Dergiyi Görüntüle

Transkript

Dergiyi Görüntüle
AYIN MAKALESĠ
Ünal Aydın
ĠZYMMO BaĢkanı
ĠZYMMO BġK. ÜNAL AYDIN’ IN 13-17 MAYIS 2009 GÜNLERĠ
ANTALYA RĠXOS OTEL’DE DÜZENLENEN “YMM DENETĠM VE
TASDĠKĠ SEMPOZYUMU” NUN
“YMM MESLEĞĠNĠN BAĞIMSIZ
DENETĠMDEKĠ YERĠ” BAġLIKLI III. OTURUM BAġKANI OLARAK
YAPTIĞI KONUġMANIN METNĠDĠR.
Değerli Konuklar, TÜRMOB un ve Meslek Odalarımızın Değerli BaĢkan ve
Yöneticileri, Değerli MeslektaĢlarımız; Yeminli Mali MüĢavir Odalarımızın
14-17 Mayıs 2009 tarihleri arasında MüĢtereken Düzenlediği Birinci
Denetim ve Tasdik Sempozyumunun Üçüncü Oturumunu Açarken Hepinize
HoĢ Geldiniz Diyor, Hepinizi Sevgi ve Saygıyla Selamlıyorum.
Yeminli Mali MüĢavirlik mesleği Ülkemizde denetimin daha yaygın ve daha
etkin kılınması için 3568 sayılı Yasa ile 1989 yılında oluĢturulmuĢ, Türkiye‘
nin özgün koĢullarına uygun bir model olarak kamuoyunda genel kabul
görmüĢtür. DanıĢma, denetim, tasdik konularında pratikte elde edilen ve
bu sempozyumun ikinci oturumunda açıklanan sonuçlar bu mesleğin
Ülkemize sağladığı yararların göstergesi olmuĢtur.
Bağımsız denetimin temel amacı, iĢletmenin muhasebe kayıtlarının ve
sonuç raporlarının, kayıt dönemindeki ticari ve mali iĢlemleri gerçeğe
uygun bir Ģekilde yansıtıp yansıtmadığını ortaya koymaktır. Bu çerçevede
denetim mesleğinde uzmanlaĢmak ve bağımsız denetim faaliyetini
sürdürmek isteyen kiĢilerin muhasebe tekniğini, muhasebe standartlarını,
kanıtlama ve değerleme yöntemlerini, raporlama standartlarını, ilgili yasal
düzenlemeleri özümsemiĢ olması gerekmektedir. Basel II kriterlerinin ve
Türk Ticaret Yasası tasarısındaki hükümlerin hayata geçirilmesiyle denetim
mesleğinin öneminin ve denetime olan ihtiyacın daha da artacağını
umuyorum.
GloballeĢme sürecindeki Dünya‘ da inanılmaz boyutlarda
geliĢen teknoloji ve bilginin sınırsızlığı, meslek mensuplarına ciddi ve
önemli görevler yüklemektedir. Elektronik ortamda zaman ve mekan
kavramlarının önemini yitirmesi, meslekte uluslar arası standartların ve
teknolojinin benimsenmesini ve uygulanmasını gerekli kılmaktadır. BaĢka
bir deyiĢle meslek mensuplarının sürekli bir öğrenme ve yenilenme çabası
içinde olmaları gerekmektedir.
Meslek mensuplarının mesleki müteselsil sorumluluklarını belirleyen 3568
sayılı yasanın 12. ve 213 sayılı yasanın mükerrer 227. maddesi, mesleğin
çağdaĢ boyutunu ve kamu görevi niteliğini ortaya çıkarmıĢtır. ÇıkarmıĢtır
da, fazlaca abartmıĢtır. Bu sorumluluğun mesleki kasıt, mesleki kusur ve
sağlanan mesleki menfaat boyutunda sınırlandırılmasına ihtiyaç vardır.
Bu yapıldığında meslek mensubu daha adil, daha hukuki bir sorumlulukla,
daha huzurlu ve daha verimli hizmet üretme imkânına kavuĢacaktır.
1
Ruhsat sahibi meslek mensuplarının 3568 sayılı meslek yasasının 2.
maddesinde belirlenen denetim faaliyetleri ve diğer yasalarla belirlenen
denetim iĢlerini disiplinli bir Ģekilde yürütebilmeleri için ulusal denetim
standartlarını saptayıp yayınlamak üzere TÜRMOB bünyesinde TÜDESK
oluĢturulmuĢtur. TÜDESK‘ in kuruluĢu, faaliyet ve çalıĢmalarına iliĢkin usul
ve esaslar bir yönerge ile belirlenmiĢtir. UDS‘larını baz alan denetim
standartları TÜDESK tarafından yayınlanmıĢ ve kamuya sunulmuĢtur. SPK,
BDDK ve diğer kamu kurum ve kuruluĢları da kendi sahalarıyla ilgili
standartları belirlemiĢ ve yayınlamıĢ bulunmaktadır. Denetim Standartları
Kurulu‘ nun belirgin bir yasal statüye bir an önce kavuĢturulması mesleki
güven ve verimlilik açısından önem taĢımaktadır. Bu yolla denetim,
denetim standartları ve raporlama standartlarındaki dağınıklığın ve
yönlendirme farklılıklarının önüne geçilmesi mümkün olmalıdır. Dünya‘ nın
önde gelen ülkelerinde denetim standartlarının oluĢturulmasında meslek
örgütlerinin ağırlıklı rolü dikkate alınmalıdır.
Ülkemizde bağımsız denetçilik mesleğini ve faaliyetlerini düzenleyen temel
yasa olan 3568 sayılı yasanın özde tadiliyle meslek mensubunun ―bağımsız
uzman denetçi‖ niteliğinin öne çıkarılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Mali
tablo denetiminin kriterleri genel kabul görmüĢ muhasebe ve denetim
kavram ve kriterleri olduğunda, bu kavram ve kriterlere uygun olarak
meslek mensupları tarafından denetim yapıldığında, iĢletmenin gerçek mali
tablo rakamlarına ulaĢmakla birlikte vergi matrahının da doğruluğunun
sağlayacağı ifade edilmektedir. Bu ifadeye itibar edilse bile, Ülke çapında
tüm meslek mensuplarının UMS, UDS ve UFRS‘ larını tam özümseyip
uygulayabilmelerinin önemli bir zaman ve eğitim süreci gerektireceği de
ifade edilmektedir.
Ürkütücü boyutlarda olduğu her ortamda ve her fırsatta ifade edilen kayıt
dıĢı ekonomi kayıt içine alınabildiği ölçüde denetimden umulan yararın
artacağı dikkatten kaçırılmamalıdır. GĠB‘ lığının hazırlayıp yayınladığı kayıt
dıĢı ekonominin kayıt içine alınmasına dair eylem planının hızla yazıdan
eyleme dönüĢtürülmesi gerekmektedir.
Henüz tamamen uluslar arası standartlar düzeyine ulaĢmamakla birlikte,
muhasebe ve denetim standartları, çeĢitli kamu otoritelerinin ve meslek
örgütlerinin çabaları sonucu Ülkemizde istenilen yöne doğru gitmektedir.
Daha hızlı ve ciddi geliĢmelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Mesleki saygınlığın artırılması için Ġdare ile meslek mensupları arasında var
olduğu anlaĢılan güven eksikliğinin giderilmesi için güven artırıcı önlemlere
ihtiyaç olduğu anlaĢılmaktadır. Tarafların bir an önce bir araya gelip
sorunları masaya yatırmasına ve samimiyetle sorunları masaya yatırıp
çözümler geliĢtirmesine ihtiyaç olduğu önceki oturumlarda yapılan
konuĢmalardan anlaĢılmıĢtır.
Değerli konuĢmacılarımızın sahasına daha fazla tecavüz etmeden sözlerime
burada son vermek istiyorum. Program gereği ilk sözü sayın Engin Beyaz‘a
veriyorum. Buyurunuz.
2
AYLIK BÜLTEN DĠZĠNĠ
İÇİNDEKİLER
Odamızdan Haberler ……………..…………………………………
4
Odamıza Gelen Yazılar....................................................
5-56
Maliye Bakanlığı Özelgeleri……………………………………….. 57-67
Yargı Kararları…………………………………………………………. 68-73
Sayı: 90 MAYIS-HAZĠRAN
Adres:
Cumhuriyet Bulvarı NO:193 K:3 D:3 Tan Apartmanı
Alsancak/ĠZMĠR
Yazı DanıĢma ve Okuma Kurulu
Ünal AYDIN (YMM)
(Genel Yayın Sorumlusu)
Hasan Zeki SÜZEN (YMM)
(Genel Yayın Sorumlusu)
Hazırlayan
AyĢe AKAY (Yazı ĠĢleri
Sorumlusu)
ODAMIZ BANKA HESAP NUMARALARI
ZĠRAAT BANK.ALSANCAK ġB.
712
6969135
YAPI KREDĠ BANK.MUSTAFABEY ġB.
283
65248362
Ġġ BANKASI GÜNDOĞDU ġUBESĠ
3424
0296179
3
ODAMIZDAN HABERLER
+ KURUMLAR VERGĠSĠ TASDĠK RAPORLARI HAZIRLANIYOR:
2008 Yılında imzalanan 2000 dolayındaki sözleĢme gereği özel hesap
dönemleri hariç tasdik raporu hazırlıkları hızla devam ediyor. Raporların
son verme günü 30 Haziran Salı‘dır. Arzu eden üyelerimiz vergi dairlerine
ulaĢtırmak için Ġzmir içindeki vergi daireleriyle sınırlı kalmak üzere
raporlarını Odamıza verebilirler.
Daha önce gönderilen rapor dispozisyonu geçerliliğini korumaktadır.
+ TARIMSAL ÜRETĠCĠ BĠRLĠKLERĠ DENETĠMĠ ĠÇĠN YETKĠ
BELGESĠ ALMA:
Arzu eden üyelerimiz örneği bültenimizde bulunan ve üyemiz Muslu
IĢık tarafından Odamıza ulaĢtırılan dilekçe örneği ile üretici birliklerini
denetleme belgesi alabilir. Bu bilgiyi bizimle paylaĢtığı için Muslu beye
teĢekkür ediyoruz.
+ANTALYA YMM SEMPOZYUMU:
YaklaĢık (15) üyemizin katıldığı birinci YMM sempozyumu Antalya‘da
yapıldı. BaĢkanımız Ünal Aydın‘ın da oturum baĢkanlığı yaptığı toplantıda
mesleğimiz her yönüyle tartıĢıldı. Özellikle Mecliste bulunan Denetim
standartları ve Ticaret Kanunu tasarıları çerçevesinde mesleğin geleceği
değerlendirildi. Sermaye Piyasası Kurulu ve Ticaret Kanunu tasarısını
yönlendiren birimlerle yürütülen iliĢkilerin olumlu gittiği vurgulandı.
Bilindiği üzere Tam tasdik ve KDV iadesinden sonra YMM‘lerin en büyük
beklentisi Ticaret yasasına göre bağımsız denetime göre denetçilik
yapabilmektir.
+ VEFATLAR VE BAġSAĞLIĞI:
Üyelerimizden Davut Orhan geçtiğimiz günlerde vefat etmiĢtir.
Ailesine ve sevenlerine baĢsağlığı diliyoruz.
Yine üyelerimizden Mustafa Alkan ve Recep Alkan‘ın babası vefat
etmiĢtir. Merhuma tanrıdan rahmet meslektaĢlarımıza baĢsağlığı diliyoruz.
Gelecek sayıda buluĢmak dileğiyle….
4
ODAMIZA GELEN YAZILAR
TOPLANTININ AMACI
Sezai ONARAL
ĠSYMMO BaĢkanı
14.05.2009 Antalya Sempozyumu AçıĢ konuĢmasıdır.
Tarihi geliĢim içinde ülkemizdeki sosyal, kültürel ve ekonomik
değiĢmeye paralel olarak Devletin bu iliĢkiler içindeki görev ve
fonksiyonları da önemli ölçüde etkinlik kazanmıĢ ve kamusal hizmetlerin
gereği gibi yerine getirilmesini teminen vergiler ile ilgili mevzuatta
ihtiyaçları karĢılamaya yönelik çeĢitli düzenlemelere gidilmiĢtir. Gelir,
kurumlar ve katma değer gibi vergilerin beyan esasına dayanması ve diğer
vergilerle birlikte vergi mükellef sayısının milyonlarla ifade edilmesi hayli
yoğun ve karmaĢık vergi iliĢkilerine neden olmuĢtur. Gerek ülke içinde ve
gerekse uluslararası ekonomik ortamda, özellikle sanayi, ulaĢtırma, inĢaat,
banka ve sigortacılık sektöründe faaliyet gösteren Ģirketler önemli yer
almaya baĢlamıĢlardır. Sermaye Ģirketleri ekonomik yapı içindeki güçlerini,
hisse senedi ve tahvil yoluyla ve diğer mali araçlarla sağladıkları
kaynaklarla koruyup artırmaktadırlar.
ġirketlerin yapısal geliĢmelerini sağlayabilmeleri, bilanço hesaplarının
denetimi, mali tablolarının herkes tarafından anlaĢılabilir Ģeffaflıkta olması
ve bu suretle sermaye temininde ve tüm mali iliĢkilerde emniyet, güven ve
devamlılığın varlığıyla mümkündür. Ġçte ve dıĢta ticari iliĢkiler ve
sanayideki geliĢmelerin yarattığı mali ve ekonomik sorunlar, öyle büyümüĢ
ve karmaĢık hale gelmiĢtir ki, ticari, mali ve ekonomik dallarda yüksek
öğrenim almıĢ kimseler bile bu konularda uzmanlaĢmadan iĢleri çözemez
duruma gelmiĢlerdir.
Yukarıda belirtilen gerekçelere dayalı olarak uzun yıllar süren ısrarlı
uğraĢlar sonunda yürürlüğe giren meslek yasamızın uygulamaları ile ilgili
olarak, zaman zaman bilimsel değerlendirmelere gidilmesi ihtiyacı
doğmuĢtur.
Bu ihtiyacı duyan Odalarımız aradan geçen süreyi dikkate almıĢ ve 20
yıllık bir perspektif içinde geçmiĢ uygulamaları değerlendirerek olumlu ve
olumsuz yönleriyle bir durum tespiti yapılmasına ve bu suretle oluĢan
ulusal ve uluslararası ekonomik geliĢmelere uyum için strateji ve
enstrümanların neler olacağına ıĢık tutulmasını sağlamak amacıyla bu
organizasyonu gerçekleĢtirmeye çalıĢmıĢtır.
Bu husus, bizleri ister istemez ülkemizdeki denetim sistemlerini, ağır
ekonomik kriz yaĢanan ülkelerdeki ile kıyaslamaya götürmektedir. 3568
Sayılı Yasanın 12.maddesindeki, sorumlulukla ilgili husus uzun yıllar
tartıĢılmıĢ ve bazı haklı eleĢtirilere de neden olmuĢsa da, bugün ABD'ndeki
krizin denetim mekanizmalarının zaaflarından kaynaklandığına iliĢkin
5
beyanlar karĢısında bir kısım revizyonlarla alternatif model olarak
değerlendirilmek durumundadır. Bu konu önümüzdeki dönemlerde daha da
etkin bir Ģekilde gündemimizde yer alacaktır. Bugün yaĢanan Ģartlar global
krizin ana sebeplerinden biri olan muhasebe ve denetim standartlarının
uluslar arası uygulamada yeniden düzenlenmesi ihtiyacını doğurmuĢtur.
Londra'da yapılan G-20'ler zirvesinde bu yönde karar alınmıĢtır.
Bu konularla birlikte aynı önemde değer verilmesi gerektiğine
inandığımız bir hususta, birlikte hizmet verdiğimiz Serbest Muhasebeci Mali
MüĢavirlerle olan münasebetlerimizdir.
Mesleğin ana ilkelerindeki ortak paydalarımızın bölüĢümün de birlikte
hareket etmek zorunluluğunun bulunduğu SMMM'lerle, Yasada bizlere
tanınan hak ve yetkiler çerçevesinde iĢbirliği içinde bulunulmasının yararlı
olacağını ısrarla belirtmek isteriz. Bu iĢbirliğinin her iki meslek gurubu
içinde daha da geliĢtirilerek kuvvetlendirilmesi 3568 Sayılı Yasanın amacını
gerçekleĢtirmeye ve uygulamaya olan katkısı yadsınamaz. SMM meslek
gurubunun da durumlarını dünyada geliĢen ortam içinde gerçekçi bir
değerlendirmeye tabi tutmaları isabetli olacaktır.
Bu felsefe ve belirli bir bölümünün 20 yıllık uygulamada
gerçekleĢmesini gördüğümüz bu umdelerin gelecekteki nice 20. yıllarda da
daha geliĢtirilerek yaĢatılmasını içtenlikle diliyoruz.
Bu duygularla hepinize sevgi ve saygılar
mesleğimize ve ülkemize yararlı olmasını diliyorum.
sunarak
toplantının
3568 Sayılı Yasanın amacı, hepimizin bildiği gibi; iĢletmelerde
faaliyetlerin ve iĢlemlerin sağlıklı ve güvenilir bir Ģekilde iĢleyiĢini
sağlamak, faaliyetlerin denetleme ve değerlendirme suretiyle gerçek
durumu firma sahipleri, ilgili kiĢi ve kurumlar ile resmi makamlara yansız
bir Ģekilde sunulmasını sağlamak üzere bir meslek oluĢturmaktır.
Yasa koyucu bu tanımlamayı yaparken, yüksek mesleki standartlara
ulaĢılmasını da vurgulayarak, oluĢumunu Anayasa'dan alan Odaları ve
giderek Birliğin kurulmasını öngörmüĢtür.
Odaların, bir taraftan meslek mensuplarının menfaatlerini korur ve
mesleki faaliyetlerini kolaylaĢtırıcı çalıĢmalar yaparken, diğer taraftan da
meslekle ilgili ulusal ve uluslar arası geliĢmeleri yakından takibe alarak,
standartlarının yükseltilmesi için devamlı bir izleme politikasını yürütme
zarureti doğmaktadır.
Bu çalıĢmanın baĢarıya ulaĢmasında da meslek mensubunun bizzat
kendisine düĢen görevleri mesleki etik kurallar içinde yerine getirmesi,
meslek onurunu nitelikli hizmetlerle kamuda layık olduğu yerde
muhafazasını sağlamak üzere Oda faaliyetlerine katkıda bulunması
gerekmektedir.
6
Odalarımız bu ilkeler doğrultusunda hizmetlerini yürütürken hiçbir
surette ayırımcılığa taviz vermemek ve siyasette taraf olmamak
konumunda kalmalıdır. Bu suretle alınacak objektif kararlar ve ilkeli
uygulamalarla, mesleğin geliĢmesi ile saygınlığının kabulü sağlanabilir
düĢüncesindeyiz.
GeliĢmiĢ ekonomilerde yaĢanan son bir yıllık global krizin nedenlerini
açıklayan ciddi raporlar içinde dikkatleri çeken önemli bir faktör de, kamu
ve özel sektör denetim mekanizmasındaki yetersizliklere yapılan vurgular
olmaktadır.
7
YEMĠNLĠ MALĠ MÜġAVĠRLĠK MESLEĞĠNĠN VERGĠ
DENETĠMĠNDEKĠ YERĠ
SABRĠ TÜMER
Yeminli Mali MüĢavir
Yeminli Mali müĢavirlik Mesleğinin ÇalıĢma Konusunun Özünü
oluĢturan denetim Ve Tasdik Konularını Gündeme alarak mesleğimizin
tarafları arasında bugün tartıĢmaya açtığı için 8 YMM Odalarımızın Sayın
BaĢkan Ve Yöneticilerini ve Sempozyumun yürütme kurulunu üyelerini
candan kutluyor saygılarımı sunuyorum.
Sayın Konuklar
20 yıl önce kaleme alınan 3568 sayılı meslek yasamızın genel
gerekçesinde yer alan konumuzla ilgili bazı bölümleri sizlere aktarmak
istiyorum.
ġöyle diyor ;
― Maliye Ve Gümrük Bakanlığının vergi denetimi konusundaki ağır
yükünü hafifletmek, Türk Vergi sisteminin yozlaĢmasına mani olmak,
vergicilik ve iĢletmecilik sahasında güven ve ahlak unsurunun geliĢmesini
temin
edebilmek,
vergi
kanunlarının
uygulanmasından
doğacak
uyuĢmazlıkları en az düzeye indirilebilmek için bu tasarıyla Batı
ülkelerindekilere benzer Serbest Muhasebecilik Ve Mali müĢavirlik ve
Yeminli Mali MüĢavirlik müessesesi Türkiye‘ye getirilmek istenmektedir.
Bu kanun tasarısıyla , mükellef, mali müĢavir, kamu idaresi arasında
köprü kurulmakta , mükellef ve devlet bakımından iĢbirliği ve güven ortamı
yaratılmaktadır…. ― Mali müĢavirlik mesleği özellikle kalkınma gayretindeki
ülkeler için, gerek kaynakların belirlenmesinde güvenilir bilgiyi sağlayacak
tek unsur olması, gerekse ülke çapında denetim fonksiyonunu
yaygınlaĢtırabilmenin tek yolu durumunda bulunması nedeniyle üzerinde
önemle durulması gereken bir müessesedir. Türkiye‘de yaklaĢık olarak
yıllık gelir vergisi beyannamesi veren mükellef sayısı 2.113.221, kurumlar
vergisi mükellefi 75.220 olup bunların aynı zamanda katma değer vergisi
mükellefiyetleri de bulunmaktadır. Buna karĢın vergi incelemesi yapmakla
görevli denetim elemanlarının sayısı ise 2.330 kiĢi civarındadır. Bu
durumda devlet kadrolarında görevli vergi elemanı
inceleme sayısı ile milyonları aĢan etkin bir kontrol ve denetimden
geçirilmesine imkan yoktur.
Yukarıda açıklanan sebeplerle bu kanun tasarısının hazırlanması
zaruri görülmüĢtür.‖ demektedir.
Sayın Konuklar
AnlaĢıldığı gibi meslek yasamızın temel amacı Türk vergi sisteminin
yozlaĢmasını önlemek, denetimi yaygınlaĢtırmak, ekonomik kalkınmada
sağlıklı ve güvenilir bilgilere ulaĢmaktır.
8
GeliĢmiĢ Batı Devletleri ortalama 100 yıl önce yukarıda açıklanan
gerçekleri görerek muhasebe ve denetim mesleğinin muhatapları arasında
mutabakatı ve yasal düzenlemeyi sağlayarak bugünkü sağlıklı ekonomi ve
sağlıklı kamu gelirlerine kavuĢmuĢlardır. Ülkemizde ise 1932 yılından bu
tarafa çeĢitli zamanlarda kanun tasarıları hazırlanmıĢ, maalesef 57 yıl
gecikmeyle
13.Haziran.1989
tarihinde
mesleğimiz
yasal
statüye
kavuĢmuĢtur. 13.Haziran 1989 tarihinden bu tarafa geçen 20 yıl içerisinde
meslek yasamızın genel gerekçesinde belirtilen ülkemizin sosyal ve
ekonomik geliĢmiĢliği ile ilgili olarak, mesleğimizin muhatapları olan Maliye
Bakanlığı, Ticaret Sanayi Bakanlığı, SPK, BDDK, ticaret ve sanayi kesimi,
esnaf sanatkârlar ve KOBĠ‘ler denetimle ilgili bizlerden talepleri neler
olmuĢtur? Bizler bu talepleri ne derece karĢılayabildik? Bu sempozyumda
bu konular mutlaka konuĢulmalı, çıkacak sonuçlar bir deklarasyonla
kamuoyuna duyurulmalıdır.
Sayın Konuklar
YMM mesleğinin bugünkü Türkiye koĢullarında 1. derecede muhatabı
olan Maliye Bakanlığı, geçmiĢten bugüne belge düzeninin tam olarak
yerleĢmesi için, öncelikle eğitim, bilgilendirme, cari denetimler ve caydırıcı
yaptırımlarla uygulamaya yön verme konusunda sürekli faaliyette
bulunmaktadır. Ancak mükellef sayısındaki hızlı artıĢlar, mükelleflerin
eğitim düzeyi, yetiĢmiĢ inceleme elemanı sayısının azlığı, yeterli cari
denetimlerin yapılamamasından dolayı hedeflediği mali sisteme ulaĢmakta
zorlanmaktadır. Cari denetimlerin sağlıklı yapılabilmesi için konusunda çok
iyi uzmanlaĢmıĢ bir kadroya ihtiyaç vardır. Bu konuların uzmanı olan
Yeminli Mali MüĢavirler 3568 sayılı meslek yasamızın 2. maddesinde
belirtilen birçok konularda çeĢitli Bakanlıklara, kurumlara ve iĢletmelere
hizmet vermektedir. Ancak Ģunu hemen belirtmek isterim ki bizlerin
hizmetinden en fazla hiçbir bedel ödemeden Maliye Bakanlığı
faydalanmaktadır.
Yeminli Mali müĢavirlerin Maliye Bakanlığına vergi denetiminde
yapmıĢ olduğu hizmetleri ağırlıklı 4 noktada toplayabiliriz.
1.
Yeminli Mali müĢavirler firmaların muhasebe departmanlarını sürekli
eğitime tabi tutmaktadırlar.
2.
Yeminli Mali MüĢavirler firma sahipleriyle sürekli görüĢmeler yaparak
firmaların kurumsallaĢmasına yardımcı olmaktadırlar.
3.
Yeminli Mali MüĢavirler firmalarda Vergi yasalarının yanlıĢ
uygulamalarına mani olmakta ve mükelleflerin yasalara uygun vergi
vermesini sağlamaktadırlar.
4.
Yeminli Mali müĢavirlerle Tam Tasdik veya KDV iadesi sözleĢmesi
imzalamıĢ olan firmaların alıĢlarının karĢıt incelemeleri yapılarak cari yılda
yüz binlerce alt firma denetlenmekte ve sahte belge dolaĢımını
önlemektedirler.
9
Yukarıda belirtmiĢ olduğumuz Yeminli Mali müĢavirlerin yapmıĢ
olduğu çok değerli hizmetlerden 1. 2. ve 3.cü maddelerin rakamsal
verilerini vermek maalesef mümkün değildir. Ancak 3568 sayılı yasanın
uygulamaya girdiği tarihten bu tarafa iĢletmelerde çok Ģeylerin değiĢtiğinin
en yakın tanığı Maliye Bakanlığına bağlı inceleme elemanları ve iĢletme
sahipleridir.
Yeminli Mali MüĢavirlerin Maliye Bakanlığına direkt katkı sunduğu
rakamsal verilere dayanan 4.ncü maddemiz olan Tam Tasdik Ve KDV
Ġadesi denetim ve raporlama faaliyetleridir. Bu faaliyetlerimizle ilgili bazı
rakamları sizlere sunmak istiyorum.
TABLO 1: TÜRKĠYEDE MÜKELLEF SAYISI
1988 yılı Türkiye‘de mükellef sayısı
Gelir Vergisi Mükellef Sayısı
:
Kurumlar Vergisi Mükellef Sayısı
:
TOPLAM
:
2.113.221 adet
75.220 adet
2.188.441 adet
2007 yılı Türkiye‘de mükellef sayısı
Gelir Vergisi Mükellef Sayısı :
Kurumlar Vergisi mükellef Sayısı
Basit Usulde Mükellef sayısı :
TOPLAM
:
1.720.615 adet
622.602 adet
765.275 adet
3.108.492 adet
:
TABLO 2 : VERGĠ DENETĠM KADROLARININ SAYISI
1988 yılı Vergi Denetim Kadrolarının Sayısı
Toplam
:
2.330 KiĢi
2007 yılı Vergi Denetim Kadrolarının Sayısı
Maliye müfettiĢi
:
Hesap Uzmanı
:
Gelirler Kontrolörü
:
Vergi Denetmeni
:
TOPLAM
:
145 kiĢi
306 kiĢi
343 kiĢi
2.595 kiĢi
3.389 kiĢi
TABLO 3 : MALĠYE BAKANLIĞI VERGĠ ĠNCELEME SONUÇLARI
1988 yılı Vergi Ġnceleme Sonuçları
Maliye MüfettiĢleri Tarafından Ġncelenen Mükellef Sayısı :
560
Hesap Uzmanları Tarafından Ġncelenen Mükellef Sayısı : 3.174
Gelirler Kontrolörü Tarafından Ġncelenen Mükellef Sayısı : 5.136
Vergi Kontrol Memurları Tarafından Ġncelenen Mükellef : 42.625
TOPLAM
: 51.495
10
2007 yılı Maliye Bakanlığı Vergi Ġnceleme Sonuçları
Maliye MüfettiĢleri tarafından incelenen mükellef sayısı :
208 ad.
Hesap Uzmanları tarafından incelenen mükellef sayısı
: 3.133 ad.
Gelirler Kontrolörü
―
―
―
―
: 3.467 ad.
Vergi Denetmenleri
―
―
―
―
: 73.283 ad.
TOPLAM
: 80.091 ad.
TABLO 4 :2007 YILI YMM‘LERĠN ODALARA GÖRE DAĞILIMI
ÇalıĢanlar
ÇalıĢmayanlar
Toplam
Adana
75
30
105
Ankara
415
671
1086
Antalya
39
12
51
Bursa
89
47
136
EskiĢehir
23
39
62
G.Antep
58
11
69
Ġstanbul
1127
803
1930
Ġzmir
213
163
376
Toplam
2039
1776
3815
TABLO 5 2006-2007-2008 YILI YMM ODA‘LARINA TESLĠM EDĠLEN TAM
TASDĠK SÖZLEġMESĠ
Adana
Ankara
Antalya
Bursa
EskiĢehir
G.Antep
Ġstanbul
Ġzmir
2006 Yılı
734
3.891
521
788
209
620
14208
2163
Toplam
23134
2007 Yılı
796
4312
588
811
129
730
15239
2297
24902
2008 Yılı
796
4459
584
873
151
847
16891
2269
Toplam
2326
12662
1693
2472
489
2197
46338
6729
26870
74906
TABLO 6:ĠSTANBUL VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞINDAN ALINAN KDV ĠADE
RAPORLARI ĠLE ĠLGĠLĠ BĠLGĠLER
2006 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik Raporu
2006 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik
Raporlarında Dönem Sayısı
:
11.376 Adet
:
24.852 Adet
2007 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik Raporu
2007 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade tasdik
Raporlarında Dönem Sayısı
:
11.022 Adet
11
:
25.168 Adet
2008 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade Tasdik Raporu
: 12.579 Adet
2008 Yılında Teslim Edilen KDV Ġade tasdik
Raporlarında Dönem Sayısı
:27.215 Adet
Sayın Konuklar
Yukarıda açıkladığım rakamları kendi içerisinde bir değerlendirmeye
tabi tuttuğumda Maliye Bakanlığı Denetim elemanlarının inceleme oranları,
YMM‘lerin Tam Tasdik ve KDV iade raporları ve YMM‘lerin alt incelemeleri
hakkında çok ilginç sonuçlar ortaya çıkmaktadır. ġöyle ki ;
MALĠYE
BAKANLIĞI
DENETĠM
ELEMANLARINCA
DENETĠMLERĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
YAPILAN
1988 yılında Türkiye‘de 2.188.441 mükellef bulunmakta, inceleme
elemanı sayısı 2.330 kiĢidir. Mükelleflerin Ġnceleme oranına baktığımızda
51.495 /2.188.441 = yaklaĢık % 2,3‘ü bulmaktadır.
2007 yılında Türkiye‘de 3.108.492 mükellef bulunmakta, inceleme
elemanı sayısı 3.389 kiĢidir. Mükellef inceleme oranına baktığımızda
80.091 /3.108.492 = yaklaĢık % 2,5 bulmaktadır. Ayrıca yaygın ve yoğun
denetimlerde tutulan tutanakların bir kısmının rapora bağlanarak inceleme
sayısına ilave edildiğini bilmekteyiz. Bu tür raporlar inceleme toplam
sayısından düĢüldüğünde yukarıda belirtilen gerçek inceleme oranları %
2,lere kadar düĢmektedir. Bu oranlar AB ülkelerinin oranlarına yakındır.
Ancak geliĢmiĢ Batı ülkeleriyle ülkemizin sosyal ve ekonomik yapısında çok
büyük farklılıklar vardır.
AB ülkelerinde vergi konusunda hükümetlerin popülist politikalardan uzak
durması, kayıt dıĢı ekonominin yaklaĢık % 8‘lerde olması elektronik
ortamda mükelleflerin tüm harcamalarının gelirleri ile orantılı olup
olmadığının kontrol edilmesi, cari yıl içerisinde oto kontrol yoluyla
denetimlerin yapılması inceleme elemanlarının iĢini genel denetimlerde çok
kolaylaĢtırmaktadır.
Ülkemizde hükümetler tarafından sürekli vergi konusunda popülist
politikaların
uygulandığı,
mükelleflerin
para
hareketlerinin
ve
harcamalarının elektronik ortamda kontrol altına alınamadığı, kayıt dıĢı
ekonominin % 60‘lara vardığı 2.300.00 mükellefin iĢletme ve basit usulde
defter tuttuğu bir ortam mevcuttur. Bu ortamda Maliye Bakanlığından ve
inceleme elemanlarından çok Ģeyler beklemek gerçekçi değildir.
GeçmiĢ yıllardan bu tarafa ülkemizde inceleme oranları hakkında, inceleme
elemanlarına büyük haksızlık yapılmıĢtır. AB‘ye dahil ülkelerdeki sonuçları
ülkemizde bu sistemle almamız mümkün değildir. Batı ülkelerinde olduğu
gibi Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı özerk bir yapıya kavuĢturulup, hükümetlerin
baskısından
kurtarılmadığı,
mükelleflerin
harcamalarının
kaynağı
sorulmadığı müddetçe ülkemizde hiçbir zaman sağlıklı vergi denetimi
yapılamaz.
12
YMM’LER TARAFINDAN DÜZENLENEN TAM TASDĠK VE DENETĠM
RAPORLARININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
Konumuzla ilgili olarak 2001 yılında Ġstanbul Oda‘mızın yönetim
kurulu üyesi ve Oda sekreteri Sayın Hüseyin Perviz PUR‘un (Vergi Denetimi
karĢısında Yeminli Mali MüĢavirlik Mesleği) ile ilgili yazısında (Ġstanbul
Oda‘mızın çalıĢanlar listesinde YMM‘ler tarafından yapılan Tam Tasdik
SözleĢmesi 1995 te 6.666, 1996 da 7962, 1998 de 10500, 1999 yılında
10850 ve 2000 yılında 11696 olmuĢtur. Tasdik zorunluluğu olmamakla
birlikte tasdik yaptıran firmaların sayısının istikrarlı bir Ģekilde artması
uygulamanın yerleĢtiğini ve iĢ dünyası tarafından benimsendiğini
göstermektedir). demektedir.
Bu yazı tarihinden 7 yıl sonra geldiğimiz noktaya baktığımızda, Tam
Tasdik mecburiyeti olmamasına rağmen bu uygulamanın iĢ dünyası
tarafından benimsendiğini görmekteyiz. Örnek; Ġstanbul‘da 2000 yılında
11.696 olan Tam Tasdik sayısı 2008 yılında 16.891 sayısına ulaĢmıĢtır.
2000 yılına göre yaklaĢık % 45 artıĢ vardır. 8 YMM Odamızdan alınan Tam
Tasdik sözleĢmeleriyle ilgili bilgileri birleĢtirdiğimizde Tablo 5 ‗de görüldüğü
gibi, 2006 yılında 23.134 adet, 2007 yılında 24.902 adet, 2008 yılında
26.870 adet Tam Tasdik raporu Türkiye genelinde düzenlendiği ortaya
çıkmaktadır. Tam Tasdikte sürekli artıĢın temel nedeni cari yıl içinde
YMM‘lerin mükellefleri vergi mevzuatı ve muhasebe uygulamaları hakkında
sürekli bilgilendirilmeleri, sahte belgelerden korunmaları, iĢletmelerin
kaynaklarını doğru hedeflere yönlendirmeleri, kurumsallaĢmanın rekabet
için Ģart olduğunu örneklerle anlatmalarından kaynaklanmaktadır.
Konumuzla ilgili rahmetle andığım Hesap Uzmanı ve Hesap uzmanlar
kurulunu kuran Sayın Ali Alaybek 1948 yılında maliye muhasebe dergisinde
yayınlanan yazsında (denetimin amacı iĢletmelerde sadece vergi almak
değildir aynı zamanda iĢletme sahiplerini eğitmektir) demektedir.
Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerde müteĢebbislerin en çok ihtiyaç
hissettiği konular bunlardır. YMM‘ler iĢ sahiplerini eğiterek aynı zamanda
cari yıl denetimleriyle vergi denetimine büyük katkılar sunarak, ülkemizin
genel menfaatleri doğrultusunda bu konularda çok büyük eğitimsel
hizmetler vererek, rahmetli sayın Ali Alaybek‘in arzularını da yerine
getirmektedir.
YMM’LER TARAFINDAN DÜZENLENEN KDV ĠADE RAPORLARININ
YILLARA GÖRE DÖNEMLER ĠTĠBARĠYLE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
GeçmiĢ yıllarda ihracatta KDV iadesiyle ilgili hem ihracatçılar, hem de
yeni kurumsallaĢmaya baĢlayan YMM lik mesleği, birçok yönlerden haksız
itham ve uygulamalarla karĢılaĢmıĢtır. O günleri yetkili bir bürokrat olarak
yaĢayan BaĢ Hesap Uzmanı Ġstanbul Eski Defterdar Yardımcısı Sayın Nihat
UZUNOĞLU ―ĠHRACATTA KDV ĠADESĠ ĠġLEMLERĠNE ĠLĠġKĠN VERĠLER VE
BU VERĠLERĠN ANALĠZĠ ― baĢlıklı yazısının ― verilerin değerlendirilmesi ―
bölümünde Ģöyle söylemektedir; ( Tüm Türkiye genelinde son beĢ yıl içinde
(1996-1997-1998-1999-2000) yıllarında Maliye Bakanlığı inceleme
elemanları tarafından 5.822 döneme iliĢkin 425 trilyon liralık KDV iadesi
incelemesi yapılmıĢken, sadece Ġstanbul da son üç yıl içinde (1998-199913
2000 )yıllarında 55.474 dönemine iliĢkin 456 trilyon liralık KDV iadesi
YMM‘ler tarafından düzenlenen raporlara istinaden yerine getirilmiĢtir.
Maliye Bakanlığındaki mevcut inceleme elemanlarının sayısı ve iĢ yüklerini
göz önüne aldığımızda bu iade iĢlemlerine inceleme elemanları tarafından
düzenlenecek inceleme sonuçlarına göre yerine getirilmesinin zorluğu da
kendiliğinden
ortaya
çıkmaktadır.)
demektedir.
Ayrıca,
Ġstanbul
Defterdarlığı
bünyesinde
1998-1999-2000
yıllarında
YMM‘lerin
düzenledikleri tasdik raporlarının gerçeği yansıtmadığı
Ģüphesiyle
incelemeye sevk edilen raporlarına iliĢkin bilgileri kapsayan tabloda BaĢ
Hesap Uzmanı Nihat Uzunoğlu ;
TABLO 7: ĠNCELEMEYE GÖNDERĠLEN YMM RAPORU
İncelemeye Sevk Edilen YMM Raporu
Rapor
Dönem İade Tutarı
Yıllar
1998
1999
2000
Sayısı
54
69
25
148
Sayısı
94
105
36
235
(Milyon TL)
1.334.953
1.535.008
648.562
3.518.523
YMM Raporu İle
Alınan İade
Dönem İade Tutarı
Sayısı
16501
21492
17481
55474
(Milyon TL)
90.761.110
159.146.293
206.606.251
456.513.654
İncelemeye Sevk
Edilen Raporların
Oranı
İade
Dönem
Tutarı
0,57
1,47
0,49
0,96
0,20
0,32
0,42
0,77
(Tabloda görüldüğü gibi incelemeye gönderilen 148 rapor 235
dönemi kapsamaktadır. 3 yılda yazılan ve 55.474 dönemi kapsayan tasdik
raporlarından 235 dönemin incelemeye gitmesi % 1 ‗in dahi altındadır)
demektedir.
Sayın Konuklar
Bu araĢtırma yazısının yazıldığı tarihten 8 yıl geçtikten sonra
30.Nisan.2009 tarihi itibariyle Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı Ġstanbul Vergi
Dairesi Grup Müdürlüğünden almıĢ olduğum bilgiye göre (Tablo 6 ‗da
görüldüğü gibi) 2006-2007-2008 yıllarında YMM‘ler tarafından toplam
77.235 dönemi kapsayan KDV iade raporu düzenlendiği belirtilmiĢtir.8 yıl
önce 55.474 olan dönem sayısı sadece Ġstanbul‘da 21.761 dönem artarak
77.235 dönem sayısına ulaĢmıĢtır. Ġstanbul dıĢında elimizde YMM‘lerin
düzenlediği KDV iade raporları ve dönemleri ile ilgili bilgi bulunmamaktadır.
Ancak Ġstanbul‘da düzenlenen KDV Ġade dönem sayısı olan 77.235‘in
1/3‘ünün diğer Ġllerde düzenlendiği düĢünülerek bir hesaplama yapıldığı
takdirde, ( 77.235/ 3 = yaklaĢık 25.745 dönem KDV iadelerinin 20062007-2008 yıllarında diğer Ġller‘deki YMM‘ler tarafından KDV iade raporu
düzenlendiğini en sağlıklı ölçü olarak kabul edebiliriz. Bu hesaplamaya göre
( 77.235 + 25.745 = 102.980) dönemin 2006-2007-2008 yıllarında toplam
olarak Türkiye genelinde YMM KDV iade tasdik raporuyla iĢlem gördüğü
sayısına ulaĢılmaktadır.
Maliye Bakanlığı denetim elemanlarının mevcut sayılarıyla ve
yüklendikleri iĢ yüküyle 3 yılda 100 bin dönemi aĢan KDV iade raporlarını
düzenlemelerini beklemek mümkün değildir. Çünkü inceleme elemanlarının
çok daha önemli görevleri bulunmaktadır. YMM.‘ler yaptıkları bu iĢlerle
ekonominin motoru olan ihracat sektörünün sağlıklı çalıĢmasına katkıda
14
bulunmakta ve inceleme elemanlarının yükünü de hafifletmektedir. Ayrıca
YMM‘lerin düzenlemiĢ olduğu KDV iade raporları sürekli artarken,
incelemeye gönderilen YMM rapor sayılarında sıfır noktasına doğru
azalmaktadır. Örnek KDV iade raporlarından dolayı disiplin kurullarına
gelen dosya sayısı geçmiĢe göre yok denecek kadar azalmıĢtır. Bu da
YMM‘lerin düzenlemiĢ olduğu raporların sağlıklı oluĢunu göstermektedir.
YMM’LER TARAFINDAN TAM TASDĠK VE KDV ĠADELERĠNDE KARġIT
ĠNCELEME YOLU ĠLE YAPILAN DENETĠMĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
2007 yılında 8 YMM Oda‘ mızdan alınan bilgilere göre 24.902 adet
Denetim ve Tam Tasdik raporu SözleĢmesi Oda‘larımıza teslim edilmiĢtir.
Tam Tasdik SözleĢmelerinin tamamına yakının rapora dönüĢtüğünü
düĢünmekteyiz. 24.902 adet Tam Tasdik ve Denetim raporlarında çalıĢma
dosyası için en az 20 karĢıt inceleme tutanağı düzenlendiğini
düĢündüğümüz takdirde 20 * 24.902 = 498.040 mükellefin, YMM‘ler
tarafından Tam Tasdik kapsamında alt firmalarının denetlendiğini ;
Ayrıca 2007 yılında Ġstanbul‘da 25.168 dönemi kapsayan, 11.022
adet KDV Ġade raporu iĢleme konulmuĢtur. Ġstanbul dıĢındaki diğer
Ġllerimizde 2007 yılında 8.581 dönem KDV iade raporu düzenlendiğini kabul
edersek (25.745/3= 8.581 dönem). 2007 yılında Ġstanbul 25.168 dönem +
8.581 dönem diğer Ġller =Toplam 33.749 döneme ulaĢılmaktadır. Her
dönemde YMM‘lerin 20 karĢıt inceleme tutanağı düzenlediğini düĢünürsek
33.749* 20= 674.980 mükellefin karĢıt inceleme yoluyla KDV iadelerinde
incelendiği ortaya çıkmaktadır.
Tam Tasdikte yapılan karĢıt incelemeleri tutanaklarını da KDV
iadelerinde yapılan karĢıt incelemelere tutanaklarına eklediğimiz takdirde;
498.040+ 674.980 = ortalama 1.173.020 mükellef YMM‘ler tarafından cari
dönemde dolaylı yoldan denetimden geçirildiği görülmektedir.
Sayın Konuklar
ÇalıĢanlar kütüğüne kayıtlı 2039 YMM‘lerin yanlarında çalıĢan
ortalama 7000‘e yakın personeliyle bugünkü Ģartlarda Tam tasdik ve KDV
iadelerinde yaklaĢık 1.173.020 mükellefin nezdinde karĢıt inceleme
yapmaları çok büyük bir olaydır. YMM‘lerin bu hizmetiyle meslek yasamızın
temel amacı olan denetim yaygınlaĢtırılmakta ve getirisi vergi idaresine
anında yansımaktadır. Çünkü karĢıt incelemede ortaya çıkan olumsuzluklar
YMM‘ler tarafından anında ;
- Sahte fatura ticareti ile uğraĢanlar vergi idaresine bildirilmekte,
- Sahte faturalar beyandan çıkartılarak mükellefin düzeltme beyanı vermesi
sağlanmakta,
- Mükelleflerce haksız talep edilen KDV iadeleri tenzil edilmekte,
Ve buna benzer daha birçok hizmetler verilmektedir.
Sizlere bu hizmetlerle ilgili daha önce belirttiğim gibi müĢahas rakamlar
verebilmem mümkün değildir. Ancak bu bilgilerin tamamı vergi idaresinin
yetkililerince bilinmektedir.
15
Bu güzel geliĢimi daha ileri götürebilmemiz için Maliye Bakanlığı ve
inceleme elemanları TÜRMOB ve YMM Oda‘larıyla her alanda ülke yararına
iĢbirliği yaparak ve YMM‘leri yetki yönünden güçlendirerek mükelleflerin
inceleme sayılarını çok daha yukarılara çıkartacağımıza inanmaktayım.
SONUÇ
Ülkemizde iĢletmelerde uluslararası standartlara uygun muhasebe
denetiminin yaygınlaĢmasını, YMM‘lerin sınırsız maddi sorumluluğunun
uluslararası hukuk kurallarına göre yeniden tanzim edilmesini,
mesleğimizin muhatapları olan Bakanlıkların, BDDK‘nın, SPK‘nın ticari,
sınai, finans sektörünün, KOBĠ‘lerin, Esnaf ve Sanatkar kesiminin yüksek
standartta yetiĢmiĢ olan meslek mensuplarından muhasebe, denetim ve
tasdik hizmetlerinden azami ölçüde istifade etmesini dilemekteyim.
Hepimizin ortak arzusu olan bu dileklerim gerçekleĢtiği takdirde ülkemiz
mali mevzuat açısından AB standartlarını yakalamıĢ olacaktır.
TeĢekkür Eder, hepinize saygılar sunarım.
•
•
•
•
•
•
•
YARARLANILAN KAYNAKLAR
TÜRMOB- VERGĠ RAPORU 2008
8 YMM ODA‘SINDAN ALINAN TAM TASDĠK SÖZLEġMELERĠ
ĠST.VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞINDAN ALINAN KDV BĠLGĠLERĠ
BAġ HESAP UZMANI NĠHAT UZUNOĞLU; ĠHRACATTA KDV ĠADES
ĠġLEMLERĠNE ĠLĠġKĠN VERĠLER VE BU VERĠLERĠN ANALĠZĠ
YMM. HÜSEYĠN PERVĠZ PUR;VERGĠ DENETĠMĠ KARġISINDA YMM‘LĠK
MESLEĞĠ ĠLE ĠLGĠLĠ YAZISI
NOT: YMMO‘ları 14-17 Mayıs 2009 Antalya müĢterek sempozyumunun
üçüncü oturumunda yapılan konuĢma metnidir.
16
ĠMF ĠLE YAġAMAK
Prof. Dr. Adnan GULERMAN
Yeminli Mali MüĢavir
1-
ĠMF NEDĠR?
Uluslar arası finansman ve kredilendirme sorunları tartıĢılırken bu güne
kadar en çok gündeme getirilmiĢ olmasına rağmen halâ ne olup olmadığı,
ne yapıp ne yapmadığı, faydasının olup olmadığı en çok konuĢulan ve
tartıĢılan bir kurum olmuĢtur. Çok konuĢulup, çok tartıĢılmasının
gerekçeleri bulunmaktadır.
- Bundan tam 62 yıl önce 1 Mart 1947 yılından bu yana uluslar arası
bir finansman kuruluĢu olarak ekonominin gündemindedir,
- KuruluĢundan bu yana üye ülkelerin finansman ihtiyacı duyacak
hale gelmesinde ĠMF'nin kredi desteği yanında, kredi alan ülkeye
ekonomik önlem önerilerinin, bizde olduğu gibi "acı ilaç" olarak
nitelendirilmesinden dolayı kamu oyunun tepkisini çekmesi,
- Ekonomi yönetiminden siyasî iktidarın sorumlu olmasından dolayı,
ĠMF ile anlaĢma durumuna gelinmesi halinde, iktidar karĢıtlarının bu
görüĢme ve anlaĢmaları eleĢtirme faaliyetleri,
benzerleri.
ĠMF'yi bir" yardımlaĢma birliği" benzetmek hatalı olmayacaktır. Çünkü,
ĠMF'nin mali kaynağı, üye olmak isteyen her ülkenin katılımı ile
oluĢmaktadır. Katılımcı her ülke % 25'i altın ve % 75'i ulusal paralardan
toplanmıĢ mali kaynağın yanında, üye ülkelere verilen kredilerin
karĢılığında alınan faizler-den oluĢmaktadır.
Bu kuruluĢun
- Guvernörler Meclisi,
- Ġcra Kurulu,
- Genel Müdür'den oluĢan üç organı bulunmaktadır.
ĠMF'ye
üye
ülkelerin
maliye
bakanları
Guvernörler
Meclisi'ni
oluĢturulan.Ġcra Kurulu 6'sı atanmıĢ, 14 tanesi seçilmiĢ 20 kiĢiden oluĢur.
ĠMF fonundaki en yüksek paya sahip olan 6 üye ülkenin temsilcileri Ġcra
Kurulu'nu oluĢtururlar.
Yeri gelmiĢken Katılım Paylarına göre oy gücüne iliĢkin bazı örnekleri
vermek yerinde olacaktır:
17
ABD
Japonya
Almanya
Ġngiltere
Fransa
Çin
Türkiye
% 16.77
6,02
5,88
4,86
4,86
3,66
0,55
Oy kotası ile ilgili yukarıdaki sıralama değiĢmez olmadığı gibi, herhangi bir
ülkenin katkı hamlesi ile de hemen değiĢmemektedir. 2010 sonrası oy
kotalarının yeniden belirleneceği bir dönemdir. Hem oy kotalarında üst
sıralara yükselmek, ama özellikle Ġcra Kuruluna girebilmek için katkı payını
gereği kadar artırıp ilk 20 arasına girmenin yarıĢı bu günden baĢlamıĢ
bulunmaktadır. Ekonomik krizin dünyayı sardığı günümüzde bu kota
artırma yarıĢının IMF'nin kasasını güçlendireceği bilinmelidir.
Günümüzde çok güçlü ekonomik rezervlere sahip olmasına rağmen,
yukarıdaki listenin oldukça alt sıralarında bulunan Çin'in en üst sıralarda
yer alabilmek için 2910'da çok önemli bir fon payı sıçramasını yapması
beklenildiği gibi, kapalı bir kutu halinde bekleyen Hindistan'ın da üst
sıralara sıçratabilecek bir fon desteği hamlesi bulunması sürpriz
sayılmayacaktır.
Yukarıda belirttiğimiz gibi sayıları 185 üyeye ulaĢan ülkelerin mali katkıları
ile oluĢan bir kaynağa sahip olması dikkate alındığında ĠMF'ye mali
kaynağı en zengin bir finans kuruluĢu olarak bakmak yanıltıcı
olmayacaktır.
II- ĠMF'NĠN AMAÇLARI
ĠMF, ülkelerin likidite yetersizliğini gidermeye yardımcı olan bir kurum
olarak bilinmektedir. Bu amaçla,
- Üye devletlere, belirlenmiĢ ölçülere uygun olarak kredi verir. Bu kredileri
uzun vadede faizi ile birlikte geri alır,
-Ülkelerde tam istihdama ulaĢılabilmesi için destek olur,
-Devletin ödemeler dengesini sağlaması güçlüklerin ortadan kaldırılmasına
yardımcı olur,
-Çok taraflı ödemeler sisteminin kurulmasını ve dengesinin korunmasını
sağlar,
-Kambiyo istikrarının korunmasına yardımcı olur ve ve tek taraflı
devalüasyonlarla engel olunmasına yardımcı olur,
Bütün bu saydıklarımızı ve benzerlerini bir cümlede özetleyecek olursak
ĠMF'nin genel olarak görevi dıĢ ödemeler dengesinin oluĢturulmasında
sıkıntı çeken ülkelerin bu sıkıntıları sebebiyle ithalatlarındaki daralmaları
gidermektir.
18
Böylece ĠMF sadece o ülkenin ekonomisindeki daralmalar önlemenin
ötesinde, o ülke ile dıĢ ticaret iliĢkileri olan öteki ülkelerin de bu
daralmadan olumsuz etkilenmelerini gidermede de yardımcı olmayı
üstlenecek demektir.
ĠMF bu görevini yerine getirebilmek için kullandığı malî kaynakların
uluslararası bir fondan karĢılandığını dikkate alarak belirttiğimiz
misyonunu, baĢka bir ifadeyle "küresel malî iĢbirliğini güçlendirmek, malî
dengeleri korumak, uluslararası ticaret imkân ve hacmini geliĢtirmek, tam
istihdamı sağlamak ve sürdürülebilir ekonomik kalkınmayı sağlamaya
yardımcı olmak" biçiminde özetlenebilir Birinci ve Ġkinci Dünya
SavaĢları'nın çıkıĢ sebepleri arasında ekonomik denge farklılıkları ön
plânda yer almaktadır. Bu nedenle Ġkinci Dünya SavaĢ'ın hemen
sonrasında ekonomik denge farklılıklarını elden geldiğince giderebilmek
için önlem almada uluslar arası iĢbirliği gereği ön plâna çıkmıĢ
bulunmaktadır.
Dikkat edilirse
-Philadelphia Beyannamesi,
-Bretton VVoods AnlaĢması,
-Marshall Yardımları,
gibi önlemler hep bu döneme rastlamaktadır ve hepsi de uluslar arası
ekonomik dengesizliğin elden geldiğince giderilmesine yöneliktir.
IMF ödemeler dengesinde sıkıntı çeken ülkelere iki yönlü yardımı
olmaktadır:
1Finansal destek sağlamak,
2Ekonomik sıkıntı ve dengesizliklerin giderilebilmesi amacıyla
önerilerde bulunmak,
Bunlardan "finansal destek sağlamada ülkelerin IMF'de bulunan fon miktarı
ile ilgili bir sınırlama bulunmaktadır.
Türkiye'nin IMF'deki kotası 1.191 milyar SDR (Special Dravving Rate) dir.
Bunun beĢ katı kadar, (yaklaĢık 9 milyar Dolar) acil alabilme imkânı
bulunmaktadır.
Burada önemli olan nokta, acil destek olarak alacağı kredide bazı IMF
önerilerinin yerine getirilme zorunda kalınmasıdır. Daha önce "acı ilaç"
olarak sözünü ettiğimiz öneriler bu tür krediler için söz konusu olmaktadır.
Bu önerilerden baĢlıcaları Ģunlardır:
-Devlet bütçesinin gelir ve giderlerinde, giderlerin azaltılması ve gelirlerin
artırılması yönündeki düzenlemeler ile bütçe açığının kabul edilebilir bir
miktara getirilmesi,
-Enflasyon oranının aĢağıya çekilmesi,
19
-Faiz dıĢı fazla miktarının elden geldiğince yükseltilerek IMF kredi
borcunun ödenebilmesinde güçlendirilmesinin sağlanması,
-MaaĢ ve ücretlerin artırılmasında artıĢ oranlarının elden geldiğince düĢük
tutulması,
- kalkınma hızının düĢürülmesi,
Saydıklarımız her borçlu ülkeye söylenebilecek genel öneriler olup, IMF
BaĢ Ekonomisti Oliver Blanchard'ın da belirttiği gibi "Farklı koĢullarda farklı
reçeteler" söz konusu olabilecektir.
Sayılan bütün bu önerileri iki ana baĢlık altında toplamak mümkündür.
-Toplam talebin devlet desteğiyle canlandırılması,
-Finansal sistemin ayaklarının üstünde durabilecek hale getirilmesi,
Dikkat edilirse, bu önerilerden meselâ "devlet bütçesinde giderlerin
azaltılması" ile Blanchard'ın "toplam talebin devlet desteği ile
canlandırılması" bir çeliĢki görülmekte ise de, bu durum "farklı koĢullarda
farklı reçeteler uygulanır" kuralına ters düĢmediği de görülecektir.
III- TÜRKĠYE -IMF ĠLĠġKĠLERĠ
Türkiye'nin katılım tarihi itibariye 62 yıllık ve ilk kredi anlaĢması itibariyle
de 48 yıllık bir iliĢkisi bulunmaktadır. B u 48 yıl boyunca yapılan 19
anlaĢma ile yaklaĢık 50 milyar Dolar kredi kullanmıĢtır. Yapılan
anlaĢmalardaki
kredi
miktarları
ile
kullanılan
kredi
miktarları
incelendiğinde, birçok kez yapılan anlaĢma miktarından daha az miktarda
krediyi kullandığı görülmektedir.
Kullanılan kredilerin 1979-1980, 1994 ve 1999-2002 yıllarında olanların
bir sıçrama niteliği göstermesi, aynı zamanda ekonomik durumun durma
noktasına geldiğinin izlerini taĢımaktadır. Öteki tarihlerde kullanılan
krediler sadece destek sağlama amacıyla kredi kullanıldığının iĢaretini
vermektedir.
Bu iki farklı amaçlı kredi kullanma durumu IMF kredilerinin bir anlamda
sadece "zor günlerin desteği olmadığı"nı, aynı zamanda uygun Ģartlarla
destek alınabildiğini de göstermektedir.
IV-
IMF FĠNANSAL TIKANIKLIKLARI ÖNLEMEDE YETERLĠ BĠR
KURULUġ MUDUR?
Önceki yıllarda da IMF'nin yeterli bir kuruluĢ olup olmadığı ile ilgili
tartıĢmalar yapılmıĢsa da 2008 yılında baĢ gösteren ekonomik bunalımı
sonucunda IMF ile ilgili tartıĢ ıralar da yoğunluk kazanmıĢtır.
Bu tartıĢmalardan ilki daha 2008 yılının ilk aylarında olumsuz etkileri
ortaya çıkmaya baĢlayan olaya el koymakta geç davranmıĢ olmasıdır.
KuĢkusuz, ekonomik krizin ilk aylarında, boyut ve etkileri küçük olduğu bir
20
dönemde önlemler alınmıĢ olması olumsuz etkileri azaltabilecekti. O
dönemde IMF 'nin sahip olduğu destek kaynakları da krizin etkisini
azaltmakta yeterli olabilecekti.
Ġkinci eleĢtirilen husus ise IMF desteğinin, anlaĢma yapabilme durumuna
gelen ülkeler ile sınırlı olmasıdır. Bir ülkedeki ekonomik sıkıntı sadece o
ülkenin sınırları içerisinde kalamayacağından, öteki ülkelere sıçrayacak
olumsuz etkiler için de önlem alınmamıĢ olması ister istemez krizin etkisini
yaygınlaĢtıracaktır. Bu yüzden IMF'nin önlemler, krizi olmayan ülkeleri de
kapsamalıdır. Burada önemli bir hu-sus da IMF üyesi olmayan ülkelere
önlem almada veya aldırmada IMF'nin etkisinin olup olamayacağıdır.
Nitekim, ünlü ekonomist John Maynard Keynes'in 1944 yılında ortaya
attığı Dünya Merkez Bankası'nın kurulması önerisi bu önerinin ortaya
atıldığı günden çok daha ciddi bir biçimde dünya gündemine oturmuĢ
bulunmaktadır.
Ülkelerin merkez bankalarının üstünde bir konumu olacak Dünya Merkez
Bankası, bağımsız merkez bankalarının bir üst kuruluĢu niteliğinde
olacağından, IMF üyesi olan ülkelerde rastlanılan IMF Ġle ilgili siyasi
tartıĢmalarda son bulabilecektir.
Krizin sadece ülke içi önlemlerle aĢılamayacağının bir göstergesi de, kısa
bir süre önce AB'nin 27 üyesinin ortaklaĢa önlem alması gereğini duyarak
harekete geçmiĢ olmasıdır. Ama, AB dıĢındaki ülkelerde de uyumlu
önlemler alınamadığı takdirde mücadelenin yeterince etkili olamayacağı
kanaatini taĢımaktayız.
Adı global kriz olduğu sürece alınması gereken önlemler de "global
önlemler" olmak zorundadır.
21
ĠHTĠYATĠ HACĠZ VE ĠHTĠYATĠ TAHAKKUK UYGULAMASINDA
YAPILAN YANLIġ UYGULAMALAR
Dr. Mustafa
SMMM
ALPASLAN
6183 sayılı AATUHK‘nun 9. maddesi hükmüne göre teminat
istenebilmesi için vergi incelemelerinin devam etmekte olması amme
alacağının henüz tahakkuk etmemiĢ olması gereklidir. Mükellefler nezdinde
yapılan incelemelerin bitmesi halinde tahakkuk eden ve kesinleĢen kamu
alacağı için artık teminat istenmesi mümkün değildir. Bu nedenle, dava
konusu yapılan teminat isteme yazıları neden ve konu unsurları açısından
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dava konusu edilebilecektir.
Bilindiği gibi 6183 sayılı kanunun 1. kısmının 2. bölümü amme
alacağının korunmasına yönelik hükümleri içermektedir. 9. madde olarak
baĢlayan bu bölümde teminat istenmesi ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve
öteki koruma araçlarına yer verilmektedir. Ġdare tarafından teminat talep
edilmesi halinde, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk daha kamu alacağı
olabilme niteliğini kazanmamıĢ vergi ve cezaların, tahakkuk ettikleri
tarihte karĢılaĢılabilecek tahsil olanaksızlığına bir önlem olarak ortaya
çıkmıĢtır.
Ġdare tarafından teminat istenmesini gerektiren durumların varlığı halinde
6183 sayılı kanunun 13/1-1 md. hükmüne göre hiçbir süre ile sınırlı
olmaksızın alacaklı kamu idaresinin mahallin en büyük memurunun kararı
ile ve haczin yapılmasına iliĢkin kurallara göre ihtiyati haciz yürütülmesini
ve md. 17/1 ve yine md.17/2-1 uyarınca henüz tahakkuk etmemiĢ vergi
ve cezaların ihtiyaten tahakkuk ettirilmesini de gerekli kılmaktadır.
6183 sayılı kanunun 17. maddesi hükmünde yapılan düzenleme ile 5345
sayılı yasa uyarınca vergi dairesi yetkisini haiz olarak kurulan ve faaliyete
geçen vergi dairesi baĢkanlıklarında, ilgili grup müdürünün ve/veya
müdürünün yazılı talebi üzerine defterdar ve/veya vergi dairesi baĢkanı,
mükellefin henüz tahakkuk etmemiĢ vergi ve resimlerinden Maliye
Bakanlığınca tespit ve ilan edilecek olanlarla bunların zam ve cezalarının
derhal tahakkuk ettirilmesi hususunda yazılı emir verebilir.
5345 sayılı yasa ile Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı kurularak ve bu idare
Valilik ve Defterdarlık teĢkilatlanmasını esas almıĢ ve 5442 sayılı Ġl Ġdaresi
Yasasına istisna getiren bir yapılanma teĢkil etmiĢtir. Ġhtiyati tahakkuk için
defterdara yetki verilmiĢ olmasına rağmen, ihtiyati haciz için valiye yetki
verilmiĢ olmasının bir anlamı bulunmaktadır. Bu anlam sadece devleti
temsilen atılan imza olarak düĢünülmemelidir. Ġhtiyati haciz çok ciddi ve
önemli sonuçları olan bir müessesedir. Özellikle iĢçi ücret ve kiraların dahi
bankacılık sisteminden yapılması ve belirli bir tutarı aĢan her türlü ticari
ödemelerde bankaların aracı kılınması nedeniyle ihtiyati hacze bağlı
mevduat blokajlarında firmalar gerek finansal ve gerekse itibar anlamında
derin yaralar alabilmektedir.
22
Bu sebeple, doğrudan tahsil dairesi iĢlemlerinin içinde olanların haricinde
ve üstünde daha dıĢardan ve hakkaniyeti ve iĢlemin yerindeliğini daha iyi
gözleyebilecek bir yetkiliye bu yetki verilmiĢtir. Oysa son durumda deyim
yerinde ise, benzetme yerindeyse savcı ile yargıç aynı kiĢi olmaktadır.
Vergi dairesi hem talep edecek, hem karar verecek ve hem de
uygulayacaktır. Bazı iĢlemler yapıldıktan sonra yargı denetimine tabi
tutulsalar da sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkün olamaz. Bu
nedenle de bu sonuçlar doğmadan önce iyi düĢünülüp, farklı
makamlardaki kiĢiler tarafından karar verilmesi yoluna gidilmiĢken bu
önlem kaldırılmıĢtır. Bu uygulamayı doğru bir uygulama olarak
görmüyoruz. Ġhtiyati haciz için en azından idare içinde bir üst birimin
baĢındaki memur tarafından yetki verilmesinin sağlanması gerekli
görünmektedir.
Yetki devri konusu, 5345 sayılı yasadan sonra da aynen geçerliliğini
korumaktadır ve bu yeni durumda 6183 sayılı kanunun 13. maddesindeki
hüküm aynen korunmuĢ olduğundan vergi dairesi baĢkanının ihtiyati haciz
konusundaki yetkisini devretmesi mümkün değildir.
Vergi Dairesi BaĢkanlıklarının kuruluĢ ve görevleri yönetmeliğine
göre vergilendirme muhasebe, tahsilat grup müdürlükleri veya bu
fonksiyonları
yerine getirecek
sınırlı miktarda
grup müdürlükleri
kurulmuĢtur. Yönetmeliğe göre ―tahsil dairesi‖ vergi dairesi baĢkanlığıdır.
Ayrıca, yönetmelik hükümlerine göre kamu alacağını teminat altına almak
için vergi mükelleflerinden
teminat isteme konusunda
tek yetki
vergilendirme grup müdürlüğünün görevleri arasındadır.
Bu tür
durumlarda vergi dairesi müdürlüklerinin yani Ģubelerin 6183 sayılı
yasaya göre teminat isteme yetkileri yoktur. Bu nedenle, teminat isteme
iĢlemlerinde tahsil dairesinin belirlenmesi zorunlu olup, vergi dairesi yani
Ģube müdürlüğü tarafından tesis edilen iĢlemler yetki unsuru açısından
teminat isteme iĢleminin iptal edilmesine neden olmaktadır.
Öte yandan, 6183 sayılı kanunun 9. maddesi hükmü uyarınca ve 213
sayılı VUK‘nun 344. madde hükmü uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini
gerektiren haller ile 359. maddede sayılan hallere temas eden bir kamu
alacağının salınması için gerekli iĢlemlere baĢlanması halinde vergi
incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplamalara göre belirtilen
miktar üzerinden tahsil dairelerince teminat isteneceği öngörülmüĢtür.
Buna göre, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk
hesaplamalara göre teminat istenmesi mümkündür. Söz konusu madde
uyarınca teminat istenmesi için incelemenin henüz tamamlanmamıĢ olması
gerekmektedir.
Diğer taraftan, teminat isteme yazıları hukuksal olarak kamu
borçlusunun hukuksal durumunu etkileyen kat‘i ve yürütülmesi zorunlu
yani icrai yükümlendirici ve öznel nitelikte bir idari iĢlem olarak kabul
edilmektedir. Bu nedenle teminat isteme yazıları kamu borçlusu tarafından
23
tek baĢına iptal davasına konu edilebilir. Yargı organları tarafından yapılan
değerlendirme sonucunda teminat isteme yazısı iptal edilirse ihtiyati haczi
gerektiren neden de ortadan kalkar.
Teminat istenmesi gereken durumlarda alacaklı kamu idaresi,
mahalli en büyük memurunun kararıyla hiçbir süreyle sınırlı olmaksızın
derhal ihtiyati haczi uygular. Teminat istenmesini gerektiren bir durum
ortaya çıktığında ihtiyati haczin uygulanması kanundan doğan bir
zorunluluktur. Kamu alacaklısının bu konuda takdir hakkı yoktur. Mükellef
kamu alacağına karĢılık teminat göstermezse bir kimseyi müteselsil kefil
ve müĢterek müteselsil borçlu olarak gösterebilir. Bu durumda, alacaklı
tahsil dairesi Ģahsi kefaleti ve gösterilen Ģahsı kabul edip etmemekte
takdir hakkına sahiptir.
Teminat istenmesi ancak vergi incelemesine dayanması durumunda
mümkündür. Bu da iĢin doğasından kaynaklanmaktadır. Ġncelemenin
devamı sırasında verginin oksan tahakkuk ettiğinin saptanması vergi
incelemesinin yapılmasına bağlıdır. Cezalı tarhiyat vergi incelemesine bağlı
olarak yapılmaktadır. Vergi incelemesine yetkili bulunanların kimler olduğu
VUK 135. maddesinde bir bir belirtilmiĢtir. Maddede sayılanların dıĢındaki
kiĢilerce yapılan tespit ya da hesaplamalara göre teminat istenmesi
mümkün bulunmamaktadır.
Yüksek mahkeme DanıĢtay tarafından verilen pek çok kararlarda
incelemeye yetkili kiĢiler tarafından inceleme yapılmadan takdire gidilmesi
veya yoklama yapılması vb. iĢlemlere dayanarak mükelleften teminat
talep edilmesinin 6183 sayılı kanunun 9. maddesine aykırı olduğuna karar
verilmektedir.
Sonuç olarak, tamamlanmıĢ bir vergi incelemesi sonrası, vergi
dairesinin teminat istemesi gerek ―konu‖ ve gerekse ―yetki‖ unsuruyla
hukuka aykırılık arz etmektedir.
Bu Ģekilde istenen teminatın gösterilmemesi halinde bu gerekçeyle
uygulanacak ―ihtiyati haciz‖ de, ―neden‖ unsurunu oluĢturan teminat
istemenin hukuka aykırılığı nedeniyle hukuka aykırı olacaktır.
Vergi dairelerince teminat isteme iĢlemlerinde, teminat gösterilmesi için
15 günlük bir süre verilmektedir. Dolayısıyla bu iĢleme karĢı açılan
davalarda yürütmenin durdurulması talep edilmiĢ dahi olsa, idarenin
davaya cevap vermesi süresi de dikkate alındığında Mahkemenin
yürütmeyi durdurma kararı verdiği durumlarda dahi ihtiyati haciz
aĢamasına geçilmiĢ olmakta ve alınan yürütmeyi durdurma kararları bu
kez
ihtiyati haczin ayrı bir
idari iĢlem sayılması nedeniyle
uygulanmamaktadır.
24
Bu nedenle teminat isteme iĢlemlerine karĢı açılan davalarda
yürütmenin durdurulması talebi ile birlikte, olayın oluĢ Ģekli itibariyle bu
talebin davalı idare cevabı beklenmeksizin veya cevap süresi kısaltılarak
dikkate alınmasının ayrıca talep edilmesinde büyük yarar bulunmaktadır.
Yargıya yansıyan bir olayda
gibidir:
verilen kararın gerekçesi aĢağıda olduğu
―…. Bu itibarla, yukarıda bahsi geçen 9.
maddenin 1. fıkrasında,
teminatın ancak vergi incelemesini yapan denetim elemanı tarafından ilk
hesaplamalara göre belirtilen miktar üzerinden istenebileceği, 2. fıkrasında
ise Türkiye‘de ikametgâhı bulunmayan amme borçlusunun, amme
alacağının tehlikede olduğunu gösteriyorsa, tahsil dairesinin teminat
isteyebileceği, bahsi geçen 2. fıkransın mefhumu muhalifinden tahsil
dairesinin Türkiye‘de ikametgâhı bulunanlardan kendiliğinden teminat
istemeyeceği, teminatın ancak inceleme elemanının ön hesapların
neticesinde inceleme elemanınca talep edilmesi halinde istenebileceği
sonucuna ulaĢılmaktadır. Zira vergi inceleme raporu düzenlenmeden ilk
hesaplama yapabilecek kiĢi mükellefin defter ve belgeleri elinde olan ve
incelemeye baĢlayan denetim elemanı olduğu açıktır.
Bu durumda, davacının ikametgâhının Türkiye‘de bulunması ve vergi
inceleme elemanı tarafından teminat istenmesi yolunda herhangi bir talep
olmaması karĢısında davalı idare tarafından bu yolda bir talep olmadan
kendiliğinden tesis edilen teminat isteme iĢleminde mevzuata uyarlılık
görülmemiĢtir.‖ ġeklinde karar verilmiĢtir.
Sonuç olarak, gelir idaresi tarafından bu ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk
konusu çok yanlıĢ uygulanmaktadır.
Özellikle vergi incelemeleri
neticelendikten sonra vergi daireleri kendi baĢına ihtiyati haciz ihtiyati
tahakkuk iĢlemini yürütebilmektedirler. Böyle bir uygulama yukarıda da
izah edildiği gibi hukuka uyarlı değildir.
25
ĠHTĠYATĠ HACĠZ VE ĠHTĠYATĠ TAHAKKUK UYGULAMASINDA
YAPILAN YANLIġ UYGULAMALAR
Dr. Mustafa ALPASLAN
SMMM
6183 sayılı AATUHK‘nun 9. maddesi hükmüne göre teminat
istenebilmesi için vergi incelemelerinin devam etmekte olması amme
alacağının henüz tahakkuk etmemiĢ olması gereklidir. Mükellefler nezdinde
yapılan incelemelerin bitmesi halinde tahakkuk eden ve kesinleĢen kamu
alacağı için artık teminat istenmesi mümkün değildir.(1) Bu nedenle, dava
konusu yapılan teminat isteme yazıları neden ve konu unsurları açısından
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla dava konusu edilebilecektir.
Bilindiği gibi 6183 sayılı kanunun 1. kısmının 2. bölümü amme
alacağının korunmasına yönelik hükümleri içermektedir. 9. madde olarak
baĢlayan bu bölümde teminat istenmesi ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve
öteki koruma araçlarına yer verilmektedir. Ġdare tarafından teminat talep
edilmesi halinde, ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk daha kamu alacağı
olabilme niteliğini kazanmamıĢ vergi ve cezaların, tahakkuk ettikleri
tarihte karĢılaĢılabilecek tahsil olanaksızlığına bir önlem olarak ortaya
çıkmıĢtır.
Ġdare tarafından teminat istenmesini gerektiren durumların varlığı
halinde 6183 sayılı kanunun 13/1-1 md. hükmüne göre hiçbir süre ile
sınırlı olmaksızın alacaklı kamu idaresinin mahallin en büyük memurunun
kararı ile ve haczin yapılmasına iliĢkin kurallara göre ihtiyati haciz
yürütülmesini ve md. 17/1 ve yine md.17/2-1 uyarınca henüz tahakkuk
etmemiĢ vergi ve cezaların ihtiyaten tahakkuk ettirilmesini de gerekli
kılmaktadır.(2)
6183 sayılı kanunun 17. maddesi hükmünde yapılan düzenleme ile
5345 sayılı yasa uyarınca vergi dairesi yetkisini haiz olarak kurulan ve
faaliyete geçen vergi dairesi baĢkanlıklarında, ilgili grup müdürünün
ve/veya müdürünün yazılı talebi üzerine defterdar ve/veya vergi dairesi
baĢkanı, mükellefin henüz tahakkuk etmemiĢ vergi ve resimlerinden
Maliye Bakanlığınca tespit ve ilan edilecek olanlarla bunların zam ve
cezalarının derhal tahakkuk ettirilmesi hususunda yazılı emir verebilir.
5345 sayılı yasa ile Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı kurularak ve bu idare
Valilik ve Defterdarlık teĢkilatlanmasını esas almıĢ ve 5442 sayılı Ġl Ġdaresi
Yasasına istisna getiren bir yapılanma teĢkil etmiĢtir. Ġhtiyati tahakkuk için
defterdara yetki verilmiĢ olmasına rağmen, ihtiyati haciz için valiye yetki
verilmiĢ olmasının bir anlamı bulunmaktadır. Bu anlam sadece devleti
temsilen atılan imza olarak düĢünülmemelidir. Ġhtiyati haciz çok ciddi ve
önemli sonuçları olan bir müessesedir. Özellikle iĢçi ücret ve kiraların dahi
bankacılık sisteminden yapılması ve belirli bir tutarı aĢan her türlü ticari
26
ödemelerde bankaların aracı kılınması nedeniyle ihtiyati hacze bağlı
mevduat blokajlarında firmalar gerek finansal ve gerekse itibar anlamında
derin yaralar alabilmektedir.
(1)
(2)
Yüksek mahkeme DanıĢtay DnĢ.4.D.nin, 13.5.2002 gün ve
E:2002/701-K:200//1975 sayılı kararlarında, vergi incelemesi
bittikten sonra teminat istenmesinin mümkün olamayacağına
karar verilmiĢtir. Teminat istenilmesi için incelemenin bitmemiĢ
olması gerekmektedir.
Ağar Serkan, Vergi Tahsilatından Kaynaklanan UyuĢmazlıklar ve
Çözüm Yolları, YaklaĢım Yayıncılık, Ankara, ġubat 2009,s.169175
Bu sebeple, doğrudan tahsil dairesi iĢlemlerinin içinde olanların haricinde
ve üstünde daha dıĢardan ve hakkaniyeti ve iĢlemin yerindeliğini daha iyi
gözleyebilecek bir yetkiliye bu yetki verilmiĢtir. Oysa son durumda deyim
yerinde ise, benzetme yerindeyse savcı ile yargıç aynı kiĢi olmaktadır.
Vergi dairesi hem talep edecek, hem karar verecek ve hem de
uygulayacaktır. Bazı iĢlemler yapıldıktan sonra yargı denetimine tabi
tutulsalar da sonuçlarının ortadan kaldırılması mümkün olamaz. Bu
nedenle de bu sonuçlar doğmadan önce iyi düĢünülüp, farklı
makamlardaki kiĢiler tarafından karar verilmesi yoluna gidilmiĢken bu
önlem kaldırılmıĢtır. Bu uygulamayı doğru bir uygulama olarak
görmüyoruz. Ġhtiyati haciz için en azından idare içinde bir üst birimin
baĢındaki memur tarafından yetki verilmesinin sağlanması gerekli
görünmektedir. (3)
Yetki devri konusu, 5345 sayılı yasadan sonra da aynen geçerliliğini
korumaktadır ve bu yeni durumda 6183 sayılı kanunun 13. maddesindeki
hüküm aynen korunmuĢ olduğundan vergi dairesi baĢkanının ihtiyati haciz
konusundaki yetkisini devretmesi mümkün değildir. (4)
Vergi Dairesi BaĢkanlıklarının kuruluĢ ve görevleri yönetmeliğine
göre vergilendirme muhasebe, tahsilat grup müdürlükleri veya bu
fonksiyonları yerine getirecek sınırlı miktarda grup müdürlükleri
kurulmuĢtur. Yönetmeliğe göre ―tahsil dairesi‖ vergi dairesi baĢkanlığıdır.
Ayrıca, yönetmelik hükümlerine göre kamu alacağını teminat altına almak
için vergi mükelleflerinden teminat isteme konusunda tek yetki
vergilendirme grup müdürlüğünün görevleri arasındadır.
Bu tür
durumlarda vergi dairesi müdürlüklerinin yani Ģubelerin 6183 sayılı yasaya
göre teminat isteme yetkileri yoktur.
Bu nedenle,
teminat isteme
iĢlemlerinde tahsil dairesinin belirlenmesi zorunlu olup, vergi dairesi yani
Ģube müdürlüğü tarafından tesis edilen iĢlemler yetki unsuru açısından
teminat isteme iĢleminin iptal edilmesine neden olmaktadır. (5)
27
Öte yandan, 6183 sayılı kanunun 9. maddesi hükmü uyarınca ve 213
sayılı VUK‘nun 344. madde hükmü uyarınca vergi ziyaı cezası kesilmesini
gerektiren haller ile 359. maddede sayılan hallere temas eden bir kamu
alacağının salınması için gerekli iĢlemlere baĢlanması halinde vergi
incelemesine yetkili memurlarca yapılan ilk hesaplamalara göre belirtilen
miktar üzerinden tahsil dairelerince teminat isteneceği öngörülmüĢtür.
Buna göre, ancak vergi incelemesinin devam ettiği durumlarda yapılan ilk
hesaplamalara göre teminat istenmesi mümkündür. Söz konusu madde
uyarınca teminat istenmesi için incelemenin henüz tamamlanmamıĢ olması
gerekmektedir.
Diğer taraftan, teminat isteme yazıları hukuksal olarak kamu
borçlusunun hukuksal durumunu etkileyen kat‘i ve yürütülmesi zorunlu
yani icrai yükümlendirici ve öznel nitelikte bir idari iĢlem olarak kabul
edilmektedir. Bu nedenle teminat isteme yazıları kamu borçlusu tarafından
tek baĢına iptal davasına konu edilebilir.(6) Yargı organları tarafından
yapılan değerlendirme sonucunda teminat isteme yazısı iptal edilirse
ihtiyati haczi gerektiren neden de ortadan kalkar.(7)
(3) 5838 sayılı Torba Kanun olarak nitelendirilen yasanın 32/12. maddesi
hükmü ile 5345 sayılı kanunda önemli değiĢiklikler yapılmıĢtır. Bu hükme
göre, gelir idaresi idari yargı mercileri nezdinde yaratılan ihtilaflarla ilgili
olarak bu merciler nezdinde talep ve savunmalarda bulunmak … gibi
yetkiler verilmiĢtir.
(4) YILMAZ Kazım, Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa, CeKa Yayınları, Ankara, 2006, s. 177.
(5) Vergi Dairesi BaĢkanlıklarının kuruluĢ ve görevleri yönetmeliği geçici
md.3-12
(6) DnĢ. 3. D. nin, 11.03.1998 gün ve E:1997/361-K:1998/849 sayılı
kararları.
Teminat istenmesi gereken durumlarda alacaklı kamu idaresi,
mahalli en büyük memurunun kararıyla hiçbir süreyle sınırlı olmaksızın
derhal ihtiyati haczi uygular.(8) Teminat istenmesini gerektiren bir durum
ortaya çıktığında ihtiyati haczin uygulanması kanundan doğan bir
zorunluluktur. Kamu alacaklısının bu konuda takdir hakkı yoktur. Mükellef
kamu alacağına karĢılık teminat göstermezse bir kimseyi müteselsil kefil
ve müĢterek müteselsil borçlu olarak gösterebilir. Bu durumda, alacaklı
tahsil dairesi Ģahsi kefaleti ve gösterilen Ģahsı kabul edip etmemekte
takdir hakkına sahiptir.
Teminat istenmesi ancak vergi incelemesine dayanması durumunda
mümkündür. Bu da iĢin doğasından kaynaklanmaktadır. Ġncelemenin
devamı sırasında verginin oksan tahakkuk ettiğinin saptanması vergi
incelemesinin yapılmasına bağlıdır. Cezalı tarhiyat vergi incelemesine bağlı
olarak yapılmaktadır. Vergi incelemesine yetkili bulunanların kimler olduğu
28
VUK 135. maddesinde bir bir belirtilmiĢtir.(9)
Maddede sayılanların
dıĢındaki kiĢilerce yapılan tespit ya da hesaplamalara göre teminat
istenmesi mümkün bulunmamaktadır.
Yüksek mahkeme DanıĢtay tarafından verilen pek çok kararlarda
incelemeye yetkili kiĢiler tarafından inceleme yapılmadan takdire gidilmesi
veya yoklama yapılması vb. iĢlemlere dayanarak mükelleften teminat
talep edilmesinin 6183 sayılı kanunun 9. maddesine aykırı olduğuna karar
verilmektedir.
Sonuç olarak, tamamlanmıĢ bir vergi incelemesi sonrası, vergi
dairesinin teminat istemesi gerek ―konu‖ ve gerekse ―yetki‖ unsuruyla
hukuka aykırılık arz etmektedir.
Bu Ģekilde istenen teminatın gösterilmemesi halinde bu gerekçeyle
uygulanacak ―ihtiyati haciz‖ de, ―neden‖ unsurunu oluĢturan teminat
istemenin hukuka aykırılığı nedeniyle hukuka aykırı olacaktır.
Vergi dairelerince teminat isteme iĢlemlerinde, teminat gösterilmesi
için 15 günlük bir süre verilmektedir. Dolayısıyla bu iĢleme karĢı açılan
davalarda yürütmenin durdurulması talep edilmiĢ dahi olsa, idarenin
davaya cevap vermesi süresi de dikkate alındığında Mahkemenin
yürütmeyi durdurma kararı verdiği durumlarda dahi ihtiyati haciz
aĢamasına geçilmiĢ olmakta ve alınan yürütmeyi durdurma kararları bu
kez
ihtiyati haczin ayrı bir
idari iĢlem sayılması nedeniyle
uygulanmamaktadır.
(7) KIZILOT ġükrü – KIZILOT Zuhal, Vergi Ġhtilafları ve Çözüm Yolları,
14. Baskı, Ankara, Nisan 2008, s.319
(8) Bilindiği gibi, 5345 sayılı yasa ile Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı kurulmuĢ ve
bu idare valilik ve defterdarlık sistemini esas alan 5442 sayılı Ġl Ġdaresi
Yasasına istisna getiren bir yapı oluĢturmuĢtur. Buna göre, 5345 sayılı
yasanın 33. maddesi hükmü ile mevzuatta yapılan atıflar ve yetkilere
iliĢkin düzenlemeler yapılmıĢtır. Dolayısıyla 5345 sayılı yasanın yürürlüğe
girmesiyle ihtiyati haciz kararını almak valinin yetkisinden çıkarılmakta ve
Vergi Dairesi baĢkanına bu yetki verilmektedir. Vergi Dairesi BaĢkanı
bulunmayan yerlerde bu yetki Vergi Dairesi Müdürüne verilmektedir.
Böyle bir durumda Valinin ve Defterdarın yetkilerini vergi dairesi
müdürüne verilmiĢ olması zaman zaman eleĢtirilmektedir.
(9) Bkz. GÜRBOĞA Erkan – ATABEY Tuncel, Vergi Kılavuzu, Ġzmir SMMM
Odası Yayınları, Kasım 2008, s.52-53.
(10) Bkz. BAYKARA Bekir, Teori ve Pratik Yönleriyle Vergi ve Vergi Ceza
Hukuku, Hesap Uzmanları Derneği yayını, 2008, Aralık, s.172-177
29
Bu nedenle teminat isteme iĢlemlerine karĢı açılan davalarda
yürütmenin durdurulması talebi ile birlikte, olayın oluĢ Ģekli itibariyle bu
talebin davalı idare cevabı beklenmeksizin veya cevap süresi kısaltılarak
dikkate alınmasının ayrıca talep edilmesinde büyük yarar bulunmaktadır.
Yargıya yansıyan bir olayda verilen kararın gerekçesi aĢağıda olduğu
gibidir:
―…. Bu itibarla, yukarıda bahsi geçen 9.
maddenin 1. fıkrasında,
teminatın ancak vergi incelemesini yapan denetim elemanı tarafından ilk
hesaplamalara göre belirtilen miktar üzerinden istenebileceği, 2. fıkrasında
ise Türkiye‘de ikametgahı bulunmayan amme borçlusunun, amme
alacağının tehlikede olduğunu gösteriyorsa, tahsil dairesinin teminat
isteyebileceği, bahsi geçen 2. fıkransın mefhumu muhalifinden tahsil
dairesinin Türkiye‘de ikametgahı bulunanlardan kendiliğinden teminat
istemeyeceği, teminatın ancak inceleme elemanının ön hesapların
neticesinde inceleme elemanınca talep edilmesi halinde istenebileceği
sonucuna ulaĢılmaktadır. Zira vergi inceleme raporu düzenlenmeden ilk
hesaplama yapabilecek kiĢi mükellefin defter ve belgeleri elinde olan ve
incelemeye baĢlayan denetim elemanı olduğu açıktır.
Bu durumda, davacının ikametgâhının Türkiye‘de bulunması ve vergi
inceleme elemanı tarafından teminat istenmesi yolunda herhangi bir talep
olmaması karĢısında davalı idare tarafından bu yolda bir talep olmadan
kendiliğinden tesis edilen teminat isteme iĢleminde mevzuata uyarlılık
görülmemiĢtir.‖ ġeklinde karar verilmiĢtir. (11)
Sonuç olarak, gelir idaresi tarafından bu ihtiyati haciz ve ihtiyati tahakkuk
konusu çok yanlıĢ uygulanmaktadır. Özellikle vergi incelemeleri
neticelendikten sonra vergi daireleri kendi baĢına ihtiyati haciz ihtiyati
tahakkuk iĢlemini yürütebilmektedirler. Böyle bir uygulama yukarıda da
izah edildiği gibi hukuka uyarlı değildir.
(11) Ġzmir 4. Vergi Mahkemesinin, 11.03.2009 gün ve E:2008/1384K:2009/345 sayılı kararları.
30
Bir sahtekarlığın 90 yıllık hikayesi
Eyüp CAN
12 Aralık 2008 tarihinden bu yana kafamı kurcalayan bir sorunun
cevabını nihayet buldum.
Soru Ģu: Nasıl oldu da finans tarihinin en büyük dolandırıcısı
suçlamasıyla 12 Aralık'ta gözaltına alınan Bernard Madoff, bir yalan
üzerine kurulu "Ponzi Oyunu"nu 20 yıl boyunca sürdürebildi?
Hele de "borcu borçla ödemek" üzerine kurulu oyunun mucidi
Charles Ponzi bile bu sistemi 6 ay sürdürebilmiĢken!
Aslında bu soruyu uzun bir süredir Amerika'da herkes birbirine
soruyor.
DüĢünsenize, Amerika'nın "en hayırsever-en sofistike-en saygın"
yatırım danıĢmanı, bunca yıl herkesin gözünün içine baka baka tam 70
milyar doları iç etti.
Hem de finans cahillerinin paralarını değil, toplam 5 bini bulan
aralarında HSBC, BNP Paribas, UniCredit gibi dünya devi bankaların da.
Fortune dergisi geçen hafta Madoffun yakınlarının izini sürerek sis
perdesini aralamaya çalıĢtı. Fakat ben kendi cevabımı Fortu-ne'un son
sayısında değil, yaklaĢık 90 yıl önce konuyu The Boston Post'un manĢetine
taĢıyan Wllliam McMasters'in anılarında buldum. Nasıl mı?
Gelin isterseniz filmi en baĢa saralım.
Tarih 24 Temmuz 1920.. Kuzey Amerika bölgesinin önde gelen
gazetelerinden The Boston Post'un manĢeti: "Üç ayda paranızı ikiye
katlayın."
45 günde yüzde 50 faiz vaat eden Charles Ponzi'nin ofisinin
bulunduğu Okul Caddesi bir anda yatırımcı akınına uğrar. Fakat aradan
henüz bir hafta geçmiĢken The Boston Post bir manĢet daha atar: "Ponzi
Ģu anda umutsuz bir müflis."
Peki ama nasıl olur da saygın bir gazete birbirine taban tabana zıt iki
manĢet atar?
Boston'un en büyük yayın ajansının sahibi McMasters "Ponzi
Hikâyesi" baĢlıklı bugüne kadar yayımlanmamıĢ anılarında bu çok önemli
sorunun cevabını veriyor. Çünkü Ponzi'nin PR'cısı olarak iki manĢetin
arkasındaki isim de kendisidir.
31
1920 yazının baĢında Ponzi, McMasters'in ofisine gelip Ģirketinin
tanıtımını yapmasını ister. McMaster o günü Ģöyle anlatıyor: "Eğer bu
adam iddia ettiği gibi yatırımcılara 45 günde yüzde 50 faiz verebiliyorsa
yayın dünyasında hiç kimsenin sahip olmayacağı bir müĢterim var
demektir, yok eğer bir sahtekârsa hemen kararımı verip vatandaĢtan para
toplamasını engellemeliyim."
Nitekim içindeki Ģüpheyi gidermek için ilk önce Ponzi'nin yatırımcı
akınına uğrayacağı o ilk manĢeti organize eder. Kendisinin de dahil olduğu
sorular ve Ponzi'nin verdiği cevaplar iyice Ģüphelenmesine yol açar.
Uzmanlara danıĢır ve sonunda Ponzi'nin elinde yatırımcılardan topladığı 10
milyon dolar dıĢında bir para olmadığı kanaatine ulaĢır.
Hemen The Boston Post'un yayın yönetmeniyle anlaĢır ve kendi
adıyla "Ponzi Ģu anda umutsuz bir müflis" manĢetini hazırlar.
Kariyeri açısından ciddi riskler taĢıyan o manĢet, Ponzi'nin ve
oyununun sonu olur.
Ve o gün McMasters anılarına Ģu notu düĢer: "Ġnancım o ki finans
dünyası Charles Ponzi gibi bir dolandırıcıyı bir daha asla görmez."
Ġyi ki McMasters'in kendisi değil anıları Ģu günlerde hayatta, yoksa
kahrından ikinci kez ölürdü. Çünkü Madoff bu oyunun mucidi Ponzi'nin bile
kemiklerini sızlatacak bir sahtekârlığa 20 yıl boyunca imza attı.
Hem de "araĢtırmacı gazeteciliği" ile övünen Amerikan basını ve
"Ģeffaflığın Kabe'si" sayılan Wall Street otoritelerinin gözlerinin içine baka
baka!
(16 Mayıs 2009 tarihli Referans Gazetesinden alınmıĢtır.)
32
NE MUTLU TÜRK'ÜM DĠYENE!
Tarık Barbaros Pilevne
Ahmet Bey, sabah saat 7.00'de Casio masa saatinin alarmıyla
gözlerini açtı.
Puffy yorganını kaldırdı.
Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi.
WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti.
Clear Ģampuan ve Protex sabunuyla duĢunu aldı.
Colgate ile diĢlerini fırçaladı.
Braun ile saçlarını kuruttu.
Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi.
Lipton çayını içti.
Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi.
Citizen kol saatine baktı, aile fertlerine 'Bye' deyip
Hyundai otomobiline bindi.
Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu.
Ağzına bir Polo Ģeker attı.
ġehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca,
Toshiba bilgisayarını çalıĢtırdı, Microsoft Excel'e girdi.
Ofisboy'dan Nescafe'sini istedi.
Saat 10.00'a doğru açlığını yatıĢtırmak için Grissini yedi.
Öğlen VVĠmpy's kast Food kafeteryaya gitti.
Ayaküstü, Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi.
Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıĢtırdı.
AkĢamüzeri iĢ çıkıĢı 'Image Bar'a uğrayıp JB'sini yudumladı.
Sonra köĢedeki Shopping Center'a uğradı.
EĢinin sipariĢ ettiği Ariel deterjan, Ace çamaĢır suyu, Palmolive
Ģampuan, Gala tuvale kağıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak
kasaya yanaĢtı.
Bonus kartıyla ödemeyi yaptı.
Hafta sonu eĢi Münevverle Calleria'va giden Ahmet Bey,
Showroom'ları dolaĢıp, Converse avakkabı, Lee Cooper bluejean satın aldı.
AkĢam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Ahmet Bey,
Kanallar arasında; zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi
programlar izledi.
Aynı anda Outdoor dergisini karıĢtırdı.
Uykusu gelen Ahmet Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına
geçerken, kendini mutlu hissetti.
Ne mutlu Türk'üm diyene! Diye gerindi uyudu. Hâlâ da uyuyor. Ne
zaman uyanacağı da belli değil.
33
T.C. GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
VERDĠ DAĠRESĠ BAġKANLĠĞĠ
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Sayı :…..
Konu : Yurt dıĢındaki adına sehven fazla tutarda düzenlenen faturanın
alacak notu "credit note" ile düzeltilip düzeltilemeyeceği
Ġlgi: ………. tarih ve…….sayılı dilekçeniz
ilgi dilekçenizde………………………………………..hizmetlerinin verilmesi
iĢi ile iĢtigal eden Ģirketinizin …………………hizmetlerini
verebilmek
amacıyla………..imzaladığı ve bu anlaĢmalar çerçevesinde verilen ve alınan
hizmetler için……. karĢılıklı fatura düzenlendiği, ………………,Ģirketinizce
sehven fazla tutarda fatura kesildiği ve…………..……bu fazlalığı Ģirketinizce
kendi adlarına düzenlenecek alacak dekontu "credit note" ile düzeltilmesini
talep ettiğini belirterek, karĢı …………….ülke mevzuatına göre "iade faturası"
düzenlenmesinin mümkün olmaması nedeniyle, Ģirketinize ………..alacak
dekontu "credit note" düzenlenmesinin mümkün olup olmadığı hususunda
tereddüt oluĢtuğundan baĢkanlığımız görüĢü talep edilmektedir
Bilindiği üzere; alacak ve borç notu "credit note - debit note"
uluslararası ticaret yapan Ģirketlerce ticarette öngörülmeyecek Ģekilde
ortaya çıkan maliyete iliĢkin unsurları karĢılıklı olarak dengelemek
amacıyla kullanılan notlardır. Bu notlar, genellikle satıcı tarafından alıcıya
ticari, lojistik, teknik talepler, fiyat düzeltmeleri, komisyon ve indirim gibi
nedenlerle gönderilir.
Alacak notu "credit note" satılan mal veya hizmetin istenilen kalite
standartlarına uygun olmaması sonucu ortaya çıkan indirimler ile fiyat
farklılığı gibi nedenlerle alıcının satıcıdan alacaklı olduğunu göstermek
amacıyla satıcı tarafından düzenlenen bir belgedir.
Diğer taraftan; 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "ispat edici
kağıtlar" baĢlıklı 227'nci maddesinde; "Bu kanunda aksine hüküm
olmadıkça bu kanuna göre tutulan ve üçüncü Ģahıslarla olan münasebet ve
muamelelere ait olan kayıtların tevsiki mecburidir." hükmü yer almaktadır.
Anılan hüküm gereğince tevsik edici belgeler Vergi Usul Kanunu'nun
229-242'nci maddelerinde tek tek sayılmak suretiyle belirtilmiĢ olup,
229'uncu madde ile mal teslimi ve hizmet ifalarının "Fatura" Ġle
belgelendirileceği hüküm altına alınmıĢtır.
Öte yandan; 3065 sayılım Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 35'inci
maddesinde; "Malların iade edilmesi, iĢlemin gerçekleĢmemesi, iĢlemden
vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değiĢiklik vuku bulduğu
hallerde, vergiye tabi iĢlemleri yapmıĢ olan mükellef bunlar için borçlandığı
vergiyi, bu iĢlemlere muhatap olan mükellef ise indirme hakkı bulunan
34
vergiyi değiĢikliğin mahiyetine uygun Ģekilde ve değiĢikliğin vuku bulduğu
dönem içinde düzeltir. Su kadar ki, iade olunan malların fiilen iĢletmeye
girmiĢ olması ve bu giriĢin defter kayıtları ile beyannamede gösterilmesi
Ģarttır" hükmüne yer verilmiĢtir.
Buna göre; yurt içinde yapılan ticarette herhangi bir nedenle katma
değer vergisi matrahında meydana gelen değiĢikliklerin düzeltilmesi
iĢleminde, düzeltmenin ortaya çıktığı dönem itibariyle alıcı veya satıcı
tarafından fatura düzenlenir ve yapılan düzeltme iĢlemi böylece
belgelendirilmiĢ olur.
Ancak, yurt dıĢında mukim……Ģirketinizce verilen……. hizmetine iliĢkin
faturanın fazla tutarda kesilmiĢ olması, buna iliĢkin yazıĢmaların
bulunması ve ilgili ülke mevzuatının "iade faturası" düzenlenmesine cevaz
vermemesi hallerinde düzeltme iĢleminin Ģirketinizce düzenlenecek alacak
notu "credit note" ile yapılması mümkündür.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
(Dünya Gazetesinden alınmıĢtır.)
35
Muslu IġIK
Yeminli Mali MüĢavir
Kazım Dirik Mah. M.Kemal Cad, No: 91
K:1 D:2 Bornova-Ġzmir Cep: 532 2256191
Tlf: 0 232 339 6775 Faks: 388 3569 Mühür No:1552 Ġzmir YMM
Odası/343-Bornova Ver.Dai: 56137560542
TARĠM VE KÖY ĠġLERĠ BAKANLĠĞĠ -TEġKĠLATLANMA VE
DESTEKLEME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
CĠNNAH CADDESĠ NO:16 KAVAKLĠDERE-ANKARA
TLF: 0312 4638286
YEMĠNLĠ
MALĠ
MÜġAVĠR
OLARAK
ĠZMĠRDE
FAALĠYETTE
BULUNMAKTAYIM. 5200 SAYIL! TARIMSAL ÜRETĠCĠ BĠRLĠKLERĠ ĠLE
TARIMSAL ÜRETĠCĠ MERKEZ BĠRLĠKLERĠNĠN DENETLENMESĠ ĠÇĠN YETKĠ
BELGESĠ ALMAK ĠSTĠYORUM.
BUNUNLA
ĠLGĠLĠ
OLARAK
ĠSTENĠLEN
BELGELER
EKTE
SUNULMAKTADIR.
GERENĠĞĠ ARZ EDERĠM.
Muslu IġIK
Yeminli Mali MüĢavir
EK:
1 ADET YMM FAALĠYET BELGESĠ
1 ADET YMM ODA SĠCĠL BELGESĠ
1 ADET YMM RUHSAT BELGESĠ (NOTERDEN ONAYLI)
36
Tohumlarımız elden gidiyor!
ġirin GÜVEN
Tohum Yasası çiftçileri zor durumda bırakıyor. Öyle ki, her 50
saniyede bir çiftçi iflas ediyor. Yasayla tohum satıĢı özel sektörün
kontrolüne bırakıldı. Bir anlamda gıda egemenliği de... Topraklarımıza
özgü tohumlarımızın yok olmakla yüz yüze olması ve biyolojik çeĢitliliğin
azalması da cabası...
Çoğumuz farkında bile değiliz belki, ama aslında uzun süredir
çiftçilerle çok uluslu tohum Ģirketleri arasında bir savaĢ var! AB uyum
yasaları paketi içine alınarak 2006'da yürürlüğe konulan Tohum Yasası
öyle Ģeyler getiriyor ki, çiftçilerin ayakta kalmaları neredeyse imkânsız
hale geldi. Dahası da var... Yasayla oluĢturulan "Türkiye Tohumcular
Birliği" ile tohumculuk tamamen özel sektörün kontrolüne bırakıldı. Yani
tohumlan Ģu an sadece birliğe üye, çoğu yabancı iĢtirakli ya da çok uluslu
Ģirketler satıyor. Bunlar, bir ömürlük tohumlar, çiftçilerin her yıl
Ģirketlerden yeniden tohum alması gerekiyor. Bizim her yıl ürün
alabildiğimiz
tohumlarımıza ne mi oldu? Cevap açık, genetikleriyle oynandı... Bir gene,
kendinden olmayan baĢka gen aktarılarak ancak bir kez ürün
alınması sağlanıyor. Evet, "genetiği değiĢtirilmiĢ organizmalardan (GDO)
söz ediyoruz. GDO'lu tohumla yapılan üretimin "monokültür" dediğimiz
"tek ürün ekimi‖ne doğru gitmesi de cabası. Bu doğanın dengesini
bozuyor, biyolojik çeĢitliliği azaltıyor. Sadece bizim topraklarımıza özgü
binlerce tür yavaĢ yavaĢ yok olacak. Yeter artık, bu kadar da olmaz
dediğinizi duyar gibiyim, ama bitmedi. Bitki ıslahı, çeĢit geliĢtirme, yeni
bitki çeĢitlerinin adaptasyonu ve kayıt altına alınması, kaynak ve sertifikalı
tohumlukların çoğaltanı, iĢlenmesi, ambalajlanması, pazarlanmasında da
faaliyet gösteren bu Ģirketlere patent yetkisi de verilmiĢ.
Üretimin birinci safhasını elinize geçirdiğinizde gıdaya egemen
oldunuz demektir. Önümüzde örnekler de var; tohum kontrolünü çokuluslu
Ģirketlere bırakan Hindistan'da sadece geçen yıl 16 bin çiftçi intihar etti, bu
sayı 97'den bu yana 200 bini buldu. Peki Türkiye için artık çok mu geç?
Tohum yasalarındaki yanlıĢlar nasıl düzeltilebilir? Yanıt bu konularda
çalıĢan ve sağlıklı, sürdürülebilir tarımı destekleyenlerden……
(26 Nisan 2009 tarihli Cumhuriyet Gazetesinden alınmıĢtır.)
37
Bahar Günü
Aylin Öney TAN
Bahar gelince sofralar yeĢerir, uyanan doğanın rengini yansıtır.
Bahar bayramları sofrada illa ki yeĢillik ister. Bahar yemeklerine tazelik
katan yeĢilliklerin baĢında kuĢkusuz taze soğan geliyor.
Körpecik taze soğan sürgünleri pikniklerin, bahar kutlamalarının
değiĢmez unsuru. Nevruzda yapılan nergisleme, haĢlanmıĢ yumurtanın
nergis sapına benzeyen taze soğan ve maydanoz ile sarılı yeĢilli bir
cümbüĢ oluĢturduğu harika bir bahar salatası. Aynı malzemeler Iran
Nevruzunda kuku-ye sabzi adıyla bir tür omlet gibi ortaya çıkar. Bu kez
yeĢil soğana avuç avuç taze ot eĢlik eder. Gene tıpatıp aynı malzemeler
Gaziantep'in bahar sofralarını Ģenlendirir. Bu kez yumurta taze soğan ve
maydanoz öcce tavasında göz göz mücver gibi kızartılır. Bol taze soğanla
yahniler yapılır, yoğurtlu Ģiveydiz gibi yemekler bahar damaklarına latif
tatlar bırakır.
Taze soğan her yörenin mutfağında bahar esintisi ile eĢdeğer.
Antalya'da Mayıs pidesi taze soğanla Ģenlenir. Aydın'ın Çingen pilavı taze
soğanlı olunca bir baĢka olur. Pikniklerde dürüme sarılan taze soğanın
yanında peynire bile gerek kalmaz.
Piknik deyince bahar bayramlarının en Ģenliklisinin eli kulağında.
Hıdrellezde yaygın âdetlerden biri de taze soğan falına bakmak. Bunun için
öncelikle bahçede, bostanda yan yana dikili, iki yeni biten taze soğan dalı
bulmak gerek. Soğanlara aynı hizada bir siyah, bir beyaz iplik bağlanıyor.
Ya da taze soğan dallan tepeden bir hizada kesiliyor, ipliklerle saplara
iĢaret konuyor. Hıdrellez gününden bir-iki gece önce ipler bağlandıktan
sonra merakla bekleniyor. Kara iplikli soğan daha çok boy atmıĢsa vay
halinize, bahtınız kara demektir. Eğer kısmet ak iplikli soğan dalından
yanaysa, kısmetiniz de açık demektir. Dileklerinizin olacağı aydınlık bir yıl
bekleyebilirsiniz.
Bir zamanlar taze soğan gerçekten de sadece baharda olur, kısa
zamanda soğan yumruları tombullaĢır, körpe yeĢil soğan bulunmaz olurdu.
Bu nedenle taze soğanın yeĢilliği ve körpe tadı sadece bahar yemeklerine
özgü olurdu. Artık taze soğan her dem taze, her zaman emrimize hazır ve
nazır.. Gene de baharda ona ayrı bir kıymet vermemize engel yok. Kim
bilir, belki kıymetini bilirsek kısmetli bir yıl geçirmemize bile neden olabilir.
(26 Nisan 2009 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinde alınmıĢtır.)
38
Belçika'daki bizim sokaklar
Erdinç UTKU
Sanki Anadolu'daki bir kasabaya geldiğinizi sanıp bir an Belçika'da
yaĢadığınızı unutabilirsiniz. Kasabından fırınına, turizm bürosundan
tercümanına, dönercisinden kuyumcusuna, marketine, kahvehanesine,
derneğine ve camiye kadar Türkiye'de bir alıĢveriĢ sokağında
bulabileceğiniz her Ģey fazlasıyla var. Belçika'da kendi kendine yeten
"küçük Türkiye'ler" yaratmıĢız. Anvers'te Brederodestraat, Gent'te
Sleepstraat, Beringen'de Stationstraat, Liege'de Rue Saint Nicolas,
Verviers'de Rue de Dison... Brüksel'de ise Chaussee
De aecht/Haachtsesteenweg Caddesi bu kategoriye giriyor.
Her caddenin öyküsü ayrı olsa da öznesinde hep Türkler var.
Beringen madenindeki Stationstraat ile Brüksel'deki Chaussee De Haecht
üzerinden anlatmaya çalıĢalım bizim sokakların hikâyesini...
Madenin altın zamanlarında, 60'h ve 70'li yıllarda, heterojen bir
nüfus varmıĢ Beringen-mijn'de (Beringen-Maden). Yunanlılar, Polonyalılar,
Ġtalyanlar, Ġspanyollar, Türkler... Beringen Madeni'ne çalıĢmaya Belçika'nın
dört bir yanından ve diğer ülkelerden gelenlere pek misafir muamelesi
yapılmamıĢ, çünkü zaten herkes baĢka bir yerden geliyormuĢ. 1960'larla
birlikte Türklerin ağırlığı hissedilir olmuĢ. Madenin kapanmasıyla da her
Ģey değiĢmiĢ. Belçikalı bir okul müdürünün dediğine göre "Türkler
Beringen-Mijn'ı 20 yılda küçük Türkiye'ye çevirdiler." Neredeyse tüm
binaları satın alan Türkler dükkânları, fırınlan, doktorlar, dernekleri ve
camileri ile kendi kendine yeten bir topluluk olmuĢ. Belçikalılar "Daha önce
her Ģey madenindi, Ģimdi Türklerin kiracısıyım, kirayı bir Türk'e ödüyorum"
diyorlar.
Stationsstraat'ta 1990-1994 yıllannda inĢaa edilen Belçika'nın tek
çift minareli camisi Fatih Camii, heybetiyle yaklaĢık 6500 Türk'ün yaĢadığı
Berin'gen'de Türklerin ağırlığını hissettiriyor. Madenci Türklerin anılan ise
fotoğraflarda kaldı!
Türk dostu Belediye BaĢkanı Bernard Clerfayt'ın "Belçika'daki
Türklerin baĢkenti" olarak nitelendirdiği, çoğunluğu Emirdağlı yaklaĢık 40
bin Türk'ün oturduğu Brüksel'deki Schaerbeek Belediyesi sınırlan içinde
Nasrettin Hoca ve eĢeği de heykelleriyle Belçikalıları selamlıyor.
Schaerbeek'te yer alan kilometrelerce uzunluktaki Chaussee De
Haecht/Haachtsesteenweg Caddesi'nin Ģehir merkezine yakın üç km'lik
bölümünün Türkiye'deki bir kasabadan farkı yok.
39
Türklerin Belçika'ya geldiği 1960 Tarda cadde üzerinde yoksul
Belçikalılar oturuyormuĢ. O yıllarda Arnavut Seydi'nin açtığı Ġstanbul
Kahvesi, Türklerin buraya adım atmasını sağlamıĢ. Vatanını bırakıp, para
kazanmak için Belçika'ya gelen Türklerin buluĢma noktası olmuĢ, Ġstanbul
Kahvesi.
Anadolu'da bir kasabanın günlük yaĢamındaki tüm görüntülerin
yaĢandığı bu caddede torununu gezdiren nineye de rastlarsınız, alıĢveriĢ
yapmaya gelmiĢ kadına da. Camide namazını kılmaya gelen insanları
görebildiğiniz gibi, eğlenmeye gelen kiĢileri de görebilirsiniz. Son derece
renkli olan Chaussee de Haecht'te dernek yaĢamı da renkli. Milli GörüĢ'ten
Atatürkçü DüĢünce Derneği'ne, Emirdağlılar YardımlaĢma ve DayanıĢma
Derneği'nden Diyanet Vakfı'na kadar pek çok dernek var, Ġki de camisi var
sokağın. Hafta sonlan canlı müzik eĢliğinde eğlenilen ya da lüks düğünlerin
yapıldığı mekânlar ġahbaz, Bergama, Ġzmir ve Kasım Restorantlar ise
Chaussee De Haecht'in bir baĢka yüzünü yansıtıyorlar.
Yaban ellerdeki bizim sokaklarda
insanlanmızın kıblesi ise hâlâ Türkiye!
camilerin
kıblesi
Kabe,
(26 Nisan 2009 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinden alınmıĢtır.)
40
KAYBOLAN FATURALARA ĠLĠġKĠN YAPILACAK
KARġILAġILMASI MUHTEMEL RĠSKLER
ĠġLEMLER
VE
Fatih GÜNDÜZ
I-GĠRĠġ
Mükellefler, iĢletmelerinin mali durumunu, üçüncü kiĢilerle ticari iliĢkilerini
ve vergi ile ilgili hesaplarını tespit etmek amacıyla VUK‘a göre belirtilen
belgeleri düzenlemek ve defterleri tutmak zorundadırlar. Söz konusu
tutulan defterlerin ve düzenlenen belgelerin VUK‘ un 253. maddesi
gereğince ilgili bulundukları yılı takip eden takvim yılından baĢlayarak beĢ
yıl süre ile muhafaza etmek zorundadırlar. Mükellefler defterlerin
saklanması konusunda özen gösterirken defterlere kaydedilen alıĢ ve
hâsılat
belgelerinin
saklanması
konusunda
gereken
özeni
göstermemektedirler. Yazımızda mükelleflerin defter ve belgelerinin
ibrazının önemi ve mükelleflerin hâsılat faturalarını ibraz etmemesi halinde
karĢılaĢacağı muhtemel riskleri açıklamaya çalıĢacağız.
II. DEFTER VE BELGE ĠBRAZ ETME ZORUNLULUĞU VE YAPTIRIMI
A- DEFTER VE BELGELERĠN KAYBOLMASI HALĠNDE MÜKELLEFÇE
YAPILACAK ĠġLEMLER
Defter ve belgelerin kaybolması halinde söz konusu durumun anlaĢıldığı
tarihte iĢletme içinde düzenlenecek bir tutanakla tespit edilmesidir.
Düzenlenen tutanakta iĢletmeyle ilgili muhasebeden sorumlu kiĢi ve
iĢletme sahibi veya genel müdürün imzaları bulunmalıdır. Tespit
tutanağında; kaybolan belgelere iliĢkin ayrıntılı bilgiler vererek gazete
ilanının verileceği mahkeme tespiti ve vergi dairesine bildirim konularına
yer verilir.
Bu iĢlemden sonra bir gazeteye ilan verilerek söz konusu ilanda kayıp
belgelerin Seri ve Sıra No.su ile adedine yer verilir.
Olayın tutanağa bağlandığı tarihten itibaren 15 günü geçirmeden
mahkemeye
baĢvurularak
tespit
davası
açılmalıdır.
Mahkemeye
baĢvururken gazete ilanı ve iĢletme içinde düzenlenen tutanakta
mahkemeye ibraz edilmelidir. Mahkemeden talep edilmesi gereken ise
kayıp faturaların geçersizliği ve zayi belgesi verilmesi talep edilmelidir.
Mahkeme kararı alındıktan sonra (lehe veya aleyhe) bir dilekçe ekinde
tutanak ve gazete ilanı ile birlikte vergi dairesine bildirimde bulunulur.
B- GELĠR VE KURUMLAR VERGĠSĠ YÖNÜNDEN
VUK‘ un 30. maddesinin 3. bendi gereğince tutulması mecburi olan
defterlerin vergi incelemesi. Yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple
ibraz edilmemesi re‘sen takdir nedenidir. Yani defter ve belgelerin kaybı
halinde vergi incelemesine yetkili olanlara ibraz edilemeyeceğinden re‘sen
vergi tarh edilir. Ancak mükellef beyannamesini vermeden defter ve
41
belgelerini kaybetmiĢse matrah takdir komisyonunca saptanır. Mükellef
takdir edilen bu miktarı kabul ederse beyannamesini bu miktar üzerinden
verir. Bu miktarın belli bir kısmını kabul ederse kabul ettiği kısım
üzerinden beyanname verir ve yargı yoluna gider. Bu durumda yargı
kararına göre iĢlem yapılır. Mükellefe her hangi bir ceza kesilmez. Mükellef
kendisine bildirilen matrahı beyan etmez veya yargı yoluna gitmezse vergi
matrahı re‘ sen takdir edilir.
Diğer taraftan VUK‘ un 373. maddesine göre “Bu kanunda yazılı mücbir
sebeplerden her hangi birinin vukua geldiği malum ise veya tevsik ve ispat
olunursa vergi cezası kesilemez.” denilmektedir. Burada mükellef defter ve
belgelerini mücbir sebeple kaybettiğini TTK‘ ya göre aldığı zayii belgesi ile
ispatlayabilir Bu durumda ceza uygulaması yapılmamaktadır.
Öte yandan mükellefin defter ve belgelerini mücbir sebep sayılan haller
dıĢında kaybetmesi halinde defter ve belgelerini vergi incelemesine yetkili
olanlara ibraz edemeyeceği için vergi matrahı re‘sen takdir edilir.VUK‘un
352.maddesine göre kesilen usulsüzlük cezası iki kat uygulanır.Ayrıca
VUK‘un 359.maddesi uyarınca hapis cezası uygulanması için Cumhuriyet
Savcılığı‘na suç duyurusunda bulunulur.
C-KATMA DEĞER VERGĠSĠ KANUNU’NA GÖRE KDV ĠNDĠRĠMĠ
Katma Değer Vergisi Kanunu‘nun 34/1.maddesine göre,”vergi,alış faturası
ve benzeri belgelerde gösterilmesi ve bu belgelerin kanuni defterlere
kaydedilmesi şartıyla indirilebilir.”Vergi inceleme elemanları bu hüküm
gereği defter ve belgelerini ibraz etmeyen mükelleflere gelir ve kurumlar
vergisi
yönünden
çok,KDV
indirimlerini
ret
eden
raporlar
düzenlenmektedirler.
Ancak Maliye Bakanlığı‘nda mücbir sebep nedeniyle defter ve belgelerin
kaybeden mükelleflerin, zayi belgesi olması Ģartıyla KDV indirimlerinin red
edilmemesi yönünde görüĢ oluĢturmuĢtur. Maliye Bakanlığı defter ve
belgelerini deprem ve sel felaketi nedeniyle kaybeden mükelleflerin hiçbir
Ģart aramadan KDV indirimlerini kabul etmektedir. Deprem ve sel felaketi
dıĢındaki(hırsızlık, yangın ve münferit su basması gibi) münferit nedenler
le defter ve belgelerini kaybeden mükellefler, mal ve hizmet alıĢlarını
belgeleyen vesikalarını inceleme elemanına ibraz etmeleri halinde KDV
indirimleri kabul edilmektedir.
Defter ve belgelerini süresi içinde mücbir sebeple kaybettiğini ispatlayan
zayi belgesi almayan mükelleflerin KDV indirimleri reddedilmektedir.
III.
BAZI
HÂSILAT
FATURALARININ
KAYBOLMASI
VE
KARġILAġILAN YAPTIRIMLAR
Vergi incelemeleri genelde geçmiĢ yılları kapsamaktadır. Bu nedenle
özellikle vergilendirme döneminin üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra
yapılan vergi incelemelerinde mükellefler defter ve belgelerin ibrazında
sorunlar yaĢayabilmektedir. Özellikle hâsılat faturalarının ibrazında
mükelleflerce sorunlar yaĢanmaktadır. Ġnceleme yılının geçmiĢ dönemlerle
ilgili olması nedeniyle mükellefler inceleme elemanlarına bir kısım hâsılat
faturalarını ibraz edememektedirler. Mükelleflerce ibraz edemedikleri
42
hâsılat faturalarının kullanılmadığını da ispatlaması gerekmektedir. Ġptal
ettirilmeyen ve kullanılmadığı kanıtlanamayan belgelerin inceleme
elemanlarınca kullanıldığının kabul edileceği kuĢkusuzdur.
Bu belgelere göre hâsılat tespitinin ise kullanıldığı herhangi bir Ģekilde
tespit edilen belgelerde yer alan tutarların ortalaması alınarak bulunacak
hâsılat miktarlarına göre; tespit edilmiĢ bir tutar yoksa aynı ciltte yer alan
ve mükellefin beyan ettiği miktarlar, yani kullanılan faturalardan hareketle
kullanılmadığı kanıtlanamayan faturalar için hâsılat tespiti söz konusu
olacaktır.
Yine incelemeler esnasında karĢılaĢılan mükelleflerin fatura ciltlerinden bir
kısmının çalınmasıdır. Özellikle son yıllarda sahte belge düzenleyen
mükelleflerin kullandığı bir yöntem olarak incelemelerde karĢılaĢılmak
tadır. Söz konusu bu tür durumlarda Kaybolan faturaların, bilahare
herhangi birisinin bir baĢka iĢyerinde çıkması, halinde genellikle faturası
kaybolan yükümlü sorumlu olmakta ve tarhiyat faturası kaybolan
yükümlüye yönelik yapılmaktadır. Ancak belgesi kaybolan mükellefler söz
konusu belgelerin. Kullanılması halinde kendi firması tarafından
düzenlenmediğinin ispat edilmesi halinde ilgili mükellefe iliĢkin olarak
herhangi bir vergisel iĢlem yapılmaz. Ancak bu durumu ispatlayamazsa
vergi tarhiyatıyla karĢı karĢıya kalabilir.
Hâsılat faturalarının kaybolmasına iliĢkin olarak verilen mahkeme kararının
özeti aĢağıdaki gibidir.
DanıĢtay Dokuzuncu Dairesi‘nce verilen karar‘da,‖Yükümlü tarafından
inceleme elemanınca verilen ifadede, fatura cildinin kullanılmak üzere
Ģoföre verildiği kaybolması nedeniyle ibraz edilemediği belirtilmiĢ ise de,
bu husus somut belgelerle kanıtlanamamıĢtır.
Ayrıca fatura cildinin kaybolduğuna dair Vergi Dairesi‘ne bilgi verildiği gibi,
kaybolma olayının tespiti yoluna da gidilmediği ve incelemek üzere
ibrazının istenmesi üzerine bu hususun ileri sürüldüğü görülmüĢtür.
Bu nedenle yükümlünün, faturaların kaybolduğu yolundaki soyut iddiasının
kabulüne imkân bulunmadığından, hâsılat yazılmadığı ve kasten vergi
ziyaına sebebiyet verildiği açık olan fatura tutarlarına göre saptanan
matrah farkı üzerinden salınan vergi miktarına göre kaçakçılık cezası
kesilmesinde kanuna aykırılık görülmediğinde, kesilen kaçakçılık cezasını
kusur cezasına çeviren Vergi Mahkemesi kararında yasal isabet
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle Vergi Dairesi temyiz isteminin kabulüyle Vergi
Mahkemesi kararın bozulmasına oyçokluğuyla karar verildi.‖(1)
Yine verilen bir mahkeme Kararı‘nda ―Cilt halindeki faturaların belli bir sıra
takip etmesi ve bu sıraya göre düzenlenmesi gerektiğinden, kullanıldığı
tespit edilen faturalardan önceki faturaların da kullanıldığının kabulü
gerekir. Ġzinsiz bastırılan bir adet faturanın kullanıldığı tespit edildiğinde ve
bu husus davacı tarafından da kabul edildiğine göre, izinsiz bastırılmıĢ olsa
43
dahi tek faturanın bastırılması ekonomik ve ticari Ġcaplara uygun
olmadığından, kullanıldığı saptanan faturanın izinsiz olarak bastırılan bir
cildin içerisindeki fatura olduğu ve numara sırasına göre, söz konusu
faturadan önceki faturaların tamamının kullanıldığının kabulü, Vergi Usul
Kanunu‘nun 3. maddesinin (B) bendi hükmü gereğidir. Olayda ise söz
konusu faturaların basılmadığına ve kullanılmadığına iliĢkin herhangi bir
kanıt mevcut olmayıp, durumun özelliğine göre, matrahın belirlenmesinde
kullanılan fatura tutarının esas alınmasında da hukuka aykırılık
bulunmadığından, aksi yönde verilen ısrar kararında yasal isabet
görülmemiĢtir.‖(2),Ģeklinde karar verilmiĢtir.
IV- SONUÇ
Yukarıda izah etmeye çalıĢtığımız üzere son dönemlerde mükelleflerin
fatura kaybetme ve fatura çalınma olayları daha sık olarak karĢımıza
çıkmaktadır. Bazı olaylarda da söz konusu faturalar çalınmak suretiyle
gerçeğe aykırı olarak düzenlenmektedirler. Bu nedenle mükellefler çalınan
faturalara iliĢkin olarak çalındığı tarih itibariyle yukarıda belirtilen yerlere
gerekli bildirimde bulunmaları gerekmektedir. Ayrıca belgesi kaybolan
mükellefler söz konusu belgelerin kullanılması halinde kendi firması
tarafından düzenlenmediğinin ispat edilmesi halinde ilgili mükellefe iliĢkin
olarak herhangi bir vergisel iĢlem yapılmaz. Ancak bu durumu
ispatlayamazsa vergi tarhiyatıyla karĢı karĢıya kalabilir. Bu nedenle
mükellefler gerek hasılat faturaların saklanması gerekse gider belgelerinin
saklanmasında gerekli özeni göstermeleri gerekmektedir.
(1)
(2)
Dn.9.D.‘nin, 29.12.1992 tarih ve E.1992/2704, K.1992/3403
sayılı kararı.
DVDDGK‘nın, 07.04.2000 tarih ve E.1999/441,K.2000/134 sayılı
kararı.
(YaklaĢım Dergisinin Mayıs/2009 sayısından alınmıĢtır.)
44
Kaybolan BoĢ Faturalar Ġçin Zayi Belgesi Talep Edilmesini Türk
Ticaret Kanunu Açısından Değerlendirilmesi
Soner ALTAġ
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müfettişi
I.GiriĢ
Tacirlerin iĢletmeleriyle ilgili ticari defter ve belgeleri, zaman zaman
öngörülemeyen
birtakım
sebeplerle
ellerinden
çıkmaktadır.
Son
zamanlarda en sık rastlanan kaybolma usulü ise, henüz kullanılmamıĢ olan
boĢ fatura koçanlarının çalınması olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu durum,
tacirleri ilerleyen süreçte olası bazı olumsuz durumlarla karĢı karĢıya
getirmekte, bunu giderebilmek için de ilgililer mahkemelere müracaatla
kendilerine zayi belgesi verilmesini talep etmektedirler. Ancak, yerel
mahkemeler bu tür talepleri reddetmekte, Yargıtay da yerel mahkemelerin
bu yöndeki kararlarını onamaktadır. Bu haliyle, konu, tacirler yönünden
içinden çıkılamaz bir hal almaktadır.
Dolayısıyla, bu çalıĢmamızda, Türk Ticaret Kanunu‘na göre zayi belgesinin
hangi hallerde verilebileceği ve kullanılmamıĢ boĢ faturaların kaybolması
halinde zayi belgesi istenip istenemeyeceği hususları ele, alınacak, son
kısımda ise bu konumda olan tacirlere yönelik önerilerimize yer
verilecektir.
*Bu çalıĢmada belirtilen görüĢler yazarına ait olup, çalıĢtığı kurumunu bağlamaz.
II. Türk Ticaret Kanununa Göre Defter Tutma ve Ticari Belgeleri
Saklama Zorunluluğu
II. a. Defter Tutma ve Ticari Belgeleri Saklama Zorunluluğu:
Türk Ticaret Kanunu‘nun 66‘ncı maddesine göre, ister gerçek isterse tüzel
kiĢi olsun, her tacir, defter tutmakla yükümlü tutulmuĢtur. Defter tutma
yükümlülüğü tacir sıfatının kazanılması ile baĢlar ve o sıfatın sona ermesi
ile biter. Türk Ticaret Kanunu, tacir olan gerçek veya tüzel kiĢilerin tutmak
zorunda oldukları ticari defterlerin bir kısmını türü ve mahiyetleri itibariyle
tespit etmiĢ, diğer defterlerin tutulması hususunu ise iĢletmenin ―mahiyet
ve önemine göre‖ tacirin takdirine bırakmıĢtır. Buna göre;
— Tüzel kiĢi tacirler, yevmiye defteri, defteri kebir, envanter defteri ve
karar defteri 1 (TTK, m.66/f.1, b.1),
— Gerçek kiĢi tacirler ise yevmiye defteri, defteri kebir, envanter
defteri ya da iĢletmesinin mahiyet ve önemine göre sadece iĢletme
defteri 2 (TTK, m 66/f.1,b.1)tutmak zorundadırlar.
Yukarıda sayılanlar, tacirler tarafından tutulması zorunlu bulunan ―asgari
defterlerdir. Ancak, iĢletmenin mahiyet ve önemi baĢkaca defterlerin de
tutulmasını gerektiriyorsa, tacir bu defterleri de tutmak zorundadır.
Dolayısıyla, TTK‘ da veya diğer özel kanunlarda (vergi kanunları,
45
bankacılık, sigortacılık mevzuatı gibi) bazı defterlerin tutulması
zorunluluğu hüküm altına alınmıĢsa, bu defterlerin de ayrıca tutulması
gerekir. Örneğin,TTK, anonim Ģirketlerde 66‘ncı maddede sayılanlardan
baĢka, “Pay Sahipleri Defteri” (TTK, m.326) ve tahvil çıkarıldığı takdirde
―Tahvil Defteri‖ (TTK, m.428) tutulmasını da zorunlu tutmuĢtur.
Kanun, defter tutma konusunda getirdiği bu zorunluluğun yanında,
tacirleri, “işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf,
fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kâğıtlarla ödemelerini gösteren
vesikaları ve yazdığı mektup yazı ve telgraf namelerin kopyalarını ve
mukaveleleri taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme
İlamları gibi belgeleri muntazam bir tarzda dosya halinde saklamakla” da
yükümlü tutulmuĢtur.3
1 TTK‘nun 18‘inci maddesine göre kurulan ve özel hukuk hükümlerine göre idare edilmek
veya ticari Ģekilde iĢletilmek üzere devlet vilayet, belediyeler gibi kamu tüzel kiĢileri
tarafından kurulan, ancak tüzel kiĢiliği bulunmayan ticari iĢletmeler ile dernekler
tarafından kurulan ticari iĢletmeler ve bunlara benzeyen ve hükmi Ģahsiyeti olmayan
diğer ticari teĢekküller, yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defteri tutarlar karar
defteri tutmazlar (YFK, m.661f.1, b.2).
2 ―TTK‘nun 66‘ncı maddesinin birinci fıkrasının üçüncü bendinde, gerçek kiĢi tacirlere,
sadece iĢletme defteri ile yetinme seçimi tanınmakla birlikte, bu serbestiyet, sadece
tacirin arzusuna bırakılmıĢ değildir. ĠĢletmenin mahiyet ve önemine göre iĢletme defteri
ticarethanenin ihtiyacını karĢılamaya yetiyorsa, ancak o zaman seçimlik hak doğar.
Yoksa, yevmiye defteri, envanter defteri ve defteri kebirin tutulması mecburidir.‖ Detaylı
açıklama için bkz. DOGANAY, Ġsmail, Türk Ticaret Kanunu ġerhi-1.Cilt, 2. Baskı, Olgaç
Matbaası, Ankara 1981, s.330)
Dolayısıyla, ticari defterlere geçirilmiĢ yahut geçirilmesi gereken kayıtların
dayanağını oluĢturan belgelerin ve iĢletmeyle ilgili sözleĢme, taahhüt,
senet, mahkeme ilamı ve benzeri belgelerin de ticari defterlerle birlikte
düzenli bir Ģekilde muhafazası zorunludur.
II. b. Defter Tutma ve Ticari Belgeleri Saklama Yükümlülüğünden
Doğan Sorumluluk Halleri:
T- Ticaret Kanunu, ticari defterlerin tutulmasını zorunlu tutmakla birlikte,
ticari defterlerin bizzat tacir tarafından tutulmasını Ģart koĢmamıĢtır.
Ancak, “tacirin defter tutma mükellefiyetini yerine getirmeye yetkilil kıldığı
kimsenin bu defterlere geçirdiği kayıtların,o tacirin kendisi tarafından
tutulmuş kayıtlar hükmünde” olacağını belirtmiĢtir (TTK, m67/1).Bu
nedenle, tacirin, açık veya zımni iradesi üzerine muhasebeci tarafından
tutulan ticari defterler,tacir tarafından tutulmuĢ kabul edilecektir.4
Kanunun67‘nci maddesinin ikinci fıkrasında ise “Ticari defterlerin kısmen
veyaya tamamen mevcut olmamasından yahut kanuna uygun surette
tutulmamasından veyahut saklanması mecburi olan defter ve kağıtların
gereği gibi saklanmamasından doğan mesuliyet doğrudan doğruya işletme
sahibine ve hükmi şahıslarda idare organının azalarına veya idare işlerine
salahiyetli olan kimselere ve hükmi şahsiyeti olmayan ticari işletme ve
46
teşekküllerde onları idareye salahiyetli olan kimselere aittir” denilmiĢ,
sayılanların “kusuru memur ve müstahdemlerine yükleterek bu
mesuliyetten kurtulamayacakları” hüküm altına alınmıĢtır. Burada
kastedilen hukuki sorumluluktur.
3 Bu konuda, Vergi Usul Kanunu‘nun 253 ve 256‘ncı maddelerinde de hükümler
bulunmaktadır. Bu manada, VUK‘a göre defter tutmak mecburiyetinde olanlar, tuttukları
defterlerle VUK‘un Ġkinci kitabının Üçüncü kısmında yazılı ilgili bulundukları yılı takip eden
takvim yılından baĢlayarak beĢ yıl süre ile muhafaza etmek ve muhafaza etmek zorunda
oldukları her türlü defter, belge ve karneler ile vermek zorunda bulundukları bilgilere
iliĢkin mikro fiĢ,mikro film, manyetik teyp, disket ve benzeri ortamlardaki kayıtlarını ve
bu kayıtlara eriĢim veya kayıtları okunabilir hale getirmek için gerekli tüm bilgi ve Ģifreleri
muhafaza süresi içerisinde yetkili makam ve memurların talebi üzerine ibraz ve inceleme
için arz etmek zorundadırlar.
4 D0ĞANAY, age, s.333.
5 66‘ncı maddenin birinci fıkrasının 1 ila 3‘üncü bentlerinde sayılan defterleri tutma
mükellefiyetini hiç veya kanuna uygun Ģekilde yerine getirmeyip de ikinci fıkraya göre
mesul olanlar üç milyon liradan otuz milyon liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır.
Defterlerin kanuna uygun Ģekilde tutulmaması halinde, bunları tutmakla vazifelendirilmiĢ
olan kimseler dahi aynı cezaya mahkûm edilirler. Diğer kanunlarda bulunan cezai
hükümler rnahfuzdur (TTK,m.67/f.3);
Defter tutma zorunluluğuna aykırılığın cezai müeyyidelerine 5,6 ise,
T.Ticaret Kanunu‘nun 67‘nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilmiĢtir.
Bununla birlikte, TTK, ticari defter ve belgelerin saklanması zorunluluğuna
aykırılık hali için herhangi bir cezai müeyyide öngörmemiĢtir.
ll. c. Ticari Defter ve Belgelerin Saklama Süresi:
TTK‘nun
68‘inci
maddesinin
birinci
fıkrasında
―Defter
tutmak
mecburiyetinde bulunan kimse ve iĢletmeye devam eden halefleri
defterleri son kayıt tarihinden ve saklanması mecburi olan diğer hesap ve
kağıtları tarihlerinden itibaren on yıl geçinceye kadar saklamaya
mecburdurlar.7‖ denilmiĢ, ancak hangi defterlerin saklanması gerektiği
açıklanmamıĢtır. Bununla birlikte, Kanunun müteakip 69‘uncu maddesinin
ikinci fıkrasında, tacirlerin tutmaya zorunlu oldukları defterlerle birlikte
tutmak istedikleri defterleri de (ihtiyari defterler) kullanmaya,
baĢlamadan, önce bir beyanname ile ticaret sicili memurluğuna
bildirmeleri zorunlu kılındığından ve 82‘nci maddesi gereği ticari defterlerin
delil vasfı taĢıyabilmeleri için içeriklerinin birbirini teyit etmeleri Ģartı
arandığından, ihtiyari defterlerinde, diğer defterler gibi son kayıt
tarihinden itibaren on yıl geçinceye kadar saklanması gerektiği
kanısındayız.8
(Dipnot 5’in devamı)
Bilindiği üzere 5083 sayılı ―Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun‖
ile eski Türk Lirası‘ndan altı sıfır atılmıĢ ve anılan Kanunun 3‘üncü Maddesi gereği de
Kanunlarda ve diğer mevzuatta Türk Lirasına veya liraya yapılan atıfların, bir milyon Türk
Lirası eĢittir bir Yeni Türk Lirası değiĢim oranında Yeni Türk Lirasına yapılmıĢ sayılacağı
belirtilmiĢtir. 4.4.2007 tarihli ve 2007/11963 sayılı Bakanlar Kumlu Kararının eki Karar ile
de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para birimi olan Yeni Türk Lirası ve Yeni KuruĢta yer
alan ‗Yeni‖ ibarelerinin l/1/2009 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılacağı hükme
bağlanmıĢtır. Bu manada, TTK‘nun 67‘nci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen para
cezasını, günümüz itibariyle ―üç Türk Lirasından otuz Türk Lirasına kadar‖ Ģeklinde
47
anlamak gerekir. Öte yandan, 01.03.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5252
sayılı Yasa ile yürürlükten kaldırılmıĢ ve anılan Yasanın yerini 26.09.2004 tarih ve 5237
sayılı yeni Türk Ceza Kanunu almıĢtır. Yine, 5252 sayılı Kanunun 4‘üncü maddesinin (b)
bendinin (9) alt bendine göre ―1.1.1994 tarihinden 31.12.1998 tarihine kadar yürürlüğe
girmiĢ kanunlardaki para cezaları‖ yirmi dokuz katına çıkarılmıĢtır.
6 Söz konusu cezai müeyyide, sadece T.Ticaret Kanunu‘nun 66‘ncı maddesinin 1, 2 ve
3‘üncü bentlerinde sayılan ticari defterler hakkındadır. ĠĢletmenin mahiyet ve önemine
göre tutulması gerekli olan diğer defterlerin hiç veya kanuna uygun olarak tutulmaması
halinde, cezai sorumluluk doğmayacaktır. Defterlerin kanuna uygun bir Ģekilde
tutulmaması halinde, bunları tutmakla görevlendirilmiĢ olan kiĢiler de -örneğin;
muhasebeciler- aynı cezaya mahkûm edilirler.
7 Gerçek kiĢi tacirin ölümü halinde mirasçıları ve ticareti terk etmesi halinde kendisi
defter ve kâğıtları saklamakla mükelleftirler. Ancak mirasın resmi tasfiyesi halinde defter
ve kâğıtlar birinci fıkrada yazılı müddetle sulh mahkemesi tarafından saklanır. Kolektif ve
adi komandit Ģirketlerin her ne suretle olursa olsun infisahı halinde ise, bunlara ait defter
ve kâğıtlar, Ģirket merkezinin bulunduğu yerdeki yetkili mahkeme tarafından 1 ‗inci fıkra
gereğince saklanmak üzere ortaklardan birine veya notere, diğer Ģirketlerin infisahı
halinde ise, notere tevdi olunur. Noter harç ve ücreti Ģirket mevcudundan ödenir (TTK,
m.68/f.2–3).
111. KullanılmıĢ Olan Ticari Defter ve Belgelerin Saklama Süresi Ġçerisinde
Kaybolması
TTK, ticari defterlerin ve bu defterlere iĢlenen kayıtların dayanağını
oluĢturan ter türlü belgenin, on yıl süre ile saklanmasını zorunlu tuttuğu
halde, buna aykırı davranılması, yani defter. ve belgelerin saklanmaması
fiili için herhangi bir cezai sorumluluk öngörmemiĢtir.
Bununla birlikte, Kanunun 68‘inci maddesinin dördüncü fıkrasında “Bir
tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kağıtlar; yangın, su baskını,
veya yer sarsıntısı gibi bir afet sebebiyle ve kanuni müddet içinde ziyaa
uğrarsa, tacir, zıyaı öğrendiği tarihten itibaren on beş gün içinde ticari
işletmesinin bulunduğu yerin salahiyetli mahkemesinden kendisine bir
vesika verilmesini isteyebilir.
Mahkeme lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir. Böyle
bir vesika almamış olan tacir defterlerini ibrazdan kaçınmış sayılır.”
denilmiĢtir.
Bu nedenle, saklamak zorunda olduğu defter ve belgelerin on yıllık kanuni
süre içerisinde zayi 9 olması halinde, tacirin, bu durumu öğrendiği tarihten
itibaren adli tatil içinde de müracaat gerekir 10, en geç on beĢ gün içinde
ticari iĢletmesinin bulunduğu yerin asliye ticaret mahkemesinden (yoksa
asliye hukuk mahkemesinden) gereken ‗zayi vesikasını (belgesini)‖ alması
gerekir, böyle bir belge almadığı takdirde tacir ticari defterlerini ibrazdan
kaçınmıĢ sayılır.
TTK‘nun 68‘inci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “yangın, su
baskını veya yer sarsıntısı gibi bir afet” tabiri, sınırlayıcı mahiyet arz
etmemektedir. Çünkü kanun koyucu ‖gibi‖ demek suretiyle bu hususu
açıklamıĢ bulunmaktadır. Tacirin elinde olmayan olağanüstü her türlü
doğal afet ve sosyal olaylar (hırsızlık, yağma vs.), zayi belgesi istenmesi
sonucunu haklı gösterebilir. Bununla birlikte, anılan maddede “mahkeme
48
lüzumlu gördüğü delillerin toplanmasını da emredebilir” denilmiĢ, böylece,
mahkemelere ilgilinin beyanı yanında lüzum görülen hususları araĢtırma
yetkisi de verilmiĢtir.
8 DOĞANAY‘ ın görüĢü de bu yöndedir. Bkz. DOĞANAY, age, s.336.
9 Zayi: Kaybolma, yitme, yok olma, elden çıkma, yarasız olma, mahvolma. Büyük Türkçe
Sözlük, www.tdkterim.gov.tr
10 DOĞANAY age, s336.
Bunun yanında, tacirin basiretli bir iĢadamı olduğu veya olması gerektiği
(TTK, ın. 20/2) vasfından hareket ederek, defter ve belgelerini
muhafazada bir kusurunun olmaması gerekir. 11
Zayi belgesi talebi, madde metninden de anlaĢılacağı üzere, bir tespit
isteğinden ibaret olup, davada hasım gösterilme zorunluluğu yoktur.Tespit
davası ile verilebilecek olan bu gibi vesikaların aksinin ispatı halinde iptali
de her zaman mümkündür. 12
Ayrıca, zayi belgesi için müracaat ederken, Kanunun 68‘inci maddesinin
dördüncü fıkrasındaki ―on beĢ‖ günlük sürenin “hak düşürücü” bir süre
olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim bu husus mahkemeler
tarafından res‘en dikkate alınmaktadır. Kanun koyucu bir süreyi, sırf bir
haktan doğan ―dava hakkını‖ tamamen ortadan, kaldırmak için koymuĢ
ise, o süre ‖hak düĢürücü‖ süredir. 13, Nitekim Yargıtay da, bu madde deki
on beĢ günlük süreyi ―hak düĢürücü‖ süre olarak kabul etmiĢtir. 14
IV. DoldurulmamıĢ BoĢ Faturalar Ġçin Zayi Belgesi Ġstenebilir mi?
TTK‘nun 68‘inci maddesinin son fıkrasına göre, zayi belgesi, sadece
“tacirin saklamakla mükellef olduğu defter ve kâğıtlar” için. Ġstenebilir ve
verilebilir. Tacirin “saklamakla mükellef olduğu kâğıtlara” ise Kanunun
66‘ncı; maddesinin ikinci fıkrasında yer verilmiĢtir. Buna göre “tacirlerin
işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup, yazı, telgraf, fatura,
cetvel, sene” gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini gösteren vesikaları ve
yazdığı mektup, yazı ve telgraf namelerin kopyalarını ve mukaveleleri,
taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri ve mahkeme ilamları gibi
belgel4 muntazam bir tarzda dosya halinde saklamaları mecburidir.” (TTK,
m.66/f.2)
66‘ncı maddenin: anılan fıkra metninden de anlaĢılacağı üzere, Kanunun
saklanmasını emrettiği belgeler, tacirin yasal defter kayıtlarına intikal eden
ya da intikal etmesi gereken mal ve hizmet alımlarının dayanağını teĢkil
eden fatura, yazı, senet ve ödeme vesikaları baĢta olmak üzere, iĢletmeyle
ilgili olarak yazılan ve gönderilen bilumum yazılar, sözleĢmeler, senetler,
mahkeme ilamları ve sair belgelerdir.
11 DOĞANAY, age, s.338.
12 Yargıtay HGK‘nun 19.09.1970 gün ve E.1967/T–63, 1(1970/442 sayılı;
11.HD‘nin 26.10.1981 tarih ve E.1981/3250, K.1981/3536 sayılı;
11.HD‘nin 29.05.2006 tarih ve E.2005/5937, K.2006 /6298 sayılı;
11.HD‘nin 07.03.2005 tarih ve E.2004/5487, K.2005/2068 sayılı
kararları.
49
13 DOĞANAY, age, s.338.
14 Yargıtay TD‘nın 02.10.1972 gün ve E.1972/4000, K.4027 sayılı;
11.HD‘nin 24.3.l975 gün ye E. 1975/453, K.197512051 sayılı kararları.
Bu itibarla, ticari iĢletmenin mal ve hizmet alımlarına iliĢkin bir mal veya
hizmet alımı gerçekleĢmiĢse, buna iliĢkin olarak satıcı yahut sağlayıcıdan
temin edilen faturanın ve ödemeyi gösteren vesikaların on yıl süre ile
saklanması gerekecektir
Bununla birlikte, kanun, henüz kullanılmamıĢ olan boĢ faturalar için böyle
bir saklama zorunluluğu öngörmemektedir. Henüz doldurulmamıĢ olarak
muhafaza edilen boĢ faturaları, TTK‘nun 66‘ncı maddesinin ikinci fıkrasında
tanımını bulan ―tacirlerin iĢletmeleriyle ilgili iĢler dolayısıyla aldıkları‖
belgeler olarak değerlendirmek de mümkün değildir‘. 15, Belirttiğimiz
üzere, TTK‘nun saklanmasını zorunlu tuttuğu belgelerin niteliği, Kanunun
66‘ncı maddesinde açıkça belirtilmiĢtir. Oysa boĢ olarak muhafaza dilen
faturalar için, böyle bir keyfiyet söz konusu değildir. Kaldı ki, henüz
doldurulmamıĢ olmaları itibariyle, boĢ faturalar, herhangi bir iĢlemin
dayanağını da oluĢturmamaktadır.
Konu hakkındaki görüĢümüzün daha iyi anlaĢılabilmesi bakımından, Ģu
örneği verebiliriz: ticari iĢletmesinde kullanmak üzere fatura bastıran bir
tacir, bu iĢlem dolayısıyla matbaaya yaptığı ödemeyi yasal defterlerine
kaydedecek ve bu kaydın dayanağını oluĢturan matbaa faturasını ve
ödemeyi gösterir belgeyi on yıl süreyle saklamak zorunda kalacaktır.
Ancak, aynı zorunluluk, bastırılan boĢ faturalar için geçerli olmayacaktır.
Dolayısıyla, “saklanması zorunlu bir belge” olmaması noktasında, henüz
doldurulmamıĢ olan boĢ faturaların kaybolması yahut çalınması halinde,
TTK‘ nun 68‘inci maddesinin son fıkrasında tanımını bulan “zayi belgesi”
isteme koĢullarının gerçekleĢmeyeceği, bu nedenle de ilgilisine zayi belgesi
verilemeyeceği kanısındayız.
Yargıtay‘ın görüĢü de bu yöndedir. Nitekim Yargıtay 11.HD‘nin 23.01.2006
tarih ve E2005/442, 1(2006/365 sayılı ve 08.05.2005 tarih ve 2005/5235,
K.2006/ 5347 sayılı kararlarında “doldurulmamış (boş) faturalar için zayi
belgesi istenemeyeceği” vurgulanmıĢ, bu nedenle de boĢ fatura koçanını
çaldırdıklarını ileri sürerek zayi belgesi verilmesini talep edenlerin
isteklerinin reddedilmesine karar verilmesi gerektiği belirtilmiĢtir.
15 Kanunun 66‘ncı maddesinin son fıkrasında geçen ―aldıktarı‖ tabirini faturalar yönünden
değerlendirirken, mal ve hizmet alımı mukabilinde ―üçüncü Ģahıslardan temin edilen
fatura olarak anlamak gerekir. Yoksa ticari iĢlerde kullanılmak üzere bastırılan boĢ fatura
koçanlarını, bu kapsamda değerlendirmek mümkün görülmemektedir.
Peki, boĢ fatura koçanlarını zayi eden tacirler ne yapacaklardır?
TTK, bu konuda herhangi bir düzenleme öngörmemiĢtir. Bununla birlikte,
Kanunun 20‘nci maddesinin ikinci fıkrasında Her tacirin, ticaretine ait
bütün faaliyetlerinde basiretli bir iĢ adamı gibi hareket etmesi lazımdır‖
50
hükmüne yer verilmiĢtir. Dolayısıyla, tacirin, saklanması zorunlu olsun
yahut olmasın ticari iĢletmesiyle ilgili belgeleri gerekli özeni göstererek
muhafaza etmesi ve zayi olmamaları noktasında lazım gelen bütün
tedbirleri alması beklenir. 16 Buna rağmen, henüz kullanmadığı boĢ
faturalarını elinde olmayan sebeplerle zayi eder ise, yine, ―basireti hareket
etme ilkesinin gereği olarak bir takım giriĢimlerde bulunması gerekir.
Yoksa Kanun da düzenleme olmamasını yahut bu durum için zayi belgesi
verilmediğini öne sürerek, herhangi bir giriĢimde bulunmaması ―basiretli
hareket etme‖ ilkesine aykırılık teĢkil eder.
BoĢ faturaların kaybolması halinde, ilk akla gelebilecek hususlardan birisi,
bu faturaların, üçüncü Ģahıslar tarafından sanki o iĢletmeyle bir iĢ yapılmıĢ
ve ödeme yapılmıĢ gibi kendi iĢletmelerinin gelirlerini azaltmaya yönelik
birtakım usulsüz iĢlemelerde kullanılması olmalıdır. Bunu önlemek için de,
tacirin, üzerine düĢen özeni göstermesi ve gerekli tedbirleri alması, olayın
türüne ve oluĢ biçimine göre farklı çözüm ve tedbirlerin de
uygulanabileceği göz önün de bulundurulmakla birlikte, en azından;
— Durumu derhal kolluk kuvvetlerine bildirmesi, bu konuda tutanak
tanzim ettirmesi ve faturaların bulunmasını teminen olayın C. Savcılığı‘na
intikalini sağlaması,
— En önemlisi de, iyi niyetli üçüncü kiĢilerin ve diğer tacirlerin çalınan
faturaları ellerinde bulunduranların olası kötün niyetli giriĢimlerinden
mağdur olmamalarını teminen ―seri numaralarıyla birlikte faturaların
çalındığı ve kullanılmaması gerektiği, böyle bir giriĢimde bulunulması
durumunda ise kendilerine ve en yakın kolluk kuvvetlerine haber
verilmesi gerektiğini en yüksek tiraja sahip yerel bir de ulusal
gazetede ilan vermesi, ayrıca yoğun olarak ticari iliĢkide bulunduğu
kiĢileri, varsa Ģubelerini ve ilgili vergi dairesini konudan yazılı olarak
haberdar etmesi,
16 Tacirin ―basiretli bir iĢadamı gibi hareket etme zorunluluğu‖ hakkında, ayrıca bkz:
Yargıtay 11.HD‘nin 11.10.2004 tarih ve E.2004/390, K.2004/9566 sayılı; 03.06.2004
tarih ve E.2003/ 10599, K.2004/6262 sayılı;‘ 30.05.2002 tarih ve E.2002f2725,
K.2002/5408; 19.04.2002 tarih ve E.2001/9903, K.2002/2136 sayılı kararları.
hem basiretli bir davranıĢ olarak değerlendirilebilecek hem de tacirin
menfaatine olacaktır. 17
V. özet ve Sonuç
TTK‘nun 68‘inci maddesinin son fıkrasında öngörülen ―zayi belgesi‖,
sadece tacirin saklamakla zorunlu olduğu ticari defter ve belgelerin
saklama süresi olan on yıl içerisinde zayi olması halinde talep edilebilir.
Saklanması zorunlu ‗belgelerden kasıt ise, Kanunun 66‘ncı maddesinde
belirtilen “tacirlerin işletmeleriyle ilgili işler dolayısıyla aldıkları mektup,
yazı, telgraf, fatura, cetvel, senet gibi vesika ve kağıtlarla ödemelerini
gösteren vesikaları ve yazdığı mektup,yazı ve telgraf namelerin
51
kopyalarını ve mukaveleleri, taahhüt ve kefalet ve sair teminat senetleri
ve mahkeme ilamları” dır. Tacir tarafından ticari iĢletmesinde
kullanılmak üzere bastırılan ancak henüz kullanılmamıĢ olan boĢ
faturalar ise, kanunen saklanması zorunlu belgelerden değildir. Bu
nedenle, çalınma yahut kaybolma gibi bir sebepten ötürü tacirin elinden
çıkmaları durumunda ―zayi belgesi‖ istemine konu olamazlar.
TTK‘da, bu tür boĢ fatura ve sair evrakın kaybolması halinde ne tür bir
iĢlem tesis edilmesi gerektiği belirtilmemiĢtir. Ancak, Kanunun 20‘nci
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, her tacirin, ticaretine ait bütün
faaliyetlerinde basiretli bir iĢ adamı gibi hareket etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, tacirlerin, boĢ faturalar da dâhil olmak üzere, ticari
iĢletmeleriyle ilgili belgelerin muhafazası konusunda gerekli özeni
göstermesi ve zayi olmamaları için lazım gelen bütün tedbirleri alması
gerekir. Buna rağmen, boĢ fatura koçanları, herhangi bir sebepten
ötürü tacirin isteği dıĢında elinden çıkar ise, durumun derhal kolluk
kuvvetlerine bildirilmesi, bu konuda tutanak tanzim ettirilmesi ve
faturaların bulunmasını teminen olayın C.Savcılığı‘na intikalinin
sağlanması, iyi niyetli üçüncü kiĢilerin ve diğer tacirlerin uyarılmasını
teminen kaybolma keyfiyetinin mahalli ve ulusal basında ilan
ettirilmesi, varsa tacirin Ģubelerin konudan haberdar edilmesi tacirin
menfaatine olacaktır.
17 Bununla birlikte, zaman zaman, birtakım tacirlerin, iyi niyetli bir yaklaĢım
sergilemeyerek, özellikle vergisel anlamda yaptıkları birtakım usulsüz iĢlemleri
gizlemeye yönelik olarak da böyle bir yönteme baĢvurmaları olasıdır. Örneğin, aslında
zayi olmadığı halde hırsızlık yahut baĢkaca bir sebeple boĢ faturalarının elinden
çıktığını beyan edip, durumu kolluk kuvvetlerine bildirdikten ve gazetede zayi ilanı
verdikten sonra, bu faturaları uygulamadaki tabiriyle ―naylon fatura‖ olarak kullnıp,
bir anlamda yakalanması ihtimaline karĢı önceden tedbir alma yoluna baĢvuran kiĢiler
de ortaya çıkabilecektir. Ancak, bu hususlar, mahkemeler ve ilgili idare tarafından
titizlikle incelenmektedir. Kanunların kötü niyetli hiçbir eylemi korumayacağı ise
bilinen bir gerçektir.
(Lebip
Yalkın
alınmıĢtır.)
Mevzuat
Dergisinin
52
Mayıs/2009
sayısından
Bize verilen hediyenin farkında mısınız?
Bozulan program
Dr.Uğur TANDOĞAN
O cumartesi sabahı yine erken uyandım. Bir sertifika programında
eğitimim vardı. Grubu tanıyordum, vereceğim eğitimin birinci bölümünde
bir gün birlikte olmuĢtuk. Ġyi bir gruptu, okumuĢ (!) çocuklardı. Saat 7:1
5‘te köprüyü durmadan geçtim, Ġstanbul‘da yaĢayanlar bilir, köprüyü
durmadan geçmek önemli bir mutluluk kaynağıdır. Normal iĢgünü olsa bu
mutluğu yaĢamak için evden çok daha önce çıkmam gerekirdi. Saat 7:30
gibi üniversitedeki ofisimde idim. Eğitimin baĢlamasına daha iki saat
vaktim vardı. Ġnternetten klasik müzik radyomu açtım, çalıĢmaya
koyuldum.
Güzel bir piyano müziği eĢliğinde eğitimde kullanacağım anketi hazırladım.
Eğitimin akıĢını ve sunumun slâytlarını gözden geçirdim. Ne de olsa
konumuz iletiĢimdi. ĠletiĢimin zevkli, neĢeli olması gerekirdi. Aralara bazı
karikatürleri ekledim. Hazırlığımı tamamlamıĢtım. Saat 9:20 gibi eğitimin
yapılacağı binaya gittim. Eğitimde kullanacağım makalelerimi ve
hazırladığım anketi çoğaltılması için görevli genç bayana verdim. Her Ģey
yolunda idi. ―Geldi mi müĢterilerimiz?‖ diye takıldım. Henüz gelmediler,
ama gelirler‖ dedi...
Anket çoğaltıldı. Ders notlan daha önceden çoğaltılmıĢtı. Her Ģey hazırdı.
Tek eksik öğrenciler idi. Gerçi çok kalabalık bir sınıf değildi. Ancak eğitime
iki kiĢi gelmiĢti. Diğerleri gelir diye bir süre bekledik. Ama gelen olmadı.
Sanırım bu iletiĢim eğitiminin günü konusunda bir iletiĢim (!) hatası
yapılmıĢtı.
Eğitim, katılımlı (inter-active) bir eğitim olacaktı. Grup çalıĢmaları
yapacaktık. Ġki öğrenci ile bunu zevkli bir biçimde yapmak mümkün
değildi. Öğrencilere bunu anlattım. Hak verdiler. Ertelemeyi teklif ettim,
kabul ettiler.
Eve dönerken düĢündüm. Sabah o kadar erken kalkmıĢ yola koyulmuĢ,
Ģimdi de geri dönüyordum. Planladığım bir iĢi yapamamıĢtım. Kızmalı, ya
da üzülmeli miydim? Ama bunları hiçbiri olmadı. Sevindiğimi fark ettim.
Sanki bir gün kazanmıĢtım Sanki bu gün bana hediye bir gündü...
Londralı posta dağıtıcısı
Bilirsiniz belki; ince düĢünceye dayanan Ġngiliz mizahından güzel bir
örnektir; Londra‘daki posta dağıtıcısı bir günlük izin almıĢ, Ģehri dolaĢmaya
çıkmıĢ derler. Benimki de o hesap oldu. Eğitimi ertelemiĢtik, günüm boĢa
çıkmıĢtı. Ben de boĢ durmadım; Londralı posta dağıtıcısı gibi davrandım.
Bahçede oturdum ve çalıĢtım
53
Ömrün son günü gibi yaĢamak
Apple bilgisayarlarının kurucusu Steve Jobs‘ın Stanford Üniversitesi
mezuniyet töreninde yaptığı konuĢmadaki bir sözü çok hoĢtur. ―Her
gününüzü, sanki ömrünüzün son günü gibiymiĢ gibi yaĢayın‖ der. Sonra
da ekler ―Ve bir gün haklı çıkabilirsiniz‖. Ben de o gün öyle yaptım, o günü
ömrümün son günüymüĢ gibi yaĢadım; çalıĢtım ve çok sevdiğim bir
arkadaĢımla günün bir kısmını paylaĢtım.
40 yıllık dost
Madem gün benimdi, dilediğim gibi yaĢayacaktım. Teknoloji müthiĢ bir
olay. Bahçede otururken internete girmek mümkün. Bahçede çalıĢırken
internetteki radyo istasyonumu bulup müziğimi de dinledim Yine güzel bir
müzik eĢliğinde baĢka bir sertifika programındaki sevdiğim bir grubun
ödevlerini okudum.
Londra‘daki posta dağıtıcısının öyküsünü hatırlayınca bir arkadaĢımı
aradım. ―Yoksa bir iĢin, gel oturalım‖ dedim. Geleceğini söyledi. Bu
arkadaĢım 40 yıllık dostumdur. Bir üniversitede profesördür. Yedi yıldır
kendi konusunda bir bilimsel kitap yazıyor. Her seferinde evden dıĢarı
çıktığında yazdıklarının son halini bir CD‘de yanında taĢıyordu. Bu kez
yükü daha ağırdı. Kitabın ilk basılı halinde getirmiĢti Yılların birikimi ve
emeği masa üstünde duruyordu. ArkadaĢım, yazıların yanında tabloları,
formülleri ve Ģekilleri usta bir hattat titizliğinde, büyük bir sabırla,
bilgisayarda kendisi hazırlamıĢtı. Nefis bir eser olmuĢtu. ġimdi bu özgün
bilimsel eseri üniversitesinde bastırmaya çalıĢıyordu. Bunu baĢarması için
daha büyük bir sabra ihtiyacı vardı.
Sonuç
YaĢamı akıĢı içinde yaĢamak gerek. Çok planlı yaĢarken hesapta olmayan
bir kesinti bazen bizi üzebilir. Eğitime gidip yapamadan geri gelmek,
dıĢardan bakıldığında, bir kısım insana rahatsız edici görünebilir.
Programım aksayınca ben de kızarım, üzülürüm. Ama o gün tersi oldu,
günü değiĢik yaĢadım, ama yaĢadım.
Doğru, baĢarı için planlı programlı yaĢamak gerek. Ancak program
bozulduğunda üzülmemeli, kızmamalı. Aslına bakarsanız her gün, sağlıkla
nefes aldığımız her gün bize bir hediye; değerini bilmek gerek. Günü, anı
yaĢamaya bakmalı. Size verilen hediyenin farkında mısınız?
(29.05.2009 Dünya Gazetesinden alınmıĢtır.)
54
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi BaĢkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Ġlgi: ………..tarihli dilekçeniz.
Ġlgide kayıtlı dilekçeniz ile BaĢkanlığımızın………..vergi kimlik numaralı
mükellefi olduğunuz belirtilerek, projeleri tamamlanarak tapuları alınan
halen mamul olarak bilançonuzun aktifinde yer alan bazı gayrimenkul
krinizin kısmi bölünme yoluyla Ģirket aktifinizden çıkarılarak yeni kurulacak
bir sermaye Ģirketine ayni sermaye olarak konulmasının mümkün bulup
bulunmadığı konusunda BaĢkanlığımızın görüĢü talep edilmektedir.
5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 19-3/b maddesinde; "Kısmî
bölünme: Tam mükellef bir sermaye Ģirketinin veya sermaye Ģirketi
niteliğindeki bir yabancı kurumun Türkiye'deki iĢ yeri veya daimî
temsilcisinin bilançosunda yer alan taĢınmazlar ile en az iki tam yıl süreyle
elde tutulan iĢtirak hisseleri ya da sahip oldukları üretim veya hizmet
iĢletmelerinin bir veya birkaçını kayıtlı değerleri üzerinden aynî sermaye
olarak mevcut veya yeni kurulacak tam mükellef bir sermaye Ģirketine
devretmesi, bu Kanunun uygulanmasında kısmî bölünme hükmündedir
Ancak, üretim veya hizmet iĢletmelerinin devrinde, iĢletme bütünlüğü
korunacak Ģekilde faaliyetin devamı için gerekli aktif ve pasif kalemlerin
tümünün devredilmesi zorunludur. Kısmî bölünmede devredilen varlıklara
karĢılık edinilen devralan Ģirket hisseleri, devreden Ģirkette kalabileceği
gibi doğrudan bu Ģirketin ortaklarına da verilebilir. TaĢınmaz ve iĢtirak
hisselerinin bu bent kapsamında devrinde, devralan Ģirketin hisselerinin
devreden Ģirketin ortaklarına verilmesi halinde, devredilen taĢınmaz ve
iĢtirak hisselerine iliĢkin borçların da devri zorunludur";
20'nci maddesinin (3) numaralı fıkrasında da "Bu Kanunun 19 uncu
maddesinin üçüncü fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde belirtilen iĢlemlerden
doğan kârlar hesaplanmaz ve vergilendirilmez." hükümlerine yer
verilmiĢtir.
Madde hükmünden anlaĢılacağı üzere, kısmi bölünmeye taĢınmazlar,
iĢtirak hisseleri, üretim ve hizmet iĢlemeleri ile bunlara bağlı, iĢletme
bütünlüğünü koruyacak Ģekilde faaliyetin devamı için gerekli taĢınmaz, her
türlü tesis, makine ve teçhizat, alet, edevat, taĢıtlar, gayrimaddi haklar,
hammadde, yarı mamul ve mamul mallar gibi aktif kıymetler ile ilgili pasif
kıymetlerin tümü konu edilebilecektir.
55
Buna göre, yukarıda bahsi geçen taĢınmazlar Ģirketiniz açısından
duran varlık niteliğinde olmayıp, Ģirketinizin faaliyetleri sonucu imal edilen
ve stoklarınızda mamul olarak yer alan taĢınmaz niteliğinde
bulunduğundan, bunların kısmi bölünme yoluyla yeni kurulacak bir
sermaye Ģirketine ayni sermaye olarak konulması dolayısıyla Kurumlar
Vergisi Kanununun 20'nci madde hükmünden faydalanılması
mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, söz konusu taĢınmazların yeni Ģirkete devredilmesi
durumunda, aynı Kanunun transfer fiyatlandırılması yoluyla örtülü kazanç
dağıtımına iliĢkin hükümlerin de göz önünde bulundurulması gerekeceği
tabiidir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
56
MALĠYE BAKANLIĞI ÖZELGELERĠ
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi BaĢkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Tarih : 23/03/2009
Sayı : B.07.1.GĠB.04.99.16.01/01- VUK-278/ 2009-MUK-23
Konu : Miadı dolmuĢ, imha edilecek ürünlerin Takdir Komisyonu
tarafından değer tespitinin yapılması gereğinin olup olmadığı ve
ürünlerin maliyet bedelle' rinin kurum kazancının tespitinde gider
olarak indi' rilip indirilmeyeceği ile alıĢ vesikalarında gösterilen
KDV'nin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı.
Ġlgide kayıtlı dilekçeniz ile; her türlü alkolsüz içecek, meĢrubat,
konsantrelerinin, ithalatı ve dahili toptan ticareti ve bu ürünlerin reklam,
tanıtım, pazarlama ve promosyon hizmetlerini vermek, teknik, mali ve
idari konularda danıĢmanlık yapma faaliyetleri ile iĢtigal ettiğiniz,
Ģirketinize ait ancak
San.Tic.A.ġ.'nin soğuk hava deposunda muhafaza
ettiğiniz 90 varil(4.068 kg) çilek konsantresinin uzun süre stokta kalması
ve piyasaya satıĢ imkanının olmaması nedeniyle ekonomik değerinin
kalmadığı, satıĢa konu olamayacak bu ürünlerin imha edilmesi zaruri
olduğundan, emsal bedel tespiti için takdir komisyonuna sevk edilmesi
talebinde bulunduğunuz, ayrıca miadı dolan bu ürünlerin muhafaza edildiği
varillerin paslanması ve son kullanma tarihlerinin geçmesi dolayısıyla insan
tüketimine uygun olmadığı hususunda
Ġl Tarım Müdürlüğünden rapor
alındığı, söz konusu ürünlerin çevreye ve insan sağlığına zararını en aza
indirgemek maksadıyla ivedi bir Ģekilde imhasının zaruri olduğu
belirtilerek;
*
Takdir komisyonu kararının sonuçlanmasını beklemeksizin Ġl
Tarım
Müdürlüğünün hazırlamıĢ olduğu rapora istinaden imha iĢleminin yapılıp
yapılamayacağı,
*
Ġmhaya konu ürünlere isabet eden maliyet bedelinin gider olarak
dikkate alınıp alınamayacağı ve alımda yüklenilen KDV'lerin indirim konusu
yapılıp yapılamayacağı,
*
Ġnsan sağlığını tehdit eden ve satıĢa konu edilmesi mümkün olmayan
bu tür stokların takdir komisyonuna baĢvurulmaksızın imha iĢleminin
mümkün olup olmadığı hususlarında BaĢkanlığımız görüĢü talep
edilmektedir.
Bilindiği üzere, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 278'inci maddesinde;
"Yangın, deprem ve su basması gibi afetler yüzünden veyahut bozulmak,
çürümek, kırılmak, çatlamak, paslanmak gibi haller neticesinde iktisadi
kıymetlerinde önemli bir azalıĢ vaki olan emtia ile maliyetlerin
hesaplanması mutad olmayan hurdalar ve döküntüler üstüpü, dese ve
ıskartalar emsal bedel ile değerlenir" hükmü yer almaktadır.
57
Anılan Kanunun 267'nci maddesinde ise, emsal bedelinin, gerçek bedeli
olmayan veya bilinmeyen veyahut doğru olarak tespit edilemeyen bir
malın, değerleme gününde satılması halinde emsaline nazaran haiz olacağı
değer olduğu, emsal bedelinin ise ortalama fiyat esasına, maliyet bedeli
esasına veya takdir esasına göre tespit edileceği hüküm altına alınmıĢtır.
Vergi Usul Kanunu'nun 278'nci maddesi gereğince emsal bedeli tespitinde
genel Iıkle takdir esası kullanılmakta ve değer takdirleri takdir
komisyonlarınca yapılmaktadır.
Bununla birlikte aynı Kanunun "Takdir Komisyonlarının görevleri"
baĢlıklı 74. maddesinin (a) bendinin (1) numaralı alt bendinde, Takdir
Komisyonlarının görevleri arasında yetkili makamlar tarafından istenilen
matrah ve servet takdirlerini yapmak yer almaktadır.
Halihazır mevzuata göre, bir mükellefe ait takdir iĢleminin mükellefin bağlı
olduğu vergi dairesinin bulunduğu il veya Ġlçedeki takdir komisyonunca
yapılması gerekmekledir. Ancak, özellik arz edebilecek bazı durumlarda
takdir iĢleminin baĢka mahalde bulunan il takdir komisyonlarınca da
yapılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
Bu durumda, farklı bölgelerde bulunan ve kıymetleri düĢen sarf
niteliğindeki malzemelerin emsal bedelleri, malzemelerin bulunduğu il
veya ilçelerdeki takdir komisyonlarınca tespit edilebileceği gibi,
malzemelerin bulunduğu il veya ilçelerdeki takdir komisyonlarınca emsal
bedellerini belirleyici gerekli tespitler yapılarak, ilgili vergi dairesinin takdir
iĢlemlerini yapmakta olan takdir komisyonuna done olarak da
gönderilebilecektir.
Yukarıda belirtilen hüküm ve açıklamalara göre, değeri düĢen
malların emsal bedelleri ile değerlenebilmesi için, Vergi Usul Kanunu'nun
267.maddesinin 3.sırasında yer alan takdir esasına göre değerleme
yapılması,
bunun
içinde
Ģirketinizin
müracaatı
üzerine
takdir
komisyonlarına
baĢvurulması
gerekeceğinden,
firmanızca
takdir
komisyonu kararı beklenilmeksizin Ġl Tarım Müdürlüğünün hazırlamıĢ
olduğu rapora istinaden imha iĢlemi yapılması ve ayrılan karĢılık
giderlerinin, kurum kazancından indirilmesi mümkün değildir. Ancak,
değeri düĢen malların Vergi Usul Kanunu'nun 267.maddesinin 3,sırasında
yer alan takdir esasına göre takdir komisyonuna baĢvurulması sonucu,
takdir edilecek emsal bedele istinaden kayıtlara intikal ettirilerek, ayrılan
karĢılığın, kurum kazancının tespiti sırasında gider olarak indirileceği
tabiidir.
Ayrıca, üretimde kullanılması mümkün olmayan veya satıĢ imkanı
kalmayan bu ürünlerin yukarıda bahsi geçen komisyon gözetiminde imha
edilmesi, zayi olan mallar kapsamında değerlendirilemeyeceğinden bu
ürünlerin alıĢ faturalarında gösterilen katma değer vergisinin indirim
konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.
Diğer taraftan, atıkların bertaraflarına iliĢkin düzenlemeler Çevre ve
Orman Bakanlığınca yapılmakta olduğundan, imha prosedürüne iliĢkin
bilgilerin ilgili Bakanlıktan temin edilebileceği tabiidir.
Bilgi edinilmesini rica ederim
58
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
Büyük Mükellefler Vergi Dairesi BaĢkanlığı
(Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü)
Tarih: 12.03.2009
Sayı: B.07,1.GĠB.04.99.16.01/2-Muk.440 Konu: DĠĠB kapsamında ihraç
kayıtlı teslimlerle ilgili KDV iade talebi.
………
Ġlgi dilekçenizde, muhtelif dönemlerde D.Ġ.Ġ.B kapsamında yaptığınız
satıĢlarla ilgili müĢterileriniz ve firmanız adına düzenlenen YMM KDV ladesi
Tasdik Raporlarının BaĢkanlığımıza sunulduğu belirtilerek söz konusu
raporlara istinaden teminat verilmeksizin KDV iade iĢlemlerinin yapılıp
yapılamayacağı hakkında BaĢkanlığımız görüĢü talep edilmektedir.
Bilindiği üzere, 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c
maddesine göre, ihraç edilmek Ģartıyla imalatçılar tarafından kendilerine
teslim edilen mallara ait katma değer vergisi ihracatçılar tarafından
ödenmez,
mükelleflerce
tahsil
edilmeyen
ancak
ilgili
dönem
beyannamesinde beyan edilen bu vergi, vergi dairesince tarh ve tahakkuk
ettirilerek tecil olunmakta ve ihracatçılara teslim edilen malların teslim
tarihini takip eden aybaĢından itibaren üç ay içinde ihraç edilmesi halinde
ise tecil edilen verginin terkin edileceği hükme bağlanmıĢtır.
4369 sayılı Kanunun 62'inci maddesiyle KDV Kanununa eklenen
Geçici 17'inci maddesi ile dahilde iĢleme ve geçici kabul rejimleri
kapsamında ihraç edilecek malların üretiminde kullanılacak maddelerin
31.12.2008 tarihine kadar tesliminde, bölgeler, sektörler veya mal grupları
itibariyle Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 11/1-c maddesi hükmüne göre
iĢlem yaptırma konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki verilmiĢ bu yetki
uyarınca çıkarılan 16.04.2001 tarih 2001/2325 sayılı Kararname ile
dahilde iĢleme veya geçici kabul izin belgesi kapsamında ihraç edilecek
ürünlerin imalinde kullanılacak maddelerin dahilde iĢleme veya geçici
kabul izin belgesine sahip mükelleflere tesliminde Katma Değer Vergisi
Kanunu'nun 11/1-c maddesinde düzenlenen tecil-terkin sistemine göre
iĢlem yapılması kararlaĢtırılmıĢtır.
Yine 28.02.2009 tarih ve 27155 Mükerrer Sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan 5838 sayılı Bazı Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılması Hakkındaki
Kanunun 32/7'inci maddesinde; 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununun geçici 17'inci maddesinde yer alan "31/12/2008" ibaresinin;
"31/12/2010" olarak değiĢtirildiği hükmüne yer verilmiĢtir.
Anılan maddenin uygulamasına iliĢkin gerekli açıklamalar 71, 75, 83,
95, 98 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerinde yapılmıĢtır.
59
Terkin ve Ġade ĠĢlemleri ile ilgili gerekli açıklamalar ise 83 Seri No.lu
KDV Genel Tebliği'nin 4. bölümünde yapılmıĢtır.
Diğer taraftan, 84 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile ihracat istisnası
ve ihraç kaydıyla teslimlerde inceleme raporu ve teminat aranmaksızın
yapılacak iadelerde limit 4.000.TL olarak belirlenmiĢtir.
Öte yandan; 20, 27 ve 29 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM Genel
Tebliğlerinde "Katma Değer Vergisi ladesi‖ Tasdik Raporlarında ve eki alt
firma inceleme tutanaklarında yer alması gereken bilgilerin neler olduğu
açıklanmıĢtır.
Yine, 20 Seri No.lu SM, SMMM ve YMM Genel Tebliğin 4'üncü
maddesinde KDV iade taleplerinin incelenmesinde, Yeminli Mali
MüĢavirlerin
sadece
iadesi
talep
edilen
değil,
ilgili
dönem
beyannamelerinde yer alan (hesaplanan ve indirilecek) KDV tutarlarının
doğruluğunu araĢtırarak buna iliĢkin raporlarında gerekli açıklamayı
yapacakları, 5'inci maddesinde ise iadesi gereken KDV'nin doğruluğunu
tespit etmek için Yeminli Mali MüĢavirlerce yapılacak alt kademe
incelemelerine iliĢkin açıklamalara tasdik raporunda yer verileceği, alt
firma incelemelerinin ihraç edilen malın imalatçısı ve imalatçının bir alt
firmasına kadar inilmek suretiyle yapılacağı açıklanmıĢtır.
Ayrıca, Vergilendirme Grup Müdürlüğünden alınan 10.03.2009 tarih
7549 sayılı yazıda; ibraz edilen YMM KDV ladesi Tasdik Raporlarında
Ģirketinizin direkt ihracat, ihraç kayıtlı ve tevkifatın satıĢların incelendiği
D.i.i.B kapsamındaki satıĢlara iliĢkin alıcı firma Yeminli Mali MüĢaviri
tarafından ibraz edilmesi gereken raporlara ilgi kurup bu satıĢların
doğruluğunu taahhüt eden bir açıklamanın yer almadığı, ayrıca YMM KDV
iadesi tasdik raporu ibraz edildiği sırada ilgili dönemlere ait D.i.i.B raporları
kısmen ya da tamamen ibraz edilmemiĢ olduğundan YMM KDV ladesi
tasdik raporlarına istinaden nakden iadenin yapılamayacağı, YMM
tarafından D.Ġ.Ġ.B raporlarını kapsayacak Ģekilde inceleme yapılarak ek
rapor ibraz edilmesi halinde yapılabileceği, YMM raporu ibraz edilmemesi
halinde ise % 4 indirimli teminat uygulamasından yararlanılamayacağı
belirtilmiĢtir.
Buna göre, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde Kanunun
Geçici 17'inci maddesi kapsamında yapılan teslimlere iliĢkin iade talebinde,
alıcının gönderdiği rapor ile satıĢ faturalarının fotokopisi veya bu
faturaların tarihi, sayısı ile fatura muhteviyatı malların cinsi, miktarı ve
tutarına iliĢkin bilgileri içeren ve Ģirketinizce onaylanan bir listenin yanı
sıra iade talep edilen dönemlerle ilgili tüm alıĢ, satıĢ, üretim maliyetleri ve
diğer endirekt maliyetlerin tespitine ve doğruluğuna yönelik olarak
düzenlenecek ek YMM KDV ladesi Tasdik Raporu ibraz edilmesi halinde
gerekli iĢlemler yapılabilecektir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
60
T.C.
GELĠR ĠDARESĠ BAġKANLIĞI
Ġzmir Vergi Dairesi BaĢkanlığı
(Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü)
SAYI : B.07.1.GÎB.4.35.17.01/ KDV.02-2554/1348
KONU : Numune Mal ihracatı
ĠZMĠR YMM ODASI BAġKANLIĞINA
Ġlgi: Gelir Ġdaresi BaĢkanlığına hitaben verilen 17/10/2006 tarihli
dilekçeniz.
Ġlgide kayıtlı dilekçenizde sormuĢ olduğunuz hususlara iliĢkin olarak
Gelir
Ġdaresi
BaĢkanlığından
alman
29/05/2009
tarih
ve
B.07.0.GĠB.0.01.54/5411-2938/54483 sayılı yazıda:
"3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 11/1-a maddesi hükmü
uyarınca ihracat teslimleri ve bu teslimlere iliĢkin iĢlemler katma değer
vergisinden istisna edilmiĢtir. Aynı Kanununun 12. maddesinde ise bir
teslimin ihracat teslimi sayılabilmesi için, teslimin yurt dıĢındaki bir
müĢteriye yapılması, teslim konusu malın Türkiye Cumhuriyeti gümrük
bölgesinden çıkarak bir dıĢ ülkeye vasıl olması Ģartlarının aranacağı
belertilmiĢim Malların Türkiye Cumhuriyeti gümrük bölgesinden çıktığının
gümrük beyannamesi veya yerine geçen bir belge ile tevsik edilmesi
gerekmektedir.
Prensip olarak ihracat istisnasında gümrük beyannamesi tevsik edici
belge olarak aranılmaktadır. Ancak, Gümrük MüsteĢarlığından alman
30.04.2007 tarih ve 12845 sayılı yazıda; basitleĢtirilmiĢ usul kapsamında
iĢlem yapma yetkisi verilen kiĢilerce, doğrudan gümrük idaresinin
yetkisindeki değeri aĢmayan bedelsiz ihracata konu miktarı, ticari
teamüllere uygun numune ve/veya maddeler reklam ve tanıtım eĢyası ile
hediyelerin gümrük iĢlemlerinin BĠLGE "DG" kodlu gümrük beyannamesi
formatında bir beyanname formu kullanılmak suretiyle, her bir eĢyanın
cins, nevi, niteliği, miktar ve kıymeti, alıcı gönderici adı ve adresinin yer
aldığı bir liste ve varsa faturaları eklenmek suretiyle beyanda
bulunulmasına imkan verildiği, bu beyannamenin gümrük idaresince teyit
edildiği ve ekinde yer alan çıkıĢ eĢyasını gösterir listenin onaylandığı ifade
edilmektedir.
Buna göre, havayolu kargo taĢımacılığı ile yurt dıĢına gönderilen
mallara iliĢkin kargo Ģirketi adına düzenlenen gümrük beyannamesi eki
eĢya listesinde, numune olarak malı yurt dıĢına gönderen firmanın yer
alması ve liste muhteviyatının gümrükçe onaylanması halinde ihracat
istisnası kapsamında iĢlem yapılması mümkün bulunmaktadır."
denilmiĢtir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
61
T.C.
MALĠYE BAKANLIĞI
Gelir Ġdaresi BaĢkanlığı
Sayı : B.07.1.GĠB.0.01.54/5429-865
Konu : 19/09/2008*93866
ĠZMĠR VERGĠ DAĠRESĠ BAġKANLIĞINA
(Mükellef Hizmetleri KDV ve Diğer Vergiler Grup Müdürlüğü)
BaĢkanlığınız ... Vergi Dairesi Müdürlüğü mükelleflerinden ... Ltd.
ġti. tarafından BaĢkanlığımıza verilen ... tarihli dilekçenin bir örneği iliĢikte
gönderilmektedir.
Söz konusu dilekçede, Aralık 2007 döneminde fiilen teslimi
gerçekleĢtirilen ve aynı dönemde faturası düzenlenerek KDV beyanlarına
dahil edilen konutlara iliĢkin yapı kullanma izinlerinin ġubat 2008
döneminde verilmesinin KDV iade uygulamasına etkisi ve indirimli orana
tabi iĢlemlerden doğan iadelerde YMM raporu limitleri konularında bilgi
talep edilmektedir.
Katma Değer Vergisi Kanununun 10. maddesinin (a) bendinde
vergiyi doğuran olayın, malın teslimi veya hizmetin yapılmasıyla meydana
geldiği; (b) bendinde ise, malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından
önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi halinde, bu belgelerde
gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin
düzenlenmesiyle vergiyi doğuran olayın meydana geleceği hüküm altına
alınmıĢtır.
Aynı Kanunun 29/2. maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye
dayanılarak indirimli orana tabi iĢlemlerden doğan KDV alacaklarının
iadesine iliĢkin usul ve esasların belirlendiği 99 Seri No.lu KDV Genel
Tebliğinin 1.5. Yılı Ġçinde Mahsup Edilemeyen Vergilerin Ġadesi baĢlıklı
bölümünde, indirimli orana tabi iĢlemlerden doğan iade alacağının yılı
içinde mahsuben iade edilemeyen kısmının, izleyen yıl içinde mükellefin
isteğine bağlı olarak, nakden veya mahsuben iade edilebileceği; iade
talebinin en erken izleyen yılın Ocak dönemine ait olup ġubat ayı içinde
verilecek, en geç Kasım dönemine ait olup Aralık ayı içinde verilecek KDV
beyannameleri ile yapılabileceği açıklanmıĢtır.
Buna göre, kat karĢılığı inĢaat sözleĢmesi çerçevesinde Aralık 2007
döneminde arsa sahibine teslim edilen ve aynı dönemde faturası
düzenlenen 150 m2'nin altındaki konutlara iliĢkin KDV'nin Aralık
2007 döneminde beyanı ve indirimli orana tabi bu iĢlemden doğan iadenin
99 Seri No.lu KDV Genel Tebliğinin 1.5. bölümünde yer alan açıklamalar
çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
62
Öte yandan, 18 Sıra No.lu Serbest Muhasebecilik, Serbest
Muhasebeci Mali MüĢavirlik ve Yeminli Mali MüĢavirlik Kanunu Genel
Tebliği hükümlerine göre, yeminli mali müĢavirlerle süresinde tam tasdik
sözleĢmesi düzenleyen mükelleflerin KDV iadesi taleplerinin bu yeminli
mali müĢavirlerin düzenleyecekleri KDV Ġadesi Tasdik Raporlarına
istinaden miktarına bakılmaksızın (Türkiye'de ikamet etmeyen yolculara
yapılan satıĢlardan doğan KDV iadesi ile sektörel dıĢ ticaret Ģirketlerinin
bavul ticareti kapsamında ortak bazında alabilecekleri KDV iadeleri hariç)
yerine getirilmesi mümkün bulunmaktadır.
29 Sıra No.lu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali
MüĢavirlik ve Yeminli Mali MüĢavirlik Kanunu Genel Tebliği'nin II—1
Bölümünde ise;
"Yeminli mali müĢavirlerle süresinde tam tasdik sözleĢmesi
düzenleyen mükelleflerin KDV iade talepleri bu yeminli mali müĢavirler
tarafından
düzenlenen
tasdik
raporlarına
dayanılarak
yerine
getirilmektedir. Bu mükelleflerin varsa tam tasdik sözleĢmesinin
düzenlendiği yıldan önceki dönemlere iliĢkin KDV iadeleri de anılan yeminli
mali müĢavir tarafından düzenlenen tasdik raporları ile yapılabilecektir."
ifadesi yer almaktadır.
Buna göre, mükellefin dilekçesinde belirttiği Ģekilde, süresinde (2009
yılı içinde) bir yeminli mali müĢavir ile tam tasdik sözleĢmesi düzenlemesi
halinde 2008 yılma iliĢkin KDV iadesi talebinin, aynı YMM tarafından
düzenlenmiĢ KDV Ġadesi Tasdik Raporuna istinaden, miktarına
bakılmaksızın yerine getirilmesi mümkün bulunmaktadır.
Ancak, Bakanlığımızca belirlenen hadlerle sınırlı olmaksızın YMM
Tasdik Raporu ile iade uygulaması, iadenin ilgili bulunduğu cari yılda veya
iadenin ilgili bulunduğu geçmiĢ yılda süresinde düzenlenmiĢ tam tasdik
sözleĢmesinin mevcudiyetinin yanı sıra, bu sözleĢmeye dayalı olarak tam
tasdik raporunun da yazılması ve ibrazı Ģartına bağlıdır. (Tam tasdik
raporu teslim süresinin henüz dolmadığı durumlarda bu Ģart
aranmayacaktır.) Süresinde düzenlenen tam tasdik sözleĢmesine
istinaden, Bakanlığımızca belirlenen hadleri aĢan miktarda KDV iadesini
YMM KDV Ġadesi Tasdik Raporu ile alan mükelleflerin, daha sonra ilgili yıla
iliĢkin tam tasdik raporlarının düzenlenip ibraz edilmediği takdirde, yeni
KDV iadesi taleplerinin teminat karĢılığı ya da inceleme raporuna istinaden
yerine getirilmesi söz konusu olacaktır.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
63
Tarih
Sayın
: 01.02.2008
: B.07.1..GĠB.0.02.29/…
VUK Md.Mük.298
DAHA ÖNCE SERMAYEYE EKLENEN GEÇMĠġ YIL KARLARI ĠLE
PASĠF KALEMLERE AĠT ENFLASYON FARKLARININ, SERMAYE
AZALTILMASI
VEYA
TASFĠYE
SEBEBĠYLE
ORTAKLARA
DAĞITILMASI HALĠNDE VERGĠLEME
Önceki yıllarda Ģirket sermayesine eklenmiĢ olan geçmiĢ yıl karlarının,
Ģirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle
ortaklara dağıtılması durumunda, kar dağıtımına bağlı vergi kesintisi
yapılması, sermayeye eklenmiĢ olan pasif kalemlere alt enflasyon fark
hesaplarının, Ģirketin sermaye azaltımı yapması veya tasfiye edilmesi
sebebiyle ortaklara dağıtılması halinde ise, iĢletmeden çekilen tutarların
öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması, vergi sonrası dağıtılan
kazancın da kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine tabi tutulması gerektiği.
Dilekçenizde, Ģirketinizin sermayesi içerisindeki dağıtılmayan karların
sermaye azaltılması suretiyle iĢletmeden çekilerek ortaklara dağıtılması
durumunda vergilendirilmesi hususu ile ilgili olarak tereddüt hasıl olduğu
belirtilmektedir.
Vergi Usul Kanunu‘nun mükerrer 298. maddesinin (A) fıkrasının 5.
bendinde; ―… Pasif kalemlere ait enflasyon fark hesapları, herhangi bir
suretle baĢka bir hesaba nakledildiği veya iĢletmeden çekildiği takdirde, bu
iĢlemlerin yapıldığı dönemlerin kazancı ile iliĢkilendirilmeksizin, bu
dönemde vergiye tabi tutulur. Ancak öz sermaye kalemlerine ait enflasyon
farkları düzeltme sonucu oluĢan geçmiĢ yıl zararlarına mahsup edilebilir
veya kurumlar vergisi mükelleflerince sermayeye ilave edilebilir; bu
iĢlemler kar dağıtımı sayılmaz.‖ hükmü yer almaktadır.
Diğer taraftan, Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun 6. maddesinde kurumlar
vergisinin mükelleflerinin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum
kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir
Vergisi Kanunu‘nun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı
hükme bağlanmıĢtır.
Gelir Vergisi Kanunu‘nun ―Bilânço Esasında Ticari Kazancın Tespiti‖ baĢlıklı
38. maddesinin birinci fıkrasında ise, bilânço esasına göre ticari kazancın,
teĢebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve baĢındaki değerleri
arasındaki müspet fark olduğu, bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce
iĢletmeye ilave olunan değerlerin bu farktan indirileceği, iĢletmeden
çekilen değerlerin ise farka ilave olunacağı hükmüne yer verilmiĢtir.
Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun ―Tasfiye‖ baĢlıklı 17. maddesinin birinci
fıkrasında her ne sebeple olursa olsun tasfiye haline girmiĢ kurumların
64
vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli
olacağı, tasfiyenin kurumun tasfiyeye girmesine iliĢkin genel kurul
kararının tescil edildiği tarihte baĢlayacağı ve tasfiye kararının tecil edildiği
tarihte sona ereceği, baĢlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar
olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve sonraki dönem için
ilgili takvim yılı baĢından tasfiyenin bitiĢ tarihine kadar olan dönemin
bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı hükme bağlanmıĢtır.
Anılan maddenin 4. fıkrasında ise tasfiye halindeki kurumların vergi
matrahının tasfiye karı olduğu, tasfiye karının da tasfiye döneminin
sonundaki servet değeri ile tasfiye döneminin baĢındaki servet değeri
arasındaki olumlu fark olduğu, tasfiye karı hesaplanırken, ortaklara veya
kurum sahiplerine tasfiye esnasında avans olarak veya diğer Ģekillerde
yapılan her türlü ödemelerin tasfiye sonundaki servet değerine; mevcut
sermayeye ilave olarak ortaklar veya sahipleri tarafından yapılan ödemeler
ile tasfiye esnasında elde edilen ve vergiden istisna edilmiĢ olan kazanç ve
iratların tasfiye döneminin baĢındaki servet değerine ekleneceği; beĢinci
fıkrasında da tasfiye döneninin baĢındaki ve sonundaki servet değerinin,
kurumun tasfiye dönemi baĢındaki ve sonundaki bilânçosunda görülen öz
sermayesi olduğu hüküm altına alınmıĢtır.
Aynı Kanun‘un 15. maddesinin ikinci fıkrasında ise vergiden muaf olan
kurumlara dağıtılan (karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz.)
Gelir Vergisi Kanunu‘nun 75, maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3)
numaralı bentlerinde yazık kar paylarından 30. maddesinin üçüncü
fıkrasında da tam mükellef kurumlar tarafından, Türkiye‘de bir iĢ yeri veya
daimi temsilci aracılığıyla kar payı elde edenler hariç olmak üzere dar
mükellef kurumlara veya kurumlar vergisinden muaf olan dar mükelleflere
dağıtılan (Karın sermayeye eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz.) ve Gelir
Vergisi Kanununun 75. maddesinin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3) numaralı
bentlerinde yazılı kar payları üzerinden bu Kanun‘un 15. maddesinin
üçüncü fıkrası uyarınca vergi kesintisine tabi tutulanlar hariç olmak üzere
vergi kesintisi yapılacağı hüküm altına alınmıĢtır.
Gelir Vergisi Kanunu‘nun 94. maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı
bendinin (b) alt bendinde ise, tam mükellef kurumlar tarafından; tam
mükellef gerçek kiĢilere, gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara
ve bu vergilerden Muaf olanlara, dar mükellef gerçek kiĢilere, dar mükellef
kurumlara (Türkiye‘de bir iĢyeri veya daimi temsilci aracılığıyla kar payı
elde edenler hariç) gelir ve kurumlar vergisinden muaf olan dar
mükelleflere dağıtılan, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3)
numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından birinci fıkrada belirtilenler
tarafından tevkif at yapılacağı hükme bağlanmıĢtır.
22.01.2006 tarih ve 2006/10731 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile vergi
kesintisi oranları,
65
— 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun 15.maddesinin ikinci
fıkrasında yazılı kar payları üzerinden %15,
— 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu‘nun 30 maddesinin üçüncü
fıkrasında yazılı kar payları üzerinden %15,
— Tüm mükellef kurumlar tarafından; tam mükellef gerçek kiĢilere,
gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olmayanlara ve gelir vergisinden
muaf olanlara dağıtılan, 75. maddenin ikinci fıkrasının (1), (2) ve (3)
numaralı bentlerinde yazılı kar paylarından (karın sermayeye
eklenmesi kar dağıtımı sayılmaz) %15
olarak belirlenmiĢtir.
Bu hüküm ve açıklamalar uyarınca, daha önceki yıllarda Ģirket
sermayesine eklenmiĢ olan geçmiĢ yıl karlarının, Ģirketin sermaye azatlımı
yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması durumunda,
kar dağıtımına, bağlı vergi kesintisi yapılması, sermayeye eklenmiĢ olan
pasif kalemlere alt enflasyon fark hesaplarının, Ģirketin sermaye azaltımı
yapması veya tasfiye edilmesi sebebiyle ortaklara dağıtılması halinde,
iĢletmeden çekilen tutarların öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulması
vergi sonrası dağıtılan kazancın da kar dağıtımına bağlı vergi kesintisine
tabi tutulması gerekmektedir.
66
T.C
ĠZMĠR VALĠLĠĞĠ
DEFTERDARLIK
Vasıtalı Vergiler Gelir Müdürlüğü
Sayı: : DEF.O.35/12/KDV:02-4115
ĠLGĠ : 13.01.2003 tarih ve YMM 35102398/2003-114 sayılı
dilekçeniz.
Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğüne hitaben vermiĢ
olduğunuz ilgide kayıtlı dilekçenizde; Katma Değer Vergisi iade
uygulamasında 84 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği ile yapılan
düzenlemede, iade ve mahsup talepleri için vergi dairelerine verilecek‖
indirilecek katma değer vergisi listesince‖ Vergi Usul Kanununun 232‘nci
maddesinde yer alan ve ilgili yılda uygulanmakta olan haddin altında kalan
mal ve hizmet alımlarının tek kalemde gösterileceğinin belirtilmesi üzerine
söz konusu tutarın, mal ve hizmet alımının katma değer vergisi hariç tutarı
olup olmayacağı konusunda bilgi verilmesi talep edilmektedir.
Konuyla ilgili olarak Bakanlığımız Gelirler Genel Müdürlüğünden
alınan 05.02.2003 tarih ve B.07.0.GEL.0.53/5329–743/5550 sayılı yazıda;
―84 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin(1/1.1.3.1)
bölümünde,indirilecek katma değer vergisi listesinin hesaplanan katma
değer vergisi tutarına yer verilecek düzenlenmesi,iĢletme yetkilileri
tarafından imzalanması gerektiği ve tutarı Vergi Usul Kanunun 232‘nci
maddesinde yer alan ve ilgili yılda uygulanmakta olan haddin altında kalan
mal veya hizmet alımlarının söz konusu listede tek kalemde
gösterilebileceği ifade edilmiĢtir.
Vergi Usul Kanununun ―Faturanın Tarifi‖ baĢlıklı 229.maddesinde
―satılan emtia veya yapılan iĢ karĢılığında müĢterinin borçlandığı meblağı
göstermek üzere emtiayı satan veya iĢi yapan tüccar tarafından verilen
ticari vesikadır.‖ hükmü yer almaktadır.
Bu durumda, kendisine mal teslimi veya hizmet ifası yapılan
borçlunun, alacaklıya olan toplam borcunu gösteren belgedeki tutara
katma değer vergisi de dahili olduğu için indirilebilecek katma değer
vergisi listesinde tek kalemde yazılacak tutar, katma değer vergisi dahil
tutardır.
Denilerek konuya açıklık getirilmiĢtir.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
67
YARGI KARARLARI
T.C.
DANIġTAY
DOKUZUNCU DAĠRE
Esas No : 2007/2784
Karar No : 2008/5374
Temyiz Ġsteminde Bulunan: Gaziemir Vergi Dairesi MüdürlüğüĠZMĠR
KarĢı
Ġstemin Özeti: Yeminli mali müĢavir olan davacı tarafından verilen
katma değer vergisi iadesi tasdik raporunun ekinde sunulan tam tasdik
sözleĢmesinin yıllık yapılmadığından raporun kabul edilmemesine ve iade
iĢleminin da yeni sözleĢme ibraz edilinceye kadar yerine getirilmeyeceğine
iliĢkin 29.11.2005 tarih ve 31227 sayılı davalı idare iĢleminin iptali
istemiyle açılan davayı; olayda, katma değer vergisi iadesi tasdik
raporunun ekinde sunulan tam tasdik sözleĢmesinin yıllık yapılmadığından
bahiste kabul edilmediğinin anlaĢıldığı, Yeminli Mali MüĢavirlerin Tasdik
Edecekleri belgeler, tasdik Konuları, Tasdike iliĢkin Usul ve Esaslar
hakkında Yönetmeliğin 10. maddesi ile konuya iliĢkin yayınlanan 18 ve 29
Seri Nolu Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali MüĢavirlik ve
Yeminli Mali MüĢavirlik Kanunu Genel Tebliğinde tam tasdik
sözleĢmelerinin bir takvim yılı veya vergilendirme döneminden fazla
dönemi kapsayacak Ģekilde düzenleneceklerine yönelik açık bir kurala yer
verilmediği, bu nedenle davacı hakkında tesis edilen iĢlemde hukuka
uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle kabul eden Ġzmir 3. Vergi Mahkemesinin
23.11.2006 tarih ve E:2006/296, K:2006/108O sayılı kararının; dava
konusu iĢlemin kesin ve yürütülmesi gerekli bir iĢlem olmadığı. davacının
menfaati ihlal edilmediğinden davanın esasının Ġncelenmesinin yerinde
olmadığı, tasdik sözleĢmelerinin yıllık olarak düzenlenmesi gerektiği ileri
sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savurtmanın Özeti: Savunma verilmemiĢtir.
DanıĢtay Savcısı Buket Oral’ın DüĢüncesi: Ġdare ve vergi
kararların temyizin incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı Ġdari
Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede
yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından istemin reddi ile temyiz edilen
Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düĢünülmektedir.
Tetkik Hâkimi Engin Karabacak’ın DüĢüncesi: Ġleri sürülen
iddialar usule ve hukuka uygun Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını
68
gerektirecek nitelikte bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerekeceği
düĢünülmektedir.
TÜRK MĠLLETĠ ADINA
Hüküm veren DanıĢtay Dokuzuncu Dairesince iĢin gereği görüĢüldü:
Dayandığı hukuki ve kanuna nedenlerle gerekçesi yukarıda
açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce
de uygun görülmüĢ olup, temyiz istemine iliĢkin dilekçede ileri sürülen
iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda
bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına
19.11.2008 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
BaĢkan V.
E.IĢın
Ezen
Üye
S.Zehra
BĠRDEN
X
Üye
Ayper
GÖKTUNA
Üye
H.Ceyda
KERMAN
Üye
Yakup
KAYA
KarĢı 0y: Dosyanın incelenmesinden; yeminli mali müĢavir olan davacının
Texlog Teks. San. Tic. Ltd. ġti. Ġle tam tasdik sözleĢmesi imzaladığı,
SözleĢme döneminin 2004–2005 olarak belirtildiği, aynı sözleĢmenin
18.10,2005 tarih ve YMM 35100165/39-A sayılı rapor ekinde ibraz
edilmesi üzerine davalı idarece 29.11.2006 tarih ve 31227 sayılı iĢlem ile
sözleĢmenin birden fazla takvim yılına iliĢkin olarak düzenlenmiĢ olması
nedeniyle kabul edilmediği, tasdik iĢlemine iliĢkin sözleĢmenin ibrazından
sonra iade iĢleminin tamamlanabileceği hususlarının davacıya bildirildiği,
bunun üzerine sözleĢmesinin kabul edilmemesine iliĢkin iĢlemin iptaline,
2004 yılında verilmiĢ olan tam tasdik sözleĢmesinin 2005 yılında geçerli
olduğuna karar verilmesi istemiyle dava açıldığı, dava konusu olarak
29.11.2005 tarih ve 31117 5ayılı iĢlemin gösterilmediği, bir baĢka
anlatımla iĢlemin iade ile ilgili kısmının iptalinin istenilmediği
anlaĢılmaktadır.
Belirtilen durum karĢısında dava konusu edilen ―tasdik
sözleĢmesinin kabul edilmemesine‖ iliĢkin iĢlem. 2577 sayılı Yasa‘nın 14.
maddesinin 3622 sayılı Yasa ile değiĢik 3. fıkrasının (d) bendinde
belirtildiği üzere idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi zorunlu
bir iĢlem niteliği taĢımadığı gibi, sözleĢmenin ibrazından sonra iade
iĢleminin tamamlanabileceğine iliĢkin iĢlemin iptali istemiyle açılmıĢ dava
bulunmadığı halde vergi mahkemesince bu konuda hüküm kurulmasında
da hukuku uyanık bulunmadığından, mahkemece aynı Yasa‘nın 15.
maddesinin 1.fıkrasının (b). Bendi uyarınca davanın reddine karar
verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinde mevzuata uyarlık
görülmemiĢtir.
Açıklanan nedenlerle temyize konu kararın bozulması gerektiği oyu
ile karara katılmıyorum.
69
DANIġTAY 4. Daire
Esas No: 2004/257
Karar No: 2005/1583
ÖZÜ: Meslek mensuplarının, vergi levhasını tasdik ettikleri
mükellefleri süresinde vergi dairesine bildirmek zorundadır.
Bildirmeyen meslek mensuplarına VUK mük. md. 355’e göre özel
usulsüzlük cezası kesilir.
Ġstemin Özeti: Mükelleflerin vergi levhalarını 3568 sayılı Kanuna göre
yetki almıĢ meslek mensuplarına da tasdik ettirebileceklerine dair 272 sıra
no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin iptali ve serbest muhasebeci mali
müĢavir olan davacıya, vergi levhasını tasdik ettiği mükelleflere iliĢkin
listeyi Vergi Dairesine vermemesi nedeniyle Vergi Usul Kanununun
mükerrer 355‘nci maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasının
kaldırılması istemidir.
TÜRK MĠLLETĠ ADINA
Hüküm veren DanıĢtay Dördüncü Dairesince gereği görüĢüldü:
UyuĢmazlık, 272 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin iptali
ile Vergi Usul Kanununun mükerrer 355‘inci maddesi uyarınca kesilen özel
usulsüzlük cezasının kaldırılması istemine iliĢkindir.
Dava konusu tebliğin 5‘inci bölümünde kazancı basit usulde tespit
edilen mükelleflerin vergi levhaları ile ilgili düzenleme yer almakta olup, bu
düzenleme
davacının
hak
ve
menfaatini
ihlal
eder
nitelikte
bulunmadığından, bu kısmın iptali isteminde davacının dava açma ehliyeti
bulunmamaktadır.
Anılan genel tebliğin diğer bölümleri davacının hukukunu doğrudan
etkileyecek düzenlemeler içerdiğinden, Maliye Bakanlığının söz konusu
düzenlemenin idari dava konusu olabilecek nitelikte bir düzenleyici iĢlem
olarak nitelendirilemeyeceği yolundaki savunması yerinde görülmemiĢtir.
Vergi Usul Kanununun ―vergilendirme‖ baĢlıklı birinci kitabının 5 inci
maddesinde ―vergi mahremiyeti‖ düzenlenmiĢ ve maddenin üçüncü
fıkrasında, Gelir vergisi mükellefleri (kazancı basit usulde tespit edilenler
dâhil) ile sermaye Ģirketlerinin her yıl Mayıs ayının son gününe kadar vergi
tarhına esas olan kazanç tutarları ile bunlara isabet eden vergi miktarlarını
gösteren levhayı merkezlerine, Ģubelerine satıĢ mağazalarına iĢ sahipleri
ile mükellefler tarafından kolayca okunup görülecek Ģekilde asmak
zorunda oldukları, ilan ve levhalara iliĢkin diğer hususların Maliye
Bakanlığınca belli edileceği belirtilmek suretiyle mükelleflere vergi levhası
asma zorunluluğu getirilmiĢtir; Aynı Kanunun mükerrer 257 inci
maddesinin birinci fıkrasının 1 numaralı bendinde, Maliye Bakanlığının,
mükellef ve meslek gruptan itibariyle muhasebe usul ve esaslarını tespit
etmeye, bu kanuna göre tutulmakta olan defter ve belgeler ile bunlara
70
ilaveten tutulmasını veya düzenlenmesini uygun gördüğü defter ve
belgelerin mahiyet, Ģekil ve ihtiva etmesi zorunlu bilgileri belirlemeye,
bunlarda değiĢiklik yapmaya; bedeli karĢılığında basıp dağıtmaya veya
üçüncü kiĢilere bastırıp dağıtmaya veya dağıttırmaya, bunların kayıtlarını
tutturmaya, bu defter ve belgelere tasdik, muhafaza ve ibraz zorunluluğu
getirmeye veya kaldırmaya; bu kanuna göre tutulacak defter ve
düzenlenecek belgelerin tutulması ve düzenlenmesi zorunluluğunu
kaldırmaya yetkili olduğu, maddenin, üçüncü fıkrasında ise, Maliye
Bakanlığının, birinci fıkrada yazılı belge ve tasdik iĢlemini; noterlere,
kanunla kurulmuĢ mesleki kuruluĢlara veya uygun göreceği diğer
mercilere yaptırmaya, ticari kazançları basit usulde tespit edilen gelir
vergisi mükelleflerine özel bir defter tutturmaya ve bu konulara iliĢkin
diğer usul ve esasları belirlemeye yetkili bulunduğu belirtilmiĢtir.
Vergi levhası asma zorunluluğu vergi sistemimize getirilmiĢ olup,
gerek Vergi Usul Kanununun 5 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, gerekse
aynı Kanunun mükerrer 257 inci maddesinde bu uygulamaya iliĢkin usul
ve esasları belirleme konusunda da Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıĢtır.
Maliye Bakanlığı da bu konuyla ilgili olarak çeĢitli Genel Tebliğlerle
düzenlemeler yapmıĢtır. 142 sıra no.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile
vergi levhalarının tasdikinin mükelleflerin bağlı oldukları vergi dairelerince
yapılması öngörülmüĢtür. Dava konusu Genel Tebliğde ise, tasdik
döneminin son günlerinde vergi dairelerinin iĢ yükünün artması ve
mükellefler açısından gereksiz zaman kaybına yol açıldığı hususu dikkate
alınarak, mükelleflerin dilerlerse vergi levhalarını 3568 sayılı Kanuna göre
yetki almıĢ ve defterlerini tutan veya beyannamelerini imzalayan ya da
tasdik eden serbest muhasebeci serbest muhasebeci mali müĢavir veya
yeminli mali müĢavirlere de tasdik ettirebilmeleri olanağı sağlanmıĢtır.
Yukarıda açıklanan kanun maddeleri gereği bu tasdik iĢleminin 3568 sayılı
Kanuna göre yetki almıĢ meslek mensuplarına da yaptırılması konusunda
Maliye Bakanlığının yetkili olduğu tartıĢmasızdır. Ayrıca, dava konusu
düzenlemede mükelleflerin vergi levhalarını meslek mensuplarına tasdik
ettirmeleri hususunda bir zorunluluk bulunmamakta, vergi levhaları
eskiden olduğu gibi bağlı olunan vergi dairelerine tasdik ettirilebileceği
gibi, meslek mensuplarına da tasdik ettirilebilecektir.
Davacı, anılan düzenlemenin Vergi Usul Kanununun 5 inci
maddesindeki vergi mahremiyeti ile ilgili düzenlemeye ve Serbest
Muhasebecilik, Serbest muhasebeci Mali MüĢavirlik ve Yeminli Mali
MüĢavirlik Kanununun 43‘üncü maddesinde düzenlenen meslek sırlarının
saklanmasına iliĢkin yasağa aykırı olduğunu iddia etmekte ise de ―vergi
levhası asma zorunluluğu‘ Vergi Usul Kanununda öngörülen vergi
mahremiyetinin istisnalarından biri olarak aynı kanunda öngörülmüĢ
olduğundan, mükelleflerin vergi levhalarını isterlerse defterlerini tutmak
üzere sözleĢme düzenledikleri veya iĢletmelerinde bağımlı olarak çalıĢan
3568 sayılı Kanuna göre yetki almıĢ serbest muhasebeci veya serbest
muhasebeci mali müĢavirlere veya 4 sıra no.lu Genel Tebliğ‖ uyarınca
beyannamelerini imzalattıkları meslek mensuplarına veya 1 sıra no.lu
71
Genel Tebliğ uyarınca beyannamelerini tasdik eden yeminli mali
müĢavirlere tasdik ettirmelerinde anılan hükme aykırılık bulunmamaktadır.
Dava konusu Genel Tebliğin 4‘üncü bölümünde, tasdik iĢlemini yapan
3568 sayılı Kanuna göre yetki almıĢ meslek mensuplarının 1ev- hasını
tasdik ettikleri mükelleflere ait bilgileri Haziran ayının 25‘ine kadar
bunların bağlı oldukları vergi dairelerine Vergi Usul Kanununun 149 uncu
maddesi uyarınca bir yazı ekinde bildirecekleri belirtilmiĢtir. Vergi Usul
Kanununun ―Devamlı Bilgi Verme‖ baĢlıklı 149 uncu maddesinde, Kamu
Ġdare ve müesseseleri (Kamu hizmeti ifa eden kurum ve kuruluĢlar dahi!)
ile gerçek ve tüzel kiĢilerin vergilendirmeye iliĢkin olaylarla ilgili olarak
Maliye ve Gümrük Bakanlığı ve vergi dairesince kendilerinden yazılı ile
istenecek bilgileri belli fasılalarla ve devamlı olarak yazı ile vermeye
mecbur oldukları belirtildiğinden, vergi levhalarını tasdik eden meslek
mensuplarının, vergi levhasını tasdik ettikleri kiĢilerin ad ve soyadları
(tüzel kiĢilerde unvanları) ile vergi kimlik numaralarına iliĢkin bilgileri
Haziran ayının 25‘ine kadar bunların bağlı bulundukları Vergi dairelerine
bir yazı ekinde bildirmeleri mecburiyetinin getirilmesinde anılan Kanun
hükmüne bir aykırılık görülmemiĢtir.
Serbest muhasebeci mali müĢavir olan davacıya, vergi levhasını tasdik
ettiği mükelleflere iliĢkin bilgileri ihtiva eden listeyi vergi dairesine
vermemesi nedeniyle Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 Ġnci maddesi
uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilmiĢtir. Vergi levhasını tasdik ettiği
mükelleflere iliĢkin bilgilerin davacı tarafından bir liste ile vergi dairesine
verilmediği hususu ihtilafsızdır. Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci
maddesinde, bu Kanunun 86,148, 149, 150,256 ve 257 inci maddelerinde
yer alan zorunluluklar ile mükerrer 257 inci madde uyarınca getirilen
zorunluluklara uymayan (kamu idare ve müesseslerinde bilgi vergi
görevini yerine getirmeyen yöneticiler dâhil) kiĢilere maddede belirtilen
miktarlarda özel usulsüzlük cezası kesileceği, ikinci fıkrasında da bu
hüküm uygulanabilmesi için, bilgi ve ibraz ödevinin yerine getirilmesiyle
ilgili olarak yapılacak tebliğlerde bilginin verilmesi için tayin olunan sürede
cevap verilmemesi, eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi veya defter ve belge
ibrazı için tayin olunan süre ile defter ve belgelerin süresinde ibraz
edilmemesi
durumunda
haklarında
Kanunun
ceza
hükümlerinin
uygulanması cihetine gidileceğinin ilgililere yazılı olarak bildirilmesinin Ģart
olduğu belirtilmiĢtir.
Vergi levhalarını tasdik eden meslek mensuplarına, tasdike iliĢkin
bilgileri ilgili vergi dairelerine bir yazı ile bildirme yükümlülüğünü getiren
ve buna uymayan meslek mensuplarına uygulanacak özel usulsüzlük
cezasını belirten düzenleme Resmi Gazete de yayımlanmıĢ olduğundan
artık Tebliğde belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda
yaptırımının ne olacağının meslek mensuplarına ayrıca bir yazı ile
bildirilmesine gerek bulunmamaktadır. Genel Tebliğin 6‘ncı bölümünde de,
yeni bir ceza öngörülmemiĢ, vergi levhasını, tasdik ettikleri mükellefleri
zamanında vergi dairesine bildirmeyen veya eksik bildiren meslek
72
mensuplarının bu zorunluluğa uymamaları durumunda haklarında
uygulanacak yasal müeyyidenin Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci
maddesinde hükme bağlanan usulsüzlük cezası olduğu belirtilmiĢtir.
Dolayısıyla, Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinin ikinci
fıkrasında öngörülen kanunun ceza hükümlerinin uygulanması cihetine
gidileceğinin ilgililere yazılı olarak bildirilmesinin Ģart olduğu hususu
uyuĢmazlık konusu Genel Tebliğin Resmi Gazete‘de yayımlanmıĢ olması
nedeniyle yerine getirilmiĢ olduğundan, davacının kendisine yasal
müeyyideleri de ihtiva eden bir yazı tebliğ edilmediği yolundaki iddiasına
itibar etmek mümkün değildir. Bu nedenle davacı hakkında kesilen özel
usulsüzlük cezasında anılan kanun hükümlerine aykırılık görülmemiĢtir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Genel Tebliğin 5 inci bölümüne
yönelik davanın ehliyet yönünden reddine, Genel Tebliğin diğer
bölümlerine yönelik davanın reddine, oybirliğiyle, özel usulsüzlük cezasına
yönelik davanın reddine oyçokluğuyla karar verildi.
KARġI OY
Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesinin birinci fıkrasında bu
kanunun 149 uncu maddesinde yer alan zorunluluklara uyulmaması
halinde özel usulsüzlük cezası kesilmesi öngörülmüĢ olup maddenin ikinci
fıkrasında ―Bu hükmün uygulanabilmesi için, bilgi ve ibraz ödevinin yerine
getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak tebliğlerde bilginin verilmesi için tayin
olunan sürede cevap verilmemesi, eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi veya
defter ve belge ibrazı için tayin olunan süre ile defter ve belgelerin
süresinde ibraz edilmemesi durumunda haklarında Kanunun ceza
hükümlerinin uygulanması cihetine gidileceğinin ilgililere yazılı olarak
bildirilmesi Ģarttır.‖ denilmektedir.
Anılan düzenlemeye göre özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için bilgi
istenen kiĢiye, bilgi verilmemesi halinde uygulanacak müeyyideleri de
içeren bir yazının tebliğ edilmesi Ģarttır. Böyle bir tebligatın yapılmadığı
durumlarda ise ceza kesilebilmesine olanak yoktur. Söz konusu
yükümlülüğün dava konusu Genel Tebliğ ile duyurulmuĢ olması ise
Kanunda öngörülen Ģekil Ģartının yerine getirilmiĢ olması sonucunu
doğurmaz.
Olayda, davacının vergi levhasını tasdik ettiği mükelleflerin listesini
ilgili vergi dairesine vermemesi nedeniyle dava konusu ceza kesilmiĢ ise
de, davacıya kanunda öngörülen Ģekilde bir yazı tebliğ edilmediğinden
Genel Tebliğdeki duyuruya dayanarak ceza kesilmesi kanuna aykırı
olduğundan, özel usulsüzlük cezasının kaldırılması gerektiği gerekçesiyle
kararın cezaya iliĢkin kısmına katılmıyorum.
73
74

Benzer belgeler