İndir - STK TÜRKİYE AİLE PLATFORMU
Transkript
İndir - STK TÜRKİYE AİLE PLATFORMU
T.C EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bilim Dalı AİLE İÇİ ŞİDDETE MARUZ KALAN KADINLARIN AİLE İÇİ ŞİDDETLE BAŞA ÇIKMA ÖZYETERLİĞİ DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE YORDANMASI DOKTORA TEZİ ORKİDE AKPINAR DANIŞMANI: Yrd. Doç. Dr. Mine ALADAĞ İZMİR-2011 ÖNSÖZ Bu araştırmanın en zor, fakat aynı zamanda en öğretici kısmı, araştırmacı kimliğim ve psikolojik danışman kimliğimi dengeleyebilmek oldu. Bu araştırma kapsamında, örneklemi oluşturan aile içi şiddete maruz kalan kadınları daha yakından tanıyabilmek için şiddet gören kadınlara hizmet veren çeşitli kurumlarda gönüllü olarak psikolojik danışma yardımı verdim. Ayrıca İzmir İli ve çevresindeki bazı ilçelerde ev ziyaretleri yaptım ve kadınlara yönelik çeşitli seminerler düzenledim. Bu çalışmalar bana “şiddet”in ne kadar içimizde olduğunu, kitapların ötesine geçerek ve somut olarak görmemi, bununla birlikte bir tezi yazmanın ötesinde, “bir tezi yaşamak” kavramının önemini fark etmemi sağladı. Bu çalışmaları yaparken yalnız değildim. Araştırmanın altından başarıyla kalkabilmem konusundaki “özyeterliğimi” yüksek tutmamda desteğini aldığım birçok insan vardı. Öncelikle, araştırma sürecinde sakin ve yapıcı yaklaşımıyla motivasyonumu yüksek tutmamı sağlayan tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Mine ALADAĞ’a çok teşekkür ederim. Tezin başlangıç ve olgunlaşma sürecinde, emekliliğine kadar tez danışmanlığımı yapan değerli hocam Prof. Dr. İbrahim DÖNMEZER’e çok teşekkür ederim. Ayrıca araştırmanın konusunu belirleme ve plânlanma aşamasında bana rehberlik eden çok değerli hocam Prof. Dr. Süleyman DOĞAN’a; öğretici geribildirimleri ve yardımları için Prof. Dr. Rengin KARACA’ya çok teşekkür ederim. Yine tez jürimde yer alan Yrd. Doç. Dr. Zeynep Cihangir ÇANKAYA’ya ve Doç. Dr. Tuncay ÖĞRETMEN’e de değerli geri bildirimleri için çok teşekkür ederim. Ayrıca “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği”nin Türkçe’ye kazandırılmasında önemli katkıları olan Yrd. Doç. Dr. Ilgın BAŞARAN ve Yrd. Doç. Dr.Çiğdem i LEBLEBİCİ’ye ve dostum, meslektaşım aynı zamanda iş ortağım Yrd. Doç. Dr. Öykü ÖZÜ’ye de çok teşekkür ederim. Bu araştırmayı gerçekleştirebilmem ve çalışmamla ilgili anket ve ölçeklerin uygulanabilmesi için bana kapılarını açan Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve bu kuruma bağlı İl Müdürlükleri; Aliağa Belediyesi, Gaziemir Belediyesi, Konak Belediyesi, Kadıköy Belediyesi’ne bağlı Kadın Danışma Merkezleri ve Kadın Konukevi çalışanlarına çok teşekkür ederim. Ayrıca ölçeklerin ilgili kurumlara ulaştırılması ve bu kurumlarla koordinasyonu sağlayan “asistanım” İlkin ÖZER’e; anket ve ölçeklerin uygulanmasında bana katkıda bulunan meslektaşlarım Sevilay ŞAHAN’a, Hanife KAHRAMAN’a, Fatmanur BADEMCİ’ye, Hatice TOPÇU ERSOY’a, Tuğçe ERDEM’e ve Ayşe ERYAVUZ’a ve diğer meslektaşlarıma da sonsuz teşekkürlerimi sunarım. İstatistiksel işlemlerde bilgisiyle, sabrıyla bana yardımcı olan arkadaşım ve meslektaşım Öğr. Gör. Dr. Serkan DENİZLİ’ye de teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Yine istatistiksel analizlerde bana rehberlik eden Tuğba SOKUT’a da teşekkür ederim. Ayrıca tezin biçimsel düzenlemeleri konusunda gecesini gündüzüne katan yeğenim Baykal BAŞDEMİR’e de çok teşekkür ederim. Neredeyse bu tezle yaşıt olan ve tüm araştırma sürecinde varlığıyla bana enerji veren canım oğlum Alp AKPINAR’a ve her zamanki gibi her konuda bana destek olan eşim Cenap AKPINAR’a; benim “ben” olmamda katkısı olan tüm aile büyüklerime sonsuz teşekkürler… Orkide AKPINAR Mayıs 2011 ii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...........................................................................................................................i İÇİNDEKİLER .............................................................................................................iii TABLOLAR ................................................................................................................vii ŞEKİLLER.................................................................................................................... ix BÖLÜM I....................................................................................................................... 1 1.1 GİRİŞ ....................................................................................................................... 1 1.1.1 Problem Cümlesi.................................................................................................. 15 1.1.2 Alt Problemler ..................................................................................................... 15 1.1.3 Sayıltılar .............................................................................................................. 16 1.1.4 Sınırlılıklar........................................................................................................... 16 1.1.5 Tanımlar .............................................................................................................. 16 1.1.6 Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi........................................................................ 18 BÖLÜM II.................................................................................................................... 22 2.1 İLGİLİ YAYIN VE ARAŞTIRMALAR ................................................................. 22 2.1.1 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili Kuramsal Çerçeve.................................... 22 2.1.1.1 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Türleri.................................................... 23 2.1.1.2 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Nedenleri............................................... 31 iii 2.1.1.3 Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri .................................................. 34 2.1.1.4 Aile İçi Şiddet Sürecine İlişkin Modeller ................................................... 38 2.1.2 Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ile İlgili Kuramsal Çerçeve................................................................................................................ 48 2.1.3 Stresle Başa Çıkma Tarzları ile İlgili Kuramsal Çerçeve ...................................... 51 2.1.4 Özyeterlik ve Başa Çıkma Özyeterliği ile İlgili Kuramsal Çerçeve....................... 55 2.1.4.1 Özyeterlik.................................................................................................. 55 2.1.4.2 Başa Çıkma Özyeterliği............................................................................. 60 2.1.5 Konu ile İlgili Yurt Dışında Yapılan Bazı Araştırmalar ........................................ 65 2.1.6 Konu ile İlgili Yurt İçinde Yapılan Bazı Araştırmalar .......................................... 92 BÖLÜM III ................................................................................................................ 117 3.1 YÖNTEM............................................................................................................. 117 3.1.1 Araştırma Modeli............................................................................................... 117 3.1.2 Evren ve Örneklem ............................................................................................ 118 3.1.3 Veri Toplama Araçları ....................................................................................... 125 3.1.4 Verilerin Toplanması ......................................................................................... 141 3.1.5 Verilerin Analizi ................................................................................................ 144 ıv BÖLÜM IV ................................................................................................................ 146 4.1 BULGULAR ........................................................................................................ 146 4.1.1 Aile içi Şiddete Maruz Kalan Kadınların Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeğinden Aldıkları Puanlara İlişkin Betimleyici İstatistikler .............................. 147 4.1.2 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Puanlarının Yordanmasına İlişkin Bulgular.............................................................................. 148 BÖLÜM V ................................................................................................................. 153 5.1 TARTIŞMA VE YORUM .................................................................................... 153 5.1.1 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Puanlarınının Yordanmasına İlişkin Bulguların Tartışılması ve Yorumu ................................... 154 BÖLÜM VI ................................................................................................................ 171 6.1 SONUÇ VE ÖNERİLER ...................................................................................... 171 KAYNAKLAR........................................................................................................... 179 EKLER....................................................................................................................... 201 EK – 1 ........................................................................................................................ 202 AİLE İÇİ ŞİDDETLE BAŞA ÇIKMA ÖZYETERLİĞİ ÖLÇEĞİ............................... 202 EK – 2 ........................................................................................................................ 204 v OLAYLARIN ETKİSİ ÖLÇEĞİ................................................................................. 204 EK – 3 ........................................................................................................................ 205 STRESLE BAŞA ÇIKMA TARZLARI ÖLÇEĞİ....................................................... 205 EK – 4 ........................................................................................................................ 207 KİŞİSEL BİLGİ FORMU........................................................................................... 207 EK – 5 ....................................................................................................................... 209 UYGULAMA YÖNERGESİ ..................................................................................... 209 EK – 6 ....................................................................................................................... 210 SAÇILIM GRAFİĞİ................................................................................................... 210 ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................... 211 ÖZET ......................................................................................................................... 214 ABSTRACT ............................................................................................................... 216 vi TABLOLAR LİSTESİ Tablo 2.1: Erkeklerin Eşlerine Şiddet Uygulama Riskiyle İlişkili Faktörler .......................... 31 Tablo 2.2: Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri............................................................ 37 Tablo 3.1: Örneklemi Oluşturan Kadınların Maruz Kaldıkları Şiddet Türüne Göre Sayısal Dağılımı................................................................. 119 Tablo 3.2: Örneklemi Oluşturan Kadınlara Göre Şiddete Maruz Kalma Nedenlerinin Sayısal Dağılımı................................................................ 120 Tablo 3.3: Örneklemi Oluşturan Kadınların Yaşa Göre Sayısal Dağılımı ................................................................................................ 121 Tablo 3.4: Örneklemi Oluşturan Kadınların Doğum Yerine Göre Sayısal Dağılımı ................................................................................................ 122 Tablo 3.5: Örneklemi Oluşturan Kadınların Eğitim Durumuna Göre Sayısal Dağılımı ................................................................................................ 123 Tablo 3.6: Örneklemi Oluşturan Kadınların Medeni Durumuna Göre Sayısal Dağılımı ............................................................................................... 124 Tablo 3.7: Örneklemi Oluşturan Kadınların Çalışma Durumuna Göre Sayısal Dağılımı ................................................................................................ 125 Tablo 3.8: AİŞBÖÖ’nin Faktör Yükü Değerleri................................................................. 131 Tablo 3.9: Faktörlerin Özdeğerleri ve Açıkladıkları Varyans Yüzdeleri ............................. 132 vii Tablo 3.10: AİŞBÖÖ’nin Faktör Yükleri, R2, Cronbach Alpha ve Mc Donalds Omega Değerleri ............................................................................................ 136 Tablo 4.1: Aile İçi Şiddete Maruz Kalan Kadınların Bağımlı ve Bağımsız Değişkenlere İlişkin Puanlarının Ortalamaları ve Standart Sapmaları............. 147 Tablo 4.2: Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği Alt Boyutlarına İlişkin Puanlar Arasındaki Korelasyon Katsayıları..................................................... 148 Tablo 4.3: Stresle Başa Çıkma Tarzları Alt Boyutlarının ve TSSB Düzeyinin Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Puanlarını Yordamasına İlişkin R ve R2 Değişimi ................................................................................ 149 Tablo 4.3: Stresle Başa Çıkma Tarzları ve TSSB Belirtileri Düzeyinin Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Puanlarını Yordamasına İlişkin Beta Değerleri ve Anlamlılık Düzeyi ............................................................... 151 viii ŞEKİLLER LİSTESİ Şekil 2.1: Partner Şiddetinde Psikolojik Model .................................................................... 43 Şekil 2.2: Partner Şiddetinde Çevresel Model....................................................................... 47 Şekil 3.1: Özdeğerler Grafiği ............................................................................................. 132 Şekil 3.2: Aile İçi Şiddetle Başaçıkma Özyeterliği Ölçeği için Doğrulayıcı Faktör Analizi Path Diyagramı ...................................................................................... 134 ix BÖLÜM I 1.1 GİRİŞ Dünya Sağlık Örgütü şiddeti, “fiziksel gücün kasıtlı olarak bir tehdit veya eylem biçiminde kullanılmasının, kişinin kendisinde, başka bir kişide ya da grup veya toplulukta, yaralanma, ölüm ya da psikolojik zarara; gelişim bozukluğuna veya yoksunluğa yol açması ya da yol açma olasılığı bulunması durumu” olarak tanımlamaktadır (WHO, 2002, s.5). Şiddetin yalnızca karşısındakine bilinçli ve fiziki olarak zarar vermek şeklinde değil, aynı zamanda sözlü ve psikolojik baskıyı da içeren geniş bir tanımlaması yapılabilir. Böyle bir tanım içerisinde şiddet, özgürlüklerin ve hakların kısıtlanmasını da içeren bir davranış biçimi olarak algılanmaktadır (Ünal, 2005). Şiddet; bireysel, bireyler arası, aile ve toplum düzeylerinde pek çok faktöre bağlı olarak ortaya çıkabilir. Aile içi şiddet; kendini aile olarak tanımlamış bir grup içerisinde; zorlama, aşağılama, cezalandırma, güç gösterme, öfke ve gerginlik boşaltmak amacıyla bir bireyden diğerine yöneltilen şiddet davranışı olarak tanımlanabilir (Işıloğlu, 2006). Uluslararası Hemşireler Konseyi (2001) tarafından aile içi şiddet, “aile bireylerinin en az birisinin diğer bir aile bireyine veya bireylerine karşı fiziksel veya cinsel güç kullanması sonucu fiziksel ve duygusal zararların ortaya çıktığı bir süreç” olarak tanımlanmıştır (International Council of Nurses, ICN, 2001, s. 9)”. Ailedeki şiddet, aile bireyleri arasındaki ilişkilerde belirgin bir gerginlik ve tehditle başlamakta, genellikle çocuğun fiziksel ve duygusal suistimali, çocuk ihmali, yaşlının suistimali ve eşi dövme 2 şeklinde olmaktadır. Eşler arası şiddet vakalarında çoğunlukla şiddeti uygulayanın erkek, şiddet görenin ise kadın olduğu bilinmektedir (WHO, 2002; Ergönen, Özdemir, Sönmez, Can, Köker ve Salaçin, 2006). Dünya’da kadına yönelik aile içi şiddet konusunun hem siyaset alanında hem de akademik çalışmalarda oldukça kısa bir tarihinin olması oldukça dikkat çekicidir. 1960’ların sonuna kadar aile içi şiddet, çok ender yaşandığı düşünülen ve ağırlıklı olarak psikolojik sorunlar ve yoksullukla ilişkilendirilen bir olguyken 1970’li yıllardan itibaren üzerinde yaygın olarak yayın ve araştırmalar yapılan bir konu olarak ele alınması göze çarpmaktadır. Bunun sonucu olarak, niceliksel araştırmalarda kadına yönelik şiddet konusunun en yaygın araştırma alanını oluşturduğu gözlenmektedir (Ulu, 2003; Altınay ve Arat, 2008). Bu araştırmaların birçoğunun kadına yönelik aile içi şiddetin tüm dünyada yaygın olarak yaşanan bir sorun olduğunu ortaya koyması göze çarpmaktadır. 1999 yılında Amerikan Adli İstatistik Kurumu’nun (Bureau of Justice Statistics) yaptığı araştırmada, eşler arasında 791.000 şiddet vakası tespit edilmiştir. Bu şiddet vakalarının % 85’inin kadına yönelik, % 15’inin ise erkeğe yönelik olduğu belirtilmiştir (Macionis, 2003). Yapılan diğer araştırmaların sonuçları da aile içerisinde eşler arası şiddet vakalarının % 90’ından fazlasında kadınların şiddet gördüğünü, şiddeti uygulayanların % 95’ten fazlasının erkek olduğunu göstermekte ve % 20- 40 kadının partnerleri tarafından şiddet gördüğünü belirtmektedir (Humphreys, 2003). Dünya Sağlık Örgütü’nün tüm dünya nüfusunu temel alan 48 çalışmasında, kadınların eşleri veya birlikte oldukları kişiler tarafından fiziksel şiddete uğrama oranını %10-69 arasında bulmuştur (WHO, 2002). Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün hazırladığı 3 “Çok Ülkeli Kadın Sağlığı ve Aile İçinde Kadına Yönelik Şiddet Raporu”na göre de kadınlar arasında yaşam boyu fiziksel şiddet görme sıklığının % 6-50 arasında değiştiği saptanmış ve kadınların eşleri tarafından “yumruklanma”, “tekmelenme”, “yerde sürüklenme”, “silahla tehdit edilme” gibi ağır şiddet şekillerinin uygulanma sıklığının ise % 4-49 arasında olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada, cinsel şiddet sıklığı ise % 659 arasında bulunmuştur (WHO, 2005). Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, hükümetler ve hükümet dışı örgütlerin istatistiklerine dayanarak Uluslararası Af Örgütü tarafından 2004 yılında yayımlanan raporda, kadına yönelik şiddetle ilgili bilgiler dikkat çekicidir. Buradaki bilgilere göre dünyadaki her üç kadından en az biri veya yaklaşık bir milyar kadın, hayatlarının bir döneminde genellikle kendi ailesinden veya tanıdığı birinden dayak yemekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ya da farklı bir biçimde tacize uğramaktadır (Uluslararası Af Örgütü, 2004). Bununla birlikte, gelişmekte olan ülkelerde kadına yönelik şiddetin yaygın olduğu saptanmıştır. Örneğin, dört kıtada 24 ülkede yapılan 40 nitel çalışmada, örneklem, oluşturan kadınların % 20-50’si erkek partnerleri tarafından fiziksel şiddet gördüklerini belirtmişlerdir (Uluslararası Hemşireler Konseyi [International Council of Nurses, ICN], 2001) Ülkemizde ise kadına yönelik aile içi şiddet konusu üzerinde yapılan araştırmalar yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır (Ekizceleroğlu ve Zeyrekli, 2007; Altınay ve Arat, 2008). Buna bağlı olarak, konu ile ilgili yeterli istatistiksel veri bulunmamakla birlikte, 1988 yılında PİAR tarafından yapılan bir çalışmada, evli her dört kadından birinin şiddet gördüğü belirtilmiştir. Yine PİAR araştırma grubunun 1992 yılında 20 ilden, 20 yaş üzerinde 1181 kadınla yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre Türkiye’de kadınların % 22’si eşleri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmaktadır 4 (akt. Ekizceleroğlu ve Zeyrekli, 2007). Kadın Dayanışma Vakfı tarafından 1998 yılında yapılan bir çalışmada, erkeklerin eşlerine sözel şiddet (% 74) ve fiziksel şiddet (% 54) uyguladıkları saptanmıştır (akt. Tel, 2002). Güler, Tel ve Tuncay (2005) tarafından yapılan bir araştırmada, kadınların % 40.7’sinin aile içi şiddete maruz kaldığı, şiddete maruz kalan kadınların % 91’inin eşi, % 19.7’sinin ise eşinin yakınları tarafından şiddet gördüğü belirlenmiştir. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun 1993-1994 yılları arasında Türkiye genelinde yaptığı araştırmanın sonuçlarına göre ailelerin % 34’ünde fiziksel şiddet, % 53’ünde sözel şiddet bulunduğu saptanmıştır (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1994); Yine Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun 1997 yılında Türkiye’yi temsil eden 2578 hanede yapmış olduğu “Aile İçinde ve Toplumsal Alanda Şiddet” araştırmasında evli ya da başından evlilik geçmiş kadınların % 25.2’si, erkeklerin ise % 6.1’i eşlerinden fiziksel şiddet gördüklerini belirtmişlerdir. Aynı araştırmada kadınların sözel şiddet görme oranı % 12.3 olarak bulunmuştur (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1997). Bunlara ilaveten, ülke genelinde evlenmiş kadınların yaşamlarının herhangi bir döneminde eşleri veya birlikte oldukları kişi(ler) tarafından % 39’unun fiziksel şiddete, % 15’inin cinsel şiddete, % 42’sinin fiziksel veya cinsel şiddete, % 44’ünün duygusal şiddete maruz kaldığı belirlenmiştir (Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2008). Görüldüğü gibi, kadına yönelik aile içi şiddet hem dünya da hem de ülkemizde yaygın olarak görülen bir sorundur. Kadınların, yaş, kültür, statü, eğitim durumu ve yaşadığı çevre fark etmeksizin aile içi şiddetin bir ya da birden fazla türüne (fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik) maruz kalıyor olmaları özellikle dikkati çekmektedir 5 (WHO, 2002; Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2008). Bu durumdan yola çıkılarak, son yıllarda kadına yönelik şiddet, aile içinde gizli kalması gereken bir konu değil, başa çıkılması gereken bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınmakta ve kadının şiddet görmesi insan haklarının ihlalı olarak değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle, kadına yönelik aile içi şiddet günümüzde, kadının yaşama ve kendini güvende hissetme, fiziksel ve ruhsal sağlığını üst düzeyde tutma, eğitim, iş ve sosyal hayata katılma haklarının da elinden alınması anlamına gelmektedir (WHO, 2002). Bu durumun, şiddete maruz kalan kadının fiziksel ve psikolojik sağlığı ve sosyal yaşantısı üzerinde birçok olumsuz sonuca yol açabileceği bilinmektedir (WHO, 2002; Ekizceleroğlu ve Zeyrekli, 2007; Damka, 2009). Şiddetin kadın üzerindeki fiziksel sonuçları somuttur ancak; kadının ruh sağlığını ilgilendiren ve gözle görülemeyen sonuçları olduğu da iyi bilinmektedir. Şiddet, kadının öz benliğine zarar vermektedir (Yanıkerem, Kavlak ve Sevil, 2007). Öz benliği zedelenen kadınlarda ise depresyon, yüksek düzeyde kaygı, intihar düşünceleri, psikosomatik hastalıklar ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) sıklıkla görülebilmektedir (Dişçigil, 2003; Clements, Sabourin ve Spiby, 2004; Perez ve Castano, 2005; Korkut-Owen ve Owen, 2008; Cieslak, Benight ve Caden, 2008; Damka, 2009). Bu çalışma kapsamında, şiddetin kadın üzerindeki psikolojik sonuçlarından biri olan travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) konusu ele alınacaktır. Travma kavramı bireyin ruhsal ve bedensel varlığını değişik biçimlerde sarsan, inciten ve yaralayan her türlü olay için kullanılabilmektedir. Bu olaylar; doğal felaketler, kazalar, savaşlar, terör olayları ve şiddet gibi değişik şekillerde kendini gösterebilir (Benight ve Bandura, 2004). Travmatik yaşantılar, bireyin psikolojik iyilik 6 halini, sosyal güvenliğini tehdit eder. Buna bağlı olarak, kendini tehdit altında hisseden birey, yetersizlik ve çaresizlik duyguları yaşayabilir (Damka, 2009). Özellikle, şiddete maruz kalan bir kadının, sevdiği, güven duyduğu kişi tarafından aile ortamında şiddete maruz kalıyor olması ciddi bir travmatik yaşantı olarak nitelendirilmektedir (Ulu, 2003, Bennight ve Bandura, 2004; Hegadoren, Lasiuk ve Coupland, 2006). Bu travmatik yaşantı sonucunda, bazı kadınlar travmanın etkilerini uzun süre taşıyabilmekte ve TSSB belirtilerini yaşabilmektedirler (Damka, 2009). Buna bağlı olarak, bazı araştırmalar aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda TSSB belirtilerinin görüldüğünü ortaya koymuştur (Houskamp ve Foy, 1991; Astin, Lawrence ve Foy, 1993; Astin, Ogland,-Hand, Coleman ve Foy, 1995; Kemp, Green, Hovanitz ve Rawlings, 1995; Humpreys, Lee, Neylan ve Marmar, 2001; Dişçigil, 2003, Humpreys, 2003; Benight ve Bandura, 2004; Waldrop ve Resick, 2004; Johansen, Wahl, Eilertsen ve Weisaeth, 2007; Korkut-Owen ve Owen, 2008; Damka, 2009). Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), fiziksel, psikolojik veya çevresel travma sonrası gelişen ciddi ve sıklıkla kronik seyirli bir ruhsal bozukluktur. Amerikan Psikiyatri Birliği’ne (2000) göre travmatik stres; ölüm veya ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya bireyin kendisi veya çevresindekilerin fiziksel bütünlüğüne tehdit sonucu duyduğu yoğun korku ve çaresizlik durumudur. TSSB; olayı yeniden yaşama, kaçınma ve artan uyarılmışlık olmak üzere üç belirti grubu ile tanımlanabilir (Benight ve Bandura, 2004; Çorapçıoğlu, Yargıç, Geyran ve Kocabaşoğlu, 2006; Damka, 2009). Şiddete maruz kalmış olan kadınlarda TSSB görülme yaygınlığının değişkenlik gösterdiği belirtilmektedir (Waldrop ve Resick, 2004). Gleason (1993) tarafından yapılan araştırmada, sığınma evinde kalan kadınlarda TSSB görülme yaygınlığını % 40; 7 sığınma evi dışında yaşayan şiddet mağduru kadınlarda ise % 31 olarak bulunmuştur. Saunders (1994) ise çeşitli kurumlardan şiddet nedeniyle yardım istemek amacıyla başvuran kadınlardan oluşan örneklemin % 60’ının TSSB tanısı aldığını ortaya koymuştur. Bununla birlikte, şiddete maruz kalan kadınlarda TSSB belirtilerinin yoğunluğu, kadının yaşadığı şiddetin ağırlığı ve karşı karşıya kaldığı ölüm riskiyle doğru orantılı bulunmuştur (Woods, 2005; Damka, 2009). Diğer yandan, bireyin sahip olduğu bilişsel şemaların yapısının da TSSB belirtilerinin görülme sıklığı ve düzeyi ile ilişkili olabileceği düşünülmektedir (Houskamp ve Foy, 1991; Foa ve diğ. 2000). Bilişsel şemalar dünyayı anlamak, güç yaşantılarla başa çıkmak, problemler üzerinde düşünmek ve bunları çözmek için kullanılan zihinsel temsiller ya da kurallar olarak tanımlanabilir (Budak, 2000). Bu bilişsel şemalar, bireyin geçmişte karşılaştığı durumlar veya bireylerle olan ilişkilerinin sonucunda oluşan zihinsel temsillerdir. Bunlar, çocukluktan itibaren oluşmaya başlar, tüm yaşamımız boyunca şekillenir ve dünya ve kendimize ilişkin algılarımızı çeşitli şekillerde etkiler. Bu etki, oluşturduğumuz şemalar doğrultusunda olumlu (uyuma yönelik) ya da olumsuz (uyuma yönelik olmayan) yönde olabilir (Calvete, Estevez ve Corral, 2007). Yapılan çalışmalar, öfke, suçluluk, çözülme ve etkisiz başa çıkma tarzlarının kullanımının olumsuz şemalarla bağlantılı olduğunu ve bunların varlığının kişide depresyon, yetersiz problem çözme becerisi ve TSSB belirtilerine yol açabileceğini göstermiştir. Bunun aksine ise dengeli dünya algısı, kontrol algısı ve etkili başa çıkma tarzlarının kullanımının ise olumlu şemalarla bağlantılı olduğu ve bunların varlığının ise kişinin psikolojik sağlamlığının yüksek olmasına katkıda bulunacağını ortaya konmuştur (Foa ve diğ., 2000). Buna bağlı olarak da, şiddete maruz kalan kadınların oluşturdukları bilişsel 8 şemalarının yapısının, maruz kaldıkları şiddet karşısında yaşayabilecekleri TSSB belirtilerinin görülme olasılığı ve düzeyi üzerine önemli etkisi olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca bilişsel şemaların, şiddete maruz kalan kadının stres verici durumlar karşısında kullandığı başa çıkma tarzlarının da önemli bir belirleyicisi olduğu ifade edilmektedir (McCann ve Pearlman, 1990; Dutton, Burghardt, Perrin, Cherstman ve Halle, 1994). Bununla birlikte, Foa ve arkadaşları (2000) tarafından aile içi şiddet sürecini açıklayan psikolojik modele göre bilişsel şemalarına bağlı olarak şiddet mağduru kadının seçtiği ve kullandığı başa çıkma tazlarının içinde bulunduğu şiddet ilişkisini sürdüme ya da bu ilişkiyi sonlandırma eğilimine katkısı olabileceği belirtilmektedir. Görüldüğü gibi, günümüzün başlıca sosyal sorunlarından biri olan kadına yönelik şiddet ve şiddetin sonuçları ile başa çıkma sürecinde toplumsal kaynakların harekete geçirilmesinin öneminin yanı sıra, bu süreç bireysel olarak ele alındığında, şiddete maruz kalan kadınların yaşadıkları şiddetle başa çıkmalarında bireysel bir kaynak olan başa çıkma tarzlarının da önemli bir role sahip olduğu göz ardı edilmemelidir. Folkman (1984) stresle başa çıkma kavramını, stresli durumlar sonucu ortaya çıkan içsel ve/dışsal belirtileri yenmek, azaltmak ya da tahammül etmek için bilişsel ve davranışsal çaba olarak tanımlamaktadır. Folkman ve Lazarus’a (1980) göre genel olarak iki farklı başa çıkma tarzı söz konusudur. Bunlar, problem odaklı başa çıkma ve duygu odaklı başa çıkma olarak iki grupta ele alınır: Problem odaklı başa çıkma başlığı altında; kendini kontrol altında tutma, sorumluluğunu kabul etme, planlı bir biçimde problem çözme, sorun üzerinde olumlu 9 olarak durma gibi eğilimler yer almaktadır (Folkman ve Lazarus, 1980; Türküm, 1990). Bunlardan sorumluluğu kabul etme; durumun ortaya çıkmasında kişinin kendi rolünü sorgulaması, kendini gözlemlemesi, içinde bulunduğu duruma yeniden olumlu olarak değer biçmesini (positive reappraisal) içerir (Türküm, 1999). Bunlar, çoğunlukla probleme yönelik/aktif başa çıkma tarzları olarak nitelendirilirler. Duygu odaklı başa çıkma başlığı altına yerleştirilebilenler ise inkar, kuruntulu düşünme (biten olaya ilişkin yaşanılan keşkeler), uzaklaşma (stres verici durumu unutmaya çalışma), kendini suçlama (duruma yönelik kendini eleştirme), zihinsel anlamda sorunla meşgul olmama gibi bilişsel ve davranışsal stratejilerilerdir (Folkman ve Lazarus, 1980). Bunlar, çoğunlukla duygulara yönelik/pasif başa çıkma tarzları olarak nitelendirilirler. Şiddete maruz kalan kadınların, yüksek düzeyde güvensizlik, kırılganlık, utanç, yetersizlik, tutarsız düşünceler, terk edilmişlik, bağımlı olma ile ilgili şemalara sahip oldukları ortaya konmuştur (Calvete, Estevez ve Corral, 2007). Ayrıca tekrarlı olarak, beklenmedik zamanlarda ve kontrol dışı şiddete maruz kalmak da bu kadınların çaresizliğe ilişkin şemelarını belirgin hale getirebileceği ifade edilmektedir (Foa ve diğ. 2000; Clements, Sabourin ve Spiby, 2004; Calvete, Estevez ve Corral, 2007). Çaresizliğe ilişkin bu şemaların ise inkar, kaçınma, kendini suçlama gibi etkili olamayan başa çıkma tarzlarının kullanımına öncülük edebileceği düşünülmektedir. Bunun aksine şiddete maruz kalan kadınlar yeterlilik, kabul görme, umut etme, güven duymaya ilişkin uyuma yönelik şemalara sahip olduğu takdirde ise yaşadığı şiddet karşısında etkili başa çıkma tarzlarını tercih edeceği öngörülmektedir. 10 Bireyin tercih ettiği stresle başa çıkma tarzlarını etkileyen diğer konular ise kendini, diğer insanları ve karşılaştığı yaşam olaylarını algılama biçiminin yanı sıra bu olaylar üzerinde kişisel kontrolün olup olmadığını ilişkin düşünceleridir (Folkman, 1984). Buna bağlı olarak, Lazarus ve Folkman’a (1984) göre hiçbir olay evrensel anlamda stres verici değildir ve olayları stres verici olarak değerlendirmek bireylerin yaşantılarına verdikleri anlamla ilişkilidir (akt. Özü, 2010). Folkman ve Lazarus (1980), bu değerlendirme sürecini birincil değerlendirme süreci olarak tanımlarlar. Başka bir deyişle, birincil değerlendirme sürecinde birey, bir durumun kendisi için tehdit oluşturup oluşturmadığına karar verir (Folkman, 1984; Aktalay, 2009; Özü, 2010). Birincil değerlendirme sonucunda birey yaşadığı durumu stres verici olarak tanınmladığı takdirde ikincil değerlendirme süreci ortaya çıkar. Bu süreç, bireyin karşı karşıya kaldığı durum karşısında neler yapabileceğini, sahip olduğu başa çıkma kaynaklarını ve seçeneklerini gözden geçirdiği süreç olarak tanımlanır (Folkman, 1984). Bu değerlendirme sonucunda eğer birey kendini içinde bulunduğu durumu kontrol edebilecek fiziksel, maddi, sosyal veya kişisel kaynaklara sahip olarak algıladığı takdirde stres verici durum veya olayla etkili bir biçimde başa çıkabileceği düşünülmektedir. Sonuç olarak, stres verici ortamın gerektirdiklerini yapabilme becerisine ilişkin bireyin kendisiyle ilgili algısı, bu durumla başa çıkabilmenin en önemli öğesi olarak ele alınmaktadır ve bu öğenin, başa çıkma özyeterliği kavramı ile iç içe geçtiğine dikkat çekilmektedir (Benight ve Bandura, 2004; Hulberti ve Morrison, 2006). Başa çıkma özyeterliği, kişinin tehdit edici ortam veya durum karşısında etkili tepkileri verebileceğine dair kendisiyle ilgili özinancı olarak tanımlanmaktadır (Özer ve 11 Bandura, 1990; Bandura, 1993; Bandura, 1997; Benight ve Harper, 2002; Benight, Swift, Sanger, Smith ve Zeppelin, 1999; Johnson ve Benight, 2003; Benight, HardingTaylor, Midboe ve Durham, 2004; Benight ve Bandura, 2004; Hulberti ve Morrison, 2006; Chesney, Neilands, Chambers, Taylor ve Folkman, 2006; Colodro, GodoyIzquierdo ve Godoy, 2010). Sumer, Karancı, Berument ve Güneş’e (2005) göre başa çıkma özyeterliği, olumsuz yaşam olaylarına uyum sağlamayı kolaylaştıran çok önemli bir bilişsel kaynaktır. Bu kaynak, kişinin stres verici karşısında daha fazla çözüm yolu aramasına ve bu çözüm yollarını kullanma konusunda motivasyonunu yüksek tutmasına olanak sağlar (Bandura, 1997). Örneğin, tehdit verici durumla etkili bir şekilde başa çıkabileceğine inanan birey, karşı karşıya olduğu duruma veya olaya kendine güvenli ve sakin olarak yaklaşır (Bandura, 1993). Bu kendine güvenli ve sakin yaklaşım kişinin olay karşısındaki kontrol algısını artırabilir ve bu algı, çözüm yollarını daha net görebilmesine ve çözüme yönelik etkili bir eylem planı yapmasına olanak sağlayabilir. Bunun aksine, başa çıkma becerileriyle ilgili şüphe taşıyan birey, felaket beklentisi içinde olur ve etkili başa çıkmayla çatışan bir dizi “duygusal uyarılma”lar (affective arousal) üretir (Bandura, 1993). Bu durum, olayı veya durumu çözümlemek yerine bundan kaçınma ve vazgeçme eğilimini artırabilir (Bandura, 1997; Johnson ve Benight, 2003). Bu eğilimin ise bazı psikolojik güçlüklerin ortaya çıkmasına neden olabileceği düşünülmektedir. Geçmişte yapılan araştırmalar, başa çıkma özyeterliğinin, stresle başa çıkma tarzlarının seçimi kadar travma sonrasındaki stres düzeyinin de önemli bir belirleyicisi olduğu hipotezini doğrulamıştır (Solomon ve diğ. 1988; Benight, Ironson ve diğ., 1999; Benight, Swift ve diğ., 1999; Benight ve Harper, 2002; Benight, Cieslak, Benight ve 12 Caden; Johnson ve Benight, 2003; Benight ve Caden, 2008). Benight ve Bandura’ya (2004) göre travmatik stresle başa çıkma da “başa çıkma özyeterliği” önemli bir kaynaktır. Sonuç olarak, başa çıkma özyeterlik düzeyleri düşük olan bireylerin başa çıkma özyeterlik düzeyleri yüksek olan bireylere göre stres vericiler karşısında etkili stresle başa çıkma tarzlarını seçip kullanamadıkları ve TSSB belirtilerini diğer gruba göre daha yoğun yaşadıkları söylenebilir. Benight ve Bandura’ya (2004) göre başa çıkma özyeterliği, şiddete maruz kalan kadınların yaşadıkları şiddet karşısında psikolojik güçlük yaşamamaları ve daha etkili başa çıkma tarzlarını tercih etmeleri ve bu tarzları kullanabilmeleri konusunda da çok önemli bir özkaynaktır. Bu görüşten yola çıkarak ortaya atılan “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği” kavramı, travma sonrası iyileşme sürecinde kadının şiddet sonrası yaşadığı travmayla başa çıkma becerisine ilişkin algısı olarak tanımlanmış ve bu kavramın iyimserlik, probleme yönelik/aktif başa çıkma tarzı ve psikolojik iyilik hali ile pozitif; buna karşın travmayla ilişkili stres, negatif duygu durum ve vazgeçme tarzı başa çıkma arasında negatif yönde ilişkisi olduğu ortaya konmuştur (Benight, HardingTaylor ve Midboe ve Durham, 2004). Sonuç olarak, şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliğine sahip olmalarının, gerçekliği doğru şekilde değerlendirebilmelerine, gerçekçi olmayan korkularının ve diğer hatalı bilişlerin azalmasına, daha da önemlisi korkularının üzerinde denetim sağlamalarına olanak veren bir takım eylemlerde bulunabilmelerine, böylelikle şiddet yaşantılarına ilişkin algılarını değiştirebilmelerinin yanı sıra yaşantılarının kontrolünü de kendi ellerine almalarını da sağlayacağı söylenebilir (Özer ve Bandura, 1990; Benight ve Harper, 2002; Benight ve Bandura, 2004). 13 Genel olarak özetlenirse, kadına yönelik aile içi şiddetin dünyada ve ülkemizde yaygın olarak rastlanılan bir sorun olduğu gözlenmektedir. Buna karşın, konunun bir halk sağlığı sorunu olarak değerlendirilip bilimsel araştırmalarda ele alınmasının Batılı toplumlarda 50; ülkemizde ise sadece 20 yıllık bir geçmişi olduğu göze çarpmaktadır. Yapılan bazı araştırmaların sonuçları, dünyada her üç kadından en az birinin fiziksel, psikolojik, cinsel veya ekonomik şiddet türlerinden bir veya birkaçına maruz kaldığını göstermektedir. Aile içi şiddet konusunu inceleyen diğer bazı araştırmaların ise şiddetin kadınların fiziksel ve/veya psikolojik sağlıkları üzerindeki olumsuz sonuçlarını ortaya koyduğu gözlenmiştir. Diğer yandan, son dönemlerde aile içi şiddet konusunda yurt dışında yapılan araştırmalarda şiddetin yaygınlığı ve olumsuz sonuçlarının yanı sıra “aile içi şiddetle başa çıkma” konusuna da odaklanılmaya başlandığı dikkati çekmektedir. Bunun sonucu olarak, aile içi şiddetle başa çıkmada bireysel kaynakların önemi vurgulanarak, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği kavramı ortaya konmuş (Benight, Harding-Taylor, Midboe ve Durham, 2004) ve aile içi şiddet araştırmalarında aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliği konusu da ele alınmaya başlanmıştır. Buna rağmen, hala aile içi şiddetle başa çıkma konusunda yeterli sayıda araştırma olmaması dikkat çekicidir. Ülkemizde de aile içi şiddetin yaygın bir problem olduğunun kabul edildiği göze çarpmaktadır. Bu üzücü durum karşısında son yıllarda şiddete maruz kalan kadınlara sunulan hizmetlerin niteliğinin değişmesi için gerekli düzenlemeler yapıldığı dikkati çekmektedir. Bu düzenlemelere Türk Medeni Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Ailenin Korunmasına Dair Kanun’da yapılan değişiklikler ile “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi için Alınacak 14 Tedbirler” konulu Başbakanlık genelgesi örnek olarak gösterilebilir (Civelek, 2008; akt. Korkut-Owen ve Owen, 2008). Bu düzenlemelerin yanı sıra, şiddete maruz kalan kadınların 24 saat yardım isteyebilecekleri ALO183 hattının devreye girmesi, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla yürütülen kadına yönelik şiddeti durdurmaya yönelik kampanyalar bu konuda yapılan çalışmalardan bazılarıdır. Diğer yandan, özellikle son dönemlerde gerek yazılı gerekse görsel basında da konuya ilişkin programların ve haberlerin artmasıyla bir bilinç oluşmaya başladığı gözlenmektedir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede bu sevindirici gelişmelere rağmen ülkemizde aile içi şiddetle başa çıkma konusunu ele alan çok az sayıda araştırma olması, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği konusunda ise hiç araştırma olmaması dikkat çekicidir. Oysa ki aile içi şiddeti konu alan araştırmalarda şiddet maduru kadınların özkaynaklarına odaklanmanın bu kadınların şiddet nedeniyle yaşadıkları stresle etkili bir biçimde başa çıkmalarına katkı sağlayacak özelliklerini ortaya çıkarmak açısından önem taşıdığı düşünülmektedir. Bu özelliklerin ortaya çıkarılmasının aile içi şiddet literatürünün yanı sıra şiddete maruz kalan kadınlara psikolojik danışma yardımı veren psikolojik danışmanların uygulamalarını da zenginleştireceği öngörülmektedir. Bu görüş ve düşüncelerden hareketle yapılmış olan bu çalışmada, travma sonrası stres belirtileri düzeyi ve stresle başa çıkma tarzlarından kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım ve sosyal destek arama yaklaşımının aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcıları olup olmadığı sorusuna yanıt aranmaktadır. 15 1.1.1 Problem Cümlesi Travma sonrası stres belirtileri düzeyi ve stresle başa çıkma tarzlarının, aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini yordama gücü nedir? 1.1.2 Alt Problemler Yukarıdaki probleme dayalı olarak geliştirilen alt problemler aşağıda sıralanmıştır: 1. Travma sonrası stres bozukluğu belirti düzeyi ve stresle başa çıkma tarzlarından; a. Kendine güvenli yaklaşım, b. İyimser yaklaşım, c. Çaresiz yaklaşım, d. Boyun eğici yaklaşım, e. Sosyal destek arama yaklaşımı değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini yordama gücü nedir? 16 1.1.3 Sayıltılar Araştırmaya katılan kadınların Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği, Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği ve Kişisel Bilgi Formu’nda yer alan sorulara içtenlikle ve gerçek durumlarını yansıtacak şekilde cevaplar verdikleri varsayılmıştır. 1.1.4 Sınırlılıklar Bu araştırmanın sınırlılıklarını aşağıdaki şekilde ifade etmek mümkündür: 1. Bu araştırmanın sonuçları, Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği’nin ölçtüğü niteliklerle sınırlıdır. 2. Araştırmadan elde edilecek bulgular, bu araştırma ile benzer örneklem gruplarıyla çalışıldığında, Türkiye’deki aile içi şiddete maruz kalan kadınlara genellenebilir. 1.1.5 Tanımlar Bu araştırmada geçen bazı temel kavramların tanımları aşağıda verilmiştir. Aile İçi Şiddet: Aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki diğer bir üyenin yaşamını, fiziksel veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmaldir (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1994). 17 Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Aşırı strese yol açan bir olaydan sonra görülen yoğun, uzamış ve bazen de gecikmiş belirtiler grubunu tanımlayan tanı kategorisidir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2000). Özyeterlik: Özyeterlik, benlik sisteminin pasif bir özelliği ya da belirleyicisi değil, aksine bireyin sahip olduğu kapasitesinin, yaptığı işlerdeki başarılarının, güdülerinin ve özdüzenleme (self-regulation) mekanizmaları gibi benlik sistemini oluşturan diğer öğelerin bileşkesinden oluşan dinamik bir yönüdür. Algılanan özyeterlik ise bireylerin yaşamlarını etkileme gücüne sahip olay ya da durumlara ilişkin olarak umdukları ölçüde performans gösterip gösteremeyecekleri konusunda kapasitelerine duydukları inançtır (Bandura, 1997). Başa Çıkma Özyeterliği: Kişinin tehdit edici ortam veya durum karşısında etkili tepkileri verebileceğine dair kendisiyle ilgili özinancıdır (Bandura 1993; Bandura, 1997). Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği: Travma sonrası iyileşme sürecinde kadının yaşadığı travmayla başa çıkma becerisine ilişkin algısıdır (Benight, HardingTaylor, Midboe ve Durham, 2004). Stresle Başa Çıkma Tarzları: Bireylerin genel ya da belirgin stres durumlarıyla başa çıkmada kullandıkları yollardır (Folkman ve Lazarus, 1980). Kendine Güvenli Yaklaşım: Stres verici olay ya da durumlar karşısında bireyin, bunlarla etkili bir şekilde baş edebilmek için özgüveninin olması ve plânlı bir yol izleyerek bu durum ya da olayla başa çıkabilme tutumudur (Şahin ve Durak, 1995). İyimser Yaklaşım: Stres verici olay ya da durumlardan olumlu bir şeyler çıkartmak, baş edebileceğine inanmak, yani iyimser olmaktır (Şahin ve Durak, 1995). 18 Çaresiz Yaklaşım (Kendine Güvensiz Yaklaşım): Bireyin stres verici olay ya da durumla baş edebilmek için bir mucize beklemesi, bireysel olarak baş edemeyeceği inancı ve çaresizlik duyguları içinde olmasıdır (Şahin ve Durak, 1995). Boyun Eğici Yaklaşım: Bireyin karşılaştığı stres vericiyi tamamen kabullenme, baş edemeyeceği inancıyla geri adım atma ve mücadeleden vazgeçme tutumlarını içermektedir (Şahin ve Durak, 1995). Sosyal Destek Arama Yaklaşımı: Strese neden olan olay ya da durum karşısında baş edebilmek için bireylerden yardım alma, destek arama gibi başa çıkma yollarını kapsamaktadır (Şahin ve Durak, 1995). 1.1.6 Araştırmanın Önemi ve Gerekçesi Aile içi şiddetin tüm dünyada yaygın olarak kadınların yaşadığı bir travmatik yaşantı olduğu bilinmektedir. Bu kadar önemli ve yaygın bir sorun olmasına karşın Türkiye’de kadına yönelik şiddet üzerinde yapılmış araştırma sayısının oldukça az olduğu ve son 20 yıldır bu konuyla ilgili çalışmalar yapıldığı görülmektedir (Altınay ve Arat, 2008). Ülkemizde bu konuda yapılan bu araştırmaların çoğunun aile içi şiddetin nedenleri, türü, yaygınlığı, kadın üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkileri konuları üzerinde yoğunlaştığı dikkati çekmektedir. Oysa ki, şiddete maruz kalan kadınların şiddet nedeniyle yaşadıkları stresle nasıl başa çıktıkları da bu konular kadar önemli bir diğer konudur. Son yıllarda, başa çıkma tarzlarına ilişkin araştırmaların sayısının giderek artmasına rağmen, aile içi şiddete maruz kalan kadınların stresle başa çıkma tarzlarına ilişkin yapılan araştırmaların sayısının gerek yurt içinde gerekse ülkemizde az 19 olduğu gözlenmiştir (Waldrop ve Resick, 2004; Okutan, 2007; Erdoğan, Aktaş ve Bayram, 2009). Yurt dışında travmatik stresle başa çıkma konusunu inceleyen araştırmalarda ele alınmaya başlanan bir diğer kavram ise “başa çıkma özyeterliği”dir. Bandura (1982) tarafından ortaya atılan bu kavram, bireylerin tehdit edici durumlarla başa çıkabilme becerilerine dair kendilerini değerlendirmelerine vurgu yapmaktadır. Bu tehdit edici durumlar arasında kazalar, boşanma, ani ölümler, saldırı, göç, terör ve doğal afet gibi yaşantılar örnek gösterilebilir. Bazı insanların bu travmatik yaşantıların ardından olayla ilgili olumsuz düşünce ve duyguları taşımaya devam ettikleri ve bunun sonucunda travma sonrası stres belirtilerini yaşadıkları gözlenmiştir (Benight ve Bandura, 2004). Bu konuda yapılan yurt dışı kaynaklı araştırmalar, travmatik stresle başa çıkmada “başa çıkma özyeterliği”nin önemli bir kaynak olduğunu ve TSSB belirtileriyle başa çıkma özyeterliği arasında negatif bir ilişkinin olduğunu ortaya koymuştur (Solomon ve diğ., 1988; Benigt, Ironson ve diğ., 1999; Benight, Swift ve diğ., 1999; Benight ve Harper, 2002; Benight, Ironson ve Durham, 2004; Benight ve diğ., 2006; Cieslak, Benight ve Caden, 2008). Ülkemizde ise özyeterlik konusunun ağırlıklı olarak eğitim ve sağlık alanlarında ele alınan bir değişken olduğu gözlenmiştir (Vardarlı, 2005). Buna karşın, travmatik stresle başa çıkma özyeterliği konusunun incelendiği tek bir araştırma olduğu ve bu araştırmada 1999 Marmara depremine maruz kalan bireylerin başa çıkma özyeterliklerinin incelendiği dikkati çekmektedir (Sümer, Karancı, Berument ve Güneş, 2005). Oysa ki, kadına yönelik aile içi şiddetin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok yaygın görülen bir travmatik yaşantı olduğu bilgisi göz önüne alındığında, 20 ülkemizde şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliklerini konu alan herhangi bir araştırma olmamasının önemli bir bilgi boşluğu yarattığı düşünülmektedir. Buna bağlı olarak, bu araştırmanın aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği konusunda yapılacak olan yeni araştırmalara ışık tutması beklenmektedir. Bununla birlikte, ülkemizde aile içi şiddete maruz kalan kadınların stresle başa çıkma tarzları ve travma sonrası stres belirtileri düzeyinin aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliklerini yordama gücünü inceleyen ve bu üç değişkenin birlikte ele alındığı herhangi bir araştırmanın da olmadığı dikkati çekmektedir. Bu nedenle, bu araştırmadan elde edilecek bulguların son altı ay içinde aile içi şiddete maruz kalmış kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliklerinin hangi değişkenlere göre açıklandığı konusunda literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Bu araştırmanın, Türkiye’de psikolojik danışma ve rehberlik alanına en önemli katkısının, “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği’nin” Türkçe’ye uyarlanması olduğu düşünülmektedir. Bu ölçek, ülkemizde aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliklerini ölçen ilk ölçme aracı olması açısından önemlidir. Bununla birlikte, “Aile içi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği” şiddet sonrası iyileşme sürecinin gerektirdiği birçok davranışı içermektedir. Şiddet mağduru kadınlara hizmet veren kurumlarda bu ölçme aracının kullanılmasının hem kadınların güçlü tarafına odaklanılmasını, hem de verilecek olan psikolojik danışma yardımının bu doğrultuda yapılandırılmasını sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca bu araştırmanın, psikolojik danışma ve rehberlik alanında yapılacak olan betimsel araştırmaların yanı sıra, şiddet veya diğer tür travmaya maruz kalan bireylerin başa çıkma özyeterliklerini artırmaya yönelik yapılacak olan deneysel araştırmalara da temel oluşturacağı 21 düşünülmektedir. Bu olgudan hareketle travmaya maruz kalan bireylerin başa çıkma özyeterliğini artırmaya yönelik olarak yapılandırılacak olan grup rehberliği ve grupla psikolojik danışma programlarının travmatik stresle başa çıkma konusunda verilecek olan psikolojik danışma hizmetlerini daha nitelikli bir duruma getireceği düşünülmektedir. Buna ilaveten bu araştırmanın, aile içi şiddet mağduru kadınlara hizmet veren psikolojik danışmanların, şiddet nedeniyle kadının yaşadığı strese odaklanmaktan çok bu stresle nasıl başa çıkabileceği konusuna yoğunlaşmalarına ve müdahalelerini bu doğrultuda yapılandırmalarına olanak sağlayacağı düşünülmektedir. Ülkemizde bugüne kadar hiç gündeme gelmemiş olan “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği” kavramının tanımlanmasının, aile içi şiddetin başa çıkılabilir bir sorun olarak görülmesine, aile içi şiddetle mücadelede toplumsal kaynakların güçlendirilmesinin öneminin yanı sıra, bireysel kaynakların da güçlendirilmesinin öneminin vurgulanması açısından çok önemli olduğu düşünülmektedir. Son dönemlerde yapılan bazı araştırmalar, kadınların yaşadıkları şiddete ilişkin etkili başa çıkma yöntemlerini kullanma konusunda çekimser kaldıklarını göstermiştir (Altınay ve Arat, 2008; Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2008). Bu anlamda, “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği”nin kadınların aile içi şiddetle etkili bir şekilde başa çıkmalarında, toplumsal kaynaklara ulaşmaları ve maruz kaldıkları şiddet konusunda bu kaynaklardan yardım talep etmeleri konusunda harekete geçirici bir özkaynak olduğu düşünülmektedir. BÖLÜM II 2.1 İLGİLİ YAYIN VE ARAŞTIRMALAR Bu bölümde, araştırmanın konusu ile ilgili olarak kadına yönelik aile içi şiddet, travma sonrası stres belirtileri, stresle başa çıkma tarzları ve özyeterlik/başa çıkma özyeterliği kavramlarına ilişkin kuramsal çerçeveye ve bu değişkenlerle ilgili yurt dışında ve yurt içinde yapılan bazı araştırma bulgularına yer verilmiştir. 2.1.1 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle İlgili Kuramsal Çerçeve Şiddet, insanlık tarihi kadar eski bir olgu olmasına rağmen toplumsal bir sorun olarak ele alınması oldukça yenidir. 19. Yüzyıla kadar şiddet olgusu tek başına bir inceleme konusu olmamıştır. İlk olarak çocuklara yönelik şiddet üzerinde durulurken, 1970’li yıllardan itibaren kadınlara ve yaşlılara yönelik şiddetin de varlığı gündeme gelmiş ve bunların çeşitli şekillerde tanımları yapılmıştır (Arslan, 1998). Ailede kadına yönelik şiddet, eşlerin evli olup olmadıklarına bakılmaksızın devam eden bir ilişkide ortaya çıkan bir şiddet türüdür (Uysal, 2006). Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddetin Engellenmesi Bildirgesi’nde kadına yönelik aile içi şiddet, “ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik olarak acı veya ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayalı bir eylem, uygulama ya da bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” şeklinde tanımlanmaktadır (Birleşmiş Milletler, 2008). 23 Kadına yönelik şiddet olayları, ırza geçme, ensest pornografi, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama, iş gücünün sömürülmesi, kadın ve kızların borç batağına sürüklenmesi, fahişelere karşı fiziksel ve cinsel şiddet, kız çocuklarının sömürülmesi veya kasıtlı olarak yadsınması, savaşlarda tecavüz ve eş dayağı başlıkları altında toplanabilir. Bunlar arasında “eş dayağı”, şiddetin en yaygın ve meşru kabul edilen biçimidir (Watts ve Zimmerman, 2002; akt. Dişçigil, 2003). Korkut-Owen ve Owen’e (2008) göre kadına yönelik aile içi şiddet kadın üzerinde güç ve kontrol kurmayı amaçlamaktadır. Kadın üzerinde güç ve kontrol oluşturmayı amaçlayan kişi, kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin yanı sıra başka şiddet biçimlerine de başvurmaktadır. 2.1.1.1 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Türleri Kadına yönelik şiddet türleri; a) fiziksel şiddet, b) sözel şiddet, c) ekonomik şiddet, d) cinsel şiddet, e) psikolojik şiddet ve f) sosyal şiddet olarak sınıflandırılmıştır. Bu araştırmada, sözel, psikolojik ve sosyal şiddet tek başlık altında toplanmıştır. a. Fiziksel Şiddet Fiziksel şiddet, kaba kuvvetin bir korkutma, sindirme ve yaptırım aracı olarak kullanılması olup; itmek, tokat atmak, tekmelemek, boğmaya çalışmak, yakmak, yumruklamak, bıçak, silah gibi aletlerle tehdit etmek veya saldırmak ve işkence yapmak gibi fiziksel gücün kullanıldığı durumları kapsamaktadır (Arslan, 1998; Tel, 2002; Dişçigil, 2003; Sakallı-Uğurlu ve Ulu, 2003; Ünal, 2005; Uysal, 2006; Karataş, Derebent, Yüzer, Yiğit ve Özcan, 2006; Yanıkkerem, Kavlak ve Sevil, 2007; Korkut- 24 Owen ve Owen, 2008; Kadın Sığınmaevleri Klavuzu, 2008). Fiziksel şiddete çoğunlukla tehdit, aşağılama, cinsel baskı ile ilgili şiddet öğeleri de eşlik etmektedir. Bu tür şiddet fiziksel veya psikolojik bütünlüğü tehdit ederek ölüm tehdidi ve ölüme kadar varabilmektedir (Brown, 1993; WHO, 2002). ABD’de tüm evliliklerin % 50-60’ında en azından bir kez dayak olayının yaşandığı belirtilmektedir. Bununla birlikte, Fransa’da kadınların % 51’inin, Şili’de % 80’inin, Pakistan’da % 99’unun, Tayland’da % 50’sinin eşinden fiziksel şiddet gördüğü belirlenmiştir (WHO, 2002). Ülkemizde ise kadınların eşi tarafından fiziksel şiddet görme oranı % 29.6 olarak bulunmuştur (Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1997). b. Psikolojik Şiddet Duygusal-psikolojik şiddet; duyguların ve duygusal ihtiyaçların, zorlamak, aşağılamak, cezalandırmak, öfke, gerginlik boşaltmak amacıyla karşı tarafa baskı uygulayabilmek için tutarlı bir şekilde sömürülmesi, bir yaptırım ve tehdit aracı olarak kullanılmasıdır (Dişçigil, 2003). Aşağılayıcı sözler söylemek, zaafları ile alay etmek, aşırı genellemeler yapmak (“sen hep böylesin” “bunu her zaman yaparsın” gibi), suçlamak, küfür etmek, küçük düşürmek, hakaret etmek, yüksek sesle bağırmak, eşi (kadını) çelişki içinde bırakmak, korkutmak, çocukları vermemekle ya da kadının sosyal ve meslek yaşamını bozmakla tehdit etmek (Korkut-Owen ve Owen, 2008; Damka, 2009; Kadın Sığınmaevleri Klavuzu, 2008) gibi davranışları içeren “sözel şiddet” de psikolojik şiddet kapsamındadır. Ayrıca psikolojik şiddet, duygusal ihtiyaçları karşılamamak, sevgi göstermemek, aşağılamak ve devamlı eleştirmek gibi eylemleri de içermektedir (Uysal, 2006; Ünal, 2005; Brown, 1993). Bu şiddet türüne dahil edilen 25 diğer bir şiddet türü olan “psikososyal şiddet” ise kadının duygularıyla birlikte kimliğine ve ilişkilerine de yöneliktir. Bağırmak, aşağılamak, duygularını önemsememek, lakap takmak ve küfür etmek gibi duygulara yönelik davranışlar ile kadının ailesi, akrabaları ve arkadaşları ile görüşmesine izin vermemek, evden dışarı çıkmasını kontrol etmek, kimlerle görüştüğünü sürekli sorgulamak, giyimine müdahale etmek ve hatta kadının giysilerini seçmesine engel olmak gibi davranışları içerir (Arslan, 1998; Yanıkkerem, Kavlak ve Sevil, 2007; KA-DER: Kadın Sorunlarına Çözüm Arayışı Kurultayı Raporu, 2003). Fiziksel şiddetin derecesi ile psikolojik şiddetin derecesi arasında yüksek oranda olumlu ve anlamlı bir ilişki vardır. Genellikle, zamanla fiziksel şiddet azalsa da psikolojik şiddet devam etmektedir (Foa, Cascardi, Zoeller ve Feeny, 2000). Dünya Sağlık Örgütü tarafından bir dizi ülkeden veri toplanarak yapılan bir araştırmada, kadınlar psikolojik (sözel ve psikososyal) şiddetin, şiddet türleri arasında en zararlısı olduğunu ifade etmişlerdir (WHO, 2005). Coker, Smith, Bethea, King ve McKeown (2000) yaptıkları araştırmada, geçmiş dönemlerdeki araştırmaların yalnızca eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kalmanın kadının bedensel sağlığı üzerindeki etkisi konusuna yoğunlaştığına dikkat çekmişlerdir. Araştırmacılar, bir aile kliniğine başvuran, yaşları 18 ila 65 olan 1152 kadını Şubat 1997 ve Ocak 1999 arasında incelemişlerdir. Bu inceleme şiddete maruz kalma, sağlık hikayesi ve son durum değerlendirmesini içeren bir izleme görüşmesini içermiştir. 1152 kadının % 53.6’sının herhangi bir tip eş şiddetine maruz kaldığı; % 13.6’sının yalnızca psikolojik şiddete maruz kaldığı ortaya konmuştur. Ayrıca psikolojik şiddete maruz kalan kadınların şiddete maruz kalmayan kadınlara oranla fiziksel ve ruhsal sağlık 26 durumlarının daha kötü olduğu görülmüştür. Bu kadınlarda, çalışmayı engelleyici bozukluklar, kronik ağrı, migren, diğer tip baş ağrıları, artrit, kekeleme daha yüksek oranda bulunmuştur. Araştırmada, fiziksel ve cinsel şiddet kadar psikolojik şiddetin de izlenmesinin önemli olduğu sonucuna varılmıştır. c. Cinsel Şiddet Cinsel şiddet, cinselliğin bir tehdit, sindirme ve kontrol etme aracı olarak düzenli bir şekilde kullanılmasıdır. Cinsel şiddet söz konusu olduğunda, bedene ve cinsel kimliğe saldırı vardır ve bu şiddet türüne genellikle fiziksel ve psikolojik şiddette eşlik etmektedir (Arslan, 1998; Cinsel Sağlık Enstitüsü ve Derneği, 2006; Altınay ve Arat, 2008). Cinsel şiddet, kadının cinsel isteklerini, ihtiyaçlarını önemsememe, alaya alma, cinselliği cezalandırma yöntemi olarak kullanma, kaba kuvvet kullanarak cinsel ilişkiye zorlama, tecavüz etme, istenmeyen cinsel pozisyonlara ve fuhuşa zorlama gibi eylemleri içerir (Uysal, 2006; Damka, 2009). Bunlara ilâveten, kadın karşıtı şakalar yapmak, kadınlara cinsel nesne muamelesi yapmak, kadının cinsellik konusunda görüşlerini önemsememek, kadını “fahişe”, “frijit” gibi cinsel adlarla çağırmak, cinsel ilişkiyi kadın hastayken veya sağlığı buna elverişli değilken dayatmak, kadını cinsel ilişkiye çeşitli nesnelerle veya silahla zorlamak, kadına cinsel yolla hastalık bulaştırmak, başka kadınlarla ilişkiye girmek, kadının gebeliğe karşı korunma yöntemlerini kullanmasını engellemek de cinsel şiddet kapsamına giren eylemlerdir (WHO, 2002; Yanıkkerem, Kavlak ve Sevil, 2007). Cinsel şiddete, kız çocuklarının doğmadan ya da doğduktan sonra öldürülmeleri, erken evlendirilmeleri, kadın sünneti uygulaması, erken 27 gebeliklerin yaşanması ve korunmanın engellenmesi, namus bahanesiyle kadına yönelik suç işlenmesi gibi toplumun dayattığı bazı yaptırımlar da eklenmektedir (Korkut-Owen ve Owen, 2008). Bu tip olaylar, cinsel şiddet veya travmaların bireysel olmaktan ziyade sosyal bir problem olarak ele alınmasını gerektirmektedir. Yapılan çalışmalar, cinsel şiddetin erkek egemenliğini yansıtan kültürel ideolojinin göstergesi olduğunu ortaya koymuştur (Sanday, 1997; akt. Benight ve Bandura, 2004). Tecavüz, erkek egemen, cinsel şiddetin erkeklik göstergesi olduğu ve kadınların mal olarak görüldüğü toplumlarda daha yaygındır. Bunun aksine, saldırgan davranış biçimlerinin reddedildiği, cinsel eşitliği savunan ve kadınların saygı gördüğü toplumlarda tecavüz olaylarına daha nadir rastlanır (Benight ve Bandura, 2004). Aşağıda cinsel şiddetin görülme sıklığına ilişkin bazı araştırma sonuçlarına yer verilmiştir. WH0’a (2005) göre kadınlar arasında yaşam boyu cinsel şiddet görme sıklığı % 6 ile % 59 arasındadır. Yanıkkerem ve Saruhan (2005) tarafından yapılan araştırmada, evli kadınların % 40.58’inin eşleri tarafından cinsel ilişkiye zorlandığı ortaya konmuştur. Buna ilâveten, Türkiye genelinde evlenmiş kadınların % 15’inin hayatlarının herhangi bir döneminde cinsel şiddet kapsamındaki davranışlardan bir ya da birkaçına maruz kaldığı belirlenmiştir. Cinsel Sağlık Enstitüsü ve Derneği’nin (2006) 1460 kadınla yaptığı çalışmada, kadınların % 40’ının fiziksel şiddete, % 20’sinin ise cinsel şiddete maruz kaldığı ortaya konmuştur. Aynı araştırmaya göre fiziksel şiddete maruz kalan kadınların % 36’sı fiziksel şiddetin ardından cinsel şiddete de uğramaktadır. 28 Cinsel şiddetin yaygınlığına ilişkin bazı veriler olsa da bu şiddet türünün toplumumuzda daha yaygın olabileceği düşünülmektedir. Bu araştırma kapsamında kadınların maruz kaldıkları cinsel şiddeti paylaşmaktan çekindikleri dikkati çekmiştir. Aile içi şiddet nedeniyle psikolojik danışma yardımı verilen kadınların ancak güven ilişkisi kurulduktan sonra maruz kaldıkları cinsel şiddeti ifade edebildikleri gözlenmiştir. d. Ekonomik Şiddet Ekonomik kaynakların ve paranın aile bireyleri üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır. Diğer tanımlar, Işık (2007) tarafından aşağıdaki gibi yapılmıştır: a. Emeğine, yarattığı/ürettiği değere, varlıklarına, kazanma gücüne, kazancına, karar alma hakkına el koymaktır. b. Gelecekteki üretme ve kazanma gücünü elinden alma anlamına gelen bilgisiz bırakmadır. c. Gelecekteki ekonomik güvencelerini ortadan kaldıran güvencesiz bırakmadır. Bu şiddet türü de genellikle aile bireyleri içerisinde kadınlara uygulanmaktadır (Dişçigil, 2003). Ekonomik şiddet; kadının kendine yeterli hale gelmesini önlemek, ilişkide şiddet uygulayan erkeğin kontrolünü sağlamak ve kadının eşinden ayrılmasını veya boşanmasını zorlaştırmak için uygulanabilmektedir (Sevil ve Atan, 2006). 29 Ekonomik şiddet kapsamında ele alınan davranışlar aşağıda verilmiştir (Arslan, 1998; Işık, 2007; Yanıkkerem Kavlak ve Sevil, 2007): a. Kadının çalışmasına izin vermemek veya istemediği halde çalışmaya zorlamak. b. Kadının kazandığı parayı veya kadına ait malları elinden almak. c. “Topu topu üç kuruş”, “ben olmasam aç kalırsın” gibi ifade ve düşüncelerle kadının gelirini ya da kazanma gücünü küçümsemek. d. Kredi kartı ekstresi, fiş-fatura vb. üzerinden tek tek hesap sorarak ya da sadece yol parası vererek kadının harcamalarını çok ayrıntılı şekilde kontrol etmek. e. Ortak para ile alınan malları “kadının üzerine mal-mülk olmaz” diyerek kendi üzerine almak. f. Paranın denetimini elinde bulundurarak, kasıtlı bir biçimde ancak günlük gereksinimlerin karşılanabileceği düzeyde harçlık vermek. g. Ailenin gelirini kadının bilmesine izin vermemek. Çok kısıtlı paralarla yapılması mümkün olmayan şeyleri istemek, gerçekleşmediğinde olay çıkartmak. Örneğin, temizlik, yemek ve ısınma gibi ihtiyaçları mükemmel bir biçimde istemek. h. Kadını başlık parası karşılığı satmak. i. Ailenin ekonomik ihtiyaçlarını karşılamamak, evi zaman zaman terk ederek giderlerle hiç ilgilenmemek. j. Boşanmadan sonra kadın ve çocuk için nafaka ödememek. k. Kadını mirastan yoksun bırakmak, miras hakkından vazgeçmeye zorlamak. 30 Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2003) tarafından yapılan “Nüfus ve Sağlık Araştırması”nda, 15-19 yaş grubundaki kadınların % 26’sının çalışarak kazandıkları paranın bir başkası tarafından harcandığı ortaya konmuştur. Buna rağmen, ekonomik şiddet konusuna yeterli ilgi gösterilmemektedir. Işık (2007) bu durumun olası nedenlerini şöyle sıralamıştır: a. Kişisel ve kültürel nedenler (parayı erkek kazanır, harcanmasından da erkek sorumludur görüşü). b. Ekonomik/mesleki ve eğitim örgütlerinin henüz bu konuya odaklanmaması. c. Ekonomik şiddet konusunda yeterli araştırma yapılmaması. d. Can güvenliği söz konusu olduğundan kadın danışma merkezi vb. kurum çalışanlarının öncelikle fiziksel şiddete odaklanması ve bunun sonucu olarak ekonomik şiddetin dikkate alınmaması. Ekonomik şiddet kapsamına giren birçok davranışın toplumumuzda “şiddet” olarak nitelendirilmediği dikkati çekmektedir. Genellikle aile içi şiddet nedeniyle çeşitli kurumlara başvuran kadınların ağırlıklı olarak fiziksel ve psikolojik şiddetten yakındıkları gözlenmiştir. Bununla birlikte, ekonomik olarak şiddet gördüğünü ifade eden kadınların da bu durumu “kader” olarak nitelendirdikleri ve değiştirmelerinin mümkün olmadığını düşündükleri görülmektedir. Bu yüzden, ekonomik şiddet konusundaki farkındalığın artırılması için bu konuda daha fazla çalışma yapılması ve bu çalışmalarda ekonomik şiddet kapsamına giren davranışların net bir şekilde vurgulanmasının gerektiği düşünülmektedir. 31 2.1.1.2 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Nedenleri Dünya Sağlık Örgütü Cenova Raporu’nda şiddetin meydana gelmesinde dört etkileşimsel faktörden söz edilmektedir. Bu faktörler kişisel faktörler, ilişki faktörleri, yakın çevreye ilişkin faktörler ve sosyal faktörler olmak üzere dört kısıma ayrılmıştır. Tablo 2.1’de bu faktörler belirtilmiştir (WHO, 2002). Tablo 2.1 Erkeklerin Eşlerine Şiddet Uygulama Riskiyle İlişkili Faktörler Bireysel Faktörler Genç yaş Alkol kullanımı Depresyon Kişilik bozukluğu Düşük akademik başarı Düşük gelir düzeyi Çocuklukta şiddete maruz kalma veya şahit olma İlişki Faktörleri Evlilik çatışması İstikrarsız evlilik Ailede erkek egemenliği Ekonomik zorlanma Yetersiz aile işleyişi Yakın Çevreye İlişkin Faktörler Aile içi şiddete karşı yetersiz toplumsal yaptırımlar Fakirlik Yetersiz sosyal bilgi birikimi Sosyal Faktörler Geleneksel cinsiyet normları Şiddeti destekleyici sosyal normlar Dünya Sağlık Örgütü (WHO, 2002) Tablo 2.1’de görüldüğü gibi, aile içi şiddetin nedenini tek bir faktöre indirgemek mümkün değildir. Bu nedenle, aile içi şiddet çok boyutlu bir sorun olarak ele alınmış ve dört temel grupta açıklanmıştır (WHO, 2002; UNICEF, 2003): 32 Bireysel faktörler arasında; eşlerin erken yaşta evlenmeleri, depresyon ya da kişilik bozuklukları yaşamaları, düşük gelire sahip olmaları ve çocukken şiddete maruz kalmaları ya da tanık olmaları sayılabilir. İlişki faktörleri arasında; evlilikte çatışma, varolan ilişki problemlerini çözememe, ailede erkek egemenliği, ailenin koruma ve destekleme işlevini yerine getirememesi sayılabilir. Yakın çevreye ilişkin faktörler arasında; çevre tarafından şiddetin olağan karşılanması ve şiddete karşı yaptırımların yetersiz olması sayılabilir. Toplumsal faktörler arasında ise geleneksel toplumsal cinsiyet normları ve şiddeti destekleyen sosyal normlar gösterilerbilir. Sözü geçen faktörler özellikle gelişmekte olan birçok ülkede çok sayıda kadının, erkeklerin şiddete başvurmasının geçerli bir nedene dayandığına ve erkeklerin eşlerini disiplin altına alma hakkına sahip olduklarına inanmasına yol açmaktadır. Erkeği şiddet kullanmaya iten nedenler ise erkeğin sözünü dinlememek, karşılık vermek, yemeği zamanında hazırlamamak, para ya da kız arkadaşlarıyla ilgili sorular sormak ve cinsel ilişkiye girmeyi reddetmek olarak belirlenmiştir (WHO, 2002). Ülkemizde aile içi şiddete maruz kalan kadınların şiddetin nedenlerini nasıl açıkladıkları incelenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda, erkeğin kadına şiddet uygulama nedenlerinden en önemli bulunandan en az önemli bulunana ilişkin sıralama aşağıda verilmiştir (Kocacık, 2004; akt. Ekizceleroğlu ve Zeyrekli, 2007): a. Kadının ev içi görevlerini yerine getirememesi (% 32.2), b. Erkeğin bazı sorunlar yaşaması (% 21.6), 33 c. Erkeğin hiçbir açıklama ya da nedene bağlı olmadan şiddet uygulaması (% 19.7), d. Kadının kıskanıldığı için şiddet görmesi (% 9.8), e. Erkeğin cinsel isteklerinin yerine getirilmemesi (% 6.6), f. Kadının izinsiz bir yere gitmesi (% 3.3), g. Kadının savunduğu düşünceler nedeniyle şiddete uğraması (% 2.5), Türkiye’de Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması (2008) kapsamında, eşi veya birlikte olduğu kişi(ler)den fiziksel şiddet görmüş kadınlara şiddetin nedenleri sorulmuştur. Verilen cevaplar arasında en yaygın gerekçe olarak kadınların % 32’si tarafından “erkeğin ailesiyle yaşanan sorunlar” beyan edilmiştir. Kadınların % 18’i “maddi sıkıntılar” nedeniyle eşi veya birlikte olduğu kişi(ler)in kendilerine şiddet uyguladıklarını ifade ederken, % 13’ü “çocukla ilgili sorunlar” nedeniyle şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Yaygın olarak şiddete neden olarak belirtilen durumlar ise; “kadının erkeğin sözünü dinlememesi”, “erkeğin sinirli olması”, “erkeğin kadını kıskanması” ve “özel bir nedeni yok” şeklinde sıralanmıştır. Görüldüğü gibi, aile içi şiddetin nedenlerine ve bu şiddetin ortaya çıkmasına katkıda bulunabilecek risk faktörlerine ilişkin birçok sonuç elde edilmiştir. Buna karşın yapılan araştırmalarda hangi faktörlerin şiddetin ortaya çıkmasında daha fazla etkisi olduğu konusunda ise henüz yeterince bilgi elde edilmemiştir. Bu belirlenen faktörlerin yanı sıra başka faktörlerin de şiddet üzerinde etkisi olsa da bunların önemi henüz bilimsel olarak kanıtlanamamıştır (WHO, 2002). Bu durum, aile içi şiddet sürecini açıklamaya çalışan çeşitli modellerin ortaya çıkması sonucunu doğurmuştur. 34 2.1.1.3 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri Kadınların sakat kalmalarına ve ölmelerine yol açan nedenlerin başında kadına yönelik aile içi şiddet gelmektedir. Ayrıca, bu şiddet kadınların işgücü kaybına, sağlık hizmetlerine başvuru sıklıklarının artmasına neden olan ekonomik kayba da neden olmaktadır. Bu özellikleri ile kadına yönelik aile içi şiddet, bir halk sağlığı sorunu olarak da kabul edilmektedir (WHO, 2005; Dişsiz ve Şahin, 2008; Edwards ve diğ., ve Paksoy-Erbaydar 2008; akt. Korkut-Owen ve Owen, 2008; Akın ve Paksoy, 2007; Damka, 2009). Uygulanan şiddet, kadının fiziksel ve ruhsal sağlığını da olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bunun yanı sıra şiddet, uzun vadede kadınların fiziksel ve psikolojik olmak üzere çeşitli sağlık problemlerinin artmasına neden olmaktadır (Sevil ve Atan, 2006; Itzhaky ve Porat, 2005). a. Fiziksel Etkiler Şiddete maruz kalma sonucunda fiziksel yaralanmalar, incinmeler, diş kırıkları, burun-dudak yaralanmaları, morarmış göz, yanıklar, kronik ağrı, kırıklar, bıçak izleri, iç organlarda yaralanmalar, beyin hasarı (konsantrasyon güçlüğü, bilinç kaybı, görme ve işitme kaybı ortaya çıkabilir (The Alan Guttmacher Institude, 1998; akt.Yanıkkerem, Kavlak ve Sevil, 2007). Bununla birlikte, şiddete maruz kalan kadınlarda şiddete maruz kalmayan kadınlara oranla daha fazla alerji, solunum problemleri, ağrı, yorgunluk, bağırsak ve rahim hastalıkları (akıntı, rahim ağzı kanseri), görme-işitme problemleri, demir eksikliği, astım ve bronşit gibi hastalıklarla aile içi şiddete maruz kalma arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur (Loxton, Schofield, Hussain ve Mishra, 2006). 35 Ayrıca kadının aile içi şiddete maruz kalıyor olabileceğini gösteren bazı fiziksel belirtilerden de söz edilebilir. Yanıkkerem, Kavlak ve Sevil (2007), aile içi şiddetin olası fiziksel göstergelerini aşağıdaki gibi özetlemişlerdir: a. Açık, net olmayan fiziksel durumlar, b. Kronik, belirsiz ve bulanık şikâyetler, c. Nasıl olduğu açıklanamayan, hiçbirşeye benzemeyen ve uymayan yaralar, d. Kadının yanından ayrılmak istemeyen, kontrol edici eşler, e. Gebelik boyunca fiziksel incinme ve yaralanmalar, f. Geçmişte intihar girişiminde bulunanlar, g. Yaralanma durumunda tıbbi yardım almayı geciktirenler, h. Prenatal bakıma geç gidenler. Yapılan araştırmalar, şiddet gören kadınların şiddet görmeyenlere oranla 13 kat daha fazla nedeni belirsiz tıbbi şikayetle kliniklere başvurduklarını ve şiddet görmeyenlere göre daha yüksek oranda alkolizm ve psikiyatrik ilaç tedavisi gördüklerini ortaya koymuştur (McCann, Sakheim ve Abrahamson, 1988; Perez ve Castano, 2005; Perez, Castano ve Lozano, 2007). Ayrıca acil servise başvuran kadınların % 7 ila % 33’ünün bu kurumlara eşleri tarafından gördükleri şiddet nedeniyle başvurdukları tahmin edilmektedir (McLeer, Anwar, Herman ve Maquiling, 1989). Sutherland, Sullivan ve Bybee (2004) yaptıkları araştırmada şiddet, fakirlik veya ikisinin de olduğu nedenlerden dolayı kadınların fiziksel sağlık sorunu yaşayıp yaşamadığını incelemişlerdir. Örneklemi oluşturan 397 kadının yarısı eşi tarafından şiddete maruz kalmaktadır. Araştırmanın sonucunda hem gelir düzeyinin hem de şiddete maruz 36 kalmanın kadınların fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkilediği fakat, şiddete maruz kalmanın gelir düşüklüğüne oranla kadınlarda daha fazla hastalık belirtisine neden olduğu ortaya konmuştur. Şiddetin, kadının fiziksel sağlığı üzerinde birçok olumsuz etkileri olduğu gibi psikolojik sağlığı üzerinde de birçok olumsuz etkisi vardır. b. Psikolojik Etkiler Son 10 yılda yapılan disiplinler arası çalışmalar, aile içi şiddete maruz kalan kadınların yaşadığı psikolojik zorlukları ortaya çıkarmıştır. Sıklıkla bu kadınlarda görülen sorunlar; depresyon, anksiyete, madde kullanımı, düşük benlik saygısı ve travma sonrası stres bozukluğu olarak görülmüştür (Clements ve Sawhney, 2000; Tel, 2002; Dişçigil, 2003; Benight, Harding-Taylor, Midboe ve Durham, 2004; Itzhaky ve Porat, 2005; Güler, Tel ve Tuncay, 2005; Loxton, Schofield ve Hussain, 2006; Dorahy, Lewis ve Finwell, 2007; Yanıkerem, Kavlak ve Sevil, 2007; Tüzer ve Göka, 2007). Kadının şiddete maruz kalması, benlik saygısının, kendine güveninin ve kendiyle ilgili değerlilik duygularının incinmesine neden olur. Şiddetin yoğunluk derecesi artıkça, benlik saygısı da düşer. Kadın kendisini “aptal”, “çirkin”, “yetersiz” vb. hisseder. Bütün başına gelenlerin “kaderi” olduğu düşünerek aynı kısır döngü içinde yaşamaya devam eder. Yaşamından ve duygusal alanından eşini çıkarmayı göze alamadığı için aşağılık duygusu da devam eder (Aktaş, 1997; Sevil ve Atan, 2006). Bunlara ilâveten, aile içi şiddet kurbanı olan kadınların sosyal izolasyon, ailevi sorunlar ve cinsel problemler yaşamaları şaşırtıcı değildir (McCann, Sakheim ve Abrahamson, 1988). 37 Tablo. 2.2 Aile İçi Şiddetin Kadın Sağlığına Etkileri Fiziksel Karın/göğüs hasarları Ezilme ve darbeler Kronik ağrı sendromları Sakatlık Lif dokusu iltihabı Kırıklar Mide ve barsak hastalıkları İrritabl barsak sendromu Kesikler ve sıyrıklar Göz hasarları Cinsellik ve Üreme Sağlığı Jinekolojik hastalıklar İnfertilite Pelvik inflamatuvar bozukluk Gebelik komplikasyonları/düşük Cinsel fonksiyon bozukluğu Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (AIDS) Emniyetsiz kürtaj İstenmeyen gebelik Psikolojik ve Davranışsal Alkol ve madde kullanımı Depresyon ve anksiyete Yeme ve uyku bozuklukları Suçluluk ve utanma duyguları Fobiler ve panik bozukluk Fiziksel hareketsizlik Düşük benlik saygısı Travma sonrası stres bozukluğu Psikosomatik bozukluklar Sigara kullanımı İntihar düşünceleri ve kendine zarar verme Emniyetsiz cinsel davranış Ölümcül Sonuçlar AIDS’le ilişkili ölüm Anne ölümü Cinayet İntihar Dünya Sağlık Örgütü (WHO, 2002) 38 Tablo 2.2’de aile içi şiddetin kadın sağlığı üzerindeki etkileri özetlenmiştir. Bu etkilerin kadının fiziksel, cinsel ve psikolojik sağlığını olumsuz yönde etkileyebildiği hatta ölümcül sonuçlara neden olabildiği görülmektedir. Görüldüğü gibi aile içi şiddet fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet olarak kendini göstermekte ve bu duruma en fazla kadınlar maruz kalmaktadır. Aile içi şiddet nedeniyle kadınların gerek fiziksel gerekse psikolojik sağlıklarının olumsuz yönde etkilenebildiği görülmektedir. Bununla birlikte, şiddet mağduru kadınların psikolojik anlamda sağlam veya zayıf olmaları ve bunun sonucunda şiddet ilişkisini sürdürme ya da sonlandırma eğilimlerine katkıda bulunan birçok psikolojik ve çevresel faktör olduğu göze çarpmaktadır. 2.1.1.4 Aile İçi Şiddet Sürecine İlişkin Modeller Aile içi şiddetin ortaya çıkması, sürmesi ve sonuçlarına ilişkin birçok farklı model ortaya konmuştur. Bu modellerden en kapsamlı olanı Dutton (1992, 1996) tarafından önerilen ekolojik modeldir. Bu modele göre şiddet gören kadının şiddete karşı gösterdiği tepki geniş bir sosyal-politik-ekonomik ve kültürel çerçevede değerlendirilmelidir (Foa ve diğ., 2000). Foa ve arkadaşları (2000) bu görüşten hareketle ortaya koydukları modelde aile içi şiddet üzerinde etkisi olan birbirini tamamlayan iki modeli (psikolojik ve çevresel) ayrı ayrı ele almışlardır. Foa ve arkadaşları (2000) tarafından ortaya konan, aile içi şiddete ilişkin psikolojik ve çevresel model aşağıda açıklanmıştır: 39 a. Psikolojik Model Psikolojik model, aile içi şiddet sürecine katkıda bulunan psikolojik faktörleri içerir. Bu faktörler, aile içi şiddetin sürmesine neden olabileceği gibi aile içi şiddetin sonlandırılmasına da katkıda bulunabilir. Bu faktörler ve bunlara ilişkin değişkenler aşağıda açıklanmıştır (Foa ve diğerleri, 2000): A. Aile İçi Şiddeti Sonlandırmaya Engel Olan Psikolojik Faktörler: Geçmiş Travmalar: Geçmişte yaşanmış travmaların aile içi şiddet nedeniyle meydana gelen psikolojik semptomları artırabileceği düşünülmektedir. Psikolojik modelde; geçmiş travma yaşantıları, şiddete maruz kalma ve psikolojik zorlanmalar arasında ilişki olduğu öne sürülmektedir. Olumsuz Şemalar: Kişinin dünyayı ve kendini algılama şeklini etkileyen genellikle sabit olan bakış açısı olarak tanımlanmaktadır. Özellikle öfke, suçluluk, etkisiz başa çıkma tarzlarının kullanmı ve çözülme belirtilerinin olumsuz şemalarla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bu tip şemaların ise şiddet mağduru kadınlarda yaygın olarak görüldüğü bilinmektedir. Bu olumuz şemalar aşağıda açıklanmıştır. Öfke: Yaşam olaylarına öfke ile tepki verme eğilimidir. Bu durum, travmatik yaşantıların sağlıklı bir şekilde üstesinden gelmeye engel olabilir. Araştırmalar öfke ve travma sonrası stres bozukluğu semptomlarının genellikle birarada görüldüğünü fakat, öfkenin 40 varlığının travmayla ilişkili duygusal problemlerin çözümüne engel olabileceğini göstermiştir. Suçluluk: Kadın, maruz kaldığı şiddet nedeniyle kendisini suçlamaya başladığı takdirde birçok psikolojik sorunun meydana gelmesi beklenmektedir. Bu suçluluk duygularının varlığının, kadının yaşadığı şiddet ilişkisini bitirmesine engel olacağı düşünülmektedir. Etkisiz Başa Çıkma Tarzları: İnkar ve kaçınma gibi etkisiz başa çıkma tarzlarının kullanımının psikolojik sorunlara yol açacağı beklenmektedir. Buna bağlı olarak şiddete maruz kalan bazı kadınların kullandığı problemi düşünmekten kaçınma eğiliminin depresyon ve yetersiz problem çözme becerisi ile ilişkisi olduğu ortaya konmuştur (Mitchell ve Hodson, 1983). Çözülme Belirtileri: Özellikle şiddete maruz kalan kadınlarda görülen çözülme belirtilerinin, TSSB belirtilerinin görülme sıklığı ve şiddeti ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. İlişkiyi Alglama Şekli: Şiddet uygulayan kişiyle olan ilişkiyle ilgili birtakım algılar, şiddet mağduru kadını bu ilişkiyi bitirme konusunda gönülsüz hale getirebilir. Bunlara, duygusal ve ekonomik olarak kendini şiddet uygulayan kişiye bağımlı hissetme; günün birinde şiddetin son bulacağına dair hayali 41 beklentiler ve cinsiyet rollerine ilişkin geleneksel bakış açısı örnek olarak gösterilebilir. Görüldüğü gibi, modelin birinci bölümde sayılan tüm psikolojik faktörler şiddet mağduru kadının şiddet ilişkisini sonlandırmasına engel olmaktadırlar. Aşağıda ise şiddet mağduru kadının bu ilişkiyi sonlandırmasına katkıda bulunan bazı psikolojik faktörler ele alınacaktır. B. Aile İçi Şiddeti Sonlandırmaya Katkıda Bulunan Psikolojik Faktörler Olumlu Şemalar: Yukarıda bahsedilen olumsuz şemaların aksine bazı bilişsel şemaların varlığı, bireyin travmaların ardından psikolojik sorunlar yaşanmasına engel olur. Bu olumlu şemalar; dengeli dünya algısı, etkili başa çıkma tarzları ve kontrol algısı olarak üç başlık halinde açıklanabilir. Dengeli Dünya Algısı: Yaşantılara veya diğerlerine ilişkin olumlu ve olumsuz yanları görebilmeyi de içeren esnek ve dengeli dünya görüşüne sahip olmak olarak tanımlanabilir. Bu bakış açısı, TSSB belirtilerinin oluşumuna engel olabilir. Etkili Başa Çıkma Tarzları: Karşılaştığı problemleri aktif biçimde çözme eğilimi olan kadınların bunlar karşısında pasif kalan kadınlara oranla şiddet ilişkisini sonlandırma olasılıkları fazladır. 42 Kontrol algısı (İçsel ve dışsal kontrol odağı): Ruh sağlığı “içsel denetim odağı” ile ilişkilidir (Örneğin, yaşantımda değiştirmek istediklerimi değiştirme gücü ve becerisine sahibim). İçsel kontrol odağına sahip olma benlik saygısı ve şiddet arasındaki ilişki arasında “aracı” (moderatör) görevi görebilir (Örneğin, şiddet ilişkisini sonlandıran kadınlar diğerlerine oranla daha güçlü kontrol algısı ve benlik saygısına sahiptir. Buna karşın, daha uzun süre ve yoğunlukta şiddete maruz kalma kurbanların kontrol algısını azaltır). İlişkiyi Algılama Şekli: Duygusal ve ekonomik bağımsızlık, geleneksel olmayan cinsiyet rolü gibi tutum ve inançlar şiddete maruz kalanların şiddet uygulayanlara bağlılığını azaltır ve psikolojik sağlamlığı artırır. Özet olarak, psikolojik model dört temel yapıdan oluşmaktadır. Bunlar; geçmiş travmalar, olumsuz şemalar, olumlu şemalar ve ilişkiyi algılama şekli olarak tanımlanabilir. Bu modelde, tüm bu yapılara ilişkin değişkenlerin psikolojik zorluklara veya psikolojik sağlamlığa etki ederek aile içi şiddeti iki yönlü olarak etkileyebilecekleri anlatılmaktadır. Psikolojik modeli içeren yapıları ve bu yapılara ilişkin değişkenleri gösteren şema Şekil 2.1’de verilmiştir. 43 Şekil 2.1 Partner Şiddetinde Psikolojik Model Sağlık Dengeli Dünya Algısı Olumlu Psikolojik Sağlamlık İyimserlik Şemalar Esneklik Kontrol Algısı Tehdit Tepkiler Özgüven Olumlu Başa Çıkma Fiziksel Şiddet Partner Şiddeti Şiddete İlişkin Turumlar Psikolojik Şiddet TSSB Yatırım Geleneksel İnançlar Psikolojik Zorluklar İlişkiyi Algılama Şekli Depresyon Anksiyete Değişim Beklentisi Madde Bağımlılığı Bağımlılık Olumsuz Şemalar Çocuklukta Travma Travma Öyküsü Yetişkinlikte Travma Foa ve diğerlerinden (2000, s.76) alınmıştır. Disosiyasyon Öfke Suçluluk Uyumsuz Başa Çıkma 44 b. Çevresel Model Çevresel model, aile içi şiddet sürecine katkıda bulunan çevresel faktörleri içerir. Bu faktörler, aile içi şiddetin sürmesine neden olabileceği gibi, aile içi şiddetin sonlandırılmasına da katkıda bulunabilir. Bu faktörler ve bunlara ilişkin değişkenler aşağıda açıklanmıştır (Foa ve diğerleri, 2000): A. Psikolojik Sağlamlığın Artması Psikolojik Zorlukların Azalması ve Aile İçi Şiddeti Sonlandırmaya Katkıda Bulunan Çevresel Faktörler Maddi Kaynaklar: Barınma, çocuk bakımı ihtiyaçlarının karşılanması ayrıca ekonomik bağımsızlığı elde etmiş olması şiddete maruz kalan kadının kendisine şiddet uygulayan eşini terk etme olasılığını artırır. Kişilerarası Kaynaklar: Diğer aile üyeleri, arkadaşlar ve komşularla sık iletişime geçerek şiddet uygulayan eşler hakkında konuşabilmeyi de içeren kişiler arası kaynakların varlığı, şiddete maruz kalan kadını TSSB ve depresyon gibi psikolojik sorunlardan korur. Yasal Kaynaklar: Tutuklama, sınırlayıcı düzenlemeler ve dava açma gibi yasal kaynakların varlığı şiddete maruz kalanları hukuk sisteminden yardım isteme konusunda cesaretlendirir. Aynı zamanda şiddet uygulayanların bu davranışları sürdürmeleri konusunda caydırıcı rol oynar. 45 Kurumsal Kaynaklar: Sığınma evleri, acil servisler, sosyal hizmetler, ruh sağlığı çalışanları ve din görevlileri şiddete maruz kalanların yardım isteyebileceği kurumsal kaynakların varlığı şiddete maruz kalan kadının şiddet nedeniyle yardım isteme olasılığını artırır. Görüldüğü gibi, ulaşılabilir yasal veya yasal olmayan kaynakların varlığı şiddet mağduru kadının daha az psikolojik zorluk yaşamasını sağlar. Ayrıca bu kaynakların niceliğinin yanı sıra niteliği de önemlidir. Başka bir deyişle, bu kaynakların destekleyici yönde işlemesi şiddet mağduru kadının güçlenmesine katkıda bulunur. Buna bağlı olarak, psikolojik açıdan kendini daha iyi hisseden kadının çevresel kaynaklardan da yararlanarak şiddet ilişkisini sonlandırma olasılığı artar. B. Şiddet Uygulayanla İletişimin Kopamaması, Psikolojik Sorunları ve Şiddete Maruz Kalmayı Sürdürme Riskini Artıran Faktörler Maddi Kaynaklar: Ekonomik kaynakların, eğitim düzeyinin ve iş becerisinin yetersiz olması ayrıca kadının barınma, çocuk bakımı gibi ihtiyaçlarının karşılanamaması şiddet ilişkisini sürdürmesine neden olur. Kişiler arası Kaynaklar: Kişiler arası kaynakların yetersizliği kadının depresyon ve diğer psikolojik problemler yaşamasına ve yaşantısından şiddeti çıkarmak amacıyla gerekli eylemleri yapma becerisinin azalmasına neden olur. 46 Yasal Kaynaklar: Hukuk sisteminden yardım isteme korkusunu da içeren yasal kaynaklara ulaşma engelleri, bu kaynaklardan yardım isteme girişimlerinin sonuçsuz kalması veya hukuki sistemin müdahalelerinin şiddeti artırıcı yönde etkisi olması kadının yardım istemesine engel olur. Kurumsal Kaynaklar: Kurumsal kaynaklar veya bu kaynakların müdahalelerinin yetersizliği kadının şiddet ilişkisini terk etme girişimlerine engel olabilir. Örneğin, tıbbi veya sosyal hizmet personeli kurbanları şiddetten sorumlu tuttuğu veya istismar işaretlerini anlamadığı ve yanlış yönlendirmeler yaptığı zaman şiddete maruz kalanlar kendilerini daha yalnız, çaresiz ve daha fazla stres altında hissedebilirler. Ayrıca bu kaynaklara ilişkin bilgi eksikliği veya bunlara başvurma korkusu da kaynaklara ulaşmaya ket vurabilir. Görüldüğü gibi, çevresel kaynakların yetersiz oluşu veya destekleyici yönde olmaması şiddet mağduru kadının bu kaynaklara ulaşmasına ve bunları kullanmasına engel olmakta, aynı zamanda daha fazla psikolojik zorluk yaşamasına neden olmaktadır. Çevresel modeli içeren yapıları ve bu yapılara ilişkin değişkenleri gösteren şema Şekil 2.2’de verilmiştir. 47 Şekil 2.2 Partner Şiddetinde Çevresel Model Sıklık Sağlık Hak gözetme Psikolojik Sağlamlık Yasal Kaynaklar İyimserlik Esneklik Algılanan Etkinlik Özgüven Engeller Konut Eğitim/İş Maddi Kaynaklar Çocuk Bakımı Gelir Tehdit Sıklık PARTNER ŞİDDETİ Algılanan Etkinlik Tatmin Tepkiler Psikolojik Şiddet TSSB Fiziksel Şiddet Kurumsal Kaynaklar Depresyon Psikolojik Zorluklar Anksiyete Engeller Madde Bağımlılığı Boyut Durum Tatmin Kişilerarası Kaynaklar Sıklık Partnerle Temas Taciz Keyfi Mecburi Foa ve diğerlerinden (2000, s.80) alınmıştır. 48 Bundan sonraki kısımda aile içi şiddetin yaygın görülen sonuçlarından biri olan “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” konusu; daha sonra ise “Stresle Başa Çıkma Tarzları” ve araştırmanın bağımlı değişkeni olan “Özyeterlik/Başa Çıkma Özyeterliği” konularında kuramsal çerçeveye yer verilecektir. 2.1.2 Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ile İlgili Kuramsal Çerçeve Her yıl milyonlarca insan travmatik yaşantılarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu travmatik yaşantılar arasında cinayetler, korkunç kazalar, teknolojik felâketler, terörist saldırıları ve kasırgalar, depremler ve volkanik patlamalar gibi büyük hasarlara yol açan doğal felâketler yer almaktadır. Tüm bunlar, kişinin kendisinin veya başkalarının fiziksel bütünlüğünü tehdit eden yaşantılardır (Benight ve Bandura, 2004; Kocabaşoğlu ve Özdemir, 2005) Travmatik yaşantıların temel özellikleri; beklenmedik zaman ve şekilde meydana gelmeleri, tehlikeli ve kontrol edilemez olmalarıdır. Akut stres, travmanın ardından ortaya çıkabilen normal bir tepkidir. Fakat travmaya maruz kalmış olan bir grup insan travma sonrası uzun bir süre güçlü stres tepkileri yaşamaya devam edebilirler. Bu tepkiler bireylerin kişisel, kişilerarası ve meslek yaşamlarına ciddi bir biçimde zarar verebilir (Benight ve Harper, 2002). TSSB, gerçek bir ölüm ya da ölüm tedidi, ağır yaralanma, yaralanma, bireyin fiziksel bütünlüğünü tehdit eden bir durumla karşılaşması, böyle bir duruma tanık olma gibi ağır travmatik olaylardan sonra ortaya çıkabilen, özgül semptomlarla kendini gösteren bir tablo olarak tanımlanmaktadır (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2000). TSSB 49 aşağıdaki ölçütler ışığında ele alınmaktadır (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2000; Benight ve Bandura, 2004; Çorapçıoğlu, Yargıç, Geyran ve Kocabaşoğlu, 2006; Fraser, 2009; Damka, 2009; Tortamış, 2009): 1. Travmatik olayın devamlı olarak tekrarlayıcı şekilde yaşanması a. İsteği dışında, sıkıntı verici tarzda tekrar tekrar anımsanması, b. Sık sık, sıkıntı veren bir biçimde rüyalarda görülmesi, c. Travmatik olayın, sanki yeniden oluyormuş gibi davranılması ya da hissedilmesi, d. Travmatik olayın bir yönünü andıran ya da sembolize eden iç ya da dış uyaranlarla karşılaşınca yoğun sıkıntı duyma ya da fizyolojik tepkilerin ortaya çıkması. 2. Travmaya eşlik eden uyaranlardan devamlı olarak kaçınılması a. Travmatik olayla ilgili düşüncelerden, duygulardan ya da konuşmalardan kaçınma, b. Travmatik olayın anılarını uyandıran etkinliklerden, durumlardan ya da kişilerden kaçınma, c. Travmatik olayın önemli bir yönünü anımsayamama, d. Dış dünyaya tepki verme düzeyinde azalma, e. İnsanlardan uzaklaşma ya da yabancılık duyma, f. Özellikle dostluk, sevecenlik ve cinsellik gibi birtakım duyguları hissedebilme yetisinde azalma, g. Bir geleceği kalmadığı duygusunu taşıma. 50 3. Devamlı olarak anksiyete ya da artmış uyarılmışlık belirtilerinin olması a. Uykuya dalmakta ya da sürdürmede güçlük çekme, b. İrritabilite ya da öfke patlamaları, c. Düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırmakta ya da işlerini bitirmekte zorluk çekme, d. Devamlı olarak dikkatli ve tetikte olma, e. Aşırı irkilme tepkisi gösterme. Kemp ve arkadaşlarına (1995) göre TSSB’nun şiddetini en fazla artıran etkenlerin; şiddet, olumsuz deneyimler, sosyal destek algısının yoksunluğu ve bunlarla başa çıkmada yadsıma stratejilerinin fazla kullanımı olduğunu belirtmişlerdir. Buna ilâveten bireyin kullandığı stresle başa çıkma tarzlarının TSSB’nin görülme sıklığı ve şiddeti ile ilişkisi olduğunu ortaya koyan başka araştırmalar da bulunmaktadır. Bu araştırmalar etkili olan stresle başa çıkma tarzlarının kullanımı ile TSSB belirtilerinin görülme sıklığı ve şiddeti arasında pozitif ve anlamlı, bunun aksine etkili olmayan stresle başa çıkma tarzlarının kullanımı ile TSSB belirtilerinin görülme sıklığı ve şiddeti arasında negatif ve anlamlı bir ilişki olduğunu göstermektedir (Benight ve diğ., 1999; Chesney ve diğ., 2006; Hulberti ve Morrison, 2006; Tiet ve diğ., 2006). Yoğun stres yaşantılarının TSSB’nun önde gelen nedeni olduğu görülmektedir. Buna bağlı olarak, şiddeti veya şiddete ilişkin korkuyu yaşamak ciddi bir stres kaynağıdır ve şiddet gören kadınlarda TSSB belirtilerinin şiddet görmeyen kadınlara oranla daha fazla görülebileceği belirtilmektedir. Buna karşın bazı şiddet mağduru 51 kadınlarda bu belirtilerin çok az görülmesi ya da hiç görülmüyor olması kadının kullandığı stresle başa çıkma tarzlarıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. 2.1.3 Stresle Başa Çıkma Tarzları ile İlgili Kuramsal Çerçeve Folkman ve Lazarus’a (1980) göre başa çıkma, birey tarafından stresli olarak algılanan, kişisel kaynakları zorlayan çevreden veya içten gelen istek ve çatışmaları kontrol etmek için yapılan davranışsal ve bilişsel çabalardır. Başa çıkma tarzları ise içinde bulunulan koşulun gerekliliklerine yönelik düşünce ya da davranışların kullanıldığı geniş kapsamlı bir dizi eylemi içerir (Pisanti, Lombardo, Lucidi, Lazzari ve Bertini, 2008). Yapılan araştırmalarda başa çıkma tarzları çeşitli biçimlerde sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmaların bazıları aşağıdaki gibidir (Waldrop ve Resick, 2004): Aktif başa çıkma / Kaçınma tarzı başa çıkma: Bu iki strateji bireyin stres verici durumu/koşulu değiştirmeye yönelik harekete geçtiğini veya stres verici durumun olumsuz sonuçlarını azaltmak için durum/koşuldan uzaklaştığını gösterir. Bilişsel / Davranışsal Stratejiler: Davranışsal stratejiler yaşanılan stresin etkisini azaltmak için yapılan gözlenebilir eylemleri içerir. Bilişsel stratejiler ise içinde bulunulan duruma/koşula yönelik düşünce tarzını değiştirmeyi içerir. Folkman ve Lazarus’a (1980) göre ise genel olarak iki farklı başa çıkma stratejisi söz konusudur. Bunlar, problem odaklı başa çıkma ve duygusal odaklı başa çıkma olarak iki grupta ele alınır. 52 Problem odaklı başa çıkma, stresin kaynağına yönelik olarak bireyin aktif bir şekilde stres yaratan durumu kaldırmaya yönelik bilgi ve planlanan eyleme giden mantıksal analizini içerir (Littleton, Horsley, John ve Nelson, 2007; Chesney ve diğ., 2006; Pisanti ve diğ. 2008; Colodro, Godoy-Izquierdo ve Godoy, 2010). Problem odaklı başa çıkma tarzını kullanan kişi stres durumunu şu şekilde tanımlamaktadır: Kişi var olan sorunu çözülebilecek bir problem olarak algılar, dikkatlice onu tanımlamaya çalışır, var olanı ortaya çıkarır ya da yeni bir çözüm yolu bulur (etkili ya da uyumlu başa çıkma tepkileri), seçilen çözümü uygular ve son olarak da dikkatlice ortaya çıkan sonucu araştırır ve değerlendirir (Folkman ve Lazarus, 1980; Folkman, 1984). Folkman ve Lazarus’a (1980) göre duygusal odaklı başa çıkma, problemi veya durumu doğrudan değiştirmeye yönelmez. Ancak stresli durumun yeniden anlamlandırılmasına, olay karşısındaki duyguların düzenlenmesine veya kaldırılmasına olanak sağlar. Problem ve duygusal odaklı başa çıkmanın değişik formlarından bahsedilmiştir. Örneğin, problem odaklı başa çıkma biçimleri, durumu değiştirmek için agresif tarzda olabileceği gibi, sorunun çözümüne yönelik serinkanlı, rasyonel ve incelikli çabalar şeklinde olabilmektedir. Duygusal odaklı başa çıkma tarzında ise mesafe bırakma, kendini kontrol etme, kaçınma, sorumluluk alma ve olumlu değerlendirmeler şeklinde olabilmektedir (Özer, 2001). Yapılan bazı çalışmalarda problem odaklı başa çıkmanın aktif olarak probleme odaklanıldığından, duygusal odaklı başa çıkmaya göre daha işlevsel olduğu savunulmuştur. Diğer bazı çalışmalarda ise problem veya duygusal odaklı başa çıkma stratejilerinin etkililiğinin, durumun kontrol edilebilirliğine bağlı olduğu söylenmiştir. Bu görüşe göre kontrol edilebilir durumlarda problem odaklı başa 53 çıkma, kontrol edilemez durumlarda ise duygusal odaklı başa çıkma stratejilerinin kullanımı daha işlevseldir. Başka bir ifadeyle bu görüş, stres verici ve başa çıkma stratejilerinin kullanımı arasındaki uyuma vurgu yapmaktadır (Littleton ve diğ., 2007; Matheson, Skomorovsky, Fiocco ve Anisman, 2007; Ysseldyk, Matheson ve Anisman, 2009). Bunlara ilâveten, strese neden olan olay ya da durumla başa çıkabilmek için çevreden yardım isteme olarak tanımlanan sosyal destek arama yaklaşımı ise hem problem odaklı hem de duygu odaklı başa çıkma tarzlarının altına yerleştirilebilir. Bunun nedeni ise bireyin sosyal desteği sadece duygularını paylaşmak için değerlendirebileceği gibi probleme yönelik aktif bir eylem planının parçası olarak da kullanabilecek olmasıdır (Türküm, 1999). Roth ve Cohen’e (1986) göre başa çıkma sürecinde iki temel nokta bulunmaktadır: Yaklaşma ve kaçınma. En basit tanımıyla başa çıkma, tehdit olarak algılanan bir durumda bilişsel ya da davranışsal olarak bu olayın üzerine gitme ya da ondan uzaklaşma sürecidir (akt. Aktalay, 2009). Yaklaşma tarzı başa çıkma stratejilerinde kişi stres verici duruma ve bu durma yönelik tepkisine odaklanır ve genellikle bu strateji tipi daha işlevsel bulunur. Örneğin; duygusal destek arama, stres verici durumu çözümlemek için plân yapma ve stres verici hakkında bilgi edinme girişimi bu tip başa çıkma stratejilerine dahildir. Bunun aksine, kaçınma tarzı başa çıkma stratejileri stres verici ve buna ilişkin tepkilerden kaçınmayı içerir. Örneğin, kendini diğerlerinden uzak tutma, varolan stres vericiyi inkar etme, bu stres vericiye ilişkin kendi düşünce ve duygularını yok sayma eğilimi bu tip başa çıkma stratejilerindendir (Littleton ve diğ., 2007; Taft, Resick, Panuzio, Vogt ve Mechanic, 2007). 54 Yaklaşma ve kaçınma tarzındaki başa çıkma yöntemleri bilişsel ve davranışsal alt kategorilere ayrılabilir ve davranışsal yaklaşma ya da kaçınma ile bilişsel yaklaşma ya da kaçınma olarak dört tip başa çıkma yolu ortaya çıkar (Oğul, 2004; akt. Aktalay, 2009). Problemi çözmeye yönelik stratejiler “davranışsal yaklaşma”; stres vericiye ilişkin duygu ve düşüncelerini aktif olarak yönetmeye yönelik stratejiler ise “bilişsel yaklaşma” olarak adlandırılabilir. Buna karşın, stres vericiden kaçınmaya yönelik stratejiler “davranışsal kaçınma”; stres vericiye ilişkin düşünce ve duygulara odaklanmaktan kaçınma ise “bilişsel kaçınma” olarak adlandırılabilir (Littleton ve diğ., 2007; Taft ve diğ., 2007). Görüldüğü gibi, stresle başa çıkma tarzlarının sınıflandırılmasına dair çeşitli görüşler olmasına rağmen, literatürde üzerinde en çok uzlaşma sağlanılan temel kategoriler; probleme yönelik/aktif veya duygulara yönelik/pasif stratejilerdir (Gürdil, 2007). Şahin ve Durak (1995) tarafından yapılan üç farklı araştırma sonucunda ortaya konan boyutlar bu sınıflandırmayla tutarlıdır. Buna göre temelde problem odaklı ve duygu odaklı olarak iki gruba ayrılan başa çıkma tarzları kendi içinde “kendine güvenli yaklaşım”, “iyimser yaklaşım”, “çaresiz yaklaşım”, “boyun eğici yaklaşım” ve “sosyal desteğe başvurma” yaklaşımı olarak beş alt boyuta ayrılmıştır. Probleme yönelik aktif yaklaşımlar “kendine güvenli yaklaşım”, “iyimser yaklaşım” ve “sosyal destek arama yaklaşımı”; duygulara yönelik pasif yaklaşımlar ise “çaresiz yaklaşım”, ve “boyun eğici yaklaşım” yaklaşımlar olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışmada ele alınacak boyutlar da bu kavramlaştırmayı temel almaktadır. Stresle etkili bir biçimde başa çıkabilmek sağlık ve iyilik halinin önemli belirleyicisidir. Başa çıkma stratejileri birbirinden ayrılsa da hepsi birlikte aynı amaca 55 hizmet eder (Shen 2009). Birçok insan stres durumlarında hem duygu hem de problem odaklı başa çıkma yöntemlerini kullanabilir (Folkman ve Lazarus, 1980). Chesney ve ardadaşlarına (2006) göre problem odaklı ve duygusal odaklı başa çıkma tarzlarının kullanımının zaman içinde azalan psikolojik stres düzeyi ve artan iyilik hali üzerinde yordayıcı etkisi vardır. Bununla birlikte, aktif ve etkili başa çıkma tarzlarını kullanan bireylerin özyeterlik algıları pasif ve etkisiz başa çıkma yöntemlerini kullanan bireylere oranla daha yüksek bulunmuştur (Benight, Ironson, Klebe ve diğ., 1999; Benight ve Bandura, 2004). Buna bağlı olarak, şiddetle başa çıkma sürecinde şiddete maruz kalan kadının kullandığı stresle başa çıkma tarzının büyük önem taşıdığı görülmektedir. Başka bir deyişle inkar ve kaçınma gibi etkili olmayan/pasif başa çıkma tarzlarını kullanan kadınların psikolojik güçlük yaşama ve dolayısıyla şiddet ilişkisini sürdürme eğilimlerinin daha fazla olacağı düşünülmektedir. Bunun aksine, probleme yönelik aktif başa çıkma tarzlarını tercih eden kadınların ise şiddet ilişkisini sonlandırmaya yönelik gerekli adımları atabilecekleri öngörülmektedir. 2.1.4 Özyeterlik ve Başa Çıkma Özyeterliği ile İlgili Kuramsal Çerçeve 2.1.4.1 Özyeterlik Özyeterlik, Bandura tarafından geliştirilen ve kişilerin sahip oldukları becerileri etkin şekilde kullanabilmeleri için önce, ilgili alanda özgüven duymaları gerektiğini savunan sosyal öğrenme kuramının (social learning theory) temel kavramıdır (Pajares, 2002; Hall, Lindzey ve Campbell, 1998). Özyeterlik, bireylerin yaşamlarındaki olayları kontrol edebilmeleri için ihtiyaç duydukları kaynakları harekete geçirebilecek kapasiteye sahip oldukları yolundaki 56 inançları olarak tanımlanabilir (Bandura, 1982; Bandura, Cioffi, Taylor ve Brouillard, 1988; Bandura, 1989; Pajares, 2002). Bandura, Adams ve Beyer (1977) özyeterliği, davranışsal değişime aracılık eden bilişsel süreçler olarak tanımlamışlardır. Özyeterlik, yaşamımızdaki olaylar üzerinde ne kadar kontrole sahip olduğumuza dair kişisel inançlarımızı içine alan bir kavramdır. Özyeterliğe literatürde, “algılanan özyeterlik” de denilmektedir. Bu özyeterlik algısı, kişinin bir işi yapmak için gerekli becerilere sahip olduğu konusundaki inancıdır (Bandura, 1990). Bireyin özyeterlik inançları dört kaynak aracılığıyla şekillenir ve yerleşir. Bu dört kaynak aşağıda sıralanmıştır (Wood ve Bandura, 1989; Bandura, 1993): a. Başarılı Deneyimler: Bireyin özyeterlik inançlarının güçlenmesindeki en etkili kaynak deneyimlediği başarılardır. Başarı, güçlü bir özyeterlik inancının güçlenmesini sağlarken, bunun aksine başarısızlık özyeterliğe ilişkin şüphe duyulmasına neden olur. Bununla birlikte, eğer birey önceden kolay başarılar elde ettiyse zorluklar karşısında cesareti kolay kırılabilir. Güçlü bir özyeterlik ancak, çaba sarf ettirmeyi gerektirecek yaşantılar yoluya elde edilir. Tekrarlanan başarılar, bireyin zorluklarla daha kolay başa çıkabilmesini ve başarısızlıklardan daha az olumsuz yönde etkilenmesini sağlar. b. Model Alma: Sosyal modeller tarafından sağlanan yaşantılar da bireyin özyeterlik inançlarının oluşumunda etkili olan kaynaklardan biridir. Bireyler kendi becerilerine ilişkin yargılarını kısmen kendilerini diğerleriyle karşılaştırma yoluyla edinirler. Kendilerine benzer özelliklere sahip olduklarını düşündükleri 57 bireylerin yaptıklarını izleyerek kendilerinin benzer bir durumda nasıl bir performans ortaya koyacakları konusunda yargıya ulaşırlar. c. Sosyal İkna: Eğer birey çevresindekiler tarafından gerçekçi yönde teşvikler alıyorsa genellikle daha fazla çaba harcar ve daha başarılı olur. Buna karşın, özyeterlik inançları gerçekçi olmayan seviyelere ulaşırsa başarısızlıklar karşısında özyeterlik algısının azalma riski ortaya çıkabilir. d. Fiziksel ve Duygusal Durum: Bireyin fiziksel ve duygusal durumu da özyeterliğine ilişkin yargılarının oluşumunda kısmen etkili olmaktadır. Kendini ruhsal ve bedensel olarak iyi hisseden birey, verilen bir görevi ya da istenilen davranışı daha kolay yerine getirecektir. Görüldüğü gibi, sadece davranışlarımız değil, bir güçlük karşısındaki çaba gösterme düzeyimiz, dayanıklılığımız ve duygusal tepkilerimiz özyeterliğimize ilişkin yargılarımız tarafından belirlenir ve bunlar bilişsel, güdüsel, duygusal ve karar verme süreçleri yoluyla yaşamımızı düzenler. Bu süreçler aşağıda sıralanmıştır (Bandura, 1982; Solomon, Weisenberg, Schwarzwald ve Miculincer, 1991; Bandura, 1993; Bandura, 1997; Lawrence & John, 1997; Bandura, Capcara, Barbaranelli, Gerbino ve Pastorelli, 2003; Benight ve Bandura, 2004; Vardarlı, 2005; Barut, 2008): a. Bilişsel Süreçler (Cognitive Processes): Özyeterlik algısının bilişsel süreçler üzerinde çeşitli etkileri vardır. Amaca yönelik davranışlar önceden tanımlanmış hedefler aracılığıyla gerçekleşir. Özyeterlik düzeyi yüksek olan bireyler, hedeflerini yüksek tutarlar, uzak görüşlüdürler, akılcı düşünebilirler, güçlüklere 58 karşı hazırlıklıdırlar. Kişisel yetersizlikler veya işlerin olumsuz gelişeceği düşünceleri yerine olumlu sonuçlara odaklanırlar ve eylemlerini buna göre düzenlerler. b. Güdüsel Süreçler (Motivational Processes): Bireyler önce neleri yapabilecekleri hakkında inançlar oluşturarak yapabileceklerine dair kararlar verirler ve bu kararları gerçekleştirecek hareket tarzlarını belirlerler. Bireyin yaptıklarının belli ve istenen sonuçlar doğuracağını bilmesi; yani sonuç beklentisi, onun motivasyonunu artırmaktadır. Özyeterlik inançları yüksek olan bireyler diğerlerine göre daha fazla çaba gösterirler, hedeflerine ulaşma konusunda daha ısrarcıdırlar ve daha iyi performans gösterirler. c. Karar Verme Süreçleri (Selection Processes): Birey, kendisine uygun ortam ve koşulları yaratma ve bunları kontrol etme becerisine sahiptir. Özyeterlik inançları, kişinin seçtiği aktivite ve ortamların türünü etkileyerek yaşamını şekillendirir. Bireyler, kendi yeteneklerini aştığını düşündükleri iş veya aktivitelerden kaçınma, beceri gösterebileceklerine inandıkları iş veya aktiviteleri seçme eğilimi gösterirler. Bununla birlikte, özyeterliğin doğru algılanması önemlidir. Abartılmış özyeterlik inancıyla bir işe yönelen kişiler başarısızlığa uğrarken, düşük özyeterlik inancına sahip olan kişiler ise yapılacak iş karşısında potansiyellerini kullanamazlar. Varolan kapasitenin biraz üzerinde algılanan özyeterlik düzeyi bireyde motivasyon sağlayıp kişinin beceri kapasitesini geliştirerek onu başarıya götürür. d. Duygusal Süreçler (Affective Processes): Yeterlik inancı kişinin potansiyel engelleri algılamasını ve onları zihninde yorumlama biçimini etkilemektedir. 59 İşlevsel olmayan özdeğerlendirmeler (self evaluation) sağlıklı olamayan tepkilere öncülük ederler ve bu özdeğerlendirmeler “algılanan düşük özyeterlik” veya “algılanan özyetersizlik” gibi terimlerle ifade edilirler. Algılanan özyetersizlik, bireyin kendisini içinde bulunduğu koşulların gerektirdiği işleri yapamayacağı ya da bunlarla başaçıkamayacağına dair inancıdır. Sosyal bilişsel kurama göre algılanan özyetersizlik kaygı ve depresyonda önemli rol oynar. Tehlike ya da sorunların üstesinden gelebileceğine inanan bireyler, rahatsız edici düşüncelere kolay kapılmazken, durumla baş edemeyeceğine inananlar yoğun kaygı yaşarlar. Yetersizlik düşüncesi gerginlik yaşamaya, daha alt düzeyde işlev görmeye ya da kaçınma davranışı göstermeye yol açabilir. Kaygının nedeni hem kişinin başa çıkma becerisine hem de işlevsiz düşünceleri kontrol edebileceğine dair algıladığı düşük özyeterlik düzeyidir. Düşük özyeterlik inancı kaygı kadar depresyonunda ortaya çıkmasında etkilidir. Bu etki iki yolla kendini gösterir. Birincisi, kişinin kendisine gerçekleşmesi mümkün olmayan standartlar koyması ikincisi ise düşük sosyal özyeterlik düzeyine sahip olmasıdır. Algılanan sosyal yetersizlik, doyurucu ve destekleyici ilişkileri azaltarak sosyal izolasyon yolu ile depresyona yatkınlığı artırmaktadır. Depresyonun büyük kısmı, acı ve üzüntü verici düşüncelerin tekrar edilmesi ile bilişsel olarak oluşturulur. Bu düşünceleri kontrol etme konusundaki düşük özyeterlik inancı, depresif epizodların ortaya çıkışı, tekrarı ve süresi üzerinde de etkilidir. Özyeterlik inançlarını güçlendirmenin bir yolu da fiziksel ve duygusal iyilik halini artırmak ve olumsuz duygu durumlarını azaltmaktır. Bireyler, kendi düşünce ve duygularını değiştirebilme kapasitesine sahip olduklarına göre psikolojik durumlarını da 60 olumlu yönde etkileyerek özyeterlik inançlarını güçlendirebilme potansiyeline de sahiptirler. Genel olarak, yüksek özyeterliğe sahip olan bireylerin ne istediğini bilen, karar verme becerileri gelişmiş ve yaşamları üzerinde daha fazla kontrole sahip bireyler oldukları; bununla birlikte, stres yaşantıları karşısında daha etkili başa çıkma tarzlarını seçebildikleri dolayısıyla, psikolojik zorlukları daha az yaşadıkları ya da hiç yaşamadıkları ifade edilebilir. Bu durum ise ‘başa çıkma özyeterliği” kavramı ile açıklanmaktadır. 2.1.4.2 Başa Çıkma Özyeterliği Başa çıkma özyeterliği, yine Bandura tarafından ortaya atılan ve bireylerin tehdit edici durumlarla başa çıkabilme becerilerine dair kendilerini değerlendirmelerine vurgu yapan bir kavramdır (Benight ve Harper, 2002). Özyeterlik inançları, bilişsel, motivasyonel, duygusal ve karar verme süreçleri aracılığıyla bireyin işlevselliğini düzenler ve kendi değerini artırıcı ya da kendini yenilgiye uğratıcı tarzındaki düşüncelere sahip olmasını, zorluklar karşısında kendini motive etme şeklini, duygusal yaşamının niteliğini, depresyon ve stres karşısındaki incinebilirlik derecesini, psikolojik sağlamlığını ve önemli yaşam olaylarında verdiği kararlarını etkiler ve bu “başa çıkma özyeterliği” kavramıyla açıklanır (Bandura, 1982; Bandura ve diğ., 1988; Bandura,1997; Benight ve Harper, 2002; Bandura ve diğ., 2003; Benight ve Bandura, 2004; Benight ve diğ., 2006; Puneet ve Kay, 2009). Başa çıkma özyeterliği’nin 61 temelinde iyimserlik ve umut yatar ve bunlar yüksek özyeterliğe katkıda bulunur (Bandura ve diğ.,1988; Cormier ve Cormier, 1997). Hem kesitsel hem de boylamsal araştırmalar, başa çıkma özyeterliğinin travma sonrası iyileşme ile ilişkili olduğunu ve travmatik stresle başa çıkmada başa çıkma özyeterliğinin önemli rol oynadığını göstermektedir (Solomon, Benbenishty ve Mikulincer, 1988; Benight ve diğ.,1999; Benight ve Harper 2002; Benight, Ironson ve Durham, 2004; Benigt ve Bandura, 2004; Sümer, Karancı, Berument ve Güneş, 2005; Benight ve diğ., 2006; Cieslak, Benight ve Caden 2008; Puneet ve Kay, 2009). Benigt ve Harper’a (2002) göre başa çıkma özyeterliği; tehditler karşısında tetikte olma, duyguları kontrol edebilme ve başa çıkma davranışlarını organize etme konularında etkilidir. Bu durumlarda başa çıkma özyeterliği çeşitli süreçler yoluyla kişinin psikososyal işleyişini etkiler. Bu süreçler aşağıdaki gibidir (Özer ve Bandura, 1990; Benight ve Harper, 2002; Benight ve Bandura, 2004): a. Dikkat Süreçleri ve Yapısal Süreçler (Attentional ve Construal Process) Başa çıkma özyeterliği, strese karşı tepkiler ve tehdit edici durumlardaki başa çıkma becerilerinin niteliği konusunda önemli bir rol oynar. Tehdit sadece dışarıdan gelen işaretlerin ne derece tehlikeli olabileceği veya güvenliğe zarar verebileceği yargısına dayanmaz. Kişinin karşı karşıya kaldığı durumla ne derece başaçıkabileceği ve/veya bunu kontrol edebileceği inancı ile de ilişkilidir. Bireylerin başa çıkma özyeterliklerine dair olan inançları olası tehlikeler karşısındaki farkındalıkları ve bunları nasıl algıladıklarını da etkiler. Karşılaşabileceği stres verici durumlar üzerinde kontrolü olabileceğine inanan bireyler olası felâketleri akıllarına getirmezler ve bu düşünceler 62 nedeniyle stres yaşamazlar. Bunun aksine stres verici durumlar ile başaçıkamayacağı inancına sahip olan bireyler çevreyi tehlike ile dolu olarak algılarlar. Bu bireylerin etkili olmayan düşünceleri stres düzeylerinin artmasına neden olur. b. Dönüştürücü Eylemler (Transformative Actions) Algılanan özyeterlik kişinin stres yaşantılarıyla ne derece iyi bir şekilde başaçıktığı ile ilgilidir. Sosyal Bilişsel Kurama’a göre insanlar yalnızca yaşam koşullarına tepki vermekle ve bunları incelemekle kalmazlar, aynı zamanda bu yaşam koşullarının üreticileridirler. Güçlü başa çıkma özyeterliği algısı olan bireyler yaptıkları eylemler ve kullandıkları stratejilerle tesadüfi durumları daha güvenli ve tehlikesiz bir duruma getirebilme becerisine sahiptirler. Bu duygusal durum içinde özyeterlik inançlarının varlığı bireyleri harekete geçirerek ve başa çıkma çabalarını sürdürmelerini sağlayarak hissedilen kaygı ve stres düzeyinin azalması sonucunu doğuracaktır. c. Düşünce Kontrol Yeterliği (Thought Control Efficacy) İnsanlar genellikle kendi yarattıkları zihinsel bir çevrede yaşarlar. Düşünceleri üzerinde kontrol sahibi olanlar, bu yolla duygu ve davranışlarını da kontrol edebilirler. İnsanların maruz kaldıkları stresin derecesi çoğu zaman düşünce kontrol eksikliğinden dolayı artış gösterir. Bu, travmatik yaşantılar sonrasında istenmeyen, olumsuz durumların devam etmesine katkıda bulunur. Düşünceler üzerinde özdüzenleme becerisi kazanmak travmatik yaşantıların ardından duygusal iyilik halinin sürdürülmesinde önemli rol oynar. Güçlü bir başa çıkma özyeterliği, olası tehditleri objektif değerlendirme, bunlar karşısında daha az stres yaşama ve üzerinde daha az yineleyici 63 düşünme, davranış kontrolünü başarıyla sürdürme ve bunların ardından daha çabuk toparlanmayı da beraberinde getirir. Travma mağduru bireylerde ortaya çıkabilecek gerçeklikten kaçınma davranışları aynı zamanda onların iyileştirici yaşantılardan da uzak durmalarına neden olur. Başa çıkma özyeterliğinin kazanılması, gerçekliği doğru şekilde değerlendirebilme becerisinin kazanılmasıyla birlikte gerçekçi olmayan korkular ve diğer hatalı bilişlerin de azalması sonucunu doğurur. Daha da önemlisi, birey korkuları üzerinde denetim sağlamasına olanak veren bir takım eylemlerde bulunabilir. Bu eylemler, etkili başa çıkma becerilerini ve iyileşme yöntemlerini model alma, gerçekçi düşünme sistemini oturtabilme gibi eylemler olabilir. Bu, kişinin travmatik yaşantılara ilişkin algısını da değiştirebileceği gibi aynı zamanda yaşantısının kontrolünü eline almasını da sağlayacaktır. Güçlü bir özyeterlik duygusu kişinin karşı karşıya gelebileceği ve kafa karıştırıcı düşüncelere neden olabilen sosyal tehditlerle daha kolay başaçıkabilmesini sağlar. Algılanan başa çıkma ve düşünce kontrol yeterliği algılanan kırılganlığın, yineleyici düşüncelerin, kaygının ve kaçınma davranışlarının azalmasını da beraberinde getirir. Bu değişimlerin tümü “özgürleşme”nin göstergesi olarak nitelendirilebilir. Şiddete maruz kalan kadınlarda bu özgürleşme, kadının hem daha aktif bir yaşam sürmesini sağlar hem de yakın ilişkilerinde sınırlarını daha net çizmesine olanak verir (Benight ve Bandura, 2004; Özer ve Bandura, 1990). Bu araştırmada, aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliği düzeylerinin yine bu kadınların kullandıkları stresle başa çıkma tarzlarına ve kendilerinde görülen TSSB belirtilerine göre yordanması amaçlanmıştır. 64 Aile içi şiddetin özellikle kadınların maruz kaldığı yaygın rastlanılan bir durum olduğu bilinmektedir. Literatürde fiziksel, psikolojik, cinsel ve ekonomik olarak sınıflandırılan aile içi şiddetin kadının fiziksel sağlığını olumsuz yönde etkileyebildiği hatta ölümcül sonuçları olabileceği daha önce belirtilmiştir. Fiziksel etkilerin yanı sıra sürekli şiddet içeren saldırılara maruz kalarak yaşamak ve her zaman şiddete ilişkin korkuyu taşımanın önemli bir stres kaynağı olduğu bilinmektedir. Yüksek düzeyde stres yaşantısının ise TSSB’nun önde gelen nedeni olduğu ve şiddete maruz kalan kadınlarda bu bozukluğun belirtilerinin yaygın olarak görüldüğü çeşitli araştırmalarla ortaya konmuştur (Benight ve Bandura, 2004; Dişçigil, 2003; Damka, 2009). Buna karşın, bazı şiddet mağduru kadınlarda bu bozukluğun görülmemesi dikkat çekicidir. Aile içi şiddet konusunda yapılan bazı araştırmalar, başa çıkma özyeterliğinin ve kadının tercih ettiği stresle başa çıkma tarzlarının aile içi şiddetle başa çıkmada önemli birer kişisel kaynak olduğunu ve bu kaynakların birbiriyle ilişkili olduğunu ortaya koymuştur (Benight, Harding-Taylor, Midboe ve Durham, 2004; Waldrop ve Resick, 2004). Ayrıca, aile içi şiddet konusunda yapılmış olan bazı araştırma sonuçları başa çıkma özyeterliği yüksek olan ve etkili stresle başa çıkma tarzlarını kullanan kadınlarda TSSB belirtilerine daha az rastlandığını göstermiştir (Özer ve Bandura, 1990; Lerner ve Kennedy, 2000; Benight, Harding-Taylor, Midboe ve Durham, 2004). Bundan sonraki kısımda bu araştırmanın konusu ile ilgili olarak yurt dışında ve ülkemizde yapılan aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği, TSSB ve stresle başa çıkma tarzları ve bunların birlikte ele alındığı bazı araştırma özetlenmiştir. 65 2.1.5 Konu İle İlgili Yurt Dışında Yapılan Bazı Araştırmalar Bu kısımda, konu ile ilgili yurt dışında yapılan bazı araştırmalar; “kadına yönelik aile içi şiddet ve TSSB”, “kadına yönelik aile içi şiddet ve stresle başa çıkma tarzları” , “kadına yönelik aile içi şiddet ve başa çıkma özyeterliği” ve “özyeterlik/başa çıkma özyeterliği, stresle başa çıkma tarzları ve TSSB” olmak üzere dört başlık altında verilmiştir. 2.1.5.1 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu ile İlgili Yapılan Bazı Araştırmalar Altınay ve Arat’a (2008) göre niceliksel araştırmalar kadına yönelik şiddet konusunda en yaygın araştırma alanını oluşturmaktadır. 1960’ların sonuna kadar aile içi şiddet, çok ender yaşandığı düşünülen ve ağırlıklı olarak psikolojik sorunlar ve yoksullukla ilişkilendirilen bir olguyken, 1970’lerde bu durum değişmeye başlamıştır (Gelles, 1980). Örneğin, ilk 30 yılında (1939-1969) başlığında “şiddet” ismi taşıyan tek bir makale yayımlanmayan “Evlilik ve Aile Dergisi” nin (The Journal of Marriage and the Family), ikinci 30 yılında (1970’lerden bugüne) en çok yayın yapılan konulardan birisi aile içi şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır (O’Brien, 1971; Gelles, 1980; Gelles ve Conte, 1990). Daha önemlisi, zaman içinde Violence Against Women, Journal of Interpersonal Violence ve Journal of Family Violence gibi yalnızca bu konuda çalışmaların yayımlandığı yeni dergilerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu alanın öncülerinden sosyolog Richard Gelles ve Jon Conte’ye göre 1980’lerde aile içi şiddet araştırmalarında yaşanan hızlı gelişme, sosyal bilimlerin başka hiçbir alanında yaşanmamış olabilir. 66 Bu kısımda, kadına yönelik aile içi şiddet ve TSSB’nin ilişkisini ele alan yurt dışında yapılmış olan bazı araştırmalar kronolojik bir sıra ile verilmiştir. Houskamp ve Foy (1991) tarafından yapılan araştırmada, ortalama sekiz yıl süresince aile içi şiddete maruz kalmış ve bu nedenle kliniklere başvuran kadınların % 45’inin TSSB ölçütlerini karşıladığı saptanmıştır. Astin, Lawrence ve Foy (1993) tarafından yapılan araştırmada, şiddete maruz kalan kadınlarda TSSB görülme yaygınlığı, buna ilâveten TSSB’nun gelişmesinde sosyal destek, günlük yaşam olayları, dini inanç ve geçmişte ailede görülen stres yaşantıları gibi travma öncesi ve travma sonrası değişkenlerin etkisi incelenmiştir. Sonuç olarak, şiddete maruz kalan kadınların büyük çoğunluğunda TSSB görüldüğü ortaya çıkmıştır. Yapılan çoklu regresyon analizi, görülen şiddetin yoğunluğu, sosyal desteğin varlığı, günlük yaşam olayları, dini inanç ve geçmişte ailede görülen stres yaşantıları değişkenlerinin TSSB belirtilerinin görülme varyansının % 43’ünü açıkladığını göstermiştir. Astin, Ogland-Hand, Coleman ve Foy (1995) tarafından yapılan araştırmada, evliliğinde şiddete maruz kalan 50 kadın ve evliliğinde şiddet olmayan fakat, bunun dışında sorunlar yaşayan 37 kadın TSSB görülme yaygınlığı açısından karşılaştırılmıştır. Araştırma sonucunda şiddete maruz kalan kadınlarda TSSB görülme oranı (% 58), evliliğinde sorun yaşayan fakat, şiddete maruz kalmayan kadınlara oranla (% 18.9) anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Geçmiş yaşam travması görülme oranı her iki grupta benzer olmasına rağmen, iki grupta da TSSB görülen kadınlar TSSB görülmeyen kadınlara oranla daha fazla çocukluk döneminde cinsel istismara maruz 67 kalma olasılıkları olduğunu ifade etmişlerdir. Bununla birlikte araştırmada, şiddete maruz kalma ve çocuklukta cinsel istismara maruz kalma toplam TSSB görülme yaygınlığının % 37’sini açıkladığı bulunmuştur. Kemp, Green, Hovanitz ve Rawlings’in (1995) 179’u fiziksel, 48’i sözel şiddete maruz kalmış kadınlarla yaptıkları araştırmada, fiziksel şiddete maruz kalan kadınların % 81’inde TSSB bulunurken; sözel şiddete maruz kalan kadınlarda bu oran % 63 olarak bulunmuştur. Ayrıca TSSB görülen kadınların TSSB görülmeyen kadınlara göre daha fazla fiziksel ve sözel şiddetin yanı sıra daha fazla yaralanma, tehdit ve zorla cinsel ilişkiye maruz kaldıkları araştırmanın sonuçları arasındadır. Yapılan çoklu regresyon analizinde, TSSB’nun şiddetini en fazla artıran etkenlerin dayak, olumsuz deneyimler, bunlarla başa çıkmak için kullanılan yadsıma stratejileri, saldırıya maruz kalma ve sosyal destek algısının yokluğu bulunmuştur. Humpreys, Lee, Neylan ve Marmar (2001) tarafından yapılan araştırmada, eşi tarafından şiddete maruz kalmış ve en az 21 gündür sığınma evinde yaşayan 50 kadının fiziksel ve psikolojik durumu incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda bu kadınlardan yalnızca 19’unun (% 38,8) travma sonrası stres bozukluğu tanısı aldığı saptanmıştır. Buna ilâveten, kadının psikolojik anlamda sağlıklı olmasında maddi, sosyal ve duygusal desteğin olumlu yönde önemli etkileri olduğu ortaya konmuştur. Rodrigez, Heilemann, Fielder, Ang, Nevarez ve Mangione (2001) tarafından yapılan araştırmada, aile içi şiddete maruz kalan ve kalmayan hamile Latin kadınlar arasındaki depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu ile ilişkili faktörler incelenmiştir. Araştırma kapsamında, Los Angeles ve Kaliforniya’da bulunan kadın doğum kliniklerine başvuran 210 kadın ile görüşme yapılmış ve bu kadınların güçlü 68 yönleri, olumsuz sosyal-davranışsal koşulları, TSSB ve depresyon düzeyi incelenmiştir. Araştırmanın sonucunda, eş tarafından şiddete maruz kalma, depresyon ve TSSB arasında yüksek ilişki bulunmuştur. Buna ilâveten, kontrol duygusu yükseldikçe depresyon riskinin azaldığı fakat, geçmişte travma yaşantısının ve/veya eş şiddetinin olmasının da depresyon riskini artırdığı belirlenmiştir. Humpreys (2003) tarafından yapılan araştırmanın örneklemini San Francisco’da sığınma evinde en az 21 gün süresince ikamet eden 21 kadın oluşturmuştur. Araştırmanın sonucunda, fiziksel şiddete maruz kalmış olan kadınların psikolojik stres düzeyi ile maruz kaldıkları şiddetin sıklığı ve şiddeti arasında pozitif ve anlamlı yönde ilişki bulunmuştur. Bunun aksine, kadınların psikolojik sağlamlık düzeyi ve stres düzeyi arasındaki ilişkinin negatif ve anlamlı yönde olduğu saptanmıştır. Psikolojik sağlamlık düzeyi yüksek bulunan kadınların daha düşük düzeyde bedensel işlev bozukluğu, tekrarlayan düşünceler ve eylemler, düşünce bozukluğu, yetersizlik ve aşağılık duyguları, depresyon ve kaygı yaşadıkları araştırmanın diğer sonuçları arasındadır. Kubany, Hill ve Owens’ın (2003) yaptıkları araştırma, aile içi şiddete maruz kalan 37 kadın üzerinde gerçekleştirilmiştir. Örneklemin büyük bir kısmının, Hawai’de şiddet gören kadınlara yönelik hizmet veren kurumlara başvuran, yaşları 22 ila 62 arasında (ortalama 36.4) değişen ve farklı etnik kökenlerden gelen kadınlar oluşturmuştur. Tüm katılımcılar, yakın ilişkide bulundukları eşi tarafından fiziksel ve/veya duygusal şiddete maruz kalmış ve TSSB belirtileri göstermektedir. Bu kadınlara yönelik 8-11 oturum süren bilişsel travma terapisi; travma hikâyesinin ortaya konması, TSSB konusunda psikoeğitim, stresle başa çıkma, işlevsel olmayan içsel konuşmaların farkındalığı, travma hatırlatıcılarına maruz bırakma, travmayla ilişkili suçluluğa yönelik 69 bilişsel terapi gibi bileşenlerden oluşmuştur. Araştırmanın sonucunda, tedaviyi tamamlayan kadınların % 94’ünün tedavi sonrasında TSSB belirtilerini göstermediği ortaya çıkmıştır. Buna ilâveten, tedavi sonrası kadınların depresyon, suçluluk ve utanma düzeylerinde azalma ve benlik saygısı düzeylerinde artma olduğu görülmüştür. Dorahy, Lewis ve Finwell (2007) tarafından yapılan araştırmada, Kuzey İrlandalı kadınlarda şiddete maruz kalmış olma ile davranışsal ve psikolojik zorlanma (özellikle çözülme ve suçluluk) arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma kapsamında, aile içi şiddet nedeniyle kadın konukevinde kalan 33 kadınla şiddet mağduru olmayan 33 kadın karşılaştırılmıştır. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların kontrol grubundaki kadınlara oranla daha yüksek düzeyde depresyon, kaygı ve çözülme belirtileri gösterdikleri belirlenmiştir. Buna ilâveten, aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddete maruz kalmayan kadınlara oranla çocuklukta daha fazla duygusal, fiziksel ve cinsel istismara maruz kaldığı araştırmanın diğer sonuçları arasındadır. Hazen, Connelly, Soriano ve Landsverk’in (2008) yaptıkları araştırmada, eş şiddetine maruz kalmak ve psikolojik işlevsellik arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini yaşları 18 - 45 arasında değişen 282 şiddet mağduru Latin kadın oluşturmuştur. Katılımcılara, demografik özellikler, maruz kalınan şiddetin türü (fiziksel, cinsel ve psikolojik), psikolojik semptomlar, stres verici yaşam olayları ve çocukluk döneminde kötü muamele görmeye ilişkin soruların olduğu anket ve ölçüm araçları uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda, fiziksel şiddete maruz kalma ile depresyon ve düşmanlık duyguları arasında pozitif ve anlamlı; psikolojik şiddete maruz kalma ile depresyon, düşmanlık ve somatizasyon belirtileri arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu belirlenmiştir. Bunlara ilâveten, cinsel şiddet ve psikolojik 70 işlevsellik arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır. Ayrıca Latin kadınlarda, şiddetin değişik türlerine maruz kalma ile katılımcıların benlik saygıları arasında da anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Kadına yönelik aile içi şiddet ve TSSB konularında yapılan araştırmalardan elde edilen genel sonuçlar aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda TSSB, depresyon ve somatizasyon belirtilerinin yaygın olarak görüldüğünü, yine bu kadınların kaygı, suçluluk ve aşağılık duygularını şiddete maruz kalmayan kadınlara oranla daha fazla yaşadıklarını göstermektedir. Buna karşın kontrol duygusu, psikolojik sağlamlık düzeyi yüksek olan ve stresle başa çıkma tarzlarından kaçınmayı daha az tercih eden, sosyal destekten daha fazla yararlanan kadınların bu semptom ve duyguları daha az yaşadıkları ayrıca çocuklukta fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmanın eş tarafından şiddet görme konusunda önemli bir risk faktörü olduğu yapılan araştırmaların sonuçları arasındadır. 71 2.1.5.2 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Stresle Başa Çıkma Tarzları ile İlgili Yapılan Bazı Araştırmalar Son yıllarda, aile içi şiddetle başa çıkma konusunda yapılan araştırmalar sayıca artsa da bu araştırmaların zayıf yönünün örneklemler olduğu ileri sürülmektedir. Aile içi şiddete maruz kalanların oluşturduğu örneklemler genellikle kadın konukevleri veya aile içi şiddete maruz kalan kadınlara hizmet veren çeşitli kurumlardan seçilmektedir. Bu tip örneklemlerin aile içi şiddete maruz kalan bütün kadınları temsil etmeyebileceği düşünülmektedir. Örneğin, bu kadınların maruz kaldıkları şiddetin yoğunluğunun ulaşılabilir kaynakları açısından diğer kadınlardan farklılaşabileceği ifade edilmektedir (Waldrop ve Resick, 2004). Aşağıda kadına yönelik aile içi şiddet ve stresle başa çıkma tarzları arasındaki ilişkiyi inceleyen yurt dışında yapılan bazı araştırmalar özetlenmiştir. Mitchell ve Hodson’ın (1983) yaptıkları araştırmada, şiddetin sıklığı ile aktif davranışsal başa çıkma, aktif bilişsel başa çıkma ve kaçınma tarzı başa çıkma arasındaki ilişki incelenmiştir. 60 kadından oluşan örneklem üzerinde yapılan araştırmanın sonucu göstermiştir ki; kadının yaşadığı şiddetin artmasıyla kaçınma tarzı başa çıkma yöntemlerini kullanma eğilimi artmaktadır. Rose, Campell ve Kub’un (2000) yaptıkları araştırma kapsamında, eşi tarafından fiziksel şiddet gören 31 kadına yönelik yarı yapılandırılmış görüşme oturumları düzenlenmiştir. Örneklemdeki tüm kadınlarla 2,5 yıl içinde toplam üç kez görüşülmüştür. Araştırmanın sonucunda, kadınların yetiştikleri aileden çok kadın arkadaşlarından destek aldıkları görülmüştür. Ayrıca bir ilişkiyi bitirmek karşısındaki 72 “kültürel ve sosyal yaptırımlar”, yeni bir ilişkiye başlama konusundaki çevreden gelen uyarılar ve kadının kendini izole etme eğilimi gibi değişkenler nedeniyle kadınların destek alma konusunda kendilerini sınırladıkları bulunmuştur. Yoshihama’nın (2002) yaptığı araştırmada, Japon kökenli kadınların (Japonya ve Amerika doğumlu) tercih ettikleri aile içi şiddetle başa çıkma stratejileri ve eşleri tarafından maruz kaldıkları şiddet karşısındaki yeterliliklerine ilişkin algıları incelenmiştir. Araştırma sonucunda, Japonya doğumlu kadınlarda “aktif” stratejileri daha etkili bulanların stres düzeylerinin daha yüksek olduğu; buna karşın “pasif” stratejileri daha etkili bulanların ise stres düzeylerinin düşük olduğu bulunmuştur. Bu sonucun aksine, Amerika doğumlu kadınlarda “aktif” stratejileri daha etkili bulanların stres düzeylerinin daha düşük, pasif stratejileri daha etkili bulanların ise stres düzeylerinin daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Porcerelli, West, Binienda ve Cogan’ın (2005) yaptığı araştırmada, duygusal şiddete maruz kalan ve kalmayan 47’şer kadın fiziksel ve ruhsal hastalık belirtileri ve sosyal destek açısından karşılaştırılmıştır. Araştırma sonuçları, duygusal şiddete maruz kalan kadınların kontrol grubundaki göre daha fazla fiziksel ve ruhsal hastalık belirtisi gösterdiği ve sosyal destek alma açısından da kontrol grubuna göre daha fazla sorun yaşadığı ortaya çıkmıştır. Shannon, Logan, Cole ve Medley’in (2006) yaptıkları araştırmada, aile içi şiddet mağduru kırsal kesimde yaşayan 378 kadın ve kentte yaşayan 379 kadın yardım isteme, başa çıkma ve şiddetle başa çıkmada kullanılabilecek kaynakların destekleyiciliğine ilişkin algı konularında karşılaştırılmıştır. Araştırmanın sonucunda, kentsel kesimde yaşayan şiddet mağduru kadınların kırsal kesimde yaşayanlara göre daha fazla yardım 73 kaynağı kullandığı ortaya konmuştur. Buna ilâveten, kırsal kesimde yaşayan kadınların kentte yaşayan kadınlara göre yasal sistem hizmetlerini daha az destekleyici buldukları belirlenmiştir. Ayrıca problem odaklı başa çıkma stratejileriyle yasal yardım kaynaklarını kullanma ilişkili bulunmuştur. Morrison, Luchok, Richter ve Parra-Medina’nın (2006) yaptıkları araştırmanın amacı, eşlerinden şiddet gören Afrika kökenli Amerikalı kadınların informal yollarla yardım almayı düşündükleri zaman karşılaştıkları güçlükleri incelemektir. Veriler, eşi tarafından şiddet gören 15 kadınla yapılan yarı yapılandırılmış görüşmeler yoluyla toplanmıştır. Bu görüşmeler yoluyla sosyal faktörler ve kadınların yardım arama davranışını etkileyen durumlara ilişkin algıları analiz edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, kadınların informal kaynaklardan destek almak istedikleri fakat, bu kaynakların duygusal olarak destekleyici olmadığı belirlenmiştir. Ayrıca kadınlar içinde bulundukları topluluğun çoğunluğunun şiddet ilişkisini sürdürmeyi “aptallık” olarak gördüklerini eklemişlerdir. Littleton, Horsley, John ve Nelson’nun (2007) yaptıkları araştırmada, şiddete maruz kalma ve ciddi yaralanma gibi travmatik yaşantıların ardından yaklaşma ve kaçınma tarzı başa çıkma stratejilerinin kullanımı ile psikolojik stres arasındaki ilişkinin incelendiği bir meta analiz gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya, bu iki tip travmanın ardından başa çıkma stratejilerinin ele alındığı 39 çalışma incelenmiştir. Yapılan meta analiz sonucunda, kaçınma tarzı başa çıkma stratejilerinin kullanımı ile stres düzeyi arasında pozitif ve anlamlı ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Buna ilâveten, yaklaşma tarzı başa çıkma stratejilerinin kullanımı ve stres düzeyi arasında ilişki olmadığı belirlenmiştir. 74 Matheson, Skomorovsky, Fiocco ve Anisman’ın (2007) yaptıkları araştırmada, ilişkilerinde fiziksel ve/veya duygusal şiddet olan kadınların ilişkilerinde şiddet olmayan kadınlara göre stresle başa çıkmada daha çok duygusal odaklı başa çıkma stratejilerini kullandıkları; problem odaklı başa çıkma stratejilerini daha az kullanma eğiliminde oldukları belirlenmiştir. Buna ilâveten, yüksek düzeyde duygusal odaklı başa çıkma çabaları ve düşük düzeyde problem odaklı başa çıkma çabalarının daha yüksek düzeyde depresyon semptomlarını yordadığı ortaya çıkmıştır. Taft, Resick, Panuzio, Vogt ve Mechanic’in (2007) yaptıkları araştırmada, yardım isteyen şiddet mağduru kadınlarda yaklaşma ve uzaklaşma tarzı başa çıkma startejilerinin kullanımının bazı değişkenlerle ilişkisi incelenmiştir. Bu değişkenler, şiddetle ilişkili faktörler, sosyo-ekonomik ve sosyal başa çıkma kaynakları ve çocuklukta yaşanmış olan travmatik yaşantılar olarak belirlenmiştir. Araştırmanın örneklemini 388 şiddet mağduru kadının oluşturduğu araştırmanın sonucunda, maruz kalınan şiddetin sıklığı, yüksek düzeyde psikolojik agresyon ve disosiyasyonun (çözülme) uzaklaşma tarzı başa çıkma stratejilerinin kullanımının pozitif yordayıcıları olduğu ortaya çıkmıştır. Buna karşın, sosyal başa çıkma kaynaklarının varlığı (maddi ve sosyal destek, aidiyet) yüksek düzeyde yaklaşma tarzı ve düşük düzeyde uzaklaşma tarzı başa çıkma stratejilerinin kullanımı ile ilişkisi olduğu belirlenmiştir. Parker ve Lee (2007) tarafından şiddete maruz kalan 143 kadın üzerinde yapılan araştırmada; şiddet, başa çıkma ve psikolojik sağlık arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırma kapsamında, maruz kalınan şiddetin niteliği, problem ve duygusal odaklı başa çıkma, uyum duygusu ve psikolojik iyilik halini değerlendiren ölçme araçları kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, problem odaklı başa çıkma tarzının psikolojik 75 sağlık üzerinde etkisinin olmadığı, duygusal odaklı başa çıkma tarzının ise etkisinin dolaylı olduğu bulunmuştur. Bununla birlikte, uyum duygusunun şiddet mağduru kadınların psikolojik sağlığı üzerinde önemli etkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Riviere, Farber, Twomey, Okun, Jackson, Zanville ve Kaslow’un (2007) düşük gelirli Afrika kökenli Amerikalı kadınların oluşturduğu bir örneklem üzerinde yaptıkları araştırmada, eş şiddeti ve intihar eğilimi arasındaki ilişkiyi etkileyen psikolojik faktörleri incelemişlerdir. Araştırma sonucunda, intihar girişiminde bulunmayan kadınların intihar girişiminde bulunan diğer şiddet mağduru kadınlara göre şiddet karşısında daha etkili yöntemleri, daha fazla sosyal desteği kullandıkları ve madde kullanma oranlarının daha az olduğu ortaya çıkmıştır. Sabina ve Tindale’nin (2008) yaptıkları araştırmada, şiddet mağduru kadınlarda üç tip problem odaklı başa çıkma tarzının (yardım isteme, koruma kararı isteme, şiddet uygulayan kişiden uzaklaşma) yordayıcıları incelenmiştir. Yordayıcı değişkenler, şiddetin özellikleri ve başa çıkma kaynakları (kişisel, maddi ve sosyal başa çıkma kaynakları) olarak belirlenmiştir. Araştırmanın sonucunda, problem odaklı başa çıkma stratejilerinin kullanımının maruz kalınan şiddetin sayısı, şiddeti, rahatsızlık düzeyi ve kullanılan güç ve kontrol yöntemleriyle ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Buna ilaveten; genel sağlık, çalışma durumu ve sosyal destek gibi başa çıkma kaynaklarının başa çıkma stratejilerini uygulamaya koymada etkisi olduğu bulunmuştur. Meyer, Wagner ve Dutton’un (2009) yaptıkları araştırmada, şiddete maruz kalan kadınların şiddete ilişkin nedensel atıfları ve başa çıkma stratejileri arasındaki ilişki incelenmiştir. Şiddete ilişkin nedensel atıflarla bağlantılı olan eşi suçlama, şiddeti bağışlama ve eşi suçlama ile şiddeti bağışlama (kombine) altı adet başa çıkma stratejisi 76 tarafından yordanmıştır. Bu başa çıkma stratejileri; sakinleştirme, direnç gösterme, formal yardım isteme, informal yardım isteme, güvenlik plânı yapma ve yasal stratejiler olarak belirlenmiştir. Örneklemi 406 şiddet mağduru kadının oluşturduğu araştırmada, şiddet nedeniyle eşini sorumlu tutan kadınların şiddeti bağışlayan kadınlara oranla daha fazla başa çıkma stratejisini bir arada kullandığı ve bu bunların çoğunluğunu daha aktif ve yasal stratejilerin oluşturduğu ortaya çıkmıştır. Waldrop ve Resick’in (2004) aile içi şiddetle başa çıkma tarzlarına ilişkin yaptıkları derleme çalışmasında, genel olarak aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır (Waldrop ve Resick, 2004) : Son yıllarda, başa çıkma tarzlarına ilişkin araştırmaların sayısı giderek artmasına rağmen aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma tarzlarına ilişkin yapılan araştırmaların sayısı azdır. Bu örneklem üzerinde yapılan araştırmaların çoğunda şiddete maruz kalan kadınlar şiddete maruz kalmayan kadınlarla karşılaştırılmış ve sonuç olarak şiddete maruz kalan kadınların problem çözme becerilerinin yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır. Oysa ki, bu kadınların içinde bulundukları etkileşimsel koşullar içinde değerlendirilmesi ve başa çıkma araştırmalarının da bu doğrultuda yapılandırılmasına ihtiyaç vardır. Genellikle başa çıkma araştırmaları bazı değişkenler arasındaki ilişkiyi incelemektedirler. Bu durum, sadece kesitsel bir zamandaki veriyi değerlendirme olanağı sağlar. Bu nedenle, başa çıkma bir süreç olarak değerlendirilmeli ve özellikle başa çıkma üzerinde önemli etkisi olan şiddet 77 ilişkisindeki dinamikler de dikkate alınmalıdır. Bu alanda daha fazla deneysel ve boylamsal araştırmalara ihtiyaç vardır. Şiddet ilişkisini sürdürmeye devam eden kadınların daha fazla kaçınma tarzı başa çıkma stratejilerini kullanma eğilimleri vardır. Bununla birlikte, maruz kaldıkları şiddetin sıklığı ve şiddeti artıkça kadınların içinde bulundukları şiddet ilişkisini sonlandırmaya yönelik daha aktif başa çıkma yollarını denedikleri görülmektedir. Kadınların aktif başa çıkma yollarını tercih etmelerinde arkadaşlar, aile, polis ve kanunlar gibi yardım kaynaklarının etkililiği önemlidir. Bu yardım kaynaklarından olumlu yönde destek alabilen kadınlar içinde bulundukları mevcut durumu değiştirme veya gelecekte bu kaynakları daha fazla kullanabilme gücünü ve güvenini kendilerinde bulabilirler. 2.1.5.3 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Başa Çıkma Özyeterliği ile İlgili Yapılan Bazı Araştırmalar Lerner ve Kennedy’e (2000) göre şiddete maruz kalan bireylerde başa çıkma özyeterliği dikkate alınması gereken önemli bir değişkendir. Güçlü bir özyeterlik duygusu, problem çözme becerisini ve istismara uğramışlığın beraberinde getirdiği strese daha az odaklanmayı sağlar. İlk olarak, “kadına yönelik aile içi şiddet ve başa çıkma özyeterliği” arasındaki ilişkiyi ele alan bazı araştırmalar kronolojik bir sırayla verilmiştir. 78 Özer ve Bandura (1990) tarafından yapılan araştırmanın örneklemini kendini koruma programına dahil edilen 43 kadın oluşturmuştur. Yaşları 18 ila 55 olan bu kadınların % 49’u bekar, % 26’sı evli, % 19’u boşanmış ve % 2’si duldur. Bu kadınların % 38’i eş, erkek arkadaş, tanıdık veya bir yabancı tarafından fiziksel olarak tacize uğramışlardır. Kadınların % 27’si bir ya da daha fazla ilişkisinde zorla cinsel ilişkiye maruz kalmıştır. “Kendini Koruma Programı” kadınlara cinsel amaçlı saldırılara karşı kendilerini koruyabilmelerini sağlayabilecek birtakım fiziksel beceriler kazandırmayı amaçlamaktadır. Yapılan sontestler ve izleme evresinde, programa dahil olan kadınların algılanan başa çıkma özyeterliği ve düşünce kontrol yeterliliklerinin arttığı, tekrarlayan olumsuz düşüncelerinde ve kaygı düzeylerinde azalma olduğu ortaya çıkmıştır. Bu değişimlerin yanı sıra, eyleme geçme konusunda artış bunun aksine kaçınma davranışlarında da azalma olduğu gözlenmiştir. Lerner ve Kennedy (2000) tarafından yapılan araştırmada, şiddete maruz kalan kadınların yaşadıkları şiddet ilişkisini sürdürme veya bu şiddet ilişkisini terk etme kararlarını etkileyen çeşitli faktörler incelenmiştir. Bu çalışma için altı tip ilişki statüsü incelenmiştir: 1) şiddet ilişkisini sürdüren kadınlar, 2) altı ay ve daha az süredir şiddet ilişkisinden çıkmış kadınlar, 3) altı ay ve bir yıl süredir şiddet ilişkisinden çıkmış kadınlar, 4) bir yıl ve üç yıl süredir şiddet ilişkisinden çıkmış kadınlar, 5) üç yıl veya daha fazla süredir şiddet ilişkisinden çıkmış kadınlar. Araştırmanın örneklemini yukarıdaki ilişki statülerinde toplam 200 kadın oluşturmuş ve travma semptomları, başa çıkma ve şiddet ilişkisini terk etme konusundaki başa çıkma özyeterlik değişkenleri incelenmiştir. Yapılan analizler, altı aylık süredir şiddet ilişkisinden çıkmış kadınlarda uyku bozukluğu ve çözülme belirtilerinin diğer gruptaki kadınlara oranla anlamlı 79 düzeyde yüksek olduğunu; yine bu gruptaki kadınların diğer gruptaki kadınlara oranla duygu odaklı başa çıkma tarzlarını daha fazla kullandıklarını, 3. 4. ve 5. gruptaki kadınların 1. ve 2. gruptaki kadınlara göre şiddet ilişkisini terk etme konusundaki özyeterliklerinin anlamlı düzeyde yüksek olduğunu, ayrıca 2. gruptaki kadınların 3, 4. ve 5. gruptaki kadınlara göre şiddet ilişkisine geri dönme eğilimlerinin daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Johnson ve Benight (2003) tarafından yapılan araştırmada, aile içi şiddete maruz kalan kadınlar üzerinde yapılan incelemenin bu kadınlar üzerindeki etkisini sorgulamışlardır. Örneklemi son dönemlerde şiddete maruz kalmış olan 55 kadın oluşturmuştur. Katılımcıların psikolojik stres, saldırının şiddeti, başa çıkma özyeterliği ve bilişleri çeşitli ölçme araçlarıyla değerlendirilmiş ve bunun yanında kendilerine bu çalışmaya katılmalarından dolayı kazanım, beklenmedik şekilde psikolojik dengenin bozulması ve pişmanlık düzeylerini sorgulayan bir soru formu uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda, kadınların % 45’i araştırmaya katılımdan dolayı kazanım elde ettiğini , % 25’i beklenmedik şekilde psikolojik dengesinin bozulduğunu ve % 6’sı ise katılımdan dolayı pişmanlık duyduğunu ifade etmiştir. Sonuçlar, araştırmaya katılımdan dolayı beklenmedik şekilde psikolojik dengeleri bozulan kadınların kazanım elde eden kadınlara göre depresyon, travma sonrası stres bozukluğu düzeyi ve yaşam boyu karşılaştıkları travma sayısının daha yüksek olduğunu ortaya koymuş ve bu kadınların başa çıkma özyeterlik düzeylerinin de anlamlı düzeyde düşük olduğunu göstermiştir. Itzhaky ve Porat (2005) tarafından yapılan araştırmanın örneklemini İsrail’in farklı bölgelerinde bulunan sekiz sığınma evinde üç aydan daha uzun süredir yaşayan 40 kadın oluşturmuştur. Araştırmanın amacı, kadınların sığınma evine geldikleri ilk bir 80 hafta içinde ve üç ay sonra içsel kaynaklarındaki (özyeterlik ve benlik saygısı) ve sığınma evine uyum (paylaşım ve bağlanma) düzeylerindeki farklılaşmayı saptamaktır. Araştırmanın sonucunda üç ayın sonunda; kadınların benlik saygısı, kişisel yetkinlik, kurumlardan destek alma konusunda özyeterlik, iyilik hali (yaşam memnuniyeti ve umut) ve sığınma evine bağlanma düzeylerinde pozitif ve anlamlı yönde bir fark bulunmuştur. Buna ilâveten, kadınların uzmanlardan destek alma konusunda özyeterlik ve diğerleriyle paylaşım düzeylerinde anlamlı düzeyde bir fark bulunmamıştır. Görüldüğü gibi, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği konusunda yurt dışında çok az araştırma yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar genel olarak, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin TSSB belirtileri ve depresyon düzeyi ile negatif ve anlamlı bir ilişkisinin olduğunu ayrıca kadının kendisine şiddet uygulayan kişiyle olan ilişkisini sonlandırma konusunda da önemli bir içsel kaynak olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, Lerner ve Kennedy’e (2000) göre şiddet ilişkilerinde başa çıkma özyeterliğinin rolünü netleştiren bazı araştırma sonuçları olmasına rağmen bu konuya ilgili daha fazla araştırma bulgusuna ihtiyaç vardır. 2.1.5.4 TSSB, Stresle Başa Çıkma Tarzları ve Özyeterlik/Başa Çıkma Özyeterliği ile İlgili Yapılan Bazı Araştırmalar Özyeterlik kavramı tıp, spor, medya, iş yaşamı, sosyal ve politik değişim, psikoloji, psikiyatri ve eğitim gibi çeşitli alanların araştırma konusu olmuştur. Bu kavram psikoloji alanında özellikle, fobiler, depresyon, sosyal beceri, atılganlık, sigara 81 içme ve ahlaki gelişim gibi inceleme konularının odağını oluşturmuştur. Genellikle bu araştırmalarda özyeterlik ve davranış değişimi arasındaki ilişki oldukça yüksek bulunmuş ve özyeterliğin davranışın önemli bir yordayıcısı olduğu sonucuna varılmıştır (Pajares, 2002). Özyeterlik ile ilgili yurt dışında yapılan araştırmaların büyük çoğunluğunun ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimde okuyan öğrenci grupları ile yürütüldüğü görülmektedir. Bunu, genellikle bu yaş gruplarında çocuğu olan ebeveynler ve psikiyatrik tanı almış çeşitli gruplarla yürütülen araştırmaların izlediği görülmektedir. Betimsel araştırmalarda özyeterlik ile ilişkisi araştırılan başlıca değişkenler arasında performans, motivasyon, akademik başarı, sosyal ilişkiler, özsaygı, özdüzenleme, meslek seçimi, ebeveynlerin özellikleri, karar verme, amaç belirleme, stresle başa çıkma, denetim odağı, sınıf ortamı, risk alma davranışı, reddetme becerisi, psikiyatrik semptomlar, yaş, cinsiyet ve sosyo ekonomik düzeyin bulunduğu görülmektedir. Bu araştırmalardan elde edilen bulgular, özyeterlik ile performans, motivasyon, özsaygı, akademik başarı, karar verme, amaç belirleme, özdüzenleme, sosyal ilişkiler, girişkenlik becerileri, içsel denetim odağına sahip olma, ebeveynlerin özyeterliğe sahip olması ve stresle başa çıkma arasında olumlu ilişki olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, özyeterlik ile kaygı, depresyon, psikosomatik semptomlar ve risk alma davranışı arasında olumsuz ilişki saptanmıştır (Bandura, 1993). Aşağıda, özyeterlik/başa çıkma özyeterliğinin stresle başa çıkma tarzları ve TSSB belirtileri arasındaki ilişkiyi inceleyen yurt dışında yapılan bazı araştırmalar kronolojik bir sıra ile sunulmuştur. 82 Solomon, Benbenishty ve Mikulincer’in (1988) yaptıkları araştırmada, Lübnan savaşından 1 yıl ve 2 yıl sonra ölçülen travma sonrası stres bozukluğu ve genel stres belirtilerinin başa çıkma özyeterliği ile negatif ve anlamlı ilişkisi olduğu ortaya çıkmıştır. Mueller ve Major’un (1989) yaptıkları araştırmada, kürtaj sonrası kadınların bu duruma uyum sağlamalarında başa çıkma özyeterliğinin etkisi incelenmiştir. Araştırma kapsamında kürtaj geçiren 283 kadın seçkisiz olarak üç gruba atanmıştır. Birinci grup, istenmeyen gebeliğe ilişkin atıfların değiştirilmesi; ikinci grup kürtaj sonrası başa çıkamaya ilişkin inancın artırılması, üçüncü grup ise kontrol grubu (standart psikolojik danışma) olarak belirlenmiştir. Ayrıca kürtaj sonrası kadınların depresyon, ruh hali, sonuç beklentileri ve fiziksel yakınmaları da ölçülmüştür. Grup müdahalelerinin ardından yapılmış olan son testlerde 1. ve 2. gruplarda yer alan kadınların kürtaj sonrası uyum düzeylerinin kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Buna ilâveten, daha iyi uyum sağlama beceri düzeyi ve başa çıkma özyeterliği düzeyi arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Jensen, Turner ve Romano (1991), özyeterlik inançları (kişinin kendi becerilerine ilişkin yargıları) ve sonuç beklentileri (davranışların sonuçlarına ilişkin yargılar) başa çıkma davranışının önemli belirleyicileridir görüşünden yola çıkarak yaptıkları araştırmada, kronik ağrı sendromlu hastaların başa çıkma davranışını yordamada özyeterlik inançlarının etkisi incelenmiştir. Bu araştırma kapsamında, 114 kronik ağrı sendromlu hastaya, sağlığa ilişkin işlev bozukluğu, ağrı şiddeti, başa çıkma becerileri ve özeyeterlik inançlarını değerlendiren ölçme araçları uygulanmıştır. Sosyal öğrenme kuramı ve diğer benzer araştırma sonuçlarıyla paralel sonuca ulaşılan bu 83 araştırmada, bireylerin becerilerine ilişkin özyeterlik inançları ile başa çıkma çabalarının düzeyi arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Benight ve arkadaşları (1997) tarafından yapılan araştırmada, travmaya maruz kalan AIDS hastalarının fiziksel ve psikolojik işlevselliklerinde başa çıkma özyeterliğinin etkisi incelenmiştir. Bunun için Andrew kasırgası sonrasında 37 AIDS hastası erkek ve 42 herhangi bir sağlık problemi olmayan erkek karşılaştırılmıştır. Araştırmanın sonuçları, yüksek başa çıkma özyeterliği ile düşük stres düzeyi ve travma sonrası stres bozukluğu düzeyi arasında negatif ve anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Buna ilâveten, yüksek başa çıkma özyeterliğine sahip olan deneklerin sağlıklı erkeklerden oluşan kontrol grubuna oranla vücudun strese karşı verdiği tepkiyle ilişkili bir hormon olan kortizol düzeylerinin de daha düşük olduğu belirlenmiştir. Benight, Ironson, Klebe ve arkadaşlarının (1999) yaptıkları araştırmada, Andrew kasırgası sonrasında duygusal iyileşme sürecinde kişisel özelliklerin etkisini incelemişlerdir. Kayıplar, başa çıkma özyeterliği ve başa çıkma davranışı değişkenlerinin ele alındığı araştırmanın sonuçları, başa çıkma özyeterliğinin kayıpların üstesinden gelme ve etkili başa çıkma becerisi üzerinde önemli etkiye sahip bir faktör olduğunu ortaya koymuştur. Buna ilâveten, başa çıkma özyeterliğinin akut stres belirtileri ve 9 ay sonrası stres belirtileriyle negatif ve anlamlı ilişkisi olduğu belirlenmiştir. Benight, Swift, Sanger ve arkadaşlarının (1999) yaptıkları araştırmada, başa çıkma özyeterliği, kayıplar, sosyal destek ve iyimserlik değişkenlerinin Opal kasırgası sonrasında TSSB’ni yordama düzeyi incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini Florida’da kasırgaya maruz kalan olan 67 kişi oluşturmuştur. Yapılan analizler 84 sonucunda, başa çıkma özyeterliğinin genel stres ve travmayla ilişkili stresin güçlü yordayıcısı olduğu ortaya çıkmıştır. Buna ilâveten, kayıpların genel stres, sosyal destek, iyimserlik ve başa çıkma özyeterliği üzerinde doğrudan etkisi olduğu belirlenmiştir. Ayrıca yapılan analizler; başa çıkma özyeterliğinin kayıplar ve travmayla ilişkili stres, sosyal destek ve genel stres ve travmayla ilişkili stres; iyimserlik ve iki tip stres arasında aracı (mediatör) olduğunu göstermiştir. Benight ve Harper’ın (2002) yaptıkları araştırmanın amacı, Colarado’da 1996 yılında yaşanmış olan yangın ve yine aynı yıl meydana gelen su baskınının ardından her iki felâkete maruz kalan bireylerin yaşadıkları akut stres ve sonradan ortaya çıkan psikolojik stres arasındaki ilişki üzerinde başa çıkma özyeterliğinin rolü incelenmiştir. İki travma mağduru 46 kişi, ikinci felâketten sonra 3 ve 8 hafta ve tekrar 1 yıl sonra değerlendirilmiştir. Felâket sonrası 2. ve 8. haftalarda yapılan ölçümler; akut stres tepkileri ve başa çıkma özyeterliği düzeyinin felaket sonrası yaşanan stresin önemli yordayıcıları olduğunu ortaya koymuştur. Bununla birlikte, birinci ölçümdeki stres düzeyi ve felaketlerden bir yıl sonra ölçülen başa çıkma özyeterliği düzeyinin daha sonra ortaya çıkan travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ve genel stres düzeyinin önemli yordayıcıları olduğu belirlenmiştir. İkinci kez ölçülen (bir yıl sonra) travma sonrası stres bozukluğu belirtilerinde kadınların daha fazla semptom ortaya koymasından dolayı cinsiyetin de önemli bir yordayıcı olduğu görülmüştür. Buna ilâveten, birinci kez ölçülmüş olan başa çıkma özyeterliği düzeyinin ikinci kez ölçülen travma sonrası stres belirtilerini yordadığı, fakat genel stres düzeyini yordamadığı belirlenmiştir. Ayrıca başa çıkma özyeterliğinin akut stres belirtileri ve daha sonra 85 ortaya çıkan stres belirtileri arasında aracı (mediator) rolü oynadığı araştırmanın diğer bir sonucudur. Kraij, Garnefski ve Maes’in (2002) yaptıkları araştırmada, başa çıkma özyeterliği ve başa çıkma stratejilerinin stres üzerindeki etkisi incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini 194 yaşlı birey oluşturmuştur. Araştırma sonucunda başa çıkma özyeterliğinin duygusal iyilik hali, stres düzeyi ve kullanılan başa çıkma stratejileri üzerinde önemli etkisinin olduğu ortaya çıkmıştır. Yüksek başa çıkma özyeterliğine sahip olan deneklerin eylem odaklı başa çıkma stratejilerini daha fazla; buna karşın duygusal ve kaçınma tarzı başa çıkma stratejilerini daha az kullanma eğiliminde oldukları belirlenmiştir. Benight, Ironson ve Durham (2004) yaptıkları çalışmada, kendileri tarafından geliştirilmiş olan “Kasırga İle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği”nin psikometrik özelliklerini incelemişlerdir. Bu çalışma için Andrew kasırgasına maruz kalan 165, Opal kasırgasına maruz kalan 63 kişiye “Kasırga İle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği” ile birlikte iyimserlik, sosyal destek, stres ve yaşam kaynaklarının kaybının değerlendirildiği ölçme araçları uygulanmıştır. Uygulamalar sonunda yapılan faktör analizinde, “Kasırga İle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği”’nin tek boyutlu olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca, her iki örneklemde de ölçeğin iyimserlik ve sosyal destek alma ile pozitif ve anlamlı ilişkisinin olduğu, bunun aksine genel stres, travmatik stres ve yaşam kaynaklarının kaybı ile de negatif ve anlamlı ilişkisinin olduğu belirlenmiştir. Benight ve arkadaşlarının (2006) yaptıkları araştırmanın örneklemini Oklahoma bombalanma olayına maruz kalmış olan 26 kurban oluşturmuştur. Araştırma, bir trajedi sonrasında başa çıkma özyeterliğine ilişkin yargıların travma sonrası stresi yordamadaki 86 önemine odaklanmıştır. Araştırmada; gelir düzeyi, sosyal destek, ölüm tehditi ve yaşam kaynaklarının kaybı değişkenleri sabit tutulmuş ve bombalama olayından iki ay sonra örneklemdeki bireylerin başa çıkma özyeterliklerine ilişkin yargıları değerlendirilmiştir. Araştırmanın sonucunda, başa çıkma özyeterliğe ilişkin yargıların travmayla ilişkili stres üzerinde önemli etkiye sahip olduğu hipotezi desteklenmiştir. Buna ilâveten, yaşam kaynaklarının kaybı ve sosyal destek algısı değişkenleri sabit tutulup bombalama olayından 1 yıl sonra ölçülen başa çıkma özyeterliği yargılarının da travmayla ilişkili stres üzerinde önemli etkisinin olduğu ortaya çıkmıştır. Chesney ve arkadaşları (2006), bireylerin yaşam zorluklarıyla başa çıkmada algılanan özyeterlik düzeyini ölçmek amaçlı geliştirdikleri 26 maddelik “Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği”nin psikometrik özelliklerini incelemişlerdir. Araştırmanın örneklemini AIDS hastası ve depresif ruh hali olan 348 eşcinsel erkek oluşturmuştur. Yapılan faktör analizinde ölçek, üç faktörden oluşan 13 madde olarak son halini almıştır. Bu faktörler; problem odaklı başa çıkmayı kullanma (6 madde), rahatsızlık verici duygu ve düşünceleri durdurma (4 madde); arkadaş ve aileden sosyal destek alma (3 madde) olarak bulunmuştur. Alt ölçeklerin iç tutarlık katsayıları sırasıyla .91, .91 ve .80 olarak belirlenmiştir. Buna ilâveten, yordama geçerliği analizleri problem odaklı ve duygusal odaklı başa çıkma tarzının kullanımının zaman içinde azalan psikolojik stres düzeyi ve artan iyilik hali üzerinde yordayıcı etkisi olduğunu göstermiştir. Karademas’ın (2006) yaptığı araştırmanın örneklemini yaş ortalamaları 41.57 olan 201 yetişkin oluşturmuştur. Araştırmanın sonuçları, iyimserliğin özyeterlik ve sosyal destek arasında aracı (mediator) görevi gördüğünü ve yine iyimserliğin günlük duygusal destek ve özyeterlik tarafından yordandığını göstermiştir. 87 Hulberti ve Morrison’un (2006) yaptığı araştırmada, gönüllü ve profesyonel geçici bakım hizmeti veren bireylerin stres düzeyleri üzerinde iyimserlik, özyeterlik ve sosyal desteğin etkisi incelenmiştir. Araştırma kapsamına 18 gönüllü, 18 profesyonel geçici bakım hizmeti veren denek alınmış ve iki grup yukarıdaki değişkenler açısından karşılaştırılmıştır. Araştırmanın sonucunda, her iki grupta da iyimserlik yüksek düzeyde özyeterlik, düşük düzeyde stres ve yüksek düzeyde sosyal destek memnuniyeti ile ilişkili bulunmuştur. Levin ve Ilgen’in (2007) yaptıkları araştırmanın örneklemini bir madde bağımlılığı tedavi programına dahil olan 2596 erkek oluşturmuştur. Denekler, tedavinin başlangıcı, orta dönemi ve beş yıl sonrasındaki izleme döneminde değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, düşük özyeterlik düzeyi ile bilişsel kaçıma stratejilerinin kullanımı arasında negatif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu ve bu durumun sağlıksız alkol kullanımı eğilimine katkıda bulunduğu ortaya konmuştur. Buna karşın, özyeterlik düzeyi yükseldikçe bilişsel kaçınma stratejilerinin olumsuz etkilerinde de azalma olduğu gözlenmiştir. Dahlbeck ve Lightsey’in (2008) yaptıkları araştırmanın örneklemini 42 engelli çocuk oluşturmuştur. Çocuklara başa çıkma tarzları, özyeterlik, benlik saygısı, kaygı ve yaşam memnuniyetini değerlendirmek üzere ölçme araçları uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda, duygu yönelimli başa çıkma ve benlik saygısının yaşam memnuniyetini; kaçınma tarzı başa çıkma, özyeterlik ve benlik saygısının kaygı düzeyini yordadığı ve benlik saygısının özyeterlik ve kaygı arasında aracı (mediator) görevi gördüğü ortaya çıkmıştır. 88 Trouillet, Ganab, Lourel ve Fort’un (2009) yaptıkları araştırmada, özyeterlik, sosyal destek memnuniyeti ve algılanan stres değişkenleri üzerinde yaşın yordayıcı etkisi incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini yaşları 22 ile 88 arasında değişen yetişkinler oluşturmuştur. Araştırmanın verileri, “Genel Özyeterlik Ölçeği”, “Geriyatrik Depresyon Ölçeği”, “Sosyal Uyum Ölçeği” ve “Başa Çıkma Yolları Listesi” kullanılarak elde edilmiştir. Araştırmanın sonucunda, yaş değişkeninin problem odaklı veya duygusal odaklı başa çıkma tarzını kullanmayı yordamadığı ortaya çıkmıştır. Buna ilâveten, problem odaklı başa çıkma tarzının özyeterlik ve sosyal destek tarafından yordandığı; duygusal odaklı başa çıkma tarzının ise sosyal destek memnuniyeti ve algılanan stres tarafından yordandığı belirlenmiştir. Rees ve Freeman’ın (2009) yaptıkları araştırmada, sosyal destek ile iş performansı arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini yaş ortalaması 23.13 olan 197 çalışan oluşturmuştur. Araştırma kapsamında katılımcılara stres vericiler, sosyal destek ve özyeterliğin değerlendirildiği ölçme araçları uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda, sosyal desteğin stres vericilerle iş performansı arasında aracı (moderatör) görevi gördüğü belirlenmiştir. Ayrıca sosyal desteğin artan özyeterlik ile ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Smith, Strachan ve Buchwald’ın (2009) yaptıkları araştırmanın amacı, kronik ağrı ve kronik yorgunluk sendromu olan hastalarda başa çıkma tarzları ve özyeterlik arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın örneklemini 138 kronik ağrı ve/veya kronik yorgunluk sendromu tanısı konmuş hasta oluşturmuştur. Araştırmanın sonucunda hastalarda, duygusal odaklı başa çıkma tarzlarının kullanımı ve özyeterlik düzeyi arasında negatif yönde anlamlı bir ilişkinin olduğu; buna karşın problem odaklı başa 89 çıkma tarzlarının kullanımı ve özyeterlik arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Shen’in (2009) yaptığı araştırmanın amacı Çin’li öğretmenlerin stres karşısında kullandıkları başa çıkma stratejilerini ve özyeterlik, sosyal destek ve stresle başa çıkma stratejileri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırma kapsamında yaşları 20 ila 49 olan, 193 erkek ve 337 kadın öğretmene çeşitli ölçme araçları uygulanmıştır. Uygulanan ölçekler Genel Özyeterlik Ölçeği, Sosyal Destek Ölçeği, Başa çıkma Stratejileri Ölçeği’dir. Araştırma sonuçları şöyle sıralanabilir: a) genel özyeterlik ve sosyal destek algılanan stres düzeyini ve sosyal destek genel özyeterlik düzeyini önemli ölçüde yordamaktadır, b) aktif başa çıkma stratejilerinin kullanımı ve olumlu düşünmenin genel özyeterlik ve sosyal destek üzerinde önemli etkisi vardır, c) rekabetin olduğu aktivitelerden uzak durma ve geri çekilme tarzı başa çıkma stratejilerinin kullanımının genel özyeterlik üzerinde önemli etkileri vardır, d) duygusal gerekçelerle sosyal destek arama, geri çekilme davranışlarının kullanımının özyeterlik, sosyal destek ve algılanan stres üzerinde ayrı ayrı doğrudan ve yordayıcı etkileri vardır, e) inkar ve dine sığınmanın algılanan stres üzerinde pozitif ve doğrudan etkisi vardır. Nicholls, Polman ve Levy’in (2010) yaptıkları araştırmanın amacı, sporcularda; a) başa çıkma özyeterliği ve kişisel performans, b) başa çıkma özyeterliği ve yarışma öncesi anksiyete; c) yarışma öncesi anksiyete ve kişisel performans arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın örneklemini yaşları 16 ilâ 34 olan 307 (252 erkek, 55 kadın) atlet oluşturmuştur. Tüm katılımcılar, yarışma öncesi başa çıkma özyeterliği ile anksiyete ölçeğini ayrıca, yarışma sonrası kişisel performans ölçeği doldurmuşlardır. Yapılan analizler sonucunda, başa çıkma özyeterliği ile hem somatik hem de bilişsel 90 anksiyete arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bununla birlikte atletlerde, somatik ve bilişsel anksiyetenin kişisel performansı yordamadığı sonucuna da ulaşılmıştır. Posadzki, Stockl, Musonda ve Tsouroufli (2010) tarafından yapılan araştırmada, Polonya’daki üniversite öğrencilerinin sağlık tutumları, uyum duygusu, iyimserlik düzeyi incelenmiş ve bu değişkenler arasındaki ilişki araştırılmıştır. Araştırmanın örneklemini beş ayrı fakültede eğitimine devam eden ve tesadüfi yolla seçilmiş olan 455 öğrenci oluşturmuştur. Araştırmanın sonucunda sağlık tutumları, uyum, iyimserlik ve özyeterlik düzeyleri arasında pozitif ve anlamlı bir ilişkinin olduğu ortaya konmuştur. Colodro, Godoy-Izquierdo ve Godoy’un (2010) yaptıkları araştırmada, 1980 yılında sadece AIDS ve depresyonu olan erkeklere yönelik geliştirilmiş ve uygulanmış olan “Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği” (Coping Self Efficacy Scale), toplum içinde yaşayan herhangi bir sağlık problemi olmayan kadın ve erkeklerin başa çıkma özyeterlik düzeylerini ölçmek amacıyla yeniden revize edilmiş ve ölçeğin psikometrik özellikleri incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini İngiltere’de yaşayan 121 kadın ve 58 erkek (ağırlıklı 30 ilâ 50 yaş) oluşturmuştur. Araştırma kapsamında, katılımcılara “Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği”nin (Coping Self Efficacy Scale) yanı sıra, stres durumlarında özyeterlik düzeyini ölçen bir başka ölçme aracı olan “Stres İle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği” (The Coping with Stres Self Efficacy Scale) uygulanmıştır. Uygulamanın ardından yapılan faktör analizinde, ölçeğe ait üç boyut bulunmuştur. Yapılan güvenirlik analizinde ölçeğin genel iç tutarlığı .94 olarak bulunmuştur. Alt boyutlara ait iç tutarlık puanları ise sırasıyla “Problem Odaklı Başa Çıkma Özyeterliği” alt boyutu için .91; “Duygusal Odaklı Başa Çıkma Özyeterliği” alt boyutu için .91 ve 91 “Sosyal Destek İçin Özyeterlik” alt boyutu için ise .85 olarak bulunmuştur. Bunlara ilâveten, cinsiyet ve sağlık durumunun başa çıkma özyeterliğine ilişkin bireysel farklılıklarda iki önemli değişken olduğu belirlenmiştir. Ayrıca kadınların, sosyal desteğe ilişkin özyeterlik inançlarının erkeklere oranla çok daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, sağlıklı deneklerin özyeterlik inançlarının herhangi bir hastalığı olanlara oranla daha yüksek olduğu araştırmanın diğer bir sonucudur. Görüldüğü gibi, genel olarak başa çıkma özyeterliği konusunda yapılan araştırmalar belli başlı travmatik yaşantılara maruz kalan bireylerin başa çıkma özyeterlik düzeylerinin diğer bazı değişkenlerle ilişkisini incelemeye veya bu değişkenlerin başa çıkma özyeterliği üzerindeki yordayıcı gücünü belirlemeye odaklanmıştır. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların yanı sıra AIDS hastaları, sporcular, kronik ağrı sendromlu hastalar, kaza geçirenler, madde bağımlıları, bombalama, kasırga gibi felaketlere veya savaşa maruz kalan bireyler başa çıkma özyeterliği araştırmalarının örneklemini oluşturmuşlardır. Ayrıca depresyon, kaygı, akut stres ve TSSB, stresle başa çıkma tarzları, iyilik hali, iyimserlik ve benlik saygısı, başa çıkma özyeterliği ile birlikte ağırlıklı ele alınan değişkenler olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, çeşitli travmatik yaşantılar karşısında başa çıkma özyeterliğini değerlendiren ölçme araçlarının geliştirilmesi de bu alanda yapılan çalışmaları içermektedir. Bunlara ilaveten, aile içi şiddetle başa çıkma tarzları ve başa çıkma özyeterliliğinin birlikte ele alındığı araştırmaların çok az olduğu, bu konuları içeren araştırmaların son dönemlerde yapılmaya başlandığı da göze çarpmaktadır. 92 2.1.6 Konu İle İlgili Yurt İçinde Yapılan Bazı Araştırmalar Burada, konu ile ilgili yurt içinde yapılan bazı araştırmalar; “kadına yönelik aile içi şiddet-kadına yönelik aile içi şiddet ve TSSB”; “kadına yönelik aile içi şiddet ve stresle başa çıkma tarzları” ve “başa çıkma özyeterliği- özyeterlik ve stresle başa çıkma tarzları” olmak üzere üç kısımda verilmiştir. 2.1.6.1 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve TSSB ile İlgili Bazı Araştırmalar Altınay ve Arat’a (2008) göre Türkiye’de 1980’lerden bu yana kadınlara ve toplumsal cinsiyete yönelik araştırmalar yaygınlaşmış, hem beşeri ve sosyal bilimler alanını hem de toplumsal algıyı dönüştüren ve zenginleştiren çalışmalara imza atılmıştır. Ancak yapılan akademik çalışmalar, ağırlıklı olarak feminist tarih yazımı, edebiyat, emek ve çalışma hayatında kadınların konumu, İslam-başörtüsü konuları, kadınların siyasal katılımı ve kadın hareketinin demokrasiye katkıları alanlarında yoğunlaşmış, şiddet konusu çok eksik kalmıştır. Bununla birlikte, son yıllarda yapılan araştırmalar ülkemizde kadına yönelik aile içi şiddetin yaygın bir sorun olduğunu ortaya koymuştur (Şen ve Sevil, 2007; Batı, 2007). Aşağıda ülkemizde kadına yönelik aile içi şiddet ile kadına yönelik aile içi şiddet ve TSSB ilişkisini inceleyen bazı araştırmalar kronolojik bir sıra ile özetlenmiştir. Uz’un (1989) yaptığı araştırma, ilkokulda eğitim gören 40 öğrencinin annesi ile yürütülmüş, veriler araştırmacı tarafından hazırlanan bir yapılandırılmış görüşme formu, “Çatışmayla Baş etme Taktikleri Ölçeği (CTS)”, “Achenbach Çocuk Davranış Listesi” 93 ile toplanmıştır. Araştırma sonucunda, eşler arası şiddet düzeyi ile çocuğa yönelik şiddet arasında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Buna ilâveten, eşler arası şiddet düzeyi ile çocuğun davranış problemleri düzeyi arasındaki ilişki de anlamlı bulunmuştur. Ayrıca ebeveynden çocuğa yönelik şiddet düzeyi ile çocuk davranış problemleri arasında da anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Araştırmanın bir diğer sonucu ise şiddet düzeyi yüksek olan gruptaki ailelerin sorun çözmede sözel ve fiziksel şiddet tiplerini kullandıkları ortaya çıkmıştır. Düşük ve yüksek şiddet düzeylerindeki ailelerin son bir yılda başlarından geçen yaşam olayları açısından sadece gebelik ve eşin ailesiyle tartışma konularında farklılık gösterdiği, her iki olgunun da şiddet düzeyi yüksek ailelerde daha sıklıkla yer aldığı bulunmuştur. Bunlara ilâveten, araştırmanın diğer sonuçlarına göre eşleri tarafından şiddete maruz kalan kadınların % 60’ı olayı kabullenirken, % 40’ı kabullenmediğini ifade etmiştir. Ayrıca kendi ailesinde şiddet bulunmayan kadınların yarısı olayı kabullendiğini, diğer yarısı ise kabullenmediğini belirtmiştir. Şiddetin nedenleri sırasıyla kıskançlık, itaatsizlik, alkol, parasızlık, kumar ve eşin ailesi ile tartışma olduğu saptanmıştır. Kadınların %70’inin evden kaçmasına ve % 45’inin ayrılmayı düşünmesine rağmen örneklemde boşanma olayına rastlanmamıştır. Oral, Binici, Büyükçelik ve Yazar’ın (1997) yaptıkları araştırmada, Ankara Üniversitesi Kriz Merkezine eş sorunu nedeniyle başvuran 127 vaka içerisinden fiziksel şiddet öyküsü olan 23 vaka incelenmiştir. Araştırma sonucunda, merkeze fiziksel şiddet nedeniyle başvuran danışanların tümünün kadın olduğu ve evlilik öncesi tanışma süresi de dahil olmak üzere birlikteliklerinin ilk yıllarında da fiziksel şiddet ve bunun yanı sıra sözel şiddete maruz kaldıkları belirlenmiştir. Buna ilâveten, iki danışanın öyküsü 94 kapsamlı olarak incelenmiş ve bu danışanlarla düzenli görüşmeler yapılmıştır. Her iki olgudaki benzer özellikler; eşlerin yüksek eğitimli olması, yetiştikleri ailelerde de şiddet olması, danışanların fiziksel yakınmalar ve depresif belirtiler göstermeleri; fiziksel şiddetle birlikte sözel şiddete de maruz kaldıkları ve eşlerin davet edildikleri halde görüşmeye gelmemeleri olarak bulunmuştur. Ayrancı, Günay ve Ünlüoğlu’nun (2002) yaptıkları araştırmada, kadınların hamilelik döneminde aile içi eş şiddetine maruz kalma sıklığını ve uğradıklar şiddetin türünü belirlemek hedeflenmiştir. Araştırma, Nisan 2001 – Haziran 2001 tarihleri arasında Eskişehir’de bir sağlık kuruluşuna başvuran, görüşme anında ya da geçmişinde en az bir kez hamilelik öyküsü olan kadınlar üzerinde yapılmıştır. Kadınlara, araştırmacılar tarafından geliştirilen, ev içi şiddetin sıklığı, türleri, şiddete maruz kalan ve uygulayanların özellikleriyle ilgili bir anket uygulanmıştır. Belirtilen sürede görüşülen ve hamilelik öyküsü olan 154 kadının 110 (%71.4)’ü hamilelik sırasında eşi tarafından fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet türlerinden birine ya da daha fazlasına maruz kaldığını belirtmiş ve sırasıyla psikolojik şiddet oranı % 99.1 (109 kişi), fiziksel şiddet oranı % 36.4 (40 kişi) ve cinsel şiddet oranı ise % 5.4 (6 kişi) olarak bulunmuştur. Araştırmada, hamilelik sırasında kadınların şiddete uğrama oranının yüksek olduğu, şiddetin yaş, yerleşim yeri, eğitim, meslek gibi demografik, ekonomik, sosyal ve kültürel farklılıklardan bağımsız olarak her seviyedeki ailelerde yaşanabildiği, kadınların çoğunun başta ekonomik yetersizlikler olmak üzere toplum baskısı, korku ve gidecek yerin olmaması gibi etkenler nedeniyle evliliğe katlandıkları sonuçlarına varılmıştır. 95 Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2003) tarafından yapılan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın sonuçlarına göre kadınların % 39’u kadının yemeği yakması, kocasına karşılık vermesi, parayı gereksiz yere harcaması, çocukların bakımını ihmal etmesi, cinsel ilişkide bulunmayı reddetmesi gibi nedenlerin herhangi birisine bağlı olarak eşlerinin kendilerine fiziksel şiddet uygulayabileceğini kabul etmektedir. Türk kadınları arasında fiziksel şiddet görmek için en geçerli neden, kocaya karşılık vermektir (% 29). Evlilerin, çocuk sayısı beşten fazla olanların, genç kadınların, kırsal bölgede yaşayan kadınların ve eğitimsiz kadınların fiziksel şiddeti daha fazla içselleştirdiği araştırmanın diğer sonuçları arasındadır. Mayda ve Akkuş’un (2003) yaptıkları araştırmada, 116 evli kadına ev ziyaretleri yoluyla ulaşılmış ve bu kadınlara demografik özellikler ve aile içi şiddet hakkında sorular içeren anketler uygulanmıştır. Araştırmanın sonucunda, fiziksel şiddet oranı % 41,4; duygusal şiddet oranı % 25,9; cinsel şiddet oranı % 8,6; herhangi bir kontrol edici davranışa maruz kalma oranı % 77,6 ve hayatının herhangi bir döneminde fiziksel şiddete uğrama oranı ise % 50,9 olarak bulunmuştur. Fiziksel şiddete maruz kalma; kadınların ve eşlerinin öğrenim düzeyleri, kadının “kocalarının eşlerini gerekirse dövebileceği” fikrinde olması ve kadının doğum yeri ile ilişkili, fakat kocalarının doğum yeri ile ilişkisiz bulunmuştur. Dişçigil’in (2003) yaptığı araştırmada, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri polikliniğine başvuran eşinden fiziksel şiddet gören kadın hastalardaki psikiyatrik bozukluklar, özgüven, evlilik ilişkileri ve cinsel yaşamları araştırılmıştır. Elde edilen veriler başka bir travma ve eş şiddeti yaşamayan psikiyatrik hastalardan oluşan kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Araştırmaya eşi tarafından şiddet gören 50 ve kontrol grubu 96 olarak travma saptanmayan 30 kadın hasta alınmıştır. İki gruba; yarı yapılandırılmış görüşme çizelgesi, DSM-IV 1. eksen bozuklukları için yapılandırılmış klinik görüşme çizelgesi, benlik saygısı envanteri, evlilik ilişkisi soru formu, cinsel öykü formu uygulanmıştır. Eşinden fiziksel şiddet gören gruba TSSB’nun özelliklerini saptamak için kontrol grubundan farklı olarak TSSB ölçeği uygulanmıştır. Araştırmada, dört varsayım test edilmiştir. İlk varsayımda, psikiyatri polikliniğine çeşitli ruhsal sorunlarla başvuran evli kadınlar arasında eş şiddetine maruz kalanların çoğunluğunun bu durumu ilk adımda açıklamadığı, ancak bu konuda soru sorulduğunda açıkladıkları ifade edilmiştir. Bu araştırmada aile içi şiddete maruz kalan kadınların çoğunun, daha önce başvurdukları sağlık kurumlarında şiddet deneyimlerinden bahsetmemiş olduğu, yalnızca kendilerine bu konuda soru sorulan kişilerin konuyu doktoruna açıkladığı ve çalışmaya katılan kadınların sadece %12’sinin başvuru nedeninin şiddet olduğu ortaya konmuştur. İkinci varsayım, eş şiddetine maruz kalan kadınlar arasında en sık olarak TSSB tanısına rastlanacağı yönündedir. Araştırmanın örneklemini oluşturan aile içi şiddete maruz kalan kadınlara en sık majör depresif bozukluk (% 68) tanısı konmuştur. TSSB tanısı ikinci sırada (% 58) bulunmuştur. İki tanı yüksek oranda (% 46) birlikte görülmüştür. Üçüncü olarak, eş şiddetine maruz kalan kadınlarda depresyon ve intihar girişimlerinin, eş şiddetine maruz kalmayanlara göre yüksek olacağı varsayılmıştır. Mevcut majör depresyon, kontrol grubunda ve şiddete maruz kalan kadınlarda eşit orandadır (% 67-68). Bununla birlikte, eş şiddetine maruz kalan kadınlarda geçirilmiş depresyon oranı, şiddet görmeyen kadınlardan belirgin olarak yüksektir (% 52- % 20). Ayrıca, şiddet mağduru kadınların % 18’inde intihar girişimi öyküsü bulunurken, kontrol grubunda intihar girişimi öyküsü bildirilmemiştir. Dördüncü varsayım, eş 97 şiddetine maruz kalmanın kadının özgüvenini, evlilik ilişkisinden aldığı doyumu ve cinsel yaşamını da olumsuz yönde etkileyeceği yönündedir. Araştırma sonuçları bu varsayımı da doğrulamıştır. Yaşan ve Gürgen’in (2004) yaptıkları araştırmada, yeni açılan bir “Kadın Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık” merkezine ilk üç ayda başvuran kadınların sosyodemografik özellikleri, sorun alanları ve intihar eğilimleri incelenmiştir. Merkeze başvuran kadınların % 55’inin 26-36 yaş grubu kadınlardan oluştuğu ve başvuranların % 80’inin çalışan kadınlar olduğu belirlenmiştir. En fazla başvuru nedenin aile içi şiddeti de içeren sorunlar olduğu ve başvuranların % 65.4’ünün intiharı düşündüğü ve/veya en az bir kez intihar girişiminde bulunduğu araştırmanın sonuçları arasındadır. Buna ilâveten, aile içi sorunlar ve intihar eğilimi arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Arslan, Yarımoğlu, Çekin ve Hilal’in (2005) yaptıkları araştırmada, eşi tarafından fiziksel şiddete uğraması nedeniyle Adli Tıp Kurumu Adana Şube Müdürlüğü’ne rapor almak üzere gönderilen 64 kadına yüz yüze görüşülerek anket uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, şiddete maruz kalan kadınların % 39’unun 20-30 yaş grubunda olmasına karşın, tüm yaş gruplarında şiddet olayının mevcut olduğu görülmüştür. Bununla birlikte, şiddet mağduru kadınların % 62.5’inin ilkokul mezunu, % 64’ünün ev hanımı olduğu; % 45.3’ünün görücü usulü ile evlendiği, % 47.8’inin evliliğin ilk ayında şiddete maruz kaldığı ve bu şiddetin artarak devam ettiği araştırmanın sonuçları arasındadır. Ergin, Bayram, Alper, Selimoğlu ve Bilgel’in (2005) yaptıkları araştırmada, metropollerde yaşayan kadınlar arasındaki aile içi şiddete maruz kalma yaygınlığı, bu 98 kadınların maruz kaldıkları şiddetin türü, sıklığı ve nedenleri incelenmiştir. Araştırma kapsamına 50 sağlık kuruluşuna çeşitli nedenlerle başvuran 18 yaş ve üstü kadınlar dahil edilmiştir. 1010 kadınla yapılan yüz yüze görüşmeler sonucunda, aile içi şiddete maruz kalmanın eğitim düzeyi ile anlamlı derecede ilişkili olduğu ortaya çıkmıştır. Buna göre okuma yazma bilmeyen kadınların aile içi şiddete maruz kalma düzeylerinin üniversite ve daha üst düzeyde eğitim gören kadınlara oranla 2.6 kat yüksek bulunmuştur. Bunun aksine kadının yaşı, mesleği, evlilik süresi ve ailenin geliri ile aile içi şiddete maruz kalma arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır. En sık karşılaşılan şiddet tipi incelendiğinde ise fiziksel şiddet birinci sırada yer almış, ardından bunu psikolojik şiddet izlemiştir. Ayrıca aile içi şiddete maruz kalan kadınlar arasında düşük eğitim ve gelir düzeylerine sahip olanların her türlü şiddet türünü sıklıkla yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Güler, Tel ve Tuncay’ın (2005) yaptıkları araştırmada, kadının aile içinde yaşanan şiddete bakışını belirlemek amaçlanmıştır. Araştırmanın evrenini Sivas İli Alibaba Mahallesinde oturan yaşları 15-49 arasında olan 162 evli kadın oluşturmuştur. Evrenin tamamı örneklemi oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak literatürden yaralanılarak araştırmacılar tarafından oluşturulan soru formu kullanılmıştır. Soru formları kadınlarla yüz yüze görüşülerek uygulanmıştır. Verilerin analizinde yüzdelik kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesi sonucunda, kadınların % 40,7’si aile içi şiddete maruz kaldıklarını, bunların % 91’i eşi, %19,7’si eşinin ailesi tarafından şiddet gördüğünü belirtmiştir. Kadınların % 56,9’u aile içinde şiddet uygulayanların erkekler olduğunu, şiddetin en çok kadınlara (% 59,8) ve çocuklara (% 32,4) uygulandığını ifade etmiştir. Çalışmaya katılan kadınların büyük bir bölümünün (% 59,7) şiddeti “fiziksel 99 şiddet” olarak tanımladıkları ve ekonomik yetersizliğin (% 58,8) aile içi şiddeti artıran en önemli neden olduğunu ifade ettikleri belirlenmiştir. Yanıkkerem ve Saruhan’ın (2005) yaptıkları araştırma, 15 ve 49 yaş arasındaki kadınların aile içi şiddete ilişkin görüşlerini belirlemek ve şiddete maruz kalma durumlarını incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemi, Evka-4 Sağlık Ocağı Bölgesi’nde yaşayan 15-49 yaşlarında evli 3218 kadından 345 kadın seçilerek oluşturulmuştur. Verilerin toplanmasında araştırmacı tarafından geliştirilen anket formu ve kadına yönelik aile içi şiddeti belirleme ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, kadınların % 35.07’sinin eşleri tarafından dövüldüğü, %12.47’sinin fiziksel şiddet nedeniyle yaralandığı, % 19.23’ü gebelik döneminde eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığı, % 40.58’i eşi tarafından cinsel ilişkiye zorlandığını ifade etmiştir. Bununla birlikte, yüksekokul mezunu kadınların tüm şiddet faktörlerinde diğer kadınlara oranla daha düşük puan aldığı belirlenmiştir. Buna ilâveten, 15 yaşın altında evlenen, imam nikahlı, sosyal güvencesi olmayan ve düşük gelirli kadınların diğerlerine oranla daha fazla şiddete maruz kaldıkları ortaya çıkmıştır. Ayrıca, erkeklerde eğitim düzeyi artıkça eşlerine uyguladıkları şiddetin azaldığı, bunun aksine her gün alkol kullanan erkeklerin eşlerine daha fazla şiddet uyguladıkları belirlenmiştir. Bununla birlikte, şiddete maruz kalan kadınlarda yemek alışkanlıklarında düzensizlikler, uyku bozuklukları, adet düzensizliği, halsizlik, güçsüzlük ve cinsel istek azlığının yüksek düzeyde görüldüğü araştırmanın diğer sonuçları arasındadır. Çetiner (2006) tarafından yapılan araştırmada, Ankara’da kadın ve gençlerle ilgili çalışmalar yürüten Çağdaş Kadın ve Gençlik Vakfı’na ve şiddete maruz kalan kadınlara hukuk danışmanlığı hizmeti veren Ankara Barosu Kadın Danışma Merkezi’ne 100 aile içi şiddet nedeniyle başvuran kadınların intihar olasılığı ve cinsel yaşamları incelenmiştir. Elde edilen veriler aynı kurumlara farklı nedenlerle başvuran şiddete maruz kalmayan kadınlar ve bu kurumlarda çalışan kadınlardan oluşan kontrol grubuyla karşılaştırılmıştır. Araştırma kapsamına eşi tarafından şiddet gören 60 kadın ve kontrol grubu olarak şiddete maruz kalmayan 32 kadın olmak üzere toplam 92 katılımcı dahil edilmiştir. Kadınların intihar olasılığı düzeylerini ölçmek amacıyla “İntihar Olasılığı Ölçeği” ve cinsel sorun düzeylerini ölçmek için ise “Golombock-Rust Cinsel Doyum Ölçeği” kullanılmıştır. Kadınlarla ilgili demografik özellikler ve aile içi şiddete ilişkin bilgiler araştırmacı tarafından oluşturulan “Kişisel Bilgi Formu” ile elde edilmiştir. Araştırmanın sonucunda, demografik özelliklerin şiddete maruz kalma üzerinde etkisinin olmadığı bulunmuştur. Şiddet uygulayan erkeklerin özelliklerine bakıldığında ise her yaştan, eğitim durumundan ve meslekten erkeklerin şiddet uygulayabildiği görülmüştür. Buna ilâveten, şiddete maruz kalan kadınların intihar olasılığı ve cinsel sorun düzeyleri şiddete maruz kalmayan kadınlara göre daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca şiddetin cinsellikte sıklıkla yaşanması; iletişim ve doyumu olumsuz yönde etkilediği ve bu kadınların vajinusmus, anorgasmi gibi cinsel sorunları şiddete maruz kalmayan kadınlara göre daha fazla yaşadıkları belirlenmiştir. Işıloğlu’nun (2006) yaptığı araştırmada, anksiyete ve depresyon tanısıyla poliklinikten izlenen evli kadınların evlilik yaşamlarında şiddetin varlığı, hastaların sosyodemografik özellikleri, eş uyumu ve hastalıklarının şiddeti karşılaştırılmıştır. Araştırma kapsamında, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi psikiyatri polikliniklerine yeni başvuran ve anksiyete ya da depresyon tanısı ile izleme alınan 100 evli kadına, sosyodemografik form, aile içi şiddet formu, Hamilton depresyon ve 101 anksiyete formları ile çift uyum ölçeği uygulanarak elde edilen veriler karşılaştırılmıştır. Araştırma sonucunda, aile içi şiddet ile ilgili olarak düşük sosyo-ekonomik düzey, ikinci derecede akraba yanında yetişmiş olma, yetişilen ortamda fiziksel ve sözel şiddete maruz kalma, sosyal yaşamdan memnun olmama, evlilik öncesi flört etmeme, aile baskısı ile karşıdaki kişiyi tanımadan evlenme, eşin ailesiyle sorun yaşama, eşin alkol ve madde bağımlısı olması, eşin psikiyatrik hastalık öyküsünün olması ve evliliğinden memnun olmama şiddeti artıran faktörler olarak belirlenmiştir. Buna ilâveten, şiddeti artıran sebeplerin çift uyumunu bozarak kişinin anksiyete ve anksiyeteye bağlı hastalıklar ile majör depresyon eğilimini de artırdığı; bu durumların ise eşler arası çatışmaları artırarak şiddeti ve çiftlerin uyum bozukluğunu derinleştirdiği tespit edilmiştir. Karataş, Derebent, Yüzer, Yiğit ve Özcan’ın (2006) yaptıkları araştırma, Mersin’de Hüseyin Dağlı Sağlık Ocağı’nın hizmet verdiği Çiftlikköy beldesinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini Hüseyin Dağlı Sağlık Ocağı’nın hizmet verdiği bölgede oturan evli kadınlar, örneklemini ise Mersin Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü öğrencilerinin saha uygulamasında ev ziyareti yaptıkları evli ve araştırmaya katılmayı kabul eden 265 kadın oluşturmuştur. Veriler, araştırmacılar tarafından geliştirilen anket formuyla toplanmıştır. Araştırmanın sonucunda, kadınların % 69.4’ünün şiddeti “dayak” olarak tanımladıkları ve % 32.2’sinin kadınların güçsüz oldukları için şiddete maruz kaldıklarını düşündükleri belirlenmiştir. Ayrıca, kadınların % 60’ı çevrelerindeki ailelerde aile içi şiddet olduğunu belirtirken, kendi ailesinde şiddet olduğunu söyleyenler % 35.1 olarak bulunmuştur. Ailesinde şiddet olduğunu belirten kadınların en fazla 25-34 yaş grubunda (% 44.8), 102 okur-yazar ve okur yazar olmayan (% 37), geniş ailede yaşayan (% 50), evlilik süresi 14-17 yıl arası olan (% 48.6) ve istemeden görücü usulü ile evlenen kadınlar (% 56.8) olduğu ortaya çıkmıştır. Vahip ve Doğanavşargil’in (2006) yaptıkları araştırmada, psikiyatri hastaları arasında yaşam boyu eşi tarafından fiziksel şiddete maruz kalma, kendi çocukluğunda fiziksel şiddete maruz kalma, çocuğuna fiziksel şiddet uygulama yaygınlığı ve bunlar arasındaki ilişkiyi saptamak amaçlanmıştır. Araştırma kapsamında, psikiyatri polikliniğine başvuran 100 evli kadına SCID-I (Structured Clinical İnterview for DSMIV) uygulanmış ve aile içi fiziksel şiddet üç kuşak için ayrıntılı olarak klinik görüşme yoluyla araştırılmıştır. Fiziksel şiddet saptanan ve saptanmayan gruplar klinik, sosyodemografik ve aile yapısı özellikleri bakımından karşılaştırılmıştır. Araştırmanın sonucunda, kadınların % 63’ünün çocukluğunda, % 62’sinin evliliğinde en az bir kez fiziksel şiddet gördüğü ve % 51’inin çocuğuna fiziksel şiddet uyguladığı ortaya çıkmıştır. Eş şiddeti gören ve görmeyen kadınlar arasında eğitim düzeyi, meslek, ailenin geliri, evlenme yaşı, evlilik biçimi ve çocuklukta şiddet görüp görmeme bakımından anlamlı düzeyde bir fark bulunmamıştır. Ayrıca eşin alkol kullanması, kayınvalide ile aynı evde yaşamanın eş şiddetine maruz kalma riskini anlamlı derecede artırdığı saptanmıştır. Bununla birlikte, çocuklukta şiddet öyküsü ve eşinden şiddet görme ile çocuğuna şiddet uygulama arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu ortaya çıkmıştır. Hıdıroğlu, Topuzoğlu, Ay ve Karavuş’un (2006) yaptıkları araştırma, İstanbul’da bir sağlık ocağına başvuran kadınlarda aile içi şiddete maruz kalma ve çocuklarına fiziksel şiddet uygulama sıklıkları ile şiddetin varlığını etkileyen faktörleri ortaya koymayı amaçlamıştır. Veriler, Dudullu Sağlık Ocağına başvuran 146 kadına 103 yüzyüze anket uygulanması yoluyla toplanmıştır. Çalışmaya katılan kadınların % 40.4’ü kocaları tarafından fiziksel şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Katılımcıların %76.7’si çocuklarına fiziksel şiddet uyguladıklarını ifade etmişlerdir. Çok değişkenli analizlerde; evlilik süresinin artması, kadının eşinden gördüğü şiddeti onaylıyor olması ve kadının küçükken ebeveynleri tarafından şiddete maruz kalmış olmasının kadının eşi tarafından şiddete maruz kalmasının artırıcı faktörler olarak belirlenmiştir. Buna ilaveten, çocuk sayısı ve eşin kadına şiddet uyguluyor olması da kadının çocuğuna şiddet uygulamasını etkileyen faktörler olarak bulunmuştur. Vahip ve Doğanavşargil’in (2007) yaptıkları araştırmanın örneklemini Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniği’ne ilk kez başvuran 100 evli kadın hasta oluşturmuştur. Öncelikle denekler tek başlarına bir odaya alınmış ve kendilerinden “Aile içi Şiddet Anket”ini doldurmaları istenmiş, daha sonra da klinik görüşmeye alınmışlardır. Klinik görüşme sırasında deneklere, SCID-I ve Aile İçi Şiddet İçin Yarı Yapılandırılmış Klinik Görüşme uygulanmıştır. Klinik görüşmede aile içi şiddetin yaşam boyu prevalansı % 62; ankette ise % 51 olarak bildirilmiş ve iki yöntem arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Araştırmada, aile içi şiddetin en iyi klinik görüşme ile saptanabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Altınay ve Arat’ın (2008) yaptıkları araştırmada, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin nasıl tanımlandığı, nasıl algılandığı ve gerek sivil toplum gerekse devlet düzeyinde ne tür mücadele yöntemleri geliştirildiği incelenmiştir. Araştırmanın niteliksel bölümünde, 27 ilden yaklaşık 50 kadın kuruluşundan 150’ye yakın kadınla görüşme yapılmıştır. Bu görüşmeler aracılığıyla kadın kuruluşlarının ve devletin kadına yönelik şiddeti kavramlaştırmaları sağlanmış ve mücadelelerin zaman içindeki 104 gelişiminin ve elde edilen sonuçların incelenerek bu deneyimlerin güçlü ve zayıf yönleri değerlendirilmiştir. Araştırmanın niceliksel ayağında ise toplam 1800 evli kadınla 56 ile dağılmış yerleşim yerinde (il, ilçe ve köy) yürütülen alan araştırmasında, kadınların eşleri tarafından yaşadıkları şiddetle ilgili deneyimleri ve görüşlerinin tespit edilmesi hedeflenmiştir. Araştırmanın sonuçları; şiddet deneyimi, kadın-erkek ilişkileri, şiddet ve şiddetle mücadeleye dair görüşler, kadın örgütleri ve şiddetle mücadele olarak dört bölüme ayrılmıştır. Bu sonuçlar aşağıdaki gibidir: Şiddet Deneyimine İlişkin Görüşler Her üç kadından biri eşinden dayak yediğini ifade etmektedir. Eşinden dayak yiyen kadınların yarısı bu durumdan daha önce kimseye bahsetmediklerini belirtmiştir. Yükseköğrenim görmüş altı erkekten biri eşine fiziksel şiddet uygulamaktadır. Kadınların aileye kocalarından daha çok gelir getirmesi, dayak riskini en az iki misli artırmakta, bu durumda olan her üç kadından ikisi fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Çocukken tanık olunan veya maruz kalınan şiddetin, erkeklerin şiddet uygulama olasılığını, kadınların da şiddete maruz kalma olasılığını iki kat artırdığı gözlenmektedir. Kendileri tanışıp anlaşarak ailelerinin onayıyla evlenenlerin % 28’i, görücü usulüyle evlenenlerin % 37’si en az bir kez fiziksel şiddete maruz kalırken, bu oran kendileri tanışıp anlaşarak, ancak ailelerinin onayını almadan evlenenlerde % 49’a çıkmaktadır. 105 Öğrenim düzeyi arttıkça fiziksel şiddet gördüğünü söyleyen kadınların sayısı azalmaktadır. Okuma yazma bilmeyen kadınlar arasında en az bir kez dayak yediğini söyleyenlerin oranı % 43 iken, yüksek öğrenim görmüş kadınlar arasında bu oran % 12’dir. Ancak bu rakamları yorumlarken yüksek öğrenim görenlerin yaşadıkları şiddeti paylaşmak konusunda daha ketum davranıyor olabilecekleri dikkate alınmalıdır. Alışverişe çıkmaktan aileleriyle görüşmeye kadar kadınların attıkları her adım kocanın iznine tabi görünmektedir: Her 10 kadından yalnızca biri başka bir şehre/köye eşinden izin almadan gidebilmekte, üçü eşinden izin alma ihtiyacı duymadan ailesini ziyaret edebilmekte veya alışverişe/çarşıya gidebilmekte, dördü eşinin iznine tabi olmadan komşu/arkadaş ziyareti yapabilmektedir. Türkiye’deki kadınların yarıya yakını Medeni Kanun’da yeniden düzenlenen mal rejiminden habersizdir. Görüşülen kadınların % 43’ü 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’dan haberdar değildir. “Doğulu kadın daha çok eziliyor” görüşünü bu araştırmanın bulguları doğrulamamaktadır. Ancak Doğu bölgeleriyle Orta/Batı bölgeleri arasında çok çarpıcı eğitim ve gelir eşitsizlikleri olduğu gözlemlenmiştir. Türkiye’nin Orta ve Batı’sında okuryazar olmayan kadınların oranı % 15,5 iken, bu oran Doğu’da neredeyse üç misline çıkarak % 41, 9’a ulaşmaktadır. Doğu’daki ortaokul-lise ve üniversite okumuş kadınların oranı da Türkiye’nin kalanının üçte biri kadardır (Doğu % 10,6; Orta/Batı % 28,8). 106 Kadın-Erkek İlişkileri, Şiddet ve Şiddetle Mücadeleye Dair Görüşler: Ev işlerinin eşler arasında eşit paylaşılması gerektiğini düşünenlerin oranı % 80, kadınların ev dışında istedikleri işte çalışabilmeleri gerektiği görüşüne katılanların oranı % 87, kadınların ellerindeki parayı kendi tercihleri doğrultusunda harcayabilmeleri gerektiğini savunanların oranı % 84’tür. Kadınların hemen hepsi (% 97) “kız çocukları en az sekiz yıl okula gönderilmeli” görüşüne katıldıklarını belirtmişlerdir. 10 kadından 9’una göre “Haklı görülebilecek dayak yoktur”. Kadınların % 70 ilâ % 85’i devletin erkekleri eğiterek, sığınma evleri açarak, bu konuda çalışan kuruluşları destekleyerek, ağır cezalar vererek ve polisi eğiterek erkeklerin eşlerine uyguladıkları şiddeti engelleyebileceğini düşünmekte, ancak devletin bu sorumluluklarını yerine getirmediğini ifade etmektedir. Kadınların % 85’i Türkiye’deki sığınakların sayısının yeterli olmadığını düşünmekte, % 87’si vergilerin sığınak açmak için kullanılmasını onaylamaktadır. Kadınların % 92’si mahkemelerin şiddet uygulayan erkeklere ceza vermesini istemektedirler. Bu veriler göstermektedir ki, kadınlar aile içi şiddeti “aile içinde” çözülmesi gereken bir konu olarak değerlendirmemektedirler. Kadın Örgütleri ve Şiddetle Mücadeleye İlişkin Görüşler: Yirmi yıl kadar önce dayağa karşı olmak radikal bir feminist görüşken, bugün dayak yaygın bir biçimde kınanmakta, yasalarla cezalandırılmaktadır. 107 Kadına yönelik şiddetle mücadele kadın örgütleri protesto eylemlerine başladıkları 1980’lerden bu yana önemli başarılar elde etmiştir. Şiddetle mücadelenin yaygınlaşmasına ve bu konuda kamuoyu oluşmasına yaptıkları katkıların yanı sıra 4320 sayılı kanunun çıkmasından Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nun yeniden şekillenmesine kadar şiddetle mücadele yolunda atılan pek çok önemli adımda kadın örgütlerinin önemli bir etkisi olmuştur. Temmuz 2006’da yayımlanan 26218 sayılı Başbakanlık Genelgesi devlet kurumlarıyla kadın örgütleri arasında yaşanan en somut ve olumlu örneklerinden biridir. Bazı kadın örgütleri aynı zamanda aile içindeki şiddeti dönüştürmeye odaklanan başarılı çalışmalar yürütmektedirler. Bu çalışmaların başarılı olmalarında aşağıdaki faktörler önemli rol oynamıştır: o Bağımsız feminist bakış açısı, o Etkin iletişim yöntemleri geliştirmeleri, o Şiddet konusunda farkındalık yaratma becerileri, o Kadınları güçlendirmeleri. Tanrıverdi ve Şıpkın’ın (2008) yaptıkları araştırmanın örneklemini, Şubat 2006 – Mart 2007 tarihleri arasında Çanakkale il merkezindeki sağlık ocaklarına başvuran 366 kadın oluşturmuştur. Çalışmanın verileri araştırmacılar tarafından hazırlanan anket formu ve yüz yüze görüşme yöntemiyle toplanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre kadınların % 80,9’u evliliği süresince en az bir kez eşi tarafından şiddet türlerinden herhangi birine (% 68’i duygusal; % 56.8’i cinsel; % 47’si ekonomik ve % 43.4’ü fiziksel) maruz kalmıştır. Buna göre kadınların en fazla duygusal şiddete maruz kaldığı 108 belirlenmiştir. Çalışmanın diğer bulgularına göre ilkokul mezunu olan kadınların %55.3’ü eşi tarafından fiziksel; % 51.7’si duygusal, % 57’si ekonomik ve % 51.4’ünün cinsel şiddete maruz kaldıkları ve bu grubun diğer gruplar arasında en yüksek oranda şiddete maruz kalan grup olduğu saptanmıştır. Kadınların eğitim düzeyi fiziksel ve ekonomik şiddet görme üzerinde etkili, ancak duygusal ve cinsel şiddet görme üzerinde etkili bulunmamıştır. Çivi, Kutlu ve Marakoğlu’nun (2008) yaptığı araştırmada, 15 Ocak – 15 Şubat 2005 tarihlerinde Konya’da tesadüfi yöntemle seçilen iki sağlık ocağına başvuran 405 kadınla, kadına yönelik şiddetin sıklığı ve şiddeti etkileyen faktörler incelenmiştir. Araştırma sürecinde kadınlara sosyodemografik özellikleri ve şiddetle ilgili deneyimleri sorulmuştur. Kadınların ortalama yaş değeri 32 (15-77) olarak bulunmuştur. Bu kadınların 84’ünün (% 20.7) hayatı boyunca en az bir kez şiddete maruz kaldığı ve ekonomik seviyenin düşük olmasının kadına yönelik şiddeti artırıcı anlamlı bir faktör olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırma sonucunda eşlerin ve annelerin eğitim düzeyinin düşük olması ve kardeş sayısının fazlalığı kadına yönelik şiddet üzerinde etkili bulunmuş, fakat kadının kendi eğitim düzeyi etkili bulunmamıştır. Bunlara ilâveten şiddete maruz kalan kadınların yüksek oranda evlilikten umduğunu bulamama, intihar düşüncesi, evi terk etme eğilimi ve kendini güvende hissetmeme gibi duygu ve düşünceleri yaşadıkları araştırmanın sonuçları arasındadır. T.C Başbakanlık Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, ICON Institute, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) ve BNB Danışmanlık Ltd. Şirketi ortaklığıyla yürütülen Türkiye’de Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması’nın (2008) sonuçları aşağıdaki gibidir: 109 Ülke genelinde evlenmiş kadınların yaşamlarının herhangi bir döneminde eşleri veya birlikte oldukları kişi(ler) tarafından % 39’u fiziksel şiddete, % 15’i cinsel şiddete, % 42’si fiziksel veya cinsel şiddete, % 44’ü duygusal şiddete maruz kalmışlardır. Kadınların % 23’ü eşlerinin veya birlikte oldukları kişinin/kişilerin, kendisinin çalışmasına engel olduğunu ya da işten ayrılmasına neden olduğunu belirtmişlerdir. Fiziksel şiddete maruz kalan kadınlar genellikle bu şiddeti ağır derecede yaşamışlardır. Kadınların eşlerinden veya birlikte oldukları kişi/kişilerden maruz kaldıkları fiziksel şiddetin yaygınlığı kentsel ve kırsal yerleşim yerlerine göre önemli bir farklılık göstermez, iken bölgeler arasında bu fark belirgindir. Bazı bölgelerde şiddete maruz kalma oranı, ülke ortalamasından fazladır. Kuzeydoğu Anadolu ve Orta Anadolu’da yaşayan kadınların yarısı fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Lise ve üzeri eğitim almış her 10 kadından 3’ü eşinden veya birlikte olduğu kişi/kişilerden fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmıştır. Evli veya bekar tüm kadınlar 15 yaşından itibaren, yakın ilişkide oldukları erkekler dışında kendi aileleri, eşlerinin aileleri, akrabaları, okuldan kişiler, işyerinden tanıdıkları ve tanımadıkları kişiler tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Kadınların eşleri ya da yakın ilişkide oldukları erkeklerden gördükleri fiziksel veya cinsel şiddet ailelerinden, akrabalarından ya da tanımadıkları kişilerden yaşadıkları şiddetten daha yaygındır. 110 Kadınların büyük çoğunluğu erkeklerin bazı durumlarda eşlerini dövebileceği görüşünü desteklememektedir. Fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmış kadınların dörtte biri yaşadıkları şiddet sonucunda yaralandıklarını belirtmişlerdir. Her 10 kadından biri gebeliği sırasında fiziksel şiddete maruz kalmıştır. Eşleri veya birlikte oldukları kişi/kişiler tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan kadınlar arasında genel sağlık sorunları, hiç şiddet yaşamayan kadınlara göre daha yaygındır. Eşleri veya birlikte oldukları kişi/kişiler tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan kadınların üçte biri yaşamının herhangi bir döneminde hayatına son vermeyi düşündüklerini belirtmişlerdir. Kadınlar, yaşadıkları şiddetin iki önemli nedeni olarak erkeğin ailesiyle yaşanan sorunları ve maddi sıkıntıyı belirtmiştir. Kadınların yaklaşık yarısı yaşadıkları fiziksel veya cinsel şiddeti kimseye anlatmamıştır. Eşleri veya birlikte oldukları kişi/kişiler tarafından fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalan kadınların nerdeyse tamamı resmi kurumlara veya sivil toplum kuruluşlarına başvurmadıklarını belirtmişlerdir. Damka’nın (2009) yaptığı araştırmanın amacı, sığınma evlerinde kalan şiddet mağduru kadınlarda travma sonrası stres bozukluğu, travmaya bağlı suçluluk, anksiyete duyarlığı ile psikolojik belirtiler arasında ilişlilerin incelenmesi olup, bu amaç doğrultusunda 106 şiddet mağduru kadın araştırmanın örneklemine dahil edilmiştir. 111 Araştırmada veri toplama aracı olarak Olayların Etkisi Ölçeği (OEÖ), Travmaya Bağlı Suçluluk Ölçeği (TBSÖ), Kaygı Duyarlığı İndeksi (KDİ) ve Kısa Semptom Envanteri (KSE) kullanılmıştır. Araştırmada, şiddet mağduru kadınların maruz kaldıkları şiddet türüne göre değerlendirilmesi için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) uygulanmıştır. Analiz sonuçları, şiddet türüne göre, travma sonrası stres bozukluğu, travmaya bağlı suçluluk, anksiyete duyarlığı ve belirti düzeylerinin anlamlı olarak farklılaştığını ortaya koymuştur. Şiddet mağduru kadınların maruz kaldıkları şiddet sıklığıyla ilgili ölçek puanları ile intihar girişimleriyle ilgili ölçek puanları arası farklar t-testi ile analiz edilmiş ve şiddet sıklığına göre söz konusu ölçek puanlarının farklılaşmadığı; bulunmuştur. Anksiyete duyarlığı ve travmaya bağlı suçluluk puanlarının intihar girişiminin olup olmamasına göre de anlamlı düzeyde farklılaşmadığı, travma sonrası stres bozukluğu, belirti toplamı, depresyon, anksiyete, hostilite, olumsuz benlik, somatizayon puanlarına göre ise farklılaştığı saptanmıştır. Travma sonrası stres bozukluğu, travmaya bağlı suçluluk ve anksiyete duyarlığı puanlarının, Kısa Semptom Envanteri ve alt ölçekleri ile ilişkisini araştırmak amacıyla çoklu regresyon analizi yapılmış ve analiz sonuçlarına göre ilgili ölçek puanlarının belirti toplamı ile Depresyon, Hostilite, Somatizasyon, Olumsuz Benlik ve Anksiyete alt ölçek puanlarını yordadığı belirlenmiştir. Tortamış’ın (2009) yaptığı araştırmada, sığınma evinde kalan kadınlarda yaşam boyu şiddete maruz kalma durumu ve yaşanan şiddete ilişkin özellikleri saptamak ve şiddet öyküsü açısından TSSB tanısı, benlik saygısı ve beden algısı düzeyleri incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, SHÇEK Kadın Konukevi, Eyüp Küçükçekmece ve Kadıköy Belediyelerine bağlı kadın 112 konukevlerinde kalan 75 kadın oluşturmuştur. Veriler, Travma Sonrası Tanı Ölçeği (TSTÖ), Coopersmith Benlik Saygısı Envantateri, Vücut Algısı Ölçeği (VAÖ) ve Bilgi Formu ile elde edilmiştir. Araştırma sonucunda örneklemi oluşturan kadınların % 68’inin TSSB tanısını karşıladığı ortaya çıkmıştır. Yaşam boyu şiddet öyküsü açısından olası TSSB tanısı değerlendirildiğinde, duygusal, fiziksel ve cinsel şiddet yaşayan kadınların olası TSSB tanısını karşılama oranı sadece duygusal ve fiziksel şiddet yaşayanlara göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Buna ilâveten, duygusal, fiziksel ve cinsel şiddet yaşayan kadınların benlik saygısı ve beden algısı düzeylerinin de sadece fiziksel ve duygusal şiddet yaşayanlara göre anlamlı düzeyde düşük olduğu görülmüştür. Görüldüğü gibi bu derece önemli ve yaygın bir sorun olmasına karşın Türkiye’de kadına yönelik şiddet üzerine yapılmış yeterli sayıda araştırma olmadığı gözlenmiştir (Dişçigil, 2003). Batı toplumlarında bu konuyla ilgili bilimsel çalışmalar son 50 yılı kapsarken, ülkemizde ancak son 20 yıldır bu konuyla ilgili çalışmalar bulunmaktadır (Vatandaş, 2003; akt. Dişsiz ve Şahin, 2008). Bununla birlikte, aile içi şiddet konusunda yapılan bu araştırmaların, ağırlıklı olarak aile içi şiddetin nedenleri, türleri, yaygınlığı, kadın üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkileri konuları üzerinde yoğunlaştığı gözlenmiştir. 113 2.1.6.2 Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet ve Stresle Başa Çıkma Tarzları ile İlgili Bazı Araştırmalar Daha öncede ifade edildiği gibi, ülkemizde aile içi şiddet konusundaki araştırmaların büyük çoğunluğu aile içi şiddetin nedenleri, türleri, yaygınlığı, fiziksel ve psikolojik etkileri konuları üzerinde yoğunlaşmıştır. Oysa ki, şiddete maruz kalmış olan kadın yaşadığı şiddeti sonlandırmak ve şiddet nedeniyle yaşadığı olumsuz etkilerin üstesinden gelmek için çeşitli başa çıkma yolları kullanır (Waldrop ve Resick, 2004). Ancak kadınların yaşadıkları şiddet karşısında kullandıkları başa çıkma yollarını inceleyen araştırmalar çok sınırlıdır (Erdoğan, Aktaş ve Bayram, 2009). Ülkemizde bu konuda yapılmış sadece iki tane araştırmaya ulaşılmıştır. Aşağıda “kadına yönelik aile içi şiddet” ve “stresle başa çıkma tarzları” arasındaki ilişkiyi inceleyen yurt içinde yapılmış bu araştırmalara kronolojik bir sıra ile yer verilmiştir. Okutan’ın (2007) yaptığı araştırmada, şiddet deneyimi olan kadınların şiddetin nedenlerini algılayış biçimleri, şiddetle başa çıkma stratejileri, şiddete eşlik eden kişisel, ailesel ve çevresel koşullar ve şiddetin kadın sağlığına etkileri incelenmiştir. Araştırma niteliksel yaklaşımla gerçekleştirilmiş ve araştırma kapsamında eşi tarafından şiddete maruz kalmış olan 15 kadınla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Yapılan görüşmeler sonucunda, kadınların hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kaldıkları ve psikolojik şiddetin kendilerini en az fiziksel şiddet kadar olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Kadınlar maruz kaldıkları şiddetin nedenlerini; ekonomik sorunlar, erkeğin iş yaşamındaki stresi, ruhsal sorunları ve çocuklukta maruz kaldıkları 114 veya şahit oldukları şiddet, erkeğin ailesinin etkisi ve kendine güvensizliği olarak açıklamışlardır. Kadınların maruz kaldıkları şiddet karşısındaki en sık gösterdikleri tepkinin sessiz kalmak olduğu ve şiddetle başa çıkmayı en çok zorlaştıran faktörün, toplumun boşanmış kadına karşı olan tutumu olarak görüldüğü araştırmanın sonuçları arasındadır. Erdoğan, Aktaş ve Bayram’ın (2009) yaptıkları niteliksel çalışmada, sığınma evinde kalan 15 kadınla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Araştırmanın sonucunda, şiddete maruz kalan kadınların şiddetle başa çıkabilmek için problem odaklı yaklaşımlardan en fazla yüzleşme, uzaklaşma ve aile desteğini; duygu odaklı yaklaşımlardan ise en fazla sabır, boyun eğme/kadercilik ve dini desteği kullandıkları ortaya çıkmıştır. 2.1.6.3 Stresle Başa Çıkma Tarzları ve Başa Çıkma Özyeterliği / Özyeterlik ile İlgili Bazı Araştırmalar Vardarlı’ya (2005) göre ülkemizde özyeterliğin ağırlıklı olarak eğitim ve sağlık bilimleri alanlarında yapılan araştırmalarda incelendiği göze çarpmaktadır. Eğitim bilimleri alanında konu ile ilgili yapılan araştırmaların çoğunluğunun sınıf öğretmenleri, ilköğretim öğrencileri ve üniversite öğrencileri üzerinde yürütüldüğü ve araştırmalarda mesleki özyeterlik, sosyal özyeterlik ile öğretmenlerin sınıf yönetimi özyeterliklerine ait özelliklerinin belirlenmesinin ön planda tutulduğu gözlenmiştir. Ancak başa çıkma özyeterliği konusunda sadece bir tek araştırmanın yapılmış olduğu dikkati çekmektedir. 115 Aşağıda “başa çıkma özyeterliği”, “özyeterlik ve stresle başa çıkma tarzları” arasındaki ilişkiyi inceleyen yurt içinde yapılmış bazı araştırmalar kronolojik bir sıra ile özetlenmiştir. Ülkemizde, başa çıkma özyeterliğini konu alan tek araştırma Sümer, Karancı, Berument ve Güneş (2005) tarafından yapılmıştır. Bu araştırmada, 1999 Marmara depremini yaşayan depremzedelerin kişisel güç kaynaklarının (benlik saygısı, iyimserlik ve algılanan kontrol), deprem yaşantısının şiddetinin (yakınların kaybı, maddi kayıplar ve algılanan tehdit) ve başa çıkma özyeterliğinin genel stres (general distress), yeniden yaşama (intrusion) ve kaçınma (avoidance) semptomları üzerindeki yordayıcı etkisi incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini 336 depremzede oluşturmuştur. Araştırmanın sonucunda; kişisel güç kaynakları, deprem yaşantısının şiddeti, başa çıkma özyeterliği ve cinsiyetin (kadınların erkeklere göre genel stres düzeylerinin daha yüksek olduğu ve depremi yeniden yaşama semptomlarını daha fazla yaşadıkları belirlenmiştir) yeniden yaşama ve kaçınma semptomları üzerinde doğrudan etkisinin olduğu ortaya konmuştur. Bununla birlikte, kişisel güç kaynakları yüksek olan bireylerin başa çıkma özyeterliklerinin de yüksek, bunun aksine kaçınma ve genel stres düzeylerinin düşük olduğu belirlenmiştir. Kesgin ve Olgun (2006) tarafından yapılan araştırma, 01-31 Mayıs 2005 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nda 112 öğrenci üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında veri toplamak amacıyla Kişisel Bilgi Formu, Başa Çıkma Stratejisi Ölçeği (BÇSÖ) ve Öz-etkililik-yeterlilik Ölçeği (ÖEYÖ) kullanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin yaş ortalamasının 21.55, ekonomik durumunun orta düzeyde olduğu; % 44.9’unun yurtta kaldığı, % 116 84.6’sının stresle ilgili herhangi bir toplantıya katılmadığı ortaya konmuştur. Araştırmanın sonuçları, ÖEYÖ’nün tüm alt boyutlarından (davranışa başlama, davranışı sürdürme, davranışı tamamlama, engellerle mücadele) alınan puanlar ile BÇSÖ’nin problem çözme ve kaçınma alt boyutlarından alınan puanlar (sosyal destek arama hariç) arasında pozitif yönde korelasyon olduğu belirlenmiştir. Çavuş (2009) tarafından yapılan araştırmanın amacı, bireyde özyeterlik inancının oluşumunda sosyal desteğin etkisini belirlemektir. Araştırma, Osmaniye Meslek Yüksekokulu’nda öğrenim gören 140 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Araştırma kapsamında sosyal desteğin ölçülmesinde, Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (MSPSS), özyeterlik inancının değerlendirilmesinde ise Genel Özyeterlik Ölçeği (GÖÖ) kullanılmıştır. Araştırmanın sonucunda, özyeterlik inancında algılanan sosyal desteğin pozitif olarak etkili olduğu ortaya konmuştur. Buna ilâveten, algılanan aile desteğinin özyeterlikte önemli etken olduğu, arkadaş desteğinin ikinci derecede etkili olduğu ve diğer önemli kişilerin desteğinin ise üçüncü derecede etkili olduğu belirlenmiştir. Görüldüğü gibi, ülkemizde başa çıkma özyeterliği ve başa çıkma özyeterliğinin stresle başa çıkma tarzlarıyla birlikte ele alındığı bir tek araştırma olması dikkat çekicidir. Ayrıca, özyeterliğin stresle başa çıkma tarzlarıyla ilişkisini inceleyen iki araştırmaya ulaşılması bu konuda yeterli araştırma olmadığını göstermektedir. Özellikle terörist saldırılar, kazalar, deprem, sel gibi doğal afetler ve şiddetin sıklıkla yaşandığı ülkemizde başa çıkma özyeterliği ve stresle başa çıkma tarzları konularına yeterince odaklanılmamasının önemli bir bilgi boşluğu yarattığı söylenebilir. Gececekte yapılacak araştırmalarda, bu konulara odaklanılmasının aile içi şiddet ve diğer travmalara ilişkin literatüre farklı bir boyut getireceği düşünülmektedir. BÖLÜM III 3.1 YÖNTEM Bu bölümde, araştırmanın modeli, evren ve örneklem ile araştırmada kullanılan veri toplama araçları, verilerin toplanmasında izlenen yol ve verilerin analizinde uygulanan istatistiksel teknikler hakkında bilgi verilmiştir. 3.1.1 Araştırma Modeli Bu araştırmada, aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini yordamak amacıyla ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modelleri, geçmişte ya da halen var olan bir durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir. Araştırmaya konu olan birey ya da nesne kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme ve etkileme çabası gösterilmez. Bilinmek istenen şey vardır ve oradadır. Önemli olan, onu uygun bir biçimde “gözleyip” belirleyebilmektir. Tarama modellerinden ilişkisel tarama modelleri ise iki veya daha çok sayıda değişken arasında birlikte değişim varlığını ve/veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir. İlişki aramalardaki betimlemeler (özelliklerin değerlerini belirleme işi) var olanın belli standartlara uyan ölçülerini bulmaya çalışmaktan çok birey, nesne vb. durumlar arası ayrımların belirlenebilmesi amacına dönüktür. Tarama yolu ile bulunan ilişkiler, gerçek bir neden-sonuç ilişkisi olarak yorumlanamaz; ancak o yönde bazı 118 ipuçları vererek, bir değişkendeki durumun bilinmesi halinde ötekinin kestirilmesinde yararlı sonuçlar verebilir (Karasar, 2007) 3.1.2 Evren ve Örneklem Araştırmanın evrenini ve örneklemini belirlemek amacıyla ilk olarak Türkiye’de son altı ay içinde şiddet gören kadınların oranı araştırılmıştır. T.C Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen Türkiye’de aile içi şiddet araştırması (2008) sonuçlarına göre kadınlarda son 12 ay içinde fiziksel şiddete maruz kalma oranı % 9.9, cinsel şiddete maruz kalma oranı % 7, fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalma oranı % 13.7, duygusal şiddete maruz kalma oranı ise % 24.7 olarak belirlenmiştir. Örneklem büyüklüğünü saptamak için kitledeki birey sayısı bilinmediği zaman başvurulan n= t2pq / d2 formülünden yararlanılmıştır. Formüldeki n, alınacak birey sayısını; p, incelenen olayın görülüş sıklığını; t, belli bir anlamlılık düzeyinde t tablosuna göre bulunan teorik değeri; d ise olayın sıklığına göre kabul edilen örnekleme hatasını ifade etmektedir (Efe, 2000). Buna göre evreni temsil edecek örneklem sayısı 380 olarak belirlenmiştir. Örneklem oluşturulurken seçkisiz olmayan örnekleme yöntemlerinden biri olan amaçlı örnekleme yönteminden yararlanılmıştır. Bu tip örnekleme yöntemi, derinlemesine araştırma yapabilmek amacıyla çalışmanın amacı bağlamında bilgi açısından zengin durumların seçilmesine dayanmaktadır (Büyüköztürk, Çakmak, Akgün, Karadeniz ve Demirel, 2010). Araştırmanın verileri, Türkiye’de T.C Başbakanlık Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu İl Sosyal Hizmetler Müdürlüklerine bağlı kadın konukevlerinde 119 kalan ve Gaziemir Belediyesi Kadın Danışma Merkezi, Konak Belediyesi Kadın Danışma Merkezi, Aliağa Belediyesi Kadın Konukevi, İstanbul Kadıköy Belediyesi Kadın Konukevi, İzmir Bayraklı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü İmbat İlköğretim Okulu, İzmir Karabağlar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı Emrullah Efendi İlköğretim Okulu, İlkkurşun İlköğretim Okulu ve Ali Erentürk İlköğretim Okulu’nun Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Servisleri, İzmir Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü ve İzmir Psikolojik Danışma Merkezine son altı ay içinde aile içi şiddet nedeniyle başvuran ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan kadınlardan toplanmıştır. Sonuç olarak araştırmanın örneklemini son altı ay içinde aile içi şiddetin herhangi bir türüne veya birkaçına maruz kalan 328 kadın oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini oluşturan kadınların maruz kaldıkları şiddet türüne göre sayısal dağılımı Tablo 3.1’de verilmiştir. Tablo 3.1 Örneklemi Oluşturan Kadınların Maruz Kaldıkları Şiddet Türüne Göre Sayısal Dağılımı Şiddet Türü f %100 Fiziksel/Cinsel 194 59,1 Psikolojik 129 39,3 5 1,5 Cevapsız Toplam 328 100,0 120 Örneklemi oluşturan kadınların maruz kaldıkları şiddet türleri incelendiğinde; 194 kadının fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı; 129 kadının ise psikolojik şiddete maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Örneklemi oluşturan kadınların 5’i ise maruz kaldığı şiddet türünü belirtmemiştir. Bu sonuçlara göre kadınların % 59’u fiziksel ve/veya cinsel, % 39’unun ise psikolojik şiddete maruz kaldığı görülmektedir. Örneklemi oluşturan kadınlar, maruz kaldıkları şiddetin nedenlerini sırasıyla, eşin alkol-madde ve kumar bağımlılığı, ekonomik sorunlar, geçimsizlik, eşin fiziksel veya psikolojik hastalığı, kıskançlık, diğer nedenler ve eşin yetiştirilme tarzı olarak açıklamaktadırlar. Araştırmanın örneklemini oluşturan kadınlara göre şiddete maruz kalma nedenlerinin sayısal dağılımı Tablo 3.2’de verilmiştir. Tablo 3.2 Örneklemi Oluşturan Kadınlara Göre Şiddete Maruz Kalma Nedenlerinin Sayısal Dağılımı Şiddet Nedenleri f %100 83 25,3 Ekonomik sorunlar 80 24,4 Geçimsizlik 55 16,8 Eşin fiziksel veya 37 11,3 Kıskançlık 19 5,8 Diğer 13 4,0 Eşin Yetiştirilme Tarzı 10 3,0 Cevapsız 31 9,5 Toplam 328 100,0 Eşin alkol, madde veya kumar bağımlılığı psikolojik hastalığı 121 Örneklemi oluşturan kadınlara göre şiddete maruz kalma nedenleri incelendiğinde; 83 kadının eşin alkol, madde veya kumar bağımlılığı, 80 kadının ekonomik sorunlar, 55 kadının geçimsizlik, 37 kadının eşin fiziksel veya psikolojik hastalığı, 19 kadının kıskançlık, 13 kadının diğer nedenler ve 10 kadının eşin yetiştirilme tarzı olarak şiddete maruz kalma nedenini açıkladığı görülmektedir. Örneklemi oluşturan kadınlardan 31’i ise şiddete maruz kalma nedenini belirtmemiştir. Bu sonuçlara göre şiddete maruz kalma nedenlerini kadınların % 25’inin eşin alkol, madde veya kumar bağımlılığı, % 24’ünün ekonomik, % 17’sinin geçimsizlik, % 11’inin eşin fiziksel veya psikolojik hastalığı, % 6’sının kıskançlık, % 4’ünün diğer nedenler, % 3’ünün ise eşin yetiştirilme tarzı olarak açıkladığı görülmektedir. Örneklemin büyük bir bölümü şiddete maruz kalma nedenini eşin alkol-madde veya kumar bağımlılığı olarak açıklamaktadır. Araştırmanın örneklemini oluşturan kadınlara ilişkin diğer sosyo-demografik bilgiler aşağıdaki tablolarda verilmiştir. Örneklemi oluşturan kadınların yaşlarına göre sayısal dağılımı Tablo 3.3’de verilmiştir. Tablo 3.3 Örneklemi Oluşturan Kadınların Yaşa Göre Sayısal Dağılımı Yaş f %100 20 yaşından küçük 34 10,4 20-40 yaş arası 220 67,1 40 yaşından büyük 74 22,6 Cevapsız - - Toplam 328 100,0 122 Örneklemi oluşturan kadınların yaş grupları incelendiğinde; 34 kadının 20 yaşından küçük, 220 kadının 20-40 yaş arasında, 74 kadının ise 40 yaşından büyük olduğu anlaşılmaktadır. Bu sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda, kadınların % 10’unun 20 yaşından küçük, % 67’sinin 20-40 yaş arasında, % 23’ünün ise 40 yaşından büyük olduğu görülmektedir. Örneklemin büyük bir bölümün 20-40 yaş arası aile içi şiddete maruz kalan kadınlar oluşturmaktadır. Örneklemi oluşturan kadınların doğum yerine göre sayısal dağılımı Tablo 3.4’de verilmiştir. Tablo 3.4 Örneklemi Oluşturan Kadınların Doğum Yerine Göre Sayısal Dağılımı Doğum Yeri f %100 145 44,2 Kasaba 90 27,4 Köy 90 27,4 Cevapsız 3 ,9 Toplam 328 100,0 Şehir Örneklemi oluşturan kadınların doğum yerleri incelendiğinde; 145 kadının şehirde, 90 kadının kasabada, 90 kadının köyde doğduğu saptanmıştır. Örneklemi oluşturan kadınlardan üçü ise doğum yerini belirtmemiştir. Bu sonuçlara göre kadınların % 44’ünün şehirde, % 27’sinin kasabada, % 27’sinin köyde doğduğu görülmektedir. 123 Örneklemin büyük bir bölümü şehirde doğmuş ve aile içi şiddete maruz kalmış kadınlardan oluşmaktadır. Örneklemi oluşturan kadınların eğitim durumuna göre sayısal dağılımı Tablo 3.5’de verilmiştir. Tablo 3.5 Örneklemi Oluşturan Kadınların Eğitim Durumuna Göre Sayısal Dağılımı Eğitim Durumu f %100 Okuma-yazma yok 32 9,8 İlkokul mezunu 160 48,8 Ortaokul mezunu 76 23,2 Lise mezunu 49 14,9 Üniversite mezunu 9 2,7 Cevapsız 2 ,6 Toplam 328 100,0 Örneklemi oluşturan kadınların eğitim durumları incelendiğinde; 32 kadının okuma yazmasının olmadığı, 160 kadının ikokul, 76 kadının ortaokul, 49 kadının lise, 9 kadının üniversite mezunu olduğu görülmektedir. Örneklemi oluşturan kadınlardan ikisi ise eğitim durumunu belirtmemiştir. Bu sonuçlara göre kadınların % 10’unun okumayazmasının olmadığı, % 49’unun ilkokul, % 23’ünün ortaokul, % 15’inin lise mezunu ve % 3’ünün ise üniversite mezunu olduğu görülmektedir. Örneklemin büyük bölümü 124 ilkokul mezunu ve aile içi şiddete maruz kalmış kadınlardan oluşmaktadır. Örneklemi oluşturan kadınların medeni durumuna göre sayısal dağılımı Tablo 3.6’da verilmiştir. Tablo 3.6 Örneklemi Oluşturan Kadınların Medeni Durumuna Göre Sayısal Dağılımı Medeni Durum f %100 Bekar 54 16,5 Evli 187 57,0 Ayrı 49 14,9 Boşanmış 36 11,0 Cevapsız 2 ,6 Toplam 328 100,0 Örneklemi oluşturan kadınların medeni durumları incelendiğinde; 54 kadının bekar, 187 kadının evli, 49 kadının eşinden ayrı, 36 kadının ise boşandığı görülmektedir. Örneklemi oluşturan kadınlardan ikisi medeni durumunu belirtmemiştir. Bu sonuçlara göre kadınların % 17’sinin bekâr, % 57’sinin evli, % 15’inin eşinden ayrı, % 11’inin boşandığı görülmektedir. Örneklemin büyük bir bölümü medeni durumu evli ve aile içi şiddete maruz kalan kadınlardan oluşmaktadır. Örneklemi oluşturan kadınların çalışma durumuna göre sayısal dağılımı ise Tablo 3.7’de verilmiştir. 125 Tablo 3.7 Örneklemi Oluşturan Kadınların Çalışma Durumuna Göre Sayısal Dağılımı Çalışma Durumu f %100 Çalışıyor 54 16,5 Çalışmıyor 271 82,6 3 ,9 Cevapsız Toplam 328 100,0 Örneklemi oluşturan kadınların çalışma durumu incelendiğinde; 54 kadının çalıştığı, 271 kadının çalışmadığı görülmektedir. Örneklemi oluşturan kadınların üçü ise çalışma durumunu belirtmemiştir. Bu sonuçlara göre, kadınların % 17’sinin çalıştığı, % 83’ünün ise çalışmadığı görülmektedir. Örneklemin büyük bölümünün çalışmayan ve aile içi şiddete maruz kalan kadınlardan oluşmaktadır. 3.1.3 Veri Toplama Araçları Araştırmada veri toplama araçları olarak kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini belirlemek için “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği (AİŞBÖÖ)”, stresle başa çıkma tarzlarını belirlemek için “Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği (SBTÖ)”, travma sonrası stres bozukluğu belirtileri düzeylerini belirlemek için “Olayların Etkisi Ölçeği (OEÖ)” kullanılmıştır. Ayrıca araştırmanın örneklemini betimlemek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilen “Kişisel Bilgi Formu” (KBF) kullanılmıştır. Veri toplama araçlarıyla ilgili ayrıntılı bilgi aşağıda verilmiştir. 126 3.1.3.1 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği (AİŞBÖÖ) “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği”, şiddetle ilişkili bilişsel şemaların doğrudan ölçümünü sağlamak amacıyla Charles C.Benight, Alexandra S.Harding-Taylor, Amanda M. Midboe ve Robert L. Durham (Colorado Üniversitesi Psikoloji Bölümü) tarafından 2004 yılında “Domestic Violence Coping Self-Efficacy (DV-CSE)” adıyla geliştirilmiştir. Ölçek, kadının maruz kaldığı en son saldırıdan sonraki başa çıkma özyeterliği düzeyini ölçmeyi amaçlamaktadır. Ölçeğin geliştirilme sürecinde bir aile içi şiddet hukuk danışmanlarından (10 kişi), diğeri şiddet görmüş olan kadınlardan (10 kişi) olmak üzere iki odak grup oluşturularak ölçeğin içeriğine ilişkin bilgi toplanmıştır. Bilgi toplama aşamasında sorulan sorular şiddet sonrası altı ay içindeki fiziksel, finansal, yasal, duygusal, kişilerarası ve ruhsal süreçler dikkate alınarak yapılandırılmış ve sonuç olarak 50 maddelik soru formu ortaya çıkmıştır. Elde edilen soru formu, maruz kalınan şiddet sonrası yardım arayan 283 kadına uygulanmıştır. Örneklemi oluşturan kadınların hepsi son altı ay içinde şiddet gördüklerini belirtmişlerdir. Ayrıca örneklem grubuna, “Yaşam Yönelimi Testi” (Life Orientation Test, Scheier ve Carver, 1985), “Psikolojik İyi Oluş Ölçeğinin Kısa Formu” (The Short Psychological Well-Being Scale, Ryff, 1989), dört farklı başa çıkma tarzını değerlendiren (aktif başa çıkma, sosyal destek arama, kabul ve vazgeçme “Başa Çıkma Ölçeği” (COPE), “Duygu Durumları Profili Kısa Formu” (Short Form of the Profile of Mood States), travma sonrası stres semptomlarını ölçen “Olayların Etkisi Ölçeği” (The Impact of Event Scale-IES-R) uygulanmıştır. Uygulama sonrası yapılan faktör analizi sonucunda zayıf maddeler çıkarılmış, 29 madde ve tek 127 faktör olmak üzere ölçek son halini almıştır. Faktör yükleri .52 ve .85 arasında iyi bir dağılım göstermiştir. Ölçeğin iç tutarlık güvenirliği .97 olarak bulunmuştur. Bunlara ilaveten ölçekle; optimizm, sosyal kabul, aktif başa çıkma ve psikolojik sağlamlık kavramları arasında pozitif; travmayla ilişkili stres, negatif duygu durum ve vazgeçme tarzı başa çıkma arasında negatif korelasyon bulunmuştur. Bununla birlikte, ölçekle sosyal destek arama yaklaşımı arasında herhangi bir korelasyon bulunmamıştır. Ölçeğin teorik olarak ilgili yapılarla ilişkisinin yüksek olması yapı geçerliğini destekler niteliktedir (Benight, Taylor, Midboe ve Durham, 2004). 3.1.3.1.1 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği’nin Türkçe’ye Uyarlanması Belli bir kültürde ve dilde geliştirilen bir ölçek o kültüre özgü kavramlaştırma ve örnekleme özellikleri taşır. Aynı ölçeğin diğer kültür ya da dillere uygulanabilir olması için yapılan sistematik hazırlık çalışmaları “ölçek uyarlaması” olarak adlandırılır (Öner, 1997). Uyarlama çalışmaları daha kolay gibi görünmekle birlikte, bir ölçeği geliştirirken izlenen basamakların ve yürütülen işlemlerin birçoğu hatta neredeyse hemen hepsi ölçek uyarlaması için de gerekli ve zorunludur (Aksayan ve Gözüm, 2002). Savaşır (1994), ölçek uyarlama sürecinde dört aşama olduğunu belirtmektedir: 1. Maddelerin orijinal (kaynak) dilden hedef dile çevrilmesi, 2. Çevirinin değerlendirilmesi ve deneysel formun geliştirilmesi, 3. Orijinal formla deneysel formdaki maddelerin eşdeğer olduğunun saptanması, 4. Yeni formun geçerlik ve güvenirliğinin saptanması. 128 AİŞBÖÖ’nin Türkçe’ye uyarlama çalışması önce Charles C. Benight’tan yazılı izin alınmasıyla başlamış ve daha sonra yukarıda belirtilen aşamalar doğrultusunda şu şekilde gerçekleştirilmiştir: İlk aşamada, araştırmacının kendisi, psikolojik danışma ve rehberlik alanından bir uzman ve bir İngilizce öğretmeni tarafından AİŞBÖÖ’nin üç ayrı çevirisi yapılmıştır. Psikolojik danışma ve rehberlik alanından İngilizce’ye hakim bir öğretim elemanı ve araştırmacı bu üç çeviri birbiriyle karşılaştırılmış ve gerekli düzeltmeler yapılarak AİŞBÖÖ’nin ilk hali elde edilmiştir. AİŞBÖÖ’nin ilk hali ve orijinal ölçek; biri sosyal psikoloji, biri klinik psikiyatri ve üçü psikolojik danışma ve rehberlik alanından olmak üzere en az doktora derecesine sahip beş öğretim elemanı tarafından tekrar incelenmiştir. Öğretim elemanlarının geribildirimleri doğrultusunda gerekli düzeltemeler yapılarak ölçeğin ön uyarlama aşaması tamamlanmış ve ölçek, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları için hazır hale getirilmiştir. a. Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeğinin Geçerliği Bu araştırmada, ölçek geçerlik çalışması bağlamında, kapsam geçerliği ve yapı geçerliğini belirlemek amacıyla faktör analizi yapılmıştır. Kapsam geçerliği çalışmasını yapmak amacıyla araştırmacı tarafından AİŞBÖÖ’ni gönderdiği uzmanlardan ölçekte yer alan aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğine ilişkin her maddenin Türkçe’ye ve Türk kültürüne uygunluğu hakkında görüş ve önerilerini ifade etmeleri istenmiştir. Uzmanların eleştirileri ve görüşleri doğrultusunda, araştırmacı tarafından gerekli düzeltmeler yapılmış ve AİŞBÖÖ’ ne son hali verilmiştir. 129 AİŞBÖÖ’nin uyarlama çalışması için uygulama Ocak 2009-Temmuz 2009 tarihleri arasında, son 6 ay içinde aile içi şiddetin herhangi bir türüne maruz kalan ve İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı İlkkurşun İlköğretim Okulu Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi, İzmir Psikolojik Danışmanlık Merkezi, T.C Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı İzmir İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, Karşıyaka Devlet Hastanesi Psikiyatri Bölümü, Gaziemir Belediyesi Kadın Danışma Merkezi, Bornova Belediyesi Çamdibi Kadın Danışma Merkezi, Alsancak Devlet Hastanesi Psikiyatri Bölümü, Kadın Dayanışma Derneği’ne aile içi şiddet gördüğü gerekçesiyle başvuran ve çalışmaya katılmaya gönüllü 258 kadın üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu kurumlardan İlkkurşun İlköğretim Okulu Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi, İzmir Psikolojik Danışmanlık Merkezi, Gaziemir Kadın Danışma Merkezi’ne şiddet nedeniyle başvuran kadınlara AİŞBÖÖ araştırmacının kendisi tarafından uygulanmıştır. Ayrıca araştırmacı bu kurumlarda, şiddete maruz kalan kadınlara yönelik gönüllü psikolojik danışma ve rehberlik hizmeti de vermiştir. Buna ilâveten, araştırmacı çeşitli kurumlarda seminerler düzenleyerek ve ev ziyaretleri yaparak aile içi şiddete maruz kalan kadınlara ulaşmıştır. Diğer kurumlara aile içi şiddet nedeniyle başvuran kadınlara ise o kurumda görev yapan psikolog/psikolojik danışman veya sosyal hizmet uzmanları AİŞBÖÖ’ni uygulamışlardır. Bunun için araştırmacı, bu uzmanlarla görüşerek araştırmanın amacını anlatmış ve AİŞBÖÖ hakkında bilgi vermiştir. AİŞBÖÖ’nin yapı geçerliğini sınamak amacıyla faktör analizi yapılmıştır. Faktör analizi tekniği, psikolojik boyutların tanınmasında ve boyutların içeriği hakkında bilgi edinilmesinde kullanılan bir istatistiksel yaklaşımdır. Bu yolla test maddelerinin 130 (ya da birçok testin) arasındaki ilişkilerden çıkartılan ortak boyutlar saptanır. Aralarında yüksek ilişki gösteren, birbirine benzeyen maddelerin öbekleşmesi ile toplam test puanını etkileyen temel boyutlar ortaya çıkar (Öner, 1997). AİŞBÖÖ’nin faktör analizi, Sosyal Bilimler İstatistik Paket Programı (SPSS, Statistical Package for Social Science) 13.0 ile araştırmanın 258 kişilik çalışma grubu üzerinde gerçekleştirilmiştir. AİŞBÖÖ’nin faktör yapısını ortaya koymak üzere temel bileşenler analizi yapılmıştır. Temel bileşenler analizi sonucu incelendiğinde, tüm maddelerin 1. faktöre .40’ın üzerinde yük verdiği görülmüştür. Teorik olarak da ölçek tek boyutlu olduğu için tek boyutlu çözüm kabul edilmiştir. Bunun üzerine, tek boyutlu yapı üzerinden faktör analizi tekrar gerçekleştirilmiştir. AİŞBÖÖ’nin faktör yükleri Tablo 3.8’ de, faktörlerin özdeğerleri (eigenvalue) ve açıkladıkları varyans yüzdeleri Tablo 3.9’da ve analiz sonucu elde edilen özdeğerler grafiği Şekil 3.1’de verilmiştir. 131 Tablo 3.8 AİŞBÖÖ’nin Faktör Yükü Değerleri Madde No 16 14 24 12 28 19 11 5 15 20 17 23 4 21 29 1 6 25 2 27 13 7 26 8 10 9 18 3 22 Faktör 1 .78 .72 .71 .69 .68 .67 .67 .67 .67 .66 .66 .66 .65 .65 .64 .64 .62 .62 .60 .60 .59 .58 .58 .58 .57 .55 .49 .45 .44 132 Tablo 3.9 Faktörlerin Özdeğerleri ve Açıkladıkları Varyans Yüzdeleri Faktör Özdeğer 1 11.595 Açıkladığı Varyans Yüzdesi 39.982 Toplamlı Varyans Yüzdesi 39.982 Şekil 3.1 Özdeğerler Grafiği Scree Plot 12 10 Eigenvalue 8 6 4 2 0 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 Component Number 133 Tablo 3.8’de görüldüğü gibi, tüm ölçek maddelerinin birinci faktördeki yük değerleri .44 ve üzerindedir. Bu bulgu, ölçeğin genel bir faktöre sahip olduğunu göstermektedir. Tablo 3.9’da ise birinci faktörün toplam varyansın % 40’ını açıkladığı dikkati çekmektedir. Maddelerin birinci faktördeki faktör yükleri ve açıkladıkları varyans, AİŞBÖÖ’nin orijinali ile tutarlı olarak tek boyutlu olduğunu göstermiştir. Bu sonuç, ölçeğin yapı geçerliğinin bir göstergesi olarak kabul edilmiştir. Bu çalışma kapsamında AİŞBÖÖ’nin yapı geçerliğine ilişkin kanıt elde etmek amacıyla doğrulayıcı faktör analizi kullanılmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi, değişkenler arasındaki ilişkiye dair daha önce saptanan bir hipotezin ya da kuramın test edilmesi amacıyla kurulmuş bir yöntemdir. Bu yöntem aracılığıyla, açımlayıcı faktör analizi ile belirlenen faktörler ile değişkenler arasında bir uyum, yani yüksek korelasyon olup olmadığı araştırılır (Kyle, 1999; Büyüköztürk, 2002; Özdamar, 2004). Bu bilgiler ışığında geçerlik çalışması kapsamında, AİŞBÖÖ’nin Türkçe’ye uyarlama çalışması sonucu elde edilen 29 madde aracılığıyla öngörülen tek boyutlu model temel alınarak LİSREL 8.51 programı kullanılarak doğrulayıcı faktör analizi yapılmıştır. Tek boyut için doğrulayıcı faktör analizi sonuçları incelendiğinde, Ki-kare değeri df= 374, p<.01 düzeyinde anlamlı bulunmuştur. Ki-kare değeri ile serbestlik derecesi oranına bakıldığında 3’ün altında olduğu, bunun kabul edilebilir bir uyum değerine işaret ettiği görülmüştür (Şimşek, 2007). Söz konusu ölçme modelinin uyum değerlerine bakıldığında, GFI değeri .98, AGFI değeri .98, CFI değeri .96 ve RMSA değeri de 0.065 olarak bulunmuştur. Bu uyum değerleri incelendiğinde GFI, 134 AGFI ve CFI değerlerinin iyi düzeyde, RMSA değerinin ise kabul edilebilir düzeyde bir uyuma işaret ettiği görülmüştür (Şimşek, 2007). Doğrulayıcı faktör analizinin standart değerlerini içeren path diyagramı şekil 3.2’de verilmiştir. Şekil 3.2 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği İçin Doğrulayıcı Faktör Analizi Path Diyagramı 135 Sonuç olarak faktör analizinden elde edilen bulgular, AİŞBÖÖ’nin yapı geçerliğinin göstergesi olarak yorumlanmıştır. b. Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği’nin Güvenirliği Güvenirlik analizi, ölçeklerde yer alan soruların homojen bir yapı gösteren bir bütünü ifade edip etmediğini araştırır (Kalaycı, 2005). AİŞBÖÖ’nin güvenirliği iç tutatlılık ve yapısal güvenirlik hesaplamaları yapılarak incelenmiştir. İç tutarlık, bir ölçekte yer alan soruların varyansları toplamının genel varyansa oranlanması ile elde edilir. 0 ve 1 arasında değerler alan bu katsayı Cronbach's Alpha katsayısı olarak adlandırılır. Hesaplanan Cronbach's Alpha katsayısı, birime ait toplam skorun ölçekteki her bir soruya ait puanların toplanması ile elde edilen ölçeklerde, soruların benzerliğini ya da yakınlığını ortaya koyan bir katsayıdır (Kalaycı, 2005). Yapılan analiz sonucunda, AİŞBÖÖ’nin Cronbach alfa katsayısı .94 olarak bulunmuştur. Ölçeğin güvenirliğini incelemek için kullanılan diğer yöntem ise yapısal güvenirlik hesaplamasıdır. Bunun sonucunda elde edilen “Mc Donald’s Omega (” katsayısı, doğrulayıcı faktör analizi sonuçları üzerinden hesaplanmış ve AİŞBÖÖ için .99 olarak bulunmuştur. Bu değerlerin ölçeğin iç tutarlılığına ve yapısal güvenirliğine ilişkin yeterli kanıt sağladığı söylenebilir. AİŞBÖÖ için doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarına göre maddelerin faktör yükleri (iR2 değerleri ve Cronbach Alpha ve Omega değerleri Tablo 3.10’da verilmiştir. 136 Tablo 3.10. AİŞBÖÖ’nin Faktör Yükleri, R2 , Cronbach Alpha ve Mc Donalds Omega Değerleri Madde i R2 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 .75 .78 .61 .85 .86 .83 .76 .81 .75 .78 .87 .92 .79 .98 .92 1.02 .88 .66 .87 .90 .78 .56 .92 .87 .82 .79 .80 .90 .87 .39 .33 .19 .41 .43 .37 .32 .32 .29 .32 .44 .46 .33 .52 .41 .60 .42 .23 .44 .43 .40 .19 .41 .49 .37 .32 .34 .42 .40 α .94 .99 Sonuç olarak, AİŞBÖÖ’nin aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğini ölçen tek bir boyuttan oluştuğu ve ölçeğin psikometrik özellikleri itibariyle yeterli değerlere sahip olduğu görülmüştür. 137 3.1.3.1.2. Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği’nin Puanlanması AİŞBÖÖ, son 6 ay içinde şiddete maruz kalmış olan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma konusunda kendilerini ne kadar yeterli algıladığını değerlendirmeye yönelik 29 ifadenin yer aldığı 5’li Likert tipi bir ölçektir. Ölçek, bireyin her bir maddenin karşısında bulunan “Hiç Yeterli Değilim”, “Çoğu Zaman Yetersizim”, “Orta Derece Yeterliyim”, “Yeterliyim Ama Halâ Şüpheliyim” ve “Tamamen Yeterliyim” seçeneklerinden kendine uygun olanı seçmesi yoluyla uygulanmaktadır. AİŞBÖÖ, “Hiç Yeterli Değilim” seçeneğine 0 (sıfır), “Çoğu Zaman Yetersizim” seçeneğine 1 (bir), “Orta Derece Yeterliyim” seçeneğine 2 (iki), “Yeterliyim ama Halâ Şüpheliyim” seçeneğine 3 (üç) ve “Tamamen Yeterliyim” seçeneğine 4 (dört) puan verilerek puanlanmaktadır. AİŞBÖÖ’nden alınabilecek en düşük puan 0, en yüksek puan ise 116’dır. 3.1.3.2 Olayların Etkisi Ölçeği (OEÖ) OEÖ, herhangi bir travma yaşayan bireylerin ölçek uygulandığı sıradaki stresini belirlemeyi hedeflemektedir. Ölçek, 1997’de Weiss ve Marmar tarafından Amerikan Psikiyatri Birliği (1994) Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ölçütlerine göre hazırlanmıştır. Orijinal adı “Impact of Event Scale” IES olan ölçek (Horowitz ve diğ.,), travmatik stres semptomlarını değerlendirmek amacıyla en çok kullanılmış olan ölçeklerden birisidir. Weiss ve Marmar (1997), travma sonrası stres bozukluğu semptom gruplarından sadece ikisini (yeniden yaşama ve kaçınma) sorgulayan orijinal IES üzerinde değişiklik yaparak tüm travma sonrası stres bozukluğu semptomlarını 138 dahil ederek IES-R’yi oluşturmuşlardır. Ölçekte, son 7 gündeki belirtilerin şiddetinin 04 arası puanlandığı 22 madde bulunmaktadır. IES-R; -“Yeniden Yaşama”- (1., 2., 3., 6., 9., 14., 16. ve 20. maddeler); -“ Kaçınma”- (5., 7., 8., 11., 12., 13., 17 ve 22. maddeler); ve -“Aşırı Uyarılmışlık”- (4., 10., 15., 18., 19. ve 21. maddeler) olmak üzere üç alt ölçeğin birleşmesinden oluşmuştur. Ölçeğin Türkçe’ye uyarlama, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Çorapçıoğlu, Yargıç, Geyran ve Kocabaşoğlu tarafından 2006 yılında yapılmıştır. OEÖ’nin geçerliği ölçeğin ölçek ve alt ölçek puanlarının CAPS (Clinician Administred Post Traumatic Stres Disorder Scale)’nın ölçek ve alt ölçek puanları ile korelasyonuna bakılarak değerlendirilmiştir. Spearman analizi ile yapılan değerlendirme sonucunda toplam puanın (r = .70), -“Yeniden Yaşama”- puanının (r = .69) ve -“Aşırı Uyarılmışlık”- puanının (r = .63) korelasyonlarının iyi düzeyde olduğu saptanmıştır. “Kaçınma”- puanının korelasyon katsayısı, istatistiksel olarak anlamlı düzeyde olsa bile orta derecede bulunmuştur (r = .49). OEÖ’nin güvenirliğini belirlemek için iç tutarlık analizi yapılarak Cronbach alfa katsayısı hesaplanmıştır. Ölçeğin iç tutarlık katsayısı tüm grup için .94 bulunmuş ve bu değerin orijinal ölçeğin psikometrik özelliklerinin belirlendiği çalışmalarda bulunan değere (.96) çok yakın olduğu görülmüştür. Son altı ay içinde aile içi şiddete maruz kalmış olan kadınlarla yapılan bu çalışma kapsamında da ölçeğin güvenirliği 328 kadından oluşan örneklem üzerinde sınanmış ve ölçeğin Cronbach alfa katsayısı .85 olarak bulunarak iç tutarlılığın yüksek olduğu belirlenmiştir. 139 3.1.3.3 Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği (SBTÖ) SBTÖ, bireylerin genel ya da belirgin stres durumlarıyla başa çıkmada kullandıkları yolları belirleyebilmek amacıyla 1980 yılında Folkman ve Lazarus tarafından “Ways of Coping Inventory” adıyla geliştirilmiş olan 66 maddelik, 4’lü Likert tipi bir ölçektir. Türkçe’ye uyarlanan “SBTÖ”nin ülkemiz için geçerlik ve güvenirlik çalışmaları Şahin ve Durak (1995) tarafından yapılmıştır. Ölçeğin Türk kültürüne adaptasyonunda üç farklı çalışma yapılmıştır. Birinci çalışmada, Bilkent Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nde değişik bölümlerde okuyan 575 öğrenci örneklem grubunu oluşturmuştur. Otuz beş maddelik SBTÖ, iki aşamada faktör analizine tabi tutulmuştur. İlk yapılan faktör analizi sonucunda, toplam varyansın % 40,4’ünü açıklayan 8 faktörlük bir yapı ortaya çıkmıştır. Ancak grafik yöntemlere göre bunların 5 faktöre indirgenebileceği görülmüş ve veriler yeni bir analiz için 5 faktörlü çözüme zorlanmıştır (Şahin ve Durak, 1995). İkinci çalışma, çeşitli özel ve kamu bankalarında çalışmakta olan 226’sı kadın 198’i erkek toplam 426 kişilik örneklem grubu üzerinde yapılmıştır. Ana eksenler yöntemi ile yapılan faktör analizi sonucunda, toplam varyansın % 52,2’sini açıklayan 7 faktör bulunmuş, uygulanan diğer testler sonucunda faktör sayısının 4’e indirgenebileceği görülmüştür (Şahin ve Durak,1995). Üçüncü çalışma ise Ankara’da oturan 157’si kadın, 75’i erkek olmak üzere toplam 232 kişinin katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Ana eksenler yöntemine göre yapılan faktör analizi sonucunda da, özdeğeri 1’in üzerinde olan 5 faktör bulunmuştur (Şahin ve Durak,1995). 140 Üç farklı örneklem kullanılarak yapılan faktör analizleri sonucunda bu ölçeğin, probleme yönelik aktif/pasif tarzlar ve duygulara yönelik aktif pasif tarzlar şeklinde ikiye ayrıldığı; bunların kendi içlerinde de; -“Kendine Güvenli Yaklaşım”- (8, 10, 14, 16, 20, 23, 26); -“Çaresiz Yaklaşım”- (3, 7, 11, 19, 22, 25, 27, 28); -“Boyun Eğici Yaklaşım”- (5, 13, 15, 17, 21, 24); -“İyimser Yaklaşım”- (2, 4, 6, 12, 18);”-“ Sosyal Destek Arama Yaklaşımı”- (1, 9, 29, 30) olmak üzere 5 alt gruptan oluştuğu görülmektedir (Bal, Özgür ve Gümüş, 2006). Ayrıca ölçek, 0-3 arasında (“Hiç Uygun Değil” ile “Çok Uygun” arasında) puanlama seçeneği olan toplam 30 maddeden oluşmaktadır. “Sosyal Destek Arama” alt ölçeği puanlarının hesaplanmasında 1. ve 9. Maddeler ters puanlanarak hesaplanmaktadır. Her alt ölçeğe ait puanlar ayrı ayrı hesaplanmakta, toplam puan ise kullanılmamaktadır. Her bir alt ölçekten alınan yüksek puan stresle başa çıkmada o tarzın daha fazla kullanıldığına işaret etmektedir (Şahin ve Durak, 1995; Çakır, 2006). Çalışmalar sonucunda ortaya çıkan alt ölçeklere ait güvenirlik katsayıları aşağıdaki şekildedir: Kendine Güvenli Yaklaşım, α= 0,62 ile α= 0,80 arasında, İyimser Yaklaşım, α = 0,49 ile α= 0,68 arasında, Çaresiz Yaklaşım, α = 0,64 ile α= 0,73 arasında, Boyun Eğici Yaklaşım, α = 0,47 ile α= 0,72 arasında, Sosyal Destek Arama Yaklaşımı, α = 0,45 ile α= 0,47 arasındadır. Son altı ay içinde aile içi şiddete maruz kalmış olan kadınlarla yapılan bu çalışma kapsamında da ölçeğin güvenirliği 328 kadından oluşan örneklem üzerinde 141 sınanmış ve Cronbach alfa katsayıları Stresle Başa Çıkma Tarzları “Kendine Güvenli Yaklaşım” alt boyutu için .82; Stresle Başa Çıkma Tarzları “İyimser Yaklaşım” alt boyutu” için .70; Stresle Başa Çıkma Tarzları “Çaresiz Yaklaşım” alt boyutu için .62; Stresle Başa Çıkma Tarzları “Boyun Eğici Yaklaşım” alt boyutu için .62; Stresle Başa Çıkma Tarzları “Sosyal Destek Arama Yaklaşımı” alt boyutu için .46 olarak bulunmuştur. 3.1.3.4 Kişisel Bilgi Formu (KBF) Diğer veri toplama aracı ise örneklemi oluşturan aile içi şiddet mağduru kadınların yaş, doğum yeri, eğitim durumu, medeni durumu, çalışıp çalışmama durumu gibi sosyo-demografik özellikleri ve kadınların maruz kaldıkları şiddetin türleri ve nedenleri hakkında bilgi edinmek amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan Kişisel Bilgi Formu’dur. 3.1.4 Verilerin Toplanması Araştırmanın verileri, Ocak-2010-Ocak 2011 tarihleri arasında toplam bir yıllık süre içinde toplanmıştır. Veriler, T.C Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan kadın konukevleri, bazı belediyelere bağlı olan kadın konukevleri ve kadın danışma merkezleri, bazı ilköğretim okullarının rehberlik ve psikolojik danışma servisleri, bazı özel psikolojik danışma merkezleri ve bazı hastanelerin tıp fakültesi psikiyatri bölümlerine son altı ay içinde aile içi şiddet gördüğü için başvuran ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 328 kadından toplanmıştır. 142 Verilerin toplanması sürecinde öncelikle, araştırma kapsamındaki ölçekler ve bilgi formunun T.C Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’ne bağlı olan Türkiye’deki kadın konukevlerinde uygulanabilmesi için bu kuruma dilekçe ile başvurulmuştur. Bu başvuru sonucunda, ölçekler ve bilgi formunun kadın konukevlerinde kalan kadınlara 31.12.2010 tarihine kadar uygulanabilmesine yönelik izin alınmıştır. Daha sonra, Türkiye’deki tüm Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri ile iletişime geçilmiş ve her İl Müdürlüğü’nün koordinesinde ve uygun gördüğü koşullarda ölçeklerin uygulanmasına başlanmıştır. Bu süreçte bazı il Müdürlüklerine araştırmacı kendisi bizzat gitmiş, bazılarına ise ölçekleri göndermiş ve il müdürlüklerinin bünyesinde görev yapan psikolog ve/veya sosyal hizmet uzmanları ölçekleri uygulamıştır. Bu durumda, araştırmacı uygulayıcılarla iletişime geçerek kendilerini araştırmacının amacı, uygulama süreci ve gizlilik konuları hakkında bilgilendirmiştir. Ayrıca bir uygulama yönergesi (EK-5) hazırlayarak aynı bilgileri yazılı olarak da kendilerine göndermiştir. Diğer yandan, araştırmanın verileri İzmir Gaziemir Belediyesi, İzmir Karşıyaka Belediyesi, İzmir Konak Belediyesi, İzmir Aliağa Belediyesi ve İstanbul Kadiköy Belediyesi’ne bağlı kadın konukevi ve kadın danışma merkezlerine aile içi şiddet nedeniyle başvuran kadınlardan elde edilmiştir. Bu kurumlardan, Gaziemir Belediyesi Kadın Danışma Merkezi ve Konak Belediyesi Kadın Danışma Merkezinde araştırmacının kendisi, bu kurumlara aile içi şiddet nedeniyle başvuran ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan kadınlara araştırma kapsamında olan bilgi formu ve ölçekleri uygulamıştır. Diğer kurumlarda ise ilgili kurumda görev yapan uzmanlar, aile içi şiddet 143 nedeniyle başvurmuş olan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan kadınlara bilgi formu ve ölçekleri uygulamışlardır. Bu kurumlara ilaveten, veri setinin bir bölümü İzmir’de bulunan İlkkurşun İlköğretim Okulu, Emrullah Efendi İlköğretim Okulu, Eski İzmir İlköğretim Okulu, Ali Erentürk İlköğretim Okulu ve İmbat İlköğretim Okulu rehberlik ve psikolojik danışma servislerine aile içi şiddet nedeniyle başvuran kadınlardan elde edilmiştir. Bu kurumlardan İlkkurşun İlköğretim Okulunda araştırmacının kendisi, diğer kurumlarda görev yapan psikolojik danışmanlar araştırma kapsamındaki form ve ölçekleri uygulamıştır. Diğer yandan, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı ve İzmir Psikolojik Danışmanlık Merkezi’ne son altı ay içinde aile içi şiddet nedeniyle başvuran ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan kadınlardan elde edilen verilerde veri setine dahil edilmiştir. Veri toplama sürecinde araştırmacı şiddete maruz kalan kadınlara etkili bir şekilde psikolojik danışma ve rehberlik hizmeti sunabilmek amacıyla İzmir Barosu’nun düzenlediği “4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Yasa, Uygulama ve Uygulamada Yaşanan Sorunlar” konulu seminere katılmıştır. Ayrıca bu bilgiler ışığında araştırmacı, Gaziemir Kadın Danışma Merkezi, Gümüşpala İmbat İlköğretim Okulu, Gümüşpala Piri Reis İlköğretim Okulu, Yeni Çamlık İlkkurşun İlköğretim Okulu ve Emlakbank Süleyman Demirel Anadolu Lisesi’nde kadınlara yönelik seminerler vermiş ve aile içi şiddete maruz kalan kadınlara ulaşmaya, aynı zamanda kadınlara aile içi şiddet konusunda farkındalık kazandırmaya çalışmıştır. 144 3.1.5 Verilerin Analizi Araştırmada kullanılan veri toplama araçlarının uygulanması tamamlandıktan sonra, Kişisel Bilgi Formu ve ölçeklere ait cevap kağıtlarının genel kontrolleri yapılarak eksik ya da birden fazla seçenek işaretlenmiş olan ve geçersiz bulunan cevap kağıtları değerlendirme dışı bırakılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda, araştırmanın analizleri son altı ay içinde aile içi şiddete maruz kalmış olan 328 kadın ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında elde edilen veriler, Sosyal Bilimler için İstatistik Paket Programı (SPSS, Statistical Package for Social Science) 13.0 ile çözümlenmiştir. Araştırmada stresle başa çıkma tarzları alt boyutları ve TSSB belirtileri düzeyi değişkenleri olarak ele alınan bağımsız değişkenlerin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini yordama gücünü belirlemek amacıyla “aşamalı çoklu doğrusal regresyon” (stepwise multiple regression) analiz yöntemi kullanılmıştır. Regresyon analizi, metrik bir bağımlı değişken ile bir ya da daha fazla sayıda bağımsız değişken arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla kullanılan bir istatistiksel yöntemdir (Tabachnick ve Fidell, 2001). Bir bağımlı değişken ile bağımsız değişken arasındaki bağlantıyı inceleyen yönteme basit regresyon, bir bağımlı değişken ile iki ya da daha fazla bağımsız değişken arasındaki bağlantıları modeller aracılığı ile inceleyen yönteme ise çoklu regresyon adı verilir (Tabachnick ve Fidell, 2001; Bayram, 2004). Çoklu regresyon analizi, bağımlı değişkenle ilişkili olan iki ya da daha çok bağımsız değişkene (yordayıcı değişkenlere) dayalı olarak bağımlı değişkenin tahmin edilmesine yönelik bir analiz türüdür. Çoklu regresyon analizi, yordayıcı değişkenler tarafından bağımlı değişkende açıklanan toplam varyansın yorumlanmasına, açıklanan 145 varyansın istatistiksel olarak anlamlılığına ve yordayıcı değişken ile bağımlı değişken arasındaki ilişkinin yönü hakkında yorum yapma olanağı verir (Büyüköztürk, 2002). Aşamalı çoklu regresyon analizi yönteminde, yordanan değişken ile en yüksek korelasyonu veren ya da bağımlı değişkenin varyansına en büyük katkıyı getiren bağımsız değişken ile işleme başlanır. Dana sonra, bağımlı değişkenin varyansıyla birlikte en büyük katkıyı getiren ikinci bağımsız değişken analize dahil edilerek analize devam edilir. Bu yöntemde bağımlı değişkenin varyansına önemli katkı getirmeyen bağımsız değişkenler işleme alınmaz (Büyüköztürk, 2002). Regresyon analizine ilişkin tabloda şu bilgilere yer verilmiştir (Koç, 2006): B= Her bir yordayıcı değişkene ait regresyon katsayısı R= Yordayıcı değişken puanları ile yordanan puanlar arasındaki ilişkiyi gösteren çoklu korelasyon katsayısı R2= Bağımlı değişkene ait puanların yordayıcı değişkenlerce açıklanma yüzdesini gösteren determinasyon katsayısı β= Standardize edilmiş regresyon katsayısı β2= Bağımsız değişkenin, bağımlı değişkenin puanlarında diğer bağımsız değişkenlerle paylaşmaksızın tek başına açıkladığı varyans miktarı T= Regresyon katsayısının anlamlılık testiyle ilgili test istatistiği P= Test istatistiğinin anlamlılık düzeyi. Bu araştırmada da, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğini yordamada önemli katkısı olan değişkenlerin modele dahil edilmesi aşamalı çoklu regresyon analizi yöntemi kullanılarak gerçekleştirilmiştir. BÖLÜM IV 4.1 BULGULAR Bu bölümde, araştırmaya katılan ve son altı ay içinde aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliği puanlarına uygulanan aşamalı çoklu regresyon analizi sonuçları verilmiştir. Öncelikle, saçılım grafiği incelenmiş ve veri setinin eşit varyans ve doğrusallık varsayımlarını karşıladığı gözlenmiştir (EK-5). Daha sonra, aşamalı çoklu regresyon analizi yöntemiyle Stresle Başa Çıkma Tarzlarının alt boyutları olan “Kendine Güvenli Yaklaşım”, “İyimser Yaklaşım”, “Çaresiz Yaklaşım”, “Boyun Eğici Yaklaşım”, “Sosyal Destek Arama Yaklaşımı” ve ayrıca “TSSB Belirtileri Düzeyi” değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini yordama gücü saptanmıştır. Buna bağlı olarak ilk önce, aile içi şiddete maruz kalan kadınların Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeğinden aldıkları puanlara ilişkin betimleyici istatistikler verilmiş daha sonra regresyon analizine ilişkin bulgular sunulmuştur. 147 4.1.1 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeğinden Elde Edilen Puanlara İlişkin Betimleyici İstatistikler Aile içi şiddete maruz kalan kadınların Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeğinden, Olayların Etkisi Ölçeğinden (TSSB Belirtileri Düzeyi) ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeğinin alt boyutlarından aldıkları puanların ortalamaları ve standart sapmaları Tablo 4.1’de verilmiştir. Tablo 4.1 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özeyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği Puanlarının Ortalamaları ve Standart Sapmaları Değişken n min. max. X ss Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) SBTÖ- Kendine Güvenli Yaklaşım SBTÖ-Çaresiz Yaklaşım 328 6 116 64.76 27.36 328 0 84 45.22 14.04 328 2 21 14.30 4.63 328 0 24 12.25 4.25 SBTÖ-Boyun Eğici Yaklaşım 328 0 18 7.68 3.65 SBTÖ-İyimser Yaklaşım 328 1 15 9.49 3.15 SBTÖ-Sosyal Destek Arama Yaklaşımı 328 0 12 7.34 2.30 148 4.1.2 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Puanlarının Yordanmasına İlişkin Bulgular Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği alt boyutlarından (kendine güvenli yaklaşım, İyimser Yaklaşım, Çaresiz Yaklaşım, Boyun Eğici Yaklaşım ve Sosyal Destek Arama Yaklaşımı) elde edilen puanlar arasındaki ilişkileri ortaya koyan korelasyon analizi sonuçları Tablo 4.2’de verilmiştir. Diğer yandan, bağımlı değişken olan aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin TSSB belirtileri düzeyi ve stresle başa çıkma alt boyutları tarafından yordanmasına ilişkin aşamalı çoklu regresyon analizi sonuçları Tablo 4.3 ve Tablo 4.4’de verilmiştir. Tablo 4.2 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği, Olayların Etkisi Ölçeği ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği Alt Boyutlarına İlişkin Puanlar Arasındaki Korelasyon Katsayıları AİŞBÖ AİŞBÖ KGY ÇY BEY İY SDAY TSSB .13* - - KGY .59** ÇY -.19** -.03 BEY -.12* -.11* İY .55** .74** SDAY .26** .46** .25** .16** .42** TSSB -.38** .-05 .34 .21** -.07 .46** .008 .05 Not: AİŞBÖÖ=Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği, KGY=Kendine Güvenli Yaklaşım, ÇY=Çaresiz Yaklaşım, BEY=Boyun Eğici Yaklaşım, İY=İyimser Yaklaşım, SDAY=Sosyal Destek Arama Yaklaşımı, TSSB= Travma Sonrası Stres Belirtileri Düzeyi *p<.05, **p<.001 149 Tablo 4.3 Stresle Başa Çıkma Tarzları Alt Boyutlarının ve TSSB Belirtileri Düzeyinin Aile İçi Şiddetle Başa çıkma Özyeterliği Puanlarını Yordamasına İlişkin R ve R2 Değişimi R2 F Değişim Değişimi .344 .344 171.189 1 326 P .000 .682 .465 .121 73.312 1 325 .000 .700 .490 .025 16.099 1 324 .000 DEĞİŞKEN Çoklu N=328 R KGY .587 TSSB İY R2 sd1 sd2 F Değişim Not: KGY=Kendine Güvenli Yaklaşım; TSSB=Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtileri Düzeyi; İY=İyimser Yaklaşım Tablo 4.3 ve 4.4’de görüldüğü gibi, son altı ay içinde aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliği puanlarının yordanmasına ilişkin uygulanan aşamalı çoklu regresyon analizi üç adımda tamamlanmıştır. Analiz sonucunda, “Kendine Güvenli Yaklaşım”, “TSSB Belirtileri Düzeyi” ve “İyimser Yaklaşım” değişkenleri anlamlı yordayıcılar olarak bulunmuştur. Birinci aşamada, “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Puanının” en iyi yordayıcısı olarak “Stresle Başa Çıkma Ölçeği”nin alt boyutu olan “Kendine Güvenli Yaklaşım” modele dahil edilmiş ve toplam varyansın % 34’ünü açıklamıştır. Tek bir bağımsız değişkenin bulunduğu 1. model istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. “Kendine Güvenli Yaklaşım” değişkeni ile “Aile içi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği” arasındaki ikili korelasyon pozitif yönde ve anlamlı bulunmuştur (R=0,587, R 2 =0,344, F=171,189, p < .05). 150 İkinci aşamada, “Kendine Güvenli Yaklaşım”ın bulunduğu modele “TSSB Belirtileri Düzeyi” değişkeni dahil edilmiştir. TSSB belirtileri düzeyi değişkeni tek başına bağımlı değişkendeki toplam varyansın %12’sini açıklamakta olup iki değişken birlikte toplam varyansın % 46’sını açıklamıştır. İki bağımsız değişkenin bulunduğu 2. model istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. “TSSB Belirtileri Düzeyi” değişkeni ile “Aile içi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği” arasındaki ikili korelasyon negatif yönde ve anlamlı bulunmuştur (R=0,682, R 2 =0,465, F=73,312, p.<.05). Üçüncü aşamada, “Kendine Güvenli Yaklaşımın” ve “TSSB Belirtileri Düzeyi”nin bulunduğu modele “İyimser Yaklaşım” değişkeni dahil edilmiştir. Bu değişken tek başına bağımlı değişkendeki toplam varyansın % 2,5’unu açıklamakta olup üç değişken birlikte toplam varyansın % 49’unu açıklamıştır. Üç bağımsız değişkenin bulunduğu 3. model istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. “İyimser Yaklaşım” değişkeni ile “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği” arasındaki ikili korelasyon pozitif yönde ve anlamlı bulunmuştur (R=0,700, R 2 =0,490, F=16.099, p.<.05). 151 Tablo 4.4 Stresle Başa Çıkma Tarzları Alt Boyutlarının ve TSSB Belirtileri Düzeyinin Aile İçi Şiddetle Başa çıkma Özyeterliği Puanlarını Yordamasına İlişkin B, Beta Değerleri ve Anlamlılık Düzeyi DEĞİŞKEN B Sdt Hata (Sabit) 15.219 3.980 KGY (Sabit) 3.463 47.324 0.265 5.198 KGY 3.361 TSSB Beta T P 3.824 0.000 0.587 13.084 9.104 0.000 0.000 0.240 0.569 14.018 0.000 -0.677 0.079 -0.348 -8.562 0.000 (Sabit) 41.903 5.258 7.969 0.000 KGY 2.342 0.346 0.397 6.776 0.000 TSSB -0.663 0.077 -0.341 -8.568 0.000 İY 2.039 0.508 0.235 4.012 0.000 Not: KGY=Kendine Güvenli Yaklaşım; TSSB =TSSB Belirtileri Düzeyi; İY=İyimser Yaklaşım Özetle, “Stresle Başa Çıkma Tarzları”nın alt boyutları olan “Kendine Güvenli Yaklaşım”, “İyimser Yaklaşım” ve ayrıca “TSSB Belirtileri Düzeyi” değişkenlerinin “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği” puanlarındaki toplam varyansın % 49’unu açıkladığı görülmüştür. Aşamalı çoklu regresyon analizi sonucunda, “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği”nin en önemli yordayıcıları olarak belirlenen “Kendine Güvenli Yaklaşım”, “TSSB Belirtileri Düzeyi”, “İyimser Yaklaşım” değişkenleri arasındaki ilişkiyi açıklayan regresyon eşitliği (modeli) aşağıda verilmiştir. 152 AİLE İÇİ ŞİDDETLE BAŞA ÇIKMA ÖZYETERLİĞİ = 41.903 + 2.342 KENDİNE GÜVENLİ YAKLAŞIM – 0.663 TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU BELİRTİLERİ DÜZEYİ + 2.039 İYİMSER YAKLAŞIM Regresyon eşitliği incelendiğinde; TSSB Belirtileri Düzeyi ve İyimser Yaklaşım, değişkenleri sabit tutulduğunda, “Kendine Güvenli Yaklaşım” değişkenindeki 1 birimlik artış, “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği” puanlarında 2.342 birimlik bir artışa yol açmaktadır. Benzer şekilde, Kendine Güvenli Yaklaşım ve İyimser Yaklaşım değişkenleri sabit tutulduğunda, “TSSB Belirtileri Düzeyi” değişkenindeki 1 birimlik artış, “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği” puanlarında 0.663 birimlik bir azalmaya yol açmaktadır. Kendine Güvenli Yaklaşım ve TSSB Belirtileri Düzeyi değişkenleri sabit tutulduğunda da, “İyimser Yaklaşım” değişkenindeki 1 birimlik artış, “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği” puanlarında 2.039 birimlik bir artışa yol açmaktadır. Araştırmada, Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği’nin alt boyutlarından olan “Çaresiz Yaklaşım”, “Boyun Eğici Yaklaşım” ve “Sosyal Destek Arama Yaklaşımı” değişkenlerinin, aile içi şiddete maruz kalan kadınların “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği”nin anlamlı yordayıcıları olmadığı saptanmıştır. BÖLÜM V 5.1. TARTIŞMA VE YORUM Bu bölümde, araştırmada ele alınan alt problemler doğrultusunda, araştırmaya katılan ve son altı ay içinde aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliklerinin Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği alt boyutları (kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım, sosyal destek arama yaklaşımı) ve TSSB belirtileri düzeyi değişkenlerine göre yordanmasına ilişkin bulgular tartışılmış ve yorumlanmıştır. Araştırma bulguları incelendiğinde, aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarının yordanmasına ilişkin çoklu regresyon analizi sonuçlarının üç aşamada tamamlandığı görülmektedir. Diğer bir deyişle, araştırma kapsamında ele alınan değişkenlerin üç tanesi analize girmiştir. Yapılan analiz sonucunda; kendine güvenli yaklaşım, TSSB belirtileri düzeyi, iyimser yaklaşım, değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterlik düzeylerinin anlamlı yordayıcıları olduğu ve aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarındaki toplam varyansın % 49’unu açıkladığı saptanmıştır (Bkz. Tablo 4.3 ve Tablo 4.4). Değişkenler tek tek ele alındığında ise kendine güvenli yaklaşımın aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarındaki varyansın % 34’ünü yordadığı, bunu % 12 ile TSSB belirtileri düzeyinin ve % 2,5 ile de iyimser yaklaşımın izlediği görülmüştür. Diğer yandan, araştırmada Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği’nin alt boyutlarından olan çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım ve sosyal destek arama yaklaşımı değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa 154 çıkma özyeterliği düzeylerinin anlamlı yordayıcıları olmadığı saptanmıştır (Bkz.Tablo 4.3 ve Tablo 4.4). Söz konusu değişkenlerin aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarını yordamasına ilişkin bulgular birlikte tartışılarak yorumlanmıştır. 5.1.1 Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Puanlarının Yordanmasına İlişkin Bulguların Tartışılması ve Yorumu Bulgular incelendiğinde, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarının en anlamlı yordayıcısının Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği’nin alt boyutu olan kendine güvenli yaklaşım puanlarının olduğu ve aile içi şiddete maruz kalan kadınların kendine güvenli yaklaşım puanları ile aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanları arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmüştür (Bkz. Tablo 4.2, Tablo 4.3 ve Tablo 4.4). Başka bir deyişle, aile içi şiddete maruz kalan kadınlar, stresle başa çıkma tarzlarından “kendine güvenli yaklaşım”ı kullandıkça “ aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği” düzeylerinde de artış olduğu bulunmuştur. Araştırmada, “kendine güvenli yaklaşım” ile “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği” arasında pozitif yönlü ilişki olduğunu ortaya koyan bulgunun Özer ve Bandura (1990), Benight, Taylor, Midboe ve Durham (2004) tarafından yapılan araştırmaların bulguları ile tutarlılık gösterdiği görülmektedir. Bununla birlikte, “kendine güvenli yaklaşım” ile “başa çıkma özyeterliği” arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu ortaya koyan bulgu, Benight ve arkadaşları (1999), Kraij, Gamefski ve Maes (2002), Kesgin ve Olgun (2006), Dahlbeck ve Lightsey (2008), Trouillet, Ganab ve 155 Lourel ve Fort (2009), Smith, Strachan ve Buchwald (2009) tarafından yapılan araştırmaların bulgularıyla da desteklenmektedir. “Kendine güven” ile “özyeterlik” kavramları incelendiğinde, “kendine güven”in özyeterlik kavramının temelini oluşturmakla birlikte, bu iki kavramın birbirinden ayrıldığı ifade edilmektedir (Benight ve Harper, 2002). “Kendine güven” kavramı da kişinin kendine olan inancın gücüne işaret eder, fakat bu gücün kesinliği tartışılır. Örneğin kişi, başarısız olacağı bir iş konusunda da kendine güven duyabilir. Özyeterlik ise hem becerinin seviyesi hem de kendine olan inancın gücü konusunda değerlendirmeyi içeren bir kavramdır (Benight ve Harper, 2002). Bununla birlikte, kişi ancak kendine güvendiği takdirde sahip olduğu becerileri ortaya koyabilir (Pajares, 2002). Buna bağlı olarak, iki kavramın ortak noktalarından yola çıkarak kendine güveni yüksek olan bir bireyin özyeterlilik düzeyinin de yüksek olabileceği söylenebilir. Diğer yandan, aile içi şiddet sürecinde Foa ve arkadaşları (2000) tarafından önerilen “Partner Şiddetinde Psikolojik Model” incelendiğinde, şiddete maruz kalan kadının olumlu şemalara sahip olmasının dengeli dünya algısı, kontrol algısı ve etkili başa çıkma eğilimi aracılığıyla psikolojik sağlamlığının artmasında, dolayısıyla şiddet nedeniyle yaşadığı travmatik stresle etkili bir biçimde başa çıkabilmesinde ve hatta içinde bulunduğu şiddet ilişkisini sonlandırmasında önemli bir itici güç olabileceği gösterilmektedir (Bkz. Şekil 2.1). Ayrıca, travmatik stresle başa çıkmada, başa çıkma özyeterliğinin de önemli bir rol oynadığı ve dikkat süreçleri ve yapısal süreçler, dönüştürücü eylemler ve düşünce kontrol yeterliği gibi süreçler aracılığıyla bireyin psikososyal işleyişini düzenlediği bilinmektedir. Başka bir deyişle, başa çıkma özyeterliğinin; tehditler karşısında tetikte olma, duyguları kontrol edebilme ve başa 156 çıkma davranışlarını düzenleyebilme konularında etkisi olduğu ifade edilmektedir (Özer ve Bandura, 1990; Benight ve Harper, 2002; Benight ve Bandura, 2004). Bununla birlikte, yapılan bazı araştırmalar başa çıkma özyeterliğinin etkili başa çıkma tarzlarının seçimi ve kullanımı ile ilişkisi olduğu ortaya koymuştur (Benight ve diğ., 1999; Benight ve Harper, 2002; Benight, Ironson ve Durham, 2004; Benight ve Bandura, 2004; Sümer, Karancı, Berument ve Güneş, 2005; Benight ve diğ., 2006; Cieslak, Benight ve Caden, 2008; Puneet ve Kay, 2009). Bu görüşlerden yola çıkarak Benight, Taylor, Midboe ve Durham (2004), şiddete maruz kalan kadınların şiddete ilişkin bilişsel şemalarını değerlendirmek amacıyla “Domestic Violence Coping Self Efficacy” ölçeğini geliştirmişler ve yapı geçerliği çalışmasıyla şiddet karşısında olumlu bilişsel şemaların ve yüksek düzeyde başa çıkma özyeterliğinin etkili başa çıkma tarzları ile pozitif yönde ve anlamlı bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu etkili başa çıkma tarzlarından biri olan “kendine güvenli yaklaşım”, stres verici olay ya da durumlar karşısında bireyin bu durum ya da olayla etkili bir şekilde başa çıkabilmek için özgüveninin olduğu ve plânlı bir yol izleyerek problemle başa çıkabilme tutumu olarak tanımlanmaktadır (Şahin ve Durak, 1995). Başka bir deyişle, stresle başa çıkma tarzlarından kendine güvenli yaklaşımı kullanan bireylerin başa çıkma özyeterlilik düzeylerininde yüksek olabileceği ifade edilebilir. Bu tanımlar ve araştırma bulgularından yola çıkarak tez kapsamında elde edilen kendine güvenli yaklaşımın aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğini yordaması bulgusunun anlamlı olduğu düşünülmektedir. Diğer yandan, “kendine güven” kavramı benlik saygısıyla ve kontrol duygusuyla ilişkili bulunmuştur (Foa ve diğ., 2000; Partlak, 2003). Başka bir deyişle, yaşamı 157 üzerinde daha fazla kontrol duygusuna sahip ve benlik saygısı yüksek olan bireylerin karşılaştıkları stres verici yaşam olayları karşısında etkili başa çıkma tarzlarını tercih edebilme ve bunları kullanabilme eğiliminin yüksek olduğu ifade edilebilir. Buna bağlı olarak, aile içi şiddet gibi önemli bir stres yaşantısıyla başa çıkmadada benlik saygısı ve kontrol duygusunun önemli içsel kaynaklar olduğu söylenebilir. Bu içsel kaynaklara sahip olan kadının şiddet sonrası yaşadığı travmayla başa çıkma konusunda kendini daha yeterli hissedebileceği ve hatta bu yeterlilik duygusunun şiddet ilişkisini sonlandırmasında önemli etkisi olabileceği vurgulanmaktadır (Foa ve diğ.,2000). Buna bağlı olarak şiddet mağduru kadının yaşadığı travmayla başa çıkma becerisine ilişkin algısı, “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği” kavramıyla açıklanmaktadır (Benight, Harding-Taylor, Midboe ve Durham, 2004). Nitekim, literatürde başa çıkma özyeterliğinin kontrol duygusu ve benlik saygısıyla ilişkisini ortaya koyan bazı araştırma bulgularına rastlanmıştır (Sümer, Karancı, Berument ve Güneş, 2005; Dahlbeck ve Lightsey, 2008) Sonuç olarak araştırmada, “kendine güvenli yaklaşım”ın aile içi şiddete maruz kalan kadınların “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği”nin anlamlı yordayıcısı olarak bulunması, şiddete maruz kalan kadının sahip olduğu olumlu bilişsel şemalar aracılığıyla yaşadığı stresle etkili bir şekilde başa çıkabileceğine dair öz inancının yüksek olması; benlik saygısı, kontrol duygusu gibi içsel kaynaklarının yeterli olması ve bunlara bağlı olarak yaşadığı şiddete ilişkin travma karşısında probleme yönelik etkili başa çıkma tarzlarını seçebilme ve bunları kullanabilme becerisiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Literatürde bu bulguyu destekleyen araştırma sonuçları olmasına rağmen, bu sonucun ülkemizde sadece bu araştırma tarafından ortaya konduğu göz 158 önünde tutulmalı ve bu sonucu destekleyen ya da desteklemeyen yeni araştırma bulgularının elde edilmesinin konu hakkındaki tartışmayı daha da zenginleştirmesi beklenmektedir. Araştırmadan elde edilen bulgular incelendiğinde, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarının ikinci sıradaki anlamlı yordayıcısı olarak “TSSB belirtileri düzeyi” değişkeninin ortaya çıktığı ve “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeyi” ile “TSSB belirtileri düzeyi” düzeyi arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda TSSB belirtileri düzeyi artıkça aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeyleri azalmaktadır. Araştırmada, “TSSB belirtileri düzeyi” ile “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeyi” arasında negatif yönlü ilişki olduğunu ortaya koyan bulgunun, Johnson ve Benight (2003), Benight, Taylor, Midboe ve Durham (2004) tarafından yapılan araştırmaların bulguları ile tutarlılık gösterdiği görülmektedir. Buna ilâveten, “TSSB belirtileri düzeyi” ile “başa çıkma özyeterliği” arasında negatif yönlü bir ilişki olduğu Solomon ve arkadaşları (1988), Benight, Ironson ve arkadaşları (1999), Benight, Swift ve arkadaşları (1999), Benight ve Harper (2002), Benight, Ironson ve Durham, (2004), Benight ve arkadaşları (2006), Cieslak, Benight ve Caden (2008) tarafından yapılan araştırmaların bulguları tarafından da desteklenmektedir. Bazı araştırma sonuçları, aile içi şiddet mağduru birçok kadının, TSSB belirtilerini yaşadığını göstermektedir (Houskamp ve Foy, 1995; Astin, Lawrence ve Foy, 1993; Benight ve Bandura, 2004; Damka, 2009). Ayrıca şiddet, sürekli tekrar eden bir döngü olduğundan yeniden şiddet görme korkusu ve tehdit edilmişlik duygusu nedeniyle şiddete maruz kalan kadınlarda bu belirtilerin daha da pekiştiği ifade 159 edilmektedir (Foa ve diğ.,2000). Bununla birlikte, Foa ve arkadaşları (2000) tarafından önerilen aile içi şiddet sürecini açıklayan “Partner Şiddetinde Psikolojik Model” incelendiğinde, şiddet mağduru kadınların önceden yaşadığı travmatik yaşantıların yanı sıra suçluluk, inkar ve kaçınma gibi işlevsel olmayan başa çıkma tarzı ve çözülme semptomlarıyla ilişkisi olan negatif bilişsel şemalarının varlığının da bu kadınlarda TSSB belirtilerinin görülmesine katkıda bulunabileceği görülmektedir (Bkz. Şekil, 2.1). Diğer yandan; inkâr ve kaçınma gibi işlevsel olmayan başa çıkma tarzlarının kullanımı ile aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği arasında negatif ve anlamlı bir ilişki olduğu bazı araştırmaların ortak bulgusudur (Johnson ve Benight, 2003; Benight, Taylor, Midboe ve Durham, 2004). Başka bir deyişle, düşük düzeyde aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğine sahip olan kadınların şiddet nedeniyle yaşadıkları travmatik stresle etkili bir biçimde başa çıkmakta güçlük çekebilecekleri ve dolayısıyla TSSB belirtilerini daha sık ve yoğun yaşayabilecekleri ifade edilebilir. Buna bağlı olarak, tez çalışması kapsamında elde edilen TSSB belirtileri düzeyinin aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğini yordaması bulgusunun önemli olduğu görülmektedir. Bunlara ilâveten, son dönemlerde yapılan çalışmaların şiddete maruz kalan kadınlarda görülen TSSB belirtilerinin kişisel olarak incelenilmesine odaklanıldığı dikkati çekmektedir (Benight, Ironson, Klebe ve diğ.,1999; Foa ve diğ.,2000). Bunun nedeni ise bazı şiddet mağduru kadınların TSSB belirtilerini daha az yaşamaları ya da hiç yaşamamaları olarak açıklanmaktadır (Foa ve diğ.,2000; Waldrop ve Resick, 2004). Bunun, bireyin yaşadığı durumu stres verici olarak tanımlayıp tanımlamadığı ve kendini bu durumu kontrol edebilecek kaynaklara sahip hissedip hissetmediğiyle ilişkili olduğu ifade edilmektedir (Folkman, 1984). Bu görüşü destekleyen bazı araştırmalar, 160 TSSB’nun şiddeti üzerinde kişisel kaynakların önemli etkisi olabileceğini göstermiştir (Kemp, Green, Hovanitz ve Rawlings, 1995; Kubany, Hill ve Owens, 2003; Waldrop ve Resick, 2004). Yine bu görüşten yola çıkarak yapılan bazı araştırmalar, bu kişisel kaynaklardan “başa çıkma özyeterliği”nin travmatik stresle başa çıkmada önemli bir değişken olduğunu ve TSSB düzeyinin önemli bir belirleyicisi olduğunu ortaya koymuştur (Benight ve diğ. 1997; Benight ve Harper, 2002; Johnson ve Benight, 2003; Benight ve Bandura, 2004). Diğer yandan, Benight, Taylor, Midboe ve Durham (2004), “Domestic Violence Coping Self-Efficacy” ölçeğini geliştirirken yapı geçerliği çalışmasıyla aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği ve TSSB belirtileri düzeyi arasında negatif ve anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu araştırmada da TSSB düzeyinin aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcısı olduğu ortaya konmuştur. Bu sonuç, şiddet mağduru kadının yaşadığı önceki travmatik yaşantılar ve sahip olduğu negatif bilişsel şemaların varlığı nedeniyle yaşadığı travmatik stresle başa çıkmada etkili yollar kullanmak yerine kaçınma ve inkâr gibi etkisiz stresle başa çıkma tarzlarını seçmesi ve bunları kullanması ile ilişkilendirilebilir. Araştırmadan elde edilen bulgulara bakıldığında, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarının üçüncü sıradaki anlamlı yordayıcısı olarak “iyimser yaklaşım” değişkeninin ortaya çıktığı ve “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeyi” ile “iyimser yaklaşım düzeyi” arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle, aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda “iyimser yaklaşım düzeyi” artıkça aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeyi de artmaktadır. 161 Araştırmada, “iyimser yaklaşım” ile “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği” arasında pozitif yönlü ilişki olduğunu ortaya koyan bulgunun Benight, Taylor, Midboe ve Durham (2004) tarafından yapılan araştırmanın bulgusu ile tutarlılık gösterdiği görülmektedir. Ayrıca, “iyimser yaklaşım” ile “başa çıkma özyeterliği” arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu Benight, Ironson ve Durham (2004), Sümer, Karancı, Berument ve Güneş (2005), Karademas (2006), Hulbert ve Morrison (2006), Posadzki, Stockl, Musonda ve Tsouroufli (2010) tarafından yapılan araştırmaların bulguları tarafından da desteklenmektedir. İyimserlik, olumsuz olaylardan çok, olumlu olayları algılamaya ilişkin temel eğilim olarak açıklanmaktadır (Türküm, 1999; Foa ve diğ.,2000). Bu eğilimin, psikolojik anlamda sağlıklı olmakla ilişkisi olduğu, ayrıca depresyon, TSSB gibi psikolojik bozukluklara karşı koruyucu rolü olduğu ifade edilmektedir (Benight, Swift, Sanger ve diğ., 1999; Foa ve diğ., 2000). Stresle başa çıkma tarzlarından biri olan “iyimser yaklaşım” ise stres verici olay ya da olaylardan olumlu bir şeyler çıkartma, bu olay ya da durumlarla başa çıkabileceğine inanma olarak tanımlanmaktadır (Şahin ve Durak, 1995). Yapılan araştırmalar, iyimser doğaya sahip olan bireylerin bu özelliklerinin, stresle daha etkili bir biçimde başa çıkmalarına yardımcı olabileceğini göstermektedir (Türküm, 1999). Scheiner ve Cerver’e (1992) göre özellikle, iyimserlik özellikleri ile problem odaklı/etkili başa çıkma tarzlarını kullanma arasında pozitif yönde ve anlamlı bir ilişki vardır. Buna bağlı olarak, problem odaklı başa çıkma tarzlarını kullanan bireylerin pasif başa çıkma tarzlarını kullanan bireylere göre özyeterlik algılarının daha yüksek olduğu ifade edilmektedir (Benight, Ironson, Klebe ve diğ., 1999; Benight ve Bandura, 2004). Bu anlamda, özyeterlik ve iyimserliğin 162 birbiriyle ilişkili kavramlar olduğu belirtilmektedir (Foa ve diğ.,2000; Benight, Ironson ve Durham, 2004; Benight, Harding-Taylor, Midboe ve Durham, 2004; Sümer, Karancı, Berument ve Güneş, 2005; Hulberti ve Morrison, 2006; Karademas, 2006). Birbiriyle iç içe geçmiş bu iki kavramı ayıran nokta ise özyeterlik kavramı, kişinin zorluklarla başa çıkabilme konusunda kendine ilişkin yargısını, buna karşın iyimserlik kavramı, kişinin kendi başa çıkabilme becerisine ilişkin yargısından çok çevresel koşulları değerlendirmeyi içermesi olarak açıklanabilir. Özet olarak, özyeterlik ve iyimserlik farklı kavramlar olmakla birlikte, her ikisininde psikolojik iyilik hali ve işlevsellik için gerekli olan ve birbiriyle ilişkili iki önemli kavram olduğu söylenebilir. Buna bağlı olarak, travmatik stresle başa çıkmada iyimser yaklaşımın önemli bir kaynak olduğu ve başa çıkma özyeterliği ile pozitif ve anlamlı bir ilişkisi olduğu çeşitli araştırmalar tarafından da ortaya konmuştur (Benight, Ironson ve Durham, 2004; Karademas, 2006; Hulberti ve Morison, 2006). Bu anlamda, tez çalışması kapsamında elde edilen iyimser yaklaşımın aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcısı bulgusunun önemli olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, önemli bir travmatik yaşantı olan aile içi şiddet sürecinin ele alındığı “Partner Şiddetinde Psikolojik Model” incelendiğinde, iyimserliğin şiddet mağduru kadının olumlu bilişsel şemalara sahip olması sonucu ortaya çıkan psikolojik sağlamlık halinin önemli bir yansıması olduğu ve kadının şiddet nedeniyle yaşadığı travma ile etkili bir biçimde başa çıkmasında önemli bir kaynak oluşturduğu görülmektedir (Bkz. Şekil 2.1). Diğer yandan, aile içi şiddet ve iyimserlik kavramlarının birlikte ele alındığı sınırlı sayıda araştırma olmasına rağmen iyimserlik, fiziksel/psikolojik sağlıklılık ve stresle etkili bir şekilde başa çıkma arasında pozitif 163 yönde anlamlı bir ilişki olduğu ileri sürülmektedir (Türküm, 1999; Foa ve diğ.,2000). Ayrıca, etkili başa çıkma yöntemlerinin kullanmı ve başa çıkma özyeterliği arasındada pozitif yönde ve anlamlı bir ilişki olduğu da bazı araştırmaların ortak bulgusudur (Benight ve diğ.,1999, Kraij, Gamefski ve Maes, 2002, Dahlbeck ve Lightsey, 2008, Trouillet, Ganab ve Lourel ve Fort, 2009, Smith, Strachan ve Buchwald, 2009). Bununla birlilte, Benight, Taylor, Midboe ve Durham (2004) “Domestic Violence Coping Self-Efficacy” ölçeğini geliştirirken yapı geçerliği çalışmasıyla aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği ve iyimser yaklaşım arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki olduğunu bulgusunu elde etmişlerdir. Buna bağlı olarak, aile içi şiddete maruz kalan ve yaşadıkları travmatik stresle başa çıkmada iyimser yaklaşımı benimseyen kadınların içinde bulundukları stres yaşantısıyla etkili bir biçimde başa çıkabileceklerine dair özinançların, başka bir deyişle aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerinin de yüksek olduğu ifade edilebilir. Sonuç olarak, araştırmadan elde edilen iyimser yaklaşımın aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcısı olarak bulunması, stresle başa çıkmada iyimser yaklaşım sergileyen şiddet mağduru kadınların etkili başa çıkma yollarını seçebilmeleri ve bunları kullanabilmeleri ile ilişkilendirilebilir. Diğer yandan, iyimserliğinde başa çıkma özyeterliği gibi travmatik stresle başa çıkmada önemli bir özkaynak olmasının ve bu iki kavramın birbiriyle ilişkili bulunmasının bu araştırmanın bulgusunu destekler nitelikte olduğu görülmektedir. Özetle, bu araştırmada elde edilen “iyimser yaklaşım düzeyinin” artmasıyla “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeyinin” de artması anlamlı ve literatür ile paralel bir bulgudur. Diğer yandan, bu bulgunun da ülkemizde sadece bu 164 araştırma tarafından elde edildiği göz önünde bulundurulmalı bu konuyu ele alan yeni bulgularına ihtiyaç duyulduğu belirtilmelidir. Bu araştırmada stresle başa çıkma tarzlarından “çaresiz yaklaşım”, “boyun eğici yaklaşım” ve “sosyal destek arama yaklaşımı” değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği” puanlarını anlamlı olarak yordamadığı saptanmıştır. Bilindiği gibi, stresle başa çıkma tarzlarından “çaresiz yaklaşım” ve “boyun eğici yaklaşım” etkili olmayan/pasif stresle başa çıkma tarzları olarak sınıflandırılmaktadırlar. Literatürde, başa çıkma özyeterliği ile etkili olmayan/pasif duygusal ve/veya bilişsel başa çıkma tarzları arasında negatif ve anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koyan bazı araştırma sonuçları mevcuttur. Kraij, Garnefski ve Maes (2002), Benight, Harding-Taylor, Midboe ve Durham (2004), Levin ve Ilgen (2007), Dahlbeck ve Lightsey (2008) tarafından yapılan araştırmaların bulguları bu araştırmalara örnek olarak gösterilebilir. Bu anlamda, araştırmanın bu sonuçları literatürdeki diğer araştırma bulguları ile paralel bulunmamıştır. Altınay ve Arat (2008) tarafından yapılan araştırmada, kadınların büyük çoğunluğu “haklı görülebilecek dayak yoktur” demiş olsalar da, bu durum ev içinde yaşadıkları veya yaşayabilecekleri şiddetle mücadele etme konusunda donanımlı olduklarını göstermemektedir. Aynı araştırmada, “Eşiniz size bugün dayak atacak olsa ne yaparsanız, nasıl tepki verirsiniz?” sorusuna yanıt olarak görüşülen kadınların % 24’ü çeşitli sebeplerle bir şey yap(a)mayacaklarını, ellerinden bir şey gelmeyeceğini ifade etmişlerdir. Bu oran doğu örnekleminde % 46’ya çıkmaktadır. Bununla birlikte, ülkemizde şiddete maruz kalan kadınların yaşadıkları stresle başa çıkabilmek için 165 ağırlıklı olarak boyun eğme, kadercilik gibi etkili olmayan pasif yöntemleri kullandıkları belirtilmiştir (Erdoğan, Aktaş ve Bayram, 2009). Diğer yandan, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım gibi eğilimlerin aile içi şiddet karşısında kültürel bir yaklaşım olabileceği, “kadının şiddet karşısında sessiz kalması ve boyun eğmesi gerekir” inancının bir yansıması da olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte, bu konuda yeterli araştırma sonucunun olmaması bu yorumun dikkatli şekilde ele alınmasını ve yeni araştırma bulgularıyla desteklenmesini gerektirmektedir. Ülkemizde 1980’li yıllara kadar aile içi şiddet karşısında tamamen boyun eğici bir tutum hakim iken, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren aile içi şiddetle mücadelenin yaygınlaştığı görülmektedir. Buna rağmen halâ bireysel anlamda maruz kaldığı aile içi şiddet karşısında boyun eğici tutum içinde olan veya olmak zorunda kalan birçok kadın olduğu bilinmektedir. Kadınların % 70 ilâ % 85’i devletin erkekleri eğiterek, sığınma evleri açarak, bu konuda çalışan kuruluşları destekleyerek, ağır cezalar vererek ve polisi eğiterek eşlerine uyguladıkları şiddeti engelleyebileceğini düşünmekte, ancak devletin bu sorumluluklarını yerine getirmediğini ifade etmektedir. Bununla birlikte, kadınların % 85’i Türkiye’deki sığınakların sayısının yeterli olmadığını düşündüklerini ifade etmektedir (Altınay ve Arat, 2008). Bu anlamda, kadınların bir yandan maruz kaldıkları şiddetle mücadele etmek istemelerine rağmen, diğer yandan resmi kurumlara güvenemedikleri için etkili/aktif başa çıkma yöntemlerini kullanma konusunda çekimser kaldıkları düşünülmektedir. Bununla birlikte, şiddete maruz kalan kadınlarla yapılmış olan bireysel psikolojik danışma oturumlarında bazı kadınların şiddetle mücadele konusunda kendi yetiştikleri aileden ve/veya yakınlarından yeterli destek alamadıkları gözlenmiştir. Bu durumun kadının içinde bulunduğu çaresizliğe ilişkin duyguları 166 pekiştirebileceği düşünülmektedir. Çaresizlik duygularının ise kadının yaşadığı şiddetle mücadele etmek istemesine rağmen, bu konuda yetersiz kalmasına yol açabileceği dolayısıyla bu içsel çelişkinin araştırma sonuçlarına yansımış olabileceği düşünülmektedir. Bunlara ilaveten, kadın konukevine yerleştirilen kadınların ancak yaralanma, bıçakla tehdit ya da saldırı veya ölüm tehditi gibi ağır fiziksel şiddet olaylarından sonra resmi kurumlardan yardım isteyebilmiş oldukları gözlenmiştir. Bu kadınlardan bazısı halâ korku, belirsizlik ve çaresizlik duygularını yaşamakta olduğunu, bazısı geleceğe ilişkin yoğun kaygı duyduğunu bazısı ise eşine geri dönüp dönmemek arasında kararsızlık yaşadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte, şiddete maruz kalan kadınlarda kaygı, düşük benlik saygısı, intihar düşünceleri, psikosomatik hastalıklar ve TSSB belirtilerinin görülebileceği bilinmektedir (Dişçigil, 1993; Clements, Sabourin ve Spiby, 2004; Perez ve Castano, 2005; Korkut-Owen ve Owen, 2008; Cieslak, Benight ve Caden, 2008; Damka, 2009). Bu durumun, şiddet mağduru bazı kadınların resmi kurumlardan destek istemiş olmalarına rağmen yaşadıkları korku, belirsizlik ve diğer psikolojik belirtiler nedeniyle henüz aldıkları desteğin farkında olmamalarının bir göstergesi olabileceği ve bu durumunda araştırma sonuçlarına yansımış olabileceği düşünülmektedir. Buna bağlı olarak araştırmada, etkili olmayan/pasif stresle başa çıkma tarzlarının (çaresiz yaklaşım ve boyun eğici yaklaşım) aile içi şiddete maruz kalan kadınların “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği”nin anlamlı yordayıcıları olmadığı sonucunun ülkemizde bu konudaki mücadelenin çok eski bir geçmişinin olmaması, çaresiz ve boyun eğici yaklaşımın kültürel bir özellik olabileceği, kadının psikolojik durumumun 167 ve şiddet konusunda destek sistemlerine ilişkin güvensizliğinin bir yansıması olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte, ülkemizde bu konuda başka bir araştırma yapılmamış olduğu göz önününde bulundurulmalı ve bu sonucu destekleyen ya da desteklemeyen yeni araştırma bulgularına ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır. Diğer yandan, bu araştırmanın örneklemini yalnızca şiddet nedeniyle çeşitli kurumlara başvuran kadınların oluşturduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Elde edilen bulguyu sağlıklı bir biçimde yorumlayabilmek için şiddete maruz kalan, fakat bu nedenle herhangi bir kuruma başvurmayan kadınları da kapsayan araştırma sonuçları elde edilmelidir. Bu araştırmadan elde edilen bir diğer bulgu ise stresle başa çıkma tarzlarından “sosyal destek arama yaklaşımı”nın aile içi şiddete maruz kalan kadınların “aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği”nin anlamlı yordayıcısı olmadığı sonucudur. Bu bulguya paralel olan tek bulgu Benight, Taylor, Midboe ve Durham (2004) tarafından yapılan“Domestic Violence Coping Self-Efficacy” ölçeğinin yapı geçerliği çalışmasıdır. Bu çalışmada aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği ve sosyal destek arama yaklaşımı arasında herhangi bir ilişki bulunmamıştır. Tez çalışmasının bu bulgusunun Benight, Taylor, Midboe ve Durham’ın (2004) çalışmasıyla paralellik gösteriyor olması kendilerinin de belirttiği gibi ölçeğin “kişilerarası” değil, “kişisel” nitelikleri ölçer nitelikte olmasından kaynaklanıyor olabileceği düşünülmektedir. Diğer yandan, ağırlıklı olarak literatürde “başa çıkma özyeterliği” ile “sosyal destek arama yaklaşımı” arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu ortaya koyan araştırma sonuçları olduğu göze çarpmaktadır. Benight ve arkadaşları (1999), Hulbert ve Morison, (2006), Shen (2009), 168 Çavuş (2009), Rees ve Freeman (2009), Yardımcı ve Başbakkal (2009) tarafından yapılan araştırmaların bulguları bu araştırmalara örnek olarak gösterilebilir. “Sosyal destek arama yaklaşımı”, strese neden olan olay ya da durumla başa çıkabilmek için bireylerden yardım alma, destek arama gibi başa çıkma yollarını kapsamaktadır. Bu başa çıkma yolları sadece duyguların ifadesi tarzında olabileceği gibi, resmi kurumlardan yardım isteme şeklinde eyleme yönelik aktif bir başa çıkmayı da içerebilmektedir. Stres yaşantıları ve olumsuz yaşam olaylarının ele alındığı başa çıkma literatüründe ise genellikle sosyal destek kavramı bireylerin duygusal destek kazanımı olarak tanımlanmaktadır (Waldrop ve Resick, 2004). Buna karşın, literatürde aile içi şiddet gibi önemli bir travmatik strese maruz kalan kadınların bu durumla başa çıkmalarında sosyal desteğin rolü konusunda çok az araştırma olduğu belirtilmiştir (Waldrop ve Resick, 2004). Dış çevre ile etkileşim, bireyin psikolojik olarak kendini iyi hissetmesini sağlar (Trouillet, Gana, Lourel ve Fort, 2009; Bandura, 1997; Johnson ve Benight, 2003). Başka bir deyişle, daha fazla sosyal kaynağa sahip olmak bireyin çevreden daha fazla empatik tepki alma şansını artırır. Bu empatik tepkinin özellikle aile içi şiddet gibi bir stres yaşantısına maruz kalan kadının psikolojik sağlamlığı açısından önemli bir kaynak olduğu düşünülmektedir. Buna bağlı olarak, Foa ve arkadaşları (2000) tarafından önerilen “Partner Şiddetinde Çevresel Model” incelendiğinde, kişilerarası kaynakların yeterli ve tatmin edici olmasının şiddete maruz kalan kadınların kaygı, depresyon ve TSSB belirtileri gibi psikolojik güçlükleri daha az yaşayabileceklerini, şiddet nedeniyle ortaya çıkan travmatik stresle daha etkili bir biçimde başa çıkabileceklerini, hatta bu 169 durumun şiddet ilişkisini sonlandırmalarına katkıda bulunabileceği gözlenmektedir (Bkz. Şekil 2.2). Ayrıca, şiddete maruz kalan kadınların güvensizlik, kırılganlık, yetersizlik, kendini suçlama ve utanç gibi olumsuz bilişsel şemalara sahip olabildikleri bilinmektedir (Calvete, Estevez ve Corral, 2007). Bu bilişsel şemaların varlığı, kadınların inkar ve stres yaşantısından kaçınma eğilimlerini artırabileceği ve bu eğilimler nedeniyle yaşadıkları şiddeti paylaşmak konusunda gönülsüz olabilecekleri düşünülmektedir. Başka bir deyişle, şiddet nedeniyle kendini suçlayan veya utanç duyan kadınların sosyal destek istemekten çekinebileceği öngörülmektedir. Diğer yandan, şiddete maruz kalan kadınların, kültürel ve sosyal yaptırımlar nedeniyle de şiddet karşısında sosyal destek isteme konusunda çekimser kalabildikleri ifade edilmektedir (Rose, Campell ve Kub, 1983). Bu konuda ülkemizde de yeterli sayıda araştırma olmamasına rağmen, bazı araştırma sonuçları aile içi şiddet konusunda kadınların sessiz kalmayı tercih ettikleri ve sosyal destek arama yaklaşımını kullanmadıklarını göstermektedir (Okutan, 2007; Altınay ve Arat, 2008; Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2008). Bu araştırma kapsamındada, şiddete maruz kalan kadınlarla yapılmış olan bireysel psikolojik danışma oturumlarında kadınların sosyal desteği henüz bir başa çıkma yöntemi olarak göremedikleri dikkati çekmiştir. Ülkemizde, son yıllarda aile içi şiddetle mücadele konusunda birçok çalışma yapılıyor olsa da bireysel olarak kadınların birçoğunun halâ, özellikle fiziksel ve cinsel şiddeti paylaşma konusunda çekimser kaldıkları göze çarpmaktadır. Bireysel nedenlerin yanı sıra halâ toplumumuzda yaygın olarak benimsenen geleneksel cinsiyet normları ve şiddeti destekleyen sosyal normların 170 da bu duruma yol açabileceği düşünülmektedir. Diğer yandan, yapılan görüşmelerde, şiddet mağduru kadınların büyük bir bölümü kendi yetiştikleri aileden duygusal veya maddi destek göremediklerini ifade etmişlerdir. Bunun yanı sıra, kadınlar şiddet konusunda halâ resmi kaynaklara güvenmediklerini, devletin aile içi şiddet konusunda sorumluluklarını yerine getirmediğini düşündüklerini belirtmektedirler (Altınay ve Arat, 2008). Sonuç olarak, şiddete maruz kalan kadınların sahip oldukları olumsuz bilişsel şemalar sonucu etkili başa çıkma yollarını kullanamamaları, toplumun şiddet karşısında sessiz kalma eğilimi, resmi kaynaklara güvensizlik gibi bireysel ve toplumsal nedenlerden dolayı yaşadıkları şiddet karşısında sosyal destek arama konusunda çekimser kaldıkları göze çarpmaktadır. Bu durumun araştırma sonuçlarına yansımış olabileceği gibi, bu konuda ülkemizde yeterli sayıda araştırma yapılmamış olduğuda göz önünde bulundurulmalıdır. Buna bağlı olarak, yeni araştırma bulgularının elde edilmesinin bu düşünülmektedir. konudaki literatürü ve tartışmayı daha zenginleştirebileceği BÖLÜM VI 6.1 SONUÇ VE ÖNERİLER Bu bölümde, araştırmadan elde edilen bulgular bağlamında ulaşılan sonuçlar belirtilmiş ve bu sonuçlara ilişkin olarak geliştirilen öneriler sunulmuştur. Araştırmada, aile içi şiddete maruz kalan kadınların stresle başa çıkma tarzları ölçeği alt boyutları olan kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım, çaresiz yaklaşım, sosyal destek arama yaklaşımı ve TSSB belirtileri düzeyi değişkenlerinin aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliklerini yordama gücü incelenmiştir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar aşağıda verilmiştir: Stresle başa çıkma tarzları alt boyutları ve TSSB belirtileri düzeyi değişkenlerine ilişkin olarak yapılan aşamalı çoklu regresyon analizi sonucunda, aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliği toplam puanının en anlamlı yordayıcısının “kendine güvenli yaklaşım” olduğunu, bunu ikinci anlamlı yordayıcı olarak “TSSB belirtileri düzeyinin” ve üçüncü anlamlı yordayıcı olarak da “iyimser yaklaşımın” izlediği saptanmıştır. Buna karşın “çaresiz yaklaşım”, “boyun eğici yaklaşım” ve “sosyal destek arama yaklaşımı” değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcıları olmadığı görülmüştür. Elde edilen bulgular ışığında, ileride yapılacak araştırmalara yön verebilecek ve alanda çalışan psikolojik danışmanlara ve diğer uzmanlara yardımcı olabilecek nitelikte bazı öneriler sunmak mümkündür. 172 6.1.1 Bu Konuda Yapılacak Olan Araştırmalara Yönelik Öneriler 1. Kadına yönelik aile içi şiddet konusunda bugüne kadar yapılmış olan araştırmalara bakıldığında ağırlıklı olarak aile içi şiddetin yaygınlığı, kadın üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkilerine odaklanıldığı göze çarpmaktadır. Gelecekte yapılacak olan nitel ve nicel araştırmalarda aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği değişkenininde ele alındığı araştırmaların yaygınlaştırılmasının, aile içi şiddet konusuna yeni bir bakış açısı getireceği ve bu konudaki literatüre de önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 2. Bu araştırmada ele alınan kendine güvenli yaklaşım, TSSB belirtileri düzeyi ve iyimser yaklaşım değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini yordayarak, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği puanlarındaki varyansın % 49’unu açıklamış olmaları, aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin % 51’lik bir bölümünün halâ açıklanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bundan sonra yapılacak araştırmalarda aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin çeşitli değişkenlerle ilişkisini inceleyen çalışmaların yapılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Diğer yandan bu araştırmanın bağımsız değişkeni olan stresle başa çıkma tarzları bağımlı değişken olarak ele alınıp aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği tarafından ne derece yordandığını görmek amacıyla araştırmanın yeniden yapılandırılmasınında bu konuya faklı bir bakış açısı getirmesi beklenmektedir. 173 3. Bu araştırmanın sonucunda etkili olmayan /pasif stresle başa çıkma tarzlarından olan “çaresiz yaklaşım” ve “boyun eğici yaklaşım”ın aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcıları olmadığı saptanmıştır. Buna karşın, literatürde yapılmış olan araştırmalara bakıldığında, etkili olmayan/pasif başa çıkma tarzlarıyla başa çıkma özyeterliği arasında negatif ve anlamlı bir ilişki bulunduğu görülmektedir. Araştırmadan elde edilen bu bulgunun yapılacak olan diğer araştırmalar tarafından desteklenip desteklenmeyeceğinin ortaya çıkarılabilmesi için stresle başa çıkma tarzlarının alt boyutlarının başa çıkma özyeterliği ile ilişkisini inceleyen araştırmaların yapılmasının literatür açısından yararlı olabileceği öngörülmektedir. 4. Bu araştırmanın sonucunda stresle başa çıkma tarzlarından olan “sosyal destek arama” yaklaşımının aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcısı olmadığı saptanmıştır. Buna karşın, literatürde yapılmış olan bazı araştırmalara bakıldığında, sosyal destek arama yaklaşımı ile başa çıkma özyeterliği arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki bulunduğu göze çarpmaktadır. Buna bağlı olarak sosyal destek ve başa çıkma özyeterliği arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmaların yapılmasının literatürde önemli bir bilgi boşluğunu dolduracağı düşünülmektedir. 5. Bu araştırmanın örneklemini aile içi şiddet nedeniyle çeşitli kurumlara başvuran kadınlar oluşturmaktadır. Buna karşın aile içi şiddet mağduru olup bu kurumlardan destek isteyemeyen birçok kadın olduğu bilinmektedir. Ayrıca bu 174 kadınların yaşadıkları şiddetle nasıl başa çıktıklarına dair yeterli bilgi mevcut değildir. Bu nedenle, yapılacak olan araştırmalarda şiddet mağduru olup çeşitli kurumlara başvurmayan kadınlara da ulaşılmasının aile içi şiddet konusunda daha fazla ve bütüncül bilgi edinilmesini sağlaması beklenmektedir. Bununla birlikte, şiddet nedeniyle çeşitli kurumlara başvuran ve başvurmayan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğini inceleyen karşılaştırmalı araştırmaların yapılmasının aile içi şiddet literatürünü önemli ölçüde zenginleştireceği düşünülmektedir. 6. Aile içi şiddet konusunda yapılacak olan araştırmalarda, mümkünse araştırmacının kendisinin şiddete maruz kalan kadınlara araştırmanın amacını anlatması, araştırma kapsamındaki ölçekler hakkında bilgi vermesi ve gizlilik konusunda güven vermesi önerilmektedir. Araştırmacının kendisinin şiddet mağduru kadınlara doğrudan bu açıklamaları yapamadığı durumlarda ise form ve ölçekleri uygulayacak olan kişilerle yüzyüze görüşmesi ve uygulamayı yapacak kişileri araştırmanın amacı, ölçeklerin doldurulması gibi konularda bilgilendirilmesinin şiddeti konu alan araştırmalarda daha güven verici olacağı düşünülmektedir. Araştırmanın niteliği ve amacı gibi konularda bilgi sahibi olan kadınların sorulara cevap vermede daha az çekimser kalacağı düşünülmektedir. Bu anlamda, bu konuda araştırma yapanların Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan “Kadına Karşı Şiddet Konusunu Çalışanlar için Etik Kurallar” ve ayrıca şiddete maruz kalanlarla iletişim konularında yeterli bilgiye sahip olmalarının çok önemli olduğu düşünülmektedir. 175 7. Ülkemizde insanlar, aile içi şiddetin yanı sıra her yıl birçok kaza, saldırı, terör ve doğal afet gibi travmatik yaşantılara maruz kalmaktadır. Bu insanların birçoğu travmatik yaşantının ardından travmaya ilişkin olumsuz duygu ve düşünceleri taşımaya devam etmekte ve TSSB belirtilerini yaşamaktadır. Ülkemizde TSSB’nu inceleyen araştırmalar bulunmaktadır, ancak travmaya maruz kalan bireylerde TSSB ile başa çıkma özyeterliğinin birlikte ele alındığı tek bir araştırmanın olduğu ve bu araştırmanın depreme maruz kalan bireylerle yapıldığı göze çarpmaktadır. Değişik travmatik yaşantılara maruz kalan bireylerin başa çıkma özyeterliğini ele alan araştırmaların yapılmasının travmatik stresle başa çıkma literatürünü zenginleştireceği ve bu konuya önemli katkı sağlayacağı düşünülmektedir. 8. Aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği konusunu ele alan betimsel araştırmaların yanı sıra, bu konuda yapılacak olan deneysel araştırmaların da yapılmasının psikolojik danışma ve rehberlik alanına ilişkin uygulamalara önemli katkı getireceği düşünülmektedir. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliğini artırmaya yönelik psiko-eğitim, grupla psikolojik danışma uygulamalarının etkililiğini sınayan deneysel araştırmaların yaygınlaşmasının ve şiddet mağduru kadınlara hizmet veren kurumlarda etkililiği bilimsel olarak kanıtlanmış olan programların kullanılmasının verilen hizmetleri daha nitelikli hale getireceği düşünülmektedir. 176 6.1.2 Alanda Çalışan Psikolojik Danışmanlara ve Diğer Uzmanlara Yönelik Öneriler 1. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların birçoğunun yaşadığı şiddeti ifade etmekten kaçındığı ve bu şiddet karşısında hiçbir şey yapamayacağına inandığı bilinmektedir. Bu olumsuz inanç, kadının çevresindeki resmi ve resmi olmayan destek kaynaklarına ulaşmasına engel olmaktadır. Kadınların kendi özkaynaklarının farkına varmaları, stresle etkili başa çıkma tarzlarını ve başa çıkma özyeterliğini kavramaları ve geliştirmeleri amacıyla gerekli bilgi ve becerilerin kazandırılmasını hedefleyen seminerlerin, psiko-eğitim gruplarının ve grupla psikolojik danışma hizmetlerinin düzenlenmesinin aile içi şiddetin başa çıkılabilir bir sorun olarak algılanmasını sağlayacağı ve bu konudaki farkındalığı ve daha etkili başa çıkma becerilerini artıracağı düşünülmektedir. 2. Şiddet mağduru kadınlara destek veren kurumlarda çalışan psikolojik danışmanların, bireysel psikolojik danışma oturumlarında sadece şiddetin kadın üzerindeki olumsuz etkilerine odaklanmaktan çok kadının güçlü yanlarını ortaya çıkarmalarına olanak verecek müdahalelerde bulunmaları, aile içi şiddetin olumsuz etkileriyle başa çıkmada özyeterliğin önemli bir kaynak olduğunu göz ardı etmemelerinin verilen psikolojik danışma yardımını daha etkili hale getireceği düşünülmektedir. Bunun için psikolojik danışmanlara yönelik özyeterlik/başa çıkma özyeterliği konusunda seminer ve eğitim 177 çalışmaları yapılmasının psikolojik danışmanların uygulamalarında özyeterlik konusunu dikkate almalarını sağlayacağı düşünülmektedir. 3. Şiddet mağduru kadınlara destek veren kurumlarda çalışan psikolojik danışmanların ve/veya diğer uzmanların öncelikle Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayımlanan “Kadına Karşı Şiddet Konusunu Çalışanlar için Etik Kurallar” ve ayrıca şiddete maruz kalan kadınlarla iletişim konularında yeterli bilgiye sahip olmalarının çok önemli olduğu düşünülmektedir. Bunlara ilaveten, aile içi şiddet durumunda, kadınların başvurabilecekleri resmi kurumlar ve başvuru sürecininde bilinmesinin uzmanlar tarafından verilecek olan bireysel/grupla psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin daha nitelikli ve sağlıklı olmasını sağlayacağı düşünülmektedir. 4. Kadına yönelik aile içi şiddet konusunun bir ekip çalışması olduğunun unutulmaması gerektiği, bu alanda çalışan sosyal hizmet uzmanları, avukatlar, hekimler, polisler ve psikolojik danışmanlar ve psikologların sürekli iletişim halinde olmalarının ve çalışmalarında birbirlerine destek vermelerinin kadına yönelik aile içi şiddet konusunda yapılan müdahaleleri daha etkili ve kapsamlı hale getireceği düşünülmektedir. 5. Ülkemizde, özyeterlik/başa çıkma özyeterliği konusunda yeterli Türkçe kaynak olmadığı dikkati çekmektedir. Bu konuya ilişkin kaynakların dilimize 178 çevrilmesinin psikolojik danışmanların ve diğer uzmanların bunlara daha kolay ulaşmasını sağlayacağı ve bu yolla özyeterlik konusunu uygulamalarına dahil edebilecekleri düşünülmektedir. 179 KAYNAKLAR Akın, A. ve Paksoy, N. (2007). Kadına yönelik şiddete sağlık boyutundan bakmak. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2, 107-111. Aksayan, S.S. ve Gözüm, S. (2002). Kültürlerarası ölçek uyarlaması için rehber 1: Ölçek uyarlama aşamaları ve dil uyarlaması. Hemşirelik Araştırma Dergisi, 4(1). Aktaş, A. M. (1997). Aile içi şiddet ve önleme yolları, Ankara: Feryal Matbaası. Aktalay, A. (2009). Ege üniversitesi eğitim fakültesi öğrencilerinin stresle başa çıkma tarzlarının yordanması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Altınay, A.G. ve Arat, Y. (2008). Türkiye’de kadına yönelik şiddet, (2.baskı). İstanbul: Punto Baskı Çözümleri. Amerikan Psikiyatri Birliği: Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması El Kitabı, Yeniden Gözden Geçirilmiş Dördüncü Baskı (DSMIV- TR), Amerikan Psikiyatri Birliği Washington DC 2000’den çeviren Köroğlu, E, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2001. Arslan. D. (1998). Aile içinde kadına yönelen şiddet ve istanbul kadın misafirhanesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Arslan, M., Yarımoğlu, B., Çekin, N. ve Hilal, A. (2005). Eş şiddeti öyküsüyle adli tıp kurumu Adana şube müdürlüğü’ne başvuran olguların incelenmesi. Türkiye Klinikleri J Foren Med, 2, 39-45. 180 Aspinwall, L.G. ve Taylor, S.E. (1992). Modeling cognitive adaptation: a longitudinal investigation of the impact of individual differences and coping on college adjustment and performance. Journal of Personality and Social Psychology, 63, 989-1003. Astin, M.C., Lawrence, K.J. ve Foy (1993). Postraumatic stress disorder among battered women. Violence and Victimes, 8, 17-28. Astin, M.C., Ogland-Hand., Coleman, E.M. ve Foy (1995). Posttraumatic stress disorder and childhood abuse in battered women: comparisons with maritally distressed women. Journal of Clinical Psychology, 63, 308. Ayrancı, Ü., Günay, Y. ve Ünlüoğlu, İ. (2002). Hamilelikte aile içi eş şiddeti: Birinci basamak sağlık kurumuna başvuran kadınlar arasında bir araştırma. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 3, 75-87. Baltaş A.ve Baltaş Z. (2002). Stres ve başa çıkma yolları. (21. baskı). İstanbul: Remzi Kitabevi. Bandura, A. (1982). Self-efficacy mechanism in human agency. American Psychologist, 37, 122-147 Bandura, A., Cioffi, D., Taylor, C.B ve Brouillard, M.E (1988). Perceived self-efficacy in coping with cognitive stressors and opioid activation. Journal of Personality and Social Psychology, 3, 479-488. Bandura, A. (1989). Social cognitive theory, Annals of Child Development, 6, 1-60. Bandura, A. (1990). Perceived self-efficacy in the exercise of personal agency. Journal of Applied Sport Psychology, 2, 128-163. 181 Bandura, A. (1993). Perceived self-efficacy in cognitive development and functioning. Educational Psychologist, 28, 117-148. Bandura, A. (1997). Self-efficacy. Harvard Mental Health Letter. 13(9). Bandura, A., Caprara, G.V., Barbaranelli, C., Gerbino, M.ve Pastorelli, C. (2003). Role of affective self-regulatory efficacy in diverse spheres of psychosocial functionning, Child Development, 74, 769-782. Barut, A.İ. (2008). Sporda batıl davranış ve özyeterlik ilişkisi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Mersin. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu (1994). Aile içi şiddetin sebep ve sonuçları. Kasım 2006’da http://www.aile.gov.tr/tr/ ‘den elde edildi. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu (1997). Aile içinde ve toplumsal alanda şiddet. Ağustos 2009’da elde http://www.aile.gov.tr/ ‘den elde edildi. Batı, U. (2007). Kelebek etkisi: televizyonun aile içi şiddet oluşumundaki etkisini Sorgulamak. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2, 14-19. Bayram, N. (2004). Sosyal Bilimlerde SPSS ile Veri Analizi, (1. baskı). İstanbul: 4 Nokta Matbaacılık. Benight, C.C., Antoni, M.H., Kilbourn, K., Ironson, G., Kumar, G., Fletcher, M.A., Redwine, L., Baoum, A. ve Schneiderman. N. (1997). Coping self-efficacy buffers psychological and physiological disturbances in hiv-infected men following a natural disaster. Health Psychology. 16 (3), 248-255. 182 Benight, C. C., Ironson, G., Klebe, K., Carver, C.S., Wynings, C., Burnett, K., Greenwood, D., Baum, A. ve Schneiderman.N. (1999). Conservation of resources and coping self-efficacy predicting distress following a natural disaster: a causal model analysis where the environment meets the mind. Anxiety, Stress, and Coping, 12, 107-126. Benight, C.C., Swift, E., Sanger, J., Smith, A.ve Zeppelin, D. (1999). Coping selfefficacy as a mediator of distress following a natural disaster. Journal of Applied Psychology, 29, 2443-2464. Benight, C.C. ve Harper, M.L. (2002). Coping self-efficacy perceptions as a mediator between acute stress response and long-term distress following natural disasters. Journal of Traumatic Stress, 15, 177-186. Benight, C.C. ve Bandura, A. (2004). Social cognitive theory of posttaumatic recovery: the role perceived self-efficacy. Behaviour Research and Therapy, 42, 11291148. Benight, C.C., Harding-Taylor, A.S., Midboe , A.M. ve Durham, R.L. (2004). Development and psychometric validation of a domestic violence coping selfefficacy measure (DV-CSE). Journal of Traumatic Stress, 17, 505-508. Benight, C.C., Ironson, G. ve Durham, R.L. (2004). Psychometric properties of hurricane coping self-efficacy measure. Journal of Traumatic Stress, 12, 379386. 183 Benight, C.C., Freyaldenhoven, R.W., Hughes, J., Ruiz, J.M., Zoschke, T.A. ve Lovallo, W.R (2006). Coping self-efficacy and psychological distress following the Oklahoma city bombing. Journal of Applied Social Psychology, 30 (7), 1331-1344. Birleşmiş Milletler (2008). Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi. Ağustos 2010’da http://www.bmkadinhaklari.org dan elde edildi. Brown, A. (1993). Violence against women by male partners, American Psychologist, 48, 1077-1087. Budak, S. (2000). Psikoloji sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları. Büyüköztürk, Ş. (2002). Sosyal bilimler için veri analizi el kitabı. (1.basım) Ankara: Pegema Yayıncılık. Büyüköztürk, Ş.,Çakmak, E.K., Akgün, Ö.E., Karadeniz, Ş. ve Demirel, F. (2010). Bilimsel araştırma yöntemleri. Ankara: Pegema Yayıncılık. Calvete, E., Estevez, A. ve Corral, S. (2007). Posttaumatic stress disorder and its relationship with negative cognitive schemas in battered women. Psicothema, 19, 446-451. Chesney, M.A., Neilands, T.B., Chambers, D.B., Taylor, J.M. ve Folkman, S. (2006). A validity and reliability study of coping self-efficacy scale. British Journal of Health, 11, 421-437. Cieslak, R., Benight, C.C. ve Caden, L.V. (2008). Coping self-efficay mediate the effect of negatif cognitions on posttraumatic distress. Journal of Behaviour Research and Therapy, 46, 788-798. 184 Cinsel Sağlık Enstitüsü ve Derneği (2006). Türkiye’de cinsel şiddet artıyor. Aralık 2010’da www.cinseltip.org’dan elde edildi. Clements, C.M. ve Sawhney, D.K. (2000). Coping with domestic violence: control attributions, dysphoria and hopelessness. Journal of Traumatic Stress, 13 (2). Clements, C.M., Sabourin, ve Spiby, L. (2004). Dysphoria and hopelesness folloving battering: the role of perceived control, coping and self-esteem. Journal of Family Violence, 19 (1). Coker, A.L., Smith P.H., Bethea, L., King, M.R.ve McKeown, R.E. (2000). Physical health consequences of physical and psychological partner violence. Archives of Family Medicine, 9, 451-457. Colodro, H., Godoy-Izquierdo, D. ve Godoy, J. (2010). Coping self-efficacy in a community-based sample of women and men from the united kingdom: The impact of sex and health status. Behavioral Medicine, 36, 12-23. Cormier, S. ve Cormier, B. (1997). Interviewing strategies for helpers, fundamental skills and cognitive behavioral interventions. California: Brooks/Cole. Çakır, İ. (2006). Polislerin iş stresi ve bazı değişkenlere göre stresle başa çıkma tarzlarının karşılaştırılması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Çavuş, M. F. (2009). Gençlerde algılanan sosyal desteğin özyeterlik inancına etkileri. Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6 (2). Çetiner, Ş. G. (2006). Aile içi şiddet yaşayan kadınlarda cinsel sorunlar ve intihar olasılığı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. 185 Çivi, S., Kutlu, R. ve Marakoğlu, K. (2008). Kadına yönelik şiddet sıklığı ve bunu etkileyen faktörler: iki sağlık ocağına müracaat eden kadınlarla yapılan bir çalışma, Gülhane Tıp Dergisi, 50, 110-116. Çorapçıoğlu, A., Yargıç, İ., Geyran, P. ve Kocabaşoğlu, N. (2006). “Olayların etkisi ölçeği” (IES-R) Türkçe versiyonunun geçerlik ve güvenirliği, New/Yeni Symposium Journal, 44 (1). Dahlbeck, D.T. ve Lightsey, O.R. (2008). Generalized self-efficacy, coping, and selfesteem as predictors of psychological adjustment among children with disabilities or chronic illnesses. Children’s Health Care, 37, 293-315. Damka, Z. (2009). Sığınma evinde kalan şiddet mağduru kadınlar: anksiyete duyarlığı, travmaya bağlı suçluluk, travma sonrası stres bozukluğu ve psikolojik belirtiler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Dişçigil, A.G. (2003). Aile içi şiddet gören kadınlarda psikiyatrik bozukluklar: bir psikiyatri polikliniği örneklemi. Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, İstanbul Dişsiz, M. ve Şahin, N.H. (2008). Evrensel bir kadın sağlığı sorunu: Kadına yönelik şiddet. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 1, 1 Dorahy, M., Lewis, C.A. ve Finwell, A.M. (2007). Psychological distress associated with domestic violence in northern ireland. Current Psychology, 25, 295-305. Dutton, M.A., Burghardt, K.J., Perrin, S.G., Chrestman, K.R. ve Halle, P.M. (1994). Battered women’s cognitive shemata. Journal of Traumatic Stress, 7, 237-255. 186 Ekizceleroğlu, R. ve Zeyrekli, S. (2007). Türkiye’de kadına yönelik şiddetin nedenleri ve sonuçları. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2, 64-71. Efe, E. (2000). İstatistiksel Örnek Büyüklüğü. T.C Kahramanmaraş Sütçüimam Üniversitesi Rektörlüğü, Ders Kitapları Yayın No:10. Erdoğan, S., Aktaş, A. ve Bayram, G.O. (2009). Sığınma evinde yaşayan bir grup kadının şiddet deneyimleri ve baş etme yaklaşımları: niteliksel bir çalışma, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 6, Ağustos 2010’da, http://www.insanbilimleri.com’dan elde edildi. Ergin, N., Bayram, N., Alper, Z., Selimoğlu, K. ve Bilgel, N. (2005). Domestic violence: a tragedy behind the doors. Women Health, 42, 35-51. Ergönen, A.T., Özdemir, M. H., Sönmez, E., Can. İ.Ö., Köker. M. ve Salaçin, S. (2006). Dokuz eylül üniversitesi hukuk fakültesi öğrencilerinin aile içi şiddete yaklaşımları. Adli Bilimler Dergisi, 5, 7-13. Ertürk, Y. (2007). İleriye bir adım daha atabilme cesaretini göstermemiz gerekir. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2, 86-94. Foa, E.B., Cascardi, M. Zoeller, L.A.ve Feeny, N.C. (2000). Psychological and environmental factors associated with partner violence. Trauma, Violence ve Abuse, 1, 67-91. Folkman, S.ve Lazarus, R.S. (1980). An analysis of coping in a middle-aged community sample. Journal of Social Behavior, 21, 219-239. Folkman, S. (1984). Personal control and stres and coping processes: a theoretical analysis, Journal of Personality and Social Psychology, 46, 839-852. 187 Fraser, G.A. (2009). The use of a synhetic cannabinoid in the management of treatmentresistant nightmares in posttraumatic stres disorder. CNS Neuroscience ve Therapeutics, 15, 84-88. Gleason, W.J.(1993). Mental disorders in battered women: an empirical study. Violence and Victims, 8, 53-68. Güler, N., Tel, H. ve Tuncay, F.Ö. (2005). Kadının aile içinde yaşanan şiddete bakışı. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 27, 51-56. Gürdil, G. (2007). Üniversite öğrencilerinde travma yaşantısı, stresle başa çıkma tarzları ve iç-dış kontrol odağı inancı ile riskli alkol kullanımı arasındaki ilişki. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (2003). Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması. Ağustos 2009’da http://www.hips.hacettepe.edu.tr ‘den elde edildi. Hall C.S., Lindzey, G. ve Campbell. (1998). Theories of personality. Canada: John Wiley ve Sons. Hazen, A.L., Connelly, C.D., Soriano, F.I. ve Landsverk, J.A. (2008). Intimate partner violence and psychological functionning in latina women. Health Care for Women International, 29, 282-299. Hegadoren, K.M., Lasiuk, G.C.ve Coupland, N.J. (2006). Postraumatic stress disorder part 3: health effects of interpersonal violence among women. Perspectives in Psychiatric Care, 42, 163-173. 188 Hıdıroğlu, S., Topuzoğlu, A., Ay, P. ve Karakuş, M. (2006). Kadın ve çocuklara karşı fiziksel şiddeti etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi: İstanbul’da sağlık ocağı tabanlı bir çalışma. New/Yeni Symposium Journal, 44, 4, Houskamp, B.M. ve Foy, D.W. (1991). The assessment of posttraumatic stress disorder in battered women. Journal of İnterpersonal Violence. Hulberti, N.J. ve Morrison, V.L. (2006). A preliminary study into stres in paliative care: optimism, self efficacy and social support. Psychology, Health ve Medicine, 11, 246-25 Humphreys, J., Lee, K., Neylan, T. ve Marmar, C. (2001). Psychological and physical disstress of sheltered battered women. Health Care for Women International, 414. Humphreys, J. (2003). Resilience in sheltered battered women. Issues in Mental Health Nursing, 24, 137-152. ICN (2001). Nurses, always there for you: united against violence. International Nurses Day 2001. Anti-Violence Tool Kit. Işık, S.N. (2007). Türkiye’de kadın hareketi ve kadına yönelik ekonomik şiddet. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2, 113-117. Işıloğlu, B. (2006). Anksiyete ve depresyon tanısı ile izlenen evli kadınlarda aile içi şiddetin sosyodemografik faktörler, çift uyumu ve hastalıkla ilişkisi. Yayınlanmamış Uzmanlık Tezi, Bakırköy Prof. Dr. Mahzar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Araştırma Hastanesi, İstanbul. 189 Itzhaky, H. ve Porat, A.B. (2005). Battered women in shelters: internal resources, wellbeing, and integtation. Affilia, 20 (1), 39-51. Jensen, M.P., Turner, J.A.ve Romano, J.M. (1991). Self-efficacy and outcome expectancies: relationship to chronic pain coping strategies and adjustment. Pain, 44, 263-269 Johansen, V.A., Wahl, A.K., Eilertsen, D. E. ve Weisaeth, L. (2007). Prevalence and predictors of post-traumatic stres disorder (PTSD) in physically injured victims of non-domestic violence. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemol, 42, 583-593. Johnson, L.E. ve Benight, C.C. (2003). Effects of trauma-focused research on recent domestic violence survivors. Journal of Traumatic Stress, 16, 567-571. Ka-der (2003). Kadın sorunlarına çözüm arayışı kurultayı raporu. Mart 2009’da http://www.ka-der.org.tr/raporlar/kadın_siddet.doc.’dan elde edildi. Kadın Sığınma Evleri Klavuzu (2008). T.C Başbakanlık, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Ankara. Kalaycı, Ş. (Ed.). (2005). SPSS uygulamalı çok değişkenli istatistik teknikleri. Ankara: Asil Yayın Dağıtım Ltd. Karademas, E. (2006). Self-efficacy, social support and well-being: The mediating role of optimism. Personality ve Individual Differences, 40, 1281-1290. Karasar, N. (2007). Bilimsel araştırma yöntemi. Ankara: Nobel Yayıncılık. Karataş, B., Derebent, E., Yüzer, S., Yiğit, R.ve Özcan, A. (2006). Kırsal kesim kökenli kadınların aile içi şiddete ilişkin http://syo.mersin.edu.tr. den elde edilmiştir. görüşleri. Haziran 2008’de 190 Kemp, A., Green, B., Hovanitz, C.ve Rawlings, E. (1995). Incidence and correlates of PTSD in battered women: shelter and community samples. Journal of Interpersonal Violence, 4, 137-148. Kesgin, G.Ü. ve Olgun, F. (2006). Öğrencilerin öz-etkililik-özyeterlik düzeyleri ile başaçıkma stratejilerinin incelenmesi. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 7, 92-99. Kocabaşoğlu, N. ve Özdemir, S. (2005). Travma sonrası stres bozukluğunda kullanılan ölçeklere genel bakış. Yeni Semposium, 43, 173-178. Koç, Z. (2006). Lise öğrencilerinin zorbalık düzeylerinin yordanması. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Korkut-Owen, F.ve Owen, W. (2008). Kadına yönelik aile içi şiddet. Temmuz 2009’da http://www.aileicisiddet.net/ ‘den elde edildi. Kraij, V., Garnefski, N. ve Maes, S. (2002). The joint effects of stres, coping and coping resources on depressive symptoms in the elderly. Anxiety, Stress and Coping, 15, 163-177. Kyle, R. (1999). Basic concepts of confirmatory factor analysis. Educational Research Association, 21-23. Kubany, E.S., Hill, E. H. ve Owens, J.A. (2003). Cognitive trauma therapy for battered women with PTSD. Journal of Traumatic Stres, 16, 88-91. Lawrence, A.P. ve John, O.P. (1997). Personality, Canada: John Wiley ve Sons. Lerner, C.F. ve Kennedy, L.T. (2000). Stay-leave decision making in battered women: trauma, coping and self-efficacy. Cognitive Therapy and Research, 24, 215-232. 191 Levin, C.ve Ilgen, M. (2007). Avoidance coping strategies moderate the relationship between self-efficacy and 5 year alcohol treatmant outcomes. Psychology of Addictive Behaviors, 21, 108-113. Littleton, H., Horsley, S., John, S. ve Nelson, D. (2007). Trauma coping strategies and psychological distress: a meta analyses. Journal of Traumatic Stress, 20, 977988. Loxton, D., Schofield. M., Hussain, R. ve Mishra, G. (2006). History of domestic violence and physical health in midlife, Violence Against Women, 12, 715-731. Loxton, D., Schofield. M.ve Hussain, R. (2006). Psychological health in midlife among women who have ever lived with a violent partner or spouse, Journal of Interpersonal Violence, 21, 1092-1107. Macionis, J.J. (2003). Sociology, New Jersey: Pearson Education. Matheson, K., Skomorovsky, A., Fiocco, A. ve Anisman, H. (2007). The limits of “adaptive” coping: well-being and mood reactions to stressors among women in abusive dating relationships, Stress, 10, 75-91. Mayda, A.S.ve Akkuş, D. (2003). Ev kadınlarına yönelik aile içi şiddet, Sağlık ve Toplum, 13. McCann, I.L., Sakheim, D.K. ve Abrahamson, D. J. (1988). Trauma and victimization: A model of psychological adaptation. Counseling Psychologist, 16, 531-594. McCann, I.L. ve Pearlman, L.A. (1990). Vicarious traumatization: a framework for understanding the psychological effects of working with victims. Journal of Traumatic Stress, 3, 131-149. 192 McLeer, S., Anwar, R., Herman, S. ve Maquiling, K. (1989). Education is not enough: A system’s failure in prorecting battered women. Annals of Emergency Medicine, 18, 651-653. Meyer, A., Wagner, B. ve Dutton, MA (2009). The relationship between battered women’s causal attributions for violence and coping efforts, Journal of Interpersonal Violence, 25, 900-18. Mitchell, R.E.ve Hodson, C.A. (1983). Coping with domestic violence: social support and psychological health among battered women. Journal of Community Psychology, 11, 629-654. Morrison, K.E., Luchok, K.J.,Richter, D.L.ve Parra-Medina, D. (2006). Factors influencing help-seeking from informal Networks among african-american victims of intimate partner violence. Violence Against Women, 12, 851-865. Mueller, P. ve Major, B. (1989). Self-blame, self-efficacy and adjustment to abortion. Journal of Personality and social Psychology, 57, 1059-1068. Nicholls, A.R., Polman, R. ve Levy, A.R. (2010). Coping self-efficacy, pre-competitive anxiety, and subjective performance among athletes. European Journal of Sport Science, 10, 97-102. Okutan, N. (2007). Kadına yönelik aile içi şiddet-Van’da kadınların şiddet deneyimleri, şiddeti doğuran koşullar ve baş etme biçimleri, şiddetin kadın sağlığına etkileri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Van. Oral, A.E., Binici, S.A., Büyükçelik, D.ve Yazar, H.Ö. (1997). Kriz olgularında aile içinde yaşanan şiddet. Kriz Dergisi, 5, 115-121. 193 Öner, L. (1997). Türkiye’de kullanılan psikolojik testler. İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Matbaası. Özdamar, K. (2004). Paket Programlar ile İstatistiksel Veri Analizi (Çok Değişkenli Analizler). Eskişehir: Kaan Kitapevi. Özer, E.M. ve Bandura, A. (1990). Mechanism governing empowerment effects: a self analysis. Journal of Personality and Social Psychology, 3, 472-486. Özer, İ. (2001). Ergenlerin stres yaşantılarında kullandıkları başa çıkma stratejilerinin benlik imajı ile ilişkisi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Adana. Özü, Ö. (2010). Bilişsel davranışçı yaklaşıma dayalı stresle başa çıkma becerileri eğitim programının işgörenlerin stres, kaygı ve iyilik hali düzeylerine etkisi: Karşıyaka vergi dairesi örneği. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Pajares (2002). Overview of social cognitive theory and of self efficacy. Aralık 2006’da http://www.emory.edu/EDUCATION/mfp/eff.html’den elde edildi. Parker, G.ve Lee, C. (2007). Relationships among abuse characteristics, coping strategies, and abused women’s psychological health: a path model. Journal of Interpersonal Violence, 22, 1184-98. Partlak, N. (2003). Zonguldak karaelmas üniversitesi öğrencilerinin stresle başa çıkma tarzları ve intihar olasılıkları arasındaki ilişki. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İzmir. 194 Perez, I.R., Castano, J.P. (2005). Intimate partner violence and mental health consequences in women attending family practice in spain. Psychomatic Medicine, 67, 791-797. Perez, I.R., Castano, J.P., Lozano, M.R. (2007). Physical health consequences of intimate partner violence in spanish women. Journal of Public Health, 17, 437443. Pisanti, R., Lombardo, C., Lucidi, F., Lazzari, D. ve Bertini, M. (2008). Development and validation of brief occupational coping self-efficacy questionnaire for nurses, Journal of Advanced Nursing, 62, 238-247. Porcerelli, J.H..West, P.A.,Binienda, J.ve Cogan, R. (2005). Physical and psychological symptoms in emotionally abused and non-abused women. Journal of Epidemiology and Community Health, 59, 834-839. Posadzki,P., Stockl, A., Musonda, P. ve Tsouroufli, M. (2010). A mixed-method approach to sense coherence, health behaviors, self-efficacy and optimism. Towards the operationalization of positive health attitudes. Scandinavian Journal of Psychology, 51, 246-252. Puneet, S.ve Kay, B. (2009). The development of a peer aggression coping self-efficacy scale for adolescents. British Journal of Developmental Psychology, 27, 971992. Rees, T.ve Freeman, P. (2009). Social support moderate the relationship between stressors and task performance through self-efficacy. Journal of Social and Clinical Psychology, 28, 244-263. 195 Riviere, S.L., Farber, E.W., Twowey, H., Okun, A., Jackson, E., Zanville, H. ve Kaslow, N.J. (2007). Intimate partner violence and suicidality in low-income african american women, Violence Against Women, 13, 1113-29. Rodrigez, M.A., Heilemann, M.V., Fielder, E., Ang, A.A., Nevarez, F. ve Mangione, C.M. (2001). Intimate partner violence, depression, and PTSD among pregnant latina women. Violence Against Women, 7, 1122-1143. Rose, L.E., Campell, J. ve Kub, J. (2000). The role of social support and family relationships in women’s responses to battering. Health Care for Women International, 21, 27-39. Sabina, C. ve Tindale RS. (2008). Abuse charasteristics and coping resources as predictors of problem-focused coping strategies among battered women. Violence Against Women, 14, 437-56. Sakallı-Uğurlu, N. ve Ulu, S. (2003). Evlilikte kadına yönelik şiddete ilişkin tutumlar: Çelişik duygulu cinsiyetçilik, yaş, eğitim ve gelir düzeyinin etkileri. Türk Psikolojik Yazıları, 6, 53-65. Saunders, D.G. (1994). Posttraumatic stress symptom profiles of battered women: a comparison of survivors in two setting. Violence and Victims, 9 (1). Savaşır, I. (1994). Ölçek uyarlamasındaki sorunlar ve bazı çözüm yolları. Türk Psikoloji Dergisi: Özel Sayı: Psikolojik Testler, 9, 27-32. Scheier, M.F.ve Carver, C.S. (1992). Effects of optimism on psychological and physical well-being: theorical overview and empirical update. Cognitive Therapy and Research, 16, 201-228. 196 Sevil, Ü. ve Atan, Ü.Ş. (2006). Aile içi şiddetin kadın sağlığına etkileri. İçinde : Aile içi şiddet, aile okulu eğitim kitabı (ss. 37-41). İzmir: Grafmat Basım ve Reklam San. Shannon, L., Logan, TK., Cole, J. ve Medley, K. (2006). Help-seeking and coping strategies for intimate partner violence in rural and urban women. Violence and Victims, 21, 167-81. Shen (2009). Relationships between self-efficacy, social support and stres coping strategies in chinese primary and secondary school teachers. Stress and Health, 25, 129-138. Smith, W., Strachan, E. ve Buchwald, D. (2009). Coping, self-efficacy and psychiatric history in patiens with both chronic widespread pain and chronic fatigue. General Hospital Psychiatry, 31, 347-352. Solomon, Z., Benbenishty, R. ve Mikulincer, M. (1988). Combat stres reaction and posttraumatic stres disorder as determinants of perceived self efficacy in battle. Journal of Social and Clinical Psychology, 6, 356-370. Solomon, Z., Weisenberg, M., Schwarzwald, J. ve Miculincer, M. (1991). The contribution of wartime, pre-war, and post-war factors to self-efficacy: a longitudinal study of combat stres reaction. Journal of Traumatic Stress, 4, 345361. Sutherland, C.A., Sullivan, C.M. ve Bybee, D.I. (2004). Effects of intimate partner violence versus poverty on women’s health. journal of Interpersonal Violence, 11, 1283-1289. 197 Sümer, N., Karancı, A.N., Berument, S. ve Gunes, H. (2005). Personal resources, coping self-efficacy, and quake exposure as predictors of psychological distress following the 1999 earthquake in Turkey. Journal of Traumatic Stress, 18, 331342. Şahin, N.H ve Durak, A. (1995). Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği: Üniversite öğrencileri için uyarlanması. Türk Psikoloji Dergisi, 10, 56-73. Şen, S.ve Sevil, Ü. (2007). Gazetelerde aile içi şiddet. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2(4), 6-13. Şimşek, Ö.F (2007). Yapısal eşitlik modellemesine giriş: Temel ilkeler ve lisrel uygulamaları, Ankara: Ekinoks Yayıncılık. Tabachnick, B.G. ve Fidell, L.S. (2001). Using multivariate statistics (4th ed.). Needham Heights, MA: Allyn & Bacon. Taft, C.T., Resick, P.A., Panuzio, J., Vogt, D.S. ve Mechanic, M. B. (2007). Examining the correlates of engagement and disengagement coping among help-seeking battered women. Violence and Victims, 22, 3-17. Tanrıverdi, G. ve Şıpkın, S. (2008). Çanakkale’de sağlık ocaklarına başvuran kadınların eğitim durumunun şiddet görme düzeyine etkisi. Fırat Tıp Dergisi, 13, 183-187. Tel, H. (2002). Gizli sağlık sorunu: Ev içi şiddet ve hemşirelik yaklaşımları. Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 6 (2). Tiet, Q.Q., Rosen, C., Cavella, S., Moos, R.H., Finney, J. ve Yesavage, J. (2006). Coping, symptoms and functoning outcomes of patiens with posttraumatic stress disorder, Journal of Traumatic Stress, 19, 799-811. 198 Tortamış, B. (2009). Sığınma evinde kalan kadınlarda şiddet öyküsü açısından travma sonrası stres bozukluğu, benlik saygısı, beden algısının değerlendirilmesi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. Trouillet, R., Gana, K., Lourel, M. ve Fort, I. (2009). Predictive value of age coping: the role of self-efficacy, social support satisfaction and perceived stres. Aging Ment. Health, 13, 357-366. Türkiye’de Kadına Yönelik Aile içi Şiddet Araştırması (2008). T.C. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, ICON-Institut Public Sector GmbH and BNB Danışmanlık (2009). Türküm, S.A. (1999). Stresle başa çıkma ve iyimserlik. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları. Tüzer, V. ve Göka, E. (2007). İç göç ve aile içi şiddet: erkekler batıda kadınlar doğuda. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2, 56-63. Ulu, S. (2003). Aile içi şiddete ilişkin tutumlar: Bireysel ve Duruma Özgü Faktörler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Uluslararası Af Örgütü (2004). Kadına yönelik şiddet sayacı-istatistiki bilgiler-özet. Temmuz 2010’da http://www.amnesty.org.tr’den elde edilmiştir. Unicef (2003). Domestic violence against women in Albania. Aralık 2010’da http://www.unicef.org’dan elde edilmiştir. 199 Uysal, A. (2006). Aile içi şiddet. İçinde: Aile içi şiddet aile okulu eğitim kitabı (ss.3035) İzmir: Grafmat Basım ve Reklam San. Tic.Ltd.Şti. Uz, Ç. (1989). Aile içindeki şiddetin çocuk üzerindeki etkileri. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Ünal, G. (2005). Aile içi şiddet. Aile ve Toplum Dergisi, 8 (2). Vahip, I. ve Doğanavşargil, Ö. (2006). Aile içi şiddet ve kadın hastalarımız. Türk Psikiyatri Dergisi, 17, 107-114. Vahip, I. ve Doğanavşargil, Ö. (2007). Fiziksel eş şiddetini belirlemede klinik görüşme yöntemi. Klinik Psikiyatri Dergisi, 10, 125-136 Vardarlı, G. (2005). İlköğretim II. kademe öğrencilerinin genel özyeterlik düzeylerinin yordanması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. Waldrop, A.E.ve Resick, P.A. (2004). Coping among female victims of domestic violence. Journal of Family Violence, 19, (5). WHO (2002). World report on violence and health, Genova. WHO (2005). Multi-country study on women’s health and domestic violence against women: summary report of initial results on prevelance, health outcomes and women’s response. Genova. Wood, R. E. ve Bandura, A. (1989). İmpact of conceptions of ability on self regulatory mechanisms and complex decision making. Journal of Personality and Social Psychology, 56, 407-415. 200 Woods, S.J. (2005). Intimate partner violence and post-traumatic stres disorder symptoms in women, Journal of Interpersonal Violence, 20, 394-402. Yanıkkerem, E. ve Saruhan. A. (2005). 15-49 yaş evli kadınların aile içi şiddet konusunda görüşlerinin ve aile içi şiddete maruz kalma durumlarının incelenmesi. Klinik Bilimler ve Doktor, 11, 198-204. Yanıkkerem, E., Kavlak, O.ve Sevil, Ü. (2007). Şiddetin kadın sağlığına etkileri ve sağlık çalışanlarının rolü. Kadın Çalışmaları Dergisi, 2, 32-47. Yaşan, A. ve Gürgen, F. (2004). Yeni açılan bir kadın eğitim ve psikolojik danışmanlık merkezine ilk üç ayda başvuran kadınların sosyodemografik özellikleri, sorun alanları ve intihar eğilimleri. Dicle Tıp Dergisi, 31, 16-19. Yoshihama (2002). Battered women’s coping strategies and psychological distress: differences by immigration status. American Journal of Community Psychology, 30, 429-52. Ysseldyk, R., Matheson, K. ve Anisman, H. (2009). Forgiveness and the appraisalcoping in response to relationship conflicts: implications for depressive symptoms. Stress, 12, 152-166. 201 EKLER Ek.1: Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği ...................................................... 202 Ek.2: Olayların Etkisi Ölçeği ............................................................................................. 204 Ek.3: Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği .......................................................................... 205 Ek.4: Kişisel Bilgi Formu .................................................................................................. 207 Ek.5: Uygulama Yönergesi ................................................................................................ 209 Ek.6: Saçılım Grafiği ......................................................................................................... 210 202 EK.1 AİLE İÇİ ŞİDDETLE BAŞA ÇIKMA ÖZYETERLİĞİ ÖLÇEĞİ ŞİMDİ KENDİNİZİ NASIL HİSSEDİYORSUNUZ? Aile içi Şiddete Maruz Kalanlar için Önemli İhtiyaçlar Maruz Kalınan Şiddet Türü (Lütfen sizinle ilgili olanları işaretleyin) Fiziksel ( ) Psikolojik ( ) Cinsel ( ) Ekonomik ( ) Aile içi şiddete maruz kalmış olan bir kişinin bu durumla başa çıkabilmesiyle ilgili önemli noktaları düşünün. Aşağıda tanımlanan her bir durumla etkili bir biçimde başa çıkabilmek için kendinizi şu anda ne kadar yeterli hissettiğinizi aşağıdaki örnekte olduğu gibi derecelendirin. Herkesin bu tip bir problemle başa çıkma yöntemi farklı olduğundan tek bir doğru yanıt yoktur. Aşağıdaki durumlar rastgele sıralanmıştır. Derecelendirme için aşağıdaki ölçeği kullanın: Orta Derece Yeterliyim 1 2 X 1.En son saldırıdan bu yana kendimi iyi hissetmekte 2. Son saldırının ardından yas, kayıp ve terkedilmişlik duygularını kontrol edebilmekte 3.En son saldırıdan bu yana barınma, yiyecek, giyecek ve sağlık ihtiyaçlarımı karşılayabilmekte 4.Eşim/ birlikte olduğum kişi bana saldırdığından beri karamsarlık duyguları ve/veya intihar düşüncelerini kontrol edebilmekte 5.En son saldırıdan bu yana umutsuzluk ve çaresizlik duygularıyla başa çıkabilmekte 6.En son saldırıdan bu yana “aklımı kaçırmakta olduğum” düşüncelerini kontrol edebilmekte 7.İstismar edilmemle ilgili suçluluk ve kendimi aşağılama duygularımla başa çıkabilmekte 8.En son saldırıdan bu yana yalnız kalmayla ilgili korkularla başa çıkabilmekte 9.En son saldırıdan bu yana eşime/ birlikte olduğum kişiye karşı kızgınlık /öfke duygularıyla başa çıkabilmekte 10.Beni istismar eden kişiyle olan ilişkimi kesme isteğimi kontrol edebilmekte 11.Son saldırının ardından kaygı ve panik duygularını denetleyebilmekte Tamamen Yeterliyim Çoğu Zaman Yetersizim 0 Orta Derece Yeterliyim Yeterliyim ama hala Şüpheliyim Tamamen Yeterliyim 4 Çoğu Zaman Yetersizim 3 Hiç Yeterli Değilim Son saldırının ardından yas, kayıp ve terkedilmişlik duygularını kontrol edebilmekte------------------------------------------------------(lütfen cümleyi sağ tarafta yer alan seçeneklerden size uygun olanı ile tamamlayarak derecelendiriniz) Yeterliyim ama hala Şüpheliyim Hiç Yeterli Değilim ÖRNEK: 0 1 2 3 4 12.En son saldırıdan bu yana yalnızlık ve soyutlanmışlıkla başa çıkabilmekte 13.Son saldırıyla ilgili kabuslar ve bu olayla ilgili tekrar tekrar gözümün önüne gelen görüntülerle başa çıkabilmekte 14.En son saldırıdan bu yana yeterli bir kadın olduğumu düşünmekte 15.İstismar edilmemle ilgili utanç duygularıyla başa çıkabilmekte 16.En son saldırıdan bu yana ‘herşeyin altında ezilme, boğulma’ duygusuyla başa çıkabilmekte 17.Ev, iş ve annelik sorumluluklarıma konsantre olabilmekte ve bunlarla etkili bir şekilde başa çıkabilmekte 18.Eşimin/ birlikte olduğum kişinin olmayacağı bir gelecekle ilgili kaygılarımla başa çıkabilmekte 19.“Bunun altından kalkamayacağım” gibi düşünceleri kontrol edebilmekte 20.Ailem ve arkadaşlarım için duygusal olarak güçlü olabilmekte 21.En son saldırıdan bu yana içimdeki manevi acıyla başa çıkabilmekte 22.Herhangi bir kişiye güvenebilmekte 23.En son saldırıdan bu yana dış görünüşüme bakabilmekte 24.Bana üzüntü veren duygularla başa çıkabilmekte 25.Ben aptalım,suçlanacak biri varsa o da benim,ben başarısızın tekiyim,her şeyi berbat ediyorum,saldırıya uğramayı hak ettim gibi, kendimle ilgili olumsuz düşünceleri kontrol edebilmekte 26.Bana şiddet uygulayan erkekle olan ilişkimin “iyi”yönlerini kaybetmekle başa çıkabilmekte 27.Ailemin ve arkadaşlarımın beni tam olarak anlamadıkları duygusuyla başa çıkabilmekte 28.Utanç duygularıyla başa çıkabilmekte 29.Diğerleri tarafından reddedilmekle başa çıkabilmekte Hiç Yeterli Değilim Çoğu Zaman Yetersizim Orta Derece Yeterliyim Yeterliyim ama hala Şüpheliyim Tamamen Yeterliyim 203 0 1 2 3 4 204 1. Benzeyen her şey olayla ilgili duygularımı aklıma getiriyor ve hatırlatıyor. 2. Uykumu sürdürmekte, kesintisiz ve derin bir uyku uyumakta zorlanıyorum, uykum bölünüyor. 3. Olayla ilgisiz ve farklı şeyler dahi bana olayı hatırlatıyor, aklıma getiriyor ve düşündürüyor. 4. Kendimi huzursuz ve öfkeli hissediyorum. 5. Olayı düşündüğümde, olayı hatırlatan şeylerle karşılaştığımda keyfimin kaçmasına, canımın sıkılmasına izin vermiyorum. 6. İstemediğim halde olay aklıma geliyor ve onu düşünmek zorunda kalıyorum. 7. Sanki olayı yaşamamışım, olmamış ve gerçek değilmiş gibi hissediyorum. 8. Olayı hatırlatan durum, yer ve koşullardan uzak duruyorum, kaçınıyorum. 9. Olayla ilgili görüntüler fotoğraf gibi, film gibi gözümün önünde canlanıyor. 10. Ani ses, görüntü ve hareketlerden çabuk irkiliyorum ve abartılı tepkiler veriyorum. 11. Olayı düşünmemeye çalışıyorum. 12. Olayla ilgili birçok duyguyu hala taşıdığımı farkettim fakat bunların üzerinde durmuyorum ve çözmeye çalışmıyorum. 13. Sanki bütün duygularımı kaybetmiş gibi hissediyorum. Kendimi hissizleşmiş ve donuklaşmış gibi algılıyorum. 14. Zaman zaman olay sırasındaki duygularımı yeniden hatırlıyorum ve sanki o anı yeniden yaşıyormuş gibi tepkiler gösteriyorum. 15. Uykuya dalmakta zorluk çekiyorum. 16. Olayla ilgili yaşadığım duyguları o kadar canlı hatırlıyorum ki sanki dalga dalga üzerime geliyorlar. 17. Olayı hafızamdan silmeye ve unutmaya çalışıyorum. 18. Dikkatimi toplamada ve yoğunlaşmada zorluk çekiyorum. 19. Olayı hatırlatan şeylerle karşılaştığımda, terleme, kızarma,titreme, çarpıntı, nefes alma güçlüğü, göğüste baskı hissi gibi bedensel belirtiler yaşıyorum. 20. Olayla ilgili rüyalar görüyorum. 21. Kendimi tetikte ve diken üstünde hissediyorum, güvenliğimle ilgili endişeler duyuyorum. 22. Olay hakkında konuşmamaya çalışıyorum Hiçbir Zaman Çok az Bazen Çoğu Zaman Her Zaman EK-2. OLAYLARIN ETKİSİ ÖLÇEĞİ Aşağıda bireylerin stres verici yaşam olaylarından sonra yaşadıkları zorlukların listesi verilmiştir. Lütfen her bir maddeyi okuyup son “7 gün”içinde listedeki durumların size ne kadar stres verdiğini ve bunlar nedeniyle ne kadar zorluk yaşadığınızı derecelendirin. 0 1 2 3 4 205 EK-3. STRESLE BAŞA ÇIKMA TARZLARI ÖLÇEĞİ 1. Kimsenin bilmesini istemem. 2. İyimser olmaya çalışırım. 3. Bir mucize olmasını beklerim. 4. Olayı/olayları büyütmeyip üzerinde durmamaya çalışırım 5. Başa gelen çekilir diye düşünürüm. 6. Sakin kafa ile düşünmeye, öfkelenmemeye çalışırım. 7. Kendimi kapana sıkışmış gibi hissederim. 8. Olayın/olayların değerlendirmesini yaparak en iyi kararı vermeye çalışırım. 9. İçinde bulunduğum kötü durumu kimsenin bilmesini istemem. 10. Ne olursa olsun direnme ve mücadele etme gücünü kendimde bulurum. 11. Olayları kafama takıp, sürekli düşünmekten kendimi alamam. 12. Kendime karşı hoşgörülü olmaya çalışırım. 13. İş olacağına varır diye düşünürüm. 14. Mutlaka bir yol bulabileceğime inanır, bunun için uğraşırım. 15. Problemin çözümü için adak adarım. 16. Her şeye yeniden başlayacak gücü kendimde bulurum. Uygun değil Uygun Tamamen Uygun BİR SIKINTIM OLDUĞUNDA Hiç Uygun değil Bu ölçek, kişilerin yaşamlarındaki sıkıntılar ve stresle başa çıkmak için neler yaptıklarını belirlemek amacı ile geliştirilmiştir. Lütfen sizin için sıkıntı ya da stres oluşturan olayları düşünerek, bu sıkıntılarınızla başa çıkmak için genellikle neler yaptığınızı hatırlayın ve aşağıdaki davranışların sizi tanımlama ya da size uygunluk derecesini işaretleyin. Herhangi bir davranış size tamamen uygunsa %100’ün altındaki kutucuğa, uygun ise % 70’un altındaki kutucuğa, uygun değil ise %30 un altındaki kutucuğa, hiç uygun değil ise %0’ın altındaki kutucuğa“X” işareti koyun. SİZİ NE KADAR TANIMLIYOR? %0 %30 %70 %100 206 17. Elimden hiçbir şeyin gelmeyeceğine inanırım. 18. Olaydan/olaylardan olumlu bir şey çıkarmaya çalışırım. 19. Her şeyin istediğim gibi olmayacağına inanırım. 20. Problemi/problemleri adım adım çözmeye çalışırım. 21. Mücadeleden vazgeçerim. 22. Sorunun benden kaynaklandığını düşünürüm. 23. Hakkımı savunabileceğime inanırım. 24. Olanlar karşısında “kaderim buymuş” derim 25. “Keşke daha güçlü bir olsaydım” diye düşünürüm. 26. Bir kişi olarak iyi yönde değiştiğimi ve olgunlaştığımı hissederim. 27. “Benim suçum ne” diye düşünürüm. 28. “Hep benim yüzümden oldu” diye düşünürüm. 29. Sorunun gerçek nedenini anlayabilmek için başkalarına danışırım. 30. Bana destek olabilecek kişilerin varlığını bilmek, beni rahatlatır. Uygun değil Uygun Tamamen Uygun BİR SIKINTIM OLDUĞUNDA Hiç Uygun değil SİZİ NE KADAR TANIMLIYOR? %0 %30 %70 %100 207 EK-4. KADINLAR İÇİN Bilgi Formu Aşağıda siz ve aileniz hakkında çeşitli sorular sorulmuştur. Elde edilen bilgiler kesinlikle gizli tutulacaktır ve sadece bilimsel bir amaç için kullanılacaktır. Bu nedenle sorulara olabildiğince açık ve doğru yanıtlar vermeniz bizim için büyük önem taşımaktadır. Lütfen soruyu okuduktan sonra sizin için uygun olan seçeneğin yanındaki kutucuğa X işareti koyunuz. Yardımınız için şimdiden teşekkür ederiz. 1. Yaşınız: 20’den küçük ( ) 20-40 ( ) 40’dan büyük ( ) 2. Doğum Yeriniz: B.Şehir ( ) Kasaba ( ) Köy ( ) 3. Eğitim Durumunuz: Okuma-yazma yok ( ) İlkokul ( ) Ortaokul ( ) Lise ( ) Üniversite ( ) 4. Medeni Durumunuz: Bekar ( ) 5. Çalışıyor musunuz? Evet ( ) Evli ( ) Ayrı ( ) Boşanmış ( ) Hayır ( ) 6. Ailenizde, birbirini azarlama, küfür, hakareti içeren tartışmalar oluyor mu? Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) 7. Ailenizde bu tip tartışmalar oluyorsa en sık kimler arasında oluyor? (Sıklık derecesine göre işaretleyiniz) Ben ve eşim arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Eşim ve çocuklar arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Ben ve çocuklar arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Çocukların kendi arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Diğer Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) ___________________________________________________________________________ __________________________________________________(Lütfen belirtiniz) 8. Ailenizde , birbirine tokat, yumruk, dayak atma ve tekmeleme gibi davranışları içeren kavgalar oluyor mu? Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) 208 9. Ailenizde bu tip kavgalar oluyorsa en sık kimler arasında oluyor? (Sıklık derecesine göre işaretleyiniz) Ben ve eşim arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Eşim ve çocuklar arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Ben ve çocuklar arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Çocukların kendi arasında Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) Diğer Hiç ( ) Bazen ( ) Sık sık ( ) Her zaman ( ) ___________________________________________________________________________ ___________________________________________________(Lüften belirtiniz) 10. (Eğer oluyorsa) aile üyeleri arasında çıkan tartışma ve kavgaların genel özelliklerini aşağıdaki seçeneklerden bir veya bir kaçını seçerek belirtiniz. Bağırma ( ) Eleştirme ( ) Hakaret, küfür ve aşağılamanın olduğu sözel tartışmalar ( ) İttirme, tokat ve yumruğun olduğu fiziksel kavgalar ( ) Tekmeleme, bıçakla tehdit etme gibi aşırı şiddetin olduğu fiziksel kavgalar ( ) Diğer ----------------------------------------------(Lütfen belirtiniz) ( ) 11. Kavgalar ne sıklıkta oluyor? Hergün ( )Haftada birkaç kez ( ) Ayda birkaç kez ( ) Yılda birkaç kez ( ) Toplam birkaç kez ( ) Bir kez ( ) 12. Bu kavgalara en çok neden olan sorunlar sizce hangileridir? (Alkol, kumar, sağlık sorunları, evlilik sorunları, ekonomik sorunlar gibi)_______________________________________________________________________ ___________________________________________________________________________ __________________________________________________(Lütfen belirtiniz). 209 EK- 5 UYGULAMA YÖNERGESİ Form ve ölçeklerin uygulanması sırasında uygulamayı yapacak olan kişinin dikkat etmesi gereken hususlar aşağıda sıralanmıştır: 1. Mümkünse uygulamanın kadınlarla birebir yapılması, 2. Form ve ölçeklerde kişilerin adının ve diğer bilgilerinin asla geçmeyeceği konusunun özellikle belirtilmesi, 3. Form ve ölçekleri uygulanırken uygulayıcının aynı ortamda bulunması, 4. Uygulamaya başlamadan önce en başta bulunan açıklama sayfasındaki bilgilerin form ve ölçeği dolduracak olan kadın/kadınlara okunması, 5. Her ölçeğin başında olan açıklamaların okunması gerektiği konusunun hatırlatılması. 6. Her maddenin dikkatlice okunması konusunun belirtilmesi, 7. Çok genel sorulara uygulayıcının cevap verebileceği bunun haricinde kadınların ölçek maddelerini anladıkları şekilde doldurmaları konusunun belirtilmesi. 8. Ölçekler uygulandıktan sonra en kısa zamanda araştırmacıya geri gönderilmesinin sağlanması (PTT, karşı ödemeli kargo ) İşbirliği ve desteğiniz için şimdiden teşekkür ederim. Uzman Psikolojik Danışman Orkide AKPINAR Not: Sorularınız için 0 549 721 98 63 no’lu telefondan veya [email protected] adresinden bana ulaşabilirsiniz. Adres: İlkkurşun İlköğretim Okulu, 4539 sk. No:10 Yeni Çamlık-Karabağlar / İZMİR 210 EK-6 Saçılım Grafiği Scatterplot Dependent Variable: atoplam 120,00 100,00 atoplam 80,00 60,00 40,00 20,00 0,00 -4 -3 -2 -1 0 1 Regression Standardized Predicted Value 2 3 211 ÖZGEÇMİŞ ORKİDE AKPINAR KİŞİSEL BİLGİLER Doğum Yeri ve Tarihi : İzmir, 1973 Medeni Durum: Evli İletişim: [email protected] İŞ DENEYİMİ 2005- İZMİR PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK (İzmir) Kurucu Ortak 2003- MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ ( İzmir) İlkkurşun İlköğretim Okulu Rehber Öğretmenliği ( Konak) 2001-2003 MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ ( İzmir) Mehmet Saka İlköğretim Okulu Rehber Öğretmenliği (Aliağa) 1997-2001 PAŞABAHÇE CAM SAN. VE TİC. AŞ. ( İzmir) Ege Bölgesi Marketler Satış ve Pazarlama Sorumlusu 1995-1997 GRAND OTEL MERCURE ( İzmir) Ön Büro 212 EĞİTİM 2002-2004 Ege Üniversitesi, Eğitim Fakültesi (İzmir), Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Yüksek Lisans Programı 1991-1995 9 Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi (İzmir), Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Lisans Programı 1984-1991 İzmir Özel Saint Joseph Fransız Lisesi EĞİTİM VE SEMİNERLER Benim Öğretmenim Benim Öğrencim Semineri, 2011, İzmir, Milli Eğitim Müdürlüğü 7-19 Yaş Aile Eğitimi Programı Uygulayıcı Eğitimi Semineri, 2010, İzmir, Milli Eğitim Müdüriüğü. B.E.P ve Kaynaştırma Eğitimi Semineri, 2010, İzmir, Milli Eğitim Müdürlüğü. Çocuklar ve Gençlerle Çalışmada Bilişsel Davranışçı Teknikler Semineri, 2009, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü. Psikodrama Eğitimi, 2008, İzmir, Dr. Abdülkadir Özbek Psikodrama Enstitüsü, Psikodrama Asistanlığı. Bilişsel Davranışçı Çerçevede Öfke Yönetimi, 2008, İzmir, Milli Eğitim Müdürlüğü. Madde Bağımlılığı Kökenleri ve Temel Önleme Semineri, 2008, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü. Temel Yetenekler Testi 6-8 Kursu, 2007, İzmir, Milli Eğitim Müdürlüğü. Travma ile Başaçıkma Eğitimi, 2002, İzmir, Karşıyaka Rehberlik ve Araştırma Merkezi. Okul Psikolojik Danışmanlarına Uyum Semineri, 2001, İzmir, Karşıyaka Rehberlik ve Araştırma Merkezi. 213 Etkili Sunuş, 2000, İstanbul, Şişecam İletişim Becerilerini Geliştirme, 1998, İstanbul, Fed Training Windows NT, Temel Word Perfect, Quatro pro, 1998, İstanbul, Şişecam Kalite Güvence Sistemi Eğitimi, 1997, İzmir, Şişecam YAYINLAR Özü, Ö. ve Akpınar O. (2010). The basics of narrative therapy: reasons to be used as a tool of psychosynthesis. Journal of Transpersonal Research, 2, 116124. BECERİLER Fransızca, çok iyi İngilizce, iyi 214 ÖZET AİLE İÇİ ŞİDDETE MARUZ KALAN KADINLARIN AİLE İÇİ ŞİDDETLE BAŞA ÇIKMA ÖZYETERLİĞİ DÜZEYLERİNİN BAZI DEĞİŞKENLERE GÖRE YORDANMASI AKPINAR, Orkide Ph.D, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Tez Danışmanı: Yrd. Doç.Dr. Mine ALADAĞ Mayıs, 2011, 217 sayfa Bu araştırma, stresle başa çıkma tarzları (kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım, sosyal destek arama yaklaşımı) ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) belirtileri düzeyi değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliği düzeylerini yordama gücünü ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini son altı ay içinde çeşitli kurumlara aile içi şiddet nedeniyle başvuran ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan 328 kadın oluşturmuştur. Araştırmada veri toplama araçları olarak, “Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği”, “Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği”, “Olayların Etkisi Ölçeği” ve 215 araştırmacı tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Bu araştırma kapsamında Aile İçi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği Ölçeği Türkçe’ye uyarlanmış, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları son altı ay içinde çeşitli kurumlara aile içi şiddet nedeniyle başvuran ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan 258 kadın üzerinde gerçekleştirilmiştir. Stresle başa çıkma tarzları alt boyutları ve TSSB belirtileri düzeyinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların başa çıkma özyeterliğini yordama gücünü ortaya koymak amacıyla, 328 kadının puanları aşamalı çoklu regresyon analizine tabi tutulmuştur. Araştırmanın bulguları incelendiğinde; Aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcılarının sırasıyla, kendine güvenli yaklaşım, TSSB belirtileri düzeyi ve iyimser yaklaşım, değişkenlerinin olduğu bulunmuştur. Ancak, çaresiz yaklaşım, boyun eğici yaklaşım ve sosyal destek arama değişkenlerinin aile içi şiddete maruz kalan kadınların aile içi şiddetle başa çıkma özyeterliğinin anlamlı yordayıcıları olmadığı saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Kadına Yönelik Aile içi Şiddet, Aile içi Şiddetle Başa Çıkma Özyeterliği, Stresle Başa Çıkma Tarzları, Travma Sonrası Stres Bozukluğu Belirtileri Düzeyi 216 ABSTRACT THE PREDICTION OF LEVEL OF DOMESTIC VIOLENCE COPING SELF EFFICACY OF WOMEN WHO WERE VICTIMIZED BY DOMESTIC VIOLENCE ACCORDING TO SOME VARIABLES AKPINAR, Orkide Ph.D, Guidance and Counseling Supervisor: Assist. Prof. Dr. Mine ALADAĞ May, 2011, 217 pages This study was carried out to predict the levels of domestic violence coping selfefficacy by the ways of coping (self confident approach, optimistic approach, helpless approach, subserviant approach, social support seeking approach) and the level of post traumatic stress disorder symptoms (PTSD) in women who were victimized by domestic violence. The sample of research consisted of 328 women who reported domestic violence to various authorities during the last six months and volunteered to take part in this research. 217 “Domestic Violence Coping Self-Efficacy Scale”, “Ways of Coping Inventory”, “Impact of Events Scale” and “Personal Information Form” prepared by researcher were used as data collection instruments in this study. Reliability, validity and Turkish adaptation studies of “Domestic Violence Coping Self Efficacy Scale” were conducted on 258 women who reported domestic violence to various authorities during the last six months and volunteered to take part in this research. In order to predict the levels of the domestic violence coping self efficacy by subscales of the ways of coping and PTSD level, 328 women’s scores were put through the Stepwise Multiple Regression Analysis. When the findings of the research are examined; The significant predictors of domestic violence coping self efficacy are respectively; self-confident approach, PTSD level and optimistic approach. However, helpless approach, sub-serviant approach and social support approach variables are not significant predictors of domestic violence coping self efficacy for women who exposed to domestic violence. Key Words: Domestic Violence Against Women, Domestic Violence Coping Self-Efficacy, Ways of Coping, Post Traumatic Stress Disorder Symptoms Level