2013 - PDF Formatında İndir - Eko Teknik iş sağlığı ve güvenliği
Transkript
2013 - PDF Formatında İndir - Eko Teknik iş sağlığı ve güvenliği
ÇESAM Yeni Çıkan 6331 Sayılı Kanun ile birlikte tüm iş ve işyerlerine hizmet verilebilmesi için, Yeni İş Güvenliği Uzmanlarına ve İş Yeri Hekimlerine İhtiyaç Var. İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği Uzmanı Belgenizi almak için ÇESAM EĞİTİM KURUMU’ndan eğitim alabilirsiniz. Eğitim Kurumu İş Güvenliği Uzmanı ve İş Yeri Hekimi olmak için hangi kursa gitsem? Şehit Daniş Tunalıgil Sokak No:3 Demirtepe / Ankara Tel: +90 312 285 74 45 Fax: +90 312 285 47 16 www.cesam.com.tr [email protected] İrem Nurgül Durmuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü [email protected] K ara kışları ardımızda bırakıp bahar aylarına girdik... Büyükşehirlerde, Başkent Ankara’nın taş yığınları arasında bile bahar cıvıl cıvıl… Masmavi denizimiz yok ama bana göre gökyüzümüz hala masmavi… Rengârenk çiçekler ve kuş sesleri… Kuşların küçücük bedenlerinden çıkan o ötüşler dinleyenin ruhunu okşayıp da nasıl da büyük mucizeler yapıyor… Bahar öyle güzel geliyor ki, kıymetini bildirdiği için o fena kışlara bile şükrettiriyor. Donarak ölenler olmasaydı şimdi yanarak ısınan yüreklerimizin kıymetini bilemezdik deyip şükrediyoruz... “Dervişin fikri neyse zikri de o’dur” ya malum, baharı izlerken 6331 Sayılı Kanun geliyor aklımıza… Onca giden can, onca iş kazalarında parçalanan bedenler, onca babasız kalan çocuklar, oğulsuz analar, kocasız kadınlar… Ateş düştüğü yeri yaktığından bizi yakmadıysa henüz fark edemediğimiz ama aslında bu ülkenin terörde verdiğinden bile daha çok CAN kaybettiğimiz mesleklerimiz, işlerimiz… Nihayet, çok şükür, büyük çaba ve beklentilerle 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu çıktı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yoğun çabaları ve ülkemizde “Bu kez olacak!” yoğun kabulü ile 01 Ocak 2013 tarihinde kanun yürürlüğe girdi. Umutla alkışladık biz de… Sevinçle… Bunca sevinip İSG’ye bahar geldi derken kanunun getirdiklerini-getiremediklerini, aksaklıklarını, muhtemel kadro açıklarını zaten biliyorduk, herkesçe biliniyordu. Bakanlığımız da bunların çözümü için zaten bir geçiş süreci öngörmüştü. Ancak sahada bir panik havası da vardı. Bakanlığımız da aslında oluşan bu panik havasını gidermek için bazı adımlar attı, bazı söylemler de bulundu. Ve ne yazık ki bunlar ile iş güvenliğinde oluşan olumlu hava bir anda ciddi anlamda gerildi ve sahada olumsuz sonuçlara yelken açtı. 2 6331 Sayılı Kanunumuz, bir kesime 01 Ocak 2013’te uygulanmaya başlandı ancak bilindiği gibi büyük bir kesime de 01 Temmuz 2013’ten sonra uygulanmaya başlayacak. Hal böyle olunca da ihtiyaçlar bu yılın ikinci yarısında daha net olarak ortaya çıkacak. Yani asıl kırılma bu yılın ikinci yarısında yaşanacak. Bu nedenle Bakanlığımızın işi zor. Mehter takımı gibi 2 ileri 1 geri, yönetmelik çıkarıp iptal etmek, vakit kaybetmek, zaman kazanmak şöyle dursun, çok çok hızlı hareket etmesi gerekli diye düşünüyorum. Her şeyden önce bakanlığın iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekimi ihtiyacını iyi planlayıp acil bir çözüm üretmesi gerekli. Önce bu en önemli basamak atlanmalı ki sonra mükemmelleşmek için diğer basamakları tartışalım, ancak daha uzman ve hekim ihtiyacına dahi çözüm üretilemezse biz yalancı bahara mı aldandık desek, oturup üzülsek, yine mi her yer ölüm acısı dolacak, yine mi ülkemiz işçi kanlarında kulaç atacak diye dövünsek yeridir. Bu açığı kapatmak da öyle çok zor zannetmeyelim. Ancak bakanlık, iş güvenliği kapsamındaki oluşan olumlu yaklaşımını sürdürülebilir kılmak için yapacağı açıklamalara azami dikkat etmeli. İş güvenliğinde yaklaşım “Sıfır Tolerans” olmalı. Uygulamalarda ve denetimlerde esneklik gösterilse bile bu ifade edilmemeli. Yoksa eyvah eyvah, biz boşa mı sevindik? KÜÇÜK BİR İÇ HESAPLAŞMA Her sayımıza olan yoğun ilginizden ve beğeni dolu geri dönüşlerinizden dolayı biz mutluluk duymayı beceremedik de bilakis kaygı içine düştük. Kaygımız “bu sektör için çıkarılabilecek en iyi yayınları çıkardık, en önemli isimlerle söyleştik, anketlerle bilgi ihtiyaçlarını sorduk, onları yayınladık, bir sonrakinde artık ne yapabiliriz ki? Nasıl daha ileri gidebiliriz ki?” bu kaygı öyle bir kapladı ki bizi, aman aman, düşman başına gelmesin… Ama bu yayını hazırlayınca bizimkinin çok gereksiz bir kaygı olduğunu şahsım adına ben anladım. Bana bu büyük dersi verdikleri için bu sayımıza yazan herkese tüm kalbimle, tüm duygularımla çok teşekkür ediyorum. Sayın Genel Müdür Yard. Ahmet Çetin, hep yanımızda olduğunuz için çok şanslıyız, bilgi açıklarımızı kapattığınız için teşekkürler... SGK Teftiş Kurulu Başkanı Dr. Sıddık Topaloğlu’na çok çok teşekkürler... Bize kapısını açıp KKD Test Laboratuvarı’nı adım adım gezip inceleme yapmamıza izin veren Sayın Halil Polat’a çok çok teşekkürler… Risk Analizinin defalarca kitabını yazmış, Türkiye’den bu kadar başarılı kadınlar çıktığı için gurur duyduğum Özlem Özkılıç’a teşekkürler... Ve elbette Tevfik Paçacı, emekli olduğu ama bizi hiç bırakmadığı, gönlünden düşürmediği için teşekkürler... Prof. Dr. Sefer Aycan’a, Doç. Dr. Tayfun Güngör’e, Uz. Dr. Cihan Toğrul’a, Uz. Dr. Eralp Başer’e, Uz. Dr. Mehmet Ergin’e, Ömer Tezcan’a, Dr. Sırrı Şimsek’e çok teşekkürler... Ekoteknik İSG’nin büyük şanslarından olan Mansur Ziya Koç’a her sayı emek verdiği kaza analizleri için ve Hüseyin Gelmez üstadımıza çevre konusunda bizi bilgilendirdiği için teşekkürler... Doç. Dr. İlyas Üzüm’e ufkumuzu açtığı, İSG’ye çok farklı bakışlarla bakmamızı sağladığı için teşekkürler... Hayatımı bir kez daha sorgulamamı sağlayan ve birçok yanımı yıkıp baştan inşa etmeme sebep olan, Türkiye’nin en başarılı kalemlerinden Mehmet Doğramacı’ya ailemize katıldığı için çok teşekkürler... KKD konusunda eksiklerimiz çok fazla bu yüzden Draeger’e, 3M’e ve KKD Dosyamıza emek veren bakanlık uzmanlarımıza, Gül Deniz Koçak’a ve elbette Alper Yasin Özçelik’e çok teşekkürler… İyi okumalar… Hayat kurtarmak için zamanla yarışırken, yaşama YENİ güvenle bağlanın. SERİ Dräger’den Yeni Solunum Seti Serisi Endüstriyel operasyonlarda görev alan ve yangınla mücadele eden ekiplerin ihtiyacı olan kişisel donanım, yıllar boyu süren uzun AR‐GE çalışmaları neticesinde geliştirilmiş ve oksijen yetersizliği veya zehirli gaz ve dumanın bulunduğu ortamlarda güvenli solunum imkanı sağlamak amacıyla satışa sunulmuştur. Yeni seri askı takımlarında, omuz askıları ve bel kemerinin konumu, solunum setinin ağırlığını, vücudun denge merkezi ile aynı doğrultuda dağıtacak şekilde tasarlanmıştır. AYRINTILI BİLGİ İÇİN: WWW.DRAEGER.COM.TR Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti. Konrad Adenauer Caddesi No: 54/A‐B Yıldız ‐ Çankaya / ANKARA Tel : (0312) 491 06 66 • Faks : (0312) 490 13 14 Dräger. Yaşam için Teknoloji. 06 Bakan Faruk Çelik ve 28 Prof. Dr. Sefer Aycan: “Sağlık 44 Ömer Tezcan: “Jüpiter Çalış Bakan Mehdi Eker “Tarımda Kuruluşlarında İşyeri Sağlık Bakanı ile Çok Özel Söyleşi” İş Sağlığı Güvenliği Protokolü” ve Güvenlik Birimi” 32 46 Hüseyin Gelmez: “Atık Doç. Dr. Tayfun Güngör & Oluşumunun Önlenmesi ve Uz. Dr. Cihan Toğrul & Atık Minimizasyonu” Seminerleri Uz. Dr. Eralp Başer: 08 48 Mehmet Ergin: Siz Olduk, Biz Sorduk “ASBESTOZ “ERİŞKİNLERDE AŞILAMAnın Ahmet Çetin Yanıtladı! Toplum Sağlığındaki Önemi 07 Başkent OSB’de ve Gazi Teknokent’te Ekoteknik İSG 10 SGK Teftiş Başkan Dr. Sıddık Topaloğlu ile “Adil, Etkin ve Caydırıcı Denetim Sistemi Kurma Hedefi Doğrultusunda” keyifli bir söyleşi 16 Risk Analizi’nin kitaplarını yazan İş Baş Müfettişi Özlem Özkılıç’tan Profesyonel Risk Analizi Hazırlama Teknikleri Jinekolojik Kanserler” 36 Mansur Ziya KOÇ’tan Kaza Analizi 38 Doç. Dr. İlyas Üzüm: “İş Güvenliği ile İlgili Boyutları Bakımından TEDBİR, TEVEKKÜL, TAKDİR!” 52 54 56 Gül Deniz Koçak: “Gözden İnşa Eder” Kaçarsanız Ölebilirsiniz” 59 Alper Yasin Özçelik: KKD Yazı Dizisi: Baş Koruyucular 42 Dr. Sırrı Şimşek: “Türk Barter Reel Sektöre Barterla Ödeme Fırsatı Veriyor” Geçişi... Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş 4 DRAEGER TEKNİK MAKALE: Profesyonel İş Yaşamını Yayın Kurulu Doç Dr. F. Nur Eriş, İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya, Uz.Dr. Mehmet Ergin, Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez, İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç, Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru) Danışma Kurulu Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çal.Bak.Eski Teftiş Kurulu Baş.), Prof. Dr. Sefer Aycan, Prof. Dr. Aytül Çakmak, Ziya Demir, Doç. Dr. Tayfun Güngör, Doç. Dr. Tevfik Pınar, Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, Uz. Dr. Cebrail Şimşek, Uz. Dr. Engin Tutkun, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Doç. Dr. Halil Murat Ünver, Doç. Dr Yusuf Üste, Dr. Hınç Yılmaz Görsel Yönetmen İrem Nurgül Durmuş Görsel Tasarım Soner Karip 09 Ahmet Çetin Yanıtlıyor Örnek Yargıtay İçtihatı İSGÜM’ü Tanıyalım Editör Yadigâr Yolcu Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı Hepatit Sıklığı “İslam’a Uygun Yaşam, İmtiyaz Sahibi Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Hizmetleri Adına Halis Yolcu Halil Polat ile beraber EKOTEKNİK İSG DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE Gelen Portörlerde Bulunan “Baş Koruyucu Baretler” Duayenlikten Emekliliğe İSGÜM’ün Ankara Müdürü Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na Mehmet Doğramacı: 22 Üstad TEVFİK PAÇACI’nın 40 26 50 Mehmet Ergin: Ekoteknik 06 Bakan Faruk Çelik ve Bakan Mehdi Eker “Tarımda İş Sağlığı Güvenliği Protokolü”nü İmzaladı. Yayın İdare Merkezi İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46 Yayın Türü Yaygın - Süreli ISSN: 2146 - 9407 Baskı ve CTP Kalıp Dumat Ofset www.dumat.com.tr Abonelik ve Reklam Rezervasyon Tel: 0 312 344 01 96 (pbx) Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik, mekanik veya başka biçimde çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. 40 Araştırmacı Yazar Mehmet Doğramacı İslam’a Uygun İş Yaşamı’nı Yazdı... Reklam ve Pazarlama Koordinatörü Yalçın Yolcu Basım Tarihi 15.04.2013 07 Editörümüz Yadigar Yolcu’nun Seminerleri Devam Ediyor... 10 SGK Teftiş Başkanı Dr. Sıddık Topaloğlu ile Söyleşi 16 Risk Analizi’nin Defalarca Kitabını Yazan Özlem Özkılıç, Bu Sefer Ekoteknik İSG Okuyucuları İçin Yazdı. 59 KKD YAZI DİZİSİ / BAŞ KORUYUCULAR Çal. ve Sos. Güv. Bakanlığı, İSGÜM - İSG Uzman Yardımcısı Alper Yasin Özçelik 5 “Tarımda İş Sağlığı Güvenliği Protokolü” İmzalandı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bakanlıkları ile Harran, Çukurova ve Ankara üniversitelerinin işbirliğiyle hazırlanan ‘’Tarımda İş Sağlığı ve Güvenliği Protokolü’’nü imzaladı. Ç elik, törende, uzun yıllardır konuşulan ancak bir türlü çıkarılamayan İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın TBMM’den geçtiğini, 1 Ocak itibarıyla da önemli bölümünün uygulamaya girdiğini hatırlattı. Bu önemli yasayla bütün iş yerleri ile çalışanların, iş güvenliği ve sağlığı kapsamına alındığına işaret eden Çelik, ancak bu alandaki sıkıntıların giderilmesi, sağlıklı ve verimli yatırım, üretim, işletme ortamına geçilebilmesi için yasanın uygulanmasının önemli olduğunu belirtti. Türkiye’de 100 bin işçide ölüm oranının 8 olduğunu anlatan Çelik, bu protokol ve çalışmaların, sayıyı daha da aşağıya çekeceğine ve Türkiye’nin çalışma hayatını çağdaş standartlara taşıyacağına inandığını dile getirdi. TÜM ÇALIŞMA ALANLARINDA SIFIR RİSK ESASLI ORTAM Tarımdaki iş kazaları ve meslek hastalıklarından ölüm oranının 1,6 düzeyinde olduğunu ifade eden Çelik, tarım sektöründe de hiç kayıp yaşanmaması hedefine dönük çalışma yürüttüklerini dile getirdi. Çelik, tüm çalışma alanlarında sıfır risk esaslı ortamı sağlamayı hedeflediklerini bildirdi. Türkiye’nin büyüdüğünü, geliştiğini vurgulayan Çelik, şöyle devam etti: ‘’Türkiye büyüyecek, gelişecek. Türkiye tarımda, hayvancılıkta da büyüyor, gelişiyor. Ama bu büyümenin bedeli insan sağlığı veya insan hayatı olmamalı. Büyüyeceğiz ama insanın sağlıklı ortamda çalışarak büyümesini sağlayacağız. Ülkenin gelişmesini sağlayacağız ama insan hayatıyla bu bedeller ödenmeden büyümeyi gerçekleştireceğiz. Olmadan önleme, ölmeden önlemeyi prensip edinerek çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekiyor. Acıların, ölümlerin, hastalıkların tarımın bereketini kaçırmasına müsaade etmeyecek şekilde çalışmalarımızı daha da bereketlendirerek sürdüreceğiz.’’ Bakan Çelik, bir gazetecinin ‘’çoban haklarıyla ilgili düzenleme yapılacak mı’’ sorusu üzerine de ‘’Hepimiz çobanız’’ dedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in soruyu yanıtlamasının ardından konuşan Çelik, ‘’Çobanız dedik, doğru, çobanlık yaparak bugünlere geldik biz. Çobanlığımız olduğu için söylüyorum’’ dedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik: ‘’Türkiye tarımda, hayvancılıkta da büyüyor, gelişiyor. Ama bu büyümenin bedeli insan sağlığı veya hayatı olmamalı’’ dedi. Başkent OSB’de 6331 Sayılı İSG Kanunu Semineri Başkent Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü’nde “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın Getirdiği Yenilikler ve İşverenin Yükümlülükleri” konulu seminer 14.02.2013 perşembe günü Ekoteknik İSG Editörü Sayın Yadigar Yolcu tarafından verildi. Seminere bölge firmaları tarafından yoğun bir katılım gerçekleşti. Seminerin ardından katılımcıların sorularını yanıtlayan Yolcu, sunum bittikten sonra katılımcılarla sunum dosyasını da paylaştı. Gazi Teknokent’te Ekoteknik İSG Rüzgarı Ekoteknik İSG ve Gazi Teknopark Yönetimi Tarafından “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın Getirdiği Yenilikler ve İşverenin Yükümlülükleri” Konferansı Düzenlendi. Konferansta İş Sağlığı Güvenliği Bilim Uzmanı Yadigar Yolcu ile Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İş Sağlığı Bilim Doktoru Tahir Soydal bilgilendirmelerde bulundu. Ekoteknik İSG ve Gazi Teknopark Yönetimi tarafından, 21 Ocak 2013 Pazartesi günü, Gazi Üniversitesi Gölbaşı Sosyal Tesisleri VIP Salonu’nda, ‘6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın Getirdiği Yenilikler ve İşverenin Yükümlülükleri’ konulu bir konferans düzenlendi. İş Sağlığı Güvenliği Bilim Uzmanı Yadigar Yolcu ile Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İş Sağlığı Bilim Doktoru Tahir Soydal’ın konuşmacı olarak katıldığı konferansta, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için, işveren ve çalışanların hak ve yükümlülükleri hakkında Gazi Teknokent firmalarına bilgi verildi. Yapılan başarılı sunumun ardından, Sayın Yolcu ve Sayın Soydal katılımcıların sorularını cevapladı. Çalışanlara yapılan rutin tıbbi tetkikler ile periyodik sağlık kontrolleri için Türkiye’nin her yerinden bize ulaşarak mobil hizmetlerimizden yararlanabilirsiniz. İletişim Bilgilerimiz: Tel: + 90 312 344 01 96 - Fax: +90 312 343 66 46 www.ekoteknikisg.com - [email protected] 7 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu herkesi ilgilendirdiği için herkesin bu kanun ile ilgili soruları var. Mühendisler, mimarlar, teknik öğretmenler, fizikçiler, kimyagerler ile iş sağlığı ve güvenliği teknikerleri “İş Güvenliği Uzmanı” belgesi alma hakkına sahip oldukları için soru soruyorlar. Bunun haricinde OSGB’ler bizi arayıp sistemle ilgili sorularını soruyorlar. Uzman olmayan, OSGB de olmayan, ama apartmanda oturan vatandaşlar da arayıp “televizyonda duyduk, biz apartmana uzman mı alacakmışız?” diye soruyorlar. Kısacası her kesimden herkesin bu kanuna dair soruları var. Bu soruları kendi bilgi ve tecrübelerimizle yanıtlamak yerine en temelindeki yetkili ağızdan bilgilendirme yapmak amacıyla İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Çetin’in kapısını çaldık ve bize gelen soruları kendisine yönelttik: Röportaj: İrem Nurgül Durmuş Yüzlerce kişi Ekoteknik İSG’nin merkez telefonunu arayıp “Uzman olmalı mıyım? Olursam ne gibi sorumluluklar almış olurum? Bize uzman olmayı tavsiye eder misiniz? Uzman olunca ortalama ne civarda maaş kazanacağız?” gibi sorular sormaktalar. Uzman olmak isteyen kişilerin bu ve benzeri soruları için detaylı olarak cevaplarınızı ve yorumlarınızı alabilir miyiz? Uzman olmalı mıyım sorusunun cevabı aslında çok açık bir şekilde 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda belirtilmiştir. Nedir bunlar derseniz? Madde 6 A Bendi “Çalışanları arasından iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli görevlendirir”. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere Türkiye’de her işyerinin İSG hizmeti alma yükümlüğü gelmiş durumda. Bu İSG hizmeti de bir uzman görevlendirerek karşılanabilir. Türkiye’de 1,3 milyon aktif işyeri olduğunu düşünürsek uzman olabilir miyim sorusunun cevabı aslında verilmiş olur. Kara sınırı bulunan illerdeki işyerlerine hizmet verilmesi ile ilgili sistem güncellemesi ne zaman yapılacak? Şu an bildirim ile ilgili ciddi sorunlar yaşanmakta. 8 İSG-KÂTİP sistemi revizeleri her hafta sonu yapılmaktadır. Bu kapsamda çalışmalar hızla devam etmektedir. En kısa zamanda gerekli güncellemeler yapılacak olup yaşanan sıkıntıların önüne geçilecektir. ÇSGB’ye bağlı İş sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmaya göre apartmanlar az tehlikeli iş yeri sınıfında kabul edildi. Bu karar doğrultusunda apartmanlar için risk değerlendirme formu hazırlandı. OSGB’ler talep edilen risk analizi, acil eylem planı ve eğitim gibi hizmetleri verebilecekler mi? Tespit formu doldurularak diğer müeyyidelerden muaf mı olacaklar? Apartmanların öncelikle işyeri sicil numaraları doğrultusunda işyeri tehlike sınıflarını öğrenmeleri gerekmektedir. Bakanlık olarak yayınladığımız form az tehlikeli sınıfta yer alan apartmanların uygulamasına uygundur. Eğer az tehlikeli sınıfta yer alan apartmanlar söz konusu ise, risk değerlendirmesini gerçekleştirmek için OSGB’lerden hizmet almalarına gerek yok, kendileri bu çalışmayı gerçekleştirebilirler. Bakanlıktan “bireysel bildirimler şu an yapılamıyor” denildi. SGK’dan alınan doneler aktarılmadığı için ÇSGB’nin bilgi işleminde firma girişleri görünmüyor. Buna istinaden Bakanlıkta görüşülen uzmanlar bildirimlerin eski formatta yapılmasını söylüyor. Hal böyleyken hizmet verilen firma herhangi bir denetimden geçse ya da bir iş kazası olması durumunda bunun geçerliliği ne ölçüde olacaktır? Genel Müdürlüğümüz tarafından sunulan İSG-KÂTİP sisteminde bireysel bildirimler sürekli yapılmaktadır. SGK verilerinden alınan verilerde eksik veri olmakla birlikte iş ve işlemlerin yapılabilmesi açısında sekteye uğratacak veri yok denecek kadar azdır. Bu konu hakkında sistemde yeni bir revize yapılmaktadır. E-bildirge yapan kullanıcılar da sistem üzerinde aktif edilecek olup bu iş ve işlemleri e-bildirge kullanıcıları da yapabilecek halde olacaktır. Burada yaşanan sıkıntılar giderilmiş olacaktır. Az tehlikeli ve 50’nin altında işçi çalıştıranlar risk analizlerini kendileri yapabilirler mi? Yapamadıkları takdirde nereye yaptıracaklar? Rehber hazırlanmayanlar için (apartman ve kuaförler dışında rehber yok) işveren Üç yıllık mesleki tecrübe C veya B sınıfı iş güvenliği belgesine sahip İG uzmanları, sektörel düzenleme kapsamında meslek dallarına uygun işlerin yapıldığı işyerleriyle bütün tehlike sınıflarındaki işyerlerinde görevlendirilmeleri gündemde mi? Bu uygulama ne zaman başlayacak? Uzman ve sektör ayrımında nasıl bir yol izlenecek? Mesleki tecrübe sadece C Sınıfı uzmanlarda olabilecektir. 6331 Sayılı İSG Kanunu’nun Geçici Madde 4’te açıkça belirtildiği üzere B sınıfı uzmanlar zaten 4 yıl süreyle çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine bakabileceklerdir. Uzman ve sektör ayrımında C sınıfı İş Güvenliği uzmanı eğer sektöründe 3 yıl mesleki tecrübeye sahip ise yine sektöründe tehlike sınıfını göz önünde bulundurmaksızın görevlendirilebileceklerdir. Bildirimlerle ilgili olarak 180+37 sürenin fazla mesaisini yani 37 saatlik süreyi 180 saatin içinde kullanılmamışsa ve 180 saat dolmuşsa kalan 37 saat bildirim olarak sisteme alamıyoruz bununla ilgili bir çalışmanız var mı? 37 saat kavramı fazla mesai olup başka bir yerde görevlendirme olarak kabul edilmemektedir. Bununla ilgili bir çalışma mevcut değildir. Fotoğraflar: Gamze Atik Uzun Siz Olduk, Biz Sorduk Ahmet Çetin Yanıtladı! nasıl bir yol izleyecek? Sadece risk analizi yaptıracak olanları OSGB’ler yapabilecekler mi? İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği 29 Aralık 2012 Tarihli ve 28512 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik hükümleri doğrultusunda işyerlerinde risk değerlendirmesinin içerisinde işveren veya vekili, destek elemanları, çalışan temsilcileri, iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi gibi çalışanların yer aldığı bir ekip tarafından gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. 6331 Sayılı İSG Kanunu’nun 38.nci Maddesi’ne göre 50’den az çalışanı olan az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için İSG profesyonelinden faydalanma yükümlülüğü 30 Haziran 2014’de başlayacaktır. Kanun yürürlük maddesi hükmüne paralel olarak ilgili yönetmelikte de geçici madde ihdas edilmiştir. Bu geçici madde hükmü gereğince iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma yükümlülüğü başlamayan işyerleri, ekibin kalanı ile bu yükümlülüklerini gerçekleştirebileceklerdir. Uzmanından, ev hanımına kadar her kesimden 6331 Sayılı İSG Kanunu ile alakalı soru yağmuruna tutulduk. Ekoteknik İSG merkez telefonuna gelen soruların başı çekenlerini raporladık ve Sayın Genel Müdür Yardımcımız Ahmet Çetin ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Özellikle hizmet iş kolunda faaliyet gösteren kurumların dağınık yapıları var. Bunların eğitim ihtiyaçları için uzaktan eğitim modülü uygulanabilir mi? Bu yaklaşım mevzuata aykırılık oluşturur mu? Çalışanların eğitiminin nasıl verileceği hakkında düzenlenen “Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” içeriğinde eğitim programının nasıl vereceği hükümleri yer almaktadır. Basında yer aldığı üzere 1-9 çalışanlı işletmelere yönelik bakanlığın ya da SGK’nın hizmet alımı ile ilgili bir çalışması var mı? 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 7 inci maddesi gereği Bakanlık, sadece iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri olarak tanımladığımız işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli görevlendirilme yükümlülüğünde mikro işletmeler olarak da tanımlanan 10’dan az çalışanı bulunan işyerlerine destek verilecektir. Bu kapsamda iş sağlığı ve güvenliği desteğinin nasıl sağlanacağına dair usul ve esasları belirlemek üzere Sosyal Güvenlik Kurumu ile yönetmelik çalışmaları devam etmektedir. Bizim sorularımız bu kadar sizin eklemek istedikleriniz varsa onları da alabilir miyiz lütfen? İş sağlığı ve güvenliği kültürünün sadece çalışan ve işverene değil bütün topluma olumlu katkıları olacaktır. Meydana gelen ölümlü bir kaza ile çalışanın çocuğunun, eşinin veya yakınlarının maddi sıkıntılara girmesinin yanında içine düştükleri manevi yıkımın ölçülmesine imkân yoktur. Sonuç olarak işverenlerin, iş sağlığı ve güvenliğine yaptıkları yatırımın kendilerine maddi ve manevi kazanç olarak döneceğine inanmaları, çalışanların ise kendi sağlık ve güvenliklerini en iyi kendilerinin koruyabileceği bilincine ulaşmaları durumunda ülkemiz bu alanda çok daha etkili ve verimli sonuçlar alacaktır. Unutmamalıyız ki, mevzuat sadece uyulması gereken bir zorunluluk değil işyerlerimizde iş sağlığı ve güvenliği koşullarını iyileştirmemiz için bir araçtır. 9 Risk Analizi ve Sürekli Denetim faaliyetleri kapsamında, sağlık, sigorta, emeklilik, muhasebe, gelir ve gider hesapları ile insan kaynakları alanlarında hızlı bir denetim ve kontrol işlemi gerçekleştirmeyi hedeflemekteyiz. güvenliğe ilişkin hükümlerin uygulanmasını, usulsüzlükleri önleyici, eğitici ve rehberlik yaklaşımını ön plana çıkaran bir anlayışla denetlemektedir. Yapılan denetim türlerinin çeşitliliği göz önüne alınarak denetimlerde geleneksel metotlarla birlikte yeni yöntemler geliştirilmektedir. Bu faaliyetlerimizin yanı sıra çok önemsediğimiz rehberlik ve bilgilendirme faaliyetleri, asgari işçilik tespitiyle ilgili yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkan prim, idari para cezası ve gecikme cezalarına yönelik uzlaşma faaliyetleri, sağlık hizmet sunucuları başta olmak üzere bütün işyerleriyle ilgili risk analizi ve sürekli denetim çalışmalarımız da bulunmaktadır. Bu faaliyetlerimizi önemleri nedeniyle kısaca açıklamakta yarar görüyorum. Kayıt Dışı İstihdam ve Sağlık Suistimalleri ile Mücadelede Adil, Etkin ve Caydırıcı Denetim Sistemi Kurma Hedefi Doğrultusunda Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, 16.5.2006 Tarihli ve 5502 Sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu’nun 17. ve 30. maddelerine göre kurulan, doğrudan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı’na bağlı ve onun adına görev yapan, bir Başkan ile Başmüfettiş, Müfettiş ve Müfettiş Yardımcılarından oluşan, kurum içi ve kurum dışı teftiş ve denetimlerini bir arada yapmak üzere görevlendirilmiş ana hizmet birimidir. Bu birimi daha iyi tanıyabilmek için, Başkan Dr. Sıddık Topaloğlu’nun misafiri olduk. Röportaj: İrem Nurgül Durmuş S GK Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’nın çalışma alanları ve faaliyetleri nelerdir? Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı hakkında bilgi verir misiniz? Yeniden yapılanma sürecinde sizin görevleriniz neler oldu? Başkanlığımız kadrolarında, Rehberlik ve Teftiş başkanı dâhil 592 başmüfettiş, müfettiş ve müfettiş yardımcısı bulunmaktadır. Müfettişlerimizin 58’i kurum içi idari görevlerde, 10’u ise kurum dışı idari görevlerde bulunmaktadır. Müfettişlerimiz Ankara, 10 İstanbul ve İzmir Grup Başkanlıkları ile Risk Analizi ve Sürekli Denetim Grup Başkanlığı bünyesinde çalışmaktadırlar. Başkanlığımız, vatandaş odaklı kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde, Türkiye’de “rehberlik” adı ve fonksiyonuyla kurulmuş ilk denetim birimidir. • Kurumun merkez ve taşra teşkilâtı ile personelinin idarî, malî ve hukukî işlemleri hakkında teftiş, inceleme ve soruşturmalar, (Ünite Teftişleri ve personel soruşturmaları) • Kurumla sözleşme yapmış gerçek ve tüzel kişiler hakkında inceleme ve soruşturmalar (Hastane, Eczane, Optik, Diyaliz merkezleri vb. Teftişler) • Kayıt dışı istihdamı ve sosyal güvenlik suiistimallerini önlemeye, olumsuz sigorta olaylarını azaltmaya ve sorumlularını tespit etmeye yönelik inceleme ve soruşturmalar (Asgari işçilik incelemeleri, iş kazası soruşturmaları gibi) başkanlığımızda görevli müfettişler tarafından yerine getirilmektedir. Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, sosyal Rehberlik ve Bilgilendirme Faaliyetleri Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesinde Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı oluşturulup, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kurumlarının teftiş kurulları devredildikten sonra ülkemiz genelinde sivil toplum kuruluşları, işveren ve işçi temsilcileri, kamu kurum ve kuruluşları ile kurumumuzun merkez ve taşra teşkilatlarına yönelik rehberlik ve bilgilendirme faaliyetleri yapılmaya başlanılmıştır. Rehberlik ve bilgilendirme faaliyetinin organize bir şekilde ele alınması ve uygulanması, konunun Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’na yasal bir görev olarak verilmesiyle olmuştur. Kurumumuzun hizmet vermekle yükümlü bulunduğu, kurumumuzun denetim alanında bulunan sosyal ve meslekî kesimlere verilen rehberlik hizmetleri, çeşitli şekillerde ve amaçlanan hedefler doğrultusunda yapılmaktadır. Sosyal güvenlik reformunun topluma anlatılması, denetlenecek sektör işverenlerinin bilgilendirilmesi başta olmak üzere sosyal kesimlere yönelik seminerler ve toplantılar kurumsallık kazanmış olup, her yıl sürekli olarak düzenlenmektedir. Uzlaşma Faaliyetleri Sürekli işyeri niteliğindeki işyerleri üzerinde yapılan asgarî işçilik incele- meleri neticesinde ortaya çıkan her türlü kurum alacağı üzerinde uzlaşma faaliyetleri, 5502 Sayılı Kanun ve ilgili yönetmelik hükümleri çerçevesinde, müfettişlerimizden teşekkül eden ve grup başkanlıkları nezdinde ihdas edilen uzlaşma komisyonlarınca yerine getirilmektedir. Kurumun Yeniden Yapılanma Sürecine Katkılarımız Ülkemizde sosyal güvenlik sisteminin yeniden yapılanması ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması sürecinde, Genel Müdür, Daire Başkanı, İl Müdürü, İl Müdür Yardımcısı, Merkez Müdürü görevleri başta olmak üzere çeşitli makamlarda görev yapan müfettiş arkadaşlarımız çalışmalarıyla ciddi katkıları olmuştur. Bunun yanı sıra kurumun tanıtımı ve sosyal güvenlik reformunun toplumun değişik kesimlerine anlatılmasına ve sosyal güvenlik bilincinin yerleştirilmesine çok ciddi katkı sağlamışlardır. Risk Analizi ve Sürekli Denetim Faaliyetleri Günümüzde çalışma hayatının denetim ve kontrolünde etkin ve efektif bir denetim faaliyeti için bilgisayar destekli denetim teknikleri ve yaklaşımlarının vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu açıktır. Uygun formasyona sahip personel, fayda/maliyet oranı makul bir denetim yazılımı, devamlılığı olan etkin bir denetim organizasyonu, bu faaliyetin beklenen yararları sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesi için önem taşımaktadır. Önümüzdeki dönemde gerek sosyal sorumluluk anlamında, gerekse bilişim dünyasının bize sunmuş olduğu yenilikleri takip etme ve etkin bir denetim ve risk odaklı denetim sistemini oluşturma anlamında Başkanlığımız bünyesinde “Risk Analizi ve Sürekli Denetim Grup Başkanlığı”nı kurduk. Risk Analizi ve Sürekli Denetim faaliyetleri kapsamında, sağlık, sigorta, emeklilik, muhasebe, gelir ve gider hesapları ile insan kaynakları alanlarında her birinde ayrı ayrı sürekli denetim modellerini geliştirerek sosyal güvenlik sistemi üzerinde etkin, verimli ve hızlı bir denetim ve kontrol işlemi gerçekleştirmeyi hedeflemekteyiz. Kurduğumuz sistem sayesinde kurum içi ve kurum ile ilgili diğer veriler merkezi bir denetim veri ambarında toplanmakta, sadece denetim hizmetini vermek amacı ile modellenen bu veri ambarı üzerinden en son teknolojinin bize sunduğu araçlar kullanılmaktadır. Bu yönde öncelikli olarak yerli uzmanlardan destek alınmakta ve sürekli denetim modeli oluşturulmaktadır. Bu model sayesinde bütün veriler alınmakta, denetime uygun olarak modellenmekte ve analiz edilmektedir. 2011 ve 2012 yılları itibariyle iş kazaları ve meslek hastalıkları yönünden Türkiye’nin durumu nedir? Alınması gerekli tedbirler hakkında bilgi ve görüşlerinizi alabilir miyiz? 2011 yılı sonu itibariyle Ülkemizde 69.924 iş kazası meydana gelmiş, bunların 2.216 tanesi sürekli iş göremezlikle, 1.710 tanesi ise ölümle sonuçlanmıştır. İş kazaları sonucu 1.713.488 gün ayakta, 59.412 gün hastanede yatarak olmak üzere geçici iş göremezlik süresi meydana gelmiştir. 5510 sayılı Kanunun 4-1/a maddesi kapsamındaki aktif sigortalıların iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölenlerinin yıl içinde gelir bağlanan hak sahipleri sayısı 6.182’ dir. 5510 sayılı kanunun 4-1/a maddesi kapsamındaki sigortalıların iş kazası ile meslek hastalığı sigortasından gelir almakta olanların sayısı 137.302’ dir. İş sağlığı ve güvenliği konusunda gerekli yönetsel önlemlerin alınması bir zorunluluktur. İş kazalarının ve meslek hastalıklarının ortadan kaldırılması için bilimsel ve teknolojik gelişmelerin sağladığı olanakların bu alana yönlendirilmesi gerekmektedir. Risklerin, bilimsel araştırmayla doğru tanımlanması, planlı çalışma ve üretim sürecindeki gelişmelerin bilimsel yöntemlerle incelenmesi is sağlığı ve güvenliği açısından önemlidir. 11 Başkanlığınız çatısında yürütülen projeler hakkında bilgi verebilir misiniz? Başkanlığımız bünyesinde yürütülen projelerle, kayıt dışı istihdam ve sağlık suiistimalleri ile mücadelede adil, etkin ve caydırıcı denetim sistemi kurma hedefi doğrultusunda birbirleriyle entegre ve planlı yürütülen çalışmalarla hem toplumsal mutabakatı sağlamak ve güçlendirmek hem de başkanlığımız kurumsal kapasitesini arttırmak hedeflenmektedir. Teftiş Yönetim Sistemi (TEYON) Projesi Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi mezunu Dr. Sıddık Topaloğlu, yine Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Enflasyon ve Ücretler” ile ”Genç İşsizliği” konularında Yüksek lisans ve Doktora çalışmaları yapmış. 1985 yılında Müfettiş Yardımcısı olarak İş Teftiş Kurulu’na intisap eden Topaloğlu, İş Müfettişliği, Baş İş Müfettişliği, İş Teftiş İzmir Grup Başkanlığı görevlerinde bulunmuş. Aynı görevi yaparken İLO ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile müştereken yürütülen “Çalışan Çocuklar Projesi” koordinatörlüğünü yürüten Topaloğlu, ÇASGEM tarafından yürütülen İş Güvenliği Uzmanlığı Eğitim Programı’nı da koordine eden kişidir. Topaloğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nde İş Hukuku dersleri ve Avrupa Birliği Merkezi’nde İş Hukuku seminerleri de vermiştir. 2007 yılında Sosyal Güvenlik Reformu ile birlikte Sosyal Sigortalar, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın birleşmesi ile birlikte bu kurumların dört teftiş kurulu olan Sigorta Teftiş Kurulu, SSK Başkanlık Teftiş Kurulu, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur Teftiş Kurulu’nun Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı adı altında birleştirilmesinde Başkan Vekili olarak 1 yıl kadar görev yaptıktan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı’na atanmıştır. Müsteşar Yardımsı iken Çalışma Genel Müdürlüğü, İş sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Strateji Başkanlığı, Zonguldak Amele Birliği ve Denetim İşlerinin Koordinasyonu gibi birimler bağlı olarak çalışan Topaloğlu, 19.Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi’nde de aktif görevler almıştır. 2012 yılı başından itibaren de Rehberlik ve Teftiş Başkanı olarak görev yapmaktadır. 12 Rehberlik ve Teftiş Başkanlığımız, denetim faaliyetlerinin sevk ve idaresinin daha iyi yönetilebilirliği adına Teftiş Yönetim Sistemi (TEYON) yazılımını yaptırmış ve halihazırda bu yazılım başkanlığımız birimleri ve müfettişlerce kullanılmaktadır. Kayıtlı İstihdamı Teşvik ve Teknik Destek Projesi (KITUP-I) Avrupa Birliği Komisyonu tarafından finanse edilen ve kurumumuzun faydalanıcısı olduğu 28.10.2010 tarihinde uygulamaya başlayan “Kayıtlı İstihdamı Teşvik ve Teknik Destek Projesi 1” 2012 yılı Haziran ayında başarıyla tamamlanmış olup, projenin ikinci ayağına katılım sağlanmaya devam edilmektedir. Bu projenin amacı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, ilgili kurumların, sosyal ortakların ve ilgili sivil toplum örgütlerinin kayıtlı istihdam ile ilgili kapasitelerini arttırmak ve konu kapsamında stratejiler geliştirerek, kayıtlı istihdamı teşvik etmek ve ulaşılacak daha iyi iş imkanları, sosyal eşitlik ile ekonomide gözle görülür bir büyüme elde etmektir. Yenilikçi Önlemler ile Kayıtlı İstihdamın Teşvik Edilmesi Operasyonu Projesi (KITUP-II) Kurumumuzun kayıt dışı istihdam ile mücadele etme görevi çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından koordine edilen İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi Operasyonel Programı (İKG OP) kapsamında Yenilikçi Önlemler ile Kayıtlı İstihdamın Teşvik Edilmesi Operasyonu (KITUP-II) kurumumuz Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü, Strateji Geliştirme Başkanlığı ve Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı’nca uygulamaya konulmuştur. Bu projenin amacı, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun, ilgili kurumların, sosyal ortakların ve ilgili sivil toplum örgütlerin Kayıtlı İstihdam ile ilgili kapasitelerini arttırmak projenin hedeflerinden biridir. Projenin bir diğer hedefi ise konu kapsamında stratejiler geliştirilerek, kayıtlı istihdamı teşvik etmek ve ulaşılacak daha iyi iş imkânları, sosyal eşitlik ile ekonomide gözle görülür bir büyüme elde etmektir. KADİMBİS Projesi istinaden açılmış davaların mahkeme safahatlarının araştırılması ve denetim standartlarının oluşturulması ile ilgili olarak komisyonlar kurulmuş ve çalışmalar sürdürülmektedir. SGK Teftiş Kurulu müfettişleri ne tip denetimler yapıyor? Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişleri denetimlerini yıllık çalışma plan ve programı kapsamında yürütür. Yıllık çalışma plan ve programı, sigortalı, işveren ve kurum ilişkilerini düzenlemek, sosyal güvenliği yaygınlaştırmak, kayıt dışılığı ve kurumun prim kaybı ile haksız rekabeti önlemek, caydırıcılığı egemen kılmak, işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına aykırılıkları belirlemek, sosyal güvenlik sistemine olan güvenin pekiştirilmesine yönelik çözüm önerileri geliştirmek ve uygulamasını denetlemek, amaç ve ilkeleri doğrultusunda hazırlanır. Yıllık çalışma plan ve programı kapsamında yapılan planlı denetimler; Risk analizine dayalı devamlı işyeri asgari işçilik incelemeleri ve sağlık hizmet sunucularının denetimlerinden oluşmaktadır. Yıllık çalışma plan ve programında yer almayan program harici görevlendirmeler şunlardır: 1) Kurum Başkanı tarafından ayrıca teftiş edilmesi talimatlanan ünite, servis ya da konularla ilgili teftişler. 2) Kurum işlemleri ile sigortalı ve hak sahipleri, işveren, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olunan kişiler ile üçüncü kişiler, sağlık hizmet sunucuları ile ilgili inceleme, araştırma ve soruşturmalar. 3) 4483 (Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması hakkında Kanun) sayılı Kanun uyarınca yapılacak ön incelemeler. 4) İhale konusu işler ve özel bina inşaatı işyerleri ile ilgili olarak yapılacak inceleme ve denetimler. 5) “İşyeri devri” kapsamında yapılacak denetimler. 6) İş kazaları ve meslek hastalıkları, hastalık, malullük ve vazife malullüğü incelemeleri. İş kazalarının teftişi ve incelenmesindeki yaklaşımınız nasıldır? Kaza incelemelerinden çıkan sonuçlar yapıcı ve öğretici bir analiz ve değerlendirmeye tabi tutuluyor mu? İş kazası ve meslek hastalığı soruşturmaları, sigortalılık durumu, iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesinde bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı, işyerinde sigortalının çalıştığı birimin meslek hastalığına sebep olup olmayacağı, işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesinin uygulanıp uygulanmayacağı, olayın meydana gelmesinde sigortalının kastı, ağır kusuru, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi ile üçüncü şahısların kusurlu hâllerinin olup olmadığı hakkında karar verilebilmesi için yapılır. İş kazaları incelemelerinin mümkün olan en kısa süre içerisinde sonuçlandırılması gerek kazalılar, gerekse hak sahipleri açısından son derece önemlidir. Bu nedenle İş kazaları incelemeleri 2013/1 Sayılı iç emir ile sürelere bağlanmış, en kısa sürede sonuçlandırılması esas alınmıştır. Kayıt Dışı Ekonomi ile Mücadele Stratejisi Eylem Planı (2011-2013) çerçevesinde denetim elemanlarının denetimlerde ihtiyaç duyduğu arşiv incelemesinin en aza indirilmesi, veri paylaşımıyla teftişlerin etkin ve hızlı yapılmasının sağlanması amacıyla, KADİMBİS adı altında “İşyeri Elektronik Denetim Defteri” ve “İşyeri Elektronik Sicil Merkezi” oluşturulmuş ve test ortamında kullanıma açılmıştır. Müfettiş Raporlarının Dava Süreci Projesi Etkin ve verimli denetim anlayışı kapsamında müfettiş raporlarına Kayıtlı İstihdamı Teşvik ve Teknik Destek Projesi 1’in ve Yenilikçi Önlemler ile Kayıtlı İstihdamın Teşvik Edilmesi Operasyonu (KITUP-II)’nun amacı, kayıtlı istihdam ile ilgili kapasiteleri arttırıp konu kapsamında stratejiler geliştirerek, kayıtlı istihdamı teşvik etmek ve ulaşılacak daha iyi iş imkanları, sosyal eşitlik ile ekonomide gözle görülür bir büyüme elde etmektir. SGK Rehberlik ve Teftiş Kurulu Başkanı Dr. Sıddık Topaloğlu, Emekli Baş İş Müfettişi Kemal Çetintaş’ı ve Değerli Editörümüz Yadigar Yolcu’yu makamında ağırladı. Başkan Topaloğlu: “Yeni kanunla beraber işyerlerinde denetim yetkisi bir şekliyle İş müfettişlerinde olduğu gibi Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişlerinde de vardır” dedi. 13 İş kazaları ve meslek hastalıklarının sosyal güvenlik kısmına zararları nelerdir? İşletmeler açısından iş kazalarının maliyetleri doğrudan ve dolaylı maliyetler olarak sınıflandırılmaktadır. Çalışanın iş kazası sonrasında iş göremez bir duruma gelmesiyle ona yapılan ödemeler veya iş görenin kaybettiği yevmiyesi, ilk müdahale, ambulans ve tedavi masrafları, geçici veya sürekli iş göremezlik ve ölüm ödemeleri, işçinin yakınlarına ödenen maddi ve manevi tazminatlar, sigortaya ödenen tazminatlar doğrudan maliyetlere örnek verilebilir. İşgücü ve üretim kayıpları, kaza esnasında, bu bölümde işin durması nedeniyle zaman ve maliyet kaybı ise dolaylı maliyetlere örnek gösterilebilir. İş kazası veya meslek hastalığı sigortasından sağlanan haklar şunlardır: a) Sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi. b) Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması. c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine, gelir bağlanması. d) Gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi. e) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi. İş kazaları ve meslek hastalıklarının ülkemize, dolayısıyla topluma maddi zararı ne boyutta? “Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO)’nın yaptığı araştırmalara göre mesleki hastalık ve iş kazaları, gayri safi milli hâsılayı yüzde 3 ile 6 arasında kayba uğratıyor.” Herkesçe bilindiği üzere, iş kazası, sadece zarar gören işçi ve ailesine kayba uğratmıyor. İş kazaları, en ağır bireysel ve toplumsal sorunlarımızın başında yer alıyor. Sanayi toplumları, bilgi toplumuna dönüşüm sürecine girene kadar iş kazalarından çok zarar 14 gördüler. Diğer bir deyişle sanayileşmenin en önemli ve ağır faturalarının başında iş kazaları gelmektedir. İş kazalarından en fazla zarar gören tabi ki işçi ve ailesi. Çünkü bedenen zarar gören işçinin kendisi. Ya yaralanıyor ya da bazı organlarını kaybediyor. İş kazalarında ölüm oranları da azımsanmayacak kadar. Maddî ve manevî zararlara uğrayan işçi, sağlığını kaybederken gelir güvenliğini ve sürekliliğini de kaybediyor. Çoğu kere iş kazasından yaralananlar, ailesiyle topluma özürlü olarak dönüyor. İşte işçi ailesi de zarar görenlerin içine dâhil oluyor. Bu nedenle iş kazasından zarar gören toplumun ilk birimi işçi ve ailesi oluyor. Kurumumuz bu durumda işçiye iş göremediği hergün için geçici iş göremezlik ödeneği ödemekte ya da iş göremezlik sürekli nitelikte ise gelir bağlamaktadır. Her iş kazası, toplumun tüm bireylerine yansıyan mutluluk ve refah vb kaybına yol açarak toplumsal zararlara sebep olmaktadır. İş kazaları sonucunda meydana gelen maddi zararlar, doğrudan ve dolaylı zararlar olmak üzere iki ana grupta toplanabilir. Burada özellikle görünmeyen zararların hesaplanması çok güçtür. Ancak Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre endüstrileşmiş ülkelerde iş kazaları ve meslek hastalıklarının toplam maliyetinin, bu ülkelerin Gayrı Safi Yurt İçi Hasılalarının (GSYİH) yüzde 1’i ila yüzde 3’ü oranında değiştiği belirtilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler için ise bu kayıplarının GSYİH’larının yüzde 4’ü kadar olduğu tahmin edilmektedir. Ülkemizde, Türkiye İstatistik Kurumu Ulusal Hesaplar Daire Başkanlığı’ndan alınan 2009 yılı verilerine göre GSYİH 953, 974 Milyar TL’dir. Bu rakama göre ülkemizde ILO kriterlerine göre iş kazaları ve meslek hastalıklarında katlanılacak maliyet, yüzde 4 üzerinden yaklaşık yılda 38 milyar TL olarak tahmin edilebilir. Yani ülkemizde bir yılda meydana gelen iş kazalarının sebep olduğu ortalama 1000 civarındaki ölüm vakalarının dışında milyarlarca dolarla ifade edilebilen bir maddi boyutu da vardır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, kazaların önlenmesine yönelik kurumunuza ekstra bir sorumluluk yükledi mi? Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı biraz önce de belirttiğim gibi iş kazası ve meslek hastalıkları soruşturmalarını yapmaktadırlar. Ayrıca belirmeliyim ki, yönetmeliğimizde işyerlerinde iş güvenliği konularında da inceleme yapma yetkisi verilmiştir. Yeni Kanunla beraber İş müfettişlerine ve işyerlerinde denetim yetkisi bir şekliyle Sosyal Güvenlik Kurumu Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı müfettişlerinde de vardır. Yeni kanun bu haliyle de gerek tehlike sınıfları itibariyle ve gerekse kapsamı itibariyle Sosyal Güvenlik Müfettişlerine önemli ilave sorumluluklar yüklemiştir. Kırmızı Et ’e Fasıl Eşiliğinde Tarihi KInacızade Konağı’nda Doyacaksınız... İş Teftiş Kurulu SGK Teftiş Kurulu gerektiğinde bir koordinasyon içinde mi çalışıyor yoksa tamamen bağımsız mı? İş Teftiş Kurulu yapmış olduğumuz işlerin illiyeti ve mahiyeti itibariyle bizim kardeş teftiş kurulumuzdur. Bağlı olduğumuz bakanlığımızın teftiş kuruludur. Bağımsız iki teftiş kurulu olmakla beraber gerek bakanlığımız yetkilileriyle ve gerekse İş Teftiş Kurulu’nun Başkanı ve yöneticileriyle sıkı koordinasyon içerisindeyiz. Yapmış olduğumuz denetim sektörleriyle müfettiş eğitimlerimize kadar bir çok konuda irtibat ve işbirliği halindeyiz. Bize ve iş güvenliği camiasına dergimiz aracılığıyla vermek istediğiniz özel bir mesajınız var mı? İş Güvenliği 6331 Sayılı yeni kanunla beraber kapsam ve mahiyet açısından Sosyal Güvenlik Kurumu’nu ve müfettişlerini çok yakından ilgilendirmektedir. Çünkü kaybolan canlar, kaybedilen organlar ve giden sağlıkla beraber, Sosyal Güvenlik Kurumu’na önemli bir yük de getirmektedir. Sağlık masrafları, malulen emeklilik maaşları, çalışamayan birçok emek sahibi, yitirilen ülke ihtiyacı olan hâsıla hep kayıplarımızdır. İş sağlığı ve güvenliği için alınan her önlem SGK ve ülkemiz için bir kazanç olacaktır. Unutmayalım ki, önlemek ödemekten ucuzdur. Bu vesile ile bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür eder, Ekoteknik İSG Dergisi’ne başarılar dilerim. Ankara Kalesi İçi, Kale Kapısı Sok. NO: 28 Ulus / ANKARA Tel:+90 312 324 57 14 Fax:+90 312 310 79 81 www.kinacizadekonagi.com Risk Risk Değerlendirm Değerlendirmesi e MAKALE Özlem Özkılıç Kimya Yük. Müh. / İş Başmüfettişi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı si İş sağlığı ve güvenliği çalışmalarının amaçlarından biri iş kazaları ve meslek hastalıklarından çalışanları korumak, daha sağlıklı bir ortamda çalışmalarını sağlamaktır. Ancak iki husus daha vardır ki, bunları da göz ardı etmemek gerekir. Bunlardan biri üretim güvenliğini sağlayarak verimi artırmak diğeri ise işletme güvenliğini sağlamaktır. Y asalar ve yönetmelikler çalışma ve güvenlik şartlarına ilişkin sorumlulukları tanımlamaktadır. Ülkeler arasında yasal mevzuat ve uygulanması konusunda birçok farklılıklar bulunmaktadır. Fakat bunların tümünde sistematik güvenlik çalışması yapılması tezi savunulmaktadır. Uluslararası mevzuatlardaki ortak konular aşağıda verilmiştir: [email protected] - [email protected] • İşveren işyerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlamakla yükümlüdür, • İşyerindeki sağlık, güvenlik ve çevre yönetimi yeterli seviyede düzenlenmiş olmalıdır, • Çalışanlar tehlikeler ve güvenli çalışma konusunda bilgilendirilmeli ve eğitilmelidir, • Tehlikeler tanımlanmalı ve değerlendirilmeli, gerekiyorsa azaltılmalı veya ortadan kaldırılmalıdır. İş sağlığı ve güvenliği son yıllarda AB’nin de en çok yoğunlaştığı ve önem verdiği sosyal politika konularından birisidir. Avrupa Komisyonunun belirlediği 20022006 yılları için iş sağlığı ve güvenliği stratejisi, “çalışma hayatındaki değişimleri ve başta psiko-sosyal konularda olmak üzere yeni risklerin ortaya çıkması durumunu göz önünde bulundurarak “Global bir iş sağlığı ve güvenliği yaklaşımı”nı benimsemektedir. 2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nin “Sosyal Politika ve İstihdam” başlığı altında kısa vadeli tedbir olarak yer alan iş sağlığı ve güvenliği konusunda, AB Mevzuatı’nın iç hukuka aktarımı için bir program kabul edilmiş ve orta vadede de bu mevzuatın iç hukuka aktarımı ve uygulanması için çalışmalar başlatılmıştır. Çalışma ve Sosyal Gü- 16 venlik Bakanlığı tarafından uyumlaştırılan en önemli direktif olan “89/391 sayılı Konsey Direktifi İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği” olarak yayınlanmış, ancak Danıştay 10. Dairesi İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nin yürütmesini 2004/1942 esas nolu ve 24 Mayıs 2004 tarihli kararı ile iptal etmiştir. Uzun bir aradan sonra 20.06.2012 tarihinde 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu içerisinde söz konusu çerçeve direktifin ana unsurları mevzuatımıza uyumlaştırılmıştır. 6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre işletmelerin yapması gereken en önemli yükümlülüklerden birisi “Risk Değerlendirmesi yapma veya yaptırma yükümlülüğü”dür. Yeni kanunumuzun yayınlanmasını takiben İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği, 29.12.2012 tarih ve 28512 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmelik ile tüm işyerlerinde risk değerlendirmesinin yapılması veya yaptırılması ile ilgili ayrıntılar belirlenmiştir. Risk Değerlendirme Kavramı Yeni 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda risk değerlendirmesi, işyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli çalışmalar olarak tanımlanmıştır. Risk değerlendirmesi; işyerlerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin, çalışanlara, işyerine ve çevresine verebileceği zararların ve bunlara karşı alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla yapılması gerekli çalışmalardır. Endüstriyel işletmelerde çalışanların sağlık ve güvenliklerini olumsuz etkileyen bir çok tehlike ve risk bulunmaktadır. Bu tehlike ve risklerin ortadan kaldırması veya kabul edilebilir seviyelere indirilerek kontrol altına alınması gerekmektedir. Risk değerlendirme çalışmaları proaktif çalışmalardır, yani herhangi bir kaza veya meslek hastalığı meydana gelmeden bu kaza veya hastalığı meydana getirebilecek koşulların ortadan kaldırılmasını sağlayacak çalışmaların yapılması işlemidir. Risk değerlendirmesinin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını anlamamız için öncelikle tehlike, risk ve risk değerlendirmesinin tanımlamasını yapmamız gerekir. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda tehlike, işyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek, çalışanı veya işyerini etkileyebilecek zarar veya hasar verme potansiyeli olarak, risk ise tehlikeden kaynaklanacak kayıp, yaralanma ya da başka zararlı sonuç meydana gelme ihtimali olarak tarif edilmiştir. Risk, sözlük anlamı olarak zarara uğrama tehlikesidir ve öngörülebilir tehlikeleri ifade etmektedir. Risk değerlendirmesi kavramının muhtelif kaynaklarda çok fazla tanımı bulunmaktadır. Risk değerlendirmesi kısaca, riskin büyüklüğünün tahmin edilmesini ve riskin kabul edilebilir seviyede olup olmadığının tanımlanmasını kapsayan süreçtir. Yani risk değerlendirme herhangi bir tehlike ortaya çıkmadan önce bu tehlikenin ortaya çıkarabileceği şiddetin büyüklüğünü ve ortaya çıkma olasılığını tahmin etme işlemidir. İşletmelerde tehlikelerin tanımlandığı, belirlendiği ve bu tehlikelere karşı alınacak önlemlerin belirlenerek azaltma ölçümlemelerinin yapıldığı, riskleri elimine etmek için yasal mevzuatlara entegre programların oluşturulduğu ve uygulandığı, çalışmaların dokümante edilerek çalışanlara bildirildiği yönetim sistemlerine “İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetim Sistemleri” denmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sisteminin temel direğini ise “Risk Değerlendirmesi” oluşturmaktadır. Risk değerlendirmesi kavramı mevzuatımıza yeni girmiş olmakla birlikte içeriği ve kullanılan yöntemler yeni değildir. II. Dünya Savaşının bitmesini takip eden yıllarda hasar, zarar ve yaralanma ile sonuçlanan potansiyel kazaların ve bütün tehlikelerin-risklerin kontrol altına alınıp yönetilebileceği olgusu önem kazanmıştır. Bu yaklaşım gelişmiş ülkelerde büyük kabul görmüş ve kuruluşları risk değerlendirme çalışmalarına yönlendirmiştir. Risk değerlendirme veya analiz yöntemleri 1930’lu yıllardan beri dünyada sistematik olarak uygulanmaktadır. Teknolojik risk ile ilgili çalışmalar 20. yüzyıl başlarından itibaren iyice hızlanmış ve çeşitli metodolojilerin ve standartarın çıkmasını sağlamıştır. Tüm dünyada kullanılan yöntemlere bakıldığında iki temel risk analizi yöntemi mevcut olduğu görülmektedir. Bunlar: • Kantitatif Risk Analizi: Kantitatif risk analizi, riski hesaplarken sayısal yöntemlere başvurur. • Kalitatif Risk Analizi: Kalitatif risk analizinde, tehditin olma ihtimali, tehditin etkisi gibi değerlere sayısal değerler verilir ve bu değerler matematiksel ve mantıksal metotlar ile proses edilip risk değeri bulunur. Tüm dünyadaki risk değerlendirme metodolojilerine yani yöntem bilimlerine ve standartlarına baktığımızda ise 150’den fazla yöntem bulunduğunu görürüz. Bu yöntemlerden en çok kullanılanları aşağıda verilmiştir: • Ön Tehlike Analizi (Preliminary Ha- Etkilenen Hedef Tehlike Sonuç Olasılık (p) Şekil -1 Risk Değerlendirme Kavramı zard Analysis – PHA), • İş Güvenlik Analizi (Job Safety Analysis-JSA), • Olursa Ne Olur? (What İf..?), • Çeklist Kullanılarak Birincil Risk Analizi -(Preliminary Risk AnalysisPRA Using Checklists), • Birincil Risk Analizi -(Preliminary Risk Analysis (PRA), • Risk Değerlendirme Karar Matrisi (Risk Assessment Decision Matrix) • L Tipi Matris • Çok Değiskenli X Tipi Matris Diyagramı • Tehlike ve İşletilebilme Çalışması (Hazard and Operability Studies - HAZOP), • Tehlike Derecelendirme İndeksi (DOW index, MOND index, NFPA index), • Hızlı Derecelendirme Metodu (Rapid Ranking, Material Factor), • Hata Ağacı Analizi (Fault Tree Analysis -FTA), • Hata Modu ve Etki Analizi (Failure Mode and Effects Analysis-FMEA) • Hata Modu ve Etkisinin Kritiklik Analizi (Failure Mode and Critically Effects Analysis- FMECA), • Güvenlik Denetimi (Safety Audit), • Olay Ağacı Analizi (Event Tree Analysis-ETA), • Neden - Sonuç Analizi (Cause and Consequence Analysis), • Neden - Etki Analizi (Cause and Effect Analysis), • Kinney Metodu (Mathematical Risk Evaluation Method), • Karar Şeması (Decision Tree), • Çok Kriterli Karar Analizi (Multi Criteria Decision Analysis -MCDA), • Zürih Tehlike Analizi (Zurih Hazard Analysis), • Makine Risk Değerlendirme (Mashine Risk Asessment), • Toksikolojik Risk Değerlendirme veya Kimyasal Maruziyet Değerlendir- me (Toxicological Risk Assessment Chemical Exposure Assessment), • Çevresel Risk Değerlendirmesi (Environmental Risk Assessment) • Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları (Hazard Analysis and Critical Control Points - HACCP) • Güvenlik Fonksiyon Analizi (Safety Function Analysis), • Güvenilirlik Merkezli Bakım (Reliability Centred Maintenance – RCM) • Sneak Analizi -Sneak Devre Analizi (Sneak Analysis - Sneak Circuit Analysis) • İş Etki Analizi (Business Impact Analysis) • İnsan Hata Tanımlaması (Human Error Identification - HEI), • İnsan Güvenilirlik Değerlendirmesi (Human Reliability Assessment - HRA), • İnsan Hata Oranı Tahmini Tekniği (Technıque For Human Reliability Analysis -THERP), • Kavramsal Güvenilirlik ve Hata Analiz Yöntemi (Cognitive Reliability and Error Analysis Method - Cream), • Hiyerarşik Görev Analizi (Hierarchical Task Analysis), • Sapma Analizi (Deviation Analysis), • Yönetim Bakışı ve Risk Ağacı (Management Oversight and Risk Tree - MORT), • Enerji Analizi (Energy Analysis), • Güvenlik Bariyer Diyagramları (Barrier Diagram), • Koruma Katmanları Analizi (Layers of Protection Analysis - LOPA) • Bow-Tie Metodolojisi, • Kök Neden Analizi (Root Cause Analysis), • Senaryo Analizi (Scenario Analysis), • Markov Analizi (Markov Analysis), • Monte Carlo Analizi (Monte-Carlo Analysis), • Bayesian Analizi (Bayesian Analysis), • F-N Eğrileri (F-N curves). 17 Tehlikelerin Belirlenmesi Risklerin Analizi İletişim ve Danışma Risklerin Değerlendirilmesi İzleme ve Gözden Geçirme “Risk Yönetim Prosesi” ortamdaki tehlikeleri belirleyen, onların kritik değişkenler ve fonksiyonlar üzerindeki etkilerini araştıran ve koruma amaçlı mekanizma veya stratejiler geliştiren bir tekniktir. Risk yönetim Prosesinin oluşturulmasının amacı işletmelerin amaçlarına ve hedeflerine ulaşmaları için en etkin, en hızlı ve en güvenilir yolları araştırmaktır. Risk yönetim prosesi kendi içerisinde aslında iki farklı temel aşamaya bölünebilir, birinci aşama problemlerin tanımlanmasıyla uğraşırken ikinci aşama problemlerin çözümü ile ilgilenir. Şekil-2 Risk Yönetim Prosesi Bu çalışmalar esnasında tehlikenin meydana gelme olasılığı ile meydana gelmesi durumunda şiddetinin derecesinin tayin edilmesi gerekmektedir. İşyerinde yapılan risk değerlendirme çalışmaları sonucunda, tespit edilen tehlikelerin olasılığı ve şiddeti göz önüne alınarak bir öncelik belirlemesi yapılır ve değerlendirmeyi yapan teknik ekip tarafından önerilen önlemlerle riskin kabul edilebilir bir seviyeye indirilmesi sağlanır. İŞVERENİN RİSK DEĞERLENDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre artık büyük-küçük tüm işyerlerinin risk değerlendirmeleri yapmaları veya yaptırmaları zorunlu hale getirilmiştir. Yeni yayınlanan yönetmeliğimize göre, işyerinde var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin belirlenmesi, bu tehlikelerin riske dönüşmesine yol açan faktörler ile tehlikelerden kaynaklanan risklerin analiz edilerek derecelendirilmesi ve kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması amacıyla yapılması gerekli çalışmalar risk değerlendirmesi olarak kabul edilmektedir. Risk değerlendirmesi, tüm işyerleri için tasarım veya kuruluş aşamasından başlamak üzere tehlikeleri tanımlama, riskleri belirleme ve analiz etme, risk kontrol tedbirlerinin kararlaştırılması, dokümantasyon, yapılan çalışmaların güncellenmesi ve gerektiğinde yenileme aşamaları izlenerek gerçekleştirilecektir. İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirme Yönetmeliği Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü Yeni yayınlanan yönetmeliğimize göre, toplanan bilgiler ışığında iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuatta yer alan hükümler de dikkate alınarak, çalışma ortamında bulunan fizik- 18 sel, kimyasal, biyolojik, psikososyal, ergonomik ve benzeri tehlike kaynaklarından oluşan veya bunların etkileşimi sonucu ortaya çıkabilecek tehlikeler belirlenecek ve kayda alınacaktır. Tespit edilmiş olan tehlikelerin her biri ayrı ayrı dikkate alınacak bu tehlikelerden kaynaklanabilecek risklerin hangi sıklıkta oluşabileceği ile bu risklerden kimlerin, nelerin, ne şekilde ve hangi şiddette zarar görebileceği belirlenecektir. Bu belirleme yapılırken mevcut kontrol tedbirlerinin etkisi de göz önünde bulundurulmak zorundadır. Yapılmış olan risk değerlendirmesi, tehlike sınıfına göre çok tehlikeli, tehlikeli ve az tehlikeli işyerlerinde sırasıyla en geç iki, dört ve altı yılda bir yenilenmek zorundadır. Büyük kaza önleme politika belgesi veya güvenlik raporu hazırlanan işyerlerinde; bu belge ve raporlarda değerlendirilmiş riskler, yapılacak risk değerlendirmesinde dikkate alınarak kullanılacaktır. Aynı çalışma alanını birden fazla işverenin paylaşması durumunda ise, yürütülen işler için diğer işverenlerin yürüttüğü işler de göz önünde bulundurularak ayrı ayrı risk değerlendirmesi gerçekleştirilmek zorundadır. İşverenler, risk değerlendirmesi çalışmalarını, koordinasyon içinde yürütmek, birbirlerini ve çalışan temsilcilerini tespit edilen riskler konusunda bilgilendirmekle yükümlü kılınmışlardır. Mevzuatımız gözden geçirildiğinde aşağıdaki yönetmelik maddelerinde risk değerlendirmesinin işverene yükümlülük olarak verildiği belirtilmektedir: a) Gürültü Yönetmeliği Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü İşverenin, risk değerlendirmesini yaptırırken, Gürültü Yönetmeliği’nin 6 maddesi gereğince, darbeli gürültüye maruziyet de dahil maruziyetin düzeyine, türü ve süresine, maruziyet sınır değerlerine ve maruziyet etkin değerlerine, özellikle hassas risk gruplarına dahil işçilerin sağlık ve güvenliklerine olan etkilerine, teknik olarak mümkünse, gürültü ile işe bağlı ototoksik maddelerin etkileşimlerine veya gürültü ile titreşim arasındaki etkileşimlerin işçinin sağlık ve güvenliğine olan etkisine, kaza riskini azaltmak için kullanılan ve işçiler tarafından algılanması gereken uyarı sinyalleri ve diğer sesler ile gürültünün etkileşmesinin işçilerin sağlık ve güvenlikleri yönünden dolaylı etkisine, iş ekipmanlarının gürültü emisyonları ile daha az gürültülü olan alternatif bir iş ekipmanının bulunup bulunmadığına, gürültüye maruziyetin, işverenin sorumluluğundaki normal çalışma saatleri dışında da devam edip etmediğine, yeterli korumayı sağlayabilecek kulak koruyucularının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesini yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. İŞVERENİN Risk D eğ er le nd ir m es i Ü Ğ Ü L Ü L M Ü K Ü Y b) Titreşim Yönetmeliği Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü İşverenin, Titreşim Yönetmeliği’nin 6 maddesi gereğince, özellikle, titreşim veya tekrarlanan şoklara maruziyet de dahil maruziyetin türü, düzeyi ve süresi, maruziyet sınır değerleri ve maruziyet etkin değerleri, riske duyarlı işçilerin sağlık ve güvenliğine olan etkileri, mekanik titreşim ile işyeri veya başka bir iş ekipmanı arasındaki etkileşimden kaynaklanan ve işçinin güvenliğine tesir eden dolaylı etkileri, iş ekipmanı üreticilerinin mevzuat gereği verdiği bilgileri, mevcut ekipman yerine kullanılabilecek, mekanik titreşime maruziyet düzeyini azaltacak şekilde tasarlanmış iş ekipmanının bulunup bulunmadığı, bütün vücut titreşimi maruziyetinin işverenin sorumluluğundaki normal çalışma saatleri dışında da devam etmesi durumunda maruziyetin boyutu, c) Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü İşveren, işyerinde tehlikeli kimyasal madde bulunup bulunmadığını tespit etmek ve tehlikeli kimyasal madde bulunması halinde, işçilerin sağlık ve güvenliği yönünden olumsuz etkilerini belirlemek üzere risk değerlendirmesi yapmak zorundadır. Risk değerlendirmesinde; kimyasal maddenin sağlık ve güvenlik yönünden tehlike ve zararları, imalatçı, ithalatçı veya satıcılardan sağlanacak malzeme güvenlik bilgi formu, maruziyetin türü, düzeyi ve süresi, kimyasal maddenin miktarı, kullanma şartları ve kullanım sıklığı, mesleki maruziyet sınır değerleri ve biyolojik sınır değerleri, alınan ya da alınması gereken önleyici tedbirlerin etkisi, önce yapılmış olan sağlık gözetimlerinin sonuçlarını değerlendirecektir. d) Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkın- da Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü • Patlayıcı Ortam Risk Değerlendirmesi: İşverenler, işyerinde risk değerlendirmesi yaparken patlayıcı ortamdan kaynaklanan özel risklerin değerlendirmesini yönetmeliğin 6. Maddesi’ne istinaden, patlayıcı ortam oluşma ihtimali ve bu ortamın kalıcılığı, statik elektrik de dâhil tutuşturucu kaynakların bulunma, aktif ve etkili hale gelme ihtimalleri, işyerinde bulunan tesis, kullanılan maddeler, prosesler ile bunların muhtemel karşılıklı etkileşimleri, olabilecek patlamanın etkisinin büyüklüğü, patlama riski, patlayıcı ortamların oluşabileceği yerlere açık olan veya açılabilen diğer yerler de dikkate alınarak bir bütün olarak değerlendirilecektir. • Patlayıcı Ortam Oluşabilecek Yerlerin Sınıflandırılması: İşveren yönetmeliğin 9. Maddesi gereğince, patlayıcı ortam oluşması ihtimali olan yerleri sınıflandırmakla, sınıflandırılmış olan bölgelerde Ek-II’de verilen asgari gereklerin uygulanmasını sağlamakla ve İşçilerin sağlık ve güvenliğini tehlikeye atabilecek miktarda patlayıcı ortam oluşabilecek yerlerin girişine Ek-III’de verilen işaretleri koymakla yükümlüdür. • Patlamadan Korunma Dokümanı: Yönetmeliğin 10. Maddesi’nde ise işverenin, bu Yönetmeliğin 6.ncı Maddesi’nde belirtilen yükümlülüğünü yerine getirirken, “Patlamadan Korunma Dokümanı” olarak anılacak belgeleri hazırlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Patlamadan Korunma Dokümanı’nda özellikle, patlama riskinin belirlendiği ve değerlendirildiği, alınacak önlemler, patlayıcı ortam olarak sınıflandırılmış yerler, asgari gereklerin uygulanacağı yerler, çalışma yerleri ile uyarı cihazları da dahil iş ekipmanının tasarımı, işletilmesi, kontrol ve bakımının güvenlik kurallarına uygun olarak sağlandığı ve son olarak da işyerinde kullanılan tüm ekipmanın “İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şart- ları Yönetmeliği” ne uygun olduğunun belirtilmesi gerekmektedir. e) Kanserojen ve Mutajen Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü Yönetmeliğin 5. Maddesi’ne istinaden işverenin, kanserojen ve mutajen maddelere maruziyet riski bulunan işlerde çalışanların, bu maddelere maruziyet şekli, maruziyet miktarı ve maruziyet süresini belirleyerek risk değerlendirmesi yaptırmak ve alınması gerekli sağlık ve güvenlik önlemlerini tespit ettirmek yükümlülüğü bulunmaktadır. f) Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü İşverenin, asbest tozuna maruziyet riski bulunan çalışmalarda, asbestin türü ve fiziksel özellikleri ile çalışanların maruziyet derecesini dikkate alarak yönetmeliğin 5. Maddesi gereğince risk değerlendirmesi yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. g) Kişisel Koruyucu Donanımların İşyerlerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü Her işverenin yönetmeliğin 8. Maddesi gereğince, toplu koruma yöntemleri ile risklerin önlenemediği veya tam olarak sınırlandırılamadığı durumlarda, kişisel koruyucu donanımlardan işçilerin sağlık ve güvenlikleri için gerekli olanları Ek-I’de örneği verilen tabloya göre risk değerlendirmesini yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. h) Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik Gereğince İşverenin Risk Değerlendirme Yükümlülüğü Biyolojik etkenlere maruz kalma riski bulunan herhangi bir çalışmada, işverenlerin yönetmeliğin 5. Maddesi’ne istinaden, işçinin maruziyetinin türü, düzeyi ve süresi, zararlı biyolojik etkenlerin tümünün oluşturduğu tehlikeler dikkate alınarak risk değerlendirmesi yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. 19 RİSK DEĞERLENDİRME UYGULAMALARI Risk değerlendirmesi uygulamalarının işletmelere birçok yarar sağlayacağını söylemek gereksizdir, ancak sadece kanuni gereklilik nedeni ile yapılan yanlış uygulamalar işletmeye hiçbir yarar sağlamadığı gibi zaman ve maddi kayba da sebebiyet verecektir. Yeni yönetmeliğimize baktığımızda “Risk Değerlendirmesi” çalışmalarının yapılmasında bir ekibin görevlendirilmesi gereklidir. Risk değerlendirme çalışmalarına katkı sağlayacak kişilerin başta işveren veya işveren vekili olmak üzere iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi, çalışan temsilcileri, destek elemanlar ile bölümlerden seçilecek çalışanlar olduğunu görmekteyiz. KOBİ’ler düşünüldüğünde risk değerlendirme çalışmaları, yalnızca işletmedeki bir kişinin/analistin tek başına yapabileceği bir işlem değildir. Bu nedenle yönetmelikteki söz konusu düzenleme son derece yerinde olmuştur. İşletmede bu işle ilgilenen bir tek iş güvenliği uzmanı olsa dahi, işletmedeki üst yönetim kadrosundan, tüm çalışanlara kadar herkesin bir fiil çalışmasını gerektiren bir çalışmadır. Unutulmamalıdır ki, işletmedeki bu konuya bakış açısı sadece yasal bir zorunluluğu yerine getirmek ise yapılan çalışmalar, o işletmedeki iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu oluşan kayıpları önlenemeyecektir. k s i e R m r i d n e l Değer UYGULAMALARI Bir diğer problem de yönetmeliğe göre işyerlerinde risk değerlendirme çalışmalarını yapmakla görevli olan birçok işveren/işveren vekili, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi veya destek elemanının bu konuda yeterli bilgiye ve tecrübeye sahip olmamalarıdır. Her işyerinin kendine özel farklı farklı tehditleri bulunmaktadır, risk değerlendirmesi çalışması aşamasında bu konuda uzmanlaşmış teknik bir ekip tarafından işyerinde, ne tip risk değerlendirme metotlarının uygulanması gerektiğinin belirlenmesi gerekmektedir. Yeni risk değerlendirme yönetmeliğinin 9.uncu Maddesi’nde; “toplanan bilgi ve veriler ışığında belirlenen riskler; işletmenin faaliyetine ilişkin özellikleri, işyerindeki tehlike veya risklerin nitelikleri ve işyerinin kısıtları gibi fak- törler ya da ulusal veya uluslararası standartlar esas alınarak seçilen yöntemlerden biri veya birkaçı bir arada kullanılarak analiz edilir.” demektedir. Ancak işyerlerindeki risk değerlendirme çalışmaları incelendiğinde bu konuda çalışma yapan kişilerin neredeyse tamamının 5x5 matris yönteminde yoğunlaştıkları gözlemlenmektedir. Oysaki risk değerlendirme yöntemlerindeki çeşitliliğin nedeni değişik sektörlerdeki tehditleri değişik bakış açılarından yöntemlerle tespit edebilmektir. Şekil 3’de risk değerlendirme metodolojilerinin sınıflandırması verilmiştir. Örneğin; risk değerlendirme çalışmasına Ön Tehlike Analizi ile başlayan bir firma, eğer kazaya ramak kalma sıklık hızı fazla ise Hata Ağacı Analizi (FTA), arkasından Olası Hata Türü ve Etkileri Analizi (FMEA) uygulamalı ya da makine ağırlıklı kazalar çoğunlukta ise sistem güvenirliliğini tespit etmek amacıyla çalışmaya devam etmelidir. Risk Matris, PHA, Birincil Risk Analizi, What If? vb. HRA, HEI, THERP, CREAM, vb. SIL, AK, PFD vb. Güvenlik Bütünlük Derecelendirme ATEX 100a, ATEX 137, DOW F&EI, vb. Patlayıcı Ortam GHS, NFPA 704, HMIS, LGK, vb. Kimyasal Maruziyet Değerlendirme Mond Index, CEI, vb. İnsan Eksenli Yöntemler Kimyasal Sınıflama HTA, FTA, FMEA, Neden Sonuç Analizi, vb. Kalitatif Yöntemler Kantitatif Yöntemler Makine, Ekipman Risk Değ. Simülatif Yöntemler Monte Carlo Yöntemi, Zürih Tehlike Analizi vb. Şekil 3- Risk Değerlendirme Metodolojilerinin Sınıflandırılması 20 FMEA, TS EN 12100, TS 13849, vb. ŞİDDET ŞİDDET İHTİMAL 1 (Çok 2 (Hafif) 3 (Orta 4 (Ciddi) Hafif) Derece) 5 (Çok Ciddi) 1 (Çok Küçük) Anlamsız Düşük Düşük Düşük 1 2 3 4 Düşük 5 2 (Küçük) Düşük 2 3 (Orta Derece) Düşük 3 FREKANS (A) Sık Sık Tekrarlanan Katostrofik (Felakete Yol Açan) Tehlikeli Marjinal (Pek Az) Önemsiz 1A 2A 3A 4A 1B 2B 3B 4B Düşük Düşük 4 6 Orta 8 Orta 10 Düşük 6 Orta 12 Yüksek 15 (C) Ara Sıra Olan 1C 2C 3C 4C Yüksek 20 (D) Pek Az 1D 2D 3D 4D (E) İhtimal Dışı (Olanaksız) 1E 2E 3E 4E 4 (Yüksek) Düşük 4 Orta 8 5(Çok Yüksek) Düşük 5 Orta 10 Orta 9 Orta Yüksek 12 16 Yüksek Yüksek Tolere 15 20 Edilemez 25 Tablo-1 5x5 Risk Değerlendirme Matrisi Risk değerlendirmesi çalışmalarında kanımca en önemli kavram “Kabul Edilebilir Risk” kavramıdır. Kabul edilebilir risk yeni yönetmeliğimizde, yasal yükümlülüklere ve işyerinin önleme politikasına uygun, kayıp veya yaralanma oluşturmayacak risk seviyesi olarak tanımlanmıştır. Yani işveren, işletmede görev yapan işveren vekilleri ve iş güvenliği uzman, işyeri hekimi veya risk değerlendirme ekibi tarafından, tespiti yapılan alandaki tehlikenin gerçekleşme ihtimalinin çok düşük görülmesi ve ola ki gerçekleşmesi durumunda da hukuki ve cezai sorumluluğun kabul edilmesidir. Ne yazık ki işyerlerinin çoğunda risk değerlendirme çalışmalarında çoğunlukla risk matrisinin 5x5 matris formu tercih edilmektedir ve bu matris ile kabul edilebilir risk düzeyini yönetmeliğin istediği yükümlülükte belirlemek mümkün değildir. Kabul edilebilir risk tanımında yönetmeliğimizde “kayıp veya yaralanma oluşturmayacak risk seviyesi”nden bahsedilmektedir. Oysa 5x5 matrisinde olasılığı “Çok Küçük” KAYNAKÇA: 1. www.calisma.gov.tr 2. www.rega.basbakanlik.gov.tr 3. MIL-STD-882-D Standard Practice For System Safety, 2000 4. ÖZKILIÇ, Ö., İş Sağlığı ve Güvenliği Yö- (B) Muhtemel Tablo-2 ÖnTehlike Analizi Risk Değerlendirme Matrisi yani 1 olan ve şiddeti 5 olan yani “Çok Ciddi” olan alan 5 yani “Düşük” olarak bulunmaktadır. Bunu tam tersi durumunda ise olasılığı “Çok Yüksek” yani 5 olan ve şiddeti 1 olan yani “Çok Hafif” olan alan için de 5 yani “Düşük” bulunmaktadır. Oysa bu iki noktanın aynı olduğunu söylemek ve şiddeti 5, olasılığı 1 olan alan için tedbir önermemek o durumun gerçekleşmesi durumunda hukuki ve cezai sonucu da kabul etmek anlamına gelmektedir ki bu durum düşündürücüdür. Oysa Amerikan Savunma Bakanlığı’na (DoD) ait askeri bir standart olan risk matrisinin son standardında bu problem nedeni ile kalitatif risk matrisi için Ön Tehlike Matrisi önerilmektedir. Tablo 1 ve 2 incelendiğinde Ön Tehlike Analizi matrisinde kabul edilebilirlik kriterleri her bir alan için ayrı ayrı belirlenebilmektedir. lardan ibaret kalmaktadır. Oysaki etkin bir “İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Yönetim Kültürü” için herkesin buna gerçekten inanması gerekir. İş emniyeti önceliği hakkında yönetimden gelen istikrar sinyalleri, tehlikelerin ve risklerin kontrol edilmesi ve tanınması için önemlidir. Uygun bir “İş Emniyeti Kültürü” nü başarmak için, bir organizasyonun risklere karşı sahip olacağı genel davranış biçiminin büyük önemi vardır. Etkin bir risk yönetimi kültürüne sahip olmak demek, insanların içinde birlikte çalışabilecekleri ve herhangi bir kayıp olmadan önce potansiyel problemleri tanıyabilecekleri ve bunları ortadan kaldırabilecekleri proaktif bir yaklaşıma sahip olmaları demektir. SONUÇ OLARAK Risk değerlendirme çalışmaları işyerlerinde bu güne kadar genellikle işyerlerine gelebilecek müfettişlere gösterilerek yükümlülükten kurtulmak amacıyla hazırlanmış doküman- Risk değerlendirmesi çalışmalarına başlamadan önce işletmede bilgilendirme toplantıları yapılmalı ve konu ile ilgili eğitimler verilmeli ve işletmedeki tüm çalışanlar ile birlikte yönetim kadrosu bu çalışmaya dâhil edilmelidir. netim Sistemleri ve Risk Değerlendirme Metodolojileri, TISK, Ankara, Mart, 2005 5. ÖZKILIÇ, Ö., Risk Değerlendirmesi Kavramı ve İnsan Hatalarını Önleme Metodlarına Genel Bakış, İş Müfettişleri Dergisi, Ankara, Haziran, 2005 6. ÖZKILIÇ, Ö., Risk Değerlendirmesi Kavramı, TİSK, İşveren Dergisi, Ankara, Haziran, 2005 7. Özkılıç, Ö., İş Sağlığı, Güvenliği ve Çevresel Etki Risk Değerlendirmesi; MESS, İstanbul, 2007 21 İSGÜM’ü Tanıyalım İSGÜM, çalışanların işyerlerinde kullanılan kimyasallara ve fiziksel faktörlere maruziyetlerini değerlendirmek amacıyla, çalışma ortamında gaz, toz, gürültü, titreşim vb. ölçüm ve analizleri ile çalışanların sağlık gözetimi için tıbbı laboratuar tetkikleri, işitme testi, akciğer röntgeni çekimi gibi test ve analizlerini gerçekleştirir. Yapılan ölçüm ve analiz çalışmalarının dışında, İSGÜM, ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla çeşitli alanlarda oluşturulan projeler kapsamında saha araştırmaları yapar ve yayınlar. Ülke çapında farklı sektörlerde çalışan iş sağlığı ve güvenliği profesyonellerine başta Uluslararası Pnömokonyoz Radyografileri ILO 2000 Sınıflandırması Eğitimleri olmak üzere çeşitli İSG eğitimleri verir, risk değerlendirmesi danışmanlığı yapar ve kontrol belgesi onaylama hizmetlerini de yürütür. Tüm bunlara ilaveten İSGÜM Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen mevzuat çalışmaları, eğitim kurumları ve ortak sağlık güvenlik birimlerinin (OSGB) yetkilendirilmesi çalışmaları ile ülke çapında güvenlik kültürünün yaygınlaştırılması gibi konularda da tüm personeliyle Genel Müdürlüğe katkıda bulunmaktadır. İSGÜM’ün Ankara Müdürü Halil Polat’ı makamında ziyaret edip kendisine sorularımızı yönelttik. Hazırlayan: Ömer Sami Emiroğlu İ SGÜM’de halen yürütülen projeler hakkında bilgi verebilir misiniz? İSGÜM’de farklı sektörlerde ve farklı illerde olmak üzere ulusal projeler yürütülmektedir. Bunlar: • Patoloji Laboratuvarlarında Solunum Yolu İle Maruz Kalınan Tehlikeli Kimyasal Maddelerin Araştırılması 22 • Asbestli Çimento ve Asbestli Balata Üretiminde Çalışmış Olan İşçilerin ve İnsan Yapımı Liflerle Çalışan İşçilerin Sağlık Durumlarının Gözetimi ve İzlenmesi Çalışması • Aydın Çine Bölgesinde Bulunan Kuvars Madenlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Durumunun (5 yıl önce yapılan çalışma ile) Karşılaştırması Çalışması • Altın Madeni İşletmesinde Risk Değerlendirmesi Sonuçlarına Göre Çalışma Ortamı Gözetimi ve Çalışanların Sağlık Gözetimi • Metal Sektöründe Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Yönünden İncelenmesi Projesi • Solvent İthalat İzinlerinin ve Kanserojen Protokollerinin İrdelenmesi Projesidir. İSGÜM yeterince tanınıyor mu? Önemi sektörde kavrandı mı? İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (İSGÜM) 1969 yılında kurulmuş olup bugüne kadar iş sağlığı ve güvenliği ile meslek hastalıkları alanında sektöre önemli katkılar sağlamış bir kurumdur. İSGÜM ulusal olduğu gibi uluslararası camiada da tanınmaktadır. Çünkü bu alanda uluslararası kuruluşlarla birlikte önemli çalışma ve projelere imza atmıştır. 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile iş sağlığı ve güvenliği alanında öğrenilmek ve yapılmak istenen bir çok kişi, kurum ve kuruluş Enstitümüze müracaat ederek destek talep etmektedir. Enstitümüz de görev alanı içinde bulunan konularda gereken desteği sağlarken, görev alanı dışında olan konularda gereken yönlendirmelerde bulunmaktadır. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu aşama aşama yürürlüğe girdikçe Bakanlığın ve Genel Müdürlüğün tek Enstitüsü olan İSGÜM sektörde daha çok tanınarak, sektörde destek alınacak bir kurum haline gelecektir. geliyor. İSGÜM’ün de bu konularda çalışmalara başladığınızı ve bir kalite departmanı kurduğunuzu biliyoruz. Bu konuda gelinen son durum nedir? İSGÜM bilindiği gibi İş Sağlığı ve Güvenliği alanında faaliyet gösteren deney laboratuvarlarına sahip olup, bu konuda ölçüm, analiz ve test hizmetleri vermektedir. İSGÜM Laboratuvarları için akreditasyon hazırlıklarının ve bu kapsamda gerekli standartlara (TS EN ISO/IEC 17025 Deney ve Kalibrasyon Laboratuarlarının Yeterliği İçin Gerekli Şartlar) uygunluk çalışmalarının yürütülmesi amacıyla 2008 yılında Kalite Bölümü kurulmuştur. İSGÜM Merkez ve Bölge Laboratuvarları (Adana, Bursa, İstanbul, İzmir, Kayseri, Kocaeli) TS EN ISO/IEC 17025 Yönetim Sistemine göre tek çatı altına birleştirilerek Kalite Yönetim Sistemi kurulmuş ve 27.04.2009 tarihi itibariyle sistem yayınlanarak uygulanmaya başlanmıştır. Günümüze kadar kurulan sistemin iyileştirilmesi konusunda yoğun çalışmalar yapılmıştır. Enstitümüz, kişisel gürültü maruziyeti ve havada kurşun tayini metotlarından (TS EN ISO 9612 ve TS ISO 8518) şubeli akreditasyon için TÜRKAK’ a başvurmuş ve TÜRKAK tarafından denetimin planlanarak gerçekleşmesini beklemektedir. İSGÜM Enstitüsü bünyesinde yeni kurulan KKD Test Laboratuvarı ile kişisel koruyucu donanımların piyasa gözetimi ve denetimine destek sağlayacaktır. İş hijyeni ölçüm, test ve analiz laboratuvarları yeterlilik yönetmeliği (taslak)’ne göre iş güvenliği laboratuvarlarının da akreditasyon kapsamına alınması zorunluluğu 23 İSGÜM ANKARA MÜDÜRÜ HALİL POLAT KİMDİR? Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans yaparak “Halk Sağlığı Bilim Uzmanı” olarak mezun olan Halil Polat, 25 yıl Ankara İl Sağlık Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı ve çeşitli sağlık meslek liselerinde idarecilik görevlerinden sonra 7 yıl boyunca Milli Eğitim Bakanlığı Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığı’nda “Okul Sağlığı ve Projeleri Şube Müdürü” olarak görev yapmış. Halil Polat’ın Sağlık İstatistiği, Biyoistatistik, Epidemiyoloji, Toplum Sağlığı alanlarındaki yayınlarının yanı sıra, halk sağlığı ve sağlık meslek liseleri meslek dersleri alanında da pek çok yayın ve araştırması bulunuyor. Milli Eğitim Bakanlığında görev yaptığı süre içinde: • Okulda Diyabet Programı • İlkyardıma İlk Adım Projesi (MEB-TOÇEV-Bu proje uluslar arası alanda eğitim dalında 2 ödül almıştır) • Ağız ve Diş Sağlığı Projesi (MEB-ColgateTOÇEV-ADSD) • Okul Sütü Projesi (MEB-SB-TKB-USK) • Gençlerde Hijyen ve Cilt Sağlığı Projesi • Ergen Sağlığı Projesi • Beyaz Bayrak Projesi • Beslenme Dostu Okullar Projesi • Tütün, Alkol ve Madde Bağımlılığı ile Mücadele Çalışmaları • Okul Kantinleri, Okullarda Toplu Beslenme Çalışmaları • Okul ve Çevre Sağlığı, Fiziksel Aktivite, Obezite ile Mücadele Çalışmaları • MEB-ÇSGB Protokolü Gereği Okullarda Sağlık Risklerini Önleme Projeleri’nin kurgulanması ve yürütülmesinde aktif görev almıştır. Okullarda tip 1 diyabet ve obezite konularındaki eğitimlerin verilmesinin sağlanmasındaki katkılarından dolayı Fark Yaratan Öğretmenler Ödül Programı’nda “Jüri Özel Ödül”ünü alan Polat, 07.02.2012 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü emrine Şube Müdürü olarak çalışmaya başlamıştır. Genel Müdürlük İl Güvenliği ve Yetkilendirme Daire Başkanlıklarında çalıştıktan sonra 16.07.2012 tarihinde “İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü” (İSGÜM) görevine atanmış ve halen bu görevi yürütmektedir. 24 İSG ölçümleri yapan özel laboratuvarlar hakkında ne düşünüyorsunuz? yükseltilmesi için İSGÜM ile bir işbirliği yapması söz konusu olabilir mi? Yeni açılacak olan KKD Labotavutarı hakkında bilgi alabilir miyiz? Laboratuvar, mevcut yapısıyla 6 kısımdan oluşmaktadır: Türkiye’de iş sağlığı ve güvenliği alanında hizmet veren özel sektör laboratuvarlarının özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin de ulaşabileceği kadar yaygın olması çalışanların iş sağlığı ve güvenliğini etkileyen alanlarda gerekli ortam ölçümlerinin kolay ve hızlı bir şekilde yaptırılması için oldukça büyük önem arz etmektedir. Özel laboratuvarların işyerlerinde iş hijyeni ölçüm, test ve analizleri yapabilme konusunda ön yeterlik veya yeterlik belgesine sahip olmaları gerekmektedir. Yine hijyen ölçümlerini yapacak laboratuvarlar, yetki alacağı parametrelerle ilgili konularda TS EN ISO/IEC 17025 “Deney ve Kalibrasyon Laboratuvarlarının Yeterliliği İçin Genel Şartlar” standardına uygun kalite yönetim sistemi kurmuş, uyguluyor ve geliştiriyor olmalıdırlar. Özel laboratuvarların yetkilendirilmesi, çalışma usul ve esasları konularında Genel Müdürlüğümüzde mevzuat çalışmaları devam etmektedir. İş sağlığı ve güvenliği alanında ölçüm, analiz ve test hizmetleri veren özel laboratuarların faaliyetleriyle ilgili olarak kamu özel sektör işbirliği çerçevesinde çalıştay, seminer, ortak vizyon oluşturma gibi çalışmalarda bulunarak iş hijyeni laboratuarcılığının geliştirilmesi, iş hijyeni hizmetlerinin kalitesinin artırılması temel amacımızdır. Bilindiği gibi Kişisel Koruyucu Donanımların piyasa gözetimi ve denetimi, Genel Müdürlüğümüz denetmenleri tarafından etkin bir şekilde sürdürülmektedir. Test aşaması, kişisel koruyucu donanımların piyasa gözetimi ve denetiminin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Ne yazık ki, bugüne kadar bir test laboratuarının olmamasından dolayı denetlenen şüpheli ve uygunsuz ürünlerin testleri yapılamıyordu. 1) Göz Koruyucular İçin Testler 2) Baş Koruyucular İçin Testler 3) Yüksekten Düşmeye Karşı Koruyucular İçin Testler 4) Ayak Koruyucular İçin Testler 5) El Koruyucular İçin Testler 6) Koruyucu Kıyafetler İçin Testler. İSGÜM’ün paralelinde ölçme ve değerlendirme yapan özel kuruluşların eğitim ve standartlarının Önümüzdeki dönemlerde İSG laboratuvarlarının gelişimi açısından eğitimler ve karşılaştırma deneyleri düzenlemeyi düşünüyor musunuz? Bu yıl içerisinde İş Sağlığı ve Güvenliği alanında ölçümler yapan laboratuarların çalışmalarının ele alınacağı bir çalıştay yapılması düşünülmektedir. Ölçüm kapsamınıza eklemeyi düşündüğümüz parametreler var mı? Yeni çıkan İSG kanunu dolayısıyla tarımda çalışanlar da İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamına girmiştir. 2013 yılı içinde yapacağımız cihaz yatırımları ile 2014 yılı içersinde tarım sektöründe kullanılan önemli zirai ilaçlara maruziyetlerinin ölçülmesi planlanmaktadır. İSGÜM Enstitüsü bünyesindeki Mobil Sağlık Araçları adeta hastane konforunda hizmet veriyor. İçinde gerekli olan her türlü donanım son derece modern ve güvenilir. Genel Müdürlüğümüz, piyasa gözetimi ve denetimi sisteminin daha hızlı ve etkin bir şekilde işlemesi, piyasada güvenli ürünlerin bulunmasının sağlanması amacıyla 2007 yılı Avrupa Birliği Mali İşbirliği Programı, “Piyasa Gözetimi ve Denetiminin Kişisel Koruyucu Donanım (KKD) Testleri için Laboratuvar Kurulması Projesi (TR0702.11) kapsamında İSGÜM’de, bir test laboratuvarı kurulmuştur. Söz konusu laboratuar, yeni ve son teknoloji test ekipmanları ile Avrupa’nın en büyük laboratuarlarındandır. Çeşitli mühendislik disiplinlerinden İSG Uzman ve Uzman Yardımcılarından oluşan bir ekip, İSGÜM bünyesindeki KKD test laboratuvarında gerçekleştirilecek testler konusunda yurt içinde ve yurt dışında kapsamlı eğitimler almıştır. Binanın önündeki dev LED ekran oldukça ilgi çekici. Bu artık kamu kurumlarının da reklam ve tanıtım çalışmalarının önemini kavrayarak çok kısa zamanda çok köklü değişiklikler yapmayı hedeflediğinin bir göstergesi mi? Enstitü binamızın önünde yer alan LED bilgilendirme ekranı ile İş sağlığı ve Güvenliği Kültürünün yaygınlaş- tırılması ana hedefimizdir. Binamız mevki itibari ile her gün çok sayıda insanın seyahat ettiği, Ankara’nın büyük ilçeleri arasında ulaşımın sağlandığı Ankara- İstanbul karayolu üzerinde bulunmaktadır. Biz de reklam ve tanıtım çalışmalarının önemini kavramış bir kurum olarak, bu durumun avantajını kullanıp, toplumun dikkatini görsel olarak İş sağlığı ve Güvenliği alanına çekmeyi hedefledik. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun tüm çalışanları kapsaması nedeniyle bu alanda sürekli yeni ve farklı çalışmalar yapılmasının gündeme geleceği kanaatindeyim. İş güvenliği camiasına dergimiz aracılığıyla vermek istediğiniz özel bir mesajınız var mı? Toplumda güvenlik kültürünün oluşturulması konusunda başta okullar olmak üzere herkes üstüne düşeni yapmalı, her işte “önce güvenlik” anlayışı hakim olmalıdır. Enstitümüzü tanıtıcı çalışmanızdan dolayı sizlere teşekkür ederim. Ne yazık ki, bugüne kadar bir test laboratuvarının olmamasından dolayı denetlenen şüpheli ve uygunsuz ürünlerin testleri yapılamıyordu. Piyasa gözetimi ve denetimi sisteminin daha hızlı ve etkin bir şekilde işlemesi, piyasada güvenli ürünlerin bulunmasının sağlanması amacıyla İSGÜM’de bir test laboratuvarı kurulmuştur. Söz konusu laboratuar, yeni ve son teknoloji test ekipmanları ile Avrupa’nın en büyük laboratuvarlarındandır. Eldiveniniz gerçekten elinizi koruyabiliyor mu? Yüksekten düşecek olsanız emniyet kemeriniz sizi askıda tıtacak kadar sağlam mı? İSGÜM KKD Test Laboratuvarı bunu ölçebilir. Tüm KKD’lerin Testi İSGÜM’de Başınızı belaya mı sokuyorsunuz, yoksa barete mi? İSGÜM Test Etsin MAKALE Tevfik Paçacı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Başmüfettişi Emekli Olduğumda... İş sağlığı ve güvenliğine gönül veren değerli dostlarım, 22 Ocak 2013 tarihi itibariyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu’ndaki 30 yıllık görevimden emekli olarak Sivas’ta İş güvenliği uzmanlığı sertifika eğitimi sunan “Kariyer Akademi İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Merkezi”nde göreve başladım. Şimdilerde emeklilik duygusunu yaşayamadan yoğun bir çalışma içine girdim. Huzur içinde yapılan çalışmada yorgunluk ne kadar çok olsa da, bu tatlı bir yorgunluk oluyor. Tatlılığın içinde beklenmeyen acılar da var ama. Değişik duygular yaşatıyor emeklilik insana… Bu yazımda hem emeklilik ile yaşadığım ilk şoku sizlerle paylaşmak hem de en sık gelen sorulara yanıt vermek istiyorum. B Emeklilikte İlk Şok akanlıktan emekli olduktan sonra, eğitim kurumumuzun belgelendirme çalışmaları için tekrar bakanlığa gittim ve 30 yıl emek verdiğim bakanlıkta ilk şoku yaşadım. Emekliye ayrılırken tüm kimliklerimizi iade ettiğimizden kapıdan girişte “Kime gidiyorsunuz? Kimle görüşeceksiniz?” diye sordukları zaman, o sorular şamar gibi gelip, insanı kendine getiriyor. Emekliliğimdeki ilk şokumdur, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’ne gittiğim zaman genel müdüründen memuruna kadar bir çoğunun emekli olduğumu bana hissettirmesi. Hal böyle olunca bir an önce nefes almak için kaçarcasına kendinizi dışarı atıyorsunuz. Özetle emekliliğin işe yarayan en önemli faydası maskeli insanların yüzlerini görebiliyorsunuz. İş Teftiş Kurulu’nun gösterdiği hassas ve insani yaklaşım için ise teşekkür ediyorum. Emeklilik insanın duygu düzeyini biraz artırıyor bununda çok doğal olduğunu düşünüyorum. 6331 Sayılı Yasa İle Oluşan Büyük Sinerji İş Güvenliği Uzmanı olmak için genç, orta yaş, hatta emekli olmuş mühendisler büyük bir çığ gibi eğitim almaktalar. Ülkemizde işsizliğin boyutunun çok yükseklerde olması bu durumu tetiklerken, özellikle iş bulmakta çok zorlanılan bazı branşlardan mezun gençler için iş güvenliği uzmanlığı adeta bir umut kapısı oluşturmaktadır. Üniversitelerimiz iş imkânı olmayan bölümleri tekrar gözden geçirmeli ve Türkiye’nin ihtiyacı olan bölümlere yönelmeleri gerektiği görüşündeyim. 2010 yılı istatistikleri değerlendirildiğinde, Türkiye’de 1.325.749 işyeri faaliyet göstermiş ve bu işyerlerinde 10.030.810 işçi istihdam edilmiştir. İş sağlığı ve güvenliği açısından ele alındığında, bu işyerlerinde 62.903 iş kazası ve 533 meslek hastalığı vakası meydana gelmiş, toplam 1.454 çalışanımız hayatını kaybetmiştir. 2010 yılında iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu kaybedilen iş günü sayısı 1.516.024, sürekli iş göremez hale gelen çalışan sayısı ise 2.085’dir. İş kazaları ve meslek hastalıklarından 50 milyar lira kaybettiğimiz tahmin edilmektedir. Bu nedenle elbette ki iş güvenliği rüzgârının devam etmesini diliyor ve bu ordunun yukarıda verilen istatistikleri büyük ölçüde değiştireceklerini ümit ediyorum. İş Güvenliği Uzmanı Olmak İsteyenlerin Soruları İş güvenliği uzmanı olmak isteyenlerin genel olarak sordukları ilk soru: “Ben ..….. mezunuyum. İş güvenliği uzmanı olabilir miyim?” Özellikle Teknik öğretmen olanlar sorularına cevap alamamaktalar. Aşağıda alfabetik olarak iş güvenliği uzmanı olabilecek 112 mühendis, mimar ve teknik elemanların branşlarını veriyorum: İnşaat sektöründe iş güvenliğinin uygulanabilir olması için meslektaşlarımla birlikte büyük emek verdiğim, taşın altına elimi değil tüm benliğimi koyduğum devletteki çalışmama nokta koymakta çok zorlandığım bir anda 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun tüm Türkiye’de yarattığı büyük sinerji benim de emekli olmamda büyük etken olmuştur. Eminim ki, meslek arkadaşlarım benim devrettiğim bayrağı daha güvenli yerlere taşıyacaklardır. 26 İş Güvenliği Uzmanı Belgesi Alma Hakkı Bulunan Meslekler 1. Ağaç İşleri Endüstri Mühendisi 2. Teknik Öğretmen (Aile Ve Tüketici Bilimleri) 3. Balıkçılık Teknolojisi Mühendisi 4. Teknik Öğretmen (Bilgisayar Sistemleri) 5. Bilgisayar Bilimleri Mühendisi 6. Teknik Öğretmen (Bilgisayar) 7. Bilgisayar Mühendisi 8. Teknik Öğretmen (Döküm) 9. Bilişim Sistemleri Mühendisi 10. Teknik Öğretmen (El Sanatları) 11. Biyomedikal Mühendisi 12. Teknik Öğretmen (Elektrik) 13.Biyomühendis 14. Teknik Öğretmen (ElektrikElektronik) 15. Çevre Mühendisi 16. Teknik Öğretmen (Elektronik ve Haberleşme) 17. Deniz Teknolojisi Mühendisi 18. Teknik Öğretmen (Elektronik) 19. Deniz Ulaştırma İşletme Müh. 20. Teknik Öğretmen (Enerji) 21. Deri Mühendisi 22. Teknik Öğretmen Ev Ekonomisi Öğretmenliği) 23. Doktor (Tıp) 24. Teknik Öğretmen (Ev-İş Ve Ev Ekonomisi Öğretmenliği) 25. Elektrik Müh. 26. Teknik Öğretmen (Giyim End. Ve Giyim Sanatları Eğt.) 27. Elektrik-Eloktronik Mühendisi 28. Teknik Öğretmen(Giyim Yaygın) 29. Elektronik Mühendisi 30. Teknik Öğretmen (Giyim) 31. Elektronik ve Haberleşme Mühendisi 32. Teknik Öğretmen (Kalıp) 33. Endüstri Mühendisi 34. Teknik Öğretmen (Kontrol) 35. Endüstri Sistemleri Müh. 36. Teknik Öğretmen (Kuaförlük Ve Güzellik Bilgisi) 37. Enerji Sistemleri Müh. 38.TeknikÖğretmen(M.İçMimarı) 39. Fizik Mühendisi 40. Teknik Öğretmen (Makine Resim Ve Konstrüksiyonu) 41. Fizikçi 42. Teknik Öğretmen (Makine Ressamlığı) 43. Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği 44. Teknik Öğretmen (Makine) 45. Gemi Ve Deniz Teknolojisi Mühendisi 46. Teknik Öğretmen (Matbaa) 47. Gemi İnşaatı Mühendisi 48. Teknik Öğretmen (Mekatronik) 49. Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Müh. 50. Teknik Öğretmen (Metal İşleri) 51. Gemi İnşaatı ve Gemi Mak. Müh. 52. Teknik Öğretmen (Metalurji Eğitimi) 53. Geomatik Mühendisliği 54. Teknik Öğretmen (Mobilya ve Dekorasyon) 55. Gıda Mühendisi 56. Teknik Öğretmen (Motor) 57. Harita Mühendisi 58. Teknik Öğretmen (Otomotiv Teknolojisi) 59. İmalat Mühendisi 60. Teknik Öğretmen (Otomotiv) 61. İnşaat Mühendisi 62. Teknik Öğretmen (Talaşlı Üretim) 63. İş Sağlığı ve Güv. Teknikeri 64. Teknik Öğretmen (Talaşlı İmalat) 65. İşletme Mühendisi 66. Teknik Öğretmen (Tasarım ve Konstrüksiyon) 67. Jeodezi Ve Fotogrametri Mühendisi 68. Teknik Öğretmen (Teknoloji Eğitimi) 69. Jeofizik Mühendisi 70. Teknik Öğretmen (Tekstil Dokuma Ve Örgü) 71. Jeoloji Mühendisi 72. Teknik Öğretmen (Tekstil Eğitimi) 73. Kimya Mühendisi 74. Teknik Öğretmen (Tekstil Teknolojisi) 75. Kimya ve Süreç Mühendisi 76. Teknik Öğretmen (Tekstil Terbiye) 77. Kimyager 78. Teknik Öğretmen (Tekstil) 79. Kontrol ve Bilgisayar Müh. 80. Teknik Öğretmen (Telekominikasyon) 81. Maden Mühendisi 82. Teknik Öğretmen (Tesisat) 83. Makine Mühendisi 84. Teknik Öğretmen (Tesviye) 85. Makine ve İmalat Mühendisi 86. Teknik Öğretmen (Yapı Ressamlığı) 87. Malzeme Bilimleri Mühendisi 88. Teknik Öğretmen (Yapı) 89. Malzeme Mühendisi 90. Teknik Öğretmen (Çocuk Gelişimi ve Ev Yönet.Eğitimi)) 91. Matematik Mühendisi 92. Teknik Öğretmen (İş ve Teknik Eğitimi Öğretmenliği) 93. Mekatronik Mühendisi 94. Teknik Öğretmen (İş ve Teknik Öğretmenliği) 95. Metalurji Mühendisi 96. Teknik Öğretmen (İş ve Teknik) 97. Metalurji ve Malzeme Mühendisi 98. Tekstil Mühendisi 99. Metoroloji Mühendisi 100. Uzay Mühendisi 101. Nükleer Enerji Mühendisi 102. Uçak Mühendisi 103. Orman Endüstri Mühendisi 104. Üretim Mühendisi 105. Orman Mühendisi 106. Üretim Sistemleri Mühendisi 107. Petrol ve Doğalgaz Mühendisi 108. Yazılım Mühendisi 109. Seramik Mühendisi 110. Ziraat Mühendisi 111. Sistem Mühendisi 112. Su Ürünleri Mühendisi İş Güvenliği Uzmanı Maaşları, Aldıkları Riske ve Sorumluluğa Değer mi? İkinci soru ise: “Alacağımız risk alacağımız paraya değer mi? İş Güvenliği uzmanları ne kadar para kazanırlar?” yönündeki sorular. Öncelikle iş güvenliği uzmanlığının manevi tatmin yönü düşünülmelidir. Hayat kurtarmanın maddi ölçüsü olamaz. Bir insanın sizin alacağınız tedbirlerle hayatta kalmasına vesile olmak kadar mutluluk verecek bir iş yoktur. Tabi ki her işte olduğu gibi iş güvenliği hizmetlerinde de risk vardır. Ancak bizler görevimizi yaptığımız takdirde riski sıfıra indirebiliriz. Olayı tamamen ticari düşünürsek görevimizi yapmamış ve risk almış oluruz ki, Allah muhafaza kişilerin ölümüne sebep oluruz. Ben bu mesleğe gönül verecek kişilerin, eğitim aldıktan sonra bu görevde çalışmanın kutsal olduğunu anlaması gerektiğini düşünüyorum. Maddi boyutuna gelirsek, bu görev yapılırken de insanca yaşayabilecek, yaptığınız işin karşılığını alabileceğiniz bir kazancınız olacaktır. Zira siz bu parayı kazanırken, işveren sizin aldığınız tedbirlerle iş kazasından doğan büyük kayıpların, görünür ve daha önemlisi görünmez maliyetlerin yok olduğunu görecek ve bu kazancın sizlere ödediği maaş ile mukayese edilemeyecek kadar büyük olduğunu fark edecektir. Bunu fark etmesinin yolu ise bir iş kazasının maliyetini çıkarmaktır. Günümüzde ölümlü bir iş kazasının işverene minimum maliyeti 500.000 TL dir. Ceza davası, tazminat davası, destekten yoksun kalma davalarında işverenin muhatap olacağı anlatıldığı taktirde bakış açıları değişecektir. Kesinlikle riskli bir iş diye bu görevden imtina etmeyin, aksine bu riski sıfıra çekmeye gayret edin. Zira bu riski sıfıra çekmek, iş kazalarını önlemek ülkenin de işverenin de çalışanlarında siz iş güvenliği uzmanlarının da kazanmasını sağlamak, vatandaşlık görevidir diye düşünüyorum. 27 MAKALE Prof. Dr. Sefer Aycan Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi lerdir. Özellikle tıp fakültesi hastaneleri çok kişinin çalıştığı iş yerleridir ve ayrı işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurulması gereken yerlerdir. Sağlık Kuruluşlarında İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürütmek üzere kurulan, gerekli donanım ve personele sahip olan birim olarak tanımlanan işyeri sağlık ve güvenlik birimi her işyerinde olduğu gibi hatta daha fazlası ile sağlık kuruluşlarında da ihtiyaçtır ve mutlaka kurulmalıdır. Y ıllardır iş sağlığı iş güvenliği denildiğinde öncelikli olarak akla yanlış bir şekilde hep sanayi kuruluşları gelmiştir. Oysa iş sağlığının başlangıcında “yapılan iş kavramı” vardır ve sadece sanayiden sayılan işleri kastedilmemiştir. Günümüzde çalışan sağlığı yaklaşımı ile tüm çalışanlar ve tüm işyerleri kastedilerek konu daha doğru bir yaklaşıma kavuşturulmuştur. Artık insanlar çok farklı sektörlerde çalışmaktadırlar ve her sektörde çalışanlar farklı riskler altında çalışmaktadırlar. Yapılan her iş ve işyeri ortamı çalışanın sağlığını az ya da çok olumsuz etkilemektedir. Hizmet sektörün en önemli alanlarından birisi de sağlık hizmetleri alanıdır. İnsanın var olmasından itibaren var olan sağlık hizmeti zaman içerisinde farklı yerlerde verilmiştir. Günümüzde sağlık hizmeti sunan sağlık kuruluşlarının bir taraftan sayıları artarken, diğer taraftan sağlık kuruluşlarının verdiği hizmetlerin kapsamı, teknolojisi arttıkça sağlık kuruluşları yatay olarak da büyümüştür. Böylece çok çeşitli olan sağlık kuruluşları içerisinde özellikle hastaneler çok büyük işyerleri haline gelmiştir. Günümüzde büyük hastaneler iki üç bin kişinin çalıştığı büyük işyerleri haline gelmiştir. Hizmet verdiği kişilerde dikkate alındığında büyük hastaneler birer kasaba nüfusunu içinde barındıran yerler haline gelmiştir. Bu kadar büyük nüfusu içerisinde ba- 28 rındıran sağlık kuruluşlarının işleyişi, ortamın riskleri, güvenliği ve sağlık düzeyi ise hiç gündeme getirilmemektedir. Bilinenin aksine birçok sektörden daha fazla iş sağlığı ve güvenliği sorunlarının yaşandığı sağlık kuruluşları çalışanlar içinde, hizmet alanlar içinde aslında hiç de güvenli olmayan ortamlardır. Sağlık personeli birçok meslek hastalığı sayılacak hastalığa açık iken, diğer taraftan iş kazasına da açıktır. İnsanlara sağlık hizmeti verenler aslında bu zamana kadar kendi sağlıklarına önem vermemişlerdir. Sağlık çalışanları kendi sağlıklarını ilgilendiren iş sağlığı ve iş güvenliği konularına özen göstermemiş veya yeteri kadar iyileşme sağlayamamıştır. Oysa sağlıksız ortamda da çalışanların, insanlara sağlık hizmeti vermesi de pek beklenen bir durum olamaz. Sağlık personeli çeşitliliği de fazladır. Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediğine göre sağlık alanında 29 meslek grubu hizmet vermektedir(1). Bu nedenle sağlık kuruluşları çok farklı mesleklerden ve çok sayıda kişinin birlikte çalıştığı büyük işyerleridir. Aslında çalışan sayısı ve riskleri dikkate alındığında öncelikle işyeri sağlık ve güvenlik birimi sağlık kuruluşlarında kurulması gerekirdi. Fakat bu zamana kadar bu alanda yeterli bir girişim olmamıştı veya netice alınamamıştı. Bilindiği gibi 20.06.2012 tarihin- de kabul edilen 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu yıllardır sürdürülen haklı mücadelenin sonucudur. Yasa bütün işler ve işyerlerini, kamu özel ayırımı yapmadan kapsamaktadır ve tüm işyerleri işyeri sağlık ve güvenlik birimi oluşturmak zorundadır. Aslında iş ortamının riskleri ve çalışan kişi sayısından dolayı işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurması gereken sağlık kuruluşlarında da yasa ile birlikte işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurulması zorunlu hale gelmiştir. Artık geçte olsa, yasal zorunluluktan dolayı da olsa sağlık sektöründe çalışanlara yönelik işyeri sağlık ve güvenlik birimi kurulmalıdır. Türkiye’de Sağlık Kuruluşları Türkiye’de sağlık sektöründe işyerleri farklı yapı ve büyüklüktedir. Genelde bakıldığında sağlık kuruluşları sahiplik, nitelik ve hizmet anlayışı bakımından kamu sağlık kuruluşu ve özel sağlık kuruluşu diye ikiye büyük gruba ayrılabilir. Sağlık Bakanlığı’na bağlı 8 yüz 50 civarındaki hastane Türkiyede Kamu Hastaneleri Kurumu altında yönetim yapıları değişse de birlikte veya tek tek ele alındığında genellikle çalışan sayısı açısından bakıldığında büyük işyerleridir ve ayrı işyeri sağlık birimi açılması gerekecektir. Sağlık Bakanlığı’na bağlı diğer birçok çeşitte sağlık kuruluşu vardır. Bunlar içerisinde birinci basamak sağlık kuruluşları olarak kabul edilen toplum sağlığı merkezleri ve aile sağlık merkezleri Türkiye’de sağlık teşkilatının temel birimleridir ve çalışan sağlığı açısından da dikkate alınması gereken sağlık kuruluşlarıdır. Ayrıca ilçe ve il sağlık müdürlükleri sağlık teşkilatı içerisinde yaygın ve önemi sayıda sağlık çalışanlarının çalıştığı iş yerleridir. Bunlar dışında da Sağlık Bakanlığı bünyesinde farklı amaçlarla kurulmuş çeşitli büyüklükte sağlık kuruluşları bulunmaktadır. Özel sağlık kuruluşları da farklı risklerde ve farklı büyüklükte olmaktadırlar. Özel hastanelerin bugünlerde sayısı 500’e ulaşmıştır. Farklı büyüklükte olsalar da çalışan sayısı farklı olsa da genel hastane risklerini taşımaktadırlar. Diğer özel sektöre ait sağlık kuruluşları genellikle daha az kişinin çalıştığı tanı ve tedavi merkezleridir. Fakat bu sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personeli çalışma hayatının getirdiği riskler altındadır ve buralarda da iş sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerine ihtiyaç vardır. Sağlık Çalışanlarının Mesleksel Riskleri Sağlık kuruluşları, özellikle hastaneler olmak üzere tümü, kendileri halka sağlık hizmeti verir iken, çalışanlarının sağlığına da zarar verebilir. Sağlık kuruluşlarının kendine özgü sağlık riskleri vardır. Elbette bu riskler oradan hizmet alanları da etkileyebilir. Fakat sürekli o ortamda olan sağlık çalışanları bu konuda daha fazla risk altındadır. Her işyeri çalışanın sağlığını az ya da çok etkilediği gerçeği dikkate alındığında sağlık hizmeti veren iş yerleri olan sağlık kuruluşları da buralarda çalışan sağlık personelinin mutlaka sağlığını etkilemektedir. Hatta bu olumsuz etki sanıldığından fazladır. Sağlık kuruluşlarında çalışanların sağlığı, çalışma şartlarından veya çalışma ortamından kaynaklan nedenlerden dolayı olumsuz etkilenebilir. Çalışma ortamındaki olumsuz etkenleri ise, biyolojik, fiziksel, kimyasal, psikolojik faktörler olarak sınıflamak mümkündür. Çalışma şartlarına bakıldığında, sağlık çalışanları içerisinde özellikle hekimlerde mesai saati diye bir kavram yoktur. Mesainin başlama ve bitiş saati belirsiz dolayısı ile çalışma süresi daima öngörülen sürelerden fazladır. Ulusal veya uluslararası normların geçerli olmadığı bir işkoludur. Ayrıca hekimlere yönelik içapçı nöbeti günlük mesaiyi 24 saate çıkaran bir uygulamadır. Tüm sağlık çalışanları için ise nöbet ve geçe mesaisi en önemli sorunlardır. Sağlık kuruluşları her gün 24 saat açık olan ve hizmet veren iş yeri olması nedeni ile çalışma şartlarının en ağır olduğu işyerleridir. Sağlık kuruluşlarında özellikle biyolojik faktörler önemli bir sorundur. Bulaşıcı hastalıklar açısından çoğu zaman kaynak durumundaki hastalar ile sürekli temas halindeki sağlık çalışanları sürekli mikroorganizma bulaşma riski altındadır. Aynı zamanda laboratuarlardan veya sağlık kuruluşlardaki araç ve gereçlerden de mikroorganizma geçişleri olmaktadır. Bu biyolojik faktörler sağlık çalışanlarına özellikle solunum yoluyla veya Aslında çalışan sayısı ve riskleri dikkate alındığında öncelikle işyeri sağlık ve güvenlik birimi sağlık kuruluşlarında kurulması gerekirdi. Fakat bu zamana kadar bu alanda yeterli bir girişim olmamıştı veya netice alınamamıştı. Bilindiği gibi 20.06.2012 tarihinde kabul edilen 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu yıllardır sürdürülen haklı mücadelenin sonucudur. Kamu sağlık kuruluşları, tıp fakültesi hastaneleri, asker hastaneleri, diğer kamu kurumlarına ait sağlık kuruluşları ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı sağlık kuruluşları diye sınıflandırılabilir. Elbette kamu sağlık kuruluşlarının çoğu Sağlık Bakanlığı’na bağlı sağlık kuruluşlarıdır. Sağlık Bakanlığı dışında tıp fakültesi hastaneleri ve askeri sağlık kuruluşları (hastane ve revirler) dikkate değer sayı ve büyüklükte yer- 29 temas yoluyla geçebilmekte ve sağlık çalışanlarında risk oluşturmaktadır. Bu enfeksiyonların bir kısmı kronikleşmekte hatta ölüme neden olmaktadır. Kimyasal faktörler içerisinde; anestezik ilaçlar ve gazlar başta gelen sorunlardır. Özellikle ameliyathanede çalışanlar için ve cerrahi branşlar için önemli bir risk faktörüdür. Kanser ilaçları, ilaçları hazırlayan ve uygulayan sağlık çalışanları için önemli risk faktörleridir. Laboratuvar çalışanları ise özellikle kimyasal maddelere temas eden diğer bir grubu oluşturmaktadır. Ortam temizliği veya kimyasal dezenfeksiyon ve sterilizasyon işlemleri de yoğun kimyasal maddeler olabilir. Sağlık sektörü çeşitli nedenlerle fiziki risklerinde yüksek olduğu işyerleridir. Sağlık kuruluşlarında ileri teknoloji ürünü birçok araç gereç kullanılmaktadır. Bu cihazlar gürültüye, vibrasyona veya ortamda ısı değişimlerine neden olmaktadır. Sağlık çalışanlarının bir kısmı düşük ısılı bir kısmı ise yüksek ısılı ortamda çalışmak durumunda kalmaktadır. Önemli fiziki sorunlardan birisi de radyasyon ve elektro manyetik alandır. Radyasyon ışınlar veya parçacıklar şeklinde ortamda bulunmakta. Özellikle radyoloji, radyasyon onkolojisi, nükleer tıp çalışanları daha fazla olmak üzere radyasyon sağlık kuruluşlarında tüm sağlık çalışanlarını etkileyebilecek bir durumdur. Sağlık kuruluşlarında kullanılan cihazlar büyük elektromanyetik alan oluşturmakta ve bu nedenle de sağlık çalışanları sürekli elektromanyetik etki altında çalışmaktadırlar. Sağlık çalışanları kazalara ve yaralanmalara da açıktır. Yüksek basınçla veya gazla çalışan araçlara bağlı patlamalarda önemli iş kazaları durumları ortaya çıkabilmektedir. Kesiler de en sık karşılaşılan yaralanma şekli olarak ortaya çıkmaktadır. Tüm sağlık çalışanlarını etkileyen diğer bir sorunda uzun süre ayakta kalmaya bağlı ortopedik sorunlardır. Variste sağlık çalışanlarının sık görülen önemli sorunlardandır. Sağlık çalışanlarının en önemli 30 sorunlarından biri de özellikle yoğun bakım, ameliyathane, acil servis, doğumhane gibi yerlerde yüksek olsa da genelde tüm personeli etkileyen yapılan işin özelliğinden kaynaklanan stres faktörüdür. Hastaların ölüm olasılığı, sürekli sağlık sorunları olan kişilerle uğraşmak ve her şart altında tüm beklentilere cevap vermek sağlık çalışanları için iş hayatında sürekli var olan stres nedenidir ve bu durum sağlık çalışanına büyük bir travmadır. Bu birimlerin yapısı desteklenerek hem kamu için, özelliklede sağlık kuruluşları için hem de özel sektör için iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri verebilir. Burada bir kısmını saydığımız gibi sağlık çalışanlarının kendi iş kollarında kaynaklanan birçok riskleri vardır. Bu riskler sağlık çalışanlarının iş kazalarına ve meslek hastalıklarına neden olmaktadır. Her çalışan gibi sağlık çalışanlarının da sağlığının geliştirilmesi, iş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı sağlığının korunması için işyeri sağlık ve güvenlik birimine ihtiyaç vardır. Büyük ölçekli ister kamu ister özel hastaneler için ayrı bir İşyeri Sağlık Birimi kurulmalıdır. Bu tür kuruluşlarda 2-3 bin sağlık çalışanının olduğu dikkate alındığında çalışan sayısına göre işyeri sağlık biriminde görevlendirme yapılmalıdır. Sağlık Kuruluşlarında İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi Sağlık kuruluşlarındaki işyeri sağlık biriminde çalışan görevliler özel olarak yetişmiş olmalıdır. Sağlık kuruluşları diğer kuruluşlardan farklıdır ve çalışanlar farklı risklere sahiptir. Bu nedenle işyeri hekimi ve işyeri hemşiresi de bu konularda özel olarak hazırlanmalıdır. İş güvenliği uzmanı ise sıradan bir iş güvenliği uzmanı olmamalıdır. Bizce sıradan bir mühendis yerine teknik konularda deneyimli bir sağlıkçının olması daha uygundur. Bu nedenle biyomedikal veya sağlık fizikçisi gibi sağlık kuruluşlarını da bilen bir teknik elemanın olması uygun olacaktır. Sağlık kuruluşlarında kurulacak İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi farklı yapılarda olabilir. Elbette hastanelerde ayrı bir İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi olmalıdır ve bunların müstakil görevleri olmalıdır. Fakat hastane dışı sağlık kuruluşları için ortak İşyeri Sağlık Birimi olabilir bu nedenle sağlık kuruluşları için iki ayrı model önerilebilir: 1-Sağlık Kuruluşları İçin Ortak İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi Küçük ölçekli hastaneler ve birinci basamak sağlık kuruluşları için ortak işyeri sağlık kuruluşu olabilir. Bu ortak işyeri sağlık birimini Sağlık Bakanlığı kendisi kurabilir. Bu kapsamda Toplum Sağlığı Merkezi görev tanımında iş sağlığı hizmeti olduğu için rahatlıkla Toplum Sağlığı Merkezleri’nde kurulabilir. Toplum Sağlığı Merkezleri hem kamuya hem de özel sektöre de bu hizmeti verebilir. Sağlık Bakanlığı’nın işyeri hekimliği için 3 yıldır düzenleme yapması beklenmekte. Bu yeni düzenlemede kamunun iş sağlığı konusunda görev alması beklenmektedir. Bu durumda beklenti toplum sağlığı merkezlerinde iş sağlığı biriminin kurulmasıdır. Ömür boyu estetik Mutlaka konu ile ilgili bir düzenleme acil olarak yapılmalı, bu boşluk ve belirsizlik ortadan kaldırılmalıdır. 2- Müstakil Sağlık Kuruluşları İşyeri Sağlık Birimi Kamu Hastane Birliği kapsamında küçük hastaneler içinde ortak işyeri sağlık birimi kurulabilir. Sağlık kuruluşları kendi çalışanları için ve diğer sektörlere örnek olması için hemen ideal iş yeri sağlık birimleri kurmalıdır. Saray Mahallesi Keresteciler Sitesi Adnan Menderes Bulvarı No: 22 Saray-Kazan-Ankara -Türkiye Tel: +90 312 815 10 46 pbx • www.kocamanlar.com.tr • [email protected] MAKALE Doç. Dr. Tayfun Güngör Uz. Dr. Cihan Toğrul Uz. Dr. Eralp Başer Dr.Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Jinekolojik Onkoloji Kliniği ASBESTOZ & Jinekolojik Kanserler Asbestoz fibröz yapılı,kristalize,hidrate olmuş bir silikat grubudur.EpidemiyoloASBESTOZ İLE İLİŞKİLİ HASTALIKLAR jik çalışmalarda asbeztozun,farklı birçok 1-Parankimal intertisyel fibrozis (asbestozis) hastalıklara neden olduğu gösterilmiştir. 2-Bronkojenik karsinoma (Tablo-1) Asbestozun farklı formlarının 3-Plevral efüzyonlar konsantrasyon, boyut, şekil ve suda 4-Plevral fibrozis eriyebilirlik özellikleri hastalığın oluşup 5-Mezotelyomalar oluşmayacağını belirlemede etkili olur. Asbestozun serpentin (lifleri kıvrımlı 6-Laringeal , kolon ve kadın genital sistemi ve esnek) ve amphibole (lifleri düz sert ile ilgili malignensiler Tablo-1 ve kolay kırılır) olmak üzere iki formu vardır. Bir serpentin olan ve endüstride kullanılan chrysolite, en sık görülen asbestoz nedenidir. Amphiboleler ise crocidolite(mavi asbeztoz)(Figür 1,Figür 2) amosite, tremolite ve diğerleri olarak ayrılır ve genel olarak amphiboleler daha toksik olarak bilinir. Asbeztoz aynı anda birçok yerde bulunabildiğinden maruziyet mesleki veya mesleki olmayan birçok yoldan oluşabilir. Örneğin, madencilik asbestozun endüstriyel kullanımı (tekstil, izolasyon malzemeleri, gemi sanayi), mesleki olmayan maruziyet (sürekli olarak asbestozun bulaştığı kıyafetleri eve getiren asbestoz işçileri, asbestoz ile yalıtılmış yapılarda barınan insanlar, endüstriyel kullanım olan bölgelere yakın yaşayan insanlar) GENEL BİLGİLER Hayvan çalışmaları asbestoz ve over kanserleri ile ilişkiyi göstermiştir ve asbestoz fiberlerine insan overlerinde de rastlanmıştır. Mesleki olarak asbestoza maruz kalan kadınlarda yapılan mortalite çalışmalarında over kanserlerinde (1-5) ve serviks kanserlerinde artmış risk bulunmuştur.(2-6). Artmış risk uterus kanserleri (serviks veya korpus ayrımı yapılmadan) içinde söz konusudur (7-9). Bu çalışmaların çoğunda her bir kanser için vaka sayısı azdır ve maruziyet-sonuç ilişkisi tam olarak ortaya konulamamıştır. Patoloji materyallerinin incelenmesi ile yapılan çalışmalarda over kanserlerinin bir kısmının yanlış tanı konulan malign peritoneal mezotelyomalar 32 olduğu anlaşılmıştır (1-5). Asbestoz tekstil fabrikalarında iki yıldan fazla süreyle çalışan kadınlarda da artmış meme kanseri mortalitesi gösterilmiştir (10). Ancak henüz asbestoza bağlı bu kanserlerin insidansını araştıran bir çalışma yoktur. Asbestoz kullanan Norveçli kağıt ve kağıt hamuru işçilerinin ailesindeki kadınlarda yapılan over incelemelerinde asbestoz fiberleri bulunmuştur(11-12). Asbestoza maruz kaldığı dökümante edilmiş erkekler ile aynı evde yaşayan 13 kadında ve insidental olarak ooferektomi olan 17 kadında overler elektron mikroskopisiyle incelendiğinde ev içi teması olan 13 kadının 9’unda (yüzde 69.2) anlamlı biçimde asbestoz fiber kümeleri görülmüş, ancak maruziyet öyküsü olmayan 17 kadının sadece 6’sında (yüzde 35) bu kümeler izlenmiştir.13 kadının 3’ünde(yüzde 23) over ağırlığının gram başına düşen fiber sayısı 1 milyonun üzerindeyken, maruziyet öyküsü olmayan grupta bu kadar yüksek oranda fiber bulunma oranı yüzde 6 olarak bulunmuştur (11). Asbestoz fiberlerinin overlere taşınma mekanizması net olarak anlaşılamamıştır. Bir hipoteze göre asbestoz fiberleri vajinal kanaldan pasif transferle taşınır, çünkü buna benzer transfer genital organların enfeksiyöz hastalıklarında gösterilmiştir (11,13). Bu yol aynı zamanda serviks ve uterus kanserleri ve asbestoz arasındaki ilişkiyi de açıklamaktadır. Pasif transfer ile patojenlere maruziyetin tüp ligasyonu sonrası azalması ve tüp ligasyonu sonrası over kanserlerinde azalmanın gösterilmesi bu yolla taşınmasına ayrıca bir dayanak olabilir(14). Danimarkalı 65 bin tüp ligasyonu yapılmış kadında yapılan bir çalışmada over kanseri açısından anlamlı olarak normal populasyona göre daha düşük risk saptanmıştır, ancak serviks kanseri için koruyuculuk bulunamamıştır(15). Ancak alternatif bir hipotez olarak da fiberlerin over ve diğer genital organlara mezotelyumdan direkt penetrasyonu savunulmuştur. Genital organlara ulaşma şekli ne olursa olsun, asbestoz fiberleri genital organlara ulaştıktan sonra patolojiyi başlatma şekli diğer organlarda olduğu gibidir. Dokuda yaraya veya kansere neden olan mekanik irritasyon ve fiberlerin uzunluğundan dolayı makrofajlar tarafından tam olarak gerçekleştirilemeyen fagositoz sonucu oluşan hidroksillenmiş radikaller ve reaktif oksijen radikallerinden kaynaklanan hücre hasarı gelişir(16-17-18). Asbestoz kanserogenezi açışından hidroksillenmiş radikal teorisi daha uygun olabilir çünkü moleküller direkt olarak hücresel DNA’yı modifiye edip hasar verebilir. Bu oksidatif hasarın yetersiz onarımı DNA mutasyonlara neden olabilir (19-20). ASBESTOZUN JİNEKOLOJİK KANSERLER İLE İLİŞKİSİ ASBESTOZ VE GESTASYONEL TROFOBLASTİK HASTALIKLAR Gestasyonel trofoblastik hastalıklar (GTH) benign mol hidatiformdan malign koryokarsinoma kadar uzanan geniş bir grup trofoblastik hücre proliferasyonunu içeren patolojilere verilen ortak isimdir. Büyük çoğunluğu gebelik sonrası gelişir ve nadir görülürler. GTH için bilinen risk faktörleri anne yaşı (<20 ve >40 yaş en yüksek riskin olduğu yaş grubudur), daha önce mol hidatiform öyküsü ve oral kontraseptif kullanımıdır (risk kullanım süresi uzadıkça artar). İnsidansın en yüksek olduğu yerler Asya (Japonya hariç),Güney Amerika, Afrika, Orta Doğu ülkeleri ve Kuzey Avrupa ülkeleridir. Literatüre bakıldığında Avustralya’dan Alison Reid ve arkadaşlarının asbestoz ve GTH ilişkisini inceleyen bir çalışması göze çarpmaktadır. Reid ve arkadaşları Batı Avustralya’da 1936-1992 yılla- rı arasında Wittenoom bölgesinde yaşamış, crocidolite (mavi asbestoz) madenciliği yapmış veya maruz kalmış kadınlarda GTH ilişkisini araştırmışlardır. Bu çalışmada yaklaşık 3 bin kadın ve kızın (yüzde 41’i bölgeye ilk geldiklerinde 15 yaşından küçük) kayıtları incelenmiştir. Mavi asbestoz madeni 1943-1966 yılları arasında işletilmiştir. Kadınlardan 2552’si kasabada yaşamış ancak madende çalışmamıştır, geri kalan 416 kadın maden veya madene bağlı işletmelerde görev yapmışlardır. Kayıtlara göre 1963 yılında 3 tane koryokarsinom vakası mevcuttur. Aynı yılda reprodüktif çağdaki kadın sayısı 302 (15-54 yaş). Buna göre Wittenoom Bölgesi’nde koryokarsinom için kaba insidans hızı 3/302 yani 9.9/1000. Ayrıca kayıtlara göre 1970 -2005 yılları arasında mol hidatiform tanısı alan 3 vaka mevcut ve yine bu yıllar arasında hastanede doğum sayısı 1,741.Mol hidatiform için kaba insidans hızı 3/1741 yani 1,7/1000’dir. Asbestoz maruziyeti olmayan dönemde Avustralya’da 2004-2005 yılında yeni tanı konulan 252 inkomplet mol hidatiform vakası ve 146 sınıflandırılamayan mol hidatiform vakası saptanmıştır. Koryokarsinom ise çok daha nadir görülür. Avrupa ve Kuzey Amerika’da insidansı 1/30.0001/40.000’dir. Molar gebelik sonrası görülme riski 1/40’dır. Koryokarsinomun molar gebelik sonrası gelişme riski normal gebelikten sonra gelişme riskinden 1000 kat fazladır. Avustralya için 1982 verilerinde koryokarsinom kaba insidans hızı 0.1/100.000’dir. Benzer olarak bir başka çalışmada Sidney bölgesinde 1950-1966 yılları arasında mol hidatiform ve koryokarsinom görülme sıklığı sırasıyla 1/962 ve 1/12.705 olarak saptanmıştır. Kaba insidans hızı olarak mol hidatiform için 1.04/1000, koryokarsinom için ise 0.08/1000 hesaplanmıştır. Bu sayılar Reid ve arkadaşlarının Wittenoom bölgesinde yaşamış kadınlarda saptadıkları insidans hızlarından oldukça düşüktür.(koryokarsinom için Reid ve arkadaşları insidans olarak 993/100.000 bulmuşlardır). Asebestozun bu nadir hastalıkların görülmesiyle ilişkili olduğu mantıklı bir açıklama gibi görünmektedir. Asbestoz fiberlerine asbestoz maruziyeti sorgulanmaksızın canlı ve ölü doğan bebeklerin plasentasında da rastlanmıştır (21-23). Fiber yoğunluğu asbestoz ile ilişkili sektörde çalışan kadınların plasentalarında daha fazla görülmüştür. Plasental patoloji ve asbestoz varlığı arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Haque ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada ölü doğan bebeklerin plasentasında ve fetal dokularında benzer miktarda fiber saptanmıştır ve yine ölü doğan bebeklerin karaciğer ve plasentasında akciğer ve kas dokusundan daha fazla miktarda fiber saptanmıştır, bu da bu fiberlerin kan kaynaklı olduğu göstermektedir. Tüm bunlardan yola çıkarak fiberlerin maternal sirkülâsyondan transplasental yol ile fetusa geçtiği söylenebilir(21). Plasental fiber yoğunluğu Wittenoom gibi yüksek miktarda asbestoz maruziyeti olan bölgelerde daha yüksek saptanabilir(24).Asbestoz fiberleri veya asbestoz cisimciklerine akciğer, plevra, peritoneal mezotelyum, dalak ve overlerde asbestoz maruziyetinden yıllar sonra bile saptanmıştır (25-26). Wittenoom Bölgesi’ndeki kadınlarda koryokarsinom bu bölgede yaşadıkları dönem içerisinde ortaya çıkmıştır, bu asbestoz maruziyetine hızlı bir cevaptan kaynaklanabilir ancak mol hidatiform vakaları daha sonra saptanmıştır. Sonradan ortaya çıkma nedeni bu kadınların asbestoza maruz kaldıkları dönemde çok genç yaşta olmaları ve fiberlerin ovaryan dokuda uzun bir süre kalmalarına bağlanabilir. ASBESTOZ VE SERVİKAL, OVARYAN VE UTERİN KANSER İLİŞKİSİ Literatüre bakıldığında Reid ve arkadaşlarının Wittenoom Bölgesi’nde yaptıkları yaklaşık 3 bin kadını kapsayan çalışma göze çarpmaktadır.1943-1992 yılları arasında bu bölgede yaşamış ve/veya asbestoz madeninde çalışmış kadınları kapsayan bu çalışmada kadınların yüzde 46’sı bölgeye ilk geldiklerinde 15 yaşın altındadır, 416 kadın madencilik firmasında çalışmış (satış ofisi, otel, şirket binası) geri kalan 2 bin 552 kadın ise bölgede yaşayan çoğu maden işçilerinin eşleri, kızları geri kalanlar ise yine bu bölgede yaşayan ancak diğer işlerde çalışan kadınlardan oluşmaktadır. 1960 -2006 yılları arasında 2 bin 968 kadından 145’inde yeni tanı meme kanseri veya jinekolo- 33 jik kanser tespit edilmiştir (Tablo 2) Kanser tanısı alan ve almayan grup arasında Wittenoom’a geliş dönemleri arasında fark saptanmamıştır ancak over kanserlerinin yüzde 56’sı servikal kanserlerin ise yüzde 37’si bölgeye ilk geldiklerinde 40 yaş ve üzeri gruptadır. Kanser olmayanların ise yüzde 10’nu bu gruptadır. Bölgede kalma süreleri açısından gruplar arasında farklılıklar mevcuttur. Over, servikal, uterin kanseri olan grubun yüzde 60’ından fazlası 1 yıl veya daha kısa süre kalmıştır. Bu sayı meme kanseri olan grupta yüzde47, kanser olmayan grupta ise yüzde45’tir. Uterin kanseri olanların yüzde 83’ü , over ve servikal kanseri olanların yüzde 54’ü, meme kanseri olanların yüzde 68’ i ve kanseri olmayan kadınların yüzde 64’ü asbestoz madeninde çalışan işçileri ile birlikte yaşayan kadınlardır. Wittenoom’da yaşayan kadınlara bakıldığında meme kanseri için değil ancak jinekolojik kanser için Avustralya’nın diğer bölgelerinde yaşayan kadınlara göre daha yüksek insidans saptanmıştır ancak bu fark istatiksel olarak an- lamlı değildir. Meme kanseri insidansi Wittenoom ve diğer bölgelerde benzer bulunmuştur. Maden işinde çalışan kadınlara bakıldığında ise over kanseri insidansı Avustralya’nın diğer bölgelerinin yarısından azdır. Servikal kanser insidansı diğer bölgelere göre yüzde 80 - yüzde 240 daha fazladır ancak bu fark istatiksel anlamlı bulunmamıştır. Meme ve uterin kanser insidansları ise diğer bölgeler ile benzer bulunmuştur. İlk maruziyetin üzerinden 40 yıl ve daha fazla zaman geçen kadınlarda uterin kanser hariç diğer kanserler için istatiksel olarak anlamlı bir düşüş saptanmıştır. Uterin kanserler için bu düşüş 20 yıldan daha kısa süre geçen kadınlarda görülmüştür. Servikal kanser riski asbestoza ilk maruziyet yaşı 15-40 olan grupta 15 yaşından küçük gruba göre 2 kat artmış bulunmuştur ancak bu fark istatiksel olarak anlamlı değildir. Ancak ilk maruziyeti 40 yaşın üzerinde olan grupta 15 yaşın altındaki gruba göre istatiksel olarak anlamlı 14 kat artış saptanmıştır (P<0.01), benzer olarak 40 yaş üzerinde ilk maruziyet olan grupta over kanser riski yüksek bulunmuştur ancak istatiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. İlk maruziyet yaşı dışında diğer ölçülebilir asbestoz maruziyeti parametrelerinde over, uterin, meme kanseri olguları arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Reid ve arkadaşlarının yaptığı bu çalışmada Wittenoom bölgesinde yaşayan kadınlarda ve genç kızlarda jinekolojik kanser gelişme insidansı Batı Avustralya’da yaşayan kadın populasyonuna göre daha yüksek bulunmuştur. Genel olarak serviks kanseri insidansı diğer bölgelerde yaşayan kadınlara göre iki kat fazla görülmüştür. Ancak bu artış istatiksel olarak anlamlı değildir. Maruziyet-sonuç ilişkisi incelendiğinde ilk maruziyet yaşı ve kanser gelişme riski açısından over, serviks, meme kanseri olgularında ters orantı saptanmıştır. Daha önce yapılan çalışmalarda maruziyet-sonuç ilişkisi tutarsız olsa da Wittenoom’a Over Kanseri Serviks Kanseri Uterin Kanser Meme Kanseri Kanser Olmayan n (%) n (%) Vakalar / n(%) n (%) n(%) Geliş Yılları 0 0 109 (4) 2(14) 6(6) 1940’lar 7(44) 8(42) 1,030(36) 7(50) 39(41) 1950’ler 8(50) 10(53) 1,257(45) 4(29) 42(44) 1960’lar 1(6) 1(5) 402(14) 1 (7) 8(8) 1970’ler 0 0 25(1) 0 1(1) Bilinmeyen Wittenoom’a Geliş Yaşları 3(19) 2(11) 1,190(42) 2(14) 25(26) <15 4(25) 10(53) 1,329(47) 11(79) 61(64) 15’ten <40 9(56) 7(37) 269(10) 1(7) 9(9) >40 0 0 35(1) Bilinmeyen 0 1(1) Maruziyet Süresi 11(69) 12(63) 1,261(45) <1 yıl 9(64) 45(47) 3(19) 2(11) 752(27) 1 – 3 yıl 4(29) 20(21) 1(6) 2(11) 430(15) 3-5 yıl 1(7) 18(19) 1(6) 3(16) 350(12) >5 yıl 0 13(13) 0 0 30 (1) Bilinmeyen 0 0 19 16 2,823 Toplam 14 96 Tablo- 2 (1960-2006 yılları arasında Wittenoom Bölgesi’nde yaşayan kadınlarda yeni tanı konulan kanser olgularının dağılım özellikleri) 34 mesleki asbestoz maruziyeti sonrası over kanseri mortalitesi artmış olarak saptanmıştır. İki çalışmada 2. Dünya Savaşı esnasında gaz maskesi işçilerinde crocidolite maruziyeti sonrası over kanseri mortalitesi yüksek saptanmıştır (1-2).Tekstil sektöründe asbestoza maruz kalan kadınlarda da over kanseri mortalitesi istatiksel anlamlı olarak yüksek bulunmuştur ancak asbestoza maruziyeti arasında tutarlı bir ilişki bulunamamıştır (35,10). Wittenom Bölgesi’ndeki maden işçisi kadınlar genelde madene bağlı market, otel ve hizmet binasında çalıştıkları için mesleki maruziyetleri daha önce yapılan çalışmalardaki kadınlar kadar fazla olmayabilir bu da Reid ve arkadaşlarının over kanseri için istatiksel anlamlı fark bulamamalarını açıklayabilir. Deneysel çalışmalarda asbestoz fiberlerinin (tremolite) peritoneal boşluğa injeksiyonu sonrasında tavşan ve domuzlarda over epitelinde erken over kanserlerindekine benzer değişimler saptanmıştır(27). Heller ve arkadaşları(11) asbestoza maruz kalan kişilerle aynı evi paylaşan 13 kadının 9’unun overlerinde yüksek miktarda asbestoz fiberlerine rastlamışlardır. Yazarlar fiberlerin overe ulaşma mekanizmasını transvajinal yoldan asbestozla kontamine bir erkek ile cinsel ilişki sonrası bulaş olarak açıklamışlardır(11). Ancak bu cinsel ilişki ile bulaş hipotezi Wittenoom da yaşayan kadınlarda desteklenememiştir. Mesleki asbestoz maruziyeti serviks kanseri içinde artmış mortalite ile Gelecek Nesillerin Korunması İçin; Meslek Hastalıklarına “DUR” Diyelim! ilişkilendirilmiştir. 2.Dünya Savaşı sırasında gaz maskesi işçilerinde artmış serviks kanseri mortalitesi gösterilmiş ancak istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır(1-2). Bir başka çalışmada artış saptanmış ancak istatiksel anlamlı fark bulunamamıştır(2). Yine artmış serviks kanseri mortalitesi asbestoza maruz kalan tekstil işçilerinde de gösterilmiş ancak istatiksel olarak anlamlı bulunamamıştır(6,10). Reid ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise mortaliteden çok serviks kanseri insidansı incelenmiş, istatiksel olarak anlamlı olmasa da serviks kanseri insidansında artış saptanmıştır. Wittenoom Bölgesi’nde yapılan çalışma sonucunda Batı Avustralya popülasyonuna göre serviks kanseri insidansında artış, over kanseri insidansında ise azalma saptanmıştır. Ancak bu bölgedeki düşük sosyo-ekonomik düzey, cinsel partner sayısı, ilk doğum yaşı, sigara ve HPV gibi sosyodemografik faktörler ve jinekolojik kanserler için bağımsız risk faktörleri örneğin, doğum kontrol haplarının kullanımı, parite, menarş ve menopoz yaşı, tüp ligasyonu gibi faktörler insidansları önemli ölçüde etkilemiş olabilir. SONUÇ Asbestoz maruziyet öyküsü olan kadınlarda gestasyonel trofoblastik hastalıklar ve jinekolojik kanserlerde artmış insidans riski açısından tutarlı kanıtlar yoktur. Bu alanlarda geniş çaplı ve iyi düzenlenmiş çalışmalara ihtiyaç vardır. Ülkemizde de asbestozun varlığı ve kullanım alanlarının olduğu düşünülecek olursa bu hastaları değerlendirirken geniş bir mesleki ve yaşadığı bölgeyle ilgili anamnez almak ve gerekirse asbestoz fiberlerini veya cisimciklerini tespit etmek amaçlı uygun patolojik incelemeler yapmak yararlı olacaktır. REFERANSLAR / 1. Wignall BK, Fox AJ. Mortality of female gas mask assemblers. Br J Ind Med 1982;39:34 – 8. 2. Acheson ED, Gardner MJ, Pippard EC, Grime LP. Mortality of two groups of women who manufactured gas masks from chrysotile and crocidolite asbestos: a 40-year follow-up. Br J Ind Med 1982;39:344 – 8. 3. Magnani C, Ferrante D, Barone Adesi F, et al. Cancer risk after cessation of asbestos exposure. A cohort study of Italian asbestos cement workers. Occup Environ Med 2008;65:164 – 70. Epub 2007 Aug 17. 4. Pira E, Pelucchi C, Buffoni L, et al. Cancer mortality in a cohort of asbestos textile workers. Br J Cancer 2005;92:580 – 6. 5. Newhouse ML, Berry G, Wagner JC, Turok ME. A study of the mortality of female asbestos workers. Br J Ind Med 1972;29:134 – 41. 6. Raffn E, Lynge E, Juel K, Korsgaard B. Incidence of cancer andmortality among employees in the asbestos cement industry in Denmark. Br J Ind Med 1989;46:90 – 6. 7. Germani D, Belli S, Bruno C, et al. Cohort mortality study of women compensated for asbestosis in Italy. Am J Ind Med 1999;36:129 – 34. 8. Magnani C, Dalmasso P, Biggeri A, Ivaldi C, Mirabelli D, Terracini B. Increased risk of malignant mesothelioma of the pleura after residential or domestic exposure to asbestos: a case-control study in Casale Monferrato, Italy. Environ Health Perspect 2001;109:915 – 9. 9. Rosler JA, Woitowitz HJ, Lange HJ, Woitowitz RH, Ulm K, Rodelsperger K. Mortality rates in a female cohort following asbestos exposure in Germany. J Occup Med 1994;36:889 – 93. 10. Berry G, Newhouse ML, Wagner JC. Mortality from all cancers of asbestos factory workers in east London 1933-80. Occup Environ Med 2000;57:782 – 5. 11. Heller DS, Gordon RE, Westhoff C, Gerber S. Asbestos exposure and ovarian fiber burden. Am J Ind Med 1996;29:435 – 9. 12. Langseth H, Johansen BV, Nesland JM, Kjaerheim K. Asbestos fibers in ovarian tissue from Norwegian pulp and paper workers. Int J Gynecol Cancer 2007;17:44 – 9. 13. Ness RB, Cottreau C. Possible role of ovarian epithelial inflammation in ovarian cancer. J Natl Cancer Inst 1999;91:1459 – 67. 14. Purdie DM. Commentary: Does tubal sterilization reduce the risk of gynaecological cancers? Int J Epidemiol 2004;33:603 – 4. 15. Kjaer SK, Mellemkjaer L, Brinton LA, Johansen C, Gridley G, Olsen JH. Tubal sterilization and risk of ovarian, endometrial and cervical cancer. A Danish population-based follow-up study of more than 65000 sterilized women. Int J Epidemiol 2004;33:596 – 602. 16. Robinson BW, Musk AW, Lake RA. Malignant mesothelioma. Lancet 2005;366:397 – 408. 17. Shukla A, Gulumian M, Hei TK, Kamp D, Rahman Q, Mossman BT. Multiple roles of oxidants in the pathogenesis of asbestos-induced diseases. Free Radic Biol Med 2003;34:1117 – 29. 18. Manning CB, Vallyathan V, Mossman BT. Diseases caused by asbestos: mechanisms of injury and disease development. Int Immunopharmacol 2002;2:191 – 200. 19. Craighead JE, Kane AB. The pathogenesis of malignant and nonmalignant serosal lesions in body cavities consequent to asbestos exposure. In: Jaurand M-C, Bignon J, editors. The mesothelial cell and mesothelioma, lung biology in health and disease. New York: Marcel Dekker, Inc; 1994. p. 78. 20. Kamp DW, Israbian VA, Preusen SE, Zhang CX, Weitzman SA. Asbestos causes DNA strand breaks in cultured pulmonary epithelial cells: role of iron-catalyzed free radicals. Am J Physiol 1995;268: L471 – 80 21. Haque AK, Mancuso MG, Williams MG, Dodson RF. Asbestos in organs and placenta of five stillborn infants suggests transplacental transfer. Environ Res 1992;58:163–75. 22. Haque AK, Vrazel DM, Uchida T. Assessment of asbestos burden in the placenta and tissue digests of stillborn infants in South Texas. Arch Environ Contam Toxicol 1998;35:532–8. 23. Haque AK, Vrazel DM, Burau KD, Cooper SP, Downs T. Is there transplacental transfer of asbestos? A study of 40 stillborn infants. Pediatr Pathol Lab Med 1996;16:877–92. 24. Reid A, Heyworth J, de Klerk NH, Musk B. Cancer incidence among women and girls environmentally and occupationally exposed to blue asbestos at Wittenoom, Western Australia. Int J Cancer 2008; 122:2337–44. 25. Williams V, de Klerk NH, Whitaker D, Musk AW, Shilkin KB. Asbestos bodies in lung tissue following exposure to crocidolite. Am J Ind Med 1995;28:489–95. 26. Heller DS, Gordon RE, Westhoff C, Gerber S. Asbestos exposure and ovarian fiber burden. Am J Ind Med 1996;29:435–9. 27. Graham J, Graham R. Ovarian cancer and asbestos. Environ Res 1967; 1:115 – 28. 35 KAZA ANALİZİ Mansur Ziya KOÇ İş Güvenliği Koordinatörü Makina Mühendisi / ISG Uzmanı İşçinin Boynunda Ölüm Çemberi İstatistiki Bilgiler: Kazanın Olduğu Sektör: Yol yapım işleri Kaza Tarihi: 20.02.2013 Kaza Günü: Çarşamba Kaza Saati: 10.30 Kazalının Yaşı: 58 Kazalının Cinsiyeti: Erkek İşe Giriş Tarihi: 20.12.2012 Kazalının İş Tanımı: Kamyona yüklenmiş olan malzemelerin İndirilmesi Kaza Sonucu: Ölümlü Kaza Kaza Öyküsü: Kamyon şoförü olarak çalışmakta olan H.K yağmur suyu ızgaralarını ve logar kapaklarını üreticinin iş yerinden aracına yükledikten sonra tüketicin iş yerine getirmiştir. Bu getirdiklerini teslim etmek amacıyla kamyon kasasını açmıştır. Bir süre bekledikten sonra yetkililere malzemeleri getirdiğini ve araçtan indirilmesini talep etmiştir. Bu esnada 15-20 dakika kadar oyalanmış, aracın yanında sigarasını içerken de büyük olasılıkla yoldaki titreşim nedeniyle yüklü olan ızgaralar dengesini kaybetmiş, ızgaralar devrilmiş ve ızgaraları bağlayan çember H.K’nın başına geçmiştir. H.K. yaklaşık 1 ton ağırlığındaki malzemenin altında kalarak feci bir şekilde hayatını kaybetmiştir. Kazanın Nedenleri: 1- Yağmur ızgaraları usule uygun ambalajlanmamıştır. 2- Malzemelerin taşınması sırasında: - Yolculuk esnasında oluşabilecek titreşim, - Yolculuk esnasında oluşabilecek sıçrama ve zıplama, - İstifleme sırasında yırtılma delinme, - Yükleme sırasında yanlış istifleme, - Ulaşım sırasında çarpmalar (araca, araca diğer malzemeler çarpma) gibi etkenler düşünülmemiştir. 3- Nakliye sırasında ambalajın dengede olması için ambalajın yüksekliği ile genişliği arasındaki orana dikkat edilmemiştir. 4- Malzemelerin boşaltılması sırasında araç çalışır durumda bırakılmış olup aracın süspansi- yon sistemleri ve motorunun neden olabileceği titreşimler göz ardı edilmiştir. 5- Araç şoförü dikkatsiz ve özensiz davranmıştır. Uzmanın Önerileri: 1- Araç şoförlerine nakliyede temel tehlikenin yükleme ve boşalmadaki özensiz ve dikkatsiz davranışlar olduğu konusunda bilgilendirme eğitimi verilmeli, 2- Yolun olumsuz şartları da göz önüne alınarak ızgaralar palet üzerinden kaymayacak şekilde paletin her bir ayağına kopmaya mukavim şeritlerle bağlanmalı ve streç ile çevrilmeli, 3- Ambalaj yüksekliği malzemenin genişliğinden yüksek olmamalı. www.isaffuari.com www.marmarafuar.com.tr 36 [email protected] T. +90 212 503 32 32 BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ (T.O.B.B.) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR. 37 MAKALE Doç. Dr. İlyas Üzüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ? Tedbir Takdir’i Bozar Mı Bazı İslam düşünürleri kusursuz ve mükemmel işleyişi bakımından, Evren’i ilahî bir makineye benzetir. Bir makinenin belli bir sistem dahilinde çalışarak işlevini gerçekleştirmesi gibi, evrenin de belirli bir sisteme dayalı olarak işlevini gerçekleştirdiği, gerçekleştirmeye devam ettirdiği açıktır. Bu düşünce sahiplerine göre “makinelik” sadece evrenin kendisi için değil, evrendeki tüm varlıklar için de geçerlidir. Başka bir ifadeyle yalnız evren değil, evrendeki her varlık ve nesne birer makinedir. Güneş bir makinedir… Ağaç bir makinedir… Karınca bir makinedir… S özü edilen düşünürleri bu benzetmeye sevk eden sebep, gerek bir bütün halinde evrende, gerekse evrendeki her varlıkta bulunan “olağanüstü düzen”dir. Bu düzen kimilerince “tabiat kanunları”, kimilerince de “sebep-sonuç ilişkisinin tezahürü” biçiminde anılmıştır. Bu anılmada işaret edilen yasaların tabiatta var olması bakımından “Tabiat Kanunları”, teistik bir anlayışla, bunları koyan yani fonksiyonlarını icra ettiren bakımından “İlahî Kanunlar” olarak adlandırılması daha uygun olur. Öte yandan bilinmektedir ki bu kanunlar dışsal varlığa sahip olmayıp tamamıyla fonksiyonlardan ibarettir. Söz gelimi, kimse “Yer Çekimi Kanunu” diye dışsal bir varlıktan söz edemez, ama fonksiyon bakımından “Çekim Yasası” inkarı mümkün olmayan bir gerçekliktir. Aslında fen bilimleri temelde bu kanunların varlığı üzerine kurulmuştur. Diğer taraftan evrendeki kusursuz işleyişi “Sebep-Sonuç İlişkisinin Tezahürü” şeklinde ele almak da aynı kapıya çıkar. Ateistik bakışla bunlar evrende var olan düzenin ifadesi, teistik yani inanarak yapılan bir bakışla ise Yüce Yaratıcı’nın var kıldığı “Süreçler Bütünü”dür. Daha açık ifade etmek gerekirse, bu ilişkiler 38 Allah’ın evrende yaratma ve öteki fiillerini gerçekleştirme seyridir. Mesela, Allah bir canlıyı, diyelim ki bir kuzuyu sperm ve yumurtanın birleşmesinden başlayarak belli süreçlerin sonunda yaratmaktadır. Yine, diyelim ki bir buğday tanesinin başağa dönüşmesi yine belli süreçlerin tamamlanması sonunda gerçekleşmektedir. İşte adına ister tabiat kanunları, ister ilahî yasalar, ister sebep-sonuç ilişkisi süreçleri diyelim, “tedbir” bu gerçekliği dikkate alarak davranmak demektir. Tarlasından ürün almak isteyen bir kimse tarlasını zamanında sürüp havalandırmalı, tohumu vaktinde ekmeli, her aşamada sulamadan gübrelemeye kadar yapılması gerekenleri yapmalıdır. Aynı şekilde arı yetiştirmek ve bal üretimi yapmak isteyen bir kimse arıcılığın şartlarını eksiksiz yerine getirmeye çalışmalı, çocuk sahibi olmak isteyen bir kimse bunun fizik alemde görülen süreçlerine uygun davranış sergilemelidir. Tedbir kelimesinin etimolojisinde “düşünme, hesaba katma, dikkate alma” anlamları vardır. Bir mümin gözlemlerine dayalı olarak Allah’ın bu alemde “fiillerini icra etme” yasalarını yahut süreçlerini sağlıklı bir şekilde düşün- meli ve amaçlarına ulaşmak için hiçbirini atlamadan, bunları hesaba katan bir yol izlemelidir. Aksi halde amaçlarına ulaşmak mümkün olmayacaktır. Öte yandan ilahî yasalar ya da sebepsonuç dizisine ilişkin süreçler tümüyle bildiklerimizle sınırlı değildir. Her zaman öngörülmeyen sonuçlarla karşılaşılabilir. Bu olumsuz sonuçlar ya sebep-sonuç zincirindeki bir halkayı atlamaktan, ya bilmediğimiz başka süreçler olmasından ya da doğrudan doğruya ilahî irade ve hikmetin O’nun katındaki bir gerçeklikten kaynaklanabilir. İşte bu bağlamda sonuca ilişkin ortaya çıkan –bizim açımızdanolumlu olumsuz her gelişmeye “takdir” denilir, yani ilahî iradenin kulların tutumlarından sonra çok yönlü olarak “belirleme”de bulunması. “Tevekkül” ise kişinin kendi üzerine düşeni yaptıktan sonra neticeyi Allah’a bırakması, O’nun her işi hikmetli yapacağına inanarak O’na güvenip dayanmasıdır. Bu güvenin sonucu olarak da O’nun “takdirine rıza gösterme” devreye girer. Buna göre kul açısından sıralama tedbir, tevekkül ve takdire rıza gösterme şeklinde gerçekleşir. Hz. Peygamber’in, devesini salıverdiğini, sonra da akıbetiyle ilgili olarak İş Güvenliği ile İlgili Boyutları Bakımından TEDBİR, TEVEKKÜL, TAKDİR! Tedbir asıldır, arkasından da tevekkül gelmelidir. Şüphe yok ki, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “sevdiğini söylediği tevekkül sahipleri” (Âl-i İmran 3/159) böyle olanlardır. Allah’a tevekkül ettiğini söyleyen bir kimseye, “Önce deveni bağla, sonra tevekkül et” (Tirmizi, “Kıyamet”, 60) diyerek onu yanlışlaması deveyi bağlama ile tevekkül arasındaki sağlıklı ilişkiye işaret etmektedir. Burada yine Hz. Peygamber’in, “Eğer siz hakkıyla tevekkül ederseniz, Allah kuşları rızıklandırdığı gibi sizi rızıklandırır” buyurmasını (İbn Mace, “Zühd”, 14) hatırlamak gerekir. Zira kuş beslenmek için ağzını açıp beklememekte, rızık bulmak için gün boyu kanat çırparak uhdesine düşen “tedbir”e riayet etmektedir. Tedbirsiz tevekkül, tevekkül değildir. Diğer bir ifadeyle tevekkül insanın uhdesine düşen görevleri yerine getirmeksizin kuru kuruya Allah’a dayanması olarak anlaşılamaz, bu –haşa- Allah’a karşı en azından bir tür saygısızlık olur. Tıpkı, derslerine çalışmayan ve talebeliğinin hakkını vermeyen bir öğrencinin öğretmeni hakkında kendi lehinde karar vereceğini beklemesi gibi... O halde kulun iradesine bakan yönü itibariyle tedbir asıldır, arkasından da tevekkül gelmelidir. Şüphe yok ki, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “sevdiğini söylediği tevekkül sahipleri” (Âl-i İmran 3/159) böyle olanlardır. Tedbir-tevekkül konusu, takdirle bağlantılı olarak şu önemli soruyu akla getirir: “Tedbir takdiri bozar mı?” Yani insanların kendi üzerlerine düşeni yapmaları, vaktiyle ilahî iradenin olumsuz sonuç doğmasına ilişkin yargısını değiştirir mi? Bu sorunun iki şıklı cevabı vardır. Bunlardan birisi Allah’ın mutlak ve sonsuz ilmine bakan boyutu, diğeri “şarta bağlı kader anlayışı” ile ilgili boyutu. Birinci boyutu itibariyle, Allah’ın ilmi bütün zaman ve mekanları içine alan kuşatıcı bir ilim olduğu için, O, kulunun tedbir alıp-almayacağını bildiğinden hükmünü ona göre verir ve bu bağlamda O’nun takdirinde her hangi bir değişiklik olmaz. İkinci boyut itibariyle, yani şarta bağlı kader anlayışı dolayısıyla ise tedbir takdiri bozar, çünkü Allah takdirini kulun tutumlarıyla ilişkili olarak tayin eder, kul O’nun tabiata koyduğu kanunlarına riayet ettiğinde takdir olumlu, etmediğinde takdir olumsuz olacağından, kulun tutum ve davranışları öne çıkar, ilahî takdir buna göre hüküm verir. Biz insanları ilgilendiren “Şarta Bağlı Kader”dir. Bunun birçok yönü vardır. Burada temel nokta, insan olarak, inanan olarak görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmemiz, Allah’ın evrene koyduğu yasaları dikkate almamız, ayrıca daima güzel eylemlere yönelmemizdir. Biz, böyle bir tutum sergilediğimiz takdirde Allah lehimize takdirde bulunacak, olumsuz sonuçlardan bizi koruyacaktır. Bütün bunlara rağmen irademizi aşan olumsuz sonuçlarla karşılaşırsak bunu bir imtihan vesile olarak görüp sabretmemiz gerekecektir. Nitekim Kur’an’ın ilgili ayetleri ve Peygamber’in hadislerinden anlıyoruz ki, biz bizim eksikliğimizden kaynaklanmayan olumsuz gelişmeler söz konusu olduğunda, bunlar bizim günahlarımızın affına, Allah katında değerimizin yükselmesine vesile olacaktır. Buraya kadar işaret etmeye çalıştığımız hususlar dolaylı olarak iş güvenliği açısından alınacak derslere ilişkin ip uçları vermekle birlikte, biraz daha açık olarak şunları kaydedebiliriz: Herkesin çok iyi bildiği gibi, iş kazalarının önemli bir kısmı dikkatsizlikten, tedbirsizlikten, iş ve güvenlik kurallarına uymamaktan kaynaklanmaktadır. Oysa evrendeki ilahî yasalar ve varlıklar arasındaki sebep-sonuç ilişkisi azami dikkat ve tedbir içinde hareket etmemizi zorunlu kılar. Ateş yakar, su belli bir ısı derecesine yükseldiği zaman kaynar, ıslak elle elektriğe temas akımın bedene geçmesine yol açar, dalgın olarak bir makinenin karşısına geçip yanlış düğmelere basmak ağır bedellere yol açabilir. Bunlar ilahi yasalardır. Dolayısıyla her iş ortamında, o iş ortamının gerektirdiği yasalara/kurallara uymak zorunludur. Burada sergilenecek bir zaaf, ihmal veya kusur telafisi zor veya imkansız kayıplara neden olabilir. Bu tür olumsuz gelişmelerden başkası değil, bizzat kişi sorumlu olur. Bu bağlamda tevekkülden de söz edilemez. Zira tedbirin olmadığı yerde tevekkül yoktur, ya da olsa olsa söze varan, sözde kalan bir tevekkül vardır ki bunun adı tevekkül değil, boş vermişliktir. O halde hem Allah’ın hoşnutluğunu kazanan hem de güvenli bir iş ortamında çalışan kimse olabilmek için “tedbir-tevekkül” ilkesini dikkate alarak yaşamak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız. Kuş beslenmek için ağzını açıp beklememekte, rızık bulmak için gün boyu kanat çırparak uhdesine düşen “tedbir”e riayet etmektedir. 39 MAKALE Mehmet Doğramacı Araştırmacı Yazar İslam’a Uygun Yaşam, Profesyonel İş Yaşamını İnşa Eder [email protected] “İş Hayatı” denince hepimizin aklına ilk gelen nedir? İşimizi ne derece sevdiğimiz ya da iş ortamında ne derece sevildiğimiz doğrusu ince bir tahlile muhtaç. İşimizi sevmekten ne anlıyoruz, gerçek sevginin prensipleri nelerdir, işte bunlar üzerine bir miktar kafa yoralım istiyorum. Sevgi, gerçek anlamda kendini bulabilmesi için ne ister?.. “İşimi Seviyorum” diyebilmek ne gibi sorumluluklar getirir, bunları birlikte düşünelim: 1- KUSUR GÖRMEMEK- ELEŞTİRMEMEK: İşiniz ile aranızda bir bağ olmasını istiyorsanız, öncelikle işinizi olduğu gibi kabul etmelisiniz. Zaman zaman işinizi eleştiriyorsanız, işinizi istediğiniz kalıba dökmek istiyorsunuz demektir. Yapılması gerekeni yapmak yerine, kusur gördüğünüz, eleştirdiğiniz ve kendi ölçütleriniz doğrultusunda yoğurmak istediğiniz işi yapmak profesyonellik içermez. Profesyonel iş yaşamı, eleştiriyi ve kusur görmeyi kabul etmez. İşinizin kusurlarında dahi güzellik görmeye çalışmak yerine daha çok kusur aramayın. Edebiyatımızda şaşı gözlü sevgiliye “Şehlâ Bakışlım”, hafif aksayana da “Keklik Sekişlim” diye hitap edilir. Spastik- zihinsel- bedensel özürlü çocukları bir de annelerine sorun. Yavrularında kusur görseler, herkesten daha çok bakım isteyen bu çocukları bir ömür taşıyabilirler miydi? Siz de işinizi emekliliğe kadar taşıyacaksanız kusur görmemelisiniz. İşinize bugün tekrar bakın. Kusur görüyor, size ters bir iş olduğunu düşünüyorsanız, işinizi yeniden gözden geçirin. 2- SORGULAMAMAK: Hesaba çektiğiniz biri, emriniz altında olmasını istediğiniz, yönetmek, hâkimiyet kurmak istediğiniz biridir. Hâkimiyet ve yönetim edaları olan yerde resmiyet başlar. Resmiyetin olduğu yerde ise içtenlikten bahsetmek imkânsızdır. Sevgi, içtenlik ister. Hira’da Risaleti açığa çıkan Hz. Muhammed (s.a.v) dini kimlere anlatacağını düşünürken, önce eşi Hz.Hatice (r.a) İslam’ı sorgulamadan kabul 40 etmiş, daha sonra sadık arkadaşı Ebubekir: “Sana inzal olanı anlat bakalım, nasıl bir şeymiş” dahi demeden, sorgulamadan, “Sen diyorsan; güzeldir, tamamdır” diyerek şahadet etmiştir. Sadık olmak, bağlı olmak, sorgulamadan sevmek, kadınlarda Hz.Hatice, erkeklerde Hz.Ebubekir’in şahsında anıtlaşır. Gemileri geceleyin karadan Haliç’e indirme fikrini vezirlerine açan Sultan Fatih’i, vezirler Hocası Akşemseddin’e şikâyet ederler: “Seninki olmayacak şeyler emrediyor” dediklerinde Akşemseddin şöyle diyecektir: “O diyorsa yapacaksınız, yürüyün halat çekmeye gidiyoruz!..” Sorgulamamak; “Sen öyle diyorsan öyledir” diyebilmekle gerçekleşir. “O öyle diyorsa öyledir” diyebildiğiniz yöneticileriniz olsun ve sizin dediğinizi sorgulamadan yerine getirebilecek yönettikleriniz olsun. Bunun tek yolu da içtenlik ve sevgidir. 3- KÜSMEMEK: Profesyonel iş yaşamında dargınlık, kırgınlık kavramlarına yer olmamalıdır. Her kırgınlık kalpte yara açar. Ne kadar kurusa da dokunulduğunda bir gün tekrar kanama ihtimali yüksektir. Yarayı sarmak yerine hiç yara açmamak, bir taraf yaralasa dahi razı olup ses çıkarmamak, uzun ömürlü bir sevgi için şarttır. İnsanlığın önderi Hz.Muhammed (s.a.v)’in ne eşlerine, ne de sahabesine karşı kırgın durduğu, surat ekşittiği bir dakikası bile olmamıştır. Sevmek, bütünleşmekse uzaklaşmak niye?.. 4- MENFAAT BEKLEMEMEK- KARŞILIKSIZ SEVMEK: Belli bir maaş ya da belli bir kazanç karşılığında iş yaşamı sürüyor. Ancak buna rağmen içinde para olsun olmasın karşılık bekleyerek yapılan tüm işler alış- verişe benzer. Oysa çalışmak ibadete benzetilerek yapılması gereken bir eylemdir. Çalışmanız, tüccar mantığına sığmayacak kadar yüce ve büyük bir kavramda olsun. Temeli menfaate dayanan tüm işler sahtedir. Bazı makam sahipleri ve zenginler, iyi günlerinde kendilerine her fırsatta yağ çekenlerin, etraflarında fır dönenlerin, düştükleri gün ortalıkta gözükmeyişleri karşısında yıkıma uğramışlardır. Bu doğal bir sonuçtur. Menfaat tükenmişse alış- veriş biter. “İş arkadaşım/yöneticim beni anlamıyor” türünden serzenişler dahi menfaattir. Anlayış beklemek yerine onu anlamayı neden denemiyorsunuz? “Ben acaba onu ne kadar anlayabiliyorum?” dediğiniz gün, onun da sizi anladığını fark edeceksiniz. Öğretmenlerin öğrencilerini, anne-babanın evladını, eşlerin birbirlerini sevmeleri iş arkadaşlarınızı sevmenize örnek olsun. Sevginin en saf halidir. Hz. Hatice’nin Hz. Muhammed’e(sav), Hz. Fatıma’nın Hz. Ali’ye sevgisi gibi. Sevgiyi yaratan Allah, kullarını karşılıksız sever ve karşılıksız verir. Karşılık istese hangi lütfunu ödemeye gücümüz yeterdi ki? Maddi çıkarlar sevginizin önüne geçmesin. 5-KIYASLAMAMAK: Profesyonel iş ilişkilerinin süreklilik sağlayabilmesi için çok fazla gündeme gelmeyen bir hususa da değinmek istiyorum. İş arkadaşınızı hiç kimse ile kıyas etmeyiniz. İş arkadaşınızın anneniz gibi sizi düşünmesini, köleler gibi itaat etmelerini bekliyorsanız kıyaslayarak seviyorsunuz. Sevgi, kişiye özeldir. Siz özel bir kişiyi ona özel sevgi ile sevmelisiniz. Personellerinizden başkalarının personelleri gibi ya da Yöneticinizden başka yöneticiler gibi davranış istemek, onları kaybetmeye kapı aralamaktır. Unutmayınız ki, hiçbir insan başkasının yerinde olamaz ve buna mecbur da değildir. İnsan hiçbir biçimde kıyas kabul etmez. Olanı olduğu gibi sevenler, kazançlı çıkmıştır. Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım / Bakışından süzülen işvene kurban olayım / Lütfüne ermek için söyle perişan olayım / Bakışından süzülen işvene kurban olayım Müzeyyen Senar’ın şarkısında olduğu gibi “Benzemez kimse sana” diyebilmişseniz başarıyı yakalamışsınız demektir. 6- ŞİKÂYET ETMEMEK: İş yaşamı, sadakatle bağlılığı ve sırdaş olmayı gerektirir. İş hayatında biriyle aranızda geçenleri üçüncü şahıslara anlatıyor, aktarıyorsanız kaybedersiniz. İş arkadaşınızı diğer arkadaşlarınıza kötülemek ya da yönetime şikâyet etmekte, sizin aranızda kalması gereken sorunlar diğer şahısların gündemlerine oturmakta, sırlar ifşa olmakta ve yıkımlar peş peşe gelmektedir. Mahkeme koridorlarında boşanma sırası bekleyen eşlerin çoğunun geçimsizlik problemleri altında yatan esas unsur, sır tutamayışları, problemleri başkalarına havale etmeleridir. İş arkadaşınızı başkalarına şikâyet ettikçe, başkalarının aranıza girişi daha kolay hale gelir. İş yaşamı da birer basamaktır. Çıkılması gereken asıl zirve, Allah’ı sevmektir. Allah’la olan bağınızı iyi düşünün. Başınıza gelen tüm dert ve sıkıntılar Allah’tan gelmiş ise onları kullara anlatmak, Allah’ı kullara şikâyet etmek değil midir? Anlatmak yerine o dertleri seccadede Yüce Sevgiliyle paylaşmak daha yerinde olmaz mı? “Derdimi seviyorum, çünkü onu bana Allah’ım verdi” diyebildiğiniz gün, ibadet anlayışınız da iş yaşamınız da yeni bir boyut kazanacak. 7- FEDAKÂRLIK: Fedakârlık iş yaşamında olmazsa olmazdır. Çalışmak bir anlamda katlanmaktır. Katlanmak ise aslında öyle güzel bir lütuftur ki… Hz. Muhammed’i (sav) seven ilk Müslümanların neler çektiğini biliyoruz. Yine Peygamberler Tarihi’ne baktığımızda en fazla fedakârlık yapanların Resul ve Nebiler olduğunu görürüz. Fedakârlık, sevgiyle ayrılmaz ikilidir. Fedakârlığınız nispetinde işiniz kıymet kazanır. Allah, müminlerden mallarını, canlarını, sevdiklerini Allah yolunda feda etmelerini ister. Müminler, Rablerini sevdikleri için dünyada nefislerine prim vermeyenlerdir. Cennet ve cemalini her daim yaşamak için! Allah’ı seviyorsanız, vaktinizden, uykunuzdan, zevklerinizden ve hatta çok sevdiğiniz kimselerden fedakârlık etmeniz gerekir. Bursa’da Kadılık gibi yüksek makamda iken ağır bir sınava tabi tutulan Aziz Mahmud Hüdâî (k.s) nefsine egemen olan makam tutkusundan fedakârlık etmeseydi bugün gönüllere taht kurabilir miydi? Asırlar geçti, nice kadıların, valilerin, vezirlerin isimleri unutuldu, nesilleri kesildi ama, Hüdâî Üsküdar’daki makamında hala dipdiri!.. Doksan yaşında surlar önüne gelen Halid b.Zeyd (Eyüp Sultan) acaba İstanbul halkına asırlarca Medine atmosferi solutmak için mi fedakârlık etti? 8- SINIRSIZ- HESAPSIZ VERİCİ OLMAK: İşini severek yapanların sözlüğünde “Hayır- Olmaz- Yapamam” kelimeleri olmamalıdır. İslam, Medine’ye intikal ettiğinde mallarını, bahçelerini, hurmalıklarını, evlerini Mekke’li kardeşleri ile paylaşanlar, birbirlerine mirasçı olmayı dahi kabullenmiş, daha sonra ilahi emirle buna gerek olmadığı bildirilmişti. Başta bilgi birikiminizi olmak üzere iş arkadaşlarımız ile paylaşımı bilmeliyiz. Tebük Savaşı hazırlıkları sürerken Resulullah (s.a.v) sahabesine mallarını getirmelerini, harp hazırlıklarına katkıda bulunmalarını istedi. Hz.Ebubekir(r.a) malının tamamını getirdi. Rasülullah(s.a.v): ”Ya Ebubekir! Geride ailene, çocuklarına ne bıraktın?” diye sorunca Ebubekir(r.a.):”Allah ve Resulü’nün sevgisini bıraktım” dedi. 9- SEVİLENE SEVGİYİ BELLİ ETMEK: Sevgi, mutlaka belli edilmeli, sevilene “Seni Seviyorum” denmelidir. Sahabenin zaman zaman Resulullah(s.a.v)’e “Anam Babam sana feda olsun Ey Allah’ın Resulü, seni her şeyden çok seviyorum” itirafına karşılık Rasulullah (s.a.v) şöyle diyecektir: “Emziren bir annenin evladına olan sevgisinden daha çok ben sizi seviyorum, ümmetimi seviyorum.” Sevgiyi açıklamak karşılıklı bir ihtiyaç gibidir. Bu, sevenler arasındaki bağı artırır. Sevgiyi belli etmek adına nice şiirler yazılmış, nice besteler yapılmıştır, değil mi? Allah, kullarına sevgisini Resul ve Nebilerin gönlünden açıklarken, kullar ibadet halinde Allah’la konuşarak sevgilerini bildirirler. Bu yüzden işinizi ve iş arkadaşlarınızı sevin ve gerektiğinde sevginizi dillendirin. 10- DÜRÜST- GÜVENİLİR- ŞEFFAF VE DOĞRU OLMAK: Belki en başa almamız gereken madde bu idi. Ayakta kalmak için dürüst olmak şarttır. “Seviyorum” dedikten sonra güven zedeleyici hareketler, sevgi ağacına vurulan balta gibidir. Her şeyi ile sevilene açık olmalı, yalan söylememeli, şeffaf olunmalıdır. Her ne pahasına olursa olsun doğru söylenmelidir. Saklanan her şeyin günün birinde açığa çıkma ihtimalini unutmamak gerekir. İnsan, sırları ile yaşayan bir varlıktır. Sırlar üçüncü kişilerle değil ancak sadece ilgilisi ile paylaşılır. İlgilisinden gizlenen sırlar, günün birinde açığa çıktığında aradaki güvene darbe indirecektir. Çalışma alanınızdaki güvene darbe indirecek sırlardan sakının. … Evet, Değerli Dostlar, İş hayatında profesyonelliğin hüküm sürebilmesi için gerekli prensipleri 10 madde halinde incelemeye çalıştık. Aslında bu prensipler artarak uzar gider. Biz, en çok sevgiyi yaralamasından korktuklarımıza öncelik verdik. Sevgi, yürek ve emek ister. Kalp, sevmekle yorulmaz. Nefret, kin, öfke, hırs kalbe yüktür. Yüklendikçe hafiflenilen, verdikçe çoğalan, paylaşmakla azalmayan tek olgu, sevgidir. Son sözü Sevgi Sultanı Hz. Mevlana’ya bırakalım: “Seviyoruz; işte hayatımızın güzelliği bu yüzden.” 41 Reel Sektöre Barterla Ödeme Fırsatı Veriyor Türk Barter Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sırrı Şimşek Dr. Sırrı Şimşek, geliştirilen borç yapılandırma sistemi ile ekonomik krizdeki şirketlerin nakit sıkıntısı sorununa çözüm getirildiğini, borç yapılandırması ve alacak yönetiminde barter sistemini kullanmak isteyen her şirkete özel projeler hazırlandığını ifade ediyor. Şimşek, Türk Barter’ın Türkiye ekonomisinin ilk yarısında daralan ve nakit sıkışıklığı içinde bulunan iş dünyasına, başlattığı uygulamayla reel sektörün borçlarını yeniden yapılandırıldığını kaydediyor. B u yaklaşımla finansal açıdan yetersizliğe düşmüş, ancak mal veya hizmetle ödeme kabiliyeti olan şirketlerin Türk Barter ile anlaşarak borçlarını alternatif ticaret ve finans sistemi barter ile ödeyebileceklerini vurgulayan Sırrı Şimşek, aynı şekilde alacağı olan şirketlerin nakit sıkıntısına düşmüş firmalardan alacaklarını barter sistemiyle karşılayabildiklerini bildirildi. özellikle de ABD’de 40 yıldan bu yana uygulanan barter sisteminin Türkiye’de ki geçmişi 18 yıla dayanır. Türk Barter ise 16 yıldır Barter sisteminin Türkiye’deki kurucusu ve güçlü bir teknolojik alt yapıya sahip, 1994 yılından bu yana IRTA’da Avrupa’dan sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi’yim ve Barter Etik Komite Başkanı olarak bulunuyorum. Amacımız global çevrelerde barter (takas) sisteminin önemine ilişkin farkındalığı arttırmak. Türk Barter Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Sırrı Şimşek, Barter yaklaşımında firmanın mal veya hizmet sunmadan teminat vererek borç yapılandırma talebinde bulunabildiklerini belirtiyor. Türk Barter sisteminde, şirketlerin borçları hemen ödendiğinden şirketler ağır faiz yükünden kurtulabilecekler. Dr. Sırrı Şimşek, borç yapılandırma modelinin, ekonomik krizi güç birliği yaparak aşmaya karar veren 6 bine yakın Türk Barter firması ile yapılan ortak çalışmayla oluşturulduğu, bu sistemle Türk Barter’ın firmalara destek kredisi verip darboğazdan geçmelerini sağladığı vurgulayarak, dikkat çekici tespitlerde bulunuyor. Barter Kanunu çıkmalı mı? Ne gibi faydaları olacak? Güçlü finansal araçlar ile teknolojik alt yapıya, uluslararası sertifika ile belgelendirilmiş kuruculara, tecrübeli ve yetişmiş personele sahip olarak hizmet vermelidir. Oysa Türkiye’de yeni kurulan şirketlerin Barter Sistemini çok kolay işletebileceklerini düşünerek hiçbir altyapıya, yetişmiş personele ve finansal güce sahip olmadan üyelerine hizmet vaatlerinde bulundukları gözlemlenmektedir. Barter sisteminin en önemli iş süreci, şirketlerin likidite sıkışıklığında barter modeli ile ihtiyaçlarını karşılamalarına aracı olmaktır. Bu süreçte alıcının özellikle kredilendirmesi söz konusu olduğunda, sistemin borç-alacak dengesi gözetilmelidir. Karşılıksız verilebilecek krediler, barter sistemine ileriye dönük olarak çok ciddi zararlar verecektir. Barter Sistemi nedir? Barter sistemi, ekonomilerin vazgeçilmez değer birimi ve değişim aracı olarak ürettiği paranın kısmen de olsa yerini alabilecek, spekülasyonlardan etkilenmeyen, gerçek değerini üretimden alan bir finansman modelidir. Dünyada Stokları barterla nasıl eritebiliriz? Barter sistemi firmaların (ya da devlet) nakit para karşılığında satabildiği değerlerle ilgilenmez. barter şirketinin ilgi alanı atıl kapasite üzerinedir. Yani şirketlerin stoklarında bulunan, girişimlerine karşın satamadığı mal ve hizmetlerle ilgileniyoruz. Bu durumda sisteme üye şirketler ellerindeki atıl kapasiteyi sisteme sunuyor, bu atıl kapasitenin meydana getirdiği maddi değer karşılığında da sistemde bulunan on binlerce üründen ihtiyaç duyduğu mal ve hizmeti nakit para ödemeksizin alabiliyor. Ne gibi hizmetler sunuyorsunuz? Yeni projeleriniz nelerdir? Dev bir pazar imkânı sunuyoruz. Satışları ve karı arttırıyoruz. Yüzde 100 tahsilât garantisi sağlıyoruz. Atıl kapasitenizi değerlendiriyoruz. Ücretsiz ve etkin reklam sağlıyoruz. Risklerinizi yok ediyoruz. Ekonomik krizlere çözüm sunar. Kısacası Barter Sistemi, stoklara, durgunluğa, tahsilât risklerine ve güvensiz satışlara son verir. Dünyanın diğer ülkelerinde durum nedir? Barter (takas) uluslararası ticarette ne kadar yaygın? Her sene Birleşik Devletler’de gerçekleştirilen Uluslararası Karşılıklı Ticaret Birliği Toplantısı’na katılıyoruz, dünyanın her yerinden 45 temsilci bu toplantıya katılıyor. Temsil edilen ülkeler arasında Çin, Singapur, Güney Amerika, Yeni Zelanda, Fransa, Portekiz ve Amerika Birleşik Devletleri de var. Dr. M.Sırrı Şimşek: “Türk Barter, başlattığı uygulamayla reel sektörün borçlarını yeniden yapılandırıp, ödeme gücü bulunan ancak finansal sıkıntısı olan firmalara özel projeler sunuyor.” 42 43 MAKALE Ömer Tezcan Genel Müdür Taurus Ankara Jüpiter Çalış Bakanı ile Çok Özel Söyleşi Geçen ay bir iş görüşmesi için jupiter’de idim. Seyahatim sırasında, Jüpiter Çalış Bakanı ile gezegendeki İSG sorun ve çözümleri konusunda uzun bir sohbet olanağı buldum. Bu sohbette aldığım bazı notları sizlerle paylaşmak istiyorum: J üpiter’de İSG ile ilgili çalışmalar oldukça uzun bir zamandır devam etmekte imiş. Çalış Bakanlığı yetkilileri, çeşitli dönemlerde, İSG düzenlemelerini içeren yasalar ve yönetmelikler çıkarmışlar. 20 yıl önce çıkardıkları yasa ile de çok ağır müeyyideler koymuşlar. Bakanın ifadesine göre, bu yasanın çıkarılmasından sonraki 4 yıl içerisinde yasaya aykırı davrandığı tespit edilen 125 civarında işveren ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış. leri çok ağır cezalarla cezalandırdık. Kurduğumuz işçi mahkemeleri ile çok büyük cezalar verdik. İş hayatının gerçeklerinden uzak, işverenleri yola getirdiğimizde sorunları çözebileceğimizi zannettik. Göreceli olarak, başarılar elde ettik. İSG’nin yalnızca sayılardan ibaret olmadığını anladığımızda siz dünyalıların deyimi ile birde baktılar ki bir arpa boyu yol almışız. Sonra bir üniversite ile 2 yıl süren ortak bir araştırma yürüttük. Soru şuydu: Neden Başarılı Olamıyorduk? Sayın bakanın bu ifadelerini duyunca, ülkemdeki yasalar aklıma geldi ve endişelenmedim değil. Bu durumu farkeden Sayın Bakan, “Ne mutlu ki, şimdi artık böyle bir durum söz konusu değil, biz bu sorunu kökten çözdük” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Çalışma hayatı ile ilgili yasaları hazırlarken, işverenleri zorlayıcı, uzun, anlaşılması zor metinlerle yıllarımızı geçirdik. Bir türlü hedeflerimize tam olarak ulaşamadık. İşveren- 2 yılın sonunda çok kapsamlı hazırlanan ve bizleri şaşırtan bir raporla karşılaştık. Raporda özetle şu noktalara vurgu yapılıyordu: 44 1. Çalış Bakanlığı’nın yıllar boyunca çıkardığı yasalarla eş zamanlı olarak diğer bakanlıkların da kendi konularında çıkardıkları yasalar içerik özetleri ile listelenmişti. Bu yasaların ortak bir yanı vardı: “Ağır Ceza” İçişleri Bakanlığı trafik cezalarını çok arttırmış, kazalar ölümler azalmamıştı. Çevre Bakanlığı çevreyi kirletenleri hapse atacağını ilan etmiş, endüstri tesisleri arıtma tesislerini bile kurmamış idi. Maliye Bakanlığı vergi kaçakçılığı ile mücadelede rekor cezalar ilan etmiş, bir türlü ekonomiyi kayıt altına alamamış. Kültür Bakanlığı tarihi eserleri korumak için yasa üstüne yasa çıkarmış, ama bir türlü başarılı olamamıştı. 2. Çıkarılan yasa ve yönetmelikler tarafların tümünün sorumluluklarını tanımlamıyor ve çoğu kez “Vur Abalıya” mantığı ile hazırlanıyordu. 3. Jüpiter genel eğitim düzeyi ve yaşam şartları dikkate alınmadan ve hatta bunun farkında olmayanların kaleme aldığı uygulama olanağı olamayan ya da uygulama olanağı olmadığı biline biline yasalar çıkarılmıştı. 4. Çalışanların katılımcı olmadığı çözümlerin arkasına takılıp seneler kaybedilmişti. Daha Neler Neler? Şöyle devam etti Sayın Jüpiter Çalış Bakanı: “Ömer Bey, İSG konusunun ülkenin diğer konularından hiçbir farkı olmadığını anladık. Daha önemlisi, hangi zorlayıcı şartı getirirsek getirelim tarafların tümünün bilinçli olarak kabul ettiği ve uygulama gönüllülüğünü gösterdiği yasaların gerekli olduğunu anladık. Buradan hareketle, gerçek çözümün Jüpiterde tüm ilgililerin eğitimi ile tüm sorunlarla baş edebileceğimizi anladık. Çalışanlarımızı çok erken yaşlarda eğitmeye başladık. İşverenlerimizin İSG konusunda alacağı her tedbirin yanında olduk. Vergi iadeleri ile onları destekledik. İşverenlerin elemanlarını eğittik. Tüm bakanlıkların katılımı ile 15 yıllık bir eğitim programı hazırladık. Tüm birimler, Yaşanılabilir Bir Jüpiter İçin elele verdi. Tüm kaynaklarımızla insanımızı eğitmeğe hasrettik. Sonunda başardık. • Eğitimli insanımız daha sağlıklı olduğu için sağlık giderlerimiz azaldı. • Eğitimli insanımız trafikte daha dikkatli oldu, kazalar ölümler azaldı. • Eğitimli insanımız verginin ne anlama geldiğini bildiği için vergi gelirleri arttı. • Ve nihayet eğitimli işçimiz ve işverenimiz el ele vererek İSG’nin gereklerini herhangi bir zorlama olmadan uygular oldular. ……………. Sayın Bakan’a teşekkür edip beni dünyaya getirecek uzay aracına bindim, dünyaya dönüş yoluna koyuldum. Bakanın anlattıklarından çok etkilenmiştim. Yorgunluktan uyuyakalmışım. Rüya görmeye başladım: “Yıllar öncesindeyim. Bir pazar günü... Haftanın yor- gunluğunun ardından sabah gazetelerini okuyorum. Kızım Zeynep henüz 8 yaşlarında… Gazeteye daldığım bir sırada kızım yanıma gelerek kendisini çocuk parkına götüreceğime söz verdiğimi hatırlatıyor. Üzerinde dünya haritası olan bir gazete ekini 10-15 parçaya ayırarak: “Kızım, bu haritayı yeniden düzelt, seni hemen parka götüreyim” diyorum. Parça parça gazeteyi alıp yan odaya gidiyor. Ben en az yarım saat kazandım derken, 5 dakika sonra kızım gazetedeki haritayı tam ve çok güzel bantlamış olarak getiriyor. Çok şaşırıyor, bunu nasıl başardığını soruyorum. “Gazete sayfasının arkasında bir insan resmi vardı. Sayfanın arkasındaki insanı düzelttim. Dünya kendiliğinden düzeldi” diyor. Uyandım! İnsanı düzelttim, dünya düzeldi. Ne güzel bir sözdü. Uyandım. “Ne’yi zaten biliyordum, Nasıl’ı bu yolculukta anladım” 45 MAKALE Hüseyin GELMEZ E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd. ÇESAM Çevre Danışmanlık Firması Genel Koordinatör Atık Oluşumunun Önlenmesi ve Atık Minimizasyonu Atık yönetiminin temel hedefi olan atık oluşumunun önlenmesi ve atık minimizasyonunu, atık üretiminin önlenmesi veya azaltılması, üretilen atığın kalitesinin arttırılması, zararlarının azaltılması, geri dönüşümün, yeniden kullanımın ve geri kazanımın özendirilmesi şeklinde tanımlayabiliriz. “Toplam Kaynak Koruması” olarak da adlandırabileceğimiz, ürünlerin, hammaddenin ve enerjinin sorumlu ve dikkatli kullanımı, atık önleme ve azaltmada uygulanabilecek temel prensiplerdir Y apılan çalışmalar göstermiştir ki, alınacak basit önlemlerle bile üretim sürecinde faydalı bir ürüne dönüşemeden atık haline gelen hammaddelerin daha etkin kullanımı sağlanabilmekte, kayıplar önlenebilmekte ve atık üretimi azalabilmektedir. Günümüzde, ürünlerin maddesel içeriklerinin azaltılması, üretim için kullanılan hammaddelerin çevreye daha az zararlı olanlar ile ikame edilmesi, üretim ve kullanım sürecinde gerekli olan su ve enerji ihtiyaçlarının düşürülmesi gibi yaklaşımlar hızla artmaktadır. Avrupa Komisyonu tarafından 1996 yılında, Avrupa Birliği IPPC (Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrolü) Direktifi yayınlanmıştır. Bu direktifin amacı sanayi faaliyetlerinden kaynaklanabilecek çevre kirliliğinin entegre bir yaklaşımla önlenmesi ve kontrolünün 46 sağlanmasıdır. Avrupa Birliği adaylık sürecinde olan ülkemiz de, bu direktife dayanarak 14 Aralık 2011 tarihinde “Tekstil Sektöründe Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol Tebliği”ni yayınlamıştır. Gerek AB Direktifinin, gerekse tebliğin uygulanması, atık önleme ve atık minimizasyonu çalışmalarını zorunlu hale getirmektedir. Atık önleme, atıkların hem miktarının hem de tehlikelilik seviyelerinin azaltılmasını kapsar. Atıkların oluşumunun önlenmesi, hem enerji kaynaklarının ve hem de doğal kaynakların israfının önüne geçilmesinde en etkili yol olup, çevrenin korunmasında ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımında temel bir faktördür. Bu nedenle atık önleme ya da atık minimizasyonu, başta Çevre Kanunu olmak üzere atık yönetimine dair tüm düzenlemelerde birincil öncelik ! atık üretimi azalabilir olarak belirlenmiştir. Ancak mevzuatta en öncelikli politika olarak ifade edilmesine rağmen, atık önlemenin hangi araç ve yöntemlerle sağlanması gerektiği açık olarak ortaya konulmuş değildir. Yönetmeliklerde ağırlık atık bertaraf politikalarına verilmiş, hatta ÇED Yönetmeliği kapsamı dışında olan bazı tesisler ünite içi atık geri dönüşümü yapmak suretiyle atık azatlımı işlemi gerçekleştirdiğinde ÇED kapsamına dâhil edilmek suretiyle atık minimizasyonu çalışmaları sekteye uğratılmıştır. Atık azaltımı çoğu kez üretim süreçlerinde küçük maliyetlerle gerçekleştirilen değişikliklerle sağlanabilir. Örneğin solvent bazlı maddeler yerine üretim sürecinde su bazlı ürünlerin kullanılması, üretilen atıkların hem miktarının hem de tehlikelilik düzeyinin azalması anlamına gelmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, yapılan materyal değişiminin toplam atık miktarı üzerindeki etkisidir. Solvent bazlı ürünlerin su bazlılarla değişimi işletmenin atık su hacmini ve konsantrasyonunu arttırabilir. Bu olay da atık su arıtma tesisini etkiler, deşarj limitlerinin aşılmasına neden olur ve belki de atık su arıtma çamurunun artmasına yol açar. Bu nedenle bir değişiklik yapılmadan önce, tüm deşarjlar üzerindeki etkisi değerlendirilmelidir. yüzde 25 ağırlıkça azaltılmıştır. Hammaddelerin, ara ürünlerin, son ürünlerin ve bunlarla bağlantılı atık oluşumunun doğru kontrolü önemli bir atık azaltım tekniğidir. Birçok durumda atık, kullanma süresi geçmiş hammaddeler, kirlenmiş ya da gereksiz hammaddeler, dökülme sonucu oluşan kalıntılar, zarar görmüş son ürünler olmaktadır. Doğru envanter ve doğru materyal yönetimi ile fazla hammadde alımının önüne geçilebilir ve üretim prosesinde dökülmeler, sızıntılar ve kirlenmeler önlenebilir. Kamuoyu ve tüketici bilincinin geliştirilmesi de atık önleme politikalarının başarısında hayati öneme sahiptir. Endüstriyel sektörlerde olduğu kadar hizmet, ulaşım ve tarım sektörlerinde ve hatta günlük hayatta evde uygulanacak basit önlemlerle atık önleme ve atık minimizasyonu konusunda küçümsenemeyecek sonuçlar almak mümkündür. En somut atık önleme uygulamalarından biri, kullanımı sonucu atık olması kaçınılmaz olan ancak geri kazanılabilir malzemelerden yapılan ambalajlarla ilgili atık önleme çalışmalardır. Yapılan çalışmalarla cam kola şişeleri yüzde 17, yarım litrelik pet şişeler yüzde 53, alüminyum içecek kutuları yüzde 32, çelik konserve kutuları ise Atık önleme ve atık minimizasyonu konusunda her kesimin ve herkesin üzerine düşeni yapması, devletin çevre dostu teknolojileri teşvik etmesi, üreticinin temiz ve mümkün olduğunca atıksız ve/veya az atıklı prosesleri tercih etmesi, tüketicilerin hem ürün tercihinde çevre dostu ürünlere öncelik vermesi, hem de bilinçli tüketimle atık minimizasyonuna katkı sağlaması, gelecek nesillere saygının bir gereğidir. En somut atık önleme uygulamalarından biri, kullanımı sonucu atık olması kaçınılmaz olan ancak geri kazanılabilir malzemelerden yapılan ambalajlarla ilgili atık önleme çalışmalardır. Yapılan çalışmalarla cam kola şişeleri yüzde 17, yarım litrelik pet şişeler yüzde 53, alüminyum içecek kutuları yüzde 32, çelik konserve kutuları ise yüzde 25 ağırlıkça azaltılmıştır. MAKALE Uz. Dr. Mehmet ERGİN Ekoteknik İSG Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Aşıların sağladığı en büyük yarar, toplum sağlığının devam ettirilmesi ve bulaşıcı tüm hastalıkların önlenmesidir. Ülkemizde henüz kabul edilebilir aşılama programı olmadığı için, Amerikan hastalık kontrol merkezi (CDC), ve bağışıklama deneme komitesi (ACİP) önerileri referans olarak alınmaktadır. ERİŞKİNLERDE AŞILAMAnın Toplum Sağlığındaki Önemi Ülkemizde aşılama çocukluk çağı uygulaması ve çocuk hekimliğinin alanı olarak bilinmektedir. Ancak erişkinler için aşı uygulamasının yetersiz olduğu gözlenmektedir. Hâlbuki son yıllarda önemli sayıda erişkin bireylerin aşı ile önlenebilecek enfeksiyonlar nedeniyle ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşmakta ve kaybedilebilmektedir. K ronik hastalıkların oluşturdukları hastalık problemleri ve kaybedilme olayları, erişkinlerin aşılamasının önemini ortaya koyması açısından önem arz etmektedir. Aşılar, enfeksiyon hastalıklarını önler ve toplum sağlığı için anahtardır. Aşılar, öncelik olarak uygulandıkları bireyleri mikrobik hastalıklardan korur ve aşının koruduğu bu aşılı bireyler, hastalığa sebep olan mikroorganizmaları toplumdaki diğer bireylere taşıyamayacağı için böylece aşılanmamış bireylere de enfeksiyonun bulaşması engellenir ve diğer bireyler de korunmuş olurlar. Bu durum toplumsal bağışıklık olarak adlandırılmaktadır. Toplumda bağışıklık düzeyi yükseldikçe, bağışıklık kazanılan bulaşıcı hastalıkların, o toplumda salgın yapabilme güçleri azalmış olur. Enfeksiyon hastalıklarının sebep olduğu bireysel hasar ve maliyetin yanı sıra, kısa sürede büyük kitlelere ulaşarak salgınlar yapması sonucunda oluşturduğu zararlar çok büyük olmaktadır. Sağlık hizmeti verenler, bireyler finans kaynakları ve korumaya çalışanlar için, enfeksiyon oluşmasını önlemek, her zaman tedavi etmekten çok daha kolay ve anlamlıdır. Ortama elli yıl önce yaşamın bir parçası olan ve ölümlere yol açan mikrobik hastalıklar, şimdi önlenebilmekte ve eradike edildiği gözlenmektedir. Böylece erişkinlerde aşılamanın yapılmasında görülen başlıca sorunlar, çocuklar için uygulanan aşı takviminin olmasına rağmen, erişkinler için böy- 48 le bir takvimin olmaması ve aşılama uygulama zamanlarının ve endikasyonlarının bilinmemesi, çocukluk döneminde yapılan difteri-tetanos gibi daha sonra tekrar rapel aşılarının uygun zamanda yapılamamasıdır. Erişkin aşılmada, bilgi eksikliği, yan etkiler konusundaki endişeler, aşı bedelinin sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanamıyor olması gibi faktörler de bu konudaki uygulamanın yetersiz kalmasında rol oynamaktadır. Aşı ile önlenebilen hastalıkların neden olduğu büyük maliyet harcamalarının yanı sıra, toplum ve bireylerin sağlığı yönünden faydası dikkate alınırsa erişkin aşılama programının önemi üzerinde durulması gerekmektedir. Genel olarak bir erişkinin tetanos-difteri ve daha ileri yaşlarda daha ağır tablo ile seyredebilen, kızamık-kızamıkçık-kabakulak, hepatit-B, hepatit-A, influenza hastalıkları için bağışıklığı olması gereklidir. Kişi toplumda bu aşıların uygulamaya başladığı yıllardan önce doğmuşsa doğal yoldan enfeksiyon geçirmiş immun değilse, bu hastalıklara karşı duyarlıdır. Neden Aşılama? Çünkü aşılama ile hastalığın kontrolübireysel korunma-toplumsal korunma ve hastalığın endikasyonu sağlanmaktadır. Anlaşıldığı üzere, aşılama programları hastalığın kontrolü için gerçekçi bir hedeftir. Toplum bağışıklığının devamının sağlanması da çok önem arz etmektedir, çünkü programın uygulamasındaki aksamalar ve aşağıdaki etmenler nedeniyle bağışıklık seviyesi düşmektedir. A-Toplumda aşı olmayan bireylerin sayıca artması, duyarlılığın artması, B-Yeni doğumlar ve aşılama uygulamasında eksiklikler, C-Göçlerin yoğunluğu, D-Beslenme bozukluğu, dengesiz beslenme, E-Gelişen ağır toplumsal problemler, F-Hastalığa sebep olan mikroorganizmaların patojenitesindeki değişimler, G-Hastalar ve toplumda hasta olmadan etkeni taşıyan (portör) kişilerin olması, H- Hastalık etkeni taşıyan hayvanların olması, gibi toplum bağışıklık düzeyini olumsuz yönde etkileyen yukarıdaki etkenlerle karşılaşan toplumların bağışıklık düzeyleri düşer ve böyle durumdaki toplumlarda gelişen bulaşıcı hastalıkların salgın oluşturma olasılıkları yüksek olur. Ayrıca iş sağlığı ve güvenliği açısından işyeri aşılama çalışmalarının da önemli olduğu ve işyerinde erişkin aşılama kapsamında, işyerinin faaliyet alanı, işyeri çalışma ortamı, çalışanların yaş ve sağlık durumu, çevresel faktörler ve karşılaşmakta oldukları diğer riskler değerlendirilerek aşılama programının yapılması gerekmektedir. Bütün iş kollarında olduğu gibi özellikle gıda sektörü çalışanlarında, erişkin aşılama yapılması toplum sağlığı açısından önem arz etmektedir. İşyerlerinde bulaşıcı hastalıklardan korunmak için aşılamanın işyeri hekimlerinin görevlerinden biri olduğu ve yapabilir denilmektedir. İşyerlerindeki erişkin aşılamasında diğer bir sorun maliyettir. Yaş Aşı Influenza Tetanoz, azaltılmış Difteri, azaltılmış Boğmaca (Td, Tdap) 19-21 yaş ACIP 2012 Erişkin aşılama şeması 1 22-26 yaş 27-49 yaş 50-59 yaş 60-64 yaş Her yıl 1 doz Yaşam boyunca 10 yılda 1 Td, ≥65 yaş Her 10 yılda 1 Td rapeli 1 yaşından küçük yenidoğanla temas var ise bu dozlardan bir tanesinde Tdap uygulanmalıdır Tdab Human Papillomavirus3 (HPV) doz 3 doz (kadınlarve (erkekler için) erkekler için) Varisella 2 doz Zoster 1 veya 2 doz Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak (KKK) Pnömokok 1 veya 2 doz (Polisakkarit) 2 doz Hepatit A 3 doz Hepatit B 1 veya daha fazla doz Meningokok (KMA4) 1 doz 1 doz Açıklama: Önceden bağışıklanmamış ve bu yaş grubunda olan tüm bireyler (Aşı kartının olmaması veya önceden enfekte olduğuna dair kanıt olmayan) Başka bir risk faktörü varsa (medikal, mesleki, yaşam tarzı, diğer endikasyonlar) Öneri yok 1 MMWR February 10, 2012 / 61 (05):1-4. Böylece bulaşıcı hastalıkları kontrol altına almak, yüksek oranda aşılama ile olmaktadır. Çünkü ortamda dolaşan virüs ve bakteriler az sayıda oldukları zannedilse de hala ortamda dolaşmaktadırlar. Eğer biz dikkatimizi bir an bile gevşetirsek, hastalık tüm güç ile geri dönebilir. Örneğin Tetanos bakterisi toprakta ve hayvanların gastrointestinal sisteminde daima var olup yaşamını sürdürdüğü için bu bakteri ile her an karşılaşma riski vardır. Bu nedenle, İş sağlığı ve güvenliği açısından işyeri aşılama çalışmalarının da önemli olduğu ve işyerinde erişkin aşılama kapsamında, işyerinin faaliyet alanı, işyeri çalışma ortamı, çalışanların yaş ve sağlık durumu, çevresel faktörler ve karşılaşmakta oldukları diğer riskler değerlendirilerek aşılama programının yapılması gerekmektedir. aşılama gerekliliği görülmektedir. Sonuç olarak ülkemizde erişkin aşılaması için gereken çalışmalar yoktur. Ulusal erişkin aşılma programının yapılması, bu doğrultuda olumlu adımların atılması gerekmektedir. Sağlık otoritelerinin bu konuda çalışmalar yapabileceği düşüncesiyle, işyeri hekimlerinin eğitimleri bu konuda güncellenerek, aşıların temin edilmesi güvencesi ile erişkinlerin aşılanma programında görev alabilirler. Erişkin aşılmada, bilgi eksikliği, yan etkiler konusundaki endişeler, aşı bedelinin sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılanamıyor olması gibi faktörler de bu konudaki uygulamanın yetersiz kalmasında rol oynamaktadır. 49 Ekoteknik Mikrobiyoloji Laboratuvarı’na Gelen Portörlerde Bulunan Hepatit Sıklığı Daha çok kan ve cinsel yolla bulaşan, önemli sağlık problemlerine sebep olabilecek hepatit-B ve hepatit-C ‘nin toplumdaki yaygınlığının önlenmesi ve tedbirlerinin artırılması oldukça önemlidir. Tüm dünyada yaygın olarak görülen hepatit-B virüs (HBV) enfeksiyonu yaklaşık olarak 400-500 milyon taşıyıcı (portör) ile önemli bir halk sağlığı sorunu olduğu görülmektedir. H epatit-B ve hepatit-C’nin esas olarak kan yoluyla ve cinsel yolla bulaştığı bilinmekle birlikte, vücudun deri bütünlüğünün fiziksel nedenlerle bozulduğu durumlarda, dışkı, ter, idrar, tükürük, anne sütü, sperm vs. gibi diğer vücut sıvılarının mukozaya temasıyla bulaşabilir, bu bulaşma oranı düşük de olsa, ihtimal her daim vardır. Diğer önemli bir bulaşma yolu, birlikte yaşam şeklinde ve aile içi olarak horizontal bulaşma hepatit-B (hepatitler) için önemli bir durum olarak görülmesi gereklidir. Ayrıca jilet, Test Edilen Toplam Kişi (16.518E+1.866K) =18.384 ( 3.009E +605K) HCV Ag Pozitif =3.614 HBS Ag Pozitif Görüldüğü üzere, hepatitlerin toplumun her kesiminde önemli bir sağlık sorunu olduğu gözlenmektedir. Gıda ve yiyecek sektörü çalışanlarında bulunan değerler, bu konuda tarama ve eğitim faaliyetlerinin önemini ortaya çıkarmaktadır. HBS Ag pozitif portörlerin, çevrelerindeki sağlıklı kişilere virüsü bulaştırabileceklerini ve çok yönlü az veya çok bulaşma yollarının olması nedeniyle koruyucu önlemlerin uygulamadaki zorluğu görülmektedir. Toplu çalışma alanı olarak görülen tırnak makası, ustura gibi kesici delici aletlerin ve diğer ortak kullanılan iş aletlerinin ortak kullanımıyla temas sonucu (deri bütünlüğünün bozuk olduğu durumlarda) bulaşma düşük de olsa ihtimal dahilindedir. Hepatit virüsü oda ısısında yüzeylerde, en az ortalama bir hafta canlı kalabilmekte, bulaşma kontamine yüzeylere temas ile de olabilmektedir. Laboratuarımıza, gıda sektörü ve temizlik gibi diğer yiyecek sektörü çalışanları ve ilgili iş alanlarına müracaat eden ortama 18-65 yaş arası erkek ve bayan kişilerden alınan serum örneklerinde, Hepatit B surface antigen Rapid test.(BİO-MİC) ile çalışma yapılarak, pozitif bulunan serum örnekleri (uygun saklama koşullarında) ,anlaşmalı olduğumuz laboratuarda, Roche HBS-Ag II kiti ve COBAS Analytic E170 eclia ile testler tekrar edilerek sonuçlar kaydedilmiştir. Toplam olarak her iki cinste (18 bin 384 kişi) total 196 HBS-Ag pozitif (yüzde 1,1), anti-HCV (3 bin 614 kişi) ,total 5 adet pozitif (yüzde 0,11) değer tespit edilmiştir. Bu bulgular aşağıdaki çizelgede gösterilmektedir: Erkeklerde Kadınlarda Toplam Pozitif Toplam Pozitif Toplam Pozitif Sayısı Pozitif Yüzde Oranı 175 21 196 Yüzde 1.1 4 1 5 Yüzde 0.12 gıda –yiyecek v.s sektörü gibi değişik işyerleri görevlilerinin temizlik-hijyenite ve dış görünüm kontrollerinin yapılması ve diğer boğaz-nazal ve gaita gibi örneklerde bakteriyolojik kontrollerin ve hepatitlerin belirlenerek gerekli korunma eğitimlerinin verilmesi toplum sağlığına katkı sağlayacaktır. Gıdalara bakteri-parazit ve virüsler, üretim-işleme-hazırlama-paketleme ve dağıtım safhalarında bulaşma olduğu için, bu sektörde çalışanlar, bu mikroorganizmaların bulaşmasında C M Y CM MY CY CMY K rol oynayabilirler. Sonuç olarak, bu sektör çalışanları, üretilen gıda ve çalışma ortamlarındaki nesnelere dokunmadan önce ve sonrası el yıkama alışkanlığını kazanması, eldiven giyilmesi, tüm gıda maddeleriyle kullanılan malzemenin kontamine olmasının önlenmesinde önemlidir. Böylece hepatitler ve tüm mikroorganizmaların bulaşabilirliğinin önlenebilmesi için en önemli unsur, çalışanların eğitimi ve hijyen ve sanitasyon kurallarına uyumlarının sağlanmasıdır. Ülkemizde de yaklaşık olarak 5-7 milyon oranında (HBV) taşıyıcı bulunmaktadır. Ortalama taşıyıcılık oranı toplumun değişik kesimlerinde, yüzde 2-10 olarak görüldüğü yayınlarda belirtilmektedir. Hepatit-C oranının, hepatit-B ye göre düşük oranda olduğu bilinmektedir. Yine ortalama olarak HCV ‘nin taşıyıcılık oranı yüzde 0.5-1 olarak belirtilmektedir. 50 51 Ö RN E K YA R GITAY K ARARI T.C. YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Mahkeme, köy okulu inşaatında el arabasında yaktığı ateşle ısınmaya çalışırken zehirlenip ölen işçinin ailesine 1 milyon 343 bin lira tazminat ödenmesine hükmetti ve manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nce oybirliği ile onanarak kesinleşti. M ardin’in bir köyünde Milli Eğitim Bakanlığı’nın okul ve lojman inşaatında çalışan iki kardeş, soğuktan üşüyünce el arabasında yaktıkları ateşle ısınmak istedi. Sabaha karşı sızan karbonmonoksit nedeniyle iki kardeş zehirlenerek hayatını kaybetti. İki kardeşin aileleri Milli Eğitim Bakanlığı’na ayrı ayrı maddi ve manevi tazminat davası açtı. İŞ GÜVENLİĞİ YOK İşçi Mehmet Selim Oğuz’un ailesinin Ankara 9. İş Mahkemesi’ne verdiği dilekçede, Mardin’de yaptırılan köy okulu ve lojman inşaatında çalışan iki kardeşin, olay gecesi barınacak başka yerleri olmadığı için inşaatta kaldıkları, ısınmak için el arabasında ateş yaktıkları, gece uykuya daldıklarında ateşten çıkan karbonmonoksit gazın- 52 dan zehirlenerek yaşamlarını yitirdikleri belirtildi. Dilekçede, işverenin gerekli teçhizatı sağlayamamış olması ve iş güvenliğine aykırı davrandığından kusurlu olduğu öne sürülerek, hayatını kaybeden işçinin geride kalan ailesinin, maddi ve manevi zararlarının karşılanması talep edildi. BİLİRKİŞİ KUSURLU BULDU Bakanlık avukatları, olayda kendi kusurları olmadığını, okulun Valilik tarafından yapıldığını, bu nedenle davanın reddini istedi. Teftiş ve bilirkişi raporları olayın, “iş kazası” olduğunu ortaya koydu. Bilirkişi raporunda, işverenin, işçilerin kaldığı lojmanda ısınma için gerekli şartları sağlayamadığını, gerekli denetimleri yapmayan ve önlemleri almayan Milli Eğitim Bakanlığı ile işçileri eğitmeyen müteahhit Hayrettin Aslan’ın sorumluluklarının bulunduğunu belirtti. İşçi Mehmet Selim Oğuz’un ailesinin açtığı dava Türk hukuk tarihine, insan hayatına biçilen en yüksek miktarlardan biri olarak geçerken aynı olayda hayatını kaybeden Casım Oğuz’un başka bir mahkemede devam eden davası sürüyor. YARGITAY ONADI Ankara 9. İş Mahkemesi Hakimi Ayşim Sema Aktan, eşine ender rastlanan bir karara imza attı. Mahkeme, Bakanlığı, “tarafların olaydan duyduğu üzüntü ve elem derecesi, paranın alım gücü, ekonomik sosyal durumlar, ölen sigortalının yaşı, akrabalık durumları ve kusur oranlarını göz önünde bulundurarak” 6 yıllık yasal faiziyle birlikte toplam 1 milyon 343 bin lira maddi ve manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nce oybirliği ile onanarak kesinleşti. Türk hukuk tarihine; insan hayatına biçilen en yüksek miktarlardan biri olarak geçti. Aynı olayda hayatını kaybeden Casım Oğuz’un başka bir mahkemede devam eden davası sürüyor. SADECE OĞUZ AİLESİ İÇİN DEĞİL, TÜM İNSANLIK İÇİN ÖNEMLİ BİR KARAR Oğuz Ailesi’nin avukatı Ayhan Özcan: “Bu karar hem hukuk adına, hem de insanlığa verilen değer adına çok önemli bir karar. Güneydoğu’da ücra bir köyde yaşayan aile ve evlerinin direkleri olarak gördükleri eşlerini kaybetmelerinin acısını bir nebze de olsun hafifletmesi açısından adaletin tecelli etmesi bizi de çok mutlu etti” dedi. Mehmet Selim Oğuz’un eşi Perişan Üşüme Çocuk! Üşüdün mü Yandın demek, Yandın mı Öldün demek... Bir inşaat köşesinde ölü bulunup, Tabutlara kondun demek! Oğuz, çocukları Mehmet, Elif, Müslüme, Abdulmelik, Sevgi, İsmail 6 yıldır zorluklarla sürdürmeye çalıştıkları yaşama bu parayla yeniden başlayacak.” dedi. Hiçbir miktar giden eşin / babanın yerini tutmamaz muhakkak. Ancak bu rekor ceza ile bundan sonrasında “insan için” iş güvenliği önlemi almayan işverenin, bundan sonra en azından 1 milyon 343 bin lira ödeyip işyerinin kapatılmasına mani olmak için iş güvenliği önlemi almasına faydası olur diye umuluyor. Bu dava çok net bir şekilde göstermiştir ki, önlemek ödemekten ucuzdur. İş Güvenliği önlemleri almayan işletmenin ayakta durma şansı yoktur. DRAEGER MAKALE Baş Koruyucu Baretler endüstride, başa bir cismin düşmesi, çarpması, başın bir yere çarpması veya başın bir iletkene temas etmesini önlemek amacıyla kullanılmaktadır. Kullanım amacına göre belirlenmiş olan EN Standardını karşılayacak şekilde üretilen ve seçilen baret gövde materyali, gövde içerisinde yer alan darbe emici suspansiyon sistemi ve tasarım özellikleri, büyük önem taşımaktadır. G enellikle inşaat, madencilik, metal ve metalurji iş kollarında kullanılmaktadır. Ayrıca baretler, uzun saçlı çalışanların statik elektrik tesiri ile saçlarının elektriklenerek makinelerin dönen kısmına sarılması nedeniyle oluşabilecek kazaların önlenmesini sağlamaktadır. Baretler, darbeler sonucunda oluşabilecek şoklara karşı başı korumak için çatlamayan ve kırılmayan termoplastik malzemeden başın ergonomisine uygun tek parça olarak üretilmelidir. Baretlerin üretildiği materyaller zaman içerisinde hava koşullarına, UV ışınlarına, mekanik aşınmalara bağlı olarak eskirler. O nedenle baretler, üreticiler tarafından belirlenmiş kullanım süresinden 54 sonra değiştirilmelidir. Yönetim faaliyetleri dışında örneğin konstrüksiyon, operasyon ve onarım işlerinde çalışan ve bu işyerlerini ziyaret eden herkes, baret giymek zorundadır. Kullanıldığı kuruma göre değişiklik göstermekle birlikte barette renk standardı genellikle aşağıdaki gibidir: • Üst Düzey Yöneticiler, Ziyaretçiler ve Teknik Personel (Mimar, Mühendis, Tekniker): Beyaz • Bakım Grubu ve Formenler: Mavi • İşçiler: Sarı • Ustabaşı ve Teknisyenler: Turuncu • İş Güvenliği, Yangın, Savunma Personeli ve Kalite Kontrol Ekipleri: Kırmızı • Sağlık Personeli: Yeşil EN 397: Bu Avrupa Standardı, endüstriyel emniyet baretlerinin genel kullanımları için fiziksel ve performans gerekliliklerini, delinme ve darbe dayanımı test yöntemlerini belirtmektedir. Endüstriyel emniyet baretleri, öncelikli olarak beyin hasarı ya da kafa travması ile sonuçlanması olası olan düşen cisimlere karşı kullanıcıyı korumayı hedeflemektedir. Baret gövde materyali ve baret ile baş arasında boşluk sağlayarak oluşabilecek darbelerin emilimini sağlayan iç süspansiyon sistemi, test sonuçlarını etkileyen en önemli faktörlerdir. Baretlerin ayrıca sıvı kimyasal sıçramalarına karşı dayanıklı olması da aranan bir özelliktir. Baretler EN 397’nin Yanı Sıra Baretler İçin Geçerli Diğer Standartlar: EN 443: Yangın kaskları için geçerli olan bu standart, itfaiyeci başlığı için dayanıklılık, konfor ve koruma seviyesi ile ilgili temel özellikleri kapsar. EN 812: Bariyerli koruyucu kepler için geçerli olan standarttır. Bu standartlara ilave olarak ANSI Z89.1-2003 Endüstriyel Baş Koruyucular için geçerli olan Amerikan Ulusal Standardı da elektriksel güç iletimi ve darbe dayanımı gerekliliklerini tanımlamaktadır. Bu standartta baretler sınıflandırılmıştır: Class E (Elektrikçiler İçin): Darbe ve sızdırmazlık özelliğinin yanı sıra yüksek voltajlı (<20.000V) ortamlarda kullanımı uygun olduğunu, yalıtkan olduğunu kanıtlayan bir sınıflandırmadır. Class C: Bu sınıfa ait baretler Sadece darbe ve cisim düşmelerine karşı korumaktadır. Class B (Endüstriyel Koruma Baretleri): darbe ve cisim düşmelerinin yanı sıra düşük voltajlı (<2000 V) çalışmalarda koruma sağlamaktadır. Baretlerin farklı darbe dayanımının yanı sıra baret gövdesi içerisindeki havalandırma, özelliği, kullanımı son derece etkileyen bir unsurdur. Elektrikçi baretleri hariç diğer endüstriyel baretlerde ergonomik gereklilikler göz önünde bulundurularak üretilmiş olan baretlerde, karşılıklı yerleştirilen havalandırma kanalları, kullanan kişinin terleme nedeniyle güvenliğini tehlikeye atacak şekilde bareti çıkartmasını da önlemektedir. Ayrıca baretlere takılan ter bantları da aynı şekilde terleme nedeniyle oluşan rahatsızlığı ortadan kaldırarak kullanım konforunu arttırmaktadır. Baret içine monte edilen iç süspansiyon sistemi, en az 4 bantlı bir yapıda olmalı ve baretin iç tepe üst noktasıyla arasındaki mesafe 30mm den az olmamalıdır. Baretin kullanıcının baş yapısına uyumlu olabilmesi için, ayarlanabilir iç süspansiyon sisteminin esnekliği ve dayanımı son derece önemlidir. Baret kafaya en az 8 cm geçmeli ve eğimli çalışmalarda kafadan düşmemelidir. Baretlerin ağırlığı 450 gr’ı geçmemelidir. Her yıl 230 milyon tondan daha çok plastik malzemenin üretildiği dünyamızda, son yıllarda çevreci bazı üretici firmaların geri dönüşümlü bioplastik malzemeden üretilen baretlerin üretimine yoğunlaştığı bilinmektedir. Hafifliği ve kullanıcının baş şekline göre ayarlanabilir iç tasarımı sayesinde bu tip endüstriyel baretler, klasik baretlere kıyasla gün geçtikçe, endüstriyel kullanıcılar tarafından daha fazla talep görmektedir. MAKALE Gül Deniz Koçak Ürün Müdürü 3M İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümü Yüksek Görünürlük ve Kişisel Koruyucu Ürünler ! Gözden Kaçarsanız Ölebilirsiniz Bir ürünün yansıtma özelliğinin olup olmadığını anlamanızı sağlayan en kolay yol küçük bir ışığı gözünüzün 100m B Retroreflektif ürünler üretim teknolojileri açısından ikiye ayrılır: 1- Cam Kürecik Teknolojisi: Cam kürecik Teknolojisi ile üretilen ürünler de kendi arasında ikiye ayrılmaktadır: bildiği gibi ağırlıklı olarak logo, yazı, spor kıyafetler gibi daha özel tasarım gerektiren şerit halinde ve özel şekillerde de kullanılabilirler. Bu ürünler de yine yıkama sayısı, endüstriyel ya da ev tipi yıkama gibi özelliklere göre ayrılmaktadır. 2- Mikroprizmatik Teknolojisi: Bu ürünler halk arasında PVC reflektif diye geçmektedir. Bu ürünler ağırlıklı olarak aşırı sulu ortamlarda tercih edilmektedir. Ürünler cam kürecik ürünlere göre daha pahalı, daha yüksek yansıtma katsayısına sahip ve daha kalın ürünlerdir. Sonuç olarak bakıldığında en önemli olan nokta ihtiyacı doğru belirlemektir. Piyasada bakıldığında çok farklı - Arka Yüzeyi Kumaş Olan Ürünler: Bu ürünler dikilerek uygulanan ve ağırlıklı olarak iş kıyafetlerinde kullanılan ürünlerdir. Özelliklerine göre farklılaşabilirler. Yıkama Sayılarına göre, Endüstriyel yada Ev tipi yıkanmasına göre, Alev Direnci olması Yansıyan gibi farklı özelliklere göre sınıflandıIşık rılabilirler. İhtiyaca göre ürün seçimi yapılmalı ve yıkama konusu ile minimum yansıtma özelliklerine çok büyük önem verilmelidir. - Transfer Baskı Yapılanlar: Bu ürünler ısı ve basınçla uygulanan ürünlerdir. İş kıyafetlerinde kullanıla- 56 150m 200m Bazı ürünler 100 metreden görülebilirken bazıları 200 metreden görülebilmektedir. Yapılan araştırmalara göre yayaları içeren ölümlü kazaların yüzde 22.2’si gündüz gerçekleşirken yüzde 77.8’i gece ya da düşük ışık koşullu ortamlarda gerçekleşmektedir ve bu kazalardaki temel neden “Görmedim” olmaktadır. İş Kazalarının da en önemli konularından biridir “Yüksek Görünürlük” ve ne yazık ki konuya çok hâkim olunmadığı için yanlış ya da uygun olmayan koruyucu seçimi sonucu en riskli davranış gerçekleşir ve “korunuyoruz” zannederken korunmasız kalırız. 2013 yılının ilk iş kazası olarak haberlere taşınan kazanın sebebi de bu idi. ir kişiyi nasıl görünür yaparız sorusunun cevabı ise “Gündüz Görünürlüğü” ya da “Yüksek Işıklı Ortamlarda Görünürlük” ve “Gece Görünürlüğü” ya da “Düşük Işıklı Ortamlarda Görünürlük” olarak iki ana başlık altında ele alınabilir. Gündüz görünürlüğünü sağlayan temel faktör “Florasan Kumaşlar”dır. Fakat bizim buradaki temel konumuz gece ya da düşük ışık koşullu ortamlardaki görünürlüğü etkileyen “Retroreflektif Ürünler” ya da halk arasındaki tabiri ile “Reflektörler” yanında burnunuzun ucunda tutarak reflektife bakmanızdır. Fakat bu aslında çok basit bir yöntemdir. Çünkü Tabi gece beyaz giydiğimizde göründüğümüz fikrini tamamen aklımızdan çıkartabiliriz. Ekteki fotoğraflarda ya da youtube’da “3M No White At Night” videosunda görebileceğiniz gibi gece beyaz giymenin aslında görünürlüğe neredeyse hiç faydası yoktur. KAÇ KOŞUCU SAYIYORSUNUZ? markalarda reflektifler bulunmaktadır. Reflektif Seçimi yapılırken önem verilmesi gereken konular şunlardır: 1- Güvenilir bir marka olması (herhangi bir sorun yaşanması durumunda ürününün arkasında durabilecek bir firma olması önemlidir) 2- Ürünün EN 471 + A1, Oekotex gibi sertifikalara sahip olması (yansıtma katsayıları çok önemlidir. Reflektif adı altında satılan hiçbir yansıtma özelliği olmayan gri kumaşları dikkat ederseniz siz de çevrenizde görebilirsiniz.) 3- Yıkama özellikleri ve sayıları (Birkaç yıkamadan sonra kullanılamayacak hale gelen bir reflektif ne kadar ucuz olursa olsun çöpe atılan paradan başka bir şey değildir, boşuna maliyettir.) (1 ft = 30.48 cm) Göreceğiniz üzere beyaz kıyafetli koşucuları ancak 76 metrede görülmeye başlanıp ancak 30 metrede ayırt edilebiliyor. Son önemli nokta ise doğru reflektif seçiminden sonra doğru reflektif dizaynının yapılmasıdır. Görülebilirlik standardı olan EN 471’de bel hizasındaki iki şerit yeterli olurken, gerçek hayattaki uygulamalarda bunun yeterli olmadığı görünmektedir. Kucağında bir koli taşıyan, yolda birşey almak için eğilen, kama hareketi yapan herhangi bir kişi bir anda görünmez hale gelmektedir. Vinil Üst Katman Düşen Işık Prizma Yansıyan Işık Kaynağa Geri Döner Reflektif Tabaka reflektiflerin de aslında yansıtma katsayılarına göre görülebilme mesafeleri değişmektedir. Sonuç olarak baktığımızda aslında kalitesiz bir reflektifli kıyafet giymektense, hiç giymemeyi tercih etmek gerekmektedir. Nedenine gelecek olursak, reflektifli bir kıyafet giymiş olan kişi göründüğünü düşünerek daha rahat hareket etmektedir. Kişi “nasıl olsa görünüyorum” diye rahat hareket ederken eğer giydiği ürün görünmüyorsa çok daha büyük risk altında olmaktadır. 57 Gönüllü Kan Bağışçılarına Teşekkürler UZMAN GÖRÜŞÜ Alper Yasin Özçelik Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü (İSGÜM) İSG Uzman Yardımcısı-Elektrik Mühendisi Baş Koruyucular Baş koruyucular şantiyeler, fabrikalar, madenler gibi başın dışarıdan gelebilecek ciddi etkilerle karşı karşıya olduğu pek çok iş kolunda hayati öneme sahiptir. Bu sebeple baş koruyucular uluslararası standartlarda belirtilen gereksinimleri karşılamakla yükümlüdürler. Bu gerekliliklerin yerine getirilip getirilmediği Türk Standartları Enstitüsü’nün yayınladığı ve uluslararası geçerliliği olan standartlarda belirtilen testler sayesinde kontrol edilebilir. Standartlar koruyucu tipine göre çeşitlilik göstermekte olup şu şekilde sıralanmıştır: • TS EN 397 - Endüstriyel Emniyet Baretleri • TS EN 443 - Binalarda ve Diğer Yapılarda Yangınla Mücadele İçin Koruyucu Başlıklar • TS EN 812 - Sanayide Darbeye Karşı Kullanılan Başlıklar Bu standartlara ilaveten baş koruyuculara uygulanacak testlerin detayları TS EN 13087-1:2012, TS EN 130872:2012, TS EN 13087-3:2012, TS EN 13087-4:2012, TS EN 13087-5:2012, TS EN 130876:2012, TS EN 13087-7:2012, TS EN 13087-8:2012, TS EN 13087-8/A1:2012, TS EN 13087-10:2012 standartlarında belirtilmiştir. 2012 yılında, gönüllü kan bağışı sayısı 1.469.807 üniteye ulaştı. Kan bağışlarınız, Türk Kızılayı aracılığı ile 1.535 hastanede ihtiyaç sahiplerinin hizmetine sunuldu. Gönüllü kan bağışları ile hayat veren tüm bağışçılarımıza teşekkür ederiz. 2013 yılı gönüllü kan bağışı hedefimiz 1.801.500 ünite. Fotoğraflar: Ahmet Ersoy Haydi Türkiye, Gönüllü ve Düzenli Kan Bağışına… Kan Acil Değil Sürekli İhtiyaçtır! 58 29 Kasım 2006 tarihinde 26361 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “KİŞİSEL KORUYUCU DONANIM YÖNETMELİĞİ” kapsamında bütün üreticiler ülkemizde sattıkları Kişisel Koruyucu Donanımlar (KKD) için kullanım kılavuzu sağ- lamakla yükümlüdür. Ayrıca ülkemizde satılan bütün KKD lerin kullanım kılavuzları Türkçe olmalıdır. Bu bilgilere ilaveten bütün kişisel koruyucu donanımlarda olduğu gibi baş koruyucularda da CE (Conformité EuropéenneAvrupa Birliği Direktiflerine Uygunluk) işareti olmak zorundadır. CE işareti; imalatçının KKD yönetmeliğinden kaynaklanan bütün yükümlülüklerini yerine getirdiğini ve bir KKD’ nin ilgili tüm uygunluk değerlendirme işlemlerine tabi tutulduğunu gösteren işarettir. Bu sayede kullanıcı güvenli ekipmanla çalışmış olur. Piyasada güvensiz ve uygunsuz ürün bulunmasının engellenmesi amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından KKD’ lerin piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri etkin bir şekilde yürütülmektedir. Bu kapsamda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak faaliyet gösteren İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü Müdürlüğü (İSGÜM) bünyesinde genel müdürlük tarafından yürütülen piyasa gözetimi denetimi faaliyetlerine destek amaçlı kurulan KKD test laboratuarında baş koruyucu donanımlara yönelik aşağıdaki testler uygulanmaktadır: • Baş koruyucular için darbeye karşı koruma testi (TS EN 397:2012) • Baş koruyucular için delinmeye karşı dayanım testi (TS EN 397:2012) • Çene bandı halkalarının gerilme kuvvetinin tayini (TS EN 397:2012) Bu kısa bilgilendirmeden sonra baş koruyucu tiplerine geçelim. I. Endüstriyel Emniyet Baretleri Endüstriyel emniyet baretleri piyasada en çok karşımıza çıkan baş koruyuculardır. Bu Bir sonraki sayımızda “Yüz Koruyucular” ile devam edeceğiz. 59 KKD DOSYASI yüzden alırken veya kullanırken gerekli güvenlik koşullarını sağlayıp sağlamadığına dikkat edilmelidir. Bu tip baş koruyucular için kullanılan standart TS EN 397 standardıdır. Bu sebeple kullanıcılar için faydalı olması açısından bu standart hakkında bilgi verelim. TS EN 397: Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından kabul edilmiş ve 05.06.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Baretler konusunda en çok kullanılan standarttır. Bu standartta Endüstriyel Emniyet Baretleri’nin sağlaması ve sahip olması gereken işaretlemeler, fiziksel gereksinimler ve performans gereksinimleri tanımlanır. A) İşaretleme Baretlerde hangi özellikleri taşıdığını belirten etiketleme veya işaretleme olmak zorundadır. Kullanıcılara düşen görevde bir bareti eline aldığında işaretlemesine bakmaktır. Çünkü baretin tipinden üretildiği yıla kadar birçok bilgi işaretleme ve etiketinden anlaşılabilir. Bu sayede bareti kullanacak olan kişi yaptığı işe uygun olmayan özellikteki kafa koruyucuyu kullanmayarak olası olumsuz durumların önüne geçmiş olur. Endüstriyel emniyet baretlerinin işaretlemede olması gereken bilgiler sırasıyla; standart numarası, üreticinin adı veya logosu, üretim yılı ve üretildiği çeyrek (Bir yılı üç aylık 60 periyodlara bölerek bulunur.) , baret tipi (Hem baret yüzeyinde hem de kuşakta olmalıdır), boyutu veya boyut aralığı (Hem baret yüzeyinde hem de kuşakta cm cinsinden olmalıdır), baretlerin yüzeylerini kaplamak için üretilen malzemeleri belirten kısaltmalar TS EN ISO 472 standardına uygun olmak zorundadır. B) Fiziksel Gereksinimler Baretlerin sağlaması gereken fiziksel gereksinimler aşağıda sıralanmıştır: 1. Malzeme ve yapısal gereksinimler 2. Dış dikey mesafe 3. İç dikey mesafe 4. İç dikey açıklık 5. Yatay mesafe 6. Giyme yüksekliği 7. Kuşak (Harness) 8. Çene bandı 9. Havalandırma 10. Aksesuarlar Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yukarıda bahsedilen özellikleri kısaca açıklayalım. 1. Malzeme ve Yapısal Gereksinimler Baretin TSE EN 397 standardına göre taşımak zorunda olduğu özellikler aşağıda sıralanmıştır: • Yüzeyi olabildiğince sert ve yekpare olmalıdır. Hiçbir şekilde yüzeyde ek veya destek noktası olmamalıdır. • Güneş ışığına, yağmura, soğuğa, toza, titreşime, terle- meye karşı dayanıklı malzemeden üretilmelidir. • Yüzey başı çevreleyerek ön kısımda bulunan kafa bandının üst kısmında bitmelidir. • Olabildiğince hafif ve kullanıcı dostu olmalıdır. • İçinde harness denilen kuşak bulunmalıdır. Kuşağı barete tutturan dikişler sürtünmeye karşı dayanıklı olmalıdır. • Deriye temas eden kısımlar tahriş edici özellikte olmamalıdır. • Keskin yüzeyler ve noktalar olmamalıdır. Bareti kullanan kişiye hiçbir şekilde zarar vermemelidir. • Hiçbir araca veya alete gerek kalmadan kolaylıkla giyilebilir ve kullanıcıya göre ayarlanabilir özellikte üretilmelidir. • Yanlış ayarlamalara imkân vermeyecek şekilde üretilmeli ve tasarlanmalıdır. KKD DOSYASI seviyesine kadar dik olarak iner. Standartta bahsedilen koşullarda ölçülmelidir. Dış dikey mesafe 80 mm den fazla olmamalıdır. 3. İç Dikey Mesafe Barette kullanılan dolgu malzemesinin üst noktasından başlayıp baretin içinde bulunan baş bandının seviyesine kadar dik olarak iner. Standartta bahsedilen koşullarda ölçülmelidir. Dış dikey mesafe 50 mm den fazla olmamalıdır. 4. İç Dikey Açıklık Barette kullanılan dolgu malzemesinin alt noktasından başlayıp baretin içinde bulunan baş bandının seviyesine kadar dik olarak iner. Standartta bahsedilen koşullarda ölçülmelidir. Dış dikey mesafe 25 mm den az olmamalıdır. 5. Yatay Mesafe Baretin ön tarafında veyan taraflarında standartta bahsedilen koşullarda ölçülmelidir. 5 mm’den az olmamalıdır. • Barete ek olarak monte edilen cihazlar kullanıcıya zarar verici nitelikte olmamalıdır. Herhangi bir kaza anında yaralanmaları önlemek için baretin iç kısmında metal veya sert malzemeler bulunmamalıdır. 6. Giyme Yüksekliği Giyme yüksekliğinin ayarlanabilir olması için üç farklı ölçü verilmiştir. Küçük baş kalıpları için 80 mm, orta baş kalıpları için 85 mm, büyük baş kalıpları için ise 90 mm den az olmamalıdır. Bu ölçümler standartta verilen koşullarda yapılmalıdır. 2. Dış Dikey Mesafe Baretin dış yüzeyinin tepe noktasından başlayıp baretin içinde bulunan baş bandının 7. Kuşak (Harness) Kuşak baretin iç yüzeyini sararak baretin kafada dengeli ve güvenli durmasını sağlar. 8. Çene Bandı Kullanıcının çenesini saran baret parçasıdır. Genişliği 10 mm den az olmamalıdır. düşen nesnelerden ve beyin sarsılmalarından korumaktır. Bütün baretler bu temel özelliği taşımak zorundadır. 9. Havalandırma Eğer baretin dış yüzeyinde havalandırma amaçlı delikler varsa bu deliklerin toplam alanı 150 mm2 ile 450 mm2 arasında olmalıdır. Baretlerin geçmek zorunda olduğu testler dört adettir: 10. Aksesuarlar Standarda uygun olarak üretilen baret sabitleme tertibatları veya uygun delikler üretici firma tarafından sağlanmalıdır. C) Performans Gereksinimleri Bir baretin standartta belirtilen şartları taşıyıp taşımadığını ve performans özelliklerini kontrol edebilmek için bazı testler uygulanır. Testlerin yapılış şekli, gerekli numune sayısı gibi önemli bilgiler TSE EN 397-2012 standardında tarif edilmiştir. Bu testlerin bazıları baretlerin geçmek zorunda olduğu, bazıları ise opsiyonel nitelikte olan testlerdir. Opsiyonel nitelikte olan testler sadece üreticinin iddia ettiği korunma çeşitleri için kullanılır. Örneğin üretici baretinin standartta belirtilen elektriksel özellikleri karşıladığını iddia ediyorsa elektriksel testlere tabi tutulur. Eğer üreticinin böyle bir iddiası yok ise bu test uygulanmaz. Zaten baretin kullanıcı kılavuzunda hangi koşulları sağladığı belirtilmiştir. Baretin ilk görevi çalışanları baş yaralanmalarından, • Darbeye Karşı Koruma Testi • Delinmeye Karşı Dayanım Testi • Aleve Karşı Dayanım Testi • Çene Bandı Dayanım Testi Opsiyonel (Tercihe bağlı olarak) testler ise beş adettir: • Çok düşük sıcaklıklara dayanım (– 20 °C veya – 30 °C) • Çok yüksek sıcaklıklara dayanım (+ 150 °C) • Elektriksel Özellikler • Yanal Deformasyon • Erimiş Metal Sıçramaları Bu testler hakkında kısaca bilgi vermek konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Detaylı bilgilendirme için standarda bakmak faydalı olacaktır. Darbeye Karşı Koruma Testi: Bu testin amacı baretin kendisine uygulanan kuvvetin ne kadarını başa yansıttığını ölçmektir. Öncelikle baret standartta belirtilen koşullarda şartlandırılır. Baret uygun kafa kalıbına yerleştirildikten sonra 5 kg ağırlığındaki vurucu 1000 mm ( ± 5 mm) mesafeden baretin üzerine bırakılır. Baretin testi geçebilmesi için darbeden sonra kırılmamış olması gerekir. 61 KKD DOSYASI Delinmeye Karşı Dayanım Testi: Bu testin amacı baretin sivri uçlu cisimlere karşı dayanıklı olup olmadığını belirlemektir. Öncelikle baret, standartta belirtilen koşullarda şartlandırılır. Ardından uygun kafa kalıbına yerleştirilir. Sonra 3 kg ağırlığındaki sivri uçlu vurucu 1000 mm ( ± 5 mm) mesafeden baretin üzerine bırakılır. Baretin testi geçebilmesi için darbeden sonra kırılmamış ve kafa kalıbıyla temas etmemiş olması gerekir. Aleve Karşı Dayanım Testi: Bu testin amacı baret yüzeyinin aleve karşı dayanımını ölçmektir. Darbeye karşı koruma testinde kullanılan numunelerden 50 °C de test edilen numune kullanılır. Baret standartta belirtilen açıyla, propan gazının tutuşturduğu aleve maruz bırakılır. Alev söndükten sonra baretin yüzeyinde 5 sn boyunca tutuşma olmamalıdır. Çene Bandı Dayanımı Testi: Bu testin amacı baretlerde bulunan çene bandının mukavemetini ölçmektir. Delinmeye Karşı Dayanım testinde kullanılan numunelerden 50 °C de test edilen numune kullanılır. Baret kafa kalıbına yerleştirilir ve çene bandı yapay çeneye tutturulur ve aşağı doğru çekilmeye başlar. Çekilme işlemi yapay çene serbest kalana kadar devam eder. Çene bandı 150 N ila 250 N arasındaki bir kuvvete dayanmalıdır. Eğer yapay çene 150 N’ dan az veya 250 N’ dan 62 fazla bir kuvvette serbest kalırsa test başarısız sayılır. Baretlerin geçmek zorunda olduğu testler hakkında kısaca bilgi vermiş olduk. Şimdi sırasıyla baretler için gerçekleştirilen opsiyonel testleri inceleyelim: • Çok Düşük Sıcaklıklara Dayanım (– 20 °C veya – 30 °C): Eğer baretin etiketlemesinde çok düşük sıcaklıklara karşı dayanıklı olduğu ifade ediliyorsa bu test gerçekleştirilir. Standartta belirtilen koşullarda ve – 20 °C veya – 30 °C de bekletilen baretler darbeye karşı koruma ve delinmeye karşı dayanım testlerine sokulurlar. Eğer bu testlerden geçerse baretin çok düşük sıcaklıklara karşı dayanımı vardır. • Çok Yüksek Sıcaklıklara Dayanım (+ 150 °C): Eğer baretin etiketlemesinde çok yüksek sıcaklıklara karşı dayanıklı olduğu ifade ediliyorsa bu test gerçekleştirilir. Standartta belirtilen koşullarda 150 °C ± 5 °C de bekletilen baretler darbeye karşı koruma ve delinmeye karşı dayanım testlerine sokulurlar. Eğer bu testlerden geçerse baretin çok yüksek sıcaklıklara karşı dayanımı vardır. • Elektriksel Özellikler: Baretin etiketlemesinde elektriksel özellikleri standardı karşıladığı ifade ediliyorsa bu test gerçekleştirilir. Standartta belirtilen üç farklı yöntem sırasıyla uygulanır. Bu yöntemlerin hiçbirinde kaçak akım 1,2 mA geçmemelidir. • Yanal Deformasyon: Baretin yanal deformasyona karşı dayanıklı olduğu etiketlemesinde ifade ediliyorsa bu test uygulanır. Baret kenarlarının darbelere karşı dayanıklı olup olmadığı ölçülür. • Erimiş Metal Sıçramaları: Baretin erimiş metal sıçramalarına karşı dayanıklı olduğu etiketten anlaşılıyorsa bu test gerçekleştirilir. 150 g ± 10 g ağırlığındaki erimiş demir baretin üst kısmına standartta belirttiği şekilde dökülür. Eğer baret yüzeyinde delinme, deformasyon olursa ve alev 5 sn içinde sönmezse test başarısız kabul edilir. II. Binalarda ve Diğer Yapılarda Yangınla Mücadele İçin Koruyucu Başlıklar Bu tipteki ekipmanlar başı alev, ısı ve düşen cisimlerin olumsuz etkilerinden korur. Koruyucu başlıklar için 09.04.2009 tarihinde yürürlüğe giren TS EN 443 standardı kullanılır. Bu standartta yangınla mücadele eden kişilerin genellikle itfaiyecilerin kullandığı baş koruyucuların sahip olması gereken minimum gereksinimler hakkında bilgi verilmiştir. Endüstriyel emniyet baretlerinde de olduğu gibi koruyucu başlıkta hiçbir şekilde kullanıcıya zarar verici nitelikte keskin köşeler olmamalıdır. Ayrıca deriyle temas eden kısımların tahriş edici özellikte olmaması ve kullanıcı dostu olması gerekmektedir. Yangınla mücadele için kulla- KKD DOSYASI nılan baretlerde yüz koruyucu ve boyun koruyucu olmak zorundadır. Endüstriyel emniyet baretleri için uygulanan testlerin bir kısmı (darbeye karşı koruma, delinmeye karşı direnç, çene bandı dayanım testleri, erimiş metal sıçramaları) yine bu tip koruyucu başlıklarda da uygulanır. Yalnız testleri geçmesi için gerekli değerler baret testlerinden farklıdır. Bu testlerin haricinde radyan ısıya karşı dayanım, sıcak katı yüzeylere dayanım, ısıya karşı dayanım, elektrik özelliklerin ölçülmesi ve sıvı kimyasallarla temas testleri vardır. Koruyucu başlıklarda da tıpkı baretlerde olduğu gibi işaretlemelere bakılmalıdır. Bu işaretlemelerde şu özellikler belirtilir: a) Standart numarası ve yılı, EN 443:2009 b) Üreticinin adı veya logosu c) Üretim yılı ç) Tipi d) Modeli e) Boyutu (cm) f) Düşük sıcaklık sınıfı i) -10 ºC ii) -20 ºC iii) -30 ºC iv) -40 ºC g) Elektrik özellikleri (üretici ürünün elektrikstandarda uygun olduğunu iddia ediyorsa) ğ) Sıvı kimyasallara karşı dayanım (üretici ürünün standarda uygun olduğunu iddia ediyorsa) “C” ile gösterilmelidir. III. Sanayide Darbeye Karşı Kullanılan Başlıklar: Hafif ve yüzeysel yaralanma- ların olabileceği ortamlarda kullanılır. Diğer baş koruyucularla karşılaştırdığımızda koruyucu özelliği en az olan baş koruyucu çeşididir. Bu yüzden düşen veya fırlayan nesnelerin ya da hareketli veya asılı durumdaki yüklerin etkilerine karşı koruma özelliği yoktur. Sanayide Darbeye Karşı Kullanılan Başlıklar ile ilgili TS EN 812:2012 standardı 05.06.2012 tarihinden beri yürürlüktedir. İlgili standartta bu tipteki koruyucu başlıkların taşıması gereken teknik özellikler ve sahip olması gereken işaretler tanımlanmaktadır. Baretlerde olduğu gibi başlıklarında geçmek zorunda olduğu testler bulunmaktadır. Bu testler sırasıyla: • Darbeye Karşı Dayanım • Delinmeye Karşı Dayanım • Çene Bandı Dayanımı Bu testleri geçen koruyucu başlık temel testleri geçmiş olur. Zorunluluk taşıyan testlerin yanında opsiyonel testler bulunmaktadır. Daha öncede belirtildiği gibi opsiyonel nitelikte olan testler sadece üreticinin iddia ettiği korunma çeşitleri için kullanılır. Bu nitelikteki testler ise sırasıyla şu şekildedir: • Çok düşük sıcaklık (-20°C veya –30°C) • Aleve karşı direnç • Elektrikle ilgili özellikler Bu testlerin yanında üretici bir takım işaretlemeler yapıp koruyucu başlığa yerleştirmek zorundadır. Bu işaretlemeler şu bilgileri içermelidir: • Standart numarası (TS EN 812), • Üreticinin adı veya logosu, • Üretim yılı ve üretildiği çeyrek (bir yılı üç aylık periyodlara bölerek bulunur.) , • Baret tipi (hem baret yüzeyinde hem de kuşakta olmalıdır), • Boyutu veya boyut aralığı (hem baret yüzeyinde hem de kuşakta cm cinsinden olmalıdır. Metin büyüklüğü 8 puntodan küçük olmamalıdır. Baş koruyucuların taşıması gereken özellikler genel anlamıyla bu kadardır. Şimdiye kadar anlatılanları kısaca özetleyecek olursak; baş koruyucu seçerken yapılan işi ve çalışma ortamını göz önüne almalıyız. Uygun işe uygun koruyucu tipini seçmeliyiz. Nasıl ürün seçileceği hakkında kesin bir fikrimiz yoksa bir uzmana danışmak faydalı olacaktır. Ayrıca kullanacağımız baş koruyucunun CE işareti taşımasına dikkat etmeliyiz. CE işareti taşımayan ürünleri kullanmamalıyız. Kullanım kılavuzunu mutlaka üreticilerden istemeliyiz. Bu bilgilere ilaveten deney metotları, üretici yükümlülükleri gibi bilgiler için Türk Standartları Enstitüsü’nün yayınlamış olduğu standartlardan faydalanılmalıdır. Ayrıca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çıkarttığı “Kişisel Koruyucu Donanım Yönetmeliği” ile “Kişisel Koruyucu Donanımların İşyerlerinde Kullanılması Hakkında Yönetmelik” gibi yönetmeliklerin incelenmesi ve yasal mevzuatın takip edilmesi faydalı olacaktır. 63 Ekoteknik İSG İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm gelişmeleri adım adım takip etmek , uzmanlarca yazılan makalelere ulaşmak , özel söyleşilerimizi okumak , iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına dair tüm haberleri bilmek için , Ekoteknik İSG’ye abone olun Derginiz adresinize gelsin ... Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL Hesap No: YAPI KREDİ - Mithatpaşa Şubesi , 359 70305321 VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 759 0707 Adınız, Soyadınız: Firmanız, Göreviniz: Adresiniz: Telefonunuz, Faksınız: GSM: E-posta: 64