ilk devir islam tarihi`nde kurra` kavramı

Transkript

ilk devir islam tarihi`nde kurra` kavramı
6zet: Ozgiin ad], "77ze Qurrd' In Early Islamic History" olan bu makalede, "kurr3" kavramlnln etimolojik yaplsl incelenmektedir. Yazar, makaleyi kaleme ahrken her ne kadar
bize qok y a h zamanlarda yapllan (M. A. fjabw ve G. Martin Hinds'e ait) iki palrqmadan
yola q~kmlgolsa bide; kendisinin as11 esin kaynagb I s l h Tarihi eserlerinde anlatdan hldiselerdif heden beri Miisliimanlar araslnda "kurr6" kelirnesinin "K-R-E (=okuma)" kokiinden Mredipi ydniindeki diigiincenin gene1 kabul gdmesi dolayls~ylaonun "Kur'an okuyucularl" ve beraberinde "takvl ehli kimselcr" olarak bilinip benimsenmesi bir yana; y a m bu
araqhmasmda oldukqa cesur bir tavir talunarak radikal bir teori ortaya koymaktadlr:
Gefeneksel sdylemin aksiie, "kurrVnm mengei "K-R-Y (karye)" harflerine dayanmaktadlr
ve bu haliyle "ku&", ''k6ylC1ler, bedevi (giiqebe)ler, aq~kgas~
"gayr-i medeni (g6rgOsilz) insanlar" vb. manalara gelmektedir. Buna gdre "ku& ile "kur-3" terirnlerinin eganlamh
sdzcakler oldugunu savunan yazar, tarihsel olaylar ve onlann yorumlama ek olarak,
Kur'an'da gegen "karye" lafizlanmn ne gekilde (olumlu-olumsuz), nerede (mew-medeni
sGrelerde) ve hangi baglamda (oven-yeren) kullandd~klar~hususunu da idd&mi
temellendirmek iqin delil saymaktadu. Netice itibZriyle; elindeki verilerden, "ku&nm
k a ~ d l olarak
g ~ biraz da qagday~cl,kiipiik dngiificii ve hakket iperici bdylesi bir sonuq 91karan yazann bu tezi, her koplda tartlgmaya aplktlr.
Anahtar Kelimeler: Kur'an, K u f l , Kur'an okuyuculan, Rarye, Kt&
Medine, Kentlider
Koyliiler, (31,
The Qurrl' In Early Islamic History
Sommary: In this present study, which was originally titled 'The Qurrri' in Early Islamic
History", the etymology of the concept of "qurril" is discussed. Although the author was
oriented by two current studies (by M. A. Shaban and G. Martin Hinds) he basically
inspired from the historical episodes which took place in the sources of Islamic History. It
is widely accepted view among Muslims that the word ''qufiii" was derived from the
Arabic root of "Q-R-E (=reciting)" the meaning of which was taken as "Qur'an reciters" or
"pious people". In opposition to this traditional understanding, the author puts forward a
new radical theory in this study. He assumes that the root of the word "qurrV was derived
~
"villager, nomadic
from "K-R-Y (qarydvillage)" and in this sense the word " q u means
bedouin)^" and in particular "uncivilized (i.e. rude) people" etc. in its etymological
background. The author claims that the word "quri2' is the synonymous of the word
"qurrii". Besides the historical argument? and their interpretations the author also depends
his arguments on the verses of the Qur'an. In this respecf he evaluates how the repeated
words were used (with positive or negative connotations), where they were revealed (in
Mecca or Madina), and in which context (praising or condemning) they were employed.
Briefly, the meaning which carries pejorati\-e, impolite and inferior connotations given by
the author to the elymology of the word " q u M is open for further discussion.
Keywords: Qur'rin, Q u f l , Qur'h reciters, Qaiya, Qur& Ah1 al-qurWillagers,
BldiydDesert, MadinalCity, Ah1 al-mudun1City people.
Dr., Cumhuriyet Oniversitesi il2hiyat FakClltesi Ogretim Garevlisi, Sivas. ( a l e m d e
cumhuriyetedu.tr)
~ S H AYIL:
, LII, SAYI: 11, G m 2003
139
İLK DEVİR İSLAM TARİI-IİNDE KURRA' KAVRAMI
Oldukça yakın döneme ait basılı iki eserde, ilk devir Müslüman tarihi
metinlerinde geçen kumi' teriminin iki çelişkili yorurrıuyla karşılaştım. Son
zamanlara kadar bu kavram, genel olarak 'Kur'an okuyuculan' anlamında ele
alınmıştır. Bahsettiğim iki çalışma, M. A Şaban'ın İslam Tarihi (H.J32/M.600750) 'ne Yeni Bir Yonım2 'u ile G. Martin Hinds'in (Miliidf) Yedinci Yüzyıl
Ortalarında Kufe 'nin Politik Müttefikleri ve Onların Arkaplan? adlı
araştırmalandır. Şaban, lmm:l 'nın; Kiif-Ra-Hemze kökünden değil de, Kiif-Ra-Ya'
kökünden türemiş bir tabir olduğunu düşünür ve onu, ehlü '1-kurdnm bir eş­
anlarnlısı olan 'köylüler' olarak tefsir eder. Şaban'ın ileri sürdüğü delil
etkileyici4; ancak bana göre bu konuyla ilgili daha pek çok şey söylenebilir. Diğer
taraftan Hinds daha muhafazakar bir görüşü destekler ve bu terimi 'Kur'an
okuyuculan' olarak te'vil eder. Bununla birlikte o, onlara yeni bir boyut
5
kazandınr •
Hiç kimse, ilk devir İslfun tarihinde hem 'köylüler' in, hem de 'Kur' an okuyukurra' kavramının karşılığı oldukları konusundaki varsayıma meydan
okuyarnaz. Bu makalenin amacı, kurra' deyiminin farklı bağlarnlardaki manalanna çözüm getirmektir. Bu arada Şaban'ın önerdiği yorum, yeniden gözden geçirilecektir.
culan'nın
Tartışmaya başlamak için en uygun tarihi olay müseyyerfin6 adlı bir grupla
ilgilidir. Bunlar, dönemin valisi Said b. el-As tarafından 33/653'te Küfe'den kovulan insanlardır. Bu hikayenin birçok versiyonu vardır ki; bunların ikisinden
biri, Seyfb. Ömer ve Vakı.di'ninrivayeti ile Tabeıi'de; diğeri ise, Ebı1 Mihnefin7
rivayeti ile Belazun'de nakledilıniştir. Bu üç anlatımda; Said' in, Küfe'den küçük
8
bir grubu, fetbedilen toprakların ganimetinin dağılıını konusunda kendisiyle -kabul edilemez bir biçimde- tartıştıklanndan dolayı sürgün ettiği hususunda birbirleriyle aşağı-yukan mutabakat arzeder. Said Osman'a, onları sürgün etme izni
isternek için bir yazı gönderir. Sözün burasında Ebu Mihneften bir alıntı yapmak
istiyorum: "Kı1fe'yi, Malikel-Eşter ve onun şu anda burada bulanan arkadaşlan
yüzünden zabt edemiyorum. Onlar; yani kurra' olarak bilinen bu kişiler, biraz
aptallar." Seyfin rivayetinde de, bu insanlara atıfta bulunmak için kurra ' kelimesi yer alınaktadır; Vakı.di'nin bu bölümle ilgili metııi ise, bir kesintiye uğra­
mıştır.
Osman Said'e, onları Suriye'ye, Maviye'nin yanına göndermesini tavsiye etti.
Osman Muaviye'ye bir mektup yazarak onu şu tarzda uyardı (Seyfin
aktarımı): "Kı1fe sakinleri sana, doğuştan sorun çıkanna huylan olan birkaç kişi
gönderiyor; onların gözünü yıldır v.e onlarla sıkı mücadele et. .. " (Bu uyan üzerine) Muaviye onları karşısına aldı ve onlarla münil.kaşa etti. Yine Seyfin bildirimine göre o şöyle dedi: İslam döneminde onur (şeref) elde ettiniz, (başka) insanlan(n sahip olduğu bir hayli yer) fethettiniz, onlar..n makam ve mevkilerini ele
. geçirdiniz. Aldığım duyuma göre, Kureyş' e karşı sizde bir nefret oluşmuş; fakat
eğer O (Peygamber) onlardan olmasaydı, sizler önceden olduğunuz gibi zelil bir
şekilde [esl9. meskenlerinize] dönerdiniz." Onlar münazaralarında gayr-i medelli
olarak davrandıklaİında -ki; Vakı.cfi'ye göre onlar, Maviye'nin sakalım tuttularMuaviye çok öfkelendi ve onlardan birini ciddi bir şekilde azarladı. (Sety'in haberi): "Sana gelince Şa'şa'; senin köyün (karyetüke) bütün Arap köylerinin en fe9
nası, (çürümüş, kokuşmuş) en iğrenç bitkiler orada, en berbat vadiye sahip, işle­
dikleri günahlar sebebiyle adı kötüye çıkmış, en kalitesiz komşulan olan, gururun
Ardından
140
NÜSHA, YIL: III, SAYI: 11, GÜZ 2003
hiqbir vakit konaklarnadigi bir yerdir, eger bir adam rezillik iqinde oraya yagamaya giderse, ondan dolay1o l n a r u r ve bu da onun gohreti igin bir aylp sa*&.
Bu koyiin sakiden en agagilk isimlere (lakaplara) ve en seviyesiz ciamatiara sahip olrnuglardrr... " vs.
Soma Muaviye Osman'a yazarak miiseyyenina dair hissettiklerini bildirmigtir.
Seyf in naklinde; "adamlar bana geldiler; ne beyinleri, ne de dinleri var. t s l b
onlan bell broblem), takvl da serkeg (sarhog) yap-.
Asla Allah'i istemiyorlar,
sagma-sapan konuguyorlar. Ilgdendikleri tek gey; ehlii 'z- zjn~me'~
zenginleriLni
qekememeleri, yani onlann ma1 v a r M w Eclskanmalan] yltztlnden b q 1 (huz h ) bozmakh. Bu mektubun, VSllu&nin kaydettigi varyantmda && sdzciikler b d w : "Sen Qani Osman), bana geytvYn dili ve onun dikte ettirmesiyle
konugan insanlar gbnderdin". Onlar, min hbeli 'l-Kur'an (Kur'an tarafindan, yani
Kur'an yandaglan) o l d u k l w -soyleyerek- geldilerl*." & anda bu met$ Kur'an
kelimesinden nilrm atmak siiretiyle min Rrbeli 'l-kurd, bani) 'koylerden' bigiminde okuyarak dtizeltmek istedim. Fakat agagida ele a h c a k diger argiiman
Qmt)lardan dolayi bu d$iinceden vazgeqmek zorunda kalacaktm. Hal bijyle
olunca, eger bu satm literal (law) a n l q l a ahrsak, onu 'Kur'an a d m ' olarak
terciirne etmemiz gerekecektedir. Bu degerlendirmeye gore onlar, kendilerbi
Kur'an'a k g 1 ozel bir Qin2& @aluntrk)lanbulunanlar -veya, hatta gerqek manada Kur'an okuyanlar- olarak giirdiikleri anlaghyor. Bununla birlikte bu olayln
farWl aqlklamalannda, Kur'an okumay bii tarafa b~raE;m;Kur'an'm kendine neredeyse hemen hiq referans olrna&@na bakhrsa, bu, ihtimal dahilinde g6riiheyebilir. Bu dowdur, zira Seyf in versiyonunda biz, Muaviye'nin bu insanlan sadece bir defa ziyaret ettigine ve onlan, birbirlerine Kur'an okumayi ogretirken
gordirgilne rastlanzI3.Diger taraftan onlar, iiylesine aptal ve s o m q~kancl@roblemli insan)lar olarak agagllanu ve onlann atalannin alq&@ hataslz olarak oyle
bir vurgulanu -ki,pasajdaki kaye sozcugiini.i hat&-; bu nedenle bende onlan,
Kur'an bilgileri yiizifnden diger miislilman-kardqlerine sosyal acjidan omek olabilecek segkin bir insan srntfr olarak deg& genellikle &glanan gapulcu bir ha&
tabakasi olarak goxme temliyulii baggosterdi. Dahas~;metin, onlar kurrd' olarak
isinjlefldirilirler der; aksine onlar kurr6 'dzrlar demez. Bu noktada bende, ?abm'm onerisine uyma; yani kurr8' kelimesini, sanki KBJRd-Yd' kokenliymig
gibi algrlama ve onu 'koylirler' olarak gevirme ea@ bast^
(Bir) kigi ( q h p goyle bir soru) sorabilir: Simdiye kadar herkes tarafmdan
skga kull&
bu tabirin, pratikte Kur'an okuyuculan' a d w d a ele ahmas1
gerqeginin izah~nedir (veya nasd yapdacaktx)? Bu terime aym anda her iki manay tagiyabilrne imkam verebilecek muhtemel bagka bir b*
aqisi var mdrr?
Saban, krrrrci 'run, bizzat kendilerinin gitgide 'azalmakta olan prestijlerbi yukseltmek iqin' takmd~klanbu iinvarun daha da kamuqklqmasm tegvik etmig
olabilecekleri gijrilgiinir ileri siirei4. Ne yavk ki gaban, bu cazip qbzihn iqin bir
delil ortaya koymaz. Bununla birliMe ben, fbn E'sem'in KitGbibli '1-Fiifilh adh eserinde aym olayln aqlklamasmdan esinlenerek yapllacak bir metin kritiginde, bunun orada da.destekIendigi sonucunu qlkanyonun. fbn E'sem'in sonradan bir hikayeye dijniig~rdirgil'~
bu aqdclama, gegitli milewer tarahdan nakledilen de&gik rivayetlere16 dayandmh.
Boylece fbn E'sem, Said b el-&'m yeni a t a m g bir vali olarak KEife'ye nasll
girdigini ve kendileriyle vakit geqirmek igin segkinler (eyrdj ile Kur'an okuya-
HA, YIL III,SAYI:11, GUZ 2003
,
İLK DEVİR İSLAMTARİHİNDE KURRA' KAVRAMI
bilenleri nasıl davet ettiğini anlatır ki, o bu konuda şöyle demişti: " ... Benim en
çok sevdiğim kimseler Kur'an'ı çok güZel okuyanlardır." İbn E'sem'i.n, öyküsünü
anlatırken, belirgin olarak 'okuyucular' karşılığında kullandığı kumi' kelimesi
ÜZerinde tökezlediği gayet açıktır. Yukarıda balısedilen sözlü münazaradan soma
Said Osman'a şunu yazmıştır: "el-Eşter'in yanında bulunan bazı insanlar
'yez 'amünii ennehüm el-kurrii' ve-hüm es-silftha n• (kendilerine kurrtı' süsü veriyorlar; halbuki onlar [gerçekte] aptal (veya clllıil)dirler. İbn E'sem'i.n, kendisine
iletilen bu mektubun metnini köklü olarak değiştirmiş olabileceği kanaatinde bulunabilmemiz için hiçbir gerekçe yoktur. Üstelik metnin ifade tarzı, yukanda
alıntısını yaptığımız EbU Mihnef versiyonu tarafindan da hemen hemen desteklenir vaziyettedir. Lügat manasıyla alındığında bu cümle şu anlama gelir: O insanlar, yani kurrtı ', başkalarının kendilerini Kur 'an okuyucuları olarak düşünmele­
rini arzu/adı/ar; fakat onların gösterişe dayalı tutumları genel kabul gönnemiş­
tir. Onlar sürüldUkten soma, onların ardında Küfe'de kalan diğer kurra'-daşlar,
Osman'a mektup yazarak çok sayıda kardeşlerinin sütgüne gönderildiğİnden şi­
kayet ederler. Öteki kayııaklardan (Ebu Mihnef, Belazuri) biliyoruz ki; buradaki
imzalar, Kilfe('nin)-kurra 'sı olarak bilineniere aittir ki, bunların isimleri gizli tutulmuştur. Bununla birlikte İbn E'sern, onun notunu şöyle kaydeder: " .. Min kura
(köyler) ehlü 'l-Kılfe 17" Başka bir deyişle; burada tarihçiyi, oldukça net bir şe­
kilde, gayet iyi bilinen 'köylüler'(deyimi) ile imza sahiplerine atıfta bulunmakta
olduğunu görüyoruz.
Osman mektubu okuduktan soma, o mektubu kendisine getiren şalısa şu soruyu sordu: "Bu mektubu kinıler (nasıl kimseler) yazdı?" Mektubu getiren de, ki,
biz onun Kfife kumi 'sından biri olduğunu biliyoruz; yine güya [bir Kur' an okuyucusul taklidini sürdürerek ona şöyle cevap verdi: "Onlar Kfife sakinlerinin iyileri (sulehii'sı), güZel Kur'an okuyucuları (kurra'sı), dindar (müttaki) ve değerli­
lerinden (ji1dala'sından) olan insanlardır18 ." Acaba ben; İbn E'sem'in rivayetini.n,
o günlerde kurrtı' lıalii 'köylüler' olarak biliniyordu; ancak önceden Şaban tarafindan belirtildiği ÜZere onlar, insanların kendilerini Kur'an okuyucuları olarak
algılamalarını sağlamak için çok uğraşıyariardı tezini isbata dair gerekli veriyi
sunduğu yönündeki neticeyi elde etmede lıaklı çıkmış oldum mu19?
Bu kişilerin Kur' an okuyuculan olnıadıklanyla ilgili teoriyi destekleyen henÜZ sulgün yüzüne çıkmamış20 (ve burada zikredilmeyen) daha bir sürü kanıt bulunmaktadır. Müseyyen1nun meşhur reisi Malik el-Eşter' in, savaşa gitmeden önce
askerlerine hitap ederken Kur'an'ın, insanlan ateşleyici (heyecanlandıran, galeyana getiren ve harekete geçiren) ayetlerine hiç başvurmaması tuhaf değil midir21 .
Diğer ünlü bir Kur' an okuyucusu olan Yez1d b. Kays da böyle yapmamıştır22• Ote
yandan Ali, konuşmasını Kur'an'dah pek çok alıntılarla süsler. Bununla beraber
biz, hiçbir yerde el-Haris b. Abdilialı el-A'ver ve Alkame b. Kays en-Nehai dı­
şında sözU edilen kurrtı'dan hiç kimseyi Kur'an('ın) kıraatİyle birebir ilişki
içinde bulaınıyoruz23 •
Kım-ii' kelimesi, 'köylüler' anlamına gelir şeklindeki iddiayı savunulabilir
varsayarak şu soru sorulnıalıdır: Neden 'köylüler', yani kıtrrii' veya ehlü '1-kurii,
İslam'da bu kadar kötü bir ün kazanınışlardır? Niçin onlar aptal, cahil ve düşük
seviyeli insanlar olarak nitelendirilmişlerdir? Ve gerçekte onlar kinılerdir?
Lisanil 'l-Arab'daki KRY maddesi; kmyetiin ('köy, kasaba') kelimesini.n, kiirin ('silkin') ile birlikte biidİyetün ('çöl') ve orada oturan badinin zıt anlarnlısı ol142
NÜSHA, YIL: III, SAYI: 11, GÜZ 2003
G. H. A. JUYNBOLL/YUSUF ALEMDAR
duğunu belirtir. Bizler bu karşıtlıkta, Arapların yerleşik hayat ile göçebe yaşam
tam arasındaki -uçurumu andıran- ikilemi kolayca anlanz. Buna rağmen, yine de
hiçbir şey, karyenin kötü bir şöhreti temsil ettiğini göstermez. Öte yandan,
Kur' an' a baktığımızda tamamen bundan farklı bir şey buluruz.
Karye
ki,
sözcüğü, çoğulu kurii ile birlikte Kur' an' da elli yedi defa geçmektedir
eliisi açıkça olumsuz anlam taşıyan bir bağlamda yer almaktadır.
bunların
Bunlar, örneğin çoğunlukla; Mekke, Sodoın, Antioch (Antakya) ve Şuayb'in şe­
hirleri olan Ad ve Semıld gibi inançsız, dik başlı ve günahkar insanların kentlerini
dile getirmek için kullanılmıştır. Mekke, kutsallık içeren Ümma 'l-kurii ismini;
yani 'köylerin anası' adını taşımaktadır. Çünkü orası, müslüman yorum-bilim
(tefsir ve te'vil)ine göre; o ehla 'l-kurii İım kzblesi, hac için toplanma yeri ve bütün köylerin en fazla saygı gösterilenidir. Bu şekillenmenin gerekçesi olarak iki
ayrı neden ileri sürOlınüştür: (1) Çünkü yeryüZü onun altında (kalan bir seviyede)
24
konuınlandınlınıştır; ve (2) yine çünkü, ilk ev orada inşa edilmiştir • Kelimenin,
Medelli surelere göre Mekld surelerde olumsuz anlamda geçme oranı, dörtte bir
nibetindedir.
Kur'an'da medine lafzının sıklığını araştırdığımızda, onun da Mekld surelerde iki kez menfi manada kullanıldığını görürüz ki, bunlardan biri kayda değer
özelliktedir. (XXXVI. Sılre, 20. ayet). Zira orada ayet isyankar bir karyenin eş­
anlamlısı olarak yer alır. Medine kelimesi Mekld surelerin tümünde dokuz kere
geçer. Bu da, Muhammed'in bu sözcüğü Hicretten önce bildiğinin bir isbatıdır.
Hicreti müteakiben, ki; Muhammed'in misyonu iki karyede, yani Mekke ve
Tilif'te başarısızlığa uğramanın akabinde O, Yesrib'e yerleşti. İşte o zamandan
sonra medine kelimesi artık Kur'an'da olumsuz anlamda kullanılmaz oldu. Medine teriminin Muhammed'in politik düşüncesindeki önemi, zannediyorum fizerinde durduğumuz tartışmadan birazcık sapınayı mazur görür ki; yine de bu ayrıntı, konumuzia yakından ilgilidir.
Muhammed, hayatında medine lafzını ilk duyduğunda, kendi ana dilinde onu,
karye sözcüğünün müteradifi olarak düşündüğünü farzedebiliriz. Farklı bir şe­
kilde söylemek gerekirse; Mekke'deki Arapların, sakinlerini sürekli oturmalda
zaman geçirmeye alıştıran yerleşim birimini ifade etmek için telaffuz ettikleri
karye deyimi; Muhammed' e göre, Arap olmayanların kullandıkları medine kelimesinin eş-anlamlısı idi. Bu sözcük, belki de Arapça'ya Ararnice'den Yahudiler
ve/veya Hristiyanlar tarafından sokulmuştur. Genel olarak söylemek icabederse;
insanlar kendi ana-dillerinden olan bir kavramın başka bir dildeki -veya en azın­
dan diğer bir dil grubuna ait- karşıtını, ikisinin de kendi günlük konuşma dillerinin bir parçası olan ve aynı manaya gelen iki lafızdan daha kolay tanıyabiliyor­
lardı.
Yine biz, medine kelimesinin bilinen artı bir anlama sahip olduğunun; yani
ilaveten 'hü.kümranlık alanı' manasma geldiğinin Muhammed'in gözünden kaçmadığını varsayabiliriz25 . Bu ek anlamı Muhammed' e öğretme payesinin, Yesrib
Yahudilerine verilmesi gerektiği netmiş gibi gözükebilir; ancak Mekke'deki Yahudilerin veya Hristiyanların; zamanında onu bu kelimeyle tanıştırdıkları daha
inandırıcı gelmektedir. Kaldı ki, çağulu meddin ile birlikte medine sözcüğü, oldukça yoğun biçimde Mekld surelerde geçmektedir ve biri hariç, her seferinde
Yahudi ve Hristiyan efsanelerine dayalı bir kontekste ortaya çıkması çok dikkat
çekicidir. Bahsettiğimiz gibi, Hicretten soma bu lafzın menfi manası tamamen
NÜSHA, YIL: ill, SAYI: 11, GÜZ 2003
143
İLK DEVİR İSL.A:rvi TARİHİNDE KURRA' KAVRAMI
kaybolmuştur.
Muhammed, medine kelimesinin aynı zamanda 'egemenlik bölgesi' anlamını
farkettikten sonra; bu sözcük, kendine ait rolü, O'nun kavram dünyasi6nda oynamaya başlamıştır. Bu rol aşağıdaki şekilde yeniden kurgulanabilir.
Muhammed 'hakimiyet salıası'nın ne manaya geldiğini tam olarak kavrayarnarnış
olabilir; lakin O bunu, İliihl bir korkuyla ve bilalıere de illıarnla doldurmuŞ olabilir.
taşıdığını
Bir ara O'na,
Yesrib'irı
çok
uzaklarından
gelen birkaç kabile mensubu yak-
laştı. Yesrib Araplarına göre Peygamber'irı Mekke'deki vaazları, kdhinler sınıfi­
nın bir temsilcisinin aktivitilerinden öte bir şey ifade etmiş olmamalıydı. Bir dava
olarak İslfun'ın, onların nezdinde pek fazla önemi yoktu. Fakat onlar
Muhammed' e karşı, bir insanın, tavsiye ve öğütlerine güvendiği bir gelecek okuyııcusuna (geleceği gören, anlayan ve yorunılayan; yani gelecekten haber veren
bir kişiye) gösterdiği saygıyı içten içe hissetıneye başlamışlardı. Evs ve Hazrec
1
kabileleri, bu Mekkeli kiilıinirı ara-bulucu (fıakemi olarak bir fonksiyon ifa etmesi yönünde müdahalede buluıınıasını istediklerinde, Muhammed bu teklifi kabul etti ve söylentilere göre de Evs ve Hazrec mÜZakerecilerinin derhal İslam' a
girmelerini sağladı. Olasıdır ki, bu aşamada O, diğer arnillerin yanısıra aşağıdaki
iki sebepten ötürü çok memnun kalmıştır:
(1). Kabileler arasında hakem olma rolünün getirdiği sosyal statü, O'nun
Mekke'de elde edebileceği herhangi bir mevkiden daha üstüııdü. Bu durunı,
O'nun, irisanları kendi dinine irıandırmayı daha da kolaylaştıracak olması anlamına gelmiştir.
(2) Yesrib'de, Mekke'de yaşayan Yahudilerin aksirıe, kendilerirıe ait karyelerde oturan pek çok yahudi buluıınıaktaydı. Bu Yahudi karyelerini, şu veya bu
şekilde kendisirıe ait bir 'hükümranlık alanı', bir medine (site devleti) fikrini gerçekleştirebileceği yerler olarak aklından geçirmiş olamaz mı? Ve eğer Yahudi
karyelerindeki politik yapılarona tatmin edici bir görüntü verecek idiyse, yargıç­
lık (şeflik) yapmak adına Arap karyelerinden ibaret olan kendi toplumunu oluş­
turma aşamasında, o politik yapıyı bir örnek olarak kullanamaz mıydı?
Hatta Muhammed'in, Yalıudilerinki de dahil Yesrib'irı bütün karyelerinden
meydana gelen ~eniş bir 'egemenlik bölgesi' -ki, O, bu deyirnin içini nasıl doldu8
rınsa doldursun - yaralına düşüncesiyle de flört etmiş (irtibat kurmuş) olabilir.
Bu fikir sadece bir tahminden ibaret değildir. Muhammed'irı, her halükarda kendini, bir kez daha Yesrib' irı Yalıudi kabilelerini yönetecek bir Y alıudi peygamberi
olarak hissettiği, en azından kendini bu role güç-bela hazırlamaya muktedir olabileceği zehabına kapıldığı akılda tutulmalıdır. Bunun dışında O, aynı zamanda
Arap kabilelerinin hakenıliğilliderliği işlevini yerine getirmiş olacaktı.
Muhammed'irı Yahudilerle olan ilk ciddi temasında O, onlarla; Arapların ve Yahudilerin ortak atası ve monoteizm (tek tanrılı dirı)irı ·kurucu-önderi olması hasebiyle İbrahim'irı konumunu tartıştığı söylenir. O sırada Yalındiler O'na gülmüşler
ve O'nu yeni bir Yahudi peygamberi olarak tanınıayı reddetmişlerdir. Bu durum
IV. Sıire'nin 150. ayetinde tam da şöyle tasvir edilir: "Bizler (yani Yahudiler),
29
(peygamberlerden/-irı) bazılarına irıanıyor, bazılarına irıanmıyoruz ." Yirıe Arap
kabilelerinden O'na bağlanıp bağlanamama hususunda karar vererneyen ve
müntiflkiln diye bilirıen ZÜinre de; Muhammed'irı, peygamberliği ile ilgili planla144
NÜSHA, YIL: lll, SAYI: 11, GÜZ 2003
G. H. A. JUYNBOLL/WSUF ALEMDAR
n n ~bozmqlarh. Bizler; baghca amacb Mekke'yle etkili bir gekilde rekabet etmek olan Muhamrned'in,Yesrib'de kurmaya gallgk@ekonomik birlikte3', nledine
terimini d~giinukenaklmdan gegmig ohas1 muhtemel gonlken iltopik politikarun sezintilerini farkedebilkk.
Konudan bifaz aynhgtan soma karye ile ilgili degerlendimeye yeniden baglanabilir.
Biyografisinden izledigimiz kadanyla, Muhammed Yesrib'e yerlegtikten
sonre polit& ekonomik ve din? alanlann cfigmda, bir de etkin sosyal motiflerle
beslenmigtir. Bununla birlikte, BuhWden31nakledilen agagda verilecek bir hadiste belirtildigi gibi; Yesrib, 6 bagtan beri Muhammed'in gcimde Mekke'ye
benzer bir karye gibidk "Umirfii bi-karyatin te'kiilil'l-kura"' (Bana [diger
kayeleri yiyen] bir ka7yeye s ~ @ m a memrolundu). Daha sonraki ylllarda
Med?netii7n-Neb?, Yesrib a h yerini a h u p ve medine kelimesi, yukanda
mllzakere edilen ve Ariimice olan yan anlarm. Qmda, kmyeden bagka bir mana
ifade etmeye baglamqtu: Bu, qagida yer alan Ibn Hanbel'den rivayet edilen bir
sozle desteklenir. Bir adam bagka birine sorar: "E-fi medinetin feskiinil ev fi
kayetin? Kdle: Ld, belP karyetin" (Bir medinede mi, yoksa bir karyede mi oturuyorsunuz? 0 da cevaben goyle dedi: Hayx, bir karyede37.
'Oteki kayeleri yutan karye' d&i, bizim, gergekte Medine diye adlanducfig m karyeler grubunda neyin tesis edildiginin harika bir fotojjmfin~gizer. Bizler, Arap ve Yahudi kabilerhin far& iskan yerlerini, farkh karyeler olarak tasavvur etmeliyiz. B u n l a biri veya bunlardan kiigiik bir grup, yakmmda bulunan
digerleri ikzerinde bir hegemonya (sdta/baslu) h q t u r . K e d bizler, Kur'an ve
Hadis yorumlanndan, Mtdmmned ve onun takip~ileritarahdan 'yutulan (hi&medilen)' bir karyeyi nasd resmedebilecegjmizin aglk i p u p h elde edebiliriz.
Bu, Medine'den iki mil mesafede (uzakllkta) bulunan ve gegmi;;te Muhammed'in
yagaQ@bir Yahudi kabilesi olan Nadir karyesi ile alakah (bir olay)du. LIX. SCre
14. iyeti3 Beyaflnin tefsiriyle3' qoyle der: "Onlar Cyani Yahudiler ve miindfklar) gayet muhkem bir gekilde kqagehirlerin dig&
[Arapgasi: hwan
muhassanetin] Cyani etrafi surlarlana-girig kapdan [dilrzib] ve gukurlarlhendekler
[handdik] ile giiglenddmq; veya dwarlann arkasmdan34 (yani Fendilerinin]
bzel yagama olan agm dilqkiidilklerinden dolaJi3') size karg~bilyiik giig oluqturarak, yani birlegrniq ve anlagmq olarak savapnayacaklar. Onlann kendi aralannda
cesaretleri yuksek diizeydedir ve sen onlan mimefik saruzsm; halbuki odann
kalpleri da&mktx. Bu boyledir, giinkii onlann anlaylglan hth."Bizler, (qimdi
burada) adea Muaviye, Osman ve Said b. el-k'm; kendilerini kurrd' diye niteleyen insanlan ag;a@layarak, onlan Willc dqiiriicti k o n u p n a l m igeren ve yukandal-ya kaydedilerek smulan metni yeniden dinliyor gibi degil miyiz?
Liscinii '1-Arab'dan anlagd&@ kadanyla; karye kelimesi, az once karet edild i g iizere be& '901' stizcil@niin kaq1t.1 olarak ele h.
Bundan yola glkarak
bizler, karye sakinlerinin daha y&sek bir sosyal s t a v e sahip olduklan ve bir
anlamda da hcizlr, 'yerli' smfmdan olduklan sonucunu g~karabiliriz.Taberi'de;
bir grup koyliiniln, yerlegik hayat yagamayan bagka bir (bedevi) gruba; kendilerinin diger koyliilerle muharebede, gogebelerden daha yetenekli oldukulann~soylediklerine dair bir rivayet bulunmaktah. Bedeviler de koyliilerin aksine, kendilerinin savagm nasd bir gey oldugunu bildiklerini ~ o ~ l e r l e &e
r . ~ ~yandan,
Peygamber'e isnad edilen bir hadisin bildirdigine gore; ehlii 'I-kurci, yerlegik ol-
HA, YIL: Ill, SAYI: 11, G
m2003
145
İLK DEVİR İSLAM TARİHİNDE KURRA' KAVRAMI
ınayan (çöle ait) gelenekle özdeşleştirilir. Peygamber, kertenkele yemenin,
karaviyun39 ile eş-değer mesabede olduğunu belirtmiştir. Nitekim ehlü '1-kurii,
yani (meskO.n malıallerden uzak yerlerde) yalnız ama yerleşik hayat yaşayanlar
(dıyii)4f! ile çöl gezginleri kertenkele yerler; şehir insanı (ehlü '1-müdün) ise bunu
yapmaz41 . Kişi neredeyse karaviyun kelimesinde, bir modem Mısır deyimi olan
beledinin öncül habercisini tanır gibidir.
Ben, Küfe gibi bir kentin, aynen Medine gibi şehir merkezinin çevresine
karyelerin veya karye öbeklerinin bulunduğunu söyleme riskine
giriyorum42 • Medine'den Küfe'ye kayan insanlara, karyelerdeki yerleşim birimleri gösterildi. Örneğin; müseyyeriin Küfe'ye döndüklerinde, zamanın valisi Ebu
Müsa el-Eş'arl onları tekrar oraya yerleştirdi (ve-sekkene Ebü Müsii'n-niii~.
Benzer şekilde, Muhammed' in; Kaynuka, Nadir ve Kureyza Yahudi kabilelerinin
karyelerde terkettikleri yerleri, çöl ehlinden yeni ihtidii etmiş olanlara tahsis etmiş
olması çok manidar gözilküyor. Muhammed, kuvveti ancak kendi takipçilerini,
kendine yakın bir çeverede güçlü ve organize bir topluluk olarak tutma yoluyla
elde edebileceğinin tam bilincinde olmalıdır. Yerieşik olmayan her şeyin, neden
Mekke'de olduğundan daha etkili bir biçimde, yerleşik hayat tarzından daha düşük seviyede sayılına sebebi, muhtemelen budur. Önceki Yahudi karyelerinin
yeni sakinleri, son zamanlara kadar gezgin olduklarından; ki zaten, göçebe yaşam
sitilinin özelliklerinin çoğu kendilerinde görülür44 ve sezilir45 idi; İslam'a girmiş
olmalarına rağmen kendilerine yukarıdan bakılınaktaydı. Ve artık ehlil 'l-kurii deyimi (veya Şaban'ın iddiasını ve gerideki sayfalarda sunulan ilave delilleri kabul
edersek) kurrii' terimi, küçük düşürücü bir anlam kazanmış, Kur'an diline eklenmiş ve sosyal mülahazalarla canlı tutulmuştur. Bundan böyle karyelerin sakinleri, ister yerleşik hayat yaşasın, isterse yaşamasın; onların sosyal statüleri,
46
Medine yerlileri tarafindan hor-hakir görülmüştür .
doğru serpilmiş
Şu
ana dek, kurrii' kavramının yorumunun ne kadar
karışıkılığa
sebep oldu-
ğunu gördük. İslam tarilıinde ortaya çıkan çeşitli metinlerde kumi' diye bilinen
kesimle ilgili önemli bir hadise daha vardır. O bağlamda terimin ne anlam ifade
ettiğini görmek ilginç olabilir. Sözkonusu olayların zamanı, bizim yukarıda şim­
diye değin üzerinde durduğumuz İsliim tari1ıinin oldukça erken bir devrinden,
Muhammed'in prestijinin henüz doruk noktasına ulaşmadığı bir dönemden alın­
mıştır. Bu vak'a, Uhud savaşından hemen sonra Hicretin 4. yılında Bi'r-i
Meüne'de katledilen -kırk veya yetmiş- müslüınan(lar)la alakalıdır. Onlar,
Muhammed tarafindan -W. Montgomery Watt'ın kullandığı tabirle- 'misyonerler' olarak, kendilerine İslam davasını anlatmak (tanıtmak) amacıyla bir kabileye
gönderilınişlerdi. Aniden pusudan saldırıya uğramalarının ardından, ikisi hariç
•
hepsi şehit olınuşlardı47.
Bu hadiseyle ilgilenen ilk devir Müslüman araşth-nıacılardan birkaçma müracaat ettiğimizde, bu şehitleri dile getirmek için kullanılan ifadelerin çeşitli metinlerde çok farklı olduğunu görüyoruz.
İbn İshiik (ö. 150/767) -çoklu isniid-: Min hıyeri '1-milslimin {Müslümanların
en iyilerinden); ve: Müsemmeynd min hıyeri '1-müslimin (Onlar en iyi
müslümanlar olarak isimlendirildiler)48 .
Viikıdi (ö. 207 /823) -çoklu isniid-:
olarak adlandırılan genç insanlar)49 •
146
Şebiibetiin
yüsemmevne '1-laırrii' (Kurrii'
NÜSHA, YIL: III, SAYI: 11, GÜZ 2003
G. H. A. JUYNBOLL/YUSUF ALEMDAR
İbn Sa' d (ö. 230/845) -çoklu isnad-:. 1. Vakı.dl ile aynı, 2. Ve-kanü yüd'avne
fina '1-kurra' (Aramızda kurra' olarak çağınlırlardıi0.
51
Halife b. Hayyat (ö. 240/854): İbn ish8.k ile aynı •
Belazun (ö. 279/892): Enstibü '1-Eşraf'ında bir niteleme yok.
ve-
Ya'kG.bi' (ö. 284/897) -isnadsız-: ... Ve-neferan min eshtibihi fi tis 'atin
iktibas) ammetühüm bedriyun (... Çoğu Bedir savaşında yer almış
2
asha.bındarı yirmi dokuz (aynen alıntı) kişilik bir grupi •
'ışrfne (aynıyla
Taberi (ö. 3 10/923) -çoklu isnad-: Müsemmeyna min heyeri 'l-müslimfn
(Müslümanların en iyileri olarak isimlendirilmişlerdii3•
Hadfs koleksiyonlarında bazıları, yukanda henÜZ zikredilenlere az-çok benzeyen nitelendirmeler buluruz. Örneğin; İbn Barıbel 'irıMüsned'irıde şunu okuruz:
Künna müsemmfhimü '1-kurra 'fi zemtinihim (O günlerde biz onları kurra' olarak
çağınrdık) 54. Diğer taraftan, bu tor vasıflandınnalarda çok yüceitici ekler de buluruz. Mesela; Yukalü lehümü '1-kurra' (Kendilerine kurra' denilirdi) ve soma aşa­
ğıdaki tasvir eklenir: ... Geceler boyunca birlikte Kur' an okudular ve onun ÜZerinde (onu anlamaya) çalıştılar. Gündiizleri demescide su taşırlardı. Yirıe onlar,
ehlü 's-suffe ve fakiriere yiyecek temirı etmek içirı odun toplayıp satarlardı"55 •
Bu örneklerden yola çıkarak, önceki haberlerde yar alan kurra' kavramını
Kur' an okuyuculan olarak tefsir etmenin, İbn Hanbel' den nakledilen son metne
rağmen, muhtemelen yanlış olduğu netlik kazanmış olabilir. Yirıe de her halükarda son metne ilişkirı çeşitli akıl yürütmeler dikkate alınmalıdır.
Su!fe ehlinirı tarihselliği, en· azındarı onların çok fakir kimseler olduğu gerçeği, Watt tarafındarı şüpheyle karşılarıır56 • İlgili rivayet; belki de ilk etapta yapı­
lan nakillerden epey s oma oluşturulan (daha doğrusu kurgulanan) bir tarihin, tarihi' olmayan abartılarla süslemniş ve takvaya büründürülmüş bir uydurmasıdır
(senaryosudur). Bu fikir, Vakı.di''ye ait yukanda verilen alıntının devarnı tarafın­
darı da desteklenir. Bu devam, 'kurra olarak çağınlan' gençlerin bir tanıtımıdır
ki, bu, İbn Hanbel'deki rivayete çok benzer. Onun, kurra'nııı orijinal eski tasviri
olabileceğini düşündüğüm için, (burada) bir tercümesini vereceğim ki, onun temelirıde İbn Barıbel'deki anlatım vardır; işte o gelişti ve şimdiki şeklini aldı.
Vakıdl'de şöyle der: "Akşam olduğunda birlikte ders çalışmak ve namaz kılmak
içirı Medirıe'nirı bir yerine giderlerdi. GündÜZ olduğunda ise, Allah Resillü
(S.A V.)'ne mahsus odalara (O'nun hücrelerine) tatlı su taşır ve yakacak odun
toplarlardı. Y akınlan, onların mescitte kaldıklarını düşünürken; mescitteki kişiler
de, onların akrabalarıyla birlikte kaldıklarını zannederlerdi." Bu açıklamada da
belli olduğu gibi; Medirıeli arkadaşlarının kafasında, onların belirgin olarak ikamet yerlerinin neresi olduğu (tam olarak nerelerde yatıp-kalktıklan) ve geçirımek
içirı ne yaptıklan doğrultusundaki sorularla ilgili kuşku ortaya çıkmıştır. Sonuçta
bu izahtan; onların, yaşamlarını hizmet etmekle kazanan, açıkçası ticaret ve tanmla ilişkisi olmayan sade bir grup olduklan anlaşılıyor.
Dahası, o dönemlerde kendilerine Kur'an okuyuculan şerefini kazandıracak
biçimde Kur'an'ın tamamını veya çoğunu ezberei-den okuyabilecek kırk -veya
yetıniş- kişirıin bulunmasının mümkün olmadığı da belirtilmelidir. Aynca
Muhamırıed'in, ashabındarı -önde gelen- Kur'an okuyuculan takımını, hep bir-
NÜSHA, YIL: III, SAYI: 11, GÜZ 2003
147
İLK DEVİR İSLAM TARİHİNDE KURRA' KAVRAMI
likte tehlikeli bir göreve gönderecek kadar dikkatsiz davran(a)mayacağını da hesaba kattığımclan, buna hiç ihtimal vermiyorum. Hadi bir an için tartışma gereği
diyelim ki, onlan gönderdi. Peki neden kaynaklarda, o kadar fazla miktarda
Kur'an bilgisinin ziyan edildiğine dair hiçbir emare yok? Muhammed niçin kendi
nezdinde özel yerleri olan seçkin sınıfının o kadar üyesinin hayatını mahvetsin?
Bütün bunlara ilaveten, o şehitlerin vefatlarının Bi'r-i Mefuıe'de vukil bulduğu
yaygın kanaat olarak biliniyor göZiJkmesine rağmen, onlardan hiçbirinin, biyografi sözlüklerinde (tabakat ve teracim kitaplarında) Kur'an bilgisine sahip birileri
olarak bahsedilmemesinin garipliği de ayrıca münakaşa edilebilir. İbn Hacer57,
8
Vaia.df 'nin zikrettiği on dokuz kişiden sadece ikisine, İslam'ı, ötekilere nispeten
önceden kabul edenler olarak vurgu yapar; geri kalan çoğu ise, zaten hicretten
soma Müslünıan olmuştur. İbn Hacer, İslam'a girişi, Uhud savaşından sonra gerçekleşen yalnızca birinin ismine yer verir ki; bu da onun, Bi'r-i Mefuıe'de ölümle
karşılaşmadan evvel geçirdiği sadece dört ay demektir (Müslüman olarak yaşa­
59
dığı dört aya tekabül etmektedir) •
Peki şayet bu kumi ', Kur' an okuyuculan değil idiyseler, kimlerdi onlar?
(Yoksa) Onlar 'köylüler' miydi? Diğer bir söyleyişle; bu kitle, Muhamrned'in,
Medine'yi meydana getiren muhtelif karyelerde kendilerine oturma-yerleri tahsis
ettiği somadan Müslünıan olan insanlardan mı oluşuyordu? Son derece şüpheli
olmasına rağmen; kaynaklarda ismi geçmeyen, fakat her şartta sayılarının abartılmış olarak kırk veya yetmiş olarak gösterilen Bi'r-i Mefuıe' de öldürülmüş insanların durumu böyle olabilir. Kaynaklarda adı bulunanlardan on ikisi Hazrec
kabilesinden, üçü Evs'ten, dördü de sırasıyla Gatafan, Süleyrn, Kinane ve
Huziü'dendirler. Bu son dört kişi, gerçekte yukanda açıklanan 'köylüler' anlamındaki kurrii' tanımının çağrıştırdığı mananın karşılığı ile örtüşebilir. Hazrec ve
Evslilere gelince; her şeyden önce onlar, Muhammed'in ticaret ortaklığını talep
etmiş kabilelere mensup bulunan ve Ensar olma şerefini elde edip de Yesrib'de
O'nun önde gelen arkadaş çevresini oluşturan Zünıre olmasma rağmen;
Muhammed Yesrib'e gelmeden evvel ve karyeler grubunu, yani Yesrib'i, ki; bununla, yukanda açıklandığı ÜZere, ne anlam kastederse etsin; Medfnetü 'n-Nebi'ye
tahvile teşebbüs etmeden önceki karye sakinlerinden başkalan değillerdi. İbn
Hacer'in İsdbe'sinde, Vaia.d1 tarafından sözü edilen kurrd'nın tümü içerisinden
hiç kimse vasat dÜZeyde bir övgüden daha fazla (normalin üstünde) bir övgüyle
metlıedilmez. Onların çoğu bir satırda geçiştirilrniştir60 .
Tüm bu argürnanlar, bütün halinde kurrd' tabirinin 'köylüler' olarak te'vili
lehine işaret etmektedir. İbn Sa'd'ın Tabakat'ında geçen bir rivayette, kelimeyi
bundan başka bir şekilde anlamak ~eredeyse imkansızdır: İnne ünt1.sen min
harnka kurrd 'iküm yez 'amımd enne hzdabe 'l-lihd hartim (Sizin kurrd'nızın en
ahmaklarından bazılan, sakailan boyamanın hararn olduğunu iddia ediyorlar. m
ı, p. 150). Hzytinı 'l-müslimfn deyimi, belki de 'iyi, adıl Müslünıanlar' anlamından
öte başka bir mana taşımaz. Nitekim burada hzytir sözcüğü, . onların sosyal
arkaplanlarından ziyade inançlarının güçlülüğü ile bağlantılı olan yüceltmeye yönelik bir şeye karşılık gelir. Lakin, yukanda şimdiye kadar söylenenler bir tarafa;
bizler, kurrd' terinlinin yorumuyla ilgili kannaşıklığın nasıl ortaya çıktığını hala
bilmiyoruz. Bundan dolayı 'köylüler' kelimesinin 'Kur' an okuyuculan' anlamına
tıpatıp uyup-uyrnadığı veya en azından onunla ilgisi olup olmadığı sorusu, haklı
bir sorudur. Bu soruya cevap vermek tehlikeli bir görevdir. Çünkü; en azından
benim öngördüğüm kadanyla, onun hakkında, ÜZerine bir teori inşa edilebilecek
148
NÜSHA, YIL: ill, SAYI: 11, GÜZ 2003
G. H. A. JUYNBOLL/YUSUF ALEMDAR
sonuca ulaştıncı hiçbir dayanak bulunmamak-tadır. Bununla birlikte ben, çok dikkatli bir şekilde dile getirmem gereken bir teori denemesine girişeceğim. Bu teori,
aşağıdaki kanaatlerden kaynaklanmıştır.
Bi'r-i Mei'ıne' de ku mı' olarak şöbret bulan kırk -veya yetmiş- kişi katiedildibir vahiy gönderilmiştir. Bu vahyin, bir ara Kur'an'ın bir parçası olduğu
6
düşünülmüştür. Ondan sorıra da bu, ya neshedildi veya unutuldu ı. Kur'an'da yer··
almayan bu vahiy şöyle der: Belliğhü anna kavmena anna (kad) lekl'na rabbena
fe-radıye anna ve-erdana veya diğer bir varyanrta ve-radina anhü (Kavmimize
bizderi bahsederek deyin ki, biz Rabbimize kavuştuk; O bizden razı oldu, bizi de
razı etti veya biz de O'ndan razı olduk62). Nihai' tahlilde bu metnin nesh edilmesi,
kesinlikle büyüleyici bir etkiye sahip değildir. Hakikaten bu metni, Kur'an'ın
herhangi bir konteks (yer)ine yerleştirmek zordur. Bu cümleyi, Bi'r-i Mei'ıne'de
ölümle yüz yüze gelmiş ve yakınları içirı son bir mesaj bırakan kurbanların itlıir
kelamları olarak değerlendirmekten başka bir seçenek de yoktur. Sözün tonu biraz ağırdır ve ister İslam öncesi kahinin ciddi nitelikli tililveti olsun, isterse Müslümanların liderinin sıkça Tanrı'dan aldığını itiraf ettiği İlam vahiylerin kıraati
olsun; bu metnin 'okuma' olarak bilinen şeyle yakından alakalı bir şey (içerik)e
dönüşmesi düşünülemez değildir. Yukarıda da değinildiği gibi, iki insan ölümden
k-urtuldu ve kötü haberi getirdikleri Medirıe'ye döndüler. Anlatıldığırıa göre
Mulıarrırned, o bilginin kendisirıe iletilınesinin ertesi günlerinde, bu alçak katillere karşı Tanrı'nın gazabının ÜZerlerine yağması içirı uzunca bir süre epeyce yal63
varınıştı •
ğinde
Söylediklerinde olumlu bir kanıt olmadığını bilen bir irısanırı gerekli bütün
sahip olarak ben; belki de şehitlerin, yani Bi'r-i Mei'ı.ne'deki
kurra 'nın, Mulıarrırned'irı sürekli beddualarıyla yakın ilişki içerisirıde ve ciddi bir
tarzda ifade edilen, veya denilebilir ki 'okunan' bu son sözleri, İlam vahyin, yani
okunan bir metnin bir parçası haline gelen kur 'an olarak tasarlanınış olabileceği
görüşünü talırnin ediyorum. Bilahare, olayın ardından geçen uzun zamandan
sonra, kurra' kelimesinin 'köylüler' biçinllndeki orijinal karşılığı bu bağlarnda
kaybalarak Kur'an'ın bir parçası olduğu varsayılan bir şeyirı okunmasına yönelik
irtibat, kelimenirı K.RE kökünden geldiği şeklinde yarılış anlaşılınasına yol açmıştır. Esiisen 'köylüler' anlamına gelen kurra ' kavramının yan anlanıı olan
'Kur' an okuyucuları' manasını kazandığı fikrini, bu zayıf deliller temelinde formüle etıneye cesaret etmiş bulunuyorum.
sağduyusuna
Aslında "The Qurrii' In Early Islamic History" isimli bu makale, Journal of the
Economic and Social History oftlıe Orient, c. XVI, sy. II-III, Leiden 1973, s. 113-129'da
İngilizce olarak yayımlanmıştır. Makaleyi Türkçe'ye aktarırken orijinaline sadık kalınaya
özen gösterdik. Ancak tasarrufta bulunmaktan kaçınamadığımız üç noktayı burada
belirtmekte yarar görüyoruz:
1. Yazar, makalede geçen dipnotlan numaralandırırken sayfalan bağımsız olarak ele
almış ve her bir sayfaya 1'den başlayarak müstakil dipnot numaralan verme yöntemini
benimserniştir. Biz ise buna uymadık ve makaleyi bir bütün olarak değerlendirdik Bu
bütüncüllük içerisinde, makalede yer alan tüm dipnotlan, -kendimizin ilaveleriyle birliktebaştan sona seri numaratandırma sistemiyle kodlamayı yeğledik. Ancak şu kadar var ki,
bizim ekiediğimiz notlann sonuna parantez içerisinde çeviren (çev.) kaydını koyduk..
1
NÜSHA, YIL: III, SAYI: 11, GÜZ 2003
149
2. Motamot terciimede kaqdqllan slklchk ve anlqllmazllk sorunlannl qmak;
dolay~s~yla
peviriye &CI&
ve anlqilabilirlik dzelligi kazandlrmak amaclyla, maellifin
tercih ettigi noktalama igaretleri ve iisliiptan biraz sapma egiliminde bulunduk. Bdyle bir
inisiyatif kullanarak, terciime, Tiirkpe imli kurallan ve ifade &I gozetilerek kaleme
almdl. Zua, bununla hitap edecegimiz gene1 (Tiirk) okuyucu kitlesinin mentalitesini
dagiinmek gibi bir zo~nlulugumuzvardl.
3. Bunlann dqmda bir de, anlattm, dolay~slylakonuyu daha anlqllabilir lulmak ipin
bau ifadeleri apmak ve aplklamak adlna -ciimlenin aluglm bomayacak gekilde- uygun
parantez-ipi gerhler kullanma yoluna b w r d u k ve bunu ana metnin konteksi ipinde yapbk.
Cambridge 1971.
UMES, 4 1971, s. 346-367'de.
Bkz. s. 23 ve 51, dzellikle 1. not.
'Bkz. s. 358 vd.
Keiime anlaml; "siirgiin edilenler, gdpebe hayatl yqayanlar ve kaba-saba insanlar"
demek olan "miiseyyeriin"; aynl zamanda Mezhepler Tarihi'nde "kaderiyye" diye bilinen
"kadercu alum mensuplan (kaderien)" manasma da gelmektedir. ( pev.)
Bkz. Taberi, Anneals (literemrdeTaberi Tarihi diye bilinen Kronikler) ed. M. 5. de Goeje,
Leiden 1879-1901, I, s. 2907-2921 ve Bellzuri, Ensdbii'l-Eqr& V, ed. S.D.F. Goitein,
&rail 1936, s. 39-47. Not: Yerine g6re "tab', negr, basun-yay~m";yerine gdre de "tahkikini
yapan ve yaylna hawdayan kigi" anlamlama gelen "edition/editor7' sdzcagiina
degigtirmeyi uygun bulmadlk ve oldugu gibi klsaca "Eled." olarak buakbk. (pev.)
Bkz. Ya'kiibi, Tarih, ed. M. Th. Houtsma, Leiden 1883, II, s. 173 vd.
Arap~asl:enteniihd nebfen; bnii'l-Esb, eel-Kdmilji't-Tdrih,ed. C. J. Tornberg, Leiden
1867-1876, III,s. 1 I O'da nebten yerine beyten olarak geper.
10
S6zliikte, "boyunduruk altmda bulunan halk tabakasi" manasma gelen "zimme eh1i"nin
hukuk terminolojisindeki kar~dlgl;"herhangi bir I s l h memleketinde meskiin ( i k h e t
d e n ) ve -bir pegit vergi olan- 'harac'atabi tutulan gayr-i mtislim vatanda&x"du. (pev.)
11
Bu betimlemede, falcllar araahgyla konuplan ruhlar, ciddi olarak arumsanmldlr, bkz.
Julius Wellhausen, Resfe Arabischen Heiden-,
ikinci baslq Berlin 1897, s. 134,2. not.
12Hind~
taraftndan da ahnb yap~lm$r,s. 359.
U
Bkz. I, s. 2925. 'Kur'an' kelimesi bulunmamasma ragmen, bana gdre baglam,
kastedilenin slradan bir- okuma dersi olmadlgln~ap~klamaktadtr.
l4~ k zs.. 51.
15
II, S. 169-183.
16
Bunun bir listesi ipin bkz. c. II, s. 147 vd., Haydarabad 1969.
l711, S. 180.
la 11, S. 183.
* Ebii Mihnefin gu riviiyeti ipin bkz. Taberi, I, s. 3369; aralannda kurrd' olarak
isimlendirilen pek pok kiginin bulundugu Hiiricilere kar3.1 ALi'nin bizzat kendisi aglr bir dil
kullanml~tlr:... el-Miierimine 'Nezine leysi bi-kurrd 'in li 'I-Kur'an...(..Xur'an okuyuculan
olmayan miicrirnler...). Yine bkz. Ibn Hanbel, Miimed, Kahire 1313, III, s. 468. Sonraki
kaynaklarda da yer alan kurrd' ile ilgili bu kanglkllfji gdzlemleyebiliriz. &a&da fbn
Mice'nin Siinen (ed. M. Fuad AbdiilbM, I, s. 94, hd. no:.256)'nden allnan rivayet, hurrd'
kefimesiyle bu baglamda ne ffir insanlann kastedildigi konusunda baz!.spektilesyodara yo1
apar mahiyettedir:... Yd Reslilellah, ve-men yedhuliihii? Kdle: U'idde Ii'l-kurrd'i'lmurd'ind bi-e'mdlihin~Ye-imje njin abiadi 'I-kurd'i ila'llahi'llezme yezicnine 'I-iinrerd'e
[...I el-ewereti. (Ey Allah'ln Peygamberi buraya lyani cehennemin en alt tabakasma] kim
gerecek? 0 dedi ki; orash klerini riy2 (g6sterig) ipin yapan kurrd' ivin hazirlanml$~r.
Gerpekten de despotik emirleri (zorba ydneticileri) ziyaret edenler Tann'nln en nefiet ettigi
kuwci'dandlr.)
20
Latince bir ifade olan "e silentio"nun; "sessiz-sakin, gizli-sakl~sdylenmeyen, apga
'
m H A , YIL: III,SAYI: 11, G
m2003
G. H. A. JUYNBOLL/YUSUF ALEMDAR
vurulmayan, kanşmayan, esrarengiz, sır dolu, gizemli" vb. manalan bulunmaktadır. (çev.)
ı Örneğin bkz. Taberi, L s. 3294.
22
Bkz. Nasr b. Müzahim, Vak'at Sıjjin, ed. Abdüsselam M. Harun, ikinci b;ıskı, Kahire
1382, s. 247 vd.
23
İbnü'l-Cezeri, Das Biograplıisclıe Lexicon der Koranlelırer (=Gtiyetü'n-Nilıtiye fi
Taba5dti'l-Kumi'),ed. G. Bergstrasserve O. Pre1zl, Leipzig 1933-1935, no: 923 ve 2135.
24
Beydavl, Envdru 't-Tenzil ve Esrdru 't-Te 'vi1, ed. H. O. Fleischer, Leipzig 1846-1848, I, s.
299 (VL 92).
25
Bkz.EI ı'den alınmıştır, madina maddesi (Buhl).
26
Almanca bir deyim olan "Gedankenwelf'in asıl anlamı; "fikir/düşünce dünyası,
akılizibin yapısı, bilgi-sezgi birikimi"dir. Ancak biz tercümenin siyak-sibakına daha uygun
düşeceği kanaatİyle yukandaki karşılığı vermeyi tercih ettik. (çev.)
27
Kdlıinlere, iki çarpışan güç arasına girmeleri ve onların arasını bulmalan için müracaat
edilirdi; bkz. Toufic Fahd, La DivinationArabe (Arap İldlıiyatı) ..., Strasbourg 1966, s.ll8.
28
'Constitution of Medina (Medine'nin Yasal Düzeni)', bkz. W. Montgomery Watt,
Mulıammad at Medina, Oxford 1956, s. 221-225.
29
Benim argOmanıma gölge düşürdüğü için Arberry'nin tercümesinden alıntı yapmadım.
30
Bkz. Şaban, s. ll vd., onu 'Commonwealth (siyasi birlik)' olarak isirnlendirir.
;ı Feddilü'l-Medine, 2. Bu hadisin sahih olup olmadığı mühim değil. Bu, tarihsel olarak
konuşmak gerekirse, yeterince makul olan peygamberin mentalitesini yansıtır.
32
XXXIII. Süre, 13. ayet, Yesrib'in bir isim olarak 6/627 yılı gibi geç tarihlerde hala
kullanımda olduğunu is bat etmesine rağmen.
3
" İbn Han be~ Müsned, Kahire 1313, VI, s. 445.
34
Bkz. Richard Bel~ MW, XXXVIII, 1948, s. 29-42'deki Sürat al-Haşr; A Study ofits
Composition adlı çalışmasında sürenin sadece Benu Nadir'le ilgili olmadığını düşünür.
35
Ed. Fleischer, IL s. 323; krş. Taberi. Tefsir, ~ire 1954-1957, XXVIII, s. 47 vd.
36
Şimdiye kadarki betirnleme, hru-i hazırda Tahran'ı andıran bir şehrin varoşlarındaki yangezginlerin yerleşim birimlerine uymaktadır; yine bkz. The CambridgeHistory oflran, c. I,
Cambridge 1968, s. 425 vd. Uhud savaşı sırasında Medine'nin birtasviriiçin bkz. Vakıöı,
K el-Meğdzi, ed. J. M. B. Jones, I, s. 210, satır 14.
37
Burada IIIBakara Süresi, 96. ayetine telınih vardır. (çev.)
38
Taberi, Ls. 1946, yine Şaban'da verilmiştir, s. 23. Hadis literatüründe ortaya çıktığı gibi,
sonraki yıllarda gezgin ve yerleşikler arasındaki ikilem genişletilnıiştir. İbn Miice, Sünen,
ed. M. Fuad Abdülbiikl, Kahire 1952, Alıktim 13; ve Ebu Daviid, Sünen, ed. M. Muhyiddln
Abdüllıamld, Kahire (±1935), IIL s. 306'da der ki; bir bedeV':nin sdlıibü'l-karyeye karşı
şahittiği kabul edilmez.
39
R. P. A Dozy, Supplement aux Dictionnaires Arabes, qarya maddesinde şöyle der:
Karaviyun={a.o.) Elılü '1-bddiye.
40
Büyük ve kalabalık kentlerin dışında ve uzağında köy, mezra gibi taşrarıın kırsal
kesimlerinde toplumdan uzak, sanki tek başlarına {münzevlla-sosyal) hayat sürenler. (çev.)
4
ı Lisdnü'l-Arab, kry maddesi, İbnü'I-Eslr'in en-Nihtiyefi Garibi'I-Hadis ve'l-Eser, bkz.
ed. Mahmud et-Teniihl ve Tiihir ez-Ziivl, Kahire 1963-1965, IV, s. 57'den iktihas edilerek.
42
Yine bkz. Middle Eastem Cities. A Symposiuin..., ed. Ira M. Lapidus, Berkeley ve Los
Angeles 1969, s. 34, 64. sayfa ile karşılaştırarak.
43
Belazuri, Ensdbü'l-Eşrtif, V, s. 47.
44
Örneğin; yukanda bahsedildiği şekilde kertenkelelerin tüketimi ile krş.
45
Bkz. Taberi, I, s. 2909, satır 15, s. 2913, satır 12 ve s. 2920, satır 8. Buralarda onlann
yanlış veya akla yatkın olmayan biçimlerdeki ifadeleri defalarca ve farklı kelimelerle
2
vurgulanır.
Medinelkaryenin zıt anlamlılan hakkında daha fazla bilgi için okura Midelle Eastem
Cities, ed. I. M. Lapidus, s. 47-79 ve s: 122-158'deki iki çalışma tavsiye olunur.
46
NÜSHA, YIL: III, SAYI: 11, GÜZ 2003
151
İLK DEViR İSLAM TARİHİNDE KURRA' KAVRAMI
47
Siyasi arkaplanın daha iyi bir sunumu için bkz. Watt, Muhammad at Medina, s. 31 vd.
Watt'ın 'ınissionary (misyonerlik/din tebliğciliği)' sözüne iştirak edilmeyebilir. Ben şahsen
'eınissary (muhbir/istihbaratçı)' sözcüğünü tercih ederdim. Konumuzia ilişkili olmasına
rağmen,
bu meseleyle derinlemesine ilgilenmek uzun yer alabilir.
İbn Hişaın, Sire, ed. F. Wüstenfeld, Göttingen 1858-1860, s. 648 vd.
49
Vil.kıdi, Kittibii'/-Meğdzi, ed. J. M. B. Jones, London 1966, I, s. 347.
50
İbn Sa'd, Kitiibü't-Tabaktiti'I-Kebir (aslında Kübrti olmalıydı), ed. E. Sachan a.o.,
48
Leiden 1905-1917, II ı, s. 36 ve 38.
5
ı Halife b. Hayyat, Tarih, ed. el-Ekrem ed-Dıya' el-ömeri, Necef 1967, s. 38
s2 Tarih, Il, s. 75.
SJ I, s. 1443.
54
Miisned, Kahire 1313, III, s. 255.
ss Müsned, III, s. 270; Müsliın, ed. M. Fuad Abdülbiiki, Kahire 1955-1956, ID, s. 1511.
s6 Bkz. El2, ah/ as-suffa maddesi.
s1 Amir b. Füheyre, bkz. İbn Hacer, e/-İsiibefi Temyi's-Sahiibe, Kahire 1939, II, s .. 247 ve
Nlifı' b. Büdeyl, krş. III, s. 514.
s8 Kittibü'I-Meğdzı: I, s. 352 vd.
59
İbn Hacer, ei-İsiibe, Il, s. 517.
60
Bi'r-i Meftne'den sonraki girişim olan Gazvetü'r-Reci'de; Mumammed, Ashabından
diğer bir kısım insanı, Müslüman olınalan için çöldeki gezgin (bedevi) bir kabileye
gönderıniştir. Bkz. Vil.kıdi, s. 354. Bu Sahabiler, kurrii' olarak arnlmamışlardır ve İbn
Hacer'in İstibe'sinde de, Kur'an 'la ilgili herhangi özel bir bilgiye sahip olduklanna dair bir
listeye dahil edilıneınişlerdir.
61
Bkz. İbn Sa•d, II ı, s. 38, satır ıı.
62
Bkz. İbn Sa' d, II ı, s. 38; Vil.kıdi, I, s. 350; yine bkz. Nöldeke 1 Schwally, Geschichte des
f?oriins, I, s. 246.
Bkz. Müsllin, I, s. 468.
152
NÜSHA, YIL: ill, SAYI: 11, GÜZ 2003