Hz. Eyyub`un (asm) duası ve biz..

Transkript

Hz. Eyyub`un (asm) duası ve biz..
Hz. Eyyub'un (asm) duası ve biz..
Hz. Eyyub (asm) Kur'an-ı Kerim'de, gösterdiği sabırla övülen ve örnek olarak gösterilen bir
peygamberdir. O'nun hayatı çok ibretlidir.
Hz. Eyyub Şam civarında yaşayan insanlara Peygamber oldu. Onları Allah û Tealaya iman ve
ibadete çağırdı. Bu uğurda pek çok zahmet çekti.
Allah Hz. Eyyub'a dedesi Hz. İshak'ın duası bereketiyle çok mal ve servet verdi. Sürü sürü
hayvanlar, bağlar, bahçeler ve çok evlad ihsan etti. Şam civarındaki çiftliklerinde binlerce insan
çalışırdı. Hizmetçilerinin, tarla ve hayvanlarının çokluğu ile asrında bir benzeri yoktu. Servetinin
çokluğu onu Allah yolundan alıkoymadı. Çok ibadet ederdi.
Sonra ; malı, evladı ve bedeni ile imtihan edildi. Hz. Eyyub çok büyük sıkıntılara göğüs gerdi.
Sabrı ve başına gelenlere karşı şikayet etmeyişi ve başka güzel vasıfları ile müminlere ve akıl
sahiplerine örnek oldu.
* Hz. Uyyub'un (asm) imtihanı çok şiddetliydi..
Eyyub aleyhisselam, Allah'ı andığı zaman, göklerde bulunan melekler ona salat ve selam
ederlerdi. Hz. Eyyub'un başına gelen her türlü bela, mel'un şeytanın sebebiyle oldu. Rivayetlere
göre Şeytan, fakir ve hasta olması halinde Eyyub aleyhisselamı Allah'a karşı olan bu güçlü
imanından vazgeçirebileceğini iddia etti. Cenab-ı Hak'ta, hazreti Eyyub'u imtihan etmeyi murat
etti. Hz. Eyyub'un mallarını çeşitli vesilelerle elinden aldı. Koyunları sel ile, ekinleri rüzgar ile
telef oldu. Çocuklarını da zelzele ile aldı. Şeytan, değişik kılıklarla karşına çıkarak onu tahrik
etmeye ve Rabbine isyan etmeye uğraştı:
“Bunca mal mülk elden gitti bir daha bunlar ele geçer mi? Hani hudutsuz araziler, hani sayısı
bilinmeyen hayvanlar, hani meyve bahçeleri, hani evler, çocuklar?...diyordu.”
Hz. Eyyub zihnine sokulmaya çalışılan bu ve benzeri düşünceleri bir çırpıda silip atıyor:
- Veren Allah idi, yine alan o. Malın mülkün asıl sahibi, benim de sahibim ve yaradanım olan
Yüce Allah'tır. Dilerse verir, dilerse alır. Ona yaptığı işten dolayı sual sorulmaz, düşüncesiyle
cevap buluyordu.
Hz. Eyyub takdire daima boyun eğmiştir. Halinden hiç şikayet etmemiş. Bir gün Hanımı Rahime
hatun; “ Cenab-ı Hakk'a dua etsen de bu dertleri senden alsa deyince, o ; “ Ey Rahime ! sıhhat
ve mesut günlerimiz ne kadar zamandı?” diye sordu. Rahime seksen yıl idi” dedi. Hz. Eyyub ;
şiddet ve belâ (hastalık) zamanı, sıhhat ve safa süresi kadar olmadan Cenab-ı Mevla'ya belâ
için şikayet etmekten haya ederim” buyurdu. Tahammül gücünün üzerinde bir sabır gösteren
hazreti Eyyub , Kur'an'ı Kerim'in Sâd süresi 44. ayet-i kerimesinde methedildi. Hadis-i şerifte de;
“Hazret-i Eyyub, insanların en uysalı ve en çok gadabını, öfkesini yenen idi” buyuruldu. Hakk'a
rızası tam ve kusursuzdu. Şu şiir onun halini çok güzel ifade ediyor:
- Hoştur bana senden gelen,
- Ya gonca gül, yahut diken,
1/2
Hz. Eyyub'un (asm) duası ve biz..
- Ya hil'at û yahut kefen,
- Narın da hoş, nurun da hoş.
Hz. Eyyub'un hastalığı çok şiddetlendi. Onun bu hali, beden, kalp ve lisanıyla yaptığı kulluk ve
peygamberlik vazifelerini iyice zorlaştırıyordu. Yaralarından oluşan kurtlar (mikroplar) kalbine ve
diline iliştiği zaman, zikir ve ibadet mahalleri olan kalp ve lisanına iliştiği için, kulluk vazifesine
zarar gelir düşüncesiyle, kendi istirahatı için değil, belki Allah için yaptığı ibadete bir noksanlık,
bir zarar gelmemesi için demiş: “Ya Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben
ibadetime zarar veriyor” diye dua etti. Cenab-ı Hak o halis ve safi, garazsız, Allah için yapılan o
münacatı, o duayı gayet harika bir surette kabul etmiş, şifa ve afiyetine mazhar etmişti.
Hz. Eyyub (asm) yeniden sıhhat ve nimete kavuştu. Eskisinden daha çok çocuk ve servete
kavuştu. Yüzkırk sene ömür sürdü.
* Biz ondan daha hastayız..
Toplumda yaşayan birer birey olarak bizim de toplumdan kaptığımız bir çok “hastalık
mikropları”mız vardır. Adeta her an bu mikroplarla iç içe yaşamaktayız. Boğazımıza kadar
hastalığa batmış bir vaziyetteyiz. Dört bir yanımızı sarmış. İçin için bizi kemiriyor. Ama ne hazin
ki görmüyoruz. Belki de isteyerek bu mikroba talibiz. Hatta bu mikrobun esiri olmuşuz da
diyebiliriz.
Başka bir ifadeyle, her yanınızı günahlar kaplamış. Haramların içinde yüzüyoruz. Kimimiz
farkında ama çoğumuz bunun farkında değil. Birçok günahlar ve haramlar normal bir şeymiş
gibi görülüyor artık.
Aslında bizim hastalığımız Hazret-i Eyyub'un hastalığından daha ziyade şiddetli ve daha da
korkunçtur, daha da tehlikelidir. Çünkü onun hastalığı nihayetinde onun bu dünyasını tehdit
ediyordu. Onun bu kısacık dünya hayatındaki sağlığını ve sıhhatini tehdit ediyordu. Bizim
hastalıklarımız ise imanımızı ve ahiret hayatımızı tehdit ediyor.
Bir insan en fazla yaşarsa yüz yıllık bir hayat sürebilir. Nihayet bu kısa dünyada yaşayan
insanlar ortalama olarak 60-80 yıl bir ömür geçirdikten sonra göç edip ana vatanlarına ayrılırlar.
Ebedi bir ömürle karşılaştırdığımızda bu dünya hayatının adeta güneşin karşısında bir kibrit
alevi gibi kısa bir anı teşkil ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. O halde Hazret-i Eyyub (a.s)‘ın çektiği
hastalık ve sonucunda meydana gelen acılar geçici ve kısa bir dönemi kapsamaktadır.
Bizlere gelince ; bizim hastalıklarımız kalbimizi, ruhumuzu ve iç alemimizi kaplamış. Hazret-i
Eyyub'un ki ise vücut sağlığını tehdit eden yaralar ve mikrobik hastalıklardır. Eğer hakikaten iç
dışa, dış içe bir çevrilse, bizler Hazret-i Eyyub'dan daha çok yaralı ve hastalıklı görüleceğiz.
Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren her bir şüphe, kalp ve ruhumuzda yaralar
açıyor.
Hazret-i Eyyub‘un (a.s) yaraları, bu kısacık dünya hayatını tehdit ediyordu. Bizim manevi
yaralarımız, pek uzun olan ebedi hayatımızı tehdit ediyor. Bu durum gösteriyorki, bizler o
hazretin duasına ve münacatına o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.
Recai ALBAY
2/2

Benzer belgeler