Sır ağacı - Sufi Zentrum Rabbaniyya

Transkript

Sır ağacı - Sufi Zentrum Rabbaniyya
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
Eusubillahi-mineş-şeytanirrajim
Bismillahirr-rahmanirrahim
Sır ağacı
Şeyh Esref Efendi | Berlin 2011
Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim.
La havle vela kuvvete illa billahil aliyyül aziym
Destur ya Seyyidi ya Mevlana ya Ricalallah!
Allah bizi gökyüzün nasihatsız bırakmasın. Ey insanlar, gelin ve dinleyin. Bilmediklerinizden
işitmediklerinizden bilmeye işitmeye gelin.
İnsan bu dunyaya cahil gelir üç beş şey görür üç beş şey işitir her şeyi bilir zanneder. Halbuki onun
bildiği sadece o okuduğu yahut gördüğü yahut işittiği o üç beş şeydir. Her şeyi bilirim der.Olamaz.
Çünkü hayat üç beş şeyden ibaret değildir. Bu Alemin içinde daha ne alemler gizlidir, sayısını
Allah bilir.
Insanlar zannediyorlar ki, Şeyhin üç beş sohbetini dinlemekle alım oldular. Evet alim oldular hiç
şüphesiz. Lakin işittikleri kadarının alimi olurlar daha fazlasını isteyen üç sohbetlen yetinmeyecektir.
Amma Şeyh her defasında aynı mevzuları tekrarlıyor. Tekrarlar. Sen de her gün su içiyorsun. Lakin
her defasında içtiğin bildiğimiz su da olsa, senin içtiğin aynı su değil.
Ve sen her defasında o suya ihtiyacın olmasa zaten içmezsin. Demek ki ihtiyacın var ki hep su mu
içeceğim demiyor susadıkça iciyorsun.
Ey hakikata ve hikmete talip insan! Sen altın avcısı isen her gün toprağı yeniden karıştıracaksın ki,
o eski toprağın içinde gizlenmiş yeni altınları keşfedebilesin.
1
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
Bileceksin ki, bu alem bir bilinmez sır küpüdür.
Alem sır küpüdür, çünkü varlığa giren her bir şeyin kendi sırrı vardır ve o sırrını o şey, hiç kimseye sahibinin izni olmadan açmaz. Onun için biz buraya bu sırlardan bilmeye işitmeye geliyoruz
ve varlıktaki her şeyi yaratan Rabbimizden bu sır küpünü içindekileriyle beraber Tek tek bize
açmasını istiyoruz.
Bunun için Allahtan izin sahibi olanların kapısını çalıyoruz ki bize sır olan bize açılsın. Şüphesiz
evliyalar her biri sır kapısıdır, onların meclisine giren sır meclislerine girer. Destur ya Seyyidi siz
bilirsiniz biz bilmeyiz. Siz bize bildirmezseniz biz bir şey bilemeyiz. Meded!
Ey insanlar, bu dunya sahipsiz değildir. Varlıkta her bir şeyin sahibi vardır. Bu alemde her bir şey
hakikatta en mükemmel şekilde Kontrol zaptu rapt altındadır. Varlıkta en küçük şeyin bir atomun
bile hareketi izne tabi is eve sahibinin izni olmadan hareket edemiyor ise senden ne haber ey insan?
Senin bir sahibin var ve senden o Sahibin istedikleri şeyler var. Çünkü insan olarak her bir şeygibi
senin de bu alemde varlıkta bir vazifen var. Ve bu vazifen hayvanlar gibi sadece yemek içmek ve
istediğin yere istediğin gibi etmek değil. Bu hayvanlarin vazifesi!
Senin insan olarak vazifen cemadatın, nebatatın ve hayvanatın vazifesinin çok çok üzerinde ve ötesinde yüksek ve şerefli bir vazife. İnsanın vazifesi bu dünyada Allaha kul, aleme Sultan olmaktır.
Lakin bu öyle kolay bir vazife değildir.
Evvela inanacağız.
Neye inanacağız? Allaha ve Peygamberlerine ve meleklerine inanacağız.
Allah kimdir? Bütün bu alemi cümle cemaatıyla yaratan yoktan var edendir.
Peygamberler kimlerdir?
Onlar da Rabbımızın Halïk ve halkı arasında irtibat vazifesi gören Elçileridir. Emire itaati öğreten
seçilmiş kimselerdir.
Melekler kimlerdir? Yüce yaradanın, Allahın bu alemi sevk-i idare ettirdiği görûnmez işçiler,
kuvvetlerdir. Onlar nurdan varlıklardır.
Bir elektronun çekirdeğin etrafïnda ışık hızıyla dönmesini sağlayan, atomu harekete geçiren ve
şekil ve cisimleri olûşturan varlıklardır. Hiç bir şey onların eli değmeden bu alemde hareket bulamaz. Asla!
Ey insanlar! Ne biliyoruz ki iddia ediyoruz.
Yıllardır aramıza gelip giden bir alman hanım kardeşimiz var, bir gün bana geldi ve dedi ki. »Şeyh
efendi, ben hindistana gittim. Orada bir yer var ve o yerde bir ağaç var. O ağacın her yaprağında bir
insanın kaderi yazar. Ben o ağacı gördüm” dedi.
Acaip dedim işitince o ağaçtan.
Demek ki bırakın bütûn kainattaki varlıkların sırlarını çözmeyi içinde yaşadığımız Şu küçücük
dünyada ne sırlar gizli haberimiz yok.
»Peki« dedim »ne mutlu sana. O kutsal ağacı bulmuşsun ne gûzel bari kaderini õğrendin ve güzel olmayan bölümlerini de değiştirtebildinmi?«
2
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
»Ne gezer şeyh« dedi o hanım kardeş bana.
»O ağacı sadece görmek nasip oldu. Daha ilerisini bana açmadılar.«
Acaip şey. Neden açmadılar acaba?
Ya o kapıda duran kimselerin gücü yetişmedi açmaya, ya izinleri yoktu açmaya ya da bu hanım
kardeşimizi manevi cihetten buna hazır görmediler.
Ey insanlar, dinleyin.
Bu dünyada ne varsa hakikat .değildir gõlgedir, yansımadır. Hakikat değildir.
O hanım kardeşimizin bahsettiği ağaç dalları sırlarla dolu bir ağac olabilir. Bu mümkündür. Çünkü
bu dünya mümkünat alemindendir her şey mümkündür. Bu dünyada olmayan yok duyulmayan
çoktur.
Lakin bu dünyada ne oluyorsa hakikatı gökyüzündedir o şeyin. Yeryüzüne yansıyan sadece gölgesidir. Sen o gölgeyi gerçek zan edersin. Çocukların çizgi film kahramanlarını gerçek saydığı misal.
Nitekim BüyükŞeyh efendi hazretleri, „Allah“ diyor, „7. Kat gökyüzünde bir ağaç yaratmıştır.
O ağacın her bir yaprağı Cenabı Hakkın Ayetlerinden bir harfi üzerinde taşımaktadır.
Her bir harf bir değerli cevherden yontma Tahtdır.
Her cevherden tahtın üzerinde bir o harften sorumlu Melek oturur ve bir vazife görür.
Her Melek o temsil ettiği mubarek harfin sonsuz mana okyanuslarını açıcı anahtarlardır. Her Melek sonsuz ilim ve mana okyanuslarına açılan bir kapıdır, anahtardır.
Lakin o ağacın bir sahibi vardır. O Sahibe yakın olmayan, dost olmayan, ne o ağaca yaklaşabilir ne
de o anahtarlara sahib olabilir ne de hayatın sırlarına vakıf olabilir. Asla!
Nitekim evliyalar Allaha yakın kimselerdir onlara Allah sonsuz sır kapılarını açar ve on lar ihtiyac
kadar o kapıdan içeri nazar ederler.
Evet! 124 bin evliya vardır ve her evliya her ayete diğerinden ayrı 24 bin mana verir öyle sonsuz bir
okyanus Allah Kelamı.
Lakin kader ve varlık sırrına vakıf olmak isteyen kimse evvela nefsine hükmedecektir. Nefsine
hükmeden Melekuta hükmeder. Melekuta hükmedene ise varlık sırları açılır. Her şeyi hakikatıylan
görmeye başlar.
Salt gözünü yummaklan yahut ısmarlama siparişlen hiç bir taş hiç bir ot, hiç bir ağaç, hiç bir mahluk kendini ve sırrını sana açmaz. Bu yukardan gökyüzünden emir ilen olur. Allaha yakın isen her
şery sana yakındır değilsen her şey sana uzak.
Evet. Hindistanda öyle bir sırlı ağac var olablir bu alemde her sey mümkün, lakin sen Allaha yakın
olmadıktan sonra o ağacı kökünden söksen ve mikroskobun altında gece gündüz incelesen havadır
alacağın. Bitti.
Allaha kul ol ey insan!
Allaha kul ol her şey sana kul olsun.
3
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
Benim deme!
Sensin de, her şeyi Allah sana kul eylesin.
Ve izin istiyoruz. Manevi kuvvet merkezlerinden zamanın sahibi olan Zattan, BüyükŞeyhimiz
Mevlana Şeyh Nazım el Rabbani hazretlerinden izin istiyoruz, o Sır Ağacı`na yaklaşalım ve kutsal
meyvelerinden ihtiyacımız kadar istifade edelim.
Evet, nefsimizin bize bellettikleri ve ögrettiklerinin bize bir faydası yok. Nefis akılsız hayvandır ne
biliyor ki ne öğretsin. Hayvanlıktan maada!
Soruyoruz:
Bir insan için en büyük zevk, nimet nedir?
Nefsin zulmet deryalarından kurtulup ruhaniyetin aydınlık okyanuslarına dalmaktır.
Bu nimete ve zevke ermek için bizi yoktan var edeni kabul edeceğiz ve Onunla olan irtibatımızı
kuvvetlendireceğiz. Yoksa bu dünya hayatı ne içindir?
Bir vazifemiz vardır ki dünyadayız.
Bu dünyada yaratılış gayesini anlamadan yaslanan insan isterse 1000 yaşında olsun, geriye baktığı
vakitda hayıflanır: „acaip“ der. „1000 sene dedik çok zan ettik lakin amma da çabuk geçti yaHu“ der bir
göz açıp kapama arasında bin sene geçtiğini o vakitda anlar ve hayıflanır.
O kimsenin kabir taşının üzerinde görünmeyen yazılarla: „doymadan gitti fakir“ yazar melekler.
Doymadan gitti! Nereye?
Ahirete!
Bu dünyaya doymadan gitti derler öyle kimsler icin, çünkü 1000 senede yaşasa hikmetsiz kişi, bu
dünyaya aç gelir yine aç gider. Bu dünya kimseyi doyurmaz. Azdırır rahatlatmaz.
Çünkü dünya sofraları plastikten meyvelerle donatılmıştır hakikatı yoktur nasıl doyursun?
Boğazına çöker adamın, lakin doyurmaz. Boğularak gider bu dünyadan lakin doymadan gider.
Kul ol ey insan! Bu dünyada vazifen kulluk kapısini bulmak, çalmak ve içeri dalmaktır. Bunu becerene bütün pencereler açılır ve dışardaki manzarayıbütün cephelerinden cihetlerinden ayan beyan
seyredersin sana gizli bütün sırlar tek tek açılmaya başlar.
Acele et! Kuluk kapısını bul. Hayat çok kısa zaman çok hızlı. Bu dünyaya kazık çakmaya gelmedik.
Bu dünyadan bir vakit sonra çıkıp gideceğiz istesekte istemesekte bu böyle. Onun için mümkün
olduğu kadar bu dünyadan çok cevher toplayıp öyle gitmeye bak.
Ne cevheri?
Ahiret cevheri!
Bu dünyadan dünya değil ahiret cevheri toplamadan giden fakir gider. Ahirette dünya akçesi değil
ahiret akçesi geçerlidir. Almanyada Türk lirası değil de alman Yurosu geçerli olduğu gibi.
Ahiret akçesi cevheri toplamadan gidenin kabir taşınada alnina da melekler görünmez mürekkeplen: „aç geldi aç gitti doymadan gitti fakir“ yazarlar, dikkat et!
4
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
Akıllı ol ey insan! Ne toplayacakan elmasdan yakuttan bu dünyada toplayacaksın. Çünkü ebediyet
aleminin madeni burası.
Zahmetlere katlanacaksın, altını kumdan taştan çamurdan ayıracaksın. Heybeni dolduracaksın.
Heybeni mümkün olduğu kadar geniş tut ki mümkün olduğu kadar fazla doldurasın. Gideceğin
yerde rahat yiyesin, keyif süresin.
Zülkarneyn Aleyhisselam, sen onu büyük İskender olarak da bilirsin, Süleyman Aleyhisselam gibi
acaip işlere imza atmıştır. Mucizelerle dolu hayatı vardır. Bu dünya içinde ordusuyla gözle görünür
ve görünmez çok alemler dolaşmıştır.
Bir gün İlahi hikmet kalbine gelmiş ki, bu dünya hayatı ebediyet alemlerinin bir gölgesidir. Orijinalin gölgesi buraya vurur. Madem öyledir o halde ebedi hayat pınarlarının bir numunesi bu dünyada
bulunsa gerektir.
Bu ebedi hayat suyu acep nerededir arayıp bulayım deyip güneşin battığı yerlere doğru ordusuyla
yola düşmüş. Kimselerin duymadığı, bilmediği, görmediği acaip yerlerden gizemli memleketlerden
geçmişler.
Böyle gittikleri bir gün zifiri karanlık bir bölgeye girince bulundukları mahalde konaklamaya karar
vermiş Zülkarneyn AS.
Maiyeti yatmaya hazırlanırken tam o sırada karanlıktan bir kimse çıkıvermiş ve onlara:
»Ey Allahın kulları! Nerede bulunduğunuzdan haberiniz var mı?« demiş.
»Nereden bilelim« demişler. »Her taraf zifiri karanlık. Burnumuzun ucunu gördüğümüz yok. Hem sen de
kimsin? İnmisin cinmisin?
Nereden çıktın birden?«
»Korkmayın ey Allahın kulları!« demiş yabancı adam. »Ben de sizler gibi bir insanım. Lakin beni buraya
gönderen kuvvet size sizin için faydalı olacak bir şeyden haber gönderiyor. Ben size faydalı olmak için
buradayım. Sözümü dinlerseniz karlı çıkarsını dinlemezseniz siz bilirsiniz, bana göre hava hoş.«
»Nedir söyleyeceğin, bir an evvel söyle de yatalım, işimiz gücümüz var``deyince bizimkiler,
diyeceğim o ki«, demiş yabancı adam.
»Bu üzerinde bulunduğunuz topraklar cevherin madenidir. Elmasın, smaragdın, rubinin, incinin her
türlüsü buradadır.
Ayağınızı bastığınız her yer dolu bu cevherlerle.
Benden size söylemesi. uyuyacağınıza toplayın topladığınızı. Giden geri gelmez. Sonra pişman olursunuz.«
Yabancı adam bunları der demez kaybolmuş.
Yabancının bu sözlerine bizim Seferilerin ekseriyeti gülmüşler ve:
»Kim kanar böyle saçmalara. Nereden çıktıysa bu çatlak. Haydi biz de uyuyalım« demişler.
İçlerinden bazıları da: „YaHu“ demişler. »Ne malum doğru olmadığı? Karanlıkta görmesekte üç beş taş
toplasak ne zarar ederiz? Amma ya doğruysa, işte o vakit yaşadık« deyip gayrete gelmişler.
5
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
El yordamıyla orayı burayı yoklayıp ellerine ne geçerse heybelerine doldurmuya başlamışlar. Gayrete gelenlerden kimileri ellerinde kuvvet, dizlerinde derman, heybelerinde yer kalmayıncaya dek
toplamışlar. Ellerine ne geçerse kardan sayıp.
Kimileri heybesini yarıya kadar doldurmuş ve:
»fazla tamah iyi değildir, bu kadar yetişir« demiş.
Kimileri de sadece üç beş taş alıp: »yalan olmadığı ne malum? Boş yere hamallık yapmayayım« diye
düşünmüş ve yine yatmaya gitmiş.
Ertesi gün Zülkarneyn AS ordusunu yürütüpte o karanlıktan çıkardığı vakit bir yerde mola
verdirmiş ve maiyetindekilere dönüp: »Ey halkım! Size dün bir kimse geldimi?« demiş.
»Evet, geldi« demişler.
»Peki o kimse size bir müjde verdimi?«
»Verdi.``
»Ne müjdesi verdi?«
»karanlık olduğu için görmektek aciz olduğumuzu lakin üzerinde bulunduğumuz memleketin bir cevherler
madeni, cevher toplama alanı olduğunu ve toplayabildiğimiz kadar toplamamızı bize nasihat etti.«
Halk böyle cevap verince Zülkarneyn AS:
»o halde« demiş »ey halkım, açın heybelerinizi de bakın bakalım. Size gelen yabancı doğru mu söylemiş,
yalan mı?«
Her birisi merak edipte heybesine bakınca ne görsün? Işıl ışıl elmaslar, pırlantalar, yakutlar pırıl
pırıl parıldamıyormu? Gözleri kamaşmış ve hemen hayıflanmaya başlamışlar.
Heybelerini ağzına kadar tıklım tıklım dolduranlar:
»Ah« demişler »keşke bir deve yükü heybemiz daha olsaydı da daha fazla toplayabilseydik.«
Heybelerini yarım ağız doldurupta yine yatmaya gidenler ise elleriyle kafalarına vurup: »Ah, ah«
demişler »bugünki aklımız olsaydı. Hiç yarım ağızla yetinirmiydik? Heybeyi ağzına kadar doldururduk.«
Hiç kaale almayıpta uykusundan fedakarlık yapmayanlara gelince onlarda çığlıklar atarak
saçlarını başlarını yolmaya başlamışlar. Kendilerini yerlere atıp: »Ah, ah, ah« diye öyle bir feryat
etmişler ki, avazları kıyamete kadar sürer gider:
»İşte biz şimdi yandık! Heybesini dolduranlar arasında fakir fukara kaldık. Yüzümüze bakan olmayacak.
Vay bize vay bize.«
Bu hikaye oldumu olmadımı deme! Ne farkeder? Sen olmasa da olmuş bil. İçindeki manadan anlamaya çalış. Ders al!
Dünya hayatı hikayedeki karanlık bölgedir.
Bu karanlıkta tek ışık iyi bir nasihattır.
Nasihat karanlıktaki ışıktır.
Bu ışığı önüne katıpta yol almayan karanlıkta bocalar ve sonunda kafayı ya oraya ya buraya
6
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
çarpar durur ve hatta çarpılmıştan beter olur.
Çünkü böyle adam bütün yolu boşuna yürür.
Bil ki her memleketin bir sahibi vardır. İsterse karanlık ve sahipsiz görünsün. O karanlık ve
sahipsiz olarak gördüğün senin görüşündür.
Hakikatta madem ki bir memleket vardır, o memleketin mutlaka bir Padişahı da olacaktır. Her gerçek Padişah halkına ihsan etmek ister. Onlara sayıya gelmez hazinelerinden dağıtmak ister.
Lakin açılmış avucun olmadığı ele ne
koyacaksın?
Dağıtmak için ihsan için açılmış avuç lazım. Dilenen, isteyen el olacak!
Başka türlü alamaz, hazineye kavuşamaz!
Her karanlık devirde Allah bir Peygamber yolladı. Geldiler ve dediler ki: «Ey insanlar! Uyumayın!
Zahmetsiz rahmet olmaz.
Bu dünya karanlıkta olsa azıcık biraz gözlerinizi açın da etrafınıza şöyle bir bakın. Bilhassa karanlıkta
gözleri açık tutmak lazımdır ki zaten kafayı oraya buraya vurup patlatmayasınız« dediler.
Ey insanlar, bilin ki bu dünya hayatı Padişahın çok kısa bir zaman için kapılarını açtığı hazine
dairesine benzer. Padişahların şanındandır. Belli zamanlarda belli süreler için hazinelerini açarlar
ve uyanık olan tebalarına ihsanda bulunurlar. Uyumayın da bu fırsatı kaçırmayın. Sonra saçınızı
başınızı yolarsınız.
Elinizi avucunuzu açın ve isteyin. İsteyin ki versinler. Bu dünyadan, ahiret için toplayın
toplayabildiğiniz kadar. Evinize, zengin dönün.
Bu dünyada nasıl iyi ticaret yapılır, çok cevher toplanır?
Bu iyi sual! Çünkü bu sualin cevabını bu zamanda Profesörler, filozoflar bilmiyor, başkanlar bilmiyor vezirler bilmiyor, zengin bilmiyor, fakir bilmiyor.
Kimler biliyor?
Sır ağacının meyvelerini toplayanlar biliyor.
Bütün sırların kendisine açılmak için hazır olduğu kimseler evliyalar biliyor.
Sır sahipleri biliyor sır anahtarlarinı ellerinde tutan ve her ağacı meyvesinden, sır sahibini eserinden
tanıyan ehlü hakikat biliyor. Bitti!
Ve bildiriyorlar ki, Ahirette geçer akçe, en iyi ahiret cevheri Allah için iyilik yapmak ve sağlam
iman sahibi olmakdır. İyilik yapan ve Saglam iman sahibi olan, ebediyyet aleminde elmas gibi,
yakut gibi inci gibi parıldar. Göz kamaştırır.
Ey insanlar! Heybenizi doldurun. Ahirette en geçerli mücevher iyi ameldir. Sağlam imandır. Kul
olmaktır. Allaha kul olmakla Elinize ne geçtiğini görmesenizde doldurun heybenizi kullukla.
Kim bilir? Belki de Tan yeri ağarıpta karanlık yerini aydınlığa bıraktığı vakit göreceksiniz
topladığınızın kıymet ve değerini. Karanlıkta ne göreceksiniz?
7
Sufi-Zentrum Rabbaniyya
Lakin insanlar bu zamanda şaşkın. Gördüğü her parlak şeyi cevher zannediyor da görmediğini
ciddiye almıyor. Kendinden haberi yok şaşkın insanın! Bilmiyor ki aynada gördüğü gerçek değil.
Evet alem sır küpü ve kendini sana açmak için sabırsız. Lakin ne vakit açar kendini bu küp sana?
Aynada gördüğünün hakikat olmadığına inandığın vakitda her sır küpü, sahibi kendini sana
açacaktır. Isterse o hindistanda büyüyen gizemli bir ağac olsun ve başında nöbetçi bir Guru-kafa
beklesin, farketmez. O açmazsa Şeyh gelir ve sana ihtiyacın neyse onu açar. Bu Şeyhe kolay!
Ve bil ki sır ağacının kökü hindistanda değil, belki senin kalbindedir. Iyi bir kalb hekimi bul sana
ultrasyonsuz baktırsın ne var ne yok orada gizlenmiş. Yetişir bu kadar!
8