Soma Meslek Yüksekokulu - Celal Bayar Üniversitesi
Transkript
Soma Meslek Yüksekokulu - Celal Bayar Üniversitesi
C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 TC CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Soma MYO Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 SOMA I C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 ISSN NO:1304-6330 TC CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Soma MYO Teknik Bilimler Dergisi Sahibi: Ayla TEKİN Yönetim Kurulu Adına CBÜ Soma MYO Editörler: Ayla TEKİN Deniz MAMUREKLİ Fırat TEKİN Nurcan KUMRU Yayın Kurulu: Ayla TEKİN Kadir ARTAN Tamer CEBECİ Erkan HAFIZOĞLU Sekreter: Erkan HAFIZOĞLU Celal Bayar Üniversitesi Soma MYO Teknik Bilimler Dergisi yılda bir sayı olarak yayımlanan ulusal hakemli bir dergidir. II C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 ISSN NO:1304-6330 TC CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Soma MYO Teknik Bilimler Dergisi BU SAYIDAKİ HAKEM KURULU: Prof. Dr. Deniz MAMUREKLİ Prof. Dr. Cevdet MERİÇ Prof. Dr. Emin ONAN Prof. Dr. Güldehen BİLGEN Prof. Dr. Remzi VAROL Doç. Dr. Ayhan İSTANBULLU Doç. Dr. Hüseyin GÜLER Yrd. Doç. Dr. Ayla TEKİN Yrd. Doç. Dr. Nurcan KUMRU Yrd. Doç. Dr. Salih Uğur BAYÇA Yrd. Doç. Dr. Nejdet YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Mustafa ENGİN Dergide yayınlanan tüm makaleler ve ileri sürülen görüşlerde, sorumluluk yazar ve hakemlere aittir. İletişim Adresi: Fırat TEKİN CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Soma Meslek Yüksekokulu, Soma-Manisa /TÜRKİYE Tel: 0 236 612 00 63 Fax: 0 236 612 20 02 e-mail: [email protected] [email protected] III C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 ISSN NO:1304-6330 TC CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Soma MYO Teknik Bilimler Dergisi İÇİNDEKİLER 1- Ege Bölgesinde Yaygın Olarak Kullanılan Yerli Yapım Pülverizatör Memelerinin Damla Karekteristiklerinin Oxford Lasers VisiSizer ve VidPiv 4.0 Yazılımlarının Kullanılarak Belirlenmesi Aysel YAZICI, Chima ENYI, Amir NOURIAN, Martin BURBY, G. Ghasem NASR…………………………………………..…………………………..1-9 2- Dövme Prosesinin 41Cr4 Islah Çeliği ve 38MnVS6 Mikroalaşımlı Çeliği Üzerine Olan Etkilerinin Metalurjik ve Mekanik Açıdan İncelenmesi Yiğit ERÇAYHAN, Nurşen SAKLAKOĞLU…………..…………..…..10-19 3- Bitkilerde Stres Yanıtı E. Dilşat YEĞENOĞLU, Şenay AYDIN, Hüseyin YENER................…20-27 4- RF Kontrollü Otonom Bir Araç Tasarlanması ve Yazılımının Geliştirilmesi İlhan TARIMER…………………………..........……..........................…28-37 5- Kolemanit ve Üleksit Konsantratör Atıklarıyla Düşük Sıcaklıktaki Siyah Renkli Boyar Madde Eldesi Lina ISRAEL, Kemal KÖSEOĞLU…….…………………..….....…….38-45 6- Otonom Rüzgar Türbinlerinde Bulanık Mantıkla Kanat Açı Kontrolü Uygulaması Özer KESTANE, A. Murat ATEŞ…………....………….……………...46-61 IV C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 7- Metallere Soğuk Metal Transferi (CMT) Kaynağının Uygulanması Hülya DURMUŞ, A. Ozan İRİZALP………………..………………….62-73 7- Celal Bayar Üniversitesi Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yazım Kuralları……….…………………………………..………74 V C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 DETERMINATION OF SPRAY DROPLET CHARACTERISTICS OF SOME DOMESTIC AGRICULTURAL NOZZLES COMMONLY USED IN AEGEAN REGION USING BY OXFORD LASERS VISISIZER AND VIDPIV4.0 SOFTWARE Aysel YAZICI 1, Chima ENYI 2, Amir NOURIAN2, Martin BURBY2, G. Ghasem NASR2 ABSTRACT In this study, droplet sizes and velocities of the some domestic agricultural nozzles commonly used in Aegean region of Turkey were characterized by using Oxford Lasers VisiSizer and Oxford VidPIV4.0 software. Droplet size classifications are important to indicate spray efficiency and drift potential. Safe and efficient agricultural chemical application depends on droplet size which is one of the most influential factors related to spray drift. Volume median diameter (VMD) values of tested domestic agricultural nozzles changed between 117 and 165 µm as regarding operation pressure. The Gündüzler FF110°/02 and the Tarmak FF110°/02 nozzles produced fine quality droplets at 300 kPa and 700 kPa pressures according to the BCPC (British Crop Protection Council) spray and nozzle classification scheme. As expected, increasing of pressure from 300 kPa to 700 kPa reduced the mean droplet size (as VMD) approximately 16% and 10% the Gündüzler FF110°/02 and the Tarmak FF110°/02 respectively. From the drift perspective considering the literature, droplets with diameter below 100 to 200 μm is very important. ASABE S572 standard suggests putting emphasis on the spray volume in droplets with diameter <150 μm to minimize off-target contamination of agricultural chemicals. Farmers should be informed about environmental impacts of drift. Mean droplet velocities varied from 1.8 to 2.5ms-1 connecting to nozzles type and pressure and increased with pressure. Keywords: droplet size, VisiSizer, VidPIV, VMD EGE BÖLGESİNDE YAYGIN OLARAK KULLANILAN YERLİ YAPIM PÜLVERİZATÖR MEMELERİNİN DAMLA KAREKTERİSTİKLERİNİN OXFORD LASERS VİSİSİZER VE VİDPIV4.0 YAZILIMLARININ KULLANILARAK BELİRLENMESİ ÖZET Bu çalışmada Ege Bölgesinde yaygın olarak kullanılan yerli yapım pülverizatör memelerinin damla karekteristikleri Oxford Lasers VisiSizer ve Oxford VidPIV4.0 bilgisayar yazılımları kullanılarak belirlenmiştir. Damla büyüklük sınıflandırmaları, ilaçlama etkinliği ve drift - tarımsal ilacın istenmeyen alanlara sürüklenmesi- potansiyelinin ortaya konulmasında önemlidir. Etkili ve güvenli tarımsal kimyasal uygulamaları damla büyüklüğüne bağlıdır ve damla büyüklüğü sürüklenme ile ilgili en önemli faktörlerden biridir. Test edilen yerli yapım 1 Celal Bayar University, Turgutlu Vocational School, Department of Machinery, 45400 Turgutlu, Manisa, Turkey, e-mail: [email protected] 2 The University of Salford, School of Computing, Science and Engineering, Salford, Manchester M5 4WT, England. 1 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 pülverizatör memelerinin ortalama hacimsel damla çapı (VMD) değerleri basınca bağlı olarak 117 - 165 µm aralığında değişmiştir. Gündüzler FF110°/02 ve Tarmak FF110°/02 pülverizatör memeleri 300 kPa ve 700 kPa işletme basıncında, BCPC (British Crop Protection Council) püskürtme ve meme sınıflandırma şemasına göre ince kalite sınıfında damlalar üretti. Beklenildiği gibi, işletme basıncının 300 kPa’ dan 700 kPa yükselmesi ortalama damla büyüklüğünün sırasıyla Gündüzler FF110°/02 ve Tarmak FF110°/02 pülverizatör memeleri için yaklaşık olarak %16 ve %10 düzeyinde azalmasına yol açmıştır. Literatürler ışığında, drift perspektifinden bakıldığında, 100-200 µm den küçük çaplı damlalar çok önemlidir. ASABE S572 standardı ilaçlama hacminde 150 μm’ den küçük çaplı damlalara vurgu yapmayı önerir. Tarımsal kimyasalların istenmeyen alanlara bulaşmasını en aza indirmek için, çiftçiler tarımsal ilaçların hedef dışı alanlara sürüklenmesinin etkileri hakkında bilgilendirilmelidir. Ortalama damla hızlarının meme tipi ve basınca bağlı olarak 1.8 ile 2.5ms-1aralığında değiştiği ve basınca bağlı olarak arttığı saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Damla çapı, VisiSizer, VidPIV, VMD 1. INRODUCTION The distribution of droplet size in sprays is a very important parameter needed for fundamental analysis of pesticide application systems. The ideal spectrum while minimizing off-target losses such as spray drift and user exposure, should maximize spray efficiency for depositing and transferring a lethal dose to the target (Elliot and Wilson, 1983). Agricultural chemical application rates can be decreased by advanced pesticide targeting and using narrow range of drop sizes (Tücer et al, 2004; Koçer et al, 2002). Droplet size and velocity characteristics are related to drift potential (Nuyttens et al, 2010) and droplet velocities are important input to physical models predicting droplet trajectories and the drift risk (Miller et al, 2008). Measurements for droplet classification systems are predominantly performed with laser based systems (Parkin, 1993). Miller et al. (2008) reported that there was a good agreement between the results obtained with Oxford Lasers “VisiSizer” imaging instrument and Phase Doppler Analyser measurements of the vertical droplet velocity/size correlations. The main objectives of this study were to measure the droplet sizes and to determine drift potential of agricultural domestic nozzles commonly used in Aegean Region of Turkey. It is clear that from literature, farmers generally prefer to use sprayer at excessive high pressures in Turkey (Tücer et al, 2001). For that reason, the tests were also conducted 700kPa. Droplet size and velocity of the agricultural domestic nozzles have been measured using Oxford Lasers VisiSizer and a particle image velocimetry (PIV) system, consisting high speed camera and Oxford VidPIV4.0 software program. 2. MATERIALS AND METHODS 2.1. Agricultural nozzles Commonly used agricultural domestic nozzles (produced by Gündüzler and Tarmak Company) were tested in this study. The properties of tested nozzles are given in Table 1. Finemedium flat fan nozzle, Lurmark FF 110°/ 03 at 300 kPa was used as a reference nozzle to check for the repeatability of the measurement and the measuring equipment. 2 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Table 1. Nozzles used in this study to evaluate drop sizing and drop velocity Manufacturer Nozzle type Nozzle specification Gündüzler Flat Fan FF110°/02 Tarmak Lurmark (Reference nozzle) Flat Fan Flat Fan FF 110°/02 FF110°/03 2.2. Operation parameter All experiments were conducted at spray pressure of 300 kPa and 700kPa. Measurements were performed in a conditioned room at 20-25 °C and 60-70% RH. Spray liquid was tap water of 20°C. 2.2. High speed CCD camera To determine the drop size and velocity, a Redlake Motion Pro HS-3 was used to record high-speed images of these parameters. A type of 14mm lens was used to trace the high speed images with the frame rate set to 3000 frames per second with a resolution of 1280 x 1024. 2.3. Particle sizing Measurements of particle sizing were made with the Oxford Lasers VisiSizing (Miller et al, 2008). A typical configuration of VisiSizing system is shown in Figure 1. To acquire images for VisiSizing, 30-1000 μs was used at the between of image frames and working distance was 500mm. Oxford Lasers VisiSizing involves the measurement of the size and shape of particles of liquid droplets. The images from the digital camera are transferred to a computer and a high-speed real-time particle sizing software analyses the images obtained in order to build up the diameter distribution. The position of the camera is an important feature of VisiSizing. For that reason, the camera is placed directly opposite the laser beam as shown in Figure 1. Firstly, shadow images are acquired from the camera or loaded from image files. A threshold is used to distinguish between the particle shadows and the illuminated background. Additional threshold provides information about the degree of focus for each particle. The area of the particle is automatically measured and the equivalent particle diameter is reported up to 1000 particles per frame. Single and sequence of images can be analyzed to build up a particle size distribution. Figure 2 represents a typical main VisiSize window showing acquired images, system performance parameters, single and sequence image analyses and result panel and summary. Results of the drop size measurements were presented as the Dv10, Dv50 or Volume Median Diameter (VMD), Dv90. 3 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Figure 1. Particle sizing set up [oxfordlasers.com Assessed 25th May, 2011] Figure 2. Main VisiSize window [oxfordlasers.com. Assessed: 8th August, 2011] 2.4. Particle image velocity Measurements of the droplet velocity were made with the Oxford Lasers Vid PIV 4.0. Typical configuration of a VidPIV system is shown in Figure 3. To acquire images for Vid PIV 4.0, 30-1000 μs was used at the between of image frames. VidPIV is a unique toolset for PIV image based and point measurement techniques. Vid PIV 4.0 technique incorporates every aspect of the measurement process: hardware control, image acquisition and storage, on-line analysis, off-line and batch analysis and visualisation are all integrated within a unified environment. Synchroniser co-ordinates the system components such as the laser and camera and is externally triggered. A CCD-camera was used for image acquisition and then the images are transferred to the computer where the VidPIV software analyses the captured images for velocity measurement. The laser light sheet illuminates particles entrained in the flow, while pairs of images are captured using a high- speed digital camera. The camera position is an important feature of PIV imaging. It is positioned at the point where the sharpest image is 4 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 acquired. The PIV software-computes the distance moved by the particles between the two images and a velocity map is generated. Figure 3. VidPIV System [oxfordlasers.com. Assessed: 15th, July 2011] The date and time at which images are imported into a project are associated with them when using importation node. In order to edit the timing information associated with the imported images, two different nodes are available from the node menu; the regular timing and editable timing. In order to add regular timing information to the imported images, regular timing node was selected below the importation node. Vid PIV uses mappings extensively for calibration providing reliable, accurate and flexible conversion between image co-ordinates and real-world co-ordinates. Linear mapping node was used to generate a mapping. In this case, there is a linear relationship between positions in the image and positions in the laboratory frame of reference. In order to add linear mapping, importation node is selected as the current node and linear mapping is selected from the context menu or the tool bar. A linear mapping requires a minimum of three points though four points are required for extra accuracy and security. The cross-correlation node was accessed from the derivatives sub-menu of the main menu and cross-correlation was applied across a small local area of image. Drop velocities were measured at the vertical axis direction at the below of the nozzle at 50mm distance. 2.5. Determination of flow rate The amount of spray emerging from the corresponding atomizers was measured using collection techniques and processing steps were given below respectively; 1-Each atomizer was fixed to the pump and water was supplied to the atomizer pressure of kPa. 2-Prior to each test tree collecting container was weighed and recorded. 3-Water was sprayed into the collecting container, in each atomizer, for one minute and two different pressures. 4-Each container was then weighed and recorded for subsequent processing estimation the flow rate each of the atomizer. 5 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 3. RESULTS AND DISCUSSION The results of flow meter measurement, drop size and velocities for each nozzle are given in Table 2, Table 3 and Table 4 respectively. The images of spraying for several nozzles are given in Figures 4. The results show that the mean droplet sizes (VMD) values were 139 and 165 µm for the Gündüzler FF110°/02 and the Tarmak FF110°/02 respectively at 300 kPa pressure. As expected increasing pressure from 300 to 700 kPa reduced the mean droplet size for two different manufactured nozzles by approximately 16% and 10% the Gündüzler FF110°/02 and the Tarmak FF110°/02 respectively. As it can be seen in Table 3, the agricultural domestic nozzles in term of droplet sizes were placed in fine category (approximate VMD range: 101-200µm) according to the BCPC spray and nozzle classification scheme. Also according to the ASABE Standard 572, at 300 and 700 kPa pressures, the Gündüzler FF110°/02 nozzle was placed very fine category (approximate VMD range: <145µm) and the Tarmak FF110°/02 nozzle was placed fine category (approximate VMD range: 145µm-225 µm). Droplet size classifications are important to point spray drift potential. This topic was investigated by different researchers and droplets <100 μm diameter (Bode, 1984), <150 μm (Combellack et al., 1996) and <200 μm (Bouse et al., 1990; Baetens et al., 2008) have been considered to be the most drift-prone. The minimum drop diameter can be captured was approximately 28 µm using by CCD camera and Oxford Lasers VisiSizing computer software program due to optical access insufficient. Table 2. The results of flow meter measurement. Nozzle Tarmak FF 110°/02 Gündüzler FF110°/02 Lurmark FF110°/03 nozzle) (Reference Flow Rate (lmin-1) 300 kPa 1.047 0.842 1.206 Minimum Pixel Area: 2, Maximum Pixel Area: 4200, Shape Rejection: 0.7 Table 3. Droplet Diameters measured in the experiments Set up Spray Condition of Pressure Dv 10 Software Nozzle (kPa) Program Lurmark FF 110 03 300 41 300 77 Gündüzler FF110°/02 700 67 300 116 Tarmak FF110°/02 700 98 700 kPa 1.484 1.315 1.852 Drop Size (µm) Dv 50 Dv 9 Min. 0 205 139 117 165 148 261 208 178 186 201 28 28 28 28 28 Max . 262 224 185 187 203 Table 4. Particle velocities (Set up Condition of Vid PIV; Rate: 30 Hz, Duration: 5µs, Separation: 30µs, Delay: 900µs) Nozzle Spray Pressure Mean Particle Velocity (ms-1) (kPa) 300 1.9 Tarmak FF 110°/02 700 2 300 1.8 Gündüzler FF110°/02 700 2.3 300 2,3 Lurmark F 110 03 (Reference nozzle) 700 2,5 6 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 As it can be seen in Table 4, mean particle velocities for test nozzles varied from 1.8 to 2.5ms-1 connecting to nozzles type and pressure. As expected, mean droplet velocities increased with increasing pressure for all tested nozzles. Droplets may reach the target much earlier when the pressure setting was 700 kPa then the pressure was 300 kPa. But on the other hand, higher spraying pressure produces smaller droplets and these smaller droplets are more susceptible to drift. Figure 4. Images of spraying; a) Gündüzler FF110°/02-300 kPa b) Gündüzler FF110°/02- 300 kPa, using by high speed camera and Oxford Lasers VisiSizing c) Tarmak FF110°/02-700 kPa d) Tarmak FF110°/02-700 kPa, using by high speed camera and Oxford Lasers VisiSizing e) Gündüzler FF110°/02- 300 kPa, using by high speed camera and Oxford Lasers Vid PIV 4.0 f) Tarmak FF110°/02-700 kPa, using by high speed camera and Oxford Lasers Vid PIV 4.0. 7 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 4. CONCLUSION The Gündüzler F110°/02 and the Tarmak FF110°/02 nozzles produced droplets fine and very fine quality at 300 and 700 kPa pressures. Higher spraying pressures produced smaller droplets, providing a finer spraying quality but these smaller droplets are more susceptible to drift. Fine and very fine spray quality may be preferred for the application of agricultural chemicals, but the major disadvantage is the risk of drift. Turkish farmers generally prefer to use sprayer at excessive high pressures, for that reason several measures should be considered. The farmers and spray equipment operators needs to be trained about environmental impacts of drift and should have legal obligation to ensure that spray applications do not impact on neighboring situations or landowners. ACKNOWLEDGEMENT The author would like to thank the Salford University Spray Research Group (SRG) for all their support, collaboration and all facilities and The Council of the Higher Education and the Celal Bayar University for their support. 8 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 REFERENCES [1] Baetens K, Ho Q T, Nuyttens D; De Schampheleire M, Endalew A, Hertog M, Nicolai B, Ramon H, Verboven P (2008). Development of a 2-D-diffusion advection model for fast prediction of field drift. Atmospheric Environment, 43: 1674–1682. [2] Bode L E (1984). Downwind drift deposits by ground applications. Proceedings Pesticide Drift Management Symposium, pp 50. [3] Bouse L F, Kirk I W, Bode L E (1990). Effect of spray mixture on droplet size. Transactions of the ASAE, 33 (3): 783–788. [4] Combellack J H, Western N M, Richardson R G (1996). A comparison of the drift potential of a novel twin fluid nozzle with conventional low volume flat fan nozzles when using a range of adjuvants. Crop Protection, 15 (2): 147–152. [5] Elliot J G and Wilson B J (1983). The Drift of Herbicides, Occasional Publication No. 2, British Crop Protection Council, Thornton Heath, U.K. [6] Koçer H, Altındişli Ö, Tücer A, Güler H (2002). Bağda Düşük Hacimli İlaçlama Makinalarının Kullanılması Üzerinde Araştırmalar. Türkiye V. Bağcılık ve Şarapçılık Sempozyumu, 5-9 Ekim, Nevşehir, s: 138-146. [7] Miller P C H, Tuck C R, Murphy S, Ferreira M (2008). Measurements of The Droplet Velocities in Sprays Produced by Different Designs of Agricultural Spray Nozzle, ILASS 2008, Sep. 8-10, 2008, Como Lake, Italy. [8] Nuyttens D, Schampheleire M De, Verboven P, Sonck B (2010). Comparison between indirect and direct spray drift assessment methods, Biosystems Engineering 105: 2-12. [9] Parkin C S (1993). Methods for measuring spray droplet sizes. In: Mathews GA & Hislop EC, Application technology for crop protection. CAB International, Wallingdorf, p: 57-84. [10] Tücer A, Özercan A, Küçüker M, Polat İ, Bayraktar Ö V (2001). Manisa-Saruhanlı Pamuk Alanlarında Tarımsal İlaç Uygulamalarındaki Sorunların Saptanması, Ç.Ü.Z.F. Dergisi, 16 (1): 19-26. [11] Tücer A, Tezcan F, Güler H, Koçer H, Erkal N (2004). A Comparision of Diferent Sprayer in Term of Pesticide Deposition and Biological Efficacy Against Leaf Hopper (Empoasca Decipens and Asymtrasca Decedens) in Cotton. Pol’nohospodarstvo, Journal for Agricultural Sciences, 50 (4-6): 57-64, ISSN 0551-3677. 9 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 DÖVME PROSESİNİN 41Cr4 ISLAH ÇELİĞİ VE 38MnVS6 MİKROALAŞIMLI ÇELİĞİ ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN METALURJİK VE MEKANİK AÇIDAN İNCELENMESİ Yiğit ERÇAYHAN 1, Nurşen SAKLAKOĞLU 2 ÖZET Bu çalışma, otomotiv sektöründe kullanılan ve binek araçlar için üretilen çeki kancasının daha dayanıklı olması ve ısıl işlem süreçleri ortadan kaldırılarak üretim maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla yapılmıştır. Mevcut çeki kancası malzemesi olan 41Cr4 ıslah çeliği yerine 38MnVS6 mikro alaşım çeliği kullanılmıştır. Bu çalışmada 1150°C sıcaklıkta dövüldükten sonra havada soğutulan ve ıslah edilen 41Cr4 çeliği ile 1150°C sıcaklıkta dövülen ve havada, yağda ve suda soğutulan 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin metalürjik ve mekanik özellikleri arasındaki ilişki araştırılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucu dövme işlemi sonrası 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin, uygun metalurjik ve mekanik özellikleri sağlayan soğutma ortamının hava olduğu tespit edilmiş ve dövüldükten sonra normalizasyon ve ıslah etme işlemine tabi tutulan 41Cr4 çeliğine göre daha sert ve aşınma dayanımının daha iyi olduğu sonucuna varılmıştır. Ancak 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin tokluğun düşük olması ürün açısından risk oluşturmaktadır. Anahtar Sözcükler: 41Cr4, 38MnVS6, mikroalaşımlı çelik, sıcak dövme, metalurjik özellikler, mekanik özellikler. ABSTRACT The aim of this study is to produce a more durable tow hook without heat treatment process for the automobiles by using 38MnVS6 microalloyed steel instead of 41Cr4 tempered steel. In this study, the effects of cooling rate on the metallurgical and mechanical properties of 38MnVS6 microalloyed steel were investigated. In addition, the properties of 41Cr4 tempered steel and 38MnVS6 microalloyed steel were compared. The results showed that the optimum metallurgical and mechanical properties for the 38MnVS6 microalloyed steel were obtained by quenched in the air. Besides, 38MnVS6 microalloyed steel had a better hardness and wear resistance but lower ductility than heat treated 41Cr4 structural steel. However the lower ductilitiy composes risk for the tow hook. Keywords: 41Cr4, 38MnVS6, microalloyed steel, hot forging, metallurgical properties, mechanical properties. 1. GİRİŞ Günümüzde teknoloji ilerledikçe çeliklerden beklenen mekanik özellikler de sürekli artmaktadır. Mikroalaşımlı çeliklerden dövme yöntemi ile imal edilen parçalara ısıl işlem uygulanmadan kullanıma hazır hale gelirler. Bu sayede ürünün üretim maliyetleri azalmaktadır [1,2]. Aynı zamanda yüksek dayanımlı düşük alaşımlı çelikler (YDDA) olarak adlandırılan mikro alaşımlı çelikler, düşük miktarlarda karbür veya nitrür yapıcı alaşım elementleri ilave 1 İZELTAŞ A.Ş. Ar-Ge Merkezi Işıkkent, İzmir, [email protected] Celal Bayar Üniversitesi, Makine Mühendisliği Bölümü, Muradiye Kampüsü, 45140 Manisa, [email protected] 2 10 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 edilmesiyle iyi mekanik özellik gösteren çeliklerdir [3]. Bu çelikler %0,05-%0.2 aralığında alaşım elementi içermektedirler. Genellikle V, Nb, Ti ve Mo elementlerinin eklenmesi ile oluşan mikroalaşımlı çeliklere son yıllarda B ve Al elementleri de eklenmektedir [4]. Mikro alaşımlı dövme çelikler, orta karbonlu ıslah çeliklerinin yerine geliştirilmişlerdir. Islah çelikleri ile karşılaştırıldığında ıslah çeliklerinde elde edilen iyi mekanik özellikleri mikro alaşım çeliklerinde mikro alaşım elementleri ile oluşturulan tane inceltme ve çökelti sertleşmeleri mekanizmaları üzerinden sağlanır [5]. Dövme işleminde kullanılan mikro alaşımlı çelikler için dövme prosesi; östenitleme, dövme ve soğuma olarak üç aşamada gerçekleşmektedir. Her aşamada çökeltilerin çözünmesi/çökelmesi meydana gelebilir. Tokluk özelliklerinin belirlenmesi açısından östenitleme ve dövme aşamalarında tane büyümesinin kontrolü önemlidir. Mukavemet artışının gerçekleştiği çökelti sertleşmesi ise soğuma sırasında meydana gelir. Islah çeliklerinde yapı temperlenmiş martenzit olarak ortaya çıkarken; mikro alaşımlı dövme çeliklerinde ince ferrit-perlit yapı görülür. Litertürde az sayıdaki çalışma sıcak dövme ve mikro alaşımlı dövme çelikler üzerinedir. Bu çalışmalar ise genellikle sonlu eleman yöntemi, parçadaki gerinme dağılımları ve indüksiyon ile ısıtma gibi konular hakkındadır. Literatürde yapılan çalışmalara bakıldığında Rasouli ve arkadaşları, 30MSV6 tipi bir mikro alaşımlı çeliğin ısıl işlemle birlikte iki farklı soğuma hızında oluşan mikro yapı değişikliklerini ve buna bağlı olarak elde edilen mekanik özellikleri araştırmıştır. Bu çalışmadaki sonuçlar soğuma hızının artmasıyla ferritik-perlitik yapının iğnemsi ferrite, beynite veya martenzite dönüştüğünü ortaya koymuştur. Ayrıca akma ve çekme dayanımının arttığı ancak sünekliğin önemli ölçüde azaldığı gösterilmiştir. En iyi dayanım süneklik kombinasyonunun ise 925 ºC’ye ısıtılıp takibinde havada (3 ºC/s) soğutma ile elde edildiği belirtilmiştir [8]. Çalık ve arkadaşları farklı karbon oranına sahip dört çeliği 1100 K sıcaklığında 4 saatlik bir ısıl işlem sonrasında mikro sertlik ve çekme testlerine tabi tutmuşlardır. Bu çalışmanın sonucunda akma dayanımı, kopma dayanımı ve sertliğin artan karbon oranıyla birlikte arttığı bildirilmiştir [9]. Çapar [6], 1100°C’de 30 dakika östenitleme işlemi yapıldıktan sonra dövülen ve ardından kumda, havada ve suda soğutulan orta karbonlu Al ve V-Al mikro alaşım çeliklerinin mikroyapı ve mekanik özellik ilişkisini araştırmıştır. Elde edilen sonuçlara göre dövme işlemi yapıldıktan sonra havada soğutulan Al ve V-Al mikro alaşım çeliklerinin akma ve çekme dayanımı artarken % uzama değerlerinde bir düşme olmadığı görülmüştür. Bunun nedeni çeliklerin havada soğumadan sonra küçük taneli yapıya ve daha yüksek perlit ve çökelti sertleşmesine sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, orta karbonlu V-Al mikro alaşım çeliği aynı dövme ve soğuma şartlarında Al mikro alaşım çeliğine nazaran daha yüksek akma ve çekme dayanımı gösterirken tokluklarında bir düşme görülmemiştir [6]. Bu çalışmada kullanılan 41Cr4 ıslah çeliği İZELTAŞ A.Ş. firmasında binek araçlar için çeki kancası üretiminde kullanılmaktadır. Üretim sürecinde 41Cr4 ıslah çeliği dövme işlemini müteakip havada soğutulmakta ve normalizasyon işlemi ile ıslah edilmektedir. Bu çalışmada çeki kancası imalinde 41Cr4 ıslah çeliği yerine 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğinin kullanılması ve dövme işlemi sonrasında soğuma hızlarının kontrolü ile sonraki ısıl işlem kademeleri olan normalize, sertleştirme ve menevişleme işlemlerinin ortadan kaldırılması böylece hem daha dayanıklı hem de işlem kademeleri azaltılmış ve bunun sonucunda üretim maliyetlerinin düşürüldüğü bir üretim sürecinin modellenmesi amaçlanmıştır. 11 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 2. DENEYSEL ÇALIŞMA Bu çalışmada hammadde olarak 41Cr4 ve 38 MnVS6 malzemeleri kullanılmıştır. Tablo 1.’de deneysel çalışmalar için kullanılan malzemelerin kimyasal analizleri verilmektedir. Tablo 1. Deneysel çalışmalarda kullanılan malzemelerin kimyasal kompozisyonları Malzeme 41Cr4 38MnVS6 %C 0,40 0,37 %Mn 0,63 1.39 %Si 0,23 0,575 %P 0,006 0,003 %S 0,026 0,006 %Cr 0,94 - %V 0.1 Şekil 1’de 41Cr4 ıslah çeliğinin İZELTAŞ A.Ş. firmasında mevcut üretim süreci ile 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğinin kullanılması durumunda planlanan üretim sürecinin akış şeması görülmektedir. Şekil 1. (a) 41Cr4 ıslah çeliği üretim akış şeması, (b) 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğin planlanan üretim süreci Numunelerin dövme işlemi İZELTAŞ A.Ş. firmasında gerçekleştirilmiştir. İndüksiyonla 1200°C sıcaklığa kadar ısıtılan 41Cr4 ıslah çeliği 1,6 tonluk LASCO marka 12 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 düşme çekiç ile dövülmüş ve havada soğutulmuştur. 38 MnVS6 mikro alaşımlı çelik aynı şartlar altında dövülerek havada, viskozitesi 26 mm²/s olan yağda ve suda soğutulmuştur. Şekil 2 de, parçanın dövme işlemi, ürünlerin havada, yağda ve suda soğutma işlemleri gösterilmektedir. a) Dövme İşlemi b) Havada Soğutma c) Yağda Soğutma d) Suda Soğutma Şekil 2. a) Dövme İşlemi, b) Havada Soğutma, c) Yağda Soğutma, d) Suda Soğutma Dövme işleminden sonra malzemelerin metallografik ve mekanik özelliklerini incelemek için Celal Bayar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Laboratuarı kullanılmıştır. Parlatıldıktan sonra Nital (22,5 ml alkol, 1,25 ml nitrik asit) sıvısı ile dağlanmış numunelerin mikro yapı görüntüleri CLEMEX dijital kamera ile desteklenen NIKON ECLIPSE LV100 marka metal mikroskobu ile elde edilmiştir. Metalografik incelemelerden sonra ürünlere sertlik, çentik darbe ve aşınma testleri yapılarak mekanik özellikleri incelenmiştir. Ürünlerin dinamik davranışını belirlemek için standartlara uygun şekilde 55x10x10 mm boyutlarında Vçentikli numunelere oda sıcaklığında Charpy çentik darbe deneyi yapılmış, numunelerin kırılma enerjileri belirlenmiştir. Aşınma davranışlarının tespiti için aşınma deneyleri gerçekleşmiştir. Aşınma deneyleri “ball-on-disk” metoduyla, CSM Instruments Tribometer cihazında gerçekleştirilmiştir. Deney için 30mm çapında 10mm yüksekliğinde silindirik numuneler kullanılmıştır. Aşınma parametreleri olarak, kayma mesafesi 500 m, dönme hızı 30cm/s ve 10N’luk yük uygulanarak aşınma deneyleri gerçekleştirilmiştir. Bu işlemin ardından aşınma oranlarını tespit etmek için Mitutoyo Surf Test SJ-301 Profilometre cihazında yüzey pürüzlülüğü ölçülmüştür. 13 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 3. SONUÇLAR VE TARTIŞMA 3.1. Metalografik İncelemeler Şekil 3’te 41Cr4 çeliğinin dövme öncesi, dövme sonrası ve ıslah sonrası mikro yapıları görülmektedir. Gerek mikroyapılar incelendiğinde gerekse literatür araştırmaları doğrultusunda, malzemenin tipik ferrit-perlit mikro yapısına sahip olduğu, dövme işlemi sonucu tanelerin yassılaşarak bantlı bir yapı meydana getirdiği böylece içyapının homojenliğini kaybettiği ve ıslah sonrası tanelerin ham maddeye göre daha kaba olduğu gözlemlenmiştir. Bantlı yapının menşei sıcak dövmeden oluşmaktadır. Sıcak dövme ve sonrasında soğutma işlemleri sırasında işlem parametreleri, malzeme kimyasal kompozisyonu gibi etkenlere bağlı olarak belirginde olabilen mekanik fiberleşmedir [7]. Plastik deformasyon sırasında deformasyon yönünde, ikinci fazın, mikro boşlukların ve kalıntıların yönlenmesi ile mekanik fiberleşme meydana gelir. Fiberleşme mekanik özelliklerin üzerinde olumlu veya olumsuz etkilere sahiptir[7]. Dövme işlemi sonrası olan içyapıda farklı büyüklüklerde olan tanelerin olmadığı tanelerin içyapının tamamında homojen bir şekilde dağılımı gözlemlenmektedir. a) Dövme Öncesi 41Cr4 b) Dövülmüş 41Cr4 c) Islah Edilmiş Şekil 3. a) Dövme öncesi 41Cr4, b) Dövülmüş 41Cr4, c) Islah Edilmiş 41Cr4 çeliğinin 500x büyütmedeki mikroyapı görüntüleri Şekil 4a’ya bakıldığında ise 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğin dövme öncesi ve dövme sonrası mikroyapıları görülmektedir. Yapılan mikroyapı incelemesi ve literatür araştırmaları sonucu 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin dövme öncesi içyapısında ince perlit, kaba perlit ve ferrit fazlarının olduğu ayrıca vanadyum karbür bileşiklerinin çökeldiği gözlenmekte, şekil 4b’ye bakıldığında ise 38MnVS6 mikro alaşım çeliğin dövme işleminden sonra 0,5°C/s hızda 14 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 1200°C’den 40°C ‘ye kadar havada soğutulmuş halinde içyapının homojen olduğu ve ferrit fazının tane sınırlarını ağ gibi çevrelediği görülmektedir. Bu yapı; östenit tane sınırlarında çekirdeklenen ötektoid öncesi (proötektoid) ferrit oluşumu olarak nitelendirmiştir. [10]. Şekil 4c ve 4d’de 2°C/s hızda yağda ve 4 °C/s hızda suda soğutulmuş 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin mikro yapıları görülmektedir. Tanelerin iğnemsi şekilde oluştuğu ancak yapının martenzitten ziyade beynitik karakterde olduğu gözlemlenmiştir. Şekil 5’te bulunan 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin TTT diyagramına bakıldığında soğuma hızının beynit yapı oluşturacak mertebede olduğu belirlenmiştir. b) Havada soğutulmuş a) Dövme öncesi c) Yağda soğutulmuş d) Suda Soğutulmuş Şekil 4. a) Dövme öncesi, b) Havada soğutulmuş, c) Yağda soğtulumuş, d) Suda Soğutulmuş 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğin 200x büyütmedeki mikro yapıları 15 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 5. 38 MnVS6 Mikro Alaşımlı Çeliğin TTT Diyagram 3.2. Mekanik Deney Sonuçları 41Cr4 ıslah çeliğinin dövme öncesi, dövme işlemi sonrası ve ıslah sonrası sertlik değerleri ile 38MnVS6 çeliğinin dövme sonrası soğuma hızlarına bağlı olarak sertlik değerleri Şekil 6’da verilmiştir. 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğinin kullanılması halinde ıslah işlem kademesinin ortadan kaldırılması hedeflendiğinden, bu çelik için ıslah işlemi gerçekleştirilmemiştir. Görüldüğü gibi dövme ve havada soğutma işlemi sonrası 27 HRC sertliğe sahip olan 41Cr4 çeliği ıslah işlemiyle 25 HRC sertlik değerlerine sahip olmuştur. 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğin hammadde olarak sertliği 41Cr4 malzemesinin iki katı kadar olup çeki kancası için istenilen sertlik aralığı olan 26-30 HRC değerlerine dövme sonrası havada soğutma işlemiyle ulaşıldığı, yağda ve suda soğutma ile 50 HRC’yi aşan sertliklere ulaştığı gözlenmiştir. Şekil 6. 41Cr4 ıslah çeliğinin ve 38 MnVS6 mikro alaşımlı çeliğinin dövme işlemi sonrası ve farklı soğuma ortamlarındaki kırılma enerji değerleri 16 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 2003 yılında Ollilainen ve arkadaşlarının yapmış oldukları çalışmada orta karbonlu vanadyum mikro alaşım çeliklerinde vanadyum miktarının ağırlık olarak % 0,085’e çıkması ile çeliğin sertliğinin artığını gözlemlemişlerdir. Çeliğin sertliğinin artmasının nedeni ise ötektoid öncesi ve sonrası oluşan ferrit fazı içerisinde çökelen ufak ve homojen olarak dağılmış VC çökeltilerine bağlamışlardır [11]. Bu çökeltiler dislokasyonların hareketini engelleyerek çeliğin dayanımını arttırmışlardır. Ridley ve arkadaşları (1982) vanadyum içeren ötektoid bileşime sahip çeliğin dayanımını incelemişlerdir. Çeliğin dayanımındaki artışı iki faktöre bağlamışlardır. Birincisi vanadyumun çeliğe katılması, perlit lamelleri arasındaki mesafenin düşmesine neden olmaktadır. İkincisi vanadyumun çeliğe katılması, perlitik yapıda bulunan ve ötektoid dönüşüm sonucunda elde edilen ferrit fazı içerisinde VC çökeltilerinin oluşmasına neden olarak çeliğin dayanımını arttırmıştır[12]. Bu çalışmalar göz önüne alındığında karbon oranlarının yakın olmalarına rağmen 38MnVS6 çeliğinin sertliğinin 41Cr4 çeliğinden daha yüksek sertliklere sahip olmasının nedeni bünyesinde bulunan vanadyum elementinin etkisi olduğu düşünülmektedir. Şekil 7’de, 41Cr4 çeliğine ve 38MnVS6 mikroalaşımlı çeliğe yapılan çentik darbe deneyi sonucu verilmiştir. Elde edilen verilerde 41Cr4 çeliğinin, 38MnVS6 mikroalaşımlı çelikten daha sünek bir malzeme olduğu tespit edilmiştir. Buna ek olarak soğuma hızı arttıkça 38MnVS6 mikroalaşımlı çeliğin tokluk değerlerinde kayda değer bir düşüş olduğu gözlemlenmiştir. Bunun sebebi, mikroalaşımlı çeliğin TTT diyagramı incelendiğinde içyapının soğuma hızı arttıkça ince, iğnemsi ve kırılgan bir faz olan beynit fazına dönüşmesi olarak gösterilmektedir. Şekil 7. 41Cr4 ıslah çeliğinin ve 38 MnVS6 mikro alaşımlı çeliğinin dövme işlemi sonrası ve farklı soğuma ortamlarındaki kırılma enerji değerleri 41Cr4 çeliği ile 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin aşınma testi sonuçları Şekil 8’de verilmiştir. Görüldüğü gibi, 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin aşınma kaybı 41Cr4 malzemeye göre çok daha az gerçekleşmiş ve aşınma direncinin iki kat daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Dövme işleminden sonra malzemelerin aşınma dayanımları yaklaşık aynı değerlerde olsa da, 41Cr4 çeliğinin ıslah sonrası aşınma direnci 38MnVS6 mikroalaşımlı çelikten yaklaşık 1,5 kat kadar daha düşüktür. Bununla birlikte beklenildiği gibi her iki malzemede aşınma direnci sertlik artışıyla paralel olarak artmıştır. 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin havada soğutulan malzemesinin hacim kaybı en fazla çıkarken yağda soğutulan malzemenin ki en az çıkmaktadır. Sertliği daha yüksek olan suda soğutulmuş malzemede aşınma miktarı beklenilenin tersine yağda soğutulmuş malzemeden daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu durum yüksek sertliğe sahip numunelerde aşınma deneyi sırasında kopan aşınma partiküllerin deney esnasında aşındırıcı partiküller olarak görev yaptığı ve daha fazla aşınmanın meydana gelmesine yol açtığı düşünülmektedir. 17 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 8. 41Cr4 ıslah çeliğinin ve 38MnVS6 mikroalaşımlı çeliğin aşınma dayanımı değerleri 4. SONUÇLAR Bu çalışmada İZELTAŞ A.Ş. firmasında binek araçlar için çeki kancası imalinde kullanılan 41Cr4 ıslah çeliği yerine ısıl işlem kademesinin ortadan kaldırılarak daha düşük üretim maliyeti ile 38MnVS6 mikroalaşımlı çeliğinden üretilme potansiyeli araştırılmış olup, metalurjik ve mekanik özellikleri incelenerek karşılaştırılmıştır. Sonuçlar aşağıdaki gibi özetlenmiştir: 1. 41Cr4 çeliğinin dövme öncesi ile dövülmüş hali karşılaştırıldığında, dövme işlemi sonrası malzemenin homojenliğini kaybettiği ve tanelerin yassılaştığı görülmektedir. Malzemedeki bu heterojenliğin giderilmesi amacıyla üretim esnasında malzeme normalizasyon işlemine tabi tutulmaktadır. 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğin dövme sonrası daha homojen bir yapıya sahip olduğu görüldüğünden, normalizasyon işleminin gerekli olmadığı düşünülmektedir. 2. 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğin malzemede ferrit yapısını ortaya çıkardığı ve ötektöid öncesi ferrit fazının tane sınırlarını ağ gibi çevrelediği, soğuma hızı arttıkça içyapının beynit fazına dönüştüğü tespit edilmiştir. Ayrıca vanadyumun içyapıda vanadyum-karbür çökeltileri meydana getirdiği görülmüştür. 3. 41Cr4 ve 38MnVS6 çeliklerinin dövme işlemi sonrasında sertlikleri karşılaştırıldığında; mikro alaşım çeliğinde bulunan vanadyum elementinin oluşturduğu karbürler sonucu sertliğinin 41Cr4 çeliğine göre 2 kat daha yüksek olduğu ve tokluk değerinin ise yaklaşık 2 kat daha düşük olduğu gözlemlenmiştir. 4. Dövme işlemi sonrası her iki çeliğin sertlik değerleri artmıştır ve buna bağlı olarak tokluk değerleri azalmıştır. 38MnVS6 mikro alaşımlı çeliğini soğuma hızına göre sertliği artmakta ve tokluğunun azalmakta olduğu gözlemlenmiştir. 5. Aşınma deneyi sonucu 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin 41Cr4 çeliğine göre aşınma dayanımının 2 kat daha yüksek olduğu görülmektedir. Ürünler dövüldükten sonra 38MnVS6 mikro alaşım çeliğinin ıslah işlemine tabi tutulan 41Cr4 çeliğine göre aşınma dayanımı yaklaşık 1,5 kat daha iyi olduğu tespit edilmiştir. 6. Her ne kadar 38MnVS6 mikro alaşım çeliği yüksek sertlik değerlerine sahip olsa da, tokluğun düşük olması çeki kancası üretiminde risk oluşturmaktadır. Bu nedenle yazarlar tarafından tokluğun iyileştirilmesine yönelik farklı oranlarda alaşım elementlerinin etkilerinin incelenmesi önerilmektedir. 18 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 TEŞEKKÜR Bu çalışmada deneme üretimi için imal edilen çeki kancaları İZELTAŞ A.Ş. bünyesinde gerçekleşmiştir. KAYNAKLAR [1] Kimura, T., Kurebayashi, T., “Niobium in Microalloyed Engineering Steels, Wire Rod and Case Carburized Products”, Proc. Int. Symp. Niobium 2001, Orlando, FL, Vol 1, 801–872, 2001. [2] Ersoy Erişir, 2010,“Yüksek Mukavemetli Çökelti Sertleşen Çeliklerde Mikroalaşım Elementleri ve Karbon Miktarının Mekanik Özelliklere ve Mikroyapıya Etkisi”, Doktora Tezi, Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü [3] Topates, T., “Mikroalaşımlı Çeliklerin Termomekanik İşlemi Sırasında Değişen Proses Parametrelerin Mikroyapı ve Mekanik Özellikler Üzerine Etkisi, Y.Lisans Tezi, Y.T.Ü. Metalurji Mühendisligi Ana Bilim Dalı, 1995. [4] Prof.Dr.Erdoğan Tekin, “Mikro Alaşımlı Çelikler”, Asil Çelik, 2012 [5] Çemtaş Bülteni, “Dövme Amaçlı Mikroalaşımlı Çelikler”, 1996, s.3-4. [6] Abdullah Çapar, “Dövme Amaçlı Üretilen Mikroalaşım Çeliklerinde Dövme ve Farklı Soğuma Şartlarının Mikroyapı ve Mekanik Özelliklere Etkisi”, Bilim Uzmanlığı Tezi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Metal Eğitimi Anabilim Dalı, 2005. [7] Mustafa Aydın, Bilge Demir, Mustafa Acarer, Fatih Hayat, “AISI 5140 Çeliğinin Sürtünme Kaynağında Mikroyapı ve Mekanik Özelliklerine Tavlamanın Etkisi”, International Iron & Steel Symposium, 02-04 April 2012, Karabük, Türkiye, 848-854. [8] Rasouli, D., Sh. Khameneh, A., Akbarzadeh, A., Daneshi, G.H., “Effect of cooling rate on the microstructure and mechanical properties of microalloyed forging steel”, Journal of Materials Processing Technology, 206, 92-98,2008 [9] Çalık, A., Düzgün, A., Şahin, O., Uçar, N., “Effect of carbon content on the mechanical properties of medium carbon steels” Z. Naturforschung A, 2010, 65a, 468-472. [10] ASM Metals Handbook Volume 1 “Properties and Selection Irons Steels and High Performance Alloys”. [11] Ollilainen, V., Kasprzak, W., Hollapa, L., “The effect of slicon, vanadium and nitrogen on the microstructure and hardness of air cooled medium carbon low alloy steels”, Journal of Metarials Processing Technology, 2003, 134, pp. 405-412 [12] Ridley, N., Lewis, M. T., Morrison. W. B., “Advances in physical metallurgy and applications of steels”, 2nd edn, 199, Metal Society, London.. 1982. 19 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 BİTKİLERDE STRES YANITI E. Dilşat YEĞENOĞLU 1, Şenay AYDIN 2, Hüseyin YENER1 ÖZET Yüksek ya da düşük sıcaklıklar, kuraklık veya tuzluluk gibi abiyotik stres faktörleri dünya üzerinde bitkisel üretimi tehdit etmekte ve üretim kayıplarına neden olmaktadır. Hızlı nüfus artışı, iklim değişiklikleri, kirlenme gibi nedenlerle bitkilerin karşı karşıya kaldıkları stres faktörleri artmaktadır. Bitkilerin stres etmenlerine karşı tepkilerinin moleküler düzeyde anlaşılması tolerans mekanizmasının çözümlenmesinde aracı olacaktır. Aynı zamanda stresin hücresel düzeyde yapısının incelenmesi ıslah çalışmalarının oluşturulması ile tarımsal öneme haiz bitkilerin stres faktörlerine karşı toleranslarının geliştirilmesinde önemlidir. Bitkiler çevresel stres etmenlerine karşı hücresel düzeyde bir çok yanıt vermektedir ve bu yanıtlar tolerans, uyum ve sakınma mekanizmaları ile ilişkilidir. Bu çalışmada genellikle bitkilerin farklı stres etmenlerine karşı verdikleri hücresel yanıt hakkında bilgiler verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Abiyotik stres faktörleri, bitkisel üretim, hücresel düzeyde stres yanıtı. PLANT STRESS RESPONSE ABSTRACT Abiotic stress factors such as extreme temperatures (heat and cold), high salinity or drought are threaten to worldwide crop production and they caused yield losses. Rapid population growth, global warming, changes of climates or pollution in Earth may increase to stress factors faced by agriculturally important plants. Understanding the plant responses to stress factors at the molecular level would mediate to analyze the mechanism of their tolerance. At the same time, the examination of stress in plants at cellular level may help to build new plant breeding programs with developing the plant tolerance mechanisms to stress factors in agriculturally important plants. Plants are provided various responses at cellular level in stress conditions. These responses are related with the tolerance, acclimation or avoidence mechanism of plants. In this study, the general knowledge of plant response against some abiotic stress factors at cellular level is summarized. Key Words: Abiotic stress factors, plant production, stress response at cellular level. 1 Yrd. Doç. Dr., T.C Celal Bayar Üniversitesi Alaşehir Meslek Yüksekokulu, Alaşehir-Manisa. [email protected] 2 Prof.Dr., T.C Celal Bayar Üniversitesi Alaşehir Meslek Yüksekokulu, Alaşehir-Manisa 20 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 1. GİRİŞ Lichtenthaler (1996) bitkilerde stresi “bir bitkinin gelişmesi, büyümesi veya metabolizmasını etkileyen herhangi bir olumsuz durum ya da madde” olarak tanımlamıştır (Kranner ve ark., 2010). Bitkinin yaşamını ve verimliliğini etkileyen stres faktörleri araştırmacılar tarafından çeşitli şekillerde sınıflandırılmışlardır. Lewitt (1980)’ e göre stres faktörleri ikiye ayrılmaktadır. Bunlar biyotik yani patojenler, zararlılar gibi canlı faktörler ile abiyotik stres faktörleridir. Abiyotik stres faktörlerine örnek olarak sıcaklık, su, kuraklık, tuz stresleri verilebilir. Lichtenthaler (1996) ise stres faktörlerini doğal (sıcaklık, su stresi, viral etmenler vb) ve antropojenik (ağır metal, ultraviyole ışınlar vb) olarak ikiye ayırmıştır. Biyotik ve abiyotik faktörlerin neden olduğu stres karşısında bitki hayatta kalabilme ve yaşamını sürdürebilmek için stres faktörüne bir tepki vermelidir. Stres karşısında bitki iki çeşit uyum davranışı göstermektedir, bunlar sakınma ve tolerans mekanizmalarıdır (Osmond ve ark., 1987). Sakınma mekanizmasında stres faktörünün bitkiye nüfuz etmesinin önlenmesi ya da bu faktörden sakınılması söz konusudur. Bitkiler morfolojik (stomaların büyüklüğü veya yoğunluğu, kütikül yapısı ve kalınlığı) ile ontojenik yani stres faktöründen mevsimsel olarak kaçınmayı sağlayan değişikliklerle sakınma mekanizmasından yararlanmaktadırlar (Edreva, 1998). Tolerans mekanizması ise stres faktörünün yarattığı stresin elimine edilmesi, azaltılması ya da yarattığı hasarın tamirini içermektedir. Tolerans mekanizması doku, subsellüler, moleküler ve sub- moleküler düzeyde gösterilen değişiklikler ile çalışmaktadır (Edreva, 1998). Stres toleransı bitkinin uygunsuz çevre koşulları ile başa çıkma potansiyelidir (Taiz ve Zeiger, 2007). Stres faktörlerine tolerans bitkiden bitkiye değişmektedir. Bir bitki için stres oluşturan bir ortam, başka bir bitkide stres oluşturmayabilir. Stres ekonomik öneme sahip bitki türlerinde verimliliği etkilediğinden üzerinde en çok çalışılan konulardan biridir. Strese önceden maruz kalma toleransı etkilemektedir. Eğer bir stres faktörü ile karşılaşıp bitkinin toleransı artmış ise buna alışma denmektedir (Taiz ve Zeiger, 2007). Bu çalışmada bitkilerin abiyotik stres faktörlerine karşı verdikleri farklı hücresel yanıtlar hakkında yapılan çalışmalardan bilgiler derlenerek, bitkilerdeki stres yanıtı özetlenmiştir. 1.1 Abiyotik Stres Faktörleri ve Stres Yanıtı Yeryüzünde ki bütün bitkiler yaşamları boyunca çeşitli stres faktörlerine maruz kalmaktadırlar, bunlardan en fazla karşılaşılanları sıcaklık stresi (yüksek ve düşük sıcaklık), tuzluluk ve kuraklık stresidir. Örneğin, optimal koşullardan yüksek sıcaklıklar tahıllarda verim azalması ve kalite düşmesine neden olmaktadır. Gelişimsel dönemlerde ısı stresine bağlı olarak daha az ya da daha küçük organlar, kısalan yaşam döngüsünde daha düşük miktarda ışık alımı, karbon özümlemesine bağlı süreçlerde değişiklik bitkilerde en belirgin görülen verim kayıp nedenleridir (Maestri ve ark., 2002). Abiyotik stres faktörleri dünyada tahıl üretiminde başarısızlığın nedenlerinden biridir ve bir çok bitkinin veriminin yarı yarıya azalmasına neden olmaktadır. Bu yüzden abiyotik stres faktörleri tarımsal üretimin sürekliliğini tehdit eden etmenler arasında görülmektedir (Mahajan ve Tuteja, 2005). Tuzluluk, atmosferik karbondioksit miktarında artış, besin maddelerinde dengesizlik, kirleticiler tarımsal arazilerde önemli değişimlere neden olmaktadır. Abiyotik stres faktörleri 21 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 tarımsal anlamda dünya çapında üretim ve verimi etkilediği için önemlidir. Günümüzde ekilip dikilebilen arazilerin % 10’dan daha az miktarının ana çevresel stres faktörlerinden etkilenmediği tahmin edilmektedir. Yeryüzünde çok geniş toprakların tuzluluktan etkilenmesi nedeniyle bitkilerde stresin etkisi ve stres yanıtının mekanizmasının incelendiği araştırmalarda tuz stresinin üzerinde durulduğu görülmektedir (Ashraf, 2009). Ashraf (2009)’ a göre dünya üzerindeki tarımsal arazilerin % 45’inden fazlası sürekli olarak ya da sıklıkla kuraklık ile karşı karşıya kalmaktadır ve sulama yapılan arazilerin % 19.5’ u tuzluluktan etkilenmektedir. Stres faktörleri birbirinden farklı olmalarına rağmen bitkilerde ortak bazı tepkilere neden olmaktadırlar. Tuzluluk, kuraklık ve soğuk stresi tarafından uyarılan genlerin oluşturduğu stres yanıtı üzerinde en çok çalışılan konuların başında gelmektedir. Bitkilerin çevresel stres koşullarına adaptasyonununda bu üç stres tipinde organizma tarafından izlenen karmaşık sinyal yolakları bulunmaktadır (Zhu, 2001). Maestri ve ark. (2002), hububatlarda sıcaklık stresine karşı toleransın tek bir gen tarafından etkilenmediğini; toleransı oluşturan farklı bileşenlerin çeşitli dokularda ve yaşam döngüsünün farklı safhalarında sıcağa tolerans için önemli olan bir çok gen tarafından belirlendiğini bildirmişlerdir. Stres ilk olarak hücre membran yüzeyindeki reseptörler vasıtasıyla algılanmakta, sinyal aktarılarak kalsiyum, ROS (reaktif oksijen türleri), inositol fosfatlar gibi ikincil ulakların üretimine neden olmaktadır. İnositol fosfat gibi ikincil ulaklar hücre içi kalsiyum düzeyini ayarlamaktadırlar. Sitolozik kalsiyum miktarındaki değişim kalsiyum bağlayıcı proteinler tarafından algılanmaktadır. Bu sensör proteinler stres yanıt genlerini ya da bu genleri kontrol eden transkripsiyon faktörlerini uyarmaktadır. Bu stres genlerinin ürünleri bitkinin adaptasyonuna ve hayatta kalmasına yardımcı olmaktadır (Mahejan and Tuteja, 2005). Mikro array çalışmaları sonucunda abiyotik stres etkisiyle uyarılan genlerin iki ana grupta toplanabileceği ortaya çıkmıştır. Birinci grupta osmolitik biosentez için membran proteinleri gibi enzimatik ve yapısal proteinler, detoksifikasyon enzimleri (glutatyon S-transferazlar, hidrolazlar, superoksit dismutazlar ve askorbat peroksidazlar) ve makromoleküler korunma için diğer proteinler (LEA protein, şaperonlar ve mRNA bağlayıcı proteinler gibi) yer almaktadır. İkinci grupta ise çeşitli düzenleyici proteinler bulunmaktadır (transkripsiyon faktörleri, protein kinazlar, reseptör protein kinazlar, ribosomal-protein kinazlar gibi) ve signal transdüksiyon proteinazlar (fosfoesterazlar ve fosfolipaz C gibi) gen ekspresyonu kaskadında yer alırlar (Dos Reis ve ark., 2012). Dünya üzerinde 800 milyon hektardan fazla alanın tuzluluktan etkilendiği belirtilmektedir. Tarımsal arazilerde sürekli bir tuzlulaşma söz konusudur ve bu da önceden verimli alanların giderek verimlerin azalması anlamına gelmektedir. Bu nedenle bitkilerin tuzluluğa tolerans açısından ıslahı daha da önem kazanmaktadır (Türkan ve Demiral, 2009). Değişik tuzların toprak ya da suda bitkinin büyümesini engelleyici miktarlarda bulunmasına tuz stresi adı verilmektedir. Doğada en çok görülen tuz formu NaCl olmasına rağmen, klorürler, sülfatlar, karbonatlar, bikarbonatlar ve boratlarda toprak ya da suda bulunan tuz tipleridir. Kurak ve yarı kurak topraklarda bitkisel üretimi sınırlandıran önemli bir tarımsal sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Türkiye topraklarında artan sulama ve drenaj sorunu nedeniyle önemli bir tuzluluk problemi görülmektedir (Bütüner ve Anaç, 2002). Tuz stresi bitkilerde çeşitli yan etkilere neden olmaktadır bunlardan biri de ROS yani reaktif oksijen türlerinin üretilmesidir. ROS hayli reaktif olup, bir çok molekül ile hızlı bir şekilde etkileşime girmekte ve hücresel düzeyde hasara yol açmaktadır (Ashraf ve ark., 2008). ROS bitkilerdeki gelişme, büyüme, biyotik ve abiyotik stres faktörlerine yanıt süreçlerinde önemli bir sinyal rolü oynamaktadır. Plastitler, mitokondriler ve peroksizomlarda ROS üretimi bir sinyal kaskadının başlamasına neden olmaktadır (Bailey-Serres ve Mittler, 2006). Bir çok ROS bitkilerde aerobik metobolizmanın bir yan ürünü olarak üretilmektedir. Oluşan ROS türüne 22 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 göre bazıları yüksek düzeyde toksik olup, farklı enzimatik ve enzimatik olmayan yollarla detoksifiye edilmektedir. Bitkiler abiyotik stres koşulları altında üretilen ROS’ları detoksifiye etmek için mekanizmalara sahipken, stres altında olmayan koşullarda da patojenlere karşı savunma, apoptoz ve stomatal davranış gibi süreçlerin kontrolü için amaca yönelik olarak belirli düzeylerde ROS üretmektedir (Apel ve Hirt, 2004). Solunum ve fotosentez gibi aerobik metabolik süreçler kaçınılmaz bir şekilde mitokondri, kloroplast ve peroksizomlarda ROS üretimine neden olmaktadır (Apel ve Hirt, 2004). Bitkinin normal hayat döngüsü içerisinde bu üretim düşük düzeydedir ve bitkiler düşük düzeyde ROS ile başa çıkabilmektedirler. Eğer ROS bitkinin üstesinden gelemeyeceği miktardan fazla üretilmeye başlarsa hücre hasarına yol açabilmektedir (Mittler, 2002). Tuzluluk ve kuraklığın bitkilerde oksidatif strese neden olduğu bilinmektedir. Bitkiler ROS zararına tolerans için bazı mekanizmalara sahiptirler. Bunlara örnek olarak antioksidanlar ve osmotolerantlar verilebilir (Türkan ve Demirkan, 2009). Tablo 1. de bazı reaktif oksijen türleri ile antioksidanların hücrede yerleşim yerleri verilmiştir (Ashraf, 2009’dan alınmıştır). Tuzluluk nedeniyle oluşan oksidatif stresin üstesinden gelinmesinde, bitkiler ROS detoksifikasyonu için antioksidan enzimlerin üretimini artırmaktadır. Bu enzimler süperoksit dizmutaz, askorbat peroksidaz, katalaz, glutatyon reduktaz ve glutatyon peroksidazdır. Enzimlerin farklı hücre bölümlerinde beraber çalışmalarıyla ROS oluşumu ve uzaklaştırılması arasında bir denge sağlanmakta ve hidrojen peroksit miktarı hücre sinyal mekanizması için yeterli düzeyde tutulmaktadır. Günümüzde antioksidatif sistemlerin kapasitesi ile bitkilerin abiyotik stres faktörlerinin yol açtığı oksidatif hasarın derecesi arasında bir ilişki olduğu kabul edilmektedir (Türkan ve Demirkan, 2009). Sodyum klorür stresinin ana sonuçlarından biri de hücre içi su kaybıdır. Bitkiler tuz stresi ile hücre içinden su kaybına karşı hiperosmotik toleranslarını artırma amacıyla sitoplazmalarında bir çok metobolit biriktirmektedirler. Bu metabolitler osmolitlerdir. Osmolitlerin en yaygın olanları prolin, glisin betain ile mannitol ve sorbitol gibi şeker alkolleridir (Türkan ve Demirkan, 2009; Dos Reis ve ark., 2012). Son yıllarda bitkilerin stres toleransında antioksidanların rolünün anlaşılması ve markır olarak kullanılması çalışmaları farklı araştırıcılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Yapılan araştırmalar tuz stresi ile hücresel düzeyleri artan ROS’lara karşılık bitkilerdeki antioksidan düzeylerininde arttığını göstermektedir. Yüksek düzeyde antioksidan içeren bitkilerin artmış tuz toleransına ROS’ların temizlenmesi/detoksifiye edilmesi yoluyla katkıda bulundukları bildirilmektedir (Ashaf, 2009). Yine bitkilerde gen transferi yoluyla prolin birikme düzeylerinin arttırılmasına yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Benzer şekilde bitkilerde osmotik stres toleransının geliştirilmesi amacıyla glisin betain biosentezinde rol alan genlere müdahale çalışmaları yapılmaktadır. Tütünde, bitki glisin betain sentezi ile ilgili iki gene sahip ise, tek transgen kopyaya sahip olan bitkiden daha tolerant olduğu tespit edilmiştir (Dos Reis ve ark., 2012). Kara bitkileri kuraklık ve yüksek tuzluluk dolayısıyla dehidrasyon yani su stresi yaşamalarına rağmen düşük sıcaklıklarda da su stresi görülmektedir. Su stresi sonunda bitkide hücresel su kaybı ve turgor basıncında düşme olmakta ve ABA (absisik asit) düzeyi yükselmektedir. Göründüğü kadarıyla su stresi ABA üretimini tetiklemektedir, bu da çeşitli genlerin ekspresyonunu uyarmaktadır. Bununla beraber dışarıdan ABA uygulamasında bir çok genin uyarılmadığı görüldüğünden su stresi esnasında hem ABA bağımlı hem de ABA bağımlı olmayan iki farklı sinyal mekanizmasının olduğu düşünülmektedir (Shinozaki ve Shinozaki, 1997). 23 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Bitkisel organizmalarda diğer canlılar gibi bir stres etmeni ile karşılaştığında hücre düzeyinde transkripsiyon, translasyon, RNA sentezi gibi işlemleri durdurmakta ya da minimuma indirmektedir. Bu esnada strese bir yanıt olarak hayli korunmuş bir dizi spesifik proteinin sentezi uyarılmaktadır. İlk olarak Drosophila da yüksek sıcaklık stresi nedeniyle tükrük bezlerindeki şişliklerde (puff) görülmesi yüzünden ısı şok proteinleri (heat shock proteins) olarak adlandırılmasına karşılık sentezi artan bu spesifik protein ailelerinin hücresel düzeyleri sadece sıcaklık değişimleri ile değil, tüm stres etmenleri karşısında artmaktadır. Örneğin ağır metal stresi altında bitkilerde 27 kDa’luk bir ısı şok proteini sentezlenmektedir (Yüce, 1998). Abiyotik stres genelde protein fonksiyonlarının bozulmasına neden olmaktadır. Proteinlerin fonksiyonel konformasyonlarının korunması ve doğal olmayan proteinlerin stres esnasında birikiminin önlenmesi hücrenin hayatta kalmasında önemlidir. Isı şok proteinleri ve şaperonlar normal hücresel süreçlerde proteinlerin katlanmasında, düzenlenmesinde, translokasyonu ve degradasyonunda rol almaktadırlar ve stres sırasında normal protein konformasyonunun yeniden yapılandırılmasıyla bitki hücrelerini korumakta böylece hücresel homoestazinin devam ettirilmesini sağlamaktadırlar (Wang ve ark., 2004). 2. SONUÇ ve ÖNERİLER Tarımsal önemli bitkiler yaşam döngüleri boyunca çeşitli abiyotik stres faktörlerine maruz kalmaktadırlar. Hızlı nüfus artışı, global ısınma, iklim değişiklikleri, kirlenme, yanlış tarım uygulamaları gibi nedenler bitkilerin karşı karşıya kaldıkları abiyotik stres faktörlerinin değişmesine, sayılarının artmasına yada şiddetlenmesine neden olmaktadır. Dünyanın pek çok bölgesinde kuraklık, su stresi, tuz stresi gibi abiyotik stres etmenleri tarım açısından önemli bir problem oluşturmakta ve üretim ile verim kayıpları yaratmaktadır. Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri, su kaynaklarının yanlış kullanımı, hızlı nüfus artışı ile çevre kirliliği; tarımsal üretimi etkileyen kuraklık ya da tuzlulaşma gibi problemleri de beraberinde getirmiştir. Tarımsal uygulamaların yanı sıra bitkisel üretim deseninin tahmin edilen iklimsel, çevresel değişimlere göre ayarlanması düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Stres etmenlerine karşı toleranslı çeşitlerin geliştirilmesi tarımda sürdürülebilirliliğin sağlanması açısından önemli olacaktır. Bitkilerin stres etmenlerine karşı tepkilerinin moleküler düzeyde anlaşılması tolerans mekanizmasının çözümlenmesinde aracı olacaktır. Aynı zamanda stresin hücresel düzeyde yapısının incelenmesi ıslah çalışmalarının oluşturulması ile tarımsal öneme haiz bitkilerin stres faktörlerine karşı toleranslarının geliştirilmesinde önemlidir. 24 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Tablo 1. ROS, antioksidanlar ve yerleşim yerleri (Ashraf, 2009’ dan alınmıştır) Antioksidan I. Enzimatik Organel Reaktif Oksijen Türleri Superoksit dismutaz (SOD) (EC 1.15.1.1) Kloroplast, Mitokondri, Sitozol, Peroksizom, Apoplast Superoksit Katalaz (CAT) (EC 1.11.1.6) Peroksizom, Glioksizom Hidrojen peroksit Askorbat peroksidaz (APX) (EC 1.11.1.11) Peroksidazlar (POX) (EC 1.11.1.7) Glutatyon Reduktaz (GR) (EC 1.6.4.2) Glutathione peroxidase (GPX) (EC 1.11.1.12) II. Enzimatik olmayan Glutatyon (GSH) Askorbik Asit (AsA) Karotenoidler Flavonoidler Kloroplast, Mitokondri, Glioksizom, Peroksizom, Apoplast Vakuol, Sitozol, Hücre Duvarı Kloroplast, Sitozol, Mitokondri Hidrojen peroksit Hidrojen peroksit Glutatyonun indirgenmesi Sitozol Hidrojen peroksit, lipid peroksil radikalleri, organik hidroperoksit Kloroplast, Mitokondri, Sitozol, Peroksizom, Apoplast Hidrojen peroksit, hidroksil radikal, singlet oksijen dehidroaskorbat redüktaz Kloroplast, Mitokondri, Sitozol, Peroksizom, Apoplast Kloroplast Vakuol 25 Hidrojen peroksit, singlet oksijen Singlet oksijen Singlet oksijen, hidroksil, peroksil radikalleri, peroksinitrit C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 KAYNAKLAR 1. Apel, K., ve Hirt, H. 2004. Reactive oxygen species: metabolism, oxidative stress, and signal transduction. Annu. Rev. Plant. Biol. 55:373–399. 2. Ashraf, M., Athar, H.R., Harris, P.J.C. ve Kwon, T.R. 2008. Some prospective strategies for improving crop salt tolerance. Adv. Agron. 97: 45–110. 3. Ashraf, M. 2009. Biotechnological approach of improving plant salt tolerance using antioxidants as markers. Biotech. Adv. 27: 84–93. 4. Bailey-Serres, J. ve Mittler, R. 2006. The roles of reactive oxygen species in plant cells. Plant Physiology (Special Issue on Reactive Oxygen Species, June 2006, Bailey-Serres and Mittler, Guest Editors). 141(2):311. 5. Bütüner, S ve Anaç, D. 2002. Semiarid koşullarda tuz stresini önleyici teknikler. E.Ü.Z.F Toprak Bölümü Diploma Tezi. 1-2. 6. Dos Reis, S.P., Lima, A.M. ve de Souza, C.R. 2012. Recent molecular advances on downstream plant responses to abiotic stress. Int. J. Mol. Sci. 13(7):8628-47. 7. Edreva, A. 1998. Molecular bases of stress in plants. Bitkilerde stres fizyolojisinin moleküler temelleri sempozyumu, 22-26 Haziran 1998, Bornova, Izmir, E. Ü. Bilim ve Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi, 1-33. 8. Kranner, I., Minibayeva, F.V., Beckett, R.P. ve Seal, C.E. 2010. What is stress? Concepts, definitions and applications in seed science. New Phytologist, Tansley review. Erişim: http://www.uibk.ac.at/botany/ecoseed/downloads/new-phytologist-tansley-review-kranner-etal.pdf. 2013. 9. Levitt, J. 1980. Responses of plants to environmental stresses. Vol. 1, Acad. Press, 496. 10. Lichtenthaler, H. K. 1996. Vegetation stress: an introduction to the stress concept in plants. J. Plant Physiology, 148, 4–14. 11. Maestri, E., Natalya, K., Perrotta, C., Gulli, M., Nguyen, H. ve Marmiroli, N. 2002. Molecular genetics of heat tolerance and heat shock proteins in cereals. Plant. Mol. Biol., 48: 667-681. 12. Mahajan, S., ve Tuteja, N., 2005. Cold, salinity and drought stresses: An overview; Arch. Biochem. Biophys. 444 139–158. 13. Mittler, R., 2002. Oxidative stress, antioxidants and stress tolerance. Trends Plant Sci., 7: 405-410. 14. Osmond, C.B., Austin, M.P., Berry, J.A., Billings, W.D., Boyer, J.S., Dacey, J.W.H., Nobel, P.S., Smith, S.D. ve Winner, W.E. 1987. Stress physiology and the distribution of plants. BioScience. (3) 7: 38-48. 26 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 15. Shinozaki, K., ve Yamaguchi-Shinozaki, K. 1997. Gene Expression and Signal Transduction in Water-Stress Response. Plant Physiol. 115(2): 327–334. 16. Taiz L, Zeiger E. 2007. Bitki Fizyolojisi. Palme Yayıncılık. 591-597. 17. Türkan, I., Demiral, T. 2009. Recent developments in understanding salinity tolerance . Environmental and Experimental Botany, 67, 2-9 18. Wang, W., Vinocur, B., Shoseyov, O., ve Altman, A. 2004. Trends in Plant Science Vol.9 No.5. 244-252 19. Yüce, S. 1998. Isı şok proteinleri. Bitkilerde stres fizyolojisinin moleküler temelleri sempozyumu, 22-26 Haziran 1998, Bornova, Izmir, E. Ü. Bilim ve Teknoloji Uygulama ve Arastırma Merkezi. 20. Zhu, J.K. 2001. Plant salt tolerance. Trends in Plant Sci. 6, 66-71. 27 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 DESIGNING AN RF CONTROLLED AUTONOMOUS VEHICLE AND ITS CONTROL SOFTWARE RF KONTROLLU OTONOM BİR ARAÇ TASARLANMASI VE YAZILIMININ GELİŞTİRİLMESİ İlhan TARIMER 1 ÖZET Bu çalışmada, C++ ortamında, otonom hareket eden bir aracı kablosuz olarak ve bilgisayar seri portlarıyla kontrol eden bir uygulama ile nesne yönelimli bir yazılım geliştirilmiş ve fiziksel olarak bir araç gerçekleştirilmiştir. Geliştirilen yazılım ile araca 4 farklı hareket yeteneği kazandırılmıştır. Sistemde bilgisayar üzerinden iletişim sağlayan bir kontrol program kısmı, bilgisayara bağlı bir haberleşme kartı ve araç üzerinde montajlı bir haberleşme/kontrol kartı bulunmaktadır. Geliştirilen yazılım araca komutları seri portlar, RF ileticisi, PIC mikrodenetleyicisi, DA motor sürücüsü ve RF alıcı birimi kanalıyla göndermektedir. Meydana getirilen otonom araç, çapı 100 m olan bir alanda otonom ve kontrollü olarak çalıştırılmaktadır. Bu aracın özellikle tehlikeli sahalardaki patlayıcıların bulunmasında kullanılması düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: RF haberleşmesi, otonom araç, seri port, C++, mikrodenetleyici. ABSTRACT In the study, it has been dealt with developing an application that controls an autonomous vehicle as wireless and computer serial ports and object oriented software has been prepared in C++ platform. The vehicle has been actualized physically. The software has been made to the vehicle provided four different actuation capabilities. The system has got a control program part which provides communication over computer, a communication card connected to the computer, and a communication/control card on top of the vehicle. The developed software sends commands to this vehicle via serial ports, RF transmitter, PIC 16F877A microcontroller, DC motor driver and RF receiver units. The developed vehicle is being operated as autonomous and controllable in a 100 meters diameter area. It is considered that this vehicle especially would be used in searching explosives at dangerous fields. Keywords: RF communication, autonomous vehicle, serial ports, C++, micro controller. SECTION 1. INTRODUCTION Last decades, increasing applications on wireless data communication are widely being broad day by day [1]. Some of those applications are given as alarm systems without cabling, home automation systems, far entrance applications and crane controls without keys, environmental monitoring, wireless internet applications [3]. Another type of application is 1 Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Bilişim Sistemleri Mühendisliği Bölümü 28 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 thought as autonomous and/or semi-autonomous vehicles controlled without cabling. The devices such as compasses, depth sensors, directional scanners, thermal sensors and sonar sensors are used at robots used with aiming security or discovery [4]. A robot is an electromechanical device which is previously programmed or autonomously. Mobile robots either fulfil the functions wanted by moving without immobilized to a point. While these functions are being carried out, mobile robots need to have complex controls and many performance sensors. A surveillance robot car has been developed in a research [2]. Far distance controlled vehicles are being used in several applications, such as moving objects, running in dangerous areas for humans, operating wheelchairs, bomb destruction contrivance, etc [2]. Recently prizewinning competitions are being organized regarding to vehicles without drivers [3]. In a paper published by some young in researchers, robots manufactured nowadays are mostly used industry, and thereon big companies, universities and technological institutions are went breakeven during developing robot technology [4]. An educator has presented a platform of cylindrical and cartesian coordinate robot manipulators actuated with stepper motors for educational purposes in a work [6]. Lengvenis and et.all have developed a microcontroller based integral solution for the smart, assistive mobility hardware [5]. In another work, a robot car which senses limits and surfaces and controlled by a microcontroller has been designed and realized [7]. It has also realized that a mine scanning, and detecting robot has developed [10] by means of a research. Proscevicius and et.all have focused on communications in real time hierarchical levels for the robot to be controlled [14]. In this study, an autonomous vehicle has been produced and its control software has been written. It is proposed that the developed system would be used in searching explosives at dangerous fields. SECTION 2. THE PHYSICAL STRUCTURE OF THE SYSTEM In this section, the electronics elements’ functions for the developed autonomous vehicle are explained. PIC 16F877A microcontroller used in the study is a quite quick, multiple functioned and completely static processor [13]. ARX–34S RF receiver integrated circuit produced by the firm UDEA [11] transfers the data which takes it from the communication port to the microcontroller PIC 16F877A. RF serial communication protocol is valid between the receiver and transmitter modules. In able to make RF communication, the frequency must be the range of UHF band 433.05 MHz and 434.79 MHz frequencies; it mustn’t exceed transmitter of 10 mWs [8]. There is a D OUT pin in RF receiver module. D OUT pin is an out in which the signals are demodulated via taken RF. The aerial to be used has the same characteristics with the aerial at RF transmitter module. ARX–34S RF transmitter integrated circuit transfers data which is taken from computer to the control card [11]. D IN pin at RF transmitter module is used for entering digital data. D IN pin is an input in which the signals are given via sent RF. The brushed DC motors used in the study are mounted physically via a driver circuit to the microcontroller. The PIC used here determines the speed and direction of the motor. The data is transmitted to medium by encrypted at far control systems. In this way, the other receiver systems which use same frequency band are not affected from the encrypted signal. 29 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 The encryption operation can be made in software by using encoder–decoder integrated circuits and microprocessor. MAX232 integrated element in the developed circuit adopts the voltage levels of TTL/CMOS integrated elements by the protocol of EIA–232 to the system [12]. The MAX232 has got 4 voltage converters as 2 receivers and 2 transmitters. They convert voltage levels and invert them as well. The transmitters within the MAX232 convert voltage levels of EA–232 pins connected to the inputs to 5 V TTL/CMOS voltages. The receivers within the MAX232 convert voltage levels of 5 V TTL/CMOS elements connected to the inputs to EIA–232 voltages. SECTION 3. THE DEVELOPED VEHICLE AND SOFTWARE The block diagram of the designed vehicle is given in Figure 3.1. Figure 3.1. Block diagram of the vehicle. From the Figure 3.1, it is understood that the system has got two parts as physical and software. The connection between the host and client sections is established by using the program written in the study. Some of the program codes which provide the connection between host and client are given below rows. #ifndef remoteH #define remoteH //-------------#include <Classes.hpp> #include <Controls.hpp> #include <StdCtrls.hpp> #include <Forms.hpp> #include <ComCtrls.hpp> #include <ExtCtrls.hpp> #include <Buttons.hpp> #include <Menus.hpp> This program is run between host and client. It is expected that user at client must be connected to COM1 port of the host computer. Once a connection was established to COM1 port then, the user at client steers the vehicle’s movements. Communication Card: This card is connected to the serial port of the host computer. The commands sent from the host computer is transmitted to this card via COM1 port. Therefore RF transmitter integrated component is functioned, and the commands received from the serial port are transmitted to the vehicle. The views of the mounted cards are seen in Figure 3.2. 30 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Figure 3.2. Assembling the vehicle and the communication card. Some of the necessary codes which are needed for operating the card are given in below lines. #include <vcl.h> #include <assert.h> #pragma hdrstop #include "remote.h" //------------------------------------------------------------------#pragma package(smart_init) #pragma resource "*.dfm" TUK *UK; HANDLE hSerialPortHandle; HANDLE hContinuousReadThread #define KEY_UP 0 #define KEY_DOWN 1 #define KEY_BUFFER 250 /* #define KEYBOARD_UP 38 #define KEYBOARD_DOWN 40 #define KEYBOARD_LEFT 37 #define KEYBOARD_RIGHT 39 The codes written above provide connection between the computer and the communication card. During the communication to be established the directional keys will define which pins of RS232 port must be active. The electronics circuit diagram of the communication card is given in Figure 3.3. Fig. 3.3 Electronics circuit diagram of the communication card. 31 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 This card is supplied by 9 volts. The voltage regulator (7805) in the circuit provides 5 volts stabilized voltages for the components of the circuit. This card is placed on the vehicle and it takes current between 7.6 mA and 22.5 mA. The communication between the transmitter module on RS232 and the control card seen in Figure 3.4 are provided by 2*433 MHz frequency RF modules over UART protocol. The receiver–transmitter modules work at 433.92 MHz frequencies. The USART module of PIC16F877A microcontroller is used for communicating of RS232 port. For each key touch to keypad of the computer, 1 bit is obtained. When it is touched to four keys, 4 bits data is obtained. This is realized by software on the computer. Hence the keypad key data has been by brought to 1 byte word length by adding 4 bits more to this data. The created value of 1 byte is sent to serial port of the computer. This data is transferred to an UART signal by MAX232 level shifter on out of serial port, and sent to data pins of RF transmitter module. The RF module at side of vehicle to be controlled takes the data first and then sends it to input of microcontroller. The PIC microcontroller combs the data out to its ‘bits’ at final procedure, and triggers the motor drivers. Control Card at Vehicle: This card mainly contains RF receiver, PIC16877A microcontroller and DC motor driver integrated components. There are control card, 2 DC motors and a power supply unit at the vehicle. The electronics circuit diagram of the control card is given in Figure 3.4. The control card takes information from the communication card, and moves the vehicle. Figure 3.4 Control card electronics circuit schematic. 32 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Movement of the vehicle is being provided by an information comes to the microcontroller from RF receiver. The vehicle has got 4 different movement capabilities (forward, backward, right, and left) in accordance with the information taken by control card. The control card is supplied with 5 volts. It is checked continuously by the PIC microcontroller whether correct data is taken or not from the RF receiver integrated component. Based on the information from the RF module, the microcontroller makes the DC motors to run by sending signals to inputs of motor driver. The connection between host computer and the client is established via the control program. Then, COM1 serial port is prepared for RF communicating. The commands sent from the client is transmitted to serial port of the host computer and to the control card via communication card connected to the serial port. The microcontroller at control card provides DC motor’s control based on the commands came, and the vehicle realizes its autonomous movements. The program which is run within the microcontroller has been written as based C++ in “MicroC for PICs”. Some of the codes written to the PIC is given in below rows. #include <htc.h> __CONFIG(WDTDIS&XT&UNPROTECT&LVPDIS&BORDIS&MCLREN&PWRTDIS); bit bitValidData; bit bitStep; unsigned char bKeyboardData; unsigned char bStepperPosition; void main(void) { CMCON=0x07; //1200baud TRISA&=0xF0; TRISB&=0x0F; //Timer0 interrupt 15.26Hz T0CS=0; T0SE=0; PSA=0; TMR0=128; T0IE=1; BRGH=0; SPBRG=51; Host–Client Control Software: This is a program written for the vehicle and which works as two sides, host and client. Some of the program codes ‘objects oriented C++ is given in below rows. Kod o.hEvent = CreateEvent(NULL, TRUE, FALSE, NULL); o.Internal = 0; o.InternalHigh = 0; o.Offset = 0; o.OffsetHigh = 0; assert(o.hEvent); hContinuousReadThread=CreateThread(NULL,0, 33 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 LPTHREAD_START_ROUTINE(ContinuousReadThread), NULL, 0, NULL); SetThreadPriority(hContinuousReadThread,THREAD_PRIORITY_HIGHEST); ComboBox1->Enabled=false; SpeedButton1->Enabled=false; SpeedButton1->Caption="Bağlandı"; } } The codes written above provide the serial port as ‘on’, unless a message is sent to the user and re–made the port adjustments. The screenshot of project file called as Project1 and created previously is shown Figure 3.5. Figure 3.5 Project selection [9]. Far control program has been designed as it would make user to facilitate utility of itself. The menu bar on the screen has been created as taking into consideration the alternative uses. Both host and client sides take place together in the program interface. It has been wanted that both host and client operating processes ought to be pursued together. Besides, the computer loaded by the program can be operated either as host or client. Serial Communication and Ports: The communication with cable between computer and external devices are carried out with data channels called as ports, such as serial, parallel, SCSI, USB, PCMCIA. Serial communication is realized in accordance with the rules as protocols, amongst sides. The information such as how to pack data, when to start and stop number of bits within a character, are determined with protocol. Asynchronous serial communication is preferred rather than synchronous serial communication at far distance communication [8]. The communication rules of computer and a devices connected to serial port are defined by software. Serial port permits to make only asynchronous communication since it has the UART integrated circuit. One of the software routines developed in C++ platform is given below lines. case 38: Shape1->Brush->Color=clLime; if(Keyboard[bQueue].Key.Detail.Up==KEY_DOWN) { bKeyboardProcess=0; return; } Keyboard[++bQueue].Key.Detail.Up=KEY_DOWN; break; 34 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 case 40: Shape2->Brush->Color=clLime; eyboard[bQueue].Key.Detail.Down==KEY_DOWN) { bKeyboardProcess=0; return; } Keyboard[++bQueue].Key.Detail.Down=KEY_DOWN; break; case 37: Shape4->Brush->Color=clLime; if(Keyboard[bQueue].Key.Detail.Left==KEY_DOWN) { bKeyboardProcess=0; return; } Keyboard[++bQueue].Key.Detail.Left=KEY_DOWN; break; case 39: Shape3->Brush->Color=clLime; if(Keyboard[bQueue].Key.Detail.Right==KEY_DOWN) { bKeyboardProcess=0; return; } Keyboard[++bQueue].Key.Detail.Right=KEY_DOWN; The interface obtained after running these codes is given in Figure 3.6. Figure 3.6 The interface screenshot. All specifications of the components’ on the form and even form itself can be changed and controlled from the window of Object Inspector. All the changes can be made by changing the codes as well. Some of the codes which operate the tab of ComboBox shown in Figure 3.6 are given below. void __fastcall TUK::ComboBox1Change(TObject *Sender) void __fastcall TUK::SpeedButton1Click(TObject *Sender) { hSerialPortHandle = CreateFile(ComboBox1->Text.c_str(), GENERIC_READ | GENERIC_WRITE, 0, NULL, OPEN_EXISTING, 0, NULL); if (hSerialPortHandle == INVALID_HANDLE_VALUE) { Application->MessageBoxA("Seri Port Açılamadı \Uygun Bir Bağlantı Noktasını Ayarlayın", "Haberleşme", MB_OK + MB_ICONSTOP); } else { lpDCB.BaudRate=CBR_1200; lpDCB.ByteSize=8; lpDCB.fParity=NOPARITY; 35 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 lpDCB.StopBits=ONESTOPBIT; if (SetCommState(hSerialPortHandle, &lpDCB) == 0) The screenshot of connection point selection is seen in Figure 3.8. Figure 3.8 The screenshot of connection point selection The tabs seen on the screenshot has got the OnKeyDown, OnKeyUp, and OnClose keys tabs. When to turn the program off, OnClose tab is clicked. In order to catch the keys pushing OnKeyDown is used; vice versa OnKeyUp is used. Use of the Autonomous Vehicle: Movement of the vehicle has been provided by using 2 DC motors mounted to the tires on the vehicle. 2 DC motors are mounted to the rear tires, and these motors produce forward and backward movements. The vehicle has also got the redactor mechanism, and the rear tires are connected to the front tires with help of the redactor mechanism. So, four tires could move easily during forward and backward movement. The right and left movements of the vehicle has been provided by the DC motor which is connected to the front tires. The microcontroller which is placed at the control card has given four different directional movements for the vehicle. It has seen that the vehicle has been operated via computer communication within the area of 70 meter radius circle in the test drives of this autonomous vehicle. SECTION 4. RESULTS AND RECOMMENDATIONS In this study, it has been realized that an autonomous vehicle would be run over a computer serial port and communicated via RF at far. The allowed distance for running the vehicle would be about 140 meters diameter. A connection with the computer has been established via the control card by the program loaded to the client. Hence, information of movements has been sent to the control card at the vehicle from the communication card connected to the serial port. The control card has steered the movements of the vehicle in accordance with the information taken. The autonomous vehicle has been moved by the microcontroller placed in the control card, and programmed within C++. The communication between the host computer and the communication card has been made by the created control file via serial port. The used communication technique amongst communication and vehicle control cards is RF communication. As continuation of the application done in the work, it would be recommended that the vehicle could be operated with adding camera and mechanical arms in such places where it ought to go there without human in future work. Furthermore, such device could be used in the places fitted with explosives to take exploratory images. 36 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 REFERENCES [1] Ünlü, B., 2007. Controlling a Mobile Robot over Internet, Graduate Thesis, Electrical and Electronics Faculty, Yıldız Technical University, İstanbul. [2] Akyol, D., 2011. Surveillance Robot Which Senses Image, Gas Leakage And Humidity By Wireless Communication, Graduate Thesis, Technical Education Faculty, Muğla University, Muğla. [3] Çayıroğlu, İ., Şimşir, M., 2008. Control of a Mobile Robot Driven by PIC And Stepper Motor via Remote Camera System, Erciyes University, Journal of Institute of Science and Technology, ISSN: 1012–2354, vol. 1–2, no. 24, pp. 1–16. [4] Rouanet, P., B´echu, J., and Oudeyer, P.Y., Sept. 27–Oct. 2, 2009. A comparison of three interfaces using handheld devices to intuitively drive and show objects to a social robot: the impact of underlying metaphors, The 18th IEEE International Symposium on Robot and Human Interactive Communication, Conference Publications, p.p.1066–1072, Toyama, Japan. [5] Lengvenis, P., Maskeliunas, R., Raudonis, V., 2012. Aurdino based Controller for the Smart Assistive Mobility Hardware, Elektronika Ir Elektrotechnika, ISSN 1392-1215, vol. 18, no. 9, p.p.75–78. [6] Altintaş, A., 2010. A New Approach to 3-Axis Cylindrical and Cartesian Type Robot Manipulators in Mechatronics Education, Elektronika Ir Elektrotechnika, ISSN 1392–1215, no. 10(106), pp. 151–154. [7] Erol, M., 2010. Implementing of Microcontroller based Surface and Boundary Sensing Robot, Graduate Thesis, Technical Education Faculty, Muğla University, Muğla. [8] http://tr.wikipedia.org/wiki/Seri_port , 10.05.2013. [9] Bleivik, K. G., “C++ Builder 2010 Professional Getting started”, http://www.oopschool.com/books/CPB2010.pdf , 10.05.2013. [10] Dinçer, E., June 2012. “Mine Screening and Detection Robot”, Muğla University, Technical Education Faculty, Graduate Thesis, Muğla. [11] http://www.udea.com.tr/eng/default.aspx , 10.05.2013. [12] http://tr.rsdelivers.com/product/texas-%C4%B1nstruments/max232n/rs232driver-receivermax232n-2t-2r-d%C4%B1p16/1951195.aspx , 10.05.2013. [13] http://picprogramlama.org/pic16f877a-mikrodenetleyicisi-genel-ozelikleri , 10.05.2013. [14] Proscevicius, T., Bukis, A., Raudonis, V., Eidukeviciute, M., 2011. Hierarchical Control Approach for Autonomous Mobile Robots, Elektronika Ir Elektrotechnika, no.4(110), p.p.101– 104. 37 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 KOLEMANİT VE ÜLEKSİT KONSANTRATÖR ATIKLARIYLA DÜŞÜK SICAKLIKTA SİYAH RENKLİ BOYAR MADDE ELDESİ Dr. Lina İsrael İsrail*, Kemal Köseoğlu 1 ÖZET Bu çalışmada sır üstü siyah boyar madde eldesi üleksit ve kolemanit konsantratörlerinin katkısıyla gerçekleştirilmiştir. Cr 2 O 3 , Fe 2 O 3 , MnO 2 , CoO ve bor konsantreleri ile siyah boya hazırlanmış ve sırın sinterleşmesi incelenmiştir. Ayrıca bu çalışmada sinterleşmenin yüksek sıcaklıklarda gerçekleştiği siyah boya üretiminin daha düşük sıcaklıklarda gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Ticari olarak üretilen siyah boyar maddelerin renk değerleri standart alınarak üretilen boyar maddelerin renk değerleri karşılaştırılmıştır. Anahtar kelimeler: Siyah boyar madde, üleksit ve kolemanit konsantreleri, sinterleşme, renk. ABSTRACT In this study black paints for over-glaze were implemented with the contribution of ulexite and colemanite concentrates. Black pigment was prepared using Cr 2 O 3 , Fe 2 O 3 , MnO 2, CoO and boron concantrates and the sintering behavior of the glaze was studied. In addition, the high sintering temperature of the black paint production was aimed to be produced at lower temperatures. The color values of the commercial black pigments were taken as standards for comparing the color values of the produced ones. Keywords: black paint, ulexite and colemanite concentrates, sintering, color. 1.GİRİŞ Seramik sırların renklendirilmesinde pigmentler kullanılır. Pigmentler ve özellikle inorganik pigmentler yüksek ısıda (500-1400°C) kalsine edilmiş metal oksitleridir (Tanışan ve Turan, 2010, T. Manfredini ve F. Bondioli, 2000, E. Özel, ve diğerleri, 2006). Pigmentler pişme esnasında sır içerisinde çözünmezler bu nedenle pigmentlerin dayanıklılığını ve boyama gücünü etkileyen en önemli faktörler boyanın kendi bileşimi, kullanıldığı sırın bileşimi, fırın sıcaklığı ve pişme atmosferidir. Seramik endüstrisinde çevresel ihtiyaçları karşılayacak koyu renkli yüksek kaliteli, dayanıklı pigmentlerin üretimine büyük ilgi duyulmaktadır [4, 9]. Fe-Cr oksit içeren siyah pigmentler, saf Cr 2 O 3 ve Fe 2 O 3 in ağırlıkça belli oranlarda karıştırılıp 1100°C nin üzerinde pişirilmesiyle [16, 10, 11], ikincil hammaddelerden ve atıklardan da sentezlenebilirler [16, 4, 13]. Özellikle Cr 2 O 3 ve Fe 2 O 3 bileşenlerine çeşitli oksitlerin (MoO 3 , TiO 2 , MnO 2 ) ilavesiyle kobalt içeren siyah pigmentlere benzer ucuz pigmentler üretilmiştir. Pigmentin siyah rengi hammadde tane boyut dağılımı, başlangıç kompozisyonu, sentezlenme sıcaklığı ve süresine bağlıdır [14]. Özellikle sıvı kristal içinde tane boyutu küçük 1 Yrd. Doç. Dr.,Ege Üniversitesi Ege Meslek Yüksekokulu, Bornova-İzmir 38 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 pigment partiküllerinin kullanımı dispersiyon içinde pigmentin kararlılık, renk gücü ve geçirgenlik özelliklerinin gelişmesine yardımcı olur [3, 15]. Kolemanit, boraks ve borik asit içeren sır bileşimleri 900°C de kalsine olurlar ve bu tür sırlar mat görüntü oluştururlar [6]. Sırlarda B 2 O 3 yumuşama ve erime sıcaklıklarını düşürür. Yüzey gerilimlerini azaltırken mekanik ve termal özelliklerini geliştirir. Bu sebeple uygun bir atıkla uygulanacak olan B 2 O 3 in ekonomik, teknik ve çevresel önemi vardır [12]. Bu çalışmanın amacı kolemanit ve üleksit konsantratör atıkları yanında Cr 2 O 3 , Fe 2 O 3 , MnO 2 ve CoO katkıları ile siyah renkli boyar madde üretebilmek ve sinterleşme sıcaklığını düşük sıcaklığa çekebilmektir. 2. MALZEME VE YÖNTEM 2.1 Malzemeler Kolemanit ve üleksit konsantreleri Eti Holding A.Ş den, oksitler (Cr 2 O 3 , MnO 2 , CoO ve Fe 2 O 3 ) Akdeniz Kimyasal ve Boyar Madde Sanayi A.Ş den temin edilmiştir. Tablo 1 kolemanit ve üleksit atıklarının kimyasal bileşimlerini göstermektedir. Tablo 1. Kolemanit ve Üleksit konsantratör atıklarının kimyasal analizi Oksitler (%) SiO 2 B2O3 Al 2 O 3 Fe 2 O 3 MgO CaO Na 2 O K2O SO 3 Kızdırma kaybı Kolemanit 39,2 16,8 0,45 0,33 16,05 11,17 2,24 0,19 0,53 13,04 Üleksit 37,03 15,13 0,47 0,22 12,03 3,12 6,96 1,12 0,38 23,54 2.2 Yöntem Etüvde (Heraus) 110°C de kurutulmuş olan üleksit ve kolemanit konsantratör numuneleri Maccihine Macine Schmalta değirmenlerinde kuru olarak 3 saat boyunca öğütülmüştür. FRITSCH Pulverisette titreşimli kuru elek analiz cihazı kullanılarak her iki numunenin elek analizleri yapılmıştır. Analiz gereği her iki konsantratör numunesinin %74 nün 32 mikronun altında olduğu görülmüştür (Tablo 2). Tablo 2. Kolemanit ve üleksit konsantartörlerinin elek analizi Elek Seti (mikron) Kolemanit (%) +600 0,00 -600+300 0,23 -300+150 1,37 -150+125 1,38 -125+100 2,49 -100+63 8,13 -63+45 6,58 39 Üleksit (%) 0,00 0,19 1,20 1,33 2,08 8,04 6,72 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 -45+32 -32 Toplam 5,74 74,08 100,00 5,55 74,89 100,00 Konsantratör numuneleri ve oksitler Tablo 3 de verilen reçeteler gereği Chiltern manyetik karıştırıcıda (Şekil 1) distile su ile karıştırılarak siyah renkli boyar madde elde edilmiştir. Süspansiyon hazırlanırken deflokülant kullanılmamıştır. Şekil 1. Denemelerde kullanılan Chiltern marka karıştırıcı Fe-Cr pigmentleri kahverengi oluşturma eğilimindedir. Siyah rengin oluşumu % 6 dan fazla CoO ve MnO 2 kullanımı ile mümkündür [14, 2]. Uygun siyah renk değerinin [14] ölçülebilmesi için reçeteler oluşturulmuştur (Tablo 3). Tablo 3. Siyah boyar madde bileşimleri 1 2 3 4 Cr 2 O 3 16,667 14,06 16,667 14,06 Fe 2 O 3 25,926 21,88 25,926 21,88 Bileşenler (%) CoO MnO 2 27,778 11,11 23,44 9,37 27,778 11,11 23,44 9,37 Kolemanit 18,519 31,25 - Üleksit 18,519 31,25 Siyah renkli sır boyutları 5 cm x 5 cm x 1 cm olan karolara akıtma yöntemiyle uygulandıktan sonra 1 gece kurumaya bırakılmıştır. Protherm ürünü fırında sırasıyla 1000°,1100° ve 1150°C ler de 2 saat pişirilmiştir. Karoların renk değerleri Ege Seramik A.Ş. de Erichsen Spectromaster 565-D cihazından okunmuştur (Şekil 2) . Şekil 2. Erichsen Spectromaster 565-D renk cihazı 40 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Sonuçlar, trikromatik renk koordinatları olarak verilmiştir. L, değeri beyazlık derecesini; a, yeşil ve kırmızı renkleri arasında; b, mavi ve sarı renkleri arasındaki değişimi ifade eder. 3. BULGULAR VE TARTIŞMA Tablo 1 ve Tablo 3 de verilen kimyasal analiz değerleri kullanılarak Seger formülasyonları [7] oluşturulmuştur (Tablo 4). 1 ve 2 numaralı formülasyonlar kolemanit 3 ve 4 numaralı formülasyonlar üleksit içeriklidir. Tablo 4. Siyah boyar madde reçetelerine ilişkin Seger formülasyonları 1 0,01 Na 2 O 0,01 K2O 0,002 Al 2 O 3 0,276 0,08 CaO 0,216 Cr 2 O 3 0,102 0,17 MgO 0,32 Fe 2 O 3 0,252 0,73 CoO 2 0,024 Na 2 O 0,001 K2O 0,003 Al 2 O 3 0,435 0,133 CaO 0,17 Cr 2 O 3 0,161 0,267 MgO 0,253 Fe 2 O 3 0,199 0,575 CoO 3 0,056 Na 2 O 0,006 K2O 0,002 Al 2 O 3 0,308 0,028 CaO 0,225 Cr 2 O 3 0,109 0,15 MgO 0,333 Fe 2 O 3 0,262 0,76 CoO 4 0,09 Na 2 O 0,01 K2O 0,004 Al 2 O 3 0,497 0,045 CaO 0,182 Cr 2 O 3 0,174 0,243 MgO 0,268 Fe 2 O 3 0,211 0,613 CoO SiO 2 B2O3 MnO 2 SiO 2 B2O3 MnO 2 SiO 2 B2O3 MnO 2 SiO 2 B2O3 MnO 2 Tablo 5. Siyah renkli boyar maddelerin renk değerlerini, Şekil 3 renk grafiklerini ve Şekil 4 siyah renkli karoların 1000°C çekilmiş fotoğraflarını göstermektedir. Fotoğrafta 1 ve 2 numaralı karolar kolemanit içerikli, 3 ve 4 numaralı karolar üleksit içeriklidir. Tablo 5. Siyah boyar maddelerin renk değerleri Sıcaklık (°C) Reçete No: Renk değeri 1 2 L a b 1000 28,84 0,41 4,63 1100 32,70 -0,30 1150 32,16 -0,59 L a 3 4 b L a b L a b 29,54 -0,12 4,79 32,40 0,77 5,85 33,11 0,81 6,15 2,94 31,42 -0,18 2,42 35,19 -0,12 2,91 36,21 0,11 2,88 2,01 33,68 -0,23 3,21 35,62 -0,36 1,83 37,74 -1,20 2,65 41 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 (a) L1 Renk değerleri a1 b1 L2 a2 Sinterleşme Sıcaklığı (°C) b2 (b) L3 Renk değerleri a3 b3 L4 a4 Sinterleşme Sıcaklığı (°C) b4 Şekil 3. Siyah boyar maddelerin renk grafikleri (a) kolemanit (b) üleksit içerikli Şekil 4. 1000°C de pişirilen siyah renkli karolar Renk bünyenin yüzeyinden yansıyarak göze ulaşan ışığın bir fonksiyonudur. Renk duyusu, yansıyan ışığın içindeki baskın dalga boyu ve karışan diğer dalga boylarının miktarı ile ilgilidir. Pişmiş seramik bünye yüzeyleri, üzerine düşen ışığın bir kısmını soğurur bir kısmını yansıtır. Nesne yüzeyi gelen beyaz ışığın tümünü yansıtıyorsa beyaz, tümünü soğuruyorsa siyah görünür. Renk koordinatlarında, bu durum L (lightness) ile ifade edilir [5, 1]. Ticari siyah pigmentlerin L, a, b değerleri esas alındığında, üretilecek olan bir siyah pigmentin L <33, a <1 ve b <1 değerlerine sahip olması gerekmektedir [14]. Bir hatta iki oksidin birlikte pişmiş sır üstü boyalarından siyah rengi vermesinin güç olduğu bilinir. Bu sebeple kobalt-demir-krom bileşimleri kullanılır. 1300°C de kızdırılan bu tür 42 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 boyalar siyaha yakın lacivert renk verir. Tam bir siyah renk elde etmek için mangan oksit katkısından yararlanılır [2]. 4. SONUÇLAR Kolemanit içeren 1 ve 2 numaralı boyar maddeler tüm pişirme sıcaklıklarında sinterleşmiştir ancak 1000 ve 1100°C ler de rengin açıklık ve koyuluk bileşenini gösteren L değeri 33 değerinden düşüktür. Kırmızı ve yeşil bileşeni ifade eden a değeri tüm pişirme sıcaklıklarında standartlara uygundur. Sarı ve mavi bileşeni ifade eden b değeri tüm pişirme sıcaklıklarında yüksektir. Bu durumun CoO ten kaynaklandığı düşünülmektedir. Üleksit içeren 3 numaralı boyar madde sadece 1000°C pişirme sıcaklığında L ve a bileşenleri açısından uygun değerler vermiştir. b değeri yine yüksektir. Üleksit katkısının daha fazla olduğu 4 numaralı boyar maddenin hiçbir renk bileşeni standartlara uygun değerler vermemiştir. Sonuç olarak 1300°C de elde edilebilen siyah rengin kolemanit atık katkısı ile sinterleşme sıcaklığının 1000°C de mümkün olabildiği ancak CoO katkısının fazla olmasından dolayı b değerinin standartlara göre fazla olduğu tahmin edilmektedir. Fotoğraflardan da görüleceği üzere, kolemanit katkılı siyah renkli karolar mat üleksit içerikli karolar parlaktır. Bu durum literatürle de uyumludur [6]. 43 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 KAYNAKLAR 1. Aras, A., Pişme Renginin Oluşumu ve Ölçümü, II. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu, Bildirileri Kitabı Eskişehir Tepebaşı Belediyesi Yayını, Eskişehir, s 19-38, 2002. 2. Arcasoy A., Seramik Teknolojisi, Marmara Ün. Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Anasanat Dalı Yayınları No:2, İstanbul,s 252-253, 1983. 3. Cavalcante P.M.T., Dondi M., Guarini G., Raimondo M., Baldi G., Colour Performance of Ceramic Nano-Pigments, Pigments and Dyes, Cilt: 80., Sayı: 2, 226-232, 2009. 4. Costa G.,Della V.P., Ribeiro M.J., Oliveira A.P.N., Monros G., Labrincha J.A., Synthesis of Black Ceramic Pigments from Secondary Raw Materials, Dyes and Pigments, Cilt: 77, Sayı: 2, s 137-144, 2008. 5. Karaman S., Yapı Tuğlalarında Renk Oluşumu, KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, Cilt:9, Sayı: 1, s 125-129, 2006. 6. Kartal A., Gürtekin H., Çeşitli Bor Hammaddelerinin Sırın Erime Davranışlarına Etkileri, 4. Endüstriyel Hammaddeler Sempozyumu Bildiriler Kitabı, İzmir, s 48-52, 2001. 7. Köseoğlu K., Bayça S.U., Kolemanit ve Üleksit Atığı katkısı ile daha Düşük Sıcaklıkta Mavi Renkli Sır Üretimi, 7. Uluslararası Katılımlı Seramik Kongresi, 26-28 Kasım, Afyonkarahisar, 2008. 8. Manfredini T., Bondioli F.,Inorganic Pigments, Ceramic Industry, Cilt: 150, Sayı: 2, s 5358, 2000. 9. Marinova Y., Hohemberger J.M., Cordoncillo E., Escribano P., Carda J.B., Study of Solid Solutions with Perovskite Structure, for Application in the Field of the Ceramic Pigments, Journal of European Ceramic Society, Cilt: 23, Sayı:2, s 213-220, 2003. 10. Özel E, Turan S., Production and Characterisation of Iron-chromium Pigments and Their Interactions with Transparent Glazes. Journal of the European Ceramic Society, Cilt:23, Sayı: 20, s 97-104, 2003. 11. Özel E., Turan S., Çoruh S., Ergun O.N., Production of Brown and Black Pigments by Using Flotation Waste from Copper Slag, Waste Manage and Research., Cilt: 24, Sayı: 2, s 125–133, 2006. 12. Pekkan K., Karasu B., Evaluation of Borax Solid Wastes in Production of Frits Suitable for Fast Single-Fired Wall Tile Opaque Glass-ceramic Glazes, Bulletin of Materials Science, Cilt:33, Sayı:2, s 135-144, 2010. 13. Shen L., Qiao Y., Guo Y., Tan J., Preparation of Nanometer-Sized Black Iron Oxide Pigment by Recycling of Blast Furnace Flue Dust, Journal of Hazardous Materials, Cilt: 177, Sayı: 3 , s 495-500, 2010. 44 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 14. Tanışan B., Turan S., Fe-Cr Siyah Seramik Pigment Üretiminde Ferrokrom Kullnımı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt: 23, Sayı: 2, s 53-65, 2010. 15. Wu H-T., Lee M-J., Lin H-M., Nano-Particles Formation for Pigment Red 177 via Continuous Supercritical Anti-solvent Process., Journal of Supercritical Fluids, Cilt: 233, Sayı: , s 173–82, 2005. 16. Yurdakul H., Turan S., Özel E., The Mechanism for the Colour Change of Iron Chromium Black Pigments in Glazes Through Transmission Electron Microscopy Techniques, Pigments and Dyes, Cilt: 91, Sayı: 2, s 126-133, 2011. 45 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 OTONOM RÜZGÂR TÜRBİNLERİNDE BULANIK MANTIKLA KANAT AÇI KONTROLÜ UYGULAMASI Özer KESTANE 1, Ali Murat ATEŞ 2 ÖZET Bu çalışmada, otonom bir rüzgâr türbini için mikrodenetleyici kontrollü bir modül tasarlanmıştır. Tasarlanan ünite, bulanık mantıkla rüzgâr türbininin kanat açısını ayarlayarak, devir sayısını ve çıkış gücünü kontrol etmektedir. Ayrıca bu ünite, sistemdeki aküler dolduğunda ya da jeneratör bobinleri olması gerekenden fazla ısındığında türbinin kanat açılarını, yüksek rüzgâr hızlarında dahi dönmeyecek şekilde ayarlayarak, türbinin enerji üretimini kesmesini sağlar. Tasarlanarak uygulanan modül sayesinde, türbin çıkışındaki frenleme amaçlı kullanılan yük direncine ihtiyaç kalmamıştır. Aynı zamanda, gerektiğinde, türbinin yüksek rüzgâr hızlarında dahi güvenli bir şekilde enerji üretimine devam ederek aküleri şarj etmesi sağlanmıştır. Yapılan kontrol kartı sayesinde, küçük güçlü otonom rüzgâr türbinlerinde, maliyette küçük bir fark ile frenleme amaçlı kullanılan yük dirençlerine gerek kalmamış, jeneratör bobinlerinin gereğinden fazla ısınarak yanması ya da yüksek rüzgâr hızlarında türbinin kontrolsüz kalarak kalıcı zararlar alma ihtimalleri ortadan kaldırılmıştır. Anahtar Kelimeler: rüzgâr türbini, kanat açı kontrolü, bulanık mantık, mikrodenetleyici BLADE PITCH ANGLE CONTROL APPLICATION BY USING FUZZY LOGIC IN AUTONOMOUS WIND TURBINES ABSTRACT In this study, a microcontroller module was designed for an autonomous wind turbine. The designed unit controls the number of rotations by regulating the turbine’s wing angle. Moreover, when batteries in the system are full or when generator bobbins get warmer than they should do, it helps the turbine cut energy production by regulating the turbine’s wing angles so that they do not turn, even at high wind speeds. Thanks to the module designed and implemented, there was no need for the load resistance used for the purpose of braking at the turbine exit. We also ensured that the turbine charged the batteries by continuing energy production safely at high wind speeds. In conclusion, in turbines where wing angle control was applied, load resistance used for the purpose of braking was not needed anymore with a small difference in costs, and we also eliminated the possibility of generator bobbins’ burning as a result of overheating. Keywords: Wind turbine, blade pitch kontrol, fuzzy logic, mikrocontroller 1 2 Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir Meslek Yüksekokulu, Buca, 35160, İZMİR, [email protected] Celal Bayar Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Demirci, 45900, MANİSA, [email protected] 46 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 1. GİRİŞ Günümüzde enerji üretimi konusundaki çalışmaların çoğu, çevreyi daha az kirletecek, insana ve doğaya daha az zarar verecek kaynaklara yönelmektedir. Rüzgâr da bu enerji kaynaklarından biridir. Dünyada rüzgâr gücünden yararlanılarak üretilen enerjinin kullanımı giderek artmaktadır. Ülkemizde de bu konuya verilen önem her geçen gün artmakla beraber dünyadaki artışı yakalayabilmek önemli ölçüde ar-ge çalışmaları yapmayı gerektirmektedir. Dünyada, yenilenebilir kaynaklardan enerji elde etmek amaçlı yapılan çalışmaların büyük kısmı, sistemlerin verimliliğini arttırmaya ya da maliyetlerini düşürmeye yöneliktir. Yapılan bu çalışmanın ana konusu, ülkemizde rüzgâr enerjisinden elde edilen verimi yükseltmeye çalışırken rüzgâr enerjisi çevrim sistemlerinin güveliğini arttırmaya yönelik tasarım geliştirmektir. Rüzgâr enerjisi dünyada çok eski zamanlardan beri kullanılan enerjilerden birisidir. İnsanlar bu enerjiyi yüzyıllar boyu su pompaları ve tane öğütme işlemlerinde kullanmışlardır. Ancak 1900’lü yılların başında rüzgâr enerjisinden elektrik enerjisi üretimi fikri ortaya çıkmış olup bu konuda o dönemlerden günümüze oldukça mesafe alınmıştır (Pattel 1999). Gelişen teknoloji ile birlikte rüzgâr türbinlerinden elektrik enerjisi üretim maliyetleri geçmiş yıllara oranla oldukça düşmüştür. Bu durum, insanları, çevreye ve insan hayatına etkileri korkunç boyutlara ulaşan fosil yakıt kullanımından yavaş yavaş vazgeçerek, temiz ve yenilenebilir enerji kullanımına doğru yönlendirmektedir. Temiz ve yenilenebilir enerji kaynakları arasında, kurulum ve işletim maliyetleri göz önüne alındığında, rüzgâr enerjisi ve güneş enerjisi, diğer kaynaklara göre, biraz daha ön plana çıkmaktadır. Yapılan araştırmalar dünya rüzgâr enerjisi potansiyelinin 53000 TWsaat/yıl civarında olduğunu göstermektedir (European Wind Energy Association and Greenpeace 2004). Dünyada rüzgâr enerjisi kullanımında son yıllarda önemli miktarlarda artış olmuş ve 2011 yılı sonu itibariyle kurulu rüzgâr güç kapasitesi 238,351 MW mertebesine ulaşmıştır (GWEC 2011). Türkiye’deki rüzgâr santrali kurulu gücü 2012 sonu itibariyle 2290MW kapasiteye ulaşmış (Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2013) olmasına rağmen, ülkemizin rüzgâr enerjisi teknik potansiyelinin 83000MW (Bayrakçı ve Delikanlı 2007) olduğu düşünülürse, kapasitemizin ancak %2 kadarını kullandığımız görülmektedir. 2005 yılında çıkarılan “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun” dan sonra rüzgâr enerjisi çevrim santrallerinin sayısı hızla artmaya başlamıştır. Elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanılan rüzgâr enerjisi çevrim sistemleri, rotor çaplarına ve nominal çıkış güçlerine göre mikro, küçük, orta ve büyük güçlü olmak üzere 4 sınıfa ayrılırlar (Tablo 1). Tablo 1. Rüzgâr Türbinlerinin Sınıflandırılması Ölçek Mikro Küçük Orta Büyük Rotor Çapı (m) 3 ’den küçük 3 – 12 12 – 45 45 ’den büyük Nominal Güç (kW) 0.05 – 2 2 – 40 40 – 1000 1000 ’den büyük Genellikle orta ve büyük güçlü türbinler şebekeye paralel çalıştırılırken mikro ve küçük güçlü türbinler ise otonom olarak çalıştırılır. Orta ve büyük güçlü rüzgâr enerjisi çevrim sistemleri imalatını yapabilmek için öncelikle mikro ve küçük güçlü rüzgâr türbinleri ile ilgili 47 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 ar-ge çalışmalarını üst seviyelere çıkartmak gerekmektedir. Ülkemizde üretimi yapılan mikro ve küçük güçlü rüzgâr enerjisi çevrim sistemlerinin büyük çoğunluğu amatör imalatçılar tarafından yapılmakta ve ar-ge çalışmaları genellikle alt seviyelerde kalmaktadır. Rüzgâr enerjisine yapılan büyük yatırımlar ise tamamı yurtdışından gelen sistemlerin ülkemizde montajından ileriye gidememektedir. Bu durum, ülkemizde henüz teknolojik altyapının tam oluşmadığını göstermekte ve rüzgâr enerjisinin kullanılması konusunda ar-ge çalışmalarının arttırmasını gerekli kılmaktadır. Otonom bir rüzgâr enerjisi çevrim sisteminin blok diyagramı Şekil 1’de görülmektedir. Türbin çıkışındaki frekansı ve genliği değişen alternatif akım, bir doğrultucu yardımıyla doğru akıma çevrilerek akülerin şarj edilmesi sağlanır. Aynı zamanda akülerden beslenen bir inverter yardımıyla da doğru akım, genliği ve frekansı sabit alternatif akıma çevrilerek alıcıların beslenmesi sağlanır. Bu tür sistemlerde rüzgâr hızı çok yükseldiğinde ya da aküler tam dolduğunda devreye giren kontrol ünitesi yardımıyla, türbinin jeneratör çıkışı frenleme yükü adı verilen, kısa devreye yakın (türbin çıkış voltajı ve gücüne göre değişmekle beraber genellikle 5-10Ω civarında) bir yük direncine yönlendirilerek rotor durdurulmaya çalışılır. Türbinin bir direnç aracılığı ile ani durdurulması türbin kanatlarına ve jeneratör mekaniğine ani olarak aşırı yük binmesine sebep olur. Mikro türbinlerde, dönen rotoru dirençle durdurmak mümkündür. Fakat türbinin çıkış gücü arttıkça, dönen rotorun ataleti de artar. Bu durumda frenleme (yük) direncinin jeneratör çıkışındaki yüksek akıma dayanabilmesi için gücü de yüksek değerli seçilir. Doğal olarak rotoru durdurmak amacıyla yük direnci devreye sokulduğunda tüm elektriksel devreler ve kablolar aşırı ısınarak zorlanır. Aynı zamanda türbinin tüm mekanik aksamı da aşırı derecede yüklenir. Bu durum kalıcı hasarlara sebep olabilir, ya da türbinin efektif kullanım ömrünü azaltarak daha çabuk arızalanmasına sebep olur. Şekil 1. Otonom Rüzgâr Türbini Blok Diyagramı (Çetin 2006) 48 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Rüzgâr hızının, dolayısıyla türbin devir sayısının çok yüksek olduğu durumlarda, kontaktörle ya da elektronik kontrol elemanları yardımıyla devreye giren yük direnci, türbinin durdurulması için yeterli gelmeyebilir ve türbin frenlenemez. Hatta bazı durumlarda kontrol elemanları ya da yük direnci yanarak açık devre olur ve jeneratör çıkışında herhangi bir yük kalmadığı için, türbin devri kontrolsüz bir şekilde artmaya devam ederek geri dönüşü olmayan hasarlara sebep olabilir. Büyük güçlü rüzgâr türbinlerinde, frenleme yükü kullanılamayacağı için, kanat açısı kontrolü yöntemi ile en yüksek çıkış gücü elde edilebilmekte ve türbinin istenildiği zaman frenlenmesi kolaylıkla sağlanabilmektedir. Fakat küçük güçlü rüzgâr türbinlerinin kanatları sabit olduğu için kanat açı kontrolünün uygulanamadığı vurgulanmıştır (Tan ve Islam 2004). Büyük güçlü rüzgâr türbinlerinde, kanat açısını kontrol eden mekanizmanın arızalanması durumunda tüm kontrol mekanizması devre dışı kalmaktadır. Bu durumun önüne geçmek için bireysel kanat açı kontrolü yöntemi ile kanatların her biri için ayrı bir PID kontrol ünitesi tasarlanmıştır. Simülasyon sonucunda kanatların arıza yapma ihtimali büyük oranda azaltılmış ve kanatlardan birisinin olası arızasında sistemin çalışmaya devam etmesi sağlanmıştır (Hongwei, Yonggang ve Wei 2006). Rüzgâr türbinlerinin tasarımında, kanatlara binen dinamik yük önemlidir. Kanatlara binen dinamik rüzgâr yükünü ölçmek için her kanada birer tane eğilme momenti sensörü ile birlikte her kanadın açısını ayarlamak için birer tane servo motor kullanılan bir tasarım yapılmıştır. Her sensörden gelen veriye dayalı olarak, kanat açıları birbirinden bağımsız bir şekilde, kapalı-çevrim (closed-loop) kontrol ünitesi tarafından ayarlanan sistemin simülasyon sonuçlarına göre uygulanabilir olduğu görülmüştür. (Xingjia, et al. 2008). Diğer bir çalışmada da yapay sinir ağı ile rüzgâr türbininin kanat açısı kontrolü simülasyonu yapılmıştır. 14m/s rüzgâr hızına kadar kanat açısı 0° tutulmuş, rüzgâr hızı artmaya devam ettiği sürece kanat açısı arttırılarak sistem çıkışında sabit bir güç elde edilmesi amaçlanmıştır (Özer ve Yılmaz 2005). Küçük güçlü türbinlerde de, değişen rüzgâr hızları karşılığında kanat açısını kendiliğinden değiştirmek için esnek kanatlar önerilmiştir (MacPhee ve Beyene 2011). Bu çalışmada, küçük güçlü otonom rüzgâr türbinleri için bulanık mantık bir kontrol kartı tasarımı yapılarak türbin çıkış gücünün ve türbin devir sayısının istenilen aralıkta tutulması sağlanmıştır. 2. BULANIK MANTIK Bulanık mantık, ilk olarak 1965 yılında Lofti Asker Zadeh tarafından yayınlanan “Fuzzy Sets” isimli makalede ortaya atılmıştır (Zadeh 1965). Giderek uygulama alanı genişleyen bu konuda, üniversite çevrelerinde ve sanayide birçok araştırma ve çalışma guruplarına rastlamak mümkündür (Altaş 1999). Bulanık mantık, Aristo mantığında bulunan evet – hayır (var – yok, doğru – yanlış, 1 – 0) gibi kesin kurallar yerine, günlük hayatta kullandığımız düşünce yapısını ifade eden matematiksel bir düşünme yöntemidir. Bu düşünce tarzının temelinde de doğru ve yanlış değerlerin belirlendiği Bulanık Küme Kuramı (Fuzzy Set Theory) bulunur. Burada yine geleneksel mantıkta olduğu gibi 1 – 0 değerleri vardır (Odabaş, Pehlivan ve Cinal 2009). Ancak bulanık mantıkta, kümenin her bir elemanı 0 ile 1 arasında bir üyelik derecesine sahiptir ve bir eleman aynı anda birden fazla kümeye ait olabilir. Günlük hayatımızda kullandığımız ([uzun kısa], [uzak yakın], [güzel çirkin], [sıcak soğuk] gibi) sınıflandırmaların çok büyük bir kısmı bulanıktır. Bu tür sınıflandırmalarda kesin “evet” ya da “hayır” demek mümkün değildir. Bu sebeple her zaman ara değerler de kullanılarak sonuca ulaşılmaya çalışılır. Örneğin bir cismin hızı yorumlanırken sadece hızlı ya da yavaş olarak belirtilmekle kalmayıp ne kadar hızlı ya da ne kadar yavaş olduğu da söylenir. 49 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 2’de Aristo mantığına göre, Şekil 3’te de bulanık mantığa göre, elemanların kümelere üyelik değerleri verilmiştir. Şekillerden de anlaşıldığı üzere Aristo mantığına göre bir kümenin bittiği yerde hemen diğer küme başlamaktadır. Buna göre 14,9km/s hızla hareket eden bir cisim çok yavaş olarak nitelendirilmekte fakat 15,1km/s hızla hareket eden cisim ise yavaş olarak nitelendirilmektedir. Oysa günlük hayatta kullandığımız bulanık mantıkta ise bu kadar kesin çizgiler bulunmamaktadır. Aynı hızlar bazı durumlar için çok yavaş kümesine dâhil edilirken bazı durumlarda ise yavaş kümesine dâhil edilebilir. Şekil 2. Klasik (Aristo) mantığına göre kümelere üyelik değerleri Şekil 3. Bulanık mantığa göre kümelere üyelik değerleri Kontrol uygulamaları genellikle çok girişlidir ve aynı anda çok sayıda parametrenin tasarlanıp ayarlanmasını gerektirirler. Bu da uygulamayı zorlaştırır ve kontrol işleminin yavaşlamasına sebep olur. Bulanık mantık tabanlı bir denetleyicide ise, çok sayıda tekil giriş “eğer – ise” (if – then) ifadeleri ile kontrol edilerek, uygulamanın basitleşmesi ve kontrolün hızlanması sağlanır. Bununla birlikte, birçok giriş değeri “ve” (and) ifadeleri ile birleştirilerek çıkış büyüklüğüne yansıması sağlanabilir (Altaş 1999). Genellikle matematik modelleri tam olarak üretilemeyen ya da bilinen yöntemlerle kontrol edildiğinde verimli sonuçlar alınamayan sistemler bulanık mantık kullanılarak denetlenirler. Bu tür sistemlerin modellenmesinde o alanda uzman kişilerden ve mevcut verilerden yararlanılır. Bulanık kontrol sistemlerinin temelinde dört birim bulunur (Hacımurtazaoğlu 2013). 1. 2. 3. 4. Bulanıklaştırma (fuzzification) birimi Bilgi tabanı (knowledge base) a. Veri tabanı (data base) b. Kural tabanı (rule base) Sonuç çıkarım birimi (inference engine) Berraklaştırma (durulaştırma) birimi (defuzzification) Bulanık mantık kontrolcünün blok diyagramı Şekil 4’de görüldüğü gibidir. 50 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 4. Bulanık Mantık Kontrolcünün Blok Diyagramı Bulanıklaştırma birimi, giriş değişkenlerini ölçüp, değerler üzerinde ölçek değişikliği yaparak değerlerin bulanıklaştırılmasını sağlar. Bulanıklaştırılmış olan bu veriler sonuç çıkarım biriminin girişine uygulanır. Bu birimde, bulanıklaştırma biriminden gelen büyüklükler, veri tabanında depolanmış olan değerler ve kural tabanında depolanmış, if – then – else şeklindeki mantıksal önermeler kullanılarak değerlendirilir. Önermelerin sonucunda elde edilen bulanık çıktılar, berraklaştırma biriminde tekrar bir ölçek değişikliğine uğratılarak gerçek sayılara dönüştürülürler. 3. YÖNTEM Kanat açı kontrolü bulunan bir rüzgâr türbininin çalışma bölgeleri ve kanat açı kontrol stratejisi Şekil 5’te verilmiştir. Rüzgâr türbininin elektrik üretimine başladığı rüzgâr hızına (cut-in) kadar, kanat açısı 90o’de tutulur. Cut-in rüzgâr hızından türbinin anma çıkış gücüne ulaştığı rüzgâr hızına (rated) kadar olan aralıkta kanat açısı sürekli azaltılarak 10o’ye kadar düşürülür. Bu rüzgâr hızından sonra türbinin kontrolsüz olarak devir sayısının artmasını engellemek ve çıkış gücünü sabit tutmak amacıyla rüzgâr hızı arttıkça kanat açısı da tekrar arttırılmaya devam edilir. Türbinin koruma amacıyla elektrik üretiminin sonlandırıldığı rüzgâr hızında (cut-out) ise kanat açısı tekrar 90o yapılarak türbinin dönmesi durdurulur. Şekil 5. Türbinin çalışma bölgelerine göre kanat açı kontrol stratejisi (Senjyu, et al. 2006) Bu çalışmada, türbin çıkış gücü, bulanık mantık algoritmasıyla, kanat açısının değiştirilmesi yöntemi kullanılarak kontrol edilmiştir. Tasarlanan kontrol ünitesine giriş olarak türbin bobinlerinin sıcaklığı, çıkıştaki bataryanın voltajı, türbin devir sayısı ve kanat açısı bilgileri verilmiştir. Kanat açı kontrol uygulaması yapılan otonom rüzgar türbininin parametreleri Tablo 2’deki gibidir. 51 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Tablo 2. Rüzgar Türbininin Parametreleri Çıkış Gücü Rotor Çapı Hub Yüksekliği Nominal Rüzgar Hızı Nominal Devir Sayısı Akü Voltajı 5 kW 4m 15 m 14 m/s 375 d/dk 48 VDC Sistemde kullanılan devir sensörünün üyelik fonksiyon eğrisi Şekil 5’te verilmiştir. Şekil 6. Devir Sensörünün Üyelik Fonksiyon Eğirisi Devir sensörüne ait DD (Devir Düşük), DO (Devir Orta) ve DY (Devir Yüksek) üyelik fonksiyonları; 1 𝐷𝐷 = �(375 − 𝑛)/(375 − 350) 0 𝑛 < 350 350 ≤ 𝑛 < 375 375 ≤ 𝑛 1 𝐷𝑌 = �(375 − 𝑛)/(375 − 350) 0 𝑛 < 350 350 ≤ 𝑛 < 375 375 ≤ 𝑛 0 1 − (375 − 𝑛)/(375 − 350) 𝐷𝑂 = � (400 − 𝑖)/(400 − 375) 0 𝑛 < 350 350 ≤ 𝑛 < 375 375 ≤ 𝑛 < 400 400 < 𝑛 şeklindedir. Aynı şekilde sıcaklık sensörü için SD (Sıcaklık Düşük), SO (Sıcaklık Orta), SY (Sıcaklık Yüksek) ve jeneratör çıkışındaki batarya sisteminin voltaj değerleri için AD (Akü Düşük), AO (Akü Orta) ve AY (Akü Yüksek) üyelik fonksiyonları çıkarılarak bu fonksiyonlardan üretilen üyelik fonksiyon eğrileri Şekil 7’de verilmiştir. 52 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 7. Jeneratör Sıcaklığı ve Akü Voltajlarının Üyelik Fonksiyon Eğrileri Uygulaması yapılan kontrol kartının blok diyagramı Şekil 8’ da verilmiştir. Sistemde türbin devri için endüktif yaklaşım sensörü, jeneratör bobin sıcaklığı için analog çıkışlı sıcaklık sensörü, batarya voltajını ölçmek için gerilim sensörü ve kanat açısını algılamak için de döner manyetik kodlayıcı sensör kullanılmıştır. Şekil 8. Kontrol Kartı Blok Diyagramı Sistem, birer saniye aralıklarla jeneratör bobinlerinin ısısını, akülerin voltajını ve türbin devirsayısını ölçerek olması gereken kanat açısını hesaplar. Hesaplanan kanat açısı, 18F452 mikrodenetleyicisinin eepromu üzerinde depolanır. Mikrodenetleyici içerisinde 200ms aralıklarla devreye giren bir alt program aracılığıyla türbin kanatlarının açısı okunarak, kanat açısında, hesaplanan açıdan sapma olup olmadığına bakılır. Eğer istenen açıdan sapma varsa mikrodenetleyici, motor sürücüsüne gerekli olan sinyali göndererek kanatların istenen açıya gelmesini sağlar. Sensörlerden algılanan değerler mikrodenetleyici içindeki bulanık mantık alt programı ile yorumlanarak istenen çalışma şartlarının dışına çıkıldığında türbin kanatlarının açısı 90o yapılarak türbinin kendi kendini frenlemesi sağlanır. Türbin tekrar devreye girmeden önce sensörlerden gelen ölçüm değerlerinin normal çalışma şartlarına dönmesi beklenir. Ölçülen değerler, sisteme daha önceden parametrelerle verilmiş olan bekleme zamanı kadar zaman sonra tekrar okunur ve halen şartlar devam ediyorsa kanatları açarak türbinin tekrar dönmeye başlamasını sağlar. Tasarlanarak uygulanan kontrol kartının resmi Şekil 9’da verilmiştir. 53 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 9. Kontrol Kartı Kontrol ünitesinde bulunan 18F452 mikrodenetleyicisinin eepromu içinde, jeneratör ısısı, akü voltajı ve devir sayılarının en düşük ve en yüksek değerleri parametre olarak depolanmıştır. Bu bilgilerin yanında zamanlama değerleri de parametre olarak tanımlanmıştır. Bu parametreler RS-232 seri iletişim protokolü kullanılarak bir bilgisayar yardımıyla istenildiği anda okunabilmekte ve değiştirilebilmektedir. Ayrıca, türbinin o andaki kanat açısı, jeneratör bobinlerinin sargı sıcaklığı, rotor devir sayısı ve akü gerilimi değerleri alınabilmektedir. Kontrol kartında kullanılan yazılım MikroPascal dili kullanılarak yazılmış ve akış diyagramı Şekil 11’ da verilmiştir. Kontrol kartı, kanat açı kontrol motoru ve sensörler bağlandıktan sonra türbinin gövdesi Şekil 10’de verilmiştir. Sistemde kanat açıları türbinin ekseninden geçen bir mil üzerinden tek bir motorla ayarlanmaktadır. Bu sayede sistemin maliyeti küçük güçlü türbinlerde uygulanabilirliğini sağlamaktadır. Şekil 10. Sensörler ve kontrol kartı montajı yapıldıktan sonra 1,5kWm’lık türbinin gövdesi 54 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 11. Kullanılan Yazılımın Akış Diyagramı 55 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 4. BULGULAR Tasarlanan kontrol devresi üç farklı rüzgâr türbini üzerinde test edilmiştir. Test için kullanılan ilk türbin 5kWm (mekanik 5kW) çıkış gücüne sahiptir ve üretici firmanın test sahasında (İzmir - Bornova) kurulmuştur (Şekil 12). Türbin çıkışındaki akülerin voltajı 48V ve türbinin en yüksek devir sayısı 400d/dk.’dır. Test için kullanılan ikici türbin 1.5kWm çıkış gücüne sahiptir ve Aydın ili, Söke ilçesinde bir resmi kurumun bahçesinde kurulmuştur (Şekil 13). Türbin çıkışındaki aküler 24V ve türbinin en yüksek devir sayısı 550d/dk.’dır. Üçüncü türbin Çanakkale ili sınırları içinde özel bir şahsa ait çiftlik evinin bahçesindedir (Şekil 14). Bu türbin de İzmir Bornova’daki türbinle aynı özelliklere sahiptir. Her üç türbinde de aynı kontrol kartı farklı parametreler ile çalıştırılmaktadır. Şekil 12. İzmir Bornova’da kurulan 5kWm’lık test türbini Şekil 13. Aydın Söke’de kurulan 1.5kWm’lık test türbini 56 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 14. Çanakkale'de kurulan 5kWm'lık test türbini Çanakkale’de kurulmuş olan 5kWm çıkış gücüne sahip rüzgâr türbininin çıkış gerilim ve akım değerleri, 2 farklı günde ölçülerek ortalamaları alınmıştır. Yapılan ölçümlere göre rüzgâr hızına bağlı türbin çıkış gerilimi (Akü uçlarından ölçülen) ve akülere aktarılan akım değerleri Tablo 3’te verilmiştir. Tablo 3. Rüzgar hızına bağlı türbin çıkış gerlimi ve akımı Rüzgâr Hızı (m/s) 0,00 1,12 1,88 2,65 3,41 4,18 4,94 5,71 6,47 7,24 8,00 8,77 9,53 10,30 11,06 11,83 12,59 13,36 14,12 Akü Gerilimi (V) 50,33 50,73 51,00 51,24 51,42 51,58 51,71 51,87 52,13 52,42 52,80 53,15 53,51 53,77 53,85 53,97 53,80 53,74 52,98 57 Çıkış Akımı (A) 0,09 0,17 0,40 0,72 1,05 3,21 5,42 8,78 13,95 18,78 23,00 29,59 34,64 41,15 52,64 55,16 62,11 69,83 75,24 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 14,89 15,65 16,42 17,18 17,95 53,21 52,83 53,08 53,39 52,57 75,23 75,31 72,65 73,96 72,79 Bu değerlere göre, rüzgâr hızına bağlı türbin çıkış gücü grafiği Şekil 15’teki gibidir. Türbin Çıkış Gücü (W) 5000,00 W 4000,00 3000,00 2000,00 1000,00 0,00 0,00 5,00 10,00 15,00 20,00 Rüzgar Hızı (m/s) Şekil 15. Rüzgâr hızına bağlı türbin çıkış gücü Çanakkale’de kurulmuş olan 5kWm’lık rüzgâr türbininin 2012 Nisan ve Mayıs aylarında 35m/s rüzgâr hızına ulaşan fırtına sırasında kanat açısını 16o’de tutarak elektrik üretimine devam ettiği gözlemlenmiştir. 5. SONUÇ ve ÖNERİLER Çalışmada, bulanık mantık kullanarak türbin kanat açı kontrolü gerçekleştirilmiş ve sahada test edilerek sonuçları değerlendirilmiştir. Gerçekleştiren kontrol ünitesinin parametreleri, rüzgâr türbin sisteminin kurulduğu lokasyonun rüzgâr rejimi, türbinin çıkış gücü ve devir sayısına göre istenildiği anda yeniden ayarlanabilmektedir. Uygulanan modül sayesinde, türbin çıkışındaki frenleme amaçlı kullanılan yük direncine ihtiyaç kalmamıştır. Direnç ile durdurma yönteminde karşılaşılan ani frenleme sonucunda oluşan darbeden, türbin mekanik aksamı, kanatlar ve elektrik aksamı korunmuş olmaktadır. Ayrıca türbin bobinlerindeki ısı sürekli olarak takip edildiği için jeneratör bobinlerinin gereğinden fazla ısınarak yanması ihtimalinin de önüne geçilmiştir. Uygulama sayesinde, türbinin yüksek rüzgâr hızlarında da güvenli bir şekilde enerji üretimine devam ederek aküleri şarj etmesi sağlanmıştır. Kanat açısı kontrolü ekstra bir maliyet artışı getirmekle birlikte, seri üretim aşamasında bu maliyetin daha da azalacağı düşünülebilir. Geleneksel sistemlerde bulunan 58 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 kontaktör, fırça ve yük direnci gibi elemanlarda meydana gelen arızaların sisteme verdiği zararların maliyeti kanat açısı kontrolü ile gerçekleştirilen sistemlere göre daha yüksek olmaktadır. İleride yapılacak çalışmalarda kontrol algoritması geliştirilerek çıkışta elde edilen elektriksel gücün arttırılması sağlanabilir. 59 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 KAYNAKLAR [1] Altaş, İsmail H. «Bulanık Mantık: Bulanıklılık Kavramı.» Enerji, Elektrik, Elektromekanik3e, no. 62 (1999): 80-85. [2] Bayrakçı, C. H., ve Kamil Delikanlı. «Türkiye'de Rüzgar Enerjisi ve Potansiyel Belirleme Çalışmaları.» Mühendis ve Makina 48, no. 569 (2007): 78-80. [3] Çetin, N. S. Şebeke Bağlantısız PM Generatörlü Rüzgar Türbinlerinin YSA İle Sistem Optimizasyonu. İzmir, Türkiye: Doktora Tezi, Ege Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2006. [4] Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu. «Türkiye'deki Rüzgar Projelerinin Gelişimi.» 10 01 2013. http://www.epdk.gov.tr/documents/elektrik/yek/epd_yek_ruzgarprojeleriningelisimi.xls (01 30, 2013 tarihinde erişilmiştir). [5] European Wind Energy Association and Greenpeace. «Wind Force 12.» Belgium, 2004. [6] GWEC. Global Wind Statistics. Brussels, Belgium: Global Wind Energy Council, 2011. [7] Hacımurtazaoğlu, Murat. «Bulanık Mantık ile Manyetik Kilit Uygulaması.» Akademik Bilişim 13. Antalya, 2013. [8] Hongwei, Liu, Lin Yonggang, ve Li Wei. «Study on Control Strategy of Individual Blade Pitch-Controlled Wind Turbine.» Proceedings of the 6th World Congress on Intelligent Control and Automation. Dalian, China, 2006. [9] MacPhee, David, ve Asfaw Beyene. «A flexible turbine blade for passive blade pitch control in wind turbines.» IEEE Power Engineering and Automation Conference (PEAM), 196199. Wuhan, China, 2011. [10] Odabaş, Coşkun, İhsan Pehlivan, ve Doğan Murat Cinal. «Bulanık Mantık İle Güneş Enerjisi Uygulaması.» 5. Uluslararası İleri Teknolojiler Sempozyumu (IATS’09). Karabük, Türkiye, 2009. [11] Özer, Zafer, ve A. Serdar Yılmaz. «Rüzgar Türbinlerinin Kanat Açılarının Yapay Sinir Ağı Tabanlı Denetimi.» III. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu (YEKSEM). Mersin, 2005. [12] Pattel, M. R. Wind and Solar Power Systems. Newyork: Doktora Tezi, Merchant Marine Academy Kings Point, 1999. [13] Senjyu, Tomonbu, Ryosei Sakamoto, Naomitsu Urasaki, Toshihisa Funabashi, Hideki Fujita, ve Hideomi Sekine. «Output power leveling of wind turbine generator for all operating regions by pitch angle control.» IEEE Transactions on Energy Conversion 21, no. 2 (2006): 467 - 475. [14] Tan, Kelvin, ve Syed Islam. «Optimum Control Strategies in Energy Conversion of PMSG Wind Turbine System Without Mechanical Sensors.» IEEE Transactions on Energy Conversion 19, no. 2 (2004): 392-399. 60 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 [15] Xingjia, Yao, Wang Xiaodong, Xing Zuoxia, ve Liu Yingm. «Individual Pitch Control for Variable Speed Turbine Blade Load Mitigation.» IEEE International Conference on Sustainable Energy Technologies ICSET, 769-772. Singapore, 2008. [16] Zadeh, Lofti Asker. «Fuzzy Sets.» Information and Control, no. 8 (1965): 338 - 353. 61 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 METALLERE SOĞUK METAL TRANSFERİ (CMT) KAYNAĞININ UYGULANMASI Hülya DURMUŞ 1, A.Ozan İrizalp 2 ÖZET Bu çalışmada; Fronius tarafından geliştirilmiş olan soğuk metal transfer kaynağı (CMT), alüminyum-galvanizli sac çiftinin birleştirilebilirliği için incelenmiştir. Sonuç olarak 1050 Alüminyum sac ile galvanizli çelik sacın birleştirilmesinde kaynak kalitesinin diğer ergitme yöntemlerine göre daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Alüminyum, Galvanizli Sac, Soğuk Metal Transfer Kaynağı (CMT). ABSTRACT In this study, which was developed by Fronius cold metal transfer welding, joining of aluminum-galvanized sheets were examined. The quality of welding in joining of 1050 aluminum and galvanized steel sheets have been found to be better according to other smelting processes. Keywords: Aluminum, Galvanized sheet, Cold Metal Transfer Welding (CMT) 1. GİRİŞ 1.1. CMT Kaynağının Tanımı ve Özellikleri CMT, 2004 yılında Fronius firması tarafından geliştirilen CMT (Soğuk Metal Transferi) işlemi hem kaynak ekipmanları hem de kaynak uygulamaları ile ilgili olarak, kaynak teknolojisinde bir devrimdir (fronius.com; Rosado et al, 2008; Gungor et al, 2014).CMT işlemi şimdiye kadar bilinmeyen tamamen yeni bir süreç değildir, bununla birlikte gazaltı kaynak (MIG) sınırlarını genişlettiğinden yeni bir uygulama alanı açmaktadır (Rosado et al, 2008; Gungor et al, 2014). CMT (Cold Metal Transfer), soğuk metal transferi anlamına gelmektedir. Kaynak açısından "soğuk" kavramı elbette görecelidir. Ancak, bu yeni yöntemde birleştirilecek iş parçaları ve daha da önemlisi kaynak bölgeleri geleneksel gaz altı kaynağına oranla "daha soğuk" olacaktır. Bu yöntem; düşük ısı girdisi, düşük distorsiyon ve yüksek hassaslık gibi avantajları da beraberinde getirmektedir. Ancak bu, gaz metal ark kaynağı (GMAW) teknolojisinde otomatik ve robot destekli uygulamalar için ayırt edici özelliklerinden yalnızca biridir. Kullanıcılar için sağlanan diğer önemli imkânlar arasında; yüksek kaliteli kaynak dikişleri, çapaksız olması, 0,3 mm'den itibaren ince plakaları kaynatabilmesi ve galvanize sacları kaynatma, ayrıca çeliği alüminyumla birleştirme imkânı da vermektedir (fronius.com). Endüstride kullanılan kaynaklı ürünlerin analizleri ince sac metallerin kaynağı ile ilgili önemli 1 Yrd.Doç.Dr., CBÜ Mühendislik Fakültesi, Malzeme Mühendisliği Bölümü, Muradiye- Manisa. [email protected] 2 Mak. Müh., CBÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Muradiye -Manisa. 62 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 paylaşımlarda bulunmaktadır. Kaynak esnasında kaynakta ve ana metallerdeki sıcaklık değişimleri, hem kaynaklı ürünün boyutsal ve biçimsel hassasiyetine hem de malzeme karakteristikleri ve iç gerilmelere etki etmektedir ki bu, özellikle kaynak çarpılmalarının ya da deformasyonlarının güçlükle kontrol edildiği ince sac metal ürünlerde büyük önem arz etmektedir (Talalaev et al, 2012; Veinthal et al, 2012). 1.2. CMT Kaynağının Prensipleri CMT kaynağı, iş parçasına artık ısının azaltılmış olarak verildiği ve neredeyse çapaksız bir kaynak dikişinin elde edildiği tam dijital, mikro-işlemci kontrollü bir inverter kaynak yöntemidir (Hasselberg, 2009). CMT kaynağındaki başlıca yenilik, tel hareketinin kaynak işlemine ve tüm prosesin kontrolüne entegre edilmesidir (Feng et al., 2009). Kısa devrenin oluşmasından sonra, dijital proses kontrolü hem güç kaynağını keser hem de ergiyik damlanın ayrılmasını kolaylaştırmak için dolgu telini mekanik olarak geri çeker (Feng et al., 2009; Yang et al., 2013; Hasselberg 2009). Tel hareketi yüksek frekansta meydana gelir ve saniyede yaklaşık yetmiş kezlik bir frekans ile gerçekleşir (≙ 70 Hz) (Talalaev et al, 2012; fronius.com). Tel geri çekme hareketi kısa devre esnasında eriyik metal damlacığının ayrılmasına yardımcı olur, böylelikle dolgu metali kaynak banyosuna elektromanyetik gücün yardımı olmaksızın aktarılabilir (Şekil 1) (Feng et al., 2009). Elektrik enerjisinin ısıya dönüşmesi belirleyici bir özellik olup, bazen ark kaynağının önemli bir yan etkisidir. Neredeyse akımsız damlacık transferi ile CMT yöntemi oluşan ısı miktarını büyük oranda düşürür. Ayrıca, kısa devrenin kontrollü devamsızlığı düşük kısa devre akımını da beraberinde getirir. Güç kaynağındaki kesinti sebebiyle; ark, ark süresi boyunca yalnızca birleştirilecek malzemelere ısı gönderir (fronius.com). Şekil 1. CMT işleminde telin geri çekilme hareketiyle metal transferi (fronius.com). Şekil 2, yüksek hızlı fotoğraf kullanarak CMT tel çekilme sürecinin devrini gösterir. Burada dikkat edilmesi gereken arklanma periyodunun kısa süresidir (toplam çevrim süresinin yaklaşık 1/3’ü -14.31ms -) (Hasselberg, 2009). Şekil 2. CMT çevriminin gerçek zamanlı hızlı fotoğraflanmış görüntüsü (Hasselberg, 2009). 63 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Ark işlemi sırasında, elektrottan iş parçasına metal transferi sadece elektrot kaynak banyosuyla temas halinde iken kısa bir sürede gerçekleşir, bu sebeple “kısa devre transferi” olarak adlandırılır. Metalin ark aralığı boyunca taşındığı bilinmelidir (Hasselberg, 2009). Tipik bir kısa devre transferi için metal aktarımında meydana gelen olayların sırası akım ve voltaja göre Şekil 3’te verilmiştir. Tel, kaynak metaline dokunduğunda akım artar (Şekil 2’de (A), (B), (C), (D) noktaları). Elektrot ucundaki ergiyik metal D ve E noktalarında oluşarak bir ark başlatır (Şekil 2’de (E) ve (F) noktaları). Burada akım artış hızının elektrotu ısıtması ve metal aktarımını sağlaması için yeterli büyüklükte olması gerekir. Son olarak ark oluştuğunda, tel bir sonraki kısa devreye doğru (G) ileriye beslenirken, tel uç kısmından erir. Ergiyik metal damlası tel ana metale dokununcaya kadar ayrılmaz (Hasselberg, 2009). Şekil 3. Kısa devre metal transferinin akım-voltaj değerine bağlı olarak şematik gösterimi (Hasselberg, 2009). CMT yöntemi, kısa arka veya daha çok bu arkın sistematik devamsızlığına dayanmaktadır. Ortaya çıkan sonuç "sıcak-soğuk-sıcak-soğuk" olarak değişen bir düzendir. Bu "sıcak-soğuk" işlemi ark basıncını büyük oranda azaltır. Elektrot, normal kısa arkta kaynak banyosuna daldırılırken hasar görür ve yüksek akımda aniden erir. Bunun aksine, CMT yönteminde geniş bir yöntem penceresi vardır ve yüksek stabilite elde edilir. Bu, kaynak torcunun yönünün aniden değiştirildiği durumlarda önemlidir (fronius.com). 1.3. CMT Kaynak Yönteminin Diğer Kaynak Yöntemlerine Göre Avantajları 1.3.1. Dijital işlem regülasyonu Tel hareketi doğrudan işlem regülasyonuna bağlanmıştır. Dijital işlem regülasyonu olası bir kısa devreyi algılamakta ve geri çekme yoluyla damlacık transferini desteklemektedir. Tüm işlem dijital olarak yönetiliyor olması, geleneksel kısa ark kaynağı ile arasındaki birinci önemli farktır (fronius.com). 1.3.2. Düşük Isı Girdisi Malzeme geçişinin neredeyse yok denecek kadar az bir akımla gerçekleşiyor olmasıdır. Tel tamamen otomatik olarak ileri doğru hareket eder ve kısa devre oluştuğunda tekrar geri çekilir. Arkın kendisi bu sayede yanma evresinde çok kısa bir süre için ısı uygular ve bunun ardından ısı uygulaması hemen düşürülür (fronius.com). 1.3.3. Daha Az Çapak Telin geriye doğru hareketi, kısa devre sırasında damlacık transferini destekler. Kısa devre kontrol edilir ve kısa devre akımı düşük tutulur. Sonuç olarak, çapaksız malzeme transferi elde edilir (Şekil 4). Titiz damlacık transferi, her kısa devreden sonra hemen hemen 64 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 aynı miktarda ilave metal eritilmesini garantiler. Tüm bu farklar, şimdiye kadar ancak zahmetli bir şekilde gerçekleştirilebilen uygulamaları: Sıçramasız kaynak ve lehim dikişleri, çelik ile alüminyum kaynak bağlantıları, 0,3 mm'den itibaren olan levhaların kaynatılabilmesini (hatta alın kaynağı geometrisi ile kaynak banyosu altlığı olmadan v.s) mümkün kılmaktadır (fronius.com). Şekil 4. MIG kısa devre ark yöntemi (a) ve CMT yöntemi (b) ile oluşan çapak miktarının kıyaslanması (fronius.com) 1.3.4. Kararlı Ark CMT teknolojisi, sadece düşük bir ısı girdisi ile çalışan bir kaynak ve lehim çözümü sunmakla kalmamakta, karşı konulamayacak bir avantajı da beraberinde getirmektedir: Hiçbir şekilde istikrarını bozmayan stabil bir ark. Geleneksel metal gazaltı kaynağında işlem parçasının yüzeyi ve kaynak hızı, ark stabilitesini hassas bir şekilde etkileyebilir. CMT ile ark uzunluğu mekanik olarak algılanmakta ve ayarlanmaktadır. Yani işlem parçasının yüzey özellikleri ne olursa olsun veya ne kadar hızlı kaynak yapılmak istenirse istensin ark stabil kalır. Böylece, bu kaynak yöntemi her yerde ve her pozisyonda uygulanabilmektedir. Çünkü yeni bir sistem ancak doğru kullanıldığı takdirde mantıklıdır (fronius.com). 1.3.5. Entegre Tel Hareketi Bu yenilikçi yöntemin hayata geçirilebilmesi için yeni sistem bileşenlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Tel beslemede de, yeni teknolojik yollara başvurulmuştur. İki tel sürücü tesis edilmiştir. Burada öndeki sürücü teli, saniyede 70 defaya kadar ileri-geri oynatırken, arkadaki sürücü ise teli itmektedir. Her iki sürücü de, dijital olarak ayarlanmaktadır. Öndeki sürücü yüksek düzeyde dinamik AC servo motora sahiptir. Bu sürücü doğru bir tel sevkini ve sabit presleme basıncını sağlamaktadır (fronius.com). Burada torç hortum paketinin sürücü ünitesinden ayrılabilmesi son derece yeni bir gelişmedir. Bu sayede robot kullanımında TCP'nin (tool center point) tekrar ayarlanması gerekmeden hızlı bir değişim mümkün kılınmıştır. Ayrıca, iki sürücü arasında bunları birbirinden ayıran ve tel için ek depolama kapasiteleri sağlayan tel tamponu bulunmaktadır. Bu tampon sayesinde, telin güç kullanılmadan hareket etmesi sağlanmıştır. Tel tamponunda spiral değişimi de son derece kolaydır: Açılır, spiral çıkartılır, yenisi yerleştirilir, kapatılır ve kullanıma hazırdır (fronius.com). 2. ÇELİK/ALÜMİNYUM METAL ÇİFTLERİNİN CMT KAYNAĞI Aluminium ve çeliğin birleştirilmesi bu iki malzemenin termo-fiziksel özelliklerindeki büyük farklılıklar ve özellikle de yüksek sıcaklıklarda oluşan kırılgan Al-Fe metallerarası bileşikleri sebebiyle büyük bir problemdir (Cao et al, 2013). Kaynak işlemi esnasında, düşük ısı girdisi önemli bir faktördür ve kırılgan metallerarası bileşiklerin (Fe 2 Al 5 ve FeAl 3 gibi) oluşumuyla doğrudan bağlantılıdır çünkü metallerarası bileşiklerin oluşturduğu tabaka yayınımla kontrol edilebilmektedir (Cao et al., 2013; Yang et al, 2013; Zhou & Lin, 2014). Bu 65 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 kırılgan tabaka alüminyum/çelik kaynağının mekanik performansını etkilemektedir. Dolayısıyla, daha iyi performansa sahip birleştirmeler elde etmek için daha düşük ısı girdisi tercih edilmektedir (Zhou & Lin, 2014). Bu durumda, modifiye edilmiş bir MIG kaynağı prosesi olarak Fronius firması tarafından icat edilen soğuk metal transferi (CMT) kaynağı, alüminyumun çelikle birleştirilmesi için çok uygun olan düşük ısı girdisini ve daha az çapak oluşumunu sağlamaktadır (Feng et al, 2009; Zhou & Lin 2014). Cao ve arkadaşları (2014), kalınlıkları 1.0 mm olan AA6061T6-Galvanizli Yumuşak Çelik saclarını soğuk metal transferi yöntemiyle başarılı bir şekilde birleştirmişlerdir ve CMT işleminin ITAB özelliklerinde meydana gelen bozulmayı ve metaller arası bileşiklerin oluşturduğu tabakanın kalınlığını azalttığını bildirmişlerdir. Lin ve arkadaşları (2013), alüminyum ve çinko kaplı çeliğin bindirme kaynağında CMT yöntemini kullanarak kayma dayanımlarını araştırmışlardır. Çalışmaları sonucunda çinko kaplaması bulunmayan bir çelik yüzeyinde ıslatılabilirliğin düşük olduğunu ve ergiyik haldeki alüminyumun çelik yüzeyine yayılamadığını tespit etmişlerdir. Bu durum birleşme uzunluğunu azaltarak kayma dayanımını düşürmüştür. Buna karşın çinko kaplı çelik numunelerde, çinkonun ıslatılabilirliği olumlu yönde etkileyerek kayma dayanımının da arttığını göstermişlerdir. 3. ALÜMİNYUM ALAŞIMLARININ CMT KAYNAĞI 3.1. Alüminyum Alaşımlarının Kaynağında Karşılaşılan Zorluklar Alüminyum ve alaşımlarının kaynağının çelikten farklı olmasını sağlayan bir dizi özellik vardır. Bunlar; a. Yüzeyde bulunan alüminyum oksit tabakası, b. Yüksek ısıl iletkenlik, c. Yüksek ısıl genleşme katsayısı, d. Ergime sıcaklığına yaklaştıkça renk değişimi göstermemesi olarak sıralanabilir (Karadağ, 2011). Bu özellikler, alüminyum kaynağı açısından dikkat edilmesi gereken ve kaynak kalitesini etkileyen en önemli faktörlerdir. Aslında alüminyum ve alaşımları, ergitme kaynak yöntemlerinden olan gaz ergitme kaynağı ve örtülü elektrot ile ark kaynağı yöntemleri kullanıldığında sınırlı olarak kaynak edilebilirken, gaz altı kaynak yöntemlerinin ortaya çıkması daha kaliteli bağlantıları oluşturmasına imkan tanımıştır (Karadağ, 2011). Alüminyum ve alaşımları doğal olarak yüzeye sıkı tutunan ve 2060 ºC sıcaklıkta eriyen bir oksit tabakası ile kaplıdır. Ana malzemenin eritilmesi sırasında film halinde kalıntılar oluşturarak, dayanımı düşüren bu tabakanın giderilmesinde iki yol izlenebilir (Karadağ, 2011). a. Gaz kaynağında alüminyum oksit, dekapan madde (flux) yardımıyla çözülerek erime sıcaklığı alüminyumunkinden düşük olan ve sıvı metal üzerinde yüzen cürufa dönüştürülür. Yüksek kimyasal aktiviteleri ve buna bağlı olarak yarattıkları korozyon tehlikesi nedeniyle, kaynak işleminin bitiminde dekapan artıklarının özenle temizlenmesi zorunludur (Aran, 1995). b. Argon veya Helyum altındaki koruyucu gaz kaynağında (TIG, MIG), oksit tabakası genellikle ısıl iyonlaşmaya dayalı bir mekanizmayla giderilir. Söz konusu temizleme 66 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 olayının etkinliği için iş parçası (-) kutba bağlanmalı veya alternatif akım kullanılmalıdır. Böylece Ar+ iyonlarının kaynak banyosuna çarpmasıyla oksit tabakası parçalanır (Aran, 1995). Alüminyum alaşımlarının kaynak dikişlerinde rastlanabilecek çatlaklar hemen hemen sadece sıcak yırtılma sonucu, yani soğuma sırasında katılaşma aralığı geçilirken meydana gelir. Kaynak işleminde ısı girdisinin fazlalığı soğuma süresinin uzamasına ve böylece çatlama eğiliminin artmasına yol açar (Aran, 1995). Alüminyum ve alaşımlarının kaynağında ve kaynak sonrasında pek çok problemle karşılaşılır (Kaluç, 2005). Bunlar; a. Gaz gözenekleri, b. Oksit kalıntıları ve oksit tabakası, c. Sıcak çatlak veya sıcak yırtılma, d. Kaynak metali ve ITAB da mukavemet düşmesi, e. Ergime eksikliği, f. Korozyon direncinde azalma, g. Elektrik direncinde azalma. Gözenek, kaynak metalinde çözünen gaz nedeniyle oluşur ve katılaşma sırasında kaynak metalinde hapsolarak kalan gaz boşlukları oldukça önemli bir problemdir. Bunların bulunması kesitin azalmasına, mekanik değerlerinin düşmesine ve zorlanmalar sırasında çentik etkisi oluşturup bağlantının kırılmasına neden olur. Kaynaktan önce oksit tabakasının temizlenmesi, gözenek oluşumunu azaltmaktadır (Kaluç, 2005). 3.2. Alüminyum Alaşımlarının CMT Kaynağı Literatürde alüminyum alaşımlarının CMT kaynağının kolaylıkla yapılabildiği ve başarılı sonuçlara ulaşıldığı tespit edilmiştir. Bu çalışmalardan bazıları aşağıda özetlenmiştir. Pickin ve Young (2006), 3 mm kalınlığındaki AA 6111 alüminyum alaşımlarını CMT ile başarılı bir şekilde birleştirmişlerdir ve CMT kaynak işlemi sayesinde alüminyum parçaların kolay bir şekilde kaynağı sağlanmıştır. Güngör ve arkadaşları (2014), 6mm kalınlığında CMT kaynaklı 5083-H111 ve 6082T651 Al alaşımlarının mikroyapı özelliklerini ve mekanik davranışlarını araştırmışlardır. Çalışmada, aynı ve farklı malzemeler kullanılarak CMT kaynağı yapılmış ve çekme, sertlik, yorulma testleri ve mikroyapıları incelenmiştir. CMT ile birleştirilmiş numunelerin çekme testi sonuçları sürtünme karıştırma kaynağı ile birleştirilmiş numunelerin çekme test sonuçlarına yakın çıkmıştır. Cao ve arkadaşları (2013), Mg AZ31B’i Al A6061 T-6’ya birleştirmek için 1,6 mm çapında Al4047 tel kullanarak CMT kaynağı yapmışlardır. CMT işleminin en önemli özelliğinin, işlemin genel denetiminin olması ve tel hareketinin birleşme süreciyle bütünleşmesi olduğunu söylemişlerdir. Telin geri çekme hareketi kısa devre sırasında damlacık ayırmaya yardımcı olur, böylece metal elektro-manyetik kuvvetin yardımı olmaksızın kaynak havuzuna aktarılmaktadır. Sonuç olarak, ısı girişi düzgün bir şekilde kontrol edilebilir ve metaller arası bileşikler en aza indirgenmektedir. CMT kaynaklı Mg AZ31B-Al A6061-T6 bağlantılarının mukavemetini arttırmak için, özellikle zengin Mg içeriğine sahip intermetalikler (γ-Al12Mg17)’in oluşumunu azaltmak gerektiği sonucuna varmışlardır. 67 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 4. DENEYSEL ÇALIŞMA Çalışmada, 1050 alüminyum ve 1314 galvanizli çelik saclar CMT kaynağı ile birleştirilmişlerdir (Tablo 1-2). Deneysel çalışmalar için sac malzemeler 150x100x1,5 mm ebatlarında kesilerek hazırlanmıştır. Kaynak işleminde CMT yöntemi kullanılmıştır (Şekil 5). Kaynak hızı 3,5 m/dk’dır. Şekil 5. CMT yöntemiyle birleştirilmiş alüminyum-galvanizli çelik saclar. Tablo 1. 1050 Alüminyum sacın bileşimi (% ağ). Tablo 2. 1314 Galvanizli Sac bileşimi. (% ağ). 4.1. Numune Hazırlama Öncelikle kaynaklı numunelerin başlangıç ve bitiş kısmından 20 mm kesilerek atılmıştır. Kalan kısımdan 3’er adet çekme, 3’er adet eğme, 2’şer adet mikrosertlik ve 1 adet mikroyapı numuneleri kesilmiştir. 4.2. Gözle Muayene Farklı metaller kullanılarak yapılan birleştirmeler, yüzey kusurlarının tespiti için gözle muayeneye tabi tutulmuşlardır. Yapılan muayene sonucunda, kaynak yüzeyinde çatlak, yetersiz nüfuziyet ve çökme gibi kaynak hatalarının bulunmadığı tespit edilmiştir (Şekil 6). Şekil 6 . Kaynak kesitinin ve kaynak dikişinin stereo mikroskop görüntüsü. 68 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 4.3. Eğme Testi İki destek üzerine serbest olarak yerleştirilen daire veya dikdörtgen kesitli bir deney parçasının ortasına bir kuvvet uygulandığında meydana gelen şekil değişimine eğme denir. Standartlarda (TS 282 EN 910) eğme deneyinin yapılışının sebebinin; kaynaklı birleştirmenin yüzeyindeki veya yakınındaki sünekliliğini ve/veya birleştirme yüzeyinde veya yüzeye yakın kusurların mevcut olup olmadığını değerlendirmek için yapıldığı belirtilmektedir. Eğme deney numuneleri TS 282 (EN 910)’da belirtilen şartlara göre hazırlanmıştır (Şekil 7). 3 adet eğme deneyi numunesi hazırlanmıştır. Test oda sıcaklığında, 1 mm/dk eğme hızında gerçekleştirilmiştir. Test sonucunda ortalama kaynaklı numunede 140 N/mm2 eğme gerilmesi bulunmuştur. Şekil 7. (a) Eğme testi numunesi. (b) Eğme testi sonucu numune görüntüsü. Eğme testi kaynak çizgisi üzerinden hem de ters yüzeyden yapılmıştır. Eğme testi sonucunda bindirme yapılan kısmın açıldığı ve testin sona erdiği görülmüştür. Test ITAB bölgesindeki çatlakla son bulmuştur. 4.4. Mikrosertlik Testi Mikrosertlik değerleri, CMT kaynaklı numunenin kesitinden belli aralıklarla yapılan ölçümler ile tespit edilmiştir. Ölçümler FUTURE TECH FM700 DIJITAL Mikrosertlik Cihazı (Şekil 8), Vickers ucu kullanılarak 10 g yük 15 s uygulanarak yapılmıştır. Mikrosertlik ölçümleri Şekil 9’da gösterildiği gibi ana metal-ITAB-kaynak metali bölgelerini içine alacak şekilde alınmıştır (Şekil 10). 69 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 Şekil 9. Uygulanan mikrosertlik ölçümünün şematiği. Şekil 8. Mikrosertlik cihazı. 250 GALVANİZLİ Sertlik (HV1) 200 150 KAYNAK 100 50 0 AA105 0 2 4 6 8 10 12 Mesafe (mm) Şekil 10. CMT kaynaklı parçanın sertlik değişimi. Sertlik alüminyum tarafında düşük çıkarken galvanizli saca doğru ITAB bölgesinden başlayarak artmıştır. 4.5. Metalografik İnceleme Kaynak bölgelerinin mikro yapılarını incelemek amacıyla, numuneler 1,520x30 mm boyutlarına getirilerek enine kesitleri alınmıştır. Kaynaklı numunelerin mikro yapı incelemesi için Nikon marka metal mikroskobu ve makro yapı incelemesi için Nikon marka stereo mikroskopta incelemeleri yapılmıştır. Mikroyapı incelemeleri için, her bir numuneye, ön hazırlık aşamasında, 400, 600, 800 ve 1200 numara zımpara ile zımparalanmış ve elmas pasta ile parlatma işlemi yapılmıştır. Dağlama sıvısı olarak Keller ve Nital kullanılmıştır. Mikroyapı sonucunda ITAB, ana metallerin farklı mikro yapıları tespit edilmiştir (Şekil 11-13). Kaynak metalinin eşeksenli tanelerden meydana geldiği görülmüştür (Şekil 11a). Galvanizli çelik-AA1050A kaynak çiftinde, AA1050A ana malzemesi ile temas halinde olan kaynak metalinde tanelerin yönlenerek büyüdüğü gözlenmiştir (Şekil 11b). Bununla birlikte galvanizli çelikle temas eden kaynak metalinin eşeksenli tanelere sahip olduğu görülmüştür 70 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 (Şekil 12). Kaynak metalinin ana metallere yakın bölgelerde gösterdiği mikroyapısal farklılığın temel sebebi alüminyum ile çeliğin farklı ısı iletim katsayılarına sahip olmalarıdır. b AA1050 ITAB Kaynak metali Şekil 11. a) Kaynak Metali Mikroyapı görüntüsü, b) AA1050/Kaynak Metali Şekil 12. 1314 Galvanizli Sac- Kaynak Metali görüntüsü. Güvenilir bir kaynaklı bağlantı elde edebilmek için intermetalik bileşik tabakasının kalınlığının 10 µm kritik değerini aşmadığı kontrol edilmelidir (Cao et al., 2013). Bu çalışmada da galvanizli çelik-kaynak metali arayüzeyinde 3,296 µm kalınlığında kırılgan intermetaliklerin oluştuğu görülmüştür (Şekil 13). Galvanizli Kayna k İntermetali k tabaka Şekil 13. İntermetalik Tabaka Kalınlığı 71 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 5.6. Çekme Testi Deneylerde kullanılan çekme cihazı Shimadzu marka olup 10 ton yükleme kapasitesine sahiptir. Çekme testleri oda sıcaklığında ve 1 mm/dk çekme hızında gerçekleştirilmiştir (Şekil 14). Şekil 14. Çekme Cihazı. Çekme Dayanımı (MPa) Çekme testi sonucunda kaynaksız Al 1050’ nin çekme dayanımından daha düşük çekme dayanımı tespit edilmiştir (Şekil 15). Kopmanın ITAB’ dan olduğu görülmüştür. Mikroyapıdaki değişmelerin buna sebep olduğu düşünülmüştür. 80 60 40 20 0 Al Al-Galv. Sac kaynaklı Malzeme Şekil 15 . Kaynaklı ve kaynaksız Al sacın çekme dayanımı karşılaştırması. 5. SONUÇLAR VE ÖNERİLER 1. Kaynaksız alüminyuma gore Galvanizli sac ile kaynak edilmiş 1050 alüminyum sacın çekme dayanımı düşmüştür. 2. Sertlik değerleri galvanizli saca doğru kaynak metalinden başlayarak artmıştır. 3. Kaynak metalinin kesitinde ve kaynak çizgisinde üstten gözle muayenede gözenek, çatlak ve çapak tespit edilmemiştir. 4. Alüminyum kaynağında kullanılan diğer ergitme kaynaklarına göre daha iyi bir kaynak yüzeyi elde edilmiştir. 5. Güvenilir bir kaynaklı bağlantı elde edebilmek için intermetalik bileşik tabakasının kalınlığının 10 µm kritik değerini aşmaması gerekmektedir. Bu çalışmada da galvanizli çelikkaynak metali arayüzeyinde 3,296 µm kalınlığında kırılgan intermetaliklerin oluştuğu görülmüştür. 6. CMT Farklı metallerin kaynağında özellikle sac malzemelerin kaynağında kullanılabilecek bir yöntemdir. 72 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 KAYNAKLAR 1. Fronius International GmbH/Ar-Ge Merkezi Thalheim/Avusturya. http://www.fronius.com/ 2. T. Rosado, P. Almeida, I. Pires, R. Miranda, L. Quintino, Innovations In Arc Welding, 5º Congresso Luso-Moçambicano de Engenharia, Maputo, 2-4 Setembro 2008, 3. B. Gungor, E. Kaluc, E. Taban, A. SIK, Mechanical and microstructural properties of robotic Cold Metal Transfer (CMT) welded 5083-H111 and 6082-T651 aluminum alloys, Materials & Design, Volume 54, February 2014, Pages 207–211. 4. R. Talalaev, R. Veinthal, A. Laansoo, M. Sarkans, Cold metal transfer (CMT) welding of thin sheet metal Products, Estonian Journal of Engineering, 2012, 18, 3, 243–250 5. J. Feng, H. Zhang, P. He, The CMT short-circuiting metal transfer process and its use in thin aluminium sheets welding. Materials & Design, 30(5) 2009, 1850–1852 6. S. Yang, J. Zhang, J. Lian, Y. Lei, Welding of aluminum alloy to zinc coated steel by cold metal transfer. Materials & Design, 49, 2013, 602–612. 7. T. P. Hasselberg, A Feasibility Study of “Cold Metal Transfer” – Gas Metal Arc Welding (CMT-GMAW) Nickel Base Superalloy Inconel 718™, Master thesis, Rensselaer Polytechnic Institute, Hartford, Connecticut, April 2009. 8.R. Cao, G. Yu, J.H. Chen, P.C. Wang, Cold metal transfer joining aluminum alloys-togalvanized mild steel. Journal of Materials Processing Technology, 213(10) 2013, 1753–1763 9. Y. Zhou, Q. Lin, Wetting of galvanized steel by Al 4043 alloys in the first cycle of CMT process. Journal of Alloys and Compounds, 589, 2014, 307–313. 10. R. Cao, Q. Huang, J.H. Chen, Pei-Chung Wang, Cold metal transfer spot plug welding of AA6061-T6-to-galvanized steel for automotive applications, Journal of Alloys and Compounds 585 (2014) 622–632 11. J. Lin, N. Ma, Y. Lei, H. Murakawa, Shear strength of CMT brazed lap joints between aluminum and zinc-coated steel, Journal of Materials Processing Technology 213 (2013) 1303– 1310 12. A., Karadağ, Alüminyum Alaşımlarının TIG Kaynağında Kaynak Parametrelerinin Dikiş Geometrisine ve Mekanik Özelliklere Etkisi, Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2011. 13. A., Aran, Ş., Güleç, Malzeme Bilgisi Cilt II, 1995. 14. E., Kaluç, E., Taban, Alüminyum ve Alüminyum Alaşımlarının Kaynak Kabiliyeti, Metal Dünyası, 143: 154-162, 2005. 15. C.G. Pickin, K. Young, Evaluation of cold metal transfer (CMT) process for welding aluminium alloy, Sci Technol Weld Joining, 11, (5), (2006), pp. 583–585. 16. R. Cao, B.F. Wen, J.H. Chen,Pei-Chung Wang, Cold Metal Transfer joining of magnesium AZ31B-to-aluminum A6061-T6, Materials Science and Engineering: A, Volume 560, 10 January 2013, 256–266. 73 C B Ü Soma Meslek Yüksekokulu Teknik Bilimler Dergisi Yıl: 2013 Sayı:18 T.C. CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ SOMA MESLEK YÜKSEKOKULU TEKNİK BİLİMLER DERGİSİ YAZIM KURALLARI VE YAYIN İLKELERİ - Celal Bayar Üniversitesi Soma Meslek Yüksekokulu Soma MYO Teknik Bilimler Dergisi, Celal Bayar Üniversitesi Soma Meslek Yüksekokulu tarafından yılda iki kez yayımlanır. Dergide, Meslek Yüksekokulları Teknik Programlarında yeralan anabilim dallarıyla ilgili konularda özgün ve nitelikli çalışmalar, yabancı dillerden Türkçe’ye çeviriler ve güncel tez özetleri yayımlanabilir. Dergiye gönderilen eserlerde aranacak yayın ilkeleri ve yazım kuralları aşağıdaki gibi belirlenmiştir. 1-) Dergiye gönderilen yazı ve makaleler daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış ve yayın hakları verilmemiş olmalıdır. 2-) Dergide yayınlanacak yazı ve makaleler Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca’dan herhangi biriyle yapılabilir. Ancak Türkçe hazırlanan çalışmalarda Türk Dil Kurumunun belirlediği kurallar esas alınmalıdır. Çalışmanın başında Türkçe başlık ve en fazla 200 sözcükten oluşan Türkçe ve İngilizce özet ile en fazla 10 tane anahtar sözcük verilmelidir. 3-) Dergide yayımlanacak çalışmaların biçim sırası Türkçe başlık Özet Anahtar sözcükler İngilizce özet İngilizce anahtar sözcükler Metin Kaynaklar Ekler şeklinde olmalıdır. 4-) Çalışmanın başlığı sol üst kenardan 6 cm. aşağıdan yazılmalıdır. Başlığın sağ alt tarafına yazar veya yazarların adları akademik ünvanlarla birlikte yazılmalı çalıştığı kurum, iletişim ve elektronik posta adresleri ise adların yanına konulacak dipnot işaretleriyle sayfa altına verilmelidir. Eğer çalışma başka bir kurumdan destek aldıysa başlık yanına verilecek dipnotla sayfa altına ilgili kurum yazılmalıdır. 5-) Dergiye gönderilecek yazı ve makaleler MS Word programında yazılmış olarak diskette ve üç kopya olarak gönderilmelidir. 6-) Çalışmalar ekleriyle birlikte 15 sayfayı geçmemelidir. 7-) Metin yazımı A4 boyutundaki kağıda tek aralıklı olarak times new roman tur karakteriyle 10 punto, dipnot ve açıklamalar 8 punto ile yazılmalıdır. Başlıklar 12 punto koyu, özet ve dipnotlar tek ara ile yazılmalıdır. Sayfa boyutları sol 5 cm, sağ 4 cm, üst 7 cm ve alt 5 cm. olacak şekilde ayarlanmalıdır. 8-) Metin içindeki alıntı ve aktarma yoluyla kullanılan kaynaklar; parantez sistemine göre soyadı, yılı ve sayfası olacak şekilde metin içinde cümle bitiminde gösterilmeli ve ayrıca kaynakçada da yer almalıdır. Açıklama ve diğer dipnotlar numaralandırma esasına göre metnin sonuna eklenmelidir. 9-) Celal Bayar Üniversitesi Soma Meslek Yüksekokulu Soma MYO Teknik Bilimler Dergisi ulusal hakemli bir dergidir. Dergiye gönderilen yazı ve makaleler ilgili alandaki en az iki hakeme gönderilir. Oy birliği sağlanamazsa üçüncü bir hakeme gönderilerek sonuca karar verilir. Yazı ve makalelerin içeriğinden yazarlar ve hakemler sorumludur. 10-) Yazı ve makalesi yayımlanan her yazara derginin ilgili sayısından 1 adet gönderilir. Ayrıca telif ücreti ödenmez. 11-) Dergi yayın ilkelerine, yazım kurallarına ve bilimsel araştırma yöntemlerine uygun olmayan yazı ve makaleler yayın kurulunca dikkate alınmaz. 74