Formatında İndirin. - Op.Dr. M.Cahit GÖZÜAKÇA

Transkript

Formatında İndirin. - Op.Dr. M.Cahit GÖZÜAKÇA
Dr.M.Cahit GÖZÜAKÇA
Doktor - Kayseri
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı - Jinekolog
İ Çİ NDEKİLER

















Genel Bilgiler ve Ebrionun Gelişim Evreleri
Kilo alımı ve Beslenme
Genel Konular
Sık Karşılaşılan Sorunlar
 I.Trimestrde En Sık Karşılaşılan Sorunlar
 II.Trimestrde En Sık Karşılaşılan Sorunlar
 III.Trimestrde En Sık Karşılaşılan Sorunlar
Gebelikte Kontrol Muayeneleri,Tıbbi Tahlil ve Tetkikler
Tarama Testleri (Zeka Testleri)
Ultrasonografi (Ultrason)
Gebelikte Egzersiz
Solunum Egzersizleri
Normal Doğum mu, Sezeryan mı?
Bebek Hareketlerinin Önemi
Kordon Kanının Saklanması ve Kök Hücre Olayı
Doğuma Hazırlık ve Doğum
Doğum Sonrası Öneriler
Emzirme ve Meme Bakımı
Doğum Sonrası Kontrolu ve Acil Durumlar
Gebelikte Acil Durumlar veTelefon Görüşmeleriniz İçin Birkaç Öneri
GENEL Bİ LGİLER
Gebelik Süresi: En son görülen adetin başladığı gün gebeliğin başlangıcı kabul edildiğinde,
toplam gebelik süresi yaklaşık 280 gün, yani 40 haftadır. Aslında gebeliğin başlangıcı olan
döllenme,bu tarihden yaklaşık 14 gün sonra olmaktadır. Ancak zamanlamanın doğru
yapılabilmesi bakımından pratikte, son adet tarihi, gebeliğin başladığı tarih olarak kabul edilir.
Son adet tarihinden 40 hafta sonrası beklenen doğum tarihidir. Bunun tahmini bir tarih olduğunu
ve doğumun 38-42.haftalar arasında herhangi bir günde gerçekleşebileceğini bilmenizde yarar
var.
Bizim hesaplamalarımızda her 4 hafta bir ayı oluşturur. Buna göre toplam gebelik süresi
10 aydır. 9 ay 10 gün, normal ay hesabına göredir.
Gebeliğin Oluşumu: Kadın tarafından üretilen yumurta erkeğin spermi ile döllendikten sonra
zigot denilen tek hücreden ibaret embriyo (bebek) teşekkül eder. Daha sonra bu hücre, sürekli
bölünerek çoğalır. Çoğalan hücrelerin bir kısmı embrioyu oluştururken, diğer bir kısmı
plasentayı, yani bebeğin eşini oluşturur. Embriyo döllenmeden yaklaşık 7-8 gün sonra plasenta
aracılığıyla rahim duvarına yapışır. İşte bu tarihten itibaren anne ve bebek arasında kan bağı
teşekkül eder.
Plasenta (bebeğin eşi) bebek için gerekli besin maddeleri ve oksijenin anneden bebeğe;
atık ürünlerin de bebekten anneye geçişini sağlayan yaklaşık 20 cm çap ve 2-3 cm kalınlıkta bir
organdır. Plasenta ile bebek arasındaki bağlantıyı sağlayan yapı ise göbek kordonudur.
Bebek anne rahmi içinde amnion denilen bir sıvı içinde gelişir. Bu sıvı bebeğin rahat
hareket etmesini sağlar, olası darbelerden korur ve bebeğin akciğerlerinin, sindirim sisteminin ve
diğer pekçok organının sağlıklı gelişiminde rol oynar.
Embrionun Gelişim Evreleri:
6 Hafta: Kalp çalışmaya başlar. Kol ve bacakları oluşturacak tomurcuklar belirir. Bebek boyu 5
mm (elma çekirdeği kadar), Ağırlık: 0.4 gr.
7 Hafta: Kollar ve bacaklar seçilebilir.Bebeğin sinir sistemi taslağı tamamlanmak üzeredir.
Boy:1.3 cm (üzüm tanesi kadar), Ağırlık: 1 gr
8 Hafta: Belli başlı bütün iç organlar oluşmuştur. Kol ve bacaklar uzamıştır,ancak el ve ayak
parmakları henüz birbirinden ayrılmamıştır. Henüz hissetmeseniz de bebek hareketlenmiştir.
Boy: 2.5 cm (badem çekirdeği kadar), Ağırlık: 2 gr.
9 Hafta: Ağız açma,kapama hareketlerini yapar. Boy:4 cm. Ağırlık: 4 gr.
10 Hafta: Böbrekleri idrar üretir,kol ve bacak hareketleri başlar. Boy: 5.5 cm. Ağırlık: 6 gr.
11 Hafta: Başı ile gövdesi hemen hemen aynı boyuttadır.Organ gelişimi büyük ölçüde
tamamlanmıştır.Kemik oluşumu bu haftadan itibaren başlamaktadır.Boy: 7 cm.Ağırlık: 8gr.
12 Hafta: Bütün iç organları çalışır durumdadır. Çişini yapabilir. Tırnaklar gelişir. Bu haftadan
sonra bebeğinizin ilaçlardan ve zararlı etkenlerden zarar görme olasılığı azalır. Cinsel
organları cinsiyetini ortaya koyacak kadar gelişmiştir.Ancak ultrasonda bu ayrımı yapmak
mümkün olabilir,ancak yanılma patı yüksektir.Boy:8 cm, Ağırlık: 18 gr.
13 Hafta: Boy: 9 cm. Ağırlık: 26 gr.
14 Hafta:Solunum yapmaya başlar,amniyon suyunu yutar.Kasları gelişir,dolayısıyla hareketleri
kuvvetlenir. Boy: 10 cm. Ağırlık: 45 gr.
15 Hafta: Cildi ince ve şeffafdır, cilt altındaki damarlar rahatlıkla görülür.Cilt yüzeyi lanugo
denilen kadifemsi tüylerle kaplanır. Boy: 12 cm. Ağırlık: 75 gr.
16 Hafta: Kaş ve kirpikleri oluşur. Ultrason ile cinsiyet tayini yapılabilir. Bebeğin babakları artık
kollarından daha uzundur.Boy:16 cm, Ağırlık: 125 gr.
17 Hafta: Emme,yutma ve göz kırpma refleksleri ortaya çıkar.Parmağını emebilir.Bu haftada
bebeğin minicik kalbi günde 30 lt (1.5 kova dolusu kadar) kan pompalar. Boy: 18 cm. Ağırlık:
150 gr.
18 Hafta: El ve ayak parmaklarını açıp,kapar. Boy: 20 cm. Ağırlık: 210 gr.
19 Hafta: Bebeğin cildinde,onu su ortamından koruyan,verniks kazeoza denilen,krem tarzında
koruyucu madde oluşmaya başlar.Saçları oluşur. Boy: 22 cm. Ağırlık: 280 gr.
20 Hafta: Bebek anne karnında uyku ve uyanıklık dönemlerine girer.Rahim yüksekliği göbek
hizasındadır. Anne, bebek hareketlerini hissetmeye başlar. Boy:25 cm, Ağırlık:340 gr.
21 Hafta: Boy: 28 cm. Ağırlık: 400 gr.
22 Hafta: Göz kapaklarını hareket ettirir. Boy: 29 cm. Ağırlık: 470 gr.
23 Hafta: Kulakları duymaya başlıyor. Boy: 31 cm. Ağırlık: 550 gr.
24 Hafta: Artık bebek gözlerini açabilir. Bebek algılama yeteneğine sahiptir,yani bilinçli hareket
yapabilir. Doğduğu takdirde yaşam şansı yok denecek kadar azdır. Boy:32 cm, Ağırlık:600 gr.
25 Hafta: Boy: 33 cm. Ağırlık: 700 gr.
26 Hafta: Akciğerler çalışmaları için çok gerekli olan,surfaktan denilen maddeyi üretmeye
başlar. Boy: 34 cm. Ağırlık: 820 gr.
27 Hafta: Bu haftadan sonra bebek daha hızlı büyüyecektir. Boy: 35 cm. Ağırlık: 1000 gr.
28 Hafta: Eşiniz elini karnınıza koyduğunda hareketleri hissedebilir. Doğarsa, çok iyi bakımla
yaşatılabilir. Zayıfca ağlayabilir.Hıçkırır.Vücudu yağ depolamaya başlar.Bebek sesleri
tanımaya başlar.Kişiliğin bu haftadan itibaren oluştuğu düşünülmektedir. Boy:36 cm.
Ağırlık:1100 gr.
29 Hafta: Duyuları tamamen gelişmiştir,ışık,ses,tat ve kokuyu algılayabilir. Boy: 38 cm. Ağırlık:
1300 gr.
30 Hafta: Lanugo tüyleri kaybolur. Boy: 39 cm. Ağırlık: 1400 gr.
31 Hafta: Oldukça hareketlidir. Boy: 40 cm. Ağırlık: 1650 gr.
32 Hafta: Doğacağı zamanki haline benzer ama zayıftır. Boy:41 cm, Ağırlık:1800 gr.
33 Hafta: Erkek fetuslarda testisler yumurtalık kesesi içine girmiştir.Cilt rengi kırmızıdan
pembeye döner. Boy: 42 cm. Ağırlık: 1950 gr.
34 Hafta: Bebeğin tüm hamilelik boyunca en hızlı kilo aldığı haftadır.Ayrıca bu hafta
dolduğunda,bebeğin akciğer gelişimi hemen hemen tamamlanmış demektir. Boy: 43 cm.
Ağırlık: 2200 gr.
35 Hafta: Boy: 44 cm. Ağırlık: 2500 gr.
36 Hafta: Artık olgun bir bebektir.Boy:46 cm, Ağırlık:2700 gr.
37 Hafta: Günde ortalama 25-30 gr kilo almaya devam eder.Doğum yoluna girer. Boy: 47 cm.
Ağırlık: 2850 gr.
38 Hafta: Bu hafta ile birlikte doğumun beklendiği günler başlar. Boy: 48 cm. Ağırlık:3000gr.
39 Hafta: Boy: 49 cm. Ağırlık: 3200 gr.
40 Hafta: Doğumun en muhtemel olduğu haftadır. Son derece hareketlidir ve kuvvetli ağlar.
Tırnaklar parmak boyunu geçmiştir. Ayak tabanında çizgiler oluşmuştur. Boy: 50 cm. Ağırlık:
3350 gr.
Yukarıda belirtilen boy ve ağırlık ölçümleri ortalama rakamlardır.Sizin bebeğiniz bu
rakamların biraz altında ya da üstünde olabilir,bu onların sağlıksız olduğunu göstermez.
Gününde doğan bebekler için 2500-4000 gr arası, tamamen normal doğum kilosu olarak
kabul edilir.
Kİ LO ALIMI VE BESLENME
Normal bir kişi gebeliği boyunca toplam 11 kg.civarında kilo artışı göstermelidir (9-15
kg.lık artışlar normal kabul edilir). Gebelik 3’er aylık 3 bölüme ayrıldığında; ilk 3 ay içinde 1
kg.lık artış olmalıdır. Bu dönemde bazen aşırı bulantı ve kusmalar nedeniyle bu artış
olmayabileceği gibi, kilo verebilirsiniz de. Sonraki her 3 aylık dilimde 5’er kilo alınmalıdır.
Ortalama aylık kilo artışı 1.5 kg.ı geçmemelidir. Bu ağırlık artışının nasıl olduğunu birlikte
görelim:







Bebeğin ortalama kilosu
Plasenta (eş)
Amnion (Bebeğin içinde bulunduğu su)
Rahim ağırlığı
Meme dokusundaki artış
Kan hacmindeki artış
Yağ dokusu ve su miktarındaki artış
TOPLAM
3.000 gr
500 gr
1.000 gr
1.000 gr
1.000 gr
1.500 gr
3.000 gr
11.000 gr
Gebelikte beslenmede esas olan çok yemek değil, dengeli ve çeşitli beslenmedir. Önemli
olan sizin ve bebeğinizin ihtiyacını, ihtiyaç ölçüsünde almaktır. Yukarıda izlendiği üzere, alınan
her kilonun nereye gideceği bellidir. Çok yemeniz daha iri bebek doğuracağınız anlamına
gelmez, sadece doğumdan sonra daha şişman olarak kalacağınız anlamına gelir.
Hamile bir kadının günde 2200-2600 kalorilik enerjiye ihtiyacı vardır. Günlük aldığınız
gıdaların %50’sini proteinler, %35’ini karbohidratlar ve %15’ini yağlar oluşturmalıdır. Ayrıca
alınan gıdaların kalsiyum ve demirden zengin olmasına dikkat edilmeli ve lifli (posalı) yiyecekler
bolca tüketilmelidir. O halde bunlar hangi gıdalarda bulunmakta, bir bakalım:
 Proteinler: Et (tavuk, balık veya yağsız kırmızı et), süt (her zaman için kaymağı alınmış,
pastörize veya iyi pişirilmiş), yumurta, baklagiller (kuru fasulye, nohut, bezelye, barbunya,
mercimek) ve peynir.
 Karbohidrat: Aşırı alımından kaçınılmalıdır. Ekmek (tercihen kepekli ekmek), makarna,
patates, erişte, pilav, mısır.
 Yağlar: Yemeklerle birlikte alınan yağ miktarı yeterlidir. İlave yağa gerek yoktur. Bitkisel
kaynaklı sıvı yağlar, hayvansal yağlara tercih edilmelidir.
 Kalsiyum: Özellikle bebeğinizin kemik gelişimi için gereklidir. Süt, yoğurt, peynir, yeşil
yapraklı sebzeler.
 Demir:Bir gebe günlük demir ihtiyacını sadece yiyeceklerle karşılayamaz. O nedenle demir
içeren ilaçları almalıdır. Kırmızı et, karaciğer ve balık.
 Lifli (posalı) Gıdalar: Gebelikte açığa çıkan kabızlığı önler. Kepekli ekmek, baklagiller,
kuru kayısı, kuru üzüm, pırasa, portakal,kabuğu yenebilen meyveler,incir.
Bir gebenin günlük dietinde 6 köfte büyüklüğünde et (Tavuk, balık ya da yağsız kırmızı
et), 1 adet yumurta, 2 bardak süt, 1 kase yoğurt, 1 kibrit kutusu kadar peynir, en az bir porsiyon
sebze yemeği, bol çiğ sebze (salata), 2-3 porsiyon meyve, 3 ince dilim (tercihen kepekli) ekmek,
4 kaşık kadar baklagiller ve 8-10 bardak su mutlaka bulunmalıdır.
Örnek bir günlük yemek listesi aşağıda verilmiştir:
Sabah:
1 kibrit kutusu kadar peynir, 1 yumurta, 1 bardak süt,
2 ince dilim ekmek, istenirse 1 bardak açık çay,
Kuşluk: 1 pors. meyve
Öğle: 3 köfte kadar et, 1 pors. sebze yemeği, 2 yemek kaşığı pirinç pilavı,
1 kase yoğurt, 1 ince dilim ekmek
İ kindi:2 porsiyon meyve
Akşam:
3 köfte kadar et, 1 pors. sebze yemeği, 1 tabak çorba, salata
Bu listeye sıkı sıkıya bağlanmak zorunda değilsiniz,hatta bazen, küçük kaçamaklar da
yapabilirsiniz (alışkanlık haline getirmemek kaydıyla). Önemli olan ihtiyaçlarınızı mutlaka almak
ve aşırı tüketimden de kaçınmaktır.
Ayrıca aşağıdaki hususları da aklınızda bulundurun:
 Günde 3 dilim ekmeği aşmayın. Pilav, makarna gibi gıdaları 2-3 kaşıktan fazla tüketmeyin.
 Mutlaka 8-10 bardak su için. Kola, gazoz ve şekerli içeceklerden uzak durun. Fazla maden
suyu içmeyin. Sıcak günlerde, aldığınız sıvı miktarını artırın.
 Kızartmanın her türlüsünden kaçının.Son zamanlarda, özellikle patates kızartmasının ve
cipsin,fetus üzerinde olumsuz etkileri olduğunu gösteren çalışmalar yayınlanmıştır.
 Sanıldığının aksine bal ve reçel gebeler için uygun olmayam gıdalardır. Kaçınmanız önerilir.
 Çikolata, dondurma, bisküvi, kek sizin için hiç uygun olmayan gıdalardır.
 Alkol almayın. Mümkün olduğunca az ve açık çay için. Tercihen kahve içmeyin, ama canınız
çok çekerse az miktarda içmenizde de sakınca yoktur.
 Konserve, tatlandırıcı ve hazır gıdaları tercih etmeyin.
 Kendi kendinize tuz kısıtlaması yapmayın. Ama turşu gibi aşırı tuzlu gıdalardan da kaçının.
 Gebelikte Oruç Tutmak: Oruç tutmak sağlıklı insanların yapabileceği bir ibadettir. Gebelik
her ne kadar bir hastalık olmasa da, anne vücudunda oluşan değişiklikler, onu normal zamana
göre farklı bir duruma getirmektedir. Bu konuda kesinlik kazanmış bir bilgi olmamakla
birlikte, şahsi kanaatimi şu şekilde özetlemek isterim: Gebelikte esas olan, bir anda çok yemek
değil, kısa aralıklarla sık sık yemektir. Burada amaç, gelişen bebeğiniz için sürekli bir besin
akışını sağlamaktır. Yani, meselenin açlığa dayanıp, dayanamama olmadığını bilmelisiniz.
Özellikle bebeğinizin hızlı gelişim dönemi olan son üç aylık dilimde uzun süre aç kalmanız
doğru olmaz. Ayrıca, İslam dininin gebelere ve lohusalara oruç tutmayı zorunlu kılmadığını da
hatırınızdan çıkarmayın.
GENEL KONULAR
Gebelikte Giyim: Bir kadın için şıklık asla gözardı edilemez. Ancak gebelik esnasında
giysilerinizin rahatlığı şıklığından önce gelmelidir. Sentetik olmayan, sizi sıkmayacak, bol
giysileri tercih edin. Bacaklarınızdaki kan akımını önleyen, lastikli dizüstü çoraplardan, beli
sıkan pantolonlardan ve korse giymekten kaçının. İç çamaşırlarınızın pamuklu olmasına dikkat
edin. Göğüsleriniz için destekleyici ve rahat sütyenleri tercih edin. Yüksek topuklu ayakkabılar
giymeyin, 1-2 cm yüksekliğinde, ayağınızı terletmeyecek, yumuşak ve ortopedik ayakkabıları
kullanın.
Gebelikte Seyahat: Gebelik seyahat etmenize engel değildir. Sizi yormadıkça, istediğiniz vasıta
ile yolculuk yapabilirsiniz. Uzun yolculuklarda en az 2 saatte bir mola vererek, kısa yürüyüşler
yapın. Bu sayede kanın bacaklarınızda toplanmasını engellemiş olursunuz.
Normal bir gebelikte seyahat, ne düşüğe, ne de erken doğuma yol açar. Ama yine de
gittiğiniz yerde, gerekli durumlarda, her an için ulaşabileceğiniz sağlık hizmetlerinin varlığından
emin olun.
34. haftadan itibaren uzun yolculuklar sakıncalıdır. Bu haftadan itibaren doğum
yapacağınız şehirde konuşlanmanız uygun olacaktır.
Uçak ile seyahat etmekte sakınca yoktur.28. haftadan sonra uçak yolculukları için doktor
raporu gerekmektedir. Pekçok havayolu şirketi 32. haftadan sonra gebe yolcu kabul
etmemektedir.
Gebelikte Araç Kullanımı: Şartlarınız gerektiriyorsa ve direksiyonda rahatça oturabiliyorsanız,
araç kullanabilirsiniz. Emniyet kemerini karnınızın altından geçirip, direksiyon ile karnınız
arasına bir küçük yastık koyun. Ve sakın aşırı hız yapmayın.
Gebelik ve Ev İ şleri: Sağlıklı bir gebelik çok iyi şartlarda korunmaktadır. Yorucu olmadıkdan
sonra günlük ev işlerinizi yapabilirsiniz. Yorucu işlerden ve ağır kaldırmakdan kaçınınız.
Gebelik ve İ laçlar: Gebelikte, en masum görünen ilaçların bile bebeğinize zararı olabilir. Size
önerilmedikçe hiçbir ilacı kendiliğinizden kullanmayın. Reçete edilen ilaçları ise, aksatmadan
kullanın. Size verilen ilaçlar, mutlaka gebeliğiniz hesaba katılarak reçete edilmektedir.
Tereddütleriniz varsa ilacı almamak yerine, doktorunuzla irtibat kurunuz.
Normal bir gebenin ihtiyacı olan tek ilaç, demir içeren preparatlardır. Günlük ihtiyacınız 30 mg
demirdir.Özellikle 28. haftadan sonra bu demir ihtiyacını sadece yiyeceklerle karşılamak
mümkün değildir. O nedenle, size önerilen demir ilaçlarınızı, doğumdan sonra en az 3 ay kadar
daha devam edecek şekilde, aksatmadan kullanmalısınız. Demir ilaçlarının başlama zamanı
olarak,hekimler arasında farklılıklar olabilir.Bazıları gebeliğin hemen başında,bazıları daha ileri
haftalarda başlamaktadır.
Bir de folik asit alımı konusuna değinmek yararlı olacaktır:Folik asit bir tür B vitamini olup,
eksiklğinde, embrionun beyin-omurga gelişiminde bazı hasarlar oluşabilmektedir.Bu vitamin
gebeliğin çok erken günlerinde alınırsa bu hasarların oluşumunu yarı yarıya azaltmaktadır.
6.haftadan sonra ise,beyin gelişimi tamamlandığından bu etkisi biter.Bu nedenle folik asit içeren
ilaçlardan tam anlamıyla faydalanabilmek için ,hamileliğe niyet edildiği andan itibaren
alınmalıdır.
Gebelikte Aşılar: Eğer bir sağlık ocağı tarafından takibiniz yapılıyorsa, size 4.aydan itibaren, 2
doz tetanoz aşısı önerilecektir. Doğumun steril koşullarda yapılması, tetanoz riskini büyük
ölçüde ortadan kaldırır. Ama bu hizmet ayağınıza kadar gelmişken, değerlendirmeniz faydalı
olur.Ayrıca oluşan bağışıklık, doğum sonrasında bebeğiniz için de koruyucu olacaktır. Bu aşıyı
yaptırmanızı tavsiye ederim.
Hepatit B aşısı için de benzer şeyler söylenebilir.Bu mikrobun taşıyıcılığı ülkemiz koşullarında
çok yüksek olmakla birlikte,steril şartlarda yapılacak doğum Hepatit B mikrobu ile karşılaşma
riskinizi büyük oranda ortadan kaldırır.Şu an rutin aşı programında olmamakla
birlikte,doğumunuzu genel hastanelerde gerçekleştirmeyi düşünüyorsanız, bu aşıyı yaptırmanızı
tavsiye ederiz.Toplam 3 dozda yapılır.
Gebelik esnasında antijen aşıları yapılabilir, ama canlı aşılar kontrendikedir, yani
yapılması sakıncalıdır. Tetanoz ve Hepatit B haricinde, yapılması planlanan aşılar hakkında
mutlaka önceden bilgi alınız.
Gebelikte Banyo: Gebelikte vücudunuz çok daha fazla terler. Kendinizi zinde hissetmek için sık
sık banyo yapın. Anne adayının hergün banyo yapması önerilir. Ilık su ile yıkanmayı tercih edin.
Ölü dokuların atılması için kese yapabilirsiniz. Küvet banyosu yapmanızda hiçbir sakınca yoktur.
Ancak özellikle son haftalarda vücudunuzun dengesi bozulabileceğinden, düşmelere karşı
dikkatli olun.
Gebelik ve Güzellik: Ten renginizin değişmesinden dolayı daha önceki favori giyecek ve
takılarınızın artık yakışmadığını hissedebilirsiniz. Ama unutmayın ki; gebelik size farklı bir
güzellik katacaktır. Cildinizde yağlanma ve sivilcelenme varsa, ılık su ve dengeli sabunlarla
temizlik yapınız. Cilt kurumalarında ise nemlendiriciler kullanabilirsiniz. Aşırıya kaçmamak
kaydıyla makyaj yapabilirsiniz. Yüzünüzde, özellikle göz çevresi ve alnınızda oluşan esmerleşme
sizi rahatsız ediyorsa fondöten ya da pudra kullanabilirsiniz.
Gebelikte Saç Bakımı: Saçlarınız eskisine göre daha kırılgan, zayıf, yağlı veya kuru, eskisine
göre zor şekil kazanıyor olabilir. Haftada 2-3 kez besleyici şampuanlarla saçlarınızı yıkayın.
Saçlarınızla uğraşmak size zor geliyorsa imaj değiştirin ve saçlarınızı kısaltın. Saçlarınızda aşırı
dökülme fark ederseniz endişelenmeyin, bu durum geçicidir.
Gebelik esnasında, özellikle erken haftalarda saç boyatmanın zararı net olarak
gösterilmemekle birlikte,özellikle dip boyaları deriden emilip, ilaç gibi etki gösterebilir. Yine de
kendinizi boyatmak zorunda hissediyorsanız, 3. aydan sonra boya yaptırabilirsiniz.
Gebelikte Diş Bakımı: Diş etlerinizde şişme ve kolay kanama görülebilir, bu normaldir. Günde
en az iki kez dişlerinizi fırçalamayı ihmal etmeyin. Gebelik esnasında oluşan diş çürümelerinin
bebeğin kalsiyum ihtiyacının karşılanması ile alakası yoktur. Eğer dişiniz çürümeye başladıysa,
bu, dişlerinize hak ettiği ilgiyi göstermiyorsunuz, anlamına gelir. Ayrıca gebeliğiniz, diş
tedavilerinizin yapılması için engel değildir.
Gebelikte Meme Bakımı: Özellikle son haftalarda meme başından süt öncüsü olan sıvı akıntısı
olabilir. Meme başlarını günde birkaç kez ıslak bezle silerek, bu akıntıların kurumasından
kaynaklanan kaşıntı ve pullanma gibi şikayetleri önleyebilirsiniz.
Gebelikte Dinlenme: Özellikle ilk 3 ayda kendinizi çok yorgun hissedip, yataktan başınızı
kaldıramayabilirsiniz. İleriki haftalarda bu yakınmalarınız azalacaktır. Eğer ev hanımı iseniz veya
işiniz elveriyorsa, gündüzleri kısa süreli (1 saat kadar) uyuyun. Bunu pijamalarınızı giyip
yatağınızda yaparsanız, kendinizi daha dinç hissedersiniz. Düzenli egzersiz yapıyorsanız, bu kısa
uyku sizin gece uyku düzeninizi bozmayacaktır.
Gebelikte Ruhsal Değişiklikler: Özellikle gebeliğinizin ilk 4 ayı içinde ruhsal durumunuzda,
nedensiz ve ani değişiklikler hissedebilirsiniz; şimdi kendinizi çok mutlu hissederken, birkaç
dakika sonra içinize kapanık, karamsar bir hale düşebilirsiniz. Meraklanmayın, bunlar pekçok
kadın tarafından yaşanır ve artan hormonlara bağlanmaktadır.
Gebeliğinizin her aşamasında bir takım kaygılarınız olacaktır. Hele hele daha önceki
gebeliklerinizde bir takım sorunlar yaşamışsanız, kaygılarınız daha da artacaktır. “Bebeğim
sağlıklı olacak mı?”, “Ben iyi bir anne olacak mıyım?”, “Eşimle ilişkilerimde değişiklik olacak
mı?” gibi soruları kendinize soruyor olabilirsiniz. Bu soruları mantığınızla cevaplandırdığınızda,
sizi rahatlatacak cevaplara ulaşırsınız. Özellikle ilk gebeliğinizse, “anne” olma fikri, sizi
başlangıçta ürkütebilir. Hiç tasalanmayın; gebelik sonunda kendinizi gerek fiziki, gerekse
psikolojik anlamda anneliğe hazır olduğunuzu hissedeceksiniz. Ve emin olun ki; bebeğiniz için
dünyanın en güzel annesi siz olacaksınız.
Eşinizi Unutmayın: Genellikle bir takım şikayetlerin yoğunlaştığı dönemlerde, kadınlar kendi
kendilerine şu serzenişte bulunurlar (Hatta bunu bazen başkalarına da ifade ederler): “Gebeliği ve
tüm zorluklarını kadınlar çekiyor, erkeklere ise sadece bebeği sevmek düşüyor. Bu haksızlık
değil mi?”. Eğer erkekler de sizler kadar sabırlı olsalardı, herhalde Allah, onlara da bu yeteneği
verirdi  Şaka bir yana, eğer bu düşüncelerinizde samimi iseniz, eşinizdeki değişimleri çok iyi
fark etmiyorsunuz demektir. İşin fiziki zorluklarını sizin yaşadığınız bir gerçek. Ancak gebelikte
sadece fiziksel değil, psikolojik sıkıntılar da yaşanmaktadır. Sizin “anne” olabilme kaygılarınızı,
eşini de “baba” olabilme kaygıları olarak yaşamaktadır. O nedenle, eşinizin gebelik olayının
dışında olduğunu düşünmeniz hata olur. Bu şekilde düşünmeniz, eşinizin kendinin ihmal
edildiğini ve işe yaramadığını düşünmesine yol açacaktır. Gebeliğinizin tüm aile bireylerini
ilgilendirdiğini unutmayın.Eşinizin, zaman zaman, sizi gebeliğiniz konusunda uyarmasından (bu
her ne kadar hoşunuza gitmese de) mutlu olmaya çalışın.Zira bu, eşinizin size,bebeğinize ve
gebeliğinize gösterdiği ilginin bir kanıtıdır. Eşinize kendisine ihtiyacınız olduğunu hissettirin.
Onun kaygılarını da birlikte yenmeye çalışın. Doktor kontrollerine birlikte gelin
(gelemiyorsa,lütfen özel davetimizi iletin ), bebek için birlikte alışveriş yapın. İlerleyen
haftalarda elini karnınızın üzerine koyarak, bebek hareketlerini hissetmesine yardımcı olun. Hatta
bu kitapçığı eşinize okutarak, gebelik hakkında bilgi sahibi olmasına imkan verin. Bu sayede
yaşadığınız sorunlarda panik olmak yerine, size yardımcı olacaktır.
GEBELİKTE Cİ NSEL YAŞAM
Bu dönem çiftin : bütün düşüncelerini doğacak bebek üzerinde yoğunlaştırdıkları bir dönem olmaktan
çok çiftin birbirleriyle olan ilişkilerini olgunlaştırdıkları bir dönemdir. Bazı kadınlar bu dönemde cinsel
ilişkiye çok aşırı bir düşkünlük gösterirler. Bazıları da kocalarına karşı soğuk ve isteksiz olurlar. Erkek
cinsel organıyla bebeğe hiçbir zarar veremez. Gebelik döneminde cinsel ilişki zarar vermek bir yana
kadının rahatlamasına yardım eder. Gebelik sevişmede değişik pozisyonları denemek için en uygun
dönemdir. Ek yastıklar büyük ölçüde yardımcı olabilir. Bedenin bozulduğu duygusuna kapılan kadına eşi
yardımcı olmalıdır. En önemlisi erkek kadına çok çekici olduğu ve istendiği duygusunu vermelidir. Bunu
karısını yemeğe çıkararak, ufak defek armağanlar alarak verebilir. Kadındaki gebelik döneminde ortaya
çıkan cinsel ilişkiye girme isteksizliği gebelikten sonra da devam ederse bir psikoloğa vakit geçirmeden
gitmek gereklidir. Bazen de erkek gebelik süresinde eşi ile cinsel ilişkiye girmekte zorlanabilir. Böyle bir
durumda bir psikologa gitmek doğru olacaktır. Düşük tehlikesi varsa bu dönem doktor tarafından bildirilir.
Genel olarak bu tehlike ilk üç ayda biter. Gebelik döneminde bir çok çift cinsel ilişkide bulunmaktan
büyük zevk alırlar. Gebeliğin herhangi bir anında sevişmeye ara vermeleri konusunda kesin kurarlar
yoktur. Her çiftin kendi kurallarını koyması ve hayatın tadını çıkarmaları en iyi yoldur.
Toplumumuzda cinsellik çok açık ulu orta konuşulan bir konu değildir. Cinsellik üzerine konuşma ve
tartışma günümüzde hala tabular arasındadır. Bir kısım kadın bu konuyu doktoruna açmaktan kaçınırken,
bazen de doktorlar bu konuyu hastası ile açıkça konuşmaktan kaçınır. Bu iletişim kopukluğundan çiftler
gebelikte seksten uzak durmaları gerektiği mesajını çıkarırlar yada halk arasındaki inançlara göre
davranırlar.
Halk arasında ilk üç aydaki cinsel ilişkinin düşük ile sonuçlanacağı inancı yaygındır. En fazla gebelik
kaybının ilk üç ayda olduğu bir gerçektir ama bunun nedeni, cinsel ilişki değil, genetik bozukluklara bağlı
(anomalili-normal olmayan) gebeliklerin doğa tarafından istenmemesi sonucu kendiliğinden düşük
olmaktadır.
Gebeler cinsel istek artışına rağmen cinsel ilişkinin rahim ağzının açılmasını kolaylaştıracağı ve erken
doğuma neden olacağı,damarların açılıp kanayacağı, erkek cinsel organının bebeğin başına zarar vereceği
gibi asılsız, rahatsız edici düşünce ve inanışlara kapılıp cinsellikten uzak dururlar. Her ne kadar
orgazm(boşalma) oksitosin (rahim kasını kasıcı madde) salgılanmasına neden olup rahim kasılmalarına
yol açsa da bunlar doğumu başlatmaz, erken doğuma neden olmaz. Cinsel ilişki bebeğe (fetusa) zarar
vermez, erkek cinsel organının bebekle fiziksel olarak teması yoktur. Anne karnındaki bebek rahim
kasları, içinde bulunduğu gebelik kesesi ve kese içindeki sıvı ile darbelere karşı koruma altındadır. Rahim
ağzı kanalındaki(servikal kanal) salgıların koyulaşması ile oluşan tıkaç bakterilerin ve semenin(sperm)
rahim içine girmesini engelleyen bir bariyer oluşturur. Cinselliğe engel oluşturacak tıbbi problemler
olmadıkça gebelik süresince hatta son güne kadar cinsel ilişki yasak değildir. Gebeler cinsel ilişkinin
zararlı olabileceği koşulları kendi kendine değerlendirebilecek bilgi donanımından yoksun oldukları için
bu konuda kadınlar en sağlıklı bilgileri kadın doğum uzmanlarından alabilirler.Belirtilen şartlar haricinde
gebelere cinsel ilişki yasak değildir.Gebelik kesesinin erken açıldığı, suları erken geldiği durumlar
Vajinal kanama
Geçirilmiş gebeliklerde erken doğum tehdidi öyküsü ve şimdiki gebelikte erken doğum tehdidi
Partnerin cinsel yolla bulaşan hastalık taşıyıcısı olması
Plasenta previa (çocuğun eşinin önde olması ve rahim ağzı kanalını kapattığı durumlar)
Çoğul gebelikte gebeliğin son aylarında
Kadın doğum uzmanınızca cinselliğe yasak getirilen diğer durumlar
Gebelik süresince kadında fiziksel, fizyolojik değişiklikler olur. Gebe bir kadında üretilen progesteron
hormonu gebe olmayan bir kadına oranla on kez daha fazladır. Gebe bir kadında bir günde üretilen
östrojen miktarı gebe olmayan bir kadının yumurtalıklarının üç yılda ürettiği miktara eşittir. Gebelik
süresince üretilen toplam östrojen miktarı gebe olmayan bir kadında ancak 150 yılda üretilebilmektedir.
Bu hormonlar gebeliğin başında yumurtalıklar tarafından salgılanırlar daha ileri haftalarda bu üretimi
plasenta(eş) üstlenir. Gebenin kanında dolaşan yüksek seviyedeki progesteron ve östrojen hormonları
yumuşak düzgün bir tene, parlak saçlara ve gebenin kendini iyi hissetmesine neden olduğu gibi
memelerdeki ve cinsel organlardaki değişikliklerle gebeler cinsel ilişkiye daha hassas ve duyarlı hale gelir.
Gebelikte seksin daha heyecan verici, daha doyurucu olduğu, hatta aynı seansta birden fazla orgazm
gebeler tarafından bildirilmektedir.
Hatta gebelerin çoğu gebelikten önceki dönemde almadıkları kadar cinsel ilişkiden keyif alma
eğilimindedirler. Bu gebeden gebe ye değişebildiği gibi, gebelik süresince aynı gebede de değişkenlikler
gösterebilir.
İlk üç aylarda genelde halsizlik, uykuya meyil, bulantı kusma gibi gebeliğin erken belirtilerinin etkisi ile
tipik olarak gebelerde cinselliğe ilgi azalma olur. İkinci üç ayda cinselliğe ilgi artarken, son üç ayda cinsel
haz kalitesinin artmasına rağmen ileri derecede büyümüş bir karınla hareket kısıtlılığı ve daha evvel
bahsettiğimiz korku ve endişeler ile gebelerin olaya tam konsantre olamamaları cinsel ilgide azalmaya
neden olur.
Sağlıklı bir gebelikte doğuma kadar olan sürede cinsel ilşkiyi engelliyecek her hangi bir neden yoktur.
Normal bir gebelikte orgazm ile birlikte görülen rahim kasılmalarının hiçbir zararı ve tehlikesi yoktur.
Aksine bu kasılmalar normal doğum için rahim kasının hazırlanmasına yardım eder ve doğum için pelvis
kaslarının yeteri derecede güçlü ve dayanıklı olmasını da sağlar.
İyi bir cinsel birliktelik çiftlerin bir birlerine daha yakınlaşmasını sağlayıp;gebenin duygusal, alıngan,
kırılgan mizacı nedeni ile olası problemlerin çözümünde çiftlerin daha toleranslı olmasını sağlıyacağı gibi,
anne ve babalığın ilk günlerdeki problemlerin çözümünüde kolaylaştıracaktır.
SIK KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Gebelikde karşılaşılan sorunların incelenmesinde, öncelikle gebeliği, herbirine trimestr
denen 3’er aylık 3 bölüme ayırmak uygun olacaktır. Buna göre:
I Trimestr: İlk 12 haftalık dönem
II Trimestr: 13-27. haftalar arası dönem
III Trimestr: 28. haftadan doğuma kadar olan dönem.
I TRİMESTRDE EN SIK KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Gebeliğin ilk 3 aylık bu döneminde vücudunuz gebeliğe alışmaya çalışmaktadır. Her ne
kadar bu haftalarda gebelik küçük olsa da, anne vücudunda gerçekleşen değişiklikler oldukça
büyüktür. Vücudunuzda oluşan metabolik ve hormonal değişimlerden dolayı bir takım
şikayetleriniz olacaktır. Aslında bu yakınmaları hemen hemen her anne adayı hissetmektedir.
Ama kimilerinde bu yakınmalar çok az olurken, kimilerinde çok şiddetli olabilmektedir (Umarım,
siz ilk gruba girersiniz). Hatta daha önceki gebeliklerde görülmeyen yakınmalar, bu gebelikte
yaşanabilmektedir. Bilmeniz gereken bir husus, bu şikayetler sizi ne kadar çok yorsa da
gebeliğiniz ve bebeğiniz üzerinde olumsuz etkilerinin olmayacağıdır. Şimdi bu şikayetleri, oluş
nedenlerini ve alınabilecek tedbirleri gözden geçirelim:
Yorgunluk ve Uykuya Eğilim: Vücudunuzda oluşan metabolik değişimler, kan
hacminde ve bunu karşılamak üzere kalbinizin temposundaki artış bunun nedenidir. Bazen
kendinizi adeta yatağa yapışırcasına yorgun ve uykusuz hissedebilirsiniz. İçinizden gelen bu
isteğe direnmeyin ve fırsat buldukça dinlenin ve gün içinde 1-2 saatlik şekerlemeler yapın.
Sık Sık İ drara Çıkma: Rahim ve mesane (idrar torbası) birbirlerine komşu organlardır.
Gebelikle birlikte rahminizdeki büyüme mesane üzerine basınç yaparak, idrar hissi uyandırır. 4.
Aydan itibaren rahim yukarı çıkıp, mesane üstündeki baskı azalınca şikayetleriniz de geçecektir.
Ayrıca böbreklerdeki aşırı idrar üretimi de buna nedendir. Gece uyku düzeninizin bozulmaması
için, yatmadan 1-2 saat öncesinden itibaren sıvı alımınızı (su, çay veya kavun, karpuz, portakal
ve benzeri sulu meyveleri) kesin. Vücudunuzun ihtiyaçları nedeniyle, gündüz sıvı alımını
kısmayın.
Memelerde Büyüme ve Hassasiyet: Artan hormonların etkisi ile bu yakınmalar oluşur.
Gögüslerinizi destekleyen, rahat sütyenler kullanın. Gece de isterseniz sütyen takabilirsiniz.
Başağrısı ve Kendini İ yi Hissetmeme: Olasılıkla vücudunuzda artan kan hacmi ve
hormonal değişiklikler nedendir. Bununla birlikte, gebe olmanın verdiği stres de rol oynayabilir.
Gebeliğinizi öğrenmekle birlikte, sigarayı bıraktıysanız ve önceden tiryakisi iken artık kahve
içmiyorsanız, bunlar da neden olabilir.
Karında Şişkinlik:Erken haftalarda oluşan şişkinliğin rahmin büyümesi ile alakası
yoktur. Daha ziyade artan progesteron hormonu nedeniyle, bağırsak faaliyetlerinizin
yavaşlamasından kaynaklanır. Bol sıvı alın ve yürüyüş yapın.
Bulantı ve Kusma: İlk trimestrde belki de sizi en çok sıkıntıya sokacak olan bu
şikayetlerdir. Nedeni kesin belli olmamakla birlikte, plasentadan salgılanan gebelik hormonu
sorumlu tutulmaktadır. Çoğunlukla yakınmalar 6-7. haftadan itibaren başlar ve 2-3 hafta kadar
devam eder. Bazı kişilerde birkaç ay devam edebilir. Yapılması gerekenler şu şekilde
özetlenebilir:
 Az az, ama sık sık yiyin.
 Canınızın çekmediği hiçbir şeyi yemek zorunda değilsiniz. Merak etmeyin, bebeğiniz henüz
çok küçük ve o, ihtiyaçlarını siz çok az yeseniz de karşılayabilir. Yani, kendinizi mutlaka
yemek zorunda hissedip, istemediğiniz şeyleri yemeye çalışmayın.
 Daha ziyade kuru, tuzlu, soğuk ve yağsız gıdaları tercih edin: Tuzlu kraker, kızarmış ekmek,
haşlanmış patates, yağsız yoğurt, tuzlu peynir, leblebi ve (sadece bu haftalar için) kola gibi.
Hazmı zor, sevmediğiniz gıdaları yemeyin. Baharatlı, kızartma ve yağlı yemeklerden ve ılık
sıvılardan uzak durun.
 Şikayetler sabah yoğunsa, yataktan kalkmadan önce, bir gece önce başucunuza bıraktığınız
birkaç adet tuzlu krakeri yiyip, 15-20 dakika sonra kalkın. Bu sabah bulantılarınızı bastırır.
 Yemeklerden sonra 15 dakika sırtüstü yatmayı deneyin.
 Mutfak işlerinden uzak durun. Eşinizin artık mutfak önlüğünü giyme zamanı gelmiştir 
Hatta ne yemek piştiğini dahi bilmeyin. Yemeği masada görüp, yiyin.
 Kendi kendinize veya tavsiye üzerine ilaç almayın, mutlaka danışın.
 Tüm bu tedbirlerin ve hatta verilen ilaçların şikayetlerinizi tamamen ortadan
kaldırmayacağını, sadece hafifleteceğini aklınızda tutun. Kesin tedavi sabretmek ve günlerin
geçmesini beklemektir. Ama şikayetleriniz tüm bu tedbirlere rağmen dayanılmayacak
düzeydeyse, doktorunuzla irtibata geçin.
Lekelenme Tarzında Vajinal Kanama: Yaklaşık kadınların %15’inde ilk haftalarda az
miktarda kanama olmaktadır.Özellikle az miktarda, koyu renkli kanamalar tarzındadır. Bu
hastaların pekçoğu gebeliğini normal devam ettirirken, bir kısmında bir düşüğün başlangıcı
olabilir. O nedenle, oluşan vajinal kanamalarda miktarına bakmaksızın mutlaka doktorunuza
haber veriniz.
Kasık Ağrısı: Rahimdeki büyüme ve rahimi yerinde tutan bağlardaki gerilmeden dolayı
bir miktar kasık ağrısı hissedebilirsiniz. Eğer şikayetler hafifse önemsemeyin, ama sizi rahatsız
edecek düzeyde ise bilgi veriniz. Altta yatan idrar yolu enfeksiyonu veya gebeliğe ilişkin ciddi
sorunlar olabilir.
II. TRİMESTRDE SIK KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Gebeliğin ikinci dönemi, ilk dönemdeki şikayetlerin büyük oranda kaybolduğu, daha rahat, daha
problemsiz günlerin başladığı bir dönemdir. Onun için, II. Trimestri “Gebeliğin balayı dönemi”
olarak adlandırmak mümkündür. Vücut artık gebeliğe alışmıştır. Ancak yine de bu dönemde de
bazı yakınmalarınız olacaktır. Ayrıca bu dönemdeki yakınmalarınızın pekçoğu bu döneme has
olmayıp, doğuma kadar devam edebilir.
Sırt ve Bel Ağrıları: Özellikle rahmin büyümesi ile birlikte vücudun ağırlık merkezi öne
doğru kaymaktadır. Bunu dengeleyebilmek için, bel kavsi de öne doğru kayar ve bu durum,
gebelerdeki tipik görünümü oluşturmakla birlikte, bel ağrılarının da nedenidir. Aynı zamanda kilo
artışı ile omurga üzerine binen yük miktarı artar. Bunlardan başka, gebelikde, eklemleri
çevreleyen bağlarda gevşeme olmaktadır. Bunun amacı, vücudu doğuma hazırlamaktır. Ancak
bundan omurga eklemleri olumsuz etkilenmektedir ki; işte bu da, ağrının bir başka nedenidir.
Bu ağrıları az ya da çok, gebeliğin sonuna dek hissedeceksiniz. O halde, neler
yapabileceğimizi gözden geçirelim: Sırtınıza ve belinize aşırı yük binmesini önlemek için, uzun
süre ayakta kalmaktan, ağır kaldırmaktan ve aşırı kilo almaktan kaçınmalısınız. Yerden bir eşyayı
kaldıracağınız zaman, çömelip eşyayı kavradıktan sonra kaldırınız, belinizi bükerek eşyayı
almaya çalışmayınız. Yüksek topuklu ayakkabı ve terlik giymeyin. Fırsat buldukça uzanarak
istirahat edin. İstirahat ederken yan yatıp, bacaklarınızı dizlerinizden bükerek, bir miktar
karnınıza doğru çekin ve karnınızın altına ve dizlerinizin arasına minder yerleştirin. Ayrıca
doğum öncesi egzersizleri de, bu ağrılarınızın giderilmesinde faydalı olacaktır.
Kasık ve Karın Ağrıları: Rahimdeki büyümeyle birlikte iç organlar yer değiştirmeye ve
gerilmeye başlarlar. Aynı şekilde rahmi yerinde tutan bağlardaki gerilme ve karın ön duvarındaki
kas ve liflerin gerilmesi bu ağrılara neden olmaktadır. Dinlenme ve sıcak banyo, şikayetlerinizi
bir miktar azaltabilir.
Erken doğum sancıları da karın ve kasık ağrılarına neden olabilir. Bu durumun
ayırtedilmesi gerekir. Eğer hissettiğiniz ağrı ritmik bir ağrı ise, yani her 5-10 dakikada bir
geliyorsa ve beraberinde rahminizde sertleşme ve toplanma hissediyorsanız, bu erken doğum
kasılmalarının yarattığı bir ağrı olabilir, önemlidir, mutlaka bilgi veriniz.
Mide Yanmaları: Mide içinde sindirilmekte olan gıdaların yemek borusuna doğru
kaçması, mide asidinin yemek borusunu tahriş eder. Midenin çalışmasının yavaşlaması ve
boşalmasının gecikmesi, büyüyen rahmin mideyi sıkıştırması ve mide ile yemek borusu
arasındaki kapağın gevşemesi bu olayın nedenleridir.
Gece yatarken yüksek yastıkla yatın ve yatmadan 2 saat öncesinden yeme ve içmeyi
kesin. Az az, sık sık yiyin. Karnınız dolu iken öne eğilmekten kaçının (namaz kılmak gibi).
Yağlı, baharatlı gıdalardan ve kızartmalardan uzak durun. Şikayetleriniz yoğunsa ve bu tedbirler
yeterli olmuyorsa ilaç desteği gerekebilir.
Bacak Krampları: Rahmin bacağa giden damarlar üzerine yaptığı baskı kan dolaşımını
yavaşlatmaktadır. Özellikle uzun süreli ayakta kalmak ve yorgunluklar sonrasında bacak
krampları oluşabilir. Nadiren, kalsiyum alımındaki yetersizlik bacak kramplarının nedenidir.
Uzun süre ayakta durmaktan ve uzun süre oturmaktan kaçının. Kramp olduğunda ayak
parmaklarınızı kendinize doğru çekin ve kramp bölgesine masaj yapın. Kramp sonrası
ağrılarınızın giderilmesinde sıcak uygulamalar faydalı olabilir.Magnesium desteği de
şikayetlerininzi azaltacaktır.
Cilt Değişiklikleri: Plasentadan salgılanan bazı hormonların etkisi ile yüzde, karın da,
gögüs çevresinde ve vücudun katlantı yerlerinde kahverengi lekeler olabilir. Hele hele esmer
tenliyseniz, bu lekelenmeler daha belirgin olabilir.
Öncelikle bu değişimlerin normal olduğunu ve doğumdan sonra kaybolacağını bilin.
Direkt güneş ışığına maruz kalmayın ve en az 20 ve üzeri koruma faktörlü güneş yağları kullanın.
Yüzünüzde oluşan gebelik maskesi sizi çok rahatsız ediyorsa fondöten ile kamufle edebilirsiniz.
Ciltteki koyulaşmadan başka, avuçiçi ve ayak tabanlarınızda kızarma olabilir, normaldir.
Aynı şekilde yüz, ense, gögüs ve kollarda küçük küçük kırmızı lekeler dikkatinizi çekebilir.
Tırnaklarınızda kırılganlık artışı olabilir. Tırnağı güçlendirici losyonlar kullanabilirsiniz.
Kabızlık: Yavaşlayan barsak hareketleri nedendir. Ayrıca aşırı süt alımı da neden olabilir.
Gebelikte beslenme bölümünde bahsedildiği üzere, lifli gıdaların (kepekli ekmek,
baklagilller, taze sebzeler, kabukları yenebilen meyveler,kuru üzüm, kuru kayısı ve erik)
tüketilmesi, bol su içilmesi ve yürüyüş şikayetinizi büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır. Bazı
kişiler sabah aç karna bir bardak su içerek sorunu çözebilirler. Bunların yetersiz kaldığı
durumlarda uygun bir ilaç ayarlanabilir. Lavman gibi yöntemler veya müsil ilaçları zararlı
olabilir, önerilmedikçe hiçbir ilaç kullanmayın.
Varis: Özellikle daha önceden varisi olan kişilerde, rahmin bacaktan dönen damarlara
bası yapması nedeniyle şikayetler artabilir. Bunlar bacakta ağrıya ve yorgunluğa neden olduğu
gibi estetik açıdan da rahatsız edici olabilir. Hatta bazen bu varisler genital bölgede de
görülebilir.
Uzun süre ayakta kalmaktan kaçının. Fırsat buldukça ayaklarınızı yukarı kaldırarak
dinlenin. İşiniz gereği sürekli ayakta kalmak zorunda iseniz (örneğin öğretmenseniz),
bacaklarınızı saran ve kasığa kadar çıkan varis çorapları faydalıdır. Bunları yataktan kalkmadan
önce giyip, günboyu muhafaza edin.
Vajinal Akıntı: Gebelikte vajinal akıntıda bir miktar artış olur. Akıntı renk olarak beyaz
veya şeffaf ise (bekleyince çamaşırda sararabilir), rahatsız edici bir kokusu yoksa ve kaşıntı
oluşturmuyorsa normal kabul edilmelidir. İlk geldiği anda sarı-yeşil renkte olan, kokulu veya
kaşıntı oluşturan akıntılar normal değildir, tedavi gerektirir.
Çarpıntı: Vücutta artan kan hacminin getirdiği yükü karşılayabilmek için, kalp daha hızlı
çarpmaktadır. Özellikle merdiven çıkma, yorgunluk gibi durumlarda kalbinizin çok hızlı
çarptığını fark edebilirsiniz. Böyle bir durumda derhal istirahate geçin ve çarpıntının geçmesini
bekleyin. Bu problemi istirahat esnasında da yaşıyorsanız veya uzun süreli ya da sık sık oluyorsa
doktorunuza bilgi veriniz.
Vücutta Şişme (Ödem=Su Toplanması): Günün ilerleyen saatleri ile birlikte
bacaklarınızda şişlik fark edebilirsiniz. Hele çalışan biriyseniz, akşam iş dönüşünde bu şişlik çok
belirgin olabilir. Bu olay bacakdaki kan akımının yavaşlamasına ve damar geçirgenliğinin
artmasına bağlıdır. Eğer şişlik bacaklarda sınırlıysa ve günün ilerleyen saatlerinde oluşuyorsa
endişelenmeyin. Ancak ellerinizde ve özellikle yüzünüzde dikkate değer şişlik varsa veya sabah
yataktan kalkdığınızda bile bacaklarınızda şişlik mevcutsa, son zamanlarda aşırı kilo almışsanız
bu çok önemli bir durum olabilir, mutlaka bildiriniz.
Ayaklarınızı yukarı kaldırarak dinlenin. Kimsenin tavsiyesi ile tuz kısıtlaması yapmayın
ve idrar söktürücü ilaç almayın, bunlar tehlikeli durumlar oluşturabilir.
Cilt Çatlakları: Derinin gerilmesine bağlı olarak başta karın olmak üzere, kalçalar,
bacaklar ve göğüsler gibi çeşitli bölgelerde cilt çatlaklarına rastlanabilir. Gebelik esnasında
kırmızı-mor renkli olmakla birlikte, doğumdan sonra sedef rengine dönüşerek, kalıcı bir hal
alırlar. Bu çatlakları önlemek amacıyla geliştirilmiş pekçok ürünü bulabilirsiniz. Ancak maalesef
bu ürünlerin hiçbiri %100 başarılı olamamaktadır. Badem yağı, bebek yağı veya nemlendiriciler
de kullanılabilir. Günde 1-2 kez masajla, çatlak olması muhtemel yerlere sürülmelidir. Ayrıca ani
ve aşırı kilo alımlarından kaçınılmalıdır.
IIITRİMESTRDE EN SIK KARŞILAŞILAN SORUNLAR
Bu dönemde açığa çıkan yakınmaların çoğu bebeğinizin ve rahminizin büyümesine bağlıdır. Bu
dönemin başında yaklaşık 1000 gr ağırlığında olan bebeğiniz, üç aylık bir sürede bunun yaklaşık
3 katına ulaşacaktır. Rahminizde de buna parelel bir büyüme olacaktır. Bu hızlı büyüme,
beraberinde bir takım yakınmaları da getirecektir elbette. Ayrıca II. Trimestrde hissettiğiniz
yakınmaların bir kısmı bu dönemde de devam edebilir.
Nefes Nefese Kalma, Hava Açlığı Hissi: Rahmin büyümesi, diafragma denilen ve karın
ve göğüs boşluğunu ayıran zarı yukarı doğru iterek, akciğerlerin sıkışmasına neden olmaktadır.
Özellikle iş yaparken, yol yürürken ve merdiven çıkarken nefesinizin yetmediğini hissedersiniz.
Genelde ilk gebeliklerde, doğuma iki hafta kala bebeğin başı doğum kanalına girer ve diafragma
baskısı azalır ve bir rahatlama hissedilebilir.
Derin solunum egzersizleri yapın. İşlerinizi ve hareketlerinizi yavaş yavaş ve dinlenerek
yapın. Eğer bu sorunu gece yatınca yaşıyorsanız, yüksek yastıkda yatmayı deneyin.
Uyku Problemleri: Artık karnınızdaki o koca yükle başetmek ve onu bir yerlere
sığdırmak iyice zorlaştı değil mi? Bir de üzerine, bebeğinizin iyice kuvvetlenen hareketleri
eklenince uyku uyumak ne mümkün. Aynı zamanda yaklaşan doğum nedeniyle artan stresiniz de
buna tuz-biber olmaktadır.
Tercihen sol yanınıza, yan yatarak, ihtiyacınıza göre karnınızı yastıklarla destekleyin.
Sırtüstü yatmaktan kaçınmalısınız; bu, rahmin büyük damarlar üzerine bası yapması nedeniyle
kalbinize giden kan akımında yavaşlamaya ve kendinizi kötü hissetmenize neden olacaktır.
Kafanızdaki doğum endişesini de atmaya çalışın. Gebeliğin tüm zorluklarını aşıp bu noktaya
geldiğinize göre, doğum, çektiğiniz sıkıntılar yanında hafif kalacaktır. Sık sık idrara çıkma
nedeniyle uykunuz bölünüyorsa, yatmadan 2 saat öncesinden sıvı alımınızı kısıtlayın.
İ drar Kaçırma: Rahimdeki büyüme ve bebeğin başının yaptığı bası nedeniyle zaman
zaman idrar kaçırabilirsiniz. Hapşurma, gülme ve çömelme esnasında bu durum artabilir.
Doğumdan sonra tamamen kaybolacaktır. İdrar torbanızın dolduğunu hissettikçe boşaltın.
Kaşıntı: Karnınızda, bacaklarınızda ve kollarınızda kaşıntı ve beraberinde kızarıklıklar
oluşabilir. Bunların karaciğerden safra asitlerinin atılımındaki azalmaya bağlı olduğu
sanılmaktadır. Çok rahatsız edici ise ilaç desteğine ihtiyaç duyabilirsiniz.
Hemoroid (Basur): Hemoroid makat çevresindeki damarların varisleşmesi olayı olup,
rahmin buradaki damarlar üzerine yaptığı basıdan kaynaklanır.
Kabız kalmaktan kaçının; bol su için ve lifli gıdalar tüketin. Uzun süre ayakta kalmayın ve
uzun süre sert zeminlerde oturmayın. Sırtüstü yatmak hemoroidle ilgili şikayetinizi artırabilir,
daima yan yatın. Şikayetler yoğunsa bildiriniz.
Kalça Ağrısı: Kalça eklemi vücudun ağırlığını taşır. Artan hormonların etkisi ile
eklemlerde yumuşama meydana gelir ve bu da ağrıya neden olur. İstirahat faydalı olacaktır.
Ellerde Uyuşma: Gece uyandığınızda ellerinizin karıncalandığını ve uyuştuğunu
hissedebilirsiniz. Vücuttaki ödemlenme nedeniyle ele giden sinirlerin sıkışmasından kaynaklanır.
Ciddi bir olay değildir.Doğumdan sonar geçecektir.
GEBELİKDE KONTROL MUAYENELERİ , TIBBİ TAHLİ L VE TETKİKLER
Gebe bir kadının 8.gebelik ayına kadar ayda bir kez, bu ay içinde 15 gün ara ile iki kez ve
son ay içinde 7-10 gün ara ile 3-4 kez kontrolu gereklidir. Acaba bu kadar sık kontrol gerekli
midir? Şunu bilmek gerekir ki; gebeliklerin pekçoğu herhangi bir sorun yaşanmadan, problemsiz
devam eder. Gebelik takibindeki amaç, olası sorunları önceden saptayıp gereken tedbirleri
almaktır. Unutmayın ki; anne ve bebeğe ait ciddi sorunlar, çoğunlukla, daha önceden takibi
yapılmayan gebeliklerde yaşanmaktadır. O nedenle, “İlk gebeliğimde takibe gittim ve hiçbir
faydasını görmedim”, “Eskiden gebelik takibi diye birşey yokmuş ve her kadın sorunsuz bir
şekilde doğuruyormuş” veya “Benim bir arkadaşım, hiç doktora gitmediği halde gayet sağlıklı
doğum yaptı. O halde ben neden kontrola gideyim ki?” gibi düşüncelerin yanlış olduğunu ve sizi
çok ciddi tablolarla karşı karşıya getirebileceğini aklınızdan çıkarmayın.
Gebelik takiplerini, gebeliğinizin geleceği için bir teminat, bir sigorta olarak görün. Nasıl
ki, hepimiz arabalarımızı olası kazalara karşı sigorta ettiriyorsak, takipler de olası risklere karşı
bir tedbir amacı taşımaktadır. Kontrollarınızı ihmal ettiğinizde risk gerçekleşmediği müddetçe
sorun olmayacaktır; ama risk gerçekleşirse? Söz konusu olan hem sizin hem de bebeğinizin
sağlığıdır.
Gebelik kontrolları esnasında yapılan sorgulama ve muayene ile, gerek sizin gerekse
bebeğinizin genel durumu ve gelişimi hakkında bilgi sahibi olmayı amaçlıyoruz. Ancak insan
kapalı bir kutu gibidir ve biz doktorların daha doğru tanıya varmak ve tedaviyi daha iyi
planlayabilmek için bir takım tahlil ve tetkiklere ihtiyacımız vardır. İşte gebelikde de, hem sizin
hem de bebeğinizin sağlıklı takibi için bir takım tahlil ve tetkiklere gerek vardır.
Kan Grubu: Hem kan uyuşmazlıklarının tayininde, hem de olası kan gereksinimlerinde
anne adayının kan grubu bilinmelidir. Kan uyuşmazlığı, anne adayının kan grubunun Rh negatif,
baba adayının kan grubunun Rh pozitif olduğu durumda söz konusudur. Eğer baba adayının kan
grubu da Rh negatif ise, kan uyuşmazlığı yoktur. Kan uyuşmazlığı varsa ve doğan bebeğin kan
grubu Rh pozitif ise anneye koruyucu aşı yapılması gerekmektedir.
Kan grubuna bir defa bakmak yeterlidir. Kişi daha önceden kan grubunu biliyorsa, tekrar
bakılmasına gerek yoktur, çünkü kan grubu ömür boyunca aynı kalır.
İ ndirekt Coombs Testi: Kan uyuşmazlığı olan gebelerden istenen bir testtir, her gebeye
yapılması gerekmez.
Kan Sayımı: Kansızlığın tesbiti, enfeksiyonların araştırılması ve pıhtılaşmayla ilgili
araştırmalar için gerekir. Genelde 2-3 defa bakılır.
Açlık Kan Şekeri: Şeker hastalığı olup olmadığını araştırmak için, bir defa bakılır.
Hepatit B (Sarılık) Taşıyıcılığı Testi: Toplumda %5-10 oranında sarılık taşıyıcılığı
vardır. Böyle bir durumun mevcudiyetinde, bebeğe doğduktan sonra aşı ve serum uygulanmak
zorundadır. Aksi halde bebekde kronik karaciğer hastalığı gelişebilir. Çok önemli bir test olup,
bir defa bakılır.
Ayrıca imkanlar dahilinde Hepatit C araştırması da yapılabilir.
Mikrobik Testler (Torches Grubu İ mmunolojik Testler): Gebeliği etkileyebilecek bazı
özel enfeksiyonların araştırılmasında kullanılır. Toxoplazma, kızamıkçık, CMV enfeksiyonu,
Frengi ve AIDS gibi. Bu enfeksiyonların gebelik sırasında geçirilmesi bebekte ağır hasarlara yol
açabilir.Kimi zaman ciddi riskler nedeniyle gebeliğin sonlandırılması dahi gerekebilir. Genel
tedbir olarak, gebelik boyunca çiğ et (pastırma, sucuk, çiğ köfte gibi) yemeyin, kedilerden ve
döküntülü hastalık geçiren çocuklardan uzak durun ve şüpheli durumları mutlaka bildirin.
İ drar Tahlili: İdrar yollarında enfeksiyon, taş, kanama araştırması ve vücut
metabolizması hakkında bilgi edinmek amacıyla yapılır. Gebelikte en sık (4-5 kez) istenen tetkik
olmakla birlikte, maaliyeti de çok düşüktür.
Şeker Yükleme Testi: Gebeliğe bağlı olarak gelişen şeker hastalığının araştırılmasında
kullanılan bir tarama testidir. 24-28. haftalar arasında yapılır. Test için 50 gr glukoz bir bakdak su
ve bir limonla karıştırılarak (limonata yapılıp) içilir ve bundan tam bir saat sonra kan şekerine
bakılır.Aç veya tok, günün herhangi bir saatinde yapılabilir.
Oral Glukoz Tolerans Testi: Şeker yükleme testi pozitif çıkan ya da gebeliğe bağlı şeker
hastalığı riski yüksek olan kişilere yapılan testtir. Aç karna kan verdikten sonra, 100 gr glukoz bir
bakdak su ve bir limonla karıştırılarak (limonata yapılıp) içilir ve bundan 1, 2 ve 3 saat sonra
(toplam 4 kez) kan şekerine bakılır.
TARAMA TESTLERİ (Zeka Testleri): Fetusun kromozom bozukluğu riskini araştıran
testlerdir.Bu testlerle,özellikle Down sendromu ya da Mongolizm denen kromozom bozukluğu
araştırılmaktadır.Bu sendromu taşıyan bebeklerde zeka geriliği olduğu için, “zeka testi” adı
buradan gelmektedir.Düşünüldüğünün aksine,bebeğin zeka düzeyini belirleyen testler değildir.
Bu testler tarama testidir. Testler sadece olası risk düzeyini saptar.Test sonucunun normal
çıkması, bebeğinizin Down sendromu olma riskinin 1/250’den daha düşük olduğu (gözardı
edilebilir risk) anlamına gelir, yani hiç bir zaman “risk 0 (sıfır)” denemez.Test sonucunun normal
olarak yorumlandığı gebeliklerde bile, çok az bir ihtimalle de olsa bebek Down sendromu
olabilir. Tam tersine, riskin yüksek çıktığı vakalarda da, “bebek mutlaka Down sendromudur”
denemez, bunu söylemek için kesin tanı testlerine ihtiyaç vardır. Kesin tanı testleri ise
amniosentez (karından su alma),kordosentez (göbek kordonundan kan alma) ve koryon villus
örneklemesidir.
Tarama testlarin başlıcaları şunlardır:
1. Ense Kalınlığı Ölçümü ve Birinci Trimestr Tarama Testi: 11-14. Haftalar arasında
yapılır.Ultrasonda bebeğin ense kalınlığı ölçüldükten sonra,anneden alınan kanda bazı hormon
değerlerine bakılır.Down sendromu ve Trisomi 18 denen kromozom bozuklukları için risk
taraması yapar. Üçlü tarama testine göre daha hassas bir testtir. Down sendromunu yakalama
gücü %85-90’dır. Ultrasonda fetusun burun kemiği de saptanmışsa bu oran %90-95’e çıkar.
2. Üçlü Tarama Testi: 16-18. Haftalar arasında anneden alınan kanda bakılır ve başlıca 3
bozukluğu araştırır. Bunlar nöral tüp defekti denilen, beyin ve sinir sisteminin gelişimine ait
problemler ve Trisomi 18 ve Trisomi 21 (Down Sendromu) denilen kromozom bozukluklarıdır.
Testin Down sendromunu yakalama gücü %65 civarındadır. Nispeten daha eski bir testtir. İhtimal
ki, birkaç yıl içinde testin gücünün zayıflığı nedeniyle tarihe karışacaktır.
3. Dörtlü Test: Üçlü tarama testine ilaveten bir maddenin daha bakılmasıyla yapılır.
Amaç üçlü testin gücünü yaklaşık %10 nispetinde artırmaktır.
Bir gebede bu testlerin hepsine birden bakılması gerekmez. Hekimler arasında farklı
uygulamalar olsa da, bugün için yaygın kabul gören ve perinatoloji derneğinin önerdiği görüş,
Birinci Trimestr Tarama Testinin yeterli olduğudur. Eğer gebe takibi 11-14. haftalar arasında
aksamışsa o zaman diğer testlerin yapılması düşünülmelidir.
Daha önce de belirtildiği gibi, bu testlerden herhangi birinin pozitif sonuç vermesi mutlak
suretle bebekte anormallik vardır, şeklinde algılanmamalıdır. Zira gerçekte, bu testlerin pozitif
çıktığı vakaların çok az bir kısmında sorun vardır. Çoğunda bebekler normal çıkacaktır.
Kesin tanı testleri ise şunlardır:
Amniosentez: Amniosentez bebeğin içinde bulunduğu amnion sıvısından 10-20 ml kadar
bir numunenin alınmasıdır. Farklı amaçlarla yapılabildiği gibi, en çok Down Sendromundan
şüphe edildiğinde kesin tanıya varmak amacıyla uygulanır. Her gebeye uygulanmaz; tarama
testlerinde yüksek risk saptananlara, koşulları itibarı ile riski yüksek olan gebelere ve bazı özel
durumlarda yapılır. “35 yaşın üzerindeki her kadına amniosentez yapılmalıdır” şeklindeki görüş
bugün için geçerliliğini yitirmiştir.
Amniosentez sonuçları, özel yöntemler dışında yaklaşık 3 haftada elde edilir.
Amniosentez diğer testler kadar masum bir test değildir maalesef. Her ne kadar teknik
olarak çok zor olmasa da işlemin kendisine bağlı olarak %0,5 nispetinde, teste bağlı, gebelik
kaybı riski vardır.
Kordosentez:Anne karnındaki bebeğin göbek kordonundan kan alınmasıdır. Çok farklı
amaçlarla yapılabilir ama yine sıklıkla bebekte Down sendromunu araştırmak gayesiyle yapılır.
Bu yolla elde edilen sonuçlar amniosenteze gore çok daha hızlı sonuç verir.
Mutlak suretle konunun uzmanları tarafından yapılır. Teste bağlı gebelik kaybı riski %12’dir.
Koryon Villus Örneklemesi:Gebeliğin 9-11. haftalarında yapılabilen ve dolayısıyla en
erkenden tanıya imkan veren testtir. Bu testte de gebelik kaybı riski ve testin yanlış negatif sonuç
verme ihtimali fazladır.
ULTRASONOGRAFİ (ULTRASON): Ultrason bebeğin gelişimini, pozisyonunu,
içinde bulunduğu şartların yeterliliğini, organsal bozukluklarını ve cinsiyetini ortaya koyan bir
görüntüleme yöntemidir. Her trimesrde bir defa olmak üzere, en az 3 kez yapılmalıdır.
Bazen, gebeliğin 6-7. Ayında ilk defa kontrole gelen ve “Biz bebeğin cinsiyetini merak
ediyoruz ve onun için ultrasona girmeye geldik” diyen gebe ve yakınlarıyla karşılaşırız. Evet,
bazılarına göre gebelikde kontrolun ve ultrasonun tek amacı maalesef bu oluyor. Tabii ki;
insanların doğacak bebeklerinin cinsiyetini bilmek istemeleri en doğal haklarıdır ancak, ultrason
bize çok daha değerli bilgiler verir ve cinsiyetin belirlenmesi sadece bir ayrıntıdır. Sanırım,
bebeğin genel olarak gelişimi ve organsal herhangi bir bozukluğunun olup olmaması cinsiyetten
çok daha önemlidir. Ayrıca ultrasonu sadece cinsiyet tayinini yapan bir cihaz olarak görmek,
onun yeteneklerini küçümsemek anlamına gelir.
En sık sorulan sorulardan biri de, ultrasonun bebeğe zararlı olup, olmayacağıdır. Ultrason
insan kulağının duyamadığı ses dalgaları ile çalışmaktadır. Bu nedenle X ışınlarından, yani
röntgenden farklıdır. Yaklaşık 40 yıldan fazla süredir kullanımda olmasına karşın, bugüne kadar
gösterilmiş zararlı bir etkisi yoktur. Ayrıca vajinal yolla yapılan ultrasonun da herhangi bir
zararının olmadığını bilmenizde yarar var.
Doppler ultrason ya da yaygın bilinen adıyla Renkli ultrason özellikle damar yapılarını
göstermek açısından gereklidir. Rutin uygulamalarda standart ultrason cihazları çoğunlukla
yeterli olmaktadır.
Son zamanlarda 3 boyutlu ultrasonun kullanımı da yaygınlaşmaktadır.Bu cihazlar derinlik
algısı olan resimler verebilmektedir.Hekim için çok ciddi katkısı olmamakla birlikte, hasta ve
yakınlarına anlayabilecekleri görüntüler sunmaktadır. Gelecek yıllarda tıbbi katkıları da olacaktır.
Fetal Monitör (NST): Daha ziyade III. Trimestrde ve doğumda sancı döneminde
kullanılır. Bir cihaz yardımıyla bebeğin kalp atımları, hareketleri ve rahimdeki kasılmalar takip
edilmektedir. Amaç bebeğin içinde bulunduğu şartların yeterli olup olmadığını, bebeğin yeterli
oksijen alıp almadığını ve bebek için herhangi bir sıkıntının var olup, olmadığını ortaya
koymaktır. Bazen de (erken haftalarda) erken doğum kasılmalarının araştırılmasında kullanılır.
GEBELİKTE EGZERSİ Z
Egzersizin oluşturacağı faydalar şu şekilde özetlenebilir: Kan dolaşımını ve iştahı
düzenler, yiyeceklerin iyi sindirilmesini, zararlı maddelerin atılmasını, bağırsakların daha iyi
çalışmasını sağlar, daha dinlendirici bir uyku oluşturur ve zihnen rahatlama sağlar.
Bir gebenin yapabileceği en kolay ve en yararlı egzersiz yürüyüştür. Rahat giysiler
giyerek, günde 30 dakikanızı yürüyüşe ayırınız (yaklaşık 3-3.5 km).Bu kadarına zaman
ayıramıyorsanız bile, en azından günaşırı 20 dakika yürüyünüz. Eğer ev işleri veya başka
nedenlerle çok yorgunsanız, o gün yürüyüş yapmayabilirsiniz. Yürüyüş için günün sıcak
saatlerini tercih etmeyin ve yorulursanız kısa molalarla dinlenin. Düzenli yürüyüş yapan
annelerin bebeklerinin doğum ağırlıklarının ortalama 500 gr daha fazla olduğunu gösteren
çalışmalar vardır.
Yaz aylarında imkanınız elveriyorsa, yüzme en güzel egzersizdir. Ama kramplara karşı
hazırlıklı olun, derin yerlerde yüzmeyin ve daima yanınızda biri olsun.
Ayrıca evde yapabileceğiniz bazı pozisyon ve hafif aerobik egzersizleri de vardır. Bu
egzersizler kan dolaşımınızı artırır, bel ve sırt ağrılarınızı hafifletir ve vücudunuzu doğuma
hazırlar. Eklemlerinizin ve bacaklarınızın elastikiyetini artırarak ve bazı kasları güçlendirerek,
doğumunuzun kolaylaşmasına, doğum ağrılarına dayanıklılığınızın ve doğum olayına
konsantrasyonunuzun artmasını sağlar. Bu hareketlere gebeliğin 28-32. haftasından itibaren
başlamak en idealidir. Gebeliğinizin artık sonuna yaklaşmışsanız da henüz geç kalmış
sayılmazsınız, başlayabilirsiniz.
Egzersizleri yaparken bazı hususlara dikkat etmeniz faydalı olur: Kendinizi zorlamayın ve
aşırı yorulmayın. Herhangi bir ağrı veya zorlanma hissettiğinizde derhal hareketi bırakın.
Egzersiz esnasında rahat giysiler giyin ve öncesinde mesanenizi boşaltın. İlk başlarda 5-10 dakika
yeterli olup, sonra bu süreyi 15-20 dakikaya çıkarabilirsiniz. Ayrıca bu egzersizleri gün içinde
fırsat buldukça yapabilirsiniz, hepsini aynı anda yapmanız şart değildir. Yani bunu bir yaşam
şekline dönüştürmeniz mümkündür. Örneğin, tv izlerken, hatta otobüs-dolmuş beklerken kegel
egzersizlerini yapabilirsiniz. Sandalyeye otururken kendinizi bırakmak yerine, bacak kaslarınızı
kullanarak, kalçanızı kontrollu bir şekilde bırakmanız ve kalkarken de önce kalçanızı öne
kaydırıp, bacak kaslarınızı kullanarak kalkmanız iyi birer egzersiz olacaktır.
Gevşeme Egzersizi: Düz bir zemin üzerine uzanıp, kollarınızı ve bacaklarınızı yana açın.
Nefesinizi içinizde tutup, kollarınızı ve bacaklarınızı çekiliyormuş gibi 8-10 sn süreyle ileri doğru
itin (gerinme hareketi). Sonra yavaş yavaş nefes verirken, tüm konsantrasyonunuzla gevşeyin.
Tüm uzuvlarınızı adeta cansızmış gibi hissedene kadar gevşeyin. Bu egzersizi kendinizi gergin ve
sinirli hissettiğiniz zamanlarda da yapabilirsiniz.
Kegel Egzersizi: Bazen tuvaletiniz gelir ve tutmak zorunda olduğunuz durumlar vardır.
İşte, o esnada yaptığınız kasma hareketleri bu egzersizin esasını teşkil eder. Bu egzersizi her
pozisyonda yapabilirsiniz (ayakta dururken, otururken). Sanki idrarınızı ve büyük tuvaletinizi
tutar gibi makat, vajina ve idrar borusu civarındaki kaslarınızı sıkıp, 5-10 sn sonra gevşeyin.
SOLUNUM EGZERSİ ZLERİ
Solunum egzersizleri size doğum esnasında yapmanız gereken solunum hareketlerini
öğretmeyi amaçlar. Bu sayede, doğum ağrıları esnasında panikleyip, kontrolsuz hareketler
yapmak ya da bağırmak yerine, bilinçli olarak nasıl davranacağınızı bilebilirsiniz. Normal doğum
yerine sezeryanla doğum yapacaksanız bu bölümü geçebilirsiniz.Solunum hareketlerini uygun bir
şekilde yapmanızın birkaç önemli faydası olacaktır:
 Doğum ağrılarını çok daha az hissedersiniz.
 Bebeğinize daha çok oksijen gitmesini sağlar, dolayısıyla doğum sancıları esnasında sıkıntıya
girmesini önlemiş olursunuz.
 Doğum korkunuz büyük ölçüde ortadan kalkar.
 Bilinçsizce yapılan solunum hareketleri vücudun oksijen-karbondioksit dengesini bozacağı
için baş dönmesi, ellerde kasılma ve gözde yıldız uçuşmalarına neden olur.
 Doktor-hasta ilişkisinde iyi bir ekip çalışması ortaya çıkar.
Solunum egzersizlerine geçmeden önce, doğum olayı hakkında kısaca bilgi vermek
yerinde olacaktır.
Doğum esnasında rahim ağzında açıklık oluşturan ve bebeğinizi doğum kanalına doğru
iten güç, rahim kasılmalarıdır. Rahim kasılmaları doğumun ilk başladığı aşamalarda 5 dakika
arayla gelir ve 30-40 sn sürer. Bu esnada kasılmalarla birlikte bir miktar ağrı hissederseniz de
bunlar fazla şiddetli değildir.
Doğumun ilerleyen saatlerinde ağrılar sıklaşır ve 10 dakika içinde en az 3 kasılma
hissedersiniz ve bu kasılmalar yaklaşık 45-90 sn sürer. Bu uzun kasılmaların başında ağrılar hafif
başlar, gittikçe şiddetlenir ve daha sonra azalarak kaybolur. Birkaç dakika sonra aynı olay
tekrarlar. Yani kasılmalar, dalgalar halinde gelir.
Rahim ağzı açıklığı 10 cm’ye ulaştığında, bebeğin başı kalın bağırsağa baskı yaptığı için
ıkınma ihtiyacı hissedersiniz. Bu aşamadan sonra ıkınmanız gerekir. Bazen henüz tam açıklık
olmadan da bu ıkıntı hissi duyulabilir. Böyle zamanlarda ıkınmak fayda yerine zarar getireceği
için, ıkınmayı önleyici solunum haraketlerini yapmanız gerekir.
Solunum egzersizlerine gebeliğin son trimestrde başlanmalıdır. Yapacağınız solunum
egzersizleri, doğum sırasında uygulamanız gereken hareketlerin provası olacaktır. Bu egzersizler
esnasında eşinizden yardım isteyebilirsiniz. Egzersizleri yaparken, gözleriniz açık ve sabit bir
noktaya bakar şekilde yapılmalıdır, bu gerçeği yansıtır. Şimdi, bu evrelere göre solunum
egzersizlerini nasıl yapacağınızı birlikte görelim.
Erken Aşama: Bu dönemde kasılmalar seyrek olup, hafif şiddetlidir. Bu evrede solunum
hareketleri çok gerekli olmamakla birlikte, ileri evrelere hazırlık ve konsantrasyon amacını taşır.
Bir sandalye üzerine oturun veya yumuşak bir zemin üzerine uzanın. Egzersizler sırasında
eşiniz size eşlik ediyorsa, eşinizin “Ağrı başlıyor” komutu ile derin bir nefes alın ve daha sonra
nefesin tümünü dışarı verin. Buna nefes temizleme hareketi denir. Daha sonra göğüs hareketi ile
burundan yavaşça nefes alıp, ağızdan verin. Bu hareketi dakikada 6-9 defa olacak bir ritmde
yapmalısınız (herbir solunum hareketi için 7-10 sn). Bu ritmi kavradıktan sonra, solunum
hareketlerinizle parelel bir şekilde avuç içi ile karın alt kısımlarına masaj yapınız. Nefes alırken
ellerinizi karnınızın üst kısımlarına kaydırırken, nefes verme esnasında kasıklarınıza doğru masaj
yapınız. “Ağrı bitti” komutu ile içinizdeki nefesi verip, normal nefese geçiniz. Ağrının başlaması
ve bitmesi arasında geçen süre 30-40 sn olacaktır.
Kuvvetli Sancı Dönemi: Bu evrede ağrılar hem daha sık hem de daha şiddetlidir.
Eşinizin “Ağrı başlıyor” komutu ile nefes temizleme hareketini yapın ve yukarıda
bahsedilen şekilde, derin ve yavaş ritmli solunum hareketleri yapın. Bu ağrının başlangıcını ifade
eder. Ağrının şiddeti artınca bu ritm yetersiz kalacaktır. Eşinizin “Ağrı şiddetlendi” komutu ile
hızlı solunuma (Köpek soluması) geçeceksiniz. Bu solunumda yüzeyel ve sık sık nefes alıp
veriyorsunuz, nefes daha ziyade boğaz seviyesinde olmalı ve göğsünüz çok az hareket etmelidir.
20-30 sn sonra eşinizin “Ağrı hafifledi” komutu ile tekrar yavaş ritmli solunuma, “Ağrı bitti”
komutu ile normal solunuma geçin. Hareketi kavrayıncaya dek köpek solumasını ayrı
çalışabilirsiniz, daha sonra buna karın masajını ekleyin.
Doğum Eyleminin Sonuna Doğru: Bebeğin başının kalın bağırsak üzerine yaptığı baskı
ıkınma hissi uyandırır. Ancak rahim ağzı tam açıklığa ulaşmamışsa, ıkınmamanız gerekir.
“Ağrı başlıyor” komutu ile nefes temizleme hareketini yapın. Şimdi sık ve yüzeyel
solumalara (köpek soluması) başlayın ve her 4-6 yüzeyel solunumu takibeniçinizdeki havayı,
kuvvetle dışarı boşaltın. Aynı hareketleri yineleyin. “Ağrı bitti” komutu ile normal solunuma
geçin.
Aynı hareketi doğumun en sonunda, bebeğinizin başı çıkarken de yapmanız gerekecektir.
Bebeğinizin başının doğumu esnasında, genital bölgede yırtık olmaması için, sizden ıkınmamanız
istenecektir. İşte bu esnada yine bu solunumu yapmanız faydalı olur.
Ikınma Aşaması: Rahim ağzı tamamen açıldıktan sonra, bebeğinizin doğabilmesi için
sizin ıkınma gücünüz gereklidir. Doğumun bu aşaması sizin göstereceğiniz performansla
yakından alakalıdır. İyi ıkınma ile rahim ağzı tam açıldıktan sonra 15-30 dakika içinde
doğumunuz olabilirken, yetersiz ve yanlış ıkınma bu evrenin 2 saate kadar uzamasına neden olur.
Gerçek ıkınma işlemini ancak doğum sırasında yapacaksınız. Gebelik döneminde ise şu solunum
hareketini yapınız:
Ayaklar yere basmak şartı ile bir sandalyeye rahatça oturun. Normal hızda solurken, nefes
verme işlemi sonunda, akciğerlerinizde yine de kalan havayı zorla dışarı atın. Bu pozisyonda
birkaç saniye kalın, bu esnada karın kaslarınızın kasıldığını hissedersiniz. Daha sonra nefes
temizleyip gevşeyin.
Doğumda gerçekleştireceğiniz ıkınma ise şu şekilde gerçekleştirilir:
Ağrı ile birlikte derin derin nefes alıp vererek ağrının şiddetlenmesini bekleyin. Ağrı
şiddetlenince derin bir nefes alıp, nefesinizi içinizde tutun. Her iki bacağınızı dizlerinizden
kendinize çekerek, tüm gücünüzle, bebeğinizi doğum yoluna doğru ittirir şekilde (büyük
tuvaletinizi yapıyormuş gibi) ıkının. Bu sırada başınızı göğsünüze doğru yaklaştırın. Ağrı
hafifleyinceye kadar nefesinizi kaçırmadan, ıkınmayı kesintisiz olarak sürdürün. İhtiyaç
hissederseniz, başınızı geriye atıp, tuttuğunuz nefesi dışarı verin ve çabucak tekrar nefes alıp
harekete kaldığınız yerden devam edin. Ikınma esnasında nefesinizi bırakmanız, bağırmanız ya
da ses çıkarmanız veya gücünüzü bebeği itmek yerine karnınızı şişirmek şeklinde kullanmanız
ıkınmanın etkisini azaltır.
Bunları doğru yaptığınızda kendinizle gurur duyacaksınız.
NORMAL DOĞUM MU, SEZERYAN MI?
İşte, anne adaylarının karar vermekte, biz hekimlerinse cevaplandırmakta zorlandığı bir
konu. Özellikle son yıllarda anestezi ve cerrahi tekniklerindeki gelişmeler sezeryan doğumu bir
altenatif haline getirmiştir. Her iki yöntemin de birbirine göre bazı avantaj ve dezavantajları
vardır. Bunları dikkate alarak yapacağınız değerlendirmede, hangisi size daha uygun geliyorsa, o
yönde karar vermeniz tavsiye olunur.
Şimdi her iki yöntemin avantaj-dezavantajlarını ortaya koyalım:
NORMAL DOĞUM
Avantajları:
 Doğal olan doğum şekli budur.
 İlk doğumlarda biraz zorluk çekilmesine karşın, sonraki doğumlar çok daha kolay olmaktadır.
 Doğum sonrasında çok daha kısa sürede toparlar, bebeğinizle ve kendinizle daha rahat
ilgilenebilirsiniz.
 Anestezi almanız gerekmez.
 Hastanede kalış süreniz daha kısadır.
 Sezeryana göre daha ekonomiktir.
Dezavantajları:
 Zamanını tam olarak kestiremezsiniz. Yaklaşık bir aylık bir dönem içinde herhangi bir
zamanda doğum olabilir.
 %10-15 ihtimalle, sancılar esnasında bebeğin sıkıntıya girmesi ya da doğumun
ilerlememesi gibi bazı nedenlerle, normal doğumdan sezeryana dönülmesi gerekebilir.
 Özellikle zor, iri ve çok doğum yapan kadınlarda genital organlardaki sarkmadan
dolayı, sonraki yıllarda operasyon gerekebilir
 Bebeğin doğumu esnasında yapılan epizyo kesisinden dolayı birkaç gün otururken ağrı
ve rahatsızlık hissi olur.
SEZERYAN
Avantajları:
 Doğum sancılarını hissetmezsiniz.
 Nispeten daha stressiz doğum şeklidir, herşey kısa sürede biter.
 Zamanını önceden belirlemek mümkündür.
 Genital organlarda sarkma meydana gelmez.
Dezavantajları:
 Doğum sancılarını hissetmeseniz de, işlemden sonra bir miktar ağrınız olacaktır, çünkü
sonuçta bu bir operasyondur.
 Bir kez sezeryan olunca, daha sonra normal doğumu deneyemezsiniz.Daha sonraki
doğumların normal doğum olarak denenmesi durumunda %1-2 oranında rahimin
yırtılma riski söz konusudur.
 Yaklaşık 4-5 gün, sürekli olmasa da, yatak istirahatine ihtiyaç duyarsınız.
 Normal doğuma göre daha pahalıdır.
İşte, bunları dikkate alarak, kendiniz için uygun olan doğum şekline karar verebilirsiniz.
Birkaç tavsiyeyi de aklınızda bulundurmanızda yarar var:
 Nasıl doğuracağınızı son iki aydan önce düşünmeye başlamayın. Henüz gebeliğin
başında nasıl doğuracağınızı düşünmek, sizi gereksiz strese sokar. Ayrıca bazen sizin
düşündüğünüzden farklı gelişmeler olabilir. Örneğin, normal doğuma karar vermişken,
bebeğinizin ters gelişi nedeniyle, sezeryan olmanız gerekebilir.
 Daha önce normal doğum yapmışsanız, bu defa sezeryanla doğumu düşünmeyin.
 Karara eşinizi de dahil edin, ama kendi fikrinizi asla ihmal etmeyin.
 Normal doğumun en zor yanı ona karar vermektir.
 Çok çocuk yapmayı planlıyorsanız (4,5,6 veya 10 gibi ), normal doğumu düşünün.
 Hangi doğum şekline karar verirseniz verin, onun sizin için en uygun yol olduğunu
düşünün.
 Hekiminize güvenin ve onun yapacağı telkinleri mutlaka dikkate alın. Eğer bu güveni
duymuyorsanız, güveneceğiniz bir hekim bulun.
 Doğum ağrısı sizi korkutuyorsa, epidural anestezili (ağrısız doğum) alternatiflerini
deneyebilirsiniz.
 En önemlisi; doğum stresine girmeyin. Doğumdan ziyade, doğum sonrasında
bebeğinizle geçireceğiniz güzel zamanları hayal edin. Ve benim hastalarıma sık sık
söylediğim şu sözü aklınızın bir köşesinde tutun: “Eğer doğum o kadar yaşanılmaz
bir olay olsaydı kadınlar sadece bir kez doğurur, bir daha bunu asla
denemezlerdi.”
BEBEK HAREKETLERİ Nİ N ÖNEMİ
Bebek hareketleri, bebek ile anne arasında kurulan önemli bir köprüdür. İlk gebeliğini
yaşayanlarda 20. haftadan itibaren hissedilir. İlk hareketler hissedildiğinde henüz 300-400 gr
ağırlığında olan bebeğin kilosu arttıkça, hareketler de daha iyi hissedilmeye başlar.
Bebek hareketlerinin manevi yönünden başka, bir de tıbbi yönü vardır. Bebek
hareketlerinin varlığı ve sıklığı, bebeğinizin içinde bulunduğu şartların bir göstergesidir. O
nedenle her vizitte size bebek hareketleri sorulmaktadır. Eğer bebeğinizin içinde bulunduğu
şartlar yeterli ise, bebeğiniz sıkça hareket eder. Özellikle son aylar içinde, rahim içi şartları
bozulmuşsa, bebek hareketleri azalma gösterir.
Bebeğinizin uykuda olduğu dönemlerde de hareketler azalır; bu normal bir durumdur
(yani, bebeğiniz tıpkı normal hayatta olduğu gibi, rahim içinde de uyur ve uyanır). Bebek
hareketlerini yeni yeni algıladığınız dönemlerde zaman zaman nispeten uzun süreli hareket
hissetmeme dönemleri yaşayabilirsiniz, hemen telaşa kapılmayın. Bebek pozisyon değiştirmiş
olabilir.
Pekala, bebek hareketlerinin azaldığını nasıl anlayacaksınız? Son 1 saattir bebek
hareketlerini hissetmiyorsunuz veya bebeğiniz bugün alıştığınıza göre daha az hareket ediyor,
acaba önemli mi? Öncelikle panik yapmayın ve takip edilen gebeliklerde kötü sürprizlerle
karşılaşma olasılığının çok daha az olduğunu bilin. Çoğu kez, bozulan rahim içi koşulları kendini
önceden belli eder. Eğer o gün bebek hareketlerini hiç hissetmediyseniz veya belirgin olarak azsa
yapmanız gereken karnınızı doyurduktan sonra, bebeğe konsantre olabileceğiniz loş bir odada,sol
yanınıza yatıp, bir saat içinde hissettiğiniz bebek hareketlerini saymaktır. Eğer hareket sayısı 6
veya daha fazlaysa herşey yolunda demektir. Eğer daha az sayıda hareket hissetmişseniz, haber
verin ama telaşlanmayın, çünkü bu, mutlaka bir problem var anlamına gelmez.
KORDON KANININ SAKLANMASI VE KÖK HÜCRE OLAYI
Son dönemin popüler konularından birisi hiç şüphe yok ki;kök hücreleri barındıran göbek
kordon kanının saklanması olayıdır.Nedir bu kök hücre? Vücudumuzda birbirinden farklı
özellikte pekçok hücre grubu bulunmaktadır.Aslında bu hücreler birbirlerinden çok farklı olsa
da,hepsi aynı hücreden türemişlerdir.Bebeğin kanında vücuttaki her türden hücreye dönüşme
yeteneğine sahip, kök hücre denilen bu hücrelerden bol miktarda bulunmaktadır. Bu hücrelerden
kan hücresi,beyin hücresi,kalp kası hücresi ve hatta sperm hücresi elde etmek mümkündür.Bunu
bir örnekle şöyle ifade edebiliriz:Kök hücreler hamura benzer;bunlardan isteğinize bağlı olarak
ekmek,kurabiye,pasta veya börek yapabilirsiniz.Alınan ve yıllarca saklanabilen kök
hücreleri,ihtiyaç halinde, o kişiye tekrar verilerek bazı hastalıkların tedavisi sağlanabilir.Ayrıca
bu kök hücrelerden birinci derecedeki yakınların da faydalanması mümkündür.Bugün bu hücreler
lösemi (kan kanseri), lenfoma (ilik kanseri), bazı anemi (kansızlık) türleri ve bağışıklık
yetmezliklerinde kullanılmaktadır.Gelecek yıllarda ise, myokard infarktüsü, alzheimer (bunama),
diabet ve kısırlık gibi daha pekçok hastalığın tedavisinde kullanılması olasıdır.
Bununla birlikte kordon kanını alıp,saklamanın çok yararlı olmayacağını savunanlar da
vardır.Zira konu çok yeni bir konudur ve halen tartışılmaktadır.Bugün için kök hücreler
kullanıldıkları alanlarda alternatifsiz değildir;yani bunların yerine kemik iliği de aynı başarı ile
kullanılabilmektedir.Gelecekte ise pekçok hastalığın tedavisinde kullanılabileceği teoriden
ibarettir.Ayrıca alınan kanların ne ölçüde yeterli olacağı ve ne kadar süre saklanabilecekleri ise
tam bilinmemektedir.
Sonuç olarak,eğer maliyeti size yüksek gelmeyecekse,gelecekteki beklentiler adına
bebeğinizin kordon kanını aldırmanız düşünülebilir.
Kordon kanı bebek doğduktan sonra göbek kordonunun içinde kalan kandır.Bu kan özel
bir torba içine toplandıktan sonra, yine özel bir ambalaj içinde kordon kan bankasına
gönderilmektedir.Kendi ülkemizde de bu alanda faaliyet gösteren kordon kan bankaları
mevcuttur.İşlem kolay olmakla birlikte,ön hazırlıkları bakımından,bebeğinizin kordon kanının
saklanmasına karar verdiğinizde doğumdan önce hekiminize haber vermeniz uygun olur.
DOĞUMA HAZIRLIK
Gebeliğinizin son ayına girdiğinizde, artık doğum için bir takım hazırlıklar yapmanız
gerekmektedir.
Daha önceden hazırladığınız çantanızda sizin ve bebeğinizin ihtiyaç duyacağı şu
malzemeler bulunmalıdır:
Sizin için: 2 adet gecelik,iç çamaşırı, terlik, yüz havlusu, çorap, tarak, hasta bezi
(eczanelerde bulabilirsiniz), deodorant,diş fırçası ve diş macunu.
Bebeğiniz için: Zıbın, başlık, bebek battaniyesi, bebek havlusu, çocuk bezi ve mama.
Kordon kanı alınacaksa,ilgili malzemeyi beraberinizde getirmeyi unutmayın.
Ayrıca fotoğraf makinesi ve varsa video kameranız da yanınızda bulunsun. Deneyimli
yakınlarınızın önereceği malzemeleri de çantanıza ekleyebilirsiniz.
Doğum yapacağınız kliniği daha önceden görün; bu sayede nasıl bir yere gideceğinizin ve
nasıl karşılanacağınızın tedirginliğinden kurtulmuş olursunuz.
Eğer bu hazırlıklarınız tamamsa, doğum başladığında neler yapacağınızı eşinizle önceden
planlayın. Örneğin, doğuma giderken beraberinizde götüreceğiniz kişiyi, hastaneye nasıl
ulaşacağınızı, evdeki çocuğunuzu kime bırakacağınızı planlayın.
….VE BEBEK GELİ YOR
Eğer doğumunuz sezeryanla olacaksa, genellikle beklenen doğum tarihinizden bir hafta
öncesi için planlanır. Örneğin beklenen doğum tarihiniz 17 Nisan ise, sezeryan tarihi 10 Nisan
civarıdır. Tabi bu zamanlama hekime göre bir miktar değişiklik gösterebilir.Ama normal doğum
olacaksa, o zaman doğumun kendiliğinden başlaması beklenir (zorunlu durumlar hariç).
Doğumun başladığını gösteren başlıca 3 işaret vardır:
1 Nişan bozulması: Rahim ağzında, bebeği dış ortamdan ayıran sümüksü bir tıkaç vardır.
Rahim ağzındaki genişleme ile birlikte, bu sümüksü tıkaç bir miktar kanla birlikte atılır. Bu
her zaman için doğumun çok yakın olduğunu göstermez. Bazen doğumda 1-2 gün önce de
gelebilir. Eğer tek işaret bu ise diğerlerinin oluşmasını bekleyin.
2 Ağrı (kasılma) başlaması: Gebeliğin son üç ayı içinde günde birkaç kez hafif kasılmalar
hissedebilirsiniz. Son haftalarda bunlar sıklaşabilir. Eğer kasılmaları 5 dakikadan daha
sıklıkla hissediyorsanız, bu kasılmalar en az 30 saniye sürüyorsa ve son yarım ya da 1
saattir düzenli olarak gelmeye başlamışsa, artık doğumunuz başlamış demektir.
3 Su gelmesi: Bebeğin içinde bulunduğu amnion su kesesinin açılmasını gösterir ve doğumun
başladığının bir diğer kesin işaretidir. Su çoğu kez aniden gelir; berrak renkli olup,
çamaşırınızı iyice ıslatacak kadar bol miktardadır. Bazen az miktarda da olabilir. Ağrılar
başlasın ya da başlamasın, suyun gelmesi doğumun başladığının işaretidir.
Ağrı başlaması ve/veya su gelmesi neticesinde doğumun başladığına kanaat getirdiyseniz,
panik yapmadan, doktorunuzla irtibat kurun ve daha önceden hazırladığınız plan çerçevesinde,
hastaneye yatmak üzere hareket edin. Artık birşey yiyip ve içmeyin. Üzerinizdeki tüm takıları
evde bırakın ve varsa ojeniz asetonla silin.
Eğer sezeryanla doğum yapacaksanız, bir önceki gece saat 24.’den itibaren hiçbir şey
yiyip, içmeyin (operasyon için oruç gibi aç olmanız gerekmektedir). Operasyon günü
kalktığınızda size reçete edilen (edilmemiş de olabilir) lavmanı uygulayın. Son kontrollerinizi
yaptıktan sonra, size bildirilen saatte hastanede olun.
Hastaneye Varış: Hastaneye vardığınızda ilgili hemşireye kendinizi tanıtın ve kimin
hastası olduğunuzu söyleyin. Çoğunlukla, görevli hemşire sizin geleceğinizden haberdar
edilmiştir. Size bir oda gösterildikten sonra gerekli hazırlıklar yapılacaktır. Artık gerisini onlara
bırakın.
Doğum:Normal doğum, ilk doğumunuzsa ortalama 6-12 saat sürer, daha önce doğum
yapmışsanız, bu süre daha kısa olacaktır. Daha önce öğrendiğiniz solunum egzersizlerini
uygulama zamanı geldi, başarılar.
Sezeryan doğumlar yaklaşık yarım saat sürer.Sezeryan doğumlarda farklı anestezi
uygulamaları tercih edilebilir.Bunlar genel anestezi, epidural veya spinal anestezi şeklindedir.
Genel anestezide tamamen uyursunuz ve işlem esnasında hiçbir şeyden haberdar
olmazsınız.İşlem bitiminde birkaç saatlik ağrı döneminiz olur ama yapılan ağrı kesicilerle bu
dönemi rahat geçirmeniz sağlanmaya çalışılır.Ayrıca PCA denilen hasta kontrollu anestezi
sistemi ile kendi kendinize ağrılarınızı kontrol edebilirsiniz.
Spinal ya da epidural anestezide ise uyumazsınız ama ağrı da duymazsınız.Üstelik
anestezi etkisi 4-5 saat kadar devam ettiği için doğum sonrası daha konforludur.Anestezik gaz
madde almadığınız için akciğerleriniz ve karaciğeriniz yorulmaz.Barsak hareketleriniz daha
erkenden başlar.Spinal anestezide hastaların az bir kısmında birkaç gün sürebilen baş ağrısı
olabilmekle birlikte, genel anesteziye göre daha üstün gözükmektedir.
Epidural anestezi teknik olarak spinal anesteziye benzer.Bele ince bir katater yerleştirilir
ve buradan anestezik madde verilir.Tam etki için uygulamadan sonra yarım saat kadar zamana
ihtiyaç duyulur. Katater siz hastaneden çıkana kadar takılı kalabilri ve ihtiyaç oldukça buradan
tekraren ilaç verilebilir. Epidural anestezi takılan hastaların bir kısmı geçici süreyle idrar
yapamayabilirler ve bu nedenle idrar sondası takılması gerekebilir.
Normal doğum esnasında epidural anestezi uygulayabilmek için rahim ağzının belli
miktarda açılmış olması ve doğum ağrılarının yeterli seviyeye ulaşması gerekmektedir. Epidural
anestezi ile normal doğum sırasında ağrılarınız tamamen ortadan kalkabileceği gibi bazen az
miktarda da olsa ağrı duymaya devam edebilirsiniz. Bazı hastalarda ıkınma aşamasında yeterli
ıkınmanın yapılamayışından dolayı vakum ya da forceps (kaşık) takılması gerekebilir.
İ şte Bebeğiniz Yanınızda!:İşte 10 aylık serüvenin sonu: Karnınızda taşıdığınız ve
özlemle beklediğiniz bebeğiniz nihayet yanınızda. GÖZÜNÜZ AYDIN. Belki doğumun
yorgunluğu, belki sezeryanın ağrıları, bu anı hiç böyle hayal etmemiştiniz. Ama artık, belki ilk
kez, belki ikinci, üçüncü kez annesiniz.
Doğumla göreviniz bitmedi, kendinizi toparlar toparlamaz, bebeğinizi emzirmeye hazır
olun. Özellikle ilk emzirmenin anne sütü ile olması çok önemlidir. İlk emzirme öncesi şekerli
su, maden suyu, zemzem ya da okunmuş su gibi içecekleri vermekten kaçının.
Hastanedeki Günleriniz:Normal doğumdan 2 saat sonra herşeyi yiyip, içebilirsiniz.
Birazcık toparlandıktan sonra kişisel bakımınızı yapabilirsiniz. Hafif ağrılarınız olacaktır, bunlar
için size ağrı kesici verilecektir. Normal doğum sonrası durumunuza göre, aynı gün ya da bir
sonraki gün taburcu olursunuz.
Sezeryan sonrasında bir süre serum almak durumundasınız. İşlemden 6-8 saat sonra önce
sıvı (su,çay,meyve suyu vs) daha sonra yarı katı yarı sıvı (çorba,yoğurt,muhallebi vs) gıdalara
başlarsınız. Ağrılarınız için ağrı kesiciler uygulanacaktır. Normal şartlarda, sezeryan sonrası 1-2
gün hastanede kalmanız icap eder.
Hastanede kaldığınız süre içinde, birinci derece yakınlarınız dışındaki insanlara hastanede
ziyaretçi kabul edemeyeceğinizi bildirmenizde yarar var. (Ama kimseye dinletemezsiniz)
DOĞUM SONRASI ÖNERİ LER
Doğumdan sonraki 6 haftalık (42 gün) döneme lohusalık dönemi denir. Bu dönemde,
vücut tekrar gebelik öncesi haline döner.
Doğumdan sonraki 3-4 gün boyunca pıhtılı kanamanız olacaktır. Daha sonra kanama
miktarı azalacak, geçen günlerle birlikte rengi açılarak, yerini sarı-beyaz renkli bir akıntıya
bırakacaktır. Bu akıntı ise hemen hemen lohusalığın sonuna kadar devam edecektir.
Doğum sonrasında dikkat edilmesi gerekli hususlar şu şekilde özetlenebilir:
 Rahim Masajı: Karnınıza bastırdığınızda rahminizi hissedebilirsiniz. Doğumda göbek
hizasında olan rahminiz, hergün 1-2 cm kadar küçülür ve 2. haftada ele gelmez olur. İlk
günlerde daha sık olmak üzere, günde 8-10 kez rahim tepesine biraz kuvvetlice yapacağınız,
20-30 sn süreli ovma hareketi, rahminizin küçülmesini hızlandırır. Bu sayede hem kanamanız
az olur, hem de enfeksiyon gelişme riski bertaraf edilmiş olur. Bu masajlar esnasında bir
miktar ağrı hissedebilirsiniz ve siz masaj yaptıkça rahminizin sertleştiğini hissedersiniz.
 Ağrı: Doğum ve sezeryan sonrasında, dönem dönem ağrı hissedebilirsiniz. Çok şiddetli
olmadıkça, size reçete edilen ağrı kesicilerden günde 3-4 kez alabilirsiniz. Sezeryan sonrasında
ise, birkaç hafta boyunca dikiş köşelerinin biraz daha üst kısmında ağrı hissedebilirsiniz.
Burada köşe dikişleri vardır ve duyduğunuz rahatsızlık gerilmeye bağlıdır.
 Ateş ve Terleme: Doğum sonrasında hafif ateşiniz olabilir. Ayrıca bol terleme ve sık sık
idrara gitme ile vücudunuzda biriken suyu atarsınız. Eğer 38 C üzerinde ateşiniz olursa önce
göğüslerinizi yoklayın. Göğüslerde süt birikmesi (göğüslerin aşırı sert ve hassas olması ile
anlaşılır) ateşe neden olabilir. Böyle bir durumda göğüslerinizi yumuşayıncaya kadar tirle
(meme pompası) yardımı ve masajla boşaltın. 1 saat sonra ateş halen yüksek ise önemli bir
duruma işaret ediyor olabilir.
 Yara Yerlerinin Bakımı: Normal doğumlarda yapılan dikişlerin iyileşmesinde iki hususa
dikkat etmelisiniz. Temizlik ve kuruluk. Size reçete edilen dezenfektan ya da tentürdiyot
benzeri sıvıyı 1 lt. pet şişe su ile karıştınız ve daima ağzı kapalı bir şekilde muhafaza ediniz.
Her tuvaletten sonra temiz bir pamuğu bu sıvı ile bolca ıslatarak, genital bölgenizi, önden
arkaya doğru silin ve pamuğu atın. Bu uygulamaya bir hafta devam edin. Sık sık pet
değiştirerek genital bölgenin temiz ve kuru kalmasını sağlayın.
Sezeryan sonrasında ise, günde bir kez temiz bir pamuk yardımıyla, reçete edilen
solüsyonla yara yerini silin. Bir haftalık uygulama yeterli olacaktır.Eğer dikiş yerinizin üzeri
su geçirmeyen özel bir bantla kapatılmışsa, pansuman gerektirmeyebilir ve 1 hafta kadar
kapalı kalması gerekebilir. Bu durumda doktorunuzun önerilerine uyun.
 Beslenme: Lohusalık döneminde beslenme, gebelikdeki gibidir. Bol sıvı almayı ihmal
etmeyin. Gaz yapıcı gıdaları yemeyin. Ayrıca, doğumla birlikte oluşan kanamanın getireceği
eksikliği gidermek ve sütünüzün kalitesini artırmak bakımından, demir-vitamin haplarınıza en
az 3 ay kadar daha devam etmelisiniz.
 Hareket: İster sezeryanla, isterseniz normal yolla doğum yapın, eve gittiğinizde kendinizi
yatağa bağlamaktan kaçının. Şüphesiz istirahat edeceksiniz, ama uzun süre yatmanın
damarlarda pıhtı oluşması gibi,bir takım riskleri de beraberinde getireceğini hatrınızda tutun.
Kendinizi ne kadar çabuk yataktan kurtarırsanız, o kadar çabuk iyileşirsiniz. Normal
doğumdan bir hafta sonrasından itibaren hafif egzersizlere başlayın ve özellikle karın
kaslarınızı, kalça ve sırt kaslarınız kuvvetlendirici egzersizler yapın. Yatağınızın ayakucu
kısmına bağlayacağınız bir ip yardımıyla, kendi kendinize yatıp kalkabilirsiniz.
Sezeryan sonrası 6 ay boyunca, dikişlerinizi zorlayıcı hareketlerden ve ağır eşyaları (su
dolu kova, ağır valiz, koltuk gibi) kaldırmaktan kaçınmalısınız. Ayrıca ilk birkaç hafta
boyunca, öksürürken, doğrulurken ellerinizle dikişlerinizi destekleyin (Ama kolay kolay
açılmayacak kadar sağlam olduğunu da bilin).
 Banyo: Normal doğumdan sonra eve gittiğinizde, sezeryan sonrasında ise 7. günde banyo
yapabilirsiniz. Eğer dikiş yeriniz su geçirmez özel bant ya da maddelerle kapatılmışsa 7 günü
beklemeden de banyo yapabilirsiniz. Tüm lohusalık dönemi boyunca banyonuzu ayakta duş
şeklinde yapın ve küvete ve havuza girmeyin.
 Cinsel İ lişki: Lohusalık bir iyileşme dönemidir. Bu nedenle, lohusalığın sonuna kadar ilişki
sakıncalıdır.
EMZİ RME VE MEME BAKIMI
Anne Sütünün Yararları:Anne sütü, bir bebek için en ideal besindir. Anne sütünün
avantajları şu şekilde özetlenebilir: Doğaldır, gerekli maddeleri yeterli miktarda içerir,
hastalıklara karşı koruyucudur, hazırlaması kolaydır, pratiktir ve ekonomiktir. Anne sütüyle
beslenen bebekler daha sağlıklı gelişirler,hastalıklara karşı direçleri daha fazladır, allerji, ishal
ve kabızlık gibi olaylar daha az görülür. Ayrıca bu bebekler daha zekidirler. Emzirme rahmin
küçülmesini hızlandırır. Belki de en önemlisi, emzirme anne ile bebek arasında kuvvetli bir
duygusal bağın oluşmasını sağlar.Emzirirken bebeğinize sadece sütünüzün değil,sevginizin de
aktığını hissedersiniz.
Emzirmeye Ne Zaman Başlanmalı?Özellikle ilk emzirmenin anne sütü ile olması çok
önemlidir.Bebekler doğumdan sonra açlığa birkaç saat tahammüllü olmakla birlikte,ilk
emzirme yarım ila bir saat içinde gerçekleştirilmelidir. Zira, anne sütündeki bazı maddeler,
bebeği mikroplara karşı korur. Doğumdan hemen sonra bebeğe şekerli su,mama ya da soda
gibi gıdalar vermek sakıncalıdır. . Eğer engel bir durum yoksa, bebeğinizi en az 6 ay anne
sütü ile emzirin
Anne Sütünün Özellikleri:Doğumdan sonraki 3-4 gün boyunca gelen sarımsı ve kıvamlı süte
ağız (kolostrum) denir.Bu süt, bebeği enfeksiyonlara karşı koruyucu özelliği olan antikor
denilen doğal aşı maddelerini içerdiği için çok değerlidir ve ziyan etmeden bebeğe
verilmelidir.Daha sonraki günlerde normal süt salgılanmaya başlar.
Her öğünde bebeğin emmesiyle önce ön süt denen sulu kıvamlı süt gelir.Yüksek oranda
protein,laktoz (süt şekeri) ve su içerir.Bebek ihtiyaç duyduğu tüm suyu buradan karşılar.Anne
sütüyle beslenen bebekler tüm su ihtiyacını sütten karşıladığı için en sıcak havalarda bile
su vermeye gerek yoktur.Memedeki ön sütün ardından son süt salgılanmaya başlar.Son süt
daha çok yağ içerdiği için açık renklidir.Sütün farklı özelliği nedeniyle emzirmeye bebek
tamamen doyuncaya veya o memedeki süt bitinceye kadar devam edilmelidir.
İlk günlerde anne sütü az gelebilir,gebelik hormonlarının yüksek seviyede olmasına
bağlıdır ve normaldir,moralinizi bozmayın.Daha sonraki günlerde bol miktarda sütünüz
gelecektir.Meme dokusu süt üretimini bebeğinin ihtiyacına göre ayarlar. Bebek emdikçe, onun
ihtiyaçlarına paralel olarak, süt miktarı artar.
Emzirme Sıklığı ve Süresi:Bebeğiniz her istediğinde onu emzirmelisiniz. İlk birkaç gün
bebeğiniz emme konusunda isteksiz davranabilir. Bu dönemlerde bebeğiniz uyuyor olsa bile,
mutlaka en geç 2.5-3 saatte bir bebeğinizi emzirmeye çalışın. İlk zamanlarda bebeğinizin mide
hacmi küçük olduğu için (yaklaşık 35-50 ml = yarım fincan kadar), çabuk doyar ama çabuk
acıkır. İleri günlerde, mide hacmi büyüdükçe, acıkma ve dolayısıyla emzirme aralığı da
uzayacaktır. İkinci ayın sonunda artık bebeğiniz 4-5 saatte bir acıkacaktır.
Emzirme Tekniği:Bebeğinizi farklı pozisyonlarda emzirebilirsiniz. İlk birkaç gün yatar
vaziyette, bebeğinizi size paralel bir şekilde yanınıza yatırarak emzirebilirsiniz. Daha sonraki
dönemlerde oturarak emzirmek size daha rahat gelecektir.Değişik pozisyonlarda emzirmek
memenin farklı bölgelerindeki sütün akmasını kolaylaştırır.
İlk zamanlarda siz ve bebeğiniz emzirme konusunda acemilikler yaşayabilirsiniz ve bu
canınızı sıkabilir.Bu konuda kendinize güvenin,zira pekçok kadın başta aynı sıkıntıları
yaşamaktadır.Siz ve bebeğiniz birbirinizi tanıdıkça emzirme seansları daha keyif verici
olacaktır.
Emzirmeye başlamadan önce ellerinizi yıkayın. Rahat ve sırtınızı destekleyen bir koltuğa
oturun. Kucağınıza yumuşak bir yastık koyup, bebeğinizi üzerine yatırın. Emzirdiğiniz
taraftaki kolunuzla bebeğinizi başından ve sırtından destekleyin. Diğer elinizle meme başını
bebeğinize verin.Eğer bebeğiniz emmeye pek istekli görünmüyorsa,meme başını bebeğinizin
yanaklarına ya da çenesine dokundurarak emme refleksini uyarabilirsiniz. Bebeğiniz emerken,
siz de memenize parmaklarınızla hafif baskı yaparak süt akışını kolaylaştırabilirsiniz.Baş
parmağınızla memeyi üstten tutarken,diğer dört parmağınızla alttan destekleyin.Meme başını
makas tarzında işaret ve orta parmağınız arasına almaktan kaçının,çünkü bu pozisyonda süt
rahat akamaz. Emme esnasında, bebeğinizin meme başını (areola denen kahverenkli kısmı) iyi
kavramasını sağlayın.Eğer bebeğiniz sadece meme başını tutuyorsa,süt akışı tam olmaz ve
bebeğiniz doymadığı için huzursuzlanır ve bir süre sonra emmeyi reddedebilir.Ayrıca kısa
sürede meme başı çatlakları kaçınılmazdır.Bebeğinizi emme esnasında gözleyin; ağzı tam
açık, areola büyük oranda bebeğin ağzı ile kapanmış ve bebeğin alt dudağı dışa doğru dönükse
emzirmeyi doğru yapıyorsunuz demektir.Ama bebeğin dudakları büzüşmüş şekilde ise ve
areola görünüyorsa doğru kavramayı sağlayın. Emzirme esmasında bebeğinizin gözlerine
bakmayı ve onunla konuşmayı da ihmal etmeyin.
Bebeğiniz memeyi tamamen bırakana dek emzirmeye devam edin.Eğer o memedeki
sütünüz bitmiş ve bebeğiniz halen emmek istiyorsa diğer memeye geçin.Genelde bebekler ilk
emdikleri memeden ihtiyaçlarının %90’ını karşılarlar.Diğer memeyi ise tamamen
boşaltamadıkları için bir sonraki emzirmede öncelik son emzirilen memenin olmalıdır.
Emzirme bitiminde bebeğinizi omzunuza veya dizinize yatırarak,sırtına yapacağınız
masajla veya küçük küçük vurarak gazını çıkartın.Bu esnada bir miktar sütü geri
çıkartabilir,elbiselerinizi koruyun.
Eğer meme başı çökükse, moralinizi bozmayın, bu birkaç gün içinde düzelecektir.
Bebeğin emebilmesi için mutlaka meme başına ihtiyacı yoktur,önemli olan bebeğin memeyi
kavramasıdır,meme başını değil.Zorlanıyorsanız,emzirme esnasında yapay meme başlarını
kullanabilirsiniz.
Bebeğinizi doyuncaya kadar veya o meme tamamen boşalıncaya kadar emzirmeye devam
edin. Ama boşalan memeyi emmesine veya emme esnasında uyuyakalmasına izin vermeyin.
Zira meme başının uzun süre bebeğin tükrüğü ile karşı karşıya kalması, meme başında
çatlak,yara ve enfeksiyonlara neden olur. Böyle durumlarda, bebeğiniz doymuşsa parmağınızı
bebeğinizin dudakların yanından ağzına sokarak, memeden ayırın. Emzirme bittikten sonra,
meme başını günde birkaç kez temiz bir su ile silin (sabun ya da karbonatlı su kullanmayın) ve
kuruduktan sonra size reçete edilen kremi sürün.Dilerseniz emzirme bitiminde meme ucundaki
sütü,meme başına yayarak kapayabilirsiniz. Sütyeninizin içine, süt sızıntısını önlemek için,
meme tamponu koyun. Ayrıca göğüslerinizi günde 5-10 dakika havalandırın ve mümkünse
güneş ışığı gördürün.
Bebeğinizin yanlış pozisyonlarda emzirilmesi meme başı çatlaklarına yol açacağı için,bu
durumda emzirme teknik ve pozisyonlarınızı yeniden gözden geçirin.
Emzirne konusunda karşılaşacağınız problemler karşısında asla pes edip,emzirmekten
vazgeçmeyin.Kendinize güvenin ve bu işi yapabileceğinize inanın.
Sütün Sağılması ve Saklanması:Sütünüzün fazla olduğu zamanlarda veya çalışıyorsanız,
sizin evde olmadığınız zamanlarda bebeğinize verilmek üzere sütünüzü sağıp,buzdolabında
muhafaza edebilirsiniz.Sağma esnasında (sütü daha sonra kullanacaksanız) lastik pompaları
kullanmayın,zira bunlar hijyenik olmayıp,mikrop barındırabilirler.Onun yerine sütünüzü bir
bardak içine direkt olarak sağabilirsiniz ya da sağma pompalarını kullanabilirsiniz.Anne sütü
tazeliğini buzdolabında 24 saat,buzlukta 1 ay ve derin dondurucuda 6 ay korur.
Sütünüzün Yeterliliğini Nasıl Anlarsınız?:Bunu anlamanın pratikte iki yolu
vardır:Bebeğinizin kilo alışı ve idrar sıklığı. Eğer bebeğiniz normal kilo artışını gösteriyorsa
(ayda en az 600-700 gr) sütünüz yeterli demektir.Diğer yöntemde ise,bebeğiniz günde 8-12
kez idrarını yapıyorsa bu yeterli emdiğini, 4-6’nın altında ise yeterli olmadığını ifade eder.
DOĞUM SONRASI EGZERSİ ZLERİ
Bu egzersizler vücudunuzun form tutmasını ve şekillenmesini sağlar,göğüslerinizin
sarkmasını önler,bacaklarınızda oluşan varislerinizi azaltır.Aşağidaki egzersiz hareketlerini
günde 2-3 seans halinde,herbir hareketi 10’ar kez tekrarlayın.Tekrarlar sonrası 30 saniye
dinlenme periyotları oluşturun.
DOĞUM SONRASI KONTROLU VE ACİL DURUMLAR
Normal şartlarda herhangi bir sorun yoksa, doğum sonrası kontrolun lohusalığın
bitiminde, yani 6. haftanın sonunda yapılması uygundur. Bu kontrolda hem vücudunuzda ve
genital organlarınızdaki iyileşme gözden geçirilir, hem de korunmaya yönelik tedbirler
tartışılarak, karar verilir. Emzirme dönemi boyunca kullanabileceğiniz korunma yöntemleri
prezervatif, üç aylık koruyucu iğne,ciltaltı implantı ve spiral olarak özetlenebilir. Doğum
kontrol hapları emziren anneler için uygun değildir.
Şiddetli ağrı, kötü kokulu akıntı, nedenini izah edemediğiniz 38 C üzerinde ateş
(memede süt birikmesinden kaynaklanmıyorsa), memede kızarıklık ve ağrı, aşırı kanama veya
dikiş yerlerinde iltihaplanma durumlarında normal kontrol zamanını beklemeden gelin, bunlar
acil durumlardır.







GEBELİK ESNASINDA ACİ L ARAMANIZI GEREKTİ REN DURUMLAR
Vajinal kanama ve kanlı akıntılar
Vajinadan bol ve ani su boşalması
Şiddetli karın ağrısı
Nedenini açıklayamadığınız 38 C üzerinde ateş
Şiddetli ve inatçı başağrısı
Vücutta (özellikle el ve yüzde) ani ve aşırı şişme
Bacaklarda ağrı ile birlikte, şişme ve kızarma
TELEFON GÖRÜŞMELERİ İ Çİ N Bİ RKAÇ HATIRLATMA
1. Konuşmak istediğiniz konu eğer acil değilse, gündüz çalışma saatlerinde aramaya çalışın. Bu,
dosyanızı gözden geçirme imkanı vereceğinden, size daha sağlıklı ve tatminkar bilgi
verilmesini sağlar. Eğer durumunuzun acil olduğunu düşünüyorsanız, gece 3’te de olsa
aramaktan çekinmeyin.
2. Mümkünse telefonda siz konuşun. Eşinizin veya bir başka kişinin aracılık etmesi, sorunun
yanlış veya yetersiz anlaşılmasına ve dolayısıyla çözülememesine neden olabilir.
3. Telefonla aradığınızda, konuşmanıza şu bilgileri vererek başlayın: Adınızı, şu anda
gebeliğinizin kaç hafta olduğunu, en son ne zaman kontrola geldiğinizi, sorununuzu ve varsa
ateşinizin kaç derece olduğunu belirtin. Özellikle, gece aramışsanız doktorunuzun da uykudan
uyanmış olduğunu unutmayın ve uyanmasına fırsat tanıdıktan sonra, sizi hatırlatıcı bazı
ipuçları verin 
4. Telefonunuzun başında mutlaka kağıt ve kalem bulundurun. Size söylenenleri, panik halinde
yanlış anlamamak için, not alın.

Benzer belgeler

Yakinda bir bebek

Yakinda bir bebek tanımaya başlar.Kişiliğin bu haftadan itibaren oluştuğu düşünülmektedir. Boy:36 cm. Ağırlık:1100 gr. 29 Hafta: Duyuları tamamen gelişmiştir,ışık,ses,tat ve kokuyu algılayabilir. Boy: 38 cm. Ağırlık...

Detaylı