tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni

Transkript

tc adalet bakanlığı eğitim dairesi başkanlığı yargı mevzuatı bülteni
T.C.
ADALET BAKANLIĞI
EĞİTİM DAİRESİ BAŞKANLIĞI
YARGI MEVZUATI BÜLTENİ
Bültenin Kapsadığı Tarihler
06 – 19 Ocak 2011
Yayımlandığı Tarih
20 Ocak 2011
Sayı
469
İÇİNDEKİLER
-
-
-
05/01/2011 Tarih Ve 6097 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve
Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
(R.G. 19 Ocak 2011 – 27820)
11/01/2011 Tarih ve 6099 Sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
(R.G. 19 Ocak 2011 – 27820)
Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkilerin Satışına ve Sunumuna İlişkin Usul ve
Esaslar Hakkında Yönetmelik
(R.G. 07 Ocak 2011 – 27820)
Adalet Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik
(R.G. 09 Ocak 2011 – 27820)
Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
(R.G. 14 Ocak 2011 – 27820)
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Birinci Dereceye Yükselmiş Olup
31/08/2010 Tarihi İtibariyle Birinci Sınıfa Ayrılma İncelemesine Tabi
Tutulacak Olan Adli Yargı Hâkim, Cumhuriyet Başsavcı ile İdari Yargı
Hakimlerinin Adlarını Belirtir Liste
(R.G. 07 Ocak 2011 – 27808)
2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 21 inci Maddesine Göre 2
Yıllık Yükselme Sürelerini Aldıkları Aylıkta Ağustos 2010 Dönemi Sonuna
kadar Bitiren Adli Yargı Hâkim, Cumhuriyet Başsavcı ve Savcıları ile İdari
Yargı Hâkimlerinin Adlarını Belirtir Liste
(R.G. 07 Ocak 2011 –
27808)
Anayasa Mahkemesinin E: 2008/8, K: 2010/71 Sayılı Kararı
(R.G. 06 Ocak 2011 – 27807)
Anayasa Mahkemesinin E: 2008/22, K: 2010/82 Sayılı Kararı
(R.G. 11 Ocak 2011 – 27812)
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden 1 Adet Karar
(R.G. 06 Ocak 2011 – 27807)
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden 3 Adet Karar
(R.G. 13 Ocak 2011 – 27814)
-
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden 1 Adet Karar
(R.G. 18 Ocak 2011 – 27819)
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinden 2 Adet Karar
(R.G. 19 Ocak 2011 – 27820)
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden 1 Adet Karar
(R.G. 19 Ocak 2011 – 27820)
İnsan Hakları Mahkemesi Kararı (Karaduman ve Diğerleri/Türkiye Davası)
İnsan Hakları Mahkemesi Kararı (Dink/Türkiye Davası)
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık
Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(R.G. 06 Ocak 2011 – 27807)
Maliye Bakanlığından Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 403)
(R.G. 19 Ocak 2011 – 27820)
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Türk Gıda Kodeksi Pirinç Tebliği (Tebliğ
No: 2010/60)
(R.G. 07 Ocak 2011 – 27808)
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde
Kullanılan Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri Tebliği (Tebliğ No: 2010/59)
(R.G. 07 Ocak 2011 – 27808)
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde
Kullanılan Tatlandırıcılar Tebliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Tebliğ
(Tebliğ No: 2010/58)
(R.G. 07 Ocak 2011 – 27808)
Maliye Bakanlığından 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Tebliği
(Sıra No: 3)
(R.G. 10 Ocak 2011 – 27811)
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından Duyuru
(R.G. 14 Ocak 2011 – 27815)
Personel Genel Müdürlüğünden “Vefat Eden Hâkim Ramazan Aslan”
Konulu Duyuru
Dışişleri Bakanlığı AGİT, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür
Yardımcılığının “KSYÖ/Münhal Kadrolar” Konulu Duyuru
Kanunlar
YABANCILARIN TÜRKİYE’DE İKAMET VE SEYAHATLERİ HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
Kanun No. 6097
Kabul
Tarihi: 5/1/2011
MADDE 1 – 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve
Seyahatleri Hakkında Kanunun 21 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Tabiiyetsiz veya Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı
edilmelerine İçişleri Bakanlığı yetkilidir.”
MADDE 2 – Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
18/1/2011
[R.G. 19 Ocak 2011 – 27820]
—— • ——
TEBLİGAT KANUNU VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN
Kanun No. 6099
Kabul Tarihi: 11/1/2011
MADDE 1 – 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 1 inci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 1 - Kazaî merciler, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanununa ekli (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri,
(II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler, (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve
denetleyici kurumlar, (IV) sayılı cetvelde yer alan sosyal güvenlik kurumları ile il özel
idareleri, belediyeler, köy hükmî şahsiyetleri, barolar ve noterler tarafından yapılacak
elektronik ortam da dâhil tüm tebligat, bu Kanun hükümlerine göre Posta ve Telgraf Teşkilatı
Genel Müdürlüğü veya memur vasıtasıyla yapılır.”
MADDE 2 – 7201 sayılı Kanuna 7 nci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde
eklenmiştir.
“Elektronik tebligat:
MADDE 7/a - Tebligata elverişli bir elektronik adres vererek bu adrese tebligat
yapılmasını isteyen kişiye, elektronik yolla tebligat yapılabilir.
Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere elektronik yolla
tebligat yapılması zorunludur.
Birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre elektronik yolla tebligatın zorunlu bir sebeple
yapılamaması hâlinde bu Kanunda belirtilen diğer usullerle tebligat yapılır.
Elektronik yolla tebligat, muhatabın elektronik adresine ulaştığı tarihi izleyen beşinci
günün sonunda yapılmış sayılır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 3 – 7201 sayılı Kanunun 10 uncu maddesine birinci fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat
yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen
en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.”
MADDE 4 – 7201 sayılı Kanunun 11 inci maddesine aşağıdaki fıkra, ikinci fıkra olarak
eklenmiştir.
“Avukat tarafından takip edilen işlerde, avukatın bürosunda yapılacak tebligatlar, resmî
çalışma gün ve saatleri içinde yapılır.”
MADDE 5 – 7201 sayılı Kanunun 21 inci maddesine birinci fıkradan sonra gelmek
üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş, mevcut ikinci fıkrada yer alan “fıkra” ibaresi “fıkralar” olarak
değiştirilmiştir.
“Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç
oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak
evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya
memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden
ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya
yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.”
MADDE 6 – 7201 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı
bendinde yer alan “yapıldığını” ibaresi “yapıldığını, adreste bulunmama” şeklinde
değiştirilmiş, fıkraya aşağıdaki (8) numaralı bent eklenmiş ve diğer bent teselsül ettirilmiştir.
“8. Tebligatın adres kayıt sistemindeki adrese yapılması durumunda buna ilişkin kaydı,”
MADDE 7 – 7201 sayılı Kanunun 25/a maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Bu maddeye göre kazaî merciler tarafından çıkarılacak tebligatta, tebliğ evrakı
doğrudan o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna gönderilebilir.”
MADDE 8 – 7201 sayılı Kanunun 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı
bendinde yer alan “ayrıca” ibaresi metinden çıkarılmış ve anılan bentte yer alan “gazetede”
ibaresi “gazetede ve ayrıca elektronik ortamda” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 9 – 7201 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
“Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri
adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait
binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.”
“Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki
adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.”
“Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini
değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri
adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye
Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese
ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır.”
MADDE 10 – 7201 sayılı Kanunun 36 ncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Celse esnasında veya kalemde tebligat:
MADDE 36 - Celse esnasında veya kalemde, soruşturmaya, davaya ya da takibe ait
evrakın, taraflara, ilgili üçüncü kişilere, katılana veya vekillerine tutanağa geçirilmek suretiyle
veya imza karşılığında, tebliğ konusu belirtilerek tevdii, tebliğ hükmündedir. Bu durumda
ayrıca tebliğ mazbatası düzenlenmesi gerekmez ve masraf da alınmaz.”
MADDE 11 – 7201 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 49 - Tapuda kayıtlı taşınmazların veya miras, istimlak, cebrî icra veya
mahkeme ilâmı ile iktisapta bulunan hak sahipleri, adreslerini ve değiştirdikleri
takdirde yenisini, bulundukları yerin tapu idaresine bildirmeye mecburdur. Davetiye veya
tebliğ evrakı, bu suretle bilinen son adrese gönderilir. Hak sahiplerinin adres bildirmemeleri
hâlinde adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir.”
MADDE 12 – 7201 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Yönetmelik:
MADDE 60 - Bu Kanunun uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar İçişleri, Maliye ve
Ulaştırma bakanlıklarının görüşü alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.”
MADDE 13 – 7201 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“Teknik altyapının kurulması, tüzük hükümlerinin uygulanması:
GEÇİCİ MADDE 1 - Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü, elektronik ortamda
yapılacak tebligatla ilgili her türlü teknik altyapıyı bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren en geç bir yıl içinde kurarak faaliyete geçirir.
60 ıncı maddede belirtilen yönetmelik, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi izleyen altı
ay içinde hazırlanır. Anılan yönetmelik yürürlüğe girene kadar Tebligat Tüzüğünün bu
Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.
Mevzuatta, Tebligat Tüzüğüne yapılan atıflar 60 ıncı madde hükmü uyarınca çıkarılacak
yönetmeliğe yapılmış sayılır.”
MADDE 14 – 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 110
uncu maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Görevli ve Yetkili Mahkeme:
MADDE 110 - İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların
sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli
yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını
önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri
uygulanır.
Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının
merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer
mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de
açılabilir.”
MADDE 15 – 2918 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 21 - Bu Kanunun 110 uncu maddesinin birinci fıkrasının göreve
ilişkin hükmü, yürürlüğe girdiği tarihten önce idari yargıda ve Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde açılmış bulunan davalara uygulanmaz.”
MADDE 16 – 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanununa 36 ncı maddeden
sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
“Kamu tarafından açılan davalarda yargılama giderleri:
MADDE 36/A - Kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya
diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı kadastro mahkemeleri ile
genel mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekâlet ücreti dâhil, yargılama giderine
hükmolunmaz.”
MADDE 17 – 3402 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 11 - Bu Kanunun 36/A maddesi hükmü, henüz infaz edilmemiş
yargı kararlarındaki vekâlet ücreti dâhil yargılama giderleri için de uygulanır.”
MADDE 18 – Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesiyle değiştirilen 7201 sayılı Kanunun 1 inci maddesinde yer alan
elektronik ortamda tebligata ilişkin hüküm yayımı tarihinden bir yıl sonra,
b) 2 nci maddesiyle 7201 sayılı Kanuna eklenen 7/a maddesinin sermaye şirketlerine
elektronik yolla tebligat yapılması zorunluluğu getiren ikinci fıkrası yayımı tarihinden iki yıl
sonra, maddenin diğer fıkraları yayımı tarihinden bir yıl sonra,
c) 8 inci maddesi yayımı tarihinden dokuz ay sonra,
ç) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
MADDE 19 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
18/1/2011
[R.G. 19 Ocak 2011 – 27820]
—— • ——
Yönetmelikler
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumundan:
TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLERİN SATIŞINA VE SUNUMUNA
İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK
BİRİNCİ KISIM
Genel Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin, kamu
sağlığının ve tüketici haklarının korunması ile rekabetin tesisi hususları gözetilerek tanıtımına,
satışına, sunumuna ve nihai tüketicilere güvenli bir şekilde ulaşmasına ilişkin her türlü
faaliyetin usul ve esaslarını düzenlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin, tanıtımına,
satışına ve sunumuna ilişkin faaliyetlerde, kamu ve birey sağlığının gözetilmesi, rekabetin
tesisi, tüketici seçeneklerinin korunması, reklam koşullarının belirlenmesi, tüketici bilincinin
geliştirilmesi ve faaliyetlerin kayıt altına alınması suretiyle piyasa takip ve kontrolünün
sağlanmasına yönelik uyulması gereken usul ve esasları kapsar.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelik, 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı İspirto ve İspirtolu
İçkiler İnhisarı Kanunu, 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının
Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun, 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Tütün ve Alkol
Piyasası Düzenleme Kurumu Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 8/12/2004 tarihli ve
2004/8235 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Dünya Sağlık Örgütü Tütün
Kontrolü Çerçeve Sözleşmesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 4 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Açık alkollü içki satıcısı: Alkollü içkilerin, piyasaya arz ambalajını açarak mevzuata
uygun şekilde nihai tüketiciye satışını ve sunumunu yapan, açık alkollü içki satış belgesini
haiz gerçek veya tüzel kişiyi,
b) Bağlı satış: Bir mal veya hizmet ile birlikte aynı ya da farklı ek bir mal veya hizmetin
satın alınmasının zorunlu kılınmasını içeren satış sözleşmesini veya eylemini,
c) Bilgi toplumu hizmetleri: Elektronik ticaret, elektronik ortamda sunulan mesleki
faaliyetler, elektronik haberleşme ve bilişim hizmetleri gibi talebe bağlı olarak elektronik
araçlarla ve tarafların yüz yüze gelme mecburiyetleri olmaksızın sağlanan her türlü mal ve
hizmetin tedarikini,
ç) Genç: Onbeş ile yirmidört yaş arası dönem içinde bulunan kişiyi,
d) İşyeri: Bu Yönetmelik kapsamına giren ticari nitelikteki faaliyetlere tahsis edilen
yerleri,
e) Kampanya: Ürünü veya markayı tanıtmak veya pazar payını artırmak ya da korumak
amacıyla düzenlenen, tüketimi özendirici ve teşvik edici uygulama ve faaliyetleri,
f) Kurul: Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulunu,
g) Kurum: Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunu,
ğ) Münhasır satıcı: Sadece tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, nihai tüketiciye
piyasaya arz ambalajında satışını yapan, münhasır tütün mamulü ve/veya alkollü içki
perakende satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi,
h) Perakende satıcı: Tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, nihai tüketiciye piyasaya
arz ambalajında satışını yapan, perakende satış belgesini haiz gerçek veya tüzel kişiyi,
ı) Promosyon: Ürünü, markayı ya da firmayı tanıtmak, ürünün alımını özendirmek,
satışını artırmak veya firmanın ya da markanın imajının güçlendirilmesini sağlamak amacıyla
yapılan; aynı fiyata daha fazla ürün, satışa konu ürünün yanında bedelsiz ya da indirimli
fiyattan verilen aynı ya da farklı ek ürün, ek hizmet veya kazanımları,
i) Satış belgesi: İşyerlerinde tütün mamulleri satışı ile alkollü içkilerin satışı ve/veya
sunumunun yapılabilmesi için Kurum veya yetkilendirilmiş merci tarafından verilecek izin
belgesini,
j) Sponsorluk: Ürünün tanıtımını amaç edinen ya da tanıtımı yönünde doğrudan veya
dolaylı etkisi olan her türlü olaya, faaliyete ya da gerçek veya tüzel kişiye katkıda bulunmayı,
k) Toptan satıcı: Tütün mamulleri ve/veya alkollü içkilerin, bu Yönetmelik hükümleri
kapsamında satış belgesi almış satıcılara satışını yapan, toptan satış belgesini haiz gerçek veya
tüzel kişiyi,
l) Yetkilendirilmiş merci: Yapılan protokol çerçevesinde yetkilendirilen kamu kurum ve
kuruluşları veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarını,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Ortak Hükümler
Satış belgesi alma zorunluluğu
MADDE 5 – (1) Tütün mamulleri ve alkollü içkilerin toptan ve perakende satışı ile açık
alkollü içki satışı faaliyetlerinde bulunacak kişilerin, faaliyet türlerine göre aşağıdaki belgeleri
almaları zorunludur:
a) Tütün mamullerinin perakende satışını yapabilmek için, tütün mamulü perakende
satış belgesi.
b) Alkollü içkilerin perakende satışını yapabilmek için, alkollü içki perakende satış
belgesi.
c) Tütün mamulü ve alkollü içkilerin birlikte perakende satışını yapabilmek için, tütün
mamulü ve alkollü içki perakende satış belgesi.
ç) Münhasıran tütün mamulü ve/veya alkollü içkilerin perakende satışını yapabilmek
için, münhasır tütün mamulü ve/veya alkollü içki perakende satış belgesi.
d) Piyasaya arz ambalajı açılmak suretiyle açık alkollü içkilerin satışını ve sunumunu
yapabilmek için, açık alkollü içki satış belgesi.
e) Tütün mamulü ve/veya alkollü içkilerin toptan satışını yapabilmek için, tütün
mamulü ve/veya alkollü içki toptan satış belgesi.
(2) İşyerlerine, diğer kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili meslek kuruluşları tarafından
özel mevzuatına göre verilen izinler, bu Yönetmelik hükümlerine göre satış belgesi alma
mükellefiyetini ortadan kaldırmaz.
İşyerlerine ilişkin ortak hükümler
MADDE 6 – (1) Aşağıda yer alan hükümler; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin
satışının ve sunumunun yapıldığı gerçek ve tüzel kişilere ait işyerlerinin tümünü kapsar:
a) Bu Yönetmelik kapsamındaki faaliyetler için sabit ve fiziki bir işyerinin mevcudiyeti
aranır. Aynı gerçek veya tüzel kişinin birden fazla işyerinin bulunması halinde her biri için
ayrı satış belgesi alınması zorunludur.
b) Yetkili satıcılar tarafından satış belgesinde belirtilen işyeri adresi dışında satış
ve/veya sunum yapılamaz.
c) Alkollü içkilerin bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım
hizmetleri yoluyla satışı ancak satış belgesini haiz işyerlerinden yapılabilir. Kurumdan
faaliyet konusuna ilişkin yetki belgesi almış alkollü içki satıcıları, bilgi toplumu hizmetleri
veya posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla satış ve dağıtım faaliyetlerini, bu
Yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara uygun şekilde yapmak zorundadır.
ç) İşyerlerinde; tütün mamulleri ve alkollü içkilerin satıldığı otomatik satış makineleri
bulundurulamaz. Tütün mamulleri ve alkollü içkiler, her nevi oyun makineleri ile veya farklı
yöntemlerle oyun ve bahse konu edilemez.
d) Bu Yönetmelik kapsamındaki ürünlerin dışında farklı ürünlerin de satıldığı
işyerlerinde; Yönetmelik kapsamı dahilindeki ürünler, diğer ürünlerden ayrı ve her türlü
denetime imkan verecek şekilde satışa arz edilir ve/veya depolanır.
e) Satış belgeleri, işyerlerinin içerisinde tüketicilerce rahatlıkla görülebilecek ve
okunabilecek uygun yerlere asılır. Kurum sicil numarası, işyeri tabelalarına veya vitrinlerin
dış yüzeylerine rahatlıkla görülebilecek ve okunabilecek şekilde yazılır.
f) İşyerinde; onsekiz yaşını doldurmamış kişilere tütün mamulleri ve alkollü içkiler
satılamaz veya sunum suretiyle tüketimlerine arz edilemez. Yaş konusunda tereddüde
düşülmesi halinde satıcı, talepte bulunan tüketiciden kimlik belgesi istemek suretiyle, onsekiz
yaşından büyük olduğu bilgisine ulaşarak satışı veya sunumu gerçekleştirir.
g) İşyerinde, tütün mamulleri ve alkollü içkilerin onsekiz yaşını doldurmamış kişilere
satış veya sunumunun yapılamayacağına ilişkin uyarı yazılarının bulunması ve bu yazıların
görülebilen yerlere okunabilecek şekilde asılması zorunludur. Uyarı yazılarının içeriği, şekli
ve konumlandırılmasına dair usul ve esaslar Kurum tarafından belirlenir.
ğ) Satıcılar, ambalajlarında mevzuat uyarınca kullanılması zorunlu olan bandrol, etiket,
hologram, pul, damga veya benzeri işaretleri taşımayan ürünleri ya da taklit veya niteliğine
uygun olmayan işaretleri taşıyan ürünleri, ticari amaçla işyerlerinde bulunduramazlar,
nakledemezler, satışa arz edemezler. Birada uygulanacak kod bandrol hükmündedir.
(2) Onsekiz yaşını doldurmamış kişiler, tütün mamulü ve alkollü içkilerin
pazarlanmasında, satışında ve sunumunda istihdam edilemez. Yasal düzenlemeler uyarınca
gerçekleştirilen eğitim amaçlı çalışmalar bu hükmün dışındadır.
İKİNCİ KISIM
Satış Faaliyetlerine ve Satış Belgelerine İlişkin Esaslar
BİRİNCİ BÖLÜM
Satış Faaliyetlerine İlişkin Esaslar
Toptan satış faaliyetine ilişkin esaslar
MADDE 7 – (1) Toptan satışlarda aşağıdaki esaslara uyulur:
a) Tütün mamulü ve alkollü içki üreticileri ile ithalatçıları; Kurumdan üretim, ithalat ve
dağıtım faaliyetleri için almış oldukları belgelere istinaden, toptan satıcılara ürünlerinin
satışını ayrı bir toptan satış belgesi almalarına gerek bulunmaksızın yapabilirler. Bu kişilerin,
doğrudan açık alkollü içki satıcılarına ve/veya perakende satıcılara satış yapmak istemeleri
halinde toptan satış belgesi almaları zorunludur. Ayrıca; bu kişilerin ve toptan satıcıların, açık
alkollü içki satışı ile perakende satış yapmak istemeleri halinde, faaliyet konusuna uygun açık
alkollü içki satış belgesi ve/veya perakende satış belgesi almaları zorunludur.
b) Ürün alım-satımı yapılan her bir yer için ayrı satış belgesi alınması zorunludur.
Toptan satış belgeleri, gerçek kişilerde; işletme sahibinin veya vekilinin başvurusu üzerine
şahıs adına, tüzel kişilerde ise; tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili kişi tarafından yapılacak
başvuru üzerine, tüzel kişilik adına düzenlenir.
c) Toptan satıcılar, (a) bendi hükmü saklı kalmak üzere; toptan satış belgesi almamış
kişilerden ürün alamazlar, nargile içim yerlerine yönelik yapılan nargilelik tütün mamulü
satışı hariç, geçerli satış belgesi olmayanlara ürün satamazlar. Faaliyetine kendi isteğiyle son
veren, belgesi iptal edilen veya belgesi geçerliliğini kaybedenlerin, bu durumlarına ilişkin
bilgileri Kurumun internet sitesinde yayımlanır. Ürünlerin ticaretine ilişkin satış faturaları ve
sevk/taşıma irsaliyeleri üzerinde, toptan satıcının ve ürün sattığı satıcının Kurum sicil
numarası ile ürünlerin niteliğini tanımlayan marka ve ambalaj hacmi veya birimi bilgilerine
yer verilmesi zorunludur.
ç) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının (c)
bendinde sayılan ihlale konu ürünün piyasaya arzının bir yıla kadar durdurulmasına karar
verilmesi ve bu karara konu ürünlerin Kurumun internet sitesinde ilan edilmesi halinde;
toptan satıcılar, bu ürünlerin perakende satıcılara dağıtımını yapamazlar.
d) Toptan satıcılar, satışını yaptıkları ürünlerin ambalajlarında bulunması zorunlu olan
bandrol ve kodlara ait güvenlik özelliklerinin perakende satıcılar tarafından kontrol edilmesini
sağlamak amacıyla, Kurum tarafından belirlenecek doğrulama materyallerini yeterli sayıda
bulundurmak, düzenli olarak ürünlerin kontrollerini yapmak, taklit ve niteliğine uygun
olmayan bandrolleri taşıyan ürünleri işyerlerinde ve araçlarında bulundurmamak ve alım
yapan satıcılara talepleri halinde doğrulama materyallerini sunmak zorundadır.
Perakende satış faaliyetine ilişkin esaslar
MADDE 8 – (1) Perakende satışlarda aşağıdaki esaslara uyulması zorunludur:
a) Perakende satıcılar, satış belgesi almamış kişilerden ürün alamazlar.
b) 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı Kanun ile 7/11/1996 tarihli ve 4207 sayılı Kanunda
satış yapılamayacağı belirtilen yerler hariç olmak üzere, işyeri açma ve çalışma ruhsatında
belirtilen faaliyet konusu; bakkal, market, süpermarket, hipermarket, kuruyemişçi, büfe
olanlar ile münhasıran tütün mamulü ve/veya alkollü içki satışı yapan kişiler, perakende satış
belgesi talebinde bulunabilirler.
c) Perakende satıcıların faaliyet konusu; tütün mamulü ve alkollü içki olarak seçilen
faaliyet konularının her ikisini ya da birini kapsayabilir ve faaliyet konuları satış belgesi
üzerinde ayrı ayrı belirtilir.
ç) Perakende satıcılar; tütün mamullerinin ve alkollü içkilerin, nihai tüketicilere yönelik
arz ambalajlarını bozmak ya da bölmek suretiyle satış veya sunumunu yapamazlar.
Tütün mamulü satışının yapılamayacağı yerler ve yöntemler
MADDE 9 – (1) Sağlık, eğitim ve öğretim, kültür ve spor hizmeti verilen yerlerde tütün
mamullerinin satışı yapılamaz.
(2) Bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri
yoluyla tütün mamulü satışı ve teslimi yapılamaz.
Perakende ve açık alkollü içki satışı ile ilgili işyerlerine ilişkin esaslar
MADDE 10 – (1) Açık alkollü içki satış belgesi bulunmayan perakende satış yapılan
işyerlerinde, açık alkollü içki tüketilemez ve sunumu yapılamaz.
(2) Belediye mücavir alanları ve konaklama yerleri hariç olmak üzere, otoyollarda ve
devlet karayollarında bulunan yapı ve tesislerde alkollü içki satışı yapılamaz.
(3) Öğrenci yurtları, spor kulüpleri, her türlü öğretim ve eğitim kurumları, kahvehane,
kıraathane, pastane, bezik ve briç salonlarında alkollü içki satışı yapılamaz. Akaryakıt
istasyonlarının mağaza ve lokantalarında ise, hacmen % 5 alkolden fazla alkol içeren alkollü
içkilerin satışı yapılamaz.
Alkollü içkilerin, bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri
dağıtım hizmetleri yoluyla yapılacak satışlarına ilişkin esaslar
MADDE 11 – (1) Bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım
hizmetleri yoluyla alkollü içki satışı faaliyetinde bulunmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler,
faaliyet konusuna uygun perakende satış belgesi almak, bu Yönetmelikte yer alan usul ve
esaslara uygun faaliyette bulunmak zorundadır.
(2) Alkollü içkilerin, televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu yayın araçlarıyla satışı
yapılamaz.
(3) Öğrenci yurtlarına, spor kulüplerine, her türlü öğretim ve eğitim kurumlarına,
kahvehanelere, kıraathanelere, pastanelere, bezik ve briç salonlarına; bilgi toplumu hizmetleri
ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla alkollü içki satışı yapılamaz ve teslim
edilemez.
(4) Toptan satış belgesini haiz kişiler; toptan satıcılara, perakende veya açık alkollü içki
satıcılarına, bilgi toplumu hizmetleri ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla,
alkollü içki satışı yapabilirler. Toptan satıcılar, bu tür satışlarında satışın gerçekleştirileceği
internet adresini Kuruma yazılı olarak bildirir ve bu adres, satış belgesi üzerinde Kurumca
belirtilir.
(5) Perakende satış belgesini haiz satıcılar; belgeli açık alkollü içki satıcılarına ve nihai
tüketicilere, bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri
yoluyla alkollü içki satışlarını yapabilirler. Perakende satıcılar; fiziki işyerlerinin yanı sıra
internet aracılığıyla açık alkollü içki satıcılarına veya nihai tüketicilere perakende alkollü içki
satışı yapmak istediklerinde, satışın gerçekleştirileceği internet adresini Kuruma yazılı olarak
bildirir ve bu adres, satış belgesi üzerinde Kurumca belirtilir.
(6) Satış belgesi üzerinde yer alan internet adresleri dışında başka bir internet
adresinden satış yapılamaz.
(7) İnternet aracılığıyla alkollü içkilerin satışı için, diğer ürünlerden ayrı ulaşılabilen
aynı internet adresi içerisinde ayrı bir sayfa tahsis edilmesi ve sitenin alkollü içki tanıtımına
ve satışına tahsis edilmiş bölümünde, satışı gerçekleştirecek olan satıcının satış belgesinde
belirtilen fiziki işyeri adresi ile satış belgesi üzerinde yer alan Kurum sicil numarasına yer
verilmesi zorunludur.
(8) Farklı internet sitelerinden, alkollü içkilerin satışı için tahsis edilen internet sayfasına
doğrudan bağlantı sağlanamaz. İnternet ortamında, alkollü içki satışına tahsis edilmiş sayfalar
dışındaki alanlarda, kullanıcı denetimsiz iç içe otomatik açılan pencereler vasıtasıyla alkollü
içki satışı yapılamaz.
(9) Perakende satışa ilişkin internet sayfalarında; alkollü içkilerin üreticisi veya
ithalatçısı, ürün markası, fiyatı, hacmi, kategorisi, menşei bilgisi ve alkol derecesi dışında
hiçbir ek ifade yer alamaz. Bu bilgiler, herhangi bir ürünü ya da firmayı ön plana çıkaracak
şekilde farklı renk, boyut ya da yazı formatında yazılamaz. Bu kapsamdaki internet
adreslerinde, yazılı veya görsel unsurlar kullanılarak tüketici seçeneklerini azaltacak veya
sektörel rekabeti bozacak uygulamalar yapılamaz.
(10) Perakende satışlarda; bilgi toplumu hizmetleri vasıtasıyla ya da posta ve benzeri
dağıtım hizmetleri yoluyla yapılan satışlar; onsekiz yaşını doldurmamış kişilere ürün teslim
edilmemesi de dahil siparişin alınmasından ürününün teslimine kadar geçen sürede işlemlerin
mevzuata uygunluğunun sorumluluğu satıcıya ait olmak üzere, belge sahibinin doğrudan talep
sahibinden sipariş alması ve sipariş konusu ürünün talep sahibine teslimi suretiyle yapılır.
Tüketici ile satıcıyı elektronik ortamda buluşturmak suretiyle, alkollü içki siparişlerinin
satıcılar tarafından karşılanmasını internet aracılığıyla temin etmek üzere aracılık faaliyetinde
bulunulamaz.
(11) İnternet üzerinden yapılan perakende satışlarda; ürün bedeli, ancak kredi kartı ya
da havale işlemi vasıtasıyla tahsil edilebilir.
İKİNCİ BÖLÜM
Satış Belgelerine İlişkin Esaslar
Satış belgesi başvurusu
MADDE 12 – (1) Bu Yönetmelik kapsamındaki faaliyetlere ilişkin satış belgesi almak
isteyenler, Kurumun internet sitesinde yer alan ve faaliyetin niteliğine uygun olan başvuru
formunu elektronik ortamda doldurduktan sonra ıslak imza veya elektronik imza ile imzalar.
(2) Perakende ve açık alkollü içki satış belgesi başvurularında başvuru formuna,
başvurunun niteliğine göre aşağıda belirtilen belgeler eklenir:
a) Gerçek kişiler adına yapılacak başvurularda;
1) İşyeri açma ve çalışma ruhsatı örneği, açık alkollü içki satışı yapacaklar için ise ilgili
mevzuatı gereğince yetkili makamlardan alınacak açık alkollü içki satışına ilişkin ruhsat veya
izin belgesi örneği.
2) Belediye teşkilatı bulunmayan yörelerde; perakende alkollü içki satışı yapılacak yere
ilişkin, o yerin bağlı olduğu mülki amirliğin mevzuatına göre yapacağı değerlendirme sonucu
olumlu görüşünü belirten yazı.
3) Vergi mükellefiyet kaydına ilişkin belge.
4) Belge bedelinin ödendiğine ilişkin banka dekontu örneği.
b) Tüzel kişiler adına yapılacak başvurularda;
1) İşyeri açma ve çalışma ruhsatı örneği, açık alkollü içki satışı yapacaklar için ise ilgili
mevzuatı gereğince yetkili makamlardan alınacak açık alkollü içki satışına ilişkin ruhsat veya
izin belgesi örneği.
2) Ticaret unvanının yayımladığı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi örneği ve yetkili
kişilere ilişkin imza sirküleri veya vekâletname örneği.
3) Vergi mükellefiyet kaydına ilişkin belge.
4) Belge bedelinin ödendiğine ilişkin banka dekontu örneği.
(3) Toptan satış belgesi başvurularında başvuru formuna aşağıda belirtilen belgeler
eklenir:
a) Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanmış ana sözleşme, sözleşme değişikliği
ve yetkili kişilere ilişkin imza sirküleri.
b) Satış belgesi düzenlenmesi talep edilen yere ilişkin işyeri açma ve çalışma ruhsatı
veya şube tescili.
c) Toptan satışı yapılması istenilen ürünlerin, üreticisinden veya ithalatçısından alınmış
yetki belgesinin aslı veya noter onaylı örneği, üretici ve ithalatçıların toptan satış belgesi
başvurularında Kurum mevzuatı doğrultusunda almış oldukları üretim/ithalat veya dağıtım
izin belgelerinin örneği.
ç) Vergi mükellefiyet kaydına ilişkin belge.
d) Belge bedelinin ödendiğine ilişkin banka dekontu örneği.
Satış belgelerinin düzenlenmesi
MADDE 13 – (1) Bu Yönetmelikte belirtilen usullere uygun hazırlanmış olan başvuru
formu ile eki belgeler, Kuruma veya yetkilendirilmiş merci bulunması durumunda bu mercie
şahsen veya yetkili temsilci vasıtasıyla ya da posta ve benzeri dağıtım hizmetleri yoluyla
iletilir. Şahsen veya yetkili temsilci vasıtasıyla yapılacak başvurular için belgelerin aslının
getirilmesi halinde, aslına uygunluğu kontrol edildikten sonra ilgili görevli tarafından isim ve
unvan yazılarak tasdik edilen belge fotokopisi başvuruda kabul edilir. Posta ve benzeri
dağıtım hizmetleri ile yapılması durumunda, belge asılları veya onaylı suretleri ile başvuru
yapılır. Posta ve benzeri dağıtım hizmetleri ile yapılan başvurunun ulaşmasındaki
aksaklıklardan Kurum veya yetkilendirilmiş merci sorumlu tutulamaz.
(2) Kurum veya yetkilendirilmiş merci; başvuru formu ve eki belgelerde yer alan beyan,
bilgi ve belgelerin uygunluğu ile 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde
belirtilen hususlara aykırı bir durumun olmadığını belge ibrazıyla tespit etmesi halinde, başka
bir inceleme yapmaksızın satış belgesini gerçek veya tüzel kişi adına düzenleyerek teslim eder
veya belirtilen adrese, alma haberli olarak postayla gönderir. Belge ibrazı dışında 3/1/2002
tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesi hükümleri sadece Kurumca incelenip
değerlendirilir. Başvurunun reddi veya kabulü en geç otuz gün içinde neticelendirilir.
(3) Adi şirketlerin başvurularında; temsile yetkili ortaklardan biri tarafından yapılan
başvuru yeterli kabul edilir ve satış belgeleri adi şirket adına düzenlenir.
(4) Kamu kurum ve kuruluşları tarafından işletilen kantin ve sosyal tesis gibi yerler için
yapılan belge başvurularında; başvuru sahibinin yetkili olduğunu gösterir belge ile başvurusu
üzerine, başvuru formu ve satış belgesi bedelinin yatırıldığına dair dekont dışında başka belge
aranmaz. Bu yerlerin müstecirlerce işletilmesi halinde, satış belgesi başvurusunda gerçek ve
tüzel kişiler için aranan belgelerin tamamı aranır.
(5) Dernek ve birlik lokallerinde açık alkollü içki satışı yapmak isteyenlerden, mülki
amirlikten alınmış izin belgesi aranır. Açık alkollü içki satış belgesi; dernek lokallerinin,
dernek yönetim kurulu kararıyla dernek adına işletilmesi halinde derneği temsile yetkili
sorumlu müdürden istenen belgelere istinaden dernek adına, müstecir tarafından işletilmesi
halinde ise müstecirden istenen belgelere istinaden müstecir adına düzenlenir.
(6) Karayolu, demiryolu ve havayolunda kullanılan araçlarda perakende ve açık alkollü
içki satışı ve sunumu yönünden, ürün tedarik eden gerçek veya tüzel kişilerin adına satış
belgesi düzenlenmiş bulunması yeterlidir. Denizyolu araçlarının her birine verilecek açık
alkollü içki satış belgeleri için, taşımacılık faaliyetini sürdüren gerçek ve tüzel kişinin merkez
işyeri adresinin bulunduğu yerde başvuru yapılır.
(7) Alkollü içki sektörünün faaliyetine yönelik fuar, festival ve şenlik gibi geçici
etkinlikler süresince kurulacak stantlarda alkollü içki satış ve/veya sunumunun yapılması
amacıyla, etkinlik süresince geçerli olmak ve bu Yönetmelikte belirlenen usul ve esaslara
uygun şekilde faaliyet gerçekleştirmek koşuluyla Kurumdan, izin veren bir yazı talep edilmesi
zorunludur. Bu başvurularda, başvuru sahibi veya etkinliği organize eden gerçek veya tüzel
kişi tarafından, faaliyetin gerçekleştirileceği mahalde yetkili bulunan belediye veya il özel
idareleri ya da mülki amirlikten alınmış alkollü içki satışına ilişkin izin belgeleri aranır. Bu tür
başvurularda, Kurum tarafından verilecek izinler, belediye veya mülki amirden alkollü içki
satışı yapmak üzere izin almış bulunan gerçek ya da tüzel kişi adına, iznin etkinliği organize
eden gerçek ya da tüzel kişi tarafından alınmış olması halinde ise standı kiralayan adına
düzenlenir.
(8) Satış belgesini haiz tüzel kişinin bir başka tüzel kişi ile birleşmesi sonucunda
yeniden bir tüzel kişilik oluşması veya belgesiz bir tüzel kişinin belgeli bir tüzel kişiliği devir
almak suretiyle kendi tüzel kişiliği içerisine aktif ve pasifleriyle katması halinde satış
belgesine konu edilen faaliyetin sürdürülebilmesi için, devralan tüzel kişilik adına mevzuat
hükümleri çerçevesinde, yeniden satış belgesi alınması zorunludur.
(9) Tüzel kişiler için, tüzel kişiliğin en yüksek karar organının başkanı ve üyelerinin
tamamının veya bir kısmının değişmesi halinde yeni başkan ve üyeler hakkında değişikliğin
vuku bulduğu tarihi takip eden otuz gün içinde, değerlendirilmek üzere Kuruma veya
yetkilendirilmiş mercie yazılı bildirimde bulunulur.
(10) Satış belgesi başvurusunda ibraz edilen bilgi ve belgelerde yer alan hususlardan
herhangi birinde değişiklik olması halinde, değişikliğin vuku bulduğu tarihi takip eden otuz
gün içinde, değerlendirilmek üzere Kuruma veya yetkilendirilmiş mercie yazılı başvuruda
bulunulması zorunludur.
(11) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin sekizinci fıkrası
kapsamında belgesi iptal edilenlerin, iptale konu engellerin ortadan kalktığını tevsik eden
belge ile birlikte yapacakları yeni belge başvuruları üzerine; iptal işleminin yapıldığı yıl
içerisinde bedel alınmaksızın, izleyen yıllarda ise ilgili yıl için geçerli olan bedellerin tahsili
suretiyle yeni belge düzenlenir.
(12) Toptan satıcılar, ürünlerinin satış ve dağıtımını yaptıkları üretici/ithalatçı firmadan
aldıkları yetki belgesinin geçerliliğini yitirmesi halinde, geçerlilik süresinin bitimini takip
eden otuz gün içinde, Kuruma veya yetkilendirilmiş merci bulunması durumunda bu mercie
yazılı olarak bilgi vermek ve mevcut ürünlerin tasfiyesini müteakiben yetkilendirilmiş mercie
başvurmak suretiyle satış belgesi üzerinde gerekli değişikliği yaptırmak zorundadır. Farklı bir
üretici/ithalatçı firmadan alınmış yetki belgesi bulunmayan satıcıların tasfiyeyi müteakip satış
belgesini Kuruma iade etmeleri şarttır.
(13) Açık alkollü içki satış belgesi başvurusunda ibraz edilen işyeri açma ve çalışma
ruhsatı veya açık alkollü içki satışına izin veren resmî belgede, satış yapılacak döneme
ve/veya zaman dilimine ilişkin belirtilen kısıtlamalar açık alkollü içki satış belgesi için de
geçerlidir.
(14) Satış belgesi sahipleri;
a) Satış belgelerinin zayi olması halinde, önceden ibraz etmiş oldukları belgeleri
eklemeksizin yeni bir başvuru formu düzenlemek suretiyle,
b) Belge üzerinde yer alan bilgilerin herhangi birinde değişiklik olması halinde,
değişikliğin niteliğine göre gerekli belgelerin, bildirimin ve önceki satış belgesinin aslının
eklenmesi suretiyle,
yeniden satış belgesi başvurusunda bulunabilirler. Bu durumlarda; en geç otuz gün
içerisinde başvurulması zorunludur. Bu hallerde, Kurum veya yetkilendirilmiş merci
tarafından satış belgeleri, bedel alınmaksızın yeniden düzenlenir.
Süre uzatım işlemi ve satış belgelerinin geçerliliği
MADDE 14 – (1) Satış belgelerinin alındığı veya süre uzatım işleminin yapıldığı tarihe
bakılmaksızın, faaliyetine devam etmek isteyen satıcılar takip eden yılın Ocak ayı başından
Mart ayı sonuna kadar süre uzatım işlemini yaptırmak zorundadır. Süre uzatım işlemi; işlemin
yapıldığı tarihte geçerli olan süre uzatım işlem bedelinin, Kurumun ilan ettiği banka hesabına
Kurum sicil numarası beyan edilerek yatırılması suretiyle yapılır. Süre uzatım işlemi belge
üzerinde gösterilir.
(2) Bu Yönetmelik kapsamındaki faaliyetlerine kendi isteği ile son vermek isteyen
satıcılar Kuruma bildirimde bulunur. Bu kapsamdaki satıcılar işyerlerinde bulunan ürünlerini
bildirimde bulundukları tarihten itibaren otuz gün içerisinde tasfiye eder ve satış belgelerini
Kuruma iade eder. Bu satıcılara ilişkin bilgiler, Kuruma ulaştığı tarihten itibaren Kurumun
internet sitesinde yayımlanır.
(3) Süresi içerisinde süre uzatım işlemini yaptırmayan satıcıların satış belgeleri, süre
uzatım işleminin son gününden itibaren otuz gün sonra geçerliliğini kaybeder ve Kurumun
internet sitesinde yayımlanır. Bu kapsamdaki satıcılar, süre uzatım tarihinin bitimini
müteakiben ürün satın alamaz ve belgelerinin geçerlilik süresi içerisinde, ellerinde bulunan
ürünleri tasfiye etmeye mecburdur. Belirtilen süre zarfında süre uzatım işlemi yaptırmayan
satıcıların faaliyetine devam etmek istemeleri durumunda, yeniden belge almaları zorunludur.
(4) Satış belgeleri devredilemez. Belge sahibinin ölümü ve mirasçıların faaliyete devam
etmek istemeleri durumunda, ölüm tarihinden itibaren doksan gün içinde gerçek kişi adına
düzenlenen satış belgesinin intibakının sağlanması için belgenin alındığı mercie başvurulması
gerekir. Mirasçıların faaliyete devam etmek istememeleri durumunda, işyerinde bulunan
ürünlerin intibak süresinin bitiminden itibaren üç ay içinde tasfiye edilmesi zorunludur.
(5) Bu maddede yer alan şekilde satış belgesi geçerliliğini yitirmiş bulunan satıcıların
ürünlerinin tasfiyesi; belgelerinin verdiği yetki çerçevesinde satış, ilgili üretici/ithalatçı veya
toptan satıcısına ürünlerin iadesi ya da aynı nevideki belgeyi haiz bir satıcıya devir suretiyle
otuz gün içerisinde tamamlanır.
Satış belgesi bedelleri
MADDE 15 – (1) Bu Yönetmelik kapsamında düzenlenecek olan satış belgesi bedelleri
ile süre uzatım işlem bedelleri; faaliyetin niteliğine göre her yıl bir önceki yılın bedelleri esas
alınmak ve cari takvim yılı için geçerli olmak üzere Kurul tarafından belirlenir ve belirlenen
tutarlar Resmi Gazete’de yayımlanır.
(2) Faaliyeti sona erenlerin satış belgesi bedelleri iade edilmez.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Ürünlerin Satış ve Sunumunda Rekabet ve Reklam
BİRİNCİ BÖLÜM
Tütün Mamullerinin Satış ve Sunumunda Rekabet ve Reklam
Ürün temini ve ürün bulundurma
MADDE 16 – (1) Perakende satıcılar, işyerlerinde bulunduracakları tütün mamulleri ile
tüketici seçeneklerini azaltacak veya tüketici tercihlerini etkilemeye yönelik piyasa istikrarını
bozucu nitelikte uygulamalarda bulunamaz.
(2) Üretici, ithalatçı ve toptan satıcılar;
a) Piyasa istikrarını bozacak, tüketici seçeneklerini azaltacak, perakende satıcının ürün
bulundurma zorunluluğunu yerine getirmesini engelleyecek, diğer firmaların faaliyetlerini
kısıtlayacak ya da zorlaştıracak şekilde uygulamalar yapamaz.
b) Perakende satıcılarla yapılacak her türlü anlaşmalarda; herhangi bir firmanın ürünleri
lehine münhasır uygulama getiren veya üstünlük sağlayan ya da rekabeti diğer firmalar
aleyhine kısıtlayıcı veya zorlaştırıcı koşullar yer alamaz. Bu tip anlaşmaların tarafı olanlar
birlikte sorumlu kabul edilir.
c) Perakende satıcılara ürün temininde bağlı satış içeren pazarlama yöntemlerini
uygulayamaz.
(3) Toptan satıcılar, belgeli satıcıların sipariş verdikleri ürünleri ticari teamüllere uygun
olan makul sürelerde talep eden belgeli satıcının işyerine teslim etmek zorunda olup talep
edilmesine rağmen belgeli satıcılara ürünün makul sürelerde temin edilmemesinden toptan
satıcı sorumludur. Üretici ve ithalatçılar, toptan satıcıların bu yükümlülüklerini yerine
getirmeleri hususunda gerekli tedbirleri alır. Bu gibi durumlarda Kurumca yazılı olarak
bilgilendirilmesi şartıyla, üretici ve ithalatçılar da toptan satıcılar ile birlikte sorumlu kabul
edilir.
Perakende satış yerlerinde tütün mamullerinin bulundurulma şekli
MADDE 17 – (1) Tütün mamulleri; işyerinin dışarıdan görünmeyen ayrı bir
bölümünde, onsekiz yaşını doldurmamış kişilerin doğrudan ulaşamaması için tedbir alınmak
suretiyle, çalışanların gözetim ve denetimi altında bulundurulur ve satışı yapılabilir. Ancak bu
nevi işyerlerinde, belirtilen nitelikleri haiz ayrı bir satış bölümünün oluşturulmasının işyerinin
fiziki koşulları sebebiyle mümkün olmaması durumunda, onsekiz yaşını doldurmamış
kişilerin doğrudan ulaşamayacağı satış ünitelerinde satışa sunulur.
(2) Birinci fıkra kapsamında aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Satış üniteleri veya alanları işyeri dışından görünmeyi hedefleyen şekilde dizayn
edilemez.
b) Satış üniteleri işyeri dışına konulamaz.
c) Belgeli satıcılar, tütün mamullerinin işyerinin dışından görünmesini ve onsekiz yaşını
doldurmamış kişilerin ürünlere doğrudan ulaşabilmesini engellemek için, gerek işyerinin
fiziki koşullarını gerekse satış ünitelerinin niteliğini ve konumunu uygun hale getirmek için
her türlü tedbiri almak zorundadırlar.
ç) İşyerinin fiziki koşulları sebebiyle, satış ünitesinin içerisinde bulunan tütün
mamullerinin dışarıdan görünmesinin engellenemediği durumlarda, işyerine yerleştirilen satış
ünitesinin, içi görünmeyecek şekilde üretilmiş olması gerekir. Herhangi bir satış ünitesinin
bulunmadığı ya da satış ünitesinin sığamayacağı kadar küçük alanlarda satış yapan perakende
satıcılar, tütün mamullerini görünür yüzü şeffaf olmayan dolaplarda bulundururlar.
d) Tüketicilerin içeriye girmeksizin alışveriş yapabildiği büfeler hariç olmak üzere,
tütün mamulleri; çocuklara yönelik olan materyaller, çocuk dergileri, kitap ve yayınları ile
çocuk kıyafetleri, kırtasiye, oyuncaklar ile cips, çikolata, şekerleme benzeri çoğunlukla
çocuklar tarafından tüketilen ürünlerle bitişik olan alanlarda satışa arz edilemez.
(3) Satış üniteleri; hiçbir yazılı veya görsel ve işitsel unsurları içermeyecek, reklam
içerikli ibare ve işaretleri taşımayacak, birden fazla renk kombinasyonu ile dizayn
edilmeyecek şekilde, sade olmak zorundadır. Birden fazla satış ünitesinin bulunması
durumunda tüm satış üniteleri için aynı renkte olma şartı aranır.
(4) Perakende satış yapan işyerlerinde satış üniteleri ile ürünlerin bulundurulma şekli ve
satışının yapıldığı yerler herhangi bir firmaya üstünlük sağlayacak şekilde düzenlenemez.
Ürünler satış ünitelerinde, yatay ya da birleşik uyarıların resimli yüzeylerinin görünmesi
engellenmeyecek şekilde, dik olarak bulundurulur. Satış ünitelerinde ürünler grupman olarak
bulundurulamaz.
(5) Tütün mamullerinin markalarını çağrıştıracak şekilde sözcükler, şekiller, resim,
renk kombinasyonları ve harfler ile her türlü alametler, iş yerlerinin içinde, dışında,
vitrinlerinde, tabelalarında ve satış ünitelerinde bulundurulamaz.
(6) Perakende satıcılar, işyerlerindeki satış ünitelerini/alanlarını bu Yönetmelik
hükümlerine uygun olarak düzenlemek zorundadırlar. Üreticiler, ithalatçılar, pazarlama
şirketleri ve toptan satıcılar, perakende satıcıları bu Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak
satış üniteleri/alanları düzenlemeye zorlayamaz veya özendiremez.
(7) Perakende satıcılar; sigara haricindeki diğer tütün mamullerini işyerlerinde
bulundurmak istemeleri halinde, bu maddede yer alan düzenlemelere uymak zorundadırlar.
(8) İşyerlerinde birden fazla alanda sigara satışa sunulamaz.
Fiyat bildirimleri
MADDE 18 – (1) Perakende satıcılarca işyerlerinde satışa arz edilen tütün mamullerine
ait fiyat bildirimleri;
a) Her bir tütün mamulü markasının bulunduğu rafın altına gelecek şekilde, beyaz
zemin üzerine en fazla yirmi punto büyüklüğünde siyah renkli harf ve rakamlarla markanın ve
güncel fiyatın yazılması veya,
b) Satışa sunulan her bir tütün mamulünün birim fiyatının ve markasının yer aldığı,
dikdörtgen beyaz zemin üzerine ve en fazla yirmi punto büyüklüğünde siyah renkli harfler ve
rakamlar ile hazırlanan listelerin tütün mamullerinin satış ünitelerinde/alanlarında
bulundurulması,
suretiyle uygulanır.
(2) Bu maddede belirtilen fiyat bildirimleri ve fiyat listeleri bir veya birkaç ürüne
münhasır bilgiler içeremez.
(3) Üretici ve satıcılar arasında gerçekleştirilen ve tüketiciye yansımayan tamamen ticari
bilgileri içeren bildirimler hariç olmak üzere, her ne amaçla olursa olsun, tütün ürünlerinin
isim, amblem, logo, resim, fotoğraf, alamet ve benzeri unsurları kullanılarak bildirim
yapılamaz, basın-yayın organları ve internet aracılığıyla ilan edilemez, fiyat duyuruları
yapılamaz.
(4) Bu maddeye aykırı düzenlenen fiyat bildirimleri ve fiyat listeleri, teşvik edici
içerikte ve reklam mahiyetinde kabul edilir.
Reklam, kampanya, sponsorluk ve promosyon uygulamaları
MADDE 19 – (1) Tütün ürünlerinin ve üretici firmaların isim, marka veya alametleri
kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımı yapılamaz. Bu ürünlerin
kullanılmasını özendiren veya teşvik eden kampanyalar düzenlenemez. Tütün ürünleri üreten
ve pazarlamasını yapan firmalar, her ne surette olursa olsun hiçbir etkinliğe isimlerini,
amblemlerini veya ürünlerinin marka ya da işaretlerini kullanarak destek olamazlar.
(2) Tütün ürünleri sektöründe faaliyet gösteren firmaların isimleri, amblemleri veya
ürünlerinin marka ya da işaretleri veya bunları çağrıştıracak alâmetleri kıyafet, takı ve
aksesuar olarak taşınamaz. Her türlü sakız, şeker, çerez, oyuncak, kıyafet, takı, aksesuar ve
benzeri ürünler tütün ürünlerine benzeyecek veya markasını çağrıştıracak şekilde üretilemez,
dağıtılamaz ve satılamaz.
(3) Tütün mamulleri; otomatik satış makineleri ile satılamaz, her nevi oyun makineleri
veya farklı yöntemlerle oyun ve bahse konu edilemez. Tütün mamullerinin ödül, bahis, hediye
ve benzeri adlarla dağıtımı yapılamaz.
(4) Firmalar her ne amaçla olursa olsun üretilen ve pazarlaması yapılan tütün ürünlerini
bayilere veya tüketicilere, teşvik, hediye, eşantiyon, promosyon, anket, tanıtım gibi adlar
altında bedelsiz veya yardım olarak dağıtamaz.
(5) Tütün mamulleri belirlenen liste fiyatlarının altında veya bedelsiz olarak, perakende
satışa ve/veya her aşamada dağıtıma konu edilemez.
(6) Herhangi bir tütün mamulünün alınması koşuluna bağlı kampanya ve promosyon
düzenlenemez, eşantiyon, hediye, yardım, piyango gibi uygulamalar yapılamaz.
(7) Perakende satıcılara ve tüketicilere yönelik olarak bağlı satış uygulanamaz.
(8) Tütün ürünlerinin, tüketiciyle yüz yüze aktif satış yöntemiyle elden satış ve dağıtımı
yapılamaz. Bu nevi satış ve dağıtımlar tanıtım hükmünde kabul edilir.
(9) Tütün ürünleri sektöründe faaliyet gösteren firmalara ait araçlarda, bu ürünlere
ilişkin markaların tanınmasını sağlayacak bir uygulamaya gidilemez. Söz konusu araçlar
üzerinde, tütün mamulü markaları ile markaların tanınmasını sağlayacak her türlü ibare
işaretler ile renk kombinasyonları kullanılamaz. Ticaret unvanlarıyla firma bilgilerine, ancak
bu araçların yan yüzeylerinde ve bir yan yüzey alanının yüzde onunu aşmayacak oranda yer
verilebilir.
İKİNCİ BÖLÜM
Alkollü İçkilerin Satış ve Sunumunda Rekabet ve Reklam
Alkollü içkilerin satış, sunum ve tanıtımında genel esaslar
MADDE 20 – (1) Alkollü içkilerin kullanımını ve satışını özendirici veya teşvik edici
kampanya, promosyon, reklam ve tanıtım yapılamaz.
Fiyat bildirimleri
MADDE 21 – (1) İşyerlerinde; alkollü içkilerin fiyatlarının bildirimi, alkollü içkilerin
satışına tahsis edilmiş bölümlerde yer alması ve rakam ile yazıların elli puntoyu aşmaması
şartıyla yapılabilir. Fiyat baskılı ambalajlar ile fiyat bildirimi yapılması mümkündür.
(2) Fiyat bildirimleri, bu Yönetmelik hükümleri ile belirlenen alkollü içki reklamlarına
ve ürün teşhirine ilişkin ilkelere aykırılık içeremez. Aykırılığın tespiti halinde fiyat
bildirimlerinin özendirici ve teşvik edici mahiyette olduğu kabul edilir.
(3) Bu maddede belirtilen fiyat bildirimleri bir veya birkaç ürüne münhasır bilgiler
içeremez.
Ürün temini ve ürün bulundurma
MADDE 22 – (1) Alkollü içki perakende satıcıları; tüketici talebine konu alkollü
içkileri, piyasa koşullarını ve tüketici taleplerini de dikkate alarak ve tüketicilerin
seçeneklerini azaltmayacak nicelikte, aynı kategorideki birden fazla firmanın ürünleri
arasından tercih imkanı sunabileceği çeşitlilikte işyerlerinde bulundurur. Alkollü içki
kategorilerinin tamamının işyerinde bulundurulması zorunlu değildir.
(2) Toptan satıcılar, belgeli satıcıların sipariş verdikleri ürünleri ticari teamüllere uygun
olan makul sürelerde talep eden belgeli satıcıya temin etmek zorunda olup talep edilmesine
rağmen belgeli satıcılara ürünün makul sürelerde temin edilmemesinden toptan satıcı
sorumludur. Üretici ve ithalatçılar, toptan satıcıların bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri
hususunda gerekli tedbirleri alır. Bu gibi durumlarda Kurumca yazılı olarak bilgilendirilmesi
şartıyla, üretici ve ithalatçılar da toptan satıcılar ile birlikte sorumlu kabul edilir.
(3) Perakende satış belgesini haiz alkollü içki üretici ve ithalatçı firmalarının, kendi
ticari unvanlarını kullanarak işlettikleri perakende satış yapılan işyerlerinde, münhasıran
kendi ürünlerinin satışa sunulması halinde, bu maddede yer alan ürün teminine ve
bulundurmaya yönelik yükümlülükler aranmaz.
(4) Vergisiz satış mağazaları, münhasır alkollü içki satış yerleri, liman, hava limanı,
hava meydanlarında bulunan perakende satıcılar haricinde; hacmi 20 cl ve altında bulunan
ambalajlardaki alkollü içkiler, işyeri açma ve çalışma ruhsatında belirtilen faaliyet konusu
bakkal, market, süpermarket, hipermarket, kuruyemişçi, büfe olan işyerlerinde
bulundurulamaz ve bu yerlerde satışa sunulamaz. Toptan satıcıların, perakende satıcılara
dağıtım yükümlülüğünü yerine getirirken bu sınırlamaya uyması zorunludur.
(5) Üretici, ithalatçı ve toptan satıcılar;
a) Piyasa istikrarını bozacak, tüketici seçeneklerini azaltacak, perakende satıcının ürün
bulundurma zorunluluğunu yerine getirmesini engelleyecek, diğer firmaların faaliyetlerini
kısıtlayacak ya da zorlaştıracak şekilde uygulamalar yapamaz.
b) Perakende satıcılarla yapılacak her türlü anlaşmalarda; herhangi bir firmanın ürünleri
lehine münhasır uygulama getiren veya üstünlük sağlayan ya da rekabeti diğer firmalar
aleyhine kısıtlayıcı veya zorlaştırıcı koşullar yer alamaz. Bu tip anlaşmaların tarafı olanlar
birlikte sorumlu kabul edilir.
c) Perakende satıcılara ürün temininde bağlı satış içeren pazarlama yöntemlerini
uygulayamaz.
Teşhir
MADDE 23 – (1) Alkollü içkiler, sadece bu ürünlerin satışına tahsis edilmiş alanda
bulunan satış ünitelerinde sergilenir. Ürüne tahsis edilmiş muhafaza ve soğutma amaçlı
üniteler de satış ünitesi kapsamındadır. Alkollü içkiler, birden fazla satış ünitesinde satışa
sunulabilir ancak satış üniteleri birden fazla alanda/reyonda konumlandırılarak alkollü içkilere
tahsis edilmiş alan bütünlüğü bozulamaz. İşyerindeki alkollü içki reklamları, 24 üncü
maddedeki ilkelere uygun olmak koşuluyla, alkollü içkilere tahsis edilmiş bulunan alan
içerisinde yapılabilir.
(2) Perakende satış yapan işyerlerinde, tüketici seçeneklerini azaltacak şekilde herhangi
bir firmanın ürünleri ve markaları teşhir edilemez.
(3) Tüketicilerin alış verişini içeriye girmeksizin yapabildiği büfeler hariç olmak üzere,
alkollü içkiler; çocuklara yönelik olan her türlü materyallere bitişik alanlarda satışa arz
edilemez.
(4) Perakende satıcılar bu Yönetmelik hükümlerine uygun olarak teşhir düzenlemesi
yapmaktan sorumludurlar. Üreticiler, ithalatçılar ve toptan satıcılar, perakende satıcıları bu
Yönetmelik hükümlerine aykırı olarak teşhirde bulunmaya zorlayamaz veya özendiremez.
Reklam, sponsorluk ve promosyon uygulamaları
MADDE 24 – (1) Her çeşit alkollü içkinin televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu
yayın araçlarıyla reklamının yapılması yasaktır. Bunlar haricinde yapılacak reklam ve
tanıtımın, alkollü içki tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal ve tıbbi herhangi bir
zararlı etki oluşturmayacak içerikte, ürünün özelliklerini tanıtmaya, tüketiciyi doğru
bilgilendirmeye, istismar edici, teşvik edici ve özendirici olmaksızın marka seçimini
kolaylaştırmaya yönelik olması gerekir. Çocukları ve gençleri hedef alarak ve sportif
faaliyetler ile bağ kurulmak suretiyle reklam yapılamaz.
(2) Aşağıdaki ilkelere uygun yapılmayan sponsorluk, kampanya, promosyon, reklam ve
reklam içerikli her türlü faaliyetlerin, istismar edici, teşvik edici ve özendirici nitelikte
bulunduğu, kamu sağlığını bozucu ve çocuklar ile gençleri etkileyecek içerikte olduğu kabul
edilir:
a) Alkollü içkiler bedelsiz, hediye, yardım, ödül, eşantiyon veya promosyon olarak
dağıtılamaz. Üretici ve ithalatçılara ait tesisler ile toptan satıcılara ait işyerlerinde ve açık
alkollü içki satış belgesini haiz işyerlerinde sunum uygulaması mümkündür.
b) Perakende satıcılara, açık alkollü içki satıcılarına ve tüketicilere yönelik bağlı satış
uygulaması yapılamaz.
c) Alkollü içki satışı, ambalajı, sunumu ve tanıtımlarında; din, ırk, bayrak, siyasi parti,
teşekkül, dernek ve vakıflar ile spor kulüpleri ve takımlarının amblem, flama, sembol ve diğer
alametleri ile spor içerikli ifade, şekil ve semboller kullanılamaz.
ç) Alkollü içki markaları ile sportif içerikli her türlü faaliyet, hizmet ve organizasyonlar
ile şirket şeklindeki yapılanmalar da dahil olmak üzere, spor kulüpleri ve takımları arasında
bağ kurulmasına neden olacak uygulamalar yapılamaz. Söz konusu spor kulüpleri ve
takımlarının isim ve tanıtımlarında alkollü içki markalarını çağrıştıran isim, logo, amblem ve
işaretler kullanılamaz.
d) Çocukları ve gençleri hedef alan veya bu kişilerin ilgi alanına giren etkinlikler ile bu
nevi etkinliklerin tanıtımında ve etkinliğin gerçekleştirileceği mekânlarda, alkollü içki
markaları veya alkollü içki markalarını çağrıştıracak nitelikteki unsurlar kullanılamaz ve bu
etkinliklerde satış ve sunum yapılamaz.
e) Alkollü içki reklamlarında, bireysel ya da toplumsal nitelikli özel olaylara vurgu
yapılarak, alkollü içki içmeyi özel olayların bir parçası olarak ilişkilendiren içerik
kullanılamaz.
f) Alkollü içki reklamlarında hedef kitle olarak gençler ve çocuklar seçilemez; gençler,
çocuklar ile genç veya çocuk olmadığı halde böyle bir imaj veren veya verdirilen kimseler
alkollü içki reklamlarında kullanılamaz.
g) Alkollü içki reklamlarında, alkol tüketiminin sportif başarıları artırdığı
vurgulanamaz.
ğ) Alkollü içkilerin reklamının sinema filmleri gösterimi vasıtasıyla yapılması halinde;
bu tür reklamlar sadece Kültür ve Turizm Bakanlığının (18+) olarak sınıflandırdığı sinema
filmleri gösterimlerinde yayımlanabilir.
h) Alkollü içkilerin tanıtımına münhasır neşriyat hariç olmak üzere; gazete, dergi,
broşür, katalog, ilan ile diğer yazılı medya ve elektronik iletişim araçları vasıtasıyla reklam
yapılması halinde; çocuklara ve gençlere yönelik hazırlanan sayfa, ek, program, bölümler ile
spor sayfalarında ve bu yayınların ilk ve son kapak ve sayfalarında alkollü içki reklamları yer
alamaz.
ı) Alkollü içki reklamlarında, ürün, önemli derecede yetenek, dikkat veya zihin açıklığı
gerektiren faaliyetlerle birlikte tanıtılamaz.
i) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içki tüketiminin araç kullanımı ile
ilişkilendirilmesine dair içerik kullanılamaz.
j) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkilerin tedavi edici özelliklere sahip olduğu,
uyarıcı, rahatlatıcı, güçlendirici, üstünlük sağlayıcı etkilerinin bulunduğuna dair içerik
kullanılamaz.
k) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkilerin kişisel sorunları çözebileceği veya tıbbi
koruyucu etkiye sahip olabileceği temaları işlenemez.
l) Alkollü içki tüketmemenin zihinsel ve sosyal bakımdan bir eksiklik olduğunu
gösteren reklamlara yer verilemez.
m) Alkollü içki reklamlarında alkolün bırakılması, az içilmesi veya hiç içilmemesini
olumsuz yönde etkileyebilecek bir içerik kullanılamaz.
n) Alkollü içki reklamlarında içki içmemek bir zafiyet olarak gösterilemez.
o) Alkollü içki reklamlarında, içkilerin alkol derecesi tüketiciyi yanıltmayacak şekilde
ve doğru olarak gösterilir; alkollü içkinin kalitesi ile etkisini içerdiği alkol oranı ile
ilişkilendirecek yönde mesaj verilemez.
ö) Alkollü içki reklamlarında doğru, açık ve anlaşılabilir bir Türkçe kullanılır, argo
kelimelere yer verilemez; çeşitli anlamlara gelebilecek ifade veya kelimelerin aldatıcı
nitelikteki anlam ya da anlamları kullanılamaz.
p) Alkollü içki reklamlarında, içki içmenin statü sembolü olduğu mesajı verilemez.
r) Alkollü içki reklamlarında, içki içmenin yetişkinlik işareti olduğu mesajı verilemez.
s) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkilerin susuzluğu giderici etkisi olduğu mesajı
verilemez.
ş) Alkollü içki reklamlarında, herhangi bir alanda özel başarıya sahip veya kamuoyunun
güvenini kazanmış veya yardım kuruluşları ile işbirliği içinde olan veya çocuk ve gençler
yararına faaliyette bulunan veya medyada isim yapması gibi nedenlerle, çocuk ve gençler için
açıkça veya zımnen örnek teşkil eden veya edebilecek herhangi bir kişi, karakter veya grup
yer alamaz.
t) Alkollü içki reklamları cinselliğin istismarı ile pornografi içeren ifade ya da
görüntüler içeremez.
u) Alkollü içki reklamlarında, alkollü içkinin, diğer gıda maddelerinin tüketiminin
vazgeçilmez bir tamamlayıcısı olduğunu ima eden içerik kullanılamaz.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Denetim, Yaptırımlar, Çeşitli ve Son Hükümler
BİRİNCİ BÖLÜM
Denetim ve Yaptırımlar
Denetim
MADDE 25 – (1) Tütün mamulleri ve alkollü içkiler piyasasında mal veya hizmet
üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel kişiler, ürünlere ve ilgili faaliyetlerine ilişkin olarak,
mevzuatla verilen yetki çerçevesinde Kurum, mülki amirlikler ile diğer kamu kurum ve
kuruluşları tarafından lüzum görülen hallerde incelenebilir ve denetlenebilir. Kurum dışındaki
ilgili merciler tarafından yapılan inceleme ve denetimler sırasında tespit edilen Kurum
mevzuatına aykırı hususlar ve aykırılıklara ilişkin olarak yapılan işlemler Kuruma ve/veya
yetkili mercilere bildirilir.
(2) Tütün mamulleri ve alkollü içkiler piyasasında mal veya hizmet üreten, pazarlayan,
satan gerçek ve tüzel kişiler, yapılacak inceleme ve denetime mani olamaz. Bu kişiler;
inceleme ve denetim yapmakla görevlendirilmiş ve/veya yetkilendirilmiş kişilerce gerekli
görülen ve istenilen her türlü bilgiyi ve belgeyi ibraz etmek zorundadır. Söz konusu bilgi ve
belgelerin yazılı istenmesi halinde tebliğ tarihinden itibaren belirtilen süre içerisinde vermek
zorundadır.
(3) Belgesiz satışa ilişkin yapılan denetimlerde, satış belgesini haiz olduğunu beyan
eden kişilerin, işyerinde mevcut olması gereken satış belgesi ile birlikte, her yıl süre uzatım
işlemini yaptırmak suretiyle geçerlilik kazanan belgeyi ibraz etmeleri zorunludur. Söz konusu
belgenin ibraz edilemediği hallerde Kurumun internet sitesinden sorgulaması yapılan kişinin,
denetime konu işyerine dair alınmış satış belgesinin faal görünmemesi durumunda, kişinin
belgesiz satış yapmakta olduğu tespit edilmiş olur.
Yaptırımlar ve yaptırım sonrası uygulanacak diğer hükümler
MADDE 26 – (1) Bu Yönetmelik veya diğer ilgili mevzuat ile belirlenen
düzenlemelerin ihlal edildiğinin tespit edilmesi halinde, aykırılık içeren fiilin niteliğine göre;
ilgili mevzuat hükümleri uyarınca adli mercilere suç duyurusunda bulunulur ve/veya idari
müeyyideler uygulanır.
(2) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasında sayılan
kabahat fiilleri ile suç kapsamında olan fiiller dışında; 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanun
ve 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı Kanuna veya bu kanunlara göre yürürlüğe konulmuş
yönetmeliklere ya da Kurumca verilen belgelerde yer alan şartlara uyulmadığının tespiti
halinde;
a) İlgili gerçek ve tüzel kişiler yazılı olarak uyarılır ve aykırılığın giderilmesi için uygun
bir süre verilir. Bu Yönetmelikte süresi belirlenmeyen işlemler için verilebilecek süre
Kurumca belirlenir.
b) Verilen süre sonunda aykırılığın devam etmesi halinde veya aykırılığın
giderilmesinin mümkün olmadığı hallerde süre verilmeksizin Kurumca, gerçek ve tüzel
kişilerin aykırılığa konu işyerine verilmiş bulunan satış belgesi iptal edilir.
c) Bu fıkra uyarınca satış belgesi iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin, iptale konu
işyerine ilişkin yeni belge başvuruları otuz günden önce değerlendirmeye alınmaz.
(3) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca
uygulanan idari yaptırımlarda;
a) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının (a), (b),
(d), (e), (f), (j), (k), (l), (m) ve (n) bentlerinde sayılan fiillerin, ilk fiilin işlenmesinden sonraki
beş yıl içinde üçüncü defa işlenmesi halinde belgelerin iptaline karar verilir.
b) Adına birden fazla satış belgesi düzenlenmiş bulunan gerçek ve tüzel kişilerin bu
fiilleri, belirli bir işyerine matuf olmayıp kişinin tüm işyerlerini kapsayan bir eylem ise
Kurumdan alınmış satış belgelerinin tamamının, aksi halde aykırılığa konu işyerine verilmiş
olan satış belgesinin iptaline karar verilir.
c) Bu fıkra uyarınca satış belgesi iptal edilmiş olan gerçek ve tüzel kişiler, iptal tarihini
takip eden iki yıl süresince iptale konu işyerlerine ilişkin yeniden satış belgesi alamaz.
ç) Bu fıkrada belirtilen fiiller nedeniyle satış belgesi iptaline konu işyerinde, aynı
adreste ve aynı işletme adı altında faaliyette bulunmak üzere başvuran gerçek ve tüzel üçüncü
kişiler de, iptal işlemine konu işyerine ilişkin iptal tarihini takip eden iki yıl süresince satış
belgesi alamaz.
d) Bu fıkrada belirtilen fiiller nedeniyle belge iptaline konu işyeri, farklı işletme adı
altında gerçek ve tüzel üçüncü kişiler adına kayıtlı bulunsa dahi satış belgesi iptal edilen
gerçek ve tüzel kişi satıcılar tarafından fiilen işletildiğinin tespiti halinde, anılan üçüncü
kişiler söz konusu işyeri için iki yıl süresince satış belgesi alamaz.
e) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin beşinci fıkrasının; (f), (g),
(h), (ı) ve (j) bentlerinde yazılı fiiller hakkında idari yaptırım uygulamaya ve bu fiillerin
konusunu oluşturan her türlü eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi kararını vermeye
mahalli mülki amirler, diğer bentlerde yazılı fiiller hakkında idari para cezası vermeye Kurum
yetkilidir.
(4) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanuna, 8/6/1942 tarihli ve 4250 sayılı Kanuna veya
21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa aykırılıktan dolayı
yargılanması devam edenler ile mahkûm olanlara veya aynı kanunlara aykırılıktan dolayı iki
defadan fazla ön ödemede bulunması nedeniyle haklarında kamu davası açılmamış ya da
düşmüş olanlara satış, dağıtım veya uygunluk belgesi verilmez; verilmiş olanlar da iptal edilir.
(5) Depolar dâhilinde gerçekleşen mevzuata aykırılıklar, işyerinde gerçekleşmiş kabul
edilir.
(6) İşyeri açma ve çalışma ruhsatları ile yetkili idarelerce açık alkollü içki satıcılarına
verilen ruhsatlar ve izinlerin iptal edildiğinin bildirilmesi veya tespiti halinde, Kurum
tarafından verilen satış belgeleri de iptal edilir.
(7) 17 nci, 18 inci, 21 inci, 22 nci ve 23 üncü maddelerde düzenlenen hususlara
aykırılığın tespiti ve söz konusu aykırılığın ilk kez işlenmiş olması halinde; satıcılar yazılı
olarak uyarılır ve aykırılığın giderilmesi için onbeş gün süre verilir. Bu süre sonunda
aykırılığın giderilmediğinin anlaşılması halinde, diğer idari yaptırımlar uygulanır.
Yetki devri
MADDE 27 – (1) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesi
çerçevesinde; yetki devri suretiyle Kurum adına 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun
uygulamasına ilişkin olarak bu Yönetmelik hükümlerinin konusunu içeren denetimlerin ve
tespit edilen aykırılığın giderilmesi için süre verilmesi işlemleri ile uyarı ve idari para cezası
uygulanmasının yapılması konularında ilgili kamu kurum ve kuruluşlarıyla protokoller
yapılabilir. Protokol yapılan kamu kurum ve kuruluşu, protokol hükümlerini ve bu
Yönetmelik hükümlerini esas alarak denetimleri yerine getirir, idari yaptırımları uygular ve
işlemi takip eden otuz gün içerisinde Kuruma bilgi verir.
İKİNCİ BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Yönetmelikte hüküm bulunmayan haller
MADDE 28 – (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde; ilgili diğer mevzuat
hükümleri uygulanır.
Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
MADDE 29 – (1) 31/12/2002 tarihli ve 24980 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
Tütün Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı ile Satış Belgelerine
İlişkin Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlükten önce yapılmış olan belge başvuruları
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) 12 nci maddenin yürürlüğe gireceği tarihe kadar yapılan satış
belgesi başvuruları, 31/12/2002 tarihli ve 24980 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tütün
Mamulleri, Alkol ve Alkollü İçkilerin Toptan ve Perakende Satışı ile Satış Belgelerine İlişkin
Yönetmeliğin 5 inci ve 6 ncı maddeleri hükümlerine göre sonuçlandırılır.
Yürürlükten önce verilmiş satış belgeleri
GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce verilmiş olan
ve geçerliliği bulunan satış belgelerinin geçerlilik süreleri ile 2011 yılı süre uzatım işlemlerine
ilişkin usul ve esaslar Yönetmeliğin yayımlandığı tarihten sonra Kurul kararı ile belirlenir.
Yürürlükten önce satış belgesi almış olan kişilerin, faaliyetine veya işyerine ilişkin
aykırılık durumu
GEÇİCİ MADDE 3 – (1) İlgili kanunlarda yer alan hükümlere açık aykırılık hallerinde
derhal adli/idari yaptırım uygulanmasını gerektiren haller ile bu Yönetmelikte ayrı süre
öngörülen haller saklı kalmak kaydıyla; bu Yönetmeliğin yayımından önce satış belgesi almış
olan kişilerin faaliyetine veya işyerine ilişkin mevcut durumlarının bu Yönetmelik
hükümlerine aykırılık içermesi halinde, söz konusu hususların, bu Yönetmeliğin yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde Yönetmeliğe uygun hale getirilmesi zorunludur.
(2) 24 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) ve (ç) bentlerinde yer alan hususlara ilişkin
aykırılıkların, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde giderilmesi
zorunludur.
Alkol satışı
GEÇİCİ MADDE 4 – (1) Nihai tüketicinin kullanımına yönelik ambalajlı genel amaçlı
etil alkol ve evsel kullanım alkolü, bu ürünlerin satışına ilişkin müstakil bir düzenleme
yapılana kadar, toptan alkollü içki satış belgesini ve perakende alkollü içki satış belgesini haiz
kişilerce bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde satılabilir.
Elektronik imza
GEÇİCİ MADDE 5 – (1) 12 nci maddenin birinci fıkrasındaki elektronik imza
uygulaması, gerekli alt yapının Kurumca tamamlanmasını müteakiben başlar.
Yürürlük
MADDE 30 – (1) Bu Yönetmeliğin;
a) 12 nci maddesi, yayım tarihinden doksan gün sonra,
b) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 31 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme
Kurumu Başkanı yürütür.
[R.G. 07 Ocak 2011 – 27808]
—— • ——
Adalet Bakanlığından:
ADALET BAKANLIĞI PERSONELİ GÖREVDE YÜKSELME VE
UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK
MADDE 1 – 25/3/2004 tarihli ve 25413 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Adalet
Bakanlığı Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliğinin 3 üncü maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 3 – Bu Yönetmelik, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2992 sayılı Adalet
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabulü Hakkında Kanun, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun hükümleri ile 2802 sayılı
Hakimler ve Savcılar Kanununun 114 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.”
MADDE 2 – Aynı Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (k) ve
(l) bentleri eklenmiştir.
“k) Unvan değişikliği sınavı: En az ortaöğretim düzeyinde meslekî veya teknik eğitim
sonucu ihraz edilen unvanlara ilişkin görevlere atanabilmek için, eğitime tabi tutulmaksızın
yapılan yazılı sınavı,”
“l) İş günü: Ulusal bayram ile genel ve hafta sonu tatil günleri hariç, diğer günleri,”
MADDE 3 – Aynı Yönetmeliğin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (d) bendi
eklenmiştir.
“d) Bu Yönetmelik kapsamında bulunan ve doktora öğrenimini bitiren personel,
atanılacak görev için aranan toplam hizmet süresine sahip olmaları ve mevzuatla aranan
öğrenim şartını taşımaları kaydı ile uzman veya aynı düzeydeki görevler ile daha alt görevlere
atanabilirler.”
MADDE 4 – Aynı Yönetmeliğin 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin (1)
numaralı alt bendinin (b) alt bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 5 – Aynı Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Atama yapılacak boş kadroların sınıfı, unvanı, derecesi, yeri ve sayısı eğitim tarihinden
en az kırkbeş gün önce duyurulur. Başvuru süresi en az beş iş günü olarak belirlenir. Eğitimin
yeri ve zamanı ise eğitime katılacaklara en az onbeş gün önce yazılı olarak bildirilir.”
MADDE 6 – Aynı Yönetmeliğin 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 10 – Görevde yükselme sınavına ilişkin duyuru üzerine sınava katılmak
isteyenler ilgili sınav kuruluna başvururlar. Başvurular görevde yükselme eğitimi istenen
unvan ve mahal belirtilmek suretiyle yapılır. Başvuruda bulunanların gerekli şartları taşıyıp
taşımadıkları sınav kurulunca incelenir.
Aylıksız izinde bulunanlar ile ilgili mevzuat uyarınca verilmesi zorunlu olan izinleri
kullanmakta olanların da görevde yükselme eğitimi ve sınavına katılmaları mümkündür.
Ancak, başvuru tarihinin son günü ile sınav tarihi arasındaki sürede yıllık izin kullanılamaz.
Duyurudan önce yıllık izinde bulunanlar, en geç eğitimin başlangıç tarihine kadar izinlerini
sona erdirmek kaydıyla, başvuruda bulunabilirler.
Görevde yükselme eğitimine katılacakların sayısı, atama yapılacak sınav kurulunda her
mahal için ilan edilen boş kadro sayısının üç katını geçemez.
İlgili sınav kuruluna yapılan başvurularda duyurulan kadro sayısının üç katından az
istekli olması veya üç katı kadar aranan şartları taşıyan aday bulunmaması halinde bu oran
aranmaz ve başvuranlardan şartları tutanların tamamı eğitime alınır. Başka adalet
komisyonlarında görev yapanların başvurusu kabul edilmez. Ancak, herhangi bir mahal için
duyurulan kadro sayısının üç katından az istekli olması veya aranan şartları taşıyan üç katı
kadar aday bulunmaması ve Bakanlıkça da uygun görülmesi halinde; bu mahallerin bağlı
olduğu adalet komisyonunun bulunduğu ilin mülki hudutları içerisindeki diğer adalet
komisyonlarında görev yapanlardan, kendi komisyonuna başvurup üç katı aday arasına
giremeyenlerin müracaatları ek başvuru ile alınabilir. Bu adaylar ek başvuru yoluyla sadece
bir mahal için başvurabilirler ve başvurdukları mahalde üç katlık kontenjandan dolmayan
kısım için kendi aralarında beşinci fıkradaki usûle göre sıralanırlar.
Duyurulan kadro sayısının üç katından fazla personelin başvurması halinde, 15/3/1999
tarihli ve 99/12647 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Kamu Kurum ve
Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin
ekinde yer alan EK-1 sayılı Personel Değerlendirme Formunda belirtildiği şekilde puanlama
yapılır. Puanlama yapılırken, Hukuk Fakültesi mezunlarına lisans mezunlarına göre; Adalet
Meslek Yüksek Okulu, Meslek Yüksek Okulların Adalet Bölümü veya Adalet Meslek Eğitimi
Önlisans Programı mezunlarına ise önlisans mezunlarına göre ilave bir puan verilir. Toplam
puanı en fazla olandan başlamak üzere duyurulan kadro sayısının üç katı kadar personel
belirlenerek eğitime alınır. Ancak, yapılan puanlama sonunda eşitlik olması hâlinde, sırasıyla;
a) Hizmet süresi fazla olanlara,
b) Daha üst öğrenimi bitirmiş olanlara,
c) Üst öğrenim mezuniyet notu yüksek olanlara,
öncelik verilir.
Aynı unvan için birden fazla yere yapılan başvurular geçersiz sayılır.
Görevde yükselme eğitimine seçilenlerin listesi ile Personel Değerlendirme Formları
başvurunun bitiş tarihinden itibaren onbeş gün içinde Eğitim Dairesi Başkanlığına gönderilir.”
MADDE 7 – Aynı Yönetmeliğin 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 12 – Görevde yükselme eğitimi aşağıdaki konuları kapsar:
a) T.C. Anayasası;
1) Genel esaslar,
2) Temel hak ve ödevler,
3) Devletin temel organları,
b) Atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi, ulusal güvenlik,
c) Devlet teşkilâtı ile ilgili mevzuat,
d) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve ilgili mevzuat,
e) Türkçe dil bilgisi ve yazışma ile ilgili kurallar,
f) Halkla ilişkiler,
g) Etik davranış ilkeleri,
h) Bakanlık merkez teşkilâtı, adalet komisyonlarının yapısı ve görevleri ile yargı örgütü,
Ulusal Yargı Ağı, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ve atanılacak görevin
niteliği ile ilgili diğer konular.
Eğitim programları, birinci fıkranın (a), (b), (c), (d), (e), (f) ve (g) bentlerinde belirtilen
ders konularından en az otuz; (h) bendinde belirtilen ders konularında en az kırk beş saat
olmak üzere toplam en az yetmiş beş saatten az olamaz.”
MADDE 8 – Aynı Yönetmeliğin 14 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 14 – Görevde yükselme eğitim programının tamamına katılanlar, görevde
yükselme sınavına girmeye hak kazanırlar.
Ancak, ilgili mevzuatı uyarınca verilmesi zorunlu olan izinler süresince eğitime katılma
şartı aranmaz. Aylıksız izinde bulunanlar, eğitim programı ile öngörülen toplam sürenin en az
yarısı kadar eğitime katılmaları kaydıyla, bu eğitim sonunda düzenlenecek görevde yükselme
sınavına girebilirler.
Yukarıdaki izinler dışında, zorunlu olduğu belgelendirilen hâllerde, eğitim süresince
izin kullanmamış olan personele on saate kadar izin verilebilir.”
MADDE 9 – Aynı Yönetmeliğin 15 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Sınav sonuçları, görevde yükselme veya unvan değişikliği sınavından itibaren iki yıllık
süreyi aşmamak üzere aynı unvanlı kadrolar için yapılacak müteakip sınava kadar geçerlidir.”
MADDE 10 – Aynı Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Bakanlık merkezinde, Eğitim Dairesi Başkanının başkanlığında, Personel Genel
Müdürlüğü Daire Başkanı ve Bakanlıkta görevli üç tetkik hâkiminin katılımıyla beş kişilik
sınav kurulu oluşturulur. Aynı usulle yedek üyeler de belirlenir. Kurul üye tam sayısı ile
toplanır ve en az salt çoğunlukla karar alır. Kurulun çalışmaları Eğitim Dairesi Başkanlığınca
yürütülür.”
MADDE 11 – Aynı Yönetmeliğin 17 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 17 – Sınav kurulları, görevde yükselme eğitimine katılacak personelin
seçilmesi, görevde yükselme veya unvan değişikliği sınavlarına katılacaklar için 12 nci
maddeyle öngörülen ve Bakanlıkça belirlenecek görev alanları, atama yapılacak görevin
niteliği ile ilgili konuları ihtiva eden notların hazırlanması veya hazırlattırılması ve ilgili
personele verilmesinin sağlanması, sınav sonuçlarının ilânı, yapılacak itirazların
sonuçlandırılması ve sınavlara ilişkin diğer işleri yürütür.
Gerekli hazırlıkların yapılabilmesi için eğitim tarihinden en az iki ay önce sınav kurulu
bilgilendirilir. Sınav kurulu, atama yapılacak görevin niteliğine ilişkin notların, görevde
yükselme suretiyle atanacaklar için eğitimin başlayacağı tarihe kadar, unvan değişikliğine tâbi
görevlere atanacaklar için ise sınav tarihinden en az bir ay önce, ilgili personele verilmesini
sağlar. 12 nci maddedeki ortak konulara ilişkin ders notları ise ilgili personel tarafından temin
edilir.”
MADDE 12 – Aynı Yönetmeliğin 18 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 18 – Görevde yükselme sınavı yazılı olarak yapılır. Bu sınav, Öğrenci Seçme
ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına, Milli Eğitim Bakanlığına, Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü Genel Müdürlüğüne veya yükseköğretim kurumlarından birine
yaptırılır.”
MADDE 13 – Aynı Yönetmeliğin 19 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“Sınavda yüz üzerinden en az yetmiş puan alanlar başarılı sayılırlar.”
MADDE 14 – Aynı Yönetmeliğin 20 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 20 – Sınav kurulları, kendisine intikal ettiği tarihten itibaren beş iş günü
içerisinde sınav sonuçlarını ilan eder ve ilgililere yazılı olarak bildirir. İlgililer, kendilerine
yazılı olarak bildirilmesinden itibaren beş iş günü içerisinde sınav sonuçlarına itiraz edebilir.
İtirazlar sınav kurulları tarafından sınavı yapan kuruma, itiraz sonuçları da ilgililere
yazılı olarak bildirilir.
Yapılan sınavlarda hatalı sorulara tekabül eden puanlar eşit şekilde diğer sorulara
dağıtılır. Ancak, soruların yüzde beşinden fazlasının hatalı olduğunun birinci fıkrada belirtilen
süre içinde yapılan itirazlar üzerine veya herhangi bir şekilde tespit edilmesi hâlinde, sınav
iptal edilir ve en kısa sürede yeni sınav yapılır.”
MADDE 15 – Aynı Yönetmeliğin 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 22 – Görevde yükselme veya unvan değişikliği sınavında başarılı olanların
atamaları, ilân edilen boş kadro sayısını geçmeyecek şekilde sınav kurullarınca başarı
listesindeki sıraya göre üç ay içerisinde yapılır.
Puanların eşit olması hâlinde, 15/3/1999 tarihli ve 99/12647 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararıyla yürürlüğe konulan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan
Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmeliğin ekinde yer alan EK-1 sayılı Personel
Değerlendirme Formunda belirtildiği şekilde puanlama yapılır. Puanlama yapılırken, Hukuk
Fakültesi mezunlarına lisans mezunlarına göre; Adalet Meslek Yüksek Okulu, Meslek
Yüksek Okulların Adalet Bölümü veya Adalet Meslek Eğitimi Önlisans Programı
mezunlarına ise önlisans mezunlarına göre ilave bir puan verilerek, toplam puanı en yüksek
olandan başlamak üzere atama yapılır. Ancak, yapılan puanlama sonunda eşitlik olması
durumunda, sırasıyla;
a) 12 nci maddenin birinci fıkrasının (h) bendine ilişkin puanı yüksek olanlara,
b) Hizmet süresi fazla olanlara,
c) Daha üst öğrenimi bitirmiş olanlara,
d) Üst öğrenim mezuniyet notu yüksek olanlara,
öncelik verilir. Aylıksız izinde olanlar dâhil, atanmaya hak kazandıkları kadroya ilişkin
görevlere mevzuatla öngörülen süre içinde başlamayanların söz konusu atanma hakları sona
erer.
Haklarında atama şartlarının kaybedilmesini gerektirecek nitelikteki eylemlerinden
dolayı adlî veya idarî bir kovuşturma veya soruşturma bulunanlardan görevde yükselme
eğitimine katılarak başarılı sayılanların atamaları kovuşturma ve soruşturma sonuçlanıncaya
kadar bekletilir.
İlan edildiği halde ilk atama sırasında doldurulamayan kadrolara, ilgili sınav
kurullarınca başarılı sayılıp da ataması yapılamayanlardan her mahal için yeniden tercihleri
alınmak suretiyle ve en yüksek puandan başlayarak atama yapılır. İlgili sınav kurulunca
yapılan sınav sonucunda ilan edilen kadro sayısı kadar kazanan olmaması halinde, bu
kadrolara başka sınav kurullarınca yapılan sınav sonucuna göre atama yapılamaz.
Duyurulan kadrolardan;
a) Atanma şartlarını taşımadıkları için sınavların geçersiz sayılması veya bu sebeple
atamaların iptal edilmesi, atanılan göreve geçerli bir mazeret olmaksızın süresi içinde
başlanılmaması ya da atanma hakkından vazgeçilmesi,
b) Emeklilik, ölüm, memurluktan çekilme veya çıkarılma, başka unvanlı kadrolara ya da
başka bir kuruma naklen atanma,
sebepleriyle boş kalan veya boşalanlara, görevde yükselme veya unvan değişikliği
sınavı tarihinden itibaren iki yıllık süreyi aşmamak üzere aynı unvanlı kadrolar için yapılacak
müteakip sınava kadar, ilgili sınav kurullarınca yapılan sınavı kazandıkları hâlde kadro
yetersizliği nedeniyle ataması yapılamayan personelin başarı sırasına göre aynı komisyon
içerisine atamaları yapılabilir.
Görevde yükselme ve unvan değişikliği suretiyle atananlar, atanma tarihinden önceki
mazerete dayanarak naklen atanma talebinde bulunamazlar.”
MADDE 16 – Aynı Yönetmeliğin 25 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 25 – Bu Yönetmeliğin 5 inci maddesinde belirtilen unvan değişikliğine tâbi
kadrolara personelin atanması bu bölümde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde eğitime tâbi
tutulmaksızın yapılacak unvan değişikliği sınavı sonucundaki başarısına göre gerçekleştirilir.
Unvan değişikliği sınavları, görev alanları ve atama yapılacak görevin niteliğine ilişkin
konularda yazılı olarak yaptırılır.
Bu sınava katılacaklarda Bakanlıkta veya öğrenim durumlarıyla ilgisi olmayan
görevlerde belirli bir süre hizmet yapmış olma şartı aranmaz.
Bu Yönetmelik kapsamındaki personelden doktora öğrenimini bitirmiş olanlar, unvan
değişikliği sınavına katılmaksızın öğrenimle ihraz edilen görevlere atanabilirler.
Unvan değişikliği suretiyle atanacaklarda aranacak şartlar şunlardır:
a) Kütüphaneci, Mühendis, Mimar, İstatistikçi, Öğretmen, Çocuk Eğitimcisi, Eğitim
Rehberi, Biyolog, Sosyal Çalışmacı, Psikolog, Pedagog, Sosyolog kadrolarına atanabilmek
için;
1) En az fakülte veya dört yıllık yüksekokulların ilgili bölümlerinden mezun olmak,
2) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak,
b) Mütercim kadrosuna atanabilmek için;
1) Fakülte veya dört yıllık yüksekokulların filoloji, mütercimlik, tercümanlık
bölümlerinden veya ilgili diğer bölümlerden mezun olmak,
2) Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından (B) düzeyinde başarılı
olmak,
3) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak,
c) Hemşire, Sağlık Memuru, Laborant kadrosuna atanabilmek için;
1) Bu unvanları veren fakültelerin, yüksek okulların veya meslek liselerinin ilgili
bölümlerinden mezun olmak,
2)Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak,
d) Teknik Ressam, Teknisyen kadrolarına atanabilmek için;
1) Bu unvanları veren yüksek okul, meslek liseleri veya teknik liselerin ilgili
bölümlerinden mezun olmak,
2) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak,
e) Tekniker kadrosuna atanabilmek için;
1) En az iki yıl süreli mesleki veya teknik yüksek öğrenim mezunu olmak,
2) Yapılan unvan değişikliği sınavında başarılı olmak,
gerekir.”
MADDE 17 – Aynı Yönetmeliğin 26 ncı maddesinde yer alan “15/3/1999 tarihli ve
99/12647 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Devlet Memurlarının Görevde
Yükselme Esaslarına Dair Genel Yönetmelik” ibaresi “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında
Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair Genel Yönetmelik” olarak
değiştirilmiştir.
MADDE 18 – Aynı Yönetmeliğin geçici 1 inci maddesinde yer alan “Bu Yönetmeliğin
yürürlük tarihinde görevde bulunup iki yıllık yüksek öğrenimi bitirmiş olanların diğer
koşullara sahip olmaları halinde 8 inci maddenin uygulanması açısından dört yıllık
yükseköğrenim görmüş olma şartı aranmaz.” ibaresi “18/4/1999 tarihinde görevde bulunan ve
aynı tarih itibarıyla iki yıllık yükseköğrenim mezunu olanlar, diğer koşullara sahip oldukları
takdirde, 8 inci maddenin uygulanması bakımından dört yıllık yükseköğrenim mezunu kabul
edilirler.” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 19 – Aynı Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-1 Değerlendirme Formu
yürürlükten kaldırılmıştır.
MADDE 20 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 21 – Bu Yönetmelik hükümlerini Adalet Bakanı yürütür.
[R.G. 09 Ocak 2011 – 27810]
—— • ——
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan:
BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI HAKKINDA YÖNETMELİKTE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK
MADDE 1 – 10/3/2007 tarihli ve 26458 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Banka
Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Yönetmeliğin 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (c)
bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu kapsamında oluşturulan
sistemler vasıtasıyla kimlik ve adres bilgilerine elektronik ortamda ulaşılabilenler hariç,
yabancı uyruklu kişiler için kimlik belgesi veya pasaportlarının noter onaylı örnekleri ve
ikâmetgah belgeleri,”
MADDE 2 – Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Yönetmelik hükümlerini Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu Başkanı yürütür.
Yönetmeliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin
Tarihi
Sayısı
10/3/2007
26458
Yönetmelikte Değişiklik Yapan Yönetmeliklerin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin
Tarihi
Sayısı
121/12/2008
27087
21/8/2009
27306
317/12/2010
27788
[R.G. 14 Ocak 2011 – 27815]
—— • ——
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları
[R.G. 07 Ocak 2011 – 27808]
—— • ——
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararları
[R.G. 07 Ocak 2011 – 27808]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Kararları
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı: 2008/8
Karar Sayısı: 2010/71
Karar Günü: 20.5.2010
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Onikinci Dairesi
İTİRAZIN KONUSU : 29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında
Kanuna 12.5.1988 günlü 3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesi ile eklenen Ek Madde 1’in üçüncü
fıkrasının ikinci cümlesinin, Anayasa’nın 2., 10., 138., 139. ve 140. maddelerine aykırılığı
savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.
I- OLAY
Adli ve İdari Yargıda Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav Mülakat ve Atama
Yönetmeliği’nin 12.6.2007 günlü 26550 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle
değiştirilen bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açılan davada,
itiraz konusu kuralın Anayasa aykırı olduğu kanısına varan mahkeme iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Yargıçlar ve Savcılar Birliği tarafından; Adli ve İdari Yargıda Hakim ve Savcı
Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama Yönetmeliğinin 12.6.2007 günlü 26550 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değiştirilen 7. maddesinin birinci fıkrasındaki
“gerekli şartlarının” ve ikinci fıkrasındaki “ile şartları taşımadığı tespit edilenlerin”
ibarelerinin, 11. maddesinin birinci fıkrasındaki “katılanların öğrenim konularına” ve ikinci
fıkrasındaki “puanlama ve değerlendirme” ile “kazananların belirlenmesi” ibarelerinin, 21.
maddesinin “yazılı sınavda yüz tam puan üzerinden asgari yetmiş puanın altına düşülmemek
kaydıyla en yüksek puan alandan başlamak üzere, sınav ilanında belirtilen kadro sayısının %
50 fazlası mülakata çağrılır.” şeklindeki ilk cümlesinin, 27. ve 28. maddelerinin tamamının,
33. maddesindeki “ile Adalet Bakanlığı hesabına burs verilmek suretiyle yükseköğrenimlerini
tamamlayanlar” ibaresinin, 28. maddesine dayanılarak Yönetmeliğe eklenen Ek-3 nolu
formun ve bu formun Yönetmeliğe eklenmesini öngören değişiklik yapan Yönetmeliğin 12.
maddesindeki “ve aynı Yönetmeliğe Ek-3 eklenmiştir” ibaresinin iptali ve öncelikle
yürütmenin durdurulmasına karar verilmesi istemiyle Adalet Bakanlığı’na karşı açılan davaya
ait dosya incelendi:
Adli ve İdari Yargıda Hakim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama
Yönetmeliğinin 12.6.2007 günlü, 26550 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle
değiştirilen ve “Yazılı Sınava Tabi Olmayanların Mülakata Çağrılması” başlıklı 33.
maddesinde, Adalet Bakanlığı hesabına burs verilmek suretiyle yükseköğrenimlerini
tamamlayanların sadece ilan edilen boş kadrolara başvurabileceği öngörülmüştür.
Anılan Yönetmeliğin 33. maddesinin dayanağı olan 2992 sayılı Adalet Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü
Hakkında Kanuna 12.5.1988 tarih ve 3446 sayılı Kanunun 1. maddesiyle eklenen Ek Madde
1. de; “Adalet Bakanlığı hesabına, hakim ve savcı ihtiyacını karşılamak üzere, burs verilmek
suretiyle, yükseköğrenim yaptırılabilir.
Burs verilmek suretiyle yükseköğrenim yapacak öğrencilerin sayısı Adalet
Bakanlığı’nca belirlenir. Burs verilecek öğrencilerde bulunması gereken nitelikler ile bunların
seçimlerine dair esas ve usuller, Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
Bu öğrencilere, emsallerine ödenen bursun iki katı oranında burs verilir. Burs alarak
öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar.
Adalet Bakanlığı hesabına burs almak suretiyle yükseköğrenim yapmış olanlar mecburi
hizmetle yükümlüdürler. Bu hususta, Devlet Memurları Kanunu Hükümleri uygulanır.
Mecburi hizmet süresi, hakimlik ve savcılık görevine başlama tarihinden itibaren hesap edilir.
Adalet Bakanlığı, yükseköğrenim öğrenci yurtları ile üniversite yurtlarında kalan burslu
öğrencilerinin hakimlik ve savcılık görevlerine hazırlanması bakımından eğitimlerine,
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve üniversitelerle yapacağı protokol esasları
dahilinde yardımcı olur” hükümleri yer almaktadır.
2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8. maddesinde adaylığa atanacaklarda
aranacak koşullar düzenlenmiş, bu maddenin (I), bendinde yazılı yarışma sınavı ve mülakatta
başarı göstermenin şart olduğu hükme bağlanmıştır.(…)
Anayasa Mahkemesinin birçok kararında belirttiği gibi, hukuk devleti, insan haklarına
saygı gösteren ve bu hakları koruyucu adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye
kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasaya uyan bir devlettir. Adil
bir hukuk düzeninin kurulması ise, yargının bağımsızlığı, hakim bağımsızlığı ve teminatının
sağlanması ile mümkündür.
Anayasanın 138. maddesinde, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya
kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler” denilerek
hakimlerin bağımsızlığı ilkesi kabul edilmiştir. Anayasa’da ayrıca bu ilkeyle yetinilmeyerek
139. maddede “hakimlik ve savcılık teminatı” kabul edilmiştir. Öte yandan Anayasa’nın 140.
maddesinde; hakim ve savcıların nitelikleri ve atanmalarının mahkemelerin bağımsızlığı ve
hakimlik teminatı esaslarına göre yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.
Bu bağlamda hakimlerin mesleğe ne şekilde kabul edildikleri doğrudan bağımsızlıkları
ile ilgili olduğundan, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esasları gereğince
hakimlerin seçilmelerinin tarafsız, nesnel ve sadece liyakati ölçmeyi amaçlayan sınavla
yapılması gerekmektedir.
Nitekim yargı bağımsızlığının temel ilkesini 15.12.1985 günlü, 46/146 sayılı kararı ile
onaylayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu “Hakimlik mesleğine, yeterli hukuk eğitimi
görmüş, yetenekli ve kişilikli bireyler seçilecektir. Seçim yönteminde, amaca aykırı
düşüncelerin rol oynamasını engelleyecek tedbirler alınmalıdır. Hakimlerin seçiminde, bir
kişiye karşı ırk, renk, cinsiyet, din siyasi veya diğer fikirler, milli veya sosyal menşei ve
malvarlığı gibi düşüncelerle hiçbir ayırım yapılmayacak; ancak hakim adayının ülke vatandaşı
olması şartı, ayrımcılık olarak nitelendirilmeyecektir.” ilkesini kabul etmiştir.
Yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Hakimlerin Rolü, Etkinliği ve Bağımsızlığı
konusunda 13.10.1994 günlü, 518 inci toplantısında aldığı kararda da “Hakimlerin mesleki
kariyerlerine ilişkin tüm kararlar objektif kriterlere dayanmalı, hakimlerin seçimi ve
kariyerleri; eğitimsel özelliklerini, dürüstlük, yetenek ve etkinliklerini de gözeten liyakat
esasına göre olmalıdır.” ifadesine yer vermiştir.
Bu durumda, yukarıda anılan 2992 Sayılı Yasa’nın Ek 1. maddesinin üçüncü fıkrasının
ikinci cümlesinde yer alan, burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanların staj için yazılı
sınava tabi tutulmayacakları hükmü, bu hükümde belirtilenler ayrıcalıklı kılınmak ve liyakatin
ölçüldüğü yazılı yarışma sınavına alınmamak suretiyle Hakimlik ve Savcılık mesleğine,
objektif kriterlere ve liyakat esasına dayanarak atanmalarını engellemekte ve burslu
öğrencilerin seçimini yapan yürütme organına karşı bağımsızlıklarını korumaları konusunda
şüphelere neden olabilmektedir.
Diğer yandan; anılan hüküm, kadro ve ihtiyaç durumuna göre 2802 sayılı Hakimler ve
Savcılar Kanununun 8. ve 9. maddelerine dayanılarak yapılacak yazılı yarışma sınavı ve
mülakatta başarı gösterenlerin başarı derecesine göre tespit edilecek adaylar ile Adalet
Bakanlığı’ndan burs verilmek suretiyle yüksek öğrenimini tamamlayanlar arasında eşitsizliğe
yol açacağı gibi sübjektif değerlendirmelere neden olacağı da açıktır.
Belirtilen nedenlerle; Anayasanın 2., 10. ve Mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik
teminatı ile hakimlik ve savcılık mesleğini düzenleyen 138., 139., 140. maddelerine aykırı
olduğu kanaatine varılan 2992 sayılı Kanunun Ek 1. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci
cümlesinin iptali ile bu hükmün uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya
olanaksız durum ve zararların önlenmesi için iptali istenilen madde hükmünün yürürlüğünün
durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına, dosyada bulunan belgelerin
onaylı bir örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine 11.12.2007 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanuna eklenen Ek Madde
1 şöyledir:
“Ek Madde 1- (Ek: 12/5/1988 - 3446/1. md.)
Adalet Bakanlığı hesabına, hakim ve savcı ihtiyacını karşılamak üzere, burs verilmek
suretiyle, yükseköğrenim yaptırılabilir.
Burs verilmek suretiyle yükseköğrenim yapacak öğrencilerin sayısı Adalet Bakanlığınca
belirlenir. Burs verilecek öğrencilerde bulunması gereken nitelikler ile bunların seçilmelerine
dair esas ve usuller, Adalet Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilir.
Bu öğrencilere, emsallerine ödenen bursun iki katı oranında burs verilir. Burs alarak
öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar.
Adalet Bakanlığı hesabına burs almak suretiyle yükseköğrenim yapmış olanlar mecburi
hizmetle yükümlüdürler. Bu hususta, Devlet Memurları Kanunu hükümleri uygulanır.
Mecburi hizmet süresi, hâkimlik ve savcılık görevine başlama tarihinden itibaren hesap edilir.
Adalet Bakanlığı, yükseköğrenim öğrenci yurtları ile üniversite yurtlarında kalan burslu
öğrencilerinin hâkimlik ve savcılık görevlerine hazırlanmaları bakımından eğitimlerine,
Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ve üniversitelerle yapacağı protokol esasları
dahilinde yardımcı olur.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Mahkeme, başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10., 138., 139. ve 140. maddelerine
dayanmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, Haşim KILIÇ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Cafer ŞAT,
A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla
PERKTAŞ’ın katılımlarıyla yapmış olduğu ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Mehmet ERTEN,
Serdar ÖZGÜLDÜR ile Serruh KALELİ’nin karşı oyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
yürürlüğünün durdurulması isteminin esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE; 7.2.2008 gününde karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan
Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında itiraz konusu kuralın yazılı yarışma sınavı ve mülakatta başarı
gösteren adaylar ile Adalet Bakanlığı hesabına burs verilmek suretiyle yüksek öğrenimini
tamamlayanların yazılı sınava alınmaksızın doğrudan mülakata alınan adaylar arasında
eşitsizliğe yol açacağı, ayrıca burs alarak öğrenimlerini tamamlamış olanların liyakatin
ölçüldüğü yazılı yarışma sınavına alınmamak suretiyle objektif kriterlere dayanarak hâkimlik
ve savcılık mesleğine atanmalarını engellediği belirtilerek Anayasa’nın 2., 10., 138., 139. ve
140. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun,
insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan
kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan devlettir.
Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen “yasa önünde eşitlik ilkesi” hukuksal durumları
aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilkenin amacı aynı durumda bulunan kişilerin yasalar
karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir. Hukuk devleti ile eşitlik birbirleri ile yakın ilişkili kavramlar olup,
eşitlik kavramı, hukuk devleti ilkesinin temelinde yatan değerlerden birisidir. Bu ilkeden
faydalananlar açısından eşitlik ilkesi, hak sahibine eşit işlem görme, farklı muameleye tabi
tutulmama, ayrım gözetilmemesini isteme hakkı verir.
Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye,
3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle eklenen Ek Madde 1, yargıdaki hâkim ve savcı açığını
kapatmak ve bu mesleğe olan ilgiyi artırmak amacıyla burs verilmek suretiyle Adalet
Bakanlığı hesabına hukuk fakültelerinde yüksek öğrenim yapacak öğrencilerin hak ve
yükümlülüklerini düzenleyen bir kuraldır.
Bu kuralda Adalet Bakanlığı hesabına, burs verilmek suretiyle, yükseköğrenim
yaptırılacak öğrencilere, emsallerine ödenenin iki katı oranında burs verileceği, burs alarak
öğrenimlerini tamamlamış olanların mecburi hizmetle yükümlü oldukları ve bu hususta
Devlet Memurları Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. İtiraz konusu cümlede
ise burs alarak öğrenimini tamamlayan mezunların hâkim ve savcı adaylığı stajı için yazılı
sınava tabi tutulmayacakları kurala bağlanmıştır.
Maddede her ne kadar mecburi hizmetle ilgili olarak 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş ise de adı geçen Yasa’ya 4160 sayılı Yasa’nın
2. maddesiyle eklenen Ek Madde 35 ile kamu kurum ve kuruluşları tarafından personel
kanunları ve diğer özel kanunlarda yer alan hükümlere göre yurt içinde okutulacak
öğrencilerin mecburi hizmet yükümlülüğü kaldırılmıştır. Bu yükümlülük kaldırıldıktan sonra
Adalet Bakanlığı hesabına burslu olarak yüksek öğrenim yapmış olanların diğer mezunlardan
farkı kalmamıştır. Aynı durumda olan bu mezunların farklı kurallara bağlı tutulmaları
Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırıdır. Kuralın iptali gerekir.
İtiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı bulunarak iptal
edildiğinden, ayrıca Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddeleri yönünden incelenmesine gerek
görülmemiştir.
VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN İNCELENMESİ
29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a, 12.5.1988 günlü,
3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle eklenen Ek Madde 1’in üçüncü fıkrasının “Burs alarak
öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar.” biçimindeki ikinci
cümlesine ilişkin yürürlüğünün durdurulması isteminin, koşulları oluşmadığından REDDİNE,
20.5.2010 OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VII- SONUÇ
29.3.1984 günlü, 2992 sayılı Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun’a, 12.5.1988 günlü,
3446 sayılı Yasa’nın 1. maddesiyle eklenen Ek Madde 1’in üçüncü fıkrasının “Burs alarak
öğrenimlerini tamamlamış olanlar staj için yazılı sınava tabi tutulmazlar.” biçimindeki ikinci
cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 20.5.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
Üye
Fulya KANTARCIOĞLU
Üye
Ahmet AKYALÇIN
Üye
Mehmet ERTEN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Şevket APALAK
Üye
Serruh KALELİ
Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye
Engin YILDIRIM
Üye
Nuri NECİPOĞLU
KARŞIOY GEREKÇESİ
Danıştay 12. Dairesi’nin itiraz yoluyla iptali isteminde bulunduğu kuralın temas ettiği ve
Danıştay da dava konusu yapılan Adli ve İdari Yargıda Hakim ve Savcı Adaylığı Yazılı
Sınav, Mülâkat ve Atama Yönetmeliği 12.1.2008 tarih ve 26754 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan yönetmelikte yürürlükten kaldırılmış olup, artık anılan Yönetmelik Danıştay’daki
dava yönünden uygulanacak kural olmaktan çıkmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik
uygulamasına göre de, bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve Mahkeme’nin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen
kuralların da o davada uygulanacak kural olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları
ise davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
Davanın somutunda, söz konusu Yönetmelik değişikliğiyle iptali istenen düzenleyici tasarruf
artık Danıştay önündeki davaya konu teşkil edebilme özelliğini yitirdiğinden; bu yönetmeliğin
dayanak aldığı yasa kuralının, söz konusu davanın çözümünde olumlu ya da olumsuz etki
yapabilme durumu söz konusu olamayacaktır.
Açıklanan nedenlerle, başvurunun başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi
gerektiği kanısına ulaştığımızdan, çoğunluğun davanın esasına geçilmesi yolundaki kararına
katılmıyoruz.
Başkan
Haşim KILIÇ
Üye
Sacit ADALI
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye
Serruh KALELİ
KARŞIOY YAZISI
9.9.1991 günlü ve 20986 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Adli ve İdari Yargıda
Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama Yönetmeliği’nin, 12.6.2007 günlü,
26550 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yönetmelik ile değiştirilen 33. maddesinin
dayanağı olan 2992 sayılı Yasa’nın Ek 1. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci tümcesinin
itiraz yoluyla iptali istenilmektedir.
İtiraz başvurusundan sonra, 9.9.1991 günlü ve 20986 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan dava konusu Yönetmelik, 12.1.2008 günlü ve 26754 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Adli ve İdari Yargıda Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülakat ve Atama
Yönetmeliğinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Yönetmelik ile 4.12.2007 tarihinden geçerli
olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır.
Anayasal denetimin temel amacı, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen yasa kurallarını,
soyut veya somut norm denetimi yoluyla inceleyip, aykırılığını saptadığı yasa kurallarını iptal
ederek uygulanmalarını önlemektir.
Yasa’ya aykırılığı ileri sürülen yönetmeliğin iptali istemi, Anayasa’ya aykırılığı ileri
sürülen Yasa’nın iptali istemi gibidir. Yasa’ya aykırılığı saptanan yönetmeliğin de iptal
edilerek uygulamadan kaldırılması gerektiğinde tereddüt bulunmamaktadır.
İtiraz başvurusunun amacı, Yönetmeliğin dayanağını oluşturan Yasa’daki kuralın
iptalini sağlayarak yönetmelikle ilgili iptal istemini karara bağlamaktır. Oysa, iptali istenilen
yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla itiraz başvurusunda bulunan Danıştay 12.
Dairesi’nin görmekte olduğu davada iptali istenilen yönetmelik yürürlükten kaldırılarak
uygulanamaz hale getirilmiş, böylece davacının arzuladığı sonuç elde edilmiş ve çözümü
gereken uyuşmazlığın konusu da kalmamıştır. Bu durumda, iptali istenilen kural hakkında
anayasal denetimin sürdürülmesi sonucu verilecek kararın hukuksal yararının varlığından söz
edilemeyeceği gibi, hukuk âleminde düzenleyici bir etkisinin de olmayacağı açıktır.
Belirtilen nedenlerle konusu kalmayan itiraz hakkında, karar verilmesine yer olmadığı
kararı verilmesi gerekir.
Bu nedenle aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne katılmadım.
Üye
Mehmet ERTEN
[R.G. 06 Ocak 2011 – 27807]
—— • ——
Anayasa Mahkemesi Kararları
[R.G. 11 Ocak 2011 – 27812]
—— • ——
Yargıtay Kararları
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden:
Esas No : 2008/36930
Karar No : 2010/33597
YARGITAY İLAMI
Mahkemesi:
Tarihi
:
Numarası :
Davacı
:
Adana 2. İş Mahkemesi
16/7/2007
2004/1610-2007/1145
Cevat Boroğlunu Temsilen TES İş Sendikası Genel
Başkanlığı Adına Avukat Kerim Şahin
Davalı
: DSİ Genel Müdürlüğü Adına Avukat Yeşim Kulaksız
Davacı, Cevat Boroğlu ile davalı DSİ 6. Bölge Müdürlüğü arasındaki alacak davasına
ilişkin Adana 2. İş Mahkemesince verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen 16/7/2007 tarih
ve 2004/1610 esas, 2007/1145 karar sayılı kararının 6245 sayılı harcırah kanununa aykırı
olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/7/2008
gün ve 2008/138631 sayılı tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm belgeler
okunup olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş. Kırmaz tarafından düzenlenen rapor
dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı işçi Tarsus, Yenice’de davalıya ait işletmede çalışırken Adana’ya nakledildiğini,
ancak harcırahının ödenmediğini ileri sürerek anılan isteğinin hüküm altına alınmasını
istemiştir.
Davalı vekili ise davacının sürekli görev yolluğunu evini taşımadığı halde taşımış gibi
göstererek gerçek dışı beyanla aldığının tespit edilmesi üzerine haksız aldığı harcırahı iade
ettiğini davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece Harcırah Kanunu’nda işçinin görev yerine taşınmayarak eski
ikametgahından yeni işyerine gidiş geliş yapmasının yasak olduğu yolunda bir hüküm
bulunmadığı, iki yer arasında 26 km bulunduğu, işçinin mesai saatinde hazır olmaması
halinde disiplin hükümleri gereği yaptırım yetkisinin bulunduğu böylelikle ödenen harcırahın
geri talep edilmesinin yasal dayanağının bulunmadığı belirtilerek istek hüküm altına
alınmıştır.
10. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 110. maddesinde geçici ve sürekli görev
yolluklarının Bütçe Kanunu ve Harcırah Kanunu hükümlerine göre ödeneceği düzenlenmiştir.
Harcırah Kanunu 5. maddesinde harcırah "yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer
değiştirme masrafını ihtiva eder. İlgili, bu Kanun hükümlerine göre bunlardan birine,
birkaçına veya tamamına müstehak olabilir." şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu maddede
harcırahın unsurları sayılmış ve ilgililerin bu Kanun hükümlerine göre bunlardan birine,
birkaçına veya tamamına müstehak olabilecekleri açıklanmıştır.
Dosya içeriğine göre davacı işçi Yenice/TARSUS'da çalışırken naklen Adana’ya
atanmıştır. Davacının yeni görev yerine evini ve ailesini götürmediği sabit olup mahkemenin
de kabulündedir.
Danıştay 5. Dairesinin 19/11/1998 gün 95/4056 E 98/2720 K sayılı kararında özetle
görev yaptığı ile evini, eş ve çocuklarını götürmeyip gidiş geliş yapan memura aile ve yer
değiştirme masrafı verilemeyeceği ancak yol ve yevmiye ödenmesi gerekeceği, yine Danıştay
5. Daire’nin 1987/437 E 1987/2082 K sayılı kararında “Harcırah Kanunu hükümlerine göre
naklen atananların yol masrafı, yevmiye, aile masrafı ve yer değiştirme masrafına birlikte hak
kazanabilmesi için eş ve çocuklarının da kamu görevlisinin naklen atandığı yere gitmeleri
zorunludur.... eş ve çocuklar nedeniyle yolluk ödenebilmesi için bunların herhangi bir
zamanda kamu görevlisinin yeni görev yerine gitmiş olmaları yeterlidir” denilmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda; davacı, eş ve iki çocuğu için yol
masrafı, yevmiye, yer değiştirme ve aile masrafı hesaplanmıştır.
Davacı öncelikle ailesini yeni atandığı yere götürmediğine göre onlar yönünden harcırah
hesabı yapılması ve hüküm altına alınması hatalıdır.
Yukarıda belirtilen açıklama ve Danıştay kararları karşısında naklen atandığı Adana
iline evini ve ailesini götürmeden gidiş-geliş yapan davacı için Harcırah Kanunu 5. maddesi
uyarınca sadece kendisine ait yol masrafı ve yevmiyesinin ödenmesi gerekmektedir.
Mahkemece hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine
atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle Adana 2. İş Mahkemesi'nin 16/7/2007 tarih
ve 2004/1610 esas, 2007/1145 karar sayılı kararının sonucu etkili olmamak üzere HUMK.nun
427/6. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına tevdiine, 11/11/2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
[R.G. 06 Ocak 2011 – 27807]
—— • ——
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden:
Esas No
: 2010/11236
Karar No
: 2010/15315
YARGITAY İLAMI
Davacı Hüseyin Bıyıklı’ya velayeten annesi Rabia Bıyıklı ile davalı Nüfus Müdürlüğü
arasındaki davada Tarsus 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca
incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 15/10/2008 günlü ve 2007/429 E.-2008/128 K. sayılı
kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının
23/9/2010 gün ve Hukuk-2010/204510 sayılı yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek
bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı Rabia Bıyıklı tarafından Nüfus Müdürlüğü aleyhine vekil aracılığıyla açılan
davada davacının, velayeti kendisine verilen küçük oğlunun isminin değiştirilmesini talep
ettiği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin
kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olan isim değişikliği davasının vekil aracılığı ile
açılabilmesi için vekile verilen vekaletnamede özel yetki olması gerektiği halde, genel
vekaletname ile açılmış davada, avukata dava konusu işle ilgili özel yetkiyi içeren
vekaletnamesini ibraz etmesi için belli bir süre tanınması, bu süre içerisinde vekil
vekaletnamesini getirmediği ya da asil bir dilekçe ile veya bizzat duruşmaya gelerek özel
yetkisi bulunmayan vekilin açmış olduğu davaya ve yapılan işlere icazet verdiğini
bildirmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, bundan
zühul ile davaya bakılıp esas hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz
itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak
kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile
dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 30/11/2010 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden:
Esas No
: 2010/11238
Karar No
: 2010/15317
YARGITAY İLAMI
Davacı Haşim Aktoprak ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada Ulubey Asliye
Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay’ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan 2/8/2007
günlü ve 2007/87-2007/143 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu savıyla Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2010 gün ve Hukuk-2010/204512 sayılı yazılarıyla kanun
yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup gereği
düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı dava dilekçesinde nüfus kaydında 26/5/1975 olan doğum tarihindeki doğum
yılının 1976 olarak düzeltilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinde, davada yasal hasım olan Nüfus Müdürlüğü’nün yokluğunda
yargılama yapılıp karar verildiği görülmüştür.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde “Nüfus kayıtlarına ilişkin
düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum
üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli
asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları Cumhuriyet Savcısı ve Nüfus
Müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır” hükmü
yer almaktadır.
Mahkemenin oluşuna ilişkin bu kanun hükmü dikkate alınmadan davanın Nüfus İdaresi
temsilcisinin yokluğunda karara bağlanması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz
itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak
kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile
dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 30/11/2010 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
—— • ——
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden:
Esas No
: 2010/11241
Karar No
: 2010/15319
YARGITAY İLAMI
Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 31/1/2001 gün ve 2002/62-2 no.lu davanamesi ile
Hikmet Taku’nun doğum tarihinin düzeltilmesi için açılan dava hakkında Tavşanlı Asliye
Hukuk Mahkemesince verilen 12/12/2002 günlü ve 2002/94 Esas, 2002/1135 Karar sayılı
kararın temyiz edilmemekle kesinleşmesi ve yürürlükteki kanuna aykırı olduğu savıyla
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/9/2010 gün ve Hukuk-2010/204517 sayılı yazısıyla
kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar okunup
gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Tavşanlı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 31/1/2002 gün ve 2002/62-2 no.lu davanamesiyle
açılan davada Hikmet Taku’nun yaşının düzeltilmesinin talep edildiği, mahkemece davanın
kabulüne, adı geçenin nüfus kütüğünde 15/7/1994 olan doğum tarihinin 15/7/1992 olarak
düzeltilmesine karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
29/4/2006 tarih ve 26153 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5490
sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası’nın “Nüfus davaları” kenar başlığını taşıyan 36 ncı maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinde; “Aynı konuya ilişkin olarak nüfus kaydının düzeltilmesi
davası ancak bir kere açılabilir.” hükmüne yer verilmiştir.
5490 sayılı Yasanın anılan hükmü uyarınca bir kişinin doğum tarihine ilişkin kaydın
ancak bir kez düzeltilebileceği gözönünde bulundurularak, daha önce doğum tarihi 15/7/1994
iken İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 9/7/2002 tarih ve 2001/492 Esas, 2002/346
Karar sayılı, 27/8/2002 tarihinde kesinleşen kararıyla 15/7/1990 olarak düzeltilmiş olan
davacının doğum tarihinin ikinci kez 15/7/1992 olarak düzeltilmesine karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı bulunmuştur.
Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz
itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak
kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile
dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 30/11/2010 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
[R.G. 13 Ocak 2011 – 27814]
—— • ——
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinden:
Esas No
: 2010/11697
Karar No
: 2010/16123
YARGITAY İLAMI
Davacı Lütfi Doğan Toker ile davalı Nüfus Müdürlüğü arasındaki davada İstanbul 3.
Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşmiş bulunan
10/11/2009 günlü ve 2009/579-2009/193 sayılı kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu
savıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14/10/2010 gün ve Hukuk-2010/230358 sayılı
yazısıyla kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm
kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davada, davacı Lütfi Doğan Toker, kendi adına aldığı nüfus kaydında ana adının Saliha
olduğunu, 1981 yılında ölen annesine ait nüfus kaydında ise ana adının idari kayıt düzeltme
ile Salih olarak değiştirildiğini, davalı idarenin herhangi bir gerekçe göstermeksizin yaptığı ve
hatalı olan bu değişikliğin resmi evrak ve kayıtlar arasında çelişki meydana getirdiğini
belirterek, nüfus kayıtlarındaki ana adının Saliha olarak düzeltilmesini istediği, anılan
Mahkemenin 7/5/2009 tarih ve 2009/77 Esas, 2009/173 Karar sayılı hükmü ile dava
dilekçesinin yetki yönünden reddine karar verildiği, davaya İstanbul 8. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2009/174 Esas sayılı dosyasında devam edilerek 4/11/2009 tarihinde davanın
kabulüne karar verildiği, İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin Hakimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu kararıyla kapatılması üzerine gerekçeli kararın İstanbul 3. Asliye Hukuk
Mahkemesinin 2009/579 Esas ve 2009/193 Karar sayılı dosyası üzerinden yazıldığı, hükmün
temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacının dava tarihinde İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi Levent Mahallesinde nüfusa kayıtlı
olduğu, bu nüfus kaydında ana adının "Saliha" olarak yazıldığı, kararda ise davacının Ankara
İli, Altındağ İlçesi, Sakarya Mahallesi, Cilt No: 78, Hane No:1220'de bulunan kapalı nüfus
kaydındaki "Salih" olan ana adının Saliha olarak düzeltilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
1- İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince 4/11/2009 tarihinde karar verildiği, kısa
kararın açıklandığı adı geçen Mahkemenin kapatılması üzerine 12/11/2009 tarihinde tutanakla
dava dosyalarının İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesine devredildiği anlaşıldığına göre
devirden önce karara çıkan dava dosyasının 4/11/2009 tarihi itibarıyla henüz devredilmediği
göz önünde tutularak İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/174 Esas sayısı ile
4/11/2009 karar tarihinde karar numarası verilerek gerekçeli kararın yazılması gerekirken
İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin esasına kayıt edilip buradan karar numarası verilip
10/11/2009 tarihi karar tarihi olarak gerekçeli kararda belirtilmek suretiyle Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 381., 388. ve 389. maddelerine aykırı şekilde karar verilmesi,
2- 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Yasası'nın 14. maddesinde; "Nüfus kaydının
kapatılması; ölüm, gaiplik, Türk vatandaşlığının kaybı, evlenme, boşanma, evlat edinilme,
soybağının düzeltilmesi veya reddi gibi olaylar nedeniyle bir kaydın üzerinde işlem yapılamaz
hale getirilmesidir. Kaydın kapatılmasına ilişkin sebep ortadan kalktığında veya kaydın
yeniden açılmasını gerektirecek yeni bir sebep ortaya çıktığında kayıt yeniden açılır. Kaydın
açılmasından sonra kişisel durumda meydana gelmiş olan olaylar kişinin kaydına işlenir."
hükmü yer almaktadır. Davacının düzeltilmesini istediği annesinin adı kapalı kayıt olan
Ankara'daki nüfus kaydında yazılı olan adı olup kapalı kayıt üzerinde herhangi bir düzeltme
yapılamayacağından bu yöndeki istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi
karar verilmesi,
Usul ve yasaya aykırıdır.
Bu itibarla yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz
itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.’nun 427. maddesi gereğince sonuca etkili olmamak
kaydıyla kanun yararına BOZULMASINA ve gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ile
dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 14/12/2010 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
[R.G. 18 Ocak 2011 – 27819]
—— • ——
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinden:
Esas No
: 2009/16481
Karar No
: 2010/19524
YARGITAY İLAMI
İncelenen Kararın:
Mahkemesi : Kozan 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
Tarihi
: 14/11/2007
Numarası
: Esas no: 2007/279 Karar no: 2007/316
Davacı
: Aybike Öztürk
Davalı
: Tolgahan Öztürk
Dava Türü
: Evlenmenin İptali
Temyiz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen
hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Taraflar arasında görülen boşanma davasının duruşması sırasında davacının
evliliklerinin iptaline karar verilmesini talep ettiği; davalının söz konusu bu talebi kabul ettiği,
mahkemece evliliğin iptaline karar verildiği; hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği
görülmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 145'inci maddesinde mutlak butlan, 149,150 ve
151'inci maddelerinde nisbi butlan halleri düzenlenmiştir.
Dosya kapsamına göre, davacı Aybike ile davalı Tolgahan’ın taraflar arasında yapılan
anlaşma gereğince, Aybike'yi kaçıran ve bu nedenle cezaevinde olan Tolgahan’ın ceza
almasını engellemek amacıyla evlendikleri; tarafların hiç bir araya gelmediği anlaşılmaktadır.
Tarafların evlenmelerine rağmen bir araya gelmemesi Türk Medeni Kanununda
düzenlenen evlenmenin iptali şartları arasında düzenlenmediği halde, davanın kabulü ile
evliliğin iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup; kararın bozulmasını
gerektirmiştir.
SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebepte kabulü
ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
25/11/2010
—— • ——
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinden:
Esas No
: 2009/16487
Karar No
: 2010/20342
YARGITAY İLAMI
İncelenen Kararın:
Mahkemesi : Şebinkarahisar Sulh Hukuk Mahkemesi
Tarihi
: 21/1/2009
Numarası
: Esas no: 2008/3 Tereke
Karar no: 2009/1 Tereke
Davacı
: Şebinkarahisar Cumhuriyet Savcılığı
Müteveffa
: Çarı Gulmuradov
Dava Türü
: Tereke
Temyiz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen
hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Mahkemece Türkmenistan uyruklu müteveffa Amansultan ve Cumageldi oğlu
13/5/1978 doğumlu Çarı Gulmuradov'un terekesinden el çekilmesine ve terekenin hazineye
devir ve teslimine karar verildiği anlaşılmıştır.
T.C. Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasında "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası
ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların
aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası
andlaşma hükümleri esas alınır." hükmünün,
"Mahkemelerin bağımsızlığı" kenar başlıklı 138. maddesinin 1. fıkrasında ise
"Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani
kanaatlerine göre hüküm verirler." hükmünün yer aldığı,
27/9/1975 gün ve 15369 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve Türkiye'nin de taraf
olduğu Birleşmiş Milletler "Konsolosluk İlişkileri Hakkında Viyana Sözleşmesi"ne
Türkmenistan'ın da taraf olduğu, söz konusu sözleşmenin "Konsolosluk görevleri" başlıklı 5.
maddesinin (g) bendinde ise, kabul edilen Devletin kanun ve düzenlemeleri uyarınca,
gönderen Devletin uyruğu bulunan gerçek ve tüzel kişilerin bu Devlette mirasla ilgili
çıkarlarını korumanın konsolosluğun görevleri içinde olduğunun hüküm altına alındığı,
Türkiye ile Türkmenistan arasında 1994 yılında imzalanmış olup, 12/11/1997 tarih ve
23168 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren "Türkiye Cumhuriyeti ile
Türkmenistan Arasında Konsolosluk Antlaşması" nın 46/5. maddesi ile mirasın değeri
önemsiz ise, konsolosluk memurunun miras mallarının kendisine teslimini isteyebileceği ve
bu takdirde terekeyi ilgili şahıslara gönderme hakkına sahip olduğunun hükme bağlandığı,
Bu kapsamda anılan uluslararası sözleşme ve antlaşma içeriği dikkate alınarak hüküm
kurulması gerekirken, terekenin "hazineye devir ve teslimine" şeklinde karar verilmesi doğru
görülmemiştir.
SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü
ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
6/12/2010
[R.G. 19 Ocak 2011 – 27820]
—— • ——
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinden:
Esas No
: 2010/44776
Karar No : 2010/37261
YARGITAY İLAMI
Mahkemesi : Eskişehir İş Mahkemesi
Tarihi
: 17/12/2009
Numarası : 2009/325-2009/1855
Davacı
: Mehmet SAĞLAR Adına Avukat Pınar Çelik ARPACI
Davalı
: Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Adına Avukat Osman ÇAL
Davacı Mehmet Sağlar ile davalı Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. arasındaki alacak
davasına ilişkin Eskişehir İş Mahkemesince verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen
17/12/2009 tarih ve 2009/325 Esas, 2009/1855 Karar sayılı kararının 6245 sayılı Harcırah
Kanununa aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının 23/9/2010 gün ve 2010/201759 sayılı tebliğnamesi ile istenilmiş olmakla,
dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakime M. Göçer tarafından
düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
YARGITAY KARARI
Davacı; davalı işyerinde işçi olarak çalıştığını, iş yerinde uygulanan TİS in 56/a
maddesinde hizmet yılı ödülünün düzenlendiğini, bu maddede şeker sanayinde 10-15-20-25
ve 30 yıl hizmeti bulunan daimi personel ile 10-15-20-25-30 kampanyada çalışmış olan geçici
personele 10 yıl için 10, 15 yıl için 30, 20 yıl için 45, 25 yıl için 50, 30 yıl için 60 günlük brüt
yevmiye tutarında ödül verilir hükmünün bulunduğunu, davacının maddede belirtilen hizmet
yılını doldurması nedeniyle hizmet ödülü aldığını, ancak davacıya kesintiler yapılarak
ödülünün ödendiğini, TİS’e göre hizmet yılı ödülünün hiç bir kesinti yapılmaksızın brüt
yevmiye tutarı üzerinden ödenmesi gerektiğini belirterek, eksik ödenen hizmet yılı ödülü
alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını 193 sayılı Gelir Vergisi K.nun
61. maddesine göre hizmet yılı ödülünden kesinti yapılmayacağına dair bir düzenleme
olmadığını, 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ücret ikramiye v.s gelirlerin damga
vergisine tabi olduğunu, 5510 sayılı Yasanın 80. maddesinde prime esas kazançların
belirtildiğini, 506 sayılı SSK nu, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu gereği personele
ödenmekte olan ücretlerden Gelir Vergisi kesintisi Sigorta primi kesintisi, İşsizlik sigortası
kesintisinin yapılmasının zorunluluğu olduğunu 1978, 1980 yılları arasında imzalanan 8.
Dönem TİS.den bu yana uygulamanın bu şekilde devam ettiğini, taraflar arasında hiç bir
ihtilaf çıkmadığını savunmuştur.
Mahkemece;
TİS'nde hizmet yılı ödülü başlığını taşıyan 56/a maddesinde şeker sanayinde 10-15-2025 ve 30 yıl hizmeti bulunan daimi personel ile 10-15-20-25-30 kampanyada çalışmış olan
geçici personele 10 yıl için 10, 15 yıl için 30, 20 yıl için 45, 25 yıl için 50, 30 yıl için 60
günlük brüt yevmiye tutarında ödül verilir hükmünün bulunduğu, TİS gereği hizmet yılı
ödülünün brüt tutar üzerinden ödenmesi gerektiği, TİS'nde ödenecek ödül veya diğer sosyal
yardımların hangisinin net hangisinin brüt ücret üzerinden ödeneceğinin açık, kesin ve somut
olarak taraflarca kararlaştırıldığı, örneğin TİS'nin 53. maddesinde düzenlenen doğum
yardımının ve 64. maddesinde düzenlenen defin yardımının net olarak ödeneceğinin
belirtildiği, 67. maddedeki görev ve sorumluluk ödeneği ile 63. maddedeki ölüm yardımının
çıplak yevmiye üzerinden ödeneceğinin belirtildiği hizmet yılı ödülünden kesinti yapılacağına
dair vergi yasasında bir düzenleme olmadığı, vergide kanunilik ilkesi geçerli olduğundan
yorum yolu ile yasanın genişletilemeyeceği, TİS’ndeki bu maddenin amacının belirli bir süre
hizmet eden kişilerin ödüllendirmeye çalışılması olduğu aynı maddede hizmet yılı ödülü
olarak Cumhuriyet altını verileceğinin de kararlaştırıldığı, bu ödülün ayni olarak işçilere
ödendiği, brüt kelimesinin sözlükteki karşılığının kesinti yapılmamış para olduğu uygulamada
brüt deyiminin henüz yasal kesintiler yapılmamış ücret anlamına geldiği Şeker İş ile Türkiye
Şeker Sanayi İşverenleri Sendikası arasında yapılan 23. TİS’nin 35. maddesinde "ücret ve
ücret dışındaki her türlü ödemelerden kanuni kesintiler yapılır" düzenlemesinin yer aldığı bu
düzenlemenin davaya konu önceki dönem TİS Terinde bulunmadığı buna göre davacıya
hizmet yılı ödülünün brüt yevmiye üzerinden ödenmesi gerektiği halde kesinti yapılarak net
ödeme yapıldığı gerekçesi ile isteğin kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık toplu iş sözleşmesinde brüt ücret üzerinden ödeneceği belirlenen hizmet
ödülünden Gelir Vergisi, Damga Vergisi, Sigorta Şahıs Payı olarak Sigorta Primi ve İşsizlik
Sigortası primi kesintisi yapılıp yapılmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Davaya konu toplu iş sözleşmelerinin "Hizmet Yılı Ödülü" başlığını taşıyan 56/a
maddesinde; "Şeker Sanayinde (Türk Şekere bağlı ve Türk Şekerce tedvir edilen dönemde)
10-15-20-25 ve 30 yıl hizmeti bulunan kadrolu daimi işçiler ile diğer işçilere ve 10-15-20-25
ve 30 kampanyada çalışmış olan kampanya mevsimlik işçilere 10 yıl için 10, 15 yıl için 30,
20 yıl için 45, 25 yıl için 50, 30 yıl için brüt 60 günlük yevmiye tutarında ödül verilir."
düzenlemesi bulunmaktadır.
193 sayılı Gelir Vergisi Yasasının 61. maddesinde; Ücret, işverene tabi belirli bir
işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para
ile temsil edilebilen menfaatlerdir.
Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam,
avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş
olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi
şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmez.
Bu Kanunun uygulanmasında, aşağıda yazılı ödemelerde ücret sayılır.
1. 23 üncü Maddenin 11 numaralı bendine göre istisna dışında kalan emeklilik,
maluliyet, dul ve yetim aylıkları;
2. Evvelce yapılmış veya gelecekte yapılacak hizmetler karşılığında verilen para ve
ayınlarla sağlanan diğer menfaatler;
3. Türkiye Büyük Millet Meclisi, İl genel meclisi ve belediye meclisi üyeleri ile özel
kanunlarına veya idari kararlara göre kurulan daimi veya geçici bütün komisyonların
üyelerine ve yukarıda sayılanlara benzeyen diğer kimselere bu sıfatları dolayısıyla ödenen
veya sağlanan para, ayın ve menfaatler;
4. Yönetim ve denetim kurulları başkanı ve üyeleriyle tasfiye memurlarına bu sıfatları
dolayısıyla ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler;
5. Bilirkişilere, resmi arabuluculara, eksperlere, spor hakemlerine ve her türlü yarışma
jürisi üyelerine ödenen veya sağlanan para, ayın ve menfaatler;
6. Sporculara transfer ücreti veya sair adlarla yapılan ödemeler ve sağlanan menfaatler,
şeklinde düzenleme mevcuttur.
Aynı yasanın 94. maddesinde ise "Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu
müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve
vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan
etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai
işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans
olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir
vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar." hükmü bulunmaktadır.
506 sayılı Yasanın 77. maddesinde ise; Sigortalılarla işverenlerin bir ay için
ödeyecekleri primlerin hesabında:
a) Sigortalıların o ay için hak ettikleri ücretlerin,
b) Prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaktan sigortalılara o ay içinde
ödenenlerin,
c) İdare veya kaza mercilerince verilen karar gereğince (a) ve (b) fıkralarında yazılı
kazançlar niteliğinde olmak üzere sigortalılara o ay içinde yapılan ödemelerin, Brüt toplamı
esas alınır.
Şu kadar ki, ölüm, doğum ve evlenme yardımları, yolluklar, kıdem, ihbar ve kasa
tazminatları, ayni yardımlar ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca miktarları yıllar
itibariyle belirlenecek yemek, çocuk ve aile zamları, sigorta primlerinin hesabına esas
tutulacak kazançların aylık tutarının tespitinde nazara alınmaz. Bunların dışında her ne ad
altında ödeme yapılırsa yapılsın tüm ödemeler prime tabi tutulur düzenlemesi bulunmaktadır.
488 sayılı Damga Vergisi Kanununun ekinde yer alan 1 sayılı tablonun 4. bölümüne ait
1. sıranın b bendinde "Maaş, ücret, gündelik, huzur hakkı, aidat, ihtisas zammı, ikramiye,
yemek ve mesken bedeli, harcırah, tazminat ve benzeri her ne adla olursa olsun hizmet
karşılığı alınan paralar için verilen makbuzlar ile bu paraların nakden ödenmeyerek kişiler
adına açılmış veya açılacak cari hesaplara nakledildiği veya emir ve havalelerine tediye
olunduğu taktirde nakli ve tediyeyi temin eden kağıtların... oranında damga vergisine tabi
olacağı.." düzenlenmiştir.
4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun 48. maddesinde ise "İşsizlik sigortası
zorunludur. Bu Kanun kapsamına giren ve halen çalışmakta olanlar bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihte, yeni girenlerde işe başladıkları tarihten itibaren sigortalı olurlar. Şeklinde
hüküm bulunmaktadır.
Anılan yasal düzenlemeler ve somut uyuşmazlık birlikte değerlendirildiğinde TİS. ile
hizmet yılı ödülü adı altında davacıya yapılan ödemeler Gelir Vergisi Yasası, Damga Vergisi
Yasası, Sosyal Sigortalar Yasası ve İşsizlik Sigortası Yasası anlamında geniş anlamda vergiye
ve prime esas kazanç olarak kabul edilmelidir. İşverence yapılan kesintiler yasal olup aksi
halde işverenin hukuki sorumluluğu söz konusu olacaktır. Buna göre dava konusu isteğin
reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi hatalıdır.
Bu nedenle Yargıtay C. Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen
düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle Eskişehir İş Mahkemesinin 17/12/2009 tarih ve
2009/325-Esas, 2009/1855-Karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere HUMK'nun
427/6 maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, Kararın onaylı bir örneğinin
Adalet Bakanlığınca Resmî Gazete’de yayınlanmak üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderilmesine 10/12/2010 gününde oybirliği ile karar verildi.
[R.G. 19 Ocak 2011 – 27820]
—— • ——
İnsan Hakları Mahkemesi Kararları
KARADUMAN VE DİĞERLERİ/Türkiye Davası*
Başvuru No: 8810/03
Strazburg
17 Haziran 2008
İKİNCİ DAİRE
USUL
Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (8810/03) no’lu davanın nedeni T.C.
vatandaşları Remzi Karaduman, Uğur Uşar ve Reşat Uşar’ın (başvuranlar) Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) 6 Şubat 2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları ve Temel
Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi’nin (AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış oldukları
başvurudur.
Adli yardımdan faydalandırılan başvuranlar AİHM önünde Diyarbakır Barosu avukatlarından
V. Karaduman ve Ö. Yıldız tarafından temsil edilmektedirler.
OLAYLAR
I. DAVANIN KOŞULLARI
Başvuranlar Remzi Karaduman, Uğur Uşar ve Reşat Uşar sırasıyla 1966, 1976 ve 1967
doğumludurlar.
Başvuranlar, yasadışı Hizbullah örgütüne üye oldukları şüphesiyle Ankara İl Emniyet
Müdürlüğü’ne bağlı ekiplerce 26 Temmuz 2002 tarihinde yakalanmışlardır.
Yakalanmalarının ardından başvuranlar Adli Tıp Kurumu Ankara Şubesi’nde sağlık
kontrolünden geçirilmişlerdir. Başvuranların vücutlarında herhangi bir darp ya da cebir izine
rastlanmamıştır.
27 Temmuz 2002 günü saat 17 sularında başvuranlar Adli Tıp Kurumu Ankara Şubesi’nde
yeniden sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Muayenenin ardından düzenlenen tıbbi raporda
başvuran Remzi’nin sağ tibia alt kısmında 1 cm çapında bir ekimoz ve bu ekimozun üzerinde
1 cm’lik üç sıyrık tespit edildiği belirtilmiştir. Diğer başvuranların vücutlarında herhangi bir
darp ya da cebir izine rastlanmamıştır.
Aynı gün saat 19 sularında başvuranlar Diyarbakır’a sevk edilmek üzere Diyarbakır İl
Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekiplere teslim edilmiştir.
* Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.
28 Temmuz 2002 günü saat 9:30 sularında başvuranlar Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde
sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Düzenlenen raporda başvuran Remzi’nin sağ bacağında
eritem ve bir ize (raporun bu kısmı okunamaz durumdadır) rastlandığı, diğer başvuranların
vücutlarında ise herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.
30 Temmuz 2002 günü öğleye doğru başvuranlar bir kez daha sağlık kontrolünden
geçirilmişlerdir. Düzenlenen raporda başvuranlar Remzi ve Reşat’ın fizik muayenelerinde
darp ya da cebir izine rastlanmadığı, başvuran Uğur’un ise fizik muayenesinin normal olduğu
belirtilmiştir.
Başvuranların üçü de Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne sevk edilmiştir. Nöbetçi
hakim başvuranların tutuklanmasına karar vermiştir. Duruşma sırasında hakim başvuran
Remzi’nin güçlükle yürüdüğünü gözlemlemiştir.
Başvuranlar daha sonra Diyarbakır Ceza ve Tevkifevi’ne konulmuşlardır. Başvuranlar
cezaevinde cezaevi doktoru tarafından muayene edilmişlerdir. Muayene sonucunda darp ya da
cebir izine rastlanmamıştır.
Başvuranların avukatları, 1 Ağustos 2002 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı
polisler aleyhinde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmuşlardır.
Başvuranların avukatları müvekkillerinin dövüldüğünü ve hayalarının sıkılması, tazyikli su
tutulması, elektrik verilmesi, vücutlarına buz konulması, uzun süre ayakta tutulma, gıda ve
uykudan mahrum bırakılma gibi muamelelere maruz bırakıldıklarını ve başvuranlar Remzi ve
Reşat’ın kanamalı idrar şikayetleri olduğunu belirtmişlerdir. Avukatlar, müvekkillerinin
sağlık kontrolünden geçirilmek üzere Adli Tıp Kurumu’na, sintigrafi testi yapılması için ise
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne (orijinal metinde l’hopital universitaire de
Diyarbakır) sevk edilmesi talebinde bulunmuşlardır.
Aynı gün başvuranlar Adli Tıp Kurumu Diyarbakır Şubesi’ne sevk edilmişlerdir. Müteakiben
başvuranlar Cumhuriyet Savcısı’na ifade vermişlerdir.
Muayene sonucunda düzenlenen raporda herhangi bir darp ya da cebir izine rastlanmadığı
belirtilmiştir. Yine aynı raporda başvuran Remzi’nin testislerinde ve sırtının sol üst tarafında
ağrı şikayeti bulunduğu ve ancak ürolojik ve ortopedik muayenelerden sonra kesin rapor
verilebileceği, başvuran Reşat’ın ise testislerinde ağrı ve nefes alıp vermede ağrı olduğundan
şikayet ettiği ve kesin rapor verilebilmesi için üroloji ve dahiliye polikliniklerine sevkinin
gerektiği belirtilmiştir.
Başvuranlar Cumhuriyet Savcısı’na hangi koşullarda kötü muameleye maruz kaldıklarını
anlatmışlardır. Başvuranlar Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde tutuldukları sırada kötü
muameleye maruz kaldıklarını iddia etmişlerdir. Başvuran Uğur kendisine elektrik
verilmediğini ve tazyikli su sıkılmadığını belirtmiştir.
Yine 1 Ağustos 2002 tarihinde, OHAL Valisi’nin ve DGM Savcısı’nın talebi üzerine nöbetçi
DGM Hakimi, başvuranların on gün süreyle sorgulanmak üzere emniyet müdürlüğüne
gönderilmelerine olağanüstü hal çerçevesinde alınması gereken ek önlemler hakkındaki 430
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 3 c) maddesi temelinde izin vermiştir. Bu karar
aleyhinde yapılan itiraz DGM tarafından, sözkonusu karara itiraz kabil olmadığı gerekçesiyle
reddedilmiştir.
Saat 18 sularında başvuranlar polise teslim edilmiştir. Başvuranlar sevk edilmelerini müteakip
devlet hastanesinde muayeneye tabi tutulmuşlardır. Düzenlenen raporda hiçbir darp ya da
cebir izine rastlanmadığı ancak başvuran Uğur’un üst dudağında 0,5 cm çapında eski bir kesik
tespit edildiği belirtilmiştir.
2 Ağustos ile 6 Ağustos 2002 tarihleri arasında Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü cezaevi
doktoru tarafından idrar yolu rahatsızlıkları için tavsiye edilen enjeksiyonun yapılması için
başvuran Remzi’nin her gün devlet hastanesine sevkini temin etmiştir.
Başvuranların avukatı başvuranlarla görüştükten sonra Cumhuriyet Savcısı’na müracaatta
bulunmuştur. Avukat, kötü muamele iddialarını tekrar ederek başvuranların daha kapsamlı bir
tıbbi muayeneden geçirilmelerini talep etmiştir. Başvuranların avukatı sintigrafi testinin halen
yapılmadığını da belirtmiştir.
Üniversite hastanesi tarafından 6 Ağustos 2002 tarihinde düzenlenen tutanağa göre
başvuranların hastaneye sevk edildikleri ve burada röntgenlerinin çekildiği belirtilmiştir.
Sintigrafi testi ve biyopsiyle ilgili olarak ise başvuranların masrafları ödeyebilecek durumda
olmadıklarını beyan ederek bu koşullar altında test yapılmasını reddettikleri belirtilmiştir.
7 Ağustos 2002 tarihinde başvuran Remzi Cumhuriyet Savcısı’na parasızlık nedeniyle
sintigrafi ve biyopsi yapılmasını reddettiğini ve ailesinin sözkonusu masrafları
karşılayabilecek durumda olup olmadığını bilmediğini beyan etmiştir. Üniversite hastanesinin
ortopedi ve travma poliklinikleri tarafından düzenlenen 7 Ağustos 2002 tarihli raporda
başvuran Remzi’de patolojik bir bulguya rastlanmadığı ancak boyun bölgesinde bir hassasiyet
bulunduğu belirtilmiştir.
Üniversite hastanesi başhekimi Cumhuriyet Savcısı’na gönderdiği aynı tarihli mektupta
başvuranların kendilerine biyopsi yapılmasını reddettikleri ve masrafları ödeyecek durumda
olmadıkları için sintigrafi testi yapılmadığı bilgisini vermiştir.
Yine 7 Ağustos 2002 tarihinde, ilgililer, Devlet Hastanesinde sağlık muayenesinden
geçirilmiştir. Raporda, başvuranlar, Reşat ve Uğur’a ilişkin olarak hiçbir darp ve cebir izi
belirtilmemektedir ve başvuran Remzi hakkındakiler ise okunamaz bir haldedir. Saat 18’e
doğru, başvuranlar cezaevine nakledilmiş burada cezaevi doktoru tarafından yeniden
muayeneden geçirilmişler ve doktor hiçbir darp ve cebir izine rastlanmadığını belirtmiştir.
8 Ağustos 2002 tarihli bir raporda, Üniversite Hastanesi Üroloji Bölümü başvuranlar
tarafından, biyopsiye itiraz edildiğini belirtmiş ancak ilgililerin jenital organlarında hiçbir
darp ve cebir izine rastlanmadığını ifade etmiştir.
9 Ağustos 2002 tarihinde, Cumhuriyet Savcılığı, başvuranların Üniversite Hastanesi’ne sevk
edilmesini sağlamış ve her türlü kötü muamele izinin tespit edilebilmesi amacıyla
başvuranların biyopsi ve sintigrafinin de aralarında bulunduğu sağlık kontrollerinden
geçirilmelerini istemiştir.
9 Eylül 2002 tarihinde Üroloji Servisi raporunu sunmuştur. Doktor, başvuranların jenital
organlarında hiçbir darp ve cebir izinin tespit edilmediğini belirtmiştir. Doktor, başvuranlar
Remzi ve Reşat’ın testis biyopsisi sonuçlarından geçmişteki bir travmaya bağlı meydana
gelebilecek bir “değişikliğin” görüldüğünü ve adli tabibin görüşünün alınmasının uygun
olacağını ifade etmiştir. Başvuran Uğur’a ise, biyopsi ve sintigrafi yapılmamıştır.
A. Diyarbakır’daki gözaltı hakkındaki soruşturma
14 Ekim 2002 tarihinde, Diyarbakır Valisi, başvuranların iddialarının mesnetten yoksun
olduğu gerekçesiyle sözkonusu polisler hakkında cezai kovuşturma başlatılmasına gerek
olmadığına karar vermiştir.
3 Haziran 2003 tarihinde, başvuranların avukatının başvurusunu inceleyen Bölge İdare
Mahkemesi, Vali’nin kararını iptal etmiştir.
2 Nisan 2004 tarihinde, Cumhuriyet Savcılığı, üç polisi kötü muameleyle suçlamıştır.
5 Nisan 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, Balçova Ağır Ceza Mahkemesi’ne
bir sanığın ifadesinin alınması amacıyla istinabe talebini iletmiştir. 4 Mayıs 2004 tarihli
duruşma sırasında, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, iki sanığın savunmalarını dinlemiştir. 3
Haziran 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, başvuran Remzi’nin beyanlarını
dinlemiş ve Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde başvuranlar hakkında açılan ceza davası
dosyasının istenmesine karar vermiştir.
1 Temmuz 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi, bir sanığın ifadesinin istinabe
yoluyla alındığını belirtmiş ve gözaltı sırasında başvuranlarla görüşen avukatı tanık olarak
dinlemiştir. Sözkonusu avukat, görüşmeleri sırasında başvuranların kötü muameleden
şikayetçi olduklarını ifade etmiş ve özellikle Remzi’nin durumunun kaygı verici göründüğünü
belirtmiştir.
29 Temmuz 2004 tarihinde, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi başvuran Uğur’un beyanlarını
dinlemiştir. 27 Ağustos ve 30 Eylül 2004 tarihli duruşmalar, istinabe yoluyla başvuran
Reşat’ın ifadesinin ve ceza davası dosyasının örneğinin beklenmesi nedeniyle ertelenmiştir.
28 Ekim 2004 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, başvuran Reşat’ın ifadesini dosyaya eklemiş
ve talep edilen dosyanın beklenmesi için duruşmanın ertelenmesine karar vermiştir. 25 Kasım
ve 23 Aralık 2004 ile 14 Ocak 2005 tarihli duruşmalar da aynı gerekçe ile ertelenmiştir.
8 Şubat 2005 tarihli duruşma sırasında, Ağır Ceza Mahkemesi, ceza davası dosyasının
mahkemeye ulaştığı kaydedilmiştir. Cumhuriyet Savcısı, esasa ilişkin iddialarını sunmuştur.
8 Mart 2005 tarihli duruşma Mahkeme’nin oluşumundaki değişiklik nedeniyle ertelenmiştir. 8
Nisan 2005 tarihli duruşmada, Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranların davaya müdahil olma
taleplerini kabul etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, bir sonraki duruşmada başvuranların
ayrıntılı ifadelerinin alınmasının gerekli olup olmadığının ve başvuranların İstanbul
Travmatoloji Merkezi’ne sevkleri konusunun değerlendirilmesine karar vermiştir.
20 Mayıs 2005 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, oluşumundaki değişiklik nedeniyle,
duruşmanın ertelenmesine karar vermiştir. Başvuranların avukatı, olayların meydana geldiği
andan itibaren geçen süre göz önüne alındığında, başvuranların yeniden dinlenmelerine ve
sağlık muayenesinden geçirilmelerine gerek olmadığını belirtmiştir.
17 Haziran 2005 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranların, İstanbul Adli Tıp Kurumu
Travmatoloji İhtisas Daire’sine sevk edilmelerine karar vermiştir.
11 Ekim 2005 tarihinde, Ağır Ceza Mahkemesi, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan
başvuranların muayeneye gitmedikleri cevabını almış ve duruşmayı ertelemiştir. 26 Ekim
2005 tarihli duruşma da aynı nedenlerle ertelenmiştir. Başvuranların avukatı, olayların
meydana gelmesinden üç yıldan fazla bir süre sonra başvuranların sağlık muayenesinden
geçirilmelerinin bir yararı olmayacağını savunmuştur.
28 Aralık 2005 tarihli duruşma sırasında, başvuranlar, Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Adli Tıp
Uzmanları Derneğine üye iki doktor tarafından düzenlenen bir rapor sunmuşlardır. Duruşma
sırasında ifade veren doktorlara göre, başvuranlar, İstanbul Protokol’ünün ve adli tabibin
görevleri ve adli sağlık raporu düzenlenmesine ilişkin Sağlık Bakanlığı’nın 20 Eylül 2000
tarihli genelgesinin gereklerine uygun olarak sağlık muayenesinden geçirilmemişlerdir.
Doktorlar, birçok eksiği olduğundan sözkonusu raporların başvuranların iddialarına ilişkin
durumu aydınlığa kavuşturacak nitelikte olmadığı kanaatinde olduklarını belirtmişlerdir.
Doktorlar, başvuranlar Uğur ile ilgili olarak Diyarbakır Devlet Hastanesi tarafından 1 Ağustos
2002 tarihinde düzenlenen raporda yer alan «eski» ifadesinin yeterince açık olmadığını,
sözkonusu raporu düzenleyen Adli Tıp uzmanının da dinlenmesi gerektiğine dikkati
çekmişlerdir.
Doktorlar, başvuranlar Reşat ve Remzi ile ilgili hazırlanan klinik tablonun öne sürmüş
oldukları iddiaları ve gözaltı koşulları ile örtüştüğünü, ancak, kesin olarak emin olabilmek
için başvuranlara ilişkin tüm biyopsi, sintigrafi ve diğer analizlerin hem travmatoloji
konusunda uzmanlaşmış doktorlara hem adli, ortopedi, patoloji ve üroloji uzmanlarına
incelettirilmesi gerektiğini belirtmişlerdir
Doktorlardan biri duruşma sırasında verdiği ifadesinde nihai bir rapor düzenleyebilecek üç
adli tıp servisini tanımlamış ve tercih edilen servise yapılmış olan tıbbi muayene sonuçlarının
iletilmesini, başvuranların ancak gerekli görülürse sözkonusu servise götürülmelerini tavsiye
etmiştir.
Bu duruşma sonunda, Ağır Ceza Mahkemesi üniversite hastanesinden adli tıp tetkiklerinin
sonuçlarının iletilmesini talep etmiştir.
Üroloji servisi 27 Ocak 2006 tarihinde hastane başhekimine başvuranların biyokimya
analizlerinin ve idrar ve kan tahlillerinin tamamının yapılmamış olduğunu bildirmiştir.
Ağır Ceza Mahkemesi 13 Şubat 2006 tarihinde üniversite hastanesinden istenilen belgelerin
alındığını belirterek bu belgelerin incelenmesi için başvuranların avukatına süre tanımıştır.
Mahkeme ayrıca adli tıp kurumuna dosyanın ulaşıp ulaşmadığının sorulmasını istemiştir.
Ağır Ceza Mahkemesi 29 Mayıs ve 18 Ekim 2006 tarihleri arasında başvuranların halen adli
tıp kurumuna gitmediklerini ifade ederek duruşmaları ertelemiştir. Başvuranların avukatı
müvekkillerinin üç farklı şehirde ikamet ettiklerini ve hepsinin aynı gün adli tıp kurumuna
gitmelerinin zor olduğunu belirtmiştir.
Bu duruşmalardan sonra başvuranlar adli tıp kurumuna giderek muayene olmuşlardır.
Adli Tıp Kurumu 18 Mayıs 2007 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi’nden başvuranlar tarafından
dosyaya eklenen 28 Aralık 2005 tarihli raporun örneğinin, üniversite hastanesinin başvuranlar
Remzi ve Reşat için gerçekleştirdiği biyopsi ve sintigrafi sonuçlarının ve başvuran Remzi’ye
ait tüm kan ve idrar tahlillerinin iletilmesini talep etmiştir.
Ağır Ceza Mahkemesi 2 Temmuz 2007 tarihli duruşmada üniversite hastanesinden adli tıbbın
istemiş olduğu belgeleri iletmesini istemiştir. Mahkeme 21 Ocak 2008 tarihli duruşmada
sözkonusu belgelerin mahkemeye ulaştığını tespit etmiş ve bunları adli tıbba iletmiştir.
Duruşma 24 Mart 2008 tarihine ertelenmiştir.
B. Ankara’daki gözaltı ile ilgili soruşturma
Bu arada, Diyarbakır İnsan Hakları Derneği’nin TBMM İnsan Hakları Komisyonu
Başkanlığı’na yapmış olduğu başvuru üzerine bir emniyet amiri gerekli soruşturmayı yaparak
mezkur polislerin disiplin ve cezai sorumluluklarını tespit etmek üzere görevlendirilmiştir..
Bu soruşturma kapsamında başvuranlar Ankara’daki gözaltı ile ilgili olarak Diyarbakır
Cezaevi’nde 23 Ekim 2002’de sorgulanmışlardır.
Başvuran Uğur kendisine küfredilip tehdit edildiğini, gözleri bağlı dövüldüğünü, uykusuz,
susuz ve aç bırakıldığını, Ankara’daki ve Diyarbakır’daki gözaltında uzun süre ayakta
tutulduğunu, Ankara’daki gözaltında testislerinin ezildiğini ileri sürmüştür.
Başvuran Remzi Ankara’daki gözaltında sürekli ayakta tutulduğunu, soğuk su
püskürtüldüğünü, testislerinin ezildiğini ve dövüldüğünü, bundan sonra uzun süre kanlı idrar
yaptığını iddia etmiştir. Başvuran ayrıca, Diyarbakır’daki gözaltı sırasında kendisine elektrik
verildiğini, testislerinin ezildiğini, soğuk su püskürtüldüğünü, ayakta uzun süre tutulduğunu,
uykusuz bırakıldığını ve bu muamelelere maruz kalırken gözlerinin bağlandığını belirtmiştir.
Başvuran Reşat, Ankara’daki gözaltında kendisine küfredilip tehdit edildiğini, ayakta uzun
süre tutulduğunu, soğuk su püskürtüldüğünü, uykusuz bırakıldığını ve testislerinin ezildiğini
iddia etmiş, Diyarbakır’daki gözaltı esnasında daha ağır kötü muamelelere maruz kaldığını
öne sürmüştür.
Başvuranların gözaltından sorumlu polisler 25 Kasım ve 2 Aralık 2002 tarihlerinde dinlenmiş,
haklarında yapılan suçlamaları inkâr etmişlerdir.
Müfettiş 16 Aralık 2002 tarihinde başvuranların iddialarının dayanaksız olduğuna ve
gözaltından sorumlu polisler hakkında soruşturma açılmasına yer olmadığına itibar etmiştir.
Disiplin soruşturması da kapanmıştır.
Ankara Emniyet Müdürlüğü 18 Aralık 2002 tarihinde Diyarbakır İnsan Hakları Derneği’ne
soruşturma açılmasına gerek olmadığı yönündeki kararı tebliğ etmiştir.
Belirtilmeyen bir tarihte başvuran Remzi Ankara Cumhuriyet Savcısı’na şikayette
bulunmuştur.
Ankara Cumhuriyet Savcısı 5 Mayıs 2003 tarihinde bir polis memurunu başvuran Remzi’ye
karşı kötü muamelede bulunmakla suçlamıştır.
Ankara Asliye Ceza Mahkemesi 2 Aralık 2003 tarihinde hakkında yapılan suçlamanın
yeterince gerekçelendirilmediği gerekçesiyle polis memurunun serbest bırakılmasına karar
vermiştir. Mahkeme sanığın hakkında yapılan ithamları reddettiğini hatırlatmıştır. İstinabe
yoluyla ifadesi alınan başvuran iddialarını genel olarak yinelemiş ve Cumhuriyet Savcısı’na
vermiş olduğu 7 Şubat 2003 tarihli ifadesini teyit etmiştir.
Temyize gidilmediğinden Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararı 23 Aralık 2003 tarihinde nihai
hale gelmiştir.
C. Başvuranlar hakkında açılan ceza davası
Devlet Güvenlik Mahkemesi 15 Aralık 2005 tarihinde başvuran Uğur’un aynı olaylardan daha
önce yargılanıp nihai hale gelen bir hüküm ile beraat ettiğini tespit etmiştir. Başvuranlar
Remzi ve Reşat yasadışı bir örgütün mensubu olma suçundan TCK’nın 314/2 ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddeleri uyarınca altı yıl üç ay hapis cezasına
çarptırılmışlardır.
Yargıtay 5 Mart 2007 tarihinde Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını onamıştır.
HUKUK
I. AİHS’NİN 3. VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
AİHS’nin 3. ve 13. maddelerine atıfta bulunarak, başvuranlar, Ankara ve Diyarbakır’daki
gözaltı sırasında, maruz kaldıkları işkence ve insanlık dışı, aşağılayıcı muamelelerden ve
iddialarını ileri sürmek için etkili başvuru yolunun bulunmayışından şikayetçi olmaktadırlar.
AİHM, sözkonusu şikayetin yalnızca AİHS’nin 3. maddesi açısından incelenmesinin uygun
olacağı kanaatindedir.
A. Kabuledilebilirliğe ilişkin
Hükümet, başvurunun zamanından önce sunulduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda,
Hükümet, Ankara’daki gözaltı hakkında Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde ceza davası
açıldığını ve başvurunun sözkonusu dava açılmadan önce yapıldığını belirtmektedir.
Ayrıca Hükümet, Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâlihazırda derdest olan ceza davası
açılmadan önce başvuranların başvurularını sunduklarına dikkat çekmektedir.
Hükümet, başvuranların, tazminat elde etmek için iç hukukta öngörülen hukuki ve idari
başvuru yollarından yararlanmadıklarını savunmaktadır.
Başvuranlar ise Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde açılan ceza davasından ilk kez
Hükümet’in 2 Mart 2007 tarihli görüşleri aracılığıyla bilgileri olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davaya ilişkin olarak ise başvuranlar, yargılamanın
yıllardır sürdüğünü ve bu durumun bu yolu etkisiz kıldığını belirtmişlerdir.
1. Ceza Davaları
a) Ankara’daki gözaltı
AİHM, bir başvuranın, prensip olarak AİHM’ye başvurmadan önce çeşitli iç hukuk yollarına
başvurma zorunluluğu olduğunu, sözkonusu başvuru yollarının son aşamasının, AİHM’nin
kabuledilebilirliğe ilişkin kararını vermeden önce tamamlanması kaydıyla, AİHM’ye
başvurunun yapılmasından sonra nihayete ermesine müsamaha ettiğini hatırlatmaktadır (Bkz,
Ringeisen-Avusturya, 16 Temmuz 1971 tarihli karar, E.K.-Türkiye, başvuru no: 28496/95, 28
Kasım 2000 ve Ramazan Sarı-Türkiye, başvuru no: 41926/98, 7 Mart 2002).
Mevcut davada, AİHM, 1 Ağustos 2002 tarihinde, başvuranların, Diyarbakır Cumhuriyet
Savcılığı’nda Ankara’daki gözaltı esnasında, kötü muameleye maruz kaldıklarını ifade
ettiklerini belirtmektedir. Ankara’daki gözaltına ilişkin olarak idari bir soruşturma başlatılmış
ancak soruşturma takipsizlik nedeniyle kapanmıştır.
Bilahare, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nde yeni bir ceza davası açılmıştır. Sözkonusu
davanın işbu başvuru yapılmadan önce açıldığı doğru olmakla birlikte yalnızca başvuran
Remzi’nin iddiaları ile sınırlı sözkonusu dava hâlihazırda sona ermiştir. 23 Aralık 2003
tarihinde nihai hale gelen bir kararla yani kabuledilebilirlik kararı alınmadan önce Ankara
Asliye Ceza Mahkemesi, sözkonusu polis memurunu serbest bırakmıştır. Bu bağlamda,
Hükümet’in bu konudaki itirazı kabuledilemez.
b) Diyarbakır’daki gözaltı
AİHM, kötü muamele yapmakla suçlanan kişiler hakkında açılan ceza davasının Diyarbakır
Ağır Ceza Mahkemesi’nde derdest olduğunu not etmektedir. AİHM, bu bağlamda,
Hükümet’in itirazlarının, başvuranlar tarafından AİHS’nin 3. ve 13. maddeleri kapsamındaki
şikayetleriyle sıkı sıkıya bağlı olduğu kanaatindedir. AİHM, Hükümet’in itirazını esasa
eklemektedir.
2. Hukuki ve İdari Başvuru Yolları
AİHM, başvuranların, Diyarbakır’daki gözaltından sorumlu polis memurları hakkında
Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na şikayette bulunduklarını gözlemlemektedir. AİHM,
şikayette bulunarak Türk Ceza Hukuku sisteminin sunduğu bütün imkanları kullanmaları
nedeniyle başvuranların, hukuk alanında tazminat davası açarak veya idari mahkemelere
başvuruda bulunarak bir kez daha tazminat elde etmeyi deneme zorunlulukları
bulunmamaktadır (mutatis, mutandis, Assenov ve diğerleri-Bulgaristan, 28 Ekim 1998 tarihli
karar, Fazıl Ahmet Tamer ve diğerleri-Türkiye, başvuru no: 19028/02, 24 Temmuz 2007). Bu
durumda, AİHM, sözkonusu itirazı reddetmektedir.
3. Sonuç
AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde başvurunun dayanaktan yoksun
olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca, başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru
bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.
B. Esas
Başvuranlar, kendilerince adli tabip raporlarının sonuçları ile teyid edilmiş olan şikayetlerini
tekrarlamakta ve yetkililerin olayın unsurlarını aydınlatma niyetlerinin olmadığını ifade
etmektedirler. Ankara’daki gözaltına ilişkin olarak ise başvuranlar, idari soruşturma hakkında
takipsizlik kararı verildiğine ve Ankara Asliye Ceza Mahkemesi’nin suçlanan tek polisi de
serbest bıraktığına dikkat çekmektedir. Diyarbakır’daki gözaltına ilişkin olarak, başvuranlar,
Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde davanın derdest olduğunu ve Cumhuriyet Savcısı’nın
iddianamesinde polis memurlarının beraatını talep ettiğini belirtmektedir.
Başvuranlar, gerektiği gibi sağlık muayenelerden geçirilmediklerini, biyopsi gibi bazılarının
da ifade edilen olayların ardından yaklaşık bir ay sonra gecikmeli olarak gerçekleştiğini iddia
etmektedirler. Başvuranlar, olayların meydana gelişinin ardından birkaç yıl sonra Adli Tıp
Kurumu’na sevk edilmelerinin bir yararı olmadığını belirtmektedirler.
Hükümet, iç hukukta yargılamanın devam ettiğini yinelemektedir.
1. Kötü muamele iddiaları hakkında
AİHM, bir kimse, polis memurlarının mutlak kontrolü altında olduğu gözaltı sırasında
yaralandığında, bu dönemde meydana gelen her yaralanmanın güçlü maddi karinelerin
doğmasına neden olduğunu hatırlatmaktadır (Bkz. Salman-Türkiye, başvuru no: 21986/93).
Bu nedenle bu yaraların nedeni hakkında makul bir izahat vererek mağdurun iddialarını, hele
ki bu iddialar tıbbi belgelere dayandırılmış ise, çürütecek delilleri sunma görevi Hükümete
düşmektedir (Selmouni – Fransa, no: 25803/95, prg. 87, Berktay – Türkiye, no: 22493/93,
prg. 167, 1 Mart 2001, ve Ayşe Tepe – Türkiye, no: 29422/95, prg. 35, 22 Temmuz 2003).
Mevcut davada başvuranlar Ankara’da yakalanmalarının ardından 26 Temmuz 2002
tarihinde, Diyarbakır’a sevk edilmelerinden önce 27 Temmuz 2002 tarihinde, 28 Temmuz
2002’de Diyarbakır’a gelişlerinde ve 30 Temmuz 2002’de gözaltı sürelerinin sona ermesinin
ardından ve hakim karşısına çıkarılmadan önce sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Bu son
tarihte başvuranlar cezaevine konulmalarının ardından bir kez daha sağlık kontrolünden
geçirilmiş, Cumhuriyet savcılığı’na yapılan suç duyurusunu müteakip 1 Ağustos 2002
tarihinde ve yine aynı tarihte sorgulanmak üzere polise teslim edilmelerinin ardından bir kez
daha sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir.
Üst dudakta 0,5 cm’lik eski bir kesikten bahsedilen 1 Ağustos 2002 tarihli raporun dışında
başvuran Uğur’a ilişkin olarak verilen tıbbi raporlarda hiçbir bir darp ya da cebir izinden söz
edilmemektedir. Bu çerçevede “eski” sözcüğü Adli Tıp Uzmanları Derneği tabiplerinin de
tespit ettiği üzere sarih bir ifade değildir.
Başvuran Remzi’ye ilişkin olarak, gözaltı süresinin sona ermesinin ardından düzenlenen 27
Temmuz 2002 tarihli raporda sağ tibia alt kısmında 1 cm çapında bir ekimoza ve bu
ekimozun üzerinde 1 cm’lik üç sıyrık tespit edildiği belirtilmiştir. Diyarbakır’a gelişlerinde
düzenlenen 28 Temmuz 2002 tarihli raporda ise sağ bacakta eritem ve bir ize (raporun bu
kısmı okunamaz durumdadır) rastlandığı belirtilmektedir. Bilahare düzenlenen raporlarda bu
izlerden bir daha söz edilmemiştir. 30 Temmuz 2002 tarihli duruşmada nöbetçi hakim
başvuranın güçlükle yürüdüğünü tespit etmiştir. 1 Ağustos 2002 tarihinde Adli Tıp
Kurumu’nda yapılan muayenede başvuran, testislerindeki ve sırtının sol üst tarafındaki
ağrılardan yakınmıştır. Hastanenin üroloji polikliniğinde düzenlenen 9 Eylül 2002 tarihli
raporda testis biyopsisi sonuçları muhtemelen daha önce meydana gelmiş bir travmaya bağlı
bir modifikasyon oluştuğunu ortaya çıkarmıştır.
Başvuran Reşat ile ilgili olarak ise raporlarda herhangi bir darp ya da cebir izinden söz
edilmemiştir. Buna karşın 1 Ağustos 2002 tarihinde Adli Tıp Kurumu’nda yapılan muayenede
başvuran testislerinde ağrı ve nefes alıp vermede ağrı olduğundan şikayet etmiştir. Başvuran
Remzi’ye ilişkin raporda olduğu gibi Reşat’ın testis biyopsisi raporunda da muhtemelen daha
önce meydana gelmiş bir travmaya bağlı bir modifikasyon oluştuğu belirtilmiştir.
AİHM, başvuranlar Remzi ve Uğur’a ilişkin raporlar arasında muhtelif tutarsızlıklar
bulunduğunu kaydetmektedir. Konuyla ilgili olarak Hükümet tarafından makul bir izahat
verilmediğinden tıbbi muayenelerin gereğine uygun bir biçimde yapılmadığını kabul etmek
gerekecektir (Akkoç – Türkiye, no: 22947/93 ve 22948/93, prg. 118, ve Soner Önder –
Türkiye, no: 39813/98, prg. 36, 12 Temmuz 2005). Bu konuda AİHM, adli tabiplerin
Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundukları raporda başvuranlarla ilgili olarak
düzenlenen tıbbi raporların İstanbul Protokolü kriterlerine ya da Sağlık Bakanlığı’nın adli
tabiplik hizmetlerinde ve Adli Tıp raporlarının tanziminde uyulacak esaslara ilişkin 20 Eylül
2000 tarihli genelgesinde belirtilen gerekliliklere uygun olmadığı sonucuna vardıklarını tespit
etmektedir.
AİHM, başvuranların vücutlarında gözlemlenen iz ve hasarların yakalanmalarından önceki bir
dönemde meydana geldiği iddiasında bulunulmadığını tespit etmektedir. Ayrıca başvuranlar
Reşat ve Remzi’nin klinik tabloları iddialarıyla uyum arz etmektedir.
Son olarak AİHM, Ankara Asliye Ceza Mahkemesi ve Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde
açılan ceza davalarının başvuranların vücutlarında tespit edilen yaraların nedenine ilişkin
makul bir izahat getirmediğini kaydeder. Bu hususta AİHM, polis memurlarının elinde
gözaltında ya da tutuklu olarak bulunan dolayısıyla hassas bir durumda olan herkesin devletin
sorumluluğun da bulunduğunu ve yetkili makamların bunları korumakla görevli olduğunu
anımsatır.
Bu itibarla AİHM, mevcut davada tespit edilen Hükümetin herhangi bir izahatta bulunmadığı
hasarların AİHS’nin 3. maddesinin esası bakımından ihlal teşkil ettiği hükmüne varmaktadır.
2. Yapılan araştırmaların etkililiğine dair
Bir kimsenin, polisin yahut devletin benzer birimlerinin elinde 3. maddeye aykırı ciddi kötü
muameleye maruz kaldığı yönünde savunulabilir bir iddiada bulunması halinde sözkonusu
AİHS hükmü AİHS’nin 1 maddesinde yer alan “kendi yetki alan(lar)ı içinde bulunan herkese
bu Sözleşme…’de açıklanan hak ve özgürlükleri tanıma” konusunda devletin üstlendiği genel
ödevle bağlantılı olarak zımnen etkili bir resmi soruşturma yürütülmesini gerektirir. AİHS’nin
2. maddesi uyarınca yapılacak soruşturmada olduğu gibi bu soruşturmanın da sorumluların
tespit edilerek cezalandırılmasını sağlaması gerekir. Aksi takdirde bütün temel önemine
rağmen insanlık dışı veya onur kırıcı işkence, muamele ya da cezanın uygulanmasına ilişkin
genel hukuki yasak uygulamada etkisiz kalır ki bazı durumlarda kamu görevlilerinin
neredeyse tam bir dokunulmazlık içinde denetimleri altında bulundurdukları kimselerin
haklarını ayaklar altına almaları mümkün hale gelir (Assenov ve diğerleri – Bulgaristan, 28
Ekim 1998, prg. 102 ; ve Labita – İtalya, no: 26772/95, prg. 131).
Kuşkusuz burada sözkonusu olan sonuç alma yükümlülüğü değil sonuç almak için çaba
gösterme yükümlülüğüdür. Yetkili makamlar sözkonusu olaylara ilişkin delilleri elde etmek
için bu meyanda mağdur olduğu iddia edilen kişinin iddialarıyla ilgili ayrıntılı beyanı, görgü
tanıklarının ifadeleri, bilirkişi incelemeleri, bunlar olmadığı durumda yaraların tam ve kesin
bir özetini temin edecek nitelikte ek sağlık raporları, tıbbi teşhislerin objektif bir analizi,
bilhassa da yaralanma nedenleri dahil olmak üzere ellerinde bulundurdukları makul tedbirleri
almış olmalıdırlar. Soruşturmanın, yaraların nedeni yahut sorumluların tespit edilmesi
kapasitesini azaltan herhangi bir zafiyet bu norma uyulmaması tehlikesini doğurur (Batı ve
diğerleri – Türkiye, no: 33097/96 ve 57834/00, prg. 134).
Mevcut davada AİHM öncelikle, başvurana yapılan tıbbi muayenelerin usulüne uygun bir
şekilde gerçekleştirilmediğini gözlemlemektedir. Bu çerçevede tıbbi raporlar arasında
muhtelif tutarsızlıklar mevcut olup bu raporlar açıklıktan yoksundurlar. Bilhassa da başvuran
Uğur’a ilişkin olarak tanzim edilen 1 Ağustos 2002 tarihli raporda geçen “eski” sözcüğü
yeterince açık değildir. Bu hususta adli tabipler “eski” sözcüğünün anlamının açıklığa
kavuşturulması için sözkonusu raporu düzenleyen doktorun dinlenmesini tavsiye etmişlerdir.
Buna rağmen Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi bu eksikliğin giderilmesi için herhangi bir
işlemde bulunmamıştır. Aynı şekilde, başvuranlar Remzi ve Reşat’a ilişkin olarak hastanenin
üroloji polikliniği tarafından düzenlenen 9 Eylül 2002 tarihli raporlarda testis biyopsisi
sonuçlarının eski bir travmaya bağlı bir modifikasyon oluştuğunu gösterdiğinden söz
edilmektedir. Burada da eski sözcüğü açık değildir ve travmanın ne zaman gerçekleştiğini
belirlemeye imkân vermemektedir. AİHM, 9 Eylül 2002 tarihli raporda ilgililerde tespit edilen
izlerin nedeninin belirlenmesi amacıyla adli tıbbın görüşüne başvurulması tavsiyesinde
bulunulduğu halde üzerinden beş yıldan fazla bir süre geçmesine karşın sözkonusu görüşe
halen başvurulmamış olmasını esefle karşılamaktadır.
AİHM ayrıca Adli Tıp Uzmanları Derneği üyesi doktorların varmış oldukları sonuçları
kaydetmektedir. Bu tabiplere göre başvuranlara yapılan tıbbi muayeneler İstanbul Protokolü
kriterlerine ya da Sağlık Bakanlığı’nın adli tabiplik hizmetlerinde ve Adli Tıp raporlarının
tanziminde uyulacak esaslara ilişkin 20 Eylül 2000 tarihli genelgesinde belirtilen
gerekliliklere uymamaktadır.
AİHM’ye göre uygun tıbbi muayene yapılmaması başvuranları, tutulu durumdaki şahısları
koruyan temel güvencelerden mahrum bırakmıştır. Bu durum soruşturmanın gerektiği gibi
yürütülmemesine yol açmıştır (Algür – Türkiye, no: 32574/96, prg. 44, 22 Ekim 2002).
Yukarıda ifade olunanları göz önünde bulunduran AİHM bu eksiklerin soruşturmanın
etkililiğine gölge düşürdüğü kanaatine varmaktadır.
Bunun dışında AİHM, Diyarbakır’daki gözaltına ilişkin soruşturmanın çok uzun sürdüğünü
tespit etmektedir. Olayların üzerinden yaklaşık beş buçuk yıl geçmesine rağmen polisler
aleyhinde açılan ceza davası Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde halen devam etmektedir.
Bilhassa valinin ceza davası açılması için izin vermemesi sebebiyle güvenlik güçleri
aleyhinde ceza davası suç duyurusu yapılmasından bir yıl sekiz ay sonra açılmıştır.
Güvenlik güçleri hakkında sürdürülen ceza davası özellikle valinin bu yönde bir dava
açılmasını reddetmesi doğrultusunda yaklaşık bir yıl sekiz ay sürmüştür. Dava Ağır Ceza
Mahkemesi’nde dört yıldan bu yana devam etmektedir. Sanıkların, başvuranların ve bir
tanığın ifadeleri, vakitlice, davanın başlangıcında alındığı halde hala esasa ilişkin karar
alınamamıştır. Bu bağlamda, AİHM 17 Haziran 2005 tarihli duruşmada Ağır Ceza
Mahkemesi’nin başvuranlardan İstanbul Adli Tıp kurumunda hazır bulunmalarını istediğini,
başvuranların adli tıbba gitmemeleri nedeniyle pek çok duruşmanın ertelendiğini
hatırlatmaktadır. Başvuranların avukatının 20 Mayıs 2005 tarihli duruşmada haklı olarak altını
çizdiği üzere, olayların ardından yaklaşık üç yıl sonra başvuranların Adli Tıp kurumunda
muayene edilmelerinin gördükleri kötü muamele izlerinin tespit edilmesini sağlamayacağı
değerlendirilmektedir.
Ayrıca AİHM, Ağır Ceza Mahkemesi önünde 28 Aralık 2005 tarihli duruşmada başvuranlar
tarafından sunulan raporun biyopsi, sintigrafi ve diğer tüm tetkik sonuçlarının Adli tıbba
iletilmesi yönünde olduğunu not etmektedir. Fakat Ağır Ceza Mahkemesi dosyanın tamamını
Adli Tıp’a ancak 21 Ocak 2008 tarihinde iletmiştir. Davanın karara bağlandığı tarihte nihai
adli tıb raporu dava dosyasına daha eklenmemişti.
AİHM nezdinde Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi önünde beş yıldan bu yana devam eden ve
herhangi bir sonuç alınamayan dava bu çerçevede etkili olarak nitelendirilememektedir.
Sonuç itibariyle, Hükümetin başvurunun erken yapıldığı yönündeki itirazı reddedilmektedir.
AİHM, Ankara’daki gözaltı ile ilgili, idari soruşturmanın suçlanan polis memuru ile aynı
hiyerarşiye bağlı bir polis memuru tarafından yürütüldüğünü not etmekte, bu bağlamda
soruşturma makamının AİHS’nin 3. ve 13. maddelerinin gerektirdiği şekilde bağımsız bir
soruşturma gerçekleştirebileceği konusunda daha önce de ciddi tereddüt beyan ettiğini
hatırlatmaktadır. (Bkz. aynı anlamda, Nazif Yavuz-Türkiye kararı, no: 69912/01, 12 Ocak
2006).
Yukarıda yer alan gerekçeler ışığında AİHM, AİHS’nin 3. maddesinin usul bakımından ihlal
edildiği sonucuna varmaktadır.
II. AİHS’NİN 5. MADDESİ’NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
Başvuranlar gözaltı süresinin yasallığı ve uzunluğu ile uğradıkları zararı telafi edecek başvuru
yollarının bulunmadığından şikayetçi olmakta, AİHS’nin 5/1c), 3., 4., ve 5. maddelerine
göndermede bulunmaktadırlar.
AİHM bu şikayetlerin AİHS’nin 5/1 c), 4 ve 5 maddeleri çerçevesinde incelenmesinin uygun
olacağına itibar etmektedir.
A. Kabuledilebilirlik hakkında
AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde bu şikayetlerin dayanaktan yoksun
olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru
bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle şikayetler kabuledilebilir niteliktedir.
B. Esasa dair
1. AİHS’nin 5/1 maddesi
Hükümet başvuranların emniyet müdürlüğüne götürülmelerinin ve orada tutulma sürelerinin
olayların meydana geldiği dönemdeki yasal mevzuata uygun olduğunu ve bu transferin klasik
bir gözaltı olarak değerlendirilemeyeceğini savunmaktadır.
.
AİHM bundan önce de bu başvurudakine benzer sorunları ortaya koyan davaları ele aldığını
ve bunların AİHS’nin 5/1 maddesinin ihlal edildiğine karar verdiğini hatırlatmaktadır (Bkz.
sözü edilen Karagöz kararı ve Dağ ve Yaşar-Türkiye kararı no: 4080/02, 8 Kasım 2005).
AİHM mahkemeye sunulan tüm delil unsurlarını incelemiş ve Hükümetin Mahkemenin bu
davada farklı bir sonuca ulaşmasını sağlayacak ikna edici hiçbir tespit ve delil sunmadığını
belirlemiştir.
AİHM başvuranların ilk kez 26 Temmuz 2002’de gözaltına alındığını, tutuklanarak 30
Temmuz 2002 tarihinde Diyarbakır Cezaevi’ne konulduğunu, ertesi gün nöbetçi hakimin
izniyle sorgulanmak üzere yeniden polise teslim edildiklerini gözlemlemektedir. Başvuranlar
7 Ağustos 2002’de yeniden cezaevine götürülmüşlerdir. Başvuranlar böylece bu dönem
süresince gözaltına karşılık gelen bir durumda kalmışlardır.
AİHM’nin daha önceki mezkur Karagöz kararında da ifade ettiği üzere başvuranların
tutuklanmalarının ardından emniyet müdürlüğüne gönderilmeleri etkili bir adli denetimi
ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca hali hazırda hapiste olan bir tutuklunun sorgulanmak üzere
güvenlik güçlerine teslim edilmesi gözaltı sürelerine ilişkin uygulanan mevzuatta hile yapmak
anlamına gelmektedir. Nitekim tutuklanmalarından birkaç saat sonra yeni sorgulamalara
maruz kalan başvuranların durumu da budur. Bu husus AİHS’nin 5/1c) maddesiyle öngörülen
düzenlemelere aykırı olup, sorgulanan kişiyi gerekli tüm güvencelerden yoksun
bırakmaktadır.
Bu nedenle AİHS’nin 5/1c) maddesi ihlal edilmiştir.
2. AİHS’nin 5/4 maddesi
AİHM, AİHS’nin 5/4 maddesinin iç hukukta AİHS’nin 5. maddesine dayalı bir şikayeti
incelenmesini ve buna elverişli bir telafi getirilmesini güvence altına aldığını hatırlatmaktadır.
Bu başvuru hukuken olduğu kadar uygulamada da «etkili» olmalıdır.
AİHS’nin 5/1 maddesinde söz edilenler ışığında AİHM, 430 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname’nin 8. maddesinin lafzının, sözkonusu KHK uyarınca alınan kararların etkili adli
denetimine imkan vermediğine itibar etmektedir.
Bu nedenle AİHM, AİHS’nin 5/4 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.
3. AİHS’nin 5/5 maddesi
AİHM, AİHS’nin 5. maddesinin 1., 2., 3. ve 4. maddelerindeki koşullara aykırı olarak kişinin
özgürlüğünden mahrum bırakılması halinde bunun telafisinin istenmesinin mümkün olduğu
durumlarda 5. paragrafının gereklerinin yerine getirilmiş olacağını hatırlatmaktadır. (Bkz.
Wassink-Hollanda kararı, 27 Eylül 1990). Dolayısıyla 5. maddede ifade edilen telafi hakkının
işletilmesi bir ulusal makam veya AİHS kurumları tarafından diğer paragraflardan birinin
ihlal edildiğinin tespit edilmesine bağlıdır. (Bkz. N.C.-İtalya kararı, no: 24952/94).
AİHM 466 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre muhakemenin men’i, beraat ya da ceza
verilmesine yer olmadığına karar verilmesi durumunun –ki mevcut davada böyle bir durum
sözkonusu değildir- dışındaki diğer bütün hallerde bu hüküm kapsamında tazminat
verilebilmesi için hürriyetten yoksun bırakmanın hukuka aykırı bir biçimde yapılmış olması
gerektiğini hatırlatır. Oysa, dava konusu tutuklama iç hukuka uygun olarak gerçekleştiğinden
başvuranların herhangi bir tazminat elde etme imkanı bulunmamaktadır (Bkz. Sakık vd.Türkiye kararı, 26 Kasım 1997, Balık-Türkiye kararı no: 6663/02, 15 Şubat 2007).
AİHM bu nedenle AİHS’nin 5/5 maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır.
III. AİHS’NİN 41. MADDESİ’NİN UYGULANMASI
AİHS’nin 41. maddesine göre “Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine
karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi
edebiliyorsa, AİHM, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun surette, zarar gören tarafın adil
tatminine hükmeder.”
A. Tazminat
Başvuranların her biri 30.000 Euro maddi tazminat ve 60.000 Euro manevi tazminat talep
etmektedir.
Hükümet bu miktarlara karşı çıkmaktadır.
AİHM öne sürülen maddi zararın dayanaksız olduğunu hatırlatmakta, bu başlık altında bir
ödemenin yapılmasını gerekli görmemektedir.
AİHM buna karşın, hakkaniyete uygun olarak başvuran Remzi’ye 10.000 Euro, başvuran
Uğur’a 5.000 Euro ve başvuran Reşat’a 8.000 Euro manevi tazminat ödenmesini
kararlaştırmıştır.
B. Yargılama masraf ve giderleri
Başvuranlar 5.280 Euro’luk kısmı temsil gideri olmak üzere AİHM önünde yapmış oldukları
yargı giderleri için 5.965 Euro talep etmekte, kanıtlayıcı belge niteliğinde Diyarbakır
barosunun avukatlık ücret tarifesini sunmaktadır.
Hükümet bu miktara karşı çıkmaktadır.
AİHM’nin yerleşik içtihadına göre bir başvuran gerçekliğini, gerekliğini kanıtladığı makul
miktarlardaki yargı giderlerini elde edebilir. AİHM mahkemeye sunulan deliller ve sözü
edilen içtihatlar ışığında bu doğrultuda 2.000 Euro ödenmesini uygun görmektedir. AİHM
başvuranlara birlikte ödenecek bu miktardan Avrupa Konseyi tarafından adli yardım başlığı
altında ödenen 850 Euro’luk kısmın düşüleceğini kaydetmektedir.
C. Gecikme Faizi
Gecikme faizi Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi faizlerine uyguladığı orana üç
puanlık bir artış eklenerek belirlenecektir.
BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM,
1. Oybirliğiyle, başvurunun kabuledilebilir olduğuna;
2. Oyçokluğuyla, AİHS’nin 3. maddesinin esas bakımından ihlal edildiğine;
3. Oybirliğiyle, AİHS’nin 3. maddesinin usul bakımından ihlal edildiğine;
4. Oybirliğiyle, AİHS’nin 5/1c), 4, ve 5. maddelerinin ihlal edildiğine;
5. Oybirliğiyle;
a) AİHS’nin 44 § 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde,
ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden YTL’ye çevrilmek ve her türlü vergiden muaf
tutulmak üzere Savunmacı Hükümet tarafından:
i.
ii.
başvuran Remzi Karaduman’a 10.000 (on bin), başvuran Uğur Uşar’a 5.000 (beş
bin) Euro, başvuran Reşat Uşar’a 8.000 (sekiz bin) Euro manevi tazminat
ödenmesine;
üç başvurana birlikte yargı gider ve masrafları için Avrupa Konseyi tarafından
verilen 850 Euro’luk adli yardım miktarı 2.000 (iki bin) Euro’dan düşülerek kalan
meblağın ödenmesine;
b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapıldığı tarihe kadar Hükümet
tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan
fazlasına eşit oranda faiz uygulanmasına;
6. Oybirliğiyle, adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddine;
KARAR VERMİŞTİR.
İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2. ve 3.
fıkralarına uygun olarak 17 Haziran 2008 tarihinde yazıyla bildirilmiştir.
Mevcut karar ekinde AİHS’nin 45/2 ve İçtüzüğün 74/2 maddesi uyarınca yargıçlar Sajo ve
Karakaş’ın ortak kısmi ayrı oy görüşü yer almaktadır.
—— • ——
DİNK/Türkiye Davası*
Başvuru No:2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09 ve 7124/09
Strazburg
14 Eylül 2010
İKİNCİ DAİRE
USUL
Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan (2668/07, 6102/08, 30079/08, 7072/09 ve
7124/09) no’lu davanın nedeni, Hrant Dink adıyla tanınan Fırat Dink (müteveffa), Rahil Dink,
Delal Dink, Arat Dink, Sera Dink ve Hasrof Dink’in (başvuranlar) Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’ne İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına ilişkin Sözleşme’nin
(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi - AİHS) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvurudur.
2668/07 numaralı başvuru başvuran Fırat Dink tarafından 11 Ocak 2007 tarihinde, diğer
başvurular ise, Fırat Dink’in ölümünün ardından Rahil, Delal, Arat ve Sera Dink tarafından
sırasıyla 18 Aralık 2007, 21 Mayıs, 27 Kasım ve 22 Aralık 2008 tarihlerinde yapılmıştır.
Ayrıca 7072/09 numaralı başvuruda, Hasrof Dink te başvurandır.
Yargılamada başvuranlar, İstanbul Barosu avukatlarından F.Çetin, U.D.Tuna, A.
Becerik ve H. Bakırcıoğlu tarafından temsil edilmektedirler.
OLAYLAR
I. DAVANIN KOŞULLARI
Sırasıyla 1954, 1959, 1978, 1979, 1986 ve 1957 doğumlu olan ve İstanbul’da ikamet
eden başvuranlar, Fırat Dink (müteveffa), Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink, Sera Dink ve
Hasrof Dink Türk vatandaşlarıdır. 19 Ocak 2007 tarihinde ilk başvuran Fırat Dink
öldürülmüştür. Rahil Dink ve Hasrof Dink sırasıyla müteveffanın eşi ve kardeşidir. Diğer
başvuranlar, Fırat ve Rahil Dink’in çocuklarıdır.
26668/07 numaralı başvuru Fırat Dink tarafından diğer başvurular ise Fırat Dink’in
ölümünün ardından diğer başvuranlar tarafından yapılmıştır. Ayrıca, Hasrof Dink sadece
7072/09 numaralı başvuruda başvurandır.
İlk başvuran Fırat Dink, 1996 tarihinden beri İstanbul’da Türkçe ve Ermenice olarak
iki dilde yayın yapan haftalık Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni ve başyazarıdır.
* Dışişleri Bakanlığı Çok Taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.
A. İlk başvuran tarafından kaleme alınan sekiz yazı dizisi
7 Kasım 2003 ve 13 Şubat 2004 tarihlerinde, ilk başvuran, Agos’ta Ermeni kökenli
Türk vatandaşların kimlik sorununa ilişkin görüşünü sunduğu sekiz yazı dizisi yayınlamıştır.
Sözkonusu yazı dizisinde işlenen konular şu şekildedir :
« Kuşaklara dair » başlıklı ilk yazı kimlik sorunu hakkında Ermeni diasporasında ele
alınan konulara ilişkin Türkiye’de yaşayan Ermenileri bilgilendirme amacı taşımaktaydı.
« Kilise’nin rolü » başlıklı ikinci yazısı Ermeni kimliği ve ulusunun oluşturulmasında
Ermeni Kilisesi’nin rolünü ele almıştır.
« Kaç Vartan’ın Çocukları » başlıklı üçüncü yazısı, « vartanyanlar » tarihi aracılığı ile,
dinin ve milliyetçiliğin Ermeni kimliği üzerindeki etkisi ve SSCB’nin yıkılışının ardından
sözkonusu Ermeni kimliğinin gelişimini incelemiştir.
« Pratik kimliğin teorisi » başlıklı dördüncü yazı, bir kısmı zorla bir kısmı ekonomik
nedenlerle yapılan 1915 göçünün Ermeni kimliğinin niteliğini değiştirdiği ve sözkonusu
Ermeni kimliğine batı değerlerini adapte etmek için verilen çabaların belirtilen nitelik
değiştirmeyi hızlandırdığını ifade etmiştir.
« Batı :Cennet ve Cehennem » başlıklı beşinci yazı, Batı ülkelerinde bulunan Ermeni
diaspora üyelerinin Ortadoğu ve Müslüman ülkelerde bulunanların aksine kimliklerinin
eridiğini gördüklerini ileri sürmüştür.
« Ermeni’nin Türk’ü » başlıklı altıncı yazı, diasporaların her birinin kendi kimliğini
korumak için özel nedenlere ihtiyaç duyduğunu ve Yahudi diasporası gibi Ermeni
diasporasının geçmişinin de soykırıma uğradığı ancak soykırımın tanınmamasının Ermeni
kimliğinde tahribat yaratan etken olduğunu ve soykırım mağduru olduklarının kabul edilmesi
inadının Ermeni olmanın amacı haline geldiğini açıklamıştır. Başvuran, sözkonusu yazısında,
Almanların, kabul ettikleri Yahudi soykırımının aksine, Ermenilerin bu ihtiyaçlarına Türklerin
kayıtsız kalmasının, Ermenilerin travmatik durumunun hala sürmesinin açıklaması olduğunu
dile getirmiştir. Sözkonusu yazıya göre, Türklerin ve Ermenilerin birbirlerine bakışları
Türklerin paranoyalarıyla, Ermenilerin travmalarıyla, bozulmaya uğramıştır. Türkler, 1915
olayları ile ilgili olarak hiçbir empati göstermemekte ısrar ederlerse Ermeni kimliğinin
tanımlanmasında sancılı kıvranış devam etme tehlikesi taşımaktadır. Yazı, Türk kavramının,
Ermeni kimliğinin hem zehri hem panzehiri olduğu fikri ile son bulmuştur.
« Türk’ten kurtulmak » başlıklı yedinci yazı, Ermeni kimliğinin Türk etkisinden iki
yolla serbest bırakılabileceğini göstermektedir: halihazırda gerçekleşmesi zor görünen ilk yol
Türklerin Ermenilere empati göstermesi; gerçekleşmesi daha mümkün olan ikinci yol ise
Türklerin ve tüm dünyanın değerlendirmesi karşısında 1915 olaylarına ilişkin bağımsız bir
değerlendirme geliştirerek Türk etkisinden Ermenilerin kendilerini atmalarıdır. Bu hususta
Dink, Ermenilere bu imkanın tanınması veya reddedilmesinin bir bilinç ve insanlık sorunu
olacağını ifade etmiştir. Soykırımı tanımaları için Türklere baskı yapmak yerine Ermeniler,
gayretlerini yeni Ermeni Devleti’nin varlığını sürdürmesinin ve refahının teminini sağlayama
yoğunlaştırmaları gerekmekteydi.
« Ermenistan’la tanışmak » başlıklı sekizinci yazıda, başvuran, yazı dizindeki mantığı
sürdürerek şu cümleyi kurmuştur « Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak
temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur » Dink, Ermeni
makamların, diaspora ile ülke arasındaki bağı güçlendirmek için daha aktif çalışmaları
gerektiğine, ki bunun ulusal kimliğin daha sağlıklı oluşmasına imkan sağlayacağına kanaat
getirmiştir.
Sözkonusu süre zarfında, Agos gazetesi, 2004 yılının Şubat ayında, Türkiye’nin ilk
kadın pilotu olarak tanınan ve modern kadının temsilcisi olan Atatürk’ün evlat edindiği kızı,
S.G.’nin Ermeni asıllı olduğundan söz eden bir yazı yayınlamıştır. Sözkonusu yazı, gösteriler
şeklinde gerçekleştirilen tepkilere ve sözkonusu yazının Atatürk’ün taşıdığı imajı lekelemeye
teşebbüs olarak değerlendiren aşırı milliyetçi grupların üyelerinin bir kısmı tarafından
gönderilen ve bazıları yetkililerin bilgisine sunulan tehdit mektuplarına neden olmuştur.
İstanbul Vali Yardımcısı, sözkonusu tepkilerle ortaya çıkan güvenlik sorununu görüşmek
amacıyla başvuran Fırat Dink’i makamına davet etmiştir. Sözkonusu görüşme sırasında, Fırat
Dink, şayet gazetesi bu şekilde tepki çekecek yazılar yayınlamaya devam ederse güvenlik
güçlerinin kendisinin güvenliğini sağlayamayabileceği hususunda uyarılmıştır.
B. Fırat Dink hakkında açılan ceza davası
27 Şubat 2004 tarihinde, aşırı milliyetçi bir grubun üyeleri, Agos gazetesi önünde,
başvurana karşı kızgınlıklarını göstermek için bir gösteri yapmışlardır. Aynı gün, sözkonusu
grup üyelerinden biri olan avukat M.S. başvuranın, « Türk’ten boşalacak o zehirli kanın
yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur »
cümlesiyle Türklere hakaret ettiğini ileri sürerek Şişli Cumhuriyet Savcılığı’na başvuran
hakkında şikayette bulunmuştur. Ayrıca M.S. Ermenileri, yabancı güçlerin etkisi ile Türklere
karşı isyana ve ihanete kışkırtmakla suçlamıştır.
16 Nisan 2004 tarihinde, Şişli Cumhuriyet Savcılığı, Şişli Asliye Ceza
Mahkemesi’nde, Türk Ceza Kanunu’nun Türklüğü tahkir suçunu cezalandıran 159/1 maddesi
uyarınca başvuran hakkında ceza davası açmıştır. Başvuran, “Ermenistan’la tanışmak”
başlıklı yazsında, « Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan,
Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur » cümlesini kullanmakla
suçlanmıştır.
Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki yargılama boyunca, milliyetçi grubun çok
sayıdaki üyeleri, duruşma öncesinde ve sonrasında Fırat Dink’e karşı gösteriler yapmışlardır.
Sözkonusu grubun, bazı üyeleri, avukatlar, dernek ve siyasi partilerin üyeleri, “zehirli” Türk
kanı değerlendirmesinde bulunan Dink’in söylemleriyle Türk sıfatlarına yönelik saldırıda
bulunulduğu gerekçesi ile mahkemeden, davada müdahil taraf sıfatıyla katılmak için izin
istemişlerdir. Başvuranların avukatları, sözkonusu aşırı milliyetçi kişilerin davaya müdahil
olmaları izninin (Ermeni kökenli bir vatandaşın söylemlerinden mağdur olan Türk kökenli
vatandaşları sıfatıyla) davada ayrımcı bir niteliğe neden olma tehlikesi taşıdığı gerekçesi ile
sözkonusu taleplere karşı çıkmışlardır. Yine de Asliye Ceza Mahkemesi, sözkonusu kişilerin
talebini kabul etmiştir.
14 Aralık 2004 tarihinde, mahkeme, ceza hukuku alanında uzman, üniversitelerde
görev yapan üç öğretim üyesi tayin etmiş ve öğretim üyelerini, başvuran tarafından kaleme
alınan ihtilaf konusu yazı dizisini incelemekle görevlendirmiştir. 15 Mayıs 2005 tarihinde,
sözkonusu öğretim görevlileri bilirkişi raporlarını sunmuşlardır. Bilirkişiler, ilk önce, tahkir
suçunu oluşturan unsurları ve AİHS sistemi ile güvence altına alınan ve korunan ifade
özgürlüğü ile sıkı sıkıya çevrelenme hususunu hatırlatmışlardır. Sözkonusu sekiz makalenin
tamamının incelenmesinin ardından, bilirkişiler, başvuranın “zehirle” Türk kanını
nitelendirmediği, başvurana göre, Ermeni kimliğinin temel unsuru haline gelen ve
Ermenilerdeki zayıflığın ve zaman kaybının nedeni olan, Ermenilerin 1915 olaylarını
soykırım olarak kabul ettirmek inadını nitelediği sonucuna ulaşılmıştır. Bilirkişilere göre,
başvuranın söylemleri, Türklere yönelik olarak değil, başvuranın ifadesi ile Ermeni
kimliğinde yer alan hatalı anlayışa yönelik olarak yapılmıştır. Bilirkişiler açısından,
sözkonusu söylemler, kişiye yönelik aşağılama ve tahkirde bulunmamıştır. İfade özgürlüğü ile
güvence altına alınan tarihi olayların tamamı değerlendirildiğinde, 1915 olaylarının soykırım
olarak değerlendirilmesi, suç teşkil edebilecek nitelik taşımamaktaydı.
7 Ekim 2005 tarihinde, oluşumunda tek hakim bulunan Şişli Asliye Ceza Mahkemesi,
Türklüğe tahkir suçundan başvuranı suçlu bulmuş ve 6 ay hapis cezasına çarptırmış ancak
cezasının ertelenmesine karar vermiştir. Gazete okuyucularının, sözkonusu yazıların
sonuncusunda, yazar tarafından söylenen sözlerin gerçek anlamını anlamak için yazı dizisinin
tamamını okumak zorunda olmadığına kanaat getiren hakim, “Ermenistan’la Tanışmak”
başlıklı yazısındaki söylemleri nedeniyle başvuranı suçlu bulmuştur. Bu bağlamda hakim,
ifade özgürlüğünün sınırsız olmadığını, yasa ile veya ahlaki kuralla sınırlandırıldığını ve her
ne şekilde olursa olsun tahkir ve aşağılayıcı söylemleri koruma altına almadığını
hatırlatmıştır.
Asliye Ceza Mahkemesi, her ülkenin ahlaki değerlerinin farklı olduğunu ve kimi
ülkede üzerinde ulusal bayrağı renkleri bulunan pantolon giymek hoş karşılanırken kimi
ülkede bir ineğe dokunmanın vatandaşların infialine neden olabileceğini belirtmiştir.
Mahkeme Türkiye’de “kandan” bahsedildiğinde, bunun, halkta, ülkenin kurtarılması için
dökülen şehitlerin kanını çağrıştırdığına kanaat getirmiştir. Yazar Fırat Dink, Türk kanını
“zehirli” olarak nitelendirerek sözkonusu kanı “pis” bir unsur olarak tanımlamış ve
aşağılamıştır. Suçun ahlaki boyutu ile ilgili olarak, mahkeme, yazarın, gençleri diasporaya
ziyarette bulunmaya ve Ermenistan’ı tanımaya ve kimliklerini güçlendirmeye teşvik
etmesinin, Türkiye’de yaşayan Ermenileri Ermenistan’la bütünleştirme niyetini ortaya
koyduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.
İlk başvuranın avukatları ve müdahiller, 7 Ekim 2005 tarihli karara karşı temyiz
başvurusunda bulunmuşlardır. İlk başvuranın avukatları, bir öğretim görevlisi ve Yargıtay
eski başkanının, Fırat Dink’in, “zehirle”, Ermenilerin kimliğinin, 1915 olaylarının soykırım
oluşturduğunu Türklere kabul ettirmek inadını nitelendiren ve “zehirle” “Türk kanının”
tanımladığı değerlendirmesinde bulunan ilk derece mahkemesinin sözkonusu cümleyi yanlış
anlayıp yanlış yorumladığına kanaat getiren görüşünü Yargıtay’a sunmuştur. Savunmanın
tezine göre, başvuranın söylemlerinden açıkça, Ermeni kimliğinin, ancak Türklere karşı
takıntılı acısından kurtularak ve Ermenilerin refahına yoğunlaşarak gelişmeye devam
edebileceği sonucuna ulaşılmaktaydı. Türklüğün, Türk kökenli vatandaşlarla
sınırlandırıldığına kanaat getirerek ilk derece mahkemesi, sadece, hiçbir etnik köken, ırk
ayrımı yapmaksızın tüm vatandaşları kavrayan “Türk vatandaşlığına” ilişkin anayasal ilkeyi
ihlal etmemiş aynı zamanda, Türk kökenli bir hakim olarak hakimin tarafsızlığına ilişkin
şüphe doğmasına neden olmuştur. Ayrıca, başvuranın avukatları, hakimin sözkonusu
görüşünün, kendisini, aşırı milliyetçi olarak tanınan kişilerin yargılamaya müdahil olmalarını
kabul etmesine sevk ettiğini de ileri sürmüşlerdir. Özellikle demokratik bir toplumda ifade
özgürlüğü ile ilgili olarak AİHM’nin ifade özgürlüğü kapsamındaki içtihadının önemli
satırlarını hatırlatarak, başvuranın avukatları, , Şişli Asliye Ceza Mahkemesi’nin mevcut
davada sözkonusu özgürlüğü hiçbir şekilde korumadığı sonucuna ulaşmışlardır.
İlgili ceza dairesine sunulan görüşlerinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, itiraz
edilen kararın bütün hükümleri ile bozulmasını ve davanın esas hakimlerine iade edilmesini
talep etmiştir.
1 Mayıs 2006 tarihli bir kararla, Yargıtay, (9. Ceza Dairesi) başvuranın suçlu
bulunmasına ilişkin kararı onamış ancak müdahillerin katılımlarının kabulünü reddetmiştir.
Dink’e atılı olaylar ile ilgili olarak, Yargıtay, ilgilinin konumu, yayının amacı ve özellikle
hitap edilen okuyucuların algılama biçimi göz önüne alındığında, ihtilaf konusu cümlenin
-“Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la
kuracağı asil damarda mevcuttur”- hiç kuşkusuz Türklüğe tahkir oluşturduğuna kanaat
getirmiştir. Ayrıca mahkeme, bir toplumu yüceltirken başka bir toplumu aşağılamanın AİHS
ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile korunmayacağı kanısına varmıştır.
6 Haziran 2006 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, başvuranın, suçluluğunu
onayan 1 Mayıs 2006 tarihli karara karşı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na olağandışı bir
temyiz başvurusunda bulunmuş ve 7 Ekim 2005 tarihli kararın tüm hükümlerinin iptal
edilmesini talep etmiştir. Başsavcı, sözkonusu yazıyla amaçlanan okuyucuların, daha çok
Ermeni kökenli vatandaşlar olduğuna ve ihtilaflı cümlenin sekiz yazı ile tamamlanan yazı
dizisinin parçası olan bir yazıda geçtiğine dikkat çekmiştir. Tahkir konusunda Yargıtay Ceza
Genel Kurulu’nun ve ifade özgürlüğüne ilişkin AİHM’nin içtihadını hatırlatmasının ardından,
Başsavcı, ifade özgürlüğünün korunmasında Devlet’in pozitif yükümlülüğüne vurgu
yapmıştır. Başsavcı, demokrasinin iyi işlemesi ve sosyal barışın ilerlemesi için temel bir
özgürlüğün sözkonusu olduğuna kanaat getirmiştir. Başsavcıya göre, etkili bir koruma sistemi
kurarak Devlet, kimi zaman rahatsız edici hatta şaşırtıcı olsalar bile korkusuzca görüşlerin ve
fikirlerin ifade edilmesine imkân tanıyan kamuoyu tartışmalarına ilişkin ortam hazırlamakla
yükümlüydü. Bilahare Başsavcı, ihtilaflı cümlenin muğlak olduğunu ve iki şekilde
yorumlanabileceğini belirtmiştir: cümlenin bir kısmının Türkleri hedef aldığı, kanlarını
“zehirli” olarak nitelendirdiği ve Türklere yönelik bir tahkir bulunduğu düşünülebilir veya
tüm cümlenin Ermeni kökenli vatandaşlara yönelik olduğu ve “Türk” sözcüğünün
Ermenilerdeki “Türk algısı” anlamında kullanıldığı değerlendirilmesinde de bulunulabilinirdi.
Başsavcı, ancak yazar tarafından kaleme alınan yazı dizisi incelendiğinde, tüm yazıların
bağlantılı olduğu ve her bir yazının önceki yazıda ifade edilen fikirleri yeniden ele alarak
başladığının tespit edilebilindiğini belirtmiştir. Başsavcı, sekizinci yazının başında kullanılan
ihtilaflı cümlenin, bir kelime oyunuyla, altıncı ve yedinci yazılarda ifade edilen görüşleri
yeniden ele aldığına dikkat çekmiştir. Sözkonusu cümle bağlamında okunduğunda, “zehirli
kanının” Türklerin kanı olmadığı, 1915 olaylarının soykırım olduğunu Türklere kabul
ettirmek inadı olduğundan Ermenilerin kanının sözkonusu olduğu anlaşılmıştır. Sözkonusu
inat, Ermenilerin “kanını” yani dünyayı algılayışlarını ve kimliklerini kirletmiştir. Başsavcı,
cümlenin ve sekizinci yazının devamında, yazarın niyetinin açıkça anlaşılabilir olduğuna
kanaat getirmiştir. Yazılar, tamamından haberdar olmayan toplumun bir kısmında abartı ve
tepkilerle oluşan polemiklerin kaynağı olsalar dahi, ihtilaflı söylemlerin, yazarın niyeti
ışığında değerlendirilmesi gerekmekteydi. Bu bağlamda, Başsavcı, sanığın niyetine ilişkin her
kuşkunun sanığın lehine olması gerektiğini hatırlatmıştır. Başsavcı, ifade özgürlüğüne
getirilen kısıtlamaların gerekçelerinin ahlak kurallarında bulunulamayacağından ve yasa ile
öngörülebileceklerinden dolayı ilk derece mahkemesinin kararına karşı çıkmıştır. Başsavcı,
Ermeni vatandaşların, Lozan Antlaşması uyarınca azınlık statüsünden faydalanan Türk
vatandaşları olduklarını hatırlatmıştır. Son olarak, Başsavcı, Atatürk’ün (Türk gençliğinin
“muhtaç olduğu kudreti” “damarlarındaki asil kanda” bulabileceğine dair) sözlerini kullanarak
ve değiştirerek, yazarın Türk vatandaşlarının bazılarındaki Ermeni kimliğini korumak
amacıyla hiçbir şekilde Türklüğü aşağılamadığına kanaat getirmiştir.
11 Temmuz 2006 tarihlerinde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, altıya karşı on sekiz oyla
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan temyiz başvurusunu reddetmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu “Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz
kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarda mevcuttur” cümlesinin Türklüğe tahkir
oluşturduğu değerlendirmesinde bulunmuştur.
Kararının gerekçesinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Türk Ceza Kanunu’nun 159.
maddesi ile koruma altına alınan Türklüğün tanımını yapmıştır: Yargıtay Ceza Genel
Kurulu’na göre, Türklük kavramı, Devlet’in insan unsuruna yani Türk milletine atıfta
bulunmaktadır. Zira Türklük “insani, dini, tarihsel değerler ile milli dil, milli duygular ve
milli geleneklerden oluşan ulusal ve ahlaksal değerlerin tamamından” oluşmuştur. Ayrıca,
aşağılayıcı, küçük düşürücü, onur kırıcı her hareketin, sözkonusu hükümle güvence altına
alınan tüzel kişiliklerin onuruna yönelik bir saldırıda bulunarak suçun maddi öğesini
oluşturduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. Ne tür fillerin ve değerlendirmelerin “tahkir
edici” olduğunun toplumda hakim olan ortalama anlayış, örf ve adetlere göre belirlenmesi
gerekmekteydi. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Türk Ceza Kanunu’nun 159. maddesi
uyarınca korunan tüzel kişiliklere yasa koyucunun sağlamak istediği saygı ve koruma
amacının çiğnenmesi ve aşağılanmasının suçun manevi öğesini oluşturduğuna kanaat
getirmiştir.
Yirmi dört yüksek hakimden altısı ki bunlar arasında Yargıtay Başkanı da yer
almaktadır, karşı oy bildirmişler ve karşı oy görüşlerinde genel anlamıyla ilk derece
mahkemesi bilirkişileri görüşlerini ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın olağanüstü
yetkilerini ele alarak değerlendirmişlerdir.
12 Mart 2007 tarihinde Asliye Ceza Mahkemesi Yargıtay tarafından usul bakımından
yeniden gönderilen davanın Fırat Dink’in ölümü nedeniyle düştüğüne karar vermiştir.
C. İlk başvuranın öldürülmesi ve zanlılar hakkında yürütülen ön soruşturma
19 Ocak 2007 tarihinde Fırat Dink Agos gazetesinden ayrıldığı sırada başına isabet
eden üç kurşunla hayatını kaybetmiştir. Cinayeti işleyen faillerden biri olan on yedi yaşındaki
O.S. ertesi gün Samsun’da yakalanmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele
Şubesi ekipleri tarafından başlatılan ön soruşturmada şüphelinin aşırı milliyetçi bir grubun
üyesi olduğu ve üyeleri arasındaki E.T. ve Y.H. ile birlikte Trabzon’da özellikle Mc Donalds
restoranlarına düzenlenen saldırıya ve bir rahibin öldürülmesi olayına karıştıkları
anlaşılmıştır. Aynı soruşturma sonuçları sözü edilen aşırı milliyetçi grup ile aşırı milliyetçi
siyasi parti olan Büyük Birlik Partisi ve onun gençlik hareketi «Alperen Ocakları» arasında
çeşitli bağlantılar olduğunu göstermiştir. Sonrasında başlatılan soruşturma aynı grup ile
«Ergenekon» adıyla bilinen gizli örgüt arasında da bir bağ kurulabileceği yönünde
tamamlanmıştır.
Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından alınan ifadelere ve Türk basınında yer
alan haberlere göre Jandarma Komutanlığı istihbarat birimlerinde görevli iki astsubay ve
Trabzon Emniyetinden bir polis de zanlılarla ara ara görüşmüşlerdir.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca daha sonra tamamlanan soruşturma ile Y.H. ve
E.T.’nin cinayetin azmettiricileri oldukları, cinayet zanlısına yardım ve yataklık ettikleri tespit
edilmiş ve bu kimselerin Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından tanındıkları ve takibe
alındıkları kaydedilmiştir. Bununla birlikte, E.T. Trabzon polisinin muhbirlerinden biri olup,
polislere Y.H.’nin Fırat Dink’in öldürülmesi hazırlıklarını yaptığını söylemiştir. Trabzon
Emniyet Müdürlüğü bu bilgiyi resmi olarak 17 Şubat 2006’da İstanbul Emniyetine iletmiş ve
adı geçen şahsın adli sicilinin ve kişiliğinin bu eylemi gerçekleştirmesini olası kıldığının altını
çizmiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu bilgiyi değerlendirmeye almamıştır.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı 20 Nisan 2007 tarihli bir iddianame ile on sekiz sanık
hakkında ceza davası açmış ve adı geçenleri terörist eylemler düzenlemek üzere silahlı bir
çete kurmak, bu örgütün üyeleri ve yöneticileri olmak ve/veya bu eylemlerin azmettiricisi
olmak suçundan yargılanmalarını talep etmiştir.
D. Trabzon Jandarma Komutanlığında görevli bazı kişiler hakkında yürütülen ceza
soruşturması
İçişleri Bakanlığı’nın 22 Şubat 2007 tarihli talimatı üzerine Bakanlık ve Jandarma
Komutanlığı müfettişlerinin Trabzon Jandarma Komutanlığı’ndaki görevlilerin cinayetle ne
gibi ilgilerinin olduğunu irdeleyecek ek bir soruşturma açılmıştır. Müfettişler Jandarma
Komutanlığı’nda görevli ve aralarında iki istihbarat astsubayı V.S. ve O.Ş.’nin de yer aldığı
sekiz kişinin ve üstleri konumundaki subayların ve Trabzon Jandarma Komutanı’nın gelen
istihbaratların alınmasında ve muhbir tanık C.I.’nın V.S. ve O.Ş.’ye istihbarat vermesi
nedeniyle cinayetin önlenmesinde bir ihmal ya da suçlarının olup olmadığını veyahut Trabzon
Jandarma Komutanlığı’nın bu konuları gizleyip gizlemediğini araştırmak durumundaydı.
Soruşturma esnasında müfettişler tarafından sorgulanan Trabzon Jandarma Komutanlığı’nda
görevli jandarmalar Fırat Dink cinayetinin hazırlıklarını bir muhbirden duyduklarını inkâr
etmiştir.
2 Nisan 2007 tarihli bir görüş üzerine, müfettişler oy çokluğu ile özellikle istihbarat
alma servislerinde bulunan dört kişi hakkında ceza davası açılması izninin verilmesini talep
etmiştir. Bakanlık müfettişleri sözkonusu jandarmaların azmettirici olmakla itham edilen
kişilerin planlarını kamusal alanda yakın çevrelerine aleni olarak dile getirmeleri, Fırat
Dink’in fotoğrafını öldürülecek kişi olarak göstermeleri, açık havada cinayet silahını
denemeleri ve bir internet kafede ayrıntıları ele almaları nedeniyle cinayetin hazırlık
aşamasından haberdar olmaları gerektiği kanısına varmıştır.
Jandarma müfettişleri aynı kanıda değildi.
Trabzon Valiliği 4 Nisan 2007 tarihli karar ile muhbir C.I.’nın V.S. ve O.Ş.’ye cinayet
hazırlıkları hakkında doğrudan bilgi verdiğini söylemesi üzerine adı geçenler hakkında ceza
davası açılması yetkisini vermiştir. Valilik davanın görüldüğü ceza mahkemelerinin sonraki
cezai soruşturma aşamasında gerek duyması halinde diğer jandarmaların da bu kapsama
alınabileceğini ifade etmiştir.
Trabzon Bölge İdare Mahkemesi 6 Haziran 2007 tarihinde aldığı ve aynı yılın 29
Haziranında tebliğ ettiği kararıyla başvuranların avukatının 4 Nisan 2007 tarihli izne jandarma
subaylarının üstlerinin de dahil edilmesi taleplerini reddetmiştir.
Trabzon Cumhuriyet Savcılığı 30 Ekim 2007 tarihli bir iddianame ile Trabzon Asliye
Ceza Mahkemesi önünde jandarmalar V.S. ve O.Ş. hakkında ceza davası açmıştır. Savcılık
adı geçenleri muhbir C.I. tarafından verilen bilgileri dikkate almamak ve görevlerini kötüye
kullanmakla itham etmiştir.
Asliye Ceza mahkemesindeki 20 Mart 2008 tarihli duruşmada ifadelerine başvurulan
V.S. ve O.Ş. muhbir C.I.’nın söylediklerini teyit etmiştir. Adı geçenler muhbirin aşırı
milliyetçi grubun bu cinayeti işleyebileceği yönündeki uyarılarını Trabzon Jandarma
Komutanı da dahil üstlerine en ince ayrıntılarıyla ilettiklerini dile getirmişlerdir. Kendilerinin
de birçok kez gerekli bilgi ve önlemlerin alınması için üstlerine haber verdiklerini, üstlerinin
ise bu konuda gelecek emirlerin beklenmesi talimatını verdiklerini öne sürmüşlerdir. Adı
geçenler müfettişler tarafından yürütülen soruşturma sırasında üstlerinin emriyle bütün
bildiklerini inkâr ettiklerini de sözlerine eklemiştir.
Bu soruşturma halen derdesttir.
E. Trabzon emniyetindeki polisler hakkında yürütülen ceza soruşturması
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı Trabzon Cumhuriyet Savcılığı’na Trabzon
Emniyeti’nde görevli kişilerin suçun önlenmesi ve bastırılmasında usulsüzlükleri ve ihmalleri
bulunduğu bilgisiyle başvurmuştur. Savcılık bilhassa cinayetin azmettiricisi olmakla ve fail
Y.H. ve E.T.’ye yardım ve yataklık etmekle itham edilen kişilerin, bu terörist eylemleri işleme
eğilimleri olduklarının bilindiğinin ve bu amaçla takibe alındıklarının altını çizmiştir. Üstelik
Trabzon’daki Mc Donalds restoranlarına saldırı düzenleyen zanlılardan biri olan E.T. polis
tarafından korumaya alınmış ve Trabzon Emniyetine muhbirlik yapması istenmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ayrıca E.T.’nin polise, Y.H.’nin Fırat Dink’i öldürmek
üzere hazırlık yaptığı bilgisini sızdırdığını not etmiştir.
Trabzon polis yetkilileri bu tasarının gerçekleştirilmesini engelleme girişiminde
bulunmayıp yalnızca İstanbul Emniyeti birimlerine 17 Şubat 2006’da cinayet işlenme
ihtimalini aktarmıştır. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, Trabzon Emniyet Müdürlüğü
yetkililerinin sanıkların telefon görüşme kayıtlarının özetinin tamamının tam olarak
kendilerine verilmediğini belirterek, Trabzon polis amirlerinden birinin aşırı milliyetçi
görüşlerini aleni olarak dile getirdiğini ve cinayet zanlılarından birine karşı olan sempatisini
gizlemediğini vurgulamıştır.
10 Ocak 2008 tarihinde Trabzon Cumhuriyet Savcılığı Trabzon Emniyetindeki
yetkililer hakkında görevsizlik kararı vermiş, Savcılık İstanbul Cumhuriyet Savcılığının
suçlamalarının ifade veren sanıklardan biri olan E.T.’nin ifadelerine dayandığını eklemiştir.
Savcılık, İstanbul Cumhuriyet Savcılığının Trabzon Emniyetinden istemiş olduğu telefon
kaydı özetlerinin edinilmesindeki aksamaların teknik arızadan ileri geldiğini ifade etmiştir.
Son olarak Savcılık polis emniyet amirinin sanıklara sempatiyle yaklaştığı iddialarını
reddettiğinin altını çizmiştir.
Başvuranların avukatları tarafından görevsizlik kararına karşı yapılan itiraz 14 Şubat
2008 tarihinde Rize Ağır Ceza Mahkemesi başkanı tarafından reddedilmiştir.
F. İstanbul Emniyet Müdürlüğü birimlerinde görevli kişiler hakkında yürütülen ceza
soruşturması
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından sürdürülen soruşturma Trabzon Emniyetinin
17 Şubat 2006 tarihinde şüpheli kişilerin kimliğini de belirterek Fırat Dink’in muhtemel bir
cinayete kurban gideceğini resmi olarak İstanbul Emniyetine ilettiğini gözler önüne
sermektedir. Fakat İstanbul Emniyeti bu bilgiyi dikkate almamıştır.
İçişleri Bakanlığı’nın farklı tarihlerde gerçekleştirdiği üç soruşturma İstanbul Emniyeti
görevlilerinin Trabzon Emniyeti tarafından kendilerine aktarılan bilgiler doğrultusunda
gerekli takibatı başlatıp başlatmadıkları hususuna dayanmaktadır. İçişleri Bakanlığı tarafından
görevlendirilen müfettişler bir biri ardına üç soruşturma yapmış, bunun sonucunda İstanbul
Emniyeti istihbarat birimlerinin Trabzon polisi tarafından sunulan bilgileri gerektiği gibi
değerlendirmedikleri, hatta bu konudaki mevzuata rağmen süreci tam olarak takip
etmedikleri, İstanbul polisinin bütün birimlerinin Ermeni kökenli vatandaşlara yönelik terörist
saldırılar düzenlenebileceği olasılığıyla alarma geçmelerine karşılık, acil durum için gerekli
önlemleri almadıkları neticesine varmıştır. Müfettişler İstanbul polis amirinin bütün bu
aksamalardan tek başına sorumlu olmadığına itibar etmiştir.
İstanbul Valiliği İdare Kurulu bilirkişi incelemeleri sonuçlarını müteakip 28 Şubat
2007, 20 Mart 2008 ve 28 Ağustos 2008 tarihli soruşturma izinleri ile sözkonusu cinayeti
önlemede ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle aralarında istihbarat amirinin de yer aldığı
İstanbul Emniyetinde görevli kimi kişilerin ceza mahkemesi önüne çıkarılması yetkisini
vermiştir.
Buna karşın, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 23 Mayıs 2007, 27 Haziran 2008 ve 15
Kasım 2008 tarihli kararlar ile soruşturmanın yetersizliği nedeniyle bu yetkilerin verilmesini
reddetmiştir.
G. Samsun Emniyeti ve Jandarma Komutanlığındaki bazı kişiler hakkında suçu övmeye
karşı açılan ceza soruşturması
Samsun Emniyeti ve Jandarma Komutanlığı görevlileri cinayetin işlendiği günün
ertesinde F. Dink’in katil zanlısı O.S.’yi İstanbul’dan Trabzon’a gittiği sırada Samsun
otogarında yakalamıştır. Terörle mücadele şubelerindeki gözaltı sırasında Samsun Emniyeti
ve Jandarması’nda görevli bazı kişiler elinde Türk bayrağı tutan zanlı ile fotoğraf çekinmiştir.
Fotoğraflarda tarih ve arka planda Türk bayrağı ile «Vatan kutsaldır kaderine terk edilemez»
ifadesi yer almaktaydı.
Başvuranlar, O.S. ile poz veren polis ve jandarmaların Fırat Dink cinayetini övdükleri
görevlerini kötüye kullandıkları şikayetiyle suç duyurusunda bulunmuşlardır.
22 Haziran 2007 tarihinde idari ve adli soruşturma sonucunda Samsun Cumhuriyet
Savcılığı sözkonusu polis ve jandarmalar hakkında muhakemenin men-i kararı vermiştir.
Savcılık O.S.’nin yakalandığı günden İstanbul Emniyetine nakledildiği son ana kadar sözü
edilen görevlilerin bu şahsa insani olarak yaklaştıklarını, bu yolla itirafları ve gerekli bilgileri
kolaylıkla elde ettiklerini ve bunları ivedilikle dosyaya eklediklerini not etmiştir. Polis yerel
şubelerinin soruşturma dosyası için on üç fotoğraf çektiğini kaydeden Savcılık suça övgünün
yalnızca basın yoluyla yapıldığını hatırlatmıştır. Bununla birlikte güvenlik güçlerinin
soruşturma sürecinde bazı kurallara riayet etmediğinin (özellikle reşit olmayan kişiler
hakkında sürdürülen soruşturmaların gizliliği) dikkatten kaçması bir disiplin soruşması
konusunu teşkil etmektedir.
Güvenlik güçleri hakkında başlatılan disiplin soruşturmaları, ceza soruşturmalarının
gizliliğine riayet etmemek ve güvenlik güçlerinin imajını zedelemek sebebiyle disiplin
müeyyideleri ile sonuçlanmıştır.
HUKUK
I. AİHS’NİN 2. MADDESİ’NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
Başvuranlar ilk olarak Devletin Fırat Dink’in yaşam hakkını koruma yükümlülüğünü
yerine getirmediklerini iddia etmektedir. Jandarma ve polisler bile yakalanmasının ardından
katil zanlısına karşı sempati ile yaklaşmışlardır.
Başvuranlar ikinci olarak Fırat Dink’in yaşam hakkını korumak için gerekli tedbirleri
almayan polis memurları hakkında sürdürülen cezai kovuşturmaların etkisiz kaldığını ileri
sürmektedir.
Başvuranlar bu bağlamda AİHS’nin 2, 6 ve 14. maddelerinin ihlal edildiğini öne
sürmektedir. AİHM başvuranların dile getirmiş oldukları şikayetlerin niteliğini ve içeriğini
göz önünde bulundurarak, bunların AİHS’nin 2. maddesi çerçevesinde incelenmesine itibar
etmektedir.
A. Kabuledilebilirlik hakkında
Hükümet 6102/08, 30079/09 ve 7124/09 numaralı başvurular ile ilgili olarak başvuran
Fırat Dink’in katil zanlısı kişiler ve Trabzon Jandarma Komutanlığındaki görevliler hakkında
başlatılan ceza davalarının halen sürmesi doğrultusunda iç hukuk yollarının tüketilmediği
itirazında bulunmaktadır. Aynı şekilde başvuranlar tarafından İstanbul İdare Mahkemesi
önünde İçişleri Bakanlığı aleyhine açılan dava da halen derdesttir.
Başvuranlar bu argümanı çürüterek polis memurları ve jandarmanın başvuran Fırat
Dink’in korunmasındaki ihmalkârlıklarına ilişkin ceza kovuşturmasının nihai olarak sonuçsuz
kaldığını öne sürmektedir.
AİHM yapılan bu ön itirazların AİHS’nin 2. maddesi alanında yapılan itirazların esası
bakımından iç hukukta yürütülen ceza soruşturmasının etkinliğinin incelenmesi ile doğrudan
ilintili olduğuna itibar etmektedir. AİHM bu durumda başvuruyu sözkonusu şikayetlerin
esasının incelenmesi çerçevesine dayandırarak ele alacaktır.
AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde şikayetlerin dayanaktan yoksun
olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru
bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle şikayetler kabuledilebilir niteliktedir.
B. Esasa dair
1. Tarafların argümanları
Başvuranlar Fırat Dink’in görüş ve düşüncelerini açıklaması nedeniyle suçlu olduğu
hükmüne varılmasında aşırı milliyetçi grupların baskılarının büyük rol oynadığı görüşündedir.
Güvenliğin sağlanmasından sorumlu yetkililer, cinayete kurban gitmeden evvel bu yönde
hazırlıklar yapıldığına dair ihbar almalarına karşın Fırat Dink’e yakın koruma verilmesi için
gerekli tedbirleri almamışlardır. Başvuranlar sözkonusu cinayeti Fırat Dink’in etnik kökenine
dayalı bir ayrımcılığı gözeten kin ve nefret dolu bir saldırı olarak nitelendirmekte, bunun dini
azınlık cemaati üyelerine karşı aşırı milliyetçi gruplar tarafından düzenlenen bir dizi saldırının
içine dahil edildiğini belirtmektedir. Başvuranlara göre ilgili Devlet’in kendi yargısına tabi
kişilerin ırkçı ve ayrımcı nitelikteki saldırılara karşı özel olarak korunmasını sağlayacak bir
sistemi oluşturma yükümlülüğü vardır.
Başvuranlar Fırat Dink’in hayatını korumak için gerekli tedbirleri almayan kamu
görevlileri polis memurları hakkında başlatılan ceza soruşturmalarının etkisiz kaldığını
vurgulamaktadır. Trabzon Jandarma Komutanlığı’nda görevli iki astsubay hakkında başlatılan
tek süreç, Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüklerinin mutlak sorumluluklarındaki
hareketsizliği aydınlatmaya yetmemektedir. Başvuranlar ayrıca yürütülen bu soruşturmalara
etkili bir biçimde katılamadıklarından yakınmakta, soruşturmayı üstlenen organların ifa ettiği
görevlerinden hiçbir surette bağımsız olmadıklarını ileri sürmektedir.
Hükümet AİHS’nin 2. maddesinin Sözleşmeci Devletin yetkililerine bireyin yaşam
hakkının üçüncü şahsın her türlü fiiline karşı korunmasını gerektirecek pozitif bir yükümlülük
getirdiğini kabul etmektedir. Hükümet bu yükümlüğü yetkililerin ancak istisnai koşullardan
doğan, mutlak, doğrudan ve kaçınılmaz bir biçimde kişinin yaşamına etki eden bir durumun
mevcudiyetini tanıması olduğunun altını çizer. Üstelik, ulusal mercilerin kendilerinden
kaynaklanan kusurlara karşı gerekli tedbirlerin alınmadığının ortaya konulması gerekir.
Hükümet başvuran Fırat Dink’in hiçbir zaman güvenlik güçlerinden yakın koruma
talep etmediği hususuna dikkat çekmektedir. Ayrıca başvuranın gerçek ve yakın bir tehdit
altında olduğu ve/veya yetkililerin bu tehdidin varlığından haberdar olmadıkları gibi bir
çıkarım yapılamaz. Bununla birlikte başvuran tarafından yakın koruma talebi aleni bir
biçimde dile getirilmediğinden adı geçen yaşadığı semtte ve işyeri çevresinde alınan genel
güvenlik önlemlerinden yararlanmıştır.
Hükümet meydana gelen olayın hemen ertesinde cinayet failinin yakalandığının ve
ivedilikle ceza soruşturmasının başlatıldığının altını çizmektedir. Hükümet cinayet faillerine
ve Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünde görevli kişilere karşı yürütülen cezai
soruşturma açısından AİHS’nin ne esas ne de usul yönünden ihlal edildiğini belirtmektedir.
2. AİHM’nin takdiri
a) Fırat Dink’in öldürülmesi hakkında
i. Genel ilkeler
AİHM, AİHS’nin 2/1 maddesinin ilk cümlesi Devlet’in yalnızca bilerek ve kanunsuz
ölüme sebebiyet vermekten kaçınmasını değil, aynı zamanda iç hukuk düzeninde kendi
yargısına tabi kişilerin yaşam haklarının korunması için gerekli önlemleri almasını da zorunlu
kılmaktadır (Bkz. L.C.B.-Birleşik Krallık kararı, 9 Haziran 1998). Bu bağlamda Devlet’in
birinci sorumluluğu, kişi hayatına yönelik eylemleri caydırıcı somut bir ceza mevzuatı
oluşturmak ve ihlalleri caydırmak, önlemek ve cezalandırmak için oluşturulmuş bir uygulama
gerçekleştirmek suretiyle yaşam hakkını güvenceye almaktır. AİHS’nin 2/1 maddesi, belirli
şartlarda, devletler için, üçüncü kişilerin suç fiilleri nedeniyle yaşamı tehdit altında olan
kişileri korumak üzere önleyici tedbirler almak yönünde pozitif bir yükümlülük de
getirmektedir (Bkz. Osman-Birleşik Krallık kararı, 28 Ekim 1998, Mahmut Kaya-Türkiye no:
22535/93, Kılıç-Türkiye no: 22492/93 ve Opuz-Türkiye no: 33401/02).
Günümüz toplumlarında, polisin görevini yerine getirirken karşılaştığı zorlukları,
insan davranışlarının öngörülemezliği ve öncelikler ile kaynaklar açısından yapılması gereken
işlevsel seçimleri göz önüne alarak, bu pozitif yükümlülüğün kapsamı, yetkili makamlara
yüklenecek dayanılmaz ve aşırı bir yük getirmeyecek biçiminde yorumlanmalıdır. Bu
çerçevede, AİHS bakımından yetkililer, insan yaşamına yönelik olası her hayati tehdidin
ortadan kalkması için somut önlemler almakla yükümlü değillerdir. Pozitif yükümlülüğün
olması için, yetkililerin, sözkonusu esnada, şahıs ya da şahısların yaşamlarının üçüncü
kişilerin suç fiilleri nedeniyle gerçek ve yakın bir tehdit altında bulunduğunu bildikleri veya
bilmeleri gerektiği ve makul bir açıdan bakıldığında yetkileri dahilinde sözkonusu tehlikeyi
bertaraf etmek için kuşkuya yer bırakmayacak şekilde önlem almadıkları ortaya konulmalıdır
(Bkz. Keenan-Birleşik Krallık, no: 27229/95, sözü edilen Opuz ve Gongadze-Ukrayna no:
34056/02).
ii. Bu ilkelerin uygulanması
AİHM, Fırat Dink’in yaşamına yönelik gerçek ve yakın bir tehdidin olup olmadığı
hususunda aşağıdaki gerekçelere dayalı olarak güvenlik güçlerinin mezkur cinayetin
işlenmesinden evvel aşırı milliyetçi grupların yoğun husumet besledikleri yönünde bilgi
sahibi olduklarına itibar etmektedir. Öncelikle Agos gazetesinde Şubat 2004 tarihinde
yayınlanan ve Atatürk’ün manevi kızının Ermeni asıllı olduğunu dile getiren bir makaleyi
takiben aşırı milliyetçi gruplar, bu makalenin Atatürk’ün imajına gölge düşürdüğüne inanarak
kimisi yetkililerin de bilgisi dahilinde olmak üzere sert tepkiler göstermiş ve başvurana tehdit
mektupları göndermişlerdir. Ayrıca “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak
temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” söylemlerini içeren
bir dizi makalenin ardından aralarında bir avukatın da yer aldığı aşırı milliyetçi bir grup 27
Şubat 2004 tarihinde Fırat Dink’i aşağılamak amacıyla Türklere hakaret ettiği gerekçesiyle
adıgeçen hakkında suç duyurusunda bulunmuşlardır. Öte yandan, ilk derece mahkemesi
hakiminin yetkisiyle sözkonusu grupların üyelerinin Fırat Dink aleyhine açılan davaya
müdahil olmalarına izin verilmesi, hakimin bu kişilerin Türk kökenlerine karşı aşağılayıcı
muamele gördükleri tezini teyit eden bir karardır. Son olarak, Yargıtay aşırı milliyetçi
çevrelerin son derece hassas olduğu Türklük aleyhindeki bir konuda Ermeni kökenli
gazetecinin mahkumiyet hükmünü onamıştır.
Husumet besleyen aşırı milliyetçi grupların başvuran Fırat Dink’i öldürme eğilimi
içinde oldukları bilgisinin polisin elinde olup olmadığını değerlendirmek için, AİHM bir
yanda Trabzon ve İstanbul polisinin öte yanda Trabzon Jandarma Komutanlığı’nın olası
cinayet ve hatta azmettirici olduklarından şüphe edilen kişilerin kimliği hakkında muhtemel
bilgi sahibi olduklarını anımsatır.
Gerçekten de polis ile ilgili olarak, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ve İçişleri Bakanlığı
müfettişleri tarafından yürütülen soruşturmalar Y.H. ve E.T. adlı iki kişinin cinayetin
azmettiricileri olduklarının ve cinayet zanlısına yardım ettiklerinin bilindiğini ve Trabzon
Emniyet Müdürlüğü tarafından takibe alındığını ortaya koymaktadır. Ayrıca Trabzon
polisinin bilgi kaynaklarından biri olan E.T. polislere Y.H.’nin Fırat Dink’in öldürülmesi için
hazırlıklar yaptığı ihbarında bulunmuştur. Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstanbul Emniyet
Müdürlüğü’ne Y.H.’nin 17 Şubat 2006 tarihinde Fırat Dink’in öldürülmesi planlarını
yaptığını ve adı geçenin adli sicilinin ve kişiliğinin bu eylemi olası kıldığı haberini re’sen
bildirmiştir. Üstelik İstanbul polisi Ermeni kökenli vatandaşlara yönelik terörist eylemlerin
düzenlenebileceği olasılığı üzerine halihazırda alarma geçmişti.
Jandarmaya ilişkin ise, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturması ve daha sonra
İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin raporları C.I. adlı muhbirin Trabzon Jandarma Komutanlığı
istihbarat dairesinde görevli V.S. ve O.Ş. adlı astsubaylara bu cinayeti önceden ihbar ettiği ve
adıgeçen kişilerin Trabzon Jandarma Komutanlığı’ndaki en üst düzeydeki üstlerine kadar
olayın en ince ayrıntılarını aktardıklarını ortaya koymaktadır. Müfettişler tarafından
hazırlanan raporlar Fırat Dink cinayetinin azmettiricileri olmakla itham edilen şahısların bu
niyetlerini göstermede pek de ihtiyatlı davrandıklarını göstermemektedir; zira, herkese açık bu
planlarını yakın çevreleriyle paylaşmışlar, cinayet aletini açık havada test etmiş ve eylemi bir
internet kafede detaylandırmışlardır.
Bütün bu sözü edilenler yetkililerin Fırat Dink’in özel olarak tasarlanan ve ölümcül bir
saldırının hedefi haline geldiğini bildiklerini veyahut bilmeleri gerektiğini düşündürmektedir.
Üstelik davanın koşulları dikkate alındığında, bunun gerçek ve yakın bir tehdidi taşıdığı
anlaşılmaktadır.
AİHM mevcut başvuruda yetkililerden Fırat Dink’in somut bir hedef haline
getirilmesine engel olmalarının makul bir ölçüde beklenip beklenemeyeceğinin irdelenmesi
gerektiği kanısındadır.
AİHM, başvuranın hayatının korunması hususu güvenlikten sorumlu üç yerel makamı
ilgilendirdiğini gözlemlemektedir: Trabzon Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı
cinayetin planlanarak hazırlandığı yerden ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü mağdurun oturduğu
ve cinayetin işlendiği yerden sorumludur. Bu yetkili makamlardan hiçbiri eşgüdümlü ya da
ayrı olarak planlanmasından haberdar oldukları ve infazının kısa bir süre içinde
gerçekleşeceği Fırat Dink cinayetini engellemek için harekete geçmemişlerdir.
Hükümet başvuran Fırat Dink’in hiçbir zaman polisin yakın korumasını talep
etmediğini vurgulamaktadır. Başvuranlar ilgili yasa ve uygulaması gereğince polisin yazar
Orhan Pamuk örneğinde olduğu gibi yakın tarihli bir tehlike içinde olan kişilerin hayatını
koruyacak gerekli önlemleri resmi olarak aldığını öne sürmektedir.
AİHM, başvuran Fırat Dink’in gazetesinde yazmış olduğu yazılar nedeniyle kimi
kesimlerden şahsına karşı husumet beslendiğini hissetmesi ve bilmesi gerektiği farz edilse
bile- ki bu söylemlerin bir kısmı Yargıtay tarafından da Türklüğü yermek olarak
nitelendirilmiştir- Trabzon’daki aşırı milliyetçi bir grubun cinayet hazırlığı içinde olduğuna
dair bilgileri edinmesinin imkânsız olduğuna itibar etmektedir. Üstelik sözü edilen cinayet
hazırlıkları bilgisi kendilerine ulaşan ulusal yetkililerin adıgeçenin talep etmesini beklemeden
Fırat Dink’in hayatını koruyacak şekilde harekete geçme zorunlulukları vardı.
AİHM mevcut başvurunun özel koşullarında, yetkililerin Fırat Dink’in yaşamındaki
yakın ve gerçek sözkonusu riski bertaraf edecek gerekli yollara makul düzeyde
başvurmadıkları sonucuna varmaktadır.
b) Güvenlik güçlerinin Fırat Dink’in hayatını korumadaki eksikliklerine ilişkin gerekli
soruşturmanın yapılmadığı iddiası hakkında
i. Genel ilkeler
AİHM, AİHS’nin 2. maddesi ile öngörülen yaşam hakkının korunması
yükümlülüğünün, 1. madde uyarınca “kendi yetki alanı içinde bulunan herkese AİHS’de
belirtilen hak ve özgürlükleri tanıma[sı]” şeklinde Devlet’e düşen genel görevle birlikte
değerlendirildiğinde, ister Devlet görevlileri, isterse üçüncü şahıslar olsun, güç kullanmaya
başvurmanın bir kimsenin ölümüne yol açması halinde etkin bir soruşturma yürütülmesi
anlamına geldiğini ve bunu şart koştuğunu hatırlatmaktadır (Bkz. Branko Tomasic vd.Hırvatistan, no: 46598/06, mutatis mutandis, McCann vd.-Birleşik Krallık, 27 Eylül 1995 ve
Kaya-Türkiye, 19 Şubat 1998). AİHS’nin 2. maddesinin usul bakımından getirdiği
yükümlülük, ulusal yetkililerin kendi yargısına tabi kişilerin üçüncü şahsın ölümcül fiilleri ile
tehdit edildiğini ve bu kişilerin hayatlarının korunmasında, ulusal yetkililerin dikkatsizlik,
ihmalkârlık ve/veya eksikliklerinin bulunduğu iddiaları hakkında, ulusal çerçevede etkili bir
soruşturma yürütülmesini zorunlu kılmaktadır (Bkz. aynı anlamda, Maiorano vd. İtalya no:
28634/06, 15 Aralık 2009, Finucane-Birleşik Krallık, no:29178/09 ve sözü edilen Branko
Tomasic). Benzer bir soruşturmanın temel amacı iç hukukta yaşam hakkını güvence altına
alacak etkili bir soruşturmanın yapılmasını sağlamaktır. Ne tür bir soruşturmanın yürütüleceği
ve hedeflenen amaçlara nasıl ulaşılacağı ise şartlara göre değişiklik göstermektedir (Bkz.
diğerleri arasında, Paul ve Audrey Edwards-Birleşik Krallık no: 46477/99 ve Calvelli ve
Ciglio-İtalya no: 32967/96).
Bir ölüm olayının önlenmesindeki aksamada Devlet görevlilerinin sorumlulukları
hakkında sürdürülen soruşturmada, soruşturmayı yürüten kişilerin ve gerekli tetkikleri
yapanların sözkonusu olaylara dahil olmayan bağımsız kişilerden seçilmesi gerekmektedir
(Bkz. Güleç-Türkiye, 27 Temmuz 1998 ve Oğur-Türkiye no: 21954/93). Bu yalnızca her türlü
hiyerarşik ve kurumsal bağdan kaçınmayı değil, aynı zamanda uygulamada bağımsız olmayı
da gerektirir (Bkz. örneğin, Ergi-Türkiye 28 Temmuz 1998 ve son Kuzey İrlanda kararları,
örneğin Hugh Jordan-Birleşik Krallık no: 24746/94 ve Kelly vd.-Birleşik Krallık no:
30054/96, 4 Mayıs 2001).
Yürütülen soruşturma aynı zamanda sorumluların tespit edilip, gerektiği takdirde
cezalandırılmalarını sağlayacak şekilde etkili olmalıdır (sözü edilen Oğur). Burada sözkonusu
olan sonuca değil, araçlara ilişkin bir yükümlülüktür. Yetkililerin, olayla ilgili delillerin
toplanması için makul olarak ulaşılabilir olan tedbirleri almış olmaları gerekmektedir (Bkz.
örneğin Salman-Türkiye, no: 21986/93, Tanrıkulu-Türkiye no: 23763/94 ve Gül-Türkiye no:
22676/93, 14 Aralık 2000). Sorumlu kişi ya da kişilerin tespit edilmesini sağlayabilecek
soruşturmadaki her türlü eksiklik, soruşturmanın etkisiz olduğuna karar verilmesine neden
olabilir (Adalı-Türkiye, no: 38187/97, 31 Mart 2005 ve sözü edilen Hugh Jordan).
Bu bağlamda makul derecede ivedilik ve özen gereği zımni olarak kendini
göstermektedir. Ancak, barbarca eylemlerle böylesi cinayetlerin işlenmesi gibi ölüme
sebebiyet veren güç kullanımı hakkında yapılan bir soruşturma sözkonusu olduğunda,
yetkililerin hızlı hareket etmesi gayrimeşru eylemlere göz yumulduğu veya suç ortaklığı
yapıldığı izleniminin oluşmaması ve kamuoyunun, meşruiyet ilkesine güveninin devam
etmesi açısından şarttır (Bkz. Batı vd.-Türkiye no: 31143/96 ve 57834/00, Indelicado-İtalya
no: 31143/96, 18 Ekim 2001 ve Özgür Kılıç-Türkiye no: 42591/98, 24 Eylül 2002).
Soruşturmanın ilerlemesi önünde kimi engel ve güçlükler oluşabilir ancak, yetkililer
tarafından ivedilikle soruşturma başlatılmasının genel olarak kamuoyunun güvenini
sürdürmek, hukuk devletine olan inancı korumak ve yasadışı eylemler ve suçların işlenmesine
müsamaha gösterildiği kanısının oluşmasını önlemek bakımından büyük önem arz eder (Bkz.
Öneryıldız-Türkiye no: 48939/99).
Yukarıdaki gerekçelere dayalı olarak, yürütülen soruşturmanın kamu denetimi altında
olması bakımından yeterli unsurları barındırması ve sorumlu kişilerin alınacak sonuçların
ayırımında olmaları açısından teoride olduğu kadar uygulamada da etkili olmalıdır. Kamu
denetimi bir davadan diğerine değişiklik gösterebilir. Her halükarda, mağdurun meşru
çıkarlarının korunması ve gerekli önlemlerin alınması ölçüsünde mağdur yakınlarının dava
sürecine katılmaları önem arz eder (Bkz. örneğin, McKerr-Birleşik Krallık no: 28883/95).
AİHM, şiddet öğeleri içeren olaylarla ilgili soruşturmalar başlatıldığında, bunun ırkçı
bir gerekçeyle, kin ve husumet duygularını körükleyen, etnik kökene dayalı ve önyargıları
içeren bir durumun mevcut olup olmadığını saptamak bakımından, gerekli bütün tedbirleri
almanın Devletin yetkileri arasında bulunduğunu anımsatır. Zira, uygulamada ırkçı bir
hareketin varlığını ispat etmek oldukça güçtür. Bir şiddet eyleminde olası ırkçı yan anlamları
içeren olaylar hakkında Savunmacı Devlet’in araştırma yükümlülüğü sonuca varmak değil,
gerekli araçlara başvurmaktır; davanın olayları göz önünde bulundurulduğunda yetkililerin
makul önlemleri alması beklenir (Bkz. Natchova vd.-Bulgaristan no: 43577/98 ve 43579/98).
ii. Bu ilkelerin uygulanması
AİHM Fırat Dink’in öldürülmesinin ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, İstanbul
ve Trabzon Emniyet Müdürlüklerinin cinayetin muhtemel nedenlerine dayalı elde ettikleri
bulguları iletmesi üzerine çok titiz ve ayrıntılı bir çalışma yürüttüğünü saptamaktadır. İstanbul
Cumhuriyet Savcılığı güvenlik güçlerinin birtakım eksikliklerinin bulunduğunun tespitiyle ve
başvuranın hayatını koruma sorumluluğunu gereğince yerine getiremeyen kamu görevlilerinin
kimliklerini de belirterek elde edilen bu bilgileri Trabzon ve İstanbul illerinin soruşturma
birimlerine aktarmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın bu ihbarı üzerine Trabzon’da başlatılan bir dizi
soruşturmanın akabinde Vali, iki astsubay dışında, jandarma görevlilerinin ceza mahkemesi
önüne çıkarılmalarına izin vermemiştir. Başvuranlar tarafından bu amaçla yapılan başvuru,
dava dosyasının incelenmesi neticesinde idari mahkeme tarafından reddedilmiştir. Böylece iki
astsubay hakkındaki gerekli bilgilerin iletilmesiyle mükellef Trabzon Jandarma Komutanlığı
görevlilerinin neden etkisiz kaldıkları hakkında herhangi bir bilgi olmadan soruşturma dosyası
kapanmıştır.
Ayrıca Trabzon Jandarma Komutanlığı’nda görev yapan iki astsubay üstlerinin
emriyle davayı soruşturan müfettişlere yalan beyanda bulunmak durumunda kalmıştır. AİHM
burada, olaylarla ilgili delil toplamak amacıyla önlem alma yükümlülüğünün açıkça yerine
getirilmemesinin ve soruşturmanın ilgili şahısların sorumluluğunu ortaya koyma yeterliliğine
zarar verecek nitelikte müşterek bir eylemin sözkonusu olduğu kanaatindedir. Cinayetin
önlenmesi noktasında Trabzon Emniyeti’nin birçok usulsüzlük ve ihmalkarlığı bulunduğu
iddialarına –ki bu iddialar İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca ayrıntılı olarak dile getirilmiştir–,
ilişkin olarak ise AİHM, Trabzon Cumhuriyet Savcılığı tarafından verilen soruşturmaya yer
olmadığı kararının dosyada bulunan diğer olaylarla çelişen argümanlar ihtiva ettiğini tespit
etmektedir. Sözgelimi bu kararda, E.T. tarafından verilen istihbarı bilgilerin polisler
tarafından ikna edici bulunmadığı kaydedilmiştir. Ancak, Trabzon Emniyeti tam da bu
bilgilere istinaden İstanbul Emniyeti’ni bahse konu cinayet konusunda resmi olarak
bilgilendirmiştir. Ayrıca, Trabzon Cumhuriyet Savcılığı meseleyi derinlemesine incelemeden,
Trabzon Emniyeti’nin zanlıların telefon dinleme kayıtlarının düzgün bir biçimde İstanbul
Cumhuriyet Savcılığı’na göndermemesini teknik zorluklara bağlamış, Trabzon İl Emniyet
Müdürü’ne yöneltilen suçlamalara ilişkin olarak ise ilgilinin hakkındaki iddiaları reddettiği
gerekçesiyle, hiçbir ayrıntılı inceleme yapmadan takipsizlik kararı vermiştir. AİHM, Trabzon
Cumhuriyet Savcılığı tarafından polisin tutumu hakkında yürütülen soruşturmanın, zafiyet ve
ihmalle suçlanan polislerin savunulmasından ibaret olduğunu ve elinde birçok bilgi
bulunmasına rağmen katil zanlıları karşısında polisin neden pasif davrandığı konusunda
herhangi bir bilgi içermediğini gözlemlemektedir.
AİHM bundan sonra İstanbul Emniyeti’nin ihmallerine ilişkin olarak ulusal düzeyde
yürütülen soruşturmanın etkililiği konusuna eğilecektir. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin
emniyet yetkililerinin durumun aciliyeti karşısında gereken tedbirleri almamış olduğu
sonucuna varmış olmasına rağmen, İstanbul Valiliği İl İdare Kurulu’nun bazı polislerin ceza
mahkemelerine sevk edilmelerine yönelik kararının idare mahkemesi tarafından iptal
edilmesinden sonra bu konuda herhangi bir cezai takibat yapılmamıştır. İl İdare Kurulu
tarafından emniyet müdürü soruşturma kapsamından çıkarılmıştır. Netice itibariyle, İstanbul
Emniyeti’nin cinayetten önce elinde bulunan bilgilere rağmen Fırat Dink’e yönelik tehdit
karşısında neden harekete geçmediği meselesi açıklığa kavuşturulamamıştır.
Hükümetin de ifade ettiği üzere, tamamı aşırı milliyetçi bir grubun üyelerinden oluşan
saldırı sanıkları aleyhindeki ceza davası İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi önünde halen devam
etmektedir. Bununla birlikte AİHM, Trabzon’da görevli iki astsubay hakkında yürütülen
soruşturma dışında cinayetin önlenmesi noktasında resmi yetkililerin sorumluluğunu gündeme
getiren tüm soruşturmaların takipsizlikle sonuçlandığını tespit etmektedir. AİHM, bahsi geçen
soruşturmanın sonucunun, sözkonusu astsubayların üstleri hakkında yapılan cezai takibatın da
takipsizlik kararıyla sonuçlanması nedeniyle daha önce yaptığı tespitleri etkileyecek nitelikte
olmadığını değerlendirmektedir.
AİHM, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli subaylar ve İstanbul İl Emniyet
Müdürlüğü’ne bağlı memurlar hakkında yapılan suçlamaların da esasen olaylarda dahil
bulunan kişilerden tamamen bağımsız olmayan, tamamı yürütmenin (Valilik, İl İdare Kurulu)
bir parçası olan başka memurlar tarafından araştırıldığını ayrıca tespit etmektedir. Bu durum,
sözkonusu soruşturmalar açısından esasen bir zafiyet teşkil etmektedir.
AİHM, emniyet ve jandarma görevlileri hakkında yürütülen soruşturmalara başvuran
Fırat Dink’in yakın akrabalarının dahil edilmediğini de kaydetmektedir. Başvuranın yakın
akrabalarının, yalnızca dosya üzerinden inceleme yapan itiraz mercilerine itirazda
bulunabilmiş olmaları, mağdurların meşru menfaatlerinin korunması hususunda sözkonusu
soruşturmalardaki eksiklikleri gideremez.
Öte yandan, bir emniyet amirinin aşırı milliyetçi görüşlerini açıkça ortaya koyduğu ve
katil zanlılarının eylemlerine destek verdiği yönündeki şüpheler konusunda kapsamlı hiçbir
soruşturma yapılmamıştır. Oysa resmi makamların, etnik kökene dayalı nefretten kaynaklanan
eylemleri önlemeye matuf her türlü makul tedbiri alma yükümlülüğünü yerine getirmek
amacıyla kapsamlı bir soruşturma yapması gerekirdi.
AİHM, Trabzon’da görevli jandarma ve polisler ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü
yetkilileri hakkında Fırat Dink’in yaşamının korunması konusunda kusurlu oldukları
iddiasıyla açılan ceza soruşturmalarına ilişkin olarak takipsizlik kararı verilmesi nedeniyle,
sözkonusu kusurları işleyenlerin tespit edilerek gerektiği takdirde cezalandırılmaları amacıyla
etkili bir soruşturma yürütülmesini öngören AİHS’nin 2. maddesinin gereklerine riayet
edilmediği sonucuna varmaktadır.
Yukarıda ifade edilen nedenlerle AİHM, bu hususlarda AİHS’nin 2. maddesinin usul
yükümlülüğünün ihlal edildiğine hükmeder.
AİHM ayrıca, yine aynı nedenlerle Hükümetin iç hukuk yollarının tamamının
tüketilmediği yönündeki itirazını reddeder.
AİHM, 75 ve 91. paragraflarda yaptığı tespitlere ve bu tespiti yapmak için dikkate
aldığı unsurlara istinaden, meselenin AİHS’nin 6. ve 14. maddeleri yönünden incelenmesini
gerektirecek farklı bir durumun mevcut olmadığı kanaatindedir.
II. AİHS’NİN 10. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
Başvuranlar, Fırat Dink’in Türklüğü aşağılama suçundan mahkum edilmesinin ifade
özgürlüğü hakkının ihlaline yol açtığını iddia etmektedirler. Başvuranlara göre Yargıtay, Fırat
Dink’i, hakkında mahkûmiyet kararı vermek suretiyle aşırı milliyetçi gruplar için hedef haline
getirmiş, nihayetinde bu gruplara mensup bazı kimseler de onu öldürmüşlerdir. Başvuranlar
ayrıca, Fırat Dink’in Ermeni kökenli olması sebebiyle ayrımcılığa maruz kaldığını; zira
müştekiler ve hâkimlerin Türklük kavramını ve Türk kimliğine aidiyeti yalnızca etnik köken
itibariyle Türk olanlara özgü kılan bir yorumdan yola çıkarak Fırat Dink’in suçlu olduğu
hükmüne vardığını iddia etmektedirler. Başvuranlar bu hususlarda AİHS’nin 6, 7, 10 ve 14.
maddelerine atıfta bulunmaktadırlar. AİHM bu şikâyetlerin öncelikle AİHS’nin 10. maddesi
yönünden incelenmesi gerektiği kanaatindedir.
A. Kabuledilebilirliğe dair
Hükümet ilk olarak, Fırat Dink aleyhinde ceza davası açılmasına dair şikâyetlerle ilgili
olan 2668/07 no’lu başvurunun adıgeçenin ölümünden sonra AİHM’ye sunulduğu
gerekçesiyle diğer başvuranların sözkonusu başvuruyu takip etme iddiasında
bulunamayacaklarını ileri sürmektedir.
AİHM, dosyanın incelemesinden 2668/07 no’lu başvurunun 11 Ocak 2007 tarihinde
AİHM’ye gönderildiğini, ıslak imzalı evrakın da aynı şekilde 11 Ocak 2007 tarihinde postaya
verildiğini, hâlbuki Fırat Dink’in sekiz gün sonra yani 19 Ocak 2007 tarihinde hayatını
kaybettiğini gözlemlemektedir. Bu itibarla Hükümetin itirazının reddedilmesi yerinde
olacaktır.
Fırat Dink Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hakkında mahkûmiyet kararı
verilmeden önce öldüğü cihetle Hükümet, Fırat Dink’in mağdur sıfatı taşımadığı ve
başvuranların iç hukuk yollarını tüketmediği itirazında bulunmaktadır. Zira, Yargıtay
tarafından yapılan yargılamanın sonunda ilk derece mahkemesine geri gönderilen dava,
sanığın ölümü nedeniyle düşmüştür.
Hükümet ayrıca, diğer başvuranların 2668/07 no’lu başvuruyu takip etme imkânı
hususunda itirazda bulunmaktadır. Hükümet, diğer başvuranların devredilemez haklardan
olan ifade özgürlüğü hakkını Fırat Dink adına talep etmelerinin mümkün olamayacağını
savunmaktadır.
Hükümetin itirazlarına karşı çıkan başvuranlar,
reddetmesini talep etmektedirler.
AİHM’den sözkonusu itirazları
AİHM, bu ön itirazların Fırat Dink’in ifade özgürlüğü hakkına yönelik bir
müdahalenin olup olmadığı meselesinin incelenmesiyle sıkı sıkıya bağlı meseleleri gündeme
getirdiği dolayısıyla AİHS’nin 10. maddesi yönünden yapılan şikayetlerin esasıyla ilintili
olduğu kanaatindedir. Dolayısıyla AİHM, bu hususu esasa dair varacağı sonuç ışığında
yeniden inceleyecektir.
AİHM ayrıca, sözkonusu şikayetlerin AİHS’nin 35/3 maddesi bakımından açıkça
dayanaktan yoksun olmadığını tespit etmektedir. AİHM aynı şekilde bu şikayetlerin herhangi
bir kabuledilemezlik unsuru içermediğini tespit etmektedir. Bu itibarla sözkonusu şikayetler
kabuledilebilir niteliktedir.
B. Esasa dair
1. Bir müdahale ve/veya Devlet’in pozitif yükümlülüğü olup olmadığı hakkında
Hükümet, Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hakkında nihai bir mahkumiyet kararı
verilmeden öldüğü için Fırat Dink’in mağdur sıfatı taşımadığını savunmaktadır. Zira
Hükümete göre, Yargıtay tarafından yapılan yargılamanın sonunda ilk derece mahkemesine
geri gönderilen dava, Fırat Dink’in ölümü nedeniyle düşmüştür.
Başvuranlar cevaben, Fırat Dink hakkında Yargıtay tarafından esasa ilişkin olarak
mahkumiyet kararı verildiğine, bu nedenle Asliye Ceza Mahkemesi’nin sözkonusu kararı
değiştiremeyeceğine dikkat çekmektedirler. Başvuranlar ayrıca, devletin ifade özgürlüğü
alanındaki pozitif yükümlülükleri gereğince Fırat Dink’in kendileri açısından rahatsız edici
düşünceler ifade ettiği için üçüncü kişilerin saldırısına uğramasını önlemek amacıyla ulusal
makamların gerekli tüm tedbirleri almak mecburiyetinde olduğunu iddia etmektedirler.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet kararını onamış ancak
müdahil üçüncü kişilerin davaya müdahil taraf sıfatıyla katılmalarının kabul edilmesi
yönünden bozmuştur. Yargıtay Başsavcısı’nın, Yargıtay 9. Dairesi’nin başvuran hakkında
verilen mahkûmiyet ilamını onama kararına karşı yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay Ceza
Genel Kurulu tarafından nihai olarak reddedilmiştir. Dava Asliye Ceza Mahkemesince kararı
değiştirme imkanı olmaksızın yeniden görülmeye başlandığında, Fırat Dink, kuvvetle
muhtemeldir ki, hakkında sözkonusu kararın verilmesine neden olan ifadeleri nedeniyle aşırı
milliyetçi çevrelere isnat edilen bir suikasta kurban gitmiştir.
AİHM ilk olarak bu konuyla ilgili içtihadını hatırlatır. Buna göre, cezai takibatlar
usule ilişkin gerekçelerle sonlandırılmış olsa dahi şayet suçlu bulunma ve cezalandırılma
tehlikesi devam ediyor ise, ilgili geçerli bir biçimde, bahsekonu ceza kanununun sonuçlarına
doğrudan maruz kaldığı iddiasında; dolayısıyla AİHS’nin ihlali nedeniyle mağdur olduğu
iddiasında bulunabilir (Bkz. bu meyanda, Bowman – Birleşik Krallık, 19 Şubat 1998 tarihli
karar, paragraf 107). AİHM, mahkumiyeti en yüksek cezai yargı mercii tarafından onanan
Fırat Dink’in evleviyetle (a fortiori) ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle mağdur olduğu
iddiasında bulunma hakkına ölene kadar sahip olmaya devam ettiği kanaatindedir.
Öte yandan, AİHM başvuranların şikayetlerinin ve mevcut davadaki özel koşulların
AİHS’nin 10. maddesi çerçevesinde Devletin pozitif yükümlülüğünü devreye soktuğu
kanaatindedir. İfade özgürlüğünün gerçek ve etkili bir biçimde kullanımı yalnızca Devletin
her türlü müdahaleden imtina etme görevine bağlı değildir. Bu hakkın kullanımı bireyler arası
ilişkilerde dahi pozitif koruma tedbirlerinin alınmasını gerekli kılar. Esasen, bazı durumlarda
Devlet, ifade özgürlüğü hakkını gerçek kişilerden kaynaklanan ihlallere karşı da korumakla
yükümlüdür (23144/93 no’lu Özgür Gündem – Türkiye başvurusu, 42-46. paragraflar,
sözkonusu kararda AİHM, Devletin, bir gazeteye karşı yürütülen şiddet ve yıldırma
kampanyasında mağdur olan gazeteyi, gazetecileri ve gazete personelini koruma ve
soruşturma tedbirleri alma yükümlülüğü olduğunu beyan etmiştir; Devletin mesleki alanda
ifade özgürlüğünü koruma yükümlülüğüne ilişkin olarak 39293/98 no’lu Fuentes Bobo –
İspanya kararı 38. paragraf).
Fırat Dink’in mağdur sıfatı üzerinde etki eden mevcut davadaki özel koşullara ilişkin
AİHM ilk olarak, yürütülen cezai takibatın başvuranın ifadeleri nedeniyle Türklüklerine
saldırıda bulunulduğunu ifade eden aşırı milliyetçi bir grubun üyelerinin şikayetinden
kaynaklandığını gözlemlemektedir. Savcılık Fırat Dink aleyhinde bir ceza davası açtığında,
Asliye Ceza Mahkemesi sözkonusu grupların üyelerine ceza davasında müdahil taraf olma
imkânı tanımıştır. İkinci olarak, başvuranların da işaret ettiği üzere, Fırat Dink’in Türk Ceza
Kanunu’nun 301. maddesi uyarınca mahkum edilmesi onu kamuoyu nazarında ve özellikle de
aşırı milliyetçi gruplar nezdinde Türk kökenli herkese hakaret eden biri gibi göstermiştir.
Sonuç olarak, Fırat Dink’in katil zanlıları aşırı milliyetçi çevrelere mensuptur ve bu çevreler
için konu son derece hassastır ve sözkonusu suç fiilinin hazırlandığı konusunda açıkça
bilgilendirilmiş olan güvenlik güçleri suçun işlenmesini önleyecek nitelikte hiçbir tedbir
almamışlardır.
Bu açıklamalar ışığında, Fırat Dink hakkında verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay
tarafından onanması, başvuranı aşırı milliyetçi örgüt üyelerinin saldırılarından korumaya
dönük önlemlerin alınmamasıyla birlikte ya da tek başına değerlendirildiğinde AİHS’nin 10.
maddesinin 1. fıkrasıyla koruma altına alınan ifade özgürlüğü hakkını kullanmasına yönelik
bir müdahale teşkil etmiştir.
Yine aynı gerekçelere bağlı olarak, AİHM Hükümetin, AİHS’nin 10. maddesi
bakımından Fırat Dink’in mağdur sıfatı taşımadığı yolundaki ön itirazını reddeder. AİHM
aynı şekilde iç hukuk yollarının tüketilmediği yolundaki ön itirazı da reddeder.
Bu değerlendirmeler ışığında AİHM, diğer başvuranların Fırat Dink hakkında verilen
mahkûmiyet kararının AİHS’nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğü
hakkının ihlaline yol açtığını tespit ettirme noktasında meşru bir menfaati olduğu kanaatine
varmıştır (bkz. mutatis mutandis, 28114/95 no’lu Dalban – Romanya başvurusu, 39. paragraf,
25 Ağustos 1987 tarihli Nölkenbokhoff - Almanya başvurusu, 32-33. paragraflar). Bu nedenle
AİHM, Hükümetin Fırat Dink dışındaki başvuranların 2668/07 no’lu başvuruyu takip etme
imkânı olmadığına ilişkin itirazını reddeder.
1. Müdahalenin haklı bir gerekçeye dayanıp dayanmadığı hakkında
Bu türden bir müdahale, (Türklüğü aşağılama suçundan dolayı verilen mahkumiyet
kararı) ilgilinin yaşamını korumak için gerekli tedbirlerin alınmamasıyla birlikte ya da tek
başına değerlendirildiğinde, AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen koşulları
karşılamadığı sürece AİHS’nin 10. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu itibarla, sözkonusu
müdahalenin “yasayla öngörülmüş” olup olmadığını, sözkonusu 2. fıkra bakımından meşru
bir amaç gözetip gözetmediğini ve “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığını
belirlemek gerekmektedir.
a. “Yasayla öngörülme”
Başvuranlar, Türk Ceza Kanunu’nda geçen Türklük kavramının kapsamının son
derece geniş olduğunu ve ulusal hukuk düzeyinde erişilebilirlik ve öngörülebilirlikten uzak
olduğunu iddia etmektedirler. Başvuranlar ayrıca, Yargıtay’ın Türklük kavramını etnik olarak
Türk kökenli kişilerin değerlerinin tamamını içeren bir biçimde yorumladığını, bu yorumun
Anayasa’da öngörülen Türk kavramıyla çelişki arz ettiğini, Anayasa’daki Türk ifadesinin
etnik köken ya da din farkı gözetmeksizin bütün Türk vatandaşlarını kapsadığını öne
sürmektedirler.
Hükümet, sözkonusu suçun eski TCK’nın 159. maddesinde ve 2005 yılı Haziran
ayında yürürlüğe giren mevcut TCK’nın 301. maddesinde açıkça öngörüldüğüne dikkat
çekmektedir. Hükümete göre, deneyimli bir gazeteci olan Fırat Dink, TCK’nın sözkonusu
maddesi uyarınca cezai takibata uğrayacağını makul bir düzeyde öngörebilecek durumda idi.
AİHM, AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası çerçevesinde “yasayla öngörülmüş”
ifadesinin öncelikle cezai tedbirin iç hukukta bir temeli olması gerektiği anlamına geldiğini,
ancak ilgili yasanın niteliğiyle de bağlantılı olduğunu hatırlatır. Bu ifade, yasanın ilgili kimse
için erişilebilir nitelikte olmasını, böylelikle kendisi açısından sonuçlarını öngörebilmesini ve
hukukun üstünlüğü ilkesiyle uyumlu olmasını gerekli kılar (bkz. bu meyanda, 24 Mayıs 1988
tarihli Müller ve diğerleri – İsviçre kararı 29. paragraf, 26 Nisan 1991 tarihli Ezelin – Fransa
kararı 45. paragraf ve 25 Şubat 1992 tarihli Margareta ve Roger Anderson – İsveç kararı, 75.
paragraf).
Sözkonusu durumda birinci koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda ihtilaf
bulunmamaktadır. Sonuçta kimse uygulanan önlemlerin yasal bir temeli olup olmadığını
sorgulamamaktadır: Şöyle ki, olayların geçtiği dönemde yürürlükte olan ve Türklüğü tahkir
suçunu düzenleyen Yeni Ceza Kanunu’nun 301. maddesi, eski Ceza Kanunu’nun 159.
maddesinin yerini almıştır.
Bu durumda geriye oldukça geniş kapsamı olan Türklük kavramının, başvuranların
öne sürdüğü gibi, sözkonusu hukuk normlarının öngörülebilirliği ve ulaşılabilirliğini azaltıp
azaltmadığını bilmek kalıyor. Yargıtay eğer bu terimi yalnızca Türk etnik kökenli bireylerin
ortak değer ve geleneklerini içeren bir terim olarak yorumlayacak olsaydı, Anayasadaki din ya
da etnik köken ayrımı yapılmadan tüm vatandaşları kapsayan Türk tanımı ile ters düşmüş
olacaktı. Mahkemeye göre başvuran Fırat Dink’in Ceza Kanunu’nun 301. maddesi
çerçevesinde cezalandırılması öngörüsü ciddi tereddütler ortaya çıkmasına sebep olabilirdi.
Buna rağmen Mahkeme müdahalenin gerekliliği konusunda ulaştığı sonuç bakımından
(aşağıdaki 136. Paragraf) bu sorunun bu noktada kesin bir çözüme bağlanmasının zorunlu
olmadığı hükmüne ulaşmıştır.
b) “Meşru amaç”
Hükümete göre anlaşmazlık konusu olan müdahale en azından kamu düzeninin
korunması meşru amacını hedeflemekteydi. Başvuranlar hükümetin bu savını kabul
etmemektedirler.
AİHM’ye göre düşüncelerini açıklaması nedeniyle tehdit edilen gazeteci Fırat Dink’in
yaşamının korunması konusundaki herhangi bir eksiklik hiçbir meşru sebebe dayanamaz.
Buna rağmen Yargıtay’ın kararından anlaşılmaktadır ki, Türk yasa koyucu ve yargılama
kurulları, Cumhuriyet kurumlarının saygınlığına gölge düşüren bir eleştirinin kamu düzeni
için bir tehdit oluşturabileceği kanaatindedirler. Bu bağlamda ilgili aleyhinde açıklanan
suçluluk hükmüne ilişkin olarak, devletin organlarının gözden düşürülmesinin önlenmesi
amacının, başvuran tarafından şiddet kullanımına teşvik edici bir eylem olmaksızın kamu
düzeninin korunması kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda
Mahkeme’nin ciddi tereddütleri bulunmaktadır. Yine de Mahkeme değerlendirmektedir ki bu
konu müdahalenin gerekliliğinin incelenmesi ile yakından ilgilidir.
c) ‘’Demokratik bir toplum için gereklilik’’
Geriye bu müdahalenin benzer amaçlara ulaşmak için gerekli olup olmadığını
belirlemek kalıyor.
i. Taraflar
Başvuranlar Fırat Dink tarafından tartışma konusu makalelerinde ele alınan konuların,
kamu yararını ilgilendiren konular olduğunu savunmaktadırlar. Onlara göre yargılama
makamları, Fırat Dink’in bahse konu makalelerde yazdıklarının bütününü değerlendirmeli,
kişiliğini ve bu kişinin her zaman Ermeni ve Türk toplumu arasında kurulacak dostane bir
ilişkiden yana olduğunu göz önünde bulundurmalıydılar. Başvuranlara göre, Lozan
Antlaşmasınca tanınmış bir azınlık grubuna mensup ünlü bir gazetecinin, bu azınlık grubunun
üyelerinin kimlik sorunları üzerine fikir beyan etmesinden daha doğal bir şey olamazdı. Bir
azınlık grubunun üyelerinin, günlük sorunlarını dile getirebileceği demokratik bir ortam
yaratmak, devletin düşünce özgürlüğü konusundaki somut sorumluluklarından biri olmalıdır.
Buna karşın Devlet organları, Türklüğü tahkir ithamıyla Fırat Dink’i yargılayarak ve mahkum
ederek bu konuları tartışan azınlık grupları üyelerinin Devlet’in düşmanı olduğunu düşünen
aşırı milliyetçi çevrelere bir mesaj göndermiş olacaklardı. Aşırı milliyetçi çevrelerce açık bir
biçimde algılanan bu mesaj Fırat Dink’in katline yol açacaktı.
Hükümete göre, başvuran tarafından bahsekonu makalelerde ele alınan konular bir
nefret söylemi içermektedir ve yargı organlarınca Türklüğü aşağılayıcı, küçük düşürücü ve
olduğundan farklı yansıtan nitelikte yazılar olarak değerlendirilmiştir. Dini ve etnik kökenler
arasında ayrımcılığa vurgu yapan nefret söylemini kontrol altına almak zorlayıcı bir sosyal
gereksinime karşılık gelmekte ve demokratik bir toplumda gerekli görülmektedir.
Hükümet öte yandan, devletin düşünce özgürlüğü konusundaki sorumluluğunun,
nefret söylemlerine ya da kamu düzenini tehdit eden eylemlere karşılık gelmediğini
belirtmektedir. Tam tersine nefret söylemlerini kontrol altına almak ve bu tip söylemlerin
mağdurlarını koruyacak mekanizmalar oluşturmanın devletin uluslararası anlaşmalardan ve
özellikle de Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin kararlarından kaynaklanan
sorumlulukları arasında yer aldığının altını çizmektedir.
ii. Genel İlkeler
AİHM, düşünce özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel taşlarından birini
oluşturduğunu hatırlatmaktadır. 10. maddenin 2. paragrafına göre düşünce özgürlüğü,
yalnızca usulünce toplanmış ya da zararsız ve önemsiz görülen bilgi ve düşünceleri değil aynı
zamanda devletin ya da toplumun herhangi bir kesimini inciten, gücüne giden, endişelendiren
bilgi ve düşünceleri de kapsamaktadır. (Prager ve Oberschlick, Avusturya, 26 Nisan 1995,
&38, Seri A No: 313; Castells, İspanya, 23 Nisan 1992, &42, Seri A No:236; Handyside,
Birleşik Krallık, 7 Aralık 1976, &49, No: 24; Jersild, Danimarka, 23 Eylül 1994, &37, Seri A
No:298).
Basın, demokratik bir toplumda önemli bir rol oynamaktadır: Her ne kadar bazı
sınırları aşmaması gerekse de, itibarın korunmasına önem vererek ve görev ve
sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi basın
mensubuna düşmektedir. (De Haes ve Gijsels, Belçika, 24 Şubat 1997, &37, Derleme 19971). Basın özgürlüğü aynı zamanda, belli bir dozda abartıya ve hatta provokasyona başvurmayı
da içermektedir. (Prager ve Oberschlick, adıgeçen, &38).
Genel bir biçimde, düşünce özgürlüğünün uygulanmasına getirilecek herhangi bir
kısıtlama, ikna edici bir biçimde kurgulanmış olmalıdır. Kısacası, ulusal makamlar açısından
uygulamada belli bir değerlendirme payı bulunmakla birlikte, öncelikli olarak bu kısıtlamayı
meşru kılacak zorlayıcı bir sosyal gereklilik bulunup bulunmadığının değerlendirmesini
yapmak gerekmektedir. Bu kısıtlama, bahsekonu durumda da olduğu gibi, basını
ilgilendirdiğinde, ulusal değerlendirme alanı, demokratik toplumun basın özgürlüğünü
sağlama ve koruma çıkarıyla kesişir. Aynı şekilde bu çıkar, 10. maddenin 2. paragrafının
gerektirdiği gibi, kısıtlamanın hedeflenen meşru amaç ile orantılı olup olmadığının tespitinden
ibaret olduğunda daha büyük bir önem arzetmektedir.(Fressoz ve Roire, Fransa (GC) No:
29183/95, &45, CEDH 1999-I).
AİHM’nin görevi, bu kontrolü yaparken ulusal yargı kurullarını ikame etmek değil,
10. madde çerçevesinde, değerlendirme payları gereğince verdikleri kararları teyit etmektir.
Bunun için Mahkeme, tartışma konusu müdahaleyi konunun bütününe bakarak, ulusal
otoritelerce bahsekonu müdahalenin meşruiyetine ilişkin gösterilen sebeplerin yeterli ve
yerinde olup olmadığını değerlendirmek durumundadır. (Bakınız önceki birçok başvuru
arasında (inter alia) Goodwin, Birleşik Krallık, 27 Mart 1996, &40, Derleme 1996-II). Bunu
yaparken Mahkeme, ulusal makamların 10. maddenin gereklerine uygun kuralları
uyguladığına ve daha da ötesi olayların kabul edilebilir bir değerlendirmesi üzerine bu
kuralları hayata geçirdiğine ikna olmalıdır. (Ceylan, Türkiye (GC), No:23556/94, &32,
CEDH 1999-IV).
iii. Olayların değerlendirilmesi ve genel ilkelerin bahse konu davaya uygulanışı
Başvuran Fırat Dink’in tartışma konusu sözleri, Ermeni diasporasının kimlik
sorunlarına ilişkin bir dizi makalenin bir kısmını oluşturmaktadır. Türkçe ve Ermenice olarak
iki dilde çıkarılan bir gazetede yayımlanan bu dizi, Ermenilere, özellikle de 1915 olaylarına
ilişkin tarihi olaylar üzerine kurgulanmış bir düşünceyi ve aynı zamanda diaspora üyelerine,
kimliklerini yeniden tanımlamaları hususunda önerdiği çözümler bakımından, hem kullanılan
terimler hem de içerik itibariyle, bir siyasi söylemi temsil etmektedir.
AİHM öncelikle saptamaktadır ki, Yargıtay nezdinde Cumhuriyet Başsavcısının da
iddianamesinde belirttiği gibi, başvurana ait bu makaleler dizisinin tamamının
incelenmesinden açıkça ortaya çıkan sonuç, başvuranın zehir olarak tanımladığı kavramın,
Ermeni halkındaki Türk algısı olduğu ve aynı zamanda Ermeni diasporasının 1915 olaylarının
bir soykırımdan ibaret olduğunu Türklere kabul ettirme girişiminin takıntılı niteliğidir.
Mahkeme tespit etmektedir ki Fırat Dink, bu takıntının Ermenilerin kendilerini sürekli kurban
gibi hissetmelerine sebep olduğunu, Ermeni diasporası üyelerinin hayatlarını alt üst ettiğini ve
kimliklerini sağlıklı temeller üzerine kurmalarını güçleştirdiğini savunmaktadır. AİHM,
Hükümet tezinin aksine, bu saptamaların Türkleri hiç bir noktada hedef almadığı ve bir nefret
söylemiyle bağdaşmadığı sonucuna ulaşmaktadır.
AİHM, Yargıtay’ın başka bir sonuca daha ulaştığını gözlemlemektedir. Bu sonuca
göre, Fırat Dink tarafından kullanılan zehir terimi Türk kanını tanımlamaktadır. Yargıtay bu
sonuca, başvuranın diğer bazı saptamalarından da yola çıkarak ulaşmaktadır: Fırat Dink aynı
zamanda, Türk-Ermeni ilişkilerine ilişkin analizinde paranoya ve travmatizm gibi terimleri
kullanmıştır. Aynı zamanda, herkesi vicdanıyla baş başa bırakmak için zamanın çok erken
olmadığını; gerçeği kabul edip etmemenin her bireyin öncelikli olarak kendi vicdanıyla
alakalı olduğunu; bunun kökenini kendi insan kimliğimizde ve ortak insani değerlerimizde
bulacağımızı belirtmektedir.
Bu açıklamalardan yola çıkarak Yargıtay’ın nasıl Fırat Dink’in Türklüğe hakaret ettiği
sonuca ulaştığını görmek amacıyla, AİHM, Yargıtay’ın bu son ifadeyi nasıl yorumladığını
inceleyecektir. Yargıtay’a göre Türklük kavramı Devlet’in kurucu unsurlarından birine, insan
unsuruna yani Türk milletine karşılık gelmektedir. Sonuç olarak Türklük kavramı insani, dini
ve tarihi değerlerin ve aynı zamanda milli dil, ulusal duygu ve geleneklerin bütününden
oluşan milli ve manevi değerlere karşılık gelmektedir.
AİHM’ye göre, Yargıtay’ın Türklük kavramını bahse konu olayda yorumlayış biçimi,
Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin (ya da eski Ceza Kanunu’nun 159. maddesi)
korumaya çalıştığı çıkarlar bakımından iki sonuç doğurmuştur. İlk olarak, Devlet’in kurucu
unsurlarından olan Türk milleti kavramıyla ilişkilendirilerek, Türklük kavramı Devlet’in
birebir kendisiyle, Hükümeti tarafından yürütülen somut politikalarla ve kurumlarının
eylemleriyle özdeşleştirilmiştir. İkinci olarak ise Türklük kavramını Türklüğün geleneksel
dini, tarihi ve dilsel aidiyet kavramlarıyla sınırlayarak Yargıtay, tüm uluslararası anlaşmalarca
tanınmış ya da tanınmamış dini, dilsel ya da etnik azınlık gruplarını Türklük tanımının dışında
bırakmıştır.
AİHM’ye göre bu şekilde bir yorumla, Türklük ya da Türk milleti kavramları Yargıtay
açısından, devletin kurumlarının belli bir konudaki, Ermeni azınlığın kimlik sorunu, somut
politikasının sembollerine dönüşmektedir. Bu durumda, bu politikaya ya da bir başka deyişle
bu konudaki resmi teze karşı yapılan her eleştiri Türklük kavramı ya da Türk milletine karşı
küçümseyici, aşağılayıcı, ve olduğundan farklı gösterir nitelikte bir saldırı olarak algılanma
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu gözlemler ışığında AİHM, sözkonusu başvuruda, Yargıtay’ın
başvuranı, sözleri nedeniyle suçlu ilan ederek, Devlet’in 1915 olaylarının soykırım olarak
kabul edilmesine karşı çıkan kurumlarını eleştiri konusu yapması nedeniyle, dolaylı yoldan
cezalandırdığı tespitine ulaşmaktadır.
AİHM yine de hatırlatmaktadır ki, AİHS’nin 10/2 maddesi siyasi söylem ya da kamu
yararı konularında düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasına hemen hiç mahal vermemektedir.
(Wingrove, Birleşik Krallık, 25 Kasım 1996, &58 Derleme 1996-V, ve Seher Karataş,
Türkiye, No:33179/96, &37, 9 Temmuz 2002). Üstelik, kabul edilebilir eleştirinin sınırları,
sıradan bir şahıs ya da bir siyaset adamındansa Hükümete karşı olma durumunda daha
geniştir. Öte yandan, Hükümetin işgal ettiği hakim konum onu, özellikle de muhaliflerinin
yersiz eleştirilerine karşı kullanabileceği farklı araçlar olduğu durumlarda, yasal cezalandırma
yolunu kullanmaktan alıkoyar. (Incal, Türkiye, 9 Haziran 1998, &54, Derleme 1998-IV).
Sonuç olarak, tartışma konusu sözlerin bir bireye, Devlet’in bir temsilcisine ya da toplumun
belli bir kesimine karşı şiddet kullanımını teşvik edici karakterinin bulunduğu durumlarda,
ulusal makamların düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasının gerekliliğinin incelenmesi
konusunda daha geniş bir hareket alanı bulunmaktadır. (Ceylan, daha önce adıgeçen, &34).
AİHM bununla birlikte gözlemlemektedir ki, sözkonusu makale dizisi, bütününe
bakıldığında ne şiddet kullanımını teşvik etmekte, ne de insanları silahlı mücadele ya da
ayaklanmaya yönlendirmektedir ki bu, Mahkeme açısından göz önünde bulundurulacak temel
unsurdur.
Her ne kadar belirleyici bir unsur olmasa da, AİHM aynı zamanda, Fırat Dink’in
gazeteci kimliğini ve iki dilde Türkçe ve Ermenice olarak yayımlanan ve Ermeni azınlığa
ilişkin sorunları ele alan bir gazetenin yazı işleri müdürü olması sıfatıyla Türk siyasi
yaşamındaki rolünü de göz önünde bulundurmaktadır. Fırat Dink, 1915 olaylarının inkârı
olarak gördüğü tavra karşı hıncını dile getirdiğinde, demokratik bir toplumda tartışmasız bir
biçimde kamu yararını oluşturan görüş ve düşüncelerini iletmektedir. AİHM’ye göre, belli bir
önemi haiz tarihi olaylar üzerine kurulu tartışmaların gerçekleştiği böyle bir toplumda, bu
tartışmaların özgürce yapılabilmesi öncelikli unsurlardan biridir. (Bakınız mutatis mutandis,
Giniewski, Fransa, No: 64016/00, &51, CEDH 2006-I). AİHM diğer yandan, bir noktanın
daha altını çizme şansını bulmaktadır: tarihi gerçeklerin araştırılması, düşünce özgürlüğünün
ayrılmaz bir
parçasıdır ve halen devam etmekte olan bir kamuoyu tartışmasından kaynaklanan tarihi bir
sorun hakkında Mahkeme hüküm vermek durumunda değildir. (Bakınız, mutatis mutandis,
Chauvy vd., Fransa, No:64915/01, &69, CEDH 2004-VI). Üstelik AİHM’ye göre, Fırat Dink
tarafından kaleme alınan makaleler, hiçbir saldırgan, hakaret barındıran karakter taşımamakta
ve kitleleri herhangi bir nefret ya da saygısızlığa teşvik etmemektedir.
Bundan şu sonuç çıkmaktadır ki Fırat Dink’i Türklüğü aşağılamaktan suçlu bulmak,
demokratik bir toplumda düşünce özgürlüğüne müdahalenin gerekliliğini teyit eden temel
unsurlardan biri olan hiçbir zorlayıcı sosyal gereksinime karşılık gelmemektedir.
iv. Devletin Pozitif Yükümlülükleri
Fırat Dink için verilen suçluluk hükmünün, onun aşırı milliyetçi gruplara hedef
gösterilmesine ve sonunda da cinayete kurban gitmesine sebep olduğunu düşünen diğer
başvuranların şikayetlerine cevaben AİHM, Devlet’in düşünce özgürlüğüne ilişkin pozitif
yükümlülükleri hakkındaki değerlendirmelerini yinelemektedir (yukarıda yer alan paragraf
106). Mahkeme aynı zamanda değerlendirmektedir ki, konuya ilişkin pozitif yükümlülükler,
diğerleri arasında, devletlerin yazar ve gazeteciler için etkin bir koruma sistemi oluşturarak,
ilgili tüm şahısların görüş ve düşüncelerini, bunlar her ne kadar resmi otorite ya da
kamuoyunun önemli bir kesimi tarafından savunulanların aksine olsa ya da bahse konu
kesimler için kışkırtıcı ya da incitici nitelikte olsa da, korkusuzca açıklamalarına olanak
tanıyan, bunların kamuoyu tartışmalarına katılımını kolaylaştıran bir ortam yaratmalarını
gerekli kılmaktadır.
Bu bağlamda, AİHM başvuran Fırat Dink’in mağdur olma niteliğini etkileyen özel
koşullara ilişkin yukarıdaki 107. Paragrafta açıklanan tespitlerini yinelemektedir. Mahkemeye
göre bu koşullarda, güvenlik güçlerinin görevi olan Fırat Dink’in yaşamını aşırı milliyetçi
gruplar tarafından yapılabilecek bir saldırıya karşı koruma konusundaki eksiklik (yukarıda yer
alan paragraf 75), hiçbir zorlayıcı sosyal gereksinim olmadan yargılama kurullarınca verilen
suçluluk hükmü (yukarıda yer alan paragraf 136) ile birlikte değerlendirildiğinde, Hükümet
açısından bu başvuranın düşünce özgürlüğünün korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri
bakımından bir kusur oluşturmaktadır.
v. Fırat Dink’in düşünce özgürlüğüne ilişkin sonuç
Bu değerlendirmeler ışığında, Mahkemeye göre, yargılama kurulları tarafından Fırat
Dink hakkında verilen suçluluk hükmünün onaylanması, tecrit edilmesi ve aşırı milliyetçi
militanlar tarafından yapılabilecek ölümcül bir saldırıya karşı koruyucu önlemler konusundaki
eksiklik, başvuranın düşünce özgürlüğü hakkına yersiz bir müdahale oluşturmaktadır.
Sonuç olarak AİHS’nin 10. maddesi ihlal edilmiştir.
AİHM kendisine sunulan argümanlar ve AİHS’nin 10. maddesi hakkında varmış
olduğu sonuç ışığında, AİHS’nin 6,7 ve 14. maddelerinin ayrıca incelenmesini gerektirecek
sorunları ortaya koymadığına itibar etmektedir.
III. AİHS’NİN 2. MADDESİYLE BAĞLANTILI OLARAK 13. MADDESİNİN İHLAL
EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
AİHS’nin 35. maddesinin 3. paragrafı çerçevesinde bu şikayetin mesnetten yoksun
olmadığını kaydeden AİHM, ayrıca başka açılardan bakıldığında da kabuledilemezlik unsuru
bulunmadığını tespit eder. Bu nedenle başvuru kabuledilebilir niteliktedir.
AİHM bu hükmün Sözleşmeye dayalı savunulabilir bir şikayetin içeriğinin ulusal
düzeyde etkili bir biçimde incelenmesine mahal verecek bir başvuruyu öngördüğünü hatırlatır
(Bkz. Z-vd.-Birleşik Krallık no: 29392/95). Bu maddenin amacı AİHM önünde yapılacak bir
başvuru ile uluslararası mekanizmayı harekete geçirmeden evvel, AİHS ile güvence altına
alınan hak ve özgürlüklerin ihlaline karşı ulusal çerçevede meşru sayılabilecek gerekli
araçlara başvurmayı sağlamaktır (Bkz. Kudla-Polonya no: 30210/96).
AİHS’nin 2. maddesi hakkındaki şikayetlere ilişkin davalarda 13. madde etkili bir
başvuru ve bir telafi yoluna gidilmesinin yanı sıra sorumlu kimselerin kimliklerinin tespit
edilerek cezalandırılmalarının sağlanmasına ve soruşturma sürecine mağdurun ailesinin de
aktif bir şekilde katılımını gözetecek derinlemesine bir soruşturmanın yürütülmesi
zorunluluğunu da ihtiva eder. Bu açıdan ele alındığında, 13. maddesinin gereklilikleri 2.
madde ile öngörülen etkili bir soruşturma sürdürme usulü yükümlülüğünden ayrılır (Bkz. sözü
edilen Kaya). Bir başvuran şikayet konusu olaylarla ilgili sorumluların tespitini sağlayamaz,
netice itibarıyla hukuki ve idari mahkemeler nezdindeki ceza davalarına müdahil olarak
katılamaz ve uygun bir tazminat elde edemezse AİHM bunu etkili bir başvuru olarak
değerlendirmemektedir. Başka bir ifadeyle, ceza soruşturması ve başvuranların hukuki düzen
içinde başvurularını yapmaları arasında somut usuli bir bağ mevcuttur (Bkz. sözü edilen
Öneryıldız kararı).
AİHS’nin 2. maddesi hakkındaki şikayetlerle ilgili AİHM’nin tespitleri dikkate
alındığında, bunun AİHS’nin 13. maddesi gereğince «savunulabilir» bir yapıda olmadığı
kanaatine varmaktadır. Başvuranların sorumlu kimselerin kimliklerinin tespit edilerek
cezalandırılmalarını sağlayacak ve soruşturma sürecine ailenin de aktif bir şekilde katılımına
olanak tanıyacak yetkilerinin olması gerekirdi.
IV. AİHS’NİN 41. MADDESİ’NİN UYGULANMASI HAKKINDA
A. Tazminat
Başvuranlar Fırat Dink’in düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlal edilmesi dolayısıyla
maruz kaldığı manevi zarar için 500.000 Euro ve yaşam hakkı korunmadığı için 500.000 Euro
talep etmektedir. Başvuranlar ayrıca bütün aile fertlerinin Fırat Dink’in bütün hayatı boyunca
vermiş olduğu mücadelenin aksine kamuoyuna Türklerin düşmanı ve yabancı düşmanı faili
olarak gösteren ve Fırat Dink’i suçlu bulan hüküm ile derinden sarsıldığını ifade
etmektedirler.
Hükümet öne sürülen bu meblağları aşırı ve dayanaktan
nitelendirmektedir.
yoksun olarak
AİHM, yetkililerin daha önceden bilgi sahibi olmalarına karşın ve AİHS’nin 2.
maddesinin esasına aykırı olarak aşırı milliyetçi grupların kaçınılmaz saldırısına karşı Fırat
Dink’in hayatını yeterince koruyamadıkları, AİHS’nin 2. maddesinin usule ilişkin
yükümlülüğüne ve 13. maddeye karşın Fırat Dink’in hayatının korunmasından sorumlu
görevlilerin ihmalkârlıklarına karşı etkili bir soruşturma ve başvuru imkânı tanımadıkları ve
Fırat Dink’i Türklüğü aşağılamak suçuyla verilen hükmün onanması ve aşırı milliyetçi
şahısların düzenlemiş oldukları saldırı karşısında adı geçeni koruyacak tedbirlerin alınmaması
kararıyla birlikte veyahut bundan ayrı olarak AİHS’nin 10. maddesine aykırı ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna vardığını anımsatır.
Mevcut davanın koşullarında AİHM, başvuranlar Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink
ve Sera Dink’e ortaklaşa 100.000 Euro ödenmesine hükmetmiş, ayrıca başvuran Hasrof
Dink’e 5.000 Euro verilmesini kararlaştırmıştır.
B. Yargılama masraf ve giderleri
Başvuranlar avukatlık giderleri ile ilgili iç hukuktaki mahkemelerde 255 saate karşılık
gelen ve AİHM önündeki beş duruşma için temsil gideri olarak 84.150 Euro talep etmektedir.
Başvuranlar bu amaçla çeşitli masraflar için kanıtlayıcı belgelerle birlikte 3.595 Euro talep
etmektedir. Başvuranlar avukatları ile yapmış oldukları sözleşme gereğince AİHM’nin
başvuranlara ödeyeceği tazminatın % 15’ine karşılık gelen meblağın yasal temsilcilerine
verileceğini belirtmektedir.
Hükümet temsil giderlerine ilişkin bu meblağları aşırı ve usulsüz olarak
nitelendirmekte ve İstanbul Barosu’nun avukatlık ücret tarifesinin dikkate alınması gerektiğini
belirtmektedir.
AİHM’nin yerleşik içtihadına göre bir başvuran gerçekliğini, gerekliğini kanıtladığı
makul miktarlardaki yargı giderlerini elde edebilir. AİHM sunulan belgeler ve sözü edilen
kıstaslar ışığında başvuranlara tüm yargılama giderleri için toplam 28.595 Euro ödenmesini
kararlaştırmaktadır.
C. Gecikme faizi
Gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına
uyguladığı orana üç puanlık bir artış eklenecektir.
BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, OYBİRLİĞİYLE,
1.Hükümetin ön itirazlarının esasa birleştirilmesine ve reddine;
2. Başvuruların kabuledilebilir olduğuna;
3. AİHS’nin 2. maddesinin esas bakımından ihlal edildiğine;
4. AİHS’nin 2. maddesinin usul bakımından ihlal edildiğine;
5. AİHS’nin 10. maddesinin ihlal edildiğine;
6. AİHS’nin 2. maddesiyle bağlantılı olarak 13. maddesinin ihlal edildiğine;
7. AİHS’nin 6,7 ve 14. maddeleri hakkındaki şikayetlerin ayrıca incelenmesine gerek
olmadığına;
8. a) AİHS’nin 44/2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde,
miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak ödeme tarihindeki döviz kuru
üzerinden TL’ ye çevrilmek üzere, Savunmacı Devlet tarafından;
i.
başvuranlar Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink ve Sera Dink’e ortaklaşa 100.000 (yüz
bin) Euro manevi tazminat ve başvuran Hasrof Dink’e 5.000 (beş bin) Euro manevi
tazminat ödenmesine;
ii.
yargılama masraf ve giderleri için başvuranlara ortaklaşa 28.595 (yirmi sekiz bin beş
yüz doksan beş) Euro ödenmesine;
b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet
tarafından, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan
fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;
9. Adil tatmine ilişkin diğer tüm taleplerin reddine;
KARAR VERMİŞTİR.
İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM’nin iç tüzüğünün 77. maddesinin 2.
ve 3. paragraflarına uygun olarak 14 Eylül 2010 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.
Mevcut karar ekinde AİHS’nin 45/2 maddesi ve İçtüzüğün 74/2 maddesi uyarınca
Yargıç Sajo’nun ayrı oy görüşüne katılan Yargıç Tsotsoria’nin görüşü yer almaktadır.
—— • ——
Tebliğler
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından:
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİNDE
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR TEBLİĞ
MADDE 1 − 25/3/2010 tarihli ve 27532 sayılı 1. Mükerrer Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren “Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği” nin
(SUT) “Tıbbi Malzeme Katılım Payı” başlıklı 3.2.3 numaralı maddesinde aşağıda belirtilen
düzenlemeler yapılmıştır.
a) Birinci fıkrasının a) bendindeki “Gözlük cam ve çerçeveleri,” ibaresi “Görmeye
yardımcı tıbbi malzemeler,” olarak değiştirilmiştir.
b) Üçüncü fıkrasındaki “Gözlük cam ve çerçevelerine” ibaresi “Görmeye yardımcı tıbbi
malzemelere” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 2 − SUT’un “Kurum ile sözleşmeli resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında
yapılacak diş tedavileri” başlıklı 4.5.1.A numaralı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası madde
metninden çıkarılmış ve birinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir.
“Protez tedavilerinde ayrıca döküm işçilik ücreti ödenmez. Protez ücretlerine her türlü
malzeme, döküm işçilik ücretleri dâhil olduğundan sağlık kurum veya kuruluşlarınca temin
edilmesi zorunlu olup, hastalar tarafından temin edilmesi halinde fatura tutarı hastaya
ödenerek sağlık kurum veya kuruluşunun alacağından mahsup edilir.”
MADDE 3 − SUT’un “Kemik İliği Nakli” başlıklı 4.5.2.B-1 numaralı maddesinin
altıncı fıkrasında yer alan “(HLA A, B, C, DR, DQ düşük çözünürlük ve HLA DR, HLA C,
HLA DQ yüksek çözünürlükte)” ibaresi “(HLA A, B, C, DR, DQ)” şeklinde değiştirilmiştir.
MADDE 4 − SUT’un “Hiperbarik oksijen tedavisi” başlıklı 4.5.4.B numaralı
maddesinde aşağıda belirtilen düzenlemeler yapılmıştır.
a) Üçüncü fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “ilk raporu düzenleyen sağlık hizmeti
sunucusunca” ibaresi çıkarılmış ve aşağıdaki cümleler, fıkranın son cümlesinden sonra
gelmek üzere fıkraya eklenmiştir.
“Maksimum toplam seans sayısı; aynı tanı ve aynı lokalizasyonda (baş, gövde, sol alt
ekstremite, sol üst esktremite, sağ alt ekstremite, sağ üst ekstremite) bir yıl için geçerlidir.
Sekestrektomi, minör amputasyon, majör amputasyon durumu yeni vaka gibi değerlendirilir.
Dördüncü fıkrada sayılan acil durumlar için maksimum toplam seans sayısı; her bir atak
(vaka) için geçerlidir.”
b) Dördüncü ve dokuzuncu fıkralar aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(4) Acil durumlarda (dekompresyon hastalığı, hava veya gaz embolisi, karbon
monoksit veya siyanit zehirlenmesi, anoksik/hipoksik ensefalopati, akut duman inhalasyonu,
gazlı gangren, kompartman sendromu, santral retinal arter tıkanıklığı ve nekrotizan yumuşak
doku enfeksiyonunda) bu durumun tedaviyi yapan hekim tarafından imzalanmış bir belge ile
belgelendirilmesi şartıyla sağlık kurulu raporu aranmaz. Ancak acil durumlar için “İlk sevkte
seans sayısı” sütununda yer alan seans sayılarının aşılması halinde ikinci veya üçüncü
basamak sağlık kurumları tarafından sağlık kurulu raporu düzenlenecektir.
(9) Ani işitme kaybında HBO tedavi bedelinin ödenebilmesi için, tanı konulmasını
takiben bir ay içinde HBO tedavisine başlanmış olması gerekmektedir. Bu hastalarda on
seansta bir odyolojik test yapılır. 20 nci seans sonunda saf ses ortalamasında 20 dB’lik bir
düzelme yoksa tedavi bedelleri daha sonraki seanslar için ödenmez. Her “ani işitme kaybı
atağı” ayrı olarak değerlendirilir.”
c) Sekizinci fıkrasının ikinci cümlesine “ancak” ibaresinden sonra gelmek üzere “ani
işitme kaybı ve” ibaresi eklenmiştir.
ç) Onüçüncü fıkrada yer alan tablodaki “ani işitme kaybı” ibaresinin karşısındaki “10”
ibaresi “20” olarak değiştirilmiştir.
MADDE 5 − SUT’un “Fizik tedavi ve rehabilitasyon işlemlerinin faturalandırılması”
başlıklı 4.5.4.F-2 numaralı maddesinin ikinci fıkrası madde metninden çıkarılmıştır.
MADDE 6 − SUT’un “Yoğun bakım tedavisi” başlıklı 4.5.4.H numaralı maddesinin
altıncı fıkrasının başına “Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığından temin edilen
Botulismus Polivalan Antiserumu (Tip A, B ve E),” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 7 − SUT’un “Tıbbi Malzeme Temin Esasları” başlıklı 7.1 numaralı
maddesinin yedinci fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Ancak SUT eki EK-5/A-1 listesinde yer alan tıbbi malzemelerin 4734 sayılı Kamu
İhale Kanununa tabii olan resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında kullanılması halinde
(inceleme, soruşturma, denetim gibi haller hariç) barkod numara belgesinin ibrazı zorunlu
değildir.”
MADDE 8 – SUT’un “Hasta alt bezi” başlıklı 7.3.2 numaralı maddesinde aşağıda
belirtilen düzenlemeler yapılmıştır.
a) İkinci fıkradaki “aranmaz” ibaresi “aranır” şeklinde değiştirilmiştir.
b) Aşağıdaki fıkralar dördüncü, beşinci ve altıncı fıkralar olarak ilave edilmiştir.
“(4) İdrar inkontinansı ve gaita inkontinansı olan hastalara hasta alt bezi ve kendinden
jelli sonda fatura edilmesi halinde bedeli Kurumca karşılanır.
(5) Sadece idrar inkontinansı olan hasta alt bezi kullanan hastalara kendinden jelli sonda
fatura edilmesi halinde, kendinden jelli sondanın bedeli Kurumca karşılanmaz.
(6) Sağlık kurulu raporunda; kolostomili hastalarda idrar inkontinansı, ürostomili
hastalarda gaita inkontinansı olduğunun belirtilmesi halinde hasta alt bezinin bedeli Kurumca
karşılanır.”
MADDE 9 − SUT’un “Kurumca iade alınan tıbbi malzemeler” başlıklı 7.3.12. numaralı
maddesinin ikinci fıkrasının “c) Nebulizatör, ç) Aspiratör, g) Tekerlekli sandalye, ı) Enürezis
alarm cihazı” bentleri metinden çıkartılmıştır.
MADDE 10 − SUT’un “Lenf ödem kompresyon cihazları” başlıklı 7.3.12.H numaralı
maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Heyet raporu ekinde lenfödemli hastaların, flebolenfödem ya da ileri evre (C4-6)
kronik venöz hastalık venöz yetmezliğe bağlı durumlarda venöz sistem doppler ultrasonografi
raporu ekte olmalıdır. Hastaların karşılaştırmalı her iki ekstremite fotoğrafları da rapora
eklenmelidir.”
MADDE 11 − SUT’un “Lenf ödem bası giysileri” başlıklı 7.3.18. numaralı maddesinin
üçüncü ve beşinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“(3) Heyet raporu ekinde; lenf diseksiyonuna bağlı lenf ödemlerde ameliyat olduğunu
belgeleyen epikriz olmalıdır.
(5) Rapor geçerlilik süresi sekonder lenfödemlerde bir yıl, primer lenfödemlerde iki
yıldır.”
MADDE 12 − SUT’un “Diş tedavisi” başlıklı 7.3.27 numaralı maddesinin a) bendinde
yer alan “reçete edilmesi halinde” ibaresi çıkarılmıştır.
MADDE 13 − SUT eki “Protez ve Ortez Listesi” nde (EK-5/C) “220740” ve “220770”
kodları ile yer alan “Nebülizatör” ve “Ev Tipi Aspiratör” isimli malzemelerin “Yenilenme
süresi” bölümlerine “1 Defa” ibaresi eklenmiştir.
MADDE 14 − SUT’un “Diş Tedavileri Puan Listesi” nde (EK-7) yapılan değişiklikler
aşağıda belirtilmiştir.
a) “404.041”, “404.042”, “404.043”, “405.310”, “405.320”, “405.330” kodlu işlemler
listeden çıkarılmıştır.
b) İşlem puanları yeniden belirlenen işlemler bu Tebliğ ekinde yer alan (1) numaralı
listede belirtilmiştir.
MADDE 15 − Bu Tebliğ’in,
a) 2 nci, 4 üncü ve 14 üncü maddeleri 1/1/2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde,
b) 3 üncü maddesi 1/4/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
c) 5 inci maddesi 11/11/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
ç) 12 nci ve 13 üncü maddeleri 4/12/2010 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere
yayımı tarihinde,
d) Diğer hükümleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
MADDE 16 – Bu Tebliğ hükümlerini Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı yürütür.
KODU
404.030
404.040
404.170
404.180
404.181
404.210
404.220
404.280
404.300
404.320
404.330
404.360
404.370
404.380
404.400
404.420
İŞLEM ADI
AÇIKLAMALAR
Tam protez (metal kaideli-tek çene)
Bölümlü protez (metal kaideli, tek çene)
Tek parça döküm kron
Venner kron (akrilik)
Venner kron (seramik)
Teleskop primer kron-kopingli
Maryland (andheziv) köprü
Damak yarığı protezi (over-denture)
Velum uzantılı konuşma apereyi
Basit çene defektlerine protetik tedavi
Komplike çene defektlerine protetik tdv
Hassas tutuculu kronlar
Periodontal protez (hareketli,tek çene)
Periodontal protez (sabit-her üye için)
İmplant üstü kron köprü (üye başına)
İmplant üstü bölümlü protez
Liste 1
İŞLEM
PUANI
326,31
326,31
110,35
110,35
144,08
96,86
81,69
157,67
144,18
142,50
182,97
110,35
162,73
73,25
112,04
326,31
[R.G. 06 Ocak 2011 – 27807]
—— • ——
Maliye Bakanlığından :
VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ
(SIRA NO: 403)
1. Giriş:
Bakanlığımız, bilgi ve iletişim teknolojilerinde son yıllarda yaşanan gelişmelere bağlı
olarak, mükelleflerden elektronik ortamda bazı beyanname, bildirim ve formlar almaktadır.
Bu suretle işlemlerin hızlı ve etkin bir şekilde yürütülerek kaliteli hizmet sunulması ve
mükelleflerin vergisel uyumlarının artırılması amaçlanmaktadır.
Bu çerçevede, Bakanlığımızca yürütülen çalışmaların geliştirilmesi amacı ile bilanço
esasına göre defter tutan mükellefler tarafından 2010 yılı ve müteakip dönemler için
elektronik ortamda bildirilecek olan “Kesin Mizan Bildirimi”nin gönderilmesinde
uygulanacak usul ve esaslar bu Tebliğin konusunu oluşturmaktadır.
2. Yetki:
213 sayılı Vergi Usul Kanununun1 (V.U.K) “Bilgi Verme” başlığını taşıyan 148 inci
maddesinde “Kamu idare ve müesseseleri, mükellefler veya mükelleflerle muamelede
bulunan diğer gerçek ve tüzelkişiler, Maliye Bakanlığının veya vergi incelemesi yapmaya
yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermeye mecburdurlar.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı
Kanunun 149 uncu maddesinde ise “Kamu idare ve müesseseleri (Kamu hizmeti ifa eden
kurum ve kuruluşlar dahil) ile gerçek ve tüzelkişiler vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili
olarak Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve vergi dairesince kendilerinden yazı ile istenecek
bilgileri belli fasılalarla ve devamlı olarak yazı ile vermeye mecburdurlar.” hükmüne yer
verilmiştir.
Söz konusu Kanunun 5228 sayılı Kanunun2 8 inci maddesiyle değişik mükerrer 257 nci
maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendine göre Maliye Bakanlığı; "Bu Kanunun 149
uncu maddesine göre devamlı bilgi vermek zorunda olanlardan istenilen bilgiler ile vergi
beyannameleri ve bildirimlerin, şifre, elektronik imza veya diğer güvenlik araçları konulmak
suretiyle İnternet de dâhil olmak üzere her türlü elektronik bilgi iletişim araç ve ortamında
verilmesi, beyanname ve bildirimlerin yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişiler aracı kılınarak
gönderilmesi hususlarında izin vermeye veya zorunluluk getirmeye, beyanname, bildirim ve
bilgilerin aktarımında uyulacak format ve standartlar ile uygulamaya ilişkin usul ve esasları
tespit etmeye, bu zorunluluğu beyanname, bildirim veya bilgi çeşitleri, mükellef grupları ve
faaliyet konuları itibarıyla ayrı ayrı uygulatmaya" yetkili olduğu hükme bağlanmıştır.
V.U.K’nun yukarıda belirtilen maddeleri ile Bakanlığımıza verilen yetkiye dayanılarak,
bilanço esasına tabi mükelleflere 2010 yılı ve takip eden dönemler için elektronik ortamda
kesin mizan bildirimi verme zorunluluğu getirilmiştir.
Bildirim zorunluluğu getirilen mükelleflerin kapsamı, bildirimin şekli, dönemi ve
zamanı, gönderilmesi ve diğer hususlara ilişkin açıklamalara tebliğin izleyen bölümlerinde yer
verilmiştir.
3. Bildirim Verme Zorunluluğu Getirilen Mükellefler:
3.1. Bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükellefleri ile kurumlar vergisi
mükellefleri elektronik ortamda kesin mizan bildirimi vermek zorundadırlar.
3.2. Ancak bilanço esasına göre defter tutmakla beraber faaliyet konuları itibariyle farklı
muhasebe tekniğini kullanmak durumunda bulunan;
a. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun3 2 nci maddesinde sayılan mükellefler,
b. 226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu4 hükümlerine göre faaliyette bulunan finansal
kiralama ve faktoring şirketleri,
c. 30.09.1983 tarih ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname5 kapsamında yer alan Finansman Şirketleri,
d. 5684 sayılı Sigortacılık Kanununa6 göre kurulan ve faaliyette bulunan sigorta
şirketleri,
e. Sermaye Piyasası mevzuatı gereği faaliyette bulunan Menkul Kıymet Yatırım Fonları,
Yatırım Ortaklıkları ve Aracı Kurumlar,
f. 4632 sayılı Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu7 kapsamındaki
Emeklilik Yatırım Fonları ile Emeklilik Şirketleri,
“Kesin Mizan Bildirimi” verme yükümlülüğüne tabi değildirler.
3.3. Gelir ve kurumlar vergisinden muaf olanlar kesin mizan bildirimi
vermeyeceklerdir.
4. Bildirimin Şekli:
4.1. Elektronik ortamda gönderilecek kesin mizanların bu Tebliğ ekinde yer alan “Kesin
Mizan Bildirim Formatı”na ve aşağıda yapılan açıklamalara uygun olarak düzenlenmesi
gerekmektedir.
42. Tebliğin üçüncü bölümünde kesin mizan bildirimi verme zorunluluğu getirilen ve 2
Sıra Numaralı Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği8 doğrultusunda serbest olarak
açılan üçlü kod defteri kebir hesaplarını kullanan mükelleflerin kesin mizan bildirimlerini bu
Tebliğ ekinde yer alan standart formata uygun olarak elektronik ortamda göndermeleri
gerekmektedir. Bu mükelleflerin bildirimlerini kesin mizan standart formatına uygun şekilde
göndermeleri için serbest olarak açtıkları üçlü kod defteri kebir hesaplarını, hesap planında
yer aldığı hesap grubunun altında düzenlenen “Diğer ……. Hesabı” bulunması halinde bu
hesaba aktarmaları, bu hesabın bulunmaması halinde ise aynı hesap grubunun altında uygun
olan başka bir hesaba aktarmaları gerekmektedir. Mükellefler bu aktarma işlemini muhasebe
kayıtları yapmadan sadece kesin mizan düzenlerken dikkate alacaklardır.
4.3. “Tekli” ya da “ikili” kod defteri kebir hesap gruplarının hiçbirine kesin mizan
bildiriminde yer verilmeyecektir.
4.4. Kullanılmayan hesaplar bildirimde boş bırakılacak sıfır yazılmayacaktır.
5. Bildirimin Dönemi ve Verilme Zamanı:
5.1. Bildirim verme yükümlülüğü getirilen gelir vergisi mükellefleri bildirimlerini 1
Mart -31 Mart tarihleri arasında, kurumlar vergisi mükellefleri ise bildirimlerini 1 Nisan – 30
Nisan tarihleri arasında elektronik ortamda vereceklerdir.
Özel hesap dönemine tabi olan mükellefler bildirimlerini kendi gelir veya kurumlar
vergisi beyannamelerinin verilme süresi içinde vermek zorundadırlar.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu9 hükümlerine göre tasfiyeye girmiş kurumların
her bağımsız tasfiye dönemine ait kesin mizan bildirimleri, bu kurumların tasfiye
memurlarınca tasfiye beyannamesinin verilme süresi içinde verilecektir.
Birleşme halinde, münfesih kurum veya kurumlara ait bildirimler bu kurumların fesih
oldukları tarihteki kanuni temsilcileri tarafından birleşme beyannamesinin verilme süresi
içinde verilir.
Devir halinde ise, münfesih kurumun o dönemdeki faaliyetlerine ilişkin bildirimler,
münfesih kurumun unvanı ve vergi kimlik numarası yazılmak suretiyle devir alan kurum
tarafından münfesih kurumun son bağlı olduğu vergi dairesine devir beyannamesini verme
süresi içinde verilecektir.
Kurumlar Vergisi Kanununun 19 uncu maddesi uyarınca gerçekleştirilen tam
bölünmelerde, münfesih kurumun bölünmenin gerçekleştiği dönemdeki faaliyetlerine ilişkin
bildirim, münfesih kurumun varlıklarını devralan kurumlardan müteselsil sorumluluk
kapsamında herhangi biri tarafından bölünme işlemine ilişkin kurumlar vergisi
beyannamesinin verilme süresi içinde yapılacaktır.
Mükellefiyetin sona ermesi halinde bildirimler, mükellefin en son bağlı bulunduğu vergi
dairesine kanunlarında yazılı beyanname verme süresi içinde verilecektir.
5.2. Bildirimlerin elektronik ortamda verilmesinde, bildirimlerin verilmiş sayılabilmesi
için onaylama işleminin yapılması şarttır. Onaylama işlemi en geç, bildirimlerin verilmesi
gereken ayın son günü saat 24.00’e kadar tamamlanmalıdır.
5.3. Bildirimlerin elektronik ortamda gönderilmesi zorunlu olduğundan vergi daireleri
kâğıt ortamında verilen (elden veya posta ile) bildirimleri hiçbir şekilde kabul etmeyecektir.
6. Bildirimlerin Elektronik Ortamda Gönderilmesine İlişkin Esaslar:
6.1. Elektronik ortamdaki bildirimler, kullanıcı kodu, parola ve şifre almış mükelleflerce
yerine getiriliyor ise, bildirimi düzenleyen kısmına mükellefe ilişkin bilgiler, bildirimdeki
yeminli mali müşavir kısmına ise, varsa yeminli mali müşavire ilişkin bilgiler yazılacaktır.
6.2. Bildirimlerin elektronik ortamda gönderilmesi işlemi yeminli mali müşavirlerce
gerçekleştirilecek ise bildirimi düzenleyen kısmına varsa serbest muhasebeci, serbest
muhasebeci mali müşavire ait bilgiler yazılacak; mükellefin serbest muhasebeci, serbest
muhasebeci mali müşaviri bulunmaması halinde, bu kısma, mükellefe ait bilgiler yazılacaktır.
Bildirimi gönderen kısmına ise bildirimi elektronik ortamda gönderen yeminli mali
müşavirlerin bilgileri yazılacaktır.
6.3. Bildirimlerin elektronik ortamda gönderilmesi işlemi, serbest muhasebeci, serbest
muhasebeci mali müşavir tarafından gerçekleştirilecek ise, bildirimi düzenleyen kısmına
serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavirin bilgileri, yeminli mali müşavir
kısmına ise varsa yeminli mali müşavirlere ait bilgiler yazılacaktır.
7. Düzeltme İşlemleri:
7.1. Elektronik ortamda bildirimlerin onaylanmasından sonra, hatalı verildiği anlaşılan
bildirimler için düzeltme bildirimi verilmesi gerekmektedir. Düzeltme bildiriminin elektronik
ortamda, kesin mizan bildiriminin verilme süresinden sonra verilmesi durumunda 213 sayılı
V.U.K.’nun mükerrer 355 inci maddesinin düzeltme bildirimlerine ilişkin hükümleri dikkate
alınarak işlem yapılacaktır.
7.2. Düzeltme işleminde ilk bildirim tamamen iptal edilmekte ve ikinci defa verilen
bildirim geçerli kabul edilmektedir. Bu sebeple, düzeltme yapması gereken mükelleflerin,
yeni bildirimi, daha önce bildirimde bulunulmamış gibi tüm bilgileri içerecek şekilde
doldurmaları gerekmektedir.
8. Diğer Hususlar ve Cezai Yaptırım
8.1. Bildirimlerin verileceği tarihten önce bağlı oldukları vergi dairesi değişen
mükellefler bildirimlerini, halen bağlı oldukları vergi dairesinin mükellefi olarak
göndereceklerdir.
2010 yılı içerisinde faaliyetlerini terk eden mükellefler ise 2010 yılında faaliyette
bulundukları döneme ilişkin bildirimlerini en son bağlı oldukları vergi dairesine elektronik
ortamda göndereceklerdir.
8.2. Bildirimlerini elektronik ortamda belirlenen süre içinde vermeyen veya eksik ya da
yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında V.U.K’nun mükerrer 355 inci maddesi
hükmü uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilecektir.
8.3. Bu tebliğin yayımlanması ile birlikte bilanço esasına tabi gelir vergisi
mükelleflerinin gelir vergisi beyannamesi ekinde yer alan “Performans Derecelendirme
Bildirimi” ve kurumlar vergisi beyannamesinin ekinde yer alan “Mali Bilgiler” bölümleri
beyanname ekinden çıkartılmıştır.
Tebliğ olunur.
——————————
1 10.01.1961 Tarih ve 10703 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
2 31.07.2004 Tarih ve 25539 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
3 01.11.2005 Tarih ve 25893 Mükerrer Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
4 28.07.1985 Tarih ve 18795 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
5 06.10.1983 Tarih ve 18183 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
6 14.06.2007 Tarih ve 26552 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
7 07.04.2001 Tarih ve 24366 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
8 16.12.1993 Tarih ve 21790 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
9 21.06.2006 Tarih ve 26205 Sayılı Resmî Gazetede Yayımlanmıştır
Ek: Kesin Mizan Bildirim Formatı
GENEL BİLGİLER
İdari Bilgiler
Vergi Dairesi
Dönem Tipi
Mükellefin
Vergi Kimlik Numarası
Vergi Kimlik
Numarası
###-#######
…
Vergi Kimlik
Numarası
###-#######
…
(T.C Kimlik Numarası)
Soyadı(Unvanı)
Adı(Unvanın Devamı)
Ticaret Sicil No
E-Posta Adresi
İrtibat Telefon No
###
### ##
##
Dar Mükellef Temsilcisinin
Vergi Kimlik Numarası
(T.C Kimlik Numarası)
Soyadı(Unvanı)
Adı(Unvanın Devamı)
Ticaret Sicil No
E-Posta Adresi
İrtibat Telefon No
HESAP
KODU
### ##
##
###
HESAP ADI
KESİN MİZAN
BORÇ
ALACAK BORÇ
TOPLAMI TOPLAMI KALANI
100
KASA
101
ALINAN ÇEKLER
102
BANKALAR
103
VERİLEN ÇEK ve ÖDEME EMRİ (-)
108
DİĞER HAZIR DEĞERLER
110
HİSSE SENETLERİ
111
ÖZEL KESİM TAHVİL SNT.VE BONO.
112
KAMU KESİMİ TAHVİL SNT.VE BONO
118
DİĞER MENKUL KIYMETLER
119
MENKUL KIY.DEĞER DÜŞ.KAR.(-)
120
ALICILAR
121
ALACAK SENETLERİ
122
ALACAK SENETLERİ REESKONTU (-)
124
KAZANILMAMIŞ FİN.KİRA.FZ.GL(-)
126
VERİLEN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR
127
DİĞER TİCARİ ALACAKLAR
128
ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR
129
ŞÜPHELİ TİC.AL. KARŞIĞI (-)
131
ORTAKLARDAN ALACAKLAR
132
İŞTİRAKLERDEN ALACAKLAR
133
BAĞLI ORTAKLIKLARDAN ALACAKLAR
135
PERSONELDEN ALACAKLAR
136
DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR
137
DİĞER ALACAK SNT.REESKONTU (-)
138
ŞÜPHELİ DİĞER ALACAKLAR
139
ŞÜPHELİ DİĞER ALACAK.KARŞ.(-)
150
İLK MADDE VE MALZEME
151
YARI MAMULLER - ÜRETİM
152
MAMULLER
153
TİCARİ MALLAR
157
DİĞER STOKLAR
158
STOK DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ KARŞ.(-)
159
VERİLEN SİPARİŞ AVANSLARI
170
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
171
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
172
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
173
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
174
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
175
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
176
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
177
YILLARA YAY. INS.VE ON.MALIYET
178
YILLARA YAY.İNŞ.ENF.DÜZELT.HES
179
TAŞERONLARA VERİLEN AVANSLAR
180
GELECEK AYLARA AİT GİDERLER
181
GELİR TAHAKKUKLARI
190
DEVREDEN KATMA DEĞER VERGİSİ
ALACAK
KALANI
191
İNDİRİLECEK KDV
192
DİĞER KDV
193
PEŞİN ÖDENEN VERGİ VE FONLAR
195
İŞ AVANSLARI
196
PERSONEL AVANSLARI
197
SAYIM VE TESELLÜM NOKSANLARI
198
DİĞER ÇEŞİTLİ DÖNEN VARLIKLAR
199
DİĞER DÖNEN VARLIKLAR KRŞ. (-)
220
ALICILAR
221
ALACAK SENETLERİ
222
ALACAK SENETLERİ REESKONTU (-)
224
KAZANILMAMIŞ FİN.KİRA.FZ.GL(-)
226
VERİLEN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR
229
ŞÜPHELİ ALACAKLAR KARŞILIĞI(-)
231
ORTAKLARDAN ALACAKLAR
232
İŞTİRAKLERDEN ALACAKLAR
233
BAĞLI ORTAKLIKLARDAN ALACAKLAR
235
PERSONELDEN ALACAKLAR
236
DİĞER ÇEŞİTLİ ALACAKLAR
237
DİĞER ALACAK SNT.REESKONTU (-)
239
ŞÜPHELİ DİĞER ALACAK.KARŞ. (-)
240
BAĞLI MENKUL KIYMETLER
241
BAĞLI MEN.KIY.DEĞ. DÜŞ.KAR.(-)
242
İŞTİRAKLER
243
İŞTİRAKLERE SERM.TAAHHÜT. (-)
244
İŞT.SERM.PAY.DEĞ.DÜŞÜK.KRŞ.(-)
245
BAĞLI ORTAKLIKLAR
246
BAĞLI ORTAK.SER.TAAHHUTLERİ(-)
247
BAĞ.ORT.SER.PAY.DEĞ.DÜŞ.KRŞ(-)
248
DİĞER MALİ DURAN VARLIKLAR
249
DĞR.MALİ DURAN VARLIK.KRŞ. (-)
250
ARAZİ VE ARSALAR
251
YERALTI VE YERÜSTÜ DÜZENLERİ
252
BİNALAR
253
TESİS MAKİNE VE CİHAZLAR
254
TAŞITLAR
255
DEMİRBAŞLAR
256
DİĞER MADDİ DURAN VARLIKLAR
257
BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (-)
258
YAPILMAKTA OLAN YATIRIMLAR
259
VERİLEN AVANSLAR
260
HAKLAR
261
ŞEREFİYE
262
KURULUŞ VE ÖRGÜTLENME GIDER.
263
ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GIDER.
264
ÖZEL MALİYETLER
267
DİĞER.MADDİ OLM. DURAN VARLIK.
268
BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (-)
269
VERİLEN AVANSLAR
271
ARAMA GİDERLERİ
272
HAZIRLIK VE GELİŞTİRME GİDER.
277
DİĞER ÖZEL TÜKENMEYE TABİ VAR.
278
BİRİKMİŞ TÜKENME PAYLARI (-)
279
VERİLEN AVANSLAR
280
GELECEK YILLARA AİT GİDERLER
281
GELİR TAAHHUKLARI
291
GELECEK YILLARDA İNDİRİLE. KDV
292
DİĞER KDV
293
GELECEK YILLAR İHTİYACI STOK.
294
ELD.ÇIK.STOK.VE MAD.DURAN VAR.
295
PEŞİN ÖDENEN VERGİLER VE FON
297
DİĞER ÇEŞİTLİ DURAN VARLIKLAR
298
STOK DEĞER DÜŞÜKLÜĞÜ KARŞ. (-)
299
BİRİKMİŞ AMORTİSMANLAR (-)
300
BANKA KREDİLERİ
301
FİNANSAL KİRALAMA İŞL.BORÇLAR
302
ERTELEN.FİN.KİRA.BORÇ.MAL. (-)
303
UZUN VAD.KRD.ANAP.TAKS.VE FAİZ
304
TAHVİL ANAP.BORÇ TAK.VE FAİZ.
305
ÇIKARILMIŞ BONOLAR VE SENETLER
306
ÇIKARILMIŞ DİĞER MENKUL KIYM.
308
MENKUL KIYMET. İHRAÇ FARKI (-)
309
DİĞER MALİ BORÇLAR
320
SATICILAR
321
BORÇ SENETLERİ
322
BORÇ SENETLERİ REESKONTU (-)
326
ALINAN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR
329
DİĞER TİCARİ BORÇLAR
331
ORTAKLARA BORÇLAR
332
İŞTİRAKLERE BORÇLAR
333
BAĞLI ORTAKLIKLARA BORÇLAR
335
PERSONELE BORÇLAR
336
DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR
337
DİĞER BORÇ.SENET.REESKONTU (-)
340
ALINAN SİPARİŞ AVANSLARI
349
ALINAN DİĞER AVANSLAR
350
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
351
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
352
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
353
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
354
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
355
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
356
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
357
YILLARA YAY.İNŞ.ve ONR.HAKEDİŞ
358
YILLARA YAY.İNŞ.ENF.DÜZELT.HES
360
ÖDENECEK VERGİ VE FONLAR
361
ÖDENECEK SOS. GÜV. KESİNTİLERİ
368
VD.GEÇ.ER.VEYA TK.VR.VE DĞ.YÜK
369
ÖDENECEK DİĞER YÜKÜMLÜLÜKLER
370
DÖN.KARI VER.VE DİĞ.YÜK.KARŞ.
371
DÖN.KAR.PEŞ.ÖD.VER.VE YÜK (-)
372
KIDEM TAZMİNATI KARŞILIĞI
373
MALİYET GİDERLERİ KARŞILIĞI
379
DİĞER BORÇ VE GİDER KARŞILIĞI
380
GELECEK AYLARA AİT GELİRLER
381
GİDER TAHAKKUKLARI
391
HESAPLANAN KDV
392
DİĞER KDV
393
MERKEZ VE ŞUBELER CARİ HESABI
397
SAYIM VE TESELLÜM FAZLALARI
399
DİĞER ÇEŞİTLİ YAB. KAYNAKLAR
400
BANKA KREDİLERİ
401
FİNANSAL KİRALAMA İŞL.BORÇLAR
402
ERTELEN.FİN.KİRA.BORÇ.MAL. (-)
405
ÇIKARILMIŞ TAHVİLLER
407
ÇIKARILMIŞ DĞR.MENKUL KIYMET.
408
MENKUL KIYMET.İHRAÇ FARKI (-)
409
DİĞER MALİ BORÇLAR
420
SATICILAR
421
BORÇ SENETLERİ
422
BORÇ SENETLERİ REESKONTU (-)
426
ALINAN DEPOZİTO VE TEMİNATLAR
429
DİĞER TİCARİ BORÇLAR
431
ORTAKLARA BORÇLAR
432
İŞTİRAKLERE BORÇLAR
433
BAĞLI ORTAKLIKLARA BORÇLAR
436
DİĞER ÇEŞİTLİ BORÇLAR
437
DİĞER BORÇ SENETLERİ REES. (-)
438
KAMUYA OL.ERT.VEYA TAKSIT.BORÇ
440
ALINAN SİPARİŞ AVANSLARI
449
ALINAN DİĞER AVANSLAR
472
KIDEM TAZMİNATI KARŞILIĞI
479
DİĞER BORÇ VE GİDER KARŞILIK.
480
GELECEK YILLARA AİT GELİRLER
481
GİDER TAHAKKUKLARI
492
GEL.YIL.ERT.VEYA TERKİN ED.KDV
493
TESİSE KATILMA PAYLARI
499
Dİ.ÇEŞ.UZUN VAD.YAB.KAYNAKLAR
500
SERMAYE
501
ÖDENMEMİŞ SERMAYE (-)
502
SERMAYE DÜZELT.OLUMLU FARKLARI
503
SERMAYE DÜZELT.OLUMSUZ FARKLARI (-)
520
HİSSE SENETLERİ İHRAÇ PRİMLERİ
521
HİSSE SENEDİ İPTAL KARLARI
522
M.D.V.YENİDEN DEĞERLEME ARTIŞ.
523
İŞTİRAKLER YENİDEN DEĞER.ART.
529
DİĞER SERMAYE YEDEKLERİ
540
YASAL YEDEKLER
541
STATÜ YEDEKLERİ
542
OLAĞANÜSTÜ YEDEKLER
548
DİĞER KAR YEDEKLERİ
549
ÖZEL FONLAR
570
GEÇMİŞ YILLAR KARLARI
580
GEÇMİŞ YILLAR ZARARLARI (-)
590
DÖNEM NET KARI
591
DÖNEM NET ZARARI (-)
600
YURT İÇİ SATIŞLAR
601
YURT DIŞI SATIŞLAR
602
DİĞER GELİRLER
610
SATIŞTAN İADELER (-)
611
SATIŞ İSKONTOLARI (-)
612
DİĞER İNDİRİMLER (-)
620
SATILAN MAMÜLLER MALİYETİ (-)
621
SATILAN TİC.MALLAR MALİYETİ(-)
622
SATILAN HİZMET MALİYETİ (-)
623
DİĞER SATIŞLARIN MALİYETİ (-)
630
ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GİD(-)
631
PAZARLAMA SAT.VE DAĞ.GİD. (-)
632
GENEL YÖNETİM GİDERLERİ (-)
640
İŞTİRAKLERDEN TEMETTÜ GELİR.
641
BAĞLI ORT.TEMETTÜ GELİRLERİ
642
FAİZ GELİRLERİ
643
KOMİSYON GELİRLERİ
644
KONUSU KALMAYAN KARŞILIKLAR
645
MENKUL KIYMETLER SATIŞ KARLARI
646
KAMBİYO KARLARI
647
REESKONT FAİZ GELİRLERİ
648
ENFLASYON DÜZELTMESİ KARLARI
649
DİĞER OLAĞAN GELİR VE KARLAR
653
KOMİSYON GİDERLERİ (-)
654
KARŞILIK GİDERLERİ (-)
655
MENKUL KIYMET SATIŞ ZARAR (-)
656
KAMBİYO ZARARLARI (-)
657
REESKONT FAİZ GİDERLERİ (-)
658
ENFLASYON DÜZELT.ZARARLARI (-)
659
DİĞER GİDER VE ZARARLAR (-)
660
KISA VADELİ BORÇLANMA GİD. (-)
661
UZUN VADELİ BORÇLANMA GİD. (-)
671
ÖNCEKİ DÖNEM GELİR VE KARLARI
679
DİĞ.OLAĞANDIŞI GELİR VE KARLAR
680
ÇALIŞMAYAN KISIM GİD.VE ZAR(-)
681
ÖNCEKİ DÖN.GİD.VE ZARARLARI(-)
689
DİĞER O.DIŞI GİD.VE ZARAR.(-)
690
DÖNEM KARI VEYA ZARARI
691
D.K.VER.VE DİĞ.YAS.YÜK.KAR.(-)
692
DÖNEM NET KARI VEYA ZARARI
697
YILLARA YAY.İNŞ.ENF.DÜZELT.HES
698
ENFLASYON DÜZELTME HESABI
700
MALİYET MUHASEBESİ BAĞLANTI HS
701
MALİYET MUHASEBESİ YANSITMA HS
710
DİREKT İLK MADDE VE MALZEME GD
711
DİREKT İLK MAD.VE MAL.YANS.
712
DİREKT İLK MAD.VE MAL.FİAT FAR
713
DİREKT İLK MAD.VE MAL.MİK.FAR.
720
DİREKT İŞÇİLİK GİDERLERİ
721
DİREKT İŞÇİLİK GİD.YANSIT.HES.
722
DİREKT İŞÇİLİK ÜCRET FARKLARI
723
DİREKT İŞÇİLİK SÜRE FARKLARI
730
GENEL ÜRETİM GİDERLERİ
731
GENEL ÜRETİM GİD.YANSITMA HES.
732
GENEL ÜRETİM GİD.BÜTÇE FARK.
733
GENEL ÜRETİM GİDERLERİ VER.FRK
734
GENEL ÜRETİM GİD.KAPASİTE FRK.
740
HİZMET ÜRETİM MALİYETİ
741
HİZMET ÜRETİM MAL.YAN.HES.
742
HİZMET ÜRET.MAL.FARK HESAPLARI
750
ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GİDER.
751
ARAŞ.VE GELİŞ.GİD.YANS.HESABI
752
ARAŞ.VE GELİŞ.GİDER FARKLARI
760
PAZARLAMA SATIŞ VE DAĞITIM GİDERLERİ
761
PAZARLAMA SAT.VE DAĞ.GİD.YANSITMA HS
762
PAZARLAMA SAT.VE DAĞ.GİD.FARK HESABI
770
GENEL YÖNETİM GİDERLERİ
771
GEN.YÖN.GİD.YANSITMA HESABI
772
GENEL YÖNETİM GİD.FARKLARI HS.
780
FİNANSMAN GİDERLERİ
781
FİNANSMAN GİDERLERİ YANSITMA HESABI
782
FİNANSMAN GİDERLERİ FARK HESABI
790
İLK MADDE VE MALZEME GİDERLERİ
791
İŞÇİ ÜCRET VE GİDERLERİ
792
MEMUR ÜCRET VE GİDERLERİ
793
DIŞ. SAĞL. FAYDA VE HİZMETLER
794
ÇEŞİTLİ GİDERLER
795
VERGİ RESİM VE HARÇLAR
796
AMORTİSMANLAR VE TÜKENME PAYL.
797
FİNANSMAN GİDERLERİ
798
GİDER ÇEŞİTLERİ YANSITMA HES.
799
ÜRETİM MALİYET HESABI
Bildirimin Hangi Sıfatla Verildiği
O
Mükellef
O Kanuni Temsilci
Vergi Kimlik Numarası
(T.C. Kimlik No)
Vergi Kimlik Numarası
###-###-####
…
###-###-####
…
Soyadı(Unvanı)
Adı (Unvanın Devamı)
Ticaret Sicil No
E-Posta Adresi
İrtibat Telefon No
###
### ## ##
Bildirimi Düzenleyen Mükellef/SM/SMMM
Vergi Kimlik Numarası
(T.C. Kimlik No)
Soyadı(Unvanı)
Adı (Unvanın Devamı)
Ticaret Sicil No/Oda
Sicil…
E-Posta Adresi
Vergi Kimlik Numarası
###
İrtibat Telefon No
### ## ##
Bildirimi Gönderen SM / SMMM / YMM
Vergi Kimlik Numarası
(T.C. Kimlik No)
Vergi Kimlik Numarası
### ### ###
Soyadı (Unvanı)
Adı (Unvanın Devamı)
Oda Sicil No
E-Posta Adresi
İrtibat Telefon No
### ### ## ##
YMM Bilgileri
Vergi Kimlik Numarası
(T.C. Kimlik No)
Vergi Kimlik Numarası
### ### ###
Soyadı (Unvanı)
Adı (Unvanın Devamı)
Oda Sicil No
E-Posta Adresi
İrtibat Telefon No
### ### ## ##
[R.G. 19 Ocak 2011 – 27820]
—— • ——
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından:
TÜRK GIDA KODEKSİ PİRİNÇ TEBLİĞİ
(TEBLİĞ NO: 2010/60)
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğ’in amacı, paketli veya dökme olarak insan tüketimine
sunulan kavuzsuz pirinç, değirmenlenmiş pirinç, yarı haşlanmış pirinç ve kırık pirincin
tekniğine uygun ve hijyenik şekilde üretim, hazırlama, işleme, muhafaza, depolama, taşıma ve
pazarlamasını sağlamak üzere bu ürünlerin özelliklerini belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ Oryza sativa L. türüne giren kültür bitkilerinden elde edilen
paketli veya dökme olarak insan tüketimine sunulan, kavuzsuz pirinç, değirmenlenmiş pirinç,
yarı haşlanmış pirinç, kırık pirinç ile Oryza sativa L. türüne giren farklı renkteki pirinçleri ve
aromalı pirinçleri kapsar. Pirinçten türetilen ürünleri ve yapışkan pirinci kapsamaz.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ, 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun 23 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar
MADDE 4 – (1) Bu Tebliğde geçen;
a) Aromatik pirinç: Genetik olarak kendine has aroması ve kokusu olan pirinci,
b) Çeltik: Oryza sativa L. türüne giren kültür bitkilerinin kavuzları soyulmamış tanesini,
c) Kavuzsuz pirinç: Yalnızca kavuzları soyulmuş olan çeltiği,
ç) Kırık Pirinç: ¼ ünden fazlası kırılmış olan pirinci,
d) Kırıntı veya toz kırık: 1,4 mm’lik yuvarlak delikli elekten geçen kırığı,
e) Kusurlu tane: Aşağıda tanımı verilen,
1- Ham tane: Tam olgunlaşmamış yeşil taneyi,
2- Doğal şekil bozukluğu olan tane: Doğal şekil bozukluğu, kalıtsal kökenli olsun ya da
olmasın, çeşidin tipik morfolojik özellikleriyle kıyaslandığında görülen şekil bozuklukları
olan taneyi,
3- Tebeşirleşmiş tane: Genetik özelliği olarak beyaz göbeklilik taşıyan çeşitler dışında
çevre veya diğer faktörlerden dolayı tane yüzeyinin en az dörtte üçü opak ve tebeşir
görünümünde olan taneyi,
4- Kırmızı çizgili tane: Üzerinde perikarp kalıntısı olarak o çeşide has olmayan kesik,
boydan boya ince veya kalınca koyu kırmızı renkli çizgiler bulunan taneyi,
5- Benekli tane: Üzerinde siyah renkli belirgin küçük benekler olan veya hafif yüzeysel
siyah çizgiler taşıyan taneyi,
6- Lekeli tane: Tane yüzeyinin küçük bir bölgesinde, değişik renklerde (siyah, kırmızı,
kahverengi) veya derin siyah çizgiler şeklinde de olabilen, tane doğal renginde belirgin
değişiklik olan taneyi,
7- Sarı tane: Kurutma sebebi dışında, doğal rengini kısmen ya da tamamen kaybederek
limon ya da portakal sarısı tonu almış taneyi,
8- Amber tane: Kurutma sebebi dışında, tüm yüzey renginin hafif amber-sarı bir renge
dönüşmüş olan taneyi,
9- Mandık veya kırmızı tane: Tane yüzeyinin tamamı kırmızı olan taneyi,
10- Kırık tane: ¼ ünden fazlası kırılmış olan taneyi,
f) Pirinç veya değirmenlenmiş pirinç: Oryza sativa L. türüne giren kültür bitkilerinin
tanesi olan çeltiğin, tekniğine uygun olarak kavuzları soyulduktan sonra, çeşitli değirmenleme
işlemleri uygulanarak embriyo ve kabuk ile alöron’un kısmen veya tamamen alınması
suretiyle elde edilen tane ürünü,
- Az değirmenlenmiş pirinç: Kavuzsuz pirincin kısmen değirmenlenmesi ile elde edilen
kepekli pirinci,
- Tam değirmenlenmiş pirinç: Kavuzsuz pirincin kepeğinin tamamının ve embriyosunun
tamamına yakınının alınması ile elde edilen pirinci,
g) Yabancı madde: Pirinç tanesi dışındaki böcek ve böcek parçaları ile kalıntıları,
hayvansal atık ve kalıntıları, yabancı tohumlar, kabuk, kepek, saman gibi organik maddeler ile
taş, kum, toprak ve metal gibi inorganik maddeleri,
ğ) Yarı haşlanmış pirinç: Nişastası jelatinize olana kadar su veya buhar ile ısıl işleme
tabi tutulan ve sonra kurutulan çeltiğin işlenmesiyle elde edilen kavuzsuz veya
değirmenlenmiş pirinci,
ifade eder.
Ürün özellikleri
MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ kapsamındaki ürünlerin özellikleri aşağıda verilmiştir:
a) Pirinç, kendine has renk, tat, koku ve görünüşte olmalı, acılaşmış, ekşimiş,
kokuşmuş, küflenmiş olmamalı, yabancı bir tat ve koku, böcek ve böcek parçalarını,
kalıntılarını ve yumurtalarını, hayvansal artıklar ve metal parçaları içermemelidir.
b) Bu Tebliğ kapsamındaki pirinçlerin ve kırık pirinçlerin rutubet miktarı en fazla
%14.5 olmalıdır.
c) Farklı pirinç çeşitleri, sınıfları, grupları, tipleri ve menşei karıştırılarak piyasaya
sunulamaz. Ürün içerisinde bulunan kırık taneler, kendi çeşidinden başka bir çeşidin kırığı
olamaz.
ç) Tam değirmenlenmiş pirinç; içerdiği kusurlu tane, organik ve inorganik yabancı
madde miktarlarına göre 1. Sınıf veya 2. Sınıf olarak değerlendirilir.
d) Bu Tebliğ kapsamındaki pirinçler; kusurlu tane, organik ve inorganik yabancı madde
içerikleri açısından Ek-1’e uygun olmalıdır.
e) Aromatik pirinç; değirmenlenmiş pirinç, kavuzsuz pirinç, yarı haşlanmış pirinç olarak
işlenebilir. Bu durumda aromatik pirinçte bulunabilecek kusurlu tane, organik ve inorganik
yabancı madde içerikleri Ek 1’de ait olduğu işleme şeklinin ve sınıfının değerlerine uygun
olmalıdır.
f) Genetik özelliği olarak beyaz göbeklilik taşıyan pirinç çeşitlerinde tebeşirleşmiş tane
aranmaz.
g) Pirinç içinde kavuzsuz pirinç ile çeltik miktarı ayrı ayrı ağırlıkça % 0.05’i
geçmemelidir.
ğ) Kavuzsuz pirinç içinde çeltik miktarı ağırlıkça % 1’i geçmemelidir.
h) Pirinçler, tane uzunluğuna göre uzun taneli pirinç, orta taneli pirinç ve kısa taneli
pirinç olarak gruplandırılır. Pirinçlerin tane uzunlukları ve uzunluk/genişlik oranları Ek-2’ye
uygun olmalıdır.
Katkı maddeleri
MADDE 6 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünler 22/5/2008 tarihli ve 26883
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Renklendiriciler ve Tatlandırıcılar
Dışındaki Gıda Katkı Maddeleri Tebliği’ne uygun olmalıdır.
Bulaşanlar
MADDE 7 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünler, 17/5/2008 tarihli ve 26879
sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerindeki Bulaşanların
Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ’de yer alan hükümlere uygun olmalıdır.
Pestisit kalıntıları
MADDE 8 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerdeki Pestisit kalıntı miktarları,
31/12/2009 tarihli ve 27449 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi-Gıda
Maddelerinde Bulunmasına İzin Verilen Pestisitlerin Maksimum Kalıntı Limitleri Tebliği’nde
yer alan hükümlere uygun olmalıdır.
Hijyen
MADDE 9 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünler Türk Gıda Kodeksi
Yönetmeliği’nin Gıda Hijyeni bölümünde yer alan genel kurallara uygun olarak üretilmeli ve
6/2/2009 tarihli ve 27133 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda KodeksiMikrobiyolojik Kriterler Tebliği’nde yer alan hükümlere uygun olmalıdır.
Ambalajlama ve etiketleme-işaretleme
MADDE 10 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerin ambalajlanması,
etiketlenmesi ve işaretlenmesinde "Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği"nin Ambalajlama ve
Etiketleme - İşaretleme Bölümü ile 25/8/2002 tarihli ve 24857 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türk Gıda Kodeksi – Gıda Maddelerinin Genel Etiketleme ve Beslenme
Yönünden Etiketleme Kuralları Tebliği’nde yer alan hükümlerin yanı sıra aşağıdaki kurallara
da uyulmalıdır:
a) Hasatın gerçekleştiği yıl “ürün yılı” olarak ambalaj üzerinde belirtilmelidir.
b) Tane uzunluğu uzun, orta ve kısa olarak ambalaj üzerinde belirtilmelidir. Tane
uzunluğu “uzun” olan pirinçler Tip A, Tip B veya Tip C olarak da belirtilmelidir.
c) Pirincin sınıfı, kırık oranı ve menşei ambalaj üzerinde belirtilmelidir.
ç) Ürüne ait çeşit adı (Örneğin Baldo Pirinç, Osmancık pirinç gibi) ürün etiketi üzerinde
belirtilebilir. Ayrıca pirincin yetiştirildiği yöre veya bölge etiket üzerinde yazılmak
istendiğinde “…. yöresinde/bölgesinde yetiştirilmiştir” şeklinde ifade edilmelidir (Örneğin
Baldo Pirinç “Trakya bölgesinde yetiştirilmiştir” gibi).
d) Pirinç etiketinde “pilavlık pirinç” gibi kullanım amacına yönelik ifadeler etiket
üzerinde yer alabilir. Bu ifadeler kullanılmak istendiği takdirde “pilavlık-ithal pirinç”,
“pilavlık-yerli pirinç” şeklinde aynı yüzde, aynı puntoyla yazılmalıdır. Ayrıca ithal pirinçlerin
menşei de arka yüzde yazılmalıdır.
e) “Kavuzsuz pirinç” ifadesi yerine “kahverengi pirinç”, “kargo pirinç” ifadeleri
kullanılabilir.
f) “Az değirmenlenmiş pirinç” ifadesi yerine “kepekli pirinç” ifadesi kullanılabilir.
g) “Tam değirmenlenmiş pirinç” ifadesi yerine “pirinç” ifadesi kullanılabilir.
ğ) “Yarı haşlanmış pirinç” ifadesi yerine “parboiled pirinç” ifadesi kullanılabilir.
Taşıma ve depolama
MADDE 11 – (1) Bu Tebliğde yer alan ürünlerin depolanmasında ve taşınmasında Türk
Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin Gıdaların Taşınması ve Depolanması Bölümündeki kurallara
uyulmalıdır.
Numune alma ve analiz metotları
MADDE 12 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerden Türk Gıda Kodeksi
Yönetmeliği’nin Numune Alma ve Analiz Metotları bölümünde belirtilen kurallara uygun
olarak numune alınmalı, ulusal veya uluslararası kabul görmüş analiz metotları
uygulanmalıdır.
Denetim
MADDE 13 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal edenler
bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır. Bu hükümlere uymayan işyerleri hakkında gerekli
işlemler, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu hükümlerine
göre Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yapılır.
Yürürlükten kaldırılan mevzuat
MADDE 14 – (1) Bu Tebliğ ile 19/4/2001 tarihli ve 24378 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Pirinç Tebliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Uyum zorunluluğu
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan
ürünleri üreten, satan ve ithal eden işyerleri bu Tebliğin yayım tarihinden itibaren bir yıl
içerisinde bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır.
(2) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve
ithal eden işyerleri bu Tebliğ hükümlerine uyum sağlayıncaya kadar 19/4/2001 tarihli ve
24378 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Pirinç Tebliği (Tebliğ No:
2001/10) hükümlerine uymak zorundadır.
Yürürlük
MADDE 15 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 16 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.
Ek-1. Bu tebliğ kapsamındaki pirinçlerin, kusurlu tane, organik ve inorganik yabancı
madde içerikleri
Doğal
şekil
bozukluğu
olan tane,
Mandık
Ham tane ve
Kırmızı benekli
Organik İnorganik
veya
tebeşirleşmi
çizgili
tane, Kırık tane Yabancı Yabancı
kırmızı
ş tane(1)
tane
lekeli (Ağırlıkç Maddeler(2) Maddeler
tane
(Ağırlıkça
(Ağırlıkça tane, sarı a En (Ağırlıkça (Ağırlıkça
(Ağırlıkça
En Fazla,
En Fazla, tane ve Fazla, %) En Fazla, En Fazla,
En Fazla,
%)
%)
amber
%)
%)
%)
tane
(Ağırlıkça
En Fazla,
%)
0.
0.
0.
0.3
0.05
Pirinç (1. sınıf)
1
5
5
5
5
1.
0.4
0.1
Pirinç (2. sınıf)
2
1
1
10
5
Kavuzsuz pirinç
6
4
2
5
1.5
0.1
Az
0.5
0.1
1,
Değirmenlenmi
2
1
2
5
5
ş pirinç
Yarı haşlanmış
1.5
0.1
6
4
2
5
kavuzsuz pirinç
Yarı haşlanmış
0.5
0.1
1,
değirmenlenmiş
2
1
2
5
5
pirinç
Kırık pirinç
6
4
2
2
0.5
0.1
Kırıntı veya toz
1.5
0.1
kırık
(1)
Genetik özelliği olarak kendine has beyaz göbekli olan pirinç çeşitleri 1. ve 2. sınıf pirince
göre değerlendirilir ve tebeşirleşmiş tane aranmaz.
(2)
Madde 5 (a) bendinde yer alan ve bulunmasına izin verilmeyen yabancı maddelerin
dışındaki yabancı maddeleri kapsar.
EK-2 Bu tebliğ kapsamındaki pirinçlerde Tane Uzunluğu ve Uzunluk/Genişlik Oranları
Tane Uzunluğu (mm)
Uzunluk/Genişlik Oranı
Uzun Taneli Pirinç (Tip A)
>6,7
2≤ - ≤3
Uzun Taneli Pirinç (Tip B)
>6,7
>3
Uzun Taneli Pirinç (Tip C)
6.0≤ - ≤6.7
2≤ - ≤3
Orta Taneli Pirinç
5,2< - <6,0
<3
Kısa Taneli Pirinç
≤5,2
<2
[R.G. 07 Ocak 2011 – 27808]
—— • ——
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından:
TÜRK GIDA KODEKSİ GIDA MADDELERİNDE KULLANILAN
TATLANDIRICILARIN SAFLIK KRİTERLERİ TEBLİĞİ
(TEBLİĞ NO: 2010/59)
Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı; gıda maddelerinde kullanılacak olan
tatlandırıcıların saflık kriterlerini belirlemektir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ gıda maddelerinde kullanılacak olan tatlandırıcıların saflık
kriterlerini kapsar.
Dayanak
MADDE 3 – (1) Bu Tebliğ, 11/6/2010 tarihli ve 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki
Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun 23 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Saflık kriterleri
MADDE 4 – (1) Gıda maddelerinde kullanılacak olan tatlandırıcıların saflık kriterleri
Ek-1'e uygun olmalıdır.
Numune alma ve analiz metotları
MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerden Türk Gıda Kodeksi
Yönetmeliğinin Numune Alma ve Analiz Metotları bölümünde belirtilen kurallara uygun
olarak numune alınacak ve uluslararası kabul görmüş analiz metotları uygulanacaktır.
Denetim
MADDE 6 – (1) Bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve ithal edenler
bu Tebliğ hükümlerine uymak zorundadır. Bu hükümlere uymayan işyerleri hakkında gerekli
işlemler, 5996 sayılı Kanun hükümlerine göre Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yapılır.
Avrupa Birliğine uyum
MADDE 7 – (1) Bu Tebliğ, 2008/60/EC sayılı “Gıda Maddelerinde Kullanılan
Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri” hakkındaki Komisyon Direktifi dikkate alınarak, Avrupa
Birliği’ne uyum çerçevesinde hazırlanmıştır.
Yürürlükten kaldırılan mevzuat
MADDE 8 – (1) Bu Tebliğ ile 4/12/2001 tarihli ve 24603 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcıların Saflık
Kriterleri Tebliği yürürlükten kaldırılmıştır.
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan
ürünleri üreten, satan ve ithal eden işyerleri 1 yıl içinde bu Tebliğ hükümlerine uymak
zorundadır.
(2) Halen faaliyet gösteren ve bu Tebliğ kapsamında yer alan ürünleri üreten, satan ve
ithal eden işyerleri bu Tebliğin hükümlerine uyum sağlayıncaya kadar 4/12/2001 tarihli ve
24603 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan
Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri Tebliği hükümlerine uymak zorundadır.
Yürürlük
MADDE 9 – (1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 10 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.
Ek-1
Tatlandırıcıların Saflık Kriterleri
E 420 (i) SORBİTOL
Eşanlamlılar:
D-glusitol, D-sorbitol
Tanım
Kimyasal adı:
D-glusitol
Einecs:
200-061-5
Kimyasal formülü:
C6H14O6
Molekül ağırlığı:
182.17
Saflık: Kuru madde bazında toplam glisitol % 97'den az ve D-sorbitol % 91'den az
olmamalıdır. Glisitoller, n tam sayı olmak üzere, yapısal
formülü CH2OH(CHOH)nCH2OH olan bileşiklerdir.
Tanımlama:
Tatlı, beyaz nem çeken toz, kristal toz, ince tabaka veya granül.
Belirleme
A. Çözünürlük:
Suda çok çözünür, etanolde az çözünür
B. Erime aralığı:
88-102 °C
C. Sorbitol monobenziliden 5 g örnek üzerine 7 ml metanol, 1 ml benzaldehit ve 1 ml
türevleri:
hidroklorik asit eklenir. Karıştırılır ve kristaller oluşana kadar,
mekanik bir karıştırıcıda çalkalanır. Vakum altında filtre edilir,
kristaller 1 g sodyum bikarbonat içeren 20 ml kaynar suda
çözülür, sıcakken filtre edilir, filtrat soğutulur, vakum altında
filtre edilir, 5 ml metanol-su (1:2) karışımı ile yıkanır ve havada
kurutulur. Bu şekilde elde edilen kristaller 173-179°C arasında
erir.
Su miktarı
% 1'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi).
Sülfatlandırılmış kül
Kuru madde bazında % 0.1'den fazla olmamalıdır.
İndirgen şeker
Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır.
Toplam şekerKuru madde bazında glukoz cinsinden, % 1'den fazla olmamalıdır.
Klorürler
Kuru madde bazında 50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Sülfatlar
Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır
Nikel
Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 420 (ii) SORBİTOL ŞURUBU
Eşanlamlılar:
Tanım
Kimyasal adı:
D-glusitol şurubu
Glukoz şurubunun hidrojenasyonu ile elde edilen sorbitol şurubu, Dsorbitol, D-mannitol ve hidrojene sakkaritlerden oluşur. Ürünün
D-sorbitol olmayan kısmı başlıca, hammadde olarak glukoz
şurubunun hidrojenasyonu (şurubun kristalize olmadığı
durumlarda) ile elde edilen hidrojene oligosakkaritlerden veya
mannitolden oluşur. n< 4 olan glisitoller az miktarda bulunabilir.
Glisitoller, n tam sayı olmak üzere, yapısal formülü
CH2OH(CHOH)nCH2OH olan bileşiklerdir.
Einecs:
270-337-8
Saflık: Susuz bazda toplam katı madde % 69'dan az ve D-sorbitol % 50'den az olmamalıdır.
Tanımlama:
Berrak renksiz ve tatlı sulu çözelti.
Belirleme
A. Çözünürlük:
B. Erime aralığı:
Su, gliserol ve propan-1,2-diol ile karışabilir.
5 g örnek üzerine 7 ml metanol, 1 ml benzaldehit ve 1 ml hidroklorik
asit eklenir. Karıştırılır ve kristaller oluşana kadar, mekanik bir
karıştırıcıda çalkalanır. Vakum altında filtre edilir, kristaller 1 g
sodyum bikarbonat içeren 20 ml kaynar suda çözülür, sıcakken
filtre edilir.Filtrat soğutulur, vakum altında filtre edilir, 5 ml
metanol-su (1:2) karışımı ile yıkanır ve havada kurutulur. Bu
şekilde elde edilen kristaller 173-179 °C arasında erir.
Su miktarı
% 31'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi).
Sülfatlandırılmış kül
Kuru madde bazında % 0.1'den fazla olmamalıdır.
İndirgen şeker
Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır.
Klorürler
Kuru madde bazında 50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Sülfatlar
Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır
Nikel
Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 421 MANNİTOL
1. Mannitol
Eşanlamlılar:
D-mannitol
Tanım Glukoz ve/veya fruktoz içeren karbonhidrat çözeltisinin katalitik hidrojenasyonu ile
üretilir.
Kimyasal adı:
D-mannitol
Einecs:
200-711-8
Kimyasal formülü C6H14O6
Molekül ağırlığı
182.2
Saflık: Kuru madde bazında D-mannitol % 96'dan az ve % 102'den fazla olmamalıdır.
Tanımlama: Beyaz, kokusuz, kristal toz.
Belirleme
A. Çözünürlük
Suda çözünür. Etanolde çok az çözünür. Eterde hemen hemen hiç
çözünmez.
B. Erime aralığı
164-169 ° C
C. İnce tabaka
Testi geçer
Kromatografisi
D. Spesifik rotasyon ]α[20D
E. pH 5-8
: +23 ° 'den +25° 'e kadar (borat çözeltisi)
10 ml % 10'luk (ağırlık/hacim) örnek çözeltisine, 0.5 ml doymuş
potasyum klorür çözeltisi eklenir ve pH ölçülür.
Kurutma kaybı
% 0.3'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 4 saat).
İndirgen şeker
Glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır.
Toplam şekerGlukoz cinsinden, % 1'den fazla olmamalıdır.
Sülfatlandırılmış kül
% 0.1'den fazla olmamalıdır.
Klorürler
70 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Sülfat 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Nikel
2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
2. Fermentasyon ile üretilen mannitol
Eşanlamlılar:
D-mannitol
Tanım Zygosachharomyces rouxii suşlarının aerobik koşullarda kesikli fermentasyonu ile
üretilir
Kimyasal adı:
D-mannitol
Einecs:
200-711-8
Kimyasal formülü C6H14O6
Molekül ağırlığı
182.2
Saflık: Kuru madde bazında % 99'dan az olmamalıdır.
Tanımlama: Beyaz, kokusuz, kristal toz
Belirleme
A. Çözünürlük
Suda çözünür. Etanolde çok az çözünür. Eterde hemen hemen hiç
çözünmez.
B. Erime aralığı
164-169 ° C
C. İnce tabaka
Testi geçer
Kromatografisi
D. Spesifik rotasyon ]α[20D
: +23° 'den +25° 'e kadar (borat çözeltisi)
E. pH 5-8
10 ml % 10'luk (ağırlık/hacim) örnek çözeltisine, 0.5 ml doymuş
potasyum klorür çözeltisi eklenir ve pH ölçülür.
Arabitol
% 0.3'den fazla olmamalıdır.
Kurutma kaybı
% 0.3'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 4 saat).
İndirgen şeker
Glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla olmamalıdır.
Toplam şekerGlukoz cinsinden, % 1'den fazla olmamalıdır.
Sülfatlandırılmış kül
% 0.1'den fazla olmamalıdır.
Klorürler
70 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Sülfat 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Aerobik mezofilik Bakteri 103/g'dan fazla olmamalıdır.
Koliform
10 g'da olmamalıdır.
Salmonella
10 g'da olmamalıdır.
E. coli
10 g'da olmamalıdır.
Staphylococcus aureus
10 g'da olmamalıdır.
Pseudomonas aeroginosa 10 g'da olmamalıdır.
Mayalar
100/g'dan fazla olmamalıdır.
Küfler
100/g'dan fazla olmamalıdır.
E 950 ASESÜLFAM K
Eşanlamlılar:
Tanım
Kimyasal adı:
tuzu.
Einecs:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Asesülfam potasyum, 3,4-dihidro-6-metil-1,2,3-okzatiasin-4-one-2,2dioksit'in potasyum tuzu.
6-metil-1,2,3-okzatiasin-4(3H)-one-2,2-dioksit potasyum
259-715-3
C4H4KNO4S
201,24
Saflık:
Tanımlama:
Susuz bazda C4H4KNO4S %99’dan az olmamalıdır.
Kokusuz, beyaz, kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 200 kat daha
fazla tatlıdır.
Belirleme
A. Çözünürlük:
Suda çok iyi çözünür. Etanolde çok az çözünür.
B. Kızılötesi emilim:
1000 ml suda 10 mg'lık çözelti için maksimum 227±2
nm
C. Potasyum için pozitif test: Testi geçer. (2 gram örneğin yakılması sonucunda oluşan
kalıntının test edilmesi)
D. Çöktürme testi:
2 ml asetik asit ve 2 ml sudaki 0,2 gram örnek çözeltisine
%10’luk.sodyum kobaltnitrit çözeltisinden birkaç damla ilave
edilir. Sarı çökelti oluşur
Kurutma Kaybı:
% 1’den fazla olmamalıdır (105 °C'de 2 saat).
Organik safsızlık:
20 mg/kg kızılötesi aktif bileşenler için testi geçer.
Florür:
3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun:
1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 951 ASPARTAM
Eşanlamlılar:
Aspartil fenilalanin metil ester.
Tanım
Kimyasal adı:
N-L-α -(Aspartil-L-fenilalanin-1-metilester,3-amino-N-(α
-karbometoksi-fenetil)-suksinamik asit-N-metil ester.
Einecs:
245-261-3
Kimyasal formülü:
C14H18N2O5
Molekül ağırlığı:
294.31
Saflık: Susuz bazda C14H18N2O5 cinsinden % 98'den az ve % 102'den fazla olmamalıdır.
Tanımlama: Tatlı, beyaz, kokusuz, kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 200 kat daha fazla
tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük:
Suda ve etanolde az çözünür.
Kurutma kaybı
% 4.5'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 4 saat).
Sülfatlandırılmış kül
Kuru madde bazında %0.2'den fazla olmamalıdır.
pH
4.5 - 6.0 (1/125’lik çözelti).
Transmitans 2N hidroklorik asitteki % 1'lik çözeltinin transmitansı, uygun
spektrofotometrede 1cm'lik küvetlerde 430nm'de, 2N
hidroklorik asit referans alınarak ölçülür. Transmitans değeri
0.95'den az olmamalıdır (yaklaşık olarak 0.022'den daha fazla
olmayan bir absorbansa eşit).
Spesifik rotasyon
[α]D20
: +14.5° 'den +16.5° 'e kadar.
Örnek çözeltisinin hazırlanmasından sonra 30 dakika içinde, 4'te
100/15 N formik asit çözeltisinde belirlenir.
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır
5-benzil-3,6- diokso- 2Kuru madde bazında 1.5 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
piperazinasetik asit
E 952 SİKLAMİK ASİT ve Na, Ca TUZLARI
(I) SİKLAMİK ASİT
Eşanlamlılar
Siklohekzilsülfamik asit, siklamat.
Tanım
Kimyasal adı
Siklohekzansülfamik asit, siklohekzilaminosülfonik asit.
Einecs
202-898-1
Kimyasal formülü
C6H13NO3S
Molekül ağırlığı
179.24
Saflık Siklohekzilsülfamik asit susuz bazda % 98'den az ve % 102'den fazla C6H13NO3S
eşdeğeri içermemelidir.
Tanımlama Hemen hemen renksiz, tatlı-ekşi tatta, beyaz kristal tozdur. Sukrozdan yaklaşık
40 kat daha fazla tatlıdır.
Belirleme
A. Çözünürlük
B. Çöktürme testi
Suda ve etanolde çözünür.
% 2'lik çözelti hidroklorik asitle asitlendirilir. Suyla hazırlanmış
yaklaşık 1 molar’lık baryum klorür çözeltisinden 1 mL
eklenir ve herhangi bir bulanıklık ya da çökelti oluşursa
filtre edilir. Berrak
çözeltiye % 10'luk sodyum nitrit
çözeltisinden 1 mL eklenir. Beyaz çökelti oluşur.
Kurutma kaybı
% 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 1 saat).
Selenyum
Kuru madde bazında selenyum cinsinden 30 mg/kg'dan fazla
olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Siklohekzilamin
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Disiklohekzilamin
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Anilin
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
(II) SODYUM SİKLAMAT
Eşanlamlılar
Siklamat, siklamik asitin sodyum tuzu.
Tanım
Kimyasal adı
Sodyum siklohekzansülfamat, sodyum
siklohekzilsülfamat.
Einecs
205-348-9
Kimyasal formülü
C6H12NNaO3S ve hidrat formu C6H12NNaO3S.2H2O
Molekül ağırlığı
Susuz form; 201.22
Hidrat form; 237.22
Saflık Kuru madde bazında % 98'den az ve % 102'den fazla olmamalıdır.
Dihidrat formu; Kuru madde bazında % 84'den az
olmamalıdır.
Tanımlama Beyaz, kokusuz kristaller veya kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 30 kat daha
fazla tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük
Suda çözünür, etanolde hemen hemen çözünmez.
Kurutma kaybı
% 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 1 saat).
Dihidrat formu için; % 15.2'den fazla olmamalıdır (105 °
C'de 2 saat).
Selenyum
Kuru madde bazında selenyum cinsinden 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Siklohekzilamin
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Disiklohekzilamin
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Anilin
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
(III) KALSİYUM SİKLAMAT
Eşanlamlılar
Siklamat, siklamik asitin kalsiyum tuzu.
Tanım
Kimyasal adı
Kalsiyum siklohekzansülfamat, kalsiyum siklohekzilsülfamat.
Einecs
205-349-4
Kimyasal formülü
C12H24CaN2O6S2.2H2O
Molekül ağırlığı
432.57
Saflık
Kuru madde bazında % 98'den az ve % 101'den fazla
olmamalıdır.
Tanımlama Beyaz, renksiz kristaller veya kristal toz. Sukrozdan yaklaşık 30 kat daha fazla
tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük
Suda çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür.
Kurutma kaybı
% 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 1 saat).
Dihidrat formu için; % 8.5den fazla olmamalıdır (140 ° C'de 4
saat).
Selenyum
Kuru madde bazında selenyum cinsinden 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller
Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla
olmamalıdır
Siklohekzilamin
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Disiklohekzilamin
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Anilin
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 953 İZOMALT
Eşanlamlılar
Hidrojene izomaltuloz, hidrojene palatinoz.
Tanım
Kimyasal adı İzomalt, başlıca bileşenleri aşağıdaki disakkaritler olan hidrojene mono ve
disakkaritlerin karışımıdır.
6-O- α -D-Glukopiranozil-D-sorbitol (1,6-GPS) ve
1-O- α -D-Glukopiranozil-D-mannitol dihidrat (1,1-GPM)
Kimyasal formülü
6-O- α -D-Glukopiranozil-D-sorbitol: C12H24O11
1-O- α -D-Glukopiranozil-D-mannitol dihidrat: C12H24O11.2H2O
Molekül ağırlığı
6-O- α -D-Glukopiranozil-D-sorbitol: 344.32
1-O- α -D-Glukopiranozil-D-mannitol dihidrat: 380.32
Saflık Susuz bazda; hidrojene mono ve disakkaritlerin %98'inden az, 6-O- α -DGlukopiranozil-D-sorbitol ve 1-O- α -D-Glukopiranozil-Dmannitol dihidrat karışımının % 86'sından az içermemelidir.
Tanımlama
Belirleme
A. Çözünürlük
B. İnce tabaka
Kromatografisi
Kokusuz, beyaz, az higroskobik, kristal kütledir.
Suda çözünür. Etanolde çok az çözünür.
İnce tabaka kromatografisi; yaklaşık 0.2 mm kromatografik
silikajel tabakası ile kaplanmış plaka kullanılarak yapılır.
Kromatogramdaki başlıca lekeler 1,1-GPM ve 1,6-GPS'tir.
Su içeriği
% 7'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi).
Sülfatlandırılmış kül
Kuru madde bazında % 0.05'den fazla olmamalıdır.
D-mannitol
% 3'den fazla olmamalıdır.
D-sorbitol
% 6'den fazla olmamalıdır.
İndirgen şeker
Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.3'den fazla
olmamalıdır.
Nikel
Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller (Pb cinsinden)
Kuru madde bazında, 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 954 SAKKARİN ve Na, K ve Ca TUZLARI
(I) SAKKARİN
Tanım
Kimyasal adı
3-okso-2,3-dihidrobenzo(d)izotiazol-1,1-dioksit.
Einecs
201-321-0
Kimyasal formülü
C7H5NO3S
Molekül ağırlığı
183.18
Saflık Susuz bazda % 99'dan az ve % 101'den fazla C7H5NO3S içermemelidir.
Tanımlama Kokusuz veya zayıf aromatik kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı,
beyaz kristaller veya beyaz kristal toz. Sukrozdan
yaklaşık 300-500 kat daha fazla tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük Suda az çöznür. Bazik çözeltilerde çözünür. Etanolde eser miktarda
çözünür.
Kurutma kaybı
% 1'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 2 saat).
Erime aralığı
226-230 ° C.
Sülfatlandırılmış kül
Kuru madde bazında % 0,2 fazla olmamalıdır.
Benzoik ve salisilik asit
Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan
1/20’lik çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış
yaklaşık 1 molar’lık demir klorür çözeltisinden 3 damla
eklenir. Çökelti veya mor renk oluşmaz.
o-toluensülfonamid
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
p-toluensülfonamid
Benzoik asit p-sülfonamid
Kolay karbonize olabilen
Maddeler
Arsenik
Selenyum
Kurşun
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 25 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Yok
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
(II) SODYUM SAKKARİN
Eşanlamlılar
Sakkarin, sakkarinin sodyum tuzu.
Tanım
Kimyasal adı Sodyum o-benzosülfimid,
2,3-dihidro-3-oksobenzisülfonazol'ün sodyum tuzu
oksobenzisülfonazol, 1,2-benzizotiazolin-3-one-1,
1-dioksit sodyum tuz dihidrat
Einecs
204-886-1
Kimyasal formülü
C7H4NNaO3S.2H2O
Molekül ağırlığı
241.19
Saflık Susuz bazda % 99'dan az ve % 101'den fazla C7H4NNaO3S içermemelidir.
Tanımlama Kokusuz veya zayıf kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı, beyaz
kristaller veya beyaz kristal efloresan toz. Seyreltik
çözeltilerde sukrozdan yaklaşık 300-500 kat daha fazla
tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük
Suda serbestçe çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür.
Kurutma kaybı
% 15'den fazla olmamalıdır (120 ° C'de 4 saat).
Benzoik ve salisilik asit
Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan 1/20’lik
çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış yaklaşık 1
molar’lık demir klorür çözeltisinden 3 damla eklenir.
Çökelti veya mor renk oluşmaz.
o-toluensülfonamid
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
p-toluensülfonamid
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Benzoik asit p-sülfonamid
Kuru madde bazında 25 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kolay karbonize olabilen
maddeler
Yok
Arsenik
Selenyum
Kurşun
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
(III) KALSİYUM SAKKARİN
Eşanlamlılar
Tanım
Sakkarin, sakkarinin kalsiyum tuzu.
Kimyasal adı Kalsiyum o-benzosülfimid, 2,3-dihidro-3 oksobenzisosülfonazol'ün kalsiyum
tuzu, 1,2-benzisotiazolin-3-one-1,1-dioksit Kalsiyum tuz
hidrat (2:7)
Einecs
229-349-0
Kimyasal formülü
C14H8CaN2O6S2.3 ½ H2O
Molekül ağırlığı
467.48
Saflık
Susuz bazda % 95'dan az C14H8CaN2O6S2 içermemelidir.
Tanımlama Kokusuz veya zayıf kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı, beyaz
kristaller veya beyaz kristal toz. Seyreltik çözeltilerde
sukrozdan yaklaşık 300-500 kat daha fazla tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük
Suda serbestçe çözünür. Etanolde çözünür.
Kurutma kaybı
Benzoik ve salisilik asit
o-toluensülfonamid
p-toluensülfonamid
% 13.5'den fazla olmamalıdır (120 ° C'de 4 saat).
Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan 1/20’lik
çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış yaklaşık 1
molar’lık demir klorür çözeltisinden 3 damla eklenir.
Çökelti veya mor renk oluşmaz.
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 10 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Benzoik asit p-sülfonamid
Kuru madde bazında 25 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kolay karbonize olabilen maddeler
Yok
Arsenik
Selenyum
Kurşun
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 30 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
(IV) POTASYUM SAKKARİN
Eşanlamlılar
Sakkarin, sakkarinin potasyum tuzu.
Tanım
Kimyasal adı Potasyum o-benzosülfimid,
2,3-dihidro-3-oksobenzisosülfonazol'ün potasyum tuzu,
1,2-benzisotiazolin-3-one-1,1-dioksit monohidrat'ın
potasyum tuzu
Einecs
Kimyasal formülü
C7H4KNO3S.H2O
Molekül ağırlığı
239.77
Saflık Susuz bazda % 99'dan az ve % 101'den fazla C7H4KNO3S içermemelidir.
Tanımlama Kokusuz veya zayıf kokulu, çok seyreltik çözeltilerinde bile tatlı, beyaz kristal
veya beyaz kristal toz. Seyreltik çözeltilerde sukrozdan
yaklaşık 300-500 kat daha fazla tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük Suda serbestçe çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür.
Kurutma kaybı
% 8'den fazla olmamalıdır (120 ° C'de 4 saat).
Benzoik ve salisilik asit
Önceden 5 damla asetik asitle asitlendirilmiş olan
1/20’lik çözeltinin 10 mL'sine, suyla hazırlanmış
yaklaşık 1 molar’lık demir klorür çözeltisinden 3
damla eklenir. Çökelti veya mor renk oluşmaz.
o-toluensülfonamid
olmamalıdır.
Kuru
madde
bazında
10
mg/kg'dan
fazla
p-toluensülfonamid
olmamalıdır.
Kuru
madde
bazında
10
mg/kg'dan
fazla
Benzoik asit p-sülfonamid
olmamalıdır.
Kuru
madde
bazında
25
mg/kg'dan
fazla
Kolay karbonize olabilen maddeler
Arsenik
olmamalıdır.
Selenyum
olmamalıdır.
Kurşun
olmamalıdır.
Yok
Kuru
madde
bazında
3
mg/kg'dan
fazla
Kuru
madde
bazında
30
mg/kg'dan
fazla
Kuru
madde
bazında
1
mg/kg'dan
fazla
E 955 SUKRALOZ
Eşanlamlılar:
Tanım
Kimyasal adı:
Einecs:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Saflık:
Tanımlama:
Belirleme
Çözünürlük:
Kızılötesi emilim:
4,1′,6′-Triklororgalaktosukroz
1,6-Dikloro-1,6-dideoksi-β-D-fruktofuranosil-4-kloro-4deoksi-α-D-galaktopiranosit
259-952-2
C12H19Cl3O8
397,64
Susuz bazda %98’dan az ve %102’den çok C12H19Cl3O8
içermemelidir.
Beyazdan kirli beyaza kadar, hemen hemen
kokusuz, kristal
toz.
Su, metanol ve etanolda serbestçe çözünür, etil asetat’ta
az çözünür.
Sukroloz referans standardı kullanılarak elde edilen
referans spekturumunda olduğu gibi örnekteki
potasyum bromid dağılımının kızılötesi
spektrumu benzer dalga numaralarında relative
maxima (maksimum bağlılık) gösterir.
İnce tabaka
Kromatografisi:
Analiz çözeltisindeki ana leke (spot) diğer klorine
disakkaritler için yapılan analizdeki belirtilen
Standard A çözeltisinin ana lekesi ile aynı Rf
değerine sahiptir. Bu standart çözelti 10 ml etanol
içerisinde 1.0 gr referans standart sukralozun
çözülmesi ile elde edilir.
[α] 20 D + 84,0°’den + 87,5°’ye susuz bazda
hesaplanan
(%10 w/v çözeltisi)
Özel devir (rotasyon):
Saflık
Su:
metodu)
Sülfatlandırılmış kül:
Diğer klorine disakkaritler:
Klorine monosakkaritler:
Trifenilfosfin oksit:
Metanol:
Kurşun:
% 0,2’den fazla olmamalıdır (Karl Fisher
% 0,7’den fazla olmamalıdır.
% 0,5’den fazla olmamalıdır.
% 0,1’den fazla olmamalıdır.
150 mg/kg’dan fazla olmamalıdır.
% 0,1’den fazla olmamalıdır.
1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 957 TAUMATİN
Tanım
Kimyasal adı
Taumatin, Thaumatococcus danielli'nin (Benth) doğal türünün
meyvesinin tohum zarlarından sulu ekstraksiyonla
(pH 2.5-4.0) elde edilir ve esas olarak, kaynak
materyalden oluşmuş bitki bileşenlerinin iz
miktarları ile birlikte taumatin I ve taumatin II
proteinlerini içerir.
Einecs:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Saflık:
Tanımlama:
258-822-2
207 aminoasitlerin polipeptidi.
TaumatindIs22209
Taumatin II 22293
Kuru madde bazında % 94'den az olmayan proteine eşdeğer (Nx5.8) %
16'dan az azot içermemelidir.
Kokusuz, krem renkli yoğun tatlılığa sahip toz. Sukrozdan yaklaşık
2000-3000 kat daha fazla tatlıdır.
Belirleme:
Çözünürlük:
Kurutma kaybı:
Suda çok iyi çözünür, asetonda çözünmez.
% 9'dan fazla olmamalıdır.
(105 ° C'de sabit ağırlığa kadar).
Karbohidratlar:
Kuru madde bazında % 3'den fazla olmamalıdır.
Sülfatlandırılmış kül:
Kuru madde bazında % 2'den fazla
olmamalıdır.
Alüminyum: Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Arsenik:
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla
olmamalıdır.
Kurşun:
Kuru madde bazında 3 mg/kg.
Mikrobiyolojik kriterler:
Toplam aerobik mikrobiyolojik sayım:
Maksimum 1000/g
E. coli:
1 g’da bulunmamalıdır.
E 959 NEOHESPERİDİN DİHİDROKALKON
Eşanlamlılar:
Neohesperidin dihidrokalkon, NHDC, hesperetin dihidrokalkon4′ -β -neohesperidosid, neohesperidin DC.
Tanım
Kimyasal adı:
Neohesperidinin katalitik hidrojenasyonu ile elde edilen 2-O-αL-ramnopiranozil-4′-β-Dglukopiranozillhesperetin dihidrokalkon.
Einecs:
243-978-6
Kimyasal formülü:
C28H36O15
Molekül ağırlığı:
612.6
Saflık:
Kuru madde bazında % 96'dan az olmamalıdır.
Tanımlama
Kirli beyaz renkli, kokusuz, karakteristik yoğun tada sahip kristal toz.
Sukrozdan yaklaşık 1000-1800 kat daha fazla
tatlıdır.
Belirleme
Çözünürlük: Sıcak suda serbestçe, soğuk suda çok az çözünür. Eter ve benzende
hemen hemen çözünmez.
Maksimum Ultraviole Absorbsiyonu:
100 mL metanolde 2 mg içeren çözelti
için
282-283 nm
Neu testi:
10 mg neohesperidin DC 1 mL metanolde çözülür. % 1'lik 2-aminoetil
difenil borat metanolik çözeltisinden 1 mL
eklenir. Sapsarı renk oluşur.
Kurutma kaybı:
% 11'den fazla olmamalıdır (105 ° C'de 3 saat).
Sülfatlandırılmış kül:
Kuru madde bazında % 0.2'den fazla
olmamalıdır.
Arsenik:
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla
olmamalıdır.
Kurşun:
Kuru madde bazında 2 mg/kg olmalıdır.
Ağır metaller:
Kuru madde bazında kurşun cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla
olmamalıdır.
E 961 NEOTAM
Eşanlamlılar:
Tanım
N-[ N-(3,3-dimetilbütil )-L-α aspartil ]-L-fenilalanin 1-metil
ester
N ( 3,3-dimetilbütil )-L- aspartil-L-fenilalanin metil ester
Paladyum/karbon katalizörü varlığında metanol içinde 3,3dimetilbütiraldehit ile aspartamın hidrojen basıncı altındaki
reaksiyonu ile üretilir. Kizelgurun kullanılabildiği filtrasyon
ile saflaştırılıp izole edilir. Çözücünün distilasyon ile
ayrılmasından sonra, neotam su ile yıkanır, santrifüjle izole
edilir ve en sonunda vakumda kurutulur.
CAS No:
Kimyasal adı:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Tanımlama:
Saflık:
Belirleme
Çözünürlük:
Saflık
Su içeriği
165450-17-9
N-[N-(3,3-dimetilbütil)-L-α-aspartil]-L-fenilalanin 1-metil
ester
C20H30N2O5
378,47
Beyazdan kirli beyaza toz.
Kuru bazda %97’den az olmamalıdır.
60oC’de suda % 4,75(w/w),etanol ve etil asetatta çözünür.
% 5'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer, örnek miktarı
25±5mg)
pH
5,0 – 7,0 (0,5 % sulu çözelti)
Erime aralığı
81oC – 84oC
N-[(3,3-dimethylbutyl)
%1,5’dan fazla olmamalıdır.
-L-α-aspartyl]- L-phenylalanine
Kurşun
1mg/kg’dan fazla olmamalıdır.
E 962 ASPARTAM – ASESÜLFAM TUZU
Eşanlamlılar:
Tanım
Kimyasal adı:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Saflık:
Tanımlama:
Belirleme
A. Çözünürlük:
B. Transmitasyon:
Aspartam-asesülfam, aspartam-asesülfam tuzu
Tuz, asidik bir pH çözeltisinde yaklaşık 2:1 (w/w) oranındaki
aspartam ve asesülfam K’nın ısıtılmasıyla hazırlanır ve
kristalleşmeye bırakılır. Potasyum ve nem ortamdan
uzaklaştırılır. Ürün tek başına aspartamdan daha stabil olur.
L-fenilalanil-2-metil-L-α-aspartic asit’in 6-metil-1,2,3okzatiazin-4(3H)-one-2,2-dioksit tuzu
C18H23O9N3S
457,46
Kuru bazda aspartam %63-66, kuru bazda asit formundaki
asesülfam %34-37
Beyaz, kokusuz, kristal toz.
Suda eser ve etanolda az miktarda çözünür.
Sudaki
%1’lik
çözeltinin
transmitasyonu
uygun
spektrofotometrede suyu referans olarak kullanarak 430
nm’de 1 cm’lik hücrelerde hesaplanır. 0,95’ten az olmamalı
ve yaklaşık 0,022 den fazla olmayan emilime eşit olmalıdır.
C.Özel devir (rotasyon): [α]D20 = + 14,5° ile + 16,5° arası
6,2 gr 100 ml formik asite (15N) ilave edip 30 dakikada
hazırlanan çözelti ile hesaplanır. Aspartam-asesülfam tuzunun
aspartam içeriğini düzeltmek için hesaplanan özel rotasyonu
0,646’ya bölünür.
Saflık
Kurutma kaybı:
% 0,5'den fazla olmamalıdır (105 °C , 4 saat)
5-Benzil-3,6-diokso-2piperazinesetik asit: % 0,5’den fazla olmamalıdır.
Kurşun:
1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 965 (i) MALTİTOL
Eşanlamlılar:
Tanım
Kimyasal adı:
Einecs:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Saflık:
Tanımlama:
Belirleme
A. Çözünürlük:
B. Erime aralığı:
C. Spesifik rotasyon:
çözelti).
Rutubet:
Sülfatlandırılmış kül:
İndirgen şeker:
olmamalıdır.
Klorürler:
Sülfat:
Nikel:
Arsenik:
Kurşun:
D-maltitol, hidrojene maltoz.
(α)-D-Glukopiranozil-1,4-D-glusitol.
209-567-0
C12H24O11
344,31
Susuz bazda % 98'den az D-maltitol C12H24O11 içermemelidir.
Tatlı, beyaz kristal toz.
Suda çok iyi çözünür. Etanolde az çözünür.
148-151°C
[α] D 20 : +105,5°'den +108,5°'e kadar (% 5'lik, ağırlık/hacim,
% 1'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi).
Kuru madde bazında % 0,1’den fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0,1’den fazla
Kuru madde bazında 50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 965 (ii) MALTİTOL ŞURUBU
Eşanlamlılar:
Tanım:
Saflık:
Tanımlama:
Hidrojene yüksek maltoz-glukoz şurubu, hidrojene glukoz
şurubu.
Başlıca maltitol ile sorbitol ve hidrojene oligo ve
polisakkaritlerden oluşan karışımdır. Yüksek maltoz içerikli
glukoz şurubunun katalitik hidrojenasyonu veya bunun
bireysel bileşimlerinin hidrojenasyonu ve karışımı ile üretilir.
Ticari olarak şurup ve katı ürün şeklinde sağlanabilir.
Kuru madde bazında toplam hidrojene sakkaritlerin %
99'undan az ve kuru madde bazında maltitolün % 50'sinden az
olmamalıdır.
Renksiz ve kokusuz, berrak, viskoz sıvı veya beyaz kristal
kütle.
Belirleme
A. Çözünürlük:
B. İnce tabaka
Kromatografisi:
Su miktarı:
İndirgen şeker:
Sülfatlandırılmış kül:
Klorürler:
Sülfat:
Nikel:
Kurşun:
Suda çok iyi çözünür. Etanolde az çözünür.
Testi geçer.
% 31'den fazla olmamalıdır (Karl Fischer yöntemi).
Glukoz cinsinden, % 0,3’den fazla olmamalıdır.
% 0,1’den fazla olmamalıdır.
50 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 966 LAKTİTOL
Eşanlamlılar:
Tanım
Kimyasal adı:
Einecs:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Saflık:
Tanımlama:
Laktit, laktositol, laktobiosit.
4-O-β-D-Galaktopiranozil-D-glusitol.
209-566-5
C12H24O11
344,32
Kuru madde bazında % 95'den az olmamalıdır.
Tatlı kristal toz veya renksiz çözeltiler. Kristal ürünler susuz,
monohidrat ve dihidrat formlarda bulunur.
Belirleme
A. Çözünürlük:
Suda çok iyi çözünür.
B. Spesifik rotasyon: Susuz bazda hesaplanmış, [α] D 20 = +13°'den +16°'ya kadar
(%10'luk, w/v, sulu çözelti)
Su Miktarı:
Kristal ürünler; % 10,5’den fazla olmamalıdır (Karl Fischer
yöntemi).
Diğer polioller:
Susuz bazda % 2,5’den fazla olmamalıdır.
İndirgen şeker:
Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0,2’den fazla
olmamalıdır.
Klorürler:
Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Sülfat:
Kuru madde bazında 200 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Sülfatlandırılmış kül: Kuru madde bazında % 0,1’den fazla olmamalıdır.
Nikel:
Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Arsenik:
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun:
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 967 KSİLİTOL
Eşanlamlılar
Tanım
Kimyasal adı
Einecs
Kimyasal formülü
Molekül ağırlığı
Saflık
Tanımlama
Belirleme
Ksilitol
D-ksilitol
201-788-0
C5H12O5
152.15
Susuz bazda ksilitol cinsinden % 98.5'den az olmamalıdır.
Beyaz, kristal toz, hemen hemen kokusuz, çok tatlı.
A. Çözünürlük
B. Erime sınırı
C. pH
Kurutma kaybı
Suda çok iyi çözünür. Etanolde eser miktarda çözünür.
92-96 °C
5-7 (% 10'luk, ağırlık/hacim, sulu çözelti)
% 0.5'den fazla olmamalıdır. 0.5 g örnek, fosfor üzerinde,
vakum altında 60 ° C’de 4 saat kurutulur.
Sülfatlandırılmış kül
Kuru madde bazında % 0.1'den fazla olmamalıdır.
İndirgen şeker
Kuru madde bazında glukoz cinsinden, % 0.2'den fazla
olmamalıdır.
Diğer polihidrik alkoller Kuru madde bazında % 1'den fazla olmamalıdır.
Nikel
Kuru madde bazında 2 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Arsenik
Kuru madde bazında 3 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Kurşun
Kuru madde bazında 1 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Ağır metaller
Kuru madde bazında Pb cinsinden, 10 mg/kg'dan fazla
olmamalıdır.
Klorürler
Kuru madde bazında 100 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
Sülfat
Kuru madde bazında 200 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
E 968 ERİTRİTOL
Eşanlamlılar:
Tanım
Kimyasal adı:
Einecs:
Kimyasal formülü:
Molekül ağırlığı:
Saflık:
Tanımlama:
Belirleme
A. Çözünürlük:
B. Erime aralığı:
Mezo-eritritol, tetrahidroksibütan, eritrit
Güvenli ve yeterli gıdalardaki karbonhidrat kaynağının
Trikosporonoides megachilensis veya Moniliellapollinis gibi
ozmofilik küfleri ile fermantasyonu ile elde edilir, sonra
saflaştırılır ve kurutulur.
1,2,3,4-Bütanetetrol.
205-737-3
C4H10O4
122,12
Kurutmadan sonra %99’dan az olmamalıdır.
Beyaz, kokusuz, higroskobik olmayan ve sukrozun yaklaşık
%60-80’i kadar tatlı, ısıya dayanıklı kristal.
Suda serbestçe çözünür, etanolde az çözünür, dietil eterde
çözünmez.
119-123 °C
Saflık
Kurutma kaybı:
% 0,2’den fazla olmamalıdır (Vakum desikatörde 70 °C, 6
saat).
Sülfatlandırılmış kül: % 0,1’den fazla olmamalıdır.
İndirgen maddeler: D-glukoz cinsinden, % 0,3’den fazla olmamalıdır.
Ribitol ve gliserol:
% 0,1’den fazla olmamalıdır.
Kurşun:
0,5 mg/kg'dan fazla olmamalıdır.
[R.G. 07 Ocak 2011 – 27808]
—— • ——
Tarım ve Köyişleri Bakanlığından:
TÜRK GIDA KODEKSİ GIDA MADDELERİNDE KULLANILAN
TATLANDIRICILAR TEBLİĞİNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA TEBLİĞ
(TEBLİĞ NO: 2010/58)
MADDE 1 – 21/9/2006 tarihli ve 26296 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda
Kodeksi Gıda Maddelerinde Kullanılan Tatlandırıcılar Tebliğinin EK’inde “EC KODU VE
ADI” sütununda yer alan “E 959 Neohesperidin DC” den sonra gelmek üzere aşağıdaki “E
961 Neotam” eklenmiştir.
“
E 961 Neotam
Alkolsüz İçecekler
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz su bazlı
aromalandırılmış içecekler
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz süt ve süt
türevleri veya meyve suyu bazlı içecekler
Tatlılar ve benzeri ürünler
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz su bazlı
aromalandırılmış tatlılar
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz süt ve süt
türevi bazlı karışımlar
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz meyve ve
sebze bazlı tatlılar
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz yumurta
bazlı tatlılar
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz tahıl bazlı
tatlılar
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz yağ bazlı
tatlılar
Çerezler: tüketime hazır aromalandırılmış,
ambalajlanmış, kuru, çeşnili nişasta ürünleri ve
kaplanmış sert kabuklu meyveler
Şekerlemeler ve diğerleri
Şeker ilavesiz şekerlemeler
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz kakao veya
kuru meyve bazlı şekerlemeler
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz nişasta
bazlı şekerlemeler
Yenilebilir buzlar ve dondurma için kullanılan
şeker ilavesiz külah ve gofretler
Essoblaten
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz kakao, süt,
kuru meyve veya yağ bazlı sürülebilir ürünler
En az % 15 lif ve % 20 kepek içeren enerjisi
20 mg/L
20 mg/L
32 mg/kg
32 mg/kg
32 mg/kg
32 mg/kg
32 mg/kg
32 mg/kg
18 mg/kg
32 mg/kg
65 mg/kg
65 mg/kg
60 mg/kg
60 mg/kg
32 mg/kg
32 mg/L
azaltılmış veya şeker ilavesiz kahvaltılık tahıllar
Şeker ilavesiz nefes ferahlatıcı şekerlemeler
Aromalandırılmış şeker ilavesiz boğaz pastilleri
Şeker ilavesiz sakız
Enerjisi azaltılmış tablet formundaki şekerlemeler
Elma ve armut şarabı
Alkolsüz içeceklerle bira, elma şarabı, armut
şarabı, distile alkollü içkiler veya şarap
karışımından oluşan içkiler
Hacmen alkol miktarı %15'den az olan distile
alkollü içecekler
Alkolsüz veya hacmen alkol miktarı %1.2 yi
geçmeyen biralar
Hafif üst fermantasyon birası dışındaki orijinal
şıra ekstraktı %6’dan az olan sofra birası
Asitliği NaOH cinsinden minimum 30
milieşdeğere eşit olan biralar
"Oud bruin" tipi kahverengi biralar
Enerjisi azaltılmış bira
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz yenilebilir
buzlar ve dondurma
Enerjisi azaltılmış veya şeker ilavesiz meyve
konserveleri
Enerjisi azaltılmış reçel, jöle, marmelat,
geleneksel reçel ve geleneksel marmelat
Enerjisi azaltılmış meyve ve sebze karışımları
Tatlı – ekşi korunmuş meyve ve sebzeler
Feinkostsalat
Balıklar, marine edilmiş balıklar, kabuklular ve
yumuşakçaların tatlı-ekşi korunmuş veya yarı
korunmuş olanları
Enerjisi azaltılmış çorbalar
Soslar
Hardal
Özel beslenme amaçlı hafif fırıncılık ürünleri
“TGK - Kilo Verme Amaçlı Enerjisi Kısıtlanmış
Gıdalar Tebliği” kapsamındaki
gıdalar
“TGK - Özel Tıbbi Amaçlı Diyet Gıdalar
Tebliği” kapsamındaki gıdalar
Sıvı formdaki gıda takviyeleri
Katı formdaki gıda takviyeleri
Vitamin ve/veya mineral bazlı şurup şeklinde
veya çiğnenebilir formdaki gıda takviyeleri
Sofra Tatlandırıcıları
200 mg/kg
65 mg/kg
250 mg/kg
15 mg/kg
20 mg/kg
20 mg/kg
20 mg/kg
20 mg/kg
20 mg/kg
20 mg/kg
20 mg/kg
1 mg/kg
26 mg/L
32 mg/kg
32 mg/kg
32 mg/L
10 mg/L
12 mg/L
10 mg/L
5 mg/L
12 mg/L
12 mg/L
55 mg/L
26 mg/kg
32 mg/kg
20 mg/kg
60mg/kg
185 mg/kg
QS
”
MADDE 2 – Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
MADDE 3 – Bu Tebliğ hükümlerini Tarım ve Köyişleri Bakanı yürütür.
[R.G. 07 Ocak 2011 – 27808]
—— • ——
Maliye Bakanlığından:
2011 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE UYGULAMA TEBLİĞİ
(SIRA NO: 3)
Bilindiği üzere, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun bütçe
ödeneklerinin kullanılmasına ilişkin 20 nci maddesinde;
“(a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, ayrıntılı harcama programlarını hazırlar
ve vize edilmek üzere Maliye Bakanlığına gönderir. Bütçe ödenekleri, Maliye Bakanlığınca
belirlenecek esaslar çerçevesinde, nakit planlaması da dikkate alınarak vize edilen ayrıntılı
harcama programları ve serbest bırakma oranlarına göre kullanılır.
(b) Özel bütçeli idareler ve sosyal güvenlik kurumları ayrıntılı finansman programlarını
hazırlar ve harcamalarını bu programa uygun olarak yaparlar.
(c) Ayrıntılı harcama ve finansman programlarının hazırlanmasına, vize edilmesine,
uygulanmasına ve uygulamanın izlenmesine dair usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca
belirlenir.”
hükümleri yer almaktadır.
Ayrıntılı harcama ve finansman programlarının, idarelerin hizmet ve faaliyetlerini de
dikkate alan, mali disipline ve nakit yönetiminin etkin bir şekilde yürütülmesine katkı
sağlayan bir anlayışla hazırlanması önem taşımakta olup; bu amaçla ayrıntılı harcama ve
finansman programlarının hazırlanması ve vize edilmesinde aşağıda yer alan usul ve esaslara
uyulacaktır.
I- Kapsam
Bu Tebliğ, genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerince ayrıntılı harcama programının,
özel bütçeli idareler ve sosyal güvenlik kurumlarınca ayrıntılı finansman programının
hazırlanmasına ilişkin usul ve esasları içermektedir.
II- Tanımlar
Bu Tebliğde geçen;
Ayrıntılı Harcama Programı (AHP): 5018 sayılı Kanuna ekli (I) sayılı cetvelde yer alan
idarelerin, aylar itibariyle yapabilecekleri harcamaları gösteren ve tertip düzeyinde
oluşturulan programı,
Ayrıntılı Finansman Programı (AFP): 5018 sayılı Kanuna ekli (II), (III) ve (IV) sayılı
cetvellerde yer alan idarelerin, aylar itibariyle yapabilecekleri harcama (tertip düzeyinde) ve
tahsil edebilecekleri gelir miktarları ile net finansmanın kullanımına ilişkin öngörülerini
gösteren programı,
ifade etmektedir.
III- AHP/AFP Oluşturma İlkeleri
1) Kamu idareleri, AHP/AFP tekliflerini 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile
kendilerine tahsis edilen ödenekler üzerinden hazırlayacaklardır. 2010 yılında olduğu gibi
2011 yılında da AHP/AFP’lerin harcama kısmı tertip düzeyinde hazırlanıp, Bakanlığımızca
bu düzeyde vize edilecektir.
2) AHP/AFP teklifleri hazırlanırken; uygulanmakta olan ekonomik program, önceki
yıllar bütçe gider ve gelir gerçekleşmeleri ile AHP/AFP vize oranları, 2011 yılına
devredilecek nakit imkanları, teşkilat yapılarındaki değişiklikler, mevsimsel özellikler,
harcamaların niteliği ve diğer özel durumlar dikkate alınacaktır.
3) (01) Personel Giderleri ile (02) Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri
için tefrik edilmiş ödenekler; memur ve sözleşmeli personel için dolu kadro ve pozisyonlar
esas alınarak 2011 yılı Ocak ayından itibaren uygulanmakta olan katsayı ve sözleşme ücretleri
üzerinden, işçiler için sürekli işçi pozisyonlarından dolu olanlar ile vize edilmiş geçici işçi
pozisyonları esas alınarak mevcut toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre yapılacak hesaplama
çerçevesinde dağıtılacaktır.
4) (1) Sıra No’lu 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Uygulama Genelgesi ve bütçe
işlemleri ile serbest bırakılan ödeneklere, harcama veya finansman programlarının Ocak
ayında yer verilecektir. Ocak ayı harcamasının serbest bırakılan ödeneklerin üzerinde olması
durumunda harcama tutarı dikkate alınacaktır.
5) İşçi ikramiyelerine ilişkin ödenekler ile uluslararası kuruluşlar için öngörülen
ödeneklerin dağılımı, ödemenin yapılacağı ay dikkate alınarak yapılacaktır.
6) Bütçelerinde Net Finansman öngörülen idarelerden hazine yardımı alan özel bütçeli
idareler ile sosyal güvenlik kurumları, nakit ihtiyacının karşılanmasında öncelikle Net
Finansmanı kullanacak şekilde AFP düzenleyeceklerdir.
7) Kamu idarelerinden alınan teklifler, ekonomik program uyarınca değerlendirilecek ve
gerektiğinde idarelerle görüşme yapılmak suretiyle miktar ve oran olarak nihai hale getirilerek
vize edilecektir.
IV- AHP/AFP Oluşturma Yöntem ve Süreci
A- Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri
1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri AHP hazırlayacaktır.
2) İdareler, AHP tekliflerini hazırlarken AHP (EK:1-b) formunu kullanacaklardır.
İdarelerce tertip düzeyinde hazırlanan (EK:1-b) formunun icmali olan (EK:1-a) formu e-bütçe
tarafından otomatik olarak üretilecektir.
3) İdarelerin AHP (EK-1) teklif formları üst yöneticiler tarafından imzalanarak 19 Ocak
2011 tarihine kadar Bakanlığımıza iletilecektir. İlgili idareler Bakanlığımıza gönderilen AHP
tekliflerini e-bütçe üzerinde onaylayacaklardır.
4) Bakanlığımızca yapılacak değerlendirme sonucunda oluşturulan AHP (EK: 1-b)
formları vize edilerek (EK: 1-a) formu ile birlikte idarelere gönderilecek ve ayrıntılı harcama
programı e-bütçe sistemi üzerinde Bakanlığımız tarafından onaylanacaktır.
B- Hazine Yardımı Alan Özel Bütçeli İdareler ile Sosyal Güvenlik Kurumları
1) Hazine yardımı alan özel bütçeli idareler ile sosyal güvenlik kurumları AFP
hazırlayacaktır.
2) İdareler AFP’lerini gider, gelir ve net finansman bilgilerini birlikte değerlendirerek
hazırlayacaklardır. AFP teklifleri hazırlanırken (EK:2-c) ve AFP (EK:2-d) formları
kullanılacaktır. AFP (EK:2-a) ve (EK:2-b) formları ise e-bütçe tarafından otomatik olarak
üretilecektir.
3) Yükseköğretim kurumları, AFP’lerin harcama kısmının teklifini, e-bütçe sisteminde
oluşturulan AFP (Birim Detay) menüsüne giriş yaparak oluşturabilecekleri gibi detay giriş
yapmadan da hazırlayabileceklerdir. AFP tekliflerini, (Birim Detay) menüsüne giriş yaparak
oluşturan yükseköğretim kurumlarının AFP (EK:2-c) formu, e-bütçe sistemi tarafından
otomatik olarak üretilecektir.
4) 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (F) işaretli cetvelde Net
Finansman ve Net Borçlanma öngörülen idareler, Net Finansmanın hangi aylarda
kullanılacağını, Net Borçlanmanın hangi aylarda yapılacağını AFP (EK:2-d) formunda
göstereceklerdir.
5) Toplam borçlanma ve likit değerlere ilişkin finansman girişleri 31 Aralık 2010 tarihli
veriler dikkate alınarak yapılacaktır.
6) İdarelerin AFP (EK-2) teklif formları, üst yöneticiler tarafından imzalanarak 19 Ocak
2011 tarihine kadar Bakanlığımıza iletilecektir. İlgili idareler Bakanlığımıza gönderilen AFP
tekliflerini e-bütçe sisteminde onaylayacaklardır.
7) Bakanlığımızca yapılacak değerlendirme sonucunda oluşturulan AFP (EK:2-c) ve
(EK:2-d) formları vize edilerek AFP (EK: 2-a) ve (EK:2-b) formları ile birlikte idarelere
gönderilecek ve ayrıntılı finansman programı e-bütçe sistemi üzerinde Bakanlığımız
tarafından onaylanacaktır.
8) AFP’lerde yer alan hazine yardımları öngörü mahiyetinde olup; hazine yardımları
idarenin ay içi bütçe gerçekleşmesi ve nakit durumu dikkate alınarak, ilgili genel bütçeli idare
bütçesinde yer alan hazine yardımı ödeneğinin serbest bırakılmasını müteakip tahakkuk
ettirilecektir.
C- Hazine Yardımı Almayan Özel Bütçeli İdareler ile Düzenleyici ve Denetleyici
Kurumlar
1) Hazine yardımı almayan özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumlar,
bu Tebliğin IV-B bölümünde belirlenen esaslar dahilinde AFP düzenleyeceklerdir.
2) İdareler, vize edilmek üzere Bakanlığımıza herhangi bir belge göndermeyeceklerdir.
Ancak merkezi yönetim bütçesinin hedef ve uygulama sonuçlarının konsolide edilebilmesi
için söz konusu idareler, AFP girişlerini yukarıda belirtilen tarihlere kadar tamamlayıp, ebütçe üzerinde onaylayacaklar ve AFP formlarının birer örneğini bilgi için Bakanlığımıza
göndereceklerdir.
Tebliğ olunur.
KURUM ADI
:
EKONOMİK KODLAMA
I
01
II
AÇIKLAMA
PERSONEL GİDERLERİ
1 MEMURLAR
2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL
3 İŞÇİLER
4 GEÇİCİ PERSONEL
5 DİĞER PERSONEL
7 MİLLETVELLERİ
8 CUMHURBAŞKANI ÖDENEĞİ
9 İSTİHBARAT PERSONELİ
02
SOSYAL GÜV. KUR. DEVLET PRİMİ GİDERLERİ
1 MEMURLAR
2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL
3 İŞÇİLER
4 GEÇİCİ PERSONEL
5 DİĞER PERSONEL
7 MİLLETVEKİLLERİ
9 İSTİHBARAT PERSONELİ
03
MAL VE HİZMET ALIM GİDERLERİ
1 ÜRETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI
2 TÜKETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI
3 YOLLUKLAR
4 GÖREV GİDERLERİ
5 HİZMET ALIMLARI
6 TEMSİL VE TANITMA GİDERLERİ
7 MENKUL MAL,GAYRİMADDİ HAK ALIM, BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ
8 GAYRİMENKUL MAL BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ
9 TEDAVİ VE CENAZE GİDERLERİ
04
FAİZ GİDERLERİ
1 KAMU KURUMLARINA ÖDENEN İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ
2 DİĞER İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ
3 DIŞ BORÇ FAİZ GİDERLERİ
4 İSKONTO GİDERLERİ
5 KISA VADELİ NAKİT İŞLEMLERE AİT FAİZ GİDERLERİ
6 TÜREV ÜRÜN GİDERLERİ
05
CARİ TRANSFERLER
1 GÖREV ZARARLARI
2 HAZİNE YARDIMLARI
3 KAR AMACI GÜTMEYEN KURULUŞLARA YAPILAN TRANS.
4 HANE HALKINA YAPILAN TRANSFERLER
5 DEVLET SOS. GÜV. KUR.DAN HANE HALKINA
6 YURTDIŞINA YAPILAN TRANSFERLER
8 GELİRDEN ALINAN PAYLAR
06
SERMAYE GİDERLERİ
1 MAMUL MAL ALIMLARI
2 MENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ
3 GAYRİ MADDİ HAK ALIMLARI
4 GAYRİMENKUL ALIMLARI VE KAMULAŞTIRMASI
5 GAYRİMENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ
6 MENKUL MALLARIN BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ
7 GAYRİMENKUL BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ
8 STOK ALIMLARI (SAVUNMA DIŞINDA)
9 DİĞER SERMAYE GİDERLERİ
07
SERMAYE TRANSFERLERİ
1 YURTİÇİ SER.TRANS. (Teş. Yap- Öz Ser.Öd.Dış)
2 YURTDIŞI SERMAYE TRANSFERLERİ
08
BORÇ VERME
1 YURTİÇİ BORÇ VERME
2 YURTDIŞI BORÇ VERME
09
YEDEK ÖDENEKLER
TOPLAM BÜTÇE GİDERİ
KURUM ADI
:
EKONOMİK KODLAMA
201
ÖD
I II
01
AÇIKLAMA
PERSONEL GİDERLERİ
1 MEMURLAR
2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL
3 İŞÇİLER
4 GEÇİCİ PERSONEL
5 DİĞER PERSONEL
7 MİLLETVELLERİ
8 CUMHURBAŞKANI ÖDENEĞİ
9 İSTİHBARAT PERSONELİ
02
SOSYAL GÜV. KUR. DEVLET PRİMİ GİDERLERİ
1 MEMURLAR
2 SÖZLEŞMELİ PERSONEL
3 İŞÇİLER
4 GEÇİCİ PERSONEL
5 DİĞER PERSONEL
7 MİLLETVEKİLLERİ
9 İSTİHBARAT PERSONELİ
03
MAL VE HİZMET ALIM GİDERLERİ
1 ÜRETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI
2 TÜKETİME YÖNELİK MAL VE MALZEME ALIMLARI
3 YOLLUKLAR
4 GÖREV GİDERLERİ
5 HİZMET ALIMLARI
6 TEMSİL VE TANITMA GİDERLERİ
7 MENKUL MAL,GAYRİMADDİ HAK ALIM, BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ
8 GAYRİMENKUL MAL BAKIM VE ONARIM GİDERLERİ
9 TEDAVİ VE CENAZE GİDERLERİ
04
FAİZ GİDERLERİ
1 KAMU KURUMLARINA ÖDENEN İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ
2 DİĞER İÇ BORÇ FAİZ GİDERLERİ
3 DIŞ BORÇ FAİZ GİDERLERİ
4 İSKONTO GİDERLERİ
5 KISA VADELİ NAKİT İŞLEMLERE AİT FAİZ GİDERLERİ
6 TÜREV ÜRÜN GİDERLERİ
05
CARİ TRANSFERLER
1 GÖREV ZARARLARI
2 HAZİNE YARDIMLARI
3 KAR AMACI GÜTMEYEN KURULUŞLARA YAPILAN TRANS.
4 HANE HALKINA YAPILAN TRANSFERLER
5 DEVLET SOS. GÜV. KUR.DAN HANE HALKINA
6 YURTDIŞINA YAPILAN TRANSFERLER
8 GELİRDEN ALINAN PAYLAR
06
SERMAYE GİDERLERİ
1 MAMUL MAL ALIMLARI
2 MENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ
3 GAYRİ MADDİ HAK ALIMLARI
4 GAYRİMENKUL ALIMLARI VE KAMULAŞTIRMASI
5 GAYRİMENKUL SERMAYE ÜRETİM GİDERLERİ
6 MENKUL MALLARIN BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ
7 GAYRİMENKUL BÜYÜK ONARIM GİDERLERİ
8 STOK ALIMLARI (SAVUNMA DIŞINDA)
9 DİĞER SERMAYE GİDERLERİ
07
SERMAYE TRANSFERLERİ
1 YURTİÇİ SER.TRANS. (Teş. Yap- Öz Ser.Öd.Dış)
2 YURTDIŞI SERMAYE TRANSFERLERİ
08
BORÇ VERME
1 YURTİÇİ BORÇ VERME
2 YURTDIŞI BORÇ VERME
09
YEDEK ÖDENEKLER
TOPLAM BÜTÇE GİDERİ
ONAYLAYAN
(ÜST YÖNETİCİ)
STRATEJİ
GELİŞTİRME
..../..../ 2011BAŞKANI/ DAİ. BAŞ/ŞB. MD.
[R.G. 10 Ocak 2011 – 27811]
—— • ——
İlân
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığından:
DUYURU
İstanbul Barosu Başkanlığı’nda alınan 20.12.2010 gün ve 60228 sayılı yazıda; Rafet ve
Nevriye Kızı, 1968 doğumlu, Tekirdağ İli, Marmara Ereğlisi İlçesi, Yakuplu Köyü, Cilt No:
6/2, Aile Kütük No:93; Sıra No: 15’de kayıtlı İlknur Demiryol’un, Baro Yönetim Kurulu’nun
28.10.2010 gün ve 41/39 sayılı kararıyla; Avukatlık Yasası’nın 74. maddesi gereğince, adının
bir daha yazılmamak üzere Baro Levhasından silinerek Ruhsatnamesinin İptaline karar
verildiği ve kararın kesinleştiği bildirilmiştir.
Adı geçenin avukatlık yapma hakkının söz konusu kararla kaldırıldığı ve bundan sonra
avukatlara ait hak ve yetkileri kullanamayacağı hususu, Avukatlık Kanunu Yönetmeliği’nin
27. maddesinin son fıkrası uyarınca duyurulur.
[R.G. 14 Ocak 2011 – 27815]
—— • ——
Duyuru
—— • ——
Duyuru
T.C.
ADALET BAKANLIĞI
İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı
Sayı
: B.03.0. İMİ.0.00.00.08/250/572
01/02/2011
Konu : KSYÖ/Münhal Kadrolar
………………………GENEL
MÜDÜRLÜĞÜNE
………………………............. BAŞKANLIĞINA
Dışişleri Bakanlığı AGİT, Silahların Kontrolü ve Silahsızlanma Genel Müdür
Yardımcılığının 05/01/2011 tarih ve B.06.0.USGY.0.0-649.17-2010/6414468 sayılı yazısı
ilgisi nedeniyle ekte gönderilmiştir.
Bilgi edinilmesini arz ederim.
A
y
h
a
n
C
Ü
R
E
B
A
L
H
â
k
i
m
İ
d
a
rî
v
e
M
a
lî
İ
şl
e
r
D
a
ir
e
si
B
a
ş
k
a
n
V
.

Benzer belgeler