Taekwon-Do Mevlana

Transkript

Taekwon-Do Mevlana
Deutschland
Österrich
Holland
Belgien
Luxemburg
Frankreich
Monatliche Kultur, Kunst u. Informations-Zeitung Jahr/Yýl: 2 Ausgabe/Sayý:17 1 September 02
1,50 E England
1,20 GBR
1,60 E Danemark
14,- DKR
1,75 E Norwegen
14 NKR
1,50 E Schweden
17 SEK
1,50 E Schweiz
2,8 CHF
1,50 E
Ausgabe:17
1,50 Є
ALMANYA VE TÜRKÝYE
SEÇÝME KÝLÝTLENDÝ
3 Kasým Türkiye’ye
neler getirecek? 3 Kasým
‘Yüzyýlýn seli’ Schröder’i
kurtaracak mý? Bütün
Almanya da hala sel þokunu
yaþýnýrken, sellerin açtýðý zarar ve
yarattýðý yýkýmýn sebep ve sonuçlarý
üzerinde de tartýþmalar sürerken,
kamuoyunda sorulan en önemli
sorularýn baþýnda sel felaketinin
Baþbakan Schröder’e 22 Eylül 2002
de yapýlacak Federalparlamento
seçimlerinde yarayýp yaramayacaðý.
Daha doðrusu ne kadar
yarayacaðýdýr.
Sayfa 3’de
“Berlin bir kadýn
kenti olacak!”
Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar
Konfederasyonu (TESK) Baþkaný DERVÝÞ
GÜNDAY:
P
DS’in Berlin’deki aday
listesinin ilk beþi kadýnlardan
oluþuyor.
Beþinci sýrada
seçime giren Evrim
Helin Baba’yla
PDS’in seçim
politikalarý, Gysi’nin
istifasý ile yaþanan
son geliþmeler ve
kadýn sorunlarý
üzerine sohbet ettik.
Sayfa 4’de
Türk Dünyasý
Müzik
Topluluðu:
“Biz gönül
adamýyýz”
Sayfa 11’de
Ankara Kürtçe
için model arýyor
T
ürkiye; anadilde yayýn
reformunun ardýndan
uygulamaya dönük
düzenlemeler için AB ülkelerindeki
modelleri mercek altýna aldý. AB
üyelerinin “azýnlýk ve kültürel
haklar‘‘
konularýndaki
yaklaþým
farklýlýklarý
nedeniyle
Ankara,
öncelikle
kendisine
yakýn gördüðü
Fransa
modeline
yöneldi.
Fransa‘daki
gibi özel yayýna onay çýkmasý
durumunda RTÜK, anadilde yayýn
için baþvuran kuruluþlar ile ulusal
birliðe aykýrý yayýn yapýlmamasýný
güvenceye alacak sözleþme
imzalayacak.
Sayfa 5’de
“AB demek, bizim
yüz yýldýr yüzümüzü
döndüðümüz
batý standartlarý
demektir.” Sayfa 5’de
Alman gençleri geleceðe
daha iyimser
bakýyor
B
erlin‘de açýklanan
14. Shell Gençlik
Raporu, Alman
gençlerinin dünyadaki
onca krize ve hiç de
parlak olmayan istihdam
piyasasýna raðmen iyimser
baktýklarýný ortaya koydu.
Toplumsal yöneliþleri de
deðiþen Alman gençler
arasýnda geleneksel
deðerlerin de önem
kazanmaya baþladýðý
raporda belirtildi.
Taekwon-Do
T
aekwon-Do; Mantýðýn döðüþ
sanatý olarak tabir edebileceðimiz
Taekwon-Do, kelime
olarak. el
ve ayakla
yapýlan
vuruþlarýn ilmi,
felsefesi anlamýna
gelir. Bunu þöyle
açýklayabiliriz. TAE. Ayak vuruþlarý,
KWON: el vuruþlarý Do. ise bu döðüþ
sanatýný tatbiki esnasýndaki izlenilecek
yolun ve döðüþün felsefesi deðerlerinin
genel adýdýr.
Sayfa 19’da
Basketbol Tarihinin
Kilometre Taþlarý
1
Mevlana
Kötü hava deðil,
iklim deðiþikliði
K
ötü hava
her zaman
vardý‘
cümlesi anlamsýz
ve sadece
havanýn bu hale
gelmesine karþý
hiçbir önlem almak
istemeyenlerin,
hiçbir fedakarlýða
yanaþmayanlarýn
itirazý. Burada
sözkonusu olan ‘kötü hava‘ deðil,
iklim! Ýklimdeki deðiþiklik ve uzun
vadede bizi bekleyen yaþam koþullarý!
Sayfa 17’de
Sünnette kivrelik
E
ski devirlerde bir çocuk sünnet
çaðýna geldi mi ve ana baba da
çocuklarýný sünnet etmeye karar
verdiler mi, her þeyden evvel çocuða
Schröder Türk
iþadamlarýyla görüþtü
M
evlâna 30 Eylül
1207 yýlýnda bugün
Afganistan sýnýrlarý
içerisinde yer alan Horasan
Ülkesi‘nin Belh þehrinde
doðmuþtur.
Mevlâna‘nýn babasý Belh
Þehrinin ileri gelenlerinden olup, saðlýðýnda „Bilginlerin Sultâný“
ünvanýný almýþ olan Hüseyin Hatibî oðlu Bahâeddin Veled‘tir.
Annesi ise Belh Emiri Rükneddin‘in kýzý Mümine Hatun‘dur.
Sayfa 7’de
Sayfa 8’de
SPOR
904 Basketbol, ilk
kez Robert College
spor salonunda
oynandý.
1921 Kayýtlara geçen
ilk resmi basketbol maçý
Ýstanbul Caðaloðlu‘nda
oynandý.
1927 Ýstanbul Basketbol Ligi kuruldu.
1936 Türk Milli Takýmý, ilk milli maçýnda
Yunanistan‘ý 49-12 yendi. Türkiye, Berlin
Olimpiyat Oyunlarý‘na katýldý ve oynadýðý
maçlarda Þili‘ye 30-16, Mýsýr‘a 33-23
yenilerek ilk turda elendi.
Sayfa 19’da
Sayfa 3’de
Hamdi
Özyurt; “Þiirde
bir tanrýsallýk
olduðuna
inanýyorum”
seçimleri beklenmedik bir anda geldi
ve Türkiye’nin gündemini alt üst etti.
Adeta kilitlenen sistem her konuda kýsýr
bir döngü yaþarken, seçim heyecaný
bir çok çevrenin beklentilerinde umut
yarattý. Son ekonomik krizin daha fazla
dibe vurmasýný beklemden iþ çevreleri
ve sanayiciler bu hükümetin deðiþmesi
ve AB ile uyumlu bir yönetime imkan
verecek yeni bir iktidar için seçimlere
dört elle sarýldý.
Sayfa 3’de
LEYLÂ ile
MECNÛN
Sayfa 12’de
B
erlin’de Türk iþadamlarýyla buluþan
Almanya Baþbakaný Schröder,
Almanya’daki Türk vatandaþlarý ve
iþadamlarýnýn
önemine
deðindi.
Schröder, 22
Eylül genel
seçimlerini
kazandýktan
sonra
ülkesindeki
yabancýlarýn
ve Türk
vatandaþlarýnýn
sorunlarý
üzeirine
çalýþmalarýnýn
artacaðý mesajýný da verdi.
Sayfa 6’da
bir KIVRE seçerlerdi. Bu Kivre, akraba
arasýndan veya ailenin çok yakýn ve
samimi dostlarý arasýndan seçilirdi. Bu
seçime karar verilince ve Kirve belli
olunca, çocuða yeni sünnet elbiseleri
giydirilerek zatin evine götürülür, eli
öptürülürdü o da bu olaydan sonra
kendisinin çocuða kivre seçildiðini
Sayfa 8’de
anlardý.
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
BÝZÝM SAYFA
SÜNNETTE KÝRVELÝK
E
ski devirlerde bir çocuk sünnet
çaðýna geldi mi ve ana baba
da çocuklarýný sünnet etmeye
karar verdiler mi, her þeyden evvel
çocuða bir KIVRE seçerlerdi. Bu Kivre,
akraba arasýndan veya ailenin çok yakýn
ve samimi dostlarý arasýndan seçilirdi. Bu
seçime karar verilince ve Kirve belli olunca,
çocuða yeni sünnet elbiseleri giydirilerek
zatin evine götürülür, eli öptürülürdü o da
bu olaydan sonra kendisinin çocuða kivre
seçildiðini anlardý. Bu, bazen de taraflar
arasýnda daha evvelden görüþülür,
konuþulur ve karar altýna alýnýrdý. Bu
karardan sonra artýk o zat,
ölünceye kadar o çocuðun
Kivresidir. Çocuk büyüdüðü,
hatta olgunluk çaðlarýnda
bile o zata daima Kivre diye
hitap ederek ona saygý ve
sevgi gösterirdi. Kivrenin
ailesi ile olan münasebet
ve baðlar daha sýkýlaþtýrýlýr,
adeta bir akraba gibi teklifsiz
birbirlerinin evlerine gider
gelirler, sýk sýk görüþürler,
icabýnda birbirlerine yardým
eder ve birbirlerini korurlardý.
Ýlk hazýrlýk olarak çocuðun giyecekleri
hazýrlanýrdý. Bu iþ kirve olan kiþiye aitti .
Sünnet olan çocuða bir kirve bulunurdu.
Bu genellikle çocuðun babasý evlenirken
kim idiyse o kiþi olurdu. Çocukta
büyüdükten sonra kendisine kirve olan
kiþinin çocuðuna kirve olurdu ve böyle
devam ederdi.
Kirve çocuðun giyecek ihtiyaçlarýný
karþýlardý. Ancak maddi durumu buna
uygun deðil ise ihtiyaçlar çocuðun
babasý tarafýndan karþýlanýrdý. Daha
sonra çocuðun odasý hazýrlanýrdý. Bu iþi
çocuðun annesi ve yakýnlarý yaparlardý.
Yatak ve yorgan takýmlarý dikilirdi.
Þayet sünnet düðünü yemekli olacaksa
yemekler hazýrlanýrdý.
SÜNNET ve SÜNNET DÜÐÜNLERÝ
Diðer taraftan Hitan Cemiyetine
(Sünnet Düðünü) davet edilecek kimselerin
isimleri bir kaðýt üzerine yazýlarak
mahallenin uhucusuna verilir. Uhucu,
listede kimlerin isimleri yazýlý ise bunlarýn
evlerine, ticarethanelerine gider, selam
ve kelamdan sonra bunlarý
muayyen gün ve saatler
için Sünnet düðününe davet
eder ve bahþiþlerini aldýktan
sonra ikinci bir davetlinin
kapýsýný çalardý. Bir iki
gün içinde bu hazýrlýklar
da ikmal edilince Sünnet
gününün sabahý sünnet
çocuðu tepeden týrnaða kadar yeni
çamaþýrlar, yeni elbiseler ve ayakkabýlarý
giydirilmek suretiyle hazýrlanýrdý. O sýra
Kivre de hediyeleriyle gelir ve her Kivre
mali durumuna göre çocuða ya bir Tay, ya
bir koç ve yahut altýn veya gümüþ bir cep
saati gibi hediyeler ve kutu kutu badem
þekerleri... Rahet-i Holkumlar getirirlerdi.
Bazý hali vakti yerinde Kivreler de bir kaç
gün evvel çocuðu alýr, Terziye götürür,
elbiselerini kendisi yaptýrýrdý.
Sünnet çocuðu, bir taraftan bu
hediyelere, bu yeni elbiselere sevinirken,
diðer taraftan sünnetin korkusuyla mini
mini kalbi durmadan çarpar. Yüzünün
alý al, moru mor bu badireden nasýl
kurtulacaðým düþünür. Kendine ýssýz
köþeler arardý. Bu sýralarda Sünnetçiler
gelince, evin havasý büsbütün deðiþir,
bilhassa kadýnlar arasýnda heyecan
ve gözyaþlarý baþlardý. Sünnetçi bir
kahve tepsisi ister, içine usturasýný. bir
takým pamuk ve bantlarla beraber
kaðýt paketler veya mukavva kutular
içindeki sünnet otlarýný, bu tepsinin içine
koyduktan ve kollarýný sývadýktan sonra
çocuðu getirmelerini aileden ister. Çocuðu
babasý veya dayý ve amcasý, titreyen
ellerinden tutarak sünnetçinin bulunduðu
yere getirdikleri zaman Harem tarafýndaki
kadýnlar arasýnda aðlamalar, sýzlamalar,
bazen feryat ile tepinmeler baþlar ve
iþitilirdi. Kivre, çocuðu bunlarýn ellerinden
alarak çocuðu cesaretlendirmek ve
sünneti unutturmak için hediyesini
çocuða verir. Oda veya sofanýn
münasip bir tarafýna konulmuþ
olan bir yastýðýn üstüne oturur
ve çocuðu okþayarak kucaðýna
oturtur,
kollarýný
bacaklarý
arasýndan geçirerek her iki
taraf ellerinden tutar. Bu þekilde
çocuðun bacaklarý da açýlmýþ
olur. Sünnetçi ve yamaðý,
çocuðun karþýsýna otururlar,
sünnetçi
tepsiyi
çocuðun
bacaklarýnýn hizasýna koyar ve
hemen usturayla eline alarak
Tekbir getirmeye baþlarlar,
orada hazýr bulunanlar da
tekbire iþtirak edince, tekbir
sesleri evin her tarafýna daðýlýr. Harem
tarafýndaki kadýnlar, çocuðun feryadýný
iþitmemek için evin en ücra köþelerine
girer, kulaklarýný parmaklarýyla týkar
ve bir taraftan da gözyaþý dökerlerdi.
Tekbirler sona erince bir feryat kopar. Ýþte
bu kadar. Yavru sünnet edilmiþ. Yarasý
sarýlmýþ ve evvelden hazýr1anmýþ olan
sünnet yataðýna yatýrýlmýþtýr.
Sonra berber baþý veya Sünnetçi içinde
ufak bir et parçasý ve bir kaç damla kan
lekesi bulunan tepsiyi eline alarak evvela
Kivre ve Babanýn, sonra orada bulunan
yakýn davetlilerin önlerine götürürler.
Bahþiþ toplamaya baþlar. Nal kadar
gümüþ mecidiyeler, on ve beþ kuruþluklar
arasýnda bazen gözleri kamaþtýran
madeni yüzlükler ve ellilik sari altýnlar ve
ufak paralarla tepsi dolar. Sünnetçiler
tarafýndan boþaltýlýrdý. Akþama doðru
zengin sünnet evlerinde ince saz takýmý
çalarken davetliler sýrasýyla gelir, yemek
yerler ve beraberlerinde getirdikleri
hediyeleri de çocuðun yataðýnýn baþýna
býrakýrlardý. Orta halli ve fakir ailelerde ise
ancak konu komþu kadýnlarý davet edilir,
yer içer eðlenir ve sünnet çocuðunu da
eðlendirirlerdi.
Çocuk, eli hafif sünnetçiye tesadüf
etmiþ ise ertesi gün evin içinde dolaþmaða
baþlar. Yok deðilse günlerce, haftalarca
yatakta kalýr, kalkmak isterse bacaklarýný
açarak ördek misali yayvan yayvan evin
içinde dolaþýr dururdu.
Sünnet çocuðu, tamam iyileþince
karþýlýklý Kivre davetleri yapýlýr ve bu
suretle Hitan Cemiyeti (Sünnet düðünü)
de sona ermiþ bulunurdu. Ertesi sabah
eðlence tekrar baþlardý. Sünnet olacak
çocuða banyo yaptýrýlýrdý. Gözlerine
sürme çekilirdi. Bu arada çocuðun
giyeceði elbiseler bohçalara sarýlýrdý.
Öðlene doðru davul zurna eþliðinde
gençler gelerek bu bohçalarý ve çocuðu
alýp düðün yerine giderler ve burada
kýnada olduðu gibi çocuðun bohçalarý
oynatýrdý.
SÜNNETÇÝLER
Kivre seçildikten ve sünnet günü de
kararlaþtýrýldýktan sonra, Sýra Sünnetçiye
gelirdi. Sünnetçi, ya ailenin Berberi veya
Kasabada bu yönden eli hafif diye þöhret
kazanmýþ berberlerden birisi ve yahut
Usturalarý ve Sünnet otlarý (ilaçlarý) iþinde
bulunan Hekbeleri omuzlarýnda þehir
þehir, Kasaba Kasaba ve Köy beköy
dolaþan saçlý sakallý ve hatta sarýklý
meþhur Siirt‘li sünnetçilerden birisi tercihen
seçilir ve bunlara gün ve saati hakkýnda
mutabýk kalýnýrdý. Esasen sünnetler
çok defa ilk baharda ve bazen de yaz
aylarýnda yapýldýðýndan Siirtli sünnetçiler,
ilk baharda seyahate çýkar bütün doðu
illerini dolaþýrlar, boþ hekbeleri altýnlar,
mecidiyelerle dolu olarak dönerlerdi.
SELÇUKLU’DAN ERKEN OSMANLI DÖNEMÝNE
KADIN GÝYSÝSÝNÝN ANA HATLARI
T
ürk kadýn giysisinin en önemli
özelliði, yüzyýllar boyunca
ayný geleneksel çizgiyi
korumasý ve sokakta giysinin kumaþý
dýþýnda kiþilerin maddi gücünü yansýtan
veriler taþýmamasýdýr. Kadýnlarýn XII.XIV. yy‘lardaki giysileriyle baþlýklarý
konusunda bilgiler; çini, taþ eserler
ve minyatürlerdeki betimlemelerden
alýnabilir.
Selçuklu kadýnlarýnýn ev giysileri
gömlek, þalvar ve entariden oluþur.
Þalvarlar bol paçalý, entariler uzun bol
kollu, yakasýz ve genellikle önden açýktýr.
Çoðu kez etek uçlarý, öndeki yýrtmaç
veya açýk olan ön kýsým geniþ biyelerle
çevrilmiþ, kollarýn üst bölümüne Arap
giyim kültürünün bir öðesi olan tiraz
denilen bantlar konulmuþtur. Selçuklu
kadýnlarý bol entarilerine, bellerine
taktýklarý kuþak yada kemerlerle,
dizkapaðý ile topuk arasýnda bir uzunluk
vermiþlerdir; giyimlerini çeþitli süslerle
zenginleþtirirler. Bunlar; diademler,
küpeler, inciler, bilezikler, ve ayak
bileklerindeki halhallardýr.
Büyük Selçuklu devri kadýn giysileri
konusunda bilgi veren kaynaklardan
biri, Ýran‘ýn önde gelen seramik merkezi
olan Rey‘de bulunan, XII.-XIII. yy‘larda
perdah tekniðinde yapýlmýþ tabaktýr.
Bugün Metropolitan Museum of Art‘da
sergilenen bu tabaktaki kadýnýn uzun
saçlarý örgülüdür. Baþýnda, inci sýrasý ve
alnýn ortasýna rastlayan yerinde yuvarlak
taþla süslenmiþ bir diadem vardýr.
Kulaðýnda birbiri altýndan sarkan üç
halka ile zenginleþtirilmiþ küpe, üzerinde
önden açýk bir entari bulunur. Kadýn
figürün entarisi, boynundan aþaðýya
doðru V biçiminde açýktýr; kollarýnýn üst
kýsmýnda þerit vardýr.
XIII. yy. baþlarýnda Konya‘da
hazýrlanmýþ Varka ve Gülþah (TSMK H
841) adlý aþk romanýndaki minyatürler,
Anadolu Selçuklularý devrindeki giysiler
açýsýndan önemli bir kaynaktýr. Kadýn ve
erkek giysileri arasýndaki ilk göze çarpan
ayrým, kadýnlarda görülen inci kolyeler
ile incili veya alnýn üstünde tek taþla
taçlandýrýlmýþ diademlerdir. Sevgililerin
ikisi de ayný boyda entariler giymiþtir;
Gülþah‘ta paçalarý geniþ þalvar ve küçük
yüzlü ayakkabýlar vardýr; entarisinin
yakasý V kesimlidir ve yakasýndan
inci dizileri görülür. Baþýnda, alnýn üst
bölümünde yapraða benzer bir taþ
dikkati çeker. Gülþah gerektiðinde erkek
gibi giyinip savaþa gider. Kadýn figürlerin
gayet açýk giysilerle betimlendiði ve
eðlencelerde kadýnlý-erkekli gruplarýn
bir arada bulunduðu; halkýn bazý
kervansaraylarda kadýn okuyucularý
dinledikleri, danslarýný seyrettikleri
düþünülürse, Selçuklu kadýnlarýnýn son
derece özgür olduklarý anlaþýlýr.
XIII. yy‘ýn ortalarýnda Musul‘da
resimlendirilmiþ Kitab el-Tiryak‘ýn saray
sahnesinde dönemin kadýn, erkek
figürleri bir arada görülür. Ayný yapýtýn
1199‘da yapýlmýþ, Paris Bibliothèque
Nationale‘deki baþka bir kopyasýnýn
sunuþ sayfasýnda da kadýn figürlerine
rastlanýr. Kompozisyonun ortasýndaki
baþý taçlý kadýnýn saçlarý örgülüdür
ve iki örgünün uçlarý geriye atýlarak
düðümlenmiþtir. Kollarý þeritle süslü
entarisi önden bele kadar açýktýr ve geniþ
parçalý þalvar giymiþtir. Kulaklarýnda
inci halka küpeler, boynunda iki sýra
altýn kolye dikkati çeker. Sahnenin dört
köþesinde uçuþan meleklerin giyimi de
aynýdýr; baþlarýnda taç yerine önü taþlý
diademler vardýr.
XIII. yy‘dan
itibaren Anadolu
topraklarýnda egemen
olan Osmanlýlarda,
kadýn, özellikle
saray sanatý olan
minyatürlerde izlenir.
Fatih Sultan Mehmet
(1451-1481) dönemi
minyatürlerinde
kadýnlar, Eski
Anadolu ve Orta
Asya geleneklerini
sürdürecek þekilde
açýk giyimlidir. TSMK
R. 989‘da kayýtlý, 1460
civarýnda Edirne‘de
minyatürlenen
Külliyat-ý Kâtibi, XV.
yy. Osmanlý saray
kesiminin yaþam
biçimini ve dönemin
giysilerini sunmasý
açýsýndan önemli
bir belge niteliðindedir. Yapýtta yer alan
Sultanýn Meclisinde Müzisyen Kýzlar‘ýn
betimlendiði minyatürde, sultanýn
çevresinde içki ve yiyecek sunan
hizmetliler, resmi görevliler, kadýnlýerkekli müzisyenler yer alýr. Resmin
giysi yönünden en ilgi çekici tarafý
kuþkusuz baþlýklarýdýr. Baþka çevrelerde
rastlanmayan bu baþlýk, Erken Osmanlý
kadýn baþ örtme biçimi hakkýnda olduðu
kadar, yapýtýn tarihlenmesi konusunda
da ipucu verir. Müzisyen kadýnlardan
biri çenk, diðeri tef çalar; kenarda oturan
ise ellerini çýrparak tempo tutmaktadýr.
Çenk çalan kadýn, arkaya doðru sarkan
baþ örtüsünün üzerine külahvari
baþlýk giymiþ, alnýnýn üstüne dilimli
bir kaþbastý baðlamýþtýr. Tempo tutan
hanýmda da ayný tür baþlýk vardýr. Tef
çalan müzisyenin baþlýðý yoktur; uçlarý
omuzlarýna deðen beyaz örtüsünün
üzerine, ortasý dilimli koyu renk kaþbastý
baðlamýþtýr. Entarileri küçük yakalý,
önden açýk ve bele kadar düðmelidir.
Fatih Sultan Mehmed döneminde,
Edirne nakkaþhanesinde kopya edilmiþ,
1455-56‘ya tarihlenen Dilsuz-nâme
minyatürlerindeki kadýnlarda da ayný
tür baþlýklara rastlanýr. Fakat yüzyýlýn
sonunda Sultan II. Beyazýd (1481-1512)
döneminde hazýrlanan minyatürlerde bu
tür kadýn baþlýklarýna rastlanmaz.
Ýstanbul‘un alýnmasý, yerleþik düzene
geçiþ, imparatorluðun sýnýrlarýnýn
geniþlemesi ve ekonomik koþullar,
kadýn-erkek dünyasýnýn ayrýlmasýna
ve kadýnlarýn sokak giysilerine kurallar
konulmasýna neden olmuþtur.
[email protected]
HATÝCE ELDENÝZ
sayfa
2
[email protected]
“Euro“cular
B
iz Avrupa’daki göçmenler,
senelik tatilimizi genelde
ülkemizde
geçirmeyi
yeðleriz. Tatil öncesinde baþlar bizim
stres. Genelimiz, ki istisnalar var tabi ve
bilindiði gibi istisnalar kaideyi bozmaz,
önce alýþ-veriþ, daha sonra tatilde
giyeceðimiz kýyafetler ve sanki yoklar
ülkesine gidiyormuþuz gibi alabildiðince
her türlü eþyalarý valizlerimizi týka basa hazýrlarýz. Sonra izin
arifesi, saatlerce valizleri paketlemek ile meþgul oluruz. Kozmetik
malzemeleri, yazlýklar, deniz ve sahil için gereken diðer malzemeler,
çocuklarýn yiyecekleri ne varana kadar, tabi bunlarýn arasýnda eþdosta götürülen hediyeler de dahil, eþyalarý doldurduktan sonra
en geç havaalanýnda baþlar aðýrlýklarý kaldýr-indir fasýlasý. Nihayet
ülkemize vardýk. „Almancýlar geldi“ deðil artýk „ Euro“cular geldi
oluyoruz. Bizleri karþýlayanlar var veya yok, tatilimizi geçireceðimiz
yere vardýk veya da otele yerleþtik. Türkiye’de yaþayanlarýn tabiri
ile ortalýk „ Euro“ cularla doluydu. Neydi bu hava, neydi bu tafra.
En tutucu þehrin göbeðinde neydi bu dekolte giyinmeler, külte külte
paralarý çýkarýp içerisinde acemice bir milyon çýkarýp uzatmalar.
Uzaktan izliyorum. üzülüyorum. Bunlar benim bildiðim Avrupa’da
yaþayan göçmenler mi gerçekten?
Aslýnda kendi ülkemize tatile gidiyoruz dememek gerekiyor
bir taraftan. Yabancý bir ülkede yabancý ve deðersiz bir varlýk
olarak tanýmlanan bir yerde nasýl olurda kendi ülkesi diye tabir
edilir. Tek deðerin cebinde taþýdýðýn Eurolar. Avrupa’da yaþayanlar
kendi ülkelerine geldiðinde isimleri yok bir lakabý var. „ Euro“
cular, „ frank“cýlar, „dolar“ cýlar ve „ point“ ciler. Onlar sadece
bir yabancý para birimi, kültürlü, en zengin, en temiz bir ülkede
yaþayanlar olarak göstererek, geldiði sözüm ona kendi ülkesinde
yaþayanlarý küçümseyerek, kendi günlük yaþantýsýyla hiç alakasý
olmayan yaþam biçimlerini sergiliyor havasýný atýyor. Bu yapýlýrken,
Almancýlara „Euro“cu diyenler arkalarýndan da kis kis gülmekten
de kendilerini alamýyorlar. Alabildiðince gece hayatýna düþkün,
sanki yabancý ülkede her gece bir eðlence merkezinde zaman
geçiriyormuþ gibi davranýþlar sergilenmektedir. Aslýnda kendi
Ülkesi olmaktan çýkmýþ bu memlekette yaþayanlara ne derece
marifetli olduklarýný sergileme dürtüleri içerisine girmelerinden de
kendilerini alamýyorlar. Avrupa’da yaþadýklarýný bir ayrýcalýk olarak
görerek, Türkiye’de yaþayanlara geliþim olayýnda çok büyük bir
fark attýklarýný düþünerek hareket ediyorlar. Avrupa’da ezilmiþliðin,
üçüncü sýnýf vatandaþý olarak muamele görmenin ve sahipsizliðin
acýsýný, ülkesine gelerek çok varlýklý ve dünyayý satýn alabilecekleri
konumunda kendilerini lanse ederek ezilmiþliðin acýsýný çýkartmaya
çalýþýyorlar. Çok güzel eðlenebileceklerini, her þeyi alabileceklerini,
en iyi kültüre sahip olduklarýný birilerine kanýtlama zorunluluðunu
kendilerinde his ederler.
Bu nedenledir ki, Alamancýlar, pardon yani „ Eurocular“
kültürlü kültürsüz tabirine maruz kalýr. Ne deniliyor söyle tek tek
bir sýralayacak olursak: „ eðlenmesini bilmiyorlar, yemek yemesini
bilmiyorlar, konuþmasýný bilmiyorlar, sonradan görmüþ azmýþlar“.
Eh bu tür sözler düþtükten sonra dillerden artýk her iki tarafta bir
araya gelmeleri imkansýz birer kutup haline gelmiþtir diye düþünüle
bilinir.. Ne bir birine bir yaklaþým var, nede aralarýnda bir uzlaþma
vardýr. Bir dönemler kendi ülkesi olan yerde yaþayanlarla bir
diyalog kurma olayý yok. Arada gecen yýllar nasýl da ayný duygularý,
kültürü paylaþan insanlarý birbirinden uzaklaþtýrmýþ, birbirine
yabancýlaþtýrmýþ. Konuþtuklarý dilden tutalým, oturuþ-kalkýþ tarzýna
kadar birbirinden çok farklý. Uzun yýllar önce buralarda ayrýlýp gitmiþ
ve daha önce bulunduðu ortamdan çok uzak olarak baþka bir
ortama girmiþ yaþam tarzý tamamen deðiþmiþtir.
Buralarý terk edip gittiðinde bu kadar geliþmemiþti. Kimisinin
evlerinde býrakýn televizyonu cereyan bile yoktu. Her yýl geldiði
tatilde ne kadar geliþmiþ, kültürlü bir ülkede yaþadýðýný anlatmak ile
geçiren, ülkesinde kopmuþ Almancý belki daha önce bir yerlere sahip
olmamýþtýr. Belki daha önce deðer bulmamýþtýr. Parasý olmamýþtýr.
Arabasý olmamýþtýr evi ve tatili olmamýþtýr. Herhangi bir yerde kabul
görmemiþtir. Yurtdýþýnda çalýþtýktan sonra bunlarýn hepsine sahip
olmuþtur. Ama sadece maddi olarak sahip olmuþtur. Manevi alanda
çok kaybý olmuþtur ( acaba mi diye soruyorum kendime, belki de
ülkedekilerin kaybý çoktur). Kendi kültürünü yaþatma çabasýna
girmiþtir. Memleketine daima yakýn olmak istemiþtir. Daima bir geri
dönüsü hesaba katmýþtýr. Sað iken olmasa dahi bir gün ölüsünün
o topraklara gömüleceðinin hayalini kurmuþtur. Yaþadýðý ülkenin
kültürünü çok sýnýrlý kendisine has ederek, kendisi ile birlikte getirdiði
kültürü yaþatmaya çalýþýrken, o kültürün zaman ile geliþtiðini, sosyal
iliþkiler, toplumsal deðerlerin çoktan deðiþtiðini ve hýzlý bir þekilde
de deðiþmeye geliþmeye devam ettiðinin farkýna varmamýþtýr. Bu
durum sadece Türkiye’den ayrýlýp baþka ülkeye giderek yasayanlar
için deðil, ülkelerini terk edip baþka yaþam ortamlarýnda yaþamlarýný
sürdüren her toplum için geçerlidir. Ülkesini terk edenler kalanlardan
daha tutucu, toplumsal deðerlerini, örf ve adetlerini daha çok
koruyan kesim olarak yaþarlar. Buna ek olarak yaþadýklarý ülkelerde
kendilerine biçilen deðer ve gösterilen saygý olayýnýn yetersizliðinden
kaynaklanan eziklik hissi geliþmektedir. Yasadýðý ülkede bir yerlere
varamamýþtýr. Varanlar ise parmak ile sayýlacak kadar azdýr. „ orda
üçüncü sýnýf muamelesi görüyoruz, buraya gelince bu duyguyu
üzerimizde atmak istiyoruz. Burada bir deðer görüyoruz“ demekten
kendilerini alamýyorlar. Yurtdýþýnda yaþayan insanlar dört elle
kültürlerini korumaya çalýþýrken, Türkiye’de yaþayanlar onlar için bu
terimleri doðru görüyorlar. Öyle görülüyor ki, Avrupa’da yaþayan
göçmenlerin kendilerine has kendi geliþtirdikleri bir kültüre sahiplerdir,
fakat bunun bilincinden deðiller. Aslýnda iki kültür arasýnda kalmýþ
deðillerdir. Kendi ürünleri olan kültürlerini alýp isleseler mutlaka çok
büyük deðerlere sahip olduklarýný göreceklerdir.
DEM® NACHRICHTEN
UND WERBEAGENTUR
Hack str. 3
70190 Stuttgart
Tel: 07113000711/ 12
Fax: 0711 4205003
Hatice Eldeniz
Herausgeber/ Geschäftsführerin
Þükrü Yýldýz
Chefredakteur
www.dem-ajans.de
[email protected]
Der Verlag übernimmt keine
Haftung für den Inhalt der
Anzeigen und Anzeigentexte.
Die von Verlag gestalteten
Anzeigen sind urheberrechtlich
geschützt.
Sayý 17
Eylül 2002
HABER
www.dem-ajans.de
ALMANYA VE TÜRKÝYE
SEÇÝME KÝLÝTLENDÝ
‘Yüzyýlýn seli’
Schröder’i
kurtaracak mý?
B
ütün Almanya da hala sel
þokunu yaþarken, sellerin
açtýðý zarar ve yarattýðý
yýkýmýn sebep ve sonuçlarý üzerinde
de tartýþmalar sürerken, kamuoyunda
sorulan en önemli sorularýn baþýnda sel
felaketinin Baþbakan Schröder’e 22 Eylül
2002 de yapýlacak Federal parlamento
seçimlerinde yarayýp yaramayacaðý.
Daha doðrusu ne kadar yarayacaðý.
Özellikle ekonomide ki kötüleþme
ve iþsiz sayýsýnda hükümetin vaat
ettiði gerilemenin yerine az da olsa
yükselmenin
görülmesi
kamuoyu
yoklamalarýnda Sosyaldemokratparti
SPD ve Yeþiller den oluþan koalisyon
hükümetinin
yeniden
seçilme
þansýný hemen hemen olanaksýz
hale getirmiþti. Hýrýstiyandemokrat
(CDU), Hýrýstiyansosyal (CSU) ve
Liberaldemokratlardan (FDP) oluþan
muhalefet kendisini artýk hedefe çok
yakýn görüyor, baþbakan adayý Stoiber
bir ayaðýný baþbakanlýk konutunda
hisseder ve neredeyse seçimlerden
sonra kimin hangi görevi üstleneceðini
konuþurken, Almanya’nýn doðusunu
ve güneyini seller bastý. ‘Yüzyýlýn sel
felaketi’ olarak adlandýrýlan ve özellikle
de Elbe nehrinin Doðu Almanya’da
açtýðý yýkým ve tahribat CDU, CSU ve FDP
nin yeniden iktidara gelme umudunu
da süpürmüþe benziyor. Baþbakan
Schröder’in sel felaketinde aldýðý çabuk
ve kararlý tutum, ve de kýsa sürede aldýðý
10 milyara yakýn yardým kararý seçim
havasýný bir anda SPD lehine çevirdi.
Buna karþýn CDU-CSU adayý Stoiber’in
karasýz ve tutarsýz açýklamalarý
kamuoyunda zaten varolan ve Stoiberin
iþ bitirici olmadýðý ve Schrödere karþý
zayýf bir politikacý olduðu yönünde ki
önyargýlarý daha da pekiþtirdi ve CDUCSU oylarýnda gerilemeye yol açtý.
Böylece Schröder hükümet olmanýn
verdiði avantajý da iyi bir þekilde kullanýp,
kendisinin nasýl kararlý ve ‘iþ bitiren’ bir
baþbakan olduðunu ispatlamýþ oldu.
Kamuoyunda Schröder sellerden önce
de yüzde 15-20 civarýnda ki açýk bir
farkla Stoiber’in önünde götürüyordu,
fakat SPD yüzde 34-36 civarýnda ki
oy tahmini ile CDU-CSU’nun yüzde
40-41’lere varan oy potansiyelinin çok
gerisinde görünüyordu. Böylece uzun
bir süreden beri ilk defa Schröder’in
popülaritesi partisi SPD’ye de yaramýþa
benziyor.
Bu sel felaketinin bir baþka açýdan
da seçimleri etkilemesi bekleniyor.
Sellerden önce cevre sorunlarýný seçim
alanlarýnda konuþmak ve bu konuyu
iþleyerek seçmenden oy istemek
neredeyse ahmaklýk olarak görülüyordu.
Bir dönemin kuvvetli Yeþiller hareketini
yaratan ve parlamentoya taþýyan
Almanlar sanki çevre sorunlarýný
toptan unutmuþ ve hatta ekonomik
geliþmenin önünde engel olarak
görmeye baþlamýþtý. Çevreden sorumlu
bakan Jurgen Tritin ile çevre vergisi
konusunda alay bile ediliyordu.
Tabiat iþte bu umursamazlýðý
ve vurdum duymazlýðý aðýr bir
þekilde cezalandýrdý. Bu felaket
çevre kirliliði sorununu böylece
birden bire gündemin ortasýna
oturttu. Bu konu ne kadar önem
kazanýrsa SPD’nin koalisyon
ortaðý Yeþillerin oy oranýnýn da
o denli yükselmesi mümkün görünüyor.
CDU-CSU kesimin baþbakan adayý
Edmund Stoiber bu konuda da zayýf
bir pozisyonda. Çünkü oluþturduklarý
‘gölge kabine’ de çevreden sorumlu
ve konuyu anlayan hiç kimse yok.
Felaketin ardýndan alelacele ve panik
içinde baþlatýlan arayýþlar muhalefetin
konseptsizliðini ortaya çýkardý. Bu
durumun da muhalefetin oylarýnda
azalmaya yol açmasý ve yeniden iktidara
gelme þansýný düþürmesi bekleniyor.
Stoiber gelirse, yeni
göçmenlik yasalarý
iptal edilecek
F
akat bütün bu beklenmedik
geliþmelere raðmen seçimin
sonuçlarýný
þimdiden
kestirmek zor ve kimin kazanacaðý
seller öncesine nazaran daha da
belirsiz bir konumda. Burada çok
önemli bir noktaya parmak basmakta
yarar var. Bu seçimin en önemli tartýþma
konularýndan bir tanesi de yabancýlar
politikasý. Muhalefetin adayý Stoiber,
hükümet tarafýndan çýkarýlan göçmen
ve yabancýlarýn Alman toplumuna
uyumu yasalarýný reddetmekte, seçimi
kazanýrsa bu yasalarý iptal edileceðini
söylemektedir. Bu yasal düzenlemeler
aksaklýklarý ve eksiklileri barýndýrmakla
ve ihtiyacýn gerisinde kalmakla
birlikte yabancýlarýn ve göçmenlerin
konumunda önemli iyileþtirmeleri de
getirdiði tartýþma götürmeyen bir gerçek.
Buradan hareketle bütün yabancýlarýn,
özellikle de Türkiye’den gelen Türk,
Kürt, Alevi ve Sunni insanlarýmýzýn belki
de ilk olarak önlerine çýkan demokratik
oy hakkýný kullanýp gelecek politikanýn
oluþumu üzerinde etki sahibi olmalarý
hayati önem taþýmakta. Unutmamak
gerekir ki hepimizin ve çocuklarýmýzýn
geleceði bu politikalar tarafýndan
belirlenmektedir.
Kayýtsýz
kalmak
yabancý düþmanlýðýna yarayacak, 22
Eylül de sandýk baþýna gidip oy hakkýný
kullanmak ise demokrasiye ve dostluða
hizmet edecektir.
3 Kasým Türkiye’ye
neler getirecek?
3
Kasým
seçimleri
beklenmedik bir anda geldi
ve Türkiye’nin gündemini
alt üst etti. Adeta kilitlenen sistem
her konuda kýsýr bir döngü yaþarken,
seçim heyecaný bir çok çevrenin
beklentilerinde umut yarattý.
Son ekonomik krizin daha fazla
dibe vurmasýný beklemeden iþ
çevreleri ve sanayiciler bu hükümetin
deðiþmesi ve AB ile uyumlu bir yönetime
imkan verecek yeni bir iktidar için
seçimlere dört elle sarýldý. Diðer yandan
iþçi, memur, küçük esnaf dar gelirli halk
gruplarý da içinde bulunduklarý yokluk
ve sefalete belki çare olur diye 3 Kasýmý
dört gözle beklemektedirler. Türkiye’de
demokrasi ve deðiþimi isteyen kesimler
için 3 Kasým adeta bir tarihi fýrsat olarak
karþýlandý. Bütün bu kesimlerin umut
baðladýðý 3 Kasým seçimleri bakalým bu
umutlarýn gerçekleþmesini saðlayacak
mý?
3 Kasýmda seçim isteyen MHP,
Türkiye de her kesimin hiç bir beklentisi
olmayan tek partin konumunda. MHP bir
önceki seçimde savaþ ve þiddet yanlýsý
ýrkçý bir propaganda yaparak iktidara
gelmiþ; fakat özellikle AB ile uyum
yasalarý çerçevesinde gerçekleþen
deðiþime engel olamamýþtý. Bir yandan
kendi yandaþlarýnýn tepkisini, diðer
yandan AB ve Türkiye de ki barýþ ve
huzur ortamýndan yana olan tüm
kesimlerin sert tepkisini çekti. Ýzlediði
uzlaþmaz politikalar ile baþta iþ ve
sermaye çevreleri olmak üzere tüm
demokrat ve liberal kesimler ile dindar
muhafazakarlarýn eleþtirilerine hedef
oldu.
Ýktidarýn büyük ortaðý DSP ise
MHP’den daha acý bir durumla karþýlaþtý
ve partide büyük bir daðýlma yaþandý.
Ýsmail Cem ve Hüsamettin özkan gibi
DSP’nin ve hükümetin en öndeki isimleri
60 yakýn Milletvekili ile DSP’den ayrýlarak
Yeni Türkiye Partisi (YTP) adýyla ayrý bir
parti kurdular. DSP’de daðýlma süreci
hala devam etmekte.
Ýktidarýn üçüncü ortaðý ANAP’ta
da yaprak dökümü ciddi derecede
yaþanmakta. Yaþar Okuyan ve Erkan
Mumcu gibi aðýr toplarý Mesut Yýlmaz’a
tepkilerinden dolayý ANAP’tan istifa etti.
AB’ye girmek için çok çaba sarf eden
ANAP Türkiye de yaþanan deðiþim
sürecinin oluþmasýnda en çok katkýsý
olan parti konumuna raðmen iktidarlarý
döneminde ki ekonomik krizin yarattýðý
çürümeden o da payýný aldý.
Özellikle en çok daðýlma ve çürüme
iktidar partilerinde yaþandý. Bu partiler
Türkiye’nin bir çok sorununu kilitleyerek
çözümsüzlük içine sürüklemelerinden
dolayý, 3 Kasýma en kötü moralle giden
partiler konumundalar.
Demokrasi platformu veya solda
birlik arayýþlarý arzu edilen sonuçlarý
vermese de, bu konuda ki çaba ve
umutlar hala sürmekte. Genel toplumsal
eðilimde bu kesimlerin 3 Kasýmda
iktidar olmasý arzulanmakta.
SP ve AKP ise muhafazakar oylarý
paylaþma kavgasý içinde seçime
gitmekteler. AKP’nin þu anda þansý
daha iyi olsa da, sonucu 3 Kasým
belirleyecek.
Kürt bölgelerinde birinci parti
konumundaki HADEP ise 3 Kasým
seçimlerinde Ýktidar ortaðý olabilmek
için bir çok ittifak seçeneðini
deðerlendirmekte.
Ancak
HADEP
arzuladýðý temel ittifak demokratik
kesimler ile yapacaðý ittifaktýr. Özellikle
SHP-HADEP-ÖDP ittifaký ile Türkiye’de
beklenilen deðiþim ve dönüþüm
sürecine katkýda bulunabilecekleri gibi
bu ittifakta CHP veya YTP partilerinin
olmasý iktidar yolunu da açabilir.
Alman gençleri geleceðe
daha iyimser bakýyor
Berlin‘de açýklanan 14.
Shell Gençlik Raporu, Alman
gençlerinin dünyadaki
onca krize ve hiç de parlak
olmayan istihdam piyasasýna
raðmen iyimser baktýklarýný
ortaya koydu. Toplumsal
yöneliþleri de deðiþen
Alman gençler arasýnda
geleneksel deðerlerin de
önem kazanmaya baþladýðý
raporda belirtildi.
1
952 yýlýnda Almanya’da
savaþ sonrasý gençliðin
gelecekle ilgili düþüncelerini,
sosyal davranýþlarýný bilimsel açýdan
büyüteç altýna alabilmek için, petrol
tröstü Shell’in finanse ettiði bir araþtýrma
baþlatýlmýþtý. Almanya’nýn önde
gelen araþtýrma enstitülerinin
gençler arasýnda yaptýðý anketlerle
hazýrladýðý 14. Shell Gençlik Raporu
Berlin’de açýklandý. 2002 Gençlik
Raporu‘nun
aðýrlýk
noktasýný
gençlerin siyasi yaklaþýmlarý ve
deðer yargýlarý oluþturuyor.
Dünyadaki onca krize ve hiç
de parlak olmayan istihdam
piyasasýna raðmen, Almanya’daki
gençler artýk geleceðe yeniden
iyimser bakýyorlar. Shell’in 2002
Gençlik Raporu‘nun ortaya koyduðu
en önemli sonuç bu. Almanya’nýn
batýsýnda ve doðusunda yaþayan
gençlerin
eskiden
olduðu
gibi bugün de yaþama bakýþ
açýlarýndan bazý farklýlýklar var.
Geleneksel deðerler
Ancak deðer yargýlarý pek
deðiþmiyor: ‘Dýþ görünüm, yeni
teknikler, marka giyim‘ moda.
Toplumsal yöneliþleri de deðiþmiþ.
Artýk topluma isyan etmek ‘out‘,
sadakat ve alýn teri gibi geleneksel
deðerler, kariyer yapýp yükselmek
‘in.‘ Araþtýrma ekibinin baþkaný
Sosyal Bilimci Klaus Hurrelmann,
gençlerin yeni deðerlerini, eski
[email protected]
sayfa
3
ÞÜKRÜ YILDIZ
eflatunî
Aziz Nesin, yýllarýn
tecrübesinden
sonra söyledi.
Uydu....
K
afam karýþýk... Þimdi ne yazsam diyorum.
„Ayda bir çýkan bir gazetede ne yazýla bilinir“
ki diye düþünüyorum. O kadar çok söylenmesi
gereken var ki... Ýþte sizin zorluðunuz hangisini yazsam
gibi oluyor. AB uyum yasalarýný mý? Seçimi mi? Ýklimi mi?
Almanya’daki sel mi? Hangisi öncelikli acaba...
Biliyorum herkesin dilinde seçim var. Memlekete eski
yeniler, eski eskilere karþý bayrak açmýþlar. 1983’den bu
yana bu kadar çok milletvekili transferine þahit olmadýk.
Al gülüm ver gülüm. Kimin kimin adamý olduðunu, kimin
kimin adamý olacaðýný, kimin hangi siyasetin temsilcisi
olduðunu kestirmek ise maþallah kahinlerimize kaldý.
Hani onlardan da, bolca var ya memlekette, ben bunlar
ne iþe yararlar diye düþünüyordum. Demek bu günler
içinmiþ.
Ah Derviþ ha, Ecevit’e kazýðý attýrdýnýz da, Cem’e
niye bunu yaptýnýz? Aziz Nesin’inin kulaklarý çýnlasýn,
þu yüzdelik meselesini fena söylememiþ hani. Yýllarýn
tecrübesinden sonra söyledi. Uydu....
Ben düþünüyorum da, kimin ne istediðini bilen var
mý acaba... Yada kimin ne yapacaðýný bilen... Siz hiç bir
memlekete bu kadar hýzlý parti deðiþtiren ve ayný hýzla
yasa çýkaran bir meclis gördünüz mü?... Maþallahý var
bizimkilerin, iyisini de, kötüsünü de çok hýzlý yapýyorlar.
Ya hero, ya mero...
Sel geldi, iþ deðiþti...
Almanya’da havalar baþka... Demokrasicilik iyi gidiyor.
SPD’ye, seçimlerde kaybedeceði gözüyle bakýlýrken,
Allah yardýmýna koþuyor. Binlerce insanýn evsin barksýz
kalmasýyla rakibine gol atýyor. Seli gören akýllýlar,
Schöreder’de toplanýyor. Þans yýldýzý parlýyor. Aman
toplansýn, gelen gideni aratýr derler. Ne olur ne olmaz bu
adam kalsýn ... Oyumu bendemi Schöreder’e versem...
Edmund Stoiber ise yabancý düþmanlýðýndan medet
umuyor. Zaferine kesin gözüyle bakýldýðý günlerde
açýklamýþtý. Bavyera Ýç Ýþleri bakanýný seçimlerden
sonra Federal Hükümetin Ýç Ýþleri Bakaný yapacakmýþ.
Yabancýlara karþý tutumuyla tanýnan Berkstein’ýn Ýç Ýþleri
Bakanlýðýnýn Almanya’da yaþayan yabancýlar için ne
anlama geldiðini anlatmanýn bir gereði yok sanýyorum.
350 bin Alman vatandaþlýðýna geçmiþ yurtdaþýmýz
var. Bunlarýn bu seçimde rollerini doðru oynamalarý
gerekmekte. Kendilerinin geleceðiyle ilgili konularda daha
hassas davranmalarýlar. Türkiye’deki seçimler’den daha
çok bizi etkileyecek buradaki seçimlere ilgilerini atýrmalýlar.
DEM
Bu sayýmýz tam seyar bir þekilde hazýrlandý.
Arkadaþlarýn çoðu izindeydi. Yazýlarýný tatil yaptýklarý
yerden gönderdiler. Kimileri tembellik yapýp geri
döndüklerinde ve son günde yetiþtirdiler. Neyseki izin
dönemi kapanýyor ve gelecek sayýmýzda tam kadro iþ
baþýnda olacaðýz.
Gecen sayýmýzdan itibaren tüm Avrupa ülkelerinde
daðýtýma girdik. Bunun sevincini sizlerle paylaþýyoruz.
Geçen sayýmýzdan itibaren gazetmizin fiaytýnda yeni
düzenlemeye gittik ve 1,50 Euro olarak belirledik. Aylýk
bir gazete için fiyat azdý. Daðýtým þirketi ve bayilerden
gelen itiraz üzerine bu düzenlemeyi yaptýk. Anlayýþla
karþýlayacaðýnýzý sanýyoruz. DEM için ödediðiniz her þey,
daha iyi bir DEM olarak size geri dönecektir.
DEM sizin eserinizdir. Katkýlarýnýzý esirgemeyin. Görüþ
ve düþüncelerinizi bize ulaþtýrmaya devam ediniz.
[email protected]
ile yeni deðerlerin, yerine göre, ayný
potaya atýlýp eritildiði bir tür ‘kokteyl‘
olarak tanýmlýyor.
Gençlerin deðer yargýlarýnda aile
artýk ilk sýrada geliyor. Genç kýzlarýnýn
yüzde 75’i ve erkeklerin yüzde 65’i mutlu
olmak için aile yuvasýna ihtiyaçlarý
olduðunu söylüyor. Genç kýzlarýn da
kariyer yapýp sorumluluk üstlenme
arzularýnýn yaþýtlarý delikanlýlardan
geri kalmadýðý gözleniyor.
Gelecek garantisi
Bir genç kýz þöyle diyor, „Önce para
kazanýp geleceðimi garanti altýna
almak istiyorum. Bence insan isterse
baþaramayacaðý hiç bir þey yok.”
Bir diðeri de, “Gelecekten çok þey
bekliyorum. Herþeyden önce güzel
bir hayat sürmek istiyorum ve bunu
baþaracaðýmdan eminim“ þeklinde
konuþuyor.
Baþarýyý
hedefleyen
Alman
gençliði buna karþýn siyasete daha az
ilgi duyuyor. Sosyal Araþtýrma Enstitüsü
Infratest ile Bielefeld Üniversitesi‘nin
yaþlarý 12 ile 25 arasýnda deðiþen 2500
genç ile yaptýklarý anket, gençlerin
siyasi partilere güven duymadýðýný da
ortaya koyuyor.
Yüzde 34 siyasete ilgili
Gençlerin sadece yüzde 34’ü
siyasete ilgi duyduðunu söylüyor.
Halbuki bu oran 1991 Shell raporunda
yüzde 57 idi. Seçimlerde sandýk
baþýna gidip gitmeyeceðine hala
karar veremeyenlerin oraný ise yüzde
37. Öte yandan siyasetle aralarýna
mesafe koyan gençler, çevre saðlýðý
ya da sosyal adaletsizlikle mücadele
gibi toplumsal konulara son derece
angajeler.
Bir de kayýp kuþak olarak
tanýmlanan, toplumun dinamiklerine
ayak uyduramayan, siyasi radikalizme
kayan ya da içe kapanan gruplar da
var. Shell Gençlik Raporu Araþtýrma
Grubu‘nun Baþkaný Klaus Hurrelmann,
eli kolu baðlý oturup, kendi kendini
baþarýsýzlýða mahkum eden bu
gençler arasýnda, þiddet, yabancý
düþmanlýðý ve aþýrý saðcý eðilimlerin
zemin bulduðuna dikkati çekiyor.
Ve „Özellikle eðitim sisteminde
ihmal edilen bu gençleri topluma
kazandýrmak
için
iþe
çocuk
yuvalarýndan baþlamak gerek” diyor.
(Deutsche Welle/Türkçe)
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
HABER
[email protected]
PDS’in Berlin’deki aday listesinin ilk beþi kadýnlardan oluþuyor. Beþinci sýrada seçime giren Evrim Helin Baba’yla
PDS’in seçim politikalarý, Gysi’nin istifasý ile yaþanan son geliþmeler ve kadýn sorunlarý üzerine sohbet ettik.
“Berlin bir kadýn kenti olacak!”
NURAN MARAÞLI
T
ürkiye’de erken
seçim kararý alýndýðý
bugünlerde, Almanya’da
da Federal Parlamento seçimleri
gündemde. Cem Özdemir ve Gysi
gibi politikacýlarýn istifalarýna yolaçan
geliþmelerin ardýndan kamuoyu
yoklamalarý CDU/CSU ittifakýný
seçimlerin favorisi olarak gösteriyor.
Berlin Eyaletinde iktidar ortaðý
olmayý baþaran PDS, baþkentteki
aday listesinin ilk beþ sýrasýný
kadýnlara ayýrdý. Bunlardan biri de
Evrim Helin Baba. PDS listesinden
Giyasettin Sayan ve Musa Özdemir
de seçimlere katýlýyorlar.
Evrim Helin Baba iki dönemdir
Berlin Eyalet Parlamentosu
Milletvekili. Halen
partisinin parlamento
fraksiyonunun kadýn
sözcüsü ve Berlin
Neukölln ilçe teþkilatý
baþkaný. Baba, 22
Eylül’de yapýlacak
Federal Parlamento
seçimlerinde PDS’in
Berlin listesinden 5.
sýrada aday.
Yeminli tercüman
olan Evrim Baba,
1999’da Týp eðitimini
yarýda keserek
politikaya atýldý.
Helin’le PDS’in seçim
politikalarý, Gysi’nin
istifasý ile yaþanan
geliþmeler ve kadýn
sorunlarý üzerine
sohbet ettik..
Sevgili
Helin,
Berlin
Eyalet
Parlamentosundan sonra þimdi de 22
Eylül’de yapýlacak Federal Parlamento
seçimlerine PDS adayý olarak katýlýyorsun.
Öncelikle seni kutluyorum. PDS’in Berlin
Listesinin ilk beþi kadýn adaylardan
oluþuyor ve bir “yabancý” olarak sen de
ilk beþin içindesin. Bu ne ifade ediyor
sence?
-PDS olarak bizim en önemli seçim
bölgemiz Berlin. Federal Baþkentte partinin
listenin ilk beþ sýrasýna 5 kadýný koymasý
PDS’in kadýn haklarýna ne kadar önem
verdiðini gösterir... Biz parti olarak kadýnlarýn
politika da sembolik olarak deðil, gerçekten
temsil edilmesini savunuyoruz. Eyalet
seçimlerinde bizim sloganýmýz; „Berlin bir
kadýn sehri olacak!” þeklindeydi. Bunun
anlamý, kadýnlarýn Almanya’nýn kalbinde
daha çok söz sahibi olmasýydý. Genel
seçimler öncesi aday belirleme sýrasýnda
bu amacýmýza daha da çok yaklaþtýk.
Benim bir kadýn, bir göçmen olarak
parti listesinde önemli bir yerde olmam tabii
ki, sevindirici bir durum. Ancak, isterdim
ki, Federal Almanya’da siyasi partiler
göçmen kökenli politikacýlara daha çok yer
versinler...
- Siz henüz Berlin Eyalet Parlamensuna
seçilmiþken neden bu defa da Federal
Parlamentoya aday oldunuz?
- Orada kendimi daha iyi ifade
edebileceðimi
düþünüyorum.
Ayrýca,
bugün Berlin’de yaþadýðýmýz bir çok sorun
Federal düzeyde yaþanýyor. Bundestag’da
önemli gördüðüm bir çok konuyu
daha rahat
kamuoyunun gündemine
sokacaðýmý, çözümü için mücadele
edebileceðimi düþünüyorum. Bu ülkede
bizim kendi sorunlarýmýza siyasetin en üst
kademelerinde sahip çýkmamýz gerekir.
- Ben senin kiþiliðinde birçok kimliði
bir arada görüyorum. Bu benim için
de çok anlamlý. Bir Kadýn, bir Kürt, bir
Alevi ve bir genç,.. Ayrýca Avrupada
yetiþen son nesli de temsil ediyorsun bir
yanýyla... Ülkemizin siyasal sorunlarýna,
mücadelelerine, sýkýntýlarýna yabancý
olmayýþýn, sosyalist anlayýþýn... Bütün
bunlar bir araya geldiðinde sen kendine
nasýl bir rol biçiyorsun, politikada neler
yapmayý hedefliyorsun?
- Benim dünya görüþümün oluþumunda
Alevi felsefesinin önemli bir etkisi oldu.
Aleviliðin özünde barýþ, eþitlik, insana saygý
var. Sosyalizm ütopyasýyla, Alevi felsefesi bir
çok yerde çakýþýyor. PDS parti proðramý da
insaný, adaletli bir dünyayý temel alýyor.
Ben Varto’da doðdum. 8 yaþýma
kadar da orada yaþadým. Babam ve
arkadaþlarýnýn siyasal çalýþmalarý nedeniyle
Berlin’e mülteci olarak geldik. Almanya’da
eðitimim sýrasýnda da hep politik çevrelerin
içinde oldum. Türkiye’deki Kürt
ve
demokrasi mücadelesinde yer alan bir çok
yakýn akrabam, dostlarýmýz öldü. Bir kýsmý
hapislere düþtü. Kürt sorunu hayatýmýzýn bir
parçasý oldu. Dolayýsýyla bu konuda duyarlý
davranmam normal.
Ben son yýllarda parlamenter olarak
Türkiye’ye gittim. Kürt bölgelerini gezdim.
Ben, Türk halkýnýn da, Kürt halkýnýn da barýþý
hak ettiklerine inanýyorum. Biz dýþarýdan
küçük de olsa olumlu bir rol oynayabilirsek
çok iyi. Ancak, Federal Almaya’da ister Kürt,
ister Türk, isterse sosyalist ya da islamcý
olsun göçmen kökenli olarak bir yerde
sorunlarýnýz çakýþýyor. Sokakta rastladýðýmýz
bir neo-nazi, kafanýzýn içindeki düþünceyi
açýp bakmýyor. Yabancý olmanýz, onun
sizi düþman olarak görmesi için yeterli
Türk göçmenlerinin ortak sorunlarý da
var. Yabancý düþmanlýðý, entegrasyon,
göçmen yasalarý, eðitim, iþsizlik, sosyal
güvenceler ve daha birçok þey.. Ayrýca
Alman parlamentosuna aday olduðunuza
göre Almanya’nýn ve Avrupanýn politikalarý
için de ortak düþünceler olmalý.. Nasýl bir
çizgi bu?
- Federal Almanya,
Avrupa Birliði
içinde önemli bir yere sahip. Türkiye’deki
Kürt sorunu ve demokrasi mücadelesi bu
ülkenin hem iç politikasýný, hem de dýþ
politikasýný yakýndan ilgilendiriyor. Çünkü,
Almanya’da yarým milyonu Kürt olmak
üzere, 2 milyona yakýn Türkiye kökenli insan
var. Ayrýca, Almanya’nýn Türkiye’de önemli
yatýrýmlarý ve Kürt sorununda tarihsel bir
sorumluluðu var.
Ben diyorum ki, Almanya Türkiye’nin
AB’ye girmesinde olumlu bir rol oynamasý
gerekir. Bu ne anlama geliyor?
Almanya, AB’ni bir Hristiyan Klubü
olarak
görmemeli.
Ayný
zamanda
Türkiye’nin demokratikleþmesi, Kürt sorunun
çözümünü saðlamasý için, elinden geleni
yapmalý. Kürt sorunu tarihsel ve güncel
nedenlerden dolayý kendi sorunu olarak da
görmeli. Ayrýca, Stoiberli CDU, Türkiye’yi her
koþulda AB’de görmek istemiyor. Türkiye,
yapmaya baþladýðý ev ödevlerini tam
olarak bitirdiðinde mutlaka AB’ye girmeli.
Ben kiþi olarak bunun mücadelesini vermek
isterim. Kürtlerin de, Türkiye’nin de geleceði
açýsýndan bu önemli.
- Seçilmem durumunda, Parlamentonun
insan haklarý komisyonunda çalýþmayý
hedefliyorm. Dolayýsýyla, Türkiye benim
çalýþma alanlarýmdan birisi olacak. Benim
düþünceme göre, Türkiye’deki sorunlarýn
kaynaðýnda Kürt ve demokrasi sorunu
yatýyorl Bu sorunlar, hem Türkiye’nin
ekonomisini çok kötü bir duruma getirdi,
hem de, Türkiye-AB yakýnlaþmasýný
geciktirdi. Bunu artýk herkes biliyor. Ancak,
bazý politikacýlar, askerler çýkarlarý için
Türkiye’yi karanlýk bir noktaya, savaþ
ortamýna çekmek istiyorlar. Mesut Yýlmaz
gibi Türk politikacýlarýn bu konulardaki
tutumunu,
mücadelesini
olumlu
karþýlýyorum. Ben sonuç olarak bir Alman
politikacýsýyým. Ancak, o ülkenin sorunlarýný
iyi biliyorum. Bunun için pozitif bir rol
oynamak isterim. Ne Türkiye lobiciliði, ne de
gözü kara bir Türkiye düþmanýðý.
Ben Türkiye’nin yaþanýlýr bir ülke olmasý
için mücadele eden insanlarýn yanýnda yer
almak isterim.
bir neden... Ya da bir devlet dairesine
bir yabancý olarak gittiðiniz de dünya
görüþünüze bakmadan bir memur size
ayrýmcý bir muamele yapabiliyor...
Bunun için ben, federal parlamento da
öncelikle bütün göçmenlerin sesi olmaya
çalýþacaðým.
- Bildiðim kadarýyla Partinizin hem
Kadýn, hem de Göçmenler grubunda
çalýþýyorsun. Ayný zamanda Neukölln
ilçesinde de baþkansýn. Berlinde yaþayan
Kürt ve Türk göçmenlere ve Kadýnlara
yönelik ne tür çalýþmalarýnýz var; Mevcut
çalýþmalarýnýz sorunlara çözüm olabiliyor
mu? PDS Berlinde iktidar ortaðý olduktan
sonra deðiþtirmeyi baþardýðýnýz þeyler
oldu mu?
- Biz herþeyden önce, Federal
Almanya’nýn týpký ABD gibi “göç ülkesi”
olduðunu savunuyoruz. Yani, “bu ülke
burada yaþayan herkese aittir” diyoruz.
Almanya’nýn kalkýnmasýnda yýllardýr büyük
emeði geçmiþ, burada hayatýný kurup
çocuk büyütmüþ insanlarýn hala misafir
olarak görülmesi kabul edilmez bir durum.
Yabancýlarýn entegrasyon adý altýnda
asimile edilmesine karþýyýz. Karþýlýklý bir
entegrasyondan
yanayýz.
Göçmenler
kadar, Almanlar da, onlarla nasýl yaþamasý
gerektiðini bilmeli. Göçmenler buraya uyum
saðlarken, kendi kültürel zenginliklerini
de korumalý. Bunu için de biz, Anadilde
eðitimi, farklý kültürlere devlet desteðini
savunuyoruz.Alman vatandaþlýðýna geçiþi
kolaylaþtýran Berlin Eyaletinde baþlattýðýmýz
uygulamanýn Almanya geneline yayýlmasýný
da savunuyoruz. Ayrýca, yabancý gençlere,
kadýnlara yönelik özel meslek eðitimi
ve eðitim imkanlarýnýn artýrýlmasýný
savunuyoruz.
PDS, Berlin’deki iktidar döneminde
bu konularda birçok projeyi baþlattý,
baþlatýyor. Çünkü, 6 aydýr iktidar ortaðýyýz.
Ancak, sað hükümetlerden devraldýðýmýz
Berlin yönetimi, þimdi tam olarak bir borç
bataðýnda. Bu durum bir çok konuda
elimizi, kolumuzu baðlýyor. Projelerimizi
finanse etmekte zorlanýyoruz.
partinizin popüler ismi Gysi’nin seçim
öncesi politikadan çekilmesini nasýl
deðerlendiriyorsunuz?
- Öncelikle Gysi ve Özdemir’in farklý
koþullarda görevlerinden istifa ettiðini
belirtmek gerekiyor. Cem Özdemik ucuz
kredi ve bedava uçuþlardan dolayý geri
çekilmek zorunda kaldý. Özdemiz’in kredi
aldýðý Huntzinger bir silah komisyoncusu ve
lobiciydi. Bu da elbette partisi ve kamuoyu
tarafýndan hoþ karþýlanmadý.
Ancak
ben,
Özdemir’in
politik
yaþamýnýn en verimli döneminde, aniden
geri çekilme durumunda kalmasýna
üzüldüðümü belirtmek istiyorum. Bu hem
Almanya siyaseti, hemde göçmenler için
büyük bir kayýp. Cem Özdemir baþarýlý bir
siyasetçiydi. Onu eleþtiren türkçe basýn,
onun geri çekilmesini neden Türkiye’deki
hortumcu siyasetçilere örnek göstermiyorlar
anlamýyorum?
Benim çalýþma arkadaþým olan
Gysi’nin Berlin Senatörlüðü görevinden
istifa etmesini ise, ne kamuoyu, ne de
PDS istiyordu. Kendisi aþýrý derece de titiz
. Bir hukukçu ve sosyalist olarak hakkýnda
küçük
olsa dahi bir ahlaki tartýþmanýn
yapýlmasýndan rahatsýz oldu. Çünkü, PDS
olarak biz Almanya’da hep “temiz siyaset”in
öncülüðünü yaptýk.
-PDS olarak seçimlerde nasýl bir
konsept belirlediniz. Hangi sloganlar
veya vaadlerle seçmene ulaþmaya
çalýþýyorsunuz?
-Biz
herþeyden önce sosyalist bir
partiyiz. PDS, emekten, eþitlikten yana;
kadýn ve göçmen haklarýndan yana, sosyal
adaleti savunan bir parti.
Bugün Alman siyasetinde ABD’nin savaþ
kararlarýna ilk defa karþý çýkan tek partiyiz.
Barýþ politikamýz gereði biz Almanya’nýn
uluslararasý
askeri
operasyonlara
çýkmasýna karþýyýz. Zaten ülkede ekonomik
hayat hep kötüye gidiyor. Biz silaha deðil,
eðitime, yeni iþ alanlarýnýn açýlmasýna para
harcanmasýný savunuyoruz.
-Þimdiye kadar olan kamuoyu
yoklamalarýna göre Stoiber önderliðindeki
CDU partisinin iktidari zorlayacaðýný
gösteriyor. Bunun sonucu ne olur?.
- Böyle bir sonuç, Federal Almanya’da
herþeyden önce göçmenler açýsýndan
kötü sonuçlar doðurur. Stoiber kesinlikle
yabancýlarýn dostu deðil. O, Almanya’yý sað
bir maceraya sürüklemek istiyor.
Onlarýn iktidari neo-naziler gibi, ýrkçýlarý
da cesaretlendirir. Önümüzdeki yýllarda
ýrkçýlýk Almanya’da büyük bir tehlike olur.
Bunun için ben bütün Dem okuyucularýný
22 Eylül’de sandýk baþýna davet ediyorum.
PDS’e vereceðiniz her oy, ýrkçýlýk barikatýný
daha da güçlendirecektir. Seçimler sesimizi
duyurmak için iyi bir fýrsat. Bunun için ben
diyorum ki; Stoiber’e dur demek için sandýk
baþýna herkesten önce gidelim...
-Türkiye’deki
politik
toplumsal
gerilimler kuþkusuz buradaki insanlarý
doðrudan etkilese bile, buradaki Kürt ve
-Eðer parlementoya seçilirsen Kürt
sorunun çözümü, Türkiye’nin AB üyeliði,
insan haklarý, demokratikleþme vb gibi
Türkiye – Almanya arasýndaki birçok
gerilimli konuda gözler üzerinizde olacak.
Buna hazýrlýklý mýsýn?
-Gerek
PDS’de
gerekse
diðer
partilerde ayný duyarlýlýkta baþka adaylar
var mý?
- PDS ‘Berlin’de Gýyasettin Sayan ve
Musa Özdemir’de Federal Parlamentoya
aday. Ancak,bu arkadaþlar seçilme
þanslarýnýn hiç olmadýðý yerlerden aday.
SPD ve Yeþillerin Türk kökenli iki adayýnýn ise
seçilme þanslarý var.
- Yeþil politikacý Cem Özdemir ve
-Sevgili Helin, gerçi bizim oy kullanma
hakkýmýz yok ama; sende bir araya gelen
bütün bu kimliklerin bileþkesi adýna
Berlindeki Kürt ve Türk demokratlarýnýn,
yurtseverlerin,
kadýnlarýn,
gençlerin
kendilerini politikada temsil etmek
üzere sizin gibi genç, modern, dinamik
insanlarý tercih edeceklerini umuyorum
Ve baþarýlar diliyorum...
-Ben de size ve Dem gazetesinin
bütün çalýþanlarýna, bana sesimi duyurma
fýrsatý verdiðiniz için teþekkür ederim.
Böylesi demokrat bir çizgiye, buradaki
insanlarýmýzýn sorunlarýna sahip çýkan yayýn
organlarýnýn çoðalmasý, güçlenmesi bizleri
sevindiriyor.
ALÝ KÖYLÜCE
sayfa
4
[email protected]
Eski tas,
yeni hamam
B
u yazýmý, 14 yýldan sonra ziyaret
ettiðim Türkiye izlenimlerime
ayýracaktým. Ama gündeme o
kadar önemli konular yerleþti ki, bu konuda
düþündüklerimi þimdi yazmasam sonra bir
anlamý kalmayacak.
14 yýldan sonraki Türkiye izlenimlerimi umarým
ileride fýrsat buldukça sizlerle paylaþacaðým.
Ben bunu þu cümle ile özetlemek istiyorum;
„Eski tas yeni hamam“ hani „Eski tas eski
hamam“ özdeyiþini bilirsiniz, hamamda bir
deðiþim ve yenilenme var. Ama toplumun
baþýna bela olan tas hala eski tas. Þimdi sýra tasý
yenilemede.
3 Kasým þeçimlerinde
demokratik „iradenin zaferi“
3 Kasým seçimlerinin kararý alýndýðýnda
Türkiye’deydim. Bir çok konuda týkanmayý
yaþayan sistem birden bire seçim gündemiyle
bir hareketlenme yaþadý ve seçim atmosferi
içinde AB ile uyum yasalarý çerçevesinde Ýdam
hükmü kaldýrýldý. Kürtçe dilinde (anadil ile ilgili)
kurslar açilabilmesi önündeki yasaklar kaldýrýldý.
Türkiye Adeta mahkum olduðu hasta Ecevit’in
ölü topraðýndan sarsýlmaya ve silkinmeye çalýþtý.
Siyaset sahnesindeki kilitlenme birden bire toz
dumana büründü. Bir gecede olup bitenler bir
gün önceden kestirilecek gibi deðildi.
Hükümetten istifalar, partilerinden ayrýlanlar,
yeni parti kuranlar, hiç beklenmeyeni yaptýlar.
Derviþ olayý tam seyirlik bir macera gibi
izleniyordu. Uçan derviþin hangi dala konacaðý
kolay belli olmadý. Derviþin düþündüðü Türkiye’de
seçimlere sosyal-liberal bir ittifak kurarak
hükümet olma hedefi ittifak denemelerinde
baþarýsýz oldu. Derviþ son çare CHP’de karar kýldý
ve öyle bir grup veya liste ile birlikte de gelemedi.
Baþlangýçta estirdiði rüzgara kapýlanlar, toz
duman geçince Derviþin çok abartýldýðýný da
gördüler. Seçimlere kadar þu anki popülütesi
daha da azalacaktýr. Ancak CHP yine de Derviþle
bir hayli moral buldu. HADEP-SHP ve diger sol
partilerin ittifak veya seçim iþbirliði çalýþmalarý da
birden bire durakladý.
Bu duraksamanýn arkasýnda devletin belli
nüfuz güçlerinin etkili olduðu varsayýlmaktadýr.
Ancak seçime doðru gidilirken bu
seçimleri eski seçimlerden ayýran önemli
bir süreç yaþanmaktadýr. Türkiye’nin
demokratikleþmesinde ve deðiþim sürecinde
demokrasi güçlerinin çok iyi konumlanmasý
gerekmektedir.Özellikle Kürt cephesinde hareket
eden HADEP deðiþimden yana olan tüm güçler
ile iliþki arayarak iktidara giden yolda pay sahibi
olacak bir yol izlemelidir.
Bunun için ; sivil toplum örgütleri , memur
sendikalarý, Ýþçi sendikalarý, çeþitli yöre dernekleri,
Ýnanç gruplarýnýn temsilcisi durumundaki dernek
veya kuruluþlar, meslek odalarý v.b. bir çok kesim
ile çýkar ve hedef birlikteliði yakalamalý.
Ayrýca seçimle de somut bir paketle
toplumun önüne çýkmalýdýr, projelerini halka
anlatmalýdýrlar.Özellikle Türkiye’nin temel sosyal
ve siyasal sorunlarýný teþkil eden Kürtlerin ve
Alevilerin kültürel ve inançsal kimlik sorunlarý
yurttaþlýk haklarý çerçevesinde iyi ifade edilmelidir.
Ulusal kimlik sorununun çözümünde ne gibi
hedef ve çözümler düþündüðü , ne gibi projeleri
önereceði, Anadil de eðitimi ve kültürel haklarý
sosyal hayata nasýl uygulanacaðý konusundaki
çalýþmalar anlatýlmalýdýr.
Resmi ideolojinin kabuðunun AB uyum
yasalarý ile çatlamaya baþlamasý bu çalýþmalarý
biraz daha kolaylaþtýrmaktadýr.
Türkiye de muazzam bir oy potansiyeline
sahip muhalif Alevi toplumunun oylarýný almak için
çok daha ciddi bir çalýþma ve Alevi toplumunun
Ýnanç kimliðinin tanýnmasý çalýþmasýna ciddi
yaklaþmalý ve bu sorunu dile getirmelidir.
Alevi toplumunun temsilcileri ile diyalog içinde
olmalý ve Alevileri geleneksel CHP ayaðýndan
kurtarmak için yoðun bir propaganda da
sürdürmelidir.
Toplumun demokrasiye sahip çýkmasý için
kalýcý kurumsal örgütlenmelerde destekleyici bir
rol oynamalýdýr.
Sivil toplum örgütlenmesinin zeminini
güçlendirmelidir.
Elbette bu ve benzeri konularda baþarýlý olmak
için bütün demokrasi güçleri yoðun bir çaba
içinde olmalýdýr.
Mümkün olan en geniþ demokratik deðiþim
ittifaký oluþturma sorumluluðu unutulmamalýdýr.
Çözüm 3 kasým seçimlerinde Demokrasi
güçlerinin Ýradesinin zaferindedir.
Sayý 17
Eylül 2002
KONSER
www.dem-ajans.de
Ankara Kürtçe için model arýyor
T
ürkiye; anadilde yayýn
reformunun ardýndan
uygulamaya dönük
düzenlemeler için AB ülkelerindeki
modelleri mercek altýna aldý. AB üyelerinin
“azýnlýk ve kültürel haklar‘‘ konularýndaki
yaklaþým farklýlýklarý nedeniyle Ankara,
öncelikle kendisine yakýn gördüðü Fransa
modeline yöneldi. Fransa‘daki gibi özel
yayýna onay çýkmasý durumunda RTÜK,
anadilde yayýn için baþvuran kuruluþlar ile
ulusal birliðe aykýrý yayýn yapýlmamasýný
güvenceye alacak sözleþme imzalayacak.
Yayýnlarda belirli oranda Türkçe kullanýmý,
Türkçe öðretim programlarý zorunlu
olacak. Türkçe altyazý kullanýlacak.
Avrupa Birliði, tam üyelik
müzakerelerine geçmek için Meclis‘in
kabul ettiði son reformlarýn bir an önce
uygulamaya geçirilmesini isterken,
Türkiye, anadilde yayýnda düzenleyici
yönetmelik çalýþmalarýna baþladý.
Bu amaçla AB ülkelerindeki
uygulamalar incelemeye alýnýrken hem
ulusal birliðe zarar vermeyecek hem
de AB‘nin beklentilerini karþýlayacak
bir yönetmelik hazýrlanmaya çalýþýlýyor.
Diplomatlarýn bu amaçla hazýrladýklarý
ve AB üye ülkelerinin “azýnlýklara
iliþkin tutumlarý‘‘ ile yayýn konusunda
uygulamalarýný inceleyen çalýþmaya göre
AB ülkeleri kendi aralarýnda son derece
farklý yaklaþýmlara sahip bulunuyor.
Fransa‘nýn Türkiye‘ye en yakýn model
olarak ele alýndýðý bu çalýþmaya göre
çeþitli üye ülkelerde durum þöyle:
Uygulamada
Brötanca bir tek TV
kanalý bulunuyor.
Bölgesel dillerde
günde azami 40
dakikalýk radyo
yayýný yapýlabiliyor.
- Fransa: Anayasada “Cumhuriyet‘in
dili Fransýzcadýr‘‘ ifadesi vurgulanýyor.
Bununla birlikte “bireysel temelde farklýlýk‘‘
hakký tanýnýyor. Fransýzca‘nýn dýþýnda
bazý “mahalli dillerin‘‘ kullanýmýna
belli oranlar dahilinde izin veriliyor. Bu
konuda Fransa‘nýn RTÜK‘ü konumundaki
Audiovisuel Yüksek Kurumu ile yayýn
kuruluþu arasýnda sözleþme imzalanýyor.
- Lüksemburg : Anadilde yayýn,
etnik ve kültürel haklar çerçevesinde,
bireysel haklar temelinde, ulusal birliðe
aykýrý olmamak koþuluyla, herhangi bir
kýsýtlamaya tabi bulunmuyor.
- Avusturya: Cumhuriyetin devlet dili,
azýnlýk dillerine iliþkin haklar saklý kalmak
koþuluyla Almanca. Sloven, Hýrvat, Macar,
Çek, Slovak ve Romanlarý, azýnlýk olarak
tanýyor. Azýnlýklarýn anadilleri, Almanca ile
beraber resmi dil olarak kabul ediliyor.
- Almanya: Resmi dil Almanca
olmakla birlikte, azýnlýklar kendi kültürlerini
koruma, geliþtirme ve öðretme hakkýna
- Ýngiltere: Kanun önünde eþitlik ilkesi
çerçevesinde, farklý dinî, kültürel ve etnik
kökenden gelen kiþiler yurttaþlara ait
- Yunanistan:
Yayýn dilinin
Yunanca olacaðý
konusunda bir
kanun hükmü
bulunmuyor.
Ancak Yunanca
dýþýnda yapýlacak
yayýnlarda yayýn
süresinin en az
yüzde 25‘i Yunanca
olmak zorunda.
Bu yayýnlarda
Yunanca altyazý
kullanýlmasý ve
Yunancanýn doðru
kullanýlmasý esas
alýnýyor. Yunancayý
bilmeyenlere bu dili
öðretmek amacýyla
altý aylýk yayýn
döneminde otuzar
dakikalýk asgari
15 programa yer
verilmesi gerekiyor.
Yunanca dýþýnda özel olarak yabancý
dilde yayýn yapan Yunan televizyon kanalý
bulunmuyor.
haklara sahipler. Etnik ve
kültürel azýnlýklarýn kendi
dillerinde yayýn yapma
hakký bulunuyor.
- Ýtalya: Resmi dil
Ýtalyanca. Ancak Arnavut,
Katalan, Alman, Yunan,
Sloven ve Hýrvat topluluklarý
ile Fransýzca, Provence
Fransýzca, Ladino, Frulince,
Sardunyaca konuþan
nüfuslarýn dil ve kültürleri
korunuyor. Koruma altýndaki
dillerde radyo - televizyon
yayýnlarý yapýlabiliyor.
- Ýspanya: Resmi dili
Ýspanyolca, ancak diðer
Ýspanya dilleri de özerk
topluluklarda resmi dil
konumunda. Radyo-TV
yayýnlarý önünde engel
bulunmuyor.
- Portekiz: Çingeneler
dýþýnda etnik ya da kültürel
azýnlýk bulunmuyor.
Çingenelerin kültürel
haklarýna saygý gösterilirken,
azýnlýk haklarý bulunmuyor.
sahip bulunuyorlar. Basýn - yayýn
konularýnda Alman mevzuatýnda
herhangi bir kýsýtlama bulunmuyor.
- Ýsveç: Finliler, Samiler,
Museviler ve Romanlar, azýnlýk olarak
kabul ediliyor. Bu azýnlýklarýn dilleri ile
Tornedal‘da konuþulan yerel dile azýnlýk
statüsü tanýyor.
- Danimarka: Almanlar azýnlýk
dil, eðitim, dini ve kültürel haklardan
yararlanýyor.
- Finlandiya: Fince ve Ýsveççe ulusal
dil. Aaland Adalarý‘nda Ýsveççe tek resmi
dil durumunda. Samilere kültürel otonomi
saðladý.
3 Kasým seçimlerinde yine ‘d’Hont sistemi’
Oktay Pirim / Ankara
T
ürkiye 3 Kasým‘da Pazar günü yapýlacak erken
genel seçime yürürlükte olan barajlý ‘d’Hont
sistemi‘ ile gidiyor. Bu sistem aslýnda istikrarlý
hükümetleri iþbaþýna getirmeyi öngörmekte ise de
siyasi partilerdeki parçalanmýþ nedeniyle genellikle üçlü
koalisyonlara yol açmakta. Küçük partiler, parlamento
dýþýnda kalmakta ve yüzde 20’lere ulaþan deðiþik siyasal
görüþler Meclis’te temsil hakký bulamamakta.
Bu sistem, ülke genelinde yüzde 10 oranýnda bir
baraj öngörüyor. Bu nedenle, Türkiye genelinde geçerli
oylarýn yüzde 10’unu aþamayan partiler parlamento
dýþýnda kalýyor. 1999 yýlýnda yapýlan son seçimlerde
CHP yüzde 8.71, HADEP ise 4.2 oy almasýna karþýn ülke
genelinde uygulanan yüzde 10’luk barajý aþamadýklarý için
parlamento dýþýnda kalmýþlardý.
Parlamento 80 ilden seçilen 550 milletvekilinden
oluþuyor. Ýstanbul, Ankara, Ýzmir gibi nüfusu milyonlarý
aþan büyük iller kendi içlerinde seçim çevrelerine ayrýlýyor.
Her seçim çevresine düþen milletvekili sayýsý o çevrenin
nüfusuna göre hesaplanýyor. Önce her ile bir milletvekili
doðrudan tahsis ediliyor, geriye kalanlar nüfuslarýna
bölünerek daðýtýlýyor.
Milletvekili sayýlarý önceden bildiriliyor
Bundan önceki seçimlerde Ýstanbul 69, Ankara 28,
Ýzmir 24, Diyarbakýr 11 milletvekili çýkarýyordu. Yani, her
ilin çýkartacaðý milletvekili sayýsý seçimlerden önce tek
tek ilan ediliyor, siyasi partiler de Yüksek Seçim Kurulu’na
milletvekili aday listelerini bildiriyor.
Seçmen
sandýklarýndaki
oy
pusulalarýnda
milletvekillerinin adlarý deðil, siyasi partilerin isim
ve amblemleri bulunuyor. Bu durumda seçmenler
milletvekillerini isimlerine göre seçemiyorlar. Sadece bir
partiyi tercih ediyorlar, parti baþarýlý olursa, o partiden
Yüksek Seçim Kurulu’na bildirilmiþ adaylar milletvekili
seçilmiþ oluyor.
Seçim sonuçlarý nasýl belirleniyor
Sandýklar tek tek açýlýp oylar sayýlmaya baþlanýyor.
Ülke genelinde uygulanan yüzde 10 oranýndaki barajý,
yani geçerli oylarýn yüzde 10’unu alamayan partiler
milletvekili çýkartamýyor. Bir parti herhangi bir ilde yüzde
50 oranýnda oy aldý, ama ülke genelindeki oylarýn ancak
yüzde 9.9’una ulaþabildi.
Bu durumda, parlamento dýþýnda kalýyor ve
Ankara’da aldýðý yüzde 50 oranýndaki oy diðer partilere
daðýtýlýyor. Buna benzer bir örnek geçtiðimiz seçimde
yaþandý. HADEP ülke genelinde yüzde 4.2’de kaldýðý için
Güneydoðu’da kimi yerlerdeki yüzde 80 oranýndaki oylarý
baþka partilere gitti.
Sistem nasýl iþliyor
Seçim çevrelerine sandalye
daðýtýmý baþlamadan önce ülke
barajýný geçemeyen partiler
eleniyor, barajý aþan partilerin
oylarý sýrasýyla 1, 2, 3…’e
bölünerek sýraya konuluyor ve
en büyük sayýdan baþlanarak,
seçim çevresindeki sandalyeler
bitinceye kadar yine sýrasýyla
partilere daðýtýlýyor.
Diyarbakýr örneði
1999
milletvekili
genel
seçimlerinde
Diyarbakýr’da
oylarýn yüzde 45.90’ýný alan
HADEP birinci parti olmuþtu.
Ancak,
Türkiye
genelinde
1.428.196 oy almýþ, toplam oy
oraný ise yüzde 4.75’te kalmýþtý.
HADEP ülke genelindeki yüzde
10’luk barajý aþamadýðý için
parlamentoya
milletvekili
sokamadý.
Diyarbakýr’da
kazanmýþ olduðu milletvekilleri
diðer partilere daðýtýldý. Bu
hesaplama da þöyle yapýldý:
HADEP
ve
CHP
ülke
genelindeki yüzde 10’luk barajý
aþamadýðý için safdýþý býrakýldý.
Geriye kalan partilerin aldýklarý
oylar kendi aralarýnda önce bire,
sonra ikiye, sonra üçe, sonra ….’e
bölündü. Ýþte 1999 seçimlerinden
Diyarbakýr örneði:
Türkiye genelindeki seçmen
sayýsý: 31.000.000
Seçim çevresi Diyarbakýr,
geçerli oylar: 407.033
Diyarbakýr’ýn
çýkartacaðý
milletvekili sayýsý: 11
Partilerin aldýklarý oylar ve
oranlarý:
ANAP: 45.307 - yüzde 11.13
DYP: 45.527 – yüzde 11.19
FP: 59.310 – yüzde 14.57
DSP: 20.265 – yüzde 4.98
MHP: 11.217 - yüzde 2.76
HADEP: 186.808 – yüzde
45.90
CHP: 12.273 – yüzde 3.02
Bu bölünmeler sonucu ortaya
çýkan rakamlar büyüklük sýrasýna
göre dizildi ve yine büyüklük
sýralarýna göre 11 milletvekilinin
daðýtýmý yapýldý. Bu durumda FP 4, DYP 3, ANAP 3, DSP
ise bir milletvekili çýkardý. Oysa, HADEP ülke genelindeki
oy barajýný aþmýþ olsaydý, Diyarbakýr’dan 8 milletvekili
çýkaracaktý. (Deutsche Welle/Türkçe)
[email protected]
yeterki kararmasýn
sayfa
5
OLGUN ÞENSOY
Yalnýzlýk kokuyor
bu þehir (Ordu)
Þükrü kardeþ
D
aha býyýklarýmýz
terlememiþ,
yaþýmýzýn ondört
bilindiði yýllar. Yani evrenden
önce. Büyük ozanýn da
dizelerinde söylediði gibi yarin
yanaðýndan gayrý her þeyin paylaþýldýðý, sevinçlerinde
bederlerinde dayanýþmayla anlam bulduðu, hep
birlikte söylenen türkülerimizle daha da güzelleþen
özlenen sevgi dolu günler.
Yaklaþýk yirmiüç yýl sonra uzunca bir tatil için
her sokaðýnda hüzünlerin dans ettiði doðduðum,
doyduðum, sevinçleri de sevinç gibi yaþadýðým yorgun
yaralý þehir Ordu’dayým. Yoðun baskýlar sonucunda
bir avuç kalan dostlara da terk etmek düþmüþ
türküleriyle beslendiðimiz fidangörü, deniz kenarýný,
sahil banklarýný. Aç kalmamak, muhtaç olmamak
için namerde, hala yüreðindeki sevdasýyla göç eden
dostlarýmýzý anlýyor ve alkýþlýyorum. Ama anlamýyorum
bize emeðin, bize sevginin önünde eðilmesini
öðretenlerin þimdi çocuklarýmýzýn gelecek güzel günleri
önünde, setler oluþturup, daha da acýsý, küfretmeleri
dünlerine... Yine de teþekkür ediyorum kendilerine
silahtan arýndýrýlmýþ, kardeþçesine yaþanan dünya
özlemimize kýsa bir sürede olsa kaptanlýk ediþlerine.
Silahýn sevginin düþmaný, sevginin ise daha da
güzelleþecek olan dünyamýzýn müjdecisi olduðunu
öðrettiler bizlere. Öðrettiler ülkemin AYDINLIK geleceði
adýna harcanan bütün emekleri alkýþlamayý. Þimdi
kendileri unutsalar da, umutlarýný satsalar da...
Birilerine inat Ordu sokaklarýna yýllar önce yazýlan
sloganlarýn üzerleri kat kat boyanmýþ olmasýna
raðmen, gülümsüyor görmesini bilen ülkem
insanlarýna.
Sahiller yine kalabalýk Þükrü kardeþ. Þimdi eskisi
gibi türkü söylemiyor gençler. Amerikan traþý, Amerikan
bayraklý tiþörtleriyle binerken son model arabalarýna,
son ses dinliyorlar Orhan ve Müslüm babalarýný.
Boztepe de yerinde Þükrü kardeþ. Ama zeytin ekmek
dolu azýk torbamýzla, türkülerimiz eþliðinde tepelerine
týrmandýðýmýz dostlarýmýzda yok þimdi. Yok þimdi adým
baþý selamlaþtýðýmýz içten Merhabalar.
Daha yaþýmýzýn býyýðý terlemeden yattýðýmýz
koðuþlarý hýrsýzlar, gaspçýlar, ýrz düþmanlarý
doldurmuþ. Koðuþlar da kirlenmiþ kardeþ duvarlarýna
sevdalarýmýzý kazýdýðýmýz binalar gibi.
Bugün 18 ilçe 65 Belediye 508 köy ve 858.576
Nüfuslu Ordu’da deniz, doða ve ailemle sevinçli, eski
dostlarý görememekten de hüzünlüyüm Þükrü kardeþ.
Hüzünlü ve þaþkýným beþ yýldýr Ülkemizi yönetip tüm
çalýþanlarý açlýða, yoksulluða mahkum edenlerin,
bugün yeni partiyiz iddialarýyla alanlara inip, alkýþ
almasýndan, itibar görmesinden
Hak edenlerin alkýþlandýðý sevgi dolu yarýn
dileklerimle...
Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu (TESK) Baþkaný DERVÝÞ GÜNDAY:
“AB demek, bizim yüz yýldýr yüzümüzü
döndüðümüz batý standartlarý demektir.
Röportaj: Rukiye Doðan
TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar
Konfederasyonu) olarak AB’ne nasýl
bakýyorsunuz?
Derviþ Günday : Biz baþtan beri AB
yanýnda tavýr aldýk. Bunun için toplantýlar
yaptýk, sayfa sayfa gazete ilanlarý
verdik. Türkiye AB konusunda çok geç
kalmýþtýr. Bizden yýllar sonra baþvuranlar
ev ödevlerini tamamlamýþ, kendilerine
çeki düzen vermiþ ve bizim önümüze
geçmiþlerdir. Yine de ‘Uyum Yasalarý’nýn
bizde de sürpriz biçimde meclisten çýkmasý
sevindiricidir.
Avrupa Birliði’ni nasýl
tanýmlýyorsunuz?
D. Günday : Avrupa Birliði
demek, bizim yüz yýldýr yüzümüzü
döndüðümüz batý standartlarý
demektir. Bu standartlarý Türk halký
hak etmiþtir. Avrupa Standartlarý
da bu doðrultuda bizim
temsil ettiðimiz küçük ve
orta ölçekli iþletmelere
önemli katkýlar ve
haklar saðlamaktadýr.
Yani bizim esnaf
sanatkarlarýmýz da bunu
çoktan haketmiþtir.
Mevcut hükümetin
ve daha önceki
hükümetlerin tavrý
temsilcisi olduðunuz
çalýþanlarý nasýl etkiledi
sizce?
D. Günday :
Türkiye’de hükümetlerce
yok farz edilen esnaf ve
sanatkarlar ekonomik
krizden en çok etkilenen kesim olmuþ ve
bir buçuk yýl içinde iki yüz bini aþkýn esnaf
dükkanlarýný kapatmýþtýr. Bu sayýdan kat
be kat fazla esnaf ise varolup olmama
noktasýndadýr.
Aileleriyle birlikte yirmi – yirmibeþ
milyon seçmen potansiyeline sahip TESK
seçime nasýl bakýyor ?
D. Günday : Bu ilkel ‘Seçim ve Siyasi
Partiler Yasasý’yla seçimlere gidilmesine
karþýyýz. Milletvekili sayýsýnýn beþyüzelliden
üç yüze, neredeyse arpalýk gibi daðýtýlan
bakanlýk sayýsýnýn ise otuz altýdan yirmiye
düþürülmesini istiyoruz. Aksi takdirde
seçim yapýlýðý günden itibaren tartýþmalar
baþlayacak, en geç bir yýl
sonra yeniden seçime
gidilmek zorunda
kalýnacaktýr. Oysa
Türkiye’nin geniþ
tabanlý, güçlü ve
istikrarlý bir hükümete
ihtiyacý vardýr.
Peki öneriniz
nedir?
D. Günday : Bunun için biz, ‘Seçim
ve Siyasi Partiler Yasasý’nýn deðiþmesini,
merkez saðda ve solda gerçekte iþleyiþ,
yapýlanma ve düþünce sistemi olarak
zaten birbirine çok benzeyen partilerin tek
bir çatý altýnda toplanmasýný istiyoruz.
Türkiye’nin artýk maceraya, marjinal
düþüncelere ve çaðdýþý hareketlerin iktidar
olmasýna tahammülü yoktur.
TESK siyasi bir partiyi destekleyecek
mi?
D. Günday : TESK’in böyle bir
þey yapmasý elbette olanaksýz.
Ancak, Türkiye’de, AB karþýtý olarak
duran, Türkiye’nin geliþmesine ve
çaðdaþlaþmasýna açýkça ket vuran siyasi
partilere oy verilmemesini isteyeceðiz.
Bu konuda sizden ve TESK
yönetiminden alacaðýnýz tavýr konusunda
bir talep var mý?
D. Günday : Partilerden TESK
temsilcilerine yönelik çok ciddi talepler
var. Bu doðaldýr. Yönetim Kurulu’nda
bunlarý görüþüyoruz. Gelen talepleri
arkadaþlarýmýzýn eðilim ve tercihlerine göre
deðerlendiriyoruz
Sizin böyle bir talep ve
eðiliminiz var mý?
D. Günday : Tabi ki böyle
talepler oluyor ama ben bu güne
kadar hiç düþünmedim.
Bundan sonra da
benim için Esnaf
ve Sanatkarlar
baþkanlýðý
büyük bir onur.
Gazetemiz
DEM adýna
teþekkür
ederim.
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
ÝSLAMÝ BAKIÞ
“Benim tahminim,
seçim olmayacaktýr.”
RUKÝYE DOÐAN
AB Uyum Yasalarý aylardýr bekliyor
ve hiçbir þey yapýlmamýþken, son
günlerde neden hýzlý bir þekilde
yasalar geçti ?
Hasan Uysal : Avrupa Birliði’ne
giriþe, ekonomik olarak son derece
zor dönemeçte olan Türkiye’de bir
anlamda kurtuluþ olarak bakýlýyor.
AB pastasýndan pay alma iþtahasý
nedeniyle tüm partilerce istenmesine
karþýn bazý partiler “istiyoruz, amma”,
“AB’ye girelim, ancak” biçiminde koþullar
öne sürüyordu.
Bunlarýn en önemli üç itiraz
noktasý; Kürt meselesi, azýnlýklarýn mal
edinmesi, ama daha da önemlisi Kýbrýs
konusunda Türkiye’nin garantörlüðünün
sona ermesi idi. Bu durumda uzlaþý
olmayacaðý düþünülerek uyum yasasý
ertelenmekteydi. Çünkü ordunun içinden
de itiraz sesleri geliyordu.
Fakat Türkiye’nin çýkmazlarý var.
Türkiye’nin þu an Batý dýþýnda ittifaka
gireceði hiçbir yer yok. Önümüzdeki
günlerde Afrika Birliði kuruluyor. Asya’da,
Çin’in baþýný çektiði ‘beþli birlik’ geniþliyor
ve büyüyor. Dolayýsýyla globalleþmenin
dayattýðý koþullar karþýsýnda Türkiye’nin
AB’ye girmek dýþýnda alternatifi kalmýyor.
Türkiye bir birliðin içinde yer almadýðý
takdirde Zulu kabilesine dönüþür.
Bu bir zorunluluktu. Bu nedenle de,
“ancak, ama” koþul ileri sürmeden,
AB’den yana olanlar uluslararasý
müdahalelerin de katkýsýyla meclisten
yasalarý çýkardýlar.
Uyum
yasalarýnýn
çýkarýlmasý
ülkemizde ne etki yapar?
H. Uysal : Türkiye’nin ev ödevleri
bitmedi. Buna ek olarak Uyum Yasalarý
var. Üstelik çýkan Uyum Yasalarý
doðrultusunda mevcut yasalardaki
deðiþiklikler var. Daha da önemlisi
bunlarýn uygulanmasý var. Türkiye’nin
attýðý adým, ancak bu konuda istekli
olduðunu belirten bir iyi niyet göstergesi
olarak kabul edilebilir. Yani iþ bitmedi,
tersine yeni baþlýyor.
Çok açýk ve net ki Avrupa Birliði
için mini etekli bir bayan benzetmesi
yaparsak, Türkiye sadece peçesini
atmýþtýr. Yani Türkiye’de “biz gerekeni
yaptýk görev sýrasý Avrupa Birliðin’de”
diyenler yanýlýyor. Türkiye’nin atmasý
gereken ve gerçekleþtirmesi gereken
pek çok adým var ve bunlar yasayla da
sýnýrlý deðil. Ýç ve dýþ sorunlardan üretim
miktarýna, teknolojik geliþmiþlikten bütçe
açýðýna kadar, enflasyondan iþsizlik
oranýna kadar pek çok alanda zaafiyeti
olan Türkiye bu kýlýkta AB hamamýna
giremez.
Biliyorsunuz seçim kararý alýndý.
Sizce seçimlerde ne olur?
H. Uysal : Eðer seçimler yapýlýrsa - ki
savaþ ya da bulunabilecek bir gerekçe
ile - bir yýl sonraya ertelenme olasýlýðý
hala var. Tam bir Rus ruleti, tam bir
seçim kumarý.
Onlarca, üstelik birbirlerinden hangi
farklarý olduðu belli olmayan partiler,
seçim sonucunda büyük oranda barajýn
altýnda kalacaklar.
Dahasý, yýllardýr “deðiþtireceðiz”
denilmesine raðmen olduðu gibi duran,
çaðdýþý, antidemokratik Seçim Yasasý
dýþýnda parti genel baþkanlarýna bir
padiþah ya da diktatör yetkisi veren
Siyasi Partiler Yasasý var.
Milletvekillerini
paralý
asker
konumunda tutan bu yasalarla ve
% 10’luk son derece yüksek barajla
seçimlere gidilirse, en iyi olasýlýkla
%45-50 civarýnda oy TBMM’de temsil
edilmeyecektir.
Bunun karþýlýðýnda oylarýn % 5055’ni alan 2-3 parti barajý aþabilecek,
hatta % 25 oy alan bir parti bile tek
baþýna iktidar olabilecektir
Seçimin hemen ertesi gününden
itibaren
bu
durumda,
hem
parlamentonun hem de hükümetin
meþruiyeti tartýþma konusu olacaktýr
En
basitinden
iktidar partisi ANAP
ve DSP’nin, Saadet
Partisi’nin
barajýn
altýnda
kalmasý
kesin. Diðer iktidar
ortaðý MHP’nin, Ana
Muhalefet
Partisi
DYP ile CHP’nin de
barajýn altýnda kalma
ihtimali vardýr. Barajý
kesin geçecek olan
iki parti görülüyor;
Birisi dinci AK Parti,
diðeri AB lobilerinin
kurdurduðu YTP’dir.
Arada
sürpriz
olur mu ?
H. Uysal :HADEP
sürpriz yapabilir. Yani % 8,5 – 10,5
arasýnda oy alabileceði görünen
HADEP’in barajýn altýnda kalmasý veya
aþmasý sürpriz olmaz.
Erbakancý SP barajýn altýnda kalýr.
Ýrili ufaklý soldaki partiler ise ancak % 1’i
aþarak kendi aralarýnda yarýþabilirler.
ABD’nin
Irak
müdahalesi
gündemde. Bu ortamda siz Irak
meselesine nasýl bakýyorsunuz.
H. Uysal : Seçim tarihi 3 Kasým.
ABD 15 Eylül’den baþlayarak her gün bu
müdahaleyi baþlatabilir. Bu durumda
seçimin en az bir yýl ertelenmesi
kaçýnýlmaz olacak. Türkiye’de seçime
katýlacak partiler de, biz de bu beklentiyi
yaþýyoruz.
Yani kimse 3 Kasým’da seçim olacak
gibi bir hareketin içinde deðiller. Zaten,
3 Kasým’da seçim yapýlmasý halinde
barajýn altýnda kalacak partilerin seçim
kararýný itirazsýz kabul etmiþ olmalarý
da bunun iþaretidir. Seçim için yasa
çýkarmak yerine sadece karar almýþ
olmalarý da bir baþka kanýttýr.
Benim tahminim,
seçim olmayacaktýr.
Önümüzdeki günlerde ABD ile
Irak konusunda pürüz çýkarmadan
uyum içinde olacak ve ABD’ye boyun
eðecek bir hükümetin oluþumunun da
hazýrlandýðýný sanýyorum.
Yani,
seçim
yapýlmadan,
bugünkü
hükümetin yerine Ýsmail
Cem’in baþbakanlýðýnda
YTP, ANAP ve DYP ile
dýþardan SP destekli yeni
bir koalisyondan söz
ediyorum.
Irak konusuna sýcak
bakmayan üst düzey
komutanlarýn
emekli
edilmesi de bu hazýrlýðýn
bir parçasýdýr. Buna karþýn
seçim yapýlýrsa, Irak
harekatýnýn ABD senato
seçimlerinin sonrasýna
býrakýldýðý anlamý gelir.
Peki
böyle
bir
müdahale söz konusu
olursa Ortadoðu’da ne olur, ülkemizin
bölge ülkeleri karþýsýndaki konumu ne
olur ?
H. Uysal : Görünen o ki ABD
müdahalesi Irakla sýnýrlý kalmayacak,
bölge ülkelerine de müdahaleyi
getirecektir. Þöyle diyebiliriz ABD
Ortadoðu’da yeni yapýyý ve sýnýrý
belirleyecektir. Irak’a, S. Arabistan,
Filistin, Suriye ve Ýran’ý da eklemek
gerekir ki bu bir anlamda dünyanýn
üzerine benzin dökmek anlamý taþýr.
“Bellenecek” topraklarda maraba
olarak TSK kullanýlmak istenilmektedir.
Ancak bu iþ Türkiye’nin baþýna yeni
ve çok büyük belalar açacak. Bu
açýkça görülüyor. Bir takým çevrelerin
“Türkiye’nin tek ihraç malý kaldý o da TSK”
sözünün gerçeðe dönüþtüðünü umarým
yaþamayýz. Çünkü kimi çevrelerde
alçak sesle de olsa bu iþin karþýlýðýnda
ABD’den yýllýk 35 milyar $ para geleceði
fýsýldanýyor. Tabii biz mi Irak’a gireriz,
Irak mý bize girer ve kaç bin Mehmetçik
yaþamýný yitirir belli olmaz.
Yarýn ABD bölgeden çekip gittiðinde
Türkiye’nin artýk hangi komþusuyla iyi
iliþki kuracaðý da ayrý bir sorun olacak.
Kýsacasý gelecek günlerde Türkiye’yi
daha zor ve iç açýcý olmayan günler
bekliyor..
Gazetemiz DEM adýna teþekkür
ederim.
Schröder Türk iþadamlarýyla görüþtü
Mehmet Aktan / Berlin
B
erlin’de Türk iþadamlarýyla
buluþan Almanya
Baþbakaný Schröder,
Almanya’daki Türk vatandaþlarý ve
iþadamlarýnýn önemine deðindi.
Schröder, 22 Eylül genel seçimlerini
kazandýktan sonra ülkesindeki
yabancýlarýn ve Türk vatandaþlarýnýn
sorunlarý üzeirine çalýþmalarýnýn
artacaðý mesajýný da verdi.
Baþbakan ve Sosyal Demokrat
Parti (SPD) Genel Baþkaný Gerhard
Schröder, Almanya’da tanýnmýþ Türk
iþadamlarýndan bir grubla Berlin’de
biraraya geldi. Almanya’daki Türkler
açýsýndan çok önemli olan bu
tarihi, yemekli toplantý, ünlü Adlon
otelinde ve kentin sembolü tarihi
Brandenburgertor anýtýna bakan
salonda gerçekleþti.
Schröder’den seçim sonrasý
için sözler
Baþbakan, partisinin yabancýlara
duyduðu yakýnlýðý dile getirdi ancak
Almanya’da bir çok konuda olduðu gibi
yabancýlarý ilgilendiren konulardaki
yeniliklerin biraz sabýrlý ve uzun vadeli
planlamayla gerçekleþebildiðine
dikkat çekti. Schröder, Türkiye’nin
AB’ye girmesinden yana olduklarýn
tekrarlarken, müzakere tarihi hakkýnda
bir görüþ belirtmedi. Almanya’daki
Türk vatandaþlarý ve iþadamlarýnýn
önemine deðinen Baþbakan, 22 Eylül
genel seçimlerini kazandýktan sonra
ülkesindeki yabancýlarýn ve Türk
vatandaþlarýnýn sorunlarýna daha
yoðun þekilde eðilecekleri mesajýný
verdi.
Toplantýya katýlanlardan Avrupa
Türk Ýþadamlarý ve Sanayicileri
Derneði ATÝAD Baþkaný Eþref Ünsal,
Türk Ýþadamlarý Dernekleri Almanya
Federasyonu TÝDAF Baþkaný Ýhsan
Öner ve söz alan deðiþik branþlarda
tanýnmýþ Türk iþadamlarý da,
Almanya’daki Türkler’in sorunlarýna
saðlam çözüm bulunmasýný ve
Türkiye’nin AB üyeliði için Alman
desteðinin devamýný istedi.
22 Eylül
sonrasýna
randevu
ATÝAD Baþkaný
Ünsal, buluþmayla
ilgili yaptýðý
deðerlendirmede,
“Baþbakan’dan
22 Eylülden
sonra biraraya
geleceðimizin
sözünü aldýk. Bu
demektir ki, iktidarda
kalmayý þiddetle
arzu ediyorlar“ dedi.
Ýþadamý Yusuf Ziya
Aksu da, görüþmede
Baþbakan
Schröder’in
toplantýda verdiði
mesajlarý, “Bence
Schröder Türk
toplumunun
problemlerini
biliyor. Kendisi,
seçildiði takdirde bu
problemlere daha
fazla eðileneceðini
belirtti ve Türkiye’nin
AB’ye girmesi
yönünde vereceði
desteðin altýný çizdi“
sözleriyle özetledi.
Buluþmayý
Schröder istedi
Toplantýnýn gerçekleþmesine emeði
geçen SPD Avrupa Parlamentosu
milletvekili Ozan Ceyhun, yemekli
toplantýnýn Baþbakan’ýn kendi isteði
üzerine hazýrlandýðýný açýkladý ve
SPD’nin genel seçimleri kazanmasý
için çalýþan ekibin baþkaný olarak bu
buluþmayý organize ettiklerini belirtti.
Ceyhun, Baþbakan’ýn bu önemli
toplantýnýn dýþýnda genel seçimlerden
önce Türkler’le buluþmalarýnýn
süreceðini belirterek, “Baþbakan
konuþmasýnda Türk kökenli seçmenler
konusuna fazla deðinmedi, yani ‘Beni
seçin’ tarzýnda bir konuþmasý olmadý.
Baþbakýnýmýz iþçilerin de Baþbakaný
ve her gün bir kentte insanlarla
görüþüyor, sendikalara gidiyor.
Bu toplantý isadamlarýyla yapýldý.
Kendisi Türkler’in çok yoðun yaþadýðý
bir baþka kentte de, yine Türklerle
biraraya gelecek“ dedi.
[email protected]
Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL
sayfa
6
[email protected]
Barýþ için el ele
B
arýþ politikalarýnýn inandýrýcý
olabilmesi için farklýlýk
içerisinde bir arada
yaþama ilkesine, insan haklarýna
dayalý demokrasi anlayýþýna ve nükleer
silahlardan baþlayarak silahsýzlanma hedefine kararlýlýkla sahip
çýkýlmasý gerekir.
Soðuk savaþýn son bulmasýndan bu yana on yýlý aþkýn bir
süre geçti. Ama çatýþmalar ve savaþlar umulduðu gibi son
bulmadý. Aksine Avrupa’nýn ortasýnda, Ortadoðu da (Filistin,
Irak), Asya da (Afganistan), Afrika’da bir çok yerde büyük
trajediler yaþandý.
Ýnsan Haklarýnýn temelinde yaþam hakký yatar. Kuþkusuz
bu hak onun ayrýlmaz parçasý olan saðlýklý yaþam hakký
anlamýndadýr. Ýnsan en kapalý ve en verimli yatýrým olup,
kendisinden beklenen üretimi saðlamadan yitirilmesi büyük
ekonomik kayýptýr. Savaþ ve sürekli þiddet insaný üretimde
koparan bir durumdur. Eðitilmiþ ve saðlýklý insan gücü ülkelerin
en büyük zenginlik kaynaðýný oluþturur.
Barýþ, insanýn saðlýklý bir geliþim sürdürerek mutlu yarýnlara
ulaþmasý ve saðlýklý nesiller yetiþtirilmesi için yaþamsal bir
öneme sahiptir. Barýþ istemi bu etmenlere dayanmalýdýr.
Yeryüzünde, doðup büyüdüðümüz coðrafya da ve
çevresinde çeþitli çatýþmalar ve savaþ hali yaþanýyor ve savaþýn
sürdürülmesi için ABD’nin çok büyük istekleri var. Özellikle
beklenen Irak’a karþý sürdürülecek olan savaþýn hiçbir moral
desteðinden de yoksundur. Unutulmamalýdýr ki bu savaþýn
kurbanlarý sadece insanlarla da sýnýrlý kalmayacak, insanlarýn
yaþadýðý çevre ve bu çevreyi birlikte paylaþtýklarý diðer tüm
canlýlar da yok edecektir. Ekosistemler ve çevresel zenginlikler
savaþýn, askeri müdahalelerin hedefi olmuþ, cezalandýrmanýn
ve intikam almanýn aracý haline gelmiþ durumda. Savaþ dýþýnda
belli askeri etkinlikler yeryüzünün enerji ve diðer kaynaklarýnýn
önemli bir kýsmýný tüketiyor, yeryüzünü kirletiyor. Bu kirlilik
sadece doða kirliliðiyle de sýnýrlý kalmayýp asýl olan insanlarý
kirletiyor. Þiddetin beslediði çatýþmalar, soykýrýmlar, terör ve
insan yaþamýný hiçe sayan tüm hareketler, mutlu ve huzurlu bir
dünya yaratmanýn önündeki en büyük engeldir.
Dünyanýn farklý bölgelerinde binlerce insaný etkileyen
þiddetin önlenmesi, uzlaþma kültürünün benimsenmesi,
hoþgörü ve insan yaþamýnýn kutsallýðýnýn özümsenmesi, ancak
eðitim ve saðlýklý bir ortamla olanaklýdýr.
Þunu bilmek durumundayýz eðer bizler insan olmaktan
doðan haklarýmýza sahip çýkmazsak, birey olmayý da, toplum
olmayý da baþarmamýz mümkün deðildir! Ortadoðu da
þekillenen ve beklenen savaþa karþý olmak ve coðrafyamýzý
dünyada ki geliþmelere paralel olarak bir insanlýk görevi olarak
kendini dayatmaktadýr.
Barýþ bugün her zamankinden daha çok “insanýn içindeki
insanýn” varlýk yokluk çizgisindeki amacý oldu. Günümüzde barýþ
artýk soyut bir özlem deðildir, bugün barýþ somut bir hedef haline
gelmiþtir. Barýþý savunmak her zaman zor olmuþtur. Bugün barýþ
için panzer, tank ve silaha karþý kendini siper eden ve barýþ
çýðlýklarýný atan Filistinli analarýn sesine herkesin kulak vermesi
yetmez.
Barýþ için söylemde kalan çaðrýlar yerine, onu en iyi biçimde
yaþamak ve yaþadýðýmýz toplumdan baþlayarak tüm evrene
yaymak, bu konuda içtenlikli çabalar göstermek zorundayýz.
Bireysel çabalar toplumsal uzlaþmayý, toplumsal uzlaþma da
evrensel barýþý besleyecek en önemli kaynaktýr.
Kýsacasý yaþananlar, bize barýþ ortamýnýn kendiliðinden
oluþmadýðýný, yaratýlmasý ve güvence altýna alýnmasý için ciddi
çabalar harcanmasý gerektiðini bir kez daha gösterdi.
1.Eylül dünya barýþ gününde, barýþýnýn her yýl kutlanacak
sýradan bir gün deðil, bir yaþam biçimi olarak özümsenmesi ve
benimsenmesini gerektiði kanaatindeyim. Savaþlarýn, þiddetin
olmadýðý bir dünyada tüm insanlarýn barýþ içinde kardeþçe
yaþamasýný umut ediyorum....
Özgürleþmenin zor olduðu açýk ve ortadýr. Özgürleþmenin
temelini toplumsal tolerans ve barýþ oluþturmalýdýr.. Toplumsal
barýþ için rahatlýklarýmýzdan kýsmi olarak feragat edersek, insan
olarak karþýmýzda duracak güç yoktur. Ýnsanlýk her güzelliðe
layýktýr... Fakat bu güzellikleri yaþamak için etrafýmýzý saran
zorluklarý fark ederek onun için mücadele etmemiz gerekiyor.
Hep geç kaldýk... Oysa bunun için dün hareket etmemiz
gerekiyordu. Haydi! Barýþý, çevreyi ve toplumsal özgürlüðü köklü
kýlmak için el ele ....
(Deutsche Welle/Türkçe)
FÝNANZBERATER
SERVÝCBÜRO
Inh.
Hüseyin UÇURUM
è
è
è
PRÝVAT KREDÝ
EV KREDÝSÝ
SATLIK DAÝRELER
Almanya‘nýn
her yerinde
Bütün krediler birleþtirilerek
tek kredi haline getirilerek eizene kredi verilir!
STUTTGARTER STR. 6, 71522 BAKNANG
Tel: 07191 36 72 84 Fax: 07191 367285
Mobil: 0173 9735 380
[email protected]
Sayý 17
Eylül 2002
M
evlâna 30 Eylül 1207 yýlýnda
bugün Afganistan sýnýrlarý
içerisinde yer alan Horasan
Ülkesi‘nin Belh þehrinde doðmuþtur.
Mevlâna‘nýn babasý Belh Þehrinin ileri
gelenlerinden olup, saðlýðýnda „Bilginlerin
Sultâný“ ünvanýný almýþ olan Hüseyin Hatibî
oðlu Bahâeddin Veled‘tir. Annesi ise Belh
Emiri Rükneddin‘in kýzý Mümine Hatun‘dur.
Sultânü‘I-Ulemâ Bahaeddin Veled,
bazý siyasi olaylar ve yaklaþmakta olan
Moðol istilasý nedeniyle Belh‘den ayrýlmak
zorunda kalmýþtýr. Sultânü‘I-Ulemâ 1212
veya 1213 yýlllarýnda aile fertleri ve yakýn
dostlarý ile birlikte Belh‘den ayrýldý.
Sultânü‘I-Ulemâ‘nýn ilk duraðý Niþâbur
olmuþtur. Niþâbur þehrinde tanýnmýþ
mutasavvýf Ferîdüddin Attar ile de
karþýlaþtýlar. Mevlâna burada küçük yaþýna
raðmen Ferîdüddin Attar‘ýn ilgisini çekmiþ
ve takdirlerini kazanmýþtýr.
Sultânü‘I Ulemâ Niþabur‘dan
Baðdat‘a ve daha sonra Kûfe yolu ile
Kâ‘be‘ye hareket etti. Hac farîzasýný
yerine getirdikten sonra, dönüþte Þam‘a
uðradý. Þam‘dan sonra Malatya, Erzincan,
Sivas, Kayseri, Niðde yolu ile Lârende‘ye
SÝNEMA
Mevlana
www.dem-ajans.de
(Karaman) geldiler. Karaman‘da
Subaþý Emir Mûsâ‘nýn yaptýrdýklarý
medreseye yerleþtiler.
1222 yýlýnda Karaman‘a gelen
Sultânü‘/-Ulemâ ve ailesi burada
7 yýl kaldýlar. Mevlâna 1225 yýlýnda
Þerefeddin Lala‘nýn kýzý Gevher
Hatun ile Karaman‘da evlendi. Bu
evlilikten Mevlâna‘nýn Sultan Veled
ve Alâeddin Çelebi adlý iki oðlu
oldu. Yýllar sonra Gevher Hatun‘u
kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul
olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliðini
yaptý. Mevlâna‘nýn bu evlilikten de
Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi
adlý iki oðlu ile
Melike Hatun
adlý bir kýzý
dünyaya geldi.
Bu yýllarda
Anadolunun büyük
bir kýsmý Selçuklu
Devleti‘nin egemenliði
altýnda idi. Konya‘da
bu devletin baþ þehri
idi. Konya sanat
eserleri ile donatýlmýþ,
ilim adamlarý ve
sanatkarlarla dolup
taþmýþtý. Kýsaca
Selçuklu Devleti
en parlak devrini
yaþýyordu ve Devletin
hükümdarý Alâeddin
Keykubâd idi.
Alâeddin Keykubâd
Sultânü‘I-Ulemâ
Bahaeddin Veled‘i
Karaman‘dan
Konya‘ya davet etti ve
Konya‘ya yerleþmesini
istedi.
Bahaeddin Veled
Sultanýn davetini
kabul etti ve Konya‘ya
3 Mayýs 1228 yýlýnda ailesi ve dostlarý
ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini
muhteþem bir törenle karþýladý ve Altunapa
(Ýplikçi) Medresesi‘ni ikametlerine tahsis
ettiler.
Sultânü‘l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yýlýnda
Konya‘da vefat etti. Mezar yeri olarak,
Selçuklu SarayýnýnGül Bahçesi seçildi.
Halen müze olarak kullanýlan Mevlâna
Dergâhý‘ndaki bugünkü yerine defnolundu.
Sultânü‘I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve
müridleri bu defa Mevlâna‘nýn çevresinde
toplandýlar. Mevlâna‘yý babasýnýn tek varisi
olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna
büyük bir ilim ve din bilgini olmuþ, Ýplikçi
[email protected]
Medresesi‘nde vaazlar veriyordu. Vaazlarý
kendisini dinlemeye gelenlerle dolup
taþýyordu.
Mevlâna 15 Kasým 1244 yýlýnda Þemsi Tebrizî ile karþýlaþtý. Mevlâna Þems‘de
„mutlak kemâlin varlýðýný“ cemalinde
de „Tanrý nurlarýný“ görmüþtü. Ancak
beraberlikleri uzun sürmedi. Þems aniden
öldü.
Mevlâna Þems‘in ölümünden
sonra uzun yýllar inzivaya çekildi. Daha
sonraki yýllarda Selâhaddin Zerkûbî ve
Hüsameddin Çelebi, Þems-i Tebrizî‘nin
yerini doldurmaya çalýþtýlar.
Yaþamýný „Hamdým, piþtim, yandým“
sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralýk 1273
Pazar günü Hakk‘ ýn rahmetine kavuþtu.
Mevlâna‘nýn cenaze namazýný Mevlâna‘nýn
vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî
kýldýracaktý. Ancak Sadreddin Konevî çok
sevdiði Mevlâna‘yý
kaybetmeye
dayanamayýp
cenazede bayýldý.
Bunun üzerine,
Mevlâna‘nýn cenaze
namazýný Kadý
Sýraceddin kýldýrdý.
Mevlâna ölüm
gününü yeniden
doðuþ günü olarak
kabul ediyordu.
O öldüðü zaman
sevdiðine yani
Allah‘ýna kavuþacaktý.
Onun için Mevlâna
ölüm gününe düðün
günü veya gelin
gecesi manasýna
gelen „Þeb-i Arûs“
diyordu ve dostlarýna
ölümünün ardýndan
ah-ah, vah-vah edip
aðlamayýn diyerek
vasiyet ediyordu.
„Ölümümüzden
sonra mezarýmýzý
yerde aramayýnýz!
Bizim mezarýmýz
âriflerin
gönüllerindedir“
sayfa
7
MEHMET ELDENÝZ
Ýstanbul
T
ürkiye‘nin en
büyük ve en
güzel þehri
olan Ýstanbul‘un yerleþme
tarihi paleotik çaða,
yani günümüzden 40
bin yýl öncesine kadar
uzanmaktadýr. Bilinen tarih ise Kadýköy(Kalkedon)
ve Sarayburnu bölgelerine yerleþen Megara‘lýlarla
baþlar. Þehrin ilk adý olan Bizantium, komutan
Byzos‘a izafeten verilmiþtir. Bazý kaynaklara göre
ise ilk önceleri „Lekab“ ýrmaðýndan dolayý „Licus“
adýyla anýlmýþtýr.
Þehir 9 yüzyýl boyunca çeþitli iþgaller
görmüþtür. M. S. 196‘da Roma Ýmparatoru Severus
tarafýndan alýnmýþtýr;imparatorun oðlu Antonius
Caracalla‘nýn isteði ile yeniden kurulmuþ ve adý
da Antoninia olmuþtur. M. S. 269‘da Gotlar‘ýn, M.
S. 313‘de tekrar Romalý‘larýn eline geçen þehir ,
IV. yy baþlarýnda Büyük Constantinus tarafýndan
imar edildikten sonra bildiðimiz Constantino- polis
adýný almýþ ve Ýmparator Teodosius‘un „Kanunlar
Mecmuasý“ nda bu adla ilk resmi kayýtlara
geçmiþtir.
Ýmparator, baþkenti Roma‘dan Ýstanbul‘a
taþýmýþ;þehre ikinci Roma (Deutera Rome) ve
Yeni Roma (Nea Rome) adlarýný vermiþ ise de
Constantinopolis adý daha çok yerleþmiþtir.
Ýmparatorluk M. S. 395 yýlýnda ikiye ayrýlýnca bu
tarihten 1453 yýlýna kadar Doðu Roma (Bizans)
Ýmparatorluðu‘nun baþkenti olmuþtur.
Bizans döneminde Ýstanbul 30 kuþatma
görmüþtür. IV. ve XV. yy‘lar arasýnda Hunlar,
Avarlar, Sasaniler, 11 kez Araplar, 6 kez
Bulgarlar, Selçuklular, Peçenekler, Haçlýlar ve
7 kez Osmanoðullarý Ýstanbul‘u kuþatmýþtýr.
Þehri ancak 30. kuþatmada alabilmek Fatih
Sultan Mehmet‘e nasip olmuþtur. 29 Mayýs 1453
tarihinde, kuþatmanýn 54. gününde düþmesiyle
Bizans Ýmparatorluðu yýkýlmýþ;Ortaçað kapanarak,
Yeniçað baþlamýþtýr. Osmanlýlar halkýn her türlü
hakkýný korumuþ, þehri imar etmiþ ve baþkent
seçerek saltanat merkezi haline getirmiþtir.
Yüzyýllar boyu resmi yazý ve paralarda
Konstantiniye olarak geçen Ýstanbul, Osmanlý
Ýmparatorluðu süresince Darülhilafe (Hilafet Evi),
Darüssaltana (Saltanat Evi), Deraliye(Devletin Evi),
Asitane(Devletin Eþiði), Dersaadet(Mutluluk Evi),
Selatin(Sultan Kapýsý), Beldetüt Tayyibe(Güzel Belde),
Ýslambol(Müslümaný Bol), Darülmülk(padiþahýn
Yeri), Payitaht-ý saltanat(Saltanatýn Baþkenti),
Südde-i Saltanat (Saltanatýn Eþiði) gibi birçok adlar
almýþsada Ýstanbul olarak tanýnmýþ ve yaþamýþtýr.
XVI. ve XVII yy‘lar arasýnda Ýstanbul‘da anýtsal
yapýlar kurulmuþ, yeni geliþme alanlarý belirlenmiþ,
bu geliþme biçimi günümüz Ýstanbul‘unun da
temel eksenlerini oluþturmuþtur. bu dönemde
þehir Edirnekapý, Haliç kýyýlarýnda, Beyoðlu,
Galata, Üsküdar, Kadýköy ve Boðaz yönünde
yaygýnlaþmýþtýr. Deðiþik dönemlerin simgeleri
olarak Beyazýt, Þehzadebaþý, Süleymaniye,
Mihrimah Külliyeleri yapýlmýþ, daha sonra
Yenicami ve Sultanahmet Camileri Ýstanbul‘un
görünümüne katýlmýþtýr. II. Mahmud döneminde
ilk kez Batý kentlerindeki gibi bir þehir planý
yaptýrýlarak, XIV. yy‘ýn ilk yarýsýnda tarihi sayýlan
kýþlalar ve çevrelerinde de yeni yerleþim merkezleri
oluþturuluyordu. Rami, Maltepe, Halýcýoðlu,
Maçka, Gümüþsuyu, Taksim, Taþkýþla, Harbiye gibi
yerleþim bölgeleri þehrin yeni geliþme eksenlerini
de belirliyordu.
1874 tarihinde açýlan Sirkeci-Edirne demiryolu
Ýstanbul‘un batýsýnda sur dýþýndaki geliþmeyi
güçlendirdi. Bu arada 1838‘de UnkapanýAzarkapý ve 1845‘te Karaköy-Eminönü arasýnda
açýlan köprüler iþ merkezlerini birleþtiriyordu.
1853‘te Dolmabahçe Sarayý, 1865‘te Beylerbeyi,
1874‘te Çýraðan ve Yýldýz Saraylarý göz kamaþtýrýcý
görünümleriyle þehre güzellik katmaya
baþlamýþlardý.
XIX. yy‘dan itibaren modernleþme her alnda
yaþanýyordu. Boðaz‘da ilk buharlý gemi 1829‘da
yüzdürüldü. 1850‘de Þirket-i Hayriye 6 vapurla
düzenli seferlere baþladý. 1869 yýlýnda atlý
tramvay, 1874‘te Dolmabahçe Gazhanesi kuruldu.
1876‘da ise padiþaha Kumkapý-Beyazýt, KaraköyDolmabahçe hattýnda çalýþmasý düþünülen bir
metronun yapýmý öneriliyordu.
XX. yy baþlarýnda Sirkeci Garý, Galata Limaný,
Haydarpaþa Garý ve Rýhtýmý Ýstanbul siluetindeki
yerlerini almýþlardýr. Diðer yandan elektrikli
tramvay geliþtirilerek Þiþli‘ye;Anadolu yakasýnda
ise Bostancý‘ya kadar uzanýyordu. Bu geliþmelerle
birlikte þehrin nüfusu 1 milyonu aþmýþtý.
Cumhuriyet‘in kurulmasý ile baþkent Ankara‘ya
taþýnýnca, Ýstanbul sosyo-ekonomik ve kültürel
önemini kýsmen yitiriyordu. 1920‘li yýllardan sonra
yaþanan durgunluk, II. Dünya Savaþý yýllarýnda
da gözlenmiþtir. Daha sonra Avrupa‘da þehircilik
akýmýndan etkilenmiþ, yüzyýlýmýzýn ikinci yarýsýndan
baþlayarak, hýzla artan bir geliþme ile günümüzde
dünyanýn sayýlý kültür, sanat, ticaret ve geniþ
hinterlanta sahip endüstri þehirlerinden biri
olmuþtur.
[email protected]
Sayý 17
Eylül 2002
ÞÝÝR
www.dem-ajans.de
[email protected]
sayfa
8
“Þiirde bir tanrýsallýk olduðuna inanýyorum”
RÖPORTAJ: METE ALPSAR
Kendinizi beþ tümceyle sizi hiç tanýmayan birine
nasýl anlatýrsýnýz?
Hamdi Özyurt: Ýsveç’te yaþýyan Türkiyeli bir
edebiyatçýyým. Biraz da karikatür çizmek gelir elimden.
Þimdilik 38 yaþýndayým. Evliyim ve bir kýzým var. DEM 1. Yýl
Þiir Yarýþmasý birincisiyim.
Yazýnsal yaþamýnýzdaki þiir serüveninizi anlatýr
mýsýnýz?
H. Özyurt: Ýlk yazýnsal uðraþým çok doðal olarak
þiirdi. Þiirde bir tanrýsallýk
olduðuna inandým
hep. Yazýnýn hangi
dalýyla uðraþýrsam
uðraþayým,
eðer iþin içinde
þiir yoksa
hepsi boþ.
Beni nereye
dinamizm içerisinde. Dille birlikte þiir de evriliyor. Çok
kaliteli þiirler yazan þairler var. Ama boþ lafýn ötesine
geçmeyen, ya da ben ve birçok arkadaþýmýn anlamakta
zorluk çektiðimiz þeyler yazanlar daha fazla.
Genel olarak þiir için neler söylersiniz? Size göre
güzel þiir, büyük þiir nedir?
H. Özyurt: Þiir sözcüklerin büyülü halidir. Bana göre
güzel ve nitelik olarak büyük þiir, þiir olarak iþlevini yerine
getirebilendir. Birikim, zeka ve tabii ki emekle yaratýlan
þiirdir. Ýnsana, keþke bu þiiri ben yazmýþ olsaydým,
dedirten þiirdir.
Þiirinizde aradýðýnýz nedir, iþlediðiniz ana temalar
nelerdir? Nedenlerini açýklar mýsýnýz ?
H. Özyurt: Bir köþeye çekilip sessizce okunan þiirler
yazmak isterdim. Daha felsefi, gelecek çaðlarda da
okunabilecek þiirler yazmak isterdim. Bir kuþu güzelleyen,
bir manzarayý gözle görülmeyen yönleriyle adamakýllý
anlatan doða þiirleri yazmak isterdim. Ama olmadý,
bundan sonra da olmayacak galiba. Hastahane ücretini
ödeyemediði için çocuðu rehin kalan babalar ülkesinin
þairiyseniz eðer, baðýrýp çaðýran, kýzan, küfreden þiirler
yazmak zorundasýnýz.
Genel olarak sanatta, özel olarak þiirde kalýcý
olmanýn koþullarý nelerdir?
H. Özyurt: Özgün olmak,
evrensel ve kaliteli þeyler üretmek
bence.
Yarattýðýnýz, bekleyen,
yaratacaðýnýz, okura ulaþtýrmayý
düþündüðünüz neler var? Sýralar
mýsýnýz?
H. Özyurt: Bir öykü kitabým,
bir de romaným basýma hazýr
bekliyor. Ayrýca iki çocuk kitabý,
bir de karikatür albümüm her an
yayýnlanabilir.
kadar götürebileceðini kestirmeden, hatta bunu hiç
düþünmeden, kendimi teslim eder gibi baþladým þiire. O
günden beridir þiirin hizmetkarýyým. Bugüne kadar üç þiir
kitabým yayýnlandý. Özendiðim, etkilendiðim, kýskandýðým
þairler oldu, ama en çok kendimle uðraþtým. Her kitabýmýn
bir diðerinden kesinlikle daha iyi olmasýný çok önemsedim.
Peki yaþamýnýza sýðan
güzelliklerin baþlýklarýný
sýralamanýzý istesek?
H. Özyurt: Eþim, kýzým,
kütüphanem, her zaman ve her
yerde var olan iyi insanlar…
Günümüz þiirini nasýl görüyorsunuz? Sizin þiiriniz
bunun neresinde ?
H. Özyurt: Dünya þiirini soruyorsanýz peþinen
söyleyeyim, bu konuda cahilim. Baþýndan beri çeviri
þiirden bir tad alamadýðým için, dünya þiirinin üzerinde
fazla duramadým. Bu benim için önemli eksiklik. Ama
Türkçe þiiri iyi takip ettiðimi sanýyorum. Türkçe þiir bir
Yazmayý düþlediðiniz þeyler
var mý?
H. Özyurt: Apayrý bir çocukluk
yaþadým, baþtan sona maceraydý.
Ölmezsem bir roman olarak
tümünü yazacaðým.
YAHYA KEMAL BEYATLI
2
Aralýk 1884
yýlýnda
Üsküp‘te
doðdu. Asýl adý Ahmed
Agâh‘týr. Ýlk ve orta
öðrenimini Üsküp ve
Selanik idadilerinde yaptý.
1902‘de yükseköðrenimi
için Ýstanbul‘a gönderildi,
fakat 1903 yýlýnda Paris‘e
giderek bir yýl bir kolejde
Fransýzcasýný ilerlettikten
sonra Siyasal Bilgiler
Fakültesi‘ne girdi. Dokuz yýl
kaldýðý Paris‘ten döndükten
(1912) sonra, Ýstanbul‘da
üniversitede çeþitli dersler
okuttu (1915-1923), Urfa
milletvekili oldu (1923);
Varþova (1926), Madrid
(1929) Ortaelçiliklerine
atandý, Tekirdað (19351942) ve Ýstanbul (19431946) milletvekilliklerinde
bulundu. Büyükelçi olarak
Pakistan‘a gitti (1948), bir yýl
sonra emekliye ayrýlarak
yurda döndü ve Ýstanbul‘a
yerleþti. Yahya Kemal
Beyatlý 1958 yýlýnda öldü.
Rumelihisarý mezarlýðýnda gömülü.
Yahya Kemal, þiirlerini, makale
ve hikayelerini saðlýðýnda kitaplarda
toplamamýþ, eserleri dergilerde,
daðýnýk kalmýþtý. Ölümünden sonra
dostlarý ve hayranlarý tarafýndan bir
Yahya Kemal‘i Sevenler Cemiyeti
kurulduðu gibi, Ýstanbul Fetih
Cemiyeti‘ne baðlý bir de Yahya
Kemal Enstitüsü ve Müzesi açýldý
(1961). Bu Enstitü‘nün yayýmlamaya
baþladýðý Yahya Kemal Külliyatý‘nda
þairin ilk üçü þiirlerini; diðeri makale,
deneme ve anýlarýný derleyen þu
eserleri çýktý: Kendi Gök Kubbemiz
(1961), Eski Þiirin Rüzgariyle (1962),
Rubailer ve Hayyam Rubailerini
Türkçe Söyleyiþ (1963), Aziz Ýstanbul
(1964), Eðil Daðlar (1966), Siyasi
Hikayeler (1968), Siyasi ve Edebi
Portreler (1968), Edebiyata Dair (1971),
Çocukluðum, Gençliðim, Siyasi
ve Edebi Hatýralarým (1973), Tarih
Müsahabeleri (1975), Bitmemiþ Þiirler
(1976), Mektuplar - Makaleler (1977)
Hakkýnda yayýmlanan kitaplarýn
sayýsý yirmiyi geçer.
Yahya Kemal, þiir yazmaya lise
yýllarýnda baþlamýþtý. bu þiirleri baþta
Tevfik Fikret olmak üzere, Servet-i
Fünun þairlerinin etkisi altýndaydý.
Kendisi de þu sözleriyle bunu kabul
etmektedir: „Kendi neslimin bütün
çocuklarý üzerinde olduðu gibi,
ruhumda, ahlakýmda, zevkimde,
lisanýmda, sanatýmda
en büyük tesiri O (Tevfik
Fikret) icra etmiştir.“
Yeni þiir denemelerine
Fransa‘da bulunduðu
yýllarda baþladý. Gerçek
kiþiliðini, Paris‘te okurken
ünlü tarihçi Albert
Sorel‘in derslerinden
aldýðý tarih zevkiyle,
Fransýz þairlerinin (Jean
Moreas, Baudelaire,
Verlaine, vb.) ölçü ve
biçim güzelliklerinde
buldu. Paris‘e gidiþi, II.
Abdülhamit baskýsýndan
bir kaçýþ olduðu halde,
orada siyasi faaliyetlere
katýlmayarak sanat
çevrelerinde kendini
yetiþtirdi. Paris öncesi
Hamid ve Servet-i fünun
þiiri etkisinden kendisini
böylelikle kurtardý,
klasik divan þiirimizi
Batý þiirindeki bütünlük
anlayýþýyla ele aldý.
Fransýz sembolistlerinin
„öz þiir“ anlayýþý,
onda þiirini bütün
fazlalýklarýndan arýtma, düzyazýdan
uzaklaþtýrma eðilimi yarattý. Böylece,
belli manzumlara baðlanan ve
bütünlükten uzak kalan divan
þiirinin bu eksiklerini tamamlamaya
çalýþan ürünler verdi. Paris‘teki
öðrenimi sýrasýnda aldýðý derslerin
etkisinde kalarak Türk tarihini yeni
bir açýdan deðerlendirdi. Anadolu
Türklüðünü, Anadolu topraðýnýn
1071‘den baþlayan bir tarih süreci
içinde yarattýðýný ileri sürerken
bu tarihin parlak dönemlerini
divan edebiyatýna ait þiir biçimleri
içinde dile getirdi. Bir yandan Lale
Devri‘nin eðlence ve neþe havasýný,
bir yandan din ve tasavvuf þiirinin
Günümüz þiirinde
yeni sesler için neler
diyeceksiniz?
H. Özyurt: Þiire kendini
feda edenleri, þiir için
birçok þeyden vazgeçenleri
selamlýyorum.
Bu röportaj için çok
teþekkürler.
H. Özyurt: Ben
teþekkür ederim.
izlerini þiirlerine aktardý. Avrupa
dönüþü Yeni Mecmua‘da „bulunmuþ
sayfalar“ baþlýðýyla yayýmladýðý
gazel ve þarkýlarla tanýndý (1918). Bu
neoklasik þiirler, onun çýkýþ noktasýnýn
Osmanlý tarih ve þiiri olduðunu
gösterdiði gibi, sonradan yeni
þekiller ve sade dille yazdýklarýnda
da þairin genel olarak Osmanlý
medeniyet ve kültürüne baðlý kaldýðý
görülür. Onda tarih, vatan, millet
ve Ýstanbul sevgisi, hep bu açýdan
iþlenir. Osmanlý medeniyeti yüzyýllar
boyu en yüce eserlerini Ýstanbul‘da
yarattýðý için, Yahya Kemal‘deki
Ýstanbul, Boðaziçi ve Türk musikisi
hayranlýðýna, tabiat güzellikleri
yaný sýra, tarih deðerleri de girer.
Duygu, düþünce ve hayali ustalýkla
kaynaþtýran þair, pek çoðuna hikaye
karakteri verdiði lirik-epik þiirlerinin
konularýný aþk, tabiat, deniz, ölüm
ve sonsuzluktan da alýr. Ýç ahengi
her þeyden üstün
Sessiz Gemi
tutuþu, þiiri „musikiden
Artýk demir almak günü gelmişse zamandan,
baþka türlü bir musiki“
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
kabul ediþi; „Ok“
þiiri bir yana, bütün
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alýr yol;
þiirlerini, bu ahengin
Sallanmaz o kalkýþta ne mendil ne de bir kol.
saðlanmasýna daha
elveriþli gördüðü
Rýhtýmda kalanlar bu seyahatten elemli,
aruzla yazmasýna
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
sebep oldu.
Yahya Kemal,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
saðlam bir kültür ve dil
Hicranlý hayatýn ne de son matemidir bu!
bilinci üstüne kurduðu
þiirlerindeki klasik
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
yalýnlýk ve güçlülükle,
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
sanatýnýn özünde
ve biçiminde ulusal
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
ve modern olanýn,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
bireysel ve toplumsal
olanýn, tarihsel ve
klasiðidir. Bu özellikleriyle, 20. yüzyýl
çaðdaþ olanýn sentezine ulaþmadaki dünya þiirinin de önemli þairleri
çabalarý ve baþarýlarýyla, modern
arasýnda bulunduðundan kuþku
þiirimizin, büyük bir kurucu ustasý,
yoktur.
Sayý 17
Eylül 2002
ALMANYA
www.dem-ajans.de
Selzedeler için yardým fonu oluþturuldu
Karl Zawadzky
F
ederal Almanya Baþbakaný Gerhard
Schröder ile eyalet baþbakanlarý sel
felaketinin neden olduðu zararlarý ve
yapýlacak yardýmlarý görüþmek üzere görüþmek
üzere biraraya geldi. Sel felaketinden zarar gören
Saksonya ve Saksonya Anhalt, Brandenburg
ve Bayern eyaletlerindeki iþletmelere yardým
edilmesi hedefleniyor. Baþbakan Schröder ile
Eyalet Baþbakanlarý selzedeler için bir yardým
fonu oluþturulmasýný ve buraya 10 milyar Euro
aktarýlmasýna karar verdi.
Sel felaketinin neden olduðu zararlarý
ve yapýlacak yardýmlarý görüþmek üzere
Berlin‘de Federal Baþbakan Gerhard Schröder
baþkanlýðýnda tüm eyalet baþbakanlarý biraraya
geldi.
Toplantýda konuþan Baþbakan Gerhard
Schröder, sel yüzünden zor durumda kalan
iþletmelerin varlýðýný sürdürebilmesi için harekete
geçilmesi ve eyaletlerin bütçelerine de hýzlý
biçimde kaynak aktarýlmasý gerektiðini ifade etti.
Schröder, sel felaketine mali destek saðlamak için
hükümetin Kurumlar Vergisi‘ni yüzde 25’ten yüzde
26.5’a yükseltmeyi planladýðýný ifade etti.
Baþbakan Schröder ile Hristiyan Birlik
Partileri‘nin uzlaþamadýðý nokta ise sel yardýmýnýn
nasýl finanse edileceði. Hükümet sel kurbanlarýna
yapýlacak yardýmýn bir bölümünün 2003 ile
2004 yýlýnda yürürlüðe girmesi planlanan vergi
indiriminin bir yýl ertelenmesi ile finanse edilmesini
istiyor. Hristiyan Birlik Partileri ise iki Almanya’nýn
birleþmesinden sonra kurulan Merkez Bankasý’nýn
karýnýn bu iþ için kullanýlmasýný ve borçlarýn bir yýl
ertelenmesini öneriyor.
Finansman konusunda anlaþýldý
Baþbakan Schröder ile eyalet baþbakanlarý
yapýlacak yardýmýn nasýl finanse edileceði konusu
dýþýndaki konularda uzlaþtý. Hristiyan Birlik
Partileri tarafýndan yönetilen eyaletler, hükümetin
yardým paketinin Eyalet Temsilciler Meclisi’nde
görüþüldüðü sýrada sorun çýkarmayacak. Ancak
bu eyaletler 22 Eylül‘deki seçimleri Hristiyan Birlik
Partisi’nin kazanmasý halinde sel yardýmýn mali
kaynaðýnýn deðiþtirileceðini vurguluyor.
Hristiyan Birlik Partileri’nin planý vergi
indiriminin yürürlüðe konulmasý. Birlik Partileri
hükümetin vergi indiriminin ertelenmesi planýnýn
vergilerin arttýrýlmasý anlamýna geleceðini
savunuyor. Saar Eyaleti Baþbakaný Peter Müller,
böylesi bir durumda zaten zayýf olan konjunktürün
daha da kötü duruma geleceðini öne sürüyor.
Alman Sanayi Birliði ise kurumlar vergisinin
arttýrýlmasýnýn kendilerine nasýl bir yük getireceði
konusunda üyelerinden gelen baskýyý artýk
duymak istemiyor.
Yardým fonu oluþturuluyor
Baþbakan Schröder ile Eyalet Baþbakanlarý
selzedeler için bir yardým fonu oluþturulmasýný ve
buraya 10 milyar Euro aktarýlmasýna karar verdi.
Saar Eyaleti Baþbakaný Peter Müller Hristiyan
Birlik Partileri‘nin iktidarda olduðu eyaletler adýna
yaptýðý konuþmada þöyle konuþtu:
„Bu doðal bir felaket ve Alman tarihinde ilk
kez yaþanýyor. Bu yüzden bizler, Hristiyan Birlik
Partileri’nin iktidarda olduðu eyaletler olarak bu
felaketin üstesinden gelinmesi için ne yapýlmasý
gerekiyorsa yapacaðýz.“ (Deutsche Welle/Türkçe)
[email protected]
hukuk
sayfa
9
Av. MUSTAFA DOÐAN
Cinsiyet
deðiþtirmek
Sevgili DEM okuyucularý
T
oplum arasýnda
bazen kabul
görüp bazen
itiraz edilse de sürüp
giden bir hadisedir Cinsiyet Deðiþtirmek. Konuþur
yada tartýþýrken hepimiz kendimizce bir þeyler
söyleyebiliriz elbette , ancak sizlerin Avukatý olarak
bana düþen Türk Medeni Kanununda durum nasýl
düzenlenmiþtir ? Cinsiyet deðiþtirmek mümkün
müdür ? Ve mümkün ise bunun þartlarý nedir ? Ben
yasal durumu sizlere aktarmaya çalýþacaðým.
Günümüzde artýk geliþen toplum yasalarý bu
duruma izin vermektedirler.Ancak bunun da belirli
þartlarý bulunmaktadýr. Cinsiyet Deðiþikliði 4721 Sayýlý
Türk Medeni Kanununda (TMK.) ayrý bir madde
olarak ele alýnmýþ ve madde 40 da düzenlenmiþtir.
Bu maddeye göre cinsiyet deðiþtirmek isteyen
kimse ;
-On sekiz yaþýný doldurmuþ bulunmalý ve
mahkemeye þahsen müracaatta bulunmalýdýr.
-Ancak mahkemenin izin verilebilmesi için on
sekiz yaþýný doldurmuþ bulunan kimsenin EVLÝ
OLMAMASI gerekir.
TMK.nun deðiþtirilen 29.maddesinin de kiþi evli
olsa bile cinsiyet deðiþtirme davasý açabiliyordu,
ancak bu davanýn sonuçlanmasý ile kiþinin evliliði
sona ermiþ oluyordu. Fakat çocuklar varsa velayet
vs. sorunlarý yaþanýyordu. Oysa yeni Medeni Yasa
ya göre ancak evli olmayanlar cinsiyet deðiþtirme
davasý açabilirler.Evli olanlar ise artýk böyle bir dava
açamayacaklardýr.
-Yeni TMK 40. maddeye göre cinsiyet
deðiþtirmenin bir diðer þartý ; Cinsiyet Deðiþtirecek
Kiþinin TRANSEKSÜEL yapýda olmasý , cinsiyet
deðiþikliðinin ruh saðlýðý açýsýndan zorunluluðunu
ve üreme yeteneðinden sürekli biçimde
yoksun bulunduðunu bir eðitim ve araþtýrma
hastanesinden alýnacak resmi saðlýk kurulu raporu
ile belgelemesi gerekmektedir. Yani kiþi herhangi
bir yükümlülükten kaçmak veya herhangi bir
menfaat elde etmek için böyle bir þeye baþvuramaz
ancak yapýsý yani fiziksel ve ruhsal yapýsý buna
uygun ise cinsiyet deðiþtirme davasý açabilir.
-Son bir þart mahkemece kendisine cinsiyet
deðiþtirmek için izin verilen kiþi ; Verilen izne baðlý
olarak amaç ve týbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet
deðiþtirme ameliyatý gerçekleþtirildiðinin resmi
saðlýk kurulu raporu ile doðrulanmasý halinde
mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin
yapýlmasýna karar verilir.
Demek ki önce mahkemeden cinsiyet
deðiþtirmeye iliþkin bir ÝZÝN KARARI alýnmasý
gerekmekte , bu alýndýktan sonra gerekli ameliyatlar
ile cinsiyet deðiþtirilecek ve ondan sonra yeni
cinsiyetin (erkek veya kadýn) nüfusa iþlenmesi
için mahkemeden DÜZELTME KARARI alýnacak
ve böylece cinsiyet deðiþtirme iþlemi bitirilmiþ
olacaktýr.
Sorularýnýz için:
Millet Cad. S.Sinan Sk.
No:55/5 Haseki / ÝSTANBUL
Tel: 0212 621 73 60 (4 hat ) Fax: 0212 621 79 68
E mail: [email protected]
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
ÝLAN
[email protected]
sayfa
10
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
KÜLTÜR-SANAT
Türk Dünyasý Müzik Topluluðu:
Biz gönül adamýyýz
çok baþarýlý gerçek bir icra olduðunu söyledi.
Ertesi gün Cumhurbaþkanlýðýnda bu gösteri
tekrarlandý. Bunun üzerine Kültür Bakaný
Ýstemihan Talay topluluðun devlet bünyesine
alýnmasýný istedi. Bakanlar kurulunun
kararýyla Ankara Devlet Türk Dünyasý Müzik
Topluluðu kuruldu.
RÖPORTAJ: FÝGEN GENÇ
G
loballeþme adý altýnda
yerel kültürlerin
geleneksel müziðin
kýsýrlaþtýrýlmaya baþladýðý bu dönemde
duygusal ruhu okþayan coþkulu ve
müzik kalitesi yüksel bir topluluk
çýkýyor karþýmýza. Kültür Bakanlýðý
Ankara Devlet Türk Dünyasý Müzik
Topluluðu Anklara’da Hasanoðlan’da
“SANATA SAYGI” adlý etkinlikte ve resim
heykel müzesinde gerçekleþtirdikleri
iki konseri de izleme þansým oldu.
Sanat yönetmenliðini Ýrfan Gürdal’ýn
yaptýðý müzik topluluðu, Anadolu
sýnýrlarýný aþarak Türk kültürünü
yaþayan deðiþik coðrafyalardan da
yaptýklarý araþtýrmalarý kendi müzikal
yapýlarýnda barýndýrýyorlar. Topluluðun
kurucusu ve müdürü Ali Özaydýn’la
yaptýðým söyleþide topluluðun kurulduðu
gün Türk Dünyasýna hizmet ödülü aldýðýný
ayrýca Türk Dünyasý yazarlar ve sanatçýlar
vakfý tarafýndan 2000 yýlý Türk Dünya Hizmet
Ödülüne layýk görüldüðünü öðreniyorum.
-Kültür Bakanlýðý Ankara Devlet Türk
Dünyasý Müziði Topluluðu’nun ilk tojumlarý
nasýl atýldý?
Ali ÖZAYDIN: 1990’larda Vali Saffet
Arýkan’ ýn davetiyle Ankara’ya geldim. Kültür
Bakaný S. Namýk Zeybek’in döneminde
hayallerimi anlattým
ve yardýmcý oldular. Bir
atölye kurarak kültür
bakanlýðý bünyesinde
ilk adýmý attým.
- Hayalleriniz?
Ali ÖZAYDIN:
Unutulmuþ ve
unutulmaya yüz tutmuþ
müzik aletlerini atölye
ortamýnda yapmak,
canlandýrmak ve
yeniden müzik hayatýna
kazandýrmaktý. Anadolu
kültürü dýþýnda da
ortak kültüre sahip
olduðumuz kültürler
var. Yakutlar, Hakaslar,
Altay Türkleri, Doðu Türkistan Türkleri,
Osmanlýnýn kültür mirasýnýn olduðu yerlerde,
bütün bu bölgelerde yaþayan akraba ve
kardeþ topluluklarýnýn, devletlerin müzik
aletlerinin ve onlarýn müziklerini araþtýrarak
baþlamýþtýr. Bu araþtýrmalarýmýzýn daha da
gün ýþýðýna çýkmasý ve daha geniþ kitlelere
yayýlabilmesi için bir devlet çatýsý altýnda
olmasý gerektiðine inanýyordum.
- Neden devlet bünyesini þart
gördünüz?
Ali ÖZAYDIN: Çünkü Türkiye’ deki
müzik piyasasýný biliyorsunuz. Popüler
müzik yapmadýkça hayat hakký yoktur
size. Ýlla devlet desteði olmalýydý. O
kadar geniþ coðrafyada kendi baþýnýza
Sesin Sesi
-Kaç konser verdiniz?
Ali ÖZAYDIN: Kuruluþundan bu yana 130
konser, 20 Ankara dýþý ve 8 yurt dýþý konser.
-Yurt dýþý konserleriniz nerelerde
gerçekleþti ?
bu kadar araþtýrma imkaný
yok. Getirisi olmayan size para
kazandýrmayacak bir iþ. Buna
raðmen biz kendi imkanlarýmýzla
geniþ bir coðrafyanýn ciddi
anlamda müzikal deðerlerini,
plaklarýný, kasetlerini, müzik
aletlerini notalarýný araþtýrdýk.
Yaklaþýk 15 yýllýk bir süreç. Tüm
lehçeleri çok fazla konuþamasak
da onlarý anlamaya baþladýk. Þarký
sözlerinin çok etkisi oldu.
Bu konuda bana en büyük
Ali ÖZAYDIN:
Bosna-Hersek,
Kýrgýzistan, Azerbeycan,
Kazakistan, Kýrým,
Sibirya. 1993 yýlýnda
Orhun yazýtlarýnýn
100. Yýl kutlamalarý,
Kazakistan’da Türkistan
þehrinin kuruluþunun
1500. Yýl kutlamalarýna,
Kýrgýzistan’ýn Ohþ
kentinin 3000. Yýl
kutlamalarýna gittik.
Asýrlýk organizasyon.
desteði Ýrfan Gürdal ve kardeþi Can
Gürdal’dan aldým. Ýrfan Gürdal topluluðun
sanat yönetmeni bu topluluðun öncesinde
Ýpekyol topluluðunu kurduk yurt içi ve yurt
dýþýnda konserler verdik.
-Topluluk kaç kiþiden oluþuyor ve kiþilik
özellikleri ?
Ali ÖZAYDIN: Þu anda 25 kiþiyiz.
Toplulukta görev alan tüm arkadaþlarýmýz.
Hem sahnede hem teknik kadroda görev
alýyor. 1999’da Tüm Türk Cumhuriyetlerinin
üyesi olduðu Türk Dünyasýnýn UNESCO su
diye adlandýrýlan Türksoyun toplantýsýnda
Ýstemihan Talay’ýn isteðiyle konser verdik.
Çok büyük ilgi gördük. Hangi bölgenin
müziðini yaptýysak o bölgenin kültür bakaný
OZAN ÞAH TURNA
Her þey pahalý,
insan ucuz!
D
eðersizliðin‘deðer’
olduðu günümüz
dünya genelinde
ve ülke özelinde; ne yazýk ki, her
þey pahalý, ‘Ýnsan Ucuzladý’!. .
. Memleketimizde, Ýnsana, can’a verilen deðer bayatlamýþtýr.
Hatta, gittikçe yok olmaya yüz tutmaktadýr. . . Ýnsan kardeþler,
hem cinsini yutmaktadýr. . .
Dostlar, bir avuç su, bir avuç kandan daha pahalýdýr ne
yazýk ki. . . En deðerli varlýk olan Ýnsan basit çýkar ve iliþkiler
aðýnda son derece düþürülmüþtür. Ýnsani deðerler ayaklar
altýnda çiðneniyor, adeta bir paspas misali. . . Ýnsan pazarý
kurulmuþ, panayýr timsali. . . !
Bunca kirlenmiþliðe karþýn, dostluða, sevgiye, yaþamý
paylaþmaya bir köprü atalým. Ýnsana men zil tutalým. Son
yapýtlarýmdan dizelerimle sese ses katalým hele. . .
Her Þey Pahalý; Ýnsan Ucuz!. . .
Þu benim güzel ülkemde
Her þey pahalý, insan ucuz
Kimi dertte, kimi demde
Her þey pahalý insan ucuz!
Odun gibi can yakýyor
Ýnsancýklar hep bakýyor
Oluk oluk kan akýyor
Her þey pahalý Ýnsan ucuz
Hastaneler dolu kuyruk
Kan pahasý olmuþ erik
Ali ÖZAYDIN: Topluluk sanatçýlarýnýn büyük
bir kýsmý, kendi çaldýklarý enstrümanlarý
atölyemizde kendileri yapýyorlar. Anadolu
çalgýlarýný, gittiðimiz turnelerde 10-15 tane
hediye etmek hedefimiz. Topluluk sanatçýlarý
normal mesailerinin dýþýnda zaman ayýran
arkadaþlar. Bizde, ses, enstrüman olarak
ayrýlmýyor. Klarnet sanatçýsý arkadaþýmýz ayný
zamanda tar ve kemençe sanatçýsýdýr. Üst
düzeyde baðlama çalar. Tüm arkadaþlarýmýz
böyle. Solistler de öyle. Konserlerde
çaldýðýmýz yörenin, kültürünü, kimliðini
yansýtacak enstrümanlarý aldýðýmýzda
birden bire bir kazak yada Özbek orkestrasý
-2 Cd lik
albümünüz yayýnlandý.
Ali ÖZAYDIN: Devlet
Türk Dünyasý Topluluðunun TÝKA’yla, Kültür
Bakanlýðý müþterek olarak yayýnladýklarý
ilk CD si oldu. CD Türk Cumhuriyetlerinin
baðýmsýzlýðýnýn 10. Yýl kutlamalarýna bir
hediye olarak yapýldý. Türk Cumhuriyetlerinin
yaný sýra 13 Türk topluluðundan eser
koyduk. Türk Cumhuriyetlerinden ikiþer eser,
Türkiye’den üç eser. Biri Alevi kültürünü
yansýtan tahtacý semahý, diðeri ise Osmanlý
Padiþahlarýndan... Topluluklardan birer
eserle 26 eserden oluþan CD bir buçuk ayda
çýktý. Kültür Bakanlýðý Dösim maðazalarýnda
da yer alýyor albümümüz.
-Topluluðun kullandýðý enstrümanlar
kendi atölyenizde mi yapýlýyor?
Ýnsandan pahalý ferik
Her þey pahalý Ýnsan ucuz
Uzayan dallar kýrýlmýþ
Güzel duygular vurulmuþ
‘Ýnsan pazarý’ kurulmuþ
Her þey pahalý, Ýnsan ucuz
Þah Turna baðrýmda gama
Tüm çeyreðe olmuþ yama
Ýnsan çok deðerli, ama
Her þey pahalý, insan ucuz
Can ucuz, ten ucuz, kan ucuz!. . . .
Söz ve Müzik: Ozan ÞAHTURNA
Yönetmen ve Aranjör:Ozan ÞÝAR Vokaller: ÞAFAK&ÞÝRÝN
Müzik Grubu
Birçoklarýmýz hayata yýllarý sýðdýrdýk; ama yýllara hayatý
sýðdýramadýk! Mahmur gözler de yaþamý oðduramadýk. Deniz
olduk deryaya aktýk; ama kendimize bir yaðmur yaðdýramadýk.
Hep baþkalarý için yaþadýk. Daðlarý aþtýk; ama kendimizi
aþamadýk. Yaþattýk, yaþamadýk!
Oysa, yaþam; tasada ve kývançta bir olmaktýr. Gür olmaktýr,
özgür olmaktýr. . .
Ýnsanýn ‘her þey için deðil’; her þeyin‘ÝNSAN’ için bir yaþam,
memleket ve dünya davasýn da deva bulabilir Ýnsanlýk ancak.
. . !Ýnsanýn insan derdi deðil, insanýn insan merdi olduðu
bir kardeþlik bahçesinde yar-yaran olunur. Bu bir düþ deðil.
Gerçek olacak, olmalýdýr elbet. . .
DÜÞÜM GÜNEÞ’TEN AYDINLIK!
Velev ki, düþ dahi olsa bu kutsal idealler?. . Düþü bile
ne güzel. Ki, Sevgi-Dostluk-Özgürlük ve paylaþým baðýnda
‘aðacýmýz dökmesin’ gazel!. . . Ancak, insanlýk evrimi, hep
devinimi ve geliþi mi gösterdiðine göre, tüm güzel idealler düþ
olmadý ve olmayacaktýr da. . . Sancýlý da olsa. . . Hasretimiz
nazlýdýr. Damla damla berrak pirinç gibidir. Kan kýrmýzýsý
yediveren güldür.
dinleniyormuþ gibi oluyor. CD de bu çok
belirgin.
-Türkiye’de sizin müzikal yapýnýz çok
bilinmiyor. Bu müziði dinleyen ve zevk
edinmiþ bir kitle yok ?
Ali ÖZAYDIN: Kuþkularýmýz vardý. Bu
topluluk kimlere hitap edebilir. Farklý kültürler
icra edeceksiniz. Bu orkestrayý genelde
kimler dinler? O kadar çok yerde konser
verdik ki þüphemiz kalmadý. Seyircilerin
müzikal zevki farklý olsa da bizi izlerken
kendisinden bir þeyler buluyor. Bu müzik
zevki yeni yeni oluþuyor.
Topluluðun özelliði Türk Dünyasýnýn kültür
birliðini kültürel yakýnlýðýný göstermesinin yaný
sýra farklýlýklarý da ortaya koymaya çalýþýyor.
Topluluðun sanat yönetmeni Ýrfan Gürdal
farklýlýklarý deðerlendirirken ustalýkla iþliyor.
-Türk Dünyasý Müzik Topluluðu
Müdürü, kurucusu Ali Özaydýn’ý tanýyabilir
miyiz?
Ali ÖZAYDIN: Biz gönül adamýyýz bu
kültürün bu organizasyonun gerekliliðine
inanan bir insan olarak yola çýktýk ve 20
yýldýr bu çalýþmalarýn içerisindeyim. Astüm,
Ýpekyolu, Altýnay müzik topluluklarýný
kurdum daha önce. Adana doðumluyum.
Özgeçmiþimi anlatýrken Türk Dünyasý
Müzik Topluluðunu anlatýyormuþ gibi
oluyorum. Topluluk özgeçmiþim, özgeçmiþim
topluluktur.
Uðruna birçok büyük bedeller ödendi. Ne dünya parçasý
canlar kurban edildiler! Yýldýzlar kaydýlar!. . . Ki, insanlýðýn,
esenliðin davasýný yaydýlar. Ne döndüler ve ne de caydýlar.
Onlar ki, gece karanlýðýnda birer ay’dýlar. Oklarýndan fýrlayan
yaydýlar. Menzile koþan küheylan atýydýlar. Bazen de eriþmeye,
iriþmeye, çoðalmaya, büyümeye muhtaç taydýlar. Þafakta
koþacak günleri saydýlar. Belki, deneyimsiz, belki erkendiler
yataktan kalkýp, yola çýktýklarýnda. Ama, ne kusur; ne de
hataydýlar. Çatal yürektiler, ‘pak erek’tiler, Ýnsan Onurunu
kurtarma davasýnda. . . !
BAÞTA ÝNSAN OLABÝLMEK!. . .
Ey Can, Cananým mesele
Baþta Ýnsan OLABÝLMEK
Ölürken de, yaran ile
Yaþamayý BÝLEBÝLMEK
Nakarat: Güler mi tok; aðlarken aç?!
Düz ovaya gider yamaç
Ne olursa olsun; amaç
Baþta Ýnsan OLABÝLMEK
Ýnsan gördüm nice nice
Kimi net, kimi bilmece
Þiar Can, girift; iç-içe
Kesirleri BÖLEBÝLMEK
Baþta Ýnsan OLABÝLMEK!. . .
Nakarat:. . . . . . .
Söz ve Müzik:Ozan ÞÝAR
Evet Dostlar, sallayalým Ýnsanlýk gemisini. Deniz dalgalarý
büyüsün! Batan gemiyi ilk terke edenler fareler olurmuþ.
Ýnsan onurunu yaþatmak adýna; düþürülmüþ batýk farelerden
olmamak için. . . Haydi bre, Ýnsan olmanýn mücadelesine,
sevgi ile, iþ ile, aþ ile. . . Serde fikreden baþ ile. ÝNSANIN HER
ÞEY ÝÇÝN DEÐÝL; HERÞEYÝN ‘ÝNSAN ÝÇÝN’ OLDUÐU bir ‘Yaþam’,
‘Memleket’ ve ‘Dünya’ için. Dostlukla, sevgiyle kalýn!. . .
[email protected]
sayfa
11
METE ALP
meteseler
Seçim mi,
savaþmý!
B
elirsizliðin
göreceli
olarak
aþýlmýþ gibi
göründüðü bir Eylül
ayýný yaþýyoruz. 12
Eylül’ü hepten unuttuk
zaten! Ama sonuçlarý hala derin acýlar veriyor.
Göreceli dedim, çünkü; parlamentonun
kutsal ittifakla “Uyum Yasalarý”ný çýkarmasý,
idamý kaldýrmasý (!) çok önemli tarihsel
kararlar gibi görünse de Türkiye’nin
geleceði açýsýndan radikal dönüþümlere yol
açmayacaðý açýk. Tersine yeni belirsizliklere
gebe bir seçim atmosferi aldatmacasý ve
oyalama. Yani yeni bir kaos.
ABD Türkiye istasyonu üzerinden Irak’a
saldýrmaya kalkýþtýðý anda ne seçim atmosferi
kalýr ne de “tarihsel meclis kararlarý.”
Kurarlar bir savaþ hükümeti, kahraman
mehmetçikleri “ölmeye ölmeye geldik”
türküleriyle sokarlar cepheye, sonra açarlar
avuçlarýný Sam Amca’larýna, gelsin dolarlar!
Bu hesaplar yapýlýyor
“Efendilerimiz”, Ortadoðu açmazý ile
birleþen ekonomik ve politik çöküþlerinden,
ortada kalmýþlýk çaresizliklerinden,
beceriksizliklerinden, çýkarcýlýk bataðýnda
boðulma raddesine varmýþ çýrpýnýþlarýyla
ABD’nin uzattýðý “savaþa gir” koþullu
sopaya tutunarak AB adasýna týrmanmaya
çalýþýyorlar.
Öte yanda seçim atmosferi aldatmacasý
içinde pýtýrak gibi çoðalan yeni oluþum
partileri... Börtü böcek gibi dolaþan “pek çok
dürüst siyasilerin” salyalý ve gürültülü nutuklarý
arasýnda þaþkýn halkýmýz.
Ne yapsýnlar, belirsizliði bir baþka
belirsizlikle kapatmaya çalýþýyor gariplerim.
Motor gürültüleri arasýnda birbirlerinin sesini
duymadan iþaretle anlaþarak ne kadar
takkiyeci parti varsa peþine düþüyorlar.
Düþürülüyorlar.
Milleti ümmet yapmaya çalýþan, Ulusal
Meclis’te de yerini almaktan sýkýlmayan çok
milli partilerden Güleryüzlü Ýslam Partisi en
AK benim diyerek Anýtkabir’e çelenk koyuyor.
Halký millet yapmaya çalýþan iktidar ortaðý
“hareketli” parti de parlamento, ABD-AB ve
kendi tabanýn arasýnda sýkýþmýþ, partiden
kaçýþan tabanýný toplamaya çalýþýyor.
Ve diðer partilerin naralarý, baðýrmalarý,
vaatleri, yalanlarý, gürültüleri, patýrtýlarý...
Elbette aþaðýda bu gürültü patýrtý olacak
ki, yukarýda ki iþbirlikçi fýsýltýlar duyulmasýn.
Yurdum parsel parsel satýlsýn, savaþ maþasý
olarak kullanýlsýn...
Bize þimdiye kadar ABD’nin ve AB’nin
yaptýklarýný yedirdiler.
Artýk mama yok. Mama, ancak
vereceðimiz kayýtsýz þartsýz ödünler
karþýlýðýnda. Kendi yaptýklarýmýzý yemeye
zorluyorlar bizi. Bu kýsýr döngü içinde hangi
intihar sýnýrýnda teslim olacaðýmýzýn düþlerini
kuruyorlar.
Havayý ýsýtmak için Türkiye kazanýnýn
altýna attýklarý odunlar yetmedi. Yanardaðlarý
kurcalýyorlar. Yakýnda baþýmýza ateþ toplarý
yaðarsa hiç þaþýrmayalým.
Bu kadar karanlýk tablonun arkasýnda yine
de serin umut rüzgarlarý estirmek yalnýzca
bizlerin elinde.
Bakalým ne zaman baþlayacaðýz bizi
yakmak için körükledikleri ateþlerin üzerine su
dökmeye...
Hale bakýn memleket kaygýsýndan can
derdinden þiirlerimizi bile unutup neler
yazýyoruz. Hep aðýt, hep endiþe, hep
karamsarlýk.
Bir þiirle bitirelim yazýmýzý.
Sizler sevgiyle umutla yaþayýn.
yaþýyorum ve düþlüyorum
tek silahým beynim ve yazdýklarým
ya þimdi karþý çýkacaðým haksýzlýklara
ya da tüm aydýnlýklara susacaðým
kazanmak için kendi geleceðini çocuklar
savaþlarda ölüyor
salgýnlarda
kýranlarda
ya þimdi kararýný ve ölümden yana
ve sonsuza kadar yaþa
ya da sonsuza kadar öl bebeklerin taze
belleklerinde
yenil haksýz bir savaþa
göze aldýysan gelecek kuþaklarýn gülüþlerini
çocukluðunun ve çocuklarýnýn sevinçlerini
eðer susarsan þimdiden ölecek geleceðin
çocuklarýmýzýn suçsuz
ve haklý sorgulamalarýnda
baþarsaydýk þimdi söylemeyi inançlarýmýzý
susmak zorunda kalmazdýk evrensel ayýplara
suç iþlememek yetmiyor
ortak olmamak önemli olan
iþlenmiþ ve iþlenecek suçlara
mete alp
[email protected]
Sayý 17
Eylül 2002
ROPÖRTAJ
www.dem-ajans.de
[email protected]
Yunan mitolojisinde dünyanýn oluþumu
Y
unan Mitolojisi „Baþlangýçta kaos vardý“ der
bize. Bu kaos nedir nasýl birþeydir pek bilinmez
doðrusu. Belki de bu belirsizlik ona kaos ismini
vermiþtir :) Ama durup dururken, bu kaos‘tan bir anda Gaia
oluþmuþtur, yani toprak, baþka bir deyiþle „Toprak Ana“...
Hesiod der ki, „Gaia‘dan gökyüzü yükseldi“ , yani
Uranos... Gökyüzü, yani Uranos; topraðýn, yani Gaia‘nýn
hem oðlu hem eþi oldu. (
Garipsemeyelim, ensest iliþki,
mitolojide çok sýk rastlanan
bir olaydýr:)) O zamanlarda,
gökyüzü ve yeryüzü birbirine o
kadar yakýndý ki, birbirlerine öyle
büyük bir aþkla sarýlmýþlardý
ki, aralarýndaki sýnýr ayýrt
edilemezdi. Bereketli, yeþil
Gaia, Uranos‘un yaðmurlarýyla
ýslanýnca, Eros ortaya çýktý;
yaratýcý aþkýn ruhu... Eros, bir
varlýktan çok, Gaia‘nýn ruhu
olarak tanýmlanýr; yeryüzü
ve gökyüzünü birlikte kýlan
bir güç. Gaia ve Uranos‘un
kucaklaþmasýyla ilk varlýklar
oluþmaya
baþladý.
Gaia,
Uranos‘un kollarý arasýnda
mutlulukla
kýpýrdandýðýnda,
narin, yeþil, yumuþak tepeler
oluþtu, ve Gaia bu tepelerden
Titanlarý doðurdu; düþünme
yeteneðine sahip ilk varlýklarý.
Titanlardan sonra, Gaia yüz
kollu, dev canavarlar doðurdu.
Babalarý Uranos onlardan
görür görmez nefret etti,
iðrendi ve topraðýn içine geri
itti. Gaia acýyla kývranýyordu, bu
kývranmalardan yeryüzündeki
büyük taþlýk daðlar oluþtu.
Ancak Uranos Gaia‘ya eziyet etmekten vazgeçmiyordu.
Gaia, acý içinde ilk çocuklarý olan Titanlar‘a seslendi.
Babalarý ve yarý kardeþleri olan Uranos‘a karþý kendisiyle
birlik olmalarýný istedi. Ancak Titanlarýn hemen hepsi
Uranos‘tan ölesiye korkuyorlardý, yardým çaðrýsýna karþýlýk
vermediler Gaia‘nýn. Ancak içlerinden biri, Cronus annesine
yardým edeceðini belirtti. Titanlarýn en cesuru olan Cronus,
annesine yardým edip babasýný saf dýþý býraktýklarýnda evrenin
idaresinin kendisine geçeceðini sezinliyor olmalýydý. Bunun
üzerine Gaia, Cronus‘un pençeye benzeyen güçlü elleri için
demiri yarattý. Yerden biten bu demiri çakýltaþýyla biledi, bir
orak haline getirdi ve Cronus‘a verdi. „Bununla babaný hadým
edeceksin!“ dedi. Cronus oraðý aldý, ve gece olduðunda
uykuya çekilen babasýnýn üzerine atýldý ve onu hadým etti.
Böylece gökyüzü sonsuza dek yeryüzünden ayrýlmýþ oldu,
artýk dünyaya hükmedecek hükümdarlarýn, topraða ayak
basmalarý gerekecekti, gökyüzünden yeryüzüne hükmetmek
olanaksýzlaþmýþtý.
Babasýnýn erkeklik organýný kesen Cronus, ardýna bile
bakmadan ordan uzaklaþtý. Kesilmiþ erkeklik organýndan
topraða damlayan kanlardan yeni varlýklar doðdu.
Ýlkin, Ýntikam Tanrýçalarý Erinysler... Bu tanrýçalar birçok
söylende yer almýþ olan korkunç yaratýklardýr. „Suçlularý
kovalayýp duran bir nevi mitolojik polistirler“ diye anlatýr
onlarý bir yazar. Niçin Ýntikam Tanrýçalarý olduklarýna gelince..
Erkeklik organý kesilmiþ olan
Uranos, korkunç bir acý
duymuþtu, duyduðu ilk acýydý
bu, korkunç bir çýðlýk attý.
Uranos‘ un intikam arzusuyla
dolu bu çýðlýðýndan ve
havada uçmakta olan kesik
organdan damlayan ilk
kan damlalarýndan Ýntikam
Tanrýçalarý doðdu...
Ardýndan,
Uranos‘un
kesilmiþ erkeklik organýndan
damlayan
ikinci
kan
damlalarýndan
Gigantlar
doðdular.
Yeryüzü
görünümündeki
Gaia,
gökyüzü
görünümündeki
Uranos, fiziksel özellikleri
pek bilinmeyen ancak insan
görünümünde
olduklarýný
düþündüðümüz Titanlar ve
yüz kollu devlerden sonra;
Gigantlarýn dýþ görünüþleri
pek garipti. Ýnsanlara benzer
bir yapýlarý vardý ancak
vücutlarýnýn alt kýsmýnda
yýlan biçimli bir kuyruk
bulunuyordu. Ýki ayaklarý
üzerinde duruyorlar ancak
sürüngen
özellikleri
de
gösteriyorlardý.
Organ uçtu, uçtu, sonunda
suya düþtü... Üzerinde bulunan spermler tuzlu deniz suyu ile
birleþti ve bir köpük oluþturdu. Bu köpük Kýbrýs kýyýlarýnda
karaya vurdu ve içinden güzeller güzelli Aþk Tanrýçasý
Aphrodite çýktý. Aphrodite göðün kýzýdýr ve ilk tanrýçalardan
biridir. Roman mitinde kendisine Venüs ismi verilmiþtir, sabah
ve akþam yýldýzý olarak görünmüþtür. (Hemen bir uyarý...
Roman mitindeki karakterlerin hemen hepsi Grek mitinden
alýnmýþ, isimleri deðiþtirilerek anlatýlmýþtýr...)
Uranos hadým edilip (Böyle ayrýntýlý bir hadým tasviri ancak
mitolojide mümkündür zaten..:)) , kesik organýndan Erinysler,
Gigantlar ve Aphrodite doðduktan sonra, Cronus tahta
geçmiþ oldu. (Hangi taht diye sormayacaksýnýz, deðil mi? :))
Ancak Cronus‘un babasýndan daha da zalim bir tanrý
olacaðýný kimse bilemezdi.. Yüz kollu dev kardeþlerini
kurtaracaðý yerde, ona umut baðlamýþ olan zavallýcýklarý
daha da gerinlere, Tartaros‘a itti. Tartaros, Yeraltý Dünyasý‘nýn
en derin, en korkunç, en karanlýk yeridir ve Homeros
tarafýndan „Tartaros‘un yeraltý dünyasýna olan uzaklýðý,
LEYLÂ ile MECNÛN
M
ecnun, bir kabile
reisinin dualar ve
adaklarla dünyaya
gelmiþ olan Kays adlý oðludur. Okulda
bir baþka kabile reisinin kýzý olan
Leyla ile tanýþýr. Bu iki genç birbirlerine
aþýk olurlar. Okulda baþlayýp gittikçe
alevlenen bu macerayý Leyla‘nýn
annesi öðrenir. Kýzýnýn bu durumuna
kýzan annesi, kýzýna çýkýþýr ve bir daha
okula göndermez. Kays okulda Leyla‘ yý
göremeyince üzüntüden çýlgýna döner,
baþýný alýp çöllere gider ve Mecnun
diye anýlmaya baþlar.
Mecnun‘ un babasý, oðlunu bu
durumdan kurtarmak için Leyla‘yý
isterse de Mecnun (deli, çýlgýn) oldu
diye Leyla‘ yý vermezler. Leyla evden
kaçarak, Mecnun‘ u çölde bulur.
Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar
ve kuþlarla arkadaþlýk etmektedir ve
mecâzî aþktan ilâhî aþka yükselmiþtir.
Bu sebeple Leylâ‘ yý tanýmaz. Babasý
Mecnûn‘ u iyileþmesi için Kâbe‘ ye
götürür. Duâlarýn kabul olduðu bu
yerde Mecnûn, kendisindeki aþkýný
daha da arttýrmasý için Allahü Tealâya
duâ eder:
„Ya Rab belâ-yý aþk ile kýl âþinâ beni
Bir dem belâ-yý aþkdan etme cüdâ
beni.“
Duâsý neticesi aþký daha da çoðalýr
ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye
baþlar. Diðer tarafta ise Leylâ da aþk
ýstýrabý içindedir.
Bir zaman sonra âilesi, Leylâ‘ yý Ýbni Selâm isimli zengin ve îtibârlý birine
verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin
sevdiðini ve eðer kendisine dokunursa
ikisinin de mahvolacaðýný söyleyerek
Ýbn-i Selâm‘ ý vuslatýndan uzak tutmayý
baþarýr.
Mecnûn, çölde, Leylâ‘ nýn
evlendiðini arkadaþý Zeyd‘ den iþitince
çok üzülür. Leylâ‘ ya acý bir sitem
mektubu gönderir. Leylâ da durumunu
bir mektupla Mecnûn‘ a anlatýr.
Kendisini anlamadýðýndan dolayý o da
sitem eder.
Bir müddet sonra Mecnûn‘ un âhý
tutarak Ýbn-i Selâm ölür. Leylâ baba
evine döner. Bir çok tereddütten sonra
her þeyi göze alarak, Mecnûn‘ u
çölde aramaya baþlar. Fakat Mecnûn,
dünyadan elini eteðini çekmiþ ilâhî aþk
yüzünden Leylâ‘nýn maddî varlýðýný
unutmuþtur. Leylâ, çölde Mecnûn‘ u
bulduðu hâlde, Mecnûn onu tanýmaz.
Leylâ onun erdiðini anlarsa da
yine onsuz yaþayamaz. Hastalanýp
yataklara düþer. Kýsa zaman sonra da
ölür. Mecnûn, Leylâ‘ nýn ölüm haberini
öðrenir. Gelip mezarýný kucaklar,
aðlayýp inler;
„Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez.“
Der, kabri kucaklayarak ölür.
Bir müddet sonra Mecnûn‘ un sâdýk
arkadaþý Zeyd rüyasýnda, Cennet
bahçelerinde birbiriyle buluþmuþ iki
mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye
sorunca, derler ki: „Bunlar Mecnûn
ile onun vefalý sevgilisi Leylâ‘ dýr. Aþk
yoluna girip temiz öldükleri, aþklarýný
dünya hevesleriyle kirletmedikleri için
burada buluþtular.“
dünyanýn gökyüzüne uzaklýðý kadardýr.“ diye tanýmlanýr.
Oraya düþmek, bir varlýðýn baþýna gelebilecek en kötü þeydir.
Cronus, kendisine ayak baðý olacaklarýný düþündüðü
kardeþlerini Tartaros‘a hapsettikten sonra keyfine baktý ve
kardeþi Rhea‘yý kendisine eþ olarak aldý. Fakat hayal kýrýklýðýna
uðramýþ olan Gaia, Cronus‘un ihanetine bir kehanetle yanýt
verdi, ve Cronus‘un keyfini kaçýrdý... „Babana yaptýklarýnýn
aynýsýný günün birinde çocuklarýndan biri de sana yapacak.“
Rhea, Cronus‘a bir sürü çocuk doðurdu... Böylece eski
Yunan Tanrýçalarý ve Tanrýlarý birer birer ortaya çýktýlar.
Kendilerinden birazdan bahsedeceðim.
Cronus, annesinin kehanetinden korkuyor, Rhea
doðurdukça çocuklarý yutuyordu. Rhea bu durumdan elbette
hoþnut deðildi ancak, günün birinde doðacak çocuðunu
sever de kýyamaz yutamaz umuduyla doðurmaya devam
ediyordu. Ancak Cronus akýllanacaða benzemiyordu. Oysa
Rhea‘nýn sabrý tükenmiþti, yine hamileydi ve bu sefer doðacak
çocuðunu Cronus‘un midesine göndermeye hiç niyeti yoktu!
Annesi Gaia‘dan akýl aldý, ve onun öðüdüne uyarak
çocuðunu daðlýk bir yere gidip doðurdu ve oðlunu keçi
sütü ile besledi. Sonra da onu ne idüðü belirsiz Kuretler‘e
verdi. Kuretler o daðlýk bölgede yaþayan küçük tanrýcýklardý,
ama neden tanrýydýlar, ne gibi tanrýsal özelliklere sahiptiler
bilinmemektedir. Ben onlarý tanrýdan çok, Doða‘nýn Ruhu
olarak düþünüyorum. Rhea, oðlunu iþte bu Kuret‘lere emanet
etti. Kuret‘ler eðer Cronus oralara yaklaþacak olursa korkunç
sesler çýkarýp bebeðin sesini duymamasýný saðlayacaklarýna
söz verdiler.
Sonra Rhea, yerden bir kaya parçasý aldý, onu battaniyelere
sardý sarmaladý ve yutmasý için Cronus‘a sundu. Cronus‘un
gözü öylesine dönmüþtü ki, battaniyeyle beraber yuttu
kayayý, ohh bundan da kurtulduk diye düþündü, Rhea‘nýn bir
sonraki doðumuna kadar rahatladý... Ancak Rhea bir daha
doðurmadý, en azýndan böyle bir kayda rastlamýyoruz.
Aradan yýllar geçti, Zeus büyüdü, genç ve kuvvetli bir tanrý
oldu.
Günün birinde Metis‘e, Akýllý ve Bilge Peri‘ye rastladý.
Zeus hemen ona aþýk oldu. (ilerde Zeus‘un ne kolay aþýk
olan, çapkýn bir tanrý olduðunu göreceðiz :)) Metis‘e hayatýný
anlattý. Babasýnýn çýlgýnlýklarýndan, yeraltýna hapsedilmiþ
kardeþlerinden bahsetti. Metis öðrendikleri karþýsýnda
kayýtsýz kalamadý ve Zeus‘a yardým etmeye karar verdi.
Hemen büyülü bir iksir hazýrladý, ve babasýna içirmesini
tembihleyerek bunu Zeus‘a verdi.
Zeus, babasýnýn sarayýna saki olarak bir þekilde kendisini
kabul ettirdi ve þarabýna büyülü iksiri karýþtýrýp içirmeyi
baþardý. Ýksir hemen etkisini gösterdi, Cronus birer birer
yuttuðu çocuklarýný kusmaya baþladý.
Çocuklarý, Cronus‘un midesinden çýktýktan sonra
babalarýnýn karþýsýna dikildiler: Ýlerde Olympos‘ta bir nevi
ev kadýný olan Ocak ve Ev Düzeni Tanrýçasý Hestia, kolunda
bir demet baþak ile tasvir edilen Bereket Tanrýçasý Demeter,
evliliðin koruyucusu Hera, sonradan Yeraltý Dünyasý‘nýn tanrýsý
olan Hades ve sonradan Denizler Tanrýsý olan Poseidon...
Hepsi de Zeus‘un önderliðinde babalarýna karþý birleþtiler
ve þiddetli bir savaþ baþladý. Zeus, Tartaros‘tan yüz kollularý
çýkardý. Onlar da kendilerini esaretten kurtaran Zeus‘a
Sevgili DOÐAN
Seni bizden koparýp alan o kahrolasý
kazanýn üzerinden tam 1 yýl geçti.
Beklenmeye haberin bir kurþun
gibi beynimize saplanmasý üzerinden
tam 1 yýl geçti. Güneþin yas tutup sana
doðmadýðý, ayýn üzüntüden karanlýða
gömüldüðü 1 yýl.
Yýldýzlarýn ýþýldamadýðý 1 yýl
Güllerin boynu bükük, bülbüllerin
ötmediði 1 yýl.
23 Aðustos 2001’in o kavuran
sýcaðýnda bedenlerimizin buz kesildiði
1 yýl.
Hayallerini beslediðin yurduna,
ebediyen dönüþünün 1. yýlý oldu.
Sevenlerin için dayanýlmaz acýlarýn
çekildiði 1 yýl.
Tanýyanlarýn vah diyerek isyan ettiði,
ölümün soðuk yüzüne lanet okuduðu,
tanrýlarýn sitem ettiði 1 yýl.
Yaþamýn Güzelliðine
Zalim felek bizi ne hale koydun
Gözümün yaþýyla baðrýmý yudun
Artýk kavuþmaya yoktur umudum
Tabut mu göndersem salmý göndersem
Hasretimiz kaldý huzuru mahþere
Dertler mekan kurdu baðrýma sere
Gelip giden yok ki bir haber vere
Ehbab mý göndersem el mi göndersem
çok uzun geceler uykusuz yattým
Her türlü çileyi baðrýma tatdýmda tatdým
Öyle dertliyim ki eryip bitdim
Karamý göndersem almý göndersem
Kurbanlar olayým ANAM ben sana
Yüzünü gözlesem hep kana kana
Acep gelirmiyiz daha yan yana
Asýr mý göndersem yýl mý göndersem
Zülfikar’ým hak biliyor halimden
Aldýlar ANAMI gelip elimden
Kanlý Kerbalýnýn ýssýz çölünden
Tabut mu göndersem çöl mü göndersem
FÝGEN GENÇ
H
eykelleriyle
meþhur
Marmara
Adasý Marmara denizinin
ortasýndaki Mermer
Adasý “Çobanýn Yalnýzlýðý”
adlý heykeli, mimarý heykeltýraþ DENÝZ EROL’un
sanat dosyasýnda görünce çok etkilendim. Üç
buçuk metre boyunda olan çobanýn kepenkleri
2001 yýlýnda festival kapsamýnda sanat severlere
sunuldu. Birbirinden ayrý duran kepenklerin;
Anadolu’nun sembolü olduðunu, Anadolu’nun
kültürleri arasýnda ve Avrupa’yla bir geçiþ kapýsý
olarak tanýmlýyor. DENÝZ EROL. Çobanýn çevresinde
ne kadar koyunlarý olsa da yalnýz hissettiðini
vurguluyor.
Günümüz toplumunda da gitgide bireylerin
yalnýzlaþtýðýný yalnýz býrakýldýðýný görüyoruz. Ayný
kulvarlarda yürüyen insanlarýn bayrak yarýþýnda
bayraðý teslim etmediklerini, bayraðý almak için
koþanlarýnsa, engellendiðini görüyoruz.
[email protected]
minnettarlýklarýný bildirmek için onun yanýnda savaþtýlar.
Hatta Zeus‘a þimþekli silahlar armaðan ettiler. Böylece savaþ
Zeus ve kardeþlerinin üstünlüðü ile sona erdi.
Bu savaþýn 10 yýl kadar sürdüðü söylenir. Niçin bu
kadar uzun sürmüþtür belli deðil. Oldukça saçma oysa..
Bildiðimiz savaþlara benzemez bu. Kimse kimseyi öldürüp
yaralayamaz, zaten ölümsüzlerdir çünkü. Sanýrým amaç
salt iktidar ve koltuk kavgasý olduðundan, bunca süre Zeus,
Cronus‘u artýk iktidarý kendisine teslim etmesi için ikna etmeye
çalýþmýþtýr. 10 yýl sonra da Cronus yorgun düþmüþ olmalý ki,
Zeus ile anlaþmaya razý olmuþ, iktidarý devredip Mutlular
Adasý‘na, kader ve kýsmete yön vermek üzere atanmýþtýr.
Böyle zalim birine nasýl böyle bir görev verilir o da garip, ama
Zeus onu ancak bu yolla kandýrabilmiþ olmalý...
Cronus alt edilince, Zeus önderliðinde yepyeni bir düzen
kurulmuþtur. Zaten Zeus‘un önderliði herkes tarafýndan kabul
edildiði için, bu pek de zor olmasa gerek. Zeus, kendisini
„Gökyüzünün ve Yeryüzü‘nün Tanrýsý“ , Poseidon‘u „Denizler
ve Irmaklarýn Tanrýsý“, Hades‘i „Yeraltý Dünyasý‘nýn Tanrýsý“ ilan
edip, zirvesi devamlý bulutlarla kaplý olan Olympos Daðý‘na
yerleþti.
Ah, bu arada unutmadan: Zeus kendisine karþý gelen
Titanlarý Tartaros‘a kapatarak cezalandýrdý. Ancak birer Titan
olduklarý halde kendisine baþkaldýrmayan Prometheus ve
Epimetheus kardeþleri „Ýnsanýn Yaratýlýþý“nda görevlendirdi.
Savaþta diðer Titanlarýn baþýnda bulunan Atlas ise en büyük
cezayý, yerküreyi omuzlarýnda taþýma cezasýný aldý...
Tüm ailen, kardeþlerin, sevenlerin ve dostlarýn adýna:
Annen Ayþe Yýldýrým, Eþin Elif, çocuklarýn Hasan ve Deniz, kardeþlerin
Yýldýz, Garip, Zeynep, Kemal, Fidan, Güllü, Elif ve tüm yeðenlerin adýna
Eniþten Ali Hoca (Köylüce) ve kardeþin Yýldýz Köylüce
Gurbet ellerinde ANAM ben sana
Çiçek mi göndersem gül mü göndersem
Senin güzel O hatýrýn sormaya
Mektup mu göndersem tel mi göndersem
Bana derler böyle aðlayýp yanma
þu yalan dünyaya aldanýp kanma
Senin kadar tatlý deðiller ama
Þeker mi göndersem bal mý göndersem
Zalim gurbet yüreðimi daðladý
Yüce daðlar yollarýmý baðladý
Göz yaþlarým umman oldu çaðladý
Deryamý göndersem sel mi göndersem
Her birimiz bir diyara savruldu
Tüm ömrümüz çile ile yoðruldu
Hasretinden yandý baðrým kavruldu
Ateþ mi göndersem kül mü göndersem
Göz yaþlarým aktý döndü çeþmeye
Sen gibi yok ki yarem deþmeye
Yasayan ölüyüm kabrim eþmeye
Kürek mi göndersem bel mi göndersem
12
“Çobanýn
yalnýzlýðý”
Biliyoruz ki sen çok genç yaþýna
raðmen her sorunun, her sorumluluðun
altýna girdin.
Ýnsanlara yardým ve hizmet etmeyi
kiþiliðin haline getirdin.
Senden istenen hiç bir þeye yok
demeyi bilmedin. Ölümüne mal olsa
bile.
Biliyoruz ki er geç bu son duraða
varýlacaktýr. Ama zor olan henüz
hayatýnýn baharýnda iken gelen bu
erken ayrýlýktýr.
Örnek baba, örnek dayý, örnek
amca ve örnek oðul velhasýl örnek
insan! Aramýzda içimizde öyle yer
etmiþsin ki, yaþadýðýmýz sürece
bizimlesin. Sana ve kiþiliðine saygýmýzý
ve sevgimizi bir an bile eksiltmeyeceðiz.
Sevdiklerini sevecek, yaptýklarýnla gurur
duyacaðýz.
Sana laik olacaðýz güzel insan!
ANAM
sayfa
ANMA
DOÐAN YILDIRIM
Deðerli dost
ve gazetemiz
emekçilerinden
Zülfikar Yalçýnkaya’nýn
sevgili annesi Zeynep
Yalçýnkaya hakka
yürümüştür.
Topraðý bol olsun.
Aliesinin ve dostlarýnýn
baþýsaðolsun!
Hatice Eldeniz,
Ali Köylüce, Þükrü Yýldýz
Sayý 17
Eylül 2002
Ölüm ile yaþam arasýnda bir insanlýk öyküsü;
„SERÇE“
Ali Zülfikar
Y
azar Ali Arslan’ýn “Serçe”
adlý romaný bu sene Berfin
Yayýnlarý’nda ikinci baskýsýný
yaptý. Roman, 1988’de ilk kez Sistem
Ofset’te yayýnlanmýþ, okurdan oldukça ilgi
görmesine raðmen, her nedense yazýn
çevreleri bu önemli romanla ilgilenmemiþ,
üzerinde fazla durmamýþlardý. Oysa Serçe
romaný, gerek içeriði, gerekse dil ve biçimi
bakýmýndan üzerinde durulmasý gereken,
Türkiye yazýnýnda tek olan bir roman
özeliðini taþýyor. Bu yüzden, Serçe romaný
üzerine yazmayý, onu okura daha iyi
tanýtmayý kendime görev sayýyorum.
Yazar, ikinci baskýsý için romaný
yeniden elden geçirmiþ, birinci baskýya
belli nedenlerle yer vermediði bölümleri
eklemiþ, sonuçta ortaya 545 sayfalýk
oldukça kapsamlý bir roman çýkmýþ
durumda. Burada Berfin Yayýnlarý sahibi
sayýn Ýsmet Arslan’ý, ekonomik krizin
böylesine aðýrlaþtýðý bir dönemde, büyük
yayýnevlerinin bile cesaret edemeyeceði,
konusu bakýmýndan cesaret isteyen
böylesi kapsamlý bir romaný yayýnladýðý
için kutluyor ve teþekkür ediyorum. Burada
hemen belirtmekte yarar görüyorum;
yazar ve yayýncý ayný soy adý taþýyorlar
ama, aralarýnda hiç bir akrabalýk baðý
bulunmuyor, hatta bildiðim kadarýyla
tanýþmalarý bile bu romanýn yayýný
nedeniyle oluyor.
Serçe, Dersimli Alevi ve Kürt bir
kýzýn ta günümüze deðin, Almanya’ya
kadar uzanan gerçek yaþam öyküsünü
irdeliyor. Bu kýz daha dört yaþýnda iken,
1938 Dersim olaylarýnda tüm ailesini
yitirir, kendisi de yaralanýr, yaralarý bir
hastanede iyileþtirildikten sonra, diðer
kýrk kiþi ile birlikte Kütahya’ya sürgüne
gönderilir. Kütahyalýlar, “Kýzýlbaþ” dedikleri
bu insanlarýn kente geliþini büyük bir
uðursuzluk sayarlar. Kimisi, “baþýmýza taþ
yaðacak”, kimisi de “kurbaða” demeye
baþlar. Küçük kýzla birlikte bu kýrk kiþi bir
hana yerleþtirilirler. Ama kimse onlara
yiyecek vermediði için, handa aç kalýrlar.
Daha sonra bu insanlar, kentin ileri
gelenlerine hizmetkar olarak verilir. Küçük
kýzý da, bir subay ailesi alýr.
Ayný zamanda askerlik þubesi baþkaný
olan subayýn evinde, küçük kýzýn Türkçe
bilmemesi hayretle karþýlanýr. Ona Türkçe
öðretmeye karar verirler ve bu görevi,
albayýn onbeþ yaþlarýndaki oðlu üstlenir.
Bu
çocuk kýþlada öðrendiði iþkence
yöntemlerini kullanarak Türkçe öðretmeye
çalýþýr. Ama küçük kýz, zorla bir kelime dahi
öðrenmeyi kabul etmez. Bu yüzden de, çok
dayak yer ve altýna iþemeye baþlar. Bir de
altýna iþediði için, dayat yer. Sonunda onu
doktora gönderirler. Doktor, kýzcaðýzýn
halini görür ve evine almaya karar verir.
Albay ve ailesi doktorun bu talebine
karþý çýkmazlar, zaten ondan kurtulmak
istemektedirler.
Doktor ve ailesi de küçük kýzýn Türkçe
bilmemesini þakýnlýkla karþýlarlar ama, onlar
subayýn evinde olduðu gibi davranmazlar.
O’nu kendi haline býrakýrlar, küçük kýz
doktorun kendi yaþýndaki kýzýyla iyi anlaþýr,
oyun oynarken Türkçe öðrenir. Baþlangýçta,
küçük kýz adýný söyleyemediðindan dolayý
ona bir ad aramaya baþlarlar.
Doktorun hanýmý o gün yaþadýðý bir
olayý anlatýr; sabehleyin evi temizlerken,
pencereyi açtýðýnda içeriye bir serçe kuþu
düþer. Kuþ kanadýndan yaralý olarak
korkuyla adete hanýmýn ellerine sýðýnýr.
Haným kuþu sever, okþar, kokularýndan
kurtulmasýna yardýmcý olduktan sýnra
kanadýna merhem sürer, onu gene
pencerenin önüne koyar. Kuþcaðýz bir
süre orada dinlenir, sonra uçup gider. Þu
rastlantýya bakýn ki, ayný gün bu küçük kýz
gelir! Hepsi, bu rastlantýnýn çok anlamlý
olduðunu düþünürler ve o’na “Serçe” adýný
verirler.
Ama onun gerçek adý Zemi’dir. Serçe,
gerçek adýný ve kimliðini onyedi yaþýnda
genç bir kadýn olduðu zaman, gene bir
rastlantý sonucu öðrenecektir.
Serçe, doktorun kendi yaþýndaki kýzýyla
oynarken, kendi acýlarýný Türkçe sözlüklerle
anlatmaya baþlar. Doktorun kýzý, onun
söylediklerini anlayamaz. Her gün birlikte
oynadýðý arkadaþýna acýr, çocuklara özgü
o temiz yüreklilikle onu neþelendirmeye
çalýþýr. Ama Serçe, bir türlü mutlu olamaz.
Özellikle annesizlik dayanýlýr gibi deðildir.
“Ben bir kuþum,” der doktorun kýzýna. “Þu
aðaçlara çýkýp, bütün gücümle ötmek
istiyorum. Anaç kuþlar yavrularýnýn sesini
çok uzaklardan duyarlarmýþ.“
Bir süre sonra Avrupa’da Ýkinci Dünya
Savaþý baþlar. Yazar, bir yandan Serçe’nin
serüvenini anlatýrken, bir yandan da,
ülkemizin o günlerdeki politik panoromasýný
çizer. Örneðin; Kütahya esnafý arasýnda
Hitler’in gerçek bir Müslüman olduðu,
o’nun bütün müslümanlar tarafýndan
desteklenmesi gerektiði halk içinde
yayýlmaya baþlar. Turancýlýk, güç kazanýr;
Hitler’in Türklere tüm Türkistan’ý vereceði,
bu fýrsatýn kaçýrýlmamasý gerektiði,
Almanlar ile birlikte Sovyetler Birliði’ne karþý
savaþ açýlmasý için, propaganda yapýlýr.
Aydýn ve yurtsever öðretmenler, daha o
günlerde sürülür, cezalandýrýlýr. Týpký bu
günlerde yaþadýðýmýz gibi, dürüst insanlar
ya bir kenara iteklenir, ya da hapishanelere.
ÝBRAM ERDEM
Anadil-4
D
KÝTAP
www.dem-ajans.de
ünyanýn teknolojik
veriler karþýsýnda
küçülmesi,
insanlar arasýndaki iletiþimin
dev boyutlara ulaþmasý,
sosyal, kültürel ve bilimsel
bulgularýn izlenemeyecek bir
hýza ulaþmasý bu doðrultuda ne diyebilirsek
diyelim. Sonuç deðiþmez. Ýnsanoðlu uzak
yakýn geçmiþini, yaþadýðý dünyanýn derin
karanlýklarýný ve uzayýn korkunç görüntüsünü
eline almýþ aydýnlatmaktadýr. Her gün yeni
bir bilgi önümüze serilmekte ve daha bir
Ama namussuzlar, hýrsýzlar önemli köþeleri
kapmaya baþlarlar.
Ýþte bugünlerde Serçe, Doktorun kýzý
ile birlikte okula alýnmadýðý için evden
kaçar. Bir raslantý sonucu, Ýstanbul’daki bir
öðretmenin evine verilir. Orada okuyacak,
týpký Doktorun kýzý gibi olacaktýr. Ama, orada
da, okula gidemez. Þartlar gün geçtikçe
daha da aðýrlaþmaktadýr. Hitler’in ordularý,
Yunanistan
sýnýrýna
dayanmýþlardýr.
Yunanistan’dan
katliam
duyumlarý
gelmektedir. Ülkemizde yiyecekler karneye
baðlanmýþ, insanlar günde yüzeli gram
ekmek alabilmek için saatlerce bakkal
kuyruklarýnda beklemeye baþlamýþlardýr.
Serçe ise, hala altýný ýslatmaktadýr. Bu
yüzden öðretmen haným tarafýndan evin
çatý katýna kapatýlýr. Kýþýn soðuk günlerinde,
iþediði ýslak yataðýnda yatmak zorundadýr.
Hastalanýr, ateþler içinde kalýr. Öðretmen
haným, onun karnesiyle yiyecek alýr,
aþaðýda arkadaþlarýna ziyafet çeker.
Serçe bir süre sonra bu evden de atýlýr.
Baþýndan bir yýðýn olay geçtikten sonra,
daha onüç yaþýndayken Ýstanbul’da
evlenir. On dört yaþýnda anne olur.
Evlendiði oðlanýn ailesi aþýrý dinci, Sünni
bir ailedir. Önce Serçe’nin yeterli din
eðitimi almadýðýný sanýrlar, ona dini
eðitim vermek isterler. Ama bebeðin
kimliðinin çýkarýlmasý sýrasýnda, Serçe’nin
kim olduðunu öðrenirler. Gelinlerinin bir
Kýzýlbaþ olduðunu öðrendiklerinde sanki
bir felaket olmuþ, dünya baþlarýna yýkýlmýþ
gibi dehþete kapýlýrlar. Serçe’yi odasýna
kapatýrlar ve evdeki herþeyi yedi kere
yýkamaya baþlarlar. Serçe, can korkusuyla
pencereden atlayarak ve bebeðini
býrakarak oradan da kaçar.
Sonra gene, oradan oraya savrulur.
Sonunda kendisinden çok yaþlý ama
aydýn, þair birisiyle evlenir. Bir çocuðu
daha olur. Ýþte bu sýrada, gerçek kimliðini
ve babasýnýn yaþadýðýný öðrenir. Müthiþ bir
heyecan duyar. Hemen Dersim’e gitmeye
karar verir ve gider. Ama orada, büyük bir
düþ kýrýklýðý yaþar; kendi anadilini unuttuðu
için ailesiyle konuþamaz. Ayrýca, babasý
onu artýk kendilerinden saymaz, çünkü o,
kendimize ve dünyaya, uzaya
hakim olduðumuzu görmekteyiz.
Bu elbetteki insanlýk adýna büyük
bir baþarý ve mutluluktur. Ama
ne yazýk ki bu düþsel dünyamýza
ait bir görüntüdür. Asýl gerçek
tüm bulgularýn oligarþik güçlere
hizmet etmesi, onlarý daha bir
güçlendirmesidir. Bu gerçekle
yola çýkýnca yine asýl konumuza
dönüyoruz. Anadilsiz insanlar arasý
iletiþim, sanatsal ve kültürel baþarý
olmaz. Bu istenmedik gerçek yüzünden
anadilimize daha bir sahip çýkmak, korumak
kollamak zorundayýz.
Hýzla ilerleyen, ilerledikçe kördüðümü
çoðalan bu dünyada diller arasý etkileþim
olmayacak mý? Bundan kaçmak olanaksýz.
[email protected]
“orada” ve “onlarýn” arasýnda büyümüþtür.
Ýçeriðinden de anlaþýlacaðý gibi, Serçe
bir sosyal eleþtiri romanýdýr. Ülkemizde
yýllardýr ýsrarla uygulanan baský politikalarý,
etnik kökenli halklara karþý uygulanan
baskýlarý, katliamlarý ve uygulamalarý
eleþtirmekte, özellikle Kürtlere ve Alevilere
karþý uygulanan haksýzlýklarý en yalýn ve
bütün çýplaklýðýyla ortaya sermektedir.
Bu bölgenin insanlarýný aþaðýlayan
yaklaþýmlarý, bu bölge insanlarýna karþý
yapýlan bütün iþkence metodlarýný ve
uygulamalarý kýþlada görerek öðrenen
Subay’ýn
oðlu,
ayný
uygulamalarý
Serçe’nin üzerinde uygulamaya baþlýyor.
Bu da, devletin geleneðinde kökleþmiþ
olan dýþlama ve aþaðýlama duygusunu
güçlendiren ideolojinin bir sonucu olarak
geliþtiði vurgulanýyor. Memurlarýn aile
iliþkilerini, çocuklarý yetiþtirme tarzýný,
memurlarýn bu bölge insanlarýna bakýþ
açýsýný ve yaklaþýmlarýný, eðitim sistemini
gündeme getiriyor ve Türkiye’deki eðitim
sistemini eleþtiriyor. Burada önemli bir
noktayý daha belirtmekte yarar var.
Çocuklarýn ölüm ile yaþam arasýnda
gidip gelen savaþýmlarý, hakim kültürün
hegomanyasýnýn
yarattýðý
korkularý,
Türkiye tarihinin üzerindeki derin ve
kanayan yaralar olarak belirleniyor.
Yazarýn
kurgular
ve
diyaloglar
arasýndaki ince ayarý, akýcý anlatýmý, týpký
epsilon çizgisi gibi kesikli, epsilon çizgisi
kadar açýk olan bir serüven. Diyebiliriz
ki, bu anlamýyla yazýnýmýzdaki en önemli
yapýtlardan biridir. Yazar amacýna ulaþmak
için, öykünün ilginçliðinden alabildiðine
yararlanmakta, daha dört yaþýnda
sürgüne gönderilen bir kýz çocuðunun
uðradýðý haksýzlýklarý anlatýrken, aslýnda
ülkemiz gerçekliðini masaya yatýrmakta,
pek çok kiþinin doðal saydýðý, bilmediði
yada bilmezlikten geldiði çaðýmýz için
anlaþýlmaz, insanlýk için utanç duyulacak
garip uygulamalarý okuyucunun gözleri
önüne sermektedir.
Roman kurgu olarak yetkin bir düzeyde
ama, yazýn alanýnda bir yenilik getirmemiþ.
Bildiðimiz sosyal eleþtiri romanlarýnýn
tekniðiyle yazýlmýþ. Yazarýn bunu, bilerek
seçtiði anlaþýlýyor. Böyle önemli, sadece
bizim ülkemiz için deðil, tüm Avrupa’da
da çok önemli konuda en sýradan bir
okuyucuya dahi ulaþma kaygýsýnýn o’nu
bu yola ittiðini, kendisiyle yapýlan bir
söyleþinden öðreniyoruz. Habib Bektaþ’ýn
yazdýðý gibi; “Yer yer kullandýðý yöresel
deyiþler yama gibi kalmýyor romanda,
tam tersine iþlevi var hepsinin. Arslan’ýn
konuþturduðu kiþiler, o dille bütünleþiyor,
var oluyorlar.”
Yazar romanýn ikinci cildini de, yayýna
hazýrlamýþ durumda. Bildiðimiz kadarýyla
Serçe, ikinci ciltte Almanya’ya geliyor.
Almanya’da neler yaþadýðýný orada nasýl
uygulamalarla
karþýlaþtýðýný
merakla
bekliyoruz. Yazar, Serçe’nin Avrupa’daki
serüvenini de anlatarak, sanýyorum
okuyucuya karþýlaþtýrma olanaðý verecek.
Ortaya Avrupa için, hiç de olumlu bir
tablonun
çýkacaðýna
inanmýyorum.
Avrupa’nýn, özellikle Almanya’nýn bu
konudaki notunun pek de iyi olacaðýný
düþünmüyorum.
sayfa
13
ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA
12 Eylül
ve sol düþünce
B
iliyorum
bu yazýyý
yazdýktan
sonra bazý çok bilmiþ sol
kahramanlarýmýz bana
ateþ püsküreceklerdir.
Elleme püskürsünler.
Püskürsünler ki kendilerine gelsinler, gelsinler beni
de kapýnýn dýþ kapýsýna mangal yapsýnlar.
Evet bizim sol her zaman konuþur lafla
peynir gemisi yürütür. Örgütten bahseder en
yakýn arkadaþýnýn fýrsatýný bulunca bir kaþýk suda
boðar. Çünkü solda sabýr yoktur. Vefakarlýk yoktur.
Günün koþularýna göre kendilerini yenilemeyi
bilmez. Yenileyenleri de hemen dýþlarlar veya
bir þeyler yapýp ezerler. Çünkü örgütlenemezler
örgütlenseler bile üç gün sonra fraksiyonlara
bölünürler. Her fraksiyon haklýdýr kendince geri
kalanlarýn caný cehenneme. Geridekiler ya ajandýr
yada düþman. Gerçek düþman unutulur. Ýþçi sýnýfý
ve emekçi halk için yapýlýr sözde.
Hiç bir fraksiyon veya partiler bir araya gelip
ortak noktalarda iþçi sýnýfý ve emekçi halkýn
çýkarlarý doðrultusunda fikir ve eylem birliði
içinde göremezsiniz. Her fraksiyon sözde kendi
kadrosunu yetiþtirecektir. Bu iþin sosyolojik ve
ideolojik - ekonomik yönü önemli deðildir. Yeter ki
þefler tatmin olsun. Ne yapalým bize de yürümek
düþüyor þeflere göre.
Evet þefler sizlerin sayesinde ne hale geldik.
12 eylül 1980 yýlýndan bugüne 20 yýl geçti ne
kazandýk neler kayýp ettik. Hiç hesabýný yaptýnýz
mý? Huzur içinde misiniz? Civan gibi mert
arkadaþlarýnýzýn hatýrýný soruyor musunuz?
Evet 12 EYLÜL 1980’in bilançosunu okudunuz
mu? Ben yeniden yazýyorum.
*TCMM kapatýldý, anayasa rafa kaldýrýldý
*Tüm siyasi Partiler ve Demokratik kitle örgütleri
kapatýldý.
*650 bin kiþi gözaltýna alýndý
*210 davada, 230 bin kiþi yargýlandý
*7 bin kiþi idam cezasý istendi
*517 kiþiye idam cezasý verildi
*49 kiþi asýldý
*idam edilmesi istenen 259 kiþinin dosyasý hala
mecliste
*71 bin kiþi TC Kanunun 141, 142 ve 163 maddelerinden
yargýlandý
*98bin 404 kiþi örgüt üyesi olmak suçundan
yargýlandý
*388 bin kiþi pasaport alamadý
*30 bin kiþi Sakýncalý olduðu için iþten atýldý
*14 bin kiþi vatandaþlýktan çýkarýldý
30 bin kiþi „siyasi Mülteci“ olarak yurt dýþýna kaçtý
*300 kiþi kuþkulu bir þekilde öldü
*171 kiþinin iþkencede öldüðü belgelerle kanýtlandý
*14 kiþi cezaevindeki uygulamalarý protesto etmek için
yaptýklarý „ACLIK GREVINDE“ öldü
*937 filim sakýncalý bulunduðu için yasaklandý
*23 bin 667 derneðin faaliyeti durduruldu.
*3 bin 854 öðretmen, 120 üniversite görevli öðretim
üyesi 47 hakim iþine son verildi
*7 bin 223 devlet görevlisi bölgeler dýþýný sürüldü
*Halkýn HAYIR demesinin yasak olduðu anayasa
oylamasý sonucu 12 Eylül askeri darbesini
gerçekleþtirenlere ömür boyu dokunulmazlýk zýrhý
giydirildi.
*1402 sayýlý yasa nedeni ile 9 bin 400 kiþinin kamu
görevinden atýldý yada sürgüne gönderildi
*Gazetecilere toplam 3 bin 315 yýl 6 ay hapis cezasý
verildi. getirilen yasaklar nedeni ile Ýstanbul’da
gazeteler toplam 300 gün yayýmlanmadý
*13 büyük gazete için 303 dava açýldý. Gazeteciler
hakkýnda toplam 4 bin yýl hapis cezasý istendi
*300 gazeteci saldýrýya uðradý,3 gazeteci öldürüldü.
......VE 20 YIL SONRA.....
Düzen partileri ve 12 Eylül hazýrlayýcýlarý
Cumhurbaþkaný baþbakan oldular. Yeni siyasi
partiler kurdular yine emekçi halkýn iþçi sýnýfýnýn
boyunda baza piþirdiler. Nice oyunlar oynadýlar.
Hamam ayný hamam tellal ayný. Deðiþen bir þey
yok. Asalaklar, vurguncular, düzenbazcýlar yine
iþbaþýnda. 5 General, bir brifing her þey tamam.
Evet 3 kasýmda TBMM yeniden seçime gidiyor.
Sol Ne yapýyor? Yine bildiðini okumaya devam
ediyor. Bu zihniyetle gittiði müddetçe benden
demesi sol adam olmaz „DOKUZ OLURLAR,
ON OLMAZLAR. BÝR KÖSTEMBEK YUVASINI
DAGITAMAZLAR“ umarým ben mahcup olurum
hani o günler.
www. alisim-reisen.de
[email protected]
Ama sýnýrlarý belirlemek, yüzdeyi iyi
ayarlamak koþuluyla.
Geçmiþten bugüne, özellikle bizim
dilimize bakarak bu yargýyý açabiliriz.
Belki baþlangýçta saf dil vardý. Belki
de küçük olduðu kadar, basit olduðu
kadar saftý. Sonra ticari iliþkiler, savaþlar,
barýþlar, yarýþmalar diller arasýndaki sözcük
alýþveriþini hýzlandýrdý. Düþünürler, dilciler
bu aþamada tehlikenin çanlarýný çaldýlar.
Uyardýlar. Tabi ki, silahlý güce sahip uluslar
dillerini de korudular. Güçsüz uluslarýn,
kabilelerin dilleri sönüp gitti.
Örneklersek; Ortaasya dönemindeki
dillerde Uygur dönemindeki metinlerde %3,
köktürkçe metinlerde %1 düzeyinde bu bir
anlamda sýfýr etkileþim demektir. Bu güçle
ve bilinçle ilgilidir. Sözün gelimi; Kutadgu
Bilig’de bu durum çok açýktýr. %2. Ama
ne zaman ki, batýya göç yoðunlaþmýþ ve
Müslümanlýkla tanýþýlmýþ ve islamiyet kabul
edilmiþ ondan sonra Türkçede yabancý
dil oraný hýzla çoðalmýþtýr. Dinsel ve Þiir
sanatlarý etkisi yüzünden bu oran Arapça
ve Farsça olarak Osmanlý döneminde artar.
Cumhuriyet döneminde gerçekleþtirilen
dil devrimine kadar bu oran çok yüksektir.
Dil devrimi yapýldýðý günlerde Arapçanýn
oraný yüzde ellinin üstündedir. Ulusal ruh,
dil bilinci dil sevgisi, yazýnsal üretimin
özendirilmesi okuma yazma oranýn
yükselmesi dilin de arýlaþmasýný saðlmaþtýr.
Yetmiþli yýllara dek bu yükselen bir evmedir.
Darbelerden sonra, dille oynamalar, eðitim
öðretimdeki kararsýzlýklar zaaflarý yeþermiþ
ve Dünyadaki dengelerin bozulmasýndan
sonra da Ýngilizcenin saldýrýsý azgýnlaþmýþtýr.
Tavýrlarý, mimikleri, sesleri acaip bir türkçe
ingilizce söyleme modasý dili esir almýþtýr.
Türkçe tutukludur ve iþkence altýndadýr.
Geribýraktýrýlmýþ ilerleyemememiþ tüm ülke
dilleri ayný durumdadýr. Yönetimler, aymazlýk
içine girebilirler ama dili yönetenler,
yazarlar, þairler buna aldýrmadan savaþmak
zorundadýrlar. Yayýnlanmasa da yeni
yeni romanlar, öyküler, þiirler, denemeler
yazmalýdýrlar. Yayýnlatmak, için okutmak
için direnmelidirler. Yoksa dilimiz aðzýmýzýn
içine kezzap dökülmüþ gibi eriyip gidecektir.
Aðzýmýzdaki dil de, aþkýmýzý, acýmýzý,
açlýðýmýzý, savaþýmýzý, barýþýmýzý anlattýðýmýz
anadilimizde kaybolup gidecektir. Oysa
o bizim dünya oluþumuzdur, sevinç
oluþumuzdur.
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
ÝLAN
[email protected]
sayfa
www.dilar ar eisen.com
14
Sayý 17
Eylül 2002
SAÐLIK-YAÞAM
www.dem-ajans.de
[email protected]
SÝGARANIN TARÝHÇESÝ Dört çocuktan birinde tik var
S
igaranýn, Avrupalý
kâþiflerin Kuzey
Amerika‘ya gidip,
oranýn yerli halkýyla barýþ çubuðu
tüttürmesine kadar uzanan çok
eski bir tarihçesi var. Sizlere
burada tütünün kronolojik
tarihçesini sunuyoruz:
19. Yüzyýldan Önce Tütün
Kullanýmý
1492‘den önce: Amerika
kýtasýnýn yerlileri tedavi ve
dini amaçlarla tütün üretimi
yapýyorlardý.
1492: Kristof Kolomb
Amerika‘yý keþfetti. Avrupa‘ya
döndüðünde yanýnda bu kýtada
daha önce hiç görülmemiþ olan
tütün tohumlarý ve yapraklarý
vardý. Kolomb‘un mürettebatýndan
Rodrigo Jerez tütün içerken
görüldü ve þeytan tarafýndan ele
geçirildiði iddia edilerek hapis
cezasýna çarptýrýldý.
1535: Montreal Adasýna
ulaþan Jacques Cartier oradaki
yerli halkýn kendisine tütün
sunmasýndan sonra günlüðüne
„vücutlarýný, aðýzlarý ve burunlarý
sanki birer bacaymýþlar
gibi tütene kadar, dumanla
dolduruyorlar“, „biz de onlarý
taklit ettik, ancak duman biber
gibi acýydý ve aðzýmýzý yaktý“ diye
yazmýþtý.
1556: Fransa ilk defa
tütünle tanýþtý ve Jean Nicot kýsa
zamanda tütün içmeyi popüler
hale getirdi (19. Yüzyýl bilim
adamlarý „nikotin“ olarak tanýnan
kimyasal maddeye onun adýný
verdiler). 1565 yýlýna gelindiðinde,
tüm Avrupa‘ya yayýlan tütün
alýþkanlýðý, ünlü Ýngiliz aristokratý
ve þairi Sir Walter Raleigh‘nin tütün
içmeye baþlamasýyla, Ýngiltere‘ye
de girdi.
1610: Japonya‘da tütün üretimi
ve içimi yasaklandý.
1612: Amerika‘da Virginia‘da
ilk defa ticari tütün ekimi yapýldý
ve baþarýya ulaþtý. Amerikalý tütün
ekicisi John Rolfe daha sonra
ünlü Kýzýlderili kýzý Pocahontas‘la
evlendi. On yýl içinde, tütün
Virginia eyaletinin en önemli ihraç
maddesi haline geldi. Tütün ekimi
için köle iþ gücü kullanýlmaya
baþlandý.
1618: Virginia 20.000 libre
tütün üretti.
1622: Virginia, bir Kýzýlderili
saldýrýsýnda kolonisinin üçte birini
kaybetmesine raðmen 60.000
libre tütün üretti.
1627: Virginia, 500.000 libre
tütün üretti.
1629: Virginia tütün üretimini
üç katýna çýkararak 1.500.000
libre tütün üretti.
1634: Maryland kuruldu.
Maryland‘de de tütün üretimine
baþlandý. Rus Çarý tütün içimini
tüm Rusya‘da yasakladý. Tütün
içerken yakalananlarýn ceza
olarak burnu kesiliyor, suçun
tekrarý halinde ölüme mahkum
ediliyorlardý.
1660: Tütün üreticisi olan
Virginia ve Marland kolonilerinde
kölelik baþladý. Sayýlarý azalan
beyaz uþaklar yerini kölelere
býraktý. Köle fiyatlarý tütün
fiyatlarýna göre belirlenmeye
baþlandý.
1676: New France Kolonisinde
sokakta tütün içmek ve tütün
taþýmak yasaklandý. Bir süre için,
perakende satýþta yasaklandý
ancak halkýn kendileri için tütün
yetiþtirmeye baþlamasýyla,
Kanada‘nýn tütün endüstrisi düþüþ
gösterdi.
1732: Virginia‘nýn en zengin
tütün üreticisi Robert King öldü.
Öldüðünde 300.000 dönüm
arazisi ve 700 kölesi vardý.
1739: Fransa, Kanada‘dan
tütün ithal etmeye baþladý.
1761: Ýngiliz doktor John
Hill, „Cautions Against the
Immodetrate Use of Snuff“ (Aþýrý
Enfiye Kullanýmýna Dikkat) isimli
ve tarihte bilinen ilk tütün-kanser
araþtýrmasý olan raporunu
yayýnladý.
1775: Virginia ve Maryland‘in
tütün üretimi 100 milyon libreye
ulaþtý.
19. Yüzyýl
1800: ABD‘nin köle nüfusunun
yarýsýndan fazlasý Virginia ve
Maryland‘deydi. Bu iki eyaletteki
toplam zenci köle sayýsý
395.000‘di.
1800‘lerin baþý: Puro tüketimi,
enfiye tüketimiyle rekabet etmeye
baþladý. Tütün çiðneme ve pipo
kullanýmý ortaya çýktý.
1854: 1856 yýlýnda sona eren
Kýrým Savaþý baþladý. Ýngiliz ve
Fransýz askerleri Türk tütünüyle
tanýþýp, onu Avrupa‘ya götürdüler.
1878: Kanada‘nýn Ontorio
bölgesinin rahibi Albert Sims
„The Sin of Tobacco Smoking
and Chewing Together With an
Effective Cure for These Habbits“
(Tütün Ýçme ve Çiðneme Günahý
ve Bu Alýþkanlýklarý Býrakmak
Ýçin Etkili Tedavi) isimli kitabýný
yayýnladý.
1881: ABD‘de, John Bonsack ilk
sigara yapan makinenin patentini
aldý. Böylece ABD, günde 120.000
sigara üretmeye baþladý. Bir
makine 48 kiþinin yaptýðý iþi
yapýyordu. Üretim maliyeti düþtü
ve güvenli kibritin de icadýyla,
sigara tüketimi bir anda patladý.
1889: Saint John Hastanesi
sigaranýn zararlarýný ve gýrtlak
kanserine neden olduðunu
anlatan bir kitap yayýnladý.
1891: Kanada‘nýn British
Colombia eyaletinde, 15
yaþýndan küçüklerin tütün içmesi
yasaklandý.
1895: Sadece
Kanada‘da 66 milyon adet
sigara satýldý.
20. Yüzyýl
1903: Kanada, Ýngiltere
ve Amerika‘da sigaranýn
zararlarý ciddi bir þekilde
ele alýnmaya baþlandý,
Kanada‘da sigaranýn
yasaklanmasý için meclise
kanun tasarýsý verildi.
1914: Birinci Dünya
Savaþýnýn baþlamasýyla,
sigarayý yasaklama
hareketi sekteye uðradý
hatta tüm dünyada,
cephedeki askerlere tütün
yollama kampanyalarý
baþladý.
1920‘ler: Tüm dünyada sigara
kullanýmý hat safhaya ulaþtý,
bir yýlda tüketilen sigara sayýsý
milyarlarý buldu.
1930: Almanya‘nýn Köln
Üniversite‘si bilim adamlarý sigara
ve kanser arasýndaki iliþkiyi
istatistiksel olarak ortaya çýkardý.
1934: Ýlk mentollü sigara
üretildi.
1938: John Hopkins
Üniversitesi doktorlarýndan
Raymond Pearl sigara içenlerin,
sigara içmeyenlere oranla daha
genç yaþta öldüklerini belirtti.
1939: Almanya Polonya‘yý
iþgal etti ve Ýkinci Dünya Savaþý
baþladý. Cephedeki askerlere
sigara taþýnmaya baþlandý.
Bu sýrada Alman bilim
adamlarý sigara ve kanser
arasýndaki iliþkiyi daha
derinlemesine inceleyen yeni bir
istatistiksel rapor yayýnladý.
1943: Dünya yetişkin
nüfusunun yaklaþýk %60-%80‘nin
sigara içiyordu.
1944: Amerikan Kanser
Derneði, sigaranýn saðlýða
zararlý olabileceðini belirtti.
Akciðer kanseri ve sigara
arasýndaki iliþkinin henüz kesinlik
kazanmadýðýný ama gene
de dikkatli olunmasý gerektiði
hakkýnda halký uyardý.
1947: Kanadalý doktor
Norman Delarue akciðer kanseri
hastalarýnýn %90‘ýnýn sigara
tiryakisi olduðunu gösteren bir
araþtýrma yayýnladý.
T
ikler,
seðiren
bir göz, boynun
refleksi,
boðazý
temizlemek... Bu gibi tikler
çocuklarda birçok insanýn
düþündüðünden daha fazla
görülüyor.
Yeni bir çalýþmaya göre,
12 yaþ altýndaki dört çocuktan
birinde tik var.
Peki ya tikli çocuklarda
davranýþ bozukluklarý var
mý? Acaba onlar bazý
araþtýrmalarýn
gösterdiði
gibi daha itici, dikkatsiz ve
anlaþýlmasý zor insanlar mý?
Bir grup araþtýrmacý sekiz
ay boyunca Washington,
D.C.
civarlarýndaki
bir
anaokulundaki 6 yaþýna kadar
olan 500 çocuðu sýnýflarýnda
geçirdikleri zaman içerisinde
gözledi.
Bethesda’daki
National
Institute of Mental Health’da
pediatri
nöropsikiyatristi
MD Lisa A. Snider’a göre
çocuklarýn %25’inde tik olduðu
gözlendi. Snider’ýn çalýþmasý
Pediatrics’in
Aðustos
baskýsýnda yayýnlandý.
Bununla birlikte tiklerin
çoðunun uysal olduðu ve
sadece bir koþulda ortaya
çýktýðý
gözlendi.
Ayrýca,
erkeklerde kýzlara oranla
daha fazla tik görülüyor.
Kronik
tik
görülen
çocuklarda
istemsiz
ses, konuþma ve vücut
hareketlerine neden olan
beyin rahatsýzlýðý Tourette
sendromunun semptomlarý
görüldü.
Snider’ýn
çalýþmasýnda
dile getirdiðine göre, ayda bir
kaç kez meydana geldiðinde
kronik olarak adlandýrýlan tik
gözlenen çocuklar sýnýfta daha
fazla davranýþ bozukluðu
gösterdi.
Philadelphia
Temple
Çocuk Hastanesi pediatri
nöroloji uzmaný MD Charles
Brill,
“Neden
ve
snuþ
iliþkisi olduðuna çok emin
deðilim.
Þiddetli
tiklerle
yaþamak zordur. Tabii ki
çocuklar davranýþ bozukluðu
göstermeye
eðilimlidir.
Diðer çocuklarýn tikleriyle
dalga
geçmesi
çocuðu
saldýrganlaþtýrýr ve çocuk ona
Varis kadýný seviyor
E
ge Üniversitesi
Kalp-Damar
Cerrahisi Anabilim
Dalý Öðretim Üyesi Prof. Dr.
Önol Bilkay, geçmiþ yýllara
oranla varis vakalarýnda
yüzde 40 artýþ olduðunu
söyledi.
Bilkay, toplar damarlarýn
geniþlemesi sonucu ortaya
çýkan varisin, genetik
yatkýnlýðýn yaný sýra ayakta çok
kalmaya baðlý olarak geliþen
bir hastalýk olduðunu hatýrlattý.
Toplardamar yapýsý bozuk
olan kiþilerde varisin görülme
olasýlýðýnýn yüksek olduðunu
belirten Bilkay, bu hastalýðýn
orta yaþlarda ve daha çok
kadýnlarda görüldüðünü dile
getirdi. Bilkay, “Kadýnlarýn
erkeklere oranla biraz daha
hareketsiz oluþu bu hastalýðý
tetikleyen faktörlerden biridir.
Uzun süre sabit pozisyonda
ayakta kalýnmasý durumunda
kanýn toplar damarlardan
kalbe pompalanmasý
zorlaþýyor. Bu da hastalýða
ortam hazýrlýyor‘ diye konuþtu.
Hamilelikteki risk
yüksek
Kadýnlarýn, özellikle
hamilelik sonrasý
dönemde
bu hastalýða
yakalanma
olasýlýðýnýn
yüksek olduðunu
kaydeden Bilkay,
çalýþma hayatýna
atýlan kadýnlarýn
sayýsýnýn
çoðalmasý ve nüfustaki artýþ
nedeniyle varis vakalarýnýn
sýk görülmeye baþladýðýný
söyledi. Prof. Dr. Önol
Bilkay, “Varis vakalarýnda
geçmiþ yýllara oranla yüzde
neler olduðunu anlamaz bile”
diye konuştu.
Her
ne
kadar
tikli
çocuklarda
davranýþ
bozukluklarý
daha
fazla
görülse de tikler bu sorunlarla
ortaya çýkmýyor.
Ebeveynler bir tikin farkýna
varabilseler bile, tiklerin tüm
mekanizmasýný
bilmiyorlar.
Brill’e göre ebeveynler tikler
uysal olduðunda nadiren
Tourette sendromu olduðunu
ve kendiliðinden geçeceðini
düþünüyorlar.
Tourette’in
sinyali
olabilecek çeþitteki kronik
tikler,
genel
olarak
ilk
semptomlarýný çocuk çok
küçük yaþtayken gösteriyor.
Brill’e göre, çocuk altý yaþýna
geldiðinde semptomlar en
şiddetli seviyeye geliyorlar.
Tiklerin kalýtsal özelliði de
var. Geçici tiklere bakýldýðýnda
çoðunlukla ailenin geçmiþinde
bulunuyorlar.
Çocuklarýný
getiren ebeveynlerde de
stres sonucu oluşan tikler
görüyoruz.
Tiklerin biyolojik nedenini
bulmak için çok sayýda
çalýþma yapýlmasýna raðmen
hiçbir tutarlý beyin anormalliði
görülmüyor.
Psikiyatrik tedavi, davranýþ
deðiþtirme ve ilaç tedavisiyle
Tourette sendromunun önüne
geçilebiliyor.
40 artýþ var. Bu hastalýk
daha çok doktor, öðretmen
ve kasaplarda kendisini
göstermektedir” diye konuþtu.
Toplardamarda biriken
kanýn pýhtýlaþma riskinin
bulunduðunu belirten Bilkay,
pýhtýnýn bulunduðu yerden
koparak akciðerlere kadar
ulaþmasý durumunda akciðer
enfarktüsünün meydana
gelebileceðini kaydetti. Bilkay
“Pýhtý eðer akciðerde büyük
bir damarý týkamýþsa hastanýn
þok ya da ölümle karþýlaþma
olasýlýðý var. Varis hastalýðýnda
toplar damarlarda iltihap
oluþabiliyor” dedi.
saðlýðýnýz
sayfa
15
Dr. FAHRETTÝN ADSAY
Demir Eksikliði
Hastalýðý
D
emir eksikliðinin
sebebiyet verdiði
Kansýzlýk hastalýðý.
(Demir eksikliði anemisi)
vücutta demir maddesinin
azalmasýndan dolayý halsizlik,
yorgunluk, dudaklarda çatlama, dilde ve boðazda
yanma, benzin solmasý gibi çeþitli belirtilerle kendisini
gösterir. Her insanin vücudunda aþaðý yukarý 4-5gr
demir bulunur. Bu demirin %70‘i kandaki alyuvardaki
hemoglobin de, diðer geri kalan kýsmý karaciðer ve
kemiklerin iliklerinde depolanýr. Kandaki demir kaybýnýn
nedenleri, mesela kadýnlarda aybaþý hallerinde ki fazla
kan kaybý, iç organlardaki gizli kanamalardan dolayý
olur. Ýkinci bir önemli demir eksikliði sebebi ise vücutta
ki demir ihtiyacýn yükselmesidir. Mesela hamilelik
dönemlerinde, büyüme ve ergenlik çaðlarýnda,
vücudun her türlü kan kaybýndan sonra ki durumlarda
kendini gösterir.Demir eksikliði Anemisi %80 dolayýnda
kadýnlarda oluþur.
a- Kadýnlarda ay baþý kanamalarýyla beraber demir
maddesinin azalmasý oluþur.
b- Hamilelik dönemlerinde anne çocuðun demir
ihtiyacýnýn karþýlamakla yükümlüdür.
Dolayýsýyla her hamile kadýnda kan kontrolünün
yapýlýp,bir eksiklik tespit edildiðinde ise mutlaka Demir
haplarý almalýdýr. Ay baþlarýnda fazla kan kaybý olan
kadýnlarda mutlaka kandaki demir miktarýný kontrol
edilmesi gerekmektedir. Bir defa kendisinde demir
eksikliði teþhis edilen bir insanda, en az menopoza
girinceye kadar düzenli kan kontrollerini yapmalýlar.
Demir eksikliðinin diðer bir sebebi de, mide ve
baðýrsaklarda ki kronik bazý iltihap ve resorbsiyon
bozukluklarýdýr. Vücudun günlük demir sarfiyatý yetiþkin
insanda 1mg, doðum çaðýndaki kadýnda 2mg dir.Demir
eksikliði anemisinin teþhisi ancak kan muayenesiyle
mümkündür. Hastalýðýn tedavisi ise 2-3 ay boyunca her
sabah bir demir maddesi hapýnýn alýnmasýyla giderilir.
Doktorlar kadýn hastalara karþý duyarsýz
Almanya‘da doktorlarýn kendilerine baþvuran kadýnlara
duyarsýz yaklaþtýðý bildirildi. Doktorlarýn kadýn hastalarý
ile erkek hastalar üzerine durduðu kadar ilgilenmediði
kaydedildi.
Hannover yapýlan 27. Kadýn Hekimler Birliði Bilimsel
Kongresi‘nin açýlýþ konuþmasýný yapan Almanya Kadýn
Hekimler Birliði baþkaný Astrid Bühren, saðlýk alanýnda
kadýnlarýn tedavilerine yeterince özen gösterilmediðine
iþaret etti.
Bühren, bilim ve saðlýk alanýnda da kadýnlarýn
erkeklerle ayni deðerde görülmediði ve dýþtalandýðýna
dikkat çekerek, „Kadýnlar çok erken psikolojik raya
kaydýrýlýyor“ dedi. Kadýnlara ilaçlar verilmiyor
Saðlýk Dalýndaki Acil Eylem Bilirkiþileri Konseyi üyesi
Gisela Fischer ise, yapýlan araþtýrmalar ile kalp ve kan
dolaþýmý sorunlarý yaþayan kadýnlara gereken ilaçlar
da zamanýnda verilmiyor. Fischer erkek hastalara karþý
duyarlýlýðýn bu durumda da çok daha yüksek olduðuna
iþaret etti. Yine acil müdahale yapýlan kadýn hastalarý
kurtarma arayýþýnýn yetersiz olduðu hastalara karþý
sýk sýk, „Bu o kadar da kötü olamaz“ seklinde yanýltýcý
yaklaþýldýðý erkeklere yapýlan acil müdahalelerde ise
bütün tekniklerin devreye sokulduðu belirtildi.
‘Kadýn kendi uzmaný olmalý‘
Bühren de konuþmasýnda, özellikle yaþlý kadýnlara
mekanik kalbin yerleþtirildiðine vurgu yaparak bunun
kadýna karþý aþaðýlamayý içerdiðini belirtti. Bühren,
mekanik kalp takýlanlarýn çok azýnýn erkek olduðuna
iþaret ederken, kadýn hastalarý kendi uzmaný olmaya
çaðýrdý. Kadýnlarýn kendi uzmaný olarak hastane
ve doktorlara gitmesinin önemli olduðuna deðinen
Bühren, kadýn hastalarýn pasif kalmamasý ve aktif bir
þekilde doktorlarý gerekenleri yapmaya zorlamaya
çalýþmasý gerektiðini kaydetti. Bühren, tedirginlik
veya tam emin olmayan kadýnlarý da yanlarýnda
bir arkadaþýný da yanýnda getirebileceði önerisinde
bulundu.
Süt içmeyen çocuk
daha kýsa oluyor
Y
eni Zelanda`da yapýlan bir araþtýrmada, süt içmeyen
çocuklarýn daha kýsa boylu, daha küçük kemik
yapýsýna sahip olduklarý ve vücutlarýndaki mineral
yoðunluðunun daha az olduðu saptandý.
Sütün çocuklar için temel mineral, vitamin, enerji ve
protein kaynaðý olduðunu belirten uzmanlar, süt içmeyen
çocuklarda bu durumun,ailenin alýþkanlýðýndan ileri
gelebildiðini belirttiler. Uzmanlar, düzenli süt içen 200
ve yeterli süt içmeyen, yaþ ortalamasý 6 olan deneklerin
mineral yoðunluðu, kemik ve iskelet ölçüsü ile boy
uzunluðunu gözledi. Süt içmeyen çocuklarýn hemen
hepsinin saðlýklý, yüzde 15-30`unun ise fazla kilolu veya
þiþman olduðu belirlendi. Ayrýca yeterli süt içmeyen
çocuklarýn süt içen çocuklara göre daha kýsa boylu, daha
küçükkemik yapýsýna sahip olduklarý ve vücutlarýndaki
mineral yoðunluðunun daha az olduðu saptandý. Yeterli
süt içmeyen 50 denek arasýnda sadece 4`ünün yeterince
kalsiyuma sahip olduklarý, diðerlerinin ise vücutlarýnda
yeterli kalsiyum bulunmadýðý gözlendi. Bu guruptan
10 çocukta ise ön kolda kýrýk meydana gelmiþ olduðu,
çocuklarýn yüzde 78`inin aile fertlerindede süt içme
alýþkanlýðý bulunmadýðý belirlendi. Süt içmeyen çocuklarýn
daha fazla kolalý içecek ve meyve sularýna yönelerek daha
fazla kalori aldýklarý ve bu yüzden fazla kilolu olabildikleri
belirtildi. Araþtýrma raporu, American Journal of Clinical
Nutrition adlý dergide yer aldý.
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
ÇOCUK
[email protected]
Hazýrlayan: Döne Köylüce
ÞÝÞMANLIÐIN EN ÝYÝ TEDAVÝSÝ
-Letonya Masalý-
B
ir zamanlar çok zengin bir
toprak aðasý yaþarmýþ. Dünya
nimetlerinden her þeye
sahipmiþ. Parasý, malý mülkü de bolmuþ.
Eh, parasý çok olan adamýn eðer iþtahý da
iyi olursa ne olur? Elbette obur ve þiþman
biri çýkar ortaya. Ýþte bizim toprak aðasýnýn
durumu da buymuþ. O kadar þiþmanlamýþ
ki, hayatýn tadýný çýkaramaz hale gelmiþ.
Zayýflamak için gitmediði doktor, çalmadýðý
kapý kalmamýþ. Herkes bir þeyler vaat
ediyor, bin bir bitki özünden, kurumuþ ot ve
yapraktan ilaçlar karýþtýrýyor ve ortaya çýkan
kötü kokulu sývýyý düzenli içerse “kesinlikle”
zayýflayacaðýný söylüyormuþ. Ama ne gezer,
toprak aðasý doktorlara dolaþtýkça üzülüyor,
üzüldükçe stresi artýyor, stresi arttýkça da
iþtahý açýlýyor ve dolayýsýyla þiþmanlamaya
devam ediyormuþ.
Bir gün bir yol iþçisi gelmiþ.
“Aðam, ben seni zayýflatmanýn yolunu
M
.ö. 4 bin yýl evvel
Ýnsanlar domuzlarý
yetiþtirmeye
Europa
E
uropa Suriyeli
çok güzel bir
kýzdý. Öyleki
parlak teni göz alýcý bakýþý
ile dillere destan olmuþtu.
Eðlenceyi ve gezmeyi çok
severdi. Sabahtan akþama
kadar tüm vaktini kýrlarda
deniz kýyýsýnda arkadaþlarý
ile birlikte gezerek geçirirdi.
Gene böyle bir gün, deniz
kenarýndaki bahçelerden
birinde arkadaþlarý ile çiçek
toplarken Zeus Europa‘yý
gördü. Onun güzelliði baþ
tanrýnýn aklýný baþýndan
almýþtý.
Karýsý Hera‘nýn haberi
olmadan güzel Suriyeliye
yaklaþabilmek için altýn
rengi bir boða þekline girdi
ve kýzlarýn çiçek topladýklarý
bahçenin etrafýnda
gezinmeye baþladý. Kýzlar
boðadan korkmak bir yana
onu çok sevimli bulmuþlardý,
ona yaklaþarak sevmeye
baþladýlar. Güzel Europa
ona yaklaþtýðý anda
boða yere yatarak kýzýn
ayaklarýna kapandý.
Europa boðanýn sýrtýný
okþayarak yavaþça üzerine
oturdu.Tam arkadaþlarýda
ona katýlacakken boða
birden ayaklandý ve ve
sýrtýnda Europa ile denize
doðru koþmaya baþladý.
Deniz kenarýna vardýðýnda
azgýn dalgalarýn hepsi
sakinleþmiþ durulmuþtu.
Boða dalgalarý yararak,
denizde kumlu bir ovada
koþuyormuþ gibi hýzla
oradan uzaklaþtý.
Bir süre sonra kýyýya
vardýklarýnda Zeus genç kýzý
bir çýnarýn gölgesine býraktý
ve boða þeklinden sýyrýlarak
tekrar tanrý þekline döndü
ve ona kendisini tanýttý.
Horalar aceleyle Zeus
ve Europa için bir yatak
hazýrladýlar. Bu birleþmenin
yapýldýðý yere gölge saldýðý
için o günden beri çýnar
aðacý yapraklarýný hiç
dökmez. Kirid kralý Minos
bu birlikteliðin sonucunda
doðmuþtur.
16
“Yapmayýn,
kardeþler ben aðayým”
demiþ ama kimse
umursamamýþ. Aða
bu þantiyede bir ay
çalýþmýþ. Yoðun iþ
temposundan her
gün týka basa yemek
yiyor, ama yine de
zayýflýyormuþ. Bir süre sonra yine tanýdýk iþçi
çýkmýþ karþýsýna. Beraberce bir yemek daha
yemiþler. Ýþçi bu defa da aðanýn yemeðine
uyku ilacý koymuþ. Bu kez uyandýðýnda aða
yine aða kýyafetleri içinde iþçinin evinde
kendine gelmiþ.
„Neredeyim ben! Çok kötü bir rüya
gördüm!“
“Hayrola, ne oldu?” demiþ iþçi.
“Bir yerlerde çalýþtýrdýlar beni.“
“Evet, herhalde rüyaydý” demiþ iþçi. “Ama
rüyasý bile seni zayýflattý galiba bak, elbisen
nasýl bol geliyor!”
Aða ne kadar zayýfladýðýný o an fark
etmiþ. Elbette çok sevinmiþ. Ýþçiye vaat ettiði
ödülü vermiþ ve evinin yolunu tutmuþ.
Domuzlar
baþladýlar. Bir
domuz 300 Kg
aðýr olabiliyor. Bu
Ýnsanlar için bir
sürü et demektir.
Domuzlar her
þeyi yedikleri için
onlarýn yetiþtirmek
çok kolaydýr.
Patates yada
salata gibi þeyleri
severek yiyorlar.
Bir þey vermediðin
zamanda
kendileri bitki damarlarý arayýp yiyorlar.
Efsane
biliyorum. Ama beni tek baþýna ziyaret
etmen lazým!” demiþ.
„Tamam” demiþ aða. “Sen beni zayýflat
yeter ki, dünyanýn sonuna bile giderim!”
Aða söylenilen gün iþçinin evine gitmiþ.
Ýþçi aðaya güzel bir sofra kurmuþ.
“Sofraya buyur ve yiyebildiðin kadar ye.”
Aða zayýflamak için neden yemek
yenilmesi gerektiðini anlamamýþ, ama pek
üzerinde e durmamýþ. Ýþçi yemeklere uyku
ilacý koymuþ. Bir süre sonra Aða mýþýl mýþýl
uyumaya baþlamýþ.
Yol iþçisi hemen aðanýn üzerindeki
elbiseleri deðiþtirmiþ. Ýþçilerinin katranlý, pis
elbiselerinden birini aðasýnýn sýrtýna geçirmiþ
ve aðayý arabaya atýp iþçilerin barakasýna
býrakmýþ.
Aða sabah kendine geldiðinde ne
olduðunu anlamamýþ. Ýþçilerin arasýnda,
kendi de sýradan bir iþçiymiþ. Daha da
kötüsü, iþçi baþý göz açtýrmýyor, þantiyeden
dýþarý çýkmasýna bile izin vermiyor, köleler
gibi çalýþtýrýyormuþ.
sayfa
Burunlarýyla Salyangozlarý ve
fareleri hissedebiliyorlar. Ev
domuzlarýndan önce vahþi
domuzlar yaþýyorlardý. Bunlar
dünyanýn her tarafýnda
kendilerini çoðaltmýþlar.
Bizim Ormanlarýmýzda daha
halen buluna biliniyorlar.
Vahþi domuz diþileri en az 2
ve en çok 10 domuz yavruyu
dünyaya getire- biliyorlar. Ýnsanlar
bu domuz yavrularýnýn yanlarýna
yaklaþtýklarý zaman çok büyük
tehlike altýnda kala biliyorlar, çünkü bir diþi
domuz kendi yavrularýna yaklaþan birini
çok kötü yaralaya biliyor. Erkek domuzlarýn
öndeki diþleri çok sivri ve büyüktürler. Bu
diþleri kendilerini tehlikelerden korurken
yada yem ararken kullanýyorlar.
Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses
Murathan Mungan
B
ir varmýþ bir yokmuþ. Uzak ülkelerin
birinde bir Pamuk Prenses yaþarmýþ.
Ne var ki bu Pamuk Prenses, Yedi
Cücesi olmayan bir Pamuk Prenses‘miþ. Bu
yüzden hayatta en büyük emeli Yedi Cüceye
sahip olmakmýþ. Sabah akþam penceresinin
kýyýsýna oturu, kendine yedi cüce vermesi için
tanrýya yakarýr, günün birinde çýkagelecek yedi
cücenin yolunu gözlermiþ. Kapýsýnda Beyaz
Atlý Þehzadelerin bni bir paraymýþ; Prenslerin
biri gidip, biri geliyormuþ ama neye yarar? Yedi
Cücesi yokmuþ. Prenslerin, Þehzadelerin hepsi de
en büyük vaatlerde bulunuyorlarmýþ kendisine,
yalvarýp yakarýyormlarmýþ ama, o bunlarýn
hiçbirini istemiyor, bu erken ziyaretçilerin hepsine
burun kývýrýyormuþ.
„Önce Yedi Cücem olsun, ben onlarla küçük
bir kulubede yaþayayým. Evlerini süpüreyim,
yerlerini sileyim, çamaþýrlarýný bulaþýklarýný
yýkayayým; sonra cadý kadýn gelsin beni yerden
yere çalsýn, siz ondan sonra gelip beni kurtarýn;
þimdi gelmiþsiniz ne çýkar?“ diyormuþ.
Þehzadeler, Prensler yüzgeri dönüyorlarmýþ
Pamuk Prenses‘in kapýsýndan. Üveyannesi ise
çok üzülüyormuþ bu iþe. Ama onun da elinden
bir þey gelmiyormuþ. Bir türlü Pamuk Prenses‘e
söz dinletemiyormuþ. Tabii Pamuk Prenses‘in bir
de üveyannesi varmýþ. Çünkü o ülkede herkesin
bir üvey annesi varmýþ. Bütün genç kýzlar
üveyannelerini „fena kalpli“ zannederlermiþ.
Oysa bütün üveyanneler gibi Pamuk Prenses‘in
üveyannesi de yalnýzca bir anneymiþ.
Pamuk Prenses beklemekten býkmamýþ,
usanmamýþ. O pencerenin kýyýsýnda
solmuþ durmuþ. Yoldan her geçen kadýnýn
sepetini „Acaba elma var mý, yok mu?“ diye
karýþtýrýyormuþ. Her yaþlý kadýný elmacý kadýn
sanmaktan, her sepette zehirli elma aramaktan
kendine de gýna gelmiþ.
Bu arada üveyannesinin
meþhur aynasýna yalvarýp
duruyormuþ:
„N‘olur üveyanneme
söyle beni ormana
göndertsin, boynumu
kestirtin, avcý bana
acýsýn, bir tavþanýn kanýný
sürsün bir beze.. ölümü
öp ayna aynen bunlarý
söyle üveyanneme.“ Gel
zaman git zaman bunlarýn
hiçbiri olmamýþ. Pamuk
Prenses kendine yedi
cüce bulamamýþ. Umutlarý
eskidikçe güçlenmiþ, içine
kök salmýþ. Yýllar haince
geçmiþ, yaþlanmaya yüz
tutmuþ, geçkin bir kýz olmuþ.
Yedi cücelerden umudu
iyice kesmiþ artýk; Onlarý
aramaktan vazgeçmiþ. Ne
var ki bu kez de artýk eski
Þehzadeler, Prensler de
uðramaz olmuþlar kapýsýna,
penceresinin dibine.
Bu pamuk Prenses
bu yüzden hiçbir masala
girememiþ. Kendinin bir
masalý olmamýþ. Gün gelmiþ
iyice yaþlanmýþ, çirkin bir kýz
kurusu olmuþ. Yaþamýnýn
da kendisi gibi iyice kuruduðunu görmiþ.
Þaþkýnlýklar içinde korkulara, kuþkulara kapýlmýþ.
Oysa masalýndan, düþlerinden de bir türlü
vazgeçemiyormuþ.Bunun üzerine masalýnda yeni
bir yer edinmeye karar vermiþ. Koluna bir elma
sepeti takmýþ, dað tepe demeden kulübe kulübe
dolaþmaya baþlamýþ. „Nasýlsa her zaman bir
pencerede yazgýsýný bekleyen bir Pamuk Prenses
bulunur,“ diyormuþ. „Belki uzak bir kulübede,
bir ýþýksýz pencerede bir Pamuk Prenses beni
bekliyordur,“ diye düþünüyor, hiç olmazsa onu
mutlu etmek, zehirli elmalarýyla onu özlemlerine,
düþlerine kavuþturmak istiyormuþ.
Onca yol tepmiþ, onca dað tepe dolaþmýþ.
Oysa hiçbir Pamuk Prenses‘li pencere onu
çaðýrmamýþ, her kulübeden, her kapýdan geri
dönmüþ. Elmamalrý sepetinde kendi zehiriyle
çürüyüp kalmýþ.
Diþleri dökülmüþ, burnu uzamýþ, kamburu
çýkmýþtý. Artýk ayaklarý tutmaz olmuþ, siyatikleri
azmýþ, romatizmadan her yaný sýzým sýzým
sýzlýyordu. Gözleri iyi seçmiyor, kulaklarý iyi
duymuyor, beli tutmuyordu. Ama O, büyük bir inat
ve ýsrarla dað, taþ, orman geziyor, elmasýndan
ýsýrtacaðý bir Pamuk Prenses arýyordu.
(Düþ uykusuna dalacaktý Pamuk Prenses. Tâ
ki Beyaz Atlý Þehzade gelene dek.. Oysa bütün
masallar sonsuz bir kýþ uykusuna yatmýþlardý.)
Sonunda zamanýn her þeyi deðiþtirdiðine
karar verip, bütün dünyaya küstü. Köþesine
çekildi. Yoksulluklar, sýkýntýlar içerisinde kýrgýn,
küskün günler geçirdi. Artýk kimsenin ideallere
hürmeti kalmamýþtý. Bunu anlamýþtý.
Pamuk Prenses ise kendini idealleri uðruna
feda etti. Ölürken kendini
-eksik de olsa- bir kahraman gibi
hissediyordu. Bir masalý bir baþýna yaþamaya
kalkýþmýþtý.
Ve Pamuk Prenses doksan yaþýndayken öldü.
O küçük kulübesinde yoksul ve kimsesizbiri
olarak hayata gözlerini yumdu.
Öldüðünde bütün ülke ayaða ayaða kalktý.
Ulusal yas ilan edildi. Bayraklar yarýya dek
indirildi. Çok büyük, görkemli bir cenaze töreni
yapýldý. Yurdun dörtbir yanýndan, yediden yetmiþe
herkes bu törene katýldý. Bütün halk, Pamuk
Prenses‘leri için gözyaþý döktü.
Cenaze töreninden Pamuk Prenses‘in
tabutunu Yedi Cüce taþýdý. Daha sonra bu Yedi
Cüce, Pamuk Prenses‘in mezarýna kapanýp „Bizi
býrakýp da nerelere gittin?“ diye uzun uzun
aðladýlar.
Törene ailevi nedenlerden ötürü katýlamayan
Beyaz Atlý Þehzadeler, Prensler kutlama telgraflarý
yollamakla yetindiler.
Sayý 17
Eylül 2002
YAÞAM
www.dem-ajans.de
Kötü hava deðil, iklim deðiþikliði
Werner Eckert
K
ötü hava her zaman vardý‘
cümlesi anlamsýz ve sadece
havanýn bu hale gelmesine
karþý hiçbir önlem almak istemeyenlerin,
hiçbir fedakarlýða yanaþmayanlarýn itirazý.
Burada sözkonusu olan ‘kötü hava‘ deðil,
iklim! Ýklimdeki deðiþiklik ve uzun vadede
bizi bekleyen yaþam koþullarý!
Ýklim uzmanlarý,
tüm dünyada
doðal felaketlerin artacaðýný söylüyor.
Dünya atmosferinin ýsýsýnýn artacaðýný,
buharlaþma ve yaðýþ çemberinin daha
hýzlý döneceðini, yaðmurlarýn sellere,
rüzgarýn fýrtýnaya dönüþeceðini. Bugün
tam da bu söylenenleri yaþýyoruz.
Ýklim uzmanlarý, Güney Doðu Asya
semalarýnda çevre kirliliði sonucu oluþan
bulutun Hindistan’ýn batýsýnda þiddetli
yaðýþlara ve doðusunda ise kuraklýða
yol açacaðýný söylüyorlar. Ve bugün ne
görüyoruz, söyledikleri çýkýyor. Deniz
seviyesinin yükselmesi yüzünden tatlý su
iðne ucu ile...
kaynaklarý
tuzlanýyor,
suyun ýsýsýnýn yükselmesi
kýyýlarda fýrtýnalara yol
açýyor.
Tabii, bunlarýn hepsi
havanýn
kötülüðüne
baðlanabilir, ama hepsi
birden
toplandýðýnda
ortaya çýkan sadece
kötü hava deðil. Ýklim
deðiþikliðinin
etkisi,
televizyon ekranlarýndan
görünenin ötesinde çok
daha büyük. Ýzninizle,
Orta Avrupa’da sulara
gömülen arabalar ya
da evler Bagladeþ’te
yaþamýný yitiren yüzlerce
kiþinin yanýnda birþey ifade etmiyor.
Üstelik bu henüz baþlangýç. Asya’da
pirinç tarlalarý bir kaç yýl üstüste sular
altýnda kaldýðýnda ya da kuruduðunda
yiyecek sýkýntýsý baþgösterecek. Kuraklýk
bazý bölgelerde son su kaynaklarýný da yok
ELÝF KAYA
Çocuklar
birer çiçektir!
O
nlar birer
çiçektir saðýný
solunu ve
hangi yöne boy vereceðini
bilmeyen sevgiye ilgiye
muhtaç birer taze fidandýr.
Bizlerde onlarýn güvenle baþýný yaslayacak birer
çýnar. Onlarý topluma kazandýrmak yaralý hale
getirmek bize baðlýdýr.
Çocuklarýmýz hakkýnda vereceðimiz kararlarý
vermeden önce iyi düþünmek ve gerçekten
çocuðumuzu iyi tanýmak gerekiyor, kendi bireysel
yaþamýmýzda iyi bir ders çýkararak yanlýþý yanlýþla
yoðurmayalým. Her þeyden önce çocuðumuzun
yeteneklerini, kabiliyetini ortaya çýkarmalý, ufuklarýný
daraltmadan onlara birer iyi öncü olunmalý.
Geliþim caðýnda olan çocuðumuza baský
yapmadan daha çok anlayýþ daha çok
güven saðlamalýyýz, hepimiz çocuðumuzun
basarili,yetenekli,topluma yaralý bir birey olmasýný
istiyoruz, çünkü bize bu olanaklar fazla verilemedi
bunun acýsýný halan çekiyoruz.
Hayatýmýz boyunca baskýlarýn ezikliðini yaþarýz.
Yalnýz birey olarak deðil toplumsal olarak nesilden
nesile bu yasama boyun eðeriz. Aile içerisinden
kadýn ile erkeðin birbirleri üzerinde hakim olma
çatýþmasý, her iki tarafýn çocuklar üzeninde hakim
olma mücadelesi biçimde boyutlanýyor ve bu da
sorunu içinde çýkýlmaz bir hale sokuyor.
Kuþaktan kuþaða birbirine býrakýlan miras, dinin
ve kültürel yapýnýn aðýr bastýðýnda düþünürsek
toplumuzda yetiþen bireyleri daha iyi anlarýz.Daha
çocuk yaþlarýnda baþlar hayatýmýza bir ömür
damgasýný vuran acýmasýz yasaklarla dolu olan
kurallar. Kiþiliðimizin özgürce geliþmesinin ilk
engelleriyle atýðýmýz ilk adýmlarla birlikten yasaklar
ve kýsýtlama dünyasýyla tanýþýrýz. Çocuk büyüdükçe
yasaklarda boyutlanýr bize neyin yanlýþ neyin doðru
olduðunu öðretirler, onlar için doðru bildikleri
bizim içinde geçerlidir kendimiz için karar veremez
düþünce üretemeyiz beli bir yasa kadar, çünkü
toplum bunu senden bekliyor sen önce toplum
için varsýn sonra kendin için varsýn var olabilirsen
tabii ki. Karar verme yaþýna gelindiðinden her
þeyin çok geç olduðunu fark ediyorsun, korkak,
çekingen güvensizlik çoktan senin kiþiliðin olmuþ,
ürkek bakýþlý çocuða býrakýlan miras, yeni bastan
kendini ve kiþiliðini bulmak olmuþtur biz bu mirasýn
çocuklarýyýz ama çocuklarýmýza daha güzel bir
miras býrakabiliriz.
Çocuklarýmýzýn baþarýsý bizlere baðlýdýr. Bir
çocuðun saðlýklý geliþmesi aile ortamýna baðlýdýr.
Çocuðun kiþiliðinde somutlaþan ruh yapýsý aile
ortamýyla baðlantýlýdýr. Çocuk ailede aldýðý kültürle
büyür ve topluma o bakýþ acýsýyla yaklaþýr onun
için biz anne, baba ve çevreye büyük görevler
döþüyor. Çocuðumuzu ne çok þýmartmalý nede
baský uygulanmalý ,günlük stresimizi biraz bir
kenara býrakma büyüklüðünü göçerebilirsek
var olan zamanýmýzý onlarla iyi birer arkadaþ
olmalý çocuðumuza her zaman onlar için
varolduðumuzun güvencesini verebilmeliyiz
ki, aile içinde aradýðý sýcaklýðý, ilgiyi,sevgiyi
bulsun,eyer biz bunlarý saðlayamazsak çocuk aile
ortamýnda bulamadýðý ilgiyi dýþardan arayacaktýr,
yanlýþ arkadaþlýklar, kötü huylar ve alýþkanlýklar
edinecektir. Bunlara karþý çýkýldýðýnda da bize
karþý cephe ve kendi içinde bir savaþ açacaktýr,
müdahalede bazen çok geçte kalmýþ oluruz,
bunun acýsýný önce çocuðumuz sonra biz çekeriz
Yapacaðýmýz en büyük hata kendimizi
dayatmak olacaktýr ki bir faydasý olmaz daha çok
zararý olur, biraz düþünürsek, gerçekten þimdiki
çocuklar çok akýlý ve yeteneklidir bu bizi rahatsýz
etmesin bizim büyüdüðümüz dönem farklý,bu
dönemin farklý olduðunu düþünelim teknik caðýn
insanlarýn beynine bile durgunluk getirdiði bir
dönemde geçiyoruz býrakalým da çiçeklerimiz
özgürce boy versin bize onlarý saðlýklý sulamak
kalýyor....
[email protected]
ettiðinde, yüzbinlerce, milyonlarca insan
yaþamak için göç etmekten baþka çare
bulamayacak.
Ýklimi istikrara kavuþturmak için fosil
enerji kaynaklarý kullanýmýný yüzde 80
oranýnda azaltmamýz gerekiyor. Bu o kadar
büyük bir deðiþim ki politikacýlarýn büyük
çoðunluðu sorumluluk almaya
yanaþmýyor. Þimdiye kadar iklim
konusunda yapýlan görüþmeler
ekonomik büyümenin azalabileceði
ya da ödeyecekleri enerji vergisinin
seçmenleri
kýzdýrabileceði
korkusu ile sonuçlanamadý. Ama
kimse
dünyanýn
gelecekteki
görünümünden korkmuyor.
Ýklimin
korunmasýnda
saðlanan uzlaþma artýk sembolik
olmaktan çýkmalýdýr. Adým atmak
için ilk fýrsat önümüzde. Bu ayýn
sonunda
Johannesburg’da
yapýlacak Dünya Sürdürülebilir
Kalkýnma Zirvesi’nde dünyanýn
geleceði konusunda sorumluluk
almaya kimin cesaret ettiði ortaya
çýkacak. Belki sera etkisine yol açan enerji
kaynaklarýnýn kullanýmýnda yüzde 80
indirim yapamayacaðýz ama yapacaðýmýz
herþey çocuklarýmýzýn daha iyi bir dünyada
yaþayabilmeleri için olacak. (Deutsche Welle/
Türkçe)
Ýþsizliðin ruh hali
Ý
þsiz kalan kiþi, þok, öfke,
inkar, depresyon, gerçekleri
kabullenme, olanaklarý
keþfetme ve plan yapma evrelerinden
en çok depresyon evresinde sýkýntý
yaþýyor.
Türkiye Ýþ Kurumu‘nun Meslek
Danýþma Merkezi kaynaklarýndan
derlenen bilgilere göre, iþsizliðin yol
açtýðý ruh hali birbirini tamamlayan
7 ayrý evreden oluþuyor. Ýþine kendi
isteði dýþýnda son verilen kiþi, ilk önce
beklemediði bu geliþme nedeniyle
bir þok ve þaþkýnlýk evresine giriyor.
Ardýndan, iþ yerindeki çalýþanlara ve
o mesleðe karþý öfke duyulurken, kiþi
‘‘Bana oyun oynandý, haksýzlýk yapýldý
ve iþ arkadaþlarým buna neden oldu‘‘
diye düþünmeye baþlýyor.
Bu iþ zaten bana göre deðil
Bu durumun neden baþkasýnýn
deðil de kendisinin baþýna geldiðini
sorgulayan iþsiz, kýsa bir süre sonra
‘‘inkar‘‘ olarak adlandýrýlan yeni bir
döneme girerek ‘‘zaten bu iþ bana
göre deðildi, ben de ayrýlmayý
düþünüyordum‘‘ diyerek bir savunma
mekanizmasý geliþtiriyor. Ortalama
3 hafta süren bu durumdan sonra
iþsiz, maddi sýkýntýlar, boþ zaman
ve çevresinden gelen ‘‘Neden iþini
kaybettin?‘‘ gibi sorulardan sonra
sýkýntýlý bir döneme, depresyona
giriyor.
En fazla sýkýntýyý bu dönemde
yaþayan iþsizin, ailesinden,
çevresinden ve yaþanan sýkýntýnýn
aðýrlýðýna göre bir uzmandan yardým
görme ihtiyacý doðuyor. Bu evreyi
yalnýz yaþamak zorunda kalan ve
yardým göremeyen kiþiler, iþsizlik
travmasýna girerek, intihara kadar
gidebilen sýkýntýlý ve tehlikeli bir sürece
baþlýyorlar.
Özellikle bu dönem uzadýðýnda
psikolojik yardým kaçýnýlmaz oluyor.
Yetkililer, iþsizlik sýkýntýsýnýn Türkiye
þartlarýnda yardýmsýz atlatýlmasýnýn
zor olduðunu belirterek, bu durumda
olan kiþilerin hayattan ümitlerini
kesmeden kendilerine baþvurmalarý
gerektiðini dile getirdiler.
Gerçekleri kabullenme
Etkili bir danýþmanlýk hizmeti alan
iþsiz, tekrar iþ bulabileceðine yeni
bir alanda istihdam edilebileceðine
inandýðý zaman‘‘Gerçekleri
kabullenme‘‘ evresine girerek,
‘‘Her þeye yeniden baþlamalýyým.
Dünyanýn sonu deðil, belki de daha
Biranýn bilinmeyen tarihi
D
ünyanýn her yerinde, en çok tüketilen
içkilerden biri olan biranýn tarihi 10 bin yýl
geriye gidiyor. Ercan Eren`in Toplumsal
Tarih dergisinin son sayýsýnda yayýmlanan yazýsýna
göre, biranýn bilinen tarihi yaklaþýk 10 bin yýl öncesine
kadar gidiyor. Yazýya göre, Sümerler için bira o kadar
önemliydi ki içki tanrýçasýnýn yanýnda bir de bira
tanrýçalarý vardý.
Babilliler‘de „bira kanunlarý“
Babilliler ise yaklaþýk 20 çeþit bira üretiyorlardý
ve bira, Babillilerin Hammurabi Yasalarý`na bile
girmiþti. Yasalar`daki günlük bira tayýný ile ilgili bir
kararda, normal bir iþçinin 2, sivil görevlinin 3, yüksek
pozisyonda bir idarecinin ise günlük 5 litre bira
alabileceði anlatýlýyordu.
Mýsýr‘da asgari ücret ölçüsü
Eski Mýsýrlýlar birayý daha çok ekmekle birlikte
tüketiyorlardý. Mýsýr`da bira, ayný zamanda para ve
asgari ücret ölçüsü olarak da kullanýlýyordu. 2 sürahi
bira, bir günlük asgari ücret kabul ediliyordu. Hititler`de
de bira, ekmekle birlikte halkýn en önemli besin
maddeleri arasýndaydý.
Rahipler pub açtý
Bira yapýmý, 9. yüzyýlda özellikle Orta Avrupa
ülkelerinde manastýrlara özgü bir uðraþtý. Bazý
bölgelerdeki köylüler manastýra olan borçlarýný arpa
vererek ödüyorlardý. Biranýn Avrupa`daki ticarileþmesi
de manastýrlarýn tüketimlerinden fazla bira
üretmeleriyle baþladý. Pek çok manastýr zamanla bira
temelli ticari iþletmeler haline geldi. Rahipler, biralarýný
sunabilmek için publar açtýlar. Ortaçað`ýn sonlarýndan
itibaren biracýlýk manastýrlarýn tekelinden çýkmaya
baþladý ve önce küçük imalathanelerde üretildi,
ardýndan da büyük fabrikalarda.
Osmanlý‘da bira
Biranýn Osmanlý`da „bira“ adýyla üretilmesi 1840`lar
sonrasýna rastlýyor. Osmanlý`da ilk birahaneler de ayný
yýllarda açýlmaya baþladý. Osmanlý`da, 1894 yýlýnda
yalnýz Ýstanbul, Ýzmir, Selanik ve Ankara`da birahane
bulunuyordu. Ýstanbul`da 33, Ýzmir`de 5, Selanik`te4,
Ankara`da 3 birahane vardý. Bu birahanelerde daha
çok Almanya, Avusturya ve Macaristan`ýn etkisi
gözleniyordu.
iyi bir iþ bulabilirim‘‘ diye düþünerek,
mevcut durumu mantýklý bir þekilde
kabulleniyor.
Bundan sonra gelen ‘‘olanaklarý
keþfetme‘‘ sürecinde özgeçmiþ
hazýrlama, kendini tanýma, iþ
imkanlarýný gözden geçirme
yardýmý alan kiþi, ‘‘Planlama‘‘
evresiyle hedeflerini belirleyerek, iþ
baþvurusunda bulunabiliyor.
Öfkeli eþe karþý
güvenlik kurallarý
A
merikalý psikolog Susan Heitler, mutlu
bir evliliðin sýrlarýný anlattýðý kitabýnda,
„Eþiniz öfkelendiðinde olayý tartýþmaya
dönüþtürmeden sinirlerini yatýþtýrmanýz mümkün“ diyor
Evlilik ya da birlikteliklerde öfkeyi, kavgaya
dönüþtürmeden
sindirmek
basit
stratejilere
dayanýyor. Psikolog
Susan Heitler’e göre,
eþiniz öfkelendiði
zaman bazý güvenlik
kurallarýyla sorunu
tatlýya baðlamanýz
mümkün. Mutlu bir
evliliðin
sýrlarýnýn
anlatýldýðý
„Ýkinin
Gücü“ adlý kitapta
Dr. Heitler, önerilerini
þöyle sýralýyor.
Ýþte dize getirmenin yollarý
Sahiplik kuralý: Öfkeli kiþi, bir doberman köpeðin
sahibi gibi, onu kontrol altýnda tutmak tan sorumludur.
Eþinizin öfkesinin sizin de öfkelenmenize yol açmasýna
izin vermemelisiniz.
Ýtfaiyeci kuralý: Öfkenin þiddeti çok fazlaysa sizin
de ayný tepkiyi vermeniz kaçýnýlmazdýr. Ýçinizde en
ufak bir kývýlcým hissettiðiniz zaman hemen oradan
uzaklaþmaya çalýþýn.
Duygusal uyum kuralý: Eþinizin tahriklerine doðru
kaymamak için; varlýðýnýz sakinleþmesine yardýmcý
olmuyorsa hemen oradan ayrýlýn.
Sinema projektörü kuralý: Ýþittiðiniz sözleri önce
içinizden tercüme edin, sonra konuþun. Eþinizin
‘Para harcamak istiyorsun, paramýzýn olup olmadýðý
umurunda bile deðil’ gibi sözleri kendi isteklerinin üstü
kapalý ifadesi olabilir.
Bela kuralý: Bazýlarýnýn tepkisi, partneri kendinden
daha fazla öfkelendiðinde hemen normale dönmek
olur. Ancak bu strateji tehlikeli olabilir. Öfkeli olanýn
sakinleþmesini beklemek en güvenli yoldur.
[email protected]
sayfa
17
HÜSNÝYE ERGÜN
Çifte Seçim
A
lmanya
ve
Türkiye`nin
gündeminde
þimdi seçim var. 22 Eylül 2002
de Almanya`da, 03 Kasým
2002 de
Türkiye`de genel
seçimler yapýlacak.
Önce Almanya`ya bakarsak; Avrupa`da geliþen
saðcý ve konzervatif politik dalganýn Almanya`da da
izlerini ve aðýrlýðýný hissedebilir olduk. Almanya`da
yapýlan kamuoyu yoklamalarýnda CDU(HýristiyanDemokrat-Birlik)-CSU(Hýristiyan-Sosyal-Birlik) ve FDP
(Liberal Demokrat Partisi) den oluþacak muhtemel
koalisyon toplam % 48-49 civarýndaki oy oraný ile þu
anda önde görünmekte, buna karþýlýk Sosyaldemokrat
ve Yeþillerden oluþan hükümetin oy oraný % 44-45
cývarlarýndadýr. Baþbakan adaylarý konusunda yapýlan
kamuoyu yoklamalarýnda ise Baþbakan Schröder
(SPD) rakibi Stoiber’e (CDU-CSU) karþý açýk farkla önde
görünmektedir. Eðer 22 Eylül`e kadar yeni bir süpriz
geliþme olmaz ise, bu gidiþe göre Baþbakanýmýz
Stoiber, içiþleri Bakanýmýz da Bayer`nin þimdiki içiþleri
bakaný bay Beckstein olacak. Böylece Almanya`da hayat
göçmen vatandaþlar için daha da zorlaþacak, politik
havada saðcý ve hatta ýrkçý kokacak. Bu nedenle her
Alman vatandaþý olmuþ göçmen kökenli vatandaþlarýn
seçime katýlýp oy kullanmasý kaçýnýlmaz bir zorunluluk
oluþturmaktadýr. Herkesin seçimlere katýlarak seçme
hakkýný kullanarak, geliþen bu olumsuz duruma dur
demede bir payýnýn olduðunu düþünerek seçim günü
mutlaka sandýk baþýna gitmelidir.
Türkiye`ye gelince; hükümet krizi ve istifalardan sonra
gelen ve son olarak parlamento`dan geçen Avrupa
Birliðine girmede gerekli olan uyum kanunlarýnýn
çýkartýlmasý; idamýn kaldýrýlmasý, anadilde eðitimin
olanaklý kýlýnmasý v.s., bu türden olumlu geliþmelerden
sonra 03 Kasým 2002 için alýnan seçim kararýyla birlikte
Türkiye`de seçim dönemi baþlamýþ bulunmakta. Seçim
hazýrlýklarý oldukça yoðun bir þekilde yürütülmekte,
partiler olan eksikliklerini gidermekle uðraþýrken sözlü
ve görüntülü basýn`da üstüne düþeni yapmakta. Bu
arada medyanýn tutumunda dikkatimi çeken olay,
sanýrsam bir çoðunuzda fark etmiþsinizdir, yapýlan bütün
tartýþmalarda, yazýlan bütün yazýlarda, haberlerde
Hadep hariç bütün partilerden bahsederlerken,
onlardan yöneticiler televizyonlara davet edilirken
sanki Hadep diye bir parti Türkiye`de yokmuþ,
seçime katýlmayacakmýþ gibi davranýlmakta. Ola ki
HADEP üzerine bir haber yapýla ondada hep Hadep
tehlikesinden dem vurulmakta. Nedir bu Türkiye’nin
HADET SENDROMU? Ne zaman bundan kurtulacaklar?
Kurtulmakta istiyorlar mý acaba?. Görünen köy o ki
bazýlarýnýn öyle bir niyet ve ihtiyaçlarý yok. Oysaki
Hadep`in Türkiye’nin demokratikleþmesinde olumlu ve
önemli rolü var. Çok daha önemli roller de oynayabilir.
Bunu ne yazýk ki bazý bay ve bayan gazeteci, programcý
kýsacasý, entel kesimde anlamýþ deðil. Büyük bir olasýlýk
ta; güdümlü olmaktan cesaretli bir demokrata yakýþýr
tavrý alamýyorlar. Bu birazda onlarýn sorunu.
Kürtlere gelince; 03 Kasým 2002 seçimlerinin
önemini iyi kavramalýlar. Demokratik bir yol olan seçim
hakkýný mutlaka kullanmalýlar. Kendilerinin saflarý
Hadep’in yaný olmalýdýr. Türkiye`de ve Avrupa`da
yaþayan ve halen Türkiye Cumhuriyeti vatandaþý
olanlarýn bu önemli olanaðý iyi kullanmasý gerektiðinin
bilinciyle seçime katýlma seferberliðini baþlatmalýlar.
Türkiye`de veya sýnýr kapýsýnda oy kullanmak için
gerekli iþlemlerin, örneðin isimlerinin seçim listelerine
kaydedilmesi gibi iþlemlerin
yapýlmasý önceden
düþünülmeli ve gereken yapýlmalýdýr. Bu onlarýn kendi
kültürüne, Kürt kimliðine ve demokratikleþmeye karþý
olan sorumluluklarý gereðidir. Türkler ve Kürtlerin
kardeþliði adýna adil ve demokratik bir seçim dileðimle.
[email protected]
Fal sevenlerin duygusal
zekasý düþük
P
sikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya, alt beyinin
duygularýn kaydedildiði yer olduðunu
belirterek, ‘‘duygusal zeka olan EQ‘su
düþük insanlar büyü, tarot, fal gibi þeyleri çok sever‘‘
dedi. Kaya, üstbeynin, konuþmaya, problem çözmeye
ve analiz yapmaya yaradýðýný altbeynin ise duygularý
içerdiðini söyledi.
Ýzmir Fethiyeliler Derneði tarafýndan, ‘‘Psikoestetik
Takýntýlar‘‘baþta olmak üzere birçok kitabý bulunan ve
uluslararasý týp dünyasýnýn bilim adamlarýndan biri
olan Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya‘nýn katýlýmýyla
‘‘Beyin, Altbeyin ve Takýntýlar‘‘ konulu bir seminer
düzenlendi.
Beyin, altbeyin, rüya analizi ve semboller üzerine
bilgiler veren Kaya, doðada taze ceviz kadar insan
beynine benzeyen baþka bir þey olmadýðýný söyledi.
Kaya, üstbeynin, konuþmaya, problem çözmeye
ve analiz yapmaya yaradýðýný anlatarak, altbeynin
duygularý içerdiðini kaydetti. Alt beynin duygusal
zekayý (EQ) belirlediðini dile getiren Kaya, EQ‘su
düþük insanlarýn doktor, büyü, tarot ve fal gibi þeylere
fazlasýyla ilgi duyduklarýný öne sürdü.
Vücuttaki aðrýlarýn altbeyinin güçlendirilmesi
yöntemi ile duyulmasýný önlemenin ve azaltýlmasýnýn
saðlanabileceðine dikkati çeken Kaya, bebeklerin iki
yaþýna kadar her þeyi altbeyinlerine kaydettiklerini
anlattý.
Doç. Dr. Kaya, bu nedenle bebek psikolojisinin her
þeyden çok kolay etkilendiðini ve bebeðin altbeynine
kaydedilen her þeyin ileriki yaþlardaki psikolojisini
þekillendirdiðini sözlerine ekledi.
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
DOÐMAMIÞ
ÇOCUÐUMA
DERSLER
Küçücüksün,
Mini minacýksýn çocuðum
Ama tüm büyüklerden daha büyüksün
Saflýðýnla insanlýðýnla...
Yaþamak güzeldir yavrucuðum
Týpký sizin gibi güzel
Ve çocuklara en güzel þeyleri verin
En güzel þeyleri anlatýn der ustam
Ama bugün
Ben sana yaþanandan söz edeceðim
O küçük beynini yoracaðým...
Çünkü yavrucuðum
Çocuklarýn çabuk büyümesi
Gereken bir çaðda yaþýyoruz
Çünkü bi tanem
Emdiðin sütle baþlýyorlar
Bu hayvansal kavgaya
Bu yüzden yavrucuðum
Sana bugün yaþanandan söz edeceðim
Yaþanan acýdýr
Biliyorum ezilecek altýnda ufacýk yüreðin
Ürkek ve korku dolu bakacak
O güzelim gözlerin
Ama anlatacaðým yavrucuðum
Yaþanan anlatýlmalýdýr,anlatacaðým
Kendi ellerimle hazýrlayacaðým seni bu kavgaya
Aldanýp erken açan
Bir çiçek olmamalýsýn
Hazýrlýksýz yakalanmamalýsýn kýþa...
Çaðýmýzda çocuðum
Dünyanýn en zor iþidir yaþamak
Varlýðýný sürdürmene izin verecekler
Ama yaþamana asla!
Yavrucuðum...
Ben ve annen yavrucuðum
-“Ki þüphelidir bulmam o dilberi ranayý“Vermeye çalýþacaðýz sana
En insani olaný
Fakat biz sana
En insani olaný
Vereceðimizden dolayý
Mesela ben „þehitlik“te
Annen II.Koðuþta olabilir
Veya ikimizden biri
Sürgünde olabilir
Veya ikimizde olmayabiliriz
Veya ikimizde oluruz da
Korku süsler günlerimizi
Üniformaya yabancý olmayacaðýn
Büyük ihtimal...
Evet yavrucuðum
Üniformaya,tel örgülere
Birde adliye koridorlarýna
Yabancý olmayacaðýn büyük ihtimal,
Büyük bir ihtimalle yavrucuðum
Bir yada iki „sürgün dili“de öðreneceksin
Veya bunlardan hiçbiri „olmaz“da
Ýkiþer metrekarelik birer mezar
Býrakýrýz sana miras olarak
Bizi anlarsan yavrucuðum
Tüm onurlu insanlar gibi anar
Annem ve babam onurlu insanlardý dersin
Yok eðer baþarmýþlarsa
Seni de kalýbýna sokmaya
Bir tekme atarsýn da
Uðramasýn bir daha...
Ýhtimalleri konuþuyoruz
bunlarýn hepsi ihtimal
Bunlarý „entellektüalist“
Bir amca okursa
Nostaljik öðelere dayalý
Narsist bir söylem diyecektir yavrucuðum
Doðrudur,onlarýn yaþamýnda
Böyle ihtimaller yoktur,delikli taþtýrlar
Ve her boyuna kolye olabilirler onlar...
Diyelim ki yavrucuðum
annende „tedbirli“ kadýnsa
Bunlarýn hiçbiri „olmayýp“ta
Yaþarsak beraberce
Sana en güzel þeyleri vermeye çalýþacaðýz
Seni en güzel olan bütün þeyleri
Sevdiðimiz gibi çok seveceðiz
Fakat anneni benden kýskanacaðýn büyük ihtimal
Çünkü anneni de çok çok seveceðim
Dünyanýn bütün onurlu kadýnlarý
Ýnsan kadýnlarý gibi çok seveceðim...
Emeðe saygýlý ol yavrucuðum
Emeðe saygýn ölçüsünde insanlaþacaksýn
Ve insanlaþtýkça sen
deðiþime daha çok inanacaksýn
Yaþam
Hepimizin yemiþinden yediðimiz
Gölgesinden faydalandýðýmýz
bir aðaçtýr yavrucuðum
Sahip çýkmalýsýn bu yüzden yaþama
Yarýnlara olan inancýný
Hiçbir zaman yitirme yavrucuðum
„Yarýn edebiyatý“na çatanlarýysa,aldýrma
Gerçekte geçmiþi anlamakla deðil
Tepkiyle yola çýktýlar onlar
Yarýnlarýysa,hiç olmadý onlarýn
Süreci bir ana indirgeme yavrucuðum
Günlük tepkiler yönlendirmesin yaþamýný
Ve þunu hiçbir zaman unutma
„Haklý olmak,her kavgadan
yengiyle çýkmak deðildir“ yavrucuðum...
Ne kimse gökte yýldýz
Ne de kimse yerde karýncadýr yavrucuðum
Ýskeletimizle bir
Kimimiz çarklara diþli olmuþ yaratýk
Kimimiz çarklara direnen
Yeryüzünde insanýz yavrucuðum...
Gerçeðe yavrum
Bana sarýldýðýn gibi
Annene sarýldýðýn gibi
Bundan da öte
Sevdiðine sarýldýðýn gibi sarýl
Bir isyan bayraðý gibi
Ala Rengin gibi sarýl
Budur seni insanlaþtýracak olan
U N U T M A...
ÞÝÝR
Þiir vardýr hüzünle iþlenmiþ
Aþk kokar, sevda söyler
Þiir vardýr, barýþla dosttur
Umut doðurur özgürlük nakþeder
Þiir vardýr,tarihe pusuladýr
Ezileni yazar, zalime söver
Þiir vardýr kavga doludur
Döneme,geleceðe kafa tutar
Þiir vardýr, harfler
Harp düzeni alýr mýsralarda
Þiir vardýr,kelimeleri ki
Tank gibi geçer sýnýrlardan
Þiir vardýr alýn teridir emektir
Halkýmýn gülümseyiþidir, sövgüsüdür
Þiir vardýr,cellat olur
Ýpe götürür yaratýcýsýný
Þiir vardýr yaþam yüklüdür
Sevginin kavganýn gýdasýdýr
Þiir vardýr gizemlerle doludur
NÝMET BÝLGÝÇ
[email protected]
HANIMLARIN ERKEKLER
HAKINDAKÝ GÖRÜÞLERÝ
(1)
Erkek Tanrýya sordu: „Tanrým,
kadýnlarý neden bu kadar güzel
yarattýn?“
- „Aþýk olabilmen için“ dedi Tanrý.
Erkek yine sordu „Peki ama onlarý
neden bu kadar aptal yarattýn?“.
- „Sana aþýk olabilmesi için“ dedi
Tanrý.
(2)
Bir tek yumurtayý döllemek için
neden 1 milyon sperm gerekir?
- Çünkü asla durup yolu sormazlar.
(3)
Bir erkeðin gelecek için plan yaptýðýný
nasýl anlarsýnýz?
- Eve 2 kasa bira alýr
(3)
Bir erkekle hükümet tahvili arasýnda
ne fark vardýr?
- Tahvil zamanla deðer kazanýr
(4)
Aptal sarýþýn fýkralarý neden kýsadýr?
- Erkekler hatýrlayabilsin diye
(5)
Bir tuvalet kaðýdý rulosunu
deðiþtirmek için kaç erkek gerekir?
- Bilinmiyor. Tarihte örneði görülmedi
(6)
Hassas, düþünceli ve yakýþýklý
erkekleri bulmak neden zor?
- Çünkü hepsi eþcinsel
(7)
Bir erkeðin iþine ne zaman önem
vermelisiniz?
- O isin patronuysa...
(8)
* Evli kadýnlar neden bekarlardan
daha þiþmandýr?
- Bekar kadýn eve gelince
buzdolabýnda bir þey olmadýðýný
görüp yatmaya gider, evli kadýnsa
yatakta ne olduðunu görünce
mutfaða gider.
(9)
Bekar barlarýna giden erkeklerin
ortak özelliði nedir?
- Evli olmalarý
BÝZÝM SAYFA
DÝYAP GÖKDUMAN
Almanya
ve evlat segisi
B
en bugün
kendimden bir
örnek vererekten
konuya baþlýyacaðým.
1984 tarihinden aðýr yaralý
olarak geldim gözlerimi almanyada tedavi
gördügüm hastahanede hayata açtým.
Bir yandan saðlýðým ve bir yandanda dil
bilmemek, ikisi birbirini tartiyor.
Örneðin birisiyle rahat konuþmak
istiyorsun çünkü buda bir ihtiyaç ama
herzaman birini bulamýyorsun, konuþmak
için.
Herzaman gözün birini arar durur ve
bence sýký gruplaþmak ondan ileri geliyor.
Bu dünyanýn heryerinde öyledir, seni
daha iyi anlýyaný arar durursun.
Þimdi gelelim almanya’da yaþýyan
yabancýlarýn durumuna
Insanlar yaban elerde yalnýz kalmama
korkusuyla birbirne daha çok baðlý kalýrlar.
Bunu yýllarca almanyada yaþayýp yurt
dýþýna gittigimiz zaman dikkat edersek fart
ederiz geldigimiz þehrin plaka numarasýna
takýldýmý gözümüz, sanki bir akrabamýzý
görmüþ gibi oluyoruz.
Bunu günlük ev aile yaþamýna
baktýðýmýzda biraz dikkat edersek oradada
görürüz.
Eðer yazdýklarýmý anlatabildimse,
YALAN SÖYLENEN
AYNALARIDA KIRDIM
Ýbrahim Kartal
Y
ine
baþbaþayým
geceyle.
Yýllardan
beridir
hep
baþbaþayým zaten geceyle.
Gecede yalnýz ben de yalnýzým birbirlerinin
ciðerlerini sökmek için fýrsat kollayan
iki düþman gibiyiz geceyle. Gece keçiyi
gözeten kurt gibi kahkahalarla uluyor. Öyle
bir kurt ki, gözleri parlamýyor öyle, bir kurt
ki, soluðu Sibirya buzlarý kadar soðuk, ama
ben Sibirya’nýn buzlarýný eritecek kadar
ateþliyim.
Yine yalnýzým penceremin kenarýna
oturup uzayýp giden yola bakarken
kafamdaki soru iþaretlerinin cevabýný
bulmaya çalýþýyorum. Ýnsanlar, sevgi ve
sen.
Sevgi etrafý surlarla çevrilmeyen, sýnýrlarý
çizilemeyen ve içildikçe susanan bir hayat
kaynaðýydý.
Sen; benim keþfettiðim bir ülkeydin.
Sen, bir mýsra gibi baþlayýp bitmeyen
ve bitmeyecek olan ve sadece virgülle
noktalanan ümit kaynaðýmsýn, sen aþkýmýn
bayraðýydýn.
Ýnsanlar; her türlü iyiliðin ve her türlü
kötülüðün,
beklenebileceði
varlýklar,
yaptýklarý kötülükler için cezalanmayan
sayfa
18
þimdi yazacaklarýmý daha rahat
anlarsýnýz.
Yukarýda yazdýðým nedenler
insanlarýn daha çok birbirine
baðlý olmalarýnýn sebeplerinden
sadece bir kaçýdýr.
Kendim 10 yýldan beri Sosyal
Danýþmanlýk yapýyorum, bu
dönem içerisinde insanlarýn
aileleri hakkýnda düþündüklerini
açýk ve net öðrendim ki bu
insanlarýn büyük bir bölümü
ailelerine kendi canýndan daha
çok deðer vermektedirler ve maalesef bu
aþýrý baðlýlýk bazen insanlarý aþýrý ilgilenmey
itiyor, olur olmaz hareketlerine müdahale
etmeyi ve durum böyle olunca yakýnlarý
tarafýndan çekilmez hale gelebiliyorlar.
Bu çekilmezlik bazen nefrete dönüşüyor.
Bir zamanlarda veli sözcülüðü
temsilciliði yaptým ve o dönemde aile ile
okul arasýndaki uçurumu fark etim.
Örneðin Çocuk okulda çok sorumsuzca
davranýyor ve tabii ki Öðretmen buna zayýf
not veriyor ve Çocuk zayýf notla eve gelince
veliler gayet tabii ki kýzýyorlar ama Çocuk
hemen Öðretmet yabancý düþmanýdýr deyip
kendini savunuyor çünkü aile yeterince
almanca bilmiyor ve kendi çocuðunada toz
kondurmuyor ve çocuk bunlarý bildiði için
ayrýca bunlar nasýlsa almanca anlamaz
anlayýþýyla daha çok rahat hareket ediyor.
Ayný þekilde okulda Öðretmet sorsa
neden dersini yapmadýn diye bunada
cevap hazýr annem ve babam bana çok
kötü davranýyorlar deyip orayýda öyle
geçiþtiriyorlar.
Zaten insanlar çocuklarýný sevmek
adýna fazla ilðiden bunaltýyorlar ama sakýn
yanlýþ anlamayýn bu ilgi arkadaþ olmak gibi
bir ilgi deðil, bu ilgi sadece kontrol altýna
alma ilgisidir.
Aslýnda bu konu böyle bir günde bitecek
bir konu degil ama ben daha bu konuda
çok yazacaðým veya konuþacaðým.
Velilerin emek verip büyütükleri
evlatlarýný iyi bir yerde görebilmeleri arzusu
en doðal haklarýdýr. Ben insan olarak
dikkat etmemiz gereken çok þey olduðunu
düþünüyorum.
Veliler kendi çocuklarýný herkesten daha
iyi tanýrlar ama çocuklar düþünüldüðünden
dahada çok kurnazlar. Bu nedenler
dikkatli olmak gerekiyor ve verdikleri emek
boþa gitmemesi için Kültür faaliyetlerine
katýlmalýdýrlar.
Çocuklarýn ilgiye ihtiyacý var bu bir
gerçek ama çaða göre bir ilgi göstersek
daha iyi olmazmý?
Bir gün sinemaya gittik arkadaşýz buda
güzel ama sadece bu yetmiyor.
Sadece görev olarak arkadaþ olmamak
lazým, gerçekten arkadaþ olmak için
arkadaþ olmak lazým.
Aslýnda kendi öz evladýyla arkadaþ
olmak arkadaþlýðýn en iyisidir çünkü zaman
olur sen evladýný ve evladýn seni herkesten
daha çok korur .
Ben bu konuyu daha ilerde gine
yazacaðým.
Bu konuda istiyen düsüncesini
aþaðýdaki e-mail ime yazabilir.
Ayrýca Hamburg taki yabancýlar
dairelerdeki problemlerini, aile birleþimi ve
diðer konularda bana yazabilirler.
ve hava atan insanlarý ve iyilikleri için ve
düþündükleri, yazdýklarý için çile çeken
insanlarý düþünüyorum.
Düþünüp yazdýðý için elleri kelepçelenen
ve zindanlarda ölüm saatini bekleyen
genç, üretken kaleminde kelimeleri
altýnlaþan insanlar. Hayati bütün pisliðine
ve kalleþliðine raðmen seven insanlar.
Henüz genç, taptaze ve yeni bir ilkbahar
gelinciði gibi açmýþ ve ölmek istemeyen o
yeþil gelincikleri. Kovaladýkça kaçan ve
kaçtýkça kovalayan o insafsýz ölümü.
Ölmek isteseler dahi ihtismalar deðil,
çünkü realiteden tercihe geçmekle onlarýn
umurunda deðildir.
Toprak olmak istiyorum. Baðrýnda
çiçeklerin yükseldiði bir toprak ve çiçeklerle
yaþamak istiyorum. Artýk tabiatý da
sevmiyorum. Belki de her þey gibi, bütün
bunlarý söyleyen aynalarda kýrdým.
Saniyelerin
saatleþtiði,
saatlerin
asýrlaþtýðýný hissediyorum. Kýrýk bir kalem,
soðuk bir oda ve yalnýzým: Kaðýdýn,
kalemin ve kainatýn bir ihanetiydi bana.
Düþünceleri için zincirlere vurulmuþ. Fakat
bu zincirlerden kurtulmak için düðüne
gider gibi ölüme giden kahramanlarýn
vücutlarý çürürken, kötü düþünceler içinde
insan kasaplýðý yapmakla meþgul olanlarý
ve medeniyiz! deyiþte ölüm makineleri
bulmak azmiyle uykusuz kalan yüzlerce
bilginin nefretini duyuyorum içimde.
Ve hala yalnýz,ve hala geceyle
baþbaþayým. Gök kubbenin bütün yýldýzlarý
baþýmda parçalanýyor, gece beni bir
ahtapot gibi kucaklýyor. Yine sana dönüyor,
yine seni düþünmeye baþlýyorum. Fýrtýnam
diniyor gibi, yaralarým kapanýyor seni
düþününce sen benim has bahçemsin.
Ýstiyorum ki kelimelerim birer gül gibi
yaðýsýn ve aydýnlatsýn odaný. Ama kelimeler
ebedileþtiði ölçüde manalýdýr.
Bu gecede uyuyamayacaðým herhalde.
Ama bütün geceler gibi bu gecede bitecek
ve bir parçamý görecek. Bir fýrtýnaya
tutulmuþ gibiyim, dalgalar sürüklüyor beni.
Gölgeden bir duvar gibiyim.
Sevgiyi, insanlarý ve seni düþünüyorum.
Su an senin gelmeni istiyorum. Gel ki baþýmý
göðsüne dayayýp, nefes alýþýný dinleyip
uyuyayým. Gel ki.., yýllar uzaðýmýzdan
geçsin, zamanýn dýþýnda yaþayalým.
Seni tanýyýncaya kadar rüyalarýmýn tek
vataný Ýstanbul’umda sendin, ruhumun
haritasýnda teshir vardý; Ýstanbul, bu
gün benim için Ýstanbul sel altýnda
kalmýþ bir þehir. Ýstanbul’umda sendin,
Bochum‘umda. Adýyaman’ýmda. Çünkü
senden uzakta, yalýnýz seni okurken
yaþadýðýmý hissediyorum. Hala gelmeni
bekliyorum!
Þafak
sökmek
üzere,
karanlýklar bitmek üzere, yeniden hayata
döneceðim.
Güneþ tekrar doðmak için batarmýþ,
yaramýn kabuklarýný yoluyorum, kanamak
yaþamaktýr.
[email protected]
Hartz Komisyonu Almanya’da
iþsizliðe çare arýyor
Karl Zawadzky
A
lman hükümeti, iþsizliðin
azaltýlmasý için önlem paketi
hazýrlamakla görevlendirdiði
ve Baþkaný Peter Hartz’ýn adýyla anýlan
Hartz Komisyonu‘nun önerilerini gelecek
BÝLEMEZLER
Desem ki yaþamak nedir
Bilemezler,
Milyonlarca yýldýr yaþayanlar
Nerededir,
Bir varmýþ, bir yokmuþ
Roman sayfalarýnda
Daðlarýn ardýnda
Kaybolurda gerçekler
Bilemezler,
Bir masa gibi
Rüya gibi
Anlaþýlmaz gerçekler
Sarar bizi
Sormalý bulutlara
Kara girdaplar
Bilemezler..
Yasam atasýz olunca
Anýlar hep durunca
Desem ki yasamak
Nedir?
Bilemezler…….
Kemal Yar/Nürünberg
[email protected]
hafta karara baðlayacak.
Almanya‘da iþsizliðin azaltýlmasý için
önlem almakla görevlendirilen komisyonun
baþkaný Peter Hartz’ýn Baþbakan Gerhard
Schröder’e teslim edeceði nihai rapor,
pazar günü de Sosyal Demokrat Parti
içinde yapacaðý bir konferansta ele
alýnacak. Hartz Komisyonu’nun raporu
daha açýklanmadan da çeþitli eleþtirilere
hedef oldu.
Almanya Baþbakaný Gerhard Schröder
baþlangýçta ihracat lokomotifinin çektiði bir
ekonomik büyüme istiyordu. Dört yýl önceki
seçim zaferinden sonra bu trenin epey yol
almasýyla da seçim öncesi verilen istihdam
sözleri yerine getiriliyor gibi göründü. Ancak
diðer
yandan
ülkedeki istihdam
piyasasýnda
gerekli reformlarýn
yapýlmasý gecikti. 11
Eylül saldýrýlarýnýn
ardýndan
dünya
ekonomisinde
d u r g u n l u k
Almanya‘yý
da
etkiledi. Konjonktür
daha da zayýfladý,
dolayýsýyla iþsizlik
arttý.
Baþbakan
1998‘de
seçim
öncesinde,
iþsiz
sayýsýný
dört
yýl
içinde
3,5
milyona indireceði
yolundaki sözünü
tutmaktan çok uzak görünüyor.
Ýþsiz sayýsý 4 milyonun üzerinde
Son resmi istatistiklere göre iþsiz sayýsý
yine dört milyon sýnýrýnýn üzerine çýkmýþ
durumda. Altý ay önce görevlendirilen
Hartz Komisyonu’nun reform paketinin, bu
durumu deðiþtirmesi, böylelikle istihdam
piyasasýnda önemli bir dönüm noktasý
yaratmasý ve de Schröder’in koltuðunu
korumasýný saðlamasý öngörülüyor.
Hartz Komisyonu yeni bir çözüm
bulmuþ deðil. Komisyonun yaptýðý, yurtiçi
ve yurtdýþýndan fikir toplamak, örneklerin
Almanya’ya uygulanabilirliðini tespit etmek
ve kararlaþtýrýlan reform paketi üzerinde
toplumun önemli kurumlarý arasýnda
görüþbirliði saðlamak oldu.
Komisyonun raporunda iþsizlik ve
sosyal yardým paralarýnýn ayný kategoride
birleþtirilmesi, yükü azalan iþ ve iþçi bulma
dairelerinin daha çok iþ bulmaya eðilmesi
öngörülüyor. Bir diðer önemli öneri ise,
Ýþ ve Ýþçi Bulma Dairesi‘ne baþvuran bir
iþsizin, bundan sonra dairenin önerdiði iþin
neden kendisine uymadýðýný açýklamasý
gerekli olacak.
Yalnýz yaþayanlara zorunluluk
Genç, bekar ve çocuksuz iþsizler, yeni
bir iþ için sadece yaþadýðý yerden deðil,
Almanya’nýn her bölgesinden gelen
önerileri deðerlendirmek ve gerekirse
taþýnmayý kabul etmek zorunda kalacak.
Aksi takdirde iþsizlik yardýmlarý kesintiye
uðrayacak.
Ayrýca kendi iþlerini kuran iþsizler
mali destek alacak ve bu kiþilere
vergi kolaylýklarý saðlanacak. Hartz
Komisyonu’nun reform paketinde bir de
devlet tahvilleri aracýlýðýyla, baþta doðu
eyaletlerinde olmak üzere altyapýsý zayýf
bölgelere yatýrýmýn arttýrýlmasý öngörülüyor.
(Deutsche Welle/Türkçe)
Sayý 17
Eylül 2002
www.dem-ajans.de
TAEKWONDO NEDİR?
T
aekwon-Do;
Mantýðýn
döðüþ
sanatý olarak tabir
edebileceðimiz
Taekwon-Do, kelime
olarak. el ve ayakla yapýlan
vuruþlarýn ilmi, felsefesi
anlamýna gelir. Bunu þöyle
açýklayabiliriz. TAE. Ayak vuruþlarý,
KWON: el vuruþlarý Do. ise bu
döðüþ sanatýný tatbiki esnasýndaki
izlenilecek yolun ve döðüþün
felsefesi deðerlerinin genel adýdýr.
Kiþi istediði kadar esnek , istediði
kadar güçlü el ve ayak vuruþlarýna
sahip olursa olsun eðer do kurallarýný
uygulamýyor ve bu sporu sadece döðüþ
sporu olarak görüyorsa Takwondocu sýfatý
taþýyamaz. Zira taekwondo bir saldýrý deðil
20 yüzyýlý aþkýn bir zamandan beri korede
baðýmsýz olarak geliþtirilmiþ ve uluslararasý
çaðdaþ bir nitelik kazanmýþ olan savunma
sporudur. Taekwondonun baþlýca özelliði
çýplak el ve ayaklarla rakibe karþý geliþtirilen
savunma tekniklerini içeren bir müsabaka
sporu olmasýdýr.
Taekwondonun tüm hareketleri. bu
sporun düþmana karþý savunma amacýyla
geliþtirildiðinden bu güne kadar, savunma
ruhunun eðemen olduðu bir temel üzerine
kurulmuþtur. Dolayýsýyla bu sporu saldýrý
olarak kullanan kimseler bu sporun ana
ilkelerinden uzaklaþýrlar ki taekwondo
camiasý içinde yer alamazlar. Vücutlarýnýn
tüm organlarý ile , kendilerini savunmak
için süper tekniklerle eðitilmiþ olan
taekwondocularýn yalnýz fiziksel güçleri deðil,
daha da önemlisi kendilerine olan güvenleri,
herkese karþý saygýlý olmalarý ve disiplinleri
daha çok ön plana çýkar. Taekwondocu
için bütün vücut bir savunma silahýdýr.
Saldýrganlarý elleri yumruklarý ayaklarý
veya diðer organlarý
vasýtasýyla
kolaylýkla
tesirsiz
hale getirme
yeteneklerine
sahiptirler.
Taekwondo kiþinin
güven duygusunu geliþtirmesi
bakýmýndan büyük öneme
sahiptir. Kendine güvenen insanlar
daha zayýf olanlara karþý alçak gönüllü
ve hoþgörülü olurlar. Her kaba kuvvetin
arkasýnda kiþinin aslýnda kendi nefsini ve
benliðini öne çýkarma duygusu yatar. Bazen
sudan sebeplerle, korkunç cinayetlerin
iþlenmesinde sebep olan þey, o sebebin
SPOR
cisim olarak deðeri deðil, kiþideki benliðini
ispat duygusudur, Taekwondocu bu nedenle
kendini savunma ve karþýdakini bertaraf
etme konusunda eðitimli olduðundan
asla kendini ispata
kalkýþmaz .
Bu nedenle
sabýrlýdýr. Hiç bir
taekwondocunun
sokak kavgalarýna
karýþtýðý ve bir kiþiyi
incittiði vaki deðildir.
Hatta basit arbedelerde
taekwondocu, tokat
yemeyi bile göze alýr
incinir ama gururu
kýrýlmaz ve aldýrmaz.
Ne zaman cana kasýt
olursa saldýranýnda
iyiliði için müdahaleci
olur.
Yeni baþlayan bir
öðrenciye doðal olarak
egzersizler ve disiplin
ortamý zor gelebilir. Ancak
sýký ve disiplinli bir çalýþma
ile sonuca yaklaþýlýr. Bu sürenin
uzunluðu manevi yapýsýna göre
öðrencinin sabýr ve dayanýklýlýðýnýn
göstergesi olarak bu vasýflarý
kazanmasýný saðlar.
Baþarýya ulaþmak
için öðrenci sabýrlý
ve dayanýklý olmak
zorundadýr.
Bunun
baþka
alternatifi
olmadýðýna
g ö r e ,
baþarabilen
[email protected]
öðrenci belki farkýnda olmasa da , sabýr
ve dayanýklýlýk gibi gerçektende insanlýðýn
ihtiyacý olan iki vasfa sahip olmuþ olur
TAEKWONDO çalýþmalarý birkaç kýsýmdan
oluþur. 1=poomse 2=Hyank:Temel teknik
kurallarý, kültür fizik, temel teknik çalýþmasý,
ellik çalýþmasý, ikili çalýþma 3=Müsabaka
4=Kýrýþ týr. çalýþmaya baþlamadan öðrenci
salona ve hocasýna selam verir. salonda
1=sessizlik 2=sigara içmemek 3=salonda
uygun kýyafetle dolaþmak 4=selamlama gibi
do kurallarý geçerlidir.
Taekwon-do akli ve ruhi beceriye
dayanan, bedeni ve ruhi geliþmeyi
saðlayan, her yaþtaki insana hitap eden bir
ahlak sporudur. Düþünülecek olursa;eðer
Do olmasaydý, katý duygu ve düþünceye
sahip kiþiler ki , bu insanlýðýn oluþundan beri
vardýr, öðrendikleri teknikleri ve çalýþmayla
elde ettikleri gücü günlük yaþantýlarýnda
hoþlanmadýklarý kiþilere uygulardý. Yine
eðer Do olmasaydý, yetiþtirilen öðrenciler
toplum içinde birer patlamaya hazýr bomba
gibi dolaþa bilirlerdi. Ýþte Do‘nun önemi
budur. Her sporcunun denetlenmesi zordur.
Ancak onlarý yaptýklarý sporu kiþiye temiz
ahlak üstün karakter, sabýr ve dayanýklýlýk
kazandýrdýðý olgusu aþýlanýrsa baþarý elde
edilir. Eðer araþtýrýlacak olursa , hemen
hemen tüm Uzakdoðu sporlarýnýn kurucusu
Rahip yada Budisttir. Demek oluyor ki
TAEKWON-DO sadece el ve ayakla yapýlan
bir dövüþ deðil ruhi bir motivasyondur.
Erken yaþta baþlanýlan taek wondo çocuðun
kendine güven duygusunun artmasýna , DO
jank kurallarý çerçevesinde toplum içinde bu
saygý kültürünün geliþmesine büyük katký
saðlar. Taekwondo , selam ile baþlar selam
ile biter. Sporcuda aranan en önemli nitelik
saygý ve disiplindir.
Basketbol Tarihinin Kilometre Taþlarý
1904 Basketbol, ilk kez Robert College
spor salonunda oynandý.
1921 Kayýtlara geçen ilk resmi basketbol
maçý Ýstanbul Caðaloðlu‘nda oynandý.
1927 Ýstanbul Basketbol Ligi kuruldu.
1936 Türk Milli Takýmý, ilk milli maçýnda
Yunanistan‘ý 49-12 yendi. Türkiye, Berlin
Olimpiyat Oyunlarý‘na katýldý ve oynadýðý
maçlarda Þili‘ye 30-16, Mýsýr‘a 33-23
yenilerek ilk turda elendi.
1948 Naili Moran, Londra Olimpiyat
Oyunlarý‘nda final maçý yönetti.
1949
Kahire‘de
yapýlan
Avrupa
Þampiyonasý‘ný
Türkiye
dördüncülükle
tamamladý.
1951 17 ülkenin katýlýmýyla Paris‘te yapýlan
7.Avrupa Þampiyonasý‘nda Türkiye altýncý
sýrayý aldý. Türk hakem Ýzzettin Somer, Avrupa
Þampiyonasý‘nýn finalini yöneterek, bu
alanda bir ilke imza attý.
1952 Türk Milli Takýmý, Helsinki Olimpiyat
Oyunlarý‘nda Ýsviçre ve Belçika‘yý yendi, Mýsýr
ve Ýtalya‘ya maðlup oldu.
1955 Turgut Atakol, 9. Avrupa
Þampiyonasý‘nda final maçýný yöneterek
bu alanda tarihe geçen ikinci Türk hakemi
ünvanýný aldý.
1956 Melbourne‘da yapýlan 5. Dünya
Kongresi‘nde Turgut Atakol FIBA Teknik
Komitesi‘ne seçildi ve bu görevi 20 yýl
aralýksýz sürdürdü.
1959 Türkiye, tarihinde ilk kez Avrupa
Þampiyonasý‘na
ev
sahipliði
yaptý.
Ýstanbul Ýnönü Stadý‘nda oynanan 11.
Avrupa Þampiyonasý‘nda Sovyetler Birliði
þampiyonluða ulaþýrken, ay-yýldýzlý takým 12.
sýrada kaldý. Final maçý yöneten Ýlhan Uyguç,
Avrupa Þampiyonalarý‘nda final yöneten
üçüncü Türk hakem oldu. Bayanlarda ilk kez
Türkiye Þampiyonasý yapýldý.
1961 Galatasaray, Avrupa Þampiyon
Klüpler Kupasý‘nýn ilk turunda Yunan
Olympiakos‘u 72-71 ve 65-55 yenerek, Avrupa
Kupalarý‘nda tur atlayan ilk temsilcimiz oldu.
1964 Ýlk kez Bayan Milli Takýmý kuruldu.
1966 Deplasmanlý Ligi baþladý. Ýlk
þampiyonluk sevincini Ýzmir ekibi Altýnordu
yaþadý.
1967 Tunus‘ta yapýlan 5. Akdeniz
Oyunlarý‘nda Türk Milli Takýmý, Yugoslavya ve
Ýtalya‘nýn ardýndan üçüncü sýrayý aldý.
1969 Hüsamettin Topuzoðlu, Napoli‘de
düzenlenen 16. Avrupa Þampiyonasý‘nda
Sovyetler Birliði ile Yugoslavya arasýnda
oynanan final maçýný yönetti.
1971 Ýzmir‘de yapýlan 6. Akdeniz
Oyunlarý‘nda Türkiye, finalde Yugoslavya‘ya
yenilerek ikinci oldu.
1973
Barcelona‘daki
18.
Avrupa
Þampiyonasý‘ný sekizinci sýrada tamamlayan
Türkiye, 1951‘den sonra en iyi derecesini
yaptý.
1977 Fransa‘da düzenlenen
Avrupa Yýldýzlar Þampiyonasý‘nda
Türk Milli Takýmý Þampiyonluða
ulaþtý.
1981 Avrupa Þampiyonasý
Elemeleri (Challenge Round) Ýzmir
ve Ýstanbul‘da oynandý. Türk Milli
Takýmý, Almanya, Yunanistan ve
Ýngiltere ile birlikte finallere katýlma
hakkýný kazandý. Ýlk kez bir Türk
basketbolcu (Efe Aydan) Avrupa
Karmasý‘na davet edildi. Sofya‘da
yapýlan Balkan Þampiyonasý‘nda
Türkiye,
tarihinde
ilk
kez
þampiyonluðu kazandý.
1987
Suriye‘nin
Lazkiye
kentinde düzenlenen Akdeniz
Oyunlarý‘nda Milli Takým altýn madalyanýn
sahibi oldu.
1990 Efes Pilsen, Avrupa Koraç
Kupasý‘nda çeyrek finale yükselen ilk Türk
takýmý oldu.
1992 Ýstanbul Abdi Ýpekçi Spor Salonu
Avrupa Þampiyon Kulüpler Kupasý Final
Four‘una evsahipliði yaptý. Þampiyonluðu
Yugoslav ekibi Partizan kazandý.
1993 Efes Pilsen, Avrupa Kulüpler
Kupasý‘nda finale kadar yükselerek Türk
basketbolunun baþarý çýtasýný yükseltti.
Torino‘da oynan final maçýnda Yunan Aris,
Efes Pilsen‘i 50-48 yendi. Türk Milli Takýmý, 12
yýl aradan sonra katýlma hakkýný kazandýðý
Avrupa Þampiyonasý‘nda Ýtalya ile birlikte
dokuzuncu sýrayý paylaþtý. Türkiye, Avrupa
Yýldýzlar Þampiyonasý‘na ev sahipliði yaptý.
(Trabzon, Giresun ve Samsun)
1995 Avrupa Kulüpler Kupasý finali,
Ýstanbul Abdi Ýpekçi spor Salonu‘nda oynandý
ve kupayý Ýtalyan Benetton
kazandý. Ünlü basketbolcu Magic
Johnson‘un da yer aldýðý „Magic
All Stars“ takýmý Ýstanbul‘a geldi.
1996 Efes Pilsen, Koraç Kupasý‘ný
kazanarak Avrupa‘da kupa sevinci yaþayan
ilk Türk takýmý unvanýný aldý.Türkiye, 3. Avrupa
Ümitler Þampiyonasý‘na ev sahipliði yaptý. Ýlk
Eurostars organizasyonu, Ýstanbul‘da yapýldý.
1997 Türk Milli Takýmý, Barcelona‘da
yapýlan 30. Avrupa Þampiyonasý‘nda
sekizinci sýrayý alarak 24 yýl sonra en iyi
derecesine ulaþtý. Bayan Milli Takýmý,
Bari‘de yapýlan Akdeniz Oyunlarý‘nda
gümüþ madalya kazandý. Ümit Milli Takým,
Avustralya‘da düzenlenen Dünya Ümitler
Þampiyonasý‘ný altýncýlýkla noktaladý. Tofaþ,
Koraç Kupasý‘nda finale yükselerek, Efes
Pilsen‘den sonra Avrupa‘da final oynayan
ikinci Türk takýmý oldu.
1998 Türkiye, Eskiþehir, Kütahya ve
Bursa illerinde düzenlenen Avrupa Genç
Bayanlar Þampiyonasý‘yla ilk kez bayanlarda
bir Avrupa Þampiyonasý‘na ev sahipliði
yapmýþ oldu. Ýtalya‘nýn Trapani kentinde
yapýlan 4. Avrupa Ümitler Þampiyonasý‘nda
Türkiye üçüncü sýrayý aldý ve bronz madalya
kazandý.
1999 Galatasaray Bayan Takýmý, Final
Four‘a yükselerek, Türk basketbolundaki
geliþmenin yalnýzca erkek takýmlarýyla sýnýrlý
olmadýðýný kanýtladý. Türkiye, Slovenya‘da
yapýlan Avrupa Yýldýzlar Þampiyonasý‘ný
üçüncülükle noktaladý. Türk Milli Takýmý,
31. Avrupa Þampiyonasý‘nda bir önceki
turnuvada olduðu gibi sekizinci sýrayý aldý.
Mirsad Türkcan NBA tarihinde oynayan ilk
Türk basketbolcu oldu.
2000 Efes Pilsen Euro League‘de de
Final Four‘a yükselerek Türk basketbolunda
yýllardýr özlenen bir baþarýya imza attý.
sayfa
Mehmet Ali Erbey
19
yorum
YENÝ BÝR LÝG
YENÝ BÝR HEYECAN.
B
eklenen lig baþladý ve hýzýný
alamayan bir kamyon
gibi az daha uçuruma
yuvarlanýyordu. Ligin ilk haftasý sakin geçti
ve maçlarýn 6 tanesi berabere sonuçlandý.
Sadece Galatasaray, Gençler Birliði ve
Göztepe rakiplerine üstünlük saðlayýp
galip geldiler. Baþka bir deðiþik ligin ilk
haftasýnda Samsunspor, Kocaelispor ve
Elazýðspor rakiplerine boyun eðdiler ve
maðlup oldular.
Yalnýz görünen þu ki geçtiðimiz yýl
gibi puan sýralamasýnda dipte kopmalar
olmayacak, yukarda da her an sürprizler
olabilir. Yarýþ ligin ilk haftasýnda oynanan
Trabzonspor Fenerbahçe debisi gene çok
çekiþmeli geçti. Zaman zaman sertlikler
oldu zaman zamanda temposu yüksek
bir maç izledik. Trabzonspor evinde
oynamanýn avantajýný iyi kullanamadý
orta sahalarda iyi top çeviren bordo
mavili ekip ilerde rakip savunmanýn
içinde gereksiz panik yaþadý ve sonuca
ulaþamadý. Fenerbahçe ise sanki maçtan
önce futbolcularý korkutmuþ gibi ne
yapacaklarýný bilmiyorlardý. Brezilyalý golcü
Washington gerek ilk macý olmasý gerekse
de aðýr bir oyuncu olmasý sebebi ile pek
bir varlýk gösteremedi.
Birde sunu söylemeden
geçemeyeceðim Trabzonspor seyircisi her
nedense her Fener macýnda Abdullah’ý
ýslýklýyorlar; yazýk deðil mi onlarda bu iþten
el ekmeðini kazanýyorlar, bu futbolcular
daha önce Trabzonspor’a nelerini
vermediler ki.
Bu oyuncularla Trabzonspor baþarýlar
elde etti. 96 yýlýnda gene bunlar vardý
þampiyonluðu kýl payý kaçýrdýlar. Bu
oyuncular Trabzonspora emeðini
gençliðini ve manevi olarak her þeylerini
verdiler, ayrýlýrken de Trabzonspor’a para
kazandýrdýlar, böyle olmamalýydý.
Ligin flaþ takýmlarýndan bir tanesi
ise Gençlerbirliði Ersun Yenal takýmý
bayaðý toparlamýþ ve yaptýðý transferlerle
baþarýlarýnýn tesadüf olmadýðýný
göstermiþtir. Bu sezon büyük takýmlarýn
korkulu rüyasý olacaktýr Gençlerbirliði.
Ligin (2)haftasýnda oynanan Beþiktaþ
Kocaelispor maçý tam bir rezaletti. Bu
maçýn hakemi ve yardýmcýlarýna hemen
bir tatil öneriyorum. Þöyle bir 6 ay tatil
yapsýnlar. Nasýl bir maç bu neden 5 dakika
26 saniye oynandý, böyle bir gecikme söz
konusu muydu hayýr!
Peki Beþiktaþ’ýn attýðý 2 golün ofsayt
olduðunu damý görmedi, ap-açýk ortada
bir ofsayt görünüyor ve Beþiktaþ golü atýyor,
ayrýca Sergenin yaptýðý hareket kesinlikle
kýrmýzý kart ve onu da es geçiyor.
Galatasaray’da ise iþler þimdilik
týkýrýnda gidiyor, Fatih Terim’in gelmesiyle
takýmda belirgin bir rekabet var özelikle
Ümit Karan’da bu cok hella oluyor, daha
cok kosuyor efes yapiyor gol atýyor ve
arkadaþlarýna destek oluyor. Felipe
ise Galatasaray’ýn yeni Hagi’simi diye
düþünmeden edemiyoruz. Takýmda
tam bir lider görünümü veriyor ve
arkadaþlarýnýn güvenini alýyor Hasan Þaþ
pek geliþtirmemiþ kendini sürekli kendine
oynayan, çalým yapan ve arkadaþlarýna
alda at gülü denilen yerlerde kaleye þut
çeken ve bunda da baþarýlý olamayan bir
görüntü sergiliyor.
Umarýz ki bundan sonraki maçlar daha
güzel geçer ve iyi yönetilir……..
kuþaklara ayrýlmýþ, kuþaklar farklý
bitkisel süslerle bezenmiþ.
KOÇ CAMÝÝ
Sultan Süleyman Camii doðusunda
yer alýr. Genel özelliklerinden, alçý
süslemelerinden Eyyübiler’e ait
olduðu tahmin edilmektedir. Yer yer
sökülmesine raðmen Hasankeyf’te
en canlý alçý süslemelere sahip bir
eserdir. Kitabesi olmadýðýndan kesin
olarak kimin tarafýndan yapýldýðý
bilinmemektedir.
ZEYNEL BEY TÜRBESÝ
Kýsa bir süre Hasankeyf’te
hakim olan Akkoyunlular’a ait tek
eserdir. Akkoyunlu hükümdarý Uzun
Hasan’ýn oðlu Zeynel Bey’e ait olduðu
20
üzerindeki kitabeden anlaþýlmaktadýr.
KALEDEKÝ ULU CAMÝ
Eyyubiler’in Hasankeyf’teki
ilk eseridir. 1325 yýlýnda bir kilise
kalýntýsý üzerine inþa edilmiþ. Yapý
gibi minaresi de genellikle moloz
taþlardan yapýlmýþtýr. Minarenin
kuzeyinde bulunan alçý süsleme
ve kitabe dikkate deðer. Cami
minberinden günümüze ulaþan
ahþap kitabe, yazýsý ve oyma
süsleri ile günümüze ulaþan nadir
parçalardardan biridir.
KÜÇÜK SARAY
Kalenin kuzey-doðu ucunda
bulunmaktadýr. Saray, aþaðýdan
itibaren yontulmuþ kaya kütlesi
üzerinde inþa edilmiþ. Eyyubilerin
Hasankeyf’teki ilk eserlerinden biridir.
Kuzeye bakan cephedeki pencerenin
üstünde iki aslan kabartmasý, bu
kabartmalarýn ortasýnda kufi levhalar
yer almaktadýr. Sarayýn kuzey ve
batý cephelerinde alçý süslemelerin
izlerine rastlamaktadýr.
BÜYÜK SARAY
Kalenin kuzeyinde Ulu Camiinin
altýnda yer almaktadýr. Büyük ölçüde
yýkýlmýþ ve göçükler altýnda kalmýþtýr.
Yapýnýn en önemli özelliði, binadan
baðýmsýz, giriþ kapýsýnýn karþýsýnda
diktörtgen bir kulenin yükseliyor
olmasýdýr. Burasý kesme taþlardan
örülmüþ, köprüden olduðu gibi
taþlar madeni kromplarla birbirine
kenetlenmiþtir. Burasýnýn gözetleme
kulesi veya yýldýrýmlýk görevi gördüðü
tahmin ediliyor.
rin
dre
sle
sle
rin
iz
iz
www.dem-ajans.de
www.dilararesien.com
www.dilanlogo.de
www.sevdilli.com
www.atakoyu-tatilkoyu.com
dre
ia
ek
ett
ern
int
Kaleye doðudan merdivenli bir
yolla ulaþýlmaktadýr. Bu yolun hemen
baþýnda bulunan oyma taþlardan
yapýlmýþ Eyyübilere ait olduðu
üzerindeki kitabeden anlaþýlmaktadýr.
KÖPRÜ
Tarihi kaynaklarda köprünün
1116 tarihinde Artuklu Fahrettin
Karaaslan tarafýndan yapýldýðý
yazýlý. Ancak Hasankeyf
638 yýlýnda Müslümanlarca
fethedildiði sýrada bir
köprüden bahsedilmektedir.
Bu nedenle köprünün antik
bir temel üzerinde yapýlmýþ
olmasý ihtimal dahilindedir.
Kemer açýklýlklarý itibariyle
ortaçaðda yapýlan taþ
köprülerin en büyüðüdür.
Ortadaki büyük kemeri
taþýyan iki orta ayaðýn
arasýndaki açýklýk 40 metredir.
Doðu ve batýdaki küçük
kemerler dýþýndaki ortadaki
büyük kemerler tamamen
yýkýlmýþ durumda.
Araþtýrmalara göre
köprünün en büyük kemerin
ortasý ahþaptandý. Düþman
þehre saldýrdýðý zaman
bu ahþap kýsým yerinden
kaldýrýlýr, düþmanýn þehre
giriþi engellenirdi. Bu özellik
köprünün ömrünü kýsaltmýþ.
Köprünün önemli özelliklerinden
biri de orta ayaklarý üzerinde yer alan
ve on iki burcu simgelediði tahmin
edilen figürlerdir. Bir ikisi dýþýnda
tahrip olmuþ ve þekil olarak he
SULTAN SÜLEYMAN CAMÝÝ
Minare þerefeden itibaren
bilinmeyen bir tarihte yýkýlmýþ. Minare,
sayfa
ia
ANTÝK DÖNEMDE HASANKEYF
Milattan önceki dönemlerde
Hasankeyf’in ne gibi tarihi
geliþmelere sahne olduðu, kimlerin
burada hüküm sürdüðü tarihin
karanlýk sayfalarýndan biridir. Bu
konuda yazýlý herhangi bir kaynak
bulunmamaktadýr. Ýleride yapýlacak
arkeolojik çalýþmalar bu konuya
ýþýk tutacaktýr. Yalnýz Mezapotamya
bölgesine hakim olan kavimlerin en
gözde yerlerinden birinin Hasankeyf
olduðunu söylemek mümkündür.
BÝZANS DÖNEMÝNDE HASANKEYF
Miladi ilk asýrlarda Hasankeyf,
Bizanslýlarla Sasaniler arasýnda
el deðiþtirmiþ. Zaman zaman
Bizanslýlarýn zaman zaman da
Sasaniler’in elinde kalmýþtýr.
Miladi dördüncü asrýn ortalarýnda
Hasankeyf’e saðlam bir kale yapan
Bizanslýlar, hemen hemen burayý
ortaçaðýn önemli þehirlerinden biri
oldu.
Kuzeyden güneye kývrýlýp giden
Dicle nehri üzerinde yer almasý
ve o günlerde ticaretin önemli bir
kýsmýnýn nehir yoluyla yapýlmasý
nedeniyle Hasankeyf, ticare ve
ekonomik olarak da geliþti.
Hasankeyf’i Artuklular’dan alan
(M.1232) Eyyubi Kürtleri, henüz
bölgeye tam hakim olamadan
Moðol istilasý ve harabiyeti ile
karþýlaþtý. Bircok yerleþim yeri gibi
burasý da altüst oldu.
Kürt Eyyubiler, Moðol þokunu
atlattýktan sonra 14. Asrýn
baþlarýndan itibaren Hasankeyf’i
yeniden imar etmeye baþladý.
Özellikle bugün Hasankeyf’te
bulunan birçok eserde imzasý
bulunan Eyyubiler’in, Sultan
Süleyman zamanýnda bu imar
faaliyeti zirveye ulaþtý. Hasankeyf,
Eyyubiler zamanýnda tarihinin
en parlak dönemlerinden birini
yaþadý.
Nihayet Osmanlýlar’ýn gücüne karþý
direnemeyen, Safeviler’in baskýlarý
ve iç hesaplaþmalarla iyice yýpranan
Eyyubiler, 1515 yýlýnda burayý
Bu yolun üst tarafýnda da kýsmen
harap olmuþ diðer bir kapý yer
almaktadýr.
Kalenin kuzeydoðu ucunda dev
bir kule gibi yükselen Küçük Saray
yer almaktadýr. Ayrýca kalede Ulu
Cami, Büyük Saray yer almaktadýr.
Bu eserlerle ilgili bilgi verilecektir.
Kalenin dikkate deðer
özelliklerinden biri de, gerek
Artuklular gerekse Eyyübiler
döneminde buraya su çýkarýlmýþ
olmasýdýr. Asýrlarca kale bu su ile
hayat bulmuþ. Bu suyun kesildiði
olaðanüstü zamanlarda kalenin
kuzeyinde yer alan merdivenli
yollarla nehirden su alýnmýþ.
Kalenin tarihlerde silah zoru ile ele
geçirildiði yazýlmýyor.
EL-RIZK CAMÝÝ
Dicle nehrinin doðusunda
köprü ayaðýna yakýn bir mevkide
yer alýr. Portal giriþindeki
kitabeden eserin, 1409 yýlýnda
Eyyubi Sultan Süleyman
tarafýndan yaptýrýlmýþtýr.
Bugün camiden sadece minare
saðlam kalmýþ. Kýsmen yýkýlmýþ
portal giriþ kapýsýnda yer alan
kitabenin altýnda bitkisel süsler
arasýnda Allah’ýn doksan dokuz
ismi yazýlmýþ. Camiin önemli
özelliklerinden biri de cami
minaresinin çift yollu olmasýdýr.
ek
H
KALE
Kalenin eski çaðlardan beri bir
iskan yeri olarak kullanýldýðý maðara
yapýlardan anlaþýlmaktadýr. Ancak
kale olarak
kullanýlmaya
baþlanmasý
Bizanslýlar
dönemine
rastlamaktadýr.
Yekpare taþtan
olmasý nedeniyle
çok korunaklý
olmasý, üzerinde
birkaç tarihi eserin
olmasý, gizli yollarla
nehre inilmesi ve
kaleye çýkan yol
üzerindeki zarif,
muhteþem taþ
kapýsýyla dikkatleri
çekmektedir.
ifade ettikleri anlaþýlmaz hale
gelmiþtir. Köprünün ne zaman
yýkýldýðý da bilinmemektedir.
ett
ÝSLAM DÖNEMÝNDE
HASANKEYF
Müslümanlar burayý
ikinci halife Hz.Ömer
döneminde M.638.
yýlýnda fethettiler. Halifeler
döneminin ardýndan sýrasý
ile Emeviler, Abbasiler,
Hamdaniler, Mervaniler,
Artuklular, Eyyubiler ve
Osmanlýlar buraya hakim
oldu.
Hasankeyf, tarihi
önemini Artuklular’ýn
M.S.1101 yýlýnda buraya
hakim olmasý ile kazandý.
Bu tarihten itibaren o
günkü ismi ile HISN KEYFA,
Osmanlýlar’a
býraktý. Bu
tarihten
itibaren þehir
tarihi önemini
kaybederek
günümüze
geldi. Ancak
bütün
ihmallere ve
tabii tahribata
raðmen
birçok eseri
günümüze
ulaþtýrdý. Þimdi
burada kýsaca
bu eserlerden
bazýlarýna
deðinelim;
[email protected]
ern
bir daha Sasaniler’e hiç
kaptýrmamýþlardýr. Bizansýn
hakimiyeti Müslümanlarýn
burayý elegeçirdiði 7. Asrýn
baþlarýna kadar sürmüþtür.
asankeyf’in
ne zaman
ve kimler
tarafýndan kurulduðu
bilinmiyor.Ancak þehir ve
etrafýndaki binlerce maðara
insanlarýn buraya çaðlar
öncesinden yerleþtiðini
gösteriyor.
Hasankeyf, insanlýðýn en
eski yerleþim yerlerinden
biri olan Mezapotamya
bölgesinde yer almaktadýr.
Hem içinden Dicle nehrinin
akýp gitmesi, korunmaya
müsait coðrafi yapýsý,
mesken olarak kullanýlan
binlerce maðarasý hep
dikkatleri çekmiþ ve çaðlar boyunca
stratejik önemini korumuþtur. Yekpare
taþtan meydana gelen kalesi
nedeniyle “Hýsn Keyfa” adýný almýþtýr.
Ancak baþka isimler de kullanýldýðý
bilinmektedir.
RENKLER
www.dem-ajans.de
int
Sayý 17
Eylül 2002

Benzer belgeler

Başbakan Erdoğan - Hacibektaslilar

Başbakan Erdoğan - Hacibektaslilar üzerinde de tartýþmalar sürerken, kamuoyunda sorulan en önemli sorularýn baþýnda sel felaketinin Baþbakan Schröder’e 22 Eylül 2002 de yapýlacak Federalparlamento seçimlerinde yarayýp yaramayacaðý. ...

Detaylı