TAbiAt İNSAN - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

Transkript

TAbiAt İNSAN - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat
ve İnsan
n a t u r e
Haziran 2012 • Yıl: 46 • ISSN: 1302-1001
a n d
m a n
Başyazı
Tabiat ve İnsan
YEŞİL EKONOMİ:
Sizi kapsıyor mu
B
u yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün teması
Yeşil Ekonomi. Aslında çevre ile ilgili önemli birçok organizasyonun da en öncelikli konularından
biri. Neden ve nereden çıktı Yeşil Ekonomi? Yeryüzü
için bir çıkış noktası olabilir mi?
Yeşil ekonomi, 2007 yılında başlayan ve yankıları
hala devam eden küresel mali krizin alışılagelen
ekonomik büyüme yollarının ortaya çıkardığı sorunlardan ders alınarak aşılması için alternatif ve
daha sürdürülebilir yeni bir ekonomik büyüme
önerisi olarak ortaya çıkmıştır.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP)’e göre;
yeşil ekonomi, insan refahı ve sosyal eşitliği geliştirirken, önemli çevresel riskleri ve ekolojik kıtlığı
azaltan bir ekonomi olarak tanımlanmaktadır. Yeşil ekonomi, gelir ve istihdam büyümesine işaret
ederken karbon salınımını ve kirliliği azaltan, enerji
ve kaynak verimliliğini artıran, biyolojik çeşitlilik ve
ekosistem hizmetlerinin kaybını önleyen kamu ve
özel sektör yatırımlarını yönlendirir. Bu yatırımların
kamu harcamaları, politik reformlar ve yönetmelik
değişiklikleri ile hızlandırılması ve desteklenmesi
gerektiğine vurgu yapmaktadır.
Çevre ve sürdürülebilir kalkınma için bu yıl, dünya liderleri Rio de Janeiro’daki 1992 yılında düzenlenen
tarihi zirvenin yıldönümünde 20-22 Haziran tarihleri arasında bir kez daha bir araya geldi. Rio+20’nin
ana temalarından biri de “sürdürülebilir kalkınma
ve yoksullukla mücadelede yeşil ekonomi” oldu.
Yeşil ekonomi hayatımızın hemen her yönü ile ilgilidir. Sürdürülebilir enerji, yeşil işler, düşük karbon
ekonomileri, yeşil politikalar, yeşil binalar, tarım,
balıkçılık, ormancılık, sanayi, enerji verimliliği, sürdürülebilir turizm, sürdürülebilir ulaşım, atık yönetimi, su verimliliği ve diğer tüm kaynak verimliliği
ile ilgili temel konular yeşil ekonominin içinde yer
almaktadır.
?
Gerçekten yeşil ekonomi yeryüzü kaynaklarının
korunması ve sürdürülebilir kalkınma için özellikle
yerel toplumlarla birlikte onların refahını gözeterek
büyümeyi başaracak bir etkiyesahip olabilecek mi
yoksa başında“yeşil” olduğu için kulağa hoş gelen
yeni bir tüketim ve doğayı kapitalizme farklı bir şekilde sunma aracı mı? Böyle bir ekonomik kalkınma
modelinde en temel unsur biyolojik çeşitliliğin ve
ekosistemlerin içinde barındırdığı süreç ve döngülerin ekonomik değerini de hesaba katan bir
yaklaşıma sahip olmayı başarabilmektir. Herhangi
bir kamu veya özel sektör yatırımı, doğanın kendi
dinamikleri içinde varlığını sürdürmesinin sosyal ve
ekonomik yönden maddi faydasının yanında sadece kısa dönemde hızlı bir ekonomik yarar sağlıyorsa
bu yatırımdan vazgeçebilmeyi de içine almalıdır.
Doğaya yatırım yapmak akılcıdır ve uzun vadede
daima daha karlıdır. Yatırımlarda çevresel riskleri
azaltıcı tedbirler ekosistemin sunduğu hizmetin
parasal değeri hesaplanarak doğru ve dengeli bir
şekilde belirlenmelidir. Çünkü, doğal sermaye artık hiçbir bedel ödemeden tüketebileceğimiz bir
kaynak değildir. Yeşil ekonomi, tanımında da ifade
edildiği gibi eğer “insan refahı ve sosyal eşitliği”
geliştirmekle doğrudan ilgili ise kamu ve özel sektör yatırımlarının halkın talepleri ve beklentilerini
karşılayacak düzeyde özellikle geçimini doğrudan
yaşadığı ekosistemin hizmetlerinin varlığına bağlı
olarak sürdüren halkların haklarının korunması yönünde olmak zorundadır. Yeşil ekonomi hepimizi
kapsamalıdır! Sizi kapsıyor mu?
Serap KANTARLI
Genel Başkan Yardımcısı
1
TÜRKİYE TABİATINI
KORUMA DERNEĞİ
TURKISH ASSOCIATION FOR THE
CONSERVATION OF NATURE
TABİAT
VE İNSAN
IUCN
NATURE AND MAN
Sahibi / Owner
TTKD adına Genel Başkan
Yunus ENSARİ
The World
Conservation
Union
TTKD
Dünya Koruma
Birliği (IUCN)’nin
Üyesidir
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Serap KANTARLI
Yayın Kurulu / Editorial Board
Dr. Ülkü MERTER
Ali Rıza KOÇ
Av. Tuncay AKI
Hakan ÇELİK
Alev TAŞKIN
Onur KALE
Yayın: Yerel
Bilim Kurulu / Scientific Board
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK
Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU
Prof. Dr. Yusuf AYVAZ
Prof. Dr. Murat BARLAS
Prof. Dr. İhsan BULUT
Prof. Dr. Şükran ÇAKIR ARICA
Prof. Dr. Hayri DUMAN
Prof. Dr. Ali ERDOĞAN
Prof. Dr. Sümer GÜLEZ
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY
Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA
Prof. Dr. Mustafa KURU
Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU
Prof. Dr. Latif KURT
Prof. Dr. Meral AYDENİZÖZ ÖZKAYHAN
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Prof. Dr. Güner SÜMER
Prof. Dr. Duran TARAKLI
Prof. Dr. Levent TURAN
Prof. Dr. Hakan YARDIMCI
Prof. Dr. Sedat YERLİ
Doç Dr. Dilek FERİDUN
Doç. Dr. Lütfi NAZİK
Doç. Dr. Seyit AYDIN
Doç. Dr. Kenan PEKER
Doç. Dr. Atilla YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK
Yrd. Doç. Dr. Adnan SEMENDEROĞLU
Yrd. Doç. Dr. Adnan ALDEMİR
Yrd. Doç. Dr. Ceyhun GÖL
Yrd. Doç. Dr. Hakan SERT
Yrd. Doç. Dr. Ayşe MENTEŞ GÜRLER
Yrd. Doç. Dr. Ertuğrul GÜREŞÇİ
Yrd. Doç. Dr. Özgül KELEŞ
Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ
Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER
Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDDERRİSOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU
Yrd. Doç. Dr. M. Ali TABUR
Yrd. Doç. Dr. Nedim ÖZDEMİR
Yrd. Doç. Dr.A. Selçuk ÖZEN
Dr. Mehmet KARAKAŞ
Dr. Çağatay DİKMEN
Öğ. Gör. Hakan SERT
Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER
BAŞYAZI
YEŞİL EKONOMİ..............................................................................................................1
Serap KANTARLI
DOĞA EĞİTİMİ VE BAĞYURDU-OVACIK (İZMİR) BELDESİ’NİN BİYOLOJİK
ÇEŞİTLİLİĞİNİN DOĞA EĞİTİMİ AÇISINDAN KULLANILABİLİRLİĞİ..........................3
Eda YAZGAN
Fatih GÖKLER
Duygu SEYMAN
Prof.Dr. Yusuf KUMLUTAŞ
Prof.Dr. İsa GÖKLER
Doç.Dr. Çetin ILGAZ
DEMİRÖZÜ ADALI GÖL YÜZEN ADASI (GÜLNAR-MERSİN).......................................13
Prof. Dr. İhsan BULUT
Uzm. Mehmet ZOR
Uzm. Fatma ÖZDEMİR
Arş. Gör. Çağlar ÇAKIR
Protİst Çeşİtlİlİğİ ve Yayılışı ................................................................................23
Doç.Dr.Naciye Gülkız ŞENLER
Yrd.Doç.Dr. İsmail YILDIZ
Prof.Dr. Banur BOYNUKARA
ATIK PİLLER.....................................................................................................................31
Arş.Gör.Dr. Mehmet KARAKAŞ
Patara Bölgesi Caretta caretta izleme ve
Ön Kapak Fotoğrafı :
Aladağlar (Pozantı - ADANA)
Prof.Dr. Lütfi NAZİK
koruma projesi start aldı.....................................................................................37
Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4
Kızılay 06440 ANKARA
Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91
Fax: (0.312) 417 95 52
E-posta: [email protected]
www.ttkder.org.tr
KEÇİBOYNUZU PEKMEZİNİN YOĞURT ÜZERİNE OLAN ETKİSİ.....................................40
Öğr.Gör. Süleyman GÖKMEN
Derğimiz Geri Dönüşümlü Kağıda Basılmaktadır.
HABERLER................................................................................................................... 46
Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına
aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü
yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın
veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak
belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir.
Hoşdere Caddesi 200/8 Çankaya / ANKARA Tel: 0 312 439 55 95 • Fax: 0 312 440 04 84
www.arkgrup.com
Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA
Basım Tarihi: 30.06.2012
Yapım: ARK GRUP
Tabiat ve İnsan
DOĞA EĞİTİMİ VE
BAĞYURDU-OVACIK (İZMİR) BELDESİ’NİN
BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİNİN DOĞA EĞİTİMİ
AÇISINDAN KULLANILABİLİRLİĞİ
NATURE EDUCATION AND TRAINING FOR THE EVALUATION
OF NATURE BAĞYURDU-OVACIK REGION OF
BIOLOGICAL DIVERSITY
Eda YAZGAN, Fatih GÖKLER, Duygu SEYMAN
Prof.Dr. Yusuf KUMLUTAŞ, Prof.Dr. İsa GÖKLER, Doç.Dr. Çetin ILGAZ
Yüksek Lisans Öğrencisi
Dokuz Eylül Üniversitesi
Eğitim Bilimleri Enstitüsü Buca-İZMİR
Dokuz Eylül Üniversitesi
Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
Tınaztepe-İZMİR
3
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Son yıllarda çevre sorunlarının artmasıyla doğa
eğitimi programların bireylerin çevre ve doğa
bilincine, tutumlarına ve davranışlarına önemli
ölçüde etki ettiği tespit edilmiştir. Öğrencilerin doğada gözlemler yaparak ve gözlemlerini
uzmanların rehberliğinde tartışarak doğayı tanımaları daha etkili ve kalıcı olmaktadır. Doğa
eğitimi için zengin fauna ve flora türlerine sahip,
farklı ekolojik özellikler gösteren alanlar seçilmelidir.
In recent years with increasing of enviromental
issues, nature education programs has been
identified as a major impact on individuals’ concious of enviromental and nature,attitudes and
behaviors.The students’ to observe in nature,
and to discuss the observations with guidance
of experts,to learn about nature ,is more effective and permanent. The areas, has a rich fauna
and flora species, has different ecological characteristics should be selected for nature education .
Bu çalışmada, “Bağyurdu - Ovacık (Kemalpaşa-İzmir) beldesinin doğa eğitimi projeleri açısından
uygun olup olmadığı değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Doğa Eğitimi, İnformal Öğrenme Ortamları, Fauna ve Flora Çeşitliliği.
In this study, nature education projects in terms
of availability of “Bağyurdu - Ovacik (Kemalpasa-Izmir) Area were evaluated.
Key Words: Nature Education, Informal Learning Environments, Diversity of Fauna and Flora.
GİRİŞ
Ç
evre; canlıların içinde bulunduğu ve tüm hayatsal faaliyetlerini sürdürdüğü ortam yada koşullardır (Uzun, 2007). Türk Dil Kurumu sözlüğünde
doğa; insan etkinliklerinin dışında kendi kendini
sürekli yeniden üreten ve değiştiren, canlı ve cansız
maddelerden oluşan, doğal kaynakları sağlayan ortam olarak tanımlanmaktadır.
Denizlerin, okyanusların en derinlerinden atmosferin en üst seviyesine ve yerkabuğunun en derin katmanlarına kadar çevrenin sınırları olduğu ve bu sınırları canlı ve cansız etmenlerin özellikle insanların çok
etkilediği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle çevre
elemanlarının kavranmasını ve bilinçli kullanımı konularını içeren çevre ile ilgili eğitimler konusunda
öğrenciler en etkili şekilde eğitilmelidir. Fakat yaşadığımız ortamda her canlı ve cansız unsurun, ekosistemlerdeki her bitki ve hayvanın doğal denge açısından bir görev ve işlevi olduğunu; doğadaki canlı ve
cansız unsurlar arasında karşılıklı etkileşimin kaçınılmaz olduğunu ne anne-babalar, nede öğretmenler
öğrencilere tam olarak kavratamamaktadır. Doğa
içindeki unsurların işlevselliği ve önemini, gelişebilen düzenli ve örgütlü bir sistem olduğunu, çocuklara kavratmada büyük engellerle karşı karşıyayız. Bu
nedenle, çocuklara öncelikle doğru bir doğa eğitimi
verilerek çevrelerine karşı sorumlu davranışlar göstermeleri beklenmelidir. Bu nedenle öğrencilere bu
4
eğitimin kazandırılması için en etkili kullanılabilecek
yöntemlerden bir tanesi doğada eğitim yöntemidir.
Doğada eğitim yöntemi sayesinde öğrenciler, doğanın bir parçası olduklarının bilincini kavramaktadır.
Öğrenciler gerçek dünyada algıladığı ve sürekli karşılaştığı çevre elemanlarını ve sorunlarını kavrayarak
bu sorunlarla başa çıkabilmenin yollarını sistemli bir
şekilde düşünebilmekte ve üzerlerine düşen görevlerin farkına vararak, çevre konularında daha bilinçli
ve dikkatli tutumlar geliştirmektedir. Öğrencilerde
sağlıklı bir çevre bilinci de gelişmektedir.
Doğa eğitimi denildiğinde birçok insan öncelikle
formal anlamdaki eğitimi algılayarak, isteksiz davranmaktadır. Oysaki doğa eğitimleri adından da anlaşılacağı üzere doğada yapılan eğitimlerdir. Doğa
eğitimlerinin de kendilerine göre belirli kuralları,
izledikleri programları vardır, fakat hiçbir çocuğu,
öğretmen, eğitimci ya da anne-babayı korkutmamalıdır. Çocuklara verilecek olan doğa eğitimi kısa bir
göl yürüyüşünde, bir orman gezisinde bile gerçekleştirilebilir. Bu eğitim sırasında informal öğrenme
ortamlarının kullanılması ile çocuklar yürüyüş yaparken bile sıkılmadan etkili bir şekilde öğrenme gerçekleştirirler ve anlaşılması zor olan konuları gözlem
sonucunda kolayca öğrenmesi sağlanır ve kalıcı bir
öğrenme gerçekleşir.
Tabiat ve İnsan
Türkiye’de doğa eğitimi için koruma alanları, milli
parklar, zengin fauna ve flora türlerine sahip çeşitli
alanlar seçilmektedir. Bu çalışmalar belirli kurumlar
tarafından projeler ile desteklenmektedir. Bu metodun ülkemizde çok etkili olduğu saptanmış ve giderek yaygınlaşmaya başlamıştır.
Doğa eğitimi için uygulama alanı tespit edilirken
çocukların maksimum öğrenmeleri sağlanabilecek
alanlar seçilmektedir. Birçok türü gözlemleyebilecekleri, farklı özelliklere sahip olup bu özelliklerin
öğrencilerde kalıcı davranış değişikliği sağlanması
açısından önemli olması gibi özellikleri olması gerekmektedir.
Ovacık Bölgesi’nin sahip olduğu coğrafik konumu,
iklimi ve biyolojik zenginliklerinden dolayı doğa eğitimi için değerlendirilmesi gereken bir belde olduğu
kanısındayız.
MATERYAL METOT
Ovacık (İzmir) Beldesi’nin biyolojik çeşitliliğini belirlemek üzere konusunda uzman bilim insanları ile Nisan-Mayıs 2011 de farklı istasyonlarda ekskürsiyonlar
düzenlenmiştir. Rastlanan örnekler fotoğraflanmış,
toplanan canlı örnekler teraryumda eğitim esnasında kullanılmak üzere bir süre beslenmiş, eğitiminin
tamamlanmasından sonra alındıkları ortama tekrar
bırakılmıştır.
4-6 Haziran 2011 tarihleri arasında Özel Martı Okulları 9. sınıf öğrencileri 3 günlük kamp yapılarak pilot
bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Belirlenen gözlem
istasyonlarına doğa yürüyüşü yapılmıştır. Sonraki
günlerde daha detaylı gözlem yapacakları doğa seansları gerçekleştirilerek öğrencilerin ortamdaki biyolojik çeşitlilik ve önemi hakkında bilgiler edinmesi
sağlanmıştır. Doğa yürüyüşleri esnasında dürbün
ile kelebek ve kuş gibi canlılar gözlenmiş, el kitapları ile teşhis edilmeye çalışılmıştır (Davidson ve ark.,
2010). Uygun taşlar kaldırılarak altında bulunan sürüngenler eldiven yardımı ile toplanarak bez torba
veya kavanozlara konularak daha detaylı incelemek
üzere kamp bölgesine taşınmıştır. Türkiye Amfibi ve
Sürüngenleri (Baran, 2005) el kitabı ile türler öğrenciler tarafından teşhis edilmeye çalışılmıştır. Tübitak
popüler bilim kitaplarından Doğa Yabani Çiçekler
türleri tanıtma ve anlatmada kullanılmıştır (Khan and
Rogers, 2010).
Yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilen türler
listelenmiştir.
Araştırma Uygulama Yerinin Konumu ve
Özellikleri;
Ovacık (İzmir) beldesinin rakımı 825 metre olup,
38,34267° enlemi; 27,68297° boylamı arasında yer
almaktadır (Şekil 1).
Şekil 1. Ovacık bölgesinin konumu
5
Tabiat ve İnsan
BULGULAR
Araştırma, inceleme ve gözlemler İzmir ili Kemalpaşa
ilçesi sınırları içerisinde bulunan Ovacık bölgesi ve
çevresinde gerçekleştirilmiştir. Gözlemler Şekil 2 de
belirlenen treking güzergâhı üzerinde yapılmıştır.
li eder. Özellikle önemli orman ağaçlarımızdan olan
Pinus brutia (kızılçam) sıcaklığın 0° C altına düştüğü
yerlerde iyi gelişme gösterememekte, minimum
sıcaklığın -15° C düştüğü yerlerde ise ortamdan çekilmektedir (Atalay ve ark., 1998). Ovacık depresyonu tabanından çekilen kızılçamların yerini ise daha
düşük sıcaklıklarda (-30° C ye kadar) yetişme imkânı
bulan Pinus nigra (karaçam) almaktadır. Farklı yükseklikte beklenen bitki türleri, alçak bölgelerde daha
yüksek bölgelerinde olması gereken karaçam gözlenirken, yüksek bölgelerinde ise alçak bölgelerde
gözlemlenmesi beklenen kızılçam olduğu görülür.
Ovacık, doğa eğitiminde iklim terslenmesinin izah
edilebileceği ender alanlardan biridir.
Şekil 2. Ovacık bölgesi traking yolları
Yapılan incelemeler sonucunda elde edilen bulgular
aşağıda verilmiştir.
Bölgenin en önemli özelliklerinden biri iklim terselmesidir. Ovacık bölgesi yeri ve özelliği bakımından
farklı bir durumdadır. İklim terselmesi (inversion) denilen olay gözlemlenmektedir. Yani normal bir düzenin veya beklenen normal bir dizinin ters yüz olması
durumu söz konusudur (Atalay, 2004).
Sıcaklığın düşmesi ve yerine göre yağışın artması,
dağların yüksek kesimlerinde, yarı nemli-nemli bir
dağ iklimi hüküm sürmesine neden olur. Özellikle kış
geceleri açık ve rüzgârsız gökyüzü koşullarında yüksek yerlerde, aşırı soğuma sonucunda ağırlaşan hava
kütlesi, çukur alanlarda birikir. Bu nedenle çukur
alanlardaki hava, çevredeki yüksek yerlere göre daha
soğuk olur bu coğrafi olaya sıcaklık terselmesi ya da
inversiyon denir (Atalay, 2010). Sıcaklık terselmesi
nedeniyle araştırma alanında en düşük sıcaklıklar
çevredeki dağların yüksek noktalarında değil Ovacık
çukurunda görülür. Çevresine göre daha soğuk olan
bu yerlerde don olayına daha sık rastlanır onun için
bu çukurluklara don çukuru da denmektedir. Sıcaklık
terselmesi sebebiyle Ovacık’ın (800 metre) sıcaklığı
(-15° C den aşağıya) çevresine göre fazlaca düşer. Bu
durum bitki örtüsünün dağılışıyla kendini açıkça bel-
6
Floristik Bulgular
Araştırma bölgesinde yapılan arazi çalışmaları sonucunda yayılış gösterdiği belirlenen Bryophyta
divizyosuna bağlı ciğerotu ve karayosunu türleri
aşağıda verilmiştir:
Ciğerotları: Targionia hypophylla, Plagiochasma rupestre, Reboulia hemisphaerica, Conocephalum conicum, Lunularia cruciata, Corsinia coriandrina, Metzgeria furcata, Pellia endiviifolia, Fossombronia pusilla,
Porella platyphylla, Frullania dilatata (Gökler, 1992).
Resim 1: Plagiochasma rupestre
Tabiat ve İnsan
Tohumlu bitkilerin yer aldığı Spermatophyta divizyosu ‘‘Açık Tohumlu Bitkiler’’ (Gymnospermae) ve ‘‘Kapalı
Tohumlu Bitkiler’’ (Angiospermae) olmak üzere iki ana
alt bölüme ayrılmaktadır. Bölgede yayılış gösterdiği
belirlenen açık tohumlu (Gymnospermae) bitki türleri
aşağıda verilmiştir:
Cupressus sempervirens (Kara Selvi), Pinus brutia
(Kızılçam), Pinus nigra (Karaçam) ve Juniperus oxycedrus (Katran ağacı) (Mamıkoğlu, 2010).
Kapalı tohumlu (Angiospermae) bitki türleri olarak
araştırma alanında sıkça karşılaşılan örnekler aşağıda
listelenmiştir (Resim 4-6).
Resim 2: Lunularia cruciata
Karayosunları: Fissidens bryoides, Ceratodon purpureus, Tortula muralis, Tortula princeps, Barbula convoluta, Barbula cylindirica, Tortella tortuosa, Grimmia
laevigata, Grimmia ovalis, Grimmia pulvinata, Funaria
hygrometrica, Bryum caespiticium, Bryum capillare,
Hypnum cupressiforme (Kürschner ve ark., 2007).
Papaver rhoeas (Gelincik), Campanula teucrioides,
Campanula lyrata (Çan çiçeği), Briza maxima (Zenbil otu), Trifolium stellatum (Yıldızsı üçgül), Rumex
acetosella (Kuzukulağı), Siderites tmolea (Dağ çayı),
Lathyrus sylvestris (Burçak), Lathyrus aphaca (Sarı
burçak), Geranium dissectum (Turna gagası), Erodium
malacoides (Dön baba), Malva sylvestris (Ebegümeci), Cercis siliquastrum (Erguvan), Muscari neglectum
(Misksoğanı),
Pteridophyta divizyosunda yer alan aşağıdaki 4 eğrelti
türünün araştırma bölgesinde yayılış gösterdiği tespit edilmiştir. Bu eğrelti türleri; Adiantum capillusveneris (Venüs saçı), Asplenium trichomanes, Ceterach
dofficinarum ve Polypodium australe’(Şekil 3) dir (Ketenoğlu, O. ve ark. 2010).
Şekil 3: Polypodium australe
Resim 4: Papaver rhoeas (Gelincik)
7
Tabiat ve İnsan
Hypericum perforatum (Binbir delik otu, Kantaron),
Laurus nobilis (Defne), Cistus creticus (Girit ladeni),
Cistus parviflorus (Küçük çiçekli laden), Sarcopoterium spinosum (Abdestbozan), Lavandula stoechas
(Lavanta), Origanum onites (İzmir kekiği), Salvia fruticosa (Adaçayı), Rubus canescens (Böğürtlen), Verbascum lasianthum (Sığırkuyruğu), Anthemis dipsacea
(Papatya), Ophrys lutea (Sarı salep), Mentha pulegium (Nane), Cyclamen persicum (Sıklamen), Asphodelus aestivus (Çiriş otu), Ranunculus ficaria (Düğün
çiçeği),
Resim 5: Cercis siliquastrum (Erguvan)
Resim 7: Cistus creticus (Girit ladeni)
Resim 6: Muscari neglectum (Misksoğanı)
8
Resim 8: Anthemis dipsacea (Papatya)
Tabiat ve İnsan
Resim 11: Platanus orientalis (Doğu çınarı)
Resim 9: Ranunculus ficaria (Düğün çiçeği)
Urtica pilulifera, Urtica dioica (Isırgan), Avena barbata
(Yabani yulaf ), Arbutus andrachne (Sandal), Arbutus
unedo (Kocayemiş), Quercus infectoria (Mazı meşesi),
Quercus coccifera (Kermes meşesi), Quercus cerris
(Saçlı meşe), Salix alba (Ak söğüt), Platanus orientalis (Doğu çınarı), Castanea sativa (Kestane), Olea europaea (Zeytin), Nerium oleander (Zakkum), Styrax
officinalis (Ayı findığı), Vitex angus-castus (Hayıt),
Taraxacum serotinum (Karahindiba), Sonchus asper
(Helvacı otu), Ornithogalum nutans (Tükrükotu), Centaurea aphrodisea, Spartium junceum (Katırtırnağı),
Pistacia terebinthus (Menengiç),
Resim 10: Arbutus unedo (Kocayemiş)
Resim 12: Ornithogalum nutans (Tükrükotu)
Phillyrea latifolia (Büyük yapraklı akçakesme), Genista anatolica (Anadolu katırtırnağı), Ficus carica (Yabani incir), Vitis vinifera (Yabani asma), Cerasus avium
(Kiraz), Juglans regia (Ceviz), Myrtus communis (Mersin), Sedum samium (Taşkıran), Centaurea cyanus
(Peygamber çiçeği), Prunus cocomilia (Yabani erik)
Resim 7-15 (Mamıkoğlu, 2010).
Resim 13: Sedum samium (Taşkıran)
9
Tabiat ve İnsan
Resim 14: Centaurea cyanus (Peygamber çiçeği)
Resim 15 Blanus strauchi
Resim 15: Prunus cocomilia (Yabani erik)
Resim 16 Lacerta trilineata
FAUNA BULGULARI
Kuyruksuz kurbağalar
Gece Kurbağası (Bufo viridis), ağaç Kurbağası (Hyla
arborea), Ova Kurbağası (Pelophylax ridibundus)
Kaplumbağalar
Tosbağa (Testudo graeca)
Kertenkeleler
Dikenli Keler (Laudakia stellio), Kör Kertenkele (Blanus strauchi) (Resim 15), Oluklu Kertenkele (Pseudopus apodus), İnce Parmaklı Keler (Cyrtopodion kotschyi), Geniş Parmaklı Keler (Hemidactylus turcicus),
Anadolu Kertenkelesi (Anatololacerta anatolica), İri
Yeşil Kertenkele (Lacerta trilineata) (Resim 16), Tarla Kertenkelesi (Ophisops elegans) (Resim 17), İnce
Kertenkele (Ablepharus kitaibellii), Tıknaz Kertenkele
(Trachylepis aurata)
10
Resim 17 Ohpisops elegans
YILANLAR
Uysal Yılan (Eirenis modestus), Kedi Gözlü Yılan (Telescopus fallax) (Resim 18), Kör Yılan (Typhlops vermicularis), Şeritli Engerek (Montivipera xanthina)
Tabiat ve İnsan
(Spalax leucodon), Orman Faresi (Dryomys nitedula),
Ev Sıçanı (Rattus rattus ), Ev Faresi (Mus musculus),
Çakal (Canis aurens ), Tilki (Vulpes vulpes), Gelincik
(Mustela nivalis), Ağaç Sansarı (Martes martes ), Porsuk (Meles meles), Yaban Domuzu (Sus scrofa)
SONUÇ
Resim 18. Telescopus fallax (Kedi Gözlü Yılan)
Avifauna
Kınalı Keklik (Alectoris chukar), Bıldırcın (Coturix coturix), Çulluk (Scolopax rusticola ), Kukumar (Athene noctua ), Atmaca (Accipiter nisus), Şahin (Buteo buteo),
Kerkenez ( Falco tinnunculus ), Guguk Kuşu (Cuculus
canorus ), Kaya Güvercini (Columba livia ),Tahtalı (Columba palumbus ), Kumru (Streptolia decaocto ), Üveyik (Streptolia turtur), Çoban Aldatan (Caprimulgus
europaeus), Arıkuşu (Merops apiaster ), İbibik (Upupa
epops ), Suriye Alaca Ağaç Kakanı ( Dendrocopos syniacus ), Tepeli Toygar (Galenida Cristata ), Tarla Kuşu
(Alauda Arvensis ), Kır Kırlangıcı (Hirundo rustica), Ak
Kuyruksallayan (Motacilla alba), Kızılgerdan ( Erithacus rubecula ), Karatavuk (Turdus merula ), Ardıç Kuşu
(Turdus pilaris),
Sarı Asma (Oriolus oriolus), Kestane Kargası (Garrulus
glandarius ), Kuzgun ( Corvus corax), Sığırcık ( Sturnus
vulgaris ), Serçe ( Passer domesticus ), İspinoz (Fringilla
coelebs ), Saka (Carduelis carduelis), Büyük Baştankara
(Parus major), Kiraz Kuşu (Emberiza hortulana), Tarla
Çintesi (Miliaria calandra)
Memeli Faunası
Kirpi (Erinaceus concolor), Sivriburunlu Bataklık Faresi
(Neomys anomalus), Etrüsk Sivri Faresi (Suncus etruscus), Kör köstebek (Talpa levantis), Küçük Nal Burunlu
Yarasa (Rhinolophus hipposideros), Nal Burun (Rhinolophus blasii), Kirpikli Yarasa (Myotis emarginatus),
Cüce Yarasa ( Pipistrellus pipistrellus ), Yabani tavşan
(Lepus auropaeus), Sincap (Sciurus vulgaris ), Kör Fare
Eğitim öncesinde öğrencilerle yapılan görüşmelerde
öğrenciler heyecanlı olduklarını, fakat eğitim yerine
tatil olmasını dilediklerini belirtmişlerdi.
Doğada eğitim metoduyla etkinliklerin düzenlendiği
çevre eğitimi çalışmasında öğrenciler ile yapılan görüşmeler sonucunda öğrenciler bu çalışmadan çok
memnun kaldıklarını ve bu tarz çalışmalara tekrar
katılmak istediklerini belirttiler. Eğitimin bu şekilde
informal eğitim ortamlarında gerçekleştirilmesi sayesinde sıkılmadan kolayca öğrendiklerini ve öğrenirken eğlendiklerini söylediler. Kamp sonrasında yapılan uygulamalar ve testlerde de anlamlı farklılıklar
gözlemlendi ve eğitimin öğrencilerde olumlu yönde
etkiler bıraktığı saptandı.
Son yıllarda çevre sorunlarının artmasıyla doğa eğitimleri önem kazanmıştır. İnformal ortamlarda verilen eğitim formal öğrenmelerden daha etkili ve kalıcıdır. Bu nedenle bilginin birçok farklı canlı türü olan
ülkemizde formal eğitim metotları yerine informal
eğitim metotları ile verilmesi konusu, öğrencilerin
etkili öğrenmeleri için çok önemli bir husustur.
Doğada yapılan bilim kamplarında, çocukların doğada gözlemler yaparak ve gözlemlerini uzmanların
rehberliğinde tartışarak doğayı tanımaları sağlanmaktadır. Önceden hazırlanan gözlem istasyonlarında amaçlı gözlemler yapılarak ilerlenen doğa yürüyüşü ile başlayan programda sonraki günlerde
çocukların daha detaylı gözlem yapacakları doğa
seansları yapılarak öğrencilerin ortamdaki biyolojik
çeşitlilik ve önemi hakkında bilgiler edinmesi sağlanabilir.
Bu çalışmada, Ovacık Bölgesi’nin fauna ve florasına
ait türler belirlenmiştir. Ovacık Bölgesi coğrafik konumu nedeniyle doğa eğitiminin gerçekleştirilmesi
11
Tabiat ve İnsan
açısından çok verimli bir alandır. Öğrencilere doğa
gözlemlerinde karınca, kelebek, kuş, kurbağa, sincap
gibi hayvanlara, karaçam, köknar gibi bitkilere ve
doğadaki cansız varlıklara dikkat çekmek için çeşitli
aktiviteler düzenlenebilir. Ayrıca, çocukların biyolojik
çeşitlilik konularını zevkli bir yolla öğrenmeleri için
doğa oyunları oynanabilir. Böylece çocukların biyolojik çeşitlilik, besin zinciri, ekoloji gibi terimleri öğrenmeleri ve daha bilinçli olmaları, tüm bunların arasında etkileşim olduğu bilincine varmaları, insanların
doğaya olumlu ve olumsuz etkide bulunduğunu, bu
etkilerin sürdürülebilir yaşam için önemini anlamalarını sağlanmak, amaçlanmaktadır. Ve çalışma ile
çocukların doğa algılarının genişlemesi ve derinleşmesi amaçlanmaktadır. Çocukların doğa ile ilgili sahip oldukları kavramlar bu süreçler yoluyla daha da
ilişkilendirilecektir.
DAVIDSON, S., COURTAULD , S. ve DAVIES, K. (2010).
Doğa Kuş Gözlem. Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim
Kitapları 332.
Gökler, İ. (1992): Batı Anadolu Ciğer Otları Üzerine
Bir Araştırma, Turkish Journal of Botany, 16:1-8.
Ketenoğlu, O.; Tug, G.N., Bingöl, U.Geven, F., Kurt,
L.; Güney, K. (2010): Synopsis of syntaxonomy of
Turkish forests, Journal of Environmental Biology,
31:71-80
KHAN, S., ROGERS, K. (2010). Doğa Yabani Çiçekler.
Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 341.
KAYNAKLAR
Kürschner H. ,Parolly G. ,Erdağ A. ,Eren Ö.(2007): Synanthropic bryophyte communities new to western Turkey - syntaxonomy, synecology and life
syndromes ,Nova Hedwigia ,84 ,459-478. ,2007 .
Atalay, İ. Doğa Bilimleri Sözlüğü,2004,Dokuz Eylül
Üniversitesi,435.s
Mamıkoğlu, N.G. (2010): Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları, NTV yayınları ISBN:6055813499
ATALAY, İ.; SEZER, L.İ.; ÇUKUR, H.(1998): Kızılçam (Pinus brutia) Ormanlarının Ekolojik Özellikleri ve
Tohum Nakli Açısından Bölgelere Ayrılması, Ege
Üniversitesi Basımevi-İzmir.
Uzun, N. (2007): Ortaöğretim Öğrencilerinin
Çevreye Yönelik Bilgi Ve Tutumları Üzerine Bir
Çalışma, Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Enstitüsü, Ankara,19-21.s
Eğitim esnasından bir görüntü
12
BARAN, İ. (2005): Türkiye Amfibi ve Sürüngenleri,
Tübitak Popüler Bilim Kitapları 207, Başvuru Kitaplığı
21, ISBN 975-403-356-0
Tabiat ve İnsan
DEMİRÖZÜ ADALI GÖL YÜZEN ADASI
(GÜLNAR-MERSİN)
Prof. Dr. İhsan BULUT
Uzm. Mehmet ZOR, Uzm. Fatma ÖZDEMİR, Arş. Gör. Çağlar ÇAKIR
Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi
Dokuz Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler EnstitüsüCoğrafya Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi
13
Tabiat ve İnsan
GİRİŞ
Y
üzen ada kavramıyla ilgili gerek terminolojik,
gerekse bilimsel anlamda yeterli kaynağın olmadığı ülkemizde, araştırmalarımızın (Girgin ve Bulut;
2001,43-48: Girgin ve Bulut; 2002, 184-194: Duzer;
,2001, 2004, ve 2006: 13-35) akabinde çok sayıda yüzen adanın olduğunun anlaşılması ve ilginin bu konuya yoğunlaşması da ülkemiz coğrafyası açısından
son dönemdeki memnuniyet verici bilimsel gelişmelerdir (Bulut, Zaman, Kopar ve Artvinli, 2008, 133-153
ve Bulut, Kopar, Zaman; 2009). Bu çalışmalara Çorum,
Denizli ve Rize ilindeki çalışmalar da eklenmiştir (Bulut ve Girgin; 2010: 3-10, Bulut ve Kantürk; 2010: 8892, Bulut ve Hadimli; 2010: 92-101; Bulut ve Akbulut,
2010, 9-24). Kuşkusuz akademisyen coğrafyacılardan
sayıca çok ve ülke geneline daha eşit bir şekilde dağılmış coğrafya öğretmeni meslektaşlarımızın yüzen
adalar konusunda daha geniş gözlem ve araştırma
imkânlarına sahip olduğu gerçeği ve görev yaptıkları
yörelerin gerçek coğrafi özellikleri ile yeni coğrafi bilgilere ulaşmada esas kaynaklarımız oldukları gerçeği
yadsınamaz. Bu konuda yerel nüfusun da bilgilendir-
meleri yüzen ada ve ilgi çekici yeni çalışma konularının ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Yüzen ada bulunan doğal göllerin derinliğinin 9-10
m.yipek geçmediği bilinmesine rağmen adaların kalınlıkları yer yer 80-100 cm.ye yaklaşmaktadır. Adaları
oluşturan kütlelerin kesitleri incelendiğinde gelişme
aşamaları açısından üç tip ayırt edilebilir. Bunlar başlangıç, gelişme ve tamamlanma safhasındaki yüzen
adalar şeklindedir. Gelişmenin başı ve erken dönemlerinde ise bitkisel maddenin yoğunluğu, kütlenin inceliği, toprak yani inorganik maddelerin azlığı dikkat
çekmektedir.Bu durum ada oluşumunun henüz gelişme aşamasında olduğunu göstermektedir. Gelişen
adalarda kütlenin kalınlığı artarken, adayı oluşturan
yapıda kil, mil ve toprak oranı yükselmektedir. Ada
gelişimin son safhasını ise göl yüzeyine kaplayacak
şekilde yüzen kütlenin büyümesi ve örtü kalınlığının
artması oluşturur. Artık yörede göl ve ada özelliğinden çok turbalıktan söz etmek gerekir(Tablo 1). Bu
anlamda ülkemizdeki yüzen adaları inceleyecek olursak aşağıdaki tablo ve sınıflama ortaya çıkacaktır.
Tablo 1. Türkiye’deki yüzen adaların oluşum aşamaları itibariyle sınıflandırılması
Gelişme safhası Grubu
Başlangıç(ilk)
Adalar
Kalınlık lar
(cm)
Arsiyan
50-60
2529
Alpin çayırlar
Büyük Göl
60-70
2385
Alpin çayır
Saklıgöl
60-70
1000
Çalılık Akdeniz
Göllü Mezra
30-40
1700
Orman, alpin çayır
60-70-100
1350
maki
Solhan
80-100
1355
meşelik
Ürük,
60-70
1700
Antropojen step
Gölbel
120-150
1340
orman
Sülük Gölü-Olur
100-120
1600
Orman, antrojen step
Yaylayanı
150-200
1530
Orman, alpin çayır
Göndüren
120-150
1176
Step, çalılık
Ladik
200-300
870
Meşe, çam
Çat Barajı
300-400
1400
step
Demirözü(Gülnar)
Gelişme(orta)
Tamamlanma(son)
Karmaşık
14
Yükseltisi(m)
Vejetasyon
Tabiat ve İnsan
I. Konum Özellikleri
Gülnar İlçesi Demirözü Köyü’ndeki Adalı Göl bu
köy ile Konur Köyü Göl yaylası arasında sınırı
oluşturmaktadır(Şekil 1 ve 2, Fotoğraf 1 ). Su seviyesi
yükseldiğinde bu gölle birleşen Uzun Göl(Karagöl)
Konur köyü arazisi içerisinde kalmaktadır. Bu göllerden basık bir uvala sırtı ile ayrılan Aygır Gölü ise
Demirözü(Hortu) Köyü yerleşmesinin bitişiğindedir.
Adalı göl 1350 m. yükseltide, yaklaşık 4-5 da. bir alana
sahiptir. 36˚ 23’ 50.23” – 33˚ 13’ 49.25” doğu, 36˚ 23’
50.65” - 33˚ 13’ 51.16” koordinatlarına sahiptir. Adalı
göl doğu batı yönünde 110 m, kuzey güney yönünde
de 40 m. ölçülerinde 4,4 da. lık bir alana sahiptir. Göl
içerisindeki yüzen ada yöredeki adıyla gezen ada ise
32x16 m. boyutlarında yaklaşık 500 m² yüzölçümündedir. 1340 m. 8-10 m. derinlik. Adayı oluşturan kütle
60-70 cm kalınlığındadır. Gölün bulunduğu sahada
ise gövde çapı 1-1,5 cm, boyu 4 m ye yaklaşan adi kamış (Thypa) türlerinden olan Piragmitesaustralis sp.,
yer almaktadır. Tohumları kuşlar için önemli bir besin
kaynağı olan kamışların herhangi bir kullanım alanı
bulunmamaktadır.
Şekil 2. Demirözü Köyü ve Göllerin Uydu
Görüntüsü(Google Earth’den)
Uzungöl (Karagöl) doğu-batı yönünde 260 m. ve kuzey-güney yönünde 160 m, yükseltisi 1340 m olan
gölün alanı 40 da kadardır.
Aygır(Köy) gölü kuzey-güney uzanımı 230 m. ve doğu-batı uzanımı 140 m. ölçülerinde ve yaklaşık 30 da
kadardır. Bu göl 1330 m. yüksekliğindedir.
Fotoğraf 1. Göller bahar aylarında birbiriyle bağlantılı olup yaz aylarında ayrılmaktadır.
II. Doğal Çevre Özellikleri
Şekil 1. Ilısu Şelalesinin Konum Haritası
Adalı Göl’ün lokasyon haritası
Gülnar ve çevresi ile Demirözü Köyü arazileri Taşaeli
Yarımadası ve Taşeli Platosu’nun doğu kesimlerine
düşmektedir. Bu kesimde plato Göksu Irmağına karışan derelerce yarılmış, plato görüntüsü bozulmuştur.
Adalı göl ve diğer göller ile çevreleri yer yer yükseltileri 1300-1450 m. arasında değişen basık tepelere
yer vermektedir. Nitekim göllerin kuzeyinde Kumlutepe 1403 m, doğusunda Saravdal Tepe 1398, güneyinde Akyar Tepe 1312 m. ve batısında ise Kaşoluk
Tepe 1440 m yükseltilere sahiptir. Yükselti kuzeyden
15
Tabiat ve İnsan
güneye doğru azalırken göllerin olduğu kesimde
1350 m. civarındadır (Şekil 3, Fotoğraf 2). Litolojik
yapıda kalker ana kaya ve marnlı killi seriler (fasiyesler) egemen olup killi zeminler kalker kayaçlara kaide
seviyesi teşkil edip, dolin, uvala ve polyelerin oluşumuna sebep olmuştur. Bu uvala tabanlarının birçoğunda sığ göller teşekkül etmiştir. Yüzen ada da bu
göllerden biri üzerinde gelişen kamışlıklar arasında
teşekkül etmiştir.
Bitki örtüsü maki formasyonun açılmasıyla oluşmuş
antropojen step ile yer yer kızılçam, katran ardıcı birliklerinin oluşturduğu orman bakiyelerinden ibarettir. Göllerin kıyılarında ve sığ kesimlerimlerindegeniş
yapraklı su kamışı (Typalatifolia) ve sazlar da eşlik
eder.Bu familyanın kamış dendiğinde ilk akla gelen,
en yaygın türü Kuzey Kutbu’ndan tropik bölgelere
kadar bütün sulak yerlerde, dere ve göl kıyılarında
kendiliğinden yetişen adi kamıştır (Phragmitesaustralis ya da Arundophragmites). Ayrıca ormanın ortadan kaldırıldığı kesimlerde, abdest bozan ve diğer
Akdeniz çalı türleri yaygındır.
Şekil 3. Adalı Göl ve Demirözü çevresinin topografya
haritası
16
III. Beşeri Çevre Özellikleri
Adalı Göl ve çevresi iklim şartlarının elverişliliği, yükselti şartlarının uygunluğu, eğim durumunun azlığı,
toprak dağılımı ve oluşumunun azlığı nedeniyle az
nüfuslu, yerleşme yoğunluğu az, buna karşılık ekonomik faaliyetlerin yoğun olduğu bir beşeri görünüme sahiptir. İklim bu bölgede her çeşit ürünün yetişmesine imkân vermektedir. Ancak toprak oluşumu
uvala ve polye tabanlarıyla sınırlıdır. Bu jeomorfolojik
şekiller Akdeniz Bölgesi plato ve yaylalarıyla yüksek
kesimlerinde, yerleşme ve ekonomik faaliyetlerin dağılışını da ortaya koymaktadır.
Gerek yöredeki köy gerekse yayla yerleşmelerini
oluşturan konutlar genellikle taş duvarlı olup, düz
damlı çatılara sahiptir.
Beşeri(kültürel) görünümler, arazi yolları, meyve
bahçeleri ve üzüm bağları ile buğday tarlaları, seralar, hayvan sulakları, hayvan yatakları(keçi damları)
ve otlatma alanlarından ibarettir.
Göl ve yüzen adalar ile ilgili en ufak bir bilginin ve
bilgilendirmenin olmadığı yörede herhangi bir beşeri çevre düzenlemesi, korunması, tanıtımı ve diğer
çabalara rastlamak mümkün değildir. Bu dokunulmamışlığın dezavantaj olmayıp, avantaj olduğu yaklaşımı ile göl alanının bugüne kadar kendiliğinden
korunmuşluğunu ve mevcut durumu tespit edilerek
alınacak önlemlerle gelecek nesillere aktarılabilecek
doğal bir miras olarak saklanması imkânı bulunmaktadır. Ancak göl ekosistemleri yerleşme atıkları,
tarımsal faaliyetlerde kullanılan gübre ve ilaçların etkisiyle bozulabilecek konuma sahiptir.
Önerilerimiz bu noktada tanıtımın sağlanması, kolay
ulaşım imkânının oluşturulmasıyla birlikte mutlak korumanın ve dokunmadan izlemenin sağlanmasından
ibarettir. Çünkü yöre doğal bir habitat olup, pek çok
nadir sürüngene, kuş türüne(akbalıkçıl, ördek, turna
v.s), sucul bitki türüne ev sahipliği yapmaktadır. Bu
anlamda Ramsar sözleşmesi hükümlerince önemli
bir kuş üreme, beslenme ve barınma alanı olarak da
değerlendirilmesi gereklidir.
Tabiat ve İnsan
IV. Yüzen Adaların Oluşumu
Çeşitli derinliklere sahip göllerin yüzeyinde adeta bir
sal gibi hareket eden bloklara “yüzen ada” (Floatingisland) denilmektedir. Yöreden yöreye değişmekle
birlikte bu gibi oluşumların farklı isimlerle bilindiği
bir gerçektir. Yüzen adalara verilen yersel isimlerin
başında; hopal, hopa, kopuk, gezen ada, saz ada, sazak gelmektedir (Girgin-Bulut, 2003: 189). Demirözü
köyü sakinleri yüzen adaya giden ada demektedir.
Yüzen blok, bataklık ve göllerin kenarlarındaki çayır
ya da kamış gibi kazık köklü bitkilerin oluşturduğu
kök kafeslerin içinin zamanla kum, kil, mil veya diğer
organik unsurlar tarafından doldurulmasıyla oluş-
muştur (Şekil.4, Fotoğraf 104). Oluşum göl yüzeyi kapanıncaya kadar devam etmektedir. Yüzen ada oluşumunun erken safhasında ada veya adalar küçük,
gelişme aşamasında ada göl oranı nispeten dengede iken oluşumun ilerlemiş safhasında göl yüzeyi kısmen hatta tamamen adalarca kapanabilmektedir. Bu
bakımdan Bu ada genç adalar grubuna girmektedir.
Çünkü gölün ada dışındaki kesimlerindeki kamışlıkların göl tabanı ile bağlantısı bulunmaktadır. Kuşkusuz bu kamışlarında zamanla sıkılaşarak kütle oluşturması ve yüzen ada olması ihtimali bulunmaktadır.
Ancak Aygır gölünde olduğu gibi göldeki kamışları
sökmek ve kesmek suretiyle gölü temizleme çabaları
bu oluşumu engellemektedir.
Fotoğraf 2. Adalı göl Konur ve Demirözü Köyü arazilerinde yer almaktadır. Su seviyesi yükseldiğinde bu göle
birleşen Uzun ya da Karagöl olarak bilinen göl ise Konur Köyü arazisi içerisindedir.
Yüzen ada genelde dairesel ya da oval formlu bloğun
yüzmesi oluşumun ilerleyen safhalarında ana gövdeden kopması ve serbest kalmasıyla gerçekleşmektedir. Yüzen bloğun % 45-50’si hatta % 60–70’i organik,
geriye kalan bölümü ise anorganik unsurlarca oluşturulduğu için hafiftir. Suda kolaylıkla asılı kalabilmektedir. Üzerindeki bitki örtüsü rüzgârda yelken görevi
görmekte ve rüzgâr yönüne göre bloğu sürüklemektedir. Göl içinde sürekli olarak hareket halinde olan
blok zamanla kıyıya ulaşmakta, şiddetli rüzgârlı ha-
valarda adeta kıyıya çarpmaktadır. Bu çarpma yüzünden bütün blokların kenarları kütleşmiştir. Blokların
üzerindeki bitkilerin insanlar tarafından biçilmesi
blok hareketi için önemli bir sorundur. Ayrıca blokların üzerine çıkılması ve toprağın çiğnenmesi bitki
örtüsüne zarar vermektedir.
Yüzen bloğun en iyi hareket imkânı bulduğu yerler
genellikle gölün derin kesimleridir. Su seviyesinin
azalması durumunda kazık kökler zemine sürtündüğü için ivmeyi düşüren etkiler yapmaktadır. Bazen de
17
Tabiat ve İnsan
adaların üzerindeki bitkilerin kökleri kurak dönemlerde veya suyun beşeri müdahalelerle azaltıldığı
durumda zemine kök salmakta ve hareketi durabilmektedir.
V. Adalı Göl Yüzen Adası
Burada bulunan göl ve yüzen ada iyi bilinmesine
rağmen yeterince yoğun ilgi çekmemektedir. Bunun
Özellik
Gölün çevresi yaklaşık
KD-GB doğrultusunda uzunluğu
Tablo 2.DemirözüAdalı Gölü ve yüzen adasına ilişkin
morfometrik ölçümler.
Boyutlar
300 m
40 m
E-W uzunluğu
110 m
Derinlik
8-10 m
Bağımsız ada sayısı
1
Yüzen ada grubu (kıyı ile bağlantılı)
2
Adanın boyu
32 m
Adanın eni
16 m
Adanın alanı
500 m2
Gölün yüzölçümü (bataklık alan hariç)
2000 m²
Bataklık dâhil göl sahası
6000 m²
Adaların kütle kalınlığı
Şekil 4. Göl ve yüzen adanın ilişkisini gösteren kesiti.
18
iki nedeni vardır. Birincisi yüzen ada gerçeğinin ve
öneminin bilinmeyişidir. İkincisi ise yüzen adaların
tanıtımıyla ilgili herhangi bir çaba sarf edilmemiştir.
Buna rağmen köy sakinlerinin gayretleri ile kısmen
tanıtılmaya çalışılmaktadır. Göl ve yüzen adaya ilişkin
tarafımızdan yapılan ölçüm sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir( Tablo 2).
80-100cm
Tabiat ve İnsan
Yukarıdaki tablo ve şekillerin incelenmesinde de anlaşılabileceği gibi birbirine yakın üç göl içerisinde geniş sazlıklar bulunmaktadır. Ancak bunlardan Aygır
Gölü sazlıklardan temizlenmiştir. Konur Köyüne ait
olan Uzun veya Karagöl ise göllerin en büyüğüdür.
Geniş sazlık ve kamışlıklara sahiptir. Yüzen adanın
bulunduğu göl ise Adalı göl olup göllerin en küçüğü
fakat kamışlarla kapatılmış durumdadır. Bu göldeki
yüzen blok tek parçadır. Doğu-Batı yönünde 32 m
ve kuzey-güney yönünde 16 m ölçülerindeki ada
500 m2 yüz ölçüme sahiptir. Ada etrafında kamışlarla
örtülmemiş az bir su aynası kalmıştır. Dolayısıyla ada
kısa mesafede sınırlı bir hareket kabiliyetine sahiptir.
Ada üzerine zaman zaman insanların çıktığı ve sal
gibi hareket ettirdikleri görülmektedir. Adanın kütle
kalınlığının 1 m den daha fazla olduğu, gölün derinliğinin ise 8-10 m olduğu ölçülmüştür.
Fotoğraf 3. Adalı Göl yüzen adası yoğun kamış örtüsü nedeniyle kolayca seçilememektedir.
Ada ve göllerin üzerinde adi kamışlar (Phragmitesaustralis ya da Arundophragmites) gelişmiştir.Kamış denildiğinde ilk akla gelen, en yaygın tür Kuzey
Kutbu’ndan tropik bölgelere kadar bütün sulak yerlerde, dere ve göl kıyılarında kendiliğinden yetişen
adi kamıştır. Yer yer bunlara geniş yapraklı su kamışı
(Typalatifolia) ve sazlar da eşlik eder.Bu familyanın
kamış dendiğinde ilk akla gelen, en yaygın türü Kuzey Kutbu’ndan tropik bölgelere kadar bütün sulak
yerlerde, dere ve göl kıyılarında kendiliğinden yetişen adi kamıştır (Phragmitesaustralis ya da Arun-
dophragmites). Yani kozmopolit türlere de iyi bir
örnektir. Sazlar çoğu kez kamıştan daha ince ve otsu
gövdeli, daha kısa boylu su ya da bataklık bitkilerini adlandırmak için kullanılır. Halk arasında kamış ve
saz sözcüklerinin birbiri yerine kullanılabilecek kadar
iç içe geçmiş olmasının nedeni belki de yalnızca bu
bitkilerin sulak yerlerde yetişmesidir. Typha cinsinden, su kamışı ya da ak saz denen bitkiler bu karışıklığa iyi bir örnektir. Özellikle göl kıyılarında yoğun bir
örtü oluşturan bu bitkiler uzun, şeritsi yapraklan ve
gövdelerinin ucunda oluşan silindir biçimli, kahve-
19
Tabiat ve İnsan
rengi çiçek başaklarıyla tanınır. Bunlara, kurutulmuş
yapraklarından hasır yapıldığı için “hasırotu” da denir.
Yaygın olarak saz kapsamına giren bir grup bitki de
Juncus cinsindendir. Hasırsazıgiller (Juncaceae) familyasında yer alan, çoğu kez hasırsazı, hasırotu ya
da kova gibi adlarla anılan bu bitkilerin ise silindir biçimli gövdeleri ve gövdeyi andıran içi boş yaprakları
vardır. Adaların hareketi için uzun boylu(4-5 m) bu
kamışlar birer yelken görevi görmektedir.
Demirözü’nde bulunan göllerden Aygır Gölü önemli
müdahalelere uğramış, sazlıklar ve kamışlar temizlenmiştir (Fotoğraf 3). Göl su yüzeyinin ortaya çıkarılmasını amaçlayan bu yaklaşım doğal ortam ekolojisi
açısından doğru değildir. Çünkü bu alanların kendine
ait flora ve faunasıyla önem taşıdıkları unutulmamalıdır. En azından henüz bu tür müdahale görmemiş
diğer göller için de bu durum önlenmelidir.
Fotoğraf 4. Aygır Gölü içindeki sazlıklardan temizlenmiş, doğal ortam tahrip edilmiştir.
Sonuç olarak Mersin İli, Gülnar İlçesi’nin Demirözü
köyü ile Konur Köyü yaylasının sınır noktasında bulunan Adalı gölde bulunan yüzen ada çevre sakinlerince bilinmekte olup, önceki çalışmalarımızda da zikredilmiştir. Ancak yörenin Akdeniz Bölgesi ve Mersin
İli’nin az nüfuslanmış ve seyrek yerleşilmiş alanlarından biri olması nedeniyle yeterince tanınmamakta
ve tanıtılamamıştır. Oluşum bakımından karstik arazi
laboratuarı özelliği taşıyan bir sahada yer alması bakımından da ilgi çekmektedir. Çünkü erimelerle olu-
20
şan uvala tabanında oluşan ve basık sırtlarla ayrılan
iki hatta üç küçük göl yan yana bulunmaktadır. Suların çekik olduğu dönemlerde göller birbirinden ayrılmakta aralarından arazi yolları geçmektedir. Suların
yüksek olduğu dönemde ise Uzun(Kara) Göl ile Adalı
Göl birleşmektedir.
Göl ve yüzen ada üzüm ve elma bağlarının içerisinde
büyükçe bir köy yerleşmesinin bitişiğinde yer almaktadır. Bu yönüyle Honaz-Yukarı DağdereSaklıgöl gibi
devamlı bir yerleşmeye en yakın yüzen ada özelliğine
Tabiat ve İnsan
sahiptir. Önemli bir sulak alan ve kuş barınma ve üreme sahasıdır. Ziyaretçiler genellikle yakın çevreden
gelenler ile yüzen ada ve göl hakkında bilgi sahibi
olan sınırlı sayıda insanlardır. Yeterli tanıtım yapıldığı takdirde Gülnar, Demirözü Köyü, Adalı Göl, yüzen
ada ile diğer göller önemli bir ziyaret yeri ve tur operatörleri için alternatif bir turizm öğesi ve güzergâhı
olacaktır.
Önceki çalışmalarımızda da sıklıkla vurguladığımız
ve bu çalışmadan da anlaşılacağı gibi ülkemizin biyolojik çeşitliliği, jeomorfolojik zenginliği, kültürel
turizm, ekoturizm potansiyeli oldukça yüksektir. Geleneksel yaşam, doğayla iç içe oluş, kırsal yaşantıda
doğal zenginliklerimizi günümüze kadar önemli ölçüde korumayı başarmıştır. Artan doğa bilinci, doğa
koruma düşüncesiyle birlikte yeni zenginliklerin ve
doğal ortamların tanınması ve kamuoyunun dikkatlerine sunulması süreci birlikte işlemektedir. Bu durum bizleri, doğal yapısını, ekolojik dengelerini çoktan kaybetmiş yeniden kazanmaya çalışan gelişmiş
batılı ülkelerin aksine yeni tanıdığımız ve korunmuş
adeta el değmemiş bir şekilde sahip olduğumuz doğal yapımızı korumak ve değerlendirmek anlamında
çok şanslı olduğumuz gerçeğine götürmektedir.
Bölge ekonomik faaliyetlerin yanında, morfolojik
zenginliği, hidrografik çeşitlilik, bitki türleri, yaban
yaşamı, kır ve kıratlı yerleşmeleri, kültürel miras gibi
yüzlerce çekiciliğe sahiptir.
Bu anlamda yapılacak benzer araştırmalar yeni Adalı
Göller, yüzen adalar, biyolojik zenginlik, eko turizm
kaynağı ve kültürel motifler doğuracaktır.
Adalı Göl ve yüzen adanın tanıtımı ile ilgili bazı küçük
önlemlerin alınması gerekmektedir. Bunları il turizm
envanterine kayıt, Gülnar Ermenek Yolu’nun Demirözü Yol ayrım levhasına ilave yüzen ada turistik mahal
tabelası ve fotoğrafı konulması, ziyaretçilerin konaklama ve dinlenme mekanlarının düzenlenmesi, ta
tu ta uygulaması şeklinde ekolojik turizm girişimleri
olarak sıralamak mümkündür.
KAYNAKÇA
BİNGÖL, M. H., 2002. “Afyonkarahisar” . Skylife Dergisi, S. 5, s.88-98, İstanbul.
BULUT,
İ.-GİRGİN, M., “FloatingIslands Of
Turkey”EuropeanAssociation of Geographers, AthensAnnual Meeting 2011, 2-5 June, Athens, Greece,
BULUT, İ.-ZAMAN, M.-KOPAR, İ.-ARTVİNLİ, E., 2008,
Göze Dağı (Yalnızçam Dağları) Kuzeybatısındaki Arsiyan Yaylasında Göller ve Yüzen Adalar, Sosyal Bilimler
Dergisi, Atatürk Üniversitesi, Fen-edebiyat Fakültesi,
Cilt 8. Sayı…40, Erzurum.s.133-153
BULUT, İ., (2011), Floatingislands of Turkey, The 2nd
International GeographySymposium-MediterraneanEvironment 2010 Procedia - SocialandBehavioralSciences, Volume 19, 2011, Pages 526-531,
BULUT,
İ.,FloatingIslandsandResearches
of
Turkey’sFloatingIslands, Proceedings, Sıxth International Conference GlaobalChangesandRegionalDeevlopment, SofiaUniversity “St.KlimentOhridski”
Faculty of GeologyandGeography, 16-17 April, 2010,
Sofia, Bulgaria, p.233-237.
BULUT, İ.-HADİMLİ, H., (2010). Altıparmak Dağı
Kuzeydoğusundaki Koçdüzü Yaylasında Göller
ve Yüzen Adalar (Thefloatingislandsandlakes
in KoçdüzüPlatou in northeast of Altıparmak
Mountains),StandardEkonomik ve Teknik Dergi,
Yıl: 49, Sayı 576, 92-101, Ankara, Turkey.
BULUT, İ.-KOPAR, İ.-ZAMAN, M., (2009). Karadeniz Bölgesindeki Yüzen Adalara Yeni Bir Örnek:
Zökün Gölü Yüzen Adaları (Tortum-Erzurum)
(New floatingislands in Black SeaRegion: Lake
Zökünfloatingislands Tortum-Erzurum) Atatürk
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 8., Sayı 41, 215-230, Erzurum,
Turkey.
BULUT, İ.- GİRGİN, M., (2010). Gölbel Gölü ve
Yüzen Adalar (Gölbel Lake andfloatingislands),
Tabiat ve İnsan, TTKD yay., Yıl.44, Sayı:1, s.3-10,
Ankara, Turkey.
21
Tabiat ve İnsan
BULUT, İ.- YÜRÜDÜR, E., (2011). Ladik Gölü Yüzen Adaları (Ladik Lake andfloatingislands), Tabiat ve İnsan,
TTKD yay., yıl:44, Haziran 2011, Ankara, Turkey.
http://plants.ifas.ufl.edu/aq-w01-2.html
http://w w w.nt vmsnbc.com/search/res_sec.
asp?ps=AN&erb=WEA
BULUT, İ.-AKBULUT, G., (2010), Ürük Köyü Çıplak/Cılbah Göl ve Göndüren Gölü Yüzen Adaları (Divriği-Sivas), FloatingIslands of UrükVilageCiplak/Cılbah Lake
andGöndürenLakes(Divrigi-Sivas), Tabiat ve İnsan,
TTKD yay., Yıl.44,Aralık 2010, Sayı, Ankara, Turkey.
KAİSER, S.,-OSTERMANN, W., 1970. Fahr mit in dieWelt I. BandDeutschland (4.Baskı), Münih.
BULUT, İ.-KARABULUT,Y-ZAMAN, M.-KARABULUT, E.AKBABA,A., 2011, Gölyanı Yaylası ve Yaylayanı Gölü
Yüzen adası(Yağlıdere-Giresun), Standard, Ekonomik
ve Teknik Dergi, Yıl:50, Sayı 585, Şubat 2011, Ankara,
s.96-106
BULUT,İ.-KANTÜRK, G., (2010). Denizli-Honaz-Yukarıdağdere Köyü Saklıgöl Yüzen Adası (TheFloating Island: Saklıgöl in Denizli-Honaz-Yukarıdağdere Köyü),
Standard Ekonomik ve Teknik Dergi, Yıl: 49, Sayı 573,
88-92, Ankara.
KERİBAR, İ., 1997. Ingle Gölü. Atlas Dergisi S. 47, s.5463, İstanbul.
ÖZESMİ, U.,-SOMUNCU, M.,-TUNCEL, H., 1993. “Sultansazlığı Ekosistemi”. Ankara Üniv., Türkiye Coğrafyası Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi S. 2,
s.275-289, Ankara.
TDK, 1993. Derleme Sözlüğü (2. Baskı). Atatürk Kültür-Dil ve Tarih Yük. Kur., TDK Yay., S.211/7, Ankara
Üniv. Basımevi, Ankara.
TÜZÜN, O., 1996. “Sultansazlığı” Atlas Dergisi S. 37,
s.94-107, İstanbul.
BULUT, İ.,2012, Türkiye’ninYüzen Adaları(Türkiye
Coğrafyasında Yeni Bir Kavram/An UnexploredTerritory in TurkishGeography), Atatürk Üniversitesi Yayınları No:1005, Edebiyat Fakültesi Yayınları No:138,
Araştırmalar Serisi No: 114, Erzurum.
BULUT, İ.-SEVİNDİ, C., 2012, İslahiye Karasuyun Gözü
Gölü Yüzen Adası, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 1. Ulusal Coğrafya Sempozyumu,(28-30 Mayıs
2012), Bildiriler Kitabı, s.471-485, Erzurum.
CEYLAN, M. A., 1998. Baklan-Çivril Havzası ve Yakın
Çevresinin Hidrojeomorfolojik Etüdü (yayınlanmamış doktora tezi). Marmara Üniv., Sos. Bil. Ens., İstanbul.
Dergimizin 2012 Mart sayısının
11. Sayfasında yayınlanan
“Kuzey Ege Denizi’nde (Türkiye)
CHRİSTOFFERSON, R.W., 1994. Geosystems. MacmillanCollege Publishing Company, New Jersey.
Kullanılan Paragat Takımlarının
DUZER, C.V., 2001. “Preliminary Note on theFloatingIslands of ZacatonSinkhole, Mexico. Aquaphyte
Online. A NewsletterabautAquatic, WetlandandInvasivePlants, Florida.
Farklılıkları”
GİRGİN, M.,-BULUT, İ., 2001. “Yüzen Adalar”. TSE Standart Der., S. 474, s. 42-47, Ankara.
22
DÜZELTME
Teknik Özellikleri ve Yapısal
makalesinin başlığında
“Takımlarının” kelimesi sehven
“Akımlarının” yazılmıştır.
Tabiat ve İnsan
Protist Çeşitliliği ve Yayılışı
Doç.Dr.Naciye Gülkız ŞENLER
Yrd.Doç.Dr. İsmail YILDIZ
Prof.Dr. Banur BOYNUKARA
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, VAN
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Mikrobiyoloji
Anabilim Dalı, VAN
23
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Bu derlemede protist çeşitliliği, yayılışı ve biyo-
In this review, data on the protist diversitiy,
coğrafyası hakkındaki bilgiler bir araya toplan-
distribution and biogeography were collected
mıştır. Yayılış ile ilgili iki model (Ubiquity mo-
together. Distribution of the two models
del- aynı zamanda her yerde bulunma modeli
ve moderate endemicity model-orta derecede
endemizm modeli) literatürün ışığı altında karşı-
model) were compared guide to the literature.
laştırılmıştır. İki model şu ortak noktaya sahiptir:
The two models have the following common
çoğu protist kozmopolittir.
point: the most protists are cosmopolites.
GİRİŞ
Ç
ok hücreli canlı gruplarından önce, yaklaşık 2
milyar yıllık bir evrimsel süreçte “protist” olarak
tanımlanan mikroskobik organizmalar ortaya çıkmıştır. Oldukça yüksek çeşitliliğe sahip olan Kingdom
Protista tüm sınıflandırmalarda sorunlu bir gruptur.
Moleküler sistematik ve filogenetik çalışmalar sonucunda, Protista çok sayıda farklı kingdom’a ayrılmıştır. Bununla birlikte ökaryotik bu gruplar için “protist”
terimi resmi olmayan bir şekilde birçok çalışmada
yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Protistlerin çoğunluğu tek hücreli olan ökaryotik
mikroorganizmalardır. Ancak aynı zamanda bitki,
mantar ve hayvan tanımına uyum göstermeyen diğer ökaryotları da içerir. Mikrobiyal besin ağının temel elemanlarıdır ve biyojeokimyasal döngülerde
anahtar role sahiptirler. Protista içerisinde yapısal
ve metabolik olarak oldukça çeşitlenmiş organizma
grubu bulunur; ototrof, heterotrof ve miksotrofları
kapsar; hemen hemen tüm habitatlarda bulunurlar.
Protozoonlarla çalışan en üretken taksonomistlerden
biri olan Wilhelm Foissner ve onun çalışma arkadaşları 1967-2007 yılları arasında 819 yeni takson tavsif
etmişlerdir: 2 varyant; 30 alt tür; 553 tür; 7 alt-cins;
174 cins; 1 alt-aile; 33 aile; 9 alt-takım; 7 takım; 3 altsınıf; 1 sınıf; 1 şube. Bunlara ilaveten araştırıcılar çok
sayıda redeskripsiyon çalışması yapmışlar ve 9 siliyat
kommünitesi tesis etmişlerdir (Berger ve Al-Rhasheid, 2008). Bu veriler 2007’den sonra da Foissner ve
konu ile ilgili diğer araştırmacılar tarafından yapılan
çalışmalarla hızlı bir şekilde artmaya devam etmiştir. Ancak çalışmaların çoğu belirli bölgelerle sınırlı
kalmış, yerel çalışmalardır. Çoğu protist grubunda
24
(Ubiquity model and moderate endemicity
gerçek çeşitliliğin muhtemelen %50’den daha fazlası
henüz tanımlanmamıştır. Foissner (1999) protist tür
çeşitliliği hakkında güvenilir bir tahminin oldukça
spekülatif olacağını açıklamıştır. Zira biyosferdeki
potansiyel protist habitatlarının çok az bir kısmı dikkatli şekilde analiz edilmiştir. Bu nedenle, protistlerin
alfa-taksonomileri üzerinde yoğunlaşmış, doğru tür
tanımı ile onların habitat ve bölgelere göre yayılışlarını içeren daha fazla araştırma yapılmalıdır.
Foissner (2006), yerel çeşitlilik:küresel çeşitlilik oranının koruma biyolojisinde önemli bir ölçü olduğunu
ve küresel çeşitlilik bilinmedikçe bu oranın anlamsız
olduğuna işaret etmiştir. Dolayısıyla, araştırıcı mikroorganizmaların biyocoğrafyası ve yayılışları ile ilgili
literatürün oldukça boş, çoğu kez anlaşılmaz olduğunu ifade etmiştir. Foissner bu çalışmaların metodolojik eksiklik ve kusurlar içerdiğini, aynı zamanda Holoarktik teşhis literatürünün diğer bölgelerde yaygın
bir şekilde kullanılmasından dolayı yanlış teşhislerle
dolu olduğuna işaret etmiştir.
Finlay ve çalışma grubu yüksek bolluk ve yüksek
oranlarda gerçekleşen küresel taşınımdan dolayı,
protistlerde endemik morfolojik türlerin oluşmadığını kanıtlamaya çalışmışlardır. Bu bazı öriyök türler
için uygun bir düşünce iken, çiçekli bitkiler ve hayvanlarda olduğu gibi, muhtemelen birçok nadir ya
da çok nadir mikroorganizma grubu için doğru değildir (Foissner, 2007). En azından bazı protozoon
türlerinin endemizm ve sınırlı biyocoğrafik yayılış
gösterdiklerine dair kuvvetli deliller (Foissner, 1999;
(Dragesco ve Dragesco-Kernéis, 1991). Foissner bu
durumu görmek için mikroorganizmaların çok farklı
özelliklere sahip oldukça bireyselleşmiş varlıklar olduğunu göz önünde bulundurmak gerektiğini ifade
etmiştir.
Tabiat ve İnsan
Protist çeşitliliği ve yayılışı ile ilgili düşünceler daha
çok Foissner ve Finlay ve onların çalışma arkadaşlarına aittir. Bu derleme çalışmada bu araştırıcılar esas
alınarak, konu ile ilgili literatür bilgisi bir araya getirilmeye çalışılmıştır.
Yayılış Modelleri
Son yıllarda mikroorganizmaların biyocoğrafik bir yayılış gösterip göstermedikleri konusundaki tartışmalar hız kazanmıştır. Bunun için öne sürülen iki model
bulunmaktadır. Bu modellerden birisi Finlay ve çalışma arakadaşlarının ileri sürdükleri “Ubiquity model- aynı zamanda her yerde bulunma modeli” ya
da diğer bir ifade ile “kozmopolit” model (Fenchel ve
ark., 1997; Finlay, 1998; Finlay ve Esteban, 1998, 2001;
Finlay, 2002; Esteban ve Finlay, 2003; Fenchel ve Finlay, 2004; Finlay ve ark., 2004); diğeri ise Foissner ve
çalışma arkadaşlarının (Foissner, W. 1999, 2006, 2007,
2008; Foisner ve ark. 2008) ileri sürdüğü “moderate endemicity model-orta derecede endemizm
modeli”dir. Her iki model de esas olarak çoğu protistin kozmopolit olduğunu kabul etmektedir.
Prokaryotların, tek hücreli ökaryotların ve küçük çok
hücreli hayvanların yayılışları ile ilgili düşünce, bunların küçük boyutları ve dormant safhalar oluşturabilme yeteneklerinden dolayı kozmopolit yayılışa sahip
oldukları yönünde gelişmiştir. Bu mikroorganizmaların kist, yumurta ve spor gibi dormant safhaları hava,
toz ve göçücü hayvanlar ile kolayca yayılabilmektedirler. Kozmopolit yayılışa ait ilk düşünce 1913 yılında Beijerinck tarafından ortaya atılmıştır: “mikroorganizmalarda, her şey her yerdedir, çevre seçer”.
Foissner (2006)’a göre kozmopolit görüş, kısmen de
olsa küçük varlıkların basit ekolojiye sahip olmaları
gerektiği şeklindeki sezgisel düşünceden ortaya çıkmıştır. Şimdilerde esas olarak Finlay ve çalışma grubunun başı çektiği bu modele göre mikroorganizmalar
her yerde her zaman mevcuttur ve kozmopolittirler.
Bu araştırmacılar ekolojik yöntem ve görüşlerini hem
kendilerine ait orijinal deneysel ve derleme çalışmalarından elde ettikleri kendi verilerine, hem de esas
olarak siliyatlar olmak üzere, heterotrofik protistlere
ait literatürdeki verilere uygulamışlardır. Finlay ve
ark. (2004) çeşitlilik ve populasyon dinamiği bakımından serbest yaşayan protistlerle makro organizmaları karşılaştırmışlar ve bazı temel farklılıkları
ortaya koymuşlardır. Bu araştırmacılar için mikroor-
ganizmaların boyutlarının küçük olması ve morfolojik tür içerisindeki birey sayısının (bolluk) yüksek
olması, küresel yayılış ve düşük allopatrik türleşme
için uygundur. Böylece mikroorganizmalarda küresel
morfolojik tür sayısı az ama yerel çeşitlilik yüksektir.
Bunun yanı sıra, mikroorganizmalarda kriptik (gizli)
tür sayısı ve göç oranı makro organizmalara göre
daha yüksek, yok oluş oranı ise düşüktür. Jeolojik
zaman cetveli boyunca devamlılık gösteren spesifik
morfotip sayısının yüksek olduğunu belirten araştırıcılar, büyük çapta gerçekleşen protist yayılışı üzerinde kıtaların kayması gibi tarihsel olayların etkisinin
düşük olduğunu, endemik türlerin ya hiç olmadığını
ya da çok az sayıda olduğunu ifade etmişlerdir. Finlay
ve ark. (2004) bazı mikroorganizmaların belirli alanlarda bulunmadığını da işaret ederek, bu durumun
örnekleme hatalarından ve/veya tür teşhisinin yanlış
olmasından kaynaklanabileceğini eklemişlerdir. Endemik tür sayısının az olmasını mikrobiyal türlerde
birey bolluğunun çok yüksek olmasıyla ilişkilendiren
Finlay (2002), onların yayılışlarının binde bir (kazara)
coğrafik bariyerlerle sınırlandırıldığını ifade etmiştir.
Protist tür çeşitliliği hem küresel hem de yerel olarak
hala tam anlaşılamadığını açıklayan Fenchel ve ark.
(1997), doğal siliyat protozoon kommüniteleriyle deneysel çalışmalar yapmışlardır. Araştırıcılar bir havuzdan küçük bir sediment örneği almışlar, başlangıçta
bu örnekteki siliyat tür sayısını 20 olarak kaydetmişlerdir. Çeşitli zenginleştirici yöntemler uygulayarak,
kaydedilen tür sayısını 20’den 137’e kadar çıkarmışlardır. Esteban ve Finlay (2003) kist ve spor gibi dormant
safhaların, mikrobiyal ökaryotların doğal habitatlardaki tür zenginliğini “tohum bankaları” gibi desteklediklerini söylemişlerdir. Kozmopolit görüş Finlay ve
Esteban’in (1998) şu cümlelerinde doruk noktasına
ulaşmıştır: “Protozoon türleri muhtemelen küresel olarak her yerde her zaman mevcuttur, bütün
tatlı su protozoon türlerinin küçük bir havuzda
en sonunda keşfedilebileceğine inanmak için bir
çok sebep vardır”. Bu ekstrem düşünce mikroorganizmaların yayılışı ile ilgili “orta derecede endemizm”
modelini destekleyen Foissner (1999, 2006, 2007,
2008) gibi bir çok araştırmacı tarafından şiddetle
red edilmektedir. Zira belirli bir habitatın ayrıntılı bir
şekilde araştırılması bile, küresel protist çeşitliliğinin
sadece küçük bir miktarını ortaya çıkarır. Bundan
dolayı, Foissner (2006), yüksek bitki ve hayvanlar ile
ilgili genel görüşün mikroorganizmalar için yetersiz
kaldığını ifade etmiştir. Zira mikroorganizmalarda
küresel çeşitlilik büyük ölçüde bilinmemektedir. Esas
25
Tabiat ve İnsan
olarak daha geniş coğrafik yayılışa sahip, öriyök türler bilinmektedir. Böylece, kozmopolit görüş protist
dünyasının yarıdan fazlasının hala tanımlanmadığı
ve özellikle nadir gözlenen protist türlerden dolayı
zedelenmiştir.
Küçük organizmaların daha büyük organizmalara
göre, daha geniş coğrafik dağılışa sahip olma eğilimi
gösterdikleri bilinmektedir. Mikroorganizmalar canlılık dünyasının hemen hemen başından günümüze
kadar var olmaya devam etmişlerdir ve buna bağlı
olarak, yüksek bir filogenik yaşa sahiptirler. Bu durum
mikroorganizmalara daha geniş alanlara yayılmaları
ve daha fazla çeşitlilik kazanmaları için daha fazla zaman vermiştir. Foissner (2006), Fenchel’in şu cümlesine katıldığını ifade etmektedir: “………. daha küçük
organizmalar daha büyük organizmalara göre,
daha geniş ya da hatta kozmopolit yayılış gösterme, daha yüksek yayılış etkinliği, düşük allopatrik türleşme oranı ve daha düşük lokal ve küresel
yok oluş oranlarına meyillidirler”. Ancak, Foissner
bu düşüncenin tüm mikroorganizmalar için geçerli
olmadığını yayılış probleminin tür çeşitliliği ile ilgili
olduğunu açıklamıştır. Kozmopolit ekol mikroorganizmaların allopatrik türleşme için uygun zaman bulamadıklarından dolayı, düşük tür zenginliğine sahip
olduğunu savunur. Diğer taraftan, bir çok mikroorganizma, günümüze kadar gelen çok hücreli organizmalara göre daha eskidir. Türleşme oranı düşük olsa
bile, bu onlara yüksek çeşitliliği toplamak için yeterli
zaman verir. Foissner (2006) serbest yaşayan türlerin,
en azından siliyatların yarıdan daha fazlasının henüz
tanımlanmadığını ifade etmiştir. Foissner (1999), Avrupa, Afrika, Avusturalya ve Antartika’da tespit ettiği
toprak siliyat çeşitliliğine ait verileri ve taşkın yatağı
(foodplain) topraklarındaki siliyat komünitelerinin
çeşitliliğini ve yapısını özetlemiştir. Araştırıcı 100
m²‘lik kayın orman toprağından, yaklaşık 160 siliyat
türü bulmuş ve toprak siliyat çeşitliliğinin nematod
ve mikrofunguslar kadar yüksek olabileceğinin altını çizmiştir. Foissner ve ark. (2008), ortalama %20
’lik sinonim oranı uygulandığında, siliyatlarda, yaklaşık 4500 serbest yaşayan morfolojik türün tanımlandığını açıklamışlardır. Araştırıcılar siliyat çeşitliliğinin %83-89’unun hala tanımlanmadığını tahmin
ettiklerini açıklamışlar ve bu tahmini şu olasılıklara
dayandırmışlardır: (1) Detaylı habitat çalışmaları tanımlanmamış morfolojik tür sayısının iki kat daha
fazla olduğunu gösterir (4500 → 9000); (2) bu sonuç
26
benzer interfaz morfolojisi fakat farklı kist morfolojisinden dolayı yaklaşık % 50 artış gösterebilir (9000
→13500); (3) genetik ve moleküler veriler serbest
yaşayan siliyat tür sayısının iki ya da üç kata kadar çıkabileceğini gösterir (13500 → 27000-40000).
Protist çeşitliliği ve yayılışının belirlenmesinde önemli etkenler: alt-örnekleme
ve insan faktörü
Protist çeşitliliği ve coğrafik yayılışı ile ilgili güvenilir veri elde etmek oldukça zordur. Foissner (2008)
bunun esas nedeninin alt örnekleme (subsampling)
olduğunu ileri sürmüştür. Herhangi bir zamanda, belirli bir alandan alınan bir örnekte, vegetatif formda
olan ve bundan dolayı fark edilebilen çok az sayıda
tür bulunur. Zira, protist türlerinin çoğu dormant
(kist) safhadadırlar. Bunlar aktif olmak için optimum
koşulları beklerler. Ayrıca protistler küçük boyutludurlar, hem de az sayıdadırlar. İncelemek için mikroskobik çalışma gerekir. Teşhisin doğru yapılabilmesi
için, sitolojik yöntemlerin kullanılması çok önemlidir.
Bu durum zaman alıcıdır ve iyi yetişmiş, deneyimli
taksonomistlere ihtiyaç vardır. Ya dormant safhada
oldukları için ya da teşhis yapılabilecek kadar üremedikleri için, protist çeşitliliği gerçek şekilde ortaya
çıkarılamamakta ve gizli kalmaktadır. Foissner habitattan sadece tek bir örnek alınıp araştırıldığı zaman
(örneğin, 100 metre karelik orman toprağından bir
kompozit örnek alındığında), alt örnekleme ile gerçekte var olan türlerin %70’inin ıskalanmış olabileceğini açıklamıştır.
Foissner (2008) insan faktöründen dolayı biyocoğrafik değişimlerin önemini vurgulamıştır. Araştırıcı
Hydrodictyon’un (alg) Doğu Asya’dan Yeni Zelanda’ya
su bitkileri ve balık ile geldiğini, ayrıca Asterionella
formosa’nın (diyatom) Yeni Zelanda’ya girişini örnek
olarak vermiştir.
Ubiquity (aynı zamanda her yerde bulunma) modelin temel eksiklikleri
Foissner’a (2008) bu modeldeki bazı temel eksiklikleri vurgulamıştır: Kısa jenerasyon süresine sahip olmaları ve bir çoğunun jeolojik zaman cetveli boyunca
varlıklarını devam ettirmeleri nedeniyle, protistlerin
Tabiat ve İnsan
türleşmek için olağanüstü olanaklara sahip olduklarının bilinmemesi; protist türlerinin yüksek bolluğa
sahip olmaları; protistlerin küçük boyutlu olmalarının onların küresel yayılışı için esas sebep olması; ve
büyük çeşitlilik içerisinde sınırlı yayılış gösteren türlerin olduğuna dair literatür bilgisinden yoksun olma.
(1) Türleşme olayı bütün organizmalarda devam
eden bir süreçtir. Protistler de diğer organizmalarda
görülen benzer türleşme mekanizmalarına sahiptirler. Protistler daha geniş yayılış gösterdiklerinden
dolayı, genetik izolasyon bitki ve hayvanlara göre
muhtemelen daha esnektir. Bununla birlikte, bu
mikroorganizmalar kısa jenerasyon süresine sahiptirler ve bir çoğu jeolojik zaman cetveli boyunca
devamlılık gösterirler. Böylece türleşme için olağanüstü olanaklara sahiptirler. Foissner (2008)’a göre
protist yayılışı ile ilgilenen araştırmacılar bu durumu
göz ardı etmektedirler. Foissner, yayılmak için zaman
bulamadıklarından dolayı, potansiyel alanlarına henüz tam anlamıyla yayılmamış olan, nispeten genç
türlerden oluşan büyük bir stoğun olması gerektiği
düşüncesindedir. Daha sonra bunlar, tür listelerinde,
diğerlerinin arasında, endemik olarak ortaya çıkarlar.
Foissner’e göre bitki ve hayvanların 10-20,000 yılda
türleşebildiği dikkate alınırsa, özellikle kısa jenerasyon süreleri düşünüldüğünde protistlerin de farklı
davrandığını kabul etmek için mantıksal bir neden
yoktur. Bundan dolayı, yerel ve bölgesel endemikler
yaygın olmalıdır. Ne yazık ki, bu türler çoğu kez gözden kaçar ve bunun için teşhisleri güçtür. Dünya tarihi boyunca gerçekleşen büyük yok oluşlarda, protistler mikrohabitatlarında, daha büyük organizmalara
göre kendilerini daha iyi korumuşlardır ve hayatta
kalmışlardır. Böylece, yüz milyonlarca yıl boyunca çeşitliliği biriktirebilmişlerdir.
(2) Protist türleri yüksek bolluğa sahiptirler. Bitkiler
ve daha büyük hayvanlar ile karşılaştırıldığında, protistler çok daha fazla sayıdadır, fakat sadece birkaç
türü fazladır. Büyük çoğunluğu bitki ve hayvan komünitelerinde olduğu gibi, orta, düşük ve çok düşük
derecede bolluğa sahiptirler. Foissner (2008)’a göre,
nadir protist türleri, bitki ve hayvan komünitelerindeki zararlılar gibi, çok sayıda ya da az sayıda olabilirler. Bununla birlikte, nadir türler, genellikle zaman
ve mekân içinde az sayıda bulunurlar. Oysa, nadir
olmayan türler her zaman çok sayıdadır ve küresel
yayılışlıdırlar. Asya ve Avrupa’daki çalışmalar karşılaştırıldığında protist örneklerinin benzer olduğu görülür. Geniş yayılış gösteren ve bolluğu yüksek olan
türlerin teşhisi, kolayca elde edildikleri için doğru
bir şekilde yapılabilmektedir. Küresel yayılış onların
kolayca fark edilmelerine olanak sağlar. Ancak nadir
türler gözden kaçırılabilmektedir. Ayrıca, yeterli sayıda olmadıkları için teşhisleri de sıkıntılıdır. Sonuç
olarak, kapsamlı olmayan araştırmalarda çoğunluğu
henüz tavsif edilmemiş ve muhtemelen endemik
olan türler gözden kaçırılabilmektedir.
(3) “Aynı zamanda her yerde bulunma” ekolüne göre
protistlerin geniş ya da kozmopolitan yayılış göstermeleri onların küçük boyutları ve yüksek sayılarıyla
ilişkilidir. Küresel yayılış için protist boyutunun küçük
olmasının esas sebep olarak gösterilmesi bu modelin temel bir eksikliğidir. Bu düşünce makrofunguslar, küfler ve eğrelti otları ile çürütülmüştür (Foissner,
2007; 2008). Bunların çoğunluğu yüksek sayıda küçük spor ürettikleri halde ve uygun habitatları olduğu halde, küçük yayılış alanlarına sahiptirler. Bundan
başka, yüksek bitkilerin tohumları çoğu kez hava ile
yayılış için küçük ve özel morfolojik adaptasyonlara
sahiptirler, fakat bunların çoğunluğu evlerin bahçelerinde iyi yetiştirildikleri halde, yayılışları kozmopolit
değildirler. Mikroorganizmaların kist ve sporlarında
hava yolu ile yayılış için morfolojik adaptasyonların
bilinmediğini belirten Foissner, hava yolu ile yayılışın
kozmopolit yayılış için esas sebep olmadığını ifade
etmiştir.
(4) Taksonomistler bazı protistlerin sınırlı yayılışını
göstermek için “Flagship species- göz alıcı türleri”
işaret etmişler ve bunların protist endemizmi için
iyi bir kanıt olduğunu ileri sürmüşlerdir (Foissner,
2006, 2007, 2008; Foissner ve ark., 2008). Araştırıcılar göz alcı türlerin gerçek endemizmin niçin kanıtı
olduğunu şöyle açıkladılar: “Çünkü onlar öyle gösterişli ve öyle alışılmamışlardır ki, gerçekte onlar
geniş dağılım göstermiş olsalardı böyle türlerin gözden kaçmış olabilecekleri olası değildir.
Eğer Avustralya endemikleri Avrupa ya da Kuzey
Amerika’da olsalardı, onlar uzun zaman önce fark
edileceklerdi”.
Protist çalışmaları zor, zaman alıcı ve sıkıntılıdır. Konu
ile ilgili çalışmalar daha çok belirli coğrafik alanlarla
ve belirli protist grupları ile sınırlıdır. Dünyanın büyük bir kısmı özellikle heterotrofik protistler için araştırılmamıştır, bu da morfolojik çeşitliliğin yarıdan fazlasının hala tanımlanmadığını gösterir. Dolayısıyla,
sınırlanmış yayılış gösteren protist tür sayısı ile ilgili
bilgi eksik ve yetersizdir. Foissner (2008)’in tahminine
27
Tabiat ve İnsan
göre morfolojik ve/veya genetik ve/veya moleküler
endemiklerin %30’u, kabuklu amipler, siliyatlar ve
diyatomlar gibi, daha iyi bilinen birkaç gruba dayalı
baştan savma verilerdir; daha da fazlası, sınırlı yayılış
olasılığı yüksek olan % 15 oranında tanımlanmamış
nadir ve çok nadir türler vardır.
Endemik protistlerin var olduğunu kabul eden Foissner (2008), bu türlerin diğer bir çok protist türü gibi
neden küresel olarak yayılmadıklarının sebeplerini
açıklamıştır. Endemik protist türlerinin bir çoğu küresel yayılış için yeterli zamana sahip olmayan genç
türler olabilir, bazıları sadece belli habitat ya da bölgede bulunan spesifik ekolojik ihtiyaçlara sahip türler olabilir, bir çoğu yayılmak için uzun mesafelere
dayanıklı dinlenme kistlerinden yoksun olabilir.
(5) Protist çeşitliliği yüksektir. Foissner (2008), “bu çeşitlilik içerisinde sınırlı yayılış gösteren türlerin oluşumuna dair literatür bilgisinden yoksun olmayı” kozmopolit modelin bir eksikliği olarak kabul etmiştir.
Protist biyocoğrafyası için üç temel delil
Foissner’a (2007, 2008) göre protist biyocoğrafyası
için üç inandırıcı delil bulunmaktadır; toprak siliyatlarının dağılışı, göz alıcı türler (flagship species) ve
vikaryoz türler, spor oluşturan kriptogamlar. Araştırıcı protist biyocoğrafyasının bitki ve hayvanlarda olduğu gibi, farklı morfolojik türlerle gösterilmesi gerektiğine inanmaktadır. Sadece gen analizleri yeterli
değildir. Çünkü, genler çoğu kez morfolojik çeşitliliği
yansıtmaz. Birbirinden farklı taksonlar yüksek derecede benzer gen sekanslarına sahip olabildikleri gibi,
bunun tersi de olabilir.
Dünya toprak siliyatları
Foissner (1998) ve Foissner ve ark.ları (2002), bütün
biyocoğrafik bölgelerden alınan yaklaşık 1000 toprak örneğini araştırmışlardır. Çalışma sonuçlarına
yayınlanmamış verileri de ilave edilerek, çeşitli istatistiksel analizler uygulanmıştır. 1136 siliyat türünün
yayılışına ait sonuçlar, Laurasia ve Gondwana ayrımını açık bir şekilde ortaya çıkarmıştır (Foissner ve ark.,
2008). Bu sonuç, toprak siliyatlarının yayılışı hakkında
tarihsel olayların etkisini gösterir. Hemimastix amphikineta (kamçılı bir tür) Gondwana’da oldukça yaygın
(yaklaşık 50 kayıt) olmasına rağmen Laurasia’da yoktur (Foissner 2007).
28
Göz alıcı türler (flagship species) ve vikaryant türler
“Flagship türler”, mikroorganizma biyocoğrafyasında, dikkat çekici büyüklüğe ve/veya morfolojiye sahip göz alıcı türler için kullanılan bir kavramdır. Göz
alıcı türler, mikroorganizmaların yayılışında en iyi
bilgi veren indikatör türlerdir. Foissner (2006, 2007)
bu türlerin protist endemizmi için “mükemmel” örnekler olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte,
Finlay ve ark. (2004) göz alıcı türlerin büyük memeli
türler için az ya da çok önemli olabileceğini, ancak
protistlerde problem olabileceğini düşünmektedirler. Büyük memeli türlerinin endemik yayılışları gösterilebilir, fakat protist türlerinin biyosferde başka bir
yerde bulunup bulunmadıklarını göstermek oldukça
zordur. Ancak, Foisner son 40 yılda, küresel olarak
çeşitli habitatlardan yaklaşık 2000 siliyat türü gözlendiğini ve belgelendirildiğini ifade etmiştir. Bunların
çoğunluğu, sadece birkaç kez ve oldukça fazlası ise
sadece belirli bölgede gözlenmiştir.
Vikaryans model Hennig’in kladistik taksonomi yaklaşımı ile Croizat’ın genel yayılış yolları ile ilgili “panbiyocoğrafik” düşüncesinin birlikte kullanılması ile
oluşan bir sentezdir. Bir populasyona ait önceki yayılış alanının iki ya da daha fazla izole alana ayrılmasıdır. Foissner’a (2007) göre, vikaryant türler, sınırlı
coğrafik dağılımın doğruluğunu kanıtlar.
Foissner (2007) vikaryant modelin protistlerde henüz
yaygın olmadığını, ancak siliyatlar ve kabuklu amiplerde bazı etkileyici örneklerin bulunduğunu ve bu
tip örneklerin muhtemelen diğer gruplarda da olabileceğini belirtmiştir. Örneğin Kuehneltiella (Colpodea, Ciliophora) cinsinin üç türü biliniyor. Kuehneltiella terricola (büyüklük 136 x 100 µm, Avusturalya’da
Alice Spring kasabasına yakın kurak tepe otlağında
yaşar); K. namibiensis (180 x 120 µm, Batı Afrika’da
Namibia’daki Sterculia africana türü ağacın kabuğunda keşfedildi); K. muscicola (84 x 63 µm, Tyrol’deki
Avusturya-Almanya sınırındaki alpin yosunlarında
bulunur). Bu üç tür hayli benzerdirler, fakat vücut
büyüklüğü, oral yapıların ayrıntıları bakımından ve
özellikle, dinlenme kistinin yapısı bakımından farklıdırlar.
Tabiat ve İnsan
Spor-oluşturan kriptogamlar
Kriptogamların yayılışı sporlarla gerçekleşir. Sporların bolluk ve büyüklüğü, kistik ve vejetatif protistlere
benzerdir. Bu durum hem kriptogamlarda hem de
protistlerde dağılışın benzer zorluklara maruz kaldığını gösterir. Yayılış alanları genellikle çiçekli bitki ve
hayvanlarınkinden daha geniş olmasına rağmen, tohumsuz bitkilerin bir çoğu küçük ve bol spora sahip
oldukları halde sınırlı yayılış gösterir. Küçük ve bol
spor mikroorganizmalarda olduğu gibi yayılışı kolaylaştırır. Diğer taraftan, kriptogamlar, küçük boyutun
ve yüksek bolluğun alışılagelmiş bir şekilde, kozmopolit yayılışa sebep olmadığını açıkça ortaya koyar.
Mikroorganizmaların yayılışını sınırlayan
faktörler
Hem vejetatif hem de kistik safhada, mikroorganizmaların yayılışında insan aktivitesi etkin bir yoldur.
Foissner (2006, 2007) holoarktik protistlerin dünyanın her tarafında bulunmasını turist gruplarına bağlamıştır. Giderek artan insan aktivitesi sonucu oluşan
suni mikrobiyal yayılış, gerçek yayılış modellerini
maskeler. Ancak, Foissner her şeye rağmen sınırlı yayılış gösteren protistlerin olduğunu da kabul ederek
sebeplerini şöyle açıklamıştır.
(1) Kist canlılığı zannedildiği kadar geniş çapta değildir. Kistler her koşulda canlı kalmazlar, muhtemelen
sınırlı canlılık gösterirler. Örneğin yağmur ormanlarından alınan toprak siliyatları, kuru koşullar altında
birkaç ay içerisinde canlılıklarını kaybederler. Bunun
gibi, laboratuvar koşullarında kistlerin bir çoğu vejetatif form üretmez. Çünkü kistler ya canlı değildir ya
da kistten çıkmak için doğru koşullar oluşmamıştır.
Sınırlı kist canlılığı bazı mikroorganizmaların sınırlı
yayılışından sorumlu olabilir. Ancak, bazı öriyök türlerin hızlı yerel yayılışını açıklayabilir.
(2) Yüksek dağlar, geniş çöller, spesifik sular ve hava
akımları gibi coğrafik bariyerler. Bazı araştırıcılara
göre tarihsel ve/veya daha yakın zamandaki coğrafik
izolasyon karasal ve limnetik ekosistemlerde önemli
iken, su akıntıları, sıcaklık ve besin denizel ekosistemlerde esas rolü oynar (Foissner, 2006). Endemikler denizel ortamlarda da oluşabildiği gibi, böyle bariyerler
muhtemelen karada da mevcuttur. Foissner ve ark.
(2008) toprak siliyatlarının yayılışında tarihsel olayların etkisini istatistiksel olarak analiz etmişler, çeşitli
mikrobiyal topluluklarda, tür kompozisyonundaki
benzerliğin genellikle mesafe arttıkça azalma eğilimine girdiğini açıklamışlardır.
(3) Mikroorganizmalar yüksek bitki ve hayvanlara
göre daha yaşlıdır. Dolayısıyla yayılmak için yeterli
zaman bulabilmişlerdir. Bu çoğu protistin daha geniş
yayılışa sahip olmasını açıklayabilir. Ancak bu durum
protistlerde sınırlı yayılışın olmadığı anlamına gelmez. Türleşme devam eden bir süreçtir. Bu nedenle,
kommüniteler eski ve genç türlerin bir karışımıdır.
Genç türlerin çoğu küresel olarak yayılmak için ve
özellikle canlı populasyonlar tesis etmek için henüz
zaman bulamamışlardır.
Sonuç olarak, protistlerin yayılışlarına ait iki modelde
göze çarpan farklılıklar olduğu halde, temel noktada
birleşirler: Çoğu mikrobiyal tür genellikle geniş ve
küresel yayılış gösterir, yani çoğu protist kozmopolittir. Bunun nedeni muhtemelen mikroorganizmaların
küçük boyutlu, yüksek bolluğa sahip öriyök türler olması ve eski çağlı olmalarıdır. Bununla birlikte, orta
derecede endemizm modeli (Foissner, 2007) mikroorganizmaların morfolojik ve ekolojik farklılıklarını
dikkate alır, bunların yaklaşık %30’unun tarihsel (paleoendemik; Pangae’nın ayrılması), kıtasal, bölgesel
ya da yerel endemikler olduğunu; ayrıca yerel:küresel
çeşitlilik oranının yüksek olmasının nedenini küresel
çeşitliliğin gerçek anlamda bilinmemesi olduğunu
varsayar. Bu modele göre küresel çeşitlilik yüksektir.
Çünkü protistlerde jenerasyon süresi kısa, yok oluş
oranı düşüktür. Bu durum protistlerde çeşitlenmeyi
besler. En son olarak da protistler her zaman her yerde hazır ve nazır değillerdir, onlar da makro organizmalar kadar çevreye tam olarak uyum sağlamışlardır
(Foissner, 2006). Biyocoğrafik modeller, çok hücreli
organizmalara göre, protistlerde daha az belirgindir.
Çünkü (1) protistler daha fazla alanı işgal etmişlerdir; (2) bir çok protist grubunun yayılış alanına ait
güvenilir veri nadirdir; ve (3) protist çeşitliliğinin en
azından yarısı hala tanımlanmamıştır. Geniş yayılış
gösteren öriyök protist çeşitliliği daha fazla bilindiği halde, sınırlı yayılışa daha meyilli olan nadir türler
tam olarak bilinmemektedir.
29
Tabiat ve İnsan
KAYNAKÇA
BERGER, H., AL-RASHEID, K.A.S., 2008. Nomenclatural
and taxonomic summary 1967-2007. Denisia, 23: 65124.
FOISSNER, W., 1999. Protist Diversity: Estimates of
the near-imponderable. Protist. 150: 363-368.
ESTEBAN, G.F., FINLAY, B.J., 2003. Cryptic freshwater
ciliates in a hypersaline lagoon. Protist. 154: 411418.
FOISSNER, W., 2006. Biogeography and dispersal of
micro-organisms: A review emphasizing protists.
Acta Protozool. 45: 111-136.
ESTEBAN, G.F., FİNLAY, B.J., 2003. Cryptic Freshwater
Ciliates in a Hypersaline Lagoon. Protist, 154: 411418.
FOISSNER, W., 2006. Biogeography and dispersal of
microorganisms: a review emphasizing protists. Acta
Protozool 45: 111-136.
FENCHEL, T., ESTEBAN, G.F., FINLAY, B.J., 1997. Local
versus global diversity of microroganisms: cryptic diversity of ciliated protozoa. Oikos, 80: 220-225.
FOISSNER, W., 2007. Dispersal and Biogeography of
Protist: Recent Advances. Jpn. J. Protozool. 40:1-16.
FENCHEL, T., FINLAY, B.J. 2004. The ubiquity of small
species: Patterns of local and global diversity. Bioscience. 54: 777-784.
FINLAY, B.J., ESTEBAN, G.F., 2001. Ubiquitous microbes and ecosystem function. Limnetica. 20: 31-43.
FINLAY, BJ ve ark., 2002. Global dispersal of free-living microbial Eukaryote species. Science 296: 10611063.
FINLAY, BJ., 1998. The global diversity of protozoa
and other small species. International Journal for Parasitology. 28: 29-48.
FİNLAY B.J., ESTEBAN G.F., 1998. Freshwater protozoa:
biodiversity and ecological function. Biodiv Conserv
7: 1163-1186.
FİNLAY B.J., ESTEBAN, G.F., FENCHEL, T., 2004. Protist
diversity is different? Protist 155: 15-22.
FİNLAY, BJ., ESTEBAN, G.F., 1998. Freshwater protozoa: biodiversity and ecological function. Biodiversity and Conservation, 1163-1186.
FOISSNER, W., 1987. Soil protozoa: Fundamental
problems, ecological significance, adaptations in ciliates and testaceans, bioindicators, and guide to the
literature. Progr Protistol 2: 69-212.
FOISSNER, W., 1998. An updated compilation of
world soil ciliates (Protozoa, Ciliophora), with ecological notes, new records, and descriptions of new
species. Eur. J. Protistol. 34: 195-235.
30
FOISSNER, W., 1999. Protist diversity: estimates of the
near-imponderable. Protist 150: 363-368.
FOISSNER, W., 2007. Dispersal and biogeography of
protists: Recent Advances. Jpn. J. Protozool. 40: 1-16.
FOISSNER, W., 2008. Protist diversity and distribution:
some basic considerations. Biodiversity and Conservation, 17: 235-242.
FOISSNER, W., AGATHA, S., BERGER, H., 2002. Soil ciliates (Protozoa, Ciliophora) from Namibia (Southwest
Africa), with emphasis on two contrasting environments, the Etosha region and the Namib Desert. Denisia 5: 1-1459.
FOISSNER, W., CHAO, A., KATZ, L.A., 2008. Diversity
and geographic distribution of ciliates (Protista: Ciliophora). Biodiversity and Conservation. 17: 345-363.
FOİSSNER W., CHAO A., KATZ L. A., 2008. Diversity
and geographic distribution of ciliates (Protista: Ciliophora). – Biodivers. Conserv., 17: 345–363.
FOİSSNER, W., 2008. Protist diversity and distribution: some basic considerations. – Biodivers. Conserv.,
17: 235–242. DRAGESCO, J., DRAGESCO-KERNÉIS, A., 1991. Freeliving ciliates from coastal area of Lake Tanganyika
(Africa). Europ. J. Protistol., 26: 216-235.
Tabiat ve İnsan
ATIK PİLLER
WASTE BATTERIES
Arş.Gör.Dr. Mehmet KARAKAŞ
Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü 06100 Tandoğan-Ankara
e-mail: [email protected]
31
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Piller cıva, kurşun, kadmiyum ve nikel gibi ağır
Batteries contain heavy metals such as
metalleri içerir ve gelişigüzel şekilde atıldıklarında çevreyi kirletebilirler. Bu ağır metaller yeraltı
suları, içme suları ve gıda maddeleriyle vücuda
girebilir ve insan vücuduna zarar verirler. Atık
pillerin farklı zararları olmasına rağmen, bunların
bazı parçaları ayrılarak kolaylıkla geri dönüştürülebilir. Bu geri dönüşüm işlemi, metali ayrıştırılıp
contaminate the environment when batteries
are improperly disposed of. These heavy metals
may enter the body with groundwater, drinking
water and food stuffs and damage to human
body. Although there are various hazardous of
waste batteries, but many parts from battery can
be scraped out and can be easily recycled, and
yeniden elde edilmesini sağlar ve bunlar ikincil
by recycling, a number of metals are recovered
hammaddeler olarak yeniden kullanılabilir.
that can be reused as secondary raw materials.
Anahtar kelimeler: Atık piller, ağır metal, geri
Key Words: Waste batteries, heavy metal,
dönüşüm.
recycling.
H
ayatımızın vazgeçilmezi olan piller, uzaktan kumandalarda, fotoğraf makinelerinde, kameralarda, telsiz telefonlarda, oyuncaklarda, radyolarda,
hesap makinelerinde, bilgisayarlarda vb. birçok farklı
yerde devamlı kullandığımız malzemelerdir.
Piller, kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren, kompleks elektro kimyasal aletlerdir. Pil hücresi, metal anot (negatif elektrot), metal oksit katyon
(pozitif elektrot) ile iki elektrot arasında kimyasal reaksiyonu sağlayan elektrolitten ibarettir. Anot, elektrolizde aşınırken katotta iyonik değişim reaksiyonu
sonucu elektrik akımı meydana gelir. Bu reaksiyon
sonucu oluşan elektrik enerjisi çeşitli aletlerde kullanılır.
Piller, ıslak veya kuru olarak ikiye ayrılır. Islak hücreli pillerde, elektrolit sıvıdır (Kurşun-asit: Akü). Kuru
hücreli primer pillerde elektrolit, pasta, jel veya daha
farklı bir matriks yapısındadır. Bu tip pillerde, reaksiyon hücre içinde gerçekleşir ve bu reaksiyon tersinmezdir. Primer piller şarj edilemez. Alkalin piller, çinko karbon piller, çinko hava pilleri, gümüş oksit piller,
civa oksit piller ve lityum piller bu gruba girer. Kuru
hücreli segonder pillerde kimyasal reaksiyonlar tersinirdir. Dıştan bir enerji ile reaksiyon başa döndürülür. Güç, segonder kaynaktan pile yüklenebilir ve şarj
edilebilirler. Nikel-Kadmiyum piller, Nikel metal hibrit
piller ve Lityum iyon piller de bu gruptan sayılırlar.
32
mercury, lead, cadmium, and nickel, which can
Piller dikdörtgen, silindir, düğme ve metal para gibi
değişik şekillerde üretilir. Bunların boyutları ve voltajları da farklıdır.
Piller, bu fiziksel, kimyasal ve farklı dış görünüş özellikleriyle günlük hayatımıza girmiş malzemelerdir.
Birçok alanda yaşamı kolaylaştırmalarının yanında,
içeriğinde bulunan toksik maddeler sebebiyle atık
konusunda bilinçli davranmayı gerektirirler. Atık safhasında, gelişigüzel çöpe ya da çevreye atılmaları
durumunda insan sağlığına ve çevreye çok büyük
zararları vardır. Piller cıva, kadmiyum, kurşun, çinko,
mangan, lityum, demir, nikel, kobalt gibi kimyasal
maddelerden üretilir. Bu malzemelerin, doğrudan
veya dolaylı olarak alıcı ortama verilmesi çevre açısından büyük tehlikeler yaratır. Hava, su ve toprak
kaynaklarını kirleterek canlı varlıkların sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olur. Piller toprağa ve oradan da yerüstü ve yeraltı sularına karışabilir. En başta
toprak kullanılmaz hale gelir ve pillerin yarattığı su
kirliliği sudaki ekosistemi alt üst eder. Etkilenen sadece su ekosistemi değil, aslında tüm ekosistemdir.
Zaman içerisinde bu etkiler insanlar üzerinde de görülür. Atık pillerin sebep olduğu hastalıkların başında, nörolojik bozukluklar, merkezi sinir sistemi hastalıkları, böbrek ve akciğer-karaciğer hastalıkları, sakat
doğumlar, kısırlık ve en önemlisi kanser gelir. Pillerin
içindeki tüm maddelerin zararı kimi zaman öldürücü
Tabiat ve İnsan
boyutlara ulaşabilir. Bu maddeler daha önce de belirtildiği gibi toprağa karışarak hayvanların yediklerinden ya da sulardan insan vücuduna ulaşabilir.
Bir pilin çevreye, yaklaşık bir ton çöpten daha çok
zarar verebileceği belirtilmiştir. Örneğin; bir küçük
kalem pilin 4 metreküp toprağı kirletebileceği ve bu
toprağı üretim yapılamaz hale getirebileceği açıklanmıştır.
maddenin eser miktarda suda bulunması bile ciddi
tehlike oluşturur. İçme suyu ve gıda zinciri yolu ile insan vücuduna giren cıva yukarıda bahsedilen olumsuz yan etkilerinin yanında ayrıca böbrek, karaciğer
ve beyin dokularının bozulmasına, kromozomları
tahrip ederek sakat doğumlara ve farklı kanser oluşumlarına da neden olabilmektedir.
Kadmiyum Etkisi (Cd)
Pilin içeriğinde bulunan ağır metaller arasındaki en
tehlikeli ve toksik maddelerden birisi de kadmiyumdur. Çevreye gelişigüzel atılan pillerdeki kadmiyum
ve bileşikleri serbest hale geçip suya karıştığında
olumsuz etkileri başlamış olur. Kadmiyumlu sızıntı
suyunun, içme suyu ve toprağı kirleterek gıda zinciri ve su yoluyla insan vücuduna girmesiyle, akciğer
hastalıklarına, prostat kanserine, kansızlığa, doku ve
böbrek üstü bezlerinin tahribine neden olduğu belirtilmiştir.
PİLLERDEKİ TOKSİK MADDELERİN
ETKİLERİ
Civa Etkisi (Hg)
Doğada bozunmayan civa çok tehlikeli toksik bir
maddedir. Akan pildeki cıva hızla deri ve solunum
yolu ile vücuda girebilir. Çeşitli yollarla insan vücuduna giren bu bileşik tedavisi mümkün olmayan hastalıklara neden olabilir.
Canlıların sinir sistemi cıva bileşiklerine karşı aşırı derecede hassasiyet gösterir. Vücuda alınan cıvanın beyin ve böbrekler üzerinde de ağır tahribatlar yarattığı
yapılan çalışmalarla tespit edilmiştir. Bunun yanında
cıva konsantrasyonunun vücutta yükselmesi arterial
basıncın yani tansiyonun yükselmesine, kalp krizine,
deride kızarıklık ve yaralar oluşması ile gözlerin zarar
görmesine neden olabilmektedir. Doğada bozunmayan cıva ve cıva bileşikleri, halk ve çevre sağlığı
bakımından oldukça tehlikeli toksik bir maddedir. Bu
Kadmiyumun, vücuttaki yarılanma ömrü 10 ila 25 yıl
arasında değişmektedir. İçme suyu veya gıda zinciriyle alınan kadmiyumun %2 sinin vücutta birikirken,
solunum yoluyla gelen kadmiyumun ise %10-50 sinin
vücutta tutulduğu saptanmıştır. Vücudun tutulma
aşamasında kadmiyumu, kalsiyum gibi algılayarak
biriktirmeye başladığı ve bu aşamada kalsiyum eksilmesinden dolayı kemiklerin yavaş yavaş zayıflamaya
başladığı, ileriki dönemlerde ayakta durmanın hatta
öksürmenin bile kemiklerin kırılmasına ve sonuçta
ölüme neden olabileceği kaydedilmiştir.
Kurşun Etkisi (Pb)
Pillerin ve akülerin yapısında bulunan toksik maddelerden bir diğeri ise kurşundur. Bu zehirli madde de,
yukarıda bahsedilenler gibi vücuda solunum, içme
suyu ve gıda zinciriyle girebilmektedir.
Vücuda giren kurşun, akciğerlere kadar ulaştığında,
yavaş yavaş emilmeye başlayarak kana karışır. Kan
yoluyla karaciğer, böbrek, beyin ve kas gibi yumuşak
dokularda 35-40 gün kadar bekledikten sonra kemik
ve diş gibi sert dokularda toplanmaya başlar.
33
Tabiat ve İnsan
Yapılan çalışmalarda, 0-6 yaş çocukların kurşun kirliliğinden yetişkinlere göre en az 4 kat daha fazla etkilendikleri belirtilmiştir. Bu etkilenme sonucu işitme
bozuklukları, sinirsel iletimde zayıflama, hemoglobin
seviyesindeki düşmeye bağlı olarak gelişen kansızlık,
mide ağrısı, böbrek ve beyin dokusunda iltihap gelişimi, kısırlık, kabızlık, zihin bulanıklığı, felç ve tüm bu
etkilere bağlı olarak vücut direncinin azalması sonucu, kanserleşmeye sebep olabildiği kaydedilmiştir.
7.
Medya’ya piller ve atıkları konusunda bilgi verilmelidir.
8.
Akmış pillerin çok tehlikeli olduğu, eldivensiz
dokunulmaması gerektiği ve ellerin mutlaka
yıkanması gerektiği öğretilmelidir.
9.
Pillerin tehlikeli madde içermesi sebebiyle dille kontrol edilmemesi gerektiği kamuoyunaduyurulmalıdır.
10.
Atık pillerle ilgili yapılması gereken faaliyetler çevre
ve insan sağlığı bakımından çok önemlidir. Bu konuyla ilgili olarak her şeyden önce kitle iletişim araçları ile toplumun bilgilendirilmesi gerekir. Konu ile
ilgili yapılması gerekenler şu şekilde sıralanabilir.
Otomotiv tamir bakım merkezlerinde ve oto
garajlarında araçların aküleri değiştirildiğinde
eskisi bakım merkezinde kalmalıdır. Yani bu
merkezler kullanılmış akü toplama merkezi
olmalıdır. Vatandaş kurşun-asit aküsü satan
yerlerden akü satın alıyorsa eskisini teslim ettikten sonra yenisini satın almalıdır.
11.
Şarjlı pil kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
1.
Pillerdeki cıva, kadmiyum ve kurşun gibi zehirli ağır metaller konusunda halk bilinçlendirmelidir.
12.
Ömrü tükenmiş piller biriktirilip, kırmızı renkli
atık pil toplama kutularına atılmalıdır.
13.
2.
Pillerin ayrı toplanmasını sağlamalıdır.
3.
Vatandaşlar pilleri nasıl ayrı toplayacakları konusunda bilgilendirmelidir.
Tüm pil üreticileri ürettikleri pillerin üzerine
‘Çöpe Atılması Yasaktır’ ibaresini veya şeklini
koymalıdır.
14.
Oyuncakların biten pilleri, yenisiyle yetişkinler
tarafından değiştirilmelidir.
ATIK PİLLERLE İLGİLİ YAPILMASI
GEREKENLER
34
4.
Özel pil toplama araçları oluşturmalıdır.
5.
Pil toplama işlemi yurt geneline yaygınlaştırılmalıdır.
6.
Pillerin depolama alanlarında ayrı özel hücrelerde depolanması sağlanmalıdır.
Tabiat ve İnsan
TAP (Taşınabilir Pil Üretici ve İthalatçıları Derneği)
35
Tabiat ve İnsan
KAYNAKLAR
1. Battery Recycling’, Umweltbundesamt.de,1998.
2. ‘New Technology Batteries Guide : Available
Battery Types’, www.nlectc.org .
3. Noreus D., ‘Substitution of Rechargeable NiCd
Batteries’, Stockholm University, 2000.
4. ‘Battery Recycling and Disposal Guide for Households’, Environment, Health and Safety Online, 2003.
36
8. Rydh C. J., Karlström M., ‘Life Cycle Inventory of
Recycling Portable Nickel-Cadmium Batterie’,
Recources, Conservation and Recycling’, 34,
289-309, 2002.
9. Stone H., ‘Effects of Amendments to the Basel
Convention on Battery Recycling’, Journal of
Power Sources, 78, 251-255, 1999.
10. Zabaniotou A., Kouskoumvekaki E., Sanopoulos
D., ‘Recycling of Spent lead/acid Batteries:the
Case of Greece’, Recources, Conservation and
Recycling’, 25, 301-317, 1999.
5. ‘Battery Recycling and Disposal Program’, The
George Washington University.
11. Phillips M.J., Lim S. S., ‘Secondery Lead Production in Malaysia’, Journal of Power Sources, 73,
11-16, 1998.
6. Vest H., ‘Fundamentals of the Recycling of LeadAcid Batteries’, Infogate, 2002.
12. Adam A. P., Amos C. K., ‘Batteries’, The McGrawHill Recycling Handbook’ Herbert F. Lund, 1993.
7. ‘Decree Regarding the Colletion and Disposal of
Used Batteries and Accumulators (German Battery Decree-BattV’, Federal Law Gazete, Vol.1,
No:33, 2001.
13. Brenniman G. R., Cosper S. D., Hallenbeck W. H.,
Lyznicki J. M., ‘Automobive and Household Batteries’, Handbook of Solid Waste Management,
Frank Kreith, McGraw-Hill, 1994.
Tabiat ve İnsan
TÜRKİYE TABİATINI
KORUMA DERNEĞİ
Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü
Patara Bölgesi
Caretta caretta izleme ve koruma projesi
start aldı
37
Tabiat ve İnsan
D
erneğimiz; Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde
Deniz Kaplumbağaları (Caretta caretta, Chelonia
mydas) ve Nil Kaplumbağası (Trionyx triunguis) populasyonlarının araştırılması ve korunması faaliyetleri
gerçekleştiriyor.
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği olarak Patara Özel
Çevre Koruma Bölgesi’nde Deniz Kaplumbağaları
(Caretta caretta, Chelonia mydas) ve Nil Kaplumbağası (Trionyx triunguis) popülasyonlarının araştırılması
ve korunması projesi faaliyetlerine başladık..
Şekil 1. Kumsalda ve Plaj Girişindeki ÖÇK Uyarı Levhaları
Adnan Menderes Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kurtuluş Olgun’un koordinasyonunda gerçekleştirilen proje kapsamında
Özel Çevre Koruma Bölgesi kumsal alanlarındaki
yuvalamaların zamansal ve bölgesel dağılımı ile yoğunluğu saptanacak, kumsalların her bir bölgesinde
yuva, yumurta ve yavruları olumsuz etkileyen şartlar
takip edilecek ve yeterli seviyede veri toplanabilecek
aralıklarla düzenli olarak kumsal taranacaktır.
Şekil 3. Yuvalayan Ergin Dişi, Caretta caretta
Şekil 2. Yuvalayan Ergin Dişi, Caretta caretta
38
Kumsallarda deniz kaplumbağası yumurta ve yavrularına zarar veren etken ve predatörler belirlenecek, predasyonla düşüş gösteren yavru başarısının
arttırılması amacıyla yuvalar, kum altına gömülecek
kafeslerle korunacaktır. Kafeslemenin türün korumasına katkısı rakamsal verilerle ortaya çıkarılacak ve
predatörlerin kumsala gelmelerini engelleyici çalışmalar yapılacaktır.
Tabiat ve İnsan
Bölgede ilgili hedef gruplarına (yerel halk, öğrenciler,
turistler, turizm yatırımcıları vb.) alanın özelliklerini
ve önemini anlatmak, çevre bilincini geliştirmek ve
koruma çalışmalarına katılımı arttırmak üzere sezon
boyunca (gündüz saatlerinde) eğitim ve rehberlik
çalışmaları yapılacaktır. Konuya ilgi duyan yerli ve
yabancı turistlere, ergin ve yavru çıkışı dönemlerinde
yuva noktalarına götürülerek bilgiler verilecektir.
Şekil 4. Yüzeyüstü Kafesleme
Kumsalda yoğun insan kullanımlarının olduğu plaj
alanlarında yapılmış olan deniz kaplumbağası yuvalarında meydana gelebilecek olası zararları minimuma indirmek amacıyla bu bölgelerdeki yuvaların
dışarıdan görülecek şekilde kafeslenmesi sağlanacaktır.
Önceki yıllarda başlatılan deniz kaplumbağaları (Caretta caretta, Chelonia mydas)ve populasyon izleme
çalışmalarının 2012 yılı üreme periyodu içinde devam ettirilmesi, bölgelerin turizm ve deniz kaplumbağalarının yuvalama alanı olarak örtüşmesinden
kaynaklanan sorunlarının aşılması için yerel halk,
ziyaretçi ve turizm yatırımcılarının eğitim ve bilinçlendirme yolu ile koruma faaliyetlerine iştirakinin
sağlanması ve yönlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Prof. Dr. Kurtuluş Olgun’un koordinatörlüğünü yaptığı projede ekibinde ayrıca Uz. Biyolog Emin Bozkurt,
Biyolog Süleyman Ceylan, Biyolog Fatih Çakmak ve
üniversitelerin biyoloji bölümündeki öğrenciler de
gönüllü olarak yer alıyor…
Şekil 5. Yüzeyaltı Kafesleme
39
Tabiat ve İnsan
KEÇİBOYNUZU PEKMEZİNİN
YOĞURT ÜZERİNE OLAN ETKİSİ
Öğr.Gör. Süleyman GÖKMEN
Muş Alparslan Üniversitesi MYO Gıda İşleme Bölümü
40
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Keçiboynuzu hem besleyici yönü hem de fonksiyonel özellikleri yönüyle oldukça zengin bir gıda
maddesidir. Çalışmamızda yoğurda farklı duyusal özellikler ve fonksiyonel özellikler kazandırmak için keçiboynuzu pekmezi ilave edilmiştir.
Araştırmada yoğurt yapımında mayalama aşamasından önce süte %4-8 ve 12 oranlarında keçiboynuzu pekmezi ilave edilmiştir. 21 gün süresince depolanmış ve fiziksel-kimyasal ve duyusal
analizler yapılmıştır. Bu analizlerin sonuçlarına
göre gerek fiziksel ve kimyasal analiz sonuçları
ve gerekse 21. Gün sonucundaki duyusal analiz
değerlendirmelerinde %4 keçiboynuzu pekmezi
katkılı yoğurt en iyi beğenilen örnek olmuştur.
Carobis very richand nutritiousaspect ofbothaspects ofthe functionalpropertiesof afoodstuff.
In our study, the differentsensoryfeaturesyogurtandcarob syrupare addedto givethe functionalfeatures. 4-8% of milkbefore thefermentationstage ofthe researchin yogurtandcarob
molasseswas added to12percent. Storedfor 21
daysand the physical-chemical and sensoryanalyzes were carried out. According to the resultsof
this analysisandthe results ofthe physicaland
chemical analysisand21Day4% resulting fromthe evaluationof sensoryanalysis ofthe samplehas beenacclaimedthe bestyogurt, carob molassesadded.
Anahtar sözcükler: Fermente ürün, Yoğurt, Keçiboynuzu pekmezi
Key words : Fermentedproducts, yogurt, molasses
GİRİŞ
Y
oğurt Türklerin bulduğu önemli bir fermente
süt ürünüdür. FAO/WHO nun yaptığı tanımda
yoğurt süte yoğurt bakterileri (Lactobacillusbulgaricusve Streptococcusthermophilus) katılarak, süt asidi
(Laktik asit) fermantasyonu sonucunda elde edilmiş
pıhtılaşmış ve kıvamlı bir süt ürünüdür. Yoğurt canlı
bir gıdadır ve içerisinde bir çok bakteriyi barındırabilmektedir (1). Yoğurdun birçok yararı vardır. Bunların
başlıcaları bağırsakta mikrofloraya hakim olarak patojenlerin gelişmesini inhibe etmekte, ülserli midede
oluşan yaraların tedavisinde, antikolesterolemi ve
antitümoral etkiye sahip olması,diyare, diyabet, deri
yaralanmalarının tedavisinde ve oral enfeksiyon ile
deri kanserinin önlenmesi öne çıkmaktadır (2,3,4).
Yaban balı olarak adlandırılan ve yeryüzünün en eski
bitkilerinden birisi olan keçiboynuzu bitkisinden
elde edilen pekmez yoğurt üretiminde kullanılmıştır.
(5). Keçi boynuzu TS 2907 de Keçiboynuzu, Ceratoniasiliqua L. Türüne giren ağaçların bakla biçimindeki
meyvesidir” şeklinde tanımlanmaktadır (6). Yapılan
çalışmalar sonucunda keçiboynuzu bitkisi 5-10 yaşına geldiğinde meyve vermeye başladığı 15 yaşına
geldiğinde ise ticari olarak öneme sahip olduğunun
sonucuna varılmıştır. (7).Keçiboynuzu bitkisinin ucuz
olması ve yüksek oranda şeker içermesi nedeniyle
pekmez ve alkollü içkilerin üretiminde yaygın olarak
kullanılmaktadır(8). Pekmez üretiminde keçiboynuzu pekmezi su ile ekstrakte edilip ekstraktkonsantre
edilip pekmez üretilir (9).Keçiboynuzu birçok faydası
vardır. Bunlardan belli başlıcaları yüksek mineral ve
diyet lifi içermesi nedeniyle sağlık üzerinde olumlu
etkilere sahiptir (10).Kolesterol ve trigliserit değerlerini önemli oranlarda düşürdüğü sonucuna varılmıştır(11). Yapılan çalışmalarda keçiboynuzu meyvesinin
24 adet fenolik madde içerdiği ve fonksiyonel birçok
özelliğe sahip olan gallik asidi en yüksek oranda barındırdığı sonucuna ulaşmışlardır (12). Keçiboynuzu
meyvesinin ülkemizde en yaygın değerlendirme
yöntemi keçiboynuzu pekmezi üretimidir(10). Keçiboynuzu pekmezi de beslenme açısından öneme sahiptir. Keçiboynuzu pekmezi zengin mineral ve vitamin içeriği ile de bilinir. Nefes darlığına karşı oldukça
etkilidir. Kolesterolün düşürülmesinde, kalp ve tansiyonun hastalarında olumlu etkileri, vücudu güçlendirip, yenilemede, anemide oldukça faydalı, dişleri ve
kemikleri güçlendirmede, yüksek ham selüloz etkisi
ile bağırsak rahatsızlıklarına karşı ve sindirim sistemi
üzerine fonksiyonel etkileri mevcuttur (9).Keçiboynuzu pekmezi içeriğine bakıldığında yüksek karbonhidrat içeriğine sahiptir ve Toplam Kuru Madde oranı
da oldukça yüksektir. Yoğurt üretiminde kullanılan
stabilizatörler arasında yer alan keçiboynuzu zamkı
%0,1-0,2 oranlarında katılmaktadır(13).
41
Tabiat ve İnsan
DENEYSEL ÇALIŞMA
Yaptığımız çalışmada yoğurda farklı oranlarda keçiboynuzu pekmezi katarak yoğurdun hem duyusal
özelliklerini hem de fonksiyonel özelliklerine olan
etkisini araştırmaktır. Bu amaçla süte mayalama aşamasından önce %4-8 ve 12 oranlarında keçiboynuzu
pekmezi ilave edilmiş ve mayalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu amaçla yoğurt üretimi aşağıdaki şekilde
gerçekleştirilmiştir.
Harnup Pekmezli Yoğurt Üretim Akış Şeması
Homojenize UHT Süt Alınması
Isıtılması(50 Dereceye Kadar)
Süt Tozu İlavesi %16YKM Oluncaya Kadar
Karıştırma
Harnup Pekmezi İlavesi ( %4-8-12 Oranlarında)
45 Dereceye Soğutma
%3 Kültür İlavesi
42 Derecede Ph 4,7 ye Gelinceye Kadar İnkübasyon
5 Dereceye Yoğurtların Soğutulması
5 Derecede Yoğurtların 21 Gün Soğuk Depoda Depolanması
(14).
SONUÇLAR
İnkübasyon sırasındapH değişimi aşağıda verilmiştir.
NumuneSüre/pH değişimi
45 dakika
75 dakika
105 dakika
145 dakika
165 dakika
180 dakika
190 dakika
200 dakika
210 dakika
Şahit numune
6,05
5,80
5,63
5,07
4,87
4,73
4,70
-
%4 harnup katkılı
numune
5,95
5,78
5,40
4,97
4,86
4,71
4,70
-
%8 harnup katkılı
numune
5,91
5,76
5,40
5,04
4,93
4,80
4,70
-
%12 harnup katkılı
numune
6,05
5,74
5,62
5,36
5,15
5,06
4,99
4,96
4,70
Üretilen yoğurtlarda yapılan analizler aşağıdaki verilmiştir.
1. Viskozite analizi
Şahit numune 30,4-28,0-26,0 mpas 20,5 derece
%4 harnup katkılı numune 17,9-16,9-15,9 mpas 21,3 derece
%8 harnup katkılı numune 14,7-14,1-13,6 mpas 22,3 derece
%12 harnup katkılı numune 9,70-9,69-9,67 mpas 21,8 derece
2. Renk analizi
Şahit numune
a
b
L
42
89,54
2,92
6,90
89,53
3,03,
6,50
90,51
3,14,
7,47
89,40
2,88
6,16
Tabiat ve İnsan
%4 harnup katkılı numune
a
b
L
79,39
0,84
16,28
80,01
0,61
17,54
79,98
0,64
17,55
80,00
0,60
17,63
%8 harnup katkılı numune
a
74,10
b
1,97
L
19,36
74,36
2,03
21,04
74,32
2,04
20,98
74,38
2,00
20,37
67,19
3,54
23,50
66,54
3,49
22,87
67,30
3,51
23,19
%12 harnup katkılı numune
a
b
L
67,27
3,46
23,29
3. Asitlik analizleri
PH-SH tayinleri
Numune/
PH
Numune/
SH
Şahit
numune
%4 harnup katkılı
numune
%8 harnup katkılı
numune
%12 harnup
katkılı numune
4,22
4,19
4,21
Şahit
numune
6,11
4,78
4,80
4,76
%4 harnup katkılı
numune
6,87
4,84
4,84
4,84
%8 harnup katkılı
numune
6,71
5,11
5,11
5,11
%12 harnup
katkılı numune
5,80
4. Su tutma kapasitesi sonuçları
Numune/
su tutma
kapasitesi
Şahit
numune
%4 harnup katkılı numune
37,70
%8 harnup katkılı numune
48,30
%12 harnup
katkılı numune
48,50
65,55
5. O/R elektrik iletkenliği sonuçları
Numune/
elektrik
iletkenliği
sonuçları
Şahit
numune
%4 harnup katkılı
numune
%8 harnup katkılı
numune
%12 harnup
katkılı numune
16,8 mv
45,3 mv
74,2 mv
79,6 mv
Şahit
numune
%4 harnup katkılı
numune
%8 harnup katkılı
numune
%12 harnup
katkılı numune
0,85
0,95
0,99
1,02
6. Kül tayini sonuçları
Numune/
kül tayini
sonuçları
43
Tabiat ve İnsan
7. KM tayini sonuçları
Numune/
km tayini
sonuçları
Şahit
numune
%4 harnup katkılı
numune
%8 harnup katkılı
numune
16,83
19,25
21,33
%12 harnup
katkılı numune
23,37
8. Duyusal analiz sonuçları
1. Gün numune/puan
Tat
Koku
Kıvam
Renk
Genel beğeni
Şahit numune
4
4
4
4
4
harnup katkılı numune
4
4
4
4
4
%12 harnup
numune
4
3
4
4
4
katkılı
Not 1: çok kötü 2: kötü 3:orta 4:iyi 5:çok iyi
İSTATİSTİKSEL ANALİZLER
Araştırma sonuçları Duncon Çoklu Karşılaştırma Testine tabi tutulmuştur(15).Elde edilen verilere göre harnup oranı arttıkça viskozitenin de buna bağlı olarak
azaldığı görülmektedir. Viskozite değerleri açısından
istatiksel olarak öneme sahiptir (p<0,05).Renk analizlerinde ise harnup pekmezi miktarı arttıkça renkte a
değerinde düşme ve L,b değerlerinde ise yükselme
görülmektedir. Renk değerleri açısından istatiksel
olarak öneme sahiptir(p<0,05).pH ya bakıldığında
harnup pekmezi pHyı ve SH yı düşürdüğü belirlenmiştir. pH ve SH değerleri açısından istatiksel olarak
öneme sahiptir (p<0,05). pH ve viskozite değerleri
arasındaki istatistiksel ilişki öneme sahiptir(p<0,05).
TARTIŞMA VE SONUÇ
Yaptığımız çalışmada keçiboynuzu pekmezinin
yoğurdun fiziksel-kimyasal ve duyusal özellikleri
üzerine etkilerini araştırdık. Keçiboynuzu pekmezinin sınırlı oranlarda katılarak elde ettiğimiz verilere göre belli oranlarda keçiboynuzu pekmezini
yoğurda ilave etmemiz yoğurtta hem duyusal hem
de fonksiyonel özelliklerinin gelişebileceği kanısına
varılmıştır. Üretim aşamasının inkübasyon süresince
pH değişimlerine bakıldığında % 4 harnup katkılı
yoğurdun inkübasyonda pH değişimi daha hızlı bir
şekilde gerçekleşmiş en yavaş ise %12 harnup katkılı yoğurt üretiminde gerçekleşmiştir. Elde ettiğimiz
verilere göre yoğurtların keçiboynuzu pekmezi katkı
oranları arttıkça yoğurtların serum ayrılması azaldığı
görülmüştür. Buna ilave olarak keçiboynuzu pekmezi oranı arttıkça viskozitenin azaldığının sonucuna
44
varılmış, renk değerlerine bakılarak keçiboynuzu
pekmezi miktarının artmasıyla a değerinde azalma
ve L,b değerlerinde ise artış gözlemlenmiştir. pH
ve SH nın pekmez ilavesine paralel viskoziteyle kolelasyonlu olarak azaldığı tespit edilmiştir. Duyusal
analizlerde ise depolamanın ilk zamanlarında %8 ve
%12 harnup pekmezi katkılı yoğurtlar beğenilse de
depolamanın sonlarına doğru bu beğeni %4 harnup
pekmezi katkılı yoğurda kaymıştır. Bunun yanında
keçiboynuzu pekmezi ilave oranı arttıkça su tutma
kapasitesi, elektrikiletkenliği, Kül ve Kuru Madde
miktarının da buna bağlı olarak arttığı sonucuna varılmıştır. Bu sonuçlardan da anlaşılacağı üzere yüksek bir besin değerine ve fonksiyonel birçok özelliğe sahip olan keçiboynuzu pekmezi belli oranlarda
katıldığında yoğurdun fiziksel-kimyasal ve duyusal
özellikleri üzerine olumlu etkileri olduğunun sonucuna varılmış en çok beğenilen örneğin ise %4 keçiboynuzu pekmezi katkılı yoğurt olmuştur. Keçiboynuzu tozunun da fermente ürünlerde olumlu etkiler
yapacağının kanısındayız. Bunun için bu alanda farklı
çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
KAYNAKLAR
1.
Çağlar,A., Çakmakçı, S.: “Yoğurdun İnsan Beslenmesindeki Yeri ve Önemi.”3. Milli Süt Ürünleri Sempozyumu.
No:548, 205-220.Ankara,1995.
2.
Sezgin, E.: “Fermente Süt Ürünlerinin Besin Değeri
ve İnsan Sağlığı Açısından Önemi. Ulusal Süt ve Süt
Ürünleri Sempozyumu. , 394, 179-190. Ankara 1989.
Tabiat ve İnsan
3.
Soyutemiz, E.: “Yoğurdun İnsan Beslenmesi Üzerindeki Faydalı Etkisi ve Yoğurt Tüketiminin Günlük Miktarları. U.Ü. Veteriner Fakültesi Dergisi, 96-99. 1993.
4.
Tunalıoğlu, R., Özkaya, M.T.: “Keçiboynuzu.” Tarımsal
EkonomiAraştırma Enstitüsü-Bakış Dergisi, Sayı:3,
Nüsha:5, 2003.
5.
Türk Standartları Enstitüsü, 1977. Keçiboynuzuu (Harnup), TS 2907.
6.
Alexander, R.R.,Shepperd, W.D.:“Ceratoniasiliqua L.,
carob. In: Schopmeyer CS, Tech. coord.”Seeds of woodyplants in the United States. Agric. Handbk. 450.
Washington, DC: USDA Forest Service: 303B304. 1974
7.
Merwin, M.L.: “TheCulture of CarobforFood, FooderandFuel in SemiaridEnviroments. İnternationalTreeCropsİnstitute.” USA Inc., California 1981.
8.
Karaca, İ.:” Pekmez Örneklerinde Vitamin Ve Mineral
Tayini “, İnönü Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Bitirme Tezi, Malatya 2009.
9.
Şenay, F.:”Keçiboynuzu’ndan Sıvı Şeker Üretimi”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul 2009.
10. Zunft, H.J.F.,Lüder, W., Harde, A., Haber, B., Graubaum,
H.J., Koebnick, C.,Grünwald, J., “CarobPulpPreparationRich in SolubleFibreLowers Total and LDL Cholesterol in HypercholesterolemicPatients”, EuropeanJournal of Nutrition, 42: 235-242. 2003.
11. Owen, R. W.,Haubner, R., Hull, W. E., Erben, G., Spiegelhalder, B., Bartsch, H. Ve Haber, B., “IsolatıonandStructureElucıdation of ThemajorIndividualPolyphenols in
CarobFibre “, FoodandChemicalToxicalogy, 41: 17271738. 2003.
12. Yogurtcu, H.,KamıĢlı, F., Determination of rheologicalproperties of some pekmez samples in Turkey,
Journal of FoodEngineering, 77, 1064-1068. 2006
13. Özdemir, S.,Gökalpa, H.Y., Zorba, Ö.“Yoğurdun Muhafaza Teknikleri”, Milli Prodüktivite Merkezi Yayın No:
548, 166-177. Ankara 1995.
14. Düzgüneş, O., T., Kavuncu, O., ve Gürbüz, F., 1987.
Araştırma Deneme Metotları( İstatistiksel Metotlar 2)
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, Yayın
No: 1021, Ankara, S.381.
16. Seçkin, K.: “Süzme Yoğurt Üretimi Sırasında Yoğurttaki Besin Öğelerinde Meydana Gelen Kayıplar Üzerine
Araştırmalar.” Celal Bayar Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Manisa 1996.
17. Sandıkçı, S.: “Yoğurt Üretiminde Stabilizatör Maddelerin Kullanılması ve Bu Maddelerin Yoğurdun Bazı
Fiziksel, Organoleptik ve Mikrobiyolojik Özellikleri
Üzerine Etkileri.” İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı.
Doktora Tezi. İstanbul 2004.
18. Yaygın, H.. Yoğurt Teknolojisi. Akdeniz Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü. Antalya1999.Yayın No:75,331.
19. Karagözlü, C.: “Meyveli Yoğurt Üretimi, Meyve Karışımlarının Hazırlanması, Yoğurtların Dayanma Süreleri ile Bazı Niteliklerinin Araştırılması.” Ege Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü Süt Teknolojisi Anabilim Dalı.
Doktora Tezi. İzmir 1997.
20. Badem, A.: “Keçiboynuzu Pekmezli Dondurma Üretiminde Kullanılan Karagenan, Ksantan ve Keçiboynuzu
Zamklarının Dondurmanın Kaliteleri Üzerine Etkileri.”
Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı , Yüksek Lisans Tezi. Antalya
2006.
21. Küçükakgül, Ö.:”Karbonhidrat Esaslı Yağ İkame Maddesi Kullanılarak Yağsız Yoğurt Üretiminde Kurumadde Artırımının Yoğurdun Kalitesi Üzerine Etkisi.
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi.
Ankara 2006.
22. Mahdian, F.: “Keten Tohumu Yağı ile Zenginleştirilmiş
Sütten Yoğurt Üretimi.” Ege Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü Süt Teknolojisi Anabilim Dalı. Yüksek Lisans
Tezi. İzmir 2007.
23. Erol, N.: “Keçiboynuzlu Tarhana Üzerine Bir Araştırma.”
AKU Fen Bilimleri Enstitüsü Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. Afyon 2010.
24. Günal, B.: “Keçiboynuzu Pekmezinin Püskürtmeli Kurutucu ile Kurutulması ve Elde Edilen Tozların Ekmek
Üretiminde Kullanılması. E.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü
Gıda Mühendisliği Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
İzmir 2011.
15. Demirtaş, Özcan. “Keçiboynuzu (ceratoniasiliqua) çekirdeklerinden gam üretim yollarının araştırılması”.
Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı.Adana
2007.
45
Tabiat ve İnsan
HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER…
Derneğimizin XXVIII. Dönem Olağan Genel Kurul toplantısı 28 Nisan 2012 tarihinde
Saat:10:30’da City Hotel (Turan Güneş Bulvarı No:19 Çankaya-Ankara) adresinde
yapıldı. Toplantı, Genel Başkan Yunus Ensari’nin açılış konuşması ile başladı. Ormancılar Derneği Başkanı Fevzi KALELİ ve Derneğimizin eski üyelerinden İsmet DAĞLI konuk
konuşmacı olarak katıldılar. Konuşmaların ardından divan başkanlığı seçilerek gündeme
ilişkin konular görüşüldü. Toplantıda, Ankara Valiliği İl Dernekler Müdürlüğünün görüşleri
de dikkate alınarak gerekli görülen maddeler değiştirilerek Tüzük değişikliği yapıldı.
Derneğimizin 28.Döneminde görev dağılımı aşağıda yer almaktadır.
Merkez Yönetim Kurulu: Genel Başkan Yunus ENSARİ, Teknik Başkan Yardımcısı Serap KANTARLI,
İdari Başkan Yardımcısı Ali Rıza KOÇ, Sayman Hakan ÇELİK, Üyeler Seher KUYU ve Alev TAŞKIN.
Denetim Kurulu: Zeynep Nuray BAYAR, Sebahat YAŞAR, Olgaç ÖZÇOBANOĞLU
Onur Kurulu: Prof.Dr. Fuat ÖNDER, Av.Tuncay AKI, Hediye ÖNCÜL
TTKD Yönetim Kurulu
D
erneğimizin Kastamonu Üniversitesi işbirliği ile Kastamonu Üniversitesinde 13-14 Nisan 2012 tarihlerinde
düzenlediği Ağaç Sincaplarının Türkiye’deki Durumu Sempozyumu, ülkemizde 2 türü bulunan Ağaç Sincaplarının genel karakteristik özellikleri, habitat ve ekolojik tercihleri ve tehdit faktörlerinin ortaya çıkarılmasına yardımcı oldu. Sempozyumda değerli bilim insanları, konuyla ilgili çalışmalar yapan uzmanlar ve bu konuya gönül
vermiş çevre dostlarının katılımıyla ağaç sincapları konusunda Türkiye için kıymetli bilgiler elde edildi. Bu bilgilerin orman, tarım, çevre ile ilgili konularda bilimsel, ekonomik ve biyoekolojik faydalar sağlayacağı aşikardır. Ayrıca
ağaç sincapları ile ilgili muhtemel sorunların çözümünde sempozyum sonuçlarından yararlanılması beklenmektedir. Sempozyumda 11 bildiri ve 1 poster sunumu gerçekleştirildi.
Sempozyumun gerçekleştirilmesinde ve sempozyum süresince Derneğimize değerli katkılarını esirgemeyen
Kastamonu Üniversitesi Rektörü, aynı zamanda bir dönem Derneğimizin Bilim ve Danışma Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini de yürütmüş, halen Derneğimiz üyesi olan Sayın Prof.Dr. Seyit AYDIN’a ve Kastamonu Üniversitesi Öğretim Üyeleri Doç.Dr.Ömer KÜÇÜK, Yrd.Doç.Dr. İbrahim KÜÇÜKBASMACI ve Yrd.Doç.Dr. Yasemin Çelik
ALTUNOĞLU’na; Derneğimiz adına Sempozyumu gerçekleştiren Bilim ve Danışma Kurulu Başkanı Sayın Prof.
Dr.İrfanALBAYRAk’a teşekkür ederiz.
TTKD Yönetim Kurulu
46
Tabiat ve İnsan
HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER
AKDENİZ’İ TEMİZLEYELİM KAMPANYASI ETKİNLİĞİ
MANAVGAT-ANTALYA’DA YAPILDI
CleanUptheMed-LEGAMBIENTE adlı kuruluşun çağrısı ile, Akdeniz’i Temizleyelim Kampanyası; Derneğimiz, Manavgat Belediye Başkanlığı ve A.Ü Manavgat
Meslek Yüksek Okulunun işbirliği ile Manavgat’ta gerçekleştirildi.
Etkinlik için 25 Mayıs 2012 cuma günü saat 11.00 de
Manavgat Yüksek Okulunda toplanılarak Manavgat
ırmağındaki bir botla hareket edildi. Manavgat Belediye Başkanı Şükrü SÖZEN’in katılımından sonra, Manavgat Meslek Yüksek Okulu Müdür Yardımcısı Doç.
Dr.Hacer SERT kampanyaya ilişkin bilgi verdi, Derneğimiz ve kendilerince hazırlanan broşürler katılımcılara
dağıtıldı. Karaya çıkıldıktan sonra Manavgat Belediyesi tarafından çöp torbaları dağıtılarak plajdaki atıklar
toplanıp çevre temizliği ve bilgilendirme yapıldı.
Düzenlenen bu etkinliğe; Manavgat Belediye Başkanı
Şükrü SÖZEN’inyanısıra, Belediyeden, Kültür ve Sosyal
İşler Müdürü Halis AKKAYA,Temizlik İşleri Müdürü Ahmet ARI, A.Ü Manavgat Meslek Yüksek Okulu Müdür
Yrd. Doç.Dr.Hacer SERT ve öğrenciler, Manavgat Nehir
Gazetesi ve Kent Gazetesinden Sinan SU, Derneğimizden Genel Sekreter Dr.Ülkü MERTER, üyelerimizden
Hediye ÖNCÜL, Zeynep Nuray BAYAR, Sebahat YAŞAR,
Suhan ORAY katıldılar.
Etkinliğimize destek veren Manavgat Belediye Başkanlığına, A.Ü Manavgat Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğüne, katılım sağlayan derneğimiz üyelerine en
içten teşekkürlerimizi sunarız.
Dr.Ülkü MERTER
Genel Sekreter
47
Tabiat ve İnsan
HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER… HABERLER…
HATAY DAĞ CEYLANLARI ÇOCUKLARA EMANET
5 Haziran dünya çevre gününde Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Hatay
Şubesinin Organizasyonu, Orman ve
Su İşleri Bakanlığı 7.Bölge Hatay Şube
Müdürlüğü, WWF-Türkiye, Antakya
Çevre Koruma Derneği temsilcilerinin
katılımı ile Kırıkhan Yalangoz Köyü İlköğretim Okulunda öğrencilere bilinç
oluşturma ve eğitim çalışması yapıldı.
Eğitimler sonrasında ceylanların hediyesi olarak öğrencilere verilen okul
çantaları adeta günün sürprizi oldu.
Proje Yürütücüsü, Türkiye Tabiatını
Koruma Derneği Hatay Şubesi Yönetim Kurul Üyesi ve Mustafa Kemal
Üniversitesi Veteriner Fakültesinde
öğretim üyesi Doç. Dr. Yaşar Ergün
tarafından sınıflarda verilen eğitimlerde Hatay Dağ Ceylanlarının bu
bölgede sonsuza kadar yaşaması için
gelecek nesillerin bu işi sahiplenmesi
gerektiği öğrencilere anlatıldı ve dağ
ceylanları gerçek sahipleri olan yöre
çocuklarına emanet edildi. Eğitimlerden sonra öğrencilere Hatay Dağ
Ceylanı logolu okul çantaları ve okuldaki öğretmenlere yine ceylan logolu
anahtarlıklar dağıtıldı. Eğitim Sonrası
İncirli Köyünde HanifiDinler’in evine
misafir olan dernek yönetimi ve misafirleri Hatay Dağ Ceylanlarının Yaşadığı doğal ortamda gözlem yaptıktan
sonra program sona erdi.
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Hatay Şube Başkanı Abdullah Öğünç
WWF-Türkiye Tarafından desteklenen
ve şu an yürütücüsü oldukları’’Hatay
Dağ Ceylanlarının Yaşam Ortamlarını
İyileştirme ve Risklerin Azaltılması’’
isimli proje kapsamında bu gibi eğitimlere sınır boyunda ceylanların gö-
rüldüğü diğer köy okullarında devam
edeceklerini belirterek, “Ülkemiz memeli hayvanlar listesine en son eklenen tür olan ve varlığı ispatlandıktan
sonra gerek ulusal gerekse uluslararası alanda büyük ilgi uyandıran dağ
ceylanlarının bulundukları ortamda
daha rahat bir yaşam sürmelerinin
sağlanması, özellikle yaz aylarında
ceylanlar için en büyük sorunlardan
biri olan su sorununun çözülmesi için
su yalağı ve gerek bilim adamlarının
gerekse doğaseverlerin uygun bir
ortamda gözlem yapmalarına olanak
sağlamak için ceylan gözlem evi inşasına başlayacaklarını belirtti. Projenin ilk aşamasında Kırıkhan Belediye
Başkanı Murat Sakman, Tuba İnşaat
Yönetim Kurul Başkanı Ali METo ve
ÖZOVA Group Genel Müdürü Mete
İÇCAN’dan büyük destek gördüklerini ifade etti.
Abdullah ÖĞÜNÇ
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Hatay Şubesi Yönetim Kurul Başkanı
[email protected]
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜNDE ÇOCUKLAR
“MOGAN GÖLÜ KİRLENMESİN” DEDİLER.
Ç
evre kirliliği konusunda Ankara halkının bilinçlendirilmesi
için COOK Çöp Torbaları, Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
ve Mogan Park Yönetiminin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte,
Şahin Sevin İlköğretim Okulu Sağlık ve Temizlik Kulübü öğrencileri, 3 Haziran Pazar günü Mogan Parkına piknik yapmaya gelenlere çöp torbası ve atıklar konusundaki bilgilendirici broşür
dağıttılar.
Etkinlik derneğimiz üyesi Biyolog Esra Topaktaş tarafından
öğrencilere gölün önemi ve atıkların neden olduğu kirlilik ve
çevre sorunları hakkında bilgi verilerek başladı. Daha sonra
öğrenciler masaları dolaşarak çöplerin gölü kirletmemesi için
ziyaretçileri bilgilendirdiler. Trenle göl gezisi yapan öğrenciler
ABA Piknik Gölbaşı Şubesi tarafından verilen ikramlarla da piknik yaptılar.
Etkinliğimize destek vererek katılım sağlayan Gölbaşı Kaymakamı Sayın Raşit ZENGİN’e Derneğimiz Genel Başkanı Yunus
ENSARİ tarafından bir plaket sunuldu. Etkinliğimizin sponsoru
olan COOK Çöp Torbaları tarafından hazırlatılan 10.000 adet
bilgilendirme broşürü ve atıkların toplanması için mavi çöp
torbası hafta boyunca Mogan Parkı Yönetimi tarafından girişte
piknik yapmaya gelenlere verilmeye devam edilecektir. Ayrıca
mangal alanları ile parkın giriş ve çıkışına çevre haftası süresince çöplerin gölü kirletmemesi için bilgilendirici nitelikte afişler
asılacak.
Doğal alanlarımız hepimizin yoğun şehir hayatında biraz nefes
almak, dinlenmek ve kendimizi yenilemek için ihtiyaç duyduğumuz yerlerdir. Ekosistemlerin bizlere sunduğu bu kültürel
hizmeti yok etmeden gelecek nesillere bırakalım.
Etkinliğin organizasyonunda emeği geçen Sedat Tahir Ltd. Şti
(COOK)’den Gökhan Tiritlioğlu ve Melek Güven başta olmak
üzere tüm şirket çalışanlarına, Mogan Parkı Yönetiminden Atanur Altay’a, ABA Piknik Gölbaşı Şubesine ve katılım sağlayarak
desteklerini veren derneğimiz üyelerine teşekkür ederim.
Serap KANTARLI
Genel Başkan Yardımcısı
48

Benzer belgeler