Hoca Ahmed YESEVİ

Transkript

Hoca Ahmed YESEVİ
18
AYIN DOSYASI
Hoca Ahmed Yesevî’nin türbesi
K
endisinden söz eden
İbrahim’in soyu Muhamm e n â k ı b n â m e l e re
med Hanefi kanalıyla Hz.
göre, Ahmed Yesevî
Ali’ye dayanır. Nesebnâme
tahmini 1093 yılında Batı
adlı eserin onun tarafından
Türkistan’daki Çimkent şehyazıldığı düşünülmektedir.
rinin doğusunda bulunan
Annesi ise, Şeyh İbrâhim’in
ve Tarım Irmağı’na dökülen
haleflerinden Mûsâ Şeyh’in
Şâhyâr Nehri’nin küçük bir
kızı, Ayşe Hatun’dur. Annesi
Prof. Dr. Hikmet Özdemir
kolu olan Karasu üzerinbugün hâlâ Karasaç Hâtun
deki Sayram kasabasında
olarak anılmaktadır. Ahmed
Daha sağlığında, binlerce öğrenci,
doğdu. Sayram’da İmâm
Yesevî’nin anne ve babasının
Muhammed b.Ali neslinden
türbeleri Sayram’dadır ve
Yesevî mektebinden aldıkları inanç,
gelenlere “Hâce” denildiği
bunların Yesevî tarafından
bilgi ve bilinci Horasan’a, Deşti
gibi, onlara bağlı olanlara
yaptırıldığı düşünülmekteKıpçak diye adlandırılan Kuzey
da aynı isim veriliyordu.
dir.
Türklük bölgelerine, Diyâr-ı Rûm
Ahmed Yesevî, bu silsileye
Şeyh İbrahim’in Gevher
(Roma Diyarı) diye adlandırılan
bağlı olduğu için Hâce AhŞehnâz
adlı kızından sonra
Anadolu’ya ve Avrupa Türklüğüne
med, Hâce Ahmed Yesevî,
ikinci çocuğu olarak dünyaulaştırmışlardır.
Kul Hâce Ahmed şekillerinya gelen Ahmed Yesevî; önce
de de anılmaktadır İspicab (İsficab) veya Akşehir annesini, ardından da ilk eğitimini aldığı babasını
adıyla da anılan Sayram kasabası eskiden beri kaybetti. Babası öldüğünde daha 7 yaşındaydı.
önemli bir yerleşim merkeziydi. Sayram kasabası, Kısa bir müddet sonra Gevher Şehnaz, kardeşini
bu dönemde Aksu sancağına bağlıydı ve Aksu’nun de yanına alarak Yesî şehrine gitti ve oraya yer176 km kuzeydoğusuna düşüyordu. Sayram halkı- leşti (Şehrin adının Türkçedeki yassı kelimesinin
nı Türkler ve Acemler oluşturmaktaydı. (Sayram “yessi “ şeklinde telaffuzundan türediğini belirten
bugün Kazakistan sınırlarındaki Çimkent şehrine, görüşler vardır. Yesî şehri, bugün Kazakistan’daki
7 km mesafededir.) Sayram’ın tanınmış şahsiyet- Türkistan isimli şehrin sınırları içindedir). Yesevî
lerinden olan babası, kerametleri ve menkıbele- adı, Hoca Ahmed’e, Yesî’de yaşamasından dolayı
riyle tanınan ve Hz. Ali soyundan geldiği kabul verilmiştir.
edilen, Şeyh İbrahim adlı kıymetli bir zattır. Şeyh
Tahsiline Yesî’de başlayan Ahmed Yesevî, kü-
Türklere İslam’ın
yolunu açtı:
Hoca Ahmed Yesevî
19
AYIN DOSYASI
çük yaşına rağmen birtakım tecellilere mazhar ol- yük bir etki alanına ulaşacak olan Yesevîye Ocağı’nı
ması, beklenmeyen fevkaladelikler göstermesiyle kurmuştur. Abdülhâlik Gücdüvânî ise, öğrencisi
çevresinin dikkatini çekti. Menkıbelere göre, yedi Muhammed Bahâüddîn Nakşibendî’yi yetiştirerek,
yaşında Hızır’ın delaletine nail olan Ahmed Ye- o dönemde Yesevîye Ocağı dışında ortaya çıkan iki
sevî, Yesî’de Arslan Baba’ya intisap ederek ondan büyük tarikattan birinin öncülüğünü yapmıştır.
feyiz almaya başlar. Arslan Baba, onun hem eğiti- Buhara’da kurulan Nakşibendîye tarikatı, zamanla
mini üstlenir; hem de manevi babası olur.
Afganistan, Hindistan ve Anadolu’ya yayılmıştır.
Arslan Baba’nın Yesî’ye gelerek Ahmed
Yusuf El-Hemedânî, büyük bir hadis bilginidir.
Yesevî’yi bulması Hz. Peygamberin
O zamanın en saygın eğitim kurumlamanevi bir işaretine dayanmaktarından olan Nizamiye Medresesi’nde
dır. Rivayete göre; Arslan Baba’ya,
ders vermiştir.
El-Hemedânî’nin
Ahmed Yesevî,
Hz. Muhammed’in emanet ettiği
hocası olan Ebu Ali Farmedi aynı
Arslan Baba’nın
hurmayı Ahmed Yesevî’ye ulaştırzamanda büyük İslam düşünürü
terbiye ve
ma görevi verilmiştir. Mezâr-ı ŞeGazali’nin de hocasıdır. Nakşibenirşadıyla,
kısa
rifte bulunduğu bir dönem, İmâm
diyye tarikatının silsilesinde yer alan
Rızâ’nın öğrencisi olduğu belirtilen
Yusuf El-Hemedânî, Allah yolunda
zamanda
Arslan Baba’nın, Yesevî’nin manevi
hizmet için Merv, Buhara, Herat, Semertebeler aşar,
yücelmesinde önemli bir yeri vardır.
merkand gibi İslam merkezlerini doşöhreti etrafa
Dîvân-ı Hikmet’te bu hadise şöyle
laşarak halkı irşada çalışmaktaydı.
yayılmaya başlar.
dile getirilir: “Yedi yaşta Arslan Bab’a
Ahmed Yesevî’nin hangi kaynaklarFakat kısa bir süre
selam verdim, ‘Hak Mustafa emanedan beslendiği bu isimlerle daha iyi
sonra, Arslan Baba
tini lutfedin’ dedim. Hem o vakit bin
anlaşılmaktadır.
bir zikrini tamam ettim, Nefsim ölüp
Tarihi kaynaklarda kaydedildiğivefat eder.
lâ- mekâna yükseldim işte”. Bir rivane göre devrin Selçuklu Hanı Sultan
yete göre de Hz Muhammed’in verdiSencer, Yusuf El-Hemedânî’ye bağlılıği hırkayı giydirir.
ğını her vesileyle göstermiştir. Bu bağlılık ölümle
Ahmed Yesevî, Arslan Baba’nın terbiye ve irşa- bile sona ermemiştir; bugün hem Sultan Sencer’in,
dıyla, kısa zamanda mertebeler aşar, şöhreti etrafa hem de Şeyh Yusuf El-Hemedânî’nin kabirleri,
yayılmaya başlar. Fakat kısa bir süre sonra, Arslan Türkmenistan’daki Merv şehrindedir.
Baba vefat eder. Bugün Arslan Baba’nın türbesi Yesî
Olgunluk döneminde Şeyh Yusuf El-Heyakınlarında bulunan tarihi Otrar şehrindedir.
medânî gibi bir mürşidin yanında devrin bütün
Buhara ve Semerkand’daki yaşamı ve
tahsili
Ahmed Yesevî, Arslan Baba’nın vefatından
bir müddet sonra zamanın önemli İslam merkezlerinden biri olan Buhara ve Semerkand’a gider.
Bu ziyaretlerinde devrin önde gelen âlim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf El-Hemedânî’ye intisap ederek onun irşat ve terbiyesî altına girer.
Buhara’da gerçekleşen bu intisabı; Ahmed Yesevî,
Dîvân-ı Hikmet’inde şöyle anlatacaktır: “Yirmi
yedi yaşta pîri buldum, gördüğüm her sırrı perde
ile sarıp örttüm. Dergâhına sığınarak izini öptüm.
O sebepten Hakk’a sığınıp geldim işte” (Ahmed
Yesevî, Dîvân-ı Hikmet, s. 72.)
Yusuf El-Hemedânî’nin Ahmed Yesevî’nin
yetişmesinde temel bir etkisi olmuş ve Yesevî, bütün tarikat usullerini ondan öğrenmiştir. Türbesi Merv’de bulunan El-Hemedânî’den yoğun bir
tasavvuf eğitimi alan Yesevî, şeyhin dört halefinden üçüncüsü olmuş ve ilk iki haleften sonra şeyhinin yerine geçmiştir. Hemedânî’den aldığı bir
işaretle buradaki irşat makamını Şeyh Adülhalik
Gücdüvânî’ye bırakarak Yesî’ye dönen Yesevî, büYesevî’nin Azeri’lerce yapılan tasviri
20
AYIN DOSYASI
ilimlerinde ilerleyen Ahmed Yesevî de şeyhi gibi
İslam’ın zahiri esaslarına uygun hareket etti ve tarikatının esaslarını belirlerken İslam’ın hükümlerine ters düşebilecek hususlardan şiddetle kaçındı.
Ahmed Yesevî’nin bu konuda ne denli titizlik
gösterdiği, dile getirdiği hikmetlerin analiziyle
kolayca anlaşılabilir. Ahmed Yesevî, tarikattaki sülûk adabını, İslam’ın zahir
ve batın ilimlerini, şeyhi Yusuf
El-Hemedânî’den öğrenmiş
ve muhtemeldir ki şeyhiyle
beraber Türkistan’ın çeşitli yerlerini dolaşmıştır.
Yusuf
ElHemedânî’nin
vefatı
üzerine irşat mevkiine
önce Abdullah-ı Berkî onun vefatıyla Şeyh
Hasan-ı Endâkî geçer.1160 yılında Hasan-ı
Endâkî’nin de vefatı üzerine Ahmed Yesevî, irşat
postuna oturur. Ahmed Yesevî, şeyhi Yusuf Hemedânî’nin
ölümünden sonra dergâhın sorumluluğunu üstlenen üçüncü halef olarak bir süre Buhara’da hizmete devam
eder. Bunu belirten kaynaklardan birisinde “Yusuf Hemedânî’nin üçüncü halefi, Hoca Ahmed
Yesevî’dir ki, keramet ve harikulâde haller âdetlerinden idi; her kim halis bir niyetle kendileri ile
müşerref olursa Ehlullah’tan olurdu. Nasıl ki ‘Niyetin koldaşın’ buyururlardı. Kutlu makamları
Türkistan’dadır, yüce dergâhı çok feyizlidir.” ibareleri yer almaktadır.
bini de uzak ülkelerde bulunan müridleri ve geleneğe uygun olarak hayattayken tayin ettiği pek
çok halefi vardı. İlk halefi, Arslan Baba’nın oğlu
Mansür Atâ’dır. Mansür Atâ, 1197 yılında vefat
edince, yerine oğlu Abdülmelik Atâ; onun vefatından sonra yerine oğlu Tac Hâce, daha sonra da
onun oğlu Zengi Atâ, irşat mevkisine geçtiler. Yesevî’nin ikinci halefi Harizmli Said Atâ, üçüncü halefi, Yesevî
tarzındaki hikmetleri ve menkıbeleriyle Türkler arasında
büyük bir şöhret ve nüfuzu olan Süleyman Hakîm
Atâ’dır. Yesevviyye silsilesi, bilhassa Seyyid Atâ
ile Sadr Atâ’dan gelmektedir.
Alperen, Ahî ve
Bâcıyânlar, Yesevî’nin
dervişleriydi
Daha sağlığında, binlerce öğrenci, Ahmed Yesevî
mektebinden aldıkları inanç,
bilgi ve bilinci Horasan’a, Deşti
Kıpçak diye adlandırılan Kuzey Türklük bölgelerine, Diyâr-ı Rûm (Roma Diyarı) diye
adlandırılan Anadolu’ya ve Avrupa Türklüğüne
ulaştırmışlardır.
Anadolu’da ve Rumeli’de Türk varlığının
kökleşmesinde en büyük hisselerden biri, Yesevî
takipçilerinindir. Osmanlı Devleti’nin manevi kurucuları olan Şeyh Edebâli, Hacı Bektâş Velî, Geyikli Baba; Ahmed Yesevî’nin takipçileridir. Ahmed
Yesevî’nin Anadolu’ya gönderdiği Hacı Bektaş Velî,
Osmanlı ordusunun belkemiği olan Yeniçeriliğin
Yesî’ye dönüş
piriydi. Yine, Ahmed Yesevî’nin Hacı
Ahmed Yesevî, Yesî’ye yerleşBektaş’a yardımcı olarak gönderdiği
Yesevi ‘nin
tikten sonra Türkistan’ın her yerinSarı Saltuk, Balkanlarda Müslümanlıden gelen müritlerine eğitim verir.
ğı kökleştiren kişidir. Bursa’nın fethiöğrencileri,
Bütün Türk yurtlarında İslamı tebni hazırlayan Geyikli Baba, bir başka
Anadolu’nun
liğle görevlendireceği bu müritlere,
Yesevî takipçisidir.
Türkleşmesi
İslam’ın zahirî ve Bâtıni ilimlerini öğYesevî öğrencileri, Anadolu’nun
yıllarında,
retir. Rivayetlere göre, Ahmed Yesevî
Türkleşmesi
yıllarında,
XII’nci,
gerektiği zaman
dergâhında yetişip Hint kıtasından
XIII’üncü ve XIV’üncü yüzyıllarda,
savaşçı dervişler
İdil boylarına, Çin Seddi’nden Tuna
gerektiği zaman savaşçı dervişler
olmuşlar
“Alperen”
kenarlarına kadar uzanan geniş bir
olmuşlar “Alperen” adını almışlar,
adını almışlar,
coğrafyaya tebliğ ve irşat göreviyle
savaşmışlar ve savaşın ruhu olmuşsavaşmışlar ve
gönderilen dervişlerin sayısı, doksan
lardır. Gerektiği zaman ticarete ahlak
savaşın ruhu
dokuz bindir. Bu doksan dokuz bin
ve disiplin getiren ahlâk savaşçıları
rakamı, sayı olarak tam tamına olmaolmuşlar “Ahî” adını almışlardır. Kaolmuşlardır.
sa bile çokluğu ifade etmesi yönündınların aydınlanması yolunda uğden önemlidir.
raşmışlar “Bâcıyân” olmuşlardır. Boş
Yine başka bir rivayete göre, Ahmed Yesevî’nin arazileri canlandırmak ve yeşertmek işini üstlenon iki bini kendi yaşadığı muhitte, doksan dokuz mişler, yolların güvenliğini sağlamışlardır. Gönül-
AYIN DOSYASI
lerde inanç, zihinlere bilgi ışığını saçan aydınlatıcılar olmuşlardır. Osmanlı’nın temeli Gâziler, Ahîler,
Bacılar ve Abdal’lardır.
Ahmed Yesevî, binlerce yıllık Türk töresinin
verdiği doğru ölçülerle de donanmış bir kişi olarak; İslam’ı doğru anlamış ve dosdoğru anlatmıştır.
Milliyetin temeli “dil” ve “din” ise, biz dilimizin
edebî hayâtiyetini ve Müslümanlık anlayışımızı,
Ahmed Yesevî’ye de borçluyuz. Prof. Dr. Ömer
Lütfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri”
adlı eseri, bu konuda ayrıntılı bilgilerle doludur.
Uzleti ve Vefâtı
Ahmed Yesevî, Hz. Muhammed’in ömrünü
tamamladığı 63 yaşına geldiği zaman, ondan daha
çok yeryüzünde olmayı kabullenemedi. “Artık bizim için yerin altı, yerin üstünden daha hayırlıdır
diyerek” tekkesinin bir tarafına yaptırdığı yaklaşık
2 m derinliğindeki bir çilehâneye çekildi ve vefâtına kadar 10 yıl hiç gün yüzü görmedi. 63 yaşından
sonra Hz. Peygamberin görmediği dünyayı görmemeyi tercih etmiş, yıllarca bugün hâlâ kullanılan bir
yeraltı yoluyla cemaate katılmış ve cuma namazlarına devam etmişti. Ahmed Yesevî’nin sünnet-i
nebevîye olan saygı derecesini gözler önüne seren
bu davranışının kanıtı olan hücresinin kalıntıları,
bugün de muhafaza edilmektedir.
Şiirlerinin toplandığı eser olan
“Dîvân-ı
Hikmet”te Ahmed Yesevî’ nin yeraltında uzlete çe- İki sene içinde tamamlanan türbe inşaatı, cami ve
kilişini ve uzlet hayatı esnasında yaşadığı manevi dergâhıyla tam bir külliye hâlini almıştır. Zamanhalleri anlatan hikmetler, önemli bir yere sahiptir. la harap olan türbe, bir rivayete göre Özbek Hânı
Dîvân-ı Hikmet’ten anlaşıldığına göre, hikmetleri- Abdullah Hân, bir diğer rivayete göre ise Şeybânî
nin büyük bir kısmı da ilâhî ilhâmla bu mekânda Hân tarafından tamir ettirilmiştir. Günümüzde bu
Ahmed Yesevî’nin dilinden dökülmüş ve yanında- türbenin bulunduğu camiye “Cami-i Hazret” bu
camiinin bulunduğu Türkistan şehki dervişler tarafından tespit edilmişrine de “Hazret-i Türkistân” veya satir.
dece “Hazret” denilmektedir. Ahmed
Eserin tertibi Ahmed Yesevî’nin
Ahmed Yesevî,
Yesevî’nin türbesi yılın her mevsiminvefâtından asırlarca sonra Yesevî derbinlerce yıllık
de ziyaret edilmekle birlikte, bilhassa
vişleri tarafından tertip edilmiştir.
senede bir defa “Zilhicce’nin onunda”
Türk
töresinin
Bunun en büyük delili, eserde kullabu türbede Türkmen, Özbek, Kazak
verdiği doğru
nılan dilin XI. asra değil, daha sonraki
ve Kırgız Türkleri tarafından görkemyüzyılların dil özelliklerine sahip olölçülerle de
li merasimler düzenlenmektedir.
masıdır. “Dîvân-ı Hikmet” kâfiye sisdonanmış
bir
kişi
temi ve vezin bakımından koşmalara
İslam Bilgini Yönü
olarak; İslam’ı
benzeyen dörtlüklerden ve aruz vezAhmed Yesevî, Hanefî bir âlimninde yazılmış gazellerden ibarettir.
doğru anlamış
dir. Kuvvetli bir medrese tahsili görSultan Timur, Ahmed Yesevî’nin
ve dosdoğru
müş, din ilimleri yanında tasavvufu
vefatından yaklaşık iki yüz otuz yıl
da iyice öğrenmiştir. Bununla beraber
anlatmıştır.
sonra Buhara’yı fethettikten sonra
devrinin birçok âlim ve mutasavvıfı
Yesi şehrine gelmiş ve 1398 yılında
gibi belli bir sahada kalmamış, inanAhmed Yesevî’nin mezarına güzel bir
dıklarını
ve
öğrendiklerini
çevresindeki yerli halka
türbe ve külliye inşa ettirmiştir. Bunu, Yesevî’ye
ve
göçebe
köylülere
anlayabilecekleri
bir dille akduyduğu şükran borcundan dolayı yaptığını ifade
tarmaya
çalışmıştır.
Bir
mürşit
ve
ahlakçı
hüviyeetmiştir. Zira Timur rüyasında Yesevî’yi görmüş ve
ondan Buhara’yı fethedeceği müjdesini almıştır. tiyle onlara şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını,
tarîkatının adap ve erkânını öğretmeye çalışmak,
21
22
AYIN DOSYASI
İslamiyet’i Türklere sevdirmek başlıca gayesi olmuştur. Bu öğreticilik vasıfları sebebiyle hikmetleri, bazılarınca heyecan ve coşkudan uzak, sanat
endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul
edilmiştir.
çeyle yazmıştır.
İslami ilimlerdeki derin bilgisini, o zaman çoğu
göçebe olan toplumun anlayacağı bir biçimde yaşadığı topluma aktarmış olması, onu Türkistan’ın en
fazla talebesi ve izleyeni olan dinî lider konumuna getirmiştir. Ahmed Yesevî, Taşkent ve SiriderEserlerini, anlaşılır olmak uğruna Türkçe ya bölgesinde, Seyhun’un ötesindeki bozkırlarda
yazdı
yaşayan göçebeler arasında büyük bir nüfuz sa751 yılında Türkistan’da, batıya yönehibi oldu. Etrafına çoğunlukla İslamiyet’e
len Çinlileri durdurmak için Karsamimiyetle bağlı bilgisiz köylüler
luk Türkleri, Abbâsilerden yardım
ile Müslüman olmaya istekli Kırgız
istedi. Bugünkü Kırgızistan
ve Uygur Türkleri toplandı.
topraklarındaki Talas Irmağı
Ahmed Yesevî eğitim faaliyetçevresinde yapılan savaşta
lerinde, bulunduğu Yesî
Çinliler yenildi ve geri çebölgesinde
bozkırlarda
kildi. Bu dayanışma, Türkyaşayan göçebe insanlalerin İslamiyet’e geçiş süra sesleniyordu. Halka
recini başlattı.
ulaşmanın sırrına ermiş,
Aradan 350 yıl geçip
geniş halk kitlelerini etkiAhmed Yesevî devrine
lemeyi başarmıştı. Hintli
geldiğimizde bu sürecin
İslam bilgini Şeyh Ahmed
bittiğini ve kâmil bir İslam
Serhendî’nin (İmam Rabbânî)
anlayışının bu coğrafyaya tabireyleri eğitmek için dostlamamen yayıldığını iddia edemerına yazdığı mektuplara karşılık;
yiz. Aksine İslami fikirler canlı bir
Yesevî, okuma yazma oranının dübiçimde tartışılıyor, Müslüman, Şâmân,
şük olduğu geniş Türkistan steplerinde,
Mecûsî, Budist inanca sahip topluluklar aynı
kopuz çalmak suretiyle okunan ilâhîlerle bilgileşehirlerde, geniş bozkırlarda yan yana yaşamaya rini yayıyordu. Bir medreseli mutasavvıf olarak,
devam ediyor, bir yandan da İslam dini sofiler, şeriat ile tasavvufu sünnî inanç doğrultusunda
âlimler, tüccarlar tarafından Türkistan’da anla- birleştirdiği şiirleri sanat yapma kaygısından uzaktılıyor ve taraftar topluyordu. İslam öncesi inanç- tı. Bu sebeple, Orta Asya ve Anadolu’da İslam’ın
ların etkisi devam ediyor, bir yandan da hiç ilgisi kabulü, tasavvufî bir nitelikte olmuştur. Talebeleolmayan öğretiler İslam inancı gibi kabul edilip İs- ri, Yesevî yaşarken (ölümünden sonra da vasiyeti
lamiyet zarfı içinde çoğu göçebe, tarım ve hayvan- üzerine), İslam dinini ve onun fikirlerini, sadece
cılıkla uğraşan yeni Müslüman kitleTürkistan’da değil, Afganistan, Hinye veriliyordu. İşte tam bu noktada
distan, Bengal (bugünkü Bangladeş
hurafelerden uzak, temel bakış açısı
ve Hindistan’ın batısındaki bölge),
Ahmet Yesevi’yi
bozulmamış, yüksek ahlaklı insanAnadolu ve Balkanlar’da tasavvufi
lar tarafından temsil edilen İslam’ın
bir anlayışla yaymışlardır.
farklı ve önemli
kitlelere aktarılması ihtiyacı, şiddetle
Baş eseri olan Dîvân-ı Hikmet’in
kılan, genelde
artıyordu. Ahmed Yesevî’yi farklı ve
şiir ve manilerden oluşması ve adının
önemli kılan, genelde İslam’ın yayılHikmet olmasının sebebi de, bu amaİslam’ın yayılması,
ması, özelde de tasavvuf tarihinde
ca hizmet etmektedir. Nahl suresi,
büyük bir boşluğu doldurmuş olma125’inci ayette “Sen Rabbinin yoluna
özelde de tasavvuf
sıdır. Buhara’dan Yesî’ye dönmesinin
hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlartarihinde büyük bir
ardında, bu gerçek yatıyordu. Onun
la en güzel şekilde mücadele et. Rabzamanına kadar aşağı yukarı bütün
bin kendi yolundan sapanları en iyi
boşluğu doldurmuş
büyük mutasavvıflar Arapça ve Farsbilendir ve o hidâyete erenleri de çok
olmasıdır.
ça eserler vermişlerdi. Onun amacı
iyi bilir” şeklinde buyrulduğu gibi,
sadece, İslamı okuma yazma dahi
insanları hikmetli sözlerle en güzel
bilmeyen geniş kitlelere ulaştırmaktı.
şekilde İslam’a çağırmış ve bunu da
İşte bu yüzden şiir külliyatı olan Dîvân-ı Hikmet, o zaman topluma mesaj iletmenin geçerli bir metoFakirnâme ve en son Kazak araştırmacı Dr. Mu- du olan şiir formuyla yapmıştır. O şiir ve edebiyatı
hammedrahim Carhammed Uli tarafından bizlere araç olarak kullanmış bunda da çok başarılı olmuşulaşan Risâle isimli eserlerini yerel dil olan Türk- tur. Onun dizelerinde insanlar; dini mesajları, ahla-
AYIN DOSYASI
ki davranış normlarını, en yalın ve anlaşılır şekilde
öğrenmişlerdir.
Bu şekilde Ahmed Yesevî’nin hayattayken
yüzlerce talebesi ve binlerce müridi olmuştur.
Onun ölümünden sonra da fikirleri günümüze
kadar birçok tarikatta yaşayarak gelmiştir. Halen
Kazakistan’da kendilerini Yesevî olarak niteleyen
sûfî grupları vardır. Anadolu ve Balkanlar’da ise
dinden sonra gelen sofileri etkilemiş ve hepsi ilmî
faaliyetten ayrı olarak geçimlerini temin ettikleri
bir meslek sahibi olmuşlardır. Yesevî’ye göre; hak
etmediği lokmayla, haram yollardan beslenenin,
ne kendisine, ne de başkasına saygısı yoktur.
Bir rivayete göre Yesevî, yaptığı kaşıkları, kepçeleri öküzün heybesine koyar, yola sürermiş. Buna
alışkın olan hayvan, kendi kendine pazara gider,
dolaşırmış. İnsanlar bilir, heybeden malı alır, takdir
ettikleri bir miktarı da heybeye bırakırlarmış. Arada durumu bilmeyen biri heybeden bir şey aşırırsa,
öküz onun peşine takılır, elindekini heybeye geri
koyuncaya kadar da peşini bırakmazmış.
Ahmed Yesevî’ den güzel sözler:
XIII. yüzyıldan sonra Yesevîye tarikati, aynı tasavvuf ekolünü benimseyen Nakşîlik içersinde hayatiyetini devam ettirmiştir. Zira Nakşîlik, Yesevîliğin
devamı kabul edilmiştir. Yesevîyye tarîkati, Bektâşiliği de derinden etkilemiş, Hacı Bektâşi Velî,
Makâlât adlı eserinde Ahmed Yesevî’nin prensiplerine geniş yer vermiştir. Ahmed Yesevî özellikle
bu iki tarîkatın ilhâm kaynağı sayılabilir.
Kişiliği ve Yaşantısı
İslami ilimlerdeki derin kavrayışı ve tasavvuftaki yüksek mertebesi, Ahmed Yesevî’ye büyük bir
tevazu kazandırmıştı. Uyku dışındaki vaktini üçe
bölerdi. Üçte birini ibadet ve zikirle geçirir, üçte birinde öğrenci yetiştirir ve ilimle uğraşır, üçte birinde ise tahta kaşıklar yapıp satarak geçimini temin
ederdi.
Yesevî’ye göre tasavvuf adamının da, mutlaka
bir mesleği ve işi olmalıdır. “Kabiliyeti olmayanın,
kerameti de olmaz” görüşündedir. Nitekim kendisi hayatı boyunca bu ilkeye bağlı kalmış, kaşık
yontarak geçimini sağlamıştır. Ona göre insan,
kim olursa olsun başkasına yük olmamalı ve kendi
elinin emeğini yemelidir. Onun bu davranışı ken-
Ey dostlar! Cahillerle dostluk kurmaktan sakınınız.
Akıllı ve uyanık isen, kendini dünyâya kaptırma. Şeytân seni kandırıp emrine alır. Bundan sonra
felakete sürüklenirsin de haberin bile olmaz.
Himmet (Allah’tan yardım dileme ) kuşağını
beline sarmayan insân, dünyâ sevgisinden kendini
kurtaramaz.
Kalp kırma. Allah kalp kıranları sevmez.
Müslüman olsun-olmasın, da hiç kimseyi incitme.
Düşünmek ve çalışmak ibâdettir.
Düşmanına iyilik et ve yaptığın iyiliği başa
kakma.
İnsanın en büyük zaafı bencil olup iyilere değer vermeyişidir.
Erenlerin yolunda yürümek istersen, halk içinde alçakgönüllü ol ve cahillerden uzak dur.
Yesevîlik Öğretisi ( Yesevîyye )
Yesevîlikte mürit, kendinden ziyade yaradanın
eseriyle ilgilidir. Dışa dönüktür. Buna seyri sülûki âfâkî denir. Bu usulde yaratılan eşyayı severek
tarikatta seviye kazanılır. Yesevîliğin işte bu dışa
dönük terbiye metodu, Müslümanlar arasında bu
kadar yayılmasında motive edici güç olmuştur. Yesevîliğin devamı olan diğer tarikatlar da
bu dışa dönükçü metot sayesinde geniş
23
24
AYIN DOSYASI
halk kitlelerinde kendilerine yer buldular.
semesini kolaylaştırmıştır. İslam’ı tanımalarına ve
Âfâkî metodun tasavvuf eserlerinde ise, eşya benimsemelerine karşın, var olan değerlerinden
ve tabiattan ibret alınması tavsiye edilir. Zira her kopmayan bu topluluklar için, kentli din bilginleşeyde bir işaret vardır ve o da yüce Yaradan’ı gös- rinin sunduğu kuralcı İslamiyet’ten çok, dervişleterir.
rin sunduğu, dine esnek yaklaşan ve eski inançları
Ahmed Yesevî İslam’ın hükümlerini (şeriat) yadsımayan bir İslam anlayışı, daha yakın gelmişhakkıyla yerine getirmeyenlerin tasavvufla ilgilen- tir. Böylece “Şaman” geleneklerinin bir kısmı az ya
melerine karşı çıkmıştır. Bu prensibini uygularken da çok değişikliklere uğrasa bile, varlığını sürdürhiçbir zaman kırıcı olmamüştür. Kazakistan’da
mış ve şöyle demiştir:
“Yesevî zikri” adı veriYesevi
öğretisinin
bu
denli
etkili
Kalp kırmak Kâbe’yi
len törenlerde, geleneğin
olmasının temel nedenlerinden biri;
yıkmak gibidir. Gönlü
İslami değerlerle kaynaşAhmet Yesevi’nin düşüncelerini anlatmak
kırık zavallı birini görürtırılarak bugün bile süriçin, o dönemde gelenek olduğu üzere
sen, yarasına merhem ol.
dürüldüğü görülebilir.
Sünnet imiş, kâfir de
Bu
örnekler,
Arapça veya Farsçayı değil, Türkçeyi
olsa incitme sen, Allah
Yesevî’nin temsil ettiği
seçmesidir. Yesevi’nin Hikmet olarak
uzaktır katı yürekli göİslam’ın, var olan inanç
adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak
nül incitenden.
sisteminin tamamen terk
yaşatılan şiirleri, XV. yüzyılda yazıya
Yesevî,
öğretisini
edilmesini şart koşmageçirilerek Divan-ı Hikmet adı altında
hocası Arslan Baba’dan
dığını ortaya koymaktoplanmış ve elden ele dolaşmıştır.
aldığı “ehl-i beyt” sevtadır. Bu yüzden bugün
gisi ve bu doğrultudayalnızca Kazakistan’da
ki tasavvuf anlayışı üzerine kurmuştur. Bir Türk değil, eski Türkistan toprakları üzerinde yaşayan
sûfî tarafından kurulan bu ilk büyük Türk tarika- Türk topluluklarının çoğunda Şaman gelenekletı, önce Mâverâünnehir, Taşkent ve çevresiyle Batı rinden izler görülür. Üstelik bu uygulamalar, AhTürkistan’da etkili olmuştur. Daha sonra Horasan, med Yesevî’nin izinden gidenlerce Anadolu’ya ve
İran ve Azerbaycan’da yaşayan Türkler arasında Balkanlar’a da taşınmıştır.
yayılan Yesevî tarikatı, XIII. yüzyıldan başlayarak
Ahmed Yesevî, öğretisini “Dört Kapı” olarak
göçlerle Anadolu’ya, oradan da Balkanlara ulaş- bilinen şu ilkeler üzerine kurmuştur: Şeriat, Tamıştır.
rikat, Marifet ve Hakikat. Dört Kapı İlkesi, Hacı
Yesevî öğretisinin bu denli etkili olmasının Bektâş Velî’nin öğretisine de temel oluşturur. Hacı
temel sebeplerinden biri; Ahmed Yesevî’nin dü- Bektâş Velî, her bir kapıya onar makam ekler ve
şüncelerini anlatmak için, o dönemde gelenek ol- “Dört Kapı, Kırk Makâm” olarak adlandırılan ilduğu üzere Arapça veya Farsçayı değil, Türkçeyi keler bütününü ortaya koyar.
seçmesidir. Hece vezniyle yazdığı şiirlerle öğretisinin hızla yayılmasını ve kuşaktan kuşağa kolayca
“Fars dilini bilir de, sevip söyler
aktarılmasını sağlayan Yesevî’nin Hikmet olarak Türkçeyi”
adlandırılan ve yüzyıllarca sözlü olarak yaşatılan
Sevmiyorlar bilginler, sizin Türkçe dilini,
şiirleri, XV. yüzyılda yazıya geçirilerek Dîvân-ı
Bilgelerden dinlesen, açar gönül ilini,
Hikmet adı altında toplanmış ve elden ele dolaşAyet - hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar,
mıştır.
Anlamına erenler, başı eğip uyarlar,
İslam’ın değerlerini Türk kültürünün değerleMiskin zayıf Hoca Ahmet, yedi atana rahmet
riyle kaynaştıran Yesevî öğretisi, özellikle bozkırFars dilini bilir de, sevip söyler Türkçeyi
larda yaşayan Türk boylarının İslamiyet’i benimTürk milliyetinin hamurkârı olan Ahmed Yesevî, Türk aydınlarının Arapça ve Farsça yazdığı bir
dönemde, ilk defa Türkçe şiirler söyleyen insandır.
Türk dünyasında çok iyi tanınır ve bilinir. Büyük
şairimiz Yahya Kemal Beyatlı; “Şu Ahmed Yesevî
kim? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim milliyetimizi
asıl onda bulacaksınız?” diyor... Ahmed Yesevî’nin
öğrencileri ve takipçileri, onun “Hikmet” denilen
şiirlerini yüzlerce yıldan beri tekrarlayarak Türk
dilinin gelişmesini sağlamışlardır.
Ahmed Yesevî, ilk Türk-İslam mutasavvı-
25
AYIN DOSYASI
fı olarak, Türklere İslam’ı ve tasavvufu anlatmak
için “Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen” şiirlerini
Türkçe yazdı, söyledi. Hikmetler, Türk Dünyasının her yerine yayıldı. Türkçe canlandı. Yesevî’nin
yolundan gidenler, Türkçe söylediler. Yunus Emre,
bir Ahmed Yesevî öğrencisi ve Yesevî izleyicisidir.
Hak yolunun en büyük şairidir. Şiirlerinin ilham
kaynağı Ahmed Yesevî’dir ve hatta bazı şiirleri Yesevî Hikmetlerinin tekrarlanmış şeklidir.
Sözgelimi
Ahmed
Yesevî’nin
Dîvân-ı
Hikmet’indeki;
“Işkıng kıldı şeyda mini
Cümle alem bildi mini
Kaygum sinsin tüni küni
Minge sinok kirek sin...”
mısraları, Yunus Emre Divanı ’nda;
“Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım tünü günü
Bana seni gerek seni”
Yesevî’nin sandukası
mısralarıyla karşımıza çıkar.
İki şiirin tamamını karşılaştırdığımız zaman,
temanın ve bazı mısraların birbirinin aynısı olduğunu görürüz.
Ahmed Yesevî ve öğrencileri, henüz büyük
kısmı Müslüman olmamış, olanları da yeteri kadar
dini bilmeyen Türklere İslamiyeti anlatmak gayretiyle Türkçe söylemişler ve Türkçenin devamına ve
gelişmesine en büyük hizmeti yapmışlardır.
Ahmed Yesevî’nin yaşamış olduğu Türkistan
şehri, Uluğ Türkistan’ın
kalbidir. Türkistan şehri aynı zamanda, Oğuz
Han’ın da başşehridir.
Hepsinden önemlisi, ilk
adı “Yesî” olan Türkistan
şehri, dünya Türklüğünün ortak manevi atası
olan Ahmed Yesevî’nin
şehridir. Bu şehir, önce
kendi adını ona vermiş,
daha sonra da Ahmed
Yesevî’nin unvanını ad
olarak almıştır. İslam dünyasında, Ahmed Yesevî
için “Türkistan’ın Pîrî”
ve “Türkistan’ın Hazreti”
Yesevî’nin Kazak’larca yapılan tasviri
denilirdi.
“Türkistan’ın
Hazreti’nin Şehri” ifadesi zamanla kısalarak “Türkistan” olmuştur. Türkistan’da Ahmed Yesevî’nin
türbesi ve Yesevî Dergâhı vardır. Ahmed Yesevî’nin
türbesi bugün de Türk dünyasının her yerinden
gelen ziyaretçilerle dolup taşmaktadır.
Ahmed Yesevî, bizim ruh hamurkârımızdır.
Milliyetimizin temel insanıdır. Bugün, Türk Dünyası birbirine yeniden kavuşurken, buluşma ve
birleşme noktası, Ahmed Yesevî’nin adı, fikirleri ve
hizmetleri olacaktır...
Kaynakça:
• Eraslan Kemal, Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler, Ank. 1983.
• Köprülü Fuat, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvuflar
• TDV İslam Ansiklopedisi, CII S: 159-163, İstanbul 1989
• Berkan Lütfi Ömer, Kolonizatör Türk Dervişleri
• Ahmet Yesevî, wikipedia/Azerice
Osmanlı padişahlarını da etkiledi
Beş yüz yıl önce Avrupa’da, dinlerinden ötürü işkenceye ve yok edilme tehdidine maruz bırakılan ispanya Mûsevîlerini gemiler göndererek
İstanbul’a getiren Osmanlı Hükümdarı II. Beyâzıd,
Yesevî anlayışının takipçisi ve uygulayıcısıydı. Ve
II. Beyâzid bir Yesevî dervişiydi. Bu anlayışa bugün de bütün insanlığın ihtiyacı vardır.
Yesevî’nin çilehanesi
26
AYIN DOSYASI
A
hmet Yesevi’nin şihalkı tarafından çok benimirlerine
“hikmet”,
senmiştir.
şiirlerinin toplandığı
Ahmed Yesevî’nin neskitaba da “Dîvan-ı Hikmet”
li, kızı Gevher Şehnâz vasıadı verilir. Ahmed Yesevî’nin
tasıyla devam etmiş, birçok
şiirlerini Karahanlı Türk-çekimse, mesela Evliya Çelebi,
siyle yazdığı muhakkaktır.
soyunu Ahmed Yesevî’ye
Fakat Yesevî’nin hikmetleribağlamıştır.
Prof.
Dr.
Kemal
Eraslan
ni toplayan yazmaların hepsi
Daha çok küçük yaşde çok sonraki asırlarda istinta Hoca Ahmed Yesevî’nin
sah edildiği için dil bakımınhayatı etrafında menkıbeler
Dîvân-ı Hikmet’teki şiirlerin hepsi
dan Karahanlı devri Türkteşekkül etmeye başlamıştır.
Ahmed Yesevî’ye ait değildir.
çesine tam olarak uymazlar.
Arslan Baba’ya intisabı ile ilHalîfeleri tarafından yazılmış pek
Bu şiirlerde değişik saha ve
gili menkıbe şöyledir: Hazreçok şiir ona mal edilmiştir. Ruh, edâ
devirlere ait dil hususiyetleri
ti Muhammed’in savaşlarınve şekil bakımından bu
hep birlikte görülür. Ayrıca
dan birinin sonunda ashâb
şiirlerin hepsi birbirine
Dîvân-ı Hikmet’te şiirlerin
aç kalır ve peygamberden yibenzediğinden hangilerinin
hepsi de Ahmed Yesevî’ye
yecek ister. Hazreti PeygamYesevî’ye ait olduğunu ayırabilmek
ait değildir. Halîfeleri taraber dua eder, Cebrâil aleyçok güçtür.
fından yazılmış pek çok şiir
hisselâm cennetten bir tabak
ona mal edilmiştir. Ruh, edâ
hurma getirir. Hurmalardan
ve şekil bakımından bu şiirlerin hepsi birbirine biri yere düşer. Cebrâil “Bu hurma ümmetinizden
benzediğinden hangilerinin Ahmed Yesevî’ye ait Ahmed adlı birinin kısmetidir” der. Peygamber
olduğunu ayırabilmek de çok güçtür. Bütün bu ashâba, emaneti kimin sahibine teslim edeceğini
sonraki tesir ve karışmalara rağmen hikmetleri dil sorar. Arslan Baba talip olur, Hazreti Muhammed
bakımından değilse bile edebî bakımdan Karahanlı hurmayı onun damağına koyar ve Türkistan’a yoldevrine ve 12. yüzyıla ait kabul etmek gerekir.
lar. Arslan Baba 500 yıl emanetin sahibini bekler.
Vefatından sonra halîfeleri tarafından irşatları Sayram’dan Yesî’ye gelen 7 yaşındaki yetim ve ökdevam ettirilmiştir. Bilhassa üçüncü halîfesi Sü- süz Ahmed Yesevî, Arslan Baba’yı görür görmez
leyman Hakîm Atâ, Ahmed Yesevî gibi hikmetler hurmayı sorar.
söylemesiyle tanınmış ve kerametleriyle Türkistan
Kelâm kıldım hurmadan manga vahşet kıldı-
Hoca Ahmed Yesevî
ve
Dîvan-ı Hikmet
AYIN DOSYASI
lar, Ey bî-edeb kûdek dip asâ alıp sürdiler, Vahşetîdin korkmadım manga bakıp hırdılar, Arslan
Babam sözlerin işitingiz teberrük
Söz edince hurmadan bana korku verdiler;
“Edebsiz çocuk” deyip sopa alıp sürdüler; Hiddetinden korkmadım, bana bakıp güldüler; Arslan
Baba’m sözlerini işitiniz teberrük.
Arslan Baba 500 yıldır damağında sakladığı ve
lezzetinden hiçbir şey kaybetmeyen hurmayı Ahmed Yesevî’ye verir.
Agzıng açgıl ey kûdek emânetin bireyin, Mezesini yutmadım aç agzınga salayın Hak resûlnı
buyrugın ümmet bolsam kılayın, Arslan Babam
sözlerin işitingiz teberrük
“Ağzını aç ey çocuk, emanetini vereyim; Lezzetini tatmadım, aç ağzına salayım; . Hak Resulün
emrini, ümmet olsam, kılayım.” Arslan Babam
sözlerini işitiniz teberrük.
Rivayete göre Ahmed Yesevî 63 yaşına gelince
Hazreti Peygamber’e olan bağlılığından dolayı bir
kuyu kazdırmış ve geri kalan ömrünü bu kuyunun
dibindeki tek kişilik hücrede geçirmiştir.
Ahmed Yesevî’nin iyi bir tahsil gördüğü,
Arapça’yı, Farsça’yı ve İslâmî ilimleri de öğrendiği muhakkaktır. Kendisi Hanefî mezhebindendi
ve ehl-i sünnete bağlı idi. Küçük yaşta iken kerametleri yayılmış, sade bir dille yazılan ve halkın
ruhunu okşayan hikmetleriyle kısa zamanda Türkistan halkının, bilhassa göçebe Türklerin gönlünde taht kurmuştur. Onun irşatları etrafında teşekkül eden Yesevîyye tarîkatı
Türkistan’da geniş sahalara
yayılmış, Yesevîlikten doğan
birçok tarîkât Orta Asya ve
Anadolu’da asırlarca Türk
halkının manevi cephesini
beslemiştir. Tahta kaşık ve
kepçe yontup bunları satarak geçimini sağlayan Ahmed Yesevî’nin rivayete göre
99.000 müridi vardı ve bunlar
dört bir yana dağılarak onun
irşatlarını ve hikmetlerini her
tarafa yayıyorlardı. Onun
şöhret ve tesiri, ölümünden
sonra daha da kuvvetlenerek
devam etmiştir. Türbesi Türkistan halkı için mukaddes
bir ziyaretgâhtır. On binlerce Türkistanlı yılın belli bir
ayında türbeyi ziyaret ederek bir hafta müddetle onun
etrafında ibâdette bulunur,
hikmetlerini belli makamlarla söyleyerek zikrederlerdi.
Türbenin civarına gömülmek
Türkistan Türkleri için büyük
bir bahtiyarlık olduğundan sağlıklarında oradan
toprak alırlardı. Yesevî’nin türbesi hâlâ ziyaretgâh
olarak kullanılmakta ve Türkistan Türklerinin manevî bağlarından birini teşkil etmektedir.
Hikmetler, dînî-tasavvufî şiirlerdir. Çoğu
dörtlükler halindedir, koşma tarzında kâfiyelenmiş ve hece vezniyle yazılmıştır. Hikmetlerin bir
kısmı ise gazel tarzındadır ve aruz vezniyle kaleme alınmıştır. Heceyle yazılmış hikmetlerin vezni
4+4+4=12’dir. Aruzla yazılan hikmetlerde “fâilâtün fâilâtün fâilün, mefâîlün mefâîlün feûlün, 4
mefâîlün ve mefûlü mefâîlü mefâîlü feûlün” vezinleri kullanılmıştır. Gazel tarzında kâfiyelenmiş bazı
hikmetlerde ise 7+ 7 veya 8+8’lik hece vezni kullanılmıştır. Mesnevî tarzında yazılan münâcât ve nât
vezni “mefâîlün mefâîlün feûlün” dür. Dörtlüklerle yazılmış hikmetlerde kıt’a sayısı 5 ilâ 28 arasında değişmekte, çoğunlukla 10-12 kıt’alık hikmetler
tercih edilmektedir. Gazellerdeki beyit sayısı 5-15
arasındadır. 7 beyitlik gazeller çoğunluktadır.
Kâfiye olarak Arapça, Farsça kelimeler kullanıldığı zaman çoğunlukla tam kâfiyeye başvurulur. Fakat kâfiyelerin çoğu Türkçe asıllı kelimelerle
yapılmıştır ve bunlarda da yarım kâfiye kullanılmıştır. Hatta bazen yarım kâfiyenin bile kullanılmadığı, yakın seslerin benzerliği ile veya sadece
redifle yetinildiği olur. Esasen redif, hikmetlerde
mühim bir ahenk unsuru olarak yer alır. Beyitlerle yazılmış hikmetlerin birçoğu musammat gazel
tarzındadır. Bu tarz hikmetlerde görülen iç kâfiye
şiire fevkalâde bir ahenk vermektedir.
Canım cüdâ bolganda,
tenim munda kalganda, Tahta üzre alganda, ne kılgay
min Hudâya
Canım ayrı olanda, tenim burda kalanda, Tahta
üzre alanda, ne yaparım
Allah’ım?
Öyle anlaşılıyor ki millî
nazım şekli olan koşmadan
gazel tarzına geçişte musammat şekiller fevkalâde
elverişli olmuştur. Edebiyatımızın gazel tarzındaki bu
ilk şiirlerinde koşma ahengi
hemen kulağa çarpar. Beyitler ortadan ikiye bölünüp
dört mısra haline getirildiği zaman 4+3’lük bir koşma
ile karşılaşırız. Halk şiirinin
ahengi ile kulakları dolmuş
bulunan ilk Türk şairleri,
koşmanın dört mısrasını beyit haline sokarak gazel tarzına çevirmişlerdir.
27
28
AYIN DOSYASI
Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinde işlenen mev- “Hakk’a kavuşur muyum?” diye, rûhum müştâk;
zular tamamıyla dini ve tasavvufidir. İslamiyet’in Kavrulup yandım, olamadım asla ap-ak; Şebnem
esasları, şeriatın hükümleri ve tasavvuf âdâbı, şi- olup yer altına girdim işte.
irlerin ana konusunu teşkil eder. Kıyamet ahvâli,
Bu hareketli ritim onun şiirlerine coşkun, taşcennet ve cehennem tasvirleri, dünya ahvalinden kın ve akıcı bir edâ verir. Dini düşünceleri, basit ve
şikâyet, peygamber sevgisi, dervişlerle ilgili men- sade bir dille, fakat bu coşkun ve akıcı edâ ile ankıbeler ve Ahmed
latır.
Yesevî’nin
kendi
Tevbe kılgan
hayatına ait parâşıklarga nûri irür,
çalar sade bir dille
Tüni küni sâyim
anlatılır.
bolsa köngli yarûr,
A h m e d
Kaçan ölüp gûrge
Yesevî’nin canlı ve
kirşe gûn kingür,
hareketli bir üslûbu
Ugan izim rahîm
vardı.
Şiirlerinin
rahmân
rahmeti
pek çoğunda bir
bâr
zikir ritmi bulmak
Tevbe
kılan
mümkündür. Hikâşıklara nuru erer;
metlerin zikir esGece gündüz oruçnasında ve belli bir
lu olsa, gönlü parmakamla söylenlar;
Öldüğünde
diği düşünülürse
kabre girse, kabböyle hareketli bir
ri genişler; Kadir
ritmin varlığı tabiî,
Rabbim,
rahîm,
hattâ zarurîdir. İşte
rahmân,
rahmeti
UNESCO tarafından korumaya alınan Divanı Hikmet
Ahmed Yesevî bu
var.
ritmi ve hareketi 4+4+4’lük duraklarla çok iyi yaTevbesizler bu dünyâdan kiçmes bilür, Ölüp
kalamış görünüyor. Altmış üç yaşında yer altına barsa gür azabın körmes bilür, Kıyâmet kün tang
girdiğini anlatan şu dörtlüklerde bu ritim çok açık arasât atmas bilür, Heyhât heyhât nevhâ fedyâd
bir şekilde farkedilmektedir.
künleri bâr
Ol kadirimi kudret birlen nazar kıldı, Hurrem
Tevbesizler bu dünyadan göçülmez bilir;
bolup yir astığa kirdim munâ Garib bendeng bu Ölüp varsa, kabir azabı görmez bilir; Kıyâmet
dünyâdın güzer kıldı,
günü Arasât tanı atmaz
Mahrem bolup yir astığa
bilir; Heyhât, heyhât,
mirdim munâ
nevhâ, feryât günleri
Ahmed Yesevî’nin canlı ve hareketli bir
Kadir Rabb’im kudvar.
ret ile nazar kıldı; Mutlu
Hak yâdıdan zerre
üslûbu vardı. Şiirlerinin pek çoğunda
olup yer altına girdim
gafil bolmağanlar, Yatbir zikir ritmi bulmak mümkündür.
işte. Garip kulun bu
sa kopsa hak zikrini
Hikmetlerin zikir esnasında ve belli bir
dünyadan göçüp gitti;
koymaganlar, Vallâh bilMahrem olup yer altına
lâh dünyâ haram almamakamla söylendiği düşünülürse böyle
girdim işte.
ganlar, Gür içinde ol kul
hareketli
bir
ritmin
varlığı
tabiî,
Zâkir bolup şâkir bohergiz ölmez bolur
lup haknı taptım, Dünyâ
Hak yâdından zerre
hattâ zarurîdir.
ukbâ haram kılıp yançıp
gafil olmayanlar, Yatsa
tiftim, Şeydâ bolup rüskalksa, Hak zikrini koyvâ bolup candın öttün,
mayanlar, Vallâh, billâh,
Bî-gâm bolup yir astığa kirdim munâ
dünyâ haram, almayanlar, Kabr içinde o kul asla
Zâkir olup, şâkir Hakk’ı buldum; Dünyâ, ah- ölmez olur.
ret harâm kılıp ezip teptim; Dîvâne olup, rüsvâ
Ahmed Yesevî’de şâirâne tasvirler ve ince sanat
olup cândan geçtim; Gâmsız olup yer altına gir- oyunları bulunmaz; fakat Kemâl Eraslan’ın dediği
dim işte.
gibi, onun “hikmetlerinin tamamen basit, kuru ve
Başım tofrak, özüm tofrak cismin tofrak, Hak edebî bir değerden mahrûm olduğunu söylemek
vashga yiter nün dip ruhum müştak, Köydüm yan- de doğru değildir. Bazı hikmetlerinin samimi ve
dım bolalmadım hergiz âfâk, Şebnem bolup yir as- coşkun bir ifâdeye sahip olduğu ve dînî-tasavvufî
tığa kirdim munâ.
halk edebiyatının en güzel örneklerini teşkil ettiği
Başım toprak, kendim toprak, cismim toprak; unutulmamalıdır.”