yasa dışı eylemler ekonomimizi olumsuz etkiliyor çelik boru

Transkript

yasa dışı eylemler ekonomimizi olumsuz etkiliyor çelik boru
MERKEZ
Merkez Mahallesi Geçit Sokak
No: 2 34381 Şişli / İSTANBUL
Tel: (212) 232 01 04 (pbx)
Faks: (212) 241 76 19
e-posta: [email protected]
www.mess.org.tr
ANKARA BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
Beştepeler Mahallesi Nergis Sokak
Via Tower No: 7B/6 D:10 06330
Yenimahalle / ANKARA
Tel: (312) 219 10 80 (pbx)
Faks: (312) 219 18 50
e-posta: [email protected]
BURSA BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
Çekirge Mahallesi Çekirge
Caddesi İntam İş Merkezi
No:101/4 D: 401 16265
Osmangazi / BURSA
Tel: (224) 236 38 62–236 38 86
Faks: (224) 236 98 94
e-posta: [email protected]
İZMİR BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
Akdeniz Mahallesi Şehit Fethi Bey
Caddesi Heris Tower No: 55/6
D: 61 35210 Konak / İZMİR
Tel: (232) 482 25 70 (pbx)
Faks: (232) 484 45 80
e-posta: [email protected]
MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015
MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015
YASA DIŞI EYLEMLER
EKONOMİMİZİ
OLUMSUZ ETKİLİYOR
ÇELİK BORU
SEKTÖRÜNÜN 2023
İHRACAT HEDEFİ
7,9 MİLYAR DOLAR
BULGARİSTAN İLE
DIŞ TİCARETİMİZ
7 MİLYAR DOLARA
ÇIKABİLİR
BAŞKAN’DAN
ÜLKEMİZ EKONOMİSİ İLE
İHRACATINI OLUMSUZ ETKİLEYECEK
YASA DIŞI DAVRANIŞLARDAN
KAÇINMAK GEREKİYOR
Bildiğiniz gibi metal sektöründe yaşanan yasa dışı eylemler ülke ekonomisini olumsuz yönde
etkiledi. Eylemlerin sonuçları, mayıs ayına ait göstergelere ise şöyle yansıdı. Otomotiv üretimi
geçtiğimiz mayıs ayında yüzde 13 azaldı, otomobil üretiminde kayıp 15 bini aştı. Mayıs ayında
yaklaşık 25 bin araç ihraç edilemedi, otomotiv ihracatı yıllık bazda yüzde 28, aylık bazda yüzde
30 azaldı. Türkiye’nin Mayıs ayı ihracatının yüzde 17,8 oranında gerilemesinin en önemli
nedenlerinden biri eylemler oldu. Bu süreçte ayrıca, yurtdışındaki önemli otomotiv firmaları
tedarik sürecindeki sıkıntılar nedeniyle durma tehdidi ile karşılaştıkları için zorlukla kazanılan
pazarların, yoğun rekabetçi ortamda kaybedilmesi ihtimali de gündeme geldi.
Bu nedenle, Türk sanayiinin uluslararası piyasalardaki itibarına ve rekabet gücüne zarar verecek
ve ülkemiz ihracatı ile ekonomisini olumsuz yönde etkileyecek davranışlardan kaçınılarak; sipariş
iptalleri ve pazar kaybına yol açabilecek ve işletmelere olduğu kadar istihdama da zarar verecek
yasa dışı davranışlara tevessül edilmeden çalışma barışını sürdürülebilir kılmanın işçilerimiz,
işyerlerimiz ve her şeyin ötesinde ülkemiz menfaatinin bir gereği olduğu unutulmamalıdır.
Metal sektöründe yaşanan bu kanun dışı eylemlerin hukuki boyutu dergimizin yeni sayısında
ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmektedir. Bu sayımızda ayrıca, sektörümüzün başarısına ilişkin
güzel bir haberi sizlerle paylaşmanın mutluluğunu yaşıyoruz. “Üyelerimiz İSO 500’e Damga
Vurdu” başlıklı bu haberde de göreceğiniz gibi, İSO’nun “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu
2014 Yılı Araştırması”na göre 500 büyük sanayi kuruluşu sıralamasında ilk 10’da yedi, ilk 50’de
16, ilk 100’de 23, ilk 250’de 40 ve ilk 500’de 56 MESS üyesi bulunuyor.
İSO 500 Araştırması’nın sonuçlarına ilişkin haber dışında, “MESS Üyelerinde İş Kazaları ve
Meslek Hastalıkları İstatistikleri” araştırmasının sonuçlarını da bu sayımızda MESS’ten Haberler
bölümünde bulabilirsiniz. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da Nouriel Roubini köşe
yazısında dünyanın gündemini sizlerle paylaşıyor, Dr. Rüştü Bozkurt ise iş dünyasının gündemini
anlatıyor.
“Sektör Analizi” bölümümüzde ele aldığımız Türkiye çelik boru sektörünün yakın gelecekteki
hedefi dünyanın en fazla çelik boru üretimini ve ihracatını yapan üç ülkesinden birisi olmak.
2014 yılında gerçekleştirdiği 1 milyon 933 bin ton çelik boru ihracatı ile dünyada en fazla
ihracat yapan yedinci ülke olan Türkiye çelik boru sektörünün 2023 ihracat hedefi ise 7,9 milyar
dolar. Sektörün ne kadar güçlü ve potansiyeli yüksek bir sektör olduğunu, bu araştırmamızda
görebilirsiniz.
Alternatif pazarlardan Bulgaristan’ı anlattığımız bu sayımızda da kısa bir dünya turu yaparak,
her mevsim görülmesi gereken Kapadokya’yı sizlere anlatıyoruz. Ayrıca “Sağlık” bölümünde yer
verdiğimiz ve son yıllarda giderek artan ve neredeyse her üç kişiden birinde görülen “diyabet”
konusunda uzmanların görüşlerini ilginize sunduk. Yine ilk kez yer verdiğimiz “Teknoloji”
bölümündeki haberlerin de ilginizi çekeceğini düşünüyoruz.
Mehmet C. Betil
MESS Yönetim Kurulu Başkanı
1
İÇİNDEKİLER
4
MESS’TEN HABERLER
24 ÜYELERİMİZDEN
30 DÜNYA GÜNDEMİ
VARLIK YÖNETİMİNİN GELECEĞİ
DAHA MALİYETLİ VE RİSKSİZ OLAN
‘SMART BETA’ YAKLAŞIMI
32
32 DÜNYA TURU
ABD-ALMANYA-ÇİN-GÜRCİSTAN
DANİMARKA-RUSYA-AVUSTRALYA
34 ÇALIŞMA MEVZUATI
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ ÖZERKLİĞİ
ÇERÇEVESİNDE DİRLİK (SULH) BORCU
36
SEKTÖR ANALİZİ
42
İŞ DÜNYASINDA GÜNDEM
44
ALTERNATİF PAZARLAR
50
AVRUPA PENCERESİNDEN
52
GEZGİN
ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN
2023 İHRACAT HEDEFİ
7,9 MİLYAR DOLAR
GELECEK, HATIRLAMA VE HATA
KÜLTÜRÜ ÜZERİNE İNŞA EDİLİRSE
SAĞLIKLI OLUR
36
BULGARİSTAN İLE DIŞ TİCARETİMİZ
7 MİLYAR DOLARA ÇIKABİLİR
G-20 VE TÜRKİYE’NİN DÖNEM
BAŞKANLIĞI
ŞİMDİ, EŞSİZ DOĞASIYLA DİKKAT
ÇEKEN KAPADOKYA ZAMANI
56 KEŞİF
DÜNYADA ÜCRETSİZ GEZİLECEK
EN İYİ MÜZELER
58 SAĞLIK
DİYABETİ ÇEVRESEL ETKİLER
ARTIRIYOR
60
TEKNOLOJİ
62 ENGLISH
2
44
BURSA BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
kirge Mahallesi Çekirge
ddesi İntam İş Merkezi
o:101/4 D: 401 16265
Osmangazi / BURSA
224) 236 38 62–236 38 86
aks: (224) 236 98 94
sta: [email protected]
KÜNYE
İZMİR BÖLGE
TEMSİLCİLİĞİ
Akdeniz Mahallesi Şehit Fethi Bey
Caddesi Heris Tower No: 55/6
D: 61 35210 Konak / İZMİR
Tel: (232) 482 25 70 (pbx)
Faks: (232) 484 45 80
e-posta: [email protected]
YINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015
MESS TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI YAYINIDIR • YIL: 52 • SAYI: 887 • 2015
YASA DIŞI EYLEMLER
EKONOMİMİZİ
OLUMSUZ ETKİLİYOR
ÇELİK BORU
SEKTÖRÜNÜN 2023
İHRACAT HEDEFİ
7,9 MİLYAR DOLAR
BULGARİSTAN İLE
DIŞ TİCARETİMİZ
7 MİLYAR DOLARA
ÇIKABİLİR
MESS Adına Sahibi
Mehmet C. Betil
Yönetim Kurulu Başkanı
Yazı İşleri Müdürü
Av. Hakan Yıldırımoğlu
Genel Sekreter
52
56
58
60
Yayın Kurulu
Dr. Aykut Engin
Av. Erten Cılga
Av. Mesut Ulusoy
Av. İlhan Doğan
Av. Ender Kızılray
Dr. Tuba Yaman Aydın
Altan Çetinkal
Fatih Tokatlı
Çisem Kılıç
Yazışma Adresi
MESS Türkiye Metal Sanayicileri
Sendikası Merkez Mahallesi
Geçit Sokak No: 2 34381
Şişli-İstanbul
Tel: 0212 232 01 04 (pbx)
Faks: 0212 241 76 19
Yayın Türü
Yerel süreli yayın.
YAYINA HAZIRLIK
Baskı Tarihi
Ağustos 2015
Genel Yönetmen
Gürhan Demirbaş
Genel Yönetmen Yardımcısı
Eser Soygüder Yıldız
Görsel Yönetmen
Hakan Kahveci
Editör
Seher Karataş
Grafik Tasarım
Dilek Aroskay
Fotoğraf Editörü
Eren Aktaş
Kurumsal Sat›fl Yöneticisi
Özlem Adaş
Tel: 0212 440 27 65
‹letiflim
Tel: 0212 440 27 63 - 0212 440 29 68
[email protected]
ajansdyayincilik.com
Yazı ve resimler kaynak
gösterilmek suretiyle
kullanılabilir. Dergide yazılan
yazıların sorumluluğu yazarlara
aittir. MESS İşveren dergisinin
basımında geri dönüşümlü kağıt
kullanılmaktadır.
ISSN 1300-9699
e-posta
[email protected]
Baskı
Gezegen Basım Ltd. Şti.
www.gezegenbasim.com.tr
Tel: 0212 325 71 25
İnternet Adresi
www.mess.org.tr
3
MESS’ten haberler
YASA DIŞI EYLEMLER, EKONOMİMİZİ
OLUMSUZ ETKİLİYOR
İŞLETMELERE OLDUĞU KADAR İSTİHDAMA DA ZARAR VERECEK YASA DIŞI DAVRANIŞLARA TEVESSÜL EDİLMEDEN
ÇALIŞMA BARIŞINI SÜRDÜRÜLEBİLİR KILMANIN İŞÇİLERİMİZ, İŞYERLERİMİZ VE HER ŞEYİN ÖTESİNDE ÜLKEMİZ
MENFAATİNİN BİR GEREĞİ OLDUĞU UNUTULMAMALIDIR.
Bilindiği üzere MESS Grup Toplu İş
Sözleşmeleri; Türk Metal Sendikası ile
15 Aralık 2014 tarihinde ve Çelik-İş
Sendikası ile 17 Aralık 2014 tarihinde
üç yıllık olarak imzalanmıştır. Ancak
Birleşik Metal-İş Sendikası ile anlaşma
sağlanamamış ve Sendikaca 29 Ocak
2015 tarihinde grev uygulanmaya
başlanmıştır. Söz konusu grevin 30 Ocak
2015 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca
ertelenmesini takiben uyuşmazlık, yasal
prosedür gereğince Yüksek Hakem
Kurulu tarafından 12 Mayıs 2015’te
diğer iki sendika ile imzalanan Grup TİS
ile aynı şartlarla karara bağlanmıştır. Bu
itibarla her üç işçi sendikası ile yapılan
Grup TİS, 31 Ağustos 2017’ye kadar
geçerlidir.
Yasal durum böyle iken sosyal medya
marifetiyle yapılan provokasyon
sonucu; işçiler ile işverenler karşı
karşıya getirilmiştir. İşçiler yürürlükte
olan 2014-2017 dönemi Grup
Toplu İş Sözleşmesi’nde sağlanan
menfaatlerin Bosch A.Ş. işyerine ilişkin
toplu sözleşmenin örnek gösterilerekartırılmasına yönelik haksız ve yersiz
taleplerini kabul ettirebilmek amacıyla
işyerlerini terk etmeyerek topluca
iş bırakmışlardır. Önce Bursa’daki
işyerlerinde başlayan daha sonra diğer
illerdeki fabrikalara sirayet eden ve 13
gün ile beş gün arasında değişen sürede
devam eden yasa dışı üretimi durdurma
ve işyerlerini işgal etme eylemleri, sosyal
medya üzerinden yönlendirilmiştir.
Yaşanan süreçte işçiler tarafından
yapılan bu eylemlerin yasa dışı
olduğu şüphesizdir. Bilindiği gibi
mevzuatımızda grev kararı, ancak
4
bir toplu iş sözleşmesinin yapılması
sırasında uyuşmazlık çıkması halinde,
işçi sendikası tarafından alınabilmektedir.
Eylem yapılan işyerlerinde ise, bu
işyerleri için imzalanmış ve 31 Ağustos
2017 tarihine kadar yürürlükte olan bir
toplu iş sözleşmesi bulunmaktadır. Bu
itibarla işçi sendikası tarafından alınmış
(ya da hukuken alınabilecek) kanuni
bir grev kararı yoktur. Kaldı ki mevcut
durumda bu eylemlerin arkasında
kimlikleri bilinmeyen ve sadece sosyal
medya üzerinden provokasyon yapmak
suretiyle işçileri kışkırtan ve yasal
olmayan bir oluşum yer almaktadır.
Bilindiği gibi kanuni grev kararı ise
hukuken ancak işçi sendikası tarafından
alınabilmektedir.
Yukarıda belirtilen ve kanuni grev için
aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan
grev yani iş bırakma eylemi, 6356
sayılı Kanun m.58/3’e göre kanun
dışıdır. Dolayısıyla toplu iş sözleşmesini
değiştirmek için üretimi durdurmak
kanun dışı grev kapsamındadır.
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu’nda belirlenen
hukuki çerçevenin dışında sürdürülen
yasa dışı eylemlerin iş sözleşmeleri
açısından haklı fesih sebebi oluşturduğu;
aynı zamanda, Türk Ceza Kanunu
kapsamında suç niteliği taşıdığı da
bilinmelidir.
Bu nedenle sosyal medyada söz konusu
eylemlerin “hukuka uygun” olduğuna
yönelik yer alan açıklamalar doğru
değildir. Özellikle süreç içinde hem metal
işkolunda hem de diğer işkollarındaki
bazı işçi sendikalarının yetkililerinin
ve bazı akademisyenlerin söz konusu
yasa dışı eylemlerin, hukuka uygun
olduğuna dair yaptıkları açıklamalar,
işçiler ve yakınlarını ne yazık ki yanlış
yönlendirmiştir. Bu açıklamalar aynı
zamanda medya üzerinden de yapılmış
ve kamuoyunun yasa dışı eylemleri,
kanuni bir grevmiş gibi algılamasına
neden olmuştur.
Öte yandan eylemler toplu sözleşme
düzenini ve sosyal barışı da zarara
uğratmıştır. Gerçekten de toplu iş
sözleşmesinin düzen ve barış işlevi
bulunmaktadır. Çünkü bir toplu
iş sözleşmesi yapıldığında, bunun
süresinin bitimine kadar taraflar iş
mücadelesine girmemeyi kabul etmiş
sayılırlar. Nitekim toplu iş sözleşmeleri
tarafların yaptığı müzakereler ve bir
noktada uzlaşmaları sonucu ortaya
çıkar. Ve böylelikle işyerinde çalışma
barışı sağlanmış olur. Oysa yaşanan
süreçte toplu iş sözleşmelerinin
yürürlükte kaldığı “düzen ve barış”
dönemi içinde haksız ve yersiz birtakım
isteklerin yasa dışı eylemlerle kabul
ettirilmesinin mümkün olabileceğine
yönelik çok yanlış /hukuka aykırı bir
durum oluşturulmaya çalışılmıştır.
Kamuoyunu yanıltma amacı taşıyan bu
durumdan çalışma barışının, endüstri
ilişkilerinin, işveren, işçi ve sendikaların
büyük bir zarar gördüğü aşikârdır.
Söz konusu yasa dışı eylemlerin başta
otomotiv sanayi olmak üzere ülkemiz
ekonomisinde yarattığı olumsuz
sonuçlar Mayıs ayına ait göstergelere
yansımıştır. Otomotiv üretimi Mayıs
ayında yüzde 13 azalmış, otomobil
üretiminde kayıp 15 bini aşmıştır.
Mayıs ayında yaklaşık 25 bin araç ihraç
edilememiş; otomotiv ihracatı yıllık
bazda yüzde 28, aylık bazda yüzde 30
azalmıştır. Otomotivde yaşanan eylemler,
Türkiye’nin mayıs ayı ihracatının yüzde
17,8 oranında gerilemesinin en önemli
nedenlerinden birini oluşturmuştur.
Ayrıca, eylemler nedeniyle duran
üretim, ithal otomobillerin Nisan ayında
yüzde 72 olan pazar payını yüzde 80’e
yükseltmiştir. Otomotiv sektöründe ağır
vasıtalar dâhil toplam pazar kaybı yüzde
10’a çıkmıştır. Bu durum cari açığı da
olumsuz yönde etkilemiştir.
Bu süreçte ayrıca, yurtdışındaki önemli
otomotiv firmaları tedarik sürecindeki
sıkıntılar nedeniyle durma tehdidi ile
karşılaştıkları için zorlukla kazanılan
pazarların, yoğun rekabetçi ortamda
kaybedilmesi ihtimali de gündeme
gelmiştir. Bu kapsamda küresel boyuttaki
yatırımcıların, işçilerin iş bırakma
eylemlerinin istikrar ortamını ve sosyal
barışı tehdit ettiğini, bu durumun devam
etmesinin uzun vadeli yatırım planlarının
gözden geçirilmesini gerektireceği
yönündeki açıklamaları dikkat çekici
olmuştur.
Bu nedenle, Türk sanayiinin uluslararası
piyasalardaki itibarına ve rekabet gücüne
zarar verecek ve ülkemiz ihracatı ile
ekonomisini olumsuz yönde etkileyecek
davranışlardan kaçınılarak; sipariş
iptalleri ve pazar kaybına yol açabilecek
ve işletmelere olduğu kadar istihdama
da zarar verecek yasa dışı davranışlara
tevessül edilmeden çalışma barışını
sürdürülebilir kılmanın işçilerimiz,
işyerlerimiz ve her şeyin ötesinde
ülkemiz menfaatinin bir gereği olduğu
unutulmamalıdır.
MESS’ten haberler
“İŞÇİLER MAALESEF BAZI
ÇEVRELERCE YANILTILMAKTADIR”
Prof. Dr. Tankut Centel
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ESKİ DEKANI
KOÇ ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Otomotiv sanayii işyerlerinde
gelişen bazı işçi eylemlerinin,
yasayla bağdaşmadığı ve sosyal
barış yükümüne ters düştüğü
görülmektedir. Gerçekten, Anayasa
m. 54/I, “toplu iş sözleşmesinin
yapılması sırasında, uyuşmazlık
çıkması halinde işçiler grev hakkına
sahiptirler” hükmüyle, toplu iş
sözleşmesi yapıldıktan sonra ve
toplu iş sözleşmesinin yürürlükte
bulunduğu sürece işçiye grev
hakkını tanımamaktadır. Bu
anlamda, 6356 sayılı Sendikalar ve
Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, “toplu
iş sözleşmesinin yapılması sırasında
uyuşmazlık çıkması halinde” yapılacak
greve “kanuni grev” denileceğini
belirtmekte ve kanuni grev için
aranan şartlar gerçekleşmeden
yapılacak grevin de, “kanun dışı”
sayılmasını öngörmektedir (m. 58/
II-III).
Buna göre, mevcut bir toplu
iş sözleşmesi yürürlükteyken,
söz konusu sözleşmenin süresi
içinde işçilerin iş bırakma
eylemleri yasa dışı grev niteliğine
bürünecektir. Kural olarak en az
bir ve en çok üç yıl süreli olarak
yapılabilecek toplu iş sözleşmesi
ise, imzalandıktan sonra,
taraflarca uzatılamayacak,
kısaltılamayacak ve sözleşme
süresinden önce sona
erdirilemeyecektir (6356 sK. m.
35/I). Bunun temelinde, toplu iş
sözleşmesiyle kurulmuş bulunan
“çalışma barışını sağlama borcu”
yatmaktadır.
Bu bağlamda, çalışma barışını
sağlama borcu, toplu iş
sözleşmesinin yürürlük süresi
içinde grev ve lokavt gibi iş
mücadelesi araçlarından belli
ölçüde vazgeçme borcudur. Söz
konusu borç olmadıkça, bir
sözleşmeyi toplu iş sözleşmesi
olarak nitelendirmek, hukuken
mümkün değildir. Nitekim,
Türkiye, 1980’li yıllardan
itibaren hak uyuşmazlığı üzerine
kurulacak “hak grevi” olanağını
terk etmiştir. Buna göre, usulüne
uygun olarak yapılmış bir toplu
iş sözleşmesi varken yeni bir
çalışma şartını karşı tarafa kabul
ettirmek üzere işin bırakılması,
hukuka uygun düşmeyecektir.
Bunun içindir ki; gerek Anayasa
ve gerekse yasa, ancak toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında
uyuşmazlık çıkması halinde greve
başvurulabilmesini ve bunun
dışındaki iş bırakma eylemlerinin
ise, kanun dışı sayılmasını
öngörmektedir.
Yapılmış bir toplu iş sözleşmesi
varken bu sözleşmenin süresi
içinde iş bırakılamaması esasının,
ne uygulanan ekonomik ve
sosyal politikalar hakkındaki
memnuniyetsizlikleri açıklama
hakkıyla ve ne de örgütlenme
(sendikalaşma) özgürlüğüyle bir
ilgisi bulunmaktadır. Çünkü,
bu tür durumlar, doğrudan ülke
yönetimine veya üye olunan
işçi sendikasına yönelmekte;
iş bırakma eylemleri ise,
işyerini ilgilendirmektedir.
Buna göre, yapılan bir toplu iş
sözleşmesiyle sağlanacak hakları
beğenmeyecek işçi, sendika içi
muhalefete katılabilir veya üyesi
bulunduğu işçi sendikasından
çekilebilir. Ancak, bu işçinin
mevcut duruma ilişkin
memnuniyetsizliğini, hak
grevinin tanınmadığı ülkemiz
hukuk sisteminde, işi bırakma
yoluyla ifadeye kalkışması,
kanuna uygun değildir.
Bunun gibi, yakın geçmişteki
Şişecam, Seka, Yatağan
ve Tekel işçilerinin toplu
eylemleriyle de, konunun bir
ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü,
belirtilen işçi eylemleri ortaya
konulduğu sırada henüz ortada
bağıtlanmış bir toplu iş sözleşmesi
yoktur ki, çalışma barışını sağlama
borcundan söz edilebilsin. Toplu
iş sözleşmesi bağıtlandıktan
sonra ise; toplu iş sözleşmesinin
yürürlükte olduğu işyerleri,
çalışma borcunu sağlama borcu
uyarınca, hak aramanın yeri
olmaktan çıkar.
Diğer yandan, Sendikal
Özgürlükler Komitesi’nce
benimsenen barışçı toplu eylem
hakkının, Türkiye’nin taraf
olduğu ILO sözleşmeleriyle
güvence altına alınmış bir
temel hak olduğundan söz
edilmesi, kamuoyunu yanıltma
anlamını taşır. Çünkü, konuya
ilişkin ne 87 ve ne de 98 sayılı ILO
sözleşmesi, bu tür eylemleri bir
hak olarak tanımaktadır. Üstelik,
her iki sözleşme metninin, hiçbir
yerinde “grev” sözcüğünden söz
edildiği görülmemektedir [ILO.,
Freedom of Association. Digest
of decisions and principles of
the Freedom of Association
Committee of the Governign
Body of the ILO, Cenevre 2006,
para. 581]. Bu yüzden, dünya
işveren kesimi, grev hakkını
87 ve 98 sayılı sözleşmelerce
güvence altına alınmış bir hak
olarak görmemektedir. Bu
bağlamda, barışçı toplu eylem
hakkını kabul eden ILO denetim
organları, söz konusu hakkın bazı
hallerde sınırlanabileceğini de
kabul etmektedir. Getirilebilecek
sınırlamalardan biri de, toplu iş
sözleşmesi varken toplu eylem
hakkından söz edilemeyeceğine
ilişkindir (sosyal barış yükümü)
[bkz. Jean-Michel Servais,
International Labour Law, The
Netherlands 2009, Wolters Kluwer
Business, para.279].
Birtakım çevrelerin
kamuoyunu yanıltmak
suretiyle son eylemleri meşru
birer eylem olarak göstermeye
çalışmaları, sonuçta yine
münferit işçiye zarar
verebilecektir. Çünkü, kanun
dışı grev eylemleri, hukuk
sistemimiz içinde işverene,
işçilerin iş sözleşmelerini haklı
nedenle (tazminatsız) feshetme
yetkisini vermektedir. (6356
sK. m. 70/I).
5
MESS’ten haberler
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YÜRÜRLÜKTE
İKEN İŞ BIRAKMA YASAL MIDIR?
PROF. DR. ÖMER EKMEKÇİ
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ
Basından izlenebildiği kadarıyla
Bursa’da Oyak Renault işçileri
üyesi bulundukları Türk Metal
Sendikası’ndan istifa etmiş ve işi
bırakma eylemine başlamışlardır.
Bunun nedeninin 15 Aralık
2014 tarihinde Türk Metal ile
MESS arasında imzalanan toplu
iş sözleşmesi ile getirilen ücret
artışlarının yeterli görülmemesi ve
gözden geçirilmesi talebi olduğu
ifade edilmektedir.
Bu gibi eylemlerin yasal olup
olmadığı konusunda muhtelif
görüşler ileri sürülmektedir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından yapılan
incelemede, bu eylemin yasa dışı
olduğu ifade edilmiş olacak ki,
karşı görüş olarak bu eylemin
kanunsuz olmayıp meşru olduğu,
aksine görüşlerin yanıltıcı ve
yıldırmaya yönelik olduğu, aksi
görüşte olmanın darbe hukukuna
yaslanmaktan başka bir anlam
taşımadığı, ifade edilmektedir.
Şahsi görüşüm bu tür bir eylemin
kanun dışı olduğu yolundadır.
Zaten ülkemizde artık herhangi bir
konudaki karşıt görüşün “darbe
hukuku” “mevzuat hukukçuluğu”
veya benzer yakıştırmalarla
nitelendirilmesi maalesef doğal
karşılanır hale gelmiştir. Tüm
bunları göze alarak konuya ilişkin
hukuki değerlendirmemi ifade
etmem gerekirse; kuşkusuz ülkemiz
imzaladığı ILO Sözleşmeleri’nin
gereğini yerine getirmekle
yükümlüdür. Hiçbir hukukçunun
bunun aksini savunması mümkün
6
değildir. Ancak aynı şekilde
hukukçu olan hiç kimsenin de
bu sözleşmelerin hiçbir kurala
ve esasa bağlanamayan bir hak
verdiği şeklinde bir yorumda
bulunabilmesi de mümkün değildir.
Nitekim bu tür sözleşmeler veya
hükümler genel çerçeveyi çizer ve
konu aldığı hakkın özünü ortadan
kaldıran veya aşırı sınırlandıran
düzenlemeleri yasaklar. Örneğin,
uluslararası kaynaklar sendika
özgürlüğünü düzenler. Buna taraf
ülke yasal düzeyde buna ilişkin
ayrıntıları düzenleme hakkına
sahiptir. Önemli olan tanınan
hakkın ortadan kaldırılmamasıdır.
Ülkenin, işkoluna göre
sendikalaşma sistemini
benimsemesi hakkın özünü
ortadan kaldırmaz. Bu yasal tercih
örgütlenme hakkının kullanımını
engellemez. Uluslararası belgede
sendika hakkının tanınması hiçbir
sınırlaması olmaksızın bu hakkın
kullanılması anlamına gelmez.
Aksi takdirde hukuki bir mecradan
değil keyfi bir mecradan söz edilir.
Bu nedenle hangi gruba mensup
olursa olsun, hiç kimsenin,
varmak istediği sonuca göre hakkı
yorumlaması, şekillendirmesi, yön
vermesi mümkün değildir ve kendi
görüşlerine katılmayan kişilerin
olmadık nitelendirmelerle itham
edilmesi isabetli değildir.
Hiç tereddüt yoktur ki, Türk
hukukunda grev ancak ve
ancak, toplu iş sözleşmesi
yapılması sırasında uyuşmazlık
çıkması halinde ve kanunda
belirtilen usule uyarak
yapılabilir. Bunlar olmaksızın
işçinin örneğin herhangi bir
durumu protesto etmek veya
belirli bir görüşü desteklemek
için iş bırakması, iş yavaşlatması
hukuka aykırıdır ve buna ilişkin
yaptırımların uygulanmasına yol
açar.
Çerçeve çizen uluslararası belgeler
işçilere dilediği zaman işi bırakma
hakkı vermemektedir. Bu durum
işçinin gösteri veya protesto
hakkına da engel değildir. Nitekim
tüm çalışanlar iş saatleri
dışında protesto veya benzer
haklarını kullanabilirler. Türk
hukukunda çalışanların yukarıda
belirttiğimiz haller dışında işi
bırakması kanuna uygun değildir.
Öte yandan Anayasa’da 2010
yılında yapılan değişiklikle bu tür
eylemlerin kanuna uygun olmadığı
yolundaki hükmün ortadan
kaldırılması veya bu konuda
bir yasağın 6356 Sayılı Kanun’a
alınmaması da kanımca bu tür
eylemlerin yasal nitelik kazandığı
anlamına gelmemektedir. Çünkü
yasa koyucu paranoyası içerisinde
bu eylemlerin yasak olduğunun
ayrıca belirtilmesine gerek yoktur.
Çünkü yapılan bir iş bırakmanın
hangi durumda yasal olduğu
zaten belirtilmiştir. Bir de ayrıca
yasak olduğunun belirtilmesine
ihtiyaç bulunmamaktadır.
İmzalanan uluslararası belgelerin ve
Anayasa’nın 90. Maddesi’nin işçilere
diledikleri zaman işi bırakma
hakkı verdiği iddia edilemez.
Türk hukukunda greve ilişkin
düzenlemeleri beğenmemek
ayrıdır, ILO sözleşmelerinin
işçiye dilediği zaman işi bırakma
hakkını verdiğini iddia etmek
ayrıdır. İkincisi ancak ve ancak bir
temenni niteliğinde olabilir.
Toplu iş sözleşmesinin düzen
ve barış işlevi bulunmaktadır.
Gerçekten bir toplu iş
sözleşmesi yapıldığında, bunun
süresinin bitimine kadar taraflar
iş mücadelesine girmemeyi
kabul etmiş sayılırlar. Nitekim
toplu iş sözleşmeleri tarafların
yaptığı müzakereler ve bir
noktada uzlaşmaları sonucu
ortaya çıkar. Ve böylelikle
işyerinde barış sağlanmış olur.
Ayrıca toplu iş sözleşmelerinin
en temel işlevlerinden biri de
düzen işlevi yani imzalandıktan
sonra süresinin bitimine
kadar işyerindeki bir düzenin
kurulmasının sağlanmasıdır.
Öte yandan işçi, sendika üyesi
olmakla, çalışma koşullarının
belirlenmesi konusundaki erkini
sendikaya devretmiş sayılır. Türk
hukukunda sendika üyeliği
serbesttir ve işçi dilediği sendikaya
üye olabilir. Bunun gibi işçinin
sendika üyeliğinden ayrılması da
serbesttir. İşçinin, sendikasının
altına imza koyduğu zam miktarını
beğenmemesi halinde sendika
üyeliğinden ayrılması veya sendika
içi çözüm yollarına başvurması
pekala mümkündür.
Basından izlenebildiği kadarıyla
Renault işyerinde çalışan
MESS’ten haberler
işçiler, uzlaştığı zam miktarını
beğenmeyerek üye oldukları
sendikadan istifa etmişler ve eylem
yapmaya başlamışlardır. Kuşkusuz
işçiler sendikalarından istifa ederek
bir başka sendikaya geçebilirler
ve gelecekteki yetki döneminde
kendi istedikleri sendikanın yetkiyi
almasını sağlayabilirler. Ancak
yapamayacakları tek şey, bu nedenle
işi bırakmalarıdır. Türk hukukunda
hak grevi yapılamayacağı yolunda
bir ifade kullanmanın da bir
anlamı bulunmamaktadır. Çünkü
işverenin, işçilerin bir hakkını yerine
getirmemesi iddiasına dayanan bir
eylem söz konusu değildir. İşçilerin
üye oldukları sendikaya tepkilerini
iş saatleri dışında dile getirmeleri,
eleştiri haklarını kullanmaları,
sendikayı olağanüstü genel kurula
götürmeleri mümkün ise de,
sendikayla ilişkileri nedeniyle
işverenle olan iş ilişkilerini ihlal
etme hakları bulunmamaktadır.
Protesto hakkı başkadır, iş
bırakma hakkı başkadır. İşverenin
hiçbir menfi tutumu olduğu
iddiası içermeyen ve bu şekilde
uzun süre tezahür eden bir eyleme
hiçbir uluslararası belge cevaz
vermemektedir.
Tüm bunların işçiye dilediği zaman
işi bırakma hakkı verdiği iddia
edilemez. Bu görüşte olanların
sadece kendi mücadelelerini kanuni
göstermek üzere değil, şu anda
Türkiye’de tüm işçilerin, ücret ve
diğer haklarını beğenmeyip veya
başkaca bir şeyi protesto amacıyla
diledikleri zaman işi bırakma hakkına
da sahip bulunduklarını, ILO ve AB
normlarının tüm işçilere bu hakkı
verdiğini ileri sürmeleri en azından
kendi içerisinde daha uyumlu bir
görüş oluştururdu. Ve umarız buna
karşılık işverenler de işçiyi dilediği
zaman çalıştırmama, dilediği zaman
işten çıkarma hakkından söz etmeye
başlamaz.
MESS OLAĞANÜSTÜ 43'ÜNCÜ VE
44'ÜNCÜ GENEL KURULU YAPILDI
Türkiye Metal Sanayicileri
Sendikası’nın (MESS)
Olağanüstü 43'üncü Genel
Kurulu 13 Mayıs 2015
tarihinde, Olağanüstü
44'üncü Genel Kurulu ise
28 Temmuz 2015 tarihinde
İstanbul Marriott Hotel
Şişli’de gerçekleştirildi.
Olağanüstü Genel
Kurullar’ın açılış
konuşmasını MESS
Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet C. Betil yaptı.
Genel Kurullar, Divan
Heyeti’nin seçilmesinin
ardından Leoni Kablo
ve Teknolojileri San.
ve Tic. Ltd. Şti. Genel
Müdürü Şükrü Erdem’in
Başkanlığı’nda toplandı.
Anatüzüğün bazı
maddelerinin tadili
hakkında Yönetim
Kurulu’nun sunduğu
teklifler MESS üyelerinin
tasvibi ile kabul edilirken;
üye işyerlerinin talepleri
uyarınca Anatüzüğe bir
Geçici Madde eklenmesine
ilişkin Yönetim Kurulu
teklifi de kabul edildi.
7
MESS’ten haberler
ÜYELERİMİZ İSO 500’E
DAMGA VURDU
İSO'NUN TÜRKİYE'NİN 500 BÜYÜK SANAYİ KURULUŞU 2014 ARAŞTIRMASI SONUÇLARINA GÖRE
SIRALAMADA, İLK 10'DA YEDİ, İLK 50'DE 16, İLK 100'DE 23, İLK 250'DE 40 VE İLK 500'DE 56 MESS ÜYESİ
BULUNUYOR. MESS ÜYELERİNİN DAMGA VURDUĞU LİSTEDE, İKİNCİ SIRADA FORD,
ÜÇÜNCÜ SIRADA İSE OYAK RENAULT YER ALIYOR.
İstanbul Sanayi Odası (İSO)
tarafından gerçekleştirilen
“Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu” araştırmasının
2014 verileri yayımlandı.
Türkiye’nin 500 Büyük
Sanayi Kuruluşu araştırması
ile değerlendirmeye alınan
8
sanayi kuruluşları üretimden
net satış rakamlarına göre
sıralanıyor. Araştırmada ayrıca
kuruluşların toplam net satış,
yarattıkları katma değer,
özkaynak, aktif toplam, dönem
kâr ve zararları, EBITDA
(favök), ihracat ve istihdam
seviyelerine ilişkin veriler
yer alıyor. Faaliyet kodlarına
ilişkin verilerin ve çeşitli
akademisyenlerin yorumlarının
da bulunduğu araştırma
Türkiye ekonomisinin ve Türk
sanayisinin yansıması olarak
görülüyor.
2014 YILINDA
GENEL EKONOMİK
GÖRÜNÜM
Araştırmada 2001 yılından
itibaren cari fiyatlarla
hesaplandığında, gerileme
eğilimine girmiş ve önemli
ölçüde düşmüş sanayinin
MESS’ten haberler
ve imalat sanayinin milli
gelir içindeki payının, 2014
yılında durağanlaştığı, milli
gelir içindeki bu payın henüz
sanayileşememiş Türkiye için
sanayi, ekonomi ve ülke adına
sağlıksız bir gelişme modeli
olduğunun belirtilmesi dikkat
çekiyor.
Son on yılda milli gelirin
ortalama büyümesinin altında
kalan sanayi ve imalat sanayi
büyümesi oranının, 2014
yılında tekrar milli gelirin
ortalama büyümesinin üzerine
çıktığı belirtiliyor. 2013’te
ekonomi yüzde 4,2, sanayi
yüzde 3,4 ve imalat sanayi
yüzde 3,7 büyürken, 2014
yılında ekonominin yüzde 2,9
sanayinin yüzde 3,8 ve imalat
sanayinin yüzde 3,7 büyümesi
sanayi açısından olumlu bir
gösterge durumunda.
İSO 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu’nun göstermiş
olduğu performansın Türk
sanayisinin büyüme ve
gelişmesine olan etkisi tüm
ticari çevrelerce bilinen bir
konu. Bu itibarla da İSO 500
Büyük Sanayi Kuruluşu’nun
yarattığı katma değerin toplam
sanayi katma değeri ve GSYH
içinden aldığı paylar önemli
göstergeler olarak kabul
görüyor.
2014 yılında İSO 500 Büyük
Sanayi Kuruluşu’nun temel
fiyatlarla yarattığı brüt katma
değerin sanayi içindeki payın
geçen yıla göre yüzde 22,6’dan
yüzde 21,5’e, GSYH içindeki
payın ise yüzde 8,4’ten yüzde
7,5’a gerilemesi, İSO 500
sanayi kuruluşunun ülke
genelinde sanayi ve ekonomi
performansının altında
kaldığını gösteriyor.
Araştırmaya göre, 2014
yılında İSO 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu arasında kamu
kuruluşlarının sayısı iki
azalarak 11’e gerilerken özel
sektör kuruluşlarının sayısı
489’a yükseldi. Üretimden
satışlar cari fiyatlarla yüzde 10
artarak 421,2 milyar TL olarak
gerçekleşirken özel sektörün
üretimden satışları yüzde 11,1
artış sağladı, kamu kuruluşların
üretimden satışları ise yüzde
8,6 geriledi.
Türkiye’nin son üç yıldır
uyguladığı ekonomide
dengeleme ve ihracatın
büyümeye daha çok katkı
sağlaması politikası, ihracatın
önemini günbegün artırıyor.
2014 yılında ülke ihracatının
yüzde 95,5’ini sanayi
mallarının oluşturması İSO 500
Büyük Sanayi Kuruluşu’nun
Türkiye ihracatını belirlemede
ne kadar önemli bir role
sahip olduğunu gösteriyor.
Nitekim İSO 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu ülke ihracatının
yüzde 38,9’unu ve sanayi
ihracatının yüzde 40,7’sini
gerçekleştirmiş durumda.
2008 yılında yaşanan
küresel kriz sonrası ortaya
çıkan durumun etkilerinin
halen sürdüğü ifade edilen
araştırmada yakın dönemdeki
dünya mal ticaretindeki
büyümenin yavaşlaması ile
komşu ve yakın ülkelerde
yaşanan jeopolitik değişimlerle
beraber bölge ülkeleriyle
yaşanan diplomatik sıkıntıların
ihracatta belirleyici olduğu
ifadesi dikkat çekiyor. Bu
çerçevede Türkiye ihracatının
yüzde 3,8 artarak 157,6
milyar dolara ulaşmasına
rağmen değer olarak yüzde
1,6 gerilemesi ve miktarsal
olarak yüzde 5,5 artması, 2014
yılında ihracatı miktarsal artışın
sürüklediğinin bir göstergesi
olarak karşımıza çıkıyor.
İSO 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu kapsamında
ihracat rakamları ise
yüzde 3,1 azaldı. İhracatta
sektörel performanslar
karşılaştırıldığında, ilk üç
sektörün yüzde 24,2 pay ile
motorlu kara taşıtları, yüzde
16,2 pay ile ana metal sanayi
ve yüzde 11 pay ile elektrikli
teçhizat sanayi olduğu
görülüyor.
KâMU KURULUŞLARI
KâRDAN ZARARA
DÖNDÜ
2014 yılında İSO 500 Büyük
Sanayi Kuruluşu’nun dönem
kâr ve zararı yüzde 22,4
artarken, özel sektörde bu
oran yüzde 56,5’e ulaştı. Kamu
kurumları ise yüzde 108
azalışla kârdan zarara döndü.
İSO 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu arasında yabancı
sermaye paylı kuruluşların
sayısı da 11 azalmış durumda.
Bu azalış 2009 yılından beri
de devam ediyor ancak 2014
yılında bu azalışın hızlanması
dikkat çekiyor. Her ne
kadar kuruluş sayısı azalsa
da İSO 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu arasında riskleri
ve dalgalanmaları daha iyi
yönettikleri yadsınamaz bir
gerçek. Üretimden satışlarının
İSO 500 içerisindeki paylarının
1,1 puan artırarak yüzde
29,6’ya çıkarmaları, dönem kâr
ve zarar toplamı içerisindeki
paylarını yüzde 33,7’ye
çıkarmaları, EBİTDA paylarını
(faiz, amortisman ve vergi
öncesi kâr ve zarar) yüzde
9
MESS’ten haberler
İSO "TÜRKIYE'NIN 500 BÜYÜK SANAYI KURULUŞU
2014" SIRALAMASINDA YER ALAN MESS ÜYELERI
Sıra
33,2’ye çıkarmaları, 11 firma
azalmışken ihracatlarının
sadece yüzde 1 azalması gibi
göstergeler de bu iddiayı
kanıtlar nitelikte.
Ücretle çalışan sayıları
geçen yıla göre yüzde 4,2
artarak 639 bin 680 kişi
oldu. Sektörlere göre en
çok çalışan sayıları ise gıda
ürünleri imalatı sanayi ve
motorlu kara taşıtları imalatı
ve tekstil sanayi olarak
sıralandı.
2014 yılında İSO 500
Büyük Sanayi Kuruluşu’nda
işgücü verimliliği çalışan
başına üretimden net
satışlara göre yüzde 5,5 arttı.
Ancak 2014 yılı üretici ve
tüketici fiyat enflasyonları
ve milli gelir deflatörü
ile karşılaştırıldığında ise
çalışan başına üretimden
net satışların reel olarak
gerilediği vurgulandı.
İşgücü verimliliğinde ise
petrol ürünleri sanayi,
tütün ürünleri imalatı, diğer
imalatlar ve ana metal sanayi
sıralaması dikkat çekici.
10
İLK 10 KURULUŞUN
7’Sİ MESS ÜYESİ
İSO 500 listesinde yer alan
kuruluşlar Türkiye’deki
sanayinin iskeletini oluştururken
MESS üyesi kuruluşlar da bunun
en büyük parçası. Öyleki ilk
10’da 7, ilk 50’de 16, ilk 100’de
23, ilk 250’de 40 ve ilk 500’de
de 56 MESS üyesi bulunuyor.
MESS üyeleri toplam üretimden
satışların neredeyse dörtte
birini, ihracatın da üçte birini
gerçekleştirmiş durumda. İSO
500 Büyük Sanayi Kuruluşu
arasında 2’nci ve 3’üncü sıralarda
ise Ford ve Oyak Renault yer
alıyor.
Toplam istihdamın yüzde
16’sını da MESS üyeleri sağlıyor.
Çalışan sayısı olarak ise İSO 500
Büyük Sanayi Kuruluşu arasında
Arçelik 16 bin 982 çalışanı ile en
büyük işveren. 2013 yılında da
İSO 500 Büyük Sanayi Kuruluşu
arasında yer alan dört kuruluş
MESS üyeliğinden ayrılırken bir
kuruluş da MESS’e üye oldu. Altı
üye kuruluş ilk 500 listesinde
yer alamazken dört üye kuruluş
ise listelere girdi.
2
3
4
6
8
9
10
11
12
18
22
24
28
29
34
49
55
59
63
64
83
88
100
106
116
122
126
130
135
137
138
143
150
158
163
168
171
195
196
219
272
275
288
355
357
360
368
395
396
397
407
409
415
416
456
489
Kuruluşlar
Üretimden Satışlar (Net) (TL)
Ford Otomotiv Sanayi A.Ş.
10,539.302.862
Oyak-Renault Otomobil Fabrikaları A.Ş.
8,777.455.748
Arçelik A.Ş.
8,520.701.667
İçdaş Çelik Enerji Tersane ve Ulaşım Sanayi A.Ş.
6,350.289.705
Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş.
6,114.214.014
TOFAŞ Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.
6,000.729.958
Aygaz A.Ş.
5,692.178.368
Çolakoğlu Metalurji A.Ş.
4,780.209.856
Mercedes-Benz Türk A.Ş.
4,771.526.299
BSH Ev Aletleri San. ve Tic. A.Ş.
3,273.297.079
Bosch San. ve Tic. A.Ş.
2,582.434.764
Türk Traktör ve Ziraat Makineleri A.Ş.
2,488.442.267
Kroman Çelik Sanayii A.Ş.
2,353.457.343
Sarkuysan Elektrolitik Bakır San. ve Tic. A.Ş.
2,290.068.925
Borçelik Çelik San. Tic. A.Ş.
2,140.492.279
İzmir Demir Çelik Sanayi A.Ş.
1,734.194.501
Assan Alüminyum San. ve Tic. A.Ş.
1,592.267.954
Yücel Boru ve Profil Endüstrisi A.Ş.
1,486.212.838
MMK Metalurji San. Tic. ve Liman İşletmeciliği A.Ş.
1,328.196.253
Borusan Mannesmann Boru San. ve Tic. A.Ş.
1,313.729.373
Delphi Automotive Systems Ltd. Şti.
990.085.671
Otokar Otomotiv ve Savunma Sanayi A.Ş.
956.199.426
Bosch Termoteknik Isıtma ve Klima San. Tic. A.Ş.
886.808.458
Ege Çelik Endüstrisi San. ve Tic. A.Ş.
820.873.917
Asil Çelik San. ve Tic. A.Ş.
761.661.784
Türk Prysmian Kablo ve Sistemleri A.Ş.
743.040.648
Temsa Global San. ve Tic. A.Ş.
720.088.045
Componenta Dökümcülük Tic. ve San. A.Ş.
705.484.870
Eczacıbaşı Yapı Gereçleri San. ve Tic. A.Ş.
339.760.567
Erdemir Çelik Servis Merkezi San. ve Tic. A.Ş.
661.388.141
Autoliv Cankor Otomotiv Emniyet Sistemleri San. ve Tic. A.Ş. 660.528.716
Noksel Çelik Boru Sanayi A.Ş.
640.334.094
Anadolu-Isuzu Otomotiv San. ve Tic. A.Ş.
616.563.970
CMS Jant ve Makina Sanayii A.Ş.
594.816.780
Coşkunöz Metal Form Makina Endüstri ve Tic. A.Ş.
584.648.250
Hema Endüstri A.Ş.
568.208.549
MAN Türkiye A.Ş.
561.491.186
Türk Demir Döküm Fabrikaları A.Ş.
498.096.692
Federal-Mogul Piston Segman ve Gömlek Üretim Tesisleri A.Ş. 495.953.118
Nexans Türkiye Endüstri ve Ticaret A.Ş.
449.647.074
Kerim Çelik Mamülleri İmalat ve Tic. A.Ş.
368.710.643
Bosch Rexroth Otomasyon San. ve Tic. A.Ş.
363.897.148
Baymak Makina San. ve Tic. A.Ş.
350.611.181
Çayırova Boru San. ve Tic. A.Ş.
292.603.413
CMS Jant Sanayi A.Ş.
291.537.365
Elba Basınçlı Döküm Sanayii A.Ş.
290.579.853
Diniz Johnson Controls Oto Donanım San. ve Tic. A.Ş.
287.045.742
Trakya Döküm San. ve Tic. A.Ş.
267.107.062
Ege Endüstri ve Ticaret A.Ş.
266.344.635
Leoni Kablo ve Teknolojileri San. ve Tic. Ltd. Şti.
265,549.814
Buga Otis Asansör San. ve Tic. A.Ş.
259.082.049
Arcelormittal Ambalaj Çeliği San. ve Tic. A.Ş.
257.403.395
Termo Teknik Tic. ve San. A.Ş.
254.956.049
Farba Otomotiv Aydınlatma ve Plastik Fabrikaları A.Ş.
254.606.198
B-Plas Bursa Plastik Metal İnşaat Enerji Madencilik Jeotermal
Turizm ve Tarım San. ve Tic. A.Ş.
234.127.292
Ferro Döküm San. ve Dış Tic. A.Ş.
217.939.266
MESS’ten haberler
MAKİNE EMNİYETİ EĞİTİMLERİ
TÜM HIZIYLA SÜRÜYOR
MESS TARAFINDAN, ÜYE İŞYERLERİNDE GÖREV YAPAN İŞ GÜVENLİĞİ UZMANLARI VE MAKİNE
BAKIMINDAN SORUMLU MÜHENDİSLERİN KATILIMINA YÖNELİK ÜCRETSİZ İKİ GÜN SÜREN “MAKİNE
EMNİYETİ EĞİTİMİ” DÜZENLENDİ.
İşyerlerinde makinelerden
kaynaklanan tehlikelere
karşı alınması gereken asgari
sağlık ve güvenlik şartları, İş
Ekipmanlarının Kullanımında
Sağlık ve Güvenlik
Şartları Yönetmeliği’nde
düzenlenmiştir. Bu
Yönetmeliğe göre iş ekipmanı,
işin yapılmasında kullanılan
herhangi bir makine, alet,
tesis ve tesisatı kapsıyor.
Yönetmelikle işverenler,
işyerinde kullanılacak iş
ekipmanının yapılacak işe
uygun olmasını sağlamak
ve bu ekipmanın çalışanlara
sağlık ve güvenlik yönünden
zarar vermemesi için gerekli
tüm tedbirleri almakla
yükümlü tutulmuşlardır.
Metal sektörü açısından
makine emniyeti konusu,
sektörün yapısı gereği
işyerlerinde yürütülen
iş sağlığı ve güvenliği
çalışmalarının çok önemli
bir bölümünü teşkil ediyor.
Bu itibarla MESS tarafından,
üye işyerlerinde görev yapan
iş güvenliği uzmanları ve
makine bakımından sorumlu
mühendislerin katılımına
yönelik ücretsiz iki gün süren
“Makine Emniyeti Eğitimi”
düzenlendi.
MESS üyelerinin iş sağlığı
ve güvenliği çalışmalarına
katkıda bulunmak amacıyla
düzenlenen eğitimin içeriği ve
hedef kitlesi, MESS İş Sağlığı
ve Güvenliği Komisyonu’nda
yapılan değerlendirmeler
sonucu belirlendi.
Makine Emniyeti Yönetmeliği
ve emniyetle ilgili standartlar
baz alınarak hazırlanan
eğitim, Pilz eğitmenleri
tarafından verildi. İş sağlığı
ve güvenliği prosedürlerine
ek olarak pratiğe dayalı risk
değerlendirmesi ve modern
emniyet teknolojileriyle ilgili
ayrıntılı bilgilerin verildiği
eğitimler; makine üreticilerinin
ve son kullanıcılarının
yükümlülükleri, makine
emniyetinin nasıl sağlanacağı,
temel emniyet bileşenleri
ve fonksiyonları, emniyet
standartları, emniyet
ekipmanları ve özellikleri,
pnömatik/hidrolik/elektriksel
emniyet, kilitleme/etiketleme
prosedürü hazırlama ve
uygulamaları, EN 12100
standardına göre risk
değerlendirmesi vb. konularını
kapsadı.
Mayıs ayından itibaren
dört ilde altı grup halinde
düzenlenen eğitim başarıyla
tamamlandı ve yaklaşık 150
kişi eğitimden yararlandı.
Son iki eğitim, eylül ayında
İstanbul’da düzenlenecek.
11
MESS’ten haberler
104’ÜNCÜ ULUSLARARASI
ÇALIŞMA KONFERANSI YAPILDI
ULUSLARARASI ÇALIŞMA ÖRGÜTÜ’NÜN (ILO) 104’ÜNCÜ ULUSLARARASI ÇALIŞMA KONFERANSI, ÜYE DEVLETLERİN
HÜKÜMET, İŞVEREN VE İŞÇİ TEMSİLCİSİNİN KATILIMI İLE 31 MAYIS-13 HAZİRAN TARİHLERİ ARASINDA
CENEVRE’DE BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SARAYI’NDA TOPLANDI.
Bu yıl, Uluslararası Çalışma
Örgütü’nün Uluslararası
Çalışma Konferansı, 31
Mayıs-13 Haziran tarihleri
arasında Cenevre’de
Birleşmiş Milletler Sarayı’nda
gerçekleştirildi. Üye devletlerin
hükümet, işveren ve işçi
temsilcilerinin katılımıyla
yapılan konferans kapsamında
Panama Devlet Başkanı Juan
Carlos Varela ile Fransa
Cumhurbaşkanı François
Hollande, Genel Kurul’a
hitaben birer konuşma yaptı.
Konferans’ın bu yılki
gündeminde daimi maddelerin
yanı sıra, “Küçük ve Orta
Büyüklükteki İşletmeler ve
Saygın ve Verimli İstihdamın
Oluşturulması (Genel
Müzakere)”, “Kayıtdışı
Ekonomiden Kayıtlı
12
Ekonomiye Geçiş-Standart
Belirleme, İkili Görüşme”,
“Sosyal Korunmanın Stratejik
Amacı Konusunda Devam
Eden Görüşme-Çalışanların
Korunması (2008 tarihli
‘Adil Küreselleşme İçin
Sosyal Adalet’ Hakkındaki
ILO Bildirgesi’nin İzleme
Mekanizması)” konuları yer
aldı. Konferans kapsamında
Cook Adaları’nın ILO’ya
resmen üyelik başvurusu kabul
edildi.
ILO Genel Müdürü Guy Ryder,
Genel Kurul’a hitaben yaptığı
konuşmada ILO’nun 2019’da
kutlanacak 100’üncü yılı için
yapılan çalışmalar hakkında
bilgi verdi. Ryder, 100’üncü
yıl etkinlikleri kapsamında
“Çalışmanın Geleceği Girişimi”
başlıklı yeni bir faaliyet
yürütüleceğini, bu faaliyetin
“çalışma ve toplum ilişkisi”,
“çalışma organizasyonu ve
üretim ilişkisi”, “saygın işler” ve
“çalışma hayatının yönetişimi”
unsurlarını içereceğini,
özellikle 2019 yılına kadar
üst düzey bir komisyon
tarafından tematik bir rapor da
hazırlanacağını kaydetti.
APLİKASYON
KOMİTESİ’NİN
ÇALIŞMALARI
Aplikasyon Komitesi’nin bu
yılki çalışmaları iki bölüm
halinde yürütüldü. Birinci
bölümde ILO’nun; “1921 tarih
ve 11 sayılı Örgütlenme Hakkı
(Tarım) Sözleşmesi”, “1975
tarih ve 141 sayılı Kırsal İşçi
Örgütleri Sözleşmesi” ve “1975
tarih ve 149 sayılı Kırsal İşçi
Örgütleri Tavsiye Kararı”na
ilişkin Genel Analiz hakkında
değerlendirmelerde bulunuldu.
Genel Analiz hakkındaki
değerlendirme, kırsal
kesimde ve özellikle tarım
alanında sendikal örgütlenme
modelleri konusunda
yaşanan tartışmalara sahne
oldu. İşveren kesimi; coğrafi
olarak kırsal alandaki iletişim
zorlukları ve yapısal sorunların
örgütlenme haklarının
kullanımını güçleştirdiğini, iş
teftişi ve çalışma idarelerinin
yerel düzeyde kapasite
sorunları ile karşı karşıya
olduğunu, tarımsal işletmelerin
gelişimi için politikalar
geliştirilmedikçe bu alanda
örgütlenme haklarının
gelişmesinin de zor olduğunu,
incelenen ILO araçlarının
MESS’ten haberler
da güncellenmesinde fayda
olduğunu, önümüzdeki dönem
yürütülecek Standartların
Gözden Geçirilmesi
Mekanizması’nın önemli bir
fırsat barındırdığını dile getirdi.
Bu yılki genel görüşmelerde,
işveren kesimi, 2015 yılı
Uzmanlar Komitesi Raporu’nun
29’uncu paragrafında yer
alan, Uzmanlar Komitesi
yorumlarının bağlayıcı
olmadığına ilişkin kaydın
memnuniyet verici
olduğunu, Rapor’un
özellikle teknik konulara
daha fazla yer vermesinin
ve politik mülahazaların
daraltılmasının da önem
taşıdığını, sosyal tarafların
Uzmanlar Komitesi’ne daha
fazla görüş bildirmelerinin
de denetim sistemi açısından
faydalı olduğunu belirtti.
İşverenler, grev hakkı ile ilgili
Uzmanlar Komitesi’nin hâlâ
görüş bildirmesinin 87 sayılı
ILO Sözleşmesi’ne aykırılık
teşkil ettiğini, Rapor’da
anılan Sözleşmeye ilişkin
45 gözlemden neredeyse
tamamının grev hakkına
ilişkin olduğunu, bunun da
Sözleşme’nin kapsamının
aşılması ve Uzmanlar
Komitesi’nin bağlayıcı
yorumlarda bulunamayacağına
ilişkin kuralın ihlal edilmesi
anlamına geldiğini dile getirdi.
Aplikasyon Komitesi, Şubat
ayında işçi ve işveren kesimleri
arasında varılan mutabakat
çerçevesinde 40 ülkeden oluşan
uzun listeyi Konferans’tan bir
ay önce yayınladı, Konferans
öncesinde 24 ülkeden oluşan
kısa liste işçi ve işveren
kesimlerince belirlendi. Bu
yılki Aplikasyon Komitesi’nde
sonuç metinleri daha önceki
uygulamalardan farklı
olarak ILO Sekreteryası’nca
hazırlanmadı, tüm sonuç
metinleri işçi ve işveren
kesimlerince ortaklaşa kaleme
alındı. Sonuç metinlerinde
daha önceki mutabakat esas
alınarak, Sözleşme ile bağlantılı
olmayan, soyut beklentilere
yer verilmemesi hedeflendi
ve hükümetlerin onaylanan
sözleşmelere uyumu nasıl
sağlayacaklarına ilişkin
tavsiyelerde bulunuldu.
APLİKASYON
KOMİTESİ’NDE YER
ALAN ÜLKELER
104. Uluslararası Çalışma
Konferansı’nın Aplikasyon
Komitesi kısa listesinde bu sene
24 ülke yer aldı. Türkiye, bu
yılki Aplikasyon Komitesi kısa
listesinde 155 sayılı Sözleşme
sebebiyle yer aldı. Türkiye’nin
kısa listede yer almasında
rol oynayan temel etken,
işçi kesiminin bu yöndeki
ısrarı oldu. İşveren ve işçi
kesimlerinin 23 Şubat 2015
tarihinde imzaladıkları “ILO
Standartlar Girişimi” başlıklı
ortak bildiri gereğince kısa
listenin üç ülkeye kadar her
grubun kendi özel önceliğine
göre seçeceği ülkelerden
oluşması kararı alındı, bu
anlaşma gereğince diğer
grubun bu seçime muhalefet
edememesi esası kabul edildi.
Veto edilmezlik şartı (non-veto)
olarak adlandırılan bu sistem
uyarınca, işçi kesimi Türkiye,
Cezayir ve Katar’ın kısa listede
yer alması konusunda ısrarcı
oldu ve işveren kesiminin bu
husustaki itirazları dikkate
alınmaksızın ülkemiz ve diğer
iki ülke nihai listede yer aldı.
Komite’nin 13 Haziran 2015
konusu işveren kesiminin talebi
üzerine 104’üncü Çalışma
Konferansı gündemine alındı.
Komitenin amacı KOBİ’lerin
ihtiyaçlarına farklı düzeylerde
cevap vermek üzere ILO
önceliklerini düzenlemek olarak
belirlendi.
ILO’nun 1998 yılında kabul
ettiği 189 sayılı KOBİ’lerin İş
Yaratması Tavsiye Kararı’nda
KOBİ tanımı ülkeden ülkeye
değişkenlik gösteriyor olsa da,
250 çalışandan az çalışana sahip
işletmeler KOBİ tanımı arasında
yer alıyor.
ILO tarafından yapılan çalışma
sonucunu yansıtan ve Komite
çalışmalarına rehberlik
eden raporda; KOBİ’lerin
istihdam yaratmadaki rolü,
yaratılan istihdamın kalitesi,
karşılaşılan başlıca sorunlar,
KOBİ desteklerinin amacına
uygun olup olmadığı ve
ILO’nun KOBİ’ler konusunda
yaptığı çalışmaların etkinliği
sorgulandı. Oldukça kapsamlı
olarak hazırlanan rapor genel
olarak işveren ve işçi taraflarınca
olumlu bir çalışma olarak
yorumlandı.
Genel değerlendirme olumlu
olsa da, raporda yer alan
bazı istatistiklerin gerçekleri
yansıtmadığı konusunda
tartışmalar yaşandı. İş
kanunlarının KOBİ’lerin
çalışmaları sırasında
karşılaştıkları sorunlar listesinde
14’üncü sırada sunulmasına
işveren kesimi karşı çıktı ve bu
durumun daha öncelikli bir
sorun olduğunun altı çizildi.
İşverenlerin konuya ilişkin
öncelikleri arasında; ILO’nun
sürdürülebilir işletmeler için
uygun ortamın yaratılması
konusundaki çalışmalarının
artırılması, ILO’nun politika
tarihinde kabul edilen Sonuç
Metni’nde, Türk Hükümeti
ve sosyal tarafların, iş sağlığı
ve güvenliğinin gelişimi için
yaptıkları çalışmaların takdirle
karşılandığı kaydedilerek,
İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun 155 sayılı ILO
Sözleşmesi ile uyumunun
artırılması, Ulusal Eylem
Planı’nda yer alan faaliyetlerin
etkinliğinin değerlendirilmesi,
meslek hastalıkları da dahil
olmak üzere, kayıt ve gözetim
sistemlerinin geliştirilmesi,
teftiş ve yaptırımların
artırılması, iş sağlığı ve
güvenliğine ilişkin sendikaların
yasal ve barışçıl eylemlerine
müdahaleden kaçınılması,
sosyal diyaloğun devam
ettirilmesi talep edildi.
Komite, 3 Haziran
tarihinde başladığı kısa liste
görüşmelerini 10 Haziran
tarihinde tamamladı. Komite
çalışmaları kapsamında
özellikle Avrupa Birliği
düzeyinde krizle mücadele
tedbirlerinin ILO normları
ile uyumu konusunu İtalya
ve İspanya hakkındaki
görüşmelerde değerlendirildi.
Komite’de Kazakistan
ve Swaziland’ın 87 sayılı
Sözleşme’yi, Moritanya’nın
ise 29 sayılı Sözleşme’yi
ihlallerinin Komite Sonuç
Metni’nde özel paragrafa
alınması kararı alındı.
KOBİLER İLE
SAYGIN VE VERİMLİ
İSTİHDAMIN
OLUŞTURULMASI
Dünyadaki istihdamın üçte
ikisinin KOBİ’ler tarafından
sağlandığı gerçeğinden yola
çıkarak KOBİ’lerin saygın ve
üretken istihdam yaratmaları
13
MESS’ten haberler
yaratma sürecinde, 2007 yılında
yayınlanan Sürdürülebilir
Şirketler Deklarasyonu’nu temel
alması, “Önce küçük düşün”
temasının benimsenmesi,
oluşturulan politika ve
programlarda İşveren
Örgütlerinin önemli rolü olması
gerektiğinin kabul edilmesi gibi
konular yer almıştır.
Müzakerelerde hükümet ve
işçi temsilcileri işverenler
tarafından yaratılan istihdamın
kalitesi ve “saygın iş” konusuna
odaklandı. Değer zinciri
konusu iş yaratma ile doğrudan
ilgili olmadığı için gündem dışı
bırakıldı. Müzakereler sonrası
hazırlanan metinde KOBİ’lerin
ihtiyaçlarının özellikle ILO
tarafından daha iyi anlaşılması
gerektiği yaklaşımı benimsendi.
Metinde KOBİ’lerin saygın ve
üretken iş yaratılmasındaki
temel rolünün önemi
vurgulandı, karşılaştıkları
zorluklar ortaya konuldu,
sürdürülebilir büyüme ve iş
yaratılması için söz konusu
zorluklarla mücadele edilmesi
için neler yapılması gerektiği
konusunda öneriler sunuldu.
Metin’de ILO Politika ve
Programları oluşturulurken
KOBİ’lerin yapılarının ve
ihtiyaçlarının göz önünde
14
bulundurulmasının, ILO’nun
Sürdürülebilir İşletmeler
İçin Uygun Ortamın
Yaratılması Programı’nın
güçlendirilmesinin ve ILO’nun
KOBİ’lerdeki çalışma koşulları,
üretkenlik, sürdürülebilirlik
hakkındaki araştırmalarını
derinleştirmesinin önemi
vurgulandı. Metin, işveren
kesiminin hedefleri ile
örtüştüğünden memnuniyetle
karşılandı.
KAYITDIŞI
EKONOMİDEN
KAYITLI EKONOMİYE
GEÇİŞ
Mart 2013 tarihli ILO Yönetim
Kurulu kararı ile 2014 yılında
gerçekleştirilen 103’üncü
ILO Konferansı gündemine
alınan “Kayıtdışı Ekonomiden
Kayıtlı Ekonomiye Geçiş”
konusu, Üye Ülkelere anahtar
politika tedbirleri sunan bir
“Tavsiye Kararı” hazırlanması
hedefiyle 104’üncü Konferans
gündeminde yeniden yer aldı.
Konferans kapsamında
toplanan Komite, 103’üncü
Konferans’ta hükümet,
işveren ve işçi temsilcileri
arasında yapılan ve ulusal
ve bölgesel koşullar farklılık
gösterdiğinden, oldukça zorlu
geçen görüşmeler esas alınarak
ILO tarafından hazırlanan
“Taslak Tavsiye Karar Metni”
üzerinde müzakereler yürüttü.
Gelişmekte olan ülkelerin
kalkınmasında kayıtdışılığı
ortadan kaldıracak politikaların
oluşturulması hedefiyle
hazırlanan Metin; Amaçlar
ve İçerik, Rehber Prensipler,
Yasal ve Politik Çerçeveler,
İstihdam Politikaları, Haklar
ve Sosyal Koruma, Teşvikler
ve Uygulama, Örgütlenme
Özgürlüğü, Sosyal Diyalog ve
İşveren/İşçi Organizasyonlarının
Rolü, Veri Toplama ve İzleme
ile Uygulama olmak üzere 9
başlıktan oluşuyor.
Tavsiye Kararı’na göre
kayıtdışı ile mücadelede,
yasal ve politik çerçeveler
aşağıdaki konuları içermeli:
n Kapsamlı bir büyüme,
stratejisi ve kayıtlı ekonomide
düzgün işler,
n İş ve yatırım ortamının
geliştirilmesi,
n Girişimciliğin, KOBİ’lerin
ve kooperatifler gibi diğer
ekonomik birimlerin
desteklenmesi,
n Eğitime, hayat boyu
öğrenmeye, becerilerin
geliştirilmesine, finansal
kaynaklara, pazarlara, altyapı ve
teknolojiye erişim,
Kayıtdışı ekonominin
azaltılmasının işverenler, işçiler
ve hükümetler açısından fayda
sağlaması.
Söz konusu Karar’a
göre, ILO Üyesi Ülkeler
kayıtlı ekonomiye geçiş
için aşağıdaki tedbirleri
uygulamalı:
n Kayıt altına alma,
vergilendirme ve mevzuata
uyum gibi konulardaki
engellerin azaltılması,
n Kaynaklara kolay erişim,
n Teşviklerin artırılması.
İşveren grubu, KOBİ’lerin
kayıt altına alınması için
teşvik edilmeleri ve kayıtlı
istihdamın artırılması gibi
kilit politika tedbirlerine
odaklanan Taslak Tavsiye
Kararı’nı desteklediklerini
belirtti. İşveren grubu, kayıtlı
ekonomiye geçmenin; iş
yaratmada artış, uygun maliyetli
sermaye, mal ve hizmetlere
erişim, mülkiyet hakkının
korunması, sosyal içerme ve
istikrarın sağlanmasına ortam
yaratacağını ifade etti. Bununla
birlikte, kayıtlı ekonomiye
geçiş için hızlı ve sabit
çözümler olmadığı, geçişin
kademeli, dereceli ve heterojen
ulusal şartlar göz önünde
n
MESS’ten haberler
bulundurularak gerçekleşmesi
gerektiği dile getirildi.
İşçi Grubu, “kayıtlı ekonomi”
ifadesini “çalışma hakları”
ile sınırlıyor. İşveren Grubu,
çalışma haklarının önemli
olduğunu, ancak öncelikle,
işyerlerinin kayıt altına
alınmasını destekleyecek
spesifik tedbirler alınmasına
odaklanılması gerektiğini
vurguluyor. Komite
görüşmelerinde ayrıca, işveren
temsilcileri Üye Ülkeler’in
söz konusu Tavsiye Kararı’nı
uygulamalarına katkı sağlamak
için, ILO’nun ilave mali kaynak
ayırmasının gerekli olduğunu
belirtti. Komite çalışmaları
sonrasında nihai hale getirilen
Tavsiye Kararı, 484 oyla kabul
edildi.
SOSYAL KORUMANIN
STRATEJİK AMACI
KONUSUNDA DEVAM
EDEN GÖRÜŞME
(GENEL GÖRÜŞME)
ILO’nun 2008 tarihli Sosyal
Adalete İlişkin Bildirgesi
kapsamında, bu yıl çalışanların
korunması konusu görüşüldü.
Komite’de ücret politikaları,
çalışma süreleri, iş sağlığı ve
güvenliği ile çalışan annelerin
korunması konularında
değerlendirmelerde bulunuldu.
Komite’de özellikle çalışanların
korunmasına ilişkin söz konusu
alanlardaki kapsam, düzey ve
yasalara uyum durumu gözden
geçirildi.
İşveren kesimi, belirsiz süreli
sözleşmelerin ve tüm sosyal
yüklerin işverenler tarafından
karşılanmasının, işçilerin
korunmasında geçerli tek yol
olduğu yönündeki görüşe
itiraz ederken, uygulamada
ülkelerin kapsam, düzey ve
yasalara uyum durumunu
geliştirecek birçok farklı model
kabul edebileceğini, geleneksel
ve standart iş sözleşmelerinin
ötesinde birçok yenilikçi
fırsatın gündeme gelebileceğini
dile getirdi.
İşverenler, korumanın
düzeyinin aşırı şekilde
artırılmasının istihdam
maliyetlerini artırarak işsizliği
tetiklediğini, işletmelerin ve
çalışanların ihtiyaçlarının
optimum düzeyde
karşılanmasını sağlayacak
esneklik mekanizmalarının
her iki tarafın da yararına
olduğunu, esneklikle
güvence arasındaki dengenin
hükümetlerce sosyal tarafların
da desteğiyle oluşturulması
gerektiğini vurguladı.
aplikasyon komitesi listesi
104. Uluslararası Çalışma Konferansı’nın 24 ülkeden
oluşan Aplikasyon Komitesi kısa listesinde bu sene
aşağıdaki ülkeler, ilgili sözleşmeler sebebiyle yer aldı:
Arnavutluk
Bangladeş
Beyaz Rusya
Bolivya
Cezayir
El Salvador
Eritre
Filipinler
Guatemala
Hindistan
Honduras
İspanya
İtalya
Kamboçya
Kamerun
Katar
Kazakistan
Kore
Mauritius
Meksika
Moritanya
Svaziland
Türkiye
Venezuela
182 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
182 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
29 Sayılı Sözleşme
176 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
81 Sayılı Sözleşme
81 Sayılı Sözleşme
122 Sayılı Sözleşme
122 Sayılı Sözleşme
182 Sayılı Sözleşme
182 Sayılı Sözleşme
29 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
111 Sayılı Sözleşme
98 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
29 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
155 Sayılı Sözleşme
87 Sayılı Sözleşme
15
MESS’ten haberler
CEEMET 23. GENEL KURULU
VE İŞ SAĞLIĞI SEMİNERİ
MİLANO'DA YAPILDI
YILDA İKİ DEFA GENEL KURUL YAPAN AVRUPA METAL, MÜHENDİSLİK VE TEKNOLOJİYE DAYALI
SANAYİ İŞVERENLERİ KONSEYİ’NİN (CEEMET), BU YILKİ BAHAR DÖNEMİ TOPLANTISI, 21 MAYIS
TARİHİNDE İTALYA’NIN MİLANO ŞEHRİNDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ. GENEL KURUL ÖNCESİNDE
20 MAYIS TARİHİNDE “İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ VE DAHA İYİ MEVZUAT” SEMİNERİ YAPILDI.
Türkiye Metal Sanayicileri
Sendikası’nın (MESS) üyesi
olduğu Avrupa Metal,
Mühendislik ve Teknolojiye
Dayalı Sanayi İşverenleri
Konseyi’nin (CEEMET)
23. Genel Kurulu 21 Mayıs
16
tarihinde Milano’da İtalyan
üyeler Federmeccanica ve
Assolombarda’nın müşterek
ev sahipliğinde Assolombarda
binasında gerçekleştirildi.
Genel Kurul öncesinde
20 Mayıs tarihinde yine
Assolombarda ev sahipliğinde
iş sağlığı ve güvenliği
konusunda bir seminer yapıldı.
Yılda iki defa yapılan CEEMET
Genel Kurulu’nun Bahar
Dönemi Toplantısı Direktörler,
Sonbahar Dönemi Toplantısı,
Başkanlar düzeyinde yapılıyor.
Bu yılki bahar dönemi
toplantısında, CEEMET’in
2015-2016 döneminde
uygulanacak plan ve bütçesi
onaylandı ve ”İş Sağlığı ve
Güvenliği ve Daha İyi Mevzuat”
MESS’ten haberler
başlıklı seminer yapıldı.
“Sanayi Manifestosu” konferans
serisi kapsamındaki ilk
faaliyet olan “İş Sağlığı ve
Güvenliği ve Daha İyi Mevzuat”
seminerinde işverenlerin AB
İSG mevzuatından kaynaklı
sıkıntıları dile getirildi ve
AB Komisyonu yetkilileri ile
paylaşıldı. Assolombarda’nın
250 kişilik modern konferans
salonunda gerçekleştirilen
seminerde işveren temsilcileri
AB Çerçeve Direktifi’nin
düzenleyici olarak yeterli
olduğunu, konu ve sektör
bazında yeni ve ayrı direktifler
getirilmesine dönük gerek
Komisyon, gerek işçi kesimi
kaynaklı girişim, talep ve
uygulamaların Çerçeve
Direktif’in ruhuna aykırılık
teşkil ettiğini vurguladı.
Hollanda ve İsveç örnekleri
temelinde de işyeri odaklı
uygulamaların başarılarından
örnekler verildi. Bunun yanı
sıra İtalya’da iş sağlığı ve
güvenliği ihlallerinin ceza
hukuku boyutu ile ABD ve
Türkiye’de gerçekleştirilen
değişiklikler de seminerde ele
alındı.
Serideki ikinci seminer
23 Eylül 2015 tarihinde
“Esnek İstihdam Modelleri”
başlığıyla Brüksel’de
Avrupa Parlamentosu’nda
gerçekleştirilecek. Üçüncü
seminer “Avrupa İmalat Sanayii
Formu” formatında “Avrupa
Para Birliği’nin Sosyal Boyutu
ve Ekonomik Yönetişim-İş
Dünyasının Bakışı” başlığıyla
2 Aralık 2015 tarihinde yine
Avrupa Parlamentosu’nda
düzenlenecek. Dördüncü
seminer ise 2016 Şubat
ayında Brüksel’de Orgalime
ile müştereken ve Avrupa
Komisyonu Başkanı JeanClaude Juncker’in katılımıyla
yapılacak.
GENEL KURUL’DA
TOPLU SÖZLEŞMELER
VE EKONOMİK
DURUM ELE ALINDI
21 Mayıs’ta gerçekleştirilen
Genel Kurul’da öncelikli
gündem maddesi olarak,
CEEMET üyesi ülkelerde
ekonomi ve endüstri ilişkileri
gelişmeleri hakkında bilgi
alışverişinde bulunuldu. Bu
kapsamda üyelerde yapılan,
müzakeresi devam eden ve
yapılması beklenen toplu
sözleşmeler, genel ve sektörel
ekonomik durum, siyasi
gelişmeler ve sendikal hayata
ilişkin durumla ilgili bilgi
paylaşıldı.
Bu gündem başlığı altında
ayrıca Polonya İşveren ve
Sanayicileri Teşkilatı PKPPLewiatan Sosyal Diyalog
Direktörü Gregorz Baczewski
tarafından da bir sunum
yapılarak Polonya ekonomisi
ve işgücü piyasası gelişmeleri
hakkında bilgi verildi. Bu
yuvarlak masa kısmının
ardından tüzük gereği ele
alınması zorunlu gündem
maddeleri görüşülerek
onaylandı.
Toplantının “Eşyaların
Interneti: İşletmeler ve Çalışma
Hayatı Üzerindeki Etkileri”
başlıklı son kısmında ise
Bosch İtalya Genel Müdürü ve
Fabrika Müdürü Corrado la
Forgia ile Avrupa Komisyonu
Büyüme Genel Müdürü (DG
Growth) Daniel Calleja Crespo
birer sunum yaptı. Corrado
la Forgia’nın sunumunda
internetin artık bireyleri aşarak
eşyaları da kapsamasıyla sanayi
ve çalışma hayatında ortaya
çıkan ve çıkması beklenen
değişiklikleri anlatırken; Daniel
Crespo da ortaya çıkması
muhtemel değişiklikleri nasıl
gördüklerinden, nasıl analiz
ettiklerinden ve bunların
Avrupa Komisyonu’nun
çalışmalarına nasıl
yansıdığından söz etti.
17
MESS’ten haberler
ULUSAL MESLEK STANDARTLARI VE
ULUSAL YETERLİLİK HAZIRLAMA
ÇALIŞMALARI DEVAM EDİYOR
TÜRKİYE METAL SANAYİCİLERİ SENDİKASI (MESS), 2008 YILINDA METAL İŞKOLUNDA BAŞLADIĞI ULUSAL
MESLEK STANDARTLARI VE ULUSAL YETERLİLİKLERİN HAZIRLANMASI ÇALIŞMALARINI, ÜYELERİ İLE
İŞBİRLİĞİ İÇİNDE SÜRDÜRÜYOR.
yılında yayımlanarak yürürlüğe
giren altı metal sektörü
ulusal meslek standardı daha
güncellenmek amacıyla sektör
temsilcilerinin görüşüne
sunulacak ve gelen görüş ve
öneriler doğrultusunda revize
edilecek.
Ulusal Yeterlilik Sistemi’nin
temel bileşenlerini oluşturan
ulusal meslek standartları
ve ulusal yeterliliklerin
hazırlanması çalışmalarında
otomotiv, metal, elektrikelektronik ve ulaştırma-lojistik
sektörlerinde Mesleki Yeterlilik
Kurumu (MYK) tarafından
yetkilendirilen Türkiye Metal
Sanayicileri Sendikası (MESS),
çalışmalarını sürdürüyor.
MESS’in bu alanda yürüttüğü
çalışmalar kapsamında
hazırladığı 75 ulusal meslek
standardı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe
girerken, 60 ulusal yeterlilik
de MYK Yönetim Kurulu
tarafından onaylanarak Ulusal
Yeterlilik Sistemi’ne dâhil oldu.
2007 yılında MYK’nın
kuruluşu ile başlayan süreçte
aktif rol alan MESS, ilkini 2008
yılında imzaladığı ve muhtelif
18
tarihlerde yinelediği işbirliği
protokolleri kapsamında
sürdürdüğü çalışmalarına 2015
yılında da devam ediyor. Bu
çalışmalar kapsamında Ulusal
Yeterlilik Sistemi’ne henüz
dahil olmamış mesleklerin
standart ve yeterlilik hazırlama
çalışmaları yapıldığı gibi,
mevzuat gereği en geç 5 yılda
bir güncellenmesi gereken
standart ve yeterliliklerin
revizyon çalışmaları da
gerçekleştiriliyor.
ULUSAL MESLEK
STANDARDI
ÇALIŞMALARI
2015 yılında sürdürülen
ulusal meslek standartlarının
hazırlanması çalışmaları
kapsamında İşletme Elektrik
Bakımcısı Seviye 4 Standardı,
25 Ocak 2015 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girdi. Güncelleme
çalışmaları kapsamında ise,
2009 ve 2010 yıllarında
yürürlüğe giren toplam 19
otomotiv sektörü ulusal meslek
standardı, sektörün önde gelen
temsilcileri olan MESS üyesi
işletmeler ve sektör temsilcisi
diğer çatı örgütlerinin de görüş
ve önerileri doğrultusunda
revize edildi. Revize edilen
standartlar, MYK Otomotiv
Sektör Komitesi tarafından
doğrulanarak 26 Mayıs 2015 ve
17 Haziran 2015 tarihli Resmi
Gazete’lerde yayımlanarak
yürürlüğe girdi. Bu kapsamda
ayrıca 2010 yılında yürürlüğe
giren yedi metal sektörü
meslek standardının revizyon
çalışmaları, sektör temsilcisi
kurum ve kuruluşların görüş
ve önerilerinin alınması
aşamasında bulunuyor. 2015
yılının ikinci yarısında, 2010
ULUSAL YETERLİLİK
ÇALIŞMALARI
MESS’in sürdürdüğü ulusal
yeterliliklerin hazırlanması
çalışmaları kapsamında
hazırlanan Elektro-Mekanik
Montaj İşçisi Seviye 3 ve
Seviye 4 Yeterlilikleri, 25 Mart
2015 tarihli MYK Yönetim
Kurulu kararı ile kabul
edilerek yürürlüğe girdi. Yine
bu çalışmalar kapsamında
hazırlanan dokuz ulusal
yeterlilik taslağı, MYK Metal
Sektör Komitesi tarafından
doğrulandı ve MYK Yönetim
Kurulu onayı aşamasına geçti.
MESS ayrıca, önümüzdeki
dönemde gerçekleştirmeyi
planladığı yeterlilik hazırlama
çalışmaları kapsamında; metal,
elektrik-elektronik ve ulaştırmalojistik sektörlerinde yer alan
ulusal meslek standartlarını
hazırlayarak, 11 meslek için
yetki başvurusunda bulundu.
MESS, bu alandaki çalışmalara
hız kesmeden devam etmeyi
planlıyor.
MESS’ten haberler
MESS İSG KOMİSYONU, 58’İNCİ
TOPLANTISINI GERÇEKLEŞTİRDİ
ÜYELERİ ARASINDAKİ BİLGİ ALIŞVERİŞİNİ VE SOSYAL PAYLAŞIMI ARTIRAN,
KARŞILIKLI İŞ İLİŞKİLERİNE KATKI SAĞLAYAN MESS İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
KOMİSYONU, 58’İNCİ TOPLANTISINI YAPTI.
MESS üyeleri arasındaki
bilgi alışverişini ve sosyal
paylaşımı artırmanın yanı
sıra, karşılıklı iş ilişkilerine
de olumlu katkılar sağlayan
MESS İş Sağlığı ve Güvenliği
Komisyonu çalışmalarını
sürdürüyor. Komisyon
58’inci toplantısını alanında
uzman kişilerin katılımıyla
MESS Merkez Bürosu’nda
gerçekleştirdi.
Komisyonda iş sağlığı ve
güvenliği alanındaki hukuki
ve teknik konularda yaşanan
gelişmeler hakkında bilgiler
verildi, bunların işyerlerine
yansımaları ve uygulanmasına
ilişkin değerlendirmeler
yapılarak, işyeri
uygulamalarının üye işyerleri
arasında paylaşımı sağlandı.
Komisyonun 58’inci
toplantısında, makine emniyet
kabulleri ve proje ekibinin
eğitimleri hakkında BSH Ev
Aletleri San. ve Tic. A.Ş. İş
Sağlığı, Güvenliği ve Çevre
Koruma Müdürü Necmi
Türer bir sunum yaptı.
Toplantıda ayrıca MESS
İSG Yarışma Programları
hakkında bilgi verilerek
Komisyon Üyeleri’nin soruları
cevaplandırıldı, Makine
Emniyeti Eğitim Programı ile
MESS Üyelerinde İş Kazaları
ve Meslek Hastalıkları
İstatistikleri araştırması
güncellemesine ilişkin görüş
alışverişinde bulunuldu, güncel
gelişmeler değerlendirilerek
işyerinde yapılan denetimde
müfettişlerce en çok dikkat
edilen hususlar hakkında
açıklamalar yapıldı.
MAVİ YAKADA İNSAN YÖNETİMİ ÇALIŞTAYI
İSTANBUL, BURSA, ANKARA VE İZMİR’DE ALTI FARKLI OTURUMDA GERÇEKLEŞTİRİLEN “MAVİ YAKADA
İNSAN YÖNETİMİ ÇALIŞTAYI” İÇİN 20 FARKLI ŞİRKETTEN GÖRÜŞLER ALINDI, 229 KİŞİ ANKET
ÇALIŞMASINA KATILDI.
MESS üyesi şirketlerin İnsan
Kaynakları, Endüstri İlişkileri
ve Personel/Özlük İşleri
çalışanlarına yönelik tasarlanan
“Mavi Yakada İnsan Yönetimi
Çalıştayı”, İstanbul, Bursa,
Ankara ve İzmir’de altı farklı
oturumda gerçekleştirildi.
Çalıştayın hazırlanması
sürecinde Uzman Endüstri/
Örgüt Psikoloğu Gamze Arman
tarafından 20 farklı şirketten
29 kişi ile birebir görüşmeler
yapıldı. Ardından tüm üyelerle
paylaşılan anket çalışmasına 229
kişi katıldı. Araştırma bulguları
doğrultusunda hazırlanan
çalıştayın içeriği; bireysel
özellikler, işin içeriğini bilmek,
mavi yakayı tanımak ve mavi
yaka ile iletişim gibi farklı konu
başlıklarından oluşuyordu.
Çalıştaylar esnasında katılımcılar
öncelikle birbirleriyle deneyim
ve fikirlerini paylaştı, zorluk
yaşadıkları konularda ortak
çözüm yolları üzerine
değerlendirme fırsatı yakaladı.
Her bir alt başlıkta ayrıntılı
olarak sunulan araştırma
bulguları, çıkarılması gereken
sonuçlar ve öncelikle bireysel
seviyede atılabilecek adımlar
interaktif bir ortamda tartışıldı.
Ayrıca, iyi sonuçlar veren
kurumsal uygulamalar ve
gelecek nesil personelin
beklenti ve ihtiyaçlarına nasıl
hazırlanılması gerektiğine dair
paylaşımlarda bulunuldu.
19
MESS’ten haberler
İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI
2014 YILI VERİLERİ YAYIMLANDI
METAL SEKTÖRÜNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ALANINDA GENEL DURUMU YANSITAN
“MESS ÜYELERİNDE İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI İSTATİSTİKLERİ” ARAŞTIRMASI
YAYIMLANDI. 2014 YILI SONUÇLARINI İÇEREN ARAŞTIRMAYA 138 MESS ÜYESİ İŞYERİ KATILDI.
ARAŞTIRMADA, BU İŞYERLERİNDE İSTİHDAM EDİLEN MAVİ VE BEYAZ YAKALI TOPLAM 122 BİN
ÇALIŞANA İLİŞKİN SONUÇLAR YER ALDI.
MESS Üyelerinde İş Kazaları ve
Meslek Hastalıkları İstatistikleri
Araştırması’nın sonuçlara göre;
2014 yılında 5 bin 446 iş kazası
yaşandı, 32 meslek hastalığı
tespit edildi. Çalışanların
yüzde 4,5’i iş kazasına maruz
kalırken, erkek çalışanların
yüzde 4,8’i, kadınların ise
yüzde 1,1’i iş kazası geçirdi.
20
Yaşanan iş kazaları sonucunda
yaklaşık 63 bin kayıp işgünü
kaydedildi. Bölgelere göre
dağılımda en fazla işgünü
kaybı İstanbul bölgesinde
meydana geldi. İstanbul
bölgesinde, bu kazalar sonucu
oluşan kayıp işgünlerinin 9
bin 272’si ölçek dağılımına
göre 500-999 arası çalışanın
istihdam edildiği işyerlerinde
yaşandı.
Araştırma mavi ve beyaz yakalı
personel içindeki; kaza sayısını,
kayıp işgününü, günlere,
saatlere göre iş kazalarını, iş
kazasının olduğu yer veya
bölümleri, yaralanma türüne,
nedenlerine ve organlarına göre
iş kazalarını, yaş ve öğrenim
dağılımına göre iş kazalarını,
iş kazalarına neden olan
güvensiz hareket ve hallere
göre dağılımlarını ve bunlara
göre değerlendirilen kaza
sıklık ve kaza ağırlık oranlarına
ilişkin sonuçlarla, meslek
hastalıklarına ilişkin sonuçları
kapsıyor.
Araştırmada ölümle,
maluliyetle, sürekli ve
geçici iş görmezlikle
sonuçlanan kazaların
yanı sıra “işgünü kaybı
yaratmayan” basit iş kazaları
da istatistiklere yansıtılıyor.
Araştırma sonuçlarının
değerlendirilmesinde
ise, Uluslararası Çalışma
Örgütü'nün (ILO)
sınıflandırmalarından,
tanımlarından ve
formüllerinden yararlanılıyor.
Araştırmada bu yıl yapılan
revizyon ile iş kazaları ve
meslek hastalıkları çalışan
bazlı değerlendirildi, yeni
değişkenler (kazalının çalıştığı
işyeri nezdindeki kıdemi, iş
kazasının yaşandığı ay vb.)
ilave edildi, birden fazla
değişkene göre iş kazaları ve
meslek hastalıklarının dağılımı
tek bir tablo ve/veya grafikle
gösterilerek veri çeşitliliği ve
etkin kullanımının sağlanması
hedeflendi.
Bunun yanı sıra; Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK)
tarafından yayımlanan “İş
Kazası ve Meslek Hastalığı
İstatistikleri”nde Avrupa
Birliği standartları da (ESAW)
dikkate alınarak yapılan
güncellemeye paralel olarak,
MESS araştırmasında yapılan
revizyon ile araştırma kitabında
iş göremezlik sürelerine
(gün) göre iş kazası geçiren
çalışan sayılarına yer verildi.
Sınıflandırmada SGK veri
yayınlama formatı göz önünde
bulundurularak; iş göremezlik
sürelerinde kaza günü çalışır,
kaza günü iş göremez, 2, 3, 4
ile 5 ve üzeri kayıp işgünüyle
sonuçlanan kazalar dikkate
alındı. Buna göre; 2014 yılında
yaşanan 5 bin 446 iş kazasının
yüzde 43’ünü 5 gün ve üzeri
kayıp işgünüyle sonuçlanan
kazalar, yüzde 24’ünü kaza
günü çalışılan (iş göremezlik
yok) kazalar oluşturdu.
MESS’ten haberler
kıdem arttıkça az sayıda iş
kazası yaşanmasına rağmen
meydana gelen kazalar sonucu
oluşan kayıp işgünü sayıları
da artıyor. Örneğin; en çok
kazanın yaşandığı 2-3,9 kıdem
yılı aralığındaki kazalılarda
kayıp işgünü ortalaması 8,81
iken, en az kazanın yaşandığı
20 yıl ve üzeri kıdem
aralığındaki kayıp işgünü
ortalamasının 16,57 olduğu
belirlendi.
İş kazalarının öğrenim
durumuna ve yaşa göre
dağılımında geçmiş yıllara
ilişkin karşılaştırmalara
benzer sonuçlar ortaya
çıktı. Kazalıların yaşa göre
dağılımında 25-34,9 yaş
aralığı yüzde 51 oranı ile ilk
sırada yer aldı. En yüksek
kayıp işgünü ortalaması
ise, 16,76 ile 35-44,9 yaş
aralığında gerçekleşirken;
en çok kazanın yaşandığı
25-34,9 yaş aralığındaki
kayıp işgünü ortalaması 9,26
olarak gerçekleşti. Öğrenim
durumuna göre dağılımda da
sonuç değişmedi ve kazaların
yüzde 50’si mesleki/teknik lise
mezunları arasında yaşandı.
İlkokul mezunları arasında
yaşanan kazaların kayıp
işgünü ortalaması 21,89 iken,
mesleki/teknik lise mezunları
arasındaki kayıp işgünü
ortalamasının 9,54 olduğu
belirlendi.
İşyerlerinin iş sağlığı ve
güvenliğine ilişkin tehlike
sınıfı, 26 Aralık 2012 tarih ve
28509 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan “İş Sağlığı ve
Güvenliğine İlişkin İşyeri
Tehlike Sınıfları Tebliği”ne
göre tespit ediliyor. Buna
göre işyerleri; “Az Tehlikeli”,
“Tehlikeli” ve “Çok Tehlikeli”
KAZANIN YAŞANDIĞI AY VE KAYIP İŞGÜNÜNE GÖRE
İŞ KAZALARININ DAĞILIMI
AY / KAYIP
İŞGÜNÜ
AYLAR
0
1
2
3
4
5+
TOPLAM
OCAK
92
21
42
31
13
201
400
ŞUBAT
84
26
34
29
30
177
380
MART
108
28
50
40
21
216
463
NİSAN
131
33
48
44
21
204
481
MAYIS
114
42
50
33
14
198
451
HAZİRAN
127
50
42
37
34
239
529
TEMMUZ
108
57
56
45
20
188
474
AĞUSTOS
119
41
38
53
21
180
452
EYLÜL
129
41
61
44
25
221
521
EKİM
83
37
36
38
18
187
399
KASIM
100
42
46
29
16
190
423
ARALIK
117
55
45
43
27
186
473
TOPLAM
1312
473
548
466
260
2387
5.446
EN ÇOK KAZA,
SALI GÜNÜ
İKİNCİ SAATTE
YAŞANDI
Geçen yılın verilerine göre, iş
kazalarının kazanın olduğu
günlere göre dağılımında en
çok kaza perşembe (991)
günleri yaşandı. Bunu sırasıyla
salı (910), cuma (909),
çarşamba (864), pazartesi
(860), cumartesi (632) ve
pazar (280) günleri takip etti.
Saatlere göre dağılımda ise
en çok kaza ikinci iş saatinde
(842) yaşandı. Bunu 775 kaza
ile üçüncü saat izledi. Kazanın
meydana geldiği gün ve saatler
birlikte değerlendirildiğinde,
en çok kazanın salı günü
ikinci saate yaşandığı tespit
edildi.
YAZ AYLARINA
DİKKAT!
İş kazalarının meydana geldiği
ay ve kayıp işgünü dağılımında,
yoğunluğun haziran ayında
ve beş gün ve üzeri kayıpla
sonuçlanan kazalarda olduğu
görüldü. Mevsimsel dağılıma
göre, kazalar en çok yaz aylarında
yaşandı. Haziran, temmuz ve
ağustos aylarında meydana gelen
kazalar, toplam kazanın yüzde
26,7’sini oluşturarak ilk sırada yer
aldı. Bunu yüzde 25,6 ile ilkbahar
izledi.
KAYIP İŞGÜNÜNE
İLİŞKİN MESS
ORTALAMASI: 11,63
Verilere göre 2014 yılında
meydana gelen 5 bin 446
iş kazası sonucu yaşanan
kayıp işgünlerinin ortalaması
11,63’tür. Kazalıların
yüzde 71’inin evli olduğu
geçen yılda, kayıp işgünü
ortalamasının evlilerde
12,88; bekarlarda 8,57
olduğu belirlendi. İşyeri
nezdindeki kıdeme göre
dağılım incelendiğinde;
kazalıların yüzde 26,8’inin
2-3,9 kıdem yılı aralığında yer
aldığı görüldü. Bunu yüzde
19,5 ile 0-1,9 kıdem yılı
aralığındaki kazalılar izledi.
Sonuçlara göre, sapmalar
olmakla birlikte, kıdem
arttıkça iş kazası sayısının
azaldığı tespit edildi. Ancak,
yine sapmalar olmakla birlikte,
kıdem arttıkça kayıp işgünü
ortalamasının da arttığı
belirlendi. Bir başka ifade ile
21
MESS’ten haberler
KIDEME GÖRE İŞ KAZALARINA İLİŞKİN SONUÇLAR
KIDEM
ARALIĞI (YIL)
KAZALI
SAYISI
ORTALAMA
KIDEM YILI
ORTANCA
KIDEM YILI
EN AZ
KIDEM YILI
EN ÇOK
KIDEM YILI
ORTALAMA
KAYIP İŞGÜNÜ
0 - 1,9
1.063
1,39
1,40
0,21
2,00
7,27
2 - 3,9
1.462
2,93
2,90
2,00
3,99
8,81
4 - 5,9
808
4,84
4,87
4,00
5,99
9,35
6 - 7,9
424
7,21
7,42
6,01
7,99
12,61
8 - 9,9
486
8,92
8,89
8,01
9,99
12,27
10 - 11,9
353
11,08
11,15
10,01
11,99
12,51
12 - 13,9
227
12,87
12,77
12,01
13,97
44,67
14 - 15,9
161
15,13
15,19
14,05
15,99
13,19
16 - 17,9
159
17,13
17,18
16,02
17,99
15,02
18 - 19,9
134
18,82
18,72
18,01
19,98
14,89
20 +
169
22,93
22,21
20,02
46,43
16,57
GENEL
5.446
6,51
4,37
0,21
46,43
11,63
olmak üzere üç kategoride
sınıflandırılıyor. Araştırmaya
katılan MESS üyesi işyerlerinin
yüzde 20’si Çok Tehlikeli,
yüzde 80’i de Tehlikeli sınıfta
yer alıyor. Sonuçlara göre
Tehlikeli sınıfta yer alan
işyerlerinde çalışanların yüzde
3,3’ü, Çok Tehlikeli sınıftaki
işyerlerinde ise çalışanların
yüzde 9,1’i iş kazası geçirdi.
Tehlikeli sınıfta faaliyet
gösteren işyerlerinde meydana
gelen kazalar sonucu yaşanan
kayıp işgünü ortalaması 8,67
iken, Çok Tehlikeli sınıftaki
işyerlerinde 15,75 olarak
gerçekleşti.
İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin
istatistiklerde karşılaştırma
yapmak için kullanılan
temel göstergeler Kaza Sıklık
Oranı (KSO) ve Kaza Ağırlık
Oranı’dır (KAO). KSO,
ÖĞRENİM DURUMUNA GÖRE SONUÇLAR
ÖĞRENİM
DURUMU
KIDEM
(ORT.)
YAŞ
(ORT.)
KAYIP İŞGÜNÜ KAZALI ÇALIŞAN
(ORT.)
SAYISI
İLKOKUL / İLKÖĞRETİM
7,74
37,41
21,89
858
ORTAOKUL
6,43
33,46
10,21
308
GENEL LİSE
6,62
33,72
9,74
720
MESLEKİ / TEKNİK LİSE
6,54
32,39
9,54
2.743
YÜKSEKÖĞRENİM ( 2 SENELİK)
4,93
31,72
9,93
716
YÜKSEKÖĞRENİM ( 4 SENELİK)
5,77
34,48
11,09
101
GENEL
6,51
33,37
11,63
5.446
22
meydana gelen iş kazaları ile
çalışılan saatler arasındaki
ilişkiyi; KAO ise kayıp işgünü
sayısı ile çalışılan saatler
arasındaki ilişkiyi gösteriyor.
Buna göre, 2013 yılı verileri
ile karşılaştırma yapıldığında
KSO’da yüzde 9 artış, KAO’da
14 oranında azalma görüldü.
Ortalama MESS KSO’nun
22,48 olarak belirlendiği
2014 yılında; bölge ve
ölçek dağılımına göre en
sık kaza 75,90 ile 250-499
arası çalışanın istihdam
edildiği İzmir bölgesindeki
işyerlerinde yaşandı. Kayıp
işgünü ile bağlantılı KAO’da
ise MESS ortalaması 0,25’dir.
Yine ölçek ve bölgelere
göre dağılımda KAO oranı
incelendiğinde, 1000 ve
yukarısı çalışanın istihdam
edildiği İzmir bölgesi 0,95 ile
ilk sırada yer aldı.
MESS’ten haberler
TÜRKİYE, REKABET
EDİLEBİLİRLİKTE ALT SIRALARDA
ULUSLARARASI YÖNETİM GELİŞTİRME ENSTİTÜSÜ’NÜN (IMD) GERÇEKLEŞTİRDİĞİ DÜNYA REKABET
EDEBİLİRLİK 2015 YILLIĞI’NDA TÜRKİYE, 61 ÜLKE ARASINDA 57'NCİ SIRADA BULUNUYOR. TÜRKİYE,
SANAYİDE REKABET HALİNDE OLDUĞU ÜLKELERLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA ÇEK CUMHURİYETİ’NİN (29)
ALTINDA SLOVAKYA (46), ROMANYA (47), MACARİSTAN (48) VE BULGARİSTAN’IN (55) ÜZERİNDE YER ALIYOR.
7,81
2,5
1,23
Romanya (1)
33,78
Çek Cumhuriyeti (31)
Slovakya (15)
32,69
Slovakya (33)
Çek Cumhuriyeti (26)
Bulgaristan (46)
0,14
Macaristan (54
-1,3
Türkiye (57)
-2,43
3,76
4,3
6,31
Türkiye (42)
22,32
20,56
49.797
Macaristan (50)
Bulgaristan (50)
48.318
Bulgaristan (52)
Çalışan Başına saatlik GSYH Satın
Alma Gücü Paritesi ($) (Sanayi)
Romanya (4)
Macaristan (11)
Türkiye (18)
0,6
Slovakya (12)
Macaristan (26)
0,6
Çek Cumhuriyeti (13)
7,03
Çek Cumhuriyeti (30)
Bulgaristan (42)
5,2
8,96
Romanya (45)
Romanya (49)
0,4
Slovakya (28)
Çek Cumhuriyeti (39)
54.317
Sanayi verimliliği
ülkeyi taşıyor
61 ülke arasında 57’nci sırada
yer alan Türkiye’nin çalışan
başına reel GSYH değişimi
yüzde 2,43 azalırken, çalışan
başına satın alma gücü
paritesine göre GSYH’nin
saatlik rakamı 27,04 dolarla
42’nci sırada yer alması dikkat
çekiyor. Sanayide çalışan
kişi başına satın alma gücü
-1,2
Türkiye (21)
Slovakya (36)
62.863
Romanya (15)
6,94
Ücret Seviyeleri ($)
27,04
ve işgücü maliyetlerinin
problem oluşturabileceğine
vurgu yapılıyor. Genel
sıralamada 40'ıncı sırada yer
alan Türkiye, sanayide rekabet
halinde olduğu ülkelerle
karşılaştırıldığında Çek
Cumhuriyeti (29)’nin altında
Slovakya (46), Romanya
(47), Macaristan (48) ve
Bulgaristan’ın (55) üzerinde yer
alıyor.
Bulgaristan (10)
2,71
68.787
Macaristan (36)
Çalışan Başına saatlik GSYH
Satın Alma Gücü Paritesi ($)
Çalışan Başına GSYH Değişimi (%)
Uluslararası Yönetim
Geliştirme Enstitüsü’nün
(IMD) gerçekleştirdiği
ve 61 ülkenin verilerinin
yer aldığı Dünya Rekabet
Edebilirlik 2015 Yıllığı’nda
Türkiye adına bazı bilgiler
göze çarpıyor. Genel Türkiye
değerlendirmesinde hukuk
sistemindeki karmaşalar,
politik belirsizlikler, vergi
politikaları, kayıt dışı ekonomi
30,65
90.538
Türkiye (45)
Birim İşgücü Maliyeti Değişimi (%)
paritesine göre GSYH’nin
90 bin 538 dolar olarak
gerçekleşmesi, Türkiye’nin
sanayide rakiplerine oranla
yukarıda yer almasını sağladı.
Türkiye bu sıralamada 21’inci
sırada yer alırken en yakın
takipçisi 36’ncı sıradaki
Slovakya oldu.
İşgücü maliyeti
artışı en yüksek
ülkeyiz
Baz ücret ve yan haklar
dahil saatlik ücret 4,30
dolar olarak kaydedilirken
Türkiye azdan çoğa
sıralamada 18’inci olarak
yer alıyor ancak birim
çalışan maliyeti endeksinde
verilerini açıklayan 45
ülke arasından en sonda.
Yüzde 8,96’lık birim işgücü
maliyeti artışıyla sanayideki
rakiplerinin en sonunda
yer alan Bulgaristan’dan 3,7
puan fazla.
23
MESS’ten haberler
TÜRKİYE, REKABET
EDİLEBİLİRLİKTE ALT SIRALARDA
ULUSLARARASI YÖNETİM GELİŞTİRME ENSTİTÜSÜ’NÜN (IMD) GERÇEKLEŞTİRDİĞİ DÜNYA REKABET
EDEBİLİRLİK 2015 YILLIĞI’NDA TÜRKİYE, 61 ÜLKE ARASINDA 57'NCİ SIRADA BULUNUYOR. TÜRKİYE,
SANAYİDE REKABET HALİNDE OLDUĞU ÜLKELERLE KARŞILAŞTIRILDIĞINDA ÇEK CUMHURİYETİ’NİN (29)
ALTINDA SLOVAKYA (46), ROMANYA (47), MACARİSTAN (48) VE BULGARİSTAN’IN (55) ÜZERİNDE YER ALIYOR.
7,81
2,5
Romanya (1)
33,78
Çek Cumhuriyeti (31)
Slovakya (15)
32,69
Slovakya (33)
Çek Cumhuriyeti (26)
1,23
Macaristan (54)
-1,3
Türkiye (57)
-2,43
3,76
4,3
6,31
0,4
Macaristan (11)
Türkiye (18)
0,6
Slovakya (12)
Macaristan (26)
0,6
Çek Cumhuriyeti (13)
Slovakya (28)
7,03
Çek Cumhuriyeti (30)
Ücret Seviyeleri ($)
Romanya (4)
-1,2
Romanya (15)
6,94
Macaristan (50)
48.318
Bulgaristan (52)
Sanayi verimliliği
ülkeyi taşıyor
61 ülke arasında 57’nci sırada
yer alan Türkiye’nin çalışan
başına reel GSYH değişimi
yüzde 2,43 azalırken, çalışan
başına satın alma gücü
paritesine göre GSYH’nin
saatlik rakamı 27,04 dolarla
42’nci sırada yer alması dikkat
çekiyor. Sanayide çalışan
kişi başına satın alma gücü
ve işgücü maliyetlerinin
problem oluşturabileceğine
vurgu yapılıyor. Genel
sıralamada 40'ıncı sırada yer
alan Türkiye, sanayide rekabet
halinde olduğu ülkelerle
karşılaştırıldığında Çek
Cumhuriyeti (29)’nin altında
Slovakya (46), Romanya
(47), Macaristan (48) ve
Bulgaristan’ın (55) üzerinde yer
alıyor.
Bulgaristan (10)
2,71
49.797
Çalışan Başına saatlik GSYH Satın Alma
Gücü Paritesi ($) (Sanayi)
Çalışan Başına saatlik GSYH
Satın Alma Gücü Paritesi ($)
Çalışan Başına GSYH Değişimi (%)
Uluslararası Yönetim
Geliştirme Enstitüsü’nün
(IMD) gerçekleştirdiği
ve 61 ülkenin verilerinin
yer aldığı Dünya Rekabet
Edebilirlik 2015 Yıllığı’nda
Türkiye adına bazı bilgiler
göze çarpıyor. Genel Türkiye
değerlendirmesinde hukuk
sistemindeki karmaşalar,
politik belirsizlikler, vergi
politikaları, kayıt dışı ekonomi
Bulgaristan (50)
20,56
Bulgaristan (42)
5,2
8,96
Romanya (45)
54.317
Romanya (49)
22,32
Çek Cumhuriyeti (39)
62.863
Türkiye (42)
27,04
Türkiye (21)
Slovakya (36)
68.787
Macaristan (36)
30,65
Bulgaristan (46)
0,14
90.538
Türkiye (45)
Birim İşgücü Maliyeti Değişimi (%)
paritesine göre GSYH’nin
90 bin 538 dolar olarak
gerçekleşmesi, Türkiye’nin
sanayide rakiplerine oranla
yukarıda yer almasını sağladı.
Türkiye bu sıralamada 21’inci
sırada yer alırken en yakın
takipçisi 36’ncı sıradaki
Slovakya oldu.
İşgücü maliyeti
artışı en yüksek
ülkeyiz
Baz ücret ve yan haklar
dahil saatlik ücret 4,30
dolar olarak kaydedilirken
Türkiye azdan çoğa
sıralamada 18’inci olarak
yer alıyor ancak birim
çalışan maliyeti endeksinde
verilerini açıklayan 45
ülke arasından en sonda.
Yüzde 8,96’lık birim işgücü
maliyeti artışıyla sanayideki
rakiplerinin en sonunda
yer alan Bulgaristan’dan 3,7
puan fazla.
23
Üyelerimizden
ARÇELİK, BİRLEŞİK
KRALLIK’TA AR-GE
MERKEZİ AÇIYOR
ARÇELİK A.Ş., CAMBRIDGE ÜNİVERSİTESİ’NE BAĞLI
TRINITY COLLEGE’IN YÖNETTİĞİ BİRLEŞİK KRALLIK’IN
İLK BİLİM PARKI OLAN VE DÜNYANIN EN ÖNEMLİ
TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİNİ BÜNYESİNDE BARINDIRAN
CAMBRIDGE SCIENCE PARK’TA AR-GE MERKEZİ AÇIYOR.
24 yıllık Ar-Ge birikimi ve
kendi teknolojisi sayesinde
ürettiği yenilikçi ürünleriyle
dünyanın en önemli beyaz eşya
üreticileri arasında yer alan
Arçelik A.Ş., global Ar-Ge ağını
genişletmeye devam ediyor.
Şirket, Tayvan’dan sonra,
yurtdışındaki ikinci Ar-Ge
merkezini Birleşik Krallık’ta
Cambridge Üniversitesi’ne bağlı
Trinity College’ın yönettiği
Birleşik Krallık’ın ilk bilim parkı
olan ve dünyanın en önemli
teknoloji şirketlerini bünyesinde
barındıran Cambridge Science
Park’ta açıyor.
Birleşik Krallık’ta kurulan
yeni Ar-Ge merkezi; yazılım
tasarımı, yeni malzemeler, ileri
üretim teknolojileri öncelikli
olmak üzere beyaz eşya
alanında yenilikçi ürünlerin
geliştirilmesini sağlayacak
konularda araştırma geliştirme
faaliyetleri yürütecek.
Arçelik A.Ş. Genel Müdürü
Hakan Bulgurlu konuyla
ilgili açıklamasında: “Global
Ar-Ge organizasyonumuzun
genişlemesi kapsamında çok
önemli bir adım atarak, Ar-Ge
merkezimizi açmanın gururunu
yaşıyoruz. Burada yürüteceğimiz
araştırma geliştirme
faaliyetleri ile uluslararası
Ar-Ge işbirliklerimizi daha da
geliştirecek; global teknoloji
ekosistemine daha yakın
olacağız” dedi.
toplam 45 gönüllü bağımsız
değerlendirici tarafından
yerinde inceleme ziyaretleri
yapılarak değerlendirildi.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı tarafından, “Büyük
İşletme Ürün Geliştirme”
kategorisinde birincilik
ödülüne layık görülen proje,
Autoliv Türkiye Kemer
Fabrikası'nda dikiş prosesini
daha kaliteli, verimli ve
düşük maliyetli çalıştırmak ve
çalışan katılımının arttırılması
amacıyla yapılan faaliyetleri
içeriyor.
AUTOLIV CANKOR
“BÜYÜK İŞLETME
ÜRÜN GELİŞTİRME”DE
BİRİNCİ OLDU
2015 Verimlilik Haftası kapsamında verilen “2015
Verimlilik Proje Ödülleri”nden birini Autolıv
Cankor aldı. “Büyük İşletme Ürün Geliştirme”
kategorisinde Autolıv Cankor birinci oldu.
Autoliv Cankor Emniyet
Sistemleri, Verimlilik Haftası
kapsamında, Büyük İşletme
Ürün Geliştirme kategorisinde
“Dikiş Prosesinde Makine
İşletim Maliyeti Azaltma ve
Hurdaların Düşürülmesi”
projesi ile birincilik ödülü aldı.
24
2015 Verimlilik Proje
Ödülleri’ne 131’i büyük ölçekli
işletme olmak üzere, toplam
193 başvuru yapıldı. Başvurusu
kabul edilen projeler öncelikle,
üniversite, özel sektör, kamu
kurumları ve sivil toplum
örgütü temsilcilerinden oluşan
ARÇELİK, AUTOLIV CANKOR, BORÇELİK, BAYRAKTAR
Üyelerimizden
BORÇELİK’TEN
“EĞİTİMCİLERİN
EĞİTİMİ PROJESİ”NE
DESTEK
Bursa’da devam eden “Eğitimcilerin Eğitimi
Projesi” (EĞİTEP) kapsamında Bursa İl Milli Eğitim
Müdürlüğü ile Borçelik arasında protokol
imzalandı. Protokol uyarınca Borçelik Teknik
Akademi’de (BTA) meslek lisesi öğretmenlerinin
yeterliliklerini artıran eğitimler verildi.
Bursa İl Milli Eğitim
Müdürlüğü tarafından meslek
lisesi öğretmenlerinin bilgi
birikimlerini geliştirmek
amacıyla yürütülen
“Eğitimcilerin Eğitimi Projesi’ne
(EĞİTEP) yassı çelik sektörünün
önde gelen kuruluşlarından
Borçelik de katkıda bulunuyor.
Bu konudaki protokol, Bursa
İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile
Borçelik arasında, Borçelik’de
düzenlenen bir törenle
imzalandı. Törene Bursa İl Milli
Eğitim Müdürü Veli Sarıkaya
ile Borçelik yetkililerinin de
aralarında olduğu çok sayıda
davetli katıldı.
Öğretmenlerin, önceden
belirlenen ihtiyaçları
doğrultusunda mesleki
yeterliliklerini geliştirmek
amacıyla planlanan eğitimler,
BTA proje yöneticisi Emre
Bülbül koordinatörlüğünde BTA
çatısı altında gerçekleştirildi.
Şubat-Haziran 2015 döneminde
her ayın son Salı ve Çarşamba
günleri yapılan eğitimler,
Borçelik İç Eğitmenleri Atay
Bardak ve Bülent Baysal
tarafından verildi.
Bayraktar Grubu, Meslek Lisesi
Koçları Programı’na İstanbul,
İzmir ve Ankara’daki çalışanları
arasından gönüllü olmayı
seçen koçlarıyla katkı sağlıyor.
Bayraktar Grubu, koçluk
verdiği öğrencilere şirketleri
bünyesinde staj imkanı da
sağladı. Bayraktar Grubu İnsan
Kaynakları Departmanı, 12
öğrenciyi, grup şirketlerinin
ilgili departmanlarında stajyer
olarak istihdam etti. Gönüllü
koçların katkıları Ankara’da
10’ncu sınıf öğrencileri ile
devam ediyor.
BAYRAKTAR'IN
“GÖNÜLLÜ KOÇLARI”
ÖĞRENCİLERİNİ
YOLCU ETTİ
Bayraktar Grubu firmalarından Ege Endüstri ve Ege Fren
çalışanları, iki yıl boyunca “gönüllü koçluk” yaptıkları
meslek lisesi öğrencilerini yeni hayatlarına yolcu etti.
Bayraktar Grubu, Meslek Lisesi Koçları Programı’na
İstanbul, İzmir ve Ankara’daki çalışanları arasından
gönüllü olmayı seçen koçlarıyla katkı sağlıyor.
Özel Sektör Gönüllüleri
Derneği’nin (ÖSGD) Meslek
Lisesi Koçları Programı’na
destek vererek, öğrencilerin
kendilerini geliştirme ve iş
hayatına hazırlanmalarına
katkı sağlayan Bayraktar Grubu
şirketlerinden Ege Endüstri
ve Ege Fren çalışanları,
programın ikinci yılında da
42 meslek lisesi öğrencisine
koçluk yaptı. Gönüllü koçlar,
hayata hazırladıkları İzmir
Çınarlı Endüstri Meslek Lisesi
öğrencilerini, iki yılın sonunda
geçtiğimiz günlerde mezun etti.
25
Üyelerimizden
ERDEMİR’DE HEDEF
KAZASIZ ÇELİK
Kazasız çelik hedefiyle faaliyetlerini yürüten
Erdemir, İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Haftası
dolayısıyla bir program düzenledi. İş sağlığı
ve güvenliğinin önemine dikkat çekmek ve
bu konudaki farkındalığı artırmak amacıyla
gerçekleştirilen programa Erdemir yöneticileri ve
çalışanları katıldı.
Ereğli Demir ve Çelik Fab. T.A.Ş.
(Erdemir) İş Sağlığı ve Güvenliği
(İSG) Haftası kapsamında
“kazasız çelik” hedefiyle bir
etkinlik düzenledi. Erdemir
Kültür Merkezi’nde yapılan
etkinliğe, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı İSG Uzmanı
Ahmet Ersoy ile Türkiye Metal
Sanayicileri Sendikası İş Sağlığı
ve Güvenliği Müdürü Altan
Çetinkal, konuk konuşmacı
olarak katıldı. Erdemir
yöneticileri ve çalışanlarının
katıldığı etkinlikte çalışanlar,
iş güvenliği konulu bir tiyatro
oyunu sergiledi.
Erdemir Genel Müdürü
Sedat Orhan, İş Sağlığı ve
Güvenliği Haftası’nın bu
konuda farkındalığı artırmak
için önemli bir fırsat olduğuna
değinerek, güvenlik bilincinin
yalnızca iş hayatında değil
günlük yaşamın her anında
önemli olduğunu vurguladı.
Orhan Erdemir çalışanlarının
güvenlik bilincini bir yaşam
biçimi haline getirmelerini
ve günlük yaşamlarında da
bu bilinçle davranmalarını
beklediklerini, bu doğrultuda
dünya standartlarında iş
güvenliği uygulamalarını hayata
geçirdiklerini belirtti.
Türkiye Metal Sanayicileri
Sendikası İş Sağlığı ve
Güvenliği Müdürü Altan
Çetinkal da konuşmasında
güvenlik kültürünün önemine
değindi. Ülkemizde iş sağlığı
ve güvenliği alanında uzun
yıllardır çalışmalar yapıldığını,
AB ve ILO normlarıyla uyumlu
bir mevzuatın oluşturulduğunu
aktaran Çetinkal, uygulamada
ise sorunlarla karşılaşıldığını
belirtti. İş güvenliği alanında
yeterli bir seviyede olmadığımızı
belirten Çetinkal, başarıya
ulaşmak için devlet, işveren ve
işçi kesimi olmak üzere tüm
tarafların sorumluluklarını yerine
getirmesi gerektiğini ve sıfır kaza
yaklaşımının benimsenmesi
gerektiğini söyledi.
engelli çalışanlarla kurulan
iletişimin kolaylaştırılarak
engellerin kaldırılmasını
hedefleyen şirket, engellilerin
iş hayatındaki sorunlarına da
dikkat çekmeyi amaçladı. BSH
çalışanlarına verilen eğitimde,
İK terimleri ve iletişimine
ilişkin bir bölüm de yer
aldı. Böylece, işitme engelli
personelin İnsan Kaynakları
personeliyle daha rahat
iletişim kurması için gerekli
bilgiler aktarıldı.
BSH, İŞ DÜNYASINDAKİ
ENGELLERİ ‘İŞARET
DİLİ’ EĞİTİMİ İLE
YIKIYOR
BSH Ev Aletleri, engellilerin
iş hayatında karşılaştığı
problemlerin çözümüne
destek vermek için İşitme
Engelliler Federasyonu
işbirliğiyle 20 çalışanına
3 hafta boyunca işaret
26
dili eğitimi verdi. BSH
Ev Aletleri’nde 7’si İnsan
Kaynakları Bölümü’nden
olmak üzere toplam 20
çalışan başlangıç seviyesinde
işaret dili eğitimi aldı.
İşaret dili eğitimiyle, işitme
ERDEMİR, BSH, PRYSMIAN, FICOSA OTOMOTİV
Üyelerimizden
PRYSMIAN
GROUP TÜRKİYE
ISO/IEC
27001 BELGESİNİ
ALDI
Prysmıan Group Türkiye, Bilgi Güvenliği Yönetim
Sistemi’ni dört ay gibi kısa sürede kurup, mayıs
ayında yapılan denetimlerden sıfır uygunsuzlukla
çıkarak, ISO/IEC 27001 belgesini
almaya hak kazandı.
Dünya çapında enerji ve
telekomünikasyon kabloları
sektörünün lideri Prysmian
Group’un Türkiye operasyonu
Prysmian Group Türkiye, 23
Ocak 2015 tarihinde başlattığı
ISO/IEC 27001:2013 Bilgi
Güvenliği ve Yönetim
Sistemi (BGYS) projesi ile
bilginin “gizliliğini, bütünlüğünü
ve erişilebilirliğini” güvence
altına aldı. Sektörde bir ilki
gerçekleştiren şirket, enerji
ve haberleşme kabloları ile
bunların üretiminde kullanılan
hammaddelerin ithalat, ihracat
ve depolama süreçlerini
destekleyen tüm bilgi sistemleri
süreç ve personelini, BGYS
komitesi kurarak ve 4 ay gibi
kısa bir sürede 300 adam gün
harcayarak yapılandırdı.
Bilgi Güvenliği ve Yönetim
Sistemi Projesi kapsamında,
Prysmian Group Türkiye’nin
farklı departmanlarından seçilen
temsilciler ile BGYS komitesi
kuruldu. Prysmian Group
Türkiye, bu projenin kapsamını
ilk başta sınırlı tutarak, zamanla
diğer bölümleri kapsayacak hale
gelmesini hedefliyor.
programda; “FMS (Ficosa
Üretim Sistemi), Yalın Takım
Organizasyonu, VSM -Değer
Akış Analizi Uygulamaları,
QCC-Kalite Çemberi Uygulama
Örneği, BKÖ Süreci ve EFQM
Kazanımlarımız” sunumları
yapıldı.
Ziyaret ile katılımcı firma
temsilcileri teorik bilgiler edindi
ve pratik uygulamaları yerinde
inceleme fırsatı buldu. Teknik
gezi, bu önemli ziyarete başarılı
bir şekilde ev sahipliği yapan
Ficosa’ya KalDer tarafından plaket
takdim edilmesiyle tamamlandı.
"BURSA KALİTE BÜYÜK
ÖDÜLLÜ" FICOSA
OTOMOTİV’E GEZİ
kalder bursa şubesi'nin fıcosa otomotiv'e
düzenlediği gezide, bursa kalite ödüllü şirketin
kalite ödül hazırlık süreçleri, iyileştirme
faaliyetleri dinlendi, iyi uygulamalar yerinde
görüldü.
KalDer Bursa Şubesi, 10
Haziran tarihinde Ficosa
Otomotiv’e bir teknik gezi
düzenledi. Gezi, Ficosa’da “Yalın
Üretim (FMS) Uygulamaları”
ve “Bursa Kalite Ödül Süreci”
başlığıyla, 2013 Bursa Kalite
Büyük Ödülü alan Ficosa
Otomotiv’in kalite ödül hazırlık
süreçlerindeki iyileştirme
faaliyetlerini dinlemek, iyi
uygulamaları yerinde görmek
için yapıldı.
Ulusal Kalite Hareketi’ne katılan
kurumlardan temsilcilerin
katılımı ile gerçekleşen
27
Üyelerden
SARKUYSAN
43’ÜNCÜ KURULUŞ
YILDÖNÜMÜNÜ
KUTLADI
Sarkuysan Elektrolitik’in kuruluşunun 43’üncü
yıldönümü, düzenlenen bir törenle kutlandı.
Törende, Sarkuysan Yönetim Kurulu Başkanı
ve Genel Müdürü Hayrettin Çaycı, genel müdürlük
görevini Genel Müdür Yardımcısı (Teknik)
Sevgür Arslanpay’a devretti.
Bu yıl 43’üncü yılını dolduran
Sarkuysan Elektrolitik Bakır
San. ve Tic. A.Ş.’nin kuruluş
yıldönümü için bir tören
düzenlendi. Törende, Sarkuysan
Yönetim Kurulu Başkanı ve
Genel Müdürü Hayrettin Çaycı,
genel müdürlük görevini Genel
Müdür Yardımcısı (Teknik)
Sevgür Arslanpay’a devretti.
Törene katılan davetliler,
Çaycı’nın yaşamından kesitler
sunan “Bir Başarının Öyküsü”
isimli sinevizyon gösterisini
izledi. Duygulu anların
yaşandığı törende, Sarkuysan
bursuyla eğitimini tamamlayan
Bursa Uludağ Üniversitesi
Resim Bölümü mezunu Emel
Ay, kendi yaptığı yağlı boya
portresini Çaycı’ya sundu.
Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Fuat Sucu da bir
teşekkür konuşması yaparak
Yönetim Kurulu adına Çaycı'ya
bir hatıra armağanı sundu.
Daha sonra Sarkuysan’dan
emekli olarak ayrılan çalışanlara
genel müdür tarafından
teşekkür şifti verildi. Tören
sonunda anı olarak Oya Ağacı
fidanı dikildi.
Uygulamalar/Takdir ve
Ödüllendirme” kategorilerinde
finalistler arasında yer aldı.
Finalde ise “Performans
Yönetimi” kategorisinde başarı
ödülüne hak kazandı.
Tofaş İnsan Kaynakları’nın
Performans Yönetimi Sistemi
uygulamasında; şirketin uzun
vadeli hedeflerine hizmet
edecek yıllık öncelik ve
hedeflere çalışanlarla birlikte
ulaşmak için, CEO’dan
mavi yaka çalışanlara kadar
indirgenerek bir bütün ve ilişkili
biçimde yönetiliyor.
TOFAŞ İK
PERFORMANS
YÖNETİMİ SİSTEMİYLE
BAŞARI ÖDÜLÜ ALDI
Tofaş İnsan Kaynakları, Türkiye’de insan yönetimi
alanında başarılı uygulamaları ödüllendirmek
için gerçekleştirilen Peryön İnsan Yönetimi
Ödülleri’nden “Performans Yönetimi” kategorisinde
en iyi uygulama seçilerek başarı ödülü aldı.
Türkiye’de insan yönetimi
alanındaki uygulamalara
yön vermek amacıyla 2008
yılından beri altı ana kategoride
verilen İnsan Yönetimi
Ödülleri’ne bu yıl Tofaş dört
uygulamasıyla katıldı. PERYÖN
tarafından düzenlenen ödül
28
sürecinde, geçen yıl temmuz
ayında yapılan saha ziyareti
ve denetimden sonra, ekim
ayında değerlendirme jürisiyle
uygulamaların sunumu
paylaşıldı. Tofaş İK, bu
sürecin sonunda, “Performans
Yönetimi” ile “Fark Yaratan
SARKUYSAN, TOFAŞ, KIRPART, OTOKAR
Üyelerden
KIRPART KENDİ
EĞİTMENLERİNİ
YETİŞTİRİYOR
Motor komponentleri tasarlama ve üretiminde
Türkiye’de lider firmalardan biri olan Kırpart
A.Ş., Eğitici Geliştirme Programı çerçevesinde
ara kademe yöneticilerine verdiği “Eğiticinin
Eğitimi” programı ile; bünyesinde eğitim verecek
yöneticiler yetiştiriyor.
Kırpart A.Ş.’nin Eğitici
Geliştirme Programı
kapsamında 5-6-21 Mayıs 2015
tarihlerinde gerçekleştirilen
“Eğiticinin Eğitimi” programına
14 çalışan katıldı. Bu eğitim
mavi yaka personeli işbaşı
eğitimlerine hazırlamak ve bu
eğitimler sayesinde yetkinlikleri
artan çalışanların gelişimini
daha etkin takip edebilmek
amacıyla eğitmenler yetiştirmek
için verildi. Eğitimde, etkin
bir eğitim programının nasıl
tasarlanacağı, eğitim türlerine
göre farklılaşan yaklaşımların
neler olduğu ve etkili sunum
hazırlama becerileri kazanarak
interaktif eğitimin nasıl
gerçekleştirileceği konusunda
bilgi ve deneyimler aktarıldı.
Masters Training International
tarafından, Cengiz Çelik’in
eğitmenliğinde düzenlenen
“Eğiticinin Eğitimi”
programının katılımcıları;
yetişkin eğitimlerinin
özelliklerini kavrayabilmeyi,
etkin bir eğitim programı
içeriği ve eğitimde kullanılacak
görsel malzemeleri
tasarlayabilmeyi, iletişim
ve sunum becerilerini üst
seviyeye taşıyabilmeyi ve zor
katılımcılarla başa çıkabilmeyi
öğrendiler.
Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan
ödülü Otokar Genel Müdür
Yardımcısı Ali Rıza Alptekin’e
takdim etti.
Otokar, 13. Çevre Ödülleri
Töreni’nde de “Büyük Ölçekli
Kuruluş Çevre Yönetimi ve
Kurumsal Sosyal Sorumluluk”
kategorisinde üçüncülük
ödülünün de sahibi olmuştu.
Ayrıca 2013 yılında Otokar,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın
verdiği “Türkiye’nin En Temiz
Sanayi Tesisi” ödülünü de almıştı.
İSO’DAN
OTOKAR’A
BİR ÖDÜL DAHA
Türkiye’nin önde gelen otomotiv ve savunma
sanayii üreticilerinden Otokar, İstanbul Sanayi
Odası (İSO) tarafından verilen Çevre ve Enerji
Ödülleri’nden “Büyük Ölçekli Kuruluş Çevre
ve Sürdürülebilirlik Yönetimi” kategorisinde
üçüncülük ödülünün sahibi oldu.
Koç Topluluğu Şirketleri’nden
Otokar, İstanbul Sanayi Odası
(İSO) tarafından 14’üncüsü
düzenlenen Çevre ve Enerji
Ödülleri’nden “Büyük
Ölçekli Kuruluş Çevre ve
Sürdürülebilirlik Yönetimi”
kategorisinde üçüncülük
ödülüne layık görüldü. Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı
Prof. Dr. Mustafa Öztürk’ün
katılımı ile İstanbul Sanayi Odası
Vakfı’nda (İSOV) düzenlenen
ödül töreninde İSO Yönetim
29
Dünya gündemi
Varlık yönetiminin geleceği:
daha maliyetli ve risksiz olan
‘smart beta’ yaklaşımı
Pasif beta fonlarından daha iyi sonuçlar getiren ve aktif bir şekilde
yönetilen alfa fonlardan daha düşük maliyetli olan smart beta araçları,
gittikçe daha elde edilebilir ve popüler hale geliyor. Tam ifşa edelim: şirketim
büyük küresel finansal bir kuruluşla birlikte bir dizi hisse göstergesi
lansmanı yapacak. Bu göstergelerde gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin
hisse piyasaları smart beta bir yaklaşım kullanılarak puanlanacak.
NEW YORK
Normal bir dönemde
bile, bireysel ve kurumsal
yatırımcılar nerede ve neye
yatırım yapacaklarına karar
vermekte hayli zorlanırlar.
Gelişmiş ekonomilere mi
yatırım yapmalı, gelişmekte
olanlara mı? Ve hangilerine?
Yatırımcı ne zaman ve hangi
yönde yatırım yapacağına,
portfolyosunu nasıl
dengeleyeceğine nasıl karar
verir?
Belli ki bu tercihler, çok
ciddi küresel değişikliklerin
olduğu ve merkez
bankalarının geleneksel
olmayan politikalar izlediği
anormal dönemlerde daha
da zorlaşıyor. Fakat yeni ve
30
düşük maliyetli bir yaklaşım,
yatırımcıların normal ve
anormal zamanlarda bu gibi
zorluklarla karşılaşmalarını
kolaylaştırmayı vaadediyor.
Varlık yönetimi sektöründe
geleneksel olan iki tür
yatırım stratejisi bulunuyor:
pasif ve aktif. Pasif yaklaşım
ABD’deki S&P 500, veya
gelişmiş ve gelişmekte
olan piyasa endeksleri gibi
gösterge endekslerini takip
ederek bu endekslere yatırım
yapıyor. Pasif yaklaşım
düşük maliyetli ve gösterge
endekslerini takip etmek
için çaba gerekmiyor. Fakat
bu yatırım iyi, kötü ve
çirkinin toplamını getiri
olarak sunuyor. Çünkü
bu yaklaşım size gelişmiş
ekonomiye veya gelişmekte
olan ekonomiye yatırım
yapmanızı söylemiyor,
bu gruplar içinde hangi
ülkenin daha iyi performans
sergileyeceğini de söylemiyor.
Bir ülkeler sepetine veya
bölgeler sepetine yatırım
yapıyorsunuz ve kazancınıza
ortalama piyasa dönüşü
anlamına gelen “beta” adı
veriliyor.
Tam tersi aktif yaklaşımda
ise yatırımlar için profesyonel
bir portfolyo yöneticisine
güveniliyor. Amaç profesyonel
bir fon yöneticisinin toplam
piyasa ortalama dönüşü
üzerinde performans
sergileyecek varlık ve
piyasaları seçebilmesidir. Bu
fonların size ortalama piyasa
NOURIEL ROUBINI
Dünya gündemi
dönüşü “beta”dan ziyade
“alfa” yani mutlak üstün
dönüş getirmesi gerekir.
Bu yaklaşımın birçok
sorunu var. Profesyonel
olarak yönetilen yatırım
fonları pahalı çünkü fon
yöneticileri çok fazla
işlem yapıyor ve ücretleri
hayli yüksek. Dahası,
en aktif fon yöneticileri
-doğrusu yüzde 95’i- diğer
yatırım göstergelerine göre
daha kötü performans
sergiliyor ve sağlayacakları
dönüşler volatil ve riskli.
Dahası, rütbeli yatırım
fonu yöneticileri zamanla
değişiyor, dolayısıyla geçmiş
performanslar gelecekteki
performansları garanti
etmiyor. Ve bu yöneticilerden
bazıları -örneğin hedge
fon yöneticileri- ortalama
yatırımcı için elde edilebilir
değil.
Sonuç olarak aktif bir
şekilde yönetilen fonlar
sıklıkla pasif fonlardan daha
kötü performans sergiler
ve dönüşler hem daha
düşük hem de daha riskli.
Aslında sadece aktik “alfa”
stratejileri beta’lardan kötü
olmakla kalmayıp, bazıları
ise aslında gizlenmiş beta
stratejileridir (çünkü piyasa
trendl erini takip ederler.
Sadece daha yüksek kaldıraç
kuvveti kullanırlar bu yüzden
daha riskli ve volatildir).
Fakat üçüncü ve “smart/
akıllı” veya “gelişmiş”
beta olarak bilinen bir
yaklaşım son zamanlarda
daha popüler hale geldi.
Şöyle düşünün, yatırım
sepetinden kötü elmaları
ayıklamanıza olanak
sağlayabilecek, örneğin
kötü performans göstermesi
beklenen dolayısıyla
zamanla kötü dönüşler
sağlayacak olan ülkeleri
eleyebilmenize olanak
sağlayacak nicel kuralları
takip edebiliyorsunuz. Kötü
ve çirkinlerin birçoğunu
eleyebildiğinizde, nihayetinde
iyi elmaları toplayabilir ve
ortalamanın üzerinde bir
getiri sağlayabilirsiniz.
hangisinin ortalamanın
üzerinde ekonomik ve
finansal sonuçlar getireceği
konusunda ciddi sinyaller
sağlıyor.
Maliyetleri düşük tutmak için
smart beta stratejileri pasif
olmak zorunda. Dolayısıyla
pahalı bir fon yöneticisinin
iyi elmaları seçmesi ve kötü
ve çirkinleri ayıklaması
yerine belli kurallara
bağlı kalmak gerekiyor.
Örneğin benim araştırma
şirketimin her üç ayda bir
güncellenen, 174 ülkenin
yer aldığı, 200’den fazla
ekonomik, finansal, politik
ve diğer faktörü ölçüt olarak
kullandığı ve bu ülkelerin
orta vadeli yatırımcı
cazibesini puanlayan
nicel bir modeli var. Bu
yaklaşım hangi ülkelerin
iyi performans göstereceği
veya kriz yaşayacağı ve
Pasif beta fonlarından daha
iyi sonuçlar getiren ve
aktif bir şekilde yönetilen
alfa fonlardan daha düşük
maliyetli olan smart beta
araçları gittikçe daha elde
edilebilir ve popüler hale
geliyor. (Tam ifşa edelim:
şirketim büyük küresel
finansal bir kuruluşla birlikte
bir dizi hisse göstergesi
lansmanı yapacak. Bu
göstergelerde gelişmiş ve
gelişmekte olan ekonomilerin
hisse piyasaları smart beta
bir yaklaşım kullanılarak
puanlanacak.)
Kötü ve çirkin elmaları bu
puanlara göre ayıklamak,
dolayısıyla daha fazla iyi
elma toplamak bize şunu
gösterdi: Bu yöntem aktif
olarak yönetilen alfa ve
beta fonlarından daha
düşük riskle daha fazla
getiri sağlıyor. Ve zamanla
sıralama değiştiği, ülkelerin
gelişim ve kötüleşme
temelleri yansıtıldığı için,
hisse piyasalarındaki “smart
beta” yatırımcıları da buna
göre değişmeyi seçiyor.
uygulanabildiği düşünülürse
smart beta yaklaşımı
varlık yönetiminin geleceği
olacak. Yatırımcının, içinde
bulunduğu dönem normal ya
da anormal olsun, bilimsel
ve düşük maliyetli bir
yaklaşımla, ortalamanın
üzerinde iyi elma
toplayabildiği bir sepet alıyor
olması, mantıklı bir yaklaşım
gibi duruyor.
Nouriel Roubini; Roubini
Global Economics (www.
roubini.com) Başkanı ve
New York Üniversitesi Stern
İşletme Fakültesi Ekonomi
Profesörüdür.
29 Temmuz 2015 tarihli
Dünya gazetesinden
alınmıştı.
Bu stratejinin hisselere,
tahvillere, para birimlerine
ve birçok varlık sınıfına
31
Dünya turu
Çin Merkez Bankası
faiz indirimlerini
sürdürüyor
Ekonomisi beklenenden hızlı
yavaşlayan Çin’in Merkez
Bankası (PBOC) son altı
ay içinde 3’üncü kez faiz
indirimine gitti. Banka bir yıl
vadeli gösterge borç verme
faizini 25 baz puan düşürerek
yüzde 5.1’e çekti. Bir yıllık
gösterge mevduat faizi oranını
da 25 puan indirerek yüzde
2.25 olarak belirledi. Mevduat
faizi üst sınırını ise yüzde
130’dan yüzde 150’ye çıkardı.
Çin ekonomisindeki
yavaşlama beklenenden hızlı
gerçekleşirken, Çin Merkez
Bankası’nın son hamlesi
ekonomistleri şaşırtmadı. Çin
ekonomisi ilk çeyrekte yüzde
7 ile 2009’dan bu yana en
düşük hızda büyürken, yıl
sonu büyüme tahminleri daha
karamsar bir tablo çiziyor.
PMI gibi öncü göstergeler
de ekonomide yavaşlamanın
sürdüğüne işaret ediyor.
32
Gürcistan’da yeni
hükümet güvenoyu
aldı
Gürcistan’da, Başbakan
İrakli Garibaşvili tarafından
yeniden kurulan hükümet,
güvenoyu aldı. Ülkenin eski
başkenti Kutayisi kentindeki
parlamento binasında
düzenlenen ve Parlamento
Başkanı Davit Usupaşvili’nin
yönettiği olağanüstü oturumda,
oylamaya 124 milletvekili
katıldı. Garibaşvili, ABD
dolarının değer kazanması ve
bölgede yaşanan zorluklardan
etkilenmesine rağmen
Gürcistan’ın ekonomik
büyüme hızıyla bölgede lider
olduğunu ifade etti.
Yabancı yatırımların, geçen yıl
bir önceki yıla göre yüzde 35
arttığını belirten Garibaşvili,
2012’den bu yana Rusya’ya
yapılan ihracatın altı kat,
Avrupa ülkelerine ihracatın
ise yüzde 76 arttığını, toplam
ihracatın ise yüzde 20,5
yükseldiğini kaydetti.
Seneye Danimarka’da
nakit para
yasaklanıyor
Kağıt ve metal paranın
kullanımına son vermek için
bir süredir çalışmalar yürüten
Danimarka, yakın bir zamanda
bu alanda bir ilke imza
atabilir. Önümüzdeki sene,
mağaza, restoran ve benzin
istasyonlarının nakit para
kabul etmelerini yasaklayan
yasayı yürürlüğe sokacak olan
hükümet, ülkedeki ticaret
ve alışverişi dijital ortama
kaydırmaya çalışıyor.
Bu, her ne kadar başarılması
güç bir plan olarak görülse de
Danimarkalılar yeni döneme
şimdiden ayak uydurmuşa
benziyor. Ülkede hizmet veren
“Danske Bank” isimli bankanın
mobil ödeme uygulaması her
üç kişiden birinde bulunuyor.
Başka bir deyişle, her üç
Danimarkalıdan biri hali hazırda
nakitsiz döneme hazır durumda.
Bankanın “MobilePay” isimli
uygulaması Apple Pay ile benzer
özelliklere sahip.
ABD-ALMANYA-ÇIN-GÜRCISTAN-DANIMARKA-RUSYA-AVUSTRALYA
Dünya turu
Rusya ekonomisi
4’üncü çeyrekte
yüzde 0,4 büyüdü
Moskova’da bulunan Federal
İstatistik Servisi’nin açıkladığı
öncü rakamlara göre, gayri safi
yurtiçi hasıla (GSYH) 2014’ün
son üç ayında bir önceki
yıla göre yüzde 0,4 büyüdü.
Üçüncü çeyrek büyümesi
ise yüzde 0,9’a revize edildi.
Rusya’nın GSYH’si tüm yıl için
ise yüzde 0,6 büyüme kaydetti.
Rusya Merkez Bankası 2014’te
gösterge faiz oranını altı
kez artırırken, enflasyonun
dengelenmesinin ardından
borçlanma maliyetlerini iki kez
indirdi. Maliye Bakanı Anton
Siluanov mart ayında krizin en
kötü döneminin atlatıldığını
kaydetmişti. Ruble geçen yıl
dolar karşısında yüzde 46
gerilerken, bu yıl yüzde 4
toparlandı.
Dünya Bankası raporunda,
petrolün yıl genelinde varil
başına ortalama 53 dolardan
işlem görmesi halinde, Rusya
ekonomisinin bu yıl yüzde
3.8 daralacağı öngörüsünde
bulundu.
ABD’de istihdam
beklentinin
altında kaldı
ABD’de tarım dışı istihdam
nisan ayında, zaten düşük
açıklanan mart ayı istihdamının
daha da aşağıya revize edilmesi
ile birlikte, sıçrama gösterdi.
Bu durum, firmaların bu yılın
başında durgunlaşan ABD
ekonomisinin toparlanacağına
ilişkin güvenini gösteriyor.
İşsizlik oranı ise yüzde 5,5’ten
yüzde 5,4’e geriledi.
ABD Çalışma Bakanlığı’nın
açıkladığı veriye göre, tarım
dışı istihdam nisanda 223 bin
arttı. Mart ayı istihdamı ise
126 binden, Haziran 2012’den
bu yana en düşük seviye olan
85 bine revize edildi. İşsizlik
oranı, daha fazla Amerikalının
işgücüne katılması ve iş
bulması ile birlikte, Mayıs
2008’den bu yana en düşük
seviyesine indi. Bu durum
Fed’in bu yılın ilerleyen
dönemlerinde faiz artışına
gitmesine neden olabilir.
Avustralya MB
büyüme tahminini
düşürdü
Avustralya Merkez Bankası
(RBA), büyüme tahminini
düşürdü ve işsizliğin artacağı
öngörüsünde bulundu. Banka,
şirket harcamalarının gerilemesi
ve Çin’in ekonomik geçiş
döneminde zorluk çekmesi ile
birlikte gerektiğinde politikada
düzenlemeye gitmeye hazır
olduğunu belirtti.
RBA, mayıs ayı başında
Sydney’de yaptığı çeyrek
dönemlik para politikası
açıklamasında, “Yönetim Kurulu
görünümü değerlendirmeye
ve talepte sürdürülebilir
bir büyümeyi desteklemek
için gerektiğinde politikayı
düzenlemeye devam edecek.
RBA, Avustralya ekonomisinde
büyüme önceki beklentilere göre
daha uzun bir süre ortalamanın
altında seyretmeyi sürdürecek”
değerlendirmesinde bulundu.
RBA ve Yönetim Kurulu, 5
Mayıs’ta alınan kararla faiz
oranlarını yüzde 2 ile rekor
düşük seviyeye indirmişti.
Almanya’nın
sanayi üretiminde
beklenmedik düşüş
Almanya’nın sanayi üretimi,
mart ayında beklenmedik
şekilde gerileyerek Avrupa’nın
en büyük ekonomisinin küresel
ekonomik zayıflık karşısında
kırılganlığı sürdürdüğü
sinyalini verdi. Ekonomi
Bakanlığı’nın mayıs ayı başında
Berlin’de açıkladığı verilere
göre mevsimsel dalgalanmalara
ve enflasyona göre düzenlenmiş
sanayi üretimi, şubat ayında
duraksama göstermesinin
ardından mart ayında yüzde
0.5 geriledi.
Dünya genelindeki ekonomik
gelişmeler ve Yunanistan
ile kreditörleri arasındaki
anlaşmazlık, Almanya’nın
en büyük ticaret ortağı olan
Euro Bölgesi’nde ivmelenmeye
çabalayan toparlanmayı
olumsuz etkiliyor. Öte yandan
Almanya’da iş dünyası güveni
10 ayın en yüksek seviyesinde
seyrediyor. Bundesbank ise
ekonomik büyümenin bu
yıl “oldukça güçlü” olacağı
tahmininde bulunuyor.
33
ÇALIŞMA MEVZUATI
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ ÖZERKLİĞİ
ÇERÇEVESİNDE DİRLİK (SULH) BORCU
Tarafların, toplu iş sözleşmesinin yürürlüğü süresince grev ve lokavta
başvuramamaları “dirlik borcu” olarak adlandırılıyor.
İş hukukunun kaynaklarından
biri olan toplu iş sözleşmeleri, işçi
ve işverenlerin karşılıklı olarak
ekonomik ve sosyal durumları ile
çalışma koşullarını düzenlemek
amacıyla yapılmaktadır. Sosyal
tarafların karşılıklı olarak
ekonomik ve sosyal durumlarını
ve çalışma koşullarını kollektif
düzeyde serbestçe düzenleme
hak ve yetkisi ise “toplu iş
sözleşmesi özerkliği” olarak
anılmaktadır1. Toplu iş sözleşmesi
özerkliği, üçüncü kişiler üzerinde
objektif hukuk kuralı niteliğinde
düzenlemeler getirme olanağı
34
sağlayan bir özerklik türüdür.
Toplu iş sözleşmesi özerkliğinde,
aralarında menfaat çatışması
olan iki kesim toplu iş sözleşmesi
aracılığı ile kendi üyeleri
üzerinde etkili olan düzenlemeler
getirmektedirler. Toplu iş
sözleşmesi tarafları getirdikleri
kurallar ile hem kendi üyelerini
hem de diğer kuruluşun üyelerini
bağlamakta, böylece düzenleme
getirenler ile düzenlemenin
kapsamına girenler ayrı kişiler
olmaktadır.
Toplu iş sözleşmesi özerkliğinin
genel anlamda sözleşme
özerkliğinden ayrılan, özgün
işlevleri bulunmaktadır. Bu işlevler;
koruma işlevi, düzen işlevi, barış
işlevi ve adil gelir dağılım işlevi
şeklinde özetlenebilir.
Söz konusu işlevlerden biri olan
barış işlevi uyarınca; imzalanmış
bir toplu iş sözleşmesi bulunması
halinde, taraflar bu sözleşmenin
yürürlük süresi içinde ortaya
çıkan sorunların çözümü için
grev veya lokavt gibi herhangi
bir iş mücadelesi aracına
başvuramazlar. Zira toplu iş
sözleşmeleri serbest piyasa
ekonomisinde işçi ve işverenler
arasında yalnızca çalışma
koşullarının topluca düzenlendiği
bir araç işlevi görmemektedir,
sosyal barışı sağlayıcı bir işlevi
de bulunmaktadır. Nitekim
toplu iş sözleşmeleri, menfaat
uyuşmazlığı bulunan her iki
tarafın yapacakları toplu pazarlık
yoluyla imzalanmakta, dolayısıyla
taraflar karşılıklı mevcut
sorunlarını masaya yatırma
ve hukuki bir zemine oturtma
fırsatı bulmaktadırlar2. Toplu iş
sözleşmeleri tarafların yaptığı
müzakereler ile uzlaşmaları
sonucu ortaya çıkarak işyerinde
barışın sağlanmasına neden olur.
Ayrıca toplu iş sözleşmelerinin
en temel işlevlerinden biri
de düzen işlevidir, yani
imzalandıktan sonra sürenin
bitimine kadar işyerinde düzenin
kurulmasının sağlanmasıdır3.
Toplu iş sözleşmesinin bu şekilde
imzalanmasından sonra ise artık
tarafların iş mücadelesi araçlarına
başvurmaları da engellenmiştir. Bu
nedenle toplu iş sözleşmesi, hem
iş barışını, hem de sosyal barışı
sağlayan bir “barış sözleşmesi”
niteliğindedir.
Tarafların, toplu iş sözleşmesinin
yürürlüğü süresince grev ve lokavta
başvuramamaları “dirlik borcu”
olarak adlandırılmaktadır4. Dirlik
borcu, sözleşmenin taraflarının
sözleşmeye sadık davranmaları
gerekliliğine ilişkin temel
hukuk prensiplerinden biri olan
“pacta sund servanda” ilkesine
dayanmaktadır. Alman hukukuna
göre dirlik borcu, taraflara
toplu iş sözleşmesinin süresi
içerisinde çalışma barışını koruma
yükümlülüğü getirmektedir.
Bu yükümlülük ile, tarafların
mevcut toplu iş sözleşmesinin
hükümlerini değiştirmeye yönelik
taleplerini elde etmek için herhangi
bir iş mücadelesi aracını baskı
unsuru olarak kullanmaları
engellenmiştir. Taraflardan birinin
bu borca aykırı hareket etmesi
halinde, söz konusu taraf, diğer
tarafın her türlü zararını tazminle
yükümlü olacaktır.
Alman hukukuna göre toplu
iş sözleşmesinde sözleşmenin
yürürlük süresince grev veya
lokavta başvurulamayacağına
ilişkin özel bir hükme yer
verilmemişse, nisbi dirlik (sulh)
borcu; toplu iş sözleşmesinde
düzenlenmiş olup olmadığına
bakılmaksızın sözleşmenin
yürürlük süresi içinde hiçbir
şekil ve nedenle grev ve lokavta
başvurulamaması halinde ise
mutlak dirlik (sulh) borcu söz
konusu olacaktır.
Alman İşveren Konfederasyonu
BDA’dan alınan bilgilere göre;
Almanya’da dirlik borcu, çok
yaygın olarak uygulanmaktadır.
Buna göre toplu sözleşme
yürürlükteyken tarafların herhangi
bir grev hakkı bulunmamaktadır.
Ayrıca siyasi ve genel grev
çağrısında bulunulması da
mümkün değildir.
Uygulamada, dirlik borcuna
ilişkin olarak toplu iş sözleşmesine
konulan özel hükümlerin toplu
iş sözleşmesinin yürürlüğünün
bitiş tarihinden sonraki tarihlere
kadar uzatıldığı görülmektedir.
Bu sayede, hem yeni bir sözleşme
yapılması için tüm müzakere
MESS Müşavir Avukatı
ŞEYDA AKTEKİN
ÇALIŞMA MEVZUATI
yollarının kullanılmasına, hem de
zamansız iş uyuşmazlıklarının
engellenmesine imkân
sağlanmaktadır5. Dirlik borcu,
Almanya’nın yanı sıra, İsviçre,
İskandinav ülkeleri, Hollanda,
Yunanistan, Kanada, Japonya,
İrlanda, Avusturalya ve Yeni
Zelanda gibi pek çok ülke
mevzuatında yer alan bir
müesssesedir6. Bunun yanı
sıra, dirlik borcu; Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO)’nun
Sendikal Özgürlükler Komitesi
tarafından da benimsenmiştir.
Söz konusu Komite tarafından
oluşturulan içtihatlarda toplu iş
sözleşmesi devam ettiği sürece
grev yapılmaması esasının (dirlik
borcunun) geçerli sayılması
gerektiği hususu karar altına
alınmıştır.
Mevzuatımızda toplu iş sözleşmesi
prosedürü, 6356 sayılı Sendikalar
ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu
ile düzenlenmiştir. Söz konusu
düzenlemeler, hem toplu iş
sözleşmesinin nasıl yapılacağını,
hem de taraflar arasında
uyuşmazlık çıkması halinde grev
ve lokavtın nasıl uygulanacağını
gösteren hükümler içermektedir.
Buna göre; toplu iş sözleşmesinin
yapılması sırasında, uyuşmazlık
çıkması halinde işçilerin grev
hakkı, bu grev kararına karşı
işverenlerin de lokavt yoluna
başvurma hakkı vardır.
İş uyuşmazlıklarının, hak veya
menfaat uyuşmazlıkları şeklinde
ortaya çıkması mümkündür.
Böyle bir ayrıma gitmenin
önemi, uyuşmazlığın çözüm
aracının belirlenmesinde ortaya
çıkmaktadır.
İşçi ve işveren arasındaki iş
ilişkilerinin dayanağını oluşturan
mevzuat, toplu iş sözleşmesi ve
bireysel iş sözleşmesi hükümleri
ile taraflara sağlanan haklara
ilişkin çıkan uyuşmazlıklar
“hak uyuşmazlıkları”dır. Hak
uyuşmazlıklarında, uyuşmazlık
toplu bir nitelik halini alsa da, bu
uyuşmazlığın çözümü için grev
veya lokavt yoluna gidilemeyecek,
uyuşmazlığın yetkili iş
mahkemesinde çözümlenmesi
gerekecektir.
Mevcut bir hakkın değiştirilmesi
ya da yeni bir hakkın
kazanılabilmesi nedeniyle çıkan
uyuşmazlıklar ise “menfaat
(çıkar) uyuşmazlıkları”dır.
Grev veya lokavt ise ancak toplu
menfaat uyuşmazlıklarında
başvurulabilecek iş mücadelesi
araçlarıdır. Bu çerçevede,
kanuni grev ile kanun dışı
grev kavramlarına ilişkin
mevzuatımızda yapılan tanımlar,
önem arz etmektedir.
Buna göre, 6356 sayılı
Sendikalar ve Toplu iş Sözleşmesi
Kanunu’nun 58. maddesinin 2.
fıkrasında kanuni grev; “Toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında
uyuşmazlık çıkması halinde
işçilerin ekonomik ve sosyal
durumları ile çalışma şartlarını
korumak veya geliştirmek
amacıyla, bu kanun hükümlerine
uygun olarak yapılan grev” olarak
tanımlanmıştır. Bu tanım; T.C.
Anayasası’nın 54. maddesinin
1. fıkrasında yer alan “toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında,
uyuşmazlık çıkması halinde
işçiler grev hakkına sahiptirler”
hükmüyle de uyumludur.
Aynı maddenin 3. fıkrasında
ise kanuni grev için aranan
şartlar gerçekleşmeden yapılan
grevin, “kanun dışı” sayılacağı
düzenlenmiştir.
Bu hükümlere göre, toplu iş
sözleşmesi yapıldıktan sonra ve
toplu iş sözleşmesinin yürürlükte
bulunduğu sürede işçilere grev
hakkı tanınmamaktadır. 6356
sayılı Sendikalar ve Toplu İş
Sözleşmesi Kanunu, “toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında
uyuşmazlık çıkması halinde”
yapılacak greve “kanuni grev”
denileceğini belirtmekte ve
kanuni grev için aranan şartlar
gerçekleşmeden yapılacak grevin
de, “kanun dışı” sayılmasını
öngörmektedir7. Bu şartlar
olmaksızın işçilerin nedeni ne
olursa olsun iş bırakma, işyerini
işgal etme, iş yavaşlatma vb.
gibi eylemler yapmaları hukuka
aykırıdır ve kanun dışı grev
niteliğini taşımaktadır.
Mevzuatımızda bulunan bu
hükümler gereğince, Türk iş
hukukunda dirlik borcunun
“mutlak dirlik borcu” olduğu
açıktır. Gerçekten de, usulüne
uygun olarak yapılmış bir toplu iş
sözleşmesi varken yeni bir çalışma
şartını karşı tarafa kabul ettirmek
üzere işin bırakılması, hukuka
uygun düşmeyecektir. Bu nedenle,
mevcut bir toplu iş sözleşmesi
yürürlükteyken, söz konusu
sözleşmenin süresi içinde işçilerin
iş bırakma eylemleri kanun
dışı grev niteliğine bürünecek
ve buna ilişkin yaptırımların
uygulanmasına yol açacaktır.
Ayrıca iş bırakma eylemi, 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
117/4. maddesine göre suç teşkil
etmekte ve bu suçu işleyenler
hakkında suçun niteliğine göre 6
aydan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmedilebilmektedir.
Bu değerlendirmeler çerçevesinde,
iş barışına ve ülke ekonomisine
büyük ölçüde zarar veren ve
önce Bursa’da kurulu bulunan
otomotiv ana ve yan sanayii
işyerlerinde başlayan, devamında
diğer illerdeki işyerlerine sirayet
eden eylemler de, kanun dışı
grev niteliği taşımaktadır. Zira,
söz konusu eylemlerin, yasayla
bağdaşmadığı ve dirlik (sulh)
borcu yükümlülüğüne ters
düştüğü görülmektedir. Ancak
hem metal işkolunda hem de
diğer işkollarındaki bazı işçi
sendikalarının yetkilileri ve bazı
medya mensupları tarafından
söz konusu yasa dışı eylemlerin
hukuka uygun olduğuna dair
yapılan açıklamalar, olayların
hukuki boyutunu bilmeyen işçiler
ve yakınlarını ne yazık ki yanlış
yönlendirmiş ve kamuoyunun
yasa dışı eylemleri kanuni bir
grevmiş gibi algılamasına ve iş
barışının bozulmasına neden
olmuştur. Ülkemizin rekabet gücü,
istihdam kapasitesi ve endüstri
ilişkilerinin geleceği üzerinde
olumsuz etkileri olan bu sürecin
doğru değerlendirilmesi; bu
değerlendirme yapılırken de toplu
iş sözleşmesinin düzen ve barış
işlevinin dikkate alınması; gelecek
yıllarda böyle bir sürecin bir daha
yaşanmaması bakımından önem
taşımaktadır.
(1)Tuncay, A. Can – Savaş, F. Burcu,
Toplu İş Hukuku, Yeni Mevzuata
Göre Güncellenmiş 3. Bası, Beta
Yayınları, Eylül 2013, s. 142-143.
(2)Yardımcıoğlu, Didem,Toplu
İş Sözleşmesinin Uygulanma
Alanı, Yüksek Lisans Tezi, Dicle
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Özel Hukuk Anabilim Dalı,
Diyarbakır 2014, s. 16.
(3)Prof. Dr. Ömer EKMEKÇİ, İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Toplu
İş Sözleşmesi Yürürlükte İken İş
Bırakma Yasal Mıdır?
(4)Yardımcıoğlu,
s.17
(5)http://www.eurofound.europa.eu/
efemiredictionary/peace-obligation-4
(6)Tuncay-Savaş,
(7)Otomotiv
s. 148.
İşyerlerindeki Son
Eylemler Hakkında İstanbul
Üniversitesi eski Dekanı İş Hukuku
Profesörü Prof.Dr. Tankut Centel’in
Hukuki Değerlendirmesi.
35
Sektör analizi
ÇELİK BORU SEKTÖRÜNÜN
2023 İHRACAT HEDEFİ
7,9 MİLYAR
DOLAR
44
Sektör analizi
TÜRKİYE ÇELİK BORU SEKTÖRÜ SON ON YILDA YAPILAN YATIRIMLARLA
DÜNYADAKİ HER ÜLKEYE BORU İHRAÇ ETMEYE BAŞLADI.
TÜRKİYE, AVRUPA’NIN BİRİNCİ, DÜNYANIN İSE BEŞİNCİ DİKİŞLİ ÇELİK BORU
ÜRETİCİSİ KONUMUNDA. SEKTÖR YAKIN GELECEKTE, DÜNYANIN EN FAZLA ÇELİK
BORU ÜRETİMİ VE İHRACATI YAPAN ÜÇ ÜLKESİNDEN BİRİ OLMAYI,
2023 YILINDA DA 7,9 MİLYAR DOLAR İHRACAT YAPMAYI HEDEFLİYOR.
Türkiye ekonomisinin en önemli
sektörlerinden biri olan çelik sanayi,
ülkemizin endüstriyel gelişiminde de
önemli bir yere sahip. Çelik boru ürünleri
ise sektörün gerek üretimi gerekse
ihracatından aldığı pay ile dikkat çekiyor.
Bugün Türkiye çelik boru sektörü
Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise beşinci
büyük çelik boru üreticisi konumunda.
Sektör yaklaşık 4 milyon ton üretim
rakamına ulaştığı 2014 yılında
gerçekleştirdiği 1 milyon 933 bin ton çelik
boru ihracatı ile Çin, Güney Kore, İtalya,
Japonya, Almanya ve ABD’nin ardından
dünyada en fazla ihracat gerçekleştiren
yedinci ülke oldu.
Çelik Boru İmalatçıları Derneği’nin (ÇEBİD)
“Çelik Boru Sektörü 2014 Raporu”na göre,
Türkiye çelik boru sektörünün en önemli
ihracat pazarı olan Avrupa Birliği’nde
2014 yılında gözlemlenen toparlanma
eğilimi bu yıl da devam edecek ve Türkiye
çelik boru ihracatındaki Avrupa ülkeleri
payı artacak. Ortadoğu ve bazı Afrika
ülkelerinde devam eden jeopolitik risklerin
söz konusu bölgelere yapılacak ihracatı
2015 yılında da olumsuz yönde etkileyeceği
değerlendiriliyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nde devam
eden kaya gazı ve petrolü araştırmaları ve
bu kaynakların şehirlere taşınması için
yapılacak boru hatları söz konusu ülkenin
çelik boru talebini artıracak unsurlar.
Geleneksel ihracat pazarları dışında, Türki
Cumhuriyetleri’nde artma eğiliminde
olan çelik boru talebinin Türkiye çelik
boru ihracatı için bir fırsat olabileceğine
inanılıyor.
2015 yılında Türkiye çelik boru sektörü
için en önemli gelişme Trans Anadolu
Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nde (TANAP)
kullanılacak boruların üretimine
başlanmasıdır. TANAP Projesi’nde
kullanılacak 1,3 milyon ton çelik borunun,
yaklaşık 1,1 milyon tonunun üretimi
Türkiye’de gerçekleştirilecek. Bunun
yanında, içme suyu ve sulama projelerinde
beklenen artışlar, iç piyasada çelik boru
talebini artıracak.
Türkiye çelik boru sektörü son on yılda
yapılan yatırımlarla dünyadaki her ülkeye
boru ihraç edebilen bir sektör konumuna
geldi. Özellikle Avrupa Birliği ve ABD
gibi gelişmiş pazarlarda Türk üreticileri
kalitelerini ve güvenilirliklerini ispatladı.
Yakın gelecekte sektörün hedefi dünyanın
en fazla çelik boru üretimini ve ihracatını
yapan üç ülkesinden biri olmak. Türk
çelik boru sektörünün 2023 ihracat hedefi
ise 7,9 milyar dolar.
37
Sektör analizi
TÜRKİYE ÇELİK BORU SEKTÖRÜ MEVCUT
DURUMUYLA; DOĞRUDAN VE DOLAYLI 50 BİN
KİŞİNİN İSTİHDAM EDİLDİĞİ VE DÜZENLİ
ÜRETİM GERÇEKLEŞTİREN, YAKLAŞIK 30
FİRMANIN FAALİYET GÖSTERDİĞİ ÖNEMLİ
BİR SANAYİ KOLU. TÜRKİYE ÇELİK
BORU SEKTÖRÜ; ÜRETİM KAPASİTESİ,
ÜRÜN KALİTESİ VE MALİYET
YAPISI İTİBARIYLA İHRACAT
KABİLİYETİ ÇOK YÜKSEK
BİR SEKTÖR. SEKTÖRDE
ÜRETİLEN ÜRÜNLERİN,
KÜRESEL EKONOMİK
KONJONKTÜRE
VE TALEP
KOŞULLARINA
BAĞLI OLARAK
YÜZDE
45-50’Sİ
İHRAÇ
EDİLİYOR.
SEKTÖRÜN
YILLIK ÜRETİM
KAPASİTESİ 6,5
MİLYON TON
Türkiye’de çelik boru üretimi
ilk olarak Sümerbank’ın
Alman Mannesmann
ortaklığı ile 1957’de İzmit’te
kurduğu fabrikada başladı,
onu 1958’den itibaren diğer
Türk yatırımcılar takip etti.
Sektörün ilk atılımı 1980’li
yılların ilk yarısında meydana
geldi. Türk ekonomisinin
dış ticarete açılmasıyla çelik
boru ihracatındaki önemli
artışlar sektöre büyük bir
ivme kazandırdı. 2000’li
yılların başında sektöre
38
yapılan yatırımlar ve yabancı
sermaye girişleriyle sektör
ikinci büyük büyüme atılımını
gerçekleştirdi.
Türkiye çelik boru sektörü
mevcut durumuyla; doğrudan
ve dolaylı 50 bin kişinin
istihdam edildiği ve düzenli
üretim gerçekleştiren
yaklaşık 30 firmanın faaliyet
gösterdiği önemli bir sanayi
kolu. Türkiye çelik boru
sektörü; üretim kapasitesi,
ürün kalitesi ve maliyet yapısı
itibariyle ihracat kabiliyeti çok
yüksek bir sektör. Sektörde
üretilen ürünlerin, küresel
ekonomik konjonktüre ve talep
koşullarına bağlı yüzde 4550’si ihraç ediliyor.
Çelik boru üretiminde
kullanılan yassı çelik
ürünlerinin yaklaşık yüzde
60’lık bölümü yurtiçindeki
yassı çelik üreticilerinden,
kalan kısmı ithalat yoluyla
ağırlıklı olarak Ukrayna,
Rusya ve Avrupa Birliği
ülkelerinden tedarik ediliyor.
Sektörün iç piyasada ve ihracat
pazarlarında fiyat rekabetini
sürdürebilmesi, maliyet
içerisinde önemli bir paya
sahip hammaddenin uygun
koşullarda temin edilmesiyle
mümkün olabiliyor.
Sektörde faaliyet gösteren
tesislerin tümünün mülkiyeti
özel sektöre ait, üreticiler
genellikle Marmara, Akdeniz
ve Karadeniz bölgelerinde
yoğunlaşmış durumda.
Sektörde çalışanların yaklaşık
yüzde 78’i mavi yakalı, kalan
yüzde 22’si beyaz yakalı.
Çelik boru sektörünün yıllık
6,5 milyon ton olan üretim
kapasitesi yurtiçi talebin
oldukça üzerinde bulunuyor.
Kapasite kullanım oranları
ise son yıllarda yüzde 60-70
arasında değişiyor.
Türkiye çelik boru sektörü;
üretim kapasitesi, bilgi ve
tecrübe birikimi, teknoloji
ve altyapısı ile her türlü
çelik borunun üretimini
gerçekleştirebilecek durumda.
Otomobil sanayiinde
kullanılan hassas soğuk çekme
borulardan, petrol sanayiinde
kullanılan kuyu borularına
ve doğalgaz, petrol, enerji
Sektör analizi
nakil hatlarında kullanılan
büyük çaplı, yüksek özellikli
borulara kadar her türlü boru
üretiliyor ve ihraç ediliyor.
2014 yılı üretim rakamlarına
göre; Türkiye’de üretilen çelik
boruların yaklaşık yüzde 80’lik
bir kısmını küçük ve orta çaplı
borular, kalanını ise büyük
çaplı borular oluşturuyor.
Üretim yöntemlerine göre
ise Türkiye’de çelik boru
üretiminin tamamına yakınını
dikişli borular oluşturuyor.
Türkiye’de dikişli boru üretim
teknolojisi, sürekli gelişmiş
ülke pazarlarına yapılan
satışların da etkisiyle önemli
seviyelere gelmiş durumda.
Türkiye’de dikişsiz çelik boru
teknolojisi ise; iç piyasada
ve ihracatta rakip ülkelerle
rekabet edebilme şansının
düşük olması ve yatırım
maliyetinin yüksek olması
nedenleriyle gelişmemiş.
Yatırım maliyeti yüksek
olduğundan dikişsiz çelik boru
ile ilgili kısa vadede Türkiye’de
büyük bir yatırım beklenmiyor.
Dikişli çelik borularda
ise, modernizasyon, ürün
çeşitlendirme, kalite artırımı
ve kapasite artırma yatırımları
devam ediyor.
2014’TE TÜKETİM 2.49
MİLYON TON OLDU
Çelik boru sektöründe
yurtiçi talep ve tüketim genel
ekonomiye bağlı olarak
şekilleniyor. Başta inşaat
sektöründe olmak üzere;
otomotiv ve dayanıklı tüketim
malzemeleri sanayilerindeki
gelişmeler ve altyapı
yatırımları çelik boru talebini
belirliyor. 2000’li yılların
başında 1,3 milyon ton olan
yurtiçi tüketim, 2010 yılına
gelindiğinde yaklaşık yüzde 47
oranında artarak 1,9 milyon
tona yükseldi. 2014 yılında
yurtiçi çelik boru tüketimi
2.49 milyon ton olarak
gerçekleşti.
Net ihracatçı konumunda
olan Türkiye çelik boru
sektörü; 2014 yılında 4.3
milyon ton çelik boru üretimi
gerçekleştirdi; bunun 1.83
milyon tonunu ihraç etti.
Türkiye’nin Avrupa ve
Ortadoğu pazarlarına yakın
olması, ürün kalitesinde dünya
standartlarının yakalanmış
olması, sektörün ulusal ve
uluslararası birçok referans
projeye sahip olması gibi
uzun yılların çalışması sonucu
kazanılmış edinimler Türkiye
çelik boru sektörünün net
ihracatçı sektör olmasında
etkili oldu.
Çelik İhracatçıları Birliği
verilerine göre, çelik boru
ihracatımızın 1 milyon 868
bin tonunu dikişli boru
oluşturuyor. Dikişli çelik
boru ihracatında dünya
dördüncülüğü Çin ve Güney
Kore‘yi takiben Türk çelik
boru sektörüne ait. Buna
karşılık gerçekleştirdiğimiz
ithalat ise yaklaşık 420 bin
ton civarında. 2014 yılı çelik
boru ihracatında; 763 bin ton
ile Avrupa Birliği ilk sırada
yer alırken; 497 bin ton ile
Ortadoğu, 367 bin tonla Kuzey
Amerika bölgeleri Avrupa
Birliği’ni takip etti.
Çelik mamulleri ihracatı yılın
ilk çeyreğinde miktar bazında
yüzde 8,8 düşüş ile 4,2 milyon
ton, değerde ise yüzde 20,2
azalış ile 2,7 milyar dolar
olarak gerçekleşti. Söz konusu
genel ihracat rakamlarımız
içinde çelik boru sektörü
miktar bazında
yüzde 11 pay alarak
450 bin ton, değer
bazında ise yüzde 13’lük
pay ile 368 milyon dolar
olarak gerçekleşti.
2015’İN İLK
ÇEYREĞİNDE
İHRACAT AZALDI
Çelik boru ihracatımızı 2015
yılının ilk çeyreğinde bir
önceki yılın aynı dönemiyle
kıyasladığımızda, miktar
bazında yüzde 3,7 değer
bazında ise yüzde 12,5
oranında gerilediği görülüyor.
Çelik sektörü ihracatında
inşaat çeliğinden sonra ikinci
sırada yer alan çelik boru
ihracatı, sektörümüz açısından
büyük önem taşıyor. Yılın ilk
çeyreğinde bölgeler bazında
çelik boru ihracatının 208
bin ton ile Avrupa Birliği,
121 bin ton ile Ortadoğu, 67
bin ton ile Kuzey Amerika’ya
gerçekleştirildiği görülüyor.
Çelik İhracatçıları Birliği
verilerine göre, Türk çelik
sektörü dünya ile entegre
bir yapıya sahip ve ihracatta
yaşadığımız kayıplar da dünya
genelinde yaşanan ekonomik
ve siyasi gelişmelerden
kaynaklanıyor. En önemli
ihracat pazarlarımız arasında
yer alan Ortadoğu ve
komşu ülkelerdeki siyasi
istikrarsızlıkların özellikle
Amerika, Kanada ve Güney
Amerika gibi sanayileşmiş
ülkelerin ticaret önlemlerini
giderek artırması, Ukrayna,
Rusya ve Çin gibi ülkelerin
sektörümüzün ihracat
pazarlarına dampingli ürün
ihracatı sektörü oldukça
zorluyor.
Sektörün 2015 yılının
başında en büyük
beklentisi dünya
ve ülkemizdeki siyasi,
ekonomik istikrar ve
güven ortamının sağlanması
yönündeydi. Sektör böylece
yeniden gerek üretim gerekse
ihracat açısından büyüme
çizgisine dönebileceğini
düşünüyordu. Ancak yılın ilk
çeyreği sonunda maalesef bu
beklentinin gerçekleşmediğini
gördü. Sonuç olarak; küresel
bazda ve ülkemiz açısından
yapılan değerlendirmelerde
ekonomi yönünden olumlu
gelişmelerin ancak 2015
yılının ikinci yarısında
yaşanabileceği öngörülüyor.
Çelik boru sektörünün 2015
yılsonu hedefi 4,5 milyon ton
üretim ve 2 milyon ton ihracat
gerçekleştirmektir.
DİKİŞSİZ ÇELİK BORU
İTHALATI DÜŞÜŞTE
Yine ÇEBİD’in raporuna göre,
2000’li yılların başında sektöre
yapılan yatırımlarla azalmaya
başlayan çelik boru ithalatı
2004 yılında bir önceki yıla
oranla yüzde 80 oranında
azaldı. Dikişli çelik boru
sektöründe yurtiçi tüketimi
karşılayacak yeterli üretim
kapasitesi ve ürün çeşidi
olmasına rağmen bazı boru
çeşitleri ithal edilmeye devam
ediliyor. Bu ithalatın nedenleri;
39
Sektör analizi
çelik boru ürünlerinin gümrük
vergisinden muaf olması,
devletlerarası veya uzun vadeli
alıcı kredilerinin ön şartı gereği
yapılan ithalat, proje bazında
teşvikli olarak yapılan ithalat
olarak sıralanabilir. İthalatın
büyük kısmını konstrüksiyon
boruları ve paslanmaz borular
oluşturuyor. Bunun dışında,
Türkiye’de yurtiçi ihtiyacın
çok altında üretilen dikişsiz
çelik boruların ithalatı önemli
miktarlarda.
2014 yılında dikişli çelik boru
ithalatı 120 bin ton, dikişsiz
çelik boru ithalatı ise 284
bin ton oldu. Dikişli çelik
boru ithalatının büyük bir
kısmını konstrüksiyon boru ve
profilleri ile paslanmaz borular
TÜRKİYE ÇELİK BORU ÜRETİMİ
Kaynak: ÇEBİD
ton, değer olarak ise yüzde
20,9 azalarak 254 milyon dolar
oldu. 2014 yılında dikişli çelik
boru ithalatının yüzde 30’u
oluşturuyor. 2014 yılında
dikişli çelik boru ithalatı bir
önceki yıla göre miktar olarak
yüzde 10,3 azalarak 120 bin
serbest bölgelerden yapıldı.
Serbest bölgelerden sonra en
fazla çelik boru İtalya’dan ithal
edildi.
TÜRKIYE ÇELIK BORU İHRACATI (GTİP: 7305-7306)
Ocak - Haziran
2014
2015
Değişim
Ülke
Miktar
(kg)
Değer
($)
Birim Fiyat
($/kg)
Miktar
(kg)
Değer
($)
Birim Fiyat
($/kg)
Miktardaki Değerdeki
DeğişimDeğişim
ABD
Irak
İngiltere
Romanya
Almanya
Cezayir
Mısır
İtalya
İsrail
Gürcistan
Hollanda
Kanada
Yunanistan
Türkmenistan
Belçika
Fransa
Suriy
İrlanda
BAE
Diğerleri
Genel Toplam
145,747,962
166,999,639
133,472,784
65,527,519
33,453,373
13,728,378
14,289,064
20,655,805
44,823,163
20,919,479
29,396,029
14,312,848
16,694,147
7,067,319
20,272,515
6,702,210
4,067,333
9,651,639
602,271
128,703,571
897,087,048
121,254,326
121,709,559
93,965,309
45,341,398
34,560,352
12,602,833
14,831,988
17,008,840
38,250,764
17,121,444
23,356,373
11,921,589
13,154,678
8,458,096
14,238,791
7,066,263
2,848,117
6,398,500
714,645
137,619,909
742,423,774
0.832
0.729
0.704
0.692
1.033
0.918
1.038
0.823
0.853
0.818
0.795
0.833
0.788
1.197
0.702
1.054
0.700
0.663
1.187
1.069
0.828
172,478,628
150,246,533
115,707,578
61,216,850
42,661,888
41,528,782
37,094,112
29,329,323
28,368,182
21,539,970
17,932,413
17,413,725
16,471,492
15,859,778
15,487,616
13,056,399
12,064,233
11,408,043
10,160,464
98,219,730
928,245,739
153,926,792
87,495,449
70,588,960
35,049,167
33,374,377
35,020,380
27,840,392
20,057,325
20,527,594
14,374,055
10,786,855
14,357,056
10,540,929
16,520,384
8,188,148
10,419,076
6,423,302
5,985,363
8,235,310
92,426,328
682,137,242
0.892
0.582
0.610
0.573
0.782
0.843
0.751
0.684
0.724
0.667
0.602
0.824
0.640
1.042
0.529
0.798
0.532
0.525
0.811
0.941
0.735
18.34%
-10.03%
-13.31%
-6.58%
27.53%
202.50%
159.60%
41.99%
-36.71%
2.97%
-39.00%
21.66%
-1.33%
124.41%
-23.60%
94.81%
196.61%
18.20%
1587.03%
-23.69%
3.47%
26.95%
-28.11%
-24.88%
-22.70%
-3.43%
177.88%
87.71%
17.92%
-46.33%
-16.05%
-53.82%
20.43%
-19.87%
95.32%
-42.49%
47.45%
125.53%
-6.46%
1052.36%
-32.84%
-8.12%
Kaynak: TÜİK
40
Sektör analizi
FIRSATLAR
ZAYIF YÖNLER
• Altyapı ve inşaat sektörü başta olmak
üzere, birçok sanayi sektöründe çelik
boruların tüketilmesi,
• Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Doğu Avrupa
gibi gelişmekte olan pazarlara yakınlık,
• Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin gelişme
potansiyeli yüksek otomotiv endüstrileri,
• Önemli uluslararası boru hattı
projelerinin merkezinde bulunması,
• Kentsel dönüşüm projeleri ve bir deprem
ülkesi olan Türkiye’de çelik yapıların
kullanımının yaygınlaşacak olması,
• Kişi başı çelik boru tüketiminin gelişmiş
ülkelere kıyasla düşük seviyelerde
bulunması,
• Türkiye’de petrol ve doğalgaz arama
faaliyetlerinin artması,
• Türkiye’de otomotiv sanayiinde
yapılması beklenen yatırımlar.
• Çelik boru üretiminde kullanılan hammadde
kaynaklarının ülkemizde termininin ve
fiyatının istenilen seviyede olmaması,
• Gelişmekte olan Asya pazarları için lojistik
maliyetlerinin yüksek oluşu,
• AB’nin Serbest Ticaret Anlaşması (STA)
yapmış olduğu ancak henüz Türkiye’nin
STA yapmadığı ülkelerdeki yüksek gümrük
vergileri,
• Sektördeki kapasite fazlalığının iç piyasadaki
yoğun rekabet nedeniyle kar marjlarını
daraltması,
• Sektörün dağınık yapısı.
TEHDİTLER
• Hammadde ithalatında yüksek vergi
uygulanırken, mamul ithalatında sıfır
gümrük vergisi uygulanması,
• Anti damping soruşturmaları ve bazı
ülkeler tarafından uygulanmakta olan
ticaret politikası önlemleri,
• Çin’in sahip olduğu yüksek kapasitenin,
fiyatlar üzerinde sürekli baskı
oluşturması,
• İkame ürünlerdeki gelişmeler ve önemli
yatırımlar,
• Başta Çin, Rusya ve Ukrayna olmak
üzere, rakip ülkelerdeki üreticilerin
maliyet gözetmeksizin uyguladığı rekabet
dışı fiyat politikaları,
• Potansiyel pazarlardaki korumacı
yaklaşımlar.
GÜÇLÜ YÖNLER
• Avrupa standartlarında üretim yapabilen,
ulusal ve uluslararası projeler ile adını
duyurmuş kaliteli üreticiler,
• Bilgi ve tecrübe birikimi, teknoloji ve
altyapısı ile uluslararası rekabet gücüne
sahip olması,
• Ülkenin coğrafi konumunun getirdiği lojistik
ve stratejik avantajlar,
• Başta Avrupa Birliği olmak üzere, gelişmiş
pazarlarda tercih edilen ürünler üretilmesi,
• Kapasitelerin yüksek miktarlara cevap
verebilmesi,
• Kalifiye işgücü,
• Sektörün tamamının özel sektör hüviyetinde
olması,
• Teknik ve mühendislik bilgisinin yüksek
seviyede bulunması ve teknolojik gelişmeleri
yakından takibe yönelik sürekli yatırım
kültürü,
• Uluslararası standartlarda katma değeri
yüksek ürün üretimine odaklılık,
• Firmaların ve karar mekanizmalarının
dinamik yapısı.
41
İŞ DÜNYASINDA gündem
GELECEK, HATIRLAMA VE
HATA KÜLTÜRÜ
ÜZERİNE İNŞA EDİLİRSE
SAĞLIKLI OLUR
“ALGILARIMIZI, ÖZELEŞTİRİ KARAKTERİ BARINDIRAN YENİ BİR HATIRLAMA KÜLTÜRÜYLE
İRDELEDİĞİMİZDE BUGÜNE KADAR ALGILADIĞIMIZ GERÇEKLİK DEĞİŞEBİLİR.
GEÇMİŞİMİZDEN DERS ALARAK DAHA SAĞLIKLI BİR GELECEK İNŞA ETMEK İSTİYORSAK,
GEÇMİŞİMİZİ GELECEĞE YOĞUNLAŞAN ANLAYIŞLA DEĞERLENDİRMELİYİZ.”
Hayata yön veren
“kimliğimizi”, kendimizi
başkalarından “farklı”
gördüğümüz özelliklerimiz
belirler. Her insanın bir “öteki”
anlayışı vardır. Ötekiyle
olan ilişkilerimizi “mesafe
tutturarak” ayarlarız. Başka
insanlarla olan ilişkilerimizden
oluşan “sosyal mesafe”,
bugün ile yarını ayırdığımız
“zamansal mesafe”,
bulunduğumuz yerle uzakları
tanımladığımız “mekansal
mesafe”, düşlediklerimizle
gerçekleştirdiklerimiz
arasındaki “deneysel mesafe”,
kendimize biçtiğimiz
değerle dışardan bize
verilen değeri dengeleyen
“psikolojik mesafe” bütününü
dengeleyebildiğimiz kadar
“mutlu” olabiliriz. Mutluluk,
42
teknik ve ekonomik bir kavram
değildir; zamanla ilgilidir.
Değerimiz, beklentilerimiz
ve davranışlarımız arasında
“iç bütünlük” sağlayabilirsek
mutluluklarımız da artar.
Temel amacımızı ya da
merkez düşüncemizi, maddi
ve kültürel zenginlik üreterek
insan yaşamını kolaylaştırma
olarak belirlediğimiz zaman,
insanlık tarihinin birikiminden
yararlanırız. Sümer rahibinin
gösterdiği yol bugün de
geçerliliğini koruyor: “Sen
kendin için değilsen, kim
senin için? Sen başkaları için
değilsen, nesin ki? Şimdi değilse
ne zaman?” Denememizde,
bu temel ilkelerden yola
çıkarak, amaca uygun ve mutlu
bir yaşam sürdürebilmenin
üç zihinsel aracı üzerinde
duracağız. Önce aklımızı
başkalarına emanet etmeden,
özgür ve özgün düşüncelerimizi
öne çıkarabilmenin önemini
açıklamaya çalışacağız. Bir
adım sonrasında, özgür ve
özgün iradenin bileşenlerini
oluşturan, “dünle olan
ilişkilerimizin mesafelerini”
dengeleyen “hata kültürü”
üzerinde duracağız. Diğer
bileşen “bugünün dilini
kullanmanın” ne anlama
geldiğini sorgulayacağız.
Denememizi, “kendimizle başa
çıkmanın önemi” üzerindeki
tartışmalarla sonlandıracağız.
ÖZGÜR VE
ÖZGÜN İRADE
Özgür irade her insanda
vardır ama “Bir Psikiyatristin
Gizle Defteri/En Sıra Dışı
Dünya Gazetesi Yazarı
DR. RÜŞTÜ BOZKURT
İŞ DÜNYASINDA gündem
Vakalar” kitabının yazarı
Gary Small ve Giği Vorgan’ın
da vurguladıkları gibi,
“gözlerimizi geçmişimizin ve
bugünümüzün gerçeklerine
açtığımız zaman” özgür
iradelerimizden alabildiğine
yararlanabiliriz.
Geçmişe nasıl bakmamız
gerektiğini anlamak için
“kültürel bellek” kavramını
kültür biliminin temel
kavramlarından biri haline
getiren Prof. Dr. Aleida
Assmann’ın tanımından yola
çıkmalıyız: “Tarihteki anma
uğrakları kendini tanımanın
araçlarıdır. Onlar bize,
tarihteki yerimiz üzerine
düşünmek üzere içe bakış
için bir fırsat sunuyor. Anma
eylemi muzafferane, pişmanlık
yüklü ya da farklı biçimde
gerçekleşebilir. Fakat anma
insanın ardındaki tarihi
yalnızca geride bırakmayıp,
onunla yeniden, ama bu kez
farklı bir bağ kurmasını içerir.
Zira insanların kolektif bir
eylem olarak şimdiki zamanda
hatırladıkları geçmiş daima
hareket halindedir ve böylece
bu anma edimine dahil olan
koşullar ve yüzleşmeler de
buna bağlı olarak değişir.”
Geçmişimi, gurur ya
da acıyla inşa edilen
algılar üzerine kurulmuş
olarak hatırlayabilirim.
Algılarımızı “özeleştiri
karakteri barındıran yeni
bir hatırlama kültürüyle”
irdelediğimizde bugüne
kadar algıladığımız gerçeklik
değişebilir. Geçmişimizden
ders alarak daha sağlıklı bir
gelecek inşa etmek istiyorsak,
“geçmişimizi geleceğe
yoğunlaşan anlayışla”
değerlendirmeliyiz.
BUGÜNÜMÜZÜN
GERÇEKLERİ
Özgür ve özgün irademizden
yararlanabilmemizin ikinci
bileşeni bugünün gerçeklerini
anlamak, açıklamak,
betimlemek ve geleceğimizi
inşa etmektir. Bugünün
gerçeklerini anlayabilme,
gelişmeleri anlatan dilin, başka
bir deyişle kavramlarının
içeriklerini bilmeyi gerektirir.
Bugünün gerçeklerini anlamak
için beş temel kavramı
içselleştirmemiz gerekiyor:
Analitik 3.0, Endüstri 4.0,
İnsan Kaynağı 2.0, bağlantılı
akıllı ürünler ve 3D baskının
yaratacağı değişim ve
dönüşümler.
Analitik 3.0, enlileştirilmiş
büyük veri bilgilerini bir
ürünün içine gömerek piyasada
karşılık bulan yeni ürün
ve hizmetler sunabilmedir.
Endüstri 4.0, internet ve
bulut bileşim aracılığıyla
makinelerin ve sistemlerin
kendi aralarında iletişim
sağlayarak, kaynakların etkin
ve verimli kullanılmasında
ileri verimlilik düzeylerine
erişilmesidir. İnsan Kaynağı
2.0, yaklaşık yetmiş yıldır
iyi bir okul, iyi bir iş
üzerine kurulan kariyerin
sürdürülmesinin gerek şartı
olan insanın kendine sürekli
yatırım yapabilecek biçimde
motive edilmesine dayanır.
Bağlantılı akıllı ürünler,
internet ve bulut bileşim
aracılığıyla yapay zeka ile
donatılan ürün ve hizmetlerin
insanlarla iletişim kurması,
bu iletişimin etkileşimi ve
eklemlenmesi ile yeni bir
üretim iç örgütlenmesi,
endüstri-devlet ilişkileri
ve devletlerarası ilişki
yapısının ortaya çıkacağına
ilişkin öngörülerdir. 3D
baskı ise, üretim sistemini,
üretim sistemlerindeki
karışılıklı-bağımlılık
ilişkilerini değiştirmesi,
sanayi sistemini yeniden
kurgulamayı gerektiren
gelişmelerin yaygınlaşması ve
derinleşmesine fırsat yaratan
teknolojik ilerlemedir.
Bugün ister küçük ölçekli
bir firmanın sahip yöneticisi
olalım, isterseniz çok uluslu
bir şirketin CEO’su, özeleştiri
karakteri barındıran bir
hatırlama kültüründen
yoksunsak, günümüz
gelişmelerini doğru adlar,
bileşenleri bilinen kavramlar ve
eğilimleri içeren bağlamlarıyla
ele alan bir analiz yeteneği
geliştirmemişsek, uzun dönemli
geleceğimizi güven altına
almamız çok güç olacaktır.
değerler sisteminin de “mutlak
doğru” olmadığını bilmek,
kendimizle başa çıkmanın
ilk adımıdır. İkinci adım,
dünya genelindeki eğilimlerin
farkında olmak, eğilimlerin
fırsat ve tehditlerini zihnimizde
netleştirmektir.
Yeni bir dünyanın oluştuğuna
hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Unutmayalım ki, canlıların
uzun ömürlü olanları en
akıllıları olmadığı gibi, en
güçlüleri de değildir. Uyum
yeteneği yüksek olanlardır.
Şimdi hepimizin değişen
dünyaya uyum gösterme ve
doğru konumlanma yapma
sorumlulukları var. Sanayi
Devrimi’ni kaçırmış bir
ülke olma ayıbını bir kez
daha yaşamak istemiyorsak,
değişimin yeni dilini
kavramalıyız.
KENDİMİZLE BAŞA
ÇIKABİLMELİYİZ
Kendimizle başa çıkamazsak,
başkaları ve dışımızdaki
sorunlarla da baş edebilmemiz
bir hayli güç olabilir. Bilincin
üç temel bileşeninden biri olan
“kendi olanak ve kısıtlarımızı
bilmek” gelecekle ilgili sağlıklı
“öngörülerde bulunmanın
ve önlemler almanın” gerek
şartıdır.
Kendimizle baş etmek için
“kimliğimizi” dünün ve
bugünün gerçeklerine uygun
biçimde inşa etmiş olmamız
gerekiyor. Kimlik, kendimizi
“ötekinden” farklı gördüğümüz
“değerler bütünü”dür.
Değerlerimizin gerçekliğini,
hayatın hakikatının mihengine
vurmazsak, aşırı ya da noksan
değerlendirme yapabiliriz.
Kimliğimizi inşa ettiğimiz
43
Alternatif Pazarlar
Bulgaristan ile dış
ticaretimiz, 7 milyar
dolara çıkabilir
AB üyeliğinin ardından Bulgaristan, Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı pozisyonunu daha
da güçlendirdi. Bugün Bulgaristan ile Türkiye arasındaki 4 milyar dolarlık dış ticaret
hacmini, 7 milyar dolara çıkarma potansiyeli olduğu belirtiliyor. AB fonlarıyla büyük
enerji, ulaşım, kanalizasyon, su arıtma gibi altyapı projeleri hayata geçiren Bulgaristan, Türk
firmaları için önemli potansiyel vaat eden bir pazar.
44
Alternatif Pazarlar
45
Alternatif Pazarlar
Aynı coğrafyayı paylaştığımız,
uzun yıllar aynı sınırlar
içinde yaşadığımız, her türlü
ilişkimizin olduğu Bulgaristan’ın
bugün Türkiye ile dış ticaret
hacmi 4 milyar doları buluyor.
Bulgaristan ile Türkiye’nin dış
ticaret hacminin 7 milyar dolara
çıkma potansiyeli olduğunu
söyleyen Dış Ekonomik İlişkiler
Kurulu (DEİK) Bulgaristan
İş Konseyi Başkanı Yalçın
Egemen, Bulgaristan’ın büyük
bir kesiminin Türkiye ile
bağı olduğunu ifade ederek,
Türkiye’nin STK’larla bu
potansiyeli hareketlendirip,
ekonomiye katmasının çok
önemli olduğunu belirtiyor.
Kapı komşumuz olan
Bulgaristan’ın Türkiye ile
geçmişten gelen bir bağı
olduğunu dile getiren Egemen,
“Ülkelerimiz maalesef bunun
geri dönüşünü alamıyor. Bunun
için iki ülkenin de STK’larla
bu gücü hareketlendirip,
ekonomiye katması çok
önemli. DEİK olarak bunu
destekliyoruz” diyor.
DEİK’in verilerine göre bugün
Bulgaristan’da 800 bin civarında
Türk yaşarken, ülkemizde de
2 milyondan fazla Bulgaristan
göçmeni bulunuyor. Nüfusu
6-6.5 milyon civarında olan
Bulgaristan’ın çalışan insan
potansiyeli yüzde 30.
AB ÜYELİĞİYLE
EKONOMİK
PERFORMANS ARTTI
Eski bir Doğu Bloğu ülkesi
olan Bulgaristan, 2007 yılında
AB’ye tam üyelikle birlikte
ekonomik performansını
oldukça artırdı. 2004-2007
yılları arasında ortalama
GSYİH artışı yüzde 6,1 olarak
gerçekleşen Bulgaristan’da,
46
aynı dönemde giren sermaye
ve kredi miktarında önemli
artışlar yaşandı. 2008 itibariyle
ülkeye giren sermaye miktarı
GSYİH’nın yüzde 30’una
ulaştı. Kişi başına düşen geliri
AB ortalamasının üçte biri
olan Bulgaristan’da düşük
ücret seviyesi ve AB üyeliği
beraberinde yatırımların
artmasına neden oldu. Ancak
yatırım artışına rağmen üretim
artışı yavaş seyreden ülkede
Bulgar firmaları AB üyeliği ile
“Bulgaristan Ülke Profili”
raporuna göre, 2009 yılından
beri Bulgaristan ekonomisinin
durgunluktan kurtulma
süreci yavaş sürüyor. 2010-12
döneminde reel GSYİH yıllık
yüzde 0.9 oranında büyüdü.
2010 yılında Bulgaristan
ekonomisi yüzde 0.4, 2011
yılında yüzde 1.8, 2012
yılında da yüzde 0.6 oranında,
2013 yılında ise sadece yüzde
0.9 oranında büyüdü. 2014
a atleri
e Ç alışma S
v
r
e
l
il
t
a
T
Resmi
09.00‘dan
bah 08.00esai saatleri; sa
m
da
n’
ta
elde bir saatlik
is
ar
Bulg
r sürüyor. Gen
da
ka
a
n
0’
.3
17
40 saat çalışıla
öğleden sonra
tada ortalama
af
H
.
or
liy
ri
ve
yemek arası
i tatil.
si ve pazar resm
ülkede cumarte
artan rekabet ortamında güç
kaybına uğradı.
Uluslararası mali krizin, 2008
yılının son çeyreği ile 2009
yılının tamamında ekonomi
üzerinde ciddi etkileri oldu, iç
ve dış ticaret hacmi azaldı, iç
ve dış yatırımlar, konut fiyatları
düştü, üretim, tüketim, inşaat
sektörü daraldı. 2009 yılında
Bulgaristan ekonomisi yüzde
5.5 oranında küçüldü.
Ekonomi Bakanlığı İhracat
Genel Müdürlüğü’nün
yılında yüzde 1.9 büyüdüğü
tahmin edilen Bulgaristan’daki
siyasi belirsizlik ve yatırımcı
güveninin güçlü olmaması,
Euro bölgesindeki hafif
toparlanmaya rağmen,
büyümeyi olumsuz etkiliyor.
EKONOMİDE
GELECEĞE YÖNELİK
BEKLENTİLER
Özel tüketim, sabit yatırım
ve ihracatın etkisiyle 20152018 döneminde reel GSYİH
büyümesinin ortalama yüzde
3.2 oranında (kriz öncesi yüzde
6’nın altında tahmin ediliyordu)
seyredeceği öngörülen
ülkede, kısa vadede yüksek
işsizlikle beraber özel tüketim
harcamalarının düşük oranlarda
artması, pahalı borçlanma
ve borç geri ödemeleri,
yurtiçi talebi kısıtlıyor.
Bütçe açığını kontrol etmek
için kamu harcamalarının
daraltılmasına rağmen son
zamanlarda hükümet, sosyal
huzursuzlukları engelleme
doğrultusunda sosyal
harcamaların artırılması
planlanıyor.
2011-2013 döneminde
ekonominin büyümesi
ağırlıklı olarak AB fonlarının
kullanımıyla desteklenen
Bulgaristan’da 2015-2018
döneminde ihracat artışının,
giderek artan ölçüde kullanılan
AB fonlarının ve tüketici/
kurumsal bazlı yüksek güvenin,
hızlı ekonomik büyümeye
katkıda bulunacağı bekleniyor.
Euro bölgesindeki yavaş
büyümenin Bulgaristan’ın
ihracatını sınırlayacağı
öngörülüyor.
2015-2018 döneminde
yurtiçi talebin güçlenmesi ve
AB fonlarının kullanımının
artmasıyla ortalama yıllık
enflasyon oranının yüzde 2.8
oranında olacağı öngörülen
Bulgaristan’da, ücret ve kredi
büyümesinin krize kıyasla daha
makul, ılımlı eğilim gösterip,
fiyatlardaki yukarı yönlü baskıyı
kısıtlayacağı bekleniyor.
TÜRKİYE İHRACATTA
İKİNCİ SIRADA
Türkiye önemli bir ticaret
ortağı durumunda olduğu
Bulgaristan’ın 2014 yılı
ihracatında ikinci sırada. AB
TÜRKIYE’NIN BULGARISTAN’A IHRACATINDA POTANSIYEL ARZ EDEN ÖNEMLI
SEKTÖRLERIN BAŞINDA; DEMIR ÇELIK, OTOMOTIV ANA VE YAN SANAYI, ELEKTRIKLI
MAKINELER VE KABLOLAR, YAŞ MEYVE SEBZE, INŞAAT MALZEMELERI, IŞ VE MADEN
MAKINELERI, MOBILYA, BEYAZ EŞYA, KUMAŞ, ALÜMINYUM INŞAAT MALZEMELERI,
CAM VE SERAMIK INŞAAT MALZEMELERI, AMBALAJ MALZEMELERI GELIYOR.
Alternatif Pazarlar
üyeliğinin ardından Bulgaristan
Türkiye’nin Avrupa’ya açılan
kapısı olma pozisyonunu daha
da güçlendirdi. Türkiye’nin
Avrupa ülkeleriyle yaptığı
ticaretin karayolu ile taşınan
kısmının büyük bir bölümü
Bulgaristan güzergahı
kullanılarak yapılıyor.
Ayrıca Bulgaristan, Balkanların
coğrafi olarak merkezi
konumunda. İstanbul, Kocaeli
ve Bursa gibi Türkiye’nin
üretim merkezlerine de çok
yakın. Bulgaristan’ın AB üyeliği
ve Türkiye ile AB arasındaki
Gümrük Birliği’ne dahil olması
nedeniyle ikili ticarette gümrük
vergilerinin sıfırlanması,
kurumlar ve gelir vergisi
oranlarının yüzde ona düşmesi
gibi gelişmeler nedeniyle
Bulgaristan’ı Türk yatırımcıları
gözünde cazip kılan özellikler
daha da arttı. Türkiye’nin
Bulgaristan’a ihracatı 2011
yılında 1.6 milyar dolarken,
2012 yılında 1.68 milyar, 2013
yılında 1.9 milyar, 2014 yılında
2 milyar dolara yükseldi.
Türkiye’nin Bulgaristan’a
ihracatında potansiyel arz
eden önemli sektörler; demir
çelik, otomotiv ana ve yan
sanayi, elektrikli makineler
ve kablolar, yaş meyve sebze,
ama sı
Vize U ygul
e
v
t
r
o
p
a
s
Pa
öncesinde vize
yaretleri
rının
rının ülkeye zi
Türk işadamla
Türk işadamla
lar yaşanıyor.
uk
rl
zo
a
ze
nd
vi
sı
in
ra
temini sı
iş ziyaretleri iç
ığı kısa süreli
ek olması ve
bu ülkeye yapt
ne kıyasla yüks
ri
le
ke
ül
ki
e
lg
r bö
mesi arasında
bedelinin diğe
minin neticelen
le
iş
ze
vi
e
iz
ile
or. V
başvuru tarihi
ın başında geliy
ğu bu sorunlar
lu
ma izinleri ve
un
ur
uz
ot
n
ni
ra
sı
re
sü
üklerin yanı
çl
gü
n
r. Bu
na
şa
ya
ükler bulunuyo
konusunda
ininde de güçl
m
te
aliyetli
n
m
ni
ri
ek
le
ks
in
çalışma iz
lemlerin yü
iş
su
nu
ko
z
sö
şında
güçlüklerin ba
ığı geliyor.
krasinin fazlal
ro
bü
ve
ı
olmas
ambalaj malzemeleri, şekerli ve
çikolatalı mamuller, bisküvi,
konserve meyve, sebze, kağıt
ve karton, hazır giyim, elyaf
ve iplik, ısıtma-soğutma ve
havalandırma ekipmanı, ev
inşaat malzemeleri, iş ve
maden makineleri, mobilya,
beyaz eşya, kumaş, alüminyum
inşaat malzemeleri, cam ve
seramik inşaat malzemeleri,
47
Alternatif Pazarlar
tekstili, halı, aydınlatma ve
ev aletleri olarak sıralanıyor.
Başlıca ithal ürünlerimiz ise
mineral yakıt, mineral yağlar,
bakır, demir-çelik, yağlı tohum,
meyve, elektrikli makine ve
cihazlar, ağaç, ahşap eşya,
plastik ve kurşundur.
BULGARİSTAN’DA
18 MİLYON
EUROLUK YATIRIM
Bulgaristan Merkez Bankası
verilerine göre Bulgaristan’daki
Türk yatırımları 18 milyon
euro değerinde. Türkiye
Bulgaristan’ın yabancı
yatırımcılar sıralamasında 12’nci
konumda. Bulgaristan’daki
Türk yatırımlarının yelpazesi
geniş. Turizm, bankacılık,
tekstil ve hazır giyim, ev aletleri,
oto yedek parça, ulaştırma,
alüminyum, PVC, gıda, su
şişeleme, odun işleme yatırım
yapılan sektörlerin başında
geliyor. Ev tekstili, mobilya,
inşaat malzemeleri, otel ve
restoran donanımı, ambalaj
sektörleri, Türk yatırımcılara
Bulgaristan’da iş yapmaları
açışından potansiyel vaat
ediyor. Bulgaristan’da turizm
sektöründe henüz yeterli tecrübe
ve altyapı bulunmadığından
Türkiye’nin turizm sektöründeki
tecrübesinin Bulgaristan’ın
turizm potansiyeliyle
Karşılaştırmalı Ekonomik Göstergeler
2013 2014b2015b2016b 2017b2018b
Reel GSYİH Büyüme Hızı (%) 0.9
1.9
2.8
3.2
3.4
3.5
Özel Tüketim (%)
-2.3 1.7
2.5
3.1
3.4
4.0
GayriSafi Sabit Yatırım (%)
-0.3 3.2
4.0
4.5
4.5
5.0
Mal ve Hizmet İhracatı (%)
8.9
6.0
5.0
4.9
5.6
6.1
Mal ve Hizmet İthalatı (%)
5.7
4.5
4.6
4.7
5.9
6.2
b:Öngörü Kaynak: The Economist Intelligence Unit
48
Alternatif Pazarlar
birleştirilmesi ülkemize kazanç
sağlayacaktır.
Büyük bir altyapı eksikliği
bulunan Bulgaristan’a AB’nin
çeşitli programlarından 2013
yılına kadar yaklaşık 7-8 milyar
Euro civarında fon sağlandı ve
bu fonların önemli bir kısmı
su şebekesi, kanalizasyon, su
arıtma, metro, karayolu, limanlar,
havalimanları ve demiryollarının
inşaatı ve rehabilitasyonuna
tahsis edildi. AB fonlarının da
yardımıyla bazı büyük enerji,
ulaşım, kanalizasyon, su arıtma
vb. altyapı projeleri hayata
geçirilmeye başlandı.
Bulgaristan bu bakımdan Türk
müteahhitlik firmaları ve inşaat
malzemeleri üreticileri için
önemli potansiyel vaat eden
bir pazar. Türk müteahhitlik
firmaları bu doğrultuda
Bulgaristan’da yeni işler
üstleniyor. Bununla beraber,
2009 yılında mali krizin
Bulgaristan’da müteahhitlik
sektörünü önemli ölçüde
olumsuz etkilemesi, Türkiye’nin
Bulgaristan’da gerçekleştirdiği
müteahhitlik hizmetlerinde bir
durgunluk yaşanmasına sebep
oldu.
Türkiye-Bulgaristan
yatırım ilişkileri
Bulgaristan’daki en önemli
Türk yatırımı Şişecam’ın
Tırgovişte’deki iki fabrika
projesine yaptığı toplam 380
RESMİ TATİLLER
1 Ocak
Yeni Yıl Tatili
3 Mart
Özgürlük Günü
1-2 Mayısİşçi Bayramı
24 Mayıs
Slav Dili Günü
25-26 Aralık:
Noel Tatili
milyon dolarlık yatırımdır. Söz
konusu fabrikalarda düzcam ve
zücaciye üretiliyor ve üretimin
büyük çoğunluğu ihraç ediliyor.
Bulgaristan’da en büyük
direk yatırımcı konumundaki
Şişecam, Tırgovişte’deki
tesislerinde 2011 yılı başında
yeni bir fabrika daha açtı. Yeni
fabrikada Balkanlar ve Avrupa
için otomobil camı üretiliyor.
Ülkede iki Türk sermeyeli
banka (Ziraat Bankası ve
D-Commerce Bank) faaliyet
gösteriyor. Ziraat Bankası başta
Filibe ve Kırcaaali kentleri
olmak üzere dört yeni şube
üretiminde Kom, ağaç ürünleri
imalatında Kastomonu
Entegre’nin Gabrovnitsa
adı ile üretim yapan
işletmesi, tekstil üretiminde
Şahinler ve Santinelli, ilaç
üretiminde Nobel Pharma,
Bulgaristan’daki önemli Türk
yatırımlarıdır. Etap Adres
isimli Türk firma ülkede
otobüs işletmeciliği yapıyor.
Taç, Eczacıbaşı Vitra, Eti,
Ülker, Sarar, İstikbal, Doğtaş,
Yağmur, Isuzu, BMC, Temsa,
Polisan, Betek ve Beko ülkede
bulunan Türk markaları
arasında.
daha açmak için çalışıyor.
Halihazırda 16 şubesi bulunan
D-Commerce Bank ise 14 yeni
şube daha açmayı hedefliyor.
Sofya ve Filibe’deki Princess
otellerinin işletmesini Mart
2008’de Dedeman firması
üstlendi. Firma, kış turizm
merkezi Bansko ve SPA turizmi
merkezi Velingrad’da bulunan
iki otelin işletmesini daha
üstlenmeyi planlıyor.
Temizlik ve hijyen ürünlerinde
Hayat Kimya, otomotiv yedek
parça üretiminde Tekno-Aktaş,
elektrikli devre üretiminde
MikroAk, şişelenmiş su
Türkiye-Bulgaristan Ticaretinin Seyri (Milyon Dolar)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
20112012
2013
2014
2015
Ocak-Şubat
İhracat622
894
1.179 1.568 2.060 2.152 1.389 1.497 1.623 1.685 1.972 2.041250
İthalat 689
959
1.1901.6631.952 1.840 1.1171.702 2.4752.754 2.7602.847 399
Hacim 1.311 1.8542.3693.2314.012 3.9912.505 3.200 4.0984.439 4.732 4.889 649
Denge-68
-65-11
-95
109
312272
-205
-852-1.069 -789-806-149
Kaynak: TÜİK
49
Avrupa penceresinden
G-20 VE TÜRKİYE’NİN
DÖNEM BAŞKANLIĞI
TÜRKİYE, BUGÜNE
KADAR G-20
NEZDİNDE
YETERİNCE
TEMSİL EDİLMEYEN
DÜŞÜK GELİRLİ
GELİŞMEKTE OLAN
ÜLKELERİN SESİ
OLMA MİSYONUNU
BENİMSEDİ.
TÜRKİYE, BU
BÖLGELER İLE GELİŞMİŞ ÜLKELER
ARASINDA STRATEJİK BİR KÖPRÜ
ROLÜNÜ
ÜSTLENMİŞ
DURUMDA.
50
Dünya çapında ekonomik ve
mali istikrarı sağlamak amacıyla
kurulan G-20 günümüzde küresel
ekonomik yönetişime yön veren
önemli bir istişare platformu
konumuna dönüştü. Küreselleşme
süreciyle beraber oluşan yeni
ekonomik koşullar ve ortaya
çıkan yeni fırsat ve aynı zamanda
zorluklara karşı G-20’nin
öncelikleri de buna paralel olarak
değişim gösteriyor. 1 Aralık 2014
tarihi itibariyle G-20 Dönem
Başkanlığı’nı üstlenen Türkiye
de Başkanlık sürecinin yol
haritasını çizmiş ve bunu geçmiş
G-20 dönem başkanlıklarının
öncelikleri ve dünya gündeminde
ön plana çıkan konuları dikkate
alarak belirlemiştir.
G-20’NİN KURULUŞU
VE GELİŞİM SÜRECİ
1990’lı yıllarının sonunda Asya
ve Latin Amerika’daki gelişmekte
olan bazı ülkelerde ve Rusya’da
ardarda meydana gelen mali
krizin tüm dünyayı sarsan
mali istikrarsızlık ortamına
dönüşmesi karşısında G-7/G-8
grupları yetersiz kalırken, daha
güçlü bir dayanışma sisteminin
oluşturulması gereksinimi ortaya
çıktı. Bu gruplar ile oluşturulan
ekonomik dayanışmaya, gelişmiş
ülkelerin yanı sıra uluslararası
arenada önemli ekonomik aktör
olma yolunda hızla ilerleyen
gelişmekte olan ülkelerin de dâhil
edilmesi kaçınılmazdı. Nitekim
Eylül 1999’da bir araya gelen
G-7 Maliye Bakanları ve Merkez
Bankası Başkanları’nın, temel
ekonomik ve mali politikalar
konularında ülkeler arasında
işbirliğinin daha fazla teşvik
edilmesi gerektiğini belirtmeleri
üzerine, aralık ayında G-8’nın
yanı sıra kilit bölgesel ekonomik
aktörleri de bir araya getiren
G-20 grubu oluşturuldu.
Böylelikle, mali krizler ardından
kurulan G-20’nin ilk önceliği,
finansal kırılganlığı azaltıp,
küresel ekonomik ve mali
istikrarı yeniden sağlamak
oldu. Ayrıca G-20 ile ülkeler
arasında işbirliğini güçlendirerek,
küreselleşme sürecinde meydana
gelebilecek sorunlara karşı
daha etkin bir şekilde mücadele
edilmesi de öngörüldü. Ancak
kısa zamanda, G-20’nin bu
görevler ile yetinmeyeceği,
daha kapsamlı ekonomik ve
mali sorunları da ele alacağı
anlaşılıyor. Örneğin, ABD’de
meydana gelen Eylül 2001’deki
terör saldırıları ardından, G-20
terörizmin finansmanına karşı
önlemler alınması konusunda
girişimlerde bulundu. Bunun
yanı sıra, G-20’nin gündeminde
demografik sorunlar, kalkınma
yardımları, sürdürülebilir büyüme
ve enerji gibi konular da giderek
önem kazanmaya başladı.
2008 yılında ABD’de başlayan
ve tüm dünyaya hızla yayılan
küresel mali kriz sonrasında,
G-20 toplantıları ülkelerin
bakanları ve merkez bankaları
başkanlarının yerine artık
devlet ya da hükümet başkanları
düzeyinde gerçekleşmeye ve
BM gibi birçok uluslararası
kurumların da G-20 Zirvesi’ne
katılımlarının teşvik edilmeye
başlanmasıyla G-20’de yeni bir
döneme geçilmiş oldu.
Ayrıca küresel krizin etkilerinin
hızla hissedilmeye başlanmasıyla,
G-20, öncelikli olarak
ekonomik teşvik paketlerinin
koordinasyonunun sağlanması,
uluslararası finansal sisteme
ilişkin düzenleyici çerçevenin
geliştirilmesi, küresel finansal
sisteminin kaidelerinin
güçlendirilmesi, uluslararası
finansal kuruluşların reforma
tabi tutulmaları, bankalar ve
diğer mali aktörlere uygulanan
kuralların sıkılaştırılmasına
yönelik bir tutum içine girdi.
G-20 kapsamında ayrıca, ülkeler
arasında küresel dengesizliklere
karşı işbirliğinde bulunulmasına
ve özellikle kriz döneminde artma
olasılığı yüksek olan ticarette
korumacılığın önlenmesine
yönelik çalışmalara ağırlık
verildi. Enerji güvenliği, iklim
değişikliği ve yolsuzlukla
mücadele gibi konularda da
işbirliği arayışlarında bulunmaya
başlandı.
Tüm bunların yanı sıra,
küreselleşme sürecinde rol alan
ve etkilenen aktörlerin sayısının
giderek artması üzerine, 2010
yılında Güney Kore’nin G-20
Başkanlık Dönemi’nde, başta
iş dünyası ve sivil toplum
örgütleri gibi devlet dışı aktörleri
ve G-20’ye üye olmayan
ülkeleri de içine alan danışma
mekanizmalarının geliştirilmesine
ön ayak olunarak G-20’de önemli
İKV Kıdemli Uzmanı
SELEN AKSES
Avrupa penceresinden
bir diğer gelişme yaşandı. Ayrıca,
G-20 nezdinde, az gelişmiş/düşük
gelirli ülkelerin de küreselleşme
sürecinde karşılaştıkları
sorunlara karşı verdikleri
mücadeleye destek verilmesi
giderek önem kazandı. Bu nedenle
geçtiğimiz yıllar içinde, kalkınma
konularının (altyapılar, gıda
güvenliği ve tarım verimliliği)
da önemli gündem maddeleri
arasında yer almaya başladıkları
gözlemleniyor. KOBİ’lerin de
uluslararası ekonomik arenada
giderek önemli rol üstlenmeleri
üzerine, onların küreselleşme
sürecinde oluşan yeni ekonomik
koşullara daha kolay adapte
olabilmelerini sağlamak önem
kazanıyor.
TÜRKİYE’NİN G-20
DÖNEM BAŞKANLIĞI
Küresel ekonomik
konjonktürün gündemi göz
önünde bulundurularak,
Türkiye ile G-20 Dönem
Başkanlığı’nın önceliklerinin
başında uluslararası ekonomik
sistemin dayanıklılığının
artırılması, ekonomik
büyümenin canlandırılması ve
sürdürülebilirliğin desteklenmesi
yer alıyor. 2008 küresel mali
kriz sonrasında, G-20 üye
ülkeleri için dünya ekonomisinin
canlandırılması, istihdam
imkânlarının arttırılması ve
küresel ekonomik dengesizliklere
karşı el birliğiyle mücadele
edilmesi ön plana çıkmış
durumda. Böyle bir ortamda,
G-20 Dönem Başkanlığı’nın,
Türkiye gibi kriz sürecinde
başarılı bir sınav veren bir
ülke tarafından yürütülmesi bu
anlamda manidardır. Türkiye
ayrıca, G-20 Dönem Başkanlığı
sürecinde düşük gelirli gelişmekte
olan ülkelerin sesi olmaya
çalışarak bu ülkeler ve gelişmiş
ülkeler arasındaki işbirliğini
güçlendirmeyi hedefliyor.
Dünya çapında ekonomik
büyümeyi canlandırmak ve aynı
zamanda güçlü, sürdürülebilir
ve dengeli bir ekonomik büyüme
eğilimini geliştirmek adına G-20
ülkeleri arasında makroekonomik
politika işbirliğinin iyileştirilmesi,
Türkiye’nin G-20 Dönem
Başkanlığı’ndaki öncelikleri
arasında yer alıyor. Bunun
yanı sıra, yatırım ortamını
iyileştirerek altyapılara ve
KOBİ’lere yönelik yatırımların
teşvik edilmesine de büyük
önem veriliyor. Küresel mali
kriz sonrasında meydana gelen
ekonomik durgunluğu takiben,
önceki dönem başkanlıklarında
olduğu gibi, Türkiye için
de, başta daha kaliteli iş
imkânları olmak üzere istihdam
yaratılması olgusu öncelikli
gündem maddesi oluşturmaya
devam ediyor. Başkanlık
döneminde, Türkiye’nin en önemli
görevlerinden birisini de İstihdam
Planları’nın hayata geçirilmesini
sağlayarak kadınların işgücüne
katılımlarının iyileştirmesi ve
gençler arasındaki işsizliğin
azaltılması hedefleniyor. Dış
ticaretin ekonomik büyümeye
sağladığı katkıları göz önünde
tutan G-20 liderlerinin,
korumacılığa karşı verdikleri
taahhütler ışığında Türkiye, çok
taraflı ticaret sistemine yönelik
çabaları da dönem başkanlığı
boyunca desteklemeye devam
ediyor. Türkiye’nin ayrıca,
gelişmekte olan ülkelerin
KOBİ’lerinin dünya ticaretine
ve küresel değer zincirlerine
daha kolay entegrasyon
sağlayabilecekleri imkânların
değerlendirilmesi hususuna önem
veriliyor.
Uluslararası ekonomik sistemin
dayanıklılığını arttırmaya yönelik
Türkiye’nin dönem başkanlığı
sırasında önemli adımlar atması
bekleniyor. Bu kapsamda,
özellikle yeni finansal düzenleyici
çerçevenin hayata geçirilmesi,
daha adil ve daha kapsayıcı
bir uluslararası vergi sistemine
yumuşak bir geçiş sağlanması
ve daha etkin uluslararası bir
finansal çerçeve oluşturmak
suretiyle gözetim mekanizması
alanındaki IMF reform sürecinin
tamamlanması hedefleniyor. Tüm
bunların yanı sıra, Türkiye’nin
başkanlık sürecinde ayrıca
yolsuzlukla mücadele edilmesi
ve şeffaflığın artırılmasına da
büyük önem veriliyor. Gerekli
önlemlerin alınmasıyla, sadece
uluslararası ekonomik sistemin
gelecekteki olası krizlere karşı
dayanıklılığının artırması
hedeflenmeyip, aynı zamanda
daha adil ve eşit koşullarda
işleyen bir rekabet ortamının
sağlanması isteniyor.
Türkiye, başkanlık sırasında,
sürdürülebilirliği desteklemek
adına kalkınma, sürdürülebilir
enerji ve iklim değişikliği
gündemlerini öne çıkarmış
bulunuyor. Şöyle ki, eylülde
düzenlenecek BM Zirvesi’nde
2015 Sonrası Kalkınma
Gündemi’nin kabul edilmesi söz
konusu olduğu için kalkınma
önemli bir gündem maddesi
teşkil ediyor. Benzer şekilde,
aralıkta düzenlenecek BM İklim
Değişikliği Konferansı’nda iklim
değişikliği alanında uluslararası
bir anlaşmaya varılması
beklenmesi doğrultusunda iklim
değişikliği konusu da öncelikler
arasında yer alıyor. Enerji
sürdürülebilirliği alanında ise,
enerji kaynaklarına erişimin
kolaylaştırılması, yenilenebilir
enerjiye yönelik yatırımların
çoğaltılması ve enerji şeffaflığının
arttırılmasına ilişkin önlemlere
odaklanılıyor. Tüm bunlar bir
yana Türkiye ayrıca, bugüne
kadar G-20 nezdinde yeterince
temsil edilmeyen düşük gelirli
gelişmekte olan ülkelerin sesi
olma misyonunu benimsedi.
Türkiye, bu bölgeler ile gelişmiş
ülkeler arasında stratejik bir
köprü rolünü üstlenmiş durumda.
Buna göre, başkanlık döneminde,
söz konusu ülkelerin ihtiyaçlarına
ve maddi konularına ve bu
ülkelerin dünya ekonomisine
entegrasyonlarına öncelik
tanınıyor. Bu kapsamda da,
gıda güvenliğinin sağlanması
konularına büyük önem verilerek,
Türkiye, Gıda Güvenliği
ve Beslenme Çerçevesi’ni
uygulayacak ilk G-20 Dönem
Başkanı konumuna geçti.
G-20 Başkanlığı, Türkiye için
uluslararası platformdaki
ağırlığını arttırması ve özellikle
gelişmekte olan ülkeleri temsil
ederek bölgesel güç olarak
konumunu güçlendirmesi için
önemli bir fırsat niteliğini taşıyor.
Bu da, AB’nin önemli bir bölgesel
güç olma hedefi doğrultusunda,
ileri bir safhadaki AB aday ülke
konumundaki Türkiye’nin de
kendini göstermesi açısından bir
imkân doğuruyor.
51
Gezgin
Eşsiz tarihi ve doğasıyla dikkat
çeken Kapadokya son yıllarda sadece
olağanüstü doğal güzellikleriyle
değil; balon turu, safari, trekking gibi
alternatifleriyle de yerli ve yabancı
turistlerin çekim merkezi haline
geldi. Özellikle hafta sonu tatilleri
için muhteşem bir seçenek sunan
Kapadokya’ya kısa bir uçak yolculuğuyla
kolayca ulaşabilirsiniz.
Ülkemizin en önemli turizm
bölgelerinden biri olan Kapadokya’da
Ürgüp, Göreme ve Avanos öne çıkmış
olsa da bölgede birbirinden ilginç
oluşum ve daha birçok görülmesi
gereken yer bulunuyor. Peri bacaları ve
yeraltı şehirleri ile ünlü Kapadokya’da;
rüzgar, yağmur, kar ve akarsuların
aşındırmasıyla çeşitli oluşumlar ortaya
çıkmış. Bölgedeki yumuşak kayaları
sabırla oyanlar, kendilerine barınak ve
kilise yapmış, bazılarının duvarlarını
resimlerle süslemişler. Ürgüp ve Göreme
peri bacalarıyla özdeşleşse de son
yıllarda Kapadokya’nın turizm gelirinin
yüzde 44’ü balondan elde ediliyor. Yerli
ve yabancı turistlerin nerdeyse artık
balona binmek için gittiği Kapadokya’da
2002 yılında altı işletmede 31 balon
çalışırken bugün işletme sayısı 25’e,
balon sayısı 195’e çıkmış.
Bugün peri bacaları ve balonlarıyla ünlü
olsa da Kapadokya bölgesi yeryüzü
şekilleri açısından dünyanın hiçbir
yerinde olmayan bir yapıya sahip.
Bu yapı nedeniyle de bölgenin ülke
turizmindeki payı büyük. Bölgenin
özelliklerini ve ekonomiye nasıl katkı
sağladığını görmek için, Avanos, Ürgüp,
Göreme, Akvadi, Uçhisar ve Ortahisar
Kaleleri, El Nazar Kilisesi, Aynalı
Kilise, Güvercinlik Vadisi, Derinkuyu,
Kaymaklı, Özkonak Yeraltı Şehirleri,
Ihlara Vadisi, Selime Köyü, Çavuşin,
Güllüdere Vadisi, Paşabağ- Zelve gibi
belli başlı yerleri gezmek gerekiyor.
52
BİR SAATLİK BİR UÇAK
YOLCULUĞUYLA, ŞEHRİN
TÜM KARMAŞASINI
GERİDE BIRAKMAYA, EŞSİZ
TARİHİ VE OLAĞANÜSTÜ
DOKUSUYLA
KAPADOKYA’DA MASALSI
BİR YOLCULUĞA
ÇIKMAYA NE DERSİNİZ?
PERİBACALARI VE
YERALTI ŞEHİRLERİYLE
ÜNLÜ KAPADOKYA’NIN
MUHTEŞEM
COĞRAFYASINA BALONLA
HAVADAN BAKABİLİR,
SAFARİ VE TREKKING İLE
DOĞADA KEYİFLİ SAATLER
GEÇİREBİLİRSİNİZ.
Gezgin
ŞİMDİ, EŞSİZ DOĞASIYLA DİKKAT ÇEKEN
KAPADOKYA
ZAMANI
53
Gezgin
TARİHİ M.Ö.’ YE DAYANIYOR
Kapadokya’ya insan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanıyor.
Hititler’in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde
Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuş. Kayalara
oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu’nun
baskısından kaçan Hıristiyanlar için bir sığınak haline getirmiş.
Başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri
illerine yayılan Kapadokya bölgesi, adeta doğa ve tarihin
bütünleştiği bir yer. Coğrafi olaylar peri bacalarını oluştururken,
tarihi süreçte insanlar da bu peri bacalarının içlerine evler,
kiliseler ve manastırlar oymuş, bunları fresklerle süsleyerek
binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımış.
Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlıyor. Tarih boyunca
ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari
ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da
önemli kavşaklarından biri. M.Ö. 12’nci yüzyılda Hitit
İmparatorluğu’nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem
başlıyor. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit
Kralları bölgeye egemen oluyor. Bu Krallıklar M.Ö. 6’ncı
yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürüyor.
Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde “Güzel Atlar
Ülkesi” anlamına geliyor. M.Ö. 332 yılında Büyük İskender
Persleri yenilgiye uğratıyor, ama Kapadokya’da büyük bir
dirençle karşılaşıyor. Bu dönemde Kapadokya Krallığı
kuruluyor. M.Ö. 3’üncü yüzyıl sonlarına doğru Romalıların
gücü bölgede hissedilmeye başlıyor. M.Ö. 1’inci yüzyıl
ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle
atanıyor ve tahttan indiriliyor. M.S. 17 yılında son Kapadokya
kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti oluyor.
M.S. 3’üncü yüzyılda Kapadokya’ya Hıristiyanlar geliyor ve
bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi oluyor. 303-308
yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artıyor.
Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi
yaymak için ideal bir yer olduğundan derin vadiler ve volkanik
yumuşak kayalardan oyulan sığınaklar, Romalı askerlere karşı
güvenli bir alan oluşturuyor.
54
KAPADOKYA’NIN
KENDİNE HAS EVLERİ
VE GÜVERCİNLİKLERİ
Bölgenin tek mimarı
malzemesi olan taş yörenin
volkanik yapısından dolayı
ocaktan çıktıktan sonra
yumuşak olduğundan çok
rahat işlenebiliyor ancak
hava ile temas ettikten sonra
sertleşerek çok dayanaklı
bir yapı malzemesine
dönüşüyor. Kullanılan
malzemenin bol olması ve
kolay işlenebilmesinden dolayı
yöreye has taş işçiliği gelişerek
mimari bir gelenek halini
almış. Gerek avlu gerekse ev
kapılarının malzemesi ahşap.
Kemerli olarak yapılmış
kapıların üst kısmı stilize
sarmaşık veya rozet motifleriyle
süslenmiş.
Kayalara oyulmuş geleneksel
Kapadokya evleri ve
güvercinlikler yörenin
özgünlüğünü dile getiriyor.
Bu evler 19’uncu yüzyılda
yamaçlara inşa edilmiş.
Güvercinlikler ise 19’uncu
yüzyılın sonlarında ve 18’inci
yüzyılda yapılmış küçük
yapılar. İslam resim sanatını
göstermek açısından önemli
olan güvercinliklerin bir kısmı
manastır veya kilise olarak
inşa edilmiş. Güvercinliklerin
yüzeyi yöresel sanatçılar
tarafından zengin bezemeler,
kitabeler ile süslenmiş. Bölge
şarapçılık ve üzüm yetiştiriciliği
ile de ünlü.
Yeraltı şehirleri, kaya oyma
evleri ve kaya kiliseleriyle
bir harikalar diyarı olan
Kapadokya’ya gidip de
Derinkuyu ve Kaymaklı Yeraltı
şehirlerini görmemek olmaz.
Uçhisar kalesine ve Erciyes
dağına çıkıp, bütün Kapadokya
bölgesine yukarıdan bakmak
gerekir. Göreme açık hava
müzesini görüp insanoğlunun
neler yapabileceğine şahit
olmalısınız. Güvenirlik
vadisini, Zelve açık hava
müzesini görmeden dönmeyin.
Derbent vadisini, Üç Güzeller
peri bacalarını, Kızıl Çukur’da
güneşin batışını ve doğuşunu
KAPADOKYA (KAPPADOKİA) BÖLGESİ 60 MİLYON
YIL ÖNCE; ERCİYES, HASANDAĞI VE GÜLLÜDAĞ’IN
PÜSKÜRTTÜĞÜ LAV VE KÜLLERİN OLUŞTURDUĞU
YUMUŞAK TABAKALARIN MİLYONLARCA YIL
BOYUNCA YAĞMUR VE RÜZGAR TARAFINDAN
AŞINDIRILMASIYLA ORTAYA ÇIKMIŞ.
Gezgin
ve mehtabı seyretmeyi ihmal
etmeyin. Hele Kapadokya’ya
gidip de Ürgüp’ü
görmemezlik etmeyin. Çünkü
Kapadokya’nın kalbi Ürgüp’te
atar, orası akşamları hep
cıvıl cıvıldır. Ürgüp Temenni
tepesine çıkıp çay ve kahve
yudumlamanın keyfini hiçbir
yerde çıkaramazsınız.
ÜRGÜP MÜZESİ VE
KÜTÜPHANESİ
Her mevsimi, her günü
her saati bir başkadır
Kapadokya’nın. Kayaların
sabah güneşiyle başka bir
renkte, öğlen güneşiyle başka
bir renkte ve akşam güneşiyle
tamamen başka bir renkte
olduğuna şahit olursunuz
Kapadokya’da. Kış mevsiminde
peri bacalarının üzerinde karın
ne kadar güzel durduğunu
yaşamanın zevki bambaşkadır.
İlkbaharda yeşille sarı o kadar
güzel sarmalar ki birbirini. Yaz
mevsiminde kayaların serin
gölgelerinde uzanmak apayrı
bir zevk verir insana. Gezilip
görülecek yerler çok yakındır
birbirine. Ama mutlaka detaylı
bir şeklide gezilmelidir. Değilse
bir anlamı kalmaz.
Yerüstü ve yeraltı güzellikleri
görüp, balonla eşsiz coğrafyayı
gökyüzünden izledikten sonra
bölgeyle ilgili daha ayrıntılı bilgi
edinmek için Ürgüp Müzesi
ve Kütüphanesi’ne gitmeniz
gerekir. Kütüphanede Fransız
sanat tarihçisi Guillaume de
Jerphanion gibi hayatının
bir bölümünü Kapadokya’da
geçirerek bölge hakkında
incelemeler yapmış ünlü
yazarların eserleri bulunuyor.
Bu önemli belgelerin ve diğer
el yazması eserler herkese
açık. Cumhuriyet döneminin
ilk kütüphane müdürü olan
Mustafa Güzelgöz dünya
üzerinde ilk defa eşeklerle
köylere kitap ulaştırmış ve
böylelikle 1963 yılında dünyada
“Yılın Kütüphanecisi” seçilmiş.
ABD Başkanı John F. Kennedy
bir jip armağan edince, eşekler
Yahyalı’nın halıları, kilimleri,
heybeleri ve yazmaları
bulunuyor. Tabi bir de orada
tatmanız gereken yöresel tatlar
var. Mesela testi kebabı, güveç,
mantı, sac tava, pastırmalı
kuru fasulye, kiremit tavuk,
kiremit alabalık, şömine sote
ve fırından yeni çıkmış pideler
yörenin en lezzetli yiyecekleri.
Cumartesi günü kurulan Ürgüp
pazarından köylülerin imal
ettiği süt mamulleri ile bal,
yoğurt ve çökelek peyniri de
alabilirsiniz. İri taneli kabak
çekirdeği, patates, çavuş
üzümü, kayısı diğer bölgesel
tatlar arasında.
emekli edilmiş. Bugün Ürgüp
Kütüphanesi 150 bin ciltlik çok
önemli bir arşive sahip.
HEDİYELİK
EŞYA ALMADAN
DÖNMEYİN!
Kapadokya’nın hemen
her yerinde rastladığınız
hediyelikler arasında; bölgeye
özgü bez bebekler, el işi dantel
ve oyalar, mermer biblolar,
çeşitli taşlar, maket peribacaları,
bakır işi çeşitli ev eşyaları, el
örgüsü yün başlık, eldiven ve
değişik renkte
çoraplar,
Avanos
55
KEŞİF
DÜNYADA ÜCRETSİZ
GEZİLECEK EN İYİ MÜZELER
MÜZELER, YAPILAN SEYAHATLERDE GEZİLEN ŞEHİRLERİN EN İLGİ ÇEKİCİ VE GÖRÜLMEYE
DEĞER YERLERİ ARASINDA BULUNUYOR. AYRICA MÜZE ZİYARETLERİ BİR ŞEHRİ VE BİR KÜLTÜRÜ
TANIMANIN DA EN GÜZEL YOLLARINDAN BİRİ. DÜNYANIN DÖRT BİR TARAFINA YAPTIĞINIZ
SEYAHATLERDE ÜCRETSİZ ZİYARET EDEBİLECEĞİNİZ VE MUTLAKA GÖRÜLMESİ GEREKEN
MÜZELER OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?
BRITISH MUSEUM-LONDRA
1753 yılında kurulan British Museum, dünyanın en eski
ve en büyük müzelerinden biri. Sekiz milyonun üzerinde
bir koleksiyona sahip olan müzede eski çağ
uygarlıkları, sikkeler, çizim ve sanat eserleri
bölümleri bulunuyor. Reşit taşı, Asur
kabartmaları, gemi mezarlığı ve 4 bin
yıllık paralar müzenin en önemli
eserleri arasında yer alıyor. Anadolu
topraklarına ait birçok tarihi eserin
yer aldığı müzeyi Londra’da ücretsiz
ziyaret edebiliyorsunuz.
VATİKAN MÜZESİ-VATİKAN
Vatikan müzesinin koleksiyonunda dünyaca
ünlü heykeller ve Rönesans sanatının
ünlü sanatçıları Michelangelo,
Leonardo da Vinci ve Raphael gibi
isimlerin başyapıtları sergileniyor.
1503 yılında Julius II tarafından
oluşturulan müzeye her yeni
papa döneminde çok önemli
sanat eserleri kazandırılmış.
Müze kompleksinin en dikkat
çeken noktaları Sistine Şapeli
ve Raphael’in odalarıdır. Vatikan
Müzesi’ni her ayın son pazar günü
ücret ödemeden dolaşabiliyorsunuz.
56
KEŞİF
DOĞA TARİHİ MÜZESİ-NEW YORK
New York’ta bulunan Doğal Tarih Müzesi’nde doğal
yaşama dair 32 milyon eser bulunuyor. Dev dinazorlar,
köpek balıkları, mamutlar, canlı kelebekler, üç
boyutlu doğa hayatı canlandırmaları, dev ağaç
gövdeleri başta olmak üzere doğa hayatına dair
aklınıza ne gelirse bu müzede görmeniz mümkün.
Ben Stiller’in ‘’Müzede Bir Gece’’ filminin geçtiği
yer olan müze’nin ücretli ve ücretsiz gezilebilecek
bölümleri bulunuyor.
METROPOLITAN SANAT MÜZESİ-NEW YORK
Dünyanın en geniş koleksiyonlarından birine sahip olan
Metropolitan Sanat Müzesi’nde yaklaşık 2 milyon
sanat eseri bulunuyor. 19’uncu yüzyıldan bu yana
dünyadaki çok çeşitli medeniyetlere ait sanat
eserleri bu müzede toplanmış. 17 dönümlük bir
alana yayılan müzede Eski Mısır’dan Ortaçağ
eserlerine, İslam dünyasından Uzakdoğu
kültürüne kadar çok geniş yelpazede önemli sanat
eserleri sergileniyor. Müzeye giriş aslında ücretsiz
fakat ziyaretçilerden belli miktarda bağış yapmaları
isteniyor.
ÇİN ULUSAL MÜZESİ-BEIJING
Tiananmen Meydanı yakınında bulunan Çin Ulusal Müzesi
200 bin metrekarelik bir alana sahip. Ücretsiz gezebileceğiniz
müzenin içerisinde 1 milyon 200 bin sanat eseri yer
alıyor. 1912 yılında kurulan bu müzede 48 sanat galerisi,
hediyelik eşya dükkanları, sinema salonu, restoranlar ve
kitapevleri bulunuyor. Birçok Buda heykelinin bulunduğu
müzenin en ilginç eserlerinden biri ise dünyanın ilk buzdolabı
diyebileceğimiz taştan oyulma bir sandık.
LOUVRE MÜZESİ-PARİS
Dünyanın en ünlü müzelerinden
biri olan Louvre, her ayın ilk
pazar günü ücretsiz ziyaret
edilebiliyor. Da Vinci Şifresi
kitabından sonra popülaritesini
iyice arttıran Paris’teki bu
müzede 35 bin sanat eseri
bulunuyor. Bu sanat eserlerinin
içerisinde en önemli olanı ise
Mona Lisa tablosu.
57
Sağlık
Diyabeti çevresel
etkiler artırıyor
“Şeker hastalığı” olarak bilinen diyabet, son yıllarda grip kadar yaygınlaştı.
Diyabetli sayısı on yıl öncesine oranla iki kat arttı. Uzmanlara göre; kalp, damar
ve sinir sistemi rahatsızlıklarına neden olduğu gibi göz damarlarında ve
böbreklerde kalıcı hasarlara da yol açabilen bu hastalık sağlığı ciddi anlamda
tehdit ettiği için şeker taraması yaptırmak gerekiyor.
58
Sağlık
Diabetes Mellitus (DM), pankreasın yeterli
insulin üretememesi veya vücudun ürettiği
insülini etkili bir şekilde kullanamaması
sonucu oluşan ve insülin üreten hücrelerin
azalması ile devam eden kronik bir
hastalık. Uzmanlara göre beslenme şekli,
stres, yaşam tarzı gibi çevresel etkenler
diyabetin çıkışını hızlandırabiliyor. Yaşam
fonksiyonlarımızın devam edebilmesi için
kandaki şeker düzeyinin belli bir seviyede
olması gerektiğini dile getiren Medical Park
Göztepe Hastane Kompleksi Endokrinoloji
ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr.
Ferhan Mantar, kırk yaşın üstündekilerin,
kilolu ve genetik yatkınlığı olanların şeker
taraması yaptırması gerektiğini belirtiyor.
Kandaki şeker düzeyi belli bir seviyede
olduğunda yaşamsal fonksiyonlarımızın
devam edebildiğini söyleyen Mantar’a
göre diyabette, olması gerekenden daha
yüksek şeker kanda tespit ediliyor. Şekerin
fazlalığının kısa ve uzun vadede vücuda
zarar verdiğini anlatan Mantar, “Çok su içme,
sık idrara çıkma, fazla yiyip buna rağmen
kilo alamama gibi durumlar diyabetin
belirtileri arasında yer alıyor. Aşırı halsizlik,
kas güçsüzlüğü, iyileşmeyen yaralar ve
özellikle kadınlarda görülen iyileşmeyen
ve tekrarlayan idrar yolu ve genital
enfeksiyonlar da belirti olarak sayılabilir”
diyerek diyabetin belirtilerini anlatıyor.
Diyabet, Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere ikiye
ayrılıyor. Bunların dışında gebelikte ve
pankreas organının hasarına bağlı olarak
gelişen diyabet de var. Tip 1 diyabette
vücudun kendi bağışıklık sistemi pankreasta
insülin üreten hücrelere karşı antikorlar
oluşturuyor. Buradaki hücreleri öldürmesi
yüzünden insülin yetersizliği söz konusu
oluyor. Tip 2 diyabet ise daha çok beslenme
alışkanlıkları, genetik özellikler, çevresel
faktörler, stres ve obezite nedenleriyle
oluşuyor.
Genelde düzensiz ve yanlış beslenmenin,
spordan yoksun bir hayatın şişmanlığa neden
olduğuna dikkat çeken Dr. Mantar, “Kişinin
vücudunda özellikle yağ ve kas dokusunda
pankreastan yeterince insülin üretilmesine
rağmen hedef organlarda insülin şekerinin
yeterince kullandırılmaması sonucu şeker
yükselmeye başlıyor” diyor.
“ŞEKER TARAMASI İÇİN
BİLİNÇLENME ŞART”
Şeker kontrol edilmediğinde beyne giden
damarlarda tıkanıklıklar oluşabildiğini
vurgulayan Mantar, konuyla ilgili görüşlerini
şöyle paylaşıyor: “Aynı şekilde göz
damarlarına da zarar gelebiliyor. Hatta bu
durum zaman zaman görme kayıplarına
kadar gidebiliyor. Böbrek damarı da bundan
etkilenebiliyor ve böbrek yetmezliği başlayıp
hastanın diyalize girmesine neden olabiliyor.
Ayak damarlarında veya sinirlerinde duyu
kayıpları oluştuğu için travmaya, kesiğe
ya da yanmaya karşı acı hissi azalabiliyor.
Bu nedenle yaralanmalar artabiliyor. Tüm
bunları yaşamamaları için insanları şeker
taraması konusunda bilinçlendirmeliyiz.”
Son yıllarda Türkiye’de bilinen diyabetli
sayısının yüzde 8’lerden yüzde 13’lere
yükseldiğine dikkat çeken Dr. Mantar,
bu konuda şu bilgileri veriyor:
“Yüzde 30’un üzerinde bir
artış var. Özellikle obezite
ile paralel olarak 10 yıl
öncesine göre diyabetli
sayısı iki katına çıktı. Bir
bu kadar da bilinmeyen
diyabetli var. Erken tarama
gerekiyor. Kişiler risk
grubundaysa yani kırk yaş
üstündeyse, vücut kitle endeksi normalden
fazlaysa, ailede diyabetli varsa mutlaka
şeker yükleme testiyle ileri şeker taraması
yaptırılmalı.”
DENGELİ BESLENME
ÇOK ÖNEMLİ!
Uzmanlara göre, beslenme ile diyabet arasında
önemli bir bağ var. Bu nedenle sağlıklı
beslenme büyük önem taşıyor. Midenin
boşalma süresinin, iki buçuk ile dört saat
arasında değiştiğini belirten uzmanlar,
kesinlikle üç ana öğün üç de ara öğün şeklinde
beslenmeyi tavsiye ediyor. Karbonhidratların
glikozun ana kaynağı olduğunu söyleyen Dr.
Mantar, vücudumuzun enerjisini karşılayacak
en önemli besin maddelerinden biri olan
karbonhidratın mutlaka tüketilmesi gerektiğini
ifade ediyor. Mantar, “Meyveden süt ve süt
ürünlerine, makarnadan ekmeğe kadar her şeyi
yemek gerekiyor. Bunun dışında aşırı proteinli
beslenmek de kilo artışına neden olabilir.
Yasak kavramına karşıyım. Önemli olan
öğünlerde bunların dengeli tüketilmesi. Bol
lifli, meyve ve sebze oranı yeterli olan proteini
de dengeli olan bir beslenme şekli gerekli.
Ara öğünlerde ise badem, yer fıstığı, ceviz gibi
besinleri tüketmekte fayda var. Bir avuçtan
fazlası yenmemeli” diyerek diyabetlilerin nasıl
beslenmesi gerektiğini anlatıyor.
59
TEKNOLOJİ
ASUS’TAN BİLGİSAYAR VE TABLET BİR ARADA
ASUS Transformer T300 Chi 2’si birarada
dizüstü bilgisayar jilet inceliğinde tasarım ve
Intel Core M işlemcili yüksek performans
özellikleriyle ister iş, ister oyun olsun
“tüm ihtiyaçlarınız için tek ürün” avantajı
sağlıyor.
ASUS Transformer Book T300 Chi
2’si bir arada dizüstü bilgisayar
istendiği anda kolaylıkla bir tablete
dönüşebiliyor,
kullanıcılar
ihtiyaçlarına göre bir dizüstü bilgisayarın işlevselliğiyle tabletin
rahatlığı arasında hızlıca geçiş yapabiliyor. Fansız tasarlanan
Transformer Book T300 Chi ile fan sesi olmadan iş yapmak bir
keyfe dönüşüyor. Üstelik, Intel Core M 5Y71 işlemci sayesinde
işte ve eğlencede hep üstün performans sunuyor.
Transformer Book T300 Chi 2’si birarada dizüstü bilgisayarı hiç
zorlanmadan “dünyanın en ince tabletine” dönüştürülebiliyor.
Alüminyum tasarımın şıklığıyla kullanıcının yaşam tarzına
hemen uyum sağlayan 12,5 inçlik T300 Chi, 2015 CES
İnovasyon Ödülü’nün de sahibi. Canlı, net ve parlak görüntüler
sunan IPS ekrana sahip Transformer Book T300 Chi, WQHD
2560 x 1440 seviyesine kadar çözünürlük sunuyor.
PHILIPS’TEN SU GEÇİRMEZ
BLUETOOTH HOPARLÖR
TEKNOLOJİ ÇAĞININ AŞIKLARI
İÇİN AKILLI YÜZÜK
Philips’in yeni su geçirmez kablosuz hoparlörü BT2200, bu yaz tatilcilerin
yanından hiç ayırmayacağı, müziği havuzda ve denizde bile en kaliteli sesle
dinlemelerini sağlayan bir ürün. Bu sportif tasarımlı taşınabilir kablosuz
hoparlör; ısıya ve suya dayanıklı olmasıyla fark yaratıyor. Üstelik hafif olması
da kullanımı kolaylaştırıyor.
Philips BT2200, sağlam tasarım ve gelişmiş ses performansını bir arada sunan
bir kablosuz hoparlör. Bluetooth ile kablosuz müzik akışını sağlayan BT2200,
kolay kullanımıyla dikkat çekiyor. BT2200’de hands free (eller serbest) çağrılar
için entegre mikrofon bulunuyor. Üründe ayrıca neredeyse tüm elektronik
cihazlara kolay bağlantı sağlayan ses girişi de kullanımı kolaylaştıran diğer bir
faktör.
2.8 W çıkış gücüne sahip BT2200, sağlam ve su geçirmez bir ürün. Su
üstüne bıraktığınızda sizinle birlikte suyun yüzünde kalabiliyor. Dahili şarj
edilebilir piliyle istediğiniz yerde müzik dinleyebileceğiniz ürünü, her yere
taşımak için kendi askısını kullanabiliyorsunuz. Yerleşik mikrofonu sayesinde
hoparlörünüz telefon ahizesi görevini de üstleniyor. Biri sizi aradığında müzik
duraklatılıyor ve hoparlör üzerinden konuşabilmeniz sağlanıyor.
Giyilebilir ve akıllı teknolojilerin
öncü yerli markası Quadro çok
seçenekli akıllı saat ve gözlük
ürünlerinden sonra Quadro Akıllı
Yüzük ürünlerini de tüketicilerle
buluşturuyor. Teknoloji çağının
dijital aşıkları, Quadro SR-98 Akıllı
Yüzük dokunuşuyla birbirlerinin
Android ve Windows Phone işletim
sistemine sahip akıllı telefonlarına
resim ve karakter içerikli özel
mesajlarını, tarayıcılarındaki linkleri
gönderebiliyorlar.
İki model olarak üretilen ve NFC
kablosuz iletişim teknolojisi ile çalışan akıllı
yüzüklerin dışarıdan şarj edilmesi gibi herhangi
bir güç gereksinimi bulunmuyor. Unisex tasarımlı yüzüklerin
beş farklı parmak ölçüsüne uygun boyut seçenekleri bulunuyor.
Ayrıca Quadro yüzükler IP68 su geçirmezlik standartlarına
da sahip. Kartvizit Paylaşım ile iletişim bilgilerinizi sadece bir
dokunuşla taşıyarak aktarabilir, tek dokunuşla cihazınızdan
diğer mobil cihazlara resim ve karakterler içeren özel mesaj
gönderebilir, Akıllı Kilit ve Program Kilit özellikleri sayesinde
güvenli erişimi sağlarken, görünmesini istemediğiniz programları
da gizleyebilirsiniz. Ayrıca farklı ortamlar için birden fazla
uygulamayı tek dokunuşla otomatik çalıştırabilir, mobil cihazınızın
internet tarayıcısındaki herhangi bir linki yine tek dokunuşla başka
cihazlara taşıyabilirsiniz.
60
TEKNOLOJİ
LG G4, PROFESYONEL FOTOĞRAF
MAKİNELERİ İLE YARIŞIYOR
LG G4, profesyonel fotoğraf
makineleriyle yarışacak kalitedeki
kamerasıyla fotoğrafla ilgilenen
her seviyedeki kullanıcıyı tatmin
edecek muhteşem fotoğraflar
yakalamanızı sağlıyor. LG G4
mükemmel kamerasıyla plajda,
turistik bir şehirde ya da doğayla
baş başa her türlü tatil
atmosferinde anılarınızı
ölümsüzleştirmek için
vazgeçilmezleriniz arasına
giriyor. 8 Megapiksel’lik ön
kamerası ile LG G4, kullanıcıların
en güzel selfieleri çekmesine imkân
tanıyor. LG yeni Çoklu Hareketle
Çekim teknolojisiyle kullanıcılar,
ikişer saniye arayla dört farklı selfie
çekebiliyor. LG G4 özel olarak
geliştirilmiş kamera teknolojisiyle
eşi benzeri görülmemiş bir görsel
deneyim sunuyor. Kamerasındaki
F1.8 diyafram açıklığındaki
özel lensiyle akıllı telefonlarda
daha önce görülmemiş kalitede
fotoğraflar çekebiliyor.
BOSCH’DAN
ÖDÜLLÜ DCN
MULTIMEDIA
KONFERANS CİHAZI
Bosch DCN Multimedia
Konferans Sistemi’nin bir
parçası olan Multimedya
Cihazı, yenilikçi teknolojisi
ve fonksiyonel tasarımıyla,
dünyasının en prestijli tasarım
ödüllerinden biri olarak kabul
edilen 2015 German Design’da
büyük ödüle sahip oldu.
Kullanıcı dostu arayüzü,
özel mikrofon ve mükemmel
bir ses kalitesine sahip olan
multimedya cihazı, dünya
genelinde 2250’nin üzerinde
başvurunun arasından
tasarımıyla ön plana çıkarak
rakiplerini geride bıraktı ve
“Mükemmel Ürün Tasarımı”
ödülünü kazandı.
DCN multimedia sistemi,
multimedya, internet ve
mükemmel sesi bir araya
getiren yenilikçi bir konferans
sistemi. Esnekliğin yanı
sıra kurulum ve bakım
kolaylığı sağlamak için
standart Ethernet bağlantısı
üzerinden çalışıyor. 7 inç
kapasitif dokunmatik ekranı
sayesinde katılımcılar, ihtiyaç
duydukları bilgilere her zaman
ulaşabiliyor. DCN multimedia
ilk IP tabanlı konferans sistemi
olarak, OMNEO medya ağı
mimarisi üzerine inşa edilmiş.
SAMSUNG’UN YENİ MONİTÖRLERİ
GÖRSEL BİR ŞÖLEN SUNUYOR
Samsung Electronics
hem eğlence odaklı
tüketicilerin, hem
de ayrıntıya öncelik
veren profesyonellerin
artmakta olan kaliteli
görüntü ihtiyaçlarını;
genişlettiği UHD
monitör portföyüyle
karşılıyor. Samsung’un
yeni UE590 ve UE850
UHD monitörleri,
zengin renkleri, sonsuz kontrastı,
FHD’nin dört katı ayrıntıyı
gösterebilen UHD çözünürlüğü
ve mükemmel tepki süresi
performansıyla daha gerçekçi bir
görsel deneyim sunuyor.
23,5 ve 28 inç seçenekleriyle
sunulan UE590, yüksek kalitede
eğlence arayanların ve görsel
ayrıntılara ihtiyaç duyan oyun
meraklılarının aradıkları her şeyi
bulabilecekleri bir model. 23,5,
28 ve 31,5 inç seçenekleriyle
sunulan UE580’de ise profesyonel,
yaratıcı ve analitik işlere yönelik
yüksek çözünürlüğü ve gelişmiş
ergonomisi ile dikkat çekiyor.
Yapılan ergonomik ve çevre
dostu iyileştirmelerle birlikte
UE590 ve UE850 monitörleri;
tüm kullanıcılara eksiksiz ve
konforlu bir görsel deneyim
yaşatıyor. 8 milyondan
fazla piksel ve Full
HD’nin 4 katı ayrıntıya
sahip UE590 ve UE850
monitörler, gerçeğe
en yakın görüntünün
oluşturulmasını sağlıyor.
Samsung’un yeni
monitörleri, dahili resim
ve oyun iyileştirme
fonksiyonlarıyla da
en üstün UHD görsel
deneyimini sunuyor. AMD
FreeSync teknolojisini destekleyen
tek UHD monitör olma özelliğine
sahip olan UE590 ve UE850;
bu özellikleriyle gecikmesiz ve
kesintisiz bir oyun deneyimini
de mümkün kılıyor. Ayrıca bu
ürünler, performanslarıyla da sahip
oldukları özelliklerle de çevre
dostu. UE590 benzer ölçüde güçlü
Gelişmiş Eko Tasarruf çözümüyle
birlikte sunuluyor.
61
ENGLISH
ILLEGAL DEMONSTRATIONS
HIT THE ECONOMY
THERE IS NO DOUBT THAT THE WORKERS’ DEMONSTRATIONS ARE ILLEGAL. NO ONE SHOULD
FORGET THAT ESTABLISHING A SUSTAINABLE PEACE AT WORK WITHOUT RESORTING TO ILLEGAL
ACTIONS THAT CAN HARM EMPLOYMENT AS WELL AS BUSINESSES IS A REQUIREMENT TO PROTECT
THE INTERESTS OF NOT ONLY OUR WORKERS AND BUSINESSES BUT ALSO OUR COUNTRY.
As it is known, MESS Group
Collective Labor Agreements
covering a three year period
were signed with Turkish
Metalworkers’ Union
on December 15, 2014
and Steelworkers’ Union
on December 17, 2014.
However, no consensus
could be reached with United
Metalworkers’ Union and on
January 29, 2015 the union
went on strike. Following
the cabinet decision dated
January 30, 2015 to postpone
the strike, the dispute was
taken to the High Board of
Arbitration in compliance
with the legal framework and
the Board decided on May
12, 2015 that the conditions
of the group collective labor
agreements signed with two
other unions should apply.
In this context, the group
collective labor agreements
with three unions confirmed
to be valid until August 31,
2017.
Even though the legal
situation is as explained
above, the workers and the
employee were pushed to a
confrontation as a result of
provocations made via social
media. The workers refused
62
to leave their workplaces and
decided to start a collective
illegal strike action in order
to push their unjust and
groundless demand of
expanding their benefits
under the existing Group
Collective Labor Agreement
for 2014-2017 through by
showing the collective labor
agreement signed by Bosch
A.Ş. as an example. Guided
through the social media;
illegal protests of halting
production and occupying
workplaces initially began in
the establishments in Bursa
and then spread to various
workplaces in other cities
lasting for varying periods
like 5 to 13 days.
There is no doubt that these
demonstrations of workers
are illegal. As it is known,
under the existing legal
framework, the decision
to go on a strike can only
be taken by the workers
union if a dispute arises
during the negotiations
for the collective labor
agreement. In the workplaces
where the demonstrations
are conducted, there is a
collective labor agreement,
covering these workplaces
and is effective until
August 31, 2017. In this
regard, there is no strike
decision taken (or that can
be taken) by the workers
union. Moreover, there is
an illegal structure behind
these demonstrations whose
identities are unknown and
that provokes the workers by
making provocations through
social media. As it is known,
strike decisions legally can
only be taken by the workers
union.
Strike or the strike action
that is being conducted
without meeting any of these
requirements mentioned
above or defined in the law
is illegal under the article
58/3 of the Law No. 6356.
Therefore, halting the
production with the aim of
amending the collective labor
agreement is an illegal strike.
Everyone should know illegal
demonstrations that are
conducted outside the legal
framework defined under the
Unions and Collective Labor
Agreements Law numbered
6356 create a justification
for rightful termination of
labor contracts and constitute
a crime under the Turkish
Penal Code.
Therefore, statements made
on the social media, claiming
that these demonstrations
are “legal” are not true.
Unfortunately, especially,
statements made by some
officials both from metal
unions and others as
well as some academics
suggesting that these
illegal demonstrations are
compatible with the legal
framework have mislead
both the workers and their
relatives. These remarks
also appeared on the media,
creating a perception in
the public that these illegal
demonstrations are a legal
strike.
On the other hand, these
demonstrations damaged
the collective agreement
order and social peace.
In fact, a collective labor
agreement has a function
of order and peace because
when a collective labor
agreement is signed, the
signatories are considered as
accepting not to enter any
work related struggle. As
a matter of fact, collective
labor agreements are shaped
as a result of negotiations
ENGLISH
between parties and the
consensus they reach. Hence,
work peace is achieved at
the workplace. However, in
this process, a very wrong
and illegal situation implying
that some unjust and
groundless demands can be
pushed through with illegal
demonstrations at a time of
“order and peace” created
with the collective labor
agreement was tried to be
created.
It is obvious that work
peace, industrial relations,
employers, workers and the
unions are harmed from
this situation, which carries
the aim of manipulating
the public perception.
Negative impacts of these
illegal demonstrations on
the national economy and
especially on the automotive
industry are reflected on
the economic indicators
in May. The automobile
production declined by 13
percent and the losses in the
production exceeded 15,000
units in May. Approximately
25,000 vehicles could not
be exported in May, while
exports in automotive fell
by 28 percent annually
and 30 percent monthly.
Demonstrations seen in the
automotive sector are among
the most important reasons
behind the 17.8 percent
decline in exports of Turkey
in May. Also, the market
share of import automobiles
increased to 80 percent
from 72 percent because of
forced to review their longterm investment plans if
this situation persists draw
attention.
Therefore, no one should
forget that achieving a
sustainable work peace
is needed to protect the
interests of our workers,
businesses and more
importantly our country
by avoiding behaviors that
will damage the reputation
and competitiveness of
the Turkish industry and
that will negatively affect
our nation’s exports and
economy without resorting to
illegal actions that can result
in cancellation of orders
and market losses and harm
employment as much as
businesses.
production halts due to the
demonstrations. The total
market loss in the automotive
industry including heavy
vehicles increased to 10
percent. This situation also
negatively affected the current
account deficit. Moreover,
this process created the risk
of losing markets that were
gained with a lot of efforts
in a highly-competitive
environment because of the
production halt threats that
the important automotive
companies face due to the
problems in the supply
side. In this regard, global
investors’ statements saying
that strike actions of the
workers pose a threat on the
stability and social peace
and the companies will be
MESS HELD 43rd AND 44TH EXTRAORDINARY
GENERAL ASSEMBLY MEETINGS
Turkish Employers’
Association of Metal
Industries held its 43rd
Extraordinary General
Assembly on 13 May 2015
and its 44th Extraordinary
General Assembly on 28 July
2015 in Istanbul Marriott
Hotel Şişli. The opening
speeches of the Extraordinary
General Assemblies were
given by MESS Chairman
Mehmet C. Betil. The
General Assemblies were
chaired by Şükrü Erdem,
CEO of Leoni Cable and
Associated Technologies
after a Council Board was
elected. Some amendments
to the Statutes were accepted
after proposals given by
the Board of Directors were
approved by MESS members
in 43rd Extraordinary General
Assembly on 13 May 2015. In
accordance with the demands
of the members a proposal
of the Board of Directors on
adding a Provisional Clause to
the Statutes was also accepted
in 44th Extraordinary General
Assembly on 28 July 2015.
63
ENGLISH
STATISTICS FOR WORK ACCIDENTS AND OCCUPATIONAL
DISEASES IN 2014 HAVE BEEN PUBLISHED
"Statistics for Work Accidents
and Occupational Diseases in
MESS Members” study, which
shows the general state of
occupational health and safety,
has been published. A total of
138 MESS member workplaces
have participated in the study
which is comprised from data
of the past year. The results
were taken from a total of
112,000 blue and white collar
workers employed in these
workplaces.
In 2014, 5.446 work accidents
and 32 occupational diseases
were reported. Among all
employees, 4.5% suffered work
accidents including, 4,8% of
male employees and 1,1% of
female employees.
A total of 63,000 work days
were reported lost due to these
work accidents. In regional
basis, Istanbul is the place
where the member of days lost
is the most. In Istanbul, 9,272
of the lost workdays occurring
due to the accidents were in
workplaces where 500 to 999
workers are employed.
MOST ACCIDENTS
HAPPENED ON
SECOND WORK HOUR
ON THURSDAYS
According to last years’
data, most work accidents,
compared to other days of the
week, happened on Thursdays
(991), which was followed by
Tuesday (910), Friday (909),
Wednesday (864), Monday
(860), Saturday (632) and
Sunday (280). Compared to
other hours, the most accidents
happened on the 2nd work
hour of the day (842). This
was followed by the 3rd hour
with 775 accidents. When both
the day of the week and the
hour of the day is considered,
the most accidents happened
on the 2nd work hour of
Tuesdays.
SUMMER TIME IS THE
MOST DANGEROUS
The data shows that the biggest
concentration of work days
fell on the month of June and
accidents where five or more
work days were lost were the
most common. Compared
to other seasons, most work
accidents happened in the
summer with 26.7% of all
work accidents happening in
the months of June, July and
August. This was followed by
spring which comprised 25.6%
of all work accidents.
MACHINE SAFETY TRAINING SESSIONS AT FULL SPEED
The minimum health and
safety measures that must
be taken against the hazards
arising from machines in
workplaces are regulated by
Regulation for Health and
Safety Requirement for the
Use of Work Equipment.
According to this Regulation,
work equipment signifies
any sort of machine, tool or
installation that is used for
work. Employers are required
to take all necessary measures
to ensure that all the work
equipment used in a workplace
are fit for the work being done
and that these equipment do
not cause any harm to the
personnel in terms of health
64
and safety.
In the Metal Industry, the
subject of machine safety
holds a very significant part
in all the work being done in
terms of occupational health
and safety due to the nature
of the sector. In this context;
a two-day “Machine Safety
Training” was conducted
free of charge by MESS for
occupational safety specialists
and machine maintenance
engineers employed in member
workplaces. The scope and
target audience for the training,
which was conducted to
contribute to the occupational
health and safety work of MESS
members, was determined after
an evaluation by the MESS
Occupational Health and Safety
Commission.
Based on the Regulation for
Machine Safety and general
safety guidelines, the training
was given by Pilz instructors.
Detailed instructions were
also given on practical risk
appraisal and modern safety
technologies in addition to the
occupational health and safety
procedures. The training,
conducted since May with the
attendance of 6 groups in 4
cities with a total number of
150 attendees was successful.
The last 2 training courses will
be organized in Istanbul in
September

Benzer belgeler