GALATA TOWER TR

Transkript

GALATA TOWER TR
Galata Kulesi her gün ziyarete açıktır.
Lütfen ziyaret saatlerini kontrol ediniz.
Kulenin Kullanımı
Kulenin farklı zamanlarda farklı amaçlarla kullanıldığını söylemek mümkündür. Örneğin 16. yüzyılda kule, Kasımpaşa Tersanesi’ne çalışmak için götürülen savaş tutsaklarının tutulduğu
bir hapishaneydi. Fransız Pierre Lescalopier ve Brettenli Michael Heberer, kulenin 16. yüzyılda hapishane olarak kullanıldığını
yazmışlardır.
Çeviri : Enes Yüksel
Fotoğraf : Said Özgat & Recep Hasar
Tüm hakkı mahfuzdur.
® www.turing.org.tr
Meşhur seyyah Evliya Çelebi ise, eşsiz eseri Seyâhatnâme'sinde kulenin 17.yy da deniz taşımacılığı için lojistik bir depo
olarak kullanıldığını yazıyordu. Yine bu yıllarda meşhur Havacılık Bilimleri ulemasından Hezarfen Çelebi, hareketli kanatlar
yapıp kollarına takarak Galata Kulesi’nden boğazın karşı
yakasına, Üsküdar – Doğancılar’a uçtu. Kulenin diğer bir işlevi
ise gözlemevi olarak kullanılmasıydı. Astronot Takiyyuddin
Al-Raşid, ilk gözlemevini buraya kurarak gökyüzü gözleminde
bulunmuştur. Çok sonraları Şeyh-ül İslam Seyyid Feyzullah
Efendi, Cizvit Rahip Besnier'in de yardımıyla burayı gözlemevi
yapma girişiminde bulundu.
18. yüzyıla gelindiğinde kule Osmanlı Mehteran Birliği’ne
ayrılmıș ve aynı zamanda yangın gözetleme kulesi olarak
kullanılmıştır. İstanbul'un herhangi bir yerinde yangın çıktığında kuleden davullar çalınarak diğer komşu semtlere haber
verilmekteydi. 1794'te ise bu bölgede çıkan bir yangın Galata
Kulesi’ne de zarar vermiştir. Kulenin zarar gören kısımları tamir
edilmiş ve değiştirilmiştir. Kuleye aynı zamanda III. Selim
devrinde bazı oda ve toplantı salonları (veya bir köşk) inşa
edilmişti. Zamanın meşhur şairleri bile şiirlerinde bu yapılardan
bahsetmişlerdi. Buradaki köşk, gecenin geç saatleri bile kahve
servisi yapılan ve güzel İstanbul manzarasını çizmek veya
izlemek için ressamların ve seyyahların sıklıkla uğradığı popüler bir kahvehane haline gelmişti. (Bakınız Jaubert ve MacFarlane'in yazıları).
Günümüzde kule, İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Beltur A.Ş. tarafından işletilmekte ve kulenin teras katında
muhteşem bir restoran hizmet vermektedir.
GALATA
KULESİ
İstanbul'da Bir Semt
Olarak Galata
Kule
Galata semtinin adı, bazı kaynaklara göre semtte birçok
süthane yer aldığından, süt manasına gelen "Galactus"
kelimesinden gelir. Diğer kaynaklar ise, merdiven yolu
manasına gelen İtalyanca bir kelime kökünden geldiğine
işaret eder. Aynı semte, Bizans döneminde, "karşı" anlamına
gelen "Pera" ismi verilmiştir. Karşı olarak isimlendirilmesinin
sebebi, semtin Haliç’in karşı yakasında olması ve orada
yaşayan Cenevizli tüccarların diğer taraftaki Bizans halkından ötekileşmiş olmasıdır.
Galata semti Osmanlı döneminde kuzeyde Tünel-Galatasaray, batıda Kasımpaşa ve doğuda Tophane semtleriyle
çevrilmişti. 16. yüzyıldan sonra yeni göçmen gruplar semt
surlarının dışına yerleşerek kendilerine has kültürleri,
ibadethaneleri ve sivil mimarileri ile kentte yeni bir sosyal
doku oluşturdular.
Arap Camii
İtalya'dan gelen Cenevizliler 14. yüzyılda İstanbul’da bir koloni
sultana teslim ettiler. Cenevizlilerin bu davranışı, onların
kurmuşlardı. Bizans’ın zayıflamasıyla daha da güçlenen Cene-
sultana karşı saygınlıklarını celbetti ve sultanın onlara birtakım
vizliler, kolonilerinin etrafını surlarla çevirdiler. Koloni kurdukla-
imtiyazlar vermesini sağladı.
rı bölgenin en yüksek noktasına da (denizden 35 metre
Bazı tarihi kayıtlarda, Fatih Sultan Mehmed devrinde Zağanos
yükseklikte) haliç girişini kontrol etmek için bir kule inșa ettiler.
Günümüzdeki Galata Kulesi'nin temelini oluşturan bu kule
Semtte Sosyal ve
Kültürel Hayat
Kitabe
Bugün bir semt olarak Galata bölgesi, genelde gayrimüslim
vatandaşların yaşadığı bir yer olarak bilinmektedir. Bölgede çok
sayıda kilise ve manastır bulunması bu fikri destekler niteliktedir.
Ancak bölgeyi tarihi açıdan incelediğimizde, Osmanlı döneminden beri bölgede güçlü bir Türk varlığı da hissedilmektedir.
Semtte bulunan klasik Osmanlı evleri, müslüman mezarlıkları,
camiler, kütüphaneler ve diğer binalar bölgede çok sayıda
müslümanın yaşadığı izlenimini verir. Avusturyalı Baron Von
Gudenus'un (18. yüzyıl) ve İngiliz Backer'in (19. yüzyılın ilk yarısı)
çizdikleri panoramik tablolarda görülen mimari yapılar bölgedeki müslüman varlığını açıkça kanıtlamaktadır.
19. yüzyılda mahalli idarenin Levantenlere (Avrupa asıllı yakın
doğulular) geçmesiyle, semtin görünümünde kısa sürede büyük
değişiklikler meydana geldi. Muhtemelen yeni yerleşimler
sebebiyle semtteki mezarlıklar ve diğer birçok eser kaldırıldı ve
bölgede batı mimarisi baskın oldu. Yaşanan onca değişime
rağmen günümüze kadar gelebilmiş yapılar da bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları sebil, cami ve kütüphanelerdir. 1491 yılında
İskender Pașa tarafından inșa edilen Galata Mevlevihanesi,
bölgede günümüze kalan bu eserlerden en meşhur olanıdır.
Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlevihane, hala birçok
insanın gittiği uğrak bir ziyaretgâhdır. Bir diğer yapı da Arap
Camii’dir. Galata'nın en büyük camii ünvanına sahip olan Arap
Camii’nin, Bizans'ın, müslümanlar için sur içinde yapılmasına
müsaade ettiği ilk cami olduğu rivayetlerde aktarılmaktadır.
Caminin 13. yüzyıl başlarında kiliseye, 15.yüzyılın sonunda da
fetihle birlikte tekrar camiye dönüştürüldüğü kaynaklarda
geçmektedir.
Bizanslılar tarafından “Büyük Kule” anlamını taşıyan "Megalus
Pyrgas" olarak, Cenevizliler tarafından ise “İsa Kulesi” anlamında "Christea Turris" olarak adlandırılmıştı. Cenevizliler, 14.
yüzyıl sonu ve 15. yüzyıl başlarında bu kuleyi müstahkemleştir-
Mehmed Pașa tarafından kulede tamir faaliyetleri yapıldığından bahsedilir. Kulenin geçirdiği diğer büyük tamir ise "Küçük
Kıyamet" de denen 1509 depremi ardından olmuş ve 45 gün
sürmüştür. Bu tamir 1510'da Murad Hayreddin Paşa öncülüğünde tamamlanmıştır. 13,2 metre seviyesindeki birinci kat ve 17,7
metrelik ikinci kattaki tuğla kalıplar bu tamirden kalmadır.
diler. Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Adalardaki ticari rakiplerine
Kulenin ikinci katından sonrası Türk mimarisinden birçok örnek
karşı Cenevizliler, Türklere yönelik genel bir barış politikası
taşımaktadır. Bu sebepten dolayı kulenin birinci ya da ikinci
izlediler. Hatta Osmanlı Padişahı II. Murat'tan kuleyi tahkim
kata kadar olan kısmının Cenevizliler tarafından, daha üst
etmek için mali yardım bile talep ettiler, ancak İtalya’daki
kısımlarının ise Türkler tarafından yapıldığı söylenebilir.
merkezi idare bu talebi iptal ettirdi. Kule kapısının üstündeki
mermer kitabeden anladığımız üzere, kule 1445-1446 yılında
Saidassare Maruffo tarafından yükseltilecekti. Kitabede aynı
zamanda II. Mahmud’un Şair Pertev Paşa’ya ampir üslubunda
yazdırdığı 16 mısralık bir de şiir yer almaktadır.
Kule ilk zamanlarda büyük bir surla çevriliydi. Savunma ve
muhtemel tehlikelerden halkı korumak için surların etrafında
mevziler bulunuyordu. Bununla birlikte ahşap merdiven ihtiyaç
olduğu zaman ayağa kaldırılıp kullanılıyordu. Kulenin savunma
mekanizmasını oluşturan surların büyük bölümü 19 ve 20.YY'da
Fatih Sultan Mehmed(II.Mehmed)'in 1453’te İstanbul’u fethet-
yıkılmıştır. Kulenin son restorasyonu ise, 1963-67 yıllarında,
mesiyle birlikte Cenevizliler, kalenin anahtarlarını savaşmadan
1870'deki hali örnek alınarak yapılan restorasyondur.

Benzer belgeler