Nisan 2013 - Bilişim Uzmanları Derneği
Transkript
Nisan 2013 - Bilişim Uzmanları Derneği
Bilişim Uzmanları Bülteni Cilt 2, Sayı 11 Yönetim Kurulu‟ndan Bu Ay… Kayıtlı Elektronik Posta Öyle Bir Gün Olur Ki Aklıma Takılanlar… Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş Bu bültende yer alan yazılarda ifade edilen yorum ve görüşler yazarlarına ait olup, Bilişim Uzmanları Derneği‟nin görüşlerini yansıtmamaktadır. 12 Nisan 2013 Sayfa 2 Cilt 2, Sayı 11 Yönetim Kurulu’ndan Sayın Üyelerimiz; Bilişim Uzmanları Derneği’nin 2. Olağan Genel Kurulu’nu sizlerin katılımıyla geçtiğimiz ay içerisinde gerçekleştirdik. Yeni doğan Derneğimiz geçtiğimiz iki yılda sizlerin teveccühü ile büyümeye devam etti. Bu kapsamda, geçtiğimiz Yönetim Kurulu’nda yer alarak özverili bir şekilde çalışan ve Derneğimize büyük katkı sağlayan Sayın Elif Özdemir, Yasin Bakırcı, M. Salim Ketevanlıoğlu, Mahire Aktaş, Mustafa Güneş, Beytullah Kuşçu ve Ayşe Gül Mirzaoğlu’na huzurlarınızda teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bildiğiniz gibi Ayşe Gül hanım bizleri kırmayarak Bilişim Uzmanları Bülteni’nin editörlük görevini üstlendi. Kendisine üstlendiği sorumluluk için bir kez daha teşekkür ediyor ve yeni görevinde Bu dönemdeki başarılar diliyoruz. önceliğimizi ve ana amacımızı Derneğimizin görünürlüğünü ve bilinirliğini arttırmak olarak belirledik. Yönetim Kurulu’na yeni katılan arkadaşlarımızla birlikte sizlere daha iyi bir şekilde hizmet etmenin yollarını arıyoruz. Bu dönemdeki önceliğimizi ve ana amacımızı Derneğimizin görünürlüğünü ve bilinirliğini arttırmak olarak belirledik. Yönetim Kurulu olarak üyelerimizi ilgilendiren konularda aktif bir tutum almaya devam edeceğiz. Ayrıca, eğlenceli aktiviteler ve sosyal dayanışma projeleri de gündemimizde yer alıyor. Derneğimizin varlığını sürdürmesi ve etkin bir şekilde faaliyet göstermesi için sizlerin gönüllü desteğine ihtiyacımız var. Bu çerçevede, Derneğimizin faaliyetlerine aktif destek veren üyelerimize buradan şükranlarımızı sunuyor ve tüm üyelerimizi de aktif katılım sağlamaya davet ediyoruz. Saygılarımızla, Bilişim Uzmanları Derneği Yönetim Kurulu Cilt 2, Sayı 11 Sayfa 3 Bu Ay... 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramınız kutlu olsun! “Türkiye Cumhuriyeti’nin yapısının ruhu, millî egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. Bir milletin egemenliğini anlayabilmesi ve onu güvenle koruyabilmesi, birtakım hususi vasıflara ve üstün terbiyeye sahip olmasına bağlıdır. Bir milletin ki siyasî terbiyesinde, sosyal terbiyesinde, vatan sevgisinde noksan vardır, öyle bir millet, egemenliğini lüzumu derecede kuvvetle elinde tutamaz.” M. Kemal Atatürk Sayfa 4 Cilt 2, Sayı 11 Kayıtlı Elektronik Posta Elektronik ortamda bilgi ve/veya belge paylaşımında yaygın olarak kullanılan elektronik posta, iş ve işlemlerin kesintisiz devam etmesine olanak sağladığı için önemli bir araçtır. Ancak gönderilen, alınan, elektronik olarak arşivlenen veya basılı olarak saklanan bir eposta iletisi mevcut düzenlemeler çerçevesinde hukuki geçerliliğe sahip değildir. Bu tür iletilerin içeriğinin değiştirilebilmesi, mesajın gönderici olarak görünen kişi tarafından Demet KABASAKAL BiliĢim Uzmanı BTD, BTK gönderilmemiş olabilmesi, mesajın gönderilmiş veya alınmış olduğunun kanıtlanamaması mevcut sistemin bilinen problemleri arasındadır. Bu nedenle bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerin öncülüğünde elektronik ortamda iletilen elektronik posta mesajlarının kaynak doğrulamasını ve teslim edildiğine dair delili sağlayan bir sistem olarak Kayıtlı Elektronik Posta ( K EP ) Sistemi ve uygulamaları geliştirilmiştir. KEP sisteminin çalışma modeli aşağıdaki şekilde gösterilmektedir: KEP, yasal olarak geçerli ve teknik olarak güvenli elektronik posta olarak tanımlanmaktadır. KEP, bilinen elektronik postaya ilave olarak elektronik postanın; Göndericisi görünen kişi/kuruluş tarafından gönderilip gönderilmediğini, Alıcıya ulaşıp ulaşmadığını ve ne zaman ulaştığını, Alıcısı tarafından okunup okunmadığını ve ihtiyaç duyulması halinde elektronik postaya yeniden erişilebilmesi ile ilgili delil hizmetlerini sunan bir sistemdir. Elektronik postanın ileri mesajlaşma teknikleri, güvenli elektronik imza, zaman damgası ve kriptolojinin yoğun olarak kullanıldığı KEP sisteminde elektronik postalar “ güvenilir bir üçüncü taraf ” rolünde olan Kayıtlı Elektronik Posta Hizmet Sağlayıcıları ( KEPHS ) vasıtasıyla gönderilip alınmaktadır. KEPHS ’ nin KEP sistemi üzerinden sunduğu bir elektronik postanın göndericiden alıcıya iletilmesi esnasında meydana gelen bütün işlemlere ilişkin güvenli elektronik imza ve zaman damgası kullanılarak oluşan kayıtlar ile KEP delilleri senet hükmündedir ve aksi ispat edilinceye kadar kesin delil sayılmaktadır. Cilt 2, Sayı 11 Sayfa 5 Kayıtlı Elektronik Posta Ülkemizde KEP sisteminin kanuni dayanağı 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ’ nun 18 inci maddesinin üçüncü bendinde yer alan hükümler ile oluşturulmuş ve aynı Kanun ’ un 1525 inci maddesinin ikinci bendi ile de KEP sistemine, KEPHS’ n ın hak ve yükümlülüklerine, yetkilendirilmelerine ve denetlenmelerine ilişkin ikincil düzenlemeleri yapmak üzere Kurumumuz görevlendirilmiştir. Bu kapsamda; Kurumumuz tarafından hazırlanan “ Kayıtlı Elektronik Posta Sistemine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik ” ve “ Kayıtlı Elektronik Posta Sistemi İle İlgili Süreçlere ve Teknik Kriterlere İlişkin Tebliğ ” 25.08.2011 tarih ve 28036 sayılı Resmi Gazete ’ de yayımlanmıştır. Müteakiben Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin altıncı fıkrası ile 24 üncü maddesinin dördüncü fıkrasına dayanılarak hazırlanan “ Kayıtlı Elektronik Posta Rehberi ve Kayıtlı Elektronik Posta Hesabı Adreslerine İlişkin Tebliğ ” 16/05/2012 tarihli ve 28294 sayılı Resmi Gazete yayımlanmıştır. Kurumumuz tarafından hazırlanan ikincil düzenlemeler 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile birlikte 01/07/2012 ’ de yürürlüğe girmiştir. Kurumumuz tarafından hazırlanan düzenlemelerin yürürlüğe girmesinin ardından KEPHS olmak isteyen taraflar Kurumumuza başvuruda bulunmuş ve PTT Genel Müdürlüğü 10/09/2012 tarihi, TNB Kayıtlı Elektronik Posta Hizmet Sağlayıcılığı ve Ticaret AŞ. 28/12/2012 tarihi ve Türkkep Kayıtlı Elektronik Posta Hizmetleri Sanayi ve Ticaret AŞ. 25/02/2013 tarihi itibariyle KEPHS olarak faaliyetlerine başlamışlardır. Alan Adı : hs01.kep.tr Alan Adı : hs02.kep.tr Alan Adı : hs03.kep.tr Bununla birlikte Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Elektronik Tebligat Yönetmeliği 19/01/2013 tarihli ve 28533 sayılı Resmi Gazete ’ de yayımlanmış ve bu Yönetmelik ile muhatap ve tebligatı çıkaran merciye ait olan elektronik tebligata elverişli adresin KEP adresi olacağı hüküm altına alınmıştır. Bu hükümle KEP adreslerinin aynı zamanda etebligat adresi olarakta kullanılması sağlanmıştır. Elektronik Tebligat Yönetmeliğine göre; Mahkemeler, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar, Üniversiteler, BTK gibi üst kurullar, SGK, Türkiye İş Kurumu, Barolar, Noterler gibi tebligatı çıkaran merciler elektronik tebligatlarını KEPHS olarak hizmet veren PTT ’ den aldıkları KEP adresleri vasıtasıyla gönderebilecekler. Elektronik tebligat hizmetinden yararlanacak olan muhataplar ise elektronik tebligata elverişli KEP adreslerini faaliyette olan herhangi bir KEPHS ’ den alabilecekler. Gerçek kişiler güvenli elektronik imza kullanarak elektronik tebligat adresi almak için KEPHS ’ lere başvuruda bulunabilecekler. Demet KABASAKAL BiliĢim Uzmanı BTD, BTK Sayfa 6 Cilt 2, Sayı 11 Kayıtlı Elektronik Posta Gerçek kişiler elektronik tebligattan isteğe bağlı olarak yararlanabilecekler. Anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlere, elektronik yolla tebligat yapılması zorunlu olduğundan bu muhatapların tebligat çıkarmaya yetkili merciler nezdindeki işlemlerinde kullanılabilmesi için elektronik tebligat adresi olarak kullanılacak KEP adreslerini bildirmeleri gerekecek. Demet KABASAKAL BiliĢim Uzmanı BTD, BTK KEP adresi kullanarak hukuki geçerliliği sahip e-tebligat, ihbar, ihtar, itirazlar ve benzeri beyanlar, fatura, teyit mektubu, iştirak taahhütnamesi, toplantı çağrıları, sözleşme, resmi yazışma gibi işlemler yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler sistemden faydalanabilmek için Kurumumuz tarafından yetkilendirilmiş KEPHS ’ lerin herhangi birinden kendileri adına “ … kep.tr ” ile biten bir hesap açtırmak zorundadırlar. Güvenli elektronik imza ile bu hesaplar vasıtasıyla gönderilen veya alınan elektronik postaların ilgili kişiye gönderilip gönderilmediği, alıcıya ulaşıp ulaşmadığı, alıcı tarafından e-postaya erişilip erişilmediği gibi bilgilere ilişkin deliller ( kayıtlar ) KEPHS ’ ler tarafından oluşturulduktan sonra hukuki geçerlilik kazandırılabilmesi için elektronik imza ile imzalanıp, işlemin yapıldığı zamanın kesin olarak tespit edilebilmesi amacıyla da zaman damgası ilave edilerek yine KEPHS tarafından mevzuat ile belirlenen 20 yıl boyunca saklanacaktır. Bu deliller ihtiyaç duyulması halinde KEPHS tarafından ilgili kişilere sunulacaktır. KEP hesap adreslerinin yapısı ve bunlara ilişkin örnekler aşağıdaki şekildedir: Sayfa 7 Cilt 2, Sayı 11 Öyle Bir Gün Olur Ki Abdurrahman ER BiliĢim Uzmanı SDD, BTK Üzerine giydiği kürk, başına sardığı destar ile kılıcını ve hançerini beline takıp atına bindiğinde heybetli ve dosta güven, düşmana korku salan bir adam oluveriyordu. Vaktiyle, Anadolu‟nun bağrında bir yerde bir grup Oba vardı; bölük pörçük bu Obalar‟ın beyi Devran adında bir cengâverdi ki, kılıcı keskin, şen tabiatlı, hoşsohbet bir yiğitti. Üzerine giydiği kürk, başına sardığı destar ile kılıcını ve hançerini beline takıp atına bindiğinde heybetli ve dosta güven, düşmana korku salan bir adam oluveriyordu. Ama halk biliyordu ki bu heybetin altında sıcacık, sevecen ve adil bir yürek vardı. Devran bey merkez obada kalıyor, bazen keyfi olarak bazen de ihtiyaca binaen öteki obalara gidiyordu. Obalar arası mesafe o kadar uzaktı ki, hani öyle yürümeyle filan da gidilemiyordu; en yakın obadan merkez obaya doğru sabah şafak sökmeden at ile çıksanız bile ancak güneş bir mızrak boyu yükselince oraya ulaşabilirdiniz... Elbet yerleşkenin böyle dağınık olması bazı işleri zorlaştırıyordu ama halk Devran Bey‟e duyduğu saygıdan olacak, zorluklara katlanarak da olsa bir şekilde işlerini hallediyordu. Acil işlerinde ateş yakıp duman ile haberleşiyorlar, bazen de bir deri parçasına işaretler yazıp haberleşme güvercininin ayaklarına bağlayıp, obalar arasında uçurarak haberleşiyorlardı. Günler böyle geçip giderken bir gün üst üste öyle aksilikler yaşandı ki, oba oba olalı böylesi ne görülmüş ne de duyulmuştu. O kadar ki, kuşaktan kuşağa aktarılan hatta bugün bile yayılıp halk arasında dillerde söylenen bir olay oldu: Soğuk, tipili bir kış günü, ikindi vakitlerinde merkez obaya ayağında ıslak bir deri parçasıyla bir güvercin geldi. Oraya sökün eden ahaliyi bir telaş alıverdi; çünkü yıllardır böyle karda, yaman tipide haberleşme güvercininin uçurulduğu vaki değildi. Çok acil bir durum olmasa elbet bu güvercin ayağında bir deri parçasıyla gelmezdi. Alelacele, işaret dilini okuyan Mahmut‟a haber salındı ve apar topar Devran bey‟in yanına getirildi. Bey‟in karşısında elleri önünde bağlı halde pürhürmet dikilen Mahmut, yıllar önce öksüz ve yetim kalınca Devran Bey‟in yanına alınmıştı; Bey, kanatları altına aldığı Mahmut‟un iyi yetişmesine pek önem vermiş ve kılıç kullanmak, ata binmek gibi bir cengâverde olması gereken tüm vasıfları ve gizli ilimleri fevkalade üstadlar eliyle ona öğretmişti. Bey‟in sadık bendelerinden olan Mahmut, bir tehlike karşısında obaya gelebilecek zararları bertaraf etmek üzere bazen başka halkların arasına gönderilir ve adeta bir casus gibi orada halkın ağzına kulağını dayar, bilgi toplardı. Hatta bir defasında rengi belli olmuş ve yakalanmıştı. Ama onca eğitimi elbet boşuna almamıştı; bir yolunu bulmuş ve zincirlerle bağlı olarak tutulduğu çukurdan kurtulmuş, bilmem kaç kişiyi kılıcıyla helak ederek hakkından gelmiş ve kaçmayı başarmıştı. Bey‟in adeta sağ kolu olan Mahmut işte böyle biriydi ve nam salmış, o havalide şöhret olmuştu. Devran bey, “de bakalım Mahmut ne yazıyor deride” dedi. Mahmut ıslak deri parçasını eline aldı ve işaretleri okumaya, çözmeye çalıştı. Çalıştı çalışmasına ama işaretleri bir türlü okuyamıyordu; deriye sağından solundan, altından üstünden de baktı ama nafile. Ve nihayetinde: —“Bey‟im, karşı obadan gardaşlar ne ile yazmışlarsa yağıştan dolayı işaretler birbirine girmiş ve okunmaz hale gelmiş, keşke bıçakla deriyi kazıyarak yazsalardı; ama derinin tipine, kesiliş şekline ve inceliğine bakılırsa bu name Dargeçit obasından geliyor olmalı.” Cilt 2, Sayı 11 Sayfa 8 Öyle Bir Gün Olur Ki —“Keşkeyle meşkeyle olmaz, güvercini gerisin geriye tekrar yollamayalım, kuşcağız zaten bitkin düşmüş, adeta telef olmuş, derhal ateş yakıla ve Dargeçit‟de ahvalin ne olduğu dumanla sorula.” Mahmut, Bey‟ine, “hava çok rüzgarlı ve kararmak üzere, bu havada dumanı kullanamayız işaretler yanlış anlaşılır” demek istedi ama az önce deriyi okuyamamanın mahcubiyetinden midir nedir, adeta dili tutuldu ve konuşamadı. Ateşçiler odunları yığmış ateş yakacaklardı ki tipi bastırdı, her ne kadar ateşçiler çok uğraşsa da odunların yarısını ıslanmaktan kurtaramadılar. Neyse ki zar zor da olsa ateşi yaktılar ve “ey Dargeçit‟liler ahvaliniz nedir, güvercini neden gönderdiniz” diye bir mesaj gönderdiler. Onlar uğraşadursun, haberin gönderildiği Dargeçit obasında bir kadını doğum sancıları yokluyordu. Bir başka hasta daha vardı ki durumu gayet ciddi gibiydi. Hekim, haftanın belirli günlerinde merkez obada duruyor, öteki günlerde de obalardan sadece birine gidiyor, diğerlerine hiç uğramıyordu. Dargeçit obası kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdi; oradaki hastalar gelebilirlerse merkez obaya atlı arabayla gelip muayene oluyorlar, bazen de büyüklerinden öğrendikleri kocakarı yöntemleriyle hastalarını tedavi ediyorlardı. Acil durumlarda hekimin çağırıldığı da oluyordu ama halk hem onca insanı muayene eden tek hekimi bu karda kışta yollara düşürüp perişan etmemek, hem de doğum yapacak bu biçare kadını atlı arabaya bindirmeyi tehlikeli gördüğü için yola çıkmayıp beklemeye başlamışlardı. Çok geçmeden dağın üst taraflarında duman göründü. Merkez obadan gönderilen mesaj rüzgârında etkisiyle duman bir o yana bir bu yana kıvrıldığı için “bugün hava ne kadar da güzel, birlikte kırlara çıkalım” şeklinde okunuyordu. Dargeçit sakinlerinin zaten canı burnundaydı, bu mesajı da okuduktan sonra iyice dumura uğradılar ve çileden çıktılar. Kimi bunlar bizimle eğleniyor diyor ve kaleme, yazıya gelmez küfürler ediyor, kimi bir yanlışlık olmalı diyor, kimi de kendi başımızın çaresine bakalım onlardan bize fayda yok diyordu. Bazıları da ne diyeceğini bilemeden kalakalmıştı ve “ya sabır” çekiyordu. Her işte bir hayır vardır, bekleyelim, “Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler” diyenler de yok değildi. Bunun üzerine Dargeçit obasının hatırı sayılır, sözü tutulur büyükleri bir araya geldi ve istişare yaptı; bazıları şimdi yola çıkılmasın, kış yolda kalanlara “medet Allah medet” diye feryat ettirecek kadar şiddetli, sabahı bekleyelim, hatta daha da erken, horozlar ötmeden yola çıkılsın derken, bazıları da bebek hekim olmadan da doğabilir ama öteki hasta beklemez, bir an evvel yola koyulmak gerek; lakin gelene gidene aman vermeyen ayaktakımı güruhuna, tipiyi fırsat bilip yol kesen eşkıyalara tedbir alalım diyordu. Sıkı tartışmalar sonucu çıkan karara göre; atlı araba bu sefer her zamankinden farklı olarak bir yatak serilerek hazırlanacak ve pazı kuvveti yerinde, gürbüz muhafızlarla birlikte sabaha doğru horozlar ötmeden yola revan olunacaktı. Abdurrahman ER BiliĢim Uzmanı SDD, BTK Her işte bir hayır vardır, bekleyelim, “Mevla görelim neyler neylerse güzel eyler” diyenler de yok değildi. Sayfa 9 Cilt 2, Sayı 11 Öyle Bir Gün Olur Ki Abdurrahman ER BiliĢim Uzmanı SDD, BTK Neyse ki sabah olmuştu ve herkes sağ salimdi, elbet buna da şükretmek gerekirdi. Bu arada merkez obası “ahvaliniz nedir” sorusunun cevabını bekleyedursun, epey süre geçmesine rağmen cevap gelmiyordu. Mesajın karşı obaya yanlış gittiği akıllarının ucundan bile geçmedi. Devran bey yaverlerini topladı ve, “bir aksilik olmalı şimdiye kadar haber almalıydık, olsa olsa orada bir hasta vardır, biz iyisi mi hekimi yardımcısıyla gönderelim, siz ne dersiniz ağalar” dedi. Yaverler, “Bey‟imiz sözü üstüne söz mü olur, biz de aynı kanaatteyiz; fakat akşam oldu, sabah erkenden yola çıkılsın” deyince iş artık hekimi göndermeye kalıyordu. Hekim yardımcısıyla bir atlı arabaya bindi ve yanlarında Devran bey‟in sadık bendesi Mahmut ve iki muhafızla birlikte kuşluk vakti girmeden, “yolumuz asan ola, selametle gidelim” dualarıyla yola koyuldular. Fakat kardan kıştan mıdır nedir, yol bir türlü bitmek bilmiyordu, zaten uzak olan oba iyice uzaklaşmıştı sanki. Aksilik bu ya, tipi iyice artmış ve yol neredeyse seçilemez olmuştu, hekimin yardımcısı daha önce giderlerken böylesi kayalıklı ve çalılıklı yerlerden geçmediklerini söylemişti ki, çok geçmeden yanlış yola girdiklerini fark ettiler. Akla gelen başa da gelmek zorunda mıydı? Bu sefer de iki muhafız yolu kaybetmenin kabahatlisi olarak birbirlerini suçlamaya ve tartışmaya başladılar. Hekim iyice sinirlendi ve gazap ateşi parladı ve “bırakın birbirinizle didişmeyi de hava kararmadan yolu bulalım, yoksa donmamak işten bile değil” dedi. Bir o yana, bir bu yana gittiler ama yolu bulmak ne mümkündü, Mahmut‟un da kafası karıştı ve o da yönü seçemedi. Bu arada epeyce vakit geçti, hava karardı ve kurt ulumaları duyulmaya başladı. Bütün çabaların ve zahmetlerin nihayetinde ümitleri kesildi, artık geriye de dönemezlerdi, zaten soğuğun da etkisiyle adeta akılları başlarından gideyazmıştı. Hasılı kelam, sonunda güç bela donmadan sabaha kadar kalabilecekleri dulda bir kaya dibi bulup beklemeye başladılar. Bir taraftan soğuk, bir taraftan kurt sesleri, “ölseydik de bunlar başımıza gelmeseydi” diyorlardı. Bu arada Dargeçit‟liler; gebe kadın, öteki hasta ve refakatçiyle birlikte atlanmış gençlerden güçlü kuvvetli iki yiğitle birlikte sabaha karşı yola koyulmuşlardı. Dağ o kadar yüksekti, o kadar heybetliydi ki, sanki gökyüzüne tırmanıyorlardı. Güç bela dağı tırmanmış ve inişe geçmişlerdi ki, tipinin etkisinden yolun hepten karla dolduğunu gördüler. Artık çok yavaş ilerliyorlar ve atlar çok zorlanıyordu. Zaman zaman arabanın içi karla doluyor ne var ne yoksa herşey ıslanıyordu. Hava kararmadan güya merkez obada olacaklardı ama çoğu zaman olduğu gibi evdeki hesap tutmamıştı. Çok geçmeden hava karardı, artık fazla yol alamayacaklarını anlayıp kendilerine geceyi geçirecek bir yer aramaya başladılar ve bir çalı dibinde kalmaya karar verdiler. Bir taraftan da hastaların ıslanan giysilerini değiştirmeye çalışıyorlardı. Zorlu geceden sonra sabah oldu ama nasıl olduğunu onlardan sormalı; soğuk öyle şiddetliydi, öyle şiddetliydi ki sabaha dek soğuktan herkesin dişleri zangırdamış, yüreği sızım sızım sızlamış ama kimse diğerlerine belli etmemişti. Gece zifiri karanlıkta kurtlar iyice yanlarına sokulmuştu; muhafızların tüfekleri ıslanmış çalışmıyordu ama Allah‟tan yanlarında dede yadigârı çakaralmaz toplu bir silah vardı da bir iki el ateş edince paçayı yırttılar. Yok soğuktu, yok kurtlardı derken sabaha kadar ecelle boğuştular. Sabah olup da ortalık ışıyınca bir de ne görsünler; dağı inerken kardan tipiden yolu fark edememiş yanlış sapaktan devam etmişlerdi, yoksa şimdi oldukları yerde olmaları mümkün değildi. Neyse ki sabah olmuştu ve herkes sağ salimdi, elbet buna da şükretmek gerekirdi. Cilt 2, Sayı 11 Sayfa 10 Öyle Bir Gün Olur Ki İlk iş olarak donan atlı arabanın buzlarını kırdılar, tam yola koyulacaklardı ki öncelikle hangi yöne doğru gideceklerini kestirmeleri gerekti. Aksiliğe bakın ki, bu iki muhafız da yön konusunda farklı düşünüyordu; epey tartıştılar, hatta bir ara iş ağız dalaşından kavga etmeye kadar vardı. Ve sonunda böyle karda kışta işi şansa bırakmamak gerektiği sonucuna varıp bilek güreşi yapmaya karar verdiler; kim kazanırsa onun dediği yöne doğru gidilecekti. Böylelikle işi kendilerince şansa bırakmadıklarından ve gayet akıllıca bir iş yaptıklarından emin oldular. Bu arada diğerleri ne kadar üşümüşlerse tir tir titremekten bunların ne konuda tartıştıklarını fark etmediler bile. Bizimkiler arabanın arka tarafına geçip bilek güreşi yaparken bir taraftan da hasta refakatçisine ve hastalara görünmemeye çalışıyorlardı. Neyse ki, çok geçmeden birisi diğerini yendi ve güneye doğru gidileceğini söyledi. Yenilen de, güreşi kazananın söylediği yönü işaret ettiği ve yön belirleme yönteminden diğerlerine hiç bahsetmediklerinden dolayı, refakatçi her ne kadar tereddüt etse de iki muhafız birden yanılmış olamaz, galiba ben yanılıyorum diye düşündü ve yanlış yöne doğru yola koyuldular. Hekim‟in grubu da aynı tarafta kaybolmuştu ve onlar da sıkı tartışmalar sonucu her nasılsa yanlış yöne doğru gitmeye başlamışlardı; ama gelin görün ki şansın, talihin bir eseri midir, Cenabı hakkın yardımı mıdır nedir, her iki grup da birbirlerine doğru yol alıyorlardı. Biraz sonra dağın alt yamacında karşılaştılar. Aman Allah‟ım o ne sevinç, o ne çığlık. Herkes birbirine sarılıyor ve sevinç gözyaşı döküyordu. İlk iş olarak hekim yardımcısıyla birlikte hastalarla ilgilenmeye başladı, bu arada kadının doğum sancıları tutmasın mı, biraz sonra nur topu gibi bir bebek doğdu; kız çocuğu olduğu için adına oracıkta “Kargülü” dediler. Diğer hastaya da hekim ilk müdahaleyi yaptı ve sonra hep birlikte merkez obaya doğru yola koyuldular. Bu arada fırtına ve tipi hızını kesmiş ve yollar, yönler seçilir olmuştu. Nihayet, akşam karanlığı basmadan merkez obaya vardılar. Merkez obaya ulaşır ulaşmaz herkes yardımlarına koştu, oldukça şaşaalı karşılandılar. Zaten sıcacık bir yer ve yemekler önceden hazırlanmıştı. Ahaliden misli görülmemiş hürmet ve Devran bey‟den pek hoş iltifatlar gördüler. Yediler içtiler, yağlı butları mideye indirdiler ve birkaç saat içerisinde yavaş yavaş gözleri oynamaya, toparlanmaya başladılar. Bu emsalsiz macerayı orada bulunan tüm ahali ilk ağızdan dinledi. Devran bey de dinleyenler arasındaydı ve “gardaşlar, bacılar bu bize ders olsun; öteki obalarımızı hekimsiz bıraktık, oralarda da acil durumlar olabileceği nasıl olmuşsa nazarımızdan kaçtı. Halk arasında, „Allah isterse bir kulun işini, mermere geçirir dişini; istemezse işini, muhallebi yerken kırar dişini‟ şeklinde söylenegelen laf bizim ahvalimize ne kadar da uyuyor. Cenabı hakkın işine bakın ki; şu aciz, zayıf yavrucuk hürmetine olsa gerek, onca zorluklara ve karda kışta geceyi dışarıda geçirmelerine rağmen şükürler olsun kimsenin canına halel gelmedi.” dedi ve kâtip‟e “yaz kâtip yaz, bütün bu olanları kayda geçir ki bizden sonra gelen nesillere ibret olsun” diye ekledi. Abdurrahman ER BiliĢim Uzmanı SDD, BTK „Allah isterse bir kulun işini, mermere geçirir dişini; istemezse işini, muhallebi yer ken kırar dişini‟ Sayfa 11 Meçhul Yazar Cilt 2, Sayı 11 Aklıma Takılanlar... Bültende yazı yazmam istenince; hani tamam takip ediyorum ya da etmeye çalışıyorum ama tam olarak neler var içerikte onu da tam anlayabilmiş değilim. Gerçi şimdi bakıyorum bilim de var yemek de var, gezi, gözlem de var. Yok yok maşallah! Ben de “eleştiri yazayım, hiciv yazayım” dedim. “Yok” dediler daha doğrusu illaki eleştiri filan yazmak istiyorsan sinema, kitap, müzik vs. eleştirileri önerileri varsa bunları yaz” dediler. Hatta “her konuya açığız sen de böyle Ayşe Arman, Ayşe Özyılmazel tarzı bir şeyler yazsana” dediler. Şimdi tam olarak anlamadım niye benden Ayşe Arman ya da Ayşe Özyılmazel tarzı bir şeyler yazmam isteniyor. Aklıma iki durum geldi birincisi; sen ancak anlasan magazinden anlarsın o yüzden anladığın bir şeyler yaz noktasında direk önyargılı bir yaklaşım mı, ki bu benim açımdan hem olumlu hem olumsuz. Bir diğer durum ise; yaaa hep ciddi yazılar okuyoruz, hep ciddi ciddi çalışıyoruz sen bilginle:), kültürünle:), hayatımıza renk kat, manasında mı? Öyle ya da böyle, sonuçta söz verdiğim için bir şeyler yazmam lazım, ama maalesef herkesten fazla magazin kültürüm yok, ancak hafta sonlarında denk geldiği kadarıyla takip ediyorum. O kadarını da devlet büyükleri bile biliyordur. Her neyse, netice itibariyle ben o iki ünlü yazar gibi de olamam. Niye?? Bi kere Ayşe Arman kültürlerarası bir evliliğin çocuğu, bu da yetmezmiş gibi Haldun Dormen-Betül Mardin‟in gelini, kadın bir Dubai‟de bir İstanbul‟da bir orada bir burada, sınırları yok, bugün Tarkan‟ı arar randevu ister yarın gider röportaj yapar. Ayşe Özyılmazel deseniz Tahir Nejat Özyılmazel‟in yani bilinen adıyla Neco‟nun kızı ünlü reklamcı Ali Taran‟la yaptığı evlilikle de bir dönem magazin dünyasının gündeminde yer aldı, sadece yazmaz aynı zamanda söyler de yani çok yönlü bir insan. Çevreleri geniş yazacak konuları çok, sınırları yok olan insanlar, bizim gibi “ay bunu yazarsam biri başka bir şey mi düşünür” diye akıllarına takılacak bir durum yok, kaldı ki bir de bu işten para kazanıyorlar. Biz öyle miyiz? Değiliz işte!! Esasında iyi iş hele Ayşe Özyılmazel‟inki gündemden bol bir şey olmayan bu ülkede keyifli iştir diye düşünüyorum. Tabi bir de ona sormak lazım hergün klavyenin başına geçmek belki de zor geliyordur. Cilt 2, Sayı 11 Aklıma Takılanlar... Aklıma takılanlar? “Kaleme alayım” diyince aklıma takıldı, artık “kaleme almak” diye bir şey kaldı mı, kalemleri (digital imzaya geçmediysek) ancak imza atmak için kullanıyoruz onun dışında kalem hayatımızdan büyük ölçüde çıktı kalem yerine klavye var. Bu durumda “kaleme almak” deyimi sonraki nesillerde nasıl algılanacak “kalem ne ki?” mi diyecekler… Hani Pitbull var ya “Mr. Worldwide” en son Christina Aguilera‟yla düet yaptı, sabahları uykuyu açmak için özellikle çok iyi. Herkesle düet yapıyor ya, acaba Nihat Doğan‟la da yapar mı? Yaparsa “Kırdın Kalbimi”yi nasıl söylerler? Gerçi Nihat Doğan kendini akil insan ilan ettiği için Pitbull‟un düet teklifini kabul eder mi? Yoksa ben akilim diye kendini ağırdan mı satar? Aklıma takıldı… Aklınıza takılanların bundan derin olmaması dileğiyle, baharın tüm renklerinin canlılığı ruhunuzda olsun. Meçhul Yazar Sayfa 12 Meçhul Yazar Sayfa 13 Cilt 2, Sayı 11 Geçen Sayıdaki Bulmacanın Cevapları U T I N E S N S I S O N A E N T A E N O N A S O E O Y K U R B C N A N E H T S W K S A M O A G S T O R Ö T A L Ü D M O R N H B I İ L S K R G E R K E F R D P S R T İ R E L N N U A Y İ E L K E B O X R A O A N F S E D C A O S N T E T E E T N E R L B U D K A R M E T H A T K G A P I P C T Yusuf Özcan Candemir Mühendis, PGM, BTK E O Geçen sayımızda sizlere aşağıdaki soruları içeren bir bulmaca sunmuştuk. Bu ay ise bulmacanın yanıtlarını paylaşıyoruz. Sayfa 14 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş Röportaj: AyĢe Gül Mirzaoğlu Ahmet Emin Turgut Fotoğraf: M.Salim Ketevanlıoğlu Abdullah KarakaĢ Spektrum Yönetimi Dairesi BaĢkanı Bu sayımızın konuğu olduğu için Spektrum Yönetimi Dairesi Başkanı Sayın Abdullah Karakaş’a teşekkür ederiz. Bu ayki röportajımızı Kurumumuzun en kıdemlilerinden olan Spektrum Yönetimi Dairesi Başkanı Sayın Abdullah Karakaş ile gerçekleştirdik. Önceki birkaç sayıda Nur Bey ve Yavuz Beyle birlikte röportajlara katılma deneyimim olmuştu ama bu kez bizzat röportaj sorularını soracak olmanın verdiği farklı bir heyecanım vardı. Genel Kurul sonrasında BUD Yönetim Kurulu Başkanlığı‟nı devralan Ahmet Emin Beyin durumu da benden çok farklı değildi. Kendisi Beytepe‟den bizlerin bulunduğu TİB İncek yerleşkesine geldi ve keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Sizin de beğeniyle okuyacağınızı umuyorum. Sayın BaĢkanım röportaj talebimizi kabul edip bize vakit ayırdığınız için teĢekkür ediyoruz. Kurumumuzun en kıdemlilerinden biri olarak bugün pek çok konuda tecrübelerinizden yararlanacağımızı düĢünüyoruz. Öncelikle okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmesi için kısaca kendinizden bahseder misiniz? Ben de sizlere gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim. Birbirimizi tanımanın yararlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Kendimi şöyle tanıtayım: 1981 yılında Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği‟nden mezun oldum. 1984‟te devlette işe başladım, o günden beri de kamuda çalışıyorum. Allah sağlık verdiği sürece devam edeceğiz. Onun dışında, evliyim, 4 çocuk sahibiyim. Çok şükür diyelim. Memleketiniz neresi BaĢkanım? Üniversite öncesi eğitiminiz nerede geçti? Sivas‟ın Gemerek ilçesindenim. İlkokulu Gemerek‟in Karagöl Köyü‟nde okudum. Ortaokul ve lise eğitimimi Gemerek‟te tamamladım. Eğitim hayatımdan da mutlaka bahsetmek isterim. 1966 yılında ilkokuldan mezun oldum ve en yakın ortaokul Gemerek ilçe merkezindeydi. O zamanki şartlarda tabi bugünkü gibi taşımalı eğitim yoktu, ilçede birkaç çocuk için ortaklaşa ev tutulurdu. Genelde 1 oda 1 hol şeklinde olurdu bu evler. Çocuklardan birinin annesi müsait ise gelir ya da gelemezdi. Ortaokul ve liseyi köyümüzden arkadaşlarla birlikte bu şekilde okudum. Tabi bu şu anlama da geliyor, aslında 11-12 yaşında bir şekilde ailenden ayrılmak ve hayatını tek başına devam ettirmek zorunda kalıyorsun. Lise bitince 1972‟de üniversite sınavını kazandım ve Hacettepe Fizik Mühendisliği‟ne kayıt yaptırdım. Mezuniyetten sonra 3-4 yıllık bir boşluk oldu, bunun 16 ayı uzun dönem askerlik ile geçti, kalanında iş arayışım oldu. Tabi tamamen boş değildim, memlekette babamın yanında aktif şekilde çalıştım. Babam çiftçiydi. 1984‟te de memuriyete başladım. Askerliği yedek subay olarak yaptım ve o süreç de memuriyetten sayıldığı için esasında daha önce başladım diyebiliriz. Cilt 2, Sayı 11 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş Ġlk olarak Telsiz Genel Müdürlüğü’nde mi baĢladınız BaĢkanım? Evet, o zaman KPSS gibi merkezi bir sınav yoktu. Rahmetli Özal zamanında 1983 yılında ile Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde Telsiz Genel Müdürlüğü kuruldu, bir Genel Müdür ve bazı yardımcı personel atanmıştı ama esas personeli yoktu. 2813 sayılı Telsiz Kanunu ile kurulmuştu, Kanun vardı ama bir teşkilat yönetmeliği yoktu. 1 yıllık sürede o ilk atanan personel bu yönetmeliği hazırlamış ve 1 yıl sonra da 1984‟te benim de katıldığım yazılı ve sözlü sınavla toplu bir alım yapıldı. 20-25 tane mühendis alındı. Bu şekilde TGM‟de başladık ve yaklaşık 30 yıldır devam ediyoruz. İsterseniz TGM‟deki çalışma hayatımdan da bahsedeyim. Tabi, memnun oluruz. TGM‟de mühendis olarak başladım ve öncesinde iş tecrübem yoktu. 1983‟te Telsiz Kanunu çıkmadan önce telsiz kullanımı sadece TSK‟ya ve PTT‟ye mahsustu. Telsiz Kanunu ile telsiz kullanımı diğer kamu kurumlarına ve özel sektöre de açılmış oldu. Tabi biz de işe başladığımızda o zamanki amirlerimiz bize Telsiz Kanununu verdiler ve iyice öğrenin dediler. Bunu belki 1 ay boyunca defalarca okuduk, kafamızda bir resim canlanmadı. Ama ne zaman sahaya çıktık, uygulama yaptık veya bir dosyayı çalıştık, resim o zaman kafamızda oluştu. Okuduğumuzda modülasyon, simplex, röle vs. hiçbir çağrışım yapmıyordu ama tabi kullanıcılarla etkileşime geçtikçe, uygulama ile birlikte bunlar yerine oturmaya başladı. Tabi o günkü sistemlerle şimdiki sistemler arasında çok büyük değişim ve gelişim oldu. Geriye dönüp baktığınızda bu geliĢmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yıllar önce teknolojinin ve sektörün bu noktaya geleceğini hayal etmiĢ miydiniz? Aslında o zaman da TGM‟nin yaptığı işlerin toplumda belli bir popülaritesi vardı. Mesela, o zaman halk bandı CB denilen bir telsiz vardı. Bu telsiz ilk kullanıma girince toplum üzerinde büyük bir etkisi oldu. Çünkü ilk defa kullanım izni veriliyordu ve birebir izin veriliyordu. Bunun kullanımını belirli şartlara göre denetliyorduk, fakat buna rağmen çok büyük bir talep vardı. İnsanlar sabaha kadar konuşuyordu. Özellikle şehir içinde mobil iş yapan tüpçüler, taksiciler vs. bu kanalları kendi aralarında otomatikman paylaşmışlar ve iş hayatında çok faydalanıyorlardı. Sayfa 15 Sayfa 16 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş Onun dışında bir de DECT dediğimiz telefonlar vardı ve birebir kullanım izni veriliyordu. Bir gazete bunların toplu iznini alarak dağıtmıştı. Burada önemli olan nokta şu; birebir izin demek bu izinlerin hepsinin kaydını tutmak demek. Biz de işin regülasyon yapan boyutundayız. Kayıtları düzgün şekilde tutmak, telsizin kaybolması durumunda Emniyetten tutanak ile belgelendirmek, ücretlendirmesini yapmak vs. oldukça yoğun bir iş yükü getiriyordu. Tabi bunlar 3-5 yıl çok yoğun kullanıldı fakat teknoloji zaman içinde o kadar çabuk gelişiyor ki yavaş yavaş bunun kullanımı bırakıldı. Sonraki yıllarda OKTH dediğimiz tek merkezden çok kullanıcıya hizmet veren sistemler gelişti, arkasından 2G, 3G sistemler… Yanılmıyorsam 2G 1994‟te kullanılmaya başlandı ve 1998‟de de Ulaştırma Bakanlığı tarafından operatörlerle yetkilendirme anlamına gelen gelir paylaşımlı bir düzenleme yapıldı ve GSM 900 devreye girdi. Arkasından tam Kurum olacağımız dönemde ikincil GSM (GSM 1800) ihalesi yapıldı, sonra Kurumda 3G ihalesini yaptık ve artık 4G ve başka teknolojileri bekliyoruz… Yani başlangıçta o 40 kanallı ortak halk bandı telsizden şu anda sizlerin de bildiği gibi kişinin elinde ya da çantasında taşıyabildiği mobil, IP tabanlı, çok fonksiyonlu interaktif euygulamalara geçildi ve internet yaygınlaştıkça bunlar daha da gelişeceğe benziyor. Bu uygulamalar başka şebekelere bağlanabilse de, elektromanyetik spektrumu da kullanması yönüyle spektrum yönetimini de ilgilendirmiş oluyor. A. E. Turgut: 1980’lerden itibaren saydığınız teknolojiler arasında hayatımızda en büyük değiĢikliğe yol açtığını ve devrim niteliğinde olduğunu düĢündüğünüz hangisi BaĢkanım? Eğer interneti bir taraf koyarsak, mobil sistem uygulamalarının bu kadar da gelişmesi tahmin edilmiyordu. Mobil uygulamalar o denli yaygınlaştı ki, belki bu dünyada da öngörülmüyordu. Tabi spektrum sınır tanımayan bir yapıda olduğu için, spektrumun yönetimi konusunda dünya çapında düzenlemeler yapmaya ihtiyaç var ve bunun için de ITU var. ITU kapsamında yapılan çalışmalarda, 4 yılda bir yapılan Dünya Radyokomünikasyon Konferansında (WRC) 2 dönem önce digital divide dediğimiz sayısal uçurum problemi ortaya kondu. Cilt 2, Sayı 11 Sayfa 17 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş Bu kapsamda, geri kalmış ülkelerin iletişim azlığından dolayı daha da geride kalması ve gelişmiş ülkelerin daha fazla gelişmesine karşı ne tür bir önlem alırız mantığıyla mobil sistemleri ve interneti Afrika gibi bölgelerde yaygınlaştırmak hedefleniyor. Bunun için de 2015‟ten itibaren sayısal uçurumu kapatmaya yönelik olarak mobil sistemlerin genişletilmesi öngörülüyor. Tabi, artık yakınsamadan dolayı mobil sistemlerle sabit sistemleri ve uydu sistemlerini birlikte düşünmek gerekiyor. Fakat dünyada spektrum alanında trend alacak olanlar mobil genişbant IP tabanlı sistemler diyebiliriz. Bize dünya uygulamalarını dikkate alarak ülkemizde gerekli hazırlığı yapmak düşüyor. Kurum kurulduğundan beri Spektrum Yönetimi alanındasınız değil mi? 1999 yılında 2813 sayılı Kanun ile TGM lağv edilip ve Kurum kurulunca TGM‟nin personeli ile görev ve sorumlulukları Kuruma devredildi. Ben de o zaman TGM‟de de aynı alandaydım, Frekans Dairesi Başkanlığında çalışıyordum. Orada 7-8 yıl mühendis olarak, 5-6 yıl Şube Müdürü olarak, 2 yıl da Daire Başkanı olarak görev yaptım. Kurum kurulunca da SYD Başkanlığına atandım. Bundan sonra da, ne diyelim Allah hayırlısını versin. Spektrum Yönetimi Dairesi’nce yürütülmekte olan belli baĢlı çalıĢmaları nasıl özetleyebilirsiniz? Özetleyeyim, ama daha önce şunu söyleyeyim. Şu ifadeyi bütün uluslararası makale veya raporların başında mutlaka görürsünüz: Spektrum doğal ve kıt bir kaynaktır, etkin ve verimli kullanılması gerekir. Spektrum bir elektro manyetik dalga, tayf, aralık demek ve bunun mevcut teknolojilerle kullanılabilen bir bölümü var, bir başı ve sonu var. Diğer bölümleri kullanılamıyor. Biz, SYD olarak üyesi olduğumuz ITU ve CEPT nezdinde spektrum düzenleme çalışma ve toplantılarını takip ederek ülkemizin Milli Frekans Planını yapıyoruz. Bu planı hizmet bazında yapıyoruz; hava, deniz, uydu ve mobil sistemler olarak. Dairemizde de buna benzer bir yapılanma var; GSM ve UMTS ile ilgilenen kara grubu, seyrüsefer haberleşme sistemleriyle ilgilenen deniz ve hava grubu, Türkiye’nin uydusuyla ilgilenen uydu grubu ki uydu yörüngesi de tıpkı frekans gibi kıt bir kaynak ve ITU nezdinde paylaşılıyor. SYD olarak spektrumu planlıyoruz ve bütün bu sistemleri kullanacak olan kamu kurumlarına ve işletmecilere tahsis ediyoruz. Tabi burada dünya uygulamalarına paralel olmak ve harmonize olmak önemli. Makro anlamda bunları yapıyoruz ama aslında mikro anlamda da büyük gelişmeler var. Örneğin KET dediğimiz Kısa Mesafe Telsiz sistemleri, büyük marketlerde kullanılan stok takip sistemleri, belgesel çekimlerinde vahşi hayvanların davranışlarını izlemek için kullanılan özel frekanslar veya arabamızın alarm sistemi gibi düşük güçlü o kadar çok sistem var ki. Bunlar da hep spektrum kullanmak durumda. Sayfa 18 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş BaĢkanım yaklaĢık 30 yıllık çalıĢma hayatınız var dedik. Son yıllarda da pek çok yeni arkadaĢ aramıza katıldı. Tecrübelerinize dayanarak genç arkadaĢlara neler tavsiye etmek istersiniz? Tabi, insan bir yol alıp da geriye dönüp baktığında bazı şeyleri daha iyi görebiliyor. Bunu şuna da benzetebiliriz, bir toplantıya gidersin, ilk 1-2 gün pek bir şey anlamazsın, ama toplantının son günlerinde kafanda bir resim oluşur. Çalışma hayatı da böyle. TGM‟ye ilk girdiğimde Telsiz Kanunu‟nu bir ay boyunca okudum, bir şey anlamadım diye örnek verdiğim gibi, ama şimdi o konuyu yıllar boyunca çalışmış olmanın getirdiği bir psikolojik rahatlık var. Genç arkadaşlara tavsiyem mutlaka bir şeyler üretmeleri, ne iş yapıyor olurlarsa olsunlar mutlaka üretilen bir şeyin içinde olmaları. Kamuda tabi belli şartları sağladığın sürece iş garantisi var. Ama bir şeyler üretirlerse, aranılan kişi olurlarsa her zaman için vatana millete faydalı olurlar. Tabi üretmek da neyle olur, birincisi bilgiyle ve çalışmakla. Çalışma da istikrarlı olmalı, olumsuzlara karşı sabretmeli. Ben geriye dönüp baktığımda bunların büyük bir kısmını yapabildim diye düşünüyorum, tabi ki yapamadıklarım da oldu. Özetle, genç arkadaşlar belli bir işin, bir dosyanın sahibi olsunlar. Yani o dosya söz konusu olduğunda onlar aransın, mutlaka görüşlerine başvurulsun. Son dönemde SYD’de yapılan önemli çalıĢmalar neler oldu? 2011 yılında KET Yönetmeliğini çıkardık, Özel Telsiz Sistemleri Yönetmeliği güncellendi. 2012 yılının başında da ITU tarafından organize edilen WRC konferansına katıldık. Konferans 5 hafta sürdü ve Türkiye‟den 100 civarında temsilci vardı, çalışmaları SYD koordine etti. Cilt 2, Sayı 11 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş Biraz da ailenizden bahsedelim BaĢkanım. 4 çocuğum var demiĢtiniz… Evet, 3 kızım 1 oğlum var. Ben işe girdiğimde evliydim ve 3 çocuğum vardı. Askere de evlendikten sonra gittim. Ben işe başladıktan birkaç yıl sonra eşim de başladı. 1997‟de de bir oğlumuz oldu. Tabi kızlar büyüdüler, okulları bitirdiler, üçü de çalışıyor. Biri evlendi. Torun var mı BaĢkanım? Henüz yok. İnşallah diyelim. 3 kızdan sonra oğlan eve oldukça hareket getirmiĢtir herhalde… Tabi en küçük kızımla oğlumun arasında 7-8 yaş fark var. Kızlardan sonra o da değişik bir tecrübe oldu, ama zaman çok çabuk geçti, o da büyüdü. Oğlum da lisede okuyor, ben de onunla birlikte okuyorum diyebiliriz. Allah sağlık versin hepsine. A. E. Turgut: Çocuk sayısı konusunda bir tavsiyeniz var mı BaĢkanım? Tabi o konularda ben bir şey diyemem ama bence iyi yönetilirse bir zenginliktir fazla çocuk. Yani bence kalabalık aile güçlü ailedir. Hiç zorlanmadan bir işi ortaklaşa yapacak, paylaşacak doğal bir ortam oluşur. Memleketle bağınız hala devam ediyor mu? Yazları çiftçilikle uğraĢma durumunuz hala var mı? Memleketle bağımız var ama tabi eskisi gibi değil. Annem babam sağken daha sık giderdik. Şimdi de kardeşlerim var, arada gidiyoruz, havasını suyunu alıyoruz. Ama özellikle annem sağken başkaydı… Daha önce de bahsettiğim gibi lise sona kadar orada okudum ve pek çok arkadaşım var. Gittiğimde yalnızlık çekmem. Eşimle de aynı köylüyüz bu arada, o yüzden onun da akrabaları var. Sayfa 19 Sayfa 20 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş A.E. Turgut: Emekli olunca memlekete yerleĢmeyi düĢünüyor musunuz? Bu soruyu çok soruyorlar ama kesin söyleyeyim, hiç düşünmem. Gezmeye gideriz ama yerleşme olayı başka. Çünkü çocuklarım da burada yerleştiler artık, onları bırakmak istemem. Memleketin yemeklerini de soralım BaĢkanım. Yöresel yemekleriniz var mıdır? Tabi bizim memleket Sivas-Kayseri arasında ve iki farklı kültürden de etkilenme vardır bizim yemeklerimizde. En başta mantı vardır tabi. Gittiğimizde oradan sıkılmış mantı alır getiririz. Bir de madımak vardır meşhur. Bu aylarda tam mevsimidir. Çok da faydalı bir bitkidir. Sucukla, pastırmayla lezzetli bir yemek olur madımak yemeği. Onun dışında Anadolu‟nun birçok yerinde bulunabilen yemekler vardır. Kebaplar yönünden de Sivas şehir merkezinde hem kaliteli hem de ucuz birçok lokanta bulma şansınız vardır. EĢiniz Meryem hanımı da tanıyoruz. O da TGM’de baĢladı demiĢtiniz. Aynı Kurumda çalıĢmanın avantajları var mı, ya da güçlükleri oldu mu? A. E. Turgut: Gerçi zaman zaman farklı binalarda oldunuz. Ben mümkün olduğunca işimle özel hayatımı ayırmaya çalışırım. Ama tabi aynı işyerinde olmak birbirini anlamak bakımından yaşantımıza bir kolaylık getirmiştir diye düşünüyorum. Aksini düşününce de herhangi bir güçlüğü aklıma gelmiyor. Tabi hiçbir zaman aynı odada olmadık, o zaman nasıl olurdu bilemiyorum. Yine de bir renk ve kolaylık katmıştır her zaman. ĠĢ yaĢamı dıĢında ilgi alanlarınız nelerdir? Sporla veya müzikle aranız nasıldır? Hobi anlamında düzenli olarak yürürüm. Özellikle yürüme badında değil, açık havada yürürüm. Son dönemlerde dizlerimde biraz rahatsızlık olunca hafiflettim. Onun dışında çok kitap okurum. Roman türü kitapları takip ederim. Müziğin de dinleyicisiyim diyelim. Bir de hafta sonları aileyle bir etkinlik falan yoksa yalnız başıma bunları yaparım. Cilt 2, Sayı 11 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş A. E. Turgut: Roman ve müzik konusunda tercih ettiğiniz bir tür var mı? Müzikte Türk halk müziği ilk sırada gelir benim için. Romanda da tam belgesel gibi değil ama tarihi olayları içeren kitapları severim. Mesela en son İskender Pala‟nın Efsane isimli romanını okudum. Gündemde olan romanları takip etmeye çalışırım. Sizde iz bırakan bir roman var mı? Veya bir müzisyen? Tabi halk müziği deyince bir kere Aşık Veysel var. Bir de yetiştiğimiz çevrede bir müzik aleti çalan yoktu ama okurken kaldığım evde sesi güzel olan bir arkadaş vardı. O bize sık sık türküler söylerdi, özellikle rahmetli Neşet Ertaş‟tan. Neşet Ertaş yetmişli yıllarda çok popülerdi, sonra bir ara gündemden kayboldu, son yıllarda yeniden gündeme geldi. Onun ilk meşhur olduğu yıllarda türküleri radyolarda çok sık çalınırdı. Ve benim de gençlik yıllarımda iz bırakan Neşet Ertaş‟tır. Kitaplarda ise lise yıllarında okuyup etkilendiğim kitaplar olmuştur, mesela Kelebek gibi. Son yıllarda da Elif Şafak‟ın 3-4 kitabını okudum ve çok beğendim. Bana göre az okuyan bir okuyucuyum ama çocuklarıma sorarsan iyi bir okuyucuyum. Sayfa 21 Sayfa 22 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş A. E. Turgut: Kitap veya gazete okumak için elektronik ortamları tercih ediyor musunuz? Bilgisayardan da bazen okuma yaparım ama tüm bir kitabı o şekilde okuyamam, orada genelde makale gibi kısa yazılar okurum. Kitabı kitap olarak okumayı seviyorum. Malum Ġncek’te yolumuz uzun. Serviste kitap okuyabiliyor musunuz? Serviste hareket halindeyken okuyamıyorum maalesef. Denedim ama gözlerim fazla yoruluyor. Bunu Avrupalılar çok güzel başarıyorlar. Otobüste, metroda ayaktayken bile kısa süre de olsa hemen açıp okuyorlar. A. E. Turgut: Bizim yollar Avrupadaki kadar düzgün değil ya, belki de ondan biz okuyamıyoruz yolda. O da olabilir tabi… Bir de bizim otobüsler falan da çok kalabalık oluyor, ayaktaysak tutunabildiğimize şükrediyoruz. Toplum olarak alışkın da değiliz. Geçen gün Norveç ile ilgili bir programda, 4,5 milyon nüfusta 3, 5 milyon gazete tirajı varmıĢ. Ve parklarda, yollarda insanların çoğu kitap okuyordu. Evet, benim de Fransa‟da dikkatimi çekmişti. Metroda herkes mutlaka kitap okuyordu. Ben de hafta sonlarında gazeteyi mutlaka basılı alırım, hafta içi internetten takip ediyorum. Son olarak da teknoloji kullanım alıĢkanlıklarınızı sormak istiyoruz. Kaç adet internet, telefon ve dijital platform aboneliğiniz var? Bunları ne sıklıkla kullanırsınız? Öncelikle şunu söylemeliyim, ben iyi bir teknoloji kullanıcısı değilim. Kendime ait bir telefon hattım ile evde ve burada internet var. Onun dışında sosyal medyayı hiç kullanmıyorum. Aslında ben okulda da yazılım eğitimi aldım, Fortran ve Cobol kullandım. Fakat iş hayatına girince bunu iyi kullanan biri olamadım. Başlarda donanımımız fazla yoktu, şimdi de pek vaktimiz yok. Aslında vakitle ve alışkanlık kazanmayla ilgili bunlar. A. E. Turgut: Ġstatistiklere göre Avrupa’nın en çok konuĢan ve sosyal medya kullanan ülkelerinden biriyiz. SMS kullanımı da keza öyle. Tabi bu iyi mi kötü mü tartıĢılır. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Cilt 2, Sayı 11 Ayın Konuğu: Abdullah Karakaş Bu şuna benzetilebilir. Bir meyvenin sayısız faydaları vardır. Ama her gün 2 kilo meyve yersen de hasta edeceği kesindir. İnsan beynini de Allah dengeli kullanacak şekilde yaratmış. Doğal olarak, kısıtlanmadan kullanılmasını dilemiş. Ama tabi insan saatlerce beynini internet vb. şeylerle yorarsa ister istemez dış dünyayla bağını keser ve asosyal olur. Bir insanla konuşurken yüz ifadelerini bile kontrol edemez. Tabi bu devirde teknoloji kullanımından kaçınmak imkânsız. Ama bu kullanım mutlaka kontrollü ve düzenli olmalı. Bu da bu işin eğitimini alarak, bilinçlenerek olur. Yoksa son derece tehlikeli bağımlılıklar oluşur. Bazıları var, bir gün içinde sosyal medyada herhangi bir yer almadıysa o günü boş geçmiş sayıyor. Hâlbuki en güzel etkileşim, bizim şimdi yaptığımız gibi yüz yüze olan etkileşimdir. A. E. Turgut: Yapılan akademik çalıĢmalar da sosyal medyanın insanı esasında asosyal hale getirdiğini söylüyor. Tabi bunların hepsi birer araçtır. Esas olan insanın kendisidir. Hiçbir aracın da gereğinden fazla esiri olmamak lazım. Yoksa birbirine bakan ama görmeyen garip bir toplum oluşuyor. Toplum için gereken önlemleri almak lazım. A. E. Turgut: BaĢkanım zaman zaman sağolsun evli arkadaĢlar bizleri ağırlıyor. Böyle bir ziyarette bir görüntü dikkatimi çekmiĢti, hatta fotoğrafladım. Ailenin 3 çocuğu var, birinde bilgisayar, birinde tablet, birinde telefon… Anne baba belki o saatte rahat ediyor ama sonuçta bağımlı çocuklar yetişiyor. Çocuğun küçük yaşta o sanal dünyaya girmesi insan fıtratına aykırı. O yüzden kontrollü olunmalı. Ben de kendi çocuğuma zaman zaman müdahale ediyorum. Eklemek istediğiniz baĢka bir husus varsa dinlemekten zevk duyarız. Sizlere çok teşekkür ediyorum. Güzel bir saat paylaşmış olduk. Bu röportaj da bir tür üretimdir, birbirimizi tanımaya bir katkıdır. Sonuçta yaptığın işi ne kadar iyi yaparsan yap, önemli olan aynı zamanda onu iyi bir şekilde ifade edebilmektir. Yeni yönetiminize yeni dönemde başarılar dilerim. Sonuçta dernek işi zor bir iş, emek ister. Allah yardımcınız olsun. Sayfa 23 Cilt 2, Sayı 11 Sayfa 24 Çektiklerimiz Yavuz Göktaylar, BiliĢim BaĢuzmanı, SAD, BTK Mostar, Bosna Hersek Dubrovnik, Hırvatistan Sayfa 25 Cilt 2, Sayı 11 Bu Ay Doğan Canlarımız Ġyi ki doğdun Duygu! “Sağlıkla ve mutlulukla nice yıllara.. İyi doğdun canım kızım.” Aysel KANDEMĠR Sayfa 26 Cilt 2, Sayı 11 Bilgi Teknolojileri ve İletişim Sektörü Göstergeleri Temel Göstergeler 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Dünya BİT Pazarı 100,0 107,8 116,5 124,4 135,0 131,0 140,7 152,9 164,0 174,3 Türkiye BİT Pazarı 100,0 121,6 151,0 157,8 176,1 190,5 173,6 187,3 204,1 215,8 Türkiye Telekomünikasyon Hizm. Pazarı 100,0 118,2 145,4 147,8 162,8 173,8 154,3 165,8 178,3 186,1 *Hesaplamaya esas veriler WITSA Digital Planet 2010 raporundan alınmıştır. E-ticaret Kart ile Yapılan Harcamalar - Milyar TL 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 - 1,4 2,4 5,5 9,1 10,3 15,2 22,9 30,7 38,8 Kaynak: Bankalararası Kart Merkezi Yıllık Ortalama Kurlar 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 TL/Avro 1,77 1,67 1,80 1,78 1,90 2,16 1,99 2,33 2,31 TL/Dolar 1,42 1,34 1,43 1,30 1,29 1,55 1,50 1,67 1,80 Kaynak: TCMB Fiziksel Göstergeler 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Sabit Telefon Abone Sayısı - Milyon 19,1 19,0 18,8 18,2 17,5 16,5 16,2 15,2 13,9 13,3 Mobil Telefon Abone Sayısı - Milyon 34,7 43,6 52,7 62,0 65,8 62,8 61,8 65,3 67,7 70,8 Toplam Genişbant İnternet Ab. Say. - Bin 508 1.590 2.772 4.609 5.986 6.386 7.461 9.139 9.777 Sabit (Fiber ve Kablo Hariç) 471 1.559 2.744 4.568 5.919 6.240 6.686 6.864 6.722 Mobil (Adanmış Kartlı Cihazlar) - - - - - - 347 1.547 1.910 Fiber - - - - - - 154 267 645 1.254 Kablo 37 32 28 41 67 147 274 460 501 Kaynak: BTK Pazar Verileri ve Faaliyet Raporları İnternet Kullanıcı Sayısı Tahmini - Milyon 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 12,8 12,0 - 21,2 25,6 27,7 30,7 33,6 35,4 * TUİK nüfus verilerinden ve Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım çalışmasından elde edilmiştir. Hanelerde Bilişim Teknolojileri Sahipliği (%) 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 Sabit Telefon 81,6 81,3 - 72,7 68,4 61,9 56,1 51,4 45,5 Cep Telefonu 53,6 72,6 - 87,4 88,1 87,6 90,5 91,9 93,2 Masaüstü Bilgisayar 10,0 11,6 - 24,0 28,1 30,7 33,8 34,3 31,8 Taşınabilir Bilgisayar 0,9 1,1 - 5,6 9,1 11,2 16,8 22,6 27,1 Kaynak: TUİK Derleyen: Yavuz Göktaylar Bu çalıĢmada kullanılan veriler kamuya açık kaynaklardan derlenmiĢtir. Ġtalik ve mavi olan değerler derleyen tarafından yapılan tahminleri göstermektedir. Verilerin kullanımından dolayı ortaya çıkan sonuçlar konusunda BUD sorumluluk kabul etmez. BĠLĠġĠM UZMANLARI DERNEĞĠ BĠZ KĠMĠZ? Bilişim Uzmanları Derneği, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu‟nda çalışan bilişim uzmanları tarafından 11 Ekim 2010 tarihinde kurulmuştur. YazıĢma Adresi Anadolu Bulvarı Öz Ankara Toptancılar Sitesi 1. Blok No: 41 Yenimahalle Ankara AMACIMIZ NEDĠR? Amacımız, Derneğimiz üyeleri arasında sosyal, kültürel, ekonomik ve mesleki yardımlaşmayı sağlamak; üyelerimizin meslekî gelişmesini teşvik edecek faaliyetlerde bulunmak ve ülkemizde bilgi teknolojileri ve iletişim alanlarında farkındalığın artırılmasını sağlamaktır. Telefon: 0 (312) 456 78 90 Faks: 0 (312) 456 78 90 E-posta: [email protected] BĠLĠġĠM UZMANLARI DERNEĞĠ YÖNETĠM KURULU [email protected] Nigar Samsa Yavuz Göktaylar Cengiz Eken Ahmet E. Turgut Alper E. Güler Ramazan Yılmaz Mehmet Özcan Editörün Notu bilisimuzmanlari.org Merhaba Sevgili okurlar; Bültene Katkıda Bulunanlar BUD Yönetim Kurulu Abdullah Karakaş Abdurrahman Er Ahmet Emin Turgut Aysel Kandemir Demet Kabasakal Harun Başaran M. Salim Ketevanlıoğlu Meçhul Yazar Nur Saygı Yavuz Göktaylar Yusuf Özcan Candemir BİLİŞİM UZMANLARI BÜLTENİ Değerli katkılarınızın yanı sıra Sayın Dr. Nur Saygı ve Sayın Yavuz Göktaylar’ın büyük emeği ile yaklaşık 2 yıldır yayın hayatında olan Bilişim Uzmanları Derneği Bülteni’nin editörlük görevini üstlenmiş bulunmaktayım. Bu görevi yürütebileceğime dair teveccüh gösterip bana teklifte bulunan Dernek Yönetim Kurulu üyelerimize çok teşekkür ediyor ve güvenlerini boşa çıkarmamak adına elimden geleni yapacağımı belirtmek istiyorum. 23. sayısına ulaşan bültenimizi bundan sonraki süreçte benden önce görev yapmış olan iki değerli büyüğümün çizgisinde sürdürmeye gayret edeceğim. Şunu belirtmeliyim ki bu sayıyı hazırlarken bu işin ciddi bir emek gerektirdiğini tecrübe etmiş oldum. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte sizlerin desteğini almak benim için son derece önemli olacaktır. Bu ay konuğumuz Sayın Abdullah Karakaş oldu. Kendisiyle yaklaşık 30 yıllık çalışma hayatını, telekomünikasyon sektöründeki gelişmeleri ve teknoloji bağımlılığını konuştuk. Dernek Başkanımız Sayın A. Emin Turgut ile birlikte gerçekleştirdiğimiz röportajın fotoğraflarını Sayın M. Salim Ketevanlıoğlu çekti. Bu sayıda Sayın Demet Kabasakal son günlerde oldukça gündemde olan KEP hakkındaki çalışmalardan bahsediyor. Ayrıca, Abdurrahman Er’in güzel bir hikayesini ve Sayın Y. Özcan Candemir’in geçen sayıdaki bulmacasının yanıtlarını da bulacaksınız. Bu sayıda bir de şimdilik kimliğinin açıklanmasını istemeyen meçhul yazarımız var. Son olarak Sayın Yavuz Göktaylar BİT sektörüne ilişkin çeşitli göstergeleri bir tabloda derledi. Ayrıca bülte- AyĢe Gül Mirzaoğlu BiliĢim Uzmanı BTD, BTK nin yayımlanmasına da çok destek oldu. Katkı sağlayan herkese teşekkür ediyorum. Önümüzdeki sayılarda Kurumda yürütmekte olduğumuz faaliyetleri bültenimize daha aktif şekilde yansıtalım istiyorum. Bunun için belki günlük işleriniz arasında size sıradan gibi gelen, ancak diğer arkadaşlarımızın haberdar olmadığı projeleri ve gelişmeleri paylaşırsanız çok memnun olurum. Her türlü görüş ve önerinizi bana iletebilirsiniz. Saygılarımla; Ayşe Gül Mirzaoğlu [email protected]