değişim ve koçluk - Sola Unitas Akademi

Transkript

değişim ve koçluk - Sola Unitas Akademi
DEĞİŞİM VE KOÇLUK
Semih Pehlivan
ÖZET
Değişim gerek bireyler gerekse toplumlar üzerinde ciddi etkileri olan bir süreç.
Bu çalışmada değişimin dinamikleri ve etkileri incelendi; ek olarak bunların hem bireyler
hem de toplum üzerindeki yansıması üzerinde çalışıldı.
Değişimin yönetilmesi ve negatif etkisinin minimize edilmesi noktasında en uygun desteğin
"koçluk" olduğu varsayıldı.
"Koçluk" kavramı ve koçluğun süreçleri ele alındı. Koçluğun ülkemizdeki bilinilirliği
kronolojik olarak incelendi ve 2003 yılından 2015 yılına kadar geçen sürede boyunca koçluk kavramının ve
koçluk süreçlerinin nasıl değiştiği incelendi.
Koçluğun bir meslek olarak tanımlanmasına kadar geçen süreçte, bu algıya katkı
sağlayanların koçluğa bakış açıları araştırıldı.
Koçluk ile sağlanabilecek olası farkındalıklar ve bu yolla değişimin dinamikleri üzerinden,
koçluğun faydaları vurgulandı.
DEĞİŞİM KOÇLUKLA YÖNETİLEBİLİR Mİ?
Değişimin koçlukla yönetilip yönetilemeyeceği sorusunun cevabını verebilmek için,
öncelikle sorunun bileşenlerini ayrı ayrı değerlendirmekte fayda var.
DEĞİŞİM:
Değişim, dünya var olduğundan beri yaşanan bir süreç olmakla birlikte; bu sürece bilimsel
veriler üzerinden baktığımızda, kayıtlara geçmiş 100-150 yıllık bir inceleme geçmişi görüyoruz.
Ünlü filozof Heraklitos (M.Ö. 535-475), kendisi kadar ünlü "Aynı nehirde iki kez
yıkanılmaz" sözü ile değişimin ne kadar da hayatın bir parçası olduğunu o zamanlardan vurguluyordu
aslında. Bu sözden yola çıkarak; bu makaleyi okumaya başlayanların, son cümleleri okudukları sırada artık
aynı kişi olmayacakları da muhakkaktır.
Toplumları sosyolojik açıdan incelediğimizde, insanlığın varoluşu ile M.Ö. 10.000 yılına
kadar geçen sürenin, Avcılık ve Toplayıcılık toplumu olarak kayıtlara geçtiğini görüyoruz. M.Ö. 10.000 ile
M.S. 18. yüzyıla kadar geçen yaklaşık 12.000 yıllık dönemde insanlık, Tarım Toplumu sürecindeyken, 18.
Yüzyıl'dan 20. Yüzyıl'ın başlarına kadar geçen sürede ise tarih, artık Sanayi Toplumu kimliğini yazıyordu.
İşte ne oldu ise tam da burada oldu: 12.000 yıllık alışkanlıkların 180-200 yıl gibi çok kısa bir
sürede değişmesi, bireyler ve toplum üzerinde yoğun bir stres birikimine yol açtı. Sonuçta bu birikim,
çatışmaları da beraberinde getirdi. Öyle ki; 1. ve 2. Dünya savaşları, bu çatışmaların en önemli kırılma
noktaları idi.
Stresin en büyük belki de tek kaynağının değişim olduğu söylenmektedir. Genel olarak
yaşanan streslere bir göz attığımızda, hemen hemen tamamının kaynağının değişim olduğunu görüyoruz.
Elbette her değişimin strese sebep olmadığını, hatta bir çok değişimin pozitif kazanımlara yol açtığını
unutamayız. O zaman asıl sorun; değişime ayak uyduramamak olmalıdır.
Şu an dünya üzerinde yaşayan uluslar içinde, değişime en çabuk uyum sağlayan toplumun
Amerikan toplumu olduğu görülmektedir. Bunu her alanda fark edebildiğimiz gibi, aynı toplumun
filmlerinde de gözlemleyebiliyoruz. Matrix serisinin ilk bölümünde ve devamında Neo’yu kurtarıcı olarak
gören ve hayatta tek amacı ona ulaşmak olan Morpheus, Matrix Reloaded’da onun kurtarıcı olmadığını
anlayınca “Dün uykuda idim, bugün uyandım” diyebilmiş ve değişimi o anda sahiplenebilmiştir.
Buna benzer bir çok örnek sıralamak mümkündür: Örneğin, yüzyıllar önce yaşayan Mevlana,
aşağıdaki şiir ile değişimi çok güzel tanımlamıştır. Bu şiir, otoriteler tarafından dünyada değişimin şiirsel
olarak tanımlandığı en iyi ifade olarak tanımlanmaktadır:
Yeniliğe Doğru
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım
Mevlana Celaleddin Rumi
Her değişim stres yaratır demek doğru değildir ama stresin sebebi değişimdir diyebiliriz.
Tarihte verilen bazı kararlar, değişimi yönetme adına önemli ipuçları vermektedir.
Osmanlı döneminin en parlak imparatoru Kanuni Sultan Süleyman'ın (M.1520-1566) Viyana
kapısına kadar gidip geri dönmesini her kesim farklı yorumlamaktadır.
Günümüzde bile tartışılan bu karar için, bazı toplumbilimcilerin dile getirdiği şu iddiaya
özellikle dikkat etmek gerekir: Viyana kapısına kadar gelen Kanuni, eğer Viyana’yı da Osmanlı topraklarına
katarsa tüm Avrupa'yı da almak zorunda kalacaktı. Hatta Viyana’yı almak bu süreci kolaylaştıracak ve
hızlandıracaktı. Ama o zaman, yeryüzünde Doğu-Batı kavramı diye bir şey kalmayacaktı. Yani "Batı var
olduğu için var olan Doğu, Doğu var olduğu için var olan Batı" kavramları ile birlikte "Batılılaşma diye bir
kavram veya hedef olmayacak, doğu kültürü diye bir kültür kalmayacaktı.
"İşte bu değişimin yaratacağı stresi gören Kanuni; Viyana’yı almadan geri dönmüştür."
Günümüzden 20-25 yıl önce başlayan teknolojik değişimi ve insanın üretimdeki gücünü
gören bir ulusun -ki o ulus artık ekonomi büyüklüğünde bir dünya devi- ataları yıllar önce aşağıdaki sözü
söylemiştir: "Değişimin karşısında aptallar duvar örer, akıllılar yel değirmeni yapar." (Çin Atasözü)
Görünen o ki, değişim; beraberinde stresi de getirdiği için veya başka bir deyişle stresin en
temel argümanı olduğu için, bu algıyı yönetebilmek insan oğlunun en önemli sorunlarından biridir.
Süreçlerin yönetiminde bir çok farklı yol ve araç kullanılabilmektedir. Ancak sorumluluğu
kişinin bizzat kendisine bırakmak söz konusu olduğunda, en doğru ve en sağlıklı yöntemin Koçluk olduğu
söylenebilir.
Peki nedir bu Koçluk?
KOÇLUK
Koçluğun ne olduğu sorusuna yanıt da, 15 yıl öncesine göre artık çok farklı. 2000 yılında
çalıştığı şirkette Coaching & Counseling adında bir eğitim alan bir kişi, bu eğitimi sihirli bir şey sanıyordu.
Ama eğitimi aldıktan sonra; o "sihirli" şeyin "ne yaptın", "ne oldu", "yapmak istediğin ne" ve "bundan sonra
ne yapacaksın" sorularının sorulduğu bir süreçten ibaret olduğunu gördü. Fakat bu onu hiç mutlu etmedi;
ona göre koçluk dedikleri bu olmamalı idi. Eğitimde koçluk yapmayı öğretmişlerdi ama sonraki yıllarda o,
koçluğun "yapılan" bir şey değil "olunan" bir şey olduğunu öğrenecekti.
2002-2003 yıllarında, koçluğu bir meslek olarak gören ve bu yolda çalışanlardan -ki bugün
koçluk mesleğinin parlak markalarındandır- Dost Can Deniz, Mahir Ünal gibi kişiler koçlukla ilgili
seminerler düzenliyor, özellikle yabancı menşeli firmalara koçluk eğitimleri veriyorlardı.
2004 yılında Mahir Ünal verdiği "Etkili Koçluk" Seminerde, o dönemin koçluk
tanımlamasını şu sözlerle aktarıyor ve koçluğa bakış açısını genel hatlarıyla aşağıdaki gibi anlatıyordu:
Koçluğun Temelleri1
"Demokratikleşme sürecinde katılımcı yönetimin ön plana çıkmasıyla yönetim anlayışlarında
ortaya çıkan değişim, şirket kültürlerine yansıdı ve değişimle başa çıkabilme ihtiyacı yeni kuşak lider
yöneticileri ortaya çıkardı. Bizim liderlik anlayışımız daha çok ülke liderleri ve toplumsal liderlere dayalı
iken. bu defa iş yaşamında hızlı değişimle baş edebilme becerisi gösteren, strateji üreten yaratıcı liderlerle
1
Mahir Ünal, Newport University - Etkili Koçluk Semineri, 2004
tanıştık. Daha sonraları bu liderlerin yaptıkları işi çözümlemeleri ve deneyimlerini paylaşmaya
başlamaları, eski bir geleneği canlandırdı.(Usta-Çırak İlişkisi) İşte bu süreç, Koçluğu yarattı.
1980’lerde, Seattle’da, genç profesyonellere astronomik kazançlarını değerlendirebilmeleri
için mali danışmanlık veren Thomas J. Leonard, bu kişilerin daha fazlasına ihtiyaç duyduklarını fark etti.
Onlara hayata dair konuşmak isteyip istemediklerini sorduğunda, önerisinin heyecanla karşılandığını
gördü. Mali danışmanlıktan vazgeçip “hayat planlama” danışmanlığı yapmaya başlayan Leonard’a bir
müşterisi, yaptığı işe “koçluk” demesini önerdi. 1980’lerin sonlarında, Leonard koçluk eğitimi vermeye
başlamıştı. O dönemde yaygınlaşan şirket küçülmeleri ve yeniden yapılanmalar, koç ihtiyacını artırmıştı.
1992’de Leonard önce bir koçluk programı hazırladı ve ardından Koçluk Üniversitesi’ni kurdu. Bunu
izleyen dönemde koçluk büyük organizasyonların gözdesi haline geldi. Koçlar artık, yöneticilerle, hızla
değişen iş dünyasının talepleri arasında bir köprü oluşturmak için iş başındaydılar."
Bu tespitten hareketle Mahir Ünal, seminerde koçluğun ne olduğunu "bireysel performansı
düzeltmeye, korumaya, geliştirmeye ve sınırları zorlamaya yönelik kendiliğinden başlatılan etkinliklerdir"
sözleriyle tanımlıyor. İnsanlar sürekli, bulundukları yerden daha iyi bir yerde olma arzusu taşırlar. Bunun
için de bir bedel ödemeye hazırdırlar. Bu bazen sağlık, bazen yaşamdan zevk alacak zaman bulamamak,
kimi zaman da gergin aile ilişkileri ya da verimlilik azalması olabilir. Hüzünlü olan; bazen başarılı sonuçlar
alınsa da elde edilenler, istenen şeyler olmayabilir. En çok da sporcular ve müzisyenler; hedef belirlemek,
potansiyellerini keşfetmek, çabalarını etkin hale getirmek için tarafsız bir uzmana ihtiyaç duyarlar. Hiçbir
ciddi sporcu ya da müzisyen başka türlü başarılı olabileceğini aklına bile getirmez. Koçluğun katkısı, vasatı
başarılıdan ayıran eşikte kendini gösterir. Ünlü Alman futbolcu Beckenbauer’i başarıdan başarıya taşıyan ve
onu dünya futbolunun imparatoru yapan, futbolu bıraktıktan sonra ise yaşamında yeni bir sayfa açan,
sonunda onu Bayern Münih’in başkanlığına taşıyan şey, bir koçla çalışmayı tercih etmesi olmuştur. Robert
Schwan, Beckenbauer’un uzun yıllardan beri koçluğunu sürdürmektedir. Yine ünlü tenisçi Boris Becker,
İon Tiriac ile çalışmıştır. Ünlü reklâm filmindeki o sloganı hatırlayalım: “Kontrolsüz güç, güç değildir.”
Kişinin sahip olduğu yetenekleri koçla birlikte keşfetmesi ve kontrol ederek geliştirmesi gerekir. Yoksa
yetenekler kişinin başına çoğu zaman bela olur ki; çevremizde buna dair pek çok örnek mevcuttur.
Maradona, bu bölüme örnek teşkil edecek isimlerden sadece biridir.
Günümüzün "koç"a ihtiyaç duyan iş liderleri başarılarını planlarken, hızlı ve değişken iş
dünyasına uyum için çabalıyorlar.
Koçluk, bireylerin gelişimini hızlandırmak amacıyla yapılandırılmış, etkileşimli bir süreçtir.
İş ortamında performansı ya da davranışı düzeltmeye odaklanmıştır.
Koçluk; "kişilerin içindeki potansiyelin, anlamlı ve önemli amaçlara ulaşmak için ortaya
çıkmasını kolaylaştırmak"tır.
Yine 2002 yılında www.activefinans.com2 adlı internet sitesinde yayınlanan "Güven" konulu
bir makalede Koç'u tanımlarken; "kişilerin daha iyi hedef belirlemelerine ve sonra da o hedeflere
ulaşmalarına yardımcı olur" denilmektedir. Makalenin devamında ise, danışanları kendi başlarına
yapabileceklerinden daha fazlasını yapmaya yönlendirmek, daha hızlı sonuç almaları için amaca
odaklanmalarını sağlamak ve daha fazla üretmeleri için onlara denenmiş araçlar, yollar, yöntemler
göstermek, destek vermek" olarak detaylandırılmıştır.
Sonraki yıllarda koçluğun anlamı, tanımı ve işlevi değiştikçe adı geçen makaledeki
"yönlendirmek, yol, yöntem göstermek ve destek olmak" ifadelerinin koçluğun doğasına ne kadar aykırı
olduğunu göreceğiz.
O dönemlerde koçluğun tanımlaması hattâ tanıtılması için uğraşanlar, koçluk ile ilgili bir
takım bir takım ilkelerden bahsediyorlardı. Bunlar;
2
http://www.activefinans.com/activeline/sayi21/guven.html
Koçluğun İlkeleri
- Bireysel farklılıkları ve farklılık düzeylerini dikkate alma
- Öğrenme biçimi
- Zeka biçimi
- Sahip olunan tecrübe ve olgunluk
- İş kapasitesi
- Gelişim yetenekleri
- Diyalogdan yana olma
- İletişimi bir anlaşma çabası olarak görme
- Dinleme becerisi
- Empatik (Disassociation: Dışarıdan ve Association: İçeriden)
- Doğru soru becerisi
- Kişinin kendi cevaplarını bulabileceği sorular sorabilme becerisi
- Elemanın performans göstereceğine dair güven duymasını sağlama
- Doğallığını her zaman koruma
- İlham veren ve heyecanlandıran ruh hali
- Eleman koçun gözlerinde kendi geleceğini görebilme
şeklinde sıralanıyordu. Ancak burada temel olarak koçun özellikleri vurgulanıyordu. Koçluk tam olarak
bugünkü hâli ile tanımlandığında ise iyi bir koçun, bir koçluk görüşmesinde adeta "yok olması" tercih
edilecektir.
O yıllarda koçlukla birlikte "mentorluk" tanımı da gündeme geldi. Ve ortaya yeni bir soru
çıktı: "Koçluğun mentorluktan ya da danışmanlıktan farkı nedir?" Koçluk çoğu kez mentoring (akıl
hocalığı), danışmanlık (counselling ve consulting) ve psikoterapiyle karıştırılır. Bunlarla ortak özellikleri
varsa da, özünde tümünden farklıdır. Koçluk bir danışmanlık çeşididir ancak koç, danışmanın aksine,
amaçlanan yeni becerilerin kazanıldığından ve hedefe ulaşıldığından emin olana kadar, bunların hayata
geçirilmesi esnasında da çalışmayı sürdürür. Ayrıca koç, hatalara ve eksiklere odaklanmaktansa, güçlü
özellikleri ve geçmiş başarıları vurgulayarak kişiyi hedefe / arzulanana doğru yüreklendirir. Koçluk
psikoterapi değildir. “Sorun”larla uğraşmaz; kişinin geçmişini kurcalamaz ya da insan davranışını anlama
çabası göstermez. Kişinin kendine bireysel ve mesleki hedefler koymasına ve bunları uygulamasına
odaklanır. Koçluk; "ekip çalışması", "hedefe odaklanmak", "en iyisi olmak" gibi bazı ilkelerini spor
koçluğundan almıştır ancak rekabete ya da galip/mağlup ilişkisine yönelik değildir.
Bu ayrımdaki detaylara dikkat ettiğimizde; koçluk doğasına uygun doğru tanımın ve
yaklaşımın oluşmadığını görmek mümkün. Çünkü bu dönemde hâlâ koçun birtakım değişim ve gelişim
süreçlerinden sorumlu olduğu düşünülüyor.
Koçluk bu kadar gündemde ve geçerli hâle gelince, insanlar bu konuyu daha çok irdelemeye
başladılar. Bununla ilgili sayısız yazı ve makale yayınlandı. Bunların birinde İdil Akidil 3, o dönemin en çok
izlenen filmlerinden Matrix serisinden koçluk ile ilgili çıkarımlar yapmış ve bunları " The Matrix’ten
“Koçluk” dersleri" adlı makalesinde aşağıdaki şekilde ele almıştır:
"En az 10 defa seyrettiğim, ve her seferinde (artık biraz zorla da olsa) başka mesajlar
çıkarttığım The Matrix adlı filmin bazen, sanki eğitim-gelişim aracı olması amacıyla çekildiğini, en çok
da koçluk konusunda eğitim malzemesi olarak kullanılabileceğini düşünüyorum.
Sıradan bir Bilgisayar Uzmanı olan Thomas Andersen (takma adıyla Neo)’in bir soru ile
macerasına başladığını hatırlayın. Gece kulübünde karşılaştığı Trinity’nin kendisine hatırlattığını: “Aynı
soru bizi harekete geçiriyor.” Hemen ardından yeraltı teşkilatının sözcüsü Morpheus ile tanıştırılır Neo.
3
İdil Akidil, “The Matrix'den "Koçluk" dersleri”, http://www.ntvmsnbc.com/news/148055.asp
Her şey hala gizemini korurken Morpheus’un başlangıç olarak söylediği ise şu cümledir: "Matrix’in ne
olduğunu bilmek ister misin?" En iyi koçluk yapma yöntemlerinden birinin çekirge-sensei ilişkisindeki, ilgi
çekme amaçlı soru/cevap yöntemi olduğunu söylemiştik daha önce. Aynen burada olduğu gibi.
Koçluk, neyin, nasıl yapılması gerektiğini söylemek değildir. Karar vericinin "kişinin kendisi"
olması, hayatının sorumluluğunu kendi eline alması önemlidir. Matrix’e dönerek, Morpheus’un tanışmadan
hemen sonra Neo’ya içinde bulundukları durumu kısaca tanımladığı ve sonra da hayatının geri kalanını
nasıl yaşayacağı konusunda seçme hakkını ona bıraktığı sahneyi hatırlatalım. “Mavi hapı yutarsan,
yatağında uyanacak ve her şeyin bir rüya olduğunu düşüneceksin. Ama kırmızı hapı almayı seçersen burada
kalacaksın ve ben seni tavşan çukurunun derinlerine indireceğim.
Neo kırmızı hapı alır ve her yönden eğitimi başlar. Bu noktada, Morpheus’un dövüş eğitimi
sırasında söylediği bir söze de değinmeliyiz: “Kendini tanı/bil. Zihnini özgür bırak. Ben sana kapıyı
gösterebilirim yalnızca... Ondan girecek olan sensin."
Koç, her duruma ve kişiye göre tarzını, araçlarını, önerilerini farklılaştırabilmeli, nabza göre
şerbet verebilmelidir. Her bir kişinin motive olduğu etkenler, öğrenme yöntemi, çalışma biçimi farklıdır,
dolayısı ile Koç'un yaklaşımı da farklılaşmalıdır.
Yeraltı teşkilatındaki arkadaşları, gerçekleri öğrenmesine ve eğitimleri almasına rağmen
hala biraz çekingen yaklaşan Neo’nun “beklenen kurtarıcı” olup olmadığını öğrenmesi için onu Kahin’e
götürürler. Kahin, kurtarıcının O olmadığını söyler. Filmin sonunda gerçekten kurtarıcı olduğu anlaşılan
Neo, Kahin' in kendisine söylediğini hatırlatınca Morpheus’un yorumu şu olur: “Kahin, sana
duyman gerekeni söyledi…”
Sayın Akidil'in filmden koçluk adına çıkarımları ise şöyle: "Objektif bir şekilde, kişinin hangi
yönlerini geliştirmesi gerektiğini konuşabilmek önemli. Ancak bu noktaları geliştirebilmek için gerekli
yöntemleri bulmak, uygulamak daha da önemli. Dolayısıyla yolu bilmekle, oradan gitmek arasında fark
vardır. Bir İnsan Kaynakları Departmanı çalışanı Koçluk rolünü üstelenmekten çekiniyor veya kendini bu
konuda geliştirmiyorsa, kendi kariyer gelişimini riske atıyor demektir. İnsan Kaynakları Departmanları'nın
koçluk yapması konusunda en önemli nokta: Güven sağlamak. Koçluk yapılan yöneticilerin, çalışanların
her zaman kendileri için en iyisinin düşünüleceğinden ve paylaştıklarının gizli kalacağından emin olmaları
gerekir.
Buraya kadar her şey tamam gözüküyor. Eğer yaptığınız iş "Satış Ekibi Yöneticiliği" ise, bu
işle uyumlu bir koçluk tanımlamasına ulaşmış olursunuz. Öyle ya; koç yardımcı olur, yönlendirir, sağlar,
destek verir vs... Koçun o yıllarda ne çok işi vardı... Ama sanki yine bir boşluk, yerine oturmayan bir şeyler
kalıyordu tanımlamada.
Oysa ki koçluk, yaptığınız şey değil, olduğunuz şeydir.
Koçluk bir yönetim tekniği veya şekli değildir, insanlar arasındaki etkileşimle ilgili bütüncül
bir felsefedir. Koçluk bir yol arkadaşlığı, birlikte yapılan bir keşif gezisidir. Bu gezi kişinin zihinsel
süreçlerinde yapılır ve amaç kişinin kendisinde var olanı keşfetmesine yardımcı olabilme çabası
göstermektir. "Yardımcı olmaktır" demiyorum çünkü yardımcı olabileceğinizin garantisini veremezsiniz.
Buna karşılık, bütün içtenliğiniz ve tecrübenizle yardımcı olma çabası gösterebilirsiniz.
Bugünkü koçluk bilgileri ile büyük resme tekrar bakıldığında ise büyük değişimlerden
birinin, koçluk ve koçluğun tanımlanma sürecinde yaşandığını gayet net bir şekilde görebiliyoruz.
Günümüzde koçluk ile ilgili en ciddi kuruluş olan ICF (International Coaching Federation) Türkiye internet
sayfasında koçluk ile ilgili tanımlamalara göz attığımızda şu satırları okuyoruz:
Koçluk nedir ? 4
4
http://www.icfturkey.org
Koçluk, bir yandan kişinin kendisini tanımasına, değerlerini fark etmesine, potansiyelini
daha iyi anlamasına yardımcı olurken, diğer yandan kişinin kendisine güveninin ve yaratıcılığının
artmasına, güçlü ve gelişime açık yönlerini geliştirmesine, en karmaşık durumlarda bile konuya pozitif
yaklaşma becerilerinin gelişmesine olanak sağlar.
Koçluk, kişilerin iş ve özel hayatlarının dengede olması ve bütünsel potansiyellerini en üst
seviyeye çıkarmaları için ilham veren, düşündüren ve yaratıcı bir süreçtir.
Koçluğun odağında "insan"; doğasında ise "geleceği çalışmak" var.
Bir koç ile çalışmaya başlayan kişinin; nasıl, nerede, ne zaman ve özellikle "kimsin" sorusu
ile karşılaştığında, kendisini fark etmekten, kendisini geliştirmek için çaba sarf etmekten, istese de istemese
de bütüne pozitif bakmaktan başka çaresi kalmaz.
Bu bilgilerin ışığında;
- Koç, psikolog değildir.
- Koç, psikiyatrist değildir.
- Koç, terapist değildir.
- Koç, danışman değildir.
- Koç, akıl hocası değildir.
- Koç, arkadaş değildir.
- Koç, sırdaş değildir.
- Koç, yönlendirici değildir.
- Koç, kardeş değildir.
- Koç, anne-baba değildir.
- Koç, kanka değildir.
ICF Türkiye internet sitesinde yayınlanan bir yazıya göre, profesyonel koçluğun birçok
faydası vardır. Profesyonel koçluk hizmeti alanların kendilerini zorlayan konulara ve ellerindeki fırsatlara
farklı bir açıdan bakabildiğini, düşünme ve karar alma süreçlerinin geliştiğini, kişiler arası ilişkilerde daha
etkin olduğunu, iş ve özel yaşamlarında kendilerine daha çok güvenen bir görüntü çizdiklerini görüyoruz.
Kişisel etkinliklerini arttırma konusunda kararlı olan danışanlar; üretken olma, iş ve özel
hayatlarından doyum alma, kendilerine koydukları hedeflere ulaşma gibi alanlarında takdire değer sonuçlar
alabilirler.
Koçluk, kişiyi bir çok alanda hedefine taşıyabilir. 2010 ICF Global Tüketici Farkındalık
Araştırması’nın sonuçlarına göre, araştırmaya katılanların beşte ikisinden fazlası (% 42.6) koçluk
motivasyonları olarak “bireysel performanslarını ve/veya ekip performanslarını geliştirme”yi göstermiştir.
Bunun ardından gelen diğer motivasyon alanları ise “profesyonel kariyer fırsatlarını genişletmek” (% 38.8)
ve “iş yönetim stratejilerini geliştirmek”tir (%36.1). Daha kişisel olan diğer motivasyon alanları ise
“kendine saygı/ güvenini artırmak” ve “iş yaşamı / özel yaşam dengesini kurabilmek”tir.
2000 yıllardaki koçlukla ilgili bilgileri toparladığımızda koçluğu, 8-10 atın çektiği bir faytona
ve faytoncuya benzetebiliriz. Faytoncunun amacı, kütleyi bir yerlere taşımaktır. Atlar onun için öncelikli
değildir. Faytoncu, atların dengeli bir biçimde yönetilmesi, yorulan atın yer değiştirilmesi, yaralanan atın
devre dışı bırakılması gibi karışık ve meşakkatli bir süreci yönetiyordu. Bununla birlikte, "koç" kelimesi de
aslında 1800'lü yıllarda atlı taşımacılıkla birlikte ortaya çıkan bir kavramdı.
O dönemlerde koçluk ile ilgili şu yargıya varmak mümkündü: "Kişinin değişim
sorumluluğunu kişinin kendisine bırakamayan koç olamaz". Koçluğun ne olduğu sorulduğunda ise "Koç,
kişileri doğru şeye götürür, koç yönetmez, yönlendirir" deniliyordu. Koçluk hep bir ekip, takım veya grup
yönetenlerin dönüştüğü şey olarak algılayıp ne son derece dar bir alana sıkıştırılıyordu.
Bugün koçluğu öncelikle bir iletişim aracı, yaşam tarzı ve devamında bir meslek olarak
seçmeye karar veren bir kişi görecek ki; koçluğa bakış 2000'li yılların başındaki noktadan oldukça farklı
yerlere ulaşmış. Koçluğu tanımlayan koçluk okullarının internet sayfalarına göz attığımızda; Türkiye'nin ilk
yerli ve hal-i hazırda en çok mezun veren koçluk okulu Sola Unitas'ın kurucusu ve Türkiye'nin sayılı
MCC'lerinden Umut Kısa'nın şu açıklamasını görüyoruz:
Koçun Varlığı (Presence)5
"Koçluk, birçok kişinin düşündüğünün aksine çok zor bir iş. Tüm dikkatle dinleyebilmek, o
anda ve orada olabilmek, kendi ajandalarınızdan uzak durabilmek, sezgilerinize kulak verebilmek ve hatta
oldukça cesur olup, bazen danışanınızın sizi o anda ve orada bırakma riskini dahi göze almak. Üstelik
bunların tamamı aynı anda, tam bir profesyonellikle yürütmeniz gereken bir süreç…
Koçluk bilmekle başlar, yapmakla devam eder ve "olma" ile sonuçlanır. Yani kimliğinizin bir
parçası olmadığı sürece, iyi koç olma imkanınız yoktur.
Bilenler bilir; yeni koç sorun çözerken, yetkin hale gelen koç sorunu müşterisine çözümletir.
Ustalaşan koç ise yeni sorun yaratır. Usta koç gerçekte yüzeyde görünen sorunun çok daha altında ve
derinde başka bir sorunun yattığının genellikle farkındadır. Aslında gerçek sorunda genellikle yüzeyde
değil, daha derindedir.
Tüm bu derinlik, ustalık aslında koçluk yetkinliklerinde yatar; hattâ benim "kimlik" yani
"olma" yetkinliği dediğim koçun varlığı (presence) bu yetkinliklerin en başında gelir. Koç şimdi ve burada
kavramını tam olarak içselleştirmediği sürece dinlemeyi, soru sormayı, güvenli bir ilişki kurmayı
başaramayacaktır. Üstelik de görüşmeler oldukça yorucu geçecektir.
Koçluğa ilişkin eğitim ve atölye çalışmalarında insanların tam 15 ya da 20 dakika sonra
fiziksel olarak çökmeye başladıklarını ve koçların enerjilerinin, özellikle başlarda oldukça azaldığını
görüyorum. Hatta bu anlarda danışan ve koç arasındaki enerji uyumu öyle seviyelere geliyor ki, bazen bu
iletişimin ne kadar faydalı sonuçlar doğuracağını düşündüğüm zamanlar olmuyor değil.
Gerçekte koçluk çalışmasını bu kadar zorlaştıran ne?
Konsantrasyon ve dikkat yoğunlaşması:
İnsan zihninin herhangi bir konuya 10 - 15 dakikadan fazla yoğunlaşması neredeyse mümkün
değil. Yeni yapılan çalışmalardan bir tanesi; bir kişinin herhangi bir çalışmaya en fazla 10 dakika
odaklanabileceğini gösteriyor.
Normal sürecinde bir koçluk görüşmesinin yaklaşık 60 dakika civarında olduğunu
düşünürsek, bunun çalışmada bulunulan sürenin tam altı katı fazla olduğunu görebiliriz. Peki yanlış ya da
doğru olan ne? Konsantrasyon; koçluk görüşmelerinde ne kadar kullanılmalı ya da kullanılmamalı mı?
Benim kişisel tecrübelerime göre; eğer konsantre olursanız çok kısıtlı veriyi sezme
olasılığınız var, üstelik de sizi tahmin edebileceğinizden çok daha fazla yorar. Bize hep odaklanmanın çok
önemli olduğu ve başarının odaklanma ile geleceği anlatılmıştır. Ben bu noktada, koçluğun böyle
yapılamayacağını düşünenlerdenim. Aranızda meditasyon yapanların var olduğunu düşünüyorum. Koçlukla
meditasyon arasında sıkı sıkıya bir ilişki var. Aynen meditasyonda olduğu gibi; koçlukta odaklanmazsınız;
ağaç yerine ormanın kendisini görürsünüz. Görürsünüz diyorum çünkü; bir şeye bakmak için çalışmazsınız.
Her şey orada, o oda içerisinde oluyordur. Altıncı hisleriniz dahil tüm duyularınızla, danışanınıza aynalık
yapıyorsunuz.
Koçun görüşme içerisindeki varlığını (presence) farklı şekillerde tanımlayanlar olabilir,
ancak benim için bu tanımlardan birisi kesinlikle odaklanma değil. Koçun varlığı, düşünmekten değil,
5
https://www.solaunitas.com/index.php/tr/makaleler/item/150-kocluklar
düşünmemekten veya odaklanmamaktan gelir. Odaklanmak düşünmenizi ve anlamlandırmanızı hatta
yargılamanızı sağlar. Vücudunuz anlatılan her şeye reaksiyon verir, üstelik bunların danışanınızın bilinç
altı tarafından anlaşılmaması da mümkün değildir.
Ben koçun varlığını, onun sezgileriyle tanımlıyorum. Bu arada sezgilerin önemli olmadığını
ve hatta bilimsel olmadıklarını düşünüyorsanız, bir de benden dinleyin demek isterim.
Yapılan bir araştırmaya göre; (bu arada nasıl saydıklarına dair hiçbir fikrim yok) insan vücudu
saniye de yaklaşık 2 milyon bit veri işleme kapasitesine sahip ancak sadece 164 bin tanesinin farkında ve
aklı ile bunu işledikten sonra sadece lineer bir şekilde bunu kullanabiliyor. Ancak sizce bu 2 milyon bitlik
veri nereye gidiyor?
Bu grup veri vücudumuzun otomatik olarak (kendiliğinden, farkında olmadan) sonuçlara
ulaştığı veriler ve bence bizim "sezgilerimiz" dediğimiz şey de tam olarak bu. Önemli olan da, ihtiyaç
duyduğunuz anda, kendi sezgilerinizin sunduğu sonuçlara nasıl ulaşabileceğiniz. İşte bu kısımda insanın
kendini akışa bırakması, o anda ve orada olması önem kazanıyor.
İşte böyle olduğu anda yorulmanız ya da enerjinizin olmasını istemediğiniz bir yerde olması da mümkün
değil.
Bu arada çok karıştırılan konulardan bir tanesi de sezgilerin karşı tarafa soru formunda
sorulan "yargılar" olduğu. Aslında tam olarak doğru yerde sorulan “Ne istiyorsun?” ya da "Bununla ne
demek istiyorsun?” gibi sorular da tam olarak sezgilerin verdiği sorular olabilir. Sezgi, tahmin etmek
değildir.
Lao Tzu’nun koçluk için yazılmamış ama inanılmaz etkili bir sözü var:
“Just remain in the center, watching.. and forget that you are there.”
“Sadece orda kal, izle ve sonra orada olduğunu bile unut.”
Biraz düşündükten sonra, bu konunun ne kadar önemli olduğunu sizin de farkettiğinizi
biliyorum.
Koç olarak, görüşme içerisinde var olmak istiyorsanız size bazı temel ipuçları: Eğer bunları
uygularsanız, fark ettiklerinize gerçekten şaşıracaksınız.
- Tüm duyularla düşünmeden ve yargılamadan izlemek
- Danışanın gündeminde olmak
- Sadece düşünsel olarak değil, fiziksel olarak da ayna olmak
- Zihni disipline etmek
- Görüşme dışı düşünmeme (meditasyon) egzersizleri yapmak
Türkiye'nin ilk koçluk okullarından MareFidelis'in kurucusu ve Türkiye'nin ilk MCC'si Dost
Can Deniz'e göre ise:
Koç Olmak ve Koçluktan Yararlanmak İsteyenler İçin; 6
"Beni çok sevindiren bir şey var. O da “koçluk” mesleğinin hızla yayılması. Bir kaç yıl önce
bir elin parmaklarından daha az olan Türk koçların sayısı her geçen gün artıyor. Aslında yaşam koçluğu,
veya daha genel ismiyle koçluk, bütün dünyada hızla yayılıyor. Çünkü işe yarıyor! Kabul etmek lâzım ki,
birçok sağlıklı birey, hatta birçok şirket, aslında ulaşabilecekleri potansiyelin çok ufak, tek rakamlı bir
yüzdesinde çalışıyor. Bu yüzde çoğumuzda o kadar düşük ki, koçluk yardımıyla bir kaç puan bile yukarı
çıkarabilsek, yaşamımızdaki ve onu deneyimleme şeklimizdeki etkisi büyük olabiliyor.
Buraya kadar her şey güzel… Ama “acaba ben koçluk yapabilir miyim?” diye soran, ve bu
soruya nasıl yanıt bulacağını bilemeyen o kadar çok kişi var ki… Ben bu yazımda, hem koçluğu biraz daha
6
http://marefidelis.com/marefidelis-klasikleri-koc-olmak-ve-kocluktan-yararlanmak-isteyenler-icin/
tanıtmak, hem de geleceğin istekli koçlarına biraz yol göstermek için, bir koç adayının, ve bir koçla
çalışmak isteyen herkesin dikkat etmesi gereken 6 püf noktasını paylaşıyorum: (Bu yazıda değindiğim, orta
ve üst düzey yöneticilerin uygulayabileceği koç yöneticilik yaklaşımı değil. Ama ilki dışında çoğu madde,
azıcık uyarlama ile bu alan için de geçerli olabilir, özellikle 2, 5 ve 6ncı maddeler.)
1. Koçluk bir meslektir. Bir teknik, yaklaşım, moda, jargon, okul, akım, vs. değildir. Koçluk mesleğini icra
ederken deneyimlerinizi, eğitiminizi, lisanslı veya ustası olduğunuz teknikleri kullanabilirsiniz, ama bunu
koçluk mesleğinin sınırları ve tanımları içinde yapmalısınız. Bunu part time bile yapsanız, bir meslek ve iş
ciddiyeti içinde yapmalı, ona göre sistemler (muhasebe, müşteri ilişkileri, tanıtım, vb.) kurmalısınız.
2. Koç, psikolog, terapist veya başka bir tedavi profesyoneli değildir. Koç, patolojik durumlarla çalışmaz.
Teşhiste bulunmaz, tedavi önermez, terapi yapmaz. Onun için eğer koçluk yapmaktaki amacınız, psikolojik
rahatsızlıklarla ve işlevsel olmayan durumlarla çalışmaksa, bu konularda eğitim veren bir kuruma
başvurmanızı öneririm. Bir koç olarak görevim, amatör psikologluk yapmak değil, yetenekli, becerikli, ve
kapasiteli insan ve kurumların, bu özelliklerini tam olarak ortaya koyabilmeleri ve daha kaliteli bir yaşam
yaşayabilmeleri için hizmet etmek. Bu çizgiye dikkat etmeyen koçlar hem danışanlarına, hem kendilerine,
hem de koçluk mesleğine zarar vereceklerdir.
3. Koçluk eğitimi almak zorundasınız. Koçluk, eğitimcilik, yönetim danışmanlığı, kişisel gelişim veya NLP
uzmanlığı, yazarlık, hatta terapistlik gibi bir çok daldan, alakalı olsa bile farklı bir meslektir. Koçun iletişim
kurma tarzı ve çalışma modeli, bütün benzeri yaklaşımlardan farklı olmak durumunda. Ayrıca koçluk sadece
hedef belirlemek, o hedeflere uygun stratejiler oluşturmak ve eyleme geçmekten çok daha fazlasıdır. Koçlar
mevcut durum dinamikleri ile çalışırlar. Onun için bu konuda kredibilitesi yüksek bir kurumdan eğitim
almanızı öneririm. Benim en büyük şansım, koçluk mesleğine adını veren, ilk yaygın koçluk eğitim kurumu
Coach U’yu, daha sonra Graduate School Of Coaching’i ve Uluslararası Koçlar Federasyonu ICF’i kuran
Thomas J. Leonard’ın ölmeden önceki bir buçuk yıl boyunca öğrencisi olmaktı.
4. Koçluk mesleği, yüksek etik standartlara uymayı gerektirir. Biz insanların hayalleri ile çalışıyoruz.
Koçluk ilişkisine giren danışanlarımızın çoğu daha önce bu kadar çok desteklendikleri bir yakın ilişki
deneyimlememiş olacaklar. Bu açıdan bir koçun mesleğinin etik standartlarını harfiyen uygulaması, hatta
onların da üzerinde hassasiyet göstermesi çok önemlidir. Bu standartları aşağıdaki linklerden
okuyabilirsiniz:
ICF Code of Ethics (Uluslararası Koçlar Federasyonu)
IAC Ethical Guidelines (Uluslararası Akredite Koçlar Birliği)
5. İyi bir koç olabilmek için iyi bir koçla çalışmak önemlidir. İnsan ilişkilerine dayanan bütün mesleklerin
hemen hemen hepsinin eğitiminde danışmanın süreci deneyimlemesi, süpervizyon alması ve aynı zamanda
kendi üzerinde de çalışması şarttır. Eğitim alacağınız bir çok okul da sizi koçluk veya mentorluk almak
konusunda zorunlu tutmasa bile cesaretlendirecektir. Bir koçla çalışmaya karar verirken önce kendisinin bir
koçu olup olmadığını öğrenmenizi öneririm.
6. Koçluk mesleğinin odağı, koç değildir. Bu sizin kendi fikirlerinizi, doğrularınızı, değerlerinizi ve
deneyimlerinizi aktaracağınız, insanlara “başarılı olmanın kuralları”nı anlatacağınız yer değil. Bunu
yapmak istiyorsanız eğitim sektörünü veya bir kitap yazmayı düşünün. Başarılı bir koçluk ilişkisi,
danışanınızın sizin desteğinizle kendi doğrularını, özgür düşüncelerini, değerlerini ortaya koyduğu ve
bunlara dayanarak kendi “başarı” stratejisini oluşturduğu bir çalışma olacaktır. Bizim işimiz sonuçları
yaratmak değil, onları yaratabilmesi için danışanımızı özgür kılmak"
Erickson Koçluk okulu Türkiye temsilcisi Zerrin Başer'e göre ise:
Koçluk nedir?7
7
http://www.ericksontr.com/kocluk/
"- Koçluk insanın yaşamının kendisidir. Çünkü koç, kişinin yaşamında birlikte yürüdüğü bir yol arkadaşı ve
bununla birlikte koçluk, yaşamın içinde, kişinin kendi adına, yaşamına, kendine ve gelişimine dışarıdan bir
gözle bakabilme sürecidir.
- Koçluk temelde değişim yönetimidir. Değişime adapte olmaktır. Bu pencereden, insanların kendilerini çok
farklı alanlarda fark etmelerini sağlayan, yürümek istedikleri yolu farkındalıkla seçmelerini, seçtikleri yolda
kararlılıkla adım atmalarını destekleyen ve ulaşmak istedikleri yere onları ulaştıran profesyonel bir süreçtir.
- Koçluk bir insanı odaklı düşündürebilmektir. Gerçekten odaklanmasını sağlamaktır.
- Bu yaklaşım karşılıklı iletişim ve bir etkileşimi içerir. Bununla birlikte koçun penceresinden bakıldığında;
koç, çok iyi dinleyip oradan hareketle çok güçlü sorular soran ve kişiye alan açarak onu destekleyen kişidir.
- Bir diğer tanımla Koçluk, insanları gerçekten derin düşündürerek kendi farkındalıklarını ya da kendi
potansiyellerini ortaya çıkarmayı sağlayan sistemler bütünüdür. Koç ise, bütün bu sistemleri farkındalıkla
bilerek uygulayan kişidir. Bunun için koçun, başlangıcı olup, sonu olmayan bir eğitim sürecine girmesi
gerekir.
- Bu işi profesyonel olarak yapmak üzere gerekli teknikleri öğrenmenin yanı sıra, “Koç konumu” denilen
yaklaşımı ve bu yaklaşımın gerektirdiği yetkinlikleri kazanmak adına, çok ciddi bir şekilde kendi üzerinde
yaşam boyu çalışmayı, öğrenmeyi ve kendini geliştirmeyi gerektirir"
Bu noktada Zerrin Başer kimlere profesyonel koç denileceğinin de altını çizme gereği
hissetmiş. Sayın Başer'e göre; Profesyonel koç; en az 128 saatlik ICF akredite bir eğitim programından
geçmiş, o programın tüm gereklerini tamamlamış, en az 100 saat profesyonel pratik deneyimi olan ve
bununla birlikte kendi üzerinde ciddi bir şekilde çalışan, sürekli eğitimlerle kendini destekleyen, koçluk
yaptığı alanda kendini geliştiren, koçluk prensiplerini yaşam prensipleri haline getirmiş kişidir.
Koç, bütün bunları yaparken koçluk yaptığı kişiyi nötr, tamamen yargısız biçimde, çok iyi
dinleyerek, onun ulaşmak istediği sonuçlara ulaşmasını destekleyecek yöntemler konusundaki yetkinliği ile
o yöntemleri kullanabilen ve kişiye ait özel bilgiyi ömür boyu gizli tutabilen yol arkadaşıdır.
Koçun, koçluk konusundaki sürekli gelişen bilgi ve deneyiminin dışında, koçluk yaptığı
kişi/ler/in konu meslek ya da gündemleri hakkında uzmanlığının olması gerekmez.
Ne demiştik makalenin başında: "Bu makaleyi okumaya başlayanların, bitirdikleri andan
itibaren, okumaya başlayan kişi olmayacakları da muhakkaktır."
Zaman sürekli akıyor ve dünya birkaç saniye öncesine göre bile aynı değil; dünya sürekli
değişiyor. Bu hızlı değişim döngüsünden insanların ve olayların etkilenmemesi mümkün mü? Fakat bazı
insanlar bu değişimi ve bu değişimin getirdiklerini yönetme konusunda diğer bir takım insanlara göre daha
avantajlı.
Peki bu değişimi yönetemeyenler ne olacak? Onlar bu süreci yönetme konusunda destek
alacaklar.
Aslında çözüm herkesin kendi içinde. Fakat bunun ortaya çıkarılması gerekiyor. Buna
koçlukta "AHA" anı diyoruz. Bu an, koçluk desteği alanların sorunların çözümlerinin kendi içlerinde
olduğunu fark ettikleri andaki tepkileridir.
ICF Koçluk tanımlamasına göre "Koçluk, müşterilerin kişisel ve profesyonel potansiyellerini
maksimize etmek amacıyla düşünce doğurucu ve yaratıcı bir süreçte onlarla ortaklık yapmaktır."
Kişisel ve/veya profesyonel hayattaki değişimin dinamikleri karşısında kendini zaman zaman
güçsüz hisseden bireyler, alacakları koçluk desteği ile "düşünce doğurucu ve yaratıcı bir süreç" içerisinde
olarak, çözümün odağında kendilerinin olduğunu fark ediyor olacaklardır.
Koçun görevi; bu süreçte doğru sorular ile danışanlarının potansiyelini maksimize etmek
adına ortaklı yapmaktır. Bu ortaklık sürecinde danışan değişimi sahiplenmeli ve kabullenmeli, muhtemel
etkileri konusunda koçluk desteği ile elde edeceği farkındalığı bir an önce eyleme geçirmelidir. Böylelikle
değişim, korkulan bir süreç olmaktan çıkıp, bir fırsata dönüşecektir.
SONUÇ
Amacım; değişimin yol açtığı etkileri koçluk ile yönetebilmeyi incelemekti. Fakat
araştırdıkça, aslında koçluk tanımlamasının da yıllar içerisinde büyük değişimler yaşadığını gördüm.
Değişim, hayat devam ettikçe kendini tekrarlayan bir süreçtir. Teknik olarak değişimin
karşısında durmak veya değişime direnmek mümkün olsa da aslında olması gereken şey tam olarak değişim
rüzgarını ardına almaktır.
Birey üzerinde değişimin aslında bir anlık olduğu, sürecin uzamasının sebebinin ise değişime
karşı oluşan dirençten kaynaklandığını biliyoruz. Herhangi bir alanda değişmek bir anda verilecek kararken,
bunu uzatmak sadece bireylerin motivasyonunu negatif yönde etkilemekten başka bir şey değildir.
İşyerinde mesai saatleri değişen bir birey, süregelen alışkanlıkları değiştiği için bu değişimi
kabullenmekte zorlanır, reddeder veya direnir. Bu bazen çok uzun da sürebilir. Oysa yapılması gereken tek
şey yeni saatlere uygun bir şekilde davranmaya başlamaktır. Değişime direnmek kişiyi sadece demotive
eder. Direnç hiçbir şekilde değişimi tersine çevirmeyecektir.
Kabul etmek gerekir ki; stresin en önemli sebeplerinden biri değişimdir. Her zaman yaptığı
şeyi yapamayacak olmak veya farklı bir şey yapmak zorunda kalmak kişide stres yaratır. Bu durum
toplumlarda da benzer bir ivmeye sahiptir.
Değişimin birey ve toplum üzerindeki negatif ve pozitif etkilerini düşündüğümüzde bu
sürecin aşılmasında en etkin aracın koçluk desteği olduğunu kabul etmek mantıklı bir yol olacaktır.
Peki o zaman bu süreci yönetmek için koçluk nerede, nasıl ve ne zaman devreye girmelidir?
Koçluğun doğasına ve tanımlamasına baktığımızda Koçluk, danışanların kişisel ve
profesyonel potansiyellerini maksimize etmek amacıyla düşünce doğurucu ve yaratıcı bir süreçte onlarla
ortaklık yapmaktır.
Yeni binyılın ilk yıllarında yoğun bir şekilde dillendirilmeye başlanan koçluk süreci ilk
başlarda ülkemizdeki yabancı firmalarda çalışan yöneticilerin, yönetim becerilerini pekiştirmek ve
kendilerine bağlı ekipleri daha etkin yönetmek ve hedeflerine ulaştırmada daha etkin rol almak için
kullanıldı.
Dolayısıyla 2000'li yıllarda koçluk, kişilerin bir üst yöneticileri tarafından uygulanan bir
prosesten ibaretti. Fakat koçluğun etkin sonuçları bunun profesyonel hayatın dar alanına
sıkıştırılamayacağını gösterdi.
Son 15 yıllık dönemde önce koçluğun tanımı gözden geçirildi. Etki alanı ve etkinliği yeniden
belirlendi. Koçluk eğitimi veren kurumlar çoğaldı ve nihayetinde koçluk 2013 yılında meslek olarak
tanımlandı.
Her bireyin içinde değişime ayak uydurma ve hatta değişimi pozitif bir rüzgara dönüştürme
potansiyeli mevcuttur. Koçluk sürecindeki sorular ve bu soruların birey üzerindeki farkındalık etkilerin
katkısıyla, bu potansiyelin ortaya çıkarılması ve olası negatif sonuçların önüne geçilmesi muhtemeldir.
Bireysel farkındalıkları üst düzeye çıkmış bireylerin oluşturduğu toplumlar, değişimin yol
açacağı sorunlara tıpkı bireyler gibi reaksiyon gösterecek ve uyum süreçleri topyekün kısalacaktır.
Koçluk, kişilerin ve toplumun içindeki potansiyeli harekete geçirmeye başladıkça değişimin
yönetimi o ölçüde kolaylaşacaktır.
Mevlana ile başladık, Şems ile bitirelim...
"....... değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak, hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın.
'Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir' diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının, üstünden daha iyi olmayacağını?"
ŞEMS
KAYNAKÇA
- Mahir Ünal, Newport University - Etkili Koçluk Semineri, 2004
- http://www.activefinans.com/activeline/sayi21/guven.html
- İdil Akidil, “The Matrix'den "Koçluk" dersleri”, http://www.ntvmsnbc.com/news/148055.asp
- ICF Türkiye, Koçluk nedir?, http://www.icfturkey.org
- Sola Unitas, Makaleler, Koçun Varlığı, https://www.solaunitas.com/index.php/tr/makaleler/item/150-kocluklar
- MareFidelis, Makaleler, Koç olmak ve Koçluktan Yararlanmak, http://marefidelis.com/marefidelis-klasiklerikoc-olmak-ve-kocluktan-yararlanmak-isteyenler-icin/
- Erickson Türkiye, Koçluk nedir?, http://www.ericksontr.com/kocluk/

Benzer belgeler