SİVAS KONGRESİ BAKİ SARISAKAL

Transkript

SİVAS KONGRESİ BAKİ SARISAKAL
SİVAS KONGRESİ
BAKİ SARISAKAL
SİVAS KONGRESİ
Sivas Kongresi öncesi İstanbul’dan gelen bazı delegelerin manda yönetimi lehinde
yaptıkları propaganda katılımcılar arasında gergin bir havanın doğmasına yol açmıştı. Bazı
delegelerde Mustafa Kemal’in kongre başkanlığına seçilmemesi için kulis çalışmalarına
başladılar. Bunların arasında Mustafa Kemal’in yakınında bulunan arkadaşları da vardı.
Bekir Sami Beyin kaldığı evde Rauf Beyin ve İstanbul delegelerinden İsmail Fazıl
Paşanın da katıldığı gizli bir toplantıda Mustafa Kemal’in başkanlığa getirilmemesi
kararlaştırıldı.
Mustafa kemal hem kendi konumunu, hem de kongre çalışmalarını olumsuz yönde
etkileyecek bu gelişmeyi kişisel yetenekleri ve taktiksiyenliği ile önledi.
Sivas Kongresi tüm Ulusçu örgütleri ve eylemlerini birleştirip, ulusal ülkü ve yönetim
birliği yaratmayı amaçladığından kongre başkanlığı çok önemli idi. Bır başka değişle ulusal
önder bu kongreden çıkacaktı. Bu nedenle Mustafa Kemal açısından Kongre başkanlığına ve
Heyet-i Temsiliyye’ye seçilmek yaşamsal bir öneme sahipti.
Kongre üyelerini uğraştıran bir ikinci sorunda kimlik sorunu idi. Kim olduklarını,
uzun veya kısa süreli amaçlarını saptamak, niçin toplandıklarını belirlemek ve belirtmek
gerekiyordu.
Sivas Kongresi’ne Katılanlardan Bir Gurup Mustafa Kemal İle Birlikte
4 Eylül 1919 Perşembe günü öğleden sonra saat ikiye doğru Mustafa Kemal
Kongrenin toplanacağı Sultani Mektebi binasının kapısına geldiğinde, Hüseyin Rauf Bey’le
karşılaşmış kendisine “ kimi başkan yapalım “ diye sormuştur. Bu soruya Rauf Bey “ Sen
başkan olmamalısın “ diye yanıtlayınca, Mustafa Kemal:
“ Anladım. Bekir Sami Bey’in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsun “ diye
yanıtlamış ve Kongre salonuna girmiş ve Kongreye davet eden olarak Kongrenin geçici
başkanı olarak kongreyi açmış ve açış konuşmasını yapmıştır:
“ Muhterem Efendiler.
Vatan ve milletin kurtuluşu amacına
yönelmiş zorlayıcı nedenler, sizleri bunca
güçlük ve engeller karşısında Sivas’ta topladı.
Celadetperver azminizi tebrik eder ve beyan-ı
hoş amedi eylemekle bahtiyarlığımı arzederim.
Efendiler; Muhterem heyetiniz, kurtarıcı
müzakeratına girişmeden evvel bazı maruzatta
bulunmama müsadenizi rica ederim. Malûmdur
ki milliyetler esasına müstenit vaitler üzerine
30 teşrinievvel 1918 tarihinde Düveli İtilâfiye
ile mütareke akdedildi. Milletimiz adilane bir
sulhe nail olacağını ümit etti. Halbuki
müterekaname ahkâmı vatan ve milletimiz
aleyhinde her gün bir suretle suiistimal ve
taarruz ve icbar suretiyle tatbik edildi.
Düveli
İtilâfiyeden
kuvvet
alan
memleketimizdeki Hıristiyanlar milletimizin
haysiyetine dokunan çılgınca davranışlara
girişti. Batı Anadolu’da İslamın harimi ismetine
dahil olan yunan zalimleri, İtilâf devletlerinin
hoşgörür gözleri önünde canavarca facialar
yaptılar.
Doğuda Ermeniler, Kızılırmak’a kadar
genişleme hazırlıklarına giriştiler. Şimdiden
sınırlarımıza kadar dayanıp toptan öldürüp
yoketme politikasını gütmeye başladılar.
Karadeniz kıyılarımızda Pontus Kırallığı
hayalinin gerçekleşmesine bile çalışıldı. Adana,
Ankara, Maraş, Konya yakınlarına kadar gelen
işgalciler Antalya’ya da girdiler. Trakya’da
işgal bölgesi içine alındı.
Saltanat tahtının yeri ve Halifeliğin
merkezi olan İstanbul ise, hükümdar
saraylarının içine kadar sokulan boğucu bir
işgal havası içinde ecnebi inhisarına ve
tahakkümüne düştü. Bütün bu haksız saldırılara Sivas Kongresi Sırasında Mustafa Kemal
karşı İstanbul’daki hükümet belki tarihte bir benzeri daha görülmemiş bir katlanma ile sustu,
her zaman için güçsüz, kararsız, dermansız kaldı. İşte bu haller milletimizi silkinip uyanmaya
sürükledi.
Artık milletimiz pek güzel anladı ki İtilâfçı devletler bu yurtta kutsal varlıklarına ve
milli kaderine sahip çıkacak bir gücün, bir isteğin olmadığına iyice hükmetmişlerde akıllarına
geleni işlemişlerdir. Ve bu zehap yüzündendir ki cansız bir ülke, kansız bir millet neleri hak
etmiş sayılabilirse hepsini hiç çekinmeden uygulamaya koyulmuştur. Buna karşı boyun eğip
teslim olmuş görünmek, tam bir çöküntüden başka bir sonuç vermeyecektir.
Efendiler, milletimizin sizler gibi uyanık ve şerefli kimseleri görünüşün kaygılı
karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler.Çünkü onlar bilirler ki tarih bir milletin varlığını,
hakkını hiçbir zaman inkâr edemez. Onlar güçlü bir inanışla bilirler ki bu yırtılan örtü
arkasından yersiz bir görüşle yurdumuza ve milletimize karşı verilen hükümler, ortaya sürülen
kanaatler muhakkak iflâsa mahkümdur.
Efendiler İtilâf devletlerinin haksızlıklarıyla İstanbul hükümeti’nin güçsüzlüğü ve
kararsızlığı karşısında milletimiz varlığını belirtmek ve bu saldırılara karşı namusunu ve
istiklalini korumak gerektiğini hükmetmek zorunda kaldı. Bilindiği gibi doğuda geçen harbin
her türlü meşakkat ve elemlerini görmüş ve bilhassa Ermenilerin vahşice zulmüne uğramış
yaşlı hudut vilayetlerimiz milli istiklâl ve namusu kurtarmak ve amacıyla Müdafaa-i Hukuku
Milliye Cemiyetleri kurdular.
Sivas Kongresinin Yapıldığı Sivas Sultani Mektebi
Şarktan ve cenuptan tehlike hisseden Diyarbakır vilayetimizde de Müdafaa-i Vatan
Cemiyeti teşekkül etti.
Batıda Yunanlıların tecavüzü ihtimaline karşı teşekkül eden Müdafaa- i Hukuku
Milliye Cemiyeti Yunanlıların sevgili topraklarımıza ayak basması üzerine ilhakı fiilen
kıyam etti.
Trakya’da, Kilikya’ da ve her tarafta milli cemiyetler teşekkül etti. Hülâsa batıdan ve
Doğu’dan yükselen milletin sesi Anadolu’nun en uzak köşesinde bile yankı buldu.
Binaenaleyh milli cemiyetler, düşmanlara esaret boyunduruğuna girmemek kastiyle
milli vicdanın azm-ü iradesinden doğmuş yegane teşkilât oldu. Bu sayede asırlardan beri
müstakil yaşayan milletimizin mevcudiyetini âleme göstermeye başladı.
Efendiler, milletçe kurtuluş çaresinin ancak kendi gelişmesinden doğacağı kanaati
tahakkuk edince, bariz tehlikeler karşısında bulunan Doğu Anadolu vilayetleri “ Erzurum
Kongresi “ ni davet etti.
Bu sırada idi ki cereyan eden muhaberat ve ortaya çıkan hadiseler ve kendini gösteren
gerçekler karşısında bütün yurdun bir bütün halinde kurtuluşunu amaç edinen Sivas kongresi
bugün muhteşem heyetinizin vücuda getirdiği umumi kongre daha 21 Haziran 1919 tarihinde
kararlaştırıldı.
Efendiler burada, azim teessüflerle heyet-i aliyenize arz edeyim ki, memleketin ve
milletin mukadderatını teminde güçsüzlükten, miskinlikten başka bir şey gösterememiş olan
İstanbul Hükümeti, milletin sesini boğmak, belirmeye başlayan bağlılıklarını koparmak ve
böylece milleti daima mağlup göstermek gibi ancak düşmanlarımızın çıkarma işleyen aykırı
davranışlarda ancak gücünü gösterebilirdi. Bu hal milli tarihimizde elbette İstanbul Hükümeti
hesabına lekeli bir sayfadır.
Sivas Kongresi’nden Bir Gece Önce Rauf Orbay, Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy
Teşekkür olunur ki efendiler, millet ve kudreti milliyenin tam dayanağı olan namuskâr
ordumuz hükümeti merkeziye yi ikaz etmekle birçok büyük zararları önlemiş oldu. Yinede bu
halin milli davranışta birçok gecikmelere ve duraklamalara sebep olduğu unutulamaz.
Hatırlarda olacaktır ki, Sivas umumi kongresine teşrifleri için 22 Haziran’da vuku
bulan davetnamede Erzurum Kongresi’nden bahsedilerek 10 Temmuz, in’ikat için esas itibar
edilmişti. Batı Anadolu delegelerinin bu zamana kadar Sivas’a vasıl olabilecekleri tahmin
olunarak Erzurum heyetinin de Sivas’ta umumî içtimaa dahil olabileceğine imkân tasavvur
edilmişti. Hâlbuki Sivas’ta toplantı ancak bugün gerçekleşebildi. Aradan bir aydan çok zaman
geçti.
Bu uzun süre içinde, Erzurum Kongresi delegelerini bekletip durdurmaktansa herkesin
kavrayıp katıldığı amaçlar ve esaslar üzerinde konuşulup kararlara varılması uygun düştü. Ve
sonradan delegelerin seçildikleri yerlere dönüp alınan kararları uygulamaya girişmeleri tercih
edildi. Fakat kongre heyeti umumiyeti ve binaenaleyh Doğu Anadolu namına Sivas
Kongresinde hazır bulunmak üzere Heyeti Temsiliye’den bir heyetin teşkiline karar verildi.
Erzurum Kongresi’nin bildirisinden ve tüzüğünden başka gizli kalmış hiçbir kararı
yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşa’nın Paris seyahatinden dönüşte Anadolu’da karışıklık
olduğuna dair yayınladığı bir tamimi Kongrece büyük teessüflerle okunmuş gerçeğe
uymayan, memleket ve milletin çıkarlarına zarar veren bu gafilane tebliğin derhal tekzibi
şiddetle kendisinden talep edilmiştir. İstenen bir şey de milletvekili seçiminin
çabuklaştırılmasıdır.
Erzurum Kongresi yalnız Doğu Anadolu delegelerinden kurulu olduğu için yetkisine
bu çevre içinde sıkışmış görmekle yetinmiştir. Ancak batı Anadolu ve Rumeli delegelerinin
katılmasıyla belirebilecek yaygın ve tüm bir yetkinin kullanılmasını sizin muhterem
topluluğunuzun gerçekleşmesi koşuluna bağlı gördü. Hatta bu sebeplerdir ki, Doğu
Anadolu’daki milli cemiyetlerin birleşmesinden hasıl olan kütleye unvan verirken, “ Şarki
Anadolu “ kaydı konuldu. Durup dururken, “ Anadolu Müdafaa-i Hukuk cemiyeti “ yada “
Anadolu – Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti “ adlarına kullanmak ve bütün milletin hukuku
namına kendi kendine selâhiyet vermek doğru olmazdı. Bu taktirde İstanbul’da vuku bulduğu
gibi beş-on kişinin bir araya gelerek bütün milletin sahibi selâhiyet vekilleri imiş gibi aslı
selâhiyet vekilleri imiş gibi aslı selâhiyet milletle ilgisiz davranışları bir bakıma tekrarlanmış
olurdu.
Bununla beraber efendiler. Erzurum Kongresi bütün memleketin ve milletin ittihat ve
ittifak noktasında Doğu Anadolu vilayetlerince diğer vilayetler ile her noktai nazarında
işbirliğine hazır olduğunu belirtmeyi kararlarının başında saymıştır. Elbette yüce varlığımızla
kurulmuş bulunan bu Sivas Kongresi, vatanımızın yekpare, milletimizin yek vücut olduğunu
gerektiği gibi ortaya koyup ispatlayan kararları alacak esasları koyacaktır.
Efendiler, Millet Meclisi’nin toplanması için öteden beri gösterilen milli dilekler
karşısında İstanbul hükümetinin daha ilk günden baştan savma davranışları, sonraları
Anayasa’ya aykırı inatçı direnişleri, son günlerde milli cereyanın tesiratıyle az çok gevşemiş
durumdadır. Seçimler için emir verildiği malûmunuzdur. Bunun gerçekleşmesi, Allah’ın izni
ile sizin davranışlarınız ve dirençlerinizle sağlanacaktır.
Ancak seçim başlayıp bitmeden önce bir ya da birkaç yabancı memleketin mandasını
kabullenmek gibi doğrudan doğruya hayat ve istiklâlimizle alâkadar bir mesele mevzubahis
olmaktadır.
Milli Meclis’in henüz toplanmamış olduğu bir sırada yabancıların kuşattığı ve
istiklâlini kaybetmiş olan İstanbul hükümetin tek başına ve gayrı meşru bir kararı veyahut
milli emellere karşı bazı yabancı teklifleri hoş görüp kabullenmesini hesaba katarak Erzurum
ve Sivas kongrelerinin birbiri ardı sıra birbirinden daha yetkili toplanmış olması, muhakkak
bir fali hayr-ü selâmettir.
Maruzatım hitam bulunurken, vatan ve milletin kurtuluş ve yükselişi amacına bağlı
olan heyetimizin hayırlı bir başarıya ulaşması dileğini Tanrı’nın yüce katına yükseltmek
isterim. “ 1
Mustafa Kemal’in bu konuşmasını takiben başkanlık görüşmelerine geçildi. İlk olarak
İstanbul delegelerinden İsmail Fazıl Paşa söz alarak; kongreye devamlı bir başkan seçilmesi
aleyhinde konuşmuş ve “ Ben başkanlık görevinin birer gün ya da birer hafta sürmek üzere
sırayla yapılmasını ve üye adlarının ya da temsil edilen vilayet ve sancak adlarının baş
harflerine göre alfabe sırasıyla yapılmasını teklif ediyorum ” demiştir.
Bunun üzerine Mustafa Kemal kendisine “Paşam bu teklifinize hâkim olan mucib
sebebi iyice anlayamadım. Zannediyorum ki kongre delegelerinin ekseriyeti de öyle “ demişti.
İsmail Fazıl Paşa verdiği yanıtta: “ Kongrenin mesaisine şahşiyet karıştırmamak,
arkadaşlar arasında müsavat temin etmek gayesini güdüyorum demiş. Mustafa Kemal: “ Paşa
Hazretleri şahşiyettan, müsavattan bahsediyorlar.
1
Ömer Sami COŞAR, İstiklal Savaşı Gazetesi, 5 Eylül 1919
Fakat ne yazık ki daha dün İstanbul’dan gelen en yakın arkadaşlarım vaziyete gayrı
vakıf ve şahışlarına karşı pek ziyade hürmetkâr olduğum bir ihtiyacı aracı yaparak bilfiil
şahşiyat yapıyorlar.
Bununla beraber İsmail Fazıl Paşa Hazretlerinin takdime vasıta olduğu teklifi
kongrenin reyine arz ediyorum “ demiş ve kongre çoğunlukla İsmail Fazıl Paşa ve
arkadaşlarının hazırladığı öneriyi reddetmiştir.
Bunun üzerine başkanlık seçimi gizli oyla yapılmış ve Mustafa Kemal üç muhalif oya
karşı büyük çoğunlukla Kongre başkanlığına seçilmişti.
Reis Vekilliklerine İsmail Fazıl Paşa ve Rauf Orbay, Katip üyeliklerine İsmail Hami
Danişmend ve Şükrü Bey seçildi.2
İkinci oturum 5 Eylül 1919 günü saat 14.30’da başlandı. Delegeler vatanın kurtuluşu
ve milletin mutluluğundan başka hiçbir kişisel maksat izlemeyeceklerine, mevcut siyasî
partilerden hiçbirinin amaçlarına hizmet etmeyeceklerine dair Kongre'de hazırlanan yemin
metni üzerindeki tartışmalardan sonra delegeler yemin etti. Bu suretle Millî Mücadele'nin
hiçbir siyasî parti adına yapılmadığı, tamamen milleti ve memleketi kurtarma amacına yönelik
bir hareket olduğu açıkça belirtilmiş oluyordu. Yeminin metni şu şekilde idi: “ Makam-ı Celili
Hilafet ve Saltanata, İslamiyete, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten
başka bir gaye takip etmeyerek her türlü ihtirasatı şahşiye ve siyasiyeden ve fırkacılık
amalinden münezzet bir azmü iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki cemiyeti’nin
ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına v’Allâhi, bilâhi. “ 3
(Delegelerden yalnız Mahzar Müfit Bey, evvelce İttihat Terakki içinde de yemin etmiş
olduğunu beyanla bu yemin yapmaya yanaşmamış fakat Ulusal mücadelenin içinde olduğunu
tekrarlamıştır. Kendisinin samimiyetine inanıldığından kongreden ihracı yoluna
gidilmemiştir.)
Yeminden sonra Kurban Bayramı dolayısıyla Padişaha ve millete ayrı ayrı bildiri
hazırlanarak Kongrenin açıldığı duyuruldu. Kurban Bayramı kutlandı.
Kongrenin Padişaha sunduğu 5 Eylül tarihli beyannamede özet olarak şu hususlar
belirtilmekteydi:
“ Tarihimizin kaydeylediği en büyük faciadan sonra kabul ettiğimiz Mondros
Mütarekesi her türlü dış ve iç saldırılarla işlemez bir duruma gelmiştir. Bu hale karşı
hareketsiz kalan devlet ve milletin haklarını ayaklar altına aldırtan, anayasadaki açıklığa
rağmen Ayan ve Mebusan Meclisleri’ni hâlâ toplamamış bir idareyi gören bu zavallı, millet,
meşru hakkına dayanarak ve hiçbir parti hırs ve özel görüşüne uymadan vatanın çökmesine
engel olacak son tedbirleri almak üzere Sivas Kongresi’ni açmıştır. Kongre yüksek heyeti,
Allah’ın yardımına dayanarak, yüksek hilâfet ve padişahlık makamı ile memleket ve milletin
meşru haklarını, mevcut ve muhtemel tehlikelere karşı müdafaa hususunda alacağı tedbirleri
müzakereye başlamıştır. Bu hayırlı teşebbüs vesilesiyle zatı şahanelerinin, bir din ve millet
vazifesi sayarak Kurban Bayramı’nı en iyi dilekleriyle kutlar, bağlılıklarını tekrarlar. “
Aynı zamanda kongre tarafından millete de bir beyanname hazırlanmıştı:
“ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Genel Kongresi’nin 4 Eylül saat 15.00’ de
Sivas’ta birinci toplantısını yaptığı ve ilk iş olarak Padişah’a bağlılığını belirten bir
beyanname gönderdiği ve durumun bütün köylere kadar duyurulmasının gerektiği, alınacak
kongre kararlarının ayrıca bildirileceği “ belirtilmiş ve Padişaha yollanan beyannamede buna
eklenmişti. 6 Eylül 1919 Cumartesi günü Kurban Bayramı’nın birinci günü nedeniyle toplantı
yapılmamış, 7 Eylül 1919 Pazar günü saat 14.30’da üçüncü oturum başlamıştır. Bu oturumda
kongrenin açılışı dolayısı ile gelen tebrik telgraflarına karşılık vermek, kongre siyasetle
uğraşacak mı, uğraşmayacak mı konusunun tartışmalarıyla geçmiş ve Erzurum kongresi
bildirisinin maddeleri tek tek ele alınarak gerekli görülen değişiklikler yapılmıştır.
2
3
Uluğ İGDEMİR, “ Sivas Kongresi Tutanakları “, Ankara TTK yayınları, 1986, Sayfa: 1
Mahzar Müfit KANSU, a.g.e, Sayfa: 217
Mustafa Kemal yapılan değişiklikler üzerinde Söylevde şunları söylemektedir:
“ Nizamnamede değiştirilen en önemli noktalar şunlardı.
1. Cemiyetin unvanı “ Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti “ idi. Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyeti oldu.
2. “ Heyet-i Temsiliye, Şarkî Anadolu’nun heyeti umumiyesini temsil eder ” kaydı
yerine,”Heyeti Temsiliye vatanın heyeti umumiyesini temsil eder. “ dendi. Heyet-i Temsiliye
üyelerine altı zat daha ilave olundu.
3. Her türlü işgal ve müdahaleyi Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf telâkki
edeceğimizden müttehiden müdafaa ve mukavemet esası kabul edilmiştir. “ yerine “Her türlü
işgal ve müdahalenin ve bilhassa Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf harekâtın reddi
hususlarında mütehiden müdafaa ve mukavemet esası kabul edilmiştir. “denildi.
Bu iki cümledeki fark, mânâ, itibariyle bittabi pek büyüktür. Birincisinde İtilâf
Devletlerine karşı hasmane vaziyet ve mukavemet telâffuz olunmuyor. İkincisinde bu cihet
sarahat kesbediyor.
4. Nizamnamede dördüncü maddeyi teşkil eden mesele oldukça münakaşayı mucip
oldu. Madde şu idi: “ Hükümeti Osmaniye yabancı devletler baskısı karşısında buraları (yani
şark vilayetlerini) bırakmak ve buralarla ilgilenmemek zorunda kaldığı anlaşılırsa, alınacak
idarî, siyasi, askeri vaziyetlerin tayin ve tesbiti “ yani geçici idare kurma meselesi.
Nizamnamenin bu maddedeki “ Buraları “ yerine “ Yurdumuzun her hangi bir parçasını terk
ve ihmâl etmek …” suretinde şâmil ve umumi bir kayıt kondu.” 4
8 Eylül 1919 Pazartesi günü saat 14.30’da başlayan oturumda İsmail Fazıl Paşa, Bekir
Sami Bey, Kara Vasıf ve Hami Beylerin, Amerika Birleşik Devletleri mandasının kabulü
yönünde hazırlanmış olan öneri bütün gün tartışılmıştır.
Başbakanlık makamında oturan Mustafa Kemal oturumu açarak: “ Muhterem
arkadaşlarım, kimseye söz vermeden önce yüksek heyetinizi haberdar etmek istediğim
ehemmiyetli bir mesele vardır. Manda mevzu hakkındaki muhtıranın müzakeresine
geçilmezden önce bu meseleyi arz etmeyi isterim.
Malumualileri, bir Mister Brovn’dan bahsedilmektedir. Mister Brovn’ın manda
meselesi hakkında temaslar yapmak ve kati netice almak üzere Sivas’a kadar geldiği katiyet
ve ciddiyetle söylenmiş olduğu gibi, yüksek heyetinize sunulan muhtırada da Mister
Brovn’dan ve 50 kişilik bir amele ordusu getireceğinden, bu husustaki resmi ifadelerinden
bahs olunmaktadır.
Vaki olan müracaat ve talebi üzerine Mister Brovn’ı ve kendisiyle uzun uzun
konuştum Amerikalı bir gazeteci olan Mister Brovn bana:
- Hiçbir resmi sıfat ve memuriyetim yoktur. Tamamıyla hususi ve şahşi mahiyette
olarak sizinle görüşüyorum, dedi. Kendisi ile manda mevzuu üzerinde de görüştüm. Mister
Brovn, Amerika’nın mandaterlik gibi bir vaziyet ve vasfı asla kabul etmeyeceğini, buna
kendisinin de taraftar olmadığını, hürriyet ve demokrasi memleketi olan Amerika’nın bir
milleti nasıl esir halinde tutabileceğinin düşünülebildiği bana esefleriyle nakletti. Hatta şöyle
dedi:
- Manda kelimesine Amerikalılar ve Amerika gibi ben dahi tamamıyla yabancıyım.
Mandanın tam bir tarifini dahi yapmaya muktedir olmadığımdan emin olabilir misiniz.
Arkadaşlarım, vaziyet böyle olduğuna ve muhtırada Mister Brovn ve mandadan
bahsedildiğine göre, hadiseyi etüt etmeniz için celseye 10 dakikalık bir ara veriyorum.
Mustafa Kemal daha sonra bu ara kararını verdiğini şöyle anlatır:
“ Mister Brovn hakkında yapılan propagandanın yanlışlığını tebarüz ettirmek için
kongreyi keyfiyetten haberdar ettim. Bu hakikat üzerinde manda isteyen muhtıra sahipleri de
bir an düşünseler. On dakikalık ara, bu düşünceyi temine kâfidir. “
4
Ömer Sami COŞAR, “ İstiklal Savaşı Gazetesi “, 8 Eylül 1919
Oturum yeniden açılır açılmaz ilk sözü İstanbul’da millicilerin temsilcisi Kurmay
Albay Kara Vasıf kürsüye gelerek uzun bir konuşma yaptı ve mandayı kabulden başka çare
olmadığını söyledi.
Kara Vasıf
İsmail Hami Bey
Mehmet Macit Bey
Kara Vasıf’tan sonra, muhtırayı imzalayanlardan İstanbul delegesi gazeteci İsmail
Hami geldi. Manda kabul edilmezse her şeyin başında mâlen iflas edeceğimizi, varidatımızın
masrafımıza gayri kâfi olduğunu velhasıl varlığımızın muhafazası için mandadan başka çare
olmadığını, İstanbul’da İzzet Paşa ile diğer bazı yetkililerin aynı düşüncede olduklarını uzun
uzadıya anlattı.
Bundan sonra delegelerden Mehmet Macit Bey söz aldı:
- Heyet-i umumiyece asıl müzakere edilecek mesele şudur. Bundan sonra biz yalnız
yaşayacak mıyız? Mutlaka bir devletin mandasına mı muhtacız ? Eğer bu ihtiyaçta isek bu
mandayı ne şekilde anlayacağız, mandaterle ne esaslar üzerinde görüşeceğiz, mandater kim
olacak? önce bunları görüşelim.
Bu sözler üzerine Mustafa Kemal başkanlık mevkiinden söze karışarak şunları belirtti.
“ - Bu raporda iki nokta-i nazar tezahür ediyor. Birincisi devletin dahili ve harici
İstiklalinden vazgeçmemesidir. İkincisi, devlet ve milletin haricin tazkiyatı musirranesine
karşı bir muavenet ve müzaheret ihtiyacında bulunup bulunmamasıdır. Asıl tereddüde mücip
nokta budur. Müsaade buyurulursa bunun teemmülü için teklifi encümene verelim. Sonra
müzakere ederiz. Çünkü dahili ve harici istiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz.”
Bu öneriye Bekir Sami Bey, İsmail Fazıl Paşa ve İsmail Hami Bey itiraz ederek
muhtıranın derhal müzakere edilerek karara gidilmesini istediler.
İsmail Hami Bey tekrara manda lehindeki görüşlerini serdetti ve bu arada:
- Bunun en iptidai delili, varidatımızın, ancak borcumuzun faizine tekabül ettiğidir,
dedi.
Bunu takiben mandacılar birbiri arkasına kürsüye geldiler. Önce İsmail Fazıl Paşa,
Hoca Raif Efendiye yanıt verdi. Mandanın istiklali kaybetmek demek olmadığından bahisle
manda lehinde uzun uzun konuştu. Bundan sonra Bekir Sami ve İsmail Hami Beyler aynı
yolda konuştular. Bu arada, Bekir Sami, bugün kabul edilecek mandanın, galip çıktığımız
kırım muharebesinden sonra galip sıfatıyla iştirak ettiğimiz Paris Kongresi’ndeki şarlardan
daha ehven bulunduğunu anlattı.
Bundan sonra Damat Ferit tarafından Kolordu komutanlığından azledilmiş ve Mustafa
Kemal tarafından Heyet-i Temsiliye üyeliğine tayin edilmiş bulunan Refet Bey söz alarak:
Manda istiklâli ihlal etmeyeceği muhakkak iken, arkadaşlarımızdan bazıları, müstakil
mi kalacağız, yoksa mandayı mı kabul edeceğiz, tarzında mütalaalar dermeyan ediyorlar.
Şu halde evvelemirde mandanın ne olduğu anlaşılmalıdır ve bundan evvel efkârı
gıcıklayan muhtırada bu tabirin ne suretle telakki edildiğini anlamak lazımdır.
İsmail Fazıl Paşa Hazretleri, istiklâli muhafaza şartıyla manda diyorlar. Hami Bey
tarafından yazılan muhtıra ise, mandanın tarifine ait ayrı ayrı bir görüş var. Bu rapora göre
işin muhakemesi için evvela bir noktayı anlamak istiyorum. Bu muhtıra müzakereye
vazedilmedi mi?
Refet Beyin bu sözleri üzerine İsmail Fazıl Paşa:
- Muhtırayı geri alıyoruz. Çünkü sui tefehhümü mucip oluyor, dedi.
Mustafa Kemal’de başkanlık mevkiinden:
- Muhtıra istirdat olunmuştur, dedi.
Bu vaziyette, manda etrafındaki tartışmaların söneceği ve bu meselenin sonuca
bağlanacağı ümit edilirken Refet Bey’in kürsüden inmediği ve bir saat kadar süren uzun bir
konuşmaya başladığı görüldü:
- Bizim Amerika mandasını tercih etmekten maksadımız, bütün cemiyetleri esir eden,
kalpleri, vicdanları söndüren İngiliz mandasından kurtulmak ve sakin ve milletlerin
vicdanlarına riayetkâr Amerika’yı kabul etmektir. Yoksa asıl iş para meselesi değildir…
Laf itibarıyla, manda ile istiklâl birbirine mani şeyler değildir. Yalnız eğer biz
hakikatte kuvvetli olmayacak olursak, işte o zaman mandanın altında eziliriz ve o zaman
manda bizim için muhilli istiklâl olur. Bir de, diyelim ki, biz harici ve dahili bir istiklâli tam
isteriz! Faka, acaba kendi başımıza yapabilecek miyiz? Yapamayacak mıyız? Ondan evvel,
acaba bizi kendi başımıza bırakacaklar mı, bırakmayacaklar mı? Bunu düşünelim. Şurası
muhakkaktır ki, bu gün bizi İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan taksim etmek istiyorlar.
Fakat, eğer biz, bugün bir devletin kefaleti altında bir sulh aktedecek olursak ileride, müsait
şerait altında bulunur bulunmaz hemen döner ve kendi faydamızı temin ederiz. Lâkin eğer
menfi bir vaziyet hasıl olacak olursa, acaba büsbütün bizan etmiş olmayacak mıyız?
Her halde bir Amerika kefâletini kabul etmek mecburiyetindeyiz. Yirminci asırda beş
yüz milyon lira borcu harap bir memleketi, pek münbit olmayan bir toprağı ve ancak on, on
beş milyon lira varidatı olan bir kavim için bir müzahereti hariciye olmaksızın idamei hayat
etmek imkânı olamaz.
Eğer bundan sonrada bu halimizde kalır ve harici bir muavenet sayesinde terakki
edemeyecek olursak ihtimal, Yunanistan’ın bile taarruzlarına karşı kendimizi müdafaa
edemeyiz.
Allah muhafaza buyursun eğer, İzmir Yunanistan’da kalsa
ve aramızda bir muhabere açılsa, düşmanımız, Yunanistan’dan
vapurlarla asker getireceği halde, acaba biz Erzurum’dan hangi
şimendiferlerle nakliyatımızı yapabileceğiz?
Binaenaleyh Amerika mandası her şeyden evvel bir kefil ve
müzahir bulmak için lâzımdır.
Refet Bey’in bu konuşmasından sonra muhtıralarını geri
almış olan manda taraftarları tekrar sıra ile söz istemeye başladılar.
Fakat Mustafa Kemal bunların tam istiklal düşüncesine karşı bir
etki uyandırmaması için oturuma yeniden on dakika ara verdi.
Toplantı açılınca, ilk sözü Bursa delegesi Ahmet Nuri Bey
aldı manda aleyhinde şiddetli bir konuşma yaptı :
“ Kendimizi bütün bütün âciz ve meskenet içinde kalmış görerek Ahmet Nuri Bey
bizi kurtarın diye şuna buna yalvarmak gibi bir zillete bu millet tahammül edemez. Ya
ölürüz, ya istiklâli tam sahibi oluruz.”
İstanbul delegesi İsmail hami tekrar söz istedi: “ Mandanın kendisinden çok adına
takılanlar yok yere telâş ediyorlar. Kelimenin ehemmiyeti yoktur. Ehemmiyet işin hakikatinde
ve mahiyetindedir Manda altına girdik demeyelim de, isterlerse sonsuz yaşayacak devlet
olduk diyelim “ dedi.
Daha sonra sözü Rauf (Orbay) Bey aldı ve manda konusunda şu konuşmayı yaptı:
“ Efendiler, manda manda diyorsunuz, ama bunun muhilli istiklâl olduğunu
düşünmüyor musunuz? Gerçi müzaharete muhtacız. Fakat ben bu müzaheret kelimesini
manda mukabili olarak kullanmıyorum. Kendi manasıyla müzaheret. Zira bir tehlike
karşısındayız. İngiliz matbuatından anlaşılıyor ki konferans kararı mucibince, Kızılırmak’ın
Şark tarafı Ermenistan addedilerek Amerikan himayesine veriliyor. Kızılırmak’ın garbındaki
kısım da mahreci Antalya olmak üzere Türkiye’ye teşkil ediyor.
Bu kısmın şimali İtalya, cenubu da Fransız
ve İngiliz himaye ve idarelerine bırakılıyor. İşte bu
tehlikeye karşı memleketimize en bitaraf vaziyette
bulunan Amerika’nın müzaheretini kabule
mecburuz.
Ancak
Amerika
müzaheretinden
maksadım, katiyen Amerikan mandası değildir.
Beyannamenin yedinci maddesinde zikrolunan
müzaherettir. Bu madde: “ Milletimizin asri
gayeleri tebcil ve ihtiyacımızı taktir eder “
demektedir. Binaenaleyh devlet ve milletimizin
dahili ve harici istiklâli ve vatanımızın tamamiyeti
mahfuz kalmak şartıyla altıncı maddede musarrah
hudud dahilinde milliyet esaslarına riayetkâr ve
memleketimize karşı istila emeli beslemeyen
herhangi devletin fenni, sınai iktisadi muavenetini
memnuniyetle karşılarız.
- Bu şeraiti âdile ve insaniyeyi muhtevi bir
sulhun da acilen tekerrürü selâmeti beşer ve
sükûnu âlem namına ahassı amali milliyemizdir. “
Rauf (Orbay) Bey
Amerika’da senelerden beri aleyhimizde
yapılmakta olan menfi propagandaların tevlit ettiği cereyanı efkârı tashih için her şeyden
evvel Amerika Kongresinden memleketimizi tetkik edecek ve hakikati görecek bir heyeti
davet etmeyi de karar altına almanızı teklif ediyorum.
Mustafa Kemal bu teklifi oya koydu ve ittifakla kabul edildi. A.B.D Meclisine şu
telgraf çekilmiştir:
“ Rumeli ve Anadolu’nun bütün Müslüman halkını temsil eden ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun Anadolu ve Rumeli’deki bütün vilayetlerinin temsilcilerinden mürekkep
olan Sivas Milli Kongresi 4 Eylül 1919’da bir araya gelmiştir. Gayeleri şunlardır. Memleket
halkının ekseriyetinin arzularını yerine getirmek, bütün azınlıkları himaye altında
bulundurmak, bütün vatandaşların can, mal ve adalet yolundaki haklarını teminata
bağlamak.
Sivas Milli Kongresi, Osmanlı İmparatorluğu halkı içindeki ekseriyetin arzularını
ifade eden bir karar suretini 9 Eylül 1919’da oy birliği ile kabul etmiştir. Bu kararın havi
bulunduğu prensipler: Sivas Kongresi’nin dağılmazdan evvel azası arasından seçeceği
Merkez Komitesi’nin ve İmparatorluk hudutları içindeki diğer bütün tâli teşkilâtın istikbaldeki
hareketlerine rehber olacaktır.
Takip edilecek siyasetle alâkalı bir karar mucibince Sivas Milli Kongresi, Birleşik
Amerika devletleri Ayan Meclisi’ne şu ricada bulunmayı bugün, yine ittifakla
kararlaştırmıştır. Azanızdan mürekkep bir komiteyi Osmanlı imparatorluğu’nun her köşesine
göndermenizi diliyoruz.
Bu komite, hususi menfaat ve alakaları olmayanlar ve bir millete has olan berrak
görüşle, Osmanlı İmparatorluğu’nda fiili süratle hüküm süren hal ve şartları tetkikten
geçirmelidir.
Böylece tetkik, Osmanlı İmparatorluğu’na ait nüfusunun ve arazinin mukadderatı
hakkında bir sulh muahedesi mucibince keyfi kararlar verilmesine meydan bırakılmazdan
evvel yapılmalıdır. “ 5
Sivas Kongresi’nin beşinci oturumu 9 Eylül 1919 Salı günü saat 14.30’da başladı.
Karargahı Ankara’da bulunan XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya bir telgraf çekilerek
Kongre kararıyla batı Anadolu Kuvayı Milliye Başkomutanlığına getirildiği bildirildi:
“ Kongrenin bugünkü toplantısında zat-ı devletlerinin Batı Anadolu Umum Kuvayı
Milliye Kumandanlığı’na tayininize müttefikan karar verilmiş olduğunu arz eyleriz. Hareket
ve teşebbüsatı milliyenizde Heyeti Temsiliye ile irtibatın muhafazası rica olunur.
7 Eylül 1919 tarih ve 2517 numaralı şifre ile Eskişehir ve Afyonkarahisar
Kumandanlarına tebliğ edildiği bildirilen emir ve talimat, kongrede okunarak memnuniyet ve
ittifakla kabul edildi. Bu hususta zatı devletlerine teşekkür ve icraatı mukaddeselerinde
muvaffakiyetler temenni eyleriz. “ 6
9-10 Eylül 1919 Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece saat 21.30’da altıncı oturum
açıldı. Bildiri üzerinde tartışmalar yapıldı. Kurulacak hükümette tarafsız bir sadrazam’ın
işbaşına getirilmesine karar verildi. İngiliz Binbaşı Mr. Novil’in aleyhte çalışmalarına karşı
alınacak önlemler görüşüldü.
10 Eylül 1919 Çarşamba yedinci oturum Saat 14.30’da açıldı. Kongrenin parasal
ihtiyaçları üzerinde durulmuş, bazı delegeler yardımda bulunmayı kabul etmişlerdir.
11 Eylül 1919 Perşembe saat 10.00 da sekizinci oturum açıldı. Bu oturum’da irade-i
milliye gazetesinin yayınlanmasına karar verildi.
Sivas Kongresi 11 Eylül 1919 tarihinde kongre bildirisini hazırlayarak çalışmalarını
başarıyla tamamlamıştı.
12 Eylül 1919 Cuma günü Sivas Ulu Camiinde bir konferans verildi ve öğleden
sonrada halkın katılımıyla son oturum gerçekleştirildi, Sivas Kongresi’nin sona erdiği
açıklandı ve bir bildiri yayınlandı:
Devlet-i Osmaniye
Posta ve Telgraf ve Telefon Nezâreti
Telgrafnâme
Mahreci: Kongre Dâiresi
Makâm-ı Sadâret-i Uzmâ'ya
Erzurum Kongresi mukarrerâtı Sivas Umûmî Kongresi'nde teşmîlen aynen kabul
edilmişdir. Bu mukarrerât ve teşkîlât fî 11 Eylül sene [13]35 târîhli beyânnâme
muhteviyâtıyla fî 8 Eylül sene minh. târîhinde tab‘ ve neşrolunan Anadolu ve Rumeli
Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti Nizâmnâmesi muhteviyâtından ibâretdir. Her iki kongrede
beyânnâme ve nizâmnâmelerle i‘lân edilmiş mukarrerâtdan başka kat‘iyen bir karâr mevcûd
değildir. Mahallî hükûmetlerin usûlen ve kânûnen tasdîkine iktirân eylemiş bulunan mezkûr
beyânnâme ve nizâmnâmenin henüz hey’et-i celîlelerince manzûr olmadığı anlaşılmakda
olduğundan nizâmnâmenin mevâdd-ı esâsiyesini ihtivâ eden beyânnâmeyi ber-vech-i âtî
aynen ve nizâmnâmenin teşkîlâta âid nukât-ı esâsiyesini de hulâsaten arzediyoruz.
5
6
Ömer Sami COŞAR, İstiklal Savaşı Gazetesi, 10 Eylül 1919
Ömer Sami COŞAR, “ İstiklal Savaşı Gazetesi 11 Eylül 1919
Sûret
Umûmî Kongre Beyânnâmesi
Bütün milletce ma‘lûm olan mehâlik-i hâriciye ve dâhiliyenin tevlîd etmiş olduğu
intibâh-ı millîden doğan kongremiz mukarrerât-ı âtiyeyi ittihâz etmişdir:
1-Devlet-i Aliyye-i Osmaniye ile Düvel-i İ’tilâfiye arasında mün‘akid
Mütârekenâme'nin imza olunduğu 30 Teşrîn-i Evvel sene [1]334 târîhindeki hudûdumuz
dâhilinde kalan ve her noktası İslâm ekseriyet-i kâhiresiyle meskûn olan Memâlik-i Osmaniye
aksâmı yekdiğerinden ve câmi‘a-i Osmaniye'den gayr-i kâbil-i tecezzî ve hiçbir sebeble iftirâk
etmez bir kül teşkîl eder. Memâlik-i mezkûrede yaşayan bi'l-cümle anâsır-ı İslâmiye
yekdiğerine karşı hürmet-i mütekâbile ve fedâkârlık hissiyâtıyla meşhûn ve hukûk-ı ırkıye ve
ictimâ‘iyeleriyle şerâ’it-i muhîtiyelerine tamâmıyla ri‘âyetkâr öz kardâşdırlar.
2-Câmi‘a-i Osmaniye'nin tamâmiyeti ve istiklâl-i millîmizin te’mîni ve makâm-ı
mu‘allâ-yı Hilâfet ve Saltanat'ın masûniyeti için Kuvâ-yı Milliye'yi âmil ve irâde-i milliyeyi
hâkim kılmak esâs-ı kat‘îdir.
3-Memâlik-i Osmaniye'nin herhangi bir cüz’üne karşı vâki‘ olacak müdâhale ve işgâl
ve bilhâssa vatanımız dâhilinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik teşkîli gâyesine ma‘tûf
harekâta karşı Aydın, Manisa, Balıkesir cebhelerinde mücâhedât-ı milliyede olduğu gibi
müttehiden müdâfa‘a ve mukâvemet esâs-ı meşrû‘u kabul edilmişdir.
4-Öteden beri aynı vatan içinde birlikde yaşadığımız bi'l-cümle anâsır-ı gayr-i
müslimenin her türlü müsâvât-ı hukûkiyeleri tamâmıyla mahfûz olduğundan anâsır-ı
mezkûreye hâkimiyet-i siyâsiye ve muvâzenet-i ictimâ‘iyemizi ihlâl edecek imtiyâzât i‘tâsı
kabul edilmeyecekdir.
5-Hükûmet-i Osmaniye bir tazyîk-i hâricî karşısında memleketimizin herhangi bir
cüz’ünü terk ve ihmâl etmek ıztırârında bulunduğu takdîrde makâm-ı Hilâfet ve Saltanat'la
vatan ve milletin masûniyet ve tamâmiyetini kâfil her türlü tedâbîr ve mukarrerât ittihâz
olunmuşdur.
6-Düvel-i İ’tilâfiyece Mütârekenâme'nin imza olunduğu fî 30 Teşrîn-i Evvel sene
[13]34 târîhindeki hudûdumuz dâhilinde kalıp azîm ekseriyet-i İslâmiye ile meskûn olan ve
harsî medenî fâ’ikiyeti Müslümanlar'a âid bulunan vahdet-i mülkiyemizin taksîmi
nazariyesinden bi'l-külliye ferâgatla bu topraklar üzerindeki hukûk-ı târîhiye, ırkıye, dîniye ve
coğrafiyemize ri‘âyet edilmesine ve bu mugâyir teşebbüsâtın ibtâline ve bu sûretle hak ve adle
müstenid bir karâr ittihâz olunmasına intizâr ederiz.
7-Milletimiz insânî, asrî gâyeleri tebcîl ve fennî, sınâ‘î ve iktisâdî hâl ve ihtiyâcımızı
takdîr eder. Binâen-aleyh devlet ve milletimizin dâhilî ve hâricî istiklâlini ve vatanımızın
tamâmiyeti mahfûz kalmak şartıyla altıncı mâddede musarrah hudûd dâhilinde milliyet
esâslarına ri‘âyetkâr ve memleketimize karşı istîlâ emeli beslemeyen herhangi devletin fennî,
sınâ‘î, iktisâdî mu‘âvenetini memnûniyetle karşılarız ve bu şerâ’it-i âdile ve insâniyeyi
muhtevî bir sulhün de âcilen takarrürü selâmet-i beşer ve sükûn-ı âlem nâmına ehass-ı âmâl-i
milliyemizdir.
8-Milletlerin kendi mukadderâtını bizzât ta‘yîn etdiği bu târîhî devirde hükûmet-i
merkeziyemizin de irâde-i milliyeye tâbi‘ olması zarûrîdir. Çünkü irâde-i milliye ye gayr-i
müstenid herhangi bir hey’et-i hükûmetin indî ve şahsî mukarrerâtı milletce mutâ‘
olmadıkdan başka hâricen mu‘teber olmadığı ve olamayacağı şimdiye kadar mesbûk ef‘âl ve
netâyic ile sâbit olmuşdur. Binâen-aleyh milletin içinde bulunduğu hâl-i zucret ve endîşeden
kurtulmak çârelerine bizzât tevessüle hâcet kalmadan hükûmet-i merkeziyemizin Meclis-i
Millî 'yi hemen ve bilâ-ifâte-i ân toplaması ve bu sûretle mukadderât-ı millet ve memleket
hakkında ittihâz eyleyeceği bi'l-cümle mukarrerâtı Meclis-i Millî 'nin murâkabesine arzetmesi
mecbûrîdir.
9-Vatan [ve] milletimizin ma‘rûz olduğu mezâlim ve âlâm ile ve tamâmen aynı gâye
ve maksadla vicdân-ı millîden doğan vatanî ve millî cemiyetlerin ittihâdından mütehassıl
kütle-i umûmiye bu kere Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti unvânıyla tevsîm
olunmuşdur. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyânlarından ve ihtirâsât-ı şahsiyeden külliyen
müberrâ ve münezzehdir. Bi'l-cümle müslüman vatandâşlarımız bu cemiyetin a‘zâ-yı
tabî‘iyesindendirler.
10-Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti'nin 4 Eylül sene [13]35 târîhinde
Sivas şehrinde in‘ikâd eden umûmî kongresi tarafından maksad-ı mukaddesi ta‘kîb ile
teşkîlât-ı umûmiyeyi idâre için bir Hey’et-i Temsîliye intihâb edilmiş ve köylerden vilâyet
merkezlerine kadar bi'l-cümle Teşkîlât-ı Milliye takviye ve tevhîd edilmişdir.
Umûm Kongre Hey’eti
Nizâmnâmenin Teşkîlât Kısmından:
1-Cemiyetin unvânı ve vatanımızın ma‘rûz kaldığı hâdisât ve vekâyi‘ ile ve tamâmen
aynı maksadla vicdân-ı millîden doğmuş cemiyetlerin ittihâd ve ittifâkıyla hâsıl olmuş olan
kütle-i umûmiye Anadolu ve Rumeli Müdâfa‘a-i Hukûk Cemiyeti unvânıyla tevsîm
kılınmışdır. İşbu millî cemiyet her türlü fırka cereyânlarından ârîdir.
2-Maksad Osmanlı vatanının tamâmiyetini ve Makâm-ı Mu‘allâ-yı Hilâfet ve
Saltanat'ın ve istiklâl-i millînin masûniyetini te’mîn zımnında Kuvâ-yı Milliye'yi âmil ve
irâde-i milliyeyi hâkim kılmakdır.
3-Teşkîlât:
a-Bilumûm İslâm vatandaşlar cemiyetin a‘zâ-yı tabî‘iyesindendirler.
b-Teşkîlât her biri ale'd-derecât yekdiğerine merbût olmak üzere köy ve mahallâtdan
başlayarak nâhiye, kazâ, livâ, vilâyet, müstakil livâ taksîmâtına tâbi‘dir. Köy, nâhiye, kazâ ve
mülhak livâlarda hey’et-i idâreler ve müstakil livâlarla vilâyetlerde hey’et-i merkeziyeler ve
kongrece müntehab bir Hey’et-i Temsîliye vardır.
c-Hey’et-i Temsîliye:
Hey’et-i Temsîliye âtîdeki mâdde-i müzeyyelede mezkûr olduğu vechile kongre
tarafından müntehab evsâf-ı lâzımeyi hâiz asgarî dokuz, a‘zamî on altı a‘zâdan terekküb eder.
İçlerinden biri reîs olur. Bir de hey’et-i tahrîriyesi vardır. Merkezi, ahvâl ve hâdisâta göre en
münâsib göreceği mahaldir. Mevcûd Teşkîlât-ı Milliyemizin esbâb-ı bekâ ve devâmını
te’[mîn] ve bu husûsda lâzım gelen tedâbîri ihzâr ve bi'l-cümle hey’ât-ı müteşekkileyi bir
noktada cem‘ ve tevhîd ve temsîl ederek teşkîlât-ı mezkûre beynindeki âhengin irtibâtı te’sîs
ve bu sûretle âmâl ve makâsıd-ı milliyenin sür‘at ve suhûlet-i husûlünü te’mîn eder. Hey’et-i
Temsîliye nizâmnâmenin mevâdd-ı esâsiyesinde musarrah olan maksad-ı kat‘î-i millînin bir
noktasını bile ihmâl etmemek şartıyla vatanın tamâmiyetini ve milletimizin istiklâlini te’mîn
husûsunda her türlü tedâbîr ve mukarrerât-ı siyâsiye ve icrâ’iyeyi ittihâza me’zûndur. Ancak
mukadderât-ı memleket ve millet hakkında mühim ve esâslı mesâ’ile kat‘î karâr ittihâzından
evvel hey’et-i merkeziyelerin re’yini istihsâl eder. Mukadderât-ı memleket ve milleti kat‘iyen
ta‘yîn ve tesbît edecek vaziyetler için dahi son ve kat‘î karârı kongre müzâkeresiyle i‘tâ
edebilir. Ahvâl-i fevkalâde zuhûrunda Hey’et-i Temsîliye umûmî kongreyi fevkalâde olarak
icmâ‘a da‘vet eder. Hey’et-i Temsîliye umûmî kongreye karşı bütün bir senelik mu‘âmelât ve
hesâbâtından mes’ûldür.
8-Hey’et-i Temsîliye, hey’et-i merkeziye ve idâreler mesâ’il-i mühimmede
salâhiyetdâr gördüğü zevâtı a‘zâsından addile istişâre edebilir.
9-Hey’et-i idâre ve merkeziyeler bu nizâmnâme ile ta‘yîn ve tesbît olunan esâsât ve
salâhiyet dâiresinde serbestdir.
10-Cemiyetin vâridâtı istiklâlin kader ve menziletini takdîr buyuran her ferdin ibrâz ve
izhâr eyleyeceği mu‘âvenet-i nakdiyeden ibâretdir.
11-İrâde-i milliyeyi hâkim kılmakdaki âmâl-i cemiyet ancak Millet Meclisi'nin
toplanarak hukûk-ı teşrî‘iye ve murâkabesine tamâmen ve emniyet ve serbestî ile bi'l-fi‘l
sâhib olmasıyla tahakkuk edeceğinden bu emniyet Millet Meclisi'nin te’yîdi üzerine cemiyetin
alacağı vaziyet-i âtiye kongre karârıyla ta‘ayyün eder.7
Sivas Kongre Bildirisinin Günümüz Türkçe’sine Çevrilmiş Şekli:
Bütün milletçe malum olan iç ve dış tehlikenin meydana getirdiği milli uyanıştan
doğan kongremiz gelecekteki kararları almıştır:
1. Yüce Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında ateşkes anlaşmasının imzalandığı
30 ekim 1919 günündeki sınırlarımız içinde kalan ve her yerinde Müslüman çoğunluğun
oturduğu Osmanlı Ülkesi bölgeleri birbirinden ve Osmanlı topluluğundan ayrılmaz. Hiçbir
nedenle bölünmez bir bütündür. Bu bölgelerde yaşayan tüm Müslümanlar birbirlerine
karşılıklı saygı ve fedakârlık duygularıyla doludurlar. Toplumsal haklarıyla bölgesel
kurallarına saygılı öz kardeştirler.
2. Osmanlı Toplumunun bütünlüğü ve ulusal bağımsızlığımızın sağlanması, yüce
saltanat ve halife katlarının korunması için ulusal güc etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak
esastır.
3. Osmanlı ülkesinin herhangi bir parçasına karşı girişilecek müdahale veya işgal ve
vatanımız içinde bağımsız bir Rumluk ve Ermenilik hareketlerine karşı; Aydın, Manisa,
Balıkesir cephelerinde açılan, Kurtuluş savaşında olduğu gibi, birlikte savunma ilkesi esas
kabul edilmiştir.
4. Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız Müslüman olmayan azınlıkların
her türlü yasal hakları korunduğundan bu kişilere siyasal egemenliğimizi ve toplumsal
dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilmesi kabul edilmeyecektir.
5. Osmanlı Hükümeti bir dış baskı karşısında ülkemizin her hangi bir parçasını
bırakmak ve onunla ilgilenmemek zorunda kalırsa halifelik ve saltanatla vatan ve ulusumuzun
dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak ve her türlü önlem ve kararlar alınmıştır.
6. İtilaf Devletleri’nden vatanımızın parçalanma ve bölünmesinden tamamen
vazgeçerek bu topraklar üzerindeki tarihi, dini, ırkı ve coğrafi haklarımıza saygı
gösterilmesinin böylece hak ve adalete dayanan bir kararın alınmasını bekleriz.
7. Ulusumuzun insancıl ve çağdaş ülkeleri yüce bilir, teknik, endüstriyel ve ekonomik
durumumuzu ve bize gerekli olanları iyice anlar. Bundan dolayı devletimizin ve ulusumuzun
içte ve dışta bağımsızlığı ve yurdumuzun bütünlüğü korunmak şartıyle altıncı maddede
belirtilen sınır içinde ulusçuluk ülküsüne saygılı ve yurdumuzu ele geçirme amacı gütmeyen
herhangi devletin teknik, endüstriyel ve ekonomik yardımını sevinçle karşılarız. Bu insanca
ve hukuka uygun şartları kapsayan bir barışında hemen gerçekleşmesi ve dünyanın rahatlığı
adına isteklerimizin en önemlisidir.
8. Ulusların kendi kaderlerini kendilerinin çizdiği bir bu çağda. İstanbul Hükümetinin
de Ulasal iradeye boyun eğmesi zorunludur. Çünkü ulusal iradeye dayanmayan
hükümetlerinin kendi başlarına verdikleri kararlara ulusça uyulmadığı gibi bu kararların dışta
da değerli olmadığı ve olmayacağı şimdiye kadar ki olaylar ve sonuçlarıyla kanıtlanmıştır.
Bunun için ulusun içinde bulunduğu korkulu durumdan kurtulma çarelerini kendisinin
başvurusuna gerek kalmadan İstanbul Hükümetinin Millet Meclisini toplanması ve bu nedenle
7
BOA, BEO. SYS,34-64/III-4
ulusun ve yurdun kaderi hakkında alacağı bütün kararları meclisin onayından geçirmesi
zorunludur.
9. Vatan ve ulusumuzun karşı karşıya bırakıldığı zulüm ve acılar karşısında tamamen
vicdanın yarattığı bütün ulusal cemiyetler, aynı amaç etrafında bir araya gelerek “ Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti “ adı altında bir bütün oluşturulmuşlardır.
Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve kişisel çıkarlardan uzaktır. Bütün
Müslüman vatandaşlar bu cemiyetin doğal üyeleridir. “ 8
Kongre sonucunda Mustafa Kemal tarafından hazırlanan ve bütün Kolordu
Komutanlarının imzaları ile İstanbul’a Padişaha bir telgraf gönderildi. Damat Ferit tarafından
saraya ulaşması engellenen telgrafın tam metni şu şekilde idi:
“Başkumandanı akdesimiz şevketlü, mehabetlü Padişahımızın atebei ulyayı
mülükanelerine,
Bugün vasiki sahihai resmiye ile sabit ve kemali teessürle her tarafa şay oldu ki,
Dahiliye Nazırı Adil Bey ve Harbiye Nazırı hafi bir plan tahtında Elaziz Valisi Galip Bey bazı
din ve vatan halini casuslarla beraber öteden beriden bir kısım müsellah Kürtleri toplayarak
çeteler teşkil ve riyaset ettirmek ve bunları Sivas’ta in’ikat eyleyen ve her türlü manasiyle
milli ve meşru ve bundan dolayıda orduyu hümayunlarının emniyeti ve müzaheretine mahzar
olan kongreyi bilmuhabere bastırmak suretiyle beynelislâm sefkidimaya tasaddi olunması ve
ayrıca memaliki mahrusei şahanenin gayri münfek bir parçası ve makamı akdesi Saltanat ve
Hilafeti seniyelerine lâyezal bir hissi rabıta ile merbut olan Kürdistanı güya ayaklandırmak
suretiyle vatanı parçalamak gibi mahza düşmanlara hâs bir planın tatbikini külliyetli para
mukabilinde taahhüt etmiş oldukları tamamiyle tezahür etmiştir.
Şifreli muhaberatı elde etmek ve bu caniyane harekâta, takip ve tefehhus eylemek
suretiyle muttali olan civar kolorduların sevkettiği muhtelif kuvayı askeriye galip Bey
haininin riyasetindeki çeteyi malatya’dan hâsiren firara icbar eylemiştir. Takiplerine şiddetle
devam olunuyor. Lehülhamt işbu melanet belâsı vaktinden evvel keşfedilmiş ve tedabiri
katiye ittihaz olunmuştur. Beynelislâm sefkidimaya ve memlekette igtişaş ihdasiyle felâketler
intacına çalışan bu zümrei ihanet, takibat neticesinde kanunun ve şeriatı garrayi ahmediyenin
pençei icraatına tevdi olunacaklardır. Düşman parasıyla ve vatansızlık hissiyle tertip olunan
bu ihanete muttali olan Elaziz ahaliî İslâmiyesi pek derin bir nefret ve galeyan izharıyle
casusların bilfiil takibine de koyulmuşlarsa da, adaletin tatbik olunacağı vaadiyle sükûna icra
olunmuştur.
Şevketpenah Efendimiz, Devleti aliyei Osmaniyelerinin ve hanedanı celilüşşanınızın
altı buçuk asırlık tarihi mübarekinde ve hassaten hayat ve memat ile çırpınılan şu tarihi
devirde devlet ve milletin kalbkâhına tevcih olunmuş bu kadar hainane bir misale tesadüf
edilemez. Zati, akdesi hümayunlarına temali tazim ve ubudiyetle merbut olan bütün milleti
mecibeleriyle orduyu hümayunları vatan ve milletin ve zatı akdesi hilafetpenahilerinin halası
mesudu gibi bir gayei mukaddese etrafında toplanmış oldukları bir sırada düşman tarafından
satın alınmış bir zümrei ihanetin asakiri şahaneleriyle müsademeyi ve beynalislâm
sefkidimayı mucip suikastler tertip ve dahiliye ve harbiye nazırları tarafından tebliğ ettiren
hükümeti merkeziyeden derhal itimad ve emniyeti nezettirmiştir.ayrıca, hakanı
celilüşşanımızla milletin arasında haili muzur olmak cürmü de tarihen affedilmez bir
cinayettir. Umum milletin meşru olan amalini bir araya gelen kuvvetini inkâr ve tevil edip de
bunu ittihatçı manevrası göstermek ve zatı akdesi hilafetpenahilerinden ketmihakikat eylemek
kadar azim bir günah ve mesuliyet olamaz.
Sevgili Padişahımız,
Milletin kudreti müşterek siyasi tesirlerden külliyen azade ve münezzehtir. Orduyu
hümayunları ise bilkülliye siyasi cereyanlardan münezzeh ve ancak umum vatan ve milletin
8
Hikmet DENİZLİ, “ Sivas Kongresi Delegeleri ve Heyet-i Temsiliye Üyeleri “, T.C Kültür Bakanlığı, Ankara
1996, Sayfa: 23, 24, 25
zatı akdesi hümayunlarının masuniyetine aht ve azmeylemiş olan millete müzahirdir.
Binaenaleyh, amâli meşruai milliyeye istinat edecek, dinine, vatan ve milliyetine merbut ve
zatı akdesi hümayunlarına, makamı muallayı saltanat ve hilafete bihakkın tazimkâr, namuslu
zevattan mürekkep ve meşrutiyete tamamıyla sadık bir heyeti cedidei hükümetinin teşkili ile
milleti necibelerinin ve orduyu hümayunlarının tatminini ve bunu müteakip vatan ve milletine
ihanet etmekte olan casus şebekesi hakkında tahkikat ve icrasını ve bu surette bir heyeti âdilei
hükümet tessüsüne kadar merkezi hükümete bir veçhile muhabere ve münasebette
bulunmamaya karar vermiş olan milletten, ordunun ayrılmayacağı, zatı vak’aya mutfali ve
mahalline mücavir olan kolordular kumandanları, hakipayi şahanelerine arza mecbur olduk.
Olbapta ve katibei ahvalde emrü ferman Şevketlû Padişahımız Efendimiz hazretlerinindir. “ 9
Padişaha çekilen bu telgraf incelendiğinde kullanılan dilin aşırı inceliğine karşın
önemli tehditlerle dolu olduğu görülür.
a. Düşmanla işbirliği yapıldığının anlaşıldığı bildirilmektedir.
b. Saltanat ve hilafete bağlı bir soy kümesini Osmanlı birliği yada İslam birliği
davasına çıkarmakla, işgal ettiği makama karşı geldiği üstü kapalı olarak anlatılmak
istenmiştir.
c. Kongrenin ulusal ve yasal olduğu, bu yüzdende ulus ve ordu tarafından tutulduğu
vurgulanmaktadır. Yapılacak her uygulama ulus kadar onun ordusuna da duyurmalıdır, onayı
alınmalıdır. Eğer uygulamalar orduya duyurulmazsa karşı çıkılacağı açığa yakın bir biçimde
satırlar arasına yerleştirilmiştir.
d. Hükümetin değiştirilmesi artık padişahın iradesine bırakılmamakta, yeni bir
kabinenin kurulması zorunlu kılınmakta ve zorlama aracı olarak da İstanbul’la ilişkiyi kesmek
eyleminin uygulamaya geçileceği belirtilmekte idi.
İstanbul Hükümetinden bu telgrafla ilgili bir yanıt alınmaması üzerine Damat Ferit’e
son ihtar olarak aşağıdaki telgraf gönderilmiştir:
“ Sadrazam Ferit Paşa’ya;
Vatan ve milletin haklarını ve kutsal varlıklarını ayak altına almanızla ve Padişah
hazretlerinin şerefve haysiyetini kıtmanız üzerine gafilane teşebbüs ve hareketleriniz tahakkuk
eylemiştir. Milletin padişahımızdan başka hiçbirinize emniyeti kalmamıştır. Bunun için,
durumlarını ve dileklerini ancak Padişaha bildirmek zorundadırlar. Heyetiniz, gayrı meşru
davranışlarının ağır sonuçlarından korkarak milleti ile padişah arasına bir duvar gibi
giriyor. Bu yoldaki direnmemiz daha bir saat sürerse, millet artık her türlü hareket ve
icraatında kendisini serbest sayacaktır ve bütün vatan gayrı meşru heyetinizle kesin olarak
ilgisini ve bağlantısını kesecektir. Bu son ihtarımızdır. Bundan sonra milletin alacağı durum
burada bulunan yabancı subaylar aracılığı ile İtilaf devletlerinin temsilcilerine de tafsilatı ile
bildirilecektir.” 10
Bütün bu girişimlerden sonra onun etkinliğini sağlamak amacıyla 13 Eylül 1919 ‘da
İstanbul ile bütün ilişkiler kesilmiştir. Mustafa Kemal, bütün komutanlara ve sivil memurlara,
valilere aşağıdaki telgrafı çektirmişti:
“ Hükümet, milletin sevgili Padişahına olan maruzat ve irtibatını kesmekte ve
tahakkuk eden haince davranışını sürdürmekte direndiğinden, millete de meşru bir hükümet
başa geçinceye kadar İstanbul Hükümeti ile idari yönden münasebetlerini ve İstanbul ile her
türlü telgraf ve posta haberleşme ve ulaştırmasını büsbütün kesmeye karar vermiştir. Her
yerdeki sivil memurlar, askeri komutanlarla birlikte bu karar yerine getirecek ve sonucu
Sivas’ta umumi kongre heyetine bildirilecektir. “ 11
9
Ömer Sami COŞAR, “ İstiklal Savaşı Gazetesi” , 12 Eylül 1919
Ömer Sami COŞAR, “ İstiklal Savaşı Gazetesi” , 13 Eylül 1919
11
Ömer Sami COŞAR, “ İstiklal Savaşı Gazetesi” , 13 Eylül 1919
10

Benzer belgeler

Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) Erzurum Kongresi Heyet

Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1919) Erzurum Kongresi Heyet partilerden hiçbirinin amaçlarına hizmet etmeyeceklerine dair Kongre'de hazırlanan yemin metni üzerindeki tartışmalardan sonra delegeler yemin etti. Bu suretle Millî Mücadele'nin hiçbir siyasî part...

Detaylı

İMPARATORLUKTAN MİLLİ DEVLETE GİDİŞ

İMPARATORLUKTAN MİLLİ DEVLETE GİDİŞ vazifesi sayarak Kurban Bayramı’nı en iyi dilekleriyle kutlar, bağlılıklarını tekrarlar. “ Aynı zamanda kongre tarafından millete de bir beyanname hazırlanmıştı: “ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk...

Detaylı

sivas kongresi ve 108 gün - sivas il millî eğitim müdürlüğü

sivas kongresi ve 108 gün - sivas il millî eğitim müdürlüğü Bunun üzerine başkanlık seçimi gizli oyla yapılmış ve Mustafa Kemal üç muhalif oya karşı büyük çoğunlukla Kongre başkanlığına seçilmişti. Reis Vekilliklerine İsmail Fazıl Paşa ve Rauf Orbay, Katip ...

Detaylı