389. MEKTUP MEVZUU: a) Halk alemi ile emir alemi

Transkript

389. MEKTUP MEVZUU: a) Halk alemi ile emir alemi
389.Mektup
<!-- /* Font Definitions */ @font-face {font-family:Verdana; panose-1:2 11 6 4 3 5 4 4 2 4;
mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:swiss; mso-font-pitch:variable;
mso-font-signature:-1593833729 1073750107 16 0 415 0;} /* Style Definitions */
p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-parent:&quot;&quot;; margin:0cm;
margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt;
font-family:&quot;Times New Roman&quot;; mso-fareast-font-family:&quot;Times New
Roman&quot;;} @page Section1 {size:595.3pt 841.9pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt
70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;}
div.Section1 {page:Section1;} -->
389. MEKTUP
MEVZUU:
a) Halk alemi ile emir alemi arasında bir berzah durumunda olan arşın hakikatinin
beyanı. Onda, her ikisinde de vasıf bulunduğu, amma ne yer, ne de sema
cinsinden olduğu.
b) Kürsinin beyanı ve vüs'ati.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Mevlâna Ferruh Hüseyin'e
yazmıştır.
***
Allah'a hamd olsun. Selâm onun seçmiş olduğu kullarına.
Bilesin ki,
1/8
389.Mektup
Ars-ı Mecid, Sübhan Hakkın yaratmış olduğu şeyler arasında, en acaib bir
durumdadır. Alem-i kebirde, halk alemi ile emir alemi arasında bir berzahtır.
Arşta, hem ondan; hem de bundan vasıf vardır.
Halk alemi altı günde yaratılmıştır. Ki bunlar, yer, semalar ve dağlardan ibarettir.
Bu mana, şu ayet-i kerimede zikredildi.
&quot;Gerçekten siz mi, arzı iki günde yaratana
küfrediyorsunuz?&quot;(41/9)
Arşın yaratılması, bu yerin yaratılmasından evveldir. Nitekim bu manayı Allahu
Teala, şöyle anlattı:
&quot;Allahu Teala, arşı henüz su üzerinde idi; yeri ve semaları altı günde
yarattı.&quot;(11/7)
Bu ayet-i kerimeden de anlaşılmaktadır ki, arşın yaratılması, daha öncedir.
Arş-ı Mecid, arz cinsinden olmadığı gibi; semaların cinsinden dahi değildir. Onun,
emir aleminden dahi, bol hazzı vardır; ne var ki, bunlara ondan yana bir şey
yoktur.
Bu babda netice şu ki: Arşın semalarla olan münasebeti, yerle olan
münasebetlerinden daha ziyadedir. Dolayısı ile, semalar cümlesinden sayıldı.
Halbuki, yerden olmadığı gibi, semalar dahi değildir. Hakikat budur.
Hiç şüphe edilmesin ki, yerin ve semaların eserleri ve ahkâmı, arşın eserlerine ve
ahkâmına mugayirdir.
2/8
389.Mektup
***
Bu arada, kürsinin muamelesi kaldı ki, onu da anlatalım. Allahu Teala'nın
buyurduğu:
&quot;Onun kürsisi, yeri ve semaları almıştır.&quot;(2/255), mana kürsiyi
anlatır.
Kürsi dahi, semalara ve yere mugayirdir; her ikisinden de daha geniştir.
Hiç şey yok ki kürsi, emir aleminden de değildir. Onun için denmiştir ki:
-Arşın altındadır.
Halbuki, emir aleminin muamelesi, arşın üstündedir.
Halk aleminden olduğu zaman da, onun yaratılışı, semaların yaratılışına mugayir
olur. Onun yaratılışı altı günün ötesinde olduğu dahi, yerinde bir mana olur. Bu
manada dahi, hiçbir mahzur yoktur.
Çünkü Allahu Teala, alem halkının tamamını altı günde yaratmadı. Zira, suyun
yaratılması, bu altı günün dışındadır; ondan daha evveldir. Nitekim bu mana daha
önce de anlatıldı.
Kürsi muamelesi, uygun olduğu üzere, bize açılmadığından; bunun tahkikini bir
3/8
389.Mektup
başka vakte bırakıyoruz. Hem de, Rabbin kereminden ümid ederek.
Dua makamında bir ayet-i kerime meali:
&quot;Rabbim, ilmimi artır.&quot;(20/114)
***
Üstte yapılan tahkikten, iki kuvvetli itiraz yükseldi. O itirazdan biri şöyledir:
-Semalar ve yer olmayınca, altı günün tayini nereden olmuş ve nasıl teşhis
edilmiştir? Pazarla pazartesi, nasıl ayırd edilmiş ve salı Çarşamba'ya göre nasıl
imtiyaz kazanmış ve perşembe dahi, cuma'dan nasıl ayırd edilmiştir?
Bu itiraza karşı şöyle diyebiliriz:
-Arşın yaratılması, yerin ve semaların yaratılmasından evvel olduğuna göre;
zaman husulü dahi tasavvur edilmiştir. Günlerin sübutu dahi, böylece açığa
çıkmıştır. Bu manada itiraz, bertaraf edilmiş olmaktadır.
Günlerin ayırd edilmesi, güneşin doğuşuna ve batışına mahsus olması nereden
çıkıyor? Görmez misin ki, cennette ne güneşin doğması vardır; ne de batması;
amma günlerin imtiyazı orada sabittir. Haberlerde bu mana vardır.
ikinci itiraz ise, bu Fakirin hususi ilmi ile ortadan kalkmaktadır; bunun oluşu
aşağıda anlatılacaktır. Yani itirazın...
4/8
389.Mektup
Bir kudsi hadiste şöyle anlatıldı:
&quot;Beni ne yerim, ne de semam aldı. Lâkin, mü'min kulumun kalbi
aldı&quot;
Bu hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, zuhurun en tamamı, mümin kalbine
mahsustur. Bu devlet, ondan başkasına müyesser değildir.
Halbuki sen, mektuplarında bunun hilafını yazdın. Dedin ki:
-En büyük zuhur, Arş-ı Mecid'indir. Kalbi zuhur, Arş-ı Mecid'in zuhurundan bir
lem'adır.
Üstteki tahkikten de anlaşıldı ki, Arş-ı Mecid'in eserleri ve hükümleri, yerin ve
semaların hükümlerine mugayirdir. Yerde ve semalarda vüs'at yoktur; amma
arşta vardır.
Evet...
Yerde ve semalarda, onlarda onlarla beraber, hiçbirisinde vüs'at kabiliyeti yoktur.
Mü'min kalbi başka... Zira o, bu devlete istidadlıdır.
Bu vüs'atın kalbe inhisar etmesi, yer ve semalar itibarına göredir; Arş-ı Mecid'i de
şümulüne alan bütün masnuata nisbetle değildir. Evet, böyle değildir ki, hadis-i
kudsi hilâfına bir mana tasavvur edile...
5/8
389.Mektup
Böylece, ikinci itiraz da bertaraf edilmiş olmaktadır.
Bilinmesi yerinde olur ki,
Arş-ı Mecid öyle bir yerdir ki, tüm zuhur mahallidir. Semaları ve yer; içindekilerle
beraber, onun mukabiline koyduğumuz zaman, hiçbir duraklama olmadan,
muzmahil ve hiçbir şey olmama hükmüne girer. Onlardan hiçbir eser kalmaz;
amma, insani kalb müstesna. Zira, onun rengine girmiştir; baki kalır ve sırf hiçbir
şey olmama durumuna girmez.
Üst canibindeki zuhuraü gelince, ki bu zuhur, arşın ötesi ile alâkalı olup sırf emir
alemindendir. Bu mertebeye nisbetle, arşın hükmü; yerin ve semaların arsa
nisbetle olan hükmü gibidir. Daha yukarının, aşağısına nisbetle hükmü dahi
böyledir. Bu hüküm, taa emir alemine kadar aynıyla devam eder. Bu dairenin
tamamından sonra da; muamele cehle ve hayrete müncer olur. Eğer bir marifet
olur ise, keyfiyeti meçhul olup sonradan yaratılan aklın havsalasına sığacak
cinsten değildir.
Simdi bir miktar da, insani kemalâttan ve insani kalbden beyan edelim.
Bir şiir:
Uzun uzun durdum aybında;
Açıldı güzellik şanında...
6/8
389.Mektup
Arş-ı Mecid, her ne kadar pek vasi ve zuhur yeri olarak pek tamam ise de; Ihakin,
bu devletin husulüne onda bilgi olmadığı gibi; bu kemal için onda şuur dahi
yoktur. Amma, insana bağlı olan kalb böyle değildir. Zira, o şuur sahibi olup ilim
ve marifetle mamurdur.
Kalbin, üstte anlatılandan daha başka bir meziyeti vardır ki; onu da beyan
edeceğiz. Tam manası ile dinlemek gerek.
-Alem-i sağir... (Küçük alem...) ismini verdikleri insanın mecmuu, her ne kadar
halk ve emir aleminden mürekkeb ise de, onun vahdani ve hakiki bir hey'eti
vardır. Eserler ve hükümler dahi, bu hey'ete göre tertip edilmiştir.
Alem-i kebirde, anlatılan böyle bir hey'et yoktur. Eğer var ise, itibari
olmamaktadır.
Anlatılan hey'et-i vahdaniye cihetinden insana varidat olarak gelen feyizler, onun
tavassutu ile de insanın kalbine gelenlerden yana hiçbir şey; alem-i kebir ve
alem-i kebir için kalb mesabesindeki Arş-ı Mecid için hasıl olmaz. Meğer ki, az bir
şey ola... Zira, her ikisi de bu feyizlerden ve bereketlerden yana, nasipleri azdır.
Arza bağ'ı parçaya gelince, ki o, hakikatta mevcudatın hulasasıdır. Onda uzaklık
mevcud olmasına rağmen, zuhurat itibarı ile en yakındır. Onun kemalâtı dahi,
alem-i sağirin mecmuasına sirayet etmiştir. Bu mecmua alem-i kebirde
olmayınca... Yani hakikatta, anlatılan sirayeti de kaybetmiştir. Arşın hilâfına, insan
kalbine dahi bu kemalât vardır.
Şunun da bilinmesi yerinde olur ki, kalb için isbat ettiğimiz, kemalât ve faziletleri;
iyi bir mülahaza ile düşündüğümüz zaman, cüz'i fazilette buluruz. Fazl-ı külli ise,
arşa bağlı zuhur içindir. Misal olarak, arşı ve kalbi geniş yakılan bir ateş gibi
buluruz ki, bütün sahraları ve ovaları aydınlatmıştır. Bu ateşten dahi, bir meş'ale
yakılmıştır. Bu'meş'aleden olan ateşe bazı işlerin katılması ile, bir başka nuraniyet
7/8
389.Mektup
hasıl olmuştur ve bu durum, öbür ateşte yoktur.
Hiç şüphe edilmeye ki, bu ziyadelik de, cüz'i faziletten başkası için isbat
edilemez.
Bütün işlerin hakikatlerini en iyi bilen Sübhan Allah'tır.
Dua makamında bir ayet-i kerime meali:
&quot;Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Zira sen, her şeye
kadirsin.&quot;(66/8)
Allahu Teala, Efendimiz Muhammed'e, âline, bütün ashabına salât edip
bereketler ihsan eylesin... Keza, bütün nebilere ve resullere, mükarreb meleklerin
hepsine.
8/8

Benzer belgeler

MEVZUU : a) Kendisine tahsis edilen tarikatın beyanı

MEVZUU : a) Kendisine tahsis edilen tarikatın beyanı {mso-style-parent:""; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:12.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-fareast-font-family:"Times New Ro...

Detaylı