.963 1.244 1.415 1.617 1.755 1.885
Beypazarı
26.78
0.968 1.214 1.365 1.542 1.664 1.778
Çamlıdere
28.16
0.959 1.271 1.461 1.684 1.838 1.982
Çeltikçi
26.78
0.971 1.192 1.327 1.485 1.594 1.696
Esenboğa
25.96
0.967 1.217 1.369 1.547 1.670 1.785
Etimesgut
26.43
0.959 1.274 1.467 1.693 1.849 1.995
Güvem
24.82
0.959 1.272 1.463 1.688 1.842 1.987
Nallıhan
27.45
0.970 1.198 1.337 1.500 1.613 1.718
Peçenek
23.69
0.970 1.198 1.337 1.500 1.613 1.718
Sarıyar
24.52
0.982 1.122 1.208 1.308 1.378 1.443
Yakupabdal
24.72
0.973 1.182 1.310 1.460 1.564 1.661
Yenimahalle
Büyüme eğrisi: 0.968 1.214 1.364 1.540 1.662 1.776
Bu araĢtırmada Ankara’da ölçülen
yağıĢların hem istasyon (noktasal) bazında hem
de bölgesel bazda çeĢitli sürelerde tekrarlanma
tahminleri ile muhtemel tasarım yağıĢları elde
70
edildiğinden, ĢehirleĢen bölgelerde taĢkın
zararlarının azaltılmasına yardımcı olabileceği
düĢünülmektedir.
A.S.ANLI,F.ÖZTÜRK
Diğer yandan söz konusu ilde bulunan
istasyonların
tüm
ili
temsil
ettiği
düĢünülmüĢtür. Bu yüzden, ilde ihtiyaç olan
bölgelere yağıĢ gözlem istasyonu kurularak ve
mevcut istasyon sayısı artırılarak daha güvenilir
veri elde edileceğinden tasarım yağıĢlarının
doğruluğu da artırılabilir (Anlı 2009).
Kaynaklar
Adamowski, K., Alila, Y. and Pilon, P. J. 1996. Regional
Rainfall Distribution for Canada. Atmospheric
Research, 42, 75-88.
Anlı, A. S. 2009. Ankara'da Meydana Gelen Yağmurların
L moment Yöntemleri ile Bölgesel Frekans Analizi.
Ankara Ünv., Fen Bilimleri Enst., Tarımsal Yapılar
ve Sulama Anabilim Dalı, Doktora Tezi, 264s.
Anlı, A. S., Yürekli, K. ve Apaydın, H. 2008. Samsun
Ġlinde Gözlenen Ekstrem YağıĢların Gösterge TaĢkın
Yöntemi ile BölgeselleĢtirilmesi, V. Su forumu, Sel,
TaĢkın ve Heyelan Konferansları, 24–25 Temmuz,
DSI, Samsun.
Anli, A. S., Apaydin, H. and Ozturk, F. 2007. Regional
Flood Frequency Estimation for The Göksu River
Basin through L-moments. International River Basin
Management Conference, State Hydraulic Works,
22-24 March, Gloria Golf Resort Hotel, Belek,
Antalya.
Anonim, 1975. Flood Studies Report, Vol. 1. Natural
Environment Research Council, London.
Dalrymple, T. 1960. Flood Frequency Analyses. Water
Supply Paper 1543-A, U.S. Geological Survey,
Reston, Va.
Eslemian, S. S. and Feizi, H. 2007. Maximum Monthly
Rainfall Analysis Using L-moments for an Arid
Region in Isfahan Province, Iran. Journal of Applied
Meteorology and Climatology, 46, 494-503.
Gordon, A. D. 1981. Classification: Methods for The
Exploratory Analysis Of Multivariate Data.
Chapman and Hall, London.
Greenwood, J. A., Landwehr, J. M., Matalas, N. C. and
Wallis, J. R. 1979. Probability Weighted Moments:
Definition and Relation to Parameters of Several
Distributions Expressable in Inverse Form. Water
Resources Research, 15, 1049-1054.
Guttman, N. B. 1993. The Use of L-moments in The
Determination of Regional Precipitation Climates.
Journal of Climate, Vol. 6, 2309-2325.
Guttman, N. B., Hosking, J. R. M. and Wallis, J. R. 1993.
Regional Precipitation Quantile Values for the
Continental United States Computed from Lmoments. Journal of Climate, Vol. 6, 2326-2340.
Hosking, J. R. M. 1990. L-moments: Analysis and
Estimation of Distributions Using Linear
Combinations of Order Statistics. Journal of the
Royal Statistical Society. Series B 52(1):105-124.
Hosking, J. R. M. 1994. The Four-parameter Kappa
Distribution. IBM Journal of Research and
Development, 38, 251-258.
Hosking, J. R. M. 2005. Fortran Routines for Use with
The Method of L-moments, Version 3.04. Research
Report RC 20525, IBM Research Division, T.C.
Watson Research Center, Yorktown Heights, N.Y.
Hosking, J. R. M. and Wallis, J. R. 1993. Some Statistics
Useful in Regional Frequency Analysis. Water
Resources Research, 29, 271-281.
Hosking, J. R. M. and Wallis, J. R. 1997. Regional
Frequency analysis: An Approach Based on Lmoments. Cambridge University Press, Cambridge,
UK. 224p.
Kysely, J., Huth, R. and Picek J. 2005. Regional Analysis
of Extreme Precipitation Events in The Czech
Republic. Geophysical Research Abstracts, Vol. 7,
01867.
Modarres, R. 2008. Regional Rainfall Distributions of
Iran. Pajouhesh & Sazandegi, 75, 86-91.
Okman, C. 2005. Hidroloji (2. Baskı), Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Yayın No: 1544, Ders Kitabı: 497,
Ankara.
Parida, B. P., Kachroo, R. K. and Shrestha, D. B. 1998.
Regional Flood Frequency Analysis of MahiSabarmati Basin (subzone 3-a) using Index-flood
Procedure with L-moments. Water Resources
Management, 12, 1-12.
Vogel, R. M., Thomas, W. O. and McMahon, T. A. 1993.
Flood-flow Frequency Model Selection in
Southwestern United States. Journal of Water
Resources and Management, 119, 353-66.
Yurekli, K. 2005. Regional Frequency Analysis of
Maximum Daily Rainfalls Based on L-moment
Approach. GOU. Ziraat Fakültesi Dergisi, 22(1), 3744.
Yurekli, K. and Modarres, R. 2007. Regionalization of
Maximum Daily Rainfall Data over Tokat Province,
Turkey. International Journal of Natural and
Engineering Sciences, 1(2), 1-7.
Yurekli, K., Modarres, R. and Ozturk, F. 2009. Regional
Daily Maximum Rainfall Estimation for Cekerek
Watershed
by
L-moments.
Meteorological
Applications. 16: 435-444.
71
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 73-77
Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum
Atmosferindeki Değişimleri
Fatma Sezer TURALIOĞLU
Atatürk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü 25240 Erzurum
Özet: Bitkilere zararlı olan ozon (O3), azot dioksit (NO2) ve kükürt dioksit (SO2) konsantrasyonları kıĢ ve
yaz dönemlerinde 8 hafta süresince belirlendi. Örnekler Erzurum’da 10 farklı noktada pasif örnekleyici ile
haftalık olarak yapıldı. O3, NO2 ve SO2 konsantrasyonları kıĢ ayında sırasıyla 55.4±11.3, 14.0±7.7 ve
17.8±14.2 µg/m3 olarak bulunurken yaz aylarında bu değerler 63.1±11.5, 10.7±6.3 ve 3.4±2.5 µg/m 3
olmuĢtur. Bu değerler büyük oranda sınır değerlerin altında kalmıĢtır. Bu kirleticilerin mevsimsel
değiĢimleri, O3’nun yaz ayında diğerlerinin kıĢ ayında maksimum değere ulaĢtığını göstermiĢtir. Ayrıca, en
yüksek ozon ve en düĢük azot ve kükürt dioksit seviyelerinin trafik etkisinin az olduğu kırsal alanlarda
bulunduğu görülmüĢtür.
Anahtar Kelimeler: Ozon, Azot dioksit, Kükürt Dioksit, Hava kalitesi, Erzurum
The Variations of Ozone, Nitrogen Dioxide and Sulphur Dioxide Being
Harmful on Plants in Atmosphere of Erzurum
Abstract: Ozone, nitrogen dioxide and sulphur dioxide concentrations which are harmful on plants were
determined during 8 weeks covering winter and summer seasons. The measurements were weekly performed
at 10 sampling points located in Erzurum city by using passive samplers. While the mean O 3, NO2 and SO2
concentrations during winter period were found 55.4±11.3, 14.0±7.7 and 17.8±14.2 µg/m3, respectively:
These concentrations in summer were 63.1±11.5, 10.7±6.3 and 3.4±2.5 µg/m3, respectively. These values
generally lie below the air quality standards recommended by the national and international ambient air
quality regulation. The seasonal variations have shown a maximum O3 concentration during summer while
NO2 and SO2 levels have maxima in winter. However, the highest value of ozone and the lowest value of
nitrogen and sulphur dioxide were obtained from rural areas where vehicular traffic is lower.
Keywords: Ozone, Nitrogen dioxide, sulphur dioxide, Air quality, Erzurum
1.Giriş
ġehir atmosferleri ısınmadan, araçlardan
ve çevre endüstrilerden atılan hava kirleticilerle
değiĢik oranlarda kirletilmektedir. Kent
atmosferinde bulunan en önemli kirleticiler
kükürt dioksit (SO2), partikül madde (PM), azot
oksitler (NOx), uçucu organik bileĢikler (UOB)
gibi birincil hava kirleticiler ile fotokimyasal
reaksiyonlar sonucu oluĢan ve ikincil bir
kirletici olan ozon (O3) dur.
Son yirmi yılda giderek konsantrasyonu
artan troposferik ozon, insan sağlığına, bitki ve
malzemelere olan olumsuz etkilerinden dolayı
bu yüzyılın en önemli kirleticilerinden biri
olarak değerlendirilmektedir (Ġm ve ark. 2008).
Troposferik ozonun en önemli kaynakları,
fotokimyasal zincir reaksiyonları ile NOx
gazları yardımıyla yere yakın tabakalarda
oluĢması ve stratosferdeki ozonun aĢağılara
doğru yayılmasıdır (Müezzinoğlu, 2003).
Atmosferde NO2’nin parçalanarak NO’ya
dönüĢümünde önemli miktarda oluĢan ozon
sadece gündüzleri oluĢmakta fakat ozonun NOx
ve hidrokarbonlar tarafından tüketildiği
reaksiyonlar ise geceleri de devam etmektedir.
Yakıt içeriğindeki kükürt miktarına bağlı
olarak oluĢan kükürt dioksit (SO2), Ģehirlerde
ısınmada kömür kullanımının artmasıyla oluĢan
en önemli hava kirleticidir. Azot oksitler (NOx)
ise, yüksek sıcaklık ve yüksek hava
fazlalığındaki yanma koĢullarında oluĢan bir
kirletici olup Ģehir alanlarındaki en önemli
kaynağı taĢıtlardır. Azot oksitler, kaynaklardan
büyük oranda azot monoksit (NO) formunda
çıkmakta ve bir kısmı atmosferde fotokimyasal
reaksiyonlar ile azot dioksit (NO2) formuna
dönüĢmektedir.
Hava kirleticiler bitkilere çeĢitli zarar
vermektedirler. Bitkilerin bu gazlara en hassas
olan ve etkilenen organı yapraklarıdır.
Yapraklardaki stomalar vasıtasıyla yaprak
bünyesine giren bu gazlar yapraktaki
klorofillerin yapısını bozmaktadırlar. Ayrıca
yanık etkisi, serbest asit halinde yüzeysel olarak
da ortaya çıkabilmektedir. Bitkiler üzerinde
kirletici etkisiyle ortaya çıkan zararlar üç ayrı
boyutta görülebilmektedir. Bunlar akut, kronik
ve gizli zararlardır. Akut zararlaĢmaya uğrayan
bitkiler derhal ölmekte, kronik zararlaĢma
öldürücü olmamakla birlikte bitki kalitesini
73
Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum Atmosferindeki DeğiĢimleri
büyük oranda bozmaktadır. Görünmeyen (gizli)
zarar ise zaman içinde ortaya çıkmaktadır. Hava
kirliliği, bahçe bitkilerinde de vejetatif
aksamların geliĢmesini, döllenme biyolojisini,
meyve tutumunu, verim ve kalitelerini önemli
ölçüde etkilemektedir (Dursun ve ark. 1998).
Hava kalitesinin belirlenmesinde çeĢitli
örnekleme
ve
ölçüm
yöntemleri
kullanılmaktadır. En yaygın yöntemler; anlık
ölçümlerin yapıldığı sürekli ölçüm ağları, bir
hava pompası yardımıyla hava çekilerek
örneklemenin yapıldığı aktif örnekleme
sistemleri ve hava pompası gibi güçler
kullanılmadan gaz difüzyonuna bağlı hava
hareketi ile kirleticilerin tutulduğu pasif
örnekleme yöntemleridir. Birden fazla noktada
ölçümün gerekmesi durumunda anlık ölçüm ve
aktif örnekleme yöntemleri çok masraflı
olmakta ve pasif örnekleme yönteminin
kullanılması oldukça önem kazanmaktadır.
Pasif örnekleyiciler, basit, kolay taĢınabilir ve
daha ucuz olmalarının yanı sıra, elektrik gücüne
ihtiyaç
duyulmadan
örnekleme
imkânı
sağlamaları nedeniyle bölgesel ölçekli hava
kalitesi
ölçümlerinde
de
sıklıkla
kullanılmaktadır. Bu tür örnekleyicilerin
kullanımıyla birkaç saatten birkaç haftaya kadar
değiĢen zaman dilimleri için ortalama
konsantrasyon değerlerini belirlemek mümkün
olmaktadır (Özden ve ark. 2008).
Hızlı ve yanlıĢ kentleĢme ve motorlu araç
sayısındaki artıĢ, Erzurum’da 1978 yılından
itibaren hava kirliliği sorununu giderek önemli
boyutlara çıkarmıĢtır. Erzurum kentindeki hava
kirliğinde, yakılan yakıtın kalitesizliği yanında,
yakma yöntemi, meteorolojik faktörler,
topoğrafik özellikler ve kentin konumu da etkili
olmuĢtur (Turalıoğlu, 2005). 1980-2006 yılları
arasında Ģehirde yarı otomatik sistemle sadece
SO2 ve duman ölçümü yapılabilmiĢ, O3 ve NO2
ölçümü ise yalnızca 1995-1996 yılında Çevre
ve Orman Bakanlığı tarafından geçici
gönderilen gezici araçtaki online sistem
tarafından tek noktada ölçülebilmiĢtir.
Bu çalıĢma, Erzurum kent atmosferinde
O3, NO2 ve SO2’nin çok noktada eĢ zamanlı
ölçümünün yapıldığı ilk çalıĢmadır. Erzurum
kent atmosferinde bu kirleticiler iki farklı
mevsimde Ģehrin 10 farklı noktasında ölçülerek
bunların Ģehirdeki alansal ve mevsimsel
değiĢimleri ortaya koyulmaktadır.
74
2. Materyal Ve Metot
2.1. Örnekleme Noktaları
Merkez nüfusu 403000, merkez alan
büyüklüğü 52,8 km2 olan Erzurum’da Ģehir
merkezi 1800-2000m yükseltide kurulmuĢ olup
çevresi
3200m
yüksekliğinde
dağlarla
çevrilmiĢtir. ġehrin coğrafik ve topoğrafik
yapısı burada sert karasal iklim oluĢmasına
neden olmaktadır. Yıllık sıcaklık ortalaması 6˚C
ve günlük ortalama sıcaklığın 5˚C den düĢük
olduğu gün sayısının 165 olması ile Erzurum
ülkemizin en soğuk illerinden birisidir. Ayrıca
yaz aylarında ortalama rüzgar hızı 3 m/sn iken,
ısınmaya ihtiyaç duyulan kıĢ aylarında bu değer
2 m/sn ye düĢmektedir. Tüm bu durumlar,
Erzurum’da kıĢ aylarında hava kirliliğinin
artmasına neden olmaktadır.
ÇalıĢmada
belirlenen
amacı
gerçekleĢtirmek için, 1 kırsal, 4 yarı kırsal ve 5
Ģehir merkezi olmak üzere toplam 10 noktada
hava kalitesi örneklemesi Radiello pasif
örnekleyicilerle
yapılmıĢtır.
Örnekleme
noktaları belirlenirken bazı noktalar göz önünde
bulundurulmuĢtur. Ağaç veya çalılardan en az 1
metre uzağa konulmasına, taĢıt yolundan en az
5 metre uzağına konulmasına, havalandırma
çıkıĢlarından en az 5 metre uzağa
yerleĢtirilmesine ve örnekleyicilerin yerden 1,52 metre yüksekliğe asılmasına dikkat edilmiĢtir.
2.2.Örnekleme Prosedürü
Ozon
(O3) örnekleyicisinde, mavi
difüzyon tüpü içerisine yerleĢtirilen bir
absorplayıcı kartuĢ bulunmakta ve bu kartuĢ
1,2-di(4-pyridyl) ethylene (DPE) ile kaplanmıĢ
silika jel (ġekil 1a) ile doldurulmuĢtur.
Örnekleme süresince ozon, membrandaki porlar
boyunca absorplayıcı kartuĢe doğru difüze
olmakta ve buradaki DPE ile reaksiyona girerek
tutulmaktadır. Mavi renkli difüzyon tüpü
örnekleme
boyunca
kartuĢu
ıĢıklardan
korumaktadır. DPE ile reaksiyona giren O3,
ozonure oluĢturur ve bunun hidroliz ürünleri
pyridine-4-aldehyde
(PA)
dir
(www.radiello.com).
SO2 ve NO2 örneklemesinde kullanılan
beyaz difüzyon tüpü içerisine triethanolamine
(TEA) ile kaplanan kartuĢ konulmuĢtur. Azot
dioksit (NO2) ve kükürt dioksit (SO2) TEA
üzerine sırasıyla nitrit ve sülfit/sülfat iyonları
olarak kimyasal adsorplanmaktadır.
O3 ve SO2/NO2 örneklemesi için kullanılan
pasif tüpler yine aynı markanın üçgen plakasına
F.S.TURALIOĞLU
vidalanarak (ġekil 1c) örnekleme yerlerine
asıldı ve 1 hafta sonra bu noktalardan kartuĢlar
toplanarak kendi tüplerine konuldu, etiketlendi
ve laboratuara getirildi ve tüplerin içerisine 2.
(a)
hafta örneklemesi için yeni kartuĢlar konularak
tekrar yerlerine asıldı. Örnekleme 2009 kıĢ ve
yaz aylarında birer ay her noktada yapıldı.
(b)
(c)
Şekil 1. Örneklemede kullanılan pasif örnekleyici (a) absorplayıcı kartüĢ, (b) difüzyon tüpü, (c) üçgen plakaya bağlanmıĢ
difüzyon tüpü
2.3. Ekstraksiyon ve Analiz
1 hafta örnekleme yerlerinde kalan
kartuĢlar toplanıp laboratuara getirildi ve
ekstraksiyona kadar buzdolabında saklandı.
Ozon ekstraksiyonu için, kartuĢ içindeki silika
jel aynı tüpe boĢaltılarak üzerine 5 ml MBTH
(3-Methyl-2-benzothiazolinonhydrazon
Hydrochlorid Hydrat) çözeltisi eklendi ve
kapağı kapatılıp 1 saat aralıklı olarak hızlı
karıĢtırıcıda karıĢtırıldı. Sıvı, filtre uçlu
Ģırıngadan geçirilerek UV-VIS (Shımadzu
160A) spektrofotometre ile 430 nm dalga
boyunda absorbans değerleri ölçüldü. Ölçülen
absorbans
değerleri
kalibrasyon
eğrisi
kullanılarak ozon (µg) değerlerine çevrildi ve
bunlar konsantrasyon değerlerine dönüĢtürüldü
(www.radiello.com).
NO2/SO2 kartuĢu üzerine ise 5 ml ultra saf
su eklendi ve kapağı kapatılıp 5 dakika hızlı
karıĢtırıcıda karıĢtırıldı. Sıvı örneği, filtre uçlu
Ģırıngadan geçirildi. Bu örnekler iyon
kromotografide
(IC)
kalibrasyon
eğrisi
kullanılarak azot dioksit (NO2) nitrit (NO2-)
formatına, kükürt dioksit (SO2) sülfat (SO4=)
formatına çevrilerek okundu ve bunlar NO2 ve
SO2 konsantrasyon değerlerine çevrildi
(www.radiello.com).
Her örnekleme haftasında 1 alan kör
örneği ve 1 laboratuar kör örneği alındı ve diğer
örneklerle beraber aynı koĢullar altında analiz
edildi. Değerlendirmede kullanılan veriler,
ölçülen
değerlerden
kör
değerlerin
çıkartılmasıyla elde edilen konsantrasyonlardır.
3. Bulgular ve Tartışma
Örnekleme periyodu (4 hafta kıĢ, 4 hafta
yaz) boyunca 10 örnekleme noktasında yapılan
O3, SO2 ve NO2 ölçümlerinin ortalama değerleri
Çizelge 1 de verilmiĢtir. Çizelge 1’den
görüleceği gibi, en yüksek ozon konsantrasyonu
kırsal alandaki örnekleme noktasında (N4)
gözlenmiĢ olup, bu değeri sırasıyla yarı kırsal
bölgedeki noktalar (N3, N5, N6, N2) takip
etmiĢtir. En düĢük ozon ortalaması ise trafiğin
yoğun olduğu Ģehir merkezindeki noktalarda
(N10, N9, N8, N7 ve N1) görülmüĢtür. Azot
dioksit konsantrasyonu ise ozon değerinin
tersine, Ģehir merkezindeki noktalarda daha
yüksek kırsal bölgeye doğru gidildikçe azaldığı
gözlenmiĢtir. ġehir atmosferlerinde genellikle
O3 ile NO2 oluĢumu arasında ters iliĢki
gözlenmektedir. Yani birinin konsantrasyonu
artarken diğerininki azalmaktadır. Bu durum
oluĢum reaksiyonlarına bağlanmaktadır. O3
Ģehir atmosferinde trafikten kaynaklanan azot
monoksiti (NO) oksitleyerek azot dioksite
(NO2) çevirmekte ve kendisi oksijene
dönüĢmektedir. OluĢan NO2 de fotolizle
parçalanarak
O3
üretimine
katkıda
bulunmaktadır. Bu nedenle Ģehir atmosferinde
kırsala göre daha fazla NO2 ve daha az O3
bulunmaktadır. Ölçüm noktalarındaki kükürt
dioksit değerleri karĢılaĢtırıldığında ise, Ģehir
merkezinde SO2’in kırsal kesimlerden daha
yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum,
SO2’in
birincil
kirletici
olarak
Ģehir
merkezlerinden
kaynaklandığını
göstermektedir.
75
Bitkilere Zararlı Olan Ozon, Azot Dioksit ve Kükürt Dioksit’in Erzurum Atmosferindeki DeğiĢimleri
Çizelge 1. O3, SO2 ve NO2 konsantrasyonlarının (µg/m3) kıĢ ve yaz döneminde ki ortalama ve standart sapma değerleri
Ölçüm Noktaları
Ozon
Azot dioksit
Kükürt dioksit
Kış
Yaz
Kış
Yaz
Kış
Yaz
Hıfzısıhha.(N1) (ġM)
48.7 ± 2.9
61.6 ± 7.3
19.5 ± 2.9
13.9 ± 4.2
17.1 ± 1.3
1.7 ± 0.6
Kayak Yolu (N2) (YK) 66.2 ± 2.5
65.7 ±5.9
13.0 ± 1.4
18.8 ± 1.4
16.8± 2.6
2.6 ± 0.7
DadaĢkent (N3) (YK)
70.7 ± 8.1
75.3 ± 9.1
7.0 ± 2.9
3.5 ± 2.1
4.0 ± 1.9
0.8 ± 0.3
Balık.Çiftliği (N4) (K)
66.8 ± 4.1
80.2 ± 7.4
1.2 ± 0.7
1.7 ± 0.7
2.2 ± 0.9
1.0 ± 0.6
Bölge.Hast.(N5) (YK)
67.5 ± 6.1
71.3 ± 6.1
9.3 ± 2.6
9.2 ± 1.7
5.8 ± 1.7
1.5 ± 0.3
TCDDGar (N6)(YK)
54.2 ± 8.2
69.5 ± 5.8
11.7 ± 1.0
7.0 ± 2.0
27.4 ± 8.7
7.0 ± 3.7
Üniv.KavĢ. (N7) (ġM)
49.9 ± 6.7
50.9 ± 11.5
15.5 ± 5.9
14.4 ± 3.9
9.2 ± 2.1
5.4 ± 2.3
Ġlköğ.Okulu (N8) (ġM) 42.6 ± 6.7
57.9 ± 3.9
18.2 ± 2.5
14.3 ± 3.1
34.4 ± 6.7
3.0 ± 1.1
Sanayi (N9) (ġM)
46.2 ± 13.3
55.8 ± 3.5
14.7 ± 5.0
11.6 ± 2.4
15.2 ± 5.0
3.5 ± 0.9
Çaykara (N10) (ġM)
41.4 ± 10.3
43.0 ± 9.1
29.6 ± 8.4
22.4 ± 7.7
45.7 ± 6.4
7.8 ± 4.7
N: Örnekleme nokta numarası, ġM: ġehir merkezi, YK: Yarı kırsal, K: Kırsal
Ölçülen O3, SO2 ve NO2 konsantrasyonları
ülkemiz, dünya sağlık örgütü (WHO), Avrupa
birliği (AB) ve Amerika Çevre Koruma derneği
(USEPA) sınır değerleri ile Çizelge 2’de
karĢılaĢtırılmaktadır. Çizelge 2’den görüldüğü
gibi bu çalıĢmada bulunan değerler büyük
oranda sınır değerlerin altındadır. Yalnızca,
ozon konsantrasyonu, AB’nin ekosistemi
koruma amacıyla önerdiği yıllık sınır değer olan
40 µg/m3’ü aĢmıĢtır. Özellikle Erzurum’da
tarımın yapıldığı yaz mevsiminde ve kırsal
alanda ozon değerlerinin ölçülenden daha da
yüksek bulunabileceği ve bu durumunda bitki
sağlığı açısından riskler oluĢturabileceği
düĢünülmektedir.
Çizelge 2. Ölçülen O3, SO2 ve NO2 konsantrasyonlarının (µg/m3) ulusal ve uluslararası sınır değerlerle kıyaslanması
Kirleticiler Ölçülen
Türkiye (HKDYY) geçiş sınır
WHO
AB
USEPA
Değerler
değerleri
kriterleri
kriterleri
kriterleri
Günlük
Yıllık
O3
55 (KıĢ)
240 (1h)
120 (8h)
180 (1h)
235 (1h)
63 (Yaz)
120 (8h)
157 (8h)
40*(yıllık)
NO2
14 (KıĢ)
300
100
200 (1h)
200 (1h)
30 (yıllık)
12 (Yaz)
40 (yıllık)
30 (yıllık)
SO2
18 (KıĢ)
400
150
500 (1h)
350 (1h)
365 (1gün)
4 (Yaz)
125 (1gün)
25 (1gün)
80 (yıl)
50 (yıl)
20 (yıl)
* Ekosistemin korunması için.
Ölçülen
parametrelerin
mevsimsel
değiĢimi ġekil 2 de sunulmuĢtur. ġekil 2’ den
görüleceği gibi O3 konsantrasyonu yaz
aylarında kıĢtan daha büyük ve NO2
konsantrasyonu ise kıĢın yazdan daha büyük
değerlerde bulunmuĢtur. Bu durum ozonun yaz
aylarında güneĢ radyasyonunun artması ile
miktarının artması ve NO2 ile oluĢumlarının ters
olmasına
bağlanmaktadır.
SO2
konsantrasyonuna bakılırsa kıĢ aylarında yaza
göre daha büyük değerler bulunmuĢtur. Bu
SO2’nin büyük oranda ısınma kaynaklı bir
kirletici olduğunu göstermektedir.
(a)
(b)
Şekil 2. (a) NO2, (b) O3 ve (c) SO2’nin kıĢ ve yaz konsantrasyonları
76
(c)
F.S.TURALIOĞLU
4. Sonuç ve Öneriler
Erzurum’da 10 farklı noktada kıĢ ve yaz
mevsimlerinde
O3,
SO2
ve
NO2
konsantrasyonlarının ölçüldüğü bu çalıĢmada,
bulunan değerlerin büyük oranda ulusal ve
uluslararası sınır değerleri aĢmadığı fakat ozon
konsantrasyonunun ekosistemin korunması için
önerilen AB sınır değerini aĢtığı gözlenmiĢtir.
Bu çalıĢmada, kirletici konsantrasyonlarının
Ģehir alanındaki değiĢimleri incelenmiĢ ve
yüksek O3 ve düĢük NO2’ nin kırsal alanda,
düĢük O3 ve yüksek NO2 değerlerinin de
trafiğin yoğun olduğu Ģehir merkezlerinde
bulunduğu görülmüĢtür. Ayrıca, bu kirleticilerin
mevsimsel değiĢimlerine bakıldığında, ikincil
bir kirletici olan O3’nun yaz aylarında daha
yüksek, SO2 ve NO2’nin ise kıĢın yaza göre
daha yüksek olduğu saptanmıĢtır.
Ekosisteme zarar verecek miktara
ulaĢabilen ozon miktarını azaltmak için bunun
oluĢumuna sebep olan azot oksitlerin (NOx) ve
uçucu
organiklerin
(VOC)
azaltılması
gerekmektedir.
Bu
kirleticilerin
Ģehir
atmosferindeki en önemli kaynağı trafiktir.
UlaĢımda eksoz kirliliği oluĢturan otobüs ve
minibüslerin yerine elektrikle çalıĢan hafif raylı
sistemlerin ve katalitik konvertörlü araçların
kullanılması ile bu kirletici miktarları önemli
ölçüde azaltılabilecektir.
USEPA (U.S. Environmental Protection Agency) , 2006.
National Ambient Air Quality Standarts (NAAQS).
WHO (World Health Organization), 2000. Guidelines
for
Air
Quality.,
Geneva,
190
pp.http://www.radiello.com
Kaynaklar
AB (Avrupa Birliği). Council Directive, 2002. 2002/3/EC
relating to ozone in ambient air. Of
J Eur
Communities; L 67:14-30.
AB (Avrupa Birliği). Council Directive, 1999.
1999/30/EC relating to limit values for sulphur
dioxide, nitrogen dioxide and lead in ambient air. Of
J Eur Communities; L 163:14-30.
Dursun, A., AslantaĢ, R., Pırlak, L., 1998 Hava kirliliğinin
bahçe yetiĢtiriciliği üzerine etkiler. Ekoloji. 7-27,
11-14.
HKDYY (Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi
Yönetmeliği). 06.06.2008 tarih ve 26898 sayılı
Resmi Gazete.
Ġm U., Kındap T., Ünal A., Tek A., Topçu, S., Yenigün O.,
Ġncecik S., 2008. Ġstanbul’da ġehirsel, Yarı-ġehirsel
ve Kırsal Bölgelerdeki Ozon Seviyelerinin DeğiĢimi.
Hava Kirliliği ve Kontrolü Ulusal Sempozyumu, 2225 Ekim 2008, Hatay, 375-383.
Müezzinoğlu, A., 2003. Atmosfer Kimyası, Dokuz Eylül
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yayınları, Ġzmir.
Özden, Ö., Döğeroğlu, T., Kara, S., 2008. Assessment of
ambient air quality in EskiĢehir, Turkey.
Environment. International. 34, 678-687.
Turalıoğlu, F.S. , 2005. An Assessment on variation of
sulphur dioxide and particulate matter in Erzurum
(Turkey),
Environmental
Monitoring
and
Assessment, 104, 119-130.
77
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 79-90
Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları
Ebubekir ALTUNTAŞ1
Semih KESİM2
Sedat KARAMAN1
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Biyosistem Mühendisliği Bölümü, 60240, Tokat
2
Hekimhan Tarım İlçe Müdürlüğü, 44400, Malatya
Özet: Patateste depo kayıplarının azaltılması için yumruların uygun koşullarda depolanması gerekir.
Yapılan araştırmalar, hasat sonrası hastalıklarla savaşımda depolamadan önce yapılan sıcaklık
uygulamalarının başarılı şekilde kullanılabileceğini göstermiştir. Sıcaklık uygulamaları; hasat edilen
ürünlere sıcak su, sıcak buhar, sıcak kuru hava ve mikrodalga ile ısıtma şeklinde uygulanabilmektedir.
Sıcaklık uygulamalarının konukçu dokusunda oluşturdukları fizyolojik değişimler sonucu çürümeler
üzerinde dolaylı etkisi de vardır.
Anahtar Kelimeler: Patates, hasat sonrası ısıl uygulamalar, depolama
Storage and Heat Treatment in Potato
Abstract: Potato tubers should be keep under suitable storage conditions to reduce storage losses.
Previous studies indicated that heat treatments of tubers before storage can be used successfully to reduce
disease development during storage. Heat treatments be applied in different ways such as hot water, vapor
heat, hot dry air and by microwave heating. Heat treatments have also indirect effects on rots by means of
physiological responses of host tissue.
Key Words: Potato, postharvest heat treatment, storage
1. Giriş
Yumrularında nişasta halinde karbonhidrat,
protein, vitaminler ve demir gibi önemli besin
maddelerini içeren patates, insanlar tarafından
doğrudan tüketildiği gibi, işlenerek değişik
şekillerde de (cips, parmak patates vb.)
tüketilmektedir. 100 g’lık patates yumrusu
normal insanın gereksinim duyduğu günlük
proteinin en az %7’sini, demirin % 10’unu, C
vitamininin %20-50’sini, B1 vitamininin %
10’unu ve enerjinin %3’ünü karşılamaktadır
(Tunçtürk ve ark., 2004). Dünyada 18,6 milyon
hektar alanda 314 milyon 140 bin 107 ton
patates üretilmektedir. Dünya’da patates üretimi
yapan ülkeler içinde ilk sırayı Çin almaktadır.
Türkiye, 4 milyon 397 bin 711 ton üretim ile
dünya patates üretiminde 15’inci sırada yer
almaktadır (FAO, 2009).
Ülkemizde, yaş meyve ve sebzelerde
üreticiden tüketiciye ulaşıncaya kadar oluşan
kayıplar, derim öncesi faktörler, derim, taşıma,
muhafaza ve pazarlama sırasında olmaktadır
(Dokuzoğuz, 1997). Pazarlama zincirinin her
bir
halkasında
(hasat-taşıma-soğutmapaketleme-depolama-taşıma-satış) ortaya çıkan
çeşitli
sorunlar,
aksamalar
ve
hatalı
uygulamalar sonucu ürün kaybı artarak % 50’yi
bulabilmektedir. Gelişmiş ülkelerde derim
sonrası ürün kayıp oranı %5-25 arasında
meydana gelirken, gelişmekte olan ülkelerde
%20-50 arasında değişmektedir (Kader, 1992).
Meyve ve sebzelerde hasat sonrası
fizyolojik değişimler (sürgün oluşumu,
bayatlama, su kaybı ve hastalık kayıpları),
pazarlamada raf ömrünü veya depolama
ömrünü kısaltan en önemli sorunlardandır
(Klein ve Lurie, 1991). Hasat edilen ürünlerde
depolama boyunca oluşan fizyolojik değişimler,
depolama süresince artış göstermektedir
Tüketime sunulmak üzere yetiştirilen tarımsal
ürünlerin, fizyolojik değişimleri ile beraber
sentetik kökenli kimyasallar içermemesi gerekir
(Eckert ve Ogawa, 1988).
Hasattan sonra oluşacak fizyolojik
değişimleri önlemede ısıl işlem uygulamaları,
20. yüzyılın ilk çeyreğinde fungal hastalıkları
engellemek ve zararlı böceklerin öldürülmesi
için kullanılmıştır. Bununla birlikte sentetik
kökenli
fungusitlerin
keşfedilmesi
ve
fungusitlerin hastalıklara karşı etkileri, düşük
maliyetleri ve uygulamadaki kolaylıkları gibi
üstünlükleri
nedeniyle
ısıl
işlem
uygulamalarından
vazgeçilmiştir
(Eckert,
1995). Son yıllarda gelişmiş ülkelerde tüketim
aşamasındaki ürünlerde bulunan fungisit
kalıntıları ve bu kalıntıların insan sağlığı
üzerindeki
olumsuz
etkileri,
alternatif
yöntemler olarak ısıl işlem uygulamalarını
tekrar gündeme getirmiştir (Karabulut ve ark.,
2002; Plaza ve ark., 2003; Kazım ve Kasım,
2007).
79
Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları
2. Patates Depolama
Patates yumrusu yaklaşık % 75-80 su
içerir. Patatesin hasattan sonra da solunum
yapması nedeniyle oluşan su kaybı %5’ten fazla
olursa pörsüme, yumuşama ve kalite düşmesi
söz konusudur (Schippers, 1970; Kara, 2000).
Patatesin depolanması tüketicinin pazarda
uzun süre nitelikli ve uygun fiyatlarla ürün
bulmasını, aynı zamanda ürünü değerlendiren
sanayinin daha uzun süre ve ekonomik çalışma
olanağı bulmasını sağlar (Okuroğlu ve Örüng,
1995).
Depolamayla
üründe
büzüşme
engellenir, solunum en aza indirilir, çürüme ve
filizlenme önlenerek ürünün besin değeri ile
yenebilme ve satılabilme özellikleri korunur
(Ekmekyapar, 1981). Uygun depolamayla kış
ve
ilkbaharda
kalitesi
bozulmadan
kullanılabilen patatese sahip olmak, aralıksız
pazara patates gönderebilmek, iyi kalitede
tohumluk bulabilmek olasıdır (Anonim, 1976).
Ürünü geç pazarlama ile elde edilen yüksek
fiyat, yapılan ek giderleri karşılamalıdır.
Depolama spekülatif kâr amacıyla değil, normal
kazanç için yapılır. Aksi halde zarar etme riski
büyük olur (Karaçalı, 1993).
Patates
yumrusunun
hasat
sonrası
gelişmesinde dört farklı dönem vardır. Bunlar;
uyku dönemi (filizlenme yok); uç filiz
hakimiyeti dönemi (tek sürgün devresi, bir tepe
filizi var); normal filizlenme dönemi (normal
sürgün devresi, çok sayıda filiz var); İnce filiz
dönemi (yaşlı yumru devresi, ince, zayıf ve
dallanmış filizler var) (Onaran ve ark., 2000).
Patatesin depolamasında önemli fizyolojik
etkenler; solunum, su kaybı, tat ve renk
değişimi, pörsüme, çürüme, sürgün verme vb.
hasat sonrası fizyolojisi ile ilgilidir. Patates
depolarının planlanmasında depodaki sıcaklık,
bağıl nem, havalandırma, transpirasyon ve
depolama süresi etkilidir. Sıcaklık, nem, hava
hareketi ve ışık gibi etmenler ürünün hasat
sonrası
fizyolojisini
önemli
ölçüde
etkilemektedir. Çevre koşullarının uygun
koşullarda tutulması, patateslerin uzun süre
nitelikli korunmasına olanak vermektedir
(Okuroğlu ve ark., 1998).
Hasattan sonra bir çok etmenin etkisi ile
tarımsal ürünler yavaş veya hızlı şekilde
niteliklerini kaybederek hasat zamanındaki
tazeliğini koruyamamaktadır (Karaman ve ark.,
2006). Depo yapısı soğutma sistemine ek olarak
ısıtma,
havalandırma
ve
aydınlatma
düzeneklerine de sahip olmalıdır. Sofralık
80
olarak tüketilecek patateslerde ise bu durumun
aksine sürgün gelişiminin en az düzeyde ve
pazara ulaştığında taze patatesleri aratmayacak
kalitede olması istenir. Endüstriyel amaçlı
depolanacak patateslerde ise üründe teknolojik
kalitenin edinilmesinde nişasta-şeker oranının
korunması önem kazanır. Kısa veya uzun süreli
depolamada yumrular istenilen fizyolojik yaşta
korunmalı veya depolama sonunda uygun
fizyolojik yaşa ulaşabilmelidirler. Depolama
sonunda yumruların yapısında değişiklik
olmamalı, istenilen kaliteye ulaşılmalıdır. Depo
kayıpları en az düzeyde olmalıdır (Onaran ve
ark., 2000).
2.1. Depolamada Yumruda Oluşan İç ve Dış
Fizyolojik Bozukluklar
Patates
yumrularında
fizyolojik
bozukluklar oluşabilmektedir. Fizyolojik yumru
bozukluklarının yumrunun kullanım etkinliğini
düşürme
oranı,
yumru
içi
ve
dışı
anormalliklerine
göre
değişmektedir.
Yumrudaki fiziksel şekil bozuklukları kullanım
sırasında fire oranını artırırken, yumru içi
bozukluklar yumrunun tamamen bozulmasına,
özelliğini kaybetmesine ve pazarlanabilir yumru
verimini düşürerek ekonomik kayıplara neden
olmaktadır. Bu fiziksel bozukluklar aşağıda
sıralanmıştır (Altındal ve Karadoğan, 2008).
İç kararması: depoda ya da yumru
gelişmesi sırasında oluşabilmektedir (Anonim,
2008a). Depoda yığın halindeki yumruda
nişasta azaldığından, yumruların canlılığı ve
direnci çok düşük olmaktadır. Yumru içi
kararmasına; hücrenin ölümüne yol açan yumru
merkezindeki
oksijen
eksikliği
neden
olmaktadır. Yetersiz havalandırma ve depo
sıcaklığının düşük olması (2˚C’dan az), oksijen
eksikliğine neden olmaktadır. Önlem olarak iyi
havalandırma yapılmalı, kapalı alanlar ve derin
yığınlardan kaçınılmalı, yumruya oksijen
geçişini engelleyen sıcaklıklar engellenmelidir
(Anonim, 2008b).
Soğuk zararı: dondurucu olmayan
sıcaklıklarda depoda görülebilmektedir. Zarar
gören yüzeyde kahverengi ve siyah lekeler
yayılır. Lekeler hafif parlak, doku grimsi ve
dağınıktır. Anormallik sırasında yumru içinde
kahverengi damarlar ortaya çıkabilmektedir.
Soğuk zararı kaliteyi düşürmekte ve depo
ömrünü azaltmaktadır. Yumrular -2˚C’dan
düşük sıcaklıklarda don zararına uğradığından,
depolama sıcaklığına dikkat edilmelidir
E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN
(Karaman ve ark., 2006). Önlem olarak soğuk
zararına uğramış yumruların çürümesini
önlemek için depoda havalandırma yapılmalı ve
zarar
görmüş
yumrular
ayıklanmalıdır
(Anonim, 2008b; Anonim, 2008c).
Yumru donması: yumrular depoda 1˚C’dan düşük sıcaklıklara maruz kaldıklarında
oluşur Don zararına uğrayan yumru alanı sert
yapıdadır. Bu alan ısındıktan sonra buruşmakta,
gevşek yapılı olmakta, su yumru yüzeyinden
sızarak donuk, grimsi, pembemsi-kırmızımsı ve
kahverengi-siyah renge dönmektedir. Donmuş
yumrular saklama ve işleme için uygun
değildir. Doku, pişirme boyunca sulu lapa yapı
almaktadır. Yumru donduğunda dokularda buz
kristalleri oluşmakta, bunlar hücre ve organel
membranlarını delmektedir (Anonim, 2008b).
Sekonder mini yumru oluşumu: yüksek
sıcaklıktan dolayı tohumluk yumruların
yaşlanmasından kaynaklanmaktadır. Depolama
sırasında karbondioksit gazlarının ve etilen
konsantrasyonlarının yükseltilmesi, küçük
yumru oluşumuna neden olabilmektedir. Patates
çeşitleri arasında fizyolojik yaşlanma süresi
farklı olmasına karşın, küçük yumru oluşumuna
çeşitler arasındaki duyarlılık konusunda
farklılık yoktur. Önlem olarak, tohumluk
yumrular 4 ˚C’ta depolanmalıdır. Depolamada
yetersiz havalandırma ve yüksek sıcaklıkta
fizyolojik
olarak
tohumluk
yaşlanması
görülebilir (Anonim, 2008b).
Stomaların
kabarması:
yumruya
pazarlanamaz görünüm yanında, bakteriyel
yumuşak çürüklük ve pembe çürüklük
hastalıklarına
neden
olan
patojenik
organizmaların girişine de yardımcı olmaktadır.
Depoda
çok
nemli
koşullar,
yumru
lentisellerinde kabarmalar yapabilir. Bu
kabarmalar, lentiseli örten sulu tabakada oksijen
gereksinimi ile ilgilidir (Anonim, 2008b).
Yeşillenme: yumrunun depoda yapay ışığa
maruz kalması durumunda oluşmakta olup, bu
durum patates tüketimi için ciddi sorun
olabilmektedir. Yumru yeşillenmesi zehirli
glikoalkoloidlerin (solanin) oluşumu sonucu
dokuda lekelere neden olmasa da, dokunun
yoğun ışık ve yüksek sıcaklık karşısında
ölmesine yol açar. Patateste yeşillenmeye çeşit,
olgunluk, yaş, ışık tipi ve yoğunluğu etkilidir
(Anonim, 2004).
2.2. Depolamayı etkileyen koşullar
Çevre Koşulları: Patates depolarında istenilen
çevre koşulları, depolama periyodunun uzun
veya kısa oluşuna göre değişir. Depolamada
depodaki ısının dışarıya atılması, patates
kitlesinin aynı sıcaklık derecesinde tutulması ve
yüksek bağıl nemin sağlanması amaçlanır.
(Okuroğlu ve ark., 1998). Patates depolarında
önemli çevre koşulları sıcaklık, bağıl nem ve
havalandırmadır.
Solunum,
ürünün
bünyesindeki suyun buharlaşması, çürüme ve
filizlenme gibi ürünün hasat sonrası önemli
fizyolojik faaliyetleri büyük ölçüde depo içi
sıcaklığı, nemi ve hava hareketi tarafından
etkilenmektedir. Depolamada en uygun koşullar
ne kadar iyi sağlanırsa sağlansın, ürünlerin
ancak belirli süre dayanma olanağı vardır. Her
ürüne özgü bu sürenin sonunda depolanan ürün
kalitesini hızla kaybeder ve tamamen bozulur
(Öztürk, 2003).
Sıcaklık: Önemli depo içi çevre
koşullarından
olan
sıcaklık,
depolanan
patateslerin solunum hızını büyük oranda
etkilemektedir (Öztürk, 2003). Hasat sonrası
dönemde patates, bir dizi olgunlaşma ve
yaşlanma olaylarının başlamış olduğu aktif bir
metabolizmaya
sahiptir.
Patateslerin
olgunlaşması için gereken en uygun sıcaklık
derecesinin üstünde ve altında olgunlaşmada
düzensizlikler
ve
yavaşlamalar
görülür
(Okuroğlu ve ark., 1998). Hasattan sonra
canlılıklarını devam ettiren patatesler solunum
yaparlar. Solunum, sıcaklığın artmasıyla artar.
Depolanan patatesler bu solunum faaliyeti
sonucu ortama ısı yayarlar. Patatesler en uygun
sıcaklıklarda depolandıklarında solunum ısıları
düşer. Düşük sıcaklıklarda ürünün bozulmadan
depolanma süresi uzar. Solunum sonucu üründe
oluşan
ağırlık
kaybı
fazla
değildir
(Ekmekyapar, 1981). Patatesler hasattan sonra
çevre sıcaklığına bağlı olmaksızın birkaç hafta
çok az veya hiçbir sürgün vermeden dinlenme
dönemine girerler. Bu dönemin sonunda
sıcaklığın yükselmesi ile ağırlık kaybına neden
olan sürgün verme başlar. En düşük solunum
1,7-4,4oC arasındaki sıcaklıklarda olmakta,
sıcaklık 1,7oC’un altına düştüğünde solunum
yine hızlanmaktadır. Sıcaklığın 4,4oC’nin
altında olan ortamlarda sürgün verme en az
düzeyde olup, 2,2 oC’de ise hemen hemen
durmaktadır Patates -1 oC ile -2 oC arasındaki
sıcaklıklarda donmaya başlar. Depolarda
sıcaklık; tohumluk patateste 3-4oC, yemeklik
patateste 5-7oC, cipslik patateste 8-10oC ve
81
Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları
parmak patateste 6-8oC olmalıdır (Anonim
2006).
Bağıl nem: Patatesler çürümelere, özellikle
yumrular üzerinde bakteriyel çürüklüğe karşı
hassastır. Yumrular ıslak bırakıldıklarında
solunum gözenekleri şişer ve bakterilerin
yumru içerisine girişini kolaylaştırır. Üründen
suyun buharlaşmasını en az düzeye düşürerek
ağırlık kaybı ve büzüşmenin olmaması, depo içi
bağıl neminin ürün ve yapı elemanları üzerinde
nem yoğunlaşması oluşturmayacak şekilde
yüksek
tutulmasıyla
sağlanır.
Patates
depolarında en uygun bağıl nem % 85-95
arasındadır (Okuroğlu ve ark., 1998).
Transpirasyon: Su buharı diğer gazlar gibi
yüksek
yoğunluklu
bölgelerden
düşük
yoğunluğa doğru hareket eder. Hemen hemen
tüm meyve ve sebzelerde içsel bağıl nem en az
% 99’dur ve bulundukları çevrenin bağıl nemi
bu orandan düşüktür. Bu nedenle ürünler
normal atmosferde bekletildiklerinde, su buharı
dokularından
atmosfere
doğru
hareket
edecektir. Bu olay transpirasyondur. Daha kuru
atmosferler daha hızlı su kaybına neden
olacaktır. Dış ve iç buhar basıncı arasındaki bu
fark bulundukça, transpirasyon devam edecektir
(Canan, 2007).
Havalandırma: Patates yığınından düzgün
hava akımı sağlamak ve sıcaklık ile bağıl nemi
uygun sınırlarda tutarak depo içinde oluşan
istenmeyen kokuların da dışarı atılması, ürünün
soğutulması, üründe mevcut yara ve berelerin
tedavisi için oksijen sağlanması ve kayıpların
en aza indirilmesi amaçlanır (Ekmekyapar,
1981; Okuroğlu ve ark., 1998).
Hava bileşimi: Ortamın O2 konsantrasyonu
%21’in altına düşünce solunum, metabolizma
yavaşlar, klimakteriel yükseliş gecikir ve
geriler. Etilen sentezi ve dokuların etilene
duyarlılığı azalır. Olgunlaşma, askorbik asit
kaybı, nişasta parçalanması, şeker ve asit kaybı,
aromatik madde sentezi, yapısal maddelerde
bozulma, klorofil kaybı ve alt renk (keratenoid)
sentezi yavaşlar. Dış ortamdan %2 daha az O2
oranı bozulma ve hastalık kayıplarını da azaltır.
Ortamın O2 konsantrasyonu aşırı düşerse
solunum düzeni bozulur, aneorobik solunum
ağırlık kazanır. Bu olay metabolizmanın
bozulmasına yol açar (Canan, 2007).
Depolama süresi: Bütün yıl boyunca kullanımı
olan ve kolay depolanabilen patatesin hasattan
sonra da standartlara uygun kalitede olabilmesi
depolama süresine bağlıdır. Depolama süresinin
82
artışı; yumru sertliğinin azalması, şekil
bozukluğu, yumru ağırlık kaybı, patatesin
özgül ağırlığı, kuru madde oranı ve cips
verimliliğine etkili olmaktadır (Schippers,
1970; İlisulu, 1986; Kara, 2000). Patateslerde
öngörülen depolama süresi doğal soğutma
yapılan depolarda 6 ay, yapay soğutma yapılan
depolarda 8 aydır. Ancak depolama süresi,
çeşide ve iklim bölgesine göre değişir (Anonim,
1978).
2.3. Patates Depolama Yöntemleri
Patatesler basit yapılarda depolanabildiği
gibi, mekanik tesisata sahip ve yapı elemanları
yeterince yalıtılmış modern yapılarda da
depolanır. Basit depolarda ilk yapım ve bakım
giderleri düşüktür. Fakat ürün kaybı fazla ve
depolama süresi kısadır. Modern depolarda
depolama süresi uzun ve ürün kaybı azdır. Buna
karşın bu depoların maliyeti yüksektir.
Patateslerin depolanmasında en uygun sonuç,
çevre koşullarını kararlı düzeyde sabit tutan ve
donmayı önleyen iyi yalıtılmış yapılarda
sağlanır (Ekmekyapar, 1999).
Basit-doğal depolar: Patates depolanmasında
yararlanılan ve toprak altına açılmış basit
çukurlar en basit depo tipidir. Basit depolar;
toprak altında, üstünde ve kısmen toprak içinde
yapılabilir. Patatesler, bodrum katlarında veya
kilerlerde de depolanabilir. Depo sıcaklığı
kontrol edilemediğinden, %20’den fazla kayıp
oluşmaktadır (Alkan, 1972; Anonim, 2006).
Basit depolarda, sistem; soğuk dış ortam
havasının, doğal veya zorunlu konveksiyonla
depoya
alınıp
ürünün
soğutulmasına
dayanmaktadır. Basit depolarda iyi bir ısı ve
nem yalıtımı gerekir. Bu depoların yapımı ve
işletilmesi kolay ve ucuzdur. Özellikle gece ve
gündüz sıcaklık farklılıklarının büyük olduğu
karasal iklim bölgelerinde başarıyla kullanılır
(Öztürk, 2003).
Doğal havalandırmalı depolar, sıcak ve
soğuk havanın farklı yoğunlukları nedeniyle
oluşan hava hareketinden yararlanmaya,
havalandırma bacaları yardımı ile dışarıdaki
soğuk havanın depo içerisindeki soğuk hava ile
yer değiştirmesi ilkesine dayanır (Karaçalı,
1990).
Soğuk hava depoları: Modern depolarda
depolama süresi uzun ve ürün kaybı az, ancak
depolama maliyeti yüksektir (Ekmekyapar,
1999). Depoların planlanmasında
depo
hacminin belirlenmesi, yalıtım ve duvarlara
E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN
gelen yükün hesaplanması, soğutma yükü ve
soğutma tesisinin özelliklerinin belirlenmelidir
(Okuroğlu ve ark., 1998).
Modern depolarda depo koşulları kontrol
edilebildiğinden, yumruda ağırlık ve kalite
kaybı en aza inmektedir. Ürünün hazırlandığı,
sınıflandırıldığı, kasa, çuval ve sepetlere
konduğu hazırlık odası ile alet ve ekipman
odası, ürünün korunduğu kısma ekli
yapılmalıdır. Deponun ekonomik olabilmesi
için en az 100 ton kapasiteli olması
önerilmektedir. Depolama havanın serbest
dolaşımına izin verecek şekilde ayarlanmalı ve
patatesler ışıktan korunmalıdır. Patatesler
yığılarak veya çuval, sepet, sandıklarda
korunur. Makinalarla yapılan depolamada yığın
yüksekliği 300-450 cm olabilir. Bu yükseklik
yumruların ezilmesine neden olmaz ve
yumrular arasında istenilen hava hareketini
engellemez (Anonim, 1978; Okuroğlu ve ark.,
1998).
Patates depolarının genişliği depolanacak
ürün miktarına bağlıdır. Küçük depolar 4-5 m,
orta büyüklükteki depolar 6-7 m, büyük depolar
10-12 m hatta daha büyük genişlikte yapılır.
Genişliği fazla olan depolarda taban boyutları
belirlenirken taşıma, yükleme ve diğer işlerde
yararlanılan depo ortasındaki servis yolu da göz
önüne alınmalıdır. Servis yolunun genişliği
depo içinde yapılan işlerin elle ve makinelerle
yapılma durumuna göre 120-300 cm olabilir.
Küçük kapasiteli, genişliği az olan depolarda
servis yolu gerekmeyebilir (Alkan, 1972).
Kontrollü Atmosferde Depolama: Depoda
nem ve sıcaklık dışında atmosfer bileşimi de
kontrol altına alınır. Depo atmosferinde oksijen
oranının düşürülüp karbondioksit oranının
yükseltilmesi, ürün üzerine baskı yaparak
metabolizmayı yavaşlatır ve depolama süresini
uzatır. Bu depoların gaz geçirmez olması
gerektiğinden, depo içinde özel yalıtım
maddeleri kullanılır. Atmosfer bileşimi, ürünün
dayanabileceği duruma kadar değiştirilebilir.
Aksi halde ürünler anaerobik solunum
yapacağından tadı bozulur ve kötü koku oluşur.
Her meyve ve sebze türü için araştırmalar
sonucunda belirlenmiş ideal gaz karışımları
kullanılmalıdır. Bu yöntemin işletme ve bakım
giderlerinin düşük olması, enerjiden ekonomi
sağlaması, depo atmosferi kontrol altına
alındığından diğer zararlı gazların bulunmaması
gibi üstünlükleri bulunmaktadır. Ayrıca
üründen
su
kaybı
en
az
düzeyde
tutulabildiğinden ağırlık kaybı düşük olup,
ürünlerin daha uzun süre kalite özelliklerini
korumasını sağlar (Anonim, 2011a).
Modifiye Atmosferde Depolama: Havanın
yerine belli gaz karışımları ile paketin içerisinin
doldurulmasıdır. Kontrollü atmosfer paketleme
çoğunlukla taşımada ve hasat edilen ürünlerin
depolanmasında
kullanılmaktadır. Vakum
paketlemede paket içerisindeki atmosfer
uzaklaştırılmaktadır.
Modifiye
atmosfer
paketleme fiyatının vakum paketlemenin iki
katı olmasının nedeni özel paketleme
materyalleri ve gazları gerektirmesidir.
Modifiye atmosfer paketlemede paketin
içerisinden oksijenin uzaklaştırılması ve farklı
konsantrasyonlarda CO2 ve N2 ile doldurulması
ile birlikte uygun depolama koşulları aerobik
mikroorganizmaların, proteolitik bakterilerin,
maya ve küflerin gelişimini inhibe etmektedir.
Modifiye atmosfer paketlemenin raf ömrü
üzerindeki etkisi ürün tipine, taze materyalin
başlangıç kalitesine, gaz karışımına, depolama
sıcaklığına, hijyene, gaz/ürün hacim oranına ve
paketleme materyalinin koruma özelliklerine
bağlıdır.
Bu yöntemin üstünlükleri; raf ömrünü
yükseltmesi, daha uzun raf ömrü nedeniyle
ekonomik
kayıpları
azaltması,
dağıtım
masraflarını azaltılması, dilimlenmiş ürünlerin
kolay ayırımının sağlanmasıdır. Ayrıca
merkezileştirilmiş paketleme ve porsiyon
kontrolü sağlanması, geliştirilmiş sunum,
ürünün açık şekilde görülmesi, kimyasal
koruyuculara çok az veya hiç gereksinim
duyulmaması, yalıtımlı paketleme, paketten su
kaybını engelleme, kokusuz ve kullanışlı
paketleme olarak açıklanabilir. Sakıncaları ise
ilave masraf artışı, sıcaklık kontrolü, her ürün
tipi için farklı gaz formülasyonları ve özel
eğitim
gerektirmesi,
paket
hacminin
yükseltilmesi, daha çok gaz kullanımı ve taşıma
masraflarının artmasıdır (Anonim, 2011b).
3. Hasat Sonrası Isıl İşlem Uygulamaları
İnsan sağlığı
üzerine meyve
ve
sebzelerdeki kimyasal kalıntılarının olumsuz
etkileri araştırıcıları farklı alternatif yöntemler
üzerinde çalışmaya yönlendirmiştir. Bu
yöntemler; kontrollü atmosferde muhafaza, ısıl
işlem uygulamaları, modifiye
atmosfer
paketleme ve ultraviyole-C ışınlama olarak
sayılabilir (Fallik, 2004; Kazım ve Kasım,
2007).
83
Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları
Hasat sonu ısıl işlem uygulamaları 1925’li
yıllarda fungal hastalıkların engellenmesi ve
zararlı böceklerin öldürülmesi amacıyla ticari
olarak kullanılmış olsa da, sentetik kökenli
fungisitlerin hastalıklara karşı yüksek düzeyde
etkileri, düşük maliyetleri ve uygulama
kolaylıkları ısıl işlem uygulamalarından
vazgeçilmesine neden olmuştur (Eckert, 1995).
Hasat
sonrası
kayıpların
önlenmesinde
fungusitler gelişmiş ülkelerde %25 ve
gelişmekte olan ülkelerde %50 oranında
kullanılmaktadır. Hasat sonrası hastalıkları
azaltmak
için
kullanılan
kimyasallar,
filizlenmeyi önleme ve kaliteyi koruma amaçlı
da
kullanılabilmektedir.
Propham
ve
klorpropham (CIPC), filizlenmeyi önleyici
olarak en yaygın kullanılan kimyasallardır.
Kimyasal kullanımların etkilerine karşın
ekonomik, çevre ve sağlık tehditleri, artan
oranda gıda güvenliği ve ürünün kimyasala
maruz kalma durumu çok önemli sınırlayıcı
olarak gözükmektedir. 1990'lı yıllardan itibaren
sentetik kökenli fungisitlerin kullanımını
sınırlandıran
önemli
etmenlerden
biri;
patojenlerin fungisitlere karşı dayanıklılık
mekanizması geliştirmesi, fungisit kalıntıları ve
bunların insan sağlığı üzerindeki etkileri olup
hasat sonrası hastalıkların engellenmesinde
kimyasal savaşıma alternatif olarak sıcaklık
uygulamalarının tekrar kullanımına ilişkin
araştırmalar yoğunlaşmıştır (Porat ve ark.,
2000, Karabulut ve ark., 2002, Plaza ve ark.,
2003; Karabulut ve ark., 2005).
Sıcaklık uygulamaları; sporların çimlenme
hızlarının
yavaşlatılması,
aktivitelerinin
kaybolması veya doğrudan öldürülmesi gibi
etkileri ile hasat edilen ürünün taşıdığı
inokulum miktarını azaltmakta ve çürümeleri en
alt
düzeye
indirmektedir.
Sıcaklık
uygulamalarının
konukçu
dokusunda
oluşturdukları fizyolojik değişimler sonucu
çürümeler üzerine dolaylı etkisi vardır.
Uygulamadan sonra konukçu dokusunun
fizyolojisinde ortaya çıkan değişimlerle oluşan
antifungal bileşiklerin üretiminin uyarılması ve
patojenlerin penetrasyonda kullandıkları yaralı
alanların iyileşmesi ile hasat sonrası hastalıklar
engellenmektedir.
Sıcaklık
uygulamaları
patojenisite ile ilişkili olan kitinaz ve glukanaz
gibi proteinlerin üretimini uyarmakta, hücre
duvarını
hidrolize
eden
enzimlerin
(poligalakturonaz) sentezini engellemekte ve
konukçu dokusunda enfeksiyondan önce
84
oluşmuş antifungal bileşiklerin parçalanma
hızını yavaşlatmaktadır. Sıcaklık uygulaması ile
konukçu yüzeyindeki mumsu tabaka eriyerek
kutikuladaki çatlakları, mikro düzeydeki
yaraları ve stomaları kapatarak patojenin bu
alanlardan penetrasyonunu engellemektedir
(Karabulut ve ark., 2005).
Hasat edilen taze ürünlerin sıcaklık
uygulanmasında, genellikle sıcak hava ve sıcak
sudan yararlanılmaktadır (Ikediala ve ark.,
1999). Son yıllarda mikrodalga teknolojisinden
de yararlanılmaktadır. Sıcak hava uygulamaları,
sıcak su uygulamalarına göre daha uzun süreli
(38-46 °C'da 12 saat-4 gün) uygulamalar olup,
sıcak su uygulamaları (hot water treatment,
HWT) ise daha kısa süreli (45-60°C'da 30
saniye-5 dakika) düşük maliyetli ve etkili
uygulamalardır (Paull ve McDonald, 1994).
Meyve ve sebzelerin hasat sonrası proseslerine
artan sıcaklık uygulamaları; su daldırma
tankları, sprey yıkama ve su soğutucuları
kullanmaya teşvik etmiştir. Su, su sıcaklığı ve
enerjiyi korumak için çoğunlukla hasat sonrası
proseslerde üretimden geçen suyun tekrar
sirkülasyonu önemlidir (Panhwar, 2006).
Farklı meyve ve sebzelerde depolama
öncesi ve sonrası ısıl işlem (hot water treatment,
HWT) uygulamalarının kalite üzerine etkilerine
yönelik çalışmalarda, sıcak su uygulamasının
ürün kalitesine olumlu etkiler gösterdiği
açıklanmıştır. Hasat sonrası ısıl işlem
uygulamaları, hasat sonrası çürüme ve kalitenin
korunmasının kontrol edilmesini sağlamakta
olup kimyasal olmayan bu uygulamalar, son
yıllarda farklı ürünler için çalışılan konular
haline gelmiştir (Paull, 1990; Porat ve ark.,
2000, Karabulut ve ark., 2002; Plaza ve ark.,
2003).
Ulukapı ve ark.(2008), hasat sonrası sıcak
su uygulamalarının California Wonder tipi
biber muhafazası üzerine etkileri ile ilgili
yaptıkları araştırmada 48 ºC sıcak su
uygulamasında 3 dakika bekleme süresinde en
uygun durumun oluştuğunu bulmuşlardır. Bu
durumun 32 gün depolama süresince oluştuğu
belirtilmiştir.
Fallik (2004), sıcak su uygulamasındaki
son gelişmeleri ve sıcak su içinde batırma ve
sıcak suda durulama ve fırçalama teknolojisini
açıklamıştır. Bu uygulamalar, tarımsal materyal
yüzeyindeki çürümeye neden olan patojenleri
öldürerek, uzun süreli depolama ve pazarlama
süresince ürünlerin kalitesini sürdürmeye
E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN
yardımcı olmaktadır. Bu uygulama kullanımı
kolay, uygulama şekli kısa süreli olan etkili bir
ısı transferi işlemdir. Tipik sıcak su
teknolojisinin maliyeti, ticari anlamdaki sıcak
buhar ısıl uygulamasına göre çok daha azdır.
Farklı meyvelerin ısıl uygulamalara karşı
fizyolojik tepkisi mevsime, yetişme ortamına,
toprak tipine, üretim yöntemlerine ve meyve
olgunluğuna göre değişmektedir. Genelde daha
yüksek sıcaklıklarda daha kısa uygulama süresi,
ısının yapacağı zararı önlemek amacıyla
önerilebilir. Sıcak su uygulamaları 43-53C
arasında farklı dakikalardan 2 saate kadar
uygulanabilir, ancak sıcak suda durulama ve
fırçalama teknolojisi ticari anlamda 10-25
saniye ve 48 ve 63C arasında kullanılabilir.
Zaman ve sıcaklığa maruz kalma; hasat edilen
meyvenin çeşidine, meyve olgunluğuna, meyve
boyutlarına ve yetişme dönemindeki koşullara
bağlı olarak yarar sağlayabilir. Her iki uygulama
da olgunlaşmayı engelleme, çürüme etki alanını
azaltma ve bazı maddeler patojenlere ve soğuk
zararına karşı direnç oluşturabilmiştir. Farklı
patates ve benzeri biyolojik materyaller için
hazırlanmış sıcak suyla yıkama ve fırçalama
makinesi kullanılmaktadır (Fallik, 2004).
Sistemde taşıyıcı, sıcak su durulama ve
fırçalama ünitesi sıcak su taşıyıcı, su pompası
ve kurutucu fan bulunmaktadır (Şekil 1).
Isıl İşlem Uygulamalarının Patojen Üzerine
Doğrudan Etkileri: Fungus sporlarının %
50'sini öldüren sıcaklık zaman rejimi ET 50
değeri ile ölçülmektedir. Fallik ve ark. (2000),
Alternaria spp. için ET50 değerini 55 °C'de 25
saniye
veya
65°C'de
16
saniye
belirlenmişken, Fusarium spp. için bu değerin
60°C'de 18 saniye olduğunu bulmuşlardır. Bir
çalışmada, P. expansum ve M. fructicola'nın
çimlenmemiş
sporlarının
çimlenmiş
sporlara oranla sıcaklık uygulamalarına
daha
dayanıklı
oldukları
belirlenmiştir
(Karabulut ve ark., 2002).
Şekil 1. Sıcak su daldırma ve fırçalama makinesi: 1. Taşıyıcı, 2. Sıcak su durulama musluğu ve fırçalama
ünitesi, 3. Sıcak su durulama ve fırçalama ünitesi, 4. Sıcak su taşıyıcı, 5. Su pompası, 6. Kurutucu fan
Meyvelerde çürümenin başlayabilmesi
için inokulum miktarının belli bir eşiğin
üzerinde olması gerekir. Buradan hareketle
fungusların enfeksiyon birimlerinin canlılığını
azaltan sıcaklık uygulamaları, çürümeye
neden olan fungusun inokulum yoğunluğunu
azaltmakta
ve
böylece
çürümeyi
engellemektedir. Kısa süreli sıcak su ile
durulama ve fırçalama şeklinde taze meyve
ve sebzelere uygulanan sıcaklık, çürümeleri
azaltmada başarılı sonuçlar vermiştir. Çürümeye
neden olan patojenlerin sporlarının canlılığının
sıcaklık uygulaması sonucu azalmasıyla,
inokulum yoğunluğu enfeksiyonun başlaması
için gerekli olan eşiğin altına inmekte ve buna
bağlı olarak çürük meyve yüzdesi de
azalmaktadır. Sıcaklık uygulamalarının nukleus
ve hücre duvarının işleyişine zarar verdiği,
proteinlerin yapısını bozduğu, mitokondri
ve koful membranının fonksiyonunu bozduğu
ve
spor
sitoplazmasında
boşluklar
oluşturduğu belirlenmiştir (Karabulut ve ark.,
2005).
Isıl
İşlem
Uygulamalarının
Patojen
Üzerindeki
Dolaylı
Etkisi:
Sıcaklık
uygulamalarının, turunçgil meyvesinin
kabuğunda yaralı dokuların etrafındaki
hücrelerin duvarlarına bağlanan lignin benzeri
polimerlerin biyosentezini de teşvik ettiği
85
Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları
belirlenmiştir. Turunçgillerde patojenlerin
penetrasyonda kullandıkları yaralı turunçgil
dokusu üzerinde yürütülen araştırmada,
32°C'de 2 günlük sıcaklık uygulaması
sonucu, yaralı bölgenin iyileşmesini sağlayan
lignin benzeri bileşiklerin biyosentezini
katalize
eden
ve
phenylpropanoid
döngüsünün temel enzimlerinden phenyl
ammonialyase'ın (PAL) aktivitesinin uyarıldığı
tespit edilmiştir (Karabulut ve ark., 2005).
4. Patateste Isıl İşlem Uygulamalarıyla İlgili
Yapılan Bazı Çalışmalar
Mackay ve Shipton (1983) yaptıkları
uygulamada, patates yumrularını 10 dakika
55˚C’ta
sıcak
su
uygulamasına
tabi
tutulmasından sonra doğal yollardan bulaşmış
olan Erwinia siyah çürüklük hastalığına
rastlanmamıştır (Karabulut ve ark., 2005).
Ranganna ve ark. (1998), 57,5°C’da 20-30
dakikada depolama öncesi sıcak su daldırma
uygulamasının 12 hafta 8-18°C’da patateste
filizlenmeyi ve çürümeyi kontrol ettiğini
açıklamıştır. Tekrar düzenleme koşullarında
etkili filizlenme kontrolü filizlenme aktivitesini
kötüleştirerek,
yumrunun
dehidrasyonunu
sınırlandırabilir ve böylece soğuk depolama
sırasında gözlenen şeker birikimini tersine
döndürerek zamanın uzamasına izin verir.
Çalışmalarında HWT’nin 6 ay 4,5°C’da
depolamasını takiben filizlenmeyi önleyici ve
Hermes patates çeşidinin recondition sürecine
izin verecek şekilde HWT uygulamasını 52,555, 57,5 ve 60°C’da 0-60, 0-50, 0-40 ve 0-20
dakika için filizlenmeni engellenmesi, ağırlık
kaybı, membran geçirgenliği, yumru şeker
içeriği
ve
çeşidin
işleme
kalitesini
değerlendirmişlerdir.
Shirsat ve ark. (1991), filizlenmeyi
engellemek için patatesler sıcak suda (56C’de 5
dakika, 52C’de 10, 15 ve 20 dakika) soğuk
suda (25C’de 5 dakika) ve sıcak suda (56C’de
5 dakika) salisilik asit (1000 ve 2000 ppm) veya
sodyum hipoklorit (%0,1; 0,2; 5 dakika) veya
toz halindeki salisilik asitle (%1, %2) ve
çürümeye neden olan bakteri (Erwinia sp.)’ye
karşı kontrollü sıcaklık (10 ve 15C) ve çevre
sıcaklığı (20 ve 34C) depolama koşullarında
çalışmışlardır. Tüm uygulamalar özellikle sıcak
su ve sıcak salisilik asite daldırma, mikrobiyal
bozunma ve uygulama sırasında oluşan olası
zarar
ışınlanma
sonucu
periderm
86
formasyonunun yaralanmasının engellenmesiyle
birleşmiştir.
Verlinden ve ark. (2000), düşük sıcaklıkta
haşlama (55, 65 ve 75C) ve ardından soğutma
ve pişirme işlemleri sırasında üç patates
çeşidinin mekanik özelliklerini incelemişlerdir.
Kuvvete dayalı özelliklerde haşlama ve pişirme
sırasında azalma, buna karşın deformasyona
dayalı özelliklerde haşlama sırasında önce artış,
pişirme ve uzun süreli haşlama sonrasında ise
azalma şeklinde olmuştur. Bu özellik, taze
patates dokularında turgorun kaybolmasına
neden olmuştur. Mekanik özelliklerin pişirme
sırasındaki değişim oranı haşlama öncesi
uygulamalara bağlıdır. Üç çeşidinin de haşlama
ve pişirme aşamasındaki tüm davranışları benzer
çıkmıştır.
Laborde ve Padilla Zakour (2003) düşük
sıcaklıktaki ısıl uygulamaların, (Atlantic,
Snowdenve Pite) çeşitlerinde konserve patates
yumrusuna etkisini incelemişlerdir. Suda 6077C’de 30 dakika haşlama, sertlik ve renk
üzerine olumsuz etki yapmadan patatesin
çatlamasını tuzlu suda salamurada çözünebilir
katı madde ve bulanıklılığını azaltmıştır. Düşük
sıcaklıkta haşlama %0,1 CaCl2 içinde
salamurada bekletmede etkili olmuştur.
Karlsson ve Eliasson (2003), özellikle
zaman/sıcaklık
uygulamalarının
nişasta/su
sistemi üzerindeki etkisini incelemişlerdir.
Çalışmada aynı zaman/sıcaklık uygulamaları ve
iki çeşit patates çeşidi (Asterix ve Binjte)
kullanılarak jelatinizasyon davranışı üzerindeki
etkisi farklı tarayıcı kalorimetre kullanılarak
değerlendirilmiştir. Haşlama işlemi sıcaklık
uygulaması olarak 74C’de ısıtma ve daha sonra
6C’de soğutma şeklinde simülize edilmiştir.
Kalorimetre ile nişasta jelatinize olduktan sonra
tarama yapılmıştır. Amilopektin bozunması
depolamada 6C’de 0-24 saat haşlama sonrası
artış göstermiştir. Nişastanın sertleşmesi,
pişirme işleminin değiştirilmesi amaçlanarak,
ısıtılmış örneklerin jelatinizasyonun altındaki
sıcaklığa çekilmiştir.
Karakul (2006), patateslerde ön ıslatma
işleminin kızartılmış üründe insanlar için olası
kanserojen madde olduğu belirtilen akrilamid
oluşumuna etkisi üzerinde yaptığı araştırmada,
akrilamidin yağda kızartılmış veya fırında
pişirilmiş
patates
ürünlerinde
yüksek
düzeylerde oluştuğunu bildirmiştir. Akrilamidin
benzer ısıl işlem görmüş birçok gıdada da
E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN
oluştuğu ifade edilerek, kızarmış patateslerde
akrilamid oluşumunu etkileyen faktörleri
belirlemiş,
akrilamid
içeriğini
azaltma
olanaklarını araştırmıştır. Patateslerin glikoz,
früktoz ve asparajin içeriği gibi bileşenlerinin
kızartma sırasında akrilamid oluşumunu
etkilediği belirlenmiştir. Patates dilimlerinde
indirgen şeker (glikoz, früktoz) ve asparajin
miktarı azaldıkça, kızarmış patatesin akrilamid
içeriğinin de azaldığı gözlenmiştir. Ayrıca
kızartılmış patatesin akrilamid içeriğinde
azalma sağlayabilmek için patates dilimlerinin
indirgen şeker ve asparajin içeriklerinin ön
ıslatma gibi bazı ön ısıl işlemlerle
azaltılabileceği görülmüştür. Bu amaçla patates
dilimleri üç farklı uygulama olarak oda
sıcaklığındaki su içerisinde 20 ve 40 dakika,
50ºC’de 15 ve 30 dakika, 70ºC de 5 ve10
dakika bekletilmiştir. Oda sıcaklığındaki suda
bekletilen patates dilimlerinin akrilamid
miktarındaki azalma kontrolle kıyaslandığında
sırasıyla %39,46 ve %56,46 olarak elde edildiği
halde 50ºC suda bekletilen dilimler kontrolle
kıyaslandığında sırasıyla %45,56 ve %60,98
azalma olmuştur. Akrilamid içeriğindeki en
büyük azalma ise 70ºC suda 10 dakika
bekletilen dilimlerde %66,91 düzeyinde
belirlenmiştir.
ElMasry ve ark. (2006) çalışmalarında
sıcak su uygulamasının patatesin bazı fiziksel,
kimyasal ve mekanik özellikleri üzerine
etkilerini
incelemişlerdir.
Sıcak
su
uygulamasını 57,5 °C’da 25 dakikada yaparak
fiziksel özellikler (boyut, yüzey alanı, özgül
ağırlık) mekanik özellikler (delme ve çarpma
testi) ve kimyasal özellikleri (nem içeriği,
toplam kuru madde oranı ve suda çözülebilir
kuru madde) incelemişlerdir.
Hu ve Tanaka (2007), 12 aylık depolama
süresinde kağıtla ambalajlanmış şekilde
depolanan
tatlı
patatesin
filizlenmenin
önlenmesi ve köklerinin bozulması üzerine sıcak
su ile yapılacak ısıl işlemin (50C’de 30 dakika)
etkisi ve patatesin kalitesini koruma ve
sürdürmeye etkisini incelemişlerdir. Sonuç
olarak sıcak su uygulaması önemli derecede
filizlenmeyi önlediği ve patatesin depolama
süresi
boyunca
çürümesini
engellediği
belirlenmiştir. Ambalajlı depolamada depolama
uygulamalarının
başarısı
ağırlık
kaybı,
filizlenme ve çürüme açısından etkili şekilde
kontrol edilebilmiştir. Bu yöntemin tatlı
patatesin uzun süreli depolanmasına, düşük
ağırlık kaybı ve kalitenin korunumu açısından
kazanç olduğunu açıklamışlardır.
Sotome ve ark. (2009) aşırı ısıtılmış buhar
ve mikro damlacıklar halinde sıcak su
püskürtme yöntemlerini bir arada kullanılarak
patateslerde ağartma uygulaması yapmışlardır.
Bu sistemde sıcak hava üfleme 115˚C, sıcak su
ise 100˚C’de gerçekleştirilmiştir. Patates
dokusu sıcak su püskürtülmesiyle yumuşamakta
ve hassaslaşmakta, renk tonu açılmaktadır.
Renk tonundan dolayı oluşan kalite kayıpları bu
uygulama ile engellenmiştir (Şekil 2).
Şekil 2. Aşırı ısıtılmış hava ile mikro damlamalı sıcak su
püskürtme makinesi; 1. panel ısıtıcı, 2. bakır boru, 3. sıcak
su, 4. buhar, 5. meme, 6. mikro damlamalı sıcak su, 7.
patates
Şekil 3. Uygulama yapılan patateslerdeki polyphenol
oxidase (ppo) ve peroxidase (pod) içeriği değişimi
87
Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları
Aşırı ısıtılmış hava ile mikro damlamalı
sıcak su püskürtme makinesinde bulunan boru
ve sıcaklık kablosu, sıcaklık panelinin içine
gömülmüştür (Şekil 3). Su, pompa tarafından
pompalanmakta
ve
yüksek
basınçta
kaynatılmakta (0,2-0,4 MPa), kaynamış su ve
buhar, püskürtücü ile ürüne uygulamaktadır.
Sıcak su uygulamaları ile bu sistem
kıyaslandığında, renk değişimi ve doku
bozulması önlenmiştir. Ayrıca bu sistem
patatesteki ağırlık kaybını da önlemiş olup,
ağırlık kaybı 16 dakikalık uygulama ile %96,7
engellenmiştir. Bu uygulama patates kalitesini
korurken, patatesin ağarmasına neden olmuştur
(Sotome ve ark., 2009).
Kyriacou ve ark. (2008), patates yumruları
üzerinde ısıl işlem uygulaması çalışmasında
120 günlük hasat süresi sonunda yumrular 20
günlük periyot boyunca 18˚C, %90 nemli
ortamda depolanmıştır. Patateslerin depolama
süresince filizlenmesini azaltmak için 52,5; 55;
57,5 ve 60˚C’de 60, 37,5, 30 ve 15 dakika sıcak
suya daldırmışlardır. Tamamen filizlenme
oluşumunu engellemek için sıcak su
uygulaması 55˚C’da 50 dakika, ya da 57,5˚C’da
30-40 dakika, ya da 60˚C’da 20 dakika
uygulanması önerilmektedir. 6-12 hafta süreli
18˚C’da yapılan depolamada filizlenme
gözlemlenmemiştir.
Patatesin
depolama
sırasındaki geleneksel filizlenme kontrolü,
periyodik izopropil N-(3-clorofenyl) carbamet
(CIPC)
uygulamasıyla
sağlanır.
Soğuk
depolama (<5°C) etkili şekilde patateste
filizlenmeyi kontrol etse de; yumruda depolama
sırasında ürünün aşırı karamelizasyonuna maruz
kalarak şeker birikmesine neden olmaktadır.
Soğukta depolanan patatesler, yumru şeker
içeriğinin azaltılması ve kızartmalık rengin
iyileştirilmesini kısa süreli 15-20°C’daki tekrar
düzenleme koşullarına (recondition) göre daha
yarar sağlamaktadır. Tekrar düzenleme
koşullarına izin verilen periyot, hızlı ağırlık
kaybı ve yumrunun buruşması sonucu
filizlenme
aktivitesinin
kötüleşmesiyle
sınırlanabilir.
5. Sonuç
Hasat edilen patatesler teknolojinin gereği
şekilde kullanılmaması sonucu birçok etmenin
etkisi ile niteliklerini kaybederek tazeliğini
koruyamamakta, ülke ekonomisini olumsuz
etkilemektedir. Ülkemizin birçok yöresinde
koruma tekniği ve soğuk depolama işletmeciliği
88
gerektiği gibi uygulanamadığından, üreticiler
mevsimlik
fiyat
dalgalanmalarından
yararlanarak
fazla
gelir
elde
edilememektedirler.
Oysa
hasat
edilen
patateslerin uygun koşullara sahip depolarda
muhafazasıyla, niteliğini kaybetmesi azaltılmış
olur. Gerektiği gibi planlanmış ve yapılmış
depolarda etkili depolama ile patateslerin besin
değeri ve diğer özellikleri korunarak yıl
boyunca iyi bir şekilde yararlanma olanağı
sağlanabilir. Patateslerin depolanması için
uygun
ortam,
depolama
koşullarını
oluşturabilecek belli özelliklere sahip depolama
yapılarının planlanması ile olasıdır. Patateslerin
iyi bir şekilde depolanmasının amacı, patatesleri
kötü hava koşullarının etkisinden, böcekler ve
zararlı
mikroorganizmaların
zararlı
faaliyetlerinden, su kaybı ile oluşan büzülme ve
buruşmadan
korumak
ve
çimlenmeden
depolayabilmektir.
Hasat sonrası hastalıklara karşı kimyasal
savaşıma alternatif yöntemler bulma arayışları
son on yılda hız kazanmıştır. Hasat sonrası
hastalıklara karşı başarıyla kullanılan sıcaklık
uygulamalarının hasat edilen ürünlerde özellikle
zararlı böceklere karşı mücadelede de
kullanıldığına ilişkin örneklerin bulunması
konunun önemini daha da arttırmaktadır. Son
derece ucuz ve basit teknolojiler kullanılarak
pratiğe aktarılma şansı bulunan sıcaklık
uygulamalarının gelişmiş ülkelerde kullanılıyor
olması, bu yöntemin araştırma aşamasından
çıkıp ihracat yapan endüstrinin hizmetine
sunulduğunu göstermektedir.
Kaynaklar
Alkan, Z., 1972. Zirai İnşaat, Atatürk Üniversitesi
Basımevi, Erzurum.
Altındal, N., Karadoğan, T. 2008. Patates Yumrularında
Görülen Fizyolojik Anormallikler. Batı Akdeniz
Tarımsal Araştırma Enstitüsü Derim Dergisi,
25(1):12-25.
Anonim, 1976. Patateslerin Depolanması ve Patates
Muhafaza Yapılarının Planlanması, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, Ziraat İşleri Genel Müd.
Yay., D-162, Ankara.
Anonim, 1978. Patates Depolama Kılavuzu, Türk
Standartları Enstitüsü, TS 2999, Ankara
Anonim, 2004. Green Potatoes. Information. Department
of Energy, Mines and Resources Agriculture
Branch.
http://www.emr.gov.yk.ca/pdf/infarmation_summer04.pdf
Anonim, 2006, http://www.patates.gov.tr/ , Niğde Patates
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Niğde.
Anonim,
2007.
http://www.webrehberi.net/upload/65573.jpg
E.ALTUNTAŞ,S.KESİM.S.KARAMAN
Anonim, 2008a. Physiological Disorders. Department of
Agriculture and Aquaculture. New Nouveaus.
Brunswick.
Canada.
http://www.gnb.ca/0029/00290042-e.asp
Anonim, 2008b. Internal Disorders. Potato Education
Guide.
University
of
Nebraska.
Lincoln.
http://www.panhandle.unl.edu/potato/html/internal_
disorders.htm
Anonim, 2008c. Commercial Potato Production–Disease
Management.
http://www.gov.mb.ca/agriculture/crops/potatoes/bd
a04s07(3-4).html
Anonim, 2011 a. Gıda. Gıda Teknolojisi Derneği Yayın
Organı. A.Ü. Ziraat Fakültesi, Gıda Mühendisliği
Bölümü. Sayılar; 1992/6, 1993/3, 1994/5, 1997/4,
2002/4, Ankara
Anonim, 2011 b. Patateslerin Depolama Tekniği
http://www.gidateknolojisi.org/?p=1475)
Canan, İ., 2007. Meyve Depolaması İçin Pratik Bilgiler.
http://www. alata.gov.tr
Dokuzoğuz, M., 1997. Türkiye’de Bahçe Ürünleri
Muhafazasındaki Gelişmeler. Bahçe Ürünlerinde
Muhafaza ve Pazarlama Sempozyumu, Yalova, 1-7.
Eckert, J.W., Ogawa, J.M., 1988. The Chemical Control
Of Postharvest Diseases: Deciduous Fruits, Berries,
Vegetables and Root/Tuber Crops. Ann. Rev.
Phytopathol. 26: 433-469.
Eckert, J.W., 1995. Postharvest Disease Control:
Experience With Citrus Fruit. Tree Fruit Postharvest
J. 6:9-12.
Ekmekyapar, T., 1981. Patates Depolarında Uygun Çevre
Koşulları , 21-22 Ekim, 1981, Kültürteknik
Semineri, Atatürk Üniv., Ziraat Fak., Erzurum
Ekmekyapar, T., 1999. Tarımsal Yapılar. Ata. Üniv. Ders
Yay., No:204. Erzurum
Elmasry, G.M., Molto, E., Blasco, J., Elsayed, A. 2006.
Influence Of Hot Water Treatment On Some
Chemical And Mechanical Properties of Potato.
Agricultural Engineering International: The CIGR
Ejournal. Manuscript Fp 05 013. Vol. 8.
Fallik, E., Aharoni, Y., Copel A., Rodov, R., TuviaAlkalai, S., Horev, B., Yekutieli, O., Wiseblum, A.,
Regev, R., 2000. A Short Hot Water Rinse Reduces
Postharvest Losses Of Galia Melon. Plant Pathol.
49:333-338.
Fallik, E., 2004. Prestorage Hot Water Treatments
(Immersion, Rinsing And Brushing). Post Harvest
Biology And Technology 32 (2004) 125-134.
FAO, 2009. Food and Agriculture Organization (FAO).
http://faostatt.fao.org/
Hu, W., Tanaka, S. 2007. Effects of Heat Treatment on
The Quality and Storage Life of Sweet Potato. Sci
Food Agric. 87:313–319.
Ikediala, J.N., Tang, J., Neven, L.G., Drake, S.R., 1999.
Quarantine Treatment of Cherries Using 915 Mhz
Microwaves: Temperature Mapping, Codling Moth
Mortality And Fruit Quality. Postharvest Biol.
Technol. 16:127-137.
İlisulu, K. 1986. Nişasta Şeker Bitkileri Ve Islahı. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları:960.
Kader, A.A., 1992. Postharvest Biology and Technology:
An Overview, In: Kader, A.A. (ed.). Postharvest
Technology of Horticultural Crops. 2nd ed.
Publication 3311. University of California, Division
of Agriculture and Natural Resources, Oakland,
California, p.15-20.
Kara, K. 2000. Depolama Sürelerinin Bazı Patates
Çeşitlerine Ait Farklı Büyüklükteki Yumruların
Kalite Özellikleri Üzerine Etkileri. Atatürk
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri
Bölümü, Erzurum
Karabulut, O.A., Cohen., L., Wiess, B., Daus, A., Lurıe,
S., Droby, S., 2002. Control of Brown Rot and Blue
Mold of Peach and Neetarine By Short Hot Water
Brushing and Yeast Antagonists. Postharvest Biol.
Technol. 24:103-111.
Karabulut, Ö.A., Kuruoğlu, G., İlhan, K., Arslan, Ü. 2005.
Hasat Sonrası Hastalıklara Karşı Sıcaklık
Uygulamalarının Kullanımı. OMÜ. Zir. Fak.
Dergisi, 2005, 20(1):94-101.
Karaçalı, İ., 1990. Bahçe Ürünleri Muhafazası Ders
Kitabı No: 494 Ege Üniversitesi, İzmir.
Karaçalı, İ., 1993. Bahçe Ürünlerinin Muhafazası ve
Pazarlanması. E.Ü. Zir. Fak. Yay. No:494., Bornova.
413 S.
Karakul, D. 2006. Patateslerde Ön Islatma İşleminin
Kızartılmış Üründe Akrilamid Oluşumuna Etkisi
Üzeride Araştırma. Hacettepe Üniversitesi, Gıda
Mühendisliği ABD Ankara.
Karaman, S., Şahin, S., Okuroğlu, M., Örüng, İ. ve
Cemek, B. 2006. Tokat Yöresine Uygun Patates
Depolama Yapılarının Planlanması. IV. Ulusal
Patates Kongresi, 06.08.2006, Niğde.
Karlsson, M.E., Eliasson, A. 2003. Effects of
Time/Temperature Treatments on Potato (Solanum
Tuberosum) Starch: a Comparison of Isolated Starch
and Starch In Situ. J Sci Food Agric 83:1587–1592.
Kazım, M.U., Kasım, R., 2007. Sebze ve Meyvelerde
Hasat Sonrası Kayıpların Önlenmesinde Alternatif
Bir Uygulama: Uv-C. Tarım Bilimleri Dergisi 2007,
13(4) 4/3-4/9 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi.
Klein, J.D., Lurie, S., 1991. Postharvest Heat Treatment
And Fruit Quality. Postharvest News Inf. 2:15-19.
Kyriacou, M.C., Gerasopoulus, D., Siomons, A.S.,
Ioannides, M. 2008. Impact of Hot Water Treatment
On Sprouting, Membrane Permeability, Sugar
Content and Chip Color of Reconditioned Potato
Tubers Following Long-Term Cold Storage. Journal
of the Science Of Food And Agriculture, 88: 26822687.
Laborde, I.F., Padilla-Zakour, O.I. 2003. Application Of
Low Temperature Heat Treatments Before Retorting
Improves The Quality Of Canned Potatoes. Journal
of Food Processing Preservation 27 (2003) 195-212.
Mackay, J.M., Shıpton, P.J., 1983, Heat Treatment Of
Seed Tubers For Control Of Potato Blackleg And
Other Diseases. Department Of Agriculture,
University Of Aberdeen. Plant Pathology (1983) 32,
385-393.
Okuroğlu, M., İ. Örüng, 1995, Erzurum İli Merkez
İlçede Bulunan Patates Koruma Depolarının
Planlama ve Çevre Koşulları Üzerine Bir Araştırma.
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 26, 1.
S. 122-144. Erzurum.
Okuroğlu, M., Yağanoğlu, A.V. ve Örüng, İ. 1998.
Erzurum İlinde Meyve Ve Sebze Depolama
Yapılarının Planlama Kriterlerinin Belirlenmesi.
89
Patateste Depolama ve Isıl İşlem Uygulamaları
Doğu
Anadolu
Tarım
Kongresi,
14-18
Eylül,Erzurum.
Onaran, H., Ünlenen, L.A., Doğan, A., 2000. Patates
Tarımı, Sorunları Ve Çözüm Yolları. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü, Niğde Patates Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü, Niğde.
Öztürk,T., 2003, Tarımsal Yapılar.OMU, Ziraat Fak., No:
49, Samsun.
Panhwar, F., 2006. Post Harvest Technology of Fruits and
Vegetables.
http://www.ecoweb.com/editorial/060529.html
Paull, R.E., 1990. Postharvest Heat Treatments and Fruit
Ripening. Postharvest News & Inf. 1:355-363.
Paull, R.E., Mcdonald, R.E., 1994. Heat And Cold
Treatments. İn Insect Pests And Fresh Horticultural
Products: Treatments And Pest And Fresh
Horticultural Products: Treatments And Responses.
İn: R.E. Paull And J.W. Armstrong (Eds.), Cab Intl.
Wallingfort, Uk, P. 191-222.
Plaza, P., Usall, J., Torres, R., Lamarca, N., Asensio, Á.,
Viñas, I., 2003. Control of Green And Blue Mould
By Curing On Oranges During Ambient And Cold
Storage. Postharvest Biol. Technol. 28:195-198.
Porat, R., Daus, A., Weiss, B., Cohen, L., Fallik, E.,
Droby, S., 2000. Reduction of Postharvest Decay In
Organic Citrus Fruit By A Short Hot Water
Brushing Treatment. Postharvest Biol. Technol.
18:151-157.
Ranganna, B., Raghavan, G.S.V., Kushalappa, A.C. 1998.
Hot Water Dipping To Enhance Storability of
Potatoes. Postharvest Biol. Technol. 13: 215-223.
Schippers, P.A. 1970. The Relation Between Storage
Conditions And Changes İn Weight And Specific
Gravity Of Potatoes. Am. Potato J., 48: 313-319.
Shirsat, S.G., Thomas, P., Nair, P.M. 1991. Evaluation of
Treatments With Hot Water, Chemicals And
Ventilated Containers To Reduce Microbial
Spoilage In Irradiated Potatoes. Potato Research, 34,
2, 227-231.
Sotome, I., Takenaka, M., Koseki, S., Ogasawara, Y.,
Nadachi, Y., Okadome, H., Isobe, S., 2009.
Blanching of Potato With Super Heated Steam and
Hot Water Spray. LWT Food Science and
Technology 42, 1035-1040.
Tunçtürk, M., Tunçtürk, R., Yıldırım, B., Eryiğit, T. 2004.
Değişik Azot Dozları Ve Sıra Üzeri Mesafelerinin
Patateste (Solanum Tuberosum L.) Verim Ve Kalite
Üzerine Etkileri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi, 14(2), 95-104.
Ulukapı, K. 2008. Derim Sonrası Sıcak Su
Uygulamalarının California Wonder Tipi Biber
Muhafazası Üzerine Etkileri. Batı Akdeniz Tarımsal
Araştırma Enstitüsü Derim Dergisi.25: 44-51.
Verlinden, B.E., Yuksel, D., Baheri, M., Baerdemaeker,
J.D., van Dijk, C. 2000. Low Temperature
Blanching Effect On The Changes In Mechanical
Properties During Subsequent Cooking Of Three
Potato Cultivars. Int. J. Food Science and
Technology. 35, 331-340.
90
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 91-102
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin
Belirlenmesi
Sultan KIYMAZ1
Vedat GÜNEŞ2
Murat ASAR3
1
Ahi Evran Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Terme Cad., Kırşehir
2
Kırşehir Meteoroloji Bölge Müdürlüğü, Kırşehir
3
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara
Özet: Çalışmada, Seyfe Gölü’nün geçmiş yıllardaki yağışa bağlı olarak ifade edilen meteorolojik kuraklığın
irdelenmesi amaçlanmıştır. Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) yöntemi kullanılarak, Seyfe Gölü
kuraklık oluşumları 1. Dönem (1975–1991) ve 2. Dönem (1992–2008) halinde analiz edilmiştir. Analiz
sonuçları, birinci dönem ile ikinci dönem kuraklık değerlerinin birbirlerinden farklı olduğunu göstermiştir. 2.
Dönem hafif kuraklık değerleri tüm kurak dönemlerde (3, 6, 12 ve 24 aylık) 1. Döneme göre artarak çeşitli
şiddetlerde kendini göstermiştir. Buna karşın normal nem şiddetinin 1. Dönemden 2. Döneme doğru azaldığı
görülmüştür. Şiddetli ve çok şiddetli kuraklık oluşumları her iki dönemde de kısa ve uzun dönemler
açısından minimum değerler göstermiştir. Bu değerler Kırşehir İlinin önümüzdeki yıllarda su stresinin
artacağını göstermektedir. Bu açıdan gerekli kuraklık önlemlerin alınması önemli bir konudur.
Anahtar Kelimeler: Kuraklık, standartlaştırılmış yağış indeksi, yağış, zamansal kuraklık izleme,Seyfe Gölü
Determination of Drought Periods for Seyfe Lake by Standardized
Precipitation Index
Abstract: In the study, meteorological drought depending on precipitation of Seyfe Lake in past years has
been examined. The occurrence of drought of Seyfe Lake in case of the first Period (1975-1991) and the
second period (1992-2008) has been analyzed by using the Standardized Precipitation Index (SPI) method.
The results of the analysis, the drought values of the first period and the second period showed that different
from each other. The values of the second period mild drought during all dry periods (3, 6, 12 and 24
months) increasing the compared to the first period showed itself in various intensities. However; normal
humidity severity is observed to decrease from 1 st Period to 2nd Period. The occurrences drought of the severe
and very severe in both periods in terms of short and long periods of time showed that the minimum values.
These values show that water stress will increase in the coming years Kırşehir Province. In this respect,
taking of the necessarydrought measures are an important issue.
Key words: Drought, standardized precipitation index (SPI), precipitation, temporal drought monitoring,
Seyfe Lake
1.Giriş
Kuraklık, yağışların, kaydedilen normal
seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi
sonucu arazi ve su kaynaklarının olumsuz
etkilenmesi ve hidrolojik dengede bozulmalara
neden olan doğal olay olarak tanımlanır (WMO,
1997). İklimsel değişimlerin neden olduğu
geçici bir olay olan kuraklık, kurak ve yarı
kurak bölgelerin yanısıra, orta enlemlerin
nemli-denizel iklimleri gibi öteki iklim
bölgelerinde de oluşabilir (Türkeş, 1999).
Küresel ısınmaya bağlı olarak değişik iklim
senaryolarına göre zamanla özellikle orta
enlemlerde kuraklığın etkili olacağı tahmin
edilmektedir. Bu senaryolar, başta tarımsal ve
enerji üretimi olmak üzere pek çok alanda
kuraklığın yakın gelecekte önemli bir sorun
olacağını göstermektedir.
Belirli bir zaman periyodunda, yağışın
normal değerlerin altına düşmesi meteorolojik
kuraklık olarak tanımlanmaktadır. Meteorolojik
kuraklığın süresine göre, tarım alanlarının
sulanmasında önemli sorunların yaşanması,
mühendislik açısından ise, barajlarda yeterli
miktarda su toplanamaması, içme suyu
kaynaklarının yetersiz kalması, çevrenin ve
sosyal yapının olumsuz yönde etkilenmesi gibi
bir takım sorunlar ortaya çıkabilmektedir
(Tonkaz ve Çetin 2005).
Yağış eksikliğinden kaynaklanan kuraklık
etkisinin süre ve şiddet bakımından farklı
olması, meteorolojik, hidrolojik, tarımsal ve
ekonomik kuraklık olarak sınıflandırılma
ihtiyacını ortaya koymuştur. Bu nedenle,
kuraklığın izlenmesinde, yağış eksikliğinin
farklı zaman periyotlarında (3, 6, 9, 12, 24 ay
91
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi
vb.) araştırılması gerekir. Bu amaçla çeşitli
kuraklık indeksleri kullanılmaktadır. Kuraklık
olaylarını incelemek için çeşitli yaklaşım ve
yöntemler önerilmiştir. Bunlardan en çok
bilinenleri, Palmer Kuraklık Şiddet İndisi
(PDSI, Palmer, 1965) ve Standartlaştırılmış
Yağış İndisi (SPI, McKee ve ark. 1993, 1995)
yaklaşımlarıdır.
Bu
kuraklık
indisleri
kullanılarak elde edilen sonuçlar, bir ülke ya da
bölgenin iklimi ile ilgili bilgi vermesinin
yanında belli dönemler arasında meydana gelen
kuraklık eğilimler (artış ya da azalış) hakkında
da bilgi edinmeyi sağlamaktadır. Elde edilen bu
bilgiler, kuraklık yönetimi ve kuraklıkla
savaşım yeteneklerinin ve olanaklarının
gelişmesinde kullanılabilecektir.
Farklı
iklimlere
sahip
bölgelerin
kuraklığını tanımlamak amacıyla yağış
parametresini tek bir sayısal değere dönüştüren
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi (SPI) yöntemi
ilk olarak Mckee ve ark. (1993) tarafından
geliştirilmiştir. Anılan yöntemin güvenilir ve
yaygın olarak kullanılması nedeniyle, Dünya’da
ve Ülkemizde araştırmacılar tarafından
kuraklığın izlenmesinde kullanılmaktadır.
Dünyanın farklı bölgelerinde ortaya çıkan
kuraklık beraberinde açlığı, kıtlığı ve işsizliği
getirdiğinden toplum üzerinde kalıcı etkileri
olan meteorolojik karakterli doğal afettir
(Sırdaş ve Şen 2003). Kuraklığın başlangıç ve
bitiş zamanlarının belirsiz olması, toplam
etkisinin artması, aynı anda birden fazla kaynak
üzerinde etkisi ve ekonomik boyutunun yüksek
olması onu diğer afetlerden ayıran en önemli
özellikleridir (Kömüşçü ve ark. 2002).
Kuraklık etkilerinin azaltılması ve önceden
tahmin edilebilmesi için kuraklık şiddetinin
zamansal ve alansal olarak belirlenmesine
ihtiyaç vardır (Topçuoğlu ve ark. 2008).
Yapılan ön araştırmaya göre, Kırşehir ili Seyfe
Gölünün kuraklık dönemlerinin belirlenmesine
ilişkin bir çalışmaya rastlanılmamıştır. Bu
çalışmada, Seyfe Gölü’nün geçmiş yıllardaki
yağışa bağlı olarak ifade edilen meteorolojik
kuraklığın
incelenmesi
amaçlanmıştır.
Çalışmada, SPI yöntemi ile uzun süreli yağış
ölçümlerine sahip Kırşehir ili Merkez
meteoroloji istasyonu verileri kullanılarak,
kuraklığın geçmişte ve günümüzde oluşma
sıklığını karşılaştırabilmek için 1. Dönem
(1975–1991) ve 2. Dönem (1992–2008) halinde
Seyfe Gölü sulak alanı için kuraklık oluşumları
analiz edilmiştir. Büyük sıkıntılara yol açan
92
kuraklığın, uluslar arası öneme sahip Seyfe
Gölü’nde meydana getirebileceği sorunları
azaltabilmek için, kuraklık şiddeti daha da
artmadan önlemlerin alınabilmesinin, kuraklığı
önceden belirleme ve izleme çalışmaları ile
mümkün olması araştırmanın önemini ortaya
koymaktadır.
2. Materyal ve Metot
2.1. Çalışma alanının tanıtımı
Seyfe Gölü, İç Anadolu Bölgesinin tam
ortasında, Kırşehir İli Mucur ilçesi sınırları
içerisinde yer alan, ortalama 1110 m rakıma
sahip bir sulak alandır (Şekil 1). Ankara’ya 220
km. uzaklıkta bulunan Göl, kuşbakışı
Kırşehir’in 15 km. doğusunda, Mucur’un 11
km. kuzeyinde Malya Çölü olarak bilinen çorak
düzlüklerin en çukur yerinde yer almaktadır.
Coğrafik olarak 39°18´ kuzey, 34°23´ doğu
koordinatları arasındadır. Bölge 1989 yılında 1.
Derece Doğal Sit Alanı, 1990 yılında da Tabiatı
Koruma Alanı ilan edilmiştir. 1993 yılında
Türkiye’nin Ramsar (Özellikle Sukuşları
Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme
Sahip
Sulak
Alanların
Korunması)
sözleşmesine taraf olmasıyla birlikte, 1994
yılında da Ramsar sözleşmesine dahil
edilmiştir. Tatlı ve tuzlu su ekosistemlerinin bir
arada bulunduğu nadir bir ekosisteme sahip, kuş
göç anayolları üzerinde bulunan Seyfe Gölü
10700 hektarlık alanı kapsamaktadır.
Şekil 1. Seyfe gölü sulak alanın yeri
2.2.Sıcaklık
Havzanın yıllık ortalama sıcaklığı 9.5 °C11.4 °C arasında değişir. Göl ve çevresinde ise
yıllık ortalama sıcaklıklar 10.6 °C-10.7 °C’dir.
Küçük klima istasyonları ölçüsünde havza
sıcaklıkları
değerlendirildiğinde,
gölün
varlığının havza sıcaklıkları için yaşamsal
önemi dikkat çeker. Ocak ayında havzanın
genelinde ortalama sıcaklıklar -4.9 °C ile 0.9 °C
arasında değişiklik gösterir. Havza sınırları
S.KIYMAZ
içinde özellikle Seyfe Gölü’nün olduğu noktada
Ocak ayı sıcaklıkları 0-2 °C’dir. Göl
oluşturduğu mikroklima ile çevresini hem don
tehlikesine karşı korumuş hem de küçük bir
alanda çevresinin iklimini yumuşatmıştır. Kış
mevsiminde havzanın sıcaklık ortalaması -4.9
°C ile 4 °C, ilkbahar da -0.9 °C ile 4 °C, yaz
mevsiminde 12 °C ile 24 °C, sonbahar da 18 °C
ile 7 °C arasında değişir (Anonim, 2009).
2.3.Yağış
2.3.1.Ortalama Toplam Yağış ve Yağışın
Mevsimsel Dağılışı
Türkeş (1996, 2007)’ye göre havzanın da
içinde yer aldığı Kırşehir Karasal İç Anadolu
(KİAN) yağış rejiminde yer alır. Bu rejim orta
yağışlı, soğuk bir ilkbahar, kış ve az yağışlı
sıcak bir yaz mevsimi ile birlikte yarı-kurak ve
kurak-yarı nemli bozkır olarak tanımlanır.
Yağışın büyük bir kısmının özellikle soğuk
dönem ve geçiş dönemlerinde görülüyor
olmasının, alandaki gezici siklon ve
antisiklonların hareketliliğine ve genel atmosfer
dolaşımındaki uzun dönemli salınımsal
değişimlerle bağlantısı kurulabilir. Özellikle
ilkbahar sonu ve yaz başı kararsızlığın en
belirgin olduğu dönemlerdir.
Havzanın büyük klima istasyonlarının
yanında küçük klima istasyonlarının verileriyle
oluşturulan yıllık ortalama yağış dağılışı
haritası
incelendiğinde,
özellikle
kış
mevsiminde havzaya düşen yağış miktarı 5 mm
ile 45 mm arasında değişir. Havza bu dönemde
en fazla yağışı Aralık ayında alır. İlkbahar
yağışların artması ile birlikte havza sınırları
içine düşen yağış miktarı 15-70 mm arasında
değişir. Yaz mevsimin de karasal iklim havza
da kendini belli eder. Bu dönemde alana düşen
ortalama maksimum yağış 30 mm, ortalama
minimum yağış 5 mm’dir. Sonbahar da gezici
antisiklon ve siklonların etkisi, Basra alçak
basıncının etkinliğini azaltması ile artmıştır. Bu
dönem de havza ortalama minimum 30 mm,
ortalama maksimum 55 mm yağış almıştır.
Havzaya uzun yıllar boyunca 270-450 mm
arasında yağış düşmüştür (Anonim, 2009).
Bu çalışmada klimatolojik/meteorolojik
veri olarak 17160 numaralı Kırşehir (Merkez)
meteoroloji istasyonunun 1975–2008 yıllarına
ilişkin 34 yıllık aylık toplam yağış verileri
kullanılmıştır.
Kuraklığın
geçmişte
ve
günümüzde oluşma sıklığını karşılaştırabilmek
için bu veriler Kırşehir (Merkez) istasyonundan
alınarak 17 yıllık iki dönem halinde
incelenmiştir.
Çalışmada
Standartlaştırılmış
Yağış
İndeksi (SPI) kullanılarak Kırşehir (Merkez)
ilinde yer alan Seyfe Gölü’nün geçmiş
yıllardaki yağışa bağlı olarak ifade edilen
meteorolojik kuraklığı incelenmiştir. Her bir
dönem için 3–6–12 ve 24 aylık yağış toplamları
SPI analizine tabii tutulmuştur. Çoklu zaman
dilimlerine ait SPI değerlerinin yorumunu
kolaylaştırmak için her bir kategoride meydana
gelen SPI miktarları toplam miktarlar ile
karşılaştırılarak
yüzde
dağılımları
oluşturulmuştur. Böylece Seyfe Gölü için 1.
Dönemde meydana gelen kuraklıklar ile 2.
Dönemde
meydana
gelen
kuraklıklar
karşılaştırılmıştır. Bu amaçla Kırşehir (Merkez)
yağış istasyonunun 1975–2008 dönemine ait
aylık yağış değerleri Devlet Meteoroloji İşleri
(DMİ) Genel Müdürlüğü’nden temin edilmiştir.
Standart Yağış İndeksi hesaplamasında
kullanılan yağış serisi verilerinde eksik veri
olmaması gerekir. Yağış serisi uzunluğunun en
az 30 yıllık olması istenir. Bu nedenle Seyfe
gölü kuraklık değerlendirmesinde Kırşehir
(Merkez) istasyonu verileri kullanılmıştır.
Bu çalışmada kullanılan Standartlaştırılmış
Yağış İndeksi (SPI) McKee ve ark. (1993)
tarafından geliştirilmiştir. SPI basittir, zamanla
esnektir ve kuraklıkların bütün zaman dilimleri
için izlenmesine izin verir (Sırdaş ve Şen,
2003). SPI’nın uygulamada ihtiyaç duyulan tek
meteorolojik değişkenin yağış olması da,
yöntemin kuraklığın izlenmesinde tercih
edilmesini sağlanmaktadır. SPI’nın sağladığı bu
avantajlar düşünülerek çalışmada, Seyfe gölü
kuraklık dönemlerini belirlemek için bu yöntem
tercih edilmiştir.
Standart Yağış İndeksi (SPI) esas olarak
belirlenen zaman dilimi içinde yağışın
ortalamadan olan farkının standart sapmaya
bölünmesi ile eşitlik (1)’den elde edilir.
SPI 
Xi  X

(1)
Burada, Xi: i. yılda düşen yağış miktarı (mm),
X : yıllık ortalama yağış miktarı (mm), σ: yağış
değeri standart sapma (mm), SPI: Standart
Yağış İndeks değeri, i: sınıflandırmanın
yapılacağı yıllara ilişkin indis değeridir.
93
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi
SPI’nın hesaplanması yağışın 12 ay ve
daha kısa dönemlerde normal dağılıma
uymaması nedeniyle karmaşıktır. Bu yüzden
yağış dizileri öncelikle normal dağılıma uygun
hale getirilir. SPI değerlerinin normalize
edilmesi sonucunda seçilen zaman periyodu
içerisinde hem kurak hem de nemli dönemler
aynı şekilde temsil edilmiş olur. Sonuçta elde
edilen SPI değerleri yağış eksikliği ile lineer
olarak artan ve azalan bir eğilim gösterir. SPI
değerlerinin normalize edilmesi sonucu
seçilen zaman dilimi içerisinde hem kurak ve
hem de nemli dönemler aynı şekilde temsil
edilmiş olur. SPI değerleri dikkate alınarak
yapılan bir kuraklık değerlendirmesinde
indisin sürekli olarak negatif olduğu zaman
periyodu “kurak dönem” olarak tanımlanır.
İndisin sıfırın altına ilk düştüğü ay kuraklığın
başlangıcı olarak kabul edilirken indisin
pozitif değere yükseldiği ay kuraklığın bitimi
olarak değerlendirilir (McKee ve ark. 1995).
Bu yönteme göre kurak ve nemli dönemlerin
sınıflandırılması Çizelge 1’de gösterilmiştir.
Çizelge 1’den görüldüğü gibi SPI değerleri hem
nemli hem de kurak değerleri içermektedir.
Dolayısı ile SPI analizi ile incelenen bölgedeki
hem kurak hem de nemli dönemlerin başlangıç
dönemleri ve şiddetleri incelenebilmekte ve
bunların
göreceli
olarak
kıyaslanması
yapılabilmektedir.
Çizelge 1. SPI metoduna göre indeks değerleri ve sınıflandırma
SPI
Kuraklık Sınıfı
2≤
Olağanüstü nemli
1.60–1.99
1.30–1.59
0.80–1.29
0.51–0.79
0.50-(-0.50)
-0.50 –(-0.79)
-0.80 –(-1.29)
-1.30 –(-1.59)
-1.60 –(-1.99)
-2 ≥
Aşırı nemli
Çok nemli
Orta nemli
Hafif nemli
Normal
Hafif kurak
Orta kurak
Şiddetli kurak
Çok şiddetli kurak
Olağanüstü kurak
SPI değerlerinin hesaplanmasında; en az
30 yıllık sürekli periyoda sahip aylık yağış
dizileri (m boyutunda) hazırlanır. Yağış
eksikliğinin farklı su kaynaklarına etkisi dikkate
alınarak indislerdeki değişimlerin gözleneceği
3, 6, 12, 24 ve 48 aylık (i) gibi farklı zaman
dilimleri belirlenir. Bu zaman dilimleri
yağıştaki
eksikliğin
kullanılabilir
su
kaynaklarına olan etkisinin ne kadar sürede
94
hissedilebileceği gibi sübjektif bir mantığa göre
seçilmiştir. Örneğin herhangi bir ayda yağışta
meydana gelen azalma toprak nemine hemen
etki edebilirken, yeraltı sularının ve nehirlerin
bundan etkilenmesi daha uzun süreli bir zaman
dilimi içinde olur. Her zaman dilimindeki veri
dizileri kayan bir özellikte olup o ayın indis
değeri önceki (i) ayları değerlerine göre
belirlenir. Daha sonra her veri setine Gama
dağılımı uydurulur ve böylece gözlenmiş yağış
olasılıkları tanımlanır.
Gama dağılımı klimatolojik zaman
serilerine en uygun dağılımdır. Gama dağılımı,
dağılım frekansı veya olasılık yoğunluk
fonksiyonu ile tanımlanmaktadır (Thom, 1958).
x>0 için
(2)
Burada, α >0, α şekil parametresi; β >0, β ölçek
parametresi; x >0, x yağış miktarını ve Γ(α)
gama fonksiyonunu ifade eder. Yine α ve β’nın
tahmininde maksimum olasılık çözümlerini
kullanılır. Buna göre;
ve β
olarak tanımlanır.
(3)
A=
(4)
Burada, n: yağış gözlemlerinin sayısıdır. Eldeki
mevcut verilerden elde edilen bu olasılık
tanımlamaları daha sonra herhangi bir ayda
gözlenmiş bir değerin kümülatif olasılığını
bulmak için kullanılabilir. Bu durumda
kümülatif olasılık dağılım fonksiyonu aşağıdaki
şekilde tanımlanır.
G(x)=
(5)
Gama fonksiyonu x=0 için tanımsızdır ve
yağış dağılımı sıfır (0) değerler içerebilir; bu
durumda kümülatif olasılık dağılımı aşağıdaki
şekilde tanımlanır.
H(x) = q+(1-q). G(x)
(6)
Yukarıdaki eşitlikte q sıfır değeri için
olasılığı ifade eder. Eğer m herhangi bir yağış
serisindeki sıfır (0) değerleri ifade etmek için
kullanılırsa q= m/n olarak tanımlanabilir.
S.KIYMAZ
Kümülatif olasılık değeri H(x), ortalaması sıfır
(0) ve bir (1) varyans değeri taşıyan, SPI
değerini ifade eden standart normal rastgele
değerli Z değişkenine dönüştürülür. H(x),
SPI’nin değeridir. Bu durum Panofsky and
Brier (1958) tarafından tanımlanan formun
dağılımının, bir değişim olarak yeni bir
dağılıma dönüşümü için gerekli olan bir
özelliktir. SPI değerlerinin normalize edilmesi
ile o istasyona ait yağış dizilerinde hem zaman
ve hem de alan bazında olan değişkenliklerin
dikkate alınması sağlanmaktadır (McKee ve
ark. 1993; Guttman, 1999; Kömüşçü ve ark.
2002).
Bu
çalışmada
yukarıda
açıklanan
yöntemler izlenerek Devlet Meteoroloji İşleri
(DMİ) Genel Müdürlüğü Araştırma Şubesinde
Delphi V yazılımı ile gerçekleştirilen bir paket
program kullanılmıştır. Bu yazılım sayesinde
tek ya da çoklu istasyon seçeneği ile aylık
toplam yağış verileri kullanılarak geçmiş yıllara
ait kuraklık analizi yapılabileceği gibi, ileriye
dönük kuraklık tahmini de yapılabilmekte ve
farklı kategorilerde kuraklık oluşumlarını
sağlayan
kritik
yağış
değerleri
elde
edilebilmektedir.
3. Bulgular
Kırşehir (Merkez) meteoroloji istasyonu
yağış verileri kullanılarak Seyfe Gölü’nün
geçmiş yıllardaki yağışa bağlı olarak ifade
edilen meteorolojik kuraklığı Standartlaştırılmış
Yağış İndeksi (SPI) kullanılarak incelenmiştir.
Söz konusu istasyona ait üç aylık, altı aylık,
yıllık ve iki yıllık SPI değerleri yüzde
oluşumlarına göre Çizelge 2 ve 3’te verilmiştir.
Çizelge 2 ve 3’te belirtilen yüzdelik zaman
dilimleri, o kategorilerde zamanın ne kadarında
kuraklık şiddetinin görülme olasılığını ifade
eder. Bu şekilde o andaki kuraklığın ne kadar az
sıklıkta tekrar edebileceği ve kuraklığın bitmesi
için gerekli olan yağış olasılığının bilinmesi
sağlanabilir.
I. Dönem (1975–1991) gözlem süresince
yapılan kuraklık SPI yüzde oluşum değerlerine
göre; olağanüstü kuraklık dağılımları 3 aylık
zaman periyodunda tüm kurak dönemlerde en
yüksek %8 oranında 1978, 1983, 1984, 1986 ve
1989 yıllarında yaşandığı gözlenmiştir. Orta
kuraklık dağılımı, üç aylık kısa zaman
periyodundan 24 aylık uzun zaman periyoduna
%21’den %9’a azaldığı görülmektedir. Yıllık
ve 24 aylık zaman periyodunda hafif
kuraklıkların yaşandığı gözlenmiştir. Buna
karşın, normal nem şiddetinin azaldığı
saptanmıştır (Çizelge 2).
Hafif nemli
Normal
Hafif kurak
Orta kurak
Şiddetli kurak
Çok şiddetli kurak
Olağanüstü kurak
24 Ay %
Çok nemli
Orta nemli
12 Ay %
Olağanüstü nemli
Aşırı nemli
6 Ay %
Kuraklık Sınıfı
3 Ay %
Çizelge 2. Kırşehir (Merkez) istasyonuna ait kuraklık % oluşum değerleri (1975–1991)
1
3
3
0
7
11
5
9
9
7
7
13
29
22
18
25
24
22
28
10
71
16
81
12
66
23
65
18
21
8
26
7
18
5
9
10
4
8
4
7
6
5
11
5
95
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi
II. Dönem (1992–2008) gözlem süresince
yapılan 3, 6, 12 ve 24 aylık değerlendirmede;
orta kuraklık bir dönemin yaşanmadığı, tüm
kuraklık dönemlerinde hafif kuraklıkların çeşitli
şiddetlerde yaşandığı görülmektedir. Buna
karşılık normal nem şiddetinin tüm kuraklık
dönemlerinde azaldığı görülmektedir. Şiddetli
kuraklık dağılımları yıllık ve 24 aylık zaman
periyodunda en yüksek değere ulaştığı 2007 ve
2008 yıllarında ulaşmıştır (Çizelge 3).
3 Ay %
6 Ay %
12 Ay %
24 Ay %
Çizelge 3. Kırşehir (Merkez) istasyonuna ait kuraklık % oluşum değerleri (1992–2008)
Kuraklık Sınıfı
Olağanüstü nemli
1
0
0
1
Aşırı nemli
6
8
12
9
Çok nemli
15
14
13
16
Orta nemli
Hafif nemli
24
25
28
13
25
16
20
13
Normal
75
75
59
55
Hafif kurak
51
55
47
59
Orta kurak
0
0
0
0
Şiddetli kurak
5
7
12
10
Çok şiddetli kurak
11
5
4
8
4
4
5
0
Olağanüstü kurak
Olağanüstü kuraklık döneminde belirlenen
üç aylık zaman periyodundaki en yüksek SPI
değeri -2,56 olarak 1978 yılı Temmuz ayında
yaşandığı ve Temmuz ayında hiç yağış
düşmediği belirlenmiştir (Şekil 2). 1983 yılında
olağanüstü kuraklık döneminde üç ve altı aylık
zaman periyodundaki en yüksek SPI değeri -3.0
ve -2.92 olarak Ocak ayında yaşanmış ve Ocak
ayı yağış miktarı 21,1 mm’dir (Şekil 2 ve 3).
Söz konusu yılda yıllık ve 24 aylık zaman
periyodunda olağanüstü kuraklık dönemi en
yüksek SPI değeri sırasıyla Haziran ayında (2.75) ve çok şiddetli kuraklık dönemi olarak
Eylül ayında (-1.99) gözlenmiştir (Şekil 4 ve
5). Yağış eksikliğine bağlı olarak çeşitli
düzeylerde çok şiddetli kuraklık ve olağanüstü
kuraklık dönemi uzun dönemde yaşanmıştır.
Bulunan bu maksimum değerlerin 1984 yılında
yaşanan kuraklığın bir ön habercisi olarak
algılanabilir.
1984 yılında olağanüstü kuraklık dönemi
belirlenen 3 ve 6 aylık zaman periyodunda SPI
değeri en yüksek -2.52 ve -2.96 olarak Ekim
ayında gözlenmiş olup; Ekim ayı yağış miktarı
0.1 mm’dir (Şekil 2 ve 3). Yıllık ve 24 aylık
zaman periyodunda ise olağanüstü kuraklık
dönemi en yüksek SPI değeri sırasıyla -2.21ve 2.25 olarak Kasım ve Ekim ayında yaşanmıştır
96
(Şekil 4 ve 5). Yağış eksikliğine bağlı olarak
Haziran ayından Ekim ayına kadar çeşitli
düzeylerde olağanüstü kuraklık dönemi 24 aylık
uzun dönemde yaşanmıştır.
1986 yılında olağanüstü kuraklık dönemi 3
aylık zaman periyodunda SPI -2.17 olarak en
yüksek nisan ayında; 6 aylık zaman
periyodunda ise çok şiddetli kuraklık -1.79
olarak en yüksek mayıs ayında gözlenmiştir
(Şekil 2 ve 3). 1989 yılında olağanüstü kuraklık
dönemi 3 aylık zaman periyodunda SPI değeri 2.72 olarak en yüksek eylül ayında
gerçekleşmiştir (Şekil 3). Belirlenen 6 aylık
zaman periyodunda ise çok şiddetli kuraklık
dönemi SPI -1.92 olarak en yüksek eylül ayında
gerçekleşmiştir.
Yağışlardaki uzun süreli azalma eğilimleri
ve belirgin kurak koşullar, özellikle 1970’lerin
başından başlayarak, subtropikal kuşağın ve
Türkiye’yi de içerecek bir biçimde Akdeniz
Havzasının önemli bir bölümünde etkili
olmuştur. Sözü edilen bu kurak koşullardan
Türkiye’de en fazla Ege, Akdeniz, Marmara ve
Güneydoğu Anadolu Bölgeleri etkilenmiştir.
Türkiye’deki kuraklık olaylarının en şiddetli ve
geniş yayılışlı olanları, 1971-1974 dönemi ile,
1983, 1984, 1989, 1990, 1996 ve 2001
yıllarında olmuştur (Türkeş, 1999, 2007; Türkeş
S.KIYMAZ
ve Erlat, 2005). Bu çalışmanın sonuçları,
Türkiye genelinde yapılan çalışmanın sonuçları
benzerlik göstermektedir. Bu durum Türkiye’yi
etkileyen belirgin kuraklık koşullarından
Kırşehir Bölgesi’nin de etkilendiğini açıkça
göstermektedir.
3 Aylık SPI Değerleri
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
1991
1990
1989
1988
1987
1986
1985
1984
1983
1982
1981
1980
1979
1978
1977
1976
1975
-4
Yıllar
Şekil 2. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 3 Aylık SPI Değerleri (1975–1991)
6 Aylık SPI Değerleri
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
1991
1990
1989
1988
1987
1986
1985
1984
1983
1982
1981
1980
1979
1978
1977
1976
1975
-4
Yıllar
Şekil 3. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 6 Aylık SPI Değerleri (1975–1991)
12 Aylık SPI Değerleri
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
1991
1990
1989
1988
1987
1986
1985
1984
1983
1982
1981
1980
1979
1978
1977
1976
1975
-4
Yıllar
Şekil 4. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 12Aylık SPI Değerleri (1975–1991)
97
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi
4
24 Aylık SPI Değerleri
3
2
1
0
-1
-2
-3
1991
1990
1989
1988
1987
1986
1985
1984
1983
1982
1981
1980
1979
1978
1977
1976
1975
-4
Yıllar
Şekil 5. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 24 Aylık SPI Değerleri (1975–1991)
II. Dönem 1992–2008 yıllarına ait gözlem
süresince yapılan kuraklık değerlendirmelerinde
kuraklığın en yoğun geçtiği yıllar, Şekil 6, 7, 8
ve 9 doğrultusunda özetlenerek sunulmuştur.
Buna göre; olağanüstü kuraklık dönemi 3 aylık
zaman periyodunda SPI değeri -2.84 olarak en
yüksek 1993 yılı Ekim ayında gözlenmiştir ve
Ekim ayında düşen yağış miktarı 0.2 mm’dir
(Şekil 6). Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda
olağanüstü kuraklık değeri -2.33 olarak en
yüksek Kasım ayında gözlenmiştir (Şekil 7).
Yağışların büyük bir bölümü Ocak ve Aralık
ayında düşmüştür. 1994 yılında çok şiddetli
kuraklık dönemi 3 aylık zaman periyodunda
SPI değeri -1.85 olarak en yüksek Haziran ve
Temmuz aylarında gözlenmiş olup, düşen yağış
miktarı sıfır (0) mm’dir (Şekil 6). Ağustos ve
Eylül aylarında ise çeşitli düzeylerde şiddetli
kuraklık gözlenmiştir. Belirlenen 6 aylık zaman
periyodunda ise olağanüstü kuraklık SPI değeri
-2.88 olarak en yüksek Eylül ayında gözlenmiş
olup, düşen yağış miktarı 2.7 mm’dir (Şekil 7).
1999 yılında 3 aylık zaman periyodunda
çok şiddetli kuraklık dönemi SPI -1.86 olarak
en yüksek Aralık ayında gözlenmiştir. 2001
yılında olağanüstü kuraklık dönemi 3 aylık
zaman periyodunda SPI -2.44 olarak en yüksek
Ocak ayında gerçekleşmiş ve Ocak ayı yağış
miktarı 1.4 mm’dir. Mart, Nisan ve Temmuz
aylarında üç aylık zaman periyodunda çeşitli
düzeylerde çok şiddetli kuraklık dönemin
yaşandığı gözlenmiştir (Şekil 6). Belirlenen 6
aylık zaman periyodunda olağanüstü kuraklık
değeri -2.40 olarak en yüksek Ocak ayında
gözlenmiştir (Şekil 7). 12 aylık zaman
98
periyodunda ise Nisan ayından Kasım ayına
kadar çeşitli düzeylerde orta kuraklık
yaşanmıştır. Kırşehir Devlet Su İşleri (DSİ)
tarafından yapılan 2001 yılı Seyfe gölü su
seviyesi ölçüm sonuçlarına göre, Haziran
ayından Ekim ayına kadar gölde su
bulunmamaktadır.
2007 yılında 3 aylık zaman periyodunda
çok şiddetli kuraklık SPI değeri -1.65 olarak en
yüksek Ocak ayında gözlenmiştir (Şekil 6).
Belirlenen 6 aylık zaman periyodunda şiddetli
kuraklık değeri -1.58 olarak en yüksek Mayıs
ayında gözlenmiştir (Şekil 7). 12 aylık zaman
periyodunda ise SPI değeri -1.67 olarak en
yüksek ekim ayında çok şiddetli kuraklığın
yaşandığı gözlenmiştir (Şekil 8). Bulunan bu
maksimum değerlerin 2008 yılında yaşanan
kuraklığın bir ön habercisi olarak algılanabilir.
Ayrıca, 2007 yılı göl su seviyesi ölçüm
sonuçlarına göre, Haziran, Temmuz, Ağustos,
Eylül ve Ekim aylarında gölde su
bulunmamaktadır (DSİ, 2009).
2008 yılında olağanüstü kuraklık dönemi 3
aylık zaman periyodunda SPI -2.36 olarak en
yüksek Haziran ayında gözlenmiş olup;
Haziran ayında düşen yağış miktarı 6 mm’dir
(Şekil 6).
Belirlenen 6 aylık zaman
periyodunda olağanüstü kuraklık -2.73 olarak
en yüksek Haziran ayında gözlenmiştir (Şekil
7). 12 aylık zaman periyodunda ise olağanüstü
kuraklık SPI değeri -2.09 olarak en yüksek
Temmuz ayında belirlenmiş olup; Temmuz ayı
yağış miktarı 0.4 mm’dir. Haziran ve Ağustos
aylarında da benzer şekilde farklı düzeylerde
olağanüstü kuraklık dönemin yaşandığı
S.KIYMAZ
gözlenmiştir. Yıllık zaman periyodunda Mart,
Nisan ve Mayıs aylarında çeşitli düzeylerde
şiddetli ve çok şiddetli kuraklıkların yaşandığı
gözlenmiştir (Şekil 8). Belirlenen 24 aylık
zaman periyodunda ise çok şiddetli kuraklık
SPI değeri -1.76 olarak en yüksek Kasım ayında
gözlenmiştir. 24 aylık zaman periyodunda
Nisan ayından Aralık ayına kadar çeşitli
düzeylerde şiddetli ve çok şiddetli kuraklığın
yaşandığı gözlenmiştir (Şekil 9). Herhangi bir
zamanda yağışta meydana gelen azalmanın
toprak neminde hemen hissedilebilirken, yeraltı
sularında ve yüzey sularında bu etki daha uzun
zaman diliminde olur.
2008 yılı Seyfe gölü su seviyesi ölçüm
sonuçlarına göre, Haziran ayından Aralık ayına
kadar gölde su bulunmamaktadır. Göl ve
çevresinde tarımsal sulamalar nedeniyle yeraltı
su seviyelerinde de düşmeler olduğu
gözlenmiştir. Bu durum gölün su dengesinin
bozulmasına, başta tarımı ve göldeki su
kuşlarını tehdit etmektedir. Kırşehir ili Bölge
Meteoroloji Müdürlüğü’nden alınan verilere
göre; 1999, 2001 ve 2008 yılları arasındaki
dönemde yıllık toplam yağış miktarı uzun yıllar
(1975-2007) ortalamasının altında gerçekleşmiş
olup; uzun yıllar ortalamalarına göre, 1998–
2007 yıllarını kapsayan son 10 yılda ortalama
sıcaklık değerinin 0,5 0C arttığı ve yıllık yağış
toplamının ise 29,3 mm azaldığı gözlenmiştir.
Az yağışlı bir yörede bulunduğu için
özellikle yazın (Haziran, Temmuz ve Ağustos)
göl alanı küçülmekte ve büyük kesimi tuzlu bir
bataklığa dönüşmektedir. Bu durum; göl ve
çevresinin rüzgâr erozyonuna maruz kalmasına
neden olmakta, tarım alanlarında çöl etkisini ve
kuraklığı
artırmakta;
dolayısıyla
tarım
ürünlerinde verim azalmasına neden olmaktadır
(Kıymaz, 2009). Ayrıca I. Dönemden II.
Döneme doğru aylık toplam yağış tutarlarının
azaldığı, buna karşın aylık ortalama sıcaklık ve
buharlaşma miktarlarının arttığı gözlenmiştir
(Çizelge 4). Bu değerler Kırşehir İlinin
önümüzdeki yıllarda su stresinin artacağını
göstermektedir.
Bu çalışmanın sonucunda; 1975-2008
yılları arasındaki gözlem süresince yapılan SPI
kuraklık değerlerine göre; olağanüstü kuraklığın
3 ve 6 aylık kısa dönemli periyotlarda en
yüksek değere ulaştığı gözlenmiştir. Bu durum
toprak neminde önemli ölçüde azalmanın
olduğunu göstermektedir. Buna karşın, 19921993 yılları arasında hafif kuraklık değerleri
tüm kurak dönemlerde (3, 6, 12 ve 24 aylık) 1.
Döneme(1975-1992) göre sırasıyla %16’dan
%51’e 3,18 kat, %12’den %55’e 4.58 kat,
%23’ten % 47’e 2.04 kat %18’den %59’a 3.27
kat artarak çeşitli şiddetlerde etkisini
göstermektedir.
Çizelge 4. I. Dönem ve II. Döneme ilişkin bazı iklimsel aylık ortalama değerler (DMİ, 2009)
Aylık
I. Dönem (1975–1992)
II. Dönem (1992–2008)
Ortalama
Yağış
Sıcaklık
Buharlaşma
Yağış
Sıcaklık
Buharlaşma
Değerler
(mm)
(oC)
(mm)
(mm)
(oC)
(mm)
Ocak
44.7
-0.8
39.8
-0.1
Şubat
32.1
0.6
31.6
1.0
Mart
33.7
5.1
35.7
5.6
Nisan
50.2
10.6
100.0
50.1
10.7
108.7
Mayıs
45.7
14.7
153.2
44.8
15.9
185.0
Haziran
33.2
19.2
202.2
31.1
20.1
253.4
Temmuz
8.0
22.6
280.4
6.3
23.7
340.3
Ağustos
1.1
22.4
271.5
5.1
23.6
320.7
Eylül
10.9
18.2
185.0
13.8
18.7
209.8
Ekim
34.3
12.2
98.5
30.6
13.0
123.8
Kasım
46.2
5.9
42.4
6.3
21.4
Aralık
50.4
1.2
45.7
1.7
-
99
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi
3 Ayılık SPI Değerleri
4
3
2
1
0
-1
-2
-3
Yıllar
Şekil 6. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 3 Aylık SPI Değerleri (1992–2008)
Şekil 7. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 6 Aylık SPI Değerleri (1992–2008)
Şekil 8. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 12 Aylık SPI Değerleri (1992–2008)
100
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
-4
S.KIYMAZ
Şekil 9. Kırşehir (Merkez) istasyonunun 24 Aylık SPI Değerleri (1992–2008)
4. Sonuç
Türkiye’nin yıllık yenilenebilir yerüstü su
potansiyeline, 12 milyar m3 güvenli çekim
sınırlarındaki yeraltı suyu da eklendiginde,
ülkenin su potansiyelinin ancak 120 milyar
m3’e ulaştığı bulunur. Türkiye nüfusunun 72
milyon olduğu ve hızlı arttığı da dikkate
alındığında, kişi başına ortalama yıllık 1500 m3
kadar su düştüğü görülür. Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK) 2030 yılı için nüfusumuzun
100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu
durumda 2030 yılı için kişi başına düşen
kullanılabilir su miktarının 1000 m3/yıl
civarında olacağı söylenebilir (DSİ, 2008). Bu
sonuçlar bize, Türkiye’nin kurak dönemlerde
ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini açıkça
gösterir.
Çalışmanın sonuçlara göre, Kırşehir ve
Seyfe Gölü’nde 1975–2008 yılları arasında
hafif, orta, şiddetli, çok şiddetli ve olağanüstü
düzeylerde kuraklık yaşanmıştır. İkinci dönem
hafif kuraklık değerleri tüm kurak dönemlerde
(3, 6, 12 ve 24 aylık) birinci döneme göre
kıyasla artarak çeşitli şiddetlerde kendini
göstermiştir. Buna karşın normal nem
şiddetinin birinci dönemden ikinci döneme
doğru azaldığı görülmüştür. Şiddetli ve çok
şiddetli kuraklık oluşumları her iki dönemde de
kısa ve uzun dönemler açısından minimum
değerler göstermiştir.
Yağış eksikliğine bağlı olarak hesaplanan
Kuraklığın küresel boyutta yaşanan iklimsel
farklılık ve değişimler nedeniyle son yıllarda
dünyada ve ülkemizde de çok ciddi bir tehdit
oluşturduğu görülmektedir. Bu nedenle,
kuraklığın bir merkez tarafından izlenmesi ve
her sektör için kuraklık eylem planlarının
hazırlanması
gerekmektedir.
Ayrıca,
meteorolojik kuraklık çalışmalarının su
kaynaklarının
izlenmesi,
etkilerinin
belirlenmesi
ve
yönetim
modellerinin
oluşturulması açısından ele alınması önerilir.
Kaynaklar
Anonim, 2009. Seyfe Gölü Acil Eylem Planı. Seyfe Kurak
Alanı Göl Oluyor Projesi, Kırşehir.
DSİ, 2008.
http://www.dsi.gov.tr/iby/iby_cozum_oneri.htm
DSİ, 2009. Seyfe Gölü Su Seviye Ölçüm Verileri (20012008). Kırşehir DSİ Bölge Şube Müdürlüğü, 2009.
Kırşehir.
DMİ, 2009. Kırşehir (Merkez) İklim İstasyonu Yağış,
Sıcaklık, Buharlaşma Verileri (1975-2008). DMİ
Genel Müdürlüğü, 2009, Ankara.
Guttman, N.B., 1999. Accepting the Standardized
Precipitation Index: A Calculation Algoritm, Journal
of the
American Water Resources Association, Vol.35, No.2,
pp.311-322.
Hınıs, M.A., 2008. Standart Yağış İndeksi İle Konya’nın
Geçmişten Günümüze Kuraklık Değerlendirmesi.
Konya Kapalı Havzası Yeraltı Suyu ve Kuraklık
Konferansı, 11-12 Eylül 2008, Konya, 238-245.
Kıymaz, S., 2009. Seyfe gölü sulak alanı ve su kaynakları
yönetimine ilişkin sorunlar ve çözüm önerileri.
Journal of New World Sciences Academy 5 (2):174185.
Kömüşçü, A.Ü. Erkan, A. Turgu, E., 2002.
Normalleştirilmiş Yağış İndeksi Metodu (SPI) ile
Türkiye’de Kuraklık Oluşum Oranlarının Bölgesel
Dağılımı. DMİ Genel Müdürlüğü Araştırma ve Bilgi
İşlem Dairesi Yayını, 2002, Ankara.
Mckee T.B, Doesken N.J, Kleist J., 1993 The Relationship
of Drought Frequency and Duration to Time Scales.
101
Standartlaştırılmış Yağış İndeksi İle Seyfe Gölünün Kuraklık Dönemlerinin Belirlenmesi
8th Conference on Applied Climatology, 17-22
January 1993, Anaheim, CA, 179-184.
Mckee, T.B, Doesken N.J., Kleist, J., 1995. Drought
Monitoring with Multiple Time Scales, American
Meteorological Society, Proceeding of The 9th
Conference on Applied Climatology, 15-20 January
1995, Boston, 233-236.
Palmer, W.C., 1965. Meteorological Drought, Research
Paper No. 45. United States Department of
Commerce,
Weather Bureau.
Sırdaş, S. Şen S., 2003. Meteorolojik kuraklık modellemesi
ve türkiye uygulaması. İTÜ Dergisi/d Mühendislik
2, 95-103.
Thom, H.C.S., 1958. A Note on the Gamma
Distribution, Monthly Weather Review, 86 (4):
117-122.
Tonkaz, T. Çetin, M., 2005. Şanlıurfa’da Kuraklık
Şiddetinin Standardize Yağış İndisi (SPI) ile
Belirlenmesi ve Kuraklık Gidiş Analizi. GAP IV.
Tarım Kongresi, 21-23 Eylül 2005, Şanlıurfa.
Topçuoğlu, K. Pamuk Mengü, G. Anaç, S., 2008. Ege
Bölgesi Meteorolojik Kuraklık Analizi. Konya
102
Kapalı Havzası Yeraltı Suyu ve Kuraklık
Konferansı, 11-12 Eylül 2008, Konya, 175-184.
Türkeş M., 1996. Spatial and temporal analysis of annual
rainfall variations in Turkey. International Journal
of Climatology, 16, 1057-1076.
Türkeş, M., 1999. Vulnerability of Turkey to
Desertification With Respect to Precipitation and
Aridity Conditions. Tr. J. of Engineering and
Environmental Science 23 , 363 – 380. Tübitak.
Türkeş, M., 2007. Orta Kızılırmak Bölümü güney
kesiminin
(Kapadokya
Yöresi)
iklimi
ve
çölleşmeden etkilenebilirliği (Climate of southern
part of the Middle Kızılırmak Sub-Region
(Cappadocia District) and its vulnerability to
desertification). Ege Üniversitesi Coğrafya Dergisi
14: 75-99.
Türkeş, M. ve Erlat, E., 2005. Climatological responses of
winter precipitation in Turkey to variability of the
North Atlantic Oscillation during the period 19302001. Theoretical and Applied Climatology 81: 4569.
WMO, 1997. Extreme Agrometeorological Events, CagMX Working Group, Geneva.
GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi, 2011, 28(1), 103-112
Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.)
Sulama Programı*
İsmail TAŞ
Halil KIRNAK
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü, Şanlıurfa
Özet: Tarımsal üretimimde gerek verimde artışın sağlanmasında gerekse bitki deseninin çeşitlendirilmesinde
sulama en önemli girdilerden bir tanesidir. Bitkinin gereksinim duyduğu su, çevre sorunu yaratmadan ihtiyaç
duyulduğu zamanda ve miktarda karşılanmalıdır. Çalışma, Harran Ovası koşullarında yaygın olarak
yetiştiriciliği yapılan biber bitkisinin (Capsicum annum L.) sulama programının belirlenmesi amacıyla,
Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi deneme alanında yürütülmüştür. Araştırmada üç farklı sulama aralığı (2,
4 ve 6 gün) ile üç farklı bitki pan katsayısı (Kcp1=1.25, Kcp2=1.00 ve Kcp3=0.75) dikkate alınmıştır.
Uygulanacak sulama suyu miktarının belirlenmesinde açık su yüzeyi buharlaşması, bitki örtü yüzdesi ile
düzeltilerek hesaplanmıştır. Deneme konularına uygulanan sulama suyu miktarları 652-1010 mm, mevsimlik
su tüketimleri ise 726-1069 mm arasında değişmiştir. Konulardan elde edilen verim değerleri 2444 - 4703
kg/da arasında gerçekleşmiştir. Ayrıca toplam su kullanım randımanı (WUE) 2.75-5.22 kg/da/mm, sulama
suyu kullanım randımanı (IWUE) 3.03-5.81 kg/da/mm ve sulama suyunun evapotranspirasyonu karşılama
yüzdesi (I/ET) %85-96 arasında değişim gösterdiği saptanmıştır. Çalışma sonunda, Harran Ovası
koşullarında biber bitkisinin damla sulama yöntemiyle sulanması durumunda, sulama aralığı olarak 2 gün,
bitki katsayısı olarak 1.25’in seçilmesinin yanında sulama suyu miktarının hesaplanmasında bitki örtü
yüzdesi değeri ile düzeltilmesinin uygun olacağı belirlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Damla sulama, sulama programı, su tüketimi, biber
Scheduling Şanlıurfa Pepper (Capsicum annum L.) Irrigation with Drip
Irrigation
Abstract: Irrigation is one of the most significant input in agricultural production to provide yield increase
and various cropping patters. Plant water requirements should be met at desired periods with desired amounts
without causing any environmental problems. This study was carried out over the experimental fields Harran
University Agricultural Faculty to determine the proper drip irrigation scheduling for Şanlıurfa pepper
(Capsicum annum L.). Three different irrigation intervals (2,4 and 6 days) and three different plant pan
coefficients ((Kcp1=1.25, Kcp2=1.00 and Kcp3=0.75) were taken into consideration in this study. Amount of
irrigation water to be applied was calculated by using free-water surface evaporation values corrected with
plant cover ratios. Amount of applied irrigation water varied between 652-1010 mm and seasonal water
consumption varied between 726-1069 mm. Yields from treatments were between 2444 – 4703 kg/da. Total
water use efficiency (WUE) was 2.75-5.22 kg/da/mm, irrigation water use efficiency (IWUE) was 3.03-5.81
kg/da/mm, ration of irrigation water to evapotranspiration (I/ET) was between 85-96%. It was concluded in
this study under Harran Plain conditions that irrigation interval for pepper should be selected as 2 days, plant
coefficient should be prefered as 1.25 and amount of irrigation water should be calculated with a plant cover
ratio correction.
Keywords: Drip irrigation, scheduling, evapotranspiration, pepper
1. Giriş
Bilindiği gibi, bitkisel üretimde hem
verimin artırılmasında hem de verimin
iyileştirilmesinde sulama en önemli girdidir.
Bitki gelişimi için gerekli olan, fakat doğal
yollarla karşılanamayan suyun çevre sorunu
yaratmadan toprağa verilmesi “sulama” olarak
tanımlanır. Sulama yöntemi ise, sulama
suyunun bitki kök bölgesine veriliş biçimini
ifade eder. Tarım alanlarının özellikleri (toprak
yapısı, topoğrafya ve iklim) farklı olduğundan,
suyun bitki kök bölgesine uygulanma biçimi de
farklıdır.
Genellikle
bitkiler,
yüzey,
yağmurlama
ve
sızdırma
sulama
yöntemlerinden birisiyle sulanırlar (Leliart,
1987; James, 1993).
Yağışların yetersiz olduğu yerlerde,
bitkilerin gelişimini sağlamak veya verimi
arttırmak amacıyla, eksik olan suyun sulama
yoluyla tamamlanması gerekir. Suya duyarlı
bitkilerin özellikle de sebzelerin sulanmasında
çok sayıda değişik etmenin birlikte dikkate
alınması gereklidir. Sebzelerin sulanmasında;
uygun sulama yöntemini, sulama zamanını ve
* Yüksek Lisans tez çalışmasının bir bölümünün özetidir.
103
Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı
sulama suyu miktarını saptamak oldukça
zordur. Oysa geleneksel sulamalarda üreticiler
geçmiş yıllardaki deneyimlerinden yararlanarak
sulama işini gerçekleştirmektedirler.
Shmueli and Goldberg (1972), İsrail’de
kurak koşularda damla sulama yöntemiyle
sulanan biber bitkisi denemesinde A sınıfı
buharlaşma kabından gerçekleşen buharlaşma
miktarının 0.83, 0.95, 1.33 ve 1.75 katlarını
alarak dört farklı sulama seviyesini test etmişler
ve bölge için en uygun katsayının 1.33
olduğunu bildirmişlerdir. Kanber ve ark.
(1980), Kahramanmaraş koşullarında biber
bitkisini karık sulama yöntemiyle sulayarak
yürüttükleri çalışmalarında, büyüme mevsimi
boyunca 11-15 günde bir 100 mm sulama suyu
uygulanması ve toplam 7 ile 11 kez sulama
yapılması gerektiğini bildirmişlerdir. Ayrıca
dekara 20 kg saf azotlu gübrenin tümünün
Ekimle birlikte verilebileceğini bildirmişlerdir.
Çelik ve Köse (1988), Tokat-Kazova
koşullarında yaptıkları çalışmalarında, karık
sulama yöntemiyle A sınıfı buharlaşma
kabından 10 günlük yığışımlı buharlaşma
miktarının %70’nin uygulanması durumunda
biber bitkisindeki kurumaların önemli ölçüde
azaldığını bildirmişlerdir. Araştırmacılar verimi
1238.70 kg/da olarak bulmuşlardır.
Yıldırım ve ark. (1994), Ankara
koşullarında damla yöntemiyle sulanan biber
bitkisinde uygun sulama aralığı ve sulama suyu
ihtiyacının belirlenmesi amacıyla yaptıkları
çalışmalarında, uygulanan sulama suyu
arttığında bitki su tüketiminin de arttığını,
sulama aralığının ve uygulanan sulama suyu
miktarının meyve ağırlığına ve meyve boyuna
etkili olmadıklarını belirlemişlerdir. En yüksek
verimin 4 gün ara ile sulanan ve yığışımlı
buharlaşmanın %50’si kadar sulama suyu
uygulanan konudan elde edildiğini ve
mevsimlik su tüketiminin en düşük 395.4 mm,
en yüksek ise 718.6 mm olarak gerçekleştiğini
bildirmişlerdir.
Bracy ve ark. (1995) ABD’de damla
sulama sisteminde yaptıkları bir çalışmada
biber verimi üzerine sulama ve gübrelemenin
etkisini incelemişlerdir. Azot dozlarına (9, 18,
27 kg/da) karşın sulama suyu optimum ve
optimumun iki katı şeklinde bitkilere
verilmiştir. Optimum bitki su ihtiyacının
belirlenmesinde; A sınıfı buharlaşma kabı, bitki
gelişim katsayıları ve dikim alanı kullanılmıştır.
Uygulanan azot dozuna paralel olarak verim
104
artmış buna karşın optimum suyun iki katının
bitkiye verilmesinin verim üzerine etki etmediği
belirlenmiştir.
Çetin ve Nacar (1995), Harran Ovası
koşullarında alttan sızdırma (porous pipes)
sulama yöntemiyle biber bitkisini sulama
olanaklarını araştırmışlar ve anılan yöntemin
kullanımının bölge için uygun olmadığını
belirtmişlerdir. Ayrıca araştırmada, sistemde
meydana gelen aksaklıklar (tıkanmalar, toprakta
tek düze bir nem dağılımının olmaması v.s.)
nedeniyle deneme konuları tam olarak
uygulanamamış ve buna bağlı olarak da
konulardan düşük verimler (656-3811 kg/da)
elde edilmiştir. Rista ve ark. (1995) yaptıkları
çalışmalarında, damla sulama yöntemi ile
sulanan biber bitkisinin karık sulamaya göre
daha az kökboğazı yanıklığı (Phytophthora
capsici)
hastalığının
görüldüğünü
bildirmişlerdir.
Çevik ve ark. (1996), Harran Ovası
koşullarında damla sulama yöntemiyle farklı su
düzeylerinin biberde verim ve kaliteye olan
etkilerini araştırdıkları çalışmalarında, A sınıfı
buharlaşma
kabından
olan
buharlaşma
miktarının biberin farklı gelişim dönemlerine
göre, I. dönem (dikim-çiçeklenme arası) için
%30’u, II. dönemde (çiçeklenme-%50’sinin
meyve oluşturması) %90’ı, III (%50’sinin
meyve oluşturması-ilk hasat) ve IV. (ilk hasatson hasat) dönemlerde de %120’sinin
uygulanması gerektiğini belirtmişlerdir. Ayrıca
araştırıcılar önerdikleri konudan 7062 kg/da
ürün aldıklarını bildirmişlerdir.
Şanlıurfa yöresinde sebzelerin yetişme
döneminde yağış eksikliği söz konusudur. Bu
nedenle sulamanın önemi çok daha fazla
artmaktadır. Birim alandan en yüksek ve kaliteli
ürünün alınması için diğer kültürel önlemlerle
birlikte, uygulanması gerekli sulama suyu
miktarının ve sulama zamanının da bilinmesi
gereklidir.
Verilecek
sulama
suyunun
miktarının hesaplanmasında bitkilerin su
tüketimlerine de ihtiyaç duyulmaktadır (Kanber
ve ark., 1980). Aynı çeşit bitkinin su tüketim
değeri, yöreler arasındaki iklim ve gelişim
etmenlerinin değişimine bağlı olarak farklılıklar
gösterebilir. Bu nedenle her bitki çeşidinin her
iklim bölgesindeki su tüketim değerlerinin
bilinmesi gereklidir. Bu durum özellikle suyun
ekonomik kullanımının zorunlu olduğu kurak
ve yarı kurak bölgelerde daha bir önem arz
etmektedir. Türkiye ve GAP Bölgesi genelinde
İ.TAŞ,H.KIRNAK
(özellikle Şanlıurfa ve civarında) tüketimi her
geçen gün artış gösteren Urfa Biberi, (yöresel
adıyla isot) ova çiftçisinin yetiştirdiği sebzelerin
başında gelmektedir. Ancak yöre çiftçisinin
sulama ve sulama programı konusunda yeterli
bilgiye sahip olmaması nedeniyle istenilen
verim ve kalite düzeyine ulaşılamamaktadır. Bu
araştırıma ile çiftçilerin uygulaması gerekli
optimum sulama suyu miktarı ve sulama aralığı
belirlenmeye çalışılmıştır.
2 Materyal ve Yöntem
2.1 Materyal
2.1.1 Çalışma alanı yeri ve toprakları
Araştırma, Harran Üniversitesi Ziraat
Fakültesi deneme alanında yürütülmüştür.
Araştırma yapılan alan 36o 42' N enlemi 38o 58'
E boylamlarında olup denizden yaklaşık 481 m
yüksekliktedir.
Araştırma alanı toprakları, ikizce serisine
giren koluviyal ana materyalli düz, düze yakın
eğimli, orta derin, derin topraklardan
oluşmuştur. Bütün profil yüksek oranda kil
içerir. Tüm profil kireçlidir (Dinç ve ark.,
1988). Araştırma alanı topraklarının sulama
yönünden kimi fiziksel ve kimyasal özellikleri
Çizelge 1’de verilmiştir.
Çizelge 1. Deneme alanı topraklarının bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri
Katman
Derinliği (cm)
0-30
30-60
60-90
T.K.
(Pw)
31.53
31.79
32.28
S.N.
(Pw)
22.15
22.57
23.11
As (g/cm3)
pH
1.32
1.34
1.33
7.3
7.2
7.2
2.1.2. İklim Özellikleri
Araştırmanın yapıldığı yörede geçit bölge
iklimi hüküm sürmekte olup, yazları sıcak ve
kurak kışları ılık ve kurak geçmektedir.
Deneme yılına ve uzun yıllara ilişkin iklim
verileri deneme alanına yaklaşık 30 km
uzaklıkta bulunan Mülga Köy Hizmetleri
Organik
Madde (%)
1.1
0.79
0.63
Fosfor
(kg/da)
2.16
2.09
2.03
Bünye
Sınıfı
C
C
C
Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü,
Koruklu
Talat
Demirören
Araştırma
istasyonundan alınmıştır. Kimi iklimsel veriler
ve uzun yıllık ortalama değerler Çizelge 2’de
gösterilmiştir.
Aylar
Yağış (mm)
Sıcaklık (oC)
Oransal Nem
(%)
Rüzgar Hızı
(m/s)
Güneşlenme
Süresi (saat)
Güneş Işın
Şiddeti
(cal/cm2)
Buharlaşma
(Epan) (mm)
Çizelge 2. Çalışma bölgesine ilişkin bazı iklim özelliklerinin uzun yıllık ortalamaları
I
II
III
IV
V
VI
VII
VIII
IX
X
XI
XII
Ortalama
70.8
62.5
56.2
27.3
21.5
3.8
0.1
.
0.4
19.3
43
59.1
364
4.8
5.8
9.7
15.1
21.8
28
31.3
30
25.3
18.2
10
5.9
17.2
68
63
57
56
41
33
32
38
36
43
60
70
50
1.6
1.7
1.6
1.6
1.9
2.4
2.3
1.9
1.5
1
0.9
1.2
1.6
3.9
6.3
7.6
7.3
10.9
12.1
12
11
9.4
6.7
6.7
4.2
8.2
188.2
228.8
353.7
457.6
612.6
678.8
633.5
549.7
466.7
334.9
264.8
172.8
411.8
55.1
119.9
200.3
315.1
381.1
345.9
257.6
157.6
51.7
1884.3
Çizelgenin
incelenmesinden
de
anlaşılacağı gibi, çok yıllık iklimsel verilerden,
yörede ortalama sıcaklık; 17.2 oC; en soğuk ay
4.8 oC ile Ocak ayı, en sıcak ay ise 31 oC ile
Temmuz ayıdır. Ortalama yağış 364 mm
olmasına karşın yağışların yıl içerisindeki
dağılımları düzensizdir. Yağışların yaklaşık
%93'ü kış aylarında düşmektedir. Ortalama
oransal nem %50 dolayındadır. Oransal nem
değerleri genellikle kış aylarında yüksek olarak
gerçekleşirken hava sıcaklığının artmasıyla
düşüş göstermektedir. Açık su yüzeyinden
105
Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı
oluşan toplam buharlaşma miktarı, 1884.3 mm
ve buharlaşmanın en yüksek olduğu ay 381.1
mm ile Temmuz ayıdır.
2.1.3. Bitki Çeşidi
Araştırmada, bölgede yaygın olarak
yetiştiriciliği yapılan ve isot olarak adlandırılan
Urfa yerli biber (Capsicum annum L.)
populasyonu kullanılmıştır (Şeniz, 1992).
2.2 Yöntem
2.2.1 Denemenin Düzenlenmesi
Deneme, 3 tekerrürlü tesadüf bloklarında
bölünmüş parseller deneme desenine göre
düzenlenmiş olup (Çizelge 3), ana parselleri
sulama aralığı ve alt parselleri ise bitki pan
katsayıları oluşturmuştur.
Çizelge 3. Deneme planı
S4Kcp 1
S4Kcp 3
S4Kcp 2
S2Kcp 1
S2Kcp 3
S2Kcp 2
S6Kcp 1
S6Kcp 3
S4Kcp 2
S4Kcp 1
S4Kcp 3
S2Kcp 2
S2Kcp 1
S2Kcp 3
S6Kcp 2
S6Kcp 1
S4Kcp 3
S4Kcp 2
S4Kcp 1
S2Kcp 3
S2Kcp 2
S2Kcp 1
S6Kcp 3
S6Kcp 2
S6Kcp 2
S6Kcp 3
S6Kcp 1
Sulama aralığı 2, 4 ve 6 gün olarak
belirlenmiş (S2, S4 ve S6); pan katsayıları
Kcp1=%125, Kcp2 = %100 ve Kcp3 = %75
olarak gösterilmiştir. Dikim seddeye yapılmış
ve her seddeye 2 sıra bitki şaşırtılmıştır. Sıralar
arası mesafe 40 cm ve sıra üzeri mesafe 50 cm
olacak şekilde dikim işlemi gerçekleştirilmiştir.
Her bir konuya ait tekerrürün parsel alanı 5’er
m2 ve 20’şer bitki olarak dikim yapılmıştır.
Hasatta her parselden 8’er bitki kenar tesiri
olarak ayrılmış olup geriye kalan 12 bitkiden
yapılan hasat dikkate alınmıştır.
2.2.2 Tarımsal İşlemler
Arazi, ilkbaharda pullukla derin olarak
sürüldükten sonra kazayağı ile işlenmiş alanda
elle seddeler yapılmıştır. İlkbahar geç donları
bittikten sonra fideler, deneme planına uygun
olarak, hazırlanan seddelerde açılan ocaklara
şaşırtılmıştır. Denemede dekara saf olarak 20
kg azot (N), 10’ar kg fosfor (P2O5) ve potasyum
(K2O) gelecek şekilde gübre uygulanmıştır
(Karakuş ve Anlağan, 1996). Azotlu gübrenin
yarısı dikimle kalan yarısı ise, iki eşit parçaya
106
bölünerek ilk çiçeklenmede ve ilk meyve
oluşum döneminde uygulanmıştır.
Deneme süresince ihtiyaç duyulduğunda
yabancı
otlarla
mücadele
çapalamayla
yapılmıştır. Yine aynı şekilde Harran
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma
Bölümünün
uzmanlarının
önerileri
doğrultusunda diğer mücadele gerektiren
işlemlerde (yaprak biti, akar v.b. zararlılara
karşı)
uygun
zirai
mücadele
ilaçları
kullanılmıştır.
2.2.3
Sulamaların
Planlanması
ve
Uygulanması
Araştırmada sulama yöntemi olarak
damla sulama yöntemi kullanılmıştır. İlk
sulamada topraktaki mevcut nemi tarla
kapasitesine getirecek kadar sulama suyu
uygulanmış ve sonrasında fide kök sistemi
gelişinceye değin (iki hafta süreyle) tüm
konulara eşit miktarlarda sulama suyu (80 mm)
uygulanmıştır. Bitkilerin araziye uyumu
sağlandıktan
sonra
sulama
konularına
geçilmiştir. Sulama konularına verilecek su,
deneme alanına yerleştirilmiş olan A sınıfı
kaptan ölçülen yığışımlı açık su yüzeyi
buharlaşma değerlerinin sırasıyla 2, 4 ve 6 gün
ara ile %125, %100 ve %75’i bitki örtü yüzdesi
de dikkate alınarak verilmiştir. Bitki örtü
yüzdesi başlangıçta en düşük %30 olarak
alınmış ve bitki gelişimine paralel olarak
artırılmıştır.
Sulama
suyu
miktarının
hesaplanmasında Kanber ve ark., (1994)’nın da
önerdikleri aşağıdaki eşitlik kullanılmıştır:
I = Epan x Kcp x P
(1)
Eşitlikte;
I : Uygulanacak sulama suyu miktarı (mm),
Epan: A sınıfı kaptan ölçülen yığışımlı
buharlaşma değeri (mm),
Kcp: Bitki-Pan katsayısı,
P: Bitki örtü yüzdesi (%),
Verilen sulama suyunun denetlenmesinde
Eylen
ve
ark.,
(1986)’nın
önerileri
doğrultusunda basınç-damlatıcı debisi-zaman
ilişkisinden yararlanılmıştır. Bunun içinde
aşağıdaki eşitlik kullanılmıştır;
T =
IxA
qxn
(2)
Eşitlikte;
T : Sulama suyu uygulama süresi (saat),
I : Uygulanacak sulama suyu miktarı (mm),
A : Parsel alanı (m2),
İ.TAŞ,H.KIRNAK
q: İşletme basıncındaki damlatıcı
(litre/saat),
n: Parseldeki damlatıcı sayısı (adet).
debisi
2.2.3. Bitki su tüketiminin hesaplanması
Biberin bitkisinin su tüketimi aşağıda
verilen su bütçesi eşitliği yardımıyla
belirlenmiştir (Waker ve Skogerboe, 1987).
ETa = I + P  S + SF1 + L1 +
GW - LO - LW - DP
(3). Eşitlikte;
ETa : Gerçek bitki su tüketimi,
I : Sulama suyu miktarı,
P : Yağış miktarı,
SF1 :Giren yüzey akışı,
L1 : Yüzey altından giren yanal su akımı,
GW :Kılcal yükseliş,
LO : Yüzey altından çıkan yanal su akımı,
LW : Yıkama gereksinimi,
DP : Derine süzülme miktarı,
S : Toprak su depolamasındaki değişim,
Denemede sulama yöntemi olarak damla
sulama yöntemi kullanıldığından SF1, L1, LO
ve LW değerleri ihmal edilmiştir. DP değerini
denetlemek amacıyla profilin 90 ve 120 cm
derinliklerine tansiyometreler yerleştirilmiştir.
GW değeri araştırma alanının bulunduğu
bölgede taban suyu sorununun olmamasından
dolayı sıfır olarak alınmıştır. Toprak su
depolamasındaki değişimi belirlemek için 12
günde bir toprak örnekleri alınmış ve alınan bu
örnekler üzerinde gerekli ölçümler yapılmıştır.
2.2.4 Su kullanım randımanı
Su kullanım randımanları (WUE), sulama
yöntemlerinin karşılaştırılmasında ve sulama
programlarının değerlendirilmesinde kullanılan
ölçütlerden birisidir (Tanner ve Sinclair, 1983).
Su kullanım randımanlarının belirlenmesinde,
Howell ve ark., (1990)’da verilen eşitlik
kullanılmıştır.
WUE 
Ey
ET
x 100
(4). Eşitlikte;
WUE : Toplam su kullanım randımanı
Ey : Ekonomik verim, kg/da
ET : Bitki su tüketimi, mm
Hesaplamalarda ekonomik verim yerine
doğrudan bir dekar alandan elde edilen verim
kullanılmıştır. Yukarıdaki eşitlik yardımıyla
elde edilen değer, toplam su kullanım
randımanı (WUE) olarak adlandırılmıştır.
Ayrıca sulama suyu kullanım etkinliğinin
(IWUE) belirlenmesinde aşağıdaki
kullanılmıştır (Kanber ve ark., 1992).
IWUE =
eşitlik
Ey
x 100
I
(5). Eşitlikte;
IWUE : Sulama suyu kullanım etkinliği
Ey : Ekonomik verim, kg/da
I : Sulama suyu, mm
3 Bulgular ve Tartışma
3.1. Şanlıurfa Biberi Bitki Su Tüketimi
(ETbiber) Sonuçları
Uygulanan sulama suyu miktarları Kcp
katsayılarına bağlı olarak değişirken, sulama
aralığında
değişme
göstermemiştir.
Bu
durumun nedeni bitki örtü yüzdesinin bitki
hastalık ve zararlıları nedeniyle konular
arasında farklılık göstermemesindendir. Anılan
durum nedeniyle bitki örtü yüzdeleri ortalama
olarak her konuda eşit gözlemlenmiştir. En
fazla sulama suyu uygulanan konu, 1010 mm
ile en yüksek Kcp katsayısına sahip (1.25)
konudur. En az sulama suyu uygulanan konu ise
652 mm ile en düşük Kcp katsayısına sahip
(0.75) konudur.
Elde edilen sonuçlar bölgede yürütülmüş
olan çalışmalardan biri olan Çevik ve ark.,
(1996), bildirdikleri sonuçlarla paralellik
gösterirken, Değirmenci ve Sözbilici’nin (1995)
belirttikleri sonuçtan (840-2471 mm) düşük
bulunmuştur. Bunun nedeni ise anılan
araştırıcıların sulama yöntemi olarak karık
sulama
yöntemini
kullanmalarıdır.Sulama
konularında mevsimlik su tüketimi değerleri,
konulara bağlı olarak belirlenmiştir. Elde edilen
sonuçlar Çizelge 4’de verilmiştir.
Çizelge 4. Deneme konularında Şanlıurfa biberinin
mevsimlik su tüketim değerleri
Konular
S2Kcp1
S2Kcp2
S2Kcp3
S4Kcp1
S4Kcp2
S4Kcp3
S6Kcp1
S6Kcp2
S6Kcp3
Uygulanan Sulama
Suyu Miktarı (mm)
1010
831
652
1010
831
652
1010
831
652
Toplam Tüketilen
Su (mm)
1050
885
726
1052
896
736
1069
917
763
Mevsimlik su tüketimi değerleri ele
alındığında, sulama konularına ve bitki
katsayılarına
bağlı
olarak
değişim
107
Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı
göstermektedir. En yüksek su tüketimi 1069
mm ile S6Kcp1 konusunda, en düşük ise 726
mm olarak S2Kcp3 konusunda gerçekleşmiştir.
Sulamalar öncesi etkili kök (EK)
derinliğinde tutulan toplam toprak neminde
oluşan değişimler incelenmiş elde edilen
bulgular Şekil 1, 2 ve 3’de gösterilmiştir. Söz
konusu şekiller incelendiğinde, su tüketimin
yüksek olduğu aylarda toprak suyunun hızla
azaldığı özellikle S6Kcp3 ve S6Kcp2
konularında dikkate alınan toprak derinliğinin
altındaki katmanlardan da su alındığı
görülmektedir. Toprak nem içeriği dikkate
alındığında, su stresi açısından en az baskının
oluştuğu konu S2Kcp1 olup diğer bulgularla
paralellik göstermektedir. Söz konusu durum
bir çok araştırıcının sonuçları ile benzerlik
göstermektedir. Kang ve ark., (2001) biber
bitkisinde; Kanber ve ark., (1988) yerfıstığı
bitkisinde ve Yazar ve ark., (2002) pamuk
bitkisinde benzer sonuçları elde etmişlerdir.
Şekil 1. İki günde bir sulanan konularda sulamalar
öncesi topraktaki nem değişimi (90 cm)
Şekil 3. Altı günde bir sulanan konularda sulamalar
öncesi topraktaki nem değişimi (90 cm)
3.2. Evapotranspirasyon-Epan İlişkisi
Konularda belirlenen su tüketimi (ET) ile
aynı dönemde A sınıfı buharlaşma kabından
ölçülen buharlaşma (Epan) değerleri arasında
ilişkiler saptanmıştır. Bulunan sonuçlardan üç
tanesi (üç farklı sulama aralığının Kcp1
konuları) Şekil 4, 5 ve 6’da gösterilmiştir.
Bunların yanında sözü edilen dönemdeki
Evapotranspirasyon - Epan buharlaşma
değerleri arasındaki ilişkiyi gösteren denklemler
ve regrasyon katsayıları (R2) Çizelge 5’de
verilmiştir.
Çizelge ve şekillerden görüleceği üzere
tüm konularda evapotranspirasyon ile Epan
buharlaşması arasında %1 düzeyde önemli
doğrusal ilişkiler olduğu belirlenmiştir.
Konulara bağlı olarak eğim değerleri 0.43-0.72
arasında değişmiştir. En yüksek eğim değeri
S2Kcp1 konusunda 0.72 olarak gözlemlenirken
en düşük eğim değeri ise 0.43 olarak S6Kcp3,
S4Kcp3 ve S2Kcp3 konularında elde edilmiştir.
Bitki su tüketimi ile açık su yüzeyi
buharlaşması arasında yakın bir ilişkinin olduğu
bir çok bitkide denemelerle elde edilmiştir.
Oğuzer ve ark., (1984) lizimetrede yonca,
pamuk, pırasa, mısır ve fiğ bitkilerinde; Kanber
ve ark., (1988) yerfıstığı bitkisinde; Ertek ve
Kanber (1999) pamuk bitkisinde anılan ilişkiyi
benzer şekilde bulmuşlardır.
Çizelge 5. Bitki su tüketimi ile açık su yüzeyi
buharlaşması arasındaki ilişki
Şekil 2. Dört günde bir sulanan konularda sulamalar
öncesi topraktaki nem değişimi (90 cm)
Konular
S2Kcp1
S2Kcp2
S2Kcp3
S4Kcp1
S4Kcp2
S4Kcp3
S6Kcp1
S6Kcp2
S6Kcp3
Denklemi
Et =0.72 Epan - 132.58
Et = 0.58 Epan -62.24
Et = 0.43 Epan + 8.46
Et = 0.71 Epan - 113.80
Et = 0.57 Epan - 42.71
Et = 0.43 Epan + 29.76
Et = 0.71 Epan - 102.29
Et = 0.58 Epan - 31.04
Et = 0.43 Epan - 43.28
** %1 düzeyinde önemli
108
R2
0.99**
0.99**
0.99**
0.99**
0.99**
0.99**
0.99**
0.99**
0.99**
İ.TAŞ,H.KIRNAK
Şekil 4. S2Kcp1 konusunda evapotranspirasyonEpan ilişkisi
Şekil 5. S4Kcp1 konusunda evapotranspirasyonEpan ilişkisi
Şekil 6. S6Kcp1 konusunda evapotranspirasyonEpan ilişkisi
3.3. Deneme Konularında Şanlıurfa Biber
Verimleri
Denemeden elde edilen verim değerleri
Çizelge 6’da verilmiştir. Çizelge incelendiğinde
en yüksek verim, S2Kcp1 konusunda 4703
kg/da olarak ölçüldüğü görülmektedir. En
düşük verim ise su stresinin gözlendiği konu
olan S6Kcp3 konusunda 2444 kg/da olarak
gerçekleşmiştir. Verimdeki düşmeler sulama
aralığının artması ve Kcp katsayısının
azalmasıyla paralellik göstermektedir. Aynı
Kcp katsayılarına sahip konuların verimlerinde
farklılık görülmektedir. Örneğin en yüksek
verimi veren Kcp1 katsayısını ele alacak
olursak, S2 konusunda 4703 kg/da verim
alınırken S4 konusunda 3967 kg/da ve S6
konusunda
ise
3096
kg/da
olarak
gerçekleşmiştir. Yani sulama aralığının
artmasıyla
verimde
düşüşler
meydana
gelmektedir. Söz konusu durum Kcp katsayıları
içinde geçerlidir. Aynı sulama aralığındaki
azalan Kcp katsayılarına paralel olarak verimde
düşüşler görülmektedir. Diğer yandan yukarıda
açıklanan verimdeki azalmalar ile bitki su
tüketimi arasındaki ilişki ters yönlü çıkmıştır.
En fazla sulama suyu uygulanan konulardan
olan ve en yüksek bitki su tüketiminin
gözlendiği konu olan S6Kcp1’de ise diğer Kcp1
konularına göre daha düşük verim alınmıştır.
Araştırmadan
elde
edilen
verim
değerlerinin Harran Ovası koşullarında yapılan
diğer bazı araştırmalarda (Çevik ve ark., 1996;
Değirmenci ve Sözbilici, 1995) elde edilen
verimlerden biraz düşük çıkmasına karşın,
Çetin ve Nacar’ın (1995) elde ettikleri
değerlerden yüksektir. Elde edilen verimin
diğer araştırıcıların elde ettikleri verim
değerlerinden biraz düşük çıkmasının nedenleri;
bölgede yaygın olarak görülen akar zararı,
yaprak biti, pamuk beyaz sineği zararı, biberde
yaygın olarak görülen hastalıklardan biri olan
ve kökboğazı yanıklığı (Phytophthora capsici
L.) hastalığı olarak adlandırılan fungal hastalık
zararı, fidelerin elverişsiz iklim şartları
nedeniyle
geç
şaşırtılması,
çiçeklenme
döneminde meydana gelen aşırı sıcaklar ve
buna bağlı olarak ortaya çıkan ve meyvelerde
görülen çiçek burnu çürüklüğü hastalığı zarar
etmenlerinin yapmış olduğu zararlardan
kaynaklanmaktadır.
Çizelge 6. Deneme konularından elde edilen verim
değerleri (kg/da)
Sulama Konular
S2
S4
S6
Kcp1
4703
3967
3096
Kcp Katsayıları
Kcp2
4420
3569
2520
Kcp3
3791
3382
2444
Deneme konularına ilişkin verimlerin
varyans analiz sonuçları, Çizelge 7’de
verilmiştir. Buna göre sulama aralıkları (SA) ve
Kcp katsayıları verim üzerine etkilerinin %1
önem düzeyinde önemli olduğu saptanmıştır.
109
Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı
Ancak sulama aralığı ile Kcp katsayılarının
interaksiyonu
(SA
X
Kcp)
önemsiz
bulunmuştur.
Çizelge 7. Verime ilişkin varyans analiz sonuçları
Var. Kay.
Bloklar
SA
Hata-1
Kcp
SA*Kcp
Hata
Genel
S. D.
2
4
2
4
2
12
26
K. T.
38305.888
11869080.448
304123.762
2069672.540
809189.647
1668644.771
16759017.055
K. O.
19152.944
5934540.224
76030.940
1034836.270
202297.412
139053.731
644577.579
F hesap
0.252
78.054**
7.442**
1.455
** %1 düzeyinde önemli
Yukarda
belirtilen
varyasyon
kaynaklarının verimde oluşturduğu farklılığın
hangi
uygulamalar
arasında
olduğunu
belirlemek için konulara ait ortalamalara
Duncan çoklu karşılaştırma testi uygulanmış ve
elde edilen sonuçlar Çizelge 8’de verilmiştir.
Çizelge 8. Deneme konularından elde edilen
ortalama verimlerin (kg/da) Duncan testi ile
karşılaştırılması
Sulama
Aralığı
S2
S4
S6
Kcp Katsayıları
4304.9 a*
3612.3 b
2686.5 c
Kcp1
Kcp2
Kcp3
3921.8 a
3391.0 ab
3290.9 b
* Aynı harf gurubuna ilişkin değerler %1 düzeyine göre farklı
değiller
Çizelge 8 incelendiğinde sulama aralığı üç
farklı verim gurubu oluşturmuştur. En yüksek
verim %99 olasılıkla, S2Kcp1 konusundan
alınmıştır. Bunu S2Kcp2 ve S4Kcp1 konuları
takip etmektedir. En düşük verimler ise 6 günde
bir sulanan konularda olmak kaydıyla sırasıyla
S6Kcp3 ve S6Kcp2 konularından elde
edilmiştir. Bu hususlar göz önüne alındığında
biber bitkisinin Harran Ovası koşullarında
damla sulama yöntemiyle 2 gün aralıklarla
sulanabileceği; sulama suyu hesabında Kcp1 ve
Kcp2 katsayıları, sistem planlamasında ise örtü
gelişimine göre değişen ıslatma yüzdesi
değerlerinin kullanılabileceği söylenebilir.
3.5. Su Kullanım Randımanı
Deneme için belirlenen su kullanım
randımanları, Çizelge 9’da verilmiştir. Toplam
su kullanım randımanı (WUE) en yüksek
S2Kcp3 konusunda 5.22 kg/da/mm ve en düşük
ise S6Kcp2 konusunda 2.75 kg/da/mm olarak
belirlenmiştir.
Toplam
su
kullanım
110
randımanının yüksek değerleri 2 günlük
konularda, düşük değerler ise 6 günlük
konularda belirlenmiştir. Konulara göre WUE
ve sulama suyu kullanım randımanındaki
(IWUE) düşüş genel olarak verimdeki
azalmalardan kaynaklanmaktadır.
Sulama suyu kullanım randımanı (IWUE),
en yüksek S2Kcp3 konusunda 5.81 kg/da/mm
ve en düşük 3.03 kg/da/mm S6Kcp2 konusunda
belirlenmiştir.
Sulama
suyu
kullanım
randımanında da toplam su kullanım
randımanında olduğu gibi S2 konularında
genelde yüksek değerler elde edilirken, S6
konularında düşük değerler belirlenmiştir.
En
yüksek
sulama
suyunun
evapotranspirasyonu karşılama (I/Et) değeri ise,
%96 ile S2Kcp1 ve S4Kcp1 konularında ve en
düşük
S6Kcp3 konusunda %85 olarak
gerçekleşmiştir. Sulama suyunun az, su
tüketiminin fazla olduğu konularda bu değer
giderek azalmıştır.
Çizelge 9. Damla Sulama Sisteminde Belirlenen
Şanlıurfa Biberinin Su Kullanım Randımanları
Konular
S2Kcp1
S2Kcp2
S2Kcp3
S4Kcp1
S4Kcp2
S4Kcp3
S6Kcp1
S6Kcp2
S6Kcp3
WUE
(kg/da/mm)
4.48
4.99
5.22
3.77
3.98
4.60
2.90
2.75
3.20
IWUE
(kg/da/mm)
4.66
5.32
5.81
3.93
4.29
5.19
3.07
3.03
3.75
I/Et (%)
96
94
90
96
93
89
94
91
85
4. Sonuçlar
Araştırmada en yüksek su tüketiminin
gerçekleştiği konuda (1069 mm) en yüksek
verim (3096 kg/da) alınamamıştır. En yüksek
verim S2Kcp1 konusundan 4703 kg/da olarak
İ.TAŞ,H.KIRNAK
gerçekleşirken, en düşük verim S6Kcp3
konusunda 2444 kg/da olarak bulunmuştur.
Deneme sonunda belirlenen su kullanım
randımanları sırayla, toplam su kullanım
randımanı (WUE) en yüksek S2Kcp3
konusunda 5.22 kg/da/mm ve en düşük ise
S6Kcp2 konusunda 2.75 kg/da/mm olarak
belirlenirken, toplam su kullanım randımanının
yüksek değerleri 2 günlük konularda, düşük
değerleri ise 6 günlük konularda belirlenmiştir.
Sulama suyu kullanım randımanı (IWUE), en
yüksek S2Kcp3 konusunda 5.81 kg/da/mm ve
en düşük 3.03 kg/da/mm S6Kcp2 konusunda
belirlenmiştir.
Sulama
suyu
kullanım
randımanında da toplam su kullanım
randımanında olduğu gibi S2 konularında
genelde yüksek değerler elde edilirken, S6
konularında ise düşük değerlerde olduğu
belirlenmiştir.
En yüksek sulama suyunun bitki su
tüketimini karşılama (I/Et) oranı, %96 ile
S2Kcp1 ve S4Kcp1 konularında ve en düşük
S6Kcp3 konusunda %85 olarak bulunmuştur.
Sulama suyunun az, su tüketiminin fazla olduğu
konularda bu değer giderek azalma göstermiştir.
Çalışma sonunda elde edilen verilere
dayanarak, Şanlıurfa ilinde önemli oranda
yetiştiriciliği yapılmakta olan yerli biberin
(isot), sulama suyu miktarı; A sınıfı buharlaşma
kabından meydana gelen buharlaşmanın (Epan),
bitki katsayıları (Kc) ve bitki örtü yüzdesi
değerleriyle
düzeltilerek
hesaplanabilir.
Belirlenen bu miktar, damla sulama yöntemiyle
iki günde bir olacak şekilde uygulanması üretim
açsından önemli katkılar sağlayacaktır.
Kaynaklar
Bracy, R.P., Ediling R.J., Moser, E.B. 1995. DripIrrigation Management and Fertilization of Bell
Pepper in a Humid Area. Proceedings of the Fifth
Microirrigation Congress, pp. 181-185, Orlonda,
Florida, USA.
Çelik, S., Köse, C., 1988. Tokat-Kozova Koşullarında
Biberin Su Tüketimi ve Farklı Sulama
Programlarının
Kurumalara
Olan
Etkisinin
Saptanması. 3. Ulusal Kültürteknik Kongresi 20-23
Eylül 1988 Cilt 3: 118-129. İzmir.
Çetin, Ö., Nacar, A.S., 1995. Harran Ovası Koşullarında
Çeşitli Bitkilerin Alttan Sızdırma (Porous Pipes)
Yöntemiyle Sulanma Olanakları. Toprak ve Su
Kaynakları
Araştırma
Yıllığı
1996.
T.C.
Başbakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
APK Daire Başkanlığı Toprak ve Su Kaynakları
Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları No:98.
ANKARA.
Çevik, B., Abak, K., Sarı, N., Kırda, C., Topaloğlu, F.,
1996. Harran Ovası Koşullarında Damla Sulama
Yöntemiyle Sulanan Sebzelerde Farklı Su
Düzeylerinin Verim ve Kaliteye Etkileri. Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Genel Yayın No: 169.
Adana.
Değirmenci, V., Sözbilici, Y., 1995. GAP Bölgesinde
Harran Ovası Koşullarında Biberin Sulama
Programı. Toprak ve Su Kaynakları Araştırma
Yıllığı 1996. T.C. Başbakanlığı Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü APK Daire Başkanlığı Toprak ve
Su Kaynakları Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları
No:98. ANKARA.
Dinç, U., Şenol, S., Sayın, M., Kapur, S., Güzel, N.,
Derici, R., Yeşilsoy M. Ş., Yeğengil, İ., Sarı, M.,
Kaya, Z., Aydın, M., Kettaş, F., Berkman, A., Çolak,
A.K., Yılmaz, K., Tunçgögüs, B., Çavuşgil, V.,
Özbek, H., Gülüt, K.Y., Karaman, C., Dinç, O.,
Öztürk, N., Kara, E.E., 1988. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi Toprakları. (GAT): I. Harran Ovası.
TÜBİTAK Tarım ve Ormancılık Araştırma Grubu
Güdümlü Araştırma Projesi Kesin Raporu. Proje No:
TOAG-534, Adana.
Doorenbos, J., Pruitt W. O., 1992. Crop Water
Requirements. Irrigation and Drainage Paper, FAO,,
Roma, 24
Ertek, A., Kanber, R., 1999. Farklı Sulama Programlarında
Pamuk Tipik Bitki Pan Katsayılarının Değişimi.
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi
1999, 14 (3):61-70.
Eylen, M., Kanber, R., Tok, A., 1986. Çukurova
Koşullarında Karık ve Damla Sulama Yöntemleri İle
Sulanan Çileğin Verim ve Su Tüketimi. Köy
Hizmetleri Araştırma Enstitüsü Yayınları 135. 77.
39 s. Tarsus.
Howell, T.A., Cuenca, R.H., Solomon, K.H., 1990. Crop
Yield Response. Management of Farm Irrigation
Systems. (ed. Hoffman et al.). ASAE, 312 s.
James, L.G., 1993. Principles of farm irrigation system
design. Krieger Puplishing Company, Malabar,
Florida, USA. p. 544.
Kanber, R., Yüksel, G., Eylen, M., Demiröz, C., 1980.
Kahramanmaraş Koşullarında Phytophthora Capsici
Leonian ile Bulaşık Alanlarda Azot Miktarı ve
Sulama Suyunun Kırmızı Biberin Verim ve Su
Tüketimine Etkisi. T.C. Köyişleri ve Kooperatifler
Bakanlığı TOPRAKSU Genel Müdürlüğü Tarsus
Bölgesi
TOPRAKSU
Araştırma
Enstitüsü
Müdürlüğü Yayınları. Genel Yayın No: 105. Tarsus.
Kanber, R., Baştuğ, R., Yazar, A., 1988. Farklı Toprak,
Ekim Zamanı ve Sulama Aralığı Koşullarında
Yetiştirilen Yerfıstığında Evapotranspirasyon İle
Açık Su Yüzeyi Buharlaşması Arasındaki İlişki.
Doğa Bilim Dergisi 13, 36: 1049-1062.
Kanber, R.,Yazar, A., Köksal, H., Oguzer, V., 1992.
Evapotranspiration of Grapefruit in The Eastern
Mediterranean Region of Turkey. Sci. Hort., 52;5362 s.
Kanber, R., Köksal, H., Önder, S., Eylen, M., 1994. Farklı
Sulama Yöntemlerinin Genç Portakal Ağaçlarında
Veri, Su Tüketimi ve Kök Gelişimine Etkileri. J. of.
Agriculture and Forestry 20 (1996) 163-172.
111
Damla Sulama Yöntemiyle Sulanan Şanlıurfa Biberinin (Capsicum annum L.) Sulama Programı
Kang, S., Zhang, L., Hu, X., Lı, Z., Jerie, P., 2001. An
Improved Water Use Efficiency For Hot Pepper
Grown Under Controlled Alternate Drip Irrigation
on Partial Roots. Scientia Horticulturae 89 (2001):
257-267.
Karakuş, L., Anlağan, M., 1996. GAP Bölgesi Harran
Ovası Koşullarında Biberin Azotlu Gübre İsteği.
Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Yıllığı 1997.
T.C. Başbakanlığı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
APK Daire Başkanlığı Toprak ve Su Kaynakları
Araştırma Şube Müdürlüğü Yayınları No:102.
ANKARA.
Leliart, J., 1987. Irrigation Systems. Post-Graduate Course
in Eromology. Dep. Fo Soil Physics, Fac. Of Agric.
Science, Gent_Belgium, 70.s
Oğuzer, V., Kanber, R., Eylen, M., 1984. Çukurova
Koşullarında
Lizimetrelerde
Ölçülen
Evapotranspirasyon Miktarları İle Buharlaşma
Değerleri Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir İnceleme.
Doğa Bilim Dergisi. Seri D2 Cilt 8 Sayı 3.
Rista, L. M., Sillon M., Fornasero L., 1995. Effect of
Different Irrigation Strategies on The Mortality of
Pepper by Phytophthora Capsici Leonian in
Greenhouses. Horticultural Argantina 1995, 14: 37,
44-51.
Shumueli, M. Goldberg, D. 1972. Response Of TrickleIrigated Pepper in an Arid Zone to Various Water
Regimes. HortScience 7:241-243.
Şeniz,V., 1992. Domates, Biber ve Patlıcan Yetiştiriciliği.
Tarımsal Araştırmaları Destekleme ve Geliştirme
Vakfı Yayın No:26 Yalova.
Tanner, O.B., Sinclair, T.R. 1983. Efficient Water Use in
Crop Prodution; Research Limitation to Efficient
Water Use in Crop Production. Ed. By H.M.
Waker, S.W., Skogerboe, G.V., 1987. Surface Irrigation:
Theory and Practice. Prentice-Hall, Inc., Englewood
Cliffs, New Jersey, 375 s.
Yazar, A., Sezen, S.M., Sesveren, S., 2002. LEPA and
Trickle Irrigation of Cotton in The Southeast
Anatolia Project (GAP) Area in Turkey. Agricultural
Water Management 54(2002) 189-203.
Yıldırım, O., Yanmaz, R., Aldemir, D., Atak, H., 1994.
Damla Yöntemiyle Sulanan Biber Bitkisinde Uygun
Sulama Aralığı ve Sulama Suyu İhtiyacının
Belirlenmesi. Ankara Ü. Ziraat Fakültesi Yayın
No:1372. ANKARA.
112

Benzer belgeler