Balkan States Medıa Forum
Transkript
Balkan States Medıa Forum
Balkan States Medıa Forum BALKANLARDA KALICI BİR BARIŞIN TESİSİ İÇİN ETKİLİ BİR ENSTRÜMAN OLARAK MEDYA THE MEDIA AS AN EFFECTIVE TOOL FOR PROMOTING LASTING PEACE IN THE BALKANS 02-03 Mayıs 2011 / Atatürk Kültür Merkezi, Bursa 02-03 May 2011 / Ataturk Culture Center, Bursa BALKAN ÜLKELERİ MEDYA FORUMU BALKAN STATES MEDIA FORUM BALKANLARDA THE MEDIA AS KALICI BİR BARIŞIN AN EFFECTIVE TOOL TESİSİ İÇİN ETKİLİ FOR PROMOTING BİR ENSTRÜMAN LASTING PEACE OLARAK MEDYA IN THE BALKANS 02-03 Mayıs 02-03 May 2011 2011 Atatürk Kültür Merkezi, Bursa Ataturk Culture Center, Bursa 2 / SUNUŞ Bülent ARINÇ Başbakan yardımcısı Balkanlar; halkların ve kültürlerin harmanlandığı, barış ve istikrara en fazla ihtiyaç duyulan bir coğrafyadır. Bölgede 20’nci yüzyıl boyunca yaşanan yıkıcı savaşlar ve kargaşa insanların büyük acılar yaşamasına da yol açmıştır. Uzun uğraşlar verilerek, büyük bedeller ödenerek sağlanan barış ortamının devamı ancak “Ortak Bir Gelecek İdeali” etrafında bütünleşebilme ile gerçeklik kazanacaktır. Bu doğrultuda Bursa’da 2-3 Mayıs 2011 tarihlerinde 12 ülkeden gazeteci, akademisyen ve kanaat önderini bir araya getiren “Balkan Ülkeleri Medya Forumu” toplanmıştır. Foruma katılan çok değerli temsilcilerin, medyanın toplumsal yaşamımızda olması gereken konumu, ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesi noktasında dile getirdikleri görüş ve öneriler, barış ve huzur temelli bir gelecek konusunda ümitleri artırmıştır. Forum sonucunda büyük bir uzlaşma ile kabul edilen Sonuç Bildirgesi’nde yer alan unsurlar, medya kuruluşları ve temsilcileri arasında işbirliği ve ortak projelerin geliştirilmesinin yanında, bölgesel ve uluslararası örgütlenmeler oluşturulması, ticari, ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin ileri boyutlara taşınmasına da vesile olacaktır. Ayrıca Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanmış bulunan bu yayın ile Forum kapsamında dile getirilen görüş ve önerilerin geniş kitlelere ulaştırılmasının, Balkanlar merkezli strateji kuruluşlarına, bilim adamlarına ve siyaset uzmanlarına geleceğe dönük bakış açıları sunacağına da inanıyorum. Bu düşünceler ile böylesi önemli bir organizasyonu gerçekleştiren başta Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezine, Bursa Valiliğine ve katılımcı tüm ülke temsilcileri ile emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. / 3 FOREWORD Bülent ARINÇ Deputy Prıme Mınıster The Balkans is a geography where the nations and cultures are blended and peace and stability are in need at most. The destructive wars and disorder experienced in the region throughout the 20th century caused great pain in people. The continuation of the peaceful atmosphere attained by exerting great efforts and paying high prices could be only realized by integrating around the “Ideal for a Common Future”. In line with this, the “Balkan States Media Forum” which gathered journalists, academicians and opinion leaders from 12 countries, was held on May 2-3, 2011, in Bursa. The thoughts and proposals expressed by the distinguished representatives who attended the Forum regarding the issues such as the required situation of the media in our social life and its function in developing the relations between the countries and correctly and promptly informing the public opinion increased the hopes for a future based on peace and tranquility. The factors in the Final Declaration approved with consensus at the end of the Forum will help the development of cooperation and common projects between the media organizations and representatives as well as the establishment of regional and international organizations. They will also carry the commercial, economic, political and cultural relations to further dimensions. Moreover, I believe that with this publication prepared in Turkish and English, the opinions and proposals expressed within the context of the Forum will be conveyed to larger masses and the points of view concerning the future will be presented to the strategic institutions based in the Balkans, scientists and political experts. By this way, I would like to thank everyone who made contributions to the realization of this highly important Forum especially including Office of the Prime Minister, Directorate General of Press and Information, as well as Center for Strategic Research of the Foreign Ministry, Office of Bursa Governor and representatives of all participant countries. 4 / SUNUŞ Murat KARAKAYA Genel Müdür Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, kuruluşundan günümüze kadar geçen yaklaşık bir asırlık süre zarfında medya sektörünün ilerlemesine büyük katkı sağlamıştır. Uluslararası gelişmeleri yakından takip ederek, karar vericilerin bilgisine sunmuş, aynı zamanda Türkiye’deki ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel gelişmeler konusunda da etkin tanıtım faaliyetlerinde bulunmuştur. Genel Müdürlüğümüz, kendisine verilen görev ve sorumluluklar çerçevesinde yerli basın mensuplarının yanı sıra yabancı gazetecilerle de çok yakın işbirliği kurmuş, ülkeler arasında enformasyon ve bilgi akışının sağlanmasında etkin rol oynamıştır. Bursa’da 2-3 Mayıs 2011 tarihlerinde toplanan Balkan Ülkeleri Medya Forumunda, iki gün süren oturumlarda bölgede medya sektörünün durumu, ikili, bölgesel ve uluslararası ilişkiler ve kültürel işbirliğinin kalıcı bir barış ve istikrar ortamına katkısı konuları gazeteciler, akademisyenler ve kanaat önderleri tarafından detaylı bir şekilde değerlendirilmiştir. Bursa’da 12 ülkeden çok değerli medya mensuplarının, akademisyenlerin ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin katılımlarıyla gerçekleştirilen bu etkinlik, Sonuç Bildirgesi’nde de vurgulandığı gibi “Ortak Bir Gelecek İdeali” inşa etme yolunda çok önemli bir adım olmuştur. Başbakan Yardımcısı Bülent ARINÇ’ın himayelerinde, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanlığı ve Bursa Valiliği’nin desteğinde gerçekleşen bu etkinliğe katılan tüm konuklarımıza ve Forumun başarılı bir şekilde gerçekleşmesinde emeği geçen herkese Genel Müdürlüğümüz adına teşekkür ediyoruz. Forum’da dile getirilen görüşlerin çok önemli olduğu düşüncesinden hareketle Kurumumuz tarafından büyük özenle hazırlanan ve dikkatinize sunulan bu yayının, geniş katılımla dillendirilen ve tartışılan konuların geniş kitlelere ulaşmasına vesile olacağına inanıyoruz. / 5 FOREWORD Murat KARAKAYA General Dırector Office of the Prime Minister, Directorate General of Press and Information, has made great contributions to the improvement of the media sector during almost one-century period beginning from its establishment to date. By closely following the international developments, it presented them to the information of the decision-makers. In addition, Directorate General carried out effective promotion activities regarding the economic, political, social and cultural developments in Turkey. Our Directorate General made close cooperation both with Turkish and foreign press members within the framework of its duty and responsibilities and played an influential role in providing information flow among the countries. During the two-day sessions held at the Balkan States Media Forum which convened on 2-3 May, 2011, in Bursa, the situation of the media sector in the region, bilateral, regional and international relations and the contribution of the cultural cooperation to the atmosphere of lasting peace and stability were evaluated in detail by the journalists, academicians and opinion-leaders. This activity, realized in Bursa with the participation of distinguished media members, academicians and representatives of non-governmental organizations from 12 countries, has been a very significant step on the way to building the “Ideal for a Common Future” as pointed out in the Final Declaration. On behalf of our Directorate General, we would like to thank all our guests who attended this activity held under the auspices of Deputy Prime Minister Bülent ARINÇ and with the support of Directorate General of Press and Information, Center for Strategic Research of the Foreign Ministry and Office of Bursa Governor and exerted efforts for the realization of this Forum in a successful way. Considering that the opinions expressed at the Forum are very important, we believe that this publication prepared delicately by our Directorate General and presented to your attention will enable the issues expressed and discussed with broad participation to be conveyed to larger masses. 6 / içindekiler BİRİNCİ GÜN 02 Mayıs, 2011 Pazartesi AÇILIŞ KONUŞMALARI...............................................................................................................................9 Murat KARAKAYA.......................................................................................................................10 Basın-Yayın ve Enformasyon (BYEGM) Genel Müdürü Prof.Dr. Bülent ARAS...................................................................................................................14 Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) Başkanı Assoc.Prof. İbrahim KALIN...........................................................................................................16 Başbakan Başdanışmanı ve Kamu Diplomasisi Koordinatörü Recep ALTEPE.............................................................................................................................20 Bursa Belediye Başkanı Şahabettin HARPUT.....................................................................................................................24 Bursa Valisi Bülent ARINÇ...............................................................................................................................28 Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı [Birinci Oturum] Balkanlarda Medyanın Genel Görünümü..............................................................36 Bölüm I- Demokratik Barış ve Medya...........................................................................................37 Bölüm II- Demokratikleşme Süreci, Çok Kültürlülük ve Medya.....................................................57 [İkinci Oturum] Avrupa Birliği Üyeliği Çerçevesinde Medya............................................................76 Bölüm I- AB Üyelik Süreci ve Medya (1)......................................................................................77 Bölüm II- AB Üyelik Süreci ve Medya (2)...................................................................................101 Bölüm III- Balkanlarda Barış İçinde Bir Arada Yaşama, Ortak Değerler ve Medya.......................119 İKİNCİ GÜN 03 Mayıs, 2011 Salı [Birinci Oturum] Bölgesel Güvenlik ve İstikrarın Tesisinde Medyanın Konumu.............................144 Bölüm I- Bölgesel Barış, İstikrar ve Medya.................................................................................145 Bölüm II- Uluslararası Kurumlar, Bölgesel Barış Girişimleri ve Medya.........................................167 [İkinci Oturum] Geleceğin Kurgulanmasında Medyaya Düşen Sorumluluk....................................187 SONUÇ BİLDİRGESİ.................................................................................................................................219 KAPANIŞ KONUŞMASI...........................................................................................................................222 FORUMA GELEN MESAJLAR..................................................................................................................224 / 7 contents FIRST DAY 02 May, 2011 Monday OPENING SPEECHES...................................................................................................................................9 Murat KARAKAYA.......................................................................................................................11 Director-General of Press and Information of Republic of Turkey Prof.Dr. Bülent ARAS...................................................................................................................15 Head of Center for Strategic Research Assoc.Prof. İbrahim KALIN...........................................................................................................17 Senior Counsellor of Prime Minister and Coordinator for Public Diplomacy Recep ALTEPE.............................................................................................................................21 Metropolitan Mayor of Bursa Şahabettin HARPUT.....................................................................................................................25 Governor of Bursa Bülent ARINÇ...............................................................................................................................29 State Minister and Deputy Prime Minister [Fırst Sessıon] General Outlook of the Media in the Balkans.............................................................36 Part I- Democratik Peace and the Media.....................................................................................37 Part II- Democratization Process, Multiculturalism and the Media...............................................57 [Second Sessıon] Media within the Framework of EU Membership.................................................76 Part I- EU Membership Process and the Media (1)......................................................................77 Part II- EU Membership Process and the Media (2)...................................................................101 Part III- Peaceful Coexistence in the Balkans, Shared Values and the Media.............................119 SECOND DAY 03 May, 2011 Tuesday [Fırst Sessıon] The Role of the Media in Promoting Regional Peace and Stability...........................144 Part I- Regional Peace, Stability and the Media.........................................................................145 Part II- International Institutions, Regional Peace Initiatives and the Media...............................167 [Second Sessıon] Media Responsibility in Forging the Future The Balkan States Media Platform...187 FINAL DECLARATION..............................................................................................................................219 CLOSING SPEECH....................................................................................................................................222 MESSAGES SENT TO THE FORUM..........................................................................................................224 02 MAYIS / 02 MAY Birinci Gün Fırst Day AÇILIŞ KONUŞMALARI OPENING SPEECHES 10 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Murat KARAKAYA* Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Konuk Bakanlar, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım, Değerli Misafirler, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezinin ortaklaşa düzenlediği Balkan Ülkeleri Medya Forumuna hoş geldiniz. Bu toplantıyı Bursa’da düzenlememizin nedeni, şehrin tarihi ve kültürel dokusuyla Balkan ülkelerinin hiç de yabancı olmadığı unsurlara sahip olmasıdır. Bursa ülkemiz medyası için de önemli bir kenttir. Bu şehirde yerel ve bölgesel medya oldukça ilerlemiş durumdadır. Bursa bir anlamda bölgenin medya üssü konumundadır. Sayın Başbakan Yardımcım ve Değerli Konuklar, Günümüzde medyanın kamuoyu üzerinde etkisi giderek artmakta ve medya mensuplarına yeni görev ve sorumluluklar düşmektedir. Medya bu süreçte, haber verme, bilgilendirme gibi geleneksel görevlerinin yanı sıra eğitme, sosyalleştirme ve algı oluşturma gibi etki alanlarına da sahip olmuştur. Ya- * Basın-Yayın ve Enformasyon (BYEGM) Genel Müdürü FIRST DAY OPENING SPEECHES Murat KARAKAYA* Honorable Deputy Prime Minister, Distinguished Guest Ministers, Distinguished Governor, Distinguished Mayor, Dear guests and press members, Welcome to the Balkan States Media Forum jointly organized by the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information and by the Ministry of Foreign Affairs, Center for Strategic Research. The reason why we decided to hold this meeting in Bursa is the elements that are not unknown to Balkan states in terms of the historical and cultural structure of this city. Bursa is also a major city for the media in our country. Local and regional media have advanced a lot in this city. Bursa is almost a media base of this region. Honorable Deputy Prime Minister and Distinguished Guests, Media institutions and press members have new tasks and responsibilities today when the media has surrounded us all and gradually influenced on the public. Medya now has a duty of educating, socializing and developing a perception in addition to its traditional service in news and information. We are under the influence of a compatriot media today. Media has gained importance in accelerating social and political agenda and in establishing a global peace. News and photos in the press, a blog on the Internet or other social and virtual networks have now a major influence on the public opinion. The responsibility of the media in such an environment is not about focusing on conflicts between different regions but about highlighting the common grounds and an environment where it is possible for people to empathize. We, as the media institutions of the Balkan States, need to create an environment where all the people in the region can share cultural wealth and, historical and social variety of this region. We need to develop communication channels so as to improve the brotherhood and friendship sentiments of the socities. For the media to play its important part, we need to cooperate as media corporations, academicians and other respected institutions. From this point of view as the Directorate General of Press and Information, we attach great importance to create a platform where all the media institutions from all around the world can come together. In this regard, we held Turkic-Speaking Coun- * Director-General of Press and Information of Republic of Turkey / 11 12 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI zılan bir haber, servis edilen bir fotoğraf, sanal ortamda oluşturulan bir blog ve benzeri sosyal kümelenmeler, ülke kamuoyunu derinden etkileyebilmektedir. Böylesi bir zeminde çağdaş medyaya düşen görev, farklı kesimler arasındaki çelişkilere değil ortak noktalara değinmek, insanlar, toplumlar ve ülkeler arasında empati kurulmasını kolaylaştıracak zemin oluşturmaktır. Balkan ülkelerinin medya kuruluşları olarak bizlere düşen, bu bölgenin kültürel zenginliğini, tarihi ve sosyal renkliliğini tüm bölge insanının paylaşabileceği bir medya ortamı yaratmaktır. Toplumların kardeşlik ve dostluk duygularını geliştirecek iletişim kanalları kurmak gibi bir sorumluluğumuz vardır. Medyanın bu önemli görevini daha iyi yerine getirilebilmesi, akademisyenler ve ilgili tüm kurumların işbirliği ile mümkün olacaktır. Bu çerçevede, dünyanın farklı basın merkezlerini ve değişik bölgelerdeki ülkelerin medyalarını bir araya getirecek platformlar oluşturmayı önemsiyoruz. Geçen yıl Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Platformunun ilkini Ankara’da topladık. İkincisini de, Kırgızistan’da gerçekleştireceğiz. Umarım, Balkan Medya Forumu da bu toplantıyla sınırlı kalmaz ve Balkan medyasının işbirliği için daimi ve etkili bir platform oluşturulabilir. Sadece basın mensupları değil, aynı zamanda önemli kanaat önderleri ve akademisyenler de bu Foruma iştirak etmektedir. Forum çatısı altında Türkiye dâhil 12 Balkan ülkesinden gelen temsilcilerle tanışıp tecrübelerini paylaşma fırsatı bulacaklardır. Bu arada misafirlerimiz de Bursa’yı daha yakından tanıma şansına sahip olacaklardır. Forumun düzenlenmesi konusunda büyük teşvikleri olan Başbakan Yardımcım Sayın Bülent Arınç’a, Bursa Valimiz Sayın Şahabettin Harput’a ve Belediye Başkanımız Sayın Recep Altepe’ye değerli katkıları için çok teşekkür ediyorum. Sizlere bir kez daha hoş geldiniz, diyorum. FIRST DAY OPENING SPEECHES tries Media Forum last year. We are going to hold the Second Forum in Kyrgyzstan this year. I hope this Balkan States Media Forum will not be limited with this meeting but it will create a continuous and effective platform for the cooperation of the Balkan media. Not only press members but also major opinion leaders and academicians participate in the Forum. They will have an opportunity to meet the representatives of 12 Balkan states including Turkey and share their experiences. Our guests, in the meantime, will have a chance to closely be acquainted with Bursa. I would like to express my gratitude to Deputy Prime Minister Mr. Bülent Arınç for his encouragement to hold the Forum and also to the Governor of Bursa, Mr. Şahabettin Harput and the Mayor, Mr. Recep Altepe for their invaluable contributions. I would like to welcome you all to our Forum once again. / 13 14 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Prof. Dr. Bülent ARAS* Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Konuk Bakanlar, Değerli Valim, Değerli Konuklar ve Basın Mensupları, Bugün burada Balkan Ülkeleri Medya Forumunu düzenlemek için toplanmış bulunmaktayız. Son birkaç yıl, Dışişleri Bakanlığı olarak bizler için Balkan yılları gibi oldu. Politikayı şekillendiren enstrümanların biri de medya. Medya, hem toplumsal taleplerin sürece katılımını, dış politikanın daha demokratik ortamda yapılmasını sağlıyor hem de kurumlar arasında kurduğu networklerle sınırları aşan ölçekte dış politika üzerinde etkiler oluşturan bir enstrüman. Bu toplantıyla aslında Balkanlar’da yepyeni bir ufkun ortaya çıktığını görmekteyiz. Önümüzdeki yıl Balkan Savaşlarının yüzüncü yılı. Balkan Savaşları, Balkan ülkeleri için değişik anlamlar ifade ediyor. Ancak Balkan Savaşları’nın yüzüncü yılı tüm Balkanlar ve Türkiye için aynı anlamı taşıyor. Kalıcı barışa geçişin yollarını arayan bir coğrafyayız. Bu toplantıda, coğrafyamızda medyayı etkili bir enstrüman olarak kullanmanın yollarını arayacağız. Sözlerime son vermeden evvel bu toplantıyı himayesine alan Başbakan Yardımcım Sayın Bülent Arınç’a ve Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca Bursalı makamlara ve Bursa halkına çok teşekkür ediyor, faydalı bir toplantı olmasını diliyorum. * Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) Başkanı FIRST DAY OPENING SPEECHES Prof. Dr. Bülent ARAS* Honorable Deputy Prime Minister, Distinguished Guest Ministers, Distinguished Governor, Distinguished Mayor, Dear guets and press members, Today we came together here to hold the Balkan States Media Forum. The last couple of years have been like Balkan years for us as Ministry of Foreign Affairs. Foreing policy has been increasingly shaping in a pluralist environment in the last 10 years. One of the instruments shaping the foreing policy is media. Media not only enables the foreign policy to be done in a more democratic environment but also does have an influence on foreing policy via the international networks overstepping the boundaries. We are all witnesses of the fact that there is a new horizon rising up in the Balkans. Next year is the centenary of the Balkan Wars. These wars may have various meanings to the Balkan countries, but, centenary of these wars has the same meaning for both Balkans and Turkey. We are a region looking for a transition from the war to peace and that is why we are going to pursue in this meeting how to benefit from the media as an influential instrument. Before concluding my words, I would like to express my gratitude to Deputy Prime Minister Mr. Bülent Arınç, who took this meeting under his auspicies, and the personnel of both the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information and the Ministry of Foreign Affairs, Center for Strategic Research. I also would like to thank the authorities and the town people and wish you a fruitful meeting. * Head of the Centre for Strategic Research / 15 16 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI İbrahim KALIN* Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Konuk Bakanlar, Değerli Valim, Değerli Konuklar ve Basın Mensupları, Öncelikle bu forumu düzenleyen Başbakanlık Basın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’ne teşekkür etmek istiyorum. Birkaç konuya değinmek istiyorum. Bu toplantının Bursa’da yapılıyor olması ayrı bir önem arz etmektedir çünkü Bursa, hem topografyası hem de insan coğrafyası itibariyle Balkanlar’ın güzel bir özetidir. Değerli filozof-mimarımız rahmetli Turgut Cansever bir konuşmasında dünyaca ünlü mimar Le Corbusier’un 1920’lerde Türkiye’yi ziyaretinden bahsediyor. Le Corbusier, tamamen yeni bir şehir kurmakla görevlendiriliyor. Fakat mimar önce gelip Bursa’yı görmek istiyor. Şehre geldiğinde ise ‘’Siz bu mucizevî şehri nasıl inşa ettiniz’’ diye soruyor. Sonra İstanbul’a dönüp Atatürk’e, “Eğer ben İstanbul’da bir şey yapacaksam, yapacağım şey Bursa’dır. Size başka bir şey inşa edemem” diyor. Bursa, coğrafya, tarih ve kültürlerin buluştuğu bir şehirdir. * Başbakan Başdanışmanı ve Kamu Diplomasisi Koordinatörü FIRST DAY OPENING SPEECHES İbrahim KALIN* Honorable Deputy Prime Minister, Distinguished Guest Ministers, Distinguished Governor, Distinguished Mayor, Dear guets and press members, First of all, I would like to greet you all and the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information and by Ministry of Foreign Affairs, Center for Strategic Research for organizing the Forum. I would like to touch upon a few topics. The great Greek philosopher Plato defines meeting and congregating as a symposium. Such forums enable us to hold a festival of ideas. The fact that this meeting is held in Bursa is of a particular importance since Bursa is a nice miniature of the Balkans in terms of topography and human geography. Our distinguished philosopher-architect the late Turgut Cansever describes the visit of famous German architect Le Corbusier to Turkey in 1920s. He had been commisioned to build an entirely new city. But he wanted to come and see Bursa first. Having arrived here, he asked “how did you built up this miraculous city?”. Then he went back to İstanbul and told Atatürk ‘’If I will do anything in Istanbul, that will be Bursa. I can not build anything else’’. Bursa is a city where geography, history and culture meets. In fact, the most wealthiest, the most pluralist, the most aesthetic and the most humanist cities of all time was actually founded in this region even though Balkans are associated with wars for years. You can see the traces of Sivas, Bursa and Mardin when you walk around in Prishtine, Kosovo or Skopje. There is an immense similarity between Şerh-i Füsusu’l by Abdullah Bosnevi and the works by Molla Fenari or Hoca Hüsrev. Our ulama has reflected the same spirit for years in this region. * Prime Minister’s Senior Consellor and Coordinator for Public Diplomacy / 17 18 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Balkanlar, her ne kadar yüzlerce yıl savaşlarla anılsa da, uluslararası literatüre olumsuz manada girmişse de aslında tarihin en zengin, en çoğulcu, en estetik, en insancıl şehirleri yine bu coğrafyada kurulmuştur. Bir Üsküp’e, bir Saray Bosna’ya, bir Priştina’ya baktığınızda oralarda bir Bursa’nın, bir Sivas’ın, bir Mardin’in, bir Safranbolu’nun izlerini hissedersiniz. Abdullah Bosnevi’nin Şerh-i Füsusu’l eseri ile Molla Fenari veya Hoca Hüsrev’in eserleri arasında inanılmaz bir benzerlik bulunmaktadır. Bu bölgedeki ulemamız da yüzyıllardır aynı ruhu yansıtmaktadır. Algının gerçekliğin önüne geçtiği bu çağda medyayı ihmal etmek mümkün değildir. Ama özellikle Balkan medyasının burada bir araya gelmesi ayrı bir önem arz ediyor. Zira, ortak dili inşa etmeden sorunlarımıza ortak çözüm bulmamız mümkün değil. Ortak bir dili nasıl inşa edeceğiz? Ancak ortak bir gönül, zihin, fikir dünyası inşa ederek! Hazreti Mevlana ne güzel söylemiş: Gönül birliği dil birliğinden üstündür. İnanıyorum ki bu forum bu anlamda büyük katkılar sağlayacaktır. Ben bir kez daha forumun düzenlenmesine katkı verenleri kutlayıp teşekkür etmek istiyorum. FIRST DAY OPENING SPEECHES The media is a major instrument in today’s world. It is not possible to ignore the media particularly at a time when the perception has gone beyond the reality. It is of a particular importance for the Balkan media to gather here today. It is not likely to find a solution to our common problems unless we develop a common language, a common soul and mind. How beautifully Rumi says ‘’Unity of hearts is superior to unity of languages’’. I believe the Forum will make major contributions in this regard. Well, I would like to congratulate and thank the organizers. / 19 20 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Recep ALTEPE* Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Konuk Bakanlar, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım, Değerli Misafirler, Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bu toplantının Bursa’da düzenlemesinden duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum. Bu anlamda özellikle Başbakan Yardımcım Sayın Bülent Arınç’a ve Başbakanlık Basın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi’ne, Değerli Valimize ve katkı veren herkese şükranlarımı sunuyorum. Umuyorum bu toplantı dostluğumuzu ilerletmek için güzel bir fırsat olacaktır. Bursa kimliği olan özel bir şehirdir. İpek ve Baharat Yolları üzerinde bulunan önemli bir merkezdir. Tarım, kaplıca ve tarih kentidir. Nüfusunun yarısından fazlası Balkan göçmenlerinden oluşmaktadır. Balkanlar’da yaşayan her birinizin Bursa’da mutlaka bir akrabası, bir dostu vardır. Bizler de bir yandan Bursa’yı daha çağdaş bir şehir haline getirmeye ve değerlerini harekete geçirmeye çalışıyoruz. Kentteki her sokağın bir ucu Balkanlar’a çıkmaktadır. Kosova ve Üsküp, İstanbul’dan 64 yıl önce fethedilmiştir. Balkanlar’ı fethedenler, Bursa’dan giden komutanlardır. * Bursa Belediye Başkanı FIRST DAY OPENING SPEECHES Recep ALTEPE* Honourable Deputy Prime Minister, Distinguished Governor, Distinguished Mayor, Distinguished guests and people of Bursa, I would like to sincerely greet and welcome you all. I would like to express my pleasure for such a meeting to be held in Bursa. I would like to thank particularly Distinguished Deputy Prime Minister Mr. Bülent Arınç, Office of Prime Ministry Directorate General of Press and Information, Center for Strategic Research, Distinguished Governor and all the contributors once again. I hope this meeting will pave the way for improving our friendship. Bursa is a special city which has an peculiar identity. It is a major center on Silk Road and Spice Route. It is a city of agriculture, thermal springs and history. More than half of its population is made of the Balkan emigrees. Each and everyone of you living in the Balkans has definitely a relative or a friend in Bursa. On one hand, we keep working on transformation of Bursa into a contemporary city as we make effort to dynamize the values of Bursa on the other hand. You would see the traces of the Balkans wherever you go in Bursa. Kosovo and Skopje had been conquered 64 years before Istanbul was. All the conqueror generals are from Bursa. Today, we do our best to revitalize those cultures. We were able to live in harmony for years in spite of our differentiation in language or religion. We have shared the same fate. We are nations with an obligation to support and prioritize each other. That is why we keep working on our activities pertaining to the Balkans. We are hosting artistic, cultural and sport activities and holding symposium and panels. We have assured a major integration in the Balkans for the last 6-7 years. We are trying to make up the loss time. In addition to our social and cultural activities, the region is now a construction site. * Mayor of Bursa / 21 22 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Farklı dili konuşsak da yıllarca kardeşlik içinde yaşamasını bildik. Bu nedenlerle dost olması gereken öncelikli devletler biziz. Bu bağlamda özellikle son 6-7 yılda sanatsal, kültürel ve sportif etkinlikler, aşure ve sünnet etkinlikleri gibi çeşitli organizasyonlarla kardeşlik bağlarımızı daha da kuvvetlendirmeye çalışıyoruz. TİKA’nın çalışmalarının yanında bizim de bölgede yaptığımız tarihi, kültürel miras çalışmalarıyla Balkanların her köşesi şantiyeye döndü. Bölgede yaptığımız işler komşularımızın her zaman yanında olduğumuzun bir göstergesidir. Türkiye her zaman yapıcı olmuştur. Sadece bu birlik ve beraberliği korumak için çalışıyoruz. Dostluk ilişkilerimiz koşulsuz katkıyı gerektirdiği için çalışmaya da devam edeceğiz. Bu konuda her türlü fedakarlığı yapmaya hazırız. Bu tür toplantıların da birbirimizi daha iyi tanıma anlamında faydalı olacağını düşünüyorum. Birbirimizi tanıdıkça birbirimizi daha çok seveceğimizden eminim. Umarım, Bursa’dan güzel sonuç ve anılarla ayrılırsınız. Teşekkür ederim. FIRST DAY OPENING SPEECHES Our government particularly TIKA has made investments in the Balkans as municipality of Bursa and our businessmen have their own construction sites in the region. What we do in the region is an indicator of how we stand by our neighbors all the time. Turkey has always been constructive. We work hard only to protect this unity and integration, and we will keep working since friendship calls for an unconditional contribution. We are ready to make all kinds of sacrificies in this regard. Such meetings enable us to get to know each other in a better fashion. We like each other more as we come closer. I hope you would leave Bursa with fruitful results and beautiful memories. Thank you. / 23 24 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Şahabettin HARPUT* Sayın Başbakan Yardımcım, Değerli Konuk Bakanlar, Sayın Valim, Sayın Belediye Başkanım, Değerli Misafirler, Bu toplantının Bursa’da düzenlenmesinden duyduğum memnuniyeti dile getirmek istiyorum. Bu bağlamda, özellikle Başbakan Yardımcım Sayın Bülent Arınç’a, Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’na, Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezine ve katkıda bulunan herkese şükranlarımı sunuyorum. Bugün Türkiye dâhil 12 Balkan ülkesinden gelen konuklarımızla Bursa için özel bir gün. Osmanlı İmparatorluğunu kurmuş olan Bursa, 6500 yıllık tarihi boyunca Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’ne ev sahipliği yapmış, önemli görevler üstlenmiştir. 130 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’na başkent olan Bursa’nın bağrında 6 Osmanlı padişahı ve pek çok sanat eseri yatmaktadır. Bursa, bir kültür, ipek, su, tarım, kaplıca, otomotiv ve tekstil şehridir. Bu bağlamda Bursa’yı daha yakından tanımanızı sizlerden istirham ediyorum. Bu şehrin sokaklarında dolaştıkça Balkanlar’a ne kadar benzediğini siz de fark edeceksiniz. Bursa, Balkanlar’ın bir minyatürüdür. Balkanlar’dan göç etmiş yüz binlerce insan Bursa’da yaşamaktadır. * Bursa Valisi FIRST DAY OPENING SPEECHES Şahabettin HARPUT* Honorable Deputy Prime Minister, Distinguished Ministers, Distinguished Guests, Distinguished Scientists, Distinguished Mayor and The people of Bursa, I would like to express my pleasure for this meeting to be held in Bursa. I would like to thank particularly Distinguished Deputy Prime Minister Mr. Bülent Arınç, the Minister of Foreign Affairs, Mr. Ahmet Davutoğlu, the Office of Prime Ministry Directorate General of Press and Information, Center for Strategic Research, Distinguished Governor and all the contributors. Today is an exceptional day for Bursa with guests from 12 Balkan countries including Turkey. Founding the Ottoman Empire, Bursa has always undertaken a major mission during the period of Rome, Byzantine, Seljuks, Ottoman and the Republic of Turkey within its 6500 years of history. Hosting the Ottoman Empire as a capital for 130 years, Bursa has 6 sultans of Ottomans and many works of art in its bosom. Bursa is also a city of culture, silk, water, agriculture, thermal springs, automotive and textile. I would like to ask you to get to know Bursa better with this occasion. You will see how similar Bursa is with Balkans as you walk around. It is of particular importance to hold this Forum in Bursa as a contribution to the peace in the Balkans since Bursa is a miniature of the region. Hundreds of thousands of people from the Balkans live in Bursa. Media has got a lot to say pertaining to future and peace in the Balkans where people suffered more than enough. Free press is one of the most fundamental elements for democracy. It is obvious that the media has major roles in economy, politics, tourism, trade, social and cultural life, democracy and peace. The media has major roles to play all around the world particularly in Balkans for peaces, security, peace, * Governor of Bursa / 25 26 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Medyanın da geçmişte birçok acıların yaşandığı Balkanlar’da gelecek ve barış adına söyleyeceği çok şey olmalıdır. Özgür basın, demokrasinin en temel öğelerinden biridir. Medyanın ekonomi, politika, turizm, ticaret, sosyal ve kültürel hayat, demokrasi ve barış konularında önemli görevleri olduğu mutlaktır. Medyanın tüm dünyada, özellikle de Balkanlar’da barış, istikrar, demokrasi, insan hakları ve hepimizin en çok ihtiyaç duyduğu özgürlükler konusunda çok önemli görevleri bulunmaktadır. Bu zorlu, fakat onurlu işi doğru yapmak gazetecilerin de güvenilirliğini artıracaktır. Tekrar aynı acıları yaşamamamız ve barış içinde birlikte var olabilmemiz için hepimizin medyadan faydalanması hayatî önem taşımaktadır. Basın mensuplarının ve bilim adamlarının deneyimlerini paylaşması da geleceğe ışık tutacaktır. Umuyorum ki bu forum, hem ülkemizde hem de tüm dünyada var olan barış ve demokrasi ile ilgili sorunlarımızı çözmemizde katkıda bulunacaktır. Teşekkür ederim. FIRST DAY OPENING SPEECHES democracy, human rights and liberties that each one of us needs most. Doing their hard but honorable job properly will equally imrpove the credibility of the journalists. It is of crucial importance for all of us to benefit from the media so that we would not suffer again but live in a peaceful world. That press members and scientists share their experiences will shed light on future. I hope this forum will contribute to major problems both in our country and world in terms of peace and democracy. Thank you very much. / 27 28 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI Bülent ARINÇ* Sayın Konuk Bakanlar, Değerli Valim ve Belediye Başkanım, Kardeş Ülkelerimizin Değerli Temsilcileri, İletişim Dünyasının Değerli Yöneticileri, Hanımefendiler ve Beyefendiler, Öncelikle hepinizi en içten dileklerimle selamlıyor ve hoş geldiniz, diyorum. Öncelikle Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezine çok teşekkür ediyorum. Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Karadağ, Kosova, Makedonya, Romanya, Sırbistan, Slovenya ve Yunanistan’dan gelen gazetecilere ve siyasilere bir kez daha hoş geldiniz, diyorum. Değerli yayıncı ve medya yöneticilerinin de bu toplantıya iki gün boyunca renk katacağını düşünüyorum. Ayrıca, Sayın Valimize ve Belediye Başkanımız ile katkıda bulunan herkese teşekkür etmek istiyorum. Bizler, ortak bir coğrafyanın ve tarihin mensuplarıyız. Hatta bizler, yüzlerce yıl birlikte yaşayarak Balkanların tarihini hep beraber yazdık. Balkanların kaderini birlikte inşa ettik. Ortaya koyduğumuz eserlerle evrensel bilime, dünya medeniyetine ve dünya kültür hayatına hep beraber katkılarda bulunduk. Aristo olmasaydı, bugünkü modern * Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı FIRST DAY OPENING SPEECHES Bülent ARINÇ* Distinguished Guest Ministers, Distinguished Mayor, Distinguished Representatives of Our Brotherly Countries, Distinguished Directors of Communication World, Ladies and Gentlemen, I would like to greet and welcome you all. First of all, I would like to thank the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information and the Ministry of Foreign Affairs, Center for Strategic Research, I would like to once again welcome the press members and politicians from Albania, Bosnia-Herzegovina, Bulgaria, Croatia, Montenegro, Kosovo, Macedonia, Romania, Serbia, Slovenia and Greece. Distinguished publishers and media managers of our country will breathe life into this meeting for two days. I also would like to thank Distinguished Governor and Mayor and all the contributors. We are the members of a common geograpgy and history. In fact, we are nations building the history of Balkans all together for centuries. This unity of centuries eventually paved the way for a common culture. We all contributed to the global science, world civilization and culture with our works of art. Would it still be modern science without Aristo? Could Shakespeare write those dramas of genius without Ancient Greek tragedies? Would history of the world be the same without Alexander the Great? Would Ottomon Empire be so magnificent without Sokollu Mehmet Paşa? We can give hundreds of examples. The Balkan region has led the history and mankind in many fields ranging from science, art, culture to civilization, law and technology. However, the developments in world conjuncture have had a negative impact on this region in the past century. World War I and II gave rise to major and irreparable griefs all around the world and naturally in this region as well. The Iron Curtain blocked the communication between the Balkans and the world. It cast a shadow upon an ongoing peace and prosperity. Conflicting spirit of bipolar world came into prominence in the Balkans and we had major griefs and losses. The Balkans, however, have met the democracy today. We are now in a brand new age and process. It is now a region leaving turbulences of cold war area behind and looking for peace and stability. Zero problem in the neighboring countries and good relations are the most important elements of Turkish foreign policy. We shaped our foreign policy again on this and took serious steps with a view to keep and consolidate stability. In spite of all these * State Minister and Deputy Prime Minister / 29 30 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI bilim olabilir miydi? Eski Yunan tragedyaları olmasaydı, Shakspeare o dâhiyane tiyatro eserlerini ortaya koyabilir miydi? Büyük İskender olmadan bir dünya tarihinden söz edilebilir mi? Sokollu Mehmet Paşa’nın adını anmadan Osmanlı İmparatorluğunun ihtişamından bahsedebilir miyiz? Özetle yüzlerce örnek söylenebilir. Bilimden sanata, kültürden medeniyete, hukuktan teknolojiye kadar insanoğlunun uğraş verdiği bütün alanlarda Balkan coğrafyası, tarihe yön vermiş ve öncülük etmiştir. Komşularla sıfır problem, çok iyi ilişkiler… Bu Türkiye’nin dış politikasındaki en önemli unsurlardan bir tanesidir. Biz bunun üzerine yeniden dış politikamızı belirledik ve istikrarı korumak ve sağlamlaştırmak için çok ciddi adımlar attık. Bütün olumlu gelişmelere rağmen Balkanlar, halen Avrupa’nın en kırılgan bölgesidir. Avrupa’da kalıcı barış ve istikrarın tesisi açısından bölge herkes için bir sınav niteliğindedir. Türkiye olarak bizim Balkanlar politikamız: Herkes için güvenliktir, düzeyli siyasi diyalogdur, karşılıklı ekonomik ilişkilerdir. Bölgenin çok etnikli, çok kültürlü ve çok dinli sosyal dokusunun muhafazası olarak dört temel esasa dayanmaktadır. Tüm bölge ülkelerinin Avrupa ve Avrupa-Atlantik perspektifini gönülden destekliyoruz. Balkan politikamızı yürütürken, “bölgesel sahiplenme” ve “kapsayıcılık” ilkelerini esas almaktayız. Bölge liderlerinin yakınlaşma ve uzlaşı çabalarını takdirle izliyor ve destekliyorum. Değerli Konuklar, Hükümet olarak, ülkemizde yaşayan başta Rumlar olmak üzere tüm azınlık ve farklı inanca mensup vatandaşlarımızın inançlarını özgürce yaşaması ve ihtiyaçlarının karşılanması için çok ciddi çalışmalar gerçekleştirdik. Yapmış olduğumuz kanun, yönetmelik ve mevzuat değişiklikleri ile azınlık vakıflarına ait olan mallar iade edilmeye başlanmış, tarihi nitelikteki kiliseler ibadete açılmış, din adamı ihtiyacının karşılanmasının önündeki engeller kaldırılmıştır. Değerli Konuklar, Artık, tarihsel düşmanlıklar ve nefret üzerinden oluşturulan politikalar ile bölgesel barış ve huzur ortamını yakalamak mümkün değildir. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk-Yunan ilişkilerine yeni bir ivme kazandırılması amacıyla Başbakan Papandreu´ya Ekim 2009´da gönderdiği mektupla başlayan yeni bir vizyonla ortaklık hedefleyen süreç, iki ülke başbakanlarının eş başkanlığında “Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi”nin oluşturulmasıyla neticelendirilmiştir. Türkiye ve Yunanistan arasında karşılıklı saygı ve anlayış temelinde geliştirmeye çaba gösterdiğimiz ilişkiler, bölgesel barış, istikrar ve güvenlik açısından da önem taşımaktadır. Bu çerçevede 2010 yılı, Yunanistan ile 1999´dan bu yana sürdürmekte olduğumuz ikili işbirliği ve diyalog sürecine yeni bir ivme kazandırılması yönünde önemli gelişmelere sahne olmuştur. Yine aynı anlayışla, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Kosova, Makedonya, Bulgaristan, Slovenya, Romanya, Karadağ ve Arnavutluk ile ilişkilerimizi de aynı düşünce doğrultusunda geliştirmekteyiz. Bütün bunlara ilaveten, hükûmet olarak, başta Rumlar olmak üzere, ülkemizde yaşayan tüm azınlık ve farklı inanca mensup vatandaşlarımızın inançları- FIRST DAY OPENING SPEECHES positive developments, this region is still the most fragile location of Europe. The region is a test to each country for the assurance of permanent peace and stability in Europe. Our Balkan policy is security for everyone, consistent political dialogue and mutual economic relations. We wholeheartedly support the perspective of the countries in the region about Europe and Atlantic. We base our Balkan policy on ‘’regional embrace’’ and ‘’comprehensiveness’’. We appreciate the efforts of leaders in the region for convergence and reconciliation. Distinguished Guests, We took the most important step revising the relation between Turkey and Greece. Our Distinguished Prime Minister sent a letter to Prime Minister, Mr. Papandreu in 2009 with a view to accelerate Turkish-Greek relations. This process, with an aim of partnership, resulted in a high level of business council under the co-chairmanship of the Prime Ministers of two countries. We, the government, prioritize the improvement and diversification of our relations with Greece. These relations, which we try to develop based on mutual understanding and respect, are of major importance for regional peace, security and stability. In this respect, the year 2010 has set the stage for major developments in terms of accelerating bilateral co-operations and dialogue process. We have taken noteworthy steps through diplomatic contacts and consolidation of the relations between Serbia and Turkey. Along the same line, we keep improving our relations with Albania, Bosnia-Herzegovina, Bulgaria, Croatia, Montenegro, Kosovo, Macedonia, Romania and Slovenia. In addition, we also took important steps for all minorities particularly Greeks to freely perform their religious duties and meet needs. Amendments to law, legislation and regulation paved the way for the return of the goods of minority foundations, the opening of the historic churches and meeting the need for clergymen. Distinguished Participants, It is not possible to assure peace and stability in the region with policies based on historic hostility and hatred. We need to focus all our energy on democracy, liberties, peace and prosperity instead of vicious conflicts, uselles obstinance, irrational demands and historic hostilities. Our hope and confidence should steer our relations, not our inferiorities or fears. We think this region is our home in which our relatives and ancestors have lived. The media, the major instrument of the modern world, has a historic role to improve the relation and make effort to assure brotherhood and friendship. That is why we are here today to discuss the necessity of this responsibility. We held the meeting of European Broadcasting Union hosted by TRT in İstanbul in last April. This meeting in Bursa is a first of its kind following the meeting held in İstanbul where we discussed new trends in public broadcasting. The benefit of this meeting is first of all talking face to face. We even lacked of this opportunity in Cold War era. We could not pass on our personal and social experiences. We were not / 31 32 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI nı özgürce yaşaması ve ihtiyaçlarının karşılanması için çok ciddi çalışmalar yürüttük. Aynı coğrafyayı paylaşan bizler bütün enerjimizi kısır çekişmeler, faydasız inatlaşmalar, rasyonel olmayan talepler ve tarihsel düşmanlıkları sürdürmek yerine insanlarımızın demokrasiden, özgürlüklerden, huzur ve refahtan pay almaları için kullanmalıyız. 2002 yılından bu yana AK Parti iktidarı, demokratik ve ekonomik istikrar çıtasını en üst düzeye çıkarmış, bireysel özgürlükler, temel insan hakları ve basın özgürlüğü alanında tarihi adımlar atmıştır. İçeride demokratik istikrara ve ekonomik kalkınmaya paralel olarak dışarıdaki itibarını da en üst düzeye taşımıştır. Türkiye’de bugün, 163’ü yaygın, 73’ü bölgesel, 2 bin 368’i yerel olmak üzere toplam 2 bin 604 gazete; 3 bin 469 dergi ile toplam 6 bin 73 süreli yayın; 24’ü yaygın, 15’i bölgesel, 210’u yerel, 77’si kablolu, 143’ü uydu olmak üzere ve TRT’nin 11 kanalı ile toplam 480 televizyon; 35’i yaygın, 98’i bölgesel, 931’i yerel, 53’ü uydu olmak üzere ve TRT’nin 12 kanalı ile toplam 1129 radyo kanalı ile çok canlı ve dinamik bir medya ortamına sahiptir. Tabii bunlara Internet medyasını da eklememiz gerekir. Bugün hanelerin yüzde 41,6’sında, girişimlerin de yüzde 90,9’unda Internet kullanılmaktadır. 2004 yılında özgürlükçü bir Basın Kanunu yürürlüğe koyduk. Radyo Televizyon Yasası’nı, Avrupa Sınır Ötesi Yayıncılık Anlaşması ve AB standartlarına uygun şekilde yeniledik. Ayrıca Internet yayıncılığıyla ilgili bir yasal düzenleme de şu an hükümetimizin gündemindedir. Siz medya mensupları, bir konuyu biz siyasetçilerden daha iyi bilirsiniz. Bilgi ve haber bir güçtür, onu kim elinde bulunduruyor ise diğerlerinden daha avantajlı konumdadır. Bu anlamda da dünyada bir tekelleşme söz konusudur. Dünyanın en büyük medya şirketleri, birkaç gurubun tekelindedir. Dünya siyasetine yön verme açısından medyanın ne kadar büyük bir stratejik değeri olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Artık ”Sosyal Medya” diye tanımlanan “networkler, paylaşım siteleri” gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu sosyal paylaşım sitelerinin Tunus, Mısır, Libya, Yemen, Suriye ve hatta bazı Balkan ülkelerindeki toplumsal hareketleri başlatma ve yönlendirmede ne kadar etkili olduğunu da yakından gözlemledik. Artık Internet ve cep telefonunun olduğu bir ortamda hiçbir olay gizli kalmıyor ve hiçbir sınırın orada olup biteni saklamaya gücü yetmiyor. Bu toplantıda, sosyal paylaşım sitelerinin işlevinin de ciddi anlamda tartışılıp, analiz edilmesini hepinizden talep ediyorum. Toplumlarımızın, ülkelerimizin birbirlerini anlaması, barışçı politikalar belirlemesinde medyanın kullandığı dil son derece önemlidir. Sizlerden beklentimiz, kullandığınız dil, ülkelerimizi, insanlarımızı ayrıştıran, düşmanlıkları körükleyen değil, birbirine yaklaştıran, işbirliklerini artıran, huzur ve barışa hizmet eden bir nitelikte olmalıdır. Yorumlarınız, objektifleriniz hep doğruya ve barışa odaklanmalıdır. Bizler, Balkanlar’daki kardeş ülkeler olarak, medya konusunda ciddi işbirlikleri oluşturabiliriz. Ülkemiz, hem özel sektör yayıncılığı hem de kamu yayıncılığı açısından medya alanında güçlü bir geleneğe sahiptir. Bu tecrübe ve birikim karşılıklı işbirliği için oldukça önemlidir. Zaten, kamu yayıncılığı yapan TRT artık uluslararası ölçekte yayıncılık yapmaya başlamıştır. Özel sektör tarafından işletilen medya sektörümüz de oldukça güçlü ve tarihi bir tecrübeye sahiptir. Özellikle şu an misafir olarak sizleri ağırlayan Bursa, Türkiye’nin en güçlü özel sektör medya kuruluşlarına da FIRST DAY OPENING SPEECHES informed about each other as the politicians, intellectuals, writers and journalists for hundred years. We now live in a world with no boundaries. It is now a small world. Developments in communication and transportation technologies have brought people closer. This new age, called globalization or age of information or age of knowledge, puts a new responsibility on our shoulders. It is a responsibility to pay regard to humanity and global values. Foundation of major organizations by economically developed countries and interest groups facilitate access to information and news. But it is not enough to eliminate disinformation and infollution. We have to safeguard our culture and global values against destructive global attacks as we renew our networks and models of information flow. Our media should not lag behind the world in competition but lead the way for world to better understand Turkey. Today, multimedia companies turn into personal media instruments. Turkey took major steps in law raising the democracy bar and securing rights to information act. Our government, since 2002, has raised the bar of democracy and stability to the top and took major steps in individual liberties, basic human rights and freedom of press. In parallel to democratic stability and economic development at home, we maximized our credibility in the world. In Turkey, there are 164 general, 73 regional, 2368 local and in total 2604 newspapers; 6073 periodicals including 3469 magazines; 24 general, 15 regional, 210 local, 77 cable, 143 satellite, 11 TRT and in total 480 television channels; 35 general, 98 regional, 931 local, 53 satellite, 12 TRT and in total 1129 radio stations. We need to take internet media into account as well. 41,6 % of the households in Turkey has internet service as 90,9 % of the enterprises benefit from this technology. We enacted a libertarian press law in 2004. We renewed the Radio-Television Law in compliance with European Convention on Cross Border Television and EU standards. In addition, we have a legal regulation in our agenda pertaining to internet broadcasting. Distinguished Guests, You press members would know this better than us that information and news is itself power. Whoever holds it is advantageous over the others. There is a monopolization trend around the world in that regard. The major media companies of the world are in the hands of just a few groups. We all know how important media is of strategic value in steering the world policies. We are in a period of ‘’social networks’’. We all have witnessed the capacity of these social networks pertaining to social movements in Tunisia, Egypt, Libya, Yemen, Syria and some Balkan countries. There is nothing called secrecy in an age of Internet and cellphone. Nothing can stash what’s going on. I would like to ask you all to discuss and analyze the function of these networks and analyze. The world needs thorough and objective reporting. Tone of the media is of major importance for our societies to understand each other and identify peaceful policies. What we expect you to do is the use of a tone not instigating the hostilities or conflicts but focusing on co-operations, peace and prosperity. Your comments and objective glasses / 33 34 / BİRİNCİ GÜN AÇILIŞ KONUŞMALARI ev sahipliğini yapmaktadır. Bursa aynı zamanda Balkanlar’dan göç ederek buraya yerleşen nüfusun yoğun olduğu tarihi bir şehirdir. Dolayısı ile Bursa medyası ile Balkan medyası ciddi ilişkiler ve işbirlikleri geliştirebilir. Değerli Dostlar, Bursa, Türkiye’nin dördüncü büyük kenti durumundadır. Ağır sanayi, endüstri ve tarım kenti olma özelliğine sahip Bursa aynı zamanda tarihi bir şehirdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş temellerinin atıldığı ve uzun süre Osmanlı’ya başkentlik yapan Bursa’nın bir başka önemli özelliği de, Anadolu ve Balkanlar arasında tarihi bir köprü konumunda olmasıdır. Bursa, 14. yüzyıldan bugüne Balkan ülkeleri ile sıkı bağlarını sürdürmüştür. Bugün, ülkemizde Balkan ülkelerinden göç edenlerin en yoğun bir şekilde yaşadığı birinci ildir Bursa. Burada yaşayan hemen herkesin, Balkanlar’da mutlaka bir yakını vardır. Sizler de sokaklarına çıktığınızda, insanları ile konuştuğunuzda kendinizi, kendi topraklarınızda, kendi insanlarınızın arasında hissedecek, yabancılık çekmeyeceksiniz. Bursa, aynı zamanda birçok medeniyete ev sahipliği yapmış tarih ve kültür şehridir. Burada her medeniyetin izine rastlamanız mümkün. Hıristiyanlık tarihinde önemli bir yeri olan İznik Konsülü, bu topraklarda toplanmıştır. Osmanlı padişahları ve birçok İslam bilginin türbeleri, bu şehirde bulunmaktadır. Türk-İslam mimarisinin en nadide eserlerine Bursa ev sahipliği yapmaktadır. Ülkemizin en önemli kayak merkezi olan Uludağ, Avrupa’nın en modern tesislerine sahiptir. Bu kısa ziyaretinizde Bursa’yı da dolaşmanızı, bu tarih ve kültür atmosferini teneffüs etmenizi, ayrıca bu tarihi şehri, kendi yorumlarınız, kendi fotoğraf kareleriniz, kendi görüntüleriniz ile kendi ülkelerinize de taşımanızı, dünyaya tanıtmanızı istiyorum. Ben bu forumun, aynı tarihî geçmişe sahip, aynı coğrafyanın insanları olarak ülkelerimizin, insanlarımızın yakınlaşmasına, karşılıklı iletişimde birbirimizi tam ve doğru anlamada işbirliği ve dayanışmamızın daha çok artmasına vesile olmasını diliyorum. İnanıyorum ki, burada yapılacak tartışma ve müzakereler geleceğin dünyasında ülkelerimize ve halklarımıza yol gösterici olacaktır. Konuşmamın sonunda sizlere Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun selamlarını ve iyi dileklerini iletmek istiyorum. Kendisi de bizlerle birlikte olup burada bir konuşma yapacaktı, fakat komşu ülkelerimizdeki son gelişmeler ve bazı meselelerin yakından takip edilmesinin gerekliliği dolayısıyla Ankara’da kalmak durumunda kaldı. Kendisi de söz verdi, en yakın zamanda Bursa’ya gelecek. Buradan katkıda bulunan herkese, halk oyunları sanatçılarımıza ve sivil toplum kuruluşlarına tanıtım standlarında görev aldıkları için çok teşekkür ediyorum. Hepinize çok teşekkür ediyor ve verimli toplantılar diliyorum. FIRST DAY OPENING SPEECHES should focus on the good and the peace. We can develop serious co-operations pertaining to media as brotherly countries in the Balkans. Our country has a major media tradition in terms of both private and public sector broadcasting. This experience is of great importance for mutual cooperations. TRT now has an international calibre of broadcasting in addition to its public broadcast. The media, run by private sector, is quite influential and experienced. Bursa hosts most influential institutions of private sector media in Turkey. It is also a city where people originally from the Balkans currently live. That is why we can develop good relations and co-operations among the media of Bursa and the Balkans. Distinguished Friends, Before concluding my words, I would like to touch upon a few topics about Bursa which is hosting us right now. Bursa is the fourth largest city of our country. Bursa is a city of industry, agriculture and history. The foundations of Ottomon Empire were laid here and we hosted the Empire as a capital for centuries. It is also a bridge between Anatolia and the Balkans. We have kept our bonds with Balkan countries since 14th century. If you go out and walk around the streets in this city, then you will feel yourself at home, around your people and no stranger. Bursa is a historic and cultural city hosting a variety of civilizations. With its major prominence in the history of Christianity, the First Council of Nicaea (İznik) was held on our lands. Tombs of Ottoman sultans and many Islamic scholars are in this city. Uludağ, a major ski center in our country, has the cutting edge facilities of Europe. In this short visit, I would like you to walk around Bursa, inhale this historic and cultural atmosphere and carry this historic city to your respected countries through your comments, pictures and videos. I hope this forum will bring our people and countries closer and contribute to mutual understanding, cooperation and solidarity. At the end of my speech, I would like to deliver the greetings and wishes of Minister of Foreign Affairs, Mr. Ahmet Davutoğlu. He was going to be with us and make a speech but some developments in the neighboring countries and regions, and the follow-up of these issues pertaining to Turkey made him stay in Ankara. I would like to deliver his messages and greetings to you. He promised us and I hope he will come to Bursa at his earliest convenience. Second of all, I know that media of Bursa has substantially been interested in this forum and facilitated the meetings. I would like to thank them all and folk dancers and non-governmental organizations working in promotion stands. I also would like to thank Mr. Korhan Abay, one of the most distinguished speakers in Turkey. I am particularly happy that he is with us today. I would like to thank you all and wish you a fruitful meeting. / 35 Birinci Oturum Fırst Sessıon Balkanlarda Medyanın Genel Görünümü General Outlook Of The Medıa In The Balkans Bölüm 1 Part 1 Dekomratik Barış ve Medya Democratık Peace and The Medıa Oturum Başkanı / Moderator Doç. Dr. / Assoc.Prof. Yusuf TEKİN Stratejik Düşünce Enstitüsü Temsilcisi Representative of the Institute of Strategic Thinking Katılımcılar / Panelists Nur BATUR Sabah Gazetesi Köşe Yazarı (Türkiye) Columnist, Daily Sabah, Turkey Nikos K. MEGRELIS Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Üyesi, Gazeteci (Yunanistan) Journalist, International Journalists’ Federation, Greece Georgi MILKOV 24 Chasa Gazetesi Dış Politika Muhabiri (Bulgaristan) Foreign Policy Reporter, 24 Chasa, Bulgaria Gabriela BOGDAN Nine O’Clock Genel Yayın Yönetmeni (Romanya) Chief Editor, Nine O’clock, Rumania 38 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Doç. Dr. Yusuf TEKİN Sayın Başbakan Yardımcımız, Misafir Ülkelerin Temsilcisi Sayın Bakanlar, Sayın Valim, Belediye Başkanım, Değerli Bürokrat Arkadaşlar. Hepinizi Saygıyla Selamlıyorum. Toplantının ilk oturumuna geçmeden önce konuşmacı arkadaşlar adına, Forumu ortaklaşa düzenleyen Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi yetkilisi arkadaşlara derin teşekkürlerimi arz ediyorum. Çünkü bu tür toplantılar gerçekten çok faydalı toplantılar. Bir ay kadar önce benzer bir toplantı için Kırgızistan’daydık. Oldukça verimli bir ortamdı. İzninizle oturum başkanı olarak birkaç cümle kurmak istiyorum. İçinde bulunduğumuz yüzyılı, bir restorasyon dönemi olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Zira, özellikle 19. yüzyıl sonunda kurulan ulus devletlerle ortaya çıkan, tahrip edilmiş, birbirine düşman edilmiş komşular politikasının sona erdiği bir yüzyılı yaşıyoruz. Sözünü ettiğim tahribatta basın, medya ciddi biçimde yer almıştı. Şimdi barışın yeniden tesisinde yine basına çok ciddi bir rol düşüyor. Bu bağlamda bu toplantı da ciddi bir adım olacak. Biraz önce Sayın Devlet Bakanımız önemli bir noktanın altını çizdi: Basın, özellikle kullandığı dil itibarıyla ayrımları ve farklılıkları, düşmanlıkları körükleyici bir dil kullanmak yerine, farklılıklardan yeni bir dil yaratacak bir zenginlik inşa etmek durumundadır. Bu yönüyle basının sürece ciddi katkısı olacağı söylenebilir. Ben çok uzatmadan sözü, Sabah Gazetesi köşe yazarı Nur Batur Hanımefendiye vermek istiyorum. Nur BATUR Sayın Başkan, teşekkürler. Sayın Başbakan Yardımcısı, değerli Vali, değerli yöneticiler, öncelikle böyle bir forumu düzenledikleri ve davetleri için Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğüne teşekkür ediyorum. Balkan ülkeleri arasındaki diyalogun ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşayarak ve bu diyalogu kurmaya çalışan bir gazeteci olarak yaptığım görev esnasında gördüğüm için bu Forumun da Balkan ülkeleri medyaları arasında bir köprü oluşturmasını diliyorum. Hemen sağımda oturan değerli meslektaşımla birlikte Yunanistan’da çok zor günlerde yine bir medya forumunda bir araya gelerek bu diyalogu başlatmıştık. Bu medya forumu daha sonraki yıllarda çok başarılı toplantılar yaptı. Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün ve Dışişleri Bakanlığının ortaklaşa organize ettiği bu inisiyatifin de ileride çok daha başarılı toplantılara ev sahipliği yapmasını temenni ediyorum. Sayın Başkan, değerli konuklar, barış sadece Balkanlarda değil, aslında bütün dünyada bir hayal. Bütün dünyada bir rüya. Bugün barıştan söz ediyoruz, ama şöyle bir kısa geçmişe baktığımızda aslında savaş o kadar yakın ki. Balkanlar’daki savaşın yüzüncü yılı yakında anılacak. Acı yıllardı onlar. Ama İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden sadece 56 yıl geçti. Soğuk Savaş’ın sona ermesinin üzerinden ise yalnızca 22 yıl geçti. Çok uzun değil. Bosna Savaşı ise daha dün gibi… O kanlı Bosna Savaşı. Ben iki yıl önce FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 Assoc. Prof. Yusuf TEKİN Honorable Deputy Prime Minister, Distinguished Ministers of Guest Countries, Distinguished Governor and Mayor, and distinguished bureaucrats, I would like to greet you all with my sincere wishes. Before proceeding to the first session of the meeting, I would like to thank the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Foreign Ministry, Information and Center for Strategic Research on behalf of all the panelists in the Forum. We were in Kyrgyzstan for a similar meeting a month ago. It was a very fruitful meeting. I would like to say a few words instead of a presentation. It would be fair to say the century we are in is a restoration century. We are in a century when the policy of enemy neighbors, developed by nation states in 19th century, is over. So, we can call it a century of restoration. The media was a major instrument for this destruction. Now the media has similar role to play in promoting the peace. The media is obliged to develop a language focusing on wealths of these differences instead of using a tone instigating differences and divisions. I would like to give the floor now to Nur Batur, a columnist in daily Sabah. Nur BATUR Honorable Deputy Prime Minister, distinguished Governor and Mayor, and distinguished authorities, First of all, I would like to thank the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information for organizing this forum and their invitation. As a journalist who personally witnessed how important dialogue between the Balkan countries is and has made effort to develop this dialogue, I wish for this forum to build up bridges between the Balkan countries. With my colleague from Greece sitting right by my side, we initiated this dialogue coming together in a media forum in Greece in hard times. That media forum had many successful meetings in the following years. I wish that this initiative organized jointly by Directorate General of Press and Information and the Ministry of Foreign Affairs will host many successful meetings also in the future. Peace is actually a dream not only in the Balkans abut also all around the world. We talk about peace today but the war is so close that we will commemorate the 100th / 39 40 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Bosna’ya gittim. Daha önceki yıllarda gidememiştim, o yıllarda Yunanistan’da görev yapıyordum, ama Bosna Savaşı’nı çok yakından izlemiştim. Orada yaşanan acıyı hakikaten gidince görüyor ve savaşın ne kadar korkunç bir şey olduğunu hissediyorsunuz. O bakımdan savaş çok uzak değil. Hele hele etnik ve dini farklılıkların olduğu bir coğrafyada savaş hiç uzak değil. Aslında başlığı itibariyle konumuz demokratik barış ve medyanın rolü. O bakımdan ana başlıklar halinde barış teorisinden biraz söz etmek istiyorum. Şimdiye kadar konuşmacıların hiçbiri değinmediği için altını çizeyim: Demokratik barış teorisinin aslında temeli iki yüzyıl öncesine, Kant’ın 1795’te yazdığı bir incelemeye ve ebedi barış teorisine dayanıyor. Alman felsefeci Kant, ebedi barışın ancak cumhuriyetlerle oluşabileceğini söylemiş. Bu teorinin üstünden iki büyük dünya savaşı geçti: Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı. 56 yıl önce yaşadığımız İkinci Dünya Savaşı’nda 35 milyon insan öldü. Sonrasında Batılı liderler, Kant’ın teorisi doğrultusunda “ebedi barışı nasıl kurabiliriz” düşüncesi etrafında yeni bir dünya düzeni oluşturmaya çalıştılar. Demokratik barışın temelleri de bence Avrupa’da atılmıştır. Avrupa’da kurulan yeni düzende, demokratik barışın temellerini üç veya dört ilke üzerinde toplamak mümkün: Demokrasi, insan hakları, ekonomik çıkarlar ve ortak savunma. 1940’lardan başlayarak 1950’lerden Soğuk Savaş’ın başına kadar kurulan Avrupa da aslında bu dört temel ilke üzerinde inşa edilmiştir. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği - Demir Çelik Birliği adıyla kurulup, daha sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu diye adlandırılan- ve bunun etrafında oluşan bütün örgütler tamamen barış, refah ve istikrar projesi olarak sahneye çıkmıştır. Demokratik barış, yani demokrasiler arasında savaş olmayacağı ilkesini merkez alan yeni Avrupa, yeni Batı düzeni, işte bu temeller üzerine oturur. Gelinen noktaya baktığımızda, demokratik barış teorisi Avrupa’da başarıya ulaşmıştır. Batı Avrupa İkinci Dünya Savaşı’ndan bu güne öyle bir noktaya gelinmiştir ki, artık kimse savaşı düşünmüyor. Demokrasi, insan hakları ve ortak çıkarlar doğrultusunda Avrupa’da barış oluşturulabilmiştir. Soğuk Savaş’ın sonuna kadar gelinen süreçte Batı Avrupa, bu eksen üzerinde barışı kurmakta başarı sağlayabilmiştir. Bir örnek vereyim; daha sonra Türk-Yunan diyalogunun başladığı yıllarda da çok tartışmıştık. Nikos da (Nikos Megrelis) hatırlayacaktır. TürkYunan yakınlaşması başladığında hep Fransa-Almanya modeli üzerinde duruldu. Nasıl ki Fransa ile Almanya yıllarca savaştı, ama daha sonra ortak çıkarlarda buluşup barış ve işbirliği yolunu açabildi, Türkiye ile Yunanistan da aynı şekilde aralarında barış ve işbirliğinin yolunu açabilir, diye düşünüldü. Çok kısaca Avrupa Birliği’nin bugün geldiği noktaya bakarsak; Soğuk Savaş’tan sonra bütün eski Doğu Bloku ülkelerini de içine alarak 27 üye ulaşmış olan Birlik bugün gerçekten demokratik barış teorisinin başarıya ulaştığı bir platform, bir dünya coğrafyasıdır adeta. Balkanlar düzeyinde baktığımız zaman ise ne yazık ki aynı tabloyu göremiyoruz. Gerçi Soğuk Savaş sona erdikten sonra demokratik barış teorisinin uygulandığı ilk alanlardan bir tanesi belki Balkanlar’dı. Orta Asya coğrafyasında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra birçok bağımsız ülke oluştu, fakat orada gerçek bir demokrasiden söz edemeyiz. Balkanlar’da ise, giderek daha da güçlenen bir demokratik geleneğin yerleşmeye başladığı aşikâr. Ne yazık ki çok yakın bir tarihte Bosna kanlı bir sınav geçirdi. Ne var ki bugün gelinen noktada, Balkanlar’da yeniden çok sağlam köprüler oluşmaya başladı. Bunun en belirgin ör- FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 anniversary of Balkan wars. Those were painful years. Only 56 years passed over the World War II. Merely 22 years passed over the end of the Cold War. It is not a long time. Bosnia War is like yesterday... That bloody Bosnia War. I went to Bosnia two years ago. I have not been able to go in the previous years. I was working in Greece at those times; however I closely followed Bosnia War. I personally saw that agony and how tragic a war is. War is not far away. It is really not especially in a region with differences in ethnicity, religion and language. As of the title, our issue is the democratic peace and the role of media. I would like to briefly talk about peace theory at first. Since none of the speakers talked about it, I would like to underline this: The root of democratic peace theory dates back to 200 years. It is based on a review and perpetual peace theory authored by Kant in 1795. Kant said that perpetual peace could be possible only through a republic. Two world wars have passed since the inception of this theory. 35 million people died 56 years ago, in the World War II. Western leaders made efforts to develop a new world order after that. The foundation of democratic peace was laid in Europe. It is possible to gather these foundations in four items. These are democracy, human rights, economic interests and common defense. Europe was founded on these four basic principles. The UN and EU, which was initially established as Iron and Steel Community and then was called as the European Economic Community, emerged as a project of peace, prosperity and stability. New Europe, new Western order, which centers the democratic peace claiming that there would be no war among the democracies, are based on these foundations. At this point, democratic peace theory succeeded in Europe. No one forecasts a war anymore in Europe after the World War II. Western Europe succeeded to set up peace in line with democracy, human rights and common interests. Europe was able to succeed on these principles after the Cold War. Let me give an example. In the years when the Turkish-Greek dialogue started, we had many discussions. Nikos (Nikos Megrelis) will also remember. People have always talked about French-German model when Turkey and Greece began to converge. People thought Turkey and Greece can do what France and Germany did and meet in common interests. It was considered that Turkey and Greece can also open the way of peace and cooperation between themselves. When we look at the current situation of the EU; we see that the EU, which has 27 members including the former Eastern Bloc countries following the Cold War, is a platform and a world geography where the democratic peace theory has been really successful. That is not the case in the Balkans yet. After the dissolution of the Soviet Union, many states declared their independence but we cannot talk about a real democracy over there. It is obvious that a democratic tradition emerges and consolidates in the Balkans even though it was a bloody test in Bosnia. We built up major bridges between the countries in the Balkans today. The finest example of this is Turkish-Greek relations. I was in Greece in 1995. Two nations were on the brink of a war during Kardak crisis in 1996. A gun could be fired and spread to the whole region. The second biggest crisis in the Turkish-Greek relations was expe- / 41 42 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 neği de bence, Türk-Yunan ilişkileridir. 1995 yılında Yunanistan’daydım. 1996 yılında Kardak krizi patladığında, Türkiye ile Yunanistan tam anlamıyla bir savaşın eşiğinden döndü. Her an bir silah patlayabilir, bütün bölgeyi saracak bir savaş çıkabilirdi. Ondan sonra yaşanan ikinci büyük krizde, 1999 krizinde, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin dibe vurduğunu görüyoruz. İşte o aşamada, demokrasiler, halklar devreye girdi. Halklar savaş istemiyor. Demokratik ülkelerde halklar savaş istemiyor. Onun için de siyasiler ister istemez belirli bir inisiyatif almak ve diyalogu başlatmak durumunda kalıyor. 99 ve 96 krizlerinde Türk-Yunan ilişkilerinde halkların savaş istemediği çok net bir şekilde ortaya çıktı. Artık halklar birlikte geleceğe bakmak istiyordu ve o aşamada siyasiler, -Yunanistan’da Başbakan Kostas Simitis, Türkiye’de Başbakan Bülent Ecevit, Dışişleri Bakanları İsmail Cem ve George Papandreu- cesur adımlar attılar, inisiyatif aldılar, diyalog köprülerini kurdular. Aslında, o gün siyasetin, uygulanan stratejinin temeli şuydu: Siyasi sorunları donduralım, sorunları daha sonra çözecek bir siyasi ve ekonomik atmosfer yaratalım. Siyasi diyalog kuruldu, hatta askeri diyalog kuruldu ki olmayacak bir şeydi. Daha sonra ekonomik ve sosyal alanda müthiş bir yakınlaşma başladı. İşte o aşamada medyanın rolü çok büyüktü. Neyse ki medya milliyetçi akıma kapılmadı ki iki ülkede de aynı şekilde bir milliyetçi medyadan söz etmek mümkün. Ama o milliyetçi akımın içinde ortak çıkarların barıştan, demokrasi ve insan haklarından geçtiğini düşünen medya mensupları bir araya geldi, geldik ve o yolu açabildik. Bugün gelinen noktaya baktığımda, Türk-Yunan ilişkilerindeki gelişmeleri, sorunlar çözülmese de, son derece başarılı buluyorum. Bugün artık Türkiye ile Yunanistan arasında savaş olabileceğini düşünmek çok çok zayıf bir ihtimal. Kimse savaşı istemiyor. Ama sorunlar da çözülmüş değil kuşkusuz. Ekonomik ve ticari ilişkilere baktığımızda, 1999’da 400 milyar Dolar olan ekonomik ve ticari ilişkiler bugün 3 milyar Dolara ulaştı. Siyasetçiler arasında 1999’da buluşmak bir olaydı, hele hele Yunanistan atmosferinde diyalogdan söz etmek mümkün değildi, vatan hainliği ile eşdeğerdi. Bugün gelinen noktada başbakanlar, dışişleri bakanları neredeyse telefonda görüşüyorlar, her platformda bir araya geliyorlar. Resmi ziyaretler doğal hale geldi. Balkanlar’da da aynı atmosferi yaşamaya ihtiyaç var. Bugün Balkan ülkeleri arasında tabi ki 20 yıl önceki atmosfer yok. Burada medyanın oynayabileceği çok büyük bir rol var. Ortak çıkarların olduğunu vurgulayacak bir strateji uygulamak ve o üslubu geliştirmek gerekiyor. Tabi bunun temelleri sadece barış değil, demokrasi, insan hakları ve ortak çıkarlar, ekonomik çıkarlar olacak. Aynen Avrupa Birliği’nin kurulduğu dönemdeki gibi. Nasıl Fransa ve Almanya ortak çıkarlarda buluştuklarında medya da bunu destekleyen ve kamuoyunu oluşturan bir rol oynadıysa, aynı şekilde Balkanlar’da da medyanın aynı rolü oynayabileceğini düşünüyorum. Tabi burada Avrupa Birliği çatısının büyük önem taşıdığı kanısındayım. Çünkü bugün gelinen noktada, Yunanistan AB üyesi, Hırvatistan girmek üzere, Sırbistan adımını atmış durumda ve diğer Balkan ülkeleri de doğal Avrupa Birliği’nin sınırları içerisinde muhtemelen yerini alacak. Türkiye aday ülke olarak, 2005’ten beri müzakereleri sürdürüyor, ama ne yazık ki Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından şu anda karamsar bir tablo var. Ama her halükarda Balkanlar’da kalıcı bir barışın tesisinin Avrupa Birliği çatısı altında olabileceği ve doğal Avrupa’nın kurulduğu temeller üstünde, yani demokrasi, insan hakları, ekonomik çıkarlar ve sosyal bağların FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 rienced in 1999. At this point, democracies and people entered the picture. People in democratic societies do no want a war anymore. That is why politicians have had to take an initiative and develop a dialogue. Greek Prime Minister Kostas Simitis, Turkish Prime Minister Bülent Ecevit, Foreign Ministers İsmail Cem and George Papandreu took brave steps and developed a bridge of dialogue in 1996 and 1999. The objective was to freeze the political issues and create a political and economic environment to find a solution to these problems. They were able to economically and socially converge. At that point, the media had a huge role to play. If the media had been carried away with nationalist movements, we would not be where we are today. I find the relations quite successful even though we could not find a solution to all problems yet. The possibility of a war between Turkey and Greece is a slim chance today. The volume of economy and trade between two countries increased to 3 billion dollars whereas it was only 400 million dollars in 1999. It is not the same atmosphere in the Balkans as it was 20 years ago. The media has a huge role to play in this regard. We need to develop a strategy and a tone focusing on common interests. The foundations of this would not only be peace but also democracy, human rights, common interests and economic interests. Just like during the period when the EU was founded. When France and Germany met at the common interests, the media played a role in supporting this and forming a public opinion. I believe that the media could play the same role also in the Balkans. Because at this point, Greece is an EU member, Croatia is to become a member, Serbia has taken its step and other Balkan countries will possibly take their places within the EU borders. As candidate country, Turkey has continuing with its negotiations since 2005, however unfortunately there is a pessimistic table at present in terms of the Turkish-EU relations. In any case, I believe that the establishment of a lasting peace in the Balkans could be under the EU umbrella and on the foundations where natural Europe was set up, in other words, it could be achieved by strengthening democracy, human rights, economic interests and social ties. These are already existing ties. Mr. Deputy Prime Minister also touched on this. Other speakers also did. We have so much in common that I personally witnessed this after paying a visit to Greece and talking to Serbian, Macedonian and Slovenian colleagues. There are hundreds of common words. We are alike in family structure, what we enjoy and the music. There is a lot to build on it though. I wholeheartedly support the peaceful steps to be taken in the region. Every step to be taken for peace will possibly be supported in the whole region. Thank you very much. / 43 44 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 güçlendirilmesi ile kurulabileceği kanısındayım. Zaten var olan bağlar bunlar. Sayın Başbakan Yardımcısı da söz etti. Diğer konuşmacılar da söz etti. O kadar çok ortak yanımız var ki. Ben Yunanistan’a gittiğimde bunu gördüm. Sırp meslektaşlarımla, Makedon meslektaşlarımla, Bulgar meslektaşlarımla konuşurken gördüm. Yüzlerce ortak kelimemiz var. Aile yapısı, zevklerimiz, müziğimiz o kadar benziyor ki. Bunlar altyapıyı oluşturuyor. Kuşkusuz daha üstüne inşa edilecek çok şey var. Ben daha fazla sözü uzatmadan, Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum. Barış için atılacak her adım bütün bölgede muhtemelen desteklenecektir. Ben de yürekten destekliyorum. Teşekkür ederim. Doç. Dr. Yusuf TEKİN Ben teşekkür ediyorum vakte sadık kaldığınız için. Nur Hanımın söylediklerini de teyit edecek nitelikte, kısa bir anekdot aktarmak istiyorum. Beş altı yıl önce Kıbrıs Rum kesiminde bir akademik sempozyum için bulunmaktaydık. Karşılıklı olarak Kuzey ve Güney arasında yoğun bir alışveriş yapıldığını gördük. Orada bir restoran işletmecisine sorduk: Nasıl bu kadar yakın alışveriş yapıyorsunuz, neden şimdiye kadar yoktu? Söyledikleri şey şu idi: Aslında iki kardeş toplumuz, fakat siyasetçiler ve siyasetçilerimizin yönlendirdiği milliyetçi bir dil kullanan medya yüzünden birbirimize düşman olmuştuk. Bu ortadan kalktığında yeniden bu dostluk tesis edilecektir, demişti. Şimdi Nur Hanımın sunuşu ile birlikte bu anekdotu da hatırlatma gereği hissettim. İkinci konuşmacımız Yunanistan’dan Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Üyesi Nikos Megrelis. Sayın Megrelis süreniz 15 dakikadır. Buyurun. Nıkos K. MEGRELIS Sayın Başkan sözü bana verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Her şeyden önce nazik davetleri ve sıcak misafirperverlikleri için organizatörlere minnetimi ifade etmek isterim. Özellikle yurtdışından haber verirken, gazetecilerin izlemesi gereken bazı prensipleri tartışmaya açmak istiyorum. Yakın zamanda ben, Irak’ta öldürülen gazeteciler hakkındaki bir savaş belgeselini bitirdim. Ben Irak savaşında da bulunup görev yaptım. Ama her zaman savaşanlardan farklı olduğumu anlamak ve doğru habercilik yapmak için kendi kendime ‘Ben onlardan biri değilim, ben onlardan biri değilim.’ diye tekrarlayıp durdum. Sizin rolünüz onlarınkinden farklı. Onlar orada savaşmak için varlar. Siz ise savaş hakkında konuşmak için oradasınız. Bizim durumunuzda ise onlardan biri hükûmet ve hükûmetin sözcüleri. Ne demek istediğimi kısa bir hikayeyle anlatmama izin verin. Yaklaşık bir yıl önce Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ile o dönemki Yunanistan Başbakanı Sayın Karamanlis arasında bir toplantı düzenlenecekti. Toplantı cumartesi günü Atina’da olacaktı. İki lider arasındaki toplantıyı üç ayrı saygın pazar gazetesi birbirine benzer şekilde haberleştirmişti. Bütün bu haberlerin ulaştığı sonuç benzerdi, yani, toplantıdaki durum iyi değildi. İki liderin toplantıyı şüpheli yaklaşımla FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 Doç. Dr. Yusuf TEKİN I have been to Cyprus for an academic symposium five or six years ago. We saw an intensive exchange between the North and the South. We asked a restaurant manager about how they are able to do this. He said ‘’we are actually brothers but politicians and the media with a nationalist tone made us enemies. When that goes away, then we will be friends again’’. I had to remind you this. Our second guest is Nikos Megrelis from Greece, a member of Association of International Journalists. Nikos K. MEGRELIS Thank you very much Mr. President for giving me the floor. Let me first of all extend my appreciation to the organizers for their kind invitation and warm hospitality. I would like to put to the discussion some principles that the journalists will follow when they are reporting on foreign issues. I recently completed the documentary film about the journalists killed in Iraq. I’ve been in Iraq war and performed a duty. However, I always said to myself to make sure and to do reporting the way it should be done that I was not one of them. Your role is different from that of soldiers. They are there to fight the war. You are there to talk about the war. In our case, one of them are the government or the spokesmen of the governments. Let me explain to you what I mean by telling you a short story. Almost a year ago, a meeting was scheduled between Turkish Prime Minister Erdoğan and at that time Greek Prime Minister Karamanlis. The meeting was due to take place on Saturday evening in Athens. Three distinguished Sunday newspapers reported the news in similar ways about the meeting of the two leaders. The consequence of all these stories was almost the same. The atmosphere was not good in the meeting. They reported that the two leaders left the meeting very skeptical. It was a story of full details and information about a meeting that never took place. Because Mr. Erdoğan had to cancel his trip. So it is more than clear in this case that the journalists wrote a story that was given prior to the scheduled meeting from government sources. And it is also obvious that the editors and owners of the newspapers reported the story knowing very well all the details and information that had nothing to do with reality. Some to come to journalist’s role and to make it simple, the journalists must not be the loudspeakers of the governments. Of course, the news of the meeting that never took place had minor effects on the relations between the two countries but it was a major blow for the credibility of some Greek media organizations. When I am saying these now, we laugh. But it was not the case in Kardak incident in 1996. Some media organs provoked the issue in Kardak crisis. This brought the two countries almost / 45 46 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 terk ettiklerini yazıyorlardı. Aslında bu yapılmamış bir toplantı hakkında tüm detay ve bilgiyi içeren bir hikayeydi. Çünkü Sayın Erdoğan gezisini iptal etmek zorunda kalmıştı. Bu durumda gazetecilerin, hükûmet kaynaklarınca planlanan toplantı öncesinde haberi yazdığı çok açıktı. Gazetelerin editörleri ve sahiplerinin gerçekle ilişkisi olmayan tüm detay ve bilgiyi bilerek yazdıkları da ortadaydı. Gazeteciler, hükûmetlerin sözcüleri değildir. Hiçbir zaman olmamış toplantıyla ilgili haberlerin iki ülke arasındaki ilişkileri üzerindeki etkisi küçüktü, ancak bu bazı Yunan medya kuruluşlarının güvenilirliğine büyük bir darbe vurdu. Ben şimdi bunları anlatırken, bizler gülüyoruz. Ancak 1996 yılındaki Kardak olayında durum farklıydı. Kardak’ta iki ülke neredeyse savaşın eşiğine geldi. Her iki ülkede de gazeteciler olayı provoke etti. Kanaatimce, her iki ülkenin medyası açısından bu olay bir utançtır. Gazetecilerin, nefretin, tahammülsüzlüğün artırılmasına karşı olması gerekir. Gazeteciler, insanlara saygıyı desteklemelidir. Dini, dili, rengi, ırkı veya etnik kimliği ne olursa olsun insan haklarına saygıyı teşvik etmelidir. Gazetecilerin karşılıklı anlayışı, diyalogu ve dostluğu desteklemesi gerekir. Ben gazetecilik açısından üç prensibin altını çizmek istiyorum: Birincisi; gazeteci propagandaya karşıdır, çünkü propaganda ve gazetecilik bağdaşmaz. Gazeteciler bilgi kaynaklarına erişim ve fikir özgürlüğü için mücadele etmelidirler. Gazeteciler, nereden gelirse gelsin, ister rejimler ister intihar bombacıları yaratmış olsun terörizme karşı çıkmalı ve kamuoyunun hoşgörüsüne sözcülük etmelidirler. Her zaman barışı desteklemelidirler, savaşı değil. Bunların faydalı düşünceler olduğunu söyleyebilirsiniz. Haklı olabilirsiniz, ama şunu eklemem izin verin: Bazen gerçekte durum zordur. Biz gazeteciliği seçeriz, çünkü kolayı sevmeyiz. Zorluklar çekici gelir bize. Her şeyin ötesinde, bizler daha iyi bir yaşam hayalini paylaşıyoruz. İlginiz için çok teşekkür ederim. Georgı MILKOV Sevgili arkadaşlar, bir gazeteci olarak 2003-2004 yıllarında Irak’a, daha öncesinde de, 2001’de Afganistan’a muhabir gönderdim. Konuşmamı Balkanlar’da çatışma yönetimi sürecinde medyanın inkâr edilemez rolüne ayırmak istiyorum. Balkanlar’ın, “Avrupa’nın Barut Fıçısı” diye adlandırılması, sayısız savaşa sahne olmasındadır. Eskiden Yugoslavya diye bilinen bölge ne yazık ki bu adın hakkını vermiştir. 1912 ve 1913 yıllarındaki I. ve II. Balkan Savaşları’yla başlayıp devam eden çalkantı yüzünden bölgenin adı hep, 100 yıl, hatta daha da geriye giden dini ve ırkçı düşmanlıklar, istikrarsız hükûmetlerle birlikte anılmıştır. Etnik gerilime giden tehlikeli tırmanışı hatırladığım kadarıyla, bu büyüleyici bölgedeki rahatsız edici imajı değiştirmek için orada olacaktım. Bir Bulgar olarak, bireysel kimliğe saygı ve dini hoşgörü atmosferi içinde yetiştirildim. O eşsiz kültürel çeşitlilik, inançlar arası işbirliğinin teşvik edilmesini gerektirmiştir. Toplumsal çoğulculuk bağlamında, farklı dinler ve farklı kültürel geleneklerden gençler, yıkıcı milli önyargılar, grup kayırmacılığı ve aidiyet sınırlarının dışına çıkmaya özendirilmişlerdir. Bu sağlam risk yönetimi politikası, Bulgaristan’ın etnik grupları arasında barışa önemli katkılar sağlamakla kalmayıp çok-kültürlü komşularımız için de demokrasinin ve etnisi- FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 into the edge of war. The journalists of both countries provoked the events. In my opinion, this is a shame for the media of both countries. The journalists should be against the escalation of hatred and intolerance. The journalists should support the respect for the people. They should encourage the human rights, no matter their race, color, religion, language or ethnicity. The journalists are for promoting mutual understanding, dialogue and friendship. I would like to underline the three principles as regards the journalism. First, the journalists are against propaganda. Because propaganda and journalism are incompatible practices. The journalists should fight for the access to the information sources and the freedom of opinion. The journalists should be against terrorism whether they are produced by the regimes or the suicide bombers and be the spokesmen for the tolerance of the public opinion. They are for peace but not for war. You may say that these are useful thinking. Sometimes, it is difficult when you are on the ground. I may agree with you. But let me add. We choose journalism because we don’t like easy things. We are attracted by the difficulties and above all we do share the dream of a better life. Thank you very much for your attention. Georgı MILKOV Dear friends, as a journalist I’ve sent my media to cover Iraq in 2003-2004 and before that to Afghanistan in 2001. Fortunately, I do not have any skill to cover the military conflicts in our region. I would like to dedicate my speech to the undeniable role of the media in the process of conflict management in Balkan region. The Powder Keg of Europe is how Balkans is referred as an area of hosting numerous wars. Unfortunately, it has lived up to that name specifically in the area formerly known as Yugoslavia. Due to this continous state of upheaval starting with the 1st and 2nd Balkan Wars in 1912 and 1913, the Balkan region has always been associated with unstable governments, racial and religious animosities going back 100 years or more. As much as I recognize the dangerous escalation potential driving the ethnic tension, I would still be there to challenge briefly drafted and disturbing image of this fascinating region. As a Bulgarian, I have been brought up in a religious atmosphere of tolerance and respect for the individual identity. The unique and cultural diversity has required the promotion of interfaith dialogue and cooperation. In this context of social pluralism, young people from different religions and cultural traditions have been encouraged to go beyond the boundaries of destructive national prejudices, group favoritism and self-stereotyping. This sound policy of risk management has proven an important contribution to the Bulgaria’s inter-ethnic peace and could as well provide a successful strategy for our multi-cul- / 47 48 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 teler arası dengenin yolunu açacak başarılı bir strateji de olabilir. Ütopik geliyor, değil mi? Hiç de değil. Mesele, iyi niyet ve çok çalışma, ortak çaba ve yapıcı şekilde tecrübe alışverişi meselesidir. Son yıllarda olayların bu şekilde gelişmesinde hepimizin payı var. Bir gazeteci olarak, öncelikle Balkanlar’daki etnik çatışmalara yer veren medyanın büyük sorumluluğunu vurgulamak durumundayım. Elbette savaş meydanlarında canlarını tehlikeye atan, eskiden gelen basın özgürlüğü koşullarında korkunç bulgularıyla savaş suçlarını ifşa eden meslektaşlarımla kendimi bir tutamam. Dahası, Sırp saldırılarını sonlandıran NATO bombardımanının tetikleyicisi de, 1990’lı yılların sonlarında evlerinden sürülen binlerce Kosovalı Arnavut’un ekranlara yansıyan görüntüleri olmuştur. Şu da var ki, 1990’lı yıllarda Balkan savaşlarına ilişkin haberler bir yandan çatışmaları artıran bir etkide bulunurken bir yandan da kimi durumlarda işlenen savaş suçlarını görmemizi sağlayabilmiştir. Etik dışı ikna ve manipülasyon tekniklerinin kullanılmasına ek olarak 1992-1995 Bosna Savaşı yıllarında yerel medya, çok-etnik yapılı gruplara yakın geçmişlerini hatırlatmak yerine, 1990’lı yıllarda Balkanlar’da meydana gelen mezalime ortam hazırlayarak etnisiteler arası korku ve nefreti beslemeye odaklanmıştır. Medya kötü giden her şey için başkalarını suçlamayı ve sorumluluklarımızı inkâr etmeyi kabul edilebilir kılan bir ortam yaratarak inkârı teşvik etmiştir. Balkan savaşlarındaki mezalimin soruşturulması sürecinin peşi sıra provokatif malzemeye ihtiyaç duyan yerel pazarlar, savaş suçları ve yerel mahkemelerdeki duruşmalara ilişkin haberler yoluyla düşmanlıkları beslemeye devam etmiş ve uzlaşma sürecini desteklemek için ele geçen altın fırsatı kaçırmışlardır. Oysa bu haberler, tarafsız ve önyargısız olsaydı, insanların geçmişle uzlaşmasına yardım etmeye ve daha ileri gitmeye yönelik önemli bir rol oynayacaktı. Fakat bu tür haberler zaten kırılgan durumlarda sadece etnik gerilimi arttırmaya ve güvensizliği beslemeye yaradı. Bu tür aşırı ve sorumsuz medya haberlerinin korkutucu sonuçlarıyla birlikte, etnisiteler arası istikrar uğruna bireysel gazetecilere kendi doyumsuz arzularından vazgeçmelerini gerektiren bilinçli bir şekilde kendini dizginleme prensibini göz önüne almalarını şiddetle tavsiye etmek isterim. Burada ilk adım, etnik gerilimin kötüye kullanılmasını boykot etmek ve yerine çok-kültürlü çeşitlilik dinamiklerinden doğan problemlerle başa çıkabilmek için etkin ve ılımlı bir yaklaşımı başlatmak olmalıdır. Sanırım buradakilerin çoğu, seçim öncesinde hükûmet yanlısı bir gazeteci ile bir Hollywood yönetmeninin, sırf başkanın seks skandalını örtbas edeceğiz diye bir savaş uydurmak üzere güçlerini birleştirdiği Barry Levinson imzalı Wag the Dog (Başkanın Adamları) filmini hatırlayacaktır. Kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek için danışmanları, Balkanlar’da uydurma bir askeri kriz yaratırlar. Hollywood yönetmeninin destansı savaş görüntüleri temin etmesi gerekir. Arnavut hükûmeti aslında ülkelerinin savaşta olmadığı gerekçesiyle olayı protesto ettiğindeyse, Başkanın yardımcıları krizin yönünü değiştirecek bir Amerikan diplomasisi izlerler. 1997 yılı yapımı bu trajik komedinin, Başkan Clinton’un seks skandalının iki yıl öncesine rastlaması ise can sıkıcıdır. Neyse ki, Clinton Balkanlar’da bir savaş uydurmaya gerek duymadı. Fakat şu soruyu sormak istiyorum. Neden Arnavutluk? Belki de bu Yarımadanın lanetidir. Balkanlar hâlâ etnik FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 tural neighbors paving their own path to democracy and inter-ethnic stability. Sounds utopic, does not it? Not necessarily. It is all matter of a good faith and hard work, joint effort and exchanging of experiences in a constructive manner. We have all our fair share in the way things have developed in the recent years. As a journalist, it beholds me to address in the first place the major responsibility held by the media providing coverage of ethnic conflicts in the Balkans. I could never afford myself to be in the merits of my fellow colleagues who risk their lives and remain on the battlefield and whose shocking discoveries under the conditions of long-standing media freedom provide substantial evidence revealing horrendous war crimes. Not to mention the TV footage of thousands of Kosovo-Albanians expelled from their homes in the late 1990s which to a large extent triggered the NATO bombings which ended the Serbian attacks. Nevertheless, we could not possibly ignore the fact that reporting in the Balkan wars in the 1990s has undoubtedly contributed to the escalation of the conflict and in some cases may have to those war crimes. In addition to the implementation of unethical techniques of persuasion and manipulation, the coverage of the local media during Bosnia’s 1992-1995 war was designed to foster inter-ethnic fear and hatred setting the stage for the atrocities that took place in the Balkans in the 1990s instead of hepling multi-ethnic groups to faze their recent past. The media encouraged a denial creating an atmosphere in which it was rather acceptable to take blame the other for everything that went bad and the denials of our responsibility. Starving for provocative material in the period after the investigation of the atrocities in the Balkan wars, the local outlets continued to fuel hostilities through reporting on war crimes, trials in the local courts and missed a golden opportunity to promote the reconciliation process. Had this reporting were objective and unbiased, it would have played a crucial role in helping people to come to terms with the past and start moving forward. However, in most cases such reports merely fuel ethnic tension and foster insecurity in already fragile states. Having portrayed the frightening consequences of such excessive and responsible media coverage, I would strongly recommend to considerate the principle of conscious self-restrain requiring the individual journalists to forgo his insatiable craving for sensation for the sake of inter-ethnic stability. First step here should be to boycott these predatory exploitation of ethnic tension and start promoting a moderate and efficient approach of coping with the problems evolving from the dynamics of the multicultural diversity instead. I guess most of the conference attendees remember Barry Levinson’s remarkable movie Wag the Dog where before elections a spin doctor and a Hollywood film producer joined efforts to fabricate a war in order to cover up a presedential sex scandal. In order to distract the public attention, his advisors created a fictitiuous military crisis in the Balkans and here a Hollywood producer to provide the necessary heroic footage of war. When Albanian government protests that their country is not in fact at war, the aides of the president as a three of American diplomacy that has averted the crisis and in order to keep the affair in the public’s mind. / 49 50 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 çatışmalar ve hoşgörüsüzlük konulu bir senaryo için en uygun manzarayı sunuyor gibi gözükmekte. Konuşmamı tamamlamadan önce bir şeyin altını çizmeme izin verin. Bu imajı değiştirmek bizim elimizde ve Balkanlar’da etnik hoşgörüsüzlüğü de ulusal önyargıları da kaldırmak medyanın başlıca sorumluluğudur. Balkanlar’ı, çok-etnisiteli ve etnisitelerin bir arada yaşamaya kabil bir toplum modeli olarak yeniden tanımlamak bizim elimizde. Çok teşekkürler. Gabrıela BOGDAN Bugün burada, “Demokratik Barış ve Medya” konusunda bana konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Şundan eminim ki, bu konu sadece Balkan ülkeleri medya kuruluşlarından saygın meslektaşlarımca temsil edilen ülkeleri değil, tüm demokrasileri ilgilendirmektedir. Öncelikle, demokratik barış neyi ifade eder, diye sormak lâzım. Demokratik barış teorisi, 200 yıldan daha eskidir ve kökleri, Immanuel Kant’ın makalelerine kadar gider. “Ebedi Barış” makalesi, 1795 yılında Kant tarafından kaleme alınmıştır. Ünlü filozof, insanların büyük bir çoğunluğunun kendilerini savunmak dışından başka hiçbir sebeple savaştan yana oy kullanmayacaklarını söylemiştir. Kant’a göre, demokrasinin kendisi barışın bir koşuluydu, çünkü vatandaşlarının güvencesi altındaydı. 1990’lı yılların başında demokratik barış fikri, Michael Doyle’ın makalelerinde bilimsel olarak geliştirilmiştir. Doyle şöyle der: “Liberal demokratik devletler aralarında barışçı ilişkiler sürdürmeyi başarabilmişlerdir.” Çağımızda pek çok uzman ve çatışma bölgelerindeki demokrasi eylemcileri her fırsatta, demokratik barış teorisinin, genellikle pratikle çelişiyorsa da, kalıcı barışı inşa etme veya hiç değilse şiddetin patlak vermesini önleme çabalarına hizmet edecek bir araç olduğunu öne sürmektedirler. Demokrasiyi inşa etmek, barışın temellerini atmak demektir. Kalıcı barış olmadan kalıcı demokrasiden söz edilemez. Demokrasiler büyük çoğunlukla barışçıl özelliklerle tanımlanır. Demokrasiler, çatışmaları ve uzlaşmazlıkları çözmek için savaştan ziyade gerilimleri ve yanlış anlamaları kaldırmaya dönük diplomasi, müzakere ve diyalog gibi araçlara başvurmaya meyillidirler. Bu şartlar altında, toplumda ancak özgür medya ile mümkün olan şeffaflıkla yeterli düzeyde demokratik ittifak yaratılabileceği kesindir. Bu yüzden de özgür medya, demokratik barış kültürü ve hukukun üstünlüğü birbirinden ayrılamaz. Bu teoriyi kabul edersek, bu bağlamda medyanın rolü nedir? Bence, “Demokrasinin Bekçisi” olarak medyanın, toplumlarda nefreti bertaraf etmek ve insanlara barışın erdemlerini öğretmek gibi büyük bir görevi vardır. Son derece hassas bir bölge olan Balkanlar’da çok-etnisiteli nüfuslar bulunmaktadır. Elektronik, yazılı, görsel veya işitsel medya gibi güvenilir kuruluşlar demokratikleşme sürecinin düzgün işlemesine yardımcı olabilir. Bizler facebook çağında yaşıyoruz. Sosyal medyanın büyük etkisi insanlarda farkındalığı artırıyor ve özgürlük, ifade özgürlüğü gibi temel değerleri paylaşmak FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 We would like to see an environment where the social pluralism is adopted and all these destructive hostilities are put aside. We, as journalists, should objectively report the news of ethnic conflicts as a basic responsibility of ours. Because the journalists were also among those who were expelled from their homes and subjected to torture in Kosovo and other areas. We have to stand by the peace against any kind of war. Journalists had to be objective to report the news about Bosnia. All the reporters unfortunately did not act loyal to these principles. They made news exacerberating the ethnic tension and paved the way for tragic consequences. Thank you for your attention. Thank you very much. Gabrıela BOGDAN I would like to thank you for giving the opportunity to address you today on the issue of “Democratic Peace and Media”. I have no doubt that this issue does not concern the countries represented by my distinguished colleagues not only from the Balkan countries but also all democracies. First of all, I believe that the question of what is the democratic peace about should be raised. Democratic peace theory is more than 200 years old. It dates back to the articles of Immanuel Kant. The “Perpetual Peace” article was written by Kant in 1795. The famous philosopher said that majority of the people would never vote to go for war unless in self-defense. According to Kant, democracy itself was a condition of peace, because it was under the guarantee of its citizens. At the beginning of the 1990s, the democratic peace idea was scientifically developed in the articles of Michael Doyle. Doyle says: “Liberal democratic states managed to maintain peaceful relations among themselves.” Even though many experts and democracy activists in the conflict regions allege on all occasions that democratic peace theory is generally in contradiction with the practice, it is a means to build the lasting peace or at least to serve for the efforts to prevent the occurrence of violence. Building democracy means laying the foundation for peace. There is no lasting democracy without lasting peace. Democracies are mostly defined with peaceful characteristics. Democracies are inclined to apply to the means such as diplomacy, negotiations and dialogue in order to remove the misunderstandings and tensions rather than war and to resolve the conflicts and disagreements. Under these conditions, it is certain that democratic alliance could be created at the sufficient level through transparency which is only possible in the society only with the free media. That’s why the free media cannot be separated from the democratic peace culture and the rule of law. / 51 52 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 ve savunmak için bir araya gelmeye sevk ediyor. Geçmiş yıllar bize, Balkanlar’da etnisiteler arası barışın gayet de ulaşılabilir bir hedef ve ufuk olduğunu göstermiştir. Bazen tarih boyunca bir ütopya gibi gözükse de, bölgenin yeni gelişen demokrasileri, salt ulusal çatışmalara değil komşu ülkelerle gerilimlere de yol açan aşırı milliyetçileri utandırmışlardır. Eski Yugoslavya’da Komünizmin devrilmesinden sonra demokrasiye geçiş döneminde, Sırbistan’ın Slobodan Miloseviç’i ve Hırvatistan’ın Franjo Tudjman’ı gibi milliyetçi liderlerce propagandası yapılan etnik hatları yarıp geçen kanlı bir deneyim yaşanmıştır. Balkanlar’da etnisiteler arasında barışa ne hizmet edebilir? Cevap çok basit: Özgürlük ve ifade özgürlüğü! Balkanlarda barış kültürü, etnik hoşgörü ve istikrarı inşa etme, destekleme ve zenginleştirmede anahtar faktörlerdir bu ikisi. Genel olarak özgürlük, bir temel insan hakkı ve kaliteli bir yaşam statüsüdür, her şeyden önce hoşgörüye dayanır. İfade özgürlüğü, barışçı ortamı inşa etmenin bir yolu, toplumsal düzeyde sağlıklı siyasi ve kültürel değerleri kazanmanın bir yöntemi, farklı düşünceleri konuşup hazmetme yeteneği, yani bir hoşgörülü olma yordamıdır. Etnisiteler arası barış neyin ifadesidir? Farklılıklara ve çeşitliliğe tahammül etme, çok-kültürlü dünyada farklılıklar ile çeşitliliğin iletişim yoluyla daha iyi muhafaza edilebildiğini öğrenmenin. Bu hedefe nasıl erişilebilir? Öncelikle, çeşitli etnik ve kültürel kökenden insanların barış içinde bir arada yaşamalarının azami faydalarını anlatarak; ikincisi, ifade özgürlüğü ve diğer temel hakları sağlayarak; sonuncusu da, uluslararası toplumun barışçı ortamın yeniden tesisi adına yapıp ettiklerinin propagandasını yaparak. Komşu ülkelerin medyası, demokratik barışı güçlendirmek için ne yapmalıdır? Medya, tarafsızlığın ve nesnelliğin yeterli olmadığını, hatta bazen böyle davranmakla demokratik barışa zarar verilebileceğini akılda tutarak kamuoyunu doğru şekilde bilgilendirmelidir. Bilakis medya, kalıcı ve güçlü demokratik kurumların inşası için gereken değerleri, tutumları ve arzuları açıkça teşvik etmeli ve kendi çıkarlarının peşinde çatışmayı veya şiddet kullanmayı tercih edenlere karşı savaşmalıdır. Demokratik barış tarafsızlık demek değildir; kötüye karşı iyinin güçlerinden yana tavır alır; çözüm diye savaşı savunanları yok etme ihtiyacına ve demokratik güçlerin yüce erdemine vurgu yapar. Demokratik barış ortamı, medyanın, kendilerini tanıtma ve seslerini duyurma imkânı talep eden tüm etnik veya kültürel gruplar için önemli bir platform olduğu, bir açık iletişim toplumudur. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda Romanya’da etnik bir azınlığın temsilcileri olarak Macarlar, iletişimin egemen olduğu, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşamanın temel değerler kabul edildiği demokratik bir toplumun inşasında aktif rol oynamışlardır. Balkanlar’da hoşgörü ve demokratik barış deyince, Romanya’nın güneydoğusunda yer alan memleketim Dobroca’yı örnek vermeden edemeyeceğim: Dobraca, Balkanlar’ın minyatürü gibi düşünülebilir. Zira, yüzlerce yıldır gerilim ve anlaşmazlıktan uzak, barış içinde bir arada yaşayabilen topluluklar ve farklı etnisitelerden oluşma zengin mozaiği buna delildir. Dobroca’da yaşayan Yunan, Türk, Makedon, Tatar, Rus, Lipovan ve Uk- FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 If we accept this theory, what is the role of media in this regard? In my opinion, the media as the “Watch Dog of Democracy” have a tremendous duty to defuse hatred in their own societies. In the Balkans, a highly sensible region, there are multi-ethnic populations. Reliable institutions such as electronic, printed, audio-visual media can help the democratization process to properly function. We are living in the era of facebook. The great affect of the social media increases the awareness of the people and encourages coming together to share and defend the basic values such as freedom and the freedom of expression. Past years showed us that peace is a reachable target and horizon that can also be attained among the ethnicities in the Balkans. Even though it seems like a utopia throughout history, newly developing democracies in the region embarrassed the ultra-nationalists who not only caused national conflicts but also tensions with the neighboring countries. During the transition period to democracy following the collapse of Communism in the former Yugoslavia, there was a bloody experience which broke through the ethnic lines, the propaganda of which was made by the nationalist leaders such as Serbia’s Slobodan Milosevic and Croatia’s Franjo Tudjman. What can help interethnic peace in the Balkans? The answer is very simple: Freedom and freedom of expression! These two are the key factors in building, upholding and enhancing a culture of peace, ethnic tolerance and stability in the Balkans. Freedom in general is a fundamental human right and a qualitative status of living. Before anything else, it depends on tolerance. Freedom of expression is a way of constructing a peaceful atmosphere, and a method of achieving a healthy political and cultural moral at the level of society and by that, a way of being tolerant, which means speaking about, and accepting different opinions. This is what interethnic peace is about: living with the difference and diversity and learning that difference and diversity in the multicultural world are better safeguarded by communication. How can this target be reached? Firstly by telling the maximum benefits of various ethnic and cultural origin-people’s living together in peace; secondly providing the freedom of expression and other fundamental rights and lastly propagating about those made by the international society for re-building the peaceful atmosphere. What should the media of the neighboring countries do in order to strengthen the democratic peace? Media should properly inform the public keeping in mind that being impartial or objective is not enough and that, sometime, such an attitude could actually turn out to be harmful for democratic peace. On the contrary, the media should openly promote those values, attitudes and urges needed for building robust and lasting democratic institutions and fighting against those dedicated to conflict or to using violence in the pursuit of their egoistic interests. Democratic peace does not mean neutrality, but a biased attitude towards the forces of good against the evil, stressing the high moral value of democratic forces and the need to annihilate those supporting the solution of war. Democratic peace atmosphere is an open communication society, where media are an important platform of expression for all ethnic or cultural groups whose special / 53 54 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 raynalı hiçbir zaman birbiriyle kavga etmemiştir. Aksine, çeşitlilikle barışık halde yüzlerce yıl bir arada yaşıyorlar. Çeşitlilikle gelen birlik! İnanıyorum ki, basının da yardımı ve büyük gücü sayesinde barış ve dostluğun egemen olabileceği Balkanlar’da da bu başarılabilecektir. İlginize çok teşekkür ederim. Doç. Dr. Yusuf TEKİN Gabriela Bogdan’a teşekkür ediyoruz. Kısa birkaç soru alabilecek kadar vaktimiz var, zannediyorum. Sorusu olan var mı? Eğer yok ise, şöyle toparlayıcı bir iki cümle ile oturumu kapatmak istiyorum. Ortaya çıkan şu ki, 21. yüzyıl bir demokrasi ve barış çağı. Ülkeler, hem kendi içlerinde hem de dışarıda bu barışı tesis edecek politikalar üretmek durumundalar. İçeride, özellikle iç politikada, farklılıkları bir sorun olarak gören 19. yüzyıldan kalma algıdan bir paradigma değişikliği ile vazgeçip farklılıkları bir zenginlik kaynağı olarak görüp barış içinde yaşamayı savunan politikaların geliştirilmesi bir zorunluluk gibi gözüküyor. Böyle bir paradigma değişikliği zorunlu. Dışarıda da, özellikle medyanın, resmi ideolojiyi, devlet politikalarını savunan bir dil kullanmak yerine, barışı ve demokrasiyi savunan bir dil kullanması, bu yüzyılın demokratik temel değerleri olan demokratik barış sürecini geliştirecektir. Oturumda konuşmacı katkı sağlayan arkadaşlara teşekkür ediyorum. Dinleyici arkadaşlara ve herkese teşekkür ediyorum. Oturumumuz burada bitmiştir. FIRST DAY FIRST SESSION PART 1 needs of self-presentation should be met and listened to. For instance, it is the case in Romania, where representatives of an ethnic minority, the Hungarian one, have been in the past years an active force in shaping a democratic society where tolerance and peaceful coexistence are fundamental values and where communication prevails. Speaking about democratic peace and media’s role in promoting tolerance in the Balkans, I could not stop myself giving the example of my native province, Dobrogea (lying in the South-Eastern part of Romania), which, at a smaller scale, of course, can be considered a miniature replica of the Balkan region. The comparison stands just from the point of view of the rich mosaic of ethnically diverse groups and populations living there, that have peacefully co-existed for centuries without any conflicts or tensions. There are Greeks, there are Turks, there are Macedonians, there are Tatars, there are Russians, there are Lipovans, there are Ukrainians, there are Bulgarians, there are Italians living in Dobrogea, but they never quarreled, they never fought with each other. On the contrary – embracing diversity, they have lived united together for centuries. Unity through diversity! I have no doubts that this can happen in the Balkans, too where peace and friendship can prevail with the help of press and it’s huge power. Thank you very much for your attention. Assoc. Prof. Yusuf TEKİN Thank you very much. I will do my best. The media is of importance in terms of democratic peace. Because the media is the gatekeeper of the democracy. The media will encourage the democratization and its role on social public is quite important. The peace is possible in the Balkans in near future. The ultranationalist approach was also a factor in this. There were ethnic cleansings in these areas after the division of former Yugoslavia. A peaceful environment is possible only with a cultural structure. Living with differences and diversities can be achieved only by communication. The media should put emphasis on the integrity and solidarity of the people. The media should be closed to the fighting approaches. Sustaining a democratic peace in the region would be possible only by the contributions of the regional media and their objective reportings. The media should have a peaceful reporting manner and courage. It should always support what’s good against what’s bad. It should be the spokesman for the all ethnic groups. These people have been living here for hundred years. This should be a model to the others as well. The basis of the brotherhood in the Balkans can be real if we learn to live together in harmony. That is why, the media should not report the news with a tone of warmonger. The media shoud be objective, impartial and promote the values that will pave the way for the peace. Thank you very much for your attention. / 55 Bölüm 2 Part 2 Dekomratikleşme Süreci Çok Kültürlülük ve Medya Democratızatıon Process Multıculturalısm and The Medıa Oturum Başkanı / Moderator Hilmi BENGİ Anadolu Ajansı Genel Müdürü General Director of the Anatolian Agency Katılımcılar / Panelists Erdal ÖZYAĞCILAR Sinema Sanatçısı / Türkiye Actor, Turkey Luka BRAILO Novi List Gazetesi / Hırvatistan Journalist, Daily Novi List, Croatia Srdjan KUSOVAC Pobjeda Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni/Karadağ Chief Editor, Daily Pobjeda, Montenegro 58 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Hilmi BENGİ Oturumun birinci bölümünde medya konusuna değinildi. Daha çok medyanın barışa katkısı üzerinde duruldu. Bu oturumda ise ağırlıklı olarak kültürlerin barışa, demokrasiye katkısı ve Balkanlar’da demokratikleşme sürecinde çok-kültürlülüğün payı üzerinde durmaya çalışacağız. İzniniz olursa, girişte ben birkaç şey ifade etmek istiyorum. Sayın Başbakan Yardımcımızın sunumlarında belirttiği gibi medyanın kullandığı dil çok önemlidir. Nur Hanım da, Kardak krizi sırasında medyanın rolü ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. O süreci biz de somut olarak yaşadık. Balkanlar’da medya konusunda atılmış somut bir adım var: Balkan Ülkeleri Haber Ajansları Birliği. Bu birliğin kurucularındanım. Anadolu Ajansı (AA) olarak biz de bu birliğin kuruluşunda yer aldık. Balkan Haber Ajansları Birliği (BHAB), Balkanların demokratikleşme süreçlerinde çok önemli bir görev üstlenmiştir. Kardak krizi sırasında eski BHAB Sekreteri Kouzinopoulos’un ifade ettiği önemli bir husus var: “Yunanistan ile Türkiye’nin haber servisleri ANA ve AA’nın sorumlu bir habercilik takip etmesiyle kriz büyümeden aşılabildi.” Ben de bu görüşü paylaşıyorum. ANA’nın değerli koordinatörü de aramızda bulunuyor; kendisi de bana katılacaktır. Değerli konuklar, Balkanlar için önemli bir mekân olan Bursa’da Balkanlar’la ilgili konuları tartışırken çok-kültürlülük konusu önem arz ediyor. Son zamanlarda özellikle sinema sektörü ve dizi piyasasına çok-kültürlülüğün önemli bir katkı sağlandığını düşünüyorum. 10 Kasım 2010’da Makedonya’da bir toplantı düzenlenmişti. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürümüzün de katıldığı o toplantı vesilesiyle Üsküp’te bulunduğumuz dönemde televizyonları açtığımız zaman her kanalda bir Türk dizisi ile karşılaştık. Burada hemen yanımda değerli sinema sanatçısı Sayın Erdal Özyağcılar var; kendileriyle birlikte Sisam ziyaretimiz olmuştu. Yabancı Damat dizisinin baklavacı kahramanı Sayın Özyağcılar’ı orada Yunan halkının nasıl bağırlarına bastıklarını bizzat ben müşahede ettim. Çok- kültürlülükte medya kadar değerli sinema sanatçılarının da çok önemli katkıları var. “Elveda Rumeli” dizisinde Sayın Özyağcılar çok önemli bir rol üstlendi ve sadece Makedonya’ya Türkiye’yi taşımakla kalmadı, aynı zamanda o coğrafyaya Türkiye’yi götürdü. Ben fazla uzatmadan sözü Sayın Özyağcılar’a bırakmak istiyorum. Deneyimlerini ve gözlemlerini anlatmasını kendilerinden istirham ediyorum. FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 Hilmi BENGİ We talked about media in the first session. We touched upon the contribution of the media to the peace. In this session, we are going to mainly talk about the contribution of cultures to the peace and democracy, and the share of multiculturalism in the process of democratiziation in the Balkans. As our Deputy Prime Minister pointed out in his opening speech, the language used by the media is of major importance. There were some evaluations about the role of the media during the Imia/Kardak crisis. We concretely experienced that process as well. There are some concrete steps taken about media and one of them is the “Association of Balkan News Agencies”. I am one of the founders of the Association. We, as Anatolian Agency, are one of the founders of this association. The Association of Balkan News Agencies undertook a major mission in democratization process of the Balkans. There is a significant word of the former secretary of the association, Mr. Kouzinopoulos about the Imia-Kardak crisis. Both ANA Agency of Greece and Anatolia Agency of Turkey did their part as responsible journalism agencies and we achieved to avoid this crisis to climb up thanks to this responsible journalism. Distinguished coordinator of ANA Agency is here with us today and I’m sure he is going to share my view in this. Distinguished Guests, Multiculturalism is of major importance in discussing the topics about Balkans in Bursa which is a prominent place for Balkans. I believe that movie sector and show business substantially contributes to multiculturalism particularly in recent years. A meeting was held in Macedonia on November 10. During our visit to Skopje for this meeting to which our Director-General of Press and Information participated as well, it was all Turkish tv series on the televisions whenever we turned on tv. Distinguished Actor Erdal Özyağcılar is here with us today. We visited Samos with him. I personally witnessed how Mr. Özyağcılar, the famous baklava master in the tv series of Yabancı Damat, was embraced by the Greek people out there. Our distinguished artists as well as the media substantially contribute to multiculturalism. Mr. Özyağcılar has undertaken a major role in the series called Elveda Rumeli and he did not only carry Turkey to Macedonia but also took Macedonia to Turkey as well. Before concluding my words, I would like to give the floor to Mr. Özyağcılar. I would like to ask him to tell about his experiences and observations. / 59 60 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Erdal ÖZYAĞCILAR Elimde bir metin var ve bunu bir haftadır çalışıyorum. Sayın Başbakan Yardımcımıza da söyledim. Benim için heyecanlandırıcı olan, Balkan Ülkeleri Demokratikleşme Süreci Çok Kültürlülük Medya Forumu. Metni ezberledim, ama arada bir bakacağım. Ana başlıkla başlayayım. Kıymetli misafirler, medya mensupları, bilim insanları, değerli katılımcılar hepiniz hoş geldiniz. Biz tiyatrocular alkışa çok meraklıyızdır, ilk önce alkışları alalım. Benim burada olmamın üç ana sebebi var: Birincisi ben Bursalıyım. Yani ben sizlere hoş geldiniz, diyorum. Doğma büyüme Bursalıyım ve iki yıl evvel Elveda Rumeli dizisiyle Makedonya’ya gittiğimizde iki buçuk yıl boyunca manastırda kaldım. İki buçuk yıllık da Bitolalıyım. Oradaki insanların bize gösterdikleri sıcak tavırlar hala yüreğimdedir. Üçüncüsü de Forum başlığıdır: Balkan Ülkeleri Demokratikleşme Süreci Çok Kültürlülük Medya Forumu. İşimin arasında böyle bir davet alınca koşa koşa geldim. Şu anda set var, yarın da sete gideceğim ama burada olmaktan mutluyum. Balkanlar benim için olduğu kadar ülkemiz insanı için de çok önemli bir bölgedir. Paylaştığımız tarih itibariyle yoğun duygular yaşadığımız, sevinçleri ve üzüntüleri geçmişten geleceğe taşıdığımız bir yerdir. Bursa da geçmişten günümüze konumu itibariyle önemli bir kenttir. Sevgiyle birlikteliğimizi paylaşacağımız misafirlerimizle bu güzel kentin ara sokaklarında dolaştığımızı düşünelim. Aslında ne kadar çok birbirimize benzediğimize, tarihsel dokudaki değerlerin aynılıklar taşıdığına tanık olacaksınız. Ben buna Bitola’da tanık oldum, Bursa’dan hiç farkı yoktu. Sadece görsel anlamda değil, insan dokusu, insan ilişkileri, duyguları, bana sanki Bursa’nın herhangi bir mahallesinde dolaşıyormuşum hissi verdi. Eğer sizler de yeşil Bursa’mızı dolaşırsanız, benim Bitola’da hissettiğim duyguları hissedeceğinize inanıyorum. Şimdi size biraz mesleğimden bahsedeyim. 1966 yılında bu mesleğe atıldım ve kırk beş yıldır faal olarak çalışıyorum. Ben bu topraklardaki halkı yansıtan yapıtlarda yer almayı tercih ediyorum. Avrupa’dan Asya’ya halkların karakterlerini, acılarını, sevinçlerini, geçmişlerini, bugünlerini ve geleceklerini canlandırdım. Onların bir parçası oldum ve onları kendi parçam haline getirdim. Bu benim için büyük bir kazanım ve paha biçilmez bir deneyim oldu. Günümüzde her türlü sanat eserinin duygusal ve düşsel etkileme gücü, toplumlar üzerinde büyük bir belirleyicidir. Bir eylem biçimi olarak sanat, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşimidir. Bu özelliğiyle sanat, toplumsal bir karakter taşır; yaratıcıdır, uzlaştırıcıdır ve evrensel değerleri bulma çabasıdır. Burada sanatı demokratikleşme ve çok-kültürlülük süreçlerine oturttuğumuzda ortaya sanatçılar çıkıyor. İnsanlık tarihinin en eski kıtasının bir ucundan bir ucuna, Troya’dan günümüze Anadolu’yu, Rumeli’yi sahiplenmiş tüm halkların resmini görüyoruz. FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 Erdal ÖZYAĞCILAR I have a text which I have been studying on for a week. This forum, with its sub-text of the Balkan Countries’ Democratization Process and Multiculturalism, really makes me excited. I have memorized this text but I am going to look at it now and then. Distinguished Guests, Press Members, Scientists, Participants, I would like to welcome you all. There are three reasons why I am here today. One of them is that I am originally from Bursa. So, I personally welcome you all. We went to Macedonia two years ago for Elveda Rumeli serial and stayed in Bitola for two and a half years. The warm welcomes of the people over there are still in my heart today. The third reason is that I am really interested in the title of this forum which is called the Balkan Countries’ Democratization Process and Multiculturalism. When I received such an invitation, I did not hesitate to come here today. We are actually shooting the series right now and I am going to get back there tomorrow but I am truly happy to be here today. Balkans is an important region which is not only to me but also to the people of Turkey. It is a region where we share the common joy and grief and carry these to the future. Bursa is also of a major importance in terms of its position from past to present. Let us think for a second that we walk in the side streets of this beautiful city with our guests. You are going to see how much we look like one another and values in historical structures have many things in common. I personally witnessed this in Bitola. There is no difference compared to Bursa. Not only visual images but also people, relationships and sentiments made me feel as if I was in a neighborhood of Bursa. If you take a walk in the streets of Bursa, you will, I believe, feel what I felt in Bitola. Now I would like to talk about my profession. I broke into this profession in 1966 and I have been actively working for 45 years now. I prefer to be in the productions reflecting the people in these lands. I played the character, grief, joy, past, present and future of the people ranging from Europe to Asia. I have become a part of them and I have made them a part of myself. This is a valuable gain and experience to me. The emotional and fictional influence of any kind of art is a major determiner on societies today. The art, as a form of action, is the mutual communication of the people and the nature. It bears a social character in this sense. It is peace-keeper and an effort to find global values. It is the artists coming up when we place the art in the process of democratization and multiculturalism. We see images of all the people, ranging from Troy to Anatolia and Rumelia, embracing these regions in the oldest continent of mankind. Culture is moral and material values created in historical-social development process. It is the sovereignty scale of the people on their natural and social environment. Any- / 61 62 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Kültür ise, tarihsel-toplumsal gelişme sürecinde yaratılan maddi ve manevi değerlerdir. İnsanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösterir. Ne zaman ki evrensel değerleri fiziki sınırlara sahip bölgelere ayırmaya başlamışız, acıları ve sorunları belirli kalıplara sokmuşuz ve kendimize uygun şekillere dönüştürmüşüz, işte o zaman ayrışmayı da hayatımızın bir parçası haline getirmişiz. Bu da insanlığın büyük bir yanılgısı ve ayıbıdır. Anadolu, Rumeli ve Balkanlar şeklinde bir sıralama yapılsa da, yaşadığımız zaman dilimine, günümüz toplumlarına baktığımızda tüm kültürlerin birbirinden fazlasıyla etkilendiğini ve barış içinde yaşamak zorunda olduğunu da kolaylıkla görebiliriz. Bize en uzak kültürlerden başlamak üzere, çok kültürlülüğün gelecekte ortak bir yaşam biçimi, yeni bir demokrasi biçimi olarak yer alacağını söylemek kehanet sayılmaz. Dil, din, ırk, tarih ve coğrafya farklılıklarına dayanan çok-kültürlülük, sınırdaş toplulukların demokratik kültür seviyesini de belirlemektedir. Çok-kültürlülüğü bireysel özgürlükler bazında toplumsal ve siyasal yapının parçası olarak görebilen, kabul edebilen ülkelerin siyasal kimliğini ve özgürlüklerini korumada daha başarılı olduklarına tanık oluyoruz. Sanatçı olarak ben siyasal ve tarihsel açıdan daha fazla konuşamam. Bu başlı başına bir bilim dalıdır. Dilimin döndüğünce bir şeyler söylemeye çalıştım. Ben size üst başlıkta dil, din, ırk, tarih ve coğrafya farklılıklarına dayanan çok-kültürlülükten bahsettim ve çektiğim dizilerden örnek vererek sözlerime devam etmek istiyorum. Yabancı Damat dizisinde baklavacı Kahraman’ı oynadım. Kızıma da Yunan genç Niko âşık oldu. Ben de babayım ve o dizide Niko hayatımızın merkezi haline geldi. Aynı zamanda yüzyılları paylaştığımız insanlarla yarattığımız ortak değerleri de görebilmek ve gösterebilmek mümkün oldu. Mesela İskeçe’de bir tatlı festivaline katıldım. Oraya beni çağıran Yunan tatlıcı beni evine götürdü ve “Ben burada oturuyorum, bunlar kızlarım. Ben de senin gibi kızıyorum, ben de çok bağırıyorum, ben de çok geleneklerime bağlıyım. Benim kızım da senin kızın gibi yapsa ona da bağırırım. Sen bensin.” dedi. Yani İskeçe’de bir tatlıcı, Gaziantep’teki bir tatlıcıyı ortak kültürün getirdiği jestlerden ötürü kendine çok yakın buluyor. Kesişme noktaları burası herhalde. Sonra “Elveda Rumeli” dizisinde sütçü Ramiz rolünü oynadım. Biz orada Balkanlar’ın hatıra defterlerini açtık. Hani vardır ya hatıra defterlerinde küçük fotoğraflar; biz onları açtık ve orada yaşadığı toprakları terk edenleri, Dimitri’yi ve Yorgo’yu, acı da olsa aynı kaderi paylaştıklarına şahit ettik sizleri. Şimdi Karadağlar dizisinde güçlü ve acımasız bir karakter olan Hâlit’i oynuyorum. Orada da bir Malika’yı, bir Eleni’yi görüyoruz. Onun da sevgisinin sıcaklığına, şefkatine muhtaç kalıyoruz. Hüzünlerimiz ortak bir süzgeçten geçerek bugünlere taşınıyor. Dolayısıyla bizim hayatlarımız kavga ve ayrışma üzerine kurulu değil. Hayatlarımız barış içinde bir arada yaşama çerçevesinde kurulmalıdır ve birlikte yapabileceklerimizin de neler olduğunu bulmaya bir an önce başlamalıyız. Gelelim medyaya... Medya, sanatçılarla magazincilerin kavgasından ibaret değildir. Medya başta biz sanatla uğraşanlar olmak üzere toplumların vazgeçemeyeceği bir güçtür. Eğer medya olmasa Kahraman’ı, Ramiz’i, Halit’i ve bunların yarattığı değeri kimse bilmez. Karşı kıyıya da gitmez, hatta dünyayla da paylaşamayız. Bunu medya üzerinden paylaşıyoruz. Ayrıca medya, kadının toplumdaki yerinin korunmasına, FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 time we began to divide the global values in the regions with physical borders, then we stereotyped the griefs and problems and transformed them into the shapes of our own interest. Then the disintegration became a part of our lives. This is a shame on humanity. When we look at our modern socities, we can easily recognize that all the cultures are affected by one another and they have to live together in harmony. It would not be a prophecy to say that the multiculturalism will be a common life style and a form of a new democracy in the future. The multiculturalism, depending on differences in language, religion, history and geography, determines the democratic cultural level of the societies which share the common borders. We witness that countries, regarding the multiculturalism as a part of social and political structure, succeed more in protecting their political identity and freedom. I, as an artists, can not talk about politics and history more. It is a science on it’s own. I have tried to do my part as much as I could. I would like to proceed with the serial I played in if we talk about multiculturalism depending on differences in language, religion, history and geography. I played the role of Kahraman who was a baklava master in the serial called Yabancı Damat. The Greek youngster Niko fell in love with my daughter and then Niko had been the center of our lives. It was also possible to display the common values we created with the people we share the centuries. I, for example, took part in a dessert festival in Xanthi. The Greek dessert artisan, who invited me there, took me to his home and said ‘’I live here and these are my daughters. They make me pissed off too. I shouted at people a lot as well. I am a man of traditions just like you. I would do the same if my daughter does what your daughter did. You are me’’. So, a dessert artisan in Xanthi is just like the one in Gaziantep as a result of the gestures of the common culture. I think this is where they intersect. After then, I played the role of Sütçü Ramiz in Elveda Rumeli. We opened the diary of the Balkans over there. You know how there are little photos in dairies. We opened them and made you witness that those who left their lands, Dimitris and Yorgos share the same destiny even if it is a sad one. Then, in the series of Karadağlar, I play the role of Halit, a merciless character. We see Malika ve Eleni in the series. We are in need of the warmth of her love and compassion. Our griefs come to present through the filter of time. So, our lives are not based on fight or conflict. It should be based on harmoniously living together in peace. We need to work on what we can do together. As to the media, it is not made of only the conflict between magazine reporters and artists. Media is an indispensable power for societies particularly for artists. Without the media, no one would know about Kahraman, Ramiz or Halit and the values they have created. No one would go across the coast or we could not share all these values with the world. Media makes this possible. Media also paves the way for protection of the women within the society, auditing the government, making minorities heard, enriching the democracy and keeping the multiculturalist life style. Media is actually what we would like to see. That is the responsbility of the media. Because when we take a look at the previous / 63 64 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 halkın yönetimi denetlemesine, azınlıkların seslerinin duyurulmasına, demokrasinin zenginleştirilmesine ve çok-kültürlü yaşamın kollanmasına da olanak sağlıyor. Medya aslında ne görmek istediğimizdir. Medyanın sorumluluğu da budur. Çünkü bir kuşak öncesine kulak verdiğimizde ne yazık ki büyük çoğunlukla acıları, göçleri, terk edilen vatanları ve geride bırakılanları duyarız. Barış dolu bir dünyada yaşamak istiyorsak, özgürce geleceğe bakmayı arzuluyorsak, ekranlardaki Ramiz’in, Kahraman’ın, Hâlit’in, Malika’nın, Alex’in, Niko’nun, Eleni’nin, Dimitri’nin yüreğinden geçenleri ve umutlarını da görmeye çalışmak zorundayız. Artık acıları değil, sevgileri ve dostlukları paylaşmalıyız. Daha da önemlisi, artık birbirimizi anlamaya çalışmalı ve ortak bir gelecek kurmak için beraberce çaba harcamalıyız. Sağ olun. Sözlerime son verirken sizleri bu doğa harikası yeşil Bursa’da ağırlamaktan, sizlerle ortak duyguları paylaşmaktan büyük mutluluk ve onur duyduğumu ifade etmek isterim. Çok teşekkür ediyorum. Hem benim için, hem ülkem için ve hem de aynı değerleri paylaştığım halklar için karşılıklı diyalog kanalları oluşturabilecek, bunları geniş coğrafyadaki kamuoyuna yansıtabilecek insanları bir araya getiren, başta Başbakanlık BasınYayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezine, değerli yöneticileri ve personeline çok teşekkür ediyorum. Ayrıca bizleri konukseverliğiyle ağırlayan Valilik makamına da müteşekkirim. Tüm Bursa halkına ve hemşerilerime sevgi ve saygılarımı iletiyorum. Tekrar hoş geldiniz. Luko BRAILO Beni buraya davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Sizlere, Hırvat medyası ile son 15-20 yılın genel manzarasından bahsedeceğim. Oldukça küçük bir ülke olmamıza rağmen ülkemizde pek çok gazete, dergi ve mecmua bulunmaktadır. Günlük gazetelerin baskı sayıları oldukça yüksek olmakla beraber kamu televizyonculuğunun yayıncılık anlamında dört güçlü rakibi bulunmaktadır. 2002 yılından 2007 yılına kadar medyadaki reklam oranları oldukça iyi seviyelerde seyretmiş ve reklamlar etkisi güçlü olan medya araçları olmuşlardır. Medya gelirlerinin yarısı bu reklamlardan gelmektedir. Fakat son yıllarda yaşanan ekonomik krizler ve daralmalar bu dönemin de sonu olmuştur. Gazetecilerin sosyal durumları giderek daha da zorlaşmıştır. Prodüksiyon maliyetlerinde kısıntıya gidilmiş, yarı zamanlı çalışanlar işten çıkarılmış ve gazeteciler işsiz kalmıştır. Geçen yıl medyada reklam gelirleri yüzde otuz-kırk oranında düşüş göstermiştir. Medya patronları maalesef sarı gazetecilik anlayışının baskı sayılarını belli bir seviyede tutacağı ve eski reklam gelirlerine tekrar ulaşacakları gibi bir yanılgı içindedirler. Günlük gazeteler giderek birbirine benzemeye başlamaktadır. Sonuç olarak aynı gazete içinde analitik, toplumu ilgilendiren makaleler yerine suç, şov dünyası ve ünlüler ile ilgili haberler daha çok okunur hale gelmiştir. Formatlarına ve genel yapılarına bakacak olursak, Hırvatistan’daki günlük gazeteler daha çok küçük gazete şeklindedir. Maalesef gazeteciliğin temel ilkeleriyle doğru ve eksiksiz haber iletme olgusu özel medya sektöründe unutulmuştur. Bu durumda ga- FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 generation, what we mostly see is grief, immigrations, abandoned lands and those left behind. If we would like to live in a peaceful world and freely look into future, then we have to try to see what’s going on in the hearts of Ramiz, Kahraman, Halit, Alex, Niko, Eleni and Dimitri and their hopes. We need to share love and friendship, not the grief and pain. More importantly, we need to try to understand each other and work on a common future. Before concluding my words, I would like to express my pleasure and honor to host you in Bursa and share these common values with you. I would like to thank the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information and Ministry of Foreign Affairs, Center for Strategic Research, their managers and personnel for bringing these people together in an environment to develop dialogue channels for the people with whom I share the same values. I also would like to thank the Governor for their extraordinary hospitality. I express my gratitude to the people of Bursa. I would like to welcome you all once again. Luko BRAILO Thank you for inviting me here. I will tell you about the general view of the last 15-20 years of Croatian media. We have many newspaper, magazines and periodicals even though we are a relatively small country. Although the daily circulation of the newspapers are quite high, public broadcast have four tough competitors in terms of broadcasting. Advertisements in the media have hovered high between 2002 and 2007 and become the most effective media tools. Half of the income of the media comes from these advertisements. However, the recent economic crisis and contractions have brought an end to this period. Social status of the journalists has worsen. There has been a cut in production expenditures. Freelance employees have been fired and journalists have been unemployed. Last year, advertising incomes in the media decreased at the rate of 30-40 %. Media bosses unfortunately are mistaken thinking that yellow journalism will keep the circulation at a certain level and they will reach to the advertising incomes they had before. Daily newspapers begin to look like one another. As a result, there are more news about crime, show business and celebrities instead of analytical and social-oriented news. When we look at their formats and general structures, daily newspapers in Croatia are mostly tabloids. Unfortunately, the basic principles of journalism and complete news messages have been forgotten in private media sector. In this case, the journalism is no more the primary supporter of democracies with an auditing, critical and corporate structure. The most powerful media bosses do not want to accept that they made big fortunes in the first half of the last ten years. Profit rates in the media are about 20 percent. / 65 66 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 zetecilik artık demokrasilerin temel destekleyicisi, denetimcisi, eleştiricisi ve kurumsal yapısı olan bir organ olmaktan çıkmıştır. En güçlü medya patronları da son on yılın ilk yarısında büyük servetler kazandıklarını pek kabul etmek istemezler. Medyadaki kâr oranları yüzde yirmi civarındadır. Fakat bu kâr, medyaya veya gazeteciliğe yatırım olarak geri dönmemektedir. Bu paralar daha çok gazetecilik dışında alanlara da yatırım yapan ortaklar arasında bölüşülür. Siyasetin gazeteciliğe doğrudan etkisi son on yılda biraz daha azalmıştır. 1990 yılında hükûmeti destekleyen medyadaki bölünmenin ardından medya üzerindeki siyasi güç giderek daha da karmaşık hale gelmiştir. 2000 yılından bu yana medya sahipleri ve reklamcılar iç içe geçmişlerdir. Siyasiler yerinde saymış, etki edilmeye devam edilmiş, Hırvat televizyonu ve özellikle yerel medyadaki gazeteciler yerel medya patronlarından büyük baskılar görmüştür. 1990’larda Franjo Tudjman’ın iktidarı süresince Hırvat televizyonu hep siyasi etki altında kalmıştır. Hırvat televizyonu yeni on yılın ilk devresinde büyük bir siyasi etki yaratmıştır. Fakat medya son yıllarda giderek güçlenmektedir. Kendi gazetecilerine hakaret etmesi sebebiyle Hırvat Televizyonu Genel Müdürü bir ay önce görevden alınmıştır ve o günden bu yana Hırvat Televizyonu sadece müdürler ve yazı işleri müdürleriyle yoluna devam etmektedir. Bu geçici yönetim siyasi ve sosyal konulara değinen bazı programları kaldırmıştır. On yedi yıl sonra birçok ödül almış olan ünlü talk şov programı “All Around the World” yayından kaldırılmıştır. Daha sonra yirmi üç yerel televizyon özel sektöre satılmıştır. Hırvat radyosunun yüzde ellisinden fazlası kısmen veya tamamen yerel hükûmetlerin yönetimine girmiştir. Biz gazetecilerin hatırlamak istemediği iki tarih vardır: 23 Ekim’de National Weekly gazetesi sahibi ve yazı işleri müdürü Ivo Pukanic ve pazarlama müdürü Niko Franjic gazete binasının dışında uzaktan kumandalı bir bombanın patlaması sonucu öldürülmüşlerdir. Bu iki isim, barış dönemi Hırvatistan’ındaki ilk basın şehitleridir ve savaş sırasında da bu konuda pek çok insan kurban olmuştur. Bunların birkaçının saldırılara katıldığı tespit edilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi bu iki gazeteciyi öldürenlerden birine dört yıl, diğerine de üç yıl hapis cezası vermiştir. Fakat bu cinayetlerin ardında kimin olduğu ve neden yapıldığı hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Aynı yıl 3 Haziran’da, ülkenin en iyi araştırmacı gazetecilerinden biri olan Dusko Miljus vahşi bir saldırıya uğramıştır. Polis bunu yapanların cinayete teşebbüs ettiklerini tespit edip, sanıkları birkaç ay önce içeri atmıştır. Başka Hırvat gazeteciler de geçen yılı polis korumasıyla geçirmek durumunda kalmıştır. Son yirmi yılda Hırvatistan’daki gazetecilere yönelik tehditler gazete sayfalarına da yansımıştır. Adalet Bakanlığı çalışma grubunun katkılarıyla ortaya çıkan yeni ceza yasası, gazeteciler ve gazeteci özgürlüğüne saldırı ihtimalini daha da artırmıştır. Bilirkişiler, olası hapis cezasının yeniden yasaya konulmasını öneriyorlar. Bir yıl hapis cezası alma durumu Hırvatistan’da 2006 yılında kaldırıldı. Hırvat Gazeteciler Birliğinin ilgilendiği konu, şu anda medyada yaşanan değişimlerdir. Haber dairelerimizin özgür olmasını ve yazı işleri müdürünün belirlenmesinde etki FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 But this profit do not return to the media or journalism as an investment. This money is mostly shared among the shareholders who also invest in the fields other than journalism. The direct influence of the politics on journalism has been decreased a little bit more in the last ten years. After the division in the media supporting the government in 1990, the political power has been more and more complex. Since 2000, media owners and advertisers have intertwined. Politicians made no progress and the pressures went on. The journalists in Croatian television particularly the ones in local media were under the pressure of local media bosses. During the office of Franjo Tudjman in 1990s, Croatian television was always under political pressure. The Croatian television created a major political influence in the first half of the new ten years. Director-General in the Croatian television was fired due to his insults to his own journalists and since then the Croatian television moves on only with managers and editors in chief. This interim management put some programmes with topics of politics and social issues aside. The famous talk show programme all around the World, which has received many awards, was removed from broadcasting after 17 years in broadcast. After then, 23 local televisions were sold to the private sector. More than half of the Croatian radio partly or completely came under the rule of local administrations. There are two dates that we, as journalists, do not like to remember. On October 23, Ivo Pukanic, the owner of National Weekly newspaper and editor in chief, and the marketing manager Niko Franjic were killed with the explosion of a remotely controlled bomb just outside of the newspaper building. These two names are the first press martyrs in peacetime Croatia and many people were the victims about this issue in wartime. The court of first instance sentenced one of the killers in 4 years in jail and the other one 3 years in jail. However, it is still unknown who is behind these killings and what the motive was. Dusko Miljus, one of the best investigative journalists in the country, was brutally attacked in the same year on June 3. Police found out that those who did this were trying to attempt to murder and caught the suspects and put them in jail a few months ago. Some other Croatian journalists had to spend last year with police protection. In the last 20 years, threats against the Croatian journalists have been reflected on newspapers as well. The new penal code, developed with the contributions of the working group in Ministry of Justice, increased the possibility to attack the journalists and their freedom. Experts suggest to put the jail sentence in the code again. One year sentence was abolished in Croatia in 2006. The interest of the Croatian Journalists Union is all in ongoing changes in the media. We want our news departments to be free and to have an influence in naming the editor in chief. We also work on a media council which is trilateral, self-auditing and consisting of publishers, broadcasters, public representatives and journalists. On July 1, 2009 the day the Prime Minister Ivo Sanader resigned due to an unknown reason, there was a political rebellion. This resignation and what happened after then affected the media as well. There were some rumours that European politicians wanted this to happen due to the investigations about corruption. / 67 68 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 etmemesini istiyoruz. Aynı zamanda üç taraflı, kendi kendini denetleyen, yayıncılar, halk temsilcileri ve gazetecilerden oluşacak bir medya konseyi üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 1 Temmuz 2009 tarihinde, Hırvatistan’da Başbakan Ivo Sanader’in bilinmeyen bir nedenle istifa ettiği gün siyasi bir ayaklanma olmuştu. Bu istifa ve arkasından yaşanan gelişmeler doğal olarak medyayı da etkiledi. Hatta Avrupalı siyasetçilerin yolsuzluk soruşturması sebebiyle bunu istediklerine dair söylentiler çıkmıştı. Hırvat Parlamentosu, Başbakanın dokunulmazlığını kaldırdı. Uluslararası bir tutuklama emri çıkarıldı. Çünkü kendisi daha sonradan yakalandığı Avusturya’ya kaçmıştı. Hâlâ Salzburg’da gözaltında. Son yirmi ayda yolsuzlukla ilgili pek çok soruşturma açıldı. Eski bakan yardımcısı bu süreçte mahkemede suçlu bulundu. Medya ise, başbakanın istifasından sonra çeşitli skandalların ortaya çıkmasıyla 2009 yılının ikinci yarısında canlanmaya başladı. Fakat bazı okuyucular, bundan sıkıldı ve skandallara olan ilgisini kaybetti. Bunun sonucunda baskı sayıları düştü. Internet gazetelerinin sayısı da bu dönemde yükselişe geçti. İnanıyorum ki, son yirmi yılda Hırvat medyası, Hırvat siyasi partileri ve siyasetçilerinden de fazla demokratikleşme ve insan haklarının korunması konularında Hırvat halkının yanında olmuştur. Gazeteciler ve medya 90’lı yıllarda skandalları ardı ardına ortaya çıkarınca yargı zamanında hareket etmedi. Hatta siyasetçileri ve diğer güç odaklarını korumak için kılını bile kıpırdatmadı. Durum giderek değişiyor. Hırvatistan’ın Avrupa Birliğine (AB) üye olma süreci, Hırvat halkının nihayetinde etkili bir yargıya kavuşmasına, toplumda ve siyasette Avrupa kıstasını hayata geçirmesine izin verecektir. Bu bizim temennimizdir. Biz burada medyadan bahsederken, Zagreb’den bir meslektaşım temel hakların korunması ve sosyal şartların iyileştirilmesi için büyük bir protesto eylemi hazırlığı yapıyor. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Srdjan KUSOVAC Bir gazeteci olduğum ve en etkili yol olduğunu düşündüğümden sizlere kişisel bir öykü anlatacağım. Bundan on yıl önce, henüz genç bir babayken akrabalarımdan biri, hangi ulusal ve kültürel değerlere göre çocuğumu yetiştireceğimi sormuştu. Benim ve eşimin farklı etnik kökenlerden geldiğimizi bildiği için çocuğumuzu yetiştirirken hangi kimliği seçeceğimizi merak ediyordu. Çifte vatandaşlığınız var, aileniz de birkaç Balkan ülkesinde yaşıyor. Çocuğunuz için hangi kimliği seçeceksiniz? diye sordu. Arnavutluk mu, Karadağ mı yoksa Sırbistan mı? Ben de, hepsi, diye cevap verdim. Çok uluslu bir toplumda büyümek Avrupa’da gayet normal karşılanan bir şeydir. Batı Avrupa kimliği için bu yıllardır böyle olmuştur. Maalesef, Balkanlar’da, özellikle de eski Yugoslavya’da iki etnik köken durumu o kadar da sıra dışı bir şey değil, fakat tartışılması sakıncalı görülen bir konudur. Bir kimlik mutlaka diğerine üstün gelmelidir. Eşitlik söz konusu bile değildir. Mücadeleler sonucunda Avrupa, birbirine engel olmak bir FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 The Croatian parliament lifted the immunity of the Prime Minister and issued an international order of arrest since the Prime Minister had already escaped to Austria where he was eventually caught. There have been many legal cases in the last 20 months about corruptions. Former Deputy Minister was found guilty in this process. Media came to life in the second half of 2009 after some scandalds broke out following the resignation of the Prime Minister. But, some readers got bored of this and lost interest in scandals. As a result, circulations decreased. Internet newspapers started to rise up in the same period. I believe that the Croatian media has been with the Croatian people more than Croatian political parties and politicians in democratiziation process and protection of human rights. The judiciary did not act on time after the journalists and the media unveiled the scandals one after another in 90’s. They did not do anything so as to protect the politicians and other power groups. The situation is gradually changing. The EU accession process of Croatia will help Croatian people have an effective judiciary and EU criteria in both social and political life. This is what we hope. While we are talking about media here, one of my friends make arrangements for a major protest about the protection of fundamental rights and social standards. Thank you very much for your attention. Srdjan KUSOVAC I will tell you about a personal story since I am a journalist and personal stories are the most effective ones. Ten years ago as a young father, one of my relatives asked me according to which national and cultural values I would raise my kid. Since he knows that I and my wife come from different ethnicity, he was curious about which identity we would choose. He said, ‘’You have two citizenships and your family lives in a couple of Balkan countries. Which identity are you going to choose for your kid? Is it Albanian, Montenegrin or Serbian?’’ And I said, all of them. It is quite normal to grow up in a multinational society in Europe. This has been the case for Western Europe identity. Unfortunately, two ethnicity is not something ordinary in Balkans particularly in former Yugoslavia. One identity must prevail on the other. Equality is out of question. After years of struggle, Europe has been a place where various nations can live in harmony in cultural matrix completing one another. Protests pulled the continent out of this deadlock and created an environment where at least cultural cooperation made progress a lot. But this situation has worsen nowadays since the concept of multiculturalism is still regarded as something impossible in the Balkans. My situation is no different than the others. There were millions of marriages between the nations and confederations in former Yugoslavia in the eve of war. This was a perfectly normal situation in former Yugoslavia and Europe but we can’t see these things happen anymore. / 69 70 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 yana birbirini tamamlayan kültürel matrislerde farklı ulusların bir arada yaşayabildiği bir kıta olmuştur. Protestolar, en azından kültürel işbirliğinin giderek geliştiği bir ortam hazırlamıştır. Bu durum şu günlerde yara almaya başlamıştır. Çünkü Balkanlar’da çok-kültürlülük algısı hâlâ imkânsız olarak görülmektedir. Benim durumum da diğerlerinden farklı değil. Eski Yugoslavya’nın son zamanlarında, savaş arifesinde uluslar ve konfederasyonlar arasında milyonlarca evlilik oluyordu. Bu Eski Yugoslavya ve Avrupa’da oldukça normal sayılabilecek bir durumdu, fakat artık bunları pek göremiyoruz. Eski Yugoslavya’nın yarattığı düşmanlıkların nasıl inşa edildiğine şahit olduk. Savaştan yaklaşık on beş yıl sonra eski Yugoslavya ve yeni bir nesil beraber büyüdü; bu neslin içi nefretle doldurulmuştu. Bizim tarafın iyi, karşı tarafın kötü olduğu düşüncesine genellemeler, önemsizleştirme çabaları, aşağılamalar, inkârlar ve sahtekârlıklar eşlik etti. Eski Yugoslavya’da olduğu kadar kan gölüne dönmeyen diğer Balkan ülkelerinde de durum pek farklı değildi. Tek fark akan kanın miktarıydı. Burada bundan on-on beş yıl sonra ülkeyi devralacak nesilden bahsediyoruz. Bu noktada da “Bu nesli güzel bir çevrede yetiştirebilecek miyiz?” sorusu akıllara geliyor. Farklı etnik kökenden gelen insanlar, onlar ve bizim için neden bu kadar önemli? Çünkü onlar bütün bu farklılıkları bir kenara bırakarak ve Balkan milliyetçilerine aldırmadan tek bir çatı altında bir araya gelebiliyorlar. Köstek olmak yerine, farklılıkları ortadan kaldırıp yeni ufuklara yelken açıyorlar. Fakat bu tür yaşamlar benim ülkemde kabul edilmiyor. Burada cevaplanması gereken, “Bunu halka nasıl yayabiliriz?” sorusudur. Medya bu süreçte önemli bir rol oynamalıdır. Bu noktada bir başka sorun daha ortaya çıkıyor. Günümüz medyası artık bu sorunlarla ilgilenmiyor. Peki neden? Bunun pek çok sebebi var. Bazılarına burada değineceğim. Bunlardan ilki, Balkanlar’daki yabancı düşmanlığı ile dolu yılların bu meseleyi kâr getiren bir konu olmaktan çıkarmasıdır. Medya büyük oranda birbirine bağlı durumdadır. Ümit verici hikâyeler de var, fakat birileri olumsuzlukları ön plana çıkarmaya bayılıyor. Buradaki sorun modern teknoloji ile beraber son 15 yıllık zaman zarfında medya faaliyetlerinin müthiş bir hız kazanmasıdır. Teknoloji normalde medya ve kamuoyunun yararına kullanılır. Maalesef durum aslında bunun tam tersi. Kimsenin, bırakın toplum için ciddi bir meseleyi konuşmaya, birbirini tanımaya dahi zamanı yok. Sadece kısa küçük gazetelerin müşterileri bulunmaktadır. Bugünkü nesle ders olarak öğretilen şey artık tamamen değişmiş durumdadır; çünkü artık yazıların uzunluğu ucuz cep telefonlarının ekranına sığacak kadardır. Aynen geçmişte olduğu gibi arabalar her yeri sarmış durumda ve bilginin çokça ucuzladığı bir çağda yaşıyoruz. Üçüncü sorun, pazarın dikte ettikleridir. Reklamlar eskiden içerikle ilgili olurdu; bugün ise tam tersi. Medya içeriklerine artık yazı işleri değil, ürünleri için reklam veren şirketlerin baskısını hisseden yönetim kurulları karar veriyor. Hâlâ kaliteden ödün vermeyenler ise, hem musluk tamiri, hem uzay gemisi, hem de medya ile ilgili eşit derecede ehliyet sahibi genel müdürler tarafından rafa konuluyor. Yazı işlerini değiştirmeye de- FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 We witnessed how the hostility, generated by former Yugoslavia, had been built up. Almost 15 years after the war, the former Yugoslavia and a new generation grew up together and this generation was full of hatred. Then ‘’our side is good, the other side is bad’’ concepts arrived. Then there were efforts of minimizing, insults, denials and dishonesty. The situation was no different in other Balkan countries where there was not a blood bath as much as there was in former Yugoslavia. The only difference was the amount of the blood shed. We are here talking about the generation that will take over the country 10-15 years later. There comes that question to our mind: Will we able to raise this generation in a beautiful environment? Why are the people from different ethnicities so important to them and us? Because they can come together under a single roof leaving the differences aside and ignoring the Balkan nationalism. They set sail for new horizons eliminating the differences. However, this kind of life style is not welcomed in my country. We need to look for answers about how we can spread this to the people. Media has a major role to play in this regard. But there is another problem here. The media today is not interested in these problems. But why? There are lots of reasons. First of these reasons is that the years full of xenophobia paved the way for this issue not to generate profit anymore. Media is substantially intertwined. There are promising stories as well but some people love to bring the negativities to the forefront. The problem is here that media activities have gained an extraordinary speed with the modern technology in the last 15 years. Technology is normally used for media and public. The situation is unfortunately the opposite. People do not even have time to get to know each other, not to mention to discuss a serious issue. Only short tabloids have their customers. What’s taught to modern generation has completely changed since the articles are written in a way to fit in the screens of cheap cell phones. The cars are everywhere just like in the past and we are in a world where the information is so cheap. The third problem is what the market dictates. Commercials used to be about content in the past. It is the exact opposite today. The media contents are decided not by editor in chief but by the board of directors who are under the pressure of the commercial companies. Those who still do not make concessions, are put on ice by the directorgenerals who are equally competent about plumbing, space ships and media. This is cheaper, more effective and a modern method to them. Such an order can be effective only for a short period of time. Rapidity and expenditures are among the points we need to pay attention to. Some director-generals work in some other company at the same time. The fourth problem is the lack of foreign content in the media. In xenophobic environments, they find this outdated and expensive. Foreign policies, societies and environments equal to incidents in former Yugoslavia. Serious media institutions surely are not included. We see earthquakes, tsunamis, revolutions in North Africa and royal weddings in the media today. / 71 72 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 vam ediyorlar. Onlara göre, bu daha ucuz, daha etkin ve daha modern bir yöntemmiş. Böyle bir düzen ancak kısa dönemler için etkili olabilir. Hız ve maliyet verimliliği de dikkat edilmesi gereken noktalardır. Genel müdürler aynı zamanda başka bir şirkette çalışıp onların işlerini yürütmeye kadar ileri gidebiliyor. Dördüncü sorun ise, yabancı içeriklerin medyadaki yerini kaybetmesidir. Zira yabancı düşmanlığı olan çevrelerde bu hem demode hem de pahalı bulunan bir içerik. Yabancı politikaların, toplumların ya da çevrelerin varlığı, Eski Yugoslavya coğrafyasındaki pek çok medya kuruluşu için vukuat anlamına geliyor. Elbette ciddi medya kuruluşları buna dâhil değil. Bugün artık haber bültenlerinde depremler, tsunamiler, Kuzey Afrika’da gerçekleşen devrim ve kraliyet düğünleri yer alıyor. Medya kuruluşları yurtdışına muhabirini gönderip orada yirmi-otuz gün kalmasını sağlayarak, muhabirin o ülkeden haberler getirmesini artık bir lüks olarak görüyor. Internet sayesinde en küçük bilgiye dahi ulaşılabilmesi dünyanın büyük merkezleri haricinde sınır ötesi gazeteciliğe büyük bir darbe vurmuştur. Balkanlar’da son on-on beş yıl boyunca ciddi medya işbirliği projeleri hayata geçirilmiş ve bunlarla ulusal ve uluslararası sınırlar aşılmak istenmiştir. Bu projeler son derece başarılı olmuş ve somut sonuçlar ortaya koymuştur. Bu durumda Balkanlar’da karşılıklı anlayış kavramını derinleştirecek projelere destek vermek en iyisi olacaktır. Buradan çıkardığım sonuç şu ki, büyük aktörlerin, Türkiye’nin ekonomik gücünü ve Balkanlar’daki başarılı politikalarını takip etmeleri iyi olacaktır. Burada Ankara’nın yardımıyla Belgrad ile Saraybosna arasındaki ilişkilerin yumuşatılabileceğini ve Balkan halkının bu konudaki hassasiyetinin, Osmanlı mirası sayesinde daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum. Bu Forumda emeği geçen herkesi saygıyla selamlıyorum. Eğer bu konferans başarılı medya projelerine ön ayak olursa artık tek yapılması gereken programlar oluşturmak olacaktır. Mantığa uygun bir programın, Yunan, Türk, Boşnak, Karadağlı, Sırp, Hırvat, hepimizin nasıl bir olabileceğini göstermesi açısından algılarımızda bir değişiklik yaratabileceğini düşünüyorum. Farklı olmak karşı çıkılacak bir şey değildir. Bugün Avrupa’daki bazı ülkelerden daha Avrupalı olan Türkiye’nin düzenlediği bu toplantıda, belki de son söz Balkanlar’da sıfır hoşgörü diye bir şeyin olmadığı şeklinde olmalıdır. Bu konferansı düzenlediği için Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezine teşekkürlerimi sunarım. Sağ olun. İlhan TAHSİN Birlik Gazetesi, Batı Trakya Öncelikle anavatan Türkiye Cumhuriyeti’ne böyle bir imkânı sağladığı için teşekkür ediyorum. Gümülcine’den geliyorum. Kurumlarımıza ve Bakanımıza da çok büyük bir iş başardıklarını söyleyerek hemen sorularıma geçeceğim. Biz Batı Trakya’da Türk azınlığı olarak yaşıyoruz ve aynı zamanda Avrupa Birliği vatandaşıyız. İlk sorum, AA Genel Müdürü Sayın Bengi’ye olacak. İkinci sorumu da Sayın Özyağcılar’a yönelteceğim. FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 Media institutions regard it as a luxury when they send some reporters to a foreign country and let them stay there for 20-30 days. The fact that Internet made it possible to reach to the tiniest information was a major blow for the cross-border journalism except for the major centers around the world. Some so-called co-operation projects have been implemented in the last 10-15 years in Balkans and they wanted to cross the national and international borders. However, these projects substantially succeeded and made possible us to have some concrete results. In this case, it will be best of our interest to develop projects that would deepen the mutual understanding in the Balkans. My conclusion is that it would be beneficial for big actors to follow the steps of Turkey’s economic power and policies in Balkans. I believe that we can soften the relations between Belgrade and Sarajevo with the help of Turkish government and understand the sensitivity of the people in the Balkans about this issue thanks to the Ottoman heritage. I would like to express my gratitude to those who contributed to this meeting. If this meeting turns out to initiate successful media projects, all we need to do will be about developing the necessary programs. A logical project, I believe, would change our perceptions about how Greeks, Turks, Bosnians, Montenegrins, Serbians and Croatians can band together. Being different is not something to oppose. In this meeting held by Turkey, which is more European than some countries in Europe today, maybe I should say that there is no zero tolerance in Balkans. I would like to thank the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information and by Ministry of Foreign Affairs, Center for Strategic Research. Thank you. İlhan TAHSİN First of all, I would like to thank the homeland, the Republic of Turkey for giving such an opportunity. I am from Komotini. I am the owner of Birlik newspaper. I would like to say that our institutins and Minister have done a great job. We live as a minority in Western Thrace and we are EU citizens as well. My question will be directed to Director-General of Anatolia Agency, Mr. Hilmi Bengi and then I will ask something to Mr. Özyağcılar. My first question is how we, as intertwined journalists, can benefit from your resources? Because you as the Anatolia Agency and Athens News Agency make enormous efforts to keep peace and good relations. How can we, with our limited resources, benefit from you? Because we are the ones who directly deliver the message to the people. And I would like to ask Mr. Özyağcılar this. You came to Xanthi. I wish we had seen you there. Would you consider to visit Komotini or Alexandroupoli? We would like to see you there as well. How the series called Yabancı Damat help the relations between two countries? How do you think it reflection minorities? / 73 74 / BİRİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Sayın Bengi, biz toplumlarla iç içe yaşayan halklar olarak halka bire bir haber aktarma görevi üstlenmiş olan gazeteciler olarak sizlerin imkânlarından ne derece faydalanabiliriz? Çünkü sizler doğru habercilik adına özellikle AA ve Atina Haber Ajansı, ülkeler arası barışın, huzurun ve iyi ilişkilerin sağlanması adına çaba sarf ediyor. Biz kendi kısıtlı imkânlarımızla nasıl sizlerden faydalanabiliriz? Çünkü halklara bire bir mesajı biz ileteceğiz. Sayın Özyağcılar, İskeçe’ye kadar gelmişsiniz. Sizi keşke orada görebilseydik. Bu sefer de İskeçe, Gümülcine ya da Dedeaağaç’a gelmeyi düşünüyor musunuz? Sizleri orada görmek istiyoruz. Yabancı Damat dizisinin iki ülke ilişkilerine ne gibi faydası oldu? Azınlıklara nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz? Erdal ÖZYAĞCILAR Şimdi şöyle bir şey var. Burada azınlık olarak çıkış noktamız tarihten gelen veya getirilmiş halkların değil, yönetenlerin getirdiği bir Türk-Yunan düşmanlığı diyecek kadar keskin bir takım sınırlarımız vardı. Bizim sanatçılar olarak görevimiz, kırmızı çizgileri yumuşatmak için kültürleri ve halkları birbirine tanıtmaktır. İlk hedefimiz bu. Eğer “Yabancı Damat” dizisi bunu başardıysa, ki başardığına inanıyorum, çünkü o dönemlerde çok eski bir tarihçinin “Yüz senedir Dışişleri Bakanlığının yapamadığını bir dizi yaptı” diye bir beyanatı vardı. İlk hedefi geçtikten sonra azınlıklarla da ilgili bir dizi çekilirse de ben seve seve oynarım. Hilmi BENGİ AA ile ilgili şunu söyleyebilirim. Medya kuruluşlarına hizmet veriyoruz. Haber ajansları doğrudan kamuoyuna yayın yapmıyor. Bizim Gümülcine’de de bir muhabir arkadaşımız var. Sayın Mehmet Hatipoğlu. Ama haber ajanslarının kamuoyuna doğrudan haber ulaştırdıkları Internet siteleri de var. Gümülcine ile ilgili sorunlarınızı arkadaşımıza iletirseniz, bu sorunları aktarmada seve seve yardımcı oluruz. Teşekkür ediyorum. Bir kapanış cümlesiyle huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Bu oturumda çok-kültürlülük, demokratikleşme ve medya konularını ele aldık. Balkan Medya Forumunu düzenleyen Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezine teşekkür ediyoruz. Balkanlar’da kalıcı bir barışın tesisi için medyanın içerisine, etkili bir enstrüman olarak sanatçılarımızın dizilerini de dâhil etmek çok önemlidir. Bu forumun kalıcı bir yapıya dönüştürülmesini arzu ediyorum. İnşallah Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğümüzün öncülüğünde bir Balkan Medya Birliğinin tesisi için adım atılır. Teşekkürler. FIRST DAY FIRST SESSION PART 2 Erdal ÖZYAĞCILAR There was a concept of Turkish-Greek hostility generated by history or developed by the politicians, not people. Our role as artists for softening the redlines was to create an environment where cultures and people can get to know each other. That is our first goal. I believe Yabancı Damat succeeded in this. Back then, a famous historian said that a tv series accomplished what the Foreign Affairs could not for 100 years. And I would gladly play a role if any series about minorities is projected in this regard. Hilmi BENGİ I can tell as Anatolia Agency that we serve for media institutions. News agencies do not serve directly to the public. We have a reporter in Komotini as well. Mr. Mehmet Hatipoğlu performs his duties over there. However, news agencies have their internet sites over which they can serve direct news to the public. We would like to help you if you tell our colleague about your problems in Komotini. Thank you very much. I would like to conclude my words with a closing remark. We discussed multiculturalism, democratization and media in this session. We would like to thank the Office of Prime Minister, Directorate General of Press and Information and by Ministry of Foreign Affairs, Center for Strategic Research Organizing this forum. It is a major instrument to include the series of our artists in the media as a factor for the permanent peace in Balkans. I wish for this forum to have a durable structure. I hope some steps will be taken for the unity of Balkan media under the leadership of Directorate General of Press and Information. Thank you. / 75 İkinci Oturum Second Sessıon Avrupa Birliği Üyeliği Çerçevesinde Medya Medıa Wıthın the Framework of EU Membershıp Bölüm 1 Part 1 AB Üyelik Süreci ve Medya (1) EU Membershıp Process And The Medıa (1) Oturum Başkanı / Moderator Cengiz AKTAR Vatan Gazetesi Köşe Yazarı, Türkiye Columnist, Daily Vatan, Turkey Katılımcılar / Panelists Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Balkan Araştırma Enstitüsü Müdürü / Türkiye Lecturer at Trakya University and Head of Balkan Researches Institute, Turkeys Doç.Dr. / Assoc. Prof. Yasna BAÇOVKSKA Üsküp Üniversitesi Öğretim Üyesi / Makedonya Lecturer at Skopje University, Macedonia Ervin Hladnik MILHARCIC Dnevnik Gazetesi / Slovenya Columnist, Daily Dnevnik, Slovenia 78 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Cengiz AKTAR Hiç zaman kaybetmeden AB üyeliği çerçevesinde medya tartışmasına geçmekte yarar görüyorum. İlk konuşmacımız, Üsküp Üniversitesi öğretim üyelerinden Jasna Bacovska. Türkiye ve Makedonya’nın AB üyeliği bağlamındaki konumları bakımından benzerliklerini biliyoruz. Makedonya’nın müzakerelere başlaması bekleniyordu, ancak ne yazık ki malum nedenlerle Türkiye ve Hırvatistan’ın bugüne dek gelebildiği noktaya dahi gelemedi. Bacovska’nın, medyanın bu süreçte nasıl bir tepki verdiği ve nasıl bir rol oynadığına dair söyleyeceklerini dinlemek isteriz. Doç. Dr. Yasna BAÇOVSKA Öncelikle sizlere göstermiş olduğunuz misafirperverlik ve bu forumdaki son derece başarılı organizasyon için teşekkür etmek istiyorum. Ben Makedonya’daki en eski ve en büyük üniversite olan Üsküp Kiril ve Metodi Üniversitesi, Hukuk Fakültesindeki Medya, İletişim ve Gazetecilik Enstitüsünden geliyorum. Ben daha önceki konuşmacılar gibi provakatif bir konu üzerinde konuşmayacağım. Gazetecilik hakkında konuşacağım. Benim analizim, gazetecilikteki fiili durum veya İngilizce konuşulan ülkelerdeki Avrupa gazetecilik versiyonu ile ilgili. Gazetecinin gücü ve mesleki itibarı, modern toplumlarda medyanın etkisinin yoğunluğunun yanı sıra diğer mesleklerde ve hatta hükümetin kendisinde bile olmayan kamuoyunu kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme olasılığıyla doğrudan ilintilidir. Vatandaşlar bugünlerde artık tek yanlı bireysel konumları dile getiren faktörlere nazaran gerçeklerin gazeteciler tarafından yorumlanmasına daha fazla maruz kalmaktadırlar. Bu mesleğin şekli farklılaşmakta ve sosyal ortamlarda gazeteciliğin statüsü ve itibarı da değişmektedir. Gazeteciler etkin, imtiyazlı ve dokunulmaz bir elit tabaka oldular. Bilgi yaratma yöntemi, akademik ilgi ve sosyal uygulama konusu haline gelmiştir. Politikacılar ve işadamları gibi çeşitli alanlardan bireyler de bundan etkilenmektedirler. Makedonya’da henüz gazetecilik yerleşmiş bir meslek olarak görülmemektedir. Makedonya’da, örneğin ABD’nin aksine, eğitimine bakılmaksızın herhangi bir kişi gazeteci olabilir. Üsküp’te bulunan Hukuk Fakültesindeki gazetecilik bölümünde son 30 yıldır disiplinler arası çalışmalar yapılmaktadır, ancak göreceli olarak az ilgi görmektedir. Bu eğilimler sosyal gerçekleri yorumlayabilmek için gazetecilerin profesyonel eğitimlerini önemli hale getirmiştir. Gazeteciler bilginin yenilenmesi ve medyada yapıcı bir uygulama aracılığıyla sürekli bir gazetecilik eğitiminin son derece gerekli olduğunu fark ettiler. Gazetecilik beceri ve kabiliyete çok az, örgün eğitime çok daha fazla bağlıdır. Pek çok gazetecinin örgün eğitimi bulunmamaktadır. Gazetecilerin hesap verme mecburiyetinin niteliği ve türünün yanı sıra toplumda gazeteciliğin rolü fikrine dayalı olarak değişen çeşitli yorumlar ve teoriler vardır. Gazetecilik bazen demokrasinin işlemesi için gerekli olan mutabakata zarar vermekle suçlansa FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 Cengiz AKTAR Without wasting any time, we better discuss the media in the framework of EU membership. We are going to start with Jasna Bacovska, an academic member from Skepjo University. We know how similar Turkey and Macedonia are in terms of their position at the door of EU for the accession. Macedonia was supposed to begin the negotiations but unfortunately Macedonia, for obvious reasons, could not reach to the point where Turkey and Croatia have come this far. We would like to know what Jasna Bacovska, a faculty member of Skopje University, will say about how the media has reacted in this process and what their function is. Assoc. Prof. Jasna BACOVSKA First of all, I would like to thank for your hospitality and very successful organization of this forum. I am coming from the Institute for Media, Communication and Journalism at the Faculty of Law, Ss. Cyril and Methodius University, in Skopje, Macedonia, which is the oldest and biggest university in our country. I am not going to speak on a provocative topic like previous speakers. I am going to speak about journalism. My analysis refers to actual situation in journalism or European version of journalism in English-speaking world. The journalist power and the dignity of profession is directly correlated to the intensity of media’s influence in modern societies as well as the possibility to manipulate public opinion – a possibility which is not vested in other professions, not even in the government itself. Citizens nowadays are much more exposed to journalist interpretation of the reality, than to factors that one-sidedly convey individual positions. The shape of this profession is changing and with it is also changing the status and the evaluation of journalism in social frameworks. Journalists have become an influential, privileged and untouchable elite. The method of creating information has become a subject of academic interest and social practice as individuals from various spheres, such as politics and business are affected by it. Journalism in Macedonia cannot be yet called as an established profession. In Macedonia, as opposed to the US for instance, anyone can be a journalist regardless of his/her education. There are interdisciplinary studies in journalism at the Law Faculty in Skopje, which have been existing for the last 30 years, but for which there is relatively little interest. These trends have made important the professional training of journalists in order to be able to interpret social reality. Journalists have known that it is essential to have / 79 80 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 da, farklı ve çelişen fikirler için bir forum temin etmektedir. Bu modern gazetecilikte yeni teknolojilerin gelişimi ve kullanımının bir sonucudur. Gazeteciliğin sosyal rolünü aydınlatmak amacıyla açıklanan teoriler iki temel noktaya ayrılır. Birinci noktadan bakıldığında, gazeteciliğin pasif bir rolü vardır (kapı bekçiliği). İkinci noktayı savunanlar ise gazeteciliği sosyal açıdan ihmal edilmiş olan grupların bir sözcüsü ve aktif bir faktör olarak görmektedirler – skandalları ve sorunları araştırır ve ortaya çıkarır. Pek çok genç insan gazeteciliği iki temel değere dayalı olarak ele almaktadır: özgürlük, hakikat ve tarafsızlık için itici güç. Doğruluk ve tarafsızlık için ideal, her zaman karmaşık bir kavram olmuştur. Dünya gazetecilik tarihinde, haber yaparken doğru bilgi ve dürüstlük için pek çok gazetecinin fedakarlıkta bulunduğu örnekler vardır. Çoğu kez haber yaparken hakikat için mücadele etmenin ütopik bir çaba olduğuna inanılır. Gazetecilikte tarafsızlık bireysel bir kavram değildir, pek çok kavrama bağlı bir kategoridir: denemeler, deneyler, metodoloji, algı, pozitivizm ve öznellik gibi. Tarafsızlığın bu tür bir açıklaması da gazeteci metodolojisi ve araştırması sorununu ortaya çıkarır. Bu genelde sosyal olaylarda sebep-sonuç ilişkilerini ortaya çıkarmayı amaçlayan gazetecinin araştırma çalışmasıyla ilgilidir. Medyanın gelişimiyle birlikte, iki tür gazetecilik tanımlanabilir: habercilik ve yorumlayıcı gazetecilik. Bugün bizler daha çok yorumlayıcı gazetecilik hakkında konuşabiliriz. Haber gazeteciliği kim, ne, nerede, ne zaman ve nasıl sorularına cevap vererek olayları ortaya koyarken, yorumlayıcı gazetecilik sebep-sonuç ilişkisinin önemiyle olayları değerlendirir, başka bir deyişle neden ve bir sonraki ne olacak sorularına yanıtlar sunar. Gazeteci, izleyicilerin olayları daha iyi yorumlayabilmeleri için toplanan tüm gerçeklerin ışığında olayları tanımlayan ve analiz eden bir profesyoneldir. Konunun ayrıntılı olarak yorumlanması yöntemi, bilginin tam ve derin olması için gerekli olan çağdaş bir ihtiyaçla ilişkilidir. Bu tür bir bilgi için ön şart, gizlenen gerçekleri gazetecilik araştırması ile bulmaktır. Bu tür bir gazetecilik manipülasyona karşı bir engeldir. Araştırmacı gazetecilik ihtiyacı, toplumda ve kriz durumlarında giderek artan bir yere sahip medyanın, olayları yorumlaması ihtiyacının bir sonucudur. Bugün olaylar sadece münferit ve bireysel olarak görülemez, bunlar sebep-sonuç ilişkisini kurmamızı sağlayan bir zincirdeki halka gibidir. Araştırmacı gazetecilik, hiçbir yorumda bulunmadan yalnızca gerçeklere ışık tutarak ve olan biteni açıklayarak yapılan bir haberciliktir. Gazetecilerin yüksek düzey entelektüelliğe, iyi bir eğitime sahip olmaları ve spor, kültür, politika, çevrebilim, tıp vs. gibi alanlarda belli bir bilgi seviyesinde bulunmaları beklenir. Araştırmacı haberciliğin tarihi ve iletişim faktörleri göz önüne alındığında, modern bilginin daha derin, tam ve oluşumunun yanı sıra ideolojik olarak tarafsız bir hale geldiği açıkça görülebilir. Eğitimsiz bir gazeteci, bulunduğu bölge ile ilgili hiçbir zaman editoryal olarak yeterli olamaz ve gazetecilik araştırma metodolojisini kullanamaz. Gazetecilerin gazetecilik metodolojilerini kullanabilmeleri için en azından özellikle sosyal araştırma metodolojisinde olmak üzere sosyal bilimler metodolojilerinde FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 a continuous journalist training through innovation of knowledge and a constructive practice in media. Journalism is less and less tied to talent and skill, and more to formal education. Many journalists don’t have formal education. There are various interpretations and theories that differ based on the idea of the role of journalism in society as well as on the quality and type of accountability that journalists have. Despite the fact that often journalism is accused of impairing the consensus which is necessary for the functioning of democracy, it still secures a forum for the different and opposing opinions. This is the result of the development and the use of new technologies in modern journalism. The theories that demystify the social role of journalism differ in two main aspects. According to one aspect, journalism has a passive role (gate keeping), while the advocates of the second aspect see journalism as an active factor and a spokesperson of the socially neglected groups – it investigates and reveals scandals and problems. Most young people are attracted to take up journalism based on two fundamental values of journalism – freedom and the impulse for truth and objectivity. The ideal for truthfulness and objectivity has always been a complex concept. In the history of world journalism, there are examples of many journalist sacrifices for accurate information and honesty in reporting. Often it is believed that the striving for the truth in reporting is an utopist attempt. Objectivity in journalism is not an individual concept, but a category tied to many related concepts: like empirics, experiment, methodology, perception, positivism and subjectivity. Such an explanation of objectivity actualizes the problem of journalist methodology and research. This is mainly related to the research work of the journalist whose aim is to detect the cause-consequence relations in social events. With the development of media, two types of journalism can be identified: reporting and interpretative. Today we can mostly speak about interpretative journalism. The reporting journalism presents events, answering to the questions: who, what, where, when and how, where as interpretative journalism places events with the coordinates for the casual-consequential importance, i.e. it offers answers to the questions why and what next. The journalist is a professional who describes and analyses events as a result of gathering of all available facts in an effort to allow the audience to better interpret them. The interpretative method of elaboration of the subject is in correlation with the contemporary need the information to have depth and to be complete. A prerequisite for such information is to find the hidden facts through journalistic research. Such journalism is a barrier against manipulation. The need for research in journalism is a result of the need for interpretation of events, which in turn is a result of the increasingly large presence of media in society and in the crisis situations. Today the event is not only observed as an isolated, individual case, but as a link in a chain that connects the causes and consequences. Interpretative journalism is “reporting by the use of facts, which without comments sheds light and explains the event”. / 81 82 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 en iyi şekilde detaylandırılmış teori temellerini ve en sık kullanılan araştırma teknik ve prosedürlerini bilmeleri gerekir. Bu yöntemler üzerinde çalışmak, gazetecilik eğitim sürecine dahil edilmelidir. Bu da entelektüel kriterler ve analitik yetenekler kazanılmasına katkıda bulunacaktır. Bilgi toplamak için teknikleri çalışmak özellikle önemlidir. Bilgi toplama stratejisi, tarih araştırma yöntemi, istihbarat kurumlarının çalışma yöntemi ve bilimsel yöntem gibi metotları birbirine bağlayan aynı ruhtan ortaya çıkmış bir üründür. Araştırmacı gazetecilik yöntemi – doğrulanabilir mevcut olaylarla ilgili gerçekleri araştırma- girişimler, gözlemler ya da derinlemesine araştırmalar yoluyla ifade edilebilir. Kamuoyu bugün giderek daha da eğitimli hale gelmekte ve iyi eğitim almış gazetecilere ve tarafsızlığa duyulan ihtiyaç daha da artmaktadır. Artık izleyici, eğitimli ve aktif gazetecinin yüksek bir entelektüel seviyeye gelmesi ve kamu gazeteciliğinin gelişimi, yanlış ve taraflı haberlere karşı baskı oluşturmaktadır. Bütün bunlar gerçeklere dayalı kaliteli ve araştırmacı gazeteciliğe olan gereksinimi şart koşan temel faktörlerdir. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Prof. Dr. Ahmet GÜNŞEN Sözlerime en içten saygı ve sevgilerimi ileterek başlamak istiyorum. Ben, Trakya Üniversitesinden, Edirne’den geliyorum. Bir Balkan şehrinden, Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci başkentinden birinci başkenti olan Bursa’ya selam getirmiş oluyorum. Avrupa Birliği (AB), medya, Balkanlar, Türkiye ve bu süreçte Trakya Üniversitesinin yaptıklarından ve projeksiyonlarından bahsetmek istiyorum. Yaklaşık üç yüz yıldır Batı uygarlığına yüzünü çevirmiş olan Türkiye, cumhuriyet ile birlikte çağdaş, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma sürecini başarıyla tamamlayarak bugün jeostratejik ve jeopolitik konumu yanında genç ve dinamik nüfusu, her geçen gün büyüyen ekonomik gücüyle dünyanın önde gelen devletleri arasındadır. Bilindiği gibi AB, II. Dünya Savaşı’ndan sonra büyük bir yıkıma uğrayan Avrupa’da barışın ve bölgesel istikrarın yeniden sağlanması ve ekonominin yeniden canlandırılması amacıyla oluşturulan bir ülkeler topluluğudur. AB, ekonomik kaygılardan çok bir takım uluslararası değerlerden ortaya çıkan bir birliği ifade eder. Birliğe katılmak isteyen ülkelerden, AB’nin temelini oluşturan temel değerler olan sürekli barışın sağlanması, eşitlik, özgürlük, insan hakları, azınlık hakları ve temel haklara saygı gibi ilkelere uymaları beklenir. Ayrıca Birliğe üye olmak isteyen ülkelerden, AB’nin kurallarına ve mevzuatına uyum sağlaması ve yasal bir takım değişiklikler yapması da beklenir. AB’ye üye olmak isteyen bir ülkenin uyması gereken temel kurallar ve kriterler 1993’te belirlenmiş olan Kopenhag kriterleridir. Kopenhag’da üyelik şartı olarak konulan altı kriter şunlardır: 1) İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasi, 2) hukuk devleti, 3) insan hakları, 4) azınlıkların korunması, 5) işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığı, 6) AB içindeki rekabetçi ortam ve piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesi. Bizi burada ilk dört FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 Journalist is required to have a high level of intellectualism, wide general education and specialist knowledge in certain areas (sports, culture, politics, ecology, medicine, etc.) Taking into consideration the history and communication factors of interpretative reporting, it can be clearly seen how modern information is becoming more in-depth, fuller and ideologically neutral as well as its genesis. Uneducated journalist cannot be competent enough for the area for which they have been assigned in the editorial and are unable to use the methodology of journalism research. In order for the journalists to use journalist methodologies, it is essential that they know at least the foundations of theory and the most often used research techniques and procedures, which are best elaborated in the methodology of social sciences, particularly in the methodology of social research. The studying of these methods must be incorporated into the process of journalist education. This will contribute to the acquiring of intellectual criteria and analytical skills. Especially important is the studying of the techniques for gathering information. The strategy for gathering information is “a product of the same spirit which connects methods of research in history, the method of work of intelligence agencies and the scientific method. The journalist research method – the search for facts related to current events that can be verified, is expressed through having initiatives, observations and in-depth research. The public today is all the time more educated and it imposes the need of impartial and highly educated journalist. The high intellectual level of the audience, the educated and active journalist and the development of public journalism put pressure on the false and partial reporting. All of these are main factors that condition the need for quality and interpretative journalism based on the facts. Thank you very much for listening to me. Prof. Ahmet GÜNŞEN I would like to begin my speech by expressing my gratitude to you all. I come from Trakya University in Edirne. I brought hellos from the second capital of the Ottoman Empire to the first capital, Bursa. I would like to talk about EU, media, Balkans, Turkey and what Trakya University has done in this process and what our projections are. Turning its face to the Western civilization almost for 300 years, the Republic of Turkey is among the leading countries around the world with its young and dynamic population and developing economy as well as its geostrategic and geopolitical position having succesfully completed to become a contemporary, secular, social law state. As you all know, EU is a community founded in Europe, which collapsed after the World War II, with the aim of establishing peace and regional stability and revitaliz- / 83 84 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 siyasi kriter ilgilendirmektedir. Bu süreçte medyanın da bu dört kritere büyük katkısı olduğu açıktır. 21. yüzyılda insanlığın en çok ilgilendiği kavram şüphesiz iletişimdir. Bilgi ve iletişim çağını yaşayan çağdaş insanlık ülke sınırlarını kaldırmış ve dünyayı küçük bir köye dönüştürmüştür. Basın haber verme işlerinin yanı sıra daha pek çok toplumsal ve psikososyal işleri de yerine getirmektedir. Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargı güçlerine ilaveten dördüncü bir kuvvet olarak kabul edilen basın kısa vadede toplumların ve yönetimlerin yönlendirilmesinde, uzun vadede ise toplumların gelişmesinde ve bu güçlerin şekillendirilmesinde önemli ve tek kuvvettir. İşlev ve etki bakımından önemli olan, bu toplumsal kurumun etkili olarak çalışabilmesi için kamu yararını büyük ölçüde dikkate alması gerekir. Balkanlar ve Türkiye kavramlarına baktığımızda, Türkiye’nin bugün on iki Balkan ülkesi arasında yetmiş beş milyonluk nüfusuyla önemli bir konumu var. Türkiye, bu coğrafyayla dördüncü yüzyıldan bu yana bağları olan, aynı zamanda on dördüncü yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar tarihi, siyasi ve kültürel anlamda bu coğrafyada etkin bir rol oynayan bir ülke. Her ne kadar Balkan ifadesi karışıklık veya olumsuzluk ifade eden bir kelime olarak karşımıza çıksa da Balkan halkları artık barışı özlüyor. Bu halklar pek çok noktada birleşmiş görünüyorlar. Birinci olarak; devlet, hükümet, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar siyasetten bilimsel ve kültürel faaliyetlerden spor organizasyonlarına kadar her alanda dayanışma içinde olmak, anlaşmazlıkları çözmek, şiddeti önlemek ve karşılıklı işbirliğini geliştirmek durumundalar. İkinci olarak; Balkanlar’da geçmişe, günümüze veya geleceğe dair bütün sorunlara barışçıl önlemler ve öneriler sunulmalıdır. Üçüncüsü; Balkan halklarının geçmişten gelen kötü mirasın izlerini silmek adına isteklerini her aşamada ortaya koymaları gerekir. Dördüncüsü; Balkanlar’daki ülkelerin şu veya bu sebeplerle farklı kategorilere bölünerek uzun vadede parçalanmanın önüne geçmeleri elzemdir. Beşinci olarak; Avrupa standartlarında ekonomik ve sosyal gelişime yönelik uyumlu bir model üzerinde mutabakata varılması gerekir. Altıncı olarak; özel bir kimlik taşıyan Balkan halklarının kültürel ve bilimsel üretimlerini koruma ve geleceğe taşıma mecburiyetleri vardır. Balkan ve dünya barışı adına çalışan başta sivil toplum kuruluşları olmak üzere bütün bilim, sanat, kültür, spor ve basın yayın örgütleri arasında kuvvetli bir iletişim ağı kurulmalıdır. Bir Balkan üyesi olarak Türkiye’mizin de Balkanlar’da dün olduğu gibi bugün de çok özel bir yeri olduğuna, yarın da bu özel yerini koruyacağına inanıyorum. Türkiye için de Balkanlar büyük bir önem taşımaktadır. Zira, Türkiye de bir Balkan ülkesidir ve bölgede yaşanan her gelişme, Türkiye’yi de yakından etkilemekte ve ilgilendirmektedir. Tarihi nedenlerle Türkiye’nin bölgede farklı bir konumu söz konusudur. Yüzyıllarca süren Osmanlı hâkimiyeti, bölgede yaşayan Türk ve Müslümanlar başta olmak üzere diğer halklarla bağlarını sürdürme, aralarındaki sorunları çözme ve barış içinde ortak bir gelecek kurma sürecine katkı sunmayı zorunlu kılmaktadır. Balkanlar, Türkiye’nin siyasi ve ticari konum açısından AB ile irtibatını sağlayan tek kara bağlantısı konumundadır. En yakın komşumuz olan Balkan ülkeleri ekonomik ve ticari ilişkilerimiz açısından da önemli bir konuma sahiptir. Balkanlar, Türkiye üzerinden geçecek ve ülkemizi enerji koridoru haline getirecek olan enerji nakil hatlarında tek güzergâh konumundadır. FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 ing the economy. EU corresponds to a union more interested in international values rather than economic concerns. The candidate countries are supposed to comply with establishing peace, equality, freedom, human rights, rights of minorities and fundamental rights. They also need to comply with EU regulations and legislations and make some legal changes. The criteria to which the candidate countries have to adapt, are Copenhagen criteria adopted in 1993. There are six criteria for the full membership to EU and these are: 1) A stable and institutionalized democracy, 2) State of Law, 3) Human rights, 4) Protection of minorities, 5) A functioning market economy, 6) The capacity to deal with the competitive environments and market forces within EU. We are more interested in the first 4 political criteria. Media has obviously contributed to these four criteria in this process. The concept about which the mankind is most interested in 21st century is communication. Modern people, undergoing an information and communication age, cut across all boundaries and turned the world into a small village. Media has some duties in various social and psycho-social deeds as well as its traditional role of reporting news. The media, regarded as the fourth force following the legislation, execution and judiciary, is a major and single force in steering the societies and governments in short terms, developing societies in the long run and shaping all these forces. This institution, with a prominence in terms of its function and influence, needs to take public interest into account so as to effectively work. Turkey has a major position with its 75 million population among the 12 Balkan countries. Turkey is a country with bonds coming along since the 4th century but also with an effective role in this region in historical, political and cultural sense from 14th century to 20th century. Even though the term Balkan is a word with negative and complicated connotation, Balkan people now miss the peace. First of all states, governments, non-governmental organizations and the people have to co-operate in political, scientific, cultural and sport activities and organizations, find a solution to the conflicts, prevent the violence and improve collaboration. Second of all, they have to find peaceful solutions and precautions to all problems pertaining to presen or the future in the Balkans. Third of all, Balkan people have to clarify what they want at each stage in terms of washing away the trails of the bad heritage reaching from past to present. Fourth of all, they have to put a stop on division of the region into different categories in the long run. Fifth of all, they have to agree on a model complying with the economic and social developments of EU standards. Finally, they are obliged to protect the cultural and scientific outputs of Balkan people and carry it to the future. All the scientific, artistic, cultural, sport and broadcasting institutions particularly the non-governmental organizations are obliged to develop a communication network among them for peace in Balkans and the world. I believe Turkey, as a member of the Balkans, has a special position in the Balkans just like it used to have in the past and it will in the future. Balkans are of major importance for Turkey as well since Turkey is also a Balkan country and any development in the region has closely affected and concerned Turkey as well. / 85 86 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Geçmişten gelen köklü ilişkilerimiz ve ortak geleceğimiz, Balkan ülkeleri ile Türkiye arasında, NATO ve AB ile ilişkilerde karşılıklı yardımlaşma ve işbirliğini de zorunlu kılmaktadır. Biraz önce de belirtildiği üzere, bu coğrafyada bazı Balkan ülkeleri AB üyesi olurken bazıları da bizim gibi bu süreci yaşamaktadırlar. Bu sürece girmiş olanlar, başta da Türkiye, giremeyenlere yardımcı olabilirler. İşte bu süreçte medyanın çok ayrı bir yeri olduğu açıktır. Medya, savaş çığırtkanlığı yapmak veya olumsuzlukları pompalamak yerine dil ve üslubunu değiştirerek, barışa katkı sunma ve zaten aralarında kardeşlik bağı olan Balkan halkları arasında AB sürecine giden yolda, bu süreci kısaltma ve halkları daha da birbirine yaklaştırma noktasında üzerine düşeni fazlasıyla yapabilir. Bir konuda zihinsel çerçeveyi çizmede ve algıları yaratmada büyük etkisi olan ve dördüncü kuvvet olarak bilinen ama birinci kuvvet olma yolunda ilerleyen basının tartışılmaz bir önemi vardır. Geleceğin dünyasında barış ve dostluk vazgeçilmez kavramlardır. Barışı korumak için artık devletler ve uluslar yöntem değiştirmişlerdir. Artık bir takım teknolojik ve askeri güçleri kullanmak yerine, yumuşak güç olarak tabir ettiğimiz başta medya olmak üzere bilimsel kuruluşları, kültürel ilişkileri ve sivil toplum kuruluşlarını ön plana çıkarmaktadırlar. Biz de bu noktada medyadan olabildiğince yararlanmalıyız. Ben özellikle Trakya Üniversitesinin bu noktada yumuşak bir güç olarak bilimsel, kültürel etkinlikler ve ilişkiler çerçevesinde neler yapmaya çalıştığını ve AB’ye giden süreçte Balkan uluslarının birlik, beraberliğine ve kardeşliğine neler katabileceği üzerinde durmak istiyorum. Balkanlar’a gidenlerin ve oradan gelenlerin bildiği üzere, Balkanlar’da günün neredeyse yirmi saati Türk televizyonları izlenmektedir. Özellikle Türk dizilerinin yumuşak bir güç olarak Balkan halklarını birbirine yakınlaştırmada önemli bir rol üstlendiğini de görüyoruz. Burada TRT’den, diğer ulusal ve özel kanallardan başka iki bölge televizyonunun da adını vermeyi gerekli buluyorum. Bunların biri Rumeli TV, diğeri de Tek Rumeli TV’dir. Bu iki televizyonumuz bugün yayınlarını bu coğrafyaya yönelik yürütmekte ve Balkan halkları ile Türkiye arasında güzel köprüler kurmaktadır. Trakya Üniversitesi bir bölge üniversitesi olarak bütün projeksiyonunu Balkanlar’a yönlendirmiştir. Bugün üniversitemiz on iki Balkan ülkesindeki altmış bir üniversiteyle işbirliği içerisindedir. Üniversitemizde karşılıklı bilimsel- kültürel sempozyum ve kongrelerle birlikte öğrenci ve öğretim üyesi değişimi de yoğun bir şekilde gerçekleşmektedir. Üniversitemiz, Balkan yerleşkesi ile birlikte son yıllarda büyük ihtiyaç duyulan Balkan dilleri ve edebiyatları bölümünü de kurmuştur. Bu yıl, üçüncü sınıfta olup seneye mezun olacak Yunanca, Bulgarca, Arnavutça ve Boşnakça gibi dil ve edebiyat okuyan öğrencilerin eğitim ve öğretimini gerçekleştirmektedir. Bununla yetinilmeyip 2010 yılının şubat ayında üniversitemizde Türkiye’nin ilk ve tek Balkan Araştırmaları Enstitüsü kurulmuştur ve bu enstitüde 2010-2011 yılı itibariyle lisansüstü eğitim programlarına başlanacaktır. Bu programlarda Balkan dilleri ve edebiyatları, Balkan tarihi, Balkan siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler ve Balkan müzik kültürleri ana bilim dalları kurulmuştur. 2011-2012 eğitim öğretim yılından itibaren bu programlarımıza Türkiye’den ve Balkanlar’dan öğrenci almaya başlanılacak ve bu süreçte, arzuladığımız Balkan barışına, dostluk ve kardeşlik ilişkilerine büyük katkılar sağlanacaktır. Sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum ve bu forumun Balkanların geleceğine katkılar sağlamasını temenni ediyorum. FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 Turkey has a different position in the region for historical reasons. The Ottoman dominance, which lasted for centuries in the region, has made it obligatory to keep in touch with other people of the region, find solutions to the problems and build a common future in peace. The Balkans is the only land route to EU with its political and trading position. The Balkan countries, our closest neighbors, are of major prominence in terms of our economic and trading relations. The Balkans is the only route to energy tranmission lines that will cross over Turkey and make us an energy corridor. Our rooted relations and common future oblige us to help each other and co-operate in the relations with NATO and EU. Some countries of the region completed their accession to EU as some of them like us are still within this process. Those completing this process can as well help the ones which could not access to EU yet as they particularly Turkey can help NATO and other international institutions. It is obvious that media has a completely different role in this process. Media can contribute to peace and even shorten this process of accession en route to EU between Balkan countries with bonds of brotherhood. They should not cry for a war or pump the negativities but change their tone and style. With its influence on shaping the mental frameworks and developing concepts, the media has an indisputable position in this regard. Peace and friendship are indispensable terms in future world. Governments and nations have changed their merthods so as to keep the peace. We need to underscore the media, scientific institutions, cultural relations and non-governmental organizations instead of technological and military forces. We need to benefit from the media as much as we could. I would like to touch upon what Trakya University as a soft force is trying to do within the framework of scientific and cultural activities and what the unity and solidarity of Balkan countries can contribute to the process en route to EU. As people who have been to Balkans before know, people watch Turkish tv channels almost 20 hours a day. We are glad to see that Turkish tv series have undertaken a major role in bringing people in Balkans closer as a soft force. I find it necessary to name two regional televisions other than TRT and other national and private channels. These are Rumeli TV and Tek Rumeli TV. These two tv channels broadcast only about this region and build bridges between the people of Balkans and Turkey. Trakya University sheds its all projection on the Balkans. Our university is today in co-operation with 61 universities in 12 Balkan countries. We also exchange graduates and academic members as well as mutual scientific and cultural symposium and conferences. With the help of our Balkan campus, our university founded the Balkan literature and language which we needed really bad. Those who are about to be seniors next year, can have education about Greek, Bulgarian, Albanian and Bosnian literature and languages. We also founded the first and the only Balkan research institute in Turkey in 2010. We will initiate postgraduate programs in this institute as of 2010-2011. We founded the departments of the Balkan literature and language, history of the Balkans, the Balkan political science and international relations and the Balkan music cultures. We will have graduates from Turkey and the Balkans for these / 87 88 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Ervin Hladnik MILHARCIC Bu forumu düzenleyenlere ve katkıda bulunanlara çok teşekkür ediyorum. Gazetecilik ile ilgili bu kadar güzel şeylerin söylendiğini ve bu algıya bu kadar umudun yatırıldığını en son ne zaman duymuştum, inanın hatırlamıyorum. Gazeteciliği çok güzel bir şekilde anlattınız. Fakat benim geldiğim topraklarda durum biraz farklı. Ben Sloven medyasından bahsedeceğim. Medyanın işbirliği içinde, olumlu ve iyimser bir bakış açısıyla hareket etmesi, sonucun da iyi olacağı anlamına gelmez. Sizlere AB’ye üye olma sürecinde ülkemizde gelişen durumlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum ki sonunda bunun da pek de akıllıca bir hareket olmadığı anlaşıldı. Slovenya, AB’ye üye olma sürecine nasıl girdi? Bu aslında pek de heyecan verici bir şey değildi. Medyayı toplumların haberleşme aracı olarak tanımlıyoruz. Medyanın yaptığı şey, kamuoyunda baskın çıkan fikirlere ayak uydurmaktı ki bu da, AB yönünde adımların atılması anlamına geliyordu. Hedef belirlenmişti. Daha seksenli yıllarda bu benimsenmişti. Hatta siyasi taraflardan bir tanesi ‘’Hemen Avrupa’’ sloganıyla siyasi faaliyetlerde bulunmuştu. Bu fikir bütün siyasi odaklar tarafından kabul edildi. AB’ye üyelik süreci bir tren gibi yansıtılmıştı. Bir hedefi vardı ve istasyonlar da bu yolda uğranacak ve isimleri kısaltmalardan oluşan yerlerdi. NATO, AB, Schengen gibi. Geleceğimiz ve ülkedeki her bir siyasi çevrenin programı artık buydu ve bu konuda ulusal çapta bir uzlaşma sağlanmıştı. Slovenya normalde hiçbir konuda uzlaşmanın olmayacağı bir ülkedir. Çünkü Slovenya’da birbiriyle hiç iletişim kurmayan iki ayrı kutup vardır. AB üyeliği hatırladığım kadarıyla bütün siyasi partilerin evet dediği tek meseleydi. Buna ihtiyacımız vardı. Medya da ona göre davrandı. AB üyeliği güzeldi, kaçınılmazdı ve uzlaşma sağlanmıştı. Sonra 2004 yılında AB’ye tam üye olduk ve birden bir şeyler oldu, iş cazibesini kaybediverdi. Daha iki ay öncesine kadar her şey ne kadar farklıydı, oysa bunu şimdi anlayabiliyoruz. Avrupa Parlamentosunda görev alan Sloven milletvekillerinden birine ve bir başka siyasetçiye, kimliğini gizleyen İngiliz gazeteciler tarafından bir banka mevzuatı ile ilgili yardımda bulunması karşılığında yüz binlerce avroluk rüşvet teklif edildi. İngiliz gazeteciler bir komplo kurmuş ve bizim siyasetçimiz de bu komplo kuyusuna düşmüştü. Bazen birkaç yüz bin avro çok büyük bir para gibi görünebiliyor. Kendisi yakalandı ve olayın videosu Youtube’a dahi çıktı. Aslında kendisinin karşı tarafı kandırmaya çalıştığını söyledi, fakat artık koltuğunu bırakması gerekiyordu ve böylece siyasi kariyeri sona erdi. Burada ilginç olan şudur ki, ortada Sloven bir siyaset adamı var ve İngilizler tarafından tehdit ediliyor. İngiliz gazetecilerin veya İngilizlerin Avrupa’ya karşı tutumları hep farklı olmuştur. İngilizler Avrupa’yı bozuk bir mekanizma olarak göstermek için ellerinden geleni yaparlar. Fakat burada ilginç nokta bizim Slovenya basını olarak skandallara bayılıyor olmamızdır. Gazetelerin yüzde altmıştan fazlası skandal veya rüşvet haberleriyle doludur. Hep kötü olanı ararız. Fakat yine de Sloven gazetecilik çevrelerinde kimsenin aklına Avrupa Parlamentosuna gidip rüşvet üzerine araştırma yapmak gelmez. Bu genelde sıkıcı bir iş olarak görülür. Fakat bu olaya tepkiler daha da ilgi çekici oldu. Başlarda insanlar sesini yükseltti, fakat sonra insanlar bu parlamenter üzerine odaklandı. Hiçbir genelleme yapılmadı ki, basın olarak biz hemen buna atlarız. Küçük bir FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 programs as of 2011-2012 and contribute to the peace, friendship and brotherhood in the Balkans. Thank you for your patience and I wish for this forum to contribute to the future of the Balkans. Ervin Hladnik MILHARCIC I would like to thank to the organizers and contributors of this forum. I do not remember the last time I heard so many nice words about journalism and a lot of hope are invested in this perception. You said lots of nice things about journalism but the situation is a little bit different in where I come from. I am going to talk about Slovenian media. The fact that the media is co-operating with a positive and optimistic perspective does not necessarily translate into good results. I would like to say a few things about the developments in our country in the process of accession to EU. It turned out to be not a smart move though. How did Slovenia go into the process of accession to EU? This was not actually exciting. We define the media as the communication tool of the people. What media does was to keep up with the dominant public opinion and that meant taking steps towards EU. The target was set. This was adopted even in 80’s. One of the political sides was even campaigning a political activity called ‘’Europe Now’’. This idea was adopted by all the political centers. The accession to EU was reflected like a train. There was a goal and the stations were consisting of the abbreviations to stop by in this road. Like NATO, EU, SCHENGEN. This was our future and the program of every political party and there was a consensus about this all around the nation. And Slovenia is a country where you can hardly have a consensus about something. Because there were two poles that did not communicate with each other at all. EU accession was the only issue that all the political parties said yes to. That was what we need. The media accordingly acted as well. EU membership was good, inevitable and there was a consensus. Then, we became a full member to EU in 2004 and something happened and the beauty of it got lost. Things were so different just two months ago. One of Slovenian deputies in the European Parliament was offered a hundred thousand euros of bribe by an incognito British journalist about a bank regulation. British journalists framed a plot and our politicians fell into this trap. Sometimes a hundred thousand euros may look like a big money. He was caught and the video of the incident was even broadcasted in Youtube. He said that he was the one who tried to fool the journalist but he had to leave. So his political career was over. The attitudes of the British journalists and British people have always been different towards the Europe. / 89 90 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 skandal olur ve sonra bir bakmışsınız herkes dünyanın sonu gelmiş gibi davranır. Lobi sistemi ile ilgili tartışmalar oldu, ama öyle uzun sürmedi ve bugün artık başka hikâyeler tartışılır oldu. 1999 yılında AB müzakerelerine başladığımızda durum tam tersiydi. AB’nin o zamanlar medyada merkezî bir rolü vardı. “Siyasi söylem ve gazete sayfaları birbirine paralel gider” dediğimde hedef AB değil, hep Avrupa’ydı. Fakat takip edilmesi gereken yol da buydu. Avrupalı tarzında yapılmalıydı. Fakat örnek alınması gereken, Avrupa idi. Bunun tutarlı ve kitabına uygun olup olmadığına Avrupa karar verirdi. Avrupa aynı zamanda, öğrenci ödevini yapmış mı, diye kontrol eden okul müdürü gibiydi. Kamuoyu bunu kabul etmişti ve gazetecilerin çoğu bunun yapılmasının zaruri olduğunu düşünüyordu. Avrupa’ya girmek istiyorsak bunu Avrupalı gibi yapacaktık. AB üyeliği için NATO üyeliğinin de şartlardan biri olduğu anlaşıldığında bazı şüpheler ve tartışmalar ortaya çıktı. Bunun iyi bir hamle olup olmayacağı ile ilgili endişeler vardı. Bence 2004’te Slovenya’nın AB’ye üye olması küçük bir testti. Fakat o zamanlar Slovenya Cumhurbaşkanı’na bu sürecin pasif olduğunu, çünkü AB üyeliğinin bir anayasa değişikliği gerektirdiğini söyledim. Parlamento, oy birliğiyle uzun süreler tartışılıp irdelenmesi gereken yasaları geçirdi. Ekonomiyi, yargıyı, siyasal sistemi, hatta trafik sistemini bile AB ile uyumlu hale getirmek zorundaydık. Bütün yasalar peşi sıra hiçbir tartışma olmadan bu kadar kutuplaşmış bir parlamentoya rağmen geçti. Bu hiç hoşuma gitmemişti. Ben gazeteciliğe bu yüzden başlamadım. Cumhurbaşkanına bir röportajımızda üyeliğin ekonomik, sosyal ve stratejik faydalarını sordum. Kendisi Slovenya’nın, Eski Yugoslavya’dan çıkmış en gelişmiş ve en demokratik ülke olduğunu söyledi. Avantajlar gün gibi ortadaydı. NATO’dan güvenlik sağlanacak, AB’den ise refah ithal edilecekti. Peki ya sonra? Slovenya’nın Avrupa’ya katkısı ne olacak? diye sordum. AB’ye bizim verebileceğimiz neler var? diye sordum. Tabi verdiği tepki biraz sertti. Hiç öyle gergin bir insan değildi. Hatta görüp görebileceğiniz en sıkıcı siyasetçilerden biriydi. Fakat bunları sorduğumda çok sinirlendi. Bu nasıl bir soru böyle, dedi. Ben de sorumu siyasi jargonda yeniden formüle ederek sordum. Slovenya’nın Avrupa fikrinin gelişimine katkıları neler olacaktır? diye sordum. Bunu ülke olarak nasıl geliştirebiliriz? Kendisi akıllı bir siyasetçiydi. Slovakya, Romanya ve Polonya’da aynı durumda olan bütün Doğu Avrupalı siyasetçilere aynı soruyu sordum. Hepsi de sinirlendi. Çünkü onlara göre, bu tartışılması dahi gerekmeyen bir konuydu. Ayrıca, bu yolla Slovenya Balkanlar’dan uzaklaşıp Avrupa’ya doğru kayıyordu ve Avrupa da coğrafi bir yerdi. Slovenya bu yolda gelgitler yaşadı. Kimse AB’ye girdiğimizde ne yapacağız? sorusunu kendine sormuyordu. Medya da ciddi manada bu soruları sormadı. 2004’te üye olduğumuzda bir daha geri dönülmesi zor bir noktaya ulaştık. Herkeste inanılmaz bir iyimserlik ve mutluluk vardı. Fakat bu on beş yılın getirdiği bir iyimserlikti. Yalnız ben Kafka’nın okunduğu bir ülkeden geliyorum. Kabul edelim ki kendisi en depresif Avrupalı yazardır. Fakat Slovenya 2004’e kadar iyimser bir ülke olarak geldi. 2004 yılı ise, iyimserliğin yerinde yellerin estiği bir yıl oldu. Yunanistan’da kriz patlak verdi. Sonra Portekiz ve İrlanda buna katıldı. AB, bazı çevrelerde ağza alınması sakıncalı bir kelime oluverdi. Almanların birlikten çıkmak istediğine dair söylentiler vardı. Profesyonel gazetecilik, okuyucuları bunun ülkenin kalkınması için güzel bir an olduğu konusunda ikna edemedi. FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 They do their best to make Europe look like a broken mechanism. But we, as Slovenian media, love the scandals. More than 60 % of the newspapers are full of scandals or bribery. We always look for the bad things. However, no one would ever think of offering a bribe in European Parliament. This is generally boring to the people. But the reactions were even more interesting. People raised their voice at first but then focused on this parliamentarian. There was no generalization even thouh we normally jump on it. People think that it is end of the world after a little scandal broke out. There were discussions about lobbying system but it did not take long. The situation was the opposite when we initiated negotiations with EU in 1999. EU had a central role in the media back then. When I said that political discourse and newspapers go hand in hand, the goal was Europe, not EU. But that was the path to follow. It was Europe for us to follow. Europe would decide that it was not consistent and by the book. Europe was like a headmaster who monitors if the student does his homework. The public accepted this and the most of the newspapers thought it was mandatory. We were going to do it like European if we wanted to complete the accession process to EU. When it was understood that NATO membership was one of the requirements to become a member of EU, some doubts and discussions broke out. There were some questions about whether this was a good move or not. I think it was a test for Slovenia when we became a member of EU in 2004. But back then, I told the President of Slovenia that this processs was passive since EU membership required an amendment in constitution. The Parliament just unanimously passed the laws which we neeeded to discuss about for long periods of time. We had to synchronize the economy, judiciary, political system and even traffic sytem with EU legislation. All the laws were passed without any discussion in such a polarized parliament. I did not like it at all. I did not begin to do journalism for this. I asked the President, in one of the interviews, about the economic, social and strategic benefits of the membership. He said that Slovenia was the most developed and most democratic country among the countries declared independence from former Yugoslavia. The advantages were quite clear. We were going to have the protection of NATO and the EU was going to import prosperity. Then I asked him what Slovenia brings to the table for EU. What can we give to EU? His reaction was a bit harsh and he was not normally a nervous man. He was actually the most boring politician you could ever meet. But he was furious when I asked these questions. He said what kind of question that is. Then I formulated my question in political jargon. I asked what will the contributions of Slovenia be to the development of European idea? How can we improve this as a nation? He was a smart politician. I asked the same question to the politicians in Slovakia, Romania and Poland. They all got mad. To them, it was something that you can not disccuss about. Plus, this would make Slovenia go away from Balkans and get closer to Europe. Slovenia had some tides in this regard. No one would ask what we would do when we become a member of EU. The media did not seriously ask these questions either. We reached to the point of no return in 2004. Everyone was incredibly optimistic and happy. However, this was an optimism of 15 years. I live in a country where people still read Kafka and we should accept that he was one of most depressive European authors. / 91 92 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 AB üyelik süreci temelde kalkınma sağlayıcı bir süreçtir. Çünkü o zaman bir hedefiniz oluyor, fakat bu kalkınmanın sosyal hayata yansımalarını ölçmek o kadar da kolay olmuyor. Hedefi gelecek olarak belirleyebilirsiniz, fakat bunun için somut bir hedefiniz olmalıdır. Ancak o zaman bunun bir değerlendirmesini yapabilirsiniz. Bu yolda olumlu adımlar atabilirsiniz. Fakat bizler bu süreçte işin güzelliğine kapılıp bu konuda sorular sormayı unuttuk. AB üyeliği Orta ve Doğu Avrupa’nın başına gelmiş en güzel şey olarak tanımlanamaz. Getirdiği şartların gerçekliğini ve bu uyum sürecinin sonuçlarını daha iyi tartmalı, sorular sormalıydık. Sonuçta, şu anda Avrupa ile ilgili düşünceler olumsuz yönde ve rüyanın yarım kaldığı gibi bir duygu hâkim. Sizlere tavsiyem, hayallere çok fazla dalmamanız yönünde olacaktır. Bu televizyonlar için iyi bir şey olabilir fakat söz uçar, yazı kalır. Şimdilerde Avrupa’nın on yıl sonrası için yaptığı planları görünce gülüyorum. Kendinize gülmek için ise, büyük bir kudretinizin olması gerekir. Teşekkür ederim. Cengiz AKTAR Sayın Milharcic’in söyledikleri aklıma iki şey getirdi. Slovenya’yı çok iyi bilen biri olarak konuşuyorum. Orada 1994-1999 arasında BM Direktörü idim ve bu anlatılan dönemi bire bir yaşadım. Avrupa ile ilgili en keyif verici anlar, AB’ye üye olmadan önce çalışılan anlar. Üye olduktan sonra artık bir keyfi kalmıyor herhalde. Milharcic, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB ile olan ilişkilerinde hep kıtanın batısından bir şeyler beklediklerini ve kendilerinin AB’ye ne gibi bir katkıda bulunabileceğini hiç düşünmediklerini söyledi. Burada da Türkiye’ye dolaylı bir atıf var. Biz açıkçası Avrupa’ya ne getireceğimizi biliyoruz. Bu yüzden Avrupa ile olan ilişkimiz bu kadar sorunlu cereyan ediyor. Diğerlerinin böyle bir sıkıntısı yoktu. AB’ye kapağı atalım da sonrasına bakarız, dediler. Maalesef, bugünkü aşırı menfi ortam, bütün Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde hâkim. Türkiye, AB’nin en eski adayı. 1959’da Ankara Üniversitesinin çıkarmış olduğu bir yayın vardır. ATAUM’un yeni yayımladığı “Basında Türkiye Cumhuriyeti ve AB İlişkileri” diye fevkalade önemli bir kitap. Çok önemli bilgiler ve bol fotoğraf var. Bu kitapta iletişim sosyolojisi açısından ve Türkiye’de medyanın AB üyeliğine hazırlık sürecindeki rolünü aydınlatıcı bilgiler var. Türkiye’de AB’ye üyelik süreci pedagoji ile sansasyon arası bir yerde durur. Basın da öyledir. Neden pedagoji? AB aslında az tanınan ve yanlış bilinen bir konu. Sadece Türkiye’ye mahsus bir şey değil. Bütün aday ülkelerde durum böyle ve muazzam bir bilgi ihtiyacı var. Basın bu ihtiyacı karşılamıyor. Bu onların rolü mü, o da belli değil. Onların rolü olduğunu sanmıyorum, ama sansasyona gelince, AB-Türkiye ilişkileri çok eski olmasına rağmen çok sorunlu ilişkilerdir. İşin sansasyon tarafı, bizim basın tarafından çok seviliyor. Basın bunu sürekli bir ihtiras gibi görüyor. Alacaklar mı, almayacaklar mı, yoksa seviyorlar mı, sevmiyorlar mı? Senelerdir benzer şeyleri yazarlar. Türkiye’de çok yaygın bir intiba vardır. AB iyi bir şeydir ama bizi almazlar. Bütün kamuoyu yoklamalarından bu çıkar. Belki Makedonya için de aynı şey geçerlidir. Bunun FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 But Slovenia was an optimistic country till 2004. That was the year when the optimism was gone with the wind. The economic crisis broke out in Greece and then in Portugal and Ireland. EU was a word that you should not pronounce in some circles. There were rumours about Germany that they wanted to get out of EU. Professional journalism could not convince the readers about why this is a good moment for the development of the country. But it is not easy to measure the reflections of this development on social life. You can identify your goal as future but you need to have a concrete goal for this. You can take positive steps but we forgot to ask all these questions since we were carried away with the beauties of this process. We can not say that EU membership is the best thing that ever happened to Central and Eastern Europe. We should have evaluated the reality of the conditions and the consequences of this harmonization process. In the end, sentiments about Europe are quite negative and people feel like the dream is left half finished. I would suggest you not to get carried away with dreams. This might be good for televisions. It makes me laugh when I hear about the plans of EU for 10 years later. You need to have an immense capacity to laugh at yourself. Thank you very much. Cengiz AKTAR What Mr. Milharcic said brought two things to my mind. I speak as a person who knows Slovenia very well. I was UN director between 1994 and 1999 and I personally witness the process he talked about. The most joyous moments about the Europe were before the countries were tying to become a member of EU. I think it loses its beauty after the accession. Mr. Milharcic said that Central and Eastern European countries always expect something from the West of the continent and never give a thought to what they can bring to the table. I think it is an indirect reference to Turkey as well. We actually know what we can bring to the table for Europe. That is why, our relations with EU are quite problematic. The others did not have such problems. They said that they would see after they get a foot in the door of Europe. There is an extremely negative atmosphere in Central and Eastern European countries. Turkey is the oldest candidate to EU. There is a publication of Ankara Universit published in 1959. It is a book about the Republic of Turkey in the media and EU relations. There are very prominent information and lots of photos. Thre are lots of illuminative information about communication sociology and the role of the media in the process of harmonization of Turkey to EU. EU is actually very little known and misunderstood organism. It is not only for Turkey but all the candidate countries are in the same situation and they need an enormous amount of information about it. The media could not meet this requirement. It is not known whether this is their role. I do not think it is but EU-Turkey relations are very problematic even thought it is a rooted one. The sensation part of the issue naturally gets lots of attention from our press. It is a matter of passion for the media. Will they / 93 94 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 bir gerçekliği var tabi. Açıkçası, zaman içinde doğru olduğu da ortaya çıktı. Bu algı neredeyse ilişkinin tek belirleyicisi konumuna da geldi. Bu pencereden bakıldığında medya, AB ile ilişkiler konusunda daha duygusal bir yerde duruyor. Belki “good news is no news” anlamında. Pedagojik boyutu çok önemli olsa da hiçbir zaman ilgi çekmedi. Birkaç tarih hatırlatayım. 1987’de Türkiye, rahmetli Özal döneminde AB’ye müracaat ettiğinde o zamanki gazeteler bu haberi, “AB’ye girdik” diye verdi. 1989’da Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin başvurusunu reddettiğinde bu haber “reddedildik, bizi istemiyorlar” diye verildi. 1995’te Gümrük Birliği Anlaşması kararı çıktığında “AB’ye girdik” şeklinde haber yapıldı. 1997’de AB, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine açılırken yapılan Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye’nin adı anılmayınca, bu sefer basın “reddedildik” diye haber yaptı. 1999’da Helsinki Zirvesi’nde adaylığımız tescil edilince yine “AB’ye girdik” diye haber yapıldı. Jacques Chirac ve Schroder döneminde, 2002 yılında, epey bir iş yapılsa da zamanın yöneticileri bir türlü Türkiye ile son merhaleyi göze alamadığı için yine “AB’den reddedildik” diye haberler yapıldı. 2004’te müzakereler başladığında tekrar “AB’ye girdik” diye haberler yapılmış. 2011’deyiz, ama hala giriyor muyuz, girmiyor muyuz, belli değil. Görsel medyadaki bir iki uzman program dışında geriye ne kaldı? Burada TRT’yi kutlamak lazım, hâlâ bu konudaki programları o yapıyor ve onun dışında pek bir şey yok, ama sanal medya haber verme anlamında yoluna devam ediyor. Türkiye’nin de bu ilişkisi kopmadıkça medyanın yaklaşımı, girdik veya girmedik şeklinde olacak. Sözü şimdi size veriyorum. Bir soru var, buyurun efendim. Alican DOĞAN Merhaba, ben Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Adım Alican Doğan. Sizce, AB’ye kabul olmadan Gümrük Birliği’ne girmemiz bizim elimizdeki pazarlık gücünü bizden aldı mı? Bu gücü elimizde tutsaydık, AB’ye giriş sürecimiz kolaylaşır mıydı? Cengiz AKTAR Gümrük Birliği ilişkisi olmasaydı, Türkiye’nin bugün AB ile bir ilişkisi yoktu. Gümrük Birliği çok derin bir ilişki ve bir etaptır. Müstakbel üyeliğin etabıdır. O etap gerçekleşmediği için bugün Gümrük Birliği zor durumda ama iktisâdi açıdan baktığımızda Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye getirileri götürülerinden çok daha fazladır. Bursa’dayız ve buranın sanayisinin Gümrük Birliği ile bire bir alakası vardır. Türkiye’nin bütün sanayi altyapısı Gümrük Birliği ile değişmiştir ve dünya ekonomisi ile ilişkimiz bu sayede olmuştur. Çünkü balık tutmayı öğretir, balık satmaz. Basit bir ticari ilişki değildir. AB üyeliği ile tamamlanmadığı için sorunlar var. Mesela serbest ticaret anlaşmalarında şu anda Güney Kore ve Hindistan ile meseleler var. Ulaşım kotaları meselesi var. Üyelik gerçekleşmiş olsa Gümrük Birliği işlevini gerçekleştirmiş olacaktı. FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 let us in or not? They write similar columns for years. There is a huge impression about EU in Turkey. We, as Turkish people, think that EU is good but they would not let us in. Maybe this is also the case for Macedonia as well. There is a reality into it. It turned out to be the truth. This is almost like the single determiner of the relations. The media is more in an emotional point of view about the relations with EU. Maybe, good news is no news. We should take a look at some dates in this regard. In 1987, when the late Mr. Özal applied for the full membership, the newspapers thought we became a member of EU. In 1989, when the European Commission rejected the application of Turkey, the media made news with a tone of ‘’they do not want us in EU’’. In 1995 when we signed for the Customs Union, then again the media thought we were in. In 1997 when the EU expanded to Central and Eastern Europe, the media made news that we were rejected again. In 1999 Helsinki Summit, we thought we were in when they approved our candidacy. In 2002, Jacques Chirac and Schroder could not take the risk for the last stage with Turkey even though we put lots of efforts in the process. Then the media thought we were rejected once again. We are now in 2011 and we still do not if we are going to complete this accession process. We need to congratulate TRT in this regard since they still have programs pertaining to EU and there is not anything else other than that. The virtual media keeps making news about it though. Unless Turkey does not break off the relations, the news in the media will be in a way that ‘’we are in or we are out’’. I think there is one question. Alican DOĞAN I am a graduate from the deparment of International Relations in Bilkent University. My name is Alican Doğan. Do you think the fact that we signed for Customs Union before accession to EU took our leverage away? If we held this leverage, would our accession process to EU be easier? Cengiz AKTAR Without Customs Union, Turkey would not have any relation with EU today. Customs Union is a profound relation and a stage. It is a stage of future membership. Since that stage could not be capitalized, Customs Union is having a hard time but the advantages of Customs Union are financially much more than its disadvantages. The infrastructure of industry in Turkey has changed with Customs Union and that paved the way for our relation with world economies since it teaches how to catch a fish, not sell it. It is not a simple trade relation. There are some problems since the accession period with EU is troublesome. There are issues with South Korea and India in free trade agreements and transportation tariff. The Customs Union would function very well if we had accessed to EU. / 95 96 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Bayram KAYA Adım Bayram KAYA, Manas Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nden geliyorum. Misafirlerimize bir sorum var. Kendi ülkelerinde medyanın durumu nedir? diye sormak istiyordum. Örneğin, kendileriyle nasıl işbirlikleri kurabiliriz? Nasıl medya içerik paylaşımı sağlayabiliriz? Kendi ülkelerindeki durum nedir? Teşekkür ederim. Ervin Hladnik MILHARCIC Bunun iki yönü var. Birincisi kurumsal yöndür. Bu konuda çok fazla bilgili değilim, fakat sanırım bu bir Hıristiyan dilinde iletişim sağlama meselesidir. Ortak bir dil bulmamız gerekir. Türkçe, Slovenya’da pek kullanılan bir dil değil. Bu yüzden belki biz Türkçe öğrensek daha iyi olur. Slovenya medyasının yapısı oldukça basittir. Ulusal bir TV ve radyo istasyonu vardır. İki veya üç büyük ulusal gazete vardır. Kurumsal işbirlikleri nasıl olurdu bilemem, ama profesyonel gazeteciliğin bir iletişim ağı olduğunu söyleyebilirim. Bölge, bölgenin tarihi ve insanlar arası farklılıklarla ilgili bütün söylemler, profesyonel gazeteciliğe gelince anlamsız kalıyor. Gazetecinin yazı yazdığı çevreyi anlayabilmesi için bir gazeteciyle gazetecilik dilinde konuşması gerekir. Fiziksel temas sağlamalı ve arada birbirinize kart yollamalısınız. El sıkışmanın yerini hiçbir şey tutmaz. Mısır’da da böyle olmuştu. Gazetecilik tuhaf iştir. Aslında oldukça muhafazakâr insanlarızdır. Gazetenin kokusunu, o haber odalarını, gergin yayın toplantılarını çok severiz. Bu ortamlar öyle pek romantik ortamlar da değildir. Modern olanı severiz. Bunları kullanırız, çünkü bunlara bağımlıyız. Bir iletişim ağı oluşturmak bence harika olur. Buradaki sorun iletişim dili olabilir. Şu an sadece İngilizce konuşuluyor. Bu biraz rahatsız edici bir şey, çünkü ben küçük bir ülkeden geliyorum ve her şeyi İngilizce yaptığınızda ulusal kimliğinizi kaybediyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Türklerin de aynı şeyi düşündüğünü sanıyorum. Sizler bu konuda bizden daha zor durumdasınız, çünkü bize oranla çok daha büyük bir ülkesiniz. O yüzden kimsenin Türkçe konuşmadığını görmek zor olmalı. Ben de kimseden Slovence konuşmasını beklemiyorum. Bu söylediklerimi anlayan varsa beni şaşırtmış olur, fakat herkes anlamalı ki sağlıklı bir iletişim ortak bir dilden geçer. Recep GÜNDÜZ Öncelikle hoş geldiniz. Ben, Kosova Bursa Üsküp Derneği Başkanı Recep Gündüz. 1953 Kosova doğumluyum. Sloven gazeteciye bir sorum olacak. Kosova’ya giderken Bulgaristan benden 80 avro para alıyor. Nedeni de, AB üyesi olmamamız. AB üyesi olmayan ülkeler vizesiz geziyorsa neden Türkiye’den bu para alınıyor? Suçumuz kültür savaşı mı, yoksa Müslüman olduğum için mi vize verilmiyor? FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 Bayram KAYA I am coming from the Faculty of Communication in Manas University. I will have a question for our guests. I would like to ask how the media in their countries is doing. How can we co-operate with them? How can we share media contents? Thank you. Ervin Hladnik MILHARCIC There are two sides of the story. One of them is corporate. I do not know much about this but I think it is a matter of communicating in a Christian language. We need to find a common language. Turkish is not spoken or widely read in Slovenia that much. Maybe we better learn some Turkish. The structure of Slovenian media is actually quite simple. We have a national TV and radio station. There are two or three nationwide newspapers. I do not know how the corporate cooperations would work but I can say that professional journalism is a communication network. All the discourses about the region, the history of the region and the difference between the people do not mean anything when the professional journalism is on the line. The journalist need to talk to another journalist in a journalism tone so as to comprehend what’s going on around him. We need physical contact and maybe we should send a few card every now and then. Nothing can replace a handshake. That was the case in Egypt as well. Journalism a strange business. We are actually very conservative people. We love the smell of the newspaper, those news room and stressful broadcast meetings. Those are not romantic places to be. We love the modern. We use it since we are addicted to it. I think it would be great to develop a communication network. The communication language might be a problem in this regard. We speak only English right now and to be honest that is a bit annoying since I come from a relatively small country. When you do everything in English, then you feel like you are losing your national identity. I think Turks think in the same way. You are in a tougher position than we are since you are a much bigger country than we are. So, it must be tough to see everyone speaking English. I do not expect everyone to speak Slovenian either. I would be surprised if anybody understands what I am trying to say but everyone should understand that we need a common language for a healthy communication. Recep GÜNDÜZ I would like to welcome you all. I am the president of Culture and Solidarity Association of Turks in Kosovo and Skopje. I was born in Kosovo in 1953. I will have a question for the Slovenian journalist. If I go to Kosovo, Bulgaria wants to charge me 80 euros on my way. The reason is that we are not a member of EU. If non-member states can do without a visa, then why do they charge Turkey for this? Is it a cultural war or is it because we are Muslims? / 97 98 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Ervin Hladnik MILHARCIC Ben de kısa zaman öncesine kadar sizinle aynı durumdaydım. AB’ye girdiğimiz için mutlu olduğum bir yan varsa o da arabanıza atlayıp buradan Helsinki’ye kadar gidip pasaport göstermeden geçebiliyor olmanızdır. Sadece feribotlarda pasaport gösteriliyor. AB’ye üye olarak pek çok şey kazanıyorsunuz ki, bu da diğer ülkelerin (dışarıda kalan ülkelerin) çok şey kaybettiği anlamına geliyor. Bundan eminim. AB’nin genişleme çabaları olumlu adımlardır. Kıta için itici bir güç oluşturuyor. Sınırlar konusuna gelince, işi yüzüne gözüne bulaştırıyor. Sanırım AB’nin bir kıta olmasının tek yolu genişlemeye devam etmekle gerçekleşecektir. Bu gerçeklerden biraz uzak bir fikir olabilir, ama Türkiye söz konusu olduğunda bu konuda oldukça fanatik olduğumu söyleyebilirim. Türkiye, AB’ye dâhil olursa İran, Irak ve Suriye sınırına AB bayrağı koymuş olacaksınız. Kıta olarak gerçek dünyanın gerçekleriyle yüzleşmek durumundasınız ve bu İran ile daha fazla sorun yaşanması anlamına gelebilir. Evet, Avrupa yabancı düşmanıdır. Antisemitizme, ırkçılığa ve İslamofobilere ev sahipliği yapmış bir geçmişe sahiptir. Avrupa’nın kendi kendini eğitmesi uzun bir süreçtir. Bence Avrupa’ya bu konuda baskı yapılmalıdır. Böyle aşağılık kompleksi ile olaya yaklaşmanın bir faydası olacağını sanmıyorum. Avrupa ne homojendir ne de merkezi bir hükûmeti vardır. Aslında tuhaf bir mekanizmadır. Dâhil etme veya dışarıda bırakma gücü olduğundan güçlü görünür. Aynı zamanda kırılgan bir yapısı vardır. Sadece Almanlar ile Fransızların bir daha birbirine savaş açmayacağını garanti eder. Zaten bu nedenle oluşturulmuş bir birliktir, fakat Avrupa kıta olarak Balkanlar gibidir. Küçük ulusal devletlerden oluşur. Size şunu da söyleyeyim: Büyük Britanya’nın hiç de öyle büyük bir tarafı da yoktur. Gayet küçük bir ülkedir. O zaman başkaları da çıkar, Büyük Almanya veya Daha Büyük Sırbistan, der. Bu aslında küçük bir meseledir. Birkaç yıl önce sınır fantezisi yüzünden Slovenya neredeyse Hırvatistan’a savaş açıyordu. Bu Avrupa’nın içinde var olan bir unsur ve kabul etmek gerekir ki, bu tür çevrelerde çatışmalar doğaldır. İşin püf noktası, bunu kabul etmek ve saçmalıklarla uğraşmamaktır. FIRST DAY SECOND SESSION PART 1 Ervin Hladnik MILHARCIC I was in the same situation just like you are right now. The one thing I am happy about for EU membership is that I can jump in my car and go to Helsinki without having to show my passport. You only need your passport in ferries. You gain lots of things with the accession to EU which means non-member states lose a lot in this regard. I am sure about this. The expansion efforts of EU are very positive. It is a driving force for the continent. They make a mess when it comes to the issue of borders. This may not sound close to reality but I am fanatic when the issue is Turkey. You are going to put an EU flag in the border of Iran, Iraq and Syria if Turkey becomes a member of EU. You have to face the realities of the real world as a continent and this may mean more problems with Iran. Yes, Europe is xenophobic. It has a history hosting antisemitism, racism and Islamophobia. It is a long process for Europe to educate itself. I think you should pressure on EU in that regard. I do not think it would ever help to approach things with this inferiority complex. Europe is not homogenous or does have a central government. It is actually a little bit strange mechanism. It looks powerful since it has got the power to let in or let out. But it has a fragile structure. It only guarantees that Germans and French people would not fight a war ever again. But Europe is similar to Balkans as a continent with relatively small countries and let me tell you this. There is nothing great about Great Britain. It is a relatively small country. Then people may come up and call it Greater Germany or Greater Serbia. Slovenia was almost declaring a war against Croatia due to a border fantasy a few years go. We have to admit that the conflicts are normal in such environments. The key point is to admit his and not mess around with nonsense. / 99 Bölüm 2 Part 2 AB Üyelik Süreci ve Medya (2) EU Membershıp Process And The Medıa (2) Oturum Başkanı / Moderator Yrd. Doç. Dr. / Assist. Prof. Dr. Abdullah ÖZKAN İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Kamu Diplomasisi Enstitüsü Direktörü Representative of Turkish-Asian Center for Strategic Researches and Director of Pub. Diplomacy Ins. Katılımcılar / Panelists Dr. Fatma Sel TURHAN Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı/Türkiye Foundation for Political, Economical and Social Studies, Turkey Columnist, Daily Dnevnik, Slovenia Altın RAXIMI Balkan Insight Internet Gazetesi / Arnavutluk Journalist, Balkan Insight, Albania İsmet ÇAKIQI Başbakanlık Halkla İlişkiler Koordinatörü / Kosova Prime Ministry’s PR Coordinator, Kosovo Emina DELIC TV1 Editörü ve Spikeri / Bosna-Hersek Editor and Speaker, TV1, Bosnia and Herzegovina 102 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Yrd. Doç. Dr. Abdullah ÖZKAN* Medyanın ahını aldım galiba, çünkü medyayla ilgili tenkit eden hatta sert çıkan bir sunum hazırlamıştım. Oturum başkanına teklifte bulundum ve sunum askıda kaldı. Sayın Karakaya’nın bunda bir rolü olabilir mi acaba? Zaman olursa Türkiye-AB ilişkilerinde medyanın olumsuz anlamda katkılarından söz edeceğim. Belgelerim de var. Konuşmalardan sonra söz hakkını sizlere vermek istiyorum. Soru dışında olumlu veya olumsuz katkı da rica edeceğim. “Buradaki sunuşlara katılıyorum çünkü… veya katılmıyorum çünkü olayın başka bir boyutu daha var…” diyebilirsiniz. İlk sözü Fatma Hanıma veriyorum. Fatma SEL TURHAN Teşekkür ediyorum. Kısaca Batı Balkan ülkeleri diye bilinen eski Yugoslavya ve Arnavutluk’un AB’ye giriş sürecine dair konuşmak ve sürecin nasıl işlediğine, sorunların neler olduğuna ve bundan sonra neler yapılabileceğine dair fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Yugoslavya’nın dağılması akabinde başlayan 1991-1995 savaşları ve 1999 Kosova krizi, AB’yi Batı Balkanlar’a doğru genişleme konusunda daha istekli hale getirdi. Daha önce bölgedeki varlığını sadece insani yardım şeklinde sınırlandıran bir AB vardı. Fakat bu politikalardan bilinçli bir uzaklaşma olduğunu görüyoruz. Literatürde, bu sürecin, 1999 sonrası Avrupa Düzeni olarak telaffuz edildiğini görüyoruz. Bu değişimin AB’de yaşanmasının en önemli sebebi ise, AB’nin kriz yönetimi konusundaki etkisizliğini gösteren âdeta zayıf karnı haline gelmiş olmasıdır. Bu, sadece Batı Balkanlar’da bir eleştiriye sebep olmuyor, aynı zamanda AB içerisinde de ciddi eleştiriler olduğunu görüyoruz. AB, Orta ve Doğu Avrupa’da genişleme sürecinde milliyetçi hükûmetleri dizginleme, ekonomik ve politik anlamda ülkeleri disipline etme noktasında ne kadar başarılı olabileceğini daha önceki tecrübeleriyle görmüştü. AB’nin bu bağlamda Batı Balkanlar’daki olumsuz politikaları eleştirdiği, olumlu politikaları ödüllendirdiği ve tabiri caizse havuç-sopa yöntemini devreye soktuğunu görüyoruz. AB’nin bölgeyi entegrasyon çerçevesine almasının bir diğer sebebi de, şüphesiz 2004 ve 2007 genişleme dalgaları ve bunlarla birlikte Birliğin dayanmış olduğu sınırlardır. 2004 yılında Macaristan ile Slovenya, 2007 yılında Bulgaristan ile Romanya birliğe dâhil olmuştu. Bu dört ülkenin katılmasıyla Batı Balkan ülkeleri neredeyse kuşatılmış oluyor. Bu yakınlaşmanın neticesinde AB, Batı Balkanlar’da yaşanacak bir kargaşadan en çok etkilenen bölge olacak. Bu sebeple önceki geleneksel politikalar bir tarafa bırakılıyor ve batı normlarını bölgeye yerleştirecek politikalar hız kazanmaya başlıyor. 1999 sonrası AB düzeni, sosyalleşme yoluyla batılı normların bölgede geçerli hâle getirilmesi teşebbüsü olarak da nitelendirilebilir. AB’nin bir hedefi de entegrasyon yoluyla bölgedeki gücünü artırmaktır. Özellikle Dayton Barış Antlaşması ve Kosova Krizi ile birlikte ABD’nin oynamış olduğu etkin rol AB içerisinde de Atlantik ötesi gerilimlerin artmasına neden oluyor. Entegrasyon politikasıyla AB, askeri etkinliğini bir anlamda * Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan’ın foruma takdim ettiği sunum. Sayfa 208. FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 Assıst. Prof. Dr. Abdullah ÖZKAN* I think the media has cursed me since I had a critizing and harsh presentation. I have asked the moderator about it but it is suspended. Is it possible Mr. Karakaya has something to do with this? I would like to touch upon negative impacts of media in Turkey-EU relations if enough time is left at the end of the session. I have some documents with me. I would like to give the floor to you for asking question or making comments. I would like to give the floor now to Dr. Fatma Sel Turhan from the Foundation of Political, Economic and Social Researches. Dr. Fatma Sel TURHAN Thank you. I would like to touch upon the accession processes of former Yugoslavian countries and Albania to EU and how the processes worked and what the problems were and what we can do now. After the dissolution of Yugoslavia, 1991-1995 wars and 1999 Kosovo crisis made EU more enthusiastic about expanding to the Balkans. Limiting its existence in the region only into the boundaries of humanitarian aid, EU does not follow the same policies anymore. People call it the new European order after 1999. The reason of this change in EU is the inability of EU to manage its capacity in crisis. This is not only a criticism of Balkan people. There are serious criticism within EU as well. EU had its fair share of experience to know how successful it can be in terms of economically and politically reining back and disciplining the nationalist countries. In this regard, EU criticizes the negative policies and rewards the positive ones in the Balkans as it is like a carrot-stick game. Another reason why EU includes the region within the framework of integration is the expansions in 2004 and 2007 and as a result the borders it reached. Hungary and Slovenia joined the EU in 2004 as Bulgaria and Romania did the same in 2007. With the accession of these four countries, the Western Balkan countries almost have been surrounded. EU will be the region affected most if any conflict breaks out in the Western Balkans. That is why they leave traditional policies aside and accelerate the policies to place the westerns norms in the region. The EU order after 1999 can be called an attempt to make western norms valid in the region through socialization. EU also aims to improve its control and capacity in the region through integration process. The effective role of USA, particularly with Dayton Peace Agreement and Kosovo crisis, paves the way for the rise in transatlantic tension within EU * Presentation made by Assist. Prof. Dr. Abdullah ÖZKAN page: 209. / 103 104 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 politik yollarla dengelemeyi amaçlıyor. AB’nin bu düşüncelerle Batı Balkanlar’a yönelik ilk istikrar ve katılım programlarını, 2000 yılında başlattığını görüyoruz. Bu program, Batı Balkan ülkelerinden gerekli şartları sağlamaları durumunda üyelik yolunu onlara açıyor. Ülkeler, özellikle insan hakları, politik ve ekonomik reformlar, bölgesel işbirliği konusunda bir dizi değişiklik gerçekleştirmek zorundadır. Bu süreç her bir ülkeyi tek tek ele alıyor. İlk istikrar ve katılım anlaşmasının, Batı Balkan ülkelerinden Makedonya ile 2001 yılında başlatıldığını görüyoruz, ancak Makedonya 2005 yılında adaylık statüsü kazanabilmiştir. Bu aradaki sürecin en önemli sebebi ise, Yunanistan ile yaşamış olduğu isim anlaşmazlığıdır. Bu ülke içerisinde ayrıca yüzde 25-30’luk bir Arnavut nüfusu var ve azınlıklarla ilgili sıkıntılar da Makedonya’nın önünü kesmiştir. Hâlâ isim sıkıntısının devam ettiğini görüyoruz. AB’ye giriş altı aşamalı bir süreçten oluşuyor. Makedonya bu noktada beşinci aşamada, ancak orada da medya konusunda ciddi sıkıntılar var. Hükümetin özellikle “A1” isimli bir televizyon kanalının ve ona ait gazetelerin hesaplarını dondurması, Batı dünyasında medyanın sesini kısmak olarak yorumlanmıştır. 2004 yılında aday ülke statüsünü kazanan Hırvatistan ise, Batı Balkanlar’da süreci en hızlı işleyen devlet oluyor. Hırvatistan’ın 2012 veya 2013 yılında Birliğe dâhil olması bekleniyor. Ama Hırvatistan’ın da medya konusunda AB beklentilerinin gerisinde olduğunu görüyoruz. Hırvatistan’da siyasi yolsuzluğa dair yazılar yazan gazetecilerin baskı gördüğü, saldırılara maruz kaldığı yazılı basında sıkça gündeme getiriliyor. 2006 yılında bağımsızlığını ilan eden Karadağ ise, ilk olarak 2007 yılı mart ayında AB ile istikrar ve katılım anlaşması imzaladı ve 2010 yılında adaylık statüsünü kazandı. Ancak Karadağ’da yolsuzlukla mücadele, ifade özgürlüğü ve azınlık hakları konularında önemli reformlara gidilmek zorundadır. İlk istikrar ve katılım anlaşmasını 2006 yılında imzalayan ve 2009 yılında adaylık için başvuran Arnavutluk da yolsuzluk, suç, yargı ve medya bağımsızlığı konusunda AB’nin önemli reformlar gerçekleştirmesini beklediği ülkelerdendir. Sırbistan 2009 yılında AB’ye resmi başvurusunu yaptı ancak henüz olumlu bir cevap alabilmiş değil, 2012 yılında olumlu bir cevap almayı ve adaylık statüsünü kazanmayı umuyor. Fakat bunun çok da kolay olmayacağını görüyoruz. AB’nin Sırbistan’dan beklentisi, Kosova sorununda aşama kaydetmesidir. Bu ülkede muhalefet ve medya konusunda ciddi kısıtlamaların olduğu, batı medyasında yer alan konular arasındadır. Ülkede şeffaf olmayan medya sahipliği ve hükümet yetkililerinin medyanın idari makamlarında yer alması, AB’nin ciddi eleştirilerine yol açıyor. Bosna Hersek’e baktığımızda 2008 yılında AB ile ilk istikrar ve katılım anlaşmasını imzaladı. Bu ülkedeki siyasi ve politik çekişmeler AB sürecini sekteye uğratıyor. Batı medyasında, Bosna-Hersek medyasının siyasi çekişmelerin gölgesinde kaldığına dair haberler yer almaktadır. Kosova ise, AB ilerleyişindeki en sorunlu ülkelerden biridir. Birlik üyesi yirmi yedi ülkenin beşi henüz Kosova’nın bağımsızlığını tanımış değil. Hırvatistan dışında hiçbir Batı Balkan ülkesinin 2020 yılından önce Birliğe dâhil olamayacağı ön görülüyor. AB, Kosova dışındaki bütün Batı Balkan ülkelerine vize muafiyeti getirmiş durumda. Bölgede hala barışın tam olarak tesis edilemediğini görüyoruz. İstikrar ve şeffaflık hala önemli sorunlardandır. Bu ülkelerdeki aşırı milliyetçilik de barışı tehdit FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 as well. EU aims to politically balance the military activity through integration policy. Wth these thoughts in mind, EU has initiated stability and accession programs in Western Balkans in 2000. This program opens the door for Western Balkan countries if they comply with the conditions. Governments have to make some amendments in policies of human rights, political and economic reforms and regional co-operation. The first stability and accession agreement was signed with Macedonia in 2001 but Macedonia has attained the candidate status only in 2005. The reason why they lagged behind is their conflict with Greece. 25-30 % of the Macedonia population is Albanian and some issues pertaining to minorities blocked their way. There is still a conflict over the name. EU road is made of 6 stages. Macedonia is at stage 5 right now but there are serious issues about the media in Macedonia. The government froze the accounts of a tv channel called A1 and some newspapers. Attaining its candidate status in 2004, Croatia is the fastest operating country among the others. Croatia is expected to join EU in 2012 or 2013 but Croatia lags behind the expectation of EU about the media. It is frequently reported that journalists, who write about political corruption, are put under pressure or attacked. Declaring its independence in 2006, Montenegro signed a stability and accession agreement with EU in March 2007 and attained its candidate status in 2010. But Montenegro is obliged to make some amendments in the fight against corruption, freedom of speech and minority rights. Signing its stability and accession agreement in 2004 and applying for full membership in 2009, Albania is one of the countries EU expects to make amendments in corruption, crime, judiciary and freedom of press. Serbia has made its official application to EU in 2009 but got no positive reply back yet. Serbia expects to have a positive reply back and attain the candidate status in 2012. It is not an easy task though. What EU expects from Serbia is a progress with the issue of Kosovo. Non-transparent media ownership and the control of government authorities in administration of media pave way for serious criticism from EU. Bosnia-Herzegovina signed the stability and accession agreement in 2008. Political conflicts in the country interrupts EU integration process in the country. Western press reports that Bosnian media is largely under the influence of political conflicts. Kosovo is one of the most problematic countries in EU integration processes. 5 of 27 member countries have yet to recognize the indenpendence of Kosovo. No Western Balkan country, except for Crotia, is expected to join the EU before 2020. EU has allowed all the Western Balkan countries except for Kosovo to travel without a visa. Peace still could not be assured in the region yet. Ultranationalists can still threaten the peace process in these countries. We know that there are violations of minority rights, a rise in organized crime and corruption and accelerating pressure on science and media. EU is having a fatigue of expansion as a result of recent economic crisis. It is frequently reported in western media that EU has reached its natural borders and this kind of expansion might load a burden on the shoulders of the union. People within EU think that it would only be a burden on their shoulders if / 105 106 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 edebiliyor. Azınlık haklarını korumada yetersizlikler olduğunu, örgütlü suçlar ve yolsuzluk oranlarının yüksek olduğunu, bilim ve medya üzerindeki baskıların, AB’ye üyelik sürecini sekteye uğrattığını görebiliyoruz. AB’de ise, son dönemlerde yaşanan ekonomik krizler sebebiyle ciddi bir genişleme yorgunluğundan bahsetmek mümkündür. Batı medyasının, Batı Balkan ülkelerinin Birliğe dâhil olması konusunda oldukça olumsuz bir tavra sahip olduğu da görülüyor. Batı medyasında, AB’nin doğal sınırlarına ulaştığı ve böyle bir genişlemenin, Birlik üzerine ciddi yük getireceğine dair yazılar sık dillendirilmektedir. AB ülkelerinde halk, Batı Balkanlar’a doğru bir genişlemeyi sadece bu bölgenin yararına olacak bir yük olarak algılıyor. Batı Balkanlar’da da AB’yle ilgili bir şüphecilik söz konusudur. AB’nin sunduğu şartlar halklara yeni yükler getirdiği için adaylık eskisi gibi heyecan yaratmıyor bu bölgede. Bu gelişmeler halkları bir araya getirmekten ziyade birbirinden bir ölçüde uzaklaştırmıştır. AB’nin bunu fark ettiğini ve bölgesel işbirliğini üyelik şartlarından biri haline getirdiğini görüyoruz. Bu önemli ve olumlu bir gelişme. Ancak oldukça bürokratik bir yapıya sahip olması nedeniyle bunun elitler nezdinde bir tartışmaya yol açtığını ve halka maalesef inemediğini görüyoruz. AB için de bu süreç oldukça önemlidir. Çünkü AB de Batı Balkanlar’ın AB’ye dâhil olması noktasında ciddi çaba sarf etmek zorunda; bu ise sadece Batı Balkanlar’ın istikrarı anlamına gelmiyor. Aynı zamanda, AB’nin de güvenliğinin sağlanması anlamına geliyor. AB’nin genişleme yorgunluğunu üzerinden atıp Balkanlar’la ilgili sorunlarla daha yakından ilgilenmesi gerekir. AB içerisinde de, Balkanlar’a yönelik negatif bir bakış olduğundan da bahsedebiliriz genel olarak. İçerideki yabancı, kenar ve arka bahçe gibi Balkan tanımlamalardan sıyrılıp Batı medyasının bölgeyi Avrupa’nın bir parçası olarak görmesi gerekiyor. Şu anki hâkim medyada parçası değil de sanki bir uzantısından bahseden bir dilin kullanıldığını görüyoruz. AB’nin bölgesel güçlerle ve bölgeyle var olan yakın tarihi sebebiyle Türkiye ile işbirliği içinde çalışması da şart. Bölgedeki çok-dilli, çok-kültürlü ve çok-dinli yapının güçlendirilmesi, Türkiye’nin tarihi deneyiminden ve Osmanlı mirasından faydalanmak gerekiyor. Şu an Türkiye’nin izlediği bölgesel entegrasyona öncülük eden aktif politika, Batı Balkanlar’ın güvenli bir bölgeye dönüşmesi konusunda önemli bir katkı sağlıyor. Teşekkür ederim. Emına DELIC Bunun karşılaştırmasını yapmak benim için zor olur, çünkü Türk televizyonlarını izlediğimde pek bir şey anlamıyorum. Fakat burada önemli olan bu konuda güçlü bir iradeye sahip olmamızdır. Bizlerin de çalışma hayatlarımızda benzer mizaca sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu iyi ve önemli bir şeydir. Öncelikle bu Foruma katılmak üzere beni buraya davet eden organizasyon sahiplerine teşekkür etmek istiyorum. Daha küçük bir kızken İstanbul’a ilk kez geldiğimde aynı dili konuşuyoruz sanıyordum. Türkçede pek çok Boşnakça kelime olduğunu gördüm. Daha sonradan ailem bana Türkçede Boşnakça kelimeler olmadığını, o kelimelerin Boşnakçaya Türkçeden geçtiğini anlattılar. Boşnakçada pek çok Türkçe sözcük bulunuyor. Bu nedenle burada Türkçe konuşmayı bile düşündüm, fakat henüz “Bin Bir Gece” dizisinin bütün bölümlerini izlemediğimden bu fikirden vazgeçtim. Fakat İngilizce konuşursam sanırım birbirimizi gayet iyi anlayabiliriz. Ortak tarih, gelenek ve kültürün bir parçası olduğumuz FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 they keep expanding to Western Balkans. There are serious doubts within EU about Western Balkans. The candidacy does not make people thrilled anymore since it puts a burden on their shoulders. That is why EU stipulted regional co-operation in this regard and this is of major and positive development. EU also has to make major efforts to make Western Balkans to join EU since this is not a stability only for the Western Balkans. It corresponds to the security of EU as well. EU needs to get over its fatigue of expansion and closely monitor problems of the Balkans. It is safe to say that there is a negative perspective within EU about the Balkans. The western media has to get rid of describing the Balkans as stranger or a backyard and regard it as a part of the Europe. EU is also obliged to have close relations with Turkey due to its historic roots with regional powers. We need to consolidate multi-lingual, multi-ethnic and multireligious order in this region and benefit from the historic experience of Turkey and the heritage of the Ottomans. The policy of Turkey pertaining to regional integration has made major contributions to the process of turning Western Balkans into a safe place. Thank you. Emina DELIC It is a bit hard to for me to compare this since I do not understand a lot much when I watch a Turkish tv channel. However, what’s important here is that we have a strong will about this issue. I think we have similar temperament in style of working. That is good and important. But first of all, I would like to thank the organizers who invited me here to this conference. When I was a little girl and came to Istanbul for the first time, somehow I thought that we speak the same language. I recognized lots of Bosnian words in Turkish. Then, my family told me that the it was actually the opposite and those words were actually inherited from Turkish. There are lots of Turkish words in Bosnian. That is why, I was planning even to speak Turkish here but I gave up on the idea since I have not watched all the episodes of Binbir Gece yet. However, I think we would perfectly understand each other if I speak English. I believe we will understand each other perfectly well since we are a part of a common history, tradition and culture. Because we are bound to each other with our strong and friendly relations and some undesired problems. Unfortunately, Bosnia-Herzegovina is undergoing the damages of the post-war economy nowadays. We can easily say that we are still going through one of the worst political crisis. The underlying reason of this crisis was the tension we underwent in Bosnia-Herzegovina between 1992-1995. Unfortunately, Bosnia-Herzegovina is even today facing open threats of nationalists about division of the nation and killing all the Croatians at sight and deporting them all. International community still could not find a solution to these problems. It is possible to say that the efforts to divide Bosnia-Herzegovina would / 107 108 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 için birbirimizi iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Çünkü güçlü ve dostça ilişkiler ile ve hoş olmasa da ülkelerimizin karşılaştığı bazı sorunlarla birbirimize bağlı bulunuyoruz. Maalesef, Bosna Hersek bugünlerde savaş sonrası ekonominin zararlarını çokça yaşıyor. Hatta gelmiş geçmiş en kötü siyasi krizlerden birini yaşadığını da söyleyebiliriz. Bu krizin altında yatan neden de, 1992-1995 arası dönemde Bosna Hersek’te yaşanan gerilimlerdir. Maalesef, günümüzde Bosna Hersek, ulusalcı kesimin açık tehditleriyle karşı karşıyadır: Bosna Hersek’in bölünüp, burada yaşayanların Hırvat nüfusun bulunduğu yerlerde öldürüleceğinden, sınır dışı edileceğinden bahsedilmekte. Uluslararası toplum hâlâ ülkedeki bu sorunlara bir çözüm bulabilmiş değildir. Bosna Hersek’i dağıtma çabalarının ortaya yeni bir savaş çıkaracağını, bu savaşın da, öngörülemez ve bölgesel sonuçlar doğuracağını ve Avrupa genelinde istikrar ve barış sürecinin bozulacağını söylemek mümkündür. AB, bölgedeki bütün ülkelere tam üyelik penceresi açmıştır. Fakat AB, Müslümanlara karşı insanlık suçunun işlendiği ve kendilerinin de sadece seyirci kaldığı dönemden bu yana dış ve güvenlik politikasını uygulamaya koyabilecek bir mekanizma yaratma konusunda hiç bir adım atmamıştır. Bugün bile milliyetçilikleri ve savurdukları tehditler açısından hem bölge hem de Avrupa için büyük tehlike oluşturan gruplara karşı AB’nin özel ve işe yarar bir mekanizması yoktur. Ülkemdeki insanlar AB’nin bu tavrını kendi kültür ve tarihi kimlik arayışı olarak algılıyorlar. Yabancı düşmanlığının güçlendirilmesi ve çok-etnisiteli toplum yapısından uzaklaşılması, Avrupa’da ve bölgede korku yaratmaya devam ediyor. Müslümanlar ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyor. Son savaşta edinilen tecrübelere rağmen Bosna Hersek, AB fikrine büyük bir umutla sarılıyor. Bu anlamda AB’nin, yıllardır Türkiye’ye uyguladığı âdil olmaktan uzak politikalar büyük bir endişe ve gerilim yaratıyor. AB önce işin boyutuna bakıp tarihi projelerle bunu nasıl desteklerim, diye tasarlıyor, sonra da Türkiye ve Bosna Hersek de dâhil bu ülkelerin entegrasyonunun başarılı olup olamayacağıyla ilgileniyor. Ben Bosna Hersek’teki en büyük TV kanalı olan ve en geniş TV ağına sahip TV1 kanalından geliyorum. Ülkemdeki medya, Avrupa entegrasyonu meseleleriyle yakından ilgileniyor. Fakat ciddi siyasi krizler ve yeni çatışmaların çıkabileceği korkusu bu meseleleri arka plana atıyor. Yaklaşık 3 yıl önce Bosna Hersek, AB ile istikrar ve ortaklık anlaşması imzaladı ve yaklaşık bir yıl önce NATO üyeliğimizin önemli bir aşaması olarak bir eylem planının altına da imza attı. Fakat kamuoyunu, seçimlerin üzerinden yedi ay geçmesine rağmen hâlâ hükûmetin kurulamaması, kurulma umutlarının da pek olmaması daha çok ilgilendiriyor. Hükûmetin kurulmasının engellenmesi konusu en iyi şöyle açıklanabilir: Cumhuriyetçi Partinin temsilcileri ilk başta Bosna Hersek Futbol Federasyonunun önüne engeller koydu ve ülkemizin FIFA tarafından bütün uluslararası müsabakalardan men edilmesine neden oldu. Şu anda kulüp takımları da dâhil uluslararası müsabakalardan men edilen tek ülke biziz. Hem Bosna Hersek, hem de medya büyük sorunlarla karşı karşıya. Bu anlamda ülkemdeki pek çok insanın (bunlara gazeteciler de dâhil) özgürlüğü, demokrasiyi ve çok-kültürlülüğü ön plana çıkaran bir sivil toplum özleminde olduklarını söyleyebilirim. Sayıları diğerlerine oranla fazla olsa da devlet ve toplum içindeki en önemli mevkiler, diğer gruplara ait olduğu için bu insanların da ellerinden bir şey gelmiyor. Balkanlar’ın sürekli çatışmaların, savaşların ve hoşgörüsüzlüğün başkenti olduğunu düşünenlere Balkanlar’dan Avrupa’ya farklı ve çok daha güzel mesajlar FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 lead to another war and this war might pave the way for unforeseeable and regional consequences. EU opens a window for all the countries in the region en route to full membership. However, EU have not taken a step to develop a mechanism to implement foreign and security policies since when Muslims suffered from crimes against humanity and EU preferred to be a spectator. EU still lacks of a special and functional mechanism against the groups posing danger for both the region and the Europe. People in my country still regards this attitude of EU as its search for its own culture and historical identity. Reinforcing the xenophobia and drifting away multi-ethnic society remain to concern people in Europe and the region. The Muslims still are regarded as second-class citizens. In spite of the experiences from the latest war, Bosnia-Herzegovina still holds on to the hope for accession to EU. In this respect, Unfair policies that EU puts on Turkey for years , lead to a great concern and tension. EU intends to take a look at the size of the issue and then look for the ways to support this with historical projects. They are interested in whether the integration process of these countries will be successful or not including Turkey and Bosnia-Herzegovina. I am a member of TV1 which is the biggest and largest TV channel in Bosnia-Herzegovina. The media in the country is closely interested in accession to EU. However, the fear of possible serious political crisis and new conflicts leaves these issues aside. Almost three years ago, Bosnia-Herzegovina signed for a stabilization and partnership agreement with EU and also signed for an action plan as a stage of our NATO membership. However, the people are more interested in the fact that the government still could not be formed even though it has been seven months since the elections. We can explain this government crisis like this: The representatives of Republican party stood in the way of Football Federation of Bosnia Herzegovina and that is why we are banned from all the international competitions by FIFA. We are the only country banned from the international competitions including our football clubs. Both Bosnia-Herzegovina and the media are facing major problems. In this regard, I can say that people including journalists in my country miss a civil society putting freedom, democracy and multiculturalism to the forefront. These people are not able to do anything since the most crucial seats within the government and the society are occupied by the other groups. I would like to tell those who think the Balkans are the capital of constant conflicts, wars and intolerance, that those who can send different and better messages to Europe are much stronger than they are. I think that such a conference is a unique opportunity for this. That is why, I would like to thank the organizing committee for allowing me to address you here. Thank you. / 109 110 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 gönderebilenlerin çok daha güçlü olduğunu söylemek isterim. Bu gibi platformların da bunun için eşsiz bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Bu sebepten organizasyon komitesine bana burada sizlere hitap etme şansını verdiği için çok teşekkür ediyorum. Sağ olun. Altın RAXHIMI Buradaki mesele, Arnavut basınının, Arnavutluk’un AB’ye entegrasyonu ile ilgili bakış açısını haber yapma şeklidir. Burada bazı noktalara kısaca değineceğim. Arnavutluk halkının AB’ye üye olmak istediğini ilk başta söylemek gerekir. Fakat bunun uzak bir ihtimal olduğunun da farkındayız. Biraz zaman alacak. Aynı durum medyaya da yansımış durumdadır. Çünkü baktığımızda, Arnavutluk’un AB ile ilgili gerçek düşüncesinin ne olduğu hakkında çok az haber yapılıyor. Ülkenin haber yapan sadece üç iletişim ağı bulunmakta. Arnavutluk’un üyelik yolunda attığı adımlar ile ilgili de pek bir haber yapılmıyor. AB ile istikrar ve katılım anlaşması imzalamış olmamıza rağmen, Arnavutluk’un bu yolda neler yapması gerektiği ile ilgili hiçbir haber yapılmıyor. AB tabii ki, dünyanın bu kısmını etkileyen jeopolitik faktörlerden biri konumundadır. Çok önemli bir role sahiptir. Ocak ayında Arnavutluk’ta bir sorun yaşamıştık. İnsanların ölmesiyle sonuçlanan protesto yürüyüşleri ve gösteriler yapıldı; muhalefet ile hükûmet bu konuda birbirini suçladı. Muhalefet kurumlara zarar verdiği gerekçesiyle hükûmeti suçluyordu. O anda AB devreye girdi ve sorunu çözmek için bir arabulucu gönderdi. Arnavutluk medyası da arabulucunun sözleri ile ilgili haberler yaptı. Çünkü siyasetçilerin görevden alınması gerektiğini savunuyorlardı. Aksi takdirde AB’ye katılma ihtimali giderek daha da azalacaktı. Arnavutluk medyasında bu haberlerin yankı bulma şekli arabulucudan gelen çok net bir mesaj içeriyordu. Medya bu konuda ikiye bölündü, çünkü bir tartışma olduğunda genelde hep bir tarafın tutulduğu haberler yapılır. Bir başka önemli nokta ise, AB’nin ülke ile ilgili yıllık raporu hakkında basının yaptığı yorumlardı. Yolsuzluk, yargı ve kurumların yıpranması ve organize suç bir türlü aşılamayan problemler olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlar, medyanın AB’nin bu iddialarla ilgili ülkeye koyduğu yaptırımlara ne kadar değindiğinin farkında değiller. Aslında bu basit bir araştırmacı gazetecilikle veya sokaklara çıkıp insanlara sorarak öğrenebileceğiniz bir şeydir. Bu da, ülkedeki gerçek siyasi tartışmaları gölgede bırakıyor, çünkü bunlar hep isim vermeden yapılıyor. Fakat herkes de biliyor ki, işler isimler telaffuz edildiğinde çok daha enteresan bir boyut kazanıyor. İlki, 1996 yılında yapılan çok tartışmalı seçimlerimizdir. Kaybeden taraf, oylama sürecine şaibe karıştığını iddia etti. Bizler de AB’nin konu ile görüşler, verdiği kararlar veya Arnavutluk için çıkarılmaya çalışılan seçim yasaları ile ilgili haberler yapıyoruz. Bunlar genelde herkesin bildiği şeylerdir. Arnavutluk’un 2020 yılında AB’ye üye olması bekleniyor. Bu oldukça uzak bir hedef. Halkın umutlarını yüksek tutmak da adil olmaz. Bu nedenle Arnavutluk’un AB’ye üyeliği hâlinde neler olacağı ile ilgili çok az şey anlaşılabilmiş durumdadır. Çok teşekkür ederim. FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 Altin RAXHIMI The problem here is the way the Albanian media reports the news about the accession of Albania to EU. I have to say that the Albanian people want the country to become a member of EU. However, we are all aware that this is a long shot. It will take time. There are barely news in the media about what Albania really thinks about accession to EU. There are only three full-time correspondences from Brussels reporting to the local media in the country. The steps the Albania has taken for accession are not on the news that much. We signed for a stabilization and partnership agreement with EU but there is no news about what Albania should do in this regard. EU is one of the geopolitical factors having affected this part of the world. We had some problems in Albania back in January. There were some protests in which people were killed. The government and the opposition blamed each other. The opposition blamed the government due to their damage to the institutions. At that moment, EU stepped in and sent a negotiator between the waaring factions so as to find a solution to the problem. The Albanian media reported news about the remarks of the media. They argued that the politicians had to be relieved of their duties, otherwise the chance to join the EU would be slim. The way these news reflected on the Albanian media involved quite clear messages from the mediator. The media was divided into two polars since they would report the news taking a side whenever a conflict broke out. Another important point is the remarks of the media about the annual report of EU on the country. Corruption, judiciary, institutional wearout and organized crime were the problems we faced. People do not know how much work the media put into this reporting about the sanctions EU put on our shoulders. This is actually not something you can learn with investigative reporting or going to the streets and asking people. This outshines the actual political discussions in the country since these things are unanimously conducted. However, everyone knows that things get more interesting when you know the names. We had a relatively controversial elections first of which was held in 1996. The losing party argued that the elections were shady. We report news about the EU perspective, their decisions or the election law worked on for Albania. These are things that most people already know. Albania is expected to join EU in 2020. It is a slim chance. It would not be fair to keep the hope of people up. That is why, little is understood with regard to what’s going to happen if Albania becomes a member of EU. Thank you. / 111 112 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Ismet ÇAKIQI Fazla zamanınızı almadan konuşmamı özetlemeye çalışacağım. Öncelikle bu güzel organizasyonu hazırlayanları selamlamak istiyorum. Son derece isabetli bir forum oluyor. Elbette iletişim işimizi kolaylaştıracaktır ve bu sayede AB’ye entegrasyon süreci de hızlanmış olacaktır. AB’ye entegrasyon sürecinde Kosova’nın yol haritası ve medyanın rolü ile ilgili sizlere bilgiler vereceğim. AB’ye entegrasyon süreci, Kosova’nın gündemine önemli kolaylıklar getirmiştir. İlk aşamada kapasite oluşturulması yönünde çabalar olmuştur. İkinci aşamada yasama organının güçlendirilmesi yolunda, kapasitenin geliştirilmesi için çaba harcanmıştır. Daha ilk hükûmetin Kosova’da iş başına gelmesinden itibaren AB’ye entegrasyon dahilinde çabalar harcanmıştır. Bu çabalar bugüne kadar sürdürülmüş olup bütün kurumlarda AB ile entegrasyon çalışmaları yürütülmektedir. Ayrıca AB Entegrasyon Bakanlığı da çalışmaktadır. İstikrar ve katılım anlaşmasına imza atılmıştır ve bu süreç 2010 yılında başlamıştır. AB yasalarına uyum sağlama konusunda Kosova Hükûmeti çalışmalarda bulunmuştur ve Avrupa entegrasyon programını hazırlamıştır. Her ülkenin kendi özellikleri olduğu gibi Kosova’nın da vardır. Kosova’nın yaklaşık 2,2 milyon nüfusu vardır ve bu nüfusun yarısı yirmi beş yaşın altındadır. Diğer yandan yarısı kendi dili dışında yabancı bir dil bilmektedir. AB ülkelerinde de 600.000 Kosovalı çalışmaktadır. Gençler AB ile entegrasyonun çok iyi bir işbirliği olduğu görüşündedir. Yapılan araştırmalara göre, nüfusun yüzde doksan beşi AB’den yanadır. Yüzde seksen altısı ise, Kosova’nın bu üyelikten hiçbir şey kaybetmeyeceğini düşünmektedir. Vatandaşların yüzde sekseni AB üyeliği ile ülkenin hızlı bir kalkınma sağlayacağını ve serbest dolaşım geleceğine inanmaktadır. Kosova’nın AB üyeliğinde bazı öncelikleri de vardır. Şu anda çıkarılan kanunlar AB yasaları ile uyumludur. Diğer yandan iç tedavülde avro kullanılmaktadır. Kamu hizmetleri reformu süreci başlatılmıştır. Kamu şirketlerinin de özelleştirilmesi yönünde çabalar sürmektedir. Kosova’da şu an AB’nin EUR-LEX adında bir misyonu da bulunmaktadır. Bir sürü uluslararası örgüt de bulunmaktadır. Bu yüzden Kosova’nın AB’ye katılım sürecinde başarı kaydedeceğine dair umutları vardır. Kosova’da medyanın rolü de bu anlamda önemlidir. Entegrasyon sürecinin vatandaşlar tarafından iyi algılanması için medya önemli bir görev yerine getirmektedir. Demokratik sistemin ayrılmaz bir parçası olan basın ve ifade özgürlüğünün geliştirilmesi de bu anlamda önemli olacaktır. Doğu Avrupa ülkelerinin AB’ye üyelik sürecinde bazı sorunlar yaşadıklarını da gördük. Kamu iletişim konularında da Doğu Avrupa’da belli başlı sorunlarla karşılaşıldığını görüyoruz. Ülkelerin üyelik sürecine sorunlarla karşılaştığı yerde doğru bilgilerin alınması çok önemlidir. Bunun için de AB’ye üyelik için toplumsal desteğin sağlanması gerekir. Kamu iletişim araçlarıyla doğru bilgilerin verilmesi buna destek olacaktır. Kosova ifade özgürlüğünün sağlanması konusunda teminatlar da vermektedir. Bu yönde kamu iletişimi için medyaya finans sağlanması konusunda bazı sorunlar yaşanmaktadır. Medyanın denetimini sağlayan kurumun da yaşadığı bazı sorunlar vardır. Fakat bütün kurumlar bunun iyileştirilmesi yönünde çaba harcamaktadır. Gazetecilerin özgürlüğü ve ifade özgürlüğü ile ilgili bazı uluslararası örgütlerin fikirleri ve bağımsız medya üzerinde ekonomik baskıların yoğunlaştığı düşünceleri, mevcut durumu ifade etmekten FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 Ismet CAKIQI I will do my best not to waste your time and summarize my speech. First of all, I would like to greet the organizers of this pleasant meeting. It will definitely facilitate our communication and thus accelerate the process of integration to EU. I am going to give some information about the roadmap of Kosovo en route to EU and the role of the media in this process. EU integration process has facilitated our agenda in Kosovo. At the first stage, there have been efforts for capacity building. At the second stage, we took steps for capacity building with a view to consolidate legislative power. As of coming to the power in Kosovo, the government made major efforts to integrate with EU standards. The Ministry of EU Integration keeps working on this matter as well. We signed an agreement of stability and accession and the process has been under way since 2010. Kosovo has its own characteristics as wel just like any other countries have. The population of Kosovo is approximately 2,2 million and 25 % of this population is under 25. The half of the population can speak a foreign language other than their own. There are 600.000 Kosovan people working in EU member countries. The youth think that integration with EU is a major co-operation and 95 % of the population is in favor of EU. 86 % of the people think that Kosovo has nothing to lose in this process. 80 % of the people agree that EU membership will pave way for a rapid development and they also have faith in the future of free movement. Kosovo has some priorities en route to accession to EU. The laws enacted are complied with EU standards. We use euro in domestic currency. We took steps for the expropriation of the public companies. There is a mission of EU called EUROLEX in Kosovo right now as well as other international organizations. We hope that Kosovo will succeed in accession to EU. The role of media in Kosovo in that regard is of paramount importance since the media has a major role to play in informing the people about the integration process. Improving the freedom of press and speech will play a key role in this process as an inseparable part of democratic system. We have seen that the Eastern European countries have had some issue in accession to EU. The society shoud stand by this process for EU membership. Kosovo has given assurance about freedom of speech. However, we have some problems about financing the media for public broadcast and the inspection bodies even though all the institutions do their best for a further improvement. It is not a fact but a prejudice that some international organizations complain about the freedom of press and speech in Kosovo and think that journalists are under economic pressures. Kosovo has a law of access to official documents. It is not easy for the media to operate in Kosovo as far as the market is concerned since they tend to heavily depend upon commercials of the institutions. We have made great progress / 113 114 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 ziyade önyargıları göstermektedir. Kosova’nın şu anda resmi belgelere erişim kanunu mevcuttur ve bu, kanunun uygulanması yönündeki kararlığını göstermektedir. Piyasa koşullarına göre medyanın Kosova’da iş yapabilmesi kolay değildir. Çünkü kurumlar tarafından sağlanan reklamlara bağlı durumdadırlar ve bu nedenle etki altında kalmaktadırlar. Savaş sonrası Kosova’da gazetecilerin eğitimi konusunda ilerleme kaydedildiğini görmekteyiz. Öte yandan, Kosova’da kamu iletişimi sağlayan medyanın finanse edilmesi konusunda bazı güçlükler yaşanmaktadır. Ancak bu konu ile ilgili kanun tasarısı tamamlanma sürecindedir. Bu yönde en uygun finansmanın bulunması doğrultusunda da çaba harcanmaktadır. Temel gaye, bu bağımsız kurumun redaksiyon politikasını uygulamasını sağlamaktır. Kosova’da Internet ağının yayılması konusunda önemli adımlar atılmıştır. Şu anda Kosova’da Internet hizmeti sunan 11 kamu kuruluşu vardır. Bunlardan dördü ülke çapında ağını kurmuş bulunmaktadır. Kosova’da bu kurumların denetimini sağlayan kuruluşlar konusunda da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Kosova bağımsız medya kurumları bunlara örnek verilebilir. Bunun yanında Kosova’da televizyon ve radyo yayınları yapan kurumlara frekans dağıtımı konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır. Kosova henüz Uluslararası Telekomünikasyon Örgütü üyeliğine kabul edilmiş değildir. Çok dilliliği ifade eden pek çok medya faaliyetleri sürdürülmektedir. Toplam yüzölçümü 10.000 kilometrekaredir. Azınlıklar toplam nüfusun yüzde onunu oluşturmaktadır. Fakat 40 medya kuruluşu azınlık dilleri konusunda faaliyetlerine devam etmektedir. Dönemsel üç dergi yayını vardır. Azınlıkların yaşadığı yerlerde radyo yayınları yapılmaktadır. Azınlıkların ihtiyaçları konusunda stratejiler saptanmıştır. Kosova hükümeti, azınlıklar için özel bir fon oluşturmuştur. Kamu fonlarından 230.000 avroluk pay ayrılmıştır. Kosova’nın nihai statüsünün belirlenmesiyle, yani 17 Şubat 2008 yılında bağımsızlığının ilan edilmesinden sonra AB’ye entegrasyon konusu günlük bir politika konusu olmuştur. Kamuoyu araştırmalarına göre, işsizlikten sonra nüfusu en çok ilgilendiren konu AB’ye entegrasyondur. Kosovalılar AB’ye üyeliği kendi evlerine dönüş ve acı çektiği rejimden ayrılık olarak algılamaktadır. Kısaca bunları özetlemeye çalıştım. Dinlediğiniz için teşekkür ederim. Altın RAXHIMI Bunun pek çok nedeni var. Internet sebebiyle diğer pek çok ülkede olduğu gibi Arnavutluk’ta da yazılı basının hali pek iç açıcı değil. Medya mülkiyeti de sorunlu bir mesele, çünkü medya siyasetin içine girmiş durumda. AB üyesi ülkelerdeki insanlar bile, AB’nin ne olduğunu tam olarak anlamazken Arnavutluk halkının bunu anlamasını da beklemek doğru olmaz. Fakat halkı bu konuda aydınlatmamak kasten yapılan bir şey değil. İnsanların zaten yeterince derdi var. Ayrıca Avrupa Birliği şu an uzak bir hedef. Eğer AB’ye üyelik tarihi yakın olsaydı eminim ki medya bu konuda çok daha detaylı haberler yapardı. FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 in educating the journalists in Kosovo after the war in spite of some troubles with finacing the media in public broadcast. We, however, are on the brink of completing the first draft law in this regard. Our main goal is to help these independent institutions implement their policy of editing. We took huge steps in spreading the internet networks as there are currently 11 public institutions providing internet service in Kosovo. Four of them have completed their whole network around the country. We have made progress in auditing these institution as independent media institutions are some examples to follow. We have some troubles in distribution of frequency for tv and radio staitons as Kosovo has not been granted for a membership to International Telecommunication Organization yet. There are lots of media activities in terms of consolidating multi-lingualism. The total surface area is 10,000 km2 as 10 % of the population is made of minorities but 40 media institutions keep working on minority languages. Radio stations provide service of broadcasting in the regions where minorities currently live as we have identified some needs and in this regard the government of Kosovo allocated a private fun amounting to 230,000 euros for minorities. After the identification of the final status of Kosovo, in other words after the declaration of independence in February 17, 2008, EU integration has become a part of daily policies. The subject the people are most interested in, except for unemployment, is EU integration according gallup polls. Kosovan people regards EU membership as a going back home and divorce from the regime which led to immense griefs. Thank you for your attention. Altin RaXHIMI There are many aspects of this issue. The print media is not having a good time due to the Internet in Albania either just like the ones in many other countries. Media ownership is problematic since the media is integrated with politics more than necessary. Even people in EU member countries do not exactly know what EU is about as it would not be fair to expect Albanian people to comprehend it that well either. The fact that people are not informed about this, however, is not something intentional. People have their own problems. Plus, EU is a slim chance and a long shot for now. If the date to join EU was closer, then I am sure media would report much more news about this process. / 115 116 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Hasan RISTAVUK Öğrenci Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Yüksek Lisans öğrencisiyim. Ben sözü katkı yapmak amacıyla aldım. Lizbon Anlaşması’nın protokolleri arasında ilginç bir protokol var. On altı ülke tarafından on iki yıldızla dizilmiş ve mavi fona yerleştirilmiş bir bayrak var. Avroyu yirmi yedi ülkeden sadece on altısı kabul ediyor. Buraya imzasını atan Bulgaristan avroya daha geçmemiş, fakat avro Bulgaristan için AB mensubiyetini ifade ediyor. AB’nin ortak düşüncesinden bahsetmek ne kadar mümkün? AB, 2005 yılında, Bulgaristan’ın Roman vatandaşları ile ilgi bir açılım yaptı. 2010-2015 yıllarını kapsayacak bir açılım bu. 2010 yılında AB insan haklarından sorumlu yetkili, Bulgaristan Başbakanına uyarı gönderiyor. Demek ki bu açılım tutmuyor. Demir Çelik Birliği, ortak para birimi, gümrük birliği gibi konularda birlik sağlayan AB ortak dış politika konusunda yeni katılan ülkelere nasıl bir ortak katkı verebilir? FIRST DAY SECOND SESSION PART 2 Hasan RISTAVUK Student I am a graduate student in Department of Islamic History and Arts, the Institute of Social Sciences in Uludağ University. There is an interesting protocol among the protocols of Lisbon agreement. There is a flag placed in blue and lined with 12 stars by 16 countries. Euro is adopted only in 16 of 27 member countries. Bulgaria, one of the signatory countries, has not adopted euro yet but euro equals to EU belonging for Bulgaria. EU made an expansion about Romani people in Bulgaria and it is a process that will be ongoing between 2010-2015. The authority responsible for human rights in EU, however, sent a warning to Bulgarian Prime Minister in 2010 and that expansion obviousy did not work. How can the Union contribute to joining countries about foreing policy since it is a union made of iron and steel association, common currency and customs union. / 117 Bölüm 3 Part 3 Balkanlar’da Barış İçinde Bir Arada Yaşama, Ortak Değerler ve Medya Peaceful Coexıstence ın the Balkans, Shared Values and the Medıa Oturum Başkanı / Moderator Süleyman GÜNDÜZ Gazeteci, Yazar Journalist and Author Katılımcılar / Panelists Ahmet Emin YILMAZ, Bursa Olay Gazetesi Köşe Yazarı / Türkiye Columnist, Daily Bursa Olay, Turkey Denis KULJIS Stentor Comunication Gazetesi / Hırvatistan Journalist, Stentor Comunication, Croatia Daniel OMERAGIC Oslobodenje Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yrd. / Bosna-Hersek Deputy Editor in Chief, Daily Oslobodenje, Bosnia and Herzegovina Indira CATIC Dnevni Avaz Gazetesi Yazı İşleri Müdürü / Bosna-Hersek Editor, daily Dnevni Avaz, Bosnia and Herzegovina Tayan Trikic VASILYEVIC TANJUG Ajansı Genel Müdür Yrd. / Sırbistan Deputy Director General of TANJUG News Agency, Serbia 120 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 Süleyman GÜNDÜZ Ben Balkan coğrafyasını kapı numaralarıyla bilen insanlardan bir tanesiyim. Bu coğrafyayı kriz anlarında görmüş, orada bulunmuş biriyim. Az önceki sunumları izlerken arkadaşlarımızdan bir tanesi kendi ülkelerindeki farklı kültürdeki gazetelerden bahsetti. Bu bana yüz yıl öncesini hatırlattı. O zamanlar İstanbul’da yirmi dokuz ayrı dilde gazete yayımlanıyordu ve o dönem yaşayanlar çok farklı kültürlerin, dillerin ve etnik kökenlerin bir arada yaşaması konusunda tecrübeli insanlardı. Bursa bu anlamda bu tecrübenin oluştuğu şehirlerden biridir. AB konusunda sırada bekleyen ülkeler ve kendi ülkem ile ilgili düşüncem bir kasap dükkânında kesilmeyi bekleyen koyunlar gibi olduğumuz yönündedir. Bir arkadaşımız aday ülkelerin AB müktesebatını tam olarak yerine getirmediğinden, insan hakları ihlallerinin hala devam ettiğinden bahsetti. Birinin dezavantajı diğerinin avantajına dönüşüyor. Sorunlarınızla birlikte AB bünyesi içerisinde olacaksınız ve bu da sizin sınırlarınızın güvenliğini sağlayacak. Özellikle Bosna-Hersek için bu durum geçerlidir. Çünkü orada çok ciddi etnik sorunlar var ve AB sanki AB’ye girince bu sorunların çözüleceği izlenimi vermektedir. Oysa yüz yıl önce bu farklı insanlar, farklı inanışa, etnik kökene sahip olmalarına rağmen bir arada yaşamayı başarmışlardı. Bütün etnik yapılar, Balkan coğrafyasında bir arada yaşayabilme becerisini göstermişlerdi. Bugün Belgrad’da ve Saraybosna’da düşmana, düşman diyoruz. Misafir misafirdir, kapı kapıdır. Ivo Andric’in dünya üzerine çıkarttığı bu ortak kültür birbirimizi var eden kültürdür. Fakat bu aynı zamanda birbirimizi imha eden kültür haline dönüşmüştür. 19. ve 20. yüzyılda ulus-devlet inşası ile birlikte başlayan sürecin, herkesin kendi ulusunu inşa etmesi sonucunda oluşturduğu politikalar neticesinde derin bir kriz yaşanıyor. Ama inanıyorum ki, 21. yüzyıl bizim için bir restorasyon yüzyılı ve farklılıklarımızın bir zenginlik olduğunu anlama yüzyılı olacak. Ben Balkanlaşmayı bir zenginlik olarak görüyorum. Bu bölgede insanlara da, barış ve esenliğin sağlanması için büyük görevler düşüyor. Şüphesiz en büyük görev de medyaya düşüyor. İlk sözü Bursa Olay Gazetesi Köşe Yazarı Ahmet Emin Yılmaz’a veriyorum. Ahmet Emin YILMAZ Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli Genel Müdürüm, Balkanlar’dan gelen misafirlerimiz, değerli konuklar, Gerçek anlamda bir sosyoloji laboratuarı konumunda olan Bursa’ya hoş geldiniz. Bir arada yaşamanın mikro düzeyde, ama en güzel örneğinin sergilendiği bir kentte bulunuyorsunuz şu anda. Bursa bu özelliğiyle iki yönlü bir kenttir. Birinci olarak Bursa, Türkiye’nin her bölgesinden, özellikle de sanayileşmenin bir sonucu olarak, göç almaktadır. İkincisi, Balkanlar’ın her köşesinden insanların değişik amaçlı göçlerle geldikleri bir kentteyiz. İç göçle gelenler, yöresel geleneklerini sürdürme eğilimindeler. Bu bir çatışma getirmese de zaman zaman kültürel dayatmaya sebep olmaktadır. Balkanlar’dan gelenlerin kente uyum anlamında daha başarılı olduğunu görüyoruz. FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 Süleyman GÜNDÜZ I am someone who knows the Balkans like the palm of my hand. I have been to each part of this region during crisis. One of our colleagues just has touched upon the newspapers with different culture in his country. That reminded me of 100 years ago. Back then, there were 29 foreign newspapers issued in İstanbul and people had some experiences in living side by side with different cultures, languages and ethnicities. Bursa is one of those cities. Countries waiting at the door of EU and my country, I think, are like a sheep waiting to be butchered. One of our colleagues pointed out that candidate countries have not completed EU acquis communitaire yet and there are some violations of human rights. You will have your problems with you within the body of EU and that will safeguard your borders. That is particularly the case for Bosnia-Herzegovina since there are major ethnic issues in the country and EU makes an impression like they will find a solution to these differences in multi-culturalism, ethnicity and religion when the accession process is completed. These people were able to live in harmony 100 years ago in spite of differences in belief and ethnicity. I hope 21st century will be a restoration year for us in which we understand that our differences are actually our fortunes. I regard Balkanization as a fortune. People have a huge role to play in promoting peace and stability but the media has even a larger role in this regard. Now I would like to give the floor to Ahmet Emin Yılmaz, a columnist in the daily Olay. Ahmet Emin YILMAZ Distinguished Director General, our guests from the Balkans and distinguished participants, welcome to Bursa, literally a laboratory of sociology. You are in a city where peaceful co-existence is alive even though it is in micro level. Bursa is a city letting in immigrants from each part of Turkey and the Balkans as a result of industrialization. Internally migrated people tend to preserce their regional traditions. It may not lead to conflicts but cultural imposition now and then. Balkan immigrants seem to be more successful in adjusting to the city. Societies with an ability to co-exist can keep this characteristic in city life as well. The demographic structure is actually quite complicated. My father is from Keres, Bursa. He is from a half-Turkman region. My mother is from the Black Sea. The mother of my mother is an indigenous of Bursa. The grandfather of my wife is a Thessaloniki immigrant. All these people come together around / 121 122 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 Sosyolojik anlamda Bursa’yı bir laboratuar durumuna getiren en önemli örneklerden biri budur. Bir arada yaşama kültürüne sahip topluluklar, kent yaşamında da bunu sürdürebiliyorlar. Her iki yönden gelen ve demokratik yapıyı oluşturan topluluklar, Bursa’da sorunsuz bir şekilde yaşıyorlar. Demografik yapı çok karmaşıktır. Bu farklı demografik yapının akrabalaştığını görüyoruz. Bu da bu kente özgü aile yapıları ortaya çıkarıyor. Benim babam Bursa’nın Keres ilçesinden, yarı Türkmen bir bölgeden geliyor. Annem ise, Karadenizlidir. Annemin annesi Bursa’nın yerlilerindendir. Eşimin dedesi Selanik göçmenidir. Bunlar Bursa’da yeni bir aile modeli oluşturmuşlar. Bursa, bir arada yaşayan farklı toplulukların yanında iç içe geçen kültürlere de ev sahipliği yapıyor. Küreselleşen dünyada bu çok-kültürlü toplumlar kendilerini Bursa’da çok küçük bir ölçek olarak gösteriyorlar. Böyle bir ortamı da kent kültürü açısından bir kazanç olarak görüyorum. Bu ortamı sağlamanın yolunun da kültürler arası diyalogu geliştirmekten ve bir arada yaşama anlayışından geçtiğini düşünüyorum. Her şey kültürel uyumla da halledilemez. İşin içine ekonomik gerçekler de giriyor. Hatta bunlar kültürel öğelerin üzerideki baskıyı oluşturuyor. Balkanlara baktığımızda bunları daha net görüyoruz. Kültürel değerlerin yanı sıra ülkelerin çıkarları da toplumların beklentilerinin önüne çıkabiliyor. Balkanlarda azınlık ile çoğunluk arası çatışmaların yerini bölge halkları arasında karşılıklı anlayışın ve empatinin alması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yolu da kültürel yapıların zenginleşmesinden geçiyor. Kültürel miras farklı kültürler arasındaki en ciddi ama en kısa köprüdür. Bu da Balkanlar’ın en önemli farkı ve zenginliğidir. Geçmişte çatışmaya neden olan dil ve din örgüsü diyalogu geliştirecek en önemli zenginliktir. Bunu geliştirdiğimiz zaman günlük çatışmaların önüne geçebileceğiz. Kültürel çeşitlilik uyum içinde yaşamayı sağlayan unsur olarak geçmişte ve günümüzde de var. Balkanlar başka hiçbir yerde görülmeyen bir yapıya sahip. Bursa’da buluşmamızı sağlayan bu organizasyonun önemi böylece ortaya çıkıyor. Toplumların bir arada yaşamalarını korumada, medyaya, özellikle de yerel medyaya büyük görevler düşüyor, çünkü yerel medyadaki gazeteciler halkın içinde yaşayan insanlar. Olan biteni anında hisseden ve bilen insanlar. Toplumlar arası kültürlerin gelişmesinde ve sorunların ortadan kaldırılmasında yerel medya herkesten daha önemlidir. Biz Bursa yerel medyası olarak bunun farkındayız. Farklı kültürlerin ortak noktası olarak iletişimi doğru kurduğumuza inanıyorum. Değişik yörelerden gelen insanların sivil toplum örgütlerindeki koordinasyonlarında da yerel medyanın rolünün olduğunu düşünüyorum. Yerel medyanın her zaman elini taşın altına soktuğunu ve toplumların yanında olduğunu söylemek istiyorum. Nasıl uygulayabiliriz dersek, insan hakları kavramına vurgu yapmak gerekir. Diğerlerinin değerlerine de saygı göstermeliyiz. Bu anlayışı benimseyenlerden biriyim. Bu daha da geliştirilirse bir arada yaşama kültürü daha da anlam kazanacaktır ve toplumsal açıdan farklı kazanımlar elde edilecektir. Yerel medyanın, sivil toplum örgütlerinin kültürel organizasyonlarında daha etkin olması gerektiği günümüzün kent koşullarından daha iyi anlaşılıyor. Son olarak da şunu vurgulamak istiyorum: Dünyanın çatışma içinde olduğu bir dönemde bir arada yaşama kültürünün en iyi örneklerini asırlarca sergileyen Balkanlar’ın yeniden model olması bugün çok büyük önem taşımaktadır. Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 a new family model. This kind of multicultural societies is at a small scale in Bursa as a result of globalizing world. We can not fix everything through cultural harmonization. We have got to take the economy into account as well. In fact, these factors put pressure on cultural elements. It is crystal clear in the Balkans. The interests of the countries as well as the cultural values sometimes outrun the social expectations. I think it is time for mutual understanding and empathy in the Balkans to replace the conflicts between the minority and the majority. This calls for enriching the cultural structure. Cultural heritage is the most critical but the shortest bridge between different cultures. That is the distinctive feature and the fortune of the Balkans. The issue of language and religion, which led to wars in the past, is the major wealth in order to improve the dialogue. When we do that, then we will be able to overcome daily conflicts. Cultural diversity has always been there as an instrument paving way for co-existence. The media particularly the local media has immense roles to play in promoting the co-existence of the societies since a journalist of a local newspaper is our next door neighbor and he is one of us litereally living within the society. They get the immediate reactions and know what’s going on. They are more important than any other in improving intercommunal culture and eliminating problems. We, the local media of Bursa, are aware of this very well. I believe that our way of communication is the right one as the common ground of different cultures. I believe the local media has a role in the coordination of immigrant people, from various parts of the region, in non-governmental organizations as well. I would like to say that the local media shoulders responsibility every chance it gets and stands by the society. As to how we could, I think we should put emphasis on human rights. We should pay homage to the values of others. I am one of the followers of this perspective. If we can improve this a bit further, then the culture of co-existence will take on a new meaning. It is obvious that the local media should be more active in the cultural activities of non-governmental organizations. It would be the most prominent model if the Balkans, which once was a role model in terms of co-existence for centuries, can set the pace and be a role model once again. Thank you for your attention. / 123 124 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 Denıs KULJIS Doğu Avrupa geçiş sürecinde medyanın rolü ile ilgili değerlendirmem, Princeton Üniversitesi’nden Stephen Kotkin ile Jan T. Gross’un “Sivil Olmayan Toplum 1989 ve Komünizmin Yıkılışı’’ adlı kitaplarında irdelenip anlatılmış olan teoriye çok şey borçludur. Farklı üç geçiş modeli (Alman, Leh ve Romen) çalışması, partinin rakipleri tarafından değil lider kadro tarafından dağıtıldığı sonucuna ulaşmamızı sağlıyor. Bunları söyleyen de son Macar Komünist Parti Başkanı Carol Gross’tu. Gross’un bu cümlesi kitabın sloganı oldu. Tekrar etmek gerekirse parti rakipleri tarafından değil, lider kadro tarafından dağıtılmıştır. Tarihsel değişimler ve Berlin Duvarı’nın yıkılışına dek geçen zamanda Doğu Avrupa ülkelerinin demokratikleşmeleri hep gazeteciler ve ünlü tarihçiler tarafından anlatılmış ve bu anlamda sivil-ulusal muhalefet, kilise ve CIA hep birlikte komünist rejimi ortadan kaldırmak için çalışmıştır. Bu konudaki sezgilerinin kusursuz olduğunu söyleyebilirim. Rejim, sivil toplumun, muhalefetin, kilisenin ve CIA’nın değişim için işbirliği yapmasına rağmen ayakta kalmayı başardı: Nazilerin kullandığı “Black Schaultung’’ felsefesini benimsemişti. Bu terim başarılı olamamış eylem planının hayatta kalma tekniği olarak açıklanabilir. Bir zamanlar Yugoslavya adı altında toplanan ülkeler ile ilgili bu sürecin detaylı bir analizini yapan kişi ise, “Etnik Savaşın Gizemi: 90’larda Sırbistan ve Hırvatistan” adlı kitabıyla V.P Gagnon’du. Eski Yugoslavya’daki toplu savaşı kendi bakış açısıyla anlatmış ve komünist siyasi elit tabakanın tek bir amacı olduğuna dikkat çekmiştir. Ülkedeki ekonomik ve siyasi tekelleri elde tutmak için bu teklifin bu geçiş sürecinde medya dönüşümünün temel dayanak noktası olması gerekiyordu. Her bir şey açık açık yapılıyordu. Seçimleri kazanan parti, devlet ekonomisinin, bazı elit kesim veya güç odakları tarafından bir oligarşiye dönüştürülme sürecini kontrol edebilme adına medya üzerinde hâkimiyet sağlamak zorundaydı. Bu geçiş sürecinden sonra, Balkanlar’da toplum ve ekonomi neredeyse tamamen komünistler, gizli polis teşkilatları ve onların suç ortakları tarafından kontrol edilmiştir. Çok şükür ki kapitalist oldular ve demokratik bir süreç işleten Avrupa İş Topluluğu’nun bir parçası olmaya hak kazandılar. Şimdi de biraz Güneydoğu Avrupa ile Ortadoğu Avrupa’dan bahsedelim. Karışık ve çok uluslu bir yapısı olan Yugoslavya barışçıl ve siyasi bir geçiş süreci atlattı. Komünist yönetim herhangi bir birleşme olmadan veya Polonya’daki gibi çözümsüz durumun aksine üç seçim gerçekleştirdi. Fakat sonuçta etnik olarak büyük bölgelerin barışçıl bir şekilde bölünmesini sağlayamadılar. 1974 Yugoslavya Anayasası, Tito rejiminin son mirası olan bu sorunu çözmeyi başardı. O zamanlar altı bağımsız birime yasal statü verildi ve bu da eski Yugoslavya’da gerçekleştirilen barış konferansı komisyonunun işini daha da kolaylaştırdı. Bu komisyon da, Batı Avrupa ülkelerinin anayasa mahkemelerinden gelen hâkimlerden oluşuyordu. 1991 yılının sonundan 1993 yılı başlarına kadar komisyon ülke ile ilgili kararlar almaya devam etti ve bu da 1974 yılındaki iç bölünmeye ve beş devletin uluslararası toplum tarafından tanınmasına dayanak noktası oluşturdu. Bölgesel ve teknik sorunlar iletişimle çözülebilecek sorunlar değildi. İktidara gelen cunta yönetimi ‘Black Schaultung’ sürecinin ve ulusal propagandanın yardımlarıyla seçimi kazandı ve artık yeni bir meşrulaştırma ilkesi bulmak zorundaydılar. Bunu ulusal çıkarları korumak ya da etnik bölgelere ait sınırlarda güvenliği sağlamak FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 Denis KULJIS My review about the role of the media in transition of Eastern Europe owes a lot to the theory studied in the book called ‘’Uncivil Society: 1989 and The Implosion of the Communist Establishment’’ by Stephen Kotkin and Jan T.Gross from Princeton University. 3 different transitional models (German, Polish and Romanian) lead us to the conclusion that these efforts were disrupted by the leading staff, not by the opponents of the party. The last person who said these things was Carol Gross, the Hungarian communist party leader. This remark of Gross became a motto for the book. Historical developments and the democratization process of the Eastern European countries since the fall of Berlin Wall were all reported by the journalists and well-known historians. In this respect civil and national opposition, the church and CIA made effort all together to eradicate the communist regime. I can say that my instinct about this issue is faultless. The regime managed to survive in spite of the co-operation of the civil society, the opposition, the church and the CIA, adopting the philosophy known as ‘’Black Schaltung’’ and used by the Nazis. This term refers to the survival method of a failed action plan. It was V.P Gagnon, with his book called ‘’The Myth of Ethnic War: Serbia and Croatia in 1990s’’, who comprehensively analyzed this process about the countries once known as former Yugoslavia. He told about the collective war in former Yugoslavia with his own perspective and pointed out that the communist elites have one single goal. This had to be a reference point for the media transformation in transition period so as to keep their monopoly on the economy and the politics of the country. The winning party of the elections had to rule over the media in order to control the process of converting the state economy into an oligarchic state by some elites and power groups. Following this transition period, the society and the economy in the Balkans were controlled by the communists, secret police organizations and accomplices. Fortunately, they became capitalist and a part of ‘’European Business Assembly’’ running a democratic process. Yugoslavia, with its complicated and multinational system, made it through a peaceful and political transition process. The communist regime held three elections without any coalescence or unsettled situation like in Poland. However, they could not achieve to ethnically divide the major regions in a peaceful way. Yugoslavian constitution of 1974 was able to find a solution to this problem which is the last heritage of Tito regime. They gave a legal status to six independent units back then and this made it easier for the commission of peace conference held in former Yugoslavia. This commission was made of judges of the constitutional courts from Western European countries. The commission went on to take decisions pertaining to the country from the end of 1991 and the beginning of 1993. This was a reference point for the division in 1974 and the recognition of it by five states. / 125 126 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 için yaptıklarını iddia ettiler. Bu da savaş çıkmasına neden oldu. Durum, Yugoslavya bünyesindeki sosyalist Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin de merkezi bir taraf almasıyla daha da kötü hale geldi. Bosna Hersek bünyesinde birbirine din ile bağlı üç ulusal ve geleneksel topluluğu barındırıyordu. Bir zamanlar Bosna’yı yöneten güçlü devlet, Sırplar, Hırvatlar ve ayrı bir ulusa sahip, yerli Müslüman Boşnaklar arasında dini hoşgörü sağlayarak ülkeyi barış içinde ve çok etnisiteli yapıda tutmayı başardı. Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Karadordevic Krallığı ile Tito’nun komünist diktatörlüğü, bu çok-etnisiteli yapının siyasi baskılarla karşılaşmasına neden oldu. Demokratik özgürlük olmadan bu sorunları çözmek ya da ertelemek çok daha kolay oluyor. Siyasi açıdan zayıf ve istikrarı sağlayamamış Bosna, Milosevic ve Tudjman gibi devlet başkanlarına sahip Sırbistan ve Hırvatistan ile bu mevcut durumunu korumayı başaramadı. Hırvatistan’daki en yakın mesai arkadaşlarının ifadelerine göre, bu iki lider 15 Nisan 1991 tarihinde Tikveş Kalesi’nde bir araya gelip ülkenin bölünmesi konusunda anlaşmaya vardılar. Uzmanlardan oluşan ortak komisyon olası bölünme senaryolarını daha önceden tasarlamıştı. Yine de ülkenin bölünmesini sağlayacak olan bu anlaşma Hırvatistan’daki Sırp azınlığın sorunlarını çözmüyordu. Savaş çıkması bekleniyordu, fakat uluslararası toplum ve BM’nin barışı koruma görevi ile bunun önüne geçildi. Fakat bu, 1995 yılındaki anlaşmayla sona erinceye kadar savaş Bosna’ya gelmişti. Eski Yugoslavya’daki savaşın gerçek sonuçları etnik kıyım ve bazı bölgelerin toplu olarak temizlenmesi, yeni kurulan ülkeler ve Bosna toplumunun uzun süre kutuplaştırılması olarak ortaya çıktı. Eski Yugoslavya’nın güneyinde olan bu olayların geniş bir analizini yapmadan bazı geçiş örneklerinin Slovenya hariç, eski Yugoslavya Cumhuriyetleri için geçerli olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Eski Yugoslavya Cumhuriyeti siyasi değişimi çok çabuk, fakat ekonomik değişimi çok yavaş geçirdi. Ama sonuç barışçıl olmuştu. Slovenya’daki savaş sadece on gün sürmüştü. Bu nedenle Slovenya da AB’ye çok çabuk katıldı. Devletin kontrolünü eline alan siyasi elit tabakanın medyaya da ihtiyacı olduğunu daha önce de söylemiştim. Medya savaş propagandası için önemli bir araçtı ve savaşın kendisi de bu kesimin meşrulaştırma çabalarına karşılık geliyordu. Bütün bunlar iktidarda kalmalarına ve ülke ekonomisini yönetmelerine yardımcı oldu. Kamulaştırılan şirketler ve önceleri rejim adına suça karışmış kişileri korumak için özel görevler olarak gören oligarşik ağlar üzerinden etkilerini daha da hissettirmeye başladılar. Hırvatistan’da ise, savaş dönemi devlet medyası, milli ve hatta ırkçı propagandalar için kullanılıyordu. Bağımsız gazeteler ve medya hemen ardından oligarşinin boyunduruğuna girdiler. Az satış yapan bazı gazeteler, uluslararası toplumun mali desteği sayesinde bir süre daha ayakta kalmayı başardılar fakat devamlılığı sağlayamadılar. Diğer yandan geçiş sürecinin ilk döneminde bağımsız medyanın olduğu ve ekonomik olarak medyaya yatırım yaptığı çok uluslu medya şirketlerini aşağıya çektiği yıllar, özel televizyon ve siyasi süreçte etkili olan yayın şirketlerinin hayati bir parçasını oluşturmaktadır. Eski Yugoslavya’daki ülkeler içerisinde sadece Hırvatistan’daki medya bağımsız ve siyasi bir rol oynamıştır. Sadece Sanader yönetiminin ve onun milliyetçi partisinin Tudjman’ın bile yapamadığı medyayı etkisizleştirme işinde başarılı olduğunu söylemek gerekir. Bütün bunlar iktidardaki milliyetçi partinin rüşvete dayalı bir yolsuzluk örgütüne dönüştüğü zamanlarda olmuştu. Yolsuzluk ve rüşvetin baskıdan çok daha etkili olduğu ispatlan- FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 Regional problems were not technical or things that could be solved through communication. The junta government won the elections with the help of Black Schaultung process and national propaganda. Then they had to find a new justification principle. They argued that they were doing this so as to protect national interests or provide security at the borders of ethnic regions. This led to a war. Things got worse when the socialist Republic of Bosnia-Herzegovina within the body of former Yugoslavia took a central side. Bosnia-Herzegovina hosted three national and traditional communities bound to each other with religion. The state once governing the Bosnia was able to assure a religious tolerance and keep the country in peace and multi-ethnic nature between Serbs, Croatians and the Muslim Bosnians. The Ottoman Empire, Austria-Hungary Empire, Karadordevic Kingdom and Tito’s communist dictatorship paved the way for this multi-ethnic structure to be exposed to political pressures. It is easier to find solutions to these problems or hold them off without any democratic freedom. Bosnia-Herzegovina, politically weak and unstable, could not handle it with Serbia and Croatia with presidents like Milosevic and Tudjman. According to what my closest colleagues said in Croatia, these two leaders had agreed on the division of the country following their meeting in the castle of Tikves on April 15, 1991. The commission of experts had designed possible division scenarios before. This agreement, possible to divide the country into two parts, was not sufficient enough to find a solution to the problems of Serbian minorities in Croatia. People were expecting a war but the international community and UN peacekeeping force put a stop to this. The consequences of the war in former Yugoslavia were the ethnic cleansing of some regions and polarization of newly-founded states and Bosnian society. Former Yugoslavia underwent the political change quite fast and the economic transition rather slowly. However, the result was peaceful. The was in Slovenia lasted only for 10 days. So, that made it easier for Slovenia to join the EU. I told you before that the political elites need media so as to take over the control of the state. The media was a major tool for war propaganda and the war itself corresponded to the justification efforts of these elites. All these helped them stay in the power and control the national economy. They began to make their pressure felt more through oligarchic networks in order to protect the expropriated companies and those involved in crime. The media of wartime in Croatia was a tool for nationalist and racist propagandas. Independent newspapers and the media were under the heel of oligarchy. Newspapers with small circulation were able to survive a little bit more thanks to the financial support of the international community but they could not ensure any continuity. Only the media of Croatia was able to play an independent and political role. We have to say that only Sanader and his nationalist party succeeded in neutralizing the media which is something even Tudjman was not able to do. These happened in a time when the nationalist party in the power turned into an organization of corruption based on bribery. It was proved that the corruption and bribery were more effective than the pressure. The Deyton Agreement led to the creation of two states in Bosnia-Herzegovina: The Republic of Srpska and the Croatian-Bosnian Federation. / 127 128 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 mıştı. Bosna Hersek’te Deyton Anlaşması gerçek anlamda iki devlet yarattı: Srpska Cumhuriyeti ve Hırvat-Boşnak Federasyonu. Srpska’nın başkentinde yer alan medya genel olarak yerel yönetimin görüşlerini yansıtır niteliktedir. Saraybosna’da, ülkenin başkentinde medya iç politika savaşlarına dâhil olup pek çok Boşnak parti ve merkezi güç ile ilişkiler kurmuştur. Ekonomik açıdan geri kalmış bütün medya kuruluşları, Yugoslavya’nın geri kalan kesiminin öyle veya böyle yıllar önce çözdüğü sorunu çözmeye çalışıyordu. Kendileri sürekli Yugoslavya’nın başarısına göndermelerde bulunuyordu. Sırbistan kendi içinde bir evren. Diktatör Sloban Miloseviç, Sırbistan’da hiç bir zaman medya üzerinde baskı kuramadı. Bunun nedeni ise, yönetiminin cumhuriyetçi güç merkezlerinden değil gizli merkezlerden gelen engellemeleri aşamamasıydı. Bu siyasi yıkıma ve yeraltına dayandırıldı. Kendisi görünüşte ideolojik güç odaklarına bile müsamaha gösterdi. Oligarşi de kendisine tapıyordu; çünkü onları o yaratmıştı ve onlara uluslararası toplumun koyduğu ambargo sırasında silah sağlamıştı. Bunlar ayrıca siyasi amaçlarını gerçekleştirme yolunda birer araçtı. Bu tür anlam yüklemeleri oldukça az görülen türden ve bütün bu siyasi geçmiş bana ünlü bir romanı hatırlatıyor: “Çok da akıllı sayılmazdı ama nasıl saldıracağını, yanındakine tek kelime etmemeyi ve bütün ekiplerin halklardan oluşması gerektiğini gayet iyi biliyordu.” Milosevic zamanında Sırp basını da bunlara değinmişti. Görevden alındığında medya da siyasi odaklarla zıtlaşan oligarşi tarafından devrilmiş oldu. Fakat aralarındaki bu zıtlık eski Yugoslavya’nın geri kalan kesimlerinde tabloid gazeteciliğinin patlamasına neden oldu. Medyanın dönüşüm süreci de aynı modeli yansıtıyor. Buradan Balkanlar’da geçiş sürecini yaşayan ülkelerdeki medyanın dönüşümü ve gelişimi ile ilgili bir sonuca varabilir miyiz? Hırvatistan modeline bakacak olursak medya orada evrimini tamamlayıp bölgede siyasi etki yapma ve ekonomik büyümeyi etkileme noktasına kadar ulaşmış durumdadır. Yatırımcıların veya şirketlerin en çok kâr ettiği zamanların yerel bir yatırımcı veya şirketle ortaklığa gittiği zaman olduğu açıktır. Bu tür bir medya lisansı oluşturma yoluna gitmeyen bütün uluslararası şirketlerin öyle veya böyle başarısız oldukları görülmüştür. Bizim pazarımız büyük Doğu Avrupa ülkelerindeki pazarlara kıyasla oldukça parçalanmış, küçük ve çok yönlü bir pazardır. Balkanlar zordur. Balkanlarda gazetecilik yapmak da maceracı koloni güçlerinin yaptıklarına benzer. Fakat bu da kurumsal güç ve kontrol sahibi olmayı başaran gazeteciler için müthiş bir fırsat kapısı aralamıştır. Bir zamanlar Yugoslavya olan bölgedeki en önemli sosyal ve ekonomik süreç bu gazeteciler, haberciler ve muhabirler tarafından başlatılmıştır. Siyasi elit tabaka bizleri leş kargası, ahlaksız ve özel çıkarları için, para getiren işlere imza atan kişiler olarak tasvir etmeye çalıştı. Fakat durum aslında tam tersiydi. Bölgede büyük siyasi, tarihi etkileri ve yankıları olan en önemli sosyal değişim, bağımsız, kendi işine bakan ve bu uğurda ter döken gazeteciler tarafından başarılmıştır. Sıra dışı bu idealistlere laf söyleyenlere bir Türk şairinin sözleriyle karşılık vermek isterim. Umarım doğru şekilde telaffuz edebilirim. “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?’’ FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 The media in the capital of Srpska generally reflects the perspective of local administration. The media in Sarajevo took part in domestic policies and had relations with many Bosnian parties and central power. The media institutions, lacking of economic support, made effort to find a solution to the problem that the rest of former Yugoslavia already found. Serbia is a separate universe within itself. The dictator Sloban Milosevic would never put pressure on the media. The reason was that the government was not able to overcome the obstacles stemming from secret centers, not the republican powerhouses. This was attributed to political failure and the underground. He supposedly tolerated even the ideological powerhouses. The oligarchy worshipped him since he was the reason for their existence. He provided arms for them during the embargo that international community put on. It was also a means to execute their political goals. These meaning impositions are rarely seen and all this political history reminds me of a famous novel. ‘’He was not that smart but he knew how to attack, not to say a word and make all the teams consist of people’’. The Serbian media told about this during Milosevic period. When he was relieved of his duties, he was overthrown by the oligarchy which went against the media and political centers. However, this conflict between them led to the boom of the tabloid journalism in rest of former Yugoslavia. Can we reach to a conclusion about the transformation and the development of the media in the countries under the transition process in the Balkans? When we take a look at the Croatian model, the media in Croatia completed its evolution and reached up to the point of political influence on the region and economic growth. It is obvious that the investors or the companies make the most profit when they partner with a local investor or company. It is a fact that international companies fail one way or another unless they do not partner in such media licensing. Our market is rather divided, small and multilateral when compared to the markets in Eastern European countries. Journalism in Balkans is similar to what the adventurous colony forces do. However, this paved a great way for journalists with institutional support and control. The major social and economic processes in former Yugoslavia were initiated by the journalists and reporters. Political elites made effort to portray us as hooded crow, immoral and signatories for our own interest. It was, however, the opposite. The most important social transformation with major political and historical echoes in the region was accomplished by independent and minding own business journalists. I would like to respond to those who drop innuendos to these idealists, with a word of a Turkish poet. ‘’Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?’’ / 129 130 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 Danıel OMERAGIC 1943 yılında yayın hayatına başlayan Oslobodenje gazetesi adına burada sizlere hitap etmekten dolayı onur duyuyorum. Sizlere ilk önce Bosna Hersek’in dış politikasından bahsedeyim. AB’ye üyelik yolunda ülke medyası hedeflere ulaşılması için büyük bir destek vermektedir. AB entegrasyonu ile ilgili haberler her gün Oslobodenje Gazetesinde yayınlanmaktadır. Gazetecilerimiz okuyucularımıza Bosna Hersek’in AB’ye üye olmasının ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışmaktadırlar. Bunun yanı sıra, büyük AB kuruluşlarının yayınladığı raporlara da gazetemizde yer vermekteyiz. Ayrıca Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ ve diğer ülkelerde bu entegrasyon sürecinin nasıl işlediğine dair haberler de yapıyoruz. Güneydoğu Avrupa’nın geleceği Avrupa Birliği’ndedir. Fakat AB üyeliği kendiliğinden olacak bir şey değildir. Biliyoruz ki AB’ye katılmak isteyen bütün ülkelerin uyması gereken kriterler vardır. Burada söz konusu olan şey, AB standartlarına uyum sağlamaktır. Ancak bütün kriterler yerine getirildikten sonra AB’ye tam üyelik konusunda ümitlenebiliriz. Bosna Hersek, AB ile bir istikrar ve ortaklık anlaşması imzalamıştır. Fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde bazı sıkıntılar yaşanmaktadır. Oslobodenje gazetesi çalışanları ve haberciler bu durumun analitik çözümlemesini derinlemesine işlemektedirler. Bu nedenle okuyucular Bosna Hersek’in AB’ye üye olma durumunda olan diğer ülkeler arasında neden geride kaldığı konusunda bilgilendiriliyorlar. Bazen bunun nedeni bu yazıların yarattığı sonuçlar da olabiliyor. İstikrar ve ortaklık anlaşmasının bazı maddeleri, Dışişleri Bakanının on gün önce yaptığı açıklamayla askıya alınmış oldu. Bakan Alkalaj, Bosna Hersek’in mevcut adaylık statüsünün durdurulduğunu duyurdu ve “AB’ye üye olmaya çalışmak yerine, komşularımızla didişmek hiç de iyi olmadı” dedi. Alkalaj’ın söylediğine göre, görüşmeler giderek derinleşiyor. Bazı AB yetkililerinin Bosna Hersek’e karşı tavırları tepki çekti. Konu ile ilgili olarak Oslobodenje yorumcuları Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun yaptığı açıklamayı derinlemesine analiz etmiş ve Saraybosna’nın sorununun parlamentoya katılım ile ilgili olduğunu belirten sözlerine yer vermişti. Barroso ayrıca, ulusal çapta bir koordinasyon mekanizmasının oluşturulması gerektiğini de söylemiştir. Oslobodenje yorumcuları, bunun AB’ye üyelik yolunda yeni engeller oluşturacağı için Bosna Hersek için kötü olacağını ifade etmişlerdir. Birkaç yıldır Oslobodenje, Saraybosna’daki AB yetkilileri ile ortak bir proje yürütmektedir. Bu proje çerçevesinde Oslobodenje haftada iki sayfa Bosna Hersek ve AB üzerine haberler yayınlamaktadır. Bosna Hersek ve AB sayfalarında yayımlanan yazılar, Avrupa entegrasyonu ile ilgili mevcut sorunları içermektedir. Bununla beraber, Bosna Hersek’teki işsizlik oranları ile ilgili haberler yaptık. Avrupa Komisyonunun Bosna Hersek ile ilgili gelişim raporlarını analiz ettik. Avrupa Komisyonunun Bosna Hersek bağlamında insan hakları ile ilgili kararını da saygıyla karşıladık. Gazetecilerimiz, Avrupa fonları konusunda yapılacak işbirliği ve ortak devlet uygulamaları ile ilgili yazılar yazdı. Oslobodenje olarak AB içerisinde olup biten şeyler, Bosna Hersek’in uyum süreci ve komşuları ile ilgili haberler yapmaya devam ediyoruz. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 Daniel OMERAGIC It is an honor for me to address you here on the behalf of Oslobodenje newspaper launched in 1943. First of all, I would like to talk about two foreign policies of BosniaHerzegovina. The media in our country substantially support the government so as to attain the objectives en route of membership to EU. News about EU integration is daily reported in Oslobodenje newspaper. Our journalists try to tell the readers about how important it is for Bosnia-Herzegovina to be a member of EU. In addition, we report news about the reports issued by major EU institutions. We also make news about how the process in Croatia, Serbia, Montenegro and other countries works. The future of South-Eastern Europe is in EU. However, EU membership is not something to spontaneously happen. We know that there are rules for the countries with a desire to join EU. The important thing here is to comply with EU standards. However, after meeting all the criteria, we can have hopes for a full accession to EU. Bosnia-Herzegovina signed for a stabilization and partnership agreement with EU. But there are some problems with regard to the issue of European Courts of Human Rights. The journalists and reporters in our newspaper thoroughly analyze the issue. Therefore, the readers are informed about why Bosnia-Herzegovina lagged behind the other countries in the process of accession to EU. Some articles of the stabilization and partnership agreement were suspended following the comments of the Minister of Foreign Affairs ten days ago. The Minister Alkalaj announced that the candidate status of Bosnia-Herzegovina was put on hold. It was not really good to conflict with the neigboring countries instead of putting effort to join EU. According to what Alkalaj said, the negotiations are getting deeper. The attitudes of some European authorities against Bosnia-Herzegovina caused some eyebrows to raise. The commentators in our newspaper thoroughly analyzed the remarks of the President of European Commission, Jose Manuel Barroso and reported that the challenge to the Sarajevo was about the participation in the parliament. Barroso said that we were in need of developing a national coordination mechanism. The commentators of Oslobodenje pointed out that this would not good for Bosnia-Herzegovina since this would pose a challenge for accession to EU. Our newspaper runs a joint project with EU authorities in Sarajevo for some years now. Within the framework of this project, the Oslobodenje reports 2-page news a week over Bosnia-Herzegovina and EU. These news include the current problems about European integration. We made news about the unemployment rates in Bosnia-Herzegovina as well and analyzed the progress reports on Bosnia-Herzegovina by European Commission. We welcomed the resolution of European Commission concerning the issues of human rights in Bosnia-Herzegovina. Our journalists wrote about the co-operation and partner-state implementations. We continue to report news about what’s going on within EU, the integration process of Bosnia-Herzegovina and the neighboring countries. Thank you for your attention. / 131 132 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 Süleyman GÜNDÜZ Burada dostlarımızın da bilmesi gereken bir şey var: AB, Bosna’ya çifte standart uygulamıştır. Son bir yıl içinde bu çifte standart ortadan kaldırılmıştır. Çünkü AB, Hırvatistan ile Sırbistan’a serbest dolaşım hakkı vermiş, ama Bosna Hersek’e vermemiştir. Bosna Hersek’te yaşayan Sırplar ve Hırvatlar bu serbest dolaşımdan yararlanmaktaydı. İç müdahalenin yapıldığı ve en ağır faturayı ödeyen Bosna Hersek bu konuda çok ciddi cezalandırılmıştı. Bernard Henry LEVİ 1992 yılında Saraybosna’yı ziyaret ettiğinde Avrupa’ya ve AB’ye dönerek şunu söylemişti: Eğer bizler Bosna’ya yardım etmez ve Bosna’nın birliğini sağlamazsak aydınlanma felsefesini yaşamış olan Avrupa’nın bütün ilkeleri Saraybosna’da gömülecektir. Bizler önce tahrip ettiğimiz, ama tamir edebileceğimiz bir meseleyi konuşuyoruz. Daniel Omeragic programını bir önceki oturumda buna göre hazırlamıştı. Şimdi sözü Bosna-Hersek Dnevni Avaz Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Indira Catic’e bırakıyorum. Indıra CATIC Sözlerime başlamadan evvel Zagreb’den gelen sevgili meslektaşıma bir şeyler söylemek istiyorum. Kendisi Banja Luka’nın bir başkenti olduğunu söyledi. Banja Luka’nın bir başkenti yoktur. Srpska Cumhuriyeti Bosna’nın bir birimidir. Birlikte yaşamaktan bahsetmek çok güzel ve bu konuşulmalı da. Bunları normal bir ülkede konuşmak kolay iş, fakat ülkenin varlığını tanımayan bir kesimin olduğu Bosna’da işler o kadar da kolay olmuyor. Birlikte yaşamaktan ve özellikle de Bosna açısından medyadaki Balkan ortak değerlerinden bahsetmek atmosfer başka türlü olsaydı o kadar da zor olmazdı. Geçmiş dönemleri ve mevcut durumu göz önüne alacak olursak bu mesele ile ilgili biraz daha farklı bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu insanlar farklı etnik köken, din ve sosyal duruma rağmen yüzyıllar boyunca bir arada yaşamayı başarmışlar. Bosna’daki çatışmaların arifesinde siyasi çevreler ve güçlü ideolojik öğeler Bosna Hersek halkını bölmeye başlamış ve etnik köken ile dini sebeplerden bir savaşa yol açmıştır. Bu model komşu ülkelerde de uygulanmıştır. AB tarihinin bir sayfası kapanıp silahlar durduğunda, birlikte yaşama ve ortak değerler çok başka şekillere büründü. Geçmişin güzel hatıralarına sığınan Bosna halkı yine de komşularına bel bağladı. Onlara güvenip bir zamanlar sahip oldukları ilişkileri kurmaya çalıştılar. Bütün komşularımız Avrupa ailesine katılmaya çalışmaktadır. Bazılarının bu konuda hâlâ çekinceleri olduğu da bir gerçektir. Bosna-Hersek ve diğer Balkan ülkelerinden verdiğimiz örnekler, ortak değerlerimizin ve aile bağlarımızın nasıl güçlendiğini ve uğruna savaşmaya değecek bir geleceğimizin olduğunu göstermektedir. Birlikte yaşama yeni bir icat değildir. Örneğin, Dnevni Avaz, Bosna Hersek’te yüksek tiraj sahibi saygın bir gazetedir. Dnevni Avaz, bu değerlere sahip çıkılması için iyi bir örnektir. Ülkenin dört bir yanından insan Avaz’da çalışmaktadır. Milliyetleri ve kültürel kökenleri farklıdır, fakat bir şirket çatısı altında birlikte yaşamayı öğrenmişler ve bunu devam ettirebilmişlerdir. Şimdi sizlere Bosna’da birlik- FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 Süleyman GÜNDÜZ There is something our guests should know about. EU imposed a double standard on Bosnia which has not been lifted yet for the past year since EU approved the right of free movement for Croatia and Serbia but not for Bosnia. Serbians and Croatians residing in Bosnia-Herzegovina keep benefiting from this right of free movement. Getting intervened and paid the bill, Bosnia Herzegovina was excessively punished in this regard. When Bernard Henry Levi paid a visit to Sarajevo in 1992, he said ‘’If we do not help Bosnia and assure the unity of the country then all the principles of Europe pertaning to the philosophy of enlightment will be buried in Sarajevo.’’ We are talking about an issue that we destroyed first but can repair as well. Daniel Omeragic made his presentation according to this in the previous session. Now I would like to give the floor to Indira Catic, editor in chief in the daily Dnevni Avaz. Indira CATIC Before proceeding to my speech, I would like to say a few word to the fellow colleague from Zagreb. He said Banja Luka is a capital but Banja Luka does not have a capital. The republic of Srpska is an entity of Bosnia-Herzegovina. It is really nice to talk about co-existence and we should. It is easy to talk about it in a normal country but things are not that easy in Bosnia where there are some parts of the society who still have not recognized the country. If we take the past and present into account, it is clear to see that we need a different perspective and approach for this issue. These people were able to co-exist for centuries in spite of differences in ethnicity, religion and social status. On the eve of the conflicts in Bosnia, some political circles and major ideological elements made effort to divide the people of Bosnia-Herzegovina and led to a war based on ethnicity and religion. That was the same model in neighboring countries as well. When it was over, co-existence and common values turned into a whole other shape. Taking shelter in beautiful memories of the past, the people of Bosnia relied upon its neighboring countries once again. They did their best and put faith in them. All our neighboring countries have taken steps to join European family. It is a fact that some people still have some doubts about it. Those examples from Bosnia-Herzegovina and other Balkan countries prove how we could consolidate our common values and family ties and we have a future worth fighting for. Coexistence is not a new invention. For instance, Dnevni Avaz is a prestigious newspaper with a high circulation in Bosnia-Herzegovina. Dnevni Avaz is a good example to look after these values. People from each and every corner of the country work for Avaz. They differ in nationality and cultural ethnicity but they know how to co-exist under a company roof. I would like to give an example at this point. / 133 134 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 te yaşama örneklerinden bahsetmek istiyorum. Ortak değerlerin ve birlikte yaşama alışkanlığının on dokuz yıl önce dondurulduğu Srpska Cumhuriyeti’nin bir kenti olan Trebinje’de bir Sırp aile, kızlarıyla beraber yaşamaktadır. Komşuları ise, bir Boşnak ve Müslüman İmam Hüseyin Hotiç’tir. Savaşlar, hoşgörüsüzlük, kötü yaşam şartları ve dünya kadar problem bile dostluklarını ve inançlarını yıkmaya yetmemiştir. Kendi dini tatillerini, Noel’i ve bayramları beraber kutlamaktadırlar. İmam Hüseyin de ailenin kızının vaftiz babalığını yapmaktadır. Kendisi Sırbistan’da bilinen ilk Müslüman Sırp vaftiz babasıdır. Bu ailelerin bütün kaderleri ve günleri önceden belirlenmiştir, fakat günün sonunda yine insan kalmayı ve birlikte yaşamaktan mutluluk duymayı başarabilmişlerdir. Bu, Balkanlar’da ve Bosna’da birlikte yaşamanın ve ortak değerlerin gerçek bir göstergesidir. Fakat Balkanlar’daki insanların tam manasıyla bir arada yaşamayı sağlama adına hala zamana, irade gücüne, kararlılığa ve daha Avrupai bir siyasi çevreye ihtiyacı vardır. Uluslararası toplumun birleştirici gücü hala gereklidir. Bu bağlamda, medya da buradaki en önemli ayaklardan biridir. Medya ortak bir geleceğe giden yolda farklı düşüncelere aldırmaksızın, ortak değerlere ve bunların devamlılığını sağlamaya daha da eğilmelidir. Belki ülkeleri değil de, insanları ön plana koyarak bu gerçekleştirilebilir. Bosna hala pek çok güçlük çekmektedir. Bunların arasında devletin ve ulusun altını kazımak isteyenler sayılabilir. Boşnaklar bugünleri 1992 yılında ülkede çatışmaların çıktığı dönem olarak hafızalarında tutuyorlar. O zaman da her şeyin üstesinden gelebilmiştik, şimdi de geleceğiz çünkü bugün iyi işleyen güçler hala çoğunluğu oluşturuyor ve bütün amaçları da devleti bir arada tutup bir arada yaşamayı başarabilmektir. Süleyman GÜNDÜZ Kendisi İmam Hüseyin’den bahsetti. Balkanlar’daki ortak sevdanın ismine bizler Sevdalinka deriz. Bu ortak olarak bilinen bir kültürdür. Geçmişin bu sevda türküleri, hem Sırpları hem Boşnakları hem Karadağlıları hem de Kosovalıları ve Makedonyalıları derinden etkiler. Ivo Andric’in “Ömer Paşa Ladas” başlıklı bir kitabı var. Bizim dönemimizde Avusturya-Macaristan’dan Osmanlı’ya sığınmış ve Osmanlı döneminde vezirlik yapmış olan Ömer Paşa Ladas. Yine Ivo Andric’in “Drina Köprüsü” adında bir kitabı var. Boşnakların meşhur romancılarından Mehmed Selimovic’in “Derviş ve Ölüm” adlı kitabı da var. Yugoslavya veya daha sonrasında Sırbistan ile ilgili bir haberi duyduğumuzda bu bize Tanyuk Haber Ajansından ulaşırdı. Buradan gelen bilgi, bizim için doğruluk ifade ederdi. Belgrad Kalesi’nin en meşhur kapısının adı İstanbul’dur. Aramızda Tanyuk Ajansı Genel Müdür Yardımcısı Tatiana Vasilevyic var. Buyurun. FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 A Serbian family lives with their daughter in Trebinje, a city of the Republic of Srpska where the tradition of cultural values and co-existence was frozen 19 years ago. Their next door neighbor is a Bosnian and a Muslim: İmam Huseyin Hotic. Wars, intolerances, poor life conditions and millions of problems were not enough to bring down their friendship and faith. They celebrate their own festivals, holidays, Christmas and Bayram. Imam Huseyin is the godfather of their daughter. He is the first godfather Muslim-Serbian ever known. The fate of these families is doomed but at the end of the day, they are able to remain human and enjoy living together in harmony. This is a true indicator of co-existence and common values in Bosnia and the Balkans. This region, however, still needs time, willpower, determination and a more European political circle so as to safeguard co-existence and common values to the backbone. It still calls for the integrative power of international community. The media is one of the major pillars in this regard. The media should focus on common values and continuity irrespective of the differing ideas en route to a common future. This might be possible by prioritizing people, not the countries. Bosnia still have many troubles of its own. These include those who would like to undermine the government and the nation. We were able to make it through back in 1992 and we will do it again today since well-functioning powers still constitute the majority. All they want is to keep the nation together and coexist in harmony. Süleyman GÜNDÜZ She talked about Imam Huseyin. We call the common love in the Balkans ‘’Sevdalinka’’. It is a commonly known culture. The love folk songs of the past have a deep impact on Serbians, Bosnians, Montenegrins, Kosovans or Macedonians. Ivo Andric has a book called Ömer Paşa Ladas. Ömer Paşa Ladas is someone who took shelter in Ottoman Empires running away from Austria-Hungary and became a vizier. He also has a book called the bridge of Drina. Mehmed Selimovic, the famous Bosnian novelist, has a book called Dervis i smrt. Tanyuk news agency used to report the news about former Yugoslavia at that time. The information they reported was an absolute truth for us. The name of the most famous gate in Belgrade Castle is called İstanbul. The deputy director generaş Tatian Vasilyevic is here with us today. You have the floor. / 135 136 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 Tatıana Trıkıc VASILYEVIC Öncelikle ajansım adına saygılarımı sunmak ve bu konferansın birbirimizi anlamamız açısından az da olsa katkı sağlamasını ümit ederek sözlerime başlamak istiyorum. Ayrıca sadece Sevdalinkamız yok. Siyaseti bir tarafa koyarsak, ortak pek çok noktamız var. Medya’nın AB sürecindeki etkisinden ve Balkanlar’da barış içinde beraber yaşama konusuna gelecek olursak bu konuda sorulması gereken soru medya bu durumu daha iyi hale getirmek, bir arada yaşamayı ve hoşgörüyü sağlamak ve özellikle de azınlıklara sayı konusunda neler yapabilir olmalıdır. Öncelikle Balkanlar’da barış içinde bir arada yaşama konusunu ele almamız gerekir. Özellikle de Balkan savaşları ve eski Yugoslavya’daki çatışmalar sebebiyle Balkanlar ile ilgili kanlı topraklar şeklinde bir görüş hâkim olsa da, farklı dine ve farklı etnik kökene sahip halkların yüzyıllar boyunca burada barış içinde yaşadığını sizlere hatırlatmak isterim. Bu bölgedeki insanlar sadece birbirlerine komşu değillerdir. Birbiriyle iletişim kurarak barış içinde yaşamışlardır. Size birkaç örnek vereyim. 19. yüzyılın sonlarına kadar Selanik’te sabah kilise ve öğleden sonra cami işlevi gören binalar vardı. Karadağ’daki pek çok kilise, hem Ortodokslara hem de Katoliklere hizmet vermiştir. Ortodoks Sırplar ile Müslüman Arnavutlar arasındaki evlilikler yüzyıllardır süre gelen bir gelenektir. Balkanlar’da barış içinde birlikte yaşanabileceği fikri sadece bir fikirden ibaret değildir. Yüzyıllarca var olan bir gerçek ve bugün hâlâ pek çok noktada gerçekliğini korumaya devam ediyor. Buradaki amacım, tarihimizi ve hoşgörü geleneğimizi ve özellikle de Balkanlar’daki mevcut durumu abartmak değildir. Kanlı olaylar tarihimizde pek çok kez olmuştur. Fakat bu olaylar artık geçmişte kaldı. Bugünün gerçekleriyle ve Balkanlar’daki pek çok ulusun özlem duyduğu iletişimsizlik gerçeğiyle yüzleşmeliyiz. Burada can alıcı noktaların neler olduğunu da biliyoruz. Bu konular hâlihazırda medyamızda en üst sıralarda yer almaktadır. Nefret sözcükleri duymaya alışan ve bu medya kurumlarının aynı nefret söylemlerini pazarlayarak kar elde ettiğini de bilen okuyucularımızın ideolojisine kulak vermeliyiz. Burada hoşgörü geleneklerinden bahsederken aslında bütün söylemek istediğim medyamızın üzerine temeller kurabileceği çok iyi gelenek ve görenekleri olduğu ve barışa, birlikte yaşamaya ve çok kültürlülüğe karşı inançlarının olduğu yönündedir. Bugün bu güzel Bursa şehrinde bir araya gelmiş olan Balkan medya mensuplarının da özgürlükten, birlikte yaşamaktan, serbest dolaşımdan, dolayısıyla çocuklarımıza ve torunlarımıza miras bırakabileceğimiz güzel bir gelecekten yana olduklarını düşünüyorum. Bir yandan iyimser olurken, bir yandan da gerçekçi olmak ve Balkan medyasına önyargılarımızı bir kenara bırakarak bakmak durumundayız. Haber ajansında çalışan biri olarak ülkemde ve Güneydoğu Avrupa’da gelişen bütün olayları günlük olarak takip edebilmek şansına sahibim. Güneydoğu Avrupa’daki medya da siyasi ve ekonomik olarak aynı kaderi yine bölge ülkeleriyle paylaşmaktadır. Hepsi küresel ekonomik krizden kötü etkilenmişlerdir fakat ekonomik ve siyasi geçiş süreçlerindeki ülkelerin medyaları bundan daha da fazla etkilenmişlerdir. Haber ajanslarının da, kullanıcılarıyla ve elektronik ortamla yakın ilişkiler kurduğu, aynı kaderi ve alışkanlıkları paylaştığı da bir gerçektir. Fakat bu alışkanlıklar, özellikle de FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 Tatıana Trıkıc VASILYEVIC First of all, I would like to express my gratitude to the organizers of the meeting and wish for this forum to contribute to mutual understanding. It is not just Sevdalinka that we have. We have a lot in common if we put the politics aside. So, what can media do to play a role in co-existence, intolerance and respect to the minorities? Even though this region is labeled as bloody lands due to the conflicts in Balkan wars and former Yugoslavia, I would like to remind you the fact that these people have been able to co-exist in peace for centuries. Let me touch upon some examples. There were buildings in Thessaloniki operating as a church in the morning and as a mosque afternoon till 19th century. Many churches in Montenegro provide service to both Orthodox and Catholics. The weddings amongst Orthodox Serbians and Muslim Albanians were a tradition for centuries. The idea of co-existence in the Balkans was not just an idea. What I am trying to do here is not about idolizing our history, tradition of tolerance and particularly the current situation in the Balkans. We have all seen bloody wars in our life times but it is all over now. We have got to face off against the reality of today and miscommunication. We have got to give ear to the ideology of our readers who are accustomed to cry of hatred and exactly know that media make a profit marketing very same hatred. We have exceptional traditions that media can lay a foundation upon. I believe that our guests from the Balkans are in favor of freedom, co-existence, free movement thus a beautiful future that we can inherit to our children and grandchildren. We have got to be both optimistic and realistic and put our prejudices aside about the Balkan media. As a person working for a news agency, I have had the chance to follow current events in South-Eastern Europe. All the media in South-Eastern Europe has been affected by the economic crisis but it was even worse for the media of the countries in a economic and social transition period. It is a fact that news agencies engage with their users and electronic environment and share the same fate. The editors, who edits gruesome news of the day, literally wait for a breaking news wringing their hands. So, why would people pay for something they can get free? The profit of internet reporting has doubled the profit the media bosses get off the daily newspapers. That is exactly where the media needs to grasp the opportunity. They gradually turn into an electronic web portal. But that is also where the similarities come to an end. The media of the global market does not correspond to the media reporting in English. We are the members of the media whose target group is the people of their own and other countries. None of the language and the tone we use is a global language. The impact of Turkish and Greek, however, can reach up to much further. Since we can speak a few language and perfectly understand each other in former Yugoslavia, we have closed our doors to this kind of issues. The readers in Western Europe, who / 137 138 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 son on beş yıl içinde büyük oranda değişime uğramıştır. Sabahlarını iç karartıcı ve günü belirleyen haberleri kontrol ederek geçiren editörler artık flaş haber geçmek için bilgisayarlarının başında oturuyorlar. Peki, insanlar neden ücretsiz alabilecekleri bir şeye para versinler? Internet haberciliğindeki kâr oranları günlük gazetelerininkini birkaç kat aşmıştır. İşte medyanın da fırsat olarak gördüğü yer de tam burasıdır. Giderek elektronik web portallarına dönüşüyorlar. Bu da medyaya yatırım yapan Avrupa ile buluştuğumuz bir nokta. Fakat burası aynı zamanda benzerliklerin sona erdiği yer de oluyor. Küresel pazarı oluşturan medya derken burada kastettiğimiz şey pazarı bütün dünya olan medyanın haberleri İngilizce vermesi değildir. Burada bahsettiğimiz şey, Sırbistan ve diğer ülkelerin bilgi pazarlarıdır. Kendi ülkesinde ve yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlarını hedef alan bir medyaya mensubuz. Kullandığımız dillerin hiçbiri küresel diller değil. Fakat Türkçe ve Yunancanın etkileri çok daha ilerilere uzanabilmektedir. Bizler eski Yugoslavya’da birkaç dili akıcı olarak konuşup birbirimizi gayet iyi anladığımızdan dolayı bunlara kapımızı kapatmış bulunuyoruz. Her sabah kapısına gazete bırakılan Batı Avrupa’daki okuyucu ile son yirmi yıldır başına gelenlere rağmen hâlâ sırf hayatta olduğu için mutlu olabilen bir Sırp çok farklı iki okuyucu kitlesini oluşturuyor. Buna ek olarak, içinde bulunduğumuz pazar Batı Avrupalı girişimcilerin yatırımlarıyla çok daha iyi bir konuma gelmiştir. Ürünlerini satabilecekleri pazarlar arayan pek çok şirket satın alma gücü olan küçük pazarlara yönelmiştir. Sırbistan’da buna ‘bir kaşık suda bir dolu timsah’ adı verilir. Balkanlar’ın geri kalanıyla diğer ortak noktalarımız ise, en büyük sorunlarımızdır ki bunlar da organize suç ve yolsuzluktur. Fakat en büyük amaçlarımızdan biri de ekonomik kalkınma sağlamaktır. Tabii bu pazarlamadan sorumlu ve gelirleri izleyici sayısına ve reklamlara bağlı olan televizyon kanallarında çalışan uzmanlar için bir hayal olabilir. Biraz abartılı görünebilir fakat bilginin doğru, tarafsız ve bütünlük içerisinde verilmesi ve haberin geniş bir kapsamda sunulması demokrasinin ayakta kalması için hayati önem taşımaktadır. Aynı toplulukta yaşayan farklı kökenlere sahip insanların bir arada uyum içinde yaşamaları veya tek bir devlet veya devletler birliği içerisinde gerçekleşebilir. Geçerli bilginin varlığı sadece demokrasinin ayakta kalmasına değil, aynı zamanda barış içinde bir arada yaşamaya da bağlıdır. İşin güzel tarafı, haber ajanslarının kaderi son teknolojiye kurban giden gazetelerinki gibi değil. Haber ajansları elektronik ortamla sürekli iletişim içinde. Çok küçük Balkan ülkelerinde bile haber ajansları kendi portallarından veya ortaklık kurdukları portallardan okuyucuyla direkt iletişim kurabiliyor. Medya ile Balkanlar arasındaki bu işbirliği, barış ve iletişim ortamı sağlama yolunda yapılabilecek en iyi şey olacaktır. Peki, Balkan medyalarının daha da yakın ilişkiler kurmasının ne gibi faydaları olabilir? Serbest veri akışı, farklı görüşlerin ve haberlerin paylaşılması ve bir Balkan medya forumunun oluşturulması bu durumun avantajları arasında sayılabilir. Bu uyumu bozmaz, aksine nitelik ve nicelik açısından daha da büyümemizi sağlar. Internet hoşgörüye saygı gösterilen ve her türlü aşırı gruplara rağmen Balkanlar’daki veya daha büyük kitlelere hitap eden tarihi meseleler ile ilgili yapıcı tartışmaların yapılabileceği bir ortamdır. Bu da medya alanında bizlere sayısal istatistiklerden çok kişisel görüşlere dayalı bir gelecek vaat ediyor. Balkanlardaki halkın geleceği aynı zamanda gazeteciliğin de geleceği olacaktır. Bu, daha önce Balkanlar ile ilgili ilginç bilgilere ulaşabileceğiniz FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 have their daily newspapers at the door every single day, and a Serbian reader, who is happy just because he is alive in spite of all those things in the last 20 yeras, are very different kind of readers. The market we are in, though, has made major progresses with the investments of entrepreneurs from Western Europe. Many companies seeking for a market in which they can sell their products, tend to turn their face to the small markets with a purchasing power. They call it ‘’plenty of crocodiles in a drop of water’’ in Serbia. Other common points of ours are organized crime and corruption but one of the biggest dream of ours is an economic development. It might be a dream for experts working for TV channels relying upon ratings and commercials. You may think that I am exeggerating but it is of vital importance for the news to be reported in an accurate, unbiased and integrated way for the survival of the democracy. The coexistence of the people with different ethnicities can only be possible either within a single state or in a union of states. The fate of the news agencies fortunately is not parallel to those newspapers which fell victim to the cutting edge technology. News agencies are in constant touch through electronic media. News agencies even in relatively small Balkan countries are able to get in touch with their readers through their own a partner portal. So, what are the benefits of engaging with each other as the Balkan media? It includes free flow of information, exchange of different opinions and news and a base for the foundation of a Balkan media forum. Internet is a platform where people pay homage to tolerance and you can have constructive discussions about the historical events in the Balkans or around the world in spite of all those extremists. This promises us in media a future based on personal opinions rather than statistics. The future of the people in the Balkans is the future the journalists as well. Traditional media has lost its characteristics of exclusive reporting and the reporters lage behind the people with a cell phone in their hands. But the reporting that no one can give up on yet is on-scene reporting. People, who function like a journalist, provide a service like a digital journalist and they had huge success during Gaza crisis in 2008-2009. The years of reporting the fall of Saigno and Ceausescu are long gone now. Is it the democratization of reporting or elimination of credibility? The media needs to put its thinking cap on and do something in a world where people report new through their cell phones. You can rely on this kind of journalism to some extent. Digitaljournal. com and the information portal reporting news from 140 countries with thouasands of reporters are interesting platforms in terms of differing from the project of a regular man reporting the news. As the media, we have got to focus on our difference in language, market and habits particularly in South-Eastern Europe and the Balkans. The regional differences on the basis of the habits of consumers, education and needs are quite substantial compared to Western Europe. The future will bring us all unity, solidarity and prosperity but the media in SouthEastern Europe needs to pay attention not only to the global trends but also to the distinctive features of this region. That is also the case for the process of encourag- / 139 140 / BİRİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM BÖLÜM 3 Youtube’da ortaya konmuş bir olgudur. Geleneksel medya özel habercilik özelliğini kaybetmekte ve muhabirler de elinde cep telefonu olan vatandaştan giderek geri kalmaktadır. Fakat kimsenin hala vazgeçemediği habercilik ise, olay mahallinde yapılan gazeteciliktir. Gazeteci gibi davranan vatandaşlar aynı zamanda dijital gazeteci görevini de görmektedirler ve 2008-2009 Gazze krizinde inanılmaz başarı göstermişlerdir. O küçücük haber ajanslarının Saigon’un düşüşünü ve Çavuşesku’nun devrilmesini haber yaptığı yıllar çoktan gerilerde kaldı. Bu muhabirlik mesleğinin demokratikleşmesi mi yoksa güvenilir müessesesinin ortadan kaldırılması mı? Bunun cevabı şöyle verilebilir: Medyanın yeni düzenlere ayak uydurması ve hatta elinde telefon, sürekli mesaj çeken insanlardan da birkaç şey öğrenmenin hesabını yapması gerekir. Bu tarz bir gazeteciliğe belli bir yere kadar bel bağlıyorlar. Digitaljournal.com ve yüz kırk ülkeden haberler geçen, binlerce habercisi bulunan bilgi portalı diğer gazeteci vatandaş projelerinden ayrılması bakımından ilginç uygulamalardır. Özellikle Güneydoğu Avrupa ve Balkanlar’da dil, pazar ve alışkanlık farklılıklarımıza yoğunlaşmalıyız. Tüketicilerin alışkanlıkları, eğitimi ve ihtiyaçları konusundaki bölgesel farklılıklar, Batı Avrupa’dakilere oranla çok daha büyüktür. Gelecek bizlere daha çok birlik ve beraberlik ile refah getirecektir fakat pazar oluştururken Güneydoğu Avrupa medyası sadece küresel eğilimlere değil, aynı zamanda bu bölgeye özgü niteliklere ve kültürlere de dikkat etmek durumundadır. Aynı şeyi sadece Batı ülkelerinden bekleyemeyeceğimiz hoşgörünün ve iletişimin teşvik edilmesi süreçleri için de geçerlidir. Fakat bu durum, Türkiye’deki Van Gölü’nün veya Makedonya’daki Ohri Gölü’nün ya da Cenevre Gölü’nün yakınlarında yaşıyorsanız aynı olmuyor. Ancak ve ancak sorunlarımızı ve tarihimizi açık açık konuşmak ve milliyetçilik ile şovenizm dolu 19.yüzyıla ait problemleri aşmak ve özellikle de geleceği, ekonomiyi ve kültürel ilişkileri konuşmak bu yaklaşımı daha da geliştirilebilir. Tabi bütün bunlar ancak medyanın yardımlarıyla başarılabilir. Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Süleyman GÜNDÜZ Birbirine bağlı toplumlarda insanların yaşamlarını bir birey olarak sürdüremeyeceği ve onların toplu halde yaşama zarureti anlatıldı. Bizler etnik kökenimizi ve ailemizi kendimiz belirleyemeyiz. Bunu seçme şansımız yok. Ama bir coğrafyada birçok şeyi paylaşabiliriz. Saraybosna, Belgrad, Bükreş, Zagreb, Sofya, Üsküp, Tiran, Priştine, Podgorica, Novipazar, Atina, Selanik ve buradaki bütün dostlarımızla İstanbul’da buluşup bir kahve içmeyi çok özledik. Ben inanıyorum ki, Belgrad nasıl Türklere ait bir yerse İstanbul da Sırplara ait bir yerdir. Selanik nasıl Türklere aitse, İstanbul da o kadar Yunanlara aittir. Bu bölgedeki insanlar birbirleriyle kavga etmiş olsalar bile, sonuçta yeniden buluşup uzlaşma olmalıdır. Umuyorum ki, Balkan Medya Forumu buna zemin hazırlayacaktır ve bu süreci hızlandıracaktır. Emek vermiş olan herkese çok teşekkür ediyorum. Konuklara tekrar Bursa’ya hoş geldiniz, diyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyorum. FIRST DAY SECOND SESSION PART 3 ing tolerance and communication which we can not expect from Western countries. Only way to overcome our problems is to speak our minds about our histories, find a solution to the probems of 19th century full of nationalism and chauvinism and particularly focus on econmy, cultural relations and the future. That is naturally possible with the help of the media. Thank you for your attention. Süleyman GÜNDÜZ It is no doubt that people can lead their lives as an individual since it is a society closely linked to each other. We can not determine what our ethnicity and our family will be. We have no choice. But we can share lots of things in this region. We miss having a cup of coffee in İstanbul with our friends from Sarajevo, Belgrade, Bucharest, Zagreb, Sofia, Skopje, Tiran, Prishtine, Podgorica, Novipazar, Athens and Thessaloniki. I believe that Belgrade belongs to Turks as İstanbul belongs to Serbs. In spite of all those years with fighting against each other, the people of this region will come up with reconciliation again. I hope Balkan Media Forum will pave the way for this and thus accelerate the process. I would like to thank all the contributors and guests. Have a nice evening. / 141 03 MAYIS / 03 MAY İkinci Gün Second Day Birinci Oturum Fırst Sessıon Bölgesel Güvenlik ve İstikrarın Tesisinde Medyanın Konumu The Role of the Medıa ın Promotıng Regıonal Peace and Stabılıty Bölüm 1 Part 1 Bölgesel Barış, İstikrar ve Medya Regıonal Peace, Stabılıty and the Medıa Oturum Başkanı / Moderator Prof. Dr. Sedat LAÇİNER 18 Mart Üniversitesi Rektörü Rector, 18 Mart University, Turkey Katılımcılar / Panelists Süleyman KÖKSOY TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı Başkan Yardımcısı Deputy Head of Foreign Issues Department at TRT Emil KOSLUKOV Bulgaristan TV7 Televizyonu Programcısı Producer, TV7, Bulgaria Bali KIRYAKI Gazeteci, Yunanistan Angelioforos Gazetesi Journalist, Daily Angelioforos, Greece Miruna BADEA Romanya Dış Politika Editörü Foreign Policy Editor, MEDDIAFAX, Romania 146 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Prof. Dr. Sedat LAÇİNER Değerli konuklar, Forumun ikinci gününün ilk oturumunda bölgesel barış, istikrar ve bunların tesisinde medyanın rolü konusunu ele alacağız. Oturuma, Bulgaristan’dan Emil KOSHLUKOV ile başlayacağız. Şimdi sözü kendisine bırakalım. Emıl KOSHLUKOV Teşekkür ediyorum, Sayın Başkan. Foruma katılmaktan dolayı onur duyuyorum. İstikrar ve güvenlik konularına değineceğiz. Balkanlar, burada bulunan insanlar için yaşanılası bir yerdir. Fakat Avrupa’nın geri kalanı için bir savaş alanı, düşmanlıkların olduğu bölünmüş bir bölge olarak kabul ediliyor. Bunu söylememin nedeni ise, bu bölge ile ilgili algılar, önyargılar, suni gündem yaratma çabaları ve bölgenin farklı şekillerde yorumlanmasından kaynaklanıyor. Bunu söylememin iki sebebi var. Churchill’in de söylediği gibi, Balkanlar tüketebileceğinden bile fazla bir tarihe üretmiştir. Diğer yandan ne zaman bir sivil foruma katılsak Balkanlardan bahsetmeye çalışıyoruz. Fakat genelde bu konuşmalar, Batı Avrupa’nın konu ile ilgili bakış açısı ve Balkanları nasıl değerlendirdiği konularına sıkışıp kalıyor. Daha önce de söylediğim gibi bu bizim arzu ettiğimiz bir yöntem değil. Fakat bu mesele ile uğraşan insanların pek çoğunun, özellikle de 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra, önlerine hazır reçeteler koyuldu, fakat bunlar bölgede uygulanabilecek yöntemler değildi. Berlin Duvarı’nın yıkılışından önce eski Sovyet bloğunda 9 ülke vardı: Sovyetler Birliği, Çekoslovakya, eski Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Avusturya, Macaristan ve Polonya. Şimdi ise bu sayı 31’e yükselmiştir. Balkanlar günümüzde, dünyada en çok devletin olduğu bölge olarak anılıyor. Doğu bloğu uzmanları da genelde Slovenya ile Slovakya’yı dahi ayırt edemeyecek durumdalar. Bu yüzden Balkanlardan bahsederken Batı’da çok yaygın olan geleneksel düşüncelere, kanılara veya önyargılara yenilmemek en iyisi olacaktır. Bu konu ile ilgili konuşurken doğal olarak iki büyük imparatorluğun bizlere bıraktığı mirastan da bahsetmek gerekir. Bunlar Osmanlı ve Sovyet İmparatorluğudur. 1991’den sonra yaşanan değişimler, hep komünizm ile ilgili olacaktır. Pek çok Balkan ülkesi, ulusal tarihi ile gurur duyar ve tarihlerinin binlerce yıl önceye dayandığını düşünür. Fakat yüzyıllardır da tek bir devlet oluşturma çabası içinde olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasından sonra 1. Dünya Savaşı başladı. Sonra Balkan Savaşları başladı. Sonra da Komünist Devrim sahneye çıktı. 150 yıldan bahsediyoruz. Ulusal kimlikten söz ederken bunu hep ‘’onlara karşı bizler’’ olarak algılıyoruz. Bu bölgede kendimizi böyle tanımlıyoruz. Ulusal bir devlet yaratma çabası bu bölgedeki pek çok ülke için meşru bir hak olarak değerlendirilmiştir. Fakat bu sorunlara kestirme çözümler getirilemez. Washington anlaşması ile Batı’nın içinde sürdürülebilir barış ve istikrar da içeren demokrasi ve kalkınma planları her zaman planlandığı gibi gitmiyor. Belki bu tür forumlar sayesinde tarihimizi bir kez daha gözden geçirebiliriz. Burada önemli olan şeyleri bulmak istiyorsak belki de bu konu üzerinde yoğunlaşmalıyız. Çünkü onlara karşı bizler düşüncesi pek de onaylanan bir düşünce değil. Balkan halkının çoğu, özellikle de eski Sovyet bloğu ülkelerindeki insanlar buna karşı çok hassaslar; çünkü bu bir zamanlar komünistlerin ideolojisiydi. Diğer ülkeler Demir SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 Prof. Dr. Sedat LAÇİNER Distinguished guests, We are going to deal with regional peace, stability and the role of media in the process in the first session of Day 2. Now I would like to give the floor to Mr. Emil Koshlukov from TV7 in Bulgaria. Emıl KOSHLUKOV Thank you, Mr. Chairman. I would like to express my pleasure to take part in this forum. We are going to touch upon stability and security. The Balkans is a place worth living in for the people here today but for the rest of Europe, it is a battlefield. It is regarded as a divided region based on hostilities. Like Churchill said, the Balkans has produced a history more than it can consume. We talk about the Balkans every chance we get in civil forums but these conversations are the perspective of Western Europe and limited to how they assess the Balkans. There were nine nations within Soviet Union before the fall of Berlin Wall: Soviet Union, Czechoslovakia, former Yugoslavia, Bulgaria, Romania, Albania, Austria, Hungary and Poland. Now the number is 31. The experts on the Eastern Block can not even tell the difference between Slovenia and Slovakia. So, it would be the best not to yield to the traditional ideas, perceptions of prejudices of the West when we talk about the Balkans. In this regard, we have got to talk about the inheritance of two great empires: Ottoman and Soviet Empire. The developments after 1991 were all about Communism. People in many Balkan countries are proud of their national history and think their history dates back to thousand years ago but they have made effort to come together under the umbrella of a singe state. After the fall of Ottoman Empire, the World War I broke out and then the Balkan wars and then the communist regime. We are talking about 150 years. We always regard it as a matter of ‘’us vs. them’’ when we talk about national identity. That is how we define ourselves in this region. The plans of the West pertaining to the democracy and development including peace and stability do not always work. Perhaps we can review our history once again thanks to this Forum. People of the Balkans particularly those in former Soviet block are quite sensitive about this since this was the ideology of the communist once upon a time. Other countries were left out of Iron Curtain. They had their own dictators and juntas. That was not an easy process at all. Maybe it is not only the media but also the educational institution which should play a role in this regard. / 147 148 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Perde’nin dışında kaldılar. Onların da kendi diktatörleri veya cunta yönetimleri vardı. Bu kolay bir süreç değil. Belki de burada önemli bir rol oynaması gereken sadece medya değil aynı zamanda eğitim kurumlarıdır. Tabi medyanın da politika oluşturma süreçlerinde ve siyasetin içinde ne kadar yer aldığını biliyoruz. Fakat Balkanlar’da kalıcı bir çözümden bahsediyorsak bu gerçekleri de göz önüne almak durumundayız. Eminim buradaki katılımcıların da bu sorunlara getirecekleri çözüm önerileri vardır. Fakat ben burada ön şartlardan ve bu meseleye yaklaşırken kullanmamız gereken çerçeve analizlerinden bahsetmek istiyorum. Basın özgürlüğünden, hoşgörüden ve ifade özgürlüğünden bahsetmek kolay şeyler, fakat hoşgörünün veya gazetecilerin eğitimli olmasının bu sorunu çözeceğinden o kadar da emin değilim. 1999’dan sonra Washington Anlaşması Doğu Avrupa tarafını tutar nitelikte bir anlaşmaydı ve üst düzey yetkililer bizi severseniz bizim gibi olursunuz dediler. Serbest ticaretiniz olur, çok partili sisteme geçersiniz, seçimler adilce yürütülür ve İsviçre gibi bir yönetim sisteminiz olur dediler. Kendilerini sevmiştik ama kendileri gibi olmadık. Burada yakın tarihten bahsediyorum, çünkü eminim herkes hatırlıyordur. Sonra bize yaptıklarınız yeterli değil dediler. Barış içinde yaşayan bir toplum ve azınlık haklarının yerine getirilmesi için daha çok çalışmalısınız dediler. Sivil toplum kuruluşlarının, etnik ve dini azınlıklar için yürüttüğü pek çok program ve proje vardı. Fakat pek bir sonuç alamadık. Balkanlar’daki durumun, Avrupa’nın geri kalanındaki gibi olması gerektiğini düşünmüyorum. Balkanlar’da hepimiz kendi yerimizi bulmalıyız. Kendi komşuluk ilişkilerimizi kurmalıyız. Medya ilgili konularda analizler yapan kuruluşların, bu forumun konusuyla pek de ilgili olduklarını sanmıyorum. Onlar genelde sansür ile hükümet ve medya arasındaki ilişkileri ele alırlar. Tarihimizde ortak olan noktalara vurgu yapmalıyız. Bizler daha genç ülkeleriz. AB ya da NATO içerisinde kendi yolumuzu bulmaya çalışan ülkeleriz. Kendimizi hep mağdur olarak görüyoruz. Slavız, Ortodoksuz ve Komünist bir gelenekten geliyoruz. Yani pek bir söz hakkımız olmadı. Fakat ben Balkanlardaki soruna bir çözüm bulabileceğimize inanıyorum. Bu sebepten Balkanlar ile ilgili uzmanların burada toplanmış olması da çok güzel bir şey. Çok teşekkür ederim. Balı KYRIAKI Bayanlar ve Baylar, bugün burada bu güzel şehir Bursa’da olmaktan dolayı çok büyük mutluluk duyuyorum. Burada medya ve medyanın bölgesel istikrar sağlaması konularından bahsedebileceğimi sanmıyorum. Çünkü medyanın istikrar sağlama adına bir görevi olduğunu sanmıyorum. Biz medya mensuplarının görevi var olan hikâyeyi okuyucularla buluşturmak, okuyuculara doğruları aktarma ve olan biten konusunda halkı bilgilendirmektir. Bizim görevimiz, oldukça karmaşık bir gerçeklikteki karşılıklı anlayışı geliştirmeye katkıda bulunmaktır. Bunları yaparsak zaten dolaylı yoldan barış sürecini desteklemiş olacağız. Fakat bizler politikacı, asker veya din görevlisi değiliz. Kimse bizi seçmiş değil. Yapabileceğimiz en kötü şey de bu uğurda hükümetlerimiz, partilerimiz veya bazı gruplarımız için propaganda faaliyetleri sürdürmek olur. Tabi ki herkesin kendine ait düşünce, inanç ve değerleri olabilir. Fakat burada can alıcı olan SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 I am sure the participants here today have their own solutions to the problems. But I would like to talk about the pre-conditions and the frame analysis we better make use of. It is easy to talk about freedom of press, tolerance and freedom of speech but I am not that sure how the tolerance and education level of the journalists would find a solution to all problems. The Washington agreement was an instrument in favor of Eastern Europe after 1999 and the high-level authorities said ‘’if you like us, you become one of us. You would have free movement and multi-party system and a government like in Switzerland.’’ We liked them but we did not become one of them. I am talking about near future since I am sure everyone remembers it. Then they said ‘’what you did for us is not enough’’. They said ‘’you need to work harder for the co-existence in peace and the minority rights.’’ There were a variety of programs run by non-governmental organizations for ethnic and religious minorities but it did not work. I do not agree with the idea that Balkans should be like the rest of Europe. We have got to find our own grounds. I do not think the institutions analyzing the matters about the media are really interested in this forum. They usually are all about censorship and relations between the government and the press. We have to got to underscore what we have in common. We are relatively young countries. We are nations trying to find our own way within EU or NATO. We always feel inferior against the others. We are Slavic people, Orthodox with a communist tradition. So, we have not had really right to speak. But I definitely believe we can find a solution to these problems in the Balkans. That is why it is really nice to gather all these experts from the Balkans here today. Thank you for your attention. Balı KYRIAKI Ladies and Gentlemen, I would like to express my pleasure to be here in this beautiful city, Bursa. I do not think media has a role to assure stability. Our job as journalists is to report the news, deliver accurate news and inform the people about what’s going on. Our job is to contribute to the mutual understanding in a complicated reality. We will be contributing to the peaces process if we do this. But we are not politicians, soldiers or religion authorities. No one elected us. The worst thing we can do would be to keep propaganda activities for the interest of our governments, parties and some groups. Of course, everyone can have their own ideas, beliefs and values but the crucial point here is to accept that others have their own ideas as well and we as journalists should be open-minded to other ideas and work on what other people think. My experience about the Balkans mostly depends on the Western Balkans and former Yugoslavia in 1990s. I was traveling around the world during the war and working for a German radio. The funny part of this was that / 149 150 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 nokta, karşıdaki insanların da fikirlerinin olduğu ve bunları onaylamasak da gazeteciler olarak bizim yapabileceğimiz en önemli şeyin başkalarının fikirlerine açık olmak ve karşı tarafın neyi nasıl düşündüğü ile ilgili kafa yormaktır. Benim Balkanlar’la ilgili deneyimim daha ziyade, Batı Balkanlar’da, eski Yugoslavya’da 90’lı yıllara dayanıyor. Savaş sırasında dünyayı gezmekte ve bir Alman radyosu için haberler yapmaktaydım. İşin komik tarafı da herkes benim bir Yunan olduğumu biliyor ve Sırpları çok seviyorum zannediyordu. Alman radyosu için çalışırken de herkes Hırvatları ya da Arnavutları çok sevdiğimi sanıyordu. Fakat işin gerçeği bu ülkelerin hiçbirini tanımıyordum. Sanırım bu hepimizin de başına gelmiş bir şeydir. Balkanlarda komşularımızla ilgili çok az şey biliyoruz çünkü bize okullarda tarih derslerinde hep iyi tarafın bizim taraf olduğu, karşı tarafın da her zaman kötü olduğu anlatılıyordu. Düşmanımızın düşmanı bizim dostumuzdur denilirdi. Fakat Yugoslavya’da bir hayli zaman geçirdikten sonra bugün bile hala Sırpların veya Hırvatların düşünce tarzını bildiğimden o kadar da emin değilim. Öğrendiğim bir şey varsa o da doğru soruları sormanın ve karşı tarafı can kulağıyla dinlemenin ve ancak ondan sonra haber yapmanın gerekliliğiydi. Maalesef komşu ülkeleri pek sık ziyaret etme şansımız olmuyor ve bunun neticesinde sıradan insanların neleri ve nasıl düşündüğü ile ilgili bilgi sahibi olma şansımız kalmıyor. İşler hep böyle siyasi üst tabakada görüşülünce bunların arkasındaki hikâyeler hep karanlıkta kalıyor. Yunan medyasında -eminim ki diğer komşu ülkelerdeki medya da böyledir- iç politika, spor, dış haberler ve kriz haberleri yapıyoruz. Bugünlerde mesela Usame Bin Ladin’den bahsediyoruz. Son 3 yılda Irak’tan ne kadar bahsettiğimizi düşünün. O artık bizim için eski bir savaş. Artık yeni savaşlardan bahsediyoruz. Ve Türkiye, Arnavutluk veya da Romanya ile ilgili Yunanistan’da neredeyse hiç normal bir haber göremiyoruz. Bir gazeteci için de azınlık ülkelerde ne olup bittiğini öğrenmek de kolay bir şey değil. Azınlık ülkeler diyorum, çünkü medya ne zaman ne de para ayırabiliyor. Brüksel’de, Washington’da veya Ankara’da haber ajansları var, fakat hepsi bu. Ben Slovenya’da veya Karadağ’da çalışan bir Yunan gazeteci bilmiyorum. Bu yüzden bu ülkelerde neler olup bittiğini öğrenmek neredeyse imkânsız. Yerel medyada; iç politika, Amerika, ekonomi, Çin’deki işletmeler veya İngiltere’deki şarkıcılar veya evlilikler ya da Berlin’deki sanat sergileri ile ilgili konuları görüyoruz. Fakat Bursa, Belgrad’da veya Volga’da neler oluyor? Hiçbir fikrimiz yok. Sanırım bir noktada Yunanistan’daki krizden de bahsedeceğiz, çünkü herkesin bundan bahsettiğini görüyorum. Bütün Batı medyası bununla ilgili yazılar yazıyor. Hepinizin de bildiği gibi kötü zamanlardan geçiyoruz. Ama Kosova’daki siyasi durumdan veya Türkiye’de halkın tartıştığı konulardan hiç bahsetmiyoruz. Bu da medya olarak Balkanlar’da ortaya pek de bir şey çıkarmıyor. Birbirimizden haberimiz yok. Çok da karamsar gözükmek istemem, fakat gerçek anlamda Balkanlar’a ait olmak istemiyoruz. Herkes Yunanistan veya Türkiye’deki sahillere bayılıyor. İstanbul da herkesin gelip görmek istediği bir şehir. Fakat Balkanlar’dan biri bir yeri ziyaret etmek istediğinde bu yer Atina değil, Viyana oluyor. Belgrad değil, Barselona oluyor. Yani birbirimiz ile ilgili bir şeyler öğrenmeye pek de hevesli değiliz. Bence medyanın yapması gereken bunlar değildir. Bizim için önyargılardan hareket etmek çok kolay. Olayları gerçekte olduğu şekliyle değil de aklımızda kurgulayıp sunabiliriz. Okuyucuların gazetede görmek istedikleri şeyleri yazmak çok kolay. Mesela SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 everyone knew that I was a Greek and thought that I loved Serbians. When I was working for the German radio, everyone thought that I loved Croatians and Albanians. I, however, did not know anything about these countries. We do not know much about Balkans since they taught us in schools that we were always the good side and the others were the bad side. The enemy of our enemy was our friend. But after spending a long time in Yugoslavia, I am not even sure about the way of thinking of Serbians and Croatians. If there is one thing I am sure about, that is the necessity of asking right questions, carefully listening to others and only then reporting the news. Unfortunately, we do not have much of a chance to visit neighboring countries and as a result we do not know what and how regular people think about these issues. When things are always discussed in upper political classes, the stories behind them are kept in the background. We talk about Osama bin-Laden in recent days. Think about how often we talked about Iraq for the past 3 years. It is an old war for us now. We are talking about new wars now. We do not come across with any normal news about Turkey, Albania or Romania in Greece. It is not easy for a journalist to be informed about what’s going on in minority countries. I say minority countries because media can allocate neither time nor money. There are news agencies in Brussels, Washington or Ankara but that’s it. I do not know any Greek journalists working in Slovenia or Montenegro. That is why it is not easy to know what’s going on in these countries. Local media reports news about domestic policies, USA, economy, the enterprises in China, singers and weddings in England or some art galleries in Berlin. But what’s going on in Bursa, Belgradee or Volga? We have no clue. All the Western media is writing about the crisis in Greece. We are going through tough times. But we never talk about the political situation in Kosovo or the topics that people in Turkey discuss. We do not know about each other. I would not want to sound too pessimistic but we actually do not want to belong to the Balkans in real sense. Everyone loves the beaches in Greece or Turkey. Istanbul is a city everyone would like to visit but when people in the Balkans want to visit somewhere, that’s always Vienna, not Athens. It is Barcelona, not Belgradee. I mean we are not really enthusiastic about getting to know each other. That is not something media should do. It is easy for us to go along with prejudices. We can design the news in our minds without any reality in it. It is easy to write what readers want to read. You can write in Greece that Serbians are good and Croatians are bad. It is quite easy to design conspiracies. We all love this after all. But these are things that we definitely should not do. If we do our part and do it correctly as journalists and not put under pressure by others, then it will be easy to assure regional peace and stability. Thank you very much. / 151 152 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Yunanistan’da Sırplar iyi, Hırvatlar kötü yazılabilir. Komplo teorileri yazmak da çok kolay. Ne de olsa hepimizi bunlara bayılırız. Fakat bunlar tam da yapmamamız gereken şeylerdir. Bunları yapmazsak, gazeteciler olarak işimizi doğru yaparsak ve bunu yaparken bir baskı da görmezsek işte o zaman bölgesel barış ve istikrar adına çok daha iyi şeyler ortaya çıkacaktır. Çok teşekkür ederim. Mıruna BADEA Pek çok önemli noktaya halihazırda değinildiği için konuşmak çok da kolay olmayacak. Öncelikle Bursa’nın ne kadar güzel bir şehir olduğunu ve bu organizasyonu burada yapmanın ne kadar iyi bir fikir olduğunu düşündüğümü söyleyerek başlamak istiyorum. Bu bağlamda forumun da çok faydalı olacağını düşünüyorum. Aslında sizlere de soracağım birkaç soru var ve naçizane bazı cevaplarım da olacak. Bu cevaplar iyimser cevaplar da olabilir fakat ben iyimser biriyim. Sorulacak ilk soru bölgede bir istikrar sağlanıp sağlanamayacağı ile ilgilidir. Bence bunun cevabı evet. Kesinlikle böyle bir şeyden bahsedebiliriz. Balkanlar’da yaşanan bu sorunlar yüzyıllardır değil sadece 10-15 yıldır var olan sorunlardır ve bu büyük kargaşa da artık yerini demokrasiye bırakmaya başlıyor. Bunlar AB etkisiyle gerçekleşiyor ve ben bunun iyi bir etki olduğunu düşünüyorum. Fakat tarihten bir şey öğrendiysek o da siyasi ve güvenlik sorunlarını farklı şekillerde çözmenin daha iyi olacağıdır. Çünkü böylece diyalog kurabiliyoruz. Diyalog kurabilirseniz de bir istikrar sağlayabilirsiniz. Bölgemizde de farklı tartışma formatlarının olması da iyi bir şey. Bu konularda pek çok program, proje ve eylem planı yürütülmektedir. Bazen bu program, proje ve eylem planlarının işe yaradıkları oluyor ve sorunların konuşulması için iyi bir zemin hazırlıyorlar. Bunun günlük haberlere etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Ben de AB ile ilgili pek çok şey çalışıyorum.Kiliseye çok gitmeye başlayınca ibadete de başlıyorsunuz sanırım. Medyanın burada çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bölgemizde müzakere sürecinde olan pek çok ülke var. Diğer yandan AB ile komşu olma politikaları güden ülkeler de var. Bu anlamda AB diyalogun oluşması adına iyi bir ortam oluşturabilecek ve nihayetinde istikrar getirip bu sürece katkısı olabilecek bir araçtır. Çok zor zamanlardan geçiyoruz. Sınırlarımızda ve Kuzey Afrika’da yaşananlar ortada. Pek çok ülkede ekonomik krizler yaşanıyor. Bölgede sağladığımız bu istikrarın da bu gelişmelerden etkilenmeyeceğini kimse garanti edemez. Bunun devam edeceğini veya bu karışıklıkların, ekonomik krizlerin mutlu sonla biteceğini garanti edebilir miyiz? Ben pozitif bir insanım, ama tabii bunları garanti edemeyiz. Peki, burada medyanın rolü nedir? Bence burada medyanın rolü haberleri sunmak, bunlar hakkında yazılar yazmak ve gerçekleri analiz etmektir. Buradaki sorun ise medyanın bu konuda ne kadar başarılı olabileceğidir. Sizlere biraz karamsar gelecek ama medya satış yaptığı sürece ayakta kalır. Hepinizin de bildiği bir söz vardır: ‘’İyi haber, haber değildir’’. Peki, bu noktada gazetecilerin istekleri nelerdir? Güzel şeylere hizmet eden girişimlerin çok olumlu katkıları olabileceği mutlaktır. Kraliyet evlilikleri, seks, uyuşturucu ve skandallarla ilgili haber yaptığımız için biz de kendimizi iyi hissetmiyoruz. Fakat içimizden hangimiz kim kimden boşanıyor veya kim kimle görüşüyor, SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 Miruna BADEA It will not be easy to speak right now since everyone already mentioned about the major topics. I would like to begin my speech expressing how beautiful Bursa is and it is such a wonderful idea to hold this organization here. In this regard, I think this forum will be very fruitful. I actually have some questions to ask you and I will have some humble answers. This may be optimistic answers but I am someone optimistic. The first question to ask is whether we can assure stability in the region or not. I think the answer is yes. We can definitely talk about this. These problems in the Balkans are the problems of the last 10-15 years, not a hundred year. Democracy replaces the chaos today. This is achieved thanks to EU and I think it is a good impact. But if we learned anything from the history, it is the fact that it would be better to find a solution to these political and security problems in a variety of ways thus we can communicate. We can assure stability through dialogue. It is a good thing to have different discussion forms in the region. There are lots of programs, projects and action plans in this regard. They sometimes work and pave way for people to talk about problems. I work on lots of things about EU as well. I guess you begin to pray when you go to church a lot. There are lots of countries in the region which are in negotiation process. EU is an instrument that can be helpful to create an environment of dialogue and eventually stability. We are going through hard times. It is obvious what’s going on in our borders and in North Africa. Many countries go through crisis. No one can guarantee that this stability in the region will not be affected by the recent events. Can you guarantee that all this turmoil and economic crisis will end in happy ending? So, what is the role of media? The role of the media, I think, is to report the news, write about it and analyze the facts. The problem here is how successful media can be in this regard. It might sound pessimistic to you but media would survive as long as it sells. As you all know, good news is no news. So, what do journalists want in their process? We do not feel good when we report news about royal weddings, sex, drugs and scandals. But are not we all curious about who divorces whom and who dates whom? We all tend to criticize. We have made progress in media sector as well as the other ones. I need to talk about the issues in my country since I know very well about his. We had a totalitarian regime overthrown 20 years ago. The freedom of speech was restricted then and the media was a tool for propaganda. If you ask people in my country what the worst part of that period was, they would say it is the lack of freedom of speech. A new era began for Romanian media after the democratization process. The freedom of speech has become a reality after all these years. Democracy is not something we can digest over a night. The authority can not do it over a night either. Then internet and tech- / 153 154 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 diye merak etmiyor ki? Hepimiz eleştiri yapma eğilimindeyiz. Diğer sektörlerde olduğu gibi medya sektöründe de büyük ilerlemeler kaydedildiğini görmemiz gerekir. Kendi ülkemdeki meselelerden de bahsetmem gerekir. Çünkü bu konuda çok da iyi fikir sahibiyim. Sizin de bildiğiniz üzere 20 yıl önce devrilen totaliter bir rejimimiz vardı. O dönemlerde ifade özgürlüğü kısıtlanmıştı ve medya da propaganda aracı olarak kullanılıyordu. Ülkemdeki insanlara o dönemin en kötü yanı neydi diye soracak olursanız size ifade özgürlüğünün olmaması diyeceklerdir. Demokrasiye geçildikten sonra Romanya medyası için yeni bir dönem başlamış oldu. Yıllar boyunca özlemi duyulan ifade özgürlüğü sonunda gerçek oldu. Tabii hâlâ ifade özgürlüğünün yanlış anlaşıldığı zamanlar da yaşıyoruz. Demokrasi öyle bir günde öğrenebileceğiniz bir şey değildir. Otorite de demokrasiyi bir günde öğrenemez. Fakat medya için böyle bir dönemin açılması da çok güzel bir gelişme oldu. Arkasından da Internet ve teknoloji geldi. Bugün pek çok TV kanalına, radyo istasyonuna, gazeteye, bloga ve foruma sahibiz. Bu çok faydalı bir şey çünkü insanlar bu sayede ulaşmak istedikleri habere ulaşıp bilgi edinebiliyor ve kendi fikirlerini de paylaşabiliyorlar. Peki, sunulan bilgiler gerçek değilse ne olacak? Evet, doğru ve güvenilir bilgiye ulaşmak önemlidir. Ben de bir haber ajansında çalışıyorum ve bunun öneminin farkındayım. Haberleri abartan gazetecilerle de karşılaşıyorum. Fakat burada halkın seçim yapabiliyor olması çok önemlidir. Bizler haberlerimizi yapalım, neyi okuyacaklarına onlar karar versinler. Bırakalım kendi görüşlerini söylesinler. Bu insanların günlük davranışlarına da bir istikrar kazandırabilir. Seçenekler çok olunca insan bazen hangi bilgi kaynağını seçeceğini şaşırıyor, fakat burada ön plana çıkartılması gereken unsur seçme özgürlüğünün bize ait olmasıdır. Sözlerimi bitirirken ‘’Balkanlar tüketebileceğinden fazla tarih üretmektedir’’ diyen meslektaşıma da aslında tüketebileceğimizden fazla medya ürettiğimizi söylemek isterim. Birkaç yıldır gazetecilik yapıyorum ve bazı konularda çok endişe duyuyorum. Aslında hepimizin ne kadar az bilgi sahibi olduğunun farkına varmalıyız. Emin olmamız gereken tek nokta, haber yapmanın hayati bir mesele olduğudur. Bunu da heyecan duymadan yapamayız. Hızlı bir şekilde bu bilgileri sağlamalıyız, çünkü zamanın çok hızlı ilerlediği bir dönemde yaşıyoruz. Belki çok önemli gibi durmayabilir ama bence çok önemli. Çok teşekkür ederim. Süleyman KÖKSOY Ben sizleri daha çok TRT ile ilgili bilgilendirmek istiyorum. Bilgi eksikliği olduğunu düşünerek buraya katıldım. Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı olarak yetmiş dört yıllık bir mazimiz var. 8 Ocak 1937’de rahmetli İsmet İnönü’nün Hatay sorunu sebebiyle Arapça olarak başladığımız dış yayınlar buralara kadar geldi. Şu anda otuz iki dilde hem radyo hem de Internet yayınımız var. TRT olarak Mevlâna’nın pergel metaforunda olduğu gibi bir ayağını Türkiye’ye sabitleyerek diğer ayağını etrafımızda bulunan hinterlandın üzerinde gezdiriyoruz. Coğrafi ve tarihi misyonumuz bizi bunlara zorluyor. TRT Türk, TRT Arapça ve TRT Avaz kanallarıyla yurtdışına yayınlarımız sürmektedir. Bu ileride İngilizce ile de devam edecek. Açılmak durumundayız. En fazla yabancı yayın yapan kuruluş olarak dünyada 5. sıradayız. Bunu daha da geliştirebiliriz, çünkü imkânımız da altyapımız da var. Bu tür etkinlikler bizleri heyecanlandırıyor ve bir bakıma da zorluyor. SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 nology has emerged. We have many TV channels, radio stations, newspapers, blogs and forums. This is quite useful since people can reach to any information they want and be informed. They can share their own ideas. So, what to do if the information is not true? Yes, it is true that it is important to reach to true and credible information. I work for a news agency as well and I know how important it is. I come across with journalists who exaggerate the news. But it is important for people to make a choice. We report the news and they decide what to read. Let them express their own ideas. When you have so many choices, sometimes you feel confused about what to do but what we need to prioritize here is that we hold the chance to make a choice. As I conclude my words, I would like to tell my colleague who said ‘’Balkans are producing history more than it can consume’’ that Balkans are producing media more than it can consume. I have been working as a journalist for a few years now and I am concerned about some issues. We need to realize how little informed we are. The only thing we need to be sure about is that reporting is a crucial matter. We need to do it with passion. We need to do it fast since we are in an age when time is passing by really fast. It may not sound important but I think it is. Thank you very much. Süleyman KÖKSOY I would like to inform you more about TRT. We have 74 years of history as the department of foreign broadcast. This institution aired in Arabic as a result of Hatay issue on January 8, 1937. We broadcast in 32 languages right now as both radio and internet broadcasting. The broadcast reached up to abroad through the channels of TRT Turk, TRT Arabic and TRT Avaz. We will broadcast in English soon as well. We rank among the first five in the world as an institution with most foreign broadcast. We can improve this further since we have the infrastructure and capability to do this. This kind of meetings really makes us thrilled but give us a trouble on the other hand. We are the inheritors of a 600 year old civilization. We know how immense this inheritance is and that has made us converge with our neighbors. The role of the media in this regard is indisputable. That is why I am here today. We would like to make a contribution gathering all the radios in Turkish and founding new radios. We have TİKA, TRT and the Office of Prime Ministry Directorate General of Press and Information. This could be an institution with an umbrella role over the others such as Balkan branch, Middle-East branch etc. That would pave the way for co-operation amongst these units. My speech was information-oriented. I have faith in the necessity of coming together as media institutions. Thank you all. / 155 156 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Her kuruluş kendi adına neler yapabileceğini düşünerek bu tür etkinlikler düzenleniyor. Görüyorum ki, Balkanlar’dan gelen kardeşlerimizin de gözlerinde müthiş bir heyecan var. 100 yıllık tarihi hafıza kaybımızı yeniden hatırladık. Çünkü biz 600 yıllık bir medeniyetin mirasçılarıyız. Bu mirasın ne kadar büyük bir güç olduğunun farkına vardık ve bu da komşularımızla yeniden bir araya gelmemizi sağladı. Bu anlamda medyanın gücü tartışılmaz. Bu nedenle biz de koşa koşa geldik. Amacım da, Balkanlar’da Türkçe yayın yapan radyoları bir araya getirerek veya yeni radyolar kurarak onlara yardım etmektir. TİKA, TRT, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü de burada. Bunların üzerinde bir şemsiye, bir masa şeklinde düşünülebilir. Balkan Masası, Ortadoğu Masası gibi. Böylece bu birimler arasında koordinasyon sağlanır ve bu tür etkinlikler daha da faydalı hale gelir. Konuşmam daha ziyade bilgilendirmek amaçlıydı. Medya kuruluşları olarak bir araya gelmemizde ve ortak bir tavır almamızda yarar var diye düşünüyorum. Herkese teşekkür ediyorum. Prof. Dr. Sedat LAÇİNER Sayın Gündüz’e teşekkür ediyoruz. Müsaade ederseniz ben oturum başkanı şapkamı bir kenara bırakıp tebliğci olarak konuşmak istiyorum. Balkanlar tıpkı Orta Doğu gibi en kadim ve en eski yerleşim yerlerinden bir tanesi. Fakat çok eski bir yerleşim yeri olmak sizi bir bölge haline getirmiyor. Bunun için her dönemde gayret sarf etmeniz, emek vermeniz gerekir. Âşık olduğunuz bir kadınla bile evlendikten sonra emek göstermezseniz o yuva dağılıyor. Ülkeler için milyonlarca insanın bir arada yaşadığı, birbirinden farklı dilleri konuşan, farklı kültürleri olan halklar için bu durum böyledir. Bölgesel barıştan söz edebilmemiz için evvela bölge olmanız gerekir. Bu bir farkındalık işidir. Eğer farkında değilseniz kardeşinizle bile çok büyük kavgalar yaşayabilirsiniz. Bir Balkan evi inşa edilmesi gerekiyor ve tabi bu görev de o evde yaşayanlara düşüyor. Bu evin inşa edilebilmesi için ilk önce gereken bir kimliğin ve farkındalığın oluşturulmasıdır. İnsanların fikri, malı haline gelmesi gerekir. Bu bir anda olacak bir şey değil. Emekler uzun vadeye yayılabilirse gerçekleştirilebilecek bir hedeften bahsediyoruz. Bunun olabilmesi için ikinci safha ilişkilerin artması gerekir. Bu ülkeler birbirine çok benziyor olmasına rağmen birbirleriyle ekonomik, sosyal ve kültürel ilişkilerde bulunmuyorlar. Bunun tabi siyasi ve farklı sebepleri var. Araya bir ulus olma süreci girdi. Ulus olalım derken bu ülkelerin hepsi birbiriyle savaşarak bağımsızlıklarını kazandı. Yanındaki komşusunu düşman bilme üzerine felsefeler kuruldu. Önce bölge bilincinin tohumlarını atmak ve ilişkilerin geliştirilmesi gerekiyor. Ve insanların birbirlerini tanıdıkça ne kadar çok benzediklerini ve birlikte bir şeyler yapabileceklerini anlamaları gerekiyor. Bu bir işbirliğini doğuracaktır. İlla AB’deki gibi olması da gerekmez. Ama işbirliğinin kalıcı hale gelmesi gerekir. SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 Prof. Dr. Sedat LAÇİNER Thanks to Mr. Gunduz. And let me take off my hat of moderator and speak as an enunciator. The Balkans is one of the oldest and precious places on earth just like the Middle East. But being oldest does not make you a region. We need to try hard for this in each and every period. If you do not make effort after the marriage, you would get divorced a spouse you fell in love with. That is the case for countries as well where millions of people co-exist, speak different language and have different cultures. We have got to become a region at first if we talk about a regional peace. It is a matter of awareness. If you are not aware, then it is likely to fight even against your brother. We need to establish a Balkan household and here the responsibility is on the shoulders of those who live in that house. It takes an identity and awareness so as to build this household. It should become our intellectual property. It is not something that can be done over a night. It is an attainable goal if we make effort. That calls for improving the relations. In spite of their similarities, these countries do not co-operate in economic, social and cultural sense. I know that political and some other reasons make us lag behind. Then the nationalization arrived but these countries fought each other and declared independence. They based their philosophy on the fact that their neighbor is their enemy. We have got to plant the seeds for regional awareness and improve the relations. People have got to understand how much they are alike when they get to know each other which will pave the way for co-operation. It does not necessarily call for EU but we have got to make the cooperations permanent. What I talk about here is frequently expressed in integration institutions. We are not going to invite a whole other process for the Balkans. People and nations will begin to work arm in arm when they realize that the other party is not a monster. Mutual dependency is also of major importance. We have got to make interests common and lessen the threats. People in the Balkans will have to agree on peace if they call it their home and see how our interests are alike. You might ask what the media has to do with this. A healthy communication is the first step for inception. That is why the journalist has a role in promoting peace, stability, mutual understanding and thoroughly reporting. Journalism is a technical business. You can not be romantic about it. I am in favor of missionary journalism in that regard. Journalists have vital roles in improving the awareness and the relations and getting results out of these relations. I am concerned about the language some Turkish and Balkan newspapers prefer to use though. It is mostly us vs. them or black vs. white. With the visual materials, the columns are shortened and newspapers get more colorful and lose the sophistication. People tend to put a photograph and write smutting stories under it and give a nation a bad name or set them at naught. I do not really approve the current tone and use of language. There is a saying in Turkish: Depicting the bad is bad as well. Balkan media institutions have got to come up and say ‘’Yes, we are from the Balkans. This is our home and we are the Balkan journalists’’. If they can succeed in this and / 157 158 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Aslında bu saydıklarımız entegrasyon kuramlarında da sıkça belirtilen bir şey. Balkanlar için ayrı bir süreç icat edecek değiliz. İnsanlar, ilişkilerde bulunduğunda karşı tarafın bir canavar olmadığını görecek ve onunla iş yapmaya başlayacaktır. Karşılıklı bağımlılık kavramı da çok önemlidir. Çıkarların ortaklaşması ve tehdidin daha az algılanması gerekir. Balkanlarda yaşayan insanlar burası bizim evimiz, çıkarlarımız aynı, birbirimizden vazgeçemeyiz dedikleri noktada barışa mahkûm oluyorsunuz. Peki, bunların medyayla ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. Bu işlerin ABC’si, başlangıcı, sağlıklı iletişimden geçiyor. Gazetecinin barışı ve istikrarı sürdürmek, karşı tarafı doğru anlamak ve doğru aksettirmek gibi bir görevi de vardır. Gazetecilik teknik bir iştir. Bu konuda romantik olamazsınız. Ben o anlamda misyoner gazeteciliği benimseyen bir kişiyim. Bilincin artmasında da, ilişkilerin geliştirilmesinde de ve bu ilişkilerden bir sonuç alınabilmesinde de gazeteci, hayati bir rolü olan aktördür. Türk gazeteleri ve Balkanlardaki gazetelerde kullanılan dil konusunda endişeliyim. Ve biz-onlar, ak-kara gibi çok basit ifadelerin hâkim olduğunu görüyoruz. Görsel materyallerin artmasının kötü sonuçlarından biri de şu oldu: Fikir yazıları kısalmaya, gazeteler daha renkli hale gelmeye ve derinliklerini kaybetmeye başladılar. Bu süreçte ak-kara basitliği daha da artmaya başladı. Yorumlar hep bunlar kötüdür, bunlar hep böyledir zaten şeklinde oluyor. Bir fotoğraf koyup altına da karalayıcı, bir ulusu topyekûn karalayan veya kötü sayan bir yaklaşım getiriliyor. Ben mevcut manzarayı çok da tasvir etmek istemiyorum çünkü kötüyü tasvir etmek de kötüdür diye Türkçe’de bir deyiş vardır. Bunun yerine iyiyi tasvir etmek ve olması gerekeni düşünmek gerektiğini düşünüyorum. Balkan medya kurumlarının ‘’Biz Balkanlıyız, burası bizim evimiz, biz Balkanlı gazetecileriz’’ diyerek işe başlaması gerekiyor. Bunu sağlayıp aralarında iletişimi artırabilirlerse ve bunu kurumsal hale getirebilirlerse o zaman bizlere de uluslara da ciddi katkıları olabilir. Ben de çok uzun bir konuşma yapmak istemiyorum. Bu noktada sözü salona bırakalım, belki katkıda bulunmak veya soru sormak isteyen olabilir. Teşekkür ederim. Bayram KAYA Manas Üniversitesi, Kırgızistan İletişim Fakültesi Dekanıyım. İki gündür konuşmaları izliyorum ve elbette değerli düşünceler de var. Fakat benim oturumlardan beklentim şu: Herkes medya olarak sorunlarını ortaya koysun ve işi somuttan götürelim. Örneğin, Balkan evi teklifiniz çok güzel, ama bu soyut kalıyor bence. Yaşadığımız toplumun içerisindeki medyanın sorunları nelerdir? Genel medyanın bir sorunu yoktur. Onlar haber de alıyor ve de dağıtıyorlar. Genellikle sanayinin güdümündeler. Onların sorunları da yoktur, ama asıl halkın içinde olan yerel basının Balkanlar’da da, Asya ülkelerinde de, Anadolu’da da benzer sorunları var. Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor: Sanayi ülkelerinden gelişmekte olan ülkelere doğru enformasyon akışı çok daha fazladır. Ama asıl sorun yereli genele çıkarabilmektir. Gelişmekte olan ülkelerde de enformasyonu evrensele çıkarabilmektir. Bu konuda ne yapacağız? Belki güçleri birleştireceğiz veya ortak ajanslar oluşturacağız ve bu ajanslarda içerik paylaşımı yapacağız. Bunun için somut adımlar atacağız, haber paylaşacağız, belki teknolojimizi paylaşacağız. Dış SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 improve the communication amongst them, then they will have made substantial contributions to these nations. I do not want to go on and on. Perhaps, someone would like to make a comment or ask a question at this point. Thank you. Bayram KAYA I am the Dean of Communication Faculty of Manas University in Kyrgyzstan. I have been following the panels and precious opinions of panelists. But my expectation is that all of us put forth the problems of media and speak concretely about them. For example, your Balkan house idea is very good, but not concrete one. What are the problems of media within the society which we are part of. General media has no troubles, because they could receive and distribute news without any problem. They are capital-driven. But local media, which is mingled in public, has similar problems whether in the Balkans or Asian countries, or Anatolia. Studies on this show that there is much more information flow to the developing countries from industrialized countries compared to flow from the developing ones to the industrialized ones. But the real point is to raise the level of local to the level of general. What should we do for this? May be we would unite our forces or form joint agencies in which we share content. Within this context we would take concrete steps and share news, may be technology. Official from the TRT’s Foreign Issues gave good concrete examples. Today TRT has large archives and facilities. If we accept a declaration at the end of the Forum, it should have explicit conclusion. For instance, where should we develop radios? Where should we bring up the cultural values to the media and make them visible? I think that should the Forum result in concrete co-operations it would do good for all of us. So everyone should think over how could we make these co-operations sustainable? Therefore, in my opinion if we, as media persons, could discuss our situation, conditions and needs here we would be able to develop stronger cooperations. Thank you. / 159 160 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 yayınlar temsilcisi çok güzel somut örnekler getirdi. Bugün TRT’nin dev arşivleri ve olanakları vardır. Bu Forumun sonucunda bir bildiri çıkacaksa orada net bir sonuç çıkmalıdır. Nerelerde radyoları geliştirelim? Nerelerde kültürel değerleri basın alanına taşıyalım ve onları görünür kılalım? Bu forum somut işbirliklerine doğru giderse herkese yararlı olacağını düşünüyorum. O yüzden herkes buna kafa yormalıdır. Bunları nasıl sürdürülebilir kılabiliriz? O yüzden herkese kendi medyasının durumu, çalışma koşulları, var olabilmesi için gerekenleri tartışabilirsek işbirliklerimizin çok daha kolay olacağını düşünüyorum. Teşekkür ederim. Prof. Dr. Sedat LAÇİNER Bu Forumdan her şeyi çözmesini bekleyemeyiz. Buradan bütün birimlere çağrıda bulunabiliriz. Bu tür forumların sayısının artması ve workshop tarzında daha dar ve daha teknik konulara inebilen toplantı sayılarının artması gerekir. Fakat şu ana kadar gördüğüm kadarıyla bir tanışma havası söz konusu. Bu toplantıların belki de en önemli etkisi tanışmayı artırması ve bir network oluşumuna katkıda bulunmasıdır. Bence ajans öneriniz kayda değer bir öneri. İsmet YILMAZ Bursa Kırcaali Kültür ve Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısıyım. Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’dan gelen gazeteci kardeşlerimize çok teşekkür ediyorum. Bizlerin burada bir takım sorunları var. Örneğin; 1950 yılı ile 1978 yılı arasında Bulgaristan’dan göç etmiş birçok soydaşımız var burada. Ben Amerika’ya ya da Güney Afrika’ya gidip orada bir şey görmek istemiyorum. Ben Bulgaristan’da Sofya’yı veya Yunanistan’da Atina’yı ya da Romanya’da Bükreş’i görmek istiyorum. Kırcaali doğumluyum. Bir Bulgar kadar Bulgarca biliyorum. O dilimi de kaybetmedim. Böyle bir ortamda bulunmaktan da çok memnunum. Bulgaristan ve Yunanistan’dan gelen arkadaşlarımızdan bir ricam var. Basında vize konusunda somut adımlar atılırsa bizler çok mutlu oluruz. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Murat KARAKAYA Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü ve Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi adına birkaç hususa değinmek istiyorum. Balkan ülkeleri medya forumu bu alandaki ilk toplantı ama ümit ediyoruz ki bu sonuncusu olmayacak. Buradaki çıkış noktamız birbirimizi tanımaktı. İrtibat bilgilerimizi alalım ve bir network oluşturalım. Bunun bir örneğini geçen yıl Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya Forumu ile yaşadık. Yine iki günlük bir panel gerçekleştirildi. Arkasından bir deklarasyon yayınladık, ama SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 Prof. Dr. Sedat LAÇİNER It is unfair to expect from this Forum to solve all the problems. But we can make a call to all the related bodies to increase the number of such events and also the number of more specific and more technical meetings in as style of workshop. But as I have seen so far here an acquaintance climate is prevalent. And such gatherings have importance as acquaintance platforms, contributing to forming a network. So according to me, your proposal of agency is considerable. İsmet YILMAZ I am Deputy Head of Bursa Kırcaali Culture and Solidarity Association. I thank the journalists from Bulgaria, Greece and Romania. We have some problems. For example, there are many people here who migrated between 1950 and 1978 from Bulgaria. I also want to see USA, South Africa, Sophia, Athens, and Bucharest. I was born in Kırcaali, Bursa. But I know Bulgarian language just as a Bulgarian. I’m very happy to be here with you. I ask Bulgarian and Greek friends for a thing that if some concrete steps are taken for press visa, we would be glad. Well thanks for listening to me. Murat KARAKAYA Director General of Press and Information I would like to touch on a few points on behalf of Directorate General of Press and Information and Foreign Ministry’s Center for Strategic Research. The Balkan States Media Forum is the first meeting in this field, but we hope that it would not be the last. Our starting point here was to know each other. Let’s take our contact details and set up a network. We experienced a similar one at the Turkish-Speaking Countries Media Forum last year. A two-day panel was realized. Afterwards, we issued a declaration and also formed a working group. This working group convenes from time to time. Our intention is to establish a platform which will gather the Turkish-Speaking Countries. We also planned the second meeting this year. They will meet in Kyrgyzstan. We will quite likely declare the establishment of this union there. Our thoughts are the same also for the Balkan States Media Forum. Let’s issue a declaration and set up a working group, if we can. These can be small groups, they can gather and we can hold the second meeting next year. It can be held in any country. I believe that following the second meeting, we can attain a structure, which has a regular unity and a powerful backbone. Our starting point is not to finish this meeting here. I am in the opinion that all participants agree with me. / 161 162 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 bir de çalışma grubu oluşturduk. O çalışma grubu dönem dönem bir araya geliyor. Ve niyetimiz Türkçe konuşan ülkeleri bir araya getirecek bir platform oluşturmak. Bu sene ikinci toplantıyı da planladık. Kırgızistan’da bir araya gelecekler. Orada büyük ihtimal bu birliğin kuruluşunu da deklare edeceğiz. Balkan ülkeleri medya forumuna ilişkin düşüncelerimiz de aynı. Yayınlayabilirsek bir deklarasyon yayınlayalım, bir çalışma grubu oluşturalım, bunlar küçük gruplar olsun, bir araya gelsinler ve önümüzdeki sene bu toplantının ikincisini yapalım. Herhangi bir ülkede olabilir. İkinci toplantının ardından bunu düzenli bir birlikteliği olan, sağlam omurgası olan bir yapıya kavuşturabiliriz diye düşünüyorum. Çıkış noktamız sadece bu toplantıyı burada bitirmek değil. Umarım bütün katılımcılar da benle hemfikirdir. Mıruna BADEA Öncelikle panele gösterdiğiniz ilgi ve paylaştığınız görüşler için teşekkür ediyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse, Sayın Başkan ortak haber ajansı ile ilgili söylediklerinizi tam olarak anlayamadım. Doğru anladığımdan emin değilim. Vize sorununa gelecek olursak ülkemden bir örnek vermek isterim. Bizler de bu programı doğru bir hale getirmeye çalışıyoruz. Bizim de vizesiz şekilde ABD’ye gitme konusunda büyük isteğimiz var. Tabi gelip bizleri ziyaret etmenizi de isteriz. Romanya’da çok güzel yerler var. Söyleyeceklerim bu kadar. Balı KIRYAKI Vize konusunda daha sonra konuşabiliriz. Vize sorunları medyanın değil, hükûmetin sorunlarıdır. Gücün bizde olduğunu hiçbir zaman düşünmemeliyiz. Fakat bu sorunların dile getirilmesi de güzel. Network konusu çok iyi olur. Burada olmamızın nedeni de bu. Emıl KOSHLUKOV Aslında bu sorunların çözümü için sözü edilmesi gereken iki mercii var. Biri, Avrupa Birliği. Bu konuda sınırları aşıp daha iyi iletişim kurulmasını sağlayabilir. Türkiye de bu konuda çok çalışıyor. Eski Yugoslavya ülkeleri bunun için çalışıyor. Bence bu konuda başarılı da olunacak. Balkan evi konusu ise farklı bir konu. Bu forumda birbirimizle ilgili bilgilerimizi tazeleyip geliştirebiliriz. Umarım bir gün gelir Balkanlarla ilgili iyi haberler de yaparız. Hep kötü haberlerle karşılaşıyoruz. Tabi Sofya’da yaşayan birinin Selanik’e gidip gelmesi daha kolay. Bence daha sivil bir forum olup iyi ilişkiler kurabiliriz. Fakat medyanın da çok acımasız bir pazarda ayakta kalmaya çalıştığını da unutmayalım. Ben de ifade özgürlüğünün veya basın özgürlüğünün son durak olduğunu düşünmüyorum. Bu bir hedef değil, bir süreçtir. Bunun üzerinde çalışmalıyız. SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 Miruna BADEA First of all, I would like to thank you for your interest in the panel and sharing your ideas. To be honest, I could not get what you, Mr. President, said about a joint news agency. I am not sure if I understood it correctly. I would like to give an example about visa issue. We make effort to make this program right. We would like to go to USA without any visa. Of course, we would like you to come visit us. There are lots of beautiful places in Romania. That is all I can say. Bali KIRYAKI We can talk about visa issues later. It is not really the issue of the media but the government’s. We should never think that we hold the power. But it is nice to express these problems. Network would be really great. That is the reason why we are here. Emil KOSHLUKOV There are two authorities to find a solution to these problems. One of them is European Union. EU can go beyond the limits and make a better communication possible. Turkey works really hard on this. So do former Yugoslavian countries. I think we will succeed in this as well. The Balkan household is a different issue. We can refresh what we know about each other in this forum. I hope one day we report good news about Balkans. It is always bad news. Of course, it is easier for someone living in Sofia to go to Thessalonica. I think we can be a more civil forum and on good terms with each other. However, we should remember that the media is trying to survive in a ruthless market. I do not think the freedom of speech or freedom of press is the last stop. It is not a target but a process. We should work hard on this. / 163 164 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 1 Süleyman KÖKSOY Konuşmaların sonunda şöyle bir izlenim edindim. Bir endişe bizleri sarmış vaziyette. Bu yaptığımız etkinlikleri bir araya toplayıp ayağı yere basan bir konuma getirirsek çok daha etkili oluruz. Sayın Genel Müdürümüzün de ifade ettiği gibi bu etkinlik devam edecek ve bunları yapmaya artık mecburuz. Bu saatten sonra elimiz kolumuz bağlı durmamız mümkün değil. Bütün konuşmacılarda bir heyecan var ve bu çok sevindirici. Bu etkinliği düzenleyenlere ve bu etkinliğe katkıda bulunanlara çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. Toplantı yapmak boşuna değildir. Bunu hafife almamamız lazım. Bir araya gelme fırsatlarını artırmak lazım. Devlet kurumlarının maddi olanakları daha fazla. Bir sonraki toplantıyı diğer Balkan ülkelerinde yapmak lazım. Buraya devletin organizasyon gücünü katarken belki sivil toplum ve medya kuruluşlarını daha çok katmak lazım. Keşke bir sonraki toplantı Atina ya da Sofya’da medya kuruluşlarının desteğiyle gerçekleştirilse daha iyi olur. Bunlar insanların tanışıklığını artırıyor ki insanlar konuşa konuşa anlaşır. Konuşmayanlar ise önce küser sonra da savaşır. Buradan hareketle daha çok konuşmamız lazım. Bir de bu büyük forumların alt toplantılarının olması gerekiyor. Daha teknik ve konuya odaklı workshoplar olabilir. Ben konuşmacılara ve sizlere de teşekkür ediyorum. SECOND DAY FIRST SESSION PART 1 Süleyman KÖKSOY I got an impression at the end of the panel that we are in an anxiety state. If we organize more events like this and make them grounded we could be more effective. As our Directorate General stated, these events will continue and from now on we can not stop. On the other hand all the panels have been full of excitement and this is pleasing. I would like to thank the organizers and those who have made contributions to the Forum. Such gatherings should not be underestimated and more importantly, we should increase the opportunities of such meetings. Government agencies have more capabilities in this regard. Next forum should be held in a Balkan country. Such events may involve much more non-governmental and media organizations, while the government takes place with its organizational capabilities. For example, the next Forum may be held in Athens or Sophia with the support of media organizations. Such platforms bring people together and increase more acquaintanceship. Human beings speak to understand each other. Those who are not able to speak first get angry and then fight each other. Hence we have to speak more. In addition, there should be sub-gatherings of the big ones such as more technical and context specific workshops. I want to thank all panelists and you. / 165 İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Bölüm 2 Part 2 Uluslararası Kurumlar, Bölgesel Barış Girişimleri ve Medyaya Internatıonal Instıtutıons, Regıonal Peace Inıtıatıves and the Medıa Oturum Başkanı / Moderator Prof. Dr. Bülent ARAS Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Head of Strategic Research Center (SAM), Ministry of Foreign Affairs, Turkey Katılımcılar / Panelists Yasemin AKYOL TV Net Dış Haberler Editörü Foreing News Editor, TVNET, Turkey Valjeta KOSUMI Gazeteci/Kosova Journalist, Kosovo Darijan KOSIR Slovenya Hükûmeti İletişim Ofisi Direktörü / Slovenya Director of Communication Department of Slovenian Government, Slovenia Dragoljub ZARKOVIC VREME Dergisi Baş Editörü / Sırbistan Editor in Chief, Daily VREME, Serbia 168 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Prof. Dr. Bülent ARAS Saygıdeğer katılımcılar, Uluslararası Kurumlar, Bölgesel Barış Girişimleri ve Medya oturumuna başlıyoruz. Bir önceki oturumda konuşulanları bu oturumda daha da detaylandırabileceğiz. Bölgesel barış girişimleri bölgesel inisiyatif almayı gerektiren kurumlardır. Günümüz dünyasında sorunları değil bölgesel, uluslararası anlamda bile sınırlandırmak mümkün değil. En küçük bir kriz bir anda uluslararası bir krize dönüşebiliyor. Bu sorunların çözümü devletlerin inisiyatifinin ötesinde bir takım çabalar gerektiriyor. Bu oturumda devletlerin bir araya gelerek oluşturdukları uluslararası kurumlar ve bu kurumların bu sorunların çözümünde nasıl rol alabileceklerini ve bu anlamda medyaya düşen roller üzerine konuşacağız. Dört değerli konuşmacımız var. Konuşmacılardan konuşmalarını 10-15 dakika ile sınırlamalarını rica ediyorum. İlk konuşmacımız TVNET televizyonu dış haberler editörü Yasemin Akyol. Yasemin AKYOL Teşekkür ederim. Aslında ben konuşmamı son iki aydır işimi yaparken karşılaştığım sorunlar üzerine odaklamaya çalıştım. Bunları da birkaç başlık altında topladım: Uluslararası iletişim ve gerçekliğin medya tarafından yeniden yaratılması. Uluslararası, toplumlararası ve insanlar arası ilişkilerde kurucu ve dönüştürücü öğe olan küreselleşme aynılığa dayalı kültürel homojenleşmeyle, bir yandan da farklılığa dayalı kültürel heterojenleşme süreçleri arasındaki gerilime de içsel bir olgu. Batı kapitalizminin dünya ölçeğinde yeniden boyutlandığı, batı merkezli modern kültür, tek biçimleştirici ve homojenleştirici bir ivmeyi de beraberinde getirmiştir. Bilginin satılık bir meta haline geldiği ve bilgi iletişim endüstrilerinin çağdaş ekonomik kalkınmanın dinamosu olduğu kültürel küreselleşme sürecinde iletişim, ikincil bir araç olmaktan çıkıp ticareti kolaylaştırmış ve iletişim kendisi büyük bir ticaret haline gelmeye başlamıştır. Diğer gelişme ise, bu teknolojinin gitgide bir avuç güçlü uluslar ötesi şirketlerin güdümüne girmeye başlamasıdır. Artık kültürel denetim ve hâkimiyetin büyüdüğünü söylemek mümkün. Uluslar ötesi iletişim şirketlerinin, giderek daha fazla bilgiyi kontrolü altına almaları ve iletişim teknolojileri medyanın rolünü daha ön plana getiriyor. Peki, uluslar arası iletişim şu anda nasıl seyrediyor? Kültürler arası ve uluslararası iletişimi, teknolojinin gelişmesi ve onların iletişimin içeriğinde gerçekleştirdikleri değişiklikler de etkilemekte. İletişim teknolojileri, uluslararası bilgi akışını hızlandırmaya başlıyor ve üstelik de birbirine bağımlı kılıyor. Uluslararası bilgi akış kanalları ve türleri, şu anda televizyon, diplomatik kaynaklar, politik kanallar, sanayi-medya alışverişi ve özellikle içinde bulunduğumuz zamanlarda twitter’ı içeriyor. Uluslararası iletişimde en önemli sorun özgür haber akışı. Ancak, bu kavramın dengeli haber akışı kavramını da içermesi gerekiyor. Nitekim bilginin tek yönlü akışı söz konusu. Yani, Batı’dan Doğu’ya ve Kuzey’den Güney’e bilgi akışı 70’lerde de birçok ülkeyi sıkıntıya soktuğu için UNESCO önderliğinde oluşturulan bir komisyon sorunları incelemekle görevlendiriliyor ve sonuçta ünlü McBride Raporu ortaya çıkarılıyor. Top- SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 Prof. Dr. Bülent ARAS Respectable participants, let me give start for the session “International Institutions, Regional Peace Initiatives and the Media”. We will enlarge upon the points spoken about in the former part of the session 2. Regional peace efforts requires taking regional initiative. In today’s world there is no problem that can be confined as regional or international. Because a least problem may become an international one in a while. Solution to these problems requires some efforts to be made beyond the initiatives of the countries. Now we will talk about international institutions formed by the states, how these institutions can play a role to solve these problems and the role of media in this regard. We have four valuable panelists. And I will give theme time limit of 10-15 minutes. Our first panelist is Yasemin Akyol, TVNET Foreign News Editor Yasemin Akyol. Yasemin AKYOL Thanks. I woud like to focus my speech on the problems I come across with while doing my job for the past two months. I have gathered them under a few titles: International communication and recreation of the reality by the media. Globalization, which is a founding and converting element in international, intercommunal and interpersonal relations, is a concept focusing on cultural homogeneity based on uniformity and on cultural heterogeneity based on diversification. Western-centered modern culture has brought along a formative and homogenous momentum at a time when the Western capitalism is reshaped in world scale. In a process of cultural globalization in which the information is on sale and the information industries have become a modern dynamo for economic development, the communication has facilitated trade and turned itself into a major market. Another development is about the fact that this technology has gradually been under the guidance of a fist of international companies. It is safe to say that cultural supervision and dominance has made a major progress. The fact that transnational companies increasingly take control of information and communication technologies bring the role of the media to the spotlight. So how does international communication hover around right now? Developments in technology and the changes they brought along have a deep impact on cultures and international communication. International technologies make effort to accelerate information flow and make them dependent upon each other. International information flow channels and its kinds include TV, diplomatic sources, political sources, exchange of industry and the media and particularly twitter at a time like this. / 169 170 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 lum içindeki iletişim ağları, ulusal ve uluslararası ağlar, toplumu oluşturan bireyler ile toplumsal birimlerin etkilerini düzenlemek için gereklidir. Bu ağlar, hem kişiler arası iletişimi hem de kitle iletişimini içeriyor. Bu ağlar, toplum içindeki bireyleri ve toplumsal birimleri birbirine, daha sonra da bütüne bağlıyor. Toplumları, dışarıdaki öteki topluluklara, tüm dünyaya bağlayan ağlar arasında kişisel ilişkiler, uluslararası örgütler, uluslararası haberler ve Internet de bunlar arasında sayılabilir. Hükûmetlerin kendi halklarıyla başka ülke halkları arasındaki ilişkiyi düzenlemeye ne ölçüde yetkili bulundukları araştırılıyor. Bazıları, neyin ön plana çıkarılacağı neyin göz ardı edileceğine ilişkin karar vermeleri nedeniyle editörlerin sorumlu tutulmaları gerektiğini tartışıyorlar. Özgür iletişim akışının sağlanması, tek yönlü değil iki yönlü akışın gerçekleşmesiyle, yatay akışın olanaklaştırılması yönünde gelişmesi gerekir. Herbert Schiller’in “anında uluslararası iletişim”den söz ederken yeni elektronik sanayinin dünyaya yeni bir hiyerarşik tür sunduğuna da bu şekilde değiniyor. Bu bütünleşme içinde ulusal bütünlüğün ve devlet gücünün azalması ve uluslararası iş yapan yöneticilerin ulusal çıkarları da bir kenara atması söz konusudur. Patrick Cockburn’un, uydular nedeniyle haberciliğin küresel bir devrim yaşadığını, dünyanın herhangi bir yerindeki olayın anında yayıldığını, uluslararası ilişkilerin sürekli bir süreç, televizyonun da bu etkileşimde çok önemli bir araç olduğunu belirtiyor. ABD’de yapılan bir araştırmada, kitle-iletişim araçlarının dış politikada etkin görevler üstlendiğini, kimi zaman da hükûmetlerin kitle-iletişim araçlarını bir politika aracı olarak kullandıkları gösteriliyor. Benim özellikle dikkatimi çeken konu ise, gerçekliğin medya yoluyla yeniden yaratılması ve kimliklerin biraz daha ön plana çıkarılması. Gerçekliğin tanımlanmasında televizyonların basit bir gözlemci ve aktarıcı olmadıklarını, belirli bir siyasal tarafta, bir konumda yer aldıklarını gösteren örnekler görüyoruz. Körfez Savaşı ve CNN örneklerine, son dönem için Al-Jazeera’yi ekleyebiliriz. Beyrut şefinin kanaldan istifa etmesi söz konusuydu. Al-Jazeera’nin Libya, Yemen ve Suriye’de yaşananları geniş biçimde gözler önüne sererken Bahreyn’de olan olayları tamamen göz ardı etmesi veya çok az görüntülerle geçmesini bu örnekler içinde sayabiliriz. Buna benzer pek çok olayda TV yaşananlar için küresel bir izleyici yarattı ve buna da devam ediyor. Böylece olaylar kendi yerelliklerinden daha geniş anlamlar kazandı ve seyircilerin işin içine dâhil olmasıyla boyutları büyüdü. Küresel medyanın sorunları çözmesi, Bosna örneğinde olduğu gibi çok da işe yaramıyor. Aksine bu olayları izleyen pasif gözlemci olma durumuyla da karşı karşıya kalıyoruz. Elektronik haberleştirme sistemleri, özellikle TV haberciliğinin son yıllarda yaşadığı durum üzerine iki sav ortaya atılıyor: Birincisi, haber malzemelerinin yayılmasında ve değişiminde ağırlık kazanan özellikle uydu teknolojisinin gazetecilikte kurumsal yeni düzenlemelere yol açtığıdır. İkincisi de, elektronik haberleşme çağında yazılı metinlerin yerini alan görsel metinlerin getirdiği farklılıklar. Medya vasıtasıyla görmek dünyanın kavranması açısından bir engel teşkil edebiliyor. Yerel olmayan insanlar, yerler ve olaylar konusunda hepimiz medyaya bağlı olduğumuz için olay bizden ne kadar uzak olursa bilgilerimizin bütünlüğü itibariyle medyaya da o kadar bağımlı olmaya başlıyoruz. Batı antropolojisi yerlileri temsil etme hakkını kendinde gördüyse bugün aynı SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 The most obvious problem pertaining to international communication is free flow of news. That should include a balanced flow of news as well. Since the information flow was really tight in 1970s from West to East and North to South, a commission was assigned for analyzing the problems under the leadership of UNESCO and then the famous McBride report. Information pertaining to policies and laws is delivered to the societies through interpersonal and mass communication processes. These networks tie the individuals within the society and then the social units to each other and then to a whole. We can include personal relations, international organizations, international news and internet amongst the networks in which societies meet the world. People question whether it is the governments authoritative for the relations between their own people and the people of other countries. Some people argue that it is the editors to be blamed of since they decide what to put into forefront and what to ignore. The promotion of free communication is only possible if it is bilateral and horizontal flow is made possible. Herbert Schiller suggests in his book that new electronic industry provide a new type of hierarchy for the whole world. Patrick Cockburn points out that reporting is under a global evolution and any news anywhere around the world can be delivered to the other side of the world in seconds and international relation is a process which makes the television a major instrument. According to a research conducted in USA, mass media has major rules in foreign policy and sometimes governments make use of the media as a policy tool. What strikes me most though is the recreation of the reality though the media and spotlighting the identities just a bit more. It is obvious that television is not a simple observer or a transponder in defining the reality. We can cite Al-Jazeera as well if we talk about the Gulf War and CNN. The chief of Beirut was about to resign since he ignored or gave little footage to the developments in Bahreyn even though Al-Jazeera, the same channel, made tons of news about Libya, Yemen and Syria. TV has created a mass of global audience. The events became global breaking its shell of locality and things got more complicated with the participation of the audience. That the global media finds a solution to problems does not really work as we saw in Bosnia. There are two arguments about what tv reporting has gone through for the last couple of years: One of them is the fact that satellite technology paved way for institutional regulations in journalism in distribution and transformation of news materials. The second one is the differences visual texts brought along as they replace written texts. Getting informed through the media may pose an obstacle for comprehending the world. Since we all rely upon the media about non-indigenous people, places and events, we try to accordingly depend on the media as of our knowledge no matter how far it is. If the Western anthropology can claim rights of representing the indigenous people, then likewise Western media can claim the right of representing nonWestern countries within the unilateral flow of international communication. / 171 172 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 şekilde Batı medyası da uluslararası iletişimin tek yönlü akışı içinde Batılı olmayan ötekileri temsil etme hakkını kendinde görmekte ve bizi onlardan ayırt etme olanağını veren tanımları kendisi sağlamaktadır. Konuşmamı, Gandi’nin bir sözünden alıntı yaparak bitirmek istiyorum: “Evimin çevresinin dört duvarla kuşatılmasını ve pencerelerimin sıkı sıkıya örtülmesini istemiyorum. Bütün kültürlerin rüzgârlarının evimde dilediklerince ve serbestçe esmesini arzu ediyorum, ama o rüzgârın herhangi birisi tarafından ayağımı yerden kestirmesini de reddediyorum.” Prof. Dr. Bülent ARAS Yasemin Hanıma teorik içeriği zengin konuşmasından dolayı teşekkür ediyoruz. Küreselleşme denen olgu, üzerinde düşünülmesi gereken ve aslında yeni de olmayan bir durumdur. Geçenlerde Osmanlı ile ilgili 19.yüzyılda geçen bir roman okuyordum ve Roma’da Çin ipeğinden ve Hint baharatından bahsediyordu. Bundan o dönemde bahsedilebiliyorsa orada bir küreselleşmenin var olduğu açık. O dönemlerde her ne kadar ulaşım araçları bugünkü kadar zengin olmasa da ulaşımın daha özgür olduğu, ülkeler arası ticaretin ve kültür akışının daha özgür olduğu bir küreselleşmeydi. Bizim şu anda yaşadığımız küreselleşmenin de kabuk değiştirmesi çok enteresan. Küreselleşme şu an coğrafi olarak yer değiştiriyor. Tek bir kültürün diğer kültürler veya dünyanın geri kalanına hegemonik yayılımından ziyade Asya’nın yükselişi, Afrika’nın ve Güney Amerika’nın yükselişi artık dünyanın tek ve sınırlı bir bölgeden değil, coğrafi olarak daha kapsayıcı bir küreselleşmenin doğuşundan bahsetmek mümkün. Bu alternatif medyanın sağladığı imkânlar da, farklı coğrafyaların kendilerini ifade etmesine de imkân tanıyor. İyimser bir bakış açısıyla daha kuşatıcı ve temsilci bir küreselleşmeye doğru gittiğimizi ve iletişim araçlarının da bu yönde katkı sağladığı bir düzleme doğru geçtiğimizi düşünmek istiyorum. İkinci konuşmacımız Kosova’dan bir gazeteci: Değerli gazeteci Valjeta Kosumi. Valjeta KOSUMI Sözlerime öncelikle bu forumda olmaktan dolayı ne kadar mutlu olduğumu ve bu iki günlük süre zarfında komşu ülkelerden gelen misafirlerin güzel konuşmalarından zevk aldığımı belirterek başlamak isterim. Pek çok yeni şey öğrendim ve farklı bakış açılarını duymak da çok faydalı oldu. Konuşmamda, uluslararası kurumların Kosova’daki rolü ile bunların Kosova’daki yerel medya ile üç yıllık ilişkileri konularına değinmek istiyorum. Genç bir gazeteci olarak her geçen gün yeni bir olay veya insanlarla karşılaşıp kurumlarla iş yürütmeye çalışıyorum. Kosova’daki uluslararası kurumlar da karar verme süreçlerinde bir hayli katılımcı rol oynuyorlar. Gazeteciler ile medya ve uluslararası kurumlar arasındaki ilişki, Kosova’da SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 I would like to end my speech with a remark of Gandhi: “I do not want my house to be walled in on all sides and my windows to be stuffed. I want the cultures of all the lands to be blown about my house as freely as possible. But I refuse to be blown off my feet by any.’’ Prof. Dr. Bülent ARAS We would like to thank you for your theoretical speech. Globalization is a concept we all need to attach great importance to. I have read a novel about the Ottomans which takes place in 19th century. It was about Chinese silk and Indian spice in Rome. If they can talk about it back then, then it is obvious that globalization is a fact. In spite of the deficiencies in transportation back then, it was a globalization in which the transportation, trade and culture flow between the countries was quite free. It is really interesting that the globalization we face off against right now is changing its shell. It geographically shifts away. It is safe to say that globalization is more comprehensive in today’s world with the rise of Asia, Africa and South America and the fact that the world is not made of a singe and limited region anymore. The opportunities alternative media provides actually pave way for the self-expression of the different regions. I think we take firm steps towards a more representative globalization and we are at a stage in which means of communication accordingly contribute. Our second guest Valjeta Kosumi, a distinguished journalist from Kosovo. Valjeta KOSUMI First of all, I would like to express my pleasure to be in this forum and be with the guests coming from the neighboring countries. I have learned lots of new things and it has been very fruitful to hear different perspectives. I would like to touch upon the role of international institutions in Kosovo and the relations of them with the local media in three years of time. As a young journalist, I try to get to know different people and events and keep working every day. International institutions in Kosovo play a participatory role in decision-making processes. The relation between the journalists and these institutions has made a major progress in Kosovo in the last 12 years. These institutions have had a great impact on the country. The UN was assigned to take over the Kosovan government in June, 1999 following the 78 days of struggle of NATO. Authorities made the necessary interventions both for building of self-governing institutions and for people of Kosovo to lead a normal life during the period of this interim government. UN Kosovo Mission was positioned in Kosovo in compliance with the resolution 12-44 of UN Security Council. It was a / 173 174 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 son 12 yılda büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Bu süre zarfında bu kurumların ülke üzerinde büyük etkileri olmuştur. 1999 yılı Haziran ayında 78 günlük NATO mücadelesi sonunda BM Kosova yönetimini üstlenmekle görevlendirmişti. Bu geçici yönetim süresi boyunca kendi kendini yöneten kurumların inşasının yanı sıra, Kosova’da yaşayan halkın barış içinde ve normal bir hayat sürmesi için gereken müdahaleler yapılmıştır. BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 kararına uygun olarak BM Kosova Misyonu Kosova’ya yerleşmiştir. Yönetici rolünden daha çok denetleme ve izleme rolüne geçiş yapılmıştır. 2008 yılında bağımsızlığın ilan edilmesinden sonra, Kosova halkına ve kurumlarına yeni bir görev verilmiştir. AB’nin Kosova’daki hukukun üstünlüğü ile ilgili misyonu ortak savunma ve politika çerçevesinde bugüne kadar hayata geçirilmiş en büyük sivil harekettir. Avrupa Birliği Kosova Misyonu EULEX’in web sitesinde bu görevin temel amacının, Kosova’daki kurumlara yardımcı olmak ve polis, yargı ve gümrük alanlarında ilerleme kaydetmek olarak açıklanıyor. Bu görev teknik bir görevdir. EULEX, BM Güvenlik Konseyi’nin denetimi altında çalışmalarını sürdürmekte olup birleşik bir emir zincirine sahiptir. Kosova’da üstlenilen bu görevin Haziran 2012’de sona ermesi bekleniyor. Bu yıllar zarfında bu misyon şu ana kadar somut sonuçları ortaya çıkarmasa da, farklı konularla ilgili kafa karışıklığına sebep olsa da pek çok faaliyette bulundu. Kosova medyası ile bu misyonun arasındaki ilişkiler bile istikrarlı ve kolay olmadı. Geçen yıl EULEX, kurumlar ile Ulaşım ve Haberleşme Bakanlıklarına yolsuzluk şüphesiyle yapılan müdahaleleri sırasında Kosova’daki medya gücünden çokça faydalandı. Bu arada, EULEX savcıları yazılı ve görsel basına bunun devlet kurumlarındaki yolsuzluklara son verilmesi için yürütülen bir görev olduğunu insanlara anlatması için röportajlar verdiler. Birkaç gün bu haberler gündemden inmedi ancak daha sonra EULEX yetkilileri geri adım attılar ve konuyla ilgili daha fazla bilgi vermediler. Bugün hala bu soruşturmaların ne aşamalara geldiğini bilemiyoruz. Bu yılın Mart ayının ortalarında başka bir konuyla ilgili olarak EULEX birkaç eski liberal ordu üyesini savaş suçu işledikleri gerekçesiyle gözaltına aldı. Medyanın da bu olayları haber yapma konusundaki ilgisi somut bir işbirliğiyle ödüllendirilmedi ve bu konu hala medyaya ve halka kapalı olma özelliğini devam ettiriyor. Büyük tepkiler dışında, bu misyon farklı sivil toplum örgütlerinden oluşmaktadır. Benim inancım bu misyonun Kosova halkının gözünde giderek güvenilirliğini kaybettiği yönündedir. BM Kosova Misyonu ile EULEX dışında Kosova’da bulunan en önemli uluslararası kurumlar yani NATO’nun öncülüğündeki barış sürecini korumakla yükümlü kurumlar Kosova’da güvenli bir ortam oluşturmakla sorumlu olmakla beraber UNICEF, UNDP ve pek çok kurum sadece ülkede değil, aynı zamanda bölgede de istikrarı koruma adına çalışmalarını sürdürmektedir. Her ne kadar iş hassas konulara geldiğinde diplomatik cevaplar verseler de bu kurumların pek çoğu yerel medya ile de işbirliği halindedir. Diğerlerinden ayrılan ve medyanın önemini kavrayıp bu silahı başlangıçtan itibaren kullanan kurumlar da vardır. 1999 yılında Kosova güçleri kendi medya dairesini oluşturdu. On yılı aşkın bir süredir radyo, televizyon ve dergiler mesajların iletilmesi, hoşgörünün ve barışın sağlanması adına önemli roller üstlenmiştir. Bir buçuk yıldır Radio K4 için gazeteci olarak çalışıyorum ve bu kurumların yerel medya ile nasıl işbirlikleri kurduklarına şahit oldum. Radio K4 kendi faaliyetleri dışında Kosova halkının milliyetlerini ve dinlerini koruması konusuna da önem vermiştir. Rad- SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 transition from a governing role to an auditing and monitoring role. People and the institutions of Kosovo were assigned for a new task following the declaration of independence in 2008. The mission of EU in Kosovo about the rule of law is the largest civil movement ever implemented in the framework of common defense and policy. It says, in the website of EULAX, that this mission mainly aims to help the institutions in Kosovo and make progress in the fields of police, judiciary and customs. This is a technical mission. EULEX continues to work under the auspices of UN Security Council and have a combined chain of command. This mission in Kosovo is expected to expire in June, 2012. This mission took part in lots of activities even though it did not produce any concrete results and lead to confusion about different subjects. The relations between the Kosovan media and this mission have not been stable or easy either. Last year, EULEX made use of media force in Kosovo during the period of interventions to institutions and the Ministry of Transportation and Communication allegedly for the corruptions. In the meantime, the judges of EULEX made interviews with print and visual media to convince people that it is a mission to put an end to the corruptions in government institutions. These news were all over the media for a few days but after then EULEX authorities took a step back and did not give much information about the issue. We still do not know to which stage these investigations have reached to. EULEX arrested a couple of former liberal military members on grounds of war crimes in mid-March. The interest of the media in reporting this news was not really awarded and this is still a case closed to the public and the media. This mission is made of non-governmental organizations. I believe that this mission lost its credibility in the public eye. Having responsibility for keeping the peace under the leadership of NATO, the institutions, except for UN Kosovo Mission and EULEX, are responsible for creating a secure atmosphere in Kosovo. Many institutions such as UNICEF and UNDP keep working on stability not only in the country but also in the region. Even though they give diplomatic answers to sensitive questions, a major part of these institutions co-operate with the local media. There are institutions that differ from the other and benefit from the media being aware of its importance. Kosovo forces built up its own media department in 1999. The radio, television and magazines have undertaken major roles in delivering messages and promoting tolerance and peace. I have been working for Radio K4 for one and a half year now and I have noticed how these institutions co-operate with local media. Radio K4 has attached importance to the safeguarding of the nationality and religion of Kosovan people. Forces in Kosovo have always delivered messages of peace, stability and intolerance through radio shows, television and commercials. K4 has been co-operating with the local media except for developing its own media. We made a great deal of agreements with many radio and television channels. Public Radio and TV Kosovo, for which I work now, is one of the channels that K4 began to co-operate with. Co-operation of the international institutions in Kosovo with radio and tv channels was a huge success. I can easily say this since K4 is one of most / 175 176 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 yo programları, televizyon ve reklam aracılığıyla Kosova’daki güçler her zaman barış, istikrar ve hoşgörü mesajları iletmişlerdir. Kendi medyasını oluşturmanın dışında, K4 yerel medyanın da büyük bölümüyle işbirliği içinde olmuştur. Pek çok radyo ve televizyon kanalıyla anlaşmalar yapılmış ve bu meselelerle ilgili K4 reklamlarının yapılması konusunda mutabakata varılmıştır. K4’ün işbirliğine gittiği kanallardan biri de benim de şu anda çalışmakta olduğum Public Radio & TV Kosovo’dur. Kosova’daki uluslararası kurumlarla radyo ve televizyon kanallarının işbirliğine gitmesi pek çok durumda büyük başarıları beraberinde getirmiştir. Bunu K4’ün Kosova’da en çok takip edilen haber kanallarından biri olması nedeniyle rahatça söyleyebiliyorum. Bu uluslararası kurumlar için de aynı şekilde Kosova radyo ve televizyonlarıyla işbirliği yapmak çok önemlidir çünkü bu şekilde iletmek istedikleri mesajları kolayca iletebilmiş olmaktadırlar. Medyanın ve bu kurumların bölgede istikrar ve hoşgörüyü artırma konusundaki rolleri de çok önemli bir hal almıştır. Bu konuda verebileceğimiz en iyi örneklerden biri de İnsan Hakları Gençlik Girişimi olabilir. Bu, Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ, Bosna Hersek ve Kosovalı sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu bir ağdır. Internet sitelerinde belirttikleri üzere bu girişim, saydığımız ülkelerin gençlerinin demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü süreçlerine katılımını sağlamak amacıyla arada bağlar kurarak bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur. Bu girişimin temel amacı, insan hakları ihlallerini engellemek ve bölgedeki geçmiş veya şu anki nesiller arasında bir bağ oluşturmak ve gençleri de yargı reformu sürecine dâhil etmektir. Bu girişim gerçeklik, adalet ve eşitliği temel değerleri olarak belirlemiştir. Bence bu bölgesel motivasyon ve işbirliğinin geliştirilmesi yolunda verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Bu girişim aynı zamanda girişimin düzenlediği etkinlik ve konferansları takip edip haber yapan pek çok medya kuruluşu tarafından da desteklenmektedir. Konferanslar, toplantılar ve yapılan ziyaretler sayesinde birbirimizi daha iyi tanıyıp birbirimiz hakkında daha çok bilgi sahibi oluyoruz. Medyanın insanlar üzerinde etkileme gücünün olduğu bir gerçektir. Bu gücün hepimize refah getirmesini sağlayalım ve hepimizin geleceği çok daha aydınlık olsun. Çünkü bence buna ihtiyacımız var. Teşekkür ederim. Prof. Dr. Bülent ARAS Valjeta Hanım, Kosova’nın uluslararası kurumlarla irtibatından bahsetti. Bölgede Kosova kadar uluslararası kurumlarla çalışan başka bir ülke yok. Kendisinin altını çizdiği en önemli nokta, uluslararası kurumlar denildiği zaman akla ilk olarak uluslararası sivil toplum örgütlerinin gelmesi gerektiğidir. Soğuk Savaş sonrası dönemde en çok merak edilen şey eski Yugoslav ve eski Sovyet coğrafyasında bölgesel yapılanmaların nasıl olacağıydı. Çünkü bütün dünyada, bu bölgede bir kriz çıkacağı ve bu krizin bütün dünyaya yayılacağı ile ilgili bir korku vardı. Bir anlamda bu eski Yugoslav coğrafyasında, bölgesel yapılanma çalışmaları olduğunu görüyoruz. Aynı ölçekte yapılanma eski Sovyet coğrafyasında yok. Bunun sebebi AB etkisi de olabilir. AB içindeki sivil toplum örgütlerinin daha ulusal eksende hareket ettiğini fakat birden fazla ülkenin oluşturduğu sivil toplum örgütlerinin daha bölgesel ve daha Avrupalı hareket ettiğini görmekteyiz. Bu bölgede sınır aşan STK örgütlenmelerinin olması bölgede istikrar ve iyi yönde gidişe katkıda bulunacaktır. Üçüncü konuşmacımız Slovenya’dan Darijan Kosir. SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 followed news channels. It is also of importance for these international institutions to co-operate with radio and tv channels since they can easily deliver the messages they would like to. The role of the media and these institutions has become substantial in terms of improving the stability and tolerance. The best example about this is perhaps the Youth for Human Rights Organization. It is a network made of nongovernmental organizations from Serbia, Croatia, Montenegro, Bosnia-Herzegovina and Kosovo. As reported in its website, this organization is founded after the gathering of the youth from these countries with a view to enable youth to take part in the process of democratization and rule of law. The objective of this organization is to prevent violation of human rights and develop a bond amongst the past or present generations and help the youth take part in the process of judicial reform. This organization defines veracity, justice and equality as its basic principles. I think this is one of the best examples in terms of improving the regional motivation and co-operation. This organization is also supported by the media reporting news about the activities and conferences held. We can get to know each other better with these conferences, meetings and visits. It is a fact that the media has an impact over people. That is why we should use this force on good things. Let’s make this force bring us prosperity and then we have a brighter future since I think we really need this. Thank you very much. Prof. Dr. Bülent ARAS There is no other country than Kosovo having to co-operate with international institutions in the region. The crucial point here is the necessity of the fact that it should be non-governmental organizations to come to mind when we talk about international institutions. The most intriguing thing after the Cold War was how the regions will be shaped in former Yugoslavia and Soviet Union since people were afraid of a crisis breaking out and spreading to all around the world. It is obvious that some steps have been taken in terms of shaping the region where once former Yugoslavia resided. But that is not the case for the region of Soviet Union. It may be EU influence as well. Non-governmental organizations within EU move in more of national axis and European way. Non-governmental organizations, which are crossing the borders in the region, will definitely contribute to the stability and peace. Our third speaker is Darijan Kosir from Slovenia. / 177 178 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Darıjan KOSIR İlk olarak kendimi tanıtayım. Daha önceden Slovenya’nın en büyük gazetelerinden biri olan Delo’da yazı işleri müdürü olarak çalışıyordum. Şu anda Slovenya hükümet iletişim dairesi başkanlığı yapıyorum. Bu nedenle medyayı her iki taraftan da gözlemleme şansına sahip oldum diyebilirim. Bugün bütün konuşmacıları büyük bir dikkatle dinledim ve söylenmesi gereken her şey söylendi. Ben de bunları özetlemeye çalışacağım. Balkanlar’da barışı ve istikrarı sağlamak için medyanın rolünün ne olduğundan bahsettik. Peki, yaptığımız bu işte bu kadar kriz varken medya bu rolü nasıl oynayabilir? Bu krizi tetikleyen beş madde tespit ettik. Bunlardan ilki, Balkanlar’daki medya sahipliği oldu. Medya sahiplerinin kısa bir listesini çıkaracak olursak aralarında politikacıların, devlet adamlarının, kurumların, yerel yöneticilerin veya bira üreten şirketlerin bu listede olduğunu görürüz. Yapmamız gereken medyayı doğru ellere emanet etmektir. Mesela sadece medyayla ilgilenen Almanya’daki örnekte olduğu gibi. İkinci madde ise, medyanın Internet ve sosyal ağların ortaya çıkışıyla yaşadığı krizdir. Artık kısa haberlerin moda olduğu bir zamanda yaşıyor ve sarı haber dediğimiz kavramları duyuyoruz. Peki, burada araştırmacı gazeteciliğe bir yer var mı? Bence var. Neden sadece İngiliz basınında çıkan haberleri haber yapalım ki? Neden onlar yapabiliyor da bizler yapamıyoruz? Ben o kadar kötü olduğumuzu düşünmüyorum. Sadece organize olup bu konuda kararlı olmalıyız. Üçüncü madde ise, son yıllarda gündeme gelen ekonomik krizler. Bunun sonucunda medyanın kar oranları büyük oranda düştü ve medya sahipleri de panik yapmaya ve gazetecileri işten çıkarmaya, kemerleri sıkmaya ve gazetecileri yurtdışına göndermemeye başladılar. Dördüncü madde de, medyanın kendi içindeki kriz. Bu daha ziyade medya mesleği ile ilgili bir sorun. Bu noktada Yunan medyasına birkaç şey sorabilirim. Sizce, Yunanistan’daki ekonomik krize dair bütün sorulara yanıt verebildiğinize inanıyor musunuz? Okuyucularınıza politikacılarınızla ilgili sorduğunuz soruları iletebildiniz mi? Hırvat-Sırp medyası savaş sırasında sorulması gereken soruları sordu mu? Slovenya’dan gelen meslektaşımın da dün dediği gibi Slovenya, AB’ye girme konusunda hiç zorlanmadı fakat kendisi bütün sorulara cevap verebildik mi diye sormuştu. Bütün soruları okuyucularımıza sorduk mu? Hayır, sormadık. Bugün medyanın en büyük sorunlarından biri de bu. Beşinci madde ise, medya ve iletişim kanunu ile ilgili. Bana kalırsa Balkanlar’daki hükümetler medyayı düzenleme konusunda ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bu sorun çözüldüğünde her şey daha kolay hale gelecektir. Balkanlardaki medyadan bahsedecek olursak bir sorun daha göze çarpıyor. Çünkü Balkan ülkelerinin Batı ülkelerine kıyasla iki kat daha fazla sorunu bulunmaktadır. Medya olarak bizler de Batı medyasına oranla iki kat daha zor durumdayız. Yani yapmamız gereken çok iş var. Peki, medya istikrar ve barışa nasıl katkıda bulunacak? Daha önce de dediğim gibi gerçek medya sahiplerini bulmamız gerekir. Bu kuruluşları gazeteciliğe para aktarmaları konusunda ikna etmeliyiz. Bu para da çok kısa zamanda geri dönecektir. Üçüncü olarak, olabildiğimiz kadar profesyonel olmaya özen göstermeliyiz. Dördüncü olarak, devleti medya ve iletişim alanında bir kanun çıkarması konusunda zorlamalıyız. Bu sorunları çözdüğümüzde Balkanlar’da barışı ve istikrarı sağlamak çok daha kolay olacaktır. Çok teşekkür ederim. SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 Darijan KOSIR I would like to introduce myself at first. I was an editor in chief in one of the biggest newspapers of Slovenia called Delo. I am now the head of communication department for Slovenian government. That is why I have had the chance to observe the media from two sides. I have carefully listened to all the speakers today. I am going to try to summarize what has been said. We talked about what the role of the media is in promoting peace and stability in the Balkans. How can media play a role as there is such a crisis? We identified 5 items triggering this crisis. The first one is the media ownership in the Balkans. If we make a short list of media owners, there are politicians, statesmen, institutions, local authorities or breweries on the list. We need to consign the media into right hands. The second one is the crisis in the media following the emergence of internet and social networks. We are at a time when short news is a trend now and we hear things like yellow news. So, is there any room for investigative journalism? I think there is. Why would we report the news reported in British media? Why can they do and we can not? I do not think we are that bad. We just have to get organized and be determined. The third one is the economic crisis in the recent past. The profit rates of the media substantially decreased and the media owners began to panic. They began to fire the journalists, tighten the belts and not send the journalists to abroad anymore. The fourth one is the crisis within the media. Do you think you were able to answer all the questions about the economic crisis in Greece? Could you deliver the questions you asked politicians to your readers? Did the Serbian and Croatian media ask the questions that needed to be asked? Like the one of the colleagues from Slovenia said, Slovenia did not have any problem with accession to EU but he asked whether they could answer all the questions. Did we ask all the questions to our readers? No, we did not. That is one of the biggest problems of the media today. The fifth one is about the media and communication law. The governments in the Balkans do not know what to do about regulating the media. Everything will be easier once these problems are solved. Another problem stands out if we talk about the media in the Balkans since Balkan countries have problems 2 times more than the Western countries. There is a lot to do. So, how will the media contribute to the stability and the peace? We need to find real media owners like I said before. We need to convince these institutions to invest in journalism. This money will return in a short period of time. We need to try to be as professional as we can. We need to put pressure on the government to enact for media and communication. Promoting the peace and the stability will be much easier when we find a solution to these problems. Thank you very much. / 179 180 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 Prof. Dr. Bülent ARAS Bu sunum bence çok önemliydi. Güvenlikle ilgili anlayışlarda temelde şu anlayış vardır: Güvenlik aslında gelişmekte olan dünyada bir iç sorundur. Bir ülke liderinden ne kadar çok güvenlik lafını duyarsanız o ülkenin ne kadar çok güvenlik sorunuyla uğraştığını ve bölgesel güvenlik için de anlamlı sonuçlar üretmediğini görürsünüz. Kendimize çeki düzen verdikten ve kendinize güveniniz geldikten sonra uluslararası güvenliğe de olumlu katkılar yapmaya başlarsınız. İstikrarsızlık gibi istikrar ve güvenlik de ihraç edilebilen kavramlardır. AB’ye üye olan ülkelerin net güvenlik ihracatçısı haline gelmesi bu açıdan bir sürpriz değildir. Aynı deneyimi burada, kendi evimizde de yaşadık. Güvenliğin inşasına içeride başlamak doğru bir yaklaşım olacaktır. Son konuşmacımız Sırbistan’dan Vreme dergisi Baş Editörü Dragoljub Zarkovic. Dragoljub ZARKOVIC Konuşmamda bir hikâyeyi anlatacağım. Kimileri, çok fazla detaya girdiğimi söyleyebilir. Fakat eski Yugoslavya ile ilgili Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nden bahsedeceğim. Anlatacağım bu hikâye özellikle de yerel medya ile ilgilidir. Bu on dokuz yıllık süreçte neler başarıldı? Çok şey diyebilirsiniz, fakat alınan bazı kararlar BM bayrağının Scheveningen’deki mahkemenin tepesinden alınmasından sonrasına da sarktı. Eski Kosova Başbakanı Ramuş Haradinay ve General Gotavina’nın yakalanması veya Sloban Milosevic’in hapiste ani ölümü gibi olaylar bir hayli itilaflı konulardır hâlâ. Bu olaylar yıllarca komplo teorilerine malzeme olacak olaylardır. Bu sorulardan bazıları bilirkişilerce ileride tartışılmaya devam edilecektir. Bu mahkemenin amacı sadece verebileceği en adil kararı vermek değil, aynı zamanda ileride ortaya çıkabilecek suçları ve Batı Balkanlardaki halka gelebilecek bir zararı önlemektir. Srebrenica Katliamı ve Hırvatistan’daki etnik temizlikler, Kosova’daki barbarlıklar da dâhil olmak üzere en kötü savaş suçları da bu mahkeme tam kapasiteyle çalışmaya başladıktan sonra olmuş olaylardır. Fakat mahkemenin neden uzlaşma sürecinde başarısız olduğuna da bakmamız gerekiyor. 2009 yılında yapılan seçimlere göre, Kosova’da yaşayan Arnavutların yüzde seksen üçü ve Hırvatların yüzde ellisi ve hemen hemen bütün Boşnak Müslümanlar, Sırpları hâlâ düşmanları olarak görüyorlar. Tabii bu duygular Sırbistan’da da geçerli. Bölgedeki insanların pek çoğu ömürleri süresince bir savaşa daha tanıklık edeceklerini düşünüyorlar. Bu sonuçlar ve çıkarımlar için mahkemeyi suçlayamayız, fakat uzlaşma daha önceden ilan edilmiş tek hedefti. Bu uzlaşmanın sağlanamamasının nedenleri oldukça karmaşıktır. Mahkeme üyeleri halkla ilişkilerin önemini kavrama konusunda çok ağır davranmıştır. Bu halk, vergi mükellefleri vasıtasıyla kendi cebinden mahkemeye fon yardımında bulunmuştur. Mahkemenin ayrıca eski Yugoslavya ile de ilgilenmesi gerekir. Fakat bu konuda ağır davranıldı. 1993’te BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu bir kararda mahkeme kararlarının bölge halkı tarafından ulaşılabilir ve anlaşılabilir kılınması öngörülüyordu. Fakat 1999 yılının ilk aylarına dek bu uygulanmadı. Bu tarihten önce mahkeme daha çok gazetecilerin yol yordam ile ilgili sorularından sorumluydu ve kendini adaletle ilgili konularda daha sonraki SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 Prof. Dr. Bülent ARAS I think this presentation was of major importance. This perception is quite popular about security: Security is actually a domestic issue for developing countries. The more you hear from a leader about security problems, the more security problems they have. You can contribute to the international security only after you get your act together. Stability and security as well as instability are concepts that you can export. It is not a surprised that EU member countries have become exporters of security. That is the case here at our home as well. It would be the right step to initiate the security building from within. Now I would like to give the floor to the editor in chief from Vreme magazine in Serbia, Dragoljub Zarkovic. Dragoljub ZARKOVIC I am going to touch upon a story in my speech. Some might say that I go into details too much but I am going to talk about the international criminal tribune for the issue of former Yugoslavia. This story is particularly about the local media. What has been achieved in 19 years? We can say a lot but some resolutions were postponed for the period after the UN flag in Scheveningen had taken down. The capture of former Prime Minister of Kosovo, Ramuş Haradinay and General Gotavina or the sudden death of Sloban Milosevic still remains to be controversial. These incidents will be a material of conspiracy. Some of these questions will continue to be discussed by the experts in the future. The objective of this court is not only to take the most fair decision possible but also to prevent the future crimes and the potential damage to the people of Western Balkans. The worst war crimes such as the Srebrenica massacre, ethnic cleansings in Croatia and brutalities in Kosovo took place only after this court began to operate in full capacity. However, we need to take a look at why the court failed in the reconciliation process. According to the elections in 2009, 83 % of the Albanians in Kosovo, 50 % of the Croatians and almost all the Bosnian Muslims still regard the Serbians as their enemies. That is also the case in Serbia. Major part of the people in the region thinks that they will witness another war in their lifetime. We can not blame the court for these results and inferences but the reconciliation was the only objective already declared. The reason why they failed in reconciliation is quite complicated. Members of the court acted real slow in comprehending the importance of relations with the people. These people paid to theis court out of their own pockets through tax payers. The court should be interested in former Yugoslavia as well. But they lagged behind. It was a resolution of UN Security Council in 1993 to make the judges of the court accessible and understandable but this was not put into practice till the early months of 1999. The court, before this date, was responsible for the problems of the journalists about methods. This secrecy around the court paved the way for playing into the / 181 182 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 süreçte savunamadı. Mahkemeyi adeta çevreleyen bu gizlilik durumu, düşmanlarına koz verip Batı Avrupa’nın çıkarlarına hizmet ettiklerini söylemelerine neden oldu. Artık ulaşabildiğimiz alanlara eksi Yugoslavya’daki birçok merkez ve eğitimlerini kendi ülkelerinde ve Lahey’de alan yüzlerce yerel ve uluslararası gazeteci de dâhil olmuştur. Mahkemenin ortaya çıkan sorulara cevap verecek bir sözcüsü de bulunmaktadır, fakat önyargılar hâlâ devam etmektedir. Çünkü geçmiş yıllarda büyük zararlar verildi ve bunların tamiri de pek mümkün değil. Yerel açıdan bakılacak olursa mahkeme dışarıdan gelip bizim insanımızı yargılayan bir lanet olarak görülüyordu, fakat bu çok önemli. Yugoslavya’da silah sesinin duyulduğu 10 yıl öncesinden bu yana savaşlar devam etmiştir. Milosevic, Karadzic ve Gotovina gibi isimlerin Balkanlar’da mahkeme önüne çıkarılması akıllara gelmezdi. Son birkaç yılda özellikle de Sırbistan’da savaş suçları ile ilgili çok başarılı mahkeme süreçleri yaşandı. Fakat eski Yugoslavya’daki halkın ve adalet sisteminin bir zamanlar toplumun içinde olan bu savaş suçlularını mahkemeye çıkarmak için hazırlanması biraz zaman alacaktır. Örneğin, Milosevic davasında onunla 30 yılı rejim bayrağı altında geçirmiş olan Sırplar onun arkasında durdular. Şöhreti öyle boyutlara ulaşmıştı ki hükûmeti bu konuda her gün haber yapan Belgrad TV kanalının yayınlarına son vermemeleri halinde kendilerinden mali desteklerini keseceklerini söylemiştir. Bu durum sadece Sırbistan ile sınırlı değildir. Bazı Hırvatlar hâlâ Sırpları ülkeden temizleyen General Ante Gotovina’ya Noel kartları atmaya devam etmekte, Priştine’de ise Haradinay hâlâ sıcak karşılanmaktadır. İnsanlar kendi komutanları veya devlet adamları yabancı bir mahkemede yargılandığında bundan hoşnut olmuyorlar. Burada çifte standardı görebiliyoruz. Bu çifte standart birkaç sene önce Bush yönetiminin, Lahey’deki Savaş Suçları Mahkemesi tarafından aranmaları durumunda hiçbir Amerikalının tutuklanmamasını şart koşan anlaşmayı imzalamaları yönünde eski Yugoslavya ülkeleri üzerinde baskı kurduğunda daha da gözler önüne serilmiştir. Fakat başka ülkelerin savaş suçlularını Lahey’e gönderme emrini veren de yine bu ülkelerdir. Fakat mahkemenin uzlaşma sürecinde başarısız olmasının temel nedeni eski Yugoslavya’da işlenen savaş suçlarının sadece savaşın bir ürünü olmamasından kaynaklanır. Bunlar zamanın genel politik stratejileriydi. Sırbistan sınırlarını Bosna ve Hırvatistan’da yaşayan Sırpların olduğu bölgelere doğru genişletmek istedi. Fakat bunu yapmak için arada yaşayan Sırp olmayan nüfusu ortadan kaldırmak gerekiyordu. Hırvatistan’da topraklarında Sırpların olmadığı bir ülke istiyordu. Boşnaklar da Sırpları ve Hırvatları istemiyordu. Kosovalılar da üzerinde Sırpların yaşamadığı bir Arnavutluk ülkesi için yanıp tutuşuyorlardı. Bu hedeflerin bazılarına ulaşıldı, bazıları ise başarısız oldu. Fakat kimse etnik temizliğin, savaş suçlarının ve tecavüzlerin olduğunu inkâr edemez. Buradaki sorun, eski Yugoslavya ülkelerinde bu hedeflerin varlığını koruyor olmasıdır. Bunlara da ulusal çıkar veya ülkenin korunması adları veriliyor. Ya çok safız ya da bu kadar soru sormak için çok erken. Bizim anladığımız uzlaşma süreci dışarıdan empoze edilemez. Bu karmaşık bir meseledir. Zaman ve sabır ister. Bazı toplumlar hala bu konuda emek sarf etme konusunda ellerini taşın altına koymaktan çekiniyorlar. Fakat gerçekler çok da can acıtıcı olabilir. Bundan 20 yıl önce medya galeyana gelip savaşlar bile çıkarabiliyordu. Fakat medya uzlaşmayı kısa zaman içinde SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 hand of the enemies and remarks about how they served for the interests of Western Europe. We can now reach to the lots of centers in former Yugoslavia, national and international journalists who had their education in their respective countries and the Hague. The court also has a spokesperson to reply the questions of the media but there are still some prejudices since a major damage was done and it is not possible to fix them. The court was regarded as a curse coming from abroad and judging our people. The war remained to exist since the first shot gun was heard in Yugoslavia 10 years ago. People could not imagine that people like Milosevic, Karadzic and Gotovina would appear in a court. We had many successful court processes in Yugoslavia about war crimes in the last couple of years. However, it will take time before the people and judiciary in former Yugoslavia could judge these war criminals who once stood by the people. For example, the Serbians stood behind Milosevic since they lived under the flag of his regime for 30 years. He was so popular that the government told the Belgradee TV that they would put a stop to their financial support unless they stop broadcasting about him. This is not just the case in Serbia. Some Croatians still send Christmas cards to General Ante Gotovina who swept the Serbians off the country. Haradinay is still welcomed in Prishtine. People do not like it when their statesmen or generals appear in a court. We can see the double standards here. This double standard was also obvious when the Bush government put pressure on former Yugoslavian countries to sign the agreement mandating not to arrest any American if they are wanted by the international criminal tribune in The Hague. However, it is the same country which gives the order to send war criminals to The Hague. The main reason why the court failed in the reconciliation process stems from the fact that war crimes committed in former Yugoslavia were not just a product of the war. These were the general political strategies of that time. Serbia wanted to expand into the regions of Bosnia and Croatia where the Serbians live. But that required the elimination of the non-Serbian population. Croatia wanted a country with no Serbian on its lands. The Bosnians did not want Serbians and Croatians either. Kosovan people were dying to see Albania without any Serbians around. They attained some of these goals and failed in some. But no one can deny the ethnic cleansing, war crimes and rapes. The problem is that people still have these objectives on their minds in former Yugoslavian countries. They call it national interest. Perhaps we are naive or it is too early to ask these questions. The reconciliation process we know can not be imposed by the foreign forces. This is a complicated issue. It takes time and patience. Some societies still avoid taking responsibility to make effort about this issue. Truth might hurt. The media could get out of the control and even declare a war 20 years ago but the media is not the authority that can assure the reconciliation in a short time. This is a fact both in my country, Serbia and the other countries in the Balkans. We need to work hard to change the public opinion about this. This is a part of our daily tasks and social responsibility. The media is an expensive sector as a business line particularly if we talk about local media. But we need to do this. I hope it does not go to waste. Thank you very much. / 183 184 / İKİNCİ GÜN BİRİNCİ OTURUM BÖLÜM 2 sağlayabilecek bir merci değildir. Bu hem benim ülkem Sırbistan’da hem de Balkanlardaki diğer ülkelerde var olan bir gerçektir. Kamuoyunun bu konudaki fikrini değiştirmek için çok çalışmalıyız. Bu bizim günlük işimizin bir parçası ile siyasi ve sosyal sorumluluğumuzdur. Medya bir iş kolu olarak düşünüldüğünde pahalı bir sektördür. Özellikle de yerel medyadan bahsediyorsak oldukça hassastır. Fakat bütün bunları gerçekleştirmek zorundayız. Umarım bunlar boşa gitmez. Teşekkür ederim. George PAGOULATOS ELIAMEP Vakfı Merhabalar. Küreselleşme ile ilgili kısaca bir şeyler söylemek istiyorum. Bu sürecin medya üzerindeki etkisinin farkında olmayan hiçbir akademisyen, gazeteci veya vatandaş dahi yoktur. Fakat küreselleşmenin haber içeriklerinde bir homojenlik anlamına gelmediği düşünülüyor. Bence burada küreselleşmenin farklı safhalarını ayırt etmemiz gerekir. İlki, uzaktan gözlemleme şansı bulduğumuzda bu içerik konusunda bir homojenliğin olduğundan bahsedemeyiz. Fakat söz konusu ulusal çıkarlar olunca durum böyle olmuyor. Burası çok önemli bir nokta ve belki de bu forum bu meseleler ile ilgili diyalogun başlangıcı için iyi bir fırsat olabilir. Fakat bu forum gelecek yıl ikinci defa düzenlediği zaman ele alınacak konular her bir ülkedeki medyanın yaşadığı sorunlar olmalıdır. Çünkü medya aracılığıyla barışı sağlamadan önce ortak bir paydada buluşmamız gerekir. Teşekkür ederim. SECOND DAY FIRST SESSION PART 2 George PAGOULATOS Hello, My name is George Pagoulatos. I am a senior expert in ELIAMEP. I would like to briefly say a few words about globalization. There is no single academician, journalist or a citizen who is not aware of the influence of this process over the media. However, it is supposed that the globalization does not translate into homogeneity in news contents. I think at this point we need to differentiate the different stages of the globalization. But it is not the case when the national interests are on the line. This is a crucial point and perhaps this forum could be a good chance to initiate the dialogue with regard to these issues. However, our topics should be about the problems of the media in our countries when this forum is held for the second time next year since we have to find the least common denominator before promoting peace through the media. Thank you very much. / 185 İkinci Oturum Second Sessıon Geleceğin Kurgulanmasında Medyaya Düşen Sorumluluk Medıa Responsıbılıty ın Forgıng the Future The Balkan States Medıa Platform Oturum Başkanı / Moderator Yavuz OĞHAN CNN Türk Haber Koordinatörü CNN Turk News Coordinator, Turkey Katılımcılar / Panelists Enika ABAZI Akademisyen, Arnavutluk Academician, Albania Indira BISCEVIC Hırvatistan TV muhabiri Correspondent, Croatia TV, Croatia Erol RIZALOV Utrinski Vesnik Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, Makedonya Editor in Chief, Daily Utrinski Vesnik, Macedonia Bosko JAKSIC Politika Gazetesi Dış Politika Yorumcusu, Sırbistan Foreign Policy Commentator, Daily Politika, Serbia 188 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM Yavuz OĞHAN Merhabalar. Dört önemli isimle bir aradayız. Konuşma yapacağımız başlık ise, geleceğin kurgulanmasında medyaya düşen sorumluluk. Aslında son dönemde Orta Doğu’daki olaylarla birlikte en çok konuştuğumuz konu bu. Yeni medya toplumlara çok ciddi biçimde etki ediyor, ama klasik medyanın da toplumlara, toplumları yöneten siyasetçilerin politikalarına önemli etkileri var. Türkiye’den birkaç örnekle bunları anlatmak mümkün. En önemlisi bir Ermenistan örneği var önümüzde. Sizlerin de bildiği gibi Ermenistan, Türkiye ile çok ciddi sorunlar yaşayan bir ülke. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra soykırım iddialarının diğer ülkelerde kabul edilmesi, Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkileri çok ciddi etkiledi. Fakat birkaç yıl önce Ermenistan ve Türkiye Cumhurbaşkanları ilişkileri normalleştirmek için önemli bir adım attı ve aslında bir risk aldılar. Bu riskleri alırken kamuoyunun da medyanın da kendilerine göstereceği tepkiyi bilmiyorlardı. O süreçte medya bu konuda çok olumlu bir etki de yarattı. Özellikle Türkiye tarafında, Türkiye’nin Ermenistan ile işbirliği yapması konusunda hükûmete de cumhurbaşkanına da çok ciddi destek geldi. Süreç ilerledi ve biliyorsunuz Azerbaycan da Türkiye’nin çok yakın olduğu ülkelerden bir tanesi. Hatta protokoller imzalandı iki ülke arasında. Süreç ilerlerken Azerbaycan devreye girdi ve toplumun Türkiye’nin dış politikası üzerindeki etkisini burada gördük. Türkiye’ye Azerbaycan’dan milletvekilleri geldi ve gazetelerde röportajlar verip televizyonlara çıktılar. Türkiye’nin Ermenistan ile işbirliğine gitmesi Azerbaycan’ı çok zor durumda bırakır dediler. Türkiye’deki kamuoyunun gönül birliğinden de faydalandılar ve tepki yükseldi. Bu tepkiye hükümet duyarsız kalamadı. Sonrasında o protokoller askıya alındı ve Başbakan da son olarak “Karabağ sorunu çözülmeden Türkiye ile Ermenistan arasında bir işbirliği olamaz’’ dedi. İkinci bir örneği, Yunanistan konusunda verebiliriz. Kardak krizi ve Abdullah Öcalan’ın yakalanmasından sonraki süreçle ilgili. Kardak krizi aslında gazetecilerin ülkelerin başına açtığı bir sorundu. İki ülke medyasının ülke ilişkilerine etkilerini bu örnekte çok iyi görüyoruz. Birkaç metrekarelik bir kayalığa önce bir ülkenin gazetecisi çıktı bayrak dikti, daha sonra diğer ülkenin gazetecisi aynı şeyi yaptı. Ardından askerler çıktı ve neredeyse iki ülke savaşa giriyordu ki son anda durdurulabildi. Sonra Abdullah Öcalan vakası yaşandı. Türkiye’nin en hassas olduğu konulardan birisidir. Ayrılıkçı örgütün lideri Suriye’ye kaçtıktan sonra birkaç ülkeye gitti ve en sonunda Yunanistan tarafından Kenya’ya gönderildi. Bakanın da o dönemde ona eşlik ettiği biliniyor. Süreç öyle bir süreçti ki gazeteler bu meseleyi büyütmediler. Yunanistan’ın bu süreçteki rolü üzerinde çok durmadılar ve zaten zor yürüyen ilişkiler o dönemde daha fazla yara almadı. Sorumlu davrandılar. Belki de bugün Yunanistan ile Türkiye arasındaki o bahar havasının en önemli etkenlerinden birisi budur. Medya kuruluşlarının Türkiye ile Yunanistan arasında oluşturdukları ortaklıkların da iki ülke ilişkilerine çok ciddi katkı sağladığını söylemek gerekir. Bu tip platformlar ülkelerin gazeteciler vasıtasıyla birbirlerini anlamasına olanak sağlıyor. Daha çatışmacı bir dil kullanılmasının önüne geçiyor, diyelim ve sözü konuklarımıza bırakalım. Sözü ilk olarak Hırvatistan’dan katılımcımız Sayın Indira Biscevic’e veriyorum. SECOND DAY SECOND SESSION Yavuz OĞHAN Hello, I am the news coordinator in CNN Turk. The subject of our session is Media Responsibility in Forging the Future. 4 distinguished panelists are here with us today. That is actually what we talk about most as a result of the recent developments in Middle East. This new kind of media has a huge impact on societies but traditional media has still a similar effect upon societies and the policies of the politicians. The most obvious example we can give about this is Armenia issue. As you all know Armenia and Turkey have had serious problems. After the fall of Soviet Union, the adoption of the genocide allegations by other countries has profoundly affected the relations. But the Presidents of Armenia and the Republic of Turkey took some major steps a few years ago so as to normalize the relations and that was actually a big risk. They did not know the media and the people would react. The media, in that process, had a positive impact on the relations and stood by the government and the president for a co-operation between Turkey and Armenia. Azerbaijan, as you all know, is a country Turkey has close relations with. A protocol was actually signed between the countries. When the process was on, Azerbaijan stepped in and the people of Turkey were so influential on our foreign policy that representatives of Azerbaijan came to Turkey and made interviews with newspapers and appeared on TV channels. They said that it would leave Azerbaijan in a tight spot if Turkey co-operates with Armenia. They made use of the sentimental bonds between two countries and then the reactions of the people began to change. The government could not turn deaf to these reactions and then the protocols were suspended and the Prime Minister said that there would no co-operation between Turkey and Armenia unless Armenia comes up with a solution about Nagorno-Karabakh. The second example we can give is about Greece. It is about the process following the Kardak crisis and the capture of Abdullah Ocalan. Kardak crisis was actually something that the journalists got the nations into trouble about. Some journalists landed on a reef with a few square meter and then the journalists of other country arrived and then the soldiers. We were almost on the brink of a new war. Then the issue of Abdullah Ocalan broke out. That is one of the issues that Turkey is most sensitive about. The leader of the separatist group flew to Syria first and then to Greece which sent him to Kenya. It is known that a Greek Minister accompanied him. It was such a process that the newspapers did not make a big deal out of it. They were not really interested in the role of Greece in that process. They were responsible and sensitive to the issues. Perhaps, that is the most important element that paves the way for this spring-like atmosphere between Turkey and Greece. We have got to underline that the co-operations of the media from two sides have contributed to the relations. This kind of forums enables us to get to know each other better and put a stop to destructive use of language. / 189 190 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM Indıra BISCEVIC Batı Balkanlar’da yeni bir politik zirveye ulaşıldığını düşünüyorum. Uzun yıllar süren iletişim ve işbirliğinden yoksun süreçlerden sonra bölgede yeni bir yaklaşım ortaya çıkıyor. Bölge liderlerinin birbiriyle yaptığı görüşmeler sonucunda ortaya yeni mesajlar çıkıyor ve bölgenin iyi bir yolda ilerlediğine dair resmi açıklamalara geliyor. Hâlâ aşılması gereken engeller var. Bunlar sadece yıllardır çözüme kavuşturulamayan sorunlarla ilgili değil, aynı zamanda yakın geçmişe ait ve sürekli tekrar eden dalgalanmalar da yaşanmaktadır. Bu noktada istikrarı sağlamanın hayati önem taşıdığı görülmektedir. Bu anlamda yapılabilecek en iyi şey uzlaşma yoluna gitmek, birlikte yaşamayı öğrenmek ve bütün alanlarda diyalog halinde olmaktır. Çoğu kez medya tarafından ortaya atılan önyargılar, yanlış anlamalara ve efsanelere dayansa da bu sorunların çözümü, Avrupa değerleri ve standartlarının etrafında birleşerek sağlanmalıdır. Bunu yaparken de Batı Balkanlar’da hala mevcut olan bir paradoksu da halletmiş oluruz. Her ülkenin siyasetçileri toplumlarını AB’ye entegre etme çabası içindeyken editoryal medya politikaları, AB değerlerine ve standartlarına uymayan değerler etrafında dönmektedir. Fakat genel olumlu havaya dönecek olursak; çeşitli iç politika gündemleri, Lahey mahkemesinin verdiği kararlar, ön seçim gerilimi veya seçim sonrası kutuplaşma nedeniyle sekteye uğrasa da bizler yine de bölgedeki siyasi liderlerin alabileceği kararlarla bölgede yeni bir oluşuma gidilebileceği ümidini kaybetmemeliyiz. Her bir ülkenin bireysel stratejik amaçlarını göz önüne alacak şekilde Batı Balkanların resmini çizmelilerdir. Medya da bu süreçte önemli bir rol oynamalıdır. Tarihin bizlere yüklediği bölgeyi daha ilerilere götürme yükümlülüğü bu süreci daha da hayati hale getiriyor. Bugün karşımıza çıkan sorunlar aşılmalı ve bu olumlu tarafların geri dönüşümü sağlanmalı ve siyasi önlemlerle sürdürülebilirliği sağlanmalıdır. Tabii bu süreç medya, parlamento, sivil toplum kuruluşları ve iş dünyası tarafından da desteklenmelidir. Medyada, Batı Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa ile ilgili haberlerin durumu son birkaç yıl içinde daha da iyiye gitmiştir. Fakat hala aşılması gereken pek çok sorun bulunmaktadır. Medyanın çatışma yaratan araç olmaktansa insanlar arasında ve uluslararasında güven yaratan, hoşgörü sağlayan ve barış sağlayan araçlara dönüşmesi süreci ilerleyerek devam etmektedir. Bu adımlar atılırken etnik prototip örnekler ve tek taraflı habercilik hala görülebilmektedir. Zor bela yürüyen demokratik gazetecilik genelde olumsuz bir güç olarak ortaya çıkıyor. Yarım yamalak doğrularla veya eksik bilgilerle yazılan gazeteler veya yapılan yayınlar her yerde görülmektedir. Kamuoyunun bir parçası olarak medya da demokratik ve profesyonel bir değişimden geçmelidir. Bu nedenle hala çeşitli baskılara karşı güçlü durumda değildir. Peki, bu geniş perspektifin kazanımları ve medya için zorlukları nelerdir? İlkinden bahsedeyim: Özgürlüğü profesyonellikle dengelemek. İfade özgürlüğü demokratik toplumları şekillendiren en vazgeçilmez öğelerden biridir. Fakat ifade özgürlüğünün çeşitleri de beraberinde kendi sorumluluklarını taşımaktadır. Bu nedenle medya profesyonellerinin yaptıkları işlerde çok daha fazla sorumluluk, bağımsızlık ve yüksek ahlaki standartlar gerekir. Bağımsızlıklarını muhafaza etmek için medya, gazetecilik etiği- SECOND DAY SECOND SESSION Indira BISCEVIC I think we have reached to a new political climax in the Western Balkans. After the long years of lacking in communication and co-operation, a new approach emerges in the region. Some new messages emerge following the meetings of the leaders in the region and there are some official announcements pointing out that the region is on the right track. There are still obstacles to overcome. These are not only about the unsettled problems for year but also about the ongoing fluctuation of the recent past. It is a vital importance to assure stability at this point. The best thing to do in this regard would be reconciliation, learning how to live together and engaging in dialogue. The solution to these problems should be found gathering around the European values and standards even though these problems are mostly based on prejudices, misunderstandings and legends put forward by the media. Thus we could sort out the paradox that still exists in Western Balkans. The politicians of each country make effort to integrate their communities into EU whereas editorial media policies are all about the values inappropriate to EU standards. However, if we get back to the general positive atmosphere, we should not give up on our hopes for new developments in the region that could be possible with the decisions political leaders will take. This process is interrupted by the verdict of Hague court, pre-election tension or polarization following the elections. They have to reshape the Western Balkans in a way to pay regard to the individual strategic interests of all countries. The media plays a crucial role in this process. The responsibility of fostering the region on our shoulders makes this process more vital. We need to overcome the current issues and assure political measures for the continuance of stability. This process should be encouraged by the media, the parliament, non-governmental organizations and business world as well. The media continues to turn into an instrument creating an environment of trust, tolerance and peace amongst the people and the nations. We still come across with ethnically prototype examples and unilateral journalism. The struggling democratic journalism appears to be generally a negative power. Newspapers with incomplete facts or information or the publications are all over the place. The media as well has to undergo a democratic and professional change as a part of the public. That is why it is not as strong as it should against the various pressures. So, what are the advantages of this broad perspective and challenges for the media? Let me talk about the first one: Balancing the freedom with professionalism. The freedom of speech is one of indispensable elements shaping the democratic societies. The types of freedom of speech bear responsibility of their own. This requires much more of a responsibility, independence and a high level of moral standards for media professionals. The media should cherish to protect their independency and take responsibility for self-regulation. The journalism should be performed at the top level and / 191 192 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM ni üstün tutmalı ve öz düzenlemesi için sorumluluk almalıdır. Gazetecilik çok daha üst seviyelerde yapılmalı ve devlet veya iş dünyasının hegemonyasından arındırılmalıdır. Gazetecilik etiği ekonomik veya da siyasi güçlerden bağımsız kalınarak korkusuzca doğru ve gerçek bilginin araştırılmasından geçer. Medyanın yüksek meslek standartları inşa etmesi de hayati önem taşımaktadır. İkinci madde, perspektif oluşturmaktır. Burası tam da daha geniş bir siyasi içerik anlayışının hayati rol oynadığı noktadır. Bölgedeki savaş sonrası ve dönüşüm sonrası topluluklar genelde çağdışı ideolojide bırakılmaktadır. Bu insanlar komünist ideolojilerin ulusal ideolojileri belirlediği ve bir kılavuz gördüğü, 1990’larda yaşananların da günümüz dünyasında değerler ve standartlar konusunda yarattığı kafa karışıklığı ortamında yapayalnız kalıyorlar. Üçüncü madde, kimlik oluşturmaktır. Medya, geçiş ve savaş süreçleri sonrasında yeni ulusal kimlik oluşumu süreçlerinde güçlü bir araçtır. Bu anlamda olumlu bir rol oynamalı ve bu süreci Avrupa’ya doğru ilerletmelidirler. Bu kimliği oluştururken de tarihi veya siyasi sebeplerle bunu karşı tarafın ya da topluluğun üzerine inşa etmemelidir. Dördüncü madde: Klişelerden uzaklaşmaktır. Güneydoğu Avrupa halkları arasında birbirini tanıma konusunda pek de ilgi yoktur. Hala yakın geçmişten ve savaşlardan kaynaklanan klişe anlayışların devam ettiği görülmektedir. Kamuoyu sadece kendi medyası tarafından bilgilendiriliyor ve bu medya kuruluşları da diğerleri ile ilgili haberler yapmıyor. Güney-Doğu Avrupa’daki medyanın, halklar arasında karşılıklı güven, iletişim, diyalog, bölgenin iyi yerlere gelmesi ve hoşgörünün sağlanmasında hayati bir rolü vardır. Dördüncü madde, Avrupa değer ve standartlarını benimsemek. AB entegrasyonu, Güney-Doğu Avrupa ülkeleri için stratejik bir amaçtır. Bu nedenle medya ve özellikle de kamuoyuna yayın yapan kurumlar, AB ile ilgili önyargıdan uzak ve doğru bilgi sağlamakla ve bu konunun kamuoyunda tartışılmasını temin etmekle yükümlüdürler. Çünkü bu bağlamda AB, bölgede gerçek bir barış ve uzlaşmanın sağlanması için büyük bir umuttur. Fakat pek çok Güney-Doğu Avrupa medyasında iç meseleler haber gündeminin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. AB ile ilgili daha geniş perspektifleri içeren haberler yeteri kadar anlatılmamaktadır. Yine devam etmekte olan ticarileşen ve tabloidleşen gazetecilik bu eğilime de katkıda bulunmaktadır. Eğer gazeteciler işlerini iyi niyet ve açık fikirle yaparlarsa etnik, dini ve diğer gruplar arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi konusunda önemli roller oynayabilirler. Adil, doğru, anlayışlı ve derinlemesine yapılan habercilik, bu anlayışın geliştirilmesi, önyargıların giderilmesi ve zorlu siyasi süreçlerin aşılması yolunda çok önemlidir. Teşekkür ederim. SECOND DAY SECOND SESSION freed from the hegemony of the government and business world. The ethics of journalism are within reach if it is performed independent from economic and political forces, without any fear and by investigating the true and genuine information. It is also of major importance for the media to build up high level of vocational standards. The second one is to develop a perspective. This is where a broader perception of political content plays a vital role. The communities of the region were left without any contemporary ideology following the war and the transformation in the region. These people are all on their own in a confusion about the values and standards as a result of what happened in 1990s when the communist ideologies defined the national ideology and served as a guideline. The third item is to develop an identity. The media is a major instrument in the process of developing a new national identity following the transition and war periods. But it should not build this up on the other side or the community for historical or political terms. The fourth item is to avoid clichés. People in South-Eastern Europe are not really interested in getting to know each other. Clichés about the recent past and the wars are still common. The public is informed only by its own media and these media institutions do not report any news about the other countries. The media in the South-Eastern Europe has a crucial role to play in promoting mutual trust, communication, dialogue, the development of the region and the tolerance. The fifth item is to adopt European values and standards. EU integration is a strategic goal for the countries in South-Eastern Europe. That is why the media and the public broadcasting institutions bear responsibility to provide unbiased and true information and make sure this issue is discussed in public since EU is a great hope for a true peace and reconciliation in the region. However, the domestic issues constitute a major part of the news agenda in the South-Eastern Europe media. There is no news sufficient enough to report broader perspectives about the EU. Commercializing and tabloid journalism remain to contribute to this trend. If the journalists do their part in good faith and open mind, then they can play major roles in developing the relations amongst the ethnic, religious and other groups. Fair, accurate, tolerant and comprehensive journalism is of great importance to develop these perspectives, eliminate the prejudices and overcome the troublesome political processes. Thank you very much. / 193 194 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM Enıka ABAZI Bugün burada çok önemli sorunları tartışıyoruz. Özellikle de Balkanlar’ın yıllar boyu içinde bulunduğu olaylardan sonra, artık barış sağlamanın zamanı gelmiştir ve bugün bizler de burada medyanın güvenlik, barış ve istikrarı sağlama yolunda hangi rolleri oynayabileceğine dair tartışmalar yapıyoruz. Tabi bunu yapmak da zor, çünkü söylenmesi gereken her şey söylendi. Yine de fikirlerimi açıklamak için birkaç örnekten faydalanacağım. Özellikle de Balkanlarda demokrasinin tesis edilmesiyle beraber dördüncü güç olarak medyanın oynadığı rol de hayati hale gelmiştir. Oy veren halk neler olup bittiğini bilmelidir ve bu konuda medyanın bilgi verme anlamında önemli bir görevi vardır. Fakat buradaki sorun medyanın siyasetin güdümü altında olmasıdır çünkü siyasetçiler halktan oy istiyorlar ve bu nedenle de medyayı etki altında bırakmaya çalışıyorlar. Demokrasi dışında medya için önemli bir öğe de teknolojidir. Çünkü hepinizin de bildiği üzere bir bilgi bir anda dünyanın her bir noktasına iletilebiliyor. Artık medyanın çok çeşitli olduğu bir zamanda yaşıyorken komşularımızda neler olup bittiğini de kısa süre içinde öğrenebilme şansına sahibiz. Bu anlamda bize yardımcı olan sadece gazete yok. TV ve insanların birbiriyle haberleşmesini kolay hale getiren internet var. Bu nedenle medyanın barış ve istikrar süreçlerinde rolü ile ilgili çok fazla konuşmaya da gerek yoktur. Bu konuda medyanın oynayabileceği iki rol olduğunu söyleyebiliriz. Bu rollerden biri içerik üretimidir. Bu bağlamda medyanın kendi ülke politikasını veya başka ülkelerin politikasını şekillendirme durumunda olduğunu söyleyemeyiz. Bu nedenle bunun beraberinde getireceği diğer etkileri de hesaba katmalıyız. CNN etkisini hepiniz duymuşsunuzdur. Tabi bu haberlerin doğru şekilde yapılıp yayınlanması hükümetlerin de politikalarını değiştirmelerine neden olabiliyor. Bu anlamda Batılı ülkelerin seferber olup nasıl insan hakları ihlalleri ile ilgili tavır aldığını biliyoruz. Medyanın Bosna’ya müdahaleyi nasıl tetiklediğini de gördük. Libya ve komşu ülkelerindeki olaylarda da gördüğümüz üzere medya yine hükümetlerin bu konuda kararlar almasını tetikleyen bir araç olmuştur. Bu anlamda Balkanlarda neler yapılabilir konusu da önemlidir çünkü bence Balkanlardaki temel problem medyanın içerik üretmesiyle ilgilidir. İnsanların duygularına hitap etme ve onları bir yöne doğru yönlendirme adına çıkar gruplarına veya genel anlamda siyasete hizmet ettiğini ve siyasi girişimlerin yanında bulunduğunu görüyoruz. Burada sadece medyayı suçlayamayız. Bu halka ulaşmanın da bir yoluydu. Fakat bu bazen Balkanlar örneğinde olduğu gibi bizleri savaş noktasına kadar getirebiliyor. Elbette burada siyasetçiler medya içeriklerinin üretilmesi sürecine dâhil oluyor diyorsak medya için oynayacak pek bir rol de kalmıyor. Balkanlar’daki örnekler hâlâ herkesin hafızasındadır. Fakat medyanın Balkanlar’da yapabileceği şeyler CNN etkisi denen şeyi de şekillendirmektedir. Medya da bu bağlamda siyasi, ekonomik ve kültürel bağlardan bağımsız hale getirilmelidir ve böylece de herkesin istediği özgür medya ortaya çıkacaktır. Bu bağlamda medyayı etkileyen problemlerle ilgili pek çok meslektaşım bir şeyler söyledi. Özellikle de siyasiler kendi siyasi amaçları uğruna medyayı kendi taraflarına çekmeye çalışıyorlar. Medya patronları da neyin gazetede veya televizyonda yayınlanıp yayınlanmayacağına karar verenin kendileri olmasını is- SECOND DAY SECOND SESSION Enika ABAZI We are discussing very important issues here today. It is time for peace in the Balkans after all those years of wars in the region and we are here today to discuss what roles the media can play to assure security, peace and stability. Of course, it it not an easy task since everything that needs to be said has already been said. I would like to benefit from some examples to share my perspective though. Especially after the realization of the democratization process in the Balkans, the role of the media as a fourth power became crucial. Voters should know what’s going on and the media has a significant role to inform the public about this. However, the problem is that the media is under the guidance of the politics since politicians ask for votes from people and that is why they do their best to have an influence over the media. Another important element for the media other than democracy is technology since as you all know that a little piece of information can be forwarded to all around the world. We have a chance to get informed about what’s going on in our neighboring countries as we live in an age where the media is quite diversified. It is not just the newspaper to help us about this. TV and internet can make it easier for people to communicate. It is even unnecessary to talk about the role of media in peace and stability processes. We can say that there are 2 roles that the media can play in this regard. One of these roles is content production. It is not true that media has to shape the politics of its own country or the other countries. We should take the consequences of this into account. You must have heard the CNN effect before. Of course, if the news is correctly reported, then it paves way for governments to change their policies. In this regard, we all know how the Western countries mobilized and took a stand against the violation of human rights. We also witnessed how the media triggered the operation to Bosnia. As we have seen in upheavals in Libya or neighboring countries, the media has been an instrument triggering the governments to take a decision about these issues. In this respect, the matter of what could be done in the Balkans is also very important since I think the problem in the Balkans is not about content production. It is obvious that special interest groups stand by the political initiatives just to steer people to a certain direction. We can not blame only the media here. It was a way to reach to the people as well. However, this could bring us to the brink of a war just like it did in the Balkans. If the politicians take part in the process of content production, then the media has not a role to play. What happened in the Balkans is still in our minds. What media can do in the Balkans also shapes what we call CNN effect. The media should be freed from political, economic and cultural bonds and thus it would pave the way for an independent media that everyone wish for. Many of my colleagues said something about the problems affecting the media. Particularly the / 195 196 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM tiyor. Fakat burada önemli konulardan biri de kültürdür. Gazetecilerin de kendilerini kültürel önyargılardan sıyırması da o kadar kolay değil. Kendi algılarının dışına çıkmak ve dünyaya başka gözlerle bakabilmek hep zor olmuştur. Balkanlarda devam eden süreçlerle birlikte bu imkânsız bir şey değildir. Ben burada sadece tartışmanın iki tarafını anlatmaya çalışıyorum. Bir taraf medyanın çok değişmediğini, sadece mobilize hale geldiğini iddia ederken diğer taraf da değiştiğini söylüyor. Slovenya örneğine baktığımda; siyasetçilerin medya tarafından zorlanırlarsa politikalarını değiştirebildiklerini görüyorum. Belki Arnavutluk ile Yunanistan arasındaki deniz sınırı konusunu duymuşsunuzdur. Parlamentoda oylanmadan önce kabul edilmiş ve imzalanmış bir anlaşma var ortada. Fakat konu medyaya taşındı ve derinlemesine tartışıldı. Sonra konu Anayasa Mahkemesi’ne sunuldu ve bu anlaşma geri çevrildi. Fakat tekrar müzakere edilmesi yönünde karar alındı. Bu örnekte de barış yolunda adımlar atılmasında basının ne kadar etkili bir güç olduğunu görebiliyoruz. Arnavutluk açısından bakacak olursak onların çok da hevesli olduklarını göremiyoruz çünkü anlaşma sonunda Yunanistan bir kısım Arnavutluk toprağının sahibi oluyordu. Fakat Yunanistan açısından bakacak olursak, imza altına alınan bir anlaşmanın veto edilmesi memnun edici değildi, fakat bunun için her iki ülke parlamentosundan da geçmesi gerekiyordu. Konu Arnavutluk’ta kapsamlıca tartışılsa da, sonunda karşı taraf alınan sonuçtan memnun değildi. Siyasi seviyedeki diyalog ve Arnavutluk halkının yaptığı baskılar medyanın seferber edilmesinin ardından sonuç veriyordu. Umarız iki ülkenin başını ileride de ağrıtmayacak bir çözüm noktasına ulaşılır. Bazen eski alışkanlıklar ve önyargılar ön plana çıkabiliyor ve bunlar da ikili görüşmelerde bazı sorunların gün yüzüne çıkmasını sağlayıp var olan sorunların bu yönde ilerlemesine neden oluyor. Sanırım bu, medyanın sadece işini yapıp siyasi güçler üzerinde baskı kurarak da bir şeyleri değiştirebileceğine verebileceğimiz bir örnektir. Bu noktada hangi bakış açısıyla baktığınız da çok önemlidir. Fakat bu anlaşmaları yapıp meseleleri çözecek diyalogları ortaya koyması gereken medya değil siyasetçilerdir. Medyanın etki alanlarından bahsederken diğer ülkelerdeki durumlarla da karşılaştırma yapabiliriz. Balkanlar özellikle de komünist rejim görmüş ülkeler çok uzun geçiş süreçleri yaşamıştır. Elbette araştırmacı gazetecilik ile ilgili de öğrenmeleri gereken çok şey var. Burada medyanın bu süreçte yaşadığı yurtdışına gazeteci göndermek gibi problemlerden bahsetmek istemiyorum çünkü önceki oturumlarda pek çok meslektaşım bunlara değinmişti. Bu forum sayesinde de birbirimizle ilgili algılarımızı ve önyargılarımızı bir kenara bırakarak zihnimizi boşaltıp farklı düşüncelerden beslenebilmeyi sağlayacağız. Bunların önemli olduğunu düşünüyorum çünkü buradaki insanların çoğu gazeteci ve umarım ülkelerine döndüklerinde burada öne sürülen görüşleri oralara aktaracaklardır. Oturumları dinlerken gözlemlediğim bir nokta da birçok insanın yeni fikirlere çok açık olduğu ve kendilerini bu önyargılardan sıyırdıkları şeklindeydi. Fakat burada sorun, halka ulaşabilmektir. AB ile de vizeleri serbest bırakma ile ilgili anlaşmaya vardık ama bizim de bölgede vize ile problemlerimiz var. Sahip olduğumuz pasaportla dilediğimiz- SECOND DAY SECOND SESSION politicians try to make many colleagues to take their sides for their own interest. The media bosses want to be the one who decides what’s going to be printed or broadcasted in the newspaper or TV. However, culture is one of the important issues here. It is not easy for journalists to get rid of the cultural prejudices. It has always been difficult for them to get rid of their own perceptions and take a different perspective. This is not something impossible thanks to the process that is ongoing in the Balkans. I just try to clarify the two sides of the discussion. One side thinks that the media has not changed at all and it just became mobilized as the other side argues that it really has. I can see that the politicians have to change their politics when they are pressured just like in Slovenia. Perhaps, you have heard the issue of overseas between Albania and Greece. There is an agreement which was signed without getting voted in the parliament. However, the issue was all over the media and thoroughly discussed. Then they took it to the constitutional court and the agreement was then returned. But it was decided that the agreement should have been negotiated again. We can see how influential the media is to take a step for the peace. It is not possible to say that Albanians are that thrilled about this either since the Greece was going to take the possession of some of the Albanian lands. The Greeks were not happy that the agreement, which had already been signed, was vetoed but the agreement was supposed to be approved by the parliament. The dialogue in political level and the pressure of Albanian people produced results following the mobilization of the media. We hope that we can reach to a solution that would not give trouble to two countries ever again. Sometimes, old habits and prejudices can come to fore front and this paves the way for some problems to come to the light. I think this is an example of what we can change just doing our job and putting pressure on politicians. But it is the politicians, not the journalists who should make these deals and develop dialogues to find a solution to these issues. We can compare it with what’s going on in the countries if we talk about the media impact. The Balkans particularly the countries with a past of communist regimes underwent a rather long periods of transition. I do not want to talk about the problems of sending journalists abroad since many of my colleagues have already talked about it. This forum will enable us to eliminate our prejudices and perceptions about each other, flush our memories and feed from different perspectives. I believe this is important since many people here today are journalists and I hope they are going to tell people back home what’s discussed here today when they are back in their countries. One of things that I observed in the sessions is that many peopl are open to new ideas and they are able to get rid of these prejudices. However, the problem is to reach out to the people. We have agreed with EU over the visas but we have some problems about visa in the region as well. We can not just go and travel with the passport we have. We can go to Europe but we still can not go to Serbia or Croatia even though the negotiations are still under way. We work really hard to eliminate these problems. Before concluding my words, I would like to say a thing or two about what the media reports about. The political news in our / 197 198 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM ce seyahat edemiyoruz. Avrupa’ya gidebiliyoruz fakat müzakereler hala devam ediyor olsa da Sırbistan’a veya Hırvatistan’a gidemiyoruz. Bu engelleri ortadan kaldırmak için çok sıkı çalışıyoruz. Medya da bunun için girişimde bulunabiliyor. Sözlerime son vermeden önce medyanın haber yapacağı şeylerle ile ilgili söylemek istediğim şey şudur: Gazetelerimizde politika haberlerine baktığımız zaman dış siyasetle çok az ilişkisi olduğunu görebilirsiniz. Ya da Arnavutluk medyasının yazdığı şeyleri haklı çıkarma çabası içine girince yabancı kaynaklara başvurduğunu görüyoruz. Fakat komşu ülkelerde ne olup bittiğiyle ilgili pek bir haber göremiyorsunuz. Aynı şeyleri tekrar etmek istemiyorum fakat komşuda neler oluyor pek bilmiyorsunuz ve oraya gittiğinizde pek çok ortak noktanız ve benzerlikleriniz olduğunu görüyorsunuz. Ülkeler arasında birlik ve beraberlik yaratmak yerine bazı Balkan ülkeleri bunları AB ile geliştirme yolunu seçiyorlar. Bunun için anlaşma rakamlarına bakmak yeterli olacaktır. Diğer ülkelerin dezavantajlı durumda olduğunu görüyoruz. Aslında birbirimize ne kadar benziyoruz. Fakat bu ilişkiler siyaset, ekonomi ve kültür alanlarına yayılmazsa bu durumda halkı bilgilendirmesi gerekir dediğimiz medyanın da halka sunacak fazla bir şeyi kalmıyor. Fakat fikirler ve haberler sunarak bazı şeyleri başarabilecek olan medyayı aynı zamanda toplumu özgürleştirici bir araç olarak görüyorsak o zaman medyayı farklı siyasi oluşumlara da dâhil etmeliyiz. Bu tür eylemler de ülkeler arasında işbirliği köprülerinin kurulmasını sağlayacaktır. Burada entegrasyon teorisi ve modellerine girmek istemiyorum. Bunlar elbette medyanın çözeceği problemler değildir. Fakat medya siyasi aktörler, ekonomik sektörler ve kültürleri paylaşma noktasında işbirliği yapabilecek konumdadır. Karşı tarafı bütün farklılıklarıyla, sorunlarıyla anlamaya çalışarak ve bu farklılıkların bir çatışma kaynağı değil zenginlik kaynağı olduğunu benimseyerek görevini yapabilir. Benim kanaatime göre, AB’nin çeşitlilikte birleşen politikalarını örnek alması gereken Balkanlardır. Bu çeşitliliklerin sayısının da çok olduğunu düşünmüyorum. Tüm bunlar barışçıl ve refah içinde bir gelecekte hepimizi bir araya getirecektir. Söyleyeceklerim aşağı yukarı bunlardan oluşuyor. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. Erol RIZAOV Sayın meslektaşlarım, ben Makedonya’dan geliyorum. Bu önemli toplantıya katıldığım için de çok memnunum. 35 senedir gazetecilikle uğraşıyorum. Birinci günün konuşmalarından biraz korktum. Çok sıcak ve iyimser mesajlar gönderdik, ama günlük hayatta işler öyle görünmüyor. Ben yıllarca büyük bir devlet gazetesinde başyazarlık yaptım. Sonra demokrasi geldi ve kendi gazetemin kurucusu oldum ve her gün aynı problemlerle uğraşmaya devam ediyorum. Ben buraya bir yazı gönderdim, kendi memleketimden bir örnek içeren. Çünkü Türkçem yetersiz, meslekdaşım Azizoğlu’dan rica ettim benim yerime okusun diye. Buyurun Sayın Azizoğlu. Gazeteciler nasıl hain oluyorlar? İnsanların ezici çoğunluğu düşünmemektedir. Düşünenler hiçbir zaman ezici çoğunluk olamıyor. Buna göre hangi tarafa layıksın, kararını ver. Eğer kararsızsanız o zaman varın bitkisel bir hayat yaşayın, diyor Elif Şafak. Bursa’da yapılan ve bugüne kadar Balkan gazeteciliğinin en büyük toplantısına katıl- SECOND DAY SECOND SESSION newspapers is not really about foreign policy. We see that the Albanian media refers to foreign sources when they try to justify what they write. But you can not see any news about what’s going on in the neighboring countries. I do not want to repeat the same things but you do not know what’s going on in the neighboring country and you realize you have so much in common when you go visit these places. Some of the Balkan countries prefer to engage with EU instead of developing unity and solidarity among the countries. It would be enough to take a look at figures in the agreement. We know that other countries are disadvantageous. We are so much alike. But the media has got nothing to offer to the public if these relations are not expanded to politics, economy and culture. If we regard the media as a liberating instrument of the society, then we need to incorporate the media into different political structures. These actions will lead to building a co-operation bridge among the countries. I do not want to touch upon integration theory and models. These are the issues that would not be handled by the media. However, the media can co-operate with political actors, economic sectors and sharing the cultures. The media can do its part by trying to understand the other side with all its differences and problems and adopting that these differences are actually a source of wealth, not a conflict. I think it is the Balkans that needs to follow the steps of EU policies centered on diversity. And I do not think these diversities are so much. This will lead us to a peaceful and prosperous future. This is pretty much what I have wanted to say. Thank you for your attention. Erol RIZAOV Distinguished colleagues, I am from Macedonia. I would like to express my gratitude to take part in this meeting. I have been a journalist for 35 years. I was actually afraid of what I heard the other day. We have delivered warm and optimistic messages but that is not the case in daily life. I was a lead writer in a major public newspaper for years. Then the democracy has arrived and I became the founder of my own newspaper and I stil keep having the same problems each and every day. Since my Turkish is not good enough, I asked my friend, Mr. Aziz to read my presentation aloud. How can a journalist be a traitor? The majority of people does not really think at all. Thinking people have been the majority. So you should decide which side to take. If you hesitate, then you will have a persistent vegetative state says Elif Şafak. The only reason why I decided to take part in this meeting is to share the results of my research. How can professional journalists and writers in the Balkans be a traitor? I have seen this both in my country and other Balkan countries. I am one of those enemies as well. I have been labeled as an enemy of Macedonia by the government and supporting colleagues. This reference that I excerpted from the book called the Bastard of Istanbul by Elif Şafak answers the question why we are regarded as an en- / 199 200 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM mamın tek nedeni esas soruna yanıt bulmak için uzun yıllar yapmış olduğum çalışmalardan elde ettiğim sonuçları sizinle burada paylaşmaktır. Nasıl oluyor da Balkanlar’da çalışan profesyonel gazeteciler ve yazarlar kendi vatandaşlarının hainleri ve düşmanları olabiliyorlar? Ben hem kendi ülkemde hem de diğer Balkan ülkelerinde bunu gördüm. Yanlış anlaşılmasın ama ben de o düşmanlardan biriyim. Hükûmet ve onu savunan meslektaşlarımız tarafından çoktandır Makedonya Cumhuriyeti’nin düşmanı ilan edilmiş bulunuyorum. Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” kitabından aldığım bu alıntı, bizi hain ve düşman olmaya iten neden sorusuna bir yanıt vermektedir. Elif Şafak’a ve gazeteciliğin kutsal kurallarına göre, her şeyden önce düşünebilen bir varlık olarak insanlık aidiyetimizden dolayı biz, halklarımızın ve vatanlarımızın hainleri ve düşmanları olarak düşünmeyi tercih etmişizdir. Daha da kötüsü düşüncelerimizi ulu orta beyan etmeyi seçmişizdir ki bu Balkanlar’da affedilmeyen bir günah sayılır. Osmanlılardan ortak miras olarak kalan Balkanlar’ın bir oryantal mutfağa sahip olduğunu biliyorum. Buna göre nasıl bir sos ya da çorba içinde kavrulduğumuzu daha kolay anlayabilirsiniz. Şu veya bu şekilde hepimiz bu çorbanın içerisindeyiz. Genelde hain olmanın en kısa yolu, siyasilerin kendi iktidarını bina ettikleri en acil sorunlar hakkında fikir yürütmek ve bu konuda araştırma yapmaktan geçer. İkinci bir yolu da, paranın peşinden koşmaktır. Siz düşünmeyen ezici bir çoğunluk olmayı tercih ediyorsanız başkalarının düşündükleri gibi yazmaya başlarsınız. Tercihinizi iktidardan yana koyarsınız ve ertesi gün büyük bir üne sahip bir gazeteci olursunuz. Saygı gören ve iyi kazanan bir gazeteci konumuna gelirsiniz, çalıştığınız medya organı ise devlet ve özel kurumlar tarafından reklam yağmuruna tutulur. Bununla da kalmayacaksınız. Hükûmete yakın özel şirketler size reklam yağdıracak, hükümet ise, icraatlarının reklamını sizin medyanızda yapacaktır. Sık sık devlet TV programlarına konuk olarak katılacaksınız ve sizinle hükümet yanlısı televizyonlar önemli röportajlar yapacak ve pek çok devlet ödülü alacaksınızdır. Bütün bunların karşılığında ise, beyninizde küçük bir unutkanlık istenir. Beyninizi bir anlığına rahat bırakmanız ve düşünmemeniz gerekecektir. Daha somut bir ifadeyle başbakanın düşündüğü gibi düşünmeniz ve yazmanız gerekecektir. Bu günümüzde hiç zor olmasa gerek. Balkanlar’daki başbakanlarımız hiç olmazsa kendi yayın borazanları üzerinden günde en az elli defa ne yaptıklarını, ne düşündüklerini ve hepimizin iyiliğini ne kadar düşündüklerini bize beyan etmeden yapamazlar. İşte o hiç düşünmeyenler de çok güzel kabul görmektedir. İşin aslı, yazdığınız yazılarda başbakanınızın o parlak fikirlerinden sadece bazılarına yer vermeniz yeterlidir. Özenle seçeceğiniz alıntılarla hükûmetin yaptığı son hamlelere hayranlık gösterecek ve artık pişmiş bir uzman ve analitik yazar olarak ilan edileceksiniz. Ancak şunu da ihmal etmemelisiniz: Kılıcınızı çıkararak kendi kafasıyla düşünen birkaç meslektaşınızın ve birkaç insanın kellesini alacaksınız. Buna mukabil hizmet sunmuş olacak ve vatanın yeniden doğuşunda yorulmaz bir nefer olarak ilan edileceksiniz. Vatanseverlerden yana değilseniz o zaman siz vatan hainisiniz demektir. Gazete ve Internette yazacağınız yazılarla hükümeti ve başbakan hazretlerini rahatsız etmiş olursanız o zaman kamuoyunda düşman, muhbir, ahlaksız, dinsiz, onursuz ve rüşvet alan biri olarak ilan edilme riskini de göze almanız gerekecektir. Eğer iktidarı rahatsız etmeye devam ederseniz kendinizi ceza evinde bulacak ve medya organınız da kapatılacaktır. SECOND DAY SECOND SESSION emy and traitor. I adopted the role of traitor and enemy of our nations and people as a person who can actually think in compliance with sacred principles of journalism. More importantly, we choose to speak our minds even though it is an unforgivable sin in the Balkans. Inherited from the Ottoman Empire, the Balkans has an oriental kitchen. You can easily understand in what kind of sauce and soup we are getting boiled in. We are all in this together. The shortest way to become a traitor is usually brainstorming about the problems the political powers have built and investigating about these issues. The second shortest way is through being after money. If you choose to take side with the ones with no ability to think, then you will be a journalist with a huge fame sooner or later. You would turn out to be journalists substantially respected and making lots of money. The company you work for would be flooded with the commercials by the public and private companies. That is not enough. You will appear in tv programs as a guest speaker and progovernment TV channels would make interviews with you. All they ask in return is a moment of amnesia. You just will have to let it go and never think about it. You will have to think and write just the way Prime Minister thinks and writes. It is really easy to do in today’s world. The Prime Ministers in the Balkans can not help themselves appearing 50 times in their own media organs and tell people what they think and how they protect our interests. It is enough to save a room for those brilliant ideas of the Prime Minister in your column. You will revere the endeavors of the governments and then they will call you an expert writer. If you do not stand by the patriotics, then they will call you traitors. If you give trouble to Prime Minister and the government with what you write in newspaper and the internet, then you will take the risk of being labeled as an enemy, rat, immoral, irreligious and dishonorable in the public eye. If you keep discomforting the government, then you will end up in a prison or your newspaper will be closed. Now, you choose what side you want to take. How does it work in Macedonia? Most of the people here today already know that the biggest problem of the Macedonia is currently the name issue. Greece, our neighbor in south, calls this name as its own and suggests that it would threaten the national interest of Greece if we, as Macedonians, use this name. Joining the federation along with the other republics of Yugoslavia in 1944, the Republic of Macedonia is the only state that bears this name for 67 years now. Macedonia peacefully declared its independence without firing a single shot or any casualties. Since then, Greece has been suggesting that bearing this name threatens the regional stability and the national interest of Greeks. The world laughs at their ridiculous and so-called arguments about the so-called threats of a relatively small country. Greek politicians requested for an addition of expression to the geographic name of Macedonia and that would be Ergam Omnes. That is, according to the Greeks, the name Macedonians should use both at home and in the world. They ask people of Macedonia to change their identity cards. They call our national identity and the language we use ‘’inconvenient.’’ These policies and pressures from the Greek side really irritate people of Macedonia. Macedonian politicians, on the other hand, suggest that Greeks try to own the prop- / 201 202 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM Şimdi seçeceğiniz tarafa siz karar verin. Bu işler Makedonya Cumhuriyeti’nde nasıl yürüyor? Burada bulunanların çoğu Makedonya’nın en büyük derdinin isim sorunu olduğunu bilir. Güneydeki komşumuz Yunanistan, bu ismi kendi malı olarak ve kuzeydeki komşusunun bu ismi kullanması durumunda Yunanistan’ın ulusal çıkarlarını tehdit edeceği şeklinde algılamaktadır. 1944 yılında Yugoslavya’nın diğer cumhuriyetleriyle federasyona katılan Makedonya Cumhuriyeti bu ismi 67 yıldır taşıyan tek devlettir. Makedonya tek bir kurşun atmadan, insan kaybetmeden, barışçıl bir yoldan hareket ederek bağımsızlığını ilan etmiş ve o günden bu yana Yunan siyasileri Makedonya’nın bu ismi kullanmasının bölgenin istikrarı ve Yunan çıkarları açısından büyük bir tehdit oluşturduğunu ilan etmeye başlamıştır. Dünya, Yunanların bu saçmalamalarına ve sözde kuzeyde küçük bir devlet büyük bir tehdit oluşturuyor iddialarına gülüyor ve Yunan siyasilerinin Makedonya’nın coğrafi ismine bir ibare daha eklemesini ve bunun üzerine şekillenecek olan ismin Erga Omnes olmasını talep etmektedir. Yunanlara göre, Makedonya bu değişik ismi hem içeride hem dışarıda kullanmalıdır. Makedon vatandaşlarından da kimliklerini değiştirmelerini talep etmektedir. Yunan siyasileri 21. yüzyılın ilk yıllarında Makedonya halkının milli kimliğini ve kullandığı dili sakıncalı görerek kullanmamasını istemektedir. Yunan tarafından bu politika ve baskılar Makedonya vatandaşlarında büyük bir rahatsızlık yaratmıştır. Makedonya siyasileri de Yunanistan’ın 200 yıldır antik çağ tarihini hep kendine mal ettiğini, buna benzer şekilde şanlı geçmişlerini arama siyasetini teşvik etmeye başlamışlardır. Oysaki Yunanlar kendi devletlerine ancak 200 yıl önce kavuşmuştur. Yani, Makedonya’dan sadece 100 yıl önce kendi devletine kavuşmuştur. Maalesef Yunanistan’ın bu tutumu, Makedonya’da mantıksız bir tepkiye yol açmıştır. Makedonlar geçmişe dönerek Büyük İskender’i, II. Filipos gibi iki antik çarını kendilerine müttefik etmeye çalışmışlardır. Ülkede birçok caddenin, sokağın ve stadın isimleri değiştirilerek antik isimlerle adlandırılmaya başlanmıştır. Meydanlarda antik çağa ait kahramanların, aslanların heykelleri dikilmeye başlanmış ve ülke mimarisi yeni antik boyutlar ve tarz kazanmaya başlamıştır. Siyasilerce desteklenen bu politikalar, Yunanistan’ın bugün 3 ülkeye yayılmış olan Makedonya antik bölgesini ve bütün antik dönemindeki tarihi ve kültürünü üstlenmesine neden olmuş ve Yunanistan’ın oyunlarıyla Makedonya’ya karşı duyulan sempatide azalma olmuştur. Büyük İskender’in Yunan veya Makedon olduğunu düşünüyorum. Tıpkı bugün Ceasar’ın İtalyan olduğu kadar, Ramses’in Arap olduğu kadar o da Yunan veya Makedondur. Aslında Makedonya’nın önüne çıkartılan bu sorun konusunda 20 yıldır BM nezdinde müzakereler yürütülmektedir. Bu sorun başladığında henüz 40’ına merdiven dayamış ve 15 senelik genç bir gazeteciydim. O zaman New York’ta BM merkezinde o zamanki gazeteme Makedonya’nın FYROM ismiyle BM örgütüne kabul edildiğini haber olarak geçmiştim. Çok yakında emekli olacağım. Yugoslavya uzun zaman önce tarih oldu ama o gülünç eski Yugoslavya Cumhuriyeti ibaresi Makedon inadı, Yunan milliyetçiliği ve dünya ayıbı yüzünden hala masada durmaktadır. İsim konusundaki bu savaş Yunan ve Makedon siyasilerin ülkeyi kötü yönettikleri ve ekonomik politikaları yüzünden iktidardan düşmemek için her iki tarafa hoş gelmektedir. Düşünmeyi ve yazmayı tercih ettiğim için Makedonya’daki birkaç gazeteciyle birlikte siyasilerimizin daha pragmatik SECOND DAY SECOND SESSION erty of 200 years of ancient age. However, the Greeks met their own state only 200 years ago. It is only 100 years before than Macedonia. Unfortunately, the attitudes of Greece paved way for irrational reactions in Macedonia. Macedonians have made effort to call Alexander the Great and Philip II as their allies. They begin to name the streets, avenues and stadiums after these ancient names. They sculpture ancient age heroes in the squares. I think Alexander the Great is either a Greek or a Macedonian just like Julius Ceasar is Italian and Ramses is! We keep negotiating with UN for 20 years now about this issue wheeled out before Macedonia every chance they get. I was 40 years old when this issue emerged and I was in the industry for 15 years. I was the one who reported the news about the accession of Macedonia to UN under the name of FYROM. I am going to retire soon. Yugoslavia is long gone now but that ridiculous obstinance for adding the expression of ‘’the Republic of former Yugoslavia’’ to the name is still on the table due to Greek nationalism and a shame of the world. I was immediately called a traitor since I choose to think and write about how our politicians should be more pragmatic and brave and come to agreement with their Greek colleagues, protect the interests of people in Macedonia and enable us to be a member of EU and NATO. That is the shortest way to become a public enemy in Macedonia. I am sure people here today from Greece, Turkey, Bulgaria, Albania, Serbia and other Balkan countries know exactly what I am talking about. So, how will this issue come to an end? We, the traitors, think it will come to an end with reconciliation. Patriots will remain as patriots but this time they will remain as patriots who let others change the name of the country. The traitors will remain as traitors in the public eye. We have always took side not by the majority. There is a price to pay for this all around the world. The price of if, however, is a heavy one in the Balkans. / 203 204 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM ve daha cesur olmaları gerektiğini, Yunan meslektaşlarıyla bu konuda bir uzlaşma sağlayarak Makedonya vatandaşlarının çıkarlarını ve perspektiflerini gördükleri, AB ve NATO üyesi olmasını sağlamaları gerektiğini düşündüğümüz için yıldırım hızıyla düşman ilan edildik. Bu da Makedonya’da düşman olmanın en kısa yoludur. Eminim burada Yunanistan, Türkiye, Bulgaristan, Arnavutluk, Sırbistan ve diğer Balkan ülkelerinde de nasıl düşman olunacağı biliniyordur. Sonunda bu konu nasıl sona erecektir? Biz düşmanların önerdiği uzlaşma ile sona erecektir. Vatanseverler yine vatansever olacak ama bu sefer ülkelerinin ismini değiştirmiş vatanseverler olarak kalacaklardır. Vatan hainleri ise, insanların toplu hafızlarında vatan hainleri olarak kalacaktır. Biz her zaman çoğunlukta olmayanlardan yana tercihimizi kullandık. Dünyanın her tarafında bunun bir bedeli vardır. Ancak bunun bedeli Balkanlarda ne yazık ki çok acıdır. Yavuz OĞHAN Erol Bey’in içten ve isyankâr konuşmasını dinledik. Hainlik aslında Türkiye’de de 80’lerde ve 90’larda çok kullanılan bir sözcüktü. Ondan sonra bu işler bitti. Bizler de burada gazetecilerin tutuklanmasından son derece rahatsızlık duyuyoruz. Ama gazeteciler hep muhalif ve bazen de siyasi iktidarlarla veya yargının resmi politikalarıyla karşı karşıya gelebiliyorlar. Şu anda Türkiye’de de iki gazetecinin çok haksız yere tutuklandığına ilişkin genel bir kanı olduğunu söyleyebiliriz. Sözü şimdi de Sırbistan’dan Bosko Jaksic’e veriyorum. Bosko JAKSIC Öncelikle buraya beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Oturumun sonlarına yaklaştığımızın farkındayım. Söyleyeceklerim daha önce söylenmemiş şeyler değil, fakat kapanış oturumundakilere yeni gelebilecek şeyler olabilir. Demir Perde’nin inmesinden sonra Balkanlar kendini gazete ve elektronik medyanın körüklediği ateşin ortasında buldu. Yaklaşık 20 yıl sonra doğruyu ortaya koymak, ortak bir anlayışta buluşmak ve Güney Doğu Avrupa’daki kültürleri geliştirmek bölgede hem demokrasinin kurulmasına ön ayak oldu, hem de bölgedeki etnik gruplar arasında uzlaşma sağlanmasına olanak sağladı. Fakat maalesef, bugün bile Balkan halkları hâlâ Avrupa’nın arka bahçesi olarak görülüyor. Bu Balkanlaştırma damgasının altında bir hayat sürdürüyoruz. Sürekli sorunlara neden olan ve savaşın eksik olmadığı bir bölge olarak görülmekteyiz. Peki, bu nasıl oluyor? Medya neden bu gerilimi artırıyor? Neden bu kadar çok kültürel diyalog eksikliği hissediyoruz? Neden uzlaşmalar vatan hainliği olarak görülüyor? Bugün yeni nesil içerisinde bile neden hala klişeler ve önyargılar var olmaya devam ediyor? Aşırı milliyetçilik, köktencilik ve hayatın her alanında aşırıcılık neden hala devam ediyor? Balkanlar’da durum hala çözüme kavuşturulabilmiş değil. Bölge, gereken istikrara, demokratik gücüne ve kurumlarını geliştirme noktasına ulaşamadı. Balkanlar’daki bir kısım medya 90’lı yıllarda bu çatışmalara zemin hazırlamıştır. Barış ve uzlaşmanın sağlanmasında eleştirisel analizler, işlenen suçların gün yüzüne çıkarıl- SECOND DAY SECOND SESSION Yavuz OĞHAN Treason was a frequently used word in Turkey in 1980s and 1990s. It was then over. We are extremely concerned about the arrests of the journalists as well. Journalists, however, face off against the opposition and political powers or the official policies of the judiciary. There is a general opinion in Turkey right now pertaining to the undeservedly arrests of particularly 2 journalists. I would like to now give the floor to Mr. Bosko Yaksic, Forein Policy Editor of the daily Politika in Serbia. Bosko JAKSIC First of all, I would like to thank you for inviting me here. I know that we are close to the end of the session. What I am going to say is not something no one said before but it might be new to those in the closing session. After the fall of Iron Curtain, the Balkans found herself in a fire that the newspapers and electronic media were exacerbating. After almost 20 years telling the truth, meeting in a common perception and enriching cultures in South-East Europe paved the way not only for the foundation of the democracy in the region but also for reconciliation of the ethnic groups. However, the Balkans unfortunately is still regarded as the backyard of the Europe. We lead a life under the stigma of this balkanization. We are regarded as a region with constant trouble and never-ending wars. So, why does the media increase the tension? Why do we feel the lack of cultural dialogue? Why are reconciliations regarded as treason? Why do prejudices and clichés remain to exist even in a new generation? Why do ultranationalism, fundamentalism and extremism not cease to exist? It is still an unresolved situation in the Balkans. The region could not reach to the point of stability, democratic power and the development of the institutions. Some media groups in the Balkans paved the way these efforts in 1990s. There are major roles to play for them in providing critical analysis and unearthing the committed crimes for peace and reconciliation. All the parties are obliged to come together, create an environment of tolerance and develop good neighboring relations among the people of the region for the innocent victims of the war. Since the Bosnian war in 1995, there has been lots of arguments about the reconciliation. Major experts act like the reconciliation is a rocket science. The media has to redefine its role when the political structure of the region is changing and the new values and objectives surfaced by the recent past present themselves. The social and political conditions have never been easy in our region. However, peace might be possible in the Balkans as well and there is a hope of reconciliation among the countries which once fought each other. We have to admit that there are / 205 206 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM ması gibi oynamaları gereken çok önemli roller bulunmaktadır. Savaşın masum mağdurları ve kültürel bir saygı ortamı meydana getirmek için tüm taraflar bir araya gelip güven, hoşgörü ortamı oluşturmak ve bölge insanı arasında güzel komşuluk ilişkileri kurmakla yükümlüdür. 1995’teki Bosna Savaşı’ndan bu yana uzlaşma ile ilgili pek çok tartışma yapıldı. Bunlardan ilki de; sözlükte karşılığı anlaşma, bir konu üzerinde mutabakata varma olan uzlaşma denen kavram, sanki bir roket bilimiymiş gibi önemli uzmanların bu konuda büyük paralar harcamasıdır. Bölgenin siyasi yapısı değişirken ve yakın geçmişin ortaya çıkardığı yeni değerler ve hedefler ortadayken medyanın da üzerine düşen görevi yeniden tanımlaması gerekir. Bizim bulunduğumuz bölgede sosyal ve siyasi şartlar hiçbir zaman kolay olmadı. Fakat artık sonunda barış Balkanlara da uğrayabilir ve bu konuda daha önceden birbiriyle savaşan ülkeler arasında da bir uzlaşma ümidi doğabilir. Fakat hâlâ bazı düşmanlıkların da devam ettiğini kabul etmek gerekir. Yeni ortaya çıkan ülkeler, AB ile işbirliğine gitme gayesi içindeler fakat siyasi olarak daha kendi içlerinde işbirliği yapacak iradeleri dahi yoktur. Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek veya Makedonya halkının büyük bir bölümü, komşularının artık düşmanları olmadığı düşüncesinden oldukça uzak durumdalar. AB’de ortak bir gelecek arayışında olduklarını varsayarsak ne kadar erken uzlaşmaya giderlerse o kadar iyi diyenler olabilir. Fakat hiçbir sistemli uzlaşma programı yoktur ki siyasetçileri sembolik manevralarıyla sorunları çözebilsin. Fakat bu, yeni nesil politikacıların toplumlarını bu konuda etkilerken samimi olmadıkları anlamına da gelmez. Bence gayet samimiler. Çok iyi niyetli olsanız dahi, Balkanlar’da siyasetçi olmanın zor olduğunu da biliyorum. Fakat yolumuza devam edebilmek için siyasilerin bu hareketlerinin var olan algıları ve önyargıları değiştirecek samimiyette olduğuna inanmak zorundayız. Hükümet ve kurumlar nezdinde hiçbir uzlaşma programı hazırlanmazsa bu hareketler ne kadar yüce olurlarsa olsun sadece bir iyi niyet göstergesi olarak kalacak ve önemli değişim oluşturacak hareketler olmaktan da uzak kalacaktır. Uzun lafın kısası, kendiliğinden gelişecek merhamet için hâlâ umut vardır ama sorun şu ki hiçbir savaş veya barış kendiliğinden olmaz. Bu iki kavram da inşa edilip oluşturulan şeylerdir. Barış ve uzlaşma sürecinin en yüksek kademeden başlayarak oluşturulması gerekir. Örneğin, Fransa ile Almanya arasında çatışmalar halklara bırakılsaydı bugün birleşik Avrupa’nın 100 yıllık bir tarihi olurdu. Uzlaşmalar, siyasetin ve ekonomilerin ötesinde kavramlardır. Çünkü duyguları birbirine bağlar ve bu duyguların alevlenmesi de kolaydır. Sosyal uzlaşma ise, hem siyasi hem de ekonomik uzlaşmadan çok daha önemlidir. Kitle iletişim araçları hala yeni değerler yaratma ve uzlaşmaları sağlama konusunda en etkili araçlardır. Televizyon günümüzde büyük izleyicilere ulaşmanın en iyi yoludur. Medyanın başarıya giden yolda anahtar rol oynadığını her siyasetçi bilir. Değerler oradan aktarılır. Eğer hükümetler sistematik olarak ulusal değerleri ön plana çıkarmaya başlarsa kamu TV kanalları da onları takip edecektir. Bölge için bir sonuca ulaşmak öyle kolayca ya da kendiliğinden olabilecek bir şey değildir. Örgüleri sıkı dokunmuş partiler içerisindeki mevcut şartlarda toplanmaların ve kümelenmelerin ciddi şekilde değişmesi gerekir. Medya kamuoyunun çıkarını gözettiklerini bahane ederken komşuda olup bitenlerle ilgili gerçek bir iç görü yoktur. SECOND DAY SECOND SESSION still some hostilities though. Newly emerging countries aim to co-operate with EU but they do not have any will even within themselves to politically co-operate. People of Serbia, Croatia, Bosnia-Herzegovina or Macedonia are still far away from the perspective that their neighbor is not actually their enemy. If we assume that they seek a common future, there might be ones who say that the sooner they compromise, the better it would be. However, there is no systematic reconciliation program that could find solutions to the problems with quick maneuvers. That does not necessarily mean that the new generation of politicians is not sincere about this issue. I think they are. I know that it is not easy to be a politician in the Balkans even if you act in good faith. But we have to believe that these attitudes of politicians are sincere enough to change the current perceptions and prejudices. These actions will remain only as a goodwill gesture unless the governments and institutions do not develop any reconciliation program regardless of how noble they are. To cut a long story short, there is still room for a spontaneous mercy. The problem is that no war or peace would happen just like that. These two terms are something you have to build up. We have to build up the peace and reconciliation process from the top. For instance, if the conflicts between France and Germany had been left to the people, then Europe would have a hundred years of history. Reconciliation is something beyond the politics and economy since it connects the emotions and these emotions are easy to catch fire. Social reconciliation is much more important than the political and financial reconciliation. The mass media is still the most effective tool to create new values and assure reconciliation. Television is the best way to reach to large audiences. Each politician knows that the media holds a key role en route to the success. If the government begins to systematically put the national values to fore front then public TV channels would follow its footsteps. It is not easy to find solutions for the region. Congregations and aggregations within the parties with hard-knitted setting need to be seriously changed. There is no insight about what’s going in the neighboring countries while the media makes excuses about how they protect the national interest. As of Serbia-Kosovo situation, the problems of the Serbian Kosovan people are quite similar even though the politicians in Belgradee and Prishtine have different interests. These problems are unemployment, poverty, corruption, organized crime, bureaucratic wrongdoings and losing the faith in institutions. They have the same kind of problems but they do not know about it. They are not informed about it. If they knew that they have the same kind of problems then they can come closer. However, some people do not want them to come closer. I blame the politicians about this. So, we as journalists have to change something about the journalism between Belgradee and Prishtine. After all the abstract things that we heard today, I am going to tell you something concrete. We as journalists from Belgradee are going to Prishtine this week and meet various media institutions and discuss any topic they choose. The Kosovan journalists are going to share their experiences hosting the guests, tv managers and journalists from Belgradee. I am / 207 208 / İKİNCİ GÜN İKİNCİ OTURUM Sırbistan-Kosova vakasına bakalım: Belgrad ve Priştine’deki siyasetçilerin birbirinin tam tersi çıkarları varsa da, Sırp ve Kosova halkının sorunları birbirine benzerdir. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, organize suç, bürokrasi suçları ve kurumlara duyulan güvenin kaybolması bunlar arasında sayılabilir. Aynı sorunları paylaşıyorlar fakat bunu bilmiyorlar. Bu konuda bilgilendirilmemişler. Bir Sırp ve Kosovalı aynı tür problemleri olduklarını bilseler birbirine daha da yaklaşabilirler. Fakat birileri yaklaşmalarını istemiyor. Bu konuda da siyasetçileri suçluyorum. Bu yüzden biz gazeteciler, Belgrad ve Priştine arasında gazetecilik alanında bir değişime gitmeliyiz. Bugün burada duyduğumuz bütün o soyut şeylerden sonra benim sizlere somut bir önerim olacak. Uzlaşma konusunda nasıl somut adımlar atabiliriz? Bu ay içerisinde bir grup Belgradlı gazeteci olarak Priştine’ye gidip orada çeşitli medya kuruluşlarıyla bir hafta geçireceğiz ve seçtikleri konularda tartışmalar yapacağız. Kosovalı gazeteciler de Belgrad’dan gelen misafirlerini, televizyon çalışanları ve gazetecileri ağırlayarak aynı deneyimi paylaşacaklar. Ben de bu bağlamda bir Priştine gazetesi yazarının sözlerine dış politika yorumcusu olduğum Belgrad Politika gazetesinde yer vereceğim. İşte birbirimizle ilgili düşünceleri değiştirecek ve geliştirecek gerçek gelişmeler bunlardır. İşte bu yolla medya uzlaşma sürecine katkıda bulunabilir. Bu gerçek, elle tutulur bir şey. Gerçek değişimlere önderlik etmenin yolu budur. Özgür medyanın tarafsız olması gerektiği söylenebilir. Fakat kişi başına düşen tarihin bu kadar çok olduğu ve siyasetçilerin hala geçmişin açtığı yaralar, acılar ve savaşlar üzerine politikalar yaptığı, laiklik adına inşa ettiğimizi söylediğimiz kiliselerin olduğu ve yerel kodamanların medyayı kontrol etme eğiliminde olduğu bir bölgede bu o kadar da kolay olmuyor. Özgür basının da ülkelerimizin demokratikleşme sürecinde önemli olduğu söylenebilir, çünkü her ne kadar vatan haini olarak görülme riski de taşısa işleri yoluna koyma adına kamuoyuna bilgi sağlayacak merci bu kurumlardır. Teşekkür ederim. Yavuz OĞHAN İki noktanın altını çizmek istiyorum. Konuşmaya başlarken Yunanistan’dan bahsetmiştim. Hem Arnavutluk hem de Makedon temsilcileri Yunanistan’dan bahsetti. Onların da farklı sorunları vardı, ama Türkiye’nin 1990’ların sonlarına doğru Yunanistan ile yaşadığı krizlerin aşılmasında siyasetçiler kadar toplumların da birbirini anlama talepleri ve artık bu olaylardan sıkılmış olmalarının büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Eminim Kosova ile Sırbistan arasında benzer bir durum ortaya çıkacaktır. Yunanistan ile Türkiye arasında medya kurumları bazında da çok ciddi işbirlikleri olduğunu söylemek isterim. Önemli olan bir konu daha var. Acaba toplumların talepleri mi medyanın gündemini belirler yoksa medyanın gündemi mi toplumların taleplerini belirler? Bu belki tartışılabilir bir konu. Tartışılmayacak tek bir konu var, o da medyanın dilinin çatışmadan uzak olması gerektiğidir. Sosyal medya üzerine de bir şeyler söyleyeyim. Artık geleceğin medyası olmuş durumda. Aracıların ortadan kalktığı ve bir olay olduğunda twitter ile milyonlara ulaşılan bir ortamda yaşıyoruz. Internet geliştikçe medyanın nasıl davrandığından ziyade insanların ne yaşadıklarının çok daha önemli olacağını düşünüyorum. Katıldığınız için hepinize teşekkür ediyorum. SECOND DAY SECOND SESSION going to save a room in my column for the remarks of the columnist in Prishtine newspaper in the Belgradee Politika newspaper that I work for. These are the developments that can change and improve something about us. The media thus can contribute to the reconciliation process. This is something real and concrete. That is the way to lead genuine changes. It is safe to say that free press should be impartial. However, it is not that easy in a region where there is lots of history per capita and the politicians build up their policies on wounds, tragedies and wars of the past. This is a region where there are churches we claim to have built for the sake of secularism and the local tycoons control over the media. We can say that the free press is also of importance in the democratization process of our countries since these are the authorities to provide information and make things right even though they would be labeled as traitors. Thank you for your attention. Yavuz OĞHAN I would like to underline two points. I had talked about Greece at the beginning of my speech. Both Albanian and Macedonian representatives touched upon Greece. They had their own questions but I think societies as well as the politicians have a huge impact on finding a solution to the crisis between Turkey and Greece in the last 1990s as a result of of the fact that they got bored of this kind of crisis. I am sure it will be the case between Kosovo and Serbia as well. I would like to point out that media enterprises in Greece and Turkey have major co-operations at a high level. Do the demands of the societies define the agenda of the media or the agenda of the media define the demands of societies? It is a question we can argue about. But there is one thing we can not argue and that is the fact media needs to stay away from a language of conflict. I better say a few words about the social media as well. It is now the future of the media. We live in such a time when the middlemen are no longer essential and we get through to the millions via twitter. I think what people will go through, not how the media will act is of importance as the internet develops. Thank you for your attention. / 209 210 / Türkiye - AB İlişkilerinde Medyanın Rolü Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan Türkiye yarım asrı aşkın bir süredir Avrupa Birliği’nin (AB) bir parçası olmak, ortak vizyonu paylaşmak, orada üretilen ekonomik, sosyal ve kültürel refahtan pay almak için çaba harcamaktadır. 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan “ortaklık anlaşması” ile Türkiye bu büyük kurumsal yapının bir parçası olabilmek için ilk adımı atmış, 1987 yılında yaptığı üyelik başvurusu ile de uzun vadeli bir işbirliğinden yana olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye 2005 yılında başladığı üyelik müzakerelerinde çeşitli zorluklarla karşılaşmakta, Birlik üyesi bazı ülkelerin muhalefetine muhatap olmakta, Türkiye’nin çeşitli siyasal, sosyal ve kültürel nedenlerden dolayı AB üyeliğine karşı çıkılmaktadır. Siyasal karar alıcılar düzeyinde karşılaşılan bu muhalefetin, kimi AB üyesi ülkelerin kamuoyları tarafından da paylaşıldığı gözlenmektedir. Türkiye’ye karşı geliştirilen tepkiselliğin kökeninde ülkemizin yeterince tanınmaması veya yanlış tanıtılması yatmaktadır. Az tanıdıkları, hakkında yanlış bilgilerden dolayı farklı kanaatler edindikleri Türkiye’ye karşı kimi AB üyesi ülkelerin kamuoyları tedirginlik yaşamakta, bu tepkilerini de siyasal karar alıcılara yansıtarak onların kararları üzerinde etkili olmaktadırlar. “Türkiye’nin yanlış tanınmasına, tanıtılmasına, hatalı kanaatlerin oluşmasına neden olan unsur nedir?” sorusunun cevabı çok açıktır: Medya ... Türkiye’nin AB ile ilişkilerini tıkayan, tam üyelik müzakerelerinin istenildiği hızda gitmesini engelleyen ve kimi tepkilere neden olan kanaatleri oluşturan birincil etmen kitle iletişim araçları, yaygın kullanımıyla yazılı, görsel, işitsel ve Internet ortamında yayın yapan medyadır. Medya - Kamuoyu İlişkisi Kamuoyunu oluşturan unsurların başında kitle iletişim araçları gelmektedir. Kamuoyunun oluşumunda birinci aşama; “kitle davranışı” dönemidir. Kanaatler bu dönemde birincil gruplar içinde oluşmaktadır. İkinci aşama, “kamusal tartışmalar ve çelişkiler” dönemidir. Bu dönemde biçimlenen kanaatler ikincil gruplara aktarılmaktadır. Son aşama ise, “kurumsallaşmış karar verme” aşamasıdır. Bu aşama sonucunda da olumlu veya olumsuz bir eylem ortaya konulmaktadır. Kamuoyu, iletişim ve toplumsal etkileşim süreci içinde oluştuğu için medya vasıtasıyla alınan mesajlar, kanaatlerin oluşumunda etkin rol oynamaktadır. Medyadan mesajı alan birey, mesajın içeriğine göre ya sahip olduğu kanaati pekiştirmekte veya eğer kararsız bir durumda ise karar vermesi kolaylaşmaktadır. Medyanın oluşturduğu gündem; kamuoyunda her zaman daha baskın olmaktadır. Öyle ki, medyanın oluşturduğu gündemden farklı düşünen bireyler, çoğu zaman dışlanacakları korkusuyla, bu gündemin dışına çıkamamakta, farklı fikirlerini seslendirememektedir. İletişim biliminde “suskunluk sarmalı” adı verilen bu durum, medyanın toplum üzerindeki olağanüstü etkisine vurgu yapmaktadır. Medyanın Toplumsal Etkileri Kısaca medya olarak tanımladığımız kitle iletişim araçları, toplumda belli fonksiyonlar üstlenmekte ve üstlendiği bu fonksiyonlar aracılığıyla toplumun şekillenmesinde de rol oynamaktadır. Kitle iletişimi; yalnızca / 211 The Role of the Medıa ın TurkıshEU Relatıons Assıst. Prof. Abdullah Özkan For more than 50 years, Turkey has been exerting efforts to be a part of the European Union, to share a common vision and take a share from the economic, social and cultural welfare produced there. With the “association agreement” signed on September 12, 1963, Turkey has taken the first step in order to be a part of this huge institutional structure and made its membership application in 1987, showing that it sided by the long-term cooperation . Turkey has been facing various difficulties in the membership negotiations process which was started in 2005 and is subject to the opposition of some EU-member countries. Due to various political, social and cultural reasons, there are objections to Turkey’s EU membership. It is observed that this opposition faced at the level of political decision-makers is also shared partly by EU public. Insufficient promotion or disinformation about our country lies in the roots of the reactance developed against Turkey. Some part of EU public with different thoughts about Turkey because of misinformation or insufficient acquaintance with our country, are feeling uneasiness and reflecting this reaction on policy makers as to be influential on the decisions of them. What is the element which causes the disinformation, inaccurate promotion and the formation of improper opinions about Turkey? The answer is very clear: Media. The primary factor which obstructs Turkish-EU relations, retards the course of full membership negotiations and creates opinions bringing about some reactions is the mass media with its extensive sphere. Medıa – Public Opinion Relatıon Mass media is one of the principal building blocks of public opinion. The first stage in the public opinion building process is “mass behavior” period. Opinions are forged within the primary groups. The second stage is the period of “public discussions and contradictions”. The forged opinions in this period are transferred to the secondary groups. The last stage is “institutionalized decision-making” period. At the end of this stage, an action, positive or negative, is put forth. For the public opinion is built up throughout the process of communications and social interaction, the messages taken via the media plays an effective role in the opinion formation. Persons, as the receiver of media messages, depending on the contents of the message either he/she either strengthens his/her opinion or makes decision easier if not light-minded. The agenda set by the media always predominates in the public opinion. People with different thinking more often not dare to go beyond that agenda and to voice their own thoughts lest they would be excluded as usual. This situation termed the “spiral of silence” by the science of communication points out the extraordinary effect of the media on the society. 212 / haber ve mesaj değişimi olarak değil aynı zamanda düşünce, olgu, veri iletim ve değişiminin tamamını içine alan bir unsur olarak değerlendirilmelidir. Kitle iletişim araçlarının işlevlerinden önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: • Haber ve Bilgi Sağlama İşlevi: Kitle iletişim araçları bireysel, toplumsal, ulusal ve uluslararası konuları akılcı bir biçimde kavramak ve gerekli kararları alabilmek için haber ve bilgi aktarırlar. • Toplumsallaştırma İşlevi: Kitle iletişim araçlarının ana işlevi toplumsallaştırmadır. Karmaşık bir toplumda insanların bir arada yaşayabilmelerinin sağlanmasında esas görev kitle iletişim araçlarına düşmektedir. çünkü toplumsallaşma, insanın kendine uygun insanca davranışları öğrenmesi süreci, yani kişinin toplum içindeki yerini alma sürecidir. Kitle iletişim araçları bu süreçte, özellikle düşünceyi yönlendiren norm ve değer sistemleri ile örnek kimselerin tanıtılmasında, yaşamı kolaylaştıran düşünce ve davranış şekillerinin aktarılarak sosyal sistemin sürekliliğinin korunmasında önemli roller oynamaktadır. • Motivasyon: Kitle iletişim araçları, toplumun amaçlarına ulaşmasında özendirici bir rol oynarlar. Bireyin toplum yaşamında olduğu gibi, bu amaçların gerçekleşmesine de katkıda bulunmasını sağlama işlevi görürler. • Tartışma ve Diyalog İşlevi: Kitle iletişim araçları tartışma ortamı oluşturarak, kamusal çıkar konusunda var olan sorunların açığa çıkmasına yardımcı oldukları gibi diyalog yoluyla uzlaşma sağlanmasına da katkıda bulunurlar. Kitle iletişim araçları yoluyla ulusal ve uluslararası sorunlarda tartışma ortamına toplumun tüm kesimlerinin katılması sağlanarak, en uygun çözümün bulunması sağlanır. • Eğitim İşlevi: Kitle iletişim araçları haber ve bilgi aktarırken, dolaylı olarak da toplumun eğitim seviyesinin yükselmesine yardımcı olur. Kitle iletişim araçları ayrıca bireylerin yetenek ve beceri düzeylerinin gelişmesinde de önemli rol oynar. • Kültürel Gelişme İşlevi: Kitle iletişim araçları sanatsal yapıtları yayarak kültürün gelişmesine katkıda bulunduğu gibi geçmişin mirasını korumada da önemli bir rol üstlenmektedir. • Bütünleştirme İşlevi: Kitle iletişim araçları bir toplumdaki bireylerin birbirlerinin koşullarını tanımalarına yardımcı olduğu gibi farklı toplumların da birbirlerine yakınlaşmalarında önemli bir rol üstlenmektedir. Kitle iletişim araçları farklılıklar içinde birlikte yaşamak ve çoğulculuk ilkesine de katkıda bulunmaktadır. Kitle İletişim Araçlarının Gündem Belirleme Özelliği İnsanlar dünyada olup bitenleri kitle iletişim araçları vasıtasıyla öğrenmektedir. Kitle iletişim araçlarını takip etmeyenler de, medya iletilerine maruz kalanlarla iletişim içine girmekte ve bir şekilde medya içeriklerinden haberdar olmaktadır. Medya iletilerine açık kalmakla başlayan medya etkilerinin ilk halkasını “haberdar olma” aşaması oluşturmaktadır. Ardından farkına varılan konu veya sorun hakkında daha fazla bilgi edinme ihtiyacı duyulmakta ve “bilgi” veya “bilişsel etkiler” aşamasına geçilmektedir. Daha sonra da edinilen bilgiler ışığında önce “tutum değişikliğine” gidilmekte, ardından da “davranış değişikliği” aşamalarına geçilmektedir. Gündem belirleme yaklaşımının çıkış noktasını, medya etkilerinin ilk basamağı olan “haberdar etme” aşaması oluşturmaktadır. İnsanlar kitle iletişim araçlarını veya genel adıyla medyayı izleyerek “neler olup bittiğini” öğrenmekte; hangi konuların gündemin üst sıralarında yer aldığını, olayların önem sırasını görebilmektedir. / 213 Social Effects of Media Means of mass communications, which we briefly call media, assume certain functions through which it play a role in the formation of the society. Mass communications should be evaluated as an element not only as the exchange of news and messages but also involving thoughts, facts and, data transmission and exchange. We can list the main functions of media as follows: • Providing news and information: Media convey news and information in order for rationally comprehending the individual, social, national and international issues and taking necessary decisions. • Socialization: The main function of media is socialization. Basic role in ensuring the people to co-exist in a complex society falls upon the media. Because, socialization is the process of learning humanitarian behaviors, that is, the process of the claiming his/her place within the society. In this process, media plays significant roles in introducing especially the role models and norm-value systems which guide the thoughts and in keeping social system continue by conveying to the people life facilitating forms of opinions and behavior. • Motivation: Media plays an encouraging role in making the society reach its targets which it enables the individual to contribute to the realization of. • Discussion and Dialogue: Forming a discussion atmosphere, media helps the problems concerning public interests to come to light and contributes to providing reconciliation via dialogue. Through means of mass communications, all societal sections are brought in the discussion atmosphere regarding national and international problems of which the most convenient solution can be found. • Training: While conveying news and information the media in fact indirectly helps society’s educational level to move up. Moreover, means of mass communications play an important role in the development of the individual’s level of ability and skills. • Cultural Development: Media contributes to the improvement of culture by spreading the works of art, as well as playing a significant role in protecting the legacy of the past. • Integration: Media helps the individuals understand the conditions of each other in a society and also plays an important role in making the different societies come closer. Also it contributes to coexistence of diversity and the principle of pluralism. Agenda Setting as a Feature of Media People learn goings-on in the world through the means of mass communications. Those who don’t follow the media are also involved in communications with those who are exposed to the media messages and are informed about the media contents anyway. Stage of “awareness” constitutes the first circle of the media effects starting by being open to the media messages. Afterwards, the requirement for obtaining more information about the issue or the problem that become awared of occurs and “information” or “cognitive effects” stage comes next. Then in the light of the information received, “attitude change” is made and later “behavioral change” stage is followed. “Information” stage as the first step of the media effects constitutes the starting point of agenda setting approach. People learn the goings-on by following the media, can see which issues are at the top of the agenda and order of importance of the events. 214 / Gündem belirleme yaklaşımı, “medyanın haberleri sunuş biçimiyle halkın düşündüğü ve konuştuğu konuları belirlediği” tezini ileri sürmektedir. Kamu gündemini belirleyen medya, siyasal gündemi de etkilemekte, böylece ortaya zincirleme bir etkileşim çıkmaktadır. Medya insanlara “ne hakkında” düşüneceklerinin yanı sıra, “ne düşüneceklerini” de söylemektedir. Medya, kamunun zihinsel sıralamasına kendi istediği bilgileri yamamakta ve toplum gündemindeki konuları yine kendi istediği gibi düzenlemektedir. Medya böylece toplumun “eşik bekçiliği” rolünü üstlenmektedir. (Bir mesaj, medyadan bireysel izleyici ya da dinleyici/ere geçerken bu mesaja müdahale edenlere “eşik bekçisi” denilmektedir.) Eşik bekçisinin ana işlevi, bireyin aldığı mesajları süzgeçten geçirmek, belli mesajların geçmesine izin verirken, diğerlerini engellemektir. Günlük gazete haberleri izlendiğinde eşik bekçilerinin oynadığı rol daha iyi anlaşılacaktır. Aynı olay, değişik gazetelerde çoğu zaman farklı biçimlerde yer almaktadır. Kimi gazeteler, olayı manşetten verirken, kimileri iç sayfalarda küçük bir haber olarak kullanmakta, hatta bazı gazeteler ise yayın politikaları gereği haberi “görmezden gelmeyi” tercih edebilmektedir. Tabii, bu tür bir yaklaşımda gazetelerin izledikleri yayın politikaları öne çıkmaktadır. Kitle iletişim araçlarının bir konuya verdikleri önem ile izleyenlerin aynı konuya verdikleri önem arasında bir paralellik vardır. Yani medyada büyük yer tutan konular, kamuoyu gündeminde de önemli konular arasında yer almaktadır. Türk Medyasının Türkiye’nin AB Üyeliğine Yaklaşımı Türk medyası, AB üyelik sürecinde iki farklı tutum sergilemiştir. Medyanın bir kısmı, Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı çıkmış, eğer girersek “değerlerimizi” yitireceğimiz iddiasını seslendirmiştir. Bu bakış açısı, kamuoyunun bir kısmını ‘AB karşıtlığı’nda konumlandırmış, hatta işi ‘AB düşmanlığı’na kadar vardırmıştır. (Bu görüşü savunan yayın organlarında AB’nin olumlu yanları neredeyse hiç görülmemiş, Türkiye’nin bölünebileceği iddiaları sürekli dile getirilmiş, AB’nin ‘kötü niyetli’ olduğuna vurgu yapılmıştır ... ) Diğer bir kısım medya ise, Türkiye’nin AB üyeliğine ‘kayıtsız-şartsız’ destek vermiş, neredeyse “Türkiye AB ‘ye girerse tüm sorunların çözüleceğini” iddia etmiştir. Bu bakış açısı da kamuoyunu “AB’nin yanında” konumlandırmıştır. (Bu bakış açısını seslendiren yayın organları AB ‘ye yönelik “haklı eleştirileri” görmezden gelmekte, olumsuz gelişmelere yayınlarında yer vermemeye dikkat etmektedir.) Kanaatimizce, her iki bakış açısı da sorunludur. Doğru ve sağlıklı olanı yansıtmamaktadır. Medya, Türkiye’nin AB üyeliği gibi ulusal çıkarlarını çok yakından ilgilendiren bir konuda yanlı yayınlar yaparak, çoğu kere gerçeklere gözünü kapayarak kamuoyunu “yanlış yönlendirmiş”, sağlıksız bir algı oluşturmuştur. Her iki bakış açısında da Türkiye’deki kamuoyunun AB üyeliğine desteği/ilgisi/dikkati azalmıştır. “AB’ye üye olursak kaybederiz” tezini sürekli işleyen bir kısım medya, kamuoyunun bir bölümüne adeta kendi bakış açısını dayatmıştır. Aynı şekilde “AB üyeliği Türkiye için vazgeçilmezdir” tezini işleyen medya da, kamuoyunun büyük bir bölümünü kendi arzu, talep ve isteklerine hapsetmiştir. Medya eliyle Türkiye’nin kısa süre içerisinde AB üyesi olacağı tezine kamuoyunun büyük bir bölümü inandırılmış, bu yönde ciddi beklentiler oluşturulmuştur. Ama ne yazık ki bu gerçekleşmemiştir. Gerçekleşmeyince de kamuoyunda büyük bir hayal kırıklığı yaşanmış, aldatılmışlık duygusu ağır basmış, kamuoyunun desteğinde ciddi oranlarda azalma gözlenmiştir. Türkiye’nin AB üyeliğine yanlı bakan, doğru bilgi sunmayan, kendi görüşünü kamuoyuna dayatan medya, kamuoyunu yanlış inşa etmiştir. Bu durum Türkiye’nin dış politikasına da olumsuz yansımış, kamuoyu desteğinin azalması, zaten zorlu işleyen sürecin zorluklarını daha da artırmıştır. / 215 Agenda setting approach argues that “the media in its way of reporting news determines the issues the public would think and talk”. The media which sets the public agenda affects the political agenda, thereby creating a successive interaction. The media tells people not only “about what they would think” but also “what they would think.” The media palms off every information that it wants on the public mental ranking and arranges the issues on the society’s agenda again at will. Thus, the media assumes the “threshold guardianship” of the society. (Those are called “threshold guardians” who interfere in a message while being transmitted via media to the individual audiences) The main function of the threshold guardian is to filter the messages to be received by the individual. When the daily newspapers are followed, the role played by the threshold guardians could be better understood. The same news can be covered mostly differently in different newspapers. While a news hits the headlines in some newspapers, it can take place as a less important news in the sub-pages. As a matter of fact, some newspapers can even prefer to “ignore” the news in line with their publication policies. This approach naturally brings forward those papers’ publication policies. There is a parallelism between media and the audience in terms of the importance attached to an issue. In other words, the issues with an extensive coverage in the media are also among the important issues of the public agenda. Approach of Turkish Media towards Turkey’s EU Membership Turkish media adopted two different attitudes during the EU membership process. Some media objected to accession, saying that if we enter the Union we will lose “our values”. This perspective positioned some part of the public as “anti-EU” and went as far as to an EU antagonism. (Those media organs of this mind closed their eyes to positive side of the Union but on all occasions claimed that Turkey would be divided and the EU is ill-minded. However, the other part of the media gave support to Turkey’s EU membership unconditionally, claiming almost “should Turkey enter the EU, all the problems would be solved”. So, this standpoint positioned the public as pro-EU. (Those media organs of this mind ignored all “the fair critics” and paid attention not to cover negative news about the EU. For me, both perspectives are problematical and not reflecting the truths, leading to a substantial decrease in interest in and support to the E.U. membership of Turkey. Taking side and broadcasting in a prejudiced way on an issue like Turkey’s EU membership which is a particular concern to national interests, media often remains blind to the facts, misguiding the public and forming an unhealthy perception. Media of two perspectives almost imposed their views, desires and demands into the public by bringing forward the thesis “If we enter the EU, we will lose” or the thesis “EU membership is indispensable”. Major part of the public is led by the media to believe that Turkey will enter the Union before long, producing a great expectation. But unfortunately this was not realized, creating a great disappointment and feeling of deceived. Public support for membership declined substantially. Media with a prejudiced view on Turkey’s EU membership wrongly built the public. This reflected badly on Turkey’s foreign policy and the already difficult process became more challenging. 216 / Avrupa Birliği Medyasının Türkiye’nin Üyeliğine Yaklaşımı AB üyesi ülkelerin yayın organlarının Türkiye’nin üyeliğine yaklaşımı da sorunludur. Nesnel bir bakış açısı, anlamaya! tanımaya yönelik bir çaba mevcut değildir. AB medyasında çoğunlukla Türkiye’nin hep sorunlu alanları ön plana çıkartılmakta, negatif haber ve yorumlara sıklıkla yer verilmekte, bu yayınlar Avrupa kamuoyunda Türkiye ile ilgili “olumsuz algıya” neden olmaktadır. Türkiye, çoğu AB üyesi ülkenin vatandaşının gözünde “sorunlu, asla Birliğe alınmaması gereken bir ülke” olarak belirmektedir. Bugün Fransa başta olmak üzere bazı AB üyesi ülkelerin Türkiye karşıtlığında çoğu Avrupa medyasının taraflı, yanlı ve yanlış haberlerinin katkısı büyüktür. Eğer Avrupa medyası, Türkiye’yi doğru anlayabilse, tanıyabilse ve tanıtabilseydi, bugün karşılıklı olarak yaşadığımız pek çok sorunu yaşamıyor olacaktık. Türkiye’nin AB üyelik süreci de böylesine zorlukla ilerlemeyecek, kamuoyunun desteğiyle, süreç çok daha hızlanacaktı. Sonuç ve Öneriler Türkiye’nin AB üyeliği konusunda medyanın yanlış bir tutum sergilediği, kamuoyunu sağlıklı yönlendirmediği, dolayısıyla farklı algılamalara neden olduğu gerçeğinden hareketle; bu tür olumsuzlukları ortadan kaldırmak için medyaya bazı önemli sorumluluklar düşmektedir. Bunları şu şekilde ifade etmek mümkündür: Türkiye’nin AB üyeliğinin ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel boyutları medyada tüm detaylarıyla birlikte ele alınmalı, tartışılmalı, okuyucular/izleyiciler kapsamlı şekilde bilgilendirilmelidir. (Medya bunu yaparken akademisyenlerden, uzmanlardan yararlanmalı, reyting ve tiraj kaygısı gütmeden toplumu bilgilendirmeyi ‘amaç edinmelidir. ) Türkiye’de medya, AB üyeliğine kendi politik çerçevesinden bakmakta, siyasal iktidarlar ile AB üyeliğini özdeşleştirme yoluna gitmektedir. (Böyle olunca medyanın siyasal iktidar ekseninde yürüttüğü gündelik politik tartışmalar, Türkiye’nin AB üyeliği vizyonuna olumsuz yansımaktadır. Oysa Türkiye için AB üyeliği bir “Devlet Projesi”dir ve hiçbir siyasi iktidar ile bağlı değildir. Medya, AB üyeliğine gündelik politikadan bağımsız olarak bakabilmeli, kendi politik çerçevesinin dışına çıkabilmelidir. Medyanın yetişmiş insan kaynağı kısıtlıdır. Uzman gazeteci sayısı azdır. Avrupa Birliği konusu ise “derin uzmanlık” gerektiren bir konudur. Sadece bu konuda değil,diğer pek çok önemli konuda medya bu eksiğini gidermeli, yüzeysel bilgi ve üstünkörü yorum yerine, derinlemesine bilgi ve analiz ile kamuoyunu doyurmalıdır. (Ancak böyle olursa kamuoyu sağlıklı bilgi edinebilir, medyadan edindiği doğru bilgilerle kanaat oluşturabilir. .. ) Türkiye özelinde; kamuoyunun medyaya karşı bir güvensizliği mevcuttur. Bu güven aşınması, medyanın AB konusunda yazıp çizdiklerini de olumsuz etkilemekte, haberin kaynağına olan güvensizlik nedeniyle haberin kendisine de güven duyulmamaktadır. Medya kendisiyle ilgili güven sorununu ortadan kaldıracak ciddi adımları gecikmeden atmalıdır. Avrupa basınının ülkemizi yanlış tanıması, doğru haber/yorum/analizlerle AB üyesi ülkelerin kamuoylarını sağlıklı bilgilendirmemesi konusunda da Türkiye’nin yapması gereken önemli görevler bulunmaktadır. Öncelikle Türkiye kendisini “doğru anlatmanın” yol ve yöntemlerini bulmalı, Avrupa medyası ile yakın ilişkiler geliştirmelidir. Türkiye bu konuyu “kamu diplomasisi vizyonu” ile ele almalı, “yumuşak gücüne” vurgu yapmalı, güçlü olduğu yanlarını öne çıkartmalı, Avrupa kamuoyunu etkileyecek potansiyelini harekete geçirmelidir. / 217 Approach of EU Media towards Turkey’s EU Membership EU media is also troubled in terms of approach towards Turkey’s accession to the Union. There are no objective standpoint and no effort to understand or be acquainted with. Only problematical aspects of Turkey are highlighted and only negative news and comments are covered and this attitude creates a “negative perception” about Turkey in the European public and thus many EU citizens see Turkey as a troubled county that should never enter the Union. Some EU members, especially France, are against Turkey’s accession due to the sided and wrong news serviced by the European media. If the European media understands, knows and promotes Turkey correctly, we would not suffer problems mutually and the membership would not plod along but accelerate. Conclusion and Proposals Considering the fact that the media has taken a wrong attitude about Turkey’s EU accession, misguided the public, led to different perceptions, it has some important responsibilities for removing such negativities. Therefore, the media should cover all the bases of Turkey’s EU membership including economical, political, social and cultural dimensions, should discuss and inform the listeners/audience inclusively. (While doing this, the media should benefit from academicians and experts, and take as a goal to inform the public without considering circulation and rating.) Turkish media has viewed EU membership from its own political perspective and tried to identify political powers with the membership. As a result of these routine political debates twizzling around the political power has reflected badly on Turkey’s vision of EU membership. Whereas, EU membership is a “State Project” for Turkey and there is no connection between membership and political powers. Media should regard the EU membership as a theme in itself, independent from the daily politics and manage to go out of its political frame. Media has no sufficient qualified manpower and specialist journalist. However EU membership needs “profound specialization”. Media should overcome the deficiencies not only in this issue but also in many other important ones and satisfy the public needs with knowledge in depth and analysis. (Under this condition, public will be able to get healthy and correct information, and form an opinion.) Turkish public have a distrust of media. And this mistrust has a negative impact on media coverage of the EU. Media should promptly take concrete steps to remove this mistrust that makes news itself unreliable. On the other hand, Turkey should assume important duties to prevent the European media and the EU public from being misinformed with wrong news/commentaries/analyses as well. At first, Turkey should find out the means and ways of “expressing itself exactly” and develop close relationship with the European media. Turkey should treat this issue with a “public diplomacy vision”. Highlighting its strong aspects, Turkey should mobilize its potentials to influence the EU public. Sonuç Bildirgesi Fınal Declaratıon 220 / İKİNCİ GÜN SONUÇ BİLDİRGESİ Balkan Ülkeleri Medya Forumu, ilgili ülkelerden kamu ve özel basın kuruluşları temsilcileri ve akademisyenlerin geniş katılımıyla 02-03 Mayıs 2011 tarihlerinde Bursa’da gerçekleştirilmiştir. Asya ile Avrupa arasında köprü işlevi üstlenen, tarihsel ve kültürel ortak değerleri paylaşan bir coğrafya olan Balkanlar’ın medya temsilcileri olarak; • Demokrasi bilinci ile geleceği yönlendiren, çok kültürlü hoşgörü ortamını benimseyen, Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşmiş, barışçıl bir Balkanlar idealini paylaşıyor, • Bölge ülkeleri arasında ileriye yönelik ortak bir geleceğin tesisinde, medyanın sahip olduğu gücü, halkların mutluluk ve refahının geliştirilmesi yönünde kullanacağı inancını taşıyor, • Günümüz toplumlarının, birlikte yaşam felsefesinin benimsendiği bir demokratik sistemde, insan haklarına saygı, düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, çok kültürlü bir yapıyı benimsemesi gerektiğine inanıyor, • Avrupa Birliği’nin “birlikte yaşam” felsefesi başta olmak üzere, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden, Helsinki Nihai Senedi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne kadar, çağdaş değerleri içeren her türlü belgede dile getirilen basın özgürlüğünün önemini vurguluyor, • Forumda yer alan ülkelerin medya mensuplarının dayanışma içinde ilişkilerini geliştirmelerinin, Balkanlar da dâhil olmak üzere Avrupa genelinde bölgesel ve uluslararası iş birliğinin geliştirilmesinde ve demokratik yapının güçlendirilmesinde itici güç oluşturacağını ifade ediyor, • Burada, Forum katılımcısı medya mensupları olarak, paylaştığımız ideallerin ülkelerimizin medya kuruluşları arasında sağlıklı ve süreklilik taşıyan ilişkilerle çok daha çabuk gerçeklik kazanacağı düşüncesiyle bu yönde azim ve kararlılığımızı deklare ediyor, • İletişim haklarının sürekli açık tutulmasını teminen bölge medya temsilcilerinin ortak bir platform altında örgütlenmesi çabalarının desteklenmesi yönünde ortak çalışma başlatılmasını öneriyoruz. • Kabul ettiğimiz ‘’Sonuç bildirgesi’’ halklarımızın barış dolu bir bölgede, istikrarlı ve müreffeh bir dünya için ortak çaba gösterme konusundaki güçlü iradesinin bir göstergesi olacaktır. SECOND DAY FINAL DECLARATION The Balkan States Media Forum was held on 2-3 May, 2011 in Bursa with the broad participation of representatives of both the private and public media organizations as well as scholars from the regional countries. As the representatives of media in the Balkans, a region serving as a bridge between Asia and Europe and with shared historical and cultural values; • We share an ideal of peaceful Balkans, shaping its future with democratic consciousness, embracing a multicultural atmosphere of tolerance and being integrated with Euro-Atlantic structures, • We strongly believe that in the process of creating a common future among the regional countries, the media will use its power to advance peoples’ happiness and prosperity, • We also believe that the present day societies in a system of democracy accepting coexistence as a way of life should adopt multiculturalism within the framework of respect for human rights and freedoms of thought and expression, • We affirm the importance of freedom of the press as expressed in all documents, ranging from the Declaration of Universal Human Rights to the European Convention on Human Rights, with contemporary values of which the European Union’s principle of “coexistence” deserves priority, • We express the view that strengthening the relations between the representatives of the participating countries of this Forum in solidarity will be the driving force for regional and international cooperation and reinforce the democratic structures throughout Europe including the Balkans, • With a view that our common ideals, as participating members of the media, will be realized more quickly through robust and steady relations between the media organizations of our countries, we publicly declare our will and determination towards this end, • We suggest launching a joint undertaking to support efforts to organize the regional media representatives under a common platform in order to ensure steady open channels of communication. The Final Declaration that we hereby approve is a sign of our strong will to make cooperative efforts to ensure a peaceful region for our people as well as a stable and prosperous world. / 221 KAPANIŞ KONUŞMASI CLOSING SPEECH İKİNCİ GÜN KAPANIŞ KONUŞMASI Bülent ARINÇ Devlet Bakanı ve Başbakan yardımcısı Sayın Valim, Değerli Konuklar, Tekrar sizleri sevgiyle selamlıyorum ve hoş geldiniz diyorum. İki gün süren Balkan Ülkeleri Medya Forumu’nun sonuna geldik. Birbirimize tam alışmış ve henüz tanışmıştık ama iki gün çok hızlı geçti. Doğrusu bütün oturumları takip edemedim. Ben de başka programlara katılma ihtiyacındaydım. Ama Sayın Genel Müdürden, Sayın Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanından aldığım bilgiler beni çok mutlu etti. Her oturum katılımcılar ve dinleyiciler açısından büyük başarıyla geçmiş, çok ilginç fikirler konuşulmuş. Basın, medya ve Balkan ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışma konusunda çok önemli yollar alındığını söylediler. Buradan çıkanları da önümüzdeki süreçte değerlendireceğiz. Umarım Bursa’mızın, halkımızın, Valiliğimizin, Belediyemizin katkılarıyla tertip ettiğimiz ve bizim açımızdan çok başarılı bulduğumuz bu organizasyondan hepiniz memnun olmuşsunuzdur. Ne olur memnuniyetinizi başkalarına da iletin. Eğer bir şikâyetiniz olduysa onları da sizden dinlemeye ve ona göre eksiklerimizi gidermeye hazırız. Bursa çok tarihi ve kültürü derin olan bir kent. Yarın bazı sosyal gezilerimiz olacak. Buna katılır da Bursa’yı daha yakından tanıma imkânı bulursanız bu güzel şehre inanıyorum tekrar gelmek isteyeceksiniz. Halkımız sizi kucakladı ve sizleri bağrına bastı. Gittiğiniz yerlere de Türkiye’nin, Bursa’nın ve halkımızın selamlarını iletiniz. Hepinize meslek yaşamlarınızda başarılar, sağlık ve mutluluklar diliyorum. Sizlerle tekrar görüşmek dileğiyle bu toplantının sona erdiğini ilan etmek istiyorum. Sonuç bildirgesi de takip edebildiğim kadarıyla çok olumlu. Sonuç bildirgesinde yer alan hususların da Bakanlık olarak takibini yapacağımızın bilinmesini istiyorum. Herkese saygılar ve sevgiler. Bülent ARINÇ State Mınıster AND DEPUTY PRIME MINISTER Distinguished Governor and Guests, I would like to greet and welcome you all once again. We have come to the end of the Balkan Media Forum. We just have began to get to know each other but two days have passed by really fast. In fact, I could not take part in each session. I had to participate in some other programs but what I heard from distinguished Director General and the President of Center for Strategic Reserach really made me happy. All the sessions were obviously fruitful for both participants and the audience. They told me that they took major steps in promoting unity and solidarity amongst the media and the Balkan countries. We will have an evaluation of the outputs of this meeting later. I hope you have enjoyed this organization held by people of Bursa, the Office of Governor and the Municipality. I would like to ask you to pass your joy on to the others. If you have any complaint, I am ready to give an ear to each and every one of it so that we can overcome the deficiencies. We will have a social trip tomorrow. If you join us and get to know Bursa then I believe you will want to come to this city once again. Our people has embraced and welcomed you with open arms. Say hi to your fellow citizens from the people of Bursa. I wish you success in your endeavours. I would like to decare the ending of this meeting and hope to see you again. The final declaration is quite positive as much as I could read. I would like you to know that our Ministry will monitor the subjecets in the final declaration as well. Thank you. / 223 Foruma Gönderilen Mesajlar “Balkan ülkeleri medya forumuna nazik davetiniz için teşekkür ederim. Kıymetli katılımcıların ortaya koyduğu değerli çalışmaların paylaşılacağı bu forumun farklı boyutlara ışık tutacağı ve bir vizyon ortaya koyacağı inancıyla başarılı geçmesini diliyor, sizleri ve tüm davetlileri sevgiyle selamlıyorum”. Recep Tayyip ERDOĞAN Başbakan Tunceli Valisi Sayın Mustafa Taşkesen ve RTÜK Üyesi Sayın Dr. Zahit Akman da, Foruma katılmamakla beraber nezaket göstererek telgraflarıyla güzel dileklerini iletmişlerdir. Messages Sent To The Forum I woud like to thank you for your kınd ınvıtatıon to Balkan Medıa Forum. I would lıke to wısh for thıs forum, to whıch dıstınguıshed partıcıpants wıll share theır respectıve studıes, to shed lıght on dıfferent aspects and develop a vısıon and greet you wıth my sıncere wıshes. Recep Tayyip ERDOĞAN Prıme Mınıster In addıtıon, Mr. Mustafa TAŞKESEN, the Governor of Tunceli and Dr. Zahit AKMAN, a member of Radıo Televısıon Supreme Councıl has showed courtesy to send greetıns telegram. ISBN : 978 - 975 - 19 - 5593 - 7 Basım : Altan Matbaası - 394 8 394 T.C. BAŞBAKANLIK BASIN - YAYIN VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Ceyhun Atıf Kansu Caddesi No:122 06520 Balgat / ANKARA / TÜRKİYE Tel: +90 312 583 60 00 www.byegm.gov.tr [email protected]