Nefis 6 Ağustos - KİBEM > Kişisel Beslenme ve Eğitim Merkezi

Transkript

Nefis 6 Ağustos - KİBEM > Kişisel Beslenme ve Eğitim Merkezi
Temmuz
6 / Ağustos
2011
KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi Yayınıdır. Ücretsizdir.
KİBEM
Danışanları
Anlatıyor
ÇOCUKLAR SEBZEYİ
NEDENSEVMEZLER?
1
Çocuk Kitapları
Yazarı Aytül Akal’la
Söyleşi
Kilo Sorunu
Olan Çocuklara
Çoklu Zekâ
Kuramı Yaklaşımı
Soru ve Yanıtlarla Çocuklarda Beslenme
İÇİNDEN
Selamlar…
Temmuz
6 / Ağustos
2011
KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi Yayınıdır. Ücretsizdir.
Sayı: 6 / Temmuz
Ağustos 2011
EDİTÖRDEN
Yine çocuklara özel bir sayı hazırladık. Çünkü beslenme konusunda öğrendiğimiz ve uyguladığımız
her şeyin kökeninde çocukluğumuz yatıyor. Ben
de bir kez daha çocukluğuma döndüm bu sayıyla
birlikte... Kapak konumuz sebzeler. Temel soru ise
şu: Çocukların yıldızı neden sebzeyle bir türlü barışamıyor?
Ben, sebzeyle yıldızı barışık bir çocuktum hep.
Sebzeyi çok severdim. Özellikle pırasa ve bamyayı… Hâlbuki her ikisi de çocukların nerdeyse nefret ettiği sebzelerdir. 1970’li yıllar… Aile bütçesi,
Ankara’da o zamanlar zaten tek tük olan kebapçılara arada bir gitmeye izin veriyor ancak. Bu özel
günlerde ailece kebap yenecek, midemiz bayram
edecek! Garson siparişleri alıyor.
ÇOCUKLAR SEBZEYİ
NEDEN SEVMEZLER?
KİBEM
Danışanları
Anlatıyor
Çocuk Kitapları
Yazarı Aytül Akal’la
Söyleşi
Kilo Sorunu
Olan Çocuklara
Çoklu Zekâ
Kuramı Yaklaşımı
Soru ve Yanıtlarla Çocuklarda Beslenme
- Üç İskender, bir pırasa? Pırasa yok efendim?
- O zaman bamya!
Kebapçıda pırasa ya da bamya bulunmayışına hep
içerliyorum.
Bir bayram günü sevimli bir kuzunun kesilmesine
tanık olduktan sonradır ki etle yıldızım barışmadı.
Belki bunun da etkisiyle sebzenin hep farklı bir
yeri oldu yaşantımda. Sebzelerin canı yanmıyordu
yerken… Üstelik lezzetliydiler. Sebzeyi sevmemde
başka etkenler de olduğunu bu sayıyı hazırlarken
öğrendim. Akşamları sofraya ailece otururduk.
Ailede sebze sevmeyen yoktu. Her öğünde en az
iki sebze yemeği olurdu. Ve her akşam sofrada
mutlaka çoban salata bulunurdu. Annemin yeşil
soğana sevgisini, babamın maydonoz ve naneyi,
iki lokmada bir araya alıp çıtır çıtır yiyişini, ablamın
soğan çorbası denemelerini hiç unutamam. Sebzesever bir aileydik biz. Hâlâ da öyleyiz.
SORU VE YANITLARLA
ÇOCUKLARDA BESLENME
4
KİLO SORUNU OLAN ÇOCUKLARA
ÇOKLU ZEKÂ KURAMI YAKLAŞIMI
6
SÖYLEŞİ:
AYTÜL AKAL
8
NEFİS’i hazırlarken öğrendiklerim, çocukluğuma
ait kapıların açılmamış kilitlerini bir bir açıyor.
Umarım sizin için de öyle oluyordur.
KİBEM
Pınar Göksan Aker DANIŞAN ÖYKÜLERİ
Sağlıklı bir yaz mevsimi dilerim.
10
NEFİS DERGİ
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Hatice KARSLIOĞLU
Yayına Hazırlık, Tasarım
Tanıtım Ajansı
Yazı İşleri
Tel: 0 312. 439 30 75 • Faks: 0 312. 439 30 76
Fatih Aker • Pınar Göksan Aker
Hüseyin Rahmi Gürpınar Sokağı 4/1
Yönetim Yeri
KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi
Tel: 0 312. 468 08 86 • Faks: 0 312. 466 75 69
Cinnah Cad. 24/9 Çankaya - ANKARA
www.kibem.com.tr • [email protected]
Çankaya - ANKARA
www.son1saat.com
Basım Tarihi: 1 Temmuz 2011 Ankara
Yayın Türü: Yerel / Süreli
Baskı
Fersa Ofset Baskı Tesisleri
Tel: 0 312. 386 17 00
Faks: 0 312. 386 17 04
Ostim 36. Sokak 5/C-D
Yenimahalle - ANKARA
www.fersaofset.com
Çocuklar Sebzeyi
Yapılan son çalışmalar gösteriyor ki, anne, gebelik
döneminin 6. ayında hangi besinleri tüketirse, çocuk da ilerde o besinleri daha çok tüketiyor. Sebzelere yönelik çalışmalarda, gebeliğin 6. ayında çiğ
ya da pişmiş sebze yiyen annelerin çocuklarında
sebzeyi sevmeme gibi bir durum gözlenmemiş.
Ancak gebeliğin 6. ayında sebze yemeyen annelerin çocuklarının da ilerde sebze tüketmediği gözlenmiş. Demek ki gebelik dönemindeki beslenme,
ilerde çocuğun beslenmesini olumlu ya da olumsuz yönde etkiliyor.
Çocuğun, ek besinlere geçişte sebzeyle tanıştırılmaması da ilerde sebze yememesine yol açan nedenlerden biridir. Ayrıca aileden biri (anne, baba,
kardeşler) sebzeyi sevmez ve tüketmezse, çocuk da
ailenin o bireyini rol model olarak alır ve sebzeden
uzak durur. Ancak bunların hiçbiri olmayabilir. Ailede herkes sebzeyi seviyordur; çocuk, bebeklik döneminde de sebzeyi tanımıştır fakat kreşte ya da okulda arkadaşları sebzeyi ağızlarına koymuyorsa, çocuk
da aynı tavrı geliştirebilir. Anne çalışıyor ve çocuğuyla yalnızca yemek vakti daha çok ilgileniyorsa, çocuk
bunu bir koz olarak kullanır ve sebze yemeğine karşı
bir tepki geliştirebilir. Bunların yanı sıra karnanahar,
brokoli, kereviz, lahana gibi bazı sebzelerin kokuları
keskindir ve çocuklar da keskin kokulardan hoşlanmazlar. Yalnızca kokusu yüzünden tadını bilmedikleri hâlde o sebzeden nefret edebilirler.
Peki; çocuklara sebzeyi nasıl sevdirmeli? Neler
yapmalı? Ailede sebze sevmeyen biri varsa, o kişinin çocuğun yanında sebze hakkında olumsuz konuşmaması tam tersi sebzenin ne denli lezzetli ve
yararlı bir besin olduğunu anlatması ve yemesi gerekir. Sebzeyi çocuğunuzun ağzına zorla vermeyin;
böyle bir davranış da çocuğu sebzeden soğutur.
“Bunu yemek ister misin?”, “Yer misin?” gibi sorular, çocuğa sevmediği bir besini tatma konusunda
seçme hakkı olduğu ve kararın kendisine
ait olduğu fikrini verir; genelde de yanıtı
“Hayır!” olur. Bu yüzden bu soruyu sormaktan kaçının. Sormayın ama yememeyi tercih etse bile sofranızdan sebze yemeklerini ve
salatayı eksik etmeyin. “Çok güzel, biraz yer misin?”
yerine “Yalnızca tadına bak’’ dendiğinde çocuklar o
besinin tadına bakabiliyor.
Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, sofrada sürekli yeri olan bir besin (en az 8-10 kez konulan), bir
süre sonra çocuk tarafından tadına bakma merakını uyandırıyor. Oysa aileler çocuk birkaç kere
reddettiğinde, bir daha çocuğun karşısına o besini
çıkarmıyor.
Burada önemli bir nokta da şu: Çocuklar sebzeyi
tanımalı. Tanırlarsa sever ve tüketirler. Bahçeniz
varsa, bahçede beraberce sebze fidanı dikebilir,
sebze tohumu ekebilirsiniz. Balkonda saksıda da
yapabilirsiniz bunu… Beraber manava gidip çocuğunuzun sebzelere dokunmasını, hissetmesini,
koklamasını sağlayabilirsiniz. Evde sebze yemeği
pişirirken ondan yardım isteyebilirsiniz; sebzelerin
yıkanmasına, doğranmasına, güzel bir sunumla
sofraya getirilmesine yardım edebilir. Baklaları
ortadan ikiye bölebilir, bezelyeleri kılıfından çıkarabilir, domatesleri yıkayabilir, soğanı pempeleşinceye kadar kavurabilir, dolmalık biberin şapkasını
kesebilir, salata malzemesini doğrayabilir, onları
birbirine karıştırabilir, makarnanın üzerine sebzelerle süslemeler yapabilir.
Anne ve babaların sebat etmesi gerekiyor. Obezite
giderek büyüyen bir sorun. Çocuğunuz normal ağırlıkta ya da çok zayıf olabilir. Ancak bu demek değildir ki ilerde obez olma riski yok! Hem obeziteye karşı
bir önlem, hem de çocuğunuzun bağışıklık sisteminin gelişmesi için günlük posa ihtiyacını karşılayan,
kansere ve diğer pek çok hastalığa karşı koruyucu
olan sebzeyi, pişirerek ya da çiğ olarak, çocuğunuzun günlük beslenmesinden eksik etmeyin.
Sağlıklı günlere,
Hatice Karslıoğlu
info@k ibem.com.tr
Bazı çocuklar sebzeyi ağızlarına koymazken, bazıları sebzeyle son derece barışıktır. Sevmeyen niye
sevmez, seven niye sever? İşte neden-sonuç ilişkisiyle sebze-çocuk arasındaki ilişkinin kökenleri…
KİBEM’DEN
Neden Sevmezler?
e
v
u
a
l
r
r
a
l
t
ı
o
n
a
S Y
Çocuklarda Beslenme
Çocuklar neden her
sabah düzenli kahvaltı
yapmak zorundadırlar? Kahvaltı alışkanlığını edinmedikleri takdirde, onları ilerde ne
gibi sorunlar bekler?
Düzenli kahvaltı yapılmadığı takdirde, beynin
gereksinimi olan enerji karşılanamaz. Bu durumda yorgunluk, baş ağrısı, dikkat eksikliği gibi
sorunlar baş gösterir. Kahvaltı alışkanlığı edinmemiş çocukları, ilerde beklen en temel sorun,
obezitedir. Ayrıca akşam yemeği ile kahvaltı
arasında yaklaşık 10-12 saat aralık vardır. Açlık
durumunda beyne enerji sağlayan kan şekeri
en alt düzeydedir. Deney hayvanları ve insanlar
üzerinde yapılan çalışmalardan sağlanan veriler,
kan şekerinin yeterli düzeyde olmasının, öğrenme ve anımsamayı içene alan birçok beyin ve
davranış işlevlerini düzenlediğini gösteriyor.
Genç kızlar üzerinde yapılan araştırmada kahvaltı
edenlerin testlerden
aldıkları puan, etmeyenlerden yüksek
bulunmuştur.
Başka bir çalışmada
kahvaltı yapan gençlerin dikkat ve konsantrasyonunu geliştiği gözlenmiştir.
Sürekli fast food tüketiminin zararları nelerdir?
Fast food besinler; ucuz, hızlı, kolay ulaşılabilir ve lezzetli olmaları nedeniyle, çocukların ve
ebeveynlerin daha fazla tercih ettiği bir besin
türüdür. Normalden daha fazla yağ içerirler. Bu
besinlerin yapımında, uzun süre dayanıklılık için,
ayrıca görünümünde bir değişiklik oluşmaması
için katkı maddeleri kullanılır. Pişirirken kullanılan yöntemler de kanserojen madde oluşumuna
neden oldukları için tehlikelidir.
Besin değeri olarak da yeterli ve dengeli beslenme için gerekli ölçütleri taşımazlar; vitamin ve
mineral açısından zengin değildirler. Kişinin ihtiyacından daha fazla yağ ve şeker içerirler. Bundan en çok zarar gören çocuklardır. Büyüme ve
gelişme döneminde çocuklar, canlarını çektiği
besine değil; sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebileceği besinlere yönlendirilmelidir.
Süt içmek neden çocukluk çağında edinilmesi
gereken bir alışkanlıktır?
Süt, vücudun ihtiyacı olan 3 temel besin ögesini taşıyan tek besin grubudur: Karbonhidrat,
protein ve yağ. Kalsiyum yönünden en zengin
besin kaynağıdır. Birçok besinin içinde kalsiyum vardır. Örneğin sebze, meyve, ekmek, peynir de kalsiyum içerir. Ancak kişinin günlük 800
mg kalsiyum ihtiyacını karşılamak için en az 3 kg
elma yemesi gerekir. Oysa günde 3 bardak sütle
kalsiyum ihtiyacı karşılandığı gibi çok fazla kalori
de alınmamış olur.
Öte yandan, peynir de kalsiyum yönünden zengindir. Ancak 100 g peynirdeki kalsiyum, 1 bardak sütteki kalsiyumuna denktir. Bu durumda kişinin günlük kalsiyum ihtiyacını karşılamak için
300 g peynir yemesi gerekir. 1 bardak tam yağlı
sütte 114 kalori vardır ama 100 gr tam yağlı peynir 280 kaloridir. Ayrıca, bu miktarda peynirde
doymuş yağ oranı çok yüksek olduğundan, bu
da kolesterolün yükselmesi anlamına gelir.
fertlerinden birinin sebze
sevmemesi
çocuğun
da
sevmemesine neden olabilir.
Ailenin çocuğa bu yönde örnek
olması gerekir. Pazardan, manavdan alış veriş yaparken, çocuğun
besinlerle tanıştırılmasında yarar vardır. Çocuğun sebzelere
dokunması, onları koklaması ve
hatta seçerek alış verişi yapması,
çocuğu sebzeye yaklaştıracaktır.
Keskin kokulu sebzeler, çocuğun hoşuna gitmeyebilir. Üzerine gitmemek gerekir. Aynı şekilde sevmediği sebzeleri tüketmesi
konusunda da ısrar etmemek gerekir. Sevmediği
Çocukların -yaşa göre değişmekle birlikte- ergenlik döneminde 1.200 mg kadar kalsiyum
tüketmeleri gerekir. Çünkü kemik ve diş gelişimi için kalsiyuma ihtiyaç vardır. Aynı zamanda
30 yaşına kadar yeterli kalsiyum alınmış ise, bu,
ileriki yaşlarda kemik erime olasılığını düşürür
ya da tamamen ortadan kaldırır. Süt, glisemik
indeksi düşük besin olmasından dolayı tokluk
hissi verir. Bu da daha fazla besin tüketimini engeller. Ancak günde 1-2 litre süt tüketimi de kansızlığa neden olur.
sebzeler, etli yemeklerin, böreğin ya da marka-
Sebze tüketiminin çocuklara yararı nedir?
Çocuklara sebzeyi nasıl sevdirebiliriz?
lerin vücuda yararlarını ve etkilerini anlatmak,
Çocukların sebzeyle ne zaman ve nasıl tanıştıkları, sevmelerinde önemli bir unsurdur. Aile
nın içinde sunulabilir.
Sebzeden oluşan bir akşam yemeği, zevkli bir
masa düzeni ve sebzelerden oluşturulmuş figürlerle ilgi çekici, eğlendirici ve iştah açıcı bir hâle
getirilebilir. Sebzelerin hangi yöreye ait oldukları
gibi bilgilerle merak uyandırılabilir.
Ebeveyn, çocuğuyla birlikte sebzeler konusunda
araştırma yapabilir. Evde saksıda yetiştirebilecek
sebzelerle, bitkinini gelişimi izlenebilir. Sebzeçocuğun ilgisinin ve tüketim isteğinin artmasına
neden olacaktır.
Kilo Sorunu Olan Çocuklara
Çoklu Zekâ Kuramı ile
Biriciklik…
Çocuklarımızın hepsi birbirinden farklı ve biriciktir. Eğitim alanına baktığımızda görüyoruz ki çocuklar farklı yollarla algılıyor ve bunun için farklı
iletişim biçimlerine ihtiyaç duyuyorlar.
Arzu GÜNEŞ Uzman Psikolog
[email protected]
Kişinin tam olarak sağlıklı olması; bedenen hasta
ya da sakat olmaması, aynı zamanda ruhsal yönden dengeli, sosyal bakımdan da tam bir iyilik
halinde olması şeklinde tanımlanır. Yani sağlık,
sadece hasta veya sakat olmamak değil; bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik durumunda olmak anlamına geliyor.
Çocuklarımızın bedenen ruhen ve sosyal yönden iyiliğini sağlamak için onların fazla kilolarından kurtulmalarını istiyoruz. Çünkü fazla kilolar
potansiyel olarak bazı riskler içeriyor. Örneğin;
fazla kilolu çocuğun hareket kabiliyeti diğer çocuklara kıyasla daha kısıtlı olabilir, spor ve diğer
aktivelerde etkin olamayabilir, diğer çocuklar
onun kilosuyla alay edebilir, tüm bunlar özgüvenini olumsuz yönde etkileyebilir ve en önemlisi
kilolu çocuk çeşitli sağlık sorunları yaşayabilir.
Ne Yapmalı?
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; herhangi bir
davranış bozukluğu ile baş etmeye çalışırlarken (ki beslenmeye yönelik yanlış
davranışlar ve alışkanlıklar da bu
kategoride değerlendirilebilir) anne-babanın çocukla
doğru iletişim kurması çok
önemlidir.
Bu farklılığı daha iyi anlamak için Howard
Gardner’in “Çoklu Zekâ Kuramı”ndan söz edelim.
Çoklu Zekâ Alanlarının Fark Edilmesi
Her birey sekiz tür zekâ ile dünyaya gelir. Ancak
baskın zekâ türü veya türleri söz konusudur. Çocuk büyüdükçe ailesi ve çevresi bu zekâ alanlarını fark eder ve “benim çocuğum şunu yapmayı
seviyor veya çoğunlukla şunu yapıyor” gibi ifadelerle farkındalığını dile getirir. Ama bu farkındalığı iletişim için kullanmayı her zaman beceremeyebilir.
Çoklu Zekâ Alanları ve İletişime Dair İpuçları
1. Sözel-Dilsel Zekâ: Özellikle küçük çocuklar
söz konusu olduğunda, vermek istediğiniz mesajların içinde yer aldığı bir hikaye anlatmak,
hikayedeki çocuk ile özdeşlik sağlamak oldukça
etkili bir yöntemdir. “Sonra çocuk yaptığı şeyin
yanlış olduğunu anlamış ve bir daha yapmamış…” gibi net ifadeler çocuğun kendisine değil hikayedeki karaktere yönelik olduğundan
sert algılanmayacak ama mesaj ona ulaşacaktır.
Çocuğa hikaye ile ilgili sorular sormak ve ne anladığını anlamak çok önemlidir. Daha büyük çocuklara mektup yazmak, onları size yazmak için
yüreklendirmek de etkili yöntemlerdir.
2. Matematiksel-Mantıksal Zekâ: Mesajlar,
küçük zekâ oyunları veya matematik problem-
Yaklaşalım!
leri haline getirilirse çok iyi yerleşecek ve kalıcı
olacaktır. Diyetisyen kalori hesapları yaparken,
beslenme listeleri hazırlarken bu çocukların kendilerinden öneri ve destek alırlarsa çok etkili ve
uygulanabilir bir diyet listesi ortaya çıkmış olur.
3. Görsel Zekâ: Duygularınızı, anlatmak istediklerinizi fotoğraflarla ya da bir resim çizerek anlatabilirsiniz. Bu çocuklarla oturup hayal kurabilir,
hayal kurarken de görsel imgeler kullanabilirsiniz: “Şimdi deniz kıyısında olduğumuzu düşün.
Sıcak kumlara uzanmışız. İlerde bir yelkenli var.
Sence yelkenli ne renk?” gibi…
Bazen çatışmaları, sıkıntıları veya söylemek istediklerini çizmelerini isteyebilirsiniz. Bu çocuklar
her şeyi çizimlerle anlatabilirler. Onlara sözcüklerden çok resimlerle, görsellerle ulaşabilirsiniz.
4. Müziksel Zekâ: Ritmleri kullanarak besinleri gruplamak ve grupları anlamasını sağlamak
mümkündür. Gece yatarken anlatmak istediklerinizi bir ninninin melodisiyle ona aktarabilirsiniz. Yeme ortamlarını müzik ile şekillendirebilir,
daha çekici hale dönüştürebilirsiniz. Yemekten
hoşlanmadığı bir yiyeceği en sevdiği müzik eşliğinde sunmak ya da sebzeleri keyifli melodilerle
özdeşleştirmek etkili olacaktır.
5. Bedensel Zekâ: Kendimizi ifade etmek için
bedeni kullanmak ve çocuğun da bedenini kullanarak kendini anlatmasına izin vermek iyi bir
yöntemdir. Birlikte eğlenirken sağlıklı yemekler
hazırlamanız çok etkileyici olacaktır. Ayrıca dans,
mimik, pandomim kullanarak onlara daha kolay
ulaşılabilirsiniz. Gözlerini kapatıp, besinlere dokunarak yapılan oyunlar ve beslenme eğitimleri
onlara çok keyif verecektir.
Howard
Gardner
6. Sosyal-Kişilerarası Zekâ:
Beslenme konusunda tekdüze renksiz ve tekrarlayan
listeler bu çocuklar için uygun değildir. Sık sık
değişen, kendilerinin kararda yer aldığı ve gerekirse inisiyatif kullanarak değiştirebilecekleri
beslenme programları onlara daha uygundur.
Hem dinleyip hem de konuşabilecekleri sosyal
ve demokratik ortamlar algılamalarını kolaylaştırır. Gruplar, herkesin kendi bakış açısını anlattığı
“grup terapi” gibi oluşumlar, onlar için idealdir.
7. İçsel-Kendine Dönük Zekâ: Kendini değerlendirme ve tanıma kapasitesi bu çocuklarda
çok gelişmiştir. Onlara neyin iyi geldiğini ya da iyi
gelmediğini fark etmeleri oldukça kolaydır. Kendilerine hedefler yaratabilir ve bunlara ulaşabilirler. Yeter ki, hedef koyma aşamasında kendilerine izin verilsin. Birlikte değil bireysel çalışmayı
tercih ederler. Buna anlayış göstermek ve daha
sonra, kendisi isterse paylaşmasını beklemek iyi
bir yöntemdir. Öfkeli veya mutsuz olduklarında
yalnız kalmak isterler. Bu sizden uzaklaştıkları
anlamına gelmez.
8. Doğa Zekâsı: Bu çocuklar iletişimde ortamı
çok önemserler. Vermek istediğiniz mesajları
açık havada, doğal ortamda anlatmalı, onlarla
doğayı paylaşmalısınız. En azından balkona çıkıp
birlikte ağaçları ya da yıldızları seyredebilir, sohbet edebilirsiniz. Merak ve ilgi alanlarını paylaşmalı, bitki yetiştirmesine, hayvan beslemesine
mutlaka izin vermelisiniz. Sevmediği ama tüketmesini istediğiniz yiyecekleri doğada, bahçede
bir piknikle sevdirebilirsiniz.
Tüm bunları çocuğunuz üzerinde deneyin ve
görün…
Çocuk dünyasını iyi bilen bir yazar o.
107 çocuk kitabı bunun en iyi kanıtı olsa gerek.
Pınar Göksan Aker
SÖYLEŞİ
Aytül
Akal
Pırasa, kereviz, patlıcan, hepsini denedim. Biberi, domatesi, havucu, karnıbaharı, lahanayı zaten
her zaman çiğ yerim. Salataya meyve koymayı da
denedim. Yeşil elma harika oluyor. Bazen mürdüm
eriği de koyarım. Aslında o anda buzdolabımda ne
varsa, çiğ olarak salata kabını boylar desem daha
doğru olacak. Bu arada salata kabımın “devasa” olduğunu da söylemeliyim. J
Çocuk Aytül yemek seçer miydi?
Üretken ve çok hareketli bir yazarsınız. Nasıl
bir beslenme programı uyguluyorsunuz?
“Seçmem” diyebilmeyi isterdim, ama yalan olur.
Sevmediğim bazı yiyecekler üzerinde epeyce düşündüm, acaba neden sevmiyor olabilirim diye. Örneğin, ‘yumurta’nın nedenlerini hatırlayabiliyorum.
6-7 yaşlarındayken, lop yumurtayı çok severdim ve
her sabah yiyeceğim diye tuttururdum. Sonunda
alerji oldum ve doktor 6 ay yumurtadan uzak durmamı söyledi. Annem bu 6 ayı 1 yıla çıkarttı garanti
olsun diye. Öyle garanti oldu ki, bir daha hiç başlayamadım; tiksinti geldi katı yumurtadan. Maydonozu ve dereotunu da ağzıma koymam. Bunun nedenlerini de, çocukken önüme gelen yemeklerde
ve böreklerde, bu otların sap sap ağzıma gelmesi
olarak yorumluyorum.
Belirli bir programım yok. Ama aklımda, her zaman sebze-meyve yenmesi, protein alınması gibi
genel bilgiler vardır, hepsi bu. Birkaç gün üst üste
sadece salata ile beslenmişsem, hemen ardından
et-köfte gibi proteinli bir öğünle eksiğimi tamamlamaya çalışırım. Yoksa hayatım boyunca, yiyecekleri gramla ölçen, kalorisini hesaplayan biri olmadım. Sadece sevdiğim şeyleri yemeyi yeğleyerek
beslendim. Ama arkadaşlarıma sorarsanız, ben zaten sağlıklı şeyleri seviyormuşum. Yani zengin bir
açık büfenin karşısına geçip en sevdiğim şeyleri
doldursam tabağıma, zaten sağlıklı olan yiyecekleri seçmiş oluyormuşum. Galiba şansım burda...
Hamilelikte beslenme huyunun da değiştiğini duymuştum. Bu nedenle, oğluma hamileyken bir yumurta haşladım. Bir demet de maydonoz yıkayıp
önüme koydum. İkisini de denemeye kalkıştım,
belki sevmeye başlarım diye. Yok, olmadı. Başka
sevmediğim şeyler: Hamamböceği, karınca, köpek
eti... Ne gülüyorsunuz, dünyanın bir yerinde, hatta
belki de tam da bu anda, yiyorlar bunları!
Hmm...hummmm... Bilemedim. Sevdiğim şeylerin
peşindeyim daha çok. Ama söyledim ya, şansıma
sevdiğim şeyler sağlıklı olunca... Her şey kendiliğinden yani. Yoksa böyle bir denge için özel bir
çabam yok.
Çiğ olarak yemeyi sevdiğiniz sebze var mı?
Çok kez öğün olarak kocaman bir salata yaparım.
Aklınıza gelecek her türlü sebzeyi çiğ olarak salataya koyup denemişimdir, güzel oluyor mu diye.
Örneğin, çiğ yer elmasının harika bir lezzeti vardır.
Bir önceki sorudan yola çıkarak “Sağlıklı ve
dengeli besleniyorum” diyebilir misiniz?
Akal’a süt ve süt ürünleri tüketimini sorsak?
Eyvah! Süt içmem ki ben! Annem canımın istemediği bir sırada süt içirmek için burnumu tıkamış
küçükken; o günden sonra ağzıma süt koyamadım. Ama peynir, yoğurt yerim. Yani süt ürünlerinin hiçbiriyle derdim yoktur, sütün kendisinden
başka. Beslenme alışkanlığında çocuklukta yaşanan deneyimlerin büyük etkisi olduğunu bildiğimden, kendi çocuklarıma süt içemediğimi,
Deneyciliğe bayılırım. Onu ona karıştır, bunu
buna karıştır... Hep böyle yapmışımdır. Hiç yemek
tarifi bilmem. Ama her türlü yemeği kendi kafama
göre pişirebilirim. Tarifleri harfiyen uygulamayi
hiç sevmem zaten. Kendinden bir şey katmayıp
standart yemek pişirmenin ne tadı var ki? Hazır
alırım o zaman...
değilmiş. Annesi salata hazırlamış ama çocuk “Ben
salata yemem!” demiş. O anda bütün marullar, kıvırcıklar, salatalıklar, domatesler, soğanlar kaybolmuş. Yeryüzünde kimse salata yapmak için malzeme bulamaz olmuş. Bir başka gün annesi tabağına türlü koymuş. Çocuk suratını asmış: “Ben türlü
sevmem!” demiş. O anda dünyadaki tüm patatesler, patlıcanlar, pırasalar, fasulyeler, kabaklar yok
olmuş. Manavlar boşalmış, tarlalarda bir tek ürün
bile kalmamış. Herkes şaşkın şaşkın sebzelerin nereye kaybolduğunu anlamaya çalışırken, sıra meyvelere gelmesin mi! Çocuk bir gün arkadaşlarıyla
top oynamış, çok terlemiş, çok yorulmuş. Hemen
eve koşmuş, “Çok acıktım!” demiş. Ama annesi,
üzgün bir sesle yemek pişiremediğini söylemiş.
NEFİS’in bu sayısının özel konuğu olan çocuklara kısacık bir masal kaleme alır mısınız? Hoş,
masalları çocuklar da okur, büyükler de…
Çünkü pişirebileceği bir tek sebze bile yokmuş.
Bir varmış bir yokmuş. Uzak bir ülkede yaşayan
mini mini bir çocuk varmış. Bu çocuğun sihirli güçleri varmış ama o daha pek küçük olduğu
için henüz bunun farkında değilmiş. Her çocuk
gibi oyun oynamayı sever, ama yemek yemeyi hiç
sevmezmiş. Bir gün annesinin tabağına koyduğu
ıspanağa burun kıvırıp, “Ben ıspanak yemem!” demiş. O anda dünyadaki tüm ıspanaklar ortadan
Annesi, “O kadar az çeşit kaldı ki, onlar da çok pa-
Masal için teşekkür ederim. Çocuklara en etkili öğretme yöntemlerinden biridir. “Bunu yemelisin” demektense masallarla, resimlerle öğretmek en doğrusudur.
Ancak ebeveynlerin en büyük yanlışı ısrar, ceza ve
korkutmayla, çocuğu besinden soğutmalarıdır. Bu
tavırlar, çocuğun besinden tiksinmesine ve ilerde de
tüketmemesine yol açar. Yazarımız, sebze tüketimine
özen gösteriyor. Ancak salata tek başına öğün olarak yeterli değildir. Çiğ sebzeler posa açısından çok
zengindir. Kabızlığı, kanseri engeller, antioksidanttır.
Vitamin ve minerallerin bir kısmını buradan alırız.
Sebzede karbonhidrat ve protein vardır fakat iyi bir
kaynak değildir. Yalnızca salata, bir saat sonra tekrar
acıkmanıza neden olur. Beslenme çeşitlilik içermelidir. İyi bir besinin dozunu kaçırmak zarar verebilir.
Çocuklukta önemli olan süt veya yoğurdu, ilerleyen
yaşlarda ihmal eder, artık gerek kalmadığını düşünürüz. Oysa bunlar, yetişkinlikte de en fazla tüketilmesi
geren besin grubudur. Özellikle kadınlarda 30 yaşına
“Salata?” demiş çocuk. “Salata da yok!” demiş annesi. “Meyve?”
halılandı. Satın almaya paramız yetmez” demiş.
Ne olacak şimdi? Dünyadaki çocuklar nasıl beslenecek? Çocuk biraz büyüyüp sihirli güçlerini keşfettiğinde, hepsini birer birer geri getirebilecek,
ama büyümek için biraz zaman gerekir, biraz da
iyi beslenmesi...
kadar yeterli miktarda alınan kalsiyum kemiklerde
birikir. Yetersiz kalsiyum, menopozla birlikte kemiklerden kalsiyum çekimi hızlanır ve kişinin depoları yeterli değilse kemik erimesi başlar. Süt ve yoğurt aynı
zamanda içerisinde laktoz içermesinden dolayı glisemik indeksi düşük besinlerdir. Tokluk hissi verirler ve
obezite riskini aza indirgerler. Her yaşta düzenli olarak en az 2 bardak süt ve süt ürünü tüketmek gerekir.
Ancak gastrit, reflü ve gaz şikâyeti olanların uzmana
danışmaları gerekir. Kuru baklagiller ise kansere karşı
koruyucu olduğu kanıtlanmış bir besin grubudur. Yazarımıza haftada 2 gün nohut, kuru fasulye, yeşil mercimek ve barbunya tüketilmesini salık veririm. Gastrit,
reflü, spastik kolan, ülseratif kolan şikâyeti olanlar yine
dikkat etmelidirler. Sayın Akal’a kocaman bir bardak
süt gönderiyorum buradan… Lütfen için.
Hatice Karslıoğlu
Beslenmenizde geleneksel lezzetleri mi, deneyciliği mi benimsiyorsunuz?
kayboluvermiş. Ama henüz kimse bunun farkında
DİYETİSYENDEN
yumurta yemediğimi onlar büyüyene kadar belli
etmedim. Sabah kahvaltısında “Hani senin yumurtan?” diye sorduklarında, “Ah çocuklar sormayın.
Çok acıkmıştım. Yumurtanın kokusu da iyice iştahlandırdı, masaya getiremeden ben kendiminkini mutfakta yiyiverdim,” derdim. Bazen minik yalanlar gerekebiliyor. Annelerin böyle bir ayrıcalığı
var. Yalan söylediğinde minik ve beyaz oluyor. J
“Kusurlarımızda boğulmaktansa onları aşmaya çalışmalı”
DAN
ÖYKÜIŞAN
LERİ
Kilolu insanlar normal ve uzun süreli ilişkiler
sürdüremezler mi? Giyindikleri üzerlerine yakışmaz mı? Sevemez, sevilemezler mi? Bir KİBEM danışanının yaşadıklarını kendi kaleminden aktarıyoruz.
malara ve kendine ne yapıyorsun, bu resmen inti-
Bu konuyla ilgili küçüklüğümden beri
hep kafama takılan o kadar çok
soru var ki. En önemlisi gerçekte
karşı tarafı rahatsız edenin sizin
sağlığınızdan çok dış görünümünüz
olması… Şişmanlık, sonsuz bir
mutsuzluğa hapsolmak sanki
onların gözünde… Ben bunu
ruhumuzun kusurlarını bedenimizde aramak olarak görüyorum.
maya çalışıldı bana ya da mutlu olmamım garipli-
Küçüklüğümden beri onu yeme,
bunu yeme, çok yedin gibi lokma say-
har, ölürsün, kalbin yağ bağlar gibi ithamlara maruz
kaldığımı düşünecek olursak hayatta kalmak, hatta
mutlu bir yaşam sürdürüyor olmak dahi mucize gibi
geliyor bana. Hep mutsuz olmam gerektiği aşılanği vurgulandı. Aileme ve çevreme göre ne düzgün
bir ilişki yaşayabilirdim, ne de giydiklerim üzerime
yakışırdı. Sağlıklı sıfatıyla yan yana gelmem ise olanaksızdı. Oysa şu an kendime baktığımda hep uzun
süreli ilişkiler yaşamış, karşısına çıkan her kötü durumu atlatmış, her giydiğini kendine yakıştırmış birini görüyorum. Hep dış görünüşümle yargılandım
ama kendi hayatımı her şeye rağmen oluşturmayı
başardım.
Yıpranmadım desem yalan olur. Sağlığımın bozulmasına kilolarım değil; kilolarıma takıntılı olan
insanlar ve ailem neden oldu. Bana düşkünlükle-
“10 yaşından beri sıra dışı bir yaşam sürüyorum.”
10 yaşında beyin tümörü tanısıyla ameliyat geçiren bir KİBEM danışanının öyküsünü aktarıyoruz sizlere… Kilolu bir çocuk, ergen, genç ve
erişkin olmanın kendisinde yarattığı duyguları
ve savaşım gücünü kendi kaleminden okuyacaksınız.
bii ki bir şeyi severek yapmakla, zorunlu olarak yap-
Ameliyat sonrasında aldığım kortizon ve hormon
ilaçları nedeniyle şişmanlamaya başladım. Hastalığın getirdiği hareketsizlik de elbette etkili oldu.
Her şey daha normale dönmeye başladığında artık
bedensel ağırlığımla yüzleşmenin zamanı gelmişti. Annem ve babam bu sorunla başa çıkabilmem
için gerekli her şeyi ve fazlasını yapmaya hazırlardı. Ameliyat oluşumun 3. ayında gittiğimiz kampta
her sabah uykumdan kaldırılıp spor yapmaya teşvik
edildim. Sporu ve her türlü aktiviteyi seven ailem,
sırf benim için bunu bir görev olarak üstlendiler. Ta-
ilaçların etkisiyle iyice kilo almış
mak arasındaki fark yüzünden sporun hayatımda
hâlâ özürlü bir yan olduğunu vurgulamak zorundayım. Üzülerek…
Diğer bir sorunlu yan ise yemek yeme alışkanlığıydı elbette… Hastalıktan sonra zamanla ve t ü m
ve önceki kilolarımın da yerleşmesi için zemin hazırlamıştım.
Etrafım, iyiliğim için her türlü
rolü üstlenmeye hazır insanlarla, ailemle, çevriliydi. Tabii ki
bir çocuk, gerçek ile ‘rol
icabı’ olanı birbirinden
ayırmakta ustadır.
Ben de ‘benim için
KİBEM Kişisel Beslenme Eğitim Merkezi
rinden sürekli dile getirdikleri “Ölürsün”, “Kalp şeker, tansiyon; hepsi kiloların yüzünden” yorumları,
beni panik atak gibi ciddi bir psikolojik rahatsızlığa
sürükledi. Beraber olduğum kişiyi, beni çok çok
sevdiğini bildiğim hâlde “Benim gibi birini neden
seviyorsun ki?” güvensizliğiyle defalarca sorguladığım oldu. Rejim süresince, ailenden bir isteğin
olduğunda “Kilo ver yapalım” şartlandırmaları ya da
ergenlikte yaşadığım sinir harbinin hep kiloya bağlanışı da cabası...
liyorum. Tüm bunların yanı sıra öğrendim ki insanın
Acaba bu şekilde üzerime gelinmeseydi her şey
daha farklı olabilir miydi hayatımda? Belki de kendiliğimden kilo vermeyi isteyecektim. Hayatla bu
şekilde baş etmeyecek, kendimi, başkalarına ve
özellikle kendime kanıtlama çabası içinde olmayacaktım.
sevdiği ve mutlu olduğudur, bizim onu ne şekilde
Şu an hayatımı sorguladığımda, kendimi geliştirdiğimi ve dış görünüşümle son derece barışık olduğumu söyleyebilirim. Yaşadığım gelgitlere baktığımda
ne kimseyi suçluyorum -çünkü insanlara hak verebiliyorum- ne de kendi içimde yaşadıklarımı unutabi-
kilo kontrolünü sağlaması için gerçekten düzenli bir
hayata ihtiyacı var ve düzenli bir hayat için de geçmişinden gelen düzgün bir psikolojiye… Öncelikle
karşınızdaki insana (özellikle aileden biriyse) onu
her koşulda ve her hâliyle sevdiğinizi göstermeniz
gerekir. Ağzınızdan çıkan her kelimenin karşınızdakinin hayatında ne gibi etkileri olacağını düşünmeniz gerekir. Önemli olan onun kendisini ne şekilde
gördüğümüz değil. Tipi sizi rahatsız ediyorsa, önce
kendi değer yargılarınızı gözden geçirin.
İnsanlar dış görünüşlerine gösterdikleri özenin
onda birini kişiliklerine ayırsalar, çok daha mutlu
olurlar. En azından yersiz komplekslerden kurtulur,
kendimizi olduğumuz gibi kabul edip başaracağımız daha güzel şeylere yönelebiliriz. Kusurlarımızda boğulmaktansa o kusurları aşmak ve ilerlemek
daha anlamlı.
hazırlanan yemekler’ ve ‘diğerleri’nden oluşan mö-
diyetteydin?” diyebilmesine… Tabii bir de sağlıklı
nümün farkındaydım.
beslenme programına tam olarak ‘adapte’ olunan
Yemen için sunulanların farklı olduğunu gördüğün-
dönem var ki, gerçek hayatla bağların kopmaya
de sen de farklı olduğuna inanıyorsun. Sonrasında
başladığı, sadece kendi yarattığın steril dünyanın
o farkı kapatabilmek için bir ömür boyu koşup
güvenli olduğuna inandığın yanıltıcı süreç. Bağışık-
duruyorsun. İşte sıradan olmaktaki çekici taraf bu!
lığımızın oluşabilmesi için mikroplarla birlikte yaşa-
Herhangi bir şekilde, herhangi bir yerde ve herhan-
mamız gerektiğini biliriz ama yine de delice kaçarız
mikroplardan. Ve sonra en savunmasız anımızda
gi bir şey yiyebilmek…
Örneğin hep birlikte gidilen bir
olabilecek en kötü şekilde hastalanırız.
lokantada annenin endişeli bir
Yiyeceklerle ilişkim uzun zaman bu şekilde sürdü;
bakış eşliğindeki “Sen ne yiye-
ben kaçtım, onlar kovaladı. Sonra bir gün biri sordu:
ceksin?” sorusuna cevap ver-
“Elindeki sefer tasıyla daha ne kadar kaçabilirsin?”
mek sanıldığından çok daha
zor. Ya da sağlıklı beslenme
programın dâhilinde yiyebileceğin
bir tatlıyı yerken arkadaşının “Hani
O gün, beni hem hasta edip hem iyi eden ‘mikroplarımla’ yaşamayı öğrendim.
Teşekkür ederim Hatice Hanım!
www.kibem.com.tr • [email protected] • 0312. 468 08 86
Biricik
Benlik
4B Biricik Beslenme
Yeme Bozuklukları
İştahsız Çocuk
Çocukluk Obezite
Yetişkin Obezite
Diyabet
Sporcu Beslenmesi
Kurumsal Wellness
Gebelik ve Emziklilikte Beslenme
Kaybedilen Ağırlığın Korunması
Uzman Psikolog ile Davranış Değişikliği Yöntemleri
Fizyoterapist Eşliğinde Kişiye Özel Egzersiz Programı
FITMATE
ile
SAĞLIKLI BESLENME PROGRAMI
www.kibem.com.tr
Cinnah Caddesi No: 24/9 Çankaya/ANKARA
T: 312 468 0886 F: 312 466 7569 [email protected]

Benzer belgeler

Nefis 5 Mayıs - KİBEM > Kişisel Beslenme ve Eğitim Merkezi

Nefis 5 Mayıs - KİBEM > Kişisel Beslenme ve Eğitim Merkezi NEFİS DERGİ Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hatice KARSLIOĞLU

Detaylı