HİKMET YURDU
Transkript
HİKMET YURDU
HİKMET YURDU Düşünce – Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi ISSN: 1308-6944 www.hikmetyurdu.com Hikmet Yurdu, Yıl: 7, C: 7, Sayı: 13, Ocak – Haziran 2014/1, ss. 53 - 75 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı [email protected] Özet Araplar, Sami milletleri oluşturan kavimlerden birisidir. Arapların anayurdu olan Arabistan yarımadası “Şibhu Cezîreti’l-Arab” veya “Cezîretü’l-Arab” isimleriyle anılır. Türkçemizde ise daha çok “Arabistan” adıyla bilinir. Arabistan, Asya kıtasının güneybatısında yer alır. Yemen, Necid, Tihame ve Hicaz olmak üzere dört ana coğrafi bölgeye ayrılır. Hicaz bölgesi, Yemen’i Şam’a bağlayan ana ticaret yolunun uğrak noktası olmasının yanında, Mekke ve Medine gibi güzide dini ve ticari merkezleri bünyesinde barındırması sebebiyle ayrı bir öneme sahiptir. Arabistan’da İslam öncesinde geçen sürece, “cahiliye dönemi” denilmektedir. Cahiliye dönemi, Allah’a şirk koşmanın sıradanlaştığı, bilgi, düzen, adalet ve huzurun olmadığı bir dönemdir. Çalışmamızda, Güney ve Kuzey Arabistan’ın İslam öncesi siyasi tarihine değinilmekle birlikte, bilhassa Hicaz bölgesi üzerinde odaklanılmıştır. Hicaz’da yer alan Mekke, Medine ve Taif gibi şehirlerin tarihçelerine yer verilmiştir. Ayrıca, bölgenin cahiliye dönemindeki idari ve siyasi yapısı ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Arabistan yarımadası, Hicaz bölgesi, Cahiliye çağı, İslam Öncesi Arap Tarihi, İslam, Asr-ı Saadet Abstract Prophet Muhammad's (Pbuh) Birth Environment: Cities Of Hejaz Region Arabs is one of the tribes constituting Semitic nations. Arabian Peninsula which is the homeland of Arabs is called by “Şibhu Cezireti’l-Arab” or “Ceziretu’l-Arab” names. It is mostly known as Arabia in Turkish. Arabia is located in southwest of Asian continent. It is separated into 4 geographical regions named as Yemen, Necid, Tihame and Hejaz. Hejaz region, apart from being a popular point on main trade route connecting Yemen with Damascus is also important as it includes religious and commercial centers such as Meccah and Madinah. The period before Islam in Arabia is called period of ignorance. This is a period when polytheism was prevalent and there were no knowledge, order, justice and peace. In our study, apart from discussing the pre-Islamic period political history of Southern and Northern Arabia, Hejaz region was especially focused on. The histories of cities located in Hejaz such as Meccah, Madinah and Taif were given. Also the administrative, and political structure of the region in the period of ignorance, were discussed. Key words: Arabian Peninsula, Hejaz region, period of ignorance, PreIslamic Arab history, era of bliss 54 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri Giriş Günümüzde İslam tarihi alanında, Hz. Muhammed’in (as) doğumundan ahiret yolculuğuna kadar geçen yaşantısını konu edinen değişik hacimlerde birçok eser verilmiştir. Ancak bu eserlerin çoğu Hz. Peygamber’in yaklaşık 23 yıllık peygamberlik dönemine ağırlık vermektedir. Ancak ülkemizde cahiliye dönemiyle ilgili çalışmalar oldukça azdır. Kanaatimizce bu sınırlılık cahiliye dönemine ait bilgilerin, İslam sonrasına kıyasla sınırlı oluşundan kaynaklanmaktadır.1 Bizim çalışmamızın konusu ise Peygamberimizin İslam öncesi hayatı olmayıp, onun doğduğu çevre olan Arabistan ve özelde Hicaz bölgesindeki şehirlerin coğrafi, tarihi, idari, iktisadi ve siyasi hayatıdır. Çünkü Allah Resulü’nün peygamberlik sonrası tebliğ ve mücadele yıllarını anlamak, onun içinde doğup büyüdüğü çevreyi iyi tanımakla mümkün olacaktır. Bu sebeple makalede Araplar ve Arabistan yarımadası, Hicaz bölgesi ve bölgenin belli başlı şehirlerinin fiziki ve beşeri coğrafyasının yanında kısa tarihi geçmişleri, ayrıca yörenin idari ve siyasi yapısı irdelenecektir. Arapların İslam öncesi dönemdeki dini ve kültürel yaşama yönelik fiiliyat ve düşünceleri, Kur’an’da “cahiliye” terimiyle nitelendirildiğinden, bu kavram üzerinde durulmasının faydalı olacağı kanaatini taşıyoruz. Cahiliye; Arapça “ جهلc-h-l” kökünden türetilmiş bir kelime olup sözlükte ilmin zıddı olan "bilgisizlik" anlamına gelir.2 O halde cahiliye devri denildiğinde “bilgisizlik devri” anlamı çıkmaktadır. Modern araştırmacılar ise cahil denildiğinde; “barbar, vahşi, şiddet taraftarı, azgın ve arzularının esiri” olan kişi anlaşılıyor. Bu durumda cahiliye 1 2 Döneme ait belli başlı çalışmaları zikretmek gerekirse; Cevad Ali, Neşet Çağatay, Mustafa Fayda, Adnan Demircan, Yaşar Çelikkol, Âdem Apak ve Casim Avcı’nın çalışmaları ilk akla gelenler arasındadır. Bu çalışmalarda Allah Resulünün bu dönemde geçen hayatı da ele alınmış ve bilgilerin yeterli olup olmadığı tartışılmıştır. Mesela A. Üveys, Allah Resulünün İslam öncesi hayatına dair bilgilerin yeterli ve anlaşılır olduğunu ifade eder. Bkz. Abdülhalim Üveys, “Hz. Peygamber’in (as) Cahiliyet Dönemi Yaşayışı”, (trc. Ali Serter), Türkiye Diyanet Dergisi, Ocak-Şubat 1977, cilt: XVI, sayı:1, s. 6; Hitti, Üveys’in aksine Peygamberimizin “ilk yıllarıyla ilgili gerçeklerin bir paragraf içine zor sıkıştırılabileceğini” belirtir. Bkz. Philip K. Hitti, Arap Tarihinin Mimarları, (trc. Ali Zengin), Risale Yay., İstanbul 1995, s. 12; Adnan Demircan, “Son Peygamberin Geldiği Coğrafya ve Toplum: Hicaz Bölgesi ve Cahiliye Arapları”, Cahiliye Toplumundan Günümüze Hz. Muhammed Sempozyumu Bildirileri, (13-15 Nisan 2007), Konya 2007, s. 39. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, (thk. Abdullah Ali el-Kebîr), Kahire 1119/1707, I, s. 713-714; Muhammed Murtaza ez-Zebîdî, Tâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, (thk. Mahmud Muhammed), Kuveyt 1993, XXVIII, 255; Muharrem Akoğlu, Cahiliye Dönemi Arap Kültürünün Mezheplerin Doğuşuna Etkisi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erciyes Ü. SBE, Kayseri 1995, s. 1. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 55 dönemi “bilgisizlik çağı” değil, barbarlık ve vahşetin hüküm sürdüğü “Barbarlık Dönemi”dir.3 Kur’an, hadis ve diğer İslam literatüründe İslâm’dan önceki dönemi ifade etmek üzere yaygın olarak “cahiliye” kelimesi kullanılmıştır.4 Kelimenin Kur’ân-ı Kerîm’de: “cahiliye zannı”5, “ilk cahiliye devri”6, “cahiliye taassubu”7 ve “cahiliye idaresi”8 ibareleriyle yer aldığı görülür. Cahiliye devrini iyi bilen bazı sahabilerin ifadeleri de dönemin özelliklerinin anlaşılması açısından önemlidir.9 Ancak makalemizin sınırlarını aşacağından fazla ayrıntıya giremiyoruz. Hz. Peygamber (as) Evs ve Hazrec kabileleri arasında çıkan ve savaş ihtimali beliren bir sürtüşmenin akabinde ise “Cahiliye davası” gütmemeleri yönünde onları uyarmıştır.10 Ayrıca: “Ümmetimin içinde Cahiliye döneminden kalma, tamamen terk edemeyecekleri dört âdet vardır: Asaletleriyle övünmek, başkalarının soyuna dil uzatmak, yıldızları vesile edinerek yağmur beklemek, ölünün arkasından yüksek sesle ağlamak”11 sözüyle de, bu dönemden kalma birtakım kötü davranışların, sonraki zamanlarda tekrarlanacağına dikkat çekmiştir. İslam ilim muhitinde, Arapların İslam’dan önceki dini ve sosyal hayat telakkilerini, dönemin fertlerinin ve toplumların günah ve isyanlarını ifade etmek üzere “cahiliye” terimi kullanılagelmiştir.12 “Cahiliye dönemi” denildiğinde ise, son cahiliye dönemini ve Hicaz bölgesi kastedilmektedir. Cahiliye dönemi ve Hicaz’ın iyi anlaşılması, genel olarak Araplar ve Arabistan yarımadasına kısa bir bakışı gerekli kılmaktadır. 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Nafiz Danışman, “Cahiliye Kelimesinin Mana ve Menşei”, Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, (AÜİFD), yıl: 1956, cilt: 5, sayı: 1, s. 192-197; Süleyman Tülücü, “Cahiliye Kelimesinin Mana ve Menşe’i”, Atatürk Ü. İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, yıl: 1980, sayı: 4, s. 279-285; Mustafa Fayda, “Cahiliye”, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), VII, 18; Ali İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslami’l-Âmm elCâhiliyye, ed-Devletü’l-Arabiyye, ed-Devletü’l-Abbâsiyye, Kahire (ty), s. 22; Mustafa Necati Barış, “Cahiliye Döneminde Yargı Sistemi”, Fırat Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2012, sayı: 17/1, s. 155; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 43-44 Cevâd Alî, el-Mufassal fi Târihi’l-Arab Kable’l-İslâm, II. Baskı, Beyrut 1993, I, 37. Âl-i İmran, 3/154. Ahzab, 33/33. Fetih, 48/26. Maide, 5/50; Ayrıca bkz. Ebu Davud, Diyat 1, (4494), Akdiye 10, (3591); Nesâî, Kasâme 7, (8, 18). Abdurrahman es-Süheyli, er-Ravdü’l-Ünüf fi Şerhi’s-Sireti’n-Nebeviyyeti li İbn Hişâm, (thk. Abdurrahman el-Vekîl), Kahire 1967, III, 246-248; Ebû Ömer ibn Abdilberr, ed-Dürer fi İhtisâri’l-Megâzi ve’sSiyer, Kahire 1995, I, 144. İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakâ), (by), (ty), I, 555-556. Müslim, Cenâiz 9, (934). Hakkı Dursun Yıldız, “Arabistan, Tarih”, DİA, III, 254; Fayda, “Cahiliye”, s. 17. 56 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri A. Araplar Ve Arabistan Arapların, Sami milletlerin bir şubesi olduğu, atasının ise Hz. Nuh’un (as) evlatlarından Sam olduğu kabul edilmektedir. Bu görüşe göre Araplar, İsrailoğulları, Keldâniler, Nebatîler, Asurîler ve Süryanîlerle gerek fiziki ve gerekse dil yönüyle benzerlikler arzetmektedir.13 Araplar iki büyük kısma ayrılır. Bunlar, el-Arabu’l-Bâide ve el-Arabü’lMütearribe veya Müsta’ribe’dir. el-Arabu’l-Bâide: Ad, Semud, Tasm, Cedis, Emim, Abil, Cürhüm14, Câsim, Amâlika, gibi eserleri görülen ancak nesli tükenmiş Arap kabileleridir. Mütearribe veya Müsta’ribe: İsmail ibn İbrahim’in çocuklarıdır. Güney Araplarının ceddi olan Kahtanî Araplara Mütearribe, Adnanî Araplara ise Müsta’ribe denildiği de olmuştur.15 Samilerin anavatanları hakkında ise farklı görüşler mevcuttur. Bunlar arasında; Babil, Yemen, Amurru ve Kafkasya sayılabilir.16 Yemen görüşünü benimseyen N. Çağatay, Arapların ilk anavatanlarının Güney Arabistan’daki Yemen toprakları olduğunu, M.Ö. 4000 yıllarında buradan Mezopotamya’ya kadar göç ederek devletler kurduklarını ileri sürer.17 Ayrıca, umumi bir ifade ile “Arap yarımadasının Samilerin beşiği olduğunu” belirtmekle yetinen ilim adamları da olmuştur.18 “Arabistan” adının menşeine gelince, bu adın koyucuları bizzat Araplar olup, kelimenin aslı “Şibhu Cezîreti’l-Arab” iken kısaltma yoluyla “Cezîretü’l-Arab” denilmekte, Türkçede ise Arap yarımadası yerine kısaca Arabistan adı kullanılmaktadır.19 Arabistan, Asya kıtasının güneybatısında yer alır. Doğudan Umman denizi ve Basra körfezi, Batıdan Kızıldeniz, Kuzeyden Suriye ve Irak, Güneyden ise Aden körfezi ve Hint okyanusu 13 14 15 16 17 18 19 Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, Târîh-i İslam, Hikmet Matbaası, İstanbul 1236, s. 118; Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 222-224; Memiş’e göre Sami kavimler Akkadlar, Amurrular, Aramiler ve Araplardır. Bkz. Ekrem Memiş-Cemil Bülbül, Amurrular (Arapların En Eski Ataları), Fırat Ü. Yay., Elazığ 2012, s. 2, 5, 7, 10. Bu kabilenin Arapların Kahtâniye batnından geldiği söylenir. İlk yurtları Yemen’dir. Sonra Mekke’yi vatan edinmişlerdir. Bkz. Ömer Rızâ Kehhâle, Mu’cemu Kabâili’l-Arab, Beyrut 1982, I, 183. İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 25-28; Ahmed Ağayef, “İslamiyet’ten Önce Araplar”, (Sdl. Faruk Çiftçi), Hikmet Yurdu, yıl: 2012, sayı: 10, s. 305-306; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 42. Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 229-239. Neşet Çağatay, İslam’dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara Ü. İlahiyat F. Yay., Ankara 1957, s. 1; Neşet Çağatay, “Samiler-Araplar ve Güney Arabistan Devletleri”, AÜİFD, yıl: 1955, cilt: IV, sayı: IIIIV, s. 44; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 40. İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 21. Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 14-15, 185; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 24; Yıldız, “Arabistan, Tarih”, s. 252; Sabri Hizmetli, İslam Tarihi, Ankara ÜİF Yay., Ankara 1991, s. 48; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 41. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 57 ile çevrili bir yarımadadır.20 Eski İslam coğrafyacıları Arap yarımadasını Yemen, Necid, Hicaz ve Tihâme (Tehame) şeklide dört bölgeye ayırarak inceler.21 Batlamyus ise Arabistan topraklarını Çöl, Haceriye (taşlık), Saîde (düzlük) olmak üzere üç kısma ayırmıştır.22 Günümüzde Arabistan’ı Güney, Kuzey ve Orta (Hicaz) Arabistan şeklinde üç bölgeye ayırarak incelemek teamül haline gelmiştir.23 1. Güney Arabistan Arabistan yarımadasındaki en eski medeniyet sahalarından birisi Güney Arabistan bölgesidir. Burası Yemen, Hadramut ve Umân şeklinde üç kısma ayrılmakta ve bu coğrafyada üç devletin hüküm sürdüğü bilinmektedir. Bunlardan Maînliler Devleti’nin (M.Ö. 1400-650 veya M.Ö.1300-630) merkezi Yemen’in San’a şehrinin doğusundaki Maîn şehri olduğu sanılıyor.24 Maînliler, Arabistan’ın ürünlerini Hindistan ve Çin’den gelen ticaret mallarını Suriye, Filistin ve Mısır’a satarak büyük gelir elde etmişler ve ülke hâkimiyetlerini ticarete dayandırmışlardır.25 Sebeliler Devleti (M.Ö. 750-115) ise Maînliler Devleti’nden sonra Arap yarımadasının güney-batı bölgesinde hüküm süren ikici devlettir ve Me’rib merkezlidir. Güney Arabistan ticaretini ellerinde bulunduran bu devlet, güney denizlerinin Fenikelileri olarak tanınmıştır.26 Güney Arabistan coğrafyasının son büyük devleti Himyerliler Devleti (M.Ö. 115M.525)’dir. Arapların ve Arapçanın aslı olan Kahtânîler koluna mensuptur.27 Sebeliler ile Kızıldeniz’in arasında yer alır. Sebelilerin bir kolu iken Yemen’de nüfuzlarını artırmış ve galip gelerek büyük bir devlet kurmuşlardır. Himyerliler sınırlarını M. III. Yüzyılın son20 21 22 23 24 25 26 27 Carl Brockelmann, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, (trc. Neşet Çağatay), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., Ankara 1964, I, 1-2; Kudret Büyükcoşkun, “Arabistan, Fiziki ve Beşeri Coğrafya”, DİA, III, 248. Filibeli Ahmed Hilmi, Târîh-i İslam, s. 109-114; Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 35, 140, 186; Hüseyin eş-Şeyh, el-‘Arab Kable'l-İslam, İskenderiye 1993, s. 59; Hüseyin Algül, İslam Tarihi, I, Gonca Yay., İstanbul 1986, s. 62; Hizmetli, İslam Tarihi, s. 45; Büyükcoşkun, “Arabistan, Coğrafya”, 248. Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 163; Louis Cheikho, en-Nasrâniyye ve Âdâbuhâ Beyne’l-Arabi’l-Câhiliyye, Beyrut 1989, s. 4; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 17-18. Büyükcoşkun, “Arabistan” s. 248. Cevâd Alî, el-Mufassal, II, 73; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 31-32. Çağatay, İslam’dan Önce,s. 7-10; Âdem Apak, Anahatlarıyla İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Yay., İstanbul 2012, s. 27-28; Casim Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan ve Araplar’da Dinî, SosyoKültürel Hayat”, İlk Dönem İslam Tarihi, Açık Öğretim F. Yay., Eskişehir 2010, s. 4. Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, Beyrut 1977, V, 34; Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 50, II, 258-495; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 33-38; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 10-12; Apak, İslâm Öncesi, s. 29-32; Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan”, s. 5. Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 15, 48. 58 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri larına doğru Hadramut ve Orta Arabistan’a kadar genişlettiler. Himyerlilerin hâkimiyetine M. 525’te son verildi. Bilahare ülkeyi Sasaniler ele geçirdi. Bu ülke M.629’da ise İslam hâkimiyetine girdi.28 2. Kuzey Arabistan Kuzey Arabistan’da ise İslâm’dan önce Nabatîler, Tedmürlüler, Gassânîler, Hireliler (Lahmîler) ve Kindeliler devlet kurmuşlardır. Nabatîler Devleti, M.Ö. IV. Yüzyılın sonlarında kurulmuş olup, Filistin’in güneyindeki eski Edom bölgesinde, Akabe körfezi ile Lût gölü arasında hüküm sürmüştür. Yaşadıkları muhit Arapların Bilâdu Cibal (Dağlık Bölge) dedikleri coğrafyada yer alır. Ticari faaliyetleriyle dikkat çeken Nabatîler, Roma İmparatorluğu ile Hicaz çölü arasında tampon görevi ifa etmiştir.29 Tedmürlüler (Palmirliler)’e gelince, tarihi geçmişi en iyi bilinen bir Arap devleti olup, Suriye çölünün ortasında Palmira/Tedmür adı verilen vahada kurulmuştur. Devletin en parlak dönemi M.II ve III. asırdır. Başkent Tedmür ticaret kervanları için önemli bir duraktı. Tedmürlüler Çin, Hindistan ve Arabistan’ın mallarını Roma’ya ve batıya pazarlıyordu. Tedmürlüler Devleti M.272 tarihinde Roma hâkimiyetine girdi. 634 tarihinde ise sulh yoluyla İslam topraklarına katıldı.30 Kuzey Arabistan bölgesinin diğer bir devleti de Gassânîler’dir. Aslen Yemenli olan Kahtânî Araplarının Kehlân koluna mensupturlar. Bu devlet M.III. yüzyılda Suriye’de kurulmuştur. Sâsânîler’le ve Hire’de devlet kurmuş olan Lahmîler’le mücadele etmişlerdir. Hz. Ömer döneminde Yermük savaşından sonra 636’da İslam hâkimiyetine girmiştir.31 Hireliler veya Lahmîler, Irak’ta Necef yakınlarındaki Hire’yi kendilerine başkent yapmış olan bir devlettir. Bu devleti M.III. yüzyılın ortalarında kuranların da Gassânîlerle aynı koldan geldiği anlaşılmaktadır. Sâsânîler’in vassalı olan Hireliler, Bizans ve gö- 28 29 30 31 Cevâd Alî, el-Mufassal, II, 510-530; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 39-44; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 13-20; Apak, İslâm Öncesi, s. 33-40; Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan”, s. 5. Cevâd Alî, el-Mufassal, III, 5-72; Brockelmann, İslam Milletleri, s. 3-4; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 33-37; Apak, İslâm Öncesi, s. 40-46; Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan”, s. 5-6. Hubertus Grimme, Palmyrae, Princeton University 1886, s. 1-50; Philip K. Khitti, The Arabs: A Short History, Gateway Editions, Washington 1998, s. 22-23; Cevâd Alî, el-Mufassal, III, 76-142; Brockelmann, İslam Milletleri, s. 6; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 37-50; Apak, İslâm Öncesi, s. 47-54; Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan”, s. 6. Cevâd Alî, el-Mufassal, III, 387-446; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 82-90; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 51-54; Apak, İslâm Öncesi, s. 54-59; Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan”, s. 6. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 59 çebe Araplar’dan gelebilecek saldırılara karşı tampon görevi üstlendiler. Hire, Hz. Ebû Bekir döneminde 633 tarihinde İslam topraklarına katıldı.32 Soy itibariyle Kahtânîlerin Kehlan koluna dayandırılan bölgenin diğer devleti ise Kindeliler idi. Devleti kuranlar, başlangıçta Bahreyn ve Yemame33 taraflarında yaşıyorken, 480 tarihinde Himyerlilere bağlı olarak kurulmuş, ancak Mezopotamya, Filistin ve Suriye’ye kadar yayılmıştır. Zamanla güç kaybı yaşasalar da İslam fetihlerine kadar Bizans’a müttefik olarak kalmışlardır.34 B. Hicaz Bölgesi Orta Arabistan (Hicaz), Hz. Muhammed’in (as) dünyaya geldiği, yaşadığı, vahye mazhar olduğu ve risâletini tamamladıktan sonra vefat ettiği yer olması hasebiyle önemli bir bölgedir. Hicaz, Tihâme’nin doğusunda yer alır. Hicaz kelimesi Arapça'da "engel, bariyer" anlamına gelir. Hicaz’ın bu isimle anılmasının sebebi; bölgenin Tihame ve Necid arasında yer alması ve Hicaz’daki dağ silsilelerinin adı geçen iki bölgeyi birbirinden ayırmasıdır. Mekke ve Medine şehirlerinin Hicaz’da olması, Şam ve Yemen’i birbirine bağlayan ana ticaret yolunun da buradan geçmesi Hicaz’ın önemini artırmıştır.35 Bu sayede ticarî faaliyetlerin canlı olduğu Hicaz bölgesinde şehirleşmeler kendisini gösterir ki bu şehirler Mekke, Yesrib (Medine) ve Taif’tir.36 Arapların İslâm’dan önceki geçmişlerinde, kayda değer önemli bir tarihlerinin mevcut olmadığı sanılmaktadır.37 Çevresinde yer alan Roma ve Fars medeniyet muhitiyle kıyaslandığında bu husus daha da iyi anlaşılır. Hicaz bölgesinin yer aldığı Orta Arabistan’a gelince, Yemen ve Kuzey Arabistan’da olduğu gibi merkezi devletler kurulamamış ve bu coğrafyanın İslam öncesi tarihini “Eyyâmü’l-Arab” denilen kabileler arası 32 33 34 35 36 37 Cevâd Alî, el-Mufassal, III, 155-313; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 55-62; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 54-64; Apak, İslâm Öncesi, s. 60-64; Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan”, s. 6-7. Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 178. Cevâd Alî, el-Mufassal, III, 315; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 79-82; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 6569; Apak, İslâm Öncesi, s. 65-69; Avcı, “İslâm Öncesi Arabistan”, s. 7. Eyüb Sabri Paşa, Mir’âtü’l-Haremeyn, (Mir’âtü Mekke), I. Baskı, İstanbul 1304, I, 21; Takiyeddin Muhammed el-Mekkî, el-Ikdu’s-Semîn fî Târîhi’l-Beledi’l-Emîn, II. Baskı, Beyrut 1986, I, 31; Hüseyin eşŞeyh, el-‘Arab Kable'l-İslam, s. 61; Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 167-170; İbrahim Hasan, Târîhu’l-İslam, s. 20. Bu şehirlerin faziletleriyle ilgili pek çok eser telif edilmiştir. Bkz. Derya Yıldırım, Fezayilü’l-Mekke ve’lMedine ve’l Kudüs, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Celal Bayar Ü. SBE, Manisa 2010, s. 19; Büyükcoşkun, “Arabistan, Coğrafya”, s. 249. M. Hanefi Palabıyık, “Cahiliye Dönemi ve İslam’ın İlk Yıllarında Okuma-Yazma Faaliyetleri”, Atatürk Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2007, sayı: 27, s. 32. 60 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri savaşlar teşkil etmiştir.38 Bu dönemde yapılan savaşlar farklı sebeplerle yapılmıştır. Ancak asabiyet bütün bu savaşların ana sebebini teşkil etmektedir.39 Arabistan tarihinin en parlak devirleri şüphesiz İslamiyet ile başlamaktadır. Ancak kadim zamanlardan beri önemli bir dini merkez olmasının yanında, Yemen-Şam ticaret yolu güzergâhında yer alması sebebiyle Hicaz bölgesinde Mekke, Medine ve Taif gibi şehirlerin teşekkül ettiği görülür. Adına çok sayıda müstakil eser telif edilen bu şehirlerin kısa tarihçelerinin ele alınması, şüphesiz cahiliye dönemi Hicaz’ının aydınlatılmasına hizmet edecektir. 1. Mekke Hicaz’ın en önemli şehri olan Mekke, sınırları Allah tarafından belirlenmiş “Haram” dairesi içindedir.40 Dairenin merkezinde, Kâbe ve Mescid-i Haram bulunmaktadır.41 Burası Ehl-i İslam’ın kıblesi ve yeryüzündeki bütün mescitler içerisinde en şerefli olanıdır.42 Mekke’nin isimlerinin 30’dan fazla olduğu,43 bu isimlerden Bekke44, Ümmü’lKurâ45, el-Karye46, el-Beled47, el-Beldetü, el-Beledü’l-Emîn48 ve Maâd49 isimlerinin Kur’anı Kerim’de geçtiği bilinmektedir. 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 Hakkı Dursun Yıldız, “Arap, Tarih”, DİA, III, 274; Yıldız, “Arabistan, Tarih”, s. 254; Cafer Acar, Cahiliye’de ve Risalet Döneminde Savaş Olgusu, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Ü. SBE, Ankara 2007, s. 13. Dönemin savaş nedenleri arasında; yaşam mücadelesi, ganimet ve çıkar temini, asabiyet, intikam almak, sınırları korumak, kabile değerlerini korumak, tahakküm altına almak veya girmemek, tehdit algılaması, sulh anlaşmasının yokluğu sayılabilir. Bkz. Acar, Savaş Olgusu, s. 98-140. Hz. Peygamber’in (as) Mekke fethedildiği zaman şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Şüphesiz burası Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günde haram kıldığı bir beldedir. Burası kıyâmet gününe kadar Allah'ın haram kılmasıyla haramdır.” Bkz. Buhârî, İlim, 37, Cenâiz, 76, Hac 43, Sayd, 8-10, Büyû', 28, Cizye, 22, Meğâzî, 51, 53; Tirmizî, Hac, 1, Diyât, 13. Ayrıca bkz. Takiyeddin, el-Ikdu’s-Semîn, I, 37-40; Yâkut elHamevî, Mu’cemu’l-Buldân, V, 184; Brockelmann, İslam Milletleri, s. 12. Eyüb Sabri, Mir’âtü Mekke, s. 11 vd. Ebü'l-Velîd el-Ezrâkî, Ahbâru Mekke ve Mâ Câe Fîhâ Mine’l-Âsâr, (thk. Abdülmelik b. Abdillah), Mekke 2003, I, 66-67, II, 89-90. Muhammed Tâhir el-Mekkî, Târîhu’l-Kavîm li-Mekke ve Beytullahi’l-Kerim, Beyrut 2000, I, 63. “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke'de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ'be'dir.” Bkz. Âl-i İmran, 3/96; Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, V, 181. “İşte bu (Kur'an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilahi kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke'yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır. Ahirete iman edenler, ona da inanırlar. Onlar namazlarını vaktinde kılarlar.” Bkz. Enam, 6/92. “Allah şöyle bir memleketi misal verdi: Orası güven ve huzur içinde idi. Oraya her taraftan bolca rızık gelirdi. Fakat Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden yaptıklarına karşılık Allah onlara şiddetli açlık ve korku ızdırabını tattırdı.” Bkz. Nahl, 16/112. “Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke'ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık.” Bkz. Beled, 90/1-4; Kadı Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, (trc. Şadi Eren), Selsebil Yay., İstanbul 2011, IV, www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 61 Adı geçen isimlerin hepsinin incelenmesi çalışmamızın boyutunu aşacağından burada sadece Bekke ismine değinmekle yetineceğiz. “Bekke” adının menşei üzerinde araştırmacıların farklı fikirler beyan ettikleri görülür. Birinci görüş Arapçanın okunuş kurallarıyla ilgilidir. Arapların telaffuz yakınlığı sebebiyle “mim” harfini “be” harfine dönüştürdükleri ve Mekke adını Bekke tarzında söyledikleri üzerinde durulmaktadır.50 Ayrıca Tecvit kuralları arasında yer alan İklâb’a göre de “be” harfi İklâb harfidir ve bazı durumlarda mim’e dönüşmektedir.51 İkinci görüş ise “Bekke” adı şehrin üzerinde kurulu olduğu vadinin adıdır ve zaman içerisinde üzerinde kurulu olan şehir de bu isimle anılmaya başlanmıştır.52 Üçüncü görüş ise kelimenin Yahudi dini literatüründe yer alan bir kelime olduğu yönündedir.53 Buna göre, “Bekke” kelimesi Yahudi kutsal metinlerinden Ahd-i Atîk’in Mezmurlar kısmında “Baca/Bacca vadisi” ibaresiyle geçen Bekke’dir. Adı geçen bölümün Türkçe tercümesinde ise Baca/Bacca kelimesinin “ağlayış vadisi”54 şeklinde tercüme edildiği görülmektedir. Kanaatimize göre, Bekke ismi Mekke adının telaffuz değişikliğine uğramış şekli olup, Yahudi dini metinlerinde sözü edilen Baca/Bacca kelimesiyle ilgisi yoktur. Mekke şehri, Arap yarımadasının kuzeyinde Batn-ı Mekke adı verilen ziraata elverişsiz bir vadi üzerinde kurulmuştur. Şehir, doğuda Ebu Kubeys, batıda ise Kuaykıân dağlarıyla çevrilidir.55 Mekke, güneyde Yemen, kuzeyde Akdeniz, doğuda Basra Körfezi’ne giden yolların kesişme noktasında yer alır.56 Şehir, bir taraftan Yemen, Habeşistan, Suriye ve Akdeniz limanlarından, diğer taraftan Irak’tan gelen buhur ve baharat ticareti 48 49 50 51 52 53 54 55 56 683; Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (Sdl. İsmail Karaçam ve arkadaşları), Feza Yay., Almanya (ty), IX, 212. “Bu güvenli şehre (Mekke'ye) andolsun ki…” Bkz. Tin, 95/2; Kadı Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, IV, 713; Hamdi Yazır, Hak Dini, IX, 309. “Kur'an'ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: "Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir." Bkz. Kasas, 28/85. Nebi Bozkurt-Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mekke, Tarih”, DİA, XXVIII, 556. Mustafa Bulut, Kur’an Öğrenimi, Malatya 2007, s. 137. Leila Azzam-Aisha Gouverneur, The Life of the Prophet Muhammad, By Islamic Texts Society, Cambridge 1999, s. 5. Seyyed Hossein Nasr, İslamic Spirituality: Foundations, New York, 1997, s. 7. Kitabı Mukaddes, Mezmurlar, 84/6, Kitabı Mukaddes Şirketi Yay., İstanbul 1993, s. 590. Takiyeddin, el-Ikdu’s-Semîn, I, 28-29. Yıldız, “Arabistan, Tarih”, s. 254; Algül, İslam Tarihi, I, 75. 62 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri için bir yol kavşağı ve toplanma yeri olmuştur.57 Mekke’de cereyan eden bu ticari hayat, yöre insanını yerleşik ve tüccar bir toplum haline dönüştürmüştür.58 Mekke’de Amâlika, Âd, Cedis, Tasım, Cürhüm, İyâd, Adnanîler, Huzâa, Kinâne ve Kureyş kabilelerinin geçmişte yaşamış oldukları İslam kaynaklarında yer almaktadır.59 Mekke’nin ilk sakinlerinin Irak’dan gelen Amâlikalılar olduğu tarihçilerin ortak görüşüdür. Uzun yıllar refah içerisinde şehirde yaşayan Amâlika, muhtemelen azgınlıktan dolayı helak olmuştur. Mekke’de yaşayan Âd kavmi de öncekiler gibi servet ve refahı sebebiyle şımarmış kavimlerdendir. Cedis ve Tasım’ın Lut’un (as) oğulları olduğu, birbirleriyle girdikleri mücadeleler neticesinde güçlerini kaybettikleri sanılmaktadır. Âd kavmiyle birlikte yaşayan ilk Cürhümlüler onlarla aynı kaderi paylaştığı, Hz. İsmail ile akrabalık kuran ikinci Cürhümlülerin ise, tamamen ortadan kalkmadıkları anlaşılmaktadır.60 Hz. İbrahim (as) ve oğlu İsmail şehre geldikten sonra Cürhümlülerin de buraya gelip yerleşmeye başladığı, bilahare Hz. İsmail ile akrabalık bağı tesis ettikleri rivayet edilmektedir.61 Rivayete göre, İbrahim’in (as) karısı Sâre, cariyeleri Kıptî asıllı Hacer’den olma İsmail’i kıskanınca, Hz. İbrahim’den Hacer ile oğlu İsmail’i, o zamanlar gayrimeskûn haldeki Mekke’ye götürmesini yanlarına biraz yiyecek ve içecek koyup orada bırakmasını istedi. İbrahim (as) muhtemelen M.Ö. 2000’li yıllarda oğlu İsmail (as) ve annesini bugün Kâbe’nin bulunduğu araziye bıraktı62 ve Şam tarafına doğru hareket etti.63 Zemzem suyunun ortaya çıkarılması da aynı zamana denk gelmektedir.64 Suyun zuhuru akabinde, Şam taraflarından gelen Cürhümlü iki kafile, Hz. Hacer’den zemzem57 58 59 60 61 62 63 64 Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 210; Ebu’l-Abbas el-Kalyûbî, Nübzetü’l-Latîfe fî Mebâhisin Şerifetin fi Târîhi Mekketü’l-Müşerrefe ve’l-Medînetü’l-Münevvere ve Betü’l-Makdisi, (thk. Said Abdulfettah), Riyad 1997, s. 10; H. Lammens, “Mekke, Hicretten Önce-Hicretten Sonra”, İA, VII, 630. Hitti, Arap Tarihinin Mimarları, s. 15-16. Abdüsselam Uygur-Yaşar Çelikkol, “İlk Çağlardan M.400 yılına kadar Mekke’nin Etnik Yapısı-I (Amâlika, Âd, Cedis-Tasım, Cürhüm)”, Dicle Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2005, cilt: VII, sayı: I, s. 76. Uygur-Çelikkol, “Mekke’nin Etnik Yapısı-I”, s. 80-84. Ezrâkî, Ahbâru Mekke, I, 98, 101-102; Cevâd Alî, el-Mufassal, I, 20; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 48. İbrahim, 14/37; Ayrıca bkz. Talat Koçyiğit, “Hz. İbrahim ve Menâsik-i Hacc’ın Mahiyeti”, Diyanet Dergisi, yıl: 1991, cilt: 27, sayı: 3, s. 23-32. Ebî Abdillah el-Fâkihî, Ahbâru Mekke fi Kadîmi’d-Dehri ve Hadîsihi, (thk. Abdülmelik b. Abdillah ), Beyrut 1994, II, 7, V, 120. Ezrâkî, Ahbâru Mekke, I, 100; Fâkihî, Ahbâru Mekke, II, 5, IV, 112; Cevâd Alî, el-Mufassal, IV, 5-127; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 73, dipnot 145; Bozkurt- Küçükaşçı, “Mekke, Tarih”, 555; Bayram Savaş, Mekke’nin Fethinde Demi Heder Edilenler, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Ü. SBE, İstanbul 2009, s. 9; Mehmet Nur Akdoğan, Mekke’nin Fethi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dicle www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 63 den yararlanma hakkı talep ettiler ve böylece suyun etrafında yerleşimler başladı.65 Hz. İsmail büyüdükten sonra Cürhümlüler’den bir kızla evlendi. Bir süre sonra Hz. İbrahim de gelerek oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa ettiler. Burasını inananlara bir hac mekânı olarak hazırladılar.66 Mukaddes Kâbe, tarihi süreç içerisinde birçok kez onarım geçirdi. Kâbe’nin bakımı çok şerefli bir görev olarak kabul gördü. Hatta bu uğurda savaşlar verildi. İslam kaynaklarında, Kâbe’nin ilk inşasının henüz Âdem (as) yaratılmadan evvel Melekler eliyle yapıldığı, sonra Âdem ve Âdem’in çocukları tarafından inşa edildiği rivayet olunmaktadır.67 Sonraki süreçte ise İbrahim ve İsmail (as)68 Kâbe’nin bakımı ve Hac ibadetinin devamını sağlamış, İsmail’in (as) vefatından sonra ise bu kutlu görev oğlu Sâbit tarafından üstlenilmiştir.69 Bilahare Amalikalılar, Cürhümlüler gibi kabilelerden maada, Peygamberimizin (as) dedesi Kusay ibn Kilab ve diğer bazı Kureyşlilerin, ayrıca Abdullah ibn Zübeyr, Haccac ibn Yusuf es-Sakafî gibi isimlerin Kâbe’nin bakım ve onarım işinde öne çıktığı anlaşılmaktadır.70 Şehirdeki Cürhümlülerle bir arada yaşayan Adnanîler nüfus bakımından oldukça artmış, sadece Mekke’de sınırlı kalmayıp yarımadanın farklı bölgelerine dağılmışlardır. Mekke’deki Cürhümlü hâkimiyetinin Miladi III. yüzyıla kadar devam ettiği haber verilmektedir. Ancak Iyâd kabilesi, Mudar kabilesiyle birleşerek Mekke’deki Cürhüm hâkimiyetini kırmıştır. Bilahare Kâbe’ye hâkim olma uğruna iki kabile arasında anlaşmazlık çıkmış ve İyâdlılar şehri terk etmek zorunda kalmışlardır.71 Bu aşamadan sonra kaynaklarda, Mekke’ye yeniden hâkim olan Cürhümlüler ile Huzâalılar arasındaki mücadele yer almaktadır. Bu rivayete göre Mekke’ye gelenlere kötü davranmaya başlayan 65 66 67 68 69 70 71 Ü. SBE, Diyarbakır 2008, s. 6; Mahmut Ay, Kur’an’da Mekke Müşriklerinin Eleştiri ve İthamlarına Yönelik Cevaplar, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Ü. SBE, Ankara 2007, s. 7-8. Ezrâkî, Ahbâru Mekke, I, 102; Fâkihî, Ahbâru Mekke, II, 9; Hacer ve İsmail’in Mekke’ye gelişinden sonra Amâlikalılardan iki kölenin zemzem suyunun bulunduğu yerin üzerinde kuşların uçuştuklarını gördüğü anlatılıyor. Bkz. Fâkihî, Ahbâru Mekke, V, 121. Buhârî, Enbiyâ, 9; Ezrâkî, Ahbâru Mekke, I, 68; Algül, İslam Tarihi, I, 75-78. Ezrâkî, Ahbâru Mekke, I, 72-73, 94. Ezrâkî, Ahbâru Mekke, I, 74-76, 96; T. Osborne & His Friends, A Complete History of Arabs, From The Birth of Mohammed, to the Reduction of Baghdad, With The Life of Mohammed, London 1798, Vol 1, p. 2. Algül, İslam Tarihi, I, 80-81. Takiyeddin, el-Ikdu’s-Semîn, I, 46. Abdüsselam Uygur-Yaşar Çelikkol, “İlk Çağlardan M. 400 Yılına Kadar Mekke’nin Etnik Yapısı-II, (Katûraoğulları, Adnânî Kabileler, İyâd, Huzâa), Dicle Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2005, cilt: VII, sayı: II, s. 64-72. 64 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri Cürhümlüler ile şehre yerleşme isteği kabul edilmeyen Yemenli Huzaalılar72 arasında sürtüşme çıkar. İki kabile arasında cereyan eden savaşta Huzaa kabilesi şehre hâkim olur. Huzaalılar, Cürhümlülerle yaptıkları savaşa karışmayan ve sayıları az olan İsmail oğullarının, kendileri ile birlikte ve aralarında oturmalarına müsaade ederler.73 Mekke’deki Huzaalılar hâkimiyetinin 300 sene sürdüğü ve bu süre zarfında kabile reisi Amr İbn Luhayy’ın Kâbe’ye ilk putu yerleştirmesiyle birlikte dini bir sapıklığa da sahne olduğu anlaşılmaktadır.74 Mekke, Miladi 5. yüzyılın ortalarında Hz. Muhammed’in (as) atası Kusay b. Kilâb başkanlığındaki Kureyş kabilesinin yönetimine geçecektir.75 Bu dönemde Kâbe’nin etrafında sadece tavaf alanı bırakılacak ve gerisi yerleşime açılacaktır.76 İslam’ın ortaya çıktığı sıralarda Mekke şehri Kureyş kabilesi tarafından iskân edilmişti. Şehrin nüfusu yabancı menşeli köle ve mevlâlarla birlikte yaklaşık 10 bin kişi civarındaydı.77 Nihayet bu dönemde, sellerin tahrip ettiği Kâbe, Peygamberimiz 35 yaşlarındayken tamir edilmiş ve Hacerü’l-Esved’in yerine konulması hususunda ortaya çıkan anlaşmazlık, onun çözüm önerisi doğrultusunda hareket edilerek kan dökülmeden neticelendirilmişti.78 Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere Kâbe, İslam öncesinde de yöre insanından büyük hürmet görmekte ve Hicaz bölgesinin cazibe merkezi olmaya devam etmektedir. İşte bu hürmetin neticesinde, Kâbe’yi tavaf geleneği devam etmiş, bilhassa haram aylarında kurulan Mecenne, Zülmecaz ve Ukkaz panayırları,79 ticaret mallarının alınıp satıldığı, aynı zamanda dönemin şiir ve hitabet ustalarının edebi hünerlerini sergiledikleri mekânlar olmuştur. 2. Medine Hicaz bölgesinin önemli şehirlerinden birisi de Medine’dir. Şehrin bilinen en eski ismi Yesrib’tir.80 Yesrib, Kunât ile Cürf arasında, Uhud’un güneybatı yönünde bugünkü 72 73 74 75 76 77 78 79 80 Kehhâle, Mu’cemu Kabâili’l-Arab, I, 338. Çağatay, İslam’dan Önce, s. 74; Casim Avcı, Muhammedü'l-Emin, Hz. Muhammed'in Peygamberlik Öncesi Hayatı, Hayykitap, İstanbul 2008, s. 23; Uygur-Çelikkol, “Mekke’nin Etnik Yapısı-II”, s. 71. İbnü’l-Kelbi, Kitabu’l-Esnâm, (thk. Ahmed Zeki Paşa), Kahire 1995, s. 8; Apak, İslam Öncesi, s. 76; Avcı, Muhammedü’l-Emîn, s. 24; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 48. Yıldız, “Arabistan, Tarih”, s. 254; Avcı, Muhammedü’l-Emîn, s. 25; Uygur-Çelikkol, “Mekke’nin Etnik Yapısı-II”, s. 74. Algül, İslam Tarihi, I, 81, 87. Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi Hayatı ve Faaliyeti, (trc. Salih Tuğ), İrfan Yay., İstanbul 2003, I, 27. İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, I, 192-198. Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 24; Avcı, Muhammedü’l-Emîn, s. 39-42. Abdullah Abdilaziz ibn İdris, Müctemeu’l-Medîne fî Ahdi’r-Rasûli (as), Riyad 1982, s. 22; Brockelmann, İslam Milletleri, s. 17. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 65 şehrin kuzeyine düşen bir kasaba idi. Şehre Yesrib adının kim tarafından verildiği net olarak bilinmemekle birlikte, buraya ilk gelip yerleşen kişi olduğu belirtilen Amâlikalı Yesrib b. Mehlayil b. Avs b. İmlik’e atfen verildiği sanılmaktadır.81 Şehrin 2982, 6483 hatta 100 isminden bahsedilmektedir.84 Medine’nin isimlerinin çokluğu, şehrin malik olduğu yüksek değere delalet eder. Şehir Hicaz’da hafif surette kuzeye doğru meyilli bir ovada kurulmuştur. Bu ova, kuzey ve güney doğuda Uhud ve Ayr dağlarıyla çevrilmiştir.85 Şehir su kaynakları ve hurma açısından oldukça zengindir.86 Medine’nin, eski zamanlarda Amâlikalıların yurdu olduğu, şehre ilk yerleşen ve ziraat yapanların da aynı toplum olduğu sanılmaktadır.87 Şehirde uzun süre hüküm süren Amâlikalıların servet ve güçlerini baskı aracı olarak kullanmaları akabinde, halkın Hz. Davud’dan (as) yardım istediği ve bu çağrı üzerine onun şehre müdahale ettiği, ayrıca burada salgın hastalıkların da baş gösterdiği rivayet olunmaktadır. Bu rivayetlere dayanarak Amâlika kabilesinin maruz kaldığı salgın hastalıklar ve işgaller sonucunda yıkıldığı sonucuna varılabilir. Cahiliye döneminde şehirde yaşayan Arap ve Yahudilerin şehre yerleşme tarihleri ise tam olarak bilinmemektedir. Buradaki mevcut Yahudilerin Yahudileşmiş Araplar oldukları yönünde bir tez mevcut olmakla birlikte, genelde bunların bölgeye dışarından intikal ettikleri fikri ağır basmaktadır. Bu hususta üç ayrı görüş vardır. Bir rivayete göre, M.Ö. XI. yüzyılda Amâlikalılar, İsrailoğullarının Filistin’e girmelerini engellemek için mücadeleye girişmişti. Hz. Musa (as) bu husumet sebebiyle Yesrib’e Amâlikalılar ile savaşmak üzere bir ordu göndermişti. Gönderilen ordu Amâlikalıları mağlup edip son liderleri Erkâm b. Erkâm’ı da öldürmüşlerdi. İşte bu rivayetten yola çıkarak Yesrib’e 81 82 83 84 85 86 87 Yaşar Çelikkol, “Cahiliye Döneminde Yesrib’in Etnik Yapısı”, Fırat ÜSBE Dergisi, yıl: 2005, cilt: 15, sayı: 1, s. 320-322; Fethullah Zengin, Medine’nin İslamlaşması, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Uludağ Ü. SBE, Bursa 2008, s. 24. Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldan, V, 83. Muhammed İlyas Abdülganî, Târîh-i Medîne-i Münevvere, Presented by www.ziaraat.com, Erişim Tarihi: Haziran 2013, s. 7. Abdurrahman Abdülhamid el-Berr, Tuhfetü'z-Zekiyye fi Fezaili’l-Medineti’l-Münevvere, Mansura (Mısır) 2000, s. 11. Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldan, V, 82; Fr. Buhl, “Medine”, İA, VII, 459. Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldan, V, 82; Mekkî, Târîhu’l-Kavîm, I, 69; Eyüb Sabri Paşa, Mir’âtü’lHaremeyn, (Mir’âtü Medine), İstanbul 1304, II, 36-40; Berr, Tuhfetü'z-Zekiyye, s. 19. Çağatay, İslam’dan Önce, s. 83; Çelikkol, “Yesrib’in Etnik Yapısı”, s. 321; Amâlik ya da Amâlika olarak bilinmektedir. Nesepleri İmlâk b. Lâvez b. İrem b. Sam b. Nuh şeklindedir. Kehhâle, Mu’cemu Kabâili’lArab, II, 823. 66 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri yerleşen ilk Yahudilerin savaşmak üzere şehre gelen İsrailoğulları’nın olduğu ileri sürülmektedir. Ancak hadisenin doğru olmadığı yönünde eleştiriler vardır.88 Şehirdeki Yahudi varlığıyla ilgili diğer bir rivayet ise M. Ö. 587’de Babil kralı Nabukadnezzar’ın (Buhtunnasr) Kudüs’ü işgali ve Yahudilerin Babil’e sürülmesi sürecinde, Yahudilerin Hicaz bölgesine gelerek Hayber, Vadiü’l-Kura, Fedek ve Medine’yi yurt edindikleri cihetindedir.89 Ancak Miladi I. Yüzyıldan evvel Arabistan’da Yahudi varlığını ispat edecek herhangi bir belgenin var olmadığı, bu tip rivayetlerin bölgede Araplardan daha kadim bir millet olduklarını ispat etmek için Yahudiler tarafından uydurulduğu ileri sürülmektedir.90 Fakat çalışmamızın maksadını aşacağını düşündüğümüzden biz böyle bir tartışmanın tarafı olmak istemiyoruz. Medine’deki Yahudi varlığıyla ilgili nispeten kuvvetli olan görüş ise Miladi I. ve II. yüzyıllarda, Romalılar devrinde Hıristiyanlığın Suriye’de yayılmasından sonra, Suriye ve Filistin'deki Yahudilerin uğradıkları tazyik sebebiyle bulundukları yerlerden ayrılarak bölgeye geldiği yönündedir.91 Yahudiler Benû Kaynuka, Benû Nâdir ve Benû Kureyza adıyla üç kabileye ayrılıyordu. Bunlar, Yesrib’te ziraatın yanında para getiren kuyumculuk, demircilik, silah yapımcılığı ve tefecilik yaparak zenginleşmiş ve zamanla kuzey Arabistan ticaretini de ellerine almışlardı.92 Cahiliye döneminde Medine’de yoğun olarak görülen Evs ve Hazrec93 kabileleri ise muhtemelen Miladi II. veya III. yüzyılda gerçekleştiği sanılan meşhur Arîm selini müteakiben Yemen’den gelip buraya yerleşen Araplardı.94 Evs ve Hazrec kabileleri, şehrin hâkimiyetini Yahudilerden devraldılar. Medine bu demografik yapısıyla içinde yaşamanın mümkün olmadığı bir yer durumundaydı.95 88 89 90 91 92 93 94 95 Çelikkol, “Yesrib’in Etnik Yapısı”, s. 319-327. Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 617-618; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 83; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 49; Osman Güner, “Resûlüllâh’ın (as) Farklı Din Mensuplarıyla Münasebeti: Temel Prensipler”, Uluslar arası Peygamber Yolu Sempozyumu Bildirileri, (9-10 Ekim 2010), Işık Akademi Yay., İstanbul 2013, s. 208-209. Çelikkol, “Yesrib’in Etnik Yapısı”, s. 326. Ekrem Ziya el-Ömerî, el-Müctemau’l-Medenî fi Ahdi’n-Nübüvveti, I. Baskı, Medine-i Münevvere 1983, s. 57-58; İbn İdris, Müctemeu’l-Medîne, s. 32; Çelikkol, “Yesrib’in Etnik Yapısı”, s. 326. Çağatay, İslam’dan Önce, s. 83; Çelikkol, “Yesrib’in Etnik Yapısı”, s. 331. Evs ve Hazrec kabilelerinin kökleri Evs, Ezd ve Kahtâniye şeklinde sıralanmaktadır. Bkz. Kehhâle, Mu’cemu Kabâili’l-Arab, I, 342. Ömerî, Müctemau’l-Medenî, s. 57-60; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 1, 83; Apak, İslam Öncesi, s. 80. Julius Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu, (trc. Fikret Işıltan), Ankara Ü. İlahiyat F. Yay., Ankara 1963, s. 3. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 67 Kan davası nedeniyle Evs ve Hazrec kabileleri arasında meydana gelen savaşlar, Hz. Muhammed'in (as) nübüvvet yıllarında da devam etmiştir. Buas savaşından önceki savaşların çoğunda Hazrecliler galip gelmiş ve bu durum Evs kabilesini zayıflatmıştı. Bu iki kardeş kabile arasındaki kavgalarda Yahudiler önce tarafsız kalmışlarsa da, daha sonra Buas savaşında Kurayza oğulları Evslilerle ittifak yapmıştır. Savaş, Hazrec'in hezimete uğramasıyla sonuçlanmıştır.96 Şehir gerçek huzuru Peygamberimiz’in (as) Miladi 622 senesinde Mekke’den şehre hicret ettikten sonra bulacak ve artık şehrin ismi “Medinetü’n-Nebi” ya da kısaca Medine olarak anılmaya başlanacaktır.97 3. Taif Hicaz’ın üç büyük yerleşim merkezinden birisi de Taif şehridir. Taif, Mekke’nin güneydoğusunda mümbit Vec vadisi üzerinde yer almaktadır. Vec vadisinin ismi, Amalika kabilesinden Vec b. Abdülhay’a nispet edilmektedir.98 Bu sebeple Mekke gibi Taif’in de ilk sakinlerinin Amalikalılar olduğu söylenebilirse de şehrinin kurucusu olarak Adnanîlerin Hevâzin kabilesine mensup Kasiyy b. el-Münebbih’in de ismi geçmektedir.99 Şehre Taif isminin verilişiyle ilgili iki farklı görüş mevcuttur. Bir görüşe göre bu isim, şehrin çevresini çepeçevre saran surlar sebebiyle verilmiştir.100 Taif’i ziyaret eden seyyahların, şehrin çevresinin bir sur gibi duvarlı bahçelerle kuşatıldığını belirtmesi bu görüşü destekler mahiyettedir.101 Diğer bir rivayet ise İbrahim (as) ile ilgilidir. Hz. İbrahim zürriyetini Mekke’ye yerleştirdiğinde Allah Teâla’ya dua ederek ailesini rızıklandırmasını istemiş, Allah da bu niyazın karşılığında ağaçlık, sulak bir arazi parçası yaratmıştır. Bu arazi parçası Kâbe’yi tavaf etmiş, Allah da onu Taif’e mekân kılmıştır. Beytullah’ı tavafı sebebiyle bu yere "Taif” ismi verilmiştir.102 Bilindiği üzere Hz. İbrahim’in (as) yaptığı dua “Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri güvenli bir şehir kıl. Halkından Al- 96 97 98 99 100 101 102 Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 50. Algül, İslam Tarihi, I, 89. İrfan Aycan, “Sakif Kabilesi ve Taif Şehrine İslam Tarihi Açısından Bir Bakış”, AÜİFD, yıl: 1993, cilt: 34, s. 213; M. J. Kister, “Taif ile İlgili Bazı Mülahazalar”, (trc. Ali Aksu), Cumhuriyet Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2004, cilt: VIII, 231, dipnot: 6. Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, IV, 10. Aycan, “Taif Şehri”, s. 214; Hatice Umurbek, Cahiliye ve Hz. Peygamber Dönemlerinde Taif, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya Ü. SBE, Sakarya 2008, s. 14; Emine Öztürk, Hz. Muhammed’in Tebliğ Mücadelesinde Taif Yolculuğu, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Ü. SBE, İzmir 2010, s. 14-15. H. Lammens, “Taif”, İA, XI, 672. Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, IV, 9; Aycan, “Taif Şehri”, s. 214. 68 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri lah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır demişti”103 şeklinde Kur’an-ı Kerim’de yer almaktadır. Ancak rivayetin geri kalan kısmının değerlendirmesini alanın uzmanlarına bırakmanın yapılacak en güzel davranış olduğu kanaatindeyiz. Taif şehri önemli bir ticaret ve tarım merkeziydi. Şehrin kurulu olduğu mümbit Vec vadisinde hurma, muz, üzüm, nar başta olmak üzere pek çok meyvenin ziraatı yapılabilmekteydi.104 Şehir ayrıca deri sanayisinde de ileri noktadaydı. Muhtemelen civardaki hayvancılıkla uğraşan bedevilerden temin ettikleri hammaddeyi işleyerek deri, sahtiyan ve kösele haline getirip satıyorlardı. Ayrıca deriden at eyeri, deve semeri, ayakkabı, su tulumları gibi çeşitli malzemeler üretiyorlardı. Şehir güneyde Yemen’in San’a şehrinden başlayıp, kuzeyde Şam’a kadar uzanan ticaret yolunun önemli bir durağı idi. Şehir, coğrafi, ekonomik, sosyal ve kültürel bakımdan, İslâm öncesinde ve sonrasında önemini muhafaza etmiştir. Şehrin sakinleri olan Sakiflilerin, bereketli topraklarında elde ettikleri mahsulü çevresindeki yerleşim birimlerine satmak için öncelikle Kureyş ile sıkı ticari ortaklıklar içerisinde olması gerekiyordu. Taif’in Mekke toplumuyla iç içe olması ekonomi, din ve kültür açısından iki toplumun sonrasında benzerlikler oluşturuyordu. Ayrıca Taiflilerin Fars, Şam, Yemen ve Mısır gibi komşu devletlere yaptığı ticari seyahatler onların farklı kültürlerle karşılaşmalarına neden olmuştur. Taif ile Mekke ahalileri arasındaki ekonomik bağın yanında akrabalık ilişkilerinin de mevcut olduğu bilinmektedir. Bu sıkı münasebetlerin tesiriyle, Sakifliler Müslümanlar Medine'ye hicret edinceye kadar Kureyş’e destek vermiş, hicretten sonra ise ortak hareket etme kararı almışlardır.105 Mekke’nin fethinden sonra neticesiz bir İslam kuşatması106 akabinde Taiflilerin Peygamber’e (as) gelerek Lat putunun yıkılmaması, zinanın, faizin ve şarabın yasaklanmaması hususunda taviz koparmaya çalışmalarına bakılırsa İslam öncesinde diğer şehirlerde olduğu gibi Taif’te de bu çirkin davranışların yaygın olduğu anlaşılıyor. Ancak Allah Resulü bu teklifleri kesin bir dille reddetmiştir. Müsteşrikler tarafından Taif şehri için “İslam tarihinde artık bundan böyle, önemli herhangi bir rol oynamamıştır. Methedilen o güzelim iklim, bundan böyle Mek- 103 104 105 106 Bakara, 2/126. Yâkut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, IV, 9; Kister, “Taif ile İlgili Bazı Mülahazalar”, s. 231. Aycan, “Taif Şehri”, s. 209-216; Mustafa Asiltürk, Tâif Şehri ve Sakîf Kabilesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Ü. SBE, Ankara 2005, s. 148. Ebu’l-Abbâs el-Belâzurî, Futûh’ul-Buldân, Beyrut 1987, s. 74. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 69 ke ve Medine zenginlerinin yazlık tatil köyü olarak kaldı”107, denilse de Taif bilhassa Emeviler döneminde, İslam tarihinde iz bırakan büyük devlet adamlarını yetiştiren bir şehir olarak hafızalarda yer edecektir.108 C. Hicaz Bölgesinde İdari Ve Siyasi Yapı İslam öncesi Hicaz bölgesinde, Yemen ve kuzeydeki devletler gibi siyasi devlet teşekkülleri olmadığı sanılmaktadır.109 Devlet yapılanması olmadığı için bir emir veya hükümdarın varlığından söz etmek de mümkün görünmüyor. Yörenin idari ve siyasi telakkileri daha çok kabilecilik anlayışına dayanmaktaydı. Yönetimde veraset yolunu asla kabul etmiyorlardı. Bunun yerine kabileler yaşlı kişilerden oluşan bir meclis tarafından yönetiliyordu. Başkanlarını da bu kişiler arasından seçerlerdi. Mesela Mekke’nin yönetimi kabile önderlerinden oluşan 10 kişilik “Mele” yani “Senato” tarafından yürütülüyordu.110 Kabileler, kaba kuvvetle diğer kabilelerin ailesini ve malını yağmalar,111 esirler alır mukabilinde fidye de isterdi.112 Bu durumda hâkim adama veya kâhine müracaat edilirdi. Ancak verilen hükümlere uyup uymamak tarafların iyi niyetine ya da bir tarafın üstün kuvvetine bağlıydı. Kabileyi oluşturan fertler arasında da mal yüzünden anlaşmazlıklar ve kavgalar çıkabilir, durum kabile içerisinde halledilmeye çalışılırdı.113 Kabile başkanının icra kuvveti olmadığından cinayetlere ait hukuki kurallar mevcut değildi. Bir kabile üyesi, başka bir kabileli tarafından öldürülürse, öldürülen şahsın kabilesi öcünü alıncaya kadar kendisini huzurlu hissetmez ve devamlı intikam duygusu taşırdı.114 Belki de bu sebepledir ki, maktulün yakınları intikam almadıkları sürece zırhını çıkarmamaya, başına koku sürmemeye, şarap içmemeye ve kadınlara yaklaşmamaya yemin ederdi. Yalnız katil olan şahıs kendi kabilesi tarafından korunduğun- 107 108 109 110 111 112 113 114 Kister, “Taif ile İlgili Bazı Mülahazalar”, s. 229-230, 246. İrfan Aycan, “Emevî İktidarının Devamında Sakîf Kabîlesinin Rolü”, AÜİFD, yıl: 1997, cilt: XXXVI, s. 119-141; Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 51. Çağatay, İslam’dan Önce, s. 87. Muhammed Hamidullah, İslam Tarihine Giriş, trc. Ruhi Özcan, Beyan Yay., İstanbul 1999, s. 48-50; Hizmetli, İslam Tarihi, s. 50-51. İbrahim Sarıçam, “Câhiliyenin Asr-ı Saadet’e Dönüşümünde Kur’an’ın Rolü”, III. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu Bildirileri, (13-19 Ocak 1997), Ankara 1998, s. 28. Nurettin Ceviz, “Cahiliye Döneminde Süvari Şairler”, Ekev Akademi Dergisi, yıl: 2002, sayı: 10, s. 177; Avcı, Muhammedü’l-Emîn, s. 50-51. Brockelmann, İslam Milletleri, s. 4; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 88. Algül, İslam Tarihi, I, 93. 70 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri dan, dökülen kanın öcünü almak birbirini izleyen ve bir türlü sonu gelmeyen kan davalarına yol açardı.115 Öldürme olaylarında katil olan şahıs kendi kabilesince karşı tarafa teslim edilirse, kan davalarının önüne geçilebilirdi. Ancak bu durum şerefsiz bir iş olarak görülür ve teslim etmektense katili kendisi öldürürdü. Bu çöl hukuku bütün Hicaz şehirlerinde aynen geçerliydi. Çölde çok sert ve aşırı hissedilen şeref duygusu, Kâbe’ye olan saygı sebebiyle Mekke’de biraz gevşemişti. Ancak tarıma dayalı bir hayat süren Medine’de kan davaları daha sık görülüyordu.116 Mekke şehrinde, Peygamberimizin dedelerinden Kusay’dan itibaren şehrin idaresi için konulan kuralların yanında, Kâbe’yi ziyarete gelen hacılarla ilgili bazı önemli vazifelerin kabileler arasında taksim edilmesi, idari anlamda bir şehir devleti yapısını andırıyordu.117 Kusay’ın Kâbe ve Mekke’nin idaresiyle ilgili ihdas ettiği belli başlı vazifeler şunlardı: 1. 2. 3. 4. Hicâbe: Kâbe’nin anahtarlarını elinde bulundurmak, Sikâye: Hacıların suyunu temin etmek, zemzem suyuna bakmak, Rifâde: Hacıları ağırlama ve yiyecek ihtiyaçlarının karşılanması vazifesi, Dâru’n-Nedve: Mekke’nin genel görüşme yeri olan Dâru’n-Nedve’de Kureyş’in reisleri toplanarak harp ve sulh işleri başta olmak üzere mühim meseleler müzakere edilerek karara bağlanırdı. 5. Livâ: Sancaktarlık vazifesi olup, sancağı bir mızrağa sararak düşmana karşı giderken taşırlardı. 6. Kıyâde: Başkomutanlık vazifesiydi.118 Kusay, hayatta iken bu görevlerin tamamını kendi uhdesine almıştı. Kusay’dan sonra ise bu görevlerin oğlu Abduddâr eliyle ifa edildiği anlaşılıyor. Ancak Kusay’ın torunları zamanında görevlerin paylaşımı hususunda boylar arasında ihtilaf yaşanmış, neticede görevlerin bir kısmı Abduddâr’a, bir kısmı ise Abdumenaf’a verilerek problem çözülmüştü.119 115 116 117 118 119 Nazih Ayubi, Arap Dünyasında Din ve Siyaset, (trc. Yavuz Alogan), Cep Kitapları Yay., İstanbul 1993, s. 48; Ahmed Emin, Fecru’l-İslam, s. 225; Welhausen, Arap Devleti, s. 6-7 Çağatay, İslam’dan Önce, s. 89. Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 27; Çağatay, bu yapılanmanın “şehir cumhuriyeti” olduğunu ifade ediyor. Bkz. Çağatay, İslam’dan Önce, s. 90; Akoğlu, Cahiliye Dönemi Arap Kültürünün, s. 39-41. Ali Himmet Berki-Osman Keskioğlu, Hatemü’l Enbiyâ Hz. Muhammed ve Hayatı, DİB Yay., Ankara 1988, s. 26-27; Avcı, Muhammedü’l-Emîn, s. 26-29. Demircan, “Hicaz Bölgesi”, s. 76-77. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 71 Hz. Muhammed’in (as) dünyaya geldiği sıralar sikâye ve rifâde görevleri Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib’in elindeydi. Zemzem kuyusu kullanılamadığından, hacılara su temini oldukça meşakkatli hale gelmişti. Rivayete göre Abdülmuttalib’in rüyasında Zemzem kuyusunu kazması haber verilmiş, O da suyun yerini kazıp tekrar kullanıma açmıştı. Bu durum onun toplumdaki itibarını daha da artırmıştı.120 Peygamberimizin nübüvveti döneminde ise Abdülmuttalib’in görevleri oğlu Ebu Talib tarafından üstlenildi. Kıyâde vazifesi ise Ümeyye oğullarının elinde kaldı.121 Sonuç Sami uluslar topluluğuna dâhil bir kavim olan Arapların anayurtlarının Arabistan yarımadası olduğu bilinmektedir. Kadim bir tarihe sahip olan Araplar, yüzyıllar boyunca Ceziretü’l-Arab’ın muhtelif kısımlarında yaşamaya devam etmişlerdir. Tarihte Güney ve kuzey Arabistan’da siyasi devlet teşekküllerine rastlanılmakta iken, dini ve ticari veçhesiyle ön plana çıkan Hicaz bölgesinin de yer aldığı orta Arabistan’da devlet yapılanması yok gibidir. İslam’ın nuru Arap yarımadasını aydınlatmadan evvel Hicaz coğrafyasında, “cahiliye dönemi” diye isimlendirilen bilhassa cansız nesnelere ilah diye tapıldığı, barbarlığın ve kaba kuvvetin her türlüsünün hüküm sürdüğü bir zaman dilimi yaşanmıştır. Bu süreç her ne kadar İslam’ın gelişiyle sona ermiş olsa da, o döneme ait “asabiyet” ve “cahiliye gayreti” gibi bazı yanlış davranışların sonraki çağlarda da devam edebileceği yönünde bizzat Allah Resulü tarafından ikaz edilmiştir. Bu sebeple İslam öncesi Arap kültürünü iyi bilmek, çağımızın çoğu meselelerini doğru anlamaya yardımcı olacaktır. İslam öncesi Hicaz bölgesinde Mekke, Medine ve Taif’in içtimai, siyasi, dini ve iktisadi açılardan en önemli şehirleridir. Mekke’de Kureyş kabilesi, Taif’te Sakifliler, Medine’de ise Yahudilerle birlikte Arap asıllı düşman kardeş kabileler olan Evs ve Hazrec kabileleri meskûndurlar. Dönemin Hicaz toplumunda kabile ve kabileciliğin ayrı bir yeri vardır. Kabile, birbirine kan bağıyla bağlı bireylerin oluşturduğu bir topluluktur. Bölgenin belli başlı geçim kaynakları hayvancılık, tarım ve ticaretti. Bölge şehirlerinin halkı için kervan ticaretinin çok önemli bir yeri vardı. Yaz aylarında Şam cihetine, kışın ise Yemen taraflarına ticaret kervanları gönderilirdi. Hicaz şehirleri, uluslararası ticaretin önemli uğrak noktalarıydı. Ayrıca Mekke şehri, Kâbe ve Harem-i Şerif sayesin120 121 İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, I, 110; Fâkihî, Ahbâru Mekke, II, 12, 21; T. Osborne, History of Arabs, s. 12; Çağatay, İslam’dan Önce, s. 90. Avcı, Muhammedü’l-Emîn, s. 31. 72 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri de dini bir cazibe merkeziydi. Ancak bütün bu elverişli şartlara rağmen Hicaz Arap toplumu huzurdan uzak görünüyordu. Kaynaklar ABDÜLGANÎ, Muhammed İlyas, Târîh-i Medîne-i Münevvere, www.ziaraat.com, Erişim Tarihi: Haziran 2013. ACAR, Cafer, Cahiliye’de ve Risalet Döneminde Savaş Olgusu, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara Ü. SBE, Ankara 2007. AĞAYEF, Ahmed, “İslamiyet’ten Önce Araplar”, (Sdl. Faruk Çiftçi), Hikmet Yurdu, yıl: 2012, sayı: 10, s. 301-319. AKDOĞAN, Mehmet Nur, Mekke’nin Fethi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dicle Ü. SBE, Diyarbakır 2008. AKOĞLU, Muharrem, Cahiliye Dönemi Arap Kültürünün Mezheplerin Doğuşuna Etkisi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Erciyes Ü. SBE, Kayseri 1995. ALGÜL, Hüseyin, İslam Tarihi, I, Gonca Yay., İstanbul 1986. _______, “Hz. İbrahim-Hz. Muhammed İlişkisi”, I. Hz. İbrahim Sempozyumu Bildirileri, (17-18 Ekim 1997), ŞURKAV yay., Şanlıurfa 2007, s. 189-201. ALİ İBRAHİM HASAN, Târîhu’l-İslami’l-Âmm el-Câhiliyye, ed-Devletü’l-Arabiyye, edDevletü’l-Abbâsiyye, Kahire (ty). APAK, Âdem, Anahatlarıyla İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Yay., İstanbul 2012. ASİLTÜRK, Mustafa, Tâif Şehri ve Sakîf Kabilesi, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Ü. SBE, Ankara 2005. ATAY, Hüseyin, “İslam’dan Önce Arap Yarımadasında Putperestlik ve Yayılışı”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (AÜİFD), yıl: 1957, cilt: 6, sayı:1, s. 80-98. AVCI, Casim, “İslâm Öncesi Arabistan ve Araplar’da Dinî, Sosyo-Kültürel Hayat”, İlk Dönem İslam Tarihi, Açık Öğretim F. Yay., Eskişehir 2010, s. 2-51. ____, Muhammedü'l-Emin, Hz. Muhammed'in Peygamberlik Öncesi Hayatı, Hayykitap, İstanbul 2008. AY, Mahmut, Kur’an’da Mekke Müşriklerinin Eleştiri ve İthamlarına Yönelik Cevaplar, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Ü. SBE, Ankara 2007. AYCAN, İrfan “Sakif Kabilesi ve Taif Şehrine İslam Tarihi Açısından Bir Bakış”, AÜİFD, yıl: 1993, cilt: 34, s. 209-235. ____, “Emevî İktidarının Devamında Sakîf Kabîlesinin Rolü”, AÜİFD, yıl: 1997, cilt: XXXVI, s. 119-141. AYUBİ, Nazih, Arap Dünyasında Din ve Siyaset, (trc. Yavuz Alogan), Cep Kitapları Yay., İstanbul 1993, s. 48. AZZAM, Leila – GOUVERNEUR, Aisha, The Life of the Prophet Muhammad, By Islamic Texts Society, Cambridge 1999. BARIŞ, Mustafa Necati, “Cahiliye Döneminde Yargı Sistemi”, Fırat Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2012, sayı: 17/1, s. 153-170. BELÂZURÎ, Ebu’l-Abbâs Ahmed ibn Yahya ibn Câbir, Futûh’ul-Buldân, Beyrut 1987. BERKİ, Ali Himmet-Keskioğlu, Osman, Hatemü’l Enbiyâ Hz. Muhammed ve Hayatı, DİB Yay., Ankara 1988. BERR, Abdurrahman Abdülhamid, Tuhfetü'z-Zekiyye fi Fezaili’l-Medineti’l-Münevvere, Mansura 2000. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 73 BOZKURT, Nebi-KÜÇÜKAŞÇI, Mustafa Sabri, “Mekke, Tarih”, DİA, XXVIII, 554-563. BROCKELMANN, Carl, İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi, I, (trc. Neşet Çağatay), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., Ankara 1964, BUHÂRÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (ö. 256/870), el-Câmi’u’s-Sahîh, (I-VIII), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. BUHL, Fr., “Medine”, İslam Ansiklopedisi (İA), VII, 459-471. BULUT, Mustafa, Kur’an Öğrenimi, Malatya 2007. BÜYÜKCOŞKUN, Kudret, “Arabistan, Fiziki ve Beşeri Coğrafya”, DİA, III, 248-252. CEVÂD ALÎ, el-Mufassal fi Târihi’l-Arab Kable’l-İslâm, I-X, II. Baskı, Beyrut 1993. CEVİZ, Nurettin, “Cahiliye Döneminde Süvari Şairler”, Ekev Akademi Dergisi, yıl: 2002, sayı: 10, s. 175-203. CHEİKHO, Louis, en-Nasrâniyye ve Âdâbuhâ Beyne’l-Arabi’l-Câhiliyye, Beyrut 1989. ÇAĞATAY, Neşet, “İslamiyet’in Yayılışı Sırasında Arabistan’a Komşu Memleketlerin Durumu”, AÜİFD, Yıl: 1962, Cilt: 10, s. 33-39. ______, “Samiler-Araplar ve Güney Arabistan Devletleri”, AÜİFD, yıl: 1955, cilt: IV, sayı: III-IV, s.44-67. ______, İslam’dan Önce Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara Ü. İlahiyat F. Yay., Ankara 1957. ÇELİKKOL, Yaşar, “Cahiliye Döneminde Yesrib’in Etnik Yapısı”, Fırat Ü. SBE Dergisi, yıl: 2005, cilt: 15, sayı: 1, s. 319-346. DANIŞMAN, Nafiz, “Cahiliye Kelimesinin Mana ve Menşei”, AÜİFD, yıl: 1956, cilt: 5, sayı: 1, s. 192-197. DÂRİMÎ, Abdullah b. Abdirrahman es-Semarkandî, (ö. 255/868), Sünen, (I-II), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. DEMİRCAN, Adnan, “Son Peygamberin Geldiği Coğrafya ve Toplum: Hicaz Bölgesi ve Cahiliye Arapları”, Cahiliye Toplumundan Günümüze Hz. Muhammed Sempozyumu Bildirileri, (13-15 Nisan 2007), Konya 2007, s. 39-98. EBÛ DÂVÛD, Süleyman b. Eş’as, (ö. 275/888), Sünen, (I-V), Çağrı Yay., 1992. EYÜB SABRİ PAŞA, Mir’âtü’l-Haremeyn, (Mir’âtü Mekke), I, I. Baskı, İstanbul 1304 (1884) ____, Mir’âtü’l-Haremeyn, (Mir’âtü Medine), II, I. Baskı, İstanbul 1304 (1884). EZRAKÎ, Ebü'l-Velîd Muhammed b. Abdillâh b. Ahmed b. Muhammed, (ö. 250/864), Ahbâru Mekke ve Mâ Câe Fîhâ Mine’l-Âsâr, I, (thk. Abdülmelik b. Abdillah b. Dehîş), Mekke 2003. FÂKİHÎ, İmam Ebî Abdillah Muhammed b. İshak ibn Abbas el-Mekkî (H. 279/M.892), Ahbâru Mekke fi Kadîmi’d-Dehri ve Hadîsihi, I-II (thk. Abdülmelik b. Abdillah b. Dehiş), II. Baskı, Beyrut 1994 FAYDA, Mustafa, “Cahiliye”, DİA, VII, s. 17-19. GRİMME, Hubertus, Palmyrae, Princeton University 1886. GÜNER, Osman, “Resûlüllâh’ın (s.as) Farklı Din Mensuplarıyla Münasebeti: Temel Prensipler”, Uluslararası Peygamber Yolu Sempozyumu Bildirileri, (9-10 Ekim 2010), Işık Akademi Yay., İstanbul 2013, s. 207-230. HAMİDULLAH, Muhammed, İslam Peygamberi Hayatı ve Faaliyeti, I-II, (trc. Salih Tuğ), İrfan Yay., İstanbul 2003. ______, İslam Tarihine Giriş, trc. Ruhi Özcan, Beyan Yay., İstanbul 1999. HİTTİ, Philip K., Arap Tarihinin Mimarları, (trc. Ali Zengin), Risale Yay., İstanbul 1995, s. 12. _____, The Arabs: A Short History, Gateway Editions, Washington 1998. HİZMETLİ, Sabri, İslam Tarihi, Ankara ÜİF Yay., Ankara 1991. 74 Hz. Muhammed’in (AS) Doğduğu Ortam: Hicaz Bölgesi Şehirleri HÜSEYİN EŞ-ŞEYH, el-‘Arab Kable'l-İslam, Dâru’l-Marifetü’l-Câmiiyye, İskenderiye 1993. İBN ABDİLBERR, Ebu Ömer Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdilberr b. Asım en-Nemri elKurtubî, ed-Dürer fi İhtisâri’l-Megâzi ve’s-Siyer, I, Kahire 1995. İBN HANBEL, Ahmed b. Muhammed, (ö. 241/855), el-Müsned, (I-VI), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. İBN HİŞAM, Abdulmelik el-Muâfirî, es-Sîretu’n-Nebeviyye, I-II, (thk. Mustafa es-Sakâ-İbrahim Ebyârî-Abdu’l-Hafîz Şelebî), (by), (ty). İBN İDRİS, Abdullah Abdilaziz, Müctemeu’l-Medîne fî Ahdi’r-Rasûli (as), Riyad 1982. İBN MÂCE, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, (ö. 275/888), Sünen, (I-II), (thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. İBN MANZÛR, Cemâlüddîn Ebu’l-Fadl (711/1311), Lisânu’l-Arab, (thk. Abdullah Ali el-KebîrMuhammed Ahmed Hasbullah-Hâşim Mummed eş-Şâzelî), I-VI, Dâru’l-Meârif, Kahire, 1119/1707. İBNÜ’L-KELBİ, Ebi’l-Munzir Hişam b. Muhammed b. Es-Sâib el-Kelbi, Kitabu’l-Esnâm, (thk. Ahmed Zeki Paşa), Kahire 1995. KADI BEYDÂVÎ, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, (trc. Şadi Eren), IV, Selsebil Yay., İstanbul 2011. KALYÛBÎ, İmam eş-Şeyh Ahmed Şehabeddin Ebu’l-Abbas, Nübzetü’l-Latîfe fî Mebâhisin Şerifetin fi Târîhi Mekketü’l-Müşerrefe ve’l-Medînetü’l-Münevvere ve Betü’l-Makdisi, (thk. Said Abdulfettah), Riyad 1997. KEHHÂLE, Ömer Rızâ, Mu’cemu Kabâili’l-Arab, I, Beyrut 1982. KİSTER, M. J. “Taif ile İlgili Bazı Mülahazalar”, (trc. Ali Aksu), Cumhuriyet Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2004, cilt: VIII, 229-247. KOÇYİĞİT, Talat, “Hz. İbrahim ve Menâsik-i Hacc’ın Mahiyeti”, Diyanet Dergisi, yıl: 1991, cilt: 27, sayı: 3, s. 23-32. LAMMENS, H., “Mekke, Hicretten Önce-Hicretten Sonra”, İA, VII, 630-636. _____, “Taif”, İA, XI, 672-674. MEKKÎ, Muhammed Tâhir el-Kürdî, Târîhu’l-Kavîm li-Mekke ve Beytullahi’l-Kerim, I, Beyrut 2000. MEMİŞ, Ekrem - BÜLBÜL, Cemil, Amurrular (Arapların En Eski Ataları), Fırat Ü. Yay., Elazığ 2012. MÜSLİM, Ebû’l-Hüseyin el-Kuşeyrî, (ö. 261/875), Sahîh, (I-III), (thk. Muhammed Fuad Abdulbâkî), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. NASR, Seyyed Hossein, İslamic Spirituality: Foundations, New York, 1997. NESÂÎ, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb, (ö. 303/915), Sünen, (I-VIII), Çağrı Yay., İstanbul, 1992. OSBORNE, T. & His Friends, A Complete History of Arabs, From The Birth of Mohammed, to the Reduction of Baghdad, With The Life of Mohammed, Vol: 1, London 1798. ÖMERÎ, Ekrem Ziya, el-Müctemau’l-Medenî fi Ahdi’n-Nübüvveti, I. Baskı, Medine-i Münevvere 1983. ÖZTÜRK, Emine, Hz. Muhammed’in Tebliğ Mücadelesinde Taif Yolculuğu, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Dokuz Eylül Ü. SBE, İzmir 2010. PALABIYIK, M. Hanefi, “Cahiliye Dönemi ve İslam’ın İlk Yıllarında Okuma-Yazma Faaliyetleri”, Atatürk Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2007, sayı: 27, s. 31-68. SARIÇAM, İbrahim, “Câhiliyenin Asr-ı Saadet’e Dönüşümünde Kur’an’ın Rolü”, III. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu Bildirileri, (13-19 Ocak 1997), Ankara 1998, s. 19-30. www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök 75 SAVAŞ, Bayram, Mekke’nin Fethinde Demi Heder Edilenler, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Ü. SBE, İstanbul 2009. ŞEHBENDERZÂDE Filibeli Ahmed Hilmi, Târîh-i İslam, Hikmet Matbaası, İstanbul 1236. SÜHEYLİ, Abdurrahman, er-Ravdü’l-Ünüf fi Şerhi’s-Sireti’n-Nebeviyyeti li İbn Hişâm, I-VII, (thk. Abdurrahman el-Vekîl), Kahire, 1967. TAKİYEDDİN Muhammed ibn Ahmed el-Hasani’l-Fâsî el-Mekkî, el-Ikdu’s-Semîn fî Târîhi’lBeledi’l-Emîn, I, II. Baskı, Beyrut 1986. TİRMİZÎ, Muhammed b. İsâ, (ö. 279/892), el-Câmiu’s-Sahîh, (I-IV), Çağrı Yay., İstanbul,1992. TÜLÜCÜ, Süleyman “Cahiliye Kelimesinin Mana ve Menşe’i”, Atatürk Ü. İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi, yıl: 1980, sayı: 4, s. 279-285. _______, “Cahiliye Devri Şairlerinden Züheyr’in Dini İnancı ve Şiirlerinde Dini İzler”, Diyanet Dergisi, (Nisan-Mayıs-Haziran 1989), cilt 25, sayı: 2, s. 3-12. UMURBEK, Hatice, Cahiliye ve Hz. Peygamber Dönemlerinde Taif, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya Ü. SBE, Sakarya 2008. UYGUR, Abdüsselam -Çelikkol, Yaşar, “İlk Çağlardan M.400 yılına kadar Mekke’nin Etnik Yapısı-I (Amâlika, Âd, Cedis-Tasım, Cürhüm)”, Dicle Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2005, cilt: VII, sayı: I, s. 75-91. UYGUR, Abdüsselam-Çelikkol, Yaşar, “İlk Çağlardan M. 400 Yılına Kadar Mekke’nin Etnik Yapısı-II, (Katûraoğulları, Adnânî Kabileler, İyâd, Huzâa), Dicle Ü. İlahiyat F. Dergisi, yıl: 2005, cilt: VII, sayı: II, s. 63-80. ÜVEYS, Abdülhalim, “Hz. Peygamber’in (as) Cahiliyet Dönemi Yaşayışı”, (trc. Ali Serter), Türkiye Diyanet Dergisi, Ocak-Şubat 1977, cilt: XVI, sayı:1, s. 5-11. WELLHAUSEN, Julius, Arap Devleti ve Sukutu, (trc. Fikret Işıltan), Ankara Ü. İlahiyat F. Yay., Ankara 1963. YÂKUT el-HAMEVÎ, Şeyh İmam Şihabiddin Ebî Abdillah Yâkut ibn Abdillah el-Hamevî er-Rumî el-Bağdâdî, Mu’cemu’l-Buldân, I-V, Beyrut 1977. YAZIR, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, IX, (sdl. İsmail Karaçam ve arkadaşları), Feza Yay., Almanya (ty). YILDIRIM, Derya, Fezayilü’l-Mekke ve’l-Medine ve’l Kudüs, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Celal Bayar Ü. SBE, Manisa 2010. YILDIZ, Hakkı Dursun, “Arabistan, Tarih”, DİA, III, 252-258. ______, “Arap, Tarih”, DİA, III, 272-276. ZEBÎDÎ, Muhammed Murtaza el-Hüseynî (1205/1790), Tâcu’l-Arûs min Cevâhiri’l-Kâmûs, I-XL, (thk. Mahmud Muhammed et-Tanâhî), Matbaatü Hükûmeti’l-Kuveyt, Kuveyt, 1993 (1965-2001). ZENGİN, Fethullah, Medine’nin İslamlaşması, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Uludağ Ü. SBE, Bursa 2008.