Kur`an Analizi - WordPress.com

Transkript

Kur`an Analizi - WordPress.com
ANALİZLER
KUR’AN ANALİZİ
Not :
1-Analiz biraz karışık oldu ama kusura bakmayın. Üşendim toparlamaya.
2-Diğer orijinal Kur’an yazımlarına bakınca daha farklı sonuçlar elde edilir. Yazımda oynama ve
yazı tipleri Kur’an’ın çözümünü engelliyor.
KEVSER SURESİ ANALİZİ :
1)
2)
3)
Kur’an’da şekillere dikkat ettiğinizde;
Bitiş İlişkisi : (
I
bitişi ve
ilişkisi.)
I
Surede birleşime ve ayrıma dikkat ettiğinizde, Kur’an’da kevser kelimesi yok. Üç ayetteki “Rı” ise kelime
ilişkilerini gösteriyor.
Kevser Suresi’nin Diğer Sure, Ayet, Kelime ve Harflerle İlişkisi :
A)Sure İlişkileri :
Kevser suresi ile benzer başlayan ve benzerlik içeren 3 sure var. Ayrıca ayetlerin “RI” bitişi benzerliği
var.
Kevser Suresi -1
Fetih Suresi -1 I Nuh Suresi -1 I Kadir Suresi -1
I
I
B)Diğer Ayet, Harf, Kelimelerle İlişkileri : (Kur’an Geneli Kelime İlişkileri)
İlişkileri :
I
I I I
İlişkileri :
I
İlişkileri :
I
I
İlişkileri :
I
I
İlişkileri :
I I I
İlişkileri :
I I
İLİŞKİLİ HARFLER-ŞEKİLLER:
Kuran’da sureler seri ayet-harflerle (birbiriyle ilişkili harflerle), ilişkili kelimelerle
oluşuyor. Ve ayrıca kendisiyle benzerlik içeren (ikişer,üçer,dörder …..) sureler ve
ayetler halinde.
Kur’an’da böyle bir seri var gibi görünüyor;
ve
ve
ve
serisine dikkat edersek;
ilişkisi :
İlişkisi :
?
Kur’an bu tür “kef” yok.
İlişkisi :
İlişkisi :
Diğer
ve
İlişkileri :
Böyle olunca sin, şın, sad, dad, tı, zı harfleri ortadan kalkıyor. Cim, ha, hı, ayn, gayn, lam harfleride
olmayabilir.
Diğer İlişkiler:
Birde buna
dikkat. Birbirinin tersi şekil.
KUREYŞ SURESİ ANALİZİ:
İlişkili Harfler :
İlişkisi :
I
I
İLİŞKİLİ AYETLER:
Kur’an’da buna benzer bir çok çift/üçer/dörder benzer ayet var.
?
BAKARA 35 ve ARAF 19
-------------------------------
NİSA 3 ve FATIR 1 Analizi :
-------------------------------
İlişkiler:
-
DİĞER BAZI İLİŞKİLİ AYETLER :
Hicr 26/Rahman 14
Hicr 27/Rahman 15
Mücadele 16/Münafikun 2
Rad 35/Muhammed 15
Enam 29/Müminun 37/Casiye 24
Nisa 13/Fetih 17
İbrahim 32/Hacc 65
Nahl 14/Fatır 12
Bakara 60/Araf 160/Şuara 63
Bakara 80/Ali İmran 24
Hac 47/Secde 5
Ahzap 73/Hadid 13
-
Hakka 22/Gaşiye 10
Araf 114/Şuara 42
Araf 183-Kalem 45
Hud 71/Saffat 112
Hicr 34-Sad 77
Enbiya 72/Enam 84
Bakara 161/Ali İmran 87
İsra 68/Mülk 17
İsra 68/Kamer 34/Mülk 17
Bakara 57/Araf 160/Taha 80
Nur 3/Fetih 6
Nisa 15/Nur 4
Nisa 24/Maide 5
Bakara 213/Ali İmran 19
Neml 3/Lokman 4
Ali İmran 135/Taha 124
Ali İmran 135/Araf 28
Ali İmran 46/Maide 110
Bakara 24/Tahrim 6
Ali İmran 41/Meryem 10
Araf 16/Hicr 39
Bakara 29/Fussilet 12
Araf 20/Taha 120
Araf 22/Taha 121
Yunus 33/Mümin 6
Bakara 104/Nisa 46
Yunus 79/Şuara 37
Bakara 51/Bakara 92
Bakara 51/Araf 142
Bakara 34/Sad 74
Yunus 76/Zuhruf 30
Araf 122/Şuara 48
Taha 9/Naziat 15
Bakara 35/Araf 19
Kasas 31/Neml 10
Bakara 60/Araf 160
Hakka/Kaaria
Nisa 3/Fatır 1
İLİŞKİLİ KELİMELER-BÖLÜMLER-CÜMLELER:
Arapça olarak çevrilen, Kur’an’ın arapça olarak anlaşılmasını sabitleyen, Kur’an’ın anlaşılma yolunu
kapatan kelime :
==========================
Kur’an’da kelime sınıflamasına pek dikkat edilmemiş. Daha doğrusu çorba sınıflama var.
==========================
==========================
==========================
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
?
?
Böylece
Kur’an’da böyle
bir “dal” yok.
?
?
İLİŞKİSİ :
?
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
Kur’an’da Kur’an kelimesi yok.
DİĞER İLİŞKİLER :
1)
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ :
2)
3)
4)
5)
6)
7)
8)
- -
-
-
-
9)
Buradaki “mim” ile “ayn” benziyor. Dolayısıyla ikiside aynı harf olabilir. Mimin kuyruğuda yandaki
aynın yanındakinin (Lam okunan şeklin) aşağı hali.
HARFLERİN ÇİZGİ İLİŞKİLERİ:
AYRI KELİMELER-BÖLÜMLER-CÜMLELER (Birkaç Örnek):
Demek fiili olarak alınan (Kur’an’ı karıştıran-bozan en birincil nokta);
Böylece Kur’an’da konuşma, Adem İblis, ilk insan vs. mevzusu yok.
Cennet olarak çevrilen;
Arapça olarak çevrilen;
Peygamber olarak çevrilen;
Ayet;
Cin;
-
Farkı :
ve
:
-
Şekiller farklı. Uçlarına dikkat.
İblis :
(Blise)
(Bia)
(Bia)
(Belagne)
(Beleden)
(Beligan)
(Bi)
(Bilika)
(Belev)
(Bilisa)
(Bi lıhyeti)
Böylece Kur’an’da İblis kelimesi yok.
Cebrail :
Hem ayrı yazıma hem şekillere dikkat edersek, Kur’an’da Cibril kelimesi yok.
: Burada,
ve
var.
Ke :
: Burada,
,
,
ve
var.
yok.
Diğer bölümler;
Rahim (Aynı renk içinde daire birbirinden ayrılığı ifade ediyor):
Diğerlerine baktığınızda “lam” birleşmeli “rı” olmayanların buradaki “rı” ve “rahim” ile ilişkisi yok.
Tevvaben’deki “be” değişecek. Tevvabüdeki “b” ile ilişkisi yok. Ayrıca vav’ın yanındaki elif vav ile birleşecek. Ayrıca
Rahim’lerdeki mim okuma değişecek. Şekil farklı. Tevvabürrahim’deki mim’in kuyruğu elifin aşağı yönü şekline
dönüşebilir. Buradaki mim aslında "ayn” olabilir.
Buradada rı’nın yanındaki elifle rı birleşecek. Ayrıca Rahim’lerdeki mim okuma değişecek. Şekil farklı. Belki
kur’an’da rı kalkabilir. Şekil
RAHMAN SURESİ ANALİZİ:
Bitişler
ve
olabilir.
Kelime Çıkarımı :
Kur’an’da birleşik yazılan kelimeleri ayırmak, ayrı yazılan harf ve kelimeleri birleştirmek gibi bir hata var.
Şu an ki okunuş;
Yükezzibü.
Tükezziba.
Birleşik olanlar alındığında asıl kelimeler;
iki nokta altta!
İki nokta üstte! olarak birbirinin zıttı
kavramlar olabilir. Ayrı yazılan ve “b” olarak alınan harfler birbirinden farklı şekilde ve kelimeyle bağlantısız.
Rahman Suresi Kelime İlişkileri:
İLİŞKİSİ :
======================
======================
======================
======================
======================
?
======================
======================
======================
======================
======================
Buralar
Böyle
======================
======================
Gerçekte;
======================
======================
======================
İLİŞKİSİ :
BİRBİRİNDEN AYRI VE İLİŞKİLİ HARF-KELİMELER : (AYNI RENK DAİRE İLİŞKİYİ, FARKLI RENK AYRILIĞI GÖSTERİYOR)
BİRBİRİNDEN AYRı HARF-KELİMELER :
İLİŞKİSİ :
İLİŞKİSİ : ?
======================
======================
İLİŞKİSİ :
======================
======================
======================
======================
RAHMAN SURESİ (DİĞER AYETLERLE İLİŞKİLER) :
İLİŞKİSİ:
======================
======================
======================
AYRI ŞEKİLLER-HARFLER :
Kur’an’da eş şekilde seslendirilen harf bozukluğu (Birkaç örnek) :
Mim (Üç adet mim);
“T” (Dört adet t);
ŞÜPHELİ, ÇÖZÜLMEMİŞ, ANLAMSIZ, MANTIKSIZ, EKSİK VS. BÖLÜMLER-OKUNUŞLAR :
Hareke olmayan bölümler :
Biri iki harekeli, diğeri iki. Açıklaması? Genel olarak Kur’an’da hareke olmayan harflerin açıklaması?
Diğer hareke olmayan bölümler;
Bunların açıklaması? :
İkili Hareke Okunuş Şüphesi :
Sonuna “n” okuma şüphesi. Kelime “cezm’li nun” olarak yazılabilirdi. Okunuş şüpheli.
Burası,
Böyle olamaz mıydı?
Sesli Harfleri Okuma Şüpheleri :
Bu hareke
okunuş açıklaması?
Harekenin A-E-I-İ sorunu?
HE:
He’deki yuvarlağa dikkat edin. Bu harf vav’a dönüşebilir. Ek çizilen çizgi imla
hatası sayılabilir.
ve
?:
Cezm Anlamsızlığı:
Cezme ne gerek var. Harfte hareke yoksa (Türkçe’deki açıklamasıyla; önünde sesli harf yok demek anlamına
gelir) sesli harf yok sayılır ve o şekilde okunabilir.
Latin yazılış : Ünzile-Min
Şedde Anlamsızlığı:
Şeddede anlamsız. İki sessiz harf yanyana yazılır. O şekilde okunur. Sesli harflerdede harekeler ikişer kullanılır,
bu da iki sesli harf demek olur.
Latin yazılış : Amenessüfeha
Harf Birleştirme Anlamsızlığı:
Çoğu dilde böyle bir şey yok.
Latin yazılış : Lmelaiketi
Şekil Verme Anlamsızlığı (Süslü Harf Kullanımı, Süsçülük, Şekilcilik):
Değişik değişik şekil vermeye ne gerek var ki? Tek bir şekil üzerinde alfabe olabilir. Aşağıda bir alfabe örneğim
var.
Elif, Ayn Okunuşu:
Kur’an’da elif, ayn bazen sesli harf bazen sessiz harf gibi oluyor. Harf eşses bozukluğuna düşünüyorda denebilir,
tanım bozukluğuna düşüyorda denebilir. Kur’an’da elif ve ayn nasıl bir harf?
Latin yazılış:La’netü Burada ayn sessiz harf özelliğine giriyor. Belki tüm Dünya alfabesinde olmayan,
seslendirilmeyen, tanımlanmayan, şekillenmeyen bir sessiz harf var. Bir şekil verelim mesela “£” bu şekli harf
yapalım, “la£netu” Doğru yazılım bu olmalı. Orada bir sessiz harf var.
Latin yazılış:Nelazabe Burada a’nın üstün alarak ayn’ın sesli harf konumunda olması sözkonusu. Kur’an2da sesli
harf var demektir. Yok demeyin.
Uzatma Şüpheleri-Anlamsızlığı :
Ben hala bir dilde uzatma neden olur anlamadım. Kur’an’da ise uzatmalar oldukça anlamsızca belirleniyor.
Çorba bir uzatma sistemi var. En önemlisi, harfin yanına eklenen harfin (ör. Vav) uzatma yorumlanması
bozukluğu. Uzatma işareti oluşturulamazmıydı? Kur’an’da uzatma konusu oldukça kalabalık soru işareti.
Kendimi yorup burada uğraşmak istemiyorum. Beni mazur görün.
Bu şekiller? :
Kelime üstlerindeki harfler? :
Niye şedde hep üstte? : (Soruyu hafife almayın. Kur’an’ı tam anlamak için en ufak soruyu geçmeyin.)
Hareke Uzunlukları :
Harekeler orijinal mi? Eğer orijinal kabul edersek neden hareke uzunlukları farklı?;
İki ötre şekli şüphesi :
Kur’an’da her şekil önemli. Zamanla değişime uğratıldıysa Kur’an’ı anlamak zorlaşabilir. İki üstün-esre birbiriyle
eş. Ama ötrede bu yok. Sonradan bu bozulmuş olabilir mi? Doğru olan iki ötre şekli ne?
Ötre :
İkiötre:
İki üstün&esre :
İki ötrenin doğrusu bu olamaz mı?
üstün&esre :
O-Ö Sesi Harfleri?:
Arapça’da O-Ö yok.
Harekeler-İşaretler :
Kur’an’da sesli harf olmayıp, harekeler sesli harf yerine geçebilir. (Kur’an’da sesli harf yok diyorlar ama yanlış
anlatıyorlar. Elif ve ayn’ı doğru anlasınlar ve açıklasınlar. Arapça yanlış anlatılıyor. Dikkat edin. Vallahi billahi
yanlış anlatılıyor. Arap ne okuduğunu bilmiyor, ne yazdığınıda bilmiyor. Tam bir Arap Çorbalığı. Hakikaten,
gerçekten tam bir Arap çorbalığı. Arap zihni başka inşalarda yok. Tüm zihinlerde ve dillerde çorbalık var ama
Arap kadarı kimsede yok. Arapçayı Kur’an’dan öğrenin, dışardan alimden değil. Gerçek Kur’an dilinide
Kur’an’dan çıkarın. Dışardan, alimden değil.
ALLAH:
Kur’an’da
yok.
var.
Gaşiye (Harekesiz Kur’an’da Düşünülebilir):
AYET SAYILARI:
Kur’an’da ayet sayıları artarabilir, düşebilir.
Ayetlerde üstte bulunan küçük harfler ayet sonu olarak yorumlanabilir.
Ör: Araf 185-Mürselat 50
SAYILAR (Kur’an’da Sayı Kalkabilir.) :
ve
İLİŞKİSİ :
Bu ve benzer kelimeler ilişkili olabilir.
Birde buna dikkat;
KUR’AN’DA PEYGAMBER-KİŞİ ADI :
KUR’AN’DA İSİM, PEYGAMBER, PEYGAMBERLİK KALKABİLİR. DİKKAT EDİLİRSE, AYET İÇİNDE ANALİZE
GİTTİĞİNİZDE, İLİMSEL-BİLİMSEL DİL DÜŞÜNDÜĞÜNÜZDE, HATALARI GİDERDİĞİNİZDE, DİĞER
KELİMELERLE İLİŞKİ ARADIĞINIZDA BU KELİMELERİN DİĞER KELİMELERDEN FARKSIZ OLDUĞUNU
ANLAYACAKSINIZ.
Muhammed :
Muhammed, MİM-HA-MİM-DAL ilişkili kelime türevinden ibaret.
Muhammed ile ilişkili kelimeler;
Musa (Aynı hareke ile devam etmiş)
Süleyman (Üstün ve Ötre Almış)
Adem (Üstün ve Ötre Almış)
Ayrı sesli şekil (harf) düşünürsek, burada Adem Yok.
KASITLI İMLA BOZUKLUĞU İHTİMALİ :
Bu şekil
:
Buda olabilir,
Buda olabilir.
:
bununla
ilişkili görünüyor.
Şekil buna dönüşebilir.
Bunada dönüşebilir.
Vav Değişimi :
Ayrıca genel olarak Kur’an’da vav’a dikkat. Diğer vav’lara dikkat. Vav çevirilerine dikkat. Vav işi çok karıştırıyor.
Zariyat :
Buradaki vav bu şekle dönüşebilir
Ve böyle bir ilişki ortaya çıkabilir.
Buradaki şekil ise,
Ve sonuç bu seri, ilişki.
Böylece Arapçadaki “el” öneki kalkacak.
Nisa 3:
buna dönüşebilir.
Vakia 8-9:
-
Besmele:
Besmelede çok şey değişebilir. Bu şekilde çok soru işaretleri var.
Selam:
Birleşik ve ayrı yazıma dikkat ettiğiniz zaman selam kelimesi yok.
Ayet Sayısı İlişkili Kur’an Sure Listesi (Küçükten Büyüğe) :
SIRA NO
103
108
110
106
112
97
105
111
113
SÛRE ADI
Asr
Kevser
Nasr(*)
Kureyş
İhlâs
Kadr
Fil
Tebbet
Felâk(*)
AYET
SAYISI
3
3
3
4
4
5
5
5
5
CÜZ
SAYFA
30
30
30
30
30
30
30
30
30
601
602
603
602
604
598
601
603
604
109
114
1
107
94
95
98
99
102
104
62
63
93
100
101
65
66
60
61
91
86
49
64
82
87
96
73
90
92
58
85
59
84
88
71
72
48
57
81
32
67
Kâfirûn
Nâs(*)
Fâtiha
Mâ’ûn
İnşirâh
Tîn
Beyyine(*)
Zilzâl(*)
Tekâsür
Hümeze
Cum’a(*)
Münâfikûn(*)
Duhâ
Âdiyât
Kâri’a
Talâk(*)
Tahrîm(*)
Mümtehine(*)
Saff(*)
Şems
Târık
Hucurât(*)
Teğâbun(*)
İnfitâr
A’lâ
Alak
Müzzemmil
Beled
Leyl
Mücâdele(*)
Bürûc
Haşr(*)
İnşikâk
Gâşiye
Nûh
Cin
Fetih(*)
Hadîd(*)
Tekvîr
Secde
Mülk
6
6
7
7
8
8
8
8
8
9
11
11
11
11
11
12
12
13
14
15
17
18
18
19
19
19
20
20
21
22
22
24
25
26
28
28
29
29
29
30
30
30
30
1
30
30
30
30
30
30
30
28
28
30
30
30
28
28
28
28
30
30
26
28
30
30
30
29
30
30
28
30
28
30
30
29
29
26
27
30
21
29
603
604
0
602
596
596
598
599
600
601
552
553
595
599
600
557
559
548
550
594
590
514
555
586
591
597
573
593
595
541
589
544
588
591
569
571
510
536
585
414
561
89
76
31
46
83
45
47
75
78
80
13
70
35
50
79
52
77
14
68
69
42
34
41
54
74
44
30
51
53
24
29
33
8
39
25
22
55
36
40
28
38
Fecr
İnsan(*)
Lokman
Ahkâf
Mutaffifîn
Câsiye
Muhammed(*)
Kıyâme
Nebe’
Abese
Ra’d
Me’âric
Fâtır
Kâf
Nâzi’ât
Tûr
Mürselât
İbrahim
Kalem
Hâkka
Şûrâ
Sebe’
Fussilet
Kamer
Müddessir
Duhân
Rûm
Zâriyât
Necm
Nûr(*)
Ankebût
Ahzâb(*)
Enfâl(*)
Zümer
Furkân
Hac(*)
Rahmân
Yâsîn
Mü’min
Kasas
Sâd
30
31
34
35
36
37
38
40
40
42
43
44
45
45
46
49
50
52
52
52
53
54
54
55
56
59
60
60
62
64
69
73
75
75
77
78
78
83
85
88
88
30
29
21
26
30
25
26
29
30
30
12
29
22
26
30
27
29
13
29
29
25
22
24
27
29
25
21
26
27
18
20
21
9
23
18
17
27
22
24
20
23
592
577
410
501
587
498
506
576
581
584
248
567
433
517
582
522
579
254
563
565
482
427
476
527
574
495
403
519
525
349
395
417
176
457
358
331
530
439
466
384
452
Zuhruf
43
27
56
19
15
10
18
12
17
21
23
5
11
16
9
20
6
4
37
3
7
26
2
Neml
Vâkı’a
Meryem
Hicr
Yûnus
Kehf
Yûsuf
İsrâ
Enbiyâ
Mü’minûn
Mâide(*)
Hûd
Nahl
Tevbe(*)
Tâ-Hâ
En’âm
Nisâ(*)
Sâffât
Âl-i İmrân(*)
A’râf
Şu’arâ
Bakara(*)
89
93
96
98
99
109
110
111
111
112
118
120
123
128
129
135
165
176
182
200
206
227
286
25
19
27
16
14
11
15
12
15
17
18
6
11
14
10
16
7
4
23
3
8
19
1
488
376
533
304
261
207
292
234
281
321
341
105
220
266
186
311
127
76
445
49
150
366
1
Harflerle Başlayan Sureler :
Hareke olan ve olmayan harflerle başlayan surelere dikkat edin. Bunlar elbet kelimelenecek. Kur’an’da hareke
bozukluğu-eksikliği zaten Kur’an’ın genel soru işareti. Bu harflerle başlayan surelerde mutlaka hareke alacak.
Yasin 1 :
Ya ey demek. Sin ise mezar. Çeviri : Ey mezar.
İlişkiler :
1)
2) Neml 1 ve Yasin 1-2 :
Neml 1 :
Yasin 1-2 :
Kur’an ve Dil:
ŞEKİL SESLENDİRME-HARF TANIMLAMA TAHMİNİ :
Çift harf, eş harf düşünürsek, ilişkili harf, seri harf, bilimsel, mantıklı bir dil düşünürsek, eşseslendirilen harfleri kaldırıp
her şekle ayrı seslendirme yaparsak;
Herşeyin cinsiyeti var ve harflerinde cinsiyeti var dersek;
Sert ünsüz ve yumuşak ünsüz (ağızda ortak söyleniş şekline göre, ağız uyumuna göre) ilişkili Kur’an düşünürsek;
Örneğin, diş ünsüzü olup sert ve yumuşak birbiriyle ilişkili şekilleniyor. Dişten kaç tane harf çıkıyorsa o kadar şekil
birbiriyle ilişkili.
Mesela bunlara diş-dudak deyip F-V denebilir. Belki bunlar sesli harf olup I-İ’de denebilir.;
Bunlara diş ünsüzlerinden D-T denebilir.;
Üsttekiler noktasız ve bir noktalı. Bu noktasız ve iki noktalı, nokta farklarıda gözönüne alınmalı;
Kur’an’da farkedilmeyen iki ilişkili harf-şekil (Kur’an’da yalnız nun yok.);
Belki bu seri sesli harfler olabilir;
-Kur’an’da sesli harf dizisiyle oluşmuş ilişkili kelimeler olabilir. Örn. Sara, Sere, Sırı, Siri, Soro, Sörö, Suru, Sürü.
-Kur’an’da birbirinin tersi gibi durumu izah eden kelimeler olabilir. Örn. Sara-Asra, yada Sara-Saar, yada Sara-Aras.
-Kur’an’da kimyasal temelli seslendirmeye dikkat edilerek kavram oluşturulmuş olabilir. Mesela “R” Potasyum diyelim o
zaman potasyum içeren maddeler R ile başlayan, “R” ile biten, bir şekilde “R” içeren kavramlar olabilir.
-Kur’an’da kelime harf sayıları maddenin içeriğine göre belirlenmiş olabilir. Mesela su 2 hidrojen ve oksijen, o zaman iki
sessiz harf 1 sesli harf kullanılabilir.
-Kur’an’da harfler ateş-toprak-hava-su grublarına ayrılarak düzenlenmiş olabilir.
-Kur’an’da bir şekil iki harf (iki sesli, iki sessiz yada bir sesli-bir sessiz) olarak okunabilir.
-Sadece hareke sesli harf olarak kullanılabilir. (Kur’qn’da yada Arapça’da sesli harf vardır. Yok diyorlar. İnanmayın.
Arapça’nın bozukluğunu bir türlü anlayamadılar. Görünenle söyleneni bir türlü ayıramadılar. Arapça ‘da sesli harf yok
demek için elif’i ayn’ı açıklamalısınız. Ve sesli harf ile kelimeye başlayamazsınız. Örneğin Allah diye bir kelime olmamalı o
zaman.)
-Kur’an doğal olmayan nesneye/bişeye kelime oluşturulmamış olabilir.
-Kur’an orijinal zihin doğrultusunda cümle oluşturmuş olabilir. Zihindeki her hareket cümleye alınmış olabilir. Özne,
yüklem zihne uyumlanmış olabilir. Zihinle eşdeğer kelime üretilmiş olabilir.
Yukarıdaki seriye bakıp Dünya’daki alfabeleri düşündüğüm zaman millet nelerle uğraşmış dedim. Kolay
bir alfabe neden kurulmamış dedim. 5-10 dakika hadi bilemedin en fazla yarım saatte, olmadı 24 saatte
okuma yazma öğrenebilecekken neden 1 yılda ancak öğreniliyor dedim? Cevabını siz verin.
YENİ, SADE ALFABE :
Bu şekilden 29 alternatif değişimle alfabe çıkar. Bu şekli açılı, ters, noktalarla çeşitlendirip
alfabe oluşturabiliriz.
Örnek; (Sert-Yumuşak Eşleme)
T-D
P-B (M-B)
F-V
Ç-J (C)
K-G
S-Z
Şu an da 16 şekil oldu. 16 sessiz harf dersek. Noktalarlada 8 sesli harf oluşturunca 24 harf. 24 harf bize
yeterse alın size alfabe.
A-E
I-İ
O-Ö
U-Ü
= TABAK
Daha sade, daha kolaylaştırılmış, daha anlamlı bir alfabe oluşabilir.
Kur’an’dan çıkan harfler (Birkaç örnek):
?
?
?
?
?
?
?
?
?
Harf bu
Harf bu
değil, bu
değil, bu
.
.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kelime Oluşturma :
-Kur’an’da sara,sere,sırı,siri, soro, sörö suru, sürü – sara, sare, sarı, sari, saro, sarö, saru, sarü gibi birbiriyle ilişkili
kelime dizinleri olabilir.
Örneğin ayları şöyle tanımlamak gibi;
Dört mevsim ve 12 ay kabul edelim. Hepsi ay olduğuna ay ile bitiş düşünelim. Soğuk sıcaklık ve ünsüz sınıflamalarda
düşünülebilir. 12 adet 3′er sınıfa ayrılmış harfler olması lazım. Çok fazla uğraşmadım. Daha bir çok şey düşünülebilir.
Isı derecelerine kadar en ince detay düşünülüp kavram oluşturabilir. Günler, haftalar, yıllar vs. herşeyi düşünün. En
sert ünsüzden en yumuşak ünsüze, ünsüzün şiddetinden doğanın ses türlerine kadar herşey.
Sonbahar Ayları : Mocay, Bocay, Pocay
Kış Ayları : Socay, Zocay, Şocay
İlkbahar Ayları : Docay, Tocay, Nocay
Yaz Ayları : Gocay, Kocay, Ğocay
Örneğin Kevser Suresi Kelimelerine Dikkat Edin :
Birleşik yazılanı kelime alın.
Sere, Nhar, Bterü = R ilişkili.
Eğer Cezm değişip sesli harf okunmaya (ör. O) giderse;
Sere, Nohero, Boterü = Ra, re, rı, ri serisi düşünülebilir. Ayrıca baş harfler şekil ilişkilerinede dikkat edin.
Kamer Suresi :
Kamerü, sihrün, müstemirrün, müstekırrün, Cerün, Rü, Nukurin, münteşirün, asirün, cire……….
Saffat Suresi :
Kibi, nibin, sibün, kibün, bin.
Bu ilişkiler şu an dikkate alınmıyor. Yarın bugünkü Kur’an’ı görmeyeceğiz.
KUR’AN MEALLERİ ANALİZİ:
Mealler oldukça çorba. Bitmeyen hatalar, anlamsızlıklar…………………….
İlave Çeviri Hatası : (Detaylarla Uğraşamayacağım, Kısa Geçiyorum.)
Kur’an’da ilave hatası olağanüstü derecede.
Bakara 33: En önemli ilave hatası;
Ayette Rab, Allah vb. kelime geçmiyor.
Bu çeviri böyle mi olmalı?;
33. Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah,
"Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim
demedim mi?" dedi.
Yoksa böyle mi?;
33."Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince "Size, göklerin ve yerin
gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi.
Uyumsuz Çeviriler:
Kur’an’da orjinali okurken bir uyum görürken, meallerde bu uyumu göremezsiniz. Çünkü şu an dillerde kelime sınıflama/gruplama diye
birşeyden bahsedilmiyor.
19/MERYEM-1: Kâf, hâ, yâ, ayn, sâd.
Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.
19/MERYEM-2: Zikru rahmeti rabbike abdehu zekeriyyâ.
(Bu sure), senin Rabbinin, kulu Zekeriya (A.S)'a rahmetinin zikridir (kıssasıdır).
19/MERYEM-3: İz nâdâ rabbehu nidâen hafiyyâ(hafiyyen).
O, gizlice seslenerek, Rabbine nida etmişti.
19/MERYEM-4: Kâle rabbî innî ve henel azmu minnî veştealer re’su şeyben ve lem ekun bi duâike rabbî
şakıyyâ(şakıyyen).
(Zekeriya A.S): “Rabbim, gerçekten ben (zayıfladım) ve benim kemiklerim (de) zayıfladı ve başım (saçlarım) ağardı. Ve
Rabbim, ben Sana dua ederek şâkî olmadım.” dedi.
19/MERYEM-5: Ve innî hıftul mevâliye min verâî ve kânetimreetî âkıran feheb lî min ledunke veliyyâ(veliyyen).
Ve gerçekten ben, arkamdan (benden sonra) vali olanlar (benim soyumdan gelenler benim gibi davranmazlar diye)
korktum. Ve benim kadınım (artık) akir oldu. Bu sebeple bana, Senin katından bir velî (dost, yardımcı, evlât) bağışla.
19/MERYEM-6: Yerisunî ve yerisu min âli ya’kûbe vec’alhu rabbî radıyyâ(radıyyen).
Bana ve Yâkub (A.S)'ın ailesine varis olsun. Ve Rabbim, onu (Senden) razı (olan) kıl.
19/MERYEM-7: Yâ zekeriyyâ innâ nubeşşiruke bi gulâminismuhu yahyâ lem nec’al lehu min kablu semiyyâ(semiyyen).
Ey Zekeriya! Gerçekten Biz seni, ismi Yahya olan bir oğlan çocuk ile müjdeliyoruz. Onunla (o isimle) daha önce bir
kimseyi isimlendirmedik.
19/MERYEM-8: Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimreetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen).
(Zekeriya (A.S) şöyle) dedi: “Rabbim, benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve benim kadınım (artık) akir (kısır) oldu. Ben (de)
yaşlanarak ihtiyarlığa ulaştım.”
19/MERYEM-9: Kâle kezâlik(kezâlike), kâle rabbuke huve aleyye heyyinun ve kad halaktuke min kablu ve lem teku
şey’â(şey’en).
(Melek): “İşte böyle.” dedi. Senin Rabbin: “O, bana (benim için) kolaydır. Daha önce sen bir şey değilken seni, Ben
yaratmıştım.” buyurdu.
19/MERYEM-10: Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukellimen nâse selâse leyâlin seviyyâ(seviyyen).
(Zekeriya A.S): “Rabbim, bana bir delil (işaret) kıl (ver).” dedi. (Allahû Tealâ şöyle) dedi: “Senin delilin (işaretin),
insanlarla üç gece normal (sağlıklı) olduğun halde konuşamamandır.”
19/MERYEM-11: Fe harece alâ kavmihî minel mihrâbi fe evhâ ileyhim en sebbihû bukreten ve aşiyyâ(aşiyyen).
Bundan sonra mihraptan kavmine (kavminin karşısına) çıktı. Böylece onlara, (Allah'ı) sabah akşam tesbih etmelerini
vahyetti (konuşmadan, iç sesi ile duyurdu).
19/MERYEM-12: Yâ yahyâ huzil kitâbe bi kuvveh(kuvvetin), ve âteynâhul hukme sabiyyâ(sabiyyen).
Ey Yahya! Kitab'ı kuvvetle (dikkatle) al (kendine mal et). Ve Biz, ona sabi iken (küçük yaşta) hikmet verdik.
19/MERYEM-13: Ve hanânen min ledunnâ ve zekâh(zekâten), ve kâne tekıyyâ(tekıyyen).
Ve katımızdan ona, sevgi ve zekât (nefs tezkiyesi) (verdik). Ve o, takva sahibi oldu.
19/MERYEM-14: Ve berren bi vâlideyhi ve lem yekun cebbâren asıyyâ(asıyyen).
Anne ve babasına karşı birr sahibiydi. Ve o, asi, cebbar değildi.
19/MERYEM-15: Ve selâmun aleyhi yevme vulide ve yevme yemûtu ve yevme yub’asu hayyâ(hayyen).
Ve doğduğu günde de ve öleceği günde de ve canlı olarak beas edileceği (yeniden diriltileceği) günde de ona selâm olsun.
19/MERYEM-16: Vezkur fil kitâbı meryem(meryeme), izintebezet min ehlihâ mekânen şarkıyyâ(şarkıyyen).
Kitap'ta Hz. Meryem'i zikret. Ailesinden ayrılıp, şark (doğu) tarafında bir yere çekilmişti.
19/MERYEM-17: Fettehazet min dûnihim hicâben fe erselnâ ileyhâ rûhanâ fe temessele lehâ beşeren seviyyâ(seviyyen).
Sonra da onlardan (ayıran) bir perde çekti. O zaman ona Ruhumuz'u (Ruh'ûl Kudüs) gönderdik. Ona normal bir beşer
suretinde (hüviyetinde) temessül etti (göründü).
19/MERYEM-18: Kâlet innî eûzu bir rahmâni minke in kunte tekıyyâ(tekıyyen).
(Hz. Meryem şöyle) dedi: “Muhakkak ki ben, eğer sen takva sahibi isen (bana bir zararın dokunmaz). Senden Rahmân'a
sığınırım.”
19/MERYEM-19: Kâle innemâ ene resûlu rabbiki li ehebe leki gulâmen zekiyyâ(zekiyyen).
“Ben sadece sana zeki (temiz) bir erkek çocuk bağışlamak için senin Rabbinin bir resûlüyüm.” dedi.
19/MERYEM-20: Kâlet ennâ yekûnu lî gulâmun ve lem yemsesnî beşerun ve lem eku bagıyyâ(bagıyyen).
(Hz. Meryem dedi ki): “Bana bir beşer dokunmamış (olduğuna göre) benim nasıl bir oğlum olabilir? Ve ben, azgın
(iffetsiz) olmadım.”
19/MERYEM-21: Kâle kezâlik(kezâliki), kâle rabbuki huve aleyye heyyin(heyyinun), ve li nec’alehû âyeten lin nâsi ve
rahmeten minnâ, ve kâne emren makdıyyâ(makdıyyen).
(Ruh'ûl Kudüs): “İşte böyle” dedi. Senin Rabbin: “O, Bana kolaydır ve onu, insanlara bir âyet (mucize) ve Bizden bir
rahmet kılacağız.” buyurdu. Ve emir kaza edilmiştir (yerine getirilmiştir).
19/MERYEM-22: Fe hamelethu fentebezet bihî mekânen kasıyyâ(kasıyyen).
Böylece ona hamile kaldı. Bundan sonra onunla uzak bir mekâna (yere) çekildi.
Bitişlere (yyen) dikkat edin. Ve çevirilere dikkat edin. Uyum yok.
Kur’an’da eşanlam Mantıksızlığı-Çorbalığı-Kalabalığı (1 örnek) :
Topluluk anlamına gelen (“toplulu” arayarak, ”toplum” vb. arayarak sayı artabilir) 14 kelime :
1. Fiet
2. Cem
3. Kavim
4. Ma'şer
5. Taife
6. Kabile
7. Umem
8. Al
9. Ahzap
10. Usbet = Kuvvetli Topluluk (Ayette “kuvv” geçmediği halde)
11. Usbeti Kuvveti = Kuvvetli topluluk
12. Hizip, Hizb
13. Ummet
14. Nefer
Aranan kelime : toplulu
Toplam sonuç : 38
2/BAKARA-249
Fe lemmâ fesale tâlûtu bil cunûdi, kâle innallâhe mubtelîkum bi neher(neherin), fe men
şeribe minhu fe leyse minnî, ve men lem yat’amhu fe innehu minnî illâ menigterafe
gurfeten bi yedih(yedihî), fe şeribû minhu illâ kalîlen minhum fe lemmâ câvezehu huve
vellezîne âmenû meahu, kâlû lâ tâkate lenâl yevme bi câlûte ve cunûdih(cunûdihî),
kâlellezîne yezunnûne ennehum mulâkûllâhi, kem min fietin kalîletin galebet fieten
kesîraten bi iznillâh(iznillâhi), vallâhu meas sâbirîn(sâbirîne).
Böylece Talut, askerlerle (ordu ile) (Kudüs'ten) ayrıldığı zaman dedi ki: “Muhakkak ki Allah,
sizi bir nehir ile imtihan edecek. Bundan sonra kim ondan içerse, artık (o kimse) benden
değildir. Ve kim ondan (doyacak kadar) içmez ise sadece eliyle bir avuç avuçlayıp içen
hariç, o taktirde muhakkak ki o bendendir.”Fakat onlardan ancak pek azı hariç, (o sudan
doyasıya) içtiler. Nitekim o (Talut) ve îmân edenler birlikte (nehri) geçtikleri zaman:
“Bugün bizim, Calut ve onun askerleri ile (ordusuyla) (savaşacak) takatimiz (gücümüz)
yok.”dediler. O kendilerinin muhakkak Allah'a mülâki olacaklarını kesin olarak bilenler
(yakîn hasıl edenler) ise şöyle dediler: “Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle çok bir
topluluğa gâlip gelmiştir. Ve Allah, sabredenlerle beraberdir.”
3/ÂLİ İMRÂN-155
İnnellezîne tevellev minkum yevmel tekal cem’âni, inne mestezellehumuş şeytânu bi ba’di
mâ kesebû, ve lekad afâllâhu anhum innallâhe gafûrun halîm(halîmun).
Muhakkak ki, iki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden bir kısmı yüz çevirdi, oysa şeytan,
kazandıkları bazı şeylerden dolayı (Resûlün emrine itaat etmemek, ganimete koşmak gibi),
onları zillete düşürmek istedi. Ve and olsun ki, Allah onları affetti. Muhakkak ki Allah
Gafûr'dur, Halîm'dir.
3/ÂLİ İMRÂN-166
Ve mâ asâbekum yevmel tekal cem’âni fe bi iznillâhi ve li ya’lemel mu’minîn(mu’minîne).
Ve iki topluluğun karşılaştığı o gün, size isabet eden şey (musibet) ancak Allah'ın
izniyleydi ve mü'minleri bilmesi (belirlenmesi) içindi.
4/NİSÂ-78
Eyne mâ tekûnû yudrikkumul mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin),
ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun
yekûlû hâzihî min ındik(ındike), kul kullun min ındillâh(ındillâhi), fe mâli hâulâil kavmi lâ
yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen).
Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır. Hatta sağlam kalelerde olsanız bile. Eğer onlara bir
iyilik isabet ederse: “Bu Allah'tandır.” derler. Ve eğer onlara bir kötülük isabet ederse: “Bu
sendendir.” derler. De ki: “Hepsi Allah'ın katındandır.” Artık bu topluluğa ne oluyor ki söz
anlamaya yanaşmıyorlar?
5/MÂİDE-8
Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvâmîne lillâhi şuhedâe bil kıstı ve lâ yecrimennekum
şeneânu kavmin alâ ellâ ta’dilû. I’dilû, huve akrabu lit takva vettekûllâh(vettekûllâhe)
innallâhe habîrun bimâ ta’melûn(ta’melûne).
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah için kavvâmîn olun
(hakkı ayakta tutun)! Adaletli şâhidler olun! Ve bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi
adaletten saptırmasın. Adil davranın! O takvaya en yakın olandır. Allah'a karşı takva sahibi
olun. Muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır.
5/MÂİDE-68
Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum
min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve
kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).
De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip
uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen,
mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna
üzülme.
5/MÂİDE-108
Zâlike ednâ en ye’tû biş şehâdeti alâ vechihâ ev yehâfûen turadde eymânun ba’de
eymânihim vettekûllâhe vesmeû vallâhu lâ yehdil kavmel fâsikîn(fâsikîne).
Bu (şekildeki yemin), şehadet ile yüzyüze gelmelerinde (şahitlere mirasçıların
güvenmemesinden) veya yeminlerinden sonra yeminlerin reddedilmesinden
korkmalarından daha iyidir. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun ve dinleyin. Ve Allah, fâsıklar
kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.
6/EN'ÂM-68
Ve izâ reeytellezîne yahûdûne fî âyâtinâ fe a’rıd anhum hattâ yahûdû fî hadîsin
gayrih(gayrihî), ve immâ yunsiyennekeş şeytânu fe lâ tak’ud ba’dez zikrâ meal kavmiz
zâlimîn(zâlimîne).
Âyetlerimiz hakkında (alaylı) konuşmaya dalanları gördüğün zaman, ondan başka bir söze
geçinceye kadar artık onlardan yüz çevir. Ama şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra
artık o zalimler topluluğuyla beraber oturma.
6/EN'ÂM-128
Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve
kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî
eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun
alîm(alîmun).
Ve onların hepsini biraraya topladığı gün (Allahû Tealâ şöyle buyuracaktır): “Ey cin
topluluğu! İnsanlarla sayınızı artırdınız (tagutların arasına insanları da kattınız).” Onlara
dost olan insanlardan bir kısmı şöyle dedi: “Rabbimiz, biz birbirimizden faydalandık ve
Senin bize takdir ettiğin zamanın bitiş noktasına (sonuna) eriştik.” (Allahû Tealâ): “Allah'ın
dilediği şey (cehennemin yok olma zamanı gelmesi hali) hariç; sizin barınacağınız yer
ateştir, orada ebedî kalacak olanlarsınız.” buyurdu. Muhakkak ki senin Rabbin, hüküm
sahibi ve en iyi bilendir.
6/EN'ÂM-130
Yâ ma’şerel cinni vel insi e lem ye’tikum rusulun minkum yakussûne aleykum âyâtî ve
yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû şehidnâ alâ enfusinâ ve garrethumul hayâtud
dunyâ ve şehidû alâ enfusihim ennehum kânû kâfirîn(kâfirîne).
Ey insan ve cin topluluğu! Size âyetlerimi anlatan ve bugününüze ulaşacağınız konusunda
sizi uyaran içinizden resûller (elçiler) gelmedi mi? “Kendi nefslerimize şahit olduk.” dediler.
Dünya hayatı onları aldattı. Ve kendilerinin kâfir olduğuna, kendileri şahit oldular.
6/EN'ÂM-156
En tekûlû innemâ unzilel kitâbu alâ tâifeteyni min kablinâ ve in kunnâ an dirâsetihim le
gâfilîn(gâfilîne).
“Kitap, yalnızca bizden önceki iki topluluğa indirildi. Ve biz onların okuduklarından
gerçekten gâfildik.” dersiniz diye (dememeniz için).
7/A'RÂF-27
Yâ benî âdeme lâ yeftinennekumuş şeytânu kemâ ahrece ebeveykum minel cenneti yenziu
anhumâ libâsehumâ li yuriyehumâ sev’âtihimâ innehu yerâkum huve ve kabîluhu min
haysu lâ terevnehum innâ cealneş şeyâtîne evliyâe lillezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).
Ey Âdemoğulları! Şeytan, sizin ebeveyninizi (anne ve babanızı), onların ayıp yerlerinin
görünmesi için elbiselerini soyarak, cennetten çıkardığı gibi sakın sizleri de fitneye
düşürmesin. Muhakkak ki; o ve onun kabilesi (topluluğu), sizin onları göremeyeceğiniz
yerden sizi görürler. Muhakkak ki; Biz şeytanları mü'min olmayanlara dost kıldık.
7/A'RÂF-38
Kâledhulû fî umemin kad halet min kablikum minel cinni vel insi fîn nâr(nâri), kullemâ
dehalet ummetun leanet uhtehâ, hattâ izeddârekû fîhâ cemîân kâlet uhrâhum li ûlâhum
rabbenâ hâulâi edallûnâ fe âtihim azâben di'fen minen nâr(nâri) kâle li kullin di'fun ve lâkin
lâ ta'lemûn(ta'lemûne).
(Allahû Tealâ) buyurdu: “Sizden önce geçmiş olan, ateşte bulunan insan ve cin
topluluğuna girin. Her ümmet, her girişte (dahil olduğu zaman) hepsi orada ard arda
toplanınca, (sapmalarına sebep olan) kardeşlerine lânet ettiler. Sonrakiler, öncekiler için:
“Rabbimiz, bizi dalâlette bırakanlar işte bunlar, artık onlara ateşten iki kat azap ver.”
dediler.(Allahu Tealâ) şöyle buyurdu: “Herkes için iki kat (azap vardır). Fakat siz
bilmezsiniz.”
7/A'RÂF-168
Ve katta’nâhum fîl ardı umemâ(umemen), minhumus sâlihûne ve minhum dûne zâlike ve
belevnâhum bil hasenâti ves seyyiâti leallehum yerciûn(yerciûne).
Ve yeryüzünde onları ümmetlere (topluluklara) ayırdık. Onlardan bir kısmı salihler ve bir
kısmı bunlardan başkalarıdır (salih olmayanlar). Ve onları, hasenat (pozitif derece
kazandıran ameller) ve seyyiat (negatif derece kazandıran ameller) ile imtihan ettik ki;
böylece (Allah'a) dönsünler diye.
8/ENFÂL-45
Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ lekîtum fieten fesbutû vezkurullâhe kesîren leallekum
tuflihûn(tuflihûne).
Ey âmenû olanlar! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman artık sebat edin ve Allah'ı çok
zikredin ki; böylece felâha eresiniz.
8/ENFÂL-54
Ke de'bi âli fir'avne vellezîne min kablihim, kezzebû biâyâti rabbihim, fe ehleknâhum bi
zunûbihim ve agraknâ âle fîr'avn(fîr'avne), ve kullun kânû zâlimîn(zâlimîne).
(Onların, Bedir'de savaşan Kureyşlilerin) hali, firavunun (firavun ordusunun) ve onlardan
önceki kimselerin hali gibidir. Rab'lerinin âyetlerini yalanladılar. Böylece günahları
dolayısıyla onları helâk ettik. Firavun topluluğunu (ordusunu) boğduk. Ve (onların) hepsi
zalimler (zulmeden kimseler) oldular.
9/TEVBE-11
Fe in tâbû ve ekâmus salâte ve âtuz zekâte fe ıhvânukum fîd dîn (dîni), ve nufassılul âyâti
li kavmin ya'lemûn(ya'lemûne).
Bundan sonra eğer onlar, (resûlün önünde Allah'a ulaşmayı dileyerek) tövbe ederlerse ve
namazı ikâme ederlerse (kılarlarsa) ve zekâtı verirlerse artık (onlar), sizin dînde
kardeşlerinizdir. Ve bilen bir kavim (topluluk) için âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz.
9/TEVBE-24
Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve
emvâlunıktereftumûhâ ve ticâretun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe
ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye' tiyallâhu bi
emrih(emrihî), vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne).
De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve
kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret
ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, Allah'tan ve O'nun resûlünden ve O'nun
(Allah'ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık Allah, emrini getirinceye kadar
bekleyin. Ve Allah, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.
9/TEVBE-56
Ve yahlifûne billâhi innehum le minkum, ve mâ hum minkum ve lâkinnehum kavmun
yefrekûn(yefrekûne).
Onlar, sizden olmadıkları halde mutlaka sizden olduklarına Allah'a yemin ederler. Onlar,
korkak bir kavimdir (topluluktur).
9/TEVBE-109
E fe men essese bunyânehu alâ takvâ minallâhi ve rıdvânin hayrun em men essese
bunyânehu alâ şefâ curufin hârin fenhâre bihî fî nâri cehennem(cehenneme), vallâhu lâ
yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
Artık binasını Allah'tan takva ve rıza üzerine kuran mı, daha hayırlıdır, yoksa binasını kayan
(düşen) bir çamur yığını kenarına kuran (tesis eden) kimse mi? Böylece cehennem ateşinin
içine onunla beraber (kendisi de) göçer. Ve Allah, zalimler kavmini (topluluğunu) hidayete
erdirmez.
11/HÛD-17
E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min kablihî kitâbu
mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten), ulâike yu'minûne bih(bihî), ve men yekfur bihî minel
ahzâbi fen nâru mev'ıduh(mev'ıduhu), fe lâ teku fî miryetin minhu innehul hakku min
rabbike ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu'minûn(yu'minûne).
Artık O'nun (Allah) tarafından bir şahitin, onu okuduğu kimse mi Rabbinden kesin bir delil
üzerinde oldu ki; ondan önce bir imam (rehber) ve bir rahmet olarak Musa (A.S)'ın kitabı
var(dır)? İşte onlar, ona inanırlar. Ve bir topluluktan onu inkâr eden, böylece ona
vaadedilen yeri, ateş olan kimse mi (Rabbinden kesin bir delil üzerinde oldu)? Bundan
sonra ondan şüphe içinde olma. Çünkü o, senin Rabbinden bir haktır. Lâkin insanların çoğu
mü'min olmazlar (inanmazlar).
12/YÛSUF-9
Uktulû yûsufe evitrahûhu ardan yahlu lekum vechu ebîkum ve tekûnû min ba’dihî kavmen
sâlihîn(sâlihîne).
Yusuf'u öldürün veya onu bir yere atın. Babanızın yüzü, size dost olsun (babanızın sevgisi
size kalsın). Ve ondan sonra salihler topluluğu olun.
12/YÛSUF-14
Kâlû le in ekelehuz zi’bu ve nahnu usbetun innâ izen lehâsirûn(lehâsirûne).
“Ve biz gerçekten kuvvetli bir topluluk iken, eğer onu bir kurt yerse, o zaman biz mutlaka
hüsrana düşen kimseler oluruz.” dediler.
15/HİCR-62
Kâle innekum kavmun munkerûn(munkerûne).
(Lut (A.S) şöyle) dedi: “Muhakkak ki; siz tanınmayan bir kavimsiniz (yabancı bir
topluluksunuz).”
18/KEHF-12
Summe beasnâhum li na'leme eyyul hızbeyni ahsâ limâ lebisû emedâ(emeden).
Sonra ne kadar süre kaldıklarını, iki topluluktan hangisinin daha iyi hesap edeceğini
bilmemiz (belirtmemiz) için onları beas ettik (dirilttik, uyandırdık).
18/KEHF-86
Hattâ izâ belega magribeş şemsi vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ
kavmâ(kavmen), kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehıze fîhim
husnâ(husnen).
Güneşin grup ettiği yere ulaştığı zaman, onu (güneşi) bulanık bir pınarda batarken buldu.
Ve onun (o pınarın) yanında bir kavim (topluluk) buldu. (Ona şöyle) dedik: “Ya
Zülkarneyn! Dilersen onlara azap edersin, dilersen onlara karşı güzel davranış ittihaz
edersin.”
21/ENBİYÂ-92
İnne hâzihî ummetukum ummeten vâhıdeten ve ene rabbukum fa’budûn(fa’budûni).
Muhakkak ki bu sizin ümmetiniz (topluluğunuz, dîniniz), tek bir ümmettir (dîndir). Ve Ben,
sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana kul olun!
26/ŞUARÂ-56
Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne).
Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz.
26/ŞUARÂ-61
Fe lemmâ terâel cem’âni kâle ashâbu musâ innâ le mudrakûn(mudrakûne).
İki topluluk birbirini gördüğü zaman, Musa (A.S)'ın ashabı, “Gerçekten bize yetiştiler.”
dediler.
28/KASAS-23
Ve lemmâ verede mâe medyene vecede aleyhi ummeten minen nâsi yeskûn(yeskûne), ve
vecede min dûnihimumreeteyni tezûdân(tezûdâni), kâle mâ hatbukumâ, kâletâ lâ neskî
hattâ yusdirar riâu ve ebûnâ şeyhun kebîr(kebîrun).
Ve Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan bir insan topluluğu buldu ve onlardan
başka, (hayvanlarını suya gitmekten) engelleyen iki kadın buldu. Onlara: "Sizin haliniz
(derdiniz) nedir?" dedi. (O iki kadın): "Çobanlar (sürüleriyle) çekilmedikçe biz
(hayvanlarımızı) sulayamayız. Ve bizim babamız çok ihtiyar." dediler.
28/KASAS-76
İnne kârûne kâne min kavmi mûsâ, fe begâ aleyhim, ve âteynâhu minel kunûzi mâ inne
mefâtihahu le tenûu bil usbeti ulil kuvveh(kuvveti), iz kâle lehu kavmuhu lâ tefrah
innallâhe lâ yuhıbbul ferihîn(ferihîne).
Karun, Musa (A.S)'ın kavmindendi. Sonra onlara karşı azdı. Ona hazineler verdik. Öyle ki
gerçekten onun anahtarlarını mutlaka kuvvetli bir topluluk zor taşıyordu. Kavmi ona
"Sevinme (gururlanma), muhakkak ki Allah şımaranları (gururlananları) sevmez." demişti.
33/AHZÂB-13
Ve iz kâlet tâifetun minhum yâ ehle yesribe lâ mukâme lekum ferciû, ve yeste’zinu ferîkun
minhumun nebiyye yekûlûne inne buyûtenâ avretun ve mâ hiye bi avreh(avretin), in
yurîdûne illâ firârâ(firâran).
Ve onlardan bir taife (topluluk): "Ey Yesrib (Medine) halkı, sizin için (burada) duracak yer
yok! Artık dönün." dedi. Onlardan (diğer) bir grup, peygamberden: "Muhakkak ki evlerimiz
muhafazasızdır (korumasızdır)." diyerek izin istiyorlardı. Ve evleri korumasız değildi,
sadece (savaştan) kaçmak istiyorlardı.
46/AHKÂF-35
Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme
yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin), belâg(belâgun), fe hel
yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne).
Öyleyse ulûl'azm olan resûller gibi sabret. Ve onlar için acele etme. O gün vaadolundukları
şeyi (azabı) gördükleri zaman gündüzün bir saatinden fazla kalmamış gibi olurlar. (Bu) bir
tebliğdir. Artık fasıklar topluluğundan başkası helâk edilir mi?
55/RAHMÂN-33
Yâ ma'şerel cinni vel insi inisteta'tum en tenfuzû min aktâris semâvâti vel ardı
fenfuz(fenfuzû), lâ tenfuzûne illâ bi sultân(sultânin).
Ey insan ve cin topluluğu! Semaların ve arzın kuturlarından (çaplarından) nüfuz etmeye
(çıkıp gitmeye) eğer gücünüz yetiyorsa, haydi nüfuz edin (geçip, çıkın)! Bir sultan (bir
mürşid) olmaksızın nüfuz edemezsiniz (geçip çıkamazsınız).
72/CİNN-1
Kul ûhıye ileyye ennehustemea neferun minel cinni fe kâlû innâ semi’nâ kur’ânen
acebâ(aceben).
De ki: “Cinlerden bir topluluğun (Kur'ân) dinlediği, sonra: “Biz gerçekten harika, güzel bir
Kur'ân işittik.” dedikleri bana vahyedildi.”
72/CİNN-11
Ve ennâ minnes sâlihûne ve minnâ dûne zâlik(zâlike), kunnâ tarâika kıdedâ(kıdeden).
Ve gerçekten biz, bir kısmımız salihleriz ve bizden bir kısmımız bunun dışında. Biz ayrı ayrı
yollarda (olan topluluklar) olduk.
73/MUZZEMMİL-20
İnne rabbeke ya'lemu enneke tekûmu ednâ min suluseyil leyli ve nısfehu ve sulusehu ve
tâifetun minellezîne meak(meake), vallâhu yukaddirul leyle ven nehâr(nehâre), alime en
len tuhsûhu fe tâbe aleykum, fakreû mâ teyessere minel kur'ân(kur’ânî), alime en
seyekûnu minkum merdâ ve âharûne yadribûne fîl’ardı yebtegûne min fadlillâhi ve âharûne
yukâtilûne fî sebîlillâhi fakreû mâ teyessere minhu ve ekîmus salâte ve âtûz zekâte ve
akridullâhe kardan hasenâ(hasenen), ve mâ tukaddimû li enfusikum min hayrin tecidûhu
indallâhi huve hayren ve a'zame ecrâ(ecren), vestagfirûllâh(vestağfirûllâhe), innellâhe
gafûrun rahîm(rahîmun).
Muhakkak ki Rabbin, senin ve seninle beraber olanlardan bir topluluğun, gecenin üçte
ikisinden daha azında, (bazan) onun yarısında ve (bazan da) onun üçte birinde (Kur'ân
okumak, zikir yapmak, kanitin olmak, teheccüd namazı kılmak için) kalktığını biliyor. Ve
geceyi ve gündüzü Allah takdir eder, onu sizin asla hesaplayamayacağınızı (gecenin zaman
dilimlerini doğru tayin edemeyeceğinizi) bildi. Bu sebeple sizin tövbenizi kabul etti. O halde
Kur'ân'dan size kolay geleni okuyun! Sizden bir kısmınızın hasta olacağını, diğerlerinin
yeryüzünde, Allah'ın fazlından (rızık) isteyerek dolaşacaklarını ve diğer bir kısmının da
Allah'ın yolunda savaşacaklarını bildi. Artık O'ndan (Kur'ân'dan) size kolay geleni okuyun,
namazı ikame edin, zekâtı verin ve Allah için güzel bir şekilde borç verin! Ve nefsiniz için
hayır olarak ne takdim ederseniz, onu Allah'ın indinde daha hayırlı ve daha büyük bir ecir
olarak bulursunuz. Ve Allah'a istiğfar edin (tövbe edip Allah'tan mağfiret dileyin)!
Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.
100/ÂDİYÂT-5
Fe vesatne bihî cem’â(cem’an).
Sonra da onunla topluluğun ortasına daldılar.
Konu Dağılımı:
Sure demek, konu demek. Bir bütünlük içinde konuyu ele alan bölüm demek.
Şems Suresi demek, Güneş Konusu demek.
ŞEMS
Bismillâhirrahmânirrahîm
91/ŞEMS-1: Veş şemsi ve duhâhâ.
Güneşe ve onun duha vaktine (ışığının yayılıp parladığı zamana) andolsun.
91/ŞEMS-2: Vel kameri izâ telâhâ.
Ve onu takip ettiği zaman aya.
91/ŞEMS-3: Ven nehâri izâ cellâhâ.
Ve onu (güneşi) izhar ettiği zaman gündüze.
91/ŞEMS-4: Vel leyli izâ yagşâhâ.
Onu (güneşi) sardığı (örtüp ışınlarını giderdiği) zaman geceye.
91/ŞEMS-5: Ves semâi ve mâ benâhâ.
Ve semaya ve onu bina edene.
91/ŞEMS-6: Vel ardı ve mâ tahâhâ.
Ve arza ve onu yayıp döşeyerek yaşanır hale getirene.
91/ŞEMS-7: Ve nefsin ve mâ sevvâhâ.
Nefse ve onu (7 kademede ahsene dönüşecek şekilde) sevva edene (dizayn edene) (andolsun).
91/ŞEMS-8: Fe elhemehâ fucûrehâ ve takvâhâ.
Sonra ona (nefse) fücurunu ve takvasını ilham etti.
91/ŞEMS-9: Kad efleha men zekkâhâ.
Kim onu (nefsini) tezkiye etmişse felâha (kurtuluşa) ermiştir.
91/ŞEMS-10: Ve kad hâbe men dessâhâ.
Ve kim, onun (nefsinin) kusurlarını örtmeye çalıştıysa (nefsini tezkiye etmemiş ise) hüsrana uğramıştır.
91/ŞEMS-11: Kezzebet semûdu bi tagvâhâ.
Semud (kavmi), kendi azgınlığı sebebiyle (Allah'ın Resûl'ünü) yalanladı.
91/ŞEMS-12: İzin baase eşkâhâ.
Onun (o beldenin) en şâkîsi (deveyi kesmek için) ortaya atılınca.
91/ŞEMS-13: Fe kâle lehum resûlullâhi nâkatallâhi ve sukyâhâ.
O zaman Allah'ın Resûl'ü onlara: “O, Allah'ın Devesi'dir ve onu sulayınız (onun su içme sırasına riayet ediniz).” dedi.
91/ŞEMS-14: Fe kezzebûhu fe akarûhâ fe demdeme aleyhim rabbuhum bi zenbihim fe sevvâhâ.
Fakat onu tekzip ettiler (yalanladılar). Sonra onu (deveyi) kestiler. Günahları sebebiyle, Rab'leri onların üzerini azapla kapladı. Sonra da
onu (o beldeyi) dümdüz yaptı (yerlebir etti).
91/ŞEMS-15: Ve lâ yehâfu ukbâhâ.
Ve (Allah) onun (o beldenin ve halkının) ukbasından (akıbetinden) (helâk oluşlarından) korkacak değildir.
Güneşten deveye geldik. Bırak deveye gelmeyi, ne güneşi anladık, ne deveyi.
Kur’an’ı Bilimselleştirme:
Şu anki Arapça dil kabulüyle Kur’an’ı bilimleştirme yolunda aldığım ilhamlarla yeni bir Kur’an çıkardım.
Ateş-Toprak-Hava-Su ve Kur’an:
Kur’an İlerleyen zamanlarda bu dört grubu anlatan kitap haline gelecek. Kur’an’ın belki % 75’i bilimsel ayete dönüşecek. Örnek;
Şu anki dil ve meal kabulu ile, kelimelerde çok fazla oynamadan şunu yapın.
Kur'an'da çeşitli yoksayımlar ve varsayımlar üretin.
Çok sıradışı Kur'an düşünün.
Tüm Kur'an'ı somutlaştırın, Allah'ı dahil. Öbür tarafa gitmeyin, tüm ayetlerde Dünya'ya dönün. Uzaya gitmeyin (Uzayı bir
süreliğine yoksayın. Uzayı sonraya bırakın). Mucizeleri kaldırın. Geçmişe gitmeyi kaldırın (Görmediğinizi ayete koymayın),
tamamen şimdiki zamana dönün.
Kur'an'ı şu anki Dünya için tamamen bir bilim kaynağı varsayın.
Ve;
Ateş :
Dumansız ateş-dumanlı ateş, ateşsiz duman-ateşli duman
Dumanlı alev-dumansız alev, alevsiz duman-alevli duman
Alevli ateş-alevsiz ateş, ateşsiz alev-ateşli alev
Tutuşturulmuş ateş
Yakıcı ateş
Yakıcılığı gittikçe artan ateş
Kızgın ateş
Büyük ateş
Can vermeyen Ateş-Öldürmeyen Ateş
Yakıt dolu ateş
Denizlerin ateşlenmesi
Ateş ehli
Ateşten dağ
Ateş şulesi
Alev alev yanan
Yakıp kavuran ateş
Isı ve ışık kaynağı veren ateş
Sabah akşam ateşe sunulmak
Ateşten gölge
Yeşil ağaçtan ateş
Soğuk ateş
Kur’an’da bu ateş çeşitlerini bulacaksınız.
Yukardakileri (Kafanızda Ateş Bilimi Oluşturun) Dünya'da arayın. Herşeyde arayın. İnsanda hayvanda bitkide toprakta suda
havada ağaçta yaprakta......
Toprak, su ve diğer maddeleride dikkate alın. Onlarında çeşitliliğinden bahsediyor.
Kur'an'da "hava" yok. Hava halbuki önemli. Kur'an'da havayı arayın.
Kur'an'da besin yok sayılır Kur'an'da besini arayın (Besin maddesi geçen ayeti hafif değişimlere uğratın).
Cehennem ve cenneti ateş-hava-toprak-su yapın. Yani bu maddeleri içeren bişey yapın.
Yaratmayı kaldırın, kelimeyi oluşturma-oluşma-üretme yapın. Yoktan varolmayı Kur’an’dan eksiltin.
İlham kaynağınız olabilir ve işe yarar sonuçlar elde edebilirsiniz.
Yok kardeşim ben kendi ilmimi kendim bulurum, kendim analiz ederim diyorsanız boşverin.
24/NÛR-35
Allâhu nûrus semâvâti vel ard(ardı), meselu nûrihî ke mişkâtin fîhâ mısbâh(mısbâhun), el mısbâhu fî
zucâceh(zucâcetin), ez zucâcetu ke ennehâ kevkebun durrîyyun, yûkadu min şeceratin mubâraketin zeytûnetin lâ
şarkîyetin ve lâ garbiyyetin, yekâdu zeytuhâ yudîu ve lev lem temseshu nâr(nârun), nûrun alâ nûr(nûrin),
yehdîllâhu li nûrihî men yeşâu, ve yadribullâhul emsâle lin nâs(nâsi), vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).
Allah, göklerin ve yerin nuru'dur. O'nun nuru, içinde misbah (lâmba) bulunan kandil (ışık saçan bir kaynak) gibidir.
Misbah, sırça (cam) içindedir. Sırça (cam), inci gibi (parlayan) yıldız gibidir. Doğuda ve batıda bulunmayan
mübarek bir ağacın yağından yakılır. Onun yağı, ona ateş değmese de kendi kendine ışık verir. Nur üzerine nurdur.
Allah dilediğini nuruna hidayet eder (ulaştırır). Ve Allah, insanlara örnekler verir. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.
Işık, yıldız, ateş, ağaç, yağ.
2/BAKARA-174
İnnellezîne yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî
butûnihim illen nâre ve lâ yukellimuhumullâhu yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun elîm(elîmun).
Muhakkak ki onlar, Allah'ın indirdiği Kitap'tan bir şeyleri gizlerler ve onu az bir bedelle satarlar. İşte onların
yedikleri (bu rüşvet), karınlarında ateşten başka bir şey olmaz. Ve kıyâmet günü Allah, onlarla konuşmayacak ve
onları tezkiye de etmeyecek (temize de çıkarılmayacaklar). Ve onlar için elîm bir azap vardır.
Karın (Ateş)
--------------------------------------------------------------------------------------------------4/NİSÂ-10
İnnellezîne ye’kulûne emvâlel yetâmâ zulmen innemâ ye’kulûne fî butûnihim nârâ(nâran) ve seyaslevne
seîrâ(seîran).
Muhakkak ki yetimlerin mallarını zulümle (haksızlıkla) yiyenler, karınlarına sadece ateş yerler. Ve onlar, yakında
alevli ateşe atılacaklar.
Karın (Ateş)
------------------------------------------------------------------4/NİSÂ-56
İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nâra(nâran), kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden
gayrehâ li yezûkûl azâb(azâbe) innallâhe kâne azîzen hakîmâ(hakîmen).
Muhakkak ki âyetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız. Onların derilerinin her yanışında, azabı
tatmaları için onları(derilerini) başka deriler ile değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Cilt/Deri (Ateş)
------------------------------------------------------------------6/EN'ÂM-139
Ve kâlû mâ fî butûni hazihil en’âmi hâlisatun li zukûrinâ ve muharremun alâ ezvâcinâ, ve in yekun meyteten fe
hum fîhi şurekâu, se yeczîhim vasfehum, innehu hakîmun alîm(alîmun).
Ve şöyle dediler: “Bu hayvanların karnında olanlar, yalnız erkeklerimize aittir. Eşlerimize (hanımlarımıza)
haramdır. Şâyet ölü olursa, o taktirde (erkek ve kadınlar onu yemekte), onlar ortaktırlar.” (Allah bu)
vasıflandırmalarından dolayı onları yakında cezalandıracak. Muhakkak ki O; hüküm sahibidir, en iyi bilendir.
Karın (Ortak Bir Nokta)
---------------------------------------------------------------------------------------16/NAHL-78
Vallâhu ahrecekum min butûni ummehâtikum lâ ta’lemune şey’en ve ceale lekumus sem’a vel ebsâre vel ef’idete
leallekum teşkurûn(teşkurûne).
Ve Allah, sizi bir şey bilmiyor halde annelerinizin karnından çıkardı. Ve sizi, işitme hassası, görme hassası ve idrak
etme hassası (sahibi) kıldı. Umulur ki; böylece şükredersiniz.
Karın (?)
-------------------------------------------------------------------------37/SÂFFÂT-66
Fe innehum le âkilûne minhâ fe mâliûne min hel butûn(butûni).
Muhakkak ki onlar, mutlaka ondan (zakkum ağacından) yiyecek, böylece onunla karınlarını dolduracak
(doyuracak) olanlardır.
Karın (Yiyecek)
--------------------------------------------------------------39/ZUMER-6
Halakakum min nefsin vâhıdetin summe ceale minhâ zevcehâ ve enzele lekum minel en’âmi semâniyete
ezvâc(ezvâcin), yahlukukum fî butûni ummehâtikum halkan min ba’di halkın fî zulumâtin selâs(selâsin),
zâlikumullâhu rabbukum lehul mulk(mulku), lâ ilâhe illâ huve, fe ennâ tusrafûn(tusrafûne).
Sizi tek bir nefsten halketti. Sonra ondan, onun zevcesini (eşini). Ve sizin için dört ayaklı hayvanlardan sekiz çift
indirdi. Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla (halden hale geliştirip dönüştürerek)
üç karanlık içinde yaratır. İşte bu sizin Rabbiniz Allah'dır. Mülk, O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen
nasıl döndürülüyorsunuz.
Karın (?)
---------------------------------------------------------44/DUHÂN-45
Kel muhl(muhli), yaglî fîl butûn(butûni).
Erimiş maden gibi karınlarında kaynar.
Karın (Ateş)
------------------------------------------------------------------53/NECM-32
Ellezîne yectenibûne kebâirel ismi vel fevâhışe lemem(lememe), inne rabbeke vâsiul magfireh(magfireti), huve
a'lemu bikum iz enşeekum minel ardı ve iz entum e cinnetun fî butûni ummehâtikum, fe lâ tuzekkû enfusekum,
huve a'lemu bi menittekâ.
Onlar ki, küçük günahlar hariç, büyük günahlardan ve fuhuştan içtinap ederler (sakınırlar). Muhakkak ki Rabbin,
mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir. O, sizi topraktan yaratmıştı. Ve siz, annelerinizin karnında cenin
idiniz. Öyleyse nefslerinizi temize çıkarmayın (nefslerinizi tezkiye ettiğinizi iddia etmeyin). O (Allah), kimin takva
sahibi olduğunu daha iyi bilendir.
Karın (Toprak)
---------------------------------------------------------------------------56/VÂKIA-53
Fe mâ liûne minhel butûn(butûne).
Böylece karınlarını onunla dolduracak olanlarsınız.
Karın (?)
-----------------------------------------------------------------16/NAHL-66
Ve inne lekum fîl en’âmi le ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihî min beyni fersin ve demin lebenen hâlisen
sâigan liş şâribîn(şâribîne).
Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için elbette bir ibret vardır. Size, onların karnında, fers (sindirilmiş gıda) ile kan
arasından oluşan, tadanlar için boğazdan kolayca geçen halis (saf) süt içiriyoruz.
Karın (Su) (İçecek)
--------------------------------------------------------------------------16/NAHL-69
Summe kulî min kullis semerâti feslukî subule rabbiki zululâ(zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun
elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yeyin! Rabbinin emre amade kılınmış yollarında sülûk edin (uçun,
dolaşın). Onun karnından muhtelif (çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Muhakkak ki
bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet (delil) vardır.
Karın (Su) (İçecek)
---------------------------------------------------------------------------23/MU'MİNÛN-21
Ve inne lekum fil en’âmi le ibreh(ibreten), nuskîkum mimmâ fî butûnihâ ve lekum fîhâ menâfiu kesîretun ve
minhâ te’kulûn(te’kulûne).
Ve muhakkak ki hayvanlarda, sizin için ibret vardır. Onların karınlarındaki şeyden size içiririz. Ve onda, sizin için
çok menfaatler (faydalar) vardır ve ondan yersiniz.
Karın (Su) (İçecek)
---------------------------------------------------------------70/MEÂRİC-16
Nezzâaten liş şevâ.
(O ateş), baş derisini yakıp kavurucudur.
4/NİSÂ-56
İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nâra(nâran), kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden
gayrehâ li yezûkûl azâb(azâbe) innallâhe kâne azîzen hakîmâ(hakîmen).
Muhakkak ki âyetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız. Onların derilerinin her yanışında, azabı
tatmaları için onları(derilerini) başka deriler ile değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.
Deri (Ateş)
-----------------------------------------------------------------16/NAHL-80
Vallâhu ceale lekum min buyûtikum sekenen ve ceale lekum min culûdil en’âmi buyûten testehıffûnehâ yevme
za’nikum ve yevme ikâmetikum ve min asvâfihâ ve evbârihâ ve eş’ârihâ esâsen ve metâan ilâ hîn(hînin).
Ve Allah, sizin için evlerinizden sekînet (huzur) yeri kıldı. Ve sizin için hayvanların derilerinden, yolculuk (göç)
ettiğiniz gün(ler)de ve ikâmet ettiğiniz (konakladığınız) gün(ler)de hafif olan (taşınabilen) evler (çadırlar) ve onların
yünlerinden, tüylerinden ve kıllarından çeşitli mal ve bir zamana kadar geçim vasıtası kıldı (yaptı).
Deri (?)
-----------------------------------------------------------------------------------22/HACC-20
Yusheru bihî mâ fî butûnihim vel culûd(culûdu).
Onunla, onların karınlarındakiler (iç organları) ve ciltleri (derileri) eritilecek.
Deri (Ateş)
------------------------------------------------------------------------------------------------39/ZUMER-23
Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum,
summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men
yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin).
Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-rahmet ve salâvât-fazl),
Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri
ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete
erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
Deri (Hava) ?
----------------------------------------------------------------------------------41/FUSSİLET-20
Hattâ izâ mâ câûhâ şehide aleyhim sem’uhum ve ebsâruhum ve culûduhum bimâ kânû ya’melûn(ya’melûne).
Hatta ona (ateşe) geldikleri zaman yapmış oldukları şeylere, onların gözleri, kulakları ve derileri (uzuvları), (hayat
filmlerinde) onların aleyhine şahitlik etti.
Deri (Ateş)
------------------------------------------------------------------------------------------------41/FUSSİLET-21
Ve kâlû li culûdihim lime şehidtum aleynâ, kâlû entakanallâhullezî entaka kulle şey’in ve huve halakakum evvele
merretin ve ileyhi turceûn(turceûne).
Ve kendi ciltlerine (uzuvlarına): “Niçin bizim aleyhimize şahitlik ettiniz?” dediler. (Onlar da) dediler ki: “Bizi,
herşeyi söyleten Allah söyletti. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürüleceksiniz.”
Cilt/Deri (?)
------------------------------------------------------------------------------------------------41/FUSSİLET-22
Ve mâ kuntum testetirûne en yeşhede aleykum sem’ukum ve lâ ebsârukum ve lâ culûdukum ve lâkin zanentum
ennellâhe lâ ya’lemu kesîren mimmâ ta’melûn(ta’melûne).
Kulaklarınızın, gözlerinizin ve cildinizin (uzuvlarınızın) sizin aleyhinize şahitlik etmesinden (edeceğinden)
sakınmıyordunuz. Ve lâkin yaptıklarınızdan çoğunu Allah'ın bilmediğini zannediyordunuz.
Cild/Deri (?)
----------------------------------------------------------------
67/MULK-5
Ve lekad zeyyennes semâed dunyâ bi mesâbîha ve cealnâhâ rucûmen liş şeyâtîni ve a’tednâ lehum
azâbes saîr(saîri).
Ve andolsun ki, dünyanın semasını kandillerle süsledik. Ve onları, şeytanlar için (atılacak) taşlar
kıldık. Ve onlar için alevli ateşin azabını hazırladık.
Sema (Ateş)
--------------------------------------------------------
13/RA'D-17
Enzele mines semâi mâen fe sâlet evdiyetun bi kaderihâ fahtemeles seylu zebeden
râbiyâ(râbiyen), ve mimmâ yûkıdûne aleyhi fîn nâribtigâe hılyetin ev metâın zebedun
misluh(misluhu), kezâlike yadribullâhul hakka vel bâtıl(bâtıle), fe emmez zebedu fe yezhebu
cufâ’(cufâen), ve emmâ mâ yenfaun nâse fe yemkusufîl ard(ardı), kezâlike yadrıbullâhul
emsâl(emsâle).
Semadan su indirdi. Böylece vadiler takdir edildiği kadar sel oldu aktı. Ve sel, üste çıkan köpüğü
yüklenip götürdü. Süs veya meta (eşya) yapmak isteyerek ateşte yakılan (eriyen) şeylerden
(madenlerden) de, üzerlerinde onun gibi köpük oluşur. Allah, işte böylece hak ve bâtıla misal verir.
Sonra köpük çözülüp, dağılarak gider. Fakat insanlara faydası olan şeyler, böylece yeryüzünde kalır.
Allah, işte böyle misaller verir.
Sema (Su)
------------------------------------------------------------2/BAKARA-144
Kad nerâ tekallube vechike fîs semâi, fe le nuvelliyenneke kıbleten terdâhâ, fe velli vecheke şatral mescidil harâm(harâmi), ve haysu
mâ kuntum fe vellû vucûhekum şatrah(şatrahu), ve innellezîne ûtûl kitâbe le ya’lemûne ennehul hakku min rabbihim ve mâllâhu bi
gâfilin ammâ ya’melûn(ya’melûne).
Biz, senin (ilâhi emri bekleyerek), yüzünü göğe çevirdiğini görüyorduk. Artık mutlaka seni razı (hoşnut) olacağın kıbleye döndüreceğiz.
Bundan sonra yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz nerede olursanız (namazda) yüzlerinizi o yöne çevirin. Ve muhakkak ki
kendilerine kitap verilenler, bunun Rab'lerinden bir hak (gerçek) olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz
değildir.
Sema (Hava)
-----------------------------------------------------------18/KEHF-40
Fe asâ rabbî en yu’tiyeni hayran min cennetike ve yursile aleyhâ husbânen mines semâi fe tusbiha saîden zelekâ(zelekan).
Belki Rabbim, bana senin bahçenden daha hayırlısını verir. Ve onun (senin bahçenin) üzerine semadan (husbân) felâketler gönderir.
Böylece kaygan bir toprak haline gelir.
43/ZUHRÛF-11
Vellezî nezzele mines semâi mâenbi kader(kaderin), fe enşernâ bihî beldetenmeyten, kezâlike tuhrecûn(tuhrecûne).
Suyu semadan bir kader ile (taktir edilmiş bir ölçü ile) indiren O'dur. Böylece onunla ölü beldeyi dirilttik (kuru topraktan bitkiler
çıkardık). İşte bunun gibi (mezarlarınızdan) çıkarılacaksınız.
Sema (Toprak)
--------------------------------------------------------
18/KEHF-17
Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli
ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel
muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan
onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde
bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa,
işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için
velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
18/KEHF-18
Ve tahsebuhum eykâzan ve hum rukûd(rukûdun), ve nukallibuhum zâtel yemîni ve zâteş
şimâl(şimâli), ve kelbuhum bâsitun zirâayhi bil vasîd(vasîdi), levittala'te aleyhim le velleyte
minhum firâren ve le muli'te minhum ru'bâ(ru'ben).
Ve onlar, uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Ve onları sağa ve sola doğru çeviririz.
Onların köpeği, ön ayaklarını (mağaranın) giriş kısmına uzatmış vaziyettedir. Eğer sen, onlara
muttali olsaydın (yakından görseydin), mutlaka onlardan kaçarak (geri) dönerdin. Ve mutlaka sen,
onlardan korkuyla dolardın (çok korkardın).
Sema-Şima ilişkisi ve Güneş
------------------------------------------------------------------------------------------
2/BAKARA-24
Fe in lem tef’alû ve len tef’alû fettekûn nârelletî vakûduhân nâsu vel hicâratu, uiddet lil kâfirîn(kâfirîne).
Fakat, eğer yapamazsanız ki asla yapamazsınız, o taktirde kâfirler için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar
olan ateşten sakının.
Taş (Ateş)
-------------------------------------------------------------------------------------2/BAKARA-74
Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel
hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu,
ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).
Sonra, bunun (bu mucizenin) arkasından kalpleriniz (gene) kasiyet bağladı (katılaştı ve karardı), öyle ki taş
gibi hatta daha da katı oldu. Ve gerçekten, taşlardan öyleleri vardır ki, ondan nehirler fışkırır. Ve
gerçekten, onlardan (taşlardan) öyleleri vardır ki, yarılır, böylece içinden su çıkar. Ve mutlaka onlardan
(taşlardan) öyleleri vardır ki, Allah'a karşı duyduğu huşûdan yuvarlanıp aşağı düşer. Ve Allah
yaptıklarınızdan gâfil değildir.
Taş (Su)
--------------------------------------------------------------------------------------8/ENFÂL-32
Ve iz kâlûllâhumme in kâne hâzâ huvel hakka min indike fe emtir aleynâ hıcâreten mines semâi evi'tinâ bi
azâbin elîm(elîmin).
Ve onlar: “Allah'ım şâyet bu (Kur'ân-ı Kerim), o hak olan (Kitap), Senin indinden ise o zaman üzerimize
semadan taş yağdır veya bize acı azabı getir.” demişlerdi.
Taş (Hava)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------11/HÛD-82
Fe lemmâ câe emrunâ cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emtarnâ aleyhâ hicâreten min siccîlin
mendûd(mendûdin).
Artık emrimiz geldiği zaman onu (o şehri) alt üst ettik (onu yükseltip alçalttık). Onların üzerine, istif
edilmiş (dizilip hazırlanmış) siccilden (pişirilip sertleştirilmiş kerpiçten yapılmış) taşlar yağdırdık.
Taş (Hava-Toprak)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
15/HİCR-74
Fe cealnâ âliyehâ sâfilehâ ve emternâ aleyhim hıcâreten min siccîl(siccîlin).
Böylece onun (o beldenin) üstünü altına getirdik. Onların üzerine siccîl'den (öldürücü) taşlar yağdırdık.
17/İSRÂ-50
Kul kûnû hicâreten ev hadîdâ(hadîden).
De ki: “Taş veya demir olun (olsanız bile)!”
Taş (?)
----------------------------------------------------------------------------------51/ZÂRİYÂT-33
Li nursile aleyhim hıcâreten min tînin.
Onların üzerlerine balçıktan taşlar yollamak için.
Taş (Toprak)
Ayrıca; Balçıktan Kelimesine Dikkat! Balçıktan taş-balçıktan insan.
----------------------------------------------------------------------------------66/TAHRÎM-6
Yâ eyyuhellezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhân nâsu vel hicâretu aleyhâ melâiketun
gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne.
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi
koruyun. Onun üzerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler vardır. Allah'ın onlara emrettiği şeyde,
Allah'a asi olmazlar ve emrolundukları şeyi yaparlar.
Taş (Ateş)
------------------------------------------------------------------------------------105/FÎL-4
Termîhim bi hicâretin min siccîl(siccîlin).
Pişmiş sert tuğladan taşları, onların üzerine atıyorlardı (öyle ki).
Taş (Ateş-Toprak)
-----------------------------------------------------------------------------15/HİCR-26
Ve le kad halaknel insâne min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
Andolsun ki; Biz insanı, “hamein mesnûn olan salsalinden” (standart insan şekli verilmiş ve organik dönüşüme
uğramış salsalinden) yarattık.
İnsan (toprak)
16/NAHL-4
Halakal insâne min nutfetin fe izâ huve hasîmun mubin(mubînun).
İnsanı bir nutfeden yarattı. Böyle olmasına rağmen o, apaçık hasım (düşman)dır.
İnsan (su)
23/MU'MİNÛN-12
Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin).
Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.
İnsan (toprak)
50/KAF-16
Ve lekad halaknel insâne ve na’lemu mâ tuvesvisu bihî nefsuh(nefsuhu), ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi.
Ve andolsun ki insanı Biz yarattık. Ve nefsinin ona ne vesveseler vereceğini biliriz. Ve Biz, ona şah damarından
daha yakınız.
55/RAHMÂN-3
Halakal insân(insâne).
İnsanı, O yarattı.
55/RAHMÂN-14
Halakal insâne min salsâlin kel fehhâr(fehhâri).
(Allah) insanı, fahhar gibi ses veren salsalinden yarattı.
70/MEÂRİC-19
İnnel insâne hulika helûâ(helûan).
Muhakkak ki insan, sabırsız ve tamahkâr olarak yaratıldı.
Burada sabırsızlık yok. Ne olabilir?
76/İNSÂN (DEHR)-2
İnnâ halaknel insâne min nutfetin emşâcin nebtelîhi fe cealnâhu semîan basîrâ(basîren).
Muhakkak Biz, insanı (iki hücrenin) birleşimi olan bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz. Bu sebeple onu
işiten, gören (bir varlık) kıldık.
90/BELED-4
Lekad halaknel insâne fî kebed(kebedin).
Andolsun ki Biz insanı, meşakkat içinde yarattık.
95/TÎN-4
Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek
özellikte) yarattık.
96/ALAK-2
Halakal insâne min alak(alakın).
İnsanı bir alaktan (embriyodan) yarattı.
6/EN'ÂM-2
Huvellezî halakakum min tînin summe kadâ ecelâ(ecelen), ve ecelun musemmen ındehu summe entum
temterûn(temterûne).
Sizi topraktan yaratan, sonra bir ecel (zaman dilimi) tayin eden O'dur. Ve ecel-i müsemma (mekânı ve zamanı
belirlenmiş ecel) Allah'ın katındadır. Sonra da siz, şüphe ediyorsunuz.
7/A'RÂF-12
Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve
halaktehu min tîn(tînin).
(Allahû Tealâ) şöyle buyurdu: “Sana (secde etmeyi) emrettiğim zaman, seni secde etmekten men eden nedir?”
İblis: “Ben ondan hayırlıyım,beni ateşten ve onu nemli topraktan (balçıktan) yarattın.” dedi.
23/MU'MİNÛN-12
Ve lekad halaknal insâne min sulâletin min tîn(tînin).
Ve andolsun ki Biz, insanı balçığın (nemli organik ve inorganik toprağın) özünden yarattık.
32/SECDE-7
Ellezî ahsene kulle şey’in halakahu ve bedee halkal insâni min tîn(tînin).
Ki O, herşeyin yaratılışını en güzel yapan ve insanı yaratmaya, ilk defa tînden (nemli topraktan) başlayandır.
37/SÂFFÂT-11
Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzib(lâzibin).
Hayır, onlardan fetva iste (sor): "Onlar mı yaratılış bakımından daha kuvvetli, yoksa Bizim (diğer) yarattıklarımız
mı?" Muhakkak ki Biz, onları yapışkan nemli topraktan yarattık.
İnsan (Toprak)
37/SÂFFÂT-146
Ve enbetnâ aleyhi şecereten min yaktîn(yaktînin).
Ve onun üzerine (gölgelik olarak) kabak cinsinden (geniş yapraklı) bir ağaç bitirdik (yetiştirdik).
38/SÂD-71
İz kâle rabbuke lil melâiketi innî hâlikun beşeren min tîn(tînin).
Rabbin meleklere: "Muhakkak ki Ben, tînden (nemli topraktan, balçıktan) bir insan yaratacağım." demişti.
38/SÂD-76
Kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
(İblis): "Ben, ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten, onu tînden (nemli topraktan, balçıktan) yarattın." dedi.
51/ZÂRİYÂT-33
Li nursile aleyhim hıcâreten min tînin.
Onların üzerlerine balçıktan taşlar yollamak için.
Rahman Suresi Meali: (Madde madde meallemiyeceğim. İçeriği anlatacağım.)
Tahminim 14-15. Ayette ateş-toprak-hava-su bütün halinde var; Ve geçen kelimeler zaten insan ve cann ile ilişkili. Ateş-Hava ve
Toprak-Su ilişkili maddeler demek oluyor bu. İnsan ve Cann’ın yeni meali canlı bir varlık değil, birer madde. Yukarda anlattığım Rahman
Suresi analizinde ilişkili kelimeleri bu duruma yorabilirsiniz.
İnsan: Balçık (Toprak-Su)
Cann: Dumansız Ateş (Ateş-Hava). Hava ile yanan,çalışan ateş, yada hava ve ateş birleşimli bir madde.
Dumansız ateş tahmim çok zaman sonra ancak insanda bulunacak. Din’in klasik uzaycılığına, insan biliminden uzak davranmasına,
insanı anlatmama öğretmeme huyuna gidilerek, bu madde uzaylılara, gezegenlere, güneş ay yıldıza vs. yorumlanacak. İnsanda ateştoprak-hava-su bulunması çok uzun zaman sonraya kalabilir. Din İnsan Bilimini geciktiriyor. Bilimde zaten farkındaysanız pek insanla
ilgili araştırma yapmıyor, gelişmiyor. Bilim deyince akla gökyüzü, uzay başka şeyler geliyor. Yeryüzüne inebilsek çok şey değişecek.
Rahman suresinde tam somutlaşmaya gidersek, öbür Dünya’yı, cinleri, soyut varlığı (Allah dahil), imgeyi………. kaldırırsak, süslü ve
kapalı bilimi kaldırırsak, sade, doğal ve görsel bilim düşünürsek;
Rahman Suresi Ateş-Toprak-Hava-Su’yun temelinde üretilmiş maddeleri yazıyor. Dört ana madde üzerinde dörder yeni madde gibi.
Yada hepinden ikişer madde.
Birbiriyle(ni) birleşen-çeken-karışan ve ayrılan-iten-karışmayan dört çeşit ateş, dört çeşit toprak, dört çeşit hava, dört çeşit su. Yada
daha fazla çeşit. Bilemiyorum.
Cennet (Toprak), Cehennem (Ateş), Pınar-Deniz (Su), Rab (Hava)
Sıcak su-soğuk su, Tatlı su-Acı(tuzlu) su.

Benzer belgeler