pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası

Transkript

pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden
TEKSTİL İŞVEREN
384 - Nisan 2012
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası Adına
İmtiyaz Sahibi
HALİT NARİN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
AV. BAŞAR AY
Yayın Danışma Kurulu
SEVİL BURSA
TUĞRUL BORNOVALI
AV. SAMİM ERGENELİ
Basın Müşaviri
MİNE ŞENKUL ERGÜVEN
Yayın Kurulu
LERZAN ÖZTÜRK
AV. ÇİĞDEM SUBAŞI
AV. ÖMER EMRE KAYNAK
BORA KOCAMAN
CEREN ERMİŞ
MERVE ŞENEREN
İdari Merkezi
TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ
İŞVERENLERİ SENDİKASI
Metrocity A Ofis Blok
Büyükdere Cad. No: 171 K.19
34330 1. Levent-İstanbul
Tel: (0212) 344 07 77 (pbx)
Fax: (0212) 344 07 66-67
İnternet Adresi
www.tekstilisveren.org.tr
Ofset Hazırlık
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
Tel: (0216) 681 18 39
Grafik Tasarım ve Uygulama
ALİ BAYRAM
Basıldığı Yer
DÜNYA YAYINCILIK A.Ş.
“Globus Dünya Basınevi”
100. Yıl Mah. 34440
Bağcılar-İstanbul
Tel: (0212) 629 08 08
Basıldığı Tarih: 9 Nisan 2012
Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın
ISSN: 1307-6566
Tekstil İşveren Dergisi,
Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası
tarafından aylık olarak
yayınlanır. Kaynak gösterilmek
suretiyle alıntı yapılabilir.
Dergide bulunan imzalı
yazıların sorumluluğu
yazarlara aittir.
İŞ VE ÇALIŞMA HAYATINDA YENİ DÖNEM
Önümüzdeki günler, iş ve çalışma hayatında yeni bir dönemin başlangıcı olacak.
Halen Meclis'te bulunan Toplu İş İlişkileri Tasarısı ile bir süredir gündemde bulunan yeni Teşvik Sistemi ve Ulusal İstihdam Stratejisi'nin bu yeni dönemin önemli değişikliklerini de beraberinde getirmesi
bekleniyor.
Bilindiği gibi 2821 Sayılı Toplu Sözleşme ile
2822 Sayılı Sendikalar Kanunu'nu tek yasada toplayan 'Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı', Alt Komisyon'dan geçti. Bakanlar
Kurulu’ndan uzun süre iş kolu barajı nedeniyle geçemeyen tasarı, barajın binde 5
yerine, yüzde 3 olarak değiştirilmesiyle
TBMM'ye sevk edilmişti. Ancak Bakanlar
Kurulu'ndan yüzde 3 olarak geçen iş kolu
barajı, görüşüldüğü komisyonda yüzde
1'e indirildi. Tasarının içeriği, sadece iş kolu
barajıyla sınırlı değil. Çalışma hayatında yapılmak istenen çok sayıda düzenlemenin
ilk aşamasını oluşturan tasarı, iş güvencesinin genişletilmesinden iş kollarının
yeniden belirlenmesine kadar sendikal
hayatta birçok yeni düzenlemeyi de beraberinde getiriyor. Tasarının bundan sonraki
Komisyon ve Meclis sürecinde yeni değişikliklere de sahne olması bekleniyor.
İş dünyasını yakından ilgilendiren bir
başka düzenleme ise 'Yeni Teşvik Sistemi' ile hayat bulacak. Kamuoyunda 'Babayiğitlere süper teşvik' başlıklarıyla
bugüne kadar en fazla yer bulan bu düzenleme henüz açıklanmadı. Ancak bakanlar yakında açıklanacak olan yeni teşviklerin neler olacağının ipuçlarını verdi. Gazetelere de yansıyan düzenlemeye göre yürürlükteki teşvik mevzuatında
4 olan bölge sayısı 6'ya çıkarılacak. Yeni
teşvik sisteminde 1'inci bölgede yatırımı
olan bir yatırımcı, 6'ncı bölgedeki bir şehirde yapacağı yatırıma da teşvik alacak.
Yeni sistemin en önemli özelliği ise 'yerli oto' tartışmalarıyla da gündeme gelen
büyük yatırımların desteklenmesi olacak.
Stratejik yatırımlara enerji desteği başta olmak üzere özel teşvikler verilecek.
Bedava arsadan vergi indirimine kadar
birçok düzenlemeyi içeren 'Yeni Teşvik
Sistemi' belli yatırımlara kredi faiz desteği de sağlayacak.
adım ise Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikası'nın da hazırlanmasında bizzat görev aldığı 'mesleki yeterlilik standartları' konusunda atılıyor. Pakete göre sektörde çalışan işçilerin yüzde 50'sinin 2017'ye kadar
sertifika sahibi olması hedefleniyor. Tekstilde kayıtdışılığı 2015'e kadar yüzde 50
azaltmayı öngören pakete göre sektörde
mesleki yeterlilik belgesi sahiplerinin eğitim aldıkları alanda istihdam edilmeleri halinde ilk bir yıl sosyal güvenlik primi işçi ve
işveren payları devlet tarafından karşılanacak. Sigortalı işçi sayısını esas alan teşvik sistemleri devreye sokulacak. Ayrıca işyerinde çalışan işçi sayısına bakılmaksızın
işçi ücretlerinin banka kanalıyla ödenmesi sağlanacak. Tekstilde, SSK primi
işveren hissesinin tamamının (asgari ücret üzerinden) Hazine tarafından karşılanma süresi; birinci bölgede 1 yıl, ikinci bölgede 3 yıl, üçüncü bölgede 5 yıl ve dördüncü
bölgede 7 yıl olarak belirlendi. Bunun yanında tekstil sektörüne verilecek destekle sektörün üretim kapasitesi ve katma değer yaratma potansiyeli artırılacak. Pakette
kıdem tazminatı ve esnek çalışma konuları da var. Detaylarını resmen açıklandığında göreceğiz.
Ancak şimdiden görünen o ki, iş gücü, iş
güvenliği, çalışma hayatı, sendikal yaşam
ve yatırımla ilgili teşvik süreçlerini de kapsayan 3 ayrı düzenleme önemli yenilikleri beraberinde getiriyor. Umarız bu düzenlemeler tekstil ve hazır giyim sektörünün rekabet gücünü daha da ileriye taşır. Böylece iş dünyası küresel bir oyuncu haline gelir.
İş dünyasını yakından ilgilendiren ve çalışmaları halen devam eden bir diğer düzenleme ise 'Ulusal İstihdam Stratejisi.’ Henüz detayları açıklanmayan bu çalışmada,
özellikle tekstil sektörüne dönük önemli düzenlemeler yer alıyor. Pakette en büyük
Sayı: 384 - Nisan 2012
1
İçindekiler
04
07
AYIN KONUSU
GÜNCEL
Sendikamız, Mardin'deki eski
Hükümet Konağı’nı eğitim
yuvasına dönüştürdü
Sendikamızdan oyuncak dünyasına ‘bez bebek’ projesi
kapsamında yapılacak uluslararası seminer desteği
16
20
GÜNCEL
VERGİ DÜNYASI
Pamukta umudumuz GAP
AB’de olmayan defter tasdikine
Türkiye’de hapis cezası geldi
08
KAPAK
İşçi-işveren ilişkilerinde
yeni döneme doğru
24
22
EKONOMİK DİYALOG
2012 tahminleri
Sayı: 384 - Nisan 2012
2
HAZNEDAR
Çek Kanunu’nda değişiklik
28
TARİMİZDEN
26
Osmanlı’nın bedestenleri,
kültürümüzün vazgeçilmez
tekstil merkezleri
YORUM
Ateşten duvar
30
32
Texbridge krizdeki Yunanlıların
kurtuluş köprüsü olmaya aday
Teknik tekstilde Türkiye iddialı
adımlar atıyor
GÜNCEL
GÜNCEL
38
TEKSTİLİN KALELERİ
42
Tekstilin gözde şehri İzmir
TEKNO-TEKSTİL
Overlok çekmek artık
daha kolay
46
ENERJİ
Elektrik fiyatındaki artış
sanayiye ilave yük getiriyor
54
KÜLTÜR
SANAT
58
MEDYADAN
YANSIMALAR
60
GEZİ
62
İNGİLİZCE
ÖZETLER
Sayı: 384 - Nisan 2012
3
Ayın Konusu
SENDİKAMIZ, MARDİN'DEKİ ESKİ HÜKÜMET
KONAĞI’NI EĞİTİM YUVASINA DÖNÜŞTÜRDÜ
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, Türk milli eğitimine desteklerini sürdürüyor.
Sendikamızın restore ederek Mimarlık Fakültesi ve Tekstil Konfeksiyon Bölümü'ne
dönüştürdüğü Hükümet Konağı, Başbakan Erdoğan'ın da katıldığı bir törenle eğitimin
hizmetine sunuldu.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın restore ettirdiği eski Mardin Hükümet Konağı, Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ve Tekstil Konfeksiyon Bölümü'ne dönüştü. Sendikamızın Türk milli eğitimine kazandırdığı bu yeni eğitim yuvası, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı toplu açılış töreniyle hizmete açıldı. Mardin'deki 200 yıllık tarihi Hükümet
Konağı'nın restorasyonu için Ekim 2010'da sözleşme imzalayarak kısa sürede binayı tamamlayan
sendikamızın bölgede eğitime katkısı devam edecek. Sendikamız Mardin'e bir de 24 derslikli lise yaptıracak.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin'in de katıldığı Mardin'deki toplu açılış töreni 8 Mart'ta gerçekleştirildi. Aralarında sendikamız tarafınSayı: 384 - Nisan 2012
4
dan restore edilerek eğitimin hizmetine sunulan Hükümet Konağı'nın da bulunduğu
toplam 38 tesisin açılışının yapıldığı törende
Narin'e, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Mardin'e hizmetlerinden dolayı
plaket de verildi.
Mardin'deki toplu açılış töreni, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne denk geldiği için Erdoğan'ın ildeki programı Artuklu Üniversitesi
Açılış
Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen 'Büyüyen Türkiye Güçlenen Kadınlar' isimli etkinlikle başladı. Dünyaca ünlü alp sanatçısı
Şirin Pancaroğlu'nun müzik dinletisi ve ardından sahnelenen kum sanatı gösterisi ile
devam eden programda bir konuşma yapan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, terörün
sona ermesinde kadınlara büyük görev düştüğünü belirterek, "Kürt kökenli annelerin de
kadınların da erkeklerin de terör örgütünün
gerçek yüzünü görmelerini istiyorum" dedi.
Mardinli kardeşlerimin bizim samimiyetimizden, hasbiliğimizden emin olmasını diliyorum. Bizler birbirimize inanırsak, birbirimize güvenirsek bizim aşamayacağımız
hiçbir engel yok" şeklinde konuştu.
"Çocuklarınızın dağa gitmesine engel
olun. Bu okulları, bu üniversite yuvalarını çocuklarımız için bir fırsata dönüştürelim. Çocuklarımızın 13–14 yaşında
dağda katledilmesine seyirci kalmayalım" sözleriyle çoğunluğunu kadınların
oluşturduğu kalabalık salona çağrıda
bulunan Başbakan Erdoğan, "Mardin'in,
Konuşmasının ardından heyetle birlikte Üniversite Rektörü Prof. Dr. Serdar Bedii Omay’ın makamına geçen Başbakan Erdoğan, üniversitenin şeref defterini imzaladıktan sonra, Karayolları Meydanı’ndaki toplu açılış törenine katıldı. Törende Erdoğan’a; eşi Emine Erdoğan, kızı Sümeyye Erdoğan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ile
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de eşlik etti.
Recep Tayyip Erdoğan, Nisan ayından itibaren eşi vefat etmiş ve ihtiyaç sahibi kadınlara da 2
ayda bir 500 TL verileceğini açıkladı. Erdoğan, bu konuda şunları söyledi: "Eşi vefat etmiş ve
ihtiyaç sahibi hanım kardeşlerimizi tespit ettik. Bu kapsama giren eşi vefat etmiş ve ihtiyaç sahibi olan şu anda 150 bin hanım kardeşimiz var. 16 Şubat’ta bakanlığımız bir genelge gönderdi.
Şu an başvurular alınıyor. Eşi vefat etmiş kadınlara, 2 ayda bir ödenecek şekilde aylık 250 lira
ödemeye başlıyoruz. Yani iki ayda 500 lira vereceğiz. Ödemeleri iki ayda bir yapacağız. Bu yeni
uygulamanın da hayırlı olmasını diliyorum."
Toplu açılış töreninde ilk önce Mardin Valisi Turhan Ayvaz halka hitap etti. Hizmete sunulan
38 tesiste emeği geçen herkese teşekkür eden Vali Ayvaz, "İhracatı 1 milyar dolar sınırına da-
Sayı: 384 - Nisan 2012
5
Ayın Konusu
yanmış, 5 yıldızlı otellerin yükseldiği şehrimizi tarihi bir film platosu haline getirerek inşallah
UNESCO’nun Miras Şehirler listesine katacağız" dedi.
zanmamız, bu alanda yeni sanatkârlar yetiştirmemiz gerekiyor" dedi.
Daha sonra kürsüye gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ise Mardin’e dört müjde verdi.
Erdoğan, Mardin’in Büyükşehir belediyesi olacağını, karayolları şefliği alanının park olarak düzenlenmesi için valilik ve belediyeye tahsis edileceğini, Mardin Havaalanı’nın hava limanına
dönüştürüleceğini ve Mardin Kalesi’nin halka açılacağını açıkladı. Sözlerine "Bugün sizlere
başka bir müjde veriyorum" diyerek başlayan Erdoğan, "7 Haziran'da burada yaptığım konuşmada, 'Mardinli anne babalar biraz daha gayret edin, eğer gayret ederseniz Mardin büyükşehir olur' dedim. Siz de gayret ettiniz. Neticede 750 bin nüfusu geçen şehirlerimizin büyükşehir statüsüne kavuştuğunu biliyordunuz. 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre Mardin 764 bin 33 kişilik nüfusuyla büyükşehir olma hakkını elde etti. Şimdi Mardin'in mülki sınırları büyükşehir sınırı olacak. Mardin 2014 yerel seçimlerine büyükşehir belediyesi olarak girecek. Büyükşehir, şimdiden hayırlı olsun" dedi.
Çocukların dağa çıkmasına engel olunması için annelere çağrısını yineleyen Başbakan
Erdoğan, "Bu okulları, bu üniversiteyi, bu eğitim yuvalarını çocuklarımız için bir fırsata dönüştürelim" diye konuştu.
Törenin yapıldığı Karayolları Şefliği önündeki alanın yanındaki parkla birleştirilip halka açılacağı müjdesini de veren Recep Tayyip Erdoğan, pisti uzatılan Mardin Havaalanı'nın 6 ay
içinde uluslararası havaalanına çevrileceğini açıkladı. Erdoğan, tarihi kalenin onarılması
için Milli Savunma Bakanlığı'na talimat verdiğini de dile getirdi. Her üniversite öğrencisine ayda 440 lira, yüksek lisans öğrencilerine ayda 520 lira, doktora öğrencilerine ise ayda
780 lira burs ya da kredi verildiğini kaydeden Erdoğan, konuşmasında, Mardin'de Artuklu Üniversitesi’nin kurulduğuna işaret ederek, 3 bin 200 öğrencisi ve 200 akademisyeni ile
üniversitenin şu anda; bölgenin parlayan bir yıldızı haline geldiğini vurguladı. Mardin Artuklu Üniversitesi'nin dünya çapında etkin bir üniversite olma yolunda ilerlediğini belirten
Başbakan Erdoğan, İslam bilimleri ve dünya dinleri bölümleri olan
İlahiyat Fakültesi’nin Mardin'e kazandırıldığını, Yaşayan Diller Enstitüsü'nün kurulduğunu, ABD ve İngiltere'den sonra sadece Mardin Artuklu Üniversitesi'nde bulunan Süryani Dili ve Kültürü Yüksek Lisans Programı’nın da oluşturulduğunu anlattı. Erdoğan,
"Mardin'in bereketli topraklarının verimini daha da artıracak Ziraat Yüksek Okulu’nu kurduk. Bu yıl eğitime başlayan Kürt Dili
ve Edebiyatı lisans bölümünü açtık, hayırseverlerimizin de desteğiyle dünyanın mimarlık harikası, tarih harikası olan Mardin'e
bir Mimarlık Fakültesi kurduk. Çünkü Mardin'in taşçılığı çok
önemliydi, ama bu kayboluyordu, onun için bu harika işçiliği kaSayı: 384 - Nisan 2012
6
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuşmasının ardından Mardin'e hizmetlerinden
dolayı plaket verdiği sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin'den 24 derslikli lise
yapılması için söz aldı. Erdoğan daha sonra
plaket verdiği Kabala Belediye Başkanı Şakir Nuhoğlu'na, “Başkan, seni, Belediye
Başkanı olarak hizmet başarınızın yanında
hayırseverliğinle de biliyoruz. Bak işadamı
Halit Narin, Mardin’e bir okul yapacak; siz bunun altında kalamazsınız. Siz bugün Mardin
için ne yapacaksınız?” diye sordu. Nuhoğlu'ndan da cami ve okul yaptırma sözü alan
Erdoğan, daha sonra 38 yeni tesisin toplu açılış kurdelesini kesti.
Güncel
SENDİKAMIZDAN OYUNCAK DÜNYASINA ‘BEZ BEBEK’ PROJESİ
KAPSAMINDA YAPILACAK ULUSLARARASI SEMİNER DESTEĞİ
İstanbul Oyuncak Müzesi’ni hayata geçiren sanatçı Sunay Akın’ın kurmayı hayal ettiği ve
ilk toplantısını İstanbul’da düzenlediği Avrupa Oyuncak Müzeleri Birliği (TOYCO)
projesine, işlenecek ‘bez bebek’ temasıyla destek veren sendikamız hem tekstilin tarihini
vurgulayacak hem de çocukluğumuzun vazgeçilmezlerini yeniden canlandıracak. Kasım
ayında Türkiye’de gerçekleşecek müzeler buluşmasında ülkemizin simgesi, Türk tekstil
sektörünün gücünün çocukların hayal dünyasına yansıması olan ‘bez bebekler’ olacak.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, sosyal sorumluluk projelerine bu kez de
oyuncak dünyasına yapacağı katkılarla devam
ediyor. Sanatçı Sunay Akın tarafından kurulan ve Türkiye’nin ilk oyuncak müzesi olan İstanbul Oyuncak Müzesi’ni Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu ve
Danışma Kurulu birlikte ziyaret etti.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Avrupa Oyuncak Müzeleri Birliği
(TOYCO) projesinin bir parçası olarak sanatçı dostumuz Sunay Akın’ın öncülüğünde
dünya oyuncak müzeleri Türkiye’de ilk kez
uluslararası bir konferansta buluşacak. Bu
projenin bir parçası olarak da her ülke kendi kültürünü anlatan bir sergi düzenleyecek.
Tekstil sektörünün oyuncaklarda kullanılması
düşüncesinden yola çıkarak Sunay Akın’ın bize getirdiği ‘bez bebek’ konsepti ile yapılacak aktivitelerden çok büyük bir heyecan duyduk. Çünkü ülkemizdeki oyuncak kültüründe yer alan bez
bebeklerimizin her biri aslında yapıldığı bölgenin tekstil kültürünün zenginliğini anlatıyor. Her
bölgenin kendine has dokuma türleri, desenleri, elyafları ve giyim kültürü bu bebeklerde hayat buluyor. Türkiye’nin tekstil gücünün çocukların hayal dünyasına yansıması olan bez bebeklerin
sergilenmesine destek vermek, biz Türk tekstil sanayicileri için büyük bir güzellik olacaktır.”
Avrupa Oyuncak Müzeleri Birliği (TOYCO) projesinin ilk toplantısı Sunay Akın'ın girişimleriyle bu yılın Ocak ayında İstanbul'da yapıldı. 2 gün süren toplantıya Brüksel Oyuncak Müzesi, Roma
Çocuk Müzesi, Portekiz Oyuncak Müzesi'nin yanı sıra Antalya Büyükşehir Belediyesi Oyuncak Müzesi ve bu yıl açılacak Gaziantep Belediyesi Oyuncak Müzesi temsilcileri katıldı. Toplantıda, Kasım ayı içerisinde Gaziantep, Antalya ve İstanbul'da toplantılar yapılmasına ve İstanbul'da çocuk, oyuncak ve oyun tarihine ışık tutacak bir konferans ve sergi organizasyonu
düzenlenmesine karar verildi. Sunay Akın tüm dünyada ilk olan proje için şöyle konuştu: "Avrupa'daki çocuk ve oyuncak müzeciliğini İstanbul'da bir araya getirmek ülkemiz adına büyük
bir kazançtır. Antalya Oyuncak Müzesi ve 23 Nisan’da açılacak olan Gaziantep Oyuncak Müzesi’nin de bu çalışmalara evsahipliği yapması, ülkemizin çocuğa ve müzeciliğe verdiği değerin Avrupa tarafından algılanmasında önemli bir rol oynamaktadır. Projeye destek veren
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’na ve değerli başkanı Sayın Halit Narin’e bizlere verdiği destek için teşekkür ederiz."
Sayı: 384 - Nisan 2012
7
Kapak
İŞÇİ-İŞVEREN İLİŞKİLERİNDE YENİ DÖNEME DOĞRU
Toplu sözleşme ve sendikacılığı yeniden düzenleyen ‘Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’, Alt
Komisyon’dan geçti. İşçi ve işverenin itirazları üzerine tasarının bazı maddeleri değiştirildi.
En dikkat çekici düzenleme ise halen yüzde 10 olan ve tasarının ilk halinde yüzde 3 olan
işkolu barajının yüzde 1’e çekilmesi oldu. Tasarının, Meclis sürecinde yeni değişikliklere de
sahne olması bekleniyor.
Geçtiğimiz ay Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelen Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı, Alt Komisyon’dan geçti. Hem işçi hem de işveren kesiminin itirazları üzerine tasarının bazı maddeleri üzerinde tekriri müzakere yapılarak değiştirildi. Tasarının toplu iş sözleşmesi yapılmasında yetkiyi düzenleyen maddesinde yapılan değişiklikle yüzde 10 olan işkolu barajı, yüzde 1'e düşürüldü. Tasarının ilk halinde işyeri barajı binde 5'e çekilmiş, ancak Meclis’e gönderilirken yüzde 3'e çıkarılmıştı. Yetki kaybı nedeniyle sendikalar bu duruma itiraz edince Alt Komisyon’da işkolu barajı yüzde 1’e çekilirken, işletme barajı yüzde 40, işyeri barajı ise yüzde 50+1 olarak düzenlendi. Ayrıca bir
işçi sendikasının toplu iş sözleşmesi yapabilmesi için 2 bin üyesinin bulunması, işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarısından fazlasının, işletmede ise yüzde 40'ının kendi üyesi olması şartı getirildi. Bağımsız sendikalarda ise işkolu barajı 5 yıl süreyle yüzde 3 olacak. Hükümet, bu
oranı yüzde 3 ile binde 5 arasında değiştirebilecek.
13 Mart’ta TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda kabul edilen ve bundan sonraki süreçte de birtakım değişikliklere sahne olması beklenen tasarıda yer alan düzenlemeler ana
hatlarıyla şöyle:
İş kolu sayısı 21’e düştü
• Tasarıda, işkolları yeniden belirlendi. 'Avcılık, balıkçılık, tarım ve ormancılık', 'gıda sanayi', 'ma-
Sayı: 384 - Nisan 2012
8
dencilik ve taş ocakları', 'petrol, kimya, lastik, plastik ve ilaç', 'dokuma, hazır giyim ve
deri', 'ağaç ve kağıt', 'iletişim', 'basın-yayın
ve gazetecilik', 'banka, finans ve sigorta', 'ticaret, büro, eğitim ve güzel sanatlar', 'çimento, toprak ve cam', 'metal', 'inşaat',
'enerji', 'taşımacılık', 'gemi yapımı ve deniz
taşımacılığı', 'liman, ardiye ve antrepoculuk',
'sağlık, sosyal hizmetler', 'konaklama ve eğlence işleri', 'savunma ve güvenlik' ile 'genel işler' olmak üzere 21 işkolu olacak.
• Sendika üyeliği için noter şartı kaldırıldı. Bir
işyerinin girdiği işkolunun tespiti bakanlıkça yapılacak. Bu tespite karşı 15 gün içinde
dava açılabilecek. Mahkeme iki ay içinde karar verecek, kararın temyiz edilmesi halinde Yargıtay, iki ay içinde kesin olarak karara bağlayacak. Zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye
kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan
kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama
ve kaçakçılık suçlarından birinden mahkûmiyeti bulunanlar, sendika kurucusu olamayacak. Sendika kurucusu olmak için o işkolunda çalışma şartı kaldırılıyor.
Üyelik yaşı 15
• 15 yaşını dolduranlar işçi sendikalarına üye
olabilecek. Sendikaya üye olmak serbest olacak. Hiç kimse sendikaya üye olmaya veya
olmamaya zorlanamayacak.
• İşçi veya işverenler, aynı işkolunda ve aynı
zamanda birden çok sendikaya üye olamayacak. Ancak aynı işkolunda ve aynı zamanda
farklı işverenlere ait işyerlerinde çalışan işçiler birden çok sendikaya üye olabilecek. Bir
işyerinde yardımcı işlerde çalışan işçiler de
işyerinin girdiği işkolunda kurulu bir sendikaya üye olabilecek.
• Sendikaya üyelik, Bakanlıkça sağlanacak
elektronik başvuru sistemine, e-devlet kapısı üzerinden üyelik başvurusunda bulunulması ve sendika tüzüğünde belirlenen
yetkili organın kabulü ile e-devlet kapısı üzerinden kazanılacak. Üyelik başvurusu, sendika tarafından 30 gün içinde reddedilmediği takdirde, kabul edilmiş sayılacak.
• Haklı bir neden gösterilmeden üyelik başvurusu kabul edilmeyenler, bu kararın kendilerine tebliğinden itibaren 30 gün içinde
dava açabilecek. Mahkemenin kararı kesin
olacak. Mahkemenin davacı lehine karar vermesi halinde üyelik, red kararının alındığı tarihte kazanılmış sayılacak.
• Üyelik aidatının miktarı kuruluşların tüzüklerinde belirtilen usul ve esaslara göre
genel kurul tarafından belirlenecek. Aidatı
kesmeyen veya kesmesine rağmen bir ay
içinde ilgili işçi sendikasına ödemeyen işveren, bildirim şartı aranmaksızın aidat
miktarını bankalarca işletme kredilerine uygulanan en yüksek faiziyle birlikte ödemekle yükümlü olacak.
• Her üye, e-devlet kapısı üzerinden çekilme
bildiriminde bulunmak suretiyle üyelikten ayrılabilecek. e-devlet kapısı üzerinden yapılan çekilme bildirimi, elektronik ortamda eş-
zamanlı olarak Bakanlığa ve sendikaya ulaşacak. Çekilme, sendikaya bildirim tarihinden itibaren bir ay sonra geçerlilik kazanacak. Çekilenin bir aylık süre içinde başka bir sendikaya üye olması halinde yeni üyelik, bu sürenin bitimi tarihinde kazanılmış sayılacak. Sendika üyeliğinden
çıkarılma kararı, genel kurulca verilecek. Çıkarılma kararına karşı üye otuz gün içinde mahkemeye itiraz edebilecek.
• SGK'dan yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan ödeme alarak işten ayrılan işçilerin sendika
üyeliği sona erecek. Ancak çalışmaya devam edenler ile sendika veya şubelerinin yönetim, denetleme ve disiplin kurallarındaki görevleri sırasında yaşlılık veya malullük aylığı ya da toptan
ödeme alanların üyeliği, görevleri süresince ve yeniden seçildikleri sürece devam edecek.
• İşçi kuruluşu ve şubelerinin organlarında görev almak üyeliği sona erdirmeyecek. İşçi sendikası üyesinin bir yılı geçmemek üzere işsiz kalması üyeliğini etkilemeyecek. Herhangi bir askeri ödev nedeniyle silah altına alınan üyenin üyelik ilişkisi, bu süre içinde askıda kalacak.
Uluslararası işçi ve işveren kuruluşları temsilcilik açabilecek
• Kuruluşlar, tüzüklerinde gösterilen amaçlarını gerçekleştirmek üzere uluslararası işçi ve işveren kuruluşlarının kurucusu ve üyesi olabilecek. Uluslararası işçi ve işveren kuruluşları, Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığı’nın izniyle Türkiye'de temsilcilik
açabilecek ve üst kuruluşlara üye olabilecek.
• KKTC'de faaliyet gösteren işçi ve işveren kuruluşları, Türkiye'de kurulu üst kuruluşlara üye olabilecek.
• Bir kuruluşun aynı nitelikteki bir kuruluşa katılması halinde, katılan kuruluşun bütün hak, borç,
yetki ve çıkarları katıldığı kuruluşa kendiliğinden geçer.
İşçiler arasında ayrım yapamayacak
• Tasarıda, işçi kuruluşu yöneticiliği ve işyeri sendika temsilciliğinin güvenceleri de düzenleniyor.
İşçilerin işe alınmaları; belli bir sendikaya girmeleri veya girmemeleri, belli bir sendikadaki üyeliği sürdürmeleri veya üyelikten çekilmeleri veya herhangi bir sendikaya üye olmaları veya olmamaları şartına bağlı tutulamayacak.
• İşveren, bir sendikaya üye olan işçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikalara üye
olan işçiler arasında, çalışma şartları veya çalıştırmaya son verilmesi bakımından herhangi bir
ayrım yapamayacak. İşçiler, sendikaya üye olmaları veya olmamaları, iş saatleri dışında veya
işverenin izni ile iş saatleri içinde işçi kuruluşlarının faaliyetlerine katılmaları veya sendikal faa-
Sayı: 384 - Nisan 2012
9
Kapak
liyette bulunmalarından dolayı işten çıkarılamayacak veya farklı işleme tabi tutulamayacak.
• İşverenin aykırı hareket etmesi halinde işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere sendikal tazminata hükmedilecek. Sendikal nedenlerden dolayı iş sözleşmesinin feshi halinde işçi,
dava açma hakkına sahip olacak. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi halinde, 4857 Sayılı Kanun’un 21’inci Maddesi’ne göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilecek. Ancak
işçinin işe başlatılmaması halinde, ayrıca 4857 Sayılı Kanun’un 21’inci Maddesi’nin 1’inci Fıkrası’nda belirtilen tazminata hükmedilmeyecek. İşçinin 4857 Sayılı Kanun’un belirtilen hükümlerine
göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemeyecek.
• İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiği iddiası ile açılacak davada, feshin nedenini ispat yükümlülüğü işverene ait olacak. Feshin işverenin ispat ettiği nedene dayanmadığını iddia
eden işçi, feshin sendikal nedene dayandığını ispatla yükümlü olacak.
Sendikalar sanayi kuruluşlarına yatırım yapabilecek
• Sendikalar siyasi partilerin ad, amblem, rumuz veya işaretlerini kullanamayacak.
• Sendikalar ticaretle uğraşamayacak ancak, kuruluşlar genel kurul kararıyla nakit mevcudunun yüzde 40’ından fazla olmamak kaydıyla sanayi ve ticaret kuruluşlarına yatırımda bulunabilecek.
• Kuruluşlar elde ettikleri gelirleri, üyeleri ve mensupları arasında dağıtamayacak. Ancak sendikaların grev ve lokavt süresince tüzüklerine göre üyelerine yapacakları yardımlar ile kuruluşların eğitim amaçlı yardımları bu hükmün dışında olacak.
Yardım ve bağışlar yüzde 10’u geçmeyecek
• Sendika, işyerinde işçi sayısı 50’ye kadar ise 1, 51 ile 100 arasında ise en çok 2, 101 ile 500 arasında ise en çok 3, 501 ile 1.000 arasında ise en çok 4, 1.001 ile 2.000 arasında ise en çok 6, 2.000’den
fazla ise en çok 8 olmak üzere işyerinde çalışan üyeleri arasından işyeri sendika temsilcisi atayarak 15 gün içinde kimliklerini işverene bildirecek. Bunlardan biri baş temsilci olarak görevlendirilebilecek. Temsilcilerin görevi, sendikanın yetkisi süresince devam edecek.
• Sendikalar, kamu kurum ve kuruluşları, siyasi partiler, esnaf ve küçük sanatkâr kuruluşları ile
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından yardım ve bağış alamayacak.
• Kuruluşlar, yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan bakanlığa önceden bildirimde bulunmak
Sayı: 384 - Nisan 2012
10
suretiyle yardım ve bağış alabilecek, nakdi
yardım ve bağışlar, bankalar aracılığıyla
alınacak.
• Kuruluşlar, yönetim kurulu kararıyla ve
nakit mevcudunun yüzde 10’unu aşmamak kaydıyla, yurtiçi ve yurtdışındaki doğal
afet bölgelerine doğrudan veya yetkili makamlar aracılığıyla konut, eğitim ve sağlık
tesisleri kurulması amacıyla kamu kurum
ve kuruluşlarına ayni ve nakdi yardımda bulunabilecek.
• Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in niteliklerine ve demokratik esaslara aykırı faaliyetlerde bulunan kuruluş, Cumhuriyet
Başsavcısı’nın talebi üzerine mahkeme kararı ile kapatılacak. Aykırı davranış bireysel
olarak yöneticiler tarafından gerçekleştirildiği takdirde, mahkemece sadece o yöneticilerin görevine son verilmesine karar verilecek.
Toplu iş sözleşmesinin kapsamı
• Bir toplu iş sözleşmesi, aynı işkolunda bir
veya birden çok işyerini kapsayabilecek.
Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden
çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde toplu
iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilecek.
• Grup toplu iş sözleşmesi, tarafların anlaşması üzerine bir işçi sendikası ile bir işveren
sendikası arasında, birden çok üye işverene ait aynı işkolunda kurulu işyerleri ve işletmeleri kapsamak üzere yapılacak. İşletme, toplu iş sözleşmesi yapılacak işyerlerinin aranılan niteliğe sahip olup olmadıklarına ilişkin uyuşmazlıklar, işletme merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemede 15 gün
içinde karara bağlanacak.
• Toplu iş sözleşmesi en az bir ve en çok üç yıl
süreli olarak yapılabilecek. Faaliyetleri bir yıldan az süren işlerde uygulanmak üzere yapılan toplu iş sözleşmelerinin süresi bir yıldan az olabilecek.
• Bakanlar Kurulu, teşmili yapılacak işyerinin
kurulu bulunduğu işkolunda en çok üyeye sahip sendikanın yapmış olduğu bir toplu iş sözleşmesini, o işkolundaki işçi veya işveren sendikalarının veya ilgili işverenlerden birinin ya
da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı'nın talebi üzerine, Yüksek Hakem Kurulu’nun görüşünü aldıktan sonra tamamen veya kısmen ya da zorunlu değişiklikleri yaparak, o
işkolunda toplu iş sözleşmesi bulunmayan
işyeri veya işyerlerine teşmil edebilecek.
• Bir işçi sendikasının işyeri veya işletme için
toplu iş sözleşmesi yapması için 2 bin üyesinin bulunması, kurulu olduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde 1'nin üyesi bulunması, toplu iş sözleşmesinin kapsamına
girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan
işçilerin yarısından fazlasının, işletmede
ise yüzde 40'ının kendi üyesi olması şartı aranacak.
• Ayrıca, işletmenin toplu iş sözleşmeleri
için işyerlerinin bir bütün olarak dikkate alınması ve yüzde 40 çoğunluğun buna göre hesaplanması şartı da getirildi. Düzenlemenin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 5 yıl süreyle Ekonomik ve Sosyal Konsey’e üye konfederasyonlara bağlı olmayan işçi sendikaları için işkolu barajı yüzde 3 olarak uygulanacak. Bakanlar Kurulu, bu oranı yüzde 3 ile
binde 5 arasında değiştirmeye yetkili kılındı.
• İşletmede birden çok sendikanın yüzde 40
veya fazla üyesinin olması durumunda baş-
vuru tarihinde en çok üyeye sahip sendika toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olacak.
• Bir işveren sendikası, üyesi işverenlere ait işyeri veya işyerleri, sendika üyesi olmayan bir işveren ise kendi işyeri veya işyerleri için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olacak.
• Bir işkolunda çalışan işçilerin yüzde 1'inin tespitinde, Bakanlıkça her yıl Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanan istatistikler esas alınacak. Bu istatistiklerde her bir işkolundaki toplam işçi
sayısı ile işkollarındaki sendikaların üye sayıları yer alacak. Yayımlanan istatistik, toplu iş sözleşmesi ve diğer işlemler için yeni istatistik yayımlanıncaya kadar geçerli olacak. Yetki belgesi
almak üzere başvuran veya yetki belgesi alan işçi sendikasının yetkisini daha sonra yayımlanacak istatistikler etkilemeyecek.
• Yayımından itibaren 15 gün içinde itiraz edilmeyen istatistik kesinleşecek. İstatistiğin gerçeğe
uymadığı gerekçesiyle bu süre içinde Ankara İş Mahkemesi’ne başvurulabilecek. Mahkeme bu
itirazı 15 gün içinde sonuçlandıracak. Mahkemece verilen karar ilgililerce veya Bakanlıkça temyiz edilebilecek. Yargıtay temyiz talebini 15 gün içinde kesin olarak karara bağlayacak. Bakanlık, yetkili sendikanın belirlenmesinde ve istatistiklerin düzenlenmesinde kendisine gönderilen
üyelik ve üyelikten çekilme bildirimleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu’na yapılan işçi bildirimlerini esas alacak.
• Toplu iş sözleşmesi yapmak isteyen işçi sendikası, bakanlığa başvurarak yetkili olduğunun tespitini isteyecek. İşveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren de bakanlığa başvurarak yetkili işçi sendikasının tespitini isteyebilecek.
• Bakanlık, kayıtlarına göre başvuru tarihi itibarıyla bir işçi sendikasının yetkili olduğunu tespit ettiğinde, başvuruyu, işyeri veya işletmedeki işçi ve üye sayısını, o işkolunda kurulu işçi sendikaları ile taraf olacak işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan işverene 6 işgünü içinde bildirecek.
• Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin yüzde 1'inden daha az üyesi bulunan işçi sendikası, yetki itirazında bulunamayacak.
• Sigortalılığın başlangıcı ile sona ermesine ilişkin bildirimleri yasal süresi içinde SGK'ya yapılmayanlar, yetkili işçi sendikasının tespitinde dikkate alınmayacak.
• İşçi ve üye sayılarının tespitinde maddi hata ve süreye ilişkin itirazları mahkeme 6 işgünü için-
Sayı: 384 - Nisan 2012
11
Kapak
de duruşma yapmaksızın kesin olarak karara bağlayacak. Bunların dışındaki itirazlar için mahkeme, duruşma yaparak karar verecek ve karar temyiz edildiği takdirde, Yargıtay tarafından 15
gün içinde kesin olarak karara bağlanacak.
• Kendisine yetki şartlarına sahip olmadığı bildirilen işçi sendikası, 6 işgünü içinde yetkili olup olmadığının tespiti için dava açabilecek. Mahkeme açılan davayı o işkolunda çalışan işçilerin en
az yüzde 1'ini üye kaydeden işçi sendikaları ile işveren sendikası veya sendika üyesi olmayan
işverene de bildirecek. Mahkeme davayı 2 ay içinde sonuçlandıracak. İtiraz, karar kesinleşinceye kadar yetki işlemlerini durduracak.
• Arabulucunun görevi kendisine yapılacak bildirimden itibaren 15 gün sürecek. Bu süre tarafların anlaşması ile en çok 6 işgünü uzatılabilecek. Arabuluculuk süresinin sonunda anlaşma
sağlanamamışsa, arabulucu 3 işgünü içinde uyuşmazlığı belirleyen bir tutanak düzenleyip uyuşmazlığın sona erdirilmesi için gerekli gördüğü önerileri de ekleyerek görevli makama sunacak.
Görevli makam, tutanağı en geç 3 işgünü içinde taraflara tebliğ edecek.
Yüksek Hakem Kurulu’na ve özel hakeme başvuru
• Grev oylaması sonucunda grev yapılmaması yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren 6 işgünü içinde işçi sendikası; grev ve lokavtın yasak olduğu uyuşmazlıklarda tutanağın tebliğinden ya da erteleme süresinin uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde sürenin bitiminden itibaren
taraflardan biri 6 işgünü içinde Yüksek Hakem Kurulu’na başvurabilecek. Aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşecek. Kurulun kararları kesin ve toplu iş sözleşmesi hükmünde sayılacak.
Taraflar anlaşarak toplu hak veya çıkar uyuşmazlıklarının her safhasında özel hakeme başvurabilecek.
• Toplu iş sözleşmesine, taraflardan birinin başvurması üzerine özel hakeme gidileceğine dair
hükümler konulabilecek. Toplu iş sözleşmesinde aksine hüküm yoksa Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun özel hakeme ilişkin hükümleri uygulanacak. Toplu hak uyuşmazlıklarında özel hakem kararları genel hükümlere tabi olacak.
• Toplu çıkar uyuşmazlıklarında taraflar özel hakeme başvurma hususunda yazılı olarak anlaş-
Sayı: 384 - Nisan 2012
12
ma yaparlarsa, bundan sonra arabuluculuk,
grev ve lokavt, kanuni hakemlik hükümleri uygulanmayacak. Toplu çıkar uyuşmazlıklarında özel hakem kararları toplu iş
sözleşmesi hükmünde olacak. Uyuşmazlığın her safhasında taraflar anlaşarak özel hakem olarak Yüksek Hakem Kurulu’nu da seçebilecek.
• Uygulanmakta olan bir toplu iş sözleşmesinin yorumundan doğan uyuşmazlıklarda
sözleşmenin taraflarınca dava açılabilecek. Mahkeme en geç 2 ay içinde karar verecek, kararın temyiz edilmesi halinde Yargıtay uyuşmazlığı 2 ay içinde kesin karara
bağlayacak.
• Toplu iş sözleşmesine dayanan eda davalarında temerrüt tarihinden itibaren işletme
kredilerine uygulanan en yüksek faiz oranı
uygulanacak.
• Yüksek Hakem Kurulu’nun yapısı, çalışma esasları yeniden belirleniyor.
Kurul, Yargıtay’ın bu düzenlemeden
doğan uyuşmazlıklara bakan daire
başkanının başkanlığında 8 üyeden
oluşacak. Kurul başvuru dilekçesinin
alındığı günden başlayarak 6 işgünü
içinde başkan ve en az 5 üyenin katılımı ile toplanacak.
Grev ve lokavtı uygulama
esasları
•
• Grev kararı, uyuşmazlık tutanağının tebliği
tarihinden itibaren 60 gün içinde alınabilecek ve bu süre içerisinde 6 işgünü önceden
karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya
konulabilecek. Bu süre içerisinde, grev kararının alınmaması veya uygulanacağı tarihin karşı tarafa bildirilmemesi halinde toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi düşecek.
• Uyuşmazlığın tarafı olan işveren sendikası
veya sendika üyesi olmayan işveren, grev kararının kendisine tebliğinden itibaren 60 gün
içinde lokavt kararı alabilecek ve bu süre içerisinde 6 işgünü önceden karşı tarafa bildirilecek tarihte uygulamaya koyabilecek.
• Bildirilen tarihte başlamayan grev hakkı veya
lokavt düşecek. Süresi içinde grev kararı uygulamaya konulmamışsa ve alınmış bir lokavt kararı da yoksa veya lokavt da süresi
içinde uygulanmaya konulmamışsa yetki belgesinin hükmü kalmayacak.
• Grup toplu iş sözleşmesine ilişkin uyuşmazlıklarda grev kararı, uyuşmazlığın kapsamındaki işyerlerinin bir kısmı için alınmış
olsa dahi lokavt kararı uyuşmazlığın kapsamındaki başka işyerleri için de alınabilecek.
• Kanuni grev kararı alınan bir uyuşmazlıkta
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, uyuşmazlığın çözümü için bizzat arabuluculuk yapabileceği gibi bir kişiyi de arabulucu olarak
görevlendirebilecek.
• Grev kararının işyerinde ilan edildiği tarihte o işyerinde çalışan işçilerin en az dörtte
birinin ilan tarihinden itibaren 6 işgünü
içinde işyerinin bağlı bulunduğu görevli
makama yazılı başvurusu üzerine, görevli
makamca talebin yapılmasından başlayarak
6 işgünü içinde grev oylaması yapılacak. Oylamaya ilişkin itirazlar, oylama gününden
başlayarak 3 işgünü içinde mahkemeye
yapılacak. İtiraz, mahkemece 3 işgünü içinde kesin olarak karara bağlanacak.
• Oylamada grev ilanının yapıldığı tarihte işyerinde çalışan işçilerden oylamaya katılanların salt çoğunluğu grevin yapılmaması yönünde karar verirse, bu uyuşmazlıkta
alınan grev kararı uygulanamayacak. Bu du-
•
•
•
•
•
•
rumda belirtilen sürenin sonuna kadar anlaşma sağlanamazsa veya işçi sendikası Yüksek Hakem Kurulu’na başvurmazsa yetki belgesinin hükmü kalmayacak.
Can ve mal kurtarma işlerinde; cenaze işlerinde ve mezarlıklarda, şehir şebeke suyu, elektrik,
doğalgaz, petrol üretimi, tasfiyesi ve dağıtımı ile nafta veya doğalgazdan başlayan petrokimya
işlerinde, bankacılık hizmetlerinde, Milli Savunma Bakanlığı ile Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı’nca doğrudan işletilen işyerlerinde, kamu kuruluşlarınca yürütülen itfaiye ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde ve hastanelerde grev ve lokavt yapılamayacak.
Bakanlar Kurulu, genel hayatı önemli ölçüde etkileyen doğa olaylarının gerçekleştiği yerlerde
bu durumun devamı süresince yürürlükte kalmak kaydıyla gerekli gördüğü işyerlerinde grev
ve lokavtı yasaklayabilecek. Yasağın kalkmasından itibaren 60 gün içinde 6 işgünü önce karşı
tarafa bildirilmek kaydıyla grev ve lokavt uygulamasına devam edilecek.
Başladığı yolculuğu yurtiçindeki varış yerlerinde bitirmemiş deniz, hava, demir ve kara ulaştırma araçlarında grev ve lokavt yapılamayacak. Karar verilmiş veya başlanmış olan kanuni bir
grev veya lokavt genel sağlığı veya milli güvenliği bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı 60 gün süre ile erteleyebilecek.
Erteleme süresinin sonunda anlaşma sağlanamazsa, 6 işgünü içinde taraflardan birinin başvurusu üzerine uyuşmazlık Yüksek Hakem Kurulu’nca çözülecek, aksi takdirde işçi sendikasının yetkisi düşecek.
İşçiler greve katılıp katılmamakta serbest olacak. Greve katılan işçiler ile lokavta maruz kalan
işçiler, işyerinden ayrılmak zorunda kalacak. Greve katılmayan veya katılmaktan vazgeçenlerin işyerinde çalışmaları hiçbir şekilde engellenemeyecek. Ancak, işveren bu işçileri çalıştırıp
çalıştırmamakta serbest olacak. Greve katılan veya lokavta maruz kalan işçilerin, işyerine giriş çıkışı engellemeleri yasak olacak. Grev başlamadan önce üretilen ürünlerin satılmasına ve
işyeri dışına çıkarılmasına engel olunamayacak.
Grev esnasında greve karar veren sendikanın kusurlu hareketi sonucu grev uygulanan işyerinde
neden olunan maddi zarardan sendika sorumlu tutulacak. Yetkili işçi sendikasının kararı olmadan
işçi ya da yöneticilerin bireysel eylemlerinden kaynaklanan zararlardan kusuru olan yönetici ya
da işçi sorumlu olacak.
Hiçbir surette üretim veya satışa yönelik olmamak kaydıyla, niteliği bakımından sürekli olmasında teknik zorunluluk bulunan işlerde faaliyetin devamlılığını veya işyeri güvenliğini, makine
ve demirbaş eşyalarının, gereçlerinin, hammadde, yarı mamul ve mamul maddelerin bozul-
Sayı: 384 - Nisan 2012
13
Kapak
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
mamasını ya da hayvan ve bitkilerin korunmasını sağlayacak sayıda işçi, kanuni grev ve lokavt
sırasında çalışmak, işveren de bunları çalıştırmak zorunda olacak.
Grev ve lokavta katılamayacak işçiler her ne sebeple olursa olsun kanuni süre içinde tespit edilmemiş ise işveren veya işçi sendikası çalışacak işçi sayısının tespitini süre geçtikten sonra da
görevli makamdan isteyebilecek. Gerekli hallerde görevli makam resen tespitte bulunabilecek.
İşveren, grev ve lokavta katılamayacak işçilerden herhangi bir nedenle çalışmayanların yerine
görevli makamın yazılı izni ile yeni işçi alabilecek.
Kanuni bir grev kararının alınmasına katılma, teşvik etme, greve katılma veya greve katılmaya teşvik etme nedeniyle bir işçinin iş sözleşmesi feshedilemeyecek.
Kanuni greve katılan, greve katılmayan veya katılmaktan vazgeçip de grev nedeniyle çalıştırılamayan ve kanuni lokavta maruz kalan işçilerin iş sözleşmeleri, grev ve lokavt süresince askıda kalacak.
İşveren, grev ve lokavt nedeniyle iş sözleşmeleri askıda kalan işçilerin grev veya lokavtın başlamasından önce işleyen ücretlerini ve eklerini olağan ödeme gününde ödemek zorunda olacak.
İşveren, iş sözleşmeleri askıda kalan işçilerin yerine, sürekli ya da geçici olarak başka işçi alamayacak veya başkalarını çalıştıramayacak. İşverenin bu yasağa aykırı hareketi, taraf sendikanın
istemi durumunda görevli makamca denetlenecek.
Kanuni bir grev ve lokavt dolayısıyla iş sözleşmeleri askıda kalan işçiler, grev veya lokavt süresince başka bir işverenin yanında çalışamayacak. Aksi halde işçinin iş sözleşmesi işverence
haklı nedenle feshedilebilecek. Ancak kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışan işçiler, kanuni haftalık çalışma süresini tamamlayacak süreyi aşmamak üzere başka bir işverenin işyerinde çalışabilecek.
Kanun dışı grev yapılması halinde işveren, grevin yapılması kararına katılan, grevin yapılmasını teşvik eden, greve katılan veya katılmaya ya da devama teşvik eden işçilerin iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedebilecek.
Kanun dışı bir grev yapılması halinde bu grev nedeniyle işverenin uğradığı zararlar, greve karar veren işçi kuruluşu veya kanun dışı grev herhangi bir işçi kuruluşunca kararlaştırılmaksızın yapılmışsa, bu greve katılan işçiler tarafından karşılanacak.
Kanun dışı lokavt yapılması halinde işçiler; iş sözleşmelerini haklı nedenle feshedebilecek.
İşveren, bu işçilerin lokavt süresine ilişkin iş sözleşmesinden doğan bütün haklarını bir iş
Sayı: 384 - Nisan 2012
14
•
•
•
•
•
karşılığı olmaksızın ödemek ve uğradıkları zararları tazmin etmekle yükümlü olacak.
Taraflardan birinin veya Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı’nın başvurusu üzerine
mahkemece, grev hakkı veya lokavtın iyi niyet kurallarına aykırı tarzda toplum zararına veya milli servete zarar verecek şekilde
kullanıldığının tespit edilmesi halinde, uygulanmakta olan grev veya lokavtın durdurulmasına karar verecek.
Kanuni bir lokavtın işyerini temelli olarak kapalı tutmak amacıyla yapıldığı kesinleşmiş
mahkeme kararıyla belirlenirse, mahkeme
kararının lokavt yapmış işverene veya işveren sendikasına bildirilmesi ile birlikte lokavt
durdurulacak.
Grevin uygulanmasına son verilmesi lokavtın, lokavtın uygulanmasına son verilmesi
grevin kaldırılmasını gerektirmeyecek.
Grevi uygulayan işçi sendikasının herhangi
bir nedenle kapatılması, feshedilmesi veya
infisah etmesi hallerinde grev ve alınmış bir
karar varsa lokavt kendiliğinden sona erecek ve yetki belgesi hükümsüz olacak. Lokavtı uygulayan işveren sendikasının herhangi bir nedenle kapatılması, feshedilmesi veya infisah etmesi hallerinde lokavt
kendiliğinden sona erecek.
Grevi uygulayan sendikanın, yetki tespit
başvurusu tarihinde işyerindeki üyesi işçilerin dörtte üçünün sendika üyeliğinden
ayrıldıklarının tespiti halinde, ilgililerden
biri grevin sona erdirilmesi için yetkili mahkemeye başvurabilecek.
Bakanlık, toplu iş sözleşmeleri için bir sicil
tutacak. Toplu iş sözleşmesinin metni üzerinde anlaşmazlık çıktığı takdirde, Bakanlıkça
sicile kaydedilmiş metin esas alınacak.
Bakanlık, yönetmeliğin yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde kayıtlarında yer alan üye
listelerini işçi sendikalarına gönderecek.
Sendikalar, varsa itirazlarını bir ay içinde Bakanlığa bildirecek. Bakanlık, itirazları en geç
bir ay içinde karara bağlayacak.
Tasarıyla, sendika üyeliğinin kazanılması ve
üyelikten çekilme işlemlerinin e-devlet kapısı üzerinden yapılmasına, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten birinci yılın sonuna kadar geçiş süreci getiriliyor.
Bizden
‘BÖLGEDEKİ FIRSATLAR VE TEHDİTLER’İ
AKILDA TUTACAK KAYNAK KİTAP
Sendikamızın düzenlediği "Bölgedeki Fırsatlar ve Tehditler" başlıklı seminer kitaplaştırıldı. Sendikamızın üyelerine yönelik eğitim faaliyetleri kapsamında her yıl düzenlediği ve artık geleneksel bir hüviyet kazanan seminerlerin sonuncusu 28 Ekim-1 Kasım 2011
tarihlerinde Antalya'da yapılmıştı. Arap Baharı ve Euro krizinin yaşandığı bir ortamda gerçekleştirilen seminer hem konusu itibariyle hem de ünlü isimlerden oluşan katılımcıları nedeniyle kamuoyunda ilgi görmüştü. Konuşmacıların seminerdeki tespitleri bugün
de güncelliğini koruyor. Bu gerçekten yola çıkan sendikamız, seminerin akış programı
içinde yapılan açılış konuşmaları, sunulan tebliğler, yorumlar ve katılımcıların dile getirdiği görüşleri bir kitapta topladı. Seminerle ilgili fotoğraflar ve basına yansımalarının da yer aldığı 188 sayfalık
kitapta ekonomik ve siyasi olmak üzere iki ayrı oturum tüm
detaylarıyla yer alıyor.
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin’in açılış konuşmasının ardından yapılan ‘Siyasi Yaklaşım’ başlıklı ilk oturumun moderatörlüğünü Amerikan Kongresi Dış İlişkiler eski Komite Üyesi ve Türk Dostluk Grubu Üyesi Michael
McMahon yapmıştı. Bu oturumun konuşmacıları ise
Time Dergisi Editörü, CNN Global Public Sunucusu
ve The Washington Post Köşe Yazarı Dr. Fareed Zakaria, Harvard Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Siyasi Danışman Emma Sky,
Emekli Büyükelçi ve CHP Adana Milletvekili Dr. Faruk Loğoğlu ile Türkiye'nin Bağdat Büyükelçisi Murat Özçelik idi. Oturumun ana konuşmacısı Dr. Fareed Zakaria, seminerdeki tespitleriyle büyük ilgi
görürken, “AB üyelik için Türkiye'nin kapısını çalacak ancak bu kez Türkiye, 'Teşekkür ederiz
ama sizin için fazla güçlüyüz' diyerek geri çevirecek” sözleriyle de medyada geniş yer bulmuştu.
Seminerin ikinci gün oturumu ise "Ekonomik Yaklaşım" başlığı altında yapılırken Akşam Gazetesi Ekonomi Yazarı Deniz Gökçe'nin moderatörlüğünde gerçekleşen bu oturuma ise Barclays Capital Başekonomisti Dr. Christian Keller, Dünya Bankası
eski Başkan Yardımcısı ve Nazarbayev Üniversitesi Başkanı Shigeo Katsu, Bilkent Üniversitesi'nden Prof. Dr. Erinç Yeldan ve Koç Finansal Hizmetler ve Yapı Kredi Bankası
Baş Ekonomisti Doç. Dr. Cevdet Akçay ile Mısır Büyükelçisi Abderahman Selaheldin katılmıştı. Bu oturumun ana konuşmacısı Dr. Christian Keller ise Türkiye'nin önündeki en
büyük fırsatın 390 milyonluk nüfusun yaşadığı Arap Baharı coğrafyası olduğunu belirterek, Türk şirketlerinin zorlu ortamlarda başarılı çalışmalar yaptığını anlatmıştı. Shigeo Katsu da konuşmasında Türkiye’nin ekonomide ağırlıklı olarak Batı'ya odaklandığını belirterek, iş dünyasına “Ancak dünya nüfusunun yarısının Asya bölgesinde yaşadığı unutulmamalı. Doğu’ya da yönelin” çağrısı yapmıştı.
Kitapta, sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin’in de bir önsözü bulunuyor. Narin önsözünde, seminerde yaptığı
‘Nar gibi birlik olalım’ çağrısını tekrarlıyor.
Narin yazısında, “Türkiye, Çin, Rusya,
Brezilya gibi ülkeler içerisinde yükselen
bir yıldızdır ve kalkınma hızı devam eden
üç ülke arasında yer almaktadır. İşadamları olarak bizleri siyasi kavgalar
değil, dünyanın
Türkiye’ye bakışı ve ekonomide
geldiğimiz önemli nokta alâkadar
etmektedir. Kavga
dönemleri artık geride kalmıştır. Bu
sürece herkesin katkısı olduğu muhakkaktır. Türkiye’nin bir
fırsatlar ülkesi olduğunu bizler çalışarak
göstermekteyiz. Bunu
zedeleyecek her türlü
olay karşısında hepimizin yekvücut olması gerekmektedir” diyor.
Halit Narin, şunları söylüyor: “Türkiye’nin hedeflenen noktaya ulaşması için
birlikte hareket etmesi büyük önem taşımaktadır. İşçisiyle işvereniyle, bürokratıyla yumruk gibi, bir nar gibi
olmalıyız. Nar, bütün özelliği iç içe geçmiş
binlerce parçanın birbirine kenetlenmiş
düzenidir. Bunun, bizlere verilmiş bir görev olduğunu düşünmekteyiz. Kamuoyunda geniş yankı bulan toplantımızda verdiğimiz mesajı, bir kez daha yinelemekte
fayda görmekteyiz: Nar gibi birlik olarak
daha çok çalışmalıyız!”
Sayı: 384 - Nisan 2012
15
Güncel
PAMUKTA UMUDUMUZ GAP
Sendikamızın da sponsorları arasında bulunduğu Ulusal Pamuk Zirvesi, Şanlıurfa’da
yapıldı. Zirvede, pamuk üretiminde son yıllarda başlayan iyileşmenin, GAP’ın tamamen
devreye girmesiyle daha da artacağı belirtildi. Tahminlere göre GAP tamamlandığında
sulanabilir alan 2 kat artacak. Bu durumda bölgedeki mevcut pamuk üretimi dikkate
alındığında üretim de 2 kat artacak.
Pamuğun geleceği, üretimin yüzde 40’ının yapıldığı Şanlıurfa’da düzenlenen Ulusal Pamuk Zirvesi’nde masaya yatırıldı. Sponsorları arasında sendikamızın da bulunduğu zirvede, pamuk üretiminde son yıllarda başlayan iyileşmenin, GAP’ın tamamen devreye girmesiyle daha da artacağı belirtildi. Tahminlere göre GAP Eylem Planı tamamlandığında sulanabilir alan 2 kat artacak.
Bu durumda bölgedeki mevcut pamuk üretimi dikkate alındığında üretim de 2 kat artacak.
17-18 Mart’ta düzenlenen ve pamukta üretim
miktarı, kalitesi ve yaşanan sorunların tartışıldığı zirvenin açılışında konuşan Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç, “Urfa’da Vali olacaksan pamuğu seveceksin. İyi bir dönemde, yokluğun varlığa dönüştüğü bir dönemdeyiz. Üzerinde oturduğumuz cevheri daha iyi yönetme ve tartışma
olanağı bulduk. Bu ovaya sadece Şanlıurfa değil, Türkiye sahip çıkmalı. El birliğiyle yönetmeliyiz ve dolayısıyla geleneksel anlayışımızı bırakıp teknolojiyi üretime katmalıyız” dedi. GAP
Bölgesi’nin Türkiye’de sulanabilir arazilerin
yüzde 20’sine sahip olduğunu, Şanlıurfa’nın ise
Sayı: 384 - Nisan 2012
16
tek başına yüzde 11’lik bölümüne sahip olduğunu söyleyen Vali Güvenç, “2008 yılında GAP
Projesi büyük bir ivme kazanmış ve çok önemli mesafe alınmıştır. 2 milyon 75 hektar arazi
baraj suyu ile buluştu” dedi. Güvenç, yapılan ya-
tırımların ardından üreticilerin geleneksel
üretimi bırakıp, teknolojiyi kullanmaları ve ArGe çalışmalarına önem vermelerinin gerekliliğine değinerek, “Bu sorun devletin tek başına çözeceği sorun değil. Bu kadar emeğe rağmen çiftçilerimiz teknolojiyi kullanmazsa bütün çabalarımız heba olur. Vahşi sulama yüzünden bugün Harran’daki arazilerimiz tuzlulaşmayla karşı karşıya. Haziran ve Temmuz
aylarında bilinçsiz sulama yüzünden su yetmiyor. Sularımız Suriye’ye akıyor. Nasıl bir sorunla karşı karşıya olduğumuz açıkça ortada,
bu sorunun farkına varalım. Bu toplantılar sonucunda Şanlıurfa dışındaki yatırımcılarla bir
araya gelip hem kaliteli pamuk üretmeli hem
toprağın ve suyun kıymetini bilmeli hem de iş
ortaklığı yapmalıyız” şeklinde konuştu.
Celalettin Güvenç, “Bu bölge GAP’la birlikte çok
büyüyecek ve Amerikalı da, Egeli de bu bölgeye
gelip yatırım yapacak. 4-5 yeni çırçır fabrikası kurulacak. Diğerlerini de rehabilite edeceğiz. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın çırçır fabrikalarının kurulumuna desteği yok
ancak kalitenin artması için modernizasyona
destek verilmeli” dedi.
BU PAMUK ÇİFTÇİYE PARA,
TEKSTİLE KALİTE GETİRECEK
Doğu Akdeniz Alt Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma İstasyonu Müdürlüğü tarafından, 11
yıllık çalışma sonunda ince lifli, verimli, lif kopma mukavemeti ve maddi getirisi yüksek pamuk çeşidi üretildi. Ziraat Mühendisi Güven Borzan, 11 yıldır üzerinde çalıştıkları yeni pamuk çeşidinin verimli, lifi ince ve boyu uzun, lif kopma mukavemeti yüksek ve solgunluk
hastalığını tolere eden özelliğe sahip olduğunu söyledi. Dünyada genel olarak orta uzun lifli
pamukların tercih edildiğini dile getiren Borzan “Orta uzunluktaki 'aplant grubu' dediğimiz
pamuğu melezleyerek lif kalite özellikleri daha iyi, verim ve randıman bakımından da daha
yüksek yeni bir çeşit elde ettik. Melezlemede 4 adet 'barbadansa' grubunu ve ülkemizde yaygın olarak kullanılan pamuk çeşidini ana hat olarak ele aldık” dedi. 1999 yılında bir melezleme programı oluşturarak çalışmalara başlandığını ifade eden Borzan, tespit ettikleri ıslah yöntemiyle 11 yıl sonra çalışmanın tamamlandığını belirtti. Borzan, yeni pamuk çeşidinin lif kalitesinin mükemmel, veriminin ise üst düzeyde olduğuna dikkati çekti. Uzun lifli pamuğun
yüzde 32 olan çırçır randımanını yüzde 40'a çıkarttıklarını anlatan Borzan, yeni pamuk çeşidinin verim değerinin ise 350 kiloya yaklaştığını kaydetti. Yeni çeşit pamuğun piyasada yüksek fiyata alıcı bulmasını beklediklerini anlatan Borzan, “Normal orta uzunluktaki pamuk 4
lira civarında pazarda alıcı bulurken, bu çalışmanın sonucunda elde edilen uzun lifli pamuklarda
fiyat yaklaşık 8 lira gibi rakamlara yükselmektedir. Verim ve randımandan meydana gelen kayıp, büyük ölçüde telafi edilmektedir. 11 yıllık çalışmanın sonucunda üretilen pamuk çeşidi
ülkemiz ekonomisi için büyük katkı sağlayacak” diye konuştu. 29-30 milimetre civarındaki
orta uzunluktaki pamuğun lif uzunluğunun 32-33 milimetreye çıkartıldığını belirten Borzan,
sözlerini şöyle sürdürdü: “Ürettiğimiz pamuğun lif incelikleri daha iyi. İplik sanayinde daha
ince lifli pamuklardan daha mukavemetli iplikler elde edildiği için bir avantaj getirecektir. Bunların testlerini yaptık. Çok iyi sonuçlar aldık. Bu çalışmayla daha kaliteli lifler elde ettiğimiz
için iplik sanayisinin istemiş olduğu kalite ölçülerinde hammadde temini sağlayacağız. Daha
kaliteli hammadde elde edildiği için daha kaliteli kumaşlar ve buradan daha kaliteli ürünler
elde edilecek.”
Pamuk çeşidinin tescil çalışmalarının devam ettiğini kaydeden Güven Borzan, yeni pamuk çeşidinin çiftçiler için de çok önemli bir değer olduğunu belirtti. Çiftçilerin bu pamukla aynı maliyetle, daha yüksek gelir elde edeceğini vurgulayan Borzan, ''Daha uzun lifli pamuklar daha fazla fiyata alıcı bulacağından dolayı bu çeşit çiftçilerin kayıplarını da ortadan
kaldıracak. O zaman çiftçi daha çok kazanacak. Önemli olan kaliteli ürünler elde etmek. Ekimi yapılmaya başladıktan sonra bu çeşidin pamukta dünyada söz sahibi bir ülke olmamıza
katkı sağlayacağını düşünüyoruz'' diye konuştu. Borzan, yeni pamuk çeşidinin tescil çalışmalarından sonra gübre aşamasına geçileceğini, ardından da Türk çiftçisine sunulacağını sözlerine ekledi.
Sayı: 384 - Nisan 2012
17
Güncel
Zirveye katılan AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Zeynep Karahan Uslu, 8 ülkenin dünyada üretilen
pamuğun yüzde 87'sini karşıladığını belirterek, Türkiye'nin pamuk üretiminde ilk üç sıraya girmesini hedeflediklerini söyledi. AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman ise sulamaya açılan
alanlar üzerinde durdu. Suruç'ta yeraltı sularının çekilmesi üzerine dağılan çiftçinin tekrar toparlanmaya başladığını belirten Akman, pamuğun Urfa çiftçisini tekrar ayağa kaldıracağını vurguladı. Akman, bu yıl işçi eksikliğinden dolayı birçok çiftçinin pamuğunun tarlada kaldığına da değindi. Dünyanın en iyi teknikleri ile tarım yapacaklarının altını çizen Akman, “Bu işi adam gibi yapmanın zamanı geldi” dedi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürü Talat Şentürk ise tarımın ülkedeki önemine değinerek son yıllarda tarımsal ürünlerde ciddi oranda ihracat artışının olduğunu kaydetti.
Açılış konuşmalarının ardından geçilen zirvenin ilk oturumunda Şanlıurfa Ticaret Borsası Başkanı (ŞTB) Mehmet Kaya, “Şanlıurfa özelinde GAP bölgesinin pamuk sorunları” konulu sunum
yaptı. Kaya, Türkiye pamuk üretiminin son yıllarda gerilediğini
belirterek “Bu düşüşün çok daha dramatik olmasını GAP bölgesindeki üretim artışı engellemiştir” dedi. 2010 - 2011 yılları arasında Şanlıurfa'nın, Türkiye'deki lif pamuğun (balya) üretiminin
yüzde 40.1'ini gerçekleştirdiğini anlatan Kaya, bu artışa rağmen
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre aynı dönemde 729 bin
ton pamuk ithal edildiğini kaydetti. GAP Eylem Planı’nın tamamen hayata geçirilmesiyle Türkiye'deki pamuk üretiminin artacağına inandıklarını anlatan Kaya, şöyle devam etti: “GAP Eylem Planı çerçevesinde açılacak sulama alanı 1 milyon 61 bin
Sayı: 384 - Nisan 2012
18
571 hektardır. Tüm Türkiye'de pamuk ekim alanının 480 bin 650 hektar olduğu dikkate alınırsa,
sulanan alanın önemi daha da iyi anlaşılacaktır. En iyimser tahminle pamuk üretimimizin
ikiye katlanacağı açıktır. Dünya piyasasında rekabet edebilmek için kalite hedef olmalı. Üretimde kalite, işlemede kalite, depolamada
kalite, yani pamuk tohumu tarlaya atıldıktan ta
ki örmeye ve kumaş yapımına kadar hep kalite ön planda olmalı. Pamukta istenilen düzeye
ulaşabilmek için üreticiden iplikçiye varıncaya kadar var olan sorunların çözüme kavuşturulması gerekir.”
Mehmet Kaya, dünya pamuk üretiminin yüzde 85’ini Çin, Hindistan, ABD, Pakistan, Brezilya, Özbekistan ve Türkiye’nin gerçekleştiğini
belirterek, bu 7 ülkede pamukta yaşanan her
gelişmenin dünya pamuk piyasasını doğrudan
etkilediğini söyledi.
İkinci oturumda "Türkiye pamuk sektörü,
Türkiye ve dünyada pamuk ve pamuklu tekstilin durumu", üçüncü oturumda "Türkiye pamuk üretiminde gelişmeler ve sürdürülebilirlik
ile pamuk üretiminin sıkıntıları ve çözüm
önerileri" görüşüldü. Zirvenin son oturumunda ise "Ulusal pamuk üretimi ve politikaları"
ile "Türkiye tekstil ve konfeksiyon dış ticareti" konuları ele alındı. Zirvenin sonunda ise Türkiye Ulusal Pamuk Konseyi Başkanı Barış Kocagöz bir değerlendirme konuşması yaptı. Kocagöz, Türkiye'nin dünyanın en önemli pamuk
üretici ve tüketici ülkesi olduğunu kaydetti. Son
iki yılda pamukta bir iyileşmenin görüldüğünü ifade eden Kocagöz, özellikle 2005 yılından
sonra çiftçinin pamuk üretiminden vazgeçtiğini ifade etti. Karagöz, pamuğun stratejik ve
vazgeçilmez bir ürün olduğunu da aktardı.
PAMUKTA KISA SÜRELİ HİNDİSTAN STRESİ
Hindistan'ın geçen ay aldığı
pamuk ihracatına bir haftalık yasak
kararı dünyaya stres yaşattı. 2010 yılında da benzer bir karar alan Hindistan’ın bu adımı, Türkiye’yi fazla etkilemese de dünyada fiyat artışına neden oldu. Hindistan 5
Mart’ta aldığı kararı, 13 Mart’ta
kaldırırken bu kararın alınmasında
Hindistan pamuğunun en büyük
müşterisi olan Çin'in tepkisinin etkili oldu belirtiliyor. Dünya pamuk üretiminin yüzde 25'ini gerçekleştiren Hindistan, Çin'in ardından dünyanın ikinci büyük pamuk üreticisi konumunda. Dünyanın ikinci büyük pamuk ihracatçısı da olan Hindistan, küresel pamuk ihracatının yüzde 18'ini gerçekleştiriyor. Hindistan pamuk ihracatının yüzde 80'ini de dünyanın
en çok pamuk ithal eden ülkesi
Çin'e yapıyor. Hindistan'ın pamuk
ihracatını yasakladığı haberi ile
0.96 sente yükselen pamuğun libresi, yasağın kalkmasıyla yeniden 0.88 sente düştü. Yaşanan bu fiyat dalgasının Türkiye’ye etkisi ise sınırlı oldu. Kararın etkisinin sadece bir hafta sürdüğünü anlatan Şanlıurfa Ticaret ve
Sanayi Odası (ŞUTSO) Başkanı Eyyüp Sabri Ertekin, “Hindistan'ın ilk önce ihracatı durdurması daha sonra serbest bırakması hem dünya piyasalarını hem de bizim Türkiye piyasasını
çok fazla etkilemedi. Türkiye'de pamuk tekstilde önemli, ithalatı ihracatından daha az, net artı
verdiğimiz bir kalem. Bu kalemi desteklememiz lazım. Bu aynı zamanda bir de istihdam deposu. Hindistan, içerdeki üreticiyi destekleme amacıyla bu tür kararları zaman zaman alabiliyor. Bizim de bundan iyi örnekler alarak uygulamamız lazım” dedi. ŞUTSO Başkanı Ertekin, dünyada sadece Hindistan'ın pamuk tüketimini karşılayabildiğini belirterek, Türkiye'nin
de pamuk tüketimini karşılayabilecek potansiyelinin bulunduğunu ifade etti. Bunun için pamuk çiftçisinin maliyet fiyatlarının düşürülmesi gerektiğini vurgulayan Ertekin, ''Fiyatlar çiftçinin kâr edebileceği durumda olmayınca, ekmiyor. Bunun için ya girdi fiyatlarını dünya fiyatlarına indirmek lazım ki vatandaş bunu eksin, hem kendisi para kazansın hem ithalatımız
azalsın veya girdilerde bir şey yapamıyorsak ek prim şeklinde bir destek sağlanmalı ki Türkiye pamuğunu kendisi üretsin'' diye konuştu. Ulusal Pamuk Konseyi Başkanı Barış Kocagöz ise “Türk pamuk fiyatları dünyadaki eşdeğer pamuk fiyatlarına göre zaten yüzde 10 aşağıda. Yani zaten ucuz pamuk var burada. Hint pamuğu piyasada öncelikli bir tehdit gibi görünmüyor. Bu karar sürseydi uzun vadede alternatif ithal ürünlerinden birinin yolu kapanıyor olacaktı. Hindistan'ın dünyada itibarı kayboldu. 3 milyon balya sevk edilmek üzereyken
bu yasak getirilmiş. Hindistan, Şubat ayında bizi pamuk ipliğine konulan ek vergiler nedeniyle Dünya Ticaret Örgütü’ne şikâyet etmişti. Böylece şikâyetinin ne kadar haksız olduğunu ortaya koydu. Çünkü ülkelerin önlemler alması normal” dedi.
Sayı: 384 - Nisan 2012
19
Vergi Dünyası
AB’DE OLMAYAN DEFTER TASDİKİNE
TÜRKİYE’DE HAPİS CEZASI GELDİ
İNANILIR gibi değil!
Türkiye, ilginç bir ülke.
AB ülkelerine hatta dünyaya bakıyoruz;
defter açılışlarının ve kapanışlarının notere
onaylattırılması diye bir olay yok!..
Dönüp Türkiye'ye bakıyoruz; Yeni Türk
Ticaret Kanunu ile mevcutlara ilave üç defter (Md. 64/4), bir de “adı olmayan” defter
(internet defteri) getirildi (Md. 1524/6).
Etti 7…
Ardından, bu defterler de dâhil tüm ticari defterlere açılış ve kapanış tasdiki yaptırılması zorunlu kılındı. Yaptırmayanlara
da “adli para cezası” veya “hapis cezası”
getirildi (Md. 64/3 ve 562/c).
İnanılır gibi değil
1. AB ülkelerinde kapanış tasdiki diye
bir olay yok.
2. Türkiye'de ise Yeni TTK ile tüm ticari defterlere, noter tarafından “açılış ve kapanış tasdiki” yaptırılması zorunlu kılındı
(Md. 64/3).
3. Açılış veya kapanış tasdiki yaptırmayanlara ise;
a) 200 günden başlayan ve 730 günü bulabilen adli para cezası (Md. 562/c),
b) Ödenmemesi halinde, 200 günden
başlayan ve 730 günü bulabilen “hapis cezası” uygulanacak.
Şu işe bakar mısınız?
AB ülkelerinde olmayan “defter kapanış tasdiki”, Türkiye'ye getiriliyor. Ardından
da yaptırmayana 200-500 hatta 730 günü
bulabilen “adli para cezası” uygulanıyor. Bu
cezanın ödenmemesi halinde de aynı süre
“hapis cezası” uygulanacağı belirtiliyor.
Bunun adına da “reform” deniliyor!..
Süre yok ama hapis var
“Fıkra gibi” bir olay daha var.
Defterlerin açılış tasdikini yaptırmayan
Sayı: 384 - Nisan 2012
20
Prof. Dr. Şükrü KIZILOT
bilen adli para cezası, ardından da (ödenmemesi halinde) HAPİS CEZASI uygulanacağının, belirtilmesi unutulmuyor!
Nasıl, “fıkra gibi” değil mi?
Unutulan o kadar çok ki...
ve sayısı milyonun üzerinde olan vergi
mükellefine;
- Önce 200 günden başlayan ve 730
günü bulabilen “adli para cezası”,
- Ödemeyenlere de aynı gün sayısı kadar “hapis cezası” getiriliyor.
Yasa gereği, hapis cezası ertelenemiyor.
Peki, hapis cezası bile uygulanabilen
“açılış tasdiki” ne zaman yaptırılacak?
Bu bilinecek ki cezalı duruma düşülmesin.
Evet... O süre ne?
Şeyy... Yeni Türk Ticaret Kanunu'nda
ticari defterlerin kapanış tasdikininki belirtiliyor ama açılış tasdikinin ne zaman
yaptırılacağının belirtilmesi unutulmuş!
Şu işe bakar mısınız?
- Sıfır kilometre bir Ticaret Kanunu
hazırlanıyor.
- Bu kanunda, ticari defterlerin, açılış ve kapanışının “notere tasdik ettirilmesi” zorunlu kılınıyor.
- Ancak, “açılış tasdikinin ne zaman
yaptırılacağı” kanunda belirtilmiyor. Herhangi bir kanuna da atıf yapılmıyor. Resmen unutuluyor!
- Ama... Aynı kanunda “açılış tasdikini zamanında yaptırmayanlara”, önce
200 günden başlayan ve 730 günü bula-
Aslında, kanunda belirtilmesi unutulan çok şey var.
Örneğin, defter ve belgelerin “ibraz
edilmemesi veya eksik ibraz edilmesi halinde üç aydan iki yıla kadar hapis cezası" uygulanıyor (Md.562/4).
Doğrudan hapis!
Diyelim ki bu tamam…
Peki, defter ve belgelerin, kaç gün
içinde ibraz edilmesi gerekiyor?
Evet… Kaç gün içinde?
Şeyy... İbraz süresinin de Yeni TTK’da
belirtilmesi unutulmuş.
Ancak, ibraz edilmemesi halinde, iki
yıla kadar “doğrudan hapis cezası” uygulanacağının, belirtilmesi unutulmamış!
Nasıl, “fıkra gibi” değil mi?
Diyorlar ki “tebliğ ile belirleyeceğiz”.
Olacak iş mi?
İnsanlar tebliğ ile yapılan belirlemelere göre hapse atılabilir mi?
Hukuk Fakültesi’nin Birinci Sınıfı’nda;
“tebliğ ile hapis cezası belirlenebilir” diyen bir öğrenci sınıfta bırakılır…
Hükümet komiseri de
AB’de yok
Türkiye'de genel kurullara gelen “hükümet komiseri”, AB ülkelerinde yok!
Yeni TTK'da da hükümet komiseri
yok.
Niye yok biliyor musunuz?
Adı “bakanlık temsilcisi” olarak değiştirildi de onun için!
Yani gitti ve adı değişerek tekrar geldi.
Nasıl, bu da “fıkra gibi” değil mi?
Türk Ticaret Kanunu’nun, acilen değiştirilmesi gerekiyor…
Sayı: 384 - Nisan 2012
21
Ekonomik Diyalog
2012 TAHMİNLERİ
Yılda iki kez Ekonomik Diyalog köşesinde temel makro göstergeler hakkında
tahmin yapıyorum. Doğal olarak, yazıya
oturmadan mutlaka eski defterleri karıştırıp vahim bir hata yapıp yapmadığımı
kontrol ediyorum. Gene o niyetle başladım.
Ama bu kez yazıların ne kadar ben-merkezli olduğunu fark ettim. Korkarım mesleki bir deformasyon; diğer profesyonel iktisatçıların da sadece kendi tahminleri ile
meşgul oldukları, başkalarının ne dediğine
hiç aldırmadıkları hemen görülüyor.
Bu kez daha dengeli bir yöntem kullandım. Meslektaşları da yazıya dâhil ettim. Gene kendi analizimi sürdürüyorum
ama onların tahminlerini de veriyorum.
2011’le başlıyorum. Tablo 1 yılbaşında verilen 2011 tahminlerini ve yılsonu
gerçekleşmesini özetliyor (büyüme ve dış
açık son tahminlerdir). Üç grubu kapsıyor.
İlki benim de içinde yer aldığım Ekodiyalog ekibinin CNBC-e’de yaptığı programda açıklandı. Daha sonra Mahfi Eğilmez ve
Servet Yıldırım köşelerinde yayınladı.
Ekim yazımda anlattığım nedenlerle ben
tahmin vermemiştim. İkincisi Merkez
Bankası Beklenti Anketi Ocak sonuçlarıdır. İç piyasa kökenli tahminlerdir. Diğeri Consensus Forecasts Ocak verileridir.
Yabancı kuruluş ağırlıklıdır.
Ne görüyoruz? 2011’de ekonomiye
öngörülenden çok farklı bir konjonktür hakim olmuş. Tahminler büyüme, işsizlik ve
bütçe açığında karamsar, cari açık, döviz
kuru ve enflasyon konusunda iyimser
kalmışlar. İki yanılgı asıldır. 2011’in güçlü büyümesini ve kurdaki yukarı hareketi kimse beklemiyormuş. Ne diyelim! İktisatçıların tahmin yeteneği bu kadarmış. Bu arada üçlü arasında en yakın Ekodiyalog’un tutturduğunu da belirtelim.
Gelelim 2012’ye. Ekodiyalog ekibi gene
yılbaşında CNBC-e ekranında boy gösterdi.
Ege Cansen katılamadı ama tahminlerini
telefonla verdi. Bu yıl tahmin dört temel
makro gösterge ile sınırlandı (bütçe ve işsizlik yok). Vatan Gazetesi’ndeki köşemde Tablo 2’yi yılın ilk yazısında yayınladım.
Mahfi’nin sırası boş; yani tahmin vermedi. Nedenini sorduk. “2008’de gene tahmin
TABLO I: 2011 TAHMİN VE GERÇEKLEŞME
%
Ekodiyalog
Tahmin
6,0
6,0
1,6
10,8
2,8
7,0
Büyüme
Cari Açık / GSYH
$ / TL
İşsizlik
Bütçe Açığı / GSYH
Enflasyon
Sayı: 384 - Nisan 2012
22
Beklenti
Anketi
5,0
6,0
1,6
y
y
6,6
Consensus
Forecasts
4,8
6,5
y
y
3,3
6,4
Gerçekleşme
8,5
9,8
1,9
9,6
1,4
10,4
yapmayı reddetmiştim, hatırlarsanız o yıl
kriz oldu” diye cevapladı.
Tablo kendini anlatıyor. Ekodiyalog
ekibinin “yumuşak iniş” senaryosu ile
uyumlu tahminler verdiği hemen görülüyor. Son sıradaki ortalama değerlere bakalım. Büyüme yavaşlıyor ama makul bir
düzeyde seyrediyor. Enflasyon hedefin
biraz üzerine çıkıyor; yani 2011’e kıyasla
düşüyor. Cari açıkta hissedilebilir bir gerileme gerçekleşiyor. Yılsonu döviz kuru
rekabetçi düzeye yakın bir yerde oluşuyor.
Tek tek tahminlere inince ilginç ayrıntılar var. Servet büyüme ve döviz kuru
için en düşük değerleri, dış açık için en büyük tahminleri yapıyor. Sanırım en karamsar diyebiliriz. Döviz kurunda Ege ve
ben üçünden ayrışıyoruz. Onlar TL’nin
nominal değer kazanacağını, biz ise değer
kaybedeceğini öngörüyoruz. Fark dış açık
tahminlerine yansıyor. İkimiz en düşük dış
açık tahminini yapıyoruz. Enflasyonda
tahminler örtüşüyor. Ama benim iyimserliğim göze batıyor.
İlk tablo ile süreklilik açısından 2012
için diğer büyüme tahminlerini kontrol ettim. 2012’nin ilk Merkez Bankası Beklen-
Prof. Dr. Asaf Savaş AKAT
ti Anketi yüzde 3.3 öngörüyor. Consensus
Forecasts ise bayağı karamsar: Ocak sayısında yüzde 1.3’te kalıyor. Bu arada
IMF’in de yılbaşında 2012 büyümesini
yüzde 1’in altında hesapladığını, ama
daha sonra bunu yukarı çektiğini hatırlatalım.
Medyadan izliyorsunuz. Bir süredir
Türkiye’nin 2012 konjonktürü için iki farklı analiz ve onlardan üretilen tahminler yarışıyor. İkisi de son iki yılda iç talebin patlaması ile gerçekleşen yüksek büyümenin
uzun dönemde sürdürülemeyeceğini, yani
iç ve dış talebin büyümeye katkısının bir
şekilde dengelenmesi gerektiğini kabul
ediyor. Ancak, bu sürecin nasıl işleyeceği ve uygulanması gereken iktisat politikaları konusunda farklılaşıyor.
İç içe iki soru ile özetleyelim. Bir: İntizamlı düzeltme (“yumuşak iniş”) mümkün müdür? İki: Mevcut iktisat politikası
bileşimi intizamsız düzeltmeyi (“sert iniş”)
engelleyebilir mi? Özellikle ikinci soruya
verilen cevaplar tahmincileri iki kampa bölüyor.
Bekleneceği gibi, ekonomi yönetimi
(Merkez Bankası ve Hazine) mevcut politikaların konjonktürü denetim altında tuttuğunu, yani düzeltmenin çalkantısız gerçekleşeceğini savunuyor. Tablo 2’deki
ortalama değerler Ekodiyalog ekibinin
genelde bu görüşe katıldığına işaret ediyor.
Diğer kampta iç ve dış mali piyasa analistleri ve medyadaki sözcüleri yer alıyor.
Eleştirilerin odağına Merkez Bankası ve
mevcut para politikası bileşimi konuyor.
Buna göre faizin ısrarla düşük düzeyde tu-
tulması makro dengesizlikleri çözmek
yerine ağırlaştırıyor. Böylece ekonominin
küresel risk iştahındaki dalgalanmalar
karşısında kırılganlığı artıyor. Neticede
mevcut politika bileşimi “sert iniş” ihtimalini yükseltiyor. Yıldırım’ın iki görüş arasında bir yerde durduğunu söyleyebiliriz.
Lafı uzatmayalım. Yılın ilk çeyreğini bitirdik. Şu ana kadar tüm göstergeler “yumuşak iniş” senaryosu ile uyumlu geldi.
Hızlı kredi artışı durdu. İç talepte gevşeme işaretleri belirginleşti. Petrol fiyatlarında artışa rağmen dış açık daralıyor. Döviz kuru fazla dalgalanmıyor. Bütçe disiplini sürüyor. Mali piyasalar birkaç kez
döviz piyasasında politikayı test etmeyi denedi. Ama bilek güreşi her seferinde Merkez Bankası’nın galibiyeti ile bitti.
Bu koşullarda yılbaşı tahminlerimde
revizyon gereğini duymuyorum. Yaz başında teknik düzeltmeler mutlaka yaparım. Ama genel eğilimlerin değişmesini
beklemiyorum. Son olarak, yılsonu dolar
kuru tahminlerimi de hâlâ gerçekçi bulduğuma dikkatinizi çekerim.
TABLO 2: 2012 EKODİYALOG TAHMİNLERİ
%
A.S. Akat
T. Berksoy
E. Cansen
D. Gökçe
S. Yıldırım
M. Eğilmez
Ortalama
Büyüme
4,5
4,8
5,0
4,5
3,5
4,4
Enflasyon
6,5
7,3
7,5
7,5
7,0
7,1
Cari Açık
6,0
7,5
6,0
7,0
8,5
6,9
dolar / TL
2,05
1,80
2,00
1,85
1,75
1,89
Sayı: 384 - Nisan 2012
23
Haznedar
ÇEK KANUNU’NDA DEĞİŞİKLİK
düzenleneceğine dair esaslar ortaya konulmuştur.
5941 Sayılı Çek Kanunu’ndaki hükümler içerisinde yer alan çekin karşılıksız çıkması halinde, çeki düzenleyenlerin hapis
cezası ile cezalandırılmasını öngören düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Aslında, 5941 Sayılı Çek Kanunu’nun 16’ncı
Maddesi’nin 1’inci Fıkrası’nda, çekin üzerinde yazılı keşide tarihinden önce veya süresi içinde ibraz edildiği halde yeterli karşılığı bulunmaması nedeniyle kısmen de
olsa ödenmeyen çeki keşide eden hesap sahiplerinin veya yetkili temsilcilerinin çek bedeli tutarında adlî para cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür. Bu maddeden anlaşılacağı üzere 3167 Sayılı Kanun’da “karşılıksız çek keşide etmek” ve “lehine karşılıksız çek keşide edilmek” suç olarak tanımlanmış iken son yapılan değişiklikle hapis cezası kaldırılmış ve buna ilişkin yeni düzenleme yürürlüğe konulmuştur.
Bilindiği üzere, 3 Şubat 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 6273 Sayılı Kanun’la, 5941 Sayılı Çek Kanunu değiştirilerek karşılıksız çek nedeniyle öngörülen
hapis cezasının kaldırılması hükme bağlandı. Bu değişiklik başlangıçta medyada
tartışıldı. Kimileri bu değişikliği savundu. Kimileri de adına çek düzenlenenlerin durumu ne olacak, çek karnesi veren bankanın hiç mi suçu yok sorularını sorarak değişikliğe karşı çıktı. Gerçekten kesin bir kanıya varmadan önce, keşide edilen çek karşılıksız çıkar ise, çek hamilini nasıl korumak gerektiğini, bu çeki keşide edenin fiilinin ne şekilde ele alınmasının icabettiğini, çeki veren bankanın durumunun ne olduğunu gözden geçirerek bir değerlendirme yapmanın daha uygun olacağı görüşündeyim.
Tarihi süreç
Aslında karşılıksız çek konusu, ilk kez,
19 Mart 1985 tarih ve 3167 Sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamilleri-
Sayı: 384 - Nisan 2012
24
nin Korunması Hakkındaki Kanun’la mevzuatımıza getirilmiştir. Kanunun adından da
anlaşılacağı üzere, bu kanunun temeldeki amacı çek hamillerinin koruma altına
alınmasıdır. Tam anlamıyla içgüdüsel bir
yaklaşımla mağdur olduğu düşünülen adına çek keşide edilmiş kişileri koruma saiki, yasal düzenlemede esas olarak kabul
edilmiş ve bankalar ile çeki düzenleyenlerin sorumluluğu üzerinden hareket edilmiştir.
Daha sonra yürürlüğe giren ve 3167 Sayılı Kanun’da değişiklik yapan 26 Şubat 2003
tarih ve 4814 Sayılı Kanun’la ana kanunda
değişiklikler yapılmışsa da, her iki kanun
da 5941 Sayılı Çek Kanunu’yla 14 Aralık
2009 tarihinde tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. 3167 Sayılı Kanun’daki “çek hamillerinin korunmasına” ilişkin ibareye
yeni yasal düzenlemede yer verilmemiştir.
En azından çek düzenlemede tek taraflı bir
yaklaşım sergileniyormuş yaklaşımı yerine, çek düzenlenmesinin her aşamadaki
esaslarının neler olması gerektiği ya da çekin bizatihi hangi esaslar çerçevesinde
Yeni düzenleme
Önceki yasal düzenleme olarak bilinen
5941 Sayılı Çek Kanunu’nun 5’inci Maddesi’nde, üzerinde yazılı bulunan düzenleme
tarihine göre, çekin ibrazında, çekle ilgili
olarak “karşılıksızdır” işlemi yapılmasına
sebebiyet veren kişi hakkında, hamilin şikâyeti üzerine, her bir çekle ilgili olarak,
1500 güne kadar adlî para cezasına hükmolunması esası getirilmiştir. Bu madde
uyarınca, çekin üzerinde yazılı bulunan
düzenleme tarihine göre kanuni ibraz süresi içinde ibraz edilmesi halinde, çekin karşılığını ilgili banka hesabında tam olarak bulundurmayan keşide sahibinin suç işlediği kabul edilmiştir.
Hukuk adamları, 3167 Sayılı Kanun’dan
farklı olarak, 5941 Sayılı Kanun’da öngörülen suçun karşılıksız çek keşide etme fiili yerine, “karşılıksızdır” işlemine tabi tutulan çekin düzenlenmesinden dolayı değil, düzenlenen çekin süresi içinde ibraz
edildiğinde, karşılığının ilgili banka hesa-
Tevfik ALTINOK
Hazine ve Dış Ticaret Eski Müsteşarı
Finans Kulüp Başkanı
bında tam olarak bulundurulmaması fiilinin suç olarak tanımlandığını kabul etmektedirler.
Böyle olunca da, Avrupa mevzuatına
uyum çalışmaları çerçevesinde Anayasamızda 2001 yılında yapılan bir değişiklikle,
sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin özgürlüklerinden alıkonulamayacağı hükmü karşısında 5941
Sayılı Kanun’daki düzenleme tartışmalı
hale gelmiştir.
Bilindiği üzere, icra takiplerinden de bilinen ve "taahhüdü ihlal" diye adlandırılan
benzeri olaylar gibi 5941 Sayılı Kanun’daki düzenlemenin de Anayasa’daki son değişiklikten sonra değiştirilmesinin gerektiği üzerinde pek çok hukuk adamı görüş
oluşturmuştur. Hapis cezasının alacak
gibi konularda özel hukuku ilgilendiren bir
konunun ceza hukukuyla ilgilendirilmemesi
savına dayanılarak ileri sürülen görüşün
haklı olduğunu aslında yadırgamamak gerekir. Çek Kanunu’ndaki hapis cezası kaldırılmakla beraber henüz İcra İflas Kanunu’nda değişiklik gerçekleştirilmemiştir.
İşin esasına bakılırsa, 5941 Sayılı Çek
Kanunu ile hüküm altına alınan karşılıksız
çek düzenlemede hukuki ve cezai sorumluluk esasları, 6273 Sayılı Kanun’la yapılan
yeni düzenlemeden sonra anılan kanunun
3’üncü Maddesi’ndeki düzenleme aynen;
“… çekle ilgili olarak karşılıksızdır işlemi yapılması hâlinde, altı ay içinde hamilin talepte bulunması üzerine, çek hesabı sahibi gerçek veya tüzel kişi hakkında, çekin tahsil için bankaya ibraz edildiği veya çek hesabının açıldığı banka şubesinin bulunduğu yer ya da çek hesabı sahibinin yahut talepte bulunanın yerleşim
yeri Cumhuriyet savcısı tarafından, her bir
çekle ilgili olarak çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağı kararı verilir. Bu fıkra hükmüne göre çek düzenleme ve çek
hesabı açma yasağı kararı, karşılıksızdır
işlemine tabi tutulan çekin düzenlenmesi suretiyle dolandırıcılık, belgede sahtecilik veya başka bir suçun işlenmesi hâlinde de verilir” şeklinde değiştirilmiştir.
Burada önemli olan, yeni yapılan düzenlemede “cezai” sorumluluğun kaldı-
rılması, yasada mevcut “hukuki sorumluluğa” ayrıca “idari yaptırımların” eklenmiş olmasıdır.
Çözüm
Bu şekli ile olay ele alındığında, çek düzenlenmesinde karşılıksız çek işlemine
ilişkin olarak aslında yeni bir hukuki düzenleme yapılmıştır. Bundan sonra ne yapılmalıdır, diye düşünüldüğünde her şeyden
önce, düşünülecek esasların mevcut yasal
düzenleme içeriğinde ele alınmasıdır. Yoksa yasanın yeni değiştirildiği ve 31.1.2012 tarihinde Meclis’ten geçen bir kanunun yeniden değiştirilmesinin güç olduğu dikkate alınmadan atılacak adımların bir sonuç
vermeyeceğini dikkate almak gerekir kanaatindeyim.
Aslında, çek düzenlemesinin tarafları
çeki düzenleyen, çekin hamili ve çeki veren
banka olduğu bilindiğine göre, tarafların ayrı
bir suç teşkil eden işleme bulaşmadıkları sürece, burada en masum tarafın adına çek keşide edilen kişi olduğuna hiç şüphe yoktur.
Bana göre, ikincil masum taraf banka olmak
durumundadır. Zaten bankaların finansal
hizmetlerde aracılık dışında bir işlevlerinin
olmadığı, sadece taraflar arasındaki piyasada
fon arz ve talebine aracılık ettikleri dikkate
alınırsa, ödeme sistemi açısından bir tediye enstrümanı olarak çeki hesap sahibine
vermelerinin ötesinde bir işlevlerinin olmadığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Karşılıksız çek olgusunda sorun yaratan yine bana göre, aslında çeki düzenleyen
kişi olarak görülmelidir. Çeki düzenliyor ise
karşılığını da banka hesabında hazır bulundurma sorumluluğunu da taşıdığının bilincinde olmalıdır. Ancak, bu davranışı hapis cezası ile mi cezalandırılmalıdır, diye sorulduğunda, “ekonomik suça ekonomik
ceza verilmelidir” ilkesinden hareket edildiğinde gerçekten hapis cezasının tartışmalı
olmasının gerektiği göz ardı edilmemelidir.
Bu bir gerçek olsa da, bir başka bakış açısıyla çek düzenleyenlerin durumu hukuken
değerlendirildiğinde insan hakları, hukuksal değer, suçun maddî ve manevî unsurları, konusu, faili ve yaptırımı açısından cezaî
sorumluluğun farklı bir şekilde ele alındığı
gözlenmektedir. Pek çok hukukçu düşünürün, karşılıksız çek düzenlemenin “taahhüdü ihlal” olarak ele almasının sonucu hapis
cezası ile cezalandırılmaması gerektiğini ve
bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu savunduğunu, ancak aksi görüşlerin de mevcut olduğunu biliyoruz.
O zaman, mevcut yasal düzenleme yürürlükte olduğuna göre bu yasanın uygulanmasından öte ne yapılabilir konusunu
düşünmek ve buna göre görüş oluşturmak
gerekir görüşündeyim. Tarafların hukuki
hak ve sorumlulukları belli olduğuna göre,
yani bankanın, çeki düzenleyenin ve çek hamilinin en az mağduriyetine yol açacak çıkış yolunun bir şekilde çözümü aranılacak
ise, yine bana göre, bu konuda “mali sorumluluk sigortası” düzenlemesinin getirilmesi suretiyle sağlanmasının mümkün
olacağını düşünüyorum.
Bu konu da daha önce düşünürlerin dile
getirdiği sigorta yaklaşımının Hazine Müsteşarlığı nezdinde girişimde bulunularak hayata geçirilebileceği kanısındayım. Sigortanın kapsamı, mecburi ya da ihtiyari olup
olmaması, prim oranları gibi pek çok detay
üzerinde görüş oluşturularak Hazine Müsteşarlığı’na konunun taşınması en uygun çözüm yolu olarak görünmektedir.
Zaten İstanbul Ticaret Odası’nda böyle
bir çalışmanın sürdürülmekte olduğu dikkate alınır ise çalışmaya her işadamı ve başta Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği dâhil olmak üzere her sivil toplum örgütünün
katkıda bulunmasının uygun olacağı kanaatindeyim.
Sayı: 384 - Nisan 2012
25
Yorum
ATEŞTEN DUVAR
Firewall, güvenlik duvarı anlamına geliyor. Önce internette hayatımıza giren kavram artık “kurtarma duvarı” anlamıyla ekonomi literatüründe yerini alıyor.
Avrupa Birliği’nin çıkış için gerekli gördüğü yapı, ABD’nin telkini ve Fransız başkan
Lagarde’nin ağırlığıyla IMF marifetiyle daha
da yükselebilir. ABD’nin çok daha farklı bir
ajandası var. Türkiye’de ise krize karşı önlemlerin odağına Merkez Bankası’nın politikalarını koyuyoruz.
Bloomberg
Grab
Firewall, kime karşı?
Avrupa’nın risk algılaması, PMI (Purchasing Manager’s Index) datalarının kötü gelmesine karşın Almanya’daki işsizliğin düşmesiyle olumlu yönde ilerliyor (mart ayında
işsizlik % 6,7). İtalya ve İspnaya’da bono faizleri, krizdeki seviyelerinden daha iyi durumda. 9 Aralık 2011 tarihinde, Avrupalı liderlerin bir araya gelerek aldıkları kararların meyveleri toplanmaya başlandı, diyen uzmanlar, özellikle oluşturulan kurtarma fonunun gücüne dikkat çekiyor. 500 milyar Euro’luk kalıcı Avrupa İstikrar Mekanizması'nın
(ESM), geçici kurtarma fonu olan EFSF ile paralel olarak kullanılmasına izin verilmesi durumunda 700 milyar Euro’yu aşkın bir fon
oluşuyor. Bankaların, geçici fondan arta
ABD Avrupa bankaları
Sayı: 384 - Nisan 2012
26
kalan 240 milyar Euro’luk kullanılmamış fonu
da, "sıradışı durumlarda" 2013'ün ortasına
kadar hâlâ kullanılıp kullanılmayacağına
karar verildiğinde toplamda 740 milyar
Euro, dardaki ülkeler için daha büyük bir can
simidi haline gelecek. Ancak hâlâ kredi
vermekte imtina eden Avrupa Bankaları’nın
kırılganlıkları ortadan kalkmadan bu can simidi, bu ağırlığı yüzdüremeyecek.
Sürece bir kez daha göz atalım. Avrupa'daki borç krizi, bölgenin merkez bankasının likidite desteklerinin finansal piyasaları yeniden açması ve Avrupalı liderlerin Yunanistan'ın 2. kurtarma paketine onay ver-
mesinin ardından gevşedi. 2013-14 yılında biraz daha toparlanma bekleniyor. Yine de, orta
vadede olumlu tahminler yapmak için çok erken. Risklerin yoğunlaştığı nokta ekonomik
değil politik. İlk akla gelen siyasi problem, Yunanistan’daki seçimler. Tüm anketler Yunanistan'daki seçimlerin tek partili bir çoğunluk hükümetiyle sonuçlanmayacağına
işaret ediyor. Bu nedenle, Yunanistan'da
programları uygulayabilecek güçlü bir hükümet olmadan, ülkeyi Euro’dan çıkışa sürükleyecek bir kontrolsüz temerrüt ihtimali hâlâ mevcut. Bu nedenle 700 milyar Euro’yu aşan kurtarma fonuna rağmen işi
Levent OĞUZ
Ekonomist
ABD konut talebi
kırılganlığını
koruyor
sında dolar zayıfladı. Üçüncü tur tahvil alım
programının (QE3) uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin sinyallere bağlı bir seyir izleyen doların oynaklığı, ABD’deki işgücü
piyasasında iyileşmenin kalıcı olduğuna kanaat getirilinceye kadar devam edecek.
Paket çözüm
daha da sağlama alalım düşüncesiyle Euro
Bölgesi maliye bakanları, borç krizini kontrol altına almak için bölgenin kurtarma fonunun 1 yıllığına 940 milyar Euro’ya çıkarılmasına ilişkin bir planı değerlendiriyor. Bu
kadar paranın üst üste yığılması doğru mu?
Avrupa Merkez Bankası'nın finansal sisteme sağladığı büyük miktardaki kredilerle
borç krizinin gerçek sebeplerinin üstesinden
gelmesi için yalnızca zaman kazandıracak.
Avrupa'nın, bankalara milyarlarca Euro tutarında yeni ucuz krediler sağlamasının zararı, yararından büyük olabilir. Bu kredilerden daha fazla sunmanın, hükümetlerin
finansmanlarını düzeltmeleri ve büyümelerini iyileştirmek için özendirme tedbirlerini
zayıflatabileceği düşünülüyor. Bir başka
deyişle, politikacılar “firewall” adı verdikleri paradan oluşan kalkanı finansal krize karşı değil kendi politik kariyerleri için kullanacaklar gibi gözüküyor.
yı satışa çıkarılan konut sayısındaki artıştan
dolayı sınırlı kalıyor. New York, San Fransisco
gibi kentlerde ise fiyatlar eski seviyelerine
ulaşmaya yakın.
ABD’de %10'a fırlayan işsizlik oranı ise
yukarda yer alan pozitif etkileri adeta nötralize ediyor. İşsizlik oranının hâlen çok
yüksek olması nedeniyle politika yapıcılar da
büyümeyi destekleyici önlemleri masadan
kaldırmıyor. ABD Merkez Bankası FED’in bu
durumda atacağı adımların spekülasyonu ise
piyasalarda türbülans yaratıyor. Dünyanın en
büyük ekonomisindeki büyümeyi teşvik etmek için FED’in gevşek para politikasını sürdürüleceği düşüncesi bu spekülasyonun
odağı halinde. Bu gelişmelerin etkisiyle dolar, euro karşısında bir anda değer kaybedebiliyor. Sene başında FED önemli bir
açıklama yaptı ve 2013 yılına kadar piyasalara pompaladığı paranın sterilizasyonunu
yapmayacağını belirtti. Bu açıklamayla
2012’de 16 önemli para biriminin 15'i karşı-
İçinde taşıdığı politik riskleriyle gücünü
tam yitirmeyen finasal krizle mücadele
eden ülkelerden farklı konumda olsak da,
aynı göğün çatısı altında ayrışma yaşamamız
mümkün değil. Yürütülen krizle mücadele
sürecinde, TCMB hep ön plana çıkıyor. 2010
yılı sonundan bu yana proaktif yönetim şekline özen gösteren merkez bankası, siyasi nedenlerle politika faizlerinde değişikliğe gitmeden, parasal genişlemeyi ya da daraltmayı, faiz koridoru genleşmesi ve/veya
munzam karşılıklarla ayarlama yaparak
sağlıyor.
Cari açık son iki yılın en fazla konuştuğumuz konu başlığı oldu. Finansal istikrarın yakalanması ve cari açıkla mücadele döneminde 2010’da kurun devalüe edilmesiye yaşanan sürecin etkisi enflasyon üzerinde oldu. Kur geçişkenliği sebebiyle enflasyon %5 yukarı çıktı. Şimdi elimizde cari
açıkla beraber bir de tekrar çift haneli enflasyonla mücadele süreci açılmış oldu.
Merkez Bankası’nın takip ettiği esnek politika dönemi, cari açık, enflasyon ve sürdürülebilir büyüme için paket çözüm üretebilecek mi?
Konut fiyatları -İşsizlik
sarmalı: ABD
ABD’de toparlanmayı takip ettiğimiz iki
önemli noktadan bir tanesi konut fiyatları, bir
diğeri de tasarruf oranları. Kriz sonrası hane
halkı tasarruf oranları ABD’de artıya geçti.
ABD'nin 20 kentinde konut fiyatları geçmişe göre daha yavaş bir hızda düşüyor. Bu durum, gayrimenkul piyasasının istikrar kazanmakta olduğunu işaret ediyor. Emlak değerleri, güçlenmekte olan istihdam piyasasının konut talebini desteklemesi ile birlikte düşüşünü yavaşlatıyor. Ancak konut satışlarındaki toparlanma, hacizlerden dola-
Sayı: 384 - Nisan 2012
27
Tarihimizden
OSMANLI’NIN BEDESTENLERİ, KÜLTÜRÜMÜZÜN
VAZGEÇİLMEZ TEKSTİL MERKEZLERİ
Fotoğraf: Muzaffer Özgüleş
reler ışık sağlamış olur hem de bedestenin
geniş ve yüksek bir yapı olarak kendini göstermesine, dolayısıyla şehir merkezine özgün bir karakter kazandırmasına imkân
verilmiş olur.
Türkçe’nin bilinen en eski sözlüğü, Kaşgarlı Mahmud’un görkemli eseri Divanü Lügati't-Türk,
bez anlamındaki “Böz” sözcüğünün 11. yüzyılda dilimizde mevcut olduğunu kanıtlamaktadır. Adını “Bez”den alan “Bedesten” de Türk kültürünün günümüze miras bıraktığı anıtsal
yapılardan bir tanesi, ismini tekstil dünyasından alan bir örneğidir.
Bedesten Osmanlı kent merkezlerindeki özellikli konumuyla, meydan sayılabilecek boşluklarla
ve camiyle ilişkisinde, doğal fon önündeki görünümüyle imaj yapıcı bir binadır. Geç Ortaçağ
yerleşmelerinde cami ile birlikte, uzaktan yaklaşana, merkezi ve görkemi haber verici bir
rol üstlenmektedir. Canlı bir ticaretin, refahın göstergesi olan bedesten Osmanlı kentinin
“tekstil ve finans sarayı”dır.
Bedesten Osmanlı kentlerinde varlığına kayıtsız kalınmayacak kadar önemli, temel yapılardan
bir tanesidir. Örneğin Evliya Çelebi, gezdiği tüm kentlerdeki bedestenlerin kaydını tutmuş,
bugün ortadan kalkmış olan bazılarının da varlıklarının günümüze kadar bilinmesini sağlamıştır.
Bedesten kapalı, masif görüntüde, çoğu zaman kubbelerle donatılmış bir yapıdır. Taş ve tuğla dizileri bu mimarinin dilini belirlemektedir. Genellikle düzgün bir dikdörtgen veya kare biçimindedir. Bazılarında içeride oluşan büyük mekâna, dış cephelere bitişik, saçak altına alınmış dükkan dizileri eşlik eder. Az pencereli yapı özelliği bir yandan dönemin inşaat uygulamaları ile bağlantılıdır; ama bedestenler korunaklı, güvenli bir özellikte de olduğu için az boşluklu düzen zaten bu yapı tipine uymaktadır. İç mekânın ortalarında -inşa edilecek kubbe sayısına göre- taşıyıcı ayaklar bulunur. Bunlar birbirlerine ve çevre duvarlarına kemerler aracılığıyla bağlanır, kemer aralarında, köşelerde “pandantif” adı verilen üçgen biçimli dolgular
kubbenin oturması için daire biçimli bir zemin yaratır. Böyle bir düzenleme üzerine kubbeler de bir miktar yükseltilerek inşa edildiğinde hem kubbenin çevresine açılan küçük pence-
Sayı: 384 - Nisan 2012
28
Bedesten örnekleri Osmanlı çağı öncesinde de Anadolu şehirlerinde tespit edilebilmektedir. Ancak karakter kazanmış bir
mimari tip olarak erken Osmanlı yüzyıllarında, özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda ortaya çıkmaktadır. Tipik olarak nitelendirilebilecek bir Osmanlı yerleşmesi, bilindiği gibi
merkezde cami, çarşı ve hamamdan oluşmaktadır. Toplumsal yaşamın din-otorite,
ticaret ve karşılaşma ortamı gibi temel bileşenlerini bu şekilde beliren merkezi bir çekirdek üstlenmektedir. Buna kuşkusuz
çeşmeler ve “ağaç altı” gibi açık oturma mekânları ve peyzaj bileşenleri de eklenebilir.
Çekirdek alan konutlarla sarılıdır. Böyle bir
şema Balkan şehirlerinin ve Anadolu’nun
büyük bir bölümü için geçerlidir. Yeni fethedilerek Osmanlılaştırılan yerlerdeki ilk
imar etkinlikleri de bu çekirdek alanın ve ona
bağlı olarak çevre mahallelerinin oluşmasını teşvik edicidir. Hatta bu işlevleri taşıyan
bina gruplarının inşa edilmesi Osmanlı şehirleşme davranışının özeti gibidir.
Bursa, Edirne ve İstanbul zaten başkent
özellikleriyle bedestenlerin inşa edildiği
önde gelen Osmanlı şehirleridir. Buradaki
bedestenler büyüklükleriyle de kendini
göstermektedir. Bunların yanında örneğin
Trabzon, Bayburt, Tokat, Amasya, Merzifon,
Kastamonu bedestenleri bir kuzey Anadolu tekstil ticareti hattına işaret etmektedir.
Benzer şekilde gelişen Mardin, Gaziantep,
Adana hattı, bir yandan Niğde, Kayseri ve Ankara’ya ulaşan bir kuzey hattına ayrılmakta, diğer yandan Ereğli, Afyon, Isparta gibi
şehirlerle bir batı hattını tanımlamaktadır.
Manisa ve Tire, Anadolu’nun batı uçlarındaki
bedestenlerin inşa edildiği şehirlerdendir.
Dr. Sedat BORNOVALI
Trakya ve Balkanlar’da ise Tekirdağ ile Edirne, bunların ötesinde (hâlâ ayakta duran) Serez, Selanik, Saraybosna bedestenleri öncelikle sayılabilir. Ayakta duran ve kaybedilmiş bütün bedestenler bir harita üzerinde düşünüldüğünde, belli başlı ticaret yollarının yanında, bu inşaat etkinliğinin çok
daha geniş bir ağı tarif ettiği görülecektir.
Bu ağ öylesine kapsamlı ve anıtsaldır ki sadece Türk tekstil ticaretinin izlerini bedestenler üzerinden sürecek bir turistik güzergâhlar dizisi oluşturmak ve fiilen takip etmek mümkündür.
Söz konusu hatlar izlendiğinde görülecek
bazı bedestenler heybetlerini korumakla birlikte fazlaca yenilenerek özgün havalarını
kaybetmiştir. Bir kısmı ise hem bina olarak
ayakta kalmış ve hem de ilk işlevlerine yakın şekilde, en azından ticaret amacıyla kullanılmaktadır. Bedestenler güzergâhı üzerinde yeni işlev verilerek kullanılan bedestenler arasında, belki de en “şanslı” olarak
tanımlanabilecek örnek ise Ankara’daki
Mahmut Paşa Bedesteni’dir.
Bir 15. yüzyıl yapısı olan bu bedesten metruk halinden ve harap yapısından dönüştürülerek dünyaca ünlü “Anadolu Medeni-
yetleri Müzesi” kimliğiyle kullanıma açılmıştır. Özgün durumu ile karşılaştırıldığında bugün
önemli değişiklikler gösterse de yapı kütlesi ve belli başlı hacimleri ilk halinden tamamen
uzak değildir.
Bedesten Osmanlı şehir merkezindeki alanın ortaklarındandır. Burada kuşkusuz herhangi bir ticaret etkinliğinin belli bir yerleşmede kök salmış olması değil, o yerin dokumacılıkla, kumaş ticaretiyle ilgili bir dalın gelişmesine elverişli olması da etkendir. Dolayısıyla bedestenler bu tür yerleşmelerin merkezlerindeki kentsel sahneyi şekillendirmektedir.
Kubbeli yapısıyla bedesten mimarisi, özellikle erken Osmanlı mimarisindeki ulu cami tipini çağrıştırmaktadır. Anıtsal örnekler arasında kuşkusuz Bursa Ulu Camisi ile Edirne’deki
Eski Cami’den söz etmek gerekir. Her iki yapı da yükseklikleri, bazı mekân özellikleri ve dekoratif etkileriyle kendilerini fark ettirse de temelde bedesten mimarisinden çok uzak değildir. Bunu iki şekilde yorumlamak mümkündür. Öncelikle
belli bir inşaat bilgisi burada etkendir. Yani çok büyük çapa sahip bir kubbenin örttüğü çok geniş orta mekânlar yaratmanın henüz yaygınlaşmadığı, o teknolojinin henüz oturmadığı bir dönemde küçük çaplı ama çok sayıda kubbe inşa etmek yapıların görkemini vurgulayıcı bir önlem olmuştur. Diğer taraftan çok kubbeli tipin cami
gibi başat rolde bir yapının dışında bedestenlerde de uygulanışı, büyük bir mekân
oluşturmanın ötesinde, bu ticaret yapısına yüklenen önemin de göstergesidir.
Kubbeli bedestenlerin belli bir şehir alanında ticaretin gelişmesindeki öncü rolü için
İstanbul’daki Eski Bedesten (Cevahir Bedesteni) ile Sandal Bedesteni’ni hatırlamak
yerindedir. Kent merkezlerinde tek bir bedesten bulunması geleneğini İstanbul’un
lehine bozan bu iki büyük yapıyı bugün çevresini saran Kapalıçarşı sokakları olmadan
düşünmek kolay değildir ancak ilk yapılışlarında belli ki serbest duran bu bedestenler, aralarına zaman içinde inşa edilen kapalı kollarla bütünleşmiş, bugün bilinen halleriyle, Kapalıçarşı’nın dev organizması içinde kalmıştır.
Son bedestenin inşa edilişinden yüzyıllar sonra üzerimize düşen görev, bu anıtsal
yapıların her birine gereken özenin gösterilmesi, yeniden simge yapılar olarak gözler önüne çıkarılması, bir nevi, itibarlarının iade edilmesidir.
Sayı: 384 - Nisan 2012
29
Güncel
TEXBRIDGE KRİZDEKİ YUNANLILARIN KURTULUŞ
KÖPRÜSÜ OLMAYA ADAY
Kumaş ve aksesuar fuarı Texbridge,
moda dünyasını İstanbul'da
buluşturdu. Yeni trendlere yönelik
uygun kumaş ve aksesuar seçiminde
dünyada referans haline gelmeye
başlayan fuara bu yıl en fazla
katılımın krizdeki İtalya ve
Yunanistan'dan olması dikkat
çekti.
Avrupa ve Asya arasında tekstil köprüsü kurma hedefiyle yola çıkan Türkiye'nin tek kumaş
ve aksesuarları fuarı Texbridge, dünya modasını 8-11 Mart tarihleri arasında İstanbul'da buluşturdu. CNR Holding kuruluşlarından İstanbul Fuarcılık organizasyonunda Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) öncülüğünde bu yıl ikincisi düzenlenen Türkiye'nin ilk ve tek kumaş ve aksesuarları fuarı Texbridge, dopdolu içerikleriyle, katılımcı firmalarıyla, ziyaretçi
profiliyle profesyonel bir fuar haline dönüştüğünü ispatladı. Kapılarını yeniliklerle açan fuara bu yıl ilk kez 2 milyar doların üzerinde ihracat yapan denim sektörü de dâhil oldu. Belçikalı ünlü trend tahmincisi Niek De Pres ve denim alanında dünyaca ünlü İtalyan tasarımcı
Umberto Brocchetto da katılarak fuarda trend alanları oluşturdu.
nomik krizle mücadele eden Yunan ve İtalyan firmalar dikkat çekti. Yunanlı firmaların
Türkiye acenteliğini üstlenen Meltem Aksoy, "Krizin ayak sesleri duyulmaya başladığından beri Yunan tekstil ve aksesuar
firmaları Türkiye pazarına büyük ilgi gösterdi. Texbridge bu firmaların kendilerini
göstermeleri için büyük bir fırsat oldu"
dedi.
Sektörün öncü dernekleri ve birliklerinin desteğini arkasına alan fuarı 3 günde aralarında
Mango, Zara, Maxmara, Adidas, ve GAP'ın da yer aldığı 2 bin 800 yabancı olmak üzere
toplam 14 bin 370 sektör profesyoneli ziyaret etti. Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Uzak Doğu'dan gelen önemli alıcılar da fuarda, katılımcı firmalarla yüz yüze görüşmelerde bulunarak, ciddi iş bağlantılarına imza attı. Geçtiğimiz Ekim ayında ilk kez gerçekleştirilen
fuara göre, Avrupalı katılımcı firma sayısının artışının göze çarptığı fuarda; özellikle eko-
Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB)
Başkanı İbrahim Burkay ise fuarın trend
alanları, alım heyetleri, tasarım seminerleri,
denim zone ve design lab etkinlikleriyle daha
da zenginleştiğini söyledi. Katılımcı firma ve
ziyaretçi sayısına dikkat çeken Burkay,
sözlerine şöyle devam etti: "Çok farklı ülkelerden alım heyetleri geldi ve temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerde, onların da fuardan çok memnun ayrıldıklarını öğrendim.
Biz bu fuarda firmaların ticari faaliyetlerinin yanı sıra dünyada, gelecek yılın moda ve
renk trendlerini belirleyen usta isimleri de
sektörle buluşturduk. Yapılan seminerler,
katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü.
Ayrıca, ülkemizin ciddi söz sahibi olduğu denim sektörü de fuarda yerini aldı. Önümüzdeki dönemde, özellikle aksesuar anlamında da katılımı artırıp, fuarımızın dünyanın önemli fuarları arasına gireceğine dair
hiç bir şüphemiz yok."
Sayı: 384 - Nisan 2012
30
İbrahim Burkay, 2010 yılında 6.5 milyar dolarlık tekstil ihracatı yapıldığını ancak bu yıl
tekstilde Türkiye’nin en güçlü rakipleri
olan İtalya ve Almanya’nın tekstil ihracatının yüzde 15-20 gerilediğini söyledi. Türkiye’nin ise bu dönemde ihracatını 8 milyar dolara taşıyarak bir rekor kırdığına dikkat çeken Burkay, “Bugün üçüncü sırada yer aldığımız Avrupa’da en büyük ihracatçı olacağız. 2012’de 9.5-10 milyar dolar ihracat hedefliyoruz. Bu dönemde pazar çeşitlendirmesine giderek Rusya, Ortadoğu, Asya Pasifik ve Afrika pazarlarında söz sahibi olmayı
planlıyoruz. Bunun için öncelikle bu pazarlardaki Türk malı imajını daha da güçlendirmek için atılımlar yapıyoruz. Texbridge bu
planlarımızı hayata geçirmemizde önemli
bir adım" dedi.
CNR Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ceyda Erem de Texbridge Fuarı'nın büyük bir
başarı ile sonuçlandığını belirterek, şu değerlendirmede bulundu: "İtalya, Fransa ve
Yunanistan'dan katılan firmalarla birlikte
Türk tekstil sektörünün lokomotif üreticileri, Avrupa, Brezilya ve Ortadoğu'dan gelen kumaş alıcılarından yüklü miktarlarda
sipariş aldı. Fransız Premiere Vision, Alman
Munich Fabric Start, İtalyan Milano Unica ve
Messe Frankfurt Texworld yetkilileri de fuarı ziyaret ettiler. Fuarın İtalyan, Fransız ve
Yunan katılımcılarını en çok mutlu eden ziyaretçi ise yeni işbirliklerine imza attıkları
Türk hazır giyim üreticileri oldu." Erem,
Texbridge'te denim bölümünün de özel
ilgi gördüğünü belirterek "Türk denim üreticileri son trendleri sergileme fırsatı yakaladılar" dedi.
Trend tahmincilerini ağırladı
Texbridge Fuarı, dünyanın önemli tekstil fuarlarını belirleyen trend tahmincilerini de İstanbul'da ağırladı. Fuarda bir seminer veren Belçikalı ünlü trend tahmincisi Niek De
Pres, 2013 yılında 60’lı yılların ruhundan ilham alan tasarımların ön plana çıkacağını
söyledi. Hippi kültürü ve değişim temasının
bu dönemde ön plana çıkacağını belirten De
Pres, “Makyajda doğallık ön plana çıkıyor.
DOMOTEX MIDDLE EAST, İSTANBUL'A TAŞINDI
DOMOTEX Middle East
yeni bir adrese kavuşuyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinin halı ve yer döşemeleri alanındaki fuarı olan DOMOTEX Middle East, Dubai'deki 6
yıldan sonra 2012'den itibaren
İstanbul'da düzenlenecek. Fuar,
8-11 Kasım 2012 tarihleri arasında katılımcı ve ziyaretçileri
İstanbul Fuar Merkezi'nde ağırlayacak. Yetkililer fuar için şimdiden Kaşmir Halı, Turkuaz
Halı, Saray Halı, Covtex Feizy
ve Belçika’nın önde gelen firması Balta'nın teyit aldığını söylediler. Deutsche Messe AG şirketinin Global Fuarlar Müdürü Martin Folkerts, bugüne kadar Dubai'de yapılan fuarla ilgili değişikliği şöyle açıkladı: "Dubai, emirliğin kendine belirlemiş olduğu iddialı hedeflere ne yazık ki süreklilik içerisinde ulaşamadı. Yine de Yakın Doğu bölgesi yabancı şirketlere çok sayıda cazip iş imkânları sunuyor. Örneğin Suudi Arabistan, artan hacı sayısına kendini adapte edebilmek amacıyla Mekke'nin altyapısında geniş kapsamlı genişletme çalışmaları planlamakta. Katar’da 2022 Futbol Dünya Kupası'na yönelik olarak yeni
oteller, iş ve konut binaları inşa etmekte; bunlar sadece iki örnek. Öte yandan Türkiye yaklaşık 73 milyonluk nüfusuyla artık dünyanın en güçlü milli ekonomileri arasında 17. sırada yer alıyor. En yüksek büyüme oranlarından birini kaydediyor. Tahminler bu trendin,
özellikle de inşaat sektöründe devam edeceğini doğruluyor" dedi. Hannover-Messe International İstanbul Genel Müdürü Alexander Kühnel ise "Uluslararası yer döşemeleri endüstrisi bağlamında da Türkiye göz alıcı bir pozisyona sahip. Ayrıca tekstil yer döşemelerinde dünyanın ilk 5 tedarikçisi arasında yer alıyor. İhracatın dörtte biri de Yakın Doğu'ya gidiyor. Bunlar Türkiye'nin MENA bölgesi içerisindeki özel rolünü göz önüne sermektedir" dedi.
Örneğin Lady Gaga hiç rimel sürmedi. Kalın kaş sitili yine moda. Bu durum elbette kıyafet
ve aksesuarlara da yansıyacaktır. Serbestlik renkli kıyafetler, plastik ve çılgın aksesuarlar
gelecek” diye konuştu.
Denim alanında dünyaca ünlü İtalyan tasarımcı Umberto Brocchetto ise, Türkiye’nin denim konusunda son yıllarda önemli bir noktaya geldiğini belirterek "Bugün dünya tekstil firmaları arasında yolu Türkiye’den geçmeyen hiç kimse yok. Denim modasının ilk çıkış yeri ABD, daha sonra Japonya. Günümüzde ise Türkiye’de önemli bir noktaya gelen
denim, bütün dünya markalarına çalışıyor" dedi. Krizle boğuşan dünya ülkelerinde markaların kendilerinden daha önce hiç üretilmemiş denim tasarımları talep ettiğini kaydeden
Brocchetto, denimde bu yıl yine mavi renge dönüş yaşanacağını söyledi. Massimo Munari de kadında tekrar yüksek bel pantolon modasının geleceğini ve etek boylarının uzayacağını belirterek, "Kadınlarda yüksek bel daha çekici duruyor. Gelecek yaz kadınlara
erkek modelli pantolonları giydireceğiz. Bu modellerde denim ve keten karışımı hafif kumaşlar kullanılacak" dedi.
Sayı: 384 - Nisan 2012
31
Güncel
TEKNİK TEKSTİLDE TÜRKİYE İDDİALI ADIMLAR ATIYOR
Teknolojinin gelişmesi ve insanların hayat standartlarının değişmesi, teknik tekstillere olan
ilgiyi her geçen gün artırıyor. Dünyada 200 milyar dolarlık pazar büyüklüğüne sahip olan
teknik tekstil son yıllarda Türkiye’de de büyüme gösterdi. Bu alandaki iddiasını artıran
Türkiye, geçtiğimiz yıl 1.3 milyar dolarlık teknik tekstil ihracatı gerçekleştirdi. Bu yılki hedef
ise 1.5 milyar dolara ulaşmak. Bu alanda yapılan çalışmaları desteklemek üzere çeşitli
yarışmalar da düzenleniyor.
Kir, leke tutmayan giysiler, ses geçirmeyen perdeler, arı sokmasını engelleyen tekstiller, ürünlerin raf ömrünü uzatan gıda pedi, bakteri ve mantar üremesini önleyen tıbbi tekstil malzemesi… Şaka değil bunların hepsi gerçek. Türk tekstil sektörü artık teknik tekstiller konusunda eskisinden çok daha iddialı. Öyle ki geliştirdiği bu ürünleri Avrupa’dan ABD’ye kadar pek çok coğrafyaya satıyor. Bu alandaki ihracat rakamı 1.3 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu yıl ki hedef
ise 1.5 milyar dolar ve üzerine taşımak.
Bu alanda gelecek gören ve bu nedenle teknik tekstil üretimi yatırımı yapan şirketlerin sayısı da
her geçen yıl artıyor. Bununla birlikte tekstil sektöründe ‘nano teknoloji’ kullanılarak geliştirilen ürünlerde son yıllarda önemli bir artış yaşanıyor.
Geliştirilen akıllı giysiler, 24 saat nabız ve tansiyon ölçüyor, ateşte yanmıyor, leke ve ter tutmuyor, su geçirmiyor. Yüksek teknik ve performansa sahip olan tekstil ürünleri, sağlıktan yiyeceğe, inşaattan otomotive, kozmetikten altyapı sektörüne, dekorasyondan ambalaja kadar birçok
alanda karşımıza çıkıyorlar. Türkiye’nin hâlâ tekstil sektöründe bu kadar bilgi birikimine ve yetişmiş elemana sahip olmasına rağmen katma değeri yüksek olan teknik tekstil üretiminde hak
ettiği yere gelmediği düşünülüyor.
Sayı: 384 - Nisan 2012
32
Yüzde 25 pay alıyor
Dünya genelinde tekstil sektöründe yüzde
25’lik bir paya sahip olan teknik tekstil, Türkiye’de ise yüzde 5’ler seviyesinde kalıyor. Ancak son yıllardaki gelişim Türkiye’nin bu
alanda iddialı adımlar attığının da mesajını veriyor.
Dünya teknik tekstil tüketiminin yaklaşık 200
milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Türkiye
ise teknik tekstil alanında 1 milyar doların üzerinde ithalat ve 1.3 milyar dolarlık da ihracat
yapıyor. Ancak sektör, önümüzdeki dönemde
bu alandaki ihracat rakamını kat be kat artırmayı planlıyor. Çünkü teknik tekstiller nitelikli
ürünler olmaları nedeniyle basic tekstil ürün-
Levent GÖKMEN
Muhabir / Ekonomist Dergisi
lerine oranla az ürünle çok daha fazla kazanç
sağlıyor.
Üreticileri bu alana yönlendirmek ve desteklemek için de yarışmalar düzenlemek gibi bir
takım çalışmalar yapılıyor. Bu amaçla Uludağ
Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB), Bursa Ticaret
ve Sanayi Odası (BTSO) stratejik ortaklığıyla
Uluslararası Tekstil ve Konfeksiyon Ar-Ge Proje Pazarı yarışmasını düzenliyor. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen etkinlik kapsamında, yerli ve yabancı araştırmacıların 235 projesi vitrine çıktı.
Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB)
Başkanı İbrahim Burkay, düzenledikleri etkinlikle dünyanın her yerinden yaklaşık 3 bin
sanayici, akademisyen, araştırmacı ve öğrenciyi buluşturduklarını söylüyor.
Konvansiyonel tekstillerden katma değeri
yüksek teknik tekstillere geçiş için bu etkinliğin son derece önemli bir etkinlik olduğuna
dikkat çeken İbrahim Burkay, “Ar-Ge Proje Pazarı’na bu yıl 80’i yurtdışından olmak üzere 235
proje katıldı. Kir, ses geçirmeyen perdeler, taze balığın saklama süresini uzatan tekstil malzemesi, arı sokmasını engelleyen tekstiller,
yanmaz tekstil malzemelerinin otomotiv sektöründe kullanımı, ürünlerin raf ömrünü uzatan gıda pedi, bakteri ve mantar üremesini önleyen tıbbi tekstil malzemesi, tekstil malzemeleriyle bina yalıtımı gibi ilginç ürünler geliştirildi” diyor.
İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon İhracatçı Birlikleri (İTHİB), Türkiye İhracatçılar Meclisi ve Ekonomi Bakanlığı işbirliği ile teknik tekstili geliştirmek ve teşvik etmek üzere bu yıl 1. İTHİB Teknik Tekstil Proje Yarışması düzenleniyor. 19 Mart’ta başvuruları son bulan yarışmanın sonuçları Nisan ayında açıklanacak.
İç tüketim artmalı
ABD, Almanya, İtalya, Fransa, Çin gibi teknik tekstil ihracatçısı ülkelerde teknik tekstil konusunda iç tüketimin yüksekliği dikkat çekiyor.
İbrahim Burkay da Türkiye’de teknik tekstil üretimi ve ihracatını artırmak için önce iç tüketimin artırılması gerektiğine dikkat çekiyor.
Ancak iç tüketimi artırırken ithalatı artırmamak için de önce bu tip
üretimlerin özendirilmesi ve kamuya açık alanlarda kullanım zorunluluğu getirilmesi gibi hususlara dikkat edilmesi gerekiyor.
Tekstilde son dönemde uluslararası pazarlarda pazar kaybeden İtalya, Belçika, Fransa, Portekiz ve İspanya gibi ülkelerin kaybettikle-
Sayı: 384 - Nisan 2012
33
Güncel
lerinin yüzde 95’ini Almanya ve İngiltere gibi
ülkelere ihraç ettikleri söylüyor.
Amonyak kullanılmadan üretilen ‘flat-wrinkle free’nin en çok tercih edilen teknolojik kumaşları olduğuna dikkat çeken Seyhan Aktemur, şöyle devam ediyor: “Nano uygulamalarla leke tutmayan kumaşlar, kolay
ütülenebilir özellikteki kumaşlar, çeşitli
kapsül veya gümüş uygulamalarıyla antimikrobiyal özellikli ve vücutta bakteriler
tarafından oluşan ter kokularını tutan ve etrafa yayılmasını engelleyen odor resistent kumaşlarımız da bulunuyor.”
Bursa’dan dünyaya
Bursa’dan dünyaya açılan Yeşim Tekstil de teknolojik kumaş üretimine ilk başlayan firmalar arasında yerini alıyor. 2000 yıllından itibaren bu alanda üretim yapan firma, teknik tekstil ve nano teknoloji konusunda gelişmiş bir ArGe altyapısına sahip.
ri payları Türkiye’ye yönlendirmeye çalıştıklarına dikkat çeken Burkay, “Türkiye bugün dünya tekstil ticaretine yön veren, kendi tasarımları ve kreasyonları ile takip edilen büyük aktörlerden biri
haline geldi. Yönetim tecrübesi yüksek olan sektörümüz 2012 yılı ve sonrasında da başarılı faaliyetlerine devam edecek ve teknik ve fonksiyonel tekstillerde de söz sahibi olacak” diyor.
Teknik tekstile odaklanıyorlar
Türk tekstil sektörü son dönemlerde yönünü daha kârlı olan teknik tekstile çevirdi. 2000’li yıllarda bir ya da iki şirketin üretim yaptığı bu alanda şimdi 200’ün üzerinde şirket faaliyet gösteriyor. Bu şirketler, sadece ulusal değil uluslararası markaların da ilk tercihi. Ülke ihracatına hatırı sayılır bir katkıda bulunan bu firmalar, tekstil sektöründe sessiz sedasız ilerliyor.
Türk tekstil sektörünün köklü kuruluşlarından Söktaş bunların başında geliyor. Teknolojik kumaş üretimine ilk başlayanlardan olan firma, 1990’lı yılların sonlarından beri teknolojik kumaş
üretiyor. Bu teknolojik kumaşların ‘Archichem kumaş serisi’ adı altında üretimini yapan şirket,
bu alanda gömlek kumaşlarına odaklandı.
Söktaş’ın yıllık üretiminin yüzde 15’lik kısmı teknolojik kumaşlardan oluşuyor. Özellikle Söktaş
Ürün Geliştirme ve Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Seyhan Aktemur, üretim-
Sayı: 384 - Nisan 2012
34
Dünyaca ünlü müşterilerinin talepleri doğrultusunda her yıl kumaş geliştirme çalışmaları yapan Yeşim, su, leke, kir itici özellikli kumaş, kolay ütülenebilen kumaş, hızlı kuruyan nem transferi sağlayan kumaş, antibakteriyel özellikli kumaş, kötü kokuyu yok
eden kumaş, güneş ışınlarından koruma
sağlayan kumaş, nano hibrit kumaş gibi pek
çok ürün geliştirmiş.
TÜRKİYE HER GEÇEN YIL
TEKNİK TEKSTİL
İHRACATINI ARTIRIYOR
(MİLYON DOLAR)
YILLAR
2012*
2011
2010
2009
2008
2007
İHRACAT
1,500
1.300
1.100
872
841
822
* Beklenti
Kaynak: TÜİK
Yeşim Tekstil’in toplam üretimin yüzde 5’lik
kısmını bu tür teknolojik kumaşlar oluşturuyor. Yeşim Tekstil Üretim Direktörü Mustafa
Demiralay, ürettikleri kumaşların daha çok
spor giyiminde ve ev tekstilinde kullanıldığını söylüyor.
Demiralay, teknolojik kumaş satışlarını yüzde 10’lara çıkarmayı hedeflediklerini de belirtiyor.
Teknik kumaşlar konusunda öne çıkan firmalardan biri olan Çalık Denim de 2009’dan
bu yana teknolojik ürünler geliştirmek için Malatya’daki üretim tesislerinde çalışmalar yürütüyor. Geçen yıl 11.3 milyon metre teknolojik kumaş üretimi gerçekleştiren şirket, bu
alandaki çalışmalarına yönelik olarak 2011’de
1.6 milyon dolarlık Ar- Ge yatırımı gerçekleştirdi.
Çalık Denim Genel Müdürü Önder Öksüz, geçtiğimiz yıl satışlarının yüzde 41’ini teknolojik
kumaşların oluşturduğunu, bu ürünleri ağırlıklı olarak ABD, Fransa ve İtalya gibi ülkelere ihraç ettiklerini söylüyor.
2005 yılından beri üretimde
2005 yılından beri giyim endüstrisinde kullanılan yüksek performans özelliklerine sahip
NE TÜR ÜRÜNLER ÜRETİLİYOR?
• Su, leke, kir itici özellikli kumaş
• Kolay ütülenebilen kumaş
• Hızlı kuruyan nem transferi sağlayan kumaş
• Antibakteriyel özellikli kumaş
• Kötü kokuyu yok eden kumaş
• Güneş ışınlarından koruma sağlayan kumaş
• Deri görünümlü pamuklu kumaş
• Baskısını suyla temas edince gösteren kumaş
• Isıyı regüle eden klimatik kumaş
• Eriyen iplikler ile elde edilen estetik kumaş
teknolojik kumaşlar üreten Bossa, UV ışını koruyucu, serin tutan, teri çabuk uzaklaştırabilen, selülit önleyici, sivrisinek kovucu gibi özellikleri de kumaşa entegre etti.
Bossa Araştırma ve Geliştirme Müdürü Sedef Uncu Akı, 58 kişilik Ar-Ge merkezinin bugüne kadar 100’ün üzerinde proje gerçekleştirdiğini, toplam üretimlerinin yüzde 20’sinin Ar- Ge çalışmalarıyla üretilen kumaşlardan olduğunu ve bu ürünleri ağırlıklı olarak AB ülkeleri ve ABD’ye
ihraç ettiklerini söylüyor.
Bu alanda faaliyet gösteren bir diğer firma olan Korteks ise 2004 yılından bu yana teknolojik iplikler üretiyor.
Yılda yaklaşık 4 bin ton teknolojik iplik ürettiklerini belirten Korteks Genel Müdürü Necat
Altın, “Türkiye’de 104 firma teknolojik ipliklerimizi kullanıyor. Ürünlerimiz giyim, ev tekstili, dış ortam tekstili, medikal tekstil gibi alanlarda kullanılıyor. Almanya, Lüksemburg ve
Yunanistan gibi ülkelere 2 bin 65 tonluk ihracat gerçekleştiriyoruz ve bu rakam her geçen
yıl artıyor” diyor.
Sayı: 384 - Nisan 2012
35
Güncel
DANIŞMA KURULU ÜYEMİZ TANRIVERDİ’NİN BAŞKANI OLDUĞU
TGS DIŞ TİCARET’İN SPK’YA YAPTIĞI BAŞVURU KABUL EDİLDİ
Kısa adı TGS Dış Ticaret olan Trakya Tekstil ve Giyim Sanayicileri ve Dış Ticaret A.Ş. de
halka arz için gün sayan firmalar arasına girdi. Şirket halka açılarak ihracatını 5 yılda 2
milyar dolara çıkarmayı hedefliyor. Sendikamız Danışma Kurulu Üyesi Ali Tanrıverdi'nin Yönetim Kurulu Başkanı olduğu TGS
Dış Ticaret A.Ş.'nin 1 Mart'ta SPK'ya yaptığı başvuru kabul edildi. Halen halka arz sürecinin devam ettiğini belirten Ali Tanrıverdi, TGS'nin 1999 yılında 13 tane kurucu ortak tarafından sektörel dış ticaret şirketi olarak kurulduğunu, 2004 yılında da belli bir ihracat limitini geçtikleri için 'dış ticaret sermaye şirketi' ünvanını kazandığını söyledi.
Şirketin tamamen ihtiyactan doğduğunu
anlatan Tanrıverdi, "O zamanlar mevcut dış
ticaret sermaye şirketlerini izliyorduk. Ortaklarımızla beraber böyle bir şeye ihtiyaç
duyduk. Belli bir ihracat rakamına ulaşınca
da DTM'ye başvurarak dış ticaret sermaye
şirketi haline geldik" dedi. Dış ticaret sermaye şirketlerinin KOBİ'lere çeşitli destekler sunduğunu belirten Tanrıverdi, "KOBİ'ler
ihracatlarını kendileri yaptığı zaman KDV
alımlarında zorluklar çekiyor. Teminat mektuplarında problemler oluyor. Aynı zamanda dış ticaretin finansmanında da bazı sorunlar yaşanıyor. Dış ticaret sermaye şirtketleri bunların ihracatlarından doğan
KDV'lerini zamanında, erken ve tam olarak
alıp onların aslolan işleriyle meşgul olmalarını sağlıyor. Diğer bürokratik işlemlerinin
hepsini de dış ticaret sermaye şirketleri çözüyor" şeklinde konuştu.
Halka arz geliriyle firmalara daha çok destek vermeyi amaçladıklarını anlatan Ali
Tanrıverdi, "İmalatçı-ihracatçı çok güzel
mal imal ediyor. Ama imalat süreci 1-1.5 ay
sürüyor. Ayrıca müşteri de 4 aya varan vadeler koyduğu zaman finansman sıkıntısı
oluyor. O gücü biz onlara veriyoruz. Firmalarımızın yanında daha çok yer almak için
sermaye artırımı yoluyla halka arza başSayı: 384 - Nisan 2012
36
vurduk. 1 Mart itibariyle müracatlarımız kabul edildi. Süreç devam ediyor. Halka arz gelirini
sermayeye katıp firmalara destek
vermek, onların yanında olmak istiyoruz. Şirket olarak son derece
hassas ve titiziz. Halka arza başvururken kayıtlı sermaye sistemine geçtik. Mevcut 5 milyon TL
sermayemizi 2.5 milyon artırarak
7.5 milyona çıkarıyoruz. Kayıtlı
sermaye tavanımızı da 50 milyon
taahhüt ederek halka arz için
başvurduk" dedi.
Denizbank ile yaptıkları işbirliği sonucu ihracatçılara sigortalı finansman modeliyle yaratıcı
çözümler sunduklarını da anlatan Ali Tanrıverdi, "Türkiye'de bir ilki gerçekleştirdik. Hep sermaye yetersizliğinden bahsediyoruz. 2009 yılında 470 milyon dolar, 2010'da 690 milyon dolar, 2011 yılında da 750 milyon dolara yakın ihracat yaptık. 2012 hedefimiz de 1.2 milyar dolar. O yüzden çok sermayeye ihtiyaç olacak. Bunun için Denizbank'la bir proje gerçekleştirdik. Bünyemizde Denizbank temsilciliği açtık. Firmalar bizim üzerimizden ihracatını tamamlıyor.
Evraklarını getiririp teslim ediyor. Şayet 'Mal bedeli 2-3 ay sonra gelecek, benim bu sürece
tahammülüm yok. Destek verin' derse Denizbank devreye giriyor. Firma parasını alıp gidiyor. 'Acaba yeni ürün siparişi alabilir miyim, finans sıkıntım olur mu' derdine düşmüyor. Bunlar ortadan kalkıyor" diye konuştu.
Şeffaf bir çalışma modeli benimsediklerini de anlatan Ali Tanrıverdi, "Biz istesek daha fazla
ihracat yaparız. Bizim derdimiz kontrol edebileceğimiz kadar, hiç şüpheye yer bırakmayacak işler yapmak. Şu anda denetim olarak halka açık şirket gibiyiz. Güçlü yeminli mali müşavirlik bürolarıyla çalışıyoruz. Mevcut sistemde zaten onlar incelemelerini yapıp devlete sunuyor. Şimdi SPK denetimi de bunun içine girdiği zaman tercih edilmememiz için bir sebep
yok. 13 yıllık istikrarımız bunu gösteriyor" dedi.
Mardin'de şaheser bir fakülte
Sendikamız Danışma Kurulu Üyesi Ali Tanrıverdi, 18 Mart'ta Kanal 24'te yayınlanan 'Ekonomi Gündemi' programında sendikamızın yaptığı sosyal sorumluluk projelerinden de
bahsetti. Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası'nın en son eski Mardin Hükümet
Konağı'nı restore ederek Artuklu Üniversitesi Mimarlık Fakültesi ve Tekstil Konfeksiyon
Bölümü'ne dönüştürdüğünü hatırlatan Tanrıverdi, 8 Mart'ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açılışa kendisinin de katıldığını söyledi. Tanrıverdi, "Oraya gidip görüldüğü zaman inanılmaz derecede metruk bir binayı, bir mimarlık şaheseriyle o kadar güzel bir mimarlık fakültesine dönüştürmüşlerdi ki, herkese teşekkür ediyorum. Biz de hasbelkader sendikada Danışma Kurulu’nda bulunduğumuz için bu tür sosyal sorumluluklarda
zaman zaman bulunuyoruz" dedi.
AMATÖR RUHUN TUVALE YANSIMASI
Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri
Sendikası’nın eski genel sekreterlerinden
Ercüment Rona’nın üçüncü kişisel resim
sergisi, 28 Mart 2012’de Levent Tenis
Kulübü’nde açıldı. Av. Ercüment
Rona’nın amatör ruhla tuvalde bıraktığı
eşsiz izleri 11 Nisan’a kadar
izleyebilirsiniz.
Fotoğraflar: Murat Güney
Aslen hukukçu olan ve yarım asırlık kariyerinin büyük bölümünde Türkiye Tekstil Sanayii
İşverenleri Sendikası’nın hukuk müşavirliği ve genel sekreterlik görevlerini yürüten Av. Ercüment Rona, emekliliğinin ardından gönül verdiği resim tutkusunu, üçüncü kişisel sergisini açarak taçlandırıyor.
28 Mart 2012’de Levent Tenis Kulübü’nde açılan sergide 35 eser yer alıyor. Her ne kadar Ercüment Rona, ısrarla, “Ben ressam değilim, amatör ruhla resim yapıyorum. Kimseden de
ders almadım” dese de daha ilk resimden itibaren sergilenen eserlerin hiç de amatör olmadıklarını anlayacaksınız. Ercüment Rona, sergilenen eserlerdeki duygu yoğunluğundan
söz ettiğimizde ise “Görenler beğeniyor ve onlar beğendikçe de bana bir heves geliyor. İlk
sergimden itibaren arkadaşlarımın iltifatlarıyla karşılaşıyorum. Ama söylemeliyim ki resim,
beni çok dinlendiriyor ve bu nedenle de resimden vazgeçemiyorum” diyor.
Av. Ercüment Rona’nın resme kabiliyeti, aslında ortaokul yıllarında keşfedilmiş. Öğretmenleri
tarafından da teşvik edilen ve yılsonu resim sergilerine de katılmaya başlayan Rona, lise ve
üniversite yıllarının ardından gelen yoğun çalışma hayatı yüzünden resme vakit ayıramamış. Nihayet, 1999 yılında emekli olmasının ardından yeniden resim tutkusunu yeşerten Ercüment Rona, ilk eserlerini kimselere gösteremezken, eş dost ve arkadaşlarının yoğun iltifatları ve “Ne mutlu size ki resimleriniz sizin imzanızla, başka evlerin duvarlarında sergilenecek” sözleri üzerine ilk
sergisini 2009’da, ikinci sergisini ise bir sonraki yıl açmış.
Üçüncü kişisel sergisinin açılış kokteylinde konuştuğunuz Ercüment Rona, bir yandan heyecanlı, bir yandan da
dostlarıyla buluştuğu için çok
mutluydu. “Üçüncü sergimde yine heyecanımı koruyorum. Bu sergiler, bir anlamda benim dostlarımla buluşmam anlamına da geliyor.
Burada gördüğünüz herkes
benim sevdiğim, değer verdiğim dostlarım,
arkadaşlarımdır. Ben boş zamanlarımda resim yaparak, bu anlamda, dostlarımla buluşmak için vesileler yaratmış da oluyorum.
Arkadaşlarımın, dostlarımın da resimlerimi beğenmesi, bana iltifatlar etmesi de çok
hoşuma gidiyor” diyen Rona, en büyük
desteği ise eşi Dilek Rona’dan alıyor.
Av. Ercüment Rona’nın üçüncü kişisel sergisinde İstanbul ve vapurlar, doğa manzaraları ve portrelerden oluşan, tamamı yağlı boya olmak üzere 35 eser sergileniyor.
Sergi, 11 Nisan tarihine kadar Levent Tenis
Kulübü’nde izlenebilir.
Sayı: 384 - Nisan 2012
37
Tekstilin Kaleleri
35
TEKSTİLİN GÖZDE
ŞEHRİ İZMİR
İzmir, gerek coğrafi
konumu gerekse birçok
yatırımcıyı çeken
cazibesiyle tekstil
sektörünün en gözde
şehirlerinden bir tanesi.
Sektör kendi içinde bazı
sorunlar barındırsa da
firmaların dayanışma
içinde olmaları sayesinde
birçok sorunu bertaraf
edebiliyor. Krizin etkisini
en aza indirmek adına
başarılı çalışmalar
yürüten sektör
temsilcileri, sürece dair
umudunu koruyor.
İ
zmir’in tüccar, ihracatçı ve sanayici kimliklerinin oluşmasında tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin önemli bir yeri vardır. Hinterlandında bulunan geniş ve verimli tarımsal alanları, uluslararası ticaret yolları üzerinde bulunan coğrafi konumu ile İzmir, her dönemde ticari hareketlerin merkezi olmayı başarmıştır. İzmir’in ticari hayatının başlamasında pamuk,
tiftik gibi yerel tekstil ürünleri yanında İran’dan kervanlarla getirilen, o zamanın bir başka
önemli tekstil ürünü olan ipek de önemli rol oynamıştır. İzmir’de ticaret ve ihracat gibi sanayi de tekstil işletmeleriyle başlamıştır, 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başlarında kurulan sanayi tesislerinin pek çoğu iplik ve dokuma fabrikalarıdır. Günümüzde ise tekstil sektörü bölgede varlığını daha da sağlamlaştırarak ülkenin önemli ihracat kapılarından birisi halini almış durumda. Bölgeye yapılacak yatırımın artmasıyla sektörün daha iyi bir konuma ulaşacağı düşüncesi ve kamu, özel sektörün tekstil ve hazır giyim sektörünü daha ileriye taşıyacak bir birliktelik kurmasının önemi ön plana çıkıyor. Her sektörde olduğu
gibi merdivenaltı üretim ve kayıtdışılığın büyük bir sorun oluşturduğu İzmir
tekstil sektörü, çeşitli dernekler aracılığıyla bu sorunun üstesinden gelmeyi
birincil hedef olarak belirliyor.
“İzmir, gelinlik üretiminde merkez konumdadır”
İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Başkanı Ekrem Demirtaş, hammadde
kaynakları ve ihracat potansiyeli nedeniyle, İzmir’in tekstil sektörünün gelişimine önemli katkı sağladığını, İzmir’in 2011 yılı tekstil ve hammaddeleri ih-
Sayı: 384 - Nisan 2012
38
racatının yaklaşık 210 milyon dolar olduğunu söyledi. Hazır giyim ve konfeksiyon ihracatı ile birlikte bu sayının 1.2 milyar doların üzerine çıktığını ve kentin ihracatta
tekstil ve konfeksiyonun kalesi olan Denizli
ile başa baş gittiğini ifade eden Demirtaş,
İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kurulu Başkanı
Ekrem Demirtaş:
“SEKTÖR İÇİN VERGİ AVANTAJI VE TEŞVİKLER
OLDUKÇA ÖNEMLİDİR”
İzmir’in uzmanlaşma adına da başarılı örnekler sergilediğini, gelinlik üretiminde
çok önemli bir merkez haline gelmenin bunun en önemli kanıtı olduğunu belirtti.
Gelinlik ihracatının yanı sıra bu alanda sınırları aşan özellikler nedeniyle komşu
ülkelerden pek çok turistin sadece gelinlik alışverişi için İzmir’e geldiğini, tekstil ve
konfeksiyon alanında İzmir Ticaret Odası
üyelerinin sayısının 3 bin 217 olduğunu söyleyen Ekrem Demirtaş, bunların arasında
giyim imalatı yapan, toptan ya da perakende satış yapan, konfeksiyon malzemeleri,
kumaş ve benzeri ürünler üreten irili ufaklı firmalar olduğunu ifade etti. Ülke genelinde olduğu gibi İzmir tekstil ihracatında da
başlıca pazarın AB ülkeleri olduğunu, ancak küresel ekonomik krizin etkisinin tekstil sektöründe de hissedildiğini ve AB’ye olan
ihracatta düşüş yaşandığını kaydeden Demirtaş, Egeli ihracatçıların zorluklara rağmen, alternatif pazarlara yönelerek kendilerine yeni fırsat alanları yarattığının altını çizdi.
Ekrem Demirtaş, dünyayı etkisi altına alan,
2008 yılı sonlarına doğru tekstil sektöründe
de etkisini hissettirmeye başlayan küresel
ekonomik kriz karşısında, tekstil firmalarının ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını
ifade etti. Firmaların üretim, istihdam ve ihracatlarında düşüşler yaşandığını, tekstilin
İzmir altyapısı, serbest bölgesi, sanayi bölgeleri, Türkiye’nin en büyük konteyner limanı olan Alsancak Limanı, kalifiye işgücü, ihracat ve iç pazar imkânlarıyla
yatırıma en uygun bölgelerden biridir. Bununla birlikte bölgemize tekstil ve konfeksiyon alanında daha fazla yatırım çekmek için yatırımcıları cezbeden koşulların sağlanması gereklidir. En önemlisi de vergi avantajları
ve teşviklerdir. Zorlu bir dönemden geçen tekstil sektörünün şu anda krizi atlattığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tekstilin yoğun olduğu çarşılarımız da eski canlılıklarına kavuşmuştur. Merdiven altı üretim, birçok sektörün ortak sorunudur. Tekstil sektöründe kayıtdışı olan
işporta satışlar ile taklit mal satışları, sektörde faaliyet
gösteren, dükkân kirası, vergi ve sigorta ödeyen işletmelere karşı haksız rekabet oluşturmaktadır. Aynı zamanda düşük kaliteli olan bu ürünlerin satışı hem üreticileri zor
durumda bırakmakta hem de tüketiciyi yanıltmaktadır.
Kayıtdışı ekonomi Türkiye’nin temel sorunudur. O nedenle daha etkin çözüm önerilerinin getirilmesi gerekmektedir.
Teşvik ve desteklerde bölge ayırımı yapılmaksızın il ve ilçelerin uzmanlıkları araştırılmalı ve sektörel kümelenmenin olduğu tüm iller teşviklerden eşit olarak faydalanmalıdır.
Sektör bu sayede kendini moda ve marka yaratma yolunda hızla geliştirmeye devam ederek daha çok uzun yıllar varlığını sürdürecektir. Özellikle Ar-Ge, inovasyon çalışmalarına sağlanan destekler ile sektörün önemli atılımlar gerçekleştireceğini düşünüyoruz.
ağırlıkta olduğu çarşılarda, durgunluk nedeniyle satışların azaldığını vurgulayan Demirtaş,
mali krizin getirdiği en büyük sıkıntının, firmaların kısa vadeli kredi döngüsüyle çalışması olduğunu, firmaların bu dönemde daha çok özsermayelerini kullandıklarını ve alternatif pazarlara
yönelerek komşu ülkelere ihracat gerçekleştirdiklerini söyledi. AB ülkelerinin hâlâ en büyük pazar payına sahip olduğunu ve tekstil ve konfeksiyon sektörlerinin krizden daha az etkilenen pazarlardan payını artırma eğiliminde olduğunu kaydeden Demirtaş, kriz dönemlerinde yeni pazarlara yönelim yaşanması sayesinde hem krizin etkilerini en aza indirebildiklerini hem de dünya pazarlarında kalıcı bir yer edinebildiklerini dile getirdi.
Gelişen dünyayla birlikte, Türkiye’de de alışveriş ve ticaret anlayışının değiştiğini, müşterilerin bütün markaları birbiriyle mukayese edebildiğini ve fiyatları belirlemede önemli rol
oynadığını belirten Ekrem Demirtaş, müşterilerin talebine yanıt veremeyen firmaların ayakta kalmasının zorlaştığını, böyle bir ortamda sektörde birlik ve beraberliğin öneminin arttığını ileri sürdü.
İzmir’in, Türkiye’nin gelinlik ve damatlık üretimi merkezi olduğunu vurgulayan Ekrem
Demirtaş, “Kentimizde düzenlenen ve son yıllarda ciddi gelişim gösteren IF Wedding Fua-
Sayı: 384 - Nisan 2012
39
Tekstilin Kaleleri
Ege Giyim Sanayicileri Derneği (EGSD) Yönetim Kurulu
Başkanı Özcan Torun:
“YENİ PAZAR ARAYIŞLARI HER ZAMAN OLMALIDIR”
2000’li yıllardan sonra sektör bir dönüşüm içine girerek koleksiyon yapmaya başlamış, pazarlamanın
önemini kavramıştır. Bugüne geldiğimizde kendi koleksiyonunu yapan ve tasarım ürünleri geliştiren birçok
firmanın olduğu İzmir’de tekstil ve hazır giyim ihracatı
1.5 milyar dolar civarına ulaşmıştır. Kaliteli yeni ürün
tipleri geliştirilip, üretim ve verimliliği artıran, özel niş
ürünleri üreten, başta teknik tekstiller olmak üzere bilgi yoğun ürünleri üreten, enerji, su, kimyasal madde ve
hammadde kullanımında tasarruf, geri kazanım ve tekrar kullanım sağlayan, çevre dostu üretim desteklenmelidir. Ancak bütün bunlar sadece sektör temsilcilerinin girişimleriyle sağlanamaz, sektör ve hükümetin sıkı
iş birliği içinde gerçekleştirilebilir. AB pazarı, doğrudan Türk hazır giyim ve konfeksiyon sektörü ihracatının genel performansını belirlemektedir. Ege Bölgesi ihracatının Türkiye ihracatıyla paralel olarak büyük kısmı AB ülkelerine yapılmaktadır. Yeni pazar arayışları her zaman olmalıdır. Ancak bölgemiz ihracatçısının AB pazarı alışkanlığı ve tercihi çok fazladır.
rı sayesinde firmalar, yurtdışına sipariş yetiştirmekte zorlanıyor. İzmir’in yakın gelecekteki
hedefi, gelinlik ve damatlık üretiminde olduğu gibi ihracatında da lider konuma gelmektir.
300 milyon dolar seviyesinde olan gelinlik ihracatının bir milyar dolara çıkarılması hedefleniyor” dedi. Türkiye tekstil sektörünün yapısal anlamda önemli bir değişim içerisinde olduğunu, tekstil sektörünün sadece üreten değil; aynı zamanda tasarım yapan,
koleksiyon hazırlayan ve pazarlayan bir sektör olma yolunda ilerlediğini söyleyen Demirtaş,
“Bugün ülkemizde 12 milyar dolar civarında hazır giyim üretimi yapılıyor. 2023 yılında
Sayı: 384 - Nisan 2012
40
bunun 30 milyar dolara çıkması bekleniyor” şeklinde konuştu.
Sektör, 2012 yılı için
biraz tedirgin
Ege Giyim Sanayicileri Derneği (EGSD) Yönetim Kurulu Başkanı Özcan Torun, tarihten gelen birikim ve coğrafi avantajların tekstil ve hazır giyim sektörünü Ege
Bölgesi’nde ve İzmir’de özel bir yere konumlandırdığını, dünyada bir marka halinde tanınan Ege pamuğunun, bölgenin
tanınmasında önemli etken olduğunu
söyledi. Bölgenin geleneksel olarak dokuma tezgâhları ile başlayan tekstil – hazır giyim üretiminin 1980’li yıllarda ihracat ile tanıştığını, Avrupa’nın önemli tedarikçisi konumuna gelindiğini ifade eden
Özcan Torun, Avrupa’ya coğrafi ve kültürel yakınlığın yanı sıra bölgedeki üniversiteler nedeniyle nitelikli eleman avantajının ve teknolojik altyapı yatırımlarının
üretim kalitesindeki başarının temel nedenlerinden olduğunu belirtti. 2008 yılında
Türkiye’yi etkisi altına alan global ekonomik krizin Türk hazır giyim ve tekstil
sektörüne etkisinin olmadığını dile getiren Torun, Avrupa’nın en önemli tedarikçileri arasında yer alan Türk tekstil ve
hazır giyim sektörünün, krizi atlatma konusunda büyük deneyim sahibi olduğunu
söyledi.
Kriz döneminde, krizin etkilerini en aza indirebilmek adına sektörün verimliliğini artırma, maliyetleri düşürme, yeni müşterilere
ulaşma konularında büyük çaba sarf edildiğini anlatan Özcan Torun, krizin etkisini
azaltmak için hükümetin, çeşitli sektörlerde teşvik politikası uygulamasının büyük
önem taşıdığını fakat tam da bu dönemde
tekstil sektöründe açıklanan teşvik paketlerinin tekstilci ve hazır giyimcileri karşı karşıya getirdiğini belirtti. Sektörün kendi içinde bir birliği olduğunu, ortak görüş belirleme konusunda sürekli iletişim halinde olduklarını açıklayan Torun, kayıtdışı üretim
konusuna da değinerek, kayıtdışı üretimin
varlığının yadsınamadığını söyledi.
Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim
Kurulu Başkanı Sabri Ünlütürk:
“2012 YILINDA YÜZDE 10’LUK İHRACAT ARTIŞI
HEDEFİMİZ VAR”
Türkiye küresel ekonomik
krizi fırsata çeviren ülke
konumuna gelmiştir
Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Ünlütürk, bulundukları birlikte 2010 yılında 707
firma ihracat yaparken, 2011 yılında bu sayının 716 firmaya ulaştığını söyledi. İzmir
tekstil sektörüne yapılan yatırımlarla ilgili teşvik politikalarında tekstil sektörünün
İzmir’de desteklemesi yolunda bazı değişiklikler yapılması gerektiğini, bölgenin
herhangi bir destekten yararlanmadığı için
yatırım çekme konusunda dezavantajlı konumda olduğunu belirtti. Ünlütürk, yeni hazırlanan teşvik düzenlemesinde tekstil ve
konfeksiyon sektörünün rekabetçi gücünü
mevcut doğal kümelerden aldığı gerçeği göz
önünde bulundurularak bazı destek mekanizmalarının hayata geçirilmesi halinde
bölgeye yatırım çekmenin mümkün olabileceğini kaydetti.
Bölgemiz tekstil ihracatı 2010 yılında 375 milyon
920 bin dolar olarak gerçekleşmişken, 2011 yılında 490
milyon 327 bin dolara çıkmıştır. Ege Bölgesi’nin tekstil ve hammaddeleri ihracatı 2011 yılında bir önceki yıla
göre yüzde 31’lik artış göstermiştir. Ege Bölgesi’nde 2011
yılında gerçekleştirilen 490 milyon 327 bin dolarlık tekstil ve hammaddeleri ihracatının 294.4 milyon dolarlık
kısmı Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği tarafından kayda alındı. Bu rakam 2010 yılında ise
244.8 milyon dolar olmuştu. Ege Bölgesi’nden yapılan
tekstil ihracatına iller bazında bakıldığında ise 209 milyon 915 bin dolarlık tutarla İzmir ilk sırada yer alırken,
havlu ve bornoz üretiminin yoğun yapıldığı Denizli ise
180 milyon 352 bin dolarlık tekstil ürünleri ihracatına imza attı. İki ilin ihracatı Ege Bölgesi ihracatının yüzde 80’ini kapsıyor.
Bölgemizin 2011 yılı ihracatının yüzde 60’ı AB ülkelerine, yüzde 40’ı da diğer ülkelere gönderilmiştir. 2010 yılında bu oranın yüzde 60’ı diğer ülkeler, yüzde 40’ı AB ülkeleri olarak gerçekleşmiştir.
yüzde 23 artarak 244 milyon 789 bin dolara çıktığını ancak 2008 yılının gerisinde kaldığını
söyledi. Ünlütürk, “Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği olarak üyelerimizin sürdürülebilir ihracat artışı ve 2023 vizyonumuz doğrultusunda 600’den fazla ihracatçımızı küresel pazarlardaki rakiplerden bir adım daha ileriye taşımak istiyoruz. Bu amacımız doğrultusunda Ekonomi Bakanlığı tarafından desteklenen Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Programı’ndan faydalanarak proje hazırlık çalışmalarına başladık. Bu çalışma ile
ihracatçılarımızın ihtiyaç, beklenti ve öncelikleri çerçevesinde teknik destek sağlayabilecek ve uluslararası tanıtım ve pazarlama aktiviteleri gerçekleştirebileceğiz” dedi.
Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği’nin, küresel ekonomik krizin baş
gösterdiği 2008 yılında 262 milyon 589 bin
dolarlık ihracat gerçekleştirdiğini, krizin en
ağır hissedildiği 2009 yılında ihracatın yüzde 24’lük düşüşle 199 milyon 255 bin dolar
olduğunu ifade eden Sabri Ünlütürk, ekonomik krizin etkilerinin nispeten azaldığı
2010 yılında ise ihracatın 2009 yılına göre
Sayı: 384 - Nisan 2012
41
Tekno-Tekstil
OVERLOK ÇEKMEK ARTIK DAHA KOLAY
Overlok makinesi kullanmak giyim sektöründe çok önemli. Hazır giyim üretiminde
istenilen amaca ulaşabilmek için, kullanılan makinelerin seçimi, kullanma şekilleri de iyi
bilinmeli. Kısacası giyim üretiminin istenilen kalite ve kapasitede gerçekleştirilmesi için
sanayi makinelerinin vazgeçilmezlerinden olan overlok makinelerinin en yenilerinin
özelliklerini ve kullanım alanlarını, sizler için araştırdık.
Overlok makineleri, adını İngilizce karşılığı olan (overlocked) kapatma veya bitirme dikişi denilen dikiş türünden alır. Overlok makineleri, genel olarak endüstriyel ve ev amaçlı kullanım olarak iki gruba ayrılır. Endüstriyel overlok makineleri, daha çok tekstil fabrikaları ya da küçük çaplı konfeksiyon atölyeleri tarafından kullanılır ve ev kullanımlı
ya da amatör makinelere nazaran daha yüksek kapasiteleri olduğu gibi bir çok farklı
dikiş türü vardır. Bunları saymak gerekirse üç iplik, dört iplik, beş iplik olarak adlandırabiliriz. Üç iplik overlok makineleri genel olarak kenar temizleme, kumaşın türüne göre yan kapatma, kol takma, omuz çatma gibi işlerde kullanıma uygundur. Dört
iplik overlok makineleri farklı kumaş türlerinde (kalın penye kumaşlar akrilik ya da polyester örgü kumaşlar) yine yukarıda saydığımız işleri yapabilir. Beş iplik overlok makineleri ise daha çok bornoz, kot kumaşları gabardin kumaşlar, perdeler, halı kenarları gibi dikiş sağlamlığı gerektiren kumaşlarda kullanılır. Ev tipi overlok makineleri
ise daha küçük daha az yer kaplayan türden makinelerdir. Ev tipi makinelerde ufak tefek tamir işleri, el bezi kenarları, pantolon paça kenarları, sökük gibi tamir gerektiren
Sayı: 384 - Nisan 2012
42
işlerde kullanılabilir. Overlok makineleri şu parçalardan oluşur: Alt lüper, üst lüper, iğne mili… Bu üç sabit parça bir aerodinamikle hareket eder. Üst lüper yandan ileri doğru hareket ederken alt lüper
geriye doğru çekilir ve ortaya örümcek ağı
görünümünde düz ve kenarı temiz bir dikiş çıkar.
Bu parçaların yanı sıra iğneyle birlikte hareket eden makinenin sağ tarafında elmas bir temizleme bıçağı vardır. Overlok
makineleri genel kullanım alanları dışında
kullanılamaz. Dikiş işlemi sadece örgü ve
dokuma kumaşlar için geçerlidir. Overlok dikiş yapılan veya yapılması gereken
yerler düzgün birleşik ve temiz bir kenar
yapısına sahip olmalıdır. Eğer böyle değilse de makine bıçağı vasıtasıyla düzeltilebilir.
Kıstırmalı ve çektirmeli
overlok makineleri
Overlok makineleri, sarma dikişi ya da
emniyet dikişi ile beraber sarma dikişi yaparak kumaş kenarlarını dikiş tipleriyle
kapatma özelliğine sahiptir. Tek iplikli
overlok makineleri sürfile gibi küçük işlemlerde, 3 ve 4 iplikli overloklar birleştirme dikişlerinde, 5 ve 6 iplikli overlok-
lar ise dayanıklı olması istenen birleştirme dikişlerinde kullanılır. Overlok makinelerinin ayrıca, kastırmalı overlok, çektirmeli overlok, kot (Jean, denim) overloğu gibi çeşitleri vardır. Kastırmalı overlok dikiş makinesi, örgü kumaşların birleştirilmesinde kullanılan, iplik zinciri kıstırıcı olan overlok makineleridir. Kıstırmalı overlok dikişi, üç iplikli overlok makinesinde iğne plakasına takılan ve yaprak adı verilen parça ile oluşturulur. Çektirmeli overlok makinelerinde yardımcı ve dişli yüzeyli bir sevk silindiri transport işlemine yardımcı olur ve genellikle denim kumaşlarının dikiminde kullanılır. Kot
(jean, denim) overloğu, kot giysilerin özellikle iç paça ve yan birleştirilmelerinde kullanılır.
Yüksek devirde sessiz ve titreşimsiz çalışma
1984 yılında kurulmuş olan
Uzay Konfeksiyon Makineleri Ltd. Şti., tekstil sektöründeki 26 yıllık tecrübesiyle
müşterilerini konfeksiyon
üretiminin markalarıyla ve
onların ürünleriyle buluşturuyor. Firma birçok markanın
yanı sıra Golden Wheel marka overlok makinelerinin satış ve tedarikini sağlıyor. 8500
devir yapabilen Golden Wheel CS–2604–02/S33–4, 3 İp
Yüksek Devirli Overlok Makinesi, ince, orta ve düz dikişler için uygun. Yüksek devirde sessiz ve titreşimsiz çalışma özelliğine sahip makine diferansiyel transportlu.
Golden Wheel CST–2604–02/S33–4, 3 İp Yüksek Devirli Transportlu Overlok Makinesi, 8500 devirli, orta, kalın ve düz dikişler için uygun. Çizgili kumaşlarda çizgi takibi rahatlıkla yapılabilir. Golden Wheel CSCT–2614-M03/M34-2X4, 4 İp Overlok Yüksek Devirli Transportlu Burunlu Makine, 7500 devir yapabiliyor ve orta ve kalın kumaşlar için
uygun. Golden Wheel CST–2614-M03/M34-2X4, 4 İp Yüksek Devirli Transportlu Overlok Makinesi, 7500 devir yapabiliyor, orta ve kalın kumaşlar için uygun. Yüksek devirde sessiz ve titreşimsiz çalışma özelliğine sahip. Çizgili kumaşlarda çizgi takibi rahatlıkla
yapılabilir. Golden Wheel CS–2516–03/S35-5X5, 5 İp Yüksek Devirli Overlok Makinesi,
7500 devir yapabiliyor. Orta ve kalın kumaşlar için uygun. Yüksek devirde sessiz ve titreşimsiz çalışma özelliğine sahip. Golden Wheel CS-2516H–05/H35-5X6, 5 İp Yüksek
Devirli (Kot) Overlok Makinesi, 6000 devir yapabiliyor. Kalın kumaşlar ve özellikle kot
için uygun. Golden Wheel CS–2544–04/L36-5X3X5, 6 İp Yüksek Devirli Overlok Makinesi, 6500 devir yapabiliyor. Kalın ve çok kalın kumaşlar için uygun.
İğne mili yağ sızıntısı önleyici sistem
Tetaş Zoje ZJ700-BD Serisi Overlok Makinesi, Direct Drive teknolojisi ile daha düşük
titreşimli, daha az gürültülü ve kaliteli dikiş sunan yeni nesil bir overlok makinesi. Hızlı ve hatasız iğne pozisyonlama olanağı sunan mikroişlemci kontrollü elektronik süSayı: 384 - Nisan 2012
43
Tekno-Tekstil
Operatör dostu
Pfaff 5700 Serisi Yüksek Devirli Overlok
Makinesi’nin özellikleri: Ortalama 7.000
dev./dak. ile yüksek üretim miktarları, çabuk değiştirilebilen diferansiyel transport
(0.7 – 1.7) ve besleme ayarı. Ayak kalkışı: 3.5-5.5 milimetre. Teknik Özellikler ise
şöyle: 5704 serisi için overlok dikiş eni: 4.0
milimetre. Dikiş uzunluğu: 0.5 – 3.8 milimetre. 5714 serisi için overlok dikiş
eni: 6.0 milimetre. Dikiş uzunluğu: 0.5-4.8
milimetre. 5716 serisi için overlok dikiş
eni: 6.0 milimetre. Dikiş uzunluğu 0.5-5.3
milimetre.
Güçlü iğne batışı
rücüye sahip. 7000 rpm’ye kadar ayarlanabilen hız, kayışlı makinelere oranla yüzde 68’e
varan enerji tasarrufu ve yüzde 45’e varan verimlilik artışı sağlayan makinede otomatik yağlama, iğne mili yağ sızıntısı önleyici sistem bulunuyor. Makinenin, 3 iplikten 6 ipliğe kadar birçok model seçeneği var. Kör dikiş overloğu, eşarp overloğu, cep kenarı
kıstırma gibi çeşitli dikiş seçenekleri sunuyor. Makinenin opsiyonlu aparatları da var. KH Yatay Zincir İplik Kesme ve Emiş Aparatı sayesinde iğne plakasının arkasına yatay olarak
yerleştirilmiş olan iplik kesim mekanizması
dikiş bitiminde zincir ipini keser ve emer. Manuel iplik kesme yöntemine göre verimlilik artar. KS Detay Zincir İplik Kesme ve Emiş Aparatı, iğnenin sağ arkasına dikey olarak yerleştirilmiş olan iplik kesim mekanizması dikiş bitiminde zincir ipini keser ve emer. Manuel iplik kesme yöntemine göre verimlilik artar. Fire Emiş Aparatı sayesinde, dikiş esnasında oluşan fireler havalı emiş sistemi
ile çöplükte biriktirilerek daha temiz bir çalışma ortamı sağlanır. Havalı Ayak Kaldırma sistemi operatörün daha verimli çalışmasını sağlar. MC/ESU Mikro-işlemcili Kontrollü Biye Besleme Aparatı, kumaşın besleme oranına göre biye besleme hızı mikro-işlemcili kontrol ünitesi tarafından otomatik olarak ayarlanarak operatörün becerisine bağlı kalmaksızın dikiş kalitesini artırır. MDK62 Biye Besleme Aparatı ile kumaşın besleme oranına göre biye besleme hızı mekanik olarak ayarlanarak operatörün becerisine bağlı kalmaksızın dikiş kalitesini artırır.
Sayı: 384 - Nisan 2012
44
Brother FA-V92A Alt-Üst Transportlu 5 İplik Overlok Makinesi’nin özelliklerine
bakalım. FA-V92A-5050-56-E3V (kotlar
için) dikiş kalitesi sunuyor. Bakımı kolay.
Yüksek dayanıklılık, sessiz ve titreşimsiz
rahat çalışma imkânı sağlıyor. Brother
FB-N210 4 İplik Overlok Makinesi, penye için uygun. FB-N210-W560-25-H8V, triko için uygun. FB-N210-W820-25-H3F,
kıstırmalı, dünyanın ilk iptalli, Direct Drive çift iğne makinesi. Direct Drive teknolojisi ile endüstrideki en yüksek
enerji tasarrufuna sahip bir tasarıma sahip. İptal edilebilir iğne transportu var. Yüksek verimlilik ve ergonomik dizayn, sessiz ve titreşimsiz rahat çalışma imkânı mevcut. Diğer özellikleri, güçlü iğne batışı,
mümkün olduğu ölçüde makineye zarar veren
iğne mili kilitlenmesinin önlenmesi, operatör yorgunluğunu azaltan kolay iptal seçeneği, dikiş kalitesi, kolay bakım olarak sıralanabilir. Brother FB-N310 5 İplik Overlok Makinesi’nin birkaç farklı
modeli var. FB-N310-5020-35-S3F, ince
ve orta işler için uygun. FB-N310-503055-S3F ve FB-N310-5050-56-E3W kotlar
için uygun. FB-N310-6030-B5-H2F ise 6
iplik overlok makinesi. Bu makinelerin de
diğer tüm özellikleri diğer makinelerle
aynı.
Operatör hatalarına son
Astaş Juki’nin, overlok makinelerinde
MO-6700D ve 6700S, MO-6714D/ABL,
MO-6900R, MO-6941C, MO-6904C/MCA18K gibi serileri bulunuyor. Juki MO6700D Serisi Yağsız Overlok Makinesi, kaliteli dikiş, yağsız çalışma ortamı sunuyor. İğne mili, lüper kolu aksamı dişli plaka bölgesi yağsız çalışıyor. 3, 4, 5 iplik
overlok çeşitleri mevcut. Opsiyonel olarak havalı iplik kesme ünitesi, templex vakumlu fire emme tertibatı, lüper bölgesi toz emme sistemi, otomatik ayak kaldırma ünitesi, servo motor ve kastırma
ünitesi var. Juki MO-6700S Serisi Overlok Makinesi de 6700D ile aynı özelliklere sahip. MO- 6714D/ABL Tam Otomatik
Kıstırmalı 4 İplik Overlok Makinesi, yüksek kalitede zincir kıstırma özelliğine sahip. Kastırma işlemi sırasında operatör
hatalarını telafi eden yeni dizayn ileri teknoloji kıstırma sistemine sahip makine,
ileri teknoloji kıstırma sistemi sayesinde
her zaman ve her koşulda iyi sonuç almanızı sağlıyor. Kullanım alanı, kadın ve
erkek penye ve iç giyim. Juki MO-6900R
Serisi Alt ve Üst Transportlu Overlok Makinesi, alt ve üst transport sayesinde kumaş kaydırmalarına son veriyor ve mikro ayak kaldırma baskı özelliği bulunuyor. 3, 4, 5 ve 6 iplik overlok çeşitleri bulunuyor.
Kolay ve seri kullanım
1970 yılında kurulan Yuki Makina, tekstil makineleri imalat ve satışlarına 2005 yılında
motosikleti de katarak bugünlere geldi. Firma, İstanbul İkitelli’de bulunan 32 bin metrekare fabrikası ve Çatalca serbest bölgede bulunan 10 bin metrekare ek binasında hizmet veriyor. Yuki YK-798DIII-5-516-03-233KH Overlok makinesi, Direct Drive teknolojisi ile 8500 devirde bile titreşimsiz çalışma rahatlığı getiriyor. Kolay ayarlanabilir tansiyon sistemi ile dengeli ve güzel dikişler elde edilmesini ve besleme sistemindeki gelişmelerle yüksek kalitede dikiş elde edilmesini sağlar. Dişlilerdeki yağ emme sistemi sayesinde yağlanma problemini ortadan kaldırır. Yağ filtre sistemi makinenin ömrünü uzatır. Parça kalitesi sayesinde aşınmalar önlenir. Kolay ve seri kullanımı sayesinde operatörün hem veriminde hem de hızında artış sağlar. Diferansiyel sitemi ve iplikleme sistemi operatörün kolay kullanımına hizmet eder.
İnce orta materyallere uygun
Sevilmiş Makine, Merter’de ve İstanbul Trakya Serbest Bölgesi’nde şubelerini açarak
ürün yelpazesini genişletti. Firma dünya markalarından Gemsy ve FDM’nin Türkiye başta olmak üzere, Doğu Avrupa ülkelerindeki tek distribütörü olarak hizmet veriyor. Bunların dışında Brother, Juki, Sıruba, Pegasus, Kansai, Eastman Sunshine, Typical, Pfaff,
Kingtex, Rimoldi, Janome gibi tanınmış markaların makine ve yedek parçaları, kesim
motorları ve yedek parçaları, ütü, pres, kesim makineleri ve sanayi dikiş makine motorları, Plotter ve CAD sistemlerinin de ithalat ve ihracatını yapıyor. Firmanın Gemsy
2100A Yüksek Devirli 3-4-5 İplik Overlok Makinesi, ince ve orta materyaller için ideal,
otomatik yağlama, yüksek performans sunuyor. Teknik detaylar ise şöyle: Dikiş eni 3.6
mm. Baskı ayağı kaldırma 5.5 mm. İğne mili hareketi 31 mm. Makine ince ve orta materyaller için uygun. Makine devri 7500 s.p.m.. İğne aralığı ise 3 mm.
Sayı: 384 - Nisan 2012
45
Enerji
ELEKTRİK FİYATINDAKİ ARTIŞ SANAYİYE İLAVE YÜK GETİRİYOR
Enerji Ticareti Derneği (ETD) Başkanı Mustafa Karahan, makasın kapanması ve
herkesin birbirine yakın tarifeden elektrik kullanması amacıyla EPDK’nın mümkün
olduğu kadar tarifeleri birbirine yaklaştırmayı düşündüğünü söyledi.
Türkiye, sanayi alanında elektriği ucuz kullanan ülkelerden biri olarak bilinse de faturalara yansıması çok daha farklı oluyor. Türkiye 2015 yılında serbest elektrik piyasasına geçecek fakat henüz serbest elektrik piyasasını kullanan küçük bir kesim dışında pek de bilgi sahibi değiliz. “Serbest tüketicilere tekel şeklindeki dağıtım şirketi
dışında tüm şirketlerden tedarik sağlayabilme avantajı geliyor” diyen Enerji Ticareti Derneği (ETD) Başkanı ve EFT Türkiye Genel Müdürü Mustafa Karahan ile serbest elektrik piyasasını konuştuk.
Son dönemlerde özellikle daha fazla duymaya başladığımız serbest elektrik piyasası
nedir?
KARAHAN: Elektrik piyasasında ‘serbest tüketici’ diye bir kavram var. Bu tamamen tüketimle alâkalı. Yani yıllık 25 bin kilowatt saatin üzerinde tüketen tüketicilere ‘serbest
tüketici’ deniyor. Bunlar serbest tüketici olarak elektriklerini yalnız dağıtım şirketinden değil özel şirketlerden de alma hakkına sahipler. Bu, işin tüketim tarafı. Piyasada ise lisanslı şirketlerin elektrik alıp satabildiği bir spot pazar var. O ise farklı bir şey.
Sayı: 384 - Nisan 2012
46
Serbest tüketiciler kimlere deniyor?
Türkiye’deki hangi ölçekteki şirketler
serbest tüketici tanımına giriyor?
KARAHAN: Şu anda aylık yedi yüz lira civarında fatura ödeyenler serbest tüketici tanımına giriyor. Bu serbest tüketiciler, elektriklerini istedikleri yerden alabiliyor. Küçük marketler, kuaförler, kuru temizlemeciler serbest tüketicilere dâhil fakat meskenler hariç. Bizde EPDK’nın
verdiği tarife uygulanıyor. Bu tarife için de
üç tane tanım var. Sanayi tarifesi, ticarethane tarifesi, bir de mesken tarifesi
var. Sanayi ve ticarethaneler meskenlere göre daha büyük. Dolayısıyla serbest
tüketicinin büyük bir kısmını sanayiler ve
ticarethaneler oluşturuyor. Sanayiler
bildiğimiz sanayi kuruluşu, ticarethaneler ise ofisler de dâhil her türlü işyerini
kapsıyor. Onun dışında okul aydınlatma
gibi özel tarifeler var ama onları da konuşmaya gerek yok. Bu üç tarife üzerinden elektriği dağıtım şirketinden almak
zorunda olan tüketiciler, serbest tüketici tanımıyla beraber bu tanımlamadan çıkıyor. Bu serbest tüketicilere tekel şeklindeki dağıtım şirketi dışında tüm şirketlerden tedarik sağlayabilme avantajı geliyor.
Sanayici ve tekstilciler açısından baktığımızda elektriğin serbestleşmesine ilişkin neler söylersiniz?
KARAHAN: Sanayi tarafı, işin biraz daha farklı bir tarafı. Birincisi sanayide farklı birkaç
tane tarife tipi var. İkincisi sanayi müşterileri genelde büyük müşteriler ve bunların tüketimlerinin hangi saatlerde olduğu maliyetlerini etkileyen unsurlar. Kullandıkları tarifeler ve günlük yük dağılımlarına göre aylık optimum maliyetlerini bulmamız gerekiyor. O maliyete göre dağıtım şirketlerinden aldıkları fiyat zaten çok ucuz. Bizim referans baktığımız sanayi tarifesi bir megawatt saati için 150 TL civarında ödeyenler. Aynı elektrik ticarethane için 203 TL oluyor. Dolayısıyla arada 53 liralık bir fark var. Bir
de buna diğer maliyetleri eklediğinizde örneğin TRT payı, KDV, ETV gibi aradaki makas açılıyor. Sanayici, ticarethaneye ve meskene göre elektriği çok ucuz kullanıyor.
Serbest tüketicilerin giderek sayılarının
arttığını söylediniz. Bunun pazara yansıması ne şekilde oldu?
KARAHAN: O limiti EPDK her yılbaşında
tekrar düzenliyor. Limit aşağıya çekildikçe
ki 2015 yılında sıfırlanacak ve herkes serbest tüketici olacak, pazarın açıklık
oranı her yıl artıyor. Bu sene EPDK
yıllık kilowatt saat tüketimini 30
binden 25 bine çekti. Altyapısı hazırlandığı için her yıl biraz daha aşağıya çekilecek ve bir
zaman sonra sıfır olacak.
Herkes elektriğini istediği şirketten alabilecek
pozisyona gelecek.
Peki, bundan daha ucuza kullanabilir mi?
KARAHAN: Kullanabilmesinin yolları var ama orada biraz daha kreatif olmak gerekiyor. Birincisi sanayi elektriğinin fiyatı yükselecek. Çünkü tarifeler kalkana kadar tam
anlamıyla bir serbest piyasadan bahsedemeyiz. İkincisi de şu anda EPDK’nın düşündüğü şey bu tarifeleri mümkün olduğu kadar birbirine yaklaştırmak ki aradaki o makas kapansın ve herkes birbirine yakın tarifeden elektrik kullanıyor
olsun. Dolayısıyla serbest tüketicilere elektrik sağlayabilecek tedarik şirketleri iki tip. Birincisi perakende satış lisansına sahip olan şirketler, ikincisi
de toptan satış lisansına sahip olan şirketler. Perakende lisansına sahip
olan şirketler şu anda mevcut dağıtım şirketleri. Ama onların da bölgesel sınırları var. Yani BEDAŞ sadece İstanbul’un Avrupa yakasına elektrik dağıtabiliyor. Dağıtmak burada yalnızca bir taşıma hizmeti. Elektriği satan ise BEDAŞ’ın sahip olduğu perakende şirketi olacak. Dolayısıyla o perakende şirketiyle diğer toptan şirketleri aynı bölgedeki
müşteriler için rekabet edecekler. Toptan şirketlere baktığımızda
130 civarında olduğunu görüyoruz. Onlar için herhangi bir kı-
Sayı: 384 - Nisan 2012
47
Enerji
ği artık istediğiniz yerden alabilir hale
geleceksiniz. Bu da serbest piyasayı
canlandıracak ve siz elektriğinizi istediğiniz yerden temin edebileceksiniz. O
zaman da sektör daha da gelişecek ve
elektrik şirketleri daha da kreatif olacak.
Dolayısıyla o zaman siz fiyatı ve servisi
en iyi kimden alıyorsanız onu seçebileceksiniz. Bu zaten strateji belgesine
konuldu ve şu anda tarih olarak da
2015 öngörülüyor. İkinci olarak da ulusal tarife olarak son tedarik tarifesi
adında tek tarife uygulanacak. Yani herhangi bir kişi veya şirket elektriğini şu
veya bu sebeple hiçbir yerden alamıyorsa, dağıtım şirketi o elektriği ona vermekle mükellef. Dolayısıyla bir müşteri, bir dağıtım şirketinin portföyüne
geçmişse yasa gereği o müşteriye dağıtım şirketi istediği zaman elektrik
vermek zorunda. Fakat bu elektriği son
kullanım tarifesi üzerinden verecek.
Son kullanım tarifesi de büyük bir ihtimalle cezalandırıcı bir tarife olacak.
sıtlama yok. Onlar da elektriklerini yalnızca serbest tüketiciye satabiliyor. Rekabet yalnızca serbest tüketici oranında. Dağıtım şirketleri yalnız belli bir bölgede hizmet veriyor. Ayrıca dağıtım şirketleri EPDK’nın verdiği tarife üzerinden elektrik satabiliyor oysa toptan satış şirketleri herhangi bir tarifeye bağlı değil istediği fiyattan elektrik satabilir, onlar için önemli olan hangi fiyattan mâl ettikleri. Temelde piyasanın ana dinamikleri bunlar.
Rekabetin serbest tüketiciler için olduğunu söylediniz. Bunun daha geniş alana yayılması gerektiği düşüncesi hâkim. Siz de böyle düşünüyor musunuz?
KARAHAN: Evet, herkes gibi biz de böyle düşünüyoruz. Zaten ona yönelik bir strateji belgesi var ve bu strateji belgesinde açıkça söylenen şey de serbest tüketici limitinin sıfırlanacağı. Serbest tüketici limiti sıfır olduğunda siz de evinizde elektriSayı: 384 - Nisan 2012
48
Tekelleşme elbette ki doğru değil fakat
serbest piyasaya geçişin de muhakkak
olumsuz tarafları vardır. Nelerdir bunlar?
KARAHAN: Elektrik gibi pazarlar zaten
hiçbir zaman tam serbest olamıyor mutlaka gözetim, kontrol ve denetimin olması
gerekiyor. Bu açıdan Türkiye doğru bir altyapıya başladı. Özellikle ticaret anlamında o altyapının biraz daha geliştirilmeye ihtiyacı var. Türkiye’de de bu işe
doğru noktadan başlandı. Hiç kimsenin
pazar payının üzerine geçmemesi için belli piyasa limitleri var. Bir de bundan sonra herkes elektrik sağlayıcının kim olduğunu çok iyi araştırmak durumunda kalacak. Elektrik sağlayıcınız olan şirketin
başına bir gün bir olay geldiğinde, sizin
elektriğiniz son kullanım tarifesi üzerinden sağlanacak. Bildiğiniz gibi bu da cezalandırıcı bir tarife. Sizin suçunuz olmayan bir şeyden dolayı neden siz fiyatla cezalandırılasınız ki… Burada tedariki kimden sağladığınızın seçimi çok
önemli olacak.
Serbest piyasaya geçiş için 2015 tarihinin verildiğini söylediniz. Bu tarihin,
şirketlerin hazırlık aşamasını tamamlaması ve devletin denetim mekanizmasını nasıl daha iyi oturtacağına karar
vermesi için belirlendiğini söyleyebilir
miyiz?
KARAHAN: Bu ikisi de doğru, üçüncü
şey de bu işin teknik altyapısının tamamlanması gerektiği. O da zaman alacak bir şey. Şu anda dağıtım şirketleri sayaçları insan gücüyle okuyor fakat 2015
tarihinden sonra sayaçların uzaktan
okunması söz konusu olacak. Üstelik
zamanında okunması gerekiyor çünkü zamanında okunmayan her sayaç şirketlere ek maliyet getiriyor. Haneler açısından
bu durum pek sorun yaratmasa da büyük
sanayi tesisleri açısından sıkıntı doğurabilir. Büyük bir sanayi tesisinin sayacının
zamanında okunmaması, elektrik tedarik eden firmanın hanesine zarar olarak
işlenir. Dengesizlik diye bir kavram var.
Siz piyasadaki her müşteriniz toplamında portföyünüzü yönetirken bir tüketim
hedefi gösteriyorsunuz. Ertesi gün o hedefin altında kalırsanız elinizde kalan
enerjiyi sistem sizden cezalandırıcı bir fiyatla geri alıyor. Tam tersi durumda da
ceza alıyorsunuz. Biz bu piyasaya den-
gesizlik piyasası diyoruz. Şirketler de müşterilerinin bir gün sonra tüketeceği elektriği ne kadar iyi bilirse o kadar doğru tahmin yapabilir. O sayaç datası yoksa ve müşterinizin ne tükettiğini bilmiyorsanız pozisyonunuzun ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bunlar ciddi sıkıntılar. Dolayısıyla 2015 yılına kadar bu sayaç altyapılarının tamamen kurulacağı planlanıyor.
Biraz önce EPDK’nın sanayici için fatura artırımına gideceğini söylediniz. Bu duruma sanayicinin tepkisinin ne yönde olacağını düşünüyorsunuz?
KARAHAN: Türkiye’de sanayi için elektrik fiyatı çok
ucuz. Şu anda Avrupa’daki en ucuz sanayi elektriği
Türkiye’de. Belki Türkiye’den daha düşük fiyata
Bulgaristan sanayisi kullanıyordur. Bu sanayici için
pek iyi bir haber değil gibi görünüyor ama şunu da
düşünmek lazım bu fiyatların mutlaka maliyete endeksli olmaları gerekiyor. Biz elektriğin yarısını doğalgazdan üretiyoruz. Doğalgazın varlığı yokluğu bir
tarafa, doğalgazdan üretilen elektrik doğalgazın fiyatına göre belirleniyor. Diğer yarısına da kömürü koyuyoruz onun ardından hidrolikler ve yenilenebilir
enerji geliyor. Yenilenebilir enerji bize güvenilir bir
enerji sağlamıyor. Yazın su azalıyor, hidrolikler azalıyor, rüzgârın ne zaman esip ne zaman esmeyeceği belli olmuyor. Bunlar kontrol edilemeyen enerji
sağlayıcıları. Diğerleri ise öyle değil, verimlilikleri çok
daha yüksek. Dolayısıyla Türkiye’nin bu tip yatırımlara ihtiyacı var.
Sayı: 384 - Nisan 2012
49
Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi
İŞLETMELER FUARLARDAN BİLGİ VE
TECRÜBELERİNİ ARTIRARAK DÖNÜYOR
larında baskılı ve kaplama uygulanmış kumaşlara hiç rastlamadık. Yüzde 100 keten,
ipek, yün, kaşmir içeren, kumaşta fark yaratan elyaflar hemen hemen hiç yoktu.”
Fuar sırasında Ekoten, Nuryıldız ve Özen
Mensucat’ın standlarını da ziyaret ettiklerini
anlatan yetkililer, fuarda elde edilen bilgileri
iş ortakları olan Kom Tekstil ve Parma Tekstil ile de paylaştıklarını söylediler.
Üye işyerlerinin mesleki eğitim, bilgi ve tecrübelerini artırmak, ticari ve teknik kapasitelerini güçlendirmek, dış ticaret faaliyetlerini çeşitlendirerek geliştirmek için sendikamızın 2006 yılından bu
yana uyguladığı ‘Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi’ne ilgi her geçen gün büyüyor. Proje kapsamında fuarlara stand açarak veya ziyaretçi olarak katılan işletmeler memnuniyetlerini her fırsatta dile
getirirken, izlenimlerini de paylaşmaya devam ediyorlar. 31 Ocak-2 Şubat tarihleri arasında Almanya’da düzenlenen Munich Fabric Start Fuarı’na katılan Yünsa yetkilileri, birçok iş görüşmesi yaptıklarını belirterek fuardan memnun ayrıldıklarını dile getirdiler. Fuara Cem Çelikoğlu, Şevket Bora Birgin, Görkem Aygün, Ahmet Arif Orhan, Okan Saygın ve Okan Atalay’dan oluşan 6 kişilik ekiple katıldıklarını anlatan Yünsa yetkilileri, fuarda ayrıca çok sayıda müşterilerinin kendilerini ziyaret ettiğini belirterek, yeni koleksiyonlarının büyük ilgi gördüğünü anlattılar.
Kom markasıyla tanınan Pisa Tekstil yetkilileri, en son katıldıkları iki ayrı fuarla ilgili izlenimlerini paylaştılar. 16-18 Ocak tarihleri arasında New York’ta düzenlenen Texworld Fuarı’na Özgür
Yıldırım, Kenan Özer ve Nevzat Seyrek’ten oluşan 3 kişilik ekiple katıldıklarını anlatan
Pisa Tekstil yetkilileri, fuarda bu yıl trend olabilecek dokuma ve örgü kumaşların sergilendiğini söylediler. Yetkililer fuarda Türkiye, Çin, Güney Kore, Hindistan, Tayvan, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin bulunduğunu belirterek izlenimlerini şöyle anlattılar: “Türkiye’den fuara örme grubundan 3, dokuma grubundan ise 5 firma katıldı. Fuarda katılımcı her firma kumaşlarını sergilerken, ön plana çıkarmak istediği ürünleri de fuar alanı içerisinde oluşturulan özel ‘trend alanı’nda ziyaretçilerin beğenisine sunmuştu. Trend
alanlarında Lenzing firmasına ait hakimiyet dikkat çekiciydi. Farklı iplik numaralarından üretilen mondal, tencel ve lyocel kaliteleri ve bunların karışımlarından elde edilen
ürünler sergilenmişti. Diğer ülkeler tarafından sunulan kumaşlar standart basic diyebileceğimiz ürünlerdi. 30/1, 40/1 pamuk süprem, pamuk ribana, 30/1, 40/1 viskon süprem ve bunların merserize görmüş halleri sergilendi. Türk firması Nuryıldız ise fantezi diyebileceğimiz merserize ürünler sergiledi. Özellikle merserize viskon üzerine varak baskı yapılmış kumaş fuarda ilgi gördü. Trend alanlarında ve katılımcı firmaların stand-
Sayı: 384 - Nisan 2012
50
Pisa Tekstil yetkilileri ayrıca Çağatay Yüce, Muzaffer Öztürk ve Mete Aksu’dan oluşan üç kişilik bir ekibin de Uluslararası Spor Giyim Fuarı’nı (ISPO) ziyaret ettiğini belirterek, bu fuarda Türk firmaların marka olarak yer almadıklarını gözlemlediklerini anlattılar. Yetkililer fuarda boya, baskı ve örme teknolojisinde
dikkat çekebilecek farklı bir uygulama ya da
teknolojiye rastlamadıklarını belirterek, “Fuarda piyasadaki mevcut ürünler sergilenmişti. Yaptığımız incelemelerde sergilenen
ürünlerden iç giyimde kullanılan kalitelerin tümünün bizim üretimimizle benzerlikler taşıdığını gördük. Toplam 16 holden oluşan fuarda
ayrıca dünyaca ünlü markalardan Bogner, Giorgio Armani, Adidas standlarında Türkiye’de fason olarak üretilmiş ürünler bulunması
dikkat çekiciydi” dediler. Yetkililer, bu fuardaki
gözlemlerini de iş ortakları Kom ve Parma
Tekstil ile paylaştıklarını belirttiler.
FUAR TAKVİMİ (MAYIS-HAZİRAN-TEMMUZ-AĞUSTOS 2012)
TARİH
FUAR
MAYIS
05.05.2012-09.05.2012
Frankfurt (Almanya) Modern Tekstil Bakımı Fuarı
16.05.2012-20.05.2012
İstanbul (Türkiye) 8. İstanbul Ev Tekstili Fuarı (TÜYAP)
18.05.2012-22.05.2012
İstanbul (Türkiye) EVTEKS Fuarı (CNR)
26.05.2012-28.05.2012
Milano (İtalya) Uluslararası Örgü ve Hazır Giyim Makineleri Fuarı
31.05.2012-03.06.2012
İstanbul (Türkiye) İstanbul Kumaş Fuarı
31.05.2012-03.06.2012
İstanbul (Türkiye) Konfeksiyon Makinesi Fuarı
HAZİRAN
06.06.2012-08.06.2012
Tunus (Tunus) TEXMED-Uluslararası Tekstil ve Giyim Fuarı
12.06.2012-16.06.2012
Şanghay (Çin) ITMA Asia+CITME-Çin Uluslararası Tekstil Makineleri Fuarı
14.06.2012-16.06.2012
İstanbul (Türkiye) IFEXPO-Uluslararası İstanbul Hazır Giyim Fuarı
21.06.2012-24.06.2012
Bangkok (Tayland) Tekstil ve Konfeksiyon Sanayi Uluslararası Fuarı
21.06.2012-24.06.2012
Gaziantep (Türkiye) TRIKONFEX-Triko, Triko İpliği, Konfeksiyon ve Teknolojileri Fuarı
22.06.2012-24.06.2012
Pekin (Çin) Mobilya, Ev Tekstili & Dekorasyon Fuarı
28.06.2012-01.07.2012
Bursa (Türkiye) Bebe ve Çocuk Hazır Giyim ve Çocuk İhtiyaçları Fuarı
30.06.2012-03.07.2012
Paris (Fransa) FATEX-Giyim ve Tekstil Fuarı
TEMMUZ
04.07.2012-06.07.2012
Floransa (İtalya) Pitti Immagine Filati-İplik, Elyaf ve Örme Kumaş Fuarı
07.07.2012-09.07.2012
Paris (Fransa) InterFiliere Fuarı
08.07.2012-10.07.2012
Shenzhen (Çin) Intertextile-Giyim Kumaş ve Aksesuarları Fuarı
24.07.2012-26.07.2012
New York (ABD) Texworld- Kumaş Fuarı
24.07.2012-26.07.2012
New York (ABD) Uluslararası Giyim Fuarı
24.07.2012-26.07.2012
New York (ABD) HTS Ev Tekstili Fuarı
AĞUSTOS
14.08.2012-17.08.2012
Blumenue (Brezilya) Tekstil Endüstrisi Fuarı
18.08.2012-23.08.2012
New York (ABD) Ev Tekstili Fuarı
19.08.2012-21.08.2012
Brno (Çek Cumhuriyeti) Uluslararası Moda Fuarı
28.08.2012-30.08.2012
Şanghay (Çin) Intertextile-Ev Tekstili Fuarı
Sayı: 384 - Nisan 2012
51
Tasarım Dünyası
ETNİK KÜLTÜR İLE MODERNLİK HARMANLANIYOR
Hint asıllı genç moda
ve takı tasarımcısı
Selina Farooqui, son
koleksiyonunu
İstanbul W Hotel’de
yaptığı bir defile ile
sundu. Uluslararası
alanda başarılarıyla
adından söz ettiren
Farooqui,
İstanbul’un özgür
tasarım ruhuna
hayran kaldığını
söylüyor.
Başarılarıyla uluslararası alanda adından söz ettiren Hint asıllı genç moda ve takı tasarımcısı Selina Farooqui, 2012 ilkbahar-yaz koleksiyonunu geçen ay, İstanbul W Lounge’da gerçekleştirilen bir defile ile tanıttı.
2010 yılında kendi ismini taşıyan markası “Selina Farooqui”yi oluşturan ve ismini dünya çapında duyurmaya başlayan tasarımcı ile özel bir röportaj gerçekleştirdim. Kumaşlarda Hint ve Arap esintilerinin de görüldüğü, tradisyonel etnik dokunuşlarla modern ve yenilikçi sanat anlayışının birleştiği, üzerinde mimari desenlerin de yer aldığı 2012 ilkbahar-yaz koleksiyonu, Türk moda severler tarafından büyük ilgi gördü.
“Ödüller hayatımı değiştirdi”
1987 doğumlu, genç tasarımcı Selina Farooqui, içindeki tasarım duygusunu mesleğe çevirmek adına Katar’da Virginia Commonwealth University of Arts okulunda aldığı moda tasarımı eğitiminin ardından, katıldığı yarışmalardaki dereceleriyle adından söz ettirmeye başladı. 2007 ile 2011 yılları arasında, içinde Swarovski genç tasarımcılar yarışmasında aldığı derece, W Doha en iyi moda tasarımcıları ödülleri de
dahîl olmak üzere toplam 7 ödül kazandı.
Farooqui, bir genç tasarımcının ödüllerle desteklenmesinin çok önemli olduğunu
vurgulayarak, “Ödüller tasarım butiklerinin ve satın almacıların dikkatini çekti. Hayatımı çok büyük oranda değiştiren şey, 2011 yılında W Hotel Doha’nın en iyi tasarımcı ödülünü kazanmamdır. Bundan sonra, W Hotel zincirleriyle defileler ardı ardına gelmeye başladı. Böylelikle markam güçlü bir şekilde büyüdü ve ben güçlü bir
tasarımcı olarak ilerledim” diyor. Özellikle Katar, Japonya ve Dubai’de önemli bir yer
Sayı: 384 - Nisan 2012
52
Aylin SARAÇOĞLU
edinen tasarımcı, uluslararası alanda hızla yol
alıyor.
“İstanbul’da özgür bir
tasarım ruhu var”
İstanbul’a bu defile için ilk defa gelen tasarımcı,
İstanbul’da olmayı çok heyecan verici ve benzersiz bir deneyim olarak tanımlıyor. Daha
önce erkek giyim tasarımcısı Niyazi Erdoğan
ile W Doha’da iki gün süren ortak bir moda
şovu yapmışlar.
İstanbul’da çok genç bir enerji ve yeteneklerin olduğunu, İstanbul tasarım dünyasını çok
heyecan verici bulduğunu, özgür tasarım ruhunu butiklerde ve sokak tarzında görmekten çok keyiflendiğini söylüyor.
Onun başarısının temel noktası geleneksel ile
moderni çok iyi bir harmoni ile sunabilmesinde
yatıyor. Markası, beslendiği farklı kültürlerin
mükemmel bir karışımı gibi… Orijinal köklerinin uzandığı Hindistan ve büyüyüp, eğitim
gördüğü Arabistan’ın dokunuşları koleksiyonlarını farklı kılıyor.
Koleksiyonlarını yaratma sürecinde nelerden
etkilendiğini ise şöyle anlatıyor; “Benim kültürüm beni en çok etkileyen şey. Ben Hint asıllıyım. Fakat Arabistan’da doğdum ve büyüdüm.
İki kültürün birbirinden çok farklı olduğu kadar yakınlaştığı yönleri de var. Bu iki kültürün,
mimarlıktan, geleneksel tekstil tarihlerine;
zengin mücevherat geçmişlerinden altın ve gümüşün kullanımına; el işi ve etnik giysilere verilen öneme kadar beni etkileyen her şeyine
aşığım. Fakat bütün bu etkileşimi kendi süzgecimden geçirip, benim yapıyorum. Modern öğeler ekliyorum. Özgün ve giyilebilir tasarımlar yapıyorum.”
Hem giysi hem de takı
tasarımı yapıyor
Onun bir özelliği de hem giysi hem de takı tasarımları yapıyor oluşu. Takı tasarımı yapmaya
önceleri kendi giysi tasarımlarını tamamlayacak parçalar yaparak başladı. Sonraları takı
tasarımları genişleyerek ayrı koleksiyonlar ha-
lini aldı. Ocak 2012’de Katar, Doha’da lanse edilen takı tasarımının ismi, “Doğu’nun Sanat Hazineleri”. El yapımı kolyeler, Ortadoğu, Hint ve Doğu esintileri taşıyor.
Kolyeler farklı malzemelerden sipariş edilebiliyor. Böylece hanımlar kendi mücevherlerini kendileri şekillendirebiliyor. Kristal renkler ve metal vurgular, onların kendi biricik parçalarına ulaşmalarını sağlıyor.
Hem giysi hem de takı tasarımı yapmanın zor olup olmadığını sorduğumda bana şu cevabı veriyor; “Bazen zor olabiliyor. Fakat işimi tutkuyla yapıyorum. Bu nedenle, bana iş gibi gözükmüyor. Diğer taraftan, ikisinin de farklı üretim süreçleri olmasına rağmen, giyim ve takı aynı konsept ve stilde buluşuyor. Bu nedenle, tasarımda doğal bir kombinasyon oluyor. İkisi de birbirine kompliman yaparmış gibi…”
Kıyafetleri farklı kullanımlara açık
Peki, koleksiyonları nasıl bir kadına hitap ediyor? İşte cevabı… “Benim ideal kadınım uluslararası
bir kadın. Kendi fikirleri olan, vizyonu geniş biri. Benim kıyafetlerim çok yönlü. Tasarımları yaparken onun için yapıyorum ama o nasıl yorumlayıp, nasıl görüneceği konusunda özgürdür. Koleksiyonlarım kemerli veya kemersiz, mücevherlerle birlikte veya mücevher takılmadan, jean
pantolon üzerine veya göz alıcı bir elbiseyle giyilebilir. Burada önemli olan, ona fikirler çağrıştırarak, onun kendi istediğini yapmasını sağlamaktır.”
Kadın giyim modasında yükselişte olan trend detaylarından kadınsı siluetler, bol renk, etnik çizgiler ve baskılar, mücevher vurguları ona çekici geliyor.
2012 ilkbahar-yaz koleksiyonunun gördüğü ilgiden memnun bir halde, uluslararası başarılarını artırarak sürdürme yolunda çalışıyor.
Sayı: 384 - Nisan 2012
53
Kültür-Sanat
SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK...
“ŞAHANE MİSAFİR”
CEM YILMAZ
WOODY ALLEN USULÜ
KOMEDİ
Ferzan Özpetek’in yeni filmi “Şahane Misafir” (Magnificent Appearance), sinemalarımızda 6 Nisan’da vizyona girecek. Filmi Ferzan Özpetek hayranları kadar Cem
Yılmaz fanları da heyecanla bekliyor, çünkü başrollerden birinde
ünlü komedyen var. Diğer önemli rollerini Elio Germano, Marcherita Buy ve Vittoria Puccini’nin yorumladığı filmde öykü şöyle gelişiyor: 28 yaşındaki Pietro, Roma’ya yeni gelmiştir ve burada aktör olmaya çalışırken geceleri de
pastane şefi olarak çalışmaktadır.
Biraz utangaç, genelde yalnız ve sosyalleşmek için çok da fırsat bulamayan bir tiptir. Kuzeni Maria’nın evinde misafir olarak kalmaktadır ve
kuzeniyle birbirlerini sevdikleri kadar nefret de etmektedirler. Sonunda tek başına yaşayabileceği bir ev bulur. Kötü durumda ama güzel, büyük ve antik eşyalarla döşeli bir evdir bu. İyi bir anlaşmayla düşük kiraya tutmuştur fakat Pietro elindeki birikmiş paranın çoğunu depozito olarak yatırmak durumundadır. Pietro bir süre sonra evin hiç de göründüğü gibi olmadığını farkeder. Evdeki eşyaların hareket ettiğini, garip sesleri ve durduk yerde beliren nesneleri farkeder. Çok geçmeden
anlar ki bu evde tek başına yaşamamaktadır. Oturduğu ev, onun yalnız yaşamasına izin vermeyen beklenmedik misafirlerce ele geçirilmiştir.
Yedi buçuk kişiden oluşan bir grup (aralarından biri çocuk) hayalet.
Bu yılki Oscar ödüllerinde “Paris’te
Geceyarısı” (Midnight in Paris) ile
“En İyi Senaryo” ödülünü alan Woody Allen’ın yeni filmi “Uzun Boylu
Esmer Adam” (You Will Meet a Tall
Dark Stranger), yıldızlardan oluşan
kadrosuyla dikkat çekiyor. Başrolünde Antonio Banderas’ın oynadığı filmde Anthony Hopkins ve Naomi Watts da var. Woody Allen “Uzun
Boylu Esmer Adam”da da her zamanki gibi kadın-erkek ilişkilerini
masaya yatırıyor. Senaryosu da Allen imzası taşıyan filmde yönetmen
iki evli çiftin hayatlarına çeviriyor kamerasını... Alfie (Anthony Hopkins)
ve Helena (Gemma Jones), kızları Sally (Naomi Watts) ve kocası Roy (Josh
Brolin) ve onların tutkuları, zaafları endişeleri, hayatlarını etkileyecek
sıkıntılarını anlatıyor... “Bu kadar iyi oyuncular olmaları beni daima çok
şaşırtıyor” diyor Allen. “Hiç birine prova yapma imkânı tanımadım. Bir
çoğu bana karakterleri ve senaryo hakkında soru sormadı. Çekime geldiler ve en fazla bir ya da iki denemeden sonra çekimi tamamladık.” Aslına bakarsanız Allen çekimlere gelene dek Naomi Watts ile tanışmamış bile ve oyuncunun rolü ve özellikle ilk sahnesi filmin en romantik
sahnelerinden biriydi. “O sabah sete geldi ve bana günaydın, dedi... Üçüncü viteste kalkan bir araba gibi iki ve birinci vitesi hiçe saydı... Hayatımda
böyle bir şey görmemiştim. Ağzını açıp konuşmaya başladığı andan itibaren bütün yeteneği ile karşımızdaydı.”
BANDERAS
KABİLE ŞEFİ OLDU
Sinemaseverlerin “Gülün Adı”, “Ayı”, “Tibet’te Yedi Yıl”, “Sevgili” gibi filmleriyle tanıdıkları Jean - Jacques Annaud’nun yeni filmi “Kara Altın” (Black
Gold), 27 Nisan’da ülkemizde vizyona giriyor. Antonio Banderas’ı bir kabile şefi olarak izleyeceğimiz, acımasız topraklar üzerinde aşk ve gücün
efsanesini anlatan “Kara Altın”, seyircileri geçen yüzyılın başına, Arabistan’a götürüyor. Filmin konusu kısaca şöyle: Acımasız çöl güneşinin
altında, iki savaşçı kabile karşı karşıyadır... Çöl kumlarını yıkayan savaşçılarının kanları zafer kazanan Hobeika Emiri Nesib (Antonio Banderas)
ve rakibi Salmaah Sultanı Amar’ı (Mark Strong) barış için şartları konuşmak zorunda bırakmıştır. Her iki tarafta Sarı Kuşak adını verdikleri hiç kimsenin yaşamadığı topraklar üzerinde hak iddia etmemeye karar vermişlerdir. Karşılığında Nesib o zamanın kabile yasalarına göre Amaar’ın iki oğlunu kendi evladı gibi büyütecektir. Saleeh (Akin Gazi) ve Auda (Tahar Rahim) iki emir için birbirlerinin topraklarını işgal etmemeleri konusunda garanti olacaklardır.
Sayı: 384 - Nisan 2012
54
KİTAP KURTLARI İÇİN...
BİR DENİZ
ÖYKÜSÜ
Pierre Loti’yi ve onun ülkemize, özellikle de İstanbul’a duyduğu hayranlığı bilmeyen var mı?
Kentimizde bir semte adını verecek kadar benimsediğimiz “Türk dostu”nun en iyi eserlerinden biri olan “İzlanda Balıkçısı” yeni bir çeviriyle okurlara sunuldu şu günlerde. Barış Behramoğlu’nun dilimize kazandırdığı eser, Can Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Roman; Bretagne bölgesindeki Paimpol kasabasına götürüyor okuru. Burada her avlanma mevsiminin
öncesinde olduğu gibi yine hummalı bir çalışma var: Denizcilerin muşamba giysileri, lodos şapkaları dikilmekte, oltalar onarılmakta, yanlarına alacakları erzak hazırlanmakta... Ve Pierre
Loti’nin okuru o rıhtımda adım adım dolaşmakta, hazırlıkların bir ucundan tutmakta... Denize dair bütün kitaplarda olduğu gibi “İzlanda Balıkçısı”nda da başkahraman deniz. Deniz hem hayatın nem de
ölümün sebebi. Her zaman son sözü söyleyen. Pierre Loti “İzlanda Balıkçısı”nda öyle yalın, öyle insanların kendini dalgalarına kapıp koyuverdiği bir dil kullanmış ki, aynı acıları, aynı mutlulukları okurlar da derinden hissediyor. Hiç eskimeyen bir dil, isimler değişse de dünyanın her yerinde yaşanabilecek bir öykü “İzlanda Balıkçısı”nda
okurları bekleyen...
“HOCALARIN HOCASI”NIN
HAYATI
Nadire Berker ve Selim Yalçın’ın birlikte kaleme aldıkları “İmparatorluktan Cumhuriyete
Tıbbiye’nin ve Bir Tıbbiyelinin Öyküsü- Osman Cevdet Çubukçu’nun Yaşamı” adlı eser,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından okurlara sunuldu. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde doğup yetişen ve Cumhuriyet’in kurucu kuşağı arasında yer almış bilim insanlarından biri... 1912’de Balkan Savaşı başlarken girdiği Tıbbiye’de, Trablusgarp ve I. Dünya Savaşlarına tanık olmuş, Kurtuluş Savaşı sürerken
nöropsikiyatri ihtisası yapmış ve genç Cumhuriyet’in kısıtlı imkânlarına aldırmadan
1925’te yurtdışına gönderdiği öğrenciler arasında yer almış genç bir tabip, geleceğin ilk Türk fizik tedavi doktoru ve “Hocaların Hocası” Osman Cevdet Çubukçu... Kitap, onun öyküsünü anlatırken modern Türk tıbbının kapsamlı bir tarihçesini de sunuyor. “İmparatorluktan Cumhuriyete Tıbbiye’nin ve Bir Tıbbiyelinin Öyküsü- Osman
Cevdet Çubukçu’nun Yaşamı” adlı eser, yakın tarihimizin, kısıtlı olanaklarla mesleklerinde mucizeler yaratmış
kuşağını daha yakından tanımak isteyenler için...
“ŞİŞMANLAMAYAN SUMOCU”
OLUR MU?
Çağdaş Fransız yazarı Eric-Emmanuel Schmitt, romanları ve oyunlarıyla bizde de
çok seviliyor. Schmitt’in “Bulutların arkasında her zaman bir gök vardır” dediği yapıtı “Şişmanlayamayan Sumocu” yazarı özleyenler için iyi bir fırsat. Romanda, 15’indeki vahşi, asi Cun, Tokyo’nun caddelerinde sürtüyor, plastikten ıvır zıvır satıyor.
Ailesinden uzakta, zaten onların sözünü etmeyi bile reddediyor. Bir gün, Japonların milli sporu sumo güreşinin namlı hocalarından Şomintsu ona “sende bir şişman görüyorum” diyecek ve Cun’un hayatı tamamen değişecek. Yalnız bir sorun
var: Cuno ne kadar uğraşırsa uğraşsın şişmanlayamıyor! Sonrası, Cun’un sumo ve Zen Budizm aracılığıyla gücünü, aklını, kendini, “melek” annesiyle birlikte bir isimden ibaret olan babasını ve aşkı keşfetmesinin öyküsü. Kahramanı Cun gibi incecik, esin kaynağı ve temel konusu Zen gibi özlü bir roman “Şişmanlayamayan Sumocu.” Dilimize Bahadırhan Bozkurt’un çevirdiği ve Doğan Kitap’ın bastığı eser, Eric-Emmanuel Schmitt’in günümüzde dinleri ele aldığı beş romanlık dizisinin sonuncusu. Hatırlanacağı gibi bu diziden kitaplar sinemaya da uyarlandı ve Schmitt yönetmen koltuğunu da kimseye bırakmadı.
Sayı: 384 - Nisan 2012
55
Kültür-Sanat
SERGİLERİ GEZERKEN...
TEM SANAT’IN KONUĞU YAVUZ TANYELİ
Yavuz Tanyeli'nin yeni sergisi, Nişantaşı’nda bulunan Tem Sanat Galerisi’nde açıldı.
Galeri, 24 Nisan’a kadar Yavuz Tanyeli’nin “Şükrediyorum O Halde Varım” ve “Şükür
Çağı” isimli sergilerinden sonra 2011 ve 2012’de yaptığı eserleri bir arada sunmaya
hazırlanıyor. Sergi hem sanatçının son estetik anlayışına bir ışık tutuyor hem de “dünyada ve ülkemizde olup bitene bir teşhis denemesi” niteliği taşıyor. Trabzon’da 1950
yılında doğan Yavuz Tanyeli, 1978 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi
Uygulamalı Endüstri Sanatları Yüksek Okulu’ndan mezun olmuş bir sanatçı. 1980 Kuşağı’nın önemli temsilcilerinden biri olan Tanyeli, yaşamını ve çalışmalarını İstanbul
ve Bodrum’da sürdürüyor. Yavuz Tanyeli, sanatsal yaklaşımını şöyle özetliyor: “Sanatın en zor yönlerinden biri, gerçeklik duygusudur. Yapılan eser ne olursa olsun değişik dozlarda gerçeklik duygusu, çağrışımı içermek zorundadır. Figüratif resimde günümüzde bu gerçeklik duygusu iyi sanatçılar dışında, bir rutine oturmuştur. Değişik
algılarla yapılmış resimlerde bile, yüzümüze vuran duygu, Grek tasarımıdır. Bu temel program, yüzyıllardır süregelen ezberci estetik öğretisi nedeni ile artık sorun çıkartan, kronik bir hal almıştır. Yunan, Rönesans, İspanya, Fransa, Almanya ile süren
yüzlerce yıllık birikim, Amerika’nın devreye girmesiyle kesilmiş ve eski dünyanın inisiye öğretiye dayalı estetik sınırları, halisünasyona dayalı, estetiksizlik atakları ile kesintiye uğramıştır. Bütün fark ölçülendirmeden geliyor. Grek estetiğinin temel davranışı, rafine etme, inceltme,
elitize etme, estetize etme huyudur. Sanatın huyu zamanla sanatçınında huyunu değiştiriyor. Ben bu durumu
1980’lerde kavradım ve eğer ilgim var idiyse bile kurtulmaya çalıştım. Resmime temel ruhu veren figür anlayışını, Hitit formlarından, ölçülerinden, oluşturmaya çalıştım, böylelikle Grek’ten kurtulup sadece Modern ile
Doğu formlarından oluşma ihtimali mevcut, yeni bir maceraya girme şansım doğdu. Çalıştığım hangi dönem olursa olsun temel figüratif anlayışım başladığımı sürdürmek, geliştirmek oldu.”
“...VE ÖTESİ”NE DAİR
Duyarlı olduğu konulara eserleriyle dikkat çeken ressam Nur Ataibiş’in; dış dünyadaki iktidarın gücü, doğanın yok edilişi, göç, kaos ve şiddet gibi meseleleri içsel yolculuğuyla birleştirerek bilinçaltı katmanlarını ortaya koyduğu çalışmalarına yer verdiği onuncu kişisel sergisi “…Ve Ötesi”, 21 Nisan’a kadar Dem-art Sanat Galerisi’nde
sanatseverlerle buluşuyor.. Nur Ataibiş; sergide yer alan eserlerinin, batık kentler
ile yaşayan kentler arasında, suların altında ve üstünde bir yerlerden, sürreal mekânlardan ve uygar dünya imgelerinin insanda yarattığı çelişki ve korkulardan parçalar yansıttığını belirtiyor. Eserlerinde Zeynep Sayın’ın sözleriyle “kendi tarihini, kendi kayıt altına alınmışlığını apreleyen”, yaşarken çalıştığını ve çalışırken yaşadığını
özellikle vurgulayan Nur Ataibiş; “…Ve Ötesi” isimli kişisel sergisinin kabullenme döneminin bir sonucu olduğunun altını çiziyor. İlk kişisel sergisini 1999 yılında açan,
yurtiçi ve yurtdışında da pek çok karma sergiye katılan Nur Ataibiş, eserlerinde insana dair çelişkileri ve korkuları yansıtırken insanın ilişki içinde var olmayı öğrenmesi gereğinden yola çıkarak toplumların özledikleri demokrasiye kavuşabilmesi için
bireylerin bu süreçten geçmeleri gerektiğine inanıyor. İşlere derinlik kazandırarak
geçmişi, şimdiyi ve geleceği yansıtmasına yardımcı olduğunu düşündüğü malzeme
ve dokulara ağırlıklı biçimde yer veren Nur Ataibiş; “…Ve Ötesi” başlıklı sergisindeki eserlerinde muslukçu keteni, kum, zift, tutkal, kağıt, cam tozu, sprey boya, macun ve akrilik boya gibi malzemeler kullanıyor.
Sayı: 384 - Nisan 2012
56
ETKİNLİKLERDEN...
FİLM FESTİVALİ’NDE 200 ÜZERİNDE ESER İZLEYECEĞİZ
İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından Akbank sponsorluğunda düzenlenen 31. İstanbul Film Festivali 31 Mart-15 Nisan tarihleri arasında gerçekleştiriliyor. İstanbul
Film Festivali, bu yıl da sinemaseverlere 20’nin üzerinde bölümde 200’ün üzerinde filmden oluşan programının yanı sıra ünlü konuklar, usta sinemacıların katılacağı söyleşi ve atölye çalışmaları, sinema dersleri, ustalık sınıfları ve konserlerle
dolu dolu iki hafta vaat ediyor. Her zaman olduğu gibi sinemaseverlere oldukça zengin bir içerik sunacak festival programında bu yıl 2011 ve 2012'nin yeni yapımlarından sinemanın unutulmaz klasiklerine ve usta yönetmenlerinin başyapıtlarına
seçmeler, Ocak ayında Sundance ve Şubat’ta Berlin’de dünya prömiyerlerini yapan filmlerden, Uluslararası Altın Lale, Ulusal Altın Lale ve FACE İnsan Hakları
yarışmalarına, belgesellerden çocuk filmlerine uzanan geniş bir yelpazede filmler izleyicilerle buluşuyor. Festivalde, İKSV’nin 40. yılı için hazırlanan “Sinema ve
Müzik” başlıklı bölümün yanı sıra “Devrimin Filmini Çekmek”, “Yunanistan’da Neler Oluyor?”, “Bir Çin Sinema Geleneği: WuXia”, “Aile İçinde” gibi yeni bölümler ve Mark Cousins’in “The Story of Film: An Odyssey
/ Filmin Hikayesi: Uzun ve Maceralı Bir Yolculuk” adlı 15 saatlik filminin özel gösterimi dikkat çekiyor. Festivalin gösterimleri geçen yıl olduğu gibi Beyoğlu’nda Atlas, Fitaş 1 ve 4, Beyoğlu, Pera Müzesi, Nişantaşı’nda
CityLife (City’s) ve Kadıköy’de Rexx olmak üzere 7 salonda yapılıyor. Filmlerin gösterim saatleri 11.00, 13.30,
16.00, 19.00 ve 21.30. Festivalin büyük ilgi gören Geceyarısı Sineması gösterileri bu yıl da sürüyor. Festival
süresince her cumartesi gecesi 24.00’te bir film izleyicilere sunuluyor. 31. İstanbul Film Festivali’nin “Uluslararası Yarışma” bölümünde Altın Lale için, sanat ve sanatçı temasını işleyen ya da edebiyat uyarlaması olan
11 film yarışıyor. Şakir Eczacıbaşı anısına sunulan Uluslararası Yarışma Altın Lale Ödülü, bu yıl da Eczacıbaşı Topluluğu tarafından verilecek 25 bin Avro’luk para ödülüyle destekleniyor. Bu ödülün 10 bin Avro’su
birinci gelen filmin yönetmenine, 10 bin Avro’su filmin Türkiye’deki dağıtımını üstlenecek firmaya, 5 bin Avro’su da Jüri Özel Ödülü alan filme veriliyor. Uluslararası Yarışma filmleri, Altın Lale ödülü için festivalin
ikinci haftasında izleyiciler ve uluslararası jürinin huzuruna çıkıyor. 31. İstanbul Film Festivali Altın Lale Uluslararası Yarışma Jürisinin başkanlığını bu yıl ünlü yönetmen Nuri Bilge Ceylan üstleniyor. Altın Lale Uluslararası Yarışma Jürisi’nde Nuri Bilge Ceylan’ın yanı sıra oyuncu Hiam Abbas, yönetmen Brillante Mendoza, yönetmen Corneliu Porumboiu ve gazeteci Elçin Yahşi yer alıyor.
Festivalin en merak
edilen filmlerinden biri
“Akbank Galaları”
kapsamında izleyeceğimiz
“Histeri”...
“MICHELANGELO”NUN YAŞAMI SAHNEDE
İstanbul Devlet Tiyatrosu Michelangelo’nun yaşamını tiyatro sahnesine taşıyor.
Irmak Bahçeci’nin yazdığı "Michelangelo” adlı oyunu Saydam Yeniay sahneye
koyarken, oyunda başrolü Atilla Şendil yorumluyor. Dekorlarını Behlüldane
Tor’un, giysilerini Medine Yavuz’un, ışıklarını Ayhan Güldağları’nın, müziklerini Çağrı Beklen’in, koreografisini ise Cihan Yöntem’in yaptığı oyunda diğer rollerde; Mahmut Gökgöz, Cemal Ünlü, Ozan Uçar, Tevfik Tarhal, Kemal Topal, Nurettin Özşuca, Çetin Demir, Onur Serimer, İpek Gülbir, Duygu Yürükçe, Arda Baykal, Utku Çorbacı, Merve İleri, Merve Bağdatlı, Gökay Müftüoğlu, Arda Tunaseli,
Çetin Demir, Samed Silme ve Mehmet Konu rol alıyor. Nisan ayı boyunca Üsküdar Stüdyo Sahne’de izlenebilecek olan oyunda öykü şöyle ilerliyor: Rönesans'ın önemli sanatçılarından biri olan Michelangelo Buanorotti'nin, Roma'daki
Sistine Şapeli'ni resimlerken yaşadığı son birkaç hafta... Heykeltraş, ressam,
mimar Michelangelo sanatın iktidarla yaşadığı çalışmaları, dehasının sonucu
gelen kaçınılmaz yalnızlığı ve güvensizlikleriyle, yüzyıllar boyunca insanlık tarihinin en büyük hazinelerinden
biri olarak anılacak olan büyük eserini tamamlamaya çalışmakta...
Sayı: 384 - Nisan 2012
57
Medyadan Yansımalar
İNSAN
Sayı 128
Sayı: 384 - Nisan 2012
58
HABERTÜRK
22 Mart
ÖNCE VATAN
2 Nisan
24 SAAT
2 Nisan
STAR
2 Nisan
Sayı: 384 - Nisan 2012
59
Gezi
KUZEY’İN VENEDİK’İ: ST. PETERSBURG
St. Petersburg,
Doğu’nun
Avrupa’ya açılan
kapısı olma
özelliğini gösteriyor.
Eşsiz güzellikteki
St. Petersburg,
birçok farklılığı
bünyesinde
barındırarak şehri
keşfe çıkanlara
çeşitli sürprizler
sunuyor.
Rusya’nın ikinci, Avrupa’nın 39’uncu büyük şehri olan St. Petersburg aynı zamanda kültür merkezi olarak biliniyor. Rus Çarlığı’nın Avrupa’ya açılan kapısı olmak amacıyla kurulan şehir, Sovyetler Birliği döneminde Leningrad olarak anıldı. Doğu şehri olmasına
rağmen daha Avrupai bir şehir özelliği gösteren St. Petersburg, Avrupa’ya açılan kapı olma
özelliğini halen koruyor. Şehirde en fazla dikkati çeken özellik ise zarif binaların birer
sanat eseri halinde dizili olması…
Bir rivayete göre şehir, kurulduğu zaman Venedik ve Roma'nın bir sentezi olarak düşünülürken geniş bulvarları, dingin suları, köprüleri ve çarlık mimarisinin bazı örnekleri,
şehrin Kuzey'in Venedik'i olarak anılmasına sebep oldu. Şehirdeki ünlü Hermitage Müzesi çarların geniş özel sanat koleksiyonlarına
evsahipliği yapar ve dünyanın en büyük müzelerinden biridir. Ayrıca Dostoyevski, Puşkin,
Anna Akhmatova ve Rimsky-Korsakov'un evleri de halen müze olarak kullanılıyor. Dünyaca
ünlü yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin romanları Suç ve Ceza ile Ezilenler de bu şehirde
geçer.
Leningrad'ın Kuşatması
Adolf Hitler’in emriyle Wehrmacht sürekli şehri top ateşi ve bombardımana tutar. Toplam 29
ay süren bu kuşatma ve saldırı bir milyondan fazla insanın ölümüne sebep olmasının yanında şehre de ciddi zarar verir. Yapılan resmi yazışmaSayı: 384 - Nisan 2012
60
larda, “Führer Petersburg’u yeryüzünden
silmeye kararlı. Sovyet Rusya'nın nötr
edilmesinden sonra böyle geniş bir şehrin varlığına ne gibi gerek var” ibareleri yer
aldı. Çıkan sonuç; üç milyon Leningradlı
katledilir, sebebi ise Yeni Batı Avrupa
Düzeni’nde bu insanların yerinin olmamasıdır. Tüm saldırılara şehirde yaşayan
insanların kahramanca karşı koymaları
sonucu Leningrad, ‘Hero City - Kahraman
Şehir’ başlığıyla mükâfatlandırılan ilk
Sovyet şehri olur.
Savaşın izlerini yok eden,
güçlü şehir
Savaşın insan üzerinde bıraktığı etkinin yanında bir de şehirde yarattığı tahribat
ciddi boyutlarda olunca, şehir eski kroki
üzerinden on yıllık sürede yeniden inşa edilir. Sosyal dokuda yaşanan değişim bu sayede kentin dokusunda görülmez hale gelir. Tüm yaşananların ardından 1991 yılında
Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle, şehir
entelektüel ve sanat merkezi olmasıyla
akıllarda yer etmeye başlar.
MUTLAKA GÖRMELİSİNİZ
Peterhof Sarayı: Saray 1714-1725 yılları arasında Çar 1. Peter tarafından yaptırıldı. Yazlık olması düşünülerek yaptırılan
saray için Rusya'nın Versailles'ı denilebilir.
Deniz kıyısındaki kompleks yazın fıskiye
oyunları ile şehrin çocuklarına eğlence
olanakları sunuyor. Ziyaretçilerine bir hatırlatma, Büyük Saray pazartesi hariç her
gün 11-18 arası ziyaret edilebilir.
Rus Müzesi ve Etnografya Bölümü:
Rusya ve komşu ülkelerinde yaşayan 157
etnik gruba ait kültürel ve dinsel koleksiyonları barındırır. Müzedeki mermer ve altın odalarda süslemeler ve dekorasyonlar ender bulunan taşlardan yapılmıştır. Rus
Müzesi’nin alt bölümüdür. Burada Ruslardan çok Türk halklarının tarihi sergilenmektedir. Sosyalist rejim sırasında birçok kilise yıkılmışsa da, kalanların arasından üç
tanesi şehre damgasını vurur; Kazan Katedrali, Isak Kilisesi ve Yeniden Diriliş Kilisesi. Bu arada St. Petersburg Camii de güzelliğiyle göz kamaştıran yapılar arasında.
St. Peter&Paul Kilisesi – Şehir Müzesi: St. Petersburg yapılanmaya Aziz Petro ve Pavel Kalesi ile başladı. 16 Mayıs
1703’te kalenin temeli atıldı ve bu tarih şehrin kuruluş günü olarak ilan edildi. I. Petro kale için çok uygun bir yer seçmişti. Kale,
Neva Nehri’nin kolları arasında kalan küçük bir adanın üstüne kuruluydu. Adanın
adı, Fin dilinde “Tavşan Adası”, İsveç dilinde
ise “Neşeli Topraklar” anlamına gelir. Bundan böyle Baltık Denizi’nden Rus topraklarının içlerine giden yol ve şehir, kale tabyalarıyla iyice korunmuş olacaktı. 1736 yılından günümüze kadar gelen bir geleneğe göre öğlen vakti saat tam 12’de Petro ve
Pavel Kalesi’nden top atılır. Petersburglular
da bu sesi duyduklarında saatlerine bakar,
ileri ya da geri ise on ikiye ayarlarlar.
Svitoy Petro ve Pavel Katedrali: Petro ve ondan sonraki çarlar bu katedralde
gömülü. Kalenin başka kuleleri de bulunuyor. Aralarında Svitoy Petro’nun oğlu
Aleksey de olmak üzere, Gorki, Dostoyevski,
Lenin’in ağabeyi ve Troçki gibi birçokları bu
zindana atıldı. Ayrıca kale içinde Trubetskoy Hapishanesi, basımevi, St. Petersburg
Tarihi Sergisi gibi gezilmesi gereken yerler
bulunuyor.
Saint Isaac Katedrali (Aziz Isaac):
St.Isaac Katedrali dünyanın en büyük kubbeli yapılarından biridir. 11 bin kazık temel
üzerinde yükselir. Aynı anda on bin kişiyi
içine alabilir. 21.8 metre çapındaki devasa
kubbesinde kullanılan saf altının (miktarı
100 kilogramdır) muhteşem görüntüsüyle
seyredenleri etkiler. 30 Mayıs I. Petro’nun
doğum günü, Aziz Isaac o günün patronu
olduğu için katedrale onun adı verilmiş. Burası 1. Petro ve Katerina’nın tarihi evliliğine tanıklık eden mekân olmuştu.
Hermitageü: Rus Çarları’nın kışlık sarayıdır. Dünyanın en büyük ve en tanınmış
müzelerinden biri olan Hermitage’ta 3 milyon civarında eser sergileniyor. Müzede o
kadar çok parça var ki her objenin önünde beş saniye durulsa, kesintisiz altı aya ihtiyaç vardır. Müzeyi gezmeye niyet edenler
için bu hatırlatmayı yapalım. Aksi takdirde onda birini bile göremeden günü tamamlanır. Müzeyi gezmek isteyenler için
not: Pazartesi günleri kapalı olan müze, diğer günlerde 10.30’da açılıyor.
Voskresenia Khristova Kilisesi (Yeniden Diriliş Kilisesi): Dökülen kanlar kilisesi olarak da bilinir. Çar Aleksandr II anısına yapılmıştır ve mozaik dekorasyonu ile
ünlüdür. Halk arasında “Kanlı Kilise” olarak da adlandırılır. Çar II. Aleksandr’ın
1881’de uğradığı suikastla ölümcül yara aldığı yere yapılmış olmasından dolayı bu
isimle anılmaya başlandı. Beş kubbeli olan
kilisenin, 81 metre yüksekliğindeki en
yüksek kubbesi suikastın gerçekleştiği yılı
temsil ederken, 67 metre uzunluğundaki
ikinci kubbe çarın öldüğü zamanki yaşını
ifade ediyor. Dış cephesinde farklı renkte
mozaikler, iç mekânda tamamıyla mozaik
ve mine işçiliğinin kullanıldığı ve mermer
oymaların muhteşem olduğu kilise, ziyaretçilerin oldukça ilgisini çeken mekânlardan biri durumunda.
Sayı: 384 - Nisan 2012
61
Summaries in English
GAP IS THE PROSPECT FOR THE FUTURE OF COTTON
The future of cotton was the topic of discussion at the National Cotton Summit held
in Şanlıurfa, the province which accounts for
40 percent of Turkey’s cotton production. Our
Association was there as one of the sponsors
of the summit, where it was stated that the
improvement seen in cotton production in recent years will be even more pronounced
when GAP (Southeastern Anatolia Project)
fully becomes operative. According to estimates, irrigable land areas will double with
the completion of the GAP Action Plan.
Consequently, the cotton production in the
region will also double. The summit was held
on March 19-20 and focused on discussions
on the volume of production and quality of
cotton and the problems experienced in production. Speaking at the opening, Şanlıurfa
Governor Celalettin Güvenç said, “If you’re
going to be a governor in Urfa, you have to
love cotton. This region will grow much bigger when GAP fully becomes operative and
everyone will be coming here to invest.” Following the opening remarks, in the first session of the summit, Mehmet Kaya, President
of the Şanlıurfa Trade Exchange (ŞTB) made
a presentation on “The problems of cotton
in the GAP region, specifically in Şanlıurfa.”
Kaya said he believed that cotton production in Turkey would increase with the realization of the GAP Action Plan. He continued, “The area to be irrigated within the framework of the GAP Action Plan occupies an
area of 1,061,571 hectares. The significance of the area of irrigated land will be better understood if it is considered that the total of Turkey’s cotton planting area is 480,650
hectares. The best estimates indicate that our
cotton production will double. Quality should be the goal in competing in the world
market. Quality in production, quality in
processing, quality in storage; in other
words, quality should always be in the foreground—from the moment the cotton
seed finds its way into the soil to the final manufacture of the fabric. In order to reach the
level we wish to attain in cotton, a solution
has to be found for all of the problems experienced along the journey from the cotton
grower to the spinner.”
TURKEY MOVES AMBITIOUSLY AHEAD IN TECHNICIAL TEXTILES
The advances in technology and the changes in living standards have aroused a steadily
growing interest in technical textiles. Accounting for a 200 billion-dollar world market,
technical textiles have also exhibited growth in
Turkey. Turkey has recently become more ambitious with regard to these products and last
Sayı: 384 - Nisan 2012
62
year, technical textile exports reached a level
of 1.3 billion dollars. This year’s target is 1.5 billion dollars. Various competitions have been
organized to support the work being carried out
in this field. One of these competitions was the
International Textiles and Apparel R&D Project Market Competition organized under the
strategic partnership of the Uludağ Textile Exporters Association (UTİB) and the Bursa
Chamber of Trade and Industry (BTSO). A total of 235 projects were showcased in this year’s competition. Meanwhile, the Union of Istanbul Textile and Apparel Exporters Associations (İTKİB), organized a “Technical Textiles Project Competition” in cooperation with the
Turkish Exporters Assembly and the Ministry
of the Economy. The competitions contributed
to accelerating the recent development of the
technical textiles sector. Whereas only one or
two companies were operating in this field in
the early 2000’s, now there are over 200 enterprises in the market. These companies are
not only the first choice of domestic brands but
also of international brands. Making a significant contribution to the country’s volume of
exports, these companies are quietly moving
ahead in the textiles sector.
Companies such as Söktaş, Yeşim Tekstil and Bossa are now producing many technical products, ranging from antibacterial
fabrics to deodorizing fabrics.
OUR ASSOCIATION CONVERTS MARDİN’S OLD
GOVERNOR’S MANSION INTO A SCHOOL
Our Association took over the restoration
of the old Mardin Governor’s Mansion and converted it into a school facility that houses the
Textiles and Clothing Department of Artuklu
University Faculty of Architecture. This contribution of our Association to Turkish national education was celebrated with an opening
ceremony in which Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan has participated. The Association had signed a contract for the restoration of
the 200-year-old Governor’s Mansion in Mardin in October 2010, completing the project in
a short time. The Association’s contribution to
education in the region will continue. The next
plan for the future is the construction of a 24classroom high school in Mardin.
President of the Turkish Textile Employers’
Association Halit Narin attended the opening
ceremony on March 8 in Mardin. Thirty-eight
facilities, among them the Governor’s Mansion
restored by the Association, were inaugurated at the ceremony and Narin was honored
with a plaque for his
services to Mardin, presented to him by Prime
Minister Recep Tayyip
Erdoğan. Speaking at
the ceremony, Prime
Minister Erdoğan called
attention to the development of Mardin’s Artuklu University, stating, “This year, with
the support of our philanthropists, we established a faculty of architecture here in Mardin,
one of the architectural and historical wonders
of the world.” After concluding his speech and
presenting Association President Halit Narin
with the plaquet, Erdoğan elicited a promise
from Narin regarding the realization of a 24classroom high school in the province. The Prime Minister then presented a plaque to Kabala Mayor Şakir Nuhoğlu, to whom he said,
“Mr. Mayor, we know that besides your achievements as a Municipality Mayor, you are
also a philanthropist. Look, Halit Narin will be
building a school as a businessman, you
can’t do any less. Tell us what you will be doing for Mardin?” Erdoğan extracted a promise from Nuhoğlu for a mosque and a school
and then cut the ceremonial ribbons for the 38
new facilities.
THE ASSOCIATION SPONSORS “RAG DOLLS” IN A TOY PROJECT
Always active in making contributions to
education in particular, the Association continues to focus on social responsibility projects that support children. The Association
will now be sponsoring the project of the European Toy Museum Union (TOYCO), envisioned by the notable public personality Sunay Akın, who has founded the Istanbul Toy
Museum. The first meeting of TOYCO was
held in Istanbul. The Association’s contri-
bution to the project will center on the theme of “rag dolls.” The focus will be on the
history of textiles and regenerating the culture of games and toys, the most important
assets in the world of children. The Turkish
textiles sector will be a presence at this first
meeting of the toy museums to take place
in Turkey in November and the rag dolls that
will be produced will be a reflection of the
sector’s strength to the world of imaginati-
on of the children. Halit Narin, President of
the Turkish Textile Employers’ Association
said about the event: “This will be the first
time the European Toy Museums Union
(TOYCO) will be meeting, under the leadership of our friend Sunay Akın, at an international conference in Turkey. Within this
project, each country will be presenting an
exhibit of its own culture. In his efforts to engage the textile sector in this project, Sunay
Akın brought us the “rag doll” concept and
we were very excited to contemplate the activities that we could base on this concept.
This is because in Turkey, the rag dolls that
are a part of our culture each tell the story
of the textiles of the region that they come
from. Every region has its own woven fabrics, designs, fibers and culture of dress. This
all comes alive and is reflected in dolls. Displaying the strength and beauty of Turkey’s
textiles in the imaginary world of children by
contributing to the event with an exhibit of rag
dolls will be a wonderful opportunity for Turkey’s textile manufacturers.”
Sayı: 384 - Nisan 2012
63
Tebessüm
Sayı: 384 - Nisan 2012
64
Gülşen KARAGÖZ
Moda
CEMİL İPEKÇİ'DEN 'BEYAZ DÜŞLER'
Meslek hayatında 40. yılını geride bırakan Cemil İpekçi, Altı Nokta Körler Vakfı yararına 9
Mart'ta, 60 gelinlik ve kına elbisesi ile 25 damatlıktan oluşan ilk hazır gelinlik koleksiyonunu bir defile ile sundu. İpekçi, defilesinin temasını
"Beyaz Düşler" olarak belirlerlerken, defilede
iki görme engelli model; Evren Doğru ve eşi Özgür Doğru da podyuma çıktı. Beyaz Düşler defilesi podyumunda ayrıca moda ve sanat dünyasının yakından tanıdığı isimler de Cemil İpekçi gelinlikleri ile yürüdü. Bu isimler arasında Billur Kalkavan, Pınar Aylin ve Deniz Pulaş vardı.
Koreografisi dünya çapında ödüllü koreograf Yasin Soy tarafından hazırlanan defilede Songül
Erol, Eda Sedalı, Nil Kaçmaz, Tuğba Melis
Türk, Özlem Katipoğlu, Şebnem Sürücü, Didem
Gürüzümcü, Simge Topaloğlu, Seda Ertan,
Müge Çingan, Çağıl Özkul, Çağla Zoralıoğlu gibi
isimler de görev aldı.
FARUK SARAÇ'TA MEZUNİYET YARIŞMASI
Faruk Saraç Tasarım Meslek Yüksekokulu'nun 2011-2012 dönemi
tasarım sertifika programı mezuniyet töreni düzenlenen kıyafet
yarışmasıyla sonuçlandı. Bu kapsamda Faruk Saraç Meslek Yüksekokulu'nda gerçekleştirilen defilede, 'Romantizm Cemrem' konseptindeki kıyafetiyle Nurgül Bora
birinci oldu. Bora ödülünü Faruk
Saraç ve Fatoş Öztürk'ün elinden
alırken, ikincilik 'Sonbahar-Yağmur' temalı kıyafetiyle Ayşe Mutlu'nun oldu. Üçüncülük ödülü ise
'Sonbahar ve Çam Ağaçlarının Dikenleri' temalı kıyafetin tasarımcısı ve uygulamacısı Tuba Özbek'in
oldu. Tören sonunda sertifika almaya hak kazanan öğrencilere
sertifikaları verildi. 18 sertifika
öğrencisinin kıyasıya yarıştığı mezuniyet töreninde birbirinden farklı kıyafetler dikkat çekti.
Sayı: 384 - Nisan 2012
52
MODAYA PASTEL RENKLER DAMGASINI VURACAK
Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği tarafından 10 yılı aşkın süredir yapılan 'Moda Trendleri Semineri', 22 Mart'ta gerçekleştirildi. Seminerde bir sunum yapan moda trend Yöneticisi Sandrine Maggiani, 2013 İlkbahar-Yaz modasında natürelliğin ön planda olacağını, renk
olarak ise pastel tonların öne çıkacağını anlattı. Maggiani, "2013 moda
trendleri için ilk önce sofistike bir trend diyebiliriz. Pastel renkler, natürel tonlar, soft kumaşlarla buluşacak. Etnik desenlerin ağırlıkta olacağı ürünleri çiçek motifleri ve egzotik desenler izleyecek. Asimetrik yakalar, tek omuz detaylı tasarımlar, sade bluzler ve rüstik (doğal) tarzda elbiseler, yüksek belli kalem formundaki etekler, bilek üstü dar pantalonlar, geniş yakalı ve vatkalı ceketler sektörün vazgeçilmezleri olacak” dedi. 2013 İlkbahar-Yaz Trendlerinde pudra pembesi, uçuk pembe, leylak rengi, yoğun altın sarıları, ten rengi gibi pastel renklerin çok
etkin olarak kullanılacağını söyleyen Sandrini Maggiani, siyah, beyaz ve
grinin de bol bol vitrinlerde görüleceğini dile getirdi. Maggiani, "Bu sezon retro aksesuarları oldukça sık göreceğiz. 1950’ler, 60’lar ve 70’ler
koleksiyonlarda ön plana çıkacak. Geçmişi andıran plastik çerçeveli gözlükler, renkli boncuklu kolyeler, asimetrik şekilli çantalar çarpıcı olacak. Hem kadınsı, hem erkeksi tarzların bir arada bulunabileceği bir sezon bekliyoruz. İpek, saten, pamuk gibi yumuşak, ince kumaşlar uçuşan tasarımlara yansıyacak ve transparan kumaşlar da feminen bir görüntü yaratacak. Maskulen tarzın ise deri ve tafta gibi kumaşların kullanımıyla gerçekleşmesi bekleniyor" dedi.
EİB TASARIM YARIŞMASI'NDA BİRİNCİLİK
ÖDÜLÜ UZAY GEMİSİ MODELİNE
Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (EİB) tarafından düzenlenen
ve geleneksel hale gelen 'EİB 7. Moda Tasarım Yarışması'nı Gözde Karasoy 'Spa-
ceship Mood' konseptiyle kazandı. Yarışmada, Merve Uçar’ın
tasarımı ikinci, Fulden Neslihan Dikici üçüncü oldu. İlk üçe
giren genç tasarımcılar, 2 yıl süreyle yurtdışında tasarım eğitimi alma şansını yakaladı. Ana teması 'Dijital Boyut' olarak
belirlenen yarışmanın finali, 16 Mart'ta İzmir’de gerçekleştirildi. 10 finalistin hazırladığı tasarımların yarıştığı gecede
EİB 7. Moda Tasarım Yarışması birincisi olan Gözde Karasoy ödülünü Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Yakıcı’dan
aldı. İkinci olan Merve Uçar’a ödülünü Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Mustafa Türkmenoğlu, üçüncü olan
Fulden Neslihan Dikici’ye ödülünü Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Emre
Kızılgüneşler verdi. EİB 7. Moda Tasarım Yarışması’nda birinci olan genç tasarımcı Gözde Karasoy 10 bin TL, ikinci olan Merve Uçar 6 bin TL ve
üçüncü olan Fulden Neslihan Dikici 4 bin TL ödülün sahibi oldu. Yarışmada ilk üçe giren genç tasarımcılar, aynı zamanda yurtdışında 2 yıl süreyle tasarım eğitimi şansını
da yakaladı.
Sayı: 384 - Nisan 2012
53

Benzer belgeler