Dergiyi Görüntüle
Transkript
Dergiyi Görüntüle
AYIN MAKALESĠ Ünal Aydın ĠZYMMO BaĢkanı ĠZYMMO BġK. ÜNAL AYDIN’ IN 13-17 MAYIS 2009 GÜNLERĠ ANTALYA RĠXOS OTEL’DE DÜZENLENEN “YMM DENETĠM VE TASDĠKĠ SEMPOZYUMU” NUN “YMM MESLEĞĠNĠN BAĞIMSIZ DENETĠMDEKĠ YERĠ” BAġLIKLI III. OTURUM BAġKANI OLARAK YAPTIĞI KONUġMANIN METNĠDĠR. Değerli Konuklar, TÜRMOB un ve Meslek Odalarımızın Değerli BaĢkan ve Yöneticileri, Değerli MeslektaĢlarımız; Yeminli Mali MüĢavir Odalarımızın 14-17 Mayıs 2009 tarihleri arasında MüĢtereken Düzenlediği Birinci Denetim ve Tasdik Sempozyumunun Üçüncü Oturumunu Açarken Hepinize HoĢ Geldiniz Diyor, Hepinizi Sevgi ve Saygıyla Selamlıyorum. Yeminli Mali MüĢavirlik mesleği Ülkemizde denetimin daha yaygın ve daha etkin kılınması için 3568 sayılı Yasa ile 1989 yılında oluĢturulmuĢ, Türkiye‘ nin özgün koĢullarına uygun bir model olarak kamuoyunda genel kabul görmüĢtür. DanıĢma, denetim, tasdik konularında pratikte elde edilen ve bu sempozyumun ikinci oturumunda açıklanan sonuçlar bu mesleğin Ülkemize sağladığı yararların göstergesi olmuĢtur. Bağımsız denetimin temel amacı, iĢletmenin muhasebe kayıtlarının ve sonuç raporlarının, kayıt dönemindeki ticari ve mali iĢlemleri gerçeğe uygun bir Ģekilde yansıtıp yansıtmadığını ortaya koymaktır. Bu çerçevede denetim mesleğinde uzmanlaĢmak ve bağımsız denetim faaliyetini sürdürmek isteyen kiĢilerin muhasebe tekniğini, muhasebe standartlarını, kanıtlama ve değerleme yöntemlerini, raporlama standartlarını, ilgili yasal düzenlemeleri özümsemiĢ olması gerekmektedir. Basel II kriterlerinin ve Türk Ticaret Yasası tasarısındaki hükümlerin hayata geçirilmesiyle denetim mesleğinin öneminin ve denetime olan ihtiyacın daha da artacağını umuyorum. GloballeĢme sürecindeki Dünya‘ da inanılmaz boyutlarda geliĢen teknoloji ve bilginin sınırsızlığı, meslek mensuplarına ciddi ve önemli görevler yüklemektedir. Elektronik ortamda zaman ve mekan kavramlarının önemini yitirmesi, meslekte uluslar arası standartların ve teknolojinin benimsenmesini ve uygulanmasını gerekli kılmaktadır. BaĢka bir deyiĢle meslek mensuplarının sürekli bir öğrenme ve yenilenme çabası içinde olmaları gerekmektedir. Meslek mensuplarının mesleki müteselsil sorumluluklarını belirleyen 3568 sayılı yasanın 12. ve 213 sayılı yasanın mükerrer 227. maddesi, mesleğin çağdaĢ boyutunu ve kamu görevi niteliğini ortaya çıkarmıĢtır. ÇıkarmıĢtır da, fazlaca abartmıĢtır. Bu sorumluluğun mesleki kasıt, mesleki kusur ve sağlanan mesleki menfaat boyutunda sınırlandırılmasına ihtiyaç vardır. Bu yapıldığında meslek mensubu daha adil, daha hukuki bir sorumlulukla, daha huzurlu ve daha verimli hizmet üretme imkânına kavuĢacaktır. 1 Ruhsat sahibi meslek mensuplarının 3568 sayılı meslek yasasının 2. maddesinde belirlenen denetim faaliyetleri ve diğer yasalarla belirlenen denetim iĢlerini disiplinli bir Ģekilde yürütebilmeleri için ulusal denetim standartlarını saptayıp yayınlamak üzere TÜRMOB bünyesinde TÜDESK oluĢturulmuĢtur. TÜDESK‘ in kuruluĢu, faaliyet ve çalıĢmalarına iliĢkin usul ve esaslar bir yönerge ile belirlenmiĢtir. UDS‘larını baz alan denetim standartları TÜDESK tarafından yayınlanmıĢ ve kamuya sunulmuĢtur. SPK, BDDK ve diğer kamu kurum ve kuruluĢları da kendi sahalarıyla ilgili standartları belirlemiĢ ve yayınlamıĢ bulunmaktadır. Denetim Standartları Kurulu‘ nun belirgin bir yasal statüye bir an önce kavuĢturulması mesleki güven ve verimlilik açısından önem taĢımaktadır. Bu yolla denetim, denetim standartları ve raporlama standartlarındaki dağınıklığın ve yönlendirme farklılıklarının önüne geçilmesi mümkün olmalıdır. Dünya‘ nın önde gelen ülkelerinde denetim standartlarının oluĢturulmasında meslek örgütlerinin ağırlıklı rolü dikkate alınmalıdır. Ülkemizde bağımsız denetçilik mesleğini ve faaliyetlerini düzenleyen temel yasa olan 3568 sayılı yasanın özde tadiliyle meslek mensubunun ―bağımsız uzman denetçi‖ niteliğinin öne çıkarılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Mali tablo denetiminin kriterleri genel kabul görmüĢ muhasebe ve denetim kavram ve kriterleri olduğunda, bu kavram ve kriterlere uygun olarak meslek mensupları tarafından denetim yapıldığında, iĢletmenin gerçek mali tablo rakamlarına ulaĢmakla birlikte vergi matrahının da doğruluğunun sağlayacağı ifade edilmektedir. Bu ifadeye itibar edilse bile, Ülke çapında tüm meslek mensuplarının UMS, UDS ve UFRS‘ larını tam özümseyip uygulayabilmelerinin önemli bir zaman ve eğitim süreci gerektireceği de ifade edilmektedir. Ürkütücü boyutlarda olduğu her ortamda ve her fırsatta ifade edilen kayıt dıĢı ekonomi kayıt içine alınabildiği ölçüde denetimden umulan yararın artacağı dikkatten kaçırılmamalıdır. GĠB‘ lığının hazırlayıp yayınladığı kayıt dıĢı ekonominin kayıt içine alınmasına dair eylem planının hızla yazıdan eyleme dönüĢtürülmesi gerekmektedir. Henüz tamamen uluslar arası standartlar düzeyine ulaĢmamakla birlikte, muhasebe ve denetim standartları, çeĢitli kamu otoritelerinin ve meslek örgütlerinin çabaları sonucu Ülkemizde istenilen yöne doğru gitmektedir. Daha hızlı ve ciddi geliĢmelere ihtiyaç duyulmaktadır. Mesleki saygınlığın artırılması için Ġdare ile meslek mensupları arasında var olduğu anlaĢılan güven eksikliğinin giderilmesi için güven artırıcı önlemlere ihtiyaç olduğu anlaĢılmaktadır. Tarafların bir an önce bir araya gelip sorunları masaya yatırmasına ve samimiyetle sorunları masaya yatırıp çözümler geliĢtirmesine ihtiyaç olduğu önceki oturumlarda yapılan konuĢmalardan anlaĢılmıĢtır. Değerli konuĢmacılarımızın sahasına daha fazla tecavüz etmeden sözlerime burada son vermek istiyorum. Program gereği ilk sözü sayın Engin Beyaz‘a veriyorum. Buyurunuz. 2 AYLIK BÜLTEN DĠZĠNĠ İÇİNDEKİLER Odamızdan Haberler ……………..………………………………… 4 Odamıza Gelen Yazılar.................................................... 5-56 Maliye Bakanlığı Özelgeleri……………………………………….. 57-67 Yargı Kararları…………………………………………………………. 68-73 Sayı: 90 MAYIS-HAZĠRAN Adres: Cumhuriyet Bulvarı NO:193 K:3 D:3 Tan Apartmanı Alsancak/ĠZMĠR Yazı DanıĢma ve Okuma Kurulu Ünal AYDIN (YMM) (Genel Yayın Sorumlusu) Hasan Zeki SÜZEN (YMM) (Genel Yayın Sorumlusu) Hazırlayan AyĢe AKAY (Yazı ĠĢleri Sorumlusu) ODAMIZ BANKA HESAP NUMARALARI ZĠRAAT BANK.ALSANCAK ġB. 712 6969135 YAPI KREDĠ BANK.MUSTAFABEY ġB. 283 65248362 Ġġ BANKASI GÜNDOĞDU ġUBESĠ 3424 0296179 3 ODAMIZDAN HABERLER + KURUMLAR VERGĠSĠ TASDĠK RAPORLARI HAZIRLANIYOR: 2008 Yılında imzalanan 2000 dolayındaki sözleĢme gereği özel hesap dönemleri hariç tasdik raporu hazırlıkları hızla devam ediyor. Raporların son verme günü 30 Haziran Salı‘dır. Arzu eden üyelerimiz vergi dairlerine ulaĢtırmak için Ġzmir içindeki vergi daireleriyle sınırlı kalmak üzere raporlarını Odamıza verebilirler. Daha önce gönderilen rapor dispozisyonu geçerliliğini korumaktadır. + TARIMSAL ÜRETĠCĠ BĠRLĠKLERĠ DENETĠMĠ ĠÇĠN YETKĠ BELGESĠ ALMA: Arzu eden üyelerimiz örneği bültenimizde bulunan ve üyemiz Muslu IĢık tarafından Odamıza ulaĢtırılan dilekçe örneği ile üretici birliklerini denetleme belgesi alabilir. Bu bilgiyi bizimle paylaĢtığı için Muslu beye teĢekkür ediyoruz. +ANTALYA YMM SEMPOZYUMU: YaklaĢık (15) üyemizin katıldığı birinci YMM sempozyumu Antalya‘da yapıldı. BaĢkanımız Ünal Aydın‘ın da oturum baĢkanlığı yaptığı toplantıda mesleğimiz her yönüyle tartıĢıldı. Özellikle Mecliste bulunan Denetim standartları ve Ticaret Kanunu tasarıları çerçevesinde mesleğin geleceği değerlendirildi. Sermaye Piyasası Kurulu ve Ticaret Kanunu tasarısını yönlendiren birimlerle yürütülen iliĢkilerin olumlu gittiği vurgulandı. Bilindiği üzere Tam tasdik ve KDV iadesinden sonra YMM‘lerin en büyük beklentisi Ticaret yasasına göre bağımsız denetime göre denetçilik yapabilmektir. + VEFATLAR VE BAġSAĞLIĞI: Üyelerimizden Davut Orhan geçtiğimiz günlerde vefat etmiĢtir. Ailesine ve sevenlerine baĢsağlığı diliyoruz. Yine üyelerimizden Mustafa Alkan ve Recep Alkan‘ın babası vefat etmiĢtir. Merhuma tanrıdan rahmet meslektaĢlarımıza baĢsağlığı diliyoruz. Gelecek sayıda buluĢmak dileğiyle…. 4 ODAMIZA GELEN YAZILAR TOPLANTININ AMACI Sezai ONARAL ĠSYMMO BaĢkanı 14.05.2009 Antalya Sempozyumu AçıĢ konuĢmasıdır. Tarihi geliĢim içinde ülkemizdeki sosyal, kültürel ve ekonomik değiĢmeye paralel olarak Devletin bu iliĢkiler içindeki görev ve fonksiyonları da önemli ölçüde etkinlik kazanmıĢ ve kamusal hizmetlerin gereği gibi yerine getirilmesini teminen vergiler ile ilgili mevzuatta ihtiyaçları karĢılamaya yönelik çeĢitli düzenlemelere gidilmiĢtir. Gelir, kurumlar ve katma değer gibi vergilerin beyan esasına dayanması ve diğer vergilerle birlikte vergi mükellef sayısının milyonlarla ifade edilmesi hayli yoğun ve karmaĢık vergi iliĢkilerine neden olmuĢtur. Gerek ülke içinde ve gerekse uluslararası ekonomik ortamda, özellikle sanayi, ulaĢtırma, inĢaat, banka ve sigortacılık sektöründe faaliyet gösteren Ģirketler önemli yer almaya baĢlamıĢlardır. Sermaye Ģirketleri ekonomik yapı içindeki güçlerini, hisse senedi ve tahvil yoluyla ve diğer mali araçlarla sağladıkları kaynaklarla koruyup artırmaktadırlar. ġirketlerin yapısal geliĢmelerini sağlayabilmeleri, bilanço hesaplarının denetimi, mali tablolarının herkes tarafından anlaĢılabilir Ģeffaflıkta olması ve bu suretle sermaye temininde ve tüm mali iliĢkilerde emniyet, güven ve devamlılığın varlığıyla mümkündür. Ġçte ve dıĢta ticari iliĢkiler ve sanayideki geliĢmelerin yarattığı mali ve ekonomik sorunlar, öyle büyümüĢ ve karmaĢık hale gelmiĢtir ki, ticari, mali ve ekonomik dallarda yüksek öğrenim almıĢ kimseler bile bu konularda uzmanlaĢmadan iĢleri çözemez duruma gelmiĢlerdir. Yukarıda belirtilen gerekçelere dayalı olarak uzun yıllar süren ısrarlı uğraĢlar sonunda yürürlüğe giren meslek yasamızın uygulamaları ile ilgili olarak, zaman zaman bilimsel değerlendirmelere gidilmesi ihtiyacı doğmuĢtur. Bu ihtiyacı duyan Odalarımız aradan geçen süreyi dikkate almıĢ ve 20 yıllık bir perspektif içinde geçmiĢ uygulamaları değerlendirerek olumlu ve olumsuz yönleriyle bir durum tespiti yapılmasına ve bu suretle oluĢan ulusal ve uluslararası ekonomik geliĢmelere uyum için strateji ve enstrümanların neler olacağına ıĢık tutulmasını sağlamak amacıyla bu organizasyonu gerçekleĢtirmeye çalıĢmıĢtır. Bu husus, bizleri ister istemez ülkemizdeki denetim sistemlerini, ağır ekonomik kriz yaĢanan ülkelerdeki ile kıyaslamaya götürmektedir. 3568 Sayılı Yasanın 12.maddesindeki, sorumlulukla ilgili husus uzun yıllar tartıĢılmıĢ ve bazı haklı eleĢtirilere de neden olmuĢsa da, bugün ABD'ndeki krizin denetim mekanizmalarının zaaflarından kaynaklandığına iliĢkin 5 beyanlar karĢısında bir kısım revizyonlarla alternatif model olarak değerlendirilmek durumundadır. Bu konu önümüzdeki dönemlerde daha da etkin bir Ģekilde gündemimizde yer alacaktır. Bugün yaĢanan Ģartlar global krizin ana sebeplerinden biri olan muhasebe ve denetim standartlarının uluslar arası uygulamada yeniden düzenlenmesi ihtiyacını doğurmuĢtur. Londra'da yapılan G-20'ler zirvesinde bu yönde karar alınmıĢtır. Bu konularla birlikte aynı önemde değer verilmesi gerektiğine inandığımız bir hususta, birlikte hizmet verdiğimiz Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirlerle olan münasebetlerimizdir. Mesleğin ana ilkelerindeki ortak paydalarımızın bölüĢümün de birlikte hareket etmek zorunluluğunun bulunduğu SMMM'lerle, Yasada bizlere tanınan hak ve yetkiler çerçevesinde iĢbirliği içinde bulunulmasının yararlı olacağını ısrarla belirtmek isteriz. Bu iĢbirliğinin her iki meslek gurubu içinde daha da geliĢtirilerek kuvvetlendirilmesi 3568 Sayılı Yasanın amacını gerçekleĢtirmeye ve uygulamaya olan katkısı yadsınamaz. SMM meslek gurubunun da durumlarını dünyada geliĢen ortam içinde gerçekçi bir değerlendirmeye tabi tutmaları isabetli olacaktır. Bu felsefe ve belirli bir bölümünün 20 yıllık uygulamada gerçekleĢmesini gördüğümüz bu umdelerin gelecekteki nice 20. yıllarda da daha geliĢtirilerek yaĢatılmasını içtenlikle diliyoruz. Bu duygularla hepinize sevgi ve saygılar mesleğimize ve ülkemize yararlı olmasını diliyorum. sunarak toplantının 3568 Sayılı Yasanın amacı, hepimizin bildiği gibi; iĢletmelerde faaliyetlerin ve iĢlemlerin sağlıklı ve güvenilir bir Ģekilde iĢleyiĢini sağlamak, faaliyetlerin denetleme ve değerlendirme suretiyle gerçek durumu firma sahipleri, ilgili kiĢi ve kurumlar ile resmi makamlara yansız bir Ģekilde sunulmasını sağlamak üzere bir meslek oluĢturmaktır. Yasa koyucu bu tanımlamayı yaparken, yüksek mesleki standartlara ulaĢılmasını da vurgulayarak, oluĢumunu Anayasa'dan alan Odaları ve giderek Birliğin kurulmasını öngörmüĢtür. Odaların, bir taraftan meslek mensuplarının menfaatlerini korur ve mesleki faaliyetlerini kolaylaĢtırıcı çalıĢmalar yaparken, diğer taraftan da meslekle ilgili ulusal ve uluslar arası geliĢmeleri yakından takibe alarak, standartlarının yükseltilmesi için devamlı bir izleme politikasını yürütme zarureti doğmaktadır. Bu çalıĢmanın baĢarıya ulaĢmasında da meslek mensubunun bizzat kendisine düĢen görevleri mesleki etik kurallar içinde yerine getirmesi, meslek onurunu nitelikli hizmetlerle kamuda layık olduğu yerde muhafazasını sağlamak üzere Oda faaliyetlerine katkıda bulunması gerekmektedir. 6 Odalarımız bu ilkeler doğrultusunda hizmetlerini yürütürken hiçbir surette ayırımcılığa taviz vermemek ve siyasette taraf olmamak konumunda kalmalıdır. Bu suretle alınacak objektif kararlar ve ilkeli uygulamalarla, mesleğin geliĢmesi ile saygınlığının kabulü sağlanabilir düĢüncesindeyiz. GeliĢmiĢ ekonomilerde yaĢanan son bir yıllık global krizin nedenlerini açıklayan ciddi raporlar içinde dikkatleri çeken önemli bir faktör de, kamu ve özel sektör denetim mekanizmasındaki yetersizliklere yapılan vurgular olmaktadır. 7 YEMĠNLĠ MALĠ MÜġAVĠRLĠK MESLEĞĠNĠN VERGĠ DENETĠMĠNDEKĠ YERĠ SABRĠ TÜMER Yeminli Mali MüĢavir Yeminli Mali müĢavirlik Mesleğinin ÇalıĢma Konusunun Özünü oluĢturan denetim Ve Tasdik Konularını Gündeme alarak mesleğimizin tarafları arasında bugün tartıĢmaya açtığı için 8 YMM Odalarımızın Sayın BaĢkan Ve Yöneticilerini ve Sempozyumun yürütme kurulunu üyelerini candan kutluyor saygılarımı sunuyorum. Sayın Konuklar 20 yıl önce kaleme alınan 3568 sayılı meslek yasamızın genel gerekçesinde yer alan konumuzla ilgili bazı bölümleri sizlere aktarmak istiyorum. ġöyle diyor ; ― Maliye Ve Gümrük Bakanlığının vergi denetimi konusundaki ağır yükünü hafifletmek, Türk Vergi sisteminin yozlaĢmasına mani olmak, vergicilik ve iĢletmecilik sahasında güven ve ahlak unsurunun geliĢmesini temin edebilmek, vergi kanunlarının uygulanmasından doğacak uyuĢmazlıkları en az düzeye indirilebilmek için bu tasarıyla Batı ülkelerindekilere benzer Serbest Muhasebecilik Ve Mali müĢavirlik ve Yeminli Mali MüĢavirlik müessesesi Türkiye‘ye getirilmek istenmektedir. Bu kanun tasarısıyla , mükellef, mali müĢavir, kamu idaresi arasında köprü kurulmakta , mükellef ve devlet bakımından iĢbirliği ve güven ortamı yaratılmaktadır…. ― Mali müĢavirlik mesleği özellikle kalkınma gayretindeki ülkeler için, gerek kaynakların belirlenmesinde güvenilir bilgiyi sağlayacak tek unsur olması, gerekse ülke çapında denetim fonksiyonunu yaygınlaĢtırabilmenin tek yolu durumunda bulunması nedeniyle üzerinde önemle durulması gereken bir müessesedir. Türkiye‘de yaklaĢık olarak yıllık gelir vergisi beyannamesi veren mükellef sayısı 2.113.221, kurumlar vergisi mükellefi 75.220 olup bunların aynı zamanda katma değer vergisi mükellefiyetleri de bulunmaktadır. Buna karĢın vergi incelemesi yapmakla görevli denetim elemanlarının sayısı ise 2.330 kiĢi civarındadır. Bu durumda devlet kadrolarında görevli vergi elemanı inceleme sayısı ile milyonları aĢan etkin bir kontrol ve denetimden geçirilmesine imkan yoktur. Yukarıda açıklanan sebeplerle bu kanun tasarısının hazırlanması zaruri görülmüĢtür.‖ demektedir. Sayın Konuklar AnlaĢıldığı gibi meslek yasamızın temel amacı Türk vergi sisteminin yozlaĢmasını önlemek, denetimi yaygınlaĢtırmak, ekonomik kalkınmada sağlıklı ve güvenilir bilgilere ulaĢmaktır. 8 GeliĢmiĢ Batı Devletleri ortalama 100 yıl önce yukarıda açıklanan gerçekleri görerek muhasebe ve denetim mesleğinin muhatapları arasında mutabakatı ve yasal düzenlemeyi sağlayarak bugünkü sağlıklı ekonomi ve sağlıklı kamu gelirlerine kavuĢmuĢlardır. Ülkemizde ise 1932 yılından bu tarafa çeĢitli zamanlarda kanun tasarıları hazırlanmıĢ, maalesef 57 yıl gecikmeyle 13.Haziran.1989 tarihinde mesleğimiz yasal statüye kavuĢmuĢtur. 13.Haziran 1989 tarihinden bu tarafa geçen 20 yıl içerisinde meslek yasamızın genel gerekçesinde belirtilen ülkemizin sosyal ve ekonomik geliĢmiĢliği ile ilgili olarak, mesleğimizin muhatapları olan Maliye Bakanlığı, Ticaret Sanayi Bakanlığı, SPK, BDDK, ticaret ve sanayi kesimi, esnaf sanatkârlar ve KOBĠ‘ler denetimle ilgili bizlerden talepleri neler olmuĢtur? Bizler bu talepleri ne derece karĢılayabildik? Bu sempozyumda bu konular mutlaka konuĢulmalı, çıkacak sonuçlar bir deklarasyonla kamuoyuna duyurulmalıdır. Sayın Konuklar YMM mesleğinin bugünkü Türkiye koĢullarında 1. derecede muhatabı olan Maliye Bakanlığı, geçmiĢten bugüne belge düzeninin tam olarak yerleĢmesi için, öncelikle eğitim, bilgilendirme, cari denetimler ve caydırıcı yaptırımlarla uygulamaya yön verme konusunda sürekli faaliyette bulunmaktadır. Ancak mükellef sayısındaki hızlı artıĢlar, mükelleflerin eğitim düzeyi, yetiĢmiĢ inceleme elemanı sayısının azlığı, yeterli cari denetimlerin yapılamamasından dolayı hedeflediği mali sisteme ulaĢmakta zorlanmaktadır. Cari denetimlerin sağlıklı yapılabilmesi için konusunda çok iyi uzmanlaĢmıĢ bir kadroya ihtiyaç vardır. Bu konuların uzmanı olan Yeminli Mali MüĢavirler 3568 sayılı meslek yasamızın 2. maddesinde belirtilen birçok konularda çeĢitli Bakanlıklara, kurumlara ve iĢletmelere hizmet vermektedir. Ancak Ģunu hemen belirtmek isterim ki bizlerin hizmetinden en fazla hiçbir bedel ödemeden Maliye Bakanlığı faydalanmaktadır. Yeminli Mali müĢavirlerin Maliye Bakanlığına vergi denetiminde yapmıĢ olduğu hizmetleri ağırlıklı 4 noktada toplayabiliriz. 1. Yeminli Mali müĢavirler firmaların muhasebe departmanlarını sürekli eğitime tabi tutmaktadırlar. 2. Yeminli Mali MüĢavirler firma sahipleriyle sürekli görüĢmeler yaparak firmaların kurumsallaĢmasına yardımcı olmaktadırlar. 3. Yeminli Mali MüĢavirler firmalarda Vergi yasalarının yanlıĢ uygulamalarına mani olmakta ve mükelleflerin yasalara uygun vergi vermesini sağlamaktadırlar. 4. Yeminli Mali müĢavirlerle Tam Tasdik veya KDV iadesi sözleĢmesi imzalamıĢ olan firmaların alıĢlarının karĢıt incelemeleri yapılarak cari yılda yüz binlerce alt firma denetlenmekte ve sahte belge dolaĢımını önlemektedirler. 9 Yukarıda belirtmiĢ olduğumuz Yeminli Mali müĢavirlerin yapmıĢ olduğu çok değerli hizmetlerden 1. 2. ve 3.cü maddelerin rakamsal verilerini vermek maalesef mümkün değildir. Ancak 3568 sayılı yasanın uygulamaya girdiği tarihten bu tarafa iĢletmelerde çok Ģeylerin değiĢtiğinin en yakın tanığı Maliye Bakanlığına bağlı inceleme elemanları ve iĢletme sahipleridir. Yeminli Mali MüĢavirlerin Maliye Bakanlığına direkt katkı sunduğu rakamsal verilere dayanan 4.ncü maddemiz olan Tam Tasdik Ve KDV Ġadesi denetim ve raporlama faaliyetleridir. Bu faaliyetlerimizle ilgili bazı rakamları sizlere sunmak istiyorum. TABLO 1: TÜRKĠYEDE MÜKELLEF SAYISI 1988 yılı Türkiye‘de mükellef sayısı Gelir Vergisi Mükellef Sayısı : Kurumlar Vergisi Mükellef Sayısı : TOPLAM : 2.113.221 adet 75.220 adet 2.188.441 adet 2007 yılı Türkiye‘de mükellef sayısı Gelir Vergisi Mükellef Sayısı : Kurumlar Vergisi mükellef Sayısı Basit Usulde Mükellef sayısı : TOPLAM : 1.720.615 adet 622.602 adet 765.275 adet 3.108.492 adet : TABLO 2 : VERGĠ DENETĠM KADROLARININ SAYISI 1988 yılı Vergi Denetim Kadrolarının Sayısı Toplam : 2.330 KiĢi 2007 yılı Vergi Denetim Kadrolarının Sayısı Maliye müfettiĢi : Hesap Uzmanı : Gelirler Kontrolörü : Vergi Denetmeni : TOPLAM : 145 kiĢi 306 kiĢi 343 kiĢi 2.595 kiĢi 3.389 kiĢi TABLO 3 : MALĠYE BAKANLIĞI VERGĠ ĠNCELEME SONUÇLARI 1988 yılı Vergi Ġnceleme Sonuçları Maliye MüfettiĢleri Tarafından Ġncelenen Mükellef Sayısı : 560 Hesap Uzmanları Tarafından Ġncelenen Mükellef Sayısı : 3.174 Gelirler Kontrolörü Tarafından Ġncelenen Mükellef Sayısı : 5.136 Vergi Kontrol Memurları Tarafından Ġncelenen Mükellef : 42.625 TOPLAM : 51.495 10 2007 yılı Maliye Bakanlığı Vergi Ġnceleme Sonuçları Maliye MüfettiĢleri tarafından incelenen mükellef sayısı : 208 ad. Hesap Uzmanları tarafından incelenen mükellef sayısı : 3.133 ad. Gelirler Kontrolörü ― ― ― ― : 3.467 ad. Vergi Denetmenleri ― ― ― ― : 73.283 ad. TOPLAM : 80.091 ad. TABLO 4 :2007 YILI YMM‘LERĠN ODALARA GÖRE DAĞILIMI ÇalıĢanlar ÇalıĢmayanlar Toplam Adana 75 30 105 Ankara 415 671 1086 Antalya 39 12 51 Bursa 89 47 136 EskiĢehir 23 39 62 G.Antep 58 11 69 Ġstanbul 1127 803 1930 Ġzmir 213 163 376 Toplam 2039 1776 3815 TABLO 5 2006-2007-2008 YILI YMM ODA‘LARINA TESLĠM EDĠLEN TAM TASDĠK SÖZLEġMESĠ Adana Ankara Antalya Bursa EskiĢehir G.Antep Ġstanbul Ġzmir 2006 Yılı 734 3.891 521 788 209 620 14208 2163 Toplam 23134 2007 Yılı 796 4312 588 811 129 730 15239 2297 24902 2008 Yılı 796 4459 584 873 151 847 16891 2269 Toplam 2326 12662 1693 2472 489 2197 46338 6729 26870 74906 TABLO 6:ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞINDAN ALINAN KDV ĠADE RAPORLARI ĠLE ĠLGĠLĠ BĠLGĠLER 2006 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik Raporu 2006 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik Raporlarında Dönem Sayısı : 11.376 Adet : 24.852 Adet 2007 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik Raporu 2007 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade tasdik Raporlarında Dönem Sayısı : 11.022 Adet 11 : 25.168 Adet 2008 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik Raporu : 12.579 Adet 2008 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade tasdik Raporlarında Dönem Sayısı :27.215 Adet Sayın Konuklar Yukarıda açıkladığım rakamları kendi içerisinde bir değerlendirmeye tabi tuttuğumda Maliye Bakanlığı Denetim elemanlarının inceleme oranları, YMM‘lerin Tam Tasdik ve KDV iade raporları ve YMM‘lerin alt incelemeleri hakkında çok ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. ġöyle ki ; MALĠYE BAKANLIĞI DENETĠM ELEMANLARINCA DENETĠMLERĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ YAPILAN 1988 yılında Türkiye‘de 2.188.441 mükellef bulunmakta, inceleme elemanı sayısı 2.330 kiĢidir. Mükelleflerin Ġnceleme oranına baktığımızda 51.495 /2.188.441 = yaklaĢık % 2,3‘ü bulmaktadır. 2007 yılında Türkiye‘de 3.108.492 mükellef bulunmakta, inceleme elemanı sayısı 3.389 kiĢidir. Mükellef inceleme oranına baktığımızda 80.091 /3.108.492 = yaklaĢık % 2,5 bulmaktadır. Ayrıca yaygın ve yoğun denetimlerde tutulan tutanakların bir kısmının rapora bağlanarak inceleme sayısına ilave edildiğini bilmekteyiz. Bu tür raporlar inceleme toplam sayısından düĢüldüğünde yukarıda belirtilen gerçek inceleme oranları % 2,lere kadar düĢmektedir. Bu oranlar AB ülkelerinin oranlarına yakındır. Ancak geliĢmiĢ Batı ülkeleriyle ülkemizin sosyal ve ekonomik yapısında çok büyük farklılıklar vardır. AB ülkelerinde vergi konusunda hükümetlerin popülist politikalardan uzak durması, kayıt dıĢı ekonominin yaklaĢık % 8‘lerde olması elektronik ortamda mükelleflerin tüm harcamalarının gelirleri ile orantılı olup olmadığının kontrol edilmesi, cari yıl içerisinde oto kontrol yoluyla denetimlerin yapılması inceleme elemanlarının iĢini genel denetimlerde çok kolaylaĢtırmaktadır. Ülkemizde hükümetler tarafından sürekli vergi konusunda popülist politikaların uygulandığı, mükelleflerin para hareketlerinin ve harcamalarının elektronik ortamda kontrol altına alınamadığı, kayıt dıĢı ekonominin % 60‘lara vardığı 2.300.00 mükellefin iĢletme ve basit usulde defter tuttuğu bir ortam mevcuttur. Bu ortamda Maliye Bakanlığından ve inceleme elemanlarından çok Ģeyler beklemek gerçekçi değildir. GeçmiĢ yıllardan bu tarafa ülkemizde inceleme oranları hakkında, inceleme elemanlarına büyük haksızlık yapılmıĢtır. AB‘ye dahil ülkelerdeki sonuçları ülkemizde bu sistemle almamız mümkün değildir. Batı ülkelerinde olduğu gibi Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı özerk bir yapıya kavuĢturulup, hükümetlerin baskısından kurtarılmadığı, mükelleflerin harcamalarının kaynağı sorulmadığı müddetçe ülkemizde hiçbir zaman sağlıklı vergi denetimi yapılamaz. 12 YMM’LER TARAFINDAN DÜZENLENEN TAM TASDĠK VE DENETĠM RAPORLARININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Konumuzla ilgili olarak 2001 yılında Ġstanbul Oda‘mızın yönetim kurulu üyesi ve Oda sekreteri Sayın Hüseyin Perviz PUR‘un (Vergi Denetimi karĢısında Yeminli Mali MüĢavirlik Mesleği) ile ilgili yazısında (Ġstanbul Oda‘mızın çalıĢanlar listesinde YMM‘ler tarafından yapılan Tam Tasdik SözleĢmesi 1995 te 6.666, 1996 da 7962, 1998 de 10500, 1999 yılında 10850 ve 2000 yılında 11696 olmuĢtur. Tasdik zorunluluğu olmamakla birlikte tasdik yaptıran firmaların sayısının istikrarlı bir Ģekilde artması uygulamanın yerleĢtiğini ve iĢ dünyası tarafından benimsendiğini göstermektedir). demektedir. Bu yazı tarihinden 7 yıl sonra geldiğimiz noktaya baktığımızda, Tam Tasdik mecburiyeti olmamasına rağmen bu uygulamanın iĢ dünyası tarafından benimsendiğini görmekteyiz. Örnek; Ġstanbul‘da 2000 yılında 11.696 olan Tam Tasdik sayısı 2008 yılında 16.891 sayısına ulaĢmıĢtır. 2000 yılına göre yaklaĢık % 45 artıĢ vardır. 8 YMM Odamızdan alınan Tam Tasdik sözleĢmeleriyle ilgili bilgileri birleĢtirdiğimizde Tablo 5 ‗de görüldüğü gibi, 2006 yılında 23.134 adet, 2007 yılında 24.902 adet, 2008 yılında 26.870 adet Tam Tasdik raporu Türkiye genelinde düzenlendiği ortaya çıkmaktadır. Tam Tasdikte sürekli artıĢın temel nedeni cari yıl içinde YMM‘lerin mükellefleri vergi mevzuatı ve muhasebe uygulamaları hakkında sürekli bilgilendirilmeleri, sahte belgelerden korunmaları, iĢletmelerin kaynaklarını doğru hedeflere yönlendirmeleri, kurumsallaĢmanın rekabet için Ģart olduğunu örneklerle anlatmalarından kaynaklanmaktadır. Konumuzla ilgili rahmetle andığım Hesap Uzmanı ve Hesap uzmanlar kurulunu kuran Sayın Ali Alaybek 1948 yılında maliye muhasebe dergisinde yayınlanan yazsında (denetimin amacı iĢletmelerde sadece vergi almak değildir aynı zamanda iĢletme sahiplerini eğitmektir) demektedir. Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde müteĢebbislerin en çok ihtiyaç hissettiği konular bunlardır. YMM‘ler iĢ sahiplerini eğiterek aynı zamanda cari yıl denetimleriyle vergi denetimine büyük katkılar sunarak, ülkemizin genel menfaatleri doğrultusunda bu konularda çok büyük eğitimsel hizmetler vererek, rahmetli sayın Ali Alaybek‘in arzularını da yerine getirmektedir. YMM’LER TARAFINDAN DÜZENLENEN KDV ĠADE RAPORLARININ YILLARA GÖRE DÖNEMLER ĠTĠBARĠYLE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ GeçmiĢ yıllarda ihracatta KDV iadesiyle ilgili hem ihracatçılar, hem de yeni kurumsallaĢmaya baĢlayan YMM lik mesleği, birçok yönlerden haksız itham ve uygulamalarla karĢılaĢmıĢtır. O günleri yetkili bir bürokrat olarak yaĢayan BaĢ Hesap Uzmanı Ġstanbul Eski Defterdar Yardımcısı Sayın Nihat UZUNOĞLU ―ĠHRACATTA KDV ĠADESĠ ĠġLEMLERĠNE ĠLĠġKĠN VERĠLER VE BU VERĠLERĠN ANALĠZĠ ― baĢlıklı yazısının ― verilerin değerlendirilmesi ― bölümünde Ģöyle söylemektedir; ( Tüm Türkiye genelinde son beĢ yıl içinde (1996-1997-1998-1999-2000) yıllarında Maliye Bakanlığı inceleme elemanları tarafından 5.822 döneme iliĢkin 425 trilyon liralık KDV iadesi incelemesi yapılmıĢken, sadece Ġstanbul da son üç yıl içinde (1998-199913 2000 )yıllarında 55.474 dönemine iliĢkin 456 trilyon liralık KDV iadesi YMM‘ler tarafından düzenlenen raporlara istinaden yerine getirilmiĢtir. Maliye Bakanlığındaki mevcut inceleme elemanlarının sayısı ve iĢ yüklerini göz önüne aldığımızda bu iade iĢlemlerine inceleme elemanları tarafından düzenlenecek inceleme sonuçlarına göre yerine getirilmesinin zorluğu da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.) demektedir. Ayrıca, Ġstanbul Defterdarlığı bünyesinde 1998-1999-2000 yıllarında YMM‘lerin düzenledikleri tasdik raporlarının gerçeği yansıtmadığı Ģüphesiyle incelemeye sevk edilen raporlarına iliĢkin bilgileri kapsayan tabloda BaĢ Hesap Uzmanı Nihat Uzunoğlu ; TABLO 7: ĠNCELEMEYE GÖNDERĠLEN YMM RAPORU İncelemeye Sevk Edilen YMM Raporu Rapor Dönem İade Tutarı Yıllar 1998 1999 2000 Sayısı 54 69 25 148 Sayısı 94 105 36 235 (Milyon TL) 1.334.953 1.535.008 648.562 3.518.523 YMM Raporu İle Alınan İade Dönem İade Tutarı Sayısı 16501 21492 17481 55474 (Milyon TL) 90.761.110 159.146.293 206.606.251 456.513.654 İncelemeye Sevk Edilen Raporların Oranı İade Dönem Tutarı 0,57 1,47 0,49 0,96 0,20 0,32 0,42 0,77 (Tabloda görüldüğü gibi incelemeye gönderilen 148 rapor 235 dönemi kapsamaktadır. 3 yılda yazılan ve 55.474 dönemi kapsayan tasdik raporlarından 235 dönemin incelemeye gitmesi % 1 ‗in dahi altındadır) demektedir. Sayın Konuklar Bu araĢtırma yazısının yazıldığı tarihten 8 yıl geçtikten sonra 30.Nisan.2009 tarihi itibariyle Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı Ġstanbul Vergi Dairesi Grup Müdürlüğünden almıĢ olduğum bilgiye göre (Tablo 6 ‗da görüldüğü gibi) 2006-2007-2008 yıllarında YMM‘ler tarafından toplam 77.235 dönemi kapsayan KDV iade raporu düzenlendiği belirtilmiĢtir.8 yıl önce 55.474 olan dönem sayısı sadece Ġstanbul‘da 21.761 dönem artarak 77.235 dönem sayısına ulaĢmıĢtır. Ġstanbul dıĢında elimizde YMM‘lerin düzenlediği KDV iade raporları ve dönemleri ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Ancak Ġstanbul‘da düzenlenen KDV Ġade dönem sayısı olan 77.235‘in 1/3‘ünün diğer Ġllerde düzenlendiği düĢünülerek bir hesaplama yapıldığı takdirde, ( 77.235/ 3 = yaklaĢık 25.745 dönem KDV iadelerinin 20062007-2008 yıllarında diğer Ġller‘deki YMM‘ler tarafından KDV iade raporu düzenlendiğini en sağlıklı ölçü olarak kabul edebiliriz. Bu hesaplamaya göre ( 77.235 + 25.745 = 102.980) dönemin 2006-2007-2008 yıllarında toplam olarak Türkiye genelinde YMM KDV iade tasdik raporuyla iĢlem gördüğü sayısına ulaĢılmaktadır. Maliye Bakanlığı denetim elemanlarının mevcut sayılarıyla ve yüklendikleri iĢ yüküyle 3 yılda 100 bin dönemi aĢan KDV iade raporlarını düzenlemelerini beklemek mümkün değildir. Çünkü inceleme elemanlarının çok daha önemli görevleri bulunmaktadır. YMM.‘ler yaptıkları bu iĢlerle ekonominin motoru olan ihracat sektörünün sağlıklı çalıĢmasına katkıda 14 bulunmakta ve inceleme elemanlarının yükünü de hafifletmektedir. Ayrıca YMM‘lerin düzenlemiĢ olduğu KDV iade raporları sürekli artarken, incelemeye gönderilen YMM rapor sayılarında sıfır noktasına doğru azalmaktadır. Örnek KDV iade raporlarından dolayı disiplin kurullarına gelen dosya sayısı geçmiĢe göre yok denecek kadar azalmıĢtır. Bu da YMM‘lerin düzenlemiĢ olduğu raporların sağlıklı oluĢunu göstermektedir. YMM’LER TARAFINDAN TAM TASDĠK VE KDV ĠADELERĠNDE KARġIT ĠNCELEME YOLU ĠLE YAPILAN DENETĠMĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ 2007 yılında 8 YMM Oda‘ mızdan alınan bilgilere göre 24.902 adet Denetim ve Tam Tasdik raporu SözleĢmesi Oda‘larımıza teslim edilmiĢtir. Tam Tasdik SözleĢmelerinin tamamına yakının rapora dönüĢtüğünü düĢünmekteyiz. 24.902 adet Tam Tasdik ve Denetim raporlarında çalıĢma dosyası için en az 20 karĢıt inceleme tutanağı düzenlendiğini düĢündüğümüz takdirde 20 * 24.902 = 498.040 mükellefin, YMM‘ler tarafından Tam Tasdik kapsamında alt firmalarının denetlendiğini ; Ayrıca 2007 yılında Ġstanbul‘da 25.168 dönemi kapsayan, 11.022 adet KDV Ġade raporu iĢleme konulmuĢtur. Ġstanbul dıĢındaki diğer Ġllerimizde 2007 yılında 8.581 dönem KDV iade raporu düzenlendiğini kabul edersek (25.745/3= 8.581 dönem). 2007 yılında Ġstanbul 25.168 dönem + 8.581 dönem diğer Ġller =Toplam 33.749 döneme ulaĢılmaktadır. Her dönemde YMM‘lerin 20 karĢıt inceleme tutanağı düzenlediğini düĢünürsek 33.749* 20= 674.980 mükellefin karĢıt inceleme yoluyla KDV iadelerinde incelendiği ortaya çıkmaktadır. Tam Tasdikte yapılan karĢıt incelemeleri tutanaklarını da KDV iadelerinde yapılan karĢıt incelemelere tutanaklarına eklediğimiz takdirde; 498.040+ 674.980 = ortalama 1.173.020 mükellef YMM‘ler tarafından cari dönemde dolaylı yoldan denetimden geçirildiği görülmektedir. Sayın Konuklar ÇalıĢanlar kütüğüne kayıtlı 2039 YMM‘lerin yanlarında çalıĢan ortalama 7000‘e yakın personeliyle bugünkü Ģartlarda Tam tasdik ve KDV iadelerinde yaklaĢık 1.173.020 mükellefin nezdinde karĢıt inceleme yapmaları çok büyük bir olaydır. YMM‘lerin bu hizmetiyle meslek yasamızın temel amacı olan denetim yaygınlaĢtırılmakta ve getirisi vergi idaresine anında yansımaktadır. Çünkü karĢıt incelemede ortaya çıkan olumsuzluklar YMM‘ler tarafından anında ; - Sahte fatura ticareti ile uğraĢanlar vergi idaresine bildirilmekte, - Sahte faturalar beyandan çıkartılarak mükellefin düzeltme beyanı vermesi sağlanmakta, - Mükelleflerce haksız talep edilen KDV iadeleri tenzil edilmekte, Ve buna benzer daha birçok hizmetler verilmektedir. Sizlere bu hizmetlerle ilgili daha önce belirttiğim gibi müĢahas rakamlar verebilmem mümkün değildir. Ancak bu bilgilerin tamamı vergi idaresinin yetkililerince bilinmektedir. 15 Bu güzel geliĢimi daha ileri götürebilmemiz için Maliye Bakanlığı ve inceleme elemanları TÜRMOB ve YMM Oda‘larıyla her alanda ülke yararına iĢbirliği yaparak ve YMM‘leri yetki yönünden güçlendirerek mükelleflerin inceleme sayılarını çok daha yukarılara çıkartacağımıza inanmaktayım. SONUÇ Ülkemizde iĢletmelerde uluslararası standartlara uygun muhasebe denetiminin yaygınlaĢmasını, YMM‘lerin sınırsız maddi sorumluluğunun uluslararası hukuk kurallarına göre yeniden tanzim edilmesini, mesleğimizin muhatapları olan Bakanlıkların, BDDK‘nın, SPK‘nın ticari, sınai, finans sektörünün, KOBĠ‘lerin, Esnaf ve Sanatkar kesiminin yüksek standartta yetiĢmiĢ olan meslek mensuplarından muhasebe, denetim ve tasdik hizmetlerinden azami ölçüde istifade etmesini dilemekteyim. Hepimizin ortak arzusu olan bu dileklerim gerçekleĢtiği takdirde ülkemiz mali mevzuat açısından AB standartlarını yakalamıĢ olacaktır. TeĢekkür Eder, hepinize saygılar sunarım. • • • • • • • YARARLANILAN KAYNAKLAR TÜRMOB- VERGĠ RAPORU 2008 8 YMM ODA‘SINDAN ALINAN TAM TASDĠK SÖZLEġMELERĠ ĠST.VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞINDAN ALINAN KDV BĠLGĠLERĠ BAġ HESAP UZMANI NĠHAT UZUNOĞLU; ĠHRACATTA KDV ĠADES ĠġLEMLERĠNE ĠLĠġKĠN VERĠLER VE BU VERĠLERĠN ANALĠZĠ YMM. HÜSEYĠN PERVĠZ PUR;VERGĠ DENETĠMĠ KARġISINDA YMM‘LĠK MESLEĞĠ ĠLE ĠLGĠLĠ YAZISI NOT: YMMO‘ları 14-17 Mayıs 2009 Antalya müĢterek sempozyumunun üçüncü oturumunda yapılan konuĢma metnidir. 16 ĠMF ĠLE YAġAMAK Prof. Dr. Adnan GULERMAN Yeminli Mali MüĢavir 1- ĠMF NEDĠR? Uluslar arası finansman ve kredilendirme sorunları tartıĢılırken bu güne kadar en çok gündeme getirilmiĢ olmasına rağmen halâ ne olup olmadığı, ne yapıp ne yapmadığı, faydasının olup olmadığı en çok konuĢulan ve tartıĢılan bir kurum olmuĢtur. Çok konuĢulup, çok tartıĢılmasının gerekçeleri bulunmaktadır. - Bundan tam 62 yıl önce 1 Mart 1947 yılından bu yana uluslar arası bir finansman kuruluĢu olarak ekonominin gündemindedir, - KuruluĢundan bu yana üye ülkelerin finansman ihtiyacı duyacak hale gelmesinde ĠMF'nin kredi desteği yanında, kredi alan ülkeye ekonomik önlem önerilerinin, bizde olduğu gibi "acı ilaç" olarak nitelendirilmesinden dolayı kamu oyunun tepkisini çekmesi, - Ekonomi yönetiminden siyasî iktidarın sorumlu olmasından dolayı, ĠMF ile anlaĢma durumuna gelinmesi halinde, iktidar karĢıtlarının bu görüĢme ve anlaĢmaları eleĢtirme faaliyetleri, benzerleri. ĠMF'yi bir" yardımlaĢma birliği" benzetmek hatalı olmayacaktır. Çünkü, ĠMF'nin mali kaynağı, üye olmak isteyen her ülkenin katılımı ile oluĢmaktadır. Katılımcı her ülke % 25'i altın ve % 75'i ulusal paralardan toplanmıĢ mali kaynağın yanında, üye ülkelere verilen kredilerin karĢılığında alınan faizler-den oluĢmaktadır. Bu kuruluĢun - Guvernörler Meclisi, - Ġcra Kurulu, - Genel Müdür'den oluĢan üç organı bulunmaktadır. ĠMF'ye üye ülkelerin maliye bakanları Guvernörler Meclisi'ni oluĢturulan.Ġcra Kurulu 6'sı atanmıĢ, 14 tanesi seçilmiĢ 20 kiĢiden oluĢur. ĠMF fonundaki en yüksek paya sahip olan 6 üye ülkenin temsilcileri Ġcra Kurulu'nu oluĢtururlar. Yeri gelmiĢken Katılım Paylarına göre oy gücüne iliĢkin bazı örnekleri vermek yerinde olacaktır: 17 ABD Japonya Almanya Ġngiltere Fransa Çin Türkiye % 16.77 6,02 5,88 4,86 4,86 3,66 0,55 Oy kotası ile ilgili yukarıdaki sıralama değiĢmez olmadığı gibi, herhangi bir ülkenin katkı hamlesi ile de hemen değiĢmemektedir. 2010 sonrası oy kotalarının yeniden belirleneceği bir dönemdir. Hem oy kotalarında üst sıralara yükselmek, ama özellikle Ġcra Kuruluna girebilmek için katkı payını gereği kadar artırıp ilk 20 arasına girmenin yarıĢı bu günden baĢlamıĢ bulunmaktadır. Ekonomik krizin dünyayı sardığı günümüzde bu kota artırma yarıĢının IMF'nin kasasını güçlendireceği bilinmelidir. Günümüzde çok güçlü ekonomik rezervlere sahip olmasına rağmen, yukarıdaki listenin oldukça alt sıralarında bulunan Çin'in en üst sıralarda yer alabilmek için 2910'da çok önemli bir fon payı sıçramasını yapması beklenildiği gibi, kapalı bir kutu halinde bekleyen Hindistan'ın da üst sıralara sıçratabilecek bir fon desteği hamlesi bulunması sürpriz sayılmayacaktır. Yukarıda belirttiğimiz gibi sayıları 185 üyeye ulaĢan ülkelerin mali katkıları ile oluĢan bir kaynağa sahip olması dikkate alındığında ĠMF'ye mali kaynağı en zengin bir finans kuruluĢu olarak bakmak yanıltıcı olmayacaktır. II- ĠMF'NĠN AMAÇLARI ĠMF, ülkelerin likidite yetersizliğini gidermeye yardımcı olan bir kurum olarak bilinmektedir. Bu amaçla, - Üye devletlere, belirlenmiĢ ölçülere uygun olarak kredi verir. Bu kredileri uzun vadede faizi ile birlikte geri alır, -Ülkelerde tam istihdama ulaĢılabilmesi için destek olur, -Devletin ödemeler dengesini sağlaması güçlüklerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olur, -Çok taraflı ödemeler sisteminin kurulmasını ve dengesinin korunmasını sağlar, -Kambiyo istikrarının korunmasına yardımcı olur ve ve tek taraflı devalüasyonlarla engel olunmasına yardımcı olur, Bütün bu saydıklarımızı ve benzerlerini bir cümlede özetleyecek olursak ĠMF'nin genel olarak görevi dıĢ ödemeler dengesinin oluĢturulmasında sıkıntı çeken ülkelerin bu sıkıntıları sebebiyle ithalatlarındaki daralmaları gidermektir. 18 Böylece ĠMF sadece o ülkenin ekonomisindeki daralmalar önlemenin ötesinde, o ülke ile dıĢ ticaret iliĢkileri olan öteki ülkelerin de bu daralmadan olumsuz etkilenmelerini gidermede de yardımcı olmayı üstlenecek demektir. ĠMF bu görevini yerine getirebilmek için kullandığı malî kaynakların uluslararası bir fondan karĢılandığını dikkate alarak belirttiğimiz misyonunu, baĢka bir ifadeyle "küresel malî iĢbirliğini güçlendirmek, malî dengeleri korumak, uluslararası ticaret imkân ve hacmini geliĢtirmek, tam istihdamı sağlamak ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlamaya yardımcı olmak" biçiminde özetlenebilir Birinci ve Ġkinci Dünya SavaĢları'nın çıkıĢ sebepleri arasında ekonomik denge farklılıkları ön plânda yer almaktadır. Bu nedenle Ġkinci Dünya SavaĢ'ın hemen sonrasında ekonomik denge farklılıklarını elden geldiğince giderebilmek için önlem almada uluslar arası iĢbirliği gereği ön plâna çıkmıĢ bulunmaktadır. Dikkat edilirse -Philadelphia Beyannamesi, -Bretton VVoods AnlaĢması, -Marshall Yardımları, gibi önlemler hep bu döneme rastlamaktadır ve hepsi de uluslar arası ekonomik dengesizliğin elden geldiğince giderilmesine yöneliktir. IMF ödemeler dengesinde sıkıntı çeken ülkelere iki yönlü yardımı olmaktadır: 1Finansal destek sağlamak, 2Ekonomik sıkıntı ve dengesizliklerin giderilebilmesi amacıyla önerilerde bulunmak, Bunlardan "finansal destek sağlamada ülkelerin IMF'de bulunan fon miktarı ile ilgili bir sınırlama bulunmaktadır. Türkiye'nin IMF'deki kotası 1.191 milyar SDR (Special Dravving Rate) dir. Bunun beĢ katı kadar, (yaklaĢık 9 milyar Dolar) acil alabilme imkânı bulunmaktadır. Burada önemli olan nokta, acil destek olarak alacağı kredide bazı IMF önerilerinin yerine getirilme zorunda kalınmasıdır. Daha önce "acı ilaç" olarak sözünü ettiğimiz öneriler bu tür krediler için söz konusu olmaktadır. Bu önerilerden baĢlıcaları Ģunlardır: -Devlet bütçesinin gelir ve giderlerinde, giderlerin azaltılması ve gelirlerin artırılması yönündeki düzenlemeler ile bütçe açığının kabul edilebilir bir miktara getirilmesi, -Enflasyon oranının aĢağıya çekilmesi, 19 -Faiz dıĢı fazla miktarının elden geldiğince yükseltilerek IMF kredi borcunun ödenebilmesinde güçlendirilmesinin sağlanması, -MaaĢ ve ücretlerin artırılmasında artıĢ oranlarının elden geldiğince düĢük tutulması, - kalkınma hızının düĢürülmesi, Saydıklarımız her borçlu ülkeye söylenebilecek genel öneriler olup, IMF BaĢ Ekonomisti Oliver Blanchard'ın da belirttiği gibi "Farklı koĢullarda farklı reçeteler" söz konusu olabilecektir. Sayılan bütün bu önerileri iki ana baĢlık altında toplamak mümkündür. -Toplam talebin devlet desteğiyle canlandırılması, -Finansal sistemin ayaklarının üstünde durabilecek hale getirilmesi, Dikkat edilirse, bu önerilerden meselâ "devlet bütçesinde giderlerin azaltılması" ile Blanchard'ın "toplam talebin devlet desteği ile canlandırılması" bir çeliĢki görülmekte ise de, bu durum "farklı koĢullarda farklı reçeteler uygulanır" kuralına ters düĢmediği de görülecektir. III- TÜRKĠYE -IMF ĠLĠġKĠLERĠ Türkiye'nin katılım tarihi itibariye 62 yıllık ve ilk kredi anlaĢması itibariyle de 48 yıllık bir iliĢkisi bulunmaktadır. B u 48 yıl boyunca yapılan 19 anlaĢma ile yaklaĢık 50 milyar Dolar kredi kullanmıĢtır. Yapılan anlaĢmalardaki kredi miktarları ile kullanılan kredi miktarları incelendiğinde, birçok kez yapılan anlaĢma miktarından daha az miktarda krediyi kullandığı görülmektedir. Kullanılan kredilerin 1979-1980, 1994 ve 1999-2002 yıllarında olanların bir sıçrama niteliği göstermesi, aynı zamanda ekonomik durumun durma noktasına geldiğinin izlerini taĢımaktadır. Öteki tarihlerde kullanılan krediler sadece destek sağlama amacıyla kredi kullanıldığının iĢaretini vermektedir. Bu iki farklı amaçlı kredi kullanma durumu IMF kredilerinin bir anlamda sadece "zor günlerin desteği olmadığı"nı, aynı zamanda uygun Ģartlarla destek alınabildiğini de göstermektedir. IV- IMF FĠNANSAL TIKANIKLIKLARI ÖNLEMEDE YETERLĠ BĠR KURULUġ MUDUR? Önceki yıllarda da IMF'nin yeterli bir kuruluĢ olup olmadığı ile ilgili tartıĢmalar yapılmıĢsa da 2008 yılında baĢ gösteren ekonomik bunalımı sonucunda IMF ile ilgili tartıĢ ıralar da yoğunluk kazanmıĢtır. Bu tartıĢmalardan ilki daha 2008 yılının ilk aylarında olumsuz etkileri ortaya çıkmaya baĢlayan olaya el koymakta geç davranmıĢ olmasıdır. KuĢkusuz, ekonomik krizin ilk aylarında, boyut ve etkileri küçük olduğu bir 20 dönemde önlemler alınmıĢ olması olumsuz etkileri azaltabilecekti. O dönemde IMF 'nin sahip olduğu destek kaynakları da krizin etkisini azaltmakta yeterli olabilecekti. Ġkinci eleĢtirilen husus ise IMF desteğinin, anlaĢma yapabilme durumuna gelen ülkeler ile sınırlı olmasıdır. Bir ülkedeki ekonomik sıkıntı sadece o ülkenin sınırları içerisinde kalamayacağından, öteki ülkelere sıçrayacak olumsuz etkiler için de önlem alınmamıĢ olması ister istemez krizin etkisini yaygınlaĢtıracaktır. Bu yüzden IMF'nin önlemler, krizi olmayan ülkeleri de kapsamalıdır. Burada önemli bir hu-sus da IMF üyesi olmayan ülkelere önlem almada veya aldırmada IMF'nin etkisinin olup olamayacağıdır. Nitekim, ünlü ekonomist John Maynard Keynes'in 1944 yılında ortaya attığı Dünya Merkez Bankası'nın kurulması önerisi bu önerinin ortaya atıldığı günden çok daha ciddi bir biçimde dünya gündemine oturmuĢ bulunmaktadır. Ülkelerin merkez bankalarının üstünde bir konumu olacak Dünya Merkez Bankası, bağımsız merkez bankalarının bir üst kuruluĢu niteliğinde olacağından, IMF üyesi olan ülkelerde rastlanılan IMF Ġle ilgili siyasi tartıĢmalarda son bulabilecektir. Krizin sadece ülke içi önlemlerle aĢılamayacağının bir göstergesi de, kısa bir süre önce AB'nin 27 üyesinin ortaklaĢa önlem alması gereğini duyarak harekete geçmiĢ olmasıdır. Ama, AB dıĢındaki ülkelerde de uyumlu önlemler alınamadığı takdirde mücadelenin yeterince etkili olamayacağı kanaatini taĢımaktayız. Adı global kriz olduğu sürece alınması gereken önlemler de "global önlemler" olmak zorundadır. 21 ĠHTĠYATĠ HACĠZ VE ĠHTĠYATĠ TAHAKKUK UYGULAMASINDA YAPILAN YANLIġ UYGULAMALAR Dr. Mustafa SMMM ALPASLAN 6183 sayılı AATUHK‘nun 9. maddesi hükmüne göre teminat istenebilmesi için vergi incelemelerinin devam etmekte olması amme alacağının henüz tahakkuk etmemiĢ olması gereklidir. Mükellefler nezdinde yapılan incelemelerin bitmesi halinde tahakkuk eden ve kesinleĢen kamu alacağı için artık teminat istenmesi mümkün değildir. Bu nedenle, dava konusu yapılan teminat isteme yazıları neden ve konu unsurları açısından hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dava konusu edilebilecektir. Bilindiği gibi 6183 sayılı kanunun 1. kısmının 2. bölümü amme alacağının korunmasına yönelik hükümleri içermektedir. 9. madde olarak baĢlayan bu bölümde teminat istenmesi ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve öteki koruma araçlarına yer verilmektedir. Ġdare tarafından teminat talep edilmesi halinde, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk daha kamu alacağı olabilme niteliğini kazanmamıĢ vergi ve cezaların, tahakkuk ettikleri tarihte karĢılaĢılabilecek tahsil olanaksızlığına bir önlem olarak ortaya çıkmıĢtır. Ġdare tarafından teminat istenmesini gerektiren durumların varlığı halinde 6183 sayılı kanunun 13/1-1 md. hükmüne göre hiçbir süre ile sınırlı olmaksızın alacaklı kamu idaresinin mahallin en büyük memurunun kararı ile ve haczin yapılmasına iliĢkin kurallara göre ihtiyati haciz yürütülmesini ve md. 17/1 ve yine md.17/2-1 uyarınca henüz tahakkuk etmemiĢ vergi ve cezaların ihtiyaten tahakkuk ettirilmesini de gerekli kılmaktadır. 6183 sayılı kanunun 17. maddesi hükmünde yapılan düzenleme ile 5345 sayılı yasa uyarınca vergi dairesi yetkisini haiz olarak kurulan ve faaliyete geçen vergi dairesi baĢkanlıklarında, ilgili grup müdürünün ve/veya müdürünün yazılı talebi üzerine defterdar ve/veya vergi dairesi baĢkanı, mükellefin henüz tahakkuk etmemiĢ vergi ve resimlerinden Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilecek olanlarla bunların zam ve cezalarının derhal tahakkuk ettirilmesi hususunda yazılı emir verebilir. 5345 sayılı yasa ile Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı kurularak ve bu idare Valilik ve Defterdarlık teĢkilatlanmasını esas almıĢ ve 5442 sayılı Ġl Ġdaresi Yasasına istisna getiren bir yapılanma teĢkil etmiĢtir. Ġhtiyati tahakkuk için defterdara yetki verilmiĢ olmasına rağmen, ihtiyati haciz için valiye yetki verilmiĢ olmasının bir anlamı bulunmaktadır. Bu anlam sadece devleti temsilen atılan imza olarak düĢünülmemelidir. Ġhtiyati haciz çok ciddi ve önemli sonuçları olan bir müessesedir. Özellikle iĢçi ücret ve kiraların dahi bankacılık sisteminden yapılması ve belirli bir tutarı aĢan her türlü ticari ödemelerde bankaların aracı kılınması nedeniyle ihtiyati hacze bağlı mevduat blokajlarında firmalar gerek finansal ve gerekse itibar anlamında derin yaralar alabilmektedir. 22 Bu sebeple, doğrudan tahsil dairesi iĢlemlerinin içinde olanların haricinde ve üstünde daha dıĢardan ve hakkaniyeti ve iĢlemin yerindeliğini daha iyi gözleyebilecek bir yetkiliye bu yetki verilmiĢtir. Oysa son durumda deyim yerinde ise, benzetme yerindeyse savcı ile yargıç aynı kiĢi olmaktadır. Vergi dairesi hem talep edecek, hem karar verecek ve hem de uygulayacaktır. Bazı iĢlemler yapıldıktan sonra yargı denetimine tabi tutulsalar da sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkün olamaz. Bu nedenle de bu sonuçlar doğmadan önce iyi düĢünülüp, farklı makamlardaki kiĢiler tarafından karar verilmesi yoluna gidilmiĢken bu önlem kaldırılmıĢtır. Bu uygulamayı doğru bir uygulama olarak görmüyoruz. Ġhtiyati haciz için en azından idare içinde bir üst birimin baĢındaki memur tarafından yetki verilmesinin sağlanması gerekli görünmektedir. Yetki devri konusu, 5345 sayılı yasadan sonra da aynen geçerliliğini korumaktadır ve bu yeni durumda 6183 sayılı kanunun 13. maddesindeki hüküm aynen korunmuĢ olduğundan vergi dairesi baĢkanının ihtiyati haciz konusundaki yetkisini devretmesi mümkün değildir. Vergi Dairesi BaĢkanlıklarının kuruluĢ ve görevleri yönetmeliğine göre vergilendirme muhasebe, tahsilat grup müdürlükleri veya bu fonksiyonları yerine getirecek sınırlı miktarda grup müdürlükleri kurulmuĢtur. Yönetmeliğe göre ―tahsil dairesi‖ vergi dairesi baĢkanlığıdır. Ayrıca, yönetmelik hükümlerine göre kamu alacağını teminat altına almak için vergi mükelleflerinden teminat isteme konusunda tek yetki vergilendirme grup müdürlüğünün görevleri arasındadır. Bu tür durumlarda vergi dairesi müdürlüklerinin yani Ģubelerin 6183 sayılı yasaya göre teminat isteme yetkileri yoktur. Bu nedenle, teminat isteme iĢlemlerinde tahsil dairesinin belirlenmesi zorunlu olup, vergi dairesi yani Ģube müdürlüğü tarafından tesis edilen iĢlemler yetki unsuru açısından teminat isteme iĢleminin iptal edilmesine neden olmaktadır. Öte yandan, 6183 sayılı kanunun 9. maddesi hükmü uyarınca ve 213 sayılı VUK‘nun 344. madde hükmü uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren haller ile 359. maddede sayılan hallere temas eden bir kamu alacağının salınması için gerekli iĢlemlere baĢlanması halinde vergi incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplamalara göre belirtilen miktar üzerinden tahsil dairelerince teminat isteneceği öngörülmüĢtür. Buna göre, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk hesaplamalara göre teminat istenmesi mümkündür. Söz konusu madde uyarınca teminat istenmesi için incelemenin henüz tamamlanmamıĢ olması gerekmektedir. Diğer taraftan, teminat isteme yazıları hukuksal olarak kamu borçlusunun hukuksal durumunu etkileyen kat‘i ve yürütülmesi zorunlu yani icrai yükümlendirici ve öznel nitelikte bir idari iĢlem olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle teminat isteme yazıları kamu borçlusu tarafından 23 tek baĢına iptal davasına konu edilebilir. Yargı organları tarafından yapılan değerlendirme sonucunda teminat isteme yazısı iptal edilirse ihtiyati haczi gerektiren neden de ortadan kalkar. Teminat istenmesi gereken durumlarda alacaklı kamu idaresi, mahalli en büyük memurunun kararıyla hiçbir süreyle sınırlı olmaksızın derhal ihtiyati haczi uygular. Teminat istenmesini gerektiren bir durum ortaya çıktığında ihtiyati haczin uygulanması kanundan doğan bir zorunluluktur. Kamu alacaklısının bu konuda takdir hakkı yoktur. Mükellef kamu alacağına karĢılık teminat göstermezse bir kimseyi müteselsil kefil ve müĢterek müteselsil borçlu olarak gösterebilir. Bu durumda, alacaklı tahsil dairesi Ģahsi kefaleti ve gösterilen Ģahsı kabul edip etmemekte takdir hakkına sahiptir. Teminat istenmesi ancak vergi incelemesine dayanması durumunda mümkündür. Bu da iĢin doğasından kaynaklanmaktadır. Ġncelemenin devamı sırasında verginin oksan tahakkuk ettiğinin saptanması vergi incelemesinin yapılmasına bağlıdır. Cezalı tarhiyat vergi incelemesine bağlı olarak yapılmaktadır. Vergi incelemesine yetkili bulunanların kimler olduğu VUK 135. maddesinde bir bir belirtilmiĢtir. Maddede sayılanların dıĢındaki kiĢilerce yapılan tespit ya da hesaplamalara göre teminat istenmesi mümkün bulunmamaktadır. Yüksek mahkeme DanıĢtay tarafından verilen pek çok kararlarda incelemeye yetkili kiĢiler tarafından inceleme yapılmadan takdire gidilmesi veya yoklama yapılması vb. iĢlemlere dayanarak mükelleften teminat talep edilmesinin 6183 sayılı kanunun 9. maddesine aykırı olduğuna karar verilmektedir. Sonuç olarak, tamamlanmıĢ bir vergi incelemesi sonrası, vergi dairesinin teminat istemesi gerek ―konu‖ ve gerekse ―yetki‖ unsuruyla hukuka aykırılık arz etmektedir. Bu Ģekilde istenen teminatın gösterilmemesi halinde bu gerekçeyle uygulanacak ―ihtiyati haciz‖ de, ―neden‖ unsurunu oluĢturan teminat istemenin hukuka aykırılığı nedeniyle hukuka aykırı olacaktır. Vergi dairelerince teminat isteme iĢlemlerinde, teminat gösterilmesi için 15 günlük bir süre verilmektedir. Dolayısıyla bu iĢleme karĢı açılan davalarda yürütmenin durdurulması talep edilmiĢ dahi olsa, idarenin davaya cevap vermesi süresi de dikkate alındığında Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı verdiği durumlarda dahi ihtiyati haciz aĢamasına geçilmiĢ olmakta ve alınan yürütmeyi durdurma kararları bu kez ihtiyati haczin ayrı bir idari iĢlem sayılması nedeniyle uygulanmamaktadır. 24 Bu nedenle teminat isteme iĢlemlerine karĢı açılan davalarda yürütmenin durdurulması talebi ile birlikte, olayın oluĢ Ģekli itibariyle bu talebin davalı idare cevabı beklenmeksizin veya cevap süresi kısaltılarak dikkate alınmasının ayrıca talep edilmesinde büyük yarar bulunmaktadır. Yargıya yansıyan bir olayda gibidir: verilen kararın gerekçesi aĢağıda olduğu ―…. Bu itibarla, yukarıda bahsi geçen 9. maddenin 1. fıkrasında, teminatın ancak vergi incelemesini yapan denetim elemanı tarafından ilk hesaplamalara göre belirtilen miktar üzerinden istenebileceği, 2. fıkrasında ise Türkiye‘de ikametgâhı bulunmayan amme borçlusunun, amme alacağının tehlikede olduğunu gösteriyorsa, tahsil dairesinin teminat isteyebileceği, bahsi geçen 2. fıkransın mefhumu muhalifinden tahsil dairesinin Türkiye‘de ikametgâhı bulunanlardan kendiliğinden teminat istemeyeceği, teminatın ancak inceleme elemanının ön hesapların neticesinde inceleme elemanınca talep edilmesi halinde istenebileceği sonucuna ulaĢılmaktadır. Zira vergi inceleme raporu düzenlenmeden ilk hesaplama yapabilecek kiĢi mükellefin defter ve belgeleri elinde olan ve incelemeye baĢlayan denetim elemanı olduğu açıktır. Bu durumda, davacının ikametgâhının Türkiye‘de bulunması ve vergi inceleme elemanı tarafından teminat istenmesi yolunda herhangi bir talep olmaması karĢısında davalı idare tarafından bu yolda bir talep olmadan kendiliğinden tesis edilen teminat isteme iĢleminde mevzuata uyarlılık görülmemiĢtir.‖ ġeklinde karar verilmiĢtir. Sonuç olarak, gelir idaresi tarafından bu ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk konusu çok yanlıĢ uygulanmaktadır. Özellikle vergi incelemeleri neticelendikten sonra vergi daireleri kendi baĢına ihtiyati haciz ihtiyati tahakkuk iĢlemini yürütebilmektedirler. Böyle bir uygulama yukarıda da izah edildiği gibi hukuka uyarlı değildir. 25 ĠHTĠYATĠ HACĠZ VE ĠHTĠYATĠ TAHAKKUK UYGULAMASINDA YAPILAN YANLIġ UYGULAMALAR Dr. Mustafa ALPASLAN SMMM 6183 sayılı AATUHK‘nun 9. maddesi hükmüne göre teminat istenebilmesi için vergi incelemelerinin devam etmekte olması amme alacağının henüz tahakkuk etmemiĢ olması gereklidir. Mükellefler nezdinde yapılan incelemelerin bitmesi halinde tahakkuk eden ve kesinleĢen kamu alacağı için artık teminat istenmesi mümkün değildir.(1) Bu nedenle, dava konusu yapılan teminat isteme yazıları neden ve konu unsurları açısından hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dava konusu edilebilecektir. Bilindiği gibi 6183 sayılı kanunun 1. kısmının 2. bölümü amme alacağının korunmasına yönelik hükümleri içermektedir. 9. madde olarak baĢlayan bu bölümde teminat istenmesi ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve öteki koruma araçlarına yer verilmektedir. Ġdare tarafından teminat talep edilmesi halinde, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk daha kamu alacağı olabilme niteliğini kazanmamıĢ vergi ve cezaların, tahakkuk ettikleri tarihte karĢılaĢılabilecek tahsil olanaksızlığına bir önlem olarak ortaya çıkmıĢtır. Ġdare tarafından teminat istenmesini gerektiren durumların varlığı halinde 6183 sayılı kanunun 13/1-1 md. hükmüne göre hiçbir süre ile sınırlı olmaksızın alacaklı kamu idaresinin mahallin en büyük memurunun kararı ile ve haczin yapılmasına iliĢkin kurallara göre ihtiyati haciz yürütülmesini ve md. 17/1 ve yine md.17/2-1 uyarınca henüz tahakkuk etmemiĢ vergi ve cezaların ihtiyaten tahakkuk ettirilmesini de gerekli kılmaktadır.(2) 6183 sayılı kanunun 17. maddesi hükmünde yapılan düzenleme ile 5345 sayılı yasa uyarınca vergi dairesi yetkisini haiz olarak kurulan ve faaliyete geçen vergi dairesi baĢkanlıklarında, ilgili grup müdürünün ve/veya müdürünün yazılı talebi üzerine defterdar ve/veya vergi dairesi baĢkanı, mükellefin henüz tahakkuk etmemiĢ vergi ve resimlerinden Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilecek olanlarla bunların zam ve cezalarının derhal tahakkuk ettirilmesi hususunda yazılı emir verebilir. 5345 sayılı yasa ile Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı kurularak ve bu idare Valilik ve Defterdarlık teĢkilatlanmasını esas almıĢ ve 5442 sayılı Ġl Ġdaresi Yasasına istisna getiren bir yapılanma teĢkil etmiĢtir. Ġhtiyati tahakkuk için defterdara yetki verilmiĢ olmasına rağmen, ihtiyati haciz için valiye yetki verilmiĢ olmasının bir anlamı bulunmaktadır. Bu anlam sadece devleti temsilen atılan imza olarak düĢünülmemelidir. Ġhtiyati haciz çok ciddi ve önemli sonuçları olan bir müessesedir. Özellikle iĢçi ücret ve kiraların dahi bankacılık sisteminden yapılması ve belirli bir tutarı aĢan her türlü ticari 26 ödemelerde bankaların aracı kılınması nedeniyle ihtiyati hacze bağlı mevduat blokajlarında firmalar gerek finansal ve gerekse itibar anlamında derin yaralar alabilmektedir. (1) (2) Yüksek mahkeme DanıĢtay DnĢ.4.D.nin, 13.5.2002 gün ve E:2002/701-K:200//1975 sayılı kararlarında, vergi incelemesi bittikten sonra teminat istenmesinin mümkün olamayacağına karar verilmiĢtir. Teminat istenilmesi için incelemenin bitmemiĢ olması gerekmektedir. Ağar Serkan, Vergi Tahsilatından Kaynaklanan UyuĢmazlıklar ve Çözüm Yolları, YaklaĢım Yayıncılık, Ankara, ġubat 2009,s.169175 Bu sebeple, doğrudan tahsil dairesi iĢlemlerinin içinde olanların haricinde ve üstünde daha dıĢardan ve hakkaniyeti ve iĢlemin yerindeliğini daha iyi gözleyebilecek bir yetkiliye bu yetki verilmiĢtir. Oysa son durumda deyim yerinde ise, benzetme yerindeyse savcı ile yargıç aynı kiĢi olmaktadır. Vergi dairesi hem talep edecek, hem karar verecek ve hem de uygulayacaktır. Bazı iĢlemler yapıldıktan sonra yargı denetimine tabi tutulsalar da sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkün olamaz. Bu nedenle de bu sonuçlar doğmadan önce iyi düĢünülüp, farklı makamlardaki kiĢiler tarafından karar verilmesi yoluna gidilmiĢken bu önlem kaldırılmıĢtır. Bu uygulamayı doğru bir uygulama olarak görmüyoruz. Ġhtiyati haciz için en azından idare içinde bir üst birimin baĢındaki memur tarafından yetki verilmesinin sağlanması gerekli görünmektedir. (3) Yetki devri konusu, 5345 sayılı yasadan sonra da aynen geçerliliğini korumaktadır ve bu yeni durumda 6183 sayılı kanunun 13. maddesindeki hüküm aynen korunmuĢ olduğundan vergi dairesi baĢkanının ihtiyati haciz konusundaki yetkisini devretmesi mümkün değildir. (4) Vergi Dairesi BaĢkanlıklarının kuruluĢ ve görevleri yönetmeliğine göre vergilendirme muhasebe, tahsilat grup müdürlükleri veya bu fonksiyonları yerine getirecek sınırlı miktarda grup müdürlükleri kurulmuĢtur. Yönetmeliğe göre ―tahsil dairesi‖ vergi dairesi baĢkanlığıdır. Ayrıca, yönetmelik hükümlerine göre kamu alacağını teminat altına almak için vergi mükelleflerinden teminat isteme konusunda tek yetki vergilendirme grup müdürlüğünün görevleri arasındadır. Bu tür durumlarda vergi dairesi müdürlüklerinin yani Ģubelerin 6183 sayılı yasaya göre teminat isteme yetkileri yoktur. Bu nedenle, teminat isteme iĢlemlerinde tahsil dairesinin belirlenmesi zorunlu olup, vergi dairesi yani Ģube müdürlüğü tarafından tesis edilen iĢlemler yetki unsuru açısından teminat isteme iĢleminin iptal edilmesine neden olmaktadır. (5) 27 Öte yandan, 6183 sayılı kanunun 9. maddesi hükmü uyarınca ve 213 sayılı VUK‘nun 344. madde hükmü uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini gerektiren haller ile 359. maddede sayılan hallere temas eden bir kamu alacağının salınması için gerekli iĢlemlere baĢlanması halinde vergi incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplamalara göre belirtilen miktar üzerinden tahsil dairelerince teminat isteneceği öngörülmüĢtür. Buna göre, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk hesaplamalara göre teminat istenmesi mümkündür. Söz konusu madde uyarınca teminat istenmesi için incelemenin henüz tamamlanmamıĢ olması gerekmektedir. Diğer taraftan, teminat isteme yazıları hukuksal olarak kamu borçlusunun hukuksal durumunu etkileyen kat‘i ve yürütülmesi zorunlu yani icrai yükümlendirici ve öznel nitelikte bir idari iĢlem olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle teminat isteme yazıları kamu borçlusu tarafından tek baĢına iptal davasına konu edilebilir.(6) Yargı organları tarafından yapılan değerlendirme sonucunda teminat isteme yazısı iptal edilirse ihtiyati haczi gerektiren neden de ortadan kalkar.(7) (3) 5838 sayılı Torba Kanun olarak nitelendirilen yasanın 32/12. maddesi hükmü ile 5345 sayılı kanunda önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Bu hükme göre, gelir idaresi idari yargı mercileri nezdinde yaratılan ihtilaflarla ilgili olarak bu merciler nezdinde talep ve savunmalarda bulunmak … gibi yetkiler verilmiĢtir. (4) YILMAZ Kazım, Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa, CeKa Yayınları, Ankara, 2006, s. 177. (5) Vergi Dairesi BaĢkanlıklarının kuruluĢ ve görevleri yönetmeliği geçici md.3-12 (6) DnĢ. 3. D. nin, 11.03.1998 gün ve E:1997/361-K:1998/849 sayılı kararları. Teminat istenmesi gereken durumlarda alacaklı kamu idaresi, mahalli en büyük memurunun kararıyla hiçbir süreyle sınırlı olmaksızın derhal ihtiyati haczi uygular.(8) Teminat istenmesini gerektiren bir durum ortaya çıktığında ihtiyati haczin uygulanması kanundan doğan bir zorunluluktur. Kamu alacaklısının bu konuda takdir hakkı yoktur. Mükellef kamu alacağına karĢılık teminat göstermezse bir kimseyi müteselsil kefil ve müĢterek müteselsil borçlu olarak gösterebilir. Bu durumda, alacaklı tahsil dairesi Ģahsi kefaleti ve gösterilen Ģahsı kabul edip etmemekte takdir hakkına sahiptir. Teminat istenmesi ancak vergi incelemesine dayanması durumunda mümkündür. Bu da iĢin doğasından kaynaklanmaktadır. Ġncelemenin devamı sırasında verginin oksan tahakkuk ettiğinin saptanması vergi incelemesinin yapılmasına bağlıdır. Cezalı tarhiyat vergi incelemesine bağlı olarak yapılmaktadır. Vergi incelemesine yetkili bulunanların kimler olduğu 28 VUK 135. maddesinde bir bir belirtilmiĢtir.(9) Maddede sayılanların dıĢındaki kiĢilerce yapılan tespit ya da hesaplamalara göre teminat istenmesi mümkün bulunmamaktadır. Yüksek mahkeme DanıĢtay tarafından verilen pek çok kararlarda incelemeye yetkili kiĢiler tarafından inceleme yapılmadan takdire gidilmesi veya yoklama yapılması vb. iĢlemlere dayanarak mükelleften teminat talep edilmesinin 6183 sayılı kanunun 9. maddesine aykırı olduğuna karar verilmektedir. Sonuç olarak, tamamlanmıĢ bir vergi incelemesi sonrası, vergi dairesinin teminat istemesi gerek ―konu‖ ve gerekse ―yetki‖ unsuruyla hukuka aykırılık arz etmektedir. Bu Ģekilde istenen teminatın gösterilmemesi halinde bu gerekçeyle uygulanacak ―ihtiyati haciz‖ de, ―neden‖ unsurunu oluĢturan teminat istemenin hukuka aykırılığı nedeniyle hukuka aykırı olacaktır. Vergi dairelerince teminat isteme iĢlemlerinde, teminat gösterilmesi için 15 günlük bir süre verilmektedir. Dolayısıyla bu iĢleme karĢı açılan davalarda yürütmenin durdurulması talep edilmiĢ dahi olsa, idarenin davaya cevap vermesi süresi de dikkate alındığında Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı verdiği durumlarda dahi ihtiyati haciz aĢamasına geçilmiĢ olmakta ve alınan yürütmeyi durdurma kararları bu kez ihtiyati haczin ayrı bir idari iĢlem sayılması nedeniyle uygulanmamaktadır. (7) KIZILOT ġükrü – KIZILOT Zuhal, Vergi Ġhtilafları ve Çözüm Yolları, 14. Baskı, Ankara, Nisan 2008, s.319 (8) Bilindiği gibi, 5345 sayılı yasa ile Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı kurulmuĢ ve bu idare valilik ve defterdarlık sistemini esas alan 5442 sayılı Ġl Ġdaresi Yasasına istisna getiren bir yapı oluĢturmuĢtur. Buna göre, 5345 sayılı yasanın 33. maddesi hükmü ile mevzuatta yapılan atıflar ve yetkilere iliĢkin düzenlemeler yapılmıĢtır. Dolayısıyla 5345 sayılı yasanın yürürlüğe girmesiyle ihtiyati haciz kararını almak valinin yetkisinden çıkarılmakta ve Vergi Dairesi baĢkanına bu yetki verilmektedir. Vergi Dairesi BaĢkanı bulunmayan yerlerde bu yetki Vergi Dairesi Müdürüne verilmektedir. Böyle bir durumda Valinin ve Defterdarın yetkilerini vergi dairesi müdürüne verilmiĢ olması zaman zaman eleĢtirilmektedir. (9) Bkz. GÜRBOĞA Erkan – ATABEY Tuncel, Vergi Kılavuzu, Ġzmir SMMM Odası Yayınları, Kasım 2008, s.52-53. (10) Bkz. BAYKARA Bekir, Teori ve Pratik Yönleriyle Vergi ve Vergi Ceza Hukuku, Hesap Uzmanları Derneği yayını, 2008, Aralık, s.172-177 29 Bu nedenle teminat isteme iĢlemlerine karĢı açılan davalarda yürütmenin durdurulması talebi ile birlikte, olayın oluĢ Ģekli itibariyle bu talebin davalı idare cevabı beklenmeksizin veya cevap süresi kısaltılarak dikkate alınmasının ayrıca talep edilmesinde büyük yarar bulunmaktadır. Yargıya yansıyan bir olayda verilen kararın gerekçesi aĢağıda olduğu gibidir: ―…. Bu itibarla, yukarıda bahsi geçen 9. maddenin 1. fıkrasında, teminatın ancak vergi incelemesini yapan denetim elemanı tarafından ilk hesaplamalara göre belirtilen miktar üzerinden istenebileceği, 2. fıkrasında ise Türkiye‘de ikametgahı bulunmayan amme borçlusunun, amme alacağının tehlikede olduğunu gösteriyorsa, tahsil dairesinin teminat isteyebileceği, bahsi geçen 2. fıkransın mefhumu muhalifinden tahsil dairesinin Türkiye‘de ikametgahı bulunanlardan kendiliğinden teminat istemeyeceği, teminatın ancak inceleme elemanının ön hesapların neticesinde inceleme elemanınca talep edilmesi halinde istenebileceği sonucuna ulaĢılmaktadır. Zira vergi inceleme raporu düzenlenmeden ilk hesaplama yapabilecek kiĢi mükellefin defter ve belgeleri elinde olan ve incelemeye baĢlayan denetim elemanı olduğu açıktır. Bu durumda, davacının ikametgâhının Türkiye‘de bulunması ve vergi inceleme elemanı tarafından teminat istenmesi yolunda herhangi bir talep olmaması karĢısında davalı idare tarafından bu yolda bir talep olmadan kendiliğinden tesis edilen teminat isteme iĢleminde mevzuata uyarlılık görülmemiĢtir.‖ ġeklinde karar verilmiĢtir. (11) Sonuç olarak, gelir idaresi tarafından bu ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk konusu çok yanlıĢ uygulanmaktadır. Özellikle vergi incelemeleri neticelendikten sonra vergi daireleri kendi baĢına ihtiyati haciz ihtiyati tahakkuk iĢlemini yürütebilmektedirler. Böyle bir uygulama yukarıda da izah edildiği gibi hukuka uyarlı değildir. (11) Ġzmir 4. Vergi Mahkemesinin, 11.03.2009 gün ve E:2008/1384K:2009/345 sayılı kararları. 30 Bir sahtekarlığın 90 yıllık hikayesi Eyüp CAN 12 Aralık 2008 tarihinden bu yana kafamı kurcalayan bir sorunun cevabını nihayet buldum. Soru Ģu: Nasıl oldu da finans tarihinin en büyük dolandırıcısı suçlamasıyla 12 Aralık'ta gözaltına alınan Bernard Madoff, bir yalan üzerine kurulu "Ponzi Oyunu"nu 20 yıl boyunca sürdürebildi? Hele de "borcu borçla ödemek" üzerine kurulu oyunun mucidi Charles Ponzi bile bu sistemi 6 ay sürdürebilmiĢken! Aslında bu soruyu uzun bir süredir Amerika'da herkes birbirine soruyor. DüĢünsenize, Amerika'nın "en hayırsever-en sofistike-en saygın" yatırım danıĢmanı, bunca yıl herkesin gözünün içine baka baka tam 70 milyar doları iç etti. Hem de finans cahillerinin paralarını değil, toplam 5 bini bulan aralarında HSBC, BNP Paribas, UniCredit gibi dünya devi bankaların da. Fortune dergisi geçen hafta Madoffun yakınlarının izini sürerek sis perdesini aralamaya çalıĢtı. Fakat ben kendi cevabımı Fortu-ne'un son sayısında değil, yaklaĢık 90 yıl önce konuyu The Boston Post'un manĢetine taĢıyan Wllliam McMasters'in anılarında buldum. Nasıl mı? Gelin isterseniz filmi en baĢa saralım. Tarih 24 Temmuz 1920.. Kuzey Amerika bölgesinin önde gelen gazetelerinden The Boston Post'un manĢeti: "Üç ayda paranızı ikiye katlayın." 45 günde yüzde 50 faiz vaat eden Charles Ponzi'nin ofisinin bulunduğu Okul Caddesi bir anda yatırımcı akınına uğrar. Fakat aradan henüz bir hafta geçmiĢken The Boston Post bir manĢet daha atar: "Ponzi Ģu anda umutsuz bir müflis." Peki ama nasıl olur da saygın bir gazete birbirine taban tabana zıt iki manĢet atar? Boston'un en büyük yayın ajansının sahibi McMasters "Ponzi Hikâyesi" baĢlıklı bugüne kadar yayımlanmamıĢ anılarında bu çok önemli sorunun cevabını veriyor. Çünkü Ponzi'nin PR'cısı olarak iki manĢetin arkasındaki isim de kendisidir. 31 1920 yazının baĢında Ponzi, McMasters'in ofisine gelip Ģirketinin tanıtımını yapmasını ister. McMaster o günü Ģöyle anlatıyor: "Eğer bu adam iddia ettiği gibi yatırımcılara 45 günde yüzde 50 faiz verebiliyorsa yayın dünyasında hiç kimsenin sahip olmayacağı bir müĢterim var demektir, yok eğer bir sahtekârsa hemen kararımı verip vatandaĢtan para toplamasını engellemeliyim." Nitekim içindeki Ģüpheyi gidermek için ilk önce Ponzi'nin yatırımcı akınına uğrayacağı o ilk manĢeti organize eder. Kendisinin de dahil olduğu sorular ve Ponzi'nin verdiği cevaplar iyice Ģüphelenmesine yol açar. Uzmanlara danıĢır ve sonunda Ponzi'nin elinde yatırımcılardan topladığı 10 milyon dolar dıĢında bir para olmadığı kanaatine ulaĢır. Hemen The Boston Post'un yayın yönetmeniyle anlaĢır ve kendi adıyla "Ponzi Ģu anda umutsuz bir müflis" manĢetini hazırlar. Kariyeri açısından ciddi riskler taĢıyan o manĢet, Ponzi'nin ve oyununun sonu olur. Ve o gün McMasters anılarına Ģu notu düĢer: "Ġnancım o ki finans dünyası Charles Ponzi gibi bir dolandırıcıyı bir daha asla görmez." Ġyi ki McMasters'in kendisi değil anıları Ģu günlerde hayatta, yoksa kahrından ikinci kez ölürdü. Çünkü Madoff bu oyunun mucidi Ponzi'nin bile kemiklerini sızlatacak bir sahtekârlığa 20 yıl boyunca imza attı. Hem de "araĢtırmacı gazeteciliği" ile övünen Amerikan basını ve "Ģeffaflığın Kabe'si" sayılan Wall Street otoritelerinin gözlerinin içine baka baka! (16 Mayıs 2009 tarihli Referans Gazetesinden alınmıĢtır.) 32 NE MUTLU TÜRK'ÜM DĠYENE! Tarık Barbaros Pilevne Ahmet Bey, sabah saat 7.00'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi. WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear Ģampuan ve Protex sabunuyla duĢunu aldı. Colgate ile diĢlerini fırçaladı. Braun ile saçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı, aile fertlerine 'Bye' deyip Hyundai otomobiline bindi. Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir Polo Ģeker attı. ġehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, Toshiba bilgisayarını çalıĢtırdı, Microsoft Excel'e girdi. Ofisboy'dan Nescafe'sini istedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıĢtırmak için Grissini yedi. Öğlen VVĠmpy's kast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü, Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıĢtırdı. AkĢamüzeri iĢ çıkıĢı 'Image Bar'a uğrayıp JB'sini yudumladı. Sonra köĢedeki Shopping Center'a uğradı. EĢinin sipariĢ ettiği Ariel deterjan, Ace çamaĢır suyu, Palmolive Ģampuan, Gala tuvale kağıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaĢtı. Bonus kartıyla ödemeyi yaptı. Hafta sonu eĢi Münevverle Calleria'va giden Ahmet Bey, Showroom'ları dolaĢıp, Converse avakkabı, Lee Cooper bluejean satın aldı. AkĢam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Ahmet Bey, Kanallar arasında; zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programlar izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıĢtırdı. Uykusu gelen Ahmet Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti. Ne mutlu Türk'üm diyene! Diye gerindi uyudu. Hâlâ da uyuyor. Ne zaman uyanacağı da belli değil. 33 T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI VERDĠ DAĠRESĠ BAġKANLĠĞĠ (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü) Sayı :….. Konu : Yurt dıĢındaki adına sehven fazla tutarda düzenlenen faturanın alacak notu "credit note" ile düzeltilip düzeltilemeyeceği Ġlgi: ………. tarih ve…….sayılı dilekçeniz ilgi dilekçenizde………………………………………..hizmetlerinin verilmesi iĢi ile iĢtigal eden Ģirketinizin …………………hizmetlerini verebilmek amacıyla………..imzaladığı ve bu anlaĢmalar çerçevesinde verilen ve alınan hizmetler için……. karĢılıklı fatura düzenlendiği, ………………,Ģirketinizce sehven fazla tutarda fatura kesildiği ve…………..……bu fazlalığı Ģirketinizce kendi adlarına düzenlenecek alacak dekontu "credit note" ile düzeltilmesini talep ettiğini belirterek, karĢı …………….ülke mevzuatına göre "iade faturası" düzenlenmesinin mümkün olmaması nedeniyle, Ģirketinize ………..alacak dekontu "credit note" düzenlenmesinin mümkün olup olmadığı hususunda tereddüt oluĢtuğundan baĢkanlığımız görüĢü talep edilmektedir Bilindiği üzere; alacak ve borç notu "credit note - debit note" uluslararası ticaret yapan Ģirketlerce ticarette öngörülmeyecek Ģekilde ortaya çıkan maliyete iliĢkin unsurları karĢılıklı olarak dengelemek amacıyla kullanılan notlardır. Bu notlar, genellikle satıcı tarafından alıcıya ticari, lojistik, teknik talepler, fiyat düzeltmeleri, komisyon ve indirim gibi nedenlerle gönderilir. Alacak notu "credit note" satılan mal veya hizmetin istenilen kalite standartlarına uygun olmaması sonucu ortaya çıkan indirimler ile fiyat farklılığı gibi nedenlerle alıcının satıcıdan alacaklı olduğunu göstermek amacıyla satıcı tarafından düzenlenen bir belgedir. Diğer taraftan; 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "ispat edici kağıtlar" baĢlıklı 227'nci maddesinde; "Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü Ģahıslarla olan münasebet ve muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir." hükmü yer almaktadır. Anılan hüküm gereğince tevsik edici belgeler Vergi Usul Kanunu'nun 229-242'nci maddelerinde tek tek sayılmak suretiyle belirtilmiĢ olup, 229'uncu madde ile mal teslimi ve hizmet ifalarının "Fatura" Ġle belgelendirileceği hüküm altına alınmıĢtır. Öte yandan; 3065 sayılım Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 35'inci maddesinde; "Malların iade edilmesi, iĢlemin gerçekleĢmemesi, iĢlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değiĢiklik vuku bulduğu hallerde, vergiye tabi iĢlemleri yapmıĢ olan mükellef bunlar için borçlandığı vergiyi, bu iĢlemlere muhatap olan mükellef ise indirme hakkı bulunan 34 vergiyi değiĢikliğin mahiyetine uygun Ģekilde ve değiĢikliğin vuku bulduğu dönem içinde düzeltir. Su kadar ki, iade olunan malların fiilen iĢletmeye girmiĢ olması ve bu giriĢin defter kayıtları ile beyannamede gösterilmesi Ģarttır" hükmüne yer verilmiĢtir. Buna göre; yurt içinde yapılan ticarette herhangi bir nedenle katma değer vergisi matrahında meydana gelen değiĢikliklerin düzeltilmesi iĢleminde, düzeltmenin ortaya çıktığı dönem itibariyle alıcı veya satıcı tarafından fatura düzenlenir ve yapılan düzeltme iĢlemi böylece belgelendirilmiĢ olur. Ancak, yurt dıĢında mukim……Ģirketinizce verilen……. hizmetine iliĢkin faturanın fazla tutarda kesilmiĢ olması, buna iliĢkin yazıĢmaların bulunması ve ilgili ülke mevzuatının "iade faturası" düzenlenmesine cevaz vermemesi hallerinde düzeltme iĢleminin Ģirketinizce düzenlenecek alacak notu "credit note" ile yapılması mümkündür. Bilgi edinilmesini rica ederim. (Dünya Gazetesinden alınmıĢtır.) 35 Muslu IġIK Yeminli Mali MüĢavir Kazım Dirik Mah. M.Kemal Cad, No: 91 K:1 D:2 Bornova-Ġzmir Cep: 532 2256191 Tlf: 0 232 339 6775 Faks: 388 3569 Mühür No:1552 Ġzmir YMM Odası/343-Bornova Ver.Dai: 56137560542 TARĠM VE KÖY ĠġLERĠ BAKANLĠĞĠ -TEġKĠLATLANMA VE DESTEKLEME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ CĠNNAH CADDESĠ NO:16 KAVAKLĠDERE-ANKARA TLF: 0312 4638286 YEMĠNLĠ MALĠ MÜġAVĠR OLARAK ĠZMĠRDE FAALĠYETTE BULUNMAKTAYIM. 5200 SAYIL! TARIMSAL ÜRETĠCĠ BĠRLĠKLERĠ ĠLE TARIMSAL ÜRETĠCĠ MERKEZ BĠRLĠKLERĠNĠN DENETLENMESĠ ĠÇĠN YETKĠ BELGESĠ ALMAK ĠSTĠYORUM. BUNUNLA ĠLGĠLĠ OLARAK ĠSTENĠLEN BELGELER EKTE SUNULMAKTADIR. GERENĠĞĠ ARZ EDERĠM. Muslu IġIK Yeminli Mali MüĢavir EK: 1 ADET YMM FAALĠYET BELGESĠ 1 ADET YMM ODA SĠCĠL BELGESĠ 1 ADET YMM RUHSAT BELGESĠ (NOTERDEN ONAYLI) 36 Tohumlarımız elden gidiyor! ġirin GÜVEN Tohum Yasası çiftçileri zor durumda bırakıyor. Öyle ki, her 50 saniyede bir çiftçi iflas ediyor. Yasayla tohum satıĢı özel sektörün kontrolüne bırakıldı. Bir anlamda gıda egemenliği de... Topraklarımıza özgü tohumlarımızın yok olmakla yüz yüze olması ve biyolojik çeĢitliliğin azalması da cabası... Çoğumuz farkında bile değiliz belki, ama aslında uzun süredir çiftçilerle çok uluslu tohum Ģirketleri arasında bir savaĢ var! AB uyum yasaları paketi içine alınarak 2006'da yürürlüğe konulan Tohum Yasası öyle Ģeyler getiriyor ki, çiftçilerin ayakta kalmaları neredeyse imkânsız hale geldi. Dahası da var... Yasayla oluĢturulan "Türkiye Tohumcular Birliği" ile tohumculuk tamamen özel sektörün kontrolüne bırakıldı. Yani tohumlan Ģu an sadece birliğe üye, çoğu yabancı iĢtirakli ya da çok uluslu Ģirketler satıyor. Bunlar, bir ömürlük tohumlar, çiftçilerin her yıl Ģirketlerden yeniden tohum alması gerekiyor. Bizim her yıl ürün alabildiğimiz tohumlarımıza ne mi oldu? Cevap açık, genetikleriyle oynandı... Bir gene, kendinden olmayan baĢka gen aktarılarak ancak bir kez ürün alınması sağlanıyor. Evet, "genetiği değiĢtirilmiĢ organizmalardan (GDO) söz ediyoruz. GDO'lu tohumla yapılan üretimin "monokültür" dediğimiz "tek ürün ekimi‖ne doğru gitmesi de cabası. Bu doğanın dengesini bozuyor, biyolojik çeĢitliliği azaltıyor. Sadece bizim topraklarımıza özgü binlerce tür yavaĢ yavaĢ yok olacak. Yeter artık, bu kadar da olmaz dediğinizi duyar gibiyim, ama bitmedi. Bitki ıslahı, çeĢit geliĢtirme, yeni bitki çeĢitlerinin adaptasyonu ve kayıt altına alınması, kaynak ve sertifikalı tohumlukların çoğaltanı, iĢlenmesi, ambalajlanması, pazarlanmasında da faaliyet gösteren bu Ģirketlere patent yetkisi de verilmiĢ. Üretimin birinci safhasını elinize geçirdiğinizde gıdaya egemen oldunuz demektir. Önümüzde örnekler de var; tohum kontrolünü çokuluslu Ģirketlere bırakan Hindistan'da sadece geçen yıl 16 bin çiftçi intihar etti, bu sayı 97'den bu yana 200 bini buldu. Peki Türkiye için artık çok mu geç? Tohum yasalarındaki yanlıĢlar nasıl düzeltilebilir? Yanıt bu konularda çalıĢan ve sağlıklı, sürdürülebilir tarımı destekleyenlerden…… (26 Nisan 2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesinden alınmıĢtır.) 37 Bahar Günü Aylin Öney TAN Bahar gelince sofralar yeĢerir, uyanan doğanın rengini yansıtır. Bahar bayramları sofrada illa ki yeĢillik ister. Bahar yemeklerine tazelik katan yeĢilliklerin baĢında kuĢkusuz taze soğan geliyor. Körpecik taze soğan sürgünleri pikniklerin, bahar kutlamalarının değiĢmez unsuru. Nevruzda yapılan nergisleme, haĢlanmıĢ yumurtanın nergis sapına benzeyen taze soğan ve maydanoz ile sarılı yeĢilli bir cümbüĢ oluĢturduğu harika bir bahar salatası. Aynı malzemeler Iran Nevruzunda kuku-ye sabzi adıyla bir tür omlet gibi ortaya çıkar. Bu kez yeĢil soğana avuç avuç taze ot eĢlik eder. Gene tıpatıp aynı malzemeler Gaziantep'in bahar sofralarını Ģenlendirir. Bu kez yumurta taze soğan ve maydanoz öcce tavasında göz göz mücver gibi kızartılır. Bol taze soğanla yahniler yapılır, yoğurtlu Ģiveydiz gibi yemekler bahar damaklarına latif tatlar bırakır. Taze soğan her yörenin mutfağında bahar esintisi ile eĢdeğer. Antalya'da Mayıs pidesi taze soğanla Ģenlenir. Aydın'ın Çingen pilavı taze soğanlı olunca bir baĢka olur. Pikniklerde dürüme sarılan taze soğanın yanında peynire bile gerek kalmaz. Piknik deyince bahar bayramlarının en Ģenliklisinin eli kulağında. Hıdrellezde yaygın âdetlerden biri de taze soğan falına bakmak. Bunun için öncelikle bahçede, bostanda yan yana dikili, iki yeni biten taze soğan dalı bulmak gerek. Soğanlara aynı hizada bir siyah, bir beyaz iplik bağlanıyor. Ya da taze soğan dallan tepeden bir hizada kesiliyor, ipliklerle saplara iĢaret konuyor. Hıdrellez gününden bir-iki gece önce ipler bağlandıktan sonra merakla bekleniyor. Kara iplikli soğan daha çok boy atmıĢsa vay halinize, bahtınız kara demektir. Eğer kısmet ak iplikli soğan dalından yanaysa, kısmetiniz de açık demektir. Dileklerinizin olacağı aydınlık bir yıl bekleyebilirsiniz. Bir zamanlar taze soğan gerçekten de sadece baharda olur, kısa zamanda soğan yumruları tombullaĢır, körpe yeĢil soğan bulunmaz olurdu. Bu nedenle taze soğanın yeĢilliği ve körpe tadı sadece bahar yemeklerine özgü olurdu. Artık taze soğan her dem taze, her zaman emrimize hazır ve nazır.. Gene de baharda ona ayrı bir kıymet vermemize engel yok. Kim bilir, belki kıymetini bilirsek kısmetli bir yıl geçirmemize bile neden olabilir. (26 Nisan 2009 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinde alınmıĢtır.) 38 Belçika'daki bizim sokaklar Erdinç UTKU Sanki Anadolu'daki bir kasabaya geldiğinizi sanıp bir an Belçika'da yaĢadığınızı unutabilirsiniz. Kasabından fırınına, turizm bürosundan tercümanına, dönercisinden kuyumcusuna, marketine, kahvehanesine, derneğine ve camiye kadar Türkiye'de bir alıĢveriĢ sokağında bulabileceğiniz her Ģey fazlasıyla var. Belçika'da kendi kendine yeten "küçük Türkiye'ler" yaratmıĢız. Anvers'te Brederodestraat, Gent'te Sleepstraat, Beringen'de Stationstraat, Liege'de Rue Saint Nicolas, Verviers'de Rue de Dison... Brüksel'de ise Chaussee De aecht/Haachtsesteenweg Caddesi bu kategoriye giriyor. Her caddenin öyküsü ayrı olsa da öznesinde hep Türkler var. Beringen madenindeki Stationstraat ile Brüksel'deki Chaussee De Haecht üzerinden anlatmaya çalıĢalım bizim sokakların hikâyesini... Madenin altın zamanlarında, 60'h ve 70'li yıllarda, heterojen bir nüfus varmıĢ Beringen-mijn'de (Beringen-Maden). Yunanlılar, Polonyalılar, Ġtalyanlar, Ġspanyollar, Türkler... Beringen Madeni'ne çalıĢmaya Belçika'nın dört bir yanından ve diğer ülkelerden gelenlere pek misafir muamelesi yapılmamıĢ, çünkü zaten herkes baĢka bir yerden geliyormuĢ. 1960'larla birlikte Türklerin ağırlığı hissedilir olmuĢ. Madenin kapanmasıyla da her Ģey değiĢmiĢ. Belçikalı bir okul müdürünün dediğine göre "Türkler Beringen-Mijn'ı 20 yılda küçük Türkiye'ye çevirdiler." Neredeyse tüm binaları satın alan Türkler dükkânları, fırınlan, doktorlar, dernekleri ve camileri ile kendi kendine yeten bir topluluk olmuĢ. Belçikalılar "Daha önce her Ģey madenindi, Ģimdi Türklerin kiracısıyım, kirayı bir Türk'e ödüyorum" diyorlar. Stationsstraat'ta 1990-1994 yıllannda inĢaa edilen Belçika'nın tek çift minareli camisi Fatih Camii, heybetiyle yaklaĢık 6500 Türk'ün yaĢadığı Berin'gen'de Türklerin ağırlığını hissettiriyor. Madenci Türklerin anılan ise fotoğraflarda kaldı! Türk dostu Belediye BaĢkanı Bernard Clerfayt'ın "Belçika'daki Türklerin baĢkenti" olarak nitelendirdiği, çoğunluğu Emirdağlı yaklaĢık 40 bin Türk'ün oturduğu Brüksel'deki Schaerbeek Belediyesi sınırlan içinde Nasrettin Hoca ve eĢeği de heykelleriyle Belçikalıları selamlıyor. Schaerbeek'te yer alan kilometrelerce uzunluktaki Chaussee De Haecht/Haachtsesteenweg Caddesi'nin Ģehir merkezine yakın üç km'lik bölümünün Türkiye'deki bir kasabadan farkı yok. 39 Türklerin Belçika'ya geldiği 1960 Tarda cadde üzerinde yoksul Belçikalılar oturuyormuĢ. O yıllarda Arnavut Seydi'nin açtığı Ġstanbul Kahvesi, Türklerin buraya adım atmasını sağlamıĢ. Vatanını bırakıp, para kazanmak için Belçika'ya gelen Türklerin buluĢma noktası olmuĢ, Ġstanbul Kahvesi. Anadolu'da bir kasabanın günlük yaĢamındaki tüm görüntülerin yaĢandığı bu caddede torununu gezdiren nineye de rastlarsınız, alıĢveriĢ yapmaya gelmiĢ kadına da. Camide namazını kılmaya gelen insanları görebildiğiniz gibi, eğlenmeye gelen kiĢileri de görebilirsiniz. Son derece renkli olan Chaussee de Haecht'te dernek yaĢamı da renkli. Milli GörüĢ'ten Atatürkçü DüĢünce Derneği'ne, Emirdağlılar YardımlaĢma ve DayanıĢma Derneği'nden Diyanet Vakfı'na kadar pek çok dernek var, Ġki de camisi var sokağın. Hafta sonlan canlı müzik eĢliğinde eğlenilen ya da lüks düğünlerin yapıldığı mekânlar ġahbaz, Bergama, Ġzmir ve Kasım Restorantlar ise Chaussee De Haecht'in bir baĢka yüzünü yansıtıyorlar. Yaban ellerdeki bizim sokaklarda insanlanmızın kıblesi ise hâlâ Türkiye! camilerin kıblesi Kabe, (26 Nisan 2009 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinden alınmıĢtır.) 40 KAYBOLAN FATURALARA ĠLĠġKĠN YAPILACAK KARġILAġILMASI MUHTEMEL RĠSKLER ĠġLEMLER VE Fatih GÜNDÜZ I-GĠRĠġ Mükellefler, iĢletmelerinin mali durumunu, üçüncü kiĢilerle ticari iliĢkilerini ve vergi ile ilgili hesaplarını tespit etmek amacıyla VUK‘a göre belirtilen belgeleri düzenlemek ve defterleri tutmak zorundadırlar. Söz konusu tutulan defterlerin ve düzenlenen belgelerin VUK‘ un 253. maddesi gereğince ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından baĢlayarak beĢ yıl süre ile muhafaza etmek zorundadırlar. Mükellefler defterlerin saklanması konusunda özen gösterirken defterlere kaydedilen alıĢ ve hâsılat belgelerinin saklanması konusunda gereken özeni göstermemektedirler. Yazımızda mükelleflerin defter ve belgelerinin ibrazının önemi ve mükelleflerin hâsılat faturalarını ibraz etmemesi halinde karĢılaĢacağı muhtemel riskleri açıklamaya çalıĢacağız. II. DEFTER VE BELGE ĠBRAZ ETME ZORUNLULUĞU VE YAPTIRIMI A- DEFTER VE BELGELERĠN KAYBOLMASI HALĠNDE MÜKELLEFÇE YAPILACAK ĠġLEMLER Defter ve belgelerin kaybolması halinde söz konusu durumun anlaĢıldığı tarihte iĢletme içinde düzenlenecek bir tutanakla tespit edilmesidir. Düzenlenen tutanakta iĢletmeyle ilgili muhasebeden sorumlu kiĢi ve iĢletme sahibi veya genel müdürün imzaları bulunmalıdır. Tespit tutanağında; kaybolan belgelere iliĢkin ayrıntılı bilgiler vererek gazete ilanının verileceği mahkeme tespiti ve vergi dairesine bildirim konularına yer verilir. Bu iĢlemden sonra bir gazeteye ilan verilerek söz konusu ilanda kayıp belgelerin Seri ve Sıra No.su ile adedine yer verilir. Olayın tutanağa bağlandığı tarihten itibaren 15 günü geçirmeden mahkemeye baĢvurularak tespit davası açılmalıdır. Mahkemeye baĢvururken gazete ilanı ve iĢletme içinde düzenlenen tutanakta mahkemeye ibraz edilmelidir. Mahkemeden talep edilmesi gereken ise kayıp faturaların geçersizliği ve zayi belgesi verilmesi talep edilmelidir. Mahkeme kararı alındıktan sonra (lehe veya aleyhe) bir dilekçe ekinde tutanak ve gazete ilanı ile birlikte vergi dairesine bildirimde bulunulur. B- GELĠR VE KURUMLAR VERGĠSĠ YÖNÜNDEN VUK‘ un 30. maddesinin 3. bendi gereğince tutulması mecburi olan defterlerin vergi incelemesi. Yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmemesi re‘sen takdir nedenidir. Yani defter ve belgelerin kaybı halinde vergi incelemesine yetkili olanlara ibraz edilemeyeceğinden re‘sen vergi tarh edilir. Ancak mükellef beyannamesini vermeden defter ve 41 belgelerini kaybetmiĢse matrah takdir komisyonunca saptanır. Mükellef takdir edilen bu miktarı kabul ederse beyannamesini bu miktar üzerinden verir. Bu miktarın belli bir kısmını kabul ederse kabul ettiği kısım üzerinden beyanname verir ve yargı yoluna gider. Bu durumda yargı kararına göre iĢlem yapılır. Mükellefe her hangi bir ceza kesilmez. Mükellef kendisine bildirilen matrahı beyan etmez veya yargı yoluna gitmezse vergi matrahı re‘ sen takdir edilir. Diğer taraftan VUK‘ un 373. maddesine göre “Bu kanunda yazılı mücbir sebeplerden her hangi birinin vukua geldiği malum ise veya tevsik ve ispat olunursa vergi cezası kesilemez.” denilmektedir. Burada mükellef defter ve belgelerini mücbir sebeple kaybettiğini TTK‘ ya göre aldığı zayii belgesi ile ispatlayabilir Bu durumda ceza uygulaması yapılmamaktadır. Öte yandan mükellefin defter ve belgelerini mücbir sebep sayılan haller dıĢında kaybetmesi halinde defter ve belgelerini vergi incelemesine yetkili olanlara ibraz edemeyeceği için vergi matrahı re‘sen takdir edilir.VUK‘un 352.maddesine göre kesilen usulsüzlük cezası iki kat uygulanır.Ayrıca VUK‘un 359.maddesi uyarınca hapis cezası uygulanması için Cumhuriyet Savcılığı‘na suç duyurusunda bulunulur. C-KATMA DEĞER VERGĠSĠ KANUNU’NA GÖRE KDV ĠNDĠRĠMĠ Katma Değer Vergisi Kanunu‘nun 34/1.maddesine göre,”vergi,alış faturası ve benzeri belgelerde gösterilmesi ve bu belgelerin kanuni defterlere kaydedilmesi şartıyla indirilebilir.”Vergi inceleme elemanları bu hüküm gereği defter ve belgelerini ibraz etmeyen mükelleflere gelir ve kurumlar vergisi yönünden çok,KDV indirimlerini ret eden raporlar düzenlenmektedirler. Ancak Maliye Bakanlığı‘nda mücbir sebep nedeniyle defter ve belgelerin kaybeden mükelleflerin, zayi belgesi olması Ģartıyla KDV indirimlerinin red edilmemesi yönünde görüĢ oluĢturmuĢtur. Maliye Bakanlığı defter ve belgelerini deprem ve sel felaketi nedeniyle kaybeden mükelleflerin hiçbir Ģart aramadan KDV indirimlerini kabul etmektedir. Deprem ve sel felaketi dıĢındaki(hırsızlık, yangın ve münferit su basması gibi) münferit nedenler le defter ve belgelerini kaybeden mükellefler, mal ve hizmet alıĢlarını belgeleyen vesikalarını inceleme elemanına ibraz etmeleri halinde KDV indirimleri kabul edilmektedir. Defter ve belgelerini süresi içinde mücbir sebeple kaybettiğini ispatlayan zayi belgesi almayan mükelleflerin KDV indirimleri reddedilmektedir. III. BAZI HÂSILAT FATURALARININ KAYBOLMASI VE KARġILAġILAN YAPTIRIMLAR Vergi incelemeleri genelde geçmiĢ yılları kapsamaktadır. Bu nedenle özellikle vergilendirme döneminin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra yapılan vergi incelemelerinde mükellefler defter ve belgelerin ibrazında sorunlar yaĢayabilmektedir. Özellikle hâsılat faturalarının ibrazında mükelleflerce sorunlar yaĢanmaktadır. Ġnceleme yılının geçmiĢ dönemlerle ilgili olması nedeniyle mükellefler inceleme elemanlarına bir kısım hâsılat faturalarını ibraz edememektedirler. Mükelleflerce ibraz edemedikleri 42 hâsılat faturalarının kullanılmadığını da ispatlaması gerekmektedir. Ġptal ettirilmeyen ve kullanılmadığı kanıtlanamayan belgelerin inceleme elemanlarınca kullanıldığının kabul edileceği kuĢkusuzdur. Bu belgelere göre hâsılat tespitinin ise kullanıldığı herhangi bir Ģekilde tespit edilen belgelerde yer alan tutarların ortalaması alınarak bulunacak hâsılat miktarlarına göre; tespit edilmiĢ bir tutar yoksa aynı ciltte yer alan ve mükellefin beyan ettiği miktarlar, yani kullanılan faturalardan hareketle kullanılmadığı kanıtlanamayan faturalar için hâsılat tespiti söz konusu olacaktır. Yine incelemeler esnasında karĢılaĢılan mükelleflerin fatura ciltlerinden bir kısmının çalınmasıdır. Özellikle son yıllarda sahte belge düzenleyen mükelleflerin kullandığı bir yöntem olarak incelemelerde karĢılaĢılmak tadır. Söz konusu bu tür durumlarda Kaybolan faturaların, bilahare herhangi birisinin bir baĢka iĢyerinde çıkması, halinde genellikle faturası kaybolan yükümlü sorumlu olmakta ve tarhiyat faturası kaybolan yükümlüye yönelik yapılmaktadır. Ancak belgesi kaybolan mükellefler söz konusu belgelerin. Kullanılması halinde kendi firması tarafından düzenlenmediğinin ispat edilmesi halinde ilgili mükellefe iliĢkin olarak herhangi bir vergisel iĢlem yapılmaz. Ancak bu durumu ispatlayamazsa vergi tarhiyatıyla karĢı karĢıya kalabilir. Hâsılat faturalarının kaybolmasına iliĢkin olarak verilen mahkeme kararının özeti aĢağıdaki gibidir. DanıĢtay Dokuzuncu Dairesi‘nce verilen karar‘da,‖Yükümlü tarafından inceleme elemanınca verilen ifadede, fatura cildinin kullanılmak üzere Ģoföre verildiği kaybolması nedeniyle ibraz edilemediği belirtilmiĢ ise de, bu husus somut belgelerle kanıtlanamamıĢtır. Ayrıca fatura cildinin kaybolduğuna dair Vergi Dairesi‘ne bilgi verildiği gibi, kaybolma olayının tespiti yoluna da gidilmediği ve incelemek üzere ibrazının istenmesi üzerine bu hususun ileri sürüldüğü görülmüĢtür. Bu nedenle yükümlünün, faturaların kaybolduğu yolundaki soyut iddiasının kabulüne imkân bulunmadığından, hâsılat yazılmadığı ve kasten vergi ziyaına sebebiyet verildiği açık olan fatura tutarlarına göre saptanan matrah farkı üzerinden salınan vergi miktarına göre kaçakçılık cezası kesilmesinde kanuna aykırılık görülmediğinde, kesilen kaçakçılık cezasını kusur cezasına çeviren Vergi Mahkemesi kararında yasal isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Vergi Dairesi temyiz isteminin kabulüyle Vergi Mahkemesi kararın bozulmasına oyçokluğuyla karar verildi.‖(1) Yine verilen bir mahkeme Kararı‘nda ―Cilt halindeki faturaların belli bir sıra takip etmesi ve bu sıraya göre düzenlenmesi gerektiğinden, kullanıldığı tespit edilen faturalardan önceki faturaların da kullanıldığının kabulü gerekir. Ġzinsiz bastırılan bir adet faturanın kullanıldığı tespit edildiğinde ve bu husus davacı tarafından da kabul edildiğine göre, izinsiz bastırılmıĢ olsa 43 dahi tek faturanın bastırılması ekonomik ve ticari Ġcaplara uygun olmadığından, kullanıldığı saptanan faturanın izinsiz olarak bastırılan bir cildin içerisindeki fatura olduğu ve numara sırasına göre, söz konusu faturadan önceki faturaların tamamının kullanıldığının kabulü, Vergi Usul Kanunu‘nun 3. maddesinin (B) bendi hükmü gereğidir. Olayda ise söz konusu faturaların basılmadığına ve kullanılmadığına iliĢkin herhangi bir kanıt mevcut olmayıp, durumun özelliğine göre, matrahın belirlenmesinde kullanılan fatura tutarının esas alınmasında da hukuka aykırılık bulunmadığından, aksi yönde verilen ısrar kararında yasal isabet görülmemiĢtir.‖(2),Ģeklinde karar verilmiĢtir. IV- SONUÇ Yukarıda izah etmeye çalıĢtığımız üzere son dönemlerde mükelleflerin fatura kaybetme ve fatura çalınma olayları daha sık olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bazı olaylarda da söz konusu faturalar çalınmak suretiyle gerçeğe aykırı olarak düzenlenmektedirler. Bu nedenle mükellefler çalınan faturalara iliĢkin olarak çalındığı tarih itibariyle yukarıda belirtilen yerlere gerekli bildirimde bulunmaları gerekmektedir. Ayrıca belgesi kaybolan mükellefler söz konusu belgelerin kullanılması halinde kendi firması tarafından düzenlenmediğinin ispat edilmesi halinde ilgili mükellefe iliĢkin olarak herhangi bir vergisel iĢlem yapılmaz. Ancak bu durumu ispatlayamazsa vergi tarhiyatıyla karĢı karĢıya kalabilir. Bu nedenle mükellefler gerek hasılat faturaların saklanması gerekse gider belgelerinin saklanmasında gerekli özeni göstermeleri gerekmektedir. (1) (2) Dn.9.D.‘nin, 29.12.1992 tarih ve E.1992/2704, K.1992/3403 sayılı kararı. DVDDGK‘nın, 07.04.2000 tarih ve E.1999/441,K.2000/134 sayılı kararı. (YaklaĢım Dergisinin Mayıs/2009 sayısından alınmıĢtır.) 44 Kaybolan BoĢ Faturalar Ġçin Zayi Belgesi Talep Edilmesini Türk Ticaret Kanunu Açısından Değerlendirilmesi Soner ALTAġ Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişi I.GiriĢ Tacirlerin iĢletmeleriyle ilgili ticari defter ve belgeleri, zaman zaman öngörülemeyen birtakım sebeplerle ellerinden çıkmaktadır. Son zamanlarda en sık rastlanan kaybolma usulü ise, henüz kullanılmamıĢ olan boĢ fatura koçanlarının çalınması olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu durum, tacirleri ilerleyen süreçte olası bazı olumsuz durumlarla karĢı karĢıya getirmekte, bunu giderebilmek için de ilgililer mahkemelere müracaatla kendilerine zayi belgesi verilmesini talep etmektedirler. Ancak, yerel mahkemeler bu tür talepleri reddetmekte, Yargıtay da yerel mahkemelerin bu yöndeki kararlarını onamaktadır. Bu haliyle, konu, tacirler yönünden içinden çıkılamaz bir hal almaktadır. Dolayısıyla, bu çalıĢmamızda, Türk Ticaret Kanunu‘na göre zayi belgesinin hangi hallerde verilebileceği ve kullanılmamıĢ boĢ faturaların kaybolması halinde zayi belgesi istenip istenemeyeceği hususları ele, alınacak, son kısımda ise bu konumda olan tacirlere yönelik önerilerimize yer verilecektir. *Bu çalıĢmada belirtilen görüĢler yazarına ait olup, çalıĢtığı kurumunu bağlamaz. II. Türk Ticaret Kanununa Göre Defter Tutma ve Ticari Belgeleri Saklama Zorunluluğu II. a. Defter Tutma ve Ticari Belgeleri Saklama Zorunluluğu: Türk Ticaret Kanunu‘nun 66‘ncı maddesine göre, ister gerçek isterse tüzel kiĢi olsun, her tacir, defter tutmakla yükümlü tutulmuĢtur. Defter tutma yükümlülüğü tacir sıfatının kazanılması ile baĢlar ve o sıfatın sona ermesi ile biter. Türk Ticaret Kanunu, tacir olan gerçek veya tüzel kiĢilerin tutmak zorunda oldukları ticari defterlerin bir kısmını türü ve mahiyetleri itibariyle tespit etmiĢ, diğer defterlerin tutulması hususunu ise iĢletmenin ―mahiyet ve önemine göre‖ tacirin takdirine bırakmıĢtır. Buna göre; — Tüzel kiĢi tacirler, yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve karar defteri 1 (TTK, m.66/f.1, b.1), — Gerçek kiĢi tacirler ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ya da iĢletmesinin mahiyet ve önemine göre sadece iĢletme defteri 2 (TTK, m 66/f.1,b.1)tutmak zorundadırlar. Yukarıda sayılanlar, tacirler tarafından tutulması zorunlu bulunan ―asgari defterlerdir. Ancak, iĢletmenin mahiyet ve önemi baĢkaca defterlerin de tutulmasını gerektiriyorsa, tacir bu defterleri de tutmak zorundadır. Dolayısıyla, TTK‘ da veya diğer özel kanunlarda (vergi kanunları, 45 bankacılık, sigortacılık mevzuatı gibi) bazı defterlerin tutulması zorunluluğu hüküm altına alınmıĢsa, bu defterlerin de ayrıca tutulması gerekir. Örneğin,TTK, anonim Ģirketlerde 66‘ncı maddede sayılanlardan baĢka, “Pay Sahipleri Defteri” (TTK, m.326) ve tahvil çıkarıldığı takdirde ―Tahvil Defteri‖ (TTK, m.428) tutulmasını da zorunlu tutmuĢtur. Kanun, defter tutma konusunda getirdiği bu zorunluluğun yanında, tacirleri, “işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kâğıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup yazı ve telgraf namelerin kopyalarını ve mukaveleleri taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme İlamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya halinde saklamakla” da yükümlü tutulmuĢtur.3 1 TTK‘nun 18‘inci maddesine göre kurulan ve özel hukuk hükümlerine göre idare edilmek veya ticari Ģekilde iĢletilmek üzere devlet vilayet, belediyeler gibi kamu tüzel kiĢileri tarafından kurulan, ancak tüzel kiĢiliği bulunmayan ticari iĢletmeler ile dernekler tarafından kurulan ticari iĢletmeler ve bunlara benzeyen ve hükmi Ģahsiyeti olmayan diğer ticari teĢekküller, yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri tutarlar karar defteri tutmazlar (YFK, m.661f.1, b.2). 2 ―TTK‘nun 66‘ncı maddesinin birinci fıkrasının üçüncü bendinde, gerçek kiĢi tacirlere, sadece iĢletme defteri ile yetinme seçimi tanınmakla birlikte, bu serbestiyet, sadece tacirin arzusuna bırakılmıĢ değildir. ĠĢletmenin mahiyet ve önemine göre iĢletme defteri ticarethanenin ihtiyacını karĢılamaya yetiyorsa, ancak o zaman seçimlik hak doğar. Yoksa, yevmiye defteri, envanter defteri ve defteri kebirin tutulması mecburidir.‖ Detaylı açıklama için bkz. DOGANAY, Ġsmail, Türk Ticaret Kanunu ġerhi-1.Cilt, 2. Baskı, Olgaç Matbaası, Ankara 1981, s.330) Dolayısıyla, ticari defterlere geçirilmiĢ yahut geçirilmesi gereken kayıtların dayanağını oluĢturan belgelerin ve iĢletmeyle ilgili sözleĢme, taahhüt, senet, mahkeme ilamı ve benzeri belgelerin de ticari defterlerle birlikte düzenli bir Ģekilde muhafazası zorunludur. II. b. Defter Tutma ve Ticari Belgeleri Saklama Yükümlülüğünden Doğan Sorumluluk Halleri: T- Ticaret Kanunu, ticari defterlerin tutulmasını zorunlu tutmakla birlikte, ticari defterlerin bizzat tacir tarafından tutulmasını Ģart koĢmamıĢtır. Ancak, “tacirin defter tutma mükellefiyetini yerine getirmeye yetkilil kıldığı kimsenin bu defterlere geçirdiği kayıtların,o tacirin kendisi tarafından tutulmuş kayıtlar hükmünde” olacağını belirtmiĢtir (TTK, m67/1).Bu nedenle, tacirin, açık veya zımni iradesi üzerine muhasebeci tarafından tutulan ticari defterler,tacir tarafından tutulmuĢ kabul edilecektir.4 Kanunun67‘nci maddesinin ikinci fıkrasında ise “Ticari defterlerin kısmen veyaya tamamen mevcut olmamasından yahut kanuna uygun surette tutulmamasından veyahut saklanması mecburi olan defter ve kağıtların gereği gibi saklanmamasından doğan mesuliyet doğrudan doğruya işletme sahibine ve hükmi şahıslarda idare organının azalarına veya idare işlerine salahiyetli olan kimselere ve hükmi şahsiyeti olmayan ticari işletme ve 46 teşekküllerde onları idareye salahiyetli olan kimselere aittir” denilmiĢ, sayılanların “kusuru memur ve müstahdemlerine yükleterek bu mesuliyetten kurtulamayacakları” hüküm altına alınmıĢtır. Burada kastedilen hukuki sorumluluktur. 3 Bu konuda, Vergi Usul Kanunu‘nun 253 ve 256‘ncı maddelerinde de hükümler bulunmaktadır. Bu manada, VUK‘a göre defter tutmak mecburiyetinde olanlar, tuttukları defterlerle VUK‘un Ġkinci kitabının Üçüncü kısmında yazılı ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından baĢlayarak beĢ yıl süre ile muhafaza etmek ve muhafaza etmek zorunda oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda bulundukları bilgilere iliĢkin mikro fiĢ,mikro film, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve bu kayıtlara eriĢim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve Ģifreleri muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme için arz etmek zorundadırlar. 4 D0ĞANAY, age, s.333. 5 66‘ncı maddenin birinci fıkrasının 1 ila 3‘üncü bentlerinde sayılan defterleri tutma mükellefiyetini hiç veya kanuna uygun Ģekilde yerine getirmeyip de ikinci fıkraya göre mesul olanlar üç milyon liradan otuz milyon liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Defterlerin kanuna uygun Ģekilde tutulmaması halinde, bunları tutmakla vazifelendirilmiĢ olan kimseler dahi aynı cezaya mahkûm edilirler. Diğer kanunlarda bulunan cezai hükümler rnahfuzdur (TTK,m.67/f.3); Defter tutma zorunluluğuna aykırılığın cezai müeyyidelerine 5,6 ise, T.Ticaret Kanunu‘nun 67‘nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilmiĢtir. Bununla birlikte, TTK, ticari defter ve belgelerin saklanması zorunluluğuna aykırılık hali için herhangi bir cezai müeyyide öngörmemiĢtir. ll. c. Ticari Defter ve Belgelerin Saklama Süresi: TTK‘nun 68‘inci maddesinin birinci fıkrasında ―Defter tutmak mecburiyetinde bulunan kimse ve iĢletmeye devam eden halefleri defterleri son kayıt tarihinden ve saklanması mecburi olan diğer hesap ve kağıtları tarihlerinden itibaren on yıl geçinceye kadar saklamaya mecburdurlar.7‖ denilmiĢ, ancak hangi defterlerin saklanması gerektiği açıklanmamıĢtır. Bununla birlikte, Kanunun müteakip 69‘uncu maddesinin ikinci fıkrasında, tacirlerin tutmaya zorunlu oldukları defterlerle birlikte tutmak istedikleri defterleri de (ihtiyari defterler) kullanmaya, baĢlamadan, önce bir beyanname ile ticaret sicili memurluğuna bildirmeleri zorunlu kılındığından ve 82‘nci maddesi gereği ticari defterlerin delil vasfı taĢıyabilmeleri için içeriklerinin birbirini teyit etmeleri Ģartı arandığından, ihtiyari defterlerinde, diğer defterler gibi son kayıt tarihinden itibaren on yıl geçinceye kadar saklanması gerektiği kanısındayız.8 (Dipnot 5’in devamı) Bilindiği üzere 5083 sayılı ―Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun‖ ile eski Türk Lirası‘ndan altı sıfır atılmıĢ ve anılan Kanunun 3‘üncü Maddesi gereği de Kanunlarda ve diğer mevzuatta Türk Lirasına veya liraya yapılan atıfların, bir milyon Türk Lirası eĢittir bir Yeni Türk Lirası değiĢim oranında Yeni Türk Lirasına yapılmıĢ sayılacağı belirtilmiĢtir. 4.4.2007 tarihli ve 2007/11963 sayılı Bakanlar Kumlu Kararının eki Karar ile de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para birimi olan Yeni Türk Lirası ve Yeni KuruĢta yer alan ‗Yeni‖ ibarelerinin l/1/2009 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılacağı hükme bağlanmıĢtır. Bu manada, TTK‘nun 67‘nci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen para cezasını, günümüz itibariyle ―üç Türk Lirasından otuz Türk Lirasına kadar‖ Ģeklinde 47 anlamak gerekir. Öte yandan, 01.03.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5252 sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmıĢ ve anılan Yasanın yerini 26.09.2004 tarih ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu almıĢtır. Yine, 5252 sayılı Kanunun 4‘üncü maddesinin (b) bendinin (9) alt bendine göre ―1.1.1994 tarihinden 31.12.1998 tarihine kadar yürürlüğe girmiĢ kanunlardaki para cezaları‖ yirmi dokuz katına çıkarılmıĢtır. 6 Söz konusu cezai müeyyide, sadece T.Ticaret Kanunu‘nun 66‘ncı maddesinin 1, 2 ve 3‘üncü bentlerinde sayılan ticari defterler hakkındadır. ĠĢletmenin mahiyet ve önemine göre tutulması gerekli olan diğer defterlerin hiç veya kanuna uygun olarak tutulmaması halinde, cezai sorumluluk doğmayacaktır. Defterlerin kanuna uygun bir Ģekilde tutulmaması halinde, bunları tutmakla görevlendirilmiĢ olan kiĢiler de -örneğin; muhasebeciler- aynı cezaya mahkûm edilirler. 7 Gerçek kiĢi tacirin ölümü halinde mirasçıları ve ticareti terk etmesi halinde kendisi defter ve kâğıtları saklamakla mükelleftirler. Ancak mirasın resmi tasfiyesi halinde defter ve kâğıtlar birinci fıkrada yazılı müddetle sulh mahkemesi tarafından saklanır. Kolektif ve adi komandit Ģirketlerin her ne suretle olursa olsun infisahı halinde ise, bunlara ait defter ve kâğıtlar, Ģirket merkezinin bulunduğu yerdeki yetkili mahkeme tarafından 1 ‗inci fıkra gereğince saklanmak üzere ortaklardan birine veya notere, diğer Ģirketlerin infisahı halinde ise, notere tevdi olunur. Noter harç ve ücreti Ģirket mevcudundan ödenir (TTK, m.68/f.2–3). 111. KullanılmıĢ Olan Ticari Defter ve Belgelerin Saklama Süresi Ġçerisinde Kaybolması TTK, ticari defterlerin ve bu defterlere iĢlenen kayıtların dayanağını oluĢturan ter türlü belgenin, on yıl süre ile saklanmasını zorunlu tuttuğu halde, buna aykırı davranılması, yani defter. ve belgelerin saklanmaması fiili için herhangi bir cezai sorumluluk öngörmemiĢtir. Bununla birlikte, Kanunun 68‘inci maddesinin dördüncü fıkrasında “Bir tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kağıtlar; yangın, su baskını, veya yer sarsıntısı gibi bir afet sebebiyle ve kanuni müddet içinde ziyaa uğrarsa, tacir, zıyaı öğrendiği tarihten itibaren on beş gün içinde ticari işletmesinin bulunduğu yerin salahiyetli mahkemesinden kendisine bir vesika verilmesini isteyebilir. Mahkeme lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir. Böyle bir vesika almamış olan tacir defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılır.” denilmiĢtir. Bu nedenle, saklamak zorunda olduğu defter ve belgelerin on yıllık kanuni süre içerisinde zayi 9 olması halinde, tacirin, bu durumu öğrendiği tarihten itibaren adli tatil içinde de müracaat gerekir 10, en geç on beĢ gün içinde ticari iĢletmesinin bulunduğu yerin asliye ticaret mahkemesinden (yoksa asliye hukuk mahkemesinden) gereken ‗zayi vesikasını (belgesini)‖ alması gerekir, böyle bir belge almadığı takdirde tacir ticari defterlerini ibrazdan kaçınmıĢ sayılır. TTK‘nun 68‘inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “yangın, su baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet” tabiri, sınırlayıcı mahiyet arz etmemektedir. Çünkü kanun koyucu ‖gibi‖ demek suretiyle bu hususu açıklamıĢ bulunmaktadır. Tacirin elinde olmayan olağanüstü her türlü doğal afet ve sosyal olaylar (hırsızlık, yağma vs.), zayi belgesi istenmesi sonucunu haklı gösterebilir. Bununla birlikte, anılan maddede “mahkeme 48 lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir” denilmiĢ, böylece, mahkemelere ilgilinin beyanı yanında lüzum görülen hususları araĢtırma yetkisi de verilmiĢtir. 8 DOĞANAY‘ ın görüĢü de bu yöndedir. Bkz. DOĞANAY, age, s.336. 9 Zayi: Kaybolma, yitme, yok olma, elden çıkma, yarasız olma, mahvolma. Büyük Türkçe Sözlük, www.tdkterim.gov.tr 10 DOĞANAY age, s336. Bunun yanında, tacirin basiretli bir iĢadamı olduğu veya olması gerektiği (TTK, ın. 20/2) vasfından hareket ederek, defter ve belgelerini muhafazada bir kusurunun olmaması gerekir. 11 Zayi belgesi talebi, madde metninden de anlaĢılacağı üzere, bir tespit isteğinden ibaret olup, davada hasım gösterilme zorunluluğu yoktur.Tespit davası ile verilebilecek olan bu gibi vesikaların aksinin ispatı halinde iptali de her zaman mümkündür. 12 Ayrıca, zayi belgesi için müracaat ederken, Kanunun 68‘inci maddesinin dördüncü fıkrasındaki ―on beĢ‖ günlük sürenin “hak düşürücü” bir süre olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim bu husus mahkemeler tarafından res‘en dikkate alınmaktadır. Kanun koyucu bir süreyi, sırf bir haktan doğan ―dava hakkını‖ tamamen ortadan, kaldırmak için koymuĢ ise, o süre ‖hak düĢürücü‖ süredir. 13, Nitekim Yargıtay da, bu madde deki on beĢ günlük süreyi ―hak düĢürücü‖ süre olarak kabul etmiĢtir. 14 IV. DoldurulmamıĢ BoĢ Faturalar Ġçin Zayi Belgesi Ġstenebilir mi? TTK‘nun 68‘inci maddesinin son fıkrasına göre, zayi belgesi, sadece “tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kâğıtlar” için. Ġstenebilir ve verilebilir. Tacirin “saklamakla mükellef olduğu kâğıtlara” ise Kanunun 66‘ncı; maddesinin ikinci fıkrasında yer verilmiĢtir. Buna göre “tacirlerin işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, sene” gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup, yazı ve telgraf namelerin kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi belgel4 muntazam bir tarzda dosya halinde saklamaları mecburidir.” (TTK, m.66/f.2) 66‘ncı maddenin: anılan fıkra metninden de anlaĢılacağı üzere, Kanunun saklanmasını emrettiği belgeler, tacirin yasal defter kayıtlarına intikal eden ya da intikal etmesi gereken mal ve hizmet alımlarının dayanağını teĢkil eden fatura, yazı, senet ve ödeme vesikaları baĢta olmak üzere, iĢletmeyle ilgili olarak yazılan ve gönderilen bilumum yazılar, sözleĢmeler, senetler, mahkeme ilamları ve sair belgelerdir. 11 DOĞANAY, age, s.338. 12 Yargıtay HGK‘nun 19.09.1970 gün ve E.1967/T–63, 1(1970/442 sayılı; 11.HD‘nin 26.10.1981 tarih ve E.1981/3250, K.1981/3536 sayılı; 11.HD‘nin 29.05.2006 tarih ve E.2005/5937, K.2006 /6298 sayılı; 11.HD‘nin 07.03.2005 tarih ve E.2004/5487, K.2005/2068 sayılı kararları. 49 13 DOĞANAY, age, s.338. 14 Yargıtay TD‘nın 02.10.1972 gün ve E.1972/4000, K.4027 sayılı; 11.HD‘nin 24.3.l975 gün ye E. 1975/453, K.197512051 sayılı kararları. Bu itibarla, ticari iĢletmenin mal ve hizmet alımlarına iliĢkin bir mal veya hizmet alımı gerçekleĢmiĢse, buna iliĢkin olarak satıcı yahut sağlayıcıdan temin edilen faturanın ve ödemeyi gösteren vesikaların on yıl süre ile saklanması gerekecektir Bununla birlikte, kanun, henüz kullanılmamıĢ olan boĢ faturalar için böyle bir saklama zorunluluğu öngörmemektedir. Henüz doldurulmamıĢ olarak muhafaza edilen boĢ faturaları, TTK‘nun 66‘ncı maddesinin ikinci fıkrasında tanımını bulan ―tacirlerin iĢletmeleriyle ilgili iĢler dolayısıyla aldıkları‖ belgeler olarak değerlendirmek de mümkün değildir‘. 15, Belirttiğimiz üzere, TTK‘nun saklanmasını zorunlu tuttuğu belgelerin niteliği, Kanunun 66‘ncı maddesinde açıkça belirtilmiĢtir. Oysa boĢ olarak muhafaza dilen faturalar için, böyle bir keyfiyet söz konusu değildir. Kaldı ki, henüz doldurulmamıĢ olmaları itibariyle, boĢ faturalar, herhangi bir iĢlemin dayanağını da oluĢturmamaktadır. Konu hakkındaki görüĢümüzün daha iyi anlaĢılabilmesi bakımından, Ģu örneği verebiliriz: ticari iĢletmesinde kullanmak üzere fatura bastıran bir tacir, bu iĢlem dolayısıyla matbaaya yaptığı ödemeyi yasal defterlerine kaydedecek ve bu kaydın dayanağını oluĢturan matbaa faturasını ve ödemeyi gösterir belgeyi on yıl süreyle saklamak zorunda kalacaktır. Ancak, aynı zorunluluk, bastırılan boĢ faturalar için geçerli olmayacaktır. Dolayısıyla, “saklanması zorunlu bir belge” olmaması noktasında, henüz doldurulmamıĢ olan boĢ faturaların kaybolması yahut çalınması halinde, TTK‘ nun 68‘inci maddesinin son fıkrasında tanımını bulan “zayi belgesi” isteme koĢullarının gerçekleĢmeyeceği, bu nedenle de ilgilisine zayi belgesi verilemeyeceği kanısındayız. Yargıtay‘ın görüĢü de bu yöndedir. Nitekim Yargıtay 11.HD‘nin 23.01.2006 tarih ve E2005/442, 1(2006/365 sayılı ve 08.05.2005 tarih ve 2005/5235, K.2006/ 5347 sayılı kararlarında “doldurulmamış (boş) faturalar için zayi belgesi istenemeyeceği” vurgulanmıĢ, bu nedenle de boĢ fatura koçanını çaldırdıklarını ileri sürerek zayi belgesi verilmesini talep edenlerin isteklerinin reddedilmesine karar verilmesi gerektiği belirtilmiĢtir. 15 Kanunun 66‘ncı maddesinin son fıkrasında geçen ―aldıktarı‖ tabirini faturalar yönünden değerlendirirken, mal ve hizmet alımı mukabilinde ―üçüncü Ģahıslardan temin edilen fatura olarak anlamak gerekir. Yoksa ticari iĢlerde kullanılmak üzere bastırılan boĢ fatura koçanlarını, bu kapsamda değerlendirmek mümkün görülmemektedir. Peki, boĢ fatura koçanlarını zayi eden tacirler ne yapacaklardır? TTK, bu konuda herhangi bir düzenleme öngörmemiĢtir. Bununla birlikte, Kanunun 20‘nci maddesinin ikinci fıkrasında Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iĢ adamı gibi hareket etmesi lazımdır‖ 50 hükmüne yer verilmiĢtir. Dolayısıyla, tacirin, saklanması zorunlu olsun yahut olmasın ticari iĢletmesiyle ilgili belgeleri gerekli özeni göstererek muhafaza etmesi ve zayi olmamaları noktasında lazım gelen bütün tedbirleri alması beklenir. 16 Buna rağmen, henüz kullanmadığı boĢ faturalarını elinde olmayan sebeplerle zayi eder ise, yine, ―basireti hareket etme ilkesinin gereği olarak bir takım giriĢimlerde bulunması gerekir. Yoksa Kanun da düzenleme olmamasını yahut bu durum için zayi belgesi verilmediğini öne sürerek, herhangi bir giriĢimde bulunmaması ―basiretli hareket etme‖ ilkesine aykırılık teĢkil eder. BoĢ faturaların kaybolması halinde, ilk akla gelebilecek hususlardan birisi, bu faturaların, üçüncü Ģahıslar tarafından sanki o iĢletmeyle bir iĢ yapılmıĢ ve ödeme yapılmıĢ gibi kendi iĢletmelerinin gelirlerini azaltmaya yönelik birtakım usulsüz iĢlemelerde kullanılması olmalıdır. Bunu önlemek için de, tacirin, üzerine düĢen özeni göstermesi ve gerekli tedbirleri alması, olayın türüne ve oluĢ biçimine göre farklı çözüm ve tedbirlerin de uygulanabileceği göz önün de bulundurulmakla birlikte, en azından; — Durumu derhal kolluk kuvvetlerine bildirmesi, bu konuda tutanak tanzim ettirmesi ve faturaların bulunmasını teminen olayın C. Savcılığı‘na intikalini sağlaması, — En önemlisi de, iyi niyetli üçüncü kiĢilerin ve diğer tacirlerin çalınan faturaları ellerinde bulunduranların olası kötün niyetli giriĢimlerinden mağdur olmamalarını teminen ―seri numaralarıyla birlikte faturaların çalındığı ve kullanılmaması gerektiği, böyle bir giriĢimde bulunulması durumunda ise kendilerine ve en yakın kolluk kuvvetlerine haber verilmesi gerektiğini en yüksek tiraja sahip yerel bir de ulusal gazetede ilan vermesi, ayrıca yoğun olarak ticari iliĢkide bulunduğu kiĢileri, varsa Ģubelerini ve ilgili vergi dairesini konudan yazılı olarak haberdar etmesi, 16 Tacirin ―basiretli bir iĢadamı gibi hareket etme zorunluluğu‖ hakkında, ayrıca bkz: Yargıtay 11.HD‘nin 11.10.2004 tarih ve E.2004/390, K.2004/9566 sayılı; 03.06.2004 tarih ve E.2003/ 10599, K.2004/6262 sayılı;‘ 30.05.2002 tarih ve E.2002f2725, K.2002/5408; 19.04.2002 tarih ve E.2001/9903, K.2002/2136 sayılı kararları. hem basiretli bir davranıĢ olarak değerlendirilebilecek hem de tacirin menfaatine olacaktır. 17 V. özet ve Sonuç TTK‘nun 68‘inci maddesinin son fıkrasında öngörülen ―zayi belgesi‖, sadece tacirin saklamakla zorunlu olduğu ticari defter ve belgelerin saklama süresi olan on yıl içerisinde zayi olması halinde talep edilebilir. Saklanması zorunlu ‗belgelerden kasıt ise, Kanunun 66‘ncı maddesinde belirtilen “tacirlerin işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve yazdığı mektup,yazı ve telgraf namelerin 51 kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları” dır. Tacir tarafından ticari iĢletmesinde kullanılmak üzere bastırılan ancak henüz kullanılmamıĢ olan boĢ faturalar ise, kanunen saklanması zorunlu belgelerden değildir. Bu nedenle, çalınma yahut kaybolma gibi bir sebepten ötürü tacirin elinden çıkmaları durumunda ―zayi belgesi‖ istemine konu olamazlar. TTK‘da, bu tür boĢ fatura ve sair evrakın kaybolması halinde ne tür bir iĢlem tesis edilmesi gerektiği belirtilmemiĢtir. Ancak, Kanunun 20‘nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iĢ adamı gibi hareket etmesi gerekmektedir. Bu nedenle, tacirlerin, boĢ faturalar da dâhil olmak üzere, ticari iĢletmeleriyle ilgili belgelerin muhafazası konusunda gerekli özeni göstermesi ve zayi olmamaları için lazım gelen bütün tedbirleri alması gerekir. Buna rağmen, boĢ fatura koçanları, herhangi bir sebepten ötürü tacirin isteği dıĢında elinden çıkar ise, durumun derhal kolluk kuvvetlerine bildirilmesi, bu konuda tutanak tanzim ettirilmesi ve faturaların bulunmasını teminen olayın C.Savcılığı‘na intikalinin sağlanması, iyi niyetli üçüncü kiĢilerin ve diğer tacirlerin uyarılmasını teminen kaybolma keyfiyetinin mahalli ve ulusal basında ilan ettirilmesi, varsa tacirin Ģubelerin konudan haberdar edilmesi tacirin menfaatine olacaktır. 17 Bununla birlikte, zaman zaman, birtakım tacirlerin, iyi niyetli bir yaklaĢım sergilemeyerek, özellikle vergisel anlamda yaptıkları birtakım usulsüz iĢlemleri gizlemeye yönelik olarak da böyle bir yönteme baĢvurmaları olasıdır. Örneğin, aslında zayi olmadığı halde hırsızlık yahut baĢkaca bir sebeple boĢ faturalarının elinden çıktığını beyan edip, durumu kolluk kuvvetlerine bildirdikten ve gazetede zayi ilanı verdikten sonra, bu faturaları uygulamadaki tabiriyle ―naylon fatura‖ olarak kullnıp, bir anlamda yakalanması ihtimaline karĢı önceden tedbir alma yoluna baĢvuran kiĢiler de ortaya çıkabilecektir. Ancak, bu hususlar, mahkemeler ve ilgili idare tarafından titizlikle incelenmektedir. Kanunların kötü niyetli hiçbir eylemi korumayacağı ise bilinen bir gerçektir. (Lebip Yalkın alınmıĢtır.) Mevzuat Dergisinin 52 Mayıs/2009 sayısından Bize verilen hediyenin farkında mısınız? Bozulan program Dr.Uğur TANDOĞAN O cumartesi sabahı yine erken uyandım. Bir sertifika programında eğitimim vardı. Grubu tanıyordum, vereceğim eğitimin birinci bölümünde bir gün birlikte olmuĢtuk. Ġyi bir gruptu, okumuĢ (!) çocuklardı. Saat 7:1 5‘te köprüyü durmadan geçtim, Ġstanbul‘da yaĢayanlar bilir, köprüyü durmadan geçmek önemli bir mutluluk kaynağıdır. Normal iĢgünü olsa bu mutluğu yaĢamak için evden çok daha önce çıkmam gerekirdi. Saat 7:30 gibi üniversitedeki ofisimde idim. Eğitimin baĢlamasına daha iki saat vaktim vardı. Ġnternetten klasik müzik radyomu açtım, çalıĢmaya koyuldum. Güzel bir piyano müziği eĢliğinde eğitimde kullanacağım anketi hazırladım. Eğitimin akıĢını ve sunumun slâytlarını gözden geçirdim. Ne de olsa konumuz iletiĢimdi. ĠletiĢimin zevkli, neĢeli olması gerekirdi. Aralara bazı karikatürleri ekledim. Hazırlığımı tamamlamıĢtım. Saat 9:20 gibi eğitimin yapılacağı binaya gittim. Eğitimde kullanacağım makalelerimi ve hazırladığım anketi çoğaltılması için görevli genç bayana verdim. Her Ģey yolunda idi. ―Geldi mi müĢterilerimiz?‖ diye takıldım. Henüz gelmediler, ama gelirler‖ dedi... Anket çoğaltıldı. Ders notlan daha önceden çoğaltılmıĢtı. Her Ģey hazırdı. Tek eksik öğrenciler idi. Gerçi çok kalabalık bir sınıf değildi. Ancak eğitime iki kiĢi gelmiĢti. Diğerleri gelir diye bir süre bekledik. Ama gelen olmadı. Sanırım bu iletiĢim eğitiminin günü konusunda bir iletiĢim (!) hatası yapılmıĢtı. Eğitim, katılımlı (inter-active) bir eğitim olacaktı. Grup çalıĢmaları yapacaktık. Ġki öğrenci ile bunu zevkli bir biçimde yapmak mümkün değildi. Öğrencilere bunu anlattım. Hak verdiler. Ertelemeyi teklif ettim, kabul ettiler. Eve dönerken düĢündüm. Sabah o kadar erken kalkmıĢ yola koyulmuĢ, Ģimdi de geri dönüyordum. Planladığım bir iĢi yapamamıĢtım. Kızmalı, ya da üzülmeli miydim? Ama bunları hiçbiri olmadı. Sevindiğimi fark ettim. Sanki bir gün kazanmıĢtım Sanki bu gün bana hediye bir gündü... Londralı posta dağıtıcısı Bilirsiniz belki; ince düĢünceye dayanan Ġngiliz mizahından güzel bir örnektir; Londra‘daki posta dağıtıcısı bir günlük izin almıĢ, Ģehri dolaĢmaya çıkmıĢ derler. Benimki de o hesap oldu. Eğitimi ertelemiĢtik, günüm boĢa çıkmıĢtı. Ben de boĢ durmadım; Londralı posta dağıtıcısı gibi davrandım. Bahçede oturdum ve çalıĢtım 53 Ömrün son günü gibi yaĢamak Apple bilgisayarlarının kurucusu Steve Jobs‘ın Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı konuĢmadaki bir sözü çok hoĢtur. ―Her gününüzü, sanki ömrünüzün son günü gibiymiĢ gibi yaĢayın‖ der. Sonra da ekler ―Ve bir gün haklı çıkabilirsiniz‖. Ben de o gün öyle yaptım, o günü ömrümün son günüymüĢ gibi yaĢadım; çalıĢtım ve çok sevdiğim bir arkadaĢımla günün bir kısmını paylaĢtım. 40 yıllık dost Madem gün benimdi, dilediğim gibi yaĢayacaktım. Teknoloji müthiĢ bir olay. Bahçede otururken internete girmek mümkün. Bahçede çalıĢırken internetteki radyo istasyonumu bulup müziğimi de dinledim Yine güzel bir müzik eĢliğinde baĢka bir sertifika programındaki sevdiğim bir grubun ödevlerini okudum. Londra‘daki posta dağıtıcısının öyküsünü hatırlayınca bir arkadaĢımı aradım. ―Yoksa bir iĢin, gel oturalım‖ dedim. Geleceğini söyledi. Bu arkadaĢım 40 yıllık dostumdur. Bir üniversitede profesördür. Yedi yıldır kendi konusunda bir bilimsel kitap yazıyor. Her seferinde evden dıĢarı çıktığında yazdıklarının son halini bir CD‘de yanında taĢıyordu. Bu kez yükü daha ağırdı. Kitabın ilk basılı halinde getirmiĢti Yılların birikimi ve emeği masa üstünde duruyordu. ArkadaĢım, yazıların yanında tabloları, formülleri ve Ģekilleri usta bir hattat titizliğinde, büyük bir sabırla, bilgisayarda kendisi hazırlamıĢtı. Nefis bir eser olmuĢtu. ġimdi bu özgün bilimsel eseri üniversitesinde bastırmaya çalıĢıyordu. Bunu baĢarması için daha büyük bir sabra ihtiyacı vardı. Sonuç YaĢamı akıĢı içinde yaĢamak gerek. Çok planlı yaĢarken hesapta olmayan bir kesinti bazen bizi üzebilir. Eğitime gidip yapamadan geri gelmek, dıĢardan bakıldığında, bir kısım insana rahatsız edici görünebilir. Programım aksayınca ben de kızarım, üzülürüm. Ama o gün tersi oldu, günü değiĢik yaĢadım, ama yaĢadım. Doğru, baĢarı için planlı programlı yaĢamak gerek. Ancak program bozulduğunda üzülmemeli, kızmamalı. Aslına bakarsanız her gün, sağlıkla nefes aldığımız her gün bize bir hediye; değerini bilmek gerek. Günü, anı yaĢamaya bakmalı. Size verilen hediyenin farkında mısınız? (29.05.2009 Dünya Gazetesinden alınmıĢtır.) 54 T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI Büyük Mükellefler Vergi Dairesi BaĢkanlığı (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü) Ġlgi: ………..tarihli dilekçeniz. Ġlgide kayıtlı dilekçeniz ile BaĢkanlığımızın………..vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuz belirtilerek, projeleri tamamlanarak tapuları alınan halen mamul olarak bilançonuzun aktifinde yer alan bazı gayrimenkul krinizin kısmi bölünme yoluyla Ģirket aktifinizden çıkarılarak yeni kurulacak bir sermaye Ģirketine ayni sermaye olarak konulmasının mümkün bulup bulunmadığı konusunda BaĢkanlığımızın görüĢü talep edilmektedir. 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 19-3/b maddesinde; "Kısmî bölünme: Tam mükellef bir sermaye Ģirketinin veya sermaye Ģirketi niteliğindeki bir yabancı kurumun Türkiye'deki iĢ yeri veya daimî temsilcisinin bilançosunda yer alan taĢınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle elde tutulan iĢtirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet iĢletmelerinin bir veya birkaçını kayıtlı değerleri üzerinden aynî sermaye olarak mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye Ģirketine devretmesi, bu Kanunun uygulanmasında kısmî bölünme hükmündedir Ancak, üretim veya hizmet iĢletmelerinin devrinde, iĢletme bütünlüğü korunacak Ģekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif kalemlerin tümünün devredilmesi zorunludur. Kısmî bölünmede devredilen varlıklara karĢılık edinilen devralan Ģirket hisseleri, devreden Ģirkette kalabileceği gibi doğrudan bu Ģirketin ortaklarına da verilebilir. TaĢınmaz ve iĢtirak hisselerinin bu bent kapsamında devrinde, devralan Ģirketin hisselerinin devreden Ģirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen taĢınmaz ve iĢtirak hisselerine iliĢkin borçların da devri zorunludur"; 20'nci maddesinin (3) numaralı fıkrasında da "Bu Kanunun 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde belirtilen iĢlemlerden doğan kârlar hesaplanmaz ve vergilendirilmez." hükümlerine yer verilmiĢtir. Madde hükmünden anlaĢılacağı üzere, kısmi bölünmeye taĢınmazlar, iĢtirak hisseleri, üretim ve hizmet iĢlemeleri ile bunlara bağlı, iĢletme bütünlüğünü koruyacak Ģekilde faaliyetin devamı için gerekli taĢınmaz, her türlü tesis, makine ve teçhizat, alet, edevat, taĢıtlar, gayrimaddi haklar, hammadde, yarı mamul ve mamul mallar gibi aktif kıymetler ile ilgili pasif kıymetlerin tümü konu edilebilecektir. 55 Buna göre, yukarıda bahsi geçen taĢınmazlar Ģirketiniz açısından duran varlık niteliğinde olmayıp, Ģirketinizin faaliyetleri sonucu imal edilen ve stoklarınızda mamul olarak yer alan taĢınmaz niteliğinde bulunduğundan, bunların kısmi bölünme yoluyla yeni kurulacak bir sermaye Ģirketine ayni sermaye olarak konulması dolayısıyla Kurumlar Vergisi Kanununun 20'nci madde hükmünden faydalanılması mümkün bulunmamaktadır. Diğer taraftan, söz konusu taĢınmazların yeni Ģirkete devredilmesi durumunda, aynı Kanunun transfer fiyatlandırılması yoluyla örtülü kazanç dağıtımına iliĢkin hükümlerin de göz önünde bulundurulması gerekeceği tabiidir. Bilgi edinilmesini rica ederim. 56 MALĠYE BAKANLIĞI ÖZELGELERĠ T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI Büyük Mükellefler Vergi Dairesi BaĢkanlığı (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü) Tarih : 23/03/2009 Sayı : B.07.1.GĠB.04.99.16.01/01- VUK-278/ 2009-MUK-23 Konu : Miadı dolmuĢ, imha edilecek ürünlerin Takdir Komisyonu tarafından değer tespitinin yapılması gereğinin olup olmadığı ve ürünlerin maliyet bedelle' rinin kurum kazancının tespitinde gider olarak indi' rilip indirilmeyeceği ile alıĢ vesikalarında gösterilen KDV'nin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı. Ġlgide kayıtlı dilekçeniz ile; her türlü alkolsüz içecek, meĢrubat, konsantrelerinin, ithalatı ve dahili toptan ticareti ve bu ürünlerin reklam, tanıtım, pazarlama ve promosyon hizmetlerini vermek, teknik, mali ve idari konularda danıĢmanlık yapma faaliyetleri ile iĢtigal ettiğiniz, Ģirketinize ait ancak San.Tic.A.ġ.'nin soğuk hava deposunda muhafaza ettiğiniz 90 varil(4.068 kg) çilek konsantresinin uzun süre stokta kalması ve piyasaya satıĢ imkanının olmaması nedeniyle ekonomik değerinin kalmadığı, satıĢa konu olamayacak bu ürünlerin imha edilmesi zaruri olduğundan, emsal bedel tespiti için takdir komisyonuna sevk edilmesi talebinde bulunduğunuz, ayrıca miadı dolan bu ürünlerin muhafaza edildiği varillerin paslanması ve son kullanma tarihlerinin geçmesi dolayısıyla insan tüketimine uygun olmadığı hususunda Ġl Tarım Müdürlüğünden rapor alındığı, söz konusu ürünlerin çevreye ve insan sağlığına zararını en aza indirgemek maksadıyla ivedi bir Ģekilde imhasının zaruri olduğu belirtilerek; * Takdir komisyonu kararının sonuçlanmasını beklemeksizin Ġl Tarım Müdürlüğünün hazırlamıĢ olduğu rapora istinaden imha iĢleminin yapılıp yapılamayacağı, * Ġmhaya konu ürünlere isabet eden maliyet bedelinin gider olarak dikkate alınıp alınamayacağı ve alımda yüklenilen KDV'lerin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı, * Ġnsan sağlığını tehdit eden ve satıĢa konu edilmesi mümkün olmayan bu tür stokların takdir komisyonuna baĢvurulmaksızın imha iĢleminin mümkün olup olmadığı hususlarında BaĢkanlığımız görüĢü talep edilmektedir. Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 278'inci maddesinde; "Yangın, deprem ve su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak, çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde iktisadi kıymetlerinde önemli bir azalıĢ vaki olan emtia ile maliyetlerin hesaplanması mutad olmayan hurdalar ve döküntüler üstüpü, dese ve ıskartalar emsal bedel ile değerlenir" hükmü yer almaktadır. 57 Anılan Kanunun 267'nci maddesinde ise, emsal bedelinin, gerçek bedeli olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı değer olduğu, emsal bedelinin ise ortalama fiyat esasına, maliyet bedeli esasına veya takdir esasına göre tespit edileceği hüküm altına alınmıĢtır. Vergi Usul Kanunu'nun 278'nci maddesi gereğince emsal bedeli tespitinde genel Iıkle takdir esası kullanılmakta ve değer takdirleri takdir komisyonlarınca yapılmaktadır. Bununla birlikte aynı Kanunun "Takdir Komisyonlarının görevleri" baĢlıklı 74. maddesinin (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde, Takdir Komisyonlarının görevleri arasında yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak yer almaktadır. Halihazır mevzuata göre, bir mükellefe ait takdir iĢleminin mükellefin bağlı olduğu vergi dairesinin bulunduğu il veya Ġlçedeki takdir komisyonunca yapılması gerekmekledir. Ancak, özellik arz edebilecek bazı durumlarda takdir iĢleminin baĢka mahalde bulunan il takdir komisyonlarınca da yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Bu durumda, farklı bölgelerde bulunan ve kıymetleri düĢen sarf niteliğindeki malzemelerin emsal bedelleri, malzemelerin bulunduğu il veya ilçelerdeki takdir komisyonlarınca tespit edilebileceği gibi, malzemelerin bulunduğu il veya ilçelerdeki takdir komisyonlarınca emsal bedellerini belirleyici gerekli tespitler yapılarak, ilgili vergi dairesinin takdir iĢlemlerini yapmakta olan takdir komisyonuna done olarak da gönderilebilecektir. Yukarıda belirtilen hüküm ve açıklamalara göre, değeri düĢen malların emsal bedelleri ile değerlenebilmesi için, Vergi Usul Kanunu'nun 267.maddesinin 3.sırasında yer alan takdir esasına göre değerleme yapılması, bunun içinde Ģirketinizin müracaatı üzerine takdir komisyonlarına baĢvurulması gerekeceğinden, firmanızca takdir komisyonu kararı beklenilmeksizin Ġl Tarım Müdürlüğünün hazırlamıĢ olduğu rapora istinaden imha iĢlemi yapılması ve ayrılan karĢılık giderlerinin, kurum kazancından indirilmesi mümkün değildir. Ancak, değeri düĢen malların Vergi Usul Kanunu'nun 267.maddesinin 3,sırasında yer alan takdir esasına göre takdir komisyonuna baĢvurulması sonucu, takdir edilecek emsal bedele istinaden kayıtlara intikal ettirilerek, ayrılan karĢılığın, kurum kazancının tespiti sırasında gider olarak indirileceği tabiidir. Ayrıca, üretimde kullanılması mümkün olmayan veya satıĢ imkanı kalmayan bu ürünlerin yukarıda bahsi geçen komisyon gözetiminde imha edilmesi, zayi olan mallar kapsamında değerlendirilemeyeceğinden bu ürünlerin alıĢ faturalarında gösterilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır. Diğer taraftan, atıkların bertaraflarına iliĢkin düzenlemeler Çevre ve Orman Bakanlığınca yapılmakta olduğundan, imha prosedürüne iliĢkin bilgilerin ilgili Bakanlıktan temin edilebileceği tabiidir. Bilgi edinilmesini rica ederim 58 GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI Büyük Mükellefler Vergi Dairesi BaĢkanlığı (Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü) Tarih: 12.03.2009 Sayı: B.07,1.GĠB.04.99.16.01/2-Muk.440 Konu: DĠĠB kapsamında ihraç kayıtlı teslimlerle ilgili KDV iade talebi. ……… Ġlgi dilekçenizde, muhtelif dönemlerde D.Ġ.Ġ.B kapsamında yaptığınız satıĢlarla ilgili müĢterileriniz ve firmanız adına düzenlenen YMM KDV ladesi Tasdik Raporlarının BaĢkanlığımıza sunulduğu belirtilerek söz konusu raporlara istinaden teminat verilmeksizin KDV iade iĢlemlerinin yapılıp yapılamayacağı hakkında BaĢkanlığımız görüĢü talep edilmektedir. Bilindiği üzere, 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesine göre, ihraç edilmek Ģartıyla imalatçılar tarafından kendilerine teslim edilen mallara ait katma değer vergisi ihracatçılar tarafından ödenmez, mükelleflerce tahsil edilmeyen ancak ilgili dönem beyannamesinde beyan edilen bu vergi, vergi dairesince tarh ve tahakkuk ettirilerek tecil olunmakta ve ihracatçılara teslim edilen malların teslim tarihini takip eden aybaĢından itibaren üç ay içinde ihraç edilmesi halinde ise tecil edilen verginin terkin edileceği hükme bağlanmıĢtır. 4369 sayılı Kanunun 62'inci maddesiyle KDV Kanununa eklenen Geçici 17'inci maddesi ile dahilde iĢleme ve geçici kabul rejimleri kapsamında ihraç edilecek malların üretiminde kullanılacak maddelerin 31.12.2008 tarihine kadar tesliminde, bölgeler, sektörler veya mal grupları itibariyle Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesi hükmüne göre iĢlem yaptırma konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki verilmiĢ bu yetki uyarınca çıkarılan 16.04.2001 tarih 2001/2325 sayılı Kararname ile dahilde iĢleme veya geçici kabul izin belgesi kapsamında ihraç edilecek ürünlerin imalinde kullanılacak maddelerin dahilde iĢleme veya geçici kabul izin belgesine sahip mükelleflere tesliminde Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesinde düzenlenen tecil-terkin sistemine göre iĢlem yapılması kararlaĢtırılmıĢtır. Yine 28.02.2009 tarih ve 27155 Mükerrer Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5838 sayılı Bazı Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun 32/7'inci maddesinde; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun geçici 17'inci maddesinde yer alan "31/12/2008" ibaresinin; "31/12/2010" olarak değiĢtirildiği hükmüne yer verilmiĢtir. Anılan maddenin uygulamasına iliĢkin gerekli açıklamalar 71, 75, 83, 95, 98 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerinde yapılmıĢtır. 59 Terkin ve Ġade ĠĢlemleri ile ilgili gerekli açıklamalar ise 83 Seri No.lu KDV Genel Tebliği'nin 4. bölümünde yapılmıĢtır. Diğer taraftan, 84 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile ihracat istisnası ve ihraç kaydıyla teslimlerde inceleme raporu ve teminat aranmaksızın yapılacak iadelerde limit 4.000.TL olarak belirlenmiĢtir. Öte yandan; 20, 27 ve 29 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM Genel Tebliğlerinde "Katma Değer Vergisi ladesi‖ Tasdik Raporlarında ve eki alt firma inceleme tutanaklarında yer alması gereken bilgilerin neler olduğu açıklanmıĢtır. Yine, 20 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM Genel Tebliğin 4'üncü maddesinde KDV iade taleplerinin incelenmesinde, Yeminli Mali MüĢavirlerin sadece iadesi talep edilen değil, ilgili dönem beyannamelerinde yer alan (hesaplanan ve indirilecek) KDV tutarlarının doğruluğunu araĢtırarak buna iliĢkin raporlarında gerekli açıklamayı yapacakları, 5'inci maddesinde ise iadesi gereken KDV'nin doğruluğunu tespit etmek için Yeminli Mali MüĢavirlerce yapılacak alt kademe incelemelerine iliĢkin açıklamalara tasdik raporunda yer verileceği, alt firma incelemelerinin ihraç edilen malın imalatçısı ve imalatçının bir alt firmasına kadar inilmek suretiyle yapılacağı açıklanmıĢtır. Ayrıca, Vergilendirme Grup Müdürlüğünden alınan 10.03.2009 tarih 7549 sayılı yazıda; ibraz edilen YMM KDV ladesi Tasdik Raporlarında Ģirketinizin direkt ihracat, ihraç kayıtlı ve tevkifatın satıĢların incelendiği D.i.i.B kapsamındaki satıĢlara iliĢkin alıcı firma Yeminli Mali MüĢaviri tarafından ibraz edilmesi gereken raporlara ilgi kurup bu satıĢların doğruluğunu taahhüt eden bir açıklamanın yer almadığı, ayrıca YMM KDV iadesi tasdik raporu ibraz edildiği sırada ilgili dönemlere ait D.i.i.B raporları kısmen ya da tamamen ibraz edilmemiĢ olduğundan YMM KDV ladesi tasdik raporlarına istinaden nakden iadenin yapılamayacağı, YMM tarafından D.Ġ.Ġ.B raporlarını kapsayacak Ģekilde inceleme yapılarak ek rapor ibraz edilmesi halinde yapılabileceği, YMM raporu ibraz edilmemesi halinde ise % 4 indirimli teminat uygulamasından yararlanılamayacağı belirtilmiĢtir. Buna göre, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde Kanunun Geçici 17'inci maddesi kapsamında yapılan teslimlere iliĢkin iade talebinde, alıcının gönderdiği rapor ile satıĢ faturalarının fotokopisi veya bu faturaların tarihi, sayısı ile fatura muhteviyatı malların cinsi, miktarı ve tutarına iliĢkin bilgileri içeren ve Ģirketinizce onaylanan bir listenin yanı sıra iade talep edilen dönemlerle ilgili tüm alıĢ, satıĢ, üretim maliyetleri ve diğer endirekt maliyetlerin tespitine ve doğruluğuna yönelik olarak düzenlenecek ek YMM KDV ladesi Tasdik Raporu ibraz edilmesi halinde gerekli iĢlemler yapılabilecektir. Bilgi edinilmesini rica ederim. 60 T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI Ġzmir Vergi Dairesi BaĢkanlığı (Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü) SAYI : B.07.1.GÎB.4.35.17.01/ KDV.02-2554/1348 KONU : Numune Mal ihracatı ĠZMĠR YMM ODASI BAġKANLIĞINA Ġlgi: Gelir Ġdaresi BaĢkanlığına hitaben verilen 17/10/2006 tarihli dilekçeniz. Ġlgide kayıtlı dilekçenizde sormuĢ olduğunuz hususlara iliĢkin olarak Gelir Ġdaresi BaĢkanlığından alman 29/05/2009 tarih ve B.07.0.GĠB.0.01.54/5411-2938/54483 sayılı yazıda: "3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11/1-a maddesi hükmü uyarınca ihracat teslimleri ve bu teslimlere iliĢkin iĢlemler katma değer vergisinden istisna edilmiĢtir. Aynı Kanununun 12. maddesinde ise bir teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için, teslimin yurt dıĢındaki bir müĢteriye yapılması, teslim konusu malın Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıkarak bir dıĢ ülkeye vasıl olması Ģartlarının aranacağı belertilmiĢim Malların Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıktığının gümrük beyannamesi veya yerine geçen bir belge ile tevsik edilmesi gerekmektedir. Prensip olarak ihracat istisnasında gümrük beyannamesi tevsik edici belge olarak aranılmaktadır. Ancak, Gümrük MüsteĢarlığından alman 30.04.2007 tarih ve 12845 sayılı yazıda; basitleĢtirilmiĢ usul kapsamında iĢlem yapma yetkisi verilen kiĢilerce, doğrudan gümrük idaresinin yetkisindeki değeri aĢmayan bedelsiz ihracata konu miktarı, ticari teamüllere uygun numune ve/veya maddeler reklam ve tanıtım eĢyası ile hediyelerin gümrük iĢlemlerinin BĠLGE "DG" kodlu gümrük beyannamesi formatında bir beyanname formu kullanılmak suretiyle, her bir eĢyanın cins, nevi, niteliği, miktar ve kıymeti, alıcı gönderici adı ve adresinin yer aldığı bir liste ve varsa faturaları eklenmek suretiyle beyanda bulunulmasına imkan verildiği, bu beyannamenin gümrük idaresince teyit edildiği ve ekinde yer alan çıkıĢ eĢyasını gösterir listenin onaylandığı ifade edilmektedir. Buna göre, havayolu kargo taĢımacılığı ile yurt dıĢına gönderilen mallara iliĢkin kargo Ģirketi adına düzenlenen gümrük beyannamesi eki eĢya listesinde, numune olarak malı yurt dıĢına gönderen firmanın yer alması ve liste muhteviyatının gümrükçe onaylanması halinde ihracat istisnası kapsamında iĢlem yapılması mümkün bulunmaktadır." denilmiĢtir. Bilgi edinilmesini rica ederim. 61 T.C. MALĠYE BAKANLIĞI Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı Sayı : B.07.1.GĠB.0.01.54/5429-865 Konu : 19/09/2008*93866 ĠZMĠR VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞINA (Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü) BaĢkanlığınız ... Vergi Dairesi Müdürlüğü mükelleflerinden ... Ltd. ġti. tarafından BaĢkanlığımıza verilen ... tarihli dilekçenin bir örneği iliĢikte gönderilmektedir. Söz konusu dilekçede, Aralık 2007 döneminde fiilen teslimi gerçekleĢtirilen ve aynı dönemde faturası düzenlenerek KDV beyanlarına dahil edilen konutlara iliĢkin yapı kullanma izinlerinin ġubat 2008 döneminde verilmesinin KDV iade uygulamasına etkisi ve indirimli orana tabi iĢlemlerden doğan iadelerde YMM raporu limitleri konularında bilgi talep edilmektedir. Katma Değer Vergisi Kanununun 10. maddesinin (a) bendinde vergiyi doğuran olayın, malın teslimi veya hizmetin yapılmasıyla meydana geldiği; (b) bendinde ise, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi halinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesiyle vergiyi doğuran olayın meydana geleceği hüküm altına alınmıĢtır. Aynı Kanunun 29/2. maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak indirimli orana tabi iĢlemlerden doğan KDV alacaklarının iadesine iliĢkin usul ve esasların belirlendiği 99 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin 1.5. Yılı Ġçinde Mahsup Edilemeyen Vergilerin Ġadesi baĢlıklı bölümünde, indirimli orana tabi iĢlemlerden doğan iade alacağının yılı içinde mahsuben iade edilemeyen kısmının, izleyen yıl içinde mükellefin isteğine bağlı olarak, nakden veya mahsuben iade edilebileceği; iade talebinin en erken izleyen yılın Ocak dönemine ait olup ġubat ayı içinde verilecek, en geç Kasım dönemine ait olup Aralık ayı içinde verilecek KDV beyannameleri ile yapılabileceği açıklanmıĢtır. Buna göre, kat karĢılığı inĢaat sözleĢmesi çerçevesinde Aralık 2007 döneminde arsa sahibine teslim edilen ve aynı dönemde faturası düzenlenen 150 m2'nin altındaki konutlara iliĢkin KDV'nin Aralık 2007 döneminde beyanı ve indirimli orana tabi bu iĢlemden doğan iadenin 99 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin 1.5. bölümünde yer alan açıklamalar çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. 62 Öte yandan, 18 Sıra No.lu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirlik ve Yeminli Mali MüĢavirlik Kanunu Genel Tebliği hükümlerine göre, yeminli mali müĢavirlerle süresinde tam tasdik sözleĢmesi düzenleyen mükelleflerin KDV iadesi taleplerinin bu yeminli mali müĢavirlerin düzenleyecekleri KDV Ġadesi Tasdik Raporlarına istinaden miktarına bakılmaksızın (Türkiye'de ikamet etmeyen yolculara yapılan satıĢlardan doğan KDV iadesi ile sektörel dıĢ ticaret Ģirketlerinin bavul ticareti kapsamında ortak bazında alabilecekleri KDV iadeleri hariç) yerine getirilmesi mümkün bulunmaktadır. 29 Sıra No.lu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirlik ve Yeminli Mali MüĢavirlik Kanunu Genel Tebliği'nin II—1 Bölümünde ise; "Yeminli mali müĢavirlerle süresinde tam tasdik sözleĢmesi düzenleyen mükelleflerin KDV iade talepleri bu yeminli mali müĢavirler tarafından düzenlenen tasdik raporlarına dayanılarak yerine getirilmektedir. Bu mükelleflerin varsa tam tasdik sözleĢmesinin düzenlendiği yıldan önceki dönemlere iliĢkin KDV iadeleri de anılan yeminli mali müĢavir tarafından düzenlenen tasdik raporları ile yapılabilecektir." ifadesi yer almaktadır. Buna göre, mükellefin dilekçesinde belirttiği Ģekilde, süresinde (2009 yılı içinde) bir yeminli mali müĢavir ile tam tasdik sözleĢmesi düzenlemesi halinde 2008 yılma iliĢkin KDV iadesi talebinin, aynı YMM tarafından düzenlenmiĢ KDV Ġadesi Tasdik Raporuna istinaden, miktarına bakılmaksızın yerine getirilmesi mümkün bulunmaktadır. Ancak, Bakanlığımızca belirlenen hadlerle sınırlı olmaksızın YMM Tasdik Raporu ile iade uygulaması, iadenin ilgili bulunduğu cari yılda veya iadenin ilgili bulunduğu geçmiĢ yılda süresinde düzenlenmiĢ tam tasdik sözleĢmesinin mevcudiyetinin yanı sıra, bu sözleĢmeye dayalı olarak tam tasdik raporunun da yazılması ve ibrazı Ģartına bağlıdır. (Tam tasdik raporu teslim süresinin henüz dolmadığı durumlarda bu Ģart aranmayacaktır.) Süresinde düzenlenen tam tasdik sözleĢmesine istinaden, Bakanlığımızca belirlenen hadleri aĢan miktarda KDV iadesini YMM KDV Ġadesi Tasdik Raporu ile alan mükelleflerin, daha sonra ilgili yıla iliĢkin tam tasdik raporlarının düzenlenip ibraz edilmediği takdirde, yeni KDV iadesi taleplerinin teminat karĢılığı ya da inceleme raporuna istinaden yerine getirilmesi söz konusu olacaktır. Bilgi edinilmesini rica ederim. 63 Tarih Sayın : 01.02.2008 : B.07.1..GĠB.0.02.29/… VUK Md.Mük.298 DAHA ÖNCE SERMAYEYE EKLENEN GEÇMĠġ YIL KARLARI ĠLE PASĠF KALEMLERE AĠT ENFLASYON FARKLARININ, SERMAYE AZALTILMASI VEYA TASFĠYE SEBEBĠYLE ORTAKLARA DAĞITILMASI HALĠNDE VERGĠLEME Önceki yıllarda Ģirket sermayesine eklenmiĢ olan geçmiĢ yıl karlarının, Ģirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda, kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi yapılması, sermayeye eklenmiĢ olan pasif kalemlere alt enflasyon fark hesaplarının, Ģirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması halinde ise, iĢletmeden çekilen tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması, vergi sonrası dağıtılan kazancın da kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması gerektiği. Dilekçenizde, Ģirketinizin sermayesi içerisindeki dağıtılmayan karların sermaye azaltılması suretiyle iĢletmeden çekilerek ortaklara dağıtılması durumunda vergilendirilmesi hususu ile ilgili olarak tereddüt hasıl olduğu belirtilmektedir. Vergi Usul Kanunu‘nun mükerrer 298. maddesinin (A) fıkrasının 5. bendinde; ―… Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir suretle baĢka bir hesaba nakledildiği veya iĢletmeden çekildiği takdirde, bu iĢlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile iliĢkilendirilmeksizin, bu dönemde vergiye tabi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon farkları düzeltme sonucu oluĢan geçmiĢ yıl zararlarına mahsup edilebilir veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu iĢlemler kar dağıtımı sayılmaz.‖ hükmü yer almaktadır. Diğer taraftan, Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun 6. maddesinde kurumlar vergisinin mükelleflerinin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu‘nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıĢtır. Gelir Vergisi Kanunu‘nun ―Bilânço Esasında Ticari Kazancın Tespiti‖ baĢlıklı 38. maddesinin birinci fıkrasında ise, bilânço esasına göre ticari kazancın, teĢebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve baĢındaki değerleri arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce iĢletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, iĢletmeden çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı hükmüne yer verilmiĢtir. Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun ―Tasfiye‖ baĢlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasında her ne sebeple olursa olsun tasfiye haline girmiĢ kurumların 64 vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli olacağı, tasfiyenin kurumun tasfiyeye girmesine iliĢkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte baĢlayacağı ve tasfiye kararının tecil edildiği tarihte sona ereceği, baĢlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve sonraki dönem için ilgili takvim yılı baĢından tasfiyenin bitiĢ tarihine kadar olan dönemin bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı hükme bağlanmıĢtır. Anılan maddenin 4. fıkrasında ise tasfiye halindeki kurumların vergi matrahının tasfiye karı olduğu, tasfiye karının da tasfiye döneminin sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin baĢındaki servet değeri arasındaki olumlu fark olduğu, tasfiye karı hesaplanırken, ortaklara veya kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer Ģekillerde yapılan her türlü ödemelerin tasfiye sonundaki servet değerine; mevcut sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiĢ olan kazanç ve iratların tasfiye döneminin baĢındaki servet değerine ekleneceği; beĢinci fıkrasında da tasfiye döneninin baĢındaki ve sonundaki servet değerinin, kurumun tasfiye dönemi baĢındaki ve sonundaki bilânçosunda görülen öz sermayesi olduğu hüküm altına alınmıĢtır. Aynı Kanun‘un 15. maddesinin ikinci fıkrasında ise vergiden muaf olan kurumlara dağıtılan (karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz.) Gelir Vergisi Kanunu‘nun 75, maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazık kar paylarından 30. maddesinin üçüncü fıkrasında da tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye‘de bir iĢ yeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı elde edenler hariç olmak üzere dar mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan (Karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz.) ve Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar payları üzerinden bu Kanun‘un 15. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tabi tutulanlar hariç olmak üzere vergi kesintisi yapılacağı hüküm altına alınmıĢtır. Gelir Vergisi Kanunu‘nun 94. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendinde ise, tam mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kiĢilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve bu vergilerden Muaf olanlara, dar mükellef gerçek kiĢilere, dar mükellef kurumlara (Türkiye‘de bir iĢyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı elde edenler hariç) gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere dağıtılan, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından birinci fıkrada belirtilenler tarafından tevkif at yapılacağı hükme bağlanmıĢtır. 22.01.2006 tarih ve 2006/10731 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi kesintisi oranları, 65 — 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun 15.maddesinin ikinci fıkrasında yazılı kar payları üzerinden %15, — 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun 30 maddesinin üçüncü fıkrasında yazılı kar payları üzerinden %15, — Tüm mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kiĢilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden muaf olanlara dağıtılan, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından (karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz) %15 olarak belirlenmiĢtir. Bu hüküm ve açıklamalar uyarınca, daha önceki yıllarda Ģirket sermayesine eklenmiĢ olan geçmiĢ yıl karlarının, Ģirketin sermaye azatlımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda, kar dağıtımına, bağlı vergi kesintisi yapılması, sermayeye eklenmiĢ olan pasif kalemlere alt enflasyon fark hesaplarının, Ģirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması halinde, iĢletmeden çekilen tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması vergi sonrası dağıtılan kazancın da kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir. 66 T.C ĠZMĠR VALĠLĠĞĠ DEFTERDARLIK Vasıtalı Vergiler Gelir Müdürlüğü Sayı: : DEF.O.35/12/KDV:02-4115 ĠLGĠ : 13.01.2003 tarih ve YMM 35102398/2003-114 sayılı dilekçeniz. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğüne hitaben vermiĢ olduğunuz ilgide kayıtlı dilekçenizde; Katma Değer Vergisi iade uygulamasında 84 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile yapılan düzenlemede, iade ve mahsup talepleri için vergi dairelerine verilecek‖ indirilecek katma değer vergisi listesince‖ Vergi Usul Kanununun 232‘nci maddesinde yer alan ve ilgili yılda uygulanmakta olan haddin altında kalan mal ve hizmet alımlarının tek kalemde gösterileceğinin belirtilmesi üzerine söz konusu tutarın, mal ve hizmet alımının katma değer vergisi hariç tutarı olup olmayacağı konusunda bilgi verilmesi talep edilmektedir. Konuyla ilgili olarak Bakanlığımız Gelirler Genel Müdürlüğünden alınan 05.02.2003 tarih ve B.07.0.GEL.0.53/5329–743/5550 sayılı yazıda; ―84 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin(1/1.1.3.1) bölümünde,indirilecek katma değer vergisi listesinin hesaplanan katma değer vergisi tutarına yer verilecek düzenlenmesi,iĢletme yetkilileri tarafından imzalanması gerektiği ve tutarı Vergi Usul Kanunun 232‘nci maddesinde yer alan ve ilgili yılda uygulanmakta olan haddin altında kalan mal veya hizmet alımlarının söz konusu listede tek kalemde gösterilebileceği ifade edilmiĢtir. Vergi Usul Kanununun ―Faturanın Tarifi‖ baĢlıklı 229.maddesinde ―satılan emtia veya yapılan iĢ karĢılığında müĢterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya iĢi yapan tüccar tarafından verilen ticari vesikadır.‖ hükmü yer almaktadır. Bu durumda, kendisine mal teslimi veya hizmet ifası yapılan borçlunun, alacaklıya olan toplam borcunu gösteren belgedeki tutara katma değer vergisi de dahili olduğu için indirilebilecek katma değer vergisi listesinde tek kalemde yazılacak tutar, katma değer vergisi dahil tutardır. Denilerek konuya açıklık getirilmiĢtir. Bilgi edinilmesini rica ederim. 67 YARGI KARARLARI T.C. DANIġTAY DOKUZUNCU DAĠRE Esas No : 2007/2784 Karar No : 2008/5374 Temyiz Ġsteminde Bulunan: Gaziemir Vergi Dairesi MüdürlüğüĠZMĠR KarĢı Ġstemin Özeti: Yeminli mali müĢavir olan davacı tarafından verilen katma değer vergisi iadesi tasdik raporunun ekinde sunulan tam tasdik sözleĢmesinin yıllık yapılmadığından raporun kabul edilmemesine ve iade iĢleminin da yeni sözleĢme ibraz edilinceye kadar yerine getirilmeyeceğine iliĢkin 29.11.2005 tarih ve 31227 sayılı davalı idare iĢleminin iptali istemiyle açılan davayı; olayda, katma değer vergisi iadesi tasdik raporunun ekinde sunulan tam tasdik sözleĢmesinin yıllık yapılmadığından bahiste kabul edilmediğinin anlaĢıldığı, Yeminli Mali MüĢavirlerin Tasdik Edecekleri belgeler, tasdik Konuları, Tasdike iliĢkin Usul ve Esaslar hakkında Yönetmeliğin 10. maddesi ile konuya iliĢkin yayınlanan 18 ve 29 Seri Nolu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirlik ve Yeminli Mali MüĢavirlik Kanunu Genel Tebliğinde tam tasdik sözleĢmelerinin bir takvim yılı veya vergilendirme döneminden fazla dönemi kapsayacak Ģekilde düzenleneceklerine yönelik açık bir kurala yer verilmediği, bu nedenle davacı hakkında tesis edilen iĢlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle kabul eden Ġzmir 3. Vergi Mahkemesinin 23.11.2006 tarih ve E:2006/296, K:2006/108O sayılı kararının; dava konusu iĢlemin kesin ve yürütülmesi gerekli bir iĢlem olmadığı. davacının menfaati ihlal edilmediğinden davanın esasının Ġncelenmesinin yerinde olmadığı, tasdik sözleĢmelerinin yıllık olarak düzenlenmesi gerektiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Savurtmanın Özeti: Savunma verilmemiĢtir. DanıĢtay Savcısı Buket Oral’ın DüĢüncesi: Ġdare ve vergi kararların temyizin incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı Ġdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir. Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düĢünülmektedir. Tetkik Hâkimi Engin Karabacak’ın DüĢüncesi: Ġleri sürülen iddialar usule ve hukuka uygun Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını 68 gerektirecek nitelikte bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerekeceği düĢünülmektedir. TÜRK MĠLLETĠ ADINA Hüküm veren DanıĢtay Dokuzuncu Dairesince iĢin gereği görüĢüldü: Dayandığı hukuki ve kanuna nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüĢ olup, temyiz istemine iliĢkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına 19.11.2008 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi. BaĢkan V. E.IĢın Ezen Üye S.Zehra BĠRDEN X Üye Ayper GÖKTUNA Üye H.Ceyda KERMAN Üye Yakup KAYA KarĢı 0y: Dosyanın incelenmesinden; yeminli mali müĢavir olan davacının Texlog Teks. San. Tic. Ltd. ġti. Ġle tam tasdik sözleĢmesi imzaladığı, SözleĢme döneminin 2004–2005 olarak belirtildiği, aynı sözleĢmenin 18.10,2005 tarih ve YMM 35100165/39-A sayılı rapor ekinde ibraz edilmesi üzerine davalı idarece 29.11.2006 tarih ve 31227 sayılı iĢlem ile sözleĢmenin birden fazla takvim yılına iliĢkin olarak düzenlenmiĢ olması nedeniyle kabul edilmediği, tasdik iĢlemine iliĢkin sözleĢmenin ibrazından sonra iade iĢleminin tamamlanabileceği hususlarının davacıya bildirildiği, bunun üzerine sözleĢmesinin kabul edilmemesine iliĢkin iĢlemin iptaline, 2004 yılında verilmiĢ olan tam tasdik sözleĢmesinin 2005 yılında geçerli olduğuna karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, dava konusu olarak 29.11.2005 tarih ve 31117 5ayılı iĢlemin gösterilmediği, bir baĢka anlatımla iĢlemin iade ile ilgili kısmının iptalinin istenilmediği anlaĢılmaktadır. Belirtilen durum karĢısında dava konusu edilen ―tasdik sözleĢmesinin kabul edilmemesine‖ iliĢkin iĢlem. 2577 sayılı Yasa‘nın 14. maddesinin 3622 sayılı Yasa ile değiĢik 3. fıkrasının (d) bendinde belirtildiği üzere idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu bir iĢlem niteliği taĢımadığı gibi, sözleĢmenin ibrazından sonra iade iĢleminin tamamlanabileceğine iliĢkin iĢlemin iptali istemiyle açılmıĢ dava bulunmadığı halde vergi mahkemesince bu konuda hüküm kurulmasında da hukuku uyanık bulunmadığından, mahkemece aynı Yasa‘nın 15. maddesinin 1.fıkrasının (b). Bendi uyarınca davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinde mevzuata uyarlık görülmemiĢtir. Açıklanan nedenlerle temyize konu kararın bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyorum. 69 DANIġTAY 4. Daire Esas No: 2004/257 Karar No: 2005/1583 ÖZÜ: Meslek mensuplarının, vergi levhasını tasdik ettikleri mükellefleri süresinde vergi dairesine bildirmek zorundadır. Bildirmeyen meslek mensuplarına VUK mük. md. 355’e göre özel usulsüzlük cezası kesilir. Ġstemin Özeti: Mükelleflerin vergi levhalarını 3568 sayılı Kanuna göre yetki almıĢ meslek mensuplarına da tasdik ettirebileceklerine dair 272 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin iptali ve serbest muhasebeci mali müĢavir olan davacıya, vergi levhasını tasdik ettiği mükelleflere iliĢkin listeyi Vergi Dairesine vermemesi nedeniyle Vergi Usul Kanununun mükerrer 355‘nci maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasının kaldırılması istemidir. TÜRK MĠLLETĠ ADINA Hüküm veren DanıĢtay Dördüncü Dairesince gereği görüĢüldü: UyuĢmazlık, 272 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin iptali ile Vergi Usul Kanununun mükerrer 355‘inci maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasının kaldırılması istemine iliĢkindir. Dava konusu tebliğin 5‘inci bölümünde kazancı basit usulde tespit edilen mükelleflerin vergi levhaları ile ilgili düzenleme yer almakta olup, bu düzenleme davacının hak ve menfaatini ihlal eder nitelikte bulunmadığından, bu kısmın iptali isteminde davacının dava açma ehliyeti bulunmamaktadır. Anılan genel tebliğin diğer bölümleri davacının hukukunu doğrudan etkileyecek düzenlemeler içerdiğinden, Maliye Bakanlığının söz konusu düzenlemenin idari dava konusu olabilecek nitelikte bir düzenleyici iĢlem olarak nitelendirilemeyeceği yolundaki savunması yerinde görülmemiĢtir. Vergi Usul Kanununun ―vergilendirme‖ baĢlıklı birinci kitabının 5 inci maddesinde ―vergi mahremiyeti‖ düzenlenmiĢ ve maddenin üçüncü fıkrasında, Gelir vergisi mükellefleri (kazancı basit usulde tespit edilenler dâhil) ile sermaye Ģirketlerinin her yıl Mayıs ayının son gününe kadar vergi tarhına esas olan kazanç tutarları ile bunlara isabet eden vergi miktarlarını gösteren levhayı merkezlerine, Ģubelerine satıĢ mağazalarına iĢ sahipleri ile mükellefler tarafından kolayca okunup görülecek Ģekilde asmak zorunda oldukları, ilan ve levhalara iliĢkin diğer hususların Maliye Bakanlığınca belli edileceği belirtilmek suretiyle mükelleflere vergi levhası asma zorunluluğu getirilmiĢtir; Aynı Kanunun mükerrer 257 inci maddesinin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinde, Maliye Bakanlığının, mükellef ve meslek gruptan itibariyle muhasebe usul ve esaslarını tespit etmeye, bu kanuna göre tutulmakta olan defter ve belgeler ile bunlara 70 ilaveten tutulmasını veya düzenlenmesini uygun gördüğü defter ve belgelerin mahiyet, Ģekil ve ihtiva etmesi zorunlu bilgileri belirlemeye, bunlarda değiĢiklik yapmaya; bedeli karĢılığında basıp dağıtmaya veya üçüncü kiĢilere bastırıp dağıtmaya veya dağıttırmaya, bunların kayıtlarını tutturmaya, bu defter ve belgelere tasdik, muhafaza ve ibraz zorunluluğu getirmeye veya kaldırmaya; bu kanuna göre tutulacak defter ve düzenlenecek belgelerin tutulması ve düzenlenmesi zorunluluğunu kaldırmaya yetkili olduğu, maddenin, üçüncü fıkrasında ise, Maliye Bakanlığının, birinci fıkrada yazılı belge ve tasdik iĢlemini; noterlere, kanunla kurulmuĢ mesleki kuruluĢlara veya uygun göreceği diğer mercilere yaptırmaya, ticari kazançları basit usulde tespit edilen gelir vergisi mükelleflerine özel bir defter tutturmaya ve bu konulara iliĢkin diğer usul ve esasları belirlemeye yetkili bulunduğu belirtilmiĢtir. Vergi levhası asma zorunluluğu vergi sistemimize getirilmiĢ olup, gerek Vergi Usul Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, gerekse aynı Kanunun mükerrer 257 inci maddesinde bu uygulamaya iliĢkin usul ve esasları belirleme konusunda da Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıĢtır. Maliye Bakanlığı da bu konuyla ilgili olarak çeĢitli Genel Tebliğlerle düzenlemeler yapmıĢtır. 142 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile vergi levhalarının tasdikinin mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairelerince yapılması öngörülmüĢtür. Dava konusu Genel Tebliğde ise, tasdik döneminin son günlerinde vergi dairelerinin iĢ yükünün artması ve mükellefler açısından gereksiz zaman kaybına yol açıldığı hususu dikkate alınarak, mükelleflerin dilerlerse vergi levhalarını 3568 sayılı Kanuna göre yetki almıĢ ve defterlerini tutan veya beyannamelerini imzalayan ya da tasdik eden serbest muhasebeci serbest muhasebeci mali müĢavir veya yeminli mali müĢavirlere de tasdik ettirebilmeleri olanağı sağlanmıĢtır. Yukarıda açıklanan kanun maddeleri gereği bu tasdik iĢleminin 3568 sayılı Kanuna göre yetki almıĢ meslek mensuplarına da yaptırılması konusunda Maliye Bakanlığının yetkili olduğu tartıĢmasızdır. Ayrıca, dava konusu düzenlemede mükelleflerin vergi levhalarını meslek mensuplarına tasdik ettirmeleri hususunda bir zorunluluk bulunmamakta, vergi levhaları eskiden olduğu gibi bağlı olunan vergi dairelerine tasdik ettirilebileceği gibi, meslek mensuplarına da tasdik ettirilebilecektir. Davacı, anılan düzenlemenin Vergi Usul Kanununun 5 inci maddesindeki vergi mahremiyeti ile ilgili düzenlemeye ve Serbest Muhasebecilik, Serbest muhasebeci Mali MüĢavirlik ve Yeminli Mali MüĢavirlik Kanununun 43‘üncü maddesinde düzenlenen meslek sırlarının saklanmasına iliĢkin yasağa aykırı olduğunu iddia etmekte ise de ―vergi levhası asma zorunluluğu‘ Vergi Usul Kanununda öngörülen vergi mahremiyetinin istisnalarından biri olarak aynı kanunda öngörülmüĢ olduğundan, mükelleflerin vergi levhalarını isterlerse defterlerini tutmak üzere sözleĢme düzenledikleri veya iĢletmelerinde bağımlı olarak çalıĢan 3568 sayılı Kanuna göre yetki almıĢ serbest muhasebeci veya serbest muhasebeci mali müĢavirlere veya 4 sıra no.lu Genel Tebliğ‖ uyarınca beyannamelerini imzalattıkları meslek mensuplarına veya 1 sıra no.lu 71 Genel Tebliğ uyarınca beyannamelerini tasdik eden yeminli mali müĢavirlere tasdik ettirmelerinde anılan hükme aykırılık bulunmamaktadır. Dava konusu Genel Tebliğin 4‘üncü bölümünde, tasdik iĢlemini yapan 3568 sayılı Kanuna göre yetki almıĢ meslek mensuplarının 1ev- hasını tasdik ettikleri mükelleflere ait bilgileri Haziran ayının 25‘ine kadar bunların bağlı oldukları vergi dairelerine Vergi Usul Kanununun 149 uncu maddesi uyarınca bir yazı ekinde bildirecekleri belirtilmiĢtir. Vergi Usul Kanununun ―Devamlı Bilgi Verme‖ baĢlıklı 149 uncu maddesinde, Kamu Ġdare ve müesseseleri (Kamu hizmeti ifa eden kurum ve kuruluĢlar dahi!) ile gerçek ve tüzel kiĢilerin vergilendirmeye iliĢkin olaylarla ilgili olarak Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve vergi dairesince kendilerinden yazılı ile istenecek bilgileri belli fasılalarla ve devamlı olarak yazı ile vermeye mecbur oldukları belirtildiğinden, vergi levhalarını tasdik eden meslek mensuplarının, vergi levhasını tasdik ettikleri kiĢilerin ad ve soyadları (tüzel kiĢilerde unvanları) ile vergi kimlik numaralarına iliĢkin bilgileri Haziran ayının 25‘ine kadar bunların bağlı bulundukları Vergi dairelerine bir yazı ekinde bildirmeleri mecburiyetinin getirilmesinde anılan Kanun hükmüne bir aykırılık görülmemiĢtir. Serbest muhasebeci mali müĢavir olan davacıya, vergi levhasını tasdik ettiği mükelleflere iliĢkin bilgileri ihtiva eden listeyi vergi dairesine vermemesi nedeniyle Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 Ġnci maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilmiĢtir. Vergi levhasını tasdik ettiği mükelleflere iliĢkin bilgilerin davacı tarafından bir liste ile vergi dairesine verilmediği hususu ihtilafsızdır. Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinde, bu Kanunun 86,148, 149, 150,256 ve 257 inci maddelerinde yer alan zorunluluklar ile mükerrer 257 inci madde uyarınca getirilen zorunluluklara uymayan (kamu idare ve müesseslerinde bilgi vergi görevini yerine getirmeyen yöneticiler dâhil) kiĢilere maddede belirtilen miktarlarda özel usulsüzlük cezası kesileceği, ikinci fıkrasında da bu hüküm uygulanabilmesi için, bilgi ve ibraz ödevinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak tebliğlerde bilginin verilmesi için tayin olunan sürede cevap verilmemesi, eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi veya defter ve belge ibrazı için tayin olunan süre ile defter ve belgelerin süresinde ibraz edilmemesi durumunda haklarında Kanunun ceza hükümlerinin uygulanması cihetine gidileceğinin ilgililere yazılı olarak bildirilmesinin Ģart olduğu belirtilmiĢtir. Vergi levhalarını tasdik eden meslek mensuplarına, tasdike iliĢkin bilgileri ilgili vergi dairelerine bir yazı ile bildirme yükümlülüğünü getiren ve buna uymayan meslek mensuplarına uygulanacak özel usulsüzlük cezasını belirten düzenleme Resmi Gazete de yayımlanmıĢ olduğundan artık Tebliğde belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda yaptırımının ne olacağının meslek mensuplarına ayrıca bir yazı ile bildirilmesine gerek bulunmamaktadır. Genel Tebliğin 6‘ncı bölümünde de, yeni bir ceza öngörülmemiĢ, vergi levhasını, tasdik ettikleri mükellefleri zamanında vergi dairesine bildirmeyen veya eksik bildiren meslek 72 mensuplarının bu zorunluluğa uymamaları durumunda haklarında uygulanacak yasal müeyyidenin Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinde hükme bağlanan usulsüzlük cezası olduğu belirtilmiĢtir. Dolayısıyla, Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen kanunun ceza hükümlerinin uygulanması cihetine gidileceğinin ilgililere yazılı olarak bildirilmesinin Ģart olduğu hususu uyuĢmazlık konusu Genel Tebliğin Resmi Gazete‘de yayımlanmıĢ olması nedeniyle yerine getirilmiĢ olduğundan, davacının kendisine yasal müeyyideleri de ihtiva eden bir yazı tebliğ edilmediği yolundaki iddiasına itibar etmek mümkün değildir. Bu nedenle davacı hakkında kesilen özel usulsüzlük cezasında anılan kanun hükümlerine aykırılık görülmemiĢtir. Açıklanan nedenlerle, dava konusu Genel Tebliğin 5 inci bölümüne yönelik davanın ehliyet yönünden reddine, Genel Tebliğin diğer bölümlerine yönelik davanın reddine, oybirliğiyle, özel usulsüzlük cezasına yönelik davanın reddine oyçokluğuyla karar verildi. KARġI OY Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinin birinci fıkrasında bu kanunun 149 uncu maddesinde yer alan zorunluluklara uyulmaması halinde özel usulsüzlük cezası kesilmesi öngörülmüĢ olup maddenin ikinci fıkrasında ―Bu hükmün uygulanabilmesi için, bilgi ve ibraz ödevinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak tebliğlerde bilginin verilmesi için tayin olunan sürede cevap verilmemesi, eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi veya defter ve belge ibrazı için tayin olunan süre ile defter ve belgelerin süresinde ibraz edilmemesi durumunda haklarında Kanunun ceza hükümlerinin uygulanması cihetine gidileceğinin ilgililere yazılı olarak bildirilmesi Ģarttır.‖ denilmektedir. Anılan düzenlemeye göre özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için bilgi istenen kiĢiye, bilgi verilmemesi halinde uygulanacak müeyyideleri de içeren bir yazının tebliğ edilmesi Ģarttır. Böyle bir tebligatın yapılmadığı durumlarda ise ceza kesilebilmesine olanak yoktur. Söz konusu yükümlülüğün dava konusu Genel Tebliğ ile duyurulmuĢ olması ise Kanunda öngörülen Ģekil Ģartının yerine getirilmiĢ olması sonucunu doğurmaz. Olayda, davacının vergi levhasını tasdik ettiği mükelleflerin listesini ilgili vergi dairesine vermemesi nedeniyle dava konusu ceza kesilmiĢ ise de, davacıya kanunda öngörülen Ģekilde bir yazı tebliğ edilmediğinden Genel Tebliğdeki duyuruya dayanarak ceza kesilmesi kanuna aykırı olduğundan, özel usulsüzlük cezasının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle kararın cezaya iliĢkin kısmına katılmıyorum. 73 74