2013 - PDF Formatında İndir - Eko Teknik iş sağlığı ve güvenliği

Transkript

2013 - PDF Formatında İndir - Eko Teknik iş sağlığı ve güvenliği
ÇESAM
Yeni Çıkan 6331 Sayılı Kanun
ile birlikte tüm iş ve işyerlerine
hizmet verilebilmesi için, Yeni
İş Güvenliği Uzmanlarına ve
İş Yeri Hekimlerine İhtiyaç Var.
İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği
Uzmanı Belgenizi almak için
ÇESAM EĞİTİM KURUMU’ndan
eğitim alabilirsiniz.
Eğitim
Kurumu
İş Güvenliği Uzmanı ve
İş Yeri Hekimi olmak
için hangi kursa gitsem?
Şehit Daniş Tunalıgil Sokak No:3 Demirtepe / Ankara Tel: +90 312 285 74 45 Fax: +90 312 285 47 16
www.cesam.com.tr [email protected]
İrem Nurgül Durmuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
K
ara kışları ardımızda bırakıp
bahar aylarına girdik...
Büyükşehirlerde, Başkent Ankara’nın
taş yığınları arasında bile bahar cıvıl
cıvıl… Masmavi denizimiz yok ama
bana göre gökyüzümüz hala masmavi…
Rengârenk çiçekler ve kuş sesleri…
Kuşların küçücük bedenlerinden
çıkan o ötüşler dinleyenin ruhunu
okşayıp da nasıl da büyük mucizeler
yapıyor… Bahar öyle güzel geliyor ki,
kıymetini bildirdiği için o fena kışlara
bile şükrettiriyor. Donarak ölenler
olmasaydı şimdi yanarak ısınan
yüreklerimizin kıymetini bilemezdik
deyip şükrediyoruz...
“Dervişin fikri neyse zikri de o’dur”
ya malum, baharı izlerken 6331 Sayılı
Kanun geliyor aklımıza…
Onca giden can, onca iş kazalarında
parçalanan bedenler, onca babasız kalan
çocuklar, oğulsuz analar, kocasız kadınlar… Ateş düştüğü yeri yaktığından bizi
yakmadıysa henüz fark edemediğimiz
ama aslında bu ülkenin terörde verdiğinden bile daha çok CAN kaybettiğimiz
mesleklerimiz, işlerimiz…
Nihayet, çok şükür, büyük çaba ve beklentilerle 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu çıktı. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı’nın yoğun çabaları
ve ülkemizde “Bu kez olacak!” yoğun
kabulü ile 01 Ocak 2013 tarihinde kanun yürürlüğe girdi. Umutla alkışladık
biz de… Sevinçle…
Bunca sevinip İSG’ye bahar geldi derken
kanunun getirdiklerini-getiremediklerini,
aksaklıklarını, muhtemel kadro açıklarını zaten biliyorduk, herkesçe biliniyordu.
Bakanlığımız da bunların çözümü için
zaten bir geçiş süreci öngörmüştü.
Ancak sahada bir panik havası da
vardı. Bakanlığımız da aslında oluşan
bu panik havasını gidermek için
bazı adımlar attı, bazı söylemler de
bulundu. Ve ne yazık ki bunlar ile iş
güvenliğinde oluşan olumlu hava bir
anda ciddi anlamda gerildi ve sahada
olumsuz sonuçlara yelken açtı.
2
6331 Sayılı Kanunumuz, bir kesime
01 Ocak 2013’te uygulanmaya başlandı
ancak bilindiği gibi büyük bir kesime
de 01 Temmuz 2013’ten sonra uygulanmaya başlayacak. Hal böyle olunca
da ihtiyaçlar bu yılın ikinci yarısında
daha net olarak ortaya çıkacak. Yani
asıl kırılma bu yılın ikinci yarısında
yaşanacak. Bu nedenle Bakanlığımızın
işi zor. Mehter takımı gibi 2 ileri 1 geri,
yönetmelik çıkarıp iptal etmek, vakit
kaybetmek, zaman kazanmak şöyle
dursun, çok çok hızlı hareket etmesi gerekli diye düşünüyorum. Her
şeyden önce bakanlığın iş güvenliği
uzmanı ve iş yeri hekimi ihtiyacını
iyi planlayıp acil bir çözüm üretmesi
gerekli. Önce bu en önemli basamak
atlanmalı ki sonra mükemmelleşmek
için diğer basamakları tartışalım,
ancak daha uzman ve hekim ihtiyacına dahi çözüm üretilemezse biz yalancı
bahara mı aldandık desek, oturup
üzülsek, yine mi her yer ölüm acısı dolacak, yine mi ülkemiz işçi kanlarında
kulaç atacak diye dövünsek yeridir.
Bu açığı kapatmak da öyle çok zor
zannetmeyelim. Ancak bakanlık, iş
güvenliği kapsamındaki oluşan olumlu yaklaşımını sürdürülebilir kılmak
için yapacağı açıklamalara azami dikkat etmeli. İş güvenliğinde yaklaşım
“Sıfır Tolerans” olmalı. Uygulamalarda ve denetimlerde esneklik gösterilse bile bu ifade edilmemeli. Yoksa
eyvah eyvah, biz boşa mı sevindik?
KÜÇÜK BİR İÇ HESAPLAŞMA
Her sayımıza olan yoğun ilginizden
ve beğeni dolu geri dönüşlerinizden
dolayı biz mutluluk duymayı beceremedik de bilakis kaygı içine düştük.
Kaygımız “bu sektör için çıkarılabilecek en iyi yayınları çıkardık, en önemli
isimlerle söyleştik, anketlerle bilgi
ihtiyaçlarını sorduk, onları yayınladık,
bir sonrakinde artık ne yapabiliriz ki?
Nasıl daha ileri gidebiliriz ki?” bu kaygı öyle bir kapladı ki bizi, aman aman,
düşman başına gelmesin…
Ama bu yayını hazırlayınca bizimkinin çok gereksiz bir kaygı olduğunu
şahsım adına ben anladım. Bana bu
büyük dersi verdikleri için bu sayımıza yazan herkese tüm kalbimle, tüm
duygularımla çok teşekkür ediyorum.
Sayın Genel Müdür Yard. Ahmet Çetin,
hep yanımızda olduğunuz için çok
şanslıyız, bilgi açıklarımızı kapattığınız için teşekkürler...
SGK Teftiş Kurulu Başkanı Dr. Sıddık
Topaloğlu’na çok çok teşekkürler...
Bize kapısını açıp KKD Test
Laboratuvarı’nı adım adım gezip
inceleme yapmamıza izin veren Sayın
Halil Polat’a çok çok teşekkürler…
Risk Analizinin defalarca kitabını
yazmış, Türkiye’den bu kadar başarılı
kadınlar çıktığı için gurur duyduğum
Özlem Özkılıç’a teşekkürler...
Ve elbette Tevfik Paçacı, emekli olduğu ama bizi hiç bırakmadığı, gönlünden düşürmediği için teşekkürler...
Prof. Dr. Sefer Aycan’a, Doç. Dr.
Tayfun Güngör’e, Uz. Dr. Cihan
Toğrul’a, Uz. Dr. Eralp Başer’e, Uz.
Dr. Mehmet Ergin’e, Ömer Tezcan’a,
Dr. Sırrı Şimsek’e çok teşekkürler...
Ekoteknik İSG’nin büyük şanslarından
olan Mansur Ziya Koç’a her sayı emek
verdiği kaza analizleri için ve Hüseyin
Gelmez üstadımıza çevre konusunda
bizi bilgilendirdiği için teşekkürler...
Doç. Dr. İlyas Üzüm’e ufkumuzu açtığı, İSG’ye çok farklı bakışlarla bakmamızı sağladığı için teşekkürler...
Hayatımı bir kez daha sorgulamamı sağlayan ve birçok yanımı yıkıp
baştan inşa etmeme sebep olan,
Türkiye’nin en başarılı kalemlerinden
Mehmet Doğramacı’ya ailemize katıldığı için çok teşekkürler...
KKD konusunda eksiklerimiz çok
fazla bu yüzden Draeger’e, 3M’e ve
KKD Dosyamıza emek veren bakanlık
uzmanlarımıza, Gül Deniz Koçak’a
ve elbette Alper Yasin Özçelik’e çok
teşekkürler…
İyi okumalar…
Hayat kurtarmak için
zamanla yarışırken,
yaşama
YENİ
güvenle
bağlanın.
SERİ
Dräger’den Yeni Solunum Seti Serisi
Endüstriyel operasyonlarda görev alan ve yangınla mücadele eden ekiplerin ihtiyacı
olan kişisel donanım, yıllar boyu süren uzun AR‐GE çalışmaları neticesinde
geliştirilmiş ve oksijen yetersizliği veya zehirli gaz ve dumanın bulunduğu ortamlarda
güvenli solunum imkanı sağlamak amacıyla satışa sunulmuştur. Yeni seri askı
takımlarında, omuz askıları ve bel kemerinin konumu, solunum setinin ağırlığını,
vücudun denge merkezi ile aynı doğrultuda dağıtacak şekilde tasarlanmıştır.
AYRINTILI BİLGİ İÇİN: WWW.DRAEGER.COM.TR
Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti.
Konrad Adenauer Caddesi No: 54/A‐B Yıldız ‐ Çankaya / ANKARA
Tel : (0312) 491 06 66 • Faks : (0312) 490 13 14
Dräger. Yaşam için Teknoloji.
06 Bakan Faruk Çelik ve
28
Prof. Dr. Sefer Aycan: “Sağlık
44
Ömer Tezcan: “Jüpiter Çalış
Bakan Mehdi Eker “Tarımda
Kuruluşlarında İşyeri Sağlık
Bakanı ile Çok Özel Söyleşi”
İş Sağlığı Güvenliği Protokolü”
ve Güvenlik Birimi”
32
46
Hüseyin Gelmez: “Atık
Doç. Dr. Tayfun Güngör &
Oluşumunun Önlenmesi ve
Uz. Dr. Cihan Toğrul &
Atık Minimizasyonu”
Seminerleri
Uz. Dr. Eralp Başer:
08
48
Mehmet Ergin:
Siz Olduk, Biz Sorduk
“ASBESTOZ
“ERİŞKİNLERDE AŞILAMAnın
Ahmet Çetin Yanıtladı!
Toplum Sağlığındaki Önemi
07
Başkent OSB’de ve Gazi
Teknokent’te Ekoteknik İSG
10
SGK Teftiş Başkan Dr. Sıddık
Topaloğlu ile “Adil, Etkin ve
Caydırıcı Denetim Sistemi
Kurma Hedefi Doğrultusunda”
keyifli bir söyleşi
16
Risk Analizi’nin kitaplarını
yazan İş Baş Müfettişi Özlem
Özkılıç’tan Profesyonel Risk
Analizi Hazırlama Teknikleri
Jinekolojik Kanserler”
36
Mansur Ziya KOÇ’tan
Kaza Analizi
38
Doç. Dr. İlyas Üzüm:
“İş Güvenliği ile İlgili Boyutları
Bakımından TEDBİR,
TEVEKKÜL, TAKDİR!”
52
54
56
Gül Deniz Koçak: “Gözden
İnşa Eder”
Kaçarsanız Ölebilirsiniz”
59
Alper Yasin Özçelik: KKD
Yazı Dizisi: Baş Koruyucular
42
Dr. Sırrı Şimşek: “Türk Barter
Reel Sektöre Barterla Ödeme
Fırsatı Veriyor”
Geçişi...
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Nurgül Durmuş
4
DRAEGER TEKNİK MAKALE:
Profesyonel İş Yaşamını
Yayın Kurulu
Doç Dr. F. Nur Eriş,
İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya,
Uz.Dr. Mehmet Ergin,
Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez,
İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç,
Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru)
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Recep Akdur,
Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.),
Prof. Dr. Sefer Aycan,
Prof. Dr. Aytül Çakmak,
Ziya Demir,
Doç. Dr. Tayfun Güngör,
Doç. Dr. Tevfik Pınar,
Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu,
Uz. Dr. Cebrail Şimşek,
Uz. Dr. Engin Tutkun,
Doç. Dr. Mehmet Uğurlu,
Doç. Dr. Halil Murat Ünver,
Doç. Dr Yusuf Üste,
Dr. Hınç Yılmaz
Görsel Yönetmen
İrem Nurgül Durmuş
Görsel Tasarım
Soner Karip
09
Ahmet Çetin
Yanıtlıyor
Örnek Yargıtay İçtihatı
İSGÜM’ü Tanıyalım
Editör
Yadigâr Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik
Araştırması Bilim Uzmanı
Hepatit Sıklığı
“İslam’a Uygun Yaşam,
İmtiyaz Sahibi
Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği
ve Çevre Hizmetleri Adına
Halis Yolcu
Halil Polat ile beraber
EKOTEKNİK İSG
DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE
Gelen Portörlerde Bulunan
“Baş Koruyucu Baretler”
Duayenlikten Emekliliğe
İSGÜM’ün Ankara Müdürü
Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na
Mehmet Doğramacı:
22
Üstad TEVFİK PAÇACI’nın
40
26
50 Mehmet Ergin: Ekoteknik
06
Bakan Faruk Çelik ve Bakan
Mehdi Eker “Tarımda
İş Sağlığı Güvenliği
Protokolü”nü İmzaladı.
Yayın İdare Merkezi
İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara
Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46
Yayın Türü
Yaygın - Süreli
ISSN: 2146 - 9407
Baskı ve CTP Kalıp
Dumat Ofset
www.dumat.com.tr
Abonelik ve Reklam Rezervasyon
Tel: 0 312 344 01 96 (pbx)
Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı
güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı
konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini
belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak
ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir
kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının
telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve
Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi
içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik,
mekanik veya başka biçimde çoğaltılması
Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve
reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
40
Araştırmacı
Yazar
Mehmet
Doğramacı
İslam’a
Uygun İş
Yaşamı’nı
Yazdı...
Reklam ve
Pazarlama Koordinatörü
Yalçın Yolcu
Basım Tarihi
15.04.2013
07
Editörümüz Yadigar Yolcu’nun
Seminerleri Devam Ediyor...
10
SGK Teftiş Başkanı
Dr. Sıddık Topaloğlu
ile Söyleşi
16
Risk
Analizi’nin
Defalarca
Kitabını
Yazan Özlem Özkılıç,
Bu Sefer Ekoteknik İSG
Okuyucuları İçin Yazdı.
59
KKD YAZI DİZİSİ / BAŞ KORUYUCULAR Çal. ve Sos. Güv. Bakanlığı, İSGÜM - İSG Uzman Yardımcısı Alper Yasin Özçelik
5
“Tarımda İş Sağlığı Güvenliği
Protokolü” İmzalandı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker,
bakanlıkları ile Harran, Çukurova ve Ankara üniversitelerinin işbirliğiyle hazırlanan ‘’Tarımda İş
Sağlığı ve Güvenliği Protokolü’’nü imzaladı.
Ç
elik, törende, uzun yıllardır
konuşulan ancak bir türlü
çıkarılamayan İş Sağlığı ve
Güvenliği Yasası’nın TBMM’den
geçtiğini, 1 Ocak itibarıyla da
önemli bölümünün uygulamaya girdiğini
hatırlattı. Bu önemli yasayla bütün iş
yerleri ile çalışanların, iş güvenliği ve
sağlığı kapsamına alındığına işaret eden
Çelik, ancak bu alandaki sıkıntıların
giderilmesi, sağlıklı ve verimli yatırım,
üretim, işletme ortamına geçilebilmesi
için yasanın uygulanmasının önemli olduğunu belirtti. Türkiye’de 100 bin işçide
ölüm oranının 8 olduğunu anlatan Çelik,
bu protokol ve çalışmaların, sayıyı daha
da aşağıya çekeceğine ve Türkiye’nin
çalışma hayatını çağdaş standartlara
taşıyacağına inandığını dile getirdi.
TÜM ÇALIŞMA ALANLARINDA SIFIR
RİSK ESASLI ORTAM
Tarımdaki iş kazaları ve meslek hastalıklarından ölüm oranının 1,6 düzeyinde olduğunu ifade eden Çelik, tarım
sektöründe de hiç kayıp yaşanmaması
hedefine dönük çalışma yürüttüklerini
dile getirdi. Çelik, tüm çalışma alanlarında sıfır risk esaslı ortamı sağlamayı
hedeflediklerini bildirdi.
Türkiye’nin büyüdüğünü, geliştiğini
vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
‘’Türkiye büyüyecek, gelişecek. Türkiye
tarımda, hayvancılıkta da büyüyor, gelişiyor. Ama bu büyümenin bedeli insan
sağlığı veya insan hayatı olmamalı. Büyüyeceğiz ama insanın sağlıklı ortamda
çalışarak büyümesini sağlayacağız.
Ülkenin gelişmesini sağlayacağız ama
insan hayatıyla bu bedeller ödenmeden
büyümeyi gerçekleştireceğiz. Olmadan
önleme, ölmeden önlemeyi prensip
edinerek çalışmalarımızı sürdürmemiz
gerekiyor. Acıların, ölümlerin, hastalıkların tarımın bereketini kaçırmasına
müsaade etmeyecek şekilde çalışmalarımızı daha da bereketlendirerek
sürdüreceğiz.’’
Bakan Çelik, bir gazetecinin ‘’çoban
haklarıyla ilgili düzenleme yapılacak mı’’
sorusu üzerine de ‘’Hepimiz çobanız’’
dedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker’in soruyu yanıtlamasının
ardından konuşan Çelik, ‘’Çobanız dedik,
doğru, çobanlık yaparak bugünlere
geldik biz. Çobanlığımız olduğu için
söylüyorum’’ dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik:
‘’Türkiye tarımda, hayvancılıkta da büyüyor, gelişiyor. Ama bu büyümenin
bedeli insan sağlığı veya
hayatı olmamalı’’ dedi.
Başkent OSB’de
6331 Sayılı İSG Kanunu Semineri
Başkent Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nde “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın Getirdiği Yenilikler ve İşverenin Yükümlülükleri” konulu seminer 14.02.2013 perşembe günü Ekoteknik
İSG Editörü Sayın Yadigar Yolcu tarafından verildi. Seminere bölge firmaları tarafından yoğun bir
katılım gerçekleşti. Seminerin ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Yolcu, sunum bittikten
sonra katılımcılarla sunum dosyasını da paylaştı.
Gazi Teknokent’te
Ekoteknik İSG Rüzgarı
Ekoteknik İSG ve Gazi Teknopark Yönetimi Tarafından “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın
Getirdiği Yenilikler ve İşverenin Yükümlülükleri” Konferansı Düzenlendi. Konferansta İş Sağlığı
Güvenliği Bilim Uzmanı Yadigar Yolcu ile Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İş Sağlığı Bilim Doktoru
Tahir Soydal bilgilendirmelerde bulundu.
Ekoteknik İSG ve Gazi Teknopark Yönetimi
tarafından, 21 Ocak 2013 Pazartesi günü,
Gazi Üniversitesi Gölbaşı Sosyal Tesisleri
VIP Salonu’nda, ‘6331 Sayılı İş Sağlığı ve
Güvenliği Yasası’nın Getirdiği Yenilikler
ve İşverenin Yükümlülükleri’ konulu bir
konferans düzenlendi. İş Sağlığı Güvenliği
Bilim Uzmanı Yadigar Yolcu ile Yıldırım
Beyazıt Üniversitesi İş Sağlığı Bilim
Doktoru Tahir Soydal’ın konuşmacı olarak
katıldığı konferansta, işyerinde iş sağlığı
ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut
sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için, işveren ve çalışanların hak ve
yükümlülükleri hakkında Gazi Teknokent
firmalarına bilgi verildi. Yapılan başarılı
sunumun ardından, Sayın Yolcu ve Sayın
Soydal katılımcıların sorularını cevapladı.
Çalışanlara yapılan rutin tıbbi tetkikler ile periyodik
sağlık kontrolleri için Türkiye’nin her yerinden bize ulaşarak mobil hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz.
İletişim Bilgilerimiz:
Tel: + 90 312 344 01 96 - Fax: +90 312 343 66 46
www.ekoteknikisg.com - [email protected]
7
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu herkesi ilgilendirdiği için herkesin bu kanun ile
ilgili soruları var. Mühendisler, mimarlar, teknik öğretmenler, fizikçiler, kimyagerler ile iş
sağlığı ve güvenliği teknikerleri “İş Güvenliği Uzmanı” belgesi alma hakkına sahip oldukları için soru soruyorlar. Bunun haricinde OSGB’ler bizi arayıp sistemle ilgili sorularını
soruyorlar. Uzman olmayan, OSGB de olmayan, ama apartmanda oturan vatandaşlar
da arayıp “televizyonda duyduk, biz apartmana uzman mı alacakmışız?” diye soruyorlar.
Kısacası her kesimden herkesin bu kanuna dair soruları var. Bu soruları kendi bilgi ve
tecrübelerimizle yanıtlamak yerine en temelindeki yetkili ağızdan bilgilendirme yapmak
amacıyla İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Çetin’in kapısını çaldık ve
bize gelen soruları kendisine yönelttik:
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş
Yüzlerce kişi Ekoteknik İSG’nin merkez
telefonunu arayıp “Uzman olmalı
mıyım? Olursam ne gibi sorumluluklar almış olurum? Bize uzman olmayı
tavsiye eder misiniz? Uzman olunca
ortalama ne civarda maaş kazanacağız?” gibi sorular sormaktalar. Uzman
olmak isteyen kişilerin bu ve benzeri
soruları için detaylı olarak cevaplarınızı ve yorumlarınızı alabilir miyiz?
Uzman olmalı mıyım sorusunun
cevabı aslında çok açık bir şekilde
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda belirtilmiştir. Nedir
bunlar derseniz? Madde 6 A Bendi
“Çalışanları arasından iş güvenliği
uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık
personeli görevlendirir”. Bu ifadeden
de anlaşılacağı üzere Türkiye’de her
işyerinin İSG hizmeti alma yükümlüğü
gelmiş durumda. Bu İSG hizmeti de
bir uzman görevlendirerek karşılanabilir. Türkiye’de 1,3 milyon aktif işyeri
olduğunu düşünürsek uzman olabilir miyim sorusunun cevabı aslında
verilmiş olur.
Kara sınırı bulunan illerdeki işyerlerine hizmet verilmesi ile ilgili sistem
güncellemesi ne zaman yapılacak?
Şu an bildirim ile ilgili ciddi sorunlar
yaşanmakta.
8
İSG-KÂTİP sistemi revizeleri her hafta
sonu yapılmaktadır. Bu kapsamda
çalışmalar hızla devam etmektedir. En
kısa zamanda gerekli güncellemeler
yapılacak olup yaşanan sıkıntıların
önüne geçilecektir.
ÇSGB’ye bağlı İş sağlığı Güvenliği
Genel Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmaya göre apartmanlar az tehlikeli
iş yeri sınıfında kabul edildi. Bu
karar doğrultusunda apartmanlar için risk değerlendirme formu
hazırlandı. OSGB’ler talep edilen risk
analizi, acil eylem planı ve eğitim gibi
hizmetleri verebilecekler mi? Tespit
formu doldurularak diğer müeyyidelerden muaf mı olacaklar?
Apartmanların öncelikle işyeri sicil
numaraları doğrultusunda işyeri
tehlike sınıflarını öğrenmeleri gerekmektedir. Bakanlık olarak yayınladığımız form az tehlikeli sınıfta yer
alan apartmanların uygulamasına
uygundur. Eğer az tehlikeli sınıfta yer
alan apartmanlar söz konusu ise, risk
değerlendirmesini gerçekleştirmek
için OSGB’lerden hizmet almalarına
gerek yok, kendileri bu çalışmayı
gerçekleştirebilirler.
Bakanlıktan “bireysel bildirimler
şu an yapılamıyor” denildi. SGK’dan
alınan doneler aktarılmadığı için
ÇSGB’nin bilgi işleminde firma
girişleri görünmüyor. Buna istinaden Bakanlıkta görüşülen uzmanlar
bildirimlerin eski formatta yapılmasını söylüyor. Hal böyleyken hizmet
verilen firma herhangi bir denetimden geçse ya da bir iş kazası olması
durumunda bunun geçerliliği ne
ölçüde olacaktır?
Genel Müdürlüğümüz tarafından sunulan İSG-KÂTİP sisteminde bireysel
bildirimler sürekli yapılmaktadır. SGK
verilerinden alınan verilerde eksik
veri olmakla birlikte iş ve işlemlerin yapılabilmesi açısında sekteye
uğratacak veri yok denecek kadar
azdır. Bu konu hakkında sistemde yeni
bir revize yapılmaktadır. E-bildirge
yapan kullanıcılar da sistem üzerinde
aktif edilecek olup bu iş ve işlemleri
e-bildirge kullanıcıları da yapabilecek halde olacaktır. Burada yaşanan
sıkıntılar giderilmiş olacaktır.
Az tehlikeli ve 50’nin altında işçi çalıştıranlar risk analizlerini kendileri
yapabilirler mi? Yapamadıkları takdirde nereye yaptıracaklar? Rehber
hazırlanmayanlar için (apartman ve
kuaförler dışında rehber yok) işveren
Üç yıllık mesleki tecrübe C veya B
sınıfı iş güvenliği belgesine sahip İG
uzmanları, sektörel düzenleme kapsamında meslek dallarına uygun işlerin
yapıldığı işyerleriyle bütün tehlike sınıflarındaki işyerlerinde görevlendirilmeleri gündemde mi? Bu uygulama ne
zaman başlayacak? Uzman ve sektör
ayrımında nasıl bir yol izlenecek?
Mesleki tecrübe sadece C Sınıfı uzmanlarda olabilecektir. 6331 Sayılı İSG
Kanunu’nun Geçici Madde 4’te açıkça
belirtildiği üzere B sınıfı uzmanlar zaten
4 yıl süreyle çok tehlikeli sınıfta yer alan
işyerlerine bakabileceklerdir. Uzman
ve sektör ayrımında C sınıfı İş Güvenliği
uzmanı eğer sektöründe 3 yıl mesleki
tecrübeye sahip ise yine sektöründe
tehlike sınıfını göz önünde bulundurmaksızın görevlendirilebileceklerdir.
Bildirimlerle ilgili olarak 180+37 sürenin fazla mesaisini yani 37 saatlik süreyi 180 saatin içinde kullanılmamışsa
ve 180 saat dolmuşsa kalan 37 saat
bildirim olarak sisteme alamıyoruz
bununla ilgili bir çalışmanız var mı?
37 saat kavramı fazla mesai olup
başka bir yerde görevlendirme olarak
kabul edilmemektedir. Bununla ilgili
bir çalışma mevcut değildir.
Fotoğraflar: Gamze Atik Uzun
Siz Olduk, Biz Sorduk
Ahmet Çetin Yanıtladı!
nasıl bir yol izleyecek? Sadece risk
analizi yaptıracak olanları OSGB’ler
yapabilecekler mi?
İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği 29 Aralık 2012 Tarihli ve 28512 Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
yönetmelik hükümleri doğrultusunda
işyerlerinde risk değerlendirmesinin
içerisinde işveren veya vekili, destek
elemanları, çalışan temsilcileri, iş
güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi gibi
çalışanların yer aldığı bir ekip tarafından gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. 6331 Sayılı İSG Kanunu’nun 38.nci
Maddesi’ne göre 50’den az çalışanı
olan az tehlikeli sınıfta yer alan
işyerleri için İSG profesyonelinden
faydalanma yükümlülüğü 30 Haziran
2014’de başlayacaktır. Kanun yürürlük
maddesi hükmüne paralel olarak ilgili
yönetmelikte de geçici madde ihdas
edilmiştir. Bu geçici madde hükmü
gereğince iş güvenliği uzmanı ve
işyeri hekimi çalıştırma yükümlülüğü
başlamayan işyerleri, ekibin kalanı ile
bu yükümlülüklerini gerçekleştirebileceklerdir.
Uzmanından, ev hanımına kadar her kesimden
6331 Sayılı İSG Kanunu ile alakalı soru yağmuruna tutulduk. Ekoteknik İSG merkez telefonuna
gelen soruların başı çekenlerini raporladık ve
Sayın Genel Müdür Yardımcımız Ahmet Çetin ile
keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Özellikle hizmet iş kolunda faaliyet
gösteren kurumların dağınık yapıları
var. Bunların eğitim ihtiyaçları için
uzaktan eğitim modülü uygulanabilir
mi? Bu yaklaşım mevzuata aykırılık
oluşturur mu?
Çalışanların eğitiminin nasıl verileceği
hakkında düzenlenen “Çalışanların İş
Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul
ve Esasları Hakkında Yönetmelik”
içeriğinde eğitim programının nasıl
vereceği hükümleri yer almaktadır.
Basında yer aldığı üzere 1-9 çalışanlı
işletmelere yönelik bakanlığın ya
da SGK’nın hizmet alımı ile ilgili bir
çalışması var mı?
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun 7 inci maddesi gereği
Bakanlık, sadece iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri olarak tanımladığımız
işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve
diğer sağlık personeli görevlendirilme
yükümlülüğünde mikro işletmeler olarak da tanımlanan 10’dan az çalışanı
bulunan işyerlerine destek verilecektir. Bu kapsamda iş sağlığı ve güvenliği
desteğinin nasıl sağlanacağına dair
usul ve esasları belirlemek üzere Sosyal Güvenlik Kurumu ile yönetmelik
çalışmaları devam etmektedir.
Bizim sorularımız bu kadar sizin
eklemek istedikleriniz varsa onları
da alabilir miyiz lütfen?
İş sağlığı ve güvenliği kültürünün
sadece çalışan ve işverene değil bütün
topluma olumlu katkıları olacaktır.
Meydana gelen ölümlü bir kaza ile
çalışanın çocuğunun, eşinin veya
yakınlarının maddi sıkıntılara girmesinin yanında içine düştükleri manevi
yıkımın ölçülmesine imkân yoktur.
Sonuç olarak işverenlerin, iş sağlığı ve
güvenliğine yaptıkları yatırımın kendilerine maddi ve manevi kazanç olarak
döneceğine inanmaları, çalışanların
ise kendi sağlık ve güvenliklerini en
iyi kendilerinin koruyabileceği bilincine ulaşmaları durumunda ülkemiz
bu alanda çok daha etkili ve verimli
sonuçlar alacaktır. Unutmamalıyız ki,
mevzuat sadece uyulması gereken
bir zorunluluk değil işyerlerimizde iş
sağlığı ve güvenliği koşullarını iyileştirmemiz için bir araçtır.
9
Risk Analizi ve Sürekli Denetim faaliyetleri kapsamında, sağlık, sigorta, emeklilik, muhasebe,
gelir ve gider hesapları ile insan kaynakları alanlarında hızlı bir denetim ve kontrol işlemi gerçekleştirmeyi hedeflemekteyiz.
güvenliğe ilişkin hükümlerin uygulanmasını, usulsüzlükleri önleyici, eğitici
ve rehberlik yaklaşımını ön plana
çıkaran bir anlayışla denetlemektedir.
Yapılan denetim türlerinin çeşitliliği
göz önüne alınarak denetimlerde
geleneksel metotlarla birlikte yeni
yöntemler geliştirilmektedir.
Bu faaliyetlerimizin yanı sıra çok
önemsediğimiz rehberlik ve bilgilendirme faaliyetleri, asgari işçilik tespitiyle ilgili yapılan çalışmalar sonucu
ortaya çıkan prim, idari para cezası ve
gecikme cezalarına yönelik uzlaşma
faaliyetleri, sağlık hizmet sunucuları
başta olmak üzere bütün işyerleriyle
ilgili risk analizi ve sürekli denetim
çalışmalarımız da bulunmaktadır. Bu
faaliyetlerimizi önemleri nedeniyle
kısaca açıklamakta yarar görüyorum.
Kayıt Dışı İstihdam ve Sağlık Suistimalleri ile Mücadelede
Adil, Etkin ve Caydırıcı
Denetim Sistemi Kurma Hedefi Doğrultusunda
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, 16.5.2006 Tarihli ve 5502 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanunu’nun 17. ve 30. maddelerine göre kurulan, doğrudan Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanı’na bağlı ve onun adına görev yapan, bir Başkan ile Başmüfettiş, Müfettiş ve Müfettiş Yardımcılarından oluşan, kurum içi ve kurum dışı teftiş ve denetimlerini bir arada
yapmak üzere görevlendirilmiş ana hizmet birimidir. Bu birimi daha iyi tanıyabilmek için,
Başkan Dr. Sıddık Topaloğlu’nun misafiri olduk.
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş
S
GK Rehberlik ve Teftiş
Başkanlığı’nın çalışma alanları ve faaliyetleri nelerdir?
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı hakkında bilgi verir misiniz?
Yeniden yapılanma sürecinde sizin
görevleriniz neler oldu?
Başkanlığımız kadrolarında, Rehberlik ve Teftiş başkanı dâhil 592 başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcısı
bulunmaktadır. Müfettişlerimizin 58’i
kurum içi idari görevlerde, 10’u ise
kurum dışı idari görevlerde bulunmaktadır. Müfettişlerimiz Ankara,
10
İstanbul ve İzmir Grup Başkanlıkları
ile Risk Analizi ve Sürekli Denetim
Grup Başkanlığı bünyesinde çalışmaktadırlar.
Başkanlığımız, vatandaş odaklı
kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde,
Türkiye’de “rehberlik” adı ve fonksiyonuyla kurulmuş ilk denetim birimidir.
• Kurumun merkez ve taşra teşkilâtı
ile personelinin idarî, malî ve hukukî
işlemleri hakkında teftiş, inceleme
ve soruşturmalar, (Ünite Teftişleri ve
personel soruşturmaları)
• Kurumla sözleşme yapmış gerçek
ve tüzel kişiler hakkında inceleme
ve soruşturmalar (Hastane, Eczane,
Optik, Diyaliz merkezleri vb. Teftişler)
• Kayıt dışı istihdamı ve sosyal
güvenlik suiistimallerini önlemeye,
olumsuz sigorta olaylarını azaltmaya ve sorumlularını tespit etmeye
yönelik inceleme ve soruşturmalar
(Asgari işçilik incelemeleri, iş kazası
soruşturmaları gibi) başkanlığımızda
görevli müfettişler tarafından yerine
getirilmektedir.
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, sosyal
Rehberlik ve
Bilgilendirme Faaliyetleri
Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesinde
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı oluşturulup, SSK, Bağ-Kur ve Emekli
Sandığı kurumlarının teftiş kurulları
devredildikten sonra ülkemiz genelinde sivil toplum kuruluşları, işveren ve
işçi temsilcileri, kamu kurum ve kuruluşları ile kurumumuzun merkez ve
taşra teşkilatlarına yönelik rehberlik
ve bilgilendirme faaliyetleri yapılmaya
başlanılmıştır. Rehberlik ve bilgilendirme faaliyetinin organize bir şekilde
ele alınması ve uygulanması, konunun
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na yasal
bir görev olarak verilmesiyle olmuştur.
Kurumumuzun hizmet vermekle
yükümlü bulunduğu, kurumumuzun
denetim alanında bulunan sosyal ve
meslekî kesimlere verilen rehberlik
hizmetleri, çeşitli şekillerde ve amaçlanan hedefler doğrultusunda yapılmaktadır. Sosyal güvenlik reformunun
topluma anlatılması, denetlenecek
sektör işverenlerinin bilgilendirilmesi
başta olmak üzere sosyal kesimlere yönelik seminerler ve toplantılar
kurumsallık kazanmış olup, her yıl
sürekli olarak düzenlenmektedir.
Uzlaşma Faaliyetleri
Sürekli işyeri niteliğindeki işyerleri
üzerinde yapılan asgarî işçilik incele-
meleri neticesinde ortaya çıkan her
türlü kurum alacağı üzerinde uzlaşma
faaliyetleri, 5502 Sayılı Kanun ve ilgili
yönetmelik hükümleri çerçevesinde,
müfettişlerimizden teşekkül eden ve
grup başkanlıkları nezdinde ihdas
edilen uzlaşma komisyonlarınca yerine getirilmektedir.
Kurumun Yeniden Yapılanma
Sürecine Katkılarımız
Ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılanması ve Sosyal
Güvenlik Kurumu’nun merkez ve
taşra teşkilatlarının kurulması sürecinde, Genel Müdür, Daire Başkanı, İl
Müdürü, İl Müdür Yardımcısı, Merkez
Müdürü görevleri başta olmak üzere
çeşitli makamlarda görev yapan müfettiş arkadaşlarımız çalışmalarıyla
ciddi katkıları olmuştur. Bunun yanı
sıra kurumun tanıtımı ve sosyal güvenlik reformunun toplumun değişik
kesimlerine anlatılmasına ve sosyal
güvenlik bilincinin yerleştirilmesine
çok ciddi katkı sağlamışlardır.
Risk Analizi ve Sürekli Denetim
Faaliyetleri
Günümüzde çalışma hayatının denetim ve kontrolünde etkin ve efektif
bir denetim faaliyeti için bilgisayar
destekli denetim teknikleri ve yaklaşımlarının vazgeçilmez bir öneme
sahip olduğu açıktır. Uygun formasyona sahip personel, fayda/maliyet oranı
makul bir denetim yazılımı, devamlılığı olan etkin bir denetim organizasyonu, bu faaliyetin beklenen yararları
sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesi
için önem taşımaktadır. Önümüzdeki
dönemde gerek sosyal sorumluluk
anlamında, gerekse bilişim dünyasının bize sunmuş olduğu yenilikleri
takip etme ve etkin bir denetim ve risk
odaklı denetim sistemini oluşturma
anlamında Başkanlığımız bünyesinde
“Risk Analizi ve Sürekli Denetim Grup
Başkanlığı”nı kurduk.
Risk Analizi ve Sürekli Denetim faaliyetleri kapsamında, sağlık, sigorta,
emeklilik, muhasebe, gelir ve gider
hesapları ile insan kaynakları alanlarında her birinde ayrı ayrı sürekli
denetim modellerini geliştirerek sosyal
güvenlik sistemi üzerinde etkin, verimli ve hızlı bir denetim ve kontrol işlemi
gerçekleştirmeyi hedeflemekteyiz.
Kurduğumuz sistem sayesinde kurum
içi ve kurum ile ilgili diğer veriler
merkezi bir denetim veri ambarında
toplanmakta, sadece denetim hizmetini vermek amacı ile modellenen bu
veri ambarı üzerinden en son teknolojinin bize sunduğu araçlar kullanılmaktadır. Bu yönde öncelikli olarak
yerli uzmanlardan destek alınmakta
ve sürekli denetim modeli oluşturulmaktadır. Bu model sayesinde bütün
veriler alınmakta, denetime uygun
olarak modellenmekte ve analiz edilmektedir.
2011 ve 2012 yılları itibariyle iş kazaları ve meslek hastalıkları yönünden
Türkiye’nin durumu nedir? Alınması
gerekli tedbirler hakkında bilgi ve
görüşlerinizi alabilir miyiz?
2011 yılı sonu itibariyle Ülkemizde
69.924 iş kazası meydana gelmiş,
bunların 2.216 tanesi sürekli iş göremezlikle, 1.710 tanesi ise ölümle
sonuçlanmıştır. İş kazaları sonucu
1.713.488 gün ayakta, 59.412 gün hastanede yatarak olmak üzere geçici iş
göremezlik süresi meydana gelmiştir.
5510 sayılı Kanunun 4-1/a maddesi
kapsamındaki aktif sigortalıların iş
kazası veya meslek hastalığı sonucu
ölenlerinin yıl içinde gelir bağlanan
hak sahipleri sayısı 6.182’ dir. 5510
sayılı kanunun 4-1/a maddesi kapsamındaki sigortalıların iş kazası ile
meslek hastalığı sigortasından gelir
almakta olanların sayısı 137.302’ dir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda
gerekli yönetsel önlemlerin alınması bir zorunluluktur. İş kazalarının
ve meslek hastalıklarının ortadan
kaldırılması için bilimsel ve teknolojik
gelişmelerin sağladığı olanakların bu
alana yönlendirilmesi gerekmektedir.
Risklerin, bilimsel araştırmayla doğru
tanımlanması, planlı çalışma ve üretim sürecindeki gelişmelerin bilimsel
yöntemlerle incelenmesi is sağlığı ve
güvenliği açısından önemlidir.
11
Başkanlığınız çatısında yürütülen
projeler hakkında bilgi verebilir
misiniz?
Başkanlığımız bünyesinde yürütülen
projelerle, kayıt dışı istihdam ve sağlık
suiistimalleri ile mücadelede adil,
etkin ve caydırıcı denetim sistemi kurma hedefi doğrultusunda birbirleriyle
entegre ve planlı yürütülen çalışmalarla hem toplumsal mutabakatı
sağlamak ve güçlendirmek hem de
başkanlığımız kurumsal kapasitesini
arttırmak hedeflenmektedir.
Teftiş Yönetim Sistemi
(TEYON) Projesi
Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi Bilimler
Fakültesi mezunu Dr. Sıddık Topaloğlu, yine
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde “Enflasyon ve Ücretler” ile
”Genç İşsizliği” konularında Yüksek lisans
ve Doktora çalışmaları yapmış. 1985 yılında
Müfettiş Yardımcısı olarak İş Teftiş Kurulu’na
intisap eden Topaloğlu, İş Müfettişliği, Baş İş
Müfettişliği, İş Teftiş İzmir Grup Başkanlığı
görevlerinde bulunmuş. Aynı görevi yaparken
İLO ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
ile müştereken yürütülen “Çalışan Çocuklar
Projesi” koordinatörlüğünü yürüten Topaloğlu, ÇASGEM tarafından yürütülen İş Güvenliği
Uzmanlığı Eğitim Programı’nı da koordine
eden kişidir. Topaloğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde İş Hukuku
dersleri ve Avrupa Birliği Merkezi’nde İş
Hukuku seminerleri de vermiştir.
2007 yılında Sosyal Güvenlik Reformu
ile birlikte Sosyal Sigortalar, Bağ-Kur ve
Emekli Sandığı’nın birleşmesi ile birlikte bu
kurumların dört teftiş kurulu olan Sigorta
Teftiş Kurulu, SSK Başkanlık Teftiş Kurulu,
Emekli Sandığı ve Bağ-Kur Teftiş Kurulu’nun
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı adı altında
birleştirilmesinde Başkan Vekili olarak 1
yıl kadar görev yaptıktan sonra Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar
Yardımcılığı’na atanmıştır. Müsteşar Yardımsı
iken Çalışma Genel Müdürlüğü, İş sağlığı ve
Güvenliği Genel Müdürlüğü, Strateji Başkanlığı, Zonguldak Amele Birliği ve Denetim
İşlerinin Koordinasyonu gibi birimler bağlı
olarak çalışan Topaloğlu, 19.Uluslararası İş
Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nde de aktif
görevler almıştır.
2012 yılı başından itibaren de Rehberlik ve
Teftiş Başkanı olarak görev yapmaktadır.
12
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığımız, denetim faaliyetlerinin sevk ve idaresinin
daha iyi yönetilebilirliği adına Teftiş
Yönetim Sistemi (TEYON) yazılımını
yaptırmış ve halihazırda bu yazılım
başkanlığımız birimleri ve müfettişlerce kullanılmaktadır.
Kayıtlı İstihdamı Teşvik ve Teknik
Destek Projesi (KITUP-I)
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından
finanse edilen ve kurumumuzun
faydalanıcısı olduğu 28.10.2010 tarihinde uygulamaya başlayan “Kayıtlı
İstihdamı Teşvik ve Teknik Destek
Projesi 1” 2012 yılı Haziran ayında
başarıyla tamamlanmış olup, projenin
ikinci ayağına katılım sağlanmaya
devam edilmektedir.
Bu projenin amacı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, ilgili kurumların,
sosyal ortakların ve ilgili sivil toplum
örgütlerinin kayıtlı istihdam ile ilgili
kapasitelerini arttırmak ve konu kapsamında stratejiler geliştirerek, kayıtlı
istihdamı teşvik etmek ve ulaşılacak
daha iyi iş imkanları, sosyal eşitlik ile
ekonomide gözle görülür bir büyüme
elde etmektir.
Yenilikçi Önlemler ile Kayıtlı
İstihdamın Teşvik Edilmesi
Operasyonu Projesi (KITUP-II)
Kurumumuzun kayıt dışı istihdam ile
mücadele etme görevi çerçevesinde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından koordine edilen İnsan
Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı (İKG OP) kapsamında
Yenilikçi Önlemler ile Kayıtlı İstihdamın
Teşvik Edilmesi Operasyonu (KITUP-II)
kurumumuz Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü, Strateji Geliştirme
Başkanlığı ve Rehberlik ve Teftiş
Başkanlığı’nca uygulamaya konulmuştur.
Bu projenin amacı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, ilgili kurumların,
sosyal ortakların ve ilgili sivil toplum
örgütlerin Kayıtlı İstihdam ile ilgili
kapasitelerini arttırmak projenin hedeflerinden biridir. Projenin bir diğer
hedefi ise konu kapsamında stratejiler geliştirilerek, kayıtlı istihdamı
teşvik etmek ve ulaşılacak daha iyi
iş imkânları, sosyal eşitlik ile ekonomide gözle görülür bir büyüme elde
etmektir.
KADİMBİS Projesi
istinaden açılmış davaların mahkeme
safahatlarının araştırılması ve denetim standartlarının oluşturulması ile
ilgili olarak komisyonlar kurulmuş ve
çalışmalar sürdürülmektedir.
SGK Teftiş Kurulu müfettişleri ne tip
denetimler yapıyor?
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişleri denetimlerini yıllık çalışma
plan ve programı kapsamında yürütür.
Yıllık çalışma plan ve programı,
sigortalı, işveren ve kurum ilişkilerini
düzenlemek, sosyal güvenliği yaygınlaştırmak, kayıt dışılığı ve kurumun
prim kaybı ile haksız rekabeti önlemek, caydırıcılığı egemen kılmak,
işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği
mevzuatına aykırılıkları belirlemek,
sosyal güvenlik sistemine olan güvenin pekiştirilmesine yönelik çözüm
önerileri geliştirmek ve uygulamasını
denetlemek, amaç ve ilkeleri doğrultusunda hazırlanır.
Yıllık çalışma plan ve programı kapsamında yapılan planlı denetimler; Risk
analizine dayalı devamlı işyeri asgari
işçilik incelemeleri ve sağlık hizmet sunucularının denetimlerinden oluşmaktadır.
Yıllık çalışma plan ve programında
yer almayan program harici görevlendirmeler şunlardır:
1) Kurum Başkanı tarafından ayrıca
teftiş edilmesi talimatlanan ünite,
servis ya da konularla ilgili teftişler.
2) Kurum işlemleri ile sigortalı ve
hak sahipleri, işveren, genel sağlık
sigortalısı ve bakmakla yükümlü
olunan kişiler ile üçüncü kişiler,
sağlık hizmet sunucuları ile ilgili
inceleme, araştırma ve soruşturmalar.
3) 4483 (Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması hakkında
Kanun) sayılı Kanun uyarınca yapılacak ön incelemeler.
4) İhale konusu işler ve özel bina inşaatı işyerleri ile ilgili olarak yapılacak
inceleme ve denetimler.
5) “İşyeri devri” kapsamında yapılacak
denetimler.
6) İş kazaları ve meslek hastalıkları,
hastalık, malullük ve vazife malullüğü
incelemeleri.
İş kazalarının teftişi ve incelenmesindeki yaklaşımınız nasıldır? Kaza
incelemelerinden çıkan sonuçlar
yapıcı ve öğretici bir analiz ve değerlendirmeye tabi tutuluyor mu?
İş kazası ve meslek hastalığı soruşturmaları, sigortalılık durumu, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinde
bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı, işyerinde sigortalının çalıştığı birimin meslek hastalığına sebep
olup olmayacağı, işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık
ilkesinin uygulanıp uygulanmayacağı,
olayın meydana gelmesinde sigortalının kastı, ağır kusuru, işverenin kastı
veya sigortalıların sağlığını koruma
ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir
hareketi ile üçüncü şahısların kusurlu hâllerinin olup olmadığı hakkında
karar verilebilmesi için yapılır.
İş kazaları incelemelerinin mümkün
olan en kısa süre içerisinde sonuçlandırılması gerek kazalılar, gerekse
hak sahipleri açısından son derece
önemlidir. Bu nedenle İş kazaları
incelemeleri 2013/1 Sayılı iç emir ile
sürelere bağlanmış, en kısa sürede
sonuçlandırılması esas alınmıştır.
Kayıt Dışı Ekonomi ile Mücadele
Stratejisi Eylem Planı (2011-2013)
çerçevesinde denetim elemanlarının
denetimlerde ihtiyaç duyduğu arşiv
incelemesinin en aza indirilmesi, veri
paylaşımıyla teftişlerin etkin ve hızlı
yapılmasının sağlanması amacıyla,
KADİMBİS adı altında “İşyeri Elektronik Denetim Defteri” ve “İşyeri Elektronik Sicil Merkezi” oluşturulmuş ve
test ortamında kullanıma açılmıştır.
Müfettiş Raporlarının
Dava Süreci Projesi
Etkin ve verimli denetim anlayışı
kapsamında müfettiş raporlarına
Kayıtlı İstihdamı Teşvik ve Teknik Destek Projesi 1’in ve Yenilikçi Önlemler ile Kayıtlı İstihdamın Teşvik Edilmesi Operasyonu (KITUP-II)’nun amacı, kayıtlı istihdam ile ilgili kapasiteleri
arttırıp konu kapsamında stratejiler geliştirerek, kayıtlı istihdamı teşvik etmek ve ulaşılacak daha iyi iş imkanları, sosyal
eşitlik ile ekonomide gözle görülür bir büyüme elde etmektir.
SGK Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanı Dr. Sıddık Topaloğlu, Emekli Baş İş Müfettişi
Kemal Çetintaş’ı ve Değerli Editörümüz
Yadigar Yolcu’yu makamında ağırladı.
Başkan Topaloğlu: “Yeni kanunla beraber
işyerlerinde denetim yetkisi bir şekliyle İş
müfettişlerinde olduğu gibi Sosyal Güvenlik
Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişlerinde de vardır” dedi.
13
İş kazaları ve meslek hastalıklarının
sosyal güvenlik kısmına zararları
nelerdir?
İşletmeler açısından iş kazalarının maliyetleri doğrudan ve dolaylı
maliyetler olarak sınıflandırılmaktadır. Çalışanın iş kazası sonrasında
iş göremez bir duruma gelmesiyle
ona yapılan ödemeler veya iş görenin
kaybettiği yevmiyesi, ilk müdahale,
ambulans ve tedavi masrafları, geçici
veya sürekli iş göremezlik ve ölüm
ödemeleri, işçinin yakınlarına ödenen
maddi ve manevi tazminatlar, sigortaya ödenen tazminatlar doğrudan
maliyetlere örnek verilebilir. İşgücü
ve üretim kayıpları, kaza esnasında,
bu bölümde işin durması nedeniyle
zaman ve maliyet kaybı ise dolaylı
maliyetlere örnek gösterilebilir.
İş kazası veya meslek hastalığı sigortasından sağlanan haklar şunlardır:
a) Sigortalıya, geçici iş göremezlik
süresince günlük geçici iş göremezlik
ödeneği verilmesi.
b) Sigortalıya sürekli iş göremezlik
geliri bağlanması.
c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine,
gelir bağlanması.
d) Gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi.
e) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği
verilmesi.
İş kazaları ve meslek hastalıklarının
ülkemize, dolayısıyla topluma maddi
zararı ne boyutta?
“Uluslararası Çalışma Teşkilatı
(ILO)’nın yaptığı araştırmalara göre
mesleki hastalık ve iş kazaları, gayri
safi milli hâsılayı yüzde 3 ile 6 arasında kayba uğratıyor.”
Herkesçe bilindiği üzere, iş kazası,
sadece zarar gören işçi ve ailesine
kayba uğratmıyor. İş kazaları, en ağır
bireysel ve toplumsal sorunlarımızın
başında yer alıyor. Sanayi toplumları,
bilgi toplumuna dönüşüm sürecine girene kadar iş kazalarından çok zarar
14
gördüler. Diğer bir deyişle sanayileşmenin en önemli ve ağır faturalarının
başında iş kazaları gelmektedir.
İş kazalarından en fazla zarar gören
tabi ki işçi ve ailesi. Çünkü bedenen
zarar gören işçinin kendisi. Ya yaralanıyor ya da bazı organlarını kaybediyor. İş kazalarında ölüm oranları
da azımsanmayacak kadar. Maddî ve
manevî zararlara uğrayan işçi, sağlığını kaybederken gelir güvenliğini ve
sürekliliğini de kaybediyor. Çoğu kere
iş kazasından yaralananlar, ailesiyle
topluma özürlü olarak dönüyor. İşte
işçi ailesi de zarar görenlerin içine
dâhil oluyor. Bu nedenle iş kazasından
zarar gören toplumun ilk birimi işçi ve
ailesi oluyor. Kurumumuz bu durumda işçiye iş göremediği hergün için
geçici iş göremezlik ödeneği ödemekte ya da iş göremezlik sürekli nitelikte
ise gelir bağlamaktadır.
Her iş kazası, toplumun tüm bireylerine yansıyan mutluluk ve refah vb
kaybına yol açarak toplumsal zararlara sebep olmaktadır.
İş kazaları sonucunda meydana
gelen maddi zararlar, doğrudan ve
dolaylı zararlar olmak üzere iki ana
grupta toplanabilir. Burada özellikle
görünmeyen zararların hesaplanması çok güçtür. Ancak Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre
endüstrileşmiş ülkelerde iş kazaları
ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin, bu ülkelerin Gayrı Safi Yurt
İçi Hasılalarının (GSYİH) yüzde 1’i ila
yüzde 3’ü oranında değiştiği belirtilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler
için ise bu kayıplarının GSYİH’larının
yüzde 4’ü kadar olduğu tahmin
edilmektedir. Ülkemizde, Türkiye
İstatistik Kurumu Ulusal Hesaplar
Daire Başkanlığı’ndan alınan 2009 yılı
verilerine göre GSYİH 953, 974 Milyar
TL’dir. Bu rakama göre ülkemizde ILO
kriterlerine göre iş kazaları ve meslek
hastalıklarında katlanılacak maliyet,
yüzde 4 üzerinden yaklaşık yılda 38
milyar TL olarak tahmin edilebilir. Yani
ülkemizde bir yılda meydana gelen iş
kazalarının sebep olduğu ortalama
1000 civarındaki ölüm vakalarının
dışında milyarlarca dolarla ifade edilebilen bir maddi boyutu da vardır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, kazaların önlenmesine yönelik
kurumunuza ekstra bir sorumluluk
yükledi mi?
Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı biraz
önce de belirttiğim gibi iş kazası ve
meslek hastalıkları soruşturmalarını
yapmaktadırlar. Ayrıca belirmeliyim
ki, yönetmeliğimizde işyerlerinde iş
güvenliği konularında da inceleme
yapma yetkisi verilmiştir. Yeni Kanunla
beraber İş müfettişlerine ve işyerlerinde denetim yetkisi bir şekliyle
Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve
Teftiş Başkanlığı müfettişlerinde de
vardır. Yeni kanun bu haliyle de gerek
tehlike sınıfları itibariyle ve gerekse
kapsamı itibariyle Sosyal Güvenlik
Müfettişlerine önemli ilave sorumluluklar yüklemiştir.
Kırmızı Et ’e
Fasıl Eşiliğinde
Tarihi KInacızade Konağı’nda
Doyacaksınız...
İş Teftiş Kurulu SGK Teftiş Kurulu gerektiğinde bir koordinasyon içinde mi
çalışıyor yoksa tamamen bağımsız mı?
İş Teftiş Kurulu yapmış olduğumuz
işlerin illiyeti ve mahiyeti itibariyle
bizim kardeş teftiş kurulumuzdur.
Bağlı olduğumuz bakanlığımızın teftiş
kuruludur. Bağımsız iki teftiş kurulu
olmakla beraber gerek bakanlığımız
yetkilileriyle ve gerekse İş Teftiş
Kurulu’nun Başkanı ve yöneticileriyle
sıkı koordinasyon içerisindeyiz. Yapmış olduğumuz denetim sektörleriyle
müfettiş eğitimlerimize kadar bir çok
konuda irtibat ve işbirliği halindeyiz.
Bize ve iş güvenliği camiasına dergimiz aracılığıyla vermek istediğiniz
özel bir mesajınız var mı?
İş Güvenliği 6331 Sayılı yeni kanunla
beraber kapsam ve mahiyet açısından
Sosyal Güvenlik Kurumu’nu ve müfettişlerini çok yakından ilgilendirmektedir. Çünkü kaybolan canlar, kaybedilen
organlar ve giden sağlıkla beraber,
Sosyal Güvenlik Kurumu’na önemli
bir yük de getirmektedir. Sağlık masrafları, malulen emeklilik maaşları,
çalışamayan birçok emek sahibi,
yitirilen ülke ihtiyacı olan hâsıla hep
kayıplarımızdır. İş sağlığı ve güvenliği
için alınan her önlem SGK ve ülkemiz
için bir kazanç olacaktır. Unutmayalım
ki, önlemek ödemekten ucuzdur.
Bu vesile ile bana zaman ayırdığınız
için çok teşekkür eder, Ekoteknik İSG
Dergisi’ne başarılar dilerim.
Ankara Kalesi İçi, Kale Kapısı Sok. NO: 28 Ulus / ANKARA
Tel:+90 312 324 57 14 Fax:+90 312 310 79 81
www.kinacizadekonagi.com
Risk
Risk
Değerlendirm
Değerlendirmesi
e
MAKALE
Özlem Özkılıç
Kimya Yük. Müh. / İş Başmüfettişi
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
si
İş sağlığı ve güvenliği çalışmalarının amaçlarından biri iş kazaları ve meslek hastalıklarından
çalışanları korumak, daha sağlıklı bir ortamda çalışmalarını sağlamaktır. Ancak iki husus daha
vardır ki, bunları da göz ardı etmemek gerekir. Bunlardan biri üretim güvenliğini sağlayarak
verimi artırmak diğeri ise işletme güvenliğini sağlamaktır.
Y
asalar ve yönetmelikler çalışma ve güvenlik şartlarına ilişkin
sorumlulukları tanımlamaktadır. Ülkeler arasında yasal
mevzuat ve uygulanması konusunda
birçok farklılıklar bulunmaktadır. Fakat
bunların tümünde sistematik güvenlik
çalışması yapılması tezi savunulmaktadır. Uluslararası mevzuatlardaki
ortak konular aşağıda verilmiştir:
[email protected] - [email protected]
• İşveren işyerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamakla
yükümlüdür,
• İşyerindeki sağlık, güvenlik ve çevre
yönetimi yeterli seviyede düzenlenmiş
olmalıdır,
• Çalışanlar tehlikeler ve güvenli
çalışma konusunda bilgilendirilmeli
ve eğitilmelidir,
• Tehlikeler tanımlanmalı ve değerlendirilmeli, gerekiyorsa azaltılmalı
veya ortadan kaldırılmalıdır.
İş sağlığı ve güvenliği son yıllarda AB’nin
de en çok yoğunlaştığı ve önem verdiği
sosyal politika konularından birisidir.
Avrupa Komisyonunun belirlediği 20022006 yılları için iş sağlığı ve güvenliği
stratejisi, “çalışma hayatındaki değişimleri ve başta psiko-sosyal konularda
olmak üzere yeni risklerin ortaya çıkması durumunu göz önünde bulundurarak “Global bir iş sağlığı ve güvenliği
yaklaşımı”nı benimsemektedir.
2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nin
“Sosyal Politika ve İstihdam” başlığı
altında kısa vadeli tedbir olarak yer
alan iş sağlığı ve güvenliği konusunda,
AB Mevzuatı’nın iç hukuka aktarımı
için bir program kabul edilmiş ve orta
vadede de bu mevzuatın iç hukuka aktarımı ve uygulanması için çalışmalar
başlatılmıştır. Çalışma ve Sosyal Gü-
16
venlik Bakanlığı tarafından uyumlaştırılan en önemli direktif olan “89/391
sayılı Konsey Direktifi İş Sağlığı ve
Güvenliği Yönetmeliği” olarak yayınlanmış, ancak Danıştay 10. Dairesi İş
Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nin
yürütmesini 2004/1942 esas nolu
ve 24 Mayıs 2004 tarihli kararı ile
iptal etmiştir. Uzun bir aradan sonra
20.06.2012 tarihinde 6331 sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu içerisinde
söz konusu çerçeve direktifin ana unsurları mevzuatımıza uyumlaştırılmıştır. 6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’na göre işletmelerin yapması
gereken en önemli yükümlülüklerden
birisi “Risk Değerlendirmesi yapma
veya yaptırma yükümlülüğü”dür.
Yeni kanunumuzun yayınlanmasını takiben İş Sağlığı ve Güvenliği
Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği,
29.12.2012 tarih ve 28512 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik ile tüm işyerlerinde
risk değerlendirmesinin yapılması
veya yaptırılması ile ilgili ayrıntılar
belirlenmiştir.
Risk Değerlendirme Kavramı
Yeni 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nda risk değerlendirmesi,
işyerinde var olan ya da dışarıdan
gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi,
bu tehlikelerin riske dönüşmesine
yol açan faktörler ile tehlikelerden
kaynaklanan risklerin analiz edilerek
derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla
yapılması gerekli çalışmalar olarak
tanımlanmıştır. Risk değerlendirmesi;
işyerlerinde var olan ya da dışarıdan
gelebilecek tehlikelerin, çalışanlara,
işyerine ve çevresine verebileceği
zararların ve bunlara karşı alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla
yapılması gerekli çalışmalardır.
Endüstriyel işletmelerde çalışanların sağlık ve güvenliklerini olumsuz etkileyen bir çok tehlike ve risk
bulunmaktadır. Bu tehlike ve risklerin ortadan kaldırması veya kabul
edilebilir seviyelere indirilerek kontrol
altına alınması gerekmektedir. Risk
değerlendirme çalışmaları proaktif
çalışmalardır, yani herhangi bir kaza
veya meslek hastalığı meydana gelmeden bu kaza veya hastalığı meydana getirebilecek koşulların ortadan
kaldırılmasını sağlayacak çalışmaların yapılması işlemidir.
Risk değerlendirmesinin ne olduğunu ve
nasıl yapıldığını anlamamız için öncelikle tehlike, risk ve risk değerlendirmesinin tanımlamasını yapmamız gerekir.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nda tehlike, işyerinde var olan
ya da dışarıdan gelebilecek, çalışanı
veya işyerini etkileyebilecek zarar veya
hasar verme potansiyeli olarak, risk
ise tehlikeden kaynaklanacak kayıp,
yaralanma ya da başka zararlı sonuç
meydana gelme ihtimali olarak tarif
edilmiştir.
Risk, sözlük anlamı olarak zarara
uğrama tehlikesidir ve öngörülebilir tehlikeleri ifade etmektedir. Risk
değerlendirmesi kavramının muhtelif
kaynaklarda çok fazla tanımı bulunmaktadır. Risk değerlendirmesi
kısaca, riskin büyüklüğünün tahmin
edilmesini ve riskin kabul edilebilir
seviyede olup olmadığının tanımlanmasını kapsayan süreçtir. Yani risk
değerlendirme herhangi bir tehlike
ortaya çıkmadan önce bu tehlikenin
ortaya çıkarabileceği şiddetin büyüklüğünü ve ortaya çıkma olasılığını
tahmin etme işlemidir.
İşletmelerde tehlikelerin tanımlandığı, belirlendiği ve bu tehlikelere karşı alınacak önlemlerin
belirlenerek azaltma ölçümlemelerinin yapıldığı,
riskleri elimine etmek için yasal mevzuatlara entegre programların oluşturulduğu ve uygulandığı,
çalışmaların dokümante edilerek çalışanlara bildirildiği yönetim sistemlerine “İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetim Sistemleri” denmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sisteminin temel direğini
ise “Risk Değerlendirmesi” oluşturmaktadır.
Risk değerlendirmesi kavramı mevzuatımıza yeni girmiş olmakla birlikte
içeriği ve kullanılan yöntemler yeni
değildir. II. Dünya Savaşının bitmesini
takip eden yıllarda hasar, zarar ve yaralanma ile sonuçlanan potansiyel kazaların ve bütün tehlikelerin-risklerin
kontrol altına alınıp yönetilebileceği
olgusu önem kazanmıştır. Bu yaklaşım
gelişmiş ülkelerde büyük kabul görmüş ve kuruluşları risk değerlendirme
çalışmalarına yönlendirmiştir. Risk
değerlendirme veya analiz yöntemleri
1930’lu yıllardan beri dünyada sistematik olarak uygulanmaktadır. Teknolojik risk ile ilgili çalışmalar 20. yüzyıl
başlarından itibaren iyice hızlanmış ve
çeşitli metodolojilerin ve standartarın
çıkmasını sağlamıştır. Tüm dünyada
kullanılan yöntemlere bakıldığında
iki temel risk analizi yöntemi mevcut
olduğu görülmektedir. Bunlar:
• Kantitatif Risk Analizi: Kantitatif
risk analizi, riski hesaplarken sayısal
yöntemlere başvurur.
• Kalitatif Risk Analizi: Kalitatif risk
analizinde, tehditin olma ihtimali,
tehditin etkisi gibi değerlere sayısal
değerler verilir ve bu değerler matematiksel ve mantıksal metotlar ile
proses edilip risk değeri bulunur.
Tüm dünyadaki risk değerlendirme
metodolojilerine yani yöntem bilimlerine ve standartlarına baktığımızda
ise 150’den fazla yöntem bulunduğunu görürüz. Bu yöntemlerden en çok
kullanılanları aşağıda verilmiştir:
• Ön Tehlike Analizi (Preliminary Ha-
Etkilenen
Hedef
Tehlike
Sonuç
Olasılık (p)
Şekil -1 Risk Değerlendirme Kavramı
zard Analysis – PHA),
• İş Güvenlik Analizi (Job Safety Analysis-JSA),
• Olursa Ne Olur? (What İf..?),
• Çeklist Kullanılarak Birincil Risk
Analizi -(Preliminary Risk AnalysisPRA Using Checklists),
• Birincil Risk Analizi -(Preliminary
Risk Analysis (PRA),
• Risk Değerlendirme Karar Matrisi
(Risk Assessment Decision Matrix)
• L Tipi Matris
• Çok Değiskenli X Tipi Matris Diyagramı
• Tehlike ve İşletilebilme Çalışması (Hazard and Operability Studies - HAZOP),
• Tehlike Derecelendirme İndeksi
(DOW index, MOND index, NFPA index),
• Hızlı Derecelendirme Metodu (Rapid
Ranking, Material Factor),
• Hata Ağacı Analizi (Fault Tree Analysis -FTA),
• Hata Modu ve Etki Analizi (Failure
Mode and Effects Analysis-FMEA)
• Hata Modu ve Etkisinin Kritiklik
Analizi (Failure Mode and Critically
Effects Analysis- FMECA),
• Güvenlik Denetimi (Safety Audit),
• Olay Ağacı Analizi (Event Tree Analysis-ETA),
• Neden - Sonuç Analizi (Cause and
Consequence Analysis),
• Neden - Etki Analizi (Cause and
Effect Analysis),
• Kinney Metodu (Mathematical Risk
Evaluation Method),
• Karar Şeması (Decision Tree),
• Çok Kriterli Karar Analizi (Multi
Criteria Decision Analysis -MCDA),
• Zürih Tehlike Analizi (Zurih Hazard Analysis),
• Makine Risk Değerlendirme (Mashine Risk Asessment),
• Toksikolojik Risk Değerlendirme
veya Kimyasal Maruziyet Değerlendir-
me (Toxicological Risk Assessment Chemical Exposure Assessment),
• Çevresel Risk Değerlendirmesi (Environmental Risk Assessment)
• Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol
Noktaları (Hazard Analysis and Critical Control Points - HACCP)
• Güvenlik Fonksiyon Analizi (Safety
Function Analysis),
• Güvenilirlik Merkezli Bakım (Reliability Centred Maintenance – RCM)
• Sneak Analizi -Sneak Devre Analizi
(Sneak Analysis - Sneak Circuit Analysis)
• İş Etki Analizi (Business Impact Analysis)
• İnsan Hata Tanımlaması (Human
Error Identification - HEI),
• İnsan Güvenilirlik Değerlendirmesi
(Human Reliability Assessment - HRA),
• İnsan Hata Oranı Tahmini Tekniği (Technıque For Human Reliability Analysis -THERP),
• Kavramsal Güvenilirlik ve Hata Analiz Yöntemi (Cognitive Reliability and
Error Analysis Method - Cream),
• Hiyerarşik Görev Analizi (Hierarchical Task Analysis),
• Sapma Analizi (Deviation Analysis),
• Yönetim Bakışı ve Risk Ağacı (Management Oversight and Risk Tree - MORT),
• Enerji Analizi (Energy Analysis),
• Güvenlik Bariyer Diyagramları (Barrier Diagram),
• Koruma Katmanları Analizi (Layers
of Protection Analysis - LOPA)
• Bow-Tie Metodolojisi,
• Kök Neden Analizi (Root Cause Analysis),
• Senaryo Analizi (Scenario Analysis),
• Markov Analizi (Markov Analysis),
• Monte Carlo Analizi (Monte-Carlo Analysis),
• Bayesian Analizi (Bayesian Analysis),
• F-N Eğrileri (F-N curves).
17
Tehlikelerin
Belirlenmesi
Risklerin Analizi
İletişim
ve
Danışma
Risklerin Değerlendirilmesi
İzleme
ve
Gözden
Geçirme
“Risk Yönetim Prosesi” ortamdaki
tehlikeleri belirleyen, onların kritik
değişkenler ve fonksiyonlar üzerindeki etkilerini araştıran ve koruma
amaçlı mekanizma veya stratejiler
geliştiren bir tekniktir. Risk yönetim
Prosesinin oluşturulmasının amacı
işletmelerin amaçlarına ve hedeflerine ulaşmaları için en etkin, en hızlı
ve en güvenilir yolları araştırmaktır.
Risk yönetim prosesi kendi içerisinde aslında iki farklı temel aşamaya
bölünebilir, birinci aşama problemlerin tanımlanmasıyla uğraşırken
ikinci aşama problemlerin çözümü ile
ilgilenir.
Şekil-2 Risk Yönetim Prosesi
Bu çalışmalar esnasında tehlikenin meydana gelme olasılığı ile meydana gelmesi durumunda şiddetinin derecesinin tayin
edilmesi gerekmektedir. İşyerinde yapılan risk değerlendirme çalışmaları sonucunda, tespit edilen tehlikelerin olasılığı ve
şiddeti göz önüne alınarak bir öncelik belirlemesi yapılır ve değerlendirmeyi yapan teknik ekip tarafından önerilen önlemlerle riskin kabul edilebilir bir seviyeye indirilmesi sağlanır.
İŞVERENİN RİSK DEĞERLENDİRME
YÜKÜMLÜLÜĞÜ
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’na göre artık büyük-küçük
tüm işyerlerinin risk değerlendirmeleri yapmaları veya yaptırmaları
zorunlu hale getirilmiştir. Yeni yayınlanan yönetmeliğimize göre, işyerinde
var olan ya da dışarıdan gelebilecek
tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan
faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin
kararlaştırılması amacıyla yapılması
gerekli çalışmalar risk değerlendirmesi olarak kabul edilmektedir. Risk
değerlendirmesi, tüm işyerleri için
tasarım veya kuruluş aşamasından
başlamak üzere tehlikeleri tanımlama, riskleri belirleme ve analiz etme,
risk kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması, dokümantasyon, yapılan
çalışmaların güncellenmesi ve gerektiğinde yenileme aşamaları izlenerek
gerçekleştirilecektir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirme Yönetmeliği Gereğince
İşverenin Risk Değerlendirme
Yükümlülüğü
Yeni yayınlanan yönetmeliğimize göre,
toplanan bilgiler ışığında iş sağlığı
ve güvenliği ile ilgili mevzuatta yer
alan hükümler de dikkate alınarak,
çalışma ortamında bulunan fizik-
18
sel, kimyasal, biyolojik, psikososyal,
ergonomik ve benzeri tehlike kaynaklarından oluşan veya bunların
etkileşimi sonucu ortaya çıkabilecek
tehlikeler belirlenecek ve kayda alınacaktır. Tespit edilmiş olan tehlikelerin
her biri ayrı ayrı dikkate alınacak
bu tehlikelerden kaynaklanabilecek
risklerin hangi sıklıkta oluşabileceği
ile bu risklerden kimlerin, nelerin, ne
şekilde ve hangi şiddette zarar görebileceği belirlenecektir. Bu belirleme
yapılırken mevcut kontrol tedbirlerinin
etkisi de göz önünde bulundurulmak
zorundadır.
Yapılmış olan risk değerlendirmesi,
tehlike sınıfına göre çok tehlikeli,
tehlikeli ve az tehlikeli işyerlerinde
sırasıyla en geç iki, dört ve altı yılda
bir yenilenmek zorundadır. Büyük
kaza önleme politika belgesi veya
güvenlik raporu hazırlanan işyerlerinde; bu belge ve raporlarda değerlendirilmiş riskler, yapılacak risk
değerlendirmesinde dikkate alınarak
kullanılacaktır. Aynı çalışma alanını
birden fazla işverenin paylaşması durumunda ise, yürütülen işler için diğer
işverenlerin yürüttüğü işler de göz
önünde bulundurularak ayrı ayrı risk
değerlendirmesi gerçekleştirilmek
zorundadır. İşverenler, risk değerlendirmesi çalışmalarını, koordinasyon
içinde yürütmek, birbirlerini ve çalışan temsilcilerini tespit edilen riskler
konusunda bilgilendirmekle yükümlü
kılınmışlardır.
Mevzuatımız gözden geçirildiğinde
aşağıdaki yönetmelik maddelerinde
risk değerlendirmesinin işverene
yükümlülük olarak verildiği belirtilmektedir:
a) Gürültü Yönetmeliği Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü
İşverenin, risk değerlendirmesini
yaptırırken, Gürültü Yönetmeliği’nin
6 maddesi gereğince, darbeli gürültüye maruziyet de dahil maruziyetin
düzeyine, türü ve süresine, maruziyet
sınır değerlerine ve maruziyet etkin
değerlerine, özellikle hassas risk
gruplarına dahil işçilerin sağlık ve
güvenliklerine olan etkilerine, teknik
olarak mümkünse, gürültü ile işe
bağlı ototoksik maddelerin etkileşimlerine veya gürültü ile titreşim arasındaki etkileşimlerin işçinin sağlık ve
güvenliğine olan etkisine, kaza riskini
azaltmak için kullanılan ve işçiler
tarafından algılanması gereken uyarı
sinyalleri ve diğer sesler ile gürültünün etkileşmesinin işçilerin sağlık ve
güvenlikleri yönünden dolaylı etkisine,
iş ekipmanlarının gürültü emisyonları
ile daha az gürültülü olan alternatif
bir iş ekipmanının bulunup bulunmadığına, gürültüye maruziyetin,
işverenin sorumluluğundaki normal
çalışma saatleri dışında da devam
edip etmediğine, yeterli korumayı
sağlayabilecek kulak koruyucularının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesini yapma yükümlülüğü
bulunmaktadır.
İŞVERENİN Risk
D eğ er le nd ir m es i
Ü
Ğ
Ü
L
Ü
L
M
Ü
K
Ü
Y
b) Titreşim Yönetmeliği Gereğince
İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü
İşverenin, Titreşim Yönetmeliği’nin 6
maddesi gereğince, özellikle, titreşim
veya tekrarlanan şoklara maruziyet
de dahil maruziyetin türü, düzeyi
ve süresi, maruziyet sınır değerleri
ve maruziyet etkin değerleri, riske
duyarlı işçilerin sağlık ve güvenliğine
olan etkileri, mekanik titreşim ile
işyeri veya başka bir iş ekipmanı arasındaki etkileşimden kaynaklanan ve
işçinin güvenliğine tesir eden dolaylı
etkileri, iş ekipmanı üreticilerinin
mevzuat gereği verdiği bilgileri, mevcut ekipman yerine kullanılabilecek,
mekanik titreşime maruziyet düzeyini
azaltacak şekilde tasarlanmış iş ekipmanının bulunup bulunmadığı, bütün
vücut titreşimi maruziyetinin işverenin
sorumluluğundaki normal çalışma
saatleri dışında da devam etmesi
durumunda maruziyetin boyutu,
c) Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda
Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik Gereğince İşverenin
Risk Değerlendirme Yükümlülüğü
İşveren, işyerinde tehlikeli kimyasal
madde bulunup bulunmadığını tespit
etmek ve tehlikeli kimyasal madde
bulunması halinde, işçilerin sağlık ve
güvenliği yönünden olumsuz etkilerini
belirlemek üzere risk değerlendirmesi yapmak zorundadır. Risk değerlendirmesinde; kimyasal maddenin
sağlık ve güvenlik yönünden tehlike
ve zararları, imalatçı, ithalatçı veya
satıcılardan sağlanacak malzeme
güvenlik bilgi formu, maruziyetin türü,
düzeyi ve süresi, kimyasal maddenin
miktarı, kullanma şartları ve kullanım sıklığı, mesleki maruziyet sınır
değerleri ve biyolojik sınır değerleri,
alınan ya da alınması gereken önleyici
tedbirlerin etkisi, önce yapılmış olan
sağlık gözetimlerinin sonuçlarını
değerlendirecektir.
d) Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkın-
da Yönetmelik Gereğince İşverenin
Risk Değerlendirme Yükümlülüğü
• Patlayıcı Ortam Risk Değerlendirmesi: İşverenler, işyerinde risk
değerlendirmesi yaparken patlayıcı
ortamdan kaynaklanan özel risklerin
değerlendirmesini yönetmeliğin 6.
Maddesi’ne istinaden, patlayıcı ortam
oluşma ihtimali ve bu ortamın kalıcılığı, statik elektrik de dâhil tutuşturucu
kaynakların bulunma, aktif ve etkili
hale gelme ihtimalleri, işyerinde bulunan tesis, kullanılan maddeler, prosesler ile bunların muhtemel karşılıklı etkileşimleri, olabilecek patlamanın
etkisinin büyüklüğü, patlama riski,
patlayıcı ortamların oluşabileceği
yerlere açık olan veya açılabilen diğer
yerler de dikkate alınarak bir bütün
olarak değerlendirilecektir.
• Patlayıcı Ortam Oluşabilecek
Yerlerin Sınıflandırılması: İşveren
yönetmeliğin 9. Maddesi gereğince,
patlayıcı ortam oluşması ihtimali olan
yerleri sınıflandırmakla, sınıflandırılmış olan bölgelerde Ek-II’de verilen
asgari gereklerin uygulanmasını
sağlamakla ve İşçilerin sağlık ve güvenliğini tehlikeye atabilecek miktarda
patlayıcı ortam oluşabilecek yerlerin
girişine Ek-III’de verilen işaretleri
koymakla yükümlüdür.
• Patlamadan Korunma Dokümanı: Yönetmeliğin 10. Maddesi’nde
ise işverenin, bu Yönetmeliğin 6.ncı
Maddesi’nde belirtilen yükümlülüğünü yerine getirirken, “Patlamadan
Korunma Dokümanı” olarak anılacak
belgeleri hazırlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Patlamadan Korunma Dokümanı’nda özellikle, patlama
riskinin belirlendiği ve değerlendirildiği, alınacak önlemler, patlayıcı
ortam olarak sınıflandırılmış yerler,
asgari gereklerin uygulanacağı yerler,
çalışma yerleri ile uyarı cihazları da
dahil iş ekipmanının tasarımı, işletilmesi, kontrol ve bakımının güvenlik
kurallarına uygun olarak sağlandığı
ve son olarak da işyerinde kullanılan
tüm ekipmanın “İş Ekipmanlarının
Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şart-
ları Yönetmeliği” ne uygun olduğunun
belirtilmesi gerekmektedir.
e) Kanserojen ve Mutajen Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik
Önlemleri Hakkında Yönetmelik
Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü
Yönetmeliğin 5. Maddesi’ne istinaden
işverenin, kanserojen ve mutajen
maddelere maruziyet riski bulunan
işlerde çalışanların, bu maddelere
maruziyet şekli, maruziyet miktarı
ve maruziyet süresini belirleyerek
risk değerlendirmesi yaptırmak ve
alınması gerekli sağlık ve güvenlik
önlemlerini tespit ettirmek yükümlülüğü bulunmaktadır.
f) Asbestle Çalışmalarda Sağlık
ve Güvenlik Önlemleri Hakkında
Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk
Değerlendirme Yükümlülüğü
İşverenin, asbest tozuna maruziyet
riski bulunan çalışmalarda, asbestin
türü ve fiziksel özellikleri ile çalışanların maruziyet derecesini dikkate
alarak yönetmeliğin 5. Maddesi gereğince risk değerlendirmesi yapma
yükümlülüğü bulunmaktadır.
g) Kişisel Koruyucu Donanımların
İşyerlerinde Kullanılması Hakkında
Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk
Değerlendirme Yükümlülüğü
Her işverenin yönetmeliğin 8. Maddesi
gereğince, toplu koruma yöntemleri
ile risklerin önlenemediği veya tam
olarak sınırlandırılamadığı durumlarda, kişisel koruyucu donanımlardan
işçilerin sağlık ve güvenlikleri için
gerekli olanları Ek-I’de örneği verilen
tabloya göre risk değerlendirmesini
yapma yükümlülüğü bulunmaktadır.
h) Biyolojik Etkenlere Maruziyet
Risklerinin Önlenmesi Hakkında
Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk
Değerlendirme Yükümlülüğü
Biyolojik etkenlere maruz kalma riski
bulunan herhangi bir çalışmada, işverenlerin yönetmeliğin 5. Maddesi’ne
istinaden, işçinin maruziyetinin türü,
düzeyi ve süresi, zararlı biyolojik
etkenlerin tümünün oluşturduğu
tehlikeler dikkate alınarak risk değerlendirmesi yapılması zorunluluğu
bulunmaktadır.
19
RİSK DEĞERLENDİRME UYGULAMALARI
Risk değerlendirmesi uygulamalarının
işletmelere birçok yarar sağlayacağını
söylemek gereksizdir, ancak sadece
kanuni gereklilik nedeni ile yapılan
yanlış uygulamalar işletmeye hiçbir
yarar sağlamadığı gibi zaman ve maddi kayba da sebebiyet verecektir.
Yeni yönetmeliğimize baktığımızda
“Risk Değerlendirmesi” çalışmalarının
yapılmasında bir ekibin görevlendirilmesi gereklidir. Risk değerlendirme
çalışmalarına katkı sağlayacak kişilerin başta işveren veya işveren vekili
olmak üzere iş güvenliği uzmanı, işyeri
hekimi, çalışan temsilcileri, destek
elemanlar ile bölümlerden seçilecek
çalışanlar olduğunu görmekteyiz.
KOBİ’ler düşünüldüğünde risk
değerlendirme çalışmaları, yalnızca
işletmedeki bir kişinin/analistin tek
başına yapabileceği bir işlem değildir. Bu nedenle yönetmelikteki söz
konusu düzenleme son derece yerinde
olmuştur. İşletmede bu işle ilgilenen
bir tek iş güvenliği uzmanı olsa dahi,
işletmedeki üst yönetim kadrosundan,
tüm çalışanlara kadar herkesin bir fiil
çalışmasını gerektiren bir çalışmadır.
Unutulmamalıdır ki, işletmedeki bu
konuya bakış açısı sadece yasal bir
zorunluluğu yerine getirmek ise yapılan çalışmalar, o işletmedeki iş kazası
ve meslek hastalıkları sonucu oluşan
kayıpları önlenemeyecektir.
k
s
i
e
R
m
r
i
d
n
e
l
Değer
UYGULAMALARI
Bir diğer problem de yönetmeliğe
göre işyerlerinde risk değerlendirme
çalışmalarını yapmakla görevli olan
birçok işveren/işveren vekili, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi veya destek
elemanının bu konuda yeterli bilgiye ve
tecrübeye sahip olmamalarıdır.
Her işyerinin kendine özel farklı farklı
tehditleri bulunmaktadır, risk değerlendirmesi çalışması aşamasında bu
konuda uzmanlaşmış teknik bir ekip
tarafından işyerinde, ne tip risk değerlendirme metotlarının uygulanması gerektiğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Yeni risk değerlendirme yönetmeliğinin
9.uncu Maddesi’nde; “toplanan bilgi
ve veriler ışığında belirlenen riskler;
işletmenin faaliyetine ilişkin özellikleri, işyerindeki tehlike veya risklerin
nitelikleri ve işyerinin kısıtları gibi fak-
törler ya da ulusal veya uluslararası
standartlar esas alınarak seçilen yöntemlerden biri veya birkaçı bir arada
kullanılarak analiz edilir.” demektedir.
Ancak işyerlerindeki risk değerlendirme çalışmaları incelendiğinde bu konuda çalışma yapan kişilerin neredeyse
tamamının 5x5 matris yönteminde yoğunlaştıkları gözlemlenmektedir. Oysaki risk değerlendirme yöntemlerindeki
çeşitliliğin nedeni değişik sektörlerdeki
tehditleri değişik bakış açılarından
yöntemlerle tespit edebilmektir. Şekil
3’de risk değerlendirme metodolojilerinin sınıflandırması verilmiştir. Örneğin;
risk değerlendirme çalışmasına Ön
Tehlike Analizi ile başlayan bir firma,
eğer kazaya ramak kalma sıklık hızı
fazla ise Hata Ağacı Analizi (FTA), arkasından Olası Hata Türü ve Etkileri Analizi (FMEA) uygulamalı ya da makine
ağırlıklı kazalar çoğunlukta ise sistem
güvenirliliğini tespit etmek amacıyla
çalışmaya devam etmelidir.
Risk Matris, PHA,
Birincil Risk Analizi,
What If? vb.
HRA, HEI,
THERP, CREAM,
vb.
SIL, AK, PFD
vb.
Güvenlik
Bütünlük
Derecelendirme
ATEX 100a,
ATEX 137, DOW
F&EI, vb.
Patlayıcı
Ortam
GHS, NFPA 704,
HMIS, LGK, vb.
Kimyasal
Maruziyet
Değerlendirme
Mond Index,
CEI, vb.
İnsan
Eksenli
Yöntemler
Kimyasal
Sınıflama
HTA, FTA, FMEA,
Neden Sonuç
Analizi, vb.
Kalitatif
Yöntemler
Kantitatif
Yöntemler
Makine,
Ekipman
Risk Değ.
Simülatif
Yöntemler
Monte Carlo
Yöntemi, Zürih
Tehlike Analizi vb.
Şekil 3- Risk Değerlendirme Metodolojilerinin Sınıflandırılması
20
FMEA,
TS EN 12100,
TS 13849, vb.
ŞİDDET
ŞİDDET
İHTİMAL
1 (Çok 2 (Hafif) 3 (Orta 4 (Ciddi)
Hafif)
Derece)
5 (Çok
Ciddi)
1 (Çok Küçük)
Anlamsız Düşük Düşük Düşük
1
2
3
4
Düşük
5
2 (Küçük)
Düşük
2
3 (Orta Derece) Düşük
3
FREKANS
(A) Sık Sık
Tekrarlanan
Katostrofik
(Felakete Yol
Açan)
Tehlikeli
Marjinal
(Pek Az)
Önemsiz
1A
2A
3A
4A
1B
2B
3B
4B
Düşük Düşük
4
6
Orta
8
Orta
10
Düşük
6
Orta
12
Yüksek
15
(C) Ara Sıra
Olan
1C
2C
3C
4C
Yüksek
20
(D) Pek Az
1D
2D
3D
4D
(E) İhtimal Dışı
(Olanaksız)
1E
2E
3E
4E
4 (Yüksek)
Düşük
4
Orta
8
5(Çok Yüksek)
Düşük
5
Orta
10
Orta
9
Orta Yüksek
12
16
Yüksek Yüksek Tolere
15
20 Edilemez 25
Tablo-1 5x5 Risk Değerlendirme Matrisi
Risk değerlendirmesi çalışmalarında
kanımca en önemli kavram “Kabul
Edilebilir Risk” kavramıdır. Kabul
edilebilir risk yeni yönetmeliğimizde,
yasal yükümlülüklere ve işyerinin
önleme politikasına uygun, kayıp
veya yaralanma oluşturmayacak risk
seviyesi olarak tanımlanmıştır. Yani işveren, işletmede görev yapan işveren
vekilleri ve iş güvenliği uzman, işyeri
hekimi veya risk değerlendirme ekibi
tarafından, tespiti yapılan alandaki
tehlikenin gerçekleşme ihtimalinin
çok düşük görülmesi ve ola ki gerçekleşmesi durumunda da hukuki ve
cezai sorumluluğun kabul edilmesidir.
Ne yazık ki işyerlerinin çoğunda risk
değerlendirme çalışmalarında çoğunlukla risk matrisinin 5x5 matris formu
tercih edilmektedir ve bu matris ile
kabul edilebilir risk düzeyini yönetmeliğin istediği yükümlülükte belirlemek
mümkün değildir. Kabul edilebilir risk
tanımında yönetmeliğimizde “kayıp
veya yaralanma oluşturmayacak risk
seviyesi”nden bahsedilmektedir. Oysa
5x5 matrisinde olasılığı “Çok Küçük”
KAYNAKÇA:
1. www.calisma.gov.tr
2. www.rega.basbakanlik.gov.tr
3. MIL-STD-882-D Standard Practice
For System Safety, 2000
4. ÖZKILIÇ, Ö., İş Sağlığı ve Güvenliği Yö-
(B) Muhtemel
Tablo-2 ÖnTehlike Analizi Risk Değerlendirme Matrisi
yani 1 olan ve şiddeti 5 olan yani
“Çok Ciddi” olan alan 5 yani “Düşük”
olarak bulunmaktadır. Bunu tam tersi
durumunda ise olasılığı “Çok Yüksek”
yani 5 olan ve şiddeti 1 olan yani “Çok
Hafif” olan alan için de 5 yani “Düşük”
bulunmaktadır. Oysa bu iki noktanın
aynı olduğunu söylemek ve şiddeti 5,
olasılığı 1 olan alan için tedbir önermemek o durumun gerçekleşmesi
durumunda hukuki ve cezai sonucu
da kabul etmek anlamına gelmektedir ki bu durum düşündürücüdür.
Oysa Amerikan Savunma Bakanlığı’na
(DoD) ait askeri bir standart olan risk
matrisinin son standardında bu problem nedeni ile kalitatif risk matrisi
için Ön Tehlike Matrisi önerilmektedir.
Tablo 1 ve 2 incelendiğinde Ön Tehlike
Analizi matrisinde kabul edilebilirlik
kriterleri her bir alan için ayrı ayrı
belirlenebilmektedir.
lardan ibaret kalmaktadır. Oysaki
etkin bir “İş Sağlığı ve Güvenliği
Risk Yönetim Kültürü” için herkesin
buna gerçekten inanması gerekir. İş
emniyeti önceliği hakkında yönetimden gelen istikrar sinyalleri, tehlikelerin ve risklerin kontrol edilmesi ve
tanınması için önemlidir. Uygun bir
“İş Emniyeti Kültürü” nü başarmak
için, bir organizasyonun risklere karşı
sahip olacağı genel davranış biçiminin
büyük önemi vardır. Etkin bir risk yönetimi kültürüne sahip olmak demek,
insanların içinde birlikte çalışabilecekleri ve herhangi bir kayıp olmadan
önce potansiyel problemleri tanıyabilecekleri ve bunları ortadan kaldırabilecekleri proaktif bir yaklaşıma sahip
olmaları demektir.
SONUÇ OLARAK
Risk değerlendirme çalışmaları
işyerlerinde bu güne kadar genellikle
işyerlerine gelebilecek müfettişlere
gösterilerek yükümlülükten kurtulmak amacıyla hazırlanmış doküman-
Risk değerlendirmesi çalışmalarına
başlamadan önce işletmede bilgilendirme toplantıları yapılmalı ve konu ile
ilgili eğitimler verilmeli ve işletmedeki
tüm çalışanlar ile birlikte yönetim kadrosu bu çalışmaya dâhil edilmelidir.
netim Sistemleri ve Risk Değerlendirme
Metodolojileri, TISK, Ankara, Mart, 2005
5. ÖZKILIÇ, Ö., Risk Değerlendirmesi
Kavramı ve İnsan Hatalarını Önleme
Metodlarına Genel Bakış, İş Müfettişleri Dergisi, Ankara, Haziran, 2005
6. ÖZKILIÇ, Ö., Risk Değerlendirmesi
Kavramı, TİSK, İşveren Dergisi, Ankara, Haziran, 2005
7. Özkılıç, Ö., İş Sağlığı, Güvenliği ve
Çevresel Etki Risk Değerlendirmesi;
MESS, İstanbul, 2007
21
İSGÜM’ü Tanıyalım
İSGÜM, çalışanların işyerlerinde kullanılan kimyasallara ve fiziksel faktörlere maruziyetlerini
değerlendirmek amacıyla, çalışma ortamında gaz, toz, gürültü, titreşim vb. ölçüm ve analizleri
ile çalışanların sağlık gözetimi için tıbbı laboratuar tetkikleri, işitme testi, akciğer röntgeni çekimi gibi test ve analizlerini gerçekleştirir.
Yapılan ölçüm ve analiz çalışmalarının dışında, İSGÜM, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla çeşitli alanlarda oluşturulan projeler kapsamında saha araştırmaları yapar ve yayınlar.
Ülke çapında farklı sektörlerde çalışan iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerine başta Uluslararası Pnömokonyoz Radyografileri ILO 2000 Sınıflandırması Eğitimleri olmak üzere çeşitli İSG
eğitimleri verir, risk değerlendirmesi danışmanlığı yapar ve kontrol belgesi onaylama hizmetlerini de yürütür.
Tüm bunlara ilaveten İSGÜM Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen mevzuat çalışmaları,
eğitim kurumları ve ortak sağlık güvenlik birimlerinin (OSGB) yetkilendirilmesi çalışmaları ile
ülke çapında güvenlik kültürünün yaygınlaştırılması gibi konularda da tüm personeliyle Genel
Müdürlüğe katkıda bulunmaktadır.
İSGÜM’ün Ankara Müdürü Halil Polat’ı makamında ziyaret edip kendisine sorularımızı yönelttik.
Hazırlayan: Ömer Sami Emiroğlu
İ
SGÜM’de halen yürütülen projeler hakkında bilgi verebilir
misiniz?
İSGÜM’de farklı sektörlerde ve
farklı illerde olmak üzere ulusal projeler yürütülmektedir. Bunlar:
• Patoloji Laboratuvarlarında Solunum Yolu İle Maruz Kalınan Tehlikeli
Kimyasal Maddelerin Araştırılması
22
• Asbestli Çimento ve Asbestli Balata
Üretiminde Çalışmış Olan İşçilerin ve
İnsan Yapımı Liflerle Çalışan İşçilerin Sağlık Durumlarının Gözetimi ve
İzlenmesi Çalışması
• Aydın Çine Bölgesinde Bulunan
Kuvars Madenlerinde İş Sağlığı ve
Güvenliği Durumunun (5 yıl önce
yapılan çalışma ile) Karşılaştırması
Çalışması
• Altın Madeni İşletmesinde Risk
Değerlendirmesi Sonuçlarına Göre
Çalışma Ortamı Gözetimi ve Çalışanların Sağlık Gözetimi
• Metal Sektöründe Çalışanların İş
Sağlığı ve Güvenliği Yönünden İncelenmesi Projesi
• Solvent İthalat İzinlerinin ve Kanserojen Protokollerinin İrdelenmesi
Projesidir.
İSGÜM yeterince tanınıyor mu? Önemi sektörde kavrandı mı?
İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü
(İSGÜM) 1969 yılında kurulmuş olup
bugüne kadar iş sağlığı ve güvenliği ile meslek hastalıkları alanında
sektöre önemli katkılar sağlamış bir
kurumdur. İSGÜM ulusal olduğu gibi
uluslararası camiada da tanınmaktadır. Çünkü bu alanda uluslararası
kuruluşlarla birlikte önemli çalışma
ve projelere imza atmıştır.
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği
Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile iş
sağlığı ve güvenliği alanında öğrenilmek ve yapılmak istenen bir çok
kişi, kurum ve kuruluş Enstitümüze
müracaat ederek destek talep etmektedir. Enstitümüz de görev alanı içinde
bulunan konularda gereken desteği
sağlarken, görev alanı dışında olan
konularda gereken yönlendirmelerde
bulunmaktadır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu aşama aşama yürürlüğe girdikçe Bakanlığın ve Genel Müdürlüğün
tek Enstitüsü olan İSGÜM sektörde
daha çok tanınarak, sektörde destek
alınacak bir kurum haline gelecektir.
geliyor. İSGÜM’ün de bu konularda
çalışmalara başladığınızı ve bir kalite
departmanı kurduğunuzu biliyoruz.
Bu konuda gelinen son durum nedir?
İSGÜM bilindiği gibi İş Sağlığı ve
Güvenliği alanında faaliyet gösteren
deney laboratuvarlarına sahip olup,
bu konuda ölçüm, analiz ve test hizmetleri vermektedir.
İSGÜM Laboratuvarları için akreditasyon hazırlıklarının ve bu kapsamda
gerekli standartlara (TS EN ISO/IEC
17025 Deney ve Kalibrasyon Laboratuarlarının Yeterliği İçin Gerekli
Şartlar) uygunluk çalışmalarının yürütülmesi amacıyla 2008 yılında Kalite
Bölümü kurulmuştur.
İSGÜM Merkez ve Bölge Laboratuvarları (Adana, Bursa, İstanbul, İzmir,
Kayseri, Kocaeli) TS EN ISO/IEC 17025
Yönetim Sistemine göre tek çatı altına
birleştirilerek Kalite Yönetim Sistemi
kurulmuş ve 27.04.2009 tarihi itibariyle sistem yayınlanarak uygulanmaya
başlanmıştır. Günümüze kadar kurulan sistemin iyileştirilmesi konusunda
yoğun çalışmalar yapılmıştır.
Enstitümüz, kişisel gürültü maruziyeti
ve havada kurşun tayini metotlarından (TS EN ISO 9612 ve TS ISO 8518)
şubeli akreditasyon için TÜRKAK’ a
başvurmuş ve TÜRKAK tarafından denetimin planlanarak gerçekleşmesini
beklemektedir.
İSGÜM Enstitüsü bünyesinde yeni kurulan KKD
Test Laboratuvarı ile kişisel koruyucu donanımların piyasa gözetimi ve
denetimine destek sağlayacaktır.
İş hijyeni ölçüm, test ve analiz
laboratuvarları yeterlilik yönetmeliği (taslak)’ne göre iş güvenliği
laboratuvarlarının da akreditasyon
kapsamına alınması zorunluluğu
23
İSGÜM ANKARA MÜDÜRÜ
HALİL POLAT KİMDİR?
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans yaparak “Halk Sağlığı Bilim Uzmanı” olarak mezun
olan Halil Polat, 25 yıl Ankara İl Sağlık Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve çeşitli sağlık meslek
liselerinde idarecilik görevlerinden sonra 7 yıl
boyunca Milli Eğitim Bakanlığı Sağlık İşleri Dairesi
Başkanlığı’nda “Okul Sağlığı ve Projeleri Şube
Müdürü” olarak görev yapmış.
Halil Polat’ın Sağlık İstatistiği, Biyoistatistik,
Epidemiyoloji, Toplum Sağlığı alanlarındaki yayınlarının yanı sıra, halk sağlığı ve sağlık meslek
liseleri meslek dersleri alanında da pek çok yayın
ve araştırması bulunuyor.
Milli Eğitim Bakanlığında görev yaptığı süre içinde:
• Okulda Diyabet Programı
• İlkyardıma İlk Adım Projesi (MEB-TOÇEV-Bu
proje uluslar arası alanda eğitim dalında 2 ödül
almıştır)
• Ağız ve Diş Sağlığı Projesi (MEB-ColgateTOÇEV-ADSD)
• Okul Sütü Projesi (MEB-SB-TKB-USK)
• Gençlerde Hijyen ve Cilt Sağlığı Projesi
• Ergen Sağlığı Projesi
• Beyaz Bayrak Projesi
• Beslenme Dostu Okullar Projesi
• Tütün, Alkol ve Madde Bağımlılığı ile Mücadele
Çalışmaları
• Okul Kantinleri, Okullarda Toplu Beslenme
Çalışmaları
• Okul ve Çevre Sağlığı, Fiziksel Aktivite, Obezite
ile Mücadele Çalışmaları
• MEB-ÇSGB Protokolü Gereği Okullarda Sağlık
Risklerini Önleme Projeleri’nin kurgulanması ve
yürütülmesinde aktif görev almıştır.
Okullarda tip 1 diyabet ve obezite konularındaki eğitimlerin verilmesinin sağlanmasındaki
katkılarından dolayı Fark Yaratan Öğretmenler
Ödül Programı’nda “Jüri Özel Ödül”ünü alan
Polat, 07.02.2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel
Müdürlüğü emrine Şube Müdürü olarak çalışmaya başlamıştır. Genel Müdürlük İl Güvenliği ve
Yetkilendirme Daire Başkanlıklarında çalıştıktan
sonra 16.07.2012 tarihinde “İş Sağlığı ve Güvenliği
Enstitüsü Müdürlüğü” (İSGÜM) görevine atanmış
ve halen bu görevi yürütmektedir.
24
İSG ölçümleri yapan özel laboratuvarlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
yükseltilmesi için İSGÜM ile bir işbirliği
yapması söz konusu olabilir mi?
Yeni açılacak olan KKD Labotavutarı
hakkında bilgi alabilir miyiz?
Laboratuvar, mevcut yapısıyla 6
kısımdan oluşmaktadır:
Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği
alanında hizmet veren özel sektör
laboratuvarlarının özellikle küçük
ve orta ölçekli işletmelerin de
ulaşabileceği kadar yaygın olması
çalışanların iş sağlığı ve güvenliğini
etkileyen alanlarda gerekli ortam
ölçümlerinin kolay ve hızlı bir
şekilde yaptırılması için oldukça
büyük önem arz etmektedir.
Özel laboratuvarların işyerlerinde
iş hijyeni ölçüm, test ve analizleri
yapabilme konusunda ön yeterlik veya yeterlik belgesine sahip
olmaları gerekmektedir. Yine hijyen
ölçümlerini yapacak laboratuvarlar,
yetki alacağı parametrelerle ilgili
konularda TS EN ISO/IEC 17025
“Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarlarının Yeterliliği İçin Genel
Şartlar” standardına uygun kalite
yönetim sistemi kurmuş, uyguluyor
ve geliştiriyor olmalıdırlar.
Özel laboratuvarların yetkilendirilmesi, çalışma usul ve esasları
konularında Genel Müdürlüğümüzde mevzuat çalışmaları devam
etmektedir.
İş sağlığı ve güvenliği alanında ölçüm,
analiz ve test hizmetleri veren özel
laboratuarların faaliyetleriyle ilgili olarak kamu özel sektör işbirliği
çerçevesinde çalıştay, seminer, ortak
vizyon oluşturma gibi çalışmalarda
bulunarak iş hijyeni laboratuarcılığının
geliştirilmesi, iş hijyeni hizmetlerinin
kalitesinin artırılması temel amacımızdır.
Bilindiği gibi Kişisel Koruyucu Donanımların piyasa gözetimi ve denetimi,
Genel Müdürlüğümüz denetmenleri
tarafından etkin bir şekilde sürdürülmektedir. Test aşaması, kişisel koruyucu donanımların piyasa gözetimi ve
denetiminin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Ne yazık ki, bugüne kadar
bir test laboratuarının olmamasından
dolayı denetlenen şüpheli ve uygunsuz
ürünlerin testleri yapılamıyordu.
1) Göz Koruyucular İçin Testler
2) Baş Koruyucular İçin Testler
3) Yüksekten Düşmeye Karşı Koruyucular İçin Testler
4) Ayak Koruyucular İçin Testler
5) El Koruyucular İçin Testler
6) Koruyucu Kıyafetler İçin Testler.
İSGÜM’ün paralelinde ölçme ve
değerlendirme yapan özel kuruluşların eğitim ve standartlarının
Önümüzdeki dönemlerde İSG laboratuvarlarının gelişimi açısından
eğitimler ve karşılaştırma deneyleri
düzenlemeyi düşünüyor musunuz?
Bu yıl içerisinde İş Sağlığı ve Güvenliği
alanında ölçümler yapan laboratuarların çalışmalarının ele alınacağı bir
çalıştay yapılması düşünülmektedir.
Ölçüm kapsamınıza eklemeyi düşündüğümüz parametreler var mı?
Yeni çıkan İSG kanunu dolayısıyla
tarımda çalışanlar da İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu kapsamına girmiştir. 2013 yılı içinde yapacağımız cihaz
yatırımları ile 2014 yılı içersinde tarım
sektöründe kullanılan önemli zirai
ilaçlara maruziyetlerinin ölçülmesi
planlanmaktadır.
İSGÜM Enstitüsü bünyesindeki Mobil
Sağlık Araçları adeta hastane konforunda hizmet veriyor. İçinde gerekli
olan her türlü donanım son derece
modern ve güvenilir.
Genel Müdürlüğümüz, piyasa gözetimi
ve denetimi sisteminin daha hızlı ve
etkin bir şekilde işlemesi, piyasada güvenli ürünlerin bulunmasının
sağlanması amacıyla 2007 yılı Avrupa
Birliği Mali İşbirliği Programı, “Piyasa Gözetimi ve Denetiminin Kişisel
Koruyucu Donanım (KKD) Testleri
için Laboratuvar Kurulması Projesi
(TR0702.11) kapsamında İSGÜM’de,
bir test laboratuvarı kurulmuştur. Söz
konusu laboratuar, yeni ve son teknoloji test ekipmanları ile Avrupa’nın en
büyük laboratuarlarındandır.
Çeşitli mühendislik disiplinlerinden
İSG Uzman ve Uzman Yardımcılarından oluşan bir ekip, İSGÜM bünyesindeki KKD test laboratuvarında
gerçekleştirilecek testler konusunda
yurt içinde ve yurt dışında kapsamlı
eğitimler almıştır.
Binanın önündeki dev LED ekran oldukça ilgi çekici. Bu artık kamu kurumlarının da reklam ve tanıtım çalışmalarının
önemini kavrayarak çok kısa zamanda
çok köklü değişiklikler yapmayı hedeflediğinin bir göstergesi mi?
Enstitü binamızın önünde yer alan
LED bilgilendirme ekranı ile İş sağlığı
ve Güvenliği Kültürünün yaygınlaş-
tırılması ana hedefimizdir. Binamız
mevki itibari ile her gün çok sayıda insanın seyahat ettiği, Ankara’nın büyük
ilçeleri arasında ulaşımın sağlandığı
Ankara- İstanbul karayolu üzerinde
bulunmaktadır. Biz de reklam ve tanıtım çalışmalarının önemini kavramış bir kurum olarak, bu durumun
avantajını kullanıp, toplumun dikkatini
görsel olarak İş sağlığı ve Güvenliği
alanına çekmeyi hedefledik.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun tüm çalışanları kapsaması nedeniyle bu alanda sürekli
yeni ve farklı çalışmalar yapılmasının
gündeme geleceği kanaatindeyim.
İş güvenliği camiasına dergimiz aracılığıyla vermek istediğiniz özel bir
mesajınız var mı?
Toplumda güvenlik kültürünün oluşturulması konusunda başta okullar
olmak üzere herkes üstüne düşeni
yapmalı, her işte “önce güvenlik”
anlayışı hakim olmalıdır. Enstitümüzü
tanıtıcı çalışmanızdan dolayı sizlere
teşekkür ederim.
Ne yazık ki, bugüne kadar bir test laboratuvarının olmamasından dolayı denetlenen şüpheli ve
uygunsuz ürünlerin testleri yapılamıyordu. Piyasa gözetimi ve denetimi sisteminin daha hızlı
ve etkin bir şekilde işlemesi, piyasada güvenli ürünlerin bulunmasının sağlanması amacıyla
İSGÜM’de bir test laboratuvarı kurulmuştur. Söz konusu laboratuar, yeni ve son teknoloji test
ekipmanları ile Avrupa’nın en büyük laboratuvarlarındandır.
Eldiveniniz gerçekten elinizi
koruyabiliyor mu?
Yüksekten düşecek olsanız emniyet kemeriniz sizi askıda tıtacak
kadar sağlam mı? İSGÜM KKD
Test Laboratuvarı bunu ölçebilir.
Tüm KKD’lerin
Testi İSGÜM’de
Başınızı belaya mı sokuyorsunuz,
yoksa barete mi?
İSGÜM Test Etsin
MAKALE
Tevfik Paçacı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Başmüfettişi
Emekli
Olduğumda...
İş sağlığı ve güvenliğine gönül veren değerli dostlarım, 22 Ocak 2013 tarihi itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu’ndaki 30 yıllık görevimden emekli olarak Sivas’ta İş güvenliği
uzmanlığı sertifika eğitimi sunan “Kariyer Akademi İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Merkezi”nde göreve başladım. Şimdilerde emeklilik duygusunu yaşayamadan yoğun bir çalışma içine girdim.
Huzur içinde yapılan çalışmada yorgunluk ne kadar çok olsa da, bu tatlı bir yorgunluk oluyor. Tatlılığın içinde beklenmeyen acılar da var ama. Değişik duygular yaşatıyor emeklilik insana…
Bu yazımda hem emeklilik ile yaşadığım ilk şoku sizlerle paylaşmak hem de en sık gelen sorulara yanıt vermek istiyorum.
B
Emeklilikte İlk Şok
akanlıktan emekli olduktan
sonra, eğitim kurumumuzun
belgelendirme çalışmaları için tekrar bakanlığa gittim ve 30 yıl emek
verdiğim bakanlıkta ilk şoku yaşadım.
Emekliye ayrılırken tüm kimliklerimizi
iade ettiğimizden kapıdan girişte “Kime
gidiyorsunuz? Kimle görüşeceksiniz?”
diye sordukları zaman, o sorular şamar
gibi gelip, insanı kendine getiriyor.
Emekliliğimdeki ilk şokumdur, İş
Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’ne
gittiğim zaman genel müdüründen
memuruna kadar bir çoğunun emekli
olduğumu bana hissettirmesi.
Hal böyle olunca bir an önce nefes
almak için kaçarcasına kendinizi
dışarı atıyorsunuz. Özetle emekliliğin
işe yarayan en önemli faydası maskeli
insanların yüzlerini görebiliyorsunuz.
İş Teftiş Kurulu’nun gösterdiği hassas
ve insani yaklaşım için ise teşekkür
ediyorum. Emeklilik insanın duygu
düzeyini biraz artırıyor bununda çok
doğal olduğunu düşünüyorum.
6331 Sayılı Yasa
İle Oluşan Büyük Sinerji
İş Güvenliği Uzmanı olmak için genç,
orta yaş, hatta emekli olmuş mühendisler büyük bir çığ gibi eğitim almaktalar. Ülkemizde işsizliğin boyutunun
çok yükseklerde olması bu durumu
tetiklerken, özellikle iş bulmakta çok
zorlanılan bazı branşlardan mezun
gençler için iş güvenliği uzmanlığı
adeta bir umut kapısı oluşturmaktadır. Üniversitelerimiz iş imkânı olmayan bölümleri tekrar gözden geçirmeli
ve Türkiye’nin ihtiyacı olan bölümlere
yönelmeleri gerektiği görüşündeyim.
2010 yılı istatistikleri değerlendirildiğinde, Türkiye’de 1.325.749 işyeri
faaliyet göstermiş ve bu işyerlerinde
10.030.810 işçi istihdam edilmiştir.
İş sağlığı ve güvenliği açısından ele
alındığında, bu işyerlerinde 62.903
iş kazası ve 533 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş, toplam 1.454
çalışanımız hayatını kaybetmiştir.
2010 yılında iş kazaları ve meslek
hastalıkları sonucu kaybedilen iş
günü sayısı 1.516.024, sürekli iş
göremez hale gelen çalışan sayısı ise
2.085’dir. İş kazaları ve meslek hastalıklarından 50 milyar lira kaybettiğimiz tahmin edilmektedir.
Bu nedenle elbette ki iş güvenliği
rüzgârının devam etmesini diliyor ve
bu ordunun yukarıda verilen istatistikleri büyük ölçüde değiştireceklerini
ümit ediyorum.
İş Güvenliği Uzmanı Olmak
İsteyenlerin Soruları
İş güvenliği uzmanı olmak isteyenlerin
genel olarak sordukları ilk soru:
“Ben ..….. mezunuyum. İş güvenliği
uzmanı olabilir miyim?”
Özellikle Teknik öğretmen olanlar
sorularına cevap alamamaktalar.
Aşağıda alfabetik olarak iş güvenliği
uzmanı olabilecek 112 mühendis,
mimar ve teknik elemanların branşlarını veriyorum:
İnşaat sektöründe iş güvenliğinin uygulanabilir olması için meslektaşlarımla birlikte büyük emek verdiğim, taşın altına elimi değil tüm benliğimi koyduğum devletteki çalışmama
nokta koymakta çok zorlandığım bir anda 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun tüm
Türkiye’de yarattığı büyük sinerji benim de emekli olmamda büyük etken olmuştur. Eminim
ki, meslek arkadaşlarım benim devrettiğim bayrağı daha güvenli yerlere taşıyacaklardır.
26
İş Güvenliği Uzmanı Belgesi Alma Hakkı Bulunan Meslekler
1. Ağaç İşleri Endüstri Mühendisi
2. Teknik Öğretmen (Aile Ve
Tüketici Bilimleri)
3. Balıkçılık Teknolojisi Mühendisi
4. Teknik Öğretmen (Bilgisayar
Sistemleri)
5. Bilgisayar Bilimleri Mühendisi
6. Teknik Öğretmen (Bilgisayar)
7. Bilgisayar Mühendisi
8. Teknik Öğretmen (Döküm)
9. Bilişim Sistemleri Mühendisi
10. Teknik Öğretmen (El Sanatları)
11. Biyomedikal Mühendisi
12. Teknik Öğretmen (Elektrik)
13.Biyomühendis
14. Teknik Öğretmen (ElektrikElektronik)
15. Çevre Mühendisi
16. Teknik Öğretmen (Elektronik ve Haberleşme)
17. Deniz Teknolojisi Mühendisi
18. Teknik Öğretmen (Elektronik)
19. Deniz Ulaştırma İşletme Müh.
20. Teknik Öğretmen (Enerji)
21. Deri Mühendisi
22. Teknik Öğretmen Ev Ekonomisi Öğretmenliği)
23. Doktor (Tıp)
24. Teknik Öğretmen (Ev-İş Ve
Ev Ekonomisi Öğretmenliği)
25. Elektrik Müh.
26. Teknik Öğretmen (Giyim
End. Ve Giyim Sanatları Eğt.)
27. Elektrik-Eloktronik Mühendisi
28. Teknik Öğretmen(Giyim Yaygın)
29. Elektronik Mühendisi
30. Teknik Öğretmen (Giyim)
31. Elektronik ve Haberleşme Mühendisi
32. Teknik Öğretmen (Kalıp)
33. Endüstri Mühendisi
34. Teknik Öğretmen (Kontrol)
35. Endüstri Sistemleri Müh.
36. Teknik Öğretmen (Kuaförlük Ve Güzellik Bilgisi)
37. Enerji Sistemleri Müh.
38.TeknikÖğretmen(M.İçMimarı)
39. Fizik Mühendisi
40. Teknik Öğretmen (Makine
Resim Ve Konstrüksiyonu)
41. Fizikçi
42. Teknik Öğretmen (Makine Ressamlığı)
43. Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği
44. Teknik Öğretmen (Makine)
45. Gemi Ve Deniz Teknolojisi Mühendisi
46. Teknik Öğretmen (Matbaa)
47. Gemi İnşaatı Mühendisi
48. Teknik Öğretmen (Mekatronik)
49. Gemi İnşaatı ve Deniz
Bilimleri Müh.
50. Teknik Öğretmen (Metal İşleri)
51. Gemi İnşaatı ve Gemi
Mak. Müh.
52. Teknik Öğretmen (Metalurji Eğitimi)
53. Geomatik Mühendisliği
54. Teknik Öğretmen (Mobilya ve Dekorasyon)
55. Gıda Mühendisi
56. Teknik Öğretmen (Motor)
57. Harita Mühendisi
58. Teknik Öğretmen (Otomotiv Teknolojisi)
59. İmalat Mühendisi
60. Teknik Öğretmen (Otomotiv)
61. İnşaat Mühendisi
62. Teknik Öğretmen (Talaşlı Üretim)
63. İş Sağlığı ve Güv. Teknikeri
64. Teknik Öğretmen (Talaşlı İmalat)
65. İşletme Mühendisi
66. Teknik Öğretmen (Tasarım ve Konstrüksiyon)
67. Jeodezi Ve Fotogrametri
Mühendisi
68. Teknik Öğretmen (Teknoloji Eğitimi)
69. Jeofizik Mühendisi
70. Teknik Öğretmen (Tekstil Dokuma Ve Örgü)
71. Jeoloji Mühendisi
72. Teknik Öğretmen (Tekstil Eğitimi)
73. Kimya Mühendisi
74. Teknik Öğretmen (Tekstil Teknolojisi)
75. Kimya ve Süreç Mühendisi
76. Teknik Öğretmen
(Tekstil Terbiye)
77. Kimyager
78. Teknik Öğretmen (Tekstil)
79. Kontrol ve Bilgisayar Müh.
80. Teknik Öğretmen (Telekominikasyon)
81. Maden Mühendisi
82. Teknik Öğretmen (Tesisat)
83. Makine Mühendisi
84. Teknik Öğretmen (Tesviye)
85. Makine ve İmalat Mühendisi
86. Teknik Öğretmen (Yapı
Ressamlığı)
87. Malzeme Bilimleri Mühendisi
88. Teknik Öğretmen (Yapı)
89. Malzeme Mühendisi
90. Teknik Öğretmen (Çocuk
Gelişimi ve Ev Yönet.Eğitimi))
91. Matematik Mühendisi
92. Teknik Öğretmen (İş ve
Teknik Eğitimi Öğretmenliği)
93. Mekatronik Mühendisi
94. Teknik Öğretmen (İş ve
Teknik Öğretmenliği)
95. Metalurji Mühendisi
96. Teknik Öğretmen (İş ve
Teknik)
97. Metalurji ve Malzeme
Mühendisi
98. Tekstil Mühendisi
99. Metoroloji Mühendisi
100. Uzay Mühendisi
101. Nükleer Enerji Mühendisi
102. Uçak Mühendisi
103. Orman Endüstri Mühendisi
104. Üretim Mühendisi
105. Orman Mühendisi
106. Üretim Sistemleri Mühendisi
107. Petrol ve Doğalgaz Mühendisi
108. Yazılım Mühendisi
109. Seramik Mühendisi
110. Ziraat Mühendisi
111. Sistem Mühendisi
112. Su Ürünleri Mühendisi
İş Güvenliği Uzmanı Maaşları, Aldıkları Riske ve Sorumluluğa Değer mi?
İkinci soru ise: “Alacağımız risk alacağımız paraya değer mi? İş Güvenliği
uzmanları ne kadar para kazanırlar?”
yönündeki sorular.
Öncelikle iş güvenliği uzmanlığının manevi tatmin yönü düşünülmelidir. Hayat
kurtarmanın maddi ölçüsü olamaz.
Bir insanın sizin alacağınız tedbirlerle
hayatta kalmasına vesile olmak kadar
mutluluk verecek bir iş yoktur.
Tabi ki her işte olduğu gibi iş güvenliği
hizmetlerinde de risk vardır. Ancak bizler görevimizi yaptığımız takdirde riski
sıfıra indirebiliriz. Olayı tamamen ticari
düşünürsek görevimizi yapmamış ve
risk almış oluruz ki, Allah muhafaza
kişilerin ölümüne sebep oluruz.
Ben bu mesleğe gönül verecek kişilerin, eğitim aldıktan sonra bu görevde
çalışmanın kutsal olduğunu anlaması gerektiğini düşünüyorum. Maddi
boyutuna gelirsek, bu görev yapılırken
de insanca yaşayabilecek, yaptığınız işin karşılığını alabileceğiniz bir
kazancınız olacaktır. Zira siz bu parayı
kazanırken, işveren sizin aldığınız
tedbirlerle iş kazasından doğan büyük
kayıpların, görünür ve daha önemlisi
görünmez maliyetlerin yok olduğunu
görecek ve bu kazancın sizlere ödediği
maaş ile mukayese edilemeyecek
kadar büyük olduğunu fark edecektir. Bunu fark etmesinin yolu ise bir
iş kazasının maliyetini çıkarmaktır.
Günümüzde ölümlü bir iş kazasının
işverene minimum maliyeti 500.000
TL dir. Ceza davası, tazminat davası,
destekten yoksun kalma davalarında
işverenin muhatap olacağı anlatıldığı
taktirde bakış açıları değişecektir.
Kesinlikle riskli bir iş diye bu görevden imtina etmeyin, aksine bu riski sıfıra çekmeye gayret edin. Zira bu riski
sıfıra çekmek, iş kazalarını önlemek
ülkenin de işverenin de çalışanlarında siz iş güvenliği uzmanlarının da
kazanmasını sağlamak, vatandaşlık
görevidir diye düşünüyorum.
27
MAKALE
Prof. Dr. Sefer Aycan
Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
lerdir. Özellikle tıp fakültesi hastaneleri çok kişinin çalıştığı iş yerleridir
ve ayrı işyeri sağlık ve güvenlik birimi
kurulması gereken yerlerdir.
Sağlık Kuruluşlarında
İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi
İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere kurulan, gerekli donanım ve
personele sahip olan birim olarak tanımlanan işyeri sağlık ve güvenlik birimi her işyerinde
olduğu gibi hatta daha fazlası ile sağlık kuruluşlarında da ihtiyaçtır ve mutlaka kurulmalıdır.
Y
ıllardır iş sağlığı iş güvenliği
denildiğinde öncelikli olarak
akla yanlış bir şekilde hep sanayi kuruluşları gelmiştir. Oysa
iş sağlığının başlangıcında “yapılan iş
kavramı” vardır ve sadece sanayiden
sayılan işleri kastedilmemiştir. Günümüzde çalışan sağlığı yaklaşımı ile
tüm çalışanlar ve tüm işyerleri kastedilerek konu daha doğru bir yaklaşıma
kavuşturulmuştur. Artık insanlar çok
farklı sektörlerde çalışmaktadırlar ve
her sektörde çalışanlar farklı riskler
altında çalışmaktadırlar. Yapılan her iş
ve işyeri ortamı çalışanın sağlığını az
ya da çok olumsuz etkilemektedir.
Hizmet sektörün en önemli alanlarından birisi de sağlık hizmetleri alanıdır.
İnsanın var olmasından itibaren var
olan sağlık hizmeti zaman içerisinde
farklı yerlerde verilmiştir. Günümüzde
sağlık hizmeti sunan sağlık kuruluşlarının bir taraftan sayıları artarken,
diğer taraftan sağlık kuruluşlarının
verdiği hizmetlerin kapsamı, teknolojisi arttıkça sağlık kuruluşları yatay
olarak da büyümüştür. Böylece çok
çeşitli olan sağlık kuruluşları içerisinde özellikle hastaneler çok büyük
işyerleri haline gelmiştir. Günümüzde
büyük hastaneler iki üç bin kişinin
çalıştığı büyük işyerleri haline gelmiştir. Hizmet verdiği kişilerde dikkate
alındığında büyük hastaneler birer
kasaba nüfusunu içinde barındıran
yerler haline gelmiştir.
Bu kadar büyük nüfusu içerisinde ba-
28
rındıran sağlık kuruluşlarının işleyişi,
ortamın riskleri, güvenliği ve sağlık
düzeyi ise hiç gündeme getirilmemektedir. Bilinenin aksine birçok sektörden daha fazla iş sağlığı ve güvenliği
sorunlarının yaşandığı sağlık kuruluşları çalışanlar içinde, hizmet alanlar
içinde aslında hiç de güvenli olmayan
ortamlardır.
Sağlık personeli birçok meslek hastalığı sayılacak hastalığa açık iken,
diğer taraftan iş kazasına da açıktır.
İnsanlara sağlık hizmeti verenler
aslında bu zamana kadar kendi sağlıklarına önem vermemişlerdir. Sağlık
çalışanları kendi sağlıklarını ilgilendiren iş sağlığı ve iş güvenliği konularına özen göstermemiş veya yeteri
kadar iyileşme sağlayamamıştır. Oysa
sağlıksız ortamda da çalışanların,
insanlara sağlık hizmeti vermesi de
pek beklenen bir durum olamaz.
Sağlık personeli çeşitliliği de fazladır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediğine
göre sağlık alanında 29 meslek grubu
hizmet vermektedir(1). Bu nedenle
sağlık kuruluşları çok farklı mesleklerden ve çok sayıda kişinin birlikte
çalıştığı büyük işyerleridir.
Aslında çalışan sayısı ve riskleri dikkate alındığında öncelikle işyeri sağlık
ve güvenlik birimi sağlık kuruluşlarında kurulması gerekirdi. Fakat bu
zamana kadar bu alanda yeterli bir girişim olmamıştı veya netice alınamamıştı. Bilindiği gibi 20.06.2012 tarihin-
de kabul edilen 6331 sayılı İş Sağlığı
Güvenliği Kanunu yıllardır sürdürülen
haklı mücadelenin sonucudur. Yasa
bütün işler ve işyerlerini, kamu özel
ayırımı yapmadan kapsamaktadır ve
tüm işyerleri işyeri sağlık ve güvenlik
birimi oluşturmak zorundadır. Aslında
iş ortamının riskleri ve çalışan kişi
sayısından dolayı işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurması gereken sağlık
kuruluşlarında da yasa ile birlikte
işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurulması zorunlu hale gelmiştir. Artık
geçte olsa, yasal zorunluluktan dolayı
da olsa sağlık sektöründe çalışanlara
yönelik işyeri sağlık ve güvenlik birimi
kurulmalıdır.
Türkiye’de Sağlık Kuruluşları
Türkiye’de sağlık sektöründe işyerleri
farklı yapı ve büyüklüktedir. Genelde bakıldığında sağlık kuruluşları
sahiplik, nitelik ve hizmet anlayışı
bakımından kamu sağlık kuruluşu ve
özel sağlık kuruluşu diye ikiye büyük
gruba ayrılabilir.
Sağlık Bakanlığı’na bağlı 8 yüz 50
civarındaki hastane Türkiyede Kamu
Hastaneleri Kurumu altında yönetim
yapıları değişse de birlikte veya tek
tek ele alındığında genellikle çalışan
sayısı açısından bakıldığında büyük işyerleridir ve ayrı işyeri sağlık
birimi açılması gerekecektir. Sağlık
Bakanlığı’na bağlı diğer birçok çeşitte
sağlık kuruluşu vardır. Bunlar içerisinde birinci basamak sağlık kuruluşları olarak kabul edilen toplum sağlığı
merkezleri ve aile sağlık merkezleri
Türkiye’de sağlık teşkilatının temel birimleridir ve çalışan sağlığı açısından
da dikkate alınması gereken sağlık
kuruluşlarıdır. Ayrıca ilçe ve il sağlık
müdürlükleri sağlık teşkilatı içerisinde yaygın ve önemi sayıda sağlık
çalışanlarının çalıştığı iş yerleridir.
Bunlar dışında da Sağlık Bakanlığı
bünyesinde farklı amaçlarla kurulmuş
çeşitli büyüklükte sağlık kuruluşları
bulunmaktadır.
Özel sağlık kuruluşları da farklı
risklerde ve farklı büyüklükte olmaktadırlar. Özel hastanelerin bugünlerde sayısı 500’e ulaşmıştır. Farklı
büyüklükte olsalar da çalışan sayısı
farklı olsa da genel hastane risklerini
taşımaktadırlar. Diğer özel sektöre ait
sağlık kuruluşları genellikle daha az
kişinin çalıştığı tanı ve tedavi merkezleridir. Fakat bu sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personeli çalışma
hayatının getirdiği riskler altındadır ve
buralarda da iş sağlığı ve iş güvenliği
hizmetlerine ihtiyaç vardır.
Sağlık Çalışanlarının
Mesleksel Riskleri
Sağlık kuruluşları, özellikle hastaneler olmak üzere tümü, kendileri halka
sağlık hizmeti verir iken, çalışanlarının sağlığına da zarar verebilir. Sağlık
kuruluşlarının kendine özgü sağlık
riskleri vardır. Elbette bu riskler oradan hizmet alanları da etkileyebilir.
Fakat sürekli o ortamda olan sağlık
çalışanları bu konuda daha fazla risk
altındadır. Her işyeri çalışanın sağlığını az ya da çok etkilediği gerçeği
dikkate alındığında sağlık hizmeti
veren iş yerleri olan sağlık kuruluşları
da buralarda çalışan sağlık personelinin mutlaka sağlığını etkilemektedir.
Hatta bu olumsuz etki sanıldığından
fazladır.
Sağlık kuruluşlarında çalışanların
sağlığı, çalışma şartlarından veya çalışma ortamından kaynaklan nedenlerden dolayı olumsuz etkilenebilir.
Çalışma ortamındaki olumsuz etkenleri ise, biyolojik, fiziksel, kimyasal,
psikolojik faktörler olarak sınıflamak
mümkündür.
Çalışma şartlarına bakıldığında,
sağlık çalışanları içerisinde özellikle hekimlerde mesai saati diye bir
kavram yoktur. Mesainin başlama ve
bitiş saati belirsiz dolayısı ile çalışma
süresi daima öngörülen sürelerden
fazladır. Ulusal veya uluslararası normların geçerli olmadığı bir
işkoludur. Ayrıca hekimlere yönelik
içapçı nöbeti günlük mesaiyi 24 saate
çıkaran bir uygulamadır. Tüm sağlık çalışanları için ise nöbet ve geçe
mesaisi en önemli sorunlardır. Sağlık
kuruluşları her gün 24 saat açık olan
ve hizmet veren iş yeri olması nedeni
ile çalışma şartlarının en ağır olduğu
işyerleridir.
Sağlık kuruluşlarında özellikle biyolojik faktörler önemli bir sorundur.
Bulaşıcı hastalıklar açısından çoğu
zaman kaynak durumundaki hastalar ile sürekli temas halindeki sağlık
çalışanları sürekli mikroorganizma
bulaşma riski altındadır. Aynı zamanda laboratuarlardan veya sağlık
kuruluşlardaki araç ve gereçlerden de
mikroorganizma geçişleri olmaktadır.
Bu biyolojik faktörler sağlık çalışanlarına özellikle solunum yoluyla veya
Aslında çalışan sayısı ve riskleri dikkate alındığında öncelikle işyeri sağlık ve güvenlik birimi sağlık
kuruluşlarında kurulması gerekirdi. Fakat bu zamana kadar bu alanda yeterli bir girişim olmamıştı veya netice alınamamıştı. Bilindiği gibi 20.06.2012
tarihinde kabul edilen 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu yıllardır
sürdürülen haklı mücadelenin sonucudur.
Kamu sağlık kuruluşları, tıp fakültesi
hastaneleri, asker hastaneleri, diğer
kamu kurumlarına ait sağlık kuruluşları ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı sağlık
kuruluşları diye sınıflandırılabilir.
Elbette kamu sağlık kuruluşlarının
çoğu Sağlık Bakanlığı’na bağlı sağlık
kuruluşlarıdır. Sağlık Bakanlığı dışında tıp fakültesi hastaneleri ve askeri
sağlık kuruluşları (hastane ve revirler)
dikkate değer sayı ve büyüklükte yer-
29
temas yoluyla geçebilmekte ve sağlık
çalışanlarında risk oluşturmaktadır.
Bu enfeksiyonların bir kısmı kronikleşmekte hatta ölüme neden olmaktadır.
Kimyasal faktörler içerisinde; anestezik ilaçlar ve gazlar başta gelen
sorunlardır. Özellikle ameliyathanede
çalışanlar için ve cerrahi branşlar için
önemli bir risk faktörüdür. Kanser
ilaçları, ilaçları hazırlayan ve uygulayan sağlık çalışanları için önemli risk
faktörleridir. Laboratuvar çalışanları
ise özellikle kimyasal maddelere
temas eden diğer bir grubu oluşturmaktadır. Ortam temizliği veya kimyasal dezenfeksiyon ve sterilizasyon
işlemleri de yoğun kimyasal maddeler
olabilir.
Sağlık sektörü çeşitli nedenlerle fiziki
risklerinde yüksek olduğu işyerleridir.
Sağlık kuruluşlarında ileri teknoloji
ürünü birçok araç gereç kullanılmaktadır. Bu cihazlar gürültüye, vibrasyona veya ortamda ısı değişimlerine
neden olmaktadır. Sağlık çalışanlarının bir kısmı düşük ısılı bir kısmı
ise yüksek ısılı ortamda çalışmak
durumunda kalmaktadır. Önemli fiziki
sorunlardan birisi de radyasyon ve
elektro manyetik alandır. Radyasyon
ışınlar veya parçacıklar şeklinde ortamda bulunmakta. Özellikle radyoloji, radyasyon onkolojisi, nükleer tıp
çalışanları daha fazla olmak üzere
radyasyon sağlık kuruluşlarında tüm
sağlık çalışanlarını etkileyebilecek
bir durumdur. Sağlık kuruluşlarında
kullanılan cihazlar büyük elektromanyetik alan oluşturmakta ve bu
nedenle de sağlık çalışanları sürekli
elektromanyetik etki altında çalışmaktadırlar.
Sağlık çalışanları kazalara ve yaralanmalara da açıktır. Yüksek basınçla
veya gazla çalışan araçlara bağlı patlamalarda önemli iş kazaları durumları ortaya çıkabilmektedir. Kesiler de
en sık karşılaşılan yaralanma şekli
olarak ortaya çıkmaktadır.
Tüm sağlık çalışanlarını etkileyen
diğer bir sorunda uzun süre ayakta
kalmaya bağlı ortopedik sorunlardır.
Variste sağlık çalışanlarının sık görülen önemli sorunlardandır.
Sağlık çalışanlarının en önemli
30
sorunlarından biri de özellikle yoğun
bakım, ameliyathane, acil servis,
doğumhane gibi yerlerde yüksek olsa
da genelde tüm personeli etkileyen
yapılan işin özelliğinden kaynaklanan
stres faktörüdür. Hastaların ölüm
olasılığı, sürekli sağlık sorunları olan
kişilerle uğraşmak ve her şart altında
tüm beklentilere cevap vermek sağlık
çalışanları için iş hayatında sürekli
var olan stres nedenidir ve bu durum
sağlık çalışanına büyük bir travmadır.
Bu birimlerin yapısı desteklenerek
hem kamu için, özelliklede sağlık
kuruluşları için hem de özel sektör
için iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri
verebilir.
Burada bir kısmını saydığımız gibi
sağlık çalışanlarının kendi iş kollarında kaynaklanan birçok riskleri vardır.
Bu riskler sağlık çalışanlarının iş
kazalarına ve meslek hastalıklarına
neden olmaktadır. Her çalışan gibi
sağlık çalışanlarının da sağlığının
geliştirilmesi, iş kazalarına ve meslek
hastalıklarına karşı sağlığının korunması için işyeri sağlık ve güvenlik
birimine ihtiyaç vardır.
Büyük ölçekli ister kamu ister özel
hastaneler için ayrı bir İşyeri Sağlık
Birimi kurulmalıdır. Bu tür kuruluşlarda 2-3 bin sağlık çalışanının olduğu
dikkate alındığında çalışan sayısına
göre işyeri sağlık biriminde görevlendirme yapılmalıdır.
Sağlık Kuruluşlarında İşyeri
Sağlık ve Güvenlik Birimi
Sağlık kuruluşlarındaki işyeri sağlık biriminde çalışan görevliler özel
olarak yetişmiş olmalıdır. Sağlık
kuruluşları diğer kuruluşlardan
farklıdır ve çalışanlar farklı risklere
sahiptir. Bu nedenle işyeri hekimi ve
işyeri hemşiresi de bu konularda özel
olarak hazırlanmalıdır. İş güvenliği
uzmanı ise sıradan bir iş güvenliği
uzmanı olmamalıdır. Bizce sıradan
bir mühendis yerine teknik konularda
deneyimli bir sağlıkçının olması daha
uygundur. Bu nedenle biyomedikal
veya sağlık fizikçisi gibi sağlık kuruluşlarını da bilen bir teknik elemanın
olması uygun olacaktır.
Sağlık kuruluşlarında kurulacak
İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi farklı
yapılarda olabilir. Elbette hastanelerde ayrı bir İşyeri Sağlık ve Güvenlik
Birimi olmalıdır ve bunların müstakil
görevleri olmalıdır. Fakat hastane dışı
sağlık kuruluşları için ortak İşyeri Sağlık Birimi olabilir bu nedenle
sağlık kuruluşları için iki ayrı model
önerilebilir:
1-Sağlık Kuruluşları İçin Ortak İşyeri
Sağlık ve Güvenlik Birimi
Küçük ölçekli hastaneler ve birinci basamak sağlık kuruluşları için
ortak işyeri sağlık kuruluşu olabilir.
Bu ortak işyeri sağlık birimini Sağlık Bakanlığı kendisi kurabilir. Bu
kapsamda Toplum Sağlığı Merkezi
görev tanımında iş sağlığı hizmeti
olduğu için rahatlıkla Toplum Sağlığı
Merkezleri’nde kurulabilir. Toplum
Sağlığı Merkezleri hem kamuya hem
de özel sektöre de bu hizmeti verebilir. Sağlık Bakanlığı’nın işyeri hekimliği için 3 yıldır düzenleme yapması
beklenmekte. Bu yeni düzenlemede
kamunun iş sağlığı konusunda görev
alması beklenmektedir. Bu durumda
beklenti toplum sağlığı merkezlerinde iş sağlığı biriminin kurulmasıdır.
Ömür boyu estetik
Mutlaka konu ile ilgili bir düzenleme
acil olarak yapılmalı, bu boşluk ve
belirsizlik ortadan kaldırılmalıdır.
2- Müstakil Sağlık Kuruluşları İşyeri
Sağlık Birimi
Kamu Hastane Birliği kapsamında
küçük hastaneler içinde ortak işyeri
sağlık birimi kurulabilir.
Sağlık kuruluşları kendi çalışanları
için ve diğer sektörlere örnek olması
için hemen ideal iş yeri sağlık birimleri kurmalıdır.
Saray Mahallesi Keresteciler Sitesi Adnan Menderes Bulvarı No: 22 Saray-Kazan-Ankara -Türkiye
Tel: +90 312 815 10 46 pbx • www.kocamanlar.com.tr • [email protected]
MAKALE
Doç. Dr. Tayfun Güngör
Uz. Dr. Cihan Toğrul
Uz. Dr. Eralp Başer
Dr.Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve
Araştırma Hastanesi, Jinekolojik Onkoloji Kliniği
ASBESTOZ
&
Jinekolojik Kanserler
Asbestoz fibröz yapılı,kristalize,hidrate
olmuş bir silikat grubudur.EpidemiyoloASBESTOZ İLE İLİŞKİLİ HASTALIKLAR
jik çalışmalarda asbeztozun,farklı birçok
1-Parankimal intertisyel fibrozis (asbestozis)
hastalıklara neden olduğu gösterilmiştir.
2-Bronkojenik karsinoma
(Tablo-1) Asbestozun farklı formlarının
3-Plevral efüzyonlar
konsantrasyon, boyut, şekil ve suda
4-Plevral fibrozis
eriyebilirlik özellikleri hastalığın oluşup
5-Mezotelyomalar
oluşmayacağını belirlemede etkili olur.
Asbestozun serpentin (lifleri kıvrımlı
6-Laringeal , kolon ve kadın genital sistemi
ve esnek) ve amphibole (lifleri düz sert
ile ilgili malignensiler
Tablo-1
ve kolay kırılır) olmak üzere iki formu
vardır. Bir serpentin olan ve endüstride
kullanılan chrysolite, en sık görülen asbestoz nedenidir. Amphiboleler ise crocidolite(mavi
asbeztoz)(Figür 1,Figür 2) amosite, tremolite ve diğerleri olarak ayrılır ve genel olarak amphiboleler daha toksik olarak bilinir. Asbeztoz aynı anda birçok yerde bulunabildiğinden maruziyet mesleki veya mesleki olmayan birçok yoldan oluşabilir. Örneğin, madencilik asbestozun
endüstriyel kullanımı (tekstil, izolasyon malzemeleri, gemi sanayi), mesleki olmayan maruziyet (sürekli olarak asbestozun bulaştığı kıyafetleri eve getiren asbestoz işçileri, asbestoz ile
yalıtılmış yapılarda barınan insanlar, endüstriyel kullanım olan bölgelere yakın yaşayan insanlar)
GENEL BİLGİLER
Hayvan çalışmaları asbestoz ve over
kanserleri ile ilişkiyi göstermiştir ve
asbestoz fiberlerine insan overlerinde de rastlanmıştır. Mesleki olarak
asbestoza maruz kalan kadınlarda
yapılan mortalite çalışmalarında over
kanserlerinde (1-5) ve serviks kanserlerinde artmış risk bulunmuştur.(2-6).
Artmış risk uterus kanserleri (serviks
veya korpus ayrımı yapılmadan) içinde
söz konusudur (7-9). Bu çalışmaların
çoğunda her bir kanser için vaka sayısı azdır ve maruziyet-sonuç ilişkisi
tam olarak ortaya konulamamıştır.
Patoloji materyallerinin incelenmesi
ile yapılan çalışmalarda over kanserlerinin bir kısmının yanlış tanı konulan
malign peritoneal mezotelyomalar
32
olduğu anlaşılmıştır (1-5). Asbestoz
tekstil fabrikalarında iki yıldan fazla
süreyle çalışan kadınlarda da artmış
meme kanseri mortalitesi gösterilmiştir (10). Ancak henüz asbestoza
bağlı bu kanserlerin insidansını araştıran bir çalışma yoktur.
Asbestoz kullanan Norveçli kağıt ve
kağıt hamuru işçilerinin ailesindeki
kadınlarda yapılan over incelemelerinde asbestoz fiberleri bulunmuştur(11-12). Asbestoza maruz kaldığı
dökümante edilmiş erkekler ile aynı
evde yaşayan 13 kadında ve insidental
olarak ooferektomi olan 17 kadında overler elektron mikroskopisiyle
incelendiğinde ev içi teması olan 13
kadının 9’unda (yüzde 69.2) anlamlı biçimde asbestoz fiber kümeleri
görülmüş, ancak maruziyet öyküsü
olmayan 17 kadının sadece 6’sında
(yüzde 35) bu kümeler izlenmiştir.13
kadının 3’ünde(yüzde 23) over ağırlığının gram başına düşen fiber sayısı
1 milyonun üzerindeyken, maruziyet
öyküsü olmayan grupta bu kadar yüksek oranda fiber bulunma oranı yüzde
6 olarak bulunmuştur (11). Asbestoz
fiberlerinin overlere taşınma mekanizması net olarak anlaşılamamıştır.
Bir hipoteze göre asbestoz fiberleri
vajinal kanaldan pasif transferle
taşınır, çünkü buna benzer transfer
genital organların enfeksiyöz hastalıklarında gösterilmiştir (11,13). Bu
yol aynı zamanda serviks ve uterus
kanserleri ve asbestoz arasındaki ilişkiyi de açıklamaktadır. Pasif
transfer ile patojenlere maruziyetin
tüp ligasyonu sonrası azalması ve tüp
ligasyonu sonrası over kanserlerinde
azalmanın gösterilmesi bu yolla taşınmasına ayrıca bir dayanak olabilir(14).
Danimarkalı 65 bin tüp ligasyonu yapılmış kadında yapılan bir çalışmada
over kanseri açısından anlamlı olarak
normal populasyona göre daha düşük
risk saptanmıştır, ancak serviks
kanseri için koruyuculuk bulunamamıştır(15). Ancak alternatif bir hipotez
olarak da fiberlerin over ve diğer genital organlara mezotelyumdan direkt
penetrasyonu savunulmuştur.
Genital organlara ulaşma şekli ne
olursa olsun, asbestoz fiberleri genital
organlara ulaştıktan sonra patolojiyi başlatma şekli diğer organlarda
olduğu gibidir. Dokuda yaraya veya
kansere neden olan mekanik irritasyon ve fiberlerin uzunluğundan dolayı
makrofajlar tarafından tam olarak
gerçekleştirilemeyen fagositoz sonucu
oluşan hidroksillenmiş radikaller
ve reaktif oksijen radikallerinden
kaynaklanan hücre hasarı gelişir(16-17-18). Asbestoz kanserogenezi
açışından hidroksillenmiş radikal
teorisi daha uygun olabilir çünkü moleküller direkt olarak hücresel DNA’yı
modifiye edip hasar verebilir. Bu
oksidatif hasarın yetersiz onarımı DNA
mutasyonlara neden olabilir (19-20).
ASBESTOZUN JİNEKOLOJİK KANSERLER İLE İLİŞKİSİ
ASBESTOZ VE GESTASYONEL TROFOBLASTİK HASTALIKLAR
Gestasyonel trofoblastik hastalıklar
(GTH) benign mol hidatiformdan
malign koryokarsinoma kadar uzanan
geniş bir grup trofoblastik hücre
proliferasyonunu içeren patolojilere
verilen ortak isimdir. Büyük çoğunluğu gebelik sonrası gelişir ve nadir
görülürler. GTH için bilinen risk faktörleri anne yaşı (<20 ve >40 yaş en
yüksek riskin olduğu yaş grubudur),
daha önce mol hidatiform öyküsü ve
oral kontraseptif kullanımıdır (risk
kullanım süresi uzadıkça artar).
İnsidansın en yüksek olduğu yerler
Asya (Japonya hariç),Güney Amerika,
Afrika, Orta Doğu ülkeleri ve Kuzey
Avrupa ülkeleridir. Literatüre bakıldığında Avustralya’dan Alison Reid
ve arkadaşlarının asbestoz ve GTH
ilişkisini inceleyen bir çalışması göze
çarpmaktadır. Reid ve arkadaşları
Batı Avustralya’da 1936-1992 yılla-
rı arasında Wittenoom bölgesinde
yaşamış, crocidolite (mavi asbestoz)
madenciliği yapmış veya maruz kalmış kadınlarda GTH ilişkisini araştırmışlardır. Bu çalışmada yaklaşık 3
bin kadın ve kızın (yüzde 41’i bölgeye
ilk geldiklerinde 15 yaşından küçük)
kayıtları incelenmiştir. Mavi asbestoz
madeni 1943-1966 yılları arasında
işletilmiştir. Kadınlardan 2552’si
kasabada yaşamış ancak madende
çalışmamıştır, geri kalan 416 kadın
maden veya madene bağlı işletmelerde görev yapmışlardır. Kayıtlara göre
1963 yılında 3 tane koryokarsinom vakası mevcuttur. Aynı yılda reprodüktif
çağdaki kadın sayısı 302 (15-54 yaş).
Buna göre Wittenoom Bölgesi’nde
koryokarsinom için kaba insidans hızı
3/302 yani 9.9/1000. Ayrıca kayıtlara
göre 1970 -2005 yılları arasında mol
hidatiform tanısı alan 3 vaka mevcut
ve yine bu yıllar arasında hastanede
doğum sayısı 1,741.Mol hidatiform
için kaba insidans hızı 3/1741 yani
1,7/1000’dir.
Asbestoz maruziyeti olmayan dönemde Avustralya’da 2004-2005 yılında
yeni tanı konulan 252 inkomplet mol
hidatiform vakası ve 146 sınıflandırılamayan mol hidatiform vakası
saptanmıştır. Koryokarsinom ise
çok daha nadir görülür. Avrupa ve
Kuzey Amerika’da insidansı 1/30.0001/40.000’dir. Molar gebelik sonrası
görülme riski 1/40’dır. Koryokarsinomun molar gebelik sonrası gelişme
riski normal gebelikten sonra gelişme
riskinden 1000 kat fazladır. Avustralya
için 1982 verilerinde koryokarsinom
kaba insidans hızı 0.1/100.000’dir.
Benzer olarak bir başka çalışmada
Sidney bölgesinde 1950-1966 yılları
arasında mol hidatiform ve koryokarsinom görülme sıklığı sırasıyla
1/962 ve 1/12.705 olarak saptanmıştır.
Kaba insidans hızı olarak mol hidatiform için 1.04/1000, koryokarsinom
için ise 0.08/1000 hesaplanmıştır. Bu
sayılar Reid ve arkadaşlarının Wittenoom bölgesinde yaşamış kadınlarda
saptadıkları insidans hızlarından
oldukça düşüktür.(koryokarsinom için
Reid ve arkadaşları insidans olarak
993/100.000 bulmuşlardır). Asebestozun bu nadir hastalıkların görülmesiyle ilişkili olduğu mantıklı bir
açıklama gibi görünmektedir.
Asbestoz fiberlerine asbestoz maruziyeti sorgulanmaksızın canlı ve ölü
doğan bebeklerin plasentasında da
rastlanmıştır (21-23). Fiber yoğunluğu
asbestoz ile ilişkili sektörde çalışan
kadınların plasentalarında daha fazla
görülmüştür. Plasental patoloji ve
asbestoz varlığı arasında istatiksel
olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Haque ve arkadaşlarının yaptığı
bir çalışmada ölü doğan bebeklerin
plasentasında ve fetal dokularında
benzer miktarda fiber saptanmıştır
ve yine ölü doğan bebeklerin karaciğer ve plasentasında akciğer ve kas
dokusundan daha fazla miktarda fiber
saptanmıştır, bu da bu fiberlerin kan
kaynaklı olduğu göstermektedir. Tüm
bunlardan yola çıkarak fiberlerin maternal sirkülâsyondan transplasental
yol ile fetusa geçtiği söylenebilir(21).
Plasental fiber yoğunluğu Wittenoom
gibi yüksek miktarda asbestoz maruziyeti olan bölgelerde daha yüksek
saptanabilir(24).Asbestoz fiberleri
veya asbestoz cisimciklerine akciğer,
plevra, peritoneal mezotelyum, dalak
ve overlerde asbestoz maruziyetinden
yıllar sonra bile saptanmıştır (25-26).
Wittenoom Bölgesi’ndeki kadınlarda
koryokarsinom bu bölgede yaşadıkları
dönem içerisinde ortaya çıkmıştır, bu
asbestoz maruziyetine hızlı bir cevaptan kaynaklanabilir ancak mol hidatiform vakaları daha sonra saptanmıştır. Sonradan ortaya çıkma nedeni bu
kadınların asbestoza maruz kaldıkları
dönemde çok genç yaşta olmaları ve
fiberlerin ovaryan dokuda uzun bir
süre kalmalarına bağlanabilir.
ASBESTOZ VE SERVİKAL, OVARYAN
VE UTERİN KANSER İLİŞKİSİ
Literatüre bakıldığında Reid ve arkadaşlarının Wittenoom Bölgesi’nde
yaptıkları yaklaşık 3 bin kadını
kapsayan çalışma göze çarpmaktadır.1943-1992 yılları arasında bu
bölgede yaşamış ve/veya asbestoz
madeninde çalışmış kadınları kapsayan bu çalışmada kadınların yüzde
46’sı bölgeye ilk geldiklerinde 15
yaşın altındadır, 416 kadın madencilik firmasında çalışmış (satış ofisi,
otel, şirket binası) geri kalan 2 bin
552 kadın ise bölgede yaşayan çoğu
maden işçilerinin eşleri, kızları geri
kalanlar ise yine bu bölgede yaşayan
ancak diğer işlerde çalışan kadınlardan oluşmaktadır. 1960 -2006 yılları
arasında 2 bin 968 kadından 145’inde
yeni tanı meme kanseri veya jinekolo-
33
jik kanser tespit edilmiştir (Tablo 2)
Kanser tanısı alan ve almayan grup
arasında Wittenoom’a geliş dönemleri
arasında fark saptanmamıştır ancak
over kanserlerinin yüzde 56’sı servikal
kanserlerin ise yüzde 37’si bölgeye ilk
geldiklerinde 40 yaş ve üzeri gruptadır. Kanser olmayanların ise yüzde
10’nu bu gruptadır. Bölgede kalma
süreleri açısından gruplar arasında
farklılıklar mevcuttur. Over, servikal,
uterin kanseri olan grubun yüzde
60’ından fazlası 1 yıl veya daha kısa
süre kalmıştır. Bu sayı meme kanseri
olan grupta yüzde47, kanser olmayan
grupta ise yüzde45’tir. Uterin kanseri
olanların yüzde 83’ü , over ve servikal
kanseri olanların yüzde 54’ü, meme
kanseri olanların yüzde 68’ i ve kanseri olmayan kadınların yüzde 64’ü
asbestoz madeninde çalışan işçileri
ile birlikte yaşayan kadınlardır.
Wittenoom’da yaşayan kadınlara bakıldığında meme kanseri için değil ancak
jinekolojik kanser için Avustralya’nın
diğer bölgelerinde yaşayan kadınlara
göre daha yüksek insidans saptanmıştır ancak bu fark istatiksel olarak an-
lamlı değildir. Meme kanseri insidansi
Wittenoom ve diğer bölgelerde benzer
bulunmuştur.
Maden işinde çalışan kadınlara bakıldığında ise over kanseri insidansı
Avustralya’nın diğer bölgelerinin yarısından azdır. Servikal kanser insidansı
diğer bölgelere göre yüzde 80 - yüzde
240 daha fazladır ancak bu fark istatiksel anlamlı bulunmamıştır. Meme
ve uterin kanser insidansları ise diğer
bölgeler ile benzer bulunmuştur.
İlk maruziyetin üzerinden 40 yıl ve
daha fazla zaman geçen kadınlarda
uterin kanser hariç diğer kanserler
için istatiksel olarak anlamlı bir düşüş
saptanmıştır. Uterin kanserler için bu
düşüş 20 yıldan daha kısa süre geçen
kadınlarda görülmüştür.
Servikal kanser riski asbestoza ilk
maruziyet yaşı 15-40 olan grupta
15 yaşından küçük gruba göre 2 kat
artmış bulunmuştur ancak bu fark
istatiksel olarak anlamlı değildir.
Ancak ilk maruziyeti 40 yaşın üzerinde
olan grupta 15 yaşın altındaki gruba
göre istatiksel olarak anlamlı 14 kat
artış saptanmıştır (P<0.01), benzer
olarak 40 yaş üzerinde ilk maruziyet
olan grupta over kanser riski yüksek
bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. İlk
maruziyet yaşı dışında diğer ölçülebilir
asbestoz maruziyeti parametrelerinde
over, uterin, meme kanseri olguları
arasında anlamlı fark bulunamamıştır.
Reid ve arkadaşlarının yaptığı bu
çalışmada Wittenoom bölgesinde
yaşayan kadınlarda ve genç kızlarda
jinekolojik kanser gelişme insidansı
Batı Avustralya’da yaşayan kadın populasyonuna göre daha yüksek bulunmuştur. Genel olarak serviks kanseri
insidansı diğer bölgelerde yaşayan
kadınlara göre iki kat fazla görülmüştür. Ancak bu artış istatiksel olarak
anlamlı değildir. Maruziyet-sonuç
ilişkisi incelendiğinde ilk maruziyet
yaşı ve kanser gelişme riski açısından
over, serviks, meme kanseri olgularında ters orantı saptanmıştır.
Daha önce yapılan çalışmalarda maruziyet-sonuç ilişkisi tutarsız olsa da
Wittenoom’a Over Kanseri Serviks Kanseri Uterin Kanser Meme Kanseri Kanser Olmayan
n (%)
n (%)
Vakalar / n(%)
n (%)
n(%)
Geliş Yılları
0
0
109 (4)
2(14)
6(6)
1940’lar
7(44)
8(42)
1,030(36)
7(50)
39(41)
1950’ler
8(50)
10(53)
1,257(45)
4(29)
42(44)
1960’lar
1(6)
1(5)
402(14)
1 (7)
8(8)
1970’ler
0
0
25(1)
0
1(1)
Bilinmeyen
Wittenoom’a
Geliş Yaşları
3(19)
2(11)
1,190(42)
2(14)
25(26)
<15
4(25)
10(53)
1,329(47)
11(79)
61(64)
15’ten <40
9(56)
7(37)
269(10)
1(7)
9(9)
>40
0
0
35(1)
Bilinmeyen
0
1(1)
Maruziyet Süresi
11(69)
12(63)
1,261(45)
<1 yıl
9(64)
45(47)
3(19)
2(11)
752(27)
1 – 3 yıl
4(29)
20(21)
1(6)
2(11)
430(15)
3-5 yıl
1(7)
18(19)
1(6)
3(16)
350(12)
>5 yıl
0
13(13)
0
0
30 (1)
Bilinmeyen
0
0
19
16
2,823
Toplam
14
96
Tablo- 2 (1960-2006 yılları arasında Wittenoom Bölgesi’nde yaşayan kadınlarda yeni tanı
konulan kanser olgularının dağılım özellikleri)
34
mesleki asbestoz maruziyeti sonrası
over kanseri mortalitesi artmış olarak
saptanmıştır. İki çalışmada 2. Dünya
Savaşı esnasında gaz maskesi işçilerinde crocidolite maruziyeti sonrası over kanseri mortalitesi yüksek
saptanmıştır (1-2).Tekstil sektöründe
asbestoza maruz kalan kadınlarda
da over kanseri mortalitesi istatiksel
anlamlı olarak yüksek bulunmuştur
ancak asbestoza maruziyeti arasında
tutarlı bir ilişki bulunamamıştır (35,10). Wittenom Bölgesi’ndeki maden
işçisi kadınlar genelde madene bağlı
market, otel ve hizmet binasında çalıştıkları için mesleki maruziyetleri
daha önce yapılan çalışmalardaki
kadınlar kadar fazla olmayabilir bu da
Reid ve arkadaşlarının over kanseri
için istatiksel anlamlı fark bulamamalarını açıklayabilir.
Deneysel çalışmalarda asbestoz fiberlerinin (tremolite) peritoneal boşluğa
injeksiyonu sonrasında tavşan ve domuzlarda over epitelinde erken over
kanserlerindekine benzer değişimler
saptanmıştır(27). Heller ve arkadaşları(11) asbestoza maruz kalan kişilerle
aynı evi paylaşan 13 kadının 9’unun
overlerinde yüksek miktarda asbestoz
fiberlerine rastlamışlardır. Yazarlar
fiberlerin overe ulaşma mekanizmasını transvajinal yoldan asbestozla
kontamine bir erkek ile cinsel ilişki
sonrası bulaş olarak açıklamışlardır(11). Ancak bu cinsel ilişki ile bulaş
hipotezi Wittenoom da yaşayan kadınlarda desteklenememiştir.
Mesleki asbestoz maruziyeti serviks
kanseri içinde artmış mortalite ile
Gelecek Nesillerin
Korunması İçin;
Meslek Hastalıklarına
“DUR” Diyelim!
ilişkilendirilmiştir. 2.Dünya Savaşı
sırasında gaz maskesi işçilerinde
artmış serviks kanseri mortalitesi
gösterilmiş ancak istatiksel olarak
anlamlı bulunmamıştır(1-2). Bir başka çalışmada artış saptanmış ancak
istatiksel anlamlı fark bulunamamıştır(2). Yine artmış serviks kanseri
mortalitesi asbestoza maruz kalan
tekstil işçilerinde de gösterilmiş ancak istatiksel olarak anlamlı bulunamamıştır(6,10). Reid ve arkadaşlarının
yaptığı çalışmada ise mortaliteden
çok serviks kanseri insidansı incelenmiş, istatiksel olarak anlamlı olmasa
da serviks kanseri insidansında artış
saptanmıştır.
Wittenoom Bölgesi’nde yapılan
çalışma sonucunda Batı Avustralya
popülasyonuna göre serviks kanseri insidansında artış, over kanseri
insidansında ise azalma saptanmıştır.
Ancak bu bölgedeki düşük sosyo-ekonomik düzey, cinsel partner sayısı, ilk
doğum yaşı, sigara ve HPV gibi sosyodemografik faktörler ve jinekolojik
kanserler için bağımsız risk faktörleri
örneğin, doğum kontrol haplarının
kullanımı, parite, menarş ve menopoz yaşı, tüp ligasyonu gibi faktörler
insidansları önemli ölçüde etkilemiş
olabilir.
SONUÇ
Asbestoz maruziyet öyküsü olan
kadınlarda gestasyonel trofoblastik
hastalıklar ve jinekolojik kanserlerde
artmış insidans riski açısından tutarlı
kanıtlar yoktur. Bu alanlarda geniş
çaplı ve iyi düzenlenmiş çalışmalara
ihtiyaç vardır. Ülkemizde de asbestozun varlığı ve kullanım alanlarının olduğu düşünülecek olursa bu hastaları
değerlendirirken geniş bir mesleki
ve yaşadığı bölgeyle ilgili anamnez
almak ve gerekirse asbestoz fiberlerini veya cisimciklerini tespit etmek
amaçlı uygun patolojik incelemeler
yapmak yararlı olacaktır.
REFERANSLAR / 1. Wignall BK, Fox AJ. Mortality of female gas mask assemblers. Br J Ind Med 1982;39:34 – 8. 2. Acheson ED, Gardner MJ, Pippard EC, Grime LP. Mortality of two
groups of women who manufactured gas masks from chrysotile and crocidolite asbestos: a 40-year follow-up. Br J Ind Med 1982;39:344 – 8. 3. Magnani C, Ferrante D, Barone Adesi F,
et al. Cancer risk after cessation of asbestos exposure. A cohort study of Italian asbestos cement workers. Occup Environ Med 2008;65:164 – 70. Epub 2007 Aug 17. 4. Pira E, Pelucchi C,
Buffoni L, et al. Cancer mortality in a cohort of asbestos textile workers. Br J Cancer 2005;92:580 – 6. 5. Newhouse ML, Berry G, Wagner JC, Turok ME. A study of the mortality of female
asbestos workers. Br J Ind Med 1972;29:134 – 41. 6. Raffn E, Lynge E, Juel K, Korsgaard B. Incidence of cancer andmortality among employees in the asbestos cement industry in Denmark. Br J Ind Med 1989;46:90 – 6. 7. Germani D, Belli S, Bruno C, et al. Cohort mortality study of women compensated for asbestosis in Italy. Am J Ind Med 1999;36:129 – 34. 8. Magnani
C, Dalmasso P, Biggeri A, Ivaldi C, Mirabelli D, Terracini B. Increased risk of malignant mesothelioma of the pleura after residential or domestic exposure to asbestos: a case-control
study in Casale Monferrato, Italy. Environ Health Perspect 2001;109:915 – 9. 9. Rosler JA, Woitowitz HJ, Lange HJ, Woitowitz RH, Ulm K, Rodelsperger K. Mortality rates in a female cohort
following asbestos exposure in Germany. J Occup Med 1994;36:889 – 93. 10. Berry G, Newhouse ML, Wagner JC. Mortality from all cancers of asbestos factory workers in east London
1933-80. Occup Environ Med 2000;57:782 – 5. 11. Heller DS, Gordon RE, Westhoff C, Gerber S. Asbestos exposure and ovarian fiber burden. Am J Ind Med 1996;29:435 – 9. 12. Langseth
H, Johansen BV, Nesland JM, Kjaerheim K. Asbestos fibers in ovarian tissue from Norwegian pulp and paper workers. Int J Gynecol Cancer 2007;17:44 – 9. 13. Ness RB, Cottreau C. Possible role of ovarian epithelial inflammation in ovarian cancer. J Natl Cancer Inst 1999;91:1459 – 67. 14. Purdie DM. Commentary: Does tubal sterilization reduce the risk of gynaecological
cancers? Int J Epidemiol 2004;33:603 – 4. 15. Kjaer SK, Mellemkjaer L, Brinton LA, Johansen C, Gridley G, Olsen JH. Tubal sterilization and risk of ovarian, endometrial and cervical cancer.
A Danish population-based follow-up study of more than 65000 sterilized women. Int J Epidemiol 2004;33:596 – 602. 16. Robinson BW, Musk AW, Lake RA. Malignant mesothelioma.
Lancet 2005;366:397 – 408. 17. Shukla A, Gulumian M, Hei TK, Kamp D, Rahman Q, Mossman BT. Multiple roles of oxidants in the pathogenesis of asbestos-induced diseases. Free
Radic Biol Med 2003;34:1117 – 29. 18. Manning CB, Vallyathan V, Mossman BT. Diseases caused by asbestos: mechanisms of injury and disease development. Int Immunopharmacol
2002;2:191 – 200. 19. Craighead JE, Kane AB. The pathogenesis of malignant and nonmalignant serosal lesions in body cavities consequent to asbestos exposure. In: Jaurand M-C, Bignon J, editors. The mesothelial cell and mesothelioma, lung biology in health and disease. New York: Marcel Dekker, Inc; 1994. p. 78. 20. Kamp DW, Israbian VA, Preusen SE, Zhang CX,
Weitzman SA. Asbestos causes DNA strand breaks in cultured pulmonary epithelial cells: role of iron-catalyzed free radicals. Am J Physiol 1995;268: L471 – 80 21. Haque AK, Mancuso
MG, Williams MG, Dodson RF. Asbestos in organs and placenta of five stillborn infants suggests transplacental transfer. Environ Res 1992;58:163–75. 22. Haque AK, Vrazel DM, Uchida T.
Assessment of asbestos burden in the placenta and tissue digests of stillborn infants in South Texas. Arch Environ Contam Toxicol 1998;35:532–8. 23. Haque AK, Vrazel DM, Burau KD,
Cooper SP, Downs T. Is there transplacental transfer of asbestos? A study of 40 stillborn infants. Pediatr Pathol Lab Med 1996;16:877–92. 24. Reid A, Heyworth J, de Klerk NH, Musk B.
Cancer incidence among women and girls environmentally and occupationally exposed to blue asbestos at Wittenoom, Western Australia. Int J Cancer 2008; 122:2337–44. 25. Williams
V, de Klerk NH, Whitaker D, Musk AW, Shilkin KB. Asbestos bodies in lung tissue following exposure to crocidolite. Am J Ind Med 1995;28:489–95. 26. Heller DS, Gordon RE, Westhoff C,
Gerber S. Asbestos exposure and ovarian fiber burden. Am J Ind Med 1996;29:435–9. 27. Graham J, Graham R. Ovarian cancer and asbestos. Environ Res 1967; 1:115 – 28.
35
KAZA
ANALİZİ
Mansur Ziya KOÇ
İş Güvenliği Koordinatörü
Makina Mühendisi / ISG Uzmanı
İşçinin Boynunda Ölüm
Çemberi
İstatistiki Bilgiler:
Kazanın Olduğu Sektör:
Yol yapım işleri
Kaza Tarihi: 20.02.2013
Kaza Günü: Çarşamba
Kaza Saati: 10.30
Kazalının Yaşı: 58
Kazalının Cinsiyeti: Erkek
İşe Giriş Tarihi: 20.12.2012
Kazalının İş Tanımı: Kamyona
yüklenmiş olan malzemelerin
İndirilmesi
Kaza Sonucu: Ölümlü Kaza
Kaza Öyküsü:
Kamyon şoförü olarak çalışmakta
olan H.K yağmur suyu ızgaralarını
ve logar kapaklarını üreticinin iş
yerinden aracına yükledikten sonra
tüketicin iş yerine getirmiştir. Bu
getirdiklerini teslim etmek amacıyla
kamyon kasasını açmıştır. Bir süre
bekledikten sonra yetkililere malzemeleri getirdiğini ve araçtan indirilmesini talep etmiştir. Bu esnada
15-20 dakika kadar oyalanmış, aracın
yanında sigarasını içerken de büyük
olasılıkla yoldaki titreşim nedeniyle yüklü olan ızgaralar dengesini
kaybetmiş, ızgaralar devrilmiş ve
ızgaraları bağlayan çember H.K’nın
başına geçmiştir. H.K. yaklaşık 1 ton
ağırlığındaki malzemenin altında
kalarak feci bir şekilde hayatını
kaybetmiştir.
Kazanın Nedenleri:
1- Yağmur ızgaraları usule uygun
ambalajlanmamıştır.
2- Malzemelerin taşınması sırasında:
- Yolculuk esnasında oluşabilecek
titreşim,
- Yolculuk esnasında oluşabilecek
sıçrama ve zıplama,
- İstifleme sırasında yırtılma delinme,
- Yükleme sırasında yanlış istifleme,
- Ulaşım sırasında çarpmalar
(araca, araca diğer malzemeler çarpma) gibi etkenler düşünülmemiştir.
3- Nakliye sırasında ambalajın
dengede olması için ambalajın
yüksekliği ile genişliği arasındaki
orana dikkat edilmemiştir.
4- Malzemelerin boşaltılması
sırasında araç çalışır durumda
bırakılmış olup aracın süspansi-
yon sistemleri ve motorunun neden
olabileceği titreşimler göz ardı
edilmiştir.
5- Araç şoförü dikkatsiz ve özensiz
davranmıştır.
Uzmanın Önerileri:
1- Araç şoförlerine nakliyede temel
tehlikenin yükleme ve boşalmadaki
özensiz ve dikkatsiz davranışlar
olduğu konusunda bilgilendirme
eğitimi verilmeli,
2- Yolun olumsuz şartları da göz
önüne alınarak ızgaralar palet üzerinden kaymayacak şekilde paletin
her bir ayağına kopmaya mukavim
şeritlerle bağlanmalı ve streç ile
çevrilmeli,
3- Ambalaj yüksekliği malzemenin
genişliğinden yüksek olmamalı.
www.isaffuari.com
www.marmarafuar.com.tr
36
[email protected]
T. +90 212 503 32 32
BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ (T.O.B.B.) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR.
37
MAKALE
Doç. Dr. İlyas Üzüm
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
?
Tedbir
Takdir’i Bozar Mı
Bazı İslam düşünürleri kusursuz ve mükemmel işleyişi bakımından, Evren’i ilahî bir
makineye benzetir. Bir makinenin belli bir sistem dahilinde çalışarak işlevini gerçekleştirmesi gibi, evrenin de belirli bir sisteme dayalı olarak işlevini gerçekleştirdiği, gerçekleştirmeye devam ettirdiği açıktır. Bu düşünce sahiplerine göre “makinelik” sadece evrenin kendisi için değil, evrendeki tüm varlıklar için de geçerlidir. Başka bir ifadeyle yalnız
evren değil, evrendeki her varlık ve nesne birer makinedir.
Güneş bir makinedir… Ağaç bir makinedir… Karınca bir makinedir…
S
özü edilen düşünürleri bu benzetmeye sevk eden sebep, gerek bir bütün halinde evrende,
gerekse evrendeki her varlıkta
bulunan “olağanüstü düzen”dir. Bu
düzen kimilerince “tabiat kanunları”,
kimilerince de “sebep-sonuç ilişkisinin tezahürü” biçiminde anılmıştır.
Bu anılmada işaret edilen yasaların
tabiatta var olması bakımından “Tabiat Kanunları”, teistik bir anlayışla,
bunları koyan yani fonksiyonlarını icra
ettiren bakımından “İlahî Kanunlar”
olarak adlandırılması daha uygun
olur. Öte yandan bilinmektedir ki bu
kanunlar dışsal varlığa sahip olmayıp
tamamıyla fonksiyonlardan ibarettir. Söz gelimi, kimse “Yer Çekimi
Kanunu” diye dışsal bir varlıktan söz
edemez, ama fonksiyon bakımından “Çekim Yasası” inkarı mümkün
olmayan bir gerçekliktir. Aslında fen
bilimleri temelde bu kanunların varlığı üzerine kurulmuştur.
Diğer taraftan evrendeki kusursuz işleyişi “Sebep-Sonuç İlişkisinin Tezahürü”
şeklinde ele almak da aynı kapıya çıkar.
Ateistik bakışla bunlar evrende var olan
düzenin ifadesi, teistik yani inanarak
yapılan bir bakışla ise Yüce Yaratıcı’nın
var kıldığı “Süreçler Bütünü”dür. Daha
açık ifade etmek gerekirse, bu ilişkiler
38
Allah’ın evrende yaratma ve öteki fiillerini gerçekleştirme seyridir. Mesela,
Allah bir canlıyı, diyelim ki bir kuzuyu
sperm ve yumurtanın birleşmesinden
başlayarak belli süreçlerin sonunda yaratmaktadır. Yine, diyelim ki bir buğday
tanesinin başağa dönüşmesi yine belli
süreçlerin tamamlanması sonunda
gerçekleşmektedir.
İşte adına ister tabiat kanunları,
ister ilahî yasalar, ister sebep-sonuç
ilişkisi süreçleri diyelim, “tedbir” bu
gerçekliği dikkate alarak davranmak
demektir. Tarlasından ürün almak
isteyen bir kimse tarlasını zamanında
sürüp havalandırmalı, tohumu vaktinde ekmeli, her aşamada sulamadan gübrelemeye kadar yapılması
gerekenleri yapmalıdır. Aynı şekilde
arı yetiştirmek ve bal üretimi yapmak
isteyen bir kimse arıcılığın şartlarını
eksiksiz yerine getirmeye çalışmalı,
çocuk sahibi olmak isteyen bir kimse
bunun fizik alemde görülen süreçlerine uygun davranış sergilemelidir.
Tedbir kelimesinin etimolojisinde “düşünme, hesaba katma, dikkate alma”
anlamları vardır. Bir mümin gözlemlerine dayalı olarak Allah’ın bu alemde
“fiillerini icra etme” yasalarını yahut
süreçlerini sağlıklı bir şekilde düşün-
meli ve amaçlarına ulaşmak için hiçbirini atlamadan, bunları hesaba katan
bir yol izlemelidir. Aksi halde amaçlarına ulaşmak mümkün olmayacaktır.
Öte yandan ilahî yasalar ya da sebepsonuç dizisine ilişkin süreçler tümüyle
bildiklerimizle sınırlı değildir. Her
zaman öngörülmeyen sonuçlarla karşılaşılabilir. Bu olumsuz sonuçlar ya
sebep-sonuç zincirindeki bir halkayı
atlamaktan, ya bilmediğimiz başka
süreçler olmasından ya da doğrudan
doğruya ilahî irade ve hikmetin O’nun
katındaki bir gerçeklikten kaynaklanabilir. İşte bu bağlamda sonuca
ilişkin ortaya çıkan –bizim açımızdanolumlu olumsuz her gelişmeye “takdir” denilir, yani ilahî iradenin kulların
tutumlarından sonra çok yönlü olarak
“belirleme”de bulunması. “Tevekkül”
ise kişinin kendi üzerine düşeni yaptıktan sonra neticeyi Allah’a bırakması, O’nun her işi hikmetli yapacağına
inanarak O’na güvenip dayanmasıdır.
Bu güvenin sonucu olarak da O’nun
“takdirine rıza gösterme” devreye
girer. Buna göre kul açısından sıralama tedbir, tevekkül ve takdire rıza
gösterme şeklinde gerçekleşir.
Hz. Peygamber’in, devesini salıverdiğini, sonra da akıbetiyle ilgili olarak
İş Güvenliği ile İlgili Boyutları Bakımından TEDBİR, TEVEKKÜL, TAKDİR!
Tedbir asıldır, arkasından da tevekkül gelmelidir. Şüphe yok ki, Allah’ın Kur’an-ı
Kerim’de “sevdiğini söylediği tevekkül sahipleri” (Âl-i İmran 3/159) böyle olanlardır.
Allah’a tevekkül ettiğini söyleyen bir
kimseye, “Önce deveni bağla, sonra tevekkül et” (Tirmizi, “Kıyamet”,
60) diyerek onu yanlışlaması deveyi
bağlama ile tevekkül arasındaki sağlıklı
ilişkiye işaret etmektedir. Burada yine
Hz. Peygamber’in, “Eğer siz hakkıyla
tevekkül ederseniz, Allah kuşları rızıklandırdığı gibi sizi rızıklandırır” buyurmasını (İbn Mace, “Zühd”, 14) hatırlamak gerekir. Zira kuş beslenmek için
ağzını açıp beklememekte, rızık bulmak
için gün boyu kanat çırparak uhdesine
düşen “tedbir”e riayet etmektedir.
Tedbirsiz tevekkül, tevekkül değildir.
Diğer bir ifadeyle tevekkül insanın
uhdesine düşen görevleri yerine
getirmeksizin kuru kuruya Allah’a
dayanması olarak anlaşılamaz, bu
–haşa- Allah’a karşı en azından bir
tür saygısızlık olur. Tıpkı, derslerine
çalışmayan ve talebeliğinin hakkını
vermeyen bir öğrencinin öğretmeni
hakkında kendi lehinde karar vereceğini beklemesi gibi...
O halde kulun iradesine bakan yönü
itibariyle tedbir asıldır, arkasından
da tevekkül gelmelidir. Şüphe yok ki,
Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “sevdiğini söylediği tevekkül sahipleri” (Âl-i
İmran 3/159) böyle olanlardır.
Tedbir-tevekkül konusu, takdirle
bağlantılı olarak şu önemli soruyu
akla getirir: “Tedbir takdiri bozar
mı?” Yani insanların kendi üzerlerine düşeni yapmaları, vaktiyle ilahî
iradenin olumsuz sonuç doğmasına
ilişkin yargısını değiştirir mi? Bu
sorunun iki şıklı cevabı vardır. Bunlardan birisi Allah’ın mutlak ve sonsuz
ilmine bakan boyutu, diğeri “şarta
bağlı kader anlayışı” ile ilgili boyutu.
Birinci boyutu itibariyle, Allah’ın
ilmi bütün zaman ve mekanları içine alan kuşatıcı bir ilim
olduğu için, O, kulunun
tedbir alıp-almayacağını
bildiğinden hükmünü
ona göre verir ve bu
bağlamda O’nun
takdirinde
her hangi bir değişiklik olmaz. İkinci
boyut itibariyle, yani şarta bağlı kader
anlayışı dolayısıyla ise tedbir takdiri
bozar, çünkü Allah takdirini kulun
tutumlarıyla ilişkili olarak tayin eder,
kul O’nun tabiata koyduğu kanunlarına
riayet ettiğinde takdir olumlu, etmediğinde takdir olumsuz olacağından,
kulun tutum ve davranışları öne çıkar,
ilahî takdir buna göre hüküm verir.
Biz insanları ilgilendiren “Şarta Bağlı
Kader”dir. Bunun birçok yönü vardır.
Burada temel nokta, insan olarak,
inanan olarak görevlerimizi en iyi
şekilde yerine getirmemiz, Allah’ın
evrene koyduğu yasaları dikkate almamız, ayrıca daima güzel eylemlere
yönelmemizdir. Biz, böyle bir tutum
sergilediğimiz takdirde Allah lehimize
takdirde bulunacak, olumsuz sonuçlardan bizi koruyacaktır. Bütün bunlara rağmen irademizi aşan olumsuz
sonuçlarla karşılaşırsak bunu bir imtihan vesile olarak görüp sabretmemiz gerekecektir. Nitekim Kur’an’ın
ilgili ayetleri ve Peygamber’in hadislerinden anlıyoruz ki, biz bizim eksikliğimizden kaynaklanmayan olumsuz
gelişmeler söz konusu olduğunda,
bunlar bizim günahlarımızın affına,
Allah katında değerimizin yükselmesine vesile olacaktır.
Buraya kadar işaret etmeye çalıştığımız hususlar dolaylı olarak iş
güvenliği açısından alınacak
derslere ilişkin ip uçları
vermekle birlikte,
biraz daha açık
olarak şunları
kaydedebiliriz:
Herkesin çok iyi bildiği gibi, iş kazalarının önemli bir kısmı dikkatsizlikten,
tedbirsizlikten, iş ve güvenlik kurallarına uymamaktan kaynaklanmaktadır.
Oysa evrendeki ilahî yasalar ve varlıklar arasındaki sebep-sonuç ilişkisi
azami dikkat ve tedbir içinde hareket
etmemizi zorunlu kılar.
Ateş yakar, su belli bir ısı derecesine yükseldiği zaman kaynar, ıslak
elle elektriğe temas akımın bedene
geçmesine yol açar, dalgın olarak
bir makinenin karşısına geçip yanlış
düğmelere basmak ağır bedellere yol
açabilir. Bunlar ilahi yasalardır. Dolayısıyla her iş ortamında, o iş ortamının
gerektirdiği yasalara/kurallara uymak
zorunludur. Burada sergilenecek bir
zaaf, ihmal veya kusur telafisi zor veya
imkansız kayıplara neden olabilir. Bu
tür olumsuz gelişmelerden başkası
değil, bizzat kişi sorumlu olur. Bu bağlamda tevekkülden de söz edilemez.
Zira tedbirin olmadığı yerde tevekkül
yoktur, ya da olsa olsa söze varan, sözde kalan bir tevekkül vardır ki bunun
adı tevekkül değil, boş vermişliktir.
O halde hem Allah’ın hoşnutluğunu kazanan hem de güvenli bir iş ortamında
çalışan kimse olabilmek için “tedbir-tevekkül” ilkesini dikkate alarak yaşamak
zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Kuş beslenmek
için ağzını
açıp beklememekte,
rızık bulmak
için gün boyu
kanat çırparak
uhdesine düşen
“tedbir”e riayet
etmektedir.
39
MAKALE
Mehmet Doğramacı
Araştırmacı Yazar
İslam’a Uygun Yaşam,
Profesyonel İş Yaşamını İnşa Eder
[email protected]
“İş Hayatı” denince hepimizin aklına ilk gelen nedir? İşimizi ne derece sevdiğimiz ya da iş ortamında ne derece sevildiğimiz doğrusu ince bir tahlile muhtaç. İşimizi sevmekten ne anlıyoruz,
gerçek sevginin prensipleri nelerdir, işte bunlar üzerine bir miktar kafa yoralım istiyorum.
Sevgi, gerçek anlamda kendini bulabilmesi için ne ister?.. “İşimi Seviyorum” diyebilmek ne gibi
sorumluluklar getirir, bunları birlikte düşünelim:
1- KUSUR GÖRMEMEK- ELEŞTİRMEMEK: İşiniz ile aranızda bir bağ
olmasını istiyorsanız, öncelikle işinizi
olduğu gibi kabul etmelisiniz. Zaman
zaman işinizi eleştiriyorsanız, işinizi
istediğiniz kalıba dökmek istiyorsunuz
demektir. Yapılması gerekeni yapmak
yerine, kusur gördüğünüz, eleştirdiğiniz ve kendi ölçütleriniz doğrultusunda yoğurmak istediğiniz işi yapmak
profesyonellik içermez. Profesyonel
iş yaşamı, eleştiriyi ve kusur görmeyi
kabul etmez. İşinizin kusurlarında
dahi güzellik görmeye çalışmak yerine daha çok kusur aramayın.
Edebiyatımızda şaşı gözlü sevgiliye
“Şehlâ Bakışlım”, hafif aksayana da
“Keklik Sekişlim” diye hitap edilir.
Spastik- zihinsel- bedensel özürlü çocukları bir de annelerine sorun. Yavrularında kusur görseler, herkesten
daha çok bakım isteyen bu çocukları
bir ömür taşıyabilirler miydi? Siz de
işinizi emekliliğe kadar taşıyacaksanız
kusur görmemelisiniz. İşinize bugün
tekrar bakın. Kusur görüyor, size ters
bir iş olduğunu düşünüyorsanız, işinizi
yeniden gözden geçirin.
2- SORGULAMAMAK: Hesaba çektiğiniz biri, emriniz altında olmasını
istediğiniz, yönetmek, hâkimiyet kurmak istediğiniz biridir. Hâkimiyet ve
yönetim edaları olan yerde resmiyet
başlar. Resmiyetin olduğu yerde ise
içtenlikten bahsetmek imkânsızdır.
Sevgi, içtenlik ister.
Hira’da Risaleti açığa çıkan Hz. Muhammed (s.a.v) dini kimlere anlatacağını düşünürken, önce eşi Hz.Hatice
(r.a) İslam’ı sorgulamadan kabul
40
etmiş, daha sonra sadık arkadaşı
Ebubekir: “Sana inzal olanı anlat bakalım, nasıl bir şeymiş” dahi demeden, sorgulamadan, “Sen diyorsan;
güzeldir, tamamdır” diyerek şahadet
etmiştir. Sadık olmak, bağlı olmak,
sorgulamadan sevmek, kadınlarda
Hz.Hatice, erkeklerde Hz.Ebubekir’in
şahsında anıtlaşır.
Gemileri geceleyin karadan Haliç’e
indirme fikrini vezirlerine açan Sultan
Fatih’i, vezirler Hocası Akşemseddin’e
şikâyet ederler: “Seninki olmayacak şeyler emrediyor” dediklerinde
Akşemseddin şöyle diyecektir: “O
diyorsa yapacaksınız, yürüyün halat
çekmeye gidiyoruz!..”
Sorgulamamak; “Sen öyle diyorsan
öyledir” diyebilmekle gerçekleşir.
“O öyle diyorsa öyledir” diyebildiğiniz
yöneticileriniz olsun ve sizin dediğinizi
sorgulamadan yerine getirebilecek
yönettikleriniz olsun. Bunun tek yolu
da içtenlik ve sevgidir.
3- KÜSMEMEK: Profesyonel iş yaşamında dargınlık, kırgınlık kavramlarına yer olmamalıdır. Her kırgınlık
kalpte yara açar. Ne kadar kurusa da
dokunulduğunda bir gün tekrar kanama ihtimali yüksektir. Yarayı sarmak
yerine hiç yara açmamak, bir taraf
yaralasa dahi razı olup ses çıkarmamak, uzun ömürlü bir sevgi için şarttır. İnsanlığın önderi Hz.Muhammed
(s.a.v)’in ne eşlerine, ne de sahabesine karşı kırgın durduğu, surat ekşittiği
bir dakikası bile olmamıştır. Sevmek,
bütünleşmekse uzaklaşmak niye?..
4- MENFAAT BEKLEMEMEK- KARŞILIKSIZ SEVMEK: Belli bir maaş
ya da belli bir kazanç karşılığında iş
yaşamı sürüyor. Ancak buna rağmen
içinde para olsun olmasın karşılık
bekleyerek yapılan tüm işler alış- verişe benzer. Oysa çalışmak ibadete
benzetilerek yapılması gereken bir
eylemdir. Çalışmanız, tüccar mantığına sığmayacak kadar yüce ve büyük
bir kavramda olsun. Temeli menfaate
dayanan tüm işler sahtedir.
Bazı makam sahipleri ve zenginler,
iyi günlerinde kendilerine her fırsatta
yağ çekenlerin, etraflarında fır dönenlerin, düştükleri gün ortalıkta gözükmeyişleri karşısında yıkıma uğramışlardır. Bu doğal bir sonuçtur. Menfaat
tükenmişse alış- veriş biter.
“İş arkadaşım/yöneticim beni anlamıyor” türünden serzenişler dahi
menfaattir. Anlayış beklemek yerine
onu anlamayı neden denemiyorsunuz? “Ben acaba onu ne kadar anlayabiliyorum?” dediğiniz gün, onun da
sizi anladığını fark edeceksiniz.
Öğretmenlerin öğrencilerini, anne-babanın evladını, eşlerin birbirlerini sevmeleri iş arkadaşlarınızı sevmenize
örnek olsun. Sevginin en saf halidir.
Hz. Hatice’nin Hz. Muhammed’e(sav),
Hz. Fatıma’nın Hz. Ali’ye sevgisi gibi.
Sevgiyi yaratan Allah, kullarını
karşılıksız sever ve karşılıksız verir.
Karşılık istese hangi lütfunu ödemeye
gücümüz yeterdi ki? Maddi çıkarlar
sevginizin önüne geçmesin.
5-KIYASLAMAMAK: Profesyonel iş
ilişkilerinin süreklilik sağlayabilmesi
için çok fazla gündeme gelmeyen
bir hususa da değinmek istiyorum.
İş arkadaşınızı hiç kimse ile kıyas
etmeyiniz. İş arkadaşınızın anneniz
gibi sizi düşünmesini, köleler gibi itaat
etmelerini bekliyorsanız kıyaslayarak
seviyorsunuz. Sevgi, kişiye özeldir.
Siz özel bir kişiyi ona özel sevgi ile
sevmelisiniz. Personellerinizden
başkalarının personelleri gibi ya da
Yöneticinizden başka yöneticiler gibi
davranış istemek, onları kaybetmeye
kapı aralamaktır. Unutmayınız ki, hiçbir insan başkasının yerinde olamaz
ve buna mecbur da değildir. İnsan
hiçbir biçimde kıyas kabul etmez.
Olanı olduğu gibi sevenler, kazançlı
çıkmıştır.
Benzemez kimse sana tavrına hayran
olayım / Bakışından süzülen işvene
kurban olayım / Lütfüne ermek için
söyle perişan olayım / Bakışından
süzülen işvene kurban olayım
Müzeyyen Senar’ın şarkısında olduğu
gibi “Benzemez kimse sana” diyebilmişseniz başarıyı yakalamışsınız
demektir.
6- ŞİKÂYET ETMEMEK: İş yaşamı,
sadakatle bağlılığı ve sırdaş olmayı
gerektirir. İş hayatında biriyle aranızda
geçenleri üçüncü şahıslara anlatıyor,
aktarıyorsanız kaybedersiniz. İş arkadaşınızı diğer arkadaşlarınıza kötülemek ya da yönetime şikâyet etmekte,
sizin aranızda kalması gereken
sorunlar diğer şahısların gündemlerine oturmakta, sırlar ifşa olmakta ve
yıkımlar peş peşe gelmektedir. Mahkeme koridorlarında boşanma sırası
bekleyen eşlerin çoğunun geçimsizlik
problemleri altında yatan esas unsur,
sır tutamayışları, problemleri başkalarına havale etmeleridir. İş arkadaşınızı başkalarına şikâyet ettikçe,
başkalarının aranıza girişi daha kolay
hale gelir.
İş yaşamı da birer basamaktır.
Çıkılması gereken asıl zirve, Allah’ı
sevmektir. Allah’la olan bağınızı iyi
düşünün. Başınıza gelen tüm dert ve
sıkıntılar Allah’tan gelmiş ise onları kullara anlatmak, Allah’ı kullara
şikâyet etmek değil midir? Anlatmak
yerine o dertleri seccadede Yüce Sevgiliyle paylaşmak daha yerinde olmaz
mı? “Derdimi seviyorum, çünkü onu
bana Allah’ım verdi” diyebildiğiniz
gün, ibadet anlayışınız da iş yaşamınız
da yeni bir boyut kazanacak.
7- FEDAKÂRLIK: Fedakârlık iş yaşamında olmazsa olmazdır. Çalışmak bir
anlamda katlanmaktır. Katlanmak ise
aslında öyle güzel bir lütuftur ki… Hz.
Muhammed’i (sav) seven ilk Müslümanların neler çektiğini biliyoruz.
Yine Peygamberler Tarihi’ne baktığımızda en fazla fedakârlık yapanların
Resul ve Nebiler olduğunu görürüz.
Fedakârlık, sevgiyle ayrılmaz ikilidir.
Fedakârlığınız nispetinde işiniz kıymet
kazanır. Allah, müminlerden mallarını, canlarını, sevdiklerini Allah yolunda
feda etmelerini ister. Müminler, Rablerini sevdikleri için dünyada nefislerine prim vermeyenlerdir. Cennet ve
cemalini her daim yaşamak için!
Allah’ı seviyorsanız, vaktinizden,
uykunuzdan, zevklerinizden ve hatta
çok sevdiğiniz kimselerden fedakârlık
etmeniz gerekir. Bursa’da Kadılık gibi
yüksek makamda iken ağır bir sınava
tabi tutulan Aziz Mahmud Hüdâî (k.s)
nefsine egemen olan makam tutkusundan fedakârlık etmeseydi bugün
gönüllere taht kurabilir miydi? Asırlar
geçti, nice kadıların, valilerin, vezirlerin isimleri unutuldu, nesilleri kesildi
ama, Hüdâî Üsküdar’daki makamında
hala dipdiri!.. Doksan yaşında surlar
önüne gelen Halid b.Zeyd (Eyüp Sultan) acaba İstanbul halkına asırlarca
Medine atmosferi solutmak için mi
fedakârlık etti?
8- SINIRSIZ- HESAPSIZ VERİCİ
OLMAK: İşini severek yapanların
sözlüğünde “Hayır- Olmaz- Yapamam” kelimeleri olmamalıdır. İslam,
Medine’ye intikal ettiğinde mallarını,
bahçelerini, hurmalıklarını, evlerini
Mekke’li kardeşleri ile paylaşanlar,
birbirlerine mirasçı olmayı dahi kabullenmiş, daha sonra ilahi emirle buna
gerek olmadığı bildirilmişti. Başta bilgi
birikiminizi olmak üzere iş arkadaşlarımız ile paylaşımı bilmeliyiz.
Tebük Savaşı hazırlıkları sürerken Resulullah (s.a.v) sahabesine
mallarını getirmelerini, harp hazırlıklarına katkıda bulunmalarını
istedi. Hz.Ebubekir(r.a) malının
tamamını getirdi. Rasülullah(s.a.v):
”Ya Ebubekir! Geride ailene, çocuklarına ne bıraktın?” diye sorunca
Ebubekir(r.a.):”Allah ve Resulü’nün
sevgisini bıraktım” dedi.
9- SEVİLENE SEVGİYİ BELLİ ETMEK:
Sevgi, mutlaka belli edilmeli, sevilene
“Seni Seviyorum” denmelidir. Sahabenin zaman zaman Resulullah(s.a.v)’e
“Anam Babam sana feda olsun Ey
Allah’ın Resulü, seni her şeyden çok
seviyorum” itirafına karşılık Rasulullah (s.a.v) şöyle diyecektir: “Emziren
bir annenin evladına olan sevgisinden daha çok ben sizi seviyorum,
ümmetimi seviyorum.”
Sevgiyi açıklamak karşılıklı bir ihtiyaç
gibidir. Bu, sevenler arasındaki bağı
artırır. Sevgiyi belli etmek adına nice
şiirler yazılmış, nice besteler yapılmıştır, değil mi? Allah, kullarına
sevgisini Resul ve Nebilerin gönlünden açıklarken, kullar ibadet halinde
Allah’la konuşarak sevgilerini bildirirler. Bu yüzden işinizi ve iş arkadaşlarınızı sevin ve gerektiğinde sevginizi
dillendirin.
10- DÜRÜST- GÜVENİLİR- ŞEFFAF
VE DOĞRU OLMAK: Belki en başa almamız gereken madde bu idi. Ayakta
kalmak için dürüst olmak şarttır. “Seviyorum” dedikten sonra güven zedeleyici hareketler, sevgi ağacına vurulan balta gibidir. Her şeyi ile sevilene
açık olmalı, yalan söylememeli, şeffaf
olunmalıdır. Her ne pahasına olursa
olsun doğru söylenmelidir. Saklanan
her şeyin günün birinde açığa çıkma
ihtimalini unutmamak gerekir.
İnsan, sırları ile yaşayan bir varlıktır.
Sırlar üçüncü kişilerle değil ancak
sadece ilgilisi ile paylaşılır. İlgilisinden
gizlenen sırlar, günün birinde açığa
çıktığında aradaki güvene darbe indirecektir. Çalışma alanınızdaki güvene
darbe indirecek sırlardan sakının.
…
Evet, Değerli Dostlar,
İş hayatında profesyonelliğin hüküm
sürebilmesi için gerekli prensipleri 10
madde halinde incelemeye çalıştık.
Aslında bu prensipler artarak uzar
gider. Biz, en çok sevgiyi yaralamasından korktuklarımıza öncelik verdik.
Sevgi, yürek ve emek ister.
Kalp, sevmekle yorulmaz.
Nefret, kin, öfke, hırs kalbe yüktür.
Yüklendikçe hafiflenilen, verdikçe
çoğalan, paylaşmakla azalmayan tek
olgu, sevgidir.
Son sözü Sevgi Sultanı Hz. Mevlana’ya
bırakalım:
“Seviyoruz; işte hayatımızın güzelliği
bu yüzden.”
41
Reel Sektöre
Barterla
Ödeme Fırsatı
Veriyor
Türk Barter
Yönetim Kurulu Başkanı
Dr. Sırrı Şimşek
Dr. Sırrı Şimşek, geliştirilen borç yapılandırma sistemi ile ekonomik krizdeki şirketlerin nakit
sıkıntısı sorununa çözüm getirildiğini, borç yapılandırması ve alacak yönetiminde barter sistemini kullanmak isteyen her şirkete özel projeler hazırlandığını ifade ediyor.
Şimşek, Türk Barter’ın Türkiye ekonomisinin ilk yarısında daralan ve nakit sıkışıklığı içinde bulunan
iş dünyasına, başlattığı uygulamayla reel sektörün borçlarını yeniden yapılandırıldığını kaydediyor.
B
u yaklaşımla finansal açıdan
yetersizliğe düşmüş, ancak mal
veya hizmetle ödeme kabiliyeti
olan şirketlerin Türk Barter ile
anlaşarak borçlarını alternatif ticaret
ve finans sistemi barter ile ödeyebileceklerini vurgulayan Sırrı Şimşek, aynı
şekilde alacağı olan şirketlerin nakit
sıkıntısına düşmüş firmalardan alacaklarını barter sistemiyle karşılayabildiklerini bildirildi.
özellikle de ABD’de 40 yıldan bu yana
uygulanan barter sisteminin Türkiye’de
ki geçmişi 18 yıla dayanır. Türk Barter ise
16 yıldır Barter sisteminin Türkiye’deki
kurucusu ve güçlü bir teknolojik alt yapıya sahip, 1994 yılından bu yana IRTA’da
Avrupa’dan sorumlu Yönetim Kurulu
Üyesi’yim ve Barter Etik Komite Başkanı
olarak bulunuyorum. Amacımız global
çevrelerde barter (takas) sisteminin önemine ilişkin farkındalığı arttırmak.
Türk Barter Yönetim Kurulu Başkanı Dr.
Sırrı Şimşek, Barter yaklaşımında firmanın mal veya hizmet sunmadan teminat
vererek borç yapılandırma talebinde
bulunabildiklerini belirtiyor.
Türk Barter sisteminde, şirketlerin borçları hemen ödendiğinden şirketler ağır
faiz yükünden kurtulabilecekler.
Dr. Sırrı Şimşek, borç yapılandırma modelinin, ekonomik krizi güç birliği yaparak
aşmaya karar veren 6 bine yakın Türk
Barter firması ile yapılan ortak çalışmayla
oluşturulduğu, bu sistemle Türk Barter’ın
firmalara destek kredisi verip darboğazdan geçmelerini sağladığı vurgulayarak,
dikkat çekici tespitlerde bulunuyor.
Barter Kanunu çıkmalı mı? Ne gibi
faydaları olacak?
Güçlü finansal araçlar ile teknolojik alt
yapıya, uluslararası sertifika ile belgelendirilmiş kuruculara, tecrübeli ve
yetişmiş personele sahip olarak hizmet
vermelidir. Oysa Türkiye’de yeni kurulan
şirketlerin Barter Sistemini çok kolay
işletebileceklerini düşünerek hiçbir
altyapıya, yetişmiş personele ve finansal
güce sahip olmadan üyelerine hizmet
vaatlerinde bulundukları gözlemlenmektedir. Barter sisteminin en önemli iş
süreci, şirketlerin likidite sıkışıklığında
barter modeli ile ihtiyaçlarını karşılamalarına aracı olmaktır. Bu süreçte alıcının
özellikle kredilendirmesi söz konusu olduğunda, sistemin borç-alacak dengesi
gözetilmelidir. Karşılıksız verilebilecek
krediler, barter sistemine ileriye dönük
olarak çok ciddi zararlar verecektir.
Barter Sistemi nedir?
Barter sistemi, ekonomilerin vazgeçilmez değer birimi ve değişim aracı
olarak ürettiği paranın kısmen de olsa
yerini alabilecek, spekülasyonlardan
etkilenmeyen, gerçek değerini üretimden
alan bir finansman modelidir. Dünyada
Stokları barterla nasıl eritebiliriz?
Barter sistemi firmaların (ya da devlet)
nakit para karşılığında satabildiği değerlerle ilgilenmez. barter şirketinin ilgi
alanı atıl kapasite üzerinedir. Yani şirketlerin stoklarında bulunan, girişimlerine
karşın satamadığı mal ve hizmetlerle
ilgileniyoruz. Bu durumda sisteme üye
şirketler ellerindeki atıl kapasiteyi sisteme sunuyor, bu atıl kapasitenin meydana getirdiği maddi değer karşılığında da
sistemde bulunan on binlerce üründen
ihtiyaç duyduğu mal ve hizmeti nakit
para ödemeksizin alabiliyor.
Ne gibi hizmetler sunuyorsunuz? Yeni
projeleriniz nelerdir?
Dev bir pazar imkânı sunuyoruz. Satışları ve karı arttırıyoruz. Yüzde 100 tahsilât
garantisi sağlıyoruz. Atıl kapasitenizi
değerlendiriyoruz. Ücretsiz ve etkin reklam sağlıyoruz. Risklerinizi yok ediyoruz.
Ekonomik krizlere çözüm sunar. Kısacası Barter Sistemi, stoklara, durgunluğa,
tahsilât risklerine ve güvensiz satışlara
son verir.
Dünyanın diğer ülkelerinde durum
nedir? Barter (takas) uluslararası
ticarette ne kadar yaygın?
Her sene Birleşik Devletler’de gerçekleştirilen Uluslararası Karşılıklı Ticaret
Birliği Toplantısı’na katılıyoruz, dünyanın
her yerinden 45 temsilci bu toplantıya
katılıyor. Temsil edilen ülkeler arasında Çin, Singapur, Güney Amerika, Yeni
Zelanda, Fransa, Portekiz ve Amerika
Birleşik Devletleri de var.
Dr. M.Sırrı Şimşek: “Türk Barter, başlattığı uygulamayla reel sektörün borçlarını yeniden yapılandırıp, ödeme gücü bulunan ancak finansal sıkıntısı olan firmalara özel projeler sunuyor.”
42
43
MAKALE
Ömer Tezcan
Genel Müdür
Taurus Ankara
Jüpiter Çalış Bakanı ile
Çok Özel Söyleşi
Geçen ay bir iş görüşmesi için jupiter’de idim. Seyahatim sırasında,
Jüpiter Çalış Bakanı ile gezegendeki İSG sorun ve çözümleri konusunda
uzun bir sohbet olanağı buldum. Bu sohbette aldığım bazı notları sizlerle
paylaşmak istiyorum:
J
üpiter’de İSG ile ilgili
çalışmalar oldukça
uzun bir zamandır devam etmekte imiş.
Çalış Bakanlığı yetkilileri,
çeşitli dönemlerde, İSG düzenlemelerini içeren yasalar
ve yönetmelikler çıkarmışlar.
20 yıl önce çıkardıkları yasa
ile de çok ağır müeyyideler
koymuşlar. Bakanın ifadesine
göre, bu yasanın çıkarılmasından sonraki 4 yıl içerisinde
yasaya aykırı davrandığı tespit
edilen 125 civarında işveren
ömür boyu hapis cezasına
çarptırılmış.
leri çok ağır cezalarla cezalandırdık. Kurduğumuz işçi
mahkemeleri ile çok büyük
cezalar verdik. İş hayatının
gerçeklerinden uzak, işverenleri yola getirdiğimizde sorunları çözebileceğimizi zannettik. Göreceli olarak, başarılar
elde ettik. İSG’nin yalnızca
sayılardan ibaret olmadığını
anladığımızda siz dünyalıların
deyimi ile birde baktılar ki bir
arpa boyu yol almışız. Sonra
bir üniversite ile 2 yıl süren
ortak bir araştırma yürüttük.
Soru şuydu: Neden Başarılı
Olamıyorduk?
Sayın bakanın bu ifadelerini
duyunca, ülkemdeki yasalar
aklıma geldi ve endişelenmedim değil. Bu durumu farkeden Sayın Bakan, “Ne mutlu
ki, şimdi artık böyle bir durum
söz konusu değil, biz bu sorunu kökten çözdük” diyerek
sözlerini şöyle sürdürdü: “Çalışma hayatı ile ilgili yasaları
hazırlarken, işverenleri zorlayıcı, uzun, anlaşılması zor
metinlerle yıllarımızı geçirdik.
Bir türlü hedeflerimize tam
olarak ulaşamadık. İşveren-
2 yılın sonunda çok kapsamlı
hazırlanan ve bizleri şaşırtan
bir raporla karşılaştık. Raporda özetle şu noktalara vurgu
yapılıyordu:
44
1. Çalış Bakanlığı’nın yıllar
boyunca çıkardığı yasalarla eş
zamanlı olarak diğer bakanlıkların da kendi konularında
çıkardıkları yasalar içerik
özetleri ile listelenmişti.
Bu yasaların ortak bir yanı
vardı: “Ağır Ceza”
İçişleri Bakanlığı trafik cezalarını çok arttırmış, kazalar
ölümler azalmamıştı.
Çevre Bakanlığı çevreyi kirletenleri hapse atacağını ilan
etmiş, endüstri tesisleri arıtma tesislerini bile kurmamış
idi.
Maliye Bakanlığı vergi kaçakçılığı ile mücadelede rekor
cezalar ilan etmiş, bir türlü
ekonomiyi kayıt altına alamamış.
Kültür Bakanlığı tarihi eserleri korumak için yasa üstüne
yasa çıkarmış, ama bir türlü
başarılı olamamıştı.
2. Çıkarılan yasa ve yönetmelikler tarafların tümünün
sorumluluklarını tanımlamıyor ve çoğu kez “Vur Abalıya”
mantığı ile hazırlanıyordu.
3. Jüpiter genel eğitim düzeyi ve yaşam şartları dikkate
alınmadan ve hatta bunun
farkında olmayanların kaleme aldığı uygulama olanağı
olamayan ya da uygulama
olanağı olmadığı biline biline
yasalar çıkarılmıştı.
4. Çalışanların katılımcı olmadığı çözümlerin arkasına
takılıp seneler kaybedilmişti.
Daha Neler Neler?
Şöyle devam etti Sayın Jüpiter
Çalış Bakanı: “Ömer Bey, İSG
konusunun ülkenin diğer konularından hiçbir farkı olmadığını anladık. Daha önemlisi,
hangi zorlayıcı şartı getirirsek
getirelim tarafların tümünün
bilinçli olarak kabul ettiği
ve uygulama gönüllülüğünü
gösterdiği yasaların gerekli
olduğunu anladık. Buradan
hareketle, gerçek çözümün
Jüpiterde tüm ilgililerin eğitimi ile tüm sorunlarla baş
edebileceğimizi anladık. Çalışanlarımızı çok erken yaşlarda eğitmeye başladık. İşverenlerimizin İSG konusunda
alacağı her tedbirin yanında
olduk. Vergi iadeleri ile onları
destekledik. İşverenlerin elemanlarını eğittik. Tüm bakanlıkların katılımı ile 15 yıllık bir
eğitim programı hazırladık.
Tüm birimler, Yaşanılabilir Bir
Jüpiter İçin elele verdi. Tüm
kaynaklarımızla insanımızı
eğitmeğe hasrettik. Sonunda
başardık.
• Eğitimli insanımız daha sağlıklı olduğu için sağlık giderlerimiz azaldı.
• Eğitimli insanımız trafikte
daha dikkatli oldu, kazalar
ölümler azaldı.
• Eğitimli insanımız verginin
ne anlama geldiğini bildiği
için vergi gelirleri arttı.
• Ve nihayet eğitimli işçimiz
ve işverenimiz el ele vererek
İSG’nin gereklerini herhangi
bir zorlama olmadan uygular
oldular.
…………….
Sayın Bakan’a teşekkür
edip beni dünyaya getirecek
uzay aracına bindim, dünyaya dönüş yoluna koyuldum.
Bakanın anlattıklarından çok
etkilenmiştim. Yorgunluktan
uyuyakalmışım. Rüya görmeye başladım:
“Yıllar öncesindeyim. Bir
pazar günü... Haftanın yor-
gunluğunun ardından sabah
gazetelerini okuyorum. Kızım
Zeynep henüz 8 yaşlarında…
Gazeteye daldığım bir sırada
kızım yanıma gelerek kendisini çocuk parkına götüreceğime söz verdiğimi hatırlatıyor.
Üzerinde dünya haritası olan
bir gazete ekini 10-15 parçaya
ayırarak: “Kızım, bu haritayı
yeniden düzelt, seni hemen
parka götüreyim” diyorum.
Parça parça gazeteyi alıp
yan odaya gidiyor. Ben en az
yarım saat kazandım derken,
5 dakika sonra kızım gazetedeki haritayı tam ve çok güzel
bantlamış olarak getiriyor.
Çok şaşırıyor, bunu nasıl başardığını soruyorum.
“Gazete sayfasının arkasında
bir insan resmi vardı. Sayfanın
arkasındaki insanı düzelttim.
Dünya kendiliğinden düzeldi”
diyor.
Uyandım!
İnsanı düzelttim, dünya düzeldi. Ne güzel bir sözdü. Uyandım. “Ne’yi zaten biliyordum,
Nasıl’ı bu yolculukta anladım”
45
MAKALE
Hüseyin GELMEZ
E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd.
ÇESAM Çevre Danışmanlık Firması
Genel Koordinatör
Atık Oluşumunun
Önlenmesi ve
Atık Minimizasyonu
Atık yönetiminin temel hedefi olan atık oluşumunun önlenmesi ve atık minimizasyonunu,
atık üretiminin önlenmesi veya azaltılması, üretilen atığın kalitesinin arttırılması, zararlarının azaltılması, geri dönüşümün, yeniden kullanımın ve geri kazanımın özendirilmesi
şeklinde tanımlayabiliriz. “Toplam Kaynak Koruması” olarak da adlandırabileceğimiz,
ürünlerin, hammaddenin ve enerjinin sorumlu ve dikkatli kullanımı, atık önleme ve azaltmada uygulanabilecek temel prensiplerdir
Y
apılan çalışmalar göstermiştir ki, alınacak basit önlemlerle bile üretim sürecinde
faydalı bir ürüne dönüşemeden atık haline gelen hammaddelerin
daha etkin kullanımı sağlanabilmekte, kayıplar önlenebilmekte ve atık
üretimi azalabilmektedir. Günümüzde,
ürünlerin maddesel içeriklerinin azaltılması, üretim için kullanılan hammaddelerin çevreye daha az zararlı
olanlar ile ikame edilmesi, üretim ve
kullanım sürecinde gerekli olan su ve
enerji ihtiyaçlarının düşürülmesi gibi
yaklaşımlar hızla artmaktadır.
Avrupa Komisyonu tarafından 1996
yılında, Avrupa Birliği IPPC (Entegre
Kirlilik Önleme ve Kontrolü) Direktifi
yayınlanmıştır. Bu direktifin amacı
sanayi faaliyetlerinden kaynaklanabilecek çevre kirliliğinin entegre bir
yaklaşımla önlenmesi ve kontrolünün
46
sağlanmasıdır. Avrupa Birliği adaylık
sürecinde olan ülkemiz de, bu direktife dayanarak 14 Aralık 2011 tarihinde
“Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik
Önleme ve Kontrol Tebliği”ni yayınlamıştır. Gerek AB Direktifinin, gerekse
tebliğin uygulanması, atık önleme
ve atık minimizasyonu çalışmalarını
zorunlu hale getirmektedir.
Atık önleme, atıkların hem miktarının
hem de tehlikelilik seviyelerinin azaltılmasını kapsar. Atıkların oluşumunun önlenmesi, hem enerji kaynaklarının ve hem de doğal kaynakların
israfının önüne geçilmesinde en etkili
yol olup, çevrenin korunmasında ve
doğal kaynakların sürdürülebilir
kullanımında temel bir faktördür.
Bu nedenle atık önleme ya da atık
minimizasyonu, başta Çevre Kanunu
olmak üzere atık yönetimine dair
tüm düzenlemelerde birincil öncelik
!
atık üretimi azalabilir
olarak belirlenmiştir.
Ancak mevzuatta
en öncelikli politika
olarak ifade edilmesine rağmen, atık
önlemenin hangi
araç ve yöntemlerle
sağlanması gerektiği açık olarak
ortaya konulmuş
değildir. Yönetmeliklerde
ağırlık atık
bertaraf politikalarına
verilmiş, hatta
ÇED Yönetmeliği kapsamı
dışında olan bazı
tesisler ünite içi
atık geri dönüşümü yapmak suretiyle atık azatlımı
işlemi gerçekleştirdiğinde ÇED kapsamına dâhil edilmek suretiyle atık
minimizasyonu çalışmaları sekteye
uğratılmıştır.
Atık azaltımı çoğu kez üretim süreçlerinde küçük maliyetlerle gerçekleştirilen değişikliklerle sağlanabilir.
Örneğin solvent bazlı maddeler yerine
üretim sürecinde su bazlı ürünlerin
kullanılması, üretilen atıkların hem
miktarının hem de tehlikelilik düzeyinin azalması anlamına gelmektedir.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, yapılan materyal değişiminin toplam atık miktarı üzerindeki
etkisidir. Solvent bazlı ürünlerin su
bazlılarla değişimi işletmenin atık su
hacmini ve konsantrasyonunu arttırabilir. Bu olay da atık su arıtma tesisini
etkiler, deşarj limitlerinin aşılmasına
neden olur ve belki de atık su arıtma
çamurunun artmasına yol açar. Bu
nedenle bir değişiklik yapılmadan
önce, tüm deşarjlar üzerindeki etkisi
değerlendirilmelidir.
yüzde 25 ağırlıkça azaltılmıştır.
Hammaddelerin, ara ürünlerin, son
ürünlerin ve bunlarla bağlantılı atık
oluşumunun doğru kontrolü önemli
bir atık azaltım tekniğidir. Birçok durumda atık, kullanma süresi geçmiş
hammaddeler, kirlenmiş ya da gereksiz hammaddeler, dökülme sonucu
oluşan kalıntılar, zarar görmüş son
ürünler olmaktadır. Doğru envanter
ve doğru materyal yönetimi ile fazla
hammadde alımının önüne geçilebilir
ve üretim prosesinde dökülmeler,
sızıntılar ve kirlenmeler önlenebilir.
Kamuoyu ve tüketici bilincinin geliştirilmesi de atık önleme politikalarının
başarısında hayati öneme sahiptir.
Endüstriyel sektörlerde olduğu kadar
hizmet, ulaşım ve tarım sektörlerinde
ve hatta günlük hayatta evde uygulanacak basit önlemlerle atık önleme
ve atık minimizasyonu konusunda
küçümsenemeyecek sonuçlar almak
mümkündür.
En somut atık önleme uygulamalarından biri, kullanımı sonucu atık olması
kaçınılmaz olan ancak geri kazanılabilir malzemelerden yapılan ambalajlarla ilgili atık önleme çalışmalardır.
Yapılan çalışmalarla cam kola şişeleri
yüzde 17, yarım litrelik pet şişeler
yüzde 53, alüminyum içecek kutuları
yüzde 32, çelik konserve kutuları ise
Atık önleme ve atık minimizasyonu
konusunda her kesimin ve herkesin
üzerine düşeni yapması, devletin çevre dostu teknolojileri teşvik etmesi,
üreticinin temiz ve mümkün olduğunca atıksız ve/veya az atıklı prosesleri
tercih etmesi, tüketicilerin hem ürün
tercihinde çevre dostu ürünlere öncelik vermesi, hem de bilinçli tüketimle
atık minimizasyonuna katkı sağlaması, gelecek nesillere saygının bir
gereğidir.
En somut atık önleme uygulamalarından biri,
kullanımı sonucu atık olması kaçınılmaz olan
ancak geri kazanılabilir malzemelerden yapılan ambalajlarla ilgili atık önleme çalışmalardır. Yapılan çalışmalarla cam kola şişeleri
yüzde 17, yarım litrelik pet şişeler yüzde 53,
alüminyum içecek kutuları yüzde 32, çelik
konserve kutuları ise yüzde 25 ağırlıkça
azaltılmıştır.
MAKALE
Uz. Dr. Mehmet ERGİN
Ekoteknik İSG
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Aşıların sağladığı en büyük yarar, toplum sağlığının devam ettirilmesi ve
bulaşıcı tüm hastalıkların önlenmesidir.
Ülkemizde henüz kabul edilebilir aşılama programı olmadığı için, Amerikan hastalık kontrol merkezi (CDC), ve bağışıklama deneme komitesi (ACİP) önerileri referans olarak alınmaktadır.
ERİŞKİNLERDE AŞILAMAnın
Toplum Sağlığındaki Önemi
Ülkemizde aşılama çocukluk çağı uygulaması ve çocuk hekimliğinin alanı olarak bilinmektedir. Ancak erişkinler için aşı uygulamasının yetersiz olduğu gözlenmektedir.
Hâlbuki son yıllarda önemli sayıda erişkin bireylerin aşı ile önlenebilecek enfeksiyonlar
nedeniyle ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmakta ve kaybedilebilmektedir.
K
ronik hastalıkların oluşturdukları hastalık problemleri
ve kaybedilme olayları, erişkinlerin aşılamasının önemini
ortaya koyması açısından önem
arz etmektedir. Aşılar, enfeksiyon
hastalıklarını önler ve toplum sağlığı
için anahtardır. Aşılar, öncelik olarak
uygulandıkları bireyleri mikrobik
hastalıklardan korur ve aşının koruduğu bu aşılı bireyler, hastalığa sebep
olan mikroorganizmaları toplumdaki
diğer bireylere taşıyamayacağı için
böylece aşılanmamış bireylere de
enfeksiyonun bulaşması engellenir ve
diğer bireyler de korunmuş olurlar.
Bu durum toplumsal bağışıklık olarak
adlandırılmaktadır.
Toplumda bağışıklık düzeyi yükseldikçe, bağışıklık kazanılan bulaşıcı
hastalıkların, o toplumda salgın
yapabilme güçleri azalmış olur. Enfeksiyon hastalıklarının sebep olduğu
bireysel hasar ve maliyetin yanı sıra,
kısa sürede büyük kitlelere ulaşarak
salgınlar yapması sonucunda oluşturduğu zararlar çok büyük olmaktadır.
Sağlık hizmeti verenler, bireyler finans
kaynakları ve korumaya çalışanlar
için, enfeksiyon oluşmasını önlemek,
her zaman tedavi etmekten çok daha
kolay ve anlamlıdır. Ortama elli yıl
önce yaşamın bir parçası olan ve
ölümlere yol açan mikrobik hastalıklar, şimdi önlenebilmekte ve eradike
edildiği gözlenmektedir.
Böylece erişkinlerde aşılamanın yapılmasında görülen başlıca sorunlar,
çocuklar için uygulanan aşı takviminin
olmasına rağmen, erişkinler için böy-
48
le bir takvimin olmaması ve aşılama
uygulama zamanlarının ve endikasyonlarının bilinmemesi, çocukluk
döneminde yapılan difteri-tetanos
gibi daha sonra tekrar rapel aşılarının uygun zamanda yapılamamasıdır.
Erişkin aşılmada, bilgi eksikliği, yan
etkiler konusundaki endişeler, aşı
bedelinin sosyal güvenlik kurumları
tarafından karşılanamıyor olması gibi
faktörler de bu konudaki uygulamanın
yetersiz kalmasında rol oynamaktadır.
Aşı ile önlenebilen hastalıkların neden
olduğu büyük maliyet harcamalarının
yanı sıra, toplum ve bireylerin sağlığı
yönünden faydası dikkate alınırsa erişkin aşılama programının önemi üzerinde durulması gerekmektedir. Genel
olarak bir erişkinin tetanos-difteri ve
daha ileri yaşlarda daha ağır tablo ile
seyredebilen, kızamık-kızamıkçık-kabakulak, hepatit-B, hepatit-A, influenza hastalıkları için bağışıklığı olması
gereklidir. Kişi toplumda bu aşıların
uygulamaya başladığı yıllardan önce
doğmuşsa doğal yoldan enfeksiyon
geçirmiş immun değilse, bu hastalıklara karşı duyarlıdır.
Neden Aşılama?
Çünkü aşılama ile hastalığın kontrolübireysel korunma-toplumsal korunma
ve hastalığın endikasyonu sağlanmaktadır. Anlaşıldığı üzere, aşılama
programları hastalığın kontrolü için
gerçekçi bir hedeftir. Toplum bağışıklığının devamının sağlanması da çok
önem arz etmektedir, çünkü programın uygulamasındaki aksamalar ve
aşağıdaki etmenler nedeniyle bağışıklık seviyesi düşmektedir.
A-Toplumda aşı olmayan bireylerin
sayıca artması, duyarlılığın artması,
B-Yeni doğumlar ve aşılama uygulamasında eksiklikler,
C-Göçlerin yoğunluğu,
D-Beslenme bozukluğu, dengesiz
beslenme,
E-Gelişen ağır toplumsal problemler,
F-Hastalığa sebep olan mikroorganizmaların patojenitesindeki değişimler,
G-Hastalar ve toplumda hasta olmadan etkeni taşıyan (portör) kişilerin
olması,
H- Hastalık etkeni taşıyan hayvanların
olması,
gibi toplum bağışıklık düzeyini olumsuz yönde etkileyen yukarıdaki etkenlerle karşılaşan toplumların bağışıklık
düzeyleri düşer ve böyle durumdaki
toplumlarda gelişen bulaşıcı hastalıkların salgın oluşturma olasılıkları
yüksek olur.
Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği açısından işyeri aşılama çalışmalarının da
önemli olduğu ve işyerinde erişkin
aşılama kapsamında, işyerinin faaliyet
alanı, işyeri çalışma ortamı, çalışanların yaş ve sağlık durumu, çevresel
faktörler ve karşılaşmakta oldukları
diğer riskler değerlendirilerek aşılama programının yapılması gerekmektedir. Bütün iş kollarında olduğu gibi
özellikle gıda sektörü çalışanlarında,
erişkin aşılama yapılması toplum sağlığı açısından önem arz etmektedir.
İşyerlerinde bulaşıcı hastalıklardan
korunmak için aşılamanın işyeri hekimlerinin görevlerinden biri olduğu
ve yapabilir denilmektedir. İşyerlerindeki erişkin aşılamasında diğer bir
sorun maliyettir.
Yaş
Aşı
Influenza
Tetanoz,
azaltılmış
Difteri,
azaltılmış
Boğmaca (Td,
Tdap)
19-21 yaş
ACIP 2012 Erişkin aşılama şeması 1 22-26 yaş
27-49 yaş
50-59 yaş
60-64 yaş
Her yıl 1 doz
Yaşam boyunca 10 yılda 1 Td,
≥65
yaş
Her 10 yılda 1
Td rapeli 1 yaşından
küçük
yenidoğanla
temas var ise
bu dozlardan bir tanesinde Tdap uygulanmalıdır
Tdab
Human Papillomavirus3 (HPV)
doz
3 doz
(kadınlarve (erkekler için)
erkekler için)
Varisella
2 doz
Zoster
1 veya 2 doz
Kızamık,
Kızamıkçık,
Kabakulak
(KKK)
Pnömokok
1 veya 2 doz
(Polisakkarit)
2 doz
Hepatit A
3 doz
Hepatit B
1 veya daha fazla doz
Meningokok
(KMA4)
1 doz
1 doz
Açıklama:
Önceden bağışıklanmamış ve bu yaş grubunda olan tüm bireyler
(Aşı kartının olmaması veya önceden enfekte olduğuna dair kanıt olmayan)
Başka bir risk faktörü varsa (medikal, mesleki, yaşam tarzı, diğer endikasyonlar)
Öneri yok
1 MMWR February 10, 2012 / 61 (05):1-4.
Böylece bulaşıcı hastalıkları kontrol
altına almak, yüksek oranda aşılama
ile olmaktadır. Çünkü ortamda dolaşan
virüs ve bakteriler az sayıda oldukları
zannedilse de hala ortamda dolaşmaktadırlar. Eğer biz dikkatimizi bir an bile
gevşetirsek, hastalık tüm güç ile geri
dönebilir. Örneğin Tetanos bakterisi
toprakta ve hayvanların gastrointestinal sisteminde daima var olup yaşamını sürdürdüğü için bu bakteri ile her
an karşılaşma riski vardır. Bu nedenle,
İş sağlığı ve
güvenliği açısından işyeri
aşılama çalışmalarının da
önemli olduğu
ve işyerinde
erişkin aşılama
kapsamında,
işyerinin faaliyet alanı, işyeri
çalışma ortamı,
çalışanların
yaş ve sağlık
durumu, çevresel faktörler ve
karşılaşmakta
oldukları diğer
riskler değerlendirilerek
aşılama programının yapılması
gerekmektedir.
aşılama gerekliliği görülmektedir.
Sonuç olarak ülkemizde erişkin aşılaması için gereken çalışmalar yoktur.
Ulusal erişkin aşılma programının
yapılması, bu doğrultuda olumlu
adımların atılması gerekmektedir.
Sağlık otoritelerinin bu konuda çalışmalar yapabileceği düşüncesiyle, işyeri hekimlerinin eğitimleri bu konuda
güncellenerek, aşıların temin edilmesi güvencesi ile erişkinlerin aşılanma
programında görev alabilirler.
Erişkin aşılmada, bilgi eksikliği, yan etkiler konusundaki
endişeler, aşı bedelinin sosyal
güvenlik kurumları tarafından
karşılanamıyor olması gibi
faktörler de bu konudaki uygulamanın yetersiz kalmasında
rol oynamaktadır.
49
Ekoteknik Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na
Gelen Portörlerde Bulunan Hepatit Sıklığı
Daha çok kan ve cinsel yolla bulaşan, önemli sağlık problemlerine sebep olabilecek
hepatit-B ve hepatit-C ‘nin toplumdaki yaygınlığının önlenmesi ve tedbirlerinin artırılması oldukça önemlidir. Tüm dünyada yaygın olarak görülen hepatit-B virüs (HBV) enfeksiyonu yaklaşık olarak 400-500 milyon taşıyıcı (portör) ile önemli bir halk sağlığı sorunu
olduğu görülmektedir.
H
epatit-B ve hepatit-C’nin
esas olarak kan yoluyla ve
cinsel yolla bulaştığı bilinmekle birlikte, vücudun deri
bütünlüğünün fiziksel nedenlerle
bozulduğu durumlarda, dışkı, ter,
idrar, tükürük, anne sütü, sperm vs.
gibi diğer vücut sıvılarının mukozaya
temasıyla bulaşabilir, bu bulaşma
oranı düşük de olsa, ihtimal her daim
vardır. Diğer önemli bir bulaşma yolu,
birlikte yaşam şeklinde ve aile içi
olarak horizontal bulaşma hepatit-B
(hepatitler) için önemli bir durum olarak görülmesi gereklidir. Ayrıca jilet,
Test Edilen
Toplam Kişi
(16.518E+1.866K)
=18.384
( 3.009E +605K)
HCV Ag Pozitif
=3.614
HBS Ag Pozitif
Görüldüğü üzere, hepatitlerin toplumun her kesiminde önemli bir sağlık
sorunu olduğu gözlenmektedir. Gıda
ve yiyecek sektörü çalışanlarında bulunan değerler, bu konuda tarama ve
eğitim faaliyetlerinin önemini ortaya
çıkarmaktadır. HBS Ag pozitif portörlerin, çevrelerindeki sağlıklı kişilere
virüsü bulaştırabileceklerini ve çok
yönlü az veya çok bulaşma yollarının
olması nedeniyle koruyucu önlemlerin
uygulamadaki zorluğu görülmektedir.
Toplu çalışma alanı olarak görülen
tırnak makası, ustura gibi kesici delici
aletlerin ve diğer ortak kullanılan iş
aletlerinin ortak kullanımıyla temas
sonucu (deri bütünlüğünün bozuk
olduğu durumlarda) bulaşma düşük
de olsa ihtimal dahilindedir.
Hepatit virüsü oda ısısında yüzeylerde, en az ortalama bir hafta canlı
kalabilmekte, bulaşma kontamine
yüzeylere temas ile de olabilmektedir. Laboratuarımıza, gıda sektörü
ve temizlik gibi diğer yiyecek sektörü çalışanları ve ilgili iş alanlarına
müracaat eden ortama 18-65 yaş
arası erkek ve bayan kişilerden
alınan serum örneklerinde, Hepatit B
surface antigen Rapid test.(BİO-MİC)
ile çalışma yapılarak, pozitif bulunan
serum örnekleri (uygun saklama
koşullarında) ,anlaşmalı olduğumuz
laboratuarda, Roche HBS-Ag II kiti ve
COBAS Analytic E170 eclia ile testler
tekrar edilerek sonuçlar kaydedilmiştir. Toplam olarak her iki cinste (18
bin 384 kişi) total 196 HBS-Ag pozitif
(yüzde 1,1), anti-HCV (3 bin 614 kişi)
,total 5 adet pozitif (yüzde 0,11) değer
tespit edilmiştir. Bu bulgular aşağıdaki çizelgede gösterilmektedir:
Erkeklerde
Kadınlarda Toplam Pozitif
Toplam Pozitif Toplam Pozitif
Sayısı
Pozitif Yüzde
Oranı
175
21
196
Yüzde 1.1
4
1
5
Yüzde 0.12
gıda –yiyecek v.s sektörü gibi değişik
işyerleri görevlilerinin temizlik-hijyenite ve dış görünüm kontrollerinin yapılması ve diğer boğaz-nazal ve gaita
gibi örneklerde bakteriyolojik kontrollerin ve hepatitlerin belirlenerek gerekli korunma eğitimlerinin verilmesi
toplum sağlığına katkı sağlayacaktır.
Gıdalara bakteri-parazit ve virüsler,
üretim-işleme-hazırlama-paketleme ve dağıtım safhalarında bulaşma
olduğu için, bu sektörde çalışanlar, bu
mikroorganizmaların bulaşmasında
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
rol oynayabilirler. Sonuç olarak, bu
sektör çalışanları, üretilen gıda ve
çalışma ortamlarındaki nesnelere dokunmadan önce ve sonrası el yıkama
alışkanlığını kazanması, eldiven giyilmesi, tüm gıda maddeleriyle kullanılan malzemenin kontamine olmasının
önlenmesinde önemlidir. Böylece
hepatitler ve tüm mikroorganizmaların
bulaşabilirliğinin önlenebilmesi için
en önemli unsur, çalışanların eğitimi
ve hijyen ve sanitasyon kurallarına
uyumlarının sağlanmasıdır.
Ülkemizde de yaklaşık olarak 5-7 milyon oranında (HBV) taşıyıcı bulunmaktadır. Ortalama
taşıyıcılık oranı toplumun değişik kesimlerinde, yüzde 2-10 olarak görüldüğü yayınlarda
belirtilmektedir. Hepatit-C oranının, hepatit-B ye göre düşük oranda olduğu bilinmektedir.
Yine ortalama olarak HCV ‘nin taşıyıcılık oranı yüzde 0.5-1 olarak belirtilmektedir.
50
51
Ö RN E K
YA R GITAY
K ARARI
T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
Mahkeme, köy okulu inşaatında el arabasında yaktığı ateşle ısınmaya çalışırken zehirlenip ölen işçinin ailesine 1 milyon 343 bin lira tazminat ödenmesine hükmetti ve manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Karar, Yargıtay 21.
Hukuk Dairesi’nce oybirliği ile onanarak kesinleşti.
M
ardin’in bir köyünde Milli Eğitim
Bakanlığı’nın okul
ve lojman inşaatında
çalışan iki kardeş, soğuktan
üşüyünce el arabasında yaktıkları ateşle ısınmak istedi.
Sabaha karşı sızan karbonmonoksit nedeniyle iki kardeş
zehirlenerek hayatını kaybetti. İki kardeşin aileleri Milli
Eğitim Bakanlığı’na ayrı ayrı
maddi ve manevi tazminat
davası açtı.
İŞ GÜVENLİĞİ YOK
İşçi Mehmet Selim Oğuz’un
ailesinin Ankara 9. İş
Mahkemesi’ne verdiği dilekçede, Mardin’de yaptırılan
köy okulu ve lojman inşaatında çalışan iki kardeşin,
olay gecesi barınacak başka
yerleri olmadığı için inşaatta
kaldıkları, ısınmak için el arabasında ateş yaktıkları, gece
uykuya daldıklarında ateşten
çıkan karbonmonoksit gazın-
52
dan zehirlenerek yaşamlarını
yitirdikleri belirtildi. Dilekçede, işverenin gerekli teçhizatı
sağlayamamış olması ve iş
güvenliğine aykırı davrandığından kusurlu olduğu öne
sürülerek, hayatını kaybeden
işçinin geride kalan ailesinin,
maddi ve manevi zararlarının
karşılanması talep edildi.
BİLİRKİŞİ KUSURLU BULDU
Bakanlık avukatları, olayda
kendi kusurları olmadığını,
okulun Valilik tarafından
yapıldığını, bu nedenle
davanın reddini istedi.
Teftiş ve bilirkişi raporları olayın, “iş kazası”
olduğunu ortaya
koydu. Bilirkişi raporunda,
işverenin,
işçilerin kaldığı
lojmanda ısınma için gerekli şartları sağlayamadığını,
gerekli denetimleri yapmayan
ve önlemleri almayan Milli
Eğitim Bakanlığı ile işçileri
eğitmeyen müteahhit Hayrettin Aslan’ın sorumluluklarının
bulunduğunu
belirtti.
İşçi Mehmet Selim Oğuz’un ailesinin açtığı dava Türk hukuk tarihine, insan hayatına biçilen en yüksek miktarlardan biri olarak geçerken aynı olayda hayatını
kaybeden Casım Oğuz’un başka bir mahkemede devam eden davası sürüyor.
YARGITAY ONADI
Ankara 9. İş Mahkemesi Hakimi Ayşim Sema Aktan, eşine
ender rastlanan bir karara
imza attı. Mahkeme, Bakanlığı, “tarafların olaydan duyduğu üzüntü ve elem derecesi,
paranın alım gücü, ekonomik
sosyal durumlar, ölen sigortalının yaşı, akrabalık durumları ve kusur oranlarını
göz önünde bulundurarak”
6 yıllık yasal faiziyle birlikte
toplam 1 milyon 343 bin lira
maddi ve manevi tazminat
ödemeye mahkum etti.
Karar, Yargıtay 21. Hukuk
Dairesi’nce oybirliği ile onanarak kesinleşti. Türk hukuk
tarihine; insan hayatına biçilen en yüksek miktarlardan
biri olarak geçti. Aynı olayda
hayatını kaybeden Casım
Oğuz’un başka bir mahkemede devam eden davası sürüyor.
SADECE OĞUZ AİLESİ İÇİN
DEĞİL, TÜM İNSANLIK İÇİN
ÖNEMLİ BİR KARAR
Oğuz Ailesi’nin avukatı Ayhan
Özcan: “Bu karar hem hukuk
adına, hem de insanlığa verilen değer adına çok önemli bir karar. Güneydoğu’da
ücra bir köyde yaşayan aile
ve evlerinin direkleri olarak
gördükleri eşlerini kaybetmelerinin acısını bir nebze de
olsun hafifletmesi açısından
adaletin tecelli etmesi bizi de
çok mutlu etti” dedi. Mehmet
Selim Oğuz’un eşi Perişan
Üşüme Çocuk!
Üşüdün mü Yandın demek,
Yandın mı Öldün demek...
Bir inşaat köşesinde
ölü bulunup,
Tabutlara kondun
demek!
Oğuz, çocukları Mehmet, Elif,
Müslüme, Abdulmelik, Sevgi,
İsmail 6 yıldır zorluklarla sürdürmeye çalıştıkları yaşama
bu parayla yeniden başlayacak.” dedi.
Hiçbir miktar giden eşin /
babanın yerini tutmamaz muhakkak. Ancak bu rekor ceza
ile bundan sonrasında “insan
için” iş güvenliği önlemi almayan işverenin, bundan sonra en azından 1 milyon 343
bin lira ödeyip işyerinin kapatılmasına mani olmak için
iş güvenliği önlemi almasına
faydası olur diye umuluyor.
Bu dava çok net bir şekilde
göstermiştir ki, önlemek ödemekten ucuzdur. İş Güvenliği
önlemleri almayan işletmenin
ayakta durma şansı yoktur.
DRAEGER
MAKALE
Baş
Koruyucu
Baretler endüstride, başa bir cismin düşmesi, çarpması, başın bir yere çarpması veya başın bir
iletkene temas etmesini önlemek amacıyla kullanılmaktadır. Kullanım amacına göre belirlenmiş
olan EN Standardını karşılayacak şekilde üretilen ve seçilen baret gövde materyali, gövde içerisinde yer alan darbe emici suspansiyon sistemi ve tasarım özellikleri, büyük önem taşımaktadır.
G
enellikle inşaat, madencilik,
metal ve metalurji iş kollarında kullanılmaktadır. Ayrıca
baretler, uzun saçlı çalışanların statik elektrik tesiri ile saçlarının
elektriklenerek makinelerin dönen
kısmına sarılması nedeniyle oluşabilecek kazaların önlenmesini sağlamaktadır. Baretler, darbeler sonucunda oluşabilecek şoklara karşı başı
korumak için çatlamayan ve kırılmayan termoplastik malzemeden başın
ergonomisine uygun tek parça olarak
üretilmelidir. Baretlerin üretildiği
materyaller zaman içerisinde hava
koşullarına, UV ışınlarına, mekanik
aşınmalara bağlı olarak eskirler. O
nedenle baretler, üreticiler tarafından belirlenmiş kullanım süresinden
54
sonra değiştirilmelidir.
Yönetim faaliyetleri dışında örneğin
konstrüksiyon, operasyon ve onarım işlerinde çalışan ve bu işyerlerini ziyaret
eden herkes, baret giymek zorundadır.
Kullanıldığı kuruma göre değişiklik
göstermekle birlikte barette renk standardı genellikle aşağıdaki gibidir:
• Üst Düzey Yöneticiler, Ziyaretçiler
ve Teknik Personel (Mimar, Mühendis, Tekniker): Beyaz
• Bakım Grubu ve Formenler: Mavi
• İşçiler: Sarı
• Ustabaşı ve Teknisyenler: Turuncu
• İş Güvenliği, Yangın, Savunma Personeli ve Kalite Kontrol Ekipleri: Kırmızı
• Sağlık Personeli: Yeşil
EN 397: Bu Avrupa Standardı, endüstriyel emniyet baretlerinin genel
kullanımları için fiziksel ve performans gerekliliklerini, delinme ve
darbe dayanımı test yöntemlerini
belirtmektedir. Endüstriyel emniyet
baretleri, öncelikli olarak beyin hasarı
ya da kafa travması ile sonuçlanması olası olan düşen cisimlere karşı
kullanıcıyı korumayı hedeflemektedir.
Baret gövde materyali ve baret ile baş
arasında boşluk sağlayarak oluşabilecek darbelerin emilimini sağlayan iç
süspansiyon sistemi, test sonuçlarını
etkileyen en önemli faktörlerdir.
Baretlerin ayrıca sıvı kimyasal sıçramalarına karşı dayanıklı olması da
aranan bir özelliktir.
Baretler
EN 397’nin Yanı Sıra Baretler İçin
Geçerli Diğer Standartlar:
EN 443: Yangın kaskları için geçerli
olan bu standart, itfaiyeci başlığı için
dayanıklılık, konfor ve koruma seviyesi ile ilgili temel özellikleri kapsar.
EN 812: Bariyerli koruyucu kepler için
geçerli olan standarttır.
Bu standartlara ilave olarak ANSI
Z89.1-2003 Endüstriyel Baş Koruyucular için geçerli olan Amerikan
Ulusal Standardı da elektriksel güç
iletimi ve darbe dayanımı gerekliliklerini tanımlamaktadır. Bu standartta
baretler sınıflandırılmıştır:
Class E (Elektrikçiler İçin): Darbe
ve sızdırmazlık özelliğinin yanı sıra
yüksek voltajlı (<20.000V) ortamlarda
kullanımı uygun olduğunu, yalıtkan olduğunu kanıtlayan bir sınıflandırmadır.
Class C: Bu sınıfa ait baretler Sadece
darbe ve cisim düşmelerine karşı
korumaktadır.
Class B (Endüstriyel Koruma Baretleri):
darbe ve cisim düşmelerinin yanı sıra
düşük voltajlı (<2000 V) çalışmalarda
koruma sağlamaktadır.
Baretlerin farklı darbe dayanımının
yanı sıra baret gövdesi içerisindeki
havalandırma, özelliği, kullanımı son
derece etkileyen bir unsurdur. Elektrikçi baretleri hariç diğer endüstriyel
baretlerde ergonomik gereklilikler
göz önünde bulundurularak üretilmiş
olan baretlerde, karşılıklı yerleştirilen havalandırma kanalları, kullanan
kişinin terleme nedeniyle güvenliğini tehlikeye atacak şekilde bareti
çıkartmasını da önlemektedir. Ayrıca
baretlere takılan ter bantları da aynı
şekilde terleme nedeniyle oluşan rahatsızlığı ortadan kaldırarak kullanım
konforunu arttırmaktadır.
Baret içine monte edilen iç süspansiyon sistemi, en az 4 bantlı bir yapıda
olmalı ve baretin iç tepe üst noktasıyla arasındaki mesafe 30mm den
az olmamalıdır. Baretin kullanıcının
baş yapısına uyumlu olabilmesi için,
ayarlanabilir iç süspansiyon sisteminin esnekliği ve dayanımı son derece
önemlidir. Baret kafaya en az 8 cm
geçmeli ve eğimli çalışmalarda kafadan düşmemelidir. Baretlerin ağırlığı
450 gr’ı geçmemelidir.
Her yıl 230 milyon tondan daha çok
plastik malzemenin üretildiği dünyamızda, son yıllarda çevreci bazı üretici
firmaların geri dönüşümlü bioplastik malzemeden üretilen baretlerin
üretimine yoğunlaştığı bilinmektedir.
Hafifliği ve kullanıcının baş şekline
göre ayarlanabilir iç tasarımı sayesinde bu tip endüstriyel baretler, klasik
baretlere kıyasla gün geçtikçe, endüstriyel kullanıcılar tarafından daha
fazla talep görmektedir.
MAKALE
Gül Deniz Koçak
Ürün Müdürü
3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü
Yüksek Görünürlük ve Kişisel Koruyucu Ürünler
!
Gözden Kaçarsanız
Ölebilirsiniz
Bir ürünün yansıtma özelliğinin olup
olmadığını anlamanızı sağlayan en
kolay yol küçük bir ışığı gözünüzün
100m
B
Retroreflektif ürünler üretim teknolojileri açısından ikiye ayrılır:
1- Cam Kürecik Teknolojisi: Cam
kürecik Teknolojisi ile üretilen ürünler
de kendi arasında ikiye ayrılmaktadır:
bildiği gibi ağırlıklı olarak logo, yazı,
spor kıyafetler gibi daha özel tasarım
gerektiren şerit halinde ve özel şekillerde de kullanılabilirler. Bu ürünler
de yine yıkama sayısı, endüstriyel ya
da ev tipi yıkama gibi özelliklere göre
ayrılmaktadır.
2- Mikroprizmatik Teknolojisi: Bu
ürünler halk arasında PVC reflektif
diye geçmektedir. Bu ürünler ağırlıklı
olarak aşırı sulu ortamlarda tercih
edilmektedir. Ürünler cam kürecik
ürünlere göre daha pahalı, daha yüksek yansıtma katsayısına sahip ve daha
kalın ürünlerdir.
Sonuç olarak bakıldığında en önemli
olan nokta ihtiyacı doğru belirlemektir. Piyasada bakıldığında çok farklı
- Arka Yüzeyi Kumaş Olan Ürünler: Bu ürünler dikilerek uygulanan
ve ağırlıklı olarak iş kıyafetlerinde
kullanılan ürünlerdir. Özelliklerine
göre farklılaşabilirler. Yıkama Sayılarına göre, Endüstriyel yada Ev tipi
yıkanmasına göre, Alev Direnci olması
Yansıyan
gibi farklı özelliklere göre sınıflandıIşık
rılabilirler. İhtiyaca göre ürün seçimi yapılmalı ve yıkama konusu ile
minimum yansıtma özelliklerine çok
büyük önem verilmelidir.
- Transfer Baskı Yapılanlar: Bu
ürünler ısı ve basınçla uygulanan
ürünlerdir. İş kıyafetlerinde kullanıla-
56
150m
200m
Bazı ürünler 100 metreden görülebilirken bazıları 200 metreden görülebilmektedir.
Yapılan araştırmalara göre yayaları içeren ölümlü kazaların yüzde 22.2’si gündüz gerçekleşirken yüzde 77.8’i gece ya da düşük ışık koşullu ortamlarda gerçekleşmektedir ve bu kazalardaki
temel neden “Görmedim” olmaktadır. İş Kazalarının da en önemli konularından biridir “Yüksek
Görünürlük” ve ne yazık ki konuya çok hâkim olunmadığı için yanlış ya da uygun olmayan koruyucu seçimi sonucu en riskli davranış gerçekleşir ve “korunuyoruz” zannederken korunmasız
kalırız. 2013 yılının ilk iş kazası olarak haberlere taşınan kazanın sebebi de bu idi.
ir kişiyi nasıl görünür yaparız
sorusunun cevabı ise “Gündüz
Görünürlüğü” ya da “Yüksek
Işıklı Ortamlarda Görünürlük”
ve “Gece Görünürlüğü” ya da “Düşük
Işıklı Ortamlarda Görünürlük” olarak
iki ana başlık altında ele alınabilir.
Gündüz görünürlüğünü sağlayan
temel faktör “Florasan Kumaşlar”dır.
Fakat bizim buradaki temel konumuz
gece ya da düşük ışık koşullu ortamlardaki görünürlüğü etkileyen “Retroreflektif Ürünler” ya da halk arasındaki tabiri ile “Reflektörler”
yanında burnunuzun ucunda tutarak reflektife bakmanızdır. Fakat bu
aslında çok basit bir yöntemdir. Çünkü
Tabi gece beyaz giydiğimizde
göründüğümüz fikrini tamamen
aklımızdan çıkartabiliriz. Ekteki
fotoğraflarda ya da youtube’da “3M
No White At Night” videosunda
görebileceğiniz gibi gece beyaz giymenin aslında görünürlüğe neredeyse
hiç faydası yoktur.
KAÇ KOŞUCU SAYIYORSUNUZ?
markalarda reflektifler bulunmaktadır.
Reflektif Seçimi yapılırken önem
verilmesi gereken konular şunlardır:
1- Güvenilir bir marka olması (herhangi bir sorun yaşanması durumunda ürününün arkasında durabilecek
bir firma olması önemlidir)
2- Ürünün EN 471 + A1, Oekotex gibi
sertifikalara sahip olması (yansıtma
katsayıları çok önemlidir. Reflektif adı
altında satılan hiçbir yansıtma özelliği
olmayan gri kumaşları dikkat ederseniz
siz de çevrenizde görebilirsiniz.)
3- Yıkama özellikleri ve sayıları (Birkaç
yıkamadan sonra kullanılamayacak hale
gelen bir reflektif ne kadar ucuz olursa olsun çöpe atılan paradan başka
bir şey değildir, boşuna maliyettir.)
(1 ft = 30.48 cm)
Göreceğiniz üzere beyaz kıyafetli koşucuları
ancak 76 metrede görülmeye başlanıp ancak
30 metrede ayırt edilebiliyor.
Son önemli nokta ise doğru reflektif seçiminden
sonra doğru reflektif dizaynının yapılmasıdır.
Görülebilirlik standardı olan EN 471’de bel
hizasındaki iki şerit yeterli olurken, gerçek hayattaki uygulamalarda bunun yeterli olmadığı görünmektedir. Kucağında bir koli taşıyan, yolda birşey
almak için eğilen, kama hareketi yapan herhangi
bir kişi bir anda görünmez hale gelmektedir.
Vinil Üst Katman
Düşen Işık
Prizma
Yansıyan Işık
Kaynağa Geri
Döner
Reflektif
Tabaka
reflektiflerin de aslında yansıtma
katsayılarına göre görülebilme mesafeleri değişmektedir.
Sonuç olarak baktığımızda aslında kalitesiz bir reflektifli kıyafet giymektense, hiç giymemeyi tercih etmek
gerekmektedir.
Nedenine gelecek olursak, reflektifli bir kıyafet giymiş
olan kişi göründüğünü düşünerek daha rahat hareket
etmektedir. Kişi “nasıl olsa görünüyorum” diye rahat
hareket ederken eğer giydiği ürün görünmüyorsa çok
daha büyük risk altında olmaktadır.
57
Gönüllü Kan Bağışçılarına
Teşekkürler
UZMAN
GÖRÜŞÜ
Alper Yasin Özçelik
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü (İSGÜM)
İSG Uzman Yardımcısı-Elektrik Mühendisi
Baş Koruyucular
Baş koruyucular şantiyeler, fabrikalar, madenler gibi başın dışarıdan gelebilecek ciddi etkilerle
karşı karşıya olduğu pek çok iş kolunda hayati öneme sahiptir. Bu sebeple baş koruyucular uluslararası standartlarda belirtilen gereksinimleri karşılamakla yükümlüdürler. Bu gerekliliklerin
yerine getirilip getirilmediği Türk Standartları Enstitüsü’nün yayınladığı ve uluslararası geçerliliği olan standartlarda belirtilen testler sayesinde kontrol edilebilir. Standartlar koruyucu tipine
göre çeşitlilik göstermekte olup şu şekilde sıralanmıştır:
• TS EN 397 - Endüstriyel
Emniyet Baretleri
• TS EN 443 - Binalarda ve Diğer Yapılarda Yangınla Mücadele İçin Koruyucu Başlıklar
• TS EN 812 - Sanayide Darbeye Karşı Kullanılan Başlıklar
Bu standartlara ilaveten baş
koruyuculara uygulanacak
testlerin detayları TS EN
13087-1:2012, TS EN 130872:2012, TS EN 13087-3:2012,
TS EN 13087-4:2012, TS EN
13087-5:2012, TS EN 130876:2012, TS EN 13087-7:2012,
TS EN 13087-8:2012, TS EN
13087-8/A1:2012, TS EN
13087-10:2012 standartlarında belirtilmiştir.
2012 yılında, gönüllü kan bağışı sayısı 1.469.807 üniteye ulaştı.
Kan bağışlarınız, Türk Kızılayı aracılığı ile 1.535 hastanede ihtiyaç sahiplerinin
hizmetine sunuldu.
Gönüllü kan bağışları ile hayat veren tüm bağışçılarımıza teşekkür ederiz.
2013 yılı gönüllü kan bağışı hedefimiz 1.801.500 ünite.
Fotoğraflar: Ahmet Ersoy
Haydi Türkiye, Gönüllü ve Düzenli Kan Bağışına…
Kan Acil Değil Sürekli İhtiyaçtır!
58
29 Kasım 2006 tarihinde
26361 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren “KİŞİSEL KORUYUCU
DONANIM YÖNETMELİĞİ”
kapsamında bütün üreticiler
ülkemizde sattıkları Kişisel
Koruyucu Donanımlar (KKD)
için kullanım kılavuzu sağ-
lamakla yükümlüdür. Ayrıca
ülkemizde satılan bütün KKD
lerin kullanım kılavuzları
Türkçe olmalıdır. Bu bilgilere
ilaveten bütün kişisel koruyucu donanımlarda olduğu
gibi baş koruyucularda da
CE (Conformité EuropéenneAvrupa Birliği Direktiflerine Uygunluk) işareti olmak
zorundadır. CE işareti; imalatçının KKD yönetmeliğinden
kaynaklanan bütün yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve
bir KKD’ nin ilgili tüm uygunluk değerlendirme işlemlerine tabi tutulduğunu gösteren
işarettir. Bu sayede kullanıcı
güvenli ekipmanla çalışmış
olur. Piyasada güvensiz ve
uygunsuz ürün bulunmasının
engellenmesi amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından KKD’ lerin
piyasa gözetimi ve denetimi
faaliyetleri etkin bir şekilde
yürütülmektedir. Bu kapsamda Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’ne bağlı
olarak faaliyet gösteren İş
Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü
Müdürlüğü (İSGÜM) bünyesinde genel müdürlük tarafından
yürütülen piyasa gözetimi
denetimi faaliyetlerine destek amaçlı kurulan KKD test
laboratuarında baş koruyucu
donanımlara yönelik aşağıdaki testler uygulanmaktadır:
• Baş koruyucular için darbeye karşı koruma testi (TS EN
397:2012)
• Baş koruyucular için delinmeye karşı dayanım testi (TS
EN 397:2012)
• Çene bandı halkalarının
gerilme kuvvetinin tayini (TS
EN 397:2012)
Bu kısa bilgilendirmeden
sonra baş koruyucu tiplerine
geçelim.
I. Endüstriyel Emniyet Baretleri
Endüstriyel emniyet baretleri
piyasada en çok karşımıza
çıkan baş koruyuculardır. Bu
Bir sonraki sayımızda “Yüz Koruyucular” ile devam edeceğiz.
59
KKD DOSYASI
yüzden alırken veya kullanırken gerekli güvenlik koşullarını sağlayıp sağlamadığına
dikkat edilmelidir. Bu tip baş
koruyucular için kullanılan
standart TS EN 397 standardıdır. Bu sebeple kullanıcılar
için faydalı olması açısından
bu standart hakkında bilgi
verelim.
TS EN 397: Türk Standartları
Enstitüsü (TSE) tarafından
kabul edilmiş ve 05.06.2012
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Baretler konusunda en
çok kullanılan standarttır. Bu
standartta Endüstriyel Emniyet Baretleri’nin sağlaması ve
sahip olması gereken işaretlemeler, fiziksel gereksinimler
ve performans gereksinimleri
tanımlanır.
A) İşaretleme
Baretlerde hangi özellikleri
taşıdığını belirten etiketleme
veya işaretleme olmak zorundadır. Kullanıcılara düşen
görevde bir bareti eline aldığında işaretlemesine bakmaktır. Çünkü baretin tipinden üretildiği yıla kadar birçok
bilgi işaretleme ve etiketinden
anlaşılabilir. Bu sayede bareti
kullanacak olan kişi yaptığı
işe uygun olmayan özellikteki
kafa koruyucuyu kullanmayarak olası olumsuz durumların
önüne geçmiş olur. Endüstriyel emniyet baretlerinin
işaretlemede olması gereken
bilgiler sırasıyla; standart
numarası, üreticinin adı veya
logosu, üretim yılı ve üretildiği çeyrek (Bir yılı üç aylık
60
periyodlara bölerek bulunur.)
, baret tipi (Hem baret yüzeyinde hem de kuşakta olmalıdır), boyutu veya boyut aralığı
(Hem baret yüzeyinde hem de
kuşakta cm cinsinden olmalıdır), baretlerin yüzeylerini
kaplamak için üretilen malzemeleri belirten kısaltmalar TS
EN ISO 472 standardına uygun
olmak zorundadır.
B) Fiziksel Gereksinimler
Baretlerin sağlaması gereken
fiziksel gereksinimler aşağıda
sıralanmıştır:
1. Malzeme ve yapısal gereksinimler
2. Dış dikey mesafe
3. İç dikey mesafe
4. İç dikey açıklık
5. Yatay mesafe
6. Giyme yüksekliği
7. Kuşak (Harness)
8. Çene bandı
9. Havalandırma
10. Aksesuarlar
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yukarıda bahsedilen
özellikleri kısaca açıklayalım.
1. Malzeme ve Yapısal Gereksinimler
Baretin TSE EN 397 standardına göre taşımak zorunda
olduğu özellikler aşağıda
sıralanmıştır:
• Yüzeyi olabildiğince sert ve
yekpare olmalıdır. Hiçbir şekilde yüzeyde ek veya destek
noktası olmamalıdır.
• Güneş ışığına, yağmura,
soğuğa, toza, titreşime, terle-
meye karşı dayanıklı malzemeden üretilmelidir.
• Yüzey başı çevreleyerek ön
kısımda bulunan kafa bandının üst kısmında bitmelidir.
• Olabildiğince hafif ve kullanıcı dostu olmalıdır.
• İçinde harness denilen
kuşak bulunmalıdır. Kuşağı barete tutturan dikişler
sürtünmeye karşı dayanıklı
olmalıdır.
• Deriye temas eden kısımlar
tahriş edici özellikte olmamalıdır.
• Keskin yüzeyler ve noktalar
olmamalıdır. Bareti kullanan
kişiye hiçbir şekilde zarar
vermemelidir.
• Hiçbir araca veya alete
gerek kalmadan kolaylıkla
giyilebilir ve kullanıcıya göre
ayarlanabilir özellikte üretilmelidir.
• Yanlış ayarlamalara imkân
vermeyecek şekilde üretilmeli
ve tasarlanmalıdır.
KKD DOSYASI
seviyesine kadar dik olarak
iner. Standartta bahsedilen
koşullarda ölçülmelidir. Dış
dikey mesafe 80 mm den fazla
olmamalıdır.
3. İç Dikey Mesafe
Barette kullanılan dolgu malzemesinin üst noktasından
başlayıp baretin içinde bulunan baş bandının seviyesine
kadar dik olarak iner. Standartta bahsedilen koşullarda
ölçülmelidir. Dış dikey mesafe
50 mm den fazla olmamalıdır.
4. İç Dikey Açıklık
Barette kullanılan dolgu
malzemesinin alt noktasından
başlayıp baretin içinde bulunan baş bandının seviyesine
kadar dik olarak iner. Standartta bahsedilen koşullarda
ölçülmelidir. Dış dikey mesafe
25 mm den az olmamalıdır.
5. Yatay Mesafe
Baretin ön tarafında veyan
taraflarında standartta bahsedilen koşullarda ölçülmelidir.
5 mm’den az olmamalıdır.
• Barete ek olarak monte edilen cihazlar kullanıcıya zarar
verici nitelikte olmamalıdır.
Herhangi bir kaza anında yaralanmaları önlemek için baretin
iç kısmında metal veya sert
malzemeler bulunmamalıdır.
6. Giyme Yüksekliği
Giyme yüksekliğinin ayarlanabilir olması için üç farklı ölçü
verilmiştir. Küçük baş kalıpları için 80 mm, orta baş kalıpları için 85 mm, büyük baş
kalıpları için ise 90 mm den
az olmamalıdır. Bu ölçümler
standartta verilen koşullarda
yapılmalıdır.
2. Dış Dikey Mesafe
Baretin dış yüzeyinin tepe
noktasından başlayıp baretin
içinde bulunan baş bandının
7. Kuşak (Harness)
Kuşak baretin iç yüzeyini sararak baretin kafada dengeli
ve güvenli durmasını sağlar.
8. Çene Bandı
Kullanıcının çenesini saran
baret parçasıdır. Genişliği 10
mm den az olmamalıdır.
düşen nesnelerden ve beyin
sarsılmalarından korumaktır.
Bütün baretler bu temel özelliği taşımak zorundadır.
9. Havalandırma
Eğer baretin dış yüzeyinde
havalandırma amaçlı delikler
varsa bu deliklerin toplam
alanı 150 mm2 ile 450 mm2
arasında olmalıdır.
Baretlerin geçmek zorunda
olduğu testler dört adettir:
10. Aksesuarlar
Standarda uygun olarak üretilen baret sabitleme tertibatları
veya uygun delikler üretici firma tarafından sağlanmalıdır.
C) Performans Gereksinimleri
Bir baretin standartta belirtilen şartları taşıyıp taşımadığını ve performans özelliklerini
kontrol edebilmek için bazı
testler uygulanır. Testlerin yapılış şekli, gerekli numune sayısı gibi önemli bilgiler TSE EN
397-2012 standardında tarif
edilmiştir. Bu testlerin bazıları
baretlerin geçmek zorunda
olduğu, bazıları ise opsiyonel
nitelikte olan testlerdir.
Opsiyonel nitelikte olan testler
sadece üreticinin iddia ettiği
korunma çeşitleri için kullanılır. Örneğin üretici baretinin
standartta belirtilen elektriksel özellikleri karşıladığını iddia ediyorsa elektriksel testlere tabi tutulur. Eğer üreticinin
böyle bir iddiası yok ise bu test
uygulanmaz. Zaten baretin
kullanıcı kılavuzunda hangi
koşulları sağladığı belirtilmiştir. Baretin ilk görevi çalışanları baş yaralanmalarından,
• Darbeye Karşı Koruma Testi
• Delinmeye Karşı Dayanım
Testi
• Aleve Karşı Dayanım Testi
• Çene Bandı Dayanım Testi
Opsiyonel (Tercihe bağlı olarak) testler ise beş adettir:
• Çok düşük sıcaklıklara dayanım (– 20 °C veya – 30 °C)
• Çok yüksek sıcaklıklara
dayanım (+ 150 °C)
• Elektriksel Özellikler
• Yanal Deformasyon
• Erimiş Metal Sıçramaları
Bu testler hakkında kısaca
bilgi vermek konunun daha
iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Detaylı bilgilendirme için
standarda bakmak faydalı
olacaktır.
Darbeye Karşı Koruma Testi:
Bu testin amacı baretin kendisine uygulanan kuvvetin
ne kadarını başa yansıttığını
ölçmektir. Öncelikle baret
standartta belirtilen koşullarda şartlandırılır. Baret uygun
kafa kalıbına yerleştirildikten
sonra 5 kg ağırlığındaki vurucu 1000 mm ( ± 5 mm) mesafeden baretin üzerine bırakılır.
Baretin testi geçebilmesi için
darbeden sonra kırılmamış
olması gerekir.
61
KKD DOSYASI
Delinmeye Karşı Dayanım Testi:
Bu testin amacı baretin sivri
uçlu cisimlere karşı dayanıklı
olup olmadığını belirlemektir.
Öncelikle baret, standartta belirtilen koşullarda şartlandırılır. Ardından uygun kafa kalıbına yerleştirilir. Sonra 3 kg
ağırlığındaki sivri uçlu vurucu
1000 mm ( ± 5 mm) mesafeden baretin üzerine bırakılır.
Baretin testi geçebilmesi için
darbeden sonra kırılmamış ve
kafa kalıbıyla temas etmemiş
olması gerekir.
Aleve Karşı Dayanım Testi:
Bu testin amacı baret yüzeyinin aleve karşı dayanımını
ölçmektir. Darbeye karşı
koruma testinde kullanılan
numunelerden 50 °C de test
edilen numune kullanılır.
Baret standartta belirtilen
açıyla, propan gazının tutuşturduğu aleve maruz bırakılır.
Alev söndükten sonra baretin
yüzeyinde 5 sn boyunca tutuşma olmamalıdır.
Çene Bandı Dayanımı Testi:
Bu testin amacı baretlerde
bulunan çene bandının mukavemetini ölçmektir. Delinmeye
Karşı Dayanım testinde kullanılan numunelerden 50 °C de
test edilen numune kullanılır.
Baret kafa kalıbına yerleştirilir
ve çene bandı yapay çeneye tutturulur ve aşağı doğru çekilmeye başlar. Çekilme işlemi yapay
çene serbest kalana kadar
devam eder. Çene bandı 150 N
ila 250 N arasındaki bir kuvvete
dayanmalıdır. Eğer yapay çene
150 N’ dan az veya 250 N’ dan
62
fazla bir kuvvette serbest kalırsa test başarısız sayılır.
Baretlerin geçmek zorunda
olduğu testler hakkında kısaca bilgi vermiş olduk. Şimdi
sırasıyla baretler için gerçekleştirilen opsiyonel testleri
inceleyelim:
• Çok Düşük Sıcaklıklara Dayanım (– 20 °C veya – 30 °C):
Eğer baretin etiketlemesinde
çok düşük sıcaklıklara karşı
dayanıklı olduğu ifade ediliyorsa bu test gerçekleştirilir.
Standartta belirtilen koşullarda ve – 20 °C veya – 30 °C
de bekletilen baretler darbeye
karşı koruma ve delinmeye karşı dayanım testlerine
sokulurlar. Eğer bu testlerden
geçerse baretin çok düşük
sıcaklıklara karşı dayanımı
vardır.
• Çok Yüksek Sıcaklıklara
Dayanım (+ 150 °C):
Eğer baretin etiketlemesinde
çok yüksek sıcaklıklara karşı
dayanıklı olduğu ifade ediliyorsa bu test gerçekleştirilir.
Standartta belirtilen koşullarda 150 °C ± 5 °C de bekletilen baretler darbeye karşı
koruma ve delinmeye karşı
dayanım testlerine sokulurlar.
Eğer bu testlerden geçerse
baretin çok yüksek sıcaklıklara karşı dayanımı vardır.
• Elektriksel Özellikler:
Baretin etiketlemesinde
elektriksel özellikleri standardı karşıladığı ifade ediliyorsa bu test gerçekleştirilir.
Standartta belirtilen üç farklı
yöntem sırasıyla uygulanır. Bu
yöntemlerin hiçbirinde kaçak
akım 1,2 mA geçmemelidir.
• Yanal Deformasyon:
Baretin yanal deformasyona
karşı dayanıklı olduğu etiketlemesinde ifade ediliyorsa bu
test uygulanır. Baret kenarlarının darbelere karşı dayanıklı
olup olmadığı ölçülür.
• Erimiş Metal Sıçramaları:
Baretin erimiş metal sıçramalarına karşı dayanıklı olduğu
etiketten anlaşılıyorsa bu test
gerçekleştirilir. 150 g ± 10 g
ağırlığındaki erimiş demir
baretin üst kısmına standartta
belirttiği şekilde dökülür. Eğer
baret yüzeyinde delinme, deformasyon olursa ve alev 5 sn
içinde sönmezse test başarısız kabul edilir.
II. Binalarda ve Diğer Yapılarda Yangınla Mücadele İçin
Koruyucu Başlıklar
Bu tipteki ekipmanlar başı
alev, ısı ve düşen cisimlerin
olumsuz etkilerinden korur. Koruyucu başlıklar için
09.04.2009 tarihinde yürürlüğe
giren TS EN 443 standardı kullanılır. Bu standartta yangınla mücadele eden kişilerin
genellikle itfaiyecilerin kullandığı baş koruyucuların sahip
olması gereken minimum
gereksinimler hakkında bilgi
verilmiştir. Endüstriyel emniyet baretlerinde de olduğu
gibi koruyucu başlıkta hiçbir
şekilde kullanıcıya zarar verici
nitelikte keskin köşeler olmamalıdır. Ayrıca deriyle temas
eden kısımların tahriş edici
özellikte olmaması ve kullanıcı
dostu olması gerekmektedir.
Yangınla mücadele için kulla-
KKD DOSYASI
nılan baretlerde yüz koruyucu
ve boyun koruyucu olmak
zorundadır. Endüstriyel emniyet baretleri için uygulanan
testlerin bir kısmı (darbeye
karşı koruma, delinmeye
karşı direnç, çene bandı dayanım testleri, erimiş metal
sıçramaları) yine bu tip koruyucu başlıklarda da uygulanır.
Yalnız testleri geçmesi için
gerekli değerler baret testlerinden farklıdır. Bu testlerin
haricinde radyan ısıya karşı
dayanım, sıcak katı yüzeylere
dayanım, ısıya karşı dayanım,
elektrik özelliklerin ölçülmesi
ve sıvı kimyasallarla temas
testleri vardır. Koruyucu
başlıklarda da tıpkı baretlerde olduğu gibi işaretlemelere
bakılmalıdır.
Bu işaretlemelerde şu özellikler belirtilir:
a) Standart numarası ve yılı,
EN 443:2009
b) Üreticinin adı veya logosu
c) Üretim yılı
ç) Tipi
d) Modeli
e) Boyutu (cm)
f) Düşük sıcaklık sınıfı
i) -10 ºC
ii) -20 ºC
iii) -30 ºC
iv) -40 ºC
g) Elektrik özellikleri (üretici
ürünün elektrikstandarda uygun olduğunu iddia ediyorsa)
ğ) Sıvı kimyasallara karşı dayanım (üretici ürünün standarda uygun olduğunu iddia ediyorsa) “C” ile gösterilmelidir.
III. Sanayide Darbeye Karşı
Kullanılan Başlıklar:
Hafif ve yüzeysel yaralanma-
ların olabileceği ortamlarda
kullanılır. Diğer baş koruyucularla karşılaştırdığımızda koruyucu özelliği en az olan baş
koruyucu çeşididir. Bu yüzden
düşen veya fırlayan nesnelerin ya da hareketli veya asılı
durumdaki yüklerin etkilerine
karşı koruma özelliği yoktur.
Sanayide Darbeye Karşı
Kullanılan Başlıklar ile ilgili
TS EN 812:2012 standardı
05.06.2012 tarihinden beri yürürlüktedir. İlgili standartta bu
tipteki koruyucu başlıkların
taşıması gereken teknik özellikler ve sahip olması gereken
işaretler tanımlanmaktadır.
Baretlerde olduğu gibi başlıklarında geçmek zorunda
olduğu testler bulunmaktadır.
Bu testler sırasıyla:
• Darbeye Karşı Dayanım
• Delinmeye Karşı Dayanım
• Çene Bandı Dayanımı
Bu testleri geçen koruyucu
başlık temel testleri geçmiş
olur. Zorunluluk taşıyan testlerin yanında opsiyonel testler
bulunmaktadır. Daha öncede belirtildiği gibi opsiyonel
nitelikte olan testler sadece
üreticinin iddia ettiği korunma çeşitleri için kullanılır. Bu
nitelikteki testler ise sırasıyla
şu şekildedir:
• Çok düşük sıcaklık (-20°C
veya –30°C)
• Aleve karşı direnç
• Elektrikle ilgili özellikler
Bu testlerin yanında üretici
bir takım işaretlemeler yapıp
koruyucu başlığa yerleştirmek
zorundadır. Bu işaretlemeler
şu bilgileri içermelidir:
• Standart numarası (TS EN 812),
• Üreticinin adı veya logosu,
• Üretim yılı ve üretildiği çeyrek (bir yılı üç aylık periyodlara bölerek bulunur.) ,
• Baret tipi (hem baret yüzeyinde hem de kuşakta olmalıdır),
• Boyutu veya boyut aralığı
(hem baret yüzeyinde hem de
kuşakta cm cinsinden olmalıdır. Metin büyüklüğü 8 puntodan küçük olmamalıdır.
Baş koruyucuların taşıması gereken özellikler genel
anlamıyla bu kadardır. Şimdiye kadar anlatılanları kısaca özetleyecek olursak; baş
koruyucu seçerken yapılan
işi ve çalışma ortamını göz
önüne almalıyız. Uygun işe
uygun koruyucu tipini seçmeliyiz. Nasıl ürün seçileceği
hakkında kesin bir fikrimiz
yoksa bir uzmana danışmak
faydalı olacaktır. Ayrıca kullanacağımız baş koruyucunun
CE işareti taşımasına dikkat
etmeliyiz. CE işareti taşımayan ürünleri kullanmamalıyız.
Kullanım kılavuzunu mutlaka
üreticilerden istemeliyiz. Bu
bilgilere ilaveten deney metotları, üretici yükümlülükleri
gibi bilgiler için Türk Standartları Enstitüsü’nün yayınlamış olduğu standartlardan
faydalanılmalıdır.
Ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çıkarttığı
“Kişisel Koruyucu Donanım
Yönetmeliği” ile “Kişisel Koruyucu Donanımların İşyerlerinde
Kullanılması Hakkında Yönetmelik” gibi yönetmeliklerin
incelenmesi ve yasal mevzuatın
takip edilmesi faydalı olacaktır.
63
Ekoteknik İSG
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm
gelişmeleri adım adım takip etmek , uzmanlarca
yazılan makalelere ulaşmak , özel söyleşilerimizi
okumak , iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına
dair tüm haberleri bilmek için ,
Ekoteknik İSG’ye abone olun
Derginiz adresinize gelsin ...
Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL
Hesap No: YAPI KREDİ - Mithatpaşa Şubesi , 359 70305321
VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 759 0707
Adınız, Soyadınız:
Firmanız, Göreviniz:
Adresiniz:
Telefonunuz, Faksınız:
GSM:
E-posta:
64

Benzer belgeler