kasım 2015 - WordPress.com

Transkript

kasım 2015 - WordPress.com
1
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
2
İÇİNDEKİLER - KÜNYE
İÇİNDEKİLER
3 QUARESMA QUARESMA OLEY
OLEY OLEYY! - SIMGE ÖZDEN
6 BUZUN İÇİNDEKİ ATEŞ
: COMĂNECIÖZGE ÇEVIK
8 EKOL OLMAK AYHAN KANLI
10 YÜRÜYORUZ ARKADAŞLAR!AHMET DURMUŞ
12 GOL GOL : OSMAN ARPACIOĞLU AHMET SÜTÇÜ
15 BAL-KES’TE SON DURUM - RAFET
ÇAKMAK
17 EUROLEAGUE ILK HAFTASI
TÜRK TAKIMLARININ 4’TE 4’ÜYLE
SONA ERDIMITHAT YENIAY
19 MODERN ZAMAN AŞIKLARIYEKTA SADI AKIKOL
22 LEOSENEM ŞAH
İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Müslim Akil Avci
Dergi Koordinatörü
Ali Mikado
Kapak Tasarımı
Eren Cingöz
Hukuk Danışmanı
Ayhan Kanlı
Editör
Simge Özden
Yazarlar
Ayhan Kanlı
Fatih Ulu
Ahmet Durmuş
Ahmet Sütçü
Hakan Can Turan
Yekta Sadi Akikol
Naz Kuran
Mithat Yeniay
Özge Çevik
Senem Şah
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
3
QUARESMA QUARESMA OLEY OLEY OLEYY! SIMGE ÖZDEN
Quaresma’nın taraftarlar tarafından ayrı
bir şekilde sevildiği malum. Bunu kendisi
de çok iyi biliyor. Ancak Quaresma’da ilk
geldiği sezona göre büyük değişiklikler var.
Beşiktaş taraftarı transferini ilk duyduğu
zaman sevinçten adeta delirmişti. Belki
Quaresma da bunu fark ederek diğer futbolculara oranla çok daha rahat bir şekilde
hareket edebiliyor ve deyim yerindeyse
kimilerine göre ‘ukala’ bir tavır sergiliyordu.
Belki de taraftarın ona olan yoğun ilgisinden bu şekilde davranıyor olabilirdi. Ancak
bu sezon gelen Quaresma’da farklı olarak
ön plana çıkan en önemli özelliği daha aklı
başında, fevri davranmayan tavırları. Quaresma kendisine tekrar kapı açan Beşiktaş’a
adeta borcunu ödüyor. Taraftarın sevgisinde
bir değişiklik yok. Onlar yine dibine kadar
seveler. Ancak bu sevgiye daha çok layık
olmaya çalışan bir Quaresma görüntüsü var.
Bazı maçlarda bu sevgiye asist yaparak değil
de gol atarak cevap vermek istediği için çoğu
kesim tarafından da bencillikle suçlanıyor.
Ama işin özü Quaresma seviliyor. Hem de
bu sefer taraftarın sevgisini boşa çıkartmayacak bir şekilde davranarak da karşılığını
vermek için çaba sarf ediyor.
YÜZDELİK ORANLAR
Bir haberde okumuştum. ‘Quaresma şu
kadar yüzde ile oynuyor’ falan. Oldum olası
şu yüzde işini anlamadım. Neye göre kime
göre bu yüzdeler belirleniyor. ‘Quaresma
için de yüzde 50 ile oynuyor’ yorumunda
bulunmuşlar. Bence bu yüzdelik kısımla
oynama işleri insanların beyinlerinin sadece
yüzde 3 ile 5 arasında kullanabiliyor olması
gibi bir şey. Yani, ‘Şu futbolcu yüzde yüz ile
oynuyor’ diye kimseden bir açıklama şimdiye kadar duymadım. Quaresma eğer yüzde
50 ile oynuyorsa bence bundan yukarısı
artık olmaz. Quaresma eski Quaresma değil
zaten. Yaşı da futbola göre sonlara yaklaşır
durumda. Bu yüzden ondan yüzde 100 oynamasını beklemek insanların beyinlerinin
4
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
QUARESMA QUARESMA OLEY OLEY OLEYY! SIMGE ÖZDEN
yüzde 100’ünü kullanmasını beklemek gibi.
DERBİ ORUCU BOZULDU
Sanıyorum bu ay içerisinde en dikkat
çekici ve üzerinde durulması gereken konu
Beşiktaş’ın derbi orucunu bozmuş olması. 2 sezondur Bilic yönetiminde bulunan
Beşiktaş bir türlü derbi kazanıp taraftarını
mutlu edememişti. Bu durum hem taraftarı
‘ Ehh be’ durumuna getirdi hem de futbolcular üzerinde büyük baskı oluşturdu. Hem
bu baskının oluşmuş olması, hem her derbi
sonrası ‘illa ki’ hakemin yönetiminin eleştirilmesi, hem de Bilic’ten kaynaklanan bazı
tercih veya oyun anlayışı ile 2 sezon boyunca takım bir türlü derbi kazanamıyordu.
Derbilerin yeri ayrıdır. Bu şuna benziyor,
mesela takım küme düşme potasında olsun,
gelsin üç büyüklerden birini yensin. Hem
de üzerine bir de fark atsın. Allaah tutmayın
o takımın taraftarını, yönetimini, hocasını,
futbolcusunu. Sanki şampiyon olmuş gibi
bir sevinç yaşanır. Bu örnek alt sıralarda
olan takımlar için böyledir. Derbilerde de
ezeli rakipler her daim birbirlerine üstünlük
kurmak için sahaya çıkar. Kimseyi beraberlik tatmin etmez. Beşiktaşlı taraftarlar da
o iki sezon içerisinde şampiyonluk umudu
kalmadığı haftalarda oynanan derbilerde ‘ Şu
Galatasaray’ı yenelim, ya da şu Fenerbahçe’yi
yenelim. Onun mutluluğu bize yeter’ tarzında düşünmüştür. Ama buna rağmen o oruç
2 sene boyunca tutuldu. Ta ki 6. hafta oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe derbisine kadar. O
gün sahada korkak bir Beşiktaş yoktu. Şenol
Hoca takımı her maçta olduğu gibi derbide
de sürekli ileri oynama şekliyle takımı sahaya sürmüştü. Bu açıkça belli oluyordu. Sonuç olarak da Beşiktaş gol yemesine rağmen
umudunu ve mücadelesini elden bırakmayıp
taraftar desteğini de arkasına alarak derbiden 3-2 galip ayrıldı. O derbi takıma da, taraftara da, yönetime de ilaç gibi geldi. Bence
Beşiktaş’ı bundan sonra kimse tutamaz. Tabi
karanlık ellerin birden futbola gölge düşürmemesi araya girmemesi şartıyla...
3000. GOL
Geçen ayki yazımda risk aldım ve 3000.
golün kimin atacağı konusunda bir tahminde bulunayım dedim. 10 numara giydiği için
midir yoksa Fenerbahçe’ye 90+3’te attığı gol
sonrası mı diyeyim tarihe geçecek ya Olcay
Şahan demek gelmişti içimden. Ancak golü
Gökhan Töre attı benim tahminim de tutmadı. Aman sonunda atıldı ya oan şükür yoksa
kaç maçtır ‘ Kimden gelecek? 3000. golü kim
atacak? ‘ diye birbirimize sorup tahmin yürütmekten paranoyak olup çıkacaktık.
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
BUZUN İÇİNDEKİ ATEŞ: COMĂNECIÖZGE ÇEVIK
Fire and Ice
Some say the world will end in fire
Some say in ice.
From what I’ve tasted of desire
I hold with those who favor fire.
But if it had to perish twice,
I think I know enough of hate
To say that for destruction ice
Is also great
And would suffice.
-Robert FrostIrk bakımından Latin din bakımından
Katolik’tir Voyvoda Tepeş nam-ı diğer
Drakula’nın ülkesi Romanya. Osmanlı
hakimiyetinde bu varlıklarını gayet güzel
sürdürürken 1. Dünya Savaşı’nın ateşinde
kendilerini bağımsızlıklarını kazanmış
halde buldular. Lakin çarlık rejiminin
alaşağı olup Rusya’nın savaştan çekilmesi
Romanya ve diğer doğu blok ülkelerinin
kendilerini Bolşeviklerin vesayeti altında bulmalarına sosyalizmin herkese eşit
dağıtılan tatsız çorbasını içmeye mahkum
bulmuşlardır kendilerini. Rusya’nın soğuğu ciğerlerini üşütürken ufak bir evde
Alexandrina örgüsü örüyor ve sobanın
sıcağıyla mayışmış halde evlerine yeni
giren televizyonu izliyordu. Öyle bir ülke
olmuşlardı ki kocası Gheorge Stefania’nın
bu televizyonu alabilmesi bile bir mucizeydi. Yedikleri ve çalıştıkları özel tüketime ayıracak gelir bırakmıyordu. Oysa ne
çok yalvarmıştı Stefania’ya sıkıntılarını
biraz olsun dindirecekti bu televizyon
ruhsal açıdan gelgitliydi zaten malum
gebeydi.
Elindeki işi bırakıp televizyondaki filme
odaklandı, siyah beyaz olmasına rağmen
renkleri kendi içinde yaşıyordu. Basit
duygusal bir Rus Filmi’ydi. Hani iyilerin
süt kadar ak kötülerinse ziftten kara ol-
5
6
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
BUZUN İÇİNDEKİ ATEŞ: COMĂNECIÖZGE ÇEVIK
duğu. Başroldeki kızın başına gelen kalmamasına rağmen mutlu sona ulaşacaktı
biliyordu. Ve ulaştı da mutlu ve başarılı
oldu hem de tek başına ayakta durarak.
O an kavlamış dudaklarını kemirerek
işte bu diye bağırdı Alexandrina buldum
dedi. Sonunda bebeği kız olursa koyacağı
ismi bulmuştu :Nodezhda koyacaktı. Evet
bir Rus ismiydi, büyük ihtimalle eşi karşı
çıkacaktı veya annesi ama umrunda değildi. Rusça gibi bir dil bile Nodezhda yani
umut gibi bir kelimeyi içinden çıkarabiliyorsa kendi Romanya’sından da bir umut
çıkabilirdi giydiği rus ushankasına rağmen. Kızı umudu olacaktı onun Nadia’sı.
1961’in dondurucu 12 kasımında dünyaya geldi Nadia. Adı karakteriydi karakteriyse adı. Yoktan varoluşların mevsimi ve
burcunda doğmuştu o Akrepti Pluton’un
kızı. Yokluktan çıkmalı adı gibi Umut olmalıydı. Annesinin ilk göz ağrısıydı 4 sene
sonra doğan Adrian’a rağmen evin neşesi
ve yere göğe sığmayan zıpırıydı. Sosya-
list her ülke gibi kurallara bağlı yaşam
olmazsa olmazları değil olmak zorunda
olanlarıydı ve onlarda sisteme uydular.
Zaten Romanya asla Arnavutluk ya da
Polonya kadar cüretkar olamamıştı Sovyet
Rusya’ya karşı belki de Rusların kızdıklarında ne kadar acımasız olabileceklerini
bildiklerinden kim bilir? Naida annesine
bin bir güçlük çıkararak kreşe başladı. Bu
kadar hareketli çocuğa evde kendisi bile
zor bakan Alexandrina kreşte ona bakabileceklerinden şüphelenmekte ve göndermek istememek de haklıydı ama gelişimi
açısından bu faydalı olacak demişlerdi ve
o da kızını umudunu bundan geri koymayacaktı.
Nadia ilk günlerde kreşte bir sürü kişiyle kavga etti. Ama alışması kısa sürdü
ve kendisi gibi arkadaşlar edinmişti gerçi
kendisi kadar hareketli olmasalar da.
O gün okula yetkililer gelmişti, sürekli
geliyorlar ve bazı çocukların isimlerini
alıp gidiyorlardı. Onlardan kaçan Nadia
ve arkadaşları bahçede parende atmaya
başladılar. O sırada gözlerini kısan ablak
yüzlü adamın kendisine bakıp çenesini
kaşıdığını görünce görünmez olmak istedi
Nadia, yok olmak istedi. Çünkü babasının
fısıldayarak söylediklerine göre “Çelik”
ten kurtulmuşlardı ama yine onun gibi
biri gelebilirdi.
Günler geçiyordu ve Nadia gün gün
büyüyordu. Onun gelişimde bir saniyenin
bile ne kadar kıymetli olduğunu henüz
anlamamıştı ta ki kreşte adı okunup adının daha sonra Bela Karolyi olduğunu öğrendiği, kendisini birkaç hafta önce süzen
o amcayla tanışana kadar.
Gelmişti işte kaderindeki “çelik”in kırılma vakti. Bu saatten sonra dolu dolu
çin işkenceleri vardı hayatında Nadia’nın
bitmek bilmez acılar ve acısa da sürünse
de çalışmak hem de o ufacık bedeniyle.
Bu rejimin ve sistemin kimsenin gözünün
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
7
BUZUN İÇİNDEKİ ATEŞ: COMĂNECIÖZGE ÇEVIK
yaşına baktığı yoktu ufacık kızı mı dikkate
alacaklardı. O adının lakabının getirdiklerini yaşıyordu. Hep “plamen” demişlerdi
ona ele avuca sığmadığından işte şimdi o
enerjisinden fazlasını isteyen birisi vardı
karşısında; Karolyi.
8 yaşındaydı ilk şampiyonasına çıktığında Romanya Ulusal Şampiyonası’nda 13
olmuştu. Ağlamıştı sonraki seneye kadar
kendisine ceza vermiş ve salondan çıkmamıştı. Emeklerinin karşılığını da aldı 1.
Oldu. Durmadı altın dönemi başlamıştı,
Anastasia 6 yaşındaki oğlu Adrian’a rağmen kızının her anıyla ilgilenmeye çalışıyordu. Yugoslavya-Romanya arasında
düzenlenen Şampiyona’da da bir birincilik
geldi yetmedi artık neredeyse çevre ülkelerde düzenlenen tüm yarışmalardan
birinci çıkıyordu.Şöhreti zaten balkanlara
yayılmıştı ama asıl ününü kazanması 1976
Montreal Yaz Oyunlarına denk geldi.
Tabela bile “perfect ten”i yazamazken o
kazanmıştı işte 10 tam puan almıştı. Bu
güne kadar hiçbir kadın sporcunun yapamadığını başarmıştı. The Times’a kapak
olduğunda ise kimse bu lastik kızın göğüsleri yüzünden cimnastigi genç yaşında bırakacağına ihtimal vermiyordu. O
ateşten ve lastiktendi. Ama zamana dur
diyemedi. Kariyerini 5 olimpiyat altını 3
gümüşü 1 bronzu ile tamamladığında her
şeyi vaktinden önce yaşamanın yorgunluğu vardı omuzlarında.O annesinin ve
baskı altındaki ülkesinin umudu oldu adı
gibi.
Belki kendisi bile kaç defa yılın sporcusu olmayan Nadia jimastikte perfect ten’e
layık görülen ilk ve tek sporcu olmanın
gururuyla jimnastikten hiç kopmadı ,
kendisi gibisinin zor geleceğini bilerek
8
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
EKOL OLMAK AYHAN KANLI
Az çok futbolla ilgilenen sıradan bir
vatandaş bile mutlaka duymuştur televizyonda, futbol konuşan kelli felli
adamlardan, ‘Bir futbol ekolümüz yok
o nedenle uzun vadeli başarılar elde
edemiyoruz’ cümlesini ya da buna benzer kelamları. Aslında ekolden kastedilen özellikle günümüzde Türk futbol
takımlarının bir sisteminin olamaması
ve her teknik direktöre göre oyun sisteminin değişmesidir. Bu milli takımda
da böyledir kulüp takımlarında da.
Evet, gerçekten de çok uzun yıllardır
ülkemizde futbol oynanmaktadır. Yaklaşık elli altı yıldan beri de profesyonel
bir futbol ligimiz var. Ancak gerçekten
bir futbol ekolümüz yok. Dünyadaki
büyük futbol ülkelerine bakın hepsinin
bir ekolü vardır. Takımları bir sistem
üzerine kuruludur. Mesela Almanya
denince akla disiplinli, sonuç odaklı,
takım oyunu oynayan, şut ve pas kalitesi yüksek bir takım akla gelir. Milli
takımları da böyledir kulüp takımları
da. Hollanda deyince pasa dayalı, savunma hattıyla hücum hattı arasındaki
mesafeyi daraltmayı amaçlayan ve futbol takımının oyuncularının her mevkii de oynayabilmesini öngören mucidi
olan Hollanda Efsanesi Rinus Mihels’in
deyimiyle “Total Futbol” oynayan bir
takım akla gelir. Brezilya denince ayağa
pas ile oynayan göze hoş gelen teknik
kapasiteye dayalı bir futbol gelir. Keza
İspanya da aynı şekildedir. İngilizler ise
uzun ve hızlı paslarla oyunu kanatlara
yayarak oradan yapılan ortalarla sonu-
ca gitmeye çalışan bir futbol ekolü akla
gelir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Peki Türk futbolu denince akla ne
gelir. Nasıl bir futbol anlayışı? Nasıl hücuma çıkar, nasıl oyuncular yetiştirir?
Tüm bu sorulara cevap vermek mümkün değil. Çünkü maalesef yıllardır bir
ekol oluşturamadık. Futbolun endüstri haline gelmesi, fazla yıldız oyuncu
yetişmemesi gibi etkenlerden dolayı
son zamanlarda artık ekol takımları da
başarılı olamıyor gibi görünse de anlatmak istediğim bu değil. Türkiye’de
bir futbol sisteminin ya da bir sporcu
yetiştirme sisteminin olmaması. Biz de
sadece tesis yaparak futbol ülkesi olunacağını sanan bir zihniyet var. Sadece
futbolcu transfer ederek başarılı olunabileceğine inanan yöneticilerimiz,
başkanlarımız ve taraftarlarımız var.
Altyapıdan çıkan futbolcular ile başarılı olunabileceğine inanmıyoruz. Bu
nedenle de bir sistem kurarak futbolcu yetiştirmeye birkaç isitisna dışında
ekol olmaya, bir ekol ortaya koymaya
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
9
EKOL OLMAK AYHAN KANLI
çalışmıyoruz. Hep günübirlik tesadüfi
başarılar ile övünüyoruz. Benim için
çok sevimli bir futbol figürü olmasa
da Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım
söylendiği dönemde çok tartışılan bir
şey söylemişti. “Galatasaray’ın UEFA
kupası tesadüftür” Elbette o dönemki
Galatasaray’ın bu başarısı çok büyük
bir başarıdır ve hiçbir başarı tesadüf
değildir ama bu başarı bir sistemin bir
ekolün sonucu değildir. Galatasaray’ın
muhteşem bir kadrosunun ve muhteşem bir hocası olmasının sonucudur.
Kaldı ki daha sonra bu seviyeye hiçbir
Türk takımı çıkamamıştır.
Fatih Terim, Şenol Güneş ve Ersun
Yanal dışında bir sistemin oluşması için
çalışan yada ortaya sistem koyan çok
nadir hocalarımız var. Özellikle Fatih
Terim asla vazgeçmeyen son ana kadar
oyun disiplininden kopmayan hücum
futbolu oynayan takımlar yapmaktadır.
Keza Şenol Güneş te çok hızlı dikine
paslarla hücuma çıkan ve göze hoş
gelen defans yönü biraz zayıf hücum
futbolu oynayan takımlar yapmaktadır.
Ersun Yanal ise önde basan oyunu rakip alana yıkan, top kaptırıldığında Yugoslav faüllleri ile rakibin atağa çıkmasını engelleyen takımlar yapmaktadır.
Bu üç hocanın sistemindeki ortak nokta hücum futboldur. Biz Türk takımları
savunma yapamıyoruz hatta savunma
oyuncusu da yetiştiremiyoruz. Dolayısıyla bir ekolümüz olacaksa bu hücum
futbolu odaklı bir ekol olmalıdır.
Milli takımımızın son başarısı da Fatih Terim’in asla vazgeçmeyen, sürekli
kovalayan en ufak şansı bile sonuna
kadar zorlayan anlayışının sonucudur.
Bence bizim bir futbol ekolümüz olacaksa bunun ana prensibi ‘BİZ BİTTİ
DEMEDEN BİTMEZ’ olmalı. Haydi
kalın sağlıcakla.
10
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
YÜRÜYORUZ ARKADAŞLAR!AHMET DURMUŞ
Malumunuz Milli Takım’ımız Fransa
EURO 2016’ya kocaman bir adım attı.
‘Kocaman bir adım’ diyorum çünkü
Türklerden başka bir milletin çok zor
yapacağı ama bizim her zaman yaptığımız gibi. Bizim için bir klasik oldu
adeta, kalp krizi geçirmeden milli maç
izleyemiyoruz. Aslında iyi de oldu bu
kalp krizi olayı. 2008 den bu yana ne
bir heyecanlı maç, ne bir turnuva, ne de
adam akıllı bir kadro görmüştük.
Fatih hoca ‘Biz bitti demeden bitmez!’
dediğinde nasıl da gülmüştük ama nasıl
da inanmıyorduk. “Onlar eskindendi,
bitti artık.” diyorduk. Ama Fatih hoca
bu ya! İMPARATOR. Daha lafını der
demez 2 maç sonra tıkıveriyor lafı ağzına. Nasıl da unutmuştuk 8 sene önce
Çekleri, İsviçrelileri, Hırvatları son
saniyelerde yine Fatih Terim’in önderliğinde ezdiğimizi. Artık dövüyor mu,
sövüyor mu orasını bilemeyiz amma
adam dokunduruveriyor elindeki sihirli
değneğini. Bu sefer sihirli değnek, taraftar olsa gerek.
Taraftar demişken bahsetmeden geçmek olmaz Konya taraftarından. Taraftar gibi taraftar! Taraftar ki; sesleri
kısılıncaya kadar değil maç bitene
kadar bağıran, ellerinden bayrakları
bir an olsun eksik etmeyen, 90 dakika
boyunca vatanına sahip çıkan, milli takımdan hiçbir oyuncuyu –şucu, bucudiye ayırt etmeyen… Merak etme Fatih
hoca bu taraftar seninleyken daha çok
maçta dokundurursun sihirli değneğini.
Kadroya bakıyorsun, orta sahadakiler
şimdiye kadar en iyi uyumu oluşturuyor. Savunma bölgende gayet başarılı. Savunma iyi olunca kaleciyi de bir
şekilde hallediyorsun, batmıyor o kadar
göze. Ya forvet? Koca bir ‘ahh’ çektiriyor bize. İçimizin kanayan yarası. Ama
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
11
YÜRÜYORUZ ARKADAŞLAR!AHMET DURMUŞ
oluyor işte. Kazaklar kazanıyor, Selçuk
konuşturuyor ustalığını. Ya Kazakistan
son maçta alamasa ilk galibiyetini? Ya
o frikik olmasa, Selçuk atamasa golü?
Şimdi çok farklı şeyler konuşuyor olurduk. İleri ucumuzda ‘umut’ yok. Umut
var da, umut yok! Olan Umut ta da
iş yok. Yarım metreden direğe atıyor,
kaleciye atıyor, dışarı atıyor ama kaleye
atmıyor. Evvela bi Burak var, var amma
yeterli mi? Burak bu, maç içinde her an
saç-baş yoldurabilir, her an golde atabilir. Cenk var çok tecrübesiz bu arenada.
Tabi “Ya olmasaydı?” demek şuan için
biraz saçma geliyor. Oldu sonuçta, çok
şükür ki oldu. Fransa da da olmasını
dileyeceğiz Allah’tan. Fatih hocadan
bekleyeceğiz, o sihirli değneğini yine
ortaya çıkarmasını.
Futbolculardan konuşurken Arda’ya
değinmemek olmaz. Sonuçta adam 41
Milyon Euro. Barcelona’nın scout ekibi Arda’yı izlemeye gelse bir kere daha
transfer ederler adamı. Kim der ki bu
adam 2 aydır oynamıyor. Oynamıyor
ama kalite de körelmiyor ya 2 ayda.
Kim gururlanmıyor ki Arda’yı her Barca antrenmanında gördükçe. Hangi
Türk Arda her çalım attığında, her asist
yaptığında kalkmıyor ki ayağa. Helal
olsun Bayrampaşalıya!
Sonuç olarak, takım iyi oynuyor. Orta
sahamız iş yapıyor. Savunma oyuncularımız görevini yapıyor. Taraftar desen,
desteğin dibine vuruyor. İleri ucumuzda biraz eksik var. Onu da hallederse
Fatih hoca bu takım Fransa’da bir şeyler
yapar. En azından o özlediğimiz 10 yıl
önceki oyunumuzu izler, özlemimizi
dindiririz biraz. Tabi unutmamak ta
lazım ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ sözünü. Golü atan değişir, rakip değişir
ama bakarsın yıkıveririz son saniyede.
Türküz ya, çok severiz heyecan yapmayı, işimizi son saniyeye bırakmayı.
12
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
GOL GOL : OSMAN ARPACIOĞLU AHMET SÜTÇÜ
Sayın Arpacıoğlu 5 Ocak 1947 senesinde Ankara’da dünyaya geldi.Futbola Samsun Akınspor alt yapısında
başlayan Arpacıoğlu sırasıya Samsun
Yolspor, Hacettepespor,Mersin İdman Yurdu, Fenerbahçe ve Balıkesirspor formalarını giydi.Arpacıoğlu
şuanda 67 yaşında olup spor yazarlığı
faaliyetini sürdürmektedir.
1966 senesinde Mersin İdman Yurdu’na gelen Osman Arpacıoğlu, geldiği ilk yılda Mersin İdman Yurdu ile
şampiyonluk sevinci yaşadı.Mersin
İdman Yurdu’nda ilk golünü ise Tevfik Sırrı Gür Stadı’nda Denizlispor’a
karşı attı.
Dönemin teknik direktörlerinden
efsane teknik adam ve futbolcu Lefter
Küçükandonyanis önderliğinde 32
maçta 22 galibiyet 6 beraberlik ve 4
mağlubiyet ile Tff 2.lig Kırmızı Grubu 1.bitirdi.Şampiyonluk maçında
TFF 2.lig Beyaz Grubu lider bitiren
Bursaspor ile karşılaşan Mersin İdman Yurdu maçı 2-0 yenerek tari-
hinde profesyonel liglere ayak basmış
oldu.Osman Arpacıoğlu ise 30 maçta
23 gol atarak 2.ligde gol krallığı yaşamış oldu.Aynı 2.kez düzenlenen
Türkiye Başbakanlık Kupasınını alan
Mersin İdman Yurdu yavaş yavaş
adından söz ettirmeye başlayacaktı.
Mersin İdman Yurdu profesyonel
ligle tanışınca Osman Arpacıoğlu’da
futbol hayatında ilk kez profesyonel
liglerde maça çıkacak ve adından birçok söz ettirecekti.O dönemin 1.ligi
bu dönemi Süper Lig’i adında maçlara çıkan Mersin İdman Yurdu profesyonel liglerde ilk maçında Tevfik Sırrı
Gür Stadyumu’nda Galatasaray’ı ağırladı.Galatasaray’a 2-1 mağlup olan
Mersin İdman Yurdu’nun tek golünü ise profesyonel ligde ilk maçında
çıkan Osman Arpacıoğlu attı.1-2-3
derken sezon sonunda 18 gole ulaşan Osman Arpacıoğlu gol krallığın-
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
13
GOL GOL : OSMAN ARPACIOĞLU AHMET SÜTÇÜ
da Fevzi Zemzem,Metin Oktay’dan
sonra 3.sırada bitirdi.Mersin İdman
Yurdu ise 32 maçta 12 galibiyet 6
beraberlik ve 14 mağlubiyet ile ligi
10.sırada bitirdi.Profesyonel liglerde
ilk kez mücadele eden Mersin İdman
Yurdu’nun ilk sezonunda beklenmedik performansı rakiplerine göz dağı
vermişti.3 sene içindeki atılacak büyük adımlar ve başarıların ilk basamağını sanki bu yılda atmıştı.
maçta 11 galibiyet 9 beraberlik ve 10
yenilgi alarak 6.sırada bitirdi.Artık
Mersin İdman Yurdu’na herkes tanıyor,değer veriyor ve korkmaya başlıyordu.Osman Arpacıoğlu ise 30 maçta 14 gol atarken bu sezonda yine gol
krallığında Fevzi Zemzem ve Metin
Oktay’ın arkasından 3.oldu.
Osman Arpacıoğlu’nun Mersin İdman Yurdu ile 3.sezonunu geçiriyordu.1969-1970 sezonunda daha çok
gol, daha iyi performans sergilemesi beklenen Osman Arpacıoğlu 24
maçta sadece 8 gol atarak taraftarın
Mersin İdman Yurdu ve Osman
hayallerini suya düşürmüş oldu.AnArpacıoğlu profesyonel ligde 2.secak Mersin İdman Yurdu’nu sezonu
zonunu geçirecekti.Sezon başında
4.sırada bitirerek 1.lig’de büyük bir
Cihat Arman’ın yerine Türk Futbol
başarıya imza attı.Mersin İdman
tarihinin önemli kalecilerinden biri
Yurdu dediğimiz merdivenlerin son
olan Turgay Şener,Mersin İdman
basamağına adım atmış oldu ve artık
Yurdu’nun antrenörü oldu.Dediğimiz düşüşe geçecekti.
büyük adımlar vardı ya işte o bü1970-1971 sezonunun sonunda Osyük adımların 2.adımı Turgay Şener man Arpacıoğlu takımdan ayrılatakımın başına getirilerek atılmış
cak ve o zamanın değerinde büyük
oldu.Mersin İdman Yurdu sezonu 30 meblağlara Fenerbahçe’ye transfer
14
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
GOL GOL : OSMAN ARPACIOĞLU AHMET SÜTÇÜ
olacaktı.Önce sizlere Osman Arpacıoğlu’nun geçirdiği son sezonu anlatalım;
1970 senesinde takım arkadaşı Refik
Çoğum ile milli takıma çağrılan Osman Arpacıoğlu dönemin en önemli
forvetlerinden biri olmuştu.Arnavutluk milli takımına karşı oynanan
Avrupa Elemeleri maçında 90 dakika
forma giyen Osman Arpacıoğlu ilk
maçında gol ile tanışamadı ve maç
3-0 Arnavutluk Milli Takımı’nın üstünlüğü ile sona erdi.
1970-1971 sezonunu 14 golle kapatan
Osman Arpacıoğlu gol krallığında
Ogün Altınparmak’ın ardından ikinci
olarak bitirdi.Mersin İdman Yurdu
ise ligi dediğimiz o düşüş gerçekleşti ve 28 puanla 11.sırada bitirdi.
Sezon sonu Osman Arpacıoğlu’na
birçok teklif geldi.Daha doğrusu
bütün takım arkadaşlarına teklifler
geldi.Osman Arpacıoğlu’nun hayali
her zaman Fenerbahçe’de oynamak
idi.Fenerbahçe’den gelen teklifi kabul etti.Ancak Mersin İdman Yurdu
yöneticilerinin rızası olmadan gidemeyeceğini Fenerbçeli yöneticilere
söyleyerek,Mersin İdman Yurdu ve
Fenerbahçeli yöneticilerin anlaşmasını sağladı.Çok büyük paralar kazandırarak 5 sezondur oynadığı takım-
dan ayrılan Osman Arpacıoğlu ilerde
gol kralı olacak,milli takımda gol ile
tanışacak,Avrupa Kupaların forma
giyme sevincini yaşayacaktı.
acıoğlu’nun Başarıları
Mersin İdman Yurdu ile ilk gol krallığı sevincini yaşadı.
Mersin İdman Yurdu ile ilk kupa
sevincini Türkiye Başbakanlık Kupası’nı alarak yaşadı.
Milli Takımımızın 200.golünü Osman Arpacıoğlu attı.
Galatasaray – Fenerbahçe derbilerinde Aykut Kocaman,Elvir Boliç’ten
sonra Galatasaray’a en çok gol atan
futbolcudur.
Osman Arpacıoğlu geçmişte verdiği
bir demeçte : ‘Beni en çok onore eden
durum yıllarca Fenerbahçe formasıyla Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’na
ve sahasına çıkmama rağmen bir kez
bile kötü tezahürat karşılaşmamış
olmamdır.
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
15
BAL-KES’TE SON DURUM - RAFET ÇAKMAK
Balıkesirspor’da yönetim kurulu
Teknik Direktör Erkan Sözeri’nin
istifasının ardından olağanüstü
kongre kararı alması tüm gözleri son
kongrede Tuna Aktürk’ün karşısına
başkan adayı olarak çıkan Dr. Feyyaz
Çiftçi’ye çevirdi.
Balıkesirspor Yönetim Kurulu çıkmaz sokaklarda aradığı çıkışı bir türlü bulamadığından çok geç olsa da
bu kararı alarak 4 Kasım Çarşamba
günü genel kurula gideceğini beyan
etti. Davalık olan bir önceki kongre
sürecinde, kararın açıklanmasına
ramak kala her zaman konuşulan
futbolcuların maddi sıkıntılarının
son haddine ulaşması, sponsorluk,
reklam gibi parasal kaynakların bulunamaması ve en önemlisi ise bu
sezon ortaya çıkan sportif başarısızlıklar zinciri gibi bir çok
sorunlar tavan yapmış durumda
ki tek çıkar yol kongre oldu. Bu
takım ve taraftar Cihat hocadan sonra aynı oranda futbol
oynatacak biri gelmediği sürece
tatmin olmayacaktır.Keza Cihat
Hoca’nın Akhisar ile şu anda
neler yaptığını görmezden gelmek futbola ihanet olsa gerek.
Geçen sezon taraftar düşsek bile
yeniden çıkarız modundayken,
Cihat hocanın gidişiyle yine allak bullak olmuştu. Şampiyonluğun tek hedef olduğu bir sezonda,
takımın başına Erkan Sözeri gibi ligde başarısı bulunmayan bir hocayla
başlanması ise kafalarda soru işareti
bırakmıştı.
Bu sezon BAL-KES adeta beraberlikler takımı oldu.Takım sanki PTT’den
Süper Lig’ e yükselen bir takım gibi
kontra ve uzun topla çıkmaya çalışıyor.Halbuki kendi oyunumuzu
oynasak takımımız iyi oyunculardan
kurulu.Tabi bir strateji olamayınca
defanstan şişirilen topları ne forvet
topluyor ne de kanatlar alabiliyor.
PTT ‘den Süper Lig’e yükselen derken neden bu örneği verdiğimi de
şöyle anlatayım: Hani Süper Lig
farklı bir arena idi, hani 5-6 maç
16
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
BAL-KES’TE SON DURUM - RAFET ÇAKMAK
sonra anlar takım ve taraftar oraya
çıkıldığını ister istemez sizden daha
iyi klüpler olduğundan dolayı defansif ve uzun toplarla oynar yeni
çıkan takımlar.Ama sen BALIKESİRSPOR’sun .Süper Lig’den düşmüş
bir ekip yine şampiyonluğun en büyük favorisi dir.En azından ilk 5’e
oynayan takımlardan birisidir.Tabi
bu benim anlattığım şeyler normal
şartları kapsıyor.Oyuncularımıza
gelirsek, tüm maçları genel olarak
ele aldığımız da agresif bir futbol
yoktu.Sanki oyuncularımızda kazanma ihtiyacı yok gibiydi.En son
Giresunspor ile oynadığımız maçta
Ali ile Zeefuik ikisi de pivot santrafor konumunda oynayan oyuncular
iken, ikisinin birden oyunda ne işinin olduğunu sanırım benim gibi
herkes düşünmüş ve dile getirmiştir.
Gol bulmamız gereken dakikalarda
bir hava topunda kimsenin o topa
yükselmediğini ,dolayısıyla defansın
karşıladığı ve rakibin kontraya da
çıktığını gördük.Takımda bir disiplin sorununun olduğu da bir aşikar.
Bununda acilen aşılması lazım.Hali
hazırdaki yönetimin bize yaşatmış
olduğu mutluluklardan ve şampiyonluklardan dolayı hepsine teşekkür
ediyorum.Keşke tadında bıraksalardı
ve klübün efsanesi olsalardı demektende geçemiyorum.İnşallah yeni
gelecek yönetim ve hocamız takıma
yararlı olur.Yine Süper Lig’e döneriz.Çünkü bu şehir Türkiye’nin 10
numarası ve Süper Lig’ i hak ediyor.
Saygılarımla...
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
17
EUROLEAGUE ILK HAFTASI TÜRK TAKIMLARININ 4’TE 4’ÜYLE SONA ERDIMITHAT YENIAY
Euroleague ilk haftası Türk takımlarının 4’te
4’üyle sona erdi
1. Dacka İtalya şampiyonunu uzatmalarda
yendi. Eski takımından 11 yeni değişiklik
yapan Darül Şafaka Doğuş. Oktay Mahmudi’nin takımı.
Son italya şampiyonunu karşı Guardiar’ının
11 top kaybına rağmen, son periyota uzatmalara taşımasını bildi. Son periyotta oyuncu
kalitesini saha yansıtarak maçı kazandı.
2. Fenerbahçe Ülker Final Four’un ev sahipliğini yapacak Almanya takımı Bayern Munih’le karşılaştı. Kadrosunu zenginleştirip 30
milyon Euro lük takım kuran Fenerbahçe,
son periyoda kadar rakibini geride takip etti.
İstediği ritmi yakalamayan Fenerbahçe, son
periyotta kilidi açan Boboy Dixon oldu ve
sonuçta rakibini 74- 67 yendi.
3. Dusan İvkoç yönetimindeki Anadolu Efes,
Fransa’nın Limoges takımıyla oynadı. Kendi
ayarında olmayan Limoges takımını 89-77
mağlup etti.
4. Pınar Karşıyaka. Karşıyaka’yı özellikle
sona bıraktım. Çünkü karşısındaki rakip
Avrupa devi Barcelona’ydı. Euroleauge İlk
defa katılan Pınar Karşıyaka favori rakibine
karşı inanılmaz bir mücadele göstererek 9
sayı farkla kazanmasını bildi. Bu haberleri
herhangi bir spor sayfasında rahatlıkla bulabilirsiniz. Ama ben size sihirli dokunuştan
bahsedeceğim. O da Ufuk Sarıca’nın takımı
Pınar Karşıyaka.. 3. senesiyle Karşıyaka’yla
birlikte olan Ufuk hoca 3 kupa kazanmış bir
takımın başındaydı. 7 as oyuncusunu kaybetmiş bir takımda 8 oyuncu takvisiyle sil
18
Sporda Manşet Dergisi Kasım 2015 Sayısı
EUROLEAGUE ILK HAFTASI TÜRK TAKIMLARININ 4’TE 4’ÜYLE SONA ERDIMITHAT YENIAY
baştan başlamak zorundaydı. Hazırlık maçlarında 13 maçın 10 unu kazanan Pınar Karşıyaka Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda rakibi
dev bütçesiyle Anadolu Efes karşısına çıktı.
Guard Ragland son anda belindeki rahatsızlıktan dolayı oynayamayacağını açıklayınca,
Fenerbahçe’den kiralanan genç guard Kenan
Sipahi’ye kaldı ilk beş. Ufuk hoca ilk periyotta Kenan’dan gerekli verimi alamayınca
Muhammed’e daha sonra Can’a döndü ve en
son olarak Justin Carter’la oyun kurucu işini
çözdü. Son salisesinde maçı kaybetti. İlk lig
maçı sanki yapan Beşiktaş’tı. Ufuk Sarıca
Kenan oyun kurucu olarak başlattı. Sanki Kenan’a sihirli bir el değmişti. 4 gün önceki Kenan gitmiş yepyeni bir Kenan gelmişti. Oyun
kuran, top çalan savunmada ayakta durabilen bir Kenan, Türk basketboluna kazandıran
kişi Ufuk hocadır. Bir diğer sihirli dokunuşu
da Colton İverson’a yaptı. Beşiktaş’tan tanıdığımız İverson hazırlık maçlarında izlediğim
kadarıyla verimsiz kolay top kaybı yapan saç
baş yolduran bir oyuncuydu. Açıkçası benim
hiç umudum yoktu. Hem Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda hem de Barcelona karşısında
oynadığı oyun, onun da Ufuk hocanın dokunuşu olduğunu gösterdi. Barcelona maçında
öyle bir taraftar kitlesi vardı ki değil barça
Real Madrid bile olsa o salondan galibiyet
alamazdı. Maç boyunca hiç susmayan taraftarlar Barcelona’nın dengesini bozdu. Barcelona hocası Pascual, Karşıyaka Arena’daki
atmosferin de takımın oyununu etkilediğini
belirterek, “İyi bir maç çıkaramamamızın nedenlerinden bir tanesi de Karşıyaka taraftarıydı” dedi. Tüm otoritelerin birleştiği nokta
Karşıyaka Arena’da rakip takımın şansının
olmadığıydı. Grubun favorisini yenen Karşıyaka gruptan çıkmak için önemli bir virajı
sağ salim döndü. Hayallerin hiç bitmediği
takımıyla, camiasıyla, taraftarıyla inanan bir
kitlenin önü hep açıktır.
19
MODERN ZAMAN AŞIKLARIYEKTA SADI AKIKOL
Samimiyet, sevgi efsanevi aşklar eskisi kadar fazla değil günümüzde. Mesela Ferhat
Şirin için dağları delemez artık çünkü ona
görev olarak delmesi söylenen dağa muhtemelen ondan önce toki ulaşmış olur ve orayı dümdüz edip biçimsiz binalar diker veya
Nazım hapishaneden Piraye’ye mektuplar
yollamayı tercih etmez. Çünkü mektup demode ve artık beyaz kâğıt yerine whatsapp
mesajları var. Teknolojinin bu kadar geliştiği yerde hapishanede bir akıllı telefon bulmakta zor olmasa gerek veyahut Kafka ile
Milena aşkı günümüzde yaşanıyor olsaydı
aralarındaki mesajlaşmadan hiçbir şekilde
haberimiz olmazdı çünkü mektuplaşmak
yerine facebook Messenger kullanmayı
tercih ederlerdi ve vasiyet olarak mektupların yakılması yerine 2 tıkla yazışmalarını
kendileri silerlerdi. Böylece vasiyete ihanet
eden kimse olamayacağı için Prag bugün
Kafka’nın şehri olarak anılmazdı. O zamanlar teknoloji gelişmediği için mektuplaşabilen Kafka, yasak aşkı Milena’ya yazdığı
bir mektupta şöyle der: ‘’Mektup yazmak
hayaletlerin önünde soyunmak demektir ki
onlar da aç kurtlar gibi bunu bekler zaten.
Yazıya dökülen öpücükler yerlerine ulaş-
maz, hayaletler yolda içip bitirir onları.‘’
ne kadar güzel bir anlatım değil mi? Ama
işte bu satırların yazılmasının üzerinden
100 sene bile geçmeden birkaç sene önce
10.000 sms lik ilişkiler yaşanıyordu benim
etrafımda. Abarttığımı düşünüyorsunuz
muhtemelen ama hayır ismi lazım değil
bir gsm şirketinin 10.000 sms kampanyası
sayesinde başlayan ilişkiler 1 ay boyunca
yüz yüze görüşmeden eller titremeden,
kelebeklerden bir haber sms bittiği zaman
bitiyordu. Tabi ki bütün ilişkiler böyle değil
ancak insanlar birbirlerinin hayatında eskisi kadar büyük yerler tutmuyorlar artık.
“Hani derler ya, ben sensiz yaşayamam,
diye. Ben onlardan değilim. Ben sensiz de
yaşarım; ama seninle bir başka yaşarım.”
Diyecek insanların sayısı çok çok az artık.
Zaman çok sanal ve her şey tuşlarla veya
bir ekrana dokunarak anlatılıyor. İnsanlar
duygusal çöküntülerini dostlarıyla değil de
twitter üzerinden tanımadığı takipçileriyle
paylaşıyor. Anne baba mezarında bile selfie
çekiliyor artık. Durum böyleyken taraftarlığa ya da söyle ifade edeyim menfaat
20
MODERN ZAMAN AŞIKLARIYEKTA SADI AKIKOL
beklemeden sadece arma orda olduğu için,
sadece o renkler ona babasından miras kaldığı için bir takımı destekleyen insanlara
büyük saygı duyuyorum ben. Bütün taraftar gruplarının içinde Beşiktaş taraftarının
ise apayrı bir yeri var benim gözümde.
Neden Beşiktaş taraftarı? Anlatayım. . Bazı
takımlar vardır ki taraftarlarıyla anılırlar.
Partizan, Liverpool, Boca Juniors en tipik
örnekleridir bunun. Bu takımlardan bahsederken taraftarlarından bahsetmemek
olmaz. Beşiktaş’ta böyle bir takım. İlginç
bir taraftar grubuna sahip Beşiktaş, tribün
içinde ayrılmış çArşı gibi, antipati gibi yada
x,y,z kartalları gibi alt gruplardan bahsetmiyorum. Bütün Beşiktaşlılardan bahsediyorum. Nerden mi geliyor bu ilginçlik mesela acayip bir bağ kurar Beşiktaş taraftarı
oyuncusuyla ve bu bağ genelde oyuncuya
da geçer. Bundandır giden oyuncuların
hala Beşiktaş taraftarından övgüyle özlemle
bahsetmesi. Bu bağın en özel parçalarını
ise genelde forvetler oluşturur. İlhan Mansız dendiği zaman içi cız eder mesela çoğu
Beşiktaşlının. Siyasi düşünce, ırk veya başka bir ölçüt yoktur bu konuda. Demba Ba
ile secdeye yatıp, Pascal Nouma ile diskoya
gitmek ister her Beşiktaşlı.
Sosyal farkındalık günümüzde azalan bir
şey. Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılarla dolu etrafımız. Hal böyleyken empati yapabilen kendisini başkasının yerine
koyabilen insanlar, gruplar çok önem arz
ediyor hepimiz için. Mesela Van depremi… Hadi hisset dedi Beşiktaş taraftarı,
aynı marşta söylediği gibi hissetti. Kasım
soğuğunda Galatasaray derbisinde çıkardı
üstü başı attı atkıları sahaya Van’a gönderilmesi için. Olay atkı olayı değildi, farkındalık yarattı milyonların ekrana kilitlenip
izlediği bir maçta yürekleri cız ettirdi. Ben
ne yaptım Van için? Diye sordurdu. Gerçi
federasyon bu davranışı ödüllendirip Beşiktaş kulübüne bir güzel cezayı yapıştırdı
ama olsun. Sadece Van depremi mi? Hayır
tabi ki… çArşı nükleere, ırkçılığa karşı ve
Türk psikolojik danışma ve rehberlik derneğinden 2012’de aldıkları empati ödülü
bir çırpıda aklıma gelenler. Çarşı’nın önde
gelen isimlerinden Ayhan Güner’e kulak
verelim: ‘’Beşiktaşlı olmak, sadece “taraftar” olmak anlamına gelmez. Beşiktaşlılık,
21
MODERN ZAMAN AŞIKLARIYEKTA SADI AKIKOL
bir zihniyet biçimidir öncelikle... Ortaya
konulan davranış biçiminden tutun da, sergilenen düşünce tarzına kadar yerleşen bir
bakış açısı... Beşiktaşlılık, bir kez sızdı mı
insanın içine, gerisi kendiliğinden gelir. Beşiktaşlılık, başlı başına yaşanan bir biçimdir
çünkü…’’ Şerefinle oyna, hakkınla kazanın
sadece bir özlü söz olmaması tam olarak
buradan gelir çünkü o bir yaşam felsefesidir ve kabul edelim ki böyle düşünen insanlar çok ama çok az kalmıştır. Bundandır
herkesin kısa yoldan zengin olma çabası,
iddaa bayilerinin kütüphanelerden kat ve
kat kalabalık olması.
Bir de takımla tribünde buluşma olayı var
ki onu tarif etmek biraz zor. 10.000 sms
ilişkilerine benzer biraz takımı televizyondan seyretmek. Uzaksındır, izlersin,
sevinirsin, gülersin, ağlarsın ama hissedemezsin. Ama tribünde olursan işte o zaman
kelebeklerle tanışırsın. Takım o koridordan
sahaya çıktığı anda pır pır eden yüreğinin
heyecanı bambaşka olur. Tanımadığın, ismini bile bilmediğin ve muhtemelen hayatın boyunca bir daha görmeyeceğin birine
sarılarak yaşarsın gol sevincini. Sonraki
gün sesin çıkmaması pahasına desteklersin
takımını çünkü o takım sana babandan
miras ve oğluna olan borçtur. Bir de olimpiyat çilesi var ki anlatılmaz yaşanır gerçekten. O stadı oraya kim yaptırdı neden
yaptırdı hangi akıl buna izin verdi bunları
şu an sorgulamayacağım ancak benim
gözümde özellikle kışın oraya giden her bir
taraftar modern zamanların Ferhatıdır. Hiç
gittiniz mi olimpiyata bilmiyorum ancak
bir kere bile gitseniz bana hak vereceğinize
eminim. Duyguların en samimi en içten
yapmacıklıktan uzak yaşandığı tribünler
memleketime olan ümidimi canlı tutan yegâne şeylerdir benim. Şu an ben bu satırları
yazarken arması için, oğluna olan mirasını
biraz daha temiz bırakabilmek için yollarda
olan herkese selam olsun. Unutmasınlar
onların her biri modern zamanların Ferhatı, Nazımı, Kafkası… Bakmayın siz şu
an ülkede yapılmakta olan nerdeyse bütün
statları devletin yaptığına o statların hepsi
onlara ait. Belki kitaplar onları yazmayacak ama Prag nasıl ki Kafka’nın şehriyse o
stadyumların koltukları ilelebet bu modern
zaman aşıklarının ismini söylemeye devam
edecek.
22
LEOSENEM ŞAH
Bir aslanın yüz ölçüleri toplamını, altın orana
bölsek, sonuç Messi olurdu. Sonuç; Dünya’
nın en iyi futbolcusu olurdu. Doğa kanunları
ve yaradılışın mucizesi, tüm ölçümleri sonucunda Lionel Messi’ yi yaratmış. Tüm Dünya’ nın keyifle izlediği ender futbolculardan
olan Messi, insani yönleriyle de sevenlerinin
kalbindeki yerini korumaya devam ediyor.
Dünya futboluna imza atmak istiyorsanız ve
adınızı altın harflerle kazımak istiyorsanız,
bunu öncelikle beyinde aşmanız gereklidir.
Spor psikolojisini daha çocuk yaşlarında kavrayarak, insan egosu ve azim deneyimlerini
başarıyla geçen Leo, bugün attığı her adımın
hakkını veriyor. Fiziksel bir başkalık bir futbol mucizesine dönüşüyorsa, mental düşünce
ve beyin kontrolü de, Dünya’ nın 1 numarası
yapmaya yetiyor. Fiziksel ölçüleri, bilinen
standartların dışında olan Messi, yüz şekli ile
de iradesini ve hükmedişini yansıtıyor. Bunu
en sempatik biçimde gerçekleştiren Leo’
nun yüz okumasını yaptığımızda alınan
sonuç, gücünün göstergesidir. Elmacık
kemiklerinin yapısı, bulunduğu alandaki gücünü gösteriyor. Konuşmaktan
çok, uygulamaya yönelik davranışları ile
sahada adeta mental toplantı yapıyor.
Paslaşacağı oyuncunun nerede, ne hareket yapıp, topu tekrar nasıl göndereceğini ışık hızıyla hesaplayıp oyuna yansıtan
Messi, 1’ e 5, 1’ e 6 durumlarında bile
başarısını sürdürüyor. Yüzündeki simetri iki kere ikizkenar üçgen formatında
olduğundan, doğru noktalara isabeti
daima muhtemeldir. Adem elması dediğimiz belirgin gırtlak ve boğaz yapısı ile çenesinin, elmacık kemiklerine
olan orantısı Messi’ nin, orantılı 90’ ları
bulmasına, kale açısını görmeden de
tahmini ve başarılı vuruşlar yapmasına olanak sağlar. Çocuk yaşta başladığı
futbol, yaşça büyüklerle ve fiziksel olarak
kendisinden gelişkinlerle oynaması, onu
hep bir adım ileri götürmüştür. Ofsayta
düşmeden tamamladığı aşamaları da, nerede
nasıl davranması konusunda onu uzmanlaştırıyor. Kulakları; gördükleri ve ifade ettikleri
arasında uzanırken, göz- dudak çizgisinde
hizalanmıştır. Binlerce kişilik stadyumda ve
onca gürültü içerisinde, önündeki- ardındaki
futbolcunun sesini işitebilmesi, topa vuruş
hızındaki titreşimi hissedebilmesi için, kulak
yapısı ve oranı yüz ölçüleriyle uyum içindedir. Bir insana baktığınızda güzelliği ya da
daha belirgin özellikleri varsa bunlara dikkat
edersiniz. Kişilik analizi ve yüz okumalarında ise, yüzdeki her uzvu ayrıntılı olarak
inceler, kişinin karakteristik özellikleri ve
kanıtlayacağı başarıları hakkında bilgi edinmiş olursunuz. İnsanları 3 dakika kadar kısa
bir sürede okuyabilirsiniz. Fakat bu deneyim, çeşitli eğitim ve çokça tecrübelerdedir.
Spor cv adını verdiğim bu seride özellikle,
23
LEOSENEM ŞAH
başarısına tanıklık ettiğimiz kişilerin fiziksel
özelliklerinden bahsedeceğim. Messi’ nin
yüz okumasında önemli nokta, gözlerdir.
Genel anlamda küçük sayılabilecek fakat yüz
ölçüleriyle orantılı olan gözleri, görüş açısının gereksiz kısımları atılmış ve gerekli olan
açıyı gösterecek şekilde tasarlanmış gibidir.
Hayata geniş bakmak mühimdir elbet, fakat
görüntü çok genişlerse detay küçülebilir, açı
orantısı dağılabilir. Ufuk çizgisi yahut bir
görüntüye odaklanma zamanlarında insanlar
genellikle, gözlerini kısarak bakarlar. Tam
konsantre ve görüntülenmesi gereken alanın
odak noktası için göz yapısı önemlidir. Leo’
da gözler yırtıcı değil, tıpkı aslanınki gibi
gücüne güvenen asil bakışlardır. Bakışışların
manasını verense, kaşlardır. Yüzdeki tüm
ifadenin imzası kaşların yapısında yatar. Kaş
şekilleri değişen insanlar, genellikle düşünceleriyle doğru orantılı şekilde düzenlerler.
Messi’ nin göz- kaş orantısı, görüntüdüşünce orantısıyla başlıyor. Kaşlarının
başlangıç noktası, göz pınarının başladığı noktadan, şakak başlangıcına kadar
devam ediyor. Elmacık kemiklerinin
yükseltisini geçmeyen kaşları, düşüncelerinin gördükleriyle şekillendiğini anlatıyor. Görsel zekası yüksek olan Messi’
nin düşünceleri ise, gücünü bastıracak
nitelikte öne geçmiyor. Bazen insanlar
kendi yaptıklarına bile inanamaz. Özgür
düşünceler ise, zihinsel zekanın artmasına, görsel zekanın gelişmesine yardımcı
olur. becerikli bir oyuncu olmak için,
sahada tüm düşüncelerden arınmak
gereklidir. Kişisel performansın, oyun
gücünün, düşünce ve tahminlerden
özgür olması gereklidir. Saha, seyirciler,
atmosfer, top ve oyuncularla hem bir
bütünlük içerisinde hem de tüm bunlardan bağımsız olarak oynamak gerekir.
Kişisel beceri gücü tetikler, kişinin özgüveni de tüm düşüncelerden sıyrılıp tam
performansla oynamasını sağlar. Leo’ nun
yüz hatlarında yatan mânâ budur. Özgüvenini, zekâsıyla harmanlanmış gücünden alıyor.
Bunu mütevazı ve kendinden emin duruşu,
daha çok da kendine olan inancıyla başarıyor. Çenesindeki minik gamzesi de sempatik
kişiliği ve gülmeyi seven karakteri hakkında
bilgi veriyor. Sosyal iletişimde dışa dönük
denilen ve iletişime açık olan Messi’ nin tüm
yüz hatları adeta rüzgârla törpülenmiş bir
hava veriyor. Sahadaki hızı, yüz hatlarının
keskin olmadan, belirginleşen noktalarını ve
yüzündeki kıvrımları da, manevraları hakkında bilgi veriyor. Alındaki bombeler, hayal
gücü hakkında detaydır. Messi’ nin alnındaki bombe ise, alt kısımda kaşlarının hemen
üst kısmında bulunuyor. Boş hayalperestlik
değil, düşüncelerine yakın hayalleri imgelediğini gösteriyor. Bunun en net örneği, Messi
belgeselinde çok güzel anlatılan Maradona ve
24
LEOSENEM ŞAH
Messi benzerlikleridir. İmgelemesi üst düzey
gelişmiş ve görsel zekâsını düşünceleriyle
birleştirince ortaya aynı noktalardan kaydedilmiş benzer goller çıkıyor. Bu tip zihinlerde, görüntünün tamamını görmesine gerek
yoktur. Birleştirici beyin yapısı sayesinde ve
hikâye tamamlama özellikleriyle, başarının
tamamını zihninde kurgulayıp, yaşayabilir.
Burun ise bizlere, iş yaşamı hakkında en net
bilgileri verir. Adeta kalemle çizilmişçesine
düzgün olan Messi’ nin burnu ticari anlamda
ve iş yaşantısındaki başarıları hakkında mesajlar verir. Einstein’ ın koku alma konusundaki iddiası gibidir, Leo’ nun burun ölçüsü.
O futbol dehası ve tarihteki en değerli isimlerden biridir, tecim ve yasal işlerle çok karıştırılmaması gerekir. Konuya değinmişken,
babasının hakkı ödenmez. Bugün bizler Messi’ yi izliyor ve Dünya futbolu ile övünüyorsak, babasına bir teşekkür etmeliyiz. Leo’ nun
büyürken içinde bulunduğu şartlarda, babasının çabası ve iradesiyle o, Messi olmuştur.
Kaç örnek vardır Dünya’ da? Yaşamını tamamıyla değiştirerek, sırf oğluna inandığı için
onda gördüğü ışığı tüm Dünya’ ya göstermek
isteyen ve azimle devam eden kaç tane baba
vardır? Zamanında doktorların ya da danıştığı kişilerin söyledikleriyle yetinseydi, bugün
Messi olmazdı. Okullarda öğrencilere tavsiye
edilen idoller, yaşamda başarılı olmuş insanlar arasında gösterilen kişilere, Messi’yi de
eklemek gerekir. Azim ve başarı dolu öyküsü,
çocuklara ve gençlere hem idealleri hakkında
vazgeçmeden inanmalarını sağlar, hem de temiz futbol örneğiyle spora teşvik eder. Messi
sadece Barcelona’ ya, sadece Arjantin’e ait
değildir. Dünya Messi’ yi ‘’ ailenin en sevilen
oyuncusu’’ kıvamında seviyor. Çocuklar onu
örnek alıyor ve başarısı onu sosyal mesajlar
ve Dünya barışı konusunda önemli kılıyor.
Messi’ nin sempatik gülümseyişi, sahadaki olağanüstü yetenekleri ve insani
yönü onu daha çok sevmemize nedendir.
Tıpkı, Ronaldo gibi. Tıpkı Beckham gibi.
Tıpkı Didier Drogba gibi. Birçok örnek
vardır, hem çocuklara hem yetişkinlere
örnek olan. Irkçılığa karşı etkinlikler ve
spora saygı konularında tesirli, değerlerimizdendir Messi. Özel yaşantısında
da örnek teşkil eden Leo, ilk aşkıyla olan
ve devam eden evliliğiyle de aşka olan
sadakatini, bizlere gösterir. Tıpkı Barcelona’ ya olan bağlılığı gibi sadakat içerikli
sevgisini gösteriyor. Yaşarken bile efsane
olan Messi, kazanması gereken bir Dünya Kupası olduğunu ve bunu çok istediğini o tatlı gülümsemesiyle bize ifade
ediyor. Umarım, dilediği gibi olur.
25
spordamanset.com
facebook.com/spordamanset
twitter.com/spordamanset
instagram.com/spordamanset
[email protected]
26
spordamanset.com
facebook.com/spordamanset
twitter.com/spordamanset
instagram.com/spordamanset
[email protected]

Benzer belgeler

ocak 2016 - WordPress.com

ocak 2016 - WordPress.com İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Müslim Akil Avci

Detaylı

haziran 2016 - WordPress.com

haziran 2016 - WordPress.com İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Müslim Akil Avci

Detaylı