bildiri kitapçığı - palandokenkadindogum

Transkript

bildiri kitapçığı - palandokenkadindogum
BİLDİRİ KİTAPÇIĞI
3 Mart 2016, Perşembe
Salon A
Oturum Başkanları: Atıl Yüksel, Acar Koç
09:00-09:20
Fetal gelişim fizyolojisi Acar Koç
09:20-09:40
11-14 hafta ultrasonografisinde nelere dikkat etmeliyiz?
09:40-10:00
Cell free DNA’ nın klinik kullanmı
10:00-10:20
NİPT çağında aneuploidi taramasında genetik sonografinin yeri
Atıl Yüksel
Recep Has
Hasan Fehmi
Yazıcıoğlu
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
Kahve Molası
Oturum Başkanları: Yalçın Kimya, İsmail Özdemir
11:00-11:20
Fetal kalbin değerlendirmesi
Yalçın Kimya
11:20-11:40
Aort Koarktasyonu, Aort Stenozu, Hipoplazik Sol Kalp Sendromu
İsmail
Özdemir
11:40-12:00
Fetal Gastrointestinal sistem anomalileri
İnanç Mendilcioğlu
12:00-12:20
Fetal üriner sistem anomalileri İbrahim Kalelioğlu
12:20-12:30
Tartışma
12:30-14:00
Öğle Yemeği
14:00-16:00
Sözel Bildiri Oturumu
S-001 13. Gebelik haftasında tanı konulan ve doğuma kadar sebat eden spontan ovarian
hiperstimulasyon olgusu
Kezban Doğan
S-002 Endometrial biopsi sonucu yetersiz materyal gelen olguların ofis histereskopi ile
değerlendirilmesi
Kezban Doğan
S-003 İlk trimesterde tanısı konan alobar holoprozensefalili olgunun sunumu
Eren
S-004 Nadir görülen bir sendrom: Miad gebede sirenomeli
Hacer Uyanıkoğlu
Ceren Yıldız
S-005 Spinal nöral tüp defektleri ile komplike olan geceliklerde CA 19.9’un tanısal değeri
Hakan Timur
S-044 Postoperative hypoxemia as an unusual cause of korsakoff’s syndrome
Zeynep Özcan
Dağ
S-007 Bartholin kisti / absesinde farklı tedavi modalitelerinin cinsel işlev fonksiyonları üzerine
olan etkileri
Serdar Başaranoğlu
S-008 Gebelikte 3. trimesterde ortaya çıkan fetal sol ön kol hemajiomu
Yüksel Işık
S-009 Postpartum hemorajide histerektomiden kaçışÖzlem Ece Başaran
S-010 Hormonotherapy in the management of recurrent ovarian cancer
Mehmet Kulhan
S-011 Surgical site infections in a tertiary referral obstetric and gynecologic clinic center and
review of the literature
Hale Göksever
S-012 The role of hysterectomy in the treatment of gestational trophoblastic neoplasis
Gözde
Kulhan
S-013 Bening jinekolojik hastalıklarda endometriumda oksidatif ve antioksidatif durum
Cenk
Naykı
S-014 İlk trimesterde tanısı konan alobar holoprozensefalili olgunun sunumu
Fatih Öğünç
S-015 2.Trimester gebeliklerinde acil servikal serklaj üzerine: Olgu sunumu Eren Pak
S-016 Adneksiyal torsiyonlarda 5 yıllık deneyimimiz Fatih mehmet Fındık
S-017 Doğum sırasında spontan pnömomediastineum gelişmesi: Olgu sunumu
Feyza Nur
İncesu
S-018 Gebelerde safra kesesi taşlarının ve çamurunun tedavisinde ursodeoksikolik asitin etkinliği
Yusuf Tanrıkulu
S-019 Nadir görülen bir sendrom: Miad gebede sirenomeli
Hacer Uyanıkoğlu
S-020 Management of large simple and multilocular cysts in postmenopausal women
Hakan Güraslan
S-042 Sekonder postpartum kanamanın nadir bir sebebi, uterin arter psödoanevrizması: olgu
sunumu ve literatür derlemesi Rıza Dur
S-043 Ruptüre olmamış rudimenter horn gebeliğinin ilk trimesterdeki ultrasonografik tanısı: İki
olgu sunumu
Rıza Dur
Oturum Başkanları: Berrin Kadıoğlu, Paşa Uluğ
16:00-16:20
İnkontinans cerrahisinde mini askı
Esra Saygılı
16:20-16:40
Vaginal histerektomi nasıl yapılmalı? Akın Sivaslıoğlu
16:40-17:00
Askı operasyonlarında komplikasyon yönetimi Fuat Demirci
17:00-17:20
İnkontinansda medikal tedavi Hakan Nazik
17:20-17:40
Tartışma
Salon B
Oturum Başkanları: Gökhan Kılıç, Faruk Buyru
09:00-09:20
Myomektomi: Açık, laparaskopik, robotik. Hangisi?
Serhan Cevrioğlu
09:20-09:40
Myomektomi sırasında rastlantısal sarkoma
09:40-10:00
Jinekolojik laparoskopide enerji modaliteleri Erdal Sak
10:00-10:20
Adenomyozis ve infertilite
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
Kahve Molası
Gökhan Kılıç
Faruk Buyru
Oturum Başkanları: Sinan Berkman, Kunter Yüce
11:00- 11:15
yeri
Türkiye’ de servikal tarama stratejileri ve servikal displazilerde HPV DNAtestlerinin
Nejat Özgül
11:15-11:30
Anormal servikal sitoloji ve histolojiye yaklaşım
11:30-11:45
Normal ve anormal kolposkopik değerlendirmelerde temel prensipler Kunter Yüce
11:45-12:00
Erken evre servikal kanserlerde tanı ve tedavi modaliteleri
12:00-12:15
Serviks kanseri cerrahisinde LEER
Ali Küçükmetin
Tayfun Güngör
Ali Ayhan
12:15-12:30
Tartışma
12:30-14:00
Öğle Yemeği
14:00-16:00
Kayak Molası
Oturum Başkanları: Namık Demir, Selahattin Kumru
16:00-16:20
Ventrikülomegalide yaklaşım Selim Büyükkurt
16:20-16:40
Olgu Sunumları eşliğinde SSS anomalileri
16:40-17:00
Fetal cerrahi seçenekleri
17:00-17:20
Fetoskopik intrauterin spina bifida operasyonları
17:20-17:30
Tartışma
Namık Demir
Selahattin Kumru
Ali Gedikbaşı
4 Mart 2016, Cuma
Salon A
Oturum Başkanları: Cansun Demir, Ali Acar
09:00-09:20
Sezaryen oranlarını azaltmak için ne yapabiliriz?
Cansun Demir
09:20-09:40
Ekstraperitoneal sezaryen
09:40-10:00
Rh izoimmunizasyonunda yaklaşım
10:00-10:20
Rejyonel anestezi obstetrik komplikasyonları artırır mı?
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
Kahve Molası
Ömer Erkan Yapça
Paşa Uluğ
Oturum Başkanları: Sezai Şahmay, Mehmet Çolakoğlu
11:00-11:20
AMH nin klinik kullanımı
Sezai Şahmay
11:20-11:40
PCOS da ovulasyon indüksiyonu
11:40-12:00
IUI da ovulasyon indüksiyonu Hüseyin Görkemli
12:00-12:20
Luteal faz desteği nerede, nasıl yapılmalı
12:20-12:30
Tartışma
12:30-14:00
Öğle Yemeği
Mehmet Çolakoğlu
İsmet Gün
H. Ahmet Alıcı
14:00-16:00
Sözel Bildiri Oturumu
S-021 Nullipar kadınlarda doğumun ikinci evresinde farklı ıkınma pozisyonlarının maternal ve
fetal sonuçlara etkisi
Hatice Kansu Çelik
S-022 Adenomyozis’in ne kadar farkındayız Hatice Yılmaz Doğru
S-023 Uterus didelfis ve obstrükte hemivajenli virgo hastada hematometrokolposun himenotomi
yapılmadan histeroskopik septum rezeksiyonu ile tedavisi
İlhan Bahri Delibaş
S-024 Endometrium kanseri risk triajı için frozen kesit ile parafin takip sonuçları ne kadar
uyumludur?
Kadir Çetinkaya
S-025 Glyceryl trinitrate for the treatment of preterm labor Mehmet Ali Narin
S-026 Ölü doğum ile komplike olan kilolu gebeliklerin maternal ve perinatal sonuçları
Mehmet Çınar
S-027 Abdominal myomektomi geçirenlerde komplikasyonlar ve klinik parametreler ile obezite
arasındaki ilişki Mehmet Çınar
S-028 Postoperative hypoxemia as an unusual cause of korsakoff’s syndrome
Murat Alpua
S-029 Postpartum bilateral tubal ligasyon sonrası 2 olgu: normal ve ektopik gebelik Ömer Erkan
Yapca
S-030 Dicle üniversitesi tıp fakültesi hastanesi’nde anormal plasentasyon cerrahisinde sıralı
yaklaşım
Sait İçen
S-032 A big submucous leiomyoma mimicking a hematoma after myomectomy surgery
Sinan
Güngör
S-034 Dna tamir mekanizmasında rol alan brca1 gen ifadesinin insan preimplantasyon
embriyolarında araştırılması ve brca1 mutasyonlarının embriyonik gelişimdeki rolü
Pınar Tulay
S-035 Türk kadınlarında polikistik over sendromu ile follikül stimule edici hormon reseptor
geninindeki tek nukleotid polimorfizmi arasındaki ilişki
Ümit Naykı
S-036 Borderline seröz over tümöründe ızole para-aortık lenf nodu metastazı ve perıtoneal
psammom cısımcıklerı; olgu sunumu Nilüfer Çetinkaya
S-037 Multiple tekrarlayan sezaryen doğumlar: maternal ve neonatal morbiditeyi arttırıyor mu?
Senem Yaman Tunç
S-038 Şiddetli preeklampsinin tanısında üriner belirteçlerin değerlendirilmesi
Özlem
Bozoklu Akara
S-039 2. Trimester gebelikte overyan torsiyon:olgu sunumu Feyza Nur İncesu
S-040 Fetal izole vsd taramasında inceleme zamanının tanı açısısından değerlendirilmesi
Leyla
Karaca
S-041 Tot operasyonu yapılan hastalarda postoperatif cinsel fonksiyonların değerlendirilmesi
Elif Ağaçayak
S-006 Açıklanamayan intrauterin gelişme geriliği ve noraml gebelerde plasental paraoksonaz 2
and paraoksonaz 3 mRNA seviyeleri Levent Dikbaş
Oturum Başkanları: Orhan Ünal, Yakup Kumtepe
16:00-16:15
Pre ve postmenopozal kanamalarda endometrial kalınlığın önemi
Hüsnü
Gökaslan
16:15-16:30
Endometrial hiperplazilerde WHO ve EIN sınıflaması, önemi vetedavi yaklaşımları
Samet Topuz
16:30-16:45
Erken evre endometrium kanserinde tedavi modaliteleri
Uğur Saygılı
16:45-17:00
Endometrium kanserinde fertilite koruyucu yaklaşımlar
Murat Dede
17:15-17:30
Proflaktik ve tedavi edici aşılarda son durum Faruk Köse
17:30-17:40
Tartışma
Salon B
Oturum Başkanları: Cihat Ünlü, Yılmaz Şahin
09:00-09:20
Tekrarlayan gebelik kayıplarında endoskopinin yeri
Cihat Ünlü
09:20-09:40
Müllerian anomaliler tanı ve tedavisi Yılmaz Şahin
09:40-10:00
Obezitenin fertilite ve gebelik üzerine etkileri Mehmet Güney
10:00-10:20
Gebelikte kullanılan destek tedaviler, ne kadar mantıklı?
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
Kahve Molası
Senem Yaman Tunç
Oturum Başkanları: Nevin Sağsöz, Süleyman Güven
11:00-11:20
İstmoselde güncel tanı-tedavi seçenekleri
Süleyman Güven
11:20-11:40
Endometriozis tanısında pelvik ultrasonografinin yeri Özlem Gün Eryılmaz
11:40-12:00
Kronik pelvik ağrıya yaklaşım Güler Şahin
12:00-12:20
Gebelikte venöz tromboemboli proflaksisi
12:20-12:30
Tartışma
12:30-14:00
Öğle Yemeği
14:00-16:00
Kayak Molası
Nevin Sağsöz
Oturum Başkanları: Zeki Taner, İrfan Kutlar
16:00-16:20
Preeklampsi etyopatogenezi
İrfan Kutlar
16:20-16:40
Erken başlangıçlı preeklampside yönetim
16:40-17:00
Amniotik sıvı fizyolojisi değişimlerinde gebelik yönetimi
17:00-17:20
IUGR’ da yönetim
17:20-17:30
Tartışma
Mehmet A. Osmanağaoğlu
Deniz Karcaaltıncaba
Babür Kaleli
5 Mart 2016, Cumartesi
Salon A
Oturum Başkanları: Mustafa Küçük, Sabahattin Altunyurt
09:00-09:20
Gestasyonel diabette güncel tanı ve tedavi
09:20-09:40
Plasenta yapışma anomalileri Ali Acar
09:40-10:00
Non immun hidrops; etyoloji ve yaklaşım
10:00-10:20
1.trimestrde progesteron kullanımı
10:20-10:30
Tartışma
Sabahattin Altunyurt
Mustafa Küçük
Nevin Sağsöz
10:30-11:00
Kahve Molası
Oturum Başkanları: Macit Arvas, Ali Küçükmetin
11:00-11:15
Gestasyonel trofoblastik hastalıklarda ülkemizdeki durum ve tedavi stratejileri
Sinan Özalp
11:15-11:35
Jinekolog onkolog gözüyle adneksiyel kitlelere yaklaşım
İlkkan Dündar
11:35-11:55
Over kanseri tarama stratejilerinde son durumMacit Arvas
11:55-12:15
Nonepitelyal over kanserlerinde cerrahi tedavi
12:15-12:30
Tartışma
12:30-14:00
Öğle Yemeği
14:00-14:30
Akılcı İlaç OturumuOturum Başkanı: Metin İngeçKonuşmacı: Erkan Yapça
14:30-16:00
Kayak Molası
Ateş Karateke
Salon B
Oturum Başkanları: Talip Gül, Ruşen Aytaç
09:00-09:20
İnfertil çiftin temel değerlendirmesi
Ruşen Aytaç
09:20-09:40
İnfertilitede laparaskopinin rolü
Talip Gül
09:40-10:00
İnfertilitede erkek faktörü ve spermiogram
Mehmet Sıddık Evsen
10:00-10:20
Açıklanamayan infertiliteye güncel yaklaşım
Tayfun Bağış
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
Kahve Molası
Oturum Başkanları: Hasan Serdaroğlu, Ahmet Göçmen
11:00-11:20
Endometriozis ile ilişkili infertilte
Erbil Doğan
11:20-11:40
Endometrioziste medikal tedavi
Hasan Serdaroğlu
11:40-12:00
Endometrioziste IVF mi cerrahi mi?
Ahmet Zeki Işık
12:00-12:20
Derin İnfiltran endometriozis Ahmet Göçmen
12:20-12:30
Tartışma
12:30-14:00
Öğle Yemeği
14:00-16:00
Kayak Molası
Ebe-Hemşire Oturumu
Oturum Başkanları: Serap Ejder Apay, Hava Özkan
16:00-16:20
Serviks kanserinde korunma ve erken tanı
16:20-16:40
Prekonsepsiyonel bakım
Aslı Sis Çelik
16:40-17:00
Doğal doğuma yaklaşım
Ayla Çapık
17:00-17:20
Doğum uygulamaları: Endonezya örneği
17:20-17:40
Tartışma
Evşen Nazik
Nurlaila Ramadhan Suid
SÖZEL BİLDİRİLER
S-001
ENDOMETRİAL BİOPSİ SONUCU YETERSİZ MATERYAL GELEN OLGULARIN OFİS HİSTERESKOPİ İLE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Tuba TOMBUL, Keziban DOĞAN, Hakan GÜRASLAN, Levent YAŞAR
Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi
Amaç:
Endometrial biyopsi sonucu yetersiz materyal gelen hastaların ofis histereskopi ile
değerlendirilmesi.
Yöntem: Çalışmamız , Temmuz 2014-Temmuz 2015 yılları arasında Bakırköy Dr Sadi Konuk Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde prospektif olarak planlandı. Kliniğimize
çeşitli endikasyonlarla endometrial biyopsi yapılmış ve patoloji sonucu yetersiz materyal gelen 43
vaka çalışmaya dahil edildi. Ofis histereskopi öncesi tüm hastaların transvaginal usg ile endometrial
kalınlıkları değerlendirildi. Ofis histereskopi sonuçları kayıt altına alındı. İstatistiksel analizler için NCSS
(Nunber Cruncher Statistical System) 2007 programı kullanıldı.
Bulgular: Endometrial biyopsi endikasyonları tablo 1 de sunuldu.
%2,3
Sıvı Koleksiyonu
Servikal Polip +PMK
Servikal Polip
Adneksial Kitle
End Kalınlık Art
Menometroraji
PMK
%2,3
%2,3
%4,7
%23,3
%25,6 %39,5
0
10
20
30
40
Oran (%)
Tablo 1 : Endometrial Biyopsi Endikasyon Dağılımı, PMK:Postmenapozal kanama
Histereskopik görüntüleme sonuçları içerisinde en sık saptanan patoloji;
%44 ile
atrofik
endometrium, sonra sırasıyla %27 endometrial polip, %14 myom, %14 normal, %7 uterin anomali, %
4 düzensiz endometrium şeklinde idi. Bu hastaların %81.4 ünden histereskopi esnasında ikinci kez
endometrial biyopsi alındı, sonuçlar tablo 2 de sunuldu. %18.6 olguda myom ve endometrial polip
gibi yer kaplayıcı lezyon tespit edildiği için biyopsi alınmadı. İkinci kez biyopsi alınanların sadece
%39.5 inde patoloji soncu yetersiz material olarak rapor edildi.
Histereskopik Sonuçlarının Dağılımı
%2,3
Tubal Metaplazi
Sekretuar
Proliferatif
Erken Sekretuar
Endometrial Polip
Düzensiz…
Atrofik
Yetersiz
Alınmadı
%7,0
%9,3
%2,3
%7,0
%7,0
%7,0
%39,5
%18,6
0
10
20
30
40
Oran (%)
Tablo 2 : Histereskopik Sonuçlarının Dağılımı
Sonuç : Endometrial patolojisi sonucu yetersiz materyal gelen olgularda
tanısal test olarak ofis
kanaatindeyiz.
biyopsi tekrarı yerine
histereskopi ve lüzumunda histereskopi eşliğinde biyopsi
yapılması
S-002
13. GEBELİK HAFTASINDA TANI KONULAN VE DOĞUMA KADAR SEBAT EDEN SPONTAN OVARİAN
HİPERSTİMULASYON OLGUSU
Keziban Doğan, Mustafa Taze, Özlem Karaahmet
Bakırköy Dr.Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi
OLGU
35 yaşında gravida 4, para 3, yaşayan 3 (vajinal doğum), olgu gebe polikliniğimize gebelik kontrolü ve
karın ağrısı şikayetiyle başvurdu. Hastanın soygeçmiş ve özgeçmişinde özellik tespit edilmedi.
Anamnezinde son adet tarihine göre 13 hafta 3 günlük spontan gebelik olduğu, ve herhangi bir konik
hastalığı olmadığı öğrenildi. Hastanın yapılan fizik muayenesinde kan basıncı 110/70 mm- Hg, nabız
86 atım/dakika, solunum sayısı 20/dakika idi. Hastanın nefes darlığı ve solunum sıkıntısı şikayeti
yoktu. Solunum sesleri oskültasyonda normaldi, her iki akciğer solunuma eşit katılıyordu. Hafif karın
ağrısı dışında şikayeti olmaya olgunun yapılan batın muayenesinde defans rebaund yoktu, pelvik
muayenesinde , serviks kapalı, forme, lökore ve ya kan tespit edilmedi. Pelvik ultrasonografide 13
hafta 1 günle uyumlu, fetal kalp atımı (+) gebelik izlendi, ayrıca sağ over 110x 100 mm ve sol over
100 x 97 mm çapında olup her iki over hiperstimüle görünümde, en büyüğü 30x48 mmlik çok sayıda
follikül kisti izlendi. Doppler incelemesinde ovaryan kanlanmanın normal olduğu gözlendi. Douglasda
minimal mayii izlenmedi. Laboratuar tetkiklerinde Hb:10,1 g/dL, Htc % 30.4, beyaz küre 8460 /μL,
trombosit 212 000/mm3 olarak bulundu. Kan üre düzeyi 19 mg/dL, kreatinin 0.7 mg/dL, AST 18 U/L,
ALT 16 U/L plazma albümin düzeyi 3.3 g/dL, Na: 133 mEq/l, K: 3.9 mEq/l, olarak bulundu. Serum
elektrolit düzeyleri, koagulasyon parametreleri, hepatit markerları ve tiroid fonksiyon testleri normal
düzeydeydi. Golan sınıflamasına göre hafif OHSS tanısıyla kadın hastalıkları ve doğum kliniğe yatırıldı
. Olgunun günlük tansiyonu, nabız sayısı, solunum sayısı, solunum sıkıntısı, kilosu, bel çevresi, aldığıçıkardığı sıvı miktarı, hemogram, elektrolit, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri takibe alınarak
konservatif tedavi uygulandı. Yatışının 7. gününde olgunun şikayetinin azalması, laboratuar
bulgularının bozulmaması üzerine gebe polikiniğinde takip edilmek üzere taburcu edildi.16.gebelik
haftasında yapılan ultrasonografide sağ over 13x11cm ölçülürken sol over 10x9 cm ölçüldü, asit
izlenmedi, labaratuar bulgularda patoloji tespit edilmedi. Hastanın ayaktan takip istemesi üzerine
ayaktan takibe devam edildi. 3 hafta sonra 19.gebelik haftasında sağ overin 94x64mm ve sol overin
68x48 mm olarak ölçüldü, ayrıca douglasta mayii tespit edilmedi. Doğuma kadar geçen süreçte her
iki over boyutu küçülmeye devam etti. Olgunun; 36. gebelik haftasında 2320 gr ağırlığında, 44cm
boyunda kız bebeği 8/10 apgarla vajinal yoldan doğurtuldu.Doğumdan hemen sonra yapılan vajinal
ultrsonografide sağ over 5x6cm boyutlarında en büyüğü 2x3cmlik 3-4 adet kistik yapı mevcuttu,
benzer şekilde sol over 5x4 cm boyutlarında multikistik görünümdeydi. Doğumdan 15 gün sonra
yapılan kontrol ultrasonografide her iki overin tamamen normal boyutlarda olduğu ve batında asit
olmadığı tespit edildi.
Şekil 1: Sağ over
Şekil 2: 13 haftalık fetus
S-003
SPİNAL NÖRAL TÜP DEFEKTLERİ İLE KOMPLİKE OLAN GEBELİKLERDE CA 19.9’UN TANISAL DEĞERİ
Hakan Timur1, Aytekin Tokmak2, Ayşe Kırbaş1, Korkut Dağlar1, Ümran Büyükkağnıcı3, Aykan Yücel1,
Nuri Danışman1
1
Perinatoloji Kliniği, 2Jinekoloji Kliniği, 3Biyokimya Laboratuarı, Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Amaç: Bu çalışmanın amacı spinal nöral tüp defektlerinin (NTD) prenatal tanısında maternal serum
CA 19-9 düzeylerinin klinik önemini belirlemektir.
Metot: Bu kesitsel-kontrollü çalışmaya toplam 100 kadın dahil edildi. Gebelikleri, izole meningosel
veya meningomiyelosel ile komplike olan 33 hasta çalışma grubunu oluştururken, 33 normal sağlıklı
gebe kontrol grubunu oluşturdu ve 34 gebe olmayan kadın validasyon grubu olarak seçildi. Her bir
kadın için kaydedilen veriler; yaş, vücut kitle indeksi (VKİ), gebelik haftası, gravide, parite, yaşayan
çocuk ve düşük sayısı, sigara kullanma durumu ve CA 19-9 düzeyleri oldu.
Sonuçlar: Gruplar yaş ve VKİ bakımından benzerdi. Çalışma ve kontrol gruplarının kan alındığı sıradaki
gebelik haftaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Diğer gruplarla
karşılaştırıldığında, median parite ve yaşayan çocuk sayısının validasyon grubunda daha yüksek
olduğu görüldü (p<0.05). Ortalama maternal serum CA 19-9 düzeyleri, çalışma, kontrol ve validasyon
gruplarında sırasıyla 17,2±17,0 İU/mL, 7,1±5,9 İU/mL ve 4,7±3,6 İU/mL olarak belirlendi (p<0.001)
(Şekil 1). Grupların demografik özelliklerinin karşılaştırılması Tablo 1’de gösterilmiştir. ROC eğrisi
analizi yüksek CA 19-9 düzeylerinin NTD’yi öngörebileceğini gösterdi (EAA: 0,762, %95 GA: 0,6500,874, p<0,001). CA 19-9 için kesme değeri %70 sensitivite ve %82 spesifisite ile 9,6 İU/mL olarak
hesaplandı.
Sonuç: CA 19-9, spinal NTD’leri için umut verici noninvaziv bir prenatal tanı testi olabilir. Bu
hastalarda kolayca uygulanabilecek basit bir marker olan CA 19-9’un, alfa feto–protein gibi diğer
biyokimyasal belirteçlerle kombine edilerek NTD’deki tanısal değeri artırılabilir. NTD’lerin prenatal
tanısında maternal serum CA 19-9’un klinik uygulanabilirliğini ve tanısal potansiyelini ortaya koyacak
daha fazla araştırmaya gereksinim vardır.
Anahtar kelimeler: CA 19-9, meningosel, meningomiyelosel, nöral tüp defektleri, spina bifida, tümör
markerları.
Tablo 1. Grupların demografik özellikleri ve CA 19-9 düzeylerinin karşılaştırılması.
Çalışma
grubu (n:33)
Kontrol
grubu (n:33)
Validasyon
grubu (n:34)
-I-
-II-
-III-
Yaş (yıl)
27.2±6.1
26.4±4.8
25.9±5.1
VKİ(kg/m2)
27.1±4.8
26.9±3.6
Ca19.9(İU/mL)
17.2±17.0
Gravide
Değişken
p
p
I-II
I-III
II-III
0.583
0.811
0.557
0.911
24.8±5.8
0.080
0.969
0.100
0.163
7.1±5.9
4.7±3.6
0.000
0.008
0.001
0.109
2(1–6)
2(1–4)
2(0–4)
0.313
0.935
0.184
0.205
Parite
1(0–2)
1(0–2)
2(0–4)
0.005
0.634
0.003
0.016
Yaşayan
0(0–2)
1(0–3)
2(0–4)
0.004
0.410
0.002
0.010
Abortus
0(0–4)
0(0–2)
0(0–2)
0.246
0.099
0.635
0.205
Gebelik
Haftası
19.9±22
20.5±1.5
–
0.163
–
–
3(9.1)
3(9.1)
0.376
–
–
–
Sigara n(%)
–
8(23.5)
VKİ: vücut kitle indeksi. Veriler ortanca(minimum–maksimum) ve ortalama±standart sapma olarak
sunuldu. P<0.05 istatistiksel olarak anlamlıdır.
S-004
BARTHOLİN KİSTİ/ABSESİNDE FARKLI TEDAVİ MODALİTELERİNİN CİNSEL İŞLEV FONKSİYONLARI
ÜZERİNE OLAN ETKİLERİ
Serdar BAŞARANOĞLU1, Elif AĞAÇAYAK2, Ayşegül DEREGÖZÜ3, İlknur İnegöl GÜMÜŞ1,
Mehmet Sıddık EVSEN2, Sedat KADANALI1
1
Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, 34484, İstanbul-
TÜRKİYE
2
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, 21128, Diyarbakır-
TÜRKİYE
3
Bahçelievler Devlet Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü, 34180, İstanbulTÜRKİYE
Amaç: Kadınlarda cinsel yanıt döngüsü içerisinde yer alan istek, uyarılma, orgazm fazlarından birinde
veya daha fazlasında bozukluk olması, veya disparoni cinsel işlev bozukluğu (CİB) olarak
tanımlanmaktadır. Kadınlarda CİB yaş gruplarına göre farklılık göstermekle birlikte %22-93 arasında
değişmektedir. Günümüzde CİB’nin değerlendirilmesinde en sık kullanılan Kadın Cinsel İşlev İndeksi
(FSFI) formudur. Bu çalışmada Bartholin kisti/absesi nedeniyle tedavide gümüş nitrat (Grup-1) ve
cerrahi eksizyon (Grup-2) uygulanan hastalarda cinsel işlev fonksiyonlarının sunumu amaçlandı.
Materyal-metod: Çalışmada yer alan hastalara ait sosyodemografik özellikler, başvuru semptomları,
yapılan ameliyat şekli ve süresi gibi bulgular hastane arşiv kayıtlarından temin edildi. Hastalara ait
cinsel işlevlerin değerlendirilmesinde Kadın Cinsel İşlev İndeksi (FSFI) formu kullanıldı. FSFI total skoru
26.55’in altında olanlar cinsel işlev bozukluğu (CİB) olarak kabul edildi. Her grubun anket sonuçları
kendi içerisinde ayrı ayrı değerlendirildi. Uygulanan cerrahi işlemlerin hasta cinsel işlev
fonksiyonlarına olan etkileri kıyaslandı.
Bulgular: Anket sonrası yapılan puanlama sonucu her iki grubun FSFI total skorunun 26.55’in altında
olduğu ve yapılan işlemlerin post-operatif 3. ay hastalarda cinsel işlev bozukluğuna (CİB) neden
olduğu belirlendi. Gruplar arasında cinsel istek, lubrikasyon ve orgazm bozukluğu arasında anlamlı
fark olmadığı gözlendi (sırasıyla p=0.819, p=0.991, p=0.333). Grup-1 hastalarda uyarılma ve cinsel
ağrının anlamlı olarak yüksek olduğu (sırasıyla p=0.047, p=0.001), genel tatmin bulgularının ise Grup2 hastalarda anlamlı olarak yüksek olduğu tespit edildi (p=0.001).
Sonuç: Bartholin kisti/absesi nedeniyle opere edilen hastalarda hastaların cinsel istek, lubrikasyon ve
orgazm değerleri arasında farklı tedavi yöntemlerinin seksüel fonksiyonları olumsuz etkilemediği
gözlendi. İstatistiksel olarak anlamlı çıkan değerlerin ise (disparoni, cinsel uyarı ve tatmin) anatomik
hasarın bir sonucu olabileceği kanaatini oluşturmaktadır. Kısa dönemde (post-operatif 3. ay) yapılan
değerlendirme sonuçları ise hastaların tamamında cinsel işlev bozukluğu olduğunu göstermektedir.
Operasyon öncesi ve cerrahi iyileşme sürecinin de hesaba katılarak uzun vadede (en az bir yıl süre
sonrası) yapılacak değerlendirmelerin daha anlamlı ve objektif bulgular vereceği kanaatindeyiz.
Anahtar kelimeler: Bartholin, kist, abse, seksüel fonksiyon, FSFI
S-005
HORMONOTHERAPY IN THE MANAGEMENT OF RECURRENT OVARIAN CANCER
Yrd.Doç.Dr.Mehmet Kulhan1* Op.Dr.N.Gözde Kulhan1 Yrd.Doç.Dr.Ümit Naykı1 Yrd.Doç.Dr.Cenk
Naykı1 Doç.Dr.Paşa Uluğ1 As.Dr.Hülya Toklucu1
1
Erzincan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Erzincan
*Sunumu yapacak kişi
ABSTRACT
Background: The treatment of patients with recurrent ovarian carcinoma after failure of first and
second-line chemotherapy is still debated. Chemical agents used for third and fourth-line therapy
usually yield poor results with severe toxic side effects.
Objective: To summarize our experience with Tamoxifen and megestrol in the treatment of patients
with recurrent ovarian cancer.
Methods: From September 1995 to June 2009 we administered Tamoxifen and Megestrol to 19
patients with advanced and recurrent epithelial ovarian cancer.
Results: There was no complete responder in patients taking tamoxifen. One (1/5) patient who used
tamoxifen achieved a partial response lasting 12 months. There was also no complete responder in
patients taking megestrol. Three patients (%21.4) who used Megestrol achieved a partial response
but eleven % 78.57 (11/14) had no response from the treatment.
Conclusion: Hormonotherapy has approximately %10 answer rate. There is a correlation between
the answer given to hormonotherapy and the existence of hormone receptors. In general, the
answer given to hormonotherapy is at a low level. At present, it is used as an alternative treatment
option in the patients who do not answer to chemotherapy or who cannot tolerate the toxic effects
of chemotherapy.
Key words: metastatic epithelial ovarian cancer, hormone therapy, tamoxifen, megestrol
chemotherapy failure
S-006
SURGICAL SITE INFECTIONS IN A TERTIARY REFERRAL OBSTETRIC AND GYNECOLOGIC CLINIC
CENTER AND REVIEW OF THE LITERATURE
Dr. Hale Göksever Çelik1, Dr. Engin Çelik1, Dr. Selin Dikmen1, Dr. Merve Konal1, Doç.Dr. Ali
Gedikbaşı1
1
Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Introductıon
Surgical site infections (SSI) are infections that affect body tissues, cavities or organs
manipulated in operation within 30 days after a surgical procedure. SSI have the third highest
incidence among the types of infections that necessitate hospitalization comprising 14-16% of total
infections. This maternal infectious morbidity is encountered 8-fold higher after cesarean delivery
than after vaginal delivery. The rate of SSI is higher among women who underwent abdominal
hysterectomy compared with vaginal or laparoscopic hysterectomy.
The present study aimed to define characteristics of the patients who were readmitted with
SSI after gynecologic and obstetric surgeries and management of these patients. We also reviewed
the literature in this context.
Materıal And Method
We examined 120 patients with SSI that had been hospitalized and managed medically or
surgically in the Department of Obstetrics and Gynecology at Kanuni Sultan Suleyman Training and
Research Hospital during 2014.
Results
The mean age of the patients was 33.4±11.8 years. The mean BMI of the patients was
29.88±5.35. The mean hospitalization period of the patients 0.99±0.45 days preoperatively,
2.28±1.18 days postoperatively. The patients were readmitted for SSIs on the mean of 9.6±5.4 days
after the first operation. The mean CRP level was 107.9±88.8.
SSI were mostly encountered in patients that cesarean delivery and total abdominal
hysterectomy had been underwent among the other obstetric and gynecologic surgeries. The most
frequent indication in cesarean sections readmitted with SSI were previous cesarean history and fetal
distress. Myoma uteri was the most frequent indication in hysterectomy cases readmitted with SSI.
Dıscussıon
SSI is an important postoperative complication that is associated with significant morbidity
and mortality.
Because of economic burden and threat to the physical and psychological health of the
patients, modifiable risks should be recognized and SSI should be minimized. After SSI occurred,
diagnosis and proper management is life saving.
S-007
THE ROLE OF HYSTERECTOMY IN THE TREATMENT OF GESTATIONAL TROPHOBLASTIC NEOPLASIAS
Op.Dr.N.Gözde Kulhan1,2* Yrd.Doç.Dr.Mehmet Kulhan1,2 Yrd.Doç.Dr.Ümit Naykı2 Yrd.Doç.Dr.Cenk
Naykı2 Doç.Dr.Paşa Uluğ2 As.Dr.Hülya Toklucu2 Mehmet Sipahi3
1
Samsun Gynecology and Obstetrics Hospital, Gynaecology and Obstetrics Department Samsun,
Turkey.
2
Erzincan University Medical Faculty, Gynaecology and Obstetrics Department, Erzincan, Turkey
3
Tepecik Obstetrics and Gynaecology Training and Research Hospital, Obstetrics and Gynaecology
Unit, Izmir, Turkey.
Abstract
OBJECTIVE: Main treatment method of gestational trophoblastic neoplasms (GTNs) is cytotoxic
chemotherapy. In some situations, surgical treatment including hysterectomy and metastasectomy is
required. The aim of this study is to evaluate the role of hysterectomy in the treatment of GTNs.
Materıals and methods: Between May 1995 and March 2014, a total of 35 patients treated for GTN
in our center were retrospectively evaluated. fourteen of them had undergone hysterectomy as a
part of their treatments. Chemotherapy regimens prior to hysterectomy, operation indications, posthysterectomy treatments, morbidity and mortality rates, follow-up and prognosis were evaluated.
Descriptive analyses were used to present findings.
Results:
Mean age during hysterectomy was 41 ± 5.7 (range: 18-58). Ten (71.4%) patients received single
agent or multi-agent chemotherapy prior to hysterectomy. Hysterectomy indications were resistance
to chemotherapy in 7 (50%) cases, patients preference in 4 (28.5%) cases, and intractabl bleeding in 3
(21.5%) cases. All hysterectomies were carried out using abdominal way. There were no mortality
and major operative morbidity. five patients maintained their chemotherapy after hysterectomy as
well because they had pulmonary metastasis. Four patients received chemotherapy neither
preoperatively nor postoperatively. Mean follow-up duration after hysterectomy was 92.6 ± 38.5
months (range: 39-180 months). There were no disease recurrence and death during this period.
Conclusıon: Hysterectomy is a safe and effective treatment method for GTNs especially in patients
who have resitant disease to conventional treatment.
Keywords: Adjuvant hysterectomy; Gestational trophoblastic neoplasia
S-008
Bening jinekolojik hastalıklarda endometriumda oksidatif ve antioksidatif durum
Cenk Naykı1,*, Ümit Naykı1, Murat Günay2, Mehmet Kulhan1, Murat Çankaya3, A. Hümeyra Taşkın
Kafa3, Gürhan Balcı4
1
Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye
2
Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye
3
Erzincan Üniversitesi, Fen Edebiyet Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Erzincan, Türkiye
4
Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye
*
Sözlü sunumu yapacak
ÖZET
Amaç: Bu çalışmada amacımız, bening jinekolojik hastalıklarda uterus endometriumunda oksidatif
ve antioksidatif durumu ve bu hastalıkların patogenezinde oksidatif ve antioksidatif durumun rolünü
araştırrnaktır.
Gereç ve Yöntem: Erzincan Üniversitesi Mengücekgazi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Kliniğine rutin kontrol, anormal uterin kanama veya postmenapozal kanama
şikayeti ile başvuran ve çalışmaya dahil edilen toplam 65 hastadan endometrial biopsi ile
endometriyum örneği ve eş zamanlı venöz kan örneği alındı. Endometriyal dokuda histopatolojik
inceleme ile beraber oksidatif ve antioksidatif durum değerlendirildi. Histolopatolojik sonuçlara göre
hastalar gruplandı: Grup 1: sağlık kontroller (n=15), grup 2:endometriyal polipli hastalar (n=20), grup
3: myoma uterili hastalar (n=10), grup 4: kronik endometritli hastalar (n=10) ve grup 5: atrofik
endometriyumlu hastalar (n= 10) şeklindeydi. Endometriyal dokuda süperoksit dismutaz (SOD),
katalaz (CAT), glutatyon redüktaz (GR) aktiviteleri ile total oksidant statü (TOS) ve total antioksidant
statü değerlendirildi.
Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, antioksidant enzim aktiviteleri, TAS ve TOS açısından
polip, myom kronik endometrit ve atrofi gruplarında istatistiksel olarak anlamlı olmayan değişiklikler
(azalma veya artma) izlendi (p>0.05). Ek olarak, çalışmamızda, TOS ve CAT aktivitesi(r=0.542,
p=0.000), TOS ve GR aktivitesi (r=0.91, p=0.019) ve aynı zamanda TOS ve TAS arasında (r=0.563,
p=0.000) pozitif bir korelasyon izlendi.
Sonuç: Her ne kadar, sonuçlarımız bizi bening jinekolojik hastalıklard oksidatif ve antioksidatif
durumun nasıl etkilendiği konusunda net bir karara ulaştırmasa da, çalışmamızın bu konuda yapılacak
ileri çalışmalara temel oluşturacağı kanaatindeyiz.
Anahtar kelimeler: Süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon redüktaz, total oksidant statü, total
antioksidant statü, bening jinekolojik hastalıklar
S-009
İLK TRİMESTERDE TANISI KONAN ALOBAR HOLOPROZENSEFALİLİ OLGUNUN SUNUMU
Uzm.Dr.A.Fatih Öğüç,Uzm.Dr.Ceren Yıldız Eren,Prof.Dr.K.Turgay Şener
Eskişehir Acıbadem Hastanesi,Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
GİRİŞ
Holoprozensefali, serebral hemisferlerin iki loba tam olarak ayrılamaması sonucu oluşan, ileri
derecede fasiyal anomalilerle karakterize gelişimsel bir defekttir. Hastalık, şiddetine göre
alobar, semilobar ve lobar tip olmak üzere üç gruba ayrılır.Alobar tipi en ağır tipi olup 16.000
doğumda 1 görülür. Siklopi ve premaksillanın agenezisi en şiddetli olgularda rastlanan fasiyal
bulgular iken, mikrosefali ve hipoteleorizme hafif şiddetli olgularda rastlanır.
Tek başına izole olabildiği gibi sendromlara da eşlik edebilen holoprozensefalinin prognozu,
beyin ve fasiyal deformitelerin şiddetine ve ilgili anomalilerin varlığına bağlıdır. Hastaların
çoğunda kromozomal bir anomali gözlenmemesine rağmen, bazı vakalarda otozomal
dominant bir geçiş saptanmıştır. Maternal diabet, toksoplazmosis, hamilelikte geçirilen viral
enfeksiyonlar ve kullanılan çeşitli ilaçların (fenitoin, salisilat içeren) risk faktörleri olabileceği
bildirilmiştir.
AMAÇ
Bu çalışmanın amacı, ilk trimesterde vajinal ultrasonla tanısı konan ve gebeliği sonlandırılan
alolobar holoprozensefali olgusunu literatür bilgilerinin ışığı altında irdelemektir.İlk
trimesterde hastalığın saptanmasında cranial yapı bir ipucu olabilirken, hastalıktan
kaynaklanan risklerin en aza indirilmesi ve gebelik ilerlemeden aileye terminasyon
seçeneğinin sunulması sağlanmaktadır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Olgu sunumu
Bulgular
37 yaşında,SAT'e göre 11+3 hafta İVF ,ilk gebeliği olan hasta polikliniğimize kanama nedenli
başvurdu.Yapılan ultrasonda CRL:31.6 mm 10+1 hafta ile uyumlu olarak ölçüldü.USG'de sa ve
sol hemisferler ayrı olarak izlenmeyip ,orta hatta tek hemisfer ve tek ventrikül izlendi.Hasta
perinatoloji ile konsülte edildi.Ailenin rızası ve isteği doğrultıusunda terminasyon
yapıldı.Fetüste gross olarak hipotelorizm,mikroftalmi izlendi.Aile otopsi yapılmasına ve
karyotip tayinine izin vermedi.
TARTIŞMA
Holoprozensefalinin ağır formlarında hastalar perinatal ya da neonatal dönemde
kaybedilir.Sonuç olarak bu durum yaşamla bağdaşmayan bir anomali olduğundan erken
tanısı oldukça önemlidir.USG bulgularını bilmek ilk trimesterde bile tanıyı ve müdahaleyi
mümkün kılmaktadır.
ANAHTAR KELİMELER
Alobar holoprosensefali,erken tanı,prenatal ultrason
S-010
2.TRİMESTER GEBELİKLERİNDE ACİL SERVİKAL SERKLAJ ÜZERİNE:
OLGU SUNUMU
Yard.Doç.Dr.Meryem GENCER,Yard.Doç.Dr.Fatma BEYAZIT,Dr.Eren PEK
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum A.D.
Özet:Servikal serklaj(SS) gebelik kayıplarının önlenebilmesi amacıyla uygun hastalarda doğru
kullanıldığında oldukça etkindir.Profilaktik olarak gebeliğin 12-14.haftalarında
uygulanabileceği gibi(preterm doğum,servikal yetmezlik,2.trimester abortus hikayesi
olanlarda),acil olarakda 16-24.haftalardada uygulanabilir.Optimal şartları(koryoamniyonit
riski/varlığının olmaması,membran rüptürünün olmaması,fetal anomalilerin
bulunmaması)sağlanabilir olmalıdır.Değişik
yöntemler(McDonald,Shirodkar,Wurm,Lash,Transabdominal serklaj)olmasına rağmen,ensık
kullanılanlar McDonald ve Shirodkar’dır.İki yöntemin birbirine bariz üstünlüğü
belirtilmemiştir.37w1d’gebelikte şiddetli uterin kontraksiyonlar(UK)ile eylemde
başvuran,öncesinde 21w3d’iken poşun tamamen prolabe olması nedeniyle acil’SS uygulanan
hastamızdan bahsettik.
Olgu:28 yaşındaki olgu,(G1P0A0Y0)infertilite sonrası ovulasyon indüksiyonu ve IUI ile oluşan
gebeliğinde 21w3d’iken yapılan değerlendirmesinde servikal açıklık ve poşprolapsusu
saptandığı için SS’açısından kliniğimize sevkedilmişti. Kliniğimizde acil şartlarda
Mersilen5mm tape sutur ile McDonald serklaj uygulandı.İntra-ve-postoperatif komplikasyon
gelişmeyen hasta haftalık 17-hidroksiprogesteronkaproat ve haftalık takiple taburcu edildi.
Takipleri 37.w’ya kadar sorunsuzdu,ama 37.w’da şiddetli’UK’lar ile başvurdu.USG’de
plasental/amniyotik herhangibir anormallik yoktu,gelişimi haftası ile uyumluydu.PM’de
serklajın serviksi birmiktar yırtmış olduğu görüldü,sütur usulune uygun olarak alındıktan
sonra,açıklığın5cm,efasmanın%50-60olduğu,poşun normal lokalizasyonunda(prolabe
değil)ve gerginlikte olduğu,membran rüptürünün olmadığı saptandı.NST’de ritmik
kontraksiyonları olan hasta doğumhaneye alındı. Ancak serklaj suturunun alınmasını takiben
hastanın düzenli ağrılarının kaybolduğu ve eylemin ilerlemediği görüldü.Hastanın takibine
serviste devam edildi.Serviste yatışı sırasında hastanın servikal açıklığı 3-4cm'e
geriledi.Yatışının 9.gününde(38w3d’iken)hastanın uzaktan gelmesi ve daha fazla hastanede
yatmak istememesi üzerine,doğum indüksiyonu başlandı.Regüler kontraksiyonları başalayan
hastanın açıklığı ve efasmanı tam olduğu halde, başın inmemesi sebebiyle(CPD)hasta
sezaryene alındı ve doğumu gerçekleştirildi.Yenidoğanın 3930gram olduğu ve sağlıklı olduğu
görüldü.
Sonuç ve Tartışma:Olgumuzda acil’SS uygulamasının,poş tamamen prolabe olduğunda bile
uygulandığında,gebeliğin devamının sağlamasında etkin bir yöntem olduğunu ve gebeliğin
miada kadar devamını sağladığına tanık olduk.36.w’ya kadar haftalık (im)progesteronla
devam etmek yerine (vajinal)progesteron kullansaydık etkileri nasıl olurdu, gebelik miada
kadar devam edermiydi soruları akla gelmektedir.Bu konuda literatürde acil’SS
uygulamasından sonra özellikle hangi tip progesteronun kullanılacağı konusunda bir öneriye
rastlamadık.Öykü bazlı serklajlarda daha çok 17OHP-kaproat kullanımı öne çıksada
haftalık(im) yada günlük(vajinal)progesteronların farkı olmadığını bildiren yayınlarda
mevcuttur.Biz,olgumuzda 5cm’açıklıkta iken SS’ın alınmasını takiben ağrılarının gerilemesini
açıklayamadık.Acil olgularda klinik tecrübemiz McDonald-suturunün uygulamasının daha
kolay olduğu,bu konuda tecrubeli kişiler tarafından uygulandığında daha başarılı
olduğudur.Bu olgu bize ağrısız,kanamasız ve herhangi bir enfeksiyon yokluğunda olan poş
prolapsuslarında mümkünse acil serklaj konulmasının fetal sağkalım açısından gerekli bir
işlem olduğunu göstermiştir.
S-011
ADNEKSİYAL TORSİYONLARDA 5 YILLIK DENEYİMİMİZ
Fatih Mehmet Fındık
Amaç: Adneksiyal torsiyonlar jinekolojik acillerin %2.7’sini oluşturan ve çoğu zaman adneks olmak
üzere over ve nadiren tubanın infundibulopelvik ligament veya tubo-ovarian ligament etrafında en az
1 tam dönmesi olarak tariflenebilecek akut batın durumudur. Hastaların çoğunluğunu doğurganlık
çağındaki genç kadınlar oluşturur. Etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Gebelikte adneksiyal
torsiyon yüzbinde 1-5 gibi oranda nadir görülür. Uterusun büyümesi gebe hastalarda tanı koymayı
zorlaştıran bir durumdur. Özellikle over fonksiyonlarının korunması gerektiği durumlarda hızlı tanı
konulup tedavi edilmesi gerekir. Çalışmamızın amacı 5 yıllık sürede adneksiyal torsiyon tanısı almış ve
opere edilmiş hastaların retrospektif olarak incelenmesidir.
Gereç ve yöntemler: Çalışmamıza Ocak 2010 ile aralık 2014 yılları arasında adneksiyal torsiyon
tanısıyla opere edilen veya başka bir nedenle opere edilip adneksiyal torsiyon görülen hastalar dahil
edildi. Çalışmaya alınan 140 hastanın dosyası retrospektif olarak tarandı.
Bulgular: Çalışmaya alınan 140 hastanın 81’i evli (%57.9), 39’ı virgo idi (%42.1). 24 hasta gebe idi.
Hastaların yaş ortalaması 29.59±11.27 iken diğer demografik verileri tablo 1’de verildi. Hastaların
89’unda (%63.6) torsiyon sağ tarafta, 51(%36.4) hastada sol taraflı idi. 91 (%65) hastada adneksler
saat yönüne dönmüşken, 49 (%35) hastada saat yönü tersine dönmüş idi. Dönüş sayısı 2.56±1.15 (17) idi. 118 (%84.3) hastaya genel anestezi uygulanırken, 22 (%15.7) hastaya spinal anestezi uygulandı.
78 (%55.7) hastaya pfannensteil insizyon, 34 (%24.3) hastaya göbek altı medina, 11 (%7.9) hastaya
paramedian insizyon yapılırken, 17 (%12.1) hasta laparoskopik olarak opere oldu. Hastaya yapılan
operasyonlar tablo 2’de verildi. Buna göre en sık 51 (%36.4) hasta ile detorsiyon+kistektomi
uygulandı. Patoloji sonucu olarak ise en sık %35.6 ile matür kistik teratom geldi.
Sonuç: Adneksiyal torsiyonlar karın ağrısı şikayeti ile başvuran hastalarda düşünülmesi gereken acil
bir patolojidir. Özellikle over fonksiyonlarının korunmasının istendiği durumlarda tanısının hızla
koyulup tedavisinin yapılması gerekir. Yaklaşım olarak ise son zamanlarda birçok jinekolojik
operasyonda tercih edilen laparoskopik yöntem ilk sırada olmalıdır.
S-012
DOĞUM SIRASINDA SPONTAN PNÖMOMEDİASTİNEUM GELİŞMESİ:OLGU SUNUMU
Op Dr Ersin Çintesun,Op Dr Feyza Nur İncesu Çintesun
Ağrı Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
Pnömomediastineum solunum sistemi veya sindirim sistemi organlarının perforasyonu sonucunda
havanın mediastende lokalize olmasıdır. İlk olarak Hamman tarafından 1939 yılnda tanımlanmıştır.
Klinikte ağrı, en sık görülen semptomdur (%80-90) ve substernal lokalizasyonludur. Disfaji, boğazda
takılma hissi, disfoni olabilir. Pnömotoraks, plevra boşlukta hava olması olarak tanımlanır.Travma,
etken ya da cerrahi müdahale olmadan gelişen pnömotorakslara ‘spontan pnömotoraks’
denir.Pnömomediastineum doğumda nadiren görülen bir durumdur.Etyolojide astım,hiperemezis
gravidarum,valsalva manevrası sayılabilir.Biz bu vaka sunumunda vajinal doğum sırasında spontan
pnömomediastineum ve pnömotoraks gelişen bir vakayı sunuyoruz.
Hasta 18 yaşında primipar 40 haftalık gebelik hastanemize başvurduğunda aktif sancısı var olup
vajinal tuşede 2cm açıklık silinme cüzi vertex geliş idi.Hastanın fizik muayenesi normaldi.Ek hastalığı
yok,gebelik takipleri sorunsuzdu.Takipleri sırasında spontan suları geldikten 6 saat sonra mediolateral
epizyotomi ile normal vajinal doğumla 3550 gr canlı kız bebek dünyaya getirdi.Doğum sonrası
takipleri normal olan hastanın postpartum 2. saatte hastada nefes darlığı ve göğüs agrısı olması
üzerine hastadan kan gazı alındı PA akciğer grafisi çekildi (şekil1).Hasta takipneik solunum sayısı
28/dkO2 saturasyonu %95 pO2 86 PCO2 20 olarak tespit edildi.Sağda pnömotoraks şüphesi olması
üzerine göğüs hastalıklarının önerisiyle toraks ct çekildi.Trakeada minimal
rüptür,pnömomediastineum ve sağ pnömotoraks saptandı (şekil 2).Hastaya %100 O2 tedavisi ve
1.kuşak sefalosporinle profilaktik antibiyotik tedavi başlandı.Hastanemizde göğüs cerrahı
bulunmaması üzerine 3.basamak merkeze sevki gerçekleştirildi.Dış merkezde günlük PA akciğer
grafisi ile takip edilen hasta 2 gün sonra mediastineumda hava azalması üzerine taburcu edildi.
Spontan pnömomediastineum doğum sırasında nadir görülen bir durum olup tespit edildiği vakit
doğumun acilen gerçekleştirilmesi önerilir.Tanıda ilk basamak PA akciğer grafisi iken altın standart
toraks ct’dir.Tedavi etyolojiye yönelik olup yatak istirahati,O2 tedavisi ve antibiyoterapiyi içerir.
ŞEKİL 1:PA akciğer grafisi sağ pnömotoraks
ŞEKİL2: A:Ok başları pnömotoraks,ok pnömomediastineum B:Oklar pnömomediastineum C:Trakea
rüptürü
S-013
GEBELERDE SAFRA KESESİ TAŞLARININ VE ÇAMURUNUN TEDAVİSİNDE URSODEOKSİKOLİK ASİTİN
ETKİNLİĞİ
Yusuf TANRIKULU1, Hüsnü ALPTEKİN2, Ahmet OKUŞ3, Ayetullah TEMİZ4
1
KTO Karatay Üniversitesi Medicana Konya Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Konya
2
Mevlana Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Konya
3
Mevlana Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastanesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Konya
4
Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Erzurum
Giriş: Gebelik, safra kesesi taşı ve çamuru oluşumu için önemli bir risk faktörüdür. Gebelik döneminde
artan progesterona bağlı kese motilitesinde azalma ve lipit metabolizma değişiklikleri bunda önemli
rol oynar. Gebelik döneminde safra taşına bağlı görülebilen kolesistit, kolanjit ve pankreatit gibi
komplikasyonlar anne ve bebekte morbidite ve mortalite artışına neden olabilir. Doğumla birlikte bu
problemler büyük ölçüde düzeldiğinden, gebelikte bunlara yönelik konservatif tedavi önerilmektedir.
Ursodeoksikolik asitin (UDKA) safra kese duvarındaki kasın kontraktilitesini iyileştirip, safra içindeki
kolesterol oranını düşürerek kolesterol taşı oluşumunun azaltılması ve semptomlarının
giderilmesinde etkili bir ilaçtır. Bu çalışmanın amacı, safra kesesi taşları ve / veya çamuru olan
semptomatik gebe kadınların tedavisinde UDKA etkinliğini değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem: Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği gebe polikliniğinde takip edilen ve safra kesesi
taşı ve/veya mikrolitiazisi olup buna bağlı semptomları olan toplam 50 hasta çalışmaya alındı. Daha
önceden safra kesesinde taş olduğu bilinen veya taşı >1 cm olan hastalar ile gebelik haftası >32 olan
ve <12 olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Hastalar iki gruba ayrıldı. Grup 1'deki hastalara konservatif
tedavi (iv sıvı hidrasyonu, analjezik ve spazmolitik) verildi. Grup 2'deki hastalara UDKA (10
mg/kg/gün, 2 eşit dozda) verildi. Tedaviden sonra, gruplar semptomatik iyileşme, radyolojik düzelme
ve yatırılarak tedavi edilme gereksinimlerine göre karşılaştırıldı
Bulgular: 2. Grupta, UDKA ile ortalama tedavi süresi 7.6 hafta idi. Tedaviden sonra, vakaların %28'
inde tam iyileşme, %36' sında semptomatik iyileşme ve %32'sinde semptomatik iyileşme+kısmi
radyolojik düzelme görüldü. 1. grupta ise, vakaların sadece %12' sinde tedaviye yanıt alındı. UDKA ile
tedavi edilen grupta hiçbir hastada hastanaye yatış gereksinimi doğmazken, konservatif tedavi
grubunda beş olgu yatırılarak tedavi edildi (p<0,05).
Sonuç: UDKA gebelikte semptomatik safra kesesi hastalıklarının tedavisi için etkili bir ilaçtır. Bu ilaç
hem klinik şikayetleri hemde hastaneye yatış ihtiyacını azaltır.
S-014
MANAGEMENT OF LARGE SIMPLE AND MULTILOCULAR CYSTS IN POSTMENOPAUSAL WOMEN
Hakan GURASLAN, Keziban DOGAN
Department of Obstetrics and Gynecology, Bakirkoy Dr Sadi Konuk Teaching and Research Hospital,
Istanbul, TurkeyA
Backround: The adnexal cysts in postmenopausal women are associated with an increased rate of
unnecessary surgical intervention due to malignancy concerns, although the majority of them are
benign.
Aim: To evaluate the malignancy potential of large simple and multilocular ovarian cysts in
postmenopausal women and to discuss their appropriate management.
Methods: This retrospective study included 204 postmenopausal patients who underwent surgery
for simple adnexal cysts or cysts with isolated septal structures at the Gynecology and Obstetrics
Clinic of Bakirkoy Dr Sadi Konuk Training and Research Hospital. Data obtained from patient and
computer records included patient age, follow-up period, ultrasonography reports, surgery
information, histopathological evaluation results, and cancer antigen 125 (CA125) levels at diagnosis
and during follow-up.
Results: A total of 236 cysts were identified in 204 postmenopausal women who underwent surgery.
The cysts were categorized as having simple cyst morphology or complex structures without
morphological abnormalities other than septa in 182 (77.1%) and 54 cases (22.9%), respectively. The
mean cyst diameter was 6.6 ± 3.1 cm (range, 2.7-30 cm) with diameters ≥ 5 cm in 176 cysts (75%) and
the mean morphology index was 1.2 (range, 1-6). No malignancy or borderline histology was
observed in any patient.
Conclusion: Among postmenopausal women, cysts that are simple or contain isolated septa, have a
low-risk of malignancy even when they are larger than 5 cm. These patients may be followed up
conservatively with intermittent transvaginal ultrasonography.
S-015
BAŞLIK: RUPTÜRE OLMAMIŞ RUDİMENTER HORN GEBELİĞİNİN İLK TRİMESTERDEKİ
ULTRASONOGRAFİK TANISI: İKİ OLGU SUNUMU
YAZARLAR:
Dr.Derya Akdağ Cırık, Dr.Rıza Dur, Dr.Füsun Bocutoğlu, Dr.Nazife Kartal, Dr.Metin Kaplan,
Doç.Dr.Metin Altay
Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Ve Doğum Eğitim Ve Araştırma Hastanesi , ANKARA
ANAHTAR KELİMELER: Gebelik, Rudimenter horn, Unikornus uterus, Ultrasonografi
KISA BAŞLIK: İki rudimenter horn gebeliği
GİRİŞ:
Kadın genital sisteminin en nadir konjenital müllerian kanal anomalisi olan rudimenter hornlu
unikornuat uterus pek çok obstetrik ve jinekolojik komplikasyona yol açabilmektedir.(1). Nadir olarak
görülse de ciddi morbidite ve mortaliteye sebep olabilesi sebebiyle, rudimenter horndaki ektopik
gebeliğin erken tanı ve tedavisinin oldukça önemlidir. Biz de, kliniğimizde yönettiğimiz bu iki olguyu
literatür bilgileri eşliğinde sunmayı amaçladık.
OLGU 1
38 yaşında G5P3A1Y3 olan ve kasık ağrısı şikayetiyle başvuran hastaya yapılan transvajinal
ultrasonografide, uterusun sol lateralinde uterus dışına yerleşmiş etrafı düzgün hiperekojen bir halo
ile çevrili muhtemel bir myometriuma sahip 17x19 mm ektopik gebelik materyali izlendi, rudimenter
horn laparaskopik olarak eksize edildi.
OLGU 2
31 yaşında G3P2Y2 olan ve ektopik gebelik şüphesi ile erken gebelik servisine yatırılan
hastaya yapılan ultrasonografide CRL:59 mm 12 hafta 5 gün ile uyumlu, solda rudimenter hornda
ektopik gebelik izlendi ve laparaskopik olarak eksize edildi.
Her iki patoloji raporu rudimenter horn’da desidua koryon villusları, endometrial biyopsi
sonucu da arias stella reaksiyonu olarak geldi.
TARTIŞMA:
Müllerian kanal anomalilerinin fertil kadınlardaki insidansı 1/200 – 1/600’dür. (2) En nadir
olanı da görülme sıklığı 1/100,000 olan rudimenter hornlu unikornuat uterustur. (3). Rudimenter
hornda gebelik oluşma sıklığı 1/76.000- 1/150.000 olarak bildirilmiştir (4). Rudimenter horndaki
myometrium ince olduğu için burada oluşan gebeliklerde uterin rüptür gibi ciddi komplikasyonlarla
karşılaşılma ihtimali fazladır (5) Hastaların %10’unda fetus terme ulaşabilmekte; bunların sadece
%2’si hayatta kalabilmektedir (6) Ultrasonografi ile olguların ancak %26’sı saptanabilmektedir (7)
Ancak literatürde tanımlanmış ultrasonografik tanı kriterleri mevcuttur. Bunlar; 1)Uterusta tek taraflı
olarak fallop tüplerine ait interstisiel bölgenin görülmesi, 2) Uterustan ayrı bir bölgede mobil ve
myometrium ile çevirili bir gestasyonel kese görülmesi, 3)Unikornuat uterus ve gebelik kesesini
ayıran bir vasküler yatak görülmesi’dir (8) Tanı laparoskopi ile kesinleştirilir. Literatürde GnRh ve
metotreksat ile tedavi edilmiş vakalar yer alsa da, laparoskopik eksizyon standart ve en iyi tedavidir
(9).
Sonuç olarak rudimenter horn gebeliğinin erken teşhisinde zorluklar yaşanması, gözden
kaçırıldığı takdirde ruptur maternal morbidite ve mortaliteye yol açabilmesi nedeniyle erken
dönemde ultrasonografi ile tanı konması hayati önemdedir.
KAYNAKLAR
1. Edelman ab, jensen jt, lee dm, nichols md. Successful medical abortion of a pregnancy within
a non-communicating rudimentary uterine horn, am j obstet gynecol 2003; 189: 886- 7.
2. Handa y, hoshi n, yomada h, wada s, kudo m, tsuda k, et al. Tubal pregnancy in a unicornuate
uterus with rudimentory horn: a case report fertil steril 1999; 72(2): 354-356.
3. the american fertility society. The american fertility society classifications of adnexal
adhesions, distal tubal occlusion, secondary to tubal ligation, tubal pregnancies, mullerian
anomalies and intrauterine adhesions. Fertil steril 1988;49:944-55.
4. Ural sh, artal r. Third-trimester rudimenter horn pregnancy, a case report. J reprod med
1998; 37: 919- 21.
5. Nahum gg. Rudimentary uterine horn pregnancy. The 20th century worldwide experience of
588 cases. J reprod med. 2002; 47(2):151-63
6. Rolen ac, choquette aj, semmens jp. Rudimentary uterine horn: obstetric and gynecologic
complications. Obstet gynecol. 1966; 27: 806- 9.
7. Jayasinghe y, rane a, stalewski h, grover s. The presentation and early diagnosis of the
rudimentary uterine horn. Obstet gynecol 2005; 105: 1456- 67.
8. Tsafrir a, rojansky n, sela hy, et al: rudimentary horn pregnancy: first trimester pre-rupture
sonographic diagnosis and confirmation by magnetic resonance imaging. J ultrasound med.
2005; 24: 219- 23.
9. Cornis m, wattiez a, pouly jl. Laparoscopic management of unicorniate uterus with
rudimentary horn and unilateral extensive endometriosis: case report. Hum reprod 1990; 5:
819-820.
S-016
SEKONDER POSTPARTUM KANAMANIN NADİR BİR SEBEBİ, UTERİN ARTER PSÖDOANEVRİZMASI:
OLGU SUNUMU ve LİTERATÜR DERLEMESİ
Dr. Rıza DUR, Dr. Çağatayhan ÖZTÜRK, Dr. Sevgi Şahin, Dr. Erhan DEMİRDAĞ, Dr. Bora COŞKUN, Dr.
Mustafa TATAR, Dr. Ömer Lütfi TAPISIZ, Dr. Leyla MOLLAMAHMUTOĞLU
Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Ve Doğum Eğitim Ve Araştırma Hastanesi ,
GİRİŞ
Postpartum kanama(PPK) anne ölümlerinin en önemli sebeplerindendir, erken (primer) ve
geç (sekonder) olarak ikiye ayrılır, geç postpartum kanama genellikle plasental dokuların
retansiyonuna veya enfeksiyona bağlı gelişir. Bu vakada, sezaryen sonrası 35. Günde gelişen, uterin
arter psödoanevrizmasına bağlı geç PPK anlattık.
OLGU
36 yaşında, G3, P2 hasta, makrozomik fetüs sebebiyle 39. haftasında sezaryenla doğum yaptı.
3920 gr, tek, canlı erkek bebek, 1. ve 5. dakika apgarı 9 olarak komplikasyonsuz doğurtuldu. Tahmini
kan kaybı 450 ml idi. Postoperatif 2.gün taburcu edildi.
Hasta 35 gün sonra, yoğun vajinal kanamayla başvurdu. Genel durumu iyi vital bulgular
stabildi. Vajinal muayenede aktif kanama yoktu, kan pıhtıları mevcuttu.
Yatırılan hastanın 20 dakika sonra tekrar yoğun kanaması başladı. Gerekli sıvı ve kan ürünleri
replasmanına başlandı. D/C ve bakri balon uygulandı. Ultrasonografide uterus ön-sol tarafta
40x38x42mm hematom alanı ve doppler USG’de hematom alanı içerisinde psödoanevrizma izlendi.
Kanamanın sürmesi, hemodinamik unstabilizasyon ( TA:80/50 mmHg, Nb:130/dk, Hb:7,6 g/dl ) ve
arteriografi olmaması sebebiyle acil laparotomi uygulandı.
İntraoperatif gözlemde uterus normal büyüklükte ve batıniçi organlar normaldi. Kanama
izlenmemesi üzerine uterustaki alt segment transvers kesi açıldı. Sol uterin arter bölgesinde,
normalin 3 katı genişliğinde, masif kanamalı psödoanevrizma rüptürü izlendi. Kanama odağı ligate
edilerek kanama kontrol altına alındı. Ancak DIC gelişmesi, kanamanın sürmesi üzerine acil
histerektomi uygulandı.
Toplamda 6 ünite ES, 8 ünite TDP ve 2 gr fibrinojen verildi. Postoperatif sekizinci gün hasta
taburcu edildi.
TARTIŞMA
Geç PPK ilk 24 saatten sonra başlayan ve postpartum 6 hafta içinde, en sık da 8-14. günler arası
görülen kanamalardır. En sık sebepleri plasenta retansiyonu ve enfeksiyonlardır. Nadir sebepler ise
uterin damarların psödoanevrizması, arteriovenöz malformasyon ve koryokarsinomdur. Sıkılığı %0,5
ile %2 arasındadır.
Psödoanevrizma PPK, ağrı veya bası semptomlarıyla prezente olabilir. Tanıda USG ve BT kullanılabilir.
Bizim vakamızda doppler USG’ de tipik bulguların görülmesiyle tanı konmuştur.
Kanamalı bir psödoanevrizma tespit edildiğinde konservatif yöntemler denenebilir. Ancak bizim
vakamızda da görüldüğü üzere kanama kontrolünde genellikle başarısızdır.
Hemodinamik olarak stabil olmayan hastalarda, psödoanevrizma rüptürü vb. nedenlere bağlı geç PPK
tedavisinde arter ligasyonu ve histerektomi de hayat kurtarıcı bir seçenek olarak
uygulanabilmektedir.
SONUÇ
Uterin arter psödoanevrizma rüptürüne bağlı PPK nadir görülmektedir. Literatürde, bizim vakamızla,
yayınlanmış yaklaşık 20 vaka bulunmaktadır.
Hemodinamisi stabil hastalarda, birinci seçenek arteriyel embolizasyondur. Ancak yaşamı tehdit eden
kanamalarda halen en güvenli seçenek histerektomidir.
S-017
NULLİPAR KADINLARDA DOĞUMUN İKİNCİ EVRESİNDE FARKLI IKINMA POZİSYONLARININ
MATERNAL VE FETAL SONUÇLARA ETKİSİ
Özlem Moraloğlu1, Hatice Kansu Çelik1, Yasemin Taşcı1, Burcu Kısa Karakaya1, Yaşar Yılmaz1, Ebru
Çakır1, Halil İbrahim Yakut2
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı, Egitim ve Araştırma Hastanesi, Perinatoloji Ünitesi, Ankara
2
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı, Egitim ve Araştırma Hastanesi, Neonatoloji Ünitesi, Ankara,
Amaç: Nullipar kadınlarda doğumun ikinci evresi boyunca farklı ıkınma pozisyonlarının matermal ve
fetal sonuçlara olan etkisini araştırmak
Materyal ve Metot: Bu prospektif çalışmaya doğumun ikinci evresi boyunca randomize olarak 2
gruba ayrılan çömelme veya sırtüstü yatma pozisyonu ile ıkınan 102 nullipar kadın dahil edildi. İki
grup arasında doğumun ikinci evresinin süresi, maternal ağrı skorları, perine travması, doğum sonrası
kan kaybı ve yenidoğan sonuçları karşılaştırıldı.
Sonuçlar: Çömelme pozisyonuna adapte olan kadınlar sırtüstü yatma pozisyonunda ıkınan kadınlara
göre doğumun ikinci evresinin süresinde önemli bir azalma tecrübe ettiler ve onların ağrı (Görsel
Analog Skala) skorları daha düşüktü (p<0.05).
Tartışma: Sağlıklı nullipar kadınlarda, doğumun ikinci evresi boyunca çömelme pozisyonuna adapte
olan kadınlar sırtüstü yatanlara göre daha kısa doğumun ikinci evresi, daha düşük maternal ağrı
skorları ve daha fazla hasta memnuniyeti ile ilişkilidir.
Anahtar Kelimeler: Çömelme pozisyonu, sırtüstü yatma pozisyonu, ıkınma, doğumun ikinci evresi,
Görsel Analog Skala
S-018
ADENOMYOZİS’İN NE KADAR FARKINDAYIZ?
Yılmaz Doğru Hatice1
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, Tokat
Giriş:
Bu çalışmadaki amacımız bu bilgiler ışığında benign nedenler ile yapılan histerektomi materyallerinde
adenomyozis sıklığını, adenomyozise en sık eşlik eden patolojileri ve preoperatif dönemde
adenomyozis farkındalık oranlarını araştırmaktır.
Materyal-Metod:
Bu çalışmada benign nedenler ile histerektomi yapılan 311 olgunun dosyası retrospektif olarak
incelendi. Dosyalardan hastaların yaş, gravide, parite, yaşayan çocuk ve abortus sayısı, hastaların
şikayetleri, operasyon endikasyonları ve postoperatif histopatoloji raporları kayıt edildi. Elde edilen
verilerden preoperatif dönemde adenomyozis tanısı alma oranını, histerektomi materyalinde
adenomyozis oranını ve adenomyozise en sık eşlik eden patolojiler belirlendi.
Sonuçlar:
Olguların histerektomi endikasyonları tablo-1’de gösterilmiştir. Operasyon endikasyonlarına
bakıldığında % 8,3’ünde adenomyozis var idi. Tüm olguların histerektomi materyallerine bakıldığında
ise % 20,9’unda adenomyozis tespit edildi. Histerektomi materyallerinin histopatolojik incelemesinde
65 adet adenomyozis olgusuna en fazla eşlik eden uterin anomali myoma uteri % 55,38, endometrial
anomali ise proliferatif endometrium % 29,23 olarak tespit edildi
Tartışma:
Adenomyozis, sıklıkla tanısı postoperatif dönemde histerektomi materyalinin histopatolojik
değerlendirilmesi ile konan, nadirende preoperatif dönemde görüntüleme yöntemleri ve endometrial
histopatolojik örnekleme ile de tanısı konabilen gözardı edilmiş bir hastalıktır.
Gürbüz ve arkadaşlarının histerektomi materyalinde adenomyozis tanısı alan 650 olguyu retrospektif
olarak değerlendirdikleri bir çalışmada preoperatif dönemde hiçbir olgunun adenomyozis tanısı
almadığını belirtmişlerdir. Adenomyozis tanısı alan 227
(%34,9) olgunun preoperatif dönemde,
normalden iri, asimetrik görünüm, heterojen görünümde myometrium ve endometrium altında kistik
alanlar izlenmesi gibi ultrasonografik anormallikler izlendiğini ifade etmişlerdir. Mevcut çalışmamızda
ise preoperatif dönemde adenomyozis tanısı alan tüm olguların histopatoljik tanısı adenomyozis
olarak raporlandı. Ancak preoperatif dönemde adenomyozis tanısı %
8,3 iken histerektomi
materyallerinde % 20,9 olarak raporlandı. Bu sonuçlar preoperatif dönemde adenomyozis tanısının
göz ardı edildiğini göstermektedir.
Semptomatik adenomyozis olgularında nonsteroid antienflematuar ilaçlar, levonorgestrollü rahim içi
araç, GnRH agonistleri, aromataz inhibitörleri ve projestinler tedavide kullanılan medikal ajanlardır.
Preoperatif dönemde adenomyozise dikkatin arttırılması histerektomi gerektirecek başka bir neden
olmadığı durumlarda hastaya medikal tedavi başlanarak histerektomi gibi cerrahi bir girişim oranını
azaltabileceği kanatindeyiz.
Tablo-1 Histerektomi yapılma endikasyonları
Endikasyon
n
%
Myom
128
41,1
Tedaviye dirençli
kanama
79
25,4
Uterin prolapsus
29
9,4
Over kisti
29
9,4
Kompleks atipili
endımetrial hiperplazi
15
4,8
Tedaviye dirençli
kanama adenomyozis
14
4,5
Myom adenomyozis
10
3,2
5
1,6
2
0,6
311
100
Postmenapozal kanama
Adenomyozis
Toplam
Tablo-2 Adenomyozis’e eşlik eden patolojiler
Eşlik eden histopatolojik
tanı
n
%
Myom
36
55,38
Proliferatif
endometrium
19
29,23
Sekretuar endometrium
13
20
Atrofik endometrium
9
13,84
Endometrial polip
5
7,69
Kronik endometrit
5
7,69
Basit atipisiz hiperplazi
3
4,61
Kompleks atipili
hiperplazi
3
4,61
Bazal endometrium
2
3,07
S-019
UTERUS DİDELFİS VE OBSTRÜKTE HEMİVAJENLİ VİRGO HASTADA HEMATOMETROKOLPOSUN
HİMENOTOMİ YAPILMADAN HİSTEROSKOPİK SEPTUM REZEKSİYONU İLE TEDAVİSİ
Y.Doç.Dr. İlhan Bahri DELİBAŞ
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD, TOKAT
Mülleryan kanalların lateral füzyon defekti sonucunda gelişen asimetrik obstrüksiyonlu hemivajen ile
birlikte görülen uterus didelfis olguları nadir konjenital anomalilerdir. Bu durum 8. gestasyonel
haftada Mülleryan ve mesonefrik kanalları etkileyen embriyolojik arreste bağlı olarak çoğu zaman
ipsilateral renal agenez ile birliktelik gösterse de (OHVIRA sendromu) çok nadiren renal anomaliler
eşlik etmeyebilir.
Hastalar genellikle menarş sonrası siklik olarak şiddetlenen obstrüktif semptomlarla kliniğe
başvururlar. Bazı durumlarda ise infertilite veya tekrarlayan gebelik kaybı olan hastaların
değerlendirilmesi esnasında tanı alırlar. Klinik tanı zorluklar içerir ve tanı, klasifikasyon ve tedavi
planlamasında ultrasonografi ve manyetik rezonans görüntülemeyi de içeren görüntüleme teknikleri
gerektirir. Zamanında tanı ve müdahale ile semptomlarda ve reprodüktif prognozda iyileşme
sağlandığı gibi endometriozis, pelvik adezyon ve infertilite gibi major komplikasyonların önüne
geçilebilir.
Obstrükte vajinal septumun eksizyonu tedavide ilk seçenektir. Fakat genç kızlarda vajen boyutlarının
küçük olması ve olası yüksek septum lokasyonu, septumun makasla eksizyonunu ve vajen
mukozasının anastomozunu güçleştirebilmektedir. Dahası bu girişim için himenotomi gerekmektedir.
Bu sözlü bildiride vajinal septumun transvajinal rezeksiyonu yerine histeroskopi kullanarak tedavi
edilen bir obstrükte hemivajen ve uterus didelfis olgusu sunulmaktadır.
15 yaşında şiddetli dismenore ve son 3 aydır devam eden karın ve sol yan ağrısı nedeniyle kliniğimize
refere edilen hastada pelvik MRG de uterus didelfis ve sol hematokolpos, sol overde 4x5cm ve 2cm
lik iki adet endometrioma kisti ve sol üreter ve renal pelviste grade 3 dilatasyon saptandı.
Konvansiyonel transvajinal eksizyon yerine bu olguda yüksek longitudinal vajinal septumun
transabdominal ultrasonografi kılavuzluğunda histeroskopik eksizyonunu kullandık. Bu şekilde klasik
yaklaşımda kaçınılmaz olarak gereken himen bütünlüğüne müdahale olmadan hastanın semptomatik
rahatlaması sağlandı. Postop seyirde olay olmadı ve bu girişimden sonra klinik semptomlar tamamen
çözüldü.
Vajinal septumun rezektoskopik eksizyonu kolay, güvenli ve himenal bütünlüğü koruduğu için genç
kızlarda uygun bir yaklaşım olarak tedavi seçenekleri arasında görülebilir.
S-020
ENDOMETRİUM KANSERİ RİSK TRİAJI İÇİN FROZEN KESİT İLE PARAFİN TAKİP SONUÇLARI NE KADAR
UYUMLUDUR?
Kadir Çetinkaya1, Fisun Ardıç2, Funda Atalay1, Ahmet Bacınoğlu1, Haluk Dervişoğlu1
1
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
2
Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği
Özet:
Amaç: Endometrium kanseri (EK)’nde halen standart cerrahi her ne kadar tam evreleme şeklinde olsa
da, erken evrede lenf nodu diseksiyonu (LND)’nun yeri tartışmalıdır. O nedenle yüksek riskli
hastaların tespiti önem taşımaktadır. Bu çalışmada lenf nodu metastazı (LNM) için yüksek riskli
hastaların operasyon sırasında frozen kesit (FK) ile kurumumuzda hangi doğrulukta tespit
edilebileceğini görmek amaçlanmıştır.
Yöntem: EK’li 37 hastada intraoperatif frozen çalışıldı, histopatolojik tiplendirme, greyd, tümör çapı
(TÇ), miyometrial invazyon derinliği (MİD) ve lenfovasküler emboli (LVE) parametrelerine bakıldı. Bu
parametreler parafin takip (PT)‘lerindeki nihai sonuçları ile karşılaştırıldı.
Sonuç: FK incelemede histopatolojik tip I tanı alan bir hasta (%2,7), PT’te tip II olarak değerlendirildi.
MİD değerlendirmesinde FK incelemede bir hasta derin invazyon açısından yanlış negatif (%2,7) tanı
aldı. TÇ ölçümü FK ve PT tüm hastalarda uyumlu idi. LVE bakıldığında, FK incelemede 4 hastada LVE
tespit edilemedi. Tümörler diferansiasyon açısından derecelendiğinde nükleer yüksek greyd 5
hastada, yapısal yüksek greyd ise 3 hastada FK ile yanlış negatif tanı aldı. Histopatolojik tip tayini,
MİD, LVE, nükleer ve yapısal greyd için testlerin doğruluğu sırası ile %94, %97, %89, %86 ve %91
olarak hesaplandı. Tüm parametreler birlikte değerlendirildiğinde EK hastalarda LNM için yüksek riskli
olanı yakalama açısından FK incelemenin duyarlılık, özgüllük ve doğruluğu sırası ile %96, %100 ve %97
olarak hesaplandı. FK inceleme yüksek riskli EK’ni yakalama açısından (1/37) bir hastada (%2,7)
başarılı olamadı.
Karar: EK’li hastada FK incelemenin histopatolojik tip tayini, TÇ ve MİD değerlendirmesi açısından
başarılı fakat LVE, nükleer ve yapısal greyd tayini için doğruluk oranın düşük olduğu izlendi. Genel
anlamda ise EK tedavisinde LNM için yüksek riskli hastaları yakalama açısından yüksek tanı değeri ile
FK uygulamasının kullanımda faydalı bir yöntem olduğu görüldü.
Anahtar kelimeler: endometrium kanseri, risk, frozen, lenf nodu diseksiyonu, metastaz.
S-021
GLYCERYL TRINITRATE FOR THE TREATMENT OF PRETERM LABOR
Şafak Calıskan1, Mehmet Ali Narin2, Faruk Suat Dede3 , Raziye Narin4 , Hülya Dede5 , Ömer
Kandemir3, Pasa Uluğ2
1
Clinic of Obstetrics and Gynecology, Nazilli State Hospital, Aydın, Turkey
2
Department of Obstetrics and Gynecology, Erzincan University Faculty of Medicine, Erzincan,
Turkey
3
Clinic of Obstetrics and Gynecology, Etlik Zübeyde Hanım Training and Research Hospital Ankara,
Turkey
4
Clinic of Obstetrics and Gynecology, Numune Training and Research Hospital, Adana, Turkey
5
Clinic of Obstetrics and Gynecology, Zekai Tahir Burak Training and Research Hospital, Ankara,
Turkey
Objective: This study was conducted to compare the tocolytic efficacy of glyceryltrinitrate (GTN) with
that of magnesium sulfate (MgSO4) and to investigate serum nitric oxide metabolites before and
after tocolysis.
Material and Methods: In total, 48 women between 27 and 34 weeks’ gestation with threatened
preterm labor and intact membranes were randomly allocated to receive either GTN or MgSO4
tocolysis. Main outcome measures included tocolytic efficacy and maternal side effect(s) of the
tocolytic agent. Obstetric and neonatal outcomes as well as pretreatment and posttreatment nitric
oxide (NO) metabolites were assessed.
Results: Forty-one patients were included into the final analysis. Uterine contraction cessation times
were 3.66±1.28 and 6.83±3.47 hours for GTN and MgSO4 groups, respectively. Similarly, maternal
side effects were significantly lower in the GTN group than in the MgSO4 group, and no serious
maternal side effects were recorded. Serum NO metabolite levels before treatment were
significantly lower in the treatment groups than in the controls. Serum nitrite levels were significantly
increased after tocolytic treatment both in MgSO4 and GTN groups.
Conclusion: GTN effectively delays preterm delivery and reduces neonatal morbidity and mortality
with less maternal side effects and seems to be an effective and safe alternative to MgSO4.
Keywords: Glyceryl trinitrate, nitric oxide, magnesium sulfate, tocolysis
S-022
ÖLÜ DOĞUM İLE KOMPLİKE OLAN KİLOLU GEBELİKLERİN MATERNAL VE PERİNATAL SONUÇLARI
1
Mehmet Çınar; 1Hakan Timur; 1Rıfat Taner Aksoy; 1Ali İrfan Güzel; 1Aytekin Tokmak; 1Rahime Bedir
Fındık; 1Dilek Uygur.
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Amaç: Ölü doğum ile komplike gebeliklerin obezite ve istenmeyen klinik sonuçlar arasındaki ilişkiyi
değerlendirmek.
Metod: Toplam 234 gebe hasta (ölü doğum grubu, n=115 ve canlı doğum grubu, n=119) bu
retrospektif çalışmaya dahil edildi. Risk faktörleri; yaş, BMI, gravida, parite, gestasyonel yaş, fetal
doğum tartısı, GDM, PE, IUGR, prenatal test markırları (AFP, PAP-A, B-HCG, E3) olarak kaydedildi.
Bulgular: Gruplar arasında yaş, gravida, parite ve PAP-A seviyeleri açısından istatistiksel olarak
anlamlı fark yoktu (p>0.05). Fetal doğum tartısı, IUGR, GDM, PE, AFP, β-hcg, estriol mom seviyeleri
gruplar arasında istatistiksel olarak farklı idi (p < 0.05). Ölüdoğum grubunun subgrup analizinde; 34
hasta normal kilolu, 81 hasta fazla kilolu idi ve gruplar arasında yaş, gravida, parite açısından anlamlı
farklılık yoktu (p<0.05); fetal doğum tartısı, iugr, gdm, preeklampsi oranları, afp, β-hcg, estriol mom
seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p < 0.05).
Sonuç: Fazla kilolu gebelikler kötü perinatal sonuçlara daha eğilimlidirler. Ölü doğum ile komplike
kilolu gebeliklerde IUGR, GDM ve PE daha yaygın görülmektedir. Bu nedenle fazla kilolu hastalar gebe
kalmadan önce kilo vermeye teşvik edilmeli; eğer gebe kalırlar ise kötü perinatal sonuçlar açısından
daha yakın takip edilmeli.
Anahtar kelime: ölü doğum, kilolu gebelik, obezite, prenatal test markırları.
Tablo 1. Ölü doğum ile komplike olan ve olmayan gebeliklerin demografik ve klinik sonuçlarının
karşılaştırılması.
Variables
Group 1
Group 2
(n=115)
(n=119)
(mean±SD)
(mean±SD)
Age (years)
28.48 ± 6.12
27.85 ± 3.15
0.765
GA (weeks)
32.37 ± 5.26
38.67 ± 1.35
<0.001
Gravidity
2.85 ± 1.74
2.79 ± 1.76
0.776
Parity
1.35 ± 1.28
1.28 ± 1.24
0.656
Birth Weight (g)
1827 ± 1108
3409 ± 3.44
<0.001
IUGR (%)
8.23 ± 1.42
2.28 ± 0.43
<0.001
GDM (%)
6.07 ± 0.64
2.11 ± 0.41
<0.001
PE (%)
5.07 ± 0.25
1.33 ± 0.59
<0.001
AFP (mom)
1.42 ± 0.62
1.89 ± 0.66
0.032
PAP-A (mom)
1.03 ± 0.29
2.42 ± 0.98
0.268
β-Hcg (mom)
1.47 ± 0.32
0.79 ± 0.21
<0.001
Estriol (mom)
1.29 ± 0.58
1.42 ± 0.40
0.044
BMI (kg/m2)
27.44 ± 2.02
24.67 ± 2.94
<0.001
p value
GW: gestational week, IUGR: intrauterine growth restriction, GDM:gestational diabetes mellitus, PE:
preeclampsia, BMI:body mass index, p<0.05 is statistically significant.
Şekil 1. Ölüdoğum ile komplike gebeliklerin β-hcg, afp, estriol düzeyleri için ROK analizi.
Tablo 2. AFP, β-hcg and E3 için eğri altında kalan alan (AUC), cut of değerler ve sensitivite-spesifite.
Variables
AUC
SE
95 % CI
Cut of value
Sensitivity (%)-specificity (%)
afp (mom)
.421
.39
.32 - .47
1.175
% 55 - % 42
β-hcg (mom)
.967
.11
.94 - .98
0.915
% 97 - % 67
e3 (mom)
.387
.38
.30 - .45
0.985
% 56 - % 33
Tablo 3. ANOVA - Bonferroni test ile subgrup analizi.
Variables
Stillbirth
overweight
groupa
(n=81)
x  SD
Age (years)
28.7±5.8
Stillbirth
normal
weight
groupb
Control
Fd
Pd
groupc
Bonferroni
Test (p)e
(n=119)
(n=34)
x  SD
x  SD
28.0±7.0
28.6±6.0
0.139
0.0871
a-b
p>.958g
a-c p>.977
b-c p>.599
GA (weeks)
32.2±5.3
32.4±4.9
38.6±1.3
1193
<.001
a-b p>.05g
a-c p<.001
b-c p<.001
Gravidity
2.8±1.71
2.9±1.88
2.8±1.75
0.091
0.0914
a-b
p>.958g
a-c p>.943
b-c p>.677
Parity
1.37±1.27
1.24±1.30
1.29±1.25
0.135
0.874
a-b
p>.682g
a-c p>.693
b-c p>.736
Birth weight 1803±1135
1840±985
3410±343
7.478E7
<.001
a-b
p<.001g
(g)
a-c p<.001
b-c p<.001
IUGR (%)
9.6±2.4
7.3±2.2
2.3 ± 0,1
1.39
<.001
a-b
p<.001g
a-c p<.001
b-c p<.001
GDM (%)
8.3±3.3
5.4±1.6
2.1 ± 0.4
0.15
0.071
a-b
p<.001g
a-c p=.001
b-c
p<.001
PE (%)
6.8±2.2
4.8±1.2
1.3 ± 0.5
0.15
0.009
a-b
p=0.01g
a-c p<.001
b-c p=0.01
AFP (mom)
1.3±0.5
1.6±0.5
1.9±0.6
3.43
<.001
a-b p<.001
g
a-c p<.001
b-c p<.001
β-hcg (mom)
1.52±0.31
1.8±0.57
0.79±0.21
13.9
<.001
a-b p<.001
g
a-c p<.001
b-c p<.001
Estriol
1.14±0.49
1.80±0.59
1.41±0.40
4.6
<.001
a-b p<.001
g
(mom)
a-c p<.001
b-c p<.001
a
stillbirth overweight group, b stillbirth normo-weight group, c control group, d F and p values were
calculated from ANOVA test,
e
Bonferroni post-hoc test was used after ANOVA test, f Chi-square
value was calculated by using Kruskal Wallis test , g p value was calculated by using post-hoc test for
non-parametric methods that is corrected Mann- Whiyney test using Bonferroni correction ( for a-b,
a-c and b-c p< .0016 accepted to be statistically different according to Bonferroni correction)
Tablo 4. Logistic regression analizi ve sonuçlar.
Overweight stillbirth – Control group
Normal weight Stillbirth – Control group
Variables
Walt
OR (%95 CI)
p
Walt
OR (%95 CI)
p
AFP
4.98
1.95 (0.70 – 5.55)
0.029
4.79
1.52 (0.59 – 3.98)
0.039
β-Hcg
16.33
6.21 (2.48 – 8.28)
<.001
14.23
5.47 (1.18 – 7.75)
<.001
E3
3.21
1.36 (0.43 – 4.07)
<.001
2.82
0.35 (0.14 – 3.98 )
<.001
p<0.05 is statistically significant.
S-023
ABDOMİNAL MYOMEKTOMİ GEÇİRENLERDE KOMPLİKASYONLAR VE KLİNİK
PARAMETRELER İLE OBEZİTE ARASINDAKİ İLİŞKİ
1
1
1
1
1
1
Mehmet ÇINAR.; Rifat Taner AKSOY; Ali Irfan GÜZEL; Aytekin TOKMAK; İrfan Özer; Nafiye
Yilmaz;
1
Melike Doğanay.
Amaç: Abdominal myomektomi geçiren 273 hastada komplikasyonlar ve klinik
parametreler ile obesite arasındaki ilişkiyi araştırmak.
Metod: Hastalar BMI≤30 kg/m2 ve BMI > 30 kg/m2 olacak şekilde iki gruba ayrılarak
demografik, pre-op ve post-op klinik parametreleri karşılaştırıldı.
Bulgular: Yaş, gravid, myom çapı (DOF), post-op hb, hastanede kalış süresi ve
komplikasyonlar obez ve non-obez iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi
(p<0.05). Obez gruptaki hastaların DOF ve komplikasyonları (kanama, post-op ateş,
yara yeri enfeksiyonu, ileus gibi) daha fazla idi.
Sonuç: Çalışmamızın bulgularına göre; abdominal myomektomi geçiren hastalarda
obezite klinik sonuçları etkilemektedir.
Anahtar kelimeler: myom, abdominal myomektomi, obesite
Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik bulguları.
Variables
Patients with BMI≤30
(n:183)
P
36.0±4.0
Patients with
BMI>30
(n:90)
41.7±4.1
Age (years)
Gravidity (min-max)
2 (1-4)
3 (1-5)
<0.001
Parity (min-max)
1 (1-4)
2 (1-5)
<0.001
Abortion
0.0±1.0
1.0±1.0
<0.001
BMI (kg/m2)
27.0±2.2
31.9±1.5
<0.001
DOF (cm)
6.0±2.0
7.0±2.0
<0.001
Pre operative Hb (g/dL)
12.7±1.3
12.4±1.3
0.052
Post operative Hb (g/dL)
11.1±1.6
10.4±1.6
0.002
Urea (mg/dL)
26.3±7.6
25.7±7.2
0.546
Creatinine (mg/dL)
0.7±0.1
0.7±0.1
0.439
AST(U/L)
18.0±3.7
19.5±6.7
0.234
ALT(U/L)
15.1±6.0
17.6±10.2
0.053
Platelet (x103/µL)
271.5±89.8
283.7±84.2
0.261
WBC (x103/µL)
7.1±2.6
7.1±2.7
0.391
AFP (mg/L)
2.1±1.8
2.4±1.6
0.075
NLR
2.2±1.1
2.0±1.0
0.187
DHS (days)
2.8±1.0
3.3±1.8
0.001
<0.001
BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid,, Hb; hemoglobin, AST; aspartate transaminase, ALT; alanine transaminase; WBC; white
blood cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte ratio, DHS; duration of hospital stay. p<0.05 is considered statistically
significant.,
Tablo 2. Hastaların BMI ile demografik ve klinik parametrelerinin korelasyonu.
Variables
CC
P
Age
0.484
0.000
Gravidity
0.248
0.000
Parity
0.212
0.000
Abortion
0.150
0.013
DOF
0.239
0.000
Preoperative Hb
-0.127
0.036
PO Hb
-0.188
0.002
PO Gravidity
-0.230
0.000
PO Abortion
-0.150
0.013
Urea
-0.020
0.742
Creatinine
0.043
0.483
AST
0.072
0.235
ALT
0.123
0.043
Platelet
0.098
0.107
WBC
-0.052
0.391
CA125
-0.032
0.599
CA19.9
-0.030
0.622
AFP
0.108
0.075
NLR
-0.080
0.188
ES TX
0.131
0.030
DHS
0.211
0.000
PO complicaiton
0.187
0.002
DOF; diameter of fibroid, Hb; hemoglobin, PO; postoperative, AST; aspartate transaminase, ALT; alanine transaminase; WBC; white blood
cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte ratio, ES TX; erythrocyte transfusion, DHS; duration of hospital stay.
CC; correlation coefficient, p<0.05 statistically significant.
Tablo 3. Gruplar arasında ameliyat endikasyonları, myom yeri ve komplikasyonların
karşılaştırılması.
Variables
Indication for surgery
Pain
Infertility
Menometrorrhagia
Malignancy suspicious
Pelvic pressure
Total
POF
Subserosal
Submucousal
Intramural
Total
Early Complication
Haemorrahge
Bowel Injury
PO Fever
Hysterectomy
Haematoma
Total
Late Complication
Wound Infection
Dehiscence
Ileus
Total
Es Tx (Unit)
0
≥1
Total
Blood Group
ARH+
BRH+
Patients with BMI≤30
n(%)
Patients with BMI>30
n(%)
P value
57 (31.2%)
20 (10.9%)
51 (27.9%)
1 (0.5%)
54 (29.5%)
183 (100%)
16 (17.8%)
8 (8.9%)
39 (43.3%)
1 (1.1%)
26 (28.9%)
90 (100%)
0.013
47 (25.7%)
3 (1,6%)
133(72.7%)
16 (17.8%)
2 (2.2%)
72 (80%)
0.337
9 (64.4%)
1 (7.1%)
2 (14.3%)
1 (7.1%)
1 (7.1%)
14 (100%)
10(71.4%)
0
4(28.6%)
0
0
14(100%)
0.046
0
1 (50%)
1 (50%)
2(100%)
11 (45.8%)
1 (4.2%)
12(50%)
24(100%)
<0.001
175(95.6%)
8 (4.4%)
183(100%)
80 (88.9%)
10 (11.1%)
90 (100%)
64 (34.5%)
31 (17.0%)
27 (30%)
23 (25.6%)
0.142
0.430
0RH+
ABRH+
ARHBRH0RHABRH-
52 (28.5%)
3 (1.6%)
8 (4.5%)
15 (8.3%)
9 (5.0%)
1 (0.6%)
183(%100)
Total
22 (24.5%)
4 (4.4%)
1 (1.1%)
8 (8.9%)
4 (4.4%)
1 (1.1%)
90 (100%)
POF; place of fibroid, Es Tx; erythrocyte suspension transfusion, PO; postoperative.
Data are presented as n (%). Pearson Chi Square test and Fisher Exact test were used. p<0.05 is considered statistically
significant.
Tablo 4. Myomektominin erken ve geç komplikasyonları için risk faktörleri
Outcome:
Complication
SE
Wald
P
OR
95% CI
DOF
0.114
0.832
0.362
1.109
0.888–1.386
Nulliparity
0.434
0.015
0.904
1.054
0.450–2.469
CA-125
0.010
6.541
0.011
1.025
1.006–1.044
Non–subserosal
0.677
6.833
0.009
5.875
1.557–22.160
PAS
0.459
0.004
0.947
1.031
0.419–2.537
BMI
0.087
17.787
0.000
1.446
1.218–1.717
BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid, PAS: previously abdominal surgery, p<0.05 is considered statistically significant.,
S-024
POSTPARTUM BİLATERAL TUBAL LİGASYON SONRASI 2 OLGU: NORMAL VE EKTOPİK GEBELİK
Ömer Erkan Yapça
Yrd.Doç.Dr., Atatürk Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD.
Giriş: Bilateral tubal ligasyon fertilizasyon isteğini tamamlamış çiftlerde özellikle 35 yaş üzerinde
sıklıkla tercih edilen bir kontrasepsiyon yöntemidir ve çoğunlukla sezaryen sırasında bilateral
tubaların bağlanması yoluyla uygulanmaktadır. Diğer bir yöntem isteğe bağlı olarak mini phannenstiel
insizyon ve laparoskopik tubal ligasyon şeklindedir. Litaretürde ligasyon sonrası normal ve ektopik
gebelik vakaları bildirilmiştir. Özelliklede ligasyon sonrası 24 ayı geçen vakaların extrauterin gebelik
yönünden daha dikkatli incelenmesi gerekmektedir.
Amaç: Postpartum tubal ligasyon sonrası normal ve ektopik gebelik gelişen 2 olguyu sunmaktır.
Olgu 1: 32 yaşında gravida:4, parite:3 olan 3. sezaryenı sırasında 11 ay önce tubal ligasyon yapılan
hasta adet gecikmesi ve bulantı şikayeti ile başvurdu. Ultrasonografik muayene sonucu 6 hafta 3
günlük gebelik tespit edildi. Şu anda 26. gebelik haftasında olup gebelik takipleri olağan
seyretmektedir. Hasta ısrarla kendisine böyle bir durumun olabileceği konusunda bilgi verilmediğini
söylemektedir.
Olgu 2: 39 yaş gravida:6, parite:4 olan hasta son gebeliğini 66 ay önce sezaryen ve tubal ligasyon
operasyonu ile sonlandırdığını, diğer gebeliklerin normal doğumla olduğunu belirtmiş olup karın ağrısı
ve lekelenme tarzı kanama şikayeti ile başvurdu. Ultrasonografi de endometrium 7mm, sağ adnexial
alanda 18x24 mm gestasyonel kese ve yolk sac kesesi izlenmiş olup Bhcg:6182 olması üzerine hasta
hospitalize edilerek tek doz 1mg/kg methotrexate tedavisi başlandı. 4.gün Bhcg:7619, 7.gün: 5814
gelmesi üzerine externe edilerek ayaktan takibe alındı. 38. gün Bhcg değeri negatifleşen hastanın
takiplerinde sorun olmadı.
Sonuç: Tubal ligasyon postpartum, mini phannenstiel yada laparoskopik yolla uygulanmakta olup
hangi yöntem uygulanırsa uygulansın nadirde olsa intrauterin ve extrauterin gebelik gelişebilme
ihtimali hastaya bildirilmeli, ligasyon yapılmış hastalarda normal ve ektopik gebelik ayırıcı tanılar
arasında yer almalıdır.
S-025
DİCLE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ'NDE ANORMAL PLASENTASYON CERRAHİSİNDE
SIRALI YAKLAŞIM
MEHMET SAİT İÇEN1, MEHMET SIDDIK EVSEN1, FATİH MEHMET FINDIK1, ELİF AĞAÇAYAK1,
NURULLAH PEKER2, AHMET YALINKAYA1, TALİP GÜL1
1. Dicle Üniversitesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı, Diyarbakır
2. Diyarbakır Kadın Doğum Ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi, Diyarbakır
Amaç: Hastanemizde operasyon öncesi plasenta akreata/inkreata/perkreata (PA) tanısı
konan ve uterus koruyucu tedavi isteyen uygun hastalarda yapılan sıralamalı cerrahi işlemlerini
sunmayı amaçladık.
Giriş: Anormal plasentasyon gebeliğin önemli bir komplikasyonu olup hem maternal hem de
fetal morbidite ve mortalite için yüksek risk taşımaktadır. Uterusun korunması için konservatif
yöntemler olarak; uterin arter ligasyonu, plasental yatağın primer sütürasyonu, bilateral hipogastrik
arter ligasyonu veya plasentanın uterus içinde bırakılması işlemleri uygulanmaktadır (1). Sezeryan
sayısı arttıkça risk artmaktadır (2). Maternal morbidite ve mortaliteyi azaltmak için genellikle 34 -35.
gebelik haftasında sezeryan histerektomi önerilmektedir (3). Bilateral hipogastrik arter ligasyonu
diğer tedavilere cevap vermeyen olgularda seçenek olarak kullanılmalıdır (4).
Kliniğimizde PA tanısı sadece Ultrasonografi (USG) ile konmakta olup Manyetik Rezonans
Görüntüleme (MRG) veya diğer ileri düzey görüntüleme yöntemleri kullanılmamaktadır. Uterus
koruyucu cerrahiye karar verir iken hastanın yaşı, fertilite arzusu, invazyonun alanı ve derinliği önem
kazanmaktadır. Tüm hastalara preoperatif dönemde tüm riskler anlatılıp hepsinden mutlaka
histerektomi imzası alınıp sonraki gebeliğinin (histerektomi yapılmayıp tekrar gebe kalır ise) riskli
olduğu anlatılıp isteyenlerden tuba ligasyonu imzası da alınmaktadır. Tüm hastalara preoperatif kan
hazırlığı (en az 3 ünite eritrosit süspansiyonu) yapılmaktadır. Uterus koruyucu cerrahi olarak bu
hastalara; kanama yatağının primer sütürasyonu, bilateral uterin arter ligasyonu ve bilateral
hipogastrik arter ligasyonu işlemlerini tek veya kombine şekilde uygulamaktayız. Batına girişte
phannenstiel insizyon tercih edilmektedir. Plasenta çıkışından sonra uterus serviks bölgesinden foley
sonda ile bağlanmaktadır. Uterin arter ligasyonu yapıldıktan sonra plasenta yatağın primer
sütürasyon işlemi uygulanmaktadır. Sütürasyon işlemi sonrasında foley sonda açılmakta ve kanayan
bölgelere tekrardan sütürasyon işlemi gerçekleştirilmektedir. Bu işlemler sonrasında kanaması
olmayan hastalara ek bir cerrahi işlem yapılamamakta, kanaması devam eden hastalara hipogastrik
arter ligasyonu eklenmektedir. Kanaması devam eder ise histerektomi tercih edilmekte olup
kanaması durmuş olan hastalarda en son üreter kontrolü yapılıp sezeryan kesi hattı usulüne uygun
olarak kapatılmakta ve işleme son verilmektedir.
Sonuç: Sıralamalı cerrahi ile özellikle fertilite arzusu olan birçok hastada uterusun
korunması mümkün olmaktadır. Fakat ileriye yönelik gebelik oranlarının değerlendirilmesi için süreye
ihtiyaç olduğu muhakkaktır.
KAYNAKLAR
1. Evsen MS, Sak ME, Soydinç HE, Nur CF, Mehmet O, Gül T. Retrospective analysis of placenta
accreta: management strategies--evaluation of 41 cases. Ginekol Pol. 2012 Jul;83(7):501-4
2. Wu S, Kocherginsky M, Hibbard JU. Abnormal placentation: twenty-year analysis. Am J
Obstet Gynecol 2005;192:1458-61
3. Shamshirsaz AA, Salmanian B, Fox KA, et al. Maternal morbidity in patients with morbidly
adherent placenta treated with and without a standardized multidisciplinary approach. Am J
Obstet Gynecol 2015;212:218.e1-9
Evsen MS, Sak ME, Soydinç HE, Basaranoglu S, Bakir C, Sak S, Gül T. Internal iliac artery ligation for
severe postpartum hemorrhage. Ginekol Pol. 2012 Sep;83(9
S-026
A BIG SUBMUCOUS LEIOMYOMA MIMICKING A HEMATOMA AFTER MYOMECTOMY SURGERY
Emre Sinan GÜNGÖR*¹, Ali Galip ZEBİTAY¹, Gülşah KESKİN¹, Mustafa Kemal ÜNVER¹,
Fatma Ferda VERİT¹
¹Obstetrics and Gynecology, Süleymaniye Maternity Research and Training Hospital, İSTANBUL
Corresponding Author: Emre Sinan GÜNGÖR, M.D.
Süleymaniye Maternity Research and Training Hospital; Zeytinburnu, İstanbul, TURKEY
Uterine fibroids are the most common tumors of uterus. Determination of the treatment options
depends on the ability of imaging modalities to accurately detect fibroid tumors. Herein we present a
huge submucosal myoma mimicking hematoma after myomectomy operation.
A 43 year-old, sexually inactive woman was admitted, with main complaint of heavy menstrual
bleeding and lower abdominal pain for a few months. Her physical examination showed a markedly
pale woman. . Because the patient was virgo, transvaginal ultrasound could not be done.
Abdominopelvic ultrasound showed two intramural myomas measured 62*58 mm and 50*40 mm.
The sonologist thought that the patient was having vaginal bleeding because of intramural myomas
and planned myomectomy. Because the patient was virgin, myomectomy was planned and
performed. After the operation, the patient applied to our clinic two times with the complaint of
vaginal bleeding. Abdomino-pelvic ultrasound showed a lesion measured 76*63*53 mm on the
anterior side of the uterus and was thought to be hematoma. The patient was hospitalized to do
simple hysterectomy because her complaints continued after medical therapy. After hysterectomy, a
longitudinal anterior uterine incision was done and a submucousal myoma filling the whole cavity
was seen.
Ultrasound examination is the first line imaging investigation especially for gynecologic diseases.
Especially transvaginal ultrasound seems to be the best way to determine the number and the
localization of the myomas. But if the patient is virgin, as in our case, it is impossible to perform it.
Diagnostic tools, including transrectal ultrasound or magnetic resonance imaging may play significant
roles in determining precise preoperative diagnosis and should be kept in mind to prevent false or
inadequate diagnoses and surgeries.
S-027
TÜRK KADINLARINDA POLİKİSTİK OVER SENDROMU
İLE
FOLLİKÜL STİMULE EDİCİ HORMON
RESEPTOR GENİNİNDEKİ TEK NUKLEOTİD POLİMORFİZMİ ARASINDAKİ İLİŞKİ
Ümit Naykı1,*, Altuğ Koç2, Cenk Naykı1, Özge Özer Kaya2, Mehmet Kulhan1,Murat Günay3
1
Erzincan Üniversitesi , Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye
2
Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genetik Araştırmalar Bölümü, İzmir, Türkiye
3
Erzincan Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Bikoiya Anabilim Dalı, Erzincan, Türkiye
*
Sözlü sunumu yapacak
ÖZET
Amaç: Bu çalışmanın amacı, Türk kadınlarında polikistik over sendromu (PKOS) ile folikul stimule edici
hormon reseptör (FSHR) gen Asn680Ser polimorfizmi arasındaki ilişkiyi ve bu polimorfizmin sıklığına
incelemektir.
Gereç ve Yöntem: Doğu Anadolu Bölgesinden 100 PKOS’lu ve 100 normal kadın çalışmaya dahil edildi.
Hastalardan, kan şekeri
ve insulin tayini, hormonal ve genetik inceleme için venöz kan
örnekleri alındı. FSHR’nin Asn680Ser polimorfizmi polimeraz zincir reaksiyonu (PCR), amplifikasyon ve
direkt DNA sıralama yöntemleri ile analiz edildi. Her 2 grup, vücut kitle indeksi (BMI), modifiye
Feriman-Gallway skorlaması (mFG), açlık kan şekeri, açlık insulini, insulin direnci (HOMA-IR), hormon
ve lipid profili açısından karşılaştırıldı. Sonrasında, PKOS’lu hastalar FSHR polimorfizminin genetik
varyantları açısından Asn680Asn, Asn680Ser ve Ser680Ser olmak üzere 3 alt gruba ayrıldı. Bu alt
gruplarda bahsedilen parametreler açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: PKOS’lu kadınlar ve kontrolleri arasındaki FSHR’nin Asn680Ser polimorfizminin allelik sıklığı
açısından anlamlı bir fark bulunmadı.
Bu 680. kodondaki tek nükleotid polimorfizmi ayrıntılı
incelendiğinde ise, Asn680Asn, Asn680Ser,
ve Ser680Ser alt grupları arasında genotip sıkılığı
açısından bir fark saptanmadı. Aynı zamanda; BMI, mFG skoru, açlık glukoz ve insulin düzeyleri,
HOMA-IR, ve follikül stimule edici hormon (FSH), lüteinize edici hormon, prolaktin hormon (PRL) ve
total testosteron düzeyleri açısından da farklı Asn680Ser polimorfizmi taşıyan PKOS’lu hastalar
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi.
Sonuç: Türkiye’nin doğusundaki kadınlarda PKOS ile FSHR geninin Asn680Ser polimorfizmi arasında
ilişki saptanmamıştır. Ayrıca, bu tek nukleotid polimorfizmi BMI, insulin direnci ve PKOS ile bağlantılı
hormonlarla da ilişkili görünmemektedir.
Anahtar kelimeler: Polikistik over sendromu, follikül stimule edici hormon reseptörü, tek nükleotid
polimorfizmi
S-028
MULTİPLE TEKRARLAYAN SEZARYEN DOĞUMLAR: MATERNAL VE NEONATAL MORBİDİTEYİ
ARTTIRIYOR MU?
Senem Yaman Tunç1 (Yrd. Doç. Dr.), Elif Ağaçayak1(Yrd. Doç. Dr.), Serdar Başaranoğlu2(Yrd. Doç.
Dr.) , Sibel Sak3 (Yrd. Doç. Dr.), Abdulkadir Turgut1 (Doç. Dr.), Evindar Elçi1 (Asistan doktor), Talip
Gül1 (Prof. Dr.)
1
Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Diyarbakır
2
Fatih Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, İstanbul
3
Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kadın Hhastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Şanlıurfa
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı multiple tekrarlayan sezaryen olgularında artan sezaryen sayısının
maternal ve neonatal morbiditeye etkisini değerlendirmektir.
YÖNTEM: Ocak 2013- Eylül 2014 arasında hastanemizde alınan multiple tekrarlayan sezaryen
doğumlar retrospektif olarak analiz edildi. Çalışmaya toplam 1133 hasta alındı ve hastalar 4 gruba
ayrıldı; grup 1 geçirilmiş 2 sezaryen (n=329), grup 2 geçirilmiş 3 sezaryen (n=225), grup 3 geçirilmiş 4
sezaryen (n=447), grup 4 geçirilmiş 5 ve üzeri sezaryen (n=132). Hastaların klinik, demografik,
intraoperatif ve postoperatif verileri hasta dosyaları incelenerek kaydedildi.
BULGULAR: Gruplar arasında ortalama maternal yaş, gravida, parite, 1. ve 5. dakika Apgar skorları,
hastanede kalış süresi ve operasyon süresi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05). Ayrıca
şiddetli adezyon, mesane yaralanması, prematür doğum (<37 hafta) açısından da fark istatistiksel
olarak anlamlıydı (p<0.05). Gruplar arasında plasenta previa, plasenta akreata, sezaryen histerektomi,
uterin skar rüptürü, kan transfüzyonu ihtiyacı, preoperatif ve postoperatif hemoglobin düzeyleri
açısından istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi (p˃0.05).
SONUÇ: Bulgularımıza göre multiple tekrarlayan sezaryen doğumlar yaşamı tehdit etmemesine
rağmen maternal morbiditeyi arttırıyor gibi görünmektedir. Ayrıca prematür doğumlara yol açarak
neonatal morbiditeye katkıda bulunmaktadır. Multiple tekrarlayan sezaryen doğumların maternal ve
neonatal etkilerini değerlendirmek için uzun-dönem prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
ANAHTAR KELİMELER: Multiple tekrarlayan sezaryen, maternal morbidite, neonatal morbidite
S-029
ŞİDDETLİ PREEKLAMPSİDE ÜRİNER BELİRTEÇLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Özlem Bozoklu Akkar1, Çağlar Yıldız1, Enver Sancakdar2, Savaş Karakuş1, Ali Yanık1, Meral Çetin1, Ali
Çetin1
1
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı, Sivas
2
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Ana Bilim Dalı, Sivas
Amaç: Preeklampsi, tüm gebeliklerin %2-8’inde görülen, maternal morbidite ve mortaliteye yol açan
önemli bir sağlık problemidir. Gebeliğin ikinci yarısında yeni başlangıçlı hipertansiyon ve proteinüri
veya end-organ disfonksiyonuna neden olan progresif multisistem bir hastalıktır [1, 2]. Şiddetli
preeklampside, şiddetli hipertansiyon (sistolik ≥160 mmHg veya diastolik ≥110 mmHg) ve end-organ
(SSS, hepatik, hematolojik, renal, pulmoner) hasarını gösteren semptom ve bulgular görülür [3].
Gebelikte oluşan akut renal hasarın %40’ı şiddetli preeklampsi, eklampsi ve HELLP sendromuna bağlı
gelişmektedir [4]. Preeklampsiye bağlı gelişen renal hasar hastalığa bağlı morbidite ve mortalite
oranlarını artırmaktadır. Şiddetli preeklampsinin bulgularından biri olan renal hasarı erken dönemde
gösterebilecek üriner parametreleri inceleyerek hastalığa bağlı morbidite ve mortaliteyi azaltmayı
amaçladık.
Materyal ve Metod: Şiddetli preeklampsi tanısı konan ve ekspektan tedaviye uygun olan 18-45 yaş
arası 31 olgunun idrar protein, albümin, ürik asit, kalsiyum, sodyum ve kreatinin seviyeleri bazal
olarak, 4, 12 ve 24. saatlerde ölçüldü. İdrar protein/kreatinin, albümin/kreatinin ve
kalsiyum/kreatinin oranları hesaplandı ve bu parametrelerin farklı zamanlardaki değerleri kendi
içlerinde karşılaştırıldı.
Bulgular: 4. Saatteki PKO bazal ve 12. saatteki PKO’dan istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu
(p<0.05). 12. Saatteki PKO, 4. saatteki PKO’dan ve 24. Saatteki PKO bazal, 4 ve 12. saatteki PKO’dan
istatistiksel olarak anlamlı yüksekti (p<0.05). 4. Saatteki AKO bazal ve 12. saatteki AKO’dan anlamlı
olarak yüksekti (p<0.05). 24. saatteki AKO ise bazal, 4 ve 12. saatteki AKO’dan anlamlı olarak yüksek
bulundu (p<0.05). [Figür 1]. Bazal, 4, 12 ve 24. saatteki idrar ürik asit seviyeleri yönünden ise , farklı
zamanlarda ölçülen düzeyler arasında fark yoktu (p>0.05) [Figür 2]. Bazal idrar kalsiyum ve sodyum
düzeyleri 4, 12 ve 24. saatlerdeki seviyelerinden istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu (p<0.05).
12. Saatteki idrar kalsiyum ve sodyum düzeyleri 4 ve 24. saatlerdeki seviyelerden istatistiksel olarak
anlamlı yüksek bulundu (p<0.05). [Figür 3]. Bazal KKO, 4. ve 24. saat KKO’larından istatistiksel olarak
anlamlı yüksek bulundu (p<0.05). 12. Saatteki KKO, 24. saatteki KKO’dan istatistiksel olarak anlamlı
yüksek bulundu (p<0.05) [Figür 4].
Sonuç: Bazal, 4 ve 12. saatlerdeki ölçümler 24. saatteki ölçümlerle karşılaştırıldığında renal hasarın
takibinde bir avantaj sağlamadığı görüldü. Bu durumda, şiddetli preeklampside, 24 saatlik idrar
ölçümlerinin önemi devam etmektedir.
Referanslar:
1. Bakacak M, Kılınç M, Serin S, et al. Changes in Copper, Zinc, and Malondialdehyde Levels and
Superoxide Dismutase Activities in Pre-Eclamptic Pregnancies. Med Sci Monit 2015;21:2414-20.
2. Valent AM, DeFranco EA, Allison A, et al. Expectant management of mild preeclampsia versus
superimposed preeclampsia up to 37 weeks. Am J Obstet Gynecol 2015;212(4):515.e1-8.
3. American College of Obstetricians and Gynecologists; Task Force on Hypertension in Pregnancy.
Obstet Gynecol. 2013;122(5):1122-31.
4. J. Prakash. The kidney in pregnancy: A journey of three decades.Indian J Nephrol. 2012 May-Jun;
22(3): 159–167.
Figür 1. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar protein/kreatinin ve
albümin/kreatinin oranlarındaki değişimler.
Figür 2. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar ürik asit değerlerindeki değişimler.
Bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar ürik asit değerleri arasında anlamlı farklılık yoktu (p>0.05).
Figür 3. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar kalsiyum ve sodyum
seviyelerindeki değişimler.
Figür 4. Preeklamptik olguların bazal, 4, 12 ve 24. saatlerdeki idrar kalsiyum/kreatinin oranındaki
değişimler.
S-030
2.TRİMESTER GEBELİKTE OVERYAN TORSİYON:OLGU SUNUMU
Op Dr Feyza Nur İncesu Çintesun,Op Dr Ersin Çintesun
Ağrı Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
Gebelikte over torsiyon oldukça nadir olup insidansı 1/1000dir. Overlerin palpasyonu ve
ultrasonografik görüntülemesi gebe olmayan kadınlara göre gebelikte daha zor olduğundan tanıyı
koymak güçleşebilir. Bu vaka sunumunda 16 hafta tekiz gebelikte sağ overyan torsiyon olgusunu
sunmayı amaçladık.
Hasta 24 yaşında primigravid 16 hafta gebe sağ alt kadran ağrısı,bulantı,kusma ile başvurdu.Hastanın
ultrasonografi incelemesinde uterusta ölçümleri 16 hafta ile uyumlu canlı tek fetus ve sağ overde
12x10 cm basit yapıda kist, sol over doğal olarak ve batında orta derecede serbest sıvı izlendi.Doopler
incelemede sağ overde kanlanma izlenmemesi üzerine radyoloji konsültasyonu istendi.Radyoloji
raporu da sağ over torsiyon uyumlu gelmesi üzerine hastaya spinal anestezi altında phannestiel
insizyon ile laparotomi gerçekleştirildi.Batın gözleminde uterus 4 aylık cesamette sağ overde yaklaşık
12 cmlik hemorajik nekroze görünümlü kist ve 3 kez torsiyone olmuş nekroze over dokusu, batında
300 cc hemorajik vasıfta sıvı tespit edildi.Over detorisyone edildi,kist kapsülü soyularak kist eksize
edilerek kalan over dokusu onarıldı.Over kanlanması için 10 dakika beklendi.Overin kanlanmasının
normale dönmesiyle operasyona son verildi(Şekil 1).Postoperatif fetal kalp atımı olduğu teyit
edildi.Hastaya postoperatif 17 hidroksiprogesteron kaproat tek doz uygulandı.Hastanın takiplerinin
sorunsuz seyretmesi üzerine 2.günde taburcu edildi.Patoloji raporu hemorajik kist olarak bildirildi.
Gebelikte over torsiyonu en sık 1.trimesterde görülmektedir.En önemli risk faktörü ovaryan
hiperstimülasyondur.Tedavi overin en kısa zamanda detorsiyone edilmesidir.
ŞEKİL 1:A:Sağ overde kistik yapı ve torsiyone over.B:Torsiyone sağ overde detorsiyon sonrası
kanlanma mevcut.C:Kist eksizyonu sonrası sağ over ve kist dokusu.
S-031
FETAL İZOLE VSD TARAMASINDA İNCELEME ZAMANININ TANI AÇISISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Leyla Karaca, Mecit Kantarcı
GİRİŞ-AMAÇ: VSD en sık görülen doğuştan kalp anomalisidir. Bu çalışmanın amacı gebelik sırasında
izole VSD tanısı almış olan bebeklerin sıklığını, gebelik yaşı ile tespit edilme oranları arasındaki ilişkiyi
araştırmaktır.
GEREÇ-YÖNTEM: 2008 ve 2015 yılları arasında doğu Anadolu bölgesinde rutin gebelik yada ayrıntılı
sonografik değerlendirme sırasında tespit edilen ızole VSD li olgular takip edilmiştir. Hastalara yapılan
rutin sonogram sonrasında fetal ekokardiografi ile teşhiş doğrulanmış ve hastaların postnatal takipleri
yapılmıştır.
BULGULAR: Rutin muayene ile gelen hastalar 12 haftalıktan 38 haftalık döneme kadar her dönemde
kalp anomalisi açısından dikkatli bir sonografik değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Bu zaman zarfında
15 450 hasta incelenmiş olup bunların yaklaşık 167 de ( % 1,1 ) de izole VSD tanısı konulmuştur.
Başka organ ve diğer kalp anomalileri ile birlikteliği olan hastalar çalışma dışında bırakılmıştır.
Vakaların yaklaşık % 11‘ü 16 ila 19 gebelik haftaları arasında, vakaların 35’ü 20 ila 26 gebelik
haftaları arasında ve %54’ü de 27 ila 35 gebelik haftaları arasında yapılan incelemelerde tespit
edilmiştir.
SONUÇ: Fetal kalp değerlendirilmesinde 20 ila 26 haftalar arasında en uygun tanı dönemi olduğu
literarür çalışmalarında bildirilmektedir. Bizim çalışmamızda ikinci trimester yanısıra 3. trimestırda
izole VSD nin daha çok tespit edildiğini gördük. Ancak bu durum cihaz teknik özelikleri, uygulayıcının
çekim tekniği ve tecrübesi ile yakın bir ilişki göstermektedir.
S-032
TOT
OPERASYONU
DEĞERLENDİRİLMESİ
YAPILAN
HASTALARDA
POSTOPERATİF
CİNSEL
FONKSİYONLARIN
Elif Ağaçayak1, Serdar Başaranoğlu2, Mustafa Yavuz1, Senem Yaman Tunç1, Sibel Sak3, Abdülkadir
Turgut1, Ayşegül Deregözü4, Talip Gül1
1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı
2 Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı
3 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilimdalı
4 Bahçelievler Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
ÖZET
Amaç: Bu çalışmada amacımız sistosel ve stres üriner inkontinans nedeniyle ön onarım ve
transobturator tape uygulanan hastaların postoperatif cinsel fonksiyonlarını değerlendirmektir.
Materyal-Metod: Çalışmamıza 2009 Ocak-2014 Ocak yılları arasında Dicle üniversitesi Tıp Fakültesi
Kadın Hastalıkları ve doğum polikliniğine idrar torbasında sarkma ve idrar kaçırma şikayeti olan 52
hasta dahil edildi. Geçirilmiş histerektomisi olanlar, operasyona eşzamanlı histerektomi ve rektosel
onarımı yapılanlar ve menapozdaki hastalar çalışmaya dahil edilmedi. Hastalar telefonla aranarak
çalışma hakkında bilgi verildi ve sorgulama anketi için hastaneye çağrıldı. Hastalara operasyondan
önce ve operasyondan sonra Pelvik organ prolapsusu/İdrar inkontinansı cinsel fonksiyon sorgulaması
anketi uygulandı.
Bulgular: Çalışmamızda hastaların yaş ortalaması 42.04 ±7.50, hastaların ortalama vücut kitle
indexleri 30.1±3.7 izlendi. Ortalama takip süremiz 31.5±11.3 ay idi.
Hastaların 22
(%42.3)’sinin şikayetleri postoperatif tamamen geçmişti. 2 (%3.8) hastada şikayetler arttı.
Postoperatif şikayetlerle disparoni arasında pozitif korelasyon izlendi (r: 0.355** p:0.010). 5 (%9.6)
hastada postoperatif komplikasyon gelişti. Bu komplikasyonlar 2(%3.8)
hastada idrarını rahat
yapamama, 1(%1.9) hastada meş erezyonu, 2(%3.8) hastada denova üriner inkontinans gelişti. Pelvik
organ prolapsusu/İdrar inkontinansı cinsel fonksiyon sorgulaması anketi sonucunda total olarak
seksüel fonksiyonlarda anlamlı düzelme izlendi (p:0.000).
Sonuç: Sonuç olarak idrar kaçırma bayanların seksüel hayatını olumsuz etkilemektedir. İdrar kaçırma
için yapılan transobturator tape operasyonu sonrası kadın seksüel fonksiyonlarda düzelme
izlenmektedir.
S-033
AÇIKLANAMAYAN İNTRAUTERİN GELİŞME GERİLİĞİ VE NORMAL GEBELERDE PLASENTAL
PARAOKSONAZ 2 AND PARAOKSONAZ 3 mRNA SEVİYELERİ
Levent Dikbaş1*, Ömer ErkanYapça2, Neslihan Dikbaş3
1
Y.Doç.Dr., Sağlık Hizmetleri MYO, Iğdır Üniversitesi
2
Y.Doç.Dr., Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD, Atatürk Üniversitesi
3
Doç.Dr., Tarımsal Biyoteknoloji, Atatürk Üniversitesi
ÖZET
İntrauterin gelişme geriliği (Intrauterine Growth Restriction; İUGR), modern obstetrik uygulamalara
rağmen perinatal mortalite ve morbiditenin
en önemli sebeplerinden birisi olmaya devam
etmektedir. Amerikan Obstetrisyen ve Jinekologlar Birliği (ACOG), IUGR u tahmini fetal ağırlığın
gestasyonel yaşa göre 10. persentilin altında olması şeklinde tarif etmektedir. Hastalığın etyolojisi ve
etyopatogenezi ile ilgili birçok çalışma yapılmasına rağmen, hastalığın önlenmesi ve tedavisi hala tam
olarak başarılamamıştır. İUGR nin en yaygın sebebi olan uteroplasental yetmezliğin etyolojisinde
oksidatif stresin anahtar rol oynadığı düşünülmektedir. Bizim çalışmamız oksidatif stresin yol açtığı
plasental doku harabiyetini önlenmek için, insan vücudundaki antioksidan paraoksonaz grubu
enzimlerden Paraoksonaz 2 (PON2) ve Paraoksonaz 3 (PON3)’ün İUGR li hastalardaki seviyelerini
değerlendirmektedir. Bunun için 22 İUGR li gebe ile (Grup 1), sağlıklı 16 gebenin (Kontrol grubu)
postpartum plasental doku örneklerinde PON2 ve PON3 ün mRNA ekspresyonlarını karşılaştırdık.
Ham bulgular, hedef genlerin (PON2, PON3), kontrol geniyle ( β aktin; housekeeping geni)
karşılaştırılması ve up yada down regülasyondaki ≤ 2 lik fold change cut off değerinin esas alındığı
ΔΔCt yöntemiyle normalize edilmiştir. ΔΔCt metoduna göre PCR dan elde edilen sonuçlar, Gene
Globe Data Analyses Center (Qiagen, Valencia, CA, USA) da analiz edilmiştir. Kontrol ve hasta
grubunda her gen için hesaplanan 2^(-ΔCt) değerlerinin aritmetik ortalaması, student t- testi ile
karşılaştırılarak p değerleri hesaplandı. p˂0.05 olan değerler anlamlı olarak kabul edildi. İUGR
grubunda PON2 mRNA (fold change: -1.27) ve PON3 mRNA (fold change: -1.13) nın kontrol grubuna
göre daha az oranda eksprese olduğunu tespit ettik. PON2 mRNA’ daki azalma PON3 e göre daha
belirgindi. Ancak hasta grubu ile kontrol arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (PON2 ve
PON3 mRNA için p değerleri sırasıyla 0.33, 0.77). Buna göre İUGR de PON2 ve PON3’ün antioksidan
etkisinin diğer mekanizmalara göre tek başına anlamlı olmadığı düşünülebilir, ancak bu hipotezin
kabul edilebilmesi için daha geniş vaka serilerine ihtiyaç vardır.
POSTER BİLDİRİLERİ
P-001
SERVİKAL YETMEZLİKLİ HASTADA ACİL SERKLAJ :OLGU SUNUMU
Selim GÜLÜCÜ1 , Zulal DUMAN2 , İlhan Bahri DELİBAŞ1
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hast. ve Doğum AD, TOKAT
2
Özel Medikal Park Hastanesi, TOKAT
ÖZET
Giriş: Servikal yetmezlik, genellikle 2.trimesterde gerçekleşen uterin serviksin ağrısız progresif
dilatasyonu ile karakterize bir durumdur. Bunun sonucunda membran prolapsusu, erken membran
rüptürü, 2. trimester gebelik kaybı veya şiddetli prematür doğumlar meydana gelebilmektedır. Klinik
pratikte, daha önce tanı almamış servikal yetmezlik vakalarının servikal efasman ve dilatasyon
gerçekleştikten sonra başvurduğu durumlarda ekspektan yaklaşım veya acil kurtarma serklajı
seçenekleri arasında hızlı karar vermek gerekmektedir.
Olgu: 28 yaşında primigravid 21 hafta 3 günlük gebeliği olan hasta rutin kontrol için
başvurduğu dış merkezden servikal açıklık ve prolabe poş nedeniyle hastanemize sevk edildi. Yapılan
spekulum muayenesinde vajene prolabe poş ve tuşede 3 cm servikal açıklık % 80 efasman izlendi.
Uterin kaynaklı kanama, membran rüptürü, koryoamnionit ekarte edildikten sonra acil kurtarma
serklajı yapılması planlandı. Genel anestezi altında McDonald yöntemiyle Mersilene™ sütur ile acil
serklaj uygulandı. İşlem öncesinde tek doz indometazin 100 mg suppozituar ve 17αhidroksiprogesteron kaproat im. uygulandı. Hastaya oral progesteron 200mg 3x1 tedavisi başlanarak
postoperatif 2. günde komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Hasta 27. gebelik haftasında aktif
kontraksiyonlar ile kliniğe başvurdu. Aktif eylem tanısı konan hastaya serklaj sutürleri alındıktan 3
saat sonra spontan vajınal yolla 5-7 Apgar skorlu 1030gr ağırlığında erkek bebek doğurtuldu.
Sonuç: İkinci trimesterde servikal dilatasyonla başvuran ve servikal yetmezlik tanısı konan
hastalarda, amniyotik kesenin vajene prolabe olduğu vakalarda dahi, acil kurtarma serklajı ıle fetal
viabilite ve prognoz açısından yüz güldürücü sonuçlar elde edilebilmektedir. Kanaatimizce
aydınlatılmış onam sonrası uygun hastalarda bu uygulamaya başvurmaktan geri durulmamalıdır.
P-002
ANGULAR PREGNANCY; CASE REPORT
Ali Acar1, Fedi Ercan1, Muslum Sarikaya1, Fatma Kiliç1
1
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology,
Konya - Turkey
Objective: In this case, we present a case of an angular pregnancy and discuss the diagnostic and
treatment strategies employed. Additionally, this case is to clarify the terms interstitial, and angular
pregnancy.
Case Report: A 41-year-old woman, gravida 3, para 2 was referred with vaginal spotting, to
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Scholl, Depertmant of Obstetric and Gynecology. A
transvaginal scan was performed and showed a gestational sac with a regular outline eccentrically
located in the right uterine angle. At 5+4 weeks’ gestation 2D sonography revealed a thin (<5 mm)
myometrial layer surrounding the gestational sac. The gestational sac was located close to the
internal ostium of the right tuba uterina (Figure 1, a and b). This was indicative of a right angular
ectopic pregnancy. Repeat ultrasound scan 7 days later confirmed right angular location of the
gestational sac, with a gestational sac diameter of 16 mm and a myometrial thickness of 2 mm. Her
serum human chorionic gonadotropin (hCG) level was 10,560 mIU/mL. At this time, detailed
discussion was had with the patient outlining the risks of morbidity and mortality for her and the
likely poor prognosis for the pregnancy. After a detailed discussion, as the patient want to terminate
the pregnancy. Gentle suction curettage under general anesthesia was done. The patient was
followed-up with regular serial serum β- hCG measurements until the level was below 5 mIU/mL
(Figure 2). The patient’s postcurettage course was uneventful, and her serum hCG level normalized
within 2 weeks. A transvaginal ultrasound scan control 2 weeks later revealed a normal uterine wall,
with normal uterine adnexa.
Results: The terms “interstitial,” and “angular” pregnancies have been used inconsistently
throughout the medical literature for decades. Precisely identifying the location of the gestational
sac allows for appropriate management and helps prevent possible subsequent morbidities.
Although this case report has its limitations the authors nevertheless believe that this case
contributes to the literature by clarifying the terms and elucidating their salient features. The
gestational sac may descende into the uterine cavity. But still 23% of cases are associated with
uterine rupture. Patients at risk should be explained. Therefore, It should be given the option of
terminating the pregnancy.
Keywords: Ectopic pregnancy, angular pregnancy, interstitial pregnancy
Figure 1: Angular pregnancy. a and b, Two-dimensional sonogram and power Doppler sonogram.
The gestational sac (GS) is located within the uterine cavity, although it appears to be deviated
toward the left uterine angle. Note the thin myometrial layer (measuring 2,7 mm).
Figure 2: Serum β -hCG after suction curettage.
P-003
GENETİC AMNİOCENTESİS RESULTS: ANALYSİS OF THE 3721 CASES
Ali Acar1, Fedi Ercan1, Selman Yildirim2, Huseyin Gorkemli1, Kazim Gezginc1, Osman Balci1, Harun
Toy1, Aysegul Zamani2, Sevcan Sarikaya1, Berkan Sayal1, Muslum Sarikaya1, Metin Capar3, Mehmet
Cengiz Colakoglu1
1
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology,
Konya - Turkey
2
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Medical Genetics, Konya Turkey
3
Ozel Medicana Konya Hospital, Clinic of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey
Objective: To retrospectively investigate the 7-year experience of prenatal diagnosis of fetal
chromosome aberrations by second-trimester genetic amniocentesis.
Material and Method: Data were collected at Meram Medical Faculty Obstetric and Gynecology
Department between January 2007 and January 2014 from cytogenetic analyses of cultured
amniocytes from second-trimester amniocentesis. The main indications for amniocentesis included
advanced maternal age, abnormal maternal serum screening results, and abnormal ultrasound
findings. Chromosome aberrations included autosomal aneuploidies, sex chromosome aneuploidies,
polyploidies, and rearrangements.
Results: A total of 3702 amniocenteses were performed and analyzed for chromosome aberrations.
Among these, 1677 (45.1%) were for abnormal maternal serum screening results, 1332 (35.8%) for
advanced maternal age, 586 (15.8%) for abnormal ultrasound findings, and 126 (3.3%) for other
reasons. Chromosome aberrations were detected in 131 (3.6%) cases, including fetuses of 53 older
mothers, 37 mothers with abnormal serum screening results, 34 mothers with abnormal ultrasound
findings, and 7 mothers with other reasons for amniocentesis (Table 1). Of fetuses with chromosome
aberrations, 106 (80.9%) had numerical chromosomal disorder (Table 2). The other 25 (19.1%) cases
included structural chromosomal disorder.
Conclusions: For daily practice, our data could offer a database for proper genetic counseling, such as
termination issues and future pregnancies.
Keywords: Amniocentesis, prenatal diagnosis, chromosome aberration
Tablo 1. Genetik amniyosentez uygulanan 3721 hastanın kromozom anomalilerinin ve hücre kültürü
başarısızlıklarının işlem endikasyonlarına göre dağılımı.
SONUÇLAR
n
AMNİYOSENTEZ ENDİKASYONLARI
Anormal maternal
İleri anne Anormal
serum taraması
yaşı
ultrason
bulguları
Diğer
Sayısal Anomaliler
Yapısal Anomaliler
Toplam
Kromozomal
anomali
Üreme olmayan
Normal karyotip
Toplam
105
(%80.76)
25
(%19.24)
131
(%3.54)
27
40
32
6
9
13
2
1
37
53
34
7
26
(%0.69)
3564
(%95.77)
3721
(%100)
4
6
12
4
1636
1273
540
115
1677
(%45.1)
1332
(%35.8)
586
(%15.8)
126
(%3.3)
Tablo 2. Sayısal anomalilerin tipleri ve tüm anomaliler içindeki görülme sıklıkları
SONUÇLAR
47,XY+21( Regüler Tip Down Sendromu)
47,XX+21 ( Regüler Tip Down Sendromu)
47,XX+18 (Edwards Sendromu)
47,XY+18 (Edwards Sendromu)
45,X (Turner Sendromu)
69,XXX (Triploidi)
47,XY+13 (Patau Sendromu)
47,XX+13 (Patau Sendromu)
47,XXY (Klinefelter Sendromu)
47,XYY
47,XXX
47,XX+mar
46,XY[18]/47,XY+mar[1]/48,XY+mar+mar[1]
47,XXY[5]/46,XY[26]
46,XX[6]/47XX+mar[2]
45,X[30]/46,XY[9]
47,XXY[7]/46,XY[90] (%7)
47,XX+21[26]/46,XX[17] (Mozaik Down Sendromu)
47,XY+mar[1],46,XY(24)
46,XX[12]/47,XX+mar[38]
XY (%72), XXY (%28)
Toplam Sayısal Anomaliler
N
35
27
8
4
6
4
4
1
2
1
1
3
1
1
1
1
1
1
1
1
1
105 (%80.76)
P-004
DOĞUM SIRASINDA SPONTAN PNÖMOMEDİASTİNEUM GELİŞMESİ:OLGU SUNUMU
Op Dr Ersin Çintesun,Op Dr Feyza Nur İncesu Çintesun
Ağrı Devlet Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
Pnömomediastineum solunum sistemi veya sindirim sistemi organlarının perforasyonu sonucunda
havanın mediastende lokalize olmasıdır. İlk olarak Hamman tarafından 1939 yılnda tanımlanmıştır.
Klinikte ağrı, en sık görülen semptomdur (%80-90) ve substernal lokalizasyonludur. Disfaji, boğazda
takılma hissi, disfoni olabilir. Pnömotoraks, plevra boşlukta hava olması olarak tanımlanır.Travma,
etken ya da cerrahi müdahale olmadan gelişen pnömotorakslara ‘spontan pnömotoraks’
denir.Pnömomediastineum doğumda nadiren görülen bir durumdur.Etyolojide astım,hiperemezis
gravidarum,valsalva manevrası sayılabilir.Biz bu vaka sunumunda vajinal doğum sırasında spontan
pnömomediastineum ve pnömotoraks gelişen bir vakayı sunuyoruz.
Hasta 18 yaşında primipar 40 haftalık gebelik hastanemize başvurduğunda aktif sancısı var olup
vajinal tuşede 2cm açıklık silinme cüzi vertex geliş idi.Hastanın fizik muayenesi normaldi.Ek hastalığı
yok,gebelik takipleri sorunsuzdu.Takipleri sırasında spontan suları geldikten 6 saat sonra mediolateral
epizyotomi ile normal vajinal doğumla 3550 gr canlı kız bebek dünyaya getirdi.Doğum sonrası
takipleri normal olan hastanın postpartum 2. saatte hastada nefes darlığı ve göğüs agrısı olması
üzerine hastadan kan gazı alındı PA akciğer grafisi çekildi (şekil1).Hasta takipneik solunum sayısı
28/dkO2 saturasyonu %95 pO2 86 PCO2 20 olarak tespit edildi.Sağda pnömotoraks şüphesi olması
üzerine göğüs hastalıklarının önerisiyle toraks ct çekildi.Trakeada minimal
rüptür,pnömomediastineum ve sağ pnömotoraks saptandı (şekil 2).Hastaya %100 O2 tedavisi ve
1.kuşak sefalosporinle profilaktik antibiyotik tedavi başlandı.Hastanemizde göğüs cerrahı
bulunmaması üzerine 3.basamak merkeze sevki gerçekleştirildi.Dış merkezde günlük PA akciğer
grafisi ile takip edilen hasta 2 gün sonra mediastineumda hava azalması üzerine taburcu edildi.
Spontan pnömomediastineum doğum sırasında nadir görülen bir durum olup tespit edildiği vakit
doğumun acilen gerçekleştirilmesi önerilir.Tanıda ilk basamak PA akciğer grafisi iken altın standart
toraks ct’dir.Tedavi etyolojiye yönelik olup yatak istirahati,O2 tedavisi ve antibiyoterapiyi içerir.
ŞEKİL 1:PA akciğer grafisi sağ pnömotoraks
ŞEKİL2: A:Ok başları pnömotoraks,ok pnömomediastineum B:Oklar pnömomediastineum C:Trakea
rüptürü
P-005
GEBELİKTE PERİNEAL-İNGUİNAL HERPES ZOSTER İNFEKSİYONU: NADİR BİR OLGU SUNUMU
Dr. Murat Bulanık1, Prof. Dr. Nevin Sağsöz1, Dr. Sabri Kurtay1, Yrd. Doç. Dr. Yüksel Işık1
1
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı
ÖZET: Herpes Zoster (zona) infeksiyonu yaşam boyu görülme sıklığı % 0,3-0,8 olan, varisella
zoster virusunun (VZV) primer olarak nöral dokuyu tuttuğu fakat komplikasyonları olabilen bir
enfeksiyondur. Mortalitesi yüksek olan neonatal suçiçeği infeksiyonu ise doğum sırasındaki bulaş
sonucu ortaya çıkar. Maternal zona infeksiyonu konjenital varisella infeksiyonu ile ilişkili değildir ve
gebelikte oluşan zona hastalığında fetal bulaş riski oldukça düşüktür. Bulaş için yakın temas veya açık
cilt lezyonlarına maruziyeti gerekir, bu nedenle zona hastalığı primer sezeryan endikasyonu değildir.
Yazımızda, doğum için hospitalize edilen hastada stresse bağlı herpes zoster gelişen bir olgu
sunulmuştur.
18 yaşında, G1 P0 olan 39 hafta gebe, kliniğimize sancı şikâyetiyle başvurdu. Yapılan pelvik
muayenede 2 cm açıklık, % 60 silinme mevcuttu, ultrasonda 39 hafta ile uyumlu, vertex
prezentasyonda tek canlı fetus izlendi. Hospitalize edilen hastanın takibinde sağ kasıkta ağrı şikayeti
olması üzerine yapılan muayenede sağ inguinal bölgeden perineye uzanım gösteren yaygın veziküler
lezyonlar saptandı. Anamnezde hastaneye yatmadan önce herhangi bir şikayeti olmayan hastanın,
hastaneye yattıktan sonra sadece sağ kasık bölgesinde ağrı olduğu ve ağrıdan sonra döküntülerinin
ortaya çıktığı öğrenildi. Hastanın sistemik muayenesinde ek bir patolojik bulgu saptanmayan hastaya
zona tanısı konuldu. Hastanın genital lezyonlarında aşırı ağrı olması ve doğum stressinin fazla olması
nedeniyle doğumu tolere edemeyen hastada sezaryen ile doğuma karar verildi. Sezeryan ile 10/10
APGARlı 3850 gram ağırlığında erkek bebek doğurtuldu. Hastaya antiviral tedavi olarak Asiklovir
5x800 mg peroral ve Rifampisin 3x1 ile döküntülü alanların pansumanı uygulandı. Yenidoğanda
dermatolojik veya sistemik bulgu saptanmadı. Hasta genel durumu iyi vital bulguları stabil olarak
postoperatif 2. gününde taburcu edildi.
Anahtar kelimeler: varicella zoster virus, herpes zoster, gebelik, psikolojik stres
P-006
ANGULAR PREGNANCY; CASE REPORT
Ali Acar1, Fedi Ercan1, Muslum Sarikaya1, Fatma Kiliç1
1
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology,
Konya - Turkey
Objective: In this case, we present a case of an angular pregnancy and discuss the diagnostic and
treatment strategies employed. Additionally, this case is to clarify the terms interstitial, and angular
pregnancy.
Case Report: A 41-year-old woman, gravida 3, para 2 was referred with vaginal spotting, to
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Scholl, Depertmant of Obstetric and Gynecology. A
transvaginal scan was performed and showed a gestational sac with a regular outline eccentrically
located in the right uterine angle. At 5+4 weeks’ gestation 2D sonography revealed a thin (<5 mm)
myometrial layer surrounding the gestational sac. The gestational sac was located close to the
internal ostium of the right tuba uterina (Figure 1, a and b). This was indicative of a right angular
ectopic pregnancy. Repeat ultrasound scan 7 days later confirmed right angular location of the
gestational sac, with a gestational sac diameter of 16 mm and a myometrial thickness of 2 mm. Her
serum human chorionic gonadotropin (hCG) level was 10,560 mIU/mL. At this time, detailed
discussion was had with the patient outlining the risks of morbidity and mortality for her and the
likely poor prognosis for the pregnancy. After a detailed discussion, as the patient want to terminate
the pregnancy. Gentle suction curettage under general anesthesia was done. The patient was
followed-up with regular serial serum β- hCG measurements until the level was below 5 mIU/mL
(Figure 2). The patient’s postcurettage course was uneventful, and her serum hCG level normalized
within 2 weeks. A transvaginal ultrasound scan control 2 weeks later revealed a normal uterine wall,
with normal uterine adnexa.
Results: The terms “interstitial,” and “angular” pregnancies have been used inconsistently
throughout the medical literature for decades. Precisely identifying the location of the gestational
sac allows for appropriate management and helps prevent possible subsequent morbidities.
Although this case report has its limitations the authors nevertheless believe that this case
contributes to the literature by clarifying the terms and elucidating their salient features. The
gestational sac may descende into the uterine cavity. But still 23% of cases are associated with
uterine rupture. Patients at risk should be explained. Therefore, It should be given the option of
terminating the pregnancy.
Keywords: Ectopic pregnancy, angular pregnancy, interstitial pregnancy
Figure 1: Angular pregnancy. a and b, Two-dimensional sonogram and power Doppler sonogram.
The gestational sac (GS) is located within the uterine cavity, although it appears to be deviated
toward the left uterine angle. Note the thin myometrial layer (measuring 2,7 mm).
Figure 2: Serum β -hCG after suction curettage.
P-007
GENETİC AMNİOCENTESİS RESULTS: ANALYSİS OF THE 3721 CASES
Ali Acar1, Fedi Ercan1, Selman Yildirim2, Huseyin Gorkemli1, Kazim Gezginc1, Osman Balci1, Harun
Toy1, Aysegul Zamani2, Sevcan Sarikaya1, Berkan Sayal1, Muslum Sarikaya1, Metin Capar3, Mehmet
Cengiz Colakoglu1
1
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology,
Konya - Turkey
2
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Medical Genetics, Konya Turkey
3
Ozel Medicana Konya Hospital, Clinic of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey
Objective: To retrospectively investigate the 7-year experience of prenatal diagnosis of fetal
chromosome aberrations by second-trimester genetic amniocentesis.
Material and Method: Data were collected at Meram Medical Faculty Obstetric and Gynecology
Department between January 2007 and January 2014 from cytogenetic analyses of cultured
amniocytes from second-trimester amniocentesis. The main indications for amniocentesis included
advanced maternal age, abnormal maternal serum screening results, and abnormal ultrasound
findings. Chromosome aberrations included autosomal aneuploidies, sex chromosome aneuploidies,
polyploidies, and rearrangements.
Results: A total of 3702 amniocenteses were performed and analyzed for chromosome aberrations.
Among these, 1677 (45.1%) were for abnormal maternal serum screening results, 1332 (35.8%) for
advanced maternal age, 586 (15.8%) for abnormal ultrasound findings, and 126 (3.3%) for other
reasons. Chromosome aberrations were detected in 131 (3.6%) cases, including fetuses of 53 older
mothers, 37 mothers with abnormal serum screening results, 34 mothers with abnormal ultrasound
findings, and 7 mothers with other reasons for amniocentesis (Table 1). Of fetuses with chromosome
aberrations, 106 (80.9%) had numerical chromosomal disorder (Table 2). The other 25 (19.1%) cases
included structural chromosomal disorder.
Conclusions: For daily practice, our data could offer a database for proper genetic counseling, such as
termination issues and future pregnancies.
Keywords: Amniocentesis, prenatal diagnosis, chromosome aberration
Tablo 1. Genetik amniyosentez uygulanan 3721 hastanın kromozom anomalilerinin ve hücre kültürü
başarısızlıklarının işlem endikasyonlarına göre dağılımı.
SONUÇLAR
n
Sayısal Anomaliler
Yapısal Anomaliler
Toplam
Kromozomal
anomali
Üreme olmayan
Normal karyotip
Toplam
105
(%80.76)
25
(%19.24)
131
(%3.54)
26
(%0.69)
3564
(%95.77)
3721
(%100)
AMNİYOSENTEZ ENDİKASYONLARI
Anormal maternal
İleri anne Anormal
serum taraması
yaşı
ultrason
bulguları
27
40
32
Diğer
6
9
13
2
1
37
53
34
7
4
6
12
4
1636
1273
540
115
1677
(%45.1)
1332
(%35.8)
586
(%15.8)
126
(%3.3)
Tablo 2. Sayısal anomalilerin tipleri ve tüm anomaliler içindeki görülme sıklıkları
SONUÇLAR
47,XY+21( Regüler Tip Down Sendromu)
47,XX+21 ( Regüler Tip Down Sendromu)
47,XX+18 (Edwards Sendromu)
47,XY+18 (Edwards Sendromu)
45,X (Turner Sendromu)
69,XXX (Triploidi)
47,XY+13 (Patau Sendromu)
47,XX+13 (Patau Sendromu)
47,XXY (Klinefelter Sendromu)
47,XYY
47,XXX
47,XX+mar
46,XY[18]/47,XY+mar[1]/48,XY+mar+mar[1]
47,XXY[5]/46,XY[26]
46,XX[6]/47XX+mar[2]
45,X[30]/46,XY[9]
47,XXY[7]/46,XY[90] (%7)
47,XX+21[26]/46,XX[17] (Mozaik Down Sendromu)
47,XY+mar[1],46,XY(24)
46,XX[12]/47,XX+mar[38]
XY (%72), XXY (%28)
Toplam Sayısal Anomaliler
N
35
27
8
4
6
4
4
1
2
1
1
3
1
1
1
1
1
1
1
1
1
105 (%80.76)
P-008
PRİMER SJÖGREN SENDROMUNUN KADIN CİNSEL FONKSİYONU ÜZERİNE ETKİSİNİN KADIN CİNSEL
FONKSİYON İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ: VAKA-KONTROL ÇALIŞMASI
Yazarlar: Çağlar Yıldız1, Savaş Karakuş1, Özlem Bozoklu Akkar1, Ali Şahin2, Birkan Bozkurt3, Ali Yanık1
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi 58140, Sivas
1: Kadın Hastalıkları ve Doğum A.D.
2:Romatoloji B.D.
3: Genel Cerrahi A.D.
Amaç: Female Sexual Function Index (FSFI) kullanılarak Primer Sjögren sendromu (pSS) tanısı olan
hastaların cinsel fonksiyonlarının sağlıklı kadınlarla karşılaştırılması.
Gereç ve Yöntem: Vaka-kontrol şeklinde planlanan bu çalışmaya 31 (ortalama yaş, 46.0 ±
10.2 yıl) pSS tanısı olan hasta ve 27 (ortalama yaş, 44.2 ± 8.5 yıl) sağlıklı kadın alındı. Katılımcıların
cinsel fonksiyonları 19 soruluk FSFI ile değerlendirildi.
Sonuçlar: pSS hasta grubunda ortalama hastalık süresi 35.9 yıl olarak bulundu. pSS tanısı olan
hastalarda vajinal enfeksiyon öyküsü sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı
(26/31, 83.9% vs. 7/27, 25.9%; sırasıyla; P < 0.001), ancak vajinal kültür sonuçları açısından gruplar
arasında fark saptanmadı. Servikal smear sonuçlarına göre pSS hastalarında atrofi ve inflamasyonun
sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazla olduğu saptandı (p=0.001). FSFI total skoru
ortalaması pSS grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (18.9 ± 9.9 vs.
25.1 ± 5.1; sırasıyla; P = 0.004). Benzer şekilde, FSFI’ın istek hariç diğer alt bölümlerinin tümünün
skorları (uyarılma, vajinal ıslanma, orgasm, cinsel tatmin ve ağrı) pSS hastalarında düşük bulundu.
FSFI total skoru ve ağrı hariç diğer alt bölüm skorları hastalardaki pSS’nin süresi ile negatif korele
olarak bulundu.
Sonuç: pSS kadınlarda cinsel disfonksiyona sebep olmaktadır. Hastalık süresi arttıkça kadın cinsel
fonksiyonu olumsuz olarak etkilenmektedir. pSS’lu kadın hastalarda cinsel işlev yönünden
değerlendirilmeleri ve bu noktadaki eksiklikler için gerekli önlemlerin alınması bu hastaların hayat
kalitesini artırmak ve tedavide olumlu sonuçlar elde etmek için gereklidir.
Anahtar kelimeler: Sjögren sendromu, Cinsel fonksiyon
P-009
PREMENOPOZAL KADINLARDA OVER KANSERİ AYIRICI TANISINDA TÜBERKÜLOZ
Akbay Serap1, Bayramoğlu Hatice1, Selçuk İlker2, Güngör Tayfun3
1. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji Kliniği
2. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği
3. Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Zekai Tahir Burak
Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği
Amaç: Adneksiyel kitlelerin ayırıcı tanısında dikkatli bir değerlendirme ile malignite ihtimali dışındaki
seçenekler de akılda tutulmalıdır.
Materyal metod: 46 yaşında 2 çocuklu kırsaldan kente 20’li yaşlarda taşınmış olan bir hasta
polikliniğine kasık ağrısı şikayeti ile başvurmuştur. Yapılan transvaginal sonografide sol adneksiyel
10cm solid kistik, içerisinde mural nodül olan kitle saptanırken, sağ overde de 5cm anekoik kist
izlendi, Douglas’ta belirgin sıvı yoktu. Hastanın preoperatif değerlendirilen tümör belirteçlerinden
sadece Ca125 değeri yüksek olup, 118 IU/mL olarak ölçüldü. Ailede malignite öyküsü olmayıp,
hastanın 1 yıl önce yapılan mamografisi normaldi. Bu bulgularla hasta laparotomiye alındı.
İntraoperatif uterus tüp ve overler konglemerat halindeydi, Douglas ve fossa ovarikalar oblitere
görünümdeydi. Frozen section sonucu kazeöz granülom olarak geldi ve işlem total abdominal
histerektomi ve bilateral salpingo-ooferektomi olarak sonlandırıldı. Nihai patoloji sonucu da kazeöz
granülamatöz ooforit kuvvetle tüberküloz olarak geldi. Hasta enfeksiyon hastalıkları değerlendirmesi
ile postoperatif üçüncü gününde taburcu edildi.
Tartışma: Tüberküloz halen sıklıkla gözlenmekte olup akciğer dışında vücudun diğer bölgelerini de
tutabilmektedir. Genç erişkin bayanlarda infertiliteye neden olabileceği gibi over kanseri ile
karışabilecek kompleks bir adneksiyel kitle ve asit ile de semptom verebilir.
Sonuç: Premenopozal kadınlarda adneksiyel kitlelerin ayırıcı tanısında özellikle tüberküloz akılda
tutulmalıdır, preoperatif tanı koymak zor olsa da intraoperatif olarak kazeöz granülomların görülmesi
tanıyı sağlayacaktır.
P-010
METASTAZ MI? İKİ FARKLI PRİMER Mİ? JİNEKOLOJİK ONKOLOJİDE EŞ ZAMANLI TÜMÖRLER
Bayramoğlu Hatice1, Akbay Serap1, Selçuk İlker2, Güngör Tayfun3
1. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji Kliniği
2. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği
3. Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı, Zekai Tahir Burak
Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Jinekolojik Onkoloji Kliniği
Amaç: Jinekolojik kanserlerde birden çok organ tutulumu çoğunlukla metastaz ile olmakla beraber, eş
zamanlı olarak farklı kanserlerin görülmesi de akılda tutulmalıdır.
Materyal metod: 53 yaşında 3 çocuklu bir kadın postmenopozal kanama ve kasık ağrısı şikayeti ile
jinekolojik onkoloji polikliniğine refere edilmiştir. Şikayetleri son 3 aydır olan hastanın yapılan
transvaginal sonografisinde sağ adneksiyel 12x10cm solid kistik kitle tespit edilmiş olup, endometrial
kalınlık 15mm olarak değerlendirilmiştir. Hastanın Ca125 değeri 93 IU/mL ve Ca 19.9 değeri 44 IU/mL
olup normalden yüksektir. Hastaya yapılan endometrial biyopsinin sonucu endometrioid tümör grade
1 olarak geldi ve bu bulgularla hasta laparotomiye alındı. Sağ adneksiyel kitlenin frozen inceleme
sonucu malign epitelyal tümör olarak geldi ve bunun üzerine hastaya total abdominal histerektomi,
bilateral salpingo-ooferektomi, omentektomi ve pelvik-paraaortik lenfadenektomi yapıldı. Nihai
patoloji sonucu endometrial endometrioid tümör grade 2, tümör çapı 4cm ve <1/2 myometrial
invazyon; sağ overde endometrioid karsinom, grade 1, intakt kapsül ve 112 reaktif lenf nodu olarak
geldi. Bu bulgularla hasta jinekolojik onkoloji poliklinik takibine alınmak üzere taburcu edildi.
Tartışma: Endometrioid endometrium kanserleri en çok görülen endometrium tümör tipi olmakla
beraber genellikle erken evrede tanı alırlar. Ancak grade arttıkça bu tümörlerde de agresif bir
davranış paterni izlenmektedir. Jinekolojik onkolojide en sık birlikteliği izlenen primer tümörler over
ve endometriumun endometrioid tümörleri olup bu tümörlerin metastaz veya eşzamanlı iki primere
mi ait olduğunun ayırıcı tanısı için iyi bir patolojik değerlendirme şarttır.
Sonuç: Jinekolojik onkoloji pratiğinde eş zamanlı tümörler görülebilmektedir. Bunların metastazdan
patolojik olarak ayrımının yapılması bu hastaların takibinde adjuvant tedavi dahil birçok parametre
açısından yol gösterici olacaktır.
P-011
PRİMER SJÖGREN SENDROMUNUN KADIN CİNSEL FONKSİYONU ÜZERİNE ETKİSİNİN KADIN CİNSEL
FONKSİYON İNDEKSİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ: VAKA-KONTROL ÇALIŞMASI
Yazarlar: Çağlar Yıldız1, Savaş Karakuş1, Özlem Bozoklu Akkar1, Ali Şahin2, Birkan Bozkurt3, Ali Yanık1
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi 58140, Sivas
1: Kadın Hastalıkları ve Doğum A.D.
2:Romatoloji B.D.
3: Genel Cerrahi A.D.
Amaç: Female Sexual Function Index (FSFI) kullanılarak Primer Sjögren sendromu (pSS) tanısı olan
hastaların cinsel fonksiyonlarının sağlıklı kadınlarla karşılaştırılması.
Gereç ve Yöntem: Vaka-kontrol şeklinde planlanan bu çalışmaya 31 (ortalama yaş, 46.0 ±
10.2 yıl) pSS tanısı olan hasta ve 27 (ortalama yaş, 44.2 ± 8.5 yıl) sağlıklı kadın alındı. Katılımcıların
cinsel fonksiyonları 19 soruluk FSFI ile değerlendirildi.
Sonuçlar: pSS hasta grubunda ortalama hastalık süresi 35.9 yıl olarak bulundu. pSS tanısı olan
hastalarda vajinal enfeksiyon öyküsü sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı
(26/31, 83.9% vs. 7/27, 25.9%; sırasıyla; P < 0.001), ancak vajinal kültür sonuçları açısından gruplar
arasında fark saptanmadı. Servikal smear sonuçlarına göre pSS hastalarında atrofi ve inflamasyonun
sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazla olduğu saptandı (p=0.001). FSFI total skoru
ortalaması pSS grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (18.9 ± 9.9 vs.
25.1 ± 5.1; sırasıyla; P = 0.004). Benzer şekilde, FSFI’ın istek hariç diğer alt bölümlerinin tümünün
skorları (uyarılma, vajinal ıslanma, orgasm, cinsel tatmin ve ağrı) pSS hastalarında düşük bulundu.
FSFI total skoru ve ağrı hariç diğer alt bölüm skorları hastalardaki pSS’nin süresi ile negatif korele
olarak bulundu.
Sonuç: pSS kadınlarda cinsel disfonksiyona sebep olmaktadır. Hastalık süresi arttıkça kadın cinsel
fonksiyonu olumsuz olarak etkilenmektedir. pSS’lu kadın hastalarda cinsel işlev yönünden
değerlendirilmeleri ve bu noktadaki eksiklikler için gerekli önlemlerin alınması bu hastaların hayat
kalitesini artırmak ve tedavide olumlu sonuçlar elde etmek için gereklidir.
Anahtar kelimeler: Sjögren sendromu, Cinsel fonksiyon
P-012
ÇOĞUL GEBELİKLER VE PLASENTA PREVİA’NIN EŞLİK ETMEDİĞİ TRANSVERS SİTUS OLGULARININ
RETROSPEKTİF İNCELENMESİ
Bora COŞKUN, Emre BAŞER, Şafak ÖZDEMİRCİ, Erhan DEMİRDAĞ, Rıza DUR, Ömer Lütfi TAPISIZ,
E. Serdar YALVAÇ, Leyla MOLLAMAHMUTOĞLU
Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara, TÜRKİYE
Çoğul gebelikler ve plasenta previa’nın eşlik etmediği transvers situs olgularının, olası etiyolojik
nedenlerinin, maternal ve fetal postpartum sonuçlarının değerlendirilmesi
2011 Ocak-2012 Aralık tarihleri arasında hastanemizde doğumları gerçekleştirilen olgular retrospektif
olarak incelendi. Bu kayıtlardan çoğul gebelikler ve plasenta previa’nın eşlik etmediği 50 adet
transvers situs tanısı ile doğumu gerçekleşen hasta çalışmaya dahil edildi. Bu hastaların demografik
özellikleri, olası transvers situs etiyolojileri, postpartum maternal ve fetal sonuçları tanımlayıcı
istatistiksel analizler kullanılarak değerlendirildi.
olgularımızda artmış olması bu olgularda daha dikkatli olunmasını gerektiğini göstermektedir.
Sonuçta; transvers situs etiyolojisinde önemli yer tutan plasenta previa ve çoğul gebelik olgularının
dışlandığı çalışmamızda uterin hacmi etkileyen faktörlere ek olarak BMI’in ≥25 kg/m2 ve gravidanın
≥3 olması önemli birer etiyolojik faktör olarak saptandı. Bu hastalarda transvers situs insidansının
artabileceği akılda tutulmalı ve bu tanı ile takip edilerek doğumu planlanan hastalarda neonatal
morbidite/mortalitenin artabileceği unutulmamalıdır.
Tablo 1. Hastaların demografik özellikleri
Bu tarihler arasında hastanemizde 29741 doğum gerçekleşmiştir.
Bu
doğumlar içinde plasenta previa’nın ve çoğul gebeliğin eşlik etmediği transvers situsların oranı %0,17
(50/29741)’dır. Hastalarımızın yaş ortalaması 29.7±6.3 olup ≥35 yaş olan 15 (%30) hasta bulunmakta
idi. Hastaların BMI ortalaması 29.7 ±5.3 kg/m2 olup %82 hastanın BMI’nin ≥25 kg/m2 olduğu
saptandı. Gebelik haftasına göre hastaların dağılımı <37, ≥37 hafta olarak ayrıldığında sırası ile %24
(12/50), %76 (38/50) hasta olduğu belirlendi. Çalışmaya dahil edilen hastaların demografik özellikleri
Tablo 1’de detaylı olarak görülmektedir. Transvers situs muhtemel etiyolojileri incelendiğinde
hastaların %52 (26/50)’sinin ≥3 gravida, %6 (3/50)’sı uterin anomali, %8 (4/50)’i myoma uteri ve %6
(3/50)’sının fetal anomaliye sahip olduğu belirlendi (Tablo 2). Çalışmaya dahil edilen tüm olguların
doğumları sezaryen ile gerçekleşti (%100). Postpartum maternal sonuçlar incelendiğinde herhangi bir
komplikasyon olmadığı saptandı. Fetal sonuçlara bakıldığında; %16.3 (8/49)’ünün yenidoğan yoğun
bakım ihtiyacı duyduğu, bir adet intrapartum fetal kayıbın olduğu ve %12 (6/50) yenidoğanda
komplikasyon görüldüğü saptandı (Tablo 3).
Tablo 2. Transvers situs olası etiyolojik faktörler
Gravida (≥3)
%52 (26/50)
Prematürite (<37 hafta) %20 (10/50)
Uterin anomali %6 (3/50)
Myoma Uteri
%8 (4/50)
Polihidramnios (≥200mm)
%4 (2/50)
Fetal anomali %6 (3/50)
Tablo 3. Maternal ve fetal postpartum sonuçlar
Transvers situs fetal longitudinal aksın uterusun uzun aksına dik yerleşmesini
ifade eder. Erken gebelikte sık olmakla birlikte yaklaşık olarak 300 doğumda bir görülür (1).Tanıda
Leopold manevrası faydalı olabilir ancak sensivitesi
%70’tir (2). Ultrason hem tanı konmasında hem de etiyolojik faktörlerin saptanmasında çok yararlıdır.
Erken gebelik haftalarında transvers situsta olan fetüsların bir çoğu ilerleyen gebelik haftalarında baş
veya makat prezantasyona döner. Olinyole ve ark.’nın yaptığı bir çalışmada 24-28. gebelik
haftalarında transvers situsta olan 146 fetusun %15’inin termde persiste olduğunu rapor edilmiştir
(3). Benzer şekilde Phelan ve ark. 29 gebede yaptığı bir çalışmada 24’ünün yani %83’ünün verteks
veya makat prezentasyona döndüğünü bulmuştur (4). Etiyolojide gravida ve fetal konfor önemli rol
oynamaktadır. Bizim çalışmamızda gravida ≥3 oranı %52 (26/50) saptanmıştır. Prematürite transvers
situs için en yaygın risk faktörüdür. Bizim çalışmamızda da <37 hafta hastaların oranı %20 (10/50)
olarak saptandı. Diğer risk faktörleri ise yüksek parite, plasenta previa, dar pelvis, uterin anomaliler
ve tümörler, polihidramnios, fetal anomali, çoğul gebeliklerdir (1). Bizde çalışmamızda plasenta
previa ve çoğul gebeliklerle birlikte olmayan transvers situsları inceledik. Olası etiyolojik faktörler
arasında literatür ile uyumlu şekilde gravida, uterin anomaliler, myoma uteri ve fetal anomalinin
olduğu belirlendi. Gelişmekte olan ülkelerde; görüntüleme yöntemleri, acil sezaryen ve neonatal
yoğun bakıma ulaşım imkanları yeteri kadar olmadığından transvers situs ile ilişkili mortalite ve
morbidite oranları daha yüksektir (5). Seffah ve ark.’nın Gana’da 152 hasta ile yaptığı çalışmada; 2
maternal ölüm, 25 ölü doğum, 37 yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı olduğu saptanmıştır (6). Gelişmiş
ülkelerde plasenta previa, umbilikal kord prolapsusu, fetal travma ve prematürite transvers situsun
majör komplikasyonları iken gelişmekte olan ülkelerde uzamış eyleme bağlı uterin rüptür maternal
perinatal mortalite ve morbiditeye sebep olan en önemli komplikasyondur (7). Bizim çalışmamızda
herhangi bir maternal komplikasyonla karşılaşılmadı. Bunun da hastaların erken tanı alarak uygun
zamanda, uzamış eylem çekmeden doğumlarının gerçekleşmesi ile açıklanabileceği düşüncesindeyiz.
Ancak çalışmamızda bir adet fetal kayıp ve %14 fetal komplikasyon izlendi. Normal doğum sırasında
karşılaşılacak fetal morbidite/mortalite oranlarının transvers situslu
NICU: Yenidoğan yoğun bakım ünitesi RDS: Respiratuar Distres Sendromu BPD: Bronkopulmoner
Displazi
ROP: Prematür retinopatisi PFO: Patent foramen ovale
*: Bir adet fetal distres nedeni ile C/S’ye alınan yenidoğan intrapartum ex olmuştur (30 GW, 1060 gr),
bu olgu bu gruba dahil edilmemiştir.
REFERANSLAR
1.
Gemer O, Segal S. Incidence and contribution of predisposing factors to transverse lie
presentation. Int J Gynaecol Obstet 1994; 44:219.
2.
Nassar N, Roberts CL, Cameron CA, Olive EC. Diagnostic accuracy of clinical examination for
detection of non-cephalic presentation in late pregnancy: cross sectional analytic study. BMJ 2006;
333:578.
3.
Oyinloye OI, Okoyomo AA. Longitudinal evaluation of foetal transverse lie using
ultrasonography. Afr J Reprod Health 2010; 14:129.
4.
Phelan JP, Boucher M, Mueller E, et al. The nonlaboring transverse lie. A management
dilemma. J Reprod Med 1986; 31:184.
5.
7:66.
Hankins GD, Hammond TL, Snyder RR, Gilstrap LC 3rd. Transverse lie. Am J Perinatol 1990;
6.
Seffah JD. Maternal and perinatal mortality and morbidity associated with transverse lie. Int
J Gynaecol Obstet 1999; 65:11.
7.
Gemer O, Kopmar A, Sassoon E, Segal S. Neglected transverse lie with uterine rupture. Arch
Gynecol Obstet 1993; 252:159.
P-013
ANGULAR PREGNANCY; CASE REPORT
Ali Acar1, Fedi Ercan1, Muslum Sarikaya1, Fatma Kiliç1
1
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology,
Konya - Turkey
Objective: In this case, we present a case of an angular pregnancy and discuss the diagnostic and
treatment strategies employed. Additionally, this case is to clarify the terms interstitial, and angular
pregnancy.
Case Report: A 41-year-old woman, gravida 3, para 2 was referred with vaginal spotting, to
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Scholl, Depertmant of Obstetric and Gynecology. A
transvaginal scan was performed and showed a gestational sac with a regular outline eccentrically
located in the right uterine angle. At 5+4 weeks’ gestation 2D sonography revealed a thin (<5 mm)
myometrial layer surrounding the gestational sac. The gestational sac was located close to the
internal ostium of the right tuba uterina (Figure 1, a and b). This was indicative of a right angular
ectopic pregnancy. Repeat ultrasound scan 7 days later confirmed right angular location of the
gestational sac, with a gestational sac diameter of 16 mm and a myometrial thickness of 2 mm. Her
serum human chorionic gonadotropin (hCG) level was 10,560 mIU/mL. At this time, detailed
discussion was had with the patient outlining the risks of morbidity and mortality for her and the
likely poor prognosis for the pregnancy. After a detailed discussion, as the patient want to terminate
the pregnancy. Gentle suction curettage under general anesthesia was done. The patient was
followed-up with regular serial serum β- hCG measurements until the level was below 5 mIU/mL
(Figure 2). The patient’s postcurettage course was uneventful, and her serum hCG level normalized
within 2 weeks. A transvaginal ultrasound scan control 2 weeks later revealed a normal uterine wall,
with normal uterine adnexa.
Results: The terms “interstitial,” and “angular” pregnancies have been used inconsistently
throughout the medical literature for decades. Precisely identifying the location of the gestational
sac allows for appropriate management and helps prevent possible subsequent morbidities.
Although this case report has its limitations the authors nevertheless believe that this case
contributes to the literature by clarifying the terms and elucidating their salient features. The
gestational sac may descende into the uterine cavity. But still 23% of cases are associated with
uterine rupture. Patients at risk should be explained. Therefore, It should be given the option of
terminating the pregnancy.
Keywords: Ectopic pregnancy, angular pregnancy, interstitial pregnancy
Figure 1: Angular pregnancy. a and b, Two-dimensional sonogram and power Doppler sonogram.
The gestational sac (GS) is located within the uterine cavity, although it appears to be deviated
toward the left uterine angle. Note the thin myometrial layer (measuring 2,7 mm).
Figure 2: Serum β -hCG after suction curettage.
P-014
GENETİC AMNİOCENTESİS RESULTS: ANALYSİS OF THE 3721 CASES
Ali Acar1, Fedi Ercan1, Selman Yildirim2, Huseyin Gorkemli1, Kazim Gezginc1, Osman Balci1, Harun
Toy1, Aysegul Zamani2, Sevcan Sarikaya1, Berkan Sayal1, Muslum Sarikaya1, Metin Capar3, Mehmet
Cengiz Colakoglu1
1
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Obstetrics and Gynecology,
Konya - Turkey
2
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Medical Genetics, Konya Turkey
3
Ozel Medicana Konya Hospital, Clinic of Obstetrics and Gynecology, Konya - Turkey
Objective: To retrospectively investigate the 7-year experience of prenatal diagnosis of fetal
chromosome aberrations by second-trimester genetic amniocentesis.
Material and Method: Data were collected at Meram Medical Faculty Obstetric and Gynecology
Department between January 2007 and January 2014 from cytogenetic analyses of cultured
amniocytes from second-trimester amniocentesis. The main indications for amniocentesis included
advanced maternal age, abnormal maternal serum screening results, and abnormal ultrasound
findings. Chromosome aberrations included autosomal aneuploidies, sex chromosome aneuploidies,
polyploidies, and rearrangements.
Results: A total of 3702 amniocenteses were performed and analyzed for chromosome aberrations.
Among these, 1677 (45.1%) were for abnormal maternal serum screening results, 1332 (35.8%) for
advanced maternal age, 586 (15.8%) for abnormal ultrasound findings, and 126 (3.3%) for other
reasons. Chromosome aberrations were detected in 131 (3.6%) cases, including fetuses of 53 older
mothers, 37 mothers with abnormal serum screening results, 34 mothers with abnormal ultrasound
findings, and 7 mothers with other reasons for amniocentesis (Table 1). Of fetuses with chromosome
aberrations, 106 (80.9%) had numerical chromosomal disorder (Table 2). The other 25 (19.1%) cases
included structural chromosomal disorder.
Conclusions: For daily practice, our data could offer a database for proper genetic counseling, such as
termination issues and future pregnancies.
Keywords: Amniocentesis, prenatal diagnosis, chromosome aberration
Tablo 1. Genetik amniyosentez uygulanan 3721 hastanın kromozom anomalilerinin ve hücre kültürü
başarısızlıklarının işlem endikasyonlarına göre dağılımı.
SONUÇLAR
n
Sayısal Anomaliler
Yapısal Anomaliler
Toplam
Kromozomal
anomali
Üreme olmayan
Normal karyotip
Toplam
105
(%80.76)
25
(%19.24)
131
(%3.54)
26
(%0.69)
3564
(%95.77)
3721
(%100)
AMNİYOSENTEZ ENDİKASYONLARI
Anormal maternal
İleri anne Anormal
serum taraması
yaşı
ultrason
bulguları
27
40
32
Diğer
6
9
13
2
1
37
53
34
7
4
6
12
4
1636
1273
540
115
1677
(%45.1)
1332
(%35.8)
586
(%15.8)
126
(%3.3)
Tablo 2. Sayısal anomalilerin tipleri ve tüm anomaliler içindeki görülme sıklıkları
SONUÇLAR
47,XY+21( Regüler Tip Down Sendromu)
47,XX+21 ( Regüler Tip Down Sendromu)
47,XX+18 (Edwards Sendromu)
47,XY+18 (Edwards Sendromu)
45,X (Turner Sendromu)
69,XXX (Triploidi)
47,XY+13 (Patau Sendromu)
47,XX+13 (Patau Sendromu)
47,XXY (Klinefelter Sendromu)
47,XYY
47,XXX
47,XX+mar
46,XY[18]/47,XY+mar[1]/48,XY+mar+mar[1]
47,XXY[5]/46,XY[26]
46,XX[6]/47XX+mar[2]
45,X[30]/46,XY[9]
47,XXY[7]/46,XY[90] (%7)
47,XX+21[26]/46,XX[17] (Mozaik Down Sendromu)
47,XY+mar[1],46,XY(24)
46,XX[12]/47,XX+mar[38]
XY (%72), XXY (%28)
Toplam Sayısal Anomaliler
N
35
27
8
4
6
4
4
1
2
1
1
3
1
1
1
1
1
1
1
1
1
105 (%80.76)
P-015
İSTENMEYEN GEBELİKLERDEN KORUNMADA YÖNTEM SEÇİMİNİ ETKİLEYEN PARAMETRELER
Mehmet Çınar1, Rıfat Taner Aksoy1, Demet Kokanalı1, Aytekin Tokmak2, Yasemin Taşçı1
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
ÖZET
Amaç: Aile planlaması kliniğimize başvuran ve istenmeyen gebeliklerden korunmak için bir yöntem
kullanmak isteyen hastaların seçtikleri yöntemler ile demografik ve klinik özellikleri arasındaki ilişkiyi
araştırmak.
Gereç ve Yöntemler: Ekim 2015-ocak 2016 tarihleri arası Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı E.A.
Hastanesi Aile Planlaması polikliniğine başvuran ve kontraseptif yöntem kullanmak isteyen 252
kadında; yaş, gebelik ve doğum sayısı, evlilik süresi, hastaların öğrenim durumları, sistemik
hastalıklarının olup olmaması ve seçilen korunma yöntemi gibi parametreler değerlendirildi.
Bulgular: Çalışma grubunu oluşturan kadınların yaş ortalaması 28.41±5.22 yıl, ortalama evlilik süresi
9.4±6.2(0-12) yıl, gravida 3.1±1.6 (0-7) ve parite: 2.6±1.4 (0-5) idi. En sık kullanılan yöntem koitus
interruptus olup (% 30.6), diğer yöntemler, sıklık sırasına göre; rahim içi araç (RİA) (%29.7), oral
kontraseptifler (%15.1), kondom (%11.5), tüp ligasyonu (% 3.1), depo progesteron (%9.12), cilt altı
implant (%0.8) idi. Kadınların eğitim düzeyi yükseldikçe, implanon, oral kontraseptif, ve RİA kullanımı
artmaktaydı (P<0.05).
Sonuç: İstenmeyen gebeliklerden korunmada etkin kontraseptif yöntemlerin seçimi ile daha sağlıklı
ve etkin bir kontrasepsiyon sağlanması için reprodüktif dönemdeki kadınların eğitim düzeyinin
yükseltilmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kontraseptif yöntemler, istenmeyen gebelikler, eğitim düzeyleri
Tablo 1. Olguların demografik özellikleri
Değişkenler
Min/Maks
Ortalama±Sd
Yaş
22-42
28.41±5.22
Gebelik sayısı
0-7
3.1±1.6
Doğum sayısı
0-5
2.6±1.4
Abortus sayısı
0-4
1.82±1.12
Yaşayan çocuk sayısı
0-5
2.14±1.54
Evlilik süresi
0-12
9.4±6.2
Tablo 2. Hastaların seçtikleri doğum kontrol yöntemleri tercihlerinin eğitim durumlarına göre
dağılımı.
Kİ
RİA
OK
Kondom
DP
BTL
CAİ
n=77
n=75
n=38
n=29
n=23
n=8
n=2
(% 100)
(%100)
(%100)
(%100)
(%100)
(%100)
(%100)
38
28
11
6
12
3
-
(%20.6)
(%52.1)
(%37.5)
12
7
3
(%41.3)
(%30.4)
(%37.5)
11
4
2
2
(%38.1)
(%17.5)
(%25.0)
(%100)
1-5 yıl
(%49.5) (%37.3) (%29.0)
Öğrenim
6-11
Süresi
yıl
22
24
17
(%28.5) (%32.0) (%44.7)
17
23
10
-
≥12 yıl
(%22.0) (%30.7) (%26.3)
Kİ: koitus interruptus, RİA: rahim içi araç, OK: oral kontraseptif, BTL: Bilateral tüp ligasyonu, DP:Depo
progesteron, CAİ:cilt altı implant
P-016
İKİZ GEBELİKLERDE 22-26. GEBELİK HAFTALARINDA ÖLÇÜLEN SERVİKAL UZUNLUĞUN ERKEN
DOĞUMU ÖNGÖRMEDEKİ ROLÜ
1
Türkan Dikici Aktaş 1Mehmet Çınar, 1Selen Yaman, 1Sevgi Ayhan, 1Nuri Danışman.
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Özet
Amaç: İkiz gebeliklerde 22-26’ıncı gebelik haftalarında ölçülen servikal uzunluğun (CL) erken doğum
eylemini öngörmedeki rolünü araştırmak
Gereç ve Yöntemler: 75 ikiz gebede 22-26’ıncı gebelik haftalarında CL ölçüldü. Preterm eylem
bulguları olanlar (erken membrane rüptürü, vajinal kanama), sistemik hastalığı olanlar çalışmadan
dışlandı. 37. Gebelik haftasından önce spontan doğum eyleminin başlaması erken doğum kabul edildi.
Bulgular: 63 ikiz gebe sezaryen ile doğurtuldu ve 10 (% 13.3) bebeğin yenidoğan yoğun bakım ihityacı
oldu. Ortalama CL ölçümü 37±7.26 mm idi. 20(%27) hasta preterm eylem tehdidi tanısı ile hospitalize
edildi. 46 hasta 37. Gebelik haftasından once doğurdu ve ortalama CL ölçümü 37.63±6.53 mm idi. 29
hasta termed doğurdu ve ortalama CL ölçümü 38.64±6.23mm idi. ROC analizine gore CL ölçümü
preterm eylemi öngörmede öncü bulundu. Eğri altında kalan alan, cut off değer, sensitivite ve
spesifite sırasıyla 0.794, 34.95 ve %70-80 idi (p=0.029).
Sonuç: İkiz gebeliklerde, 22-26. gebelik haftalarında ölçülen servikal uzunluk ölçümü preterm eylemi
öngörmede faydalı olabilir.
Anahtar kelimeler: İkiz gebelik, servikal uzunluk, erken doğum
Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik özellikleri.
n = 75
Sigara (n%)
İkiz gebelik oluşumu
Ailede ikiz gebelik öyküsü
Doğum şekli
Yenidoğan YBÜ ihtiyacı
Doğum tartısı
(ilk bebek)
Doğum tartısı
(ikinci bebek)
n
%
+
4
5.3
-
71
94.7
ART
24
32
spontan
51
68
+
43
57.3
-
32
42.7
vajinal
12
16
sezaryen
63
84
Tek bebek
4
5.3
Heriki bebek
6
8
1000-1500 g.
6
8
1500-2500 g.
36
48
2500 ↑
33
44
1000-1500 g.
9
12
1500-2500 g.
41
54.7
2500 ↑
25
33.3
Table 2. Servikal uzunluk ile doğumdaki gestasyonel hafta arasındaki ilişki.
GW at birth
≤28 week
28 – 32 week
32 – 35 week
35 – 36.9 week
≥37 week
n
2
10
18
16
29
Şekil 1.Servikal uzunluk ile 32. Haftaya kadar doğuranlar arasındaki rok analizi
CL (Mean ± sd)
17.00±1.41
39.21±6.70
38.52±6.36
38.24±7.31
38.64±6.23
P-017
IVF GEBELİKLERDE İLK TRİMESTERDE YAPILAN UTERİN ARTER DOPPLER SONUÇLARI İLE GEBELİK
SONUÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Mehmet Çınar1, Hakan Timur1, Rıfat Taner Aksoy1, Aytekin Tokmak2, Ali İrfan Güzel1 Nafiye Yılmaz
Karakaş1
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Özet
Amaç: IVF gebeliklerde birinci trimester doppler sonuçlarının kötü perinatal sonuçları öngörmedeki
rolünü belirlemek.
Metod: Çalışmaya; çalışma grubu olarak, IVF tedavisi ile gebelik elde edilen 62 hasta ve control
grubu olarak, spontan gebeliği olan 53 hasta dahil edildi. İlk trimesterde yapılan uterin arter doppler
sonuçları, perinatal sonuçlar (doğum şekli, erken doğum, doğum tartısı, APGAR skoru ve yenidoğan
yoğunbakım ünitesi ihtiyacı gibi değişkenler gruplar arasında karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışma grubunun yaş ortalaması 29.9 ± 4.7, control grubunun yaş ı 27.2 ± 4.2 yıl idi. Yaş,
BMİ, doppler ölçüm haftaları, LUAPI ve RUAPI seviyeleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark yoktu (p>0.05). Doğum haftası, 1. dk APGAR skoru, doğum tartısı, yenidoğan YBÜ
ihtiyacı, erken doğum oranlarıabort oranları, doğum şekli, uterin arter doppler LUASD, LUARI, RUASD,
RUARI seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak farklı idi (p < 0.05). LUASD, LUARI, RUASD, RUARI
seviyeleri; ile erken doğum oranları, Yenidoğan YBÜ ihtiyacı olan bebek sayısı ile pozitif korele,
doğum tartısı ile negative korele idi. Sezaryen doğum ve preterm doğum çalışma grubunda daha
yaygın idi. (p<0.05).
Sonuç: Çalışmamıza göre, IVF gebeliklerinde ilk trimesterde yapılan uterin arter doplerinin kötü
perinatal sonuçları öngörmede etkili olabileceğini düşünmekteyiz
Anahtar kelime: IVF gebelikler, kötü perinatal sonuçlar, uterin arter doppler
Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik verileri.
IVF group
Control group
P
(n:62)
(n:53)
value
Age (years)
29.9±4.7
27.2±4.2
0.08
BMI (kg/m2)
24.3±3.0
23.3±3.2
0.086
Gestational age at Doppler
6.1±0.8
6.8±1.0
0.102
Gestational age at birth
34.1±6.6
37.8±2.2
<0.001
Birth weight
2580±558
3265±455
<0.001
measurement
Delivery type n (%)
*
0.001
Vaginal delivery
21 (35.4)
32 (56.6)
Caesarean section
33 (54.8)
19 (32)
5.7±1.2
7.6±2.4
<0.001
18 (33.3)
7 (13.7)
0.017
13 (24)
6 (11.7)
<0.001
APGAR score
NICU requirement n( %)
Preterm birth n (%)
Abortion n (%)
8 (12.9)
2 (3.7)
<0.001
LUASD
7.0±2.4
5.6±2.7
0.007
LUARI
0.8±0.1
0.7±0.1
0.001
LUAPI
1.9±0.5
2.2±1.0
0.084
RUASD
7.3±4.8
4.5±2.2
<0.001
RUARI
0.8±0.1
0.7±0.1
0.033
RUAPI
2.4±1.2
2.1±1.0
0.601
*
: 1 minute APGAR score, LUASD : left uterine artery systole-diastol ratio, LUARI : left uterine
arteryresistance index, LUAPI : left uterine artery pulsatility index, , RUASD : right uterine artery
systole-diastol ratio, RUARI : right uterine arteryresistance index, RUAPI : right uterine artery
pulsatility index, NICU : neonatal intensive curve unit.
Tablo 2. Dopler sonuçları ile kötü perinatal sonuçlar arasındaki korelasyon.
LUASD
LUARI
RUASD
RUARI
CC
p
CC
P
CC
p
CC
P
Preterm birth
0.193
0,043
0.155
0,028
0,272
0,004
0,248
0,009
Birth weight
-0,255
0,017
-0,201
0,062
-0,032
0,024
-
0,003
0,281
NICU
0,145
0,028
requirement
NICU : neonatal intensive curve unit
0,226
0,016
0,046
0,744
0,007
0,041
Şekil 1. Erken doğum ile doppler sonuçlarının rok analizi.
Figure 2. Düşük doğum tartısı ile doppler sonuçlarının rok analizi.
Figure 3. Yenidoğan YBÜ ihtiyacı ile doppler sonuçlarının rok analizi.
P-018
NON-REAKTİF NST’Lİ FETÜSLERDE MCA DOPPLER ÖLÇÜMLERİ FETAL İYİLİK HALİNİN BELİRLEYİCİSİ
OLABİLİRMİ?
Mehmet Çınar1, Rıfat Taner Aksoy, 1Yasemin Taşçı
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Özet
Bu tanımlayıcı çalışmada non-stress test sonucu non-reaktif olan fetuslarda mca doplerin fetal iyilik
halinin bir belirleyicisi olup olamayacağını araştırdık. 99 term ve non-stress test sonucu non reaktif
olan hastalara MCA doppler incelemesi yapıldıktan sonra; ikinci nst sonuçlarına gore iki gruba ayrıldı.
Grup 1 (n=48) ikinci nst sonucu reaktifleşen hastalar, Grup 2 (n=51) ikinci nst sonucu non-reaktif olan
hastalar olarak tanımlandı. Gruplar yaş, gestasyonel hafta, gravidite, parite, MCA doppler sonuçları
açısından karşılaştırıldı. MCA doppler PI düzeyinin gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı
olduğu görüldü (p < 0.05). Rok analizinde MCA doppler PI cut of düzeyi 15.51 (89.3sensitivite, %52.4
spesifite; %78,6-71,4 pozitif-negatif prediktif değer) olarak bulundu. Logistik regresyon analizinde
MCA doppler PI < 1.51 olması persistan non-reaktif nst için bir risk faktörü olarak bulundu, odds ratio:
9.167 (2.103–39.958); p = 0.001. (95% confidence interval).
Çalışmamıza göre; NON reaktif nst sonucu olan hastalarda MCA doppler ölçümlerinin fetal iyilik halini
öngörmede bir belirteç olabileceğini düşünüyoruz.
Anahtar kelime: Non-reaktif NST, MCA doppler, fetal iyilik hali
Tablo I. Persistan ve reaktifleşen non-reaktif Nst hasta gruplarının demografik ve klinik özellikleri.
Variables
Group 1
Group 2
p -value
(n=48)
(n=51)
(mean ± SD)
(mean ± SD)
Yaş (years)
27.46 ± 2.74
27.85 ± 3,15
0.644
Gestasyonel yaş(weeks)
38.61 ± 0.68
39.1 ± 0.75
0.084
Gravida
2.8 ± 0.66
2.46 ± 0.42
0.676
Parite
1.64 ± 0.62
1.71 ± 0.56
0.680
MCA doppler PI
1.67 ± 0.11
1.54 ± 0.14
0.001
MCA doppler RI
0.79 ± 0.21
0.85 ± 0.18
0.121
MCA doppler S/D
6.24 ± 1.21
6.38 ± 1.35
0.189
MCA doppler PSV (cm/sn)
47.21 ± 5.59
46.66 ± 4.88
0.722
GW: gestational week, MCA: Middle cerebral artery, PI: pulsatile index, PSV: peak systolic velocity, RI:
resistance index, S/D: systolic/diastolic ratio p<0.05 is statistically significant.
Tablo II. MCA doppler PI seviyesi için Rok analizi.
AUC
MCA doppler PI .760
SE
95 % CI
Cut of value
Sensitivity (%)-specificity (%)
.741
.615-.906
1.51
89.3-52.4
MCA: Middle cerebral artery, p<0.05 is statistically significant.
Şekil I. MCA doppler PI seviyesi için Rok analizi.
P-019
ABDOMİNAL MYOMEKTOMİ GEÇİRENLERDE KOMPLİKASYONLAR VE KLİNİK PARAMETRELER
İLE OBEZİTE ARASINDAKİ İLİŞKİ
1
Mehmet ÇINAR.; 1Rifat Taner AKSOY; 1Ali Irfan GÜZEL; 1Aytekin TOKMAK; 1İrfan Özer;
1
Nafiye Yilmaz; 1 Melike Doğanay.
Özet
Amaç: Abdominal myomektomi geçiren 273 hastada komplikasyonlar ve klinik parametreler ile
obesite arasındaki ilişkiyi araştırmak.
Metod: Hastalar BMI≤30 kg/m2 ve BMI > 30 kg/m2 olacak şekilde iki gruba ayrılarak
demografik, pre-op ve post-op klinik parametreleri karşılaştırıldı.
Bulgular: Yaş, gravid, myom çapı (DOF), post-op hb, hastanede kalış süresi ve komplikasyonlar
obez ve non-obez iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p<0.05). Obez gruptaki
hastaların DOF ve komplikasyonları (kanama, post-op ateş, yara yeri enfeksiyonu, ileus gibi)
daha fazla idi.
Sonuç: Çalışmamızın bulgularına göre; abdominal myomektomi geçiren hastalarda obezite
klinik sonuçları etkilemektedir.
Anahtar kelimeler: myom, abdominal myomektomi, obesite
Tablo 1. Hastaların klinik ve demografik bulguları.
Variables
Patients with BMI>30
(n:90)
41.7±4.1
P
Age (years)
Patients with BMI≤30
(n:183)
36.0±4.0
Gravidity (min-max)
2 (1-4)
3 (1-5)
<0.001
Parity (min-max)
1 (1-4)
2 (1-5)
<0.001
Abortion
0.0±1.0
1.0±1.0
<0.001
BMI (kg/m2)
27.0±2.2
31.9±1.5
<0.001
DOF (cm)
6.0±2.0
7.0±2.0
<0.001
Pre operative Hb (g/dL)
12.7±1.3
12.4±1.3
0.052
Post operative Hb (g/dL)
11.1±1.6
10.4±1.6
0.002
Urea (mg/dL)
26.3±7.6
25.7±7.2
0.546
Creatinine (mg/dL)
0.7±0.1
0.7±0.1
0.439
AST(U/L)
18.0±3.7
19.5±6.7
0.234
ALT(U/L)
15.1±6.0
17.6±10.2
0.053
Platelet (x103/µL)
271.5±89.8
283.7±84.2
0.261
WBC (x103/µL)
7.1±2.6
7.1±2.7
0.391
AFP (mg/L)
2.1±1.8
2.4±1.6
0.075
NLR
2.2±1.1
2.0±1.0
0.187
DHS (days)
2.8±1.0
3.3±1.8
0.001
<0.001
BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid,, Hb; hemoglobin, AST; aspartate transaminase, ALT;
alanine transaminase; WBC; white blood cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte
ratio, DHS; duration of hospital stay. p<0.05 is considered statistically significant.,
Tablo 2. Hastaların BMI ile demografik ve klinik parametrelerinin korelasyonu.
Variables
CC
P
Age
0.484
0.000
Gravidity
0.248
0.000
Parity
0.212
0.000
Abortion
0.150
0.013
DOF
0.239
0.000
Preoperative Hb
-0.127
0.036
PO Hb
-0.188
0.002
PO Gravidity
-0.230
0.000
PO Abortion
-0.150
0.013
Urea
-0.020
0.742
Creatinine
0.043
0.483
AST
0.072
0.235
ALT
0.123
0.043
Platelet
0.098
0.107
WBC
-0.052
0.391
CA125
-0.032
0.599
CA19.9
-0.030
0.622
AFP
0.108
0.075
NLR
-0.080
0.188
ES TX
0.131
0.030
DHS
0.211
0.000
PO complicaiton
0.187
0.002
DOF; diameter of fibroid, Hb; hemoglobin, PO; postoperative, AST; aspartate transaminase, ALT;
alanine transaminase; WBC; white blood cell, AFP; alpha-fetoprotein, NLR; neutrophil/ lymphocyte
ratio, ES TX; erythrocyte transfusion, DHS; duration of hospital stay.
CC; correlation coefficient, p<0.05 statistically significant.
Tablo 3. Gruplar arasında ameliyat endikasyonları, myom yeri ve komplikasyonların karşılaştırılması.
Variables
Indication for surgery
Pain
Infertility
Menometrorrhagia
Malignancy suspicious
Pelvic pressure
Total
POF
Subserosal
Submucousal
Intramural
Total
Early Complication
Haemorrahge
Bowel Injury
PO Fever
Hysterectomy
Haematoma
Total
Late Complication
Wound Infection
Dehiscence
Ileus
Total
Patients with BMI≤30
n(%)
Patients with BMI>30
n(%)
P value
57 (31.2%)
20 (10.9%)
51 (27.9%)
1 (0.5%)
54 (29.5%)
183 (100%)
16 (17.8%)
8 (8.9%)
39 (43.3%)
1 (1.1%)
26 (28.9%)
90 (100%)
0.013
47 (25.7%)
3 (1,6%)
133(72.7%)
16 (17.8%)
2 (2.2%)
72 (80%)
0.337
9 (64.4%)
1 (7.1%)
2 (14.3%)
1 (7.1%)
1 (7.1%)
14 (100%)
10(71.4%)
0
4(28.6%)
0
0
14(100%)
0.046
11 (45.8%)
1 (4.2%)
12(50%)
24(100%)
<0.001
0
1 (50%)
1 (50%)
2(100%)
Es Tx (Unit)
0
≥1
175(95.6%)
8 (4.4%)
183(100%)
Total
80 (88.9%)
10 (11.1%)
90 (100%)
0.142
Blood Group
ARH+
BRH+
0RH+
ABRH+
ARHBRH0RHABRH-
64 (34.5%)
27 (30%)
0.430
31 (17.0%)
23 (25.6%)
52 (28.5%)
22 (24.5%)
3 (1.6%)
4 (4.4%)
8 (4.5%)
1 (1.1%)
15 (8.3%)
8 (8.9%)
9 (5.0%)
4 (4.4%)
1 (0.6%)
1 (1.1%)
Total
183(%100)
90 (100%)
POF; place of fibroid, Es Tx; erythrocyte suspension transfusion, PO; postoperative.
Data are presented as n (%). Pearson Chi Square test and Fisher Exact test were used. p<0.05 is
considered statistically significant.
Tablo 4. Myomektominin erken ve geç komplikasyonları için risk faktörleri
Outcome:
Complication
SE
Wald
P
OR
95% CI
DOF
0.114
0.832
0.362
1.109
0.888–1.386
Nulliparity
0.434
0.015
0.904
1.054
0.450–2.469
CA-125
0.010
6.541
0.011
1.025
1.006–1.044
Non–subserosal
0.677
6.833
0.009
5.875
1.557–22.160
PAS
0.459
0.004
0.947
1.031
0.419–2.537
BMI
0.087
17.787
0.000
1.446
1.218–1.717
BMI: body mass index, DOF: diameter of fibroid, PAS: previously abdominal surgery, p<0.05 is
considered statistically significant.,
P-020
ABDOMİNAL MYOMEKTOMI GEÇİRENLERDE LEİOMYOMA BOYUTLARI İLE KLİNİK VE DEMOGRAFİK
ÖZELLİKLER ARASINDAKI İLİŞKİ
Mehmet Çınar1; Rıfat Taner Aksoy1; Ali İrfan Güzel1; Aytekin Tokmak1; Okan Yenicesu1; Esma
Sarıkaya1; Özlem Evliyaoğlu1.
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Özet
Amaç: Leiomyomu olan hastalarda nötrofil/lenfosit oranı ile tümör markırları arasındaki ilişkiyi
incelemek.
Metod: Myomektomi yapılan 357 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar çıkarılan myom çapı 5cm’in
altı (Grup 1, n=211) ve üstü (Grup 2, n=146) olacak şekilde iki gruba ayrıldı. Gruplar arasında; yaş,
myom yerleşimi, BMI, gravidite, parite, peri/post op hemoglobin değerleri, nötrofil/lenfosit oranı
(NLR), AFP, CA 125, CA 19-9, CA 15-3, CEA seviyeleri karşılaştırıldı.
Bulgular: Ortalama yaş group 1 (n=211) için 38.02 ± 5.38 ve group 2 (n=146) için 37.80 ± 6.06 yıl idi
(p = .751).
Gruplar arasında yaş, BMI, myom yerleşimi, CEA ve AFP düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı
fark yoktu (p > 0.05). Gravida, parite, preop ve postop hemoglobin düzeyleri, nlr, ca 125, ca 19-9, ca
15-3 seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak farklı idi (p<0.05)
Sonuç: Çalışmamıza göre; birçok farklı paremetre uterin leiomyom gelişimini etkilemektedir
Anahtar kelime: leiomyom, nötrofil lenfosit oranı, tümör markırı
Tablo 1. Grupların klinik ve demografik özelliklerinin karşılaştırılması.
Group 1
Group 2
(n=211)
(n=146)
(mean ± SD)
(mean ± SD)
Age (years)
38.02 ± 5.38
37.80 ± 6.06
0.751
BMI (kg/m2)
27.35 ± 3.26
28.49 ± 3.06
0.478
Gravida
1.50 ± 1.40
2.02 ± 1.59
0.005
Parite
0.77 ± 1.09
1.36 ± 1.25
<0.001
21
18
0.618
179
149
0.812
48
41
0.214
Preoperatif and
postoperatif Hb farkları
1.67 ± 1.15
1.7 ± 1.23
0.04
Afp
2.39 ± 0.11
1.54 ± 0.14
0.145
Ca 125
17.79 ± 9.45
21.69 ± 15.17
0.011
Ca 19-9
12.53 ± 8.58
17.12 ± 10.97
<0.001
Ca 15-3
13.67 ± 7.77
16.34 ± 8.03
0.006
Cae
1.15 ± 0.98
1.18 ± 0.80
0.082
NLR
2.18 ± 1.19
2.59 ± 2.03
0.040
Variables
Submucous (n)
Yerleşim Intramural (n)
Subseros (n)
BMI : Body Mass İndex, NLR : Neutrophil / Lymphocyte oranı
p -value
Table 2. <5cm uterin leiomyoma olanlarda eğri altında kalan alan (AUC), cut of değerler ve sensitivite,
spesifite.
AUC
SE
95 % CI
Cut of Sensitivity (%)-specificity (%)
value
p value
NLR
.595
.034
.528-.662
1.80
72.3-56.4
.006
Ca 125
.573
.035
.505-.641
13.95
71.3-61.2
.037
Ca 19.9
.629
.034
.563-.694
12.46
68.4-51.1
<.001
Ca 15.3
.599
.034
.532-.667
12.15
67.6-59.1
.004
NLR : Neutrophil to Lymphocyte Ratio, p < 0.05
Figure 1. NLR, afp, ca 125, ca 19.9, ca 15.3 seviyeleri için <5cm leiomyomu olanlarda roc analizi.
(p < 0.001).
P-022
ENDOMETRİAL POLİP GELİŞİMİNDE OXİDATİF STRES MARKIRLARININ ROLÜ
1
Özlem Gün Eryılmaz; 1Mehmet Çınar; 1Şule Özel; 1Rahime Bedir Fındık; 1Hatice Kansu; 1Gülnur
Özakşit.
1
Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
Özet
Amaç: Endometrial polip gelişiminde oxidatif stres markırlarının rolünü araştırmak.
Methods: Anormal uterin kanama şikayeti ile başvuran ve transvajinal sonaografi sonucuna göre
endometrial polipten şüphelenilen 28-47 yaş arası 49 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm hastalara ofis
histeroskopi uygulandı ve ofis histeroskopi sonucu endometrial polip çıkan 22 hasta çalışma grubu
(grup1), endometrial patoloji saptanmayan 27 hasta kontrol grubu (grup 2) olarak kaydedildi.
Gruplar; yaş, BMI, catalase (CAT), xsantine oxidase (XO), malondialdehyde (MDA) seviyeleri açısından
karşılaştırıldı.
Bulgular: Gruplar arasında yaş ve BMI açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. CAT, XO, MDA
seviyeleri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklı idi (p<0.05). Ortalama polip çapı17.95
±0.45 mm ve ortalama polip sayısı 1.54 ± 0.67 idi.
Sonuç: Çalışmamıza göre, serum catalase, xsantine oxidase ve malondialdehyde seviyeleri
endometrial polibi olan hastalarda fark gözeten bir parametre olarak kullanılabilir.
Anahtar kelime: Endometrial polyp, oxidative stress, Catalase, Xsantine oxidase, Malondialdehyde,
enflamasyon
Tablo 1. Demografik ve klinik özelliklerin gruplar arasında karşılaştırılması.
Variables
Group 1
Group 2
(n=28)
(n=22)
P-value
(mean±SD)
(mean±SD)
Age (years)
36,86 ± 4,95
36,33 ± 4,19
0,687
BMI (kg/m2)
26,53 ± 2,57
26,62 ± 3,41
0,913
Polyp diameter (millimeter)
-
17.95 ±0.45
The number of polyp (n)
-
1.54 ± 0.67
Catalase (IU/mg)
1,00 ± 0,66
1,69 ± 1.36
0,024
Xsantine Oxidase (IU/mg)
0,00185 ± 0,0008
0,00259 ± 0,0014
0,026
Malondialdehyde (nmol/mg)
0,0211 ± 0,1528
0,0322 ± 0,0213
0,038
BMI: body mass index, p<0.05 is statistically significant.
Tablo 2. Eğri altında kalan alan (AUC), cut of değerler ve sensitivity and specificity for MCA doppler PI
levels in patients.
AUC
SE
p
95 % CI
Cut of value
Sensitivity (%)-specificity (%)
catalase
.673
.081
.038
.515-.832
1,05
72.7-66.4
xsantine oxidase
.662
.079
.045
.507-.816
0.0015
86.4-41.7
malondialdehyde
.668
.079
.041
.513-.822
0.015
77.3-46.5
p<0.05 is statistically significant.
Tablo 3. Endometrial polip için risk faktörleri.
Catalase
β
S.E.
Wald
Odds
ratio
95% CI
p
0.796
0.372
4.58
0.45
0.21-0.93
0.032
Xsantine oxidase
1.064
0.59
5.63
0.22
0.11-0.62
0.017
malondialdehyde
0.998
0.478
2.95
0.36
0.28-1.02
0.041
p<0.05 is statistically significant.
Şekil 1. Catalase, xsantine oxidase and malondialdehyde seviyeleri için rok analizi.

Benzer belgeler