Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

Transkript

Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan
Yıl: 49 Sayı : 191 • Eylül 2015 • ISSN: 1302-1001
1
Tabiat ve İnsan
2
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM
Serap KANTARLI
Genel Başkan Yardımcısı
İ
klimlerin değişikliği konusundaki algımızın her
geçen gün karşılaştığımız çevre sorunları ile birlikte artığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bununla birlikte gelecekte karşımıza çıkabileceği muhtemel iklim
değişikliği sorunları ile halkımızın ve doğamızın baş
edebileceği eylemlerin ve önlemlerin yeterli seviyede olduğunu söylemek mümkün değil.
İklim değişikliğine sebep olan fosil yakıtların kullanımı, ormanların yok edilmesi, sulak alanların ve tarım
topraklarının kaybedilmesi, yanlış arazi planlaması
ve uygulamaları ile doğanın yaşamsal öneme sahip
süreçlerinin göz ardı edildiği büyüme ve kalkınma
hamleleri gelişmekte olan ülkeleri gelişmiş ülke seviyesine çıkarmayacaktır.
Gelecekte karşı karşıya kalınabilecek aşırı doğa olaylarının yaratacağı yıkım, açlık, susuzluk ve sağlık sorunları ile mücadele iklim değişikliğine uyum konusunda başarılı stratejiler geliştiremeyen gelişmekte
olan ülkelerin kalkınma ve büyümelerinin önündeki
en büyük engel olacaktır.
Bu nedenle kalıcı ve adil bir büyüme için iklim değişikliği ile uyum ülkemizde bütün plan ve programlarda yerini almalı ve bu uyumun ana ekseni doğal
kaynakların, biyolojik çeşitliliğin ve en önemlisi ekosistemlerin işlevsel bütünlüğünün korunması olmalıdır.
Orman varlığımız, nehir havzalarımız, sulak alanlarımız, denizlerimiz, dağlarımız, mera ve tarım arazilerimiz, barındırdığı doğal, kültürel ve tür çeşitliliği ile
korunan alanlarımız gelecekte meydana gelebilecek
iklim değişikli riskleri karşısında hayat sigortamız ve
başta kırsal kalkınma olmak üzere kalıcı ve gelir eşitsizliğini ortadan kaldıran bir büyüme için güvencemizdir.
Şehirleşme ve sanayileşme hayat sigortamızı kesmeden planlanmalı, büyük projelerin ve yatırımların
fizibilitesi toplumumuzun temel ihtiyaçları olan güvenilir gıdaya ulaşma, temiz suya erişim ve sağlıklı bir
çevrede yaşama hakkını korumayı garanti altına alan
ekosistemlerin işlevlerinin korunmasını da kapsayacak şekilde yapılmalıdır.
Bugün ülkemizde iklim değişikliğine uyum konusunda her bireye ve her kuruma sorumluluk düşmektedir. Her türlü kamu ve özel sektör yatırımları ile belediye hizmetleri iklim değişikliği ile uyum konusunda
ortaya çıkabilecek riskler değerlendirilerek planlanmalı ve alınması gereken tedbirler acilen uygulamaya konulmalıdır.
İklim değişikliğine uyum konusunda kendimize normalinden biraz daha farklı hatta belki de normal iklim olaylarında bile neden bu kadar yıkıma maruz
kaldığımız sorusunu sormalıyız. Akdeniz’de yaşanan
sel felaketleri bölgenin geçmişte hiç karşı karşıya kalmadığı miktarda yağış almasından mı kaynaklanıyor
yoksa geçmişte bir sünger gibi bu güçlü yağışları
tutan ve dengeleyerek toprağa veren Akdeniz bitki
örtüsü Maki’nin kazınarak bu alanların betonlaşmasından mı ?
3
TÜRKİYE TABİATINI
KORUMA DERNEĞİ
TURKISH ASSOCIATION FOR THE
CONSERVATION OF NATURE
Sahibi / Owner
TTKD adına Genel Başkan
Yunus ENSARİ
TABİAT
VE İNSAN
IUCN
NATURE AND MAN
The World
Conservation
Union
TTKD
Dünya Koruma
Birliği (IUCN)’nin
Üyesidir
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Serap KANTARLI
Yayın Kurulu / Editorial Board
Dr. Ülkü MERTER
Ali Rıza KOÇ
Ebru OLGUN
Av. Tuncay AKI
Hakan ÇELİK
Alev TAŞKIN
Onur KALE
Yayın: Yerel
Bilim Kurulu / Scientific Board
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK
Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU
Prof. Dr. Seyit AYDIN
Prof. Dr. Yusuf AYVAZ
Prof. Dr. Murat BARLAS
Prof. Dr. Banur BOYNUKARA
Prof. Dr. Sadık ERİK
Prof. Dr. Ali ERDOĞAN
Prof. Dr. Sümer GÜLEZ
Prof. Dr. Adil GÜNER
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY
Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA
Prof. Dr. Mustafa KURU
Prof. Dr. Latif KURT
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Prof. Dr. Kenan PEKER
Prof. Dr. Levent TURAN
Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR
Prof. Dr. Hakan YARDIMCI
Prof. Dr. Sedat YERLİ
Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK
Doç. Dr. Gül GÜNEŞ
Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ
Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU
Doç. Dr. Güner SÜMER
Doç. Dr. Hakan SERT
Doç. Dr. M. Ali TABUR
Doç. Dr. Atilla YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ
Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN
Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER
Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK
Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER
Kapak Fotoğrafı :
Panurus biarmicus (Bıyıklı Baştankara)
Doç.Dr.Özdemir ADIGÜZEL
Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4
Kızılay 06440 ANKARA
Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91
Fax: (0.312) 417 95 52
E-posta: [email protected]
www.ttkder.org.tr
Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına
aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü
yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın
veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak
belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir.
Basım Tarihi: 30.09.2015
BAŞYAZI
Serap KANTARLI...........................................................................................................................................1
TÜRKİYE ORNITOLOJISINE TARİHSEL SÜREÇTE GENEL BİR BAKIŞ….........................3
Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU
KANATLI HAYVANLARDA EMBRİYONAL DÖNEM CİNSİYET TAYİNİ..........................17
Prof. Dr. Banur BOYNUKARA
Doç. Dr. Timur GÜLHAN
KARATAVUK (Turdus merula L.)’UN AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ KAMPÜSÜNDEKİ
ÜREME BİYOLOJİSİ..........................................................................................................27
Biyolog Elif Betül EVCİMEN,
Uzman Biyolog Bekir KABASAKAL
Prof. Dr. Ali ERDOĞAN
İSTANBUL’DA OSMANLI-TÜRK BAHÇE MİMARÎSİ.........................................................31
Prof. Dr. Mehmet TUNÇER
İÇANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN
ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ
EYLEM PLANI HAZIRLANDI............................................................................................41
Serap KANTARLI
Yapım: UÇAN SELEFON
Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA
Tel : 0.312 341 46 35
Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA
Tabiat ve İnsan
TÜRKİYE ORNİTOLOJİSİNE TARİHSEL
SÜREÇTE GENEL BİR BAKIŞ
A General Glance to Turkish Ornithology Throughout the History
Prof. Dr. İlhami KİZİROĞLU
Hacettepe Üniversitesi E. Öğretim Üyesi
5
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Türkiye’nin ornitofaunasına özgü ilk kayıtlar Evliya
Çelebi’ye aittir. Sonraki dönemlerde, özellikle XVI-XIX
yüzyıllar arasında Türkler tarafından ornitolojik gözlemlere rastlanmamış olup, bunlar daha çok yabancı
gezgin doğabilimci veya misyonerlere ait sonuçlardır.
Bu dönemde Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde yakalanıp tahnit edilerek yurt dışına götürülen kuş preparatları, özellikle Avusturya, Almanya, İngiltere ve Fransa’daki ilgili müzelerde bulunabilir.
The initial records on Turkish ornitofauna were dated
back to Evliya Çelebi. After Evliya Çelebi between
XVI-XIX centuries, the ornithological observations
were made by foreign excursionists, naturalists and
missionaries, rather than the Turkish researchers. The
samples of bird species collected from various places
of Anatolia during that period could be seen today in
Austrian, German, British and French museums. The
ornitofaunistic studies made by Turkish researches
only re-commenced after the publication of Saadet
Ergene’s book, “Türkiye Kuşları-Birds of Turkey”, in
1945.
Türk araştırıcıların yürüttüğü ornitofaunistik çalışmalar Saadet Ergene’nin “Türkiye Kuşları” kitabını yayımladığı 1945 yılıyla başlamıştır denebilir.
Bu çalışmada, sonraki yıllarda ve özellikle son çeyrek
asırda, Türk araştırıcılar tarafından, çeşitli bölgelerde
yürütülen çalışma ve belirlenen kuş türü sayı ile statüleri kısaca ortaya konmuştur.
This research is based on Turkish researchers’
observations made after 1945, mainly in the last 25
years, and presents the number of bird species and
their status in various regions of Anatolia.
Anahtar Sözcükler : Kuş türü ve statüleri, ornitoloji,
Anadolu, Türkiye Kuşları
Key Words : Bird species and status, ornithology,
Anatolia, Birds of Turkey
Bu çalışma Ord.Prof.Dr.Curt Kosswig ve Prof. Dr.
Saadet (Bayramoğlu) Ergene ve Türkiye Tabiatını
Koruma Derneği Genel Başkanı Hasan Asmaz’ın
anısına ithaf edilmiştir.
This article is dedicated to the memory of Ord.Prof.
Dr.Curt Kosswig, Prof.Dr. Saadet (Bayramoğlu) Ergene and Hasan Asmaz, the first president of the
Turkish Association for the Conservation of Nature.
GİRİŞ
Kuşlar Antik çağdan günümüze kadar, üzerinde yoğun bilimsel çalışma yürütülen ve insanoğlunun, en
çok ilgi duyduğu canlı gruplarından birisidir. Onların
uçabilme özellikleri, insanoğluna ilham kaynağı olmuştur (1,2).
Tüm dünyada ve özellikle Avrupa’da, ornitolojik
araştırmaların çok eskilere dayandığı bilinmektedir.
Örneğin Almanya özelinde kuş bilimsel araştırmaların yayınlandığı bir bilimsel dergi olan “Journal für
Ornithologie” “J. of Ornithology” yaklaşık 150 yıldan
bu yana yayınını başarıyla sürdürmektedir (3). Yine
diğer birçok Avrupa ülkesi ve Amerika’da ornitolojik
araştırmaların yayımlandığı çok sayıda bilimsel dergi
bulunmaktadır. Türkiye’de kuş deyince akla ötüşleri
nedeniyle kanaryalar, sonra da eti nedeni av kuşları,
örneğin keklik, mezgeldek, ördek vd kuş türleri geliyor. Bunun altında, gerek ilk ve gerekse ortaöğretim
kurumlarında kuşlarla ilgili yeterli bilginin verilmeyişi
yatar. Üniversiteye yeni başlayan Biyoloji Bölümü öğrencileri bile Türkçe on kuş türünün ismini saymada
zorlanıyor. Bu eksiklik ilk ve orta öğretim kurumların6
da görev alacak eğiticilerin, bu konuda, üniversitelerde bilgilendirilmeleri ile giderilebilir. Bu nedenle
öğretmen yetiştiren kurumlarda, arazi çalışmaları ve
kuş türü resimleri ile birlikte, kuşlar hakkında ekolojik özellik ve biyolojik bilgi de verilmelidir.
Türkiye’de Üniversite bünyesindeki ilk kuş araştırma
merkezi ve bilimsel araştırmalar, Hacettepe Üniversite’sinde yürütülmeye başlanmıştır (4-40). “Beykuş”
adlı kuş gözlem kulübü, öğrencilerle birlikte arazi
gözlemlerini yakın çevre ve çeşitli alanlarda sürdürmektedir. Bu tip araştırma merkezleri daha sonra
ODTÜ, Akdeniz ve 19 Mayıs ve Van 100.Yıl Üniversitesinde açılmış ve yaygınlaştırılmıştır. Yetmişli yıllarda
bir elin parmağı kadar olmayan Ornitoloji “Kuşbilim”
araştırmaları yürüten öğretim üye ve yardımcılarının
sayısı artmış ve birçok üniversiteye dağılmıştır. Günümüzde Türkiye’de 23 farklı üniversitede ornitolojik
eğitsel ve arazi çalışmaları yürütülmektedir.
Bu araştırmada Türkiye Ornitolojisinin tarihi sürecinde öne çıkan yerli ve yabancı araştırıcılarla ilgili ve
belirlenen kuş tür sayılarına özgü, bazı bilgiler verilecektir.
Tabiat ve İnsan
1. Türkiye’deki İlk Ornitolojik Araştırmalar
b. XVII. Asır
Evliya Çelebi Türkiye’nin ornitolojik zenginliği ile ilgili
ilk kayıtlarını, gittiği bölgelerde bulunan kuşbazlardan elde ederek, kaleme almıştır. Yani Anadolu’da
ornitolojik verileri toplayan ilk Türk Ornitolog, Evliya
Çelebi’dir denebilir.
Johann Baptisten Taverniers kırk yıllık gezi notlarını kaleme alırken, 6 Aralık 1643 tarihinde Birecik/
Urfa bölgesine uğradığını ve burada ornitolojik veri
topladığını belirtmektedir (43).
Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1611-1682 yılları
arasında yaşamış olan Evliya Çelebi, çeşitli amaçlarla
İmparatorluğun birçok bölgesinde yaptığı gezilerde,
o bölgelerin biyolojik yapılarını da işlemiş ve çok ilginç bilgiler vermiştir. Gidip gördüğü mahallerde
yaşayan kuş türlerini, yerel adlarını da vererek değerlendirmiş ve ünlü eseri “SEYAHATNAME”‘de işlemiştir.
Bu bilgiler Türkiye’nin ornitolojisine özgü ilk kayıtlar
olarak değerlendirilebilir. Türk’ler tarafından bu dönemlere özgü başka kayıtlara ulaşılamamıştır.
c.
XVIII. Asır
W. Sherard (1720)’ın İzmir Bölgesinde yaptığı gezilerde, tesadüfen gördüğü ve çok dikkatini çeken
bir kuşu Linné’ye yollamış ve bu türü betimlemesini
istemiştir. Linné 1740 yılında Anadolu’dan gelen bir
materyalin değerlendirmesini yapmış ve onu İzmir
Yalıçapkını (Alcedo smyrnensis) olarak adlandırmıştır.
J. Sibthorp ve F. Bauer (1786), Türkiye’nin batı bölgelerinden İzmir- Uludağ ve İstanbul’a özgü ornitolojik kayıtlar yapmışlardır.
d. XIX. Asır
1.1.Anadolu’da Gerçekleştirilen Bazı Ornitolojik
Çalışmalar
Aşağıda kısaca değinilecek olan dört asırlık periyotta, Anadolu’da kuşlarla ilgili gözlemlerini kaleme alan
yerli araştırıcıların yayınları bulunamamıştır. Belki arşivlerde olabilir, bu nedenle Osmanlıca okuyabilen
genç araştırıcılar, bu görevi üstlenip, görev alırlarsa,
önemli bir boşluğu da doldururlar.
a. XVI. Asır
Büyük bir bölümünün misyonerlik çalışmalarını da
ornitolojik çerçevede yürütmüş olabilecekleri düşünülen, aşağıdaki gezginlerin çalışmaları ile ilgili bilgilerin çoğuna Kummerloeve (1961) yayınında yer
vermiştir(41). Bunlardan bazıları aşağıya çıkarılmıştır:
Pierre Belon, 1548 yılında, Kudüs, Şam ve Lübnan
üzerinden Halep’e oradan da Antakya ve özellikle
Amik Gölü’ne, daha sonra da Amanos’ları aşarak Adana’ya ve Orta Toroslar üzerinden Konya istikametine
doğru geçerek kuş gözlemi yürütmüştür. P. Belon,
bu bölgelere özgü (az olmakla birlikte) ilk zoolojik verileri elde etmiş, daha sonra uğradığı İstanbul
Boğazı ve çevresine ait ornitolojik gözlem yaparak,
belki de buraların ilk ornitolojik gezi kayıtlarını toplamıştır (42).
1835-1837 yılları arasında F. R. Chesney başkanlığındaki grup, Fırat/Dicle bilimsel gezisini Torosları da
kapsayacak şekilde gerçekleştirmiştir. Bu gezide elde
edilen sonuçlar çerçevesinde, Toros’ların yırtıcı kuş
ve akbabalar açısından büyük önem taşıdığı ortaya
konmuştur.
P.de Tchihatcheff Anadolu’da gerçekleştirdiği altı
gezisinde 1848, 1849 ve 1853 yıllarında Toros Dağlarının değişik bölgelerini ziyaret etmiştir. “Asie mineure” adlı eserinde bu gezilere değinmiş, ancak onun
ornitolojik kayıtları çok sınırlı kalmıştır. Adı geçen
yazar bu çalışmasında, R. Curzon’un Erzurum’un
Kuşları ile ilgili çalışmasına da atıf yaparak, R. Curzon’un Erzurum ve çevresinin kuş faunasına özgü bir
ornitolojik liste yayınladığını belirtmiştir.
Avusturyalı bir botanikçi olan Th. Kotschy, Alexander von Humboldt’un Güney Amerika’nın bazı ülkelerinde yürüttüğü doğabilimsel çalışmalarda incelediği, o bölgelerin biyolojik yapısı, bitki ve hayvan
türlerinin yüksekliğe bağlı olarak dağılım ve özellikle
vejetasyon örtüsünün değişim haritasından esinlenmiştir. Th. Kotschy 1836 ve 1853 yıllarında Orta Toros ve özellikle Kilikya bölgesindeki gözlemlerini yürütürken, çok sayıda kuş preparatı(tahnit) da yapmış
ve bunları Viyana Doğa Tarihi Müzesine götürmüştür.
Aynı araştırıcı Anadolu’daki bu bölgenin bitki örtüsü
7
Tabiat ve İnsan
ile kuş ve memeli hayvan türlerinin, yüksekliğe bağlı
olarak değişimi hakkında araştırmalar yürütmüştür.
Bütün yukarıda belirtilen bu bilimsel gezi(ekspidisyon)ler sonucunda, sadece fırsatlar ölçüsünde
kuşlara özgü bilgilerin verildiği görülmüştür. (A.v.
Humboldt bu dönemde Rusya dahil tüm Avrupa ve
Güney Amerika’da bir yandan doğabilimsel gözlemler yürütürken, diğer yandan, esas mesleği olan maden mühendisliği çerçevesinde yearaltı zenginlikleri
ile ilgili de o ülkelerin yetkililerine bilimsel raporlar
sunmuşur. Osmanlı İmparatorluğu onu dikkate alıp,
ülkeye davet etseydi ülkenin önemli yer altı zenginlikleri ile ilgili bilgileri de daha o zaman elde etmiş
olurdu. Ne yazık ki onu sadece, dönemin en güçlü
imparatorluklarından birisi olan Osmanlı görmezden
gelmiştir(44). Bu dönemde yabancı uzmanların yürüttüğü doğabilimsel gezi ve araştırmaları bu açıdan da
değerlendirmek gerekmektedir).
H. E. Strickland (Kasım 1835-Şubat ve Nisan 1836)
ise İzmir ve Batı Anadolu Kıyı Bölgesinde saptadığı
kuş türlerine özgü ornitofaunistik liste yayımlamıştır.
e) Ch. G. Danford’un Çalışmaları ve İstanbul Boğazı’nın Kuş Göçü Açısından Önemi
Yukarıda belirtilen gözlem kayıtları dışında, Türkiye’de bilimsel anlamda önem taşıyan ornitolojik
gözlemler Danfort (1877/78: 1877 ve 1880)’a aittir.
Danford, bu çalışmalarında, daha çok Güneydoğu
Anadolu ve Torosların ornitolojik yapısına özgü kayıtlar tutmuştur.
Danford iki araştırma gezisini Güney ve İç Anadolu
Bölgesinde gerçekleştirmiş ve o bölgenin kuş faunasını araştırmıştır. Ayrıca batı kıyılarını, İstanbul Boğazı
ve civarı ile Erzurum-Trabzon Bölgelerinin ornitofaunası ile ilgili gözlemler yürütmüştür.
f) Ch. G. Danford’un 1. Gezi Rotası;
3 Aralık 1875 tarihinde İzmir üzerinden Mersin-Tarsus, Bolkar Dağları ve Zebil(Yahyalı)’e doğru yapılmıştır. Bu gezi 26 Şubat 1876’ye kadar sürmüş ve çok
sayıda kuş materyali toplanmıştır.
Daha sonra, 3 Mart-18 Nisan tarihleri arasında Gülek Boğazı’a doğru, oradan da Karanfil Dağının eteğindeki Gavur Köyü’ne 19-29 Nisan tarihleri arasında gelmiş ve daha sonra da kuzey istikametinde, İç
Anadolu’ya doğru yönelmiştir. Burada Bereketli-Develi-Kayseri üzerinden 15 Mayıs’da Çorum’a, 22 Ma8
yıs’da Merzifon’a giderek, Samsun’da gezisini bitirmiştir. Danford, ilk gezisinde 217 kuş türü (bunların
163’ü Toros Bölgesinden, 54’ü daha kuzey bölgelerden) saptamıştır.
g) Ch. G. Danford’un 2. Gezi Rotası;
1-23 Ocak 1879: Mersin’in doğusu-Adana-Misis-Osmaniye (Antitoroslar): Bahçe üzerinden Gavur Gölü-Gaziantep-Nizip- Birecik-Fırat kıyısına gelmiş ve 19
Şubat’ta: Kelaynakları incelemiştir. 8-29 Mart tarihleri
arasında, Maraş-Ahır Dağı-Elbistan-Yarpuz-Aziziye-Erciyes Dağı-Kayseri, oradan da Eymir Gölü-Ankara (Nisan ayı)-Sivrihisar- Eskişehir- Bursa-Mudanya’ya
gelmiş ve bu gezisini Nisan sonunda İstanbul’da tamamlamıştır. Danford bu gezisinde kuş türü sayısı
vermemektedir.
İstanbul Boğazı’nın göçmen kuşlar açısından taşıdığı evrensel önem, on dokuzuncu yüzyıl ornitologlarının da dikkatini çekmiştir: A. Alléon(1869/80) da
bunlardan birisi olup, İstanbul Boğazı’ndan geçen
yırtıcı ve leylek göçünü ilk kez kayda almıştır. (Onun
arkadaşları olan J.Vian ve J.Robson burada yürüttükleri ornitolojik gezilerde çok sayıda örneğin preparatını da yapmayı ihmal etmeyip, bu bölgeye özgü kişisel
kuş koleksiyonu elde etmişlerdir. Günümüzde artık bu
tip gözlemlere izin verilmemektedir, bu nedenle yerli
ve yabancı araştırıcıların kuşları öldürüp koleksiyon
yapmaları, hem insancıl, hem de doğru değildir. Bu tip
çalışma yapanları CITES antlaşmasına taraf olan Türkiye’nin yetkilileri tespit ettikleri takdirde, büyük ceza uygulamaktadır. Bu nedenle gerek yerli, gerekse yabancı
araştırıcılar çok hassas davranmalıdır).
h) Diğer Ornitoloji Gezginleri
K.Krüper(1869;1875) Küçük Asya’nın ornitofaunasını incelemiştir (45).
G.C.Taylor (1864) ve L.Rigler (1852) Gelibolu Çanakkale Boğazı’nın kuş faunası ile ilgili gözlemler
yürütmüşlerdir. C. Fellowes (1874) Güney Anadolu
Bölgesinde ornitolojik çalışma gerçekleştirmiştir. H.
J. Elwes(1874) Anadolu’nun değişik bölgelerinde
gözlemler yapmış ve kuş örnekleri toplamıştır.
H.B.Tristam (Mayıs/Haziran 1881), Suriye bölgesi
üzerinden Amik Gölü’ne geçmiş, oradan da Gaziantep- Birecik- Besni-Nacar(Kilis) hattında kuş gözlemi
gerçekleştirmiştir.
Tabiat ve İnsan
G. Schraders (15Ekim 1875-10 15 Eylül 1876 ve 17
Mayıs 1882-10 Haziran 1885) Mersin-Bolkar Dağları
ve Aydın Bölgesinde ornitolojik gözlemler yürütmüş
ve bu bölgelerde 206 kuş türünü belirlemiştir. Bu çalışma faunistik anlamda kuş türü sayısı ile ilgili o bölgeye özgü çalışmaların ilklerindendir.
K. E. Abott (1833-1835 ve 1837) yıllarında Trabzon
ve Erzurum’da ornitofaunistik gözlemler yapmış ve
bu bölgelere özgü ilk materyalleri toplamıştır. Gonzenbach, J.G.(1852) İzmir ve civarının ornitolojisini; Gonzenbach, J.G.(1860) Anadolu’nun kuş türleri üzerine gözlemler yürütmüştür(46,47).
E. Chantre (Nisan-Ağustos1881) Antakya-Birecik-Diyarbakır üzerinden Van Gölü’ne geçmiş ve
oradan da Ağrı Dağı’nda ornitolojik gözlemler gerçekleştirmiştir. Chantre bu araştırmasında, 92 kuş
türüne özgü 295 örnek toplamıştır.
Dresser, H.E.(1891) (48) Erzurum kuşları ile ilgili gözlemler yapmıştır. Derjugin, K.M. (1899) (49)
Trabzon ve civarının ornitofaunasını incelemiştir.
e. XX.-XXI. Asır
Avrupa’nın birçok ülkesinde ornitofaunistik yapı çok
iyi araştırılmasına karşın, Türkiye’de bunun eksik oluşuna, daha otuzlu yıllarda dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda Hans Kumerloeve, G. Niethammer ile birlikte 1933 yılında Orta ve Kuzey Anadolu’da ornitolojik
araştırmalar yürütmüşlerdir (50). Bu gözlemler “W.
Neuhauser & H. Kumerloeve, 1939: Bibliographie
der zoologischen Arbeiten über Türkei und ihre Grenzgebiete, Leipzig,
Adı geçen bölgenin Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin kurucu başkanı Hasan Asmaz’ın da büyük
gayretleri ile Avrupa Konseyi tarafından 1976 yılında “A-Sınıfı Avrupa Diploma” verilmesi gerçekleşmiştir. Böylece burası kesin koruma altına alınmış
ve Milli Park ilan edilmiştir. Burada tarafımızdan da
projeler yürütülmüş ve kuş türü sayıları ortaya konmuştur(7,52,54-55).
Prof. Kosswig, üniversitedeki çalışmalarında Ornitolojik araştırmaların, Türkiye için ne kadar gerekli
olduğunu görerek Prof. Dr. Saadet Ergene (Bayramoğlu)’nin 1945 yılında Doçentlik çalışmasını
“Türkiye Kuşları”(56) üzerine yapmasını ve önemli
eserini hazırlamasına vesile olmuştur. Bu eser o tarihe kadar Türk Bilim Adamlarınca Ornitoloji konusunda yazılan ilk kitaptır. Bu kitap için sunuş yazısında,
Kosswig -“doğayı sevenlere hiçbir hayvan grubunun
kuşlar kadar yakın olmadığını söylerken”- kuşların insanların yaşamında ne denli önemli rolleri olduğunu
da belirtmektedir. Ve yine devamla -“kuşların gözleri
kolayca kendilerine çektiğini ve bu nedenle bütün
medeni ülkelerde çeşitli hayvan grupları içinde en
çok kuşlara karşı büyük bir ilgi mevcuttur”- diyerek
konunun önemine dikkat çekmiştir.
p.10” adı altında yayınlanmıştır. Hoberlandt et
al.(1948) Prag Milli Müzesi’nin zoolojik gezi ekibinin
sonuçalartını yayımlamıştır(51).
Kosswig - “Hayvanların hiçbir grubuna herhangi bir
memlekette kuşlar kadar geniş ölçüde bir literatür
ayrılmadığını ve ilim araştırmalarıyla tabiat aşkının
çalışması arasında sıkı şuurlu ve başarılı bir işbirliği
meydana getirmek bakımından Zooloji’nin başka
hiçbir şubesi Ornitoloji gibi öğünemez“- demektedir. Kosswig, Ergene’nin kitabının bu güne kadar
Türkiye kuşları konusunda yazılmış ilk eser olduğunu
vurgulamakta ve bu eseri överek Ressam Cemil Aldısan’ın yaptığı kuş resimlerinin, kuş özelliklerini çok
iyi betimlediğini ifade etmektedir.
Türkiye’deki ornitolojik araştırmalarda öncü bir rol
üstlenerek, bilimsel çalışma yapılmasını teşvik eden
kişi ikinci dünya savaşı öncesi Büyük Önderimiz
Atatürk’ün daveti ile yurdumuza gelen 274 Alman
bilim adamı ve teknisyenden birisi olan Ord. Prof.
Dr.Curt Kosswig’dir. Prof. Kosswig (52,53) İstanbul
Üniversitesi Fen Fakültesi’nde görev yaparken Manyas Kuş Cenneti’nin kuşlar açısından önemini ortaya
çıkarmış ve eşi Dr. Eleonora Kosswig ile buranın
koruma altına alınması gereği üzerinde durmuştur.
Prof. Dr. S. Ergene, kitabının önsözünde,”Türkiye Kuşları” adını verdiği bu kitapta hem Türkiye’de
kuluçkaya yatan, hem de göçü esnasında Türkiye’ye
uğrayan kuşlardan söz etmektedir (bkz. Tablo 1). Dr.
Ergene’nin belirttiği bir başka önemli gerçek ise bu
kitabı hazırlarken hangi koleksiyonlardan yararlandığı ile alakalı olan ifadelerdir. Bu maksatla İstanbul’daki yabancılar için faaliyet gösteren bütün liselerin kuş
koleksiyonlarından yararlanma olanağı bulurken,
diğer yerli liselerde böyle bir durumun olmaması9
Tabiat ve İnsan
dır. Aynen bu gün de olduğu gibi. Günümüzde, bazı
üniversitelerin bile ellerindeki kuş koleksiyonlarına
gerekli alaka ve ihtimamı göstermediklerini biliyoruz
(56).
Dr. Ergene eserinde kuş türlerinin birçok yerel ve
yaygın kullanılmakta olan isimlerini de vererek, bir
başka önemli boşluğun doldurulmasına hizmet etmiştir. Dr. Ergene büyük bir mütevazılık örneği göstererek, harpten yeni çıkılmış bir dünyada, böyle bir
eseri biz Türk Ornitologlarına kazandırdığı için, bahtiyarlık duyduğunu belirtmektedir. “Doçentlik dil sınav jürimde üye olarak, emekliliğinden hemen önce
görev yapan değerli hocamız, kuşlarla ilgili doçentlik
tezimi tamamlamamdan ötürü özellikle kutlamış ve
önemli sorumluluk üstlendiğimi vurgulayarak beni
cesaretlendirmiştir”.
Prof. Dr. Ergene, Türk Ornitoloji’sinin temel taşı olarak,
önemli bir katkı sağlamıştır. Biz de kendisine ve buna
olanak sağlayan değerli hocamız Türkofil Dr. Kosswig’e güç koşullarda bu denli güzel bir eser kazandırdığı için, bütün kuş bilimciler adına teşekkür ve minnettarlığımızı ifade etmek istiyoruz.
Daha sonraki dönemde Dr. Kumerloeve (1961)(41)
Anadolu’nun Ornitofaunasının tanınmasına katkısı
büyük olan eserini kazandırmış ve önemli bir bilimsel boşluğu doldurmuştur.
Kumerloeve ve diğer araştırıcıların sadece sınırlı
bölgeler ve Türkiye genelinde saptadıkları kuş türü
sayıları ile bu verilerin ortaya konduğu yıllar Tablo
1’de görülmektedir
Tablo 1. Değişik dönemlerde farklı araştırıcıların gerçekleştirdiği çalışmalarda belirlenen
kuş türü sayı ve statüleri.
Araştırıcılar
Kuş Türü Sayıları ve Statüleri
Danford(1875/76; 1879)
163*+54**=217***
Schrader (1875/76,1882/85)
206**
Weigold(1911)(57) ;Tristram(1882)
116**
Rockinger 1917/18;Korf 1931;Neuhaeuser 1934
152*
Bird 1935(58)
87*
Ergene, 1945(56)
230**+270*=400
Kasparyan(1955)(59)
398****
Kumerloeve (1961)(41) 238 tür kuluçkaya yatıyor. Bunların 156’sı Güney
Doğu Anadolu’da 82 ‘si bu bölgenin dışında datespit edilen tür sayısıdır.
Geriye kalan 128 tür transit göçer, kış ziyaretçisidir)
366****+31*****= 397****
Kiziroğlu, (1989; 1993)(10,21) ; 416 (147 tür Yaz göçmeni;186 tür yerli;61 kış
ziyaretçisi;25 tür transit göçer;(2 türün nesli tükenmiştir)
426****
Kirwan, et.al.2008(60)
451 ****
Kiziroğlu, 2008(34)
502
Kiziroğlu, 2009(36)
502
Kiziroğlu, 2015(61) kuş türlerinin statüleri için bkz. Tablo 2)
513(289 Nonpasseres;224 Passeres)
*= Güney Doğu Anadolu ve Toros Bölgesinde kaydı yapılan kuş türü sayısı;**= İç Anadolu’dan Samsun’a doğru olan
bölgelerdeki kuş türü sayısı; ***= Türkiye’nin %70’i için geçerli olabilecek kuş türü sayısı
****= Türkiye’nin tamamı için geçerli olabilecek kuş türü sayısı; *****=Türkiye’de olması muhtemel kuş türü sayısı
10
Tabiat ve İnsan
Sonraki yıllarda “Ornithological Society of Turkey”’in çıkarmış olduğu “Bird Report’lar (196667;1968-69; 1970-73; 1974-75 ve 1978) (62) ve
daha sonra “Ornithological Society of the Middle
East”ın ve KuşBank (2012)(63)’ın Türkiye Kuşları ile
ilgili yaptığı kayıt ve yayınlar büyük önem taşımaktadır. Bu kuruluşun yılda iki kez çıkardığı “Sandgrouse”adlı dergide Türkiye ve Orta Doğu ülkelerinin kuş
faunasına özgü çalışmalar yayınlanmaktadır.
Yirmi birinci Asırla birlikte, Türkiye’deki ornitolojik
çalışmaların daha yoğun bir biçimde sürdürüldüğü
görülmektedir. Bu dönemde yürütülen çalışmalara
özgü bilgiler ve araştırmaların(sadece bir kısmı) hangi bölgelerde gerçekleştirildiği Tablo 2’de görülmektedir. 1997-2001 tarihlerine özgü Bird-Report da
Sandgrouse 25 :2003: 8-31(Kirwan et al.)’de yayınlanmıştır. Bu çalışmada yeni kayıtlara yer verilmiş
olup 83 tür belirtilmektedir.
Kayseri ili Yeşilhisar-Ovaçiftlik Köyü sınırları içindeki Develi Havzasında, altmışlı yıllarda Orman Yüksek
Mühendisleri İsmet Özer ve Nihat Turan (64) ile Biyolog Tansu Gürpınar (65) Sultansazlığı Kuş cennetinin
ornitoloji açısından önemini ortaya koymuşlardır. TTKD’nin değerli başkanı merhum Hasan Asmaz, dernek kanalı ile alanın hem ornitolojisi hem de yöneti-
mi ile ilgili çalışmaların yürütülmesini sağlamıştır. Bu
alanda bizim ornitoloji grubunun (İ.Kiziroğlu, L.Turan
ve A. Erdoğan) gerçekleştirdiği Ornitoloji ve Yönetim Planı çalışmasından ötürü Henri Ford’un “Çevre
Ödülü” alınmıştır. Yetmişli yıllarla yoğun olarak ornitofaunası incelenip projelendiren çok sayıda “Ornitofaunistik” araştırmalar yürütülmüştür (8,16,22,31,66).
Sultansazlığı kuşları(7,8,11,73), Manyas Kuş Cenneti(7,52,54-55), Ankara ve Çevresi(15,26), İpsala/
Edirne (25), Longos Ormanları(27),Seyfe Gölü(28)
, Küre Dağları(32),Giresun Adası(35), Adana körkün
Vadisi(38), Eskişehir ve Çevresi(39, 60), Edirne(67),
Van Gölü ve Çevresi(68-70), Çanakkale Sulak Alanları
(71), İzmir Yöresi ve Çamaltı Tuzlası(72-73), Kızılırmak
Deltası(74), Hazar Gölü ve Elazığ (75-76), , Burdur
Gölü(77), Antalya ve Çevresi (24,78-84) , Diyarbakır ve çevresi(85-87) vd. gibi alanların ornitofaunası
çıkarılmıştır. Yetmişli yıllarda bir elin parmağı sayısı
kadar bile olmayan doktoralı ornitolog araştırıcı günümüzde en az 23 üniversitede çeşitli pozisyonlarda
görev yapmaktadır (bkz. 61). Bu eğitim kurumlarında
ornitolojik gözlem yürüten bilim insanları, farklı başlıklarla ornitolojik araştırma yürütmektedir. Bu durum
işin evveliyatını bilen birisi olarak, son derece önemli olup, bu sayının daha da artırılması için hepimize
önemli görevler düşmektedir.
20. ve 21. Yüzyılda Anadolu’da ornitofaunistik çalışma yapan bazı araştırıcılar ve çalıştıkları bölgelerle ilgili bilgi
Tablo 2’de verilmektedir.
11
Tabiat ve İnsan
Tablo 2. XX.-XXI. Yüzyılda Anadolu’da yürütülen ornitolojik araştırmalar ve hangi bölgelerde kimler tarafından
yürütüldüklerine özgü bilgiler
No
01
01
02
Adı Soyadı (Kuş Türü Sayısı ve
Yıllar
Varsa Statüleri)
Bölgeler
K.M.Derjugin(49)
C. Hilgert ve P. Niedlieck
Braun, F.(88)
L.N.G.Ramsey(89)
1899/1900
(1907/08)
(1908)
Çoruh-Trabzon bölgesi kuşları
Orta Toroslar-Ereğli
Ege Sahilleri
18 Mayıs-8Temmuz 1907):
İç Anadolu Turu. Bozüyük Eskişehir-KonyaBozdağ- Karadağ
04
05
F.Russel(90) (75kuş türü)
Stresemann(91)
15 Mart-14 Nisan 1911
(1927)
06
D.Carruthers ve G.Fenwick-Owen
(1913)
07
J.Vebzmer; O.Koehler; P. Rockinger
O. Antonius(106 ve Ankara için 1917/18
57tür (Münih Müzesinde)
08
H.Weigold(56)
09
P.J.C.Mc Gregor
03
Mart 1911
Ocak 1910-Nisan
1912)
11
12
H.Kumerloeve
mer(50)
E.Lindner(92)
H.Rössner&O.Koller
13
C.G.Bird(57)
Şubat-Haziran Sonu 1935
14
Rössner(93)
(1935)
15
L.Hoberlandt,& K. Taborsky(94)
(1948)
16
Wettstein(95)
(1938)
17
P.A.D.Hallom
4-18 Mayıs 1951
18
Ömer K.Gülen
19
20
21
22
C.Kosswig(52-53)
M. Başoğlu & W. Hellmich(96)
W.Makatsch
H.Kumerloeve
A.Kasparyan(97)
10
23
24
N.J.P.Wadley(98)
25
A.Lambert,
26
J.H.Ogilvie (99)
27
C.Kosswig(25,26)
12
&G.Nietham-
Sart-Soma-Bergama
Elbruz Gezisi
Anadolu’nun farklı bölgeleri-Doğu Toroslar-Kuzey Suriye.
Pozantı-Çamalan-Gülek Boğazı Ve Ankara
Civarı
İzmir’de kuş göçü izliyor
Erzurum Kuş Faunası
(1933)
Ankara-Çorum-Samsun
Haziran 1934
(1934)
Akşehir
Bolu Bölgesi
Mersin-Adana-Misis-Soğukpınar-Uludağ-Gaziantep-Malatya-Besni
Avusturya Ekursiyon Ekibinin Kuş Mataryeli toplaması
Orta Toros-Amanos-Osmaniye-Karataş-Adana- Mersin-Silifke
Egenin kuşları
Silifke-Karakaş arası sahil kesimi;Orta Toroslar- Pozantı-Karanfil Dağı-Ereğli
Düziçi İlköğretmen Okulu için Haruniye
1951/53
kuşlarını
1955,1956,1958
Hakkari,Manyas Gölü,Kuş halkalama
(1957)
Van Gölü Çevresinin Ornitofaunası
15-20 Mayıs 1957
Adana civarı-Seyhan Deltası
1956 ilkbaharı
Savaştepe-Soma-Bergama)
Bursa-Karacabey-Bandırma ve Manyas Gö1954-1956,1957, 1960
lü’nün kuş türlerini araştırmıştır (güneye
doğru İzmir-Aydın-Muğla)
Şubat 1943-Mayıs 1944,1951 İç Anadolu-Abant Gölü-Niğde-Toroslar’a
ve Kasım 1944-Mayıs 1946
yakın bölgeler
Şubat 1943-Mayıs 1944 ve İç Anadolu-Abant Gölü-Niğde-Toroslar’a
Kasım 1944-Mayıs 1946
yakın bölgeler;Ankara’
Çatalağzı-Zonguldak-Dorukhan-Abant
1946 Sonu-1948 Ortası
Gölü
Kırklı yılların sonunda Manyas Gölü’nde
kuluçkaya yatan kuş türlerini gözlemle(1956),(1958)
miştir. Burada kuş halkalama çalışmalarına
başlanmıştır.
Tabiat ve İnsan
28
29
H.P.Maas (100)
J.H.Mc Neile
28 Nisan-2 Temmuz 1951)1959 Bor’a kadar olan platoda
(1951) ve (1954)
Kıbrıs’tan gelerek-İzmir-Bornova’ya geçerek nadir bir tür olan Anadolu kiraz kuşu
(Emberiza cineracea)’ nu araştırmıştır.
30
S.Ergene (58)
(1945)
Türkiye Kuşları ile alakalı ilk resimli kitabı
yayınlamıştır
31
A.Kasparyan (32)
(1956)
Türkiye kuşları ile alakalı geçici bir sistematik liste yayınlamıştır.
32
G.E.Watson (101-102) (603 kuş ör(1957),(1961a,b)
neği toplamıştır)
İstanbul - Bolu - Ankara - Konya - İçelToros’ların bir bölümü - Mersin - TarsusPozantı-Silifke-Gülnar-Anamur-Manavgat
-Antalya - Elmalı - Ak Dağ-Kohu DağıFethiye-Köyceğiz Gölü-Muğla-Boz Dağ-İzmir ve Uludağ
33
O.Epping(80 örnek ve 28 tür)
6 Nisan-16 Haziran 1960
Burdur-Yeşilova arasında
34
W.Kunz
(1960/61(19-29 Eylül)
Kuzey Batı Anadolu
( 1960/61(28 Ağustos 14 Eylül)
İstanbul-Ankara-Konya-Güney Batı KıyılarıAydın-Muğla
35
Erz, W.
36
Macke, T.
(1960/61 (28 Ağustos-22 Eylül)
Batı ,İç ve Güney Anadolu.
37
Vielliard, J.
(1968)
Türkiye Kuşları
38
Kiziroğlu, İ. (4)
(1978-81)
Ankara
39
Kiziroğlu,İ. (3)
(1982)
Ankara/Beynam
40
Kasparek, M.(42)
(1986)
Sultansazlığı
41
Beaman, M.
(1986)
Türkiye Kuşları
42
Kaya,M.et al.(43)
(1988)
Edirne Kuşları
43
Sıkı, M.(71)
(1988)
Çamaltı Tuzlası-Homa Dalyanı
44
Kiziroğlu, İ(33) (426 Kuş türü)
(1989)
Türkiye Kuşları
45
R.P . Martins (174 Kuş türü)
(1989)
Türkiye Kuşları
46
Turan, N.(41)
(1990)
Kuşlar
47
Kasparek, M.(103)
(1992)
Türkiye Kuşları
48
Kiziroğlu, İ.(15)
(1992)
Ankara ve Civarının Biyolojik Yapısı
49
Roselaar CS (104)
(1995)
Türkiye Kuşları
50
Şekercioğlu, Ç.(105)
(2003)
Kuş ölüm nedenleri
51
Turan, L. (106)
(2005)
Gececil yırtıcı kuşların statüleri
52
Erdoğan, et al.(83)
(2005)
Doğa Rehberi
53
Somçağ,S.(107)
(2006)
Türkiye Kuşları
54
Kirwan, G.,et al.(108)
(2010)
Türkiye Kuşları
55
Kiziroğlu, İ.(34)
(2008)
Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi
56
Kirwan et al.(60)( 451kuş türü
(2008)
Türkiye Kuşları
57
Kiziroğlu, İ (36)(502 kuş türü)
(2009)
Türkiye Kuşları Cep Kitabı
58
R.F. Porter et al.
(2008)
Türkiye ve Ortadoğu’nun Kuşları
59
Kiziroğlu, İ . (61) 513(bkz.Tablo 3)
(2015)
Türkiye Kuşları Cep Kitabı
60
KuşBank
(2012-2015)
Kuşbank İnternet Kuş Gözlem Veri Tabanı
*) Yukarıdaki Tablo’ya alınmadığı halde altmışlı yıllardan sonra, Türkiye Avifaunasına özgü çok sayıda bilimselçalışma vardır. Bunlar içerisinde “Ornit.Society of Turkey’in yayınladığı Bird report(1966-67; 1970-73; 197475) tarihlerine özgü yayınlar çok önemlidir. Diğer literatür Kiziroğlu,İ.(1989): Türkiye Kuşları. OGM Yay. 314
pp.’den alınabilir. Doksanlı ve iki binli yıllarda Türkiye Orntiofaunası ile ilgili gerçekleştirilen bilimsel çalışmalar Sandgrause’da yayınlanmıştır.
13
Tabiat ve İnsan
Tablo 3’ün incelenmesinden de görüleceği gibi kuş
türleri çeşitli biyolojik davranışa yönelmektedir. Örneğin daha önceleri Ankara’da kışı güney ve sıcak
bölgelerde geçiren sığırcık (Sturnus vulgaris) (Resim
1) gibi bazı türler, besin kaynak ve hava koşullarının
uygunlaşması nedenlerinden ötürü, tam yıl o bölgede kalıp, yerli tür statüsüne girebilmektedir (Kiziroğlu, 1982/83(109).
Tablo 3’de Türkiye’de çeşitli tarihlerde yürütülen gözlem kayıtlarına dayanarak belirlenmiş kuş türlerinin
biyolojik statüleri gerek Nonpasseres ve gerekse Passeres kuş türleri gruplarına ait tür sayıları verilmektedir. Tablo 3’ün incelenmesinden de görüleceği gibi
şu anda doğal populasyonu tükenen iki kuş türü bulunmaktadır. Bunlar kelaynak ve yılanboyun adlı kuş
türleridir.
2. Doğal Varlık Koleksiyoncuları
· Marchese O. Antinori (1850-60) Bu dönemde
Batı Anadolu’da kuş koleksiyoncusu olarak bulunmuştur.
· J.G.v.Gonzenbach 1840’lı yıllarda ornitolojik
koleksiyonu bir araya getirmeye çalışmıştır.
· Zohrab da Bursa’da benzer koleksiyona sahiptir.
Resim 1. Seksenli yılların başına kadar kışı güney
bölgelerinde geçiren sığırcık, şimdi Ankara’da yerli
kuş statüsündedir (109).
· Th.Krüper, 1863/64;1871/1872 ve 1892-1894
yıllarında İzmir’de bulunmuş ve Sitta krüperi**
(Anadolu sıvacısı)’ye adını vermiştir (45).
· F.C.Selous (1899) İzmir-Menderes Deltası’nın
kuşlarının koleksiyonunu yapmıştır.
**) Th. Krüper bir Alman gezgin olup, Anadolu sıvacısı (Sitta krüperi Pelzeln, 1863)’nı İzmir’de ilk kez
görmüş ve Pelzeln de ona izfeten türü Krüper’in sıvacısı adını vermiştir. İlk önce İzmir’de sonra da Anadolu’nun Ege ve Akdeniz Bölgelerinde yaşadığı belirlenen nadir türlerdendir (bkz. 110).
3. Tartışma
Anadolu, çok değişik ekosistem ve yaşama birliklerini bünyesinde taşıyan ve bu sebeple kıtasal özellik
taşıyan bir coğrafyadır. Buna karşın, bölgemizde ornitofaunistik araştırmaların sayısı oldukça kısıtlı kalmıştır.
Türkiye kuş faunasına özgü yerli araştırıcıların çalışmaları daha çok bin dokuz yüz yetmişli yılların sonuna rastlamaktadır. Önceki dönemlerde yapılan
ornitofaunistik araştırmalar yabancılar tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Seksenli ve doksanlı yıllarla birlikte çeşitli sivil toplum örgütlerinin bünyesinde görev yapan kuş gözlem kulüpleri ve kuş gözlemcilerinin Türkiye genelinde yaygınlaştığını ve bu bağlamda en azından
16 üniversitede bilimsel araştırmalar yürütüldüğü
bilinmektedir. Bu bilimsel çalışmalar TÜBİTAK başta olmak üzere, ilgili üniversitelerin Araştırma Fonu
Birimlerinin sağladığı mali destekle yürütülmüştür.
Yine Orman ve Su İşleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarının ilgili birimleri ile çeşitli üniversitelerin yürüttükleri küçük ölçekli projeler kapsamında, birçok
bölgenin ornitofaunası da çıkarılmıştır. Bütün bunların dışında çeşitli uluslararası kuruluşlarla işbirliği
çerçevesinde çok sayıda kuş bilimsel araştırma da
14
Tabiat ve İnsan
Tablo 3. Kiziroğlu (2015)’na göre Türkiye’de kaydı olan kuş türlerinin statüleri; sayısal dağılımı ve alttür sayısı
Tür Sayısı
Statüler
Statülerin Açılımı
Nonpasseres
Passeres
Toplam
G
Yaz Göçmeni Türler/Summer-Migrant Species
030
082
112
Y
Yerli Türler/Yearly-resident Species
143
088
231
N
Nadir Türler/Evaluated Species
009
016
025
R
Rastlantısal Türler/Vagrant Species
020
018
038
K
Kış Ziyaretçisi Türler/Winte Visitor Species
053
007
060
T
Transit Göçer Türler/Transit Migrant Species
014
004
018
K/T
Transit Göçer-Kış Ziyaretçisi Türler/Transit Migrant-Wintervisitor Species
010
002
012
G/Y
Göçmen-Yerli Türler/Migrant-Yearly Species
006
004
010
T/Y
Transit Göçer-Yerli Türler/Transit Migrant-Resident
Species
001
-
001
G/T
Göçmen-Transit Göçer Türler/Migrant-Transit Migrant Species
001
001
002
K/G
Kış Ziyaretçisi-Yaz Göçmeni Türler/Winter Visitor-Summer Migrant Species
-
002
002
Ö
Soyu Tükeken Türler/Extinct Species
002
-
002
(289 Nonpasseres+224 Passeres= 513 Kuş Türü/
Bird Species)
289
224
513
Alttürler/Subspecies
330
432
762
Toplam/
Total
gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalara tek tek değinmek ise bu çalışmanın kapsamını artıracağı için bundan kaçınılmıştır. Prof. Dr. Saadet Ergene’nin başlattığı Türkiye Ornitofaunası ile alakalı yerli araştırıcıların çalışmaları,
günümüzde çeşitli sivil toplum kuruluşu ve özellikle üniversitelerdeki bilim adamlarınca sürdürülmektedir. Bu
durum yeterli değildir; ama bu itilimle devam ettirilirse önemli bir ornitofaunistik yol da kat edilmiş olacaktır.
15
Tabiat ve İnsan
KAYNAKLAR
1) Kiziroğlu, İ . (2001). Ekolojik Potpuri. TAKAV. Yayınevi, Ankara. 397 pp Mayıs 2001. 2) Kiziroğlu, İ.
(2015). Ekolojik Potpuri. 2. (Baskıda.)(425pp). 3) Kiziroğlu, İ. (1982). Brutbiologische Untersuchungen an
vier Meisenarten (Parus spp.) in der Umgebung von
Ankara. J. of Ornithology 123 (1982): 409-423. 4) Kiziroğlu, İ. (1981). Biologische, ökologische und ethologischeUntersuchungen an vier Meisenarten (Parus
spp.) im Beynamer Wald bei Ankara 1978 bis 1980. I.
Qualitative und quantitative Analyse der Vogelfauna
des Untersuchungsgebietes. J. Pest Science 54 (1981):
56-57. 5) Kiziroglu, I. (1981). Bird Ringing in Turkey,
The Ring. 106-107: 110. 6) Kiziroğlu, İ.(1987). Die
gefährdeten Vogelarten (Nonpasseres) der Türkei.
Verh. Ornith. Ges. Bayern 24 (1987): 533-540. 7) Kiziroglu, I. & F. Kiziroglu (1987).“Die Vogelarten im
Vogelparadies des KUŞ CENNETI BANDIRMA” Nationalsparks und seiner Umgebung: Verh. ornith. Ges.
Bayern 24: 515-533. 8) Kiziroğlu, İ. (1987). Türkiye’nin
En Önemli Sulak Alanlarından Olan Kayseri/Sultansazlığı’na Biyo-Ornitolojik Yönden Genel Bir Bakış.
Türkiye ve Balkan Ülkelerinde Yaban Hayatı Uluslararası Sempozyumu, 16-20 Eylül 1987, İstanbul. Gazi/Ankara: Orman Bakanlığı Yay. 159-172 ve 175-188. İstanbul. 9) Turan, L.(1988). “Ankara / Beytepe, Saksağan
( Pica p. pica )’larının Kuluçka Biyolojisi” Hacettepe
Üniversitesi, 1988.10) Kiziroğlu,İ.(1989). Türkiye
Kuşları. OGM Yay.,Gazi,Ankara,314 pp. 11) Erdoğan,A.(1989). “Ankara / Beytepe Serçe Populasyonlarının ( Passer domesticus L. ve Passer montanus L. )
Kuluçka Biyolojileri İle İlgili Araştırmalar”. Hacettepe
Üniversitesi, 1989. 12) Turan, L. (1992). “Bıldırcın (
Coturnix c. coturnix ) ve Japon Bıldırcınları ( C. c. japonica )’ nın Karşılaştırmalı Üreme Biyolojileri”. Hacettepe Üniversitesi, 1992. 13) Turan, L. (1990). Saksağan
( Pica p. pica )’ larda Teritoryum Oluşturma ve Yuva
Yapımı. DOGA,Tr Journal of Zoology 14 : 329-335. 14)
Turan, L. (1990). Ankara / Beytepe, Saksağan ( Pica p.
pica )’larının Kuluçka Biyolojisi. DOGA Tr. Journal of
Zoology 14: 323-328. 15) Kiziroglu, I. (1992). Biological Structure of Beytepe and its Environs. Biologischer Aufbau von Beytepe und seiner Umgebung.
OGM Publication. Nr. 672; Serial No. 72: Gazi/Ankara:161 pp. (turkish, english and german). 16) Kiziroglu, I., L. Turan & A. Erdoğan(1993). A bio-ornithological study on Sultansazlığı, one of the important
wetlands of Turkey and Europe: New bird species in
the area and the current situation. DOĞA Türk. J. Of
16
Zoology 17: 179-188. 17) Erdoğan, A. & , İ. Kiziroğlu
(1993). Brutbiologische Untersuchungen an den Sperlingsarten Passer montanus L. und. P. domesticus
L. Beytepe , Ankara. Verh. Ornith. Ges. Bayern 25
(1993): 211-218. 18) Kiziroğlu, İ., L. Turan &A. Erdoğan (1993). Ein Beitrag zur türkischen Greifvogelfauna und ihrer Gefährdungsgrade. Hacettepe J. Education 8: 271-279. 19) Kiziroğlu, İ. (1993). Türkiye’de
Soyu Tükenme Tehlikesi İle Karşı Karşıya Olan Bitki ve
Hayvan Türleri. I. Uluslararası Ekoloji ve Çevre Sorunları Sempozyumu, 1-2 Kasım 1990, Ankara. Türk Alman
Kültür İşleri Kurulu Yayın Dizisi 2 (1993): 105-114. 20)
Turan, L. & İ.Kiziroğlu (1993). Bıldırcın ( Coturnix c.
coturnix ) ve Japon Bıldırcınları ( C. c. japonica )’ nın
Karşılaştırmalı Üreme Biyolojileri. DOGA Tr. Journal of
Zoology, 17(3):311-318. 21) Kiziroglu, I. (1993). The
Birds of Türkiye (Species List in Red Data Book). Desen
Ofset Inc. Ankara. TTKD Publication Nr. 20: 48 pp. 22)
Turan, L., A.Erdoğan & İ.Kiziroğlu (1995). Sultansazlığı Yönetim Planı. Alanın Ornitolojik Açıdan Son
Durumu. H.Ü Eğitim Fakültesi Dergisi. S. 11, 49-56. 23)
Erdoğan, A.(1995).“Türkiye’de Yaşayan Akbabaların
( Neophron Percnopterus, Gypaetus barbatus, Gyps fulvus, Aegypius monachus) Son Durumları ve Bunları
Etkileyen Faktörler”.Hacettepe Üniversitesi, 1995. 24)
Turan, L. & A. Erdoğan (1998). Avifauna research of
Antalya/Kursunlu Redpine Natural Forest. Ornithologischer Anzeiger 37: 141-148. 25) Ayaş, Z. & İ.Kiziroğlu (1999). Ornithofauna of Turkish-Greek-Border
(İpsala/Edirne). Hacettepe Bulletin of Natural Sciences
and Engineering 28 (SeriesA):25-34. 26) Turan. L.S. &
A. Göktaş (2000). Başkentin Kuşları. Ankara, 109 pp.
27) Kiziroğlu, İ. & L.Turan (2000). Demirköy/İğneada Longos Ormanları (Subasar Ormanları) Ornitofaunası ve Bunun Amenajman Planlaması İçin Taşıdığı
Önem. Tabiat ve İnsan 34(3): 5-8. 28) Ayaş, Z. & L.Turan (2001). Ornithological Observations on Seyfe
Lake, Kırşehir. Hacettepe Bulletin of Natural Sciences
and Engineering. Series A, 30: 7-16. 29) Kiziroğlu, I., A.
Erdoğan & L. Turan (2002). Die Populationsschwankungen und die neueren Beobachtungsdaten über
die Geierarten in der Türkei. Ornith. Mitteilungen
54(Nr.7/8): 257-261. 30) Kiziroğlu, I., L. Turan & Ö.
Adızel (2002). Demirköy/Igneada Longos Ormanlari
Ornitofaunası. XVI. Ulusal Biyoloji Kongresi. 4-7 Eylül,
2002, Malatya: p.69. 31) Kiziroğlu, I., L.Turan & A.Erdoğan (2002). Die Sultansümpfe von Kayseri-Vogelparadies der Türkei. TU Berlin International 50/51(April):55-56. 32)Turan, L.(2002). Küre Dağları Milli Parkı
Tabiat ve İnsan
Avifaunası. Tabiat ve İnsan. Y.36, Sayı 4: 12-19. 33) Turan, L. (2006). Distribution and Calendar of Swift
species in Turkey. Sandgrouse 28: (1): 69-73. 34)Kiziroğlu, İ.(2008). Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi. Red
Data Book for Birds of Turkey. Ankamat Mat. , Ankara,
168pp. 35) Kiziroğlu, İ. (2009). Die Vogelinsel vor Giresun(Aretias) des Scharzen Meeres. Ornith. Mitteilungen 61(03):102-103,107. 36) Kiziroğlu, İ.(2009).
Türkiye Kuşları Cep Kitabı. Pocketbook for Birds of Türkiye. Ankara, Ankamat Matbaacılık, Türkish/English,
568 pp.(renki resimli). 37)Kiziroğlu, İ., M.Sertoğlu, L.
Turan, A. Erdoğan,, Ö.Adızel &H. Sert (2010). Ekolojik Avcılık (FOTOSAFARİ) Eğitimi. Çevre-Orman Bakanlığı- Yay., Gökçe Ofset, Ankara, 268pp.(Renkli Resimli). 38) Kiziroğlu, İ. (2011). Management Plan of
Körkün Valley near Adana in Mediterranean Region
in Turkey. Hacettepe J. Biol. & Chem. 39 (4): 343-349.
39) Karakaya, M. & K. Arıkan (2015). The nest - site
characteristics in the forest population of Common
Blackbird (Turdus merula) in Eskişehir, Turkey. Turkish
Journal of Zoology 39 (2): 295 – 299. 40) Arıkan, K. &
S.L. Turan (2015). Elektro - Manyetik Alanın Kuşlar
Üzerine Etkileri Ve Türkiye . Tabiat Ve İnsan, 23 – 29.
41) Kumerloeve,H.(1961). Zur Kenntnis der Avifauna Kleinasiens. Bonner zoologische Beitraege 12:1317. 42)Belon,P.(1555). Les obsevations de plusiers
Singularitez et choses memorables, trouuées en
Gréce, Asie, Judée,Egypte, Arabie, et autres pays estranges. Anvers: Chr. Plantin. 43)Taverniers,
Jh.B.(1681). Vierzigjaehrige Reise-Beschreibung in
Türckey, Persien und Indien.Übersetzt: J. Menudier,
Nürnberg. 44) Kiziroğlu, İ. (1994). Büyük Doğa Bilimci Alexander von Humboldt. Ankara. Desen Ofset
1994, 30 pp. 45) Krüper, K.(1869, 1875). Beitrag zur
Ornithologie Kleinasiens. J.Orn. 17: 21-45: J. Orn. 23:
258-285. 46)Gonzenbach, J.G.(1852). Einige ornithologische Notizen über Smyrna. Naumannia 2: 1923.47)Gonzenbach, J.G.(1860). Bemerkungen über
Saeugetiere und Vögel von Kleinasien. Ber.St. Gallen
Naturwiss.Ges. 48-65. 48)Dresser, H.E.(1891). On a
collection of birds fromErzeroom. Ibis(VI) 3: 364-370.
49)Derjugin, K.M. (1899). Bericht über eine Reise
und zoologische Untersuchungen im Tschorochschen Gebiete uınd ihre Umgebung von Trapezunt.
Arbeit. Kais. Ges. Naturforsch. Sty. Petersburg 30: 49115(russ.) 50)Kumerloeve, H. & G.Niethammer(1933). Über spaeten Vogelzug in der Türkei.
Mitt. Vogelwelt 32: 110-112. 51)Kumerloeve,H.& W.
Neu(1939). Bibliographie der zoologischen Arbeiten
über die Türkei und ihre Grenzgebiete. Leipzig, p.10.
52) Kosswig, C. (1956). Das Vogelparadies am Manyassee in Westanatolien. Kosmos 52(11): 495-499. 53)
Kosswig, C. (1958). Bird ringing in western Anatolia.
The Ring 2(15): 28-30.54) Kiziroğlu, İ. (1993). The
Manyas Kuş Cenneti: A natural paradise with a diploma. Image of Türkiye 62 (1993): 16-21.55) Erk’akan,
F., İ.Kiziroğlu, F. Sipahiler, L. Turan, A. Erdogan, M.
Ekmekçi, E. Gündüz, Y. Demirkalp, S. Yerli & G. Ekmekçi (1997). Manyas Gölü Sulak Alan Yönetim Planı, Çevre Bakanlıgı, Çevre Koruma Genel Müdürlügü,
Proje No: 94K100010, 132 sf. 56) Ergene, S.(1945).
Türkiye Kuşları. İst.Üniv. Fen Fak. Monografileri.
Sayı 4: İstanbul, 361 pp. 57) Weigold, H. (1912/13).
Ein Monat Orntihologie in den Wüsten und Kulturoasen Nordwestmesopotamiens uns Innersyriens. J.
Orn. 60: 249-297; 365-610: J. Orn. 61: 1-40.58) Bird
C.G. (1937). The birds of southern Asia Minor from
Mersin to the Euphrates. Ibis (XIV) 1: 65-85. 59)Kasparyan, A. (1956 ). A preliminary systematic list of
the birds of Turkey. İstanbul Universitesi Fen Fakültesi
Mecm. B. 21: 27-48. 60) Aslan, A.& I. Kiziroglu (2003).
A Study on the Ornithofauna of Sakaryabaşı/Eminekin Pond and its Vicinity.(Sakaryabaşı/Eminekin Göleti ve Çevresinin Ornitofaunası Üzerine Araştırmalar). Türk. J. Zool. 27(2003)(TÜBITAK): 19-26. 61)
Kiziroğlu, İ.(2015). Türkiye Kuşları Cep Kitabı. Pocketbook for Birds of Türkiye. Ankara, Ankamat Matbaacılık, Türkish/English, (second edition) 577 pp.(renki
resimli). Sarıyıldız Ofset ve Matbaacılık, Ankara. 62)
Ornithological Society of Turkey(1968-1977). Bulletins 1-15;Bul.3;5;20.8-29.9.1969: Bedfordshire, England.
63) KuşBank(2012). Kuşbank İnternet Kuş Gözlem
Veri Tabanı. Doğa Derneği, Erciyes Üniv., RSBP. www.
kusbank.org.64)Turan, N.(1990). Kuşlar.Türkiye’nin
Av ve Yaban Hayvanları.Ankara 274pp.65) Gürpınar,
T.(2010). Türkiye’de Kuş Gözlemciliğinin Tarihçesi. OrnitoFoto.org. 66) Kasparek, M. (1986). Die Vögel der
Sultansümpfe. 67)Kaya,M.&C.Kurtonur(1988).Edirne Kuş(Aves) Türleri. İ.Ü.Orman Fak.Dergisi 3,Seri
B(C.38):105-115. 68) Adızel, Ö. (1998). Researches on
Ornithofauna of the Lake Van Basin (Phd thesis, unpublished). Y Y U, Institute of Science, Van. 69) Adızel, Ö.&A.Durmuş(2009).A Study on bird species
under threat and avifauna of Erçek Lake(Van-Turkey).
Scientific Research and Essay 4(10): 1006-1011. 70)
Adızel,Ö., A. Durmuş & İ. Kiziroğlu (2010). Preliminary Study On Newly Detected Yaylıyaka Marshes In
The Lake Van Basın, Turkey. J. Anim. Plant Sci. 20(4):
17
Tabiat ve İnsan
286-292 71) Tosunoğlu, T., İ.Sevim, Ş.Samsa & E.
Şengül (2014). Çanakkale Sulak Alanlarının Kuş Zenginliği. Orman Su İşl.Bak., 3.Bölge Şb.Md)., Özen Reklam, Çanakkale, 229 pp. 72) Sıkı, M. (1983). İzmir Yöresi Kuşları. Doğa Bilim Dergisi, Seri A, Cilt 7, Sayı 3,
538-542. 73) Sıkı, M. (1988). Çamaltı Tuzlası - Homa
Dalyanı Kuş Türleri. TÜBİTAK Doğa Türk Zooloji Dergisi.
Cilt 12, Sayı 3, 272-283. 74) Barış, Y.S. et al.(2010).
Önemli Bir Doğa Mirası Kızılırmak Deltası Kuşları. Doğa
ve Yaban Hayatı Koruma Derneği Yayınları. 75)Ayvaz, Y.(1982). Elazığ-Hazar Gölü Kuşları. Atatürk Ü.
Fen Fak. Derg.Cilt 2. Özel Sayı 1:54-64. 76)Ayvaz,Y.
(1993).Elazığ Bölgesi Kuş Türleri. Doğa TR-J.of.Zooloji
17:1-10. 77)Tabur, M.A.&Y.Ayvaz (2005). Burdur
Gölü Su Kuşlarının Biyoekolojisi. Erciyes Ü. Fen Bil.
Enst. Cilt B, Sayı 1-2:126-145.78) Sert, H. (2000). Termesos Milli Parkı Avifaunası ve Ekosistemdeki İlişkiler.
Akdeniz Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 201 ss. 79)Erdoğan,
A., M.Öz, H. Sert & M.R. Tunç (2002). Antalya Yamansaz Gölü ve Yakın Çevresinin Avifaunası ve Herpetofaunası. Ekoloji Çevre Dergisi, Cilt 10, sayı 43: 33-39.
80) Erdoğan, A.,H. Sert & M.R. Tunç ( 2002). Finike
ve Çevresinin Kuş Faunası. Tabiat ve İnsan 36: 1, 3040. 81)Erdoğan et al.(2004). Demre (Kale) “Noel Baba
Kuş Cenneti” Kuşları. Sadri Grafik –Antalya 2004, 177s.
82)Sert, H.& A. Erdoğan (2004). The Avifauna Research Of Termessos National Park (Antalya- Turkey).
Turkish Journal of Zoology .28:135-143. 83)Erdoğan
et al.(2005). Türkiye’nin Doğa Rehberi. Mart Matbaası-İstanbul 2005 , 797ss. 84)Erdoğan, A.,& H.Karaardıç.(2010). Demre Kuş Cenneti Kuşları. Tabiat ve İnsan, Mart 2010: 36-45, ISSN: 1302-1001. 85) Karakaş,
R. & A. Kılıç (2002). Birds of Göksu Dam (Diyarbakır)
and new records in south-east Turkey. Sandgrouse,
24 (1): 38-43. 86) Karakaş, R. & A.Kılıç(2005). The
Birds of Kralkızı Dam (Diyarbakır), Southeast Turkey.
Sandgrouse, 27 (2): 139-146. 87) Biricik, M. & R. Karakaş (2012). Birds of Hasankeyf (South-eastern
Anatolia, Turkey) Under the Threat of a Big Dam Project. Natural Areas Journal 32(1): 96-105. 88) Braun,
F.(1908). Unsere Kenntnis der Ornis der kleinasiatischen Westküste. Natur und Haus 56: 539-626. 89)
Ramsey, L.N.G. (1914). Observations on the bird-life
of the Anatolian plateau during the summer of 1907.
Ibis(X)2: 365-387. 90) Russel, A. (1912). Notes on
the birds of Sardis, Asia Minor. Zoologist(IV)10: 97104. 91)Stresemann, E. (1928). Die Vögel der Elbrus-Expedition 1927. J. Orn. 76: 313-411. 92) Lindner,
18
E. (1936 ). Ornithologische Notizen von einer Reise
nach Anatolien. Mitt.Vogelwelt 35. 31-35. 93) Rössner, H. (1935). Die Vogelsammlung der österreichischen Kleinasien-Expedition 1934. Sitz. Ber. Akad.
Wiss. Wien, Math.-Naturwiss. Kl. 144: 299-312. 94) Hoberlandt,L. & .K.Taborsky(1948). Results of the zoological scientific expedition of the National Museum
in Praha to Turkey. I. Introduction. Acta Entom. Mus.
Nation. Pragae 26: 1-10. 95) Wettstein, O.(1938).
Die Vogelwelt der Aegaeis. J.Orn. 86: 9-53. 96) Başoğlu, M. &W. Hellmich (1957). Auf herpetologischer
Forschungfahrt in Ost-Anatolien. D. Aquar. Terrar. Zs.
12: 149-152(Hellmich, W., 1960: Kosmos 56: 205-211).
97) Kasparyan, A. (1960). Türkiye Kuşları Üzerinde
Araştırmalar. I.Güney Marmara ve Ege Bölümü Kuşları Hakkında Notlar. Türk. Biol. Dergisi 10: 87-100. 98)
Wadley, N.J.P (1951). Notes on the birds of Central
Anatolia. Ibis 93: 63-89. 99)Ogilvie, I.H.(1954). Bird
notes from northern AsiaMinor. 1946-1948. Ibis 96:
81-90. 100) Maas, G. P.(1959). Ornithological report
on a biological excursion to Asia Minor. Ardea 47:
111-157. 101)Watson, G.E.(1961a). Aegean bird notes I. Descriptions of new subspecies from Turkey.
Postilla 52: 1-15. 102)Watson, G.E.(1961b). Aegean
bird notes including two breeding records new to
Europe.J.Orn. 102: 301-307.(1957) 103) Kasparek, M.
(1992). Die Vögel der Türkei. Eine Übersicht. Heidelberg. 104)Roselaar, C.S. (1995). Songbirds of Turkey.
An atlas of biodiversity of Turkish passerine birds.
G.M.B., Haarlem, NL & Pica Press, Sussex, U.K. 105))
Sekercioglu, C. H. (2003). Causes and consequences
of bird extinctions Doctoral thesis. Stanford University Department of Biological Sciences. 106)Turan,
L. (2005).The status of diurnal birds of prey in Turkey.
Journal of Raptor Research, 39(1) : 36-54. 107) Somçağ,S.(2006). Türkiye Kuşları. YKYayınları, 276pp.
108) Kirwan, G., B.Demirci, H. Welch, K. Boyla,M.
Özen, P. Castell & T. Marlow (2010). The birds of Turkey. Bloomsbury Publishing.109) Kiziroğlu, İ.
(1982/83). Tageszeitliche Fluktuationen einer Population von Staren (Sturnus vulgaris L.) in den Wintermonaten 1977/78 in Beytepe/Ankara. Verh. Ornith.
Ges. Bayern 23(1982/83): 511-519. 110) Albayrak, T.
& A. Erdoğan (2005). Breeding Ecology Of Krüper’s
Nuthatch (Sitta krueperi) Near Antalya, Turkey. Israel
J.Of Zoo. 51 (4): 309 – 314.***) Kaynaklar(Bu kaynaklar sadece belli bir bölümü içermektedir.
Daha fazla bilgi için Kiziroğlu(1989; 2008; 2009 ve
2015)’e bakılmalıdır).
Tabiat ve İnsan
KANATLI HAYVANLARDA
EMBRİYONAL DÖNEM CİNSİYET TAYİNİ
Prof. Dr. Banur BOYNUKARA
Doç. Dr. Timur GÜLHAN
Namık Kemal Üniversitesi, Veteriner Fakültesi,
Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, 59030, TEKİRDAĞ
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Veteriner Fakültesi,
Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, 55139, SAMSUN
19
Tabiat ve İnsan
GİRİŞ
Dünya çapında, yumurta tavukçuluğunda her yıl milyarlarca civciv üretilmektedir. Civcivlerin kuluçkadan
sonra cinsiyet tayini yapılarak dişi ve erkek olarak ayrılması gerekmektedir. Dişi civcivler yumurta üretimi
için ayrılırken, erkek olanlar elden çıkartılmaktadır.
Kanatlı hayvanlarda cinsiyet ayrımında kullanılan
davranışların izlenmesi, morfometrik özelliklerdeki
farklılıklar, akustik cinsiyet ayrımı, laparoskopi, laparotomi, kloakal inceleme, dışkı steroid hormonlarına
bakılarak cinsiyet tayini ve sitogenetik analiz gibi geleneksel metotların zaman alıcı, pahalı ve bazen zarar verici olduğuna dikkat çekilmektedir (19).
Günlük civcivlerde cinsiyet ayrımı, 1920’li yıllardan
beri kloakanın birinci ve ikinci kıvrımlarının tipik
özelliklerine göre yapılmaktadır. Doğru yapıldığında etkili bir teknik olarak görülmektedir. Ancak,
hayvanların manipülasyonları sırasında ölümler ve
enfeksiyöz etkenlerin bulaştırılması gibi dezavantajları bulunmaktadır. Kloakal cinsiyet ayrımındaki bazı
yetersizlikler nedeniyle, günlük civcivlerin fenotipik
görüntülerinden faydalanılarak yapılan cinsiyet ayrımı tercih edilmektedir. Bu amaçla kanat tüylerinin
gelişim hızına bakılmaktadır.
Klasik yöntemlerin dezavantajlarından kaçınmak için
kanatlı hayvanlarda cinsiyet ayrımı amacıyla moleküler teknikler geliştirilmiştir. DNA temelli metotlar
kromozom spesifik markerleri inceleyerek sonuca
gitmektedir (15).
Yumurtanın iç kalitesini incelemek için yumurtalara
zarar vermeyen alet ve yöntemlerin kullanıldığı çok
sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmaların çoğunda tüketime sunulan yumurtalardaki kan lekeleri veya
diğer iç bozukluklar dikkate alınmıştır (22, 23, 27).
KANATLI EMBRİYOSUNU İNCELEME TEKNİKLERİ
Kuluçkalanacak yumurtaların döllü olup olmadıklarının önceden veya inkübasyonun erken aşamasında
tespiti önemlidir. Embriyo gelişimini izlemek için ultrasonografi, manyetik rezonans görüntüleme, akustik rezonans sıklığı ve ultrason gibi ticari olmayan
araştırma metotları kullanılmaktadır (6, 13, 26, 30).
20
Ultrasonografik teknikler sürekli gelişmeye açıktır.
Güncel gelişmelerden bir tanesi ultrason biyomikroskopi olarak isimlendirilen ve çok yüksek çözünürlükte in vivo mikro incelemeye olanak sağlayan tekniktir. Güncel bir çalışmada, 55 MHz’lik güç çeviriciye
sahip (RMV 708) Vevo 770 sistemi (Visualsonics, Inc.,
Toronto, Canada) ile aksiyal (30 mm) ve lateral (75
mm) çözünürlükte tavuk embriyoları incelenmiştir
(21). Çalışmada embriyonun kalpteki kan akışı detayına kadar görüntü alınabildiği bildirilmiştir.
Embriyo gelişim aşamalarının incelenmesinde kullanılan bir diğer teknik ise kalp ritminin incelenmesidir. Kalp ritminin ontogenezi ve gelişimi, empedans
kardiyogram (ICG), akustokardiyogram (ACG), allantoik arteriyal kan basıncı ve elektrokardiyografi (ECG)
yöntemleriyle ortaya konulabilmektedir (1).
Yumurtalardaki döllülük oranları ve embriyo gelişimini incelemek için, genellikle görüntüleme sistemi
ve bilgisayar analizinin bir parçası olarak, geliştirilen
ticari metotların esasını ışık transmisyonu ve spektral
analiz oluşturmaktadır. Das ve Evans (7), makine görüş ve histogram analizini kullanarak, inkübasyonun
3. gününde %88-90 ve 4. gününde %96-100 doğrulukla döllü yumurta gelişimini izlemişlerdir. Araştırıcılar başka bir çalışmalarında (8), aynı görüş sistemini kullanarak ancak sinir ağı sınıflandırma sistemi
ile embriyo gelişimini, 2. günde %67, 3. ve 4. günde
%93 doğrulukla tespit etmişlerdir. Bir başka görüntüleme sistemi ile 2 ışık dalga boyu kullanılarak inkübasyondan 4.5-5 gün sonra embriyo gelişimi belirlenmiştir (2). Kuluçka kabinine transferi sırasında,
inkübe edilen yumurtaların 18. gününde gelişimini
saptamak için patentli bir görüntüleme sistemi geliştirilmiştir (3). Yapılan bir ön çalışmada hiperspektral
görüntüleme ile embriyo gelişiminin inkübasyonun
3. gününde izlenebileceği gösterilmiştir (29).
Kanatlı yumurtalarının döllülük oranları ve embriyo
gelişimini incelemek için hiperspektral görüntüleme
teknolojileri geliştirilmiştir (29, 30, 17, 18). Bu görüntüleme sisteminin yumurtaları ve embriyoları toplamak için uygun olduğu bildirilmektedir. Ancak, PCA/
MD modelinin kuluçkalanmış broyler yumurtaların
döllülük ve erken gelişimini belirlemeye uygun olmadığı rapor edilmiştir. İnkübasyon öncesinde erken
gelişimi veya döllülük oranlarını saptamak için daha
fazla tekniğe ihtiyaç duyulmaktadır (30).
Tabiat ve İnsan
Moleküler Teknikler
Kanatlı hayvanların cinsiyetleri genetik olarak seks
kromozomlarınca belirlenmektedir (ZZ erkek ve ZW
dişi). Embriyonik yaşam süresince cinsiyet farklılığı,
bir veya her iki cinsiyet kromozomunu kontrol eden
genlerce erkeklerde testis ve dişlerde ovaryum oluşumunu şekillendirmektedir. Z-ilişkili DMRT-1, erkeklerde cinsiyeti belirleyen en önemli gen olduğu ileri
sürülmektedir. Dişilerde ise henüz tam olarak ortaya
konulmasa da Foxl2 ve Rspo1 genlerinin ovaryumun
şekillenmesinde önemli oldukları belirtilmektedir
(5). Dişilerde bulunan W kromozomu hedef alınarak
cinsiyet belirlenmesi gerçekleştirilmektedir. Ayrıca
gen haritaları, kopyalar ve proteinler genetik olarak
incelenmektedir (12).
Tüy ve doku DNA örneklerinden kromo-helikaz-DNA
bağlayıcı protein (CHD) geninin incelenmesiyle cinsiyet ayrımı gerçekleştirilebilmektedir. Erkek kanatlılarda iki CHD-Z geni (ZZ) bulunurken, dişilerde tek
CHD-Z geni (ZW) bulunmaktadır (4).
Bu amaçla yaygın olarak kullanılan diğer bir teknik
ise yavaş tüylenme geninin (K) belirlenmesidir. Dişiler hızlı tüylenme geni, erkekler yavaş tüylenme geni
taşıyorsa, günlük civcivlerin kanatlarındaki örtü ve
primer tüyler incelenerek cinsiyet ayrımı yapılabilmektedir. Bu yöntem, kloakal yönteme göre daha
ucuzdur ve fazlaca bir uzmanlık gerektirmez. Bazı
hatlardan gelen kanatlılarda tüy rengine göre cinsiyet ayrımı yapılabilmektedir. Döllü yumurtaların
blastodermindeki Z ve W kromozomları incelenerek
cinsiyet tayini yapılabilmektedir. Blastoderm noktası
manyetik rezonans görüntüleme ya da ultrasonografi ile belirlendikten sonra örnekler alınabilmektedir.
PCR ile cinsiyet belirlemede 4-400 hücre belirlenmiştir (16).
Yumurta içerisinde cinsiyet ayırma tekniği: Konuyla ilgili çalışmalarda kalp ritmi gibi fizyolojik özelliklerin değerlendirilmesi, PCR tekniğiyle dişilerdeki
W kromozomunun belirlenmesi ve nükleer manyetik
rezonans ile anatomik olarak yumurtalık veya testislerin farklılıklarına bakılması sonucunda cinsiyet ayrımı yapılabildiği bildirilmiştir (27).
Hayali görüntüleme ve model tanıma yöntemleriyle cinsiyet ayrımı otomatik olarak yapılabilmektedir.
Aynı renk kanat tüylerini ayırmak ve civcivlerin kanadındaki cinsiyet tüylerini saptamak amacıyla op-
tik bir UW sistemi geliştirilmiştir. Kanat tüyü model
analizi ile cinsiyeti belirleyebilmek için damla analizi
ve kıvrım tanıma modelleri tasarlanmıştır. Görüntü
işleme ve otomatik tüy bölüştürme sistemleri için
net sinyaller oluşturan optik sistemin verileri, kanat
tüyleri arasında bariz farklılıklar tespit etmiştir. Kuluçkadan sonra 100 civciv üzerinde uygulanan testlerin
sonucunda kıvrım tanıma ile dişilerde %93, erkeklerde %94 doğruluk oranında cinsiyet belirlenmesi
yapılmıştır (31)
Akış sitometri tekniği ile Z ve X cinsiyet kromozomları arasındaki mesafe ölçülebilmektedir. Horoz kromozomları tavuklara göre %2 daha fazla bölme içermektedir. Farklı hat ve soylar, ortalama değeri farklı
olan DNA ve farklı miktarda Z ve W kromozomuna
sahiptir. Çok sayıda örnek üzerinde çalışıldığında her
hat ve soy için ortalama bir genetik yapı ve cinsiyet
belirlenebilmektedir (20).
Allantoik sıvı içerisindeki östrojenik bileşiklerin
tespiti: Östrojenler, canlı organizmadaki çeşitli dokularca üretilen steroid hormonlardır. Östrojen, dişi
memeli ve kanatlılarda normal üreme organların
gelişmesi için gereklidir. Endüstride kullanılan pek
çok kimyasal, östrojenik hormon özelliğine sahiptir
ve çevresel östrojenler olarak isimlendirilmektedir.
Çevresel östrojenler, kanatlı hayvanlarda üreme organlarının gelişimi ve fonksiyonları üzerine olumsuz
etki etmektedir. Bisfenol A (BPA), plastik ürünlerde
bulunan ve en iyi bilinen bir çevresel östrojendir.
Konuyla ilgili bir araştırmada (32), BPA ve sentetik
östrojen dietilstilbesterol’ün tavuklarda in ovo uygulanmasının embriyonik gelişimi olumsuz etkilediği
gösterilmiştir.
Kanatlılardaki cinsiyet belirleme mekanizmaları henüz tam anlamıyla bilinmemesine rağmen, deneysel
olarak in ovo eksojen östrojen (ZZ-erkekte dişileşme)
veya aromatöz inhibitörleri (ZW-dişide erkekleşme)
verilerek genetik seks tersine çevrilebilmektedir. Tavuk embriyolarında normal ve tersine çevrilmiş gonadal seks farklılaşması sırasında değişik testis ve
ovaryum spesifik marker genleri incelenmekle birlikte, cinsiyet farklılaşmasında seks spesifik epigenetik
markerlerin rolü detaylı bir şekilde bilinmemektedir.
Güncel bir çalışmada (10), tavuk embriyo gonodlarının ovaryum östrojen biyosentezi ve dişileşmeyi
belirleyen CYP19A1/aromatöz promotörü ile olum21
Tabiat ve İnsan
lu sonuçlar alınmıştır. Araştırmada, ZZ-erken tavuk
embriyonik gonodların dişileştirilmesinde farklı gelişme aşamalarında yumurta sarısı içine direkt olarak
verilen emulsifiye ethynylestradiol ile başarı sağlanmıştır.
Kalsiyum homestazisinde rol oynayan kalsitonin
(CALCA) hormonunun üremeyle ilişkili olduğu ve
özellikle uterusta embriyo implantasyonu için bir
marker görevi üstlendiği gösterilmiştir. Calca geninin
tavuk ovaryumunda eksperese edildiği ve bu ekpresyonun folliküler olgunlaşmayı veya gonodal steroid
yönetimini değiştirdiği ortaya konulmuştur (14).
ve östrojen seviyesinin kanatlı hayvanlarda cinsiyet
ayrımı için kullanılabilirliği ortaya konulmuştur (24).
Allantoik sıvı içerisindeki östrojen, sülfat ve glukuronid bileşikleri halindedir. Östrojeni serbestleştirmek
için, allantoik sıvı glukuronidaz enzimi veya sülfat ile
muamele edilmektedir. Kuluçka koşulları, hat ve sürü
yaşına bağlı olarak 13-18 günlük embriyoların allontoik sıvılarında östrojen varlığına göre dişi ve erkek
ayrımı yapılabilmektedir.
Kuluçkanın ilk günlerinde yumurta sarısındaki steroidlerin incelenmesi ile cinsiyet ayrımının yapılamadığı bildirilmiştir. Ancak inkübasyonun 10. gününde alınan örneklerde steroid seviyelerinin erkek ve
dişiler arasında fark gösterdiği ortaya konulmuştur.
Dişilerin erkeklerle karşılaştırıldığında daha fazla östrojen seviyelerine sahip olduğu belirlenmiştir (25).
Otomatik cinsiyet ayrımı için geliştirilen canlı sensor
cihazı ile allantoik sıvı içerisindeki östrojenik bileşikler belirlenebilmektedir. Canlı sensor, E. coli beta-galaktosidaz ile östrojen elementlerinin bağlanmasını
gerçekleştirmektedir. Cihaz insan östrojen reseptörü
için belirleyici maya taşıyan, genetik olarak değiştirilmiş mayaları etkilemektedir. Maya hücreleri aynı zamanda E. coli glukuronidaz enzimini açığa çıkarmakta ve salgılamaktadır (Bu enzim, östrojen-glukuronidaz bağlarını tutmaktadır). Allantoik sıvı içerisinde
östrojen-glukuronidaz bileşiğinden gelen östrojen,
glukuronidaz enzimi sayesinde serbestleşmektedir.
Östrojen varlığında; östrojen tutucular, östrojene
tepki veren elementleri ve haberci genin kopyalamaya başlamaktadır. Allantoik sıvı içerisindeki östrojen
yoğunluğu, haberci genlerin seviyesi ile ilgilidir. Haberci genin bir ürünü olan b-galaktosidaz aktivitesi
O-nitrofenil-beta-D-galaktofirinasid (ONPG) ile mayadan etkilenerek, sarı renkli sinyal veren ürünlerin
ölçülmesine yardımcı olmaktadır. Canlı sensor, östrojen içerisindeki femtemolor/pikomolar seviyelerini
belirleyebilmektedir. Bu cihaz ile 4 ml allantoik sıvı
kullanılarak, dişi ve erken embriyolar ayırt edilebilmektedir. Genellikle, ölçümlerde daha iyi sonuç alabilmek için, 20 ml allantoik sıvı kullanılmaktadır. Canlı sensor ile laboratuvar şartlarında gerçekleştirilen
cinsiyet ayrımında %100 başarı elde edilmiştir (18).
Embrex’in geliştirdiği bir otomatik cinsiyet ayırma
yönteminin esasını, yalnızca dişilerin allantoik sıvılarında bulunan östrojenik bileşiklerin tespiti oluşturmaktadır. Piyasada ticari olarak kullanılan RIA kitleri
ile 17 günlük broyler embriyolarının allantoik sıvılarındaki östradiyol seviyesinin ölçülemediği veya
42 pg/ml’nin altında olduğu bildirilmiştir. Dişi embriyoların allantoik sıvılarındaki östradiyol seviyesi
113-830 pg/ml civarındadır. Bu değer, erkeklerde ölçülenin en az 3 katıdır. Konuyla ilgili gerçekleştirilen
bir çalışmada, 490 allantoik sıvı örneği incelenmiş
Allantoik sıvının alınması: Allantoik sıvı kanatlı
embriyoları için azot metabolizmasında görev üstlenmektedir. Bu sıvı kuluçkanın 5. gününden itibaren
oluşmaya başlamaktadır. Kuluçkanın 13. gününde en
yüksek seviyelere ulaşmaktadır. Nem kaybına bağlı
olarak hacmi azalmaktadır. Kuluçkanın 18. gününde yumurta kabuk iç zarı, dış zarı ve korioallontoik
membran tarafından yayılan allantoik sıvının miktarı
1-2 ml olabilmektedir. Embriyolu yumurtada allantoik sıvı dış yüzey ile tamamen sarılmış olmakla birlikte,
yumurtanın üst kısmındaki hava boşluğunun altında
Yumurta sarısındaki seks steroid hormonlarının cinsiyet ayrımında kullanılabileceği önceden beri bilinmektedir (11). Hormon seviyeleri farklı tekniklerle
ölçülebilmektedir. Geliştirilen bir RIA ile testosteron
sevilerindeki farklılık ortaya konulmuştur (28).
Yumurta içine erken dönemlerde verilen aromatöz
inhibitörleri ile testosteron hormonunun baskılandığı ve dişi civciv oranları arttırılabildiği bildirilmiştir.
Konuyla ilgili gerçekleştirilen bir araştırmada selektif
bir aromatöz inhibitörü olan vorozol’ün kuluçkanın
6. gününde in ovo olarak uygulanması sonucunda
başarılı sonuçlar alınmıştır. Çalışma sonucunda elde
edilen civcivlerde T3 ve büyüme hormonu seviyelerinde önemli düzeyde artış sağlanırken, kesim yaşlarına ulaşanlarda karın yağlarında azalma belirlenmiştir (9).
22
Tabiat ve İnsan
toplanmış olarak bulunmaktadır. Bu alandaki toplanma yerçekimine, yumurta sarısı ve embriyo ağırlığına bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Hava
boşluğunun yumurtalar arasında değişkenlik göstermesi nedeniyle, yumurta dik konumdayken doğru
bir şekilde allantoik sıvı örneği almak zordur. Yerçekimi allantoik sıvının belirli bir bölgede birikmesini
sağlamaktadır. Yumurta yan çevrildiğinde, allantoik
sıvı aynı şekilde üst kısımda kabuğun hemen altında
toplanmaktadır. Yumurta bu pozisyondayken canlı
sensor ile 20 ml sıvı örneği alınabilmektedir. Embrex
tarafından geliştirilen bir makine ile ticari broyler
yumurtalarından otomatik olarak allantoik sıvı alınabilmektedir. Örnek alınacak bölümün uzunluğuna,
derinliğine, iğnenin tipine ve vakum oranına bağlı
olarak %96 oranında başarı ile optimum örnekleme
yapılabilmektedir (24).
Otomatik Cinsiyet Ayırma Modeli
Embrex tarafından geliştirilen cihaz ile saatte yaklaşık 5000 yumurtanın cinsiyet ayrımı yapılabilmektedir. Makine bilgisayar ağına bağlı üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde allantoik sıvı örneği
alınmaktadır. Kuluçkanın 15-21. günlerinde kuluçka makinesinden elle toplanan yumurtalar, taşıyıcı
bantlara aktarılmaktadır. Optik sensor ile döllü yumurtalar belirlendikten sonra, yumurta yerleştiriciler
vakumlu tutucular ile yumurtaları yan olarak yerleştirmektedir. Sonra, iğneler yumurtanın orta noktasından ve uygun derinlikten 20 ml allantoik sıvı örneğini
almaktadır. Alınan sıvı örnekleri barkotlu plastik bölmelere aktarılmaktadır. Her bölmede yaklaşık 2500
örnek işlenebilmektedir. Her bölmedeki kısımlar yumurta tablaları ile aynı barkod numaralarına sahiptir.
İğneler, örnek alınmasından sonra temizlenmektedir.
Yumurtalar, barkotlu yumurta tablalarına tekrar yerleştirilmektedir. Alınan allantoik sıvı örnek numaraları ile yumurta tablalarındaki barkod numaraları bilgisayarda eşleştirilerek analiz edilmektedir (3, 10, 24).
İkinci kısımda otomatik tahliller yapılmaktadır. Örnekler bir taşıyıcı sistemle dağıtıcı baş altına yerleştirilmektedir. Dağıtıcı baş her bölümün içerisine 30
ml canlı sensor belirleyici eklemektedir. Belirleyici
ekleme süresi her bölüm için yaklaşık 5-6 dakika
sürmektedir. Sonra, bölmeler ilerleyerek kontrollü
odalarda yaklaşık 4 saat beklemeye bırakılmaktadır.
Bütün bölümlere otomatik olarak ONPG eklenerek
renk oluşumu için 30 dakika beklenmektedir. ACCD
algılayıcı, tüm bölümleri tarayarak erkek ve dişileri
belirmektedir. Alınan bilgiler yumurta tablalarına
gönderilmektedir. Taşıyıcılardaki örnekler otomatik
olarak temizlenmekte ve dezenfekte edilerek tekrar
kullanıma sokulmaktadır. Üçüncü bölümde yumurtalar cinsiyetlerine göre sıralanmakta, erkek civcivli
olanlar ayıklanıp ve boşalan yerlere dişi civcivli yumurtalar yerleştirilmektedir. Dişi yumurtalar bar kodlanarak, bilgiler bilgisayara aktarılmaktadır (3, 24).
Kuluçkaya Etkisi
Otomatik cinsiyet ayırma işleminin kuluçka ve civciv
performansına etkisini incelemek amacıyla araştırmalar gerçekleştirilmiştir. İşlemler sırasında, allantoik sıvı alınırken ve inokulum yapılırken olmak üzere,
yumurtalarda iki delik açılmaktadır. Bu işlemlerin
kuluçkaya etkilerini araştıran çok sayıda çalışma bulunmaktadır. İlk çalışmalarda, alınan yumurta örneklerindeki delik kapatılmıştır. Ticari broyler sürülerinde yapılan çalışmada, yumurtalar kuluçkanın 16. gününde delinerek tekrar kuluçka makinesine konulmuştur. 19. günde ise inovoject sistem ile yumurtaya
inokulasyon yapılmıştır. Bu iki deneme sonuçlarına
göre 16. günde açılan delik, kuluçka sonuçlarında
yaklaşık %2’lik bir azalma oluşturmuştur. Deliğin kapatılması kuluçka sonuçlarının iyileşmesi üzerinde
bir etki yapmamıştır (5, 24).
Son çalışmalarda ticari kuluçka sistemlerinde, yumurtanın örnek almak amacıyla delinen kısmının
dezenfeksiyonu üzerinde durulmaktadır. Bu kısmın
dezenfeksiyonu sonucu, kuluçkanın 16. gününde yumurtada açılan deliğin kuluçka sonuçlarını olumsuz
yönde etkilemediği saptanmıştır (3, 24).
Saha çalışmalarında, Embrex sisteminin embriyolarda otomatik cinsiyet belirleme işlemini başarılı
bir şekilde yapabileceği gösterilmiştir. Sistemde
karşılaşılan en önemli sorun, allantoik sıvı alınırken,
yumurta büyüklüğü ve şekline göre ayırım yapılamamasıdır. Ticari olarak kuluçka randımanı ve civciv
performansına etkisi göz ardı edilebilmektedir. Otomatik cinsiyet ayırma makinesi ve canlı sensor ile
kuluçkadaki civcivlerin cinsiyet ayrımı güvenilir bir
şekilde yapılabilmektedir. Bu sistemin geliştirilmesiyle saatte 20.000-30.000 adet yumurtanın cinsiyet
ayrımı yapılabilecektir. Böylece, günlük erkek civcivlerin imha edilmesi yönünde yumurtacı işletmelere
yapılan, hayvan haklarıyla ilgili olumsuz eleştirilerin
önüne geçilebilecektir (3).
23
Tabiat ve İnsan
Resim 1: Tavuk embriyosu (8 günlük)
Resim 2: Tavuk embriyosu (9 günlük)
24
Tabiat ve İnsan
Resim 3: Tavuk embriyosu (13 günlük)
Resim 4: Tavuk embriyosu (16 günlük)
25
Tabiat ve İnsan
Resim 5: Tavuk embriyosu (19 günlük)
Resim 6 ve 7: Tavukta tüy folliküllerine göre cinsiyet tayini
26
Tabiat ve İnsan
KAYNAKLAR
1. ANDREWARTHA, S.J., TAZAWA, H., BURGGREN,
W.W., “Embryonic control of heart rate: Examining developmental patterns and temperature
and oxygenation influences using embryonic avian models” Respiratory Physiology &
Neurobiology, 178: 84-96, (2011).
2. BAMELIS, F.R., TONA, K. DE BAERDEMAEKER, J.G.,
DECUYPERE, E.M., “Detection of early embryonic
development in chicken eggs using visible light
transmission” Br Poult Sci, 43: 204-212, (2002).
3. CHALKER, B.A., HUTCHINS, J.E., “Methods and
apparatus for non-invasively identifying conditions of eggs via multi-wavelength spectral
comparison”. Embrex, Inc., assignee. US Pat. No.
6,535,277, (2003).
4. CHEN, C.C., LIU, Y.S., CHENG, C.C., WANG, C.L.,
LIAO, M.H., TSENG, C.N., CHANG, H.W., “High-throughput sex identification by melting curve
analysis in blue-breasted quail and chicken”
Theriogenology, 77: 1951-1958, (2012).
5. CHUE, J., SMITH. C.A., “Sex determination and
sexual differentiation in the avian model” FEBS
Journal, 278: 1027-1034, (2011).
6. COUCKE, P.M., ROOM, G.M., DECUYPERE E.M.,
DE BAERDEMAEKER, J.G., “Monitoring embryo
development in chicken eggs using acoustic resonance analysis” Biotechnol Prog, 13: 474-478,
(1997).
7. DAS, K. EVANS, M.D., “Detecting fertility of hatching eggs using machine vision: I. histogram
characterization method” Trans ASAE, 35: 13351341, (1992a).
8. DAS, K. EVANS, M.D., “Detecting fertility of hatching eggs using machine vision: II. Neural
network classifiers” Trans ASAE, 35: 2035-2041,
(1992b).
9. DEWIL, E., BUYSE, J. VELDHUIS, J.D., MAST, J. DE
COSTER, R., DECUYPERE, E., “In ovo treatment
with an aromatase inhibitor masculinizes post-
natal hormone levels, abdomınal fat pad content, and GH pulsatility in broiler chickens” Domes Anim Endocrinol, 15(2): 115-127, (1998).
10. ELLIS, H.L., SHIODA, K., ROSENTHAL, N.F., COSER, K.R., SHIODA, T., “Masculine epigenetic sex
marks of the CYP19A1/Aromatase promoter in
genetically male chicken embryonic gonads are
resistant to estrogen-induced phenotypic sex
conversion” Biol Reprod, 87(1): 23, 1-12, (2012).
11. GÖGER, H., DURMUŞ, İ., “Östrojen seviyesinden
yararlanılarak yumurtadan çıkmadan önce civcivlerde cinsiyetin belirlenmesi” Tavukçuluk
Araştırma Dergisi, 6(1): 61-63, (2005).
12. HUANG, H.W., SU, Y.F., YAO, C.T., HUNG, Y.C.,
CHEN, C.C., CHENG, C.C., LI, S.S.L., CHANG, H.W.,
“High-throughput gender identification of three
Columbidae species using melting curve analysis” Theriogenology, 75: 73-79, (2011).
13. KLEIN, S., ROKITTA, M., BAULAIN, U., THIELEBEIN,
A., HAASE, A., ELLENDORF, F., “Localization of the
fertilized germinal disc in the chicken egg before incubation” Poult Sci, 81: 529-536, (2002).
14. KRZYSIK-WALKER, S.M., OCO´N-GROVE, O.M.,
MADDINENI, S.B., HENDRICKS, G.L., RAMACHANDRAN, R., “Identification of calcitonin expression in the chicken ovary: Influence of follicular maturation and ovarian steroids” Biol
Reprod, 77: 626-635, (2007).
15. KULESA, P.M., “Developmental imaging: Insights
into the avian embryo” Birth Def Res, 72: 260266, (2004).
16. LAWRENCE, K.C., SMITH, D.P., WINDHAM, W.R.,
HEITSCHMIDT, G.W. PARK, B., “Egg embryo development detection with hyperspectral imaging.
Int J Poult Sci, 5(10): 964-969, (2006).
17. LIU, L., NGADI, M.O., “Detection of fertility and
early embryo development of chicken eggs
using near-infared hyperspectral imaging” Food
Bioprocess Technol, 6: 2503-2513, (2013).
27
Tabiat ve İnsan
18. LIU, L., NGADI, M.O., “Detection of chicken egg
fertility and early embryo development using
hyperspectral imaging” http://www.icef11.org/
content/papers/mcf/MCF894.pdf. (2014, In
Press).
19. MORINHA, F., CABRAL, J.A., BASTOS, E., “Molecular sexing of birds: A comparative review of polymerase chain reaction (PCR)-based methods”
Theriogenology, 78: 703-714, (2012).
20. NAKAMURAI D., TIERSCH, RT., DOUGLASS, M.,
CHANDLER, RW., “Rapid identification of sex in
birds by flow cytometry” Cytogenetics and Cell
Genetics, 53: 201-205, (1990).
21. OOSTERBAAN, A.M., “Hemodynamics and vascular development in the chicken embryo and
the effects of homocysteine and folic acid treatment, PhD Thesis, Erasmus University Rotterdam, The Netherlands, (2012).
22. PATEL, V.C., MCCLENDON, R.W., GOODRUM, J.W.,
“Detection of blood spots and dirt stains in eggs
using computer vision and neural networks”
Appl Eng Ag, 12: 253-258, (1996).
23. PATEL, V.C., MCCLENDON, R.W., GOODRUM,
J.W., “Color computer vision and artificial neural
networks for the detection of defects in poultry
eggs” Artif Intell Rev, 12: 163-176, (1998).
24. PHELPS, P., BHUTADA, A., BRYAN, S., CHALKER,
A., FERBELL, B., NEUMAN, S., RICKS, C., TRAN, H.,
BUTT, T., “Automated identification of male layer
chicks prior to hatch” World’s Poul Sci J, 59(1):
33-38, (2003).
25. PILZ, K.M., REGAN, E.A., SCHWABL, H., “No sex
difference in yolk steroid concentrations of avian eggs at laying” Biol Lett, 1: 318-321, (2005).
26. SCHELLPFEFFER, M.A., KUHLMANN, R.S., BOLENDER, D.L., RUFFOLO. C.G., KOLESARI, G.L., “Preliminary investigation of the use of high frequency ultrasound imaging in the chick embryo”
Birth Def Res, 73: 39-49, (2005).
28
27. SCHOUENBERG, K.O.P., “Method and device for
detecting undesired matter in eggs” FPS Food
Proc. Sys. B.V., assignee. US Pat. No. 6,504,603,
(2003).
28. SCHWABL, H., “Yolk is a source of maternal testosterone for developing birds” Proc Natl Acad
Sci, USA. 90: 11446-11450, (1993).
29. SMITH, D.P., MAULDIN, J.M., LAWRENCE, K.C.,
PARK B., HEITSCHMIDT, G.W., “Detection of fertility and early development of hatching eggs
with hyperspectral imaging” Proc. 11th Europ.
Symp. Qual. Eggs and Egg Prod. Doorwerth,
The Netherlands, (2005).
30. SMITH, D.P.. LAWRENCE K.C., HEITSCHMIDT. G.W.,
“Fertility and embryo development of broiler
hatching eggs evaluated with a hyperspectral
imaging and predictive modeling system” Int J
Poul Sci, 7 (10): 1001-1004, (2008).
31. TIERSCH, T.R., “Identification of sex in chickens
by flow cytometry” World’s Poul Sci J, 59(1): 2532, (2003).
32. YİĞİT, F., DAĞLIOĞLU, S., “Histological changes in
the uterus of the hens after embryonic exposure
to bisphenol A and diethylstilbestrol” Protoplasma, 247: 57-63, (2010).
Tabiat ve İnsan
KARATAVUK (Turdus merula L.)’UN
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ KAMPÜSÜNDEKİ
ÜREME BİYOLOJİSİ
Biyolog Elif Betül EVCİMEN
Uzman Biyolog Bekir KABASAKAL
Prof. Dr. Ali ERDOĞAN
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi,
Biyoloji Bölümü, Antalya,
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi,
Biyoloji Bölümü, Antalya,
Akdeniz Üniversitesi, Fen Fakültesi,
Biyoloji Bölümü, Antalya,
29
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Karatavuk (Turdus merula L.), doğal ormanlarda olduğu kadar park, bahçe ve kampüsler gibi şehirlerde
de sık sık görebildiğimiz bir kuş türüdür. Şehir ekosistemlerine uyum sağlayan her tür gibi içinde olduğu
ekosistemde önemli işlevlere sahip olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, şehir ekosistemlerinde yaşayan
karatavuk populasyonlarının habitat tercihleri, yuva
yeri seçimleri, üreme parametreleri gibi özelliklerinin bilinmesi bu yapının korunması için önemlidir.
Bu çalışmanın amacı Akdeniz Üniversitesi Kampüsü’nde üreyen karatavuk populasyonunun üreme
biyolojisinin belirlenmesidir. Bu bağlamda, Antalya
şehir merkezinde bulunan ve 360 hektarlık bir alan
kaplayan kampüste yapılan gözlemler ile birliktelik
oluşturan bireyler takip edilerek yuva yerleri tespit
edilmiştir. Üreme faaliyetlerinin başlamasına takiben
yuva yapım süreleri, yumurta sayıları, kuluçka süreleri,
yumurtadan çıkan yavru birey sayıları, yavru gelişim
süreleri, uçan yavru sayıları ve ölen yavru sayıları kaydedilmiştir. Mart ayının ikinci yuva yapımana başlayan karatavuğun kuluçka faaliyetinin ortalama 10.3±
0.41 (9-11), yavru gelişim süresinin ise 11.1±0.25 (1012) olduğu belirlenmiştir. Üreme faaliyeti 14 yuvada
tamamlanmış fakat 2 yuvada yumurtaların açılmış
olmasına karşın yavru uçusu gözlenmemiştir. Bir yuva
ise predasyona uğramıştır. Yuva predatör türlerin Leş
kargası ve (Corvus corone) ala karga (Garrulus glandarius) olduğu gözlenmiştir. Ortalama yumurta küme
büyüklüğünün 4 ± 0.23 (3-5) olduğu belirlenmiştir.
Üreme faaliyeti tamamlanan 14 yuvanın yumurta açılma başarısının 73.93 ± 5.9, yavru uçurma başarısı 81 ±
10.3 ve genel üreme başarısının ise 63.9 ± 9.8 olduğu
hesaplanmıştır.
Blackbird (Turdus merula) is a species that we
can observe natural areas and parks, gardens
and campuses. It has important functions in its
ecosystem as each species which are adapted to
the urban ecosystem. In this regard, it is important
to know habitat selection, nesting site selection
and breeding parameters of blackbirds which are
living in urban ecosystems. In this study we aim to
determine breeding biology of Blackbirds breeding
in Akdeniz University Campus. In this context, we
followed blackbird pairs to find their nest sites in
breeding season in Akdeniz University Campus. Nests
were checked every 3 days and nest building period,
incubation period, fledging period, number of eggs
fledglings and death chicks were noted. We found 16
blackbird nests. However 2 nests were abandoned
and predated. Hooded crow (Corvus corone) eurasian
jay (Garrulus glandarius) were the predators. We
observed that blackbirds started to build their nests in
the second week of March. We found that incubation
period lasted 10.3± 0.41 (9-11) and fledging period
was 11.1±0.25 (10-12). Cluth size were 4 ± 0.23 (3-5),
hatching succes were 73.93 ± 5.9, fledging succes was
81 ± 10.3 and general breeding success was 63.9 ± 9.8
in 14 nests.
Anahtar Kelimeler: Karatavuk, Turdus Merula, Üreme biyolojisi, Antalya
Keywords: Blackbird, Turdus merula, breeding
biology, Antalya
GİRİŞ
Eşeysel dimorfizm gösteren karatavuk (Turdus Merula L.)’ un dış görünümü; erkeklerde vücudu tamamen
siyah, kuyruk türleri biraz kahverengimsidir. Dişinin
üst kısmı zeytin kahvesi, gırtlak beyaz, gögüş tüyleri pas kahvesi, siyahımsı lekelidir. Palearktik bölgede neredeyse tamamını kaplayan geniş bir dağılımı
olan karatavuk, bu dağılım sınırlarını kuzey-güney
ve doğu-batı doğrultusunda sürekli olarak genişletmektedir (Karakaya, 2009). Karatavuk, küresel ölçekte nesli tükenme tehlikesi olmayan (Least Concern)
ülkemiz ölçeğinde ise hassas tür (A.3) katagorisinde
değerlendirilmektedir (IUCN, 2013; Kiziroğlu, 2007).
Orman ekosistemlerinde yaşayan karatavuklar genellikle 4-6 yumurta bırakır, kuluçka 13-15 gün sürer,
yavru gelişim süresi ise 15-16 gündür, yuvayı terk
eden yavrular çalılıklarda saklanır (Kiziroğlu, 2009).
30
Karatavuk, geniş ekolojik toleransı sayesinde doğal
alanlarda yaşadığı gibi insan varlığının olduğu bölgelere de kolaylıkla uyum sağlayabilmiştir. Ancak
şehir ekosistemlerde yaşayan türler gibi karatavuk
da doğal ekosistemlerde yaşayanlara oranla insan
etkisine nedeniyle üreme başarıları ve üreme yoğunluklarını tehdit eden faktörlere maruz kalabilmektedir (Dominoni ve ark. 2013). Şehir ekosistemlerinde
yaşayan kuş türleri bazı bitki türlerinin yayılışına katkıda bulunma ve zararlı omurgasızlala beslenmeleri
gibi önemli ekolojik işlevsel özelliklere sahip oldukları için özellikle biyolojik kontrol alanında her geçen gün daha çok öne çıkmaktadırlar. Örneğin Çam
türlerinin (Pinus sp.) zararlısı olan Çalı antenli çam
yaprak arısı (Diprion pini L.) karatavuk için önemli bir
besin kaynağı olup özellikle yavrularını bununla besledikleri bilinmektedir (Karakaya ve Özelmas, 2011).
Tabiat ve İnsan
Bu nedenle de Akdeniz Üniversitesi Kampüsü gibi
şehir ekosistemlerinde yaşayan karatavuk popülasyonlarının üreme biyolojilerinin anlaşılması, türün
gelecekte Çalı antenli çam yaprak arısının biyolojik
kontrolünde kullanılmasına katkı sağlayarak hem
doğal çam ormanları hem de şehir ekosistemlerindeki çam ağaçlarının korunmasında oldukça önemli yer
tutması muhtemeldir. Bu çalışmada Akdeniz Üniversitesi Kampüsü’nde üreyen karatavuk popülasyonunun üreme biyolojisinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
BULGULAR ve TARTIŞMA
Karatavuğun, Mart ayının ikinci haftasında yuva yapımına başladığı gözlenmiştir. Bununla birlikte Nisan
sonu ve Mayıs ayının ilk haftası yoğun yuva yapımı
faaliyetleri gözlenmiştir. Toplam 16 yuva tespit edilmiştir (Şekil 1). Ancak bu yuvalardan ikisinde yumurta bırakma faaliyeti gerçekleştirilmiş olmasına karşın
ebeveynler yuvaları terk etmişlerdir.
MATERYAL VE METOD
Araştırma Alanı olan Akdeniz Üniversitesi Kampüsü Antalya ilinin batısında ve 36o53’ kuzey enlemi
ile 30o40’ doğu boylamının kesişim bölgesinde yer
almakta ve 360 hektarlık bir alanda kurulmuş olup
yüksekliği 50-60 metre kadardır. Alan 8 familya ve
326 cinse ait 452 bitki taksonu (69 alttür ve 48 varyete) içermete olup zengin habitat çeşitliliğine sahiptir
(Ünal ve Gökçeoğlu, 2003). Kampüs alanı herdem
yeşil bodur maki formasyonu ile kaplıdır. Kampüs’de
yapılan çalışma sonucu alanda 6 farklı bitki topluluğu bulunmuş olup bunlar; I. Quercus coccifera Topluluğu, II. Nerium oleander-Myrtus communis Topluluğu, III. Sarcopoterium spinosum Topluluğu, IV. Inula
viscosa Topluluğu, V. Verbascum sinuatum var. adenosepalum Topluluğu, VI. Coridothymus capitatus Topluluğu’dur (Ünal ve Gökçeoğlu, 2002). Alanın hakim
vejetasyonunu oluşturan Quercus coccifera topluluğu içersinde diğer topluluklar küçük alanlar halinde
yer almaktadır.
Kampüs içerisinde karatavukların yoğun olduğu
bölgelerde haftada en az 3 gün olmak üzere yapılan
gözlemler ile birliktelik oluşturan bireyler takip edilerek yuva yerleri tespit edilmiştir. Tespit edilen yuvalar
haftada en az 3 gün olmaz üzere, demir bir çubuk
üzerine bağlı ayna yardımı ile kontrol edilmiştir. Bu
yuvalarda, bırakılan yumurta sayısı, kuluçka süresi, açılan yumurta sayısı, yavru gelişim süresi, uçan
yavru sayısı kaydedilmiş ve üreme başarısı (en az bir
yavrunun uçtuğu yuvalar dahil edilmiştir; yumurta
açılma başarısı: açılan yumurtaların bırakılan yumurtalara oranı ve yavru uçurma başarısı: uçurulan
yavruların açılan yumurtalara oranı ve genel üreme
başarısı: uçan yavruların bırakılan yumurtalara oranı)
hesaplanmıştır (Kabasakal ve Albayrak, 2013). Ayrıca
bu yuvalar en az 1 saat çeşitli davranışların incelenmesi için izlenmiştir. Gözlemler esnasında dürbün
(Nikon 8X40 ve 10X46), teleobjektifli fotoğraf makineleri (Canon 400, Nikon 200–500 ve Panasonic
35–420 mm) kullanılmıştır.
Şekil 1. Yumurtadan yeni çıkmış 1 günlük yavrular ve
Uçmaya hazırlanan yaklaşık 12 günlük yavrular
Erkek bireyler seçtikleri alanda bir ağacın tepesine çıkarak kuş ötüşleri yaptıkları görülmüştür. Daha sonra
dişinin erkeği seçmesini takiben kopulasyonun meydana geldiği görülmüştür. Yuva yeri olarak genellikle
insan faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgeleri seçtikleri belirlenmiştir. Bu bölgeleri besin miktarının fazla
olması ve predatör tehditlerinin az olması nedeniyle
seçtikleri düşünülmektedir. Ayrıca karatavukların
yavrularını beslemek için tercih ettikleri en önemli
besin kaynaklarından biri olan toprak solucanlarının da özellikle çimenlik alanların sürekli sulanması
nedeniyle, kolayca avlayabildikleri için bu bölgeleri
tercih etmiş olabilmeleri de mümkündür. Yuva yeri
olarak da sık tercih edilen belirgin bir ağaç türü saptanamamıştır. Bununla birlikte, Kızıl çam (Pinus brutia) ve Turunç ağacı (Citrus aurantium) ile çeşitli payzaj ve kültür bitkilerine yuva yaptıkları belirlenmiştir.
Yumurta bırakma faaliyetinin genellikle her gün 1
yumurta olarak gerçekleştiği ve bunu takiben dişinin
31
Tabiat ve İnsan
kuluçkaya yattığı izlenmiştir. Bu süreçte, dişinin nadiren yuvadan ayrıldığı ve dişiyi erkek bireyin beslediği gözlenmiştir. Yavruların yumurtadan çıkması ile
her iki ebeveynin yavruları besledikleri görülmüştür.
Özellikle karga türleri gibi predatörler tarafından
yuvaya herhangi bir tehdit söz konusu olduğunda
ebeveynlerin yüksek sesle ötüp kuyruklarını yukarı
doğru kaldırıp titrettikleri gözlenmiştir. Tehkelikenin
geçmemesi durumunda ise predatör türün üzerine
doğru hızlı uçuşlar yaptıkları görülmüştür.
Kuluçka faaliyetinin ortalama 10.3 ± 0.41 (9-11), yavru gelişim süresinin ise 11.1 ± 0.25 (10-12) olduğu belirlenmiştir. Üreme faaliyeti 14 yuvada tamamlanmış
fakat 2 yuvada yumurtaların açılmış olmasına karşın
yavru uçusu gözlenmemiştir. Bir yuva ise predasyona
uğramıştır (Çizelge 1). Predatör türlerin Leş kargası
ve (Corvus corone) ala karga (Garrulus glandarius) olduğu gözlenmiştir. Özellikle alakarga sıklıkla yuvaların etrafında görülmüş ve karatavukların da bunları
yuvadan uzaklaştırmaya çalıştıkları gözlenmiştir. Ortalama yumurta küme büyüklüğünün 4 ± 0.23 (3-5)
olduğu belirlenmiştir. Üreme faaliyeti tamamlanan
14 yuvanın yumurta açılma başarısının 73.93 ± 5.9,
yavru uçurma başarısı 81 ± 10.3 ve genel üreme başarısının ise 63.9 ± 9.8 olduğu hesaplanmıştır.
Çizelge 1. Karatavuk ’un üreme biyolojisine ait bilgiler
Toplam yuva sayısı
14
Bırakılan Yumurta Sayısı
64
Açılan Yumurta Sayısı
41
Açılmayan Y. Sayısı
23
Uçan Yavru Sayısı
36
Ölen Yavru Sayısı
5
vd. 2013), karatavuk yuvalarının predasyon oranının
düşük olduğu belirlenmiştir. Bu durum, karatavuğun
predatörlere karşı arapbülbülüne göre daha agresif
olmasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir
(Dabelsteen ve Pedersen, 1990).
Teşekkür: Bu çalışma, TÜBİTAK 2209/A - Üniversite
Öğrencileri Yurt İçi Araştırma Projeleri Destek Programı kapsamında desteklenmiştir.
KAYNAKLAR
Dabelsteen, T. Pedersen, S. B. 1990. Song and information about aggressive responses of blackbirds, Turdus
merula: evidence from interactive playback experiments with territory owners. Animal Behaviour, 40(6),
1158-1168.
Dominoni DM, Goymann W, Helm B, Partecke J. 2013.
Urban-like night illumination reduces melatonin release in European blackbirds (Turdus merula): implications
of city life for biological time-keeping of songbirds.
Frontiers in Zoology, 10(1), 60.
Kabasakal, B. Albayrak, T. 2012. Offspring sex ratios and
breeding success of a population of the Great Tit, Parus
major. Zoology in the Middle East 57(1): 27-34.
Kabasakal, B., Aslan, A,.Erdoğan, A., Griggio, M., Hoi,
H., Yaşar, Z., Karaca, M. 2013. Arap bülbülü (Pycnonotus xanthopygos)’nün Akdeniz Üniversitesi Kampüsünde Üreme Biyolojisinin Belirlenmesi. 1. Ulusal Zooloji
Kongresi. Nevşehir Üniversitesi. Özet kitabı. 101 s.
Karakaya, M. 2009. Eskişehir Ormanlarında Yaşayan Turdus merula (Karatavuk)’nın Biyo-Etolojisi. Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi. Doktora Tezi. Eskişehir
IUCN 2012. IUCN Red List of Threatened Species.Version 2013.1. (www.iucnredlist.org): erişim tarihi: 1 Kasım
2013.
Karakaya M, Özelmas Ü. 2011. Role of Blackbirds (Turdus
Merula) on Biological Controls of Common Pine Sawfly
(Diprion Pini). 6rd International Symposium on Ecology
and Environmental Problems. Abstract book, p. 107.
Kiziroğlu İ. 2008. Türkiye Kuşları Kırmızı Listesi. Desen
Yayıncılık, Ankara.
Bulgular, türün insan aktivitesinin yoğun olduğu
alanlarda yuvalandığını göstermektedir. Ancak yuva
yapımı ve kuluçka sırasında doğrudan insan etkisine
maruz kaldıklarında yuvayı terk ettikleri gözlenmiştir.
Aynı alan içinde benzer yerlere yuva yapan arap bülbülünde (Pycnonotus xanthopygos) predasyon oranının yüksek olduğu belirtilmesine karşın (Kabasakal
32
Kiziroğlu İ. 2009. Türkiye Kuşları Cep Kitabı. Ankamat
Matbaası, Ankara.
Ünal O, Gökçeoğlu M. 2002. Akdeniz Üniversitesi Kampüsü’nün Bitki Sosyolojisi ve Ekolojisi Yönünden İncelenmesi. Tabiat ve İnsan. 36(3): 16-28.
Ünal O, Gökçeoğlu M. 2003. Akdeniz Üniversitesi Kampus Florası (Antalya-Türkiye). Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi. 16(2):143-154.
Tabiat ve İnsan
İSTANBUL’DA
OSMANLI-TÜRK BAHÇE MİMARÎSİ
Prof. Dr. Mehmet TUNÇER
Gazi üniversitesi, Mimarlık Fakültesi,
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü
33
Tabiat ve İnsan
ÖZET
İstanbul’da Osmanlı-Türk dönemi bahçe mimarîsi ve
su kıyısı kullanımlarına ilişkin araştırma ve incelemeler yeterli denilemez. Çünkü bugün, olduğu gibi korunabilmiş tek bir Türk bahçesi bulamayız. Eski bahçelerden pek azı, çok bozulmuş ya da harap olmuş
bir biçimde, bize kadar kalmış, ötekiler de bütünüyle
ortadan kalkmıştır. Su kıyısı düzenlemeleri de benzer şekilde genellikle ortadan kalkmış, yok olmuştur.
Bununla birlikte, dinî ve özellikle sivil mimariîmizin
varmış olduğu yüksek ilerleme derecesini göz önünde tutarak, bahçe mimarîmizin ve su kıyısı düzenlemelerinin de hiç olmazsa aynı olgunluğu bulmuş olduğu kabul edilebilir. Bahçe konusunun halk dilinde
ve edebiyatımızda eskiden beri aldığı önemli yer ve
İstanbul bahçelerine ait destanlar, bu kanıyı güçlendirmektedir. Prof. Sedat Hakkı Eldem, 1940’lı yıllarda
hazırladığı “Türk Bahçeleri” adlı araştırmasında mevcut bahçe ve mesirelerin bu dönemde, her ne kadar
bozulmuş, harap olmuş veya son yüzyıl eserleri olsalar bile, bunları toptan inceleyerek sonuçlara ulaşmış
ve genellemelere varmıştır. Yol kalıntıları, havuz ve
duvar izleri, başka bir yerde rastlanabilen bir köşk ya
da çardak izi bu incelemenin esas elemanlarını oluşturmuştur. Bu araştırmada eksikleri tamamlamak için,
başvurulan ikinci bir kaynak da eski bahçeler ve su
kıyılarına, yalılara ait eski resimli tasvirler, gravür ve
fotoğraflardır. Bu resimler ve gravürler hayalî ya da
gerçek bahçelere, yalılara, kıyılara ait olup, ayrıntıları
yeteri derecede aydınlık olmasa bile, bütün hakkında
fikir vermektedirler. Başvurulan bir başka kaynak da
yazılı dökümantasyon ve araştırmalardır. Konu bu üç
temel kaynağa göre incelenmiş ve Türk bahçesi ve su
kıyısı düzenlemeleri hakkında, pek kesin olmasa bile,
genel bir fikir verilmeye çalışılmıştır. Çeşitli veriler bir
araya getirilerek, Türk Bahçesi / Su kıyısı düzenlemeleri hakkında var olan ve kısıtlı bir süre zarfında ulaşılan
bilgiler düzenli ve yararlı hale getirilmeye çalışılmıştır.
kısımda dere düzenlenerek iki tarafı birbirine paralel
rıhtım duvarları ile çevrilmiş ve Türkiye’de bahçe mimarîsinde yapılmış en uzun kanal inşa edilmiştir. Bu
kısım Cetvil-i sim olarak tanınmıştır. Genişliği yer yer
değişen, iki çıplak tepe sırası arasında uzanan Kâğıthane vadisi, olağanüstü etkili ve orantılı bir mekan
oluşturmaktadır. Bu alanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş büyük ağaç kümeleri, göz için gerekli ölçüyü
verirler. 1940’lara kadar mevcut olan Çağlayan köşkünden başka, yalnız İmrahor köşkü bahçesi içinde
ve harap bir halde ayakta durmaktaydı. (Eldem, S.H.,
“Türk Bahçeleri”, 1976).
1. OSMANLI DÖNEMİNDE İSTANBUL’DA MESİRE
YERLERİ, DOĞAL VE HALKA AÇIK PARKLAR
1.1. KÂĞITHANE MESİRESİ:
Kâğıthane mesiresi birkaç yüzyıl boyunca bütün İstanbul halkının rağbetini görmüştür. Uzunluğu bakımından İstanbul’un en büyük mesirelerinden biridir.
Halka açık olan bölümü, derenin iki sahilince Fil köprüsünden Doğancılar köprüsüne kadar ve oradan
itibaren yalnız sol sahilde olmak üzere, Kâğıthane
köyüne kadar uzanır. Dere, iki köprü arasındaki kısmında, rıhtım duvarları ile çevrilmiştir. Hünkâr köşkü
ile Has bahçe, Doğancılar köprüsünden Kâğıthane
köyüne kadar olan kısmın sağ sahilini oluşturur. Bu
34
Resim 1-2 : Kâğıthane Mesiresinden Tarihî Resimler
2. GÖKSU:
Geniş alan kaplayan mesirelerden biri de Göksu mesiresidir. Bu mesire yerinin incelenmesi, bize, bu gibi
yerlerin ne kadar ince bir duygu ve kuvvetli bir anlayış ile alınarak işlendiğini öğretir. Göksu mesiresi,
Kağıthane ile önem ve rağbet bakımından yarışırdı.
Topoğrafik yapısı Kağıthane’ninkinden ayrıdır. Çayır,
Küçük ile Büyük Göksu arasındaki alanı Boğaziçi sahiline kadar kaplar ve Göksu deresini izleyerek Dört
Tabiat ve İnsan
Kardeşler mevkiine kadar uzanırdı. Göksu deresine,
küçük bir kolun aktığı yerde ise çayır bir miktar genişlerdi. Çayır Anadolu Hisarı ve Yenimahalle sırtları ile
sınırlanmış, Boğaz tarafı ise açık kalmıştır. Bu fevkalede sevimli sahayı insan eli çok anlayışlı bir surette
işlemiş ve en uygun yerlerini uygun motiflerle belirterek değerlendirmiştir. Küçüksu ağzındaki kasır ve
dört yüzlü çeşme ile taş sofa, Anadolu Hisarına güzel
bir karşılık oluşturmakta ve Çayırın Boğaza açılan kısmını, uyumlu bir biçimde çerçevelemektedir. Bu güzel eser II. Mahmud yapısı ve 1802 tarihlidir. (ELDEM,
S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). (Resim) Derelerin üzerine atılmış çeşitli köprüler, ağaç grupları ve çeşmeler
çayırı ayrıca süslemektedir. Göksu deresinin sağ sahilinde, su değirmeni önündeki ahşap köprü hizasındaki sahada, karakteristik ve büyükçe bir sofa vardır.
Bu set II. Mahmud zamanında inşası tasarlanan bir
köşkü taşımak üzere yapılmış ve sonradan vazgeçilmesi üzerine bu halde kalmıştır. Eskiden yolun sol tarafında bir çeşme, sağ tarafında da bir namazgah seti
vardı. Çeşmenin yazı taşları yok olmuş, yalakların bir
kısmı da sökülmüştür. Bununla beraber, kalan parçalar, eserin II. Selim zamanına ait olduğu gösterir.
Çeşme, dört yalaklı tiptedir, özelliği büyük yalaklardan birinin önündeki kanaldadır. Eskiden 10 metre
kadar uzunlukta olan bu kanalın kenarları muntazam
taşlarla çevrilmişti. Sonu mevcut olmadığı için suyun
dereye nasıl boşaldığını bilinmemektedir. Biraz ilerdeki namazgaha ait iki ağaç ve küçük bir tümsekten
başka bir şey kalmamıştır. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Köşklü set, az eğimli bir arazi üzerine,
gayet sevimli ve Göksu deresinden biraz ayrılmış,
tepeciklerle çevrilmiş bir alanın kenarına yapılmıştır.
Sofanın şekli, arkası yarım yuvarlak, önü ise çok hareketlidir ve iki köşe ayağı arasında bir konvex eğriden ibarettir. Bunlar demir kenetlerle tutturulmuş ve
boğaz taşından kaideler üzerine oturtulmuş, ot taşı
levhalardır. Setin üstünde, küçük bir kasrın temelleri
vardır. Bu temel duvarlarına göre, kasrın planı, şimdiki Küçüksu kasrının planını hatırlatır. Sofanın, ortalarına yakın bir yerinde büyükçe ve 1811 (H.1226)
tarihli bir yazılı taş vardır. Sofanın ve köşkün niteliği
hakkında tereddüt uyandıran şeylerden biri de etrafta serpilmiş, işlenmiş taşlardır. Bunların karakteri
çok kabadır ve 19. Yüzyılın ikinci yarısına ait oldukları
etkisini uyandırırlar. Küçüksu kenarındaki sınırlı Has
Bahçe alanından başka her yanı halka açıktı. Göksu
deresi kenarına yapılmasına izin verilen fabrikalar,
Boğaz ağzındaki ilkokul, çayırı bölen ağaçlı yol ve nihayet yeni vapur iskelesi ile çeşmeli sofa üstündeki
kahve, bu emsalsiz Boğaz köşesinin güzelliğini bozmuştur. Evliya Çelebi, Göksu mesiresi için şöyle diyor:
“Ab-ı hayat misali bir nehirdir ki, Alem dağlarından
cereyan edip gelir. İki tarafları yüksek ağaçlarla müzeyyen bağlardır ve ekseri yerleri Halıcı Zade bahçeleri ve un değirmenleridir. Bu nehir üzerinde bir tahta köprü var. Cümle uşakkan kayıklar ile bu nehirden
ileri ferahfeza köylere varıp ağaçlar altında zevk ve
sohbet ederler. Vacib-ül seyr bir mesiredir” (ELDEM,
S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Resim 3. Jozef Warnia-Zarzecki’nin “Göksu’da Mesire”
Resim 4. Bütün sanat dalları gibi resmi de çok seven,
ailesini birer ressam olarak yetiştirmeye çalışan
Sultan Abdülhamit’in saray ressamı ünlü Fausto
Zonaro’nun “Göksu’da Safa” adlı tablolarıdır.
35
Tabiat ve İnsan
3. BALTALİMANI ÇAYIRI
Boğazın en sevimli, ancak uzun yıllardan beri terk
edilmiş mesirelerinden biri de Baltalimanı çayırıdır.
Çayır iki sırt arasındaki (Fıstıklıbağ tepesi ile Halim
Paşa koruluğu) vadinin bir yanını kaplar ve içinden
Baltalimanı Deresi akar. Vadi dereyi izleyerek ve gittikçe daralarak, Kanlıkavak deresinin, Baltalimanı
deresine döküldüğü yerde ikiye ayrılır. Çukurbağ denilen yere kadar derenin iki tarafında büyük ağaç kümeleri vardır. Derenin boğaza döküldüğü ağzı, sonradan doldurulmuş ve burada yapılan Baltalimanı
Sarayı ve bahçesiyle, çayırın manzarası kapanmıştır.
Çayır içinde, insan elinin yaptığı eklentiler, özellikle
300 metre kadar uzanan ve çayırın bir yanını sınırlayan, satranç biçimindeki ağaçlıktır. Bu ağaç sırasının
sonunda doğa yine serbest bırakılmış ve bu geçiş
noktası, fıskiyeli setler ile karakterlendirilmiştir. Bu
setler üç kat olarak yapılmış, en alt kata da çıkıntı
biçiminde bir havuz eklenmiştir. Fıstık ağaçlarının
sıraya alınmış olmaları ve yaşları III. Selim devrini hatıra getirir. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). Yol
boyundaki koruluk saray ile beraber dikilmiş, burada
ikişer sıra ağaç arasında büyükçe bir boşluk bırakılmış ve böylelikle güzel bir yeşillik mekanı oluşturulmuştur. Burada bulunan fevkâni bir köşkün ancak
alt bölümleri kalmıştır. 4. Sultaniye Çayırı: Sultaniye
Çayırı diğer mesire yerlerinden ayrı olarak, daha küçük ve sade bir yapıya sahipti. Burası Boğaz sahilinde,
çayır ortasında kurulmuş büyük bir ağaç grubundan
oluşmuştu ve ağaçların altında kademeli bir çifte çemensofa vardı. Mesire yeri oldukça küçüktü ve sahilde 150 yıl öncesine kadar duvarları meydanda olan
meşhur “Acem Köşkü” ve bahçesi vardı. Evliya Çelebi’ye göre, Beykoz’un güney tarafında leb-i deryada
(denize nazır) bulunan Sultaniye Bahçesi II. Beyazıd
yapısı ve “bir bağ-ı cenan misal-i gülistandır”. Burada
öyle serviler vardır ki ”kebkeşan asa semaya ser çekmiştir” (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). 5. ÇUBUKLU MESİRESİ
Beykoz Sultaniye çayırına yakın olan Çubuklu mesiresi, aynı esaslara göre kurulmuştur. Sahile yakın
bir yerde, büyük ağaçlar altında bir havuz ile çeşmeli sofaları vardır. Bugün, havuz ve çeşme mevcut
olmakla birlikte depolar ve iskele ile rıhtım inşaatı,
36
çayırı sahilden ayırmış bulunmaktadır. Eskiden beri
rağbette olan bu mesireye bugünkü çehresini veren
ve Feyzabad adı altında canlandıran III.Ahmed’in damadı İbrahim Paşa’dır. Havuz, sadece taş kaldırım ile
çevrilmiş ve bir yalak ile beslenmiştir. Çeşmeli sofa,
daha iyi vaziyettedir. 1720-1721 (1133) tarihli ve
çok zengin bir üslupta inşa edilmiş olan tek cepheli
çeşme, sofanın ortasında değil, bir yüzün üstünde
bulunmaktadır. Göksu ve Çağlayan sofalarında da
aynı düzen göze çarpmaktadır. Sofanın bir köşesinde
bir mihrab taşı vardır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”,
1976). 6. Havuzbaşı Mesiresi: Çengelköy ve Beylerbeyi arasında bulunan Havuzbaşı mesiresinde, havuz
ile oturma sofalarının bir araya getirilerek çok kullanışlı bir çözüm yolu bulunduğu söylenebilir. Hafif
eğimli bir arazi üzerinde inşa edilmiş olan bu sofa,
üç tarafından güçlü bir istinat duvarı ile tutulmuş ve
ortasında havuz, iki tarafında da yan sofalar olmak
üzere üç kısma ayrılmıştır. Ortalama 8-12 metre büyüklüğünde olan havuz, geniş kapak taş çevrilmiş ve
sofanın ön yüzüne kadar uzatılmıştır. Bir sıra asırlık
çınar ağacı, eski satranç dizisinin son kalanlarıdır. Sofaların, bu ağaçların biraz gerisinde bulunmaları ve
ağaçların da sofaların üzerine dikilmemiş olmaları,
dikkati çekmektedir. I. Abdülhamid zamanından kalmış olan bu grup, eskiden denize kadar uzanan bu
mesireye aitti. Bugün deniz tarafı kapanmıştır. Yukarıda kısaca açıklanan, en tipik birkaç mesire yerinden
başka bir dereceye kadar eski bünye ve karakterlerini
muhafaza etmiş çayır ve mesire yerleri daha var ise
de, bunlar günden güne özelliklerini kaybetmiş ve
çoğu, asırlık ağaçları kesilerek ve üzerlerinde yeni tesisler yapılarak veya imar/ifraz edilerek konut alanına
açılmışlardır. Tabiat ve İnsan
Resim 5-6-7-8. Çubuklu Mesiresi geçmiş ve bu günkü durumu
6. SETLİ MESİRE VE ÖZEL BAHÇELER
Buraya kadar incelenen mesire ve çayırlar, araziyi zorlamadan ve tersine, arazinin topoğrafik yapısı hesaplanarak kompoze edilmiş yerlerdir. Zemin izin verdikçe, bu serbest ve doğaya karşı saygılı usül tercih
edilmiş ise de, çok hareketli olan İstanbul’un arazisi,
her zaman bu çözüm yollarına imkân vermemiş ve
bazen arızalı alanları bile mesire ve bahçe olarak kullanılır bir şekle sokmak zorunluluğunu doğurmuştur.
Bu durum setli ve kademeli bahçe mimarîsini ortaya
çıkarmıştır. Büyük mesirelerde arazi, setli olarak yapılmayıp, doğal şekilde bırakılmıştır. Bu nedenle, setli
mesirelere daha az rastlanmaktadır. Bazen setli kısım,
daha büyük bir mesirenin bir parçasından ibarettir.
Ihlamuraltı, bu tür mesirelerin en büyüklerinden biridir. Teşvikiye ile Abbas Ağa mahallelerinin yer aldığı
sırtlar arasında Ihlamur deresi ve çayırlığı uzanmakta ve Fulya bayırında son bulmaktadır. Çayırın sonu
Hasbahçe’ye ayrılmış ve duvar içine alınmıştır. Burada
eskiden Hacı Hüseyin bağı bulunmakta idi. Şimdi yerinde Nüzhetiye veya Ihlamur Köşkü vardır. Muradiye
sırtlarının etekleri istinat duvarlarıyla tutulmuş, Ab-
bas Ağa sırtları ise bütünüyle setlerle düzenlenmiştir.
Bu setler üzerinde çeşitli nişantaşları, su hazineleri ve
en aşağıdakinde bir havuz, üstten bir alttaki set üzerinde de sıra ile fıstık ağaçları dikilmiş bulunmaktadır.
İstinat duvarları arazi üzerine büyük bir anlayış ve bilgi ile oturtulmuş ve bayırın doğal güzelliğini bozmamıştır (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976).
Resim 9. Amadeo Prezioski’nin “Çamlıca Mesiresi”
adlı eseri
37
Tabiat ve İnsan
Resim 10. Topkapı sarayında bulunan “Şehir Şehnamesi” adlı eserde
yer alan, Kanunî döneminde yaptırılmış olan “Kandilli Bahçesi”ni
tasvir eden gravür.
Resim 11-12-13-14. Ihlamur Kasrı
38
Bu alanı süsleyen elemanlar arasında
birer anıt sayılabilecek derecede iyi
kompoze edilmiş, III. Selim ve II. Mahmud nişantaşlarından başka, birinci
sette bulunan büyük havuz vardır. Küçük Çamlıca, Sütlüce, Kandilli, Çırçır,
Çubuklu, Silahdarağa mesireleri, aynı
tipte ve orta büyüklükte setli bahçelerdir. Hepsinde ortak olan nitelik, zeminin istinad duvarları ile farklı katlara
ayrılmış olması ve bahçenin belirli bir
yöne bakan bir çeşit anfiteatr oluşturmasıdır. Sütlüce ve Çubuklu’da setler
Boğaza, Silahdar’da, Alibeyköyü Deresine, Çırçır’da ise vadi ve karşı bayırlara
bakmaktaydı. Setler birbirine kademelerle bağlı olup, çeşitli su oyunları ve
köşkler taşımakta idi. Ağaçlar kat kat
setler üzerine dikilmişti. 1950’lere kadar bu yerlerin çoğu eski niteliklerini
korumaktaydı. Tabiat ve İnsan
7. ASMA BAHÇELER
Asma bahçeler incelenirken doğunun en eski bahçelerini ve özellikle Babil’in asma bahçelerini hatırlamamak mümkün değildir. Eski efsane ve belgelere
göre, “Dünyanın 7 Harikası”ndan biri olan bu bahçe,
birbirine kademelerle bağlı ve anfiteatr şeklinde sıralanmış teraslardan oluşmuştu. Bu teraslar, kalın
ayaklar ve duvarlar üzerine oturtulmuş kemerler ve
büyük taş levhalarla elde edilmişti. Bu dallar, asma
bahçenin toprağı ve kaldırımlarını taşırlardı. Bizdeki
asma bahçelerin, aynı esaslara göre yapılmış olmaları, dikkati çekmektedir. Kalın taş ayaklar üzerinde kemerler ve bunların üzerinde tonoz ve voltalar vardır.
Bu tonozların sırtları, sızan suları akıtacak şekilde biçimlendirilmiş, izole edilmiş ve üzerleri toprakla doldurulmuştur. Sular, çörtenler ile sona eren kanallar
ile dışarıya akıtılır veya künk borularla aşağıya yönlendirilir. Bazen bahçe alanı yetersiz olan yerlerde,
yeni alan direkler üzerine oturtulmak suretiyle kazanılmış, bazan de bütün bahçe böyle ayaklar üzerine
inşa edilmiştir. Bahçelerin ayaklar üzerine alınmasındaki başlıca neden, belirli bir yükseklik seviyesini
korumak ve böylece öne eklenen yeni bahçeyi, eski
bahçelere göre daha aşağıda ve dolayısıyla manzarasız yapmak mecburiyetinden kaçınmak zorunluğudur. (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976). ve merdivenler yapılmış, yolun ekseni ve büyük taş
konsollar üzerine de, Sultan İbrahim zamanında, olağanüstü süslü ve İftariye köşkü olarak tanılan kameriye eklenmiştir. Bu çardak, Türk bahçelerinde yaygın olan motiflerden biridir ve başka yerde benzeri
kalmamış olduğu için mimarî tarihimiz için değeri
büyüktür. Bütünüyle teras sınırı dışında ve konsollar
üzerinde bulunması da karakteristiktir. Terasın yapılış
nedeni Bağdad köşküdür. Hindistan’daki Türk bahçelerindeki bazı örnekleri andırmaktadır. Özellikle Ağra’da Şah Cihan’ın inşa ettirdiği ve aynı çağa rastlayan
Musamman Burc ve Şişmahal ile benzerliği büyüktür.
Ne yazık ki İstanbul bahçeleri, aynı devire ait oldukları halde Moğol bahçeleri kadar iyi korunamamıştır. Teras eski kaplamasını yitirmiştir. Bu kaplamanın
üzerinde eskiden su paylaşım yolları ve toplama tekneleri olduğu tahmin edilebilir. Eski parmaklıklar da
değiştiği gibi, havuzun etrafındakiler de yenidir. Surname-i Vehbi’de görülen ve Haliç cephesini bulutlandıran çardaktan da iz kalmamıştır. (ELDEM, S.H., “Türk
Bahçeleri”, 1976). Resim 15. ABabil’in Asma Bahçeleri
Bu tür (Asma) bahçe ve terasların en önemlileri Topkapı Sarayındadır. Bunlar, Sarayın Haliç cephesinin
gelişmesi ve genişlemesi üzerine yer yer ve bazen
biribirinin önünde yapılmıştır. İlk örnek IV.Murad
zamanında Revan ve Bağdad köşkleriyle birlikte yapılan terastır. Teras büyük ayak ve tonozlar üzerine
oturtularak lâle veya lâle bahçesi olarak tanınan eski
Sofa-i Humayun ile İncirlikten daha yüksek bir düzlemde inşa edilmiştir. Revan köşkü ile Hırka-i Saadet
dairesi önündeki sütunlu sofa önünde, havuz, havuzun önünde de lâle bahçesine giden yükseltilmiş yol
Resim 16,17. Topkapı Sarayı Bağdat Köşkü
39
Tabiat ve İnsan
Resim 18. Topkapı Sarayı Revan Köşkü
Bahçeler arasında yer alan ve İkballer dairesinin
önünde bulunan bir başka teras, yukarıda tanımlanan ilkelere göre yapılmıştır. Burada da zemin, tonozlar üzerine oturtulmuştur. Terasın etrafı çeşitli
devirlerde değiştirilmiş, Veliaht dairesi olarak tanınan odaların yapılmasıyla bir kısmı eksilmiş, balkonuna ilâveler yapılmış, zemin de yükseltilmiştir. Su
kanalları bir ana kanal ve ona dikey iki yan kanaldan
oluşmaktadır. Sular sonunda döşeme için oyulmuş
dolambaçlı ve dekoratif bir motifte toplanmakta ve
oradan künkler aracılığıyla aşağıya indirilmektedir.
Su kanallarının dekoratif bir motif hâline sokulması, karakteristik bir Türk âdetidir ve 19. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Terasın büyük mermer
levhalarıyla yapılan döşemesi içinde kapak taşlarıyla yapılmış iki ayrı desenli motif göze çarpmaktadır:
Bütünüyle asma olarak yapılan bir diğer bahçe de
III. Sultan Osman’ın asma bahçesidir. Bu bahçe, 18.
yüzyıl ortalarında, Hünkâr sofası önüne taş ve tuğla ayak ve kemerler üzerine oturtularak yapılmıştır.
Kapsadığı alan büyükçe olduğu için kendi başına bir
bahçe olarak değerlendirilebilir. Bu bahçede ilk göze
çarpan konu, sonradan eklenen bir yapının verdiği
olanaklar ölçüsünde aksial yapılmış olmasıdır.
Bahçenin diğer iki yüzünden biri, örtülü bir geçit, diğeri de bir kafeslik bölmesi ile kapanmıştır. Bahçenin
ortasında, küçük bir havuz ve onun iki tarafında, taş
zemin içinden ayrılmış dörder çiçek yatağı vardır. Ha40
vuzun iki tarafında ayrıca birer mermer saksı dikilmiştir. Yerinde yapılan araştırma ve kazılar sonucunda,
bahçenin zamanla bazı değişikliklere uğramış olduğu anlaşılmıştır. Bunların biri, III. Osman Köşkü’nü, III.
Selim ve I. Hamit odalarına bağlayan koridordur. Bu
koridorun ilk yapıda bulunmadığı, fakat çok zaman
geçmeden eklenmiş olduğu anlaşılıyor. İkinci değişiklik, çukur parterlerin yükseltilmesiyle olmuştur.
Bu parterler etrafındaki yollara oranla, yarım metre
kadar çukurda idiler. Büyük olasılıkla su birikintilerine karşı bir önlem olarak, sonradan aynı seviyeye
yükseltilmişlerdir. Bu esnada asıl çiçek yastıklarının
da şekil değiştirmiş oldukları tahmin edilebilir. Havuz
sahanlığı döşemesi eskidir. Gerek havuzun bordürleri, gerekse kafeslik ayaklarının kaideleri taş işleme
tekniğe bütünüyle uygun olarak som döşeme mermeri içinden oyulmuştur. Bahçe, bugünkü durumuyla bile, Türk bahçe mimarîsinin en değerli ve nadir
örneklerinden biri sayılmaktadır. (ELDEM, S.H., “Türk
Bahçeleri”, 1976).
Resim 19. Topkapı Sarayı Planı
Tabiat ve İnsan
8. TÜRK BAHÇELERİNİN GENEL KENTSEL TASARIM
VE PEYZAJ İLKELERİ
Osmanlı Türkleri, Türk “paysagiste” bahçesini doğuran görüş ve zihniyeti, yurdumuza gelinceye kadar,
etki altında kalmadan içlerinde taşımışlar ve aynı
esinle buradaki kompozisyonları yaratmışlardır. Doğaya karşı duydukları saygı ve sevgi ve doğa ortasında kurdukları bahçelerde gösterdikleri itidal ve alçak
gönüllüğü 19. yüz yıl başlarına kadar sürdürmüşlerdir. Natüralist bahçe ve “paysage” mimarînin bundan
son iki yüz yıl öncesine kadar tek ve en eski ustaları olan Çinliler ile olan temastan Türklerin çok kez
öğrenmiş olduklarını kabul etmek gerekmektedir.
Ancak öğrendiklerini benimsemiş ve karşılaştıkları
doğa parçasının kendi içinde taşıdığı bütün gizli güzellik ve olanaklarını en ince ve anlayışlı bir duygu ile
hissetmiş ve bu alanları işlemesini bilmişlerdir. Güçlü
ve duygulu elleriyle işledikleri alanlara kendi güzellik
anlayışlarını aşılamışlardır. Bu natüralist bahçe sanatının ancak 18. yüz yıl ortalarında, Avrupa’ya girdiğini
ve ilk olarak İngiliz Bahçesi adı altında eser vermeye
başladığını hatırlatırsak, Türk paysagiste bahçesinin
Avrupa ve yakın doğu sanatında alması gereken
önemli yeri kolaylıkla taktir edebiliriz (ELDEM, S.H.,
“Türk Bahçeleri”, 1976).
Türk natüraliste bahçesi Avrupa’dakinden farklı olarak hiç bir zaman romantik heveslere kapılmamış,
sun’î harabeler, grotesk ve exotik inşaata gereksinim
duymamıştır. Bundan başka, eğimi, tarhlar ve yolları
içinde kaide olarak kabul etmeyerek, düz hatları bazan büyük ölçüde bile, doğa içine çizmek cesaretini
göstermiş ve burada da başarılı olmuş, yani çerçeveyi aşmamış ve uygunsuzluk yaratmamıştır. Genellikle
Türk paysagiste mimarîsi, işlediği doğa parçasını fazla zorlamadan, yalnız ufak tefek (retouches) ve ilâvelerle etkilemeğe çalışmıştır. Bütün gücü, uygun olan
yerleri seçmek ve keşfetmekte gösterdiği dirayet ve
isabettedir. 19. yüzyıl sonları ve özellikle 20. yüzyıldan itibaren bu anlayış ve bilgi kaybolmuştur. Türk
geometrik ve mimarî bahçeleri ise bütünüyle abstre
desenlere göre inşa ve tarh olunmuştur. Aslında 17.
yüz yıla kadar süren ve iç bahçelerde uygulanan bu
yöntem ve kural, Türk bahçelerinde 19. yüz yılın başına kadar korunmuştur. Avrupada Romen villâsından
esinlenilerek İtalya, Fransa ve İngiltere manastır ve
şatolarının dar teras ve avlularında oluşturulan geometrik bahçeler, ilk önce İtalya’da, 16. yüzyılda olmak
üzere dar çerçevelerini aşmışlar ve büyük alanlar
kaplamaya başlamışlardır. Fransa 17. yüz yılda aynı
akıma uyarak, kendi kudret ve ihtişamını muazzam
perspektivler, parter ve su oyunlarında aksettirmiş
ve geometrik ve aksial desene dayanan bahçelerin
en büyükleri değil ise de, en kudretli ve zenginlerini yaratmıştır. Bu sınırları aşma hevesinin Avrupanın
büyük şehirlerine yayıldığı 17. ve 18. yüz yılda küçük geometrik bahçe yerine yavaş yavaş baroklaşan
Fransız bahçesi geçmiştir. Müslüman âlemi ve etkisi
altındaki yerlerde ise geometrik bahçe eski şeklini
19. hatta 20. yüz yıla kadar korumuştur. Türk bahçesi
de 19. yüz yıla kadar, doğu ve Müslüman bölgeleriyle olan yakınlığını muhafaza etmiştir (ELDEM, S.H.,
“Türk Bahçeleri”, 1976). 16. yüz yıla kadar Akdeniz havzasının Müslüman,
Lâtin, Rum ve Frenk memleketlerindeki bahçe anlayışları birbirine yakın olmakla birlikte Osmanlı-Türk
bahçelerinde bazı özelliklere sadık kalındığı göze
çarpmaktadır. Buna göre: • Bahçe, daima küçük bir
alanı kaplar, duvarlar veya binalarla çevrilmiş ve
oturmaya elverişli olmak, çiçek, yemiş ve sebze vermek gibi yararlar sağlamak için yapılmıştır. Eldeki
araçlar ve alan sınırlıdır, dolayısıyla ölçü küçüktür. •
Setli bahçe ve su konusunu önem taşımıştır. Müslümanlar eski bir doğu geleneği olan setler ve teraslara
bahçelerinde daima sadık kalmışlardır ve bu usulü
aşırı bir şekilde kullanmışlardır. Hatta set ve teraslarla yetinmeyerek, bahçelerini damlar üzerine bile
inşa etmişlerdir. Su oyunları, yani havuzlar, bunları
birbirine bağlayan kanallar, Müslüman bahçelerinin en belirli karakteristikleridir. • Bahçelerin çeşitli
yerlerine köşkler serpiştirmek, özellikle doğuda geçerli ve yaygın olan bir uygulamadır. Doğu bahçesi,
genellikle bahçe anlayışının başlangıcı sayılır. Kurak
arazi, az yağmurlu iklimde, bitkilerin beslenecekleri
suyun sağlanması sorunu bahçe mimarîsinin başında gelmektedir. Su kaynağından veya çaylardan
alınarak sun’i kanallara sevkedilmiş ve arazi bu yolla
sulanmaya elverişli bir duruma getirilmiştir. Bunun
için zeminin hafif eğimli olması kanalların akıntısını
kolaylaştırmak bakımından gereklidir. Bu olmazsa
eğim kanalların içinde yapay olarak oluşturuyor. Birbirini düz hatlarla kesen kanal şebekesi geometrik
bahçe mimarisinin öncülüğünü yapmıştır denilebilir. Kanalların suyu yönlendirme ve paylaşma ödevlerine göre kesit ve genişlikleri belirlenmektedir.
Yer yer ve tercihan kesinti noktalarında toplama ve
yayılma tekneleri getiriliyor, bunlar zamanla süs havuzları biçiminde gelişiyorlar. Kanalların arasında
kalan alanlar da aynı geometrik formüle göre plânlandırılmıştır. Bu suretle geometrik bahçe sistemleri
doğmuş olmaktadır. Partlar ve Sasanîler bahçelerini
bu esas üzerinde kurmuşlardır. Haç şeklindeki kanal
sistemi bahçe plânının esasını teşkil etmiştir. İranlılar aynı ilkeyi geliştirmiştir. Haçın dört kolu arasında
41
Tabiat ve İnsan
kalan dört alandan “Cihar bağ” sistemi doğmuştur.
Bu dört bağ, dünyanın dört bucağı şeklinde kozmolojik bir düşünceye dayandırılmıştır (ELDEM, S.H.,
“Türk Bahçeleri”, 1976). Cihar bağ plân birçok doğu
bahçelerinde esas ilke olarak kabul edilmiştir. Bütün
varyasyonlar ve zaman ilerledikçe ortaya çıkan değişikliklere rağmen, bu şaşmaz iskelet kendini daima
duyurmuştur. • İki kanalın kesinti noktası bahçenin
en çekici yeridir. Burada baş havuz ya da köşk bulunur. Bazen burası yapay olarak yükseltilmiş ve “cihannuma” durumunu almıştır. Çin bahçelerinde bu
tümsek yapay olduğu gibi doğal da olabilir. Çoğu
zaman bu tümsekler birden fazladır ve gayet büyük
kompozisyonlarda birer “odak noktası” görevi görürler. Suyun daima eğimi arazi veya dağ eteklerinde
kurulmuştur. Kanal sistemi, bu durumlarda bir yöne
doğru uzanır. Yani esas arazi kanal eğilimini izler, ara
kanallar eğime dikey durumda ve biribirine paraleldir. Bu suretle Lâtin haçı bozulmuş ızgaraya benzer
bir plân vücud bulmuştur. Böyle durumlarda bile çok
kere cihar bağı sistemini koruma yönüne gidilmiştir. •
Setli Bahçeler : Arazinin eğilimi arttıkça, suların akıntısı çoğalmış ve istenilen hızı aşmıştır. Bahçe zemini
ise yatay olacağına eğimli olmuştur. Kabul edilmesi
imkânsız sayılan bu iki nedenden ötürü, zemin yatay
tabakalara bölünmüş ve kademelendirilmiş, alan istinad duvarlarıyla tutulmuştur. Bundan da “setli bahçeler” doğmuştur. Kanallara, kısaltılmış boyları içinde
normal akıntı sağlamak mümkün olmuş ve üstelik
bahçeyi zenginleştiren birçok eleman kazanılmıştır.
Bunlar kanalların setten sete geçerken zorunlu olarak ortaya çıkaracağı çağlayan ve şelâleler ile setlerin
kenarlarında üstün görüş ve ferahlık sağlayan noktalardır ki, buralara köşkler ve kameriyeler oturtmak
fırsatı kaçırılmıştır. • Yollar : Bahçelerin en karakteristik taraflarından biri, yollarının daima yükseltilmiş ve
kaldırımlı olmalarıdır. Bu durumu, zemini sulamak,
hatta çoğu zaman tamamiyle su altında bırakmak
zorunluğu doğurmuştur. Bir sulama tekniğinden
doğan bu usül, bütün doğa bahçelerinde uygulanmış ve bahçelerin mimarîsi üzerinde etkili olmuştur.
Bend ya da set biçimindeki yolları sayesinde, bahçe
plânı uzun süre geleneksel aksiyalite ve düzenini koruyabilmiştir.
İstanbul’da Ünlü Bahçe, Mesire ve Parklar İsimleri
aşağıda yazılı Bahçelerin büyük kısmı bugün mevcut değil, bazıları ise harabe şeklinde durmaktadır.
İsimler yerli dökümantasyondan ve belgelerden elde
edilmiştir. Yabancı yazarlar, daha çok 18. ve 19. yüz
yıllarda İstanbul’a rağbet gösterdiklerinden, eski
42
bahçeleri ancak bakımsız ya da terk edilmiş bir halde görmüşlerdir. Örnek olarak, Karaağaç Sarayı ve
Bahçesi 19. yüz yıl başında bütünüyle harab, fakat
yerinde idi. 18. yüz yılda Üsküdar Sarayı bahçesinde
köşkler sökülmüş, bahçe bakımsızdı. 19. yüz yıl başlarında Beşiktaş Sarayının bahçeleri kendi hallerine
bırakılmış durumda, fakat mevcuttu. Saraya ait bahçelerin sayıları devirden devire değişmiştir. Uzunçarşılı İsmail Hakkı Emirî tasnifinden ve H. 998 (1590 M.)
senesine ait bir mühimme defterinden yararlanarak
16. yüz yıl son yarısında hasbahçelerin sayısının 39
olduğu saptanabilmektedir. Fakat 17. yüz yıl ortalarında bu bahçelerin sayısı 61’e çıkmış görünmektedir. Evliya Çelebi’ye göre hasbahçelerin sayısı 21, mesirelerin sayısı 30’dur.
Evliya Çelebi zamanındaki hasbahçeler: Tersane Bahçesi, Karaağaç Bahçesi, Mirgüne Bahçesi (Kağıthane),
Halkalı Bahçesi, Siyavuşpaşa Bahçesi, Fitreköy Bahçesi, Davutpaşa Bahçesi, Sani Bahçesi, Haramidere
Bahçesi, İskender Çelebi Bahçe, Dolmabahçe Bahçesi, Beşiktaş Bahçesi, Tokat Bahçesi, Sultaniye Bahçesi,
Çubuklu Bahçesi, Kandilli Bahçesi, İstavroz Bahçesi,
Üsküdar Bahçesi, Çamlıca Bahçesi, Fener Bahçesi
olarak tesbit etmiştir (ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”,
1976). Mesireler ise: Yenikapı Mesiresi, Bayrampaşa
Mesiresi, Kasımağa Mesiresi, Topçular Mesiresi, Yaveri
Mesiresi, Eyüp Bahçesi Mesiresi, Kağıthane Mesiresi,
Levent Çiftliği Mesiresi, Baruthane Mesiresi, Emirgüne Mesiresi, Bendderesi Mesiresi, Çaybaşı gezinti yeri
Mesiresi, Su Kemerleri Mesiresi, Sultan Osman Havuzu gezinti yeri Mesiresi, Istranca dağları Mesiresi,
Selim Han Mandırası Mesiresi, Terkos gölü Mesiresi,
Kiteliköy Mesiresi, Türkeşe Mesiresi, Çekmece gölleri
Mesiresi, Okmeydanı Mesiresi, Akbaba Mesiresi, Ali
Baba Mesiresi, Dereseki Mesiresi, Altındağ Mesiresi
(ELDEM, S.H., “Türk Bahçeleri”, 1976)
Resim 20. Büyükdere Çayırı (Melling’in “Büyükdere
Çayırı” adını verdiği Çayırbaşı gezinti yeri ve mesiresinin gravürü)
Tabiat ve İnsan
Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından
ortaklaşa finanse edilmektedir.
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN
ÇEVRESEL SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE
AKTİF KATILIMI PROJESİ
EYLEM PLANI
2015-2017
İÇANADOLU ÇEVRE PLATFORMUNUN ÇEVRESEL SORUNLARIN
ÇÖZÜMÜNE AKTİF KATILIMI PROJESİ
EYLEM PLANI HAZIRLANDI
Serap KANTARLI
Genel Başkan Yardımcısı
43
Tabiat ve İnsan
GİRİŞ
Sanayileşme ve şehirleşme ile birlikte ortaya çıkan
çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulması gibi çevre sorunlarının tespiti ve çözümünde özellikle kamuoyu oluşturma, halkın katılımının ve farkındalığının
artırılmasında sivil toplum kuruluşları (STK) köprü
görevi görmelidir. Yetkili kurumlarca hazırlanan çevre sorunları ile ilgili çözüm stratejilerinin ve eylem
planlarının yerel düzeydeki uygulamalarında verimli
sonuçların alınabilmesi ancak STK’ların bu süreçlere
paydaş olarak aktif bir şekilde katılmalarıyla mümkündür.
Bununla birlikte Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı tarafından hazırlanan Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporunda (Mart 2011); sivil toplumun gelişmişlik düzeyinin önemli bir göstergesinin
sivil toplum aktörlerinin birbirleri ile kurdukları iletişim ve işbirliğine vurgu yapılarak ülkemizdeki STK’lar
arasında geniş iletişim ağlarının veya çoklu ortaklıkların nadir olduğuna işaret edilmektedir.
Çevre sorunlarının çözümünde rol almak ve politik
kararlarda etkili olabilmek için STK’ların birlikte çalışması ve hareket etmesi, ağlar ve platformlar kurması çok önemlidir. Buradan hareketle İç Anadolu
Çevre Platformu (İÇAÇEP) 2005 yılında kurulmuş ve
kuşundan itibaren yapmış olduğu bölge toplantıları
ile özellikle toplantının yapıldığı ilin çevre sorunları
başta olmak üzere bölgenin önemli çevre sorunlarını ortaya çıkararak, basın ve kamuoyunun dikkatine
sunmuştur.
İÇAÇEP tarafından STK’lar aracılığıyla dile getirilen
sorunlar ve çözüm önerileri için etkili bir STK-kamu
işbirliği oluşturulması amacıyla “İç Anadolu Çevre
Platformunun Bölgesel Çevre Sorunlarının Çözümüne Aktif Katılımının Sağlanması” projesi
Avrupa Birliği Sivil Toplumu Güçlendirme Programı
desteği ile hayata geçmiştir. Proje ile İÇAÇEP bileşeni
STK’ların temel görevi olan savunuculuk, kampanya
oluşturma, ortak projeler yapma gibi konularda işbirliğinin kolaylaştırılması, kaynakların birleştirilerek
çevre sorunları ve çözümlerinde atılacak adımların
daha somut, hızlı ve etkili olması hedeflenmiştir.
Proje kapsamında hazırlanan eylem planının bölgedeki STK’ların işbirliğinin geliştirilmesine ve çevresel
mücadeleye katkı sağlayacağı beklenmektedir.
44
Proje kapsamında; İç Anadolu Bölgesinde yer alan
STK’larla görüşmeler yapıldı. Niğde’de düzenlenen
çalıştayda su, enerji, iklim değişikliği, doğal ve kültürel değerlerin korunması ve İÇAÇEP’in kurumsal
kapasitesinin artırılması ana başlıkları altında bölgenin çevresel ve yapısal sorunları değerlendirildi.
Mevcut durumla ilgili önemli tespitler ortaya çıkarıldı. Bileşen dernekler dışında İç Anadolu’daki illerde
faaliyet gösteren Dernekler envanteri oluşturuldu.
Tek tek dernekler aranarak iletişim sağlandı, proje ve
İÇAÇEP’in faaliyetleri anlatıldı. Sonrasında 6 il’de derneklere ziyaretler gerçekleştirildi. İl ziyaretlerimiz sonucu; Kırşehir’de ESKİDER ve ASÇED, Karaman’da KAÇEP, Aksaray’da iletişim kuruldu fakat faaliyet konusu
doğrudan çevre olan dernek bulunamadı, Çankırı’da
Çankırı Ekoloji Derneği, Sivas’ta TEMA temsilcisi ve
Eğitim-Sen ile görüşüldü, Kayseri’de Çevre gönüllüleri ile görüşmeler tamamlandı ve katılım sağlandı.
Ankara’da düzenlenen çalıştayda STK’ların talep ettiği, iletişim, kampanya ve lobi faaliyetleri yürütme,
sunu hazırlama, sosyal medya ve proje hazırlama teknikleri gibi konularda değerli akademisyenlerimiz ve
uzmanlarca gönüllü olarak eğitimler verildi. Bileşen
dernekler ve yeni katılan derneklerle İÇAÇEP bünyesi altında gerçekleştireceğimiz eylemler belirlendi.
Derneklerin de katılımı ile eylem planı hazırlanarak
basıldı. Proje çalışmaları hakkında web sitesi, sosyal
ağlar, görsel ve basılı materyaller de oluşturuldu.
Tabiat ve İnsan
İÇAÇEP BÖLGE TOPLANTILARI VE PROJE KAPSAMINDA İLLERDE BELİRLENEN
ÖNCELİKLİ ÇEVRE SORUNLARI
ŞEHİR
Ankara
SORUN ANALİZİ
·
Plansız büyüme ve şehirleşme
·
İklim değişikliği ile uyum
·
Sulak alanların ekolojik işlevi dikkate alınmadan taşıma kapasitesinin üzerinde rekreasyonel
amaçlı kullanımı
·
Bozkır ekosistemlerinin şehirleşme, yanlış ağaçlandırma uygulamaları ve yol açma ile tahribatı
·
Atık yönetimi ve geri dönüşümün yetersizliği
·
Kullanım ve içme suyu ihtiyacının karşılandığı barajlar ve Kızılırmak suyu kalite anlamında ciddi
denetime ihtiyacı olan kaynaklardır. Kızılırmak’a 6 ilin atık suları deşarj edilmektedir.
·
Yoğun trafik kaynaklı hava kirliliği
·
Sanayi ile şehir iç içe girmiş bölgelerde sanayi kirliliği insan sağlığını tehdit eder düzeye ulaşmıştır
·
Yeşil alan ve park alanları daralmaktadır
·
Kayseri I. Organize Sanayi Bölgesi içerisinde yer alan bazı fabrikalar atıklarını Hürmetçi Sazlığı’nı
besleyen su kanallarına drene etmektedir.
·
İlçe ve il merkezindeki yol, bahçe vb yerler için hazır çim olarak kullanılmak üzere meralar, ilgili
kuruluşlar ve şahıslar tarafından kesilmektedir.
·
Himmetdede Altın Madeni’nin işletilmesi için çalışmalar yapıldığı, bu işletme kullanılacak olan
siyanürün, çevre ve insan sağlığına zarar vereceği, yeraltı su kaynaklarını kirleteceği için bu konuda
yöre halkına ve yetkililere duyarlı olması çağrısı yapıldı.
·
Seyfe Gölü, Meke Gölü, Hürmetci, Eşmekaya Sazlıkları gibi önemli sulak alanların karşı karşıya kaldığı kirlilik, kuraklık ve tuzlanma, bilinçsiz saz kesimleri ile sazlık alanların yakılması baskılarına
dikkat çekildi.
Erciyes Mastır Planı, Erciyes Dağı’na zarar verdi. Dağ parsel parsel betonlaştı. Bitki örtüsü yok olduğu için, seller gelmeye başladı. Daha önce Erciyes Dağ’ından gelmeyen sel 2 yıldır gelmeye başladı.
·
Ali Dağı ikiye bölündü ve parsellenmiş gibi alt taraftan villalar yükselmeye başladı. Halbuki Ali
Dağı’nın doğasını bozmadan yeşillendirmek gerekiyordu.
·
Kayseri yükselen binaları ile betonlaşıyor. Eskiden rüzgarı bol olan Kayseri şimdi rüzgar almıyor. Bu
da kışın çok miktarda hava kirliliğine sebep oluyor.
·
Yeşil alan yok denecek kadar az. Çocuk oyun alanları nerede ise yok. Havaalanı üzerindeki park
bozularak, benzinlik yapıldı. Hem de evlerin arasına. Çevrede orman alanları yok. Fidan dikiliyor
ama bakılmadığı için yok oluyor.
·
Erciyes Dağı florasının kayak merkezleri yapımında büyük tahribata uğraması, buna bağlı çığ tehlikesinde artışlar ve son yıllarda yapay kar kullanımına yönelme zorunluluğu
·
Tarımda ilaç ve hormon kullanımının artmasıyla yükselen toprak verimsizliği ve insan sağlığına
etkileri
·
Hava kirliliğinde artış
·
Kuş avcılığı sonucunda kuşların azalması
·
Kötü şehirleşme
Kayseri
45
Tabiat ve İnsan
Konya
Kırşehir
Karaman
Sivas
46
·
Konya’da yer altı suyu kuyularının yaklaşık 2/3 ü kaçak kuyulardır. Tarımsal sulama amaçlı yer altı
suyu çekilmesi Konya Kapalı Havzasının en önemli sorunlarından birini oluşturmaktadır.
·
Şeker pancarı ve mısır gibi çok su isteyen türlerin tarımının Konya’da yapılması su kullanımı
konusunda sorunları artırmaktadır.
·
Tarımsal sulamada basınçlı su kullanımı yöntemlerinin yaygınlaştırılamaması ve özellikle ürün
deseninin değiştirilmesine yönelik hiçbir çalışmanın olmaması gelecekte daha büyük sorunların
yaşanacağı beklentisini oluşturmaktadır.
·
Karapınar’daki toprak erozyonuyla ilgili uzun yıllardır sürdürülen mücadelenin kazanılmasına rağmen, son yıllardaki ilgisizlikten ötürü geriye dönüş süreci başlamıştır. Karapınar’ın yeniden çölleşmesinin önüne geçilebilmesi gerekmektedir.
·
Karapınar’da yapılması planlanan termik santral bölge için başta yer altı suyu yetersizliği olmak
üzere bir dizi yeni çevre sorununu yaşatacaktır.
·
Beyşehir Gölü Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olup; aşırı su çekimi nedeniyle su seviyesinin düşmesi, göl tabanının erozyonla dolması, otlanması nedeniyle ötrofikasyon tehlikesinin baş göstermesi, balık türlerinin hızla yok olması, göl suyunun kimyasal ve bakteriyolojik kirlenmesinin devam
etmesi, göl civarındaki tarımsal alanlarda hala gübre ve tarımsal ilaç kullanılmaya devam edilmesi,
göl civarındaki avcılığın gelişigüzel devam etmesi, göl kıyılarından kaçak kum alımının sürmesi vb.
sorunları devam etmektedir.
·
Konya’da Göller Bölgesi’nde yer alan Akşehir Gölü, Çavuşcu Gölü gibi göletlerde de benzer sorunlar
yaşanmaktadır.
·
Tuz gölüne deşarj edilen sanayi ve evsel atıklar Türkiye’nin tuz ihtiyacını karşılayan gölü, günlük
200 bin tona yaklaşan atıkla kirletmekte. Tuz Gölü, çevredeki yerleşim birimlerinin atık sularının
boşaltılması sonucu, yok olmanın eşiğindedir.
·
Küçük şehirlerdeki derneklerin maddi imkânsızlıkları
·
Dernekler arasında iletişimsizlik ve derneklerin dışa kapalı olması
·
Seyfe gölü yıllardır açık kuyulardan çekilen yeraltı suları ve iklim değişikliğinden kaynaklı göl
kurumalarına neden olmaktadır
·
Çarpık kentleşme her yerde olduğu gibi Kırşehir’de de sorun teşkil etmektedir.
·
Konya kapalı havzasında yıllık yağış ortalaması Türkiye ortalamasının %50 altında olmasına rağmen yoğun su ihtiyacı olan ürünler ekilmesi. Şeker pancarı, mısır gibi su ihtiyacı çok olan tarımsal
ürünlerinin üretiminin kontrol altına alınması, ürün deseninin değiştirilerek kaçak açılmış kuyuların kapatılması gerektiği görüşü benimsenmiştir.
·
Karapınar Karaman arasına yapılacak Termik santrali azalmış yer altı su rezervini kısa sürede tükenmesine neden olacak, (konunun uzmanlarının görüşü bu yöndedir) hava kirliliğine acı bir şekilde
katkı sunacak. Santralın baca gazları atığı, tarım alanlarının yok olacağı bir sürecin başlangıcı olacaktır.
·
Şehrimizde bulunan kum ve taş ocakları doğanın yapısını bozarken toz hava kirliliğine neden
olmakta, yer altı su rejimine zarar vermektedir.
·
Çevre konusunda aktif çalışan dernek yok bu yüzden bu bölgede çevre mücadeleleri zayıf kalıyor
·
Maden ocaklarının doğayı tahrip etmesi, Bakırtepe Altın Madeni ve buna bağlı siyanür kullanımı
·
Saraç Köyü’nün HES tehdidiyle karşı karşıya olması
·
Su erozyonu ve çölleşmenin görüldüğü
·
Yanlış ağaçlandırma politikası yürütülüyor
Tabiat ve İnsan
Niğde
Çankırı
Yozgat
Nevşehir
·
Bilinçsiz ilaç ve gübre kullanımı sonucu toprak, özelliğini kaybetmekte, toprak ağır metallerle kirlenirken, yer altı sularına kadar bu kirlilik ulaşmaktadır.
·
Akkaya Barajı evsel ve sanayii atıklarla kirlenmiştir, var olan Niğde Belediyesi’ne ait arıtma tesisi
çeşitli gerekçelerle çalıştırılmamakta, barajda biriken suyun tarım sulamasında kullanılması sofralarımıza da ulaşan meyve, sebze ve hububat gibi gıdaların kirlenmesine neden olmaktadır.
·
Çarpık ve kimliksiz kentleşme. Ranta dayalı şehirleşme başta trafik olmak üzere, beraberinde
hava kirliliği, doğal ve kültürel değerlerin tahribi, yaşam kalitesinin düşmesi gibi sorunlara yol
açmaktadır.
·
Yer altı suları aşırı sulama, bilinçsiz tarımsal faaliyetler nedeni ile giderek tükenmekte ve kirlenmektedir.
·
Genetiği değiştirilmiş tohumlar, yüzyıllar içinde oluşmuş tarım kültürümüze müdahale ederek,
yerel tohumların yok olmasına neden olmakta, beraberinde ciddi sağlık sorunlarını getireceği
bilim insanları tarafından dile getirilmekte.
·
Taşocakları yoğun çevre tahribatı gerçekleştirmekte özellikle yaz aylarında üretim aşamasındaki
toz ve kaya patlatmaları yerleşim yerlerinin hava kalitesini bozmakta; Ayrıca yasada zorunlu olmasına rağmen terk edilmiş taş ocakları restore edilmeden olduğu gibi bırakılmakta, Görüntü kirliliği
yaşanmaktadır.
·
Çarpık ve kimliksiz kentleşme
·
Şehrin ortasından geçen çayın su seviyesindeki azlık ve bundan kaynaklı kirlilik
·
Kullanılmayan eski atık depo alanının iyileştirilmemesi
·
Yapılardaki ve kent girişindeki tabelalardan, balkonlardaki antenlerden ve perdelerden kaynaklı
görüntü kirliliği
·
Kentin topografik yapısından ve doğalgazın yaygın kullanılmamasından kaynaklı hava kirliliği
·
Ilgaz Dağı’nın turizm potansiyelinin yeterince kullanılamaması
·
Geri dönüşüm tesislerinin bulunmaması
·
Tarihi ve turistlik alanların tanıtımının yapılamaması (Tuz Mağarası, Kaya Mezarları, Yeraltı Şehri,
Ilgaz Dağı, Kaplıcalar, Anıt Ağaçlar, vb.)
·
Yeni yeni başlayan altın madeni işletmeleri Türkiye’nin diğer illerinde olduğu gibi Yozgat’ta da yaşamı tehdit etmektedir. Çarpık yapılaşma bu ilimize de bulunmaktadır.
·
Avanos ilçesinin doğu ve batı yönünde 165 kilometrelik mesafe içinde 6 adet HES santralı yapıldığı
ve Yamula ile Hirfanlı barajı arasında 20 adet daha HES planlandığı bilinmektedir.
·
HES’lerin bölge nemini artırarak peri bacalarına zarar vereceği düşünülmektedir. Ayrıca üzüm
bağlarında “Külleme ve Mildio” hastalığı artmıştır.
·
Bölgedeki balonculuk faaliyetleri taşıma kapasitesinin üzerine çıkmıştır.
·
Kapadokya Bölgesinde vadilerin çevre düzeni plansız
İÇ ANADOLU ÇEVRE PLATFORMU (İÇAÇEP) EYLEM PLANI
İç Anadolu Bölgesi Sivil Toplum Kuruluşları tarafından kurulan İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP) bölgenin
çevre sorunlarına yönelik ortak çalışmalar yürütmek amacıyla aşağıdaki faaliyet ve eylemleri birlikte hayata
geçirmeyi planlamıştır. Eylemlerin hayata geçirilmesinin takip edilmesi, eylemleri hayata geçirecek STK’lar ve
İÇAÇEP bileşeni STK’lar arasındaki koordinasyonun sağlanması İÇAÇEP Dönem Sözcüsü tarafından yapılacaktır.
47
Tabiat ve İnsan
Bölüm 1:
Su, Enerji ve İklim Değişikliği
Sorun 1: İç Anadolu Bölgesi su bütçesi bilimsel bilgi
ve veri eksikliği
Eylemler:
1- Bilgi edinme yasası çerçevesinde ilgili kurum ve
kuruluşlardan yüzeysel ve yeraltı su bütçeleri ve
su kaynakları hakkında veri talep edilmesi
2- Konya’da İç Anadolu Bölgesi Su Yönetimi Çalıştayı düzenlenmesi
2- Bilgi edinme kapsamında havzanın yerüstü ve
yeraltı su kirliliği değerlerini öğrenme ve kamuoyu ile paylaşma
3- Kirli sular ve havzalar konusunda ortak basın bildirisi hazırlanması
Paydaşlar: Çiftçiler, Belediyeler, Meslek Odaları, AB
Fonları, Kalkınma Ajansları, Üniversiteler, Atık Su
Arıtma Tesisleri
Sorun 4: Karapınar- Ayrancı Termik Santrali
3- İç Anadolu Bölgesinde yer alan HES’lerin neden
olduğu çevresel sorunlarla ilgili bir rapor hazırlanması
Eylemler:
Paydaşlar: Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve DSİ), Üniversiteler, Sulama
Birlikleri, Çiftçi Kooperatifleri, Belediyeler, Kalkınma
Ajansları
2. Basın Bildirisi hazırlanması
Sorun 2: Bölgede tarımsal kullanım başta olmak
üzere su tasarrufu bilinci yeterli değil
Sorun 5: Temiz enerji konusunda bilgi eksikliği ve
yanlış temiz enerji uygulamaları
Eylemler:
Eylemler:
1- Tarımda su kullanımı farkındalık oluşturma pilot
projesinin hazırlanması
1- Enerjide kayıp- kaçak, enerji tasarrufu, yeni tek-
2- Halkın su tasarrufu konusunda bilgilendirilmesi
kampanyası hazırlanması
1. Termik santrale karşı kurulan kampanyaya destek verilmesi
3. İmza kampanyası oluşturulması
Paydaşlar: STK’lar, Üniversiteler, Medya
nolojik gelişmeler konusunda farkındalık artırma projesi hazırlanması
2- Temiz Enerji Platformuyla birlikte her ilde bir
konferans planlanması
3- Sanayi suyu kullanımında mevcut durum araştırması yapılması
3- Çankırı ilinde temiz enerji santralleri mevcut
4- Su yasası ortak değerlendirme raporu ve pozisyon belirleme
uygulamalar ve yasal durumun tartışılacağı bir
toplantı yapılması
5- Su tasarrufu konusunda sosyal bir kampanya
oluşturulması
4- Temiz Enerji konusunda iyi politikalar yürüten
Paydaşlar: Çiftçiler, Belediyeler, Meslek Odaları, AB
Fonları, Kalkınma Ajansları, Üniversiteler
Sorun 3: Su Kirliliği
Eylemler:
1- Atık Su Arıtma Tesislerinin takibi ve şikayet mekanizması oluşturma
48
bir AB ülkesi ile ortak İÇAÇEP kapasite artırma
projesi hazırlanması
Paydaşlar: AB Fonları, Üniversiteler, AB ülkelerinde
STK’lar, STK Ağları, Temiz Enerji Platformu
Sorun 6: İç Anadolu Bölgesi’nin iklim değişimlerinden en fazla etkilenecek bölge olması
Eylemler:
1- Farkındalık videosu hazırlanması, kamu spotu
hazırlanması
Tabiat ve İnsan
2- Bisiklet yolu ve yürüme yolu kampanyası oluşturulması
3- Her ilde aynı gün bisikletle gitme ve yürüme eylemi yapılması
4- Ankara’da Bölgesel İklim Sorunları için Bilimsel
İklim Toplantısı düzenlenmesi
Paydaşlar: Medya kuruluşları, Bakanlıklar, STK’lar,
Üniversiteler
Bölüm 2:
Doğal ve Kültürel Değerlerin Korunması
Sorun 1: Sulak Alanların Yok olması
Eylemler:
1- Yok olan sulak alanlar raporunun hazırlanması
ve kamuoyu ile paylaşılması
2- Göller Kongresi’nin ikincisinin yapılarak göllerin
karşı karşıya kaldığı sorunların paydaşlarla tartışılması
Paydaşlar: STK’lar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü,
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Üniversiteler
Sorun 3: Çarpık kentleşme ve kent kimliklerinin yok
olması
Eylemler:
1- Çankırı ilimizde kent kimliklerinin ve kültürel değerlerin korunması çalıştayı düzenlenmesi
2- Kültür gezileri planlanması, doğal ve kültürel
yerlere bileşen derneklerin ve bilim insanlarının
davet edilerek teknik geziler düzenlenmesi, izlenimlerle ilgili basın duyuruları hazırlanması
3- Belediyelerle toplantılar ve görüşmeler yapılması
Paydaşlar: Çankırı Dernekleri, Üniversiteler, Belediyeler
3- Sulak alan yönetim planlarına STK’ların aktif katılımının sağlanması için her ilde girişimde bulunulması
4- Önemli kuş ve sulak alanlarla ilgili ortak bir proje
hazırlanması
5- Korunan alan statülerinin gözden geçirilmesi ve
uluslararası kriterlerle uygunluğunun incelenmesi
Paydaşlar: Kalkınma Ajansları, Bakanlıklar, Yerel İdareler, Üniversiteler
Bölüm 3:
İÇAÇEP’in kurumsal kapasitesinin
güçlendirilmesi
Sorun 1: Yerel STK’larla işbirliğinin zayıf olması
Eylemler:
1- İÇAÇEP sosyal ağları, web sitesi ve e-posta araçları kullanılarak daha fazla yerel STK ile işbirliği
sağlanması
2-
Sorun 2: İç Anadolu step ekosisteminin tahribatı
Eylemler:
1- Step koruma alanları tesisi için lobi çalışmaları
yapılması
İÇAÇEP bileşen derneklerin İÇAÇEP iletişim
araçlarını kullanmak ve yönetmek üzere birer
koordinatör belirlemesi
3- Derneklerin kendi illerindeki yerel STK’larla iletişime geçerek İÇAÇEP’e katılmaya davet etmeleri
2- Step ekosistemlerinin korunması halkın bilinçlendirilmesi projesi hazırlanması
4- İç Anadolu STK’ları dostluk parkı için girişimde
bulunulması
3- Step ekosistemleri tanıtım araçları geliştirilmesi
5-
4- İç Anadolu Bölgesi step ekosistemleri çalıştayının düzenlenmesi
İÇAÇEP önderliğinde İç Anadolu tohum takas
sisteminin oluşturulması
Paydaşlar: Bileşen STK’lar, Meslek Odaları, Birlikler,
Belediyeler
49
Tabiat ve İnsan
Sorun 2: Yerel STK’ların kurumsal kapasitelerindeki
eksiklik
Eylemler:
1- STK’ların ihtiyaçlarının tespit edilmesi anket çalışması yapılması
2- STK’lara fon ve kaynak yaratma konusunda eğitim verilmesi
3- STK’lara dernekler mevzuatı ve dernek iktisadi
işletmeleri konularında eğitim verilmesi
4- STK faaliyetlerini destekleyecek interaktif araçların araştırılması
Paydaşlar: STK’lar, Üniversiteler, STGM
Sorun 3: Platformun hukuki alt yapılarındaki eksiklikler
Eylemler:
1- Platforma tüzel kişilik kazandırılması
2- Platforma üyelik sisteminin geliştirilmesi
3- Platformun uluslararası paydaşlarla işbirliği kabiliyetinin artırılması
4- Platformun bilimsel alt yapısının güçlendirilmesi
5- Yerelde STK’lara gönüllü ve genç üyelerin katılımının sağlanması
5- Platformun altında komisyonların ve kurulların
kurulması
6- Üye aidatları toplama ve kampanyalara maddi
kaynak yaratma konusunda interaktif çözümlerin araştırılması
Paydaşlar: STK’lar, AB Fonları, Kalkınma Ajanları,
Dernekler Dairesi
TEŞEKKÜR
Öncelikle İç Anadolu Çevre Platformu’nun aktif kalmasında katkısı olan kurucu derneklerimiz TTKD, KONÇED,
ESÇEVDER, NİÇEK’e, Projemiz kapsamında katılımları ile destek veren KATED- Ürgüp Koruma Araştırma Turizm Tanıtma ve Eğitim Derneği, Çankırı Ekoloji Derneği, Kayseri Çevre Gönüllüleri Derneği, Karaman Ekoloji
Derneği, KAÇEP, Kırşehir’de faaliyet gösteren ESKİDER, KIRÇED, AS-ÇED ve bölge ziyaretlerimizde bir rehber gibi illerde gözümüz kulağımız olan Eğitim emekçileri sendikası Eğitim-Sen’e;
Çalıştaylarımıza katılım sağlayarak değerli sunumları ve katkıları ile destek veren Niğde Üniversitesinden
Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof.Dr. Fehiman ÇİNER, Biyoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr.Gazi GÖRÜR,
öğretim görevlileri Doç.Dr.Ahmet ŞEKEROĞLU, Yrd.Doç.Dr. Huriye ALTUNER, Yrd.Doç.Dr. Burak ŞEN, Yrd.Doç.
Dr. Tuğba ARTUN ONAT, Doç.Dr.Selim KILINÇ’a, Marmara Üniversitesi Enerji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.
Tanay Sıdkı UYAR’a, Hacettepe Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr.Sedat YERLİ’ye, Gazi Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Mustafa AYDOĞDU’ya, Kırıkkale Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr.İrfan ALBAYRAK’a, Yüksek İhtisas Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ahmet Rüştü KARAMAN’a, Hidropolitik Akademi Başkanı
Dursun YILDIZ’a, TÜRÇEP Genel Sekreteri Oktay DEMİRKAN’a, Ufuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Başkanı Prof.Dr. Mehmet TOMANBAY’a, öğretim görevlisi Yrd.Doç.Dr. Güner KOÇ AYTEKİN’e, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim görevlisi Dr.Levent ORALLI’ya, Ormancılar Derneğinden Avukat
Hüsrev ÖZKARA’ya, CGS Center’dan Aytuğba BARAZ’a, Halkla İlişkiler Uzmanı Erkan DEMİR’e, İhtiyaç Grup
sosyal medya uzmanı Derya Pınar KALANLAR’a;
Projemizin başarılı bir şekilde yürütülmesinde emeği geçen proje ortağımız Niğde Çevre Eğitim ve Kültür
Derneği Başkanı ve İÇAÇEP Dönem Sözcüsü Abidin ÖZKAYMAK, Proje Koordinatörü Begüm İŞCEN ve Proje
Sekreteri Cansın GÜREŞCİOĞLU ile mali ve teknik hususları konusunda denetimler yapan ve raporlarımızı
hazırlamamıza yardımcı olan, STGM’den Cevahir ÖZGÜLER ve Tuğçe BAHADIR’a teşekkür ederiz.
50
Tabiat ve İnsan
51
Tabiat ve İnsan
52