e-kitap

Transkript

e-kitap
0
http://www.cengizcetintas.com/index.html
ÖNSÖZ
Çocukluğumdan beri trenlere çok
ilgim vardır. 1950’li yıllarda, henüz beş
altı yaşımda annem gezmek için
arkadaşlarıyla beni Kütahya İstasyonunun bahçesine götürürdü. Onlar bahçede otururlarken ben istasyonda yük
trenlerinin manevralarını saatlerce seyrederdim. Hatta o yıllarda Ankara-İzmir
arasında işleyen ve adına Kırmızı
Motorlu denilen bir yolcu treni vardı.
Öğleden sonra saat dörtte Kütahya’dan
geçerdi. Tren bir iki dakika istasyonda durur ve Balıkesir’e doğru yoluna devam
ederdi. O İstasyona geleceği zaman benimle birlikte birçok meraklı İstasyonda
onu seyrederdi. Benim o trende en çok ilgimi çeken yer restoran vagonuydu. Bir
yandan seyahat etmek ve bir yandan da bir şeyler yemek o günün şartlarında
ulaşamayacağım uzak bir hayaldi. 1960’lı
üniversite yıllarımda Konya-Haydarpaşa
arasında işleyen ve adına Mavi Motorlu
dediğimiz bir trenle İstanbul’a gider,
gelirdik. Bu tren banliyö hatları için
yapılmış olmasına rağmen, uzun yol treni
olarak kullanılıyordu. Koltukları karşılıklı
ve dar idi, fakat bilet fiyatı bir hayli
ucuzdu, numarasızdı ve tıklım tıklım
dolardı. Trenlere olan tutkum bu yaşıma
kadar hiç azalmadı. Tren vagonları
bakımsız olsa da, raylar eski olsa da, trenler gecikmeli ve hızları az olsa da
seyahatlerimde her zaman demiryolunu tercih ettim. Restoran vagonunda yemek
yemenin çocukluğumda tadamadığım keyfini, ileri yaşlarda defalarca tattım.
İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e fırsat buldukça trenle gittim ve geldim. Bu hususta
her zaman olduğu gibi sevgili eşim de
benim bu keyfimi paylaştı.
Çocukluğumda hiç bilmediğim ve
görmediğim yataklı vagon ile seyahat
etmek hayali, bu defa da gençliğimde
karşıma çıktı. Yataklı vagonlar trenlerin
en sonunda bulunurdu ve o vagonda
seyahat etmek bir ayrıcalıktı. Çünkü o
günlerin şartlarında bir hayli pahalıydı.
Bir yandan seyahat etmek ve bir yandan
da uyumak yıllarca ulaşamayacağım uzak bir hayal olmuştu.
1
Nihayet bu hayalim de gerçekleşti
ve kırk yıllık kadim dostlarımız Sevin ve
Seçkin Aksan ailesi ile beraber Doğu
Ekspresi ile Kars’a gitmeye karar verdik.
Bu hayalimin gerçekleşmesine sebep
oldukları için sevgili arkadaşlarım Sevin
ile Seçkin’e ve sevgili eşim Esma’ya
teşekkürü bir borç bilirim.
Eskişehir, 28 Mayıs 2014
Cengiz ÇETİNTAŞ
ANKARA GARI (20 Mayıs 2014)
Sevin ve Seçkin, 20 Mayıs 2014 günü
Kütahya’dan 11.10’ da hareket eden ray
otobüsü ile 12.25’te Eskişehir Garına
geldiler. Bu tren çocukluğumda gördüğüm
kırmızı ve mavi motorlu trenlerin daha
gelişmiş olanıdır. Beraberce 12.45 Ankara
hızlı trenine bindik. Seçkin’in önceden
hazırlamış olduğu kumanyalarla ilk yemeğimizi yedik. Menüde, soğuk dana haşlama,
piliç füme, kaşar, salam, domates, salatalık
ve ayran vardı. Yemekten sonra birer
bardak çayımızı yudumladıktan sonra Ankara uzaktan göründü. Bir buçuk saat
süren hızlı tren yolculuğumuzun sonunda tarihi Ankara Garına vardık. AnkaraKars arasında her gün karşılıklı sefer yapan Doğu Ekspresinin kalkmasına daha
iki saat vardı.
2
Bu süreyi değerlendirdik ve tarihi Ankara Garını, Atatürk’ün yurt içi
seyahatlerinde kullandığı tarihi vagonu ve Milli Mücadelede karargâh olarak
kullandığı Direksiyon Binasını dolaştık. Müze olarak düzenlenmiş bu binada
onarım olduğu için içini dolaşamadık.
ANKARA TREN GARI: TCDD'nin Ankara
merkez tren istasyonudur. İlk binası
Anadolu Demiryollarının bir istasyonu
olarak 1892 yılında yapılmıştır. Mevcut
ana gar binası inşaatına 4 Mart 1935
tarihinde başlanmış ve 30 Ekim 1937
tarihinde tamamlanmıştır. Artdeco tarzında tasarlanan yapının mimarı Şekip
Akalın'dır. Türkiye Cumhuriyeti Başkentinin erken yıllarına ait eserlerinden
birisidir. Gar binası içerisinde Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi, Ankara Açık
Hava Buharlı Lokomotif Müzesi, TCDD Demiryolu Müzesi ve Sanat Galerisi gibi
unsurlar yer almaktadır.
ANKARA DİREKSİYON BİNASI: Bağdat Demiryolunun yapımı sırasında,
1892'de yapılmış olan, eski adıyla
"Direksiyon Binası", Türkiye Cumhuriyeti
Devlet Demiryolları Ankara Gar Kompleksi içinde yer almaktadır. Atatürk'ün
27 Aralık 1919 tarihinde Ankara'ya gelişinden itibaren Başkomutanlık karargâhı ve konutu olarak uzun süre emrine
tahsis edilmiş, 1920-1922 yılları arasında
alınan en önemli iç ve dış kararlara tanıklık etmiştir. Kurtuluş Savaşının Hareket
planları burada hazırlanmış, 21 Ekim 1921 tarihinde, Fransızlarla yapılan anlaşmanın
görüşmeleri ve imza töreni bu binada gerçekleşmiş, 23 Nisan 1920 tarihinde
TBMM'nin oluşturulması ile bugünün her yıl Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak
kutlanmasının kararları bu binada alınmıştır. TCDD, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
seçkin bir yeri olan bu binayı yeniden düzenleyerek, 24 Aralık 1964 tarihinde müze
olarak halkın hizmetine açmıştır. İki katlı olan müze binasının üst katında, Atatürk'ün
çalışma odası, toplantı salonu ve yatak odası bulunmaktadır. Kendisine ait özel
eşyalarla, o günün özelliklerini taşıyan mobilyalar olduğu gibi korunmaktadır.
3
ATATÜRK’ÜN VAGONU: Atatürk'ün yurt gezilerinde, 1935-1938 yılları arasında
kullandığı Beyaz Trenin özgün tek örneği olan vagon; Ankara Garda "Kurtuluş
Savaşında Atatürk Konutu ve Demiryolları Müzesi" yanında 1964 yılından günümüze
sergilenmektedir. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğünce 1991
yılında "Atatürk'e ait korunması gerekli kültür varlığı" olarak tescil edilmiştir.
DOĞU EKSPRESİ (20/21 Mayıs 2014)
İlk defa 23 Ağustos 1991 tarihinde sefere konulan Doğu Ekspresi, bakımsız,
eski vagonları ve saatlerce süren gecikmeli seferleri ile kötü bir üne sahipti. Ancak
günümüzde demiryollarının ve vagonların yenilenmesi ile birlikte, gecikmeler
ortadan kalktı ve vagonların sarsıntısı büyük ölçüde azaldı. Doğu Ekspresi 2012
yılına kadar Haydarpaşa-Kars arasında çalışırdı. Eskişehir-İstanbul arasındaki
hızlı tren çalışmaları nedeniyle bu tarihten itibaren Ankara-Kars arasında
çalışmaya başladı. Bu tren yolculuğunun güzergâh uzunluğu 1200 km, yolculuk
süresi 25 saat ve trenin ortalama hızı 70 kilometredir. Ankara’dan Kars’a kadar
112 istasyon geçer. Ankara-Kars arası yataklı bilet fiyatları; tam 88,00 TL, 60-65
yaş arası 78,00 TL, 65 yaş üstü 66,50 TL’dir.
(http://www.tcdd.gov.tr/)
4
Saat 15.30’da yedi vagonlu trenimiz park alanından ikinci perona geldi.
Restoran vagonunun önünde bekleyen beyaz kıyafetli aşçı ve garsonlar
yiyecekleri ve diğer malzemeyi vagona yüklemeye başladılar. Doğu Ekspresi
yolcularının bagaj hacimleri gidecekleri mesafenin uzaklığı hakkında bilgi veriyor.
Gidilecek yerin uzaklığına göre küçük valizlerden, büyüyen bavullara, iplerle
sağlamlaştırılmış kolilere, ağzı sıkıca düğümlenmiş çuvallara dönüşüyor.
Bizim bineceğimiz yataklı
vagon, trenin en sonuna eklenmiş.
Yataklı vagonun görevlisi, dönüş
seferi için kullanılacak olan temiz
çarşaf ve temizlik malzemelerini
vagona taşıdı. Görevlinin yardımıyla biz de valizlerimizi vagona
taşıdık ve kompartımanlarımıza
yerleştik. Vagonda ikişer kişilik on
kompartıman bulunuyor. Her kompartımanda iki koltuk, çekilince altlı üstlü iki
yatak, lavabo, mini buzdolabı, masa var. Garın hoparlörlerinden bir anons duyduk.
"Ankara, Kırıkkale, Sivas, Kayseri, Erzincan, Erzurum, Kars yönüne gidecek olan
Doğu Ekspresi az sonra ikinci perondan hareket edecektir." Saat 16.05, önce
hareket memurunun tiz düdük sesi ve sonra lokomotifin onu bastıran düdük sesi
ile trenimiz hareket etti. Eşim valizlerimizdeki giyeceklerimizi dolaba,
yiyeceklerimizi buzdolabına yerleştirirken, ben de kompartımanın penceresinden
dışarı seyrediyorum.
Sıhhiye Köprüsü, Kurtuluş, Cebeci
derken, tren Mamak istasyonuna varıyor.
Sonra Kayaş, Nenek, Lalahan, Lalebel‘i
geçiyoruz ve bir saat sonra Elmadağ
İstasyonundayız. Komşularımız Sevin ve
Seçkin’i çay içmeye kompartımanımıza
davet ediyoruz. Bir yandan çaylarımızı içip,
getirdiğimiz atıştırmalıkları yerken, istas-
5
yonlar tespihin taneleri gibi bir bir pencereden kayıp gidiyor. Kurbağalı, Kılıçlar,
Irmak. Ankara’dan itibaren 870 metrelik yükseltiden yavaş yavaş 700 metreye,
Irmak İstasyonuna iniyoruz ve Kızılırmak’a
merhaba diyoruz. Türkiye’nin bu en uzun
nehrinin güzellikleri bir film şeridi gibi
vagonun penceresinden kayıp gidiyor.
Yahşihan İstasyonunda, tekrar buluşmak
üzere Kızılırmak’la vedalaşıp, saat 18.00’de
Kırıkkale İstasyonuna varıyoruz. Tren Kentin
ortasından, cadde ve sokakların arasından
ilerliyor ve doğuya doğru yoluna devam
ediyor.
Kırıkkale’den sonra Ballışıh İstasyonundan itibaren, Kızılırmak’ın bir kolu
olan Delice Çayı ile bir süre yan yana yol alıyoruz. Bu Çay kuzeye doğru akar ve
Çankırı ile Çorum arasında Kızılırmak ile birleşir. İzzettin ve Yağlı istasyonlarını
geçtikten sonra Çerikli İstasyonunda Delice Çayından ayrılıyor ve güneybatı
yönüne doğru bozkırın içine dalıyoruz. Saat 19.00, Ankara’dan hareket edeli üç
saat oldu. Güneş battı ve hava karardı, tren Kayseri’ye doğru yoluna devam
ediyor. Artık karanlıktan ve küçük istasyonların loş ışıklarından başka hiçbir şey
görülmüyor ve şimdi akşam yemeği zamanı.
Restoran vagonuna geçiyoruz. Vagon
temiz ve düzenli. Kimi yolcular akşam
yemeğini yi-yiyor, kimi çay içiyor ve kimi de
biralarını yudumluyor. Masala-rın yarıdan
çoğu do-lu, fiyatlar uygun, fakat bira ve
alkollü içecek fiyatları yüksek tutulmuş. Bu
uygulama restoranın huzuru bakımından
düşünülmüş olabilir. Garsonlar kibar ve
saygılılar. Yalnız sorduğumuzda hiç izin
kullanmadıklarını ve sürekli trende görev yaptıklarını ifade ettiler. Bu da onların
psikolojik durumlarını et-kilemiş, biraz fazla yüksek sesle konuşuyorlar, fakat
6
yolculara karşı kesinlikle saygılılar. Menüdeki fiyatlara uygun olarak he-sap
geliyor. Kredi kartı ile ödeme yapılabiliyor.
Tren Kayseri’ye doğru karanlığın içinde yoluna devam ediyor. Eğer
gecikme olmazsa saat 23.00’te Kayseri’ de olacağız. Saat 21.00’de
kompartımanlarımıza çekiliyoruz, artık istirahat ve uyku zamanı. İlk başta biraz
yadırgıyorum. Tren sağa, sola viraja girdiğinde ve fren yaptığında uyanır gibi
oluyorum. Ama sonra alışıyorum. Deliksiz bir uykudan sonra uyandığımda
sabahın beşi olmuş. Pencereden dışarı baktığımda Göcentaşı İstasyonunun tabelasını görüyorum. Haritadan geçtiğimiz istasyonları sayıyorum, uykuda iken 37
istasyon geçmişiz. Kayseri ve
Sivas istasyonlarından ve Kızılırmak’ı yukarı
çığırından
da
geçmişiz. Sabah saat altıya
doğru Divriği İstasyonuna varıyoruz. Sonra
Kemaliye İstasyonunu geçtikten sonra Fırat’ın iki büyük kolundan biri olan Karasu
Vadisi boyunca
Erzincan’a doğru
yol alıyoruz. Karasu batıya, tren
ise doğuya akıyor. Karasu vadisi boyunca yapımı tamamlanmış
veya yapılmakta
olan HES, Hidroelektrik Santraller var. Güzelim vadi köstebek yuvasına dönmüş. Gene de vadinin
7
geri kalan kesimleri, Kemah’a kadar bir doğa harikası. Kemah, tarihi ve doğal
varlıklarıyla ayrıca gezilecek bir yer. Sıra sıra söğüt ve kavak ağaçları, yemyeşil
tarlalar arasından trenimiz süzülerek ilerliyor
Erzincan’a doğru yol alırken, kahvaltı
için restoran vagonuna geçiyoruz. Biz
kahvaltımızı yaparken tren saat 09.00 ‘da
yirmi dakikalık bir gecikme ile Erzincan
Garına giriyor. Tren burada beş dakika
duruyor. Seçkin, fırsattan yararlanarak gar
büfesinden gazete almak için trenden iniyor
ve o trene biner binmez tren hareket ediyor.
Erzincan Gar Binası çok güzel tarihi bir yapı.
ERZİNCAN TREN GARI: Erzurum Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararı
ile bu bina, anıt eser kabul ediliyor. Bodrum
katı da dâhil olmak üzere üç kattan oluşan
binanın yapım tarihi belli değil. Ancak TCDD
planları ve kesintilerinde 1938 yılı için birçok
tarih kaydı bulunuyor. İnşaatında moloz taş
ve sarıyı andıran kesme taş kullanılan yapının
orta bölümünde yüksek tavanlı bekleme
salonu yer alıyor. Bina, 1939 yılında şehrin
büyük yıkıma uğradığı Erzincan depremi sırasında kısmen hasara uğradı ama
yıkılmadı. Erzincan Garı yıllar sonra yenilendi ve çevre düzenlemesi yapıldı, tarihi
binanın dış cephe özellikleri göz önünde bulundurularak tasarlanan gece aydınlatması
uygulandı. (http://msckruvaziyerturkiye.com/)
Tren Erzincan Garından çıktıktan sonra doğuya doğru yoluna devam ediyor.
Karasu Vadisi sağımızda bize eşlik ediyor. Bir süre Erzincan Ovasında ilerliyoruz.
Burası deniz seviyesinden 1200 metre yüksek.
Ovanın iki tarafı sıra
dağlarla çevrili ve dorukları hâlâ karla kaplı.
Doğu Anadolu’nun uçsuz bucaksız yemyeşil
çayırları biraz sonra
karşımıza çıkıyor. Artık
restoran vagonundan,
kamaralarımıza geçiyor,
8
bir yandan gazetelerimizi okurken, bir
yandan da pencereden kayıp giden
istasyonları ve eşsiz manzaraları seyrediyoruz. Altınbaşak, Tanyeri, Gökbayır istasyonlarını geçtikten sonra, Erzincan Ovasından ayrılıyor ve kuzeye doğru yol
alıyoruz.
Karasu Nehrinin dar vadisinde
ilerliyor ve sonra Tercan Ovasına varıyoruz.
Karasu’dan bir süreliğine ayrıldıktan sonra,
demiryolu tekrar doğuya yöneliyor. Tren Erzincan’dan beri devamlı yokuş çıkıyor.
Bu nedenle bazen hızı saatle kırk kilometreye kadar iniyor. Tekrar Karasu ile
buluşuyoruz ve Erbaş, Karasu, Aşkale, Kandilli, Ilıca, Palandöken istasyonlarını
geçtikten sonra Erzurum karşıdan görünüyor. Saat 12,45’te Erzurum Garına
giriyoruz. Ankara’dan yola çıkalı yirmi saati geçti, dokuz yüz km yol aldık ve
Ankara’ya göre bin metre daha yükseğe çıktık. Erzurum Garı da tarihi garlar
arasında, çok güzel ve temiz.
ERZURUM TREN GARI: Cumhuriyet
dönemi erken yapıları arasında yer alan
tarihi Erzurum garı binası kesme taş
bir yapıdır. Erzurum'da Cumhuriyet'in
ilanından sonra Neo-Klasik üslupta inşa
edildi. Ankara-Erzurum hattının ilk
kazması 1933 yılında vurulurken, ilk
tren Erzurum Kongresi'nden yirmi yıl
sonra 1939'da Erzurum'a vardı. Gar
binasının inşaatı da aynı yıl tamamlandı.
Demiryolunun şehre gelişi ile Erzurum asırlardır sürdürdüğü canlılığını kazanmaya ve
gelişmeye başladı. Burada yerli-yabancı turistlere demiryolu nostaljisini yaşatan
Türkiye'nin ikinci demiryolları müzesi de bulunuyor. Müzenin önünde eski kömürlü
lokomotif teşhir ediliyor. Erzurum Gar Müdürlüğü bünyesindeki müzede, 320 adet
1900'lü yılların başından itibaren demiryolu hizmetlerinde kullanılan çeşitli tarihi
belge, araç ve gereçler yer alıyor. (http://puskulcu.blogspot.com.tr/)
Erzurum’u geride bırakarak doğuya doğru devam ediyoruz. Divriği’den beri
üç yüz kilometre bize eşlik eden Karasu vadisinden artık yollarımız ayrılıyor.
Pasinler’i geçtikten sonra Köprüköy istasyonundan itibaren Aras Irmağı bize eşlik
ediyor.
9
ErzurumKars Platosunda tren hızını
artırarak yoluna
devam ediyor.
Engin bir yeşil
denizinin ortasında
adeta
yüzerek Kars’a
doğru ilerliyoruz. İklimin verdiği imkânlar
sayesinde her taraf uçsuz bucaksız
çayırlarla kaplı, burası Türkiye’nin en önemli
hayvancılık alanı. Sarıkamış bu yeşil orman
denizinin ortasında sanki bir yeşil ada. Gür
çam ormanının arasında geçiyor ve Kars’a
yaklaşıyoruz. Tren dümdüz platoda hızını
iyice artırıyor. Selim ve Benliahmet
istasyonlarını geçtikten sonra Kars uzaktan
görünüyor.
Eşyalarımızı topluyoruz. Tren, yirmi
dakikalık gecikmeyi kapattıktan sonra saat
tam 17.02’de, yani tam planlanan saatte
Kars Garına giriyor. Ankara’da başlayaa
yirmi beş saatlik yolculuğumuz böylece sone
ermiş oluyor. Vagon görevlisi İbrahim Bey’in
yardımıyla valizlerimizi trenden indiriyoruz,
yeni yapılmış garip bir gar binasıyla
karşılaşıyor ve Kars’a merhaba diyoruz.
Öğreniyorum ki Rusların yaptığı gar binası
yıkılarak bu bina yapılmış.
ESKİ KARS TREN GARI: Eski Tren Garının
yapımına Ruslar tarafından 1855 yılında
başlanmış ve 20 yıl sonra 1875 yılında
tamamlanarak hizmete açılmıştır. Bu bina 1875
yılından 1970 yılına kadar Kars Tren Garı olarak
kullanılmıştır. 1970 yılında yıkılarak günümüzde
kullanılan tren garı yapılmıştır. Günümüzde bu
binaya ait sadece su kulesi kalmıştır. Kars’taki diğer binaların yapımında olduğu gibi
eski Gar binasının yapımında da İtalyan taş ustaları ve mimarlar çalışmıştır.
(http://www.karskahvesi.com/)
10
Bu garip Gar binasından geçerek, caddeye çıkıyoruz. Bir taksi şoförü, diğer
bir şoför arkadaşına sinirleniyor ve bağırıyor, acele etmesi için. Adının Muzaffer
olduğunu sonradan öğrendiğimiz taksici bizi Kars Öğretmenevine götürüyor. Önce
biraz çekinerek taksisine bindiğimiz Muzaffer Bey, sonra bizim dostumuz olacak,
hem Kars çevresini dolaştıracak ve hem de rehberlik yapacaktır. Kars gezimizde
ilk evimiz yataklı tren kompartımanı olmuştu, ikinci evimiz de Kars Öğretmenevi
oldu.
KARS TURU, KARS KALESİ (22 Mayıs 2014)
Kars Öğretmenevinde bir gece konaklama iki kişi açık büfe kahvaltı dâhil 55
TL. Öğretmenevi personeli çok cana yakın ve güler yüzlüler. Özellikle resepsiyon
görevlisi Selma Hanım bize çok yardımcı oldu. Öğretmenevinde Kars peynirlerini
tadarak
kahvaltımızı
yaptıktan sonra, Kenti
keşfe çıktık.
1877-1878 OsmanlıRus Savaşı sonunda
Kars kırk yıl Rus işgalinde kalmıştır. Bu süre
içinde Ruslar Baltık
ülkelerinde uygulanan
bir mimari anlayışını
Kars’a
uygulamışlar,
Hollanda’dan getirdikleri mühendislere yeni bir
kent planı hazırlatmışlardır. Yeni plan, birbirini dik kesen ızgara planlı caddelerden oluşmuştur. Bu
geniş caddelerin üzerine 1890 yılından başlayarak 1917 yılına kadar Baltık mimari
tarzında düzgün kesme bazalt taşından tek katlı, iki katlı nadir olarak da üç katlı
binalar yapmışlardır.
Bu caddelerden ve binaların arasından Kars Kalesine doğru yürüyoruz.
Caddeler ızgara planına uygun olarak birbirlerine paralel uzanıyor ve birbirlerine
dik kesiyor. Eski ve yeni yapılar yan yana yer alıyor. İlk gözümüze çarpanlar,
11
Muhtar Ahmet Paşa Konağı, Hekim Evi, Defterdarlık Binası, Sağlık Müdürlüğü
Binası, Eski Vali Konağı, Azerbaycan Konsolosluğu ve Tuncer Güvensoy Evi.
GAZİ AHMET MUHTAR PAŞA KONAĞI:
Ortakapı Mahallesinde yer alan Konak 19.
Yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edilmiş, Osmanlı
Dönemi yapılarındandır. 1877-1878 Osmanlı–
Rus Savaşında Ordu Komutanı Gazi Ahmet
Muhtar Paşa tarafından bir süre Karargâh
Binası olarak kullanılmıştır. 2001 yılında Kars
Valiliği tarafından restore edilen Konak,
sanat galeri olarak hizmete açılmıştır.
(http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
HEKİM EVİ: Kars’ın Rus işgalinde kaldığı kırk yıllık süre içerisinde Baltık mimari
tarzında yapılan Hekim Evi binasının dış
cephesi Barok mimari tarzında yalancı
sütunlar, rölyefler ve kartuşlarla süslenmiştir. Binanın arka ve yan cepheleri yığma
olarak yapılmıştır. İki katlı kâgir bina
Kars’ın ilk konservatuar binası olarak da
bilinmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra
Kars Doğum evi olarak kullanılan bina daha
sonra Zirai Donatım Binası, son olarak da
Hekim evi olarak kullanılmıştır.
(http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
DEFTERDARLIK BİNASI: Baltık mimari
tarzında yapılmış Kars’taki bu dönem
mimarisinin en önemli eseri olarak bilinir. Üç
katlı binanın dış cephesindeki kartuş
süsleme dikkat çekicidir. Cumhuriyetin
ilanından sonra Kars Valiliği binası olarak
kullanılan taşınmaz 1980 yılından sonra
restore edilerek Defterdarlık binası olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde halen
Defterdarlık binası olarak kullanılmaktadır. (http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
12
SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ BİNASI: 1907
yılında yapılan bina 3 katlı olup, giriş cephesi
olan doğu cephe duvarındaki yalancı sütunlar
ve kartuş süslemeler dikkat çekicidir. Bina,
Cumhuriyetin ilanından sonra Kars Devlet
Hastanesi olarak kullanılmış, 1980 yılında
restore edildikten sonra Sağlık Müdürlüğü
binası olarak kullanılmaya başlanmıştır.
(http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
)
ESKİ VALİ KONAĞI: 1883 tarihinde yapılan konak tek katlı olup ‘L’ planlıdır. Doğu
yönündeki binanın giriş cephe duvarı yalancı
sütun ve rölyef süslemelidir. 1921 yılında
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile
Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan Sovyet
cumhuriyetleriyle yapılan Kars Barış
Antlaşmasının
imzalandığı
bu
konak,
Cumhuriyetin ilanından sonra Vali Konağı
olarak kullanılmıştır. Günümüzde restore
edilerek
Valilik
Konuk
Evi
olarak
kullanılacaktır.
(http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
TUNCER GÜVENSOY EVİ: Binanın giriş kapısı üzerindeki kitabeden 1897 tarihinde
inşa edildiği bilinen bina iç ve dış mimarisinin
orijinal
özellikleri
korunarak
restore
edildikten sonra kışlık konak olarak
kullanılmış, Cumhuriyetin ilanından sonra
Ticaret Borsa binası olarak hizmet vermiştir.
Binanın batısındaki giriş cephesinin Barok
süsleme tarzı ile birlikte arka bahçesindeki
büyük
ahşap
balkon
Baltık
mimari
Örneklerinden en önemli birisini teşkil
etmektedir. Günümüzde özel konut olarak
kullanılmaktadır. (http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
Bu güzel tarihi binaların bulunduğu caddelerden geçtikten sonra Kale İçi Sit
Alanına ulaşıyoruz. Burada yol sorduğumuz emekli bir öğretmen meslektaşımız,
13
ayaküstü bize rehberlik ediyor. Kars tarihi ve
yemekleri hakkında bilgi veriyor. Kars’ta
kimin gözünün içine baksan, hemen yardıma
koşuyor. Bu soğuk iklimde, sıcakkanlı
insanlar diyarı burası. Kars gezimiz boyunca
böyle insanlarla devamlı karşılaştık.
Bu tarihi sit alanının bakımsızlığı ve
çevrenin kötü görüntüsü karşısında hayal
kırıklığına uğradığımız bir sırada, bir tabela
gözümüze ilişti, “Kars Kaleiçi Osmanlı Mirası
Canlandırma Projesi”. Bu proje, Kars Belediyesi, Küresel Miras Fonu ve
Christensen Fonu’nun işbirliği, Çekül ve Kars Kent Konseyi gibi sivil toplum
kuruluşlarının katkıları ile gerçekleştirilmesi amaçlanan, Kars’taki mimari ve
kültürel mirası turizm temasıyla bütünleşecek şekilde değerlendirmeyi öngören bir
kentsel koruma ve canlandırma projesi olduğunu öğrendim. Projenin bitim tarihi
olarak 19.09.2014 tarihi yazılmış. Pek kapsamlı ve hızlı bir çalışma görmedik ama
önemli olan işe başlamak. Elbette bir gün olur ve proje gerçekleşir.
Kars Kalesi Sit Alanında ilk gezeceğimiz yapı, Şair Namık Kemal Evi oluyor.
Kapısında iki tabela var. “Kars Belediyesi
Namık Kemal Toplum Merkezi” ve “Âşıklar
Akademisi” Bizi kapıda Karslı Âşık Mahmut
Karataş Bey karşılıyor. Âşıklık geleneğini bu
binada sürdürdüklerini ve çeşitli etkinlikleri
burada düzenlediklerini söylüyor. Birlikte
14
yapıyı dolaşıyoruz. İçeride Karslı Ressam Mehmet Tekel Bey ve Karslı
Heykeltıraş Metin Doğrukartal Bey ile karşılaşıyoruz. Her iki sanatçı da burayı
atölye olarak kullanıyorlar ve eserlerin sergiliyorlar.
Adı Şair Namık Kemal Evi olmasına rağmen, binada ünlü Şair ile ilgili pek
bir şeye rastlamadık. Daha çok burası bir kültür merkezi olarak faaliyet gösteriyor.
Binanın üst katının tarihi dokuya uydurulması gerekir düşüncesindeyim.
ŞAİR NAMIK KEMAL EVİ: Taşköprü ile
Mazlumağa Hamamı arasında yer alır. Şair
Namık Kemal, Dedesi Kars Mutasarrıfı
Abdüllatif Paşa ile birlikte 1853-1854 yılları
arasında burada yaşamış ve ilk şiirlerini bu
konakta yazmıştır. Zemin katı üç yüz elli
yıllık bir tarihe sahip olan konak, Toplum
Merkezi olarak hizmet vermektedir.
(http://www.kars.gov.tr/gezirehberi/)
Şair Namık Kemal Evinden çıkıyor önce Kars Çayı üzerinde yer alan tarihi
Taş Köprüden geçiyor ve diğer tarihi yapıların arasından Kale’ye çıkan yaya
yoluna doğru ilerliyoruz. Namık Kemal Evinin karşısında Mazlum Ağa Hamamı,
Köprünün bir ayağında Topçuoğlu Hamamı, diğer ayağında İlberoğlu Hamamı yer
alıyor.
15
Kaleye çıkan yokuşa sarmadan önce Havariler Kilisesi (Kümbet Camii) ve
Ulu Cami yer alıyor. Ulu Cami onarılıyor. Biraz ileride Beylerbeyi Sarayının
kalıntıları var. En dikkat çekici olan ise, Beylerbeyi Sarayının hemen yanına ve
belki de tarihi kalıntıların üzerine hangi akla hizmet içinse, Fen Lisesi binasının
kondurulmuş olmasıdır. Bir diğer dikkat çekici şey de Havariler Kilisesinin üstünde
ot bitmiş olmasıdır. Bir zamanlar Kars Müzesi olarak kullanılan bu tarihi yapının
kapısı kilitlidir ve sanki yalnızlığa terk edilmiş gibidir.
BEYLERBEYİ SARAYI: Kars Kalesinin
eteğinde Lala Mustafa Paşa tarafından
1579 yılında yaptırılan Saray iki katlı olup
tamamı düzgün kesme bazalt taşından
yapılmıştır. Sarayın asıl giriş kapısı batı
istikametinde olup zemin katla birinci katı
ayıran ahşap tavan tamamen yıkılmıştır.
Saray 1878 yılına kadar Sancak Konağı
olarak, 1918 yılına kadar Hükümet Konağı
olarak kullanılmış, 1918 yılında saray terk
edilmiştir. (http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
HAVARİLER KİLİSESİ (Kümbet Camii):
Kars Kalesinin güney eteğinde Kale İçi
Mahallesinde yer alan Havariler Kilisesi
Şehirdeki Ermeni kiliselerinden birisi olup
Bagratlı Krallığı döneminde Kral Abbas
tarafından M.S. 932-937 yılları arasında
yaptırılmıştır. Kilise, merkezi planlı olup
dört yonca yaprağını andıran, dört nişle
16
genişleyen dik açılı bir mekâna sahiptir. Kenti 1064 yılında fetheden Selçuklular,
daha sonra burayı cami olarak kullanmışlardır. (http://www.kars.gov.tr/gezirehberi/)
ULU CAMİ: On yedinci yüzyılda Osmanlı
Padişahı
Sultan
İbrahim
döneminde
yaptırılan Ulu Cami, Kentteki en büyük
Osmanlı Dönemi camisidir. 1877-1878
Osmanlı-Rus Savaşından sonra Kars’ın Rus
işgali altına girdiği yıllarda yakılarak tahrip
edilmiş ve kullanılamaz hale gelmiştir.
Onarılarak 2009 yılında ibadete açılmıştır.
Günümüzde dış duvarların onarımı devam
etmektedir.
(http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
EVLİYA CAMİ VE EBÜL HASAN HARAKANİ TÜRBESİ: On birinci yüzyılın tasavvuf
âlimlerinden olan Ebül Hasan Harakani,
Anadolu’nun Türkleşmesi için hizmette
bulunmuş ve kendisinden bir asır sonra
yaşayan Ahmed YESEVİ’yi de etkilemiştir.
Ebul Hasan’ın tasavvuf görüşünü anlatan
Nurul Ulum adlı eserden onun “Her kim bu
dergâha gelirse ekmeğini veriniz, inancını
sormayınız” şeklindeki sözleri dikkat
çekicidir. Ebul Hasan Harakani Türbesi,
şehit olduğu 1033 yılından 31 yıl sonra,
Kars’ın Alpaslan tarafından fethedilmesi sırasında yapılmıştır. 1579 yılında Osmanlı
Padişahı 3.Murat tarafından Türbenin yanına Evliya Camii yaptırılmıştır. 1998 yılında
Evliya Camisinde başlatılan restorasyon çalışmaları sırasında Türbenin basit örgü
duvarları kaldırılarak kubbeli bir şadırvan içerisine alınmıştır.
(http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
Ulu Cami’nin restorasyonunda çalışan işçilere selam verip, Kars Kalesine
doğru tırmanıyoruz. Üç yüz metre kadar tırmandıktan sonra Kalenin giriş kapısına
ulaşıyoruz. Burada çevre köylerden gelmiş olan öğrencilerle karşılaşıyoruz.
Ayaküstü Anadolu’nun çeşitli yerlerinden görev yapmaya gelmiş genç
meslektaşlarımızla kısaca sohbet ediyoruz ve soluklanıyoruz. Kars’a 37 km
uzaktan Soylu Köyünden ve 30 km uzaktan Ermişler Köyünden gelmişler.
17
Kale kapısından girdikten sonra Kahraman Celal Baba türbesi sağ
tarafımızda görülüyor. Sonra etrafı surlarla çevrili kalenin avlusuna çıkıyoruz.
Burada sadece taş duvarları ayakta kalmış askeri koğuşlar, tarihi bir top,
cephanelik ve Kale Camisi yer almaktadır. Buradan Kars tamamen ayaklarınızın
altında görülüyor. Kalenin en yüksek kesimine çıktığımızda ise Kars Çayı’nı
görüyoruz. Kale avlusunun bir köşesinde kafeterya bulunuyor. Bir yandan
çaylarımızı yudumlarken, hem dinleniyor ve hem Kars’ı seyrediyoruz.
18
KARS KALESİ: 1153 yılında Selçuklulara
bağlı Saltuklu Sultanı Melik İzzeddin'in
emri ile Veziri Firuz Akay tarafından
yaptırılmıştır. 1386 tarihinde Timur
tarafından yıkılan kale 1579 yılında Osmanlı
Padişahı III. Murat’ın fermanı ile Kars'a
gelen Lala Mustafa Paşa tarafından kale ve
dış cephe surları yeniden yaptırılmıştır.
Kale kalıntılarında dört köşe mermer kitabe
bulunmuş dış surların kapısına koydurulmuştur. Bu kitabeye göre 1616 ve 1636 yıllarında 2 defa onarımdan geçmiş, şehir
merkezine bazı eserler eklenmiştir. Kaynaklara göre Merkez kale dışında surlar
27.000 metre uzunluğunda olup, 220 burçtan meydana gelmiştir. Kale doğu-batı
istikametinde 250 metre, Kuzey-güney istikametinde yaklaşık 90 metredir. 1877–
1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra 40 yıllık Rus işgalinde tahribatlara uğramış,
orijinal özelliğini ve kullanımını yitirmiştir. Kars Kalesinin dış cephe surları kesme
bazalt taştan yapılmış olup yük istinat duvarları ile çevrilidir.
(http://kafkaskentikars.blogcu.com/)
Kent turumuz ve Kale gezimiz sona eriyor ve
geldiğimiz yoldan Öğretmenevine geri dönüyoruz.
Sırada Kars lezzetlerini tatma zamanı, taksicimiz
Muzaffer Bey’in önerisi üzerine Öğretmenevinin
karşısındaki Kars Evleri
Restoranına akşam yemeği yemeye gidiyoruz.
Tavsiye üzerine kesme aşı çorbası, ısırgan çorbası,
kaz tandır ve pörtletme siparişi veriyoruz. Yirmi dakika bekledikten sonra masamız donanıyor. Özellikle
kuzu etinden yapılmış olan pörtletme kebabı çok
beğeniyoruz. Kars’taki ilk günümüzü olumlu izlenimlerle, keyifle tamamlıyoruz.
19
ANİ ANTİK KENTİ (23 Mayıs 2014)
Öğretmenevinde kahvaltımızı yaptıktan sonra, öğleye kadar dinlendik ve bir
gün öncesinin yorgunluğunu atmaya çalıştık. Hava bir kapanıyor, bir açılıyor.
Geceden yağmur yağmış. Öğle olunca Seçkin ve ben Cuma namazı için hemen
yakınımızda bulunan Fethiye Camiine gittik. Bu Caminin yakınında Kars Ehlibeyt
Işıklı Camii var, yeni ibadete açılmış. Kars ve çevresinde Azeri vatandaşlar
oldukça fazla ve onlar Şii Caferi Mezhebine mensuplar.
FETHİYE CAMİ: Ortakapı Mahallesinde
bulunan Fethiye Camii on dokuzuncu yüzyıl
sonlarında, işgal sırasında Ruslar tarafından
Baltık Mimari tarzında kilise olarak
yaptırılmış olup bina Cumhuriyetin ilk
yıllarından sonra Kapalı Spor Salonu olarak
kullanılmış ve 1985 yılında ise camiye
çevrilmiştir.
(http://www.karskulturturizm.gov.tr/)
EHLİBEYT IŞIKLI CAMİ: 1952 yılında yapılan cami, kullanılamaz
hale geldiği için 11 Mart 2007 tarihinde sökülerek yenileme
çalışmaları başlatıldı. 14 Nisan’da resmi açılışı yapılan bu cami
Türkiye’de yaşayan Şii Caferi mezhebine mensup olan vatandaşların
ilk camisidir.
Saat 14.30’da Karslı dostumuz Muzaffer Bey bizi Öğretmenevinin önünden
taksisine aldı ve Ani Antik Kentine doğru yola çıktık. Yağmur yer yer şiddetlenerek
devam ediyor. Ani Antik Kenti Kars’a kırk kilometre uzaklıkta ve Ermenistan
sınırında. Yolu yeni yapılmış ve güzel. Antik
Kentin giriş yerine geldiğimizde yağmur
kesildi. Burası Kültür ve Turizm Bakanlığı
Müzeler Müdürlüğüne bağlı koruma altında
bir ören yeri. Girişe kafeterya, tuvalet vb
sosyal tesisler yapılmış. Giriş ücretli ve 8 TL,
öğrenciler, öğretmenler ve 65 yaş üzeri
ücretsiz. Kimliklerimizi göstererek Antik
Kentin yedi kapısından biri olan Çifte Beden
Kapısı (Kars Kapısı) denilen kapıdan giriş
yapıyoruz.
20
ANİ ANTİK KENTİ: Türkiye–
Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehrinin batı yakasında
Türkiye
sınırları
içerisinde
volkanik bir tüf tabakası üzerine
kurulmuş bir ortaçağ kentidir.
Kentin en eski tarihi M.Ö. 5000
yıllarına kadar uzanmaktadır.
Bugünkü ören yerini oluşturan iç
kale M.S. 4.Yüzyılda Kars’a adını
veren Karsaklılar tarafından yaptırılmıştır. 1064 yılında Selçuklu Sultanı Alparslan’ın
Ani’yi fethetmesinden sonra Ani Beyi olan Ebul Menucehr tarafından yönetilmeye
başlamıştır. Kale surları, devetüyü ve siyah renkli tüf taşından Horasan Harcı ile
yapılmıştır. Yedi giriş kapısı mevcut olup bu kapıların en önemlileri Aslanlı Kapı, Kars
Kapısı, Sarnıçlı Kapılardır. Şehrin surları uzun kuşatmalara dayanıklı hale getirmek
için surlar arasına yapılan destekleme kuleleri aynı zamanda erzak ve tahıl deposu
olarak kullanılmıştır. Arazinin eğimine göre yer yer beş metre yüksekliğe kadar çıkan
surların dış cephelerinde haç motifleri, aslan ve yılan kabartmalı rölyefler, çini
süslemeler mevcuttur. Surların doğu tarafındaki burç üzerinde Selçuklu Sultanı
Alparslan’ın şehri 1064 yılında fethetmesini belgeleyen dört satırlık bir kitabe
mevcuttur. (http://www.kars.gov.tr/)
21
Surların üzerinde taşlara oyulmuş arslan figürü ile yılan ve boğa figürünü
gördükten sonra surları takip ederek doğuya doğru ilerliyoruz. Yedi yüz metre
ilerledikten sonra karşımıza Arpaçay çıkıyor, Ermeniler bu ocağı hâlâ
çalıştırıyorlar. Taksici Muzaffer Bey, bu ocakta patlatılan dinamitlerin çıkardığı
gürültünün kalıntılara zarar verdiğini söyledi. İlk karşılaştığımız yapı Aziz Prkich
Kilisesi oluyor. Bu yapının yarısı yıkılmış, diğer yarısını iskeleye almışlar ve
arkeologlar tarafından restorasyonuna başlanmış. Fakat biz gördüğümüzde her
hangi bir çalışma yoktu. Arpaçay Vadisine doğru ilerledir önce Selçuklu Hamamı
ve sonra Tigran Honest Kilisesini gördükten sonra, dik yamaç üzerinde bulunan
Genç Kızlar Kilisesinin önünde çimenlerin üzerine oturarak biraz yorgunluk attık.
Burası Arpaçay’ın en güzel göründüğü bir yer. Hemen önümüzde İpekyolu
Köprüsü yer almaktadır. Bu Köprü’nün günümüzde sadece ayakları kalmıştır.
AZİZ PATRİK KİLİSESİ: M.S. 1036 yılında
Kral 3.Sembat tarafından yaptırılmış olup
zemini daire planlıdır. Kilise mimarisi kubbeli
ve iki kısımdan oluşmuştur. İç mekânda sekiz
köşegen mevcut olup doğu istikametindeki
yarım kubbe diğer kubbeden daha geniştir.
İki düzlemden meydana gelen sütunlar bu
bölümü de ayırır. Kilise 1291 ve 1342
yıllarında Atabekler tarafından restore
ettirilmiştir. 1930'lu yıllarda ise bir yıldırım
düşmesi sonucu kilisenin yarısı yıkılmıştır. (http://www.kars.gov.tr/)
SELÇUKLU HAMAMI: Arpaçay ile Tatarcık
Deresinin
birleştiği
alanda
bulunan
bulunmaktadır. Selçuklu mimari tarzında
yapılan hamam dört eyvan ve dört halvet
odasından oluşmuş odaların kapı girişleri
sivri kemerli olarak yapılmıştır. Ayrıca eyvanlar beşik tonoz kemerlerle örtülmüştür.
Hamamın girişi batı istikametinde olup
buradan bir koridorla soyunma odalarına
ulaşılır. Ayrıca bu koridorun kuzeyinde bir
ılıklık ve ılıklığın yapının da külhan kısmı bulunmaktadır. (http://www.kars.gov.tr/)
22
TİGRAN HONEST KİLİSESİ: Mığmığ
deresinin Arpaçay’a karıştığı yer üzerinde
yükselen seki biçimindeki bir arazi üzerine
kurulan kilise 1215 yılında Anili bir tüccar
olan Tigran Honents tarafından inşa
ettirilmiştir. Haç planı ile yapılan kilisenin
zemin katının iç mekânı dört büyük sütunla
kubbeye bağlanmıştır. Kilisenin çevresi
dikdörtgen planlı olup cephelerin çatı
alınlıklarında rölyef hayvan figürleri ile
süslenmiştir. Bu kilise özellikle iç mekânındaki fresklerle dikkat çekicidir. Kilisenin iç
cephe duvarları ile kubbe kısmında Hz. İsa'nın doğumundan ölümüne kadar geçen
olayları sembolize eden freskler mevcuttur. (http://www.kars.gov.tr/)
GENÇ KIZLAR KİLİSESİ: Türkiye Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehri Vadisinin batı yanında bulunan kilise ören yerine
ulaşan kervan yolunun başlangıç noktasında
inşa edilmiştir. Silindirik bir plana sahip
olup üzerindeki kubbe çadır görünümündedir. Giriş kapısı kervan yoluna bakan
kuzeybatı istikametinde bulunan kilisenin
dış cephe duvarları üzerinden kabartma
geometrik süslemeler mevcuttur. Kilisenin
etrafı sur duvarları ile çevrili olup kuzey istikametteki sarp kayalıklara doğru uzayan
kervan yoluna kilise bir galeri ile bağlanmıştır. Üzeri kemer tonozlu olan galerinin
önemli bir kısmı yıkılmıştır. (http://www.kars.gov.tr/)
İPEK YOLU KÖPRÜSÜ: Türkiye-Ermenistan
sınırını belirleyen Arpaçay’ın aktığı vadi
üzerinde karşı kıyı ile ulaşımı sağlamak
amacıyla 10. yüzyılda Bagratlı Krallığı
döneminde yapılmış olup, günümüze sadece
köprü ayakları kalmıştır. Köprü ayaklarının
biri Türkiye, diğeri Ermenistan toprakları
içindedir. (http://www.kars.gov.tr/)
23
Daha ileride, 500 metre kadar uzakta Bakireler Manastırı yer almaktadır.
Arpaçay boyunca daha fazla ilerlemeden Kentin içine doğru yöneldik. Gözümüze
çarpan eser Ebul Manucehr Camisi oldu. Bu Cami Anadolu’da yapılan cami olarak
yapılan ilk eserdir. Camide daha içeriye doğru ulaşarak Büyük Katedral’e vardık.
Alparslan Ani Kentine girdiği zaman burayı camiye çevirmişti. Adına Fethiye Camii
denilmektedir. Yapının bir bölümünde restorasyon çalışması yapılmaktadır.
BAKİRELER MANASTIRI: Bu küçük
manastır, Kentten ayrı konmuş, Arpaçay'a
bakan kayalık bir burundadır. Azize
Hripsime'nin bakire şehitlerine adanmıştır
ve bir rahibeler topluluğunu barındırmış
olabilir. Çevrili bir avlunun içinde, birkaç
binanın kalıntıları vardır. En önemli yapı,
belki de 13. Yüzyılda inşa edilmiş küçük,
narin ve çok çekici bir kilisedir. Şimdi ise
son derece güzel ve romantik bir
harabedir. Bir kayalığın doruğuna tünemiş, kırmızı taştan yapılmış küçücük ve şirin
bir yapıdır. (http://gizliilimler.tr)
EBUL MANUCEHR CAMİİ: Selçuklular
zamanında Anadolu'da kurulan ilk Türk
camisidir. 1072'de kurulmuştur. Kars ilinin
Arpaçay ilçesindeki Ani Antik Kenti içinde
bulunan Cami Seddatoğulları'ndan Ebu Süca
Manucehr tarafından yaptırılmıştır. Caminin
tavanlarında renkli taşlardan yapılmış
geometrik süslemeler bulunmaktadır.
(http://www.kars.gov.tr/)
24
BÜYÜK KATEDRAL (FETHİYE CAMİİ):
Bagratlı Kralı 2. Sembat tarafından M.S.
990 yılında temeli atılmış, ancak Kral
Sembat öldükten sonra eşi Kraliçe
Katranide
tarafından
1001
yılında
bitirilmiştir. Kilisenin mimarı aynı yüzyılda
İstanbul Ayasofya Kilisesinin tamiratını
yapan Tridat Ustadır. Kilisenin planı haç
şeklinde olup ortadaki alan kemerleri
taşıyan dayanıklı sütunlar ile sınırlandı-rılmıştır. Yarım daire şeklindeki apsis kilisenin
diğer kısımlarından yüksek olup, heykel oyukları ile süslenmiştir. Bazilikal haç planlı
binanın üç giriş kapısı vardır. Kilise kemerli dar ve yüksek pencereler ile
aydınlatılmıştır. Kilisenin cephe duvarları kemerlerle bölünmüş olup bu kemerler
sütunlarla birleştirilmiştir. Kırmızı renkli tüf taşından inşa edilen Katedral, basamaklı
bir zemin üzerine kurulmuş olup kubbesi ve çan kulesi kuzey cephesindeki duvarın bir
kısmı ile birlikte yıkılmıştır. Katedral 1064 yılında Sultan Alparslan’ın Ani'yi
fethetmesinden sonra camiye çevrilmiş ve ilk fetih namazı kılınmıştır.
(http://www.kars.gov.tr/)
Ani Antik Kenti gezimiz iki saate
yaklaşmıştı. Yağmur tekrar çiselemeye
başladı. Kente giriş yaptığımız Kars
Kapısına doğru çarşının yer aldığı caddeden
ilerliyoruz. Sadece temel taşları ayakta
kalmış olan konutları ve işyeri kalıntılarını
görüyoruz. Cadde kenarında bir dibek taşı
var. Muzaffer Bey bizi merak etmiş ve
kapıda bekliyor.
Yağmur hızlanır hızlanmaz arabaya
biniyoruz. Karsa doğru yol alırken Taksici
dostumuzla Kars hakkında koyu bir sohbete
dalıyoruz. Bu arada yarın yapacağımız
Çıldır Gölü gezisinin pazarlığı da aradan
çıkıyor. Şiddetli yağmur altında Kars’a
ulaşıyor ve kendimizi Öğretmenevine
atıyoruz.
25
ÇILDIR GÖLÜ (24 Mayıs 2014)
Saat 10.30’da Muzaffer Bey Öğretmenevi önünden bizi aldı ve Çıldır
Gölü’ne doğru yola çıktık. Arabaya biner binmez yağmur gene başladı. Çıldır Gölü
Kars’a 90 kilometre uzaklıkta, Ardahan İli sınırları içinde ve Türkiye, Gürcistan,
Ermenistan sınırlarının kesiştiği bir yerde bulunuyor. Gölün kuzeyinde Çıldır İlçesi
yer alıyor. Kars’tan yola çıktıktan sonra yeşil denizi ortasında yol alıyoruz. Yol
asfalt olmasına rağmen, bakımsız ve çukurluklarla dolu. İlk önce Arpaçay İlçe
Merkezine varıyoruz. Bir gün önce Ani Kentinde bıraktığımız Arpaçay Nehrine
tekrar kavuşuyoruz. Birlikte Çıldır Gölüne doğru yol alıyoruz.
ÇILDIR GÖLÜ: Volkanik set gölüdür: Ülkemizin
derin tatlı su göllerinden biridir. Meşhur Çıldır
Sazanı olan Sarı Sazan’ın ana yatağıdır. Yazın ve
kışın ayrı güzelliği ve manzarası olan Gölün her
mevsimi bir başkadır. Etrafındaki dağların hemen
her mevsim tepelerinden karın yok olmadığı,
dağlardan göle akan derelerinde kırmızı benekli
alabalıkların tutulduğu, yaylalarında heyecanlı bir
telaşın her zaman sürdüğü Çıldır Gölü görülmeğe
değerdir. Kışın buz tutan gölde atlı kızakların
turistleri gezdirdiği, gölün bir yerinden delinen buz tabakasından bazen sarı sazanın
tutulduğu, bazen dalgıçların deneme yaptığı göl, yazın etrafını saran bin bir çeşit
çiçekle büyüleyici bir görünüm kazanmaktadır. Çıldır Gölü sadece balıktan ve
manzaradan ibaret değildir. Çıldır Gölü kendi ozanlarını, kültürünü ve festivallerini de
ortaya çıkarmıştır. Yaz sıcağında herkesi pikniğe ve eğlenceye davet eden bir göl
festivali, bazen de kışın dondurucu soğuğunda buz tutmuş yüzeyinde buz ve paten
festivalinde bula bilirsiniz kendinizi. Çıldır Gölünü farklı kılan diğer özelliklerinden
biri de Gölün doğal ve bakir bütünlüğünden henüz bir şey kaybetmemiş olmadır. Gölün
kenarında yükselen karmaşık binalar, kimyasal kirleticiler ve doğayı bozucu
faktörlerin bulunmayışı, gerek göl faunasını ve gerekse göle bitişik doğanın florasını
aynen korumasına sebep olmaktadır.
Taşbaşı Köyüne vardığımızda Çıldır Gölü görünüyor. Önce Çanaksu
Köyüne ve sonra Doğruyol Köyüne ulaşıyoruz. Gölün şahane manzarası bize eşlik
ediyor. Nihayet Göl kıyısında yirmi kilometre yol aldıktan sonra Akçakale Köyüne
varıyoruz. Köy çok bakımlı, yolları kaldırım taşı ile döşenmiş, Köyde bir kooperatif
kurulmuş. Turizm ve balıkçılıkta gelişmeyi amaçlamışlar. Köyün Kenarında bir
kale kalıntısı var. Adına Alparslan Kalesi deniliyor.
26
Köyün hemen önünde bir ada var, adı Kuş Adası. Ada bir yol ile karaya
bağlanmış. Arabadan iniyoruz ve ada turuna başlıyoruz. Bizim gibi gezmeye
gelmiş bir aile ile ayaküstü sohbet ediyoruz.
Gönüllü kameramanımız Seçkin, karlı dağlardan, ağaçlara, çiçeklere
kayalara kadar her şeyi kayıt altına alıyor. Ben de fotoğraf makinemle durmadan
çekim yapıyorum. Ağaçları, çiçekleri, güzelleri çekiyorum. Ada üzerindeki
yürüyüşümüz bir kilometre kadar devam ediyor, çimenlerin üzerine seriliyoruz ve
dinleniyoruz.
Karnımız acıkmaya başladı, artık şimdi balık zamanı. Göle dökülen
derelerin berrak sularında doğal olarak yetişen alabalıkları ve hiçbir yerde
bulunmaya Çıldır sarı sazanlarını yeme zamanı. Akçakale Köyünde bir balık
restoranı varmış, ama henüz açılmamış. O nedenle Muzaffer Bey bizi başka bir
köydeki balık restoranına götürüyor. Restoranın bulunduğu yer ayrı bir güzellik.
Siparişlerimizi veriyoruz ve çevreyi keşfe çıkıyoruz.
27
Balıklarımız masaya geliyor. Alabalıklar
harika, ama sarı sazanlar hem küçük ve hem de çok
kızarmış, ona rağmen onların da tatları harika.
Restoranın en uygun olan tarafı porsiyon fiyatları,
balıkların porsiyonu 10 lira ve yanında çoban
salatası da veriyorlar. Restoran daha temiz ve
sunum daha güzel olabilir. Hayatımda ilk defa bu
kadar lezzetli alabalık yememiştim. Karnımız
doyuyor ve sıra çay içmeye geliyor. Her lokantada
yemek sonrası ikram edilen çayı içtikten sonra onun
parasını da ödeyerek restorandan ayrılıyoruz.
Artık dönüş yolculuğu başlıyor. Biz arabaya biniyoruz yağmur tekrar
başlıyor. Yemek sonrası ağırlıktan eser yok, çünkü buraların havası çok
mükemmel, oksijen çok fazla. Bir de Muzaffer Bey’in Karslılara özgü şivesi ile
anlattıkları da insanda uyku, ağırlık bırakmıyor.
KARS’TAN PEYNİR ALINIR (25 Mayıs 2014)
Dönüş hazırlığı başlamıştı. Muzaffer Bey bizi Halitpaşa Caddesindeki Kars’
ın meşhur peynircisine götürdü. Kendimize ve yakınlarımıza kaşar, gravyer, bal
alacaktık. Bize orada satılan pidelerden bir tane verdiler ve başladık peynirleri
tatmaya, eski kaşar, taze kaşar, gravyer peyniri, çeçil peyniri, otlu peynir, taze
peynir, göbek kaşarı, ayrıca çeşitli ballar ve kavurma et.
KARS KAŞARI: Özellikle inek sütünden yapılır ve bahar
aylarında artan süt üretimi ile birlikte depolanır. Mayıs
ayında üretilen Kaşarın rengi sarı turuncu bir renk alır.
Kars kaşarının A vitamininin ön maddesi olan beta
karotenden en zengin olduğu dönem mayıs ayıdır. Çünkü bu
aylarda otlar en körpe döneminde olup beta karotenden
bakımından zengindir. Kars kaşarı vitamin, protein ve diğer
mineral maddeler yönünden zengin olmakla birlikte kendine
28
özgü çok lezzetli bir tat ve aromaya sahiptir. Bu tadı Kars’ın yaylalarında bulunan
çeşitli ve yöreye özgü çiçeklerden ve bitkilerden alır. Açık ve temiz havada, Kars’ın
yüksek rakımlı meralarında otlayan ineklerin sütünden elde edilen Kars kaşarı, hem
taze hem de eski olarak tüketilir. Kars kaşarı yapılırken beyaz peynirin
haşlanmasından sonra, ustalar tarafından yoğurma işlemi bittikten hemen sonra ve
kalıplara dökmeden hemen önce Kaşarın boğumlanan kısmından kaşarın büyüklüğüne
göre ağırlığı değişen bir parça koparılır. Bu parçaya göbek kaşarı denir.
(http://www.marjinaltatlar.com/)
Alışverişimizi de yaptıktan sonra Kars’taki son günümüzde yapacak başka
iş kalmamıştı. Atladık bir halk otobüsüne ve Kafkas Üniversitesine kadar gittik.
Otobüs, Kampustaki bütün fakülte ve yüksek okulları dolaştıktan sonra, son
durağa geldi ve tekrar dönüş seferine başladı. Dönüş için bilet parası vermek
isteyince, şoför parayı almadı ve bu da bizden olsun dedi. Bu davranış bizi çok
etkiledi. Bu hareket Anadolu’nun en doğusunda yer alan Kars insanının
özelliklerini en kısa biçimde anlatan bir davranıştır. Artık Kars’tan bu iyi duygularla
ayrılma zamanı gelmişti.
EVE DÖNÜŞ (26/27 Mayıs 2014)
Öğretmenevindeki son kahvaltımızı yaptıktan sonra, görevlilere teşekkür
ederek ayrıldık. Daha önce sözleştiğimiz gibi Muzaffer Bey saat tam dokuzda bizi
aldı ve Kars Garına götürdü. Taksi parasını vermek istedim, almadı. Alması için
ısrar ettim, o da almamak için ısrar etti. Kars insanının özelliklerini en kısa biçimde
anlatan ikinci bir örneği daha gördük. Bir hafta önce ilk karşılaştığımızda elini
sıkmadan tanıştığımız Muzaffer Bey’den aynı yerde kucaklaşarak ve helalleşerek
ayrıldık.
Tren peronda bizi bekliyordu. Görevli valizlerimizi vagona çıkarmada yardım
etti. Kendisiyle tanıştık, o da diğer görevli gibi nazik ve güleryüzlüydü. Yataklı
vagonda bizden başka yolcu yoktu.
Görevliye sorduğumuzda, diğer istasyonlarda kompartımanların dolacağını söyledi.
Doğu Ekspresi saat tam 09.45’te
hareket etti. Yirmi beş saatlik yolculuğumuz
bir gün sonra, saat 11.02’de Ankara Garında
sona erecek. Çok ilginç ki yağmur tekrar
başladı. Erzurum’u ve Erzincan’ı geçtikten
sonra, bir de tam yarım daire gökkuşağının
içinden geçtik.
29
Gelirken gördüğümüz manzaraları bir
de trenin diğer tarafından izledik. Öğle
yemeğini kompartımanımızda yedik. Akşam
yemeği için restoran vagonuna geçtik. Karsa
giderken gördüğümüz aşçı ve garsonlarla
tekrar karşılaştık. Bizi hemen tanıdılar.
Akşam yemeğini yedikten sonra hava
kararmaya başladı. Kompartımanlarımıza
çekildik ve yorgunluğumuzu dinlenerek ve
uyuyarak çıkardık. Sivas ve Kayseri’den
gene gece geçtik. Sabahleyin saat beşte
uyandığımda Kayseri’nin ışıkları trenin arkasında kalmıştı. Tren Kırıkkale’ye doğru
yol alırken son kahvaltımızı da kompartımanda yaptık.
Saat tam 11.02’de hiçbir gecikme olmadan trenimiz Ankara Garına girdi.
Sonra Hızlı trenle Eskişehir, Sevin’le ve Seçkin’le vedalaşıyoruz. Biz evimize,
onlar Kütahya’ya doğru yol alıyorlar. Böylelikle keyifli bir gezi sona eriyor. Değişik
yerler görmek isteyenlere, değişik tatlar tatmak isteyenlere, doğa ve çevre
severlere, hızlı yolculuklardan hoşlanmayanlara bu geziyi öneririz.
KARS ÖĞRETMENEVİ...............:
0 474 2120049
MUZAFFER DOĞAN (Taksici)....:
0 537 6506762
KARS EVLERİ RESTORAN........:
0 474 2123303
ARİŞ TİCARET (Peynirci)...........:
0 474 2231313
30
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ...................................................................................................................1
ANKARA GARI (20 Mayıs 2014) ........................................................................2
DOĞU EKSPRESİ (20/21 Mayıs 2014) .............................................................4
KARS TURU, KARS KALESİ (22 Mayıs 2014) ..............................................11
ANİ ANTİK KENTİ (23 Mayıs 2014) .................................................................20
ÇILDIR GÖLÜ (24 Mayıs 2014) ........................................................................26
KARS’TAN PEYNİR ALINIR (25 Mayıs 2014) ................................................28
EVE DÖNÜŞ (26/27 Mayıs 2014) ....................................................................29
http://www.cengizcetintas.com/index.html
[email protected]
Bu kitabın her hakkı Cengiz Çetintaş' a aittir. Bilgiler kaynak gösterilmek
koşuluyla eposta, fotokopi vb yoluyla gönderilebilinir veya çoğaltılabilinir.
Ancak bilgilerin tümü dergi, kitap veya benzer şekillerde yayımlanamaz.
31
32
http://www.cengizcetintas.com/index.html