İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında

Transkript

İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında
İstanbul Finans Merkezi Proje Kapsamında
Paranın Kalbi Ataşehir'de Atacak
Gökdelenler Şehri İstanbul
Perakendecilik ve Türkiye
Nedir Bu Sosyal Medya?
Sitemiz 1450 m2 olup
3 blok ve 42 daireden
SON DAiRELER
FIRSATI
KAÇIRMAYIN!
Cumhuriyet Mah. Esa
Cad. Araç Sk. No:6 Ü
[email protected]
0532 478 88 33 - Abdurrahman Dalçık 0532 291 82 89 - Süleyman Dalçık 0533 425 53 03 - Vahap
- Çocuk oyun parkı alanı
- Kapıcı dairesi ve kapıcı
- 1150 m2 kapalı otopark
- 300 m2
- 24 ton hidroforlu su deposu
ahin
www.artiyapimuhendislik.com
içindekiler
ARAŞTIRMA6
AVM’ler ve Yaşama Etkileri
ZAMAN8
Zamanı Doğru Kullanmak
MASAÜSTÜ10
Gökdelenler Şehri İstanbul
6
10
KURUMLARIN DİKKATİNE
Halkla İlişkiler, Kurum Kültürü ve
Kurumsal İletişim
14
BİR BİLENE SORDUK
Rai Medya Kreatif Direktörü
Volkan Kadam ile Reklam ve
Grafik Üzerine Konuştuk...
16
DEĞİŞİM / GELİŞİM
Sektördeki Yenilikleri Yakalamak
18
ARASIRA YAZILARI İşten Arta Kalan Zamanlar.
20
YEMEK VE İLETİŞİM
İş Yemeğine Çıktığınızda;
Yemekten Başka Herşey Önemlidir.
23
MARKET, SÜPERMARKET,
HİPERMARKET, MEGA..
Perakendecilik ve Türkiye
32
36
24
KAHVE SOHBETİ 26
Kastamonu Entegre
Bölgesel Güç Olma Yolunda İlerliyor...
UNUTMAYINIZ32
Şifreler Hayatımızın Bir Parçası
16
HABER VE SÖYLEŞİ
İstanbul Finans Merkezi
Proje Kapsamında
2
34
38
TASARRUF30
Har Vurup Harman Savurmamak
FARK YARATANLAR38
Geçmişten Günümüze
Ramazan Demirci ile Söyleşi
YATIRIM40
Uzun Vadeli Düşünmek
52
YENİ TREND42
Nedir Bu Sosyal Medya?
22
TARİH44
Geçmişini Okumak-Bilmek
SAĞLIKLI YAŞAM46
Neden Check-up!
HOBİLERİMİZ51
Hepimiz Fotoğrafçı Olduk
FİLM... MÜZİK... KİTAP... SERGİ... 54
D&R En Çok Satan Kitaplar
D&R En Çok Satan Filmler
D&R En Çok Satan Albümler
44
60
VİZYONDAKİ FİLMLER
3
55
16
26
merhaba!
3 AYLIK İŞ VE YAŞAM DERGİSİ
ISSN: 2146 - 2682
SAHİBİ
Rai Medya Reklam Yayıncılık
Organizayon Prodüksiyon Tic. Ltd. Şti.
İMTİYAZ SAHİBİ ve
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Recep BEHAR
KOORDİNATÖR
ALİ GÖLÜKCÜ
TASARIM
Rai / İstanbul Creative Platform
BASKI
Mavi Ofset Etiket ve Matbaa San. Tic. Ltd. Şti.
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi
Topkapı / İstanbul 0212 613 47 65
YAYIN
Süreli yaygın yayın
YÖNETİM YERİ
Sırmaperde Sokak, No:17, K:4, D:10, TR34662,
Altunizade, Üsküdar, Istanbul
Tel: (0 216) 474 10 79
e-posta: [email protected]
www.altunizadedergisi.com
Altunizade ismi ile ilk çıktığımız günden beri, zaman zaman yerel bir
dergi olarak algılansak da, gerek içerik gerekse tasarım ve baskı kalitesi açısından İstanbul genelinde iş dünyasının profesyonelleri tarafından
kabul gördük.
Dergimizin bu sayısını ilgiyle okuyacağınız konulardan derledik. Özellikle
burada sosyal medya konusuna değinmek istiyorum.
4. kuvvet olarak olarak bilinen medyaya rakip olarak internet üzerinden
anında haberleşme sağlayan sosyal sitelerin hayatımızın bir parçası olması akıllara “acaba 5. Kuvvet sosyal medya mı?”sorusunu getiriyor...
Sosyal medya, öyle bir şey ki; hem herkes hakkında bir şeyler biliyor
hem de tam anlamıyla konuya hakim olan yok. Sosyal medyanın gücünü herkes kabulleniyor fakat profesyonel anlamda nasıl davranmak
gerektiği konusunda çok ciddi fikir ve usul farklılıkları var. Yazılı ve görsel
medyada hakkında sürekli haberlerin çıktığı sosyal patlama, iletişimde
yeni bir çağ açacak ve pazarlama stratejilerinin sil baştan yapılandırılmasına yol açacak.
Biz Rai Medya olarak bu değişimin, bu fırsatın, bu müthiş çağın gerisinde kalmamak adına sosyal medya argümanları ile entegre bir blog sitesi
açtık. Sitemizin adı raisosyalmedya.com! Rai sosyal medya, firmalara
kurumsal anlamda sosyal pazarlama ve danışmanlık hizmeti veren, internet stratejileri belirleyen ve bu stratejiler doğrultusunda ekonomik ve
maksimum fayda sağlayan reklamlar oluşturmaktadır.
Yakın gelecekte ulusal markalar TV reklamlarına ayırdıkları bütçenin büyük bir bölümünü sosyal medyaya kaydırmaya başlayacaklar. Çünkü
reklamın geri dönüşümü, kaç kişiye ulaştığı, müşterilerden nasıl reaksiyon aldığı gibi reklam veren tarafından merak edilen sorularına, internet
reklamlarının net cevap verebilmesi firmaların reklam tercihlerini bu yöne
kaydırmaktadır.
Özetle, sosyal medya önemli, basılı medya gerekli!
Sizleri bir kahve eşliğinde dergimizi keyif ile okumaya davet ediyoruz...
Ali GÖLÜKCÜ
Rai Medya Ajans Başkanı
© Rai Medya Reklam Yayıncılık Organizayon Prodüksiyon
Tic. Ltd. Şti. tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayımlanmaktadır. Altunizade Business & LifeStyle’ın isim ve yayın
hakkı Rai Medya Reklam Yayıncılık Organizayon Prodüksiyon
Tic. Ltd. Şti’ne aittir. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, karikatür ve illüstrasyonların her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. İmzalı yazılardaki görüşler yazarlarına aittir.
4
SOHBETLERE LEZZET KATAN İÇECEK
CAFFÈ LATTE
Gloria Jean’s Coffees, soğuk kış
günlerinde Caffé Latte ile hem
içleri ısıtıyor hem de damakları
şenlendiriyor.
Gloria Jean’s Coffees, hazırladığı nefis lezzetteki Caffé Latte ile
keyifli sohbetlere lezzet katıyor.
Espresso bazlı Caffé Latte, krema kıvamındaki süt ile damaklarda yumuşacık his yaratıyor.
Gloria Jean’s Coffees’in zengin kahve çeşitleri arasında yer
alan Caffé Latte, kış günlerinin
en vazgeçilmez içeceği olmaya
aday.
Lezzet severler, Gloria Jean’s
Coffees’in konforlu mağazalarında ya da take away ambalajlarda Caffé Latte’nin keyfini yaşayabilir.
www.gloriajeans.com.tr
araştırma
AVM'ler ve Yaşama Etkileri
Türkiye’de AVM’leşme süreci hızla
devam ediyor. Bu süreç diğer ülkelerdeki
örneklerine göre epey genç. Bu büyük alışveriş merkezlerinin etkileri yeni yeni sorgulanıyor.
Şehrin tam ortasında, hatta en değerli
noktalarında yükselen AVM’leri sorgulamakta geç bile kaldık.
Perakende sektörüyle beraber
hızla büy ü y e n
ve artık
bir ihtiyaç haline gelen
bu alışveriş
merkezleri,
yeni projelerle aynı
zamanda yükselmeye
devam eden inşaatlarla önüne geçilmeyecek
bir hal aldı. Bu yükselen
değerlerin elbette zararları
var ve bu zararları sadece
müşteri odaklı görmemek
gerekiyor. Satıcıyı da olumsuz etkileyen bu merkezler,
yerel satıcıları tamamen öldürmüş durumda. Çünkü
bu kadar değerli olan modern alışveriş merkezleri
talebin oldukça üstünde.
Serbest piyasaların can
alıcı noktası olan arz-talep
dengesi burada bozulmuş durumda. Çünkü yatırımcılar için büyük risk taşıyan bu kurumlar, işletme masrafları yüzün-
den iflasa bile götürebiliyor. Kiraların oldukça
yüksek olması ve hizmetin üst düzey tutulması, kaliteyi artırma çabası maliyeti hayli
yükseltiyor. Burada da uluslararası markalar
bir sorunla karşılaşmıyor ancak markalaşamayanların veya yerel markaların piyasadaki payları gittikçe düşüyor. Bildiğiniz üzere
AVM’ler büyük
firmalara inanılması zor avantajlar
6
sağlarken yerel üreticiyi de olumsuz etkiliyor. AVM’ler büyük markalar için yarattıkları
avantajın faturasını küçük çaplı perakendecilere ödetiyor diyebiliriz. Bu da piyasada
haksız rekabete yol açıyor ve uluslararası olmayan markaları iflasa sürüklüyor.
Bu modern
alışveriş
merkezlerini
tüketici açısından
değerlendirecek
olursak; ilk sırada tüketicilerin plansız ve bilinçsiz bir satınalma davranışına yönelmeleri
yer alır. Tüketiciler alışveriş merkezlerine girdiklerinde akıllarında
olmayan birçok ürünü satın aldıklarını ifade ediyor. Bu davranışın
temel nedeni ise mağaza içi promosyonlar ve her aile bütçesine
uygun ürünler bulunması. Aynı zamanda tüketim ile sosyal statümüzü
belirler hale geldik. İnsanlara “Neden
AVM’lere gidiyorsunuz?” diye sorduğumuzda, genelde ilk cevap “alışveriş
yapmak”, ikincisi ise “zaman geçirmek” oluyor. Bu cevaplara sosyalleşmek, eğlenmek ve kimlik edinmeyi
de ekleyebiliriz. AVM’lere gelen insanlar sadece alışveriş yapmak,
vitrine bakmak, yemek yemekten
veya etkinliklerden beslenmiyorlar.
Kentin içinde kentten koparıldığımız
bu kapalı mekânlarla aslında biz vitrinlerde de zaman geçiriyoruz. Alışveriş tutkusundan faydalanan bu işletmelere dikkat
veriş merkezlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, tüketicilerin perakendeciler/pazarlamacılar tarafından kullanılmakta olan pazarlama
taktiklerine karşı zaaflarının arttığı ve çabuk
etkilendikleri, dolayısıyla da alışverişlerinde
kontrolü yitirmeye başladıklarını söylemek
doğru olacaktır. Artık önüne geçilmesi zor
bir hal alan bu tüketim çılgınlığı, yeni açılan
merkezlerin çoğalması ile ve var olanların da
modernleşmesiyle insanları bilinçsiz tüketime yöneltiyor.
edersek hep kapalı yerler, aynı zamanda
büyük camlar yok. Dışarısını göremiyoruz
ve vitrinlere bakmaktan başka çaremiz yok.
En önemlisi, içeride büyük saatlerin yer almaması. İnsanlar zamanın nasıl geçtiğinden
bihaber olarak alışverişe yöneliyor. Şehrin
en önemli noktalarında yükselen bu alışveriş
merkezleri trafiği de artırıyor. Çünkü iş çıkış
saatlerinde zaten kilit olan İstanbul trafiği bu
alışveriş merkezleri ile içinden çıkılmaz bir
hal alıyor.
Sonuç olarak, iddia edildiği gibi, alış-
7
???
Zaman
Saatin icadından önce de zaman kavramı
çok önemliydi. Bunun için zamanı doğru
belirlemek ve doğru kullanmak adına çeşitli
araçlar kullanılmıştır. Su saati, kum saati,
güneş saati gibi... Bunlardan en yaygını ise
güneş saatidir. Özellikle İslam dünyasında,
namaz ve oruç ibadetlerinde çok önemli
olan zamanı doğru belirlemek adına güneş
saatleri yaygın biçimde kullanılmıştır. Bugün
dünyanın en çok güneş saati bulunan şehri
İstanbul’dur. (53 adet) Güneşin kadran üzerindeki dikey bir milin gölgesine düşme
açısına göre vaktin belirlendiği bir saat
çeşidi olan güneş saatleri doğal olarak
camilerin güneş gören güney ve batı cephelerine yapılmışlardır. Fotoğraftaki güneş
saati Ali Kuşcu tarafından Fatih Camii’nin
batı duvarına çizilmiştir.
Zamanı Doğru Kullanmak
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR
masaüstü
Şehr-i İstanbul ki, uğruna ne şiirler
yazıldı ne türküler söylendi. Ne sevdalara
gebe oldu ne âşıkları usandırıp yolundan
döndürdü, gözyaşları eyledi. Manzarası bol,
tarihi efsane kent, değişen siluetiyle artık
bambaşka bir İstanbul...
Gökdelenler
Şehri
İstanbul
İstanbul’un semalarında bir gökdelen
yarışıdır gidiyor. Bir proje henüz tamamlanma aşamasındayken bir diğerinin inşasına
başlanıyor. Bazı semtleri de etkileyen bu değişim, devam eden yarışla birlikte Amerikan
filmlerinden görmeye alıştığımız sahneleri
aratmıyor.
İstanbul artık yeni bir görünüm kazandı. Son yirmi yılda büyük bir atağa kalkan müteahhitlerle artık İstanbul çok daha
yükseklerde. 100 metreyi aşan binalara rastlamak artık hayli kolay. İlk başlarda sadece
Gayrettepe, Şişli, Levent civarlarında yükselmeye başlayan bu devasal yapıları artık
şehrin her yerinde görmek mümkün. Deyim
yerindeyse bulutlara erişen bu binalar, tek bir
lokasyonda toplanmayıp, şehrin her yerine
homojen dağılım sergiliyor. İnşaat şirketleri en yüksek binayı dikmek için birbirleriyle
yarışıyor. Çünkü binalar ne kadar yüksekse,
yapılan iş o kadar prestijli oluyor. Tüm bunların yanı sıra, nitelikli arazi bulmada çekilen
sıkıntı ve merkezi lokasyonlardaki arsa fiyatlarının yüksek seviyelerde olması da, gökdelen yapımını cazip kılıyor.
Gökyüzünde konfor
Çok katlı ve bir o kadar da ihtişamlı
olan bu binalar, insanlara iyi hizmet vermeyi
amaç ediniyor. Bu yapılar hem güvenlik hem
de konfor açısından çok rağbet görüyor.
Eskiden sadece ofis olarak kullanılan gökdelenler, yaşam kültürlerinin değişmesiyle
birlikte konut ihtiyacına da cevap veriyor.
Özellikle şehrin merkezi noktalarında yükselen projeler, alışveriş merkezinden restoranına, sinemasından golf sahasına, havuzundan SPA merkezine kadar her türlü konforu
da bünyesinde barındırıyor. Bu daha uzun
olma yarışını kim kazanır bilinmez ama adını
her geçen gün daha sık duyduğumuz residence’ların gittikçe artış göstereceği aşikâr.
Gökdelenlerin tarihçesine
yolculuk
Yüksekliği 100 metreyi aşan binalarla 1990’larda tanışan İstanbul’un görüntüsü
son yirmi yılda tamamen değişti. Yakın bir
geçmişe kadar Levent, Maslak, Mecidiyeköy
hattında yoğunlaşan yüksek binalara artık
şehrin hemen her tarafında rastlamak mümkün.
150 metreyi aşan yükseklikte çok
sayıda projeye ev sahipliği yapmaya başlayan İstanbul’un, Boğaz ya da kent manzaralı
gökdelenlerinin sayısının önümüzdeki yıllarda daha da artması bekleniyor. İş Kuleleri,
Şişli Plaza, Koza Plaza, Akmerkez, Metrocity, Mashattan, Kempinski Residences Astoria, Tekfen Tower, Kanyon, Garanti Bankası
Genel Müdürlüğü, Süzer Plaza, Polat Tower,
Selenium Residence, Sun Plaza, Palladium,
Marriott Otel, Uphill Court, Myworld ve Incity
gibi gökdelenleri, yapımı devam eden Sapphire ve Diamond of İstanbul izliyor.
Kiler Grubu’nun Levent’te inşa ettiği
64 katlı ve 261 metre yüksekliğindeki Sapphire, Levent’teki 181 metrelik İş Kuleleri’nin
tahtını şimdiden kaptı. Hema Holding’in
Maslak’taki 50 katlı 240 metrelik Diamond of
İstanbul ile Regnum’un Koşuyolu’ndaki 36
10
Ağaoğlu zirveye ulaşmak istiyor.
Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun yakında inşaatına başlayacağı Seyrantepe’deki
kulenin dünyanın en yüksek binaları arasına
girmesi bekleniyor. Aynı zamanda İstanbul’a
da yeni bir renk getireceği kesin. Grubun
Başkanı Ali Ağaoğlu, “Yükseklik 450 metre
olacak. 500 metreye kadar gidebiliriz” demişti. Lale figüründen esinlenilerek tasarlanan ve Galatasaray’ın stadına komşu projenin 2012’de bitmesi planlanıyor. Bu proje
ile, yükselme yarışında Ağaoğlu grubu bir
adım öne geçecek gibi gözüküyor. Projenin,
ABD’nin ünlü gökdeleni 381 metrelik Empire
State’den daha yüksek olması ve en yüksekler arasında yer alması bekleniyor. Böylesine devasa bir proje tamamlandığında
İstanbul’u daha yüksekten görmek mümkün
olacak.
katlı 187 metrelik residence projesi de bittiklerinde İstanbul’un en yüksek binaları arasına girecekler.
Şehir merkezlerine yakın bölgelerde
arsa bulmanın oldukça zorlaştığı ve arsa payının maliyette en büyük kalemi oluşturduğu İstanbul’da yüksek binalar konutlara da
yerleşti. Anadolu yakasında Teknik Yapı Uprise Elite, Dumankaya da Vizyon projesiyle
yükseklik yarışına katılıyor. Dumankaya’nın
İKON projesi de 149 metre yüksekliğiyle
en yüksekler arasına giriyor. Uzunluğu 100
metreyi aşan diğer konut projelerinin arasında Skyport Residence, 212 İstanbul, My
World’de yer alan Andromeda, Flora Residence, Selenium Residence ve Mashattan
da yer alıyor.
İstanbul’da 35 metreden yüksek toplam 2 bin 93 bina bulunuyor. Bu rakamla İstanbul, dünyada 6. sırada. Bu binaların 70’e
yakını ise 100 metrenin üzerindeki, gökdelen
sayılan binalar.
İstanbul dışında Mersin, Konya ve
Ankara’daki gökdelenler dikkat çekerken,
özellikle Mersin’deki Mersin Metropol 175
yüksekliğiyle en uzunlar arasında sıralanıyor.
Türkiye’nin En Yüksek Binaları
Sıra Bina
Yer
Kat Sayısı Yükseklik (m)
1Sapphire
Levent/İst.
2Anthill
Bomonti/İst. 54
194.5
3
Beşiktaş/İst.
52
181
4Mertim
Mersin
52
178
5
Koza Plaza
TEM/İst.
44
165
6
Selenium Res.
Fulya/İst.
35
164
7
Kule Site
Selçuklu/Konya 42
163
8
Şişli Plaza
Şişli/İst.
42
160
9
Akbank Kule
Levent/İst.
39
157
10 Trump Towers
Şişli/İst.
37
154
11 Süzer Plaza
Taksim/İst.
34
154
12 Uprise Elite
Kartal/İst.
42
154
13 Polat Kulesi
Fulya/İst.
42
152
14 Garden Tower
Esentepe/İst.
45
150
41
149
İş Kuleleri
15 Dumankaya İKON Göztepe/İst.
11
64
261
bu bir ilandır.
kurumsal kültür
Halkla İlişkiler, Kurum Kültürü ve Kurumsal İletişim
14
Yüzyıllardan bu yana süregelen ve 21.
yüzyıl başında bir bilim olarak kabul edilen
Halkla İlişkiler, iletişim araçlarının hızlı dönüşümüne paralel olarak seyrini ve gelişimini
günümüzde de sürdürmektedir. Halkla İlişkiler, bir kurum ve hedef kitlesi arasında karşılıklı uyumu oluşturmak için yapılan uzun
süreli iletişimi ifade eder. Bu iletişimin ideal
olanı karşılıklı iyi niyet temelli olmasıdır. Halkla İlişkileri bir devlet yaptığı takdirde de kamu
diplomasisi adını alır. Kurumlar halkla ilişkiler faaliyetlerini iyi yürüttükleri takdirde büyük başarılar elde edebilirler. Nispeten farklı
amaçlar için de kullanıldığı su götürmez bir
gerçektir. Nitekim İrfan Erdoğan “Halkla İlişkiler eğer eşit olmayan güç ilişkilerine hizmet
ederse, kaynağın çıkarı üstün tutulursa propaganda olur” der. Bunun bir sonraki adımı
algı yönetimi ve rıza mühendisliğidir. Halkla
ilişkiler ajansları ülkelere bile hizmet vermekte ve milyarlarca dolar ciro yapmaktadırlar.
Diğer yandan şirketler imajlarını düzeltmek,
markalarını değerli kılmak için halkla ilişkiler
kampanyaları yürütürler. Bu şekilde itibarlarını ve müşteri hassasiyetlerini de arttırmaya çalışırlar. Ülkemize terim olarak biraz geç
gelen Halkla İlişkiler, iyi incelendiği takdirde;
zaten sahip olduğumuz bir anlayış olduğu
görülür. Osmanlı Devleti’nde loncaların faaliyetleri, saray erkanının giyim tarzı, ferman
kültürü ve adaletnameler vb. aslında iyi birer
Halkla İlişkiler örneğidir. Cumhuriyet tarihimize bakıldığında ise 1962’de devletin her kademesinde bir halkla ilişkiler birimi kurulmasını sağlamak için başlatılan ‘Mehtap Projesi’
dikkati çekmektedir.
Kurumların profesyonelleşmesiyle paralel gelişen halkla ilişkiler birimleri yönetim
kuruluna bağlı olarak çalışır. Kurum içi iletişimde de etkisi giderek artmıştır. Bununla
birlikte kurumsallaşmanın ilerlemesi sonucu bu birimler son dönemde isim değiştirerek kurumsal iletişim birimine veya stratejik
iletişim departmanına dönüşmüştür. Fakat
birçok kurumda bu dönüşüm sadece isim
değişikliğiyle sınırlı kalmıştır. Kurumsal iletişim birimleri halkla ilişkilerden daha fazla
bir anlam ifade eder. Kurumsal iletişim, iç ve
dış iletişim birimlerinin bilinçli kullanılan tüm
türlerinin, kurumun ilişkide olması gereken
gruplarla (hedef kitle, paydaşlar) olumlu bir
temel oluşturacak şekilde kullandığı bir yönetim aracıdır. Yani halkla ilişkiler kurumsal
iletişimin içinde yer alır. Bir kurumdan veya
organizasyondan yayılan tüm iletişimi kapsar
da denilebilir. Yalnız halkla ilişkiler faaliyetleriyle kurumsal iletişim eksik kalır. Kurumsal
iletişimin, kurum kültürünün oluşturulması ve
kurum içi iletişimin sağlıklı yürütülmesinde de
önemi büyüktür. Başarılı şirketlerin önemli bir
kısmının kurumsal iletişim dolayısı ile kurum
kültürüne önem verdiği görülmektedir.
Kurum kültürü, kurumdaki yöneticiler
ve çalışanların beraberce oluşturdukları kurum içi iletişime bağlı olarak gelişir. Kurum
kültürü olan bir şirket ile olmayan bir şirket
arasındaki fark hasta bir insan ile sağlıklı bir
insan arasındaki kadardır. “CEO” dediğimiz
‘Sorumlu Genel Müdür’ler kurum kültürünü
şekillendirirler. Aynı zamanda birer sistem lideridirler. Kurum içi yönetim ile kurum kültürü
iki türlü oluşturulabilir; ya sevgi, sorumluluk
ve iletişim odaklı olarak ya da korku, disiplin
ve gizlilik üzerine. Çalışana güvenmek, bazen oturup aynı yemeği beraberce yemek,
bazen halini hatırını sorup selamlaşmak, çalışanların performansını, sorunların çözümüne
yaklaşımlarını doğrudan etkileyecektir. Kurum kültürü de bu tür iletişim deneyimleriyle
meyvesini verir. Teknik düşünce, veri yönetimi
ya da finanstan daha önce çalışanın mutlulu-
15
ğunun geldiği bir kurumda kültür ve kurumun
havası tamamen farklıdır. Birinde verimliliğin
sınırlarının zorlandığı görülürken, diğerinde
çalışanların işe ilgisizlikleri ve kurum içi sıkıntıları had safhaya varır. Kurum kültürünün
oluşması için patronluk, genel müdürlük gibi
üst düzey yöneticiliğin havalı işleri yerine mütevazı, güvene dayalı bir yönetime ihtiyaç
vardır. Liderlik yapılacaksa ve iş hayatından
başarı bekleniyorsa ekibe güvenmek ekibin
güvenini kazanmak en kilit formüllerdendir.
Bu da değerleri beraberinde getirir.
Kurum kültürü kurum değerleriyle pekişir ve şekillenir. Değerlerine bağlı, değerlerine
sahip çıkan bir kurumda gönülden çalışma
vardır. Para bir yere kadar önemlidir. Sonra
hayaller ortak değerler ve hayat amacı öne
çıkar. ‘Ben’den ziyade biz kültürü, takım hissi, grup aidiyeti gibi değerler kurumun birçok
probleminin üstesinden gelebileceği anlamına gelir.
Ömer Ali ÜNAL
Yararlanılan Kaynaklar:
Doç. Dr. Banu Karsak, GSÜ İletişim Fakültesi
Ders Notları / Ahmet Şerif İzgören “Moks
Başarıya Giden Yol” / Metin Kazancı
“Osmanlı’da Halkla İlişkiler” / Metin Kazancı
bir bilene sorduk
Rai Medya Kreatif Direktörü
Volkan Kadam ile Reklam ve
Grafik Üzerine Konuştuk...
Volkan Kadam’ı Business & Life Style okuyucularına tanıtır mısınız?
1980 yılında Ankara’ da doğdum. İlk, orta
ve lise öğrenimimi İstanbul’ da tamamladım.
Henüz küçük yaşlardayken resme ilgim ve yeteneğim vardı. Zaten çoğunluğu sanatkâr olan
ailemin de teşvikleri ile hayatım bu yönde gitmeye başladı. Ortaöğrenimimi nam-ı diğer İntaş
Lisesi’nde tamamladıktan sonra, o yıllarda ve halen Amerika’da bale-dans okulu işleten halam ve
amcamın teşvikleriyle oraya gidip ilgi duyduğum
ve iyi icra ettiğime inandığım branşlarda yüksek
eğitim almaya başladım.
Bu serüven yaklaşık beş yıl sürdü. Bu süre
zarfında profesörüm Ronald M. Labuz’un da isteği ile okuduğum üniversitede, Grafik Tasarım Tarihi ve Digital Typography konulu derslerde asistan
öğretmenlik yaptım. Ayrıca efsanevi Woodstock
Festivali’nin 1999 yılında yapılan 3.sünde “Barış
Duvarı” illüstratörlüğü yaptım.
2004 senesinde Türkiye’ye döndüm. Karikatür ve çizgi romana olan isteğimi bastırıp ikinci
planda düşündüğüm ‘Reklam’ı seçtim. O tarihten
bu yana büyük, butik, birçok reklam ajansında
çok büyük markalara çizgi üstü ve altı çalışmalar
yaptım ve yapmaya devam ediyorum.
Tasarım ile ilk tanışmanız nasıl gerçekleşti?
Bu yaratıcı ruha sahip olduğunuz nasıl fark edildi?
3 yaşıma kadar odamın duvarlarına, daha
sonra da kâğıt üzerine çizime devam etmişim.
Sonrasında ailemdeki sanatçıların da desteği ile
her şey gelişti.
Bir grafik tasarımcı için işin en zor kısmı
nedir?
Buna safkan grafik tasarımcı olarak değil
de reklam tasarımcısı / sanat yönetmeni olarak
cevap vermek gerekirse; en çok işi zorlaştıran,
cahil ve kaprisli müşteriler.
Grafik tasarımcı olarak sizin için bu işte en
16
önemli olan beceriler nelerdir?
tavsiyeleriniz nelerdir?
Reklam tasarımı açısından
bu ülkeyi ve insanlarını iyi tanımak,
dünyayı ve trendlerini takip etmek,
hızlı ve etkileyici
olmak.
Günümüzde herkes grafik programlarını
bir şekilde kullanıyor ama bu işin de yeteneksel
ve sanatsal boyutları var. O yüzden ciddi bir eğitim, merak ve yetenek gerektiriyor. Bunlar varsa
zaten bir şekilde dışarı çıkacaktır. Reklam grafiği
açısından konuşmak gerekirse, yetenekli ve iyi bir
tasarımcı olmanız gerekmiyor. Bilinçsiz ve eli sıkı
işverenlerin de desteği ile bu sektörde kolayca
yer bulabilirsiniz. Bir grafik kursu diplomanız olması yeterli.
Günümüz
reklamcılığı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaratıcı ekip oluşturmak ve iyi iş çıkarmak
için gerekenler nelerdir?
Ben
çok
eski bir reklamcı
değilim 8 senedir
bu işin içindeyim
ancak temeli tatlı
yalana dayanan
bu sektörde kendi
yalanlarına inanmayan çok abartı bir reklam dili var. Birbirine çok
benzeyen, Batı kopyası çakma işler var, reklamları
seslendiren 3-5 kişi var vb. yani genel olarak sıkıcı... Bunların arasında nefes almaya çalışan iyi
olanlardır.
İşini seven ve egolarını yenmiş insanlarla
birlikte, sabah gittiğiniz için mutlu olacağınız bir iş
ortamında olmak derim.
Reklam ödülleri için yapılan yarışmalar
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Son olarak okuyucularımıza söylemek istedikleriniz nelerdir?
‘Kainatın tüm güçleri yanınızda olsun’ diyorum.
En başarılı projeniz neydi?
2006 yılında Kıbrıs’ta vatani görevimi yaparken bölük komutanımızın da teşvikiyle tasarladığım, T.S.K. bünyesinde yapılan subay
brövelerinin yenilenmesi çalışmasında seçilen
tasarımlarım bugün tüm T.S.K. tarafından kullanılıyor. Bu benim için büyük bir gurur kaynağı. Bunun
dışında, küçükken efsane olarak kayıtlarını dinleyip videolarını izlediğim Woodstock Festivali’nde
ressamlık yapmış olmam tabii ki.
Türkiye’de en çok beğendiğiniz tasarımcı
veya çizerler kimlerdir?
M. Kutlughan Perker, Memo Tembelçizer,
Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Kenan Yarar diyebilirim.
Reklam grafiğinde ise çok kişi vardır, ancak sivrilen fazla isim yok. Bizde bir Wolfgang Weingart,
David Carson yok mesela, taklitleri var malesef...
Buradan grafik ile ilgilenen okurlarımıza
Reklam dışında grafik tasarım ve illüstrasyon ağırlıklı, içinde karikatür ve tipografi de barındıran kişisel çalışmalarım var. Onun dışında müzik ve diğer görsel sanatlarla ilgileniyorum.
Bazen hakikaten şapka çıkartılacak işler
oluyor. Fakat genellikle ödül alabilmek adına,
müşterisi ve mecrası önden planlanmış işler yarışmalara sokuluyor.
Reklam dışında neler yapıyorsunuz?
17
Sektördeki Yenilikleri Yakalamak
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR
Değişim/Gelişim
Şiraz’da da eski bir gelenek günümüzde
halen devam ediyor. Birçok evin dış kapısında çift tokmak bulunuyor. Şimdinin diafonunun yerini tutmasa da, “Kim o?”dan hemen
önce, misafirin kimliğiyle ilgili önemli bir ipucu veriyor.
18
Sol taraftaki ince tokmak “tiz” ses çıkarırken
sağ taraftaki kalın tokmak ise “tok” ses çıkarıyor. Misafir, erkek ise sağdakini, kadın ise
soldakini çalıyor ki ev sahipleri ona göre hazırlansın ya da ona göre kapıyı erkek ya da
kadın açsın...
arasıra yazıları
İşten Arta Kalan
Zamanlar
Yaşamınızı yönetip, “şimdi”
“şu an”ın keyfine varın!
Zaman çizgisi, an ile geleceği birbirine
bağlar... Zaman çizgisi olmasaydı, her şey
her yerde olmaz, her şey, her yere dağılmaz
mıydı?
Noktalar, bir düzlemde birleşirken,
beklemek edimi, sonsuz bir eyleme işaret
eder. Zamansız bir uzamda salınan bu edim,
pasif duygu çağrışımları uyandırır. Oysa beklemek tamamıyla salt bir gerçeği hedefliyor:
Arzu edilene ulaşmak için, doyasıya varmak
isteği. “Beklemek”; bir iş oluncaya, biri gelinceye değin bir yerde kalmak, durmak.
“Beklemek” ediminin diğer bir tanımı ise, “bir
şeyi, gözetmek, korumak, muhafaza etmek”
anlamını taşıyor. “Hafta Sonunu Beklemek”
işte benliğimizdeki bu koruma içgüdüsüne
delalet. Hafta sonunu beklerken, içimizde,
iliklerimizde, hafta sonunun gelişini yaşatmamız da, ona sahip çıkıp kollama isteğimizden
kaynaklanmıyor mu?
Beklemek bir süreç... Bu süreç, çoğu
zaman pazartesi sabahın 6’sında çalan saatin sesiyle birlikte göz kapaklarınızın gün
ışığına direnme çabasıyla başlayıp cuma
akşamı mesai bitimine kadar sürüyor. Tabii, cumartesi ve pazar günleri çalışmayan
şanslılardansanız. Çıkılan kısa rotalı bir yol-
20
culuk, sımsıcak aile toplantıları, bitmek bilmeyen eş dost, arkadaş sohbetleri, izlenen
keyifli bir film, sahilde güzel bir yürüyüş...
Listeyi pekâlâ uzatabiliriz... Sadece “bir hafta
sonu”na “bir dünya” sığdırabiliriz. Peki, ama
ya diğer günler!
Hafta sonunu istediğimiz güzellikte
geçirsek de geçirmesek de yeni bir haftaya
başlarken bir şey olur. Ayaklarımız geri geri
gider. Bir keyifsizlik başlar. Çalışmak istemeyiz. Buna da bir geçiş günü olması nedeniyle
“pazartesi sendromu” deriz. Ama artık pazartesi sendromunu, salı depresyonunu, çarşamba melankolisini bir kenara bırakmanın
vakti geldi. İş yoğunluğundan, uzun çalışma saatlerinden muzdarip her birey, silkinip
kendine gelmeli. Modern dünyanın gerçeğiyle yüzleşmeli. Günümüzde yaşam, düne
oranla çok daha hızlı. Dünya ‘küresel bir köy’
halini alalı, bu köy hakkında sayısız kelam
edileli yıllar oldu. Dünyanın bir yerinden diğer bir yerine ulaşmak, daha önce hiç bugünkü kadar kolay olmamıştı. Oysa bugün,
İstanbul’da akşam iş çıkış saatlerinde bir yakadan diğerine ulaşmaya çalışmak, tarifi zor,
meşakkatli bir süreci kapsıyor. Yaşam, beklemekle geçiyor... Vapur beklemek, baharın
gelmesini beklemek, gecenin geçmesini
beklemek, başka bir yerde yaşamayı beklemek, anlaşılmayı beklemek... Bazen beklemek, yaşamı ertelemekten başka bir anlam
ifade etmiyor... Ve çoğu zaman, beklemek
ya da “ertelemek”, zamanla işbirliğine girilen
bir öz ihanet biçimi halini alıyor. Edindikleriniz
ve umduklarınız, eksilişimizi anlatıyor. Beklemek yaşam, yaşam beklemek oluyor. Ancak
buna izin vermemek pekâlâ mümkün. Hayal
kurmayı ihmal etmeden an’ı yaşamak, sonraki günü düşünürken bugünü ıskalamamak
sizin elinizde!
Yaşamınızı yönetip, “şimdi” “şu an”ın
keyfine varın! Zaman kategorilerini, gün ve
saatleri düşünmeyi bırakıp, yaşamınızda
kaliteli iz’ler yaratın... Unutmayın, keyifle geçen her yeni gün, keyifli hafta sonlarını işaret
eder. Ve o işaretler, bir çizgi olup size yepyeni
rotalar, kurulacak yeni düşler belirler.
kişiliğiniz... yaşantınız... hırslarınız... hedefleriniz.. amaçlarınız...
aslında işe dair tüm kimliğiniz, hepsi bu masada..
22
yemek ve iletişim
tadınıza uygun lezzetler seçildiyse ya da
tercih size bırakıldıysa biliniz ki şanslı gününüzdesiniz. Alkol kullanımı için de davet
edenin tercihi beklenmeli. Ama bir taneden
fazla içmemekte ve sigara kullanmamakta
her zaman fayda var.
İş Yemeğine Çıktığınızda; Yemekten
Başka Herşey Önemlidir.
Ev sahibinin ikinci önemli görevi ise giriş konuşmasını yapmak. Konuşulması gereken konuların yemek için planlanan vakitte
ele alınması için her iki tarafın da açık ve net
olması gerekir. Bu arada davete başkaları
da davetliyse ev sahibinin vakit kaybetmeden tanıştırması oturma düzenini sağlaması gerekir. Ve elbette hesabı ödemek davet
edenin asli görevlerinden biridir.
Uyumlu ve abartısız giyinmek, yemeğe geç kalmamak, cep telefonunu kapalı
tutmak, kaşık, bıçak ve çatalı doğru kullanmak, ağzınızda yemek varken konuşmamak
ve göz temasından kaçınmamak ise küçük
ama atlanmaması gereken önemli kurallar.
İş yemeklerini korkulu bir rüya olarak
mı, yoksa verimli bir zaman dilimi olarak mı
görüyorsunuz?
Yurtdışından misafirleriniz geliyor.
Sizin için çok önemli bir kapıyı açacak bu
özel misafirleri nerede ağırlamak istersiniz?
Ofisinizin resmi ortamında mı, yoksa şık bir
restoranda mı?
Günümüzde iş yemekleri günlük rutinin bir parçası haline geldi. Yöneticiler işe
alacakları elemanı seçerken de, herhangi
bir ortaklık anlaşmasını görüşecekleri zaman da iş yemeğini tercih ediyorlar. Önemi gitgide daha çok kavranan iş yemekleri
kariyer ve eğitim şirketlerinin de üzerine yoğunlaştığı bir alan. Bir yanda konu üzerine
makaleler yazılırken diğer tarafta seminerler,
konferanslar düzenleniyor. Ne giyilmesi ge-
rektiğinden, nasıl davranılacağına, ne konuşulacağından neler yenileceğine her biri
dikkate değer bir araştırma konusu ve bir iş
yemeğinden başarıyla kalkmanın en etkili
formülleri.
Anlayacağınız artık kaçış yok. Peki,
nedir bu işin altın kuralları, adabımuaşereti?
Lezzetli bir yemek eşliğinde toplantı
yapmak elbette daha keyiflidir ama unutmamanız gereken en öncelikli şey bu masada
önemli olanın yemek değil sizin iletişim kabiliyetiniz olduğu. Kendinize olan özgüveninizle sınavın en zor sorusunu cevaplamış
olursunuz.
İş yemeklerinde davet edenle davet
edilen için farklı roller biçilmiş. Biri ev sahibi, diğeri misafir sayılıyor. Daveti yapanın ilk
görevi mekânı ve yemeği seçmek. Damak
23
Garsonun sipariş almak için menüye
baktıktan sonra kapatmanızı bekleyeceğini,
masadan kalkmanız gerekirse, peçetenizi
sandalyenin üstüne bırakacağınızı, yemeğin
önce misafire servis edileceğini, çatal, kaşık
ve bıçağı kullandığınızda bir daha masaya
değmemesi gerektiğini ve yemekten sonra
sonuç ne olursa olsun teşekkür notu göndermeyi unutmayın!
Son olarak iş yemeği konusunda bir
şehir efsanesi; ünlü bir işadamı işe alacağı
elemanı yemeğe davet eder. İstenilen zamanda bir araya gelinir, siparişler verilir, her
şey iyi gitmektedir. Ancak yemekler geldiği
sırada her şey değişir. İşe alınması düşünülen eleman yemeğin tadına bakmadan tuz
atar. Bunu kişinin önyargılı olduğuna işaret
sayan patron ise kişiyi işe almaktan vazgeçer.
Doğru mudur değil midir bilinmez.
Ama siz siz olun yemeğin tadına bakmadan
baharat kullanmayın!
market, süpermarket, hipermarket, mega...
Perakendecilik, üretici ve tüketici arasında malların naklini sağlayan aracılık hizmetleridir. Başka bir deyişle mal ve hizmetleri tekrar satmama, ticari bir amaçla veya
kişisel gereksinmeleri için kullanmama koşuluyla, doğrudan doğruya son tüketiciye
pazarlanmasıyla ilgili faaliyetler bütünüdür.
Perakende sektörü günümüzde üreticilerin
temsilcisi, tüketicilerin de garantörüdür. Mal
naklinin yanı sıra ne zaman ne miktarda
malın hazırlanması gerektiğini de belirlemektedir.
Perakendecilik ve
Türkiye
Türkiye’de perakendecilik sektörünün
tarihini Cumhuriyet döneminden itibaren
ele alabiliriz. Bu sektörden, o yıllarda Türk
parasının değerinin düşük olması ve ithalatın azlığı yüzünden bahsedemeyiz. Yabancı ekonomilerle de ilişkilerimiz az olmuştur.
Bu gidişat çokpartili hayata geçildiğinde ise
büyük şehirlerde gıda ürünlerinde kıtlık yaşanmasıyla değişime uğramaya başlamış
ve yabancı sermayeler yavaş yavaş ülkemize giriş yapmıştır. Yabancı sermayeyi teşvik
kanunu ile ilk zincir mağaza ülkemize kurulmuştur. Bu süreç özel sektörlerin hızlı büyüme isteğiyle gelişim göstermeye başlamıştır. İhtiyaç halinde olan ülkemiz, yabancı
sermayelerin dikkatini çekmiş ve büyük bir
yatırım pazarı olarak görülmeye başlanmıştır. Bu sayede özelleştirmeler ile de yeni
zincir mağazalar açılmaya devam etmiştir.
1980 sonrası döneme yaklaştığımızda ise
ülkemize faydası olmayan ithal ikameci sistemin terk edilmesiyle ithalat, serbestleşmeye tam olarak açılmıştır. Kapalı ekonomiyi bir yana bırakan devlet politikamız artık
serbest piyasa ile büyüme yoluna girmiştir.
Liberal ekonomik politikalar ile serbest piyasanın canlandığı ülkemizde vergi indirimi
ve teşvikler ile perakende sektörü hızlı bir
büyüme içerisine girmiştir.
Türkiye’de perakendeciliği etkileyen
faktörler; belli ürünlerde satış noktalarının
artışı ve liberal ekonomik sistemin etkisiyle yabancı sermayelerin yurtiçinde hızla
büyümesi söz konusudur. Başka bir faktör
olarak teknolojik gelişim ve bu teknolojile-
24
re ulaşımda kolaylıktan söz edebiliriz. Aynı
zamanda Uluslararası perakende sektörlerinin Türkiye’yi yatırım yapılacak bir pazar
olarak görmesi ve yerli firmalarımızın yeni ticari işleyiş yöntemleri ile tanışması da başlıca etkenler arasında yer alır.
Uygulama olarak ikiye ayırabileceğimiz bu sektör, modern perakendecilik
ve geleneksel perakendecilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern perakendeciler
daha fazla yeni teknolojiler ile çalışsa bile
geleneksel perakendeciler hâlâ piyasada
önemli bir istihdam alanı sağlıyor. Bunun
sebebini kayıt dışı çalışmanın fazla olmasına bağlayabiliriz. Tabii bu ikilemden faydalanan yine perakende sektörü olmuştur.
Çünkü modern perakendeciler daha iyi hizmet verebilmek adına satın alma ve müşteri
ilişkilerinin önemini artırmıştır. Geleneksel
perakendeciler de rekabet adına kalifiye
eleman çalıştırmaya özen göstermişlerdir.
Bu iki kola da hizmet veren tedarikçiler ise
kendisini geliştirerek kaliteli hizmet ve lojistiğe verdikleri önemi artmıştır. Bu gelişim ile
duygulara hitap eden alışveriş deneyimlerinin ön plana çıktığı perakende sektöründe,
tüketicilerin keyifli zaman geçirmesini sağlayan; alışveriş yapan kişileri günlük streslerden arındıran; rahat bir ortam sunan perakendeciler ve alışveriş merkezleri başarılı
olacaktır.
Perakende Sektörünün Geleceği
Perakende sektörü günümüzde yeni
boyutlar kazanırken, büyük mağazaların
pazardaki payı gitgide artıyor. Genelde bu
büyüme başta İstanbul, Ankara, İzmir ve
Bursa olmak üzere büyük illerimizde görülüyor. Artık perakende sektöründe büyük
bir paya sahip olan hipermarketler her sokağa girmiş durumda. Bu gelişme genelde
büyük firmaların birleşmesi veya ortak iş
yapmaları ile gerçekleşiyor. Hipermarketler perakendecilik sektöründeki paylarını
hızla artırıyor. Tabii bu hızlı büyüme kaliteyi de düşürüyor. Hipermarketler pazardaki
paylarını artırmak için firma isimleriyle yeni
ürünler çıkarıp yarışa katılıyor ancak sonuç
olarak tüketiciye bir takım ürünlerde kalitesiz
mallar sunuluyor. Bu büyüme ile haksız rekabetin olduğu piyasada küçük ölçekli firmalar
gitgide azalma gösteriyor. Türkiye perakende sektörünün önümüzdeki yıllarda da artışı
bekleniyor. Bu sektörde pastadan en büyük
payı gıda sektörü alıyor. Ardından sırasıyla ev
eşyası ve onu takip eden tekstil geliyor. Pe-
rakende sektöründeki büyüme artık online
alışverişe doğru da kayılacağının bir göstergesi. Çünkü büyük ölçekli marketlerin, hizmetlerini sınırsızlaştırması ile insanların daha
rahat ve kolay alışveriş yapması sağlanacak
ve bu konuda en büyük yardımcıları internet
olacaktır. Son yılların şirket satışları ve satın
almalar açısından en hareketli sektörlerinden
birisi olan perakendecilik, birleşmeler ve sa-
25
tın alma işlemleri ile gerçekleşmektedir. Tüm
bu gelişmeler ile Batılı yatırımcıların doğuya da ilgisi artmaktadır. İşletme sahiplerinin
göreceli olarak daha az gelişmiş ve hızlı büyüyen pazarlara yönelmesi devam edecek.
İnovasyonunda önem kazanacağı bu yeni
dönemde farklı satış teknikleri ile servis konseptlerinin değişimiyle pazardaki payını artırması bekleniyor.
kahve sohbeti
1969 yılından beri, ağaç sektöründe
faaliyet gösteren Kastamonu Entegre, sektöründe sadece Türkiye’de lider konumunda
değil, aynı zamanda bölgesel bir güç olma
yolunda ilerlemektedir.
Hayat Holding
Hayat Holding; temelleri 1937’de atılan, 7.000 çalışanı, 1.5 milyar USD cirosu ile
Türkiye’nin önde gelen holdinglerinden biridir. Hayat Holding iki ana dalda faaliyet göstermektedir. Bunlar;
Tüketim Maddeleri
Kastamonu Entegre
Bölgesel Güç Olma
Yolunda İlerliyor...
Orman Ürünleri’dir.
Tüketim Maddeleri konusunda faaliyet gösteren şirketi HAYAT KİMYA SANAYİ
A.Ş.’dir. Bingo ve Test markaları ile deterjan
ve temizlik malzemeleri, Molfix ve Molped
markaları ile çocuk bezi ve hijyenik ped, Papia, Familia ve Teno markaları ile tuvalet kağıdı, kağıt havlu ve mendil gibi temizlik kağıdı
ürünleri üretmektedir.
Hayat Kimya A.Ş.’nin ana üretim üssü
Başiskele-İzmit’te olmakla birlikte, Cezayir,
Bulgaristan, Ukrayna ve İran’da da üretim
tesisleri vardır. Ayrıca Başiskele-İzmit üretim
üssümüzde, Limaş adı altında limancılık faaliyetleri de vardır.
Orman ürünleri sektöründe faaliyet
gösteren şirketi ise Kastamonu Entegre
A.Ş.’dir. Her iki şirket de benzer ciro ve eleman sayısına sahip olup, çok uluslu ve bölgesel liderlik vizyonu içinde çalışmaktadır.
Kastamonu Entegre
Kastamonu Entegre, orman ürünleri ve
mobilya sektöründe faaliyet göstermektedir.
Mobilya, dekorasyon ve inşaat sektörünün
ihtiyaç duyduğu, yonga levha, yongalam,
26
MDF, medelam, laminat parke (Floorpan, Artfloor), kapı paneli (Doorpan) ve bunlarla ilgili
muhtelif katma değerli ürünleri üretmektedir.
Kastamonu Entegre, kurulduğu 1969
yılından günümüze kadar sürekli devam
eden yatırımlarla bugün, altısı Türkiye’de
(Kastamonu Yonga levha, Kastamonu Organize Sanayi’de MDF, Gebze’de MDF ve
Yonga levha, Balıkesir’de Yonga levha,
Samsun’da Yonga levha), üçü yurtdışında
(Bulgaristan’da yonga levha, Romanya’da
kapı paneli, Bosna-Hersek’te Kraft kâğıdı)
olmak üzere toplam dokuz tesise sahiptir.
Kastamonu Entegre ISO tarafından yapılan Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu
2010 yılı değerlendirmesinde, üretimden satışla, net 915 milyon TL cirosu ile (2009 yılına göre cirosal olarak %19 artışla) 49.sırada
yeraldı. Bu ciroya yurt dışındaki iştiraklerden
elde edilen 180 milyon USD civarında ciro
dahil değildir.
Ağaç bazlı panel üreticisi Kastamonu
Entegre, TİM ( Türkiye İhracatçılar Meclisi ) ilk
1000 ihracatçı firma 2010 yılı sıralamasında
66 milyon USD ihracat rakamıyla 190. sırada
yer alarak yine açık ara sektör birincisi oldu.
İtalya’da yayınlanan ve sektörün önde gelen dergilerinden olan,
Datalignum’un 2009 yılı sektör araştırmasında, Kastamonu Entegre 2.2
milyon m3/yıl toplam panel kapasitesi
(MDF+Yonga levha) ile Avrupa’nın 6.
Büyük ağaç bazlı panel üreticisidir. Yine
Dünya’daki en yaygın sektör dergisi
olan Wood Based Panel 2010 sayısında,
Dünya’nın en büyük 10.panel üreticisi
olduğu belirtilmektedir.
Kastamonu Entegre, Türkiye panel pazarında, ürün gruplarına göre %25-40 arasında değişen pazar payına sahiptir.
Geniş bayi ve hizmet ağı ile Türkiye’ni
kahve sohbeti
tüm il, ilçe ve köylerine hizmet vermektedir.
Ürettiği tüm ürünler ile mobilyadan, mutfağa, kapıya her noktaya ulaşmaktadır.
si olsa da, Kastamonu Entegre’nin temel hedefi
yurtdışında büyümeye öncelik vermektir. Bu pazarlarda pazar payını artırmaktır.
Ayrıca Romanya’da yerleşik Prolemn isimli şirketinde üretilen Doorpan markalı kapı paneli
ile Avrupa’nın ikinci, Dünya’nın dördüncü büyük
tesisi olma özelliğine sahiptir. Bu ürünle, pazar sınırlarını daha da genişleterek, Orta Amerika’dan,
Hindistan’a kadar 40 ülkeye ihracat yapmaktadır.
Kastamonu Entegre’nin temel büyüme
stratejisi, kendi sektöründe ( farklı sektörlere girerek değil ) üretim ve satış coğrafyasını geliştirerek
büyümektir.
Sektörün, Türkiye’de birden fazla yerde ve
yurtdışında üretim yapan ilk ve halen tek şirketidir.
Capital dergisinin 2011 yılı Ekim sayısında
yayınlanan ‘Türkiye’nin sınır ötesi şirketleri’ başlıklı yazısında, Yurtdışındaki en büyük 50 Türk şirketi
arasında Bosna Hersek’ teki şirketi Natron Hayat
33.sırada, Romanya’daki şirketi Prolemn 39.sırada ve Bulgaristan’daki şirketi Gabrovnitsa 42.sırada yer almıştır. Yine bu çalışmada Kastamonu
Entegre, yurt dışında yatırımı olan Türk Şirketleri
arasında 180 milyon USD’lik ciro ile 15. sırada yer
almıştır.
Kastamonu Entegre Yeni Ufuklara
Kastamonu Entegre’yi farklı kılan özelliklerin başında, kurumsal yapılanmasının yanı sıra
hızlı, güvenilir, bilgili, yenilikçi ve kaliteli insan kaynağı geliyor. Odak noktası müşteri olan, müşterilerinin ihtiyaçlarını anlayan, bu ihtiyaçlara uygun
doğru ürün ve hizmetlerle cevap verebilen seçkin
insan kaynağı, Kastamonu Entegre’yi rakiplerinden farklı kılan özelliklerden birisidir. Kastamonu
Entegre, şirketini ve işini seven çalışanları ile her
zaman sektörün çalışmak için en çok tercih edilen, en gözde şirketi oldu. Kastamonu Entegre’de
herkes kendi işi gibi çalışıyor..
İnşaası halen devam eden Adana MDF ve
Romanya Yongalevha tesislerinin devreye girmesi ile birlikte 1 milyar dolar konsolide ciro hedefine
2012 yılında ulaşmayı hedefliyor.
Sürdürülebilir büyümeyi temin etmek için,
Türkiye’ de pazar payını kısmen artırma düşünce-
Bu kapsamda önümüzdeki 5 yıl içinde yurt
içinde ve yurt dışında yeni yatırımlar planlamaktadır; sözkonusu yatırımlar tamamlandığında Kastamonu Entegre’nin üretim kapasitesi bugünkünün
iki katına çıkacak ve Türkiye’nin global şirketleri
arasındaki yerini sağlamlaştıracaktır.
Tataristan’da MDF yatırımına başlanacak. Şirket
kuruldu, arazi tahsisi alındı. Proje ve gerekli izinler tamamlandı. Bu yıl içinde inşaat ve bina işlerinin tamamlanması düşünülüyor. Şu anda saha
hafriyat ve inşaat işleri başladı. Tataristanda yine
en cok gelişen pazarlardan biri olan Rusya pazarı hedeflendi. Bu Kastamonu Entegre’nin 2012
yılı projesi olacaktır.
Ayrıca, Bulgaristan’da OSB yatırımı çalışmalarına başlandı. 100 milyon euro’ya mal olacak tesis,
400 bin m3/yıl üretim kapasitesine sahip olacaktır.
Üretiminin yaklaşık yarısını Türkiye’ye ihrac etmesi
planlanan tesisin 2013 yılı sonunda faaliyete geç-
Gebze’de 1.600m3/gün, 480.000m3/yıl kapasite yonga levha tesisi, 2010 yılı sonunda devreye girmiştir.
Adana’da Hacı Sabancı Organize Sanayi Bölgesinde 110 milyon euro’ya mal olacak 1.400 m3/gün, 420.000 m3/yıl kapasiteli MDF tesisinin inşaatı 2010 yılının ekim
ayında başlamış olup, 2012 yılının başında
devreye girecektir. Bu tesisin üretime başlaması ile Türkiye’nin MDF ve laminat parke ithalatının azaltılması planlanmaktadır. Böylece durum tersine dönerek ihracat artacaktır.
Adana mdf projesi, aynı zamanda ortadoğu
ve kuzey afrika ülkelerini hedefleyen bir projedir. Bu gelişecek pazarlara üretim yapma
imkanı sağlayacaktır.
Romanya’da 2012 yılı başında, 1.600 m3/
gün, 480.000 m3/yıl kapasiteli yongalevha tesisi
devreye girecektir. Romanya yongalevha yatırımı
ile Balkan ülkeleri hedeflenmektedir.
mesi bekleniyor. Böylece Gabrovnitsa lokasyonu
ham ve melamin kaplı yongalevha üretimi yanında
OSB üretimiyle de Türkiye’nin Bulgaristan’daki en
büyük Türk yatırımları arasındaki yerini güçlendirmiş
olacaktır.
Kastamonu Entegre için hedef, artık sadece 74 milyon’luk Türkiye pazarı değil, komşu ve
yakın coğrafya ile 850 milyon’luk bir nüfus hedeflenmektedir.
Kastamonu Entegre yukarıdakilere ilave
olarak önümüzdeki birkaç yıl içinde yurt içinde ve
yurt dışında yeni yatırımlar planlamaktadır
Bu yatırımlarla birlikte, halen 2.5 milyon m3
olan yıllık panel üretim kapasitesi 2012 yılında 3.3
milyon m3’e çıkararak, 1 milyar USD cironun geçilmesi hedeflenmektedir. ( % 45 – 50 kapasite artışı) Böylece 2012 yılı başında toplam yongalevha
üretim kapasitesi 2.1 milyon m3/yıl, MDF üretim
kapasitesi ise 1.2 milyon m3/yıl olacaktır.
•Türkiye’de Adana’da Yongalevha te sisi yatırımı.
Adana projesinden sonra da, Rusya
28
• Rusya’da Yongalevha ve OSB
tesisi yatırımı,
•Romanya’da MDF tesisi yatırımı,
•Türkiye’de Antalya’da MDF tesisi ya
tırımı.
Hedefler
•Avrupa ve Dünya panel üreticileri arasında, toplam üretim hacmi olarak ulaşılan altıncılık ve onunculuk hedeflerini en
azından sürdürmek ve/veya 1-2 basamak
daha yukarı çıkabilmek.
•Türkiye pazarındaki kapı paneli hariç %
25 - % 40 arasındaki pazar paylarını korumak,
sürdürülebilir büyüme için yeni pazarlara açılmak.
29
Özellikle 2010 – 2015 yıllarında, üretim
anlamında Romanya, Bulgaristan, Rusya ve
Ukrayna’da büyüyerek Karadeniz ve Akdeniz
havzasında bölgesel güç olma yolunda hedeflere ulaşılması planlanıyor.
Har Vurup Harman Savurmamak
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR
Tasarruf
“O Şirazlı güzel verirse muradım bağışlarım siyah benine hem Buhara’yı hem Semerkand’ı”
Hikâye odur ki; Hafız’ın bu şiirini duyan Timur derhal
Hafız’ı huzuruna çağırır. O sırada günlük tamirat işleriyle
meşgul olan Hafız üzerini değiştirmeye bile fırsat bulamadan pejmürde bir şekilde kendini Timur’un karşısında bulur. Hafız’ı karşısında bu halde gören Timur daha
da kızarak yüksek bir sesle;
“Bizim bin bir zahmetle savaşarak aldığımız Buhara’yı
ve Semerkand’ı bir güzelin benine bağışlayıvermişsin,
bre bu ne cömertlik?” demiş.
30
Durumun kötüye varacağını anlayan Hafız ne söylese
Sultan’ın fikrini değiştirmeyeceğini düşünmüş ve bari
bir nükteyi feda etmeyeyim diyerek ellerini iki yana açmış ve kıyafetlerini göstererek,
“İşte o yersiz cömertlikten dolayı bu haldeyiz ya Sultanım” deyivermiş...
İsfahan’da Hafız’ın anısının yaşatıldığı ve bizdeki âşık
atışmalarını hatırlatan şiir atışmalarının yapıldığı bir kıraathane... Duvarlar Hafız’a ve başka şairlere ait şiirlerle
süslenmiş...
unutmayınız!
Şifreler
Hayatımızın
Bir Parçası
Şifre Seçimi ve Kullanımı
Konusunda İpuçları...
Şifrelerin Seçilmesi
Gün geçtikçe teknoloji ve internet gelişiyor ve bu beraberinde birtakım problemleri
de getiriyor. Yabancıların bilgisayarlara erişmesi, bu problemlerin en başında geliyor. İnsanoğlu bu problemlere bazı önlemler almaya çalışıyor. Şifreler (password) bu önlemleri,
belki de en önemlisi, en önde geleni. Belli
yerlere konan şifrelerle yabancı kişilerin erişimi engellenmeye çalışılıyor. Buna rağmen
şifre engeli de bazen aşılabiliyor. Birtakım
programlarla şifreler tahmin edilebiliyor.
Kötü Şifreler
Kötü bir şifre kolaylıkla tahmin edilebilen bir şifredir. Bazı şifre çözücü programlar
alfabedeki bütün karakterleri kullanarak, deneme yanılma yoluyla şifre çözerken; bazıları
da genel şifreleri içeren bir liste kullanırlar.
Modern bir normal PC bile güzel bir şifre tahmin programı ile binlerce şifreyi bir günden
az bir zamanda deneyebilir.
Popüler ve kötü bir şifre nasıl olur?
Bazı örnekler; isminiz, eşinizin ismi veya
anne ve babanızın ismi. Diğer kötü şifreler
bu isimlerin tersten yazılması veya bir rakam
eklenmesi şeklindedir. Kısa şifreler de kötü
şifrelerdir, çünkü tahmin edilmesi daha kolaydır. Bilgisayar isimleri ve benzeri şifreler
de kötü şifrelerdir. Gizli ve tahmin edilemez
gibi görünse de aslında oldukça yaygın kullanılmaktadır. Diğer kötü seçimler telefon
numaraları, en çok beğenilen filmlerden kitaplardan karakterler, yerel yerleşim yerleri,
favori içecekler ve ünlü bilim adamları gibi.
Bu isimlerin büyük harfle yazılı olanları veya
ters çevrilmiş olanları da pek iyi değildir. “l”
(küçük L) ile “1” i veya “E” ile “3” ü değiştirmek, başa veya sona bir rakam eklemek
veya kelimelerin basit modifikasyonları da
pek iyi değildir. Bazı sistemlerde kullanıcıların kötü şifre seçmeleri engellenmeye çalışılıyor. Örneğin hepsi büyük veya küçük harf
olan ve 6 karakterden kısa olan veya kısa
olup da içerisinde alfabetik karakter haricinde karakter içermeyen şifreler bazı sistemler
tarafından kabul edilmiyor.
Yapılan araştırmalarda birçok sistemde şifresi accountu ile aynı olan kullanıcılara
rastlanmıştır. Bu tip accountlar “Joes” olarak
adlandırılıyor. Joes accountları şifre kırıcılar
tarafından kolaylıkla tahmin ediliyor. Bu nedenle bazı sistemlerde Joes accountlarına
izin verilmiyor.
İyi Şifreler
İyi şifreler kolaylıkla tahmin edilemeyen
şifrelerdir. İyi şifreleri tahmin etmek zordur,
çünkü:
• Büyük ve küçük harf içerirler.
• Noktalama işaretleri ve rakamlar içe
rirler.
• Bazı kontrol karakterleri ve/veya boşluklar içerirler.
• Kolaylıkla hatırlanabilirler ve bu ne
denle bir yere not edilme ihtiyacı duymazlar.
• Yedi, sekiz karakter uzunluğundadır
32
lar.
• Kolay ve hızlı yazılırlar ve öylece et
raftan bakan biri ne yazdığını anlaya
maz.
İyi şifrelerin seçilmesi aslında olduk
ça kolaydır. Bazı tavsiyeler;
• İki kısa kelime özel bir karakter veya bir sayı ile birleştirilebilir. Örn: robot
7benim
• Size özel bir kısaltma yapabilirsiniz. Örn: bshKBBs (Bu Sınıftaki Hiç Kim
se Bisiklete Binmeyi Sevmez)
Bununla birlikte bu şifrelerin hepsi kötü şifrelerdir, çünkü hepsi bura
ya yazıldı...
Şifre seçerken şunlardan sakının;
• Sizin, eşinizin veya iş arkadaşınızın ismi
• Çocuğunuzun veya ev hayvanınızın ismi
• Yakın arkadaşlarınızın isimleri
• Aynı harften oluşan bütün şifreler
• Çok beğenilen sanatçıların isimleri
• Basit harf düzenlerinden oluşan bü
tün şifre (qwerty gibi)
• Yukarıda listelenenlerin tersten yazıl
mış halleri
• Yukarıda listelenenlerin önüne veya arkasına rakam eklenmiş halleri.
• Asla bir şifreyi başka bir kullanıcıya email
ile göndermeyin. Örneğin birisi sistemde text dosyalarında ve email mesajlarında “şifre” kelimesini
aratarak şifreye erişebilir.
• Patronunuzun ismi
• Herhangi birisinin ismi
• Kullanmakta olduğunuz işletim siste
minin ismi
• Bilgisayarınızın ismi
• Telefon veya lisans numaranız
• Sosyal güvenlik numaranızın herhan
gi bir parçası
• Herhangi birisinin doğum tarihi
• Sizin hakkınızda kolaylıkla bulunabi
lecek bir bilgi (adres gibi)
• Birtakım kalıplaşmış kelimeler (wizard, gurup, gandalf...)
• Bilgisayarınızdaki herhangi bir kullanıcının
ismi ( büyük harfli, çift harfli...)
• Yabancı bir dildeki bir kelime
• Yer isimleri gibi özel isimler
Rakamlar, noktalama işaretleri ve kontrol karakterlerinin kullanılmasıyla değişik şifre oluşturma
olasılığı önemli ölçüde artacak ve bununla birlikte
şifrenin tahmin edilme olasılığı da azalacaktır.
Eğer birkaç tane hesabınız (account) varsa
aynı şifreyi bütün hesaplarda kullanabilirsiniz. Bu
şekilde hatırlamanız da kolay olacaktır. Fakat bu
accountlardan birinin şifresi öğrenildiğinde bütün
accountlarınızın şifreleri ortaya çıkmış olacaktır.
Böyle bir durumda temel bir şifre oluşturulur ve her
farklı makine için modifiye edilir. Örneğin sizin temel
şifreniz kxyzzy olsun. İsmi “athena” olan bir makinede şifreniz kxyzzya olurken ismi “ems” olan bir
makinede şifreniz kxyzzye olacaktır.
Unutulmaması gereken önemli bir nokta da
şifrelerin herhangi bir yere yazılmamasıdır. Sebep
oldukça basittir: Eğer şifrenizi bir yere yazarsanız,
birisi onu bulabilir ve bilgisayarınıza kolaylıkla girebilir. Akılda tutulan bir şifre yazılan bir şifreden her
zaman için daha iyidir. Örneğin şifresini cüzdanında
bir yerde saklayan bir kişi cüzdanını çaldırdığında
cüzdanı çalan kişi kolaylıkla bilgisayara girebilir.
Eğer ki illa şifrenizi yazmanız gerekiyorsa
bazı şeylere dikkat edilmelidir:
• Şifreyi bir yere yazdığınızda onun şifre olduğunu yazmayın.
• Aynı kâğıt parçasına hesap ismini, network
ismini veya bilgisayarın numarasını yazmayın.
• Şifreyi terminalin, klavyenin veya bilgisa
yarın herhangi bir parçasına iliştirmeyin.
• Şifreyi direkt yazmayın, onun yerine di
ğer karakterlerle veya bu karakterleri si
zin kolayca hatırlayabileceğiniz bir şekil
de karıştırarak yazın.
Şifre yazarken sakınılacak birtakım şeyler:
33
• Şifreyi düzenleme yapmadan online ola
rak kaydetmeyin. (Dosyaya, veri tabanı
na veya e-mail mesajına)
• Login şifreniz asla uygulama programlarınızın şifresi olmasın. Mesela login şifreniz internete
bağlanmak için kullandığınız şifreyle aynı olmasın.
Bu uygulamalardaki şifreler bazı kişiler tarafından
kontrol edilebilir ve yanlış kişilerin eline geçebilir.
• Aynı şifreyi farklı organizasyonlar tarafından kullanılan farklı bilgisayarlarda kullanmayın. Bir
tanesi öğrenildiğinde bütün bilgisayarlara erişilebilir.
Kötü şifrelerin tehlikesini azaltmanın en etkili
yolu geleneksel şifreleri kullanmamaktır. Onun yerine siteniz tek seferlik şifreleri kullanmanıza olanak
sağlayan yazılım veya donanımları yükleyebilir. Tek
seferlik şifreler sadece bir kere kullanılan şifrelerdir.
Bir kullanıcı olarak size şifrelerin bir listesi
verilebilir. Makinenize her girişinizde bu şifrelerden
bir tanesini kullanırsınız ve onu listeden silersiniz.
Bir sonraki girişinizde başka bir şifreyi kullanırsınız.
Veya size bir kart verilebilir ve her dakika bu karttaki numara değişir. Veya taşıyabileceğiniz küçük bir
hesap makinesi verilebilir. Bilgisayara girmek istediğinizde size bir numara verecektir. Bu numarayı
ve kimlik numaranızı hesap makinesine girdiğinizde
bunun sonucunda çıkan numarayı bilgisayarınıza
girmek için kullanabilirsiniz.
Özetle; sisteminizi korumak için en temel ve önemli tavsiyeler şunlardır:
• Tek seferlik şifreler kullanın.
• Tek seferlik şifre kullanmanız mümkün de
ğilse her accountun ayrı bir şifresi olması
nı sağlayın.
• Her kullanıcının güçlü, iyi bir şifre seçme
sini sağlayın.
• Şifrenizi diğer kullanıcılara veya herhangi birine söylemeyin.
haber ve söyleşi
İstanbul Finans Merkezi
Proje Kapsamında
Paranın Kalbi Ataşehir'de Atacak
İstanbul Finans Merkezi İstanbul’un
Ataşehir ilçesinde yer alması planlanan finans merkezi projesine verilen isimdir. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı açıklamaya
göre bu projenin hedefi New York, Londra ve
Dubai’de yer alan mevcut finans merkezlerinden daha büyük bir finans merkezi inşa
etmek ve İstanbul’u uluslararası bir finans
merkezi haline getirmektir. İstanbul Finans
Merkezi projesi kapsamında 5 yılda 71 düzenleme yapılacak. İstanbul’da uzmanlaşmış bir finans mahkemesi ve tahkim merkezi
kurulacak. Finansal işlemlerde vergiler düşürülecek.
Yapılan açıklamalara göre projenin
amacı hem finans sektörünün kalbi olacak
bir merkez yaratmak hem de günün 24 saati
yaşayan bir yer inşa etmek olarak belirtildi.
Projenin tamamlanmasıyla yaklaşık 30 bin
kişiye istihdam kaynağı olacağı da eklendi.
Yaklaşık 2 milyon 500 bin metrekare inşaat
alanının 560 bin metrekaresi ofis, 90 bin meterekaresi alışveriş merkezleri, 70 bin metrekaresi otel, 60 bin metrekaresi rezidans ve 2
bin kişi kapasiteli bir kültür ve kongre merkezi
olacak.
İstanbul’un uluslararası finans merkezi
yapılması projesi Haziran 2008’de Meclis’te
onaylanan dokuzuncu kalkınma planında yer
aldı. Projenin ilk değerlendirme toplantıları
Temmuz ve Ağustos aylarında yapıldı.
Proje çerçevesinde Merkez Bankası,
Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile kamu
bankalarının İstanbul’a taşınmasını öngören
yasa tasarısı ise Plan Bütçe Komisyonu’nda
bekliyor.
İstanbul finans merkezi projesi çalışmaları, belirlenen takvimle yeniden ağırlık
kazandı. İlgili kurum başkanlarının katılımıyla
şubat ayının ilk haftasında Devlet Planlama
Teşkilatı’nda bir değerlendirme toplantısı yapıldı.
Bu büyük proje hazırlanırken Kapalıçarşı ’nın işleyişinden ve ortak mekan kullanımıyla Topkapı Sarayı’nın siluet ve tasarımından esinlenildi. Yakında inşaatı başlanıcak
olan Finans Merkezi ile İstanbul, dünyanın
finans göz bebeği olacak. Bu büyük proje ile
Finans Merkezi’nin inşaası insanlara iş kapısı olacak. Finans merkezi, Topkapı Sarayı’nın
etrafında oluşturulan yeşil banttan esinlenerek, İstanbul’un siluetinden kopmadan şehirden ayrılırken, yeşil alanlarla çevrenin nefes
alması sağlandı. Ayrıca Topkapı Sarayı’ndaki surlar gibi finans merkezinin etrafındaki
podyum hattı üzerinde devam eden yollar
tasarlanarak, alan tek bir bütün haline getirildi. Farklı işlevler için kullanılabilecek avlular
oluşturuldu. Tüm ortak alanlarda, İstanbul’un
tarihi dokusunda yer alan ve geleneksel mimarinin imgelerini oluşturan çeşmeler, kapılar, arkadlar kullanıldı.
Araç trafiği podyum içerisinde sağlanacağından, trafiğe kapalı ortak mekanlar ti-
34
caret ve yaşam alanı olacak. Finans merkezinin etrafına da mini bir çevre yolu yapılacak.
Podyum içinde 24 bin araçlık dev otoparklar bulunacak. Binalar arasında bisikletle ve
yaya olarak gidilmesi sağlanacak.
Ülkemiz için büyük önem arz eden bu
proje ile İstanbul, yüzyıllardır sahip olduğu
değere değer katacak, tüm dünyada ekonomi denilince akıllarda tek marka haline gelicek ve İstanbul artık bir finanskent olarak anılacak. Bu kapsamlı proje içerisinde yer alan
tüm faaliyetleri daha detaylı öğrenmek için ilk
ağızdan duymak adına, Ak Parti Ataşehir İlçe
Başkanı Avukat Nimetullah TOPU’dan bu konuyla ilgili görüş aldık.
yiz?
1. Öncelikle sizi çok kısa tanıyabilir mi-
Ataşehir 2009 yerel seçimleri sonrasında Ak Parti ilçe başkanlığına seçildim.
Toplamda 3 yıldır bu görevi yürütmekteyim.
Bu ilçeye gönül vermiş birisi olmaktan gayet
memnunum. Çünkü Ataşehir İstanbul’da yaşanabilir ilçelerin arasında en üst sıralarda
yer almaktadır. Merkezi konumu ve kalitesiyle üst düzey bir yaşama sahiptir. Tabi farklı
toplumsal dinamitleride bir arada bulundurur.
İlçenin uç noktalarında da siyah ile beyazı bir
arada barındıran bir yapısı vardır. Partimizin
bölgedeki temsilcisi olarak, Ataşehir’imizin
daha iyi yerlere gelmesi için çalışmaktayız,
aynı zamanda sorunları da çözmek için her
gün yeni projeler ile ilçemize katkı sağlamaya
çalışıyoruz. Finans Merkezi projesi ile de İlçemizde büyük değişikiklerin olacağına eminiz
ve bu durumdan en iyi şekilde yararlanmaya
çalışacağız.
2. Ataşehir’in günümüzdeki sorunları
sizce nelerdir ?
Ataşehir 2008 yılında kurulan bir ilçemizdir. Üsküdar, Kadıköy, Ümraniye’den
ayrılarak 17 mahalleden oluşan ilçemizin
400.000 nüfusu vardır. Bölegeyi genel anlamda düşünürsek iki ye ayırmak mümkündür. Bir kısım da yeni yaşam alanları, modern
yapılar, lüx bir hayat, siteleşmenin yoğun olduğu, İstanbul’un gözde, yaşam standartları
yüksek bir yer iken, diger kısım ise varoş olarak anabileceğimiz, konut ve mülkiyet sorunlarının olduğu, diğer bölge ile arasında gelir
ve eğitim açısından uçurum diyebilceğimiz
bir farkın olması. Bu ilçemizi siyah ile beyazı
bir arada barındıran bir yapıya sahip kılıyor.
3. Finans Merkezi projesinde seçimin
Ataşehir olmasını neye dayandırıyorsunuz?
İstanbul, Finans Merkezi projesi kapsamında geniş çaplı bir araştırma yaptı. Bu
araştırma için belli kurumlar kuruldu ve bu
kurumlar uzun bir dönem araştırma yaptı.
Çünkü bu projenin dünyadaki örneklerine de
bakacak olursak kurulduğu yerleri kalkındıran ve çok önemli getirisi olduğu için jeopolitik konumunun tercih edilebilir, sosyal yaşama uygun bir yer olması gerekiyor. Ulaşım,
maliyet, bölgesel sorunlar açılarından en
mantıklı bölge seçildi. Ciddi bir değerlendirme sonucu seçilen ilçemiz belli raporlama,
uluslararası değerlendirme ile tercih edildi.
Finans Merkezi ilçemizin gelişmiş, modern
bölgesinde kurulacak. Bu proje ile hareketlilik kazanacak olan bölgemizde, finans merkezini kalkındırabilecek bir güç mevcut. Aynı
zamanda Ataşehir büyük bir marka, buradaki
arazi kamuya ait ve bu projeye uygun bir alan.
Uluslararası olan bu proje de Ataşehir’in tem
yolu ile Sabiha Gökçen havalimanına’da direk bağlanabiliyor olması büyük bir etken.
4. Finans Merkezi olmanın Ataşehir’e
kazandırdıkları ve kaybettirdikleri neler olabilir?
Bu Merkez ile ilçemiz de büyük bir
değişim gözlenecektir. Çünkü dünyadaki
örneklerine de baktığımızda kurulduğu yeri
kalkındıran, büyük bir iş istihdamı sağlayan,
aynı zamanda sosyal yaşamı etkileyen, bu
proje kapsamında çalışacak olan beyaz yakalı olarak adlandırabileceğimiz üst düzey
yöneticiler ile de konut ihtiyacını karşılamak
üzere çalışmaları hızlandıracak ve ilçemize
ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir katkısı
olacaktır. Bu proje için yapılan çalışmalarla
36
hem Ataşehir’in marka değeri yükselecek ve
hızlanacak aynı zamanda burada yaşayanlar
bireysel anlamda istihdam ve ticaret olarak
kendilerini geliştireceklerdir. İlçemizde gayrimenkulleri olan insanların da mülklerinin değerlerinin artacağına hem fikiriz. Bu sayede
de arsaların ve mülklerin değeri daha da fazla
olacak. Bu merkez ile de varoş olarak adlandırdığımız bölgede de dönüşüm hızlanacak
ve daha iyi konutlaşma olacaktır. Bu projenin
getireceği olumsuzluklara bakacak olursak;
İstanbul’un tarihi ve jeopolitik konumu da göz
önüne alındırılırsa kentleşme sorunu var. Çarpık kentleşmenin en yaygın olduğu metropollerden bir tanesi. Büyük bir metropol olması
ile de kentin kendi içindeki sorunları da tabiki
mevcut. Trafik bölgede oluşacak en büyük
sorunlardan bir tanesi olacaktır. Büyükşehir
Belediyesi tabiki bu sorunları önceden tahmin ederek hızlı bir çalışma içerisinde. Bu tip
sorunları önceden tahmin edip, engel olmak
için çalışmaları hızlandırmak bizim görevimiz. Çünkü ciddi bir getirisi olacak olan bu
merkezin elbette eksi yanlarıda olacaktır. Bu
sorunlarını aşmak kamu kurumlarının sorumluluğundadır. Belediyemiz Kartal-Kadıköy
metrosu ile Sancaktepe-Üsküdar metrosunu
hizmete sokmak için çalışmalarını başlatmakta ve Marmaray bağlantısı ile de bu trafik sorununa etkili bir çözüm aramaktadır. Bu
iki metro aksı arasında havaray ya da metro
projesi de düşünülmektedir. Trafik yükünü
azaltmak adına da yine bir raylı sistem düşünülmektedir. Büyükşehir Belediyesi bu konuya gereken değeri vererek çalışmaktadır. Alt
yapı olsun trafik olsun veya konut problemi
açısından da gerekli tedbirler alınmaya başlandı. Biz bu projenin Ataşehir’e getireceği
artıların farkındayız. Emlak Konut ve Toki ile
de bize ait değerlerin de içinde bulunduğu
herkesimin hoşuna giden, beğendiği Finans
Merkezi projesi duyuruldu. En kısa zamanda da hükümetin diğer projelere gösterdiği
önemden de anlayabileceğimiz üzere başlanacağı umut ediyoruz. Ayrıca muhtemel
olumsuzluklara karşı da şimdiden planlar
yapılıp ciddi yatırımlar yapılmaktadır. Yapılan
yatırımlar ile daha hızlı ulaşım ve kaliteli yaşam amaçlanmaktadır.
güvencesiyle...
Her daireye
2 otopark
Çocuk oyun parkı
Kapalı spor salonu
Teras Bahçesi
Ümraniye’nin yeni gözdesi Şerifali de
Finans Merkezi ve TEM otoyoluna yakın
Modern iç ve dış mimari
6 kişilik tam otomatik asansör
Daire içi internet ağ bağlantı altyapısı
Kapalı otopark
Güvenlik şifreli bina girişi
Toplu taşıma araçlarına yürüme mesafesinde
www.mefayapi.com
fark yaratanlar
bir borç biliriz.
Dökümhaneden sonra büyüme isteğimizle farklı sektörlerde iş aramaya başladık.
Ramazan Bey öncelikle sizi biraz tanı- Birkaç deneme sonrası 1997 yılında otomoyabilir miyiz?
tiv sektörü ile tanıştık. Honda Türkiye ile çalışmaya başladık. Son olarak da 2005 yılında
1962 yılında
şu an kullanıyor olduğumuz
Ticaretin
altın
kuralı
olan,
Kastamonu’nun
Çatalofisimizde hizmet vermeRamazan Demirci ile Söyleşi
müşterimizin
sürekliliğini
zeytin ilçesinde doğye başladık. Honda’nın en
oluşturmak, onlara dürüst
dum. O yıllarda babam
önemli bayilerinden birisiyiz.
davranmak, güven vermek, İki markanın bayiliğini yapıaskerlik hizmetini yapacağı için beni ve annemi onlara bizim ürünlerimizi satın yoruz. 1997 yılında Honda
dedemin yanına bırak- alma ve kullanma mutluluğunu ile başlayan serüvenimiz
mış. Babam askerden
2000 yılında Peugeot ile
hissettirmek başlıca
geldiği gibi İstanbul’a
büyümeye devam etti. Aynı
hedeflerimizin arasındadır.
gelmişiz. Benim büyüÇalışma arkadaşlarımızı da yıllarda Günışığı sigortayı
düğüm, havasını solududa kurduk.1997 yılında itimemnun etmek
ğum şehir İstanbul’dur.
baren satışlarımız gayet iyi
asli görevimiz.
İlk olarak Fatih’in Küçükdurumda. Bu iki firmanın da
pazar mahallesinde ikaürünlerini satıp aynı zamanmet ettik, sonrasında ise Gaziosmanpaşa’ya da satış sonrası hizmetlerini yürütmekteyiz.
taşındık. İlköğretim ve lise yıllarımın geçtiği Sigorta şirketi olarak da İstanbul’un başarılı
semt burasıdır. Bizim küçüklük yıllarımızda şirketleri arasında yer almaktayız.
çalışmak âdetti ve ben de tatillerde, hatta
okullar açıkken bile çalışırdım. İlk işim sabah
Böylesine kısa bir sürede Honda’nın
6’da kalkıp simit fırınından galeta alıp okul en iyi bayilerinden biri haline gelmenizdeki
saatine kadar onu satmak olurdu ve 8’de etkenlerden bahsedebilir misiniz?
Ramazan Demirci
Honda Plaza Ayışığı
satışlarımı bitirip dersime yetişirdim. Çalışma
Yönetim Kurulu Başkanı
hayatımın ikinci işi ise, Topçular’da bir torna
Evet Honda’nın en çok satan bayilerinatölyesiydi. Çünkü boş durmayı sevmeyen den biriyiz. Çünkü ticaretin altın kuralı olan,
biriyim ve hayata erken yaşta atılmanın avan- müşterimizin sürekliliğini oluşturmak, onlara
İlk okul 2.sınıfta iş hayatına atılan, ortaj sağlayacağını düşünüyordum. Nitekim şu dürüst davranmak, güven vermek, onlara bitaokulda ise zor sektörlerden birisi olan döan haklı olduğumu görüyorum. Bir dönem zim ürünlerimizi satın alma ve kullanma mutküm işinde çalışan, uzun yıllar Haytaş döde Beyazıt’ta kitapçı yanında çalıştım ama luluğunu hissettirmek başlıca hedeflerimiz
küme emek veren ve büyüme fikri
kısa süren bu maceram ba- arasında. Elimizdeki imkânlar nispetinde,
ile 1997 yılında Honda’nın , 2000 Bizler inanıyoruz ki bamın yanında dökümhanede çalışma arkadaşlarımızın mutlu olabilmeleyılında ise Peugeot’nun bayiliğini
çalışmakla devam etti. Sonra- ri için de çaba sarf ediyoruz. Aynı zamankaliteli ve
alarak Ayışığı otomotiv ve Açı otogüvenilir hizmetin sında işlerimize dört elle sarıl- da Altunizade’de yaşıyoruz ve hem bölgemotiv bünyesinde otomobil alım
dık ve büyümeye devam ettik. yi, hem esnafı iyi tanıyoruz. Bence ticareti
karşılığı
müşteri
satımı ve servis işlerinde faaliyet
Otomotiv yan sanayi olarak hiz- doğru uyguluyoruz ve bölgemiz çok doğru
mutluluğudur.
gösteren Ramazan Demirci, bu
met veriyorduk. Kalıp ve plastik bir seçim. Çünkü önceki yıllarda Altunizade
sayıda Altunizade’nin konuğu oluişine girdik, oradaki yönetim, semtinde açık otomotiv pazarı kurulurdu.
yor.Şu anda da Günışığı sigorta ve Balance
kardeşimin sorumluluğunda devam ediyor.
Bu sayede insanların ayağı bu sektör için
Line Studio ise diğer iki yatırımı. Ramazan
bu semte epey alışık. Dolayısıyla, AltunizaDemirci ile bu başarısı ve doğru tercihleri
İş hayatına atıldığınız dönem ve oto- de ikinci el araçta bile güvenilir bir semt ve
üzerine konuştuk.Tüm sorularımızı içtenlikle
motiv sektörü ile tanışmanızdan bahsedebilir bizim de Avrupa yakasından da hayli müşyanıtlayan ve başarı öyküsünü bizimle paymisiniz?
terimiz var. İnsanların bu semte aşinalığı çok
laşan Ramazan Demirci’ye teşekkürlerimizi
önemli. Eğer ticarete erken yaşta atıldıysanız
Geçmişten Günümüze
38
ve olması gerekenleri yapıyorsanız başarılı
olmamak mümkün değil. Biz de bize düşen
görevi bize yakışan şekilde yapmaya çalışıyoruz. Ayışığı Otomotiv’in 1998 yılı Türkiye
Satış 1.ciliği, 1999 yılı Satış İstanbul Bölgesi
1.ciliği, 2000 yılı Satış İstanbul Bölgesi 1.ciliği,
2000 yılı Servis Danışmanları yarışmasındaki
Türkiye 1.ciliği, 2001 yılı Sigorta bölümünün
Axa Oyak Max kasko Türkiye 2.ciliği gibi başarıları da bunları kanıtlamaktadır.
Peugeot Açı olarak otomotiv sektöründeki önemli yerinizi nelere borçlusunuz?
Peugeot bayiliğini de ikinci bir marka
yapmak istedik. Çünkü Peugeot’nun en büyük avantajı dizel motorlu araçlarının bulunması. Bu sayede ticari araç satımında önemli
bir gelişme gösterdik. Honda’nın dizel motoru
olmadığı gibi ticari aracı da bulunmamaktadır. 2000 yılında piyasaya girdiğimiz bu marka ile kriz dönemlerinde de doğru politikalar
izleyerek bu süreçleri en az hasarla atlatmayı
bildik. Özellikle müşteri ve çalışan kaybımızın
olmaması bizim için iyi bir sonuçtu.
Altunizade bölgesinde uzun yıllardır
ticaret yapan biri olarak bölgenin gelişimini
çok yakından gözlemleme şansınız olmuştur.
Altunizade hakkındaki görüşleriniz nedir?
Yıllardır bu semtte ticaret yapan bir
kişiyim. Bölge, Avrupa yakasına geçişin en
yakın olduğu nokta olarak çok önemlidir. Burası imara açık bir yer değil ama jeopolitik konumu ve yüksek kalitesiyle yeni yatırımcıların
gözde yeri. Gözlemleyebileceğiniz üzere gitgide büyüme gösteren semtimiz yeni açılan
oteller ve üniversitelerle gelişmeye devam
ediyor. Önümüzde bulunan caddenin aydınlatılması ve kafe-restoranların artmasıyla
daha da gözde bir yer olabilir. Çünkü etrafta
çok fazla çalışan var ve iş çıkışlarında daha
fazla vakit geçirilebilecek alanlar artarsa bu
lokasyondan kimse çıkmaz. Bu da demektir
ki, burada kazanılan para burada harcanırsa
semtimiz daha kolay kalkınır. Altunizade ol-
ması gereken yerde, belediyenin çalışmaları zamanda eşimin işlettiği Balance Line Studio
ve büyük ölçekli firmaların da buraya taşın- ile iyi bir hizmet vermekteyiz. Çok nezih bir
masıyla Altunizade’nin geleceği çok daha ortama sahip olan studio da kendisine özel
güzel olacak. Çünkü belediyemiz geçekten ortamıyla müşterilerini memnun etmeye çaçok iyi çalışıyor.
lışıyor.
Ayrıca şanslıyız çünkü 17 kilometrelik
Spor merkezimizde kişiye özel dersbir sahile sahibiz ve bu
ler uygulanabildiği gibi grup
Döküm
dışında
bir
sahili biraz daha canlandersleri de veriliyor. Bu stusektörde daha yatırım
dırırsak burada insanlar
dio bölgede tercih edilen bir
yapmak gerektiğini
daha çok vakit geçirebiyer haline geldi ve kısa sürelir, yürüyüş ve spor için düşünüyorduk ve istiyorduk. de büyük bir gelişim gösterde burası tercih noktası
Sadece döküm sektöründe di. Önümüzdeki yıllarda ise
haline gelebilir. Bildiğiniz
yeni yatırımlar elbette düşügibi, Boğaz’ı gören, deniz devam da edebilirdik. Ancak en nüyoruz. Şu an otomobilciler
az iki sektörde iş
ve temiz hava ile iç içe olarayışta. Aynı zamanda bu
dukça uzun bir sahil şesektörde yeni oyuncular yok,
yapmanın daha doğru
ridine sahibiz. Gelecekçünkü büyük bir yatırım ve
olacağına kanaat getirdik.
te, yapılması düşünülen
tecrübe isteyen bir iş. Bizim
Metro ile Marmaray prode bölgenin ihtiyacı olan otel
jesinin bitimiyle de, vatandaşımızın çok daha açma isteğimiz var. Çünkü turizm sektörü ülkolay ulaşım sağlayacağı ve bu nedenle de kemizde gelişmekte ve yurtdışından da epey
tercih noktası olacağı düşüncesindeyim.
turist almaktayız. Şehrimizde yeterli sayıda 5
yıldızlı otel yok. Ben bu sektörü yatırım yapıFarklı sektörlerde yer alıyor musunuz labilecek bir sektör olarak görüyorum.
ve önümüzdeki yıllar içerisinde yer almayı
düşündüğünüz projeleriniz var mı?
Bizi ziyaretiniz için
teşekkür ederiz.
Şu an Ayışığı otomotiv, Açı otomotiv,
Günışığı sigorta ile hizmet vermekteyiz. Aynı
39
Uzun Vadeli Düşünmek
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR
Yatırım
Abbasi halifelerinden Harun Reşid, bir ihtiyarın küçük bir meyve fidanı diktiğini görünce
ona:
gitmiş ve ihtiyara bir kese altın vermiş. İhtiyar:
“Gördün mü evlâdım, benim diktiğim fidanlar
şimdiden meyve vermeye başladı.” demiş.
“Babacığım! Sen çok ihtiyarsın, diktiğin fidanın meyvesini göremeyeceksin, neden kendine zahmet ediyorsun” demiş.
Bu cevabı çok beğenen padişah bir kese
daha altın verip ihtiyarı överek oradan ayrılmış.
İhtiyar şöyle cevap vermiş: “Bizden öncekiler
ağaç diktiler, meyvelerini biz yedik. Şimdi biz
de ağaç dikmeliyiz ki, bizden sonrakiler yesinler.” Bu cevap Harun Reşid’in çok hoşuna
Fotoğrafta Anadolu’nun küçük bir köyünde
bu anlayışı düstur edinmiş dedemiz fidan dikmekte. Onun da diktiği fidanların en kısa zamanda meyve vereceğinden hiç şüphesi yok.
40
Ramada İstanbul Asia ile Buluşma Gerçekleşti...
16 Şubat 2012, Perşembe
İstanbul Anadolu Yakası’nın yeni Delux Oteli Ramada İstanbul Asia
hizmete vermeye başladı İş dünyasının buluşmalarına ve kurumsal
organizasyonlara ev sahipliği yapmanın yanı sıra bireysel davetler
ve konaklamalar için de şimdiden tercih edilecek mekanlar
arasındaki yerini alıyor.
“Özel Butik Hizmet” sunumu ile misafirlerine evlerindeki konforu sunmayı ilke edinen Ramada İstanbul Asia kapılarını 14
Ocak 2012 tarihinde açtı.
Ramada İstanbul Asia Hotel’in yüksek konfor ve teknolojik standartlarla dizayn edilmiş 4 farklı tasarımda hazırlanmış 80 odası
bulunuyor. 10 kişiden 150 kişiye kadar hizmet verebilen, değişik
düzenlemelere uygun, teknolojik imkanlarla donatılmış toplantı salonları özellikle merkezi Anadolu yakasında bulunan ulusal ve çokuluslu şirketlerin kurum içi toplantıları, workshopları, eğitimleri ve
bayi toplantıları için zengin bir alternatif sunuyor.
Ramada İstanbul Asia Hotel’deTürk ve dünya mutfaklarından eşsiz lezzetlerin sunulduğu restaurantı Cookshop’un deneyimli şefleri yönetecek. Cookshop, öğle ve akşam yemekleri, kurumsal ve
bireysel davetler için ideal bir ortam yaratıyor. Günün sonunda arkadaşlarınızla buluşup sohbet edip günün yorgunluğunun atabileceğiniz barı sizleri bekliyor.
Eğitimli terapistler eşliğinde stres atmak ve güne zinde başlamak
için mükemmel bir fırsat sunan Ramada İstanbul Asia Sesame
Spa & Sağlık Kulübü.
Ramada İstanbul Asia Hotel, konumu itibari ile hem Asya hem de
Avrupa kıtasının buluşma noktası olan Altunizade’de yer alıyor.
61
Mahir İz Cd. No: 32 Altunizade Üsküdar 34662 İstanbul-TURKEY Tel : 0216 474 98 00
[email protected] www.ramadaistanbulasia.com
Fax : 0216 474 97 95
yeni trend
Nedir Bu
Sosyal Medya?
İnternet kullanıcı sayısının 25 milyonu
aştığı ülkemizde, internet artık eskisi gibi sadece gençler tarafından değil, kadını, çocuğu,
yaşlısı olmak üzere geniş bir kitle tarafından
kullanılıyor. Kısacası artık herkes interneti kullanıyor. Herkesin bildiği üzere, internette en
çok zaman harcadığımız mecra sosyal medyadır. Bu nedende sosyal medyayı biraz daha
yakından takip etmek, inceliklerini öğrenmek
ve bilinçli kullanmak için bilgi sahibi olmakta
fayda var.
Nedir bu herkesin dilindeki sosyal medya söylemi? Sosyal medya terimini çok sık
duyuyoruz. Peki kimdir, neye benzer bu sosyal medya? Acaba ne işe yarar? Öncelikle
sosyal medya teriminden önce medya nedir
diye düşünürsek, medya insanların, olaylar ve
diğer insanlarla kurduğu bir iletişim ortamıdır.
Bu ortamda ise gazete, televizyon, internet,
dergi gibi araçlar aracılığıyla iletişim gerçekleşiyor. Peki nereden geliyor bu ‘sosyal’? Sosyal
sözcüğü toplum ve toplumsal olgulara karşılık geliyor. Bu durumda sosyal medya tanımı, iletişim aracının toplumun kendisi olduğu
bir kavram haline geliyor. Yani sosyal medya
42
Web 2.0’ın kullanıcı hizmetine sunulmasıyla
birlikte, tek yönlü bilgi paylaşımından, çift taraflı ve eşzamanlı bilgi paylaşımına ulaşımını
sağlayan medya sistemidir. Nedir bu web 2.0?
İnternet kullanıcılarının, internette belirli kaynaklardan eriştiği içerikleri sadece takip ettiği
süreçten, kullanıcıların kendi içeriklerini ürettiği, bu içerikleri başkalarıyla paylaştığı sürece
geçişi tanımlamak amacıyla Web 2.0 ifadesi
kullanılıyor. İnternet sitelerindeki tasarım ve yazılım teknolojilerindeki değişimin sonucu olan
bu paylaşım ortamı birçoğumuzun internette
sıkça kullandığı Facebook, Youtube, Twitter,
Flickr, Blogger gibi binlerce ücretsiz internet
sitesi sayesinde ortaya çıkıyor. İnternet siteleri ortamı sunarken, internet kullanıcıları, içeriği oluşturuyor. Sosyal medya aynı zamanda
“Kullanıcıların Ürettiği İçerik” ve “Müşterilerin
Ürettiği Medya” kavramlarını da ortaya çıkarmış, bu yapısıyla da ticari plandaki anlamını
kazanmıştır. Bu yeni çağın çocuğu olan sosyal
medyayı tam olarak incelemeden önce geleneksel medyadan bahsedelim biraz.
Geleneksel Medya Nedir?
Medya tek taraflı iletişim sunan bir araçtır. Televizyon, gazete, dergi vs. Medya araçlarından bireye tek taraflı bir iletişim kanalı.
Geleneksel medyada birey olarak tüketiciyizdir. Medya içeriğini (haber, eğlence, görüntü
gibi) üretenler ve o içerikleri tüketenler vardır.
Üreten ve tüketenler farklı kişilerdir ve direkt
bir bağlantıları yoktur. Peki bu klasik medya ile
sosyal medyanın ortak yanları var mı? Ya da
bu iki iletişim aracının farkları nelerdir? Sosyal
medyanın özelliklerinden bahsettikten sonra
geleneksel medyadan farklarından bahsetmek daha kolay olacak galiba.
Sosyal Medyanın Özellikleri
- Sosyal medya katılımcıdır, tüm internet
kullanıcısı bireyler birer haber ve bilgi kaynağıdır.
- Sosyal medya şeffaftır, hangi bilginin
kimler tarafından üretildiği ya da paylaşıldığı
görülebilir.
- Sosyal medya ulaşılabilirdir, internet
bağlantısı olan herkes kolaylıkla sosyal medyada olan biteni takip edebilir.
- Sosyal medya aynı zamanda bir iletişim kanalıdır. Sosyal medya kullanıcıları birbirleriyle iletişim kurabilirler.
Bu özellikleri gördükten sonra şimdi geleneksel medyadan farklarını inceleyebiliriz;
1-Erişim: Hem geleneksel medya hem
de sosyal medya teknolojileri herkesin genel
bir kitleye erişebilmesine olanak tanır.
2-Erişilebilirlik: Geleneksel medya
için üretim yapmak genellikle özel şirketlerin
ve hükümetlerin sahipliğindedir; sosyal medya
araçları genel olarak herkes tarafından az veya
sıfır maliyetle kullanılabilir.
3-Kullanılırlılık: Geleneksel medya
üretimi çoğunlukla uzmanlık ve eğitim gerektirmektedir. Çoğu sosyal medya için bu geçerli
değildir veya bazı durumlarda yetenekler tamamen değişmiş ve yenidir, yani herkes üretimde bulunabilir.
4-Yenilik: Geleneksel medya iletişimlerinde meydana gelen zaman farkı (günler,
haftalar, hatta aylar) anında etki ve tepkisi olan
sosyal medya ile kıyaslandığında uzun olabilmektedir (Tepkilerin zaman aralığına katılımcılar karar verir). Geleneksel medya da sosyal
medya uygulamalarına adapte olmaktadır,
dolayısıyla yakın zamanda bu farklılık ortadan
kalkacaktır.
5-Kalıcılık: Geleneksel medya yaratıldıktan sonra değiştirilemez (bir dergi makalesi
basıldıktan ve dağıtıldıktan sonra aynı makale
üzerinde değişiklik yapılamaz), oysa sosyal
medya yorumlar veya yeniden düzenlemeyle
anında değiştirilebilir.
Sosyal Medya Türkiye’de Neden ve
Nasıl Bu Kadar Popüler Oldu?
Sosyal medya aslında yıllardır var olan
ama ülkemizde Facebook ve Twitter’ın popülaritesi ile yeni yeni kullanılmaya başlanan bir
mecra.
Yıllardır var derken aslında üyelik ve
yorum sistemi çıktığından beri sosyal medya
var olmaya başladı. Eskiden sadece yayıncılar
vardı. Örneğin Hürriyet bir yayıncı idi. Hürriyet’e
yorum yapan kullanıcılar sosyal medyayı oluşturan bireylerdi.
Şirketler ve kullanıcılar genelde Facebook, Twitter vb. sosyal ağları sadece sosyal
medya olarak düşünmesine rağmen ekşisözlük, bloglar, forum siteleri ve kullanıcıların yorum yapabildiği her mecra sosyal medyadır.
Aslında 2011 yılında sosyal medya kavramı patlama yaptı. 1999 yılında kurulan ekşi
sözlük bu işin öncülerindendi. Maalesef sadece Türkçe olmasından ötürü yurtdışında pek
ilgi görmedi. Başlarda herkes, özellikle markalar, ünlüler, şirketler Ekşi Sözlük ile çok fazla
uğraştı. Çünkü kullanıcılar bir marka hakkında
kendi yorumlarını özgürce yazabiliyorlardı ve
bu markanın imajını zedeliyordu. Facebook
engellenmesi imkânsız bir şekilde büyüyünce
herkes sosyal medyanın varlığını kabul etmeye
ve buralarda var olmaya başladı.
Aslında sadece bu yüzden olmadı. Eskiden müşteri ürüne giderdi artık ürün müşteriye gelmek zorunda... İnternetten alışveriş ve
araştırma dönemi başladı.
En basitinden Okan Bayülgen’i ele alalım. Facebook’u ve Twitter’ı arkadaş arama
mekânı olarak tanımlayan Okan, programını
bir süredir sosyal medya yorumlarıyla devam
ettiriyor.
Markalar artık reklamlarında kendi web
43
siteleri yerine facebook sayfalarının linklerini
paylaşıyor.
Bu işin bir okulu yok. Ama pazarlama
ve insan psikolojisi üzerine eğitim alanlar ve
internetle haşır neşir olanlar sosyal medya konusunda çabucak uzmanlaşabilir.
Şu an dünyada Pingdom şirketinin son
verilerine göre toplam internet kullanıcı sayısı 2,1 milyara ulaştı. Türkiye’de bu rakam 30
milyona işaret ediyor. Facebook liginde 32 milyonları yakalayan Türkiye, toplam 800 milyon
Facebook kullanıcı sayısının içinde yüzde 4’lük
bir yere oturuyor. Türkiye’deki Twitter kullanıcı
sayısı 5 milyona yaklaşıyor, dünyada ise bu rakam 225 milyon. 2,1 milyar kullanıcı sayısına
ulaşan toplam internet kullanıcı sayısını aşan
‘sosyal medya’ tarafındaki 2,4 milyar kullanıcının açıklaması ise kullanıcıların bu platformlarda açtığı birden çok hesaba karşılık geliyor.
Sonuç olarak...
Sosyal medya bireylerin internette birbirleriyle yaptığı diyalogların, paylaşımların,
müşterilerin sağladığı kişisel dosyaların bütünüyle kendi içeriğini oluşturan merkezi bir
sistemle yönetilen yeni bir iletişim aracı, yeni
bir web ortamıdır. Ayrıca internetin hızlı bir şekilde yaygınlaşarak büyümesini ve istikrarını
korumasında önemli bir rol oynamıştır. Doğal
olarak sosyal medya web üzerinden yeni ticari
kolların oluşmasında da etkili olmuştur. Bu ticari yapılanma hem kurumsal hem de bireysel
olarak gelişme göstermiştir. Ticari alan ve web
istikrarı dışında ise sosyal ağlar, bloglar, mikro
bloglar, anlık mesajlaşma programları, sohbet
siteleri, forumlar gibi insanların birbiriyle içerik
ve bilgi paylaşmasını sağlayan internet siteleri
ve uygulamalar sayesinde internet kullanıcıları
aradıkları ve ilgilendikleri içeriklere ulaşma fırsatına erişiyor. İlk bakışta bireyler veya küçük
gruplar arasında gerçekleşen diyaloglar gibi
görünse de, paylaşılan bilgi veya içerikle ilgilenen kişi sayısı oldukça hızlı bir şekilde artıyor. İnternet kullanıcılarının olumlu ve olumsuz
deneyimlerini internet ortamında paylaşmaları
şirketler için fırsatları ve tehlikeleri beraberinde
getiriyor.
Geçmişini Okumak-Bilmek
Fotoğraf: Av. M. Fatih ÇAKIR
Tarih
Bilecik;
Kurtuluş Savaşı yıllarında üç kez Yunanlılar
tarafından işgal edilen, Birinci ve İkinci İnönü
savaşlarının yapıldığı küçük bir şehir. Yunanlılar son olarak 6 Eylül 1922’de yenilip şehri
terk ederken birçok noktada yangınlar çıkarıp şehri harabeye çevirmiş. Resmi kayıtlara
göre 1956 ev, 331 dükkân, 18 han, hükümet
konağı, tüm ipek fabrikaları, okul, cami ve
türbeler yanarak kullanılamaz hale gelmiş.
Eski yapıların ahşap olduğu ve Osmanlı ya-
44
şam tarzında bitişik nizam evlerin bulunduğu
göz önüne alınırsa çıkarılan bir yangının ne
denli acı bırakacağını anlatmaya gerek yok.
Ki Bilecik şehri zaten bu acı tabloya günümüzde halen şahitlik ediyor. Her şeyi yakıp
yıkan yangının gücünün yetmediği tek şey
bugün halen ayakta olan minareler... Ahşap
olan camiler çıkan yangında küle dönerken
taştan yapılma ecdat yadigârı minareler ise
her ne kadar hazin bir görüntü oluştursa da
dimdik medeniyetin sembolü bir kalem gibi
yerinde durmaktalar.
sağlıklı yaşam
Neden Check-up!
Sağlıklı görünen, sağlıklı hisseden ve hiçbir ilaç kullanmayan kişiler düzenli olarak checkup yaptırmalı mı? Sağlıklı hissetmek ve sağlıklı
olmak her zaman aynı anlama gelmez. Dünya
üzerindeki ölümlerin başlıca nedenleri kalp hastalığı, şeker hastalığı, kanser ve beyin kanamasıdır. Hayatı tehdit eden eden bu hastalıklar ve
bunlara neden olan koşullar genellikle uzun süre
belirti vermeden sinsice ilerler. Bu nedenle, kendinizi iyi hissetseniz bile bazı hastalıklar zaten vücudunuza zarar vermeye başlamış olabilir.
Birçok kez ‘’gizli kalp’’ veya ‘’gizli şeker ‘’
gibi tanıları hastalarımdan duyuyorum ve açıkçası üzülüyorum.Çünkü tıpta bu tür hastalıklar için
gizli bir seyir yoktur; ancak düzenli sağlık kontrolleri yapılmayan kişilerde bireysel ve ailesel riskler
belirlenmemiştir,hastalık erken aşamalarda fark
edilmeyerek bedensel fonksiyonları etkiler hale
gelmiştir.
Yılda en az bir kez check-up yaptırmak ,
öncelikle gerçekten sağlıklı olup olmadığımızın
belgelenmesi anlamına gelir. Bu ise, hayata bakış ve geleceğe dair beklentiler açısından daha
güvenli olmamızın başlıca teminatıdır.
Check-up sürecinde tespit edilen ailesel
ve bireysel riskler, bir hastalık belirtisi olmasa da
ileride hayatımızı tehdit edebilecek durumların
habercisidir ; böylelikle önlemler erkenden alınarak süreç durdurulur veya ertelenir.
Dr.Gülsün Akdoğan
Aile Hekimliği Uzmanı Medical Park
Göztepe Hastanesi Check-up Sorumlu Hekimi
Diğer taraftan, düzenli check-up muayenesinden geçen kişilerde bir hastalık bulgusuna
rastlandığında bu zaten çok erken, başlangıç
aşamasındadır. Böyle bir hastalığın tedavisi,
ilerlemiş bir hastalığın tedavisine göre çok daha
kolay, daha kısa süreli ve daha düşük maliyetlidir.Özellikle kanser gibi çok önemli hastalıkların
tam tedavisinin ancak erken tanı ile mümkün
olduğu unutulmamalıdır. Çocuklarımız, umutlarla geleceklerini hazırladığımız çocuklarımız da
mutlaka düzenli sağlık kontrollerinden geçirilmelidir.İleri yaşta ortaya çıkarak maddi ve manevi
kayıplara neden olan hastalıkların çoğunun temelleri erken yaşlarda atılır.Kansızlık ve obezitenin önlenmesi,beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, görme bozukluklarının erken tespiti ve
barsak parazitlerinin tedavisi gibi konular onların
eğitim başarılarının da daha yüksek olmasında
önemli rol oynar.
46
Peki, belirli bir hastalık tanısı ile cerrahi
veya tıbbi tedaviler almış kişiler check-up yaptırmalı mı? Check-up muayeneleri sadece tanı
amaçlı değil, aynı zamanda mevcut sağlık durumunun değerlendirilmesi için de uygulanır.
Burada standart panellerden faydalanıldığı gibi
bireysel ihtiyaçlara göre tetkik grupları da hazırlanabilir.
Sağlık en değerli hazinemizdir. Yapmamız
gereken yaşam tarzımızda uygun beslenmek,
egzersiz yapmak, stresi engellemek ve yeterli
uyumak gibi düzenlemelerin yanı sıra periyodik
sağlık kontrollerinin gerçekleştirilmesidir.Önlemenin tedavi etmekten daha kolay olduğu bilinci ile
check-up kontrollerinin size daha uzun ve daha
kaliteli bir yaşam getireceğini hatırlatmak istiyorum.
İstanbul’da yaşamın psikolojik olarak
giderek zorlaşması nedeni ile sağlıklı
yaşam stüdyolarına olan ilgi gün geçtikçe artıyor. Trafik stresi, sağlıklı beslenememe, depresyon, uykusuzluk, kas
ve eklem ağrıları ve daha birçok neden,
olağan hayatımızı olumsuz bir şekilde
etkiliyor. Pilates bu nedenle artık herkes
için sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralıyor.
Balance Line Stüdyo, kapısından içeri
ilk girdiğiniz andan itibaren samimiyetini
ve sıcaklığını size hissettiren 700 metrekarelik butik bir stüdyo. B-Line, Eğitimli
ve deneyimli personeli ile misafirlerine
devamlı güler yüzle hizmet veren ve hijyeni her zaman en ön planda tutan bir
stüdyodur. Tüm pilates ekipmanlarının
bulunduğu stüdyomuz İstanbul’un en
seçkin stüdyolarından biridir. Bir ayrıcalık olarak günışığı ve temiz havanın
bolca hissedildiği stüdyomuzda ayrıca,
tek kişilik özel eğitim alanımız da bulunmaktadır.
BEDEN ve RUHUNUZUN YENİ İLACI “PİLATES”
Dingin ve huzurlu ortamı ile kendinizi rahatlatabileceğiniz B-Line’da, farkındalıklarımızı arttırarak beden ve ruhumuzdaki değişiklikleri deneyimleyebiliriz.
Birçok omurga ve eklem rahatsızlıkları
yaşayanlar, hamilelik öncesi ve sonrası,
çocuklar ve ileri yaş grupları için, özel
olarak oluşturulan pilates programları
ile misafirlerimizin yaşam kalitesini arttırmayı hedefliyoruz. Kişinin İhtiyaçlarına yönelik planladığımız programlarla,
misafirlerimiz; ruhsal ve beden gelişimlerindeki değişikliği hızlı bir şekilde fark
edeceklerdir.
24 saat özel güvenlik ve vale&otopark
hizmetini ücretsiz olarak alabildiğiniz
Balance Line’da masaj, yoga,zumba ve
özel dans hizmetlerinden de faydalanabilirsiniz.
Altunizade, Kısıklı Caddesi No:17 Kat:3 Üsküdar - İstanbul
Tel: 0216 474 05 05 - Fax: 0216 474 05 02
E-Mail: [email protected]
www.b-line.com.tr
tatlı konuşalım
Beyaz Çikolatalı ve
Çilekli Cheesecake
Malzemeler
2 su bardağı yulaf ezmesi
2/3 su bardağı tozşeker
3 çorba kaşığı margarin veya sıvıyağ
1 kutu labne peyniri(200gr.)
1 su bardağı tatlı lor peyniri
2 adet yumurta
1 paket vanilya
Yarım su bardağı daha tozşeker
1 paket beyaz çikolatalı sos
100-200 gr. çilek
Hazırlanışı
İlk olarak yulaf ezmesini, tozşeker ve margarinle iyice karıştırın.Yağ az gelirse biraz
sıvıyağ ilave edin.Ben hepsini robotta çekin.
22-23 cm. çapındaki kelepçeli kalıbı hafifçe
yağlayarak karışımı içine bastırarak yayın.
Önceden ısıtılmış 150 derecelik fırında 10-13
dk.kadar pişirerek soğumaya bırakın. Ayrı bir
yerde labneyi, lor peynirini, yumurtayı, vanilya
ve tozşekerle karıştırın. Bu peynirli karışımı
kalıba boşaltıp yeniden 150 derecede üzeri
hafifçe pembeleşinceye kadar pişirin. Kek
pişerken ayrı bir yerde beyaz çikolata sosunu
üzerindeki tarife göre hazırlayın.Sertleşmeden
önce frambuazları ilave edip iyice karıştırın.
Keki fırından çıkarın ve biraz soğumaya
bırakın.Üzerine çilek sosunu dökün ve buzluğa
kaldırın. Bir gece beklettikten sonra servis yapmaya hazır hale gelecektir. İsterseniz çileklerle
ve dondurmayla servis yapabilirsiniz.
49
Yatırım Planlama,İş Geliştirme, Arazi Geliştirme
Danışmanlık Hizmetleri
Yatırım kararlarınızda
size öncülük ediyoruz...
Ticari Ve Sanayii
Gayrimenkulleri
Aracılık Hizmetleri,
Akaryakıt Sektörü
Akaryakıt İstasyon
Satış Ve Aracılık
Hizmetleri
Şirket Ortaklık Ve Evlilikleri, İnşaat İmalat Ve
Taahhüt Hizmetleri
30
www.tempoyatirim.com
hobilerimiz
Av. Mehmet Fatih ÇAKIR
Fotoğraf Sanatçısı
Hepimiz Fotoğrafçı
Olduk
Her devrim de öyle sesli, gürültülü
olacak değildir. Bazı devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir de farkına
varmayız.
Devlet yönetimlerinde meydana gelen köklü yönetim (rejim) değişikliklerini
tarif için kullandığımız ve bugünlerde adını
sıkça zikrettiğimiz “Devrim” aslında hayatın her alanında her zaman karşılaşabileceğimiz bir gerçeği anlatmaktadır. Çünkü devrim aynı zamanda bir yenilenmeyi,
gelişmeyi, değişmeyi, dönüştürmeyi ifade
eder. Kendini yenilemeyen, geliştirmeyen,
kısaca zamana ve çağa ayak uydurmayan
her sistem, her teknoloji, her işletme bir an
gelip yıkılmaya mahkûmdur. Her devrim de
öyle sesli, gürültülü olacak değildir. Bazı
devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir
de farkına varmayız. Tıpkı yakın zamanda
fotoğrafta ve fotoğrafçılıkta gerçekleşen
dijital devrim gibi...
Sessiz sedasız gerçekleşen dijital
devrim neticesi, fotoğraf filmine ve baskı
kağıdına dayalı üretim yapan ve piyasanın
hâkimi, bir nevi diktatörleri olan Kodak,
Agfa, Polaroid gibi devler aynı sessizlikle kaybolup gittiler... Acımasız devrim bir
anda bu firmaları piyasadan silip attı. Hep-
51
si bu bitişin farkındaydı elbette ama hiçbiri
ne devrime direnmeye vakit bulabildi ne
de devrime ayak uydurmaya... Artık onlar
da “baki kalan bu kubbede bir hoş sada
imiş” sözünü hatırlatarak fotoğrafçıların
belleklerinde yerlerini aldılar.
Peki nasıl oldu da piyasanın en büyük oyuncuları olan bu dev şirketler bu durumu öngöremediler. Veya öngördüler de
gerekli çözümleri bulamadılar. Bunun cevabını bu şirketlerin CEO’ları vermişlerdir
ya da sanırım dijital fotoğraf devriminin ilk
kurbanları olarak gerekli bedeli ödemişlerdir.
Peki, dijital devrim fotoğraf ve fotoğrafçının dünyasına ne getirmiştir?
Dijital devrimin ilk ve en önemli sonucu, fotoğrafı pahalı bir hobi olmaktan çıkarıp hemen herkesin erişebileceği bir uğraş
haline getirmesidir. Basit bir dijital fotoğraf
makinesi ile hemen hemen sıfır maliyetle
binlerce fotoğraf çekilebilir hale gelmiş,
kötü çıkmış, film yanmış, baskı yapamadım gibi dertlerin tümü sona ermiştir. Aynı
zamanda fotoğrafı anında bilgisayara aktarıp e-posta, internet vs. yollarla dünyanın
en ücra köşesi ile fotoğrafı paylaşabilmek
mümkün hale gelmiştir. Sonucunda da artık herkesin elinde bir dijital makine ya da
aynı işlevi gören cep telefonlarını görmek
sıradan bir durum olmuştur.
Teknik olarak ise devrim adını verdiğimiz bu değişim sonucu 36’lık filmlerin
yerini artık tamamen imaj sensoruna dayalı çekimler alırken, banyo ettirme veya
özel oda kurmanın yerini ise yazıcıdan direk baskı alma dönemi almıştır. Devrimin
beraberinde sektöre getirdiği değişiklikleri
de unutmamak gerekir. Pillerin yerini, uzun
ömürlü bataryaların alması, fotoğrafları depolama konusunda neredeyse sınırsız hizmet sunan hafıza kartları ve sabit diskler,
ilk başlarda fotoğrafın olmazsa olmazı ışığı sağlamak için kullanılan flashların artık
geceyi gündüze çevirebilecek düzeye gel
Devlet yönetimlerinde meydana gelen köklü yönetim (rejim) değişikliklerini
tarif için kullandığımız ve bugünlerde adını
sıkça zikrettiğimiz “Devrim” aslında hayatın her alanında her zaman karşılaşabileceğimiz bir gerçeği anlatmaktadır. Çünkü devrim aynı zamanda bir yenilenmeyi,
gelişmeyi, değişmeyi, dönüştürmeyi ifade
eder. Kendini yenilemeyen, geliştirmeyen,
kısaca zamana ve çağa ayak uydurmayan
her sistem, her teknoloji, her işletme bir an
gelip yıkılmaya mahkûmdur. Her devrim de
öyle sesli, gürültülü olacak değildir. Bazı
devrimler sessiz, sedasız gerçekleşiverir
de farkına varmayız. Tıpkı yakın zamanda
fotoğrafta ve fotoğrafçılıkta gerçekleşen
dijital devrim gibi...
Sessiz sedasız gerçekleşen dijital
devrim neticesi, fotoğraf filmine ve baskı
kağıdına dayalı üretim yapan ve piyasanın
hâkimi, bir nevi diktatörleri olan Kodak,
Agfa, Polaroid gibi devler aynı sessizlikle kaybolup gittiler... Acımasız devrim bir
anda bu firmaları piyasadan silip attı. Hepsi bu bitişin farkındaydı elbette ama hiçbiri
ne devrime direnmeye vakit bulabildi ne
de devrime ayak uydurmaya... Artık onlar
da “baki kalan bu kubbede bir hoş sada
imiş” sözünü hatırlatarak fotoğrafçıların
belleklerinde yerlerini aldılar.
Peki nasıl oldu da piyasanın en büyük oyuncuları olan bu dev şirketler bu durumu öngöremediler. Veya öngördüler de
gerekli çözümleri bulamadılar. Bunun cevabını bu şirketlerin CEO’ları vermişlerdir
ya da sanırım dijital fotoğraf devriminin ilk
kurbanları olarak gerekli bedeli ödemişlerdir.
Peki, dijital devrim fotoğraf ve fotoğrafçının dünyasına ne getirmiştir?
Dijital devrimin ilk ve en önemli sonucu, fotoğrafı pahalı bir hobi olmaktan çıkarıp hemen herkesin erişebileceği bir uğraş
haline getirmesidir. Basit bir dijital fotoğraf
makinesi ile hemen hemen sıfır maliyetle
binlerce fotoğraf çekilebilir hale gelmiş,
kötü çıkmış, film yanmış, baskı yapamadım gibi dertlerin tümü sona ermiştir. Aynı
zamanda fotoğrafı anında bilgisayara aktarıp e-posta, internet vs. yollarla dünyanın
en ücra köşesi ile fotoğrafı paylaşabilmek
mümkün hale gelmiştir. Sonucunda da artık herkesin elinde bir dijital makine ya da
aynı işlevi gören cep telefonlarını görmek
sıradan bir durum olmuştur.
Teknik olarak ise devrim adını verdiğimiz bu değişim sonucu 36’lık filmlerin
yerini artık tamamen imaj sensoruna dayalı çekimler alırken, banyo ettirme veya
özel oda kurmanın yerini ise yazıcıdan direk baskı alma dönemi almıştır. Devrimin
beraberinde sektöre getirdiği değişiklikleri
de unutmamak gerekir. Pillerin yerini, uzun
ömürlü bataryaların alması, fotoğrafları depolama konusunda neredeyse sınırsız hizmet sunan hafıza kartları ve sabit diskler,
ilk başlarda fotoğrafın olmazsa olmazı ışığı
sağlamak için kullanılan flashların artık geceyi gündüze çevirebilecek düzeye gelmesi devrimin beraberinde getirdikleridir.
Devrim sonrası da kendini sürekli yenilemeye devam eden ve geliştiren sektör,
bugün; saniyede 60 adet fotoğraf çekebilen, çekilen fotoğrafın kâğıt çıktısını 60 saniyede veren, geceyi gündüze çevirebilen,
üçboyutlu fotoğraf çekebilen teknik özellikteki fotoğraf makinelerini fotoğrafçıların
hizmetine sunmuştur.
Devrimin fotoğrafa ve amatör fotoğrafçıya reelde sağladığı faydaları basitçe
sayarsak, mesela fotoğraf kötü çıktığında
anında kontrol edip daha iyisini çekene kadar sıfır maliyetle 10-20 defa, dilediğimiz
kadar çekmeye devam edebiliriz. Oysa
eskiden bir defa çektiğimiz bir an’ın, nasıl
çekilmiş olduğunu görmek için bile bazen
günlerce beklemek gerekirdi, çünkü filmin
tamamının bitmesi, banyo ve tab edilmesi
52
gerekirdi. Kötü çıkmış, hele bir de film yanmışsa, geri getirememek bir yana manevi
üzüntüsü fotoğrafçıyı harap etmeye yeter
de artardı bile... Kaldı ki artık fotoğrafın
kötü çıkmış olması da sorun değil. Çünkü
bilgisayarınıza bedava indirebileceğiniz
onlarca program sayesinde (photoshop,
picasa vs...) fotoğrafla dilediğiniz gibi oynayabilir, kesme, kırpma, çerçeveleme,
montaj, renklerde oynama başta olmak
üzere fotoğrafta dilediğiniz değişiklikleri
yapabilirsiniz.
Fotoğraf devriminden doğal olarak
fotoğrafçılık da nasibini almış ve bir zamanlar sanatsal yönü olan ve kültürel faaliyet olarak algılanan fotoğrafçılık artık
müzik dinlemek, kitap okumak gibi sıradan
bir hobi haline gelmiştir. Elbette fotoğrafın
sanat olarak varlığı tartışılmaz ama belki
de bu değişim neticesi, yakın zamanda
fotoğraf çekmeyi hobinin ötesinde görüp
meslek ya da sanatsal olarak uğraş verenleri de artık fotoğrafçı ya da fotoğraf sanatçısı olarak değil de “dijital sanatçı” olarak
adlandıracağız. Çünkü artık bu işin profesyonelleri bile çektiği fotoğrafın ışığıyla
ve diğer yanlarıyla az da olsa bir şekilde
manipülasyon yapıyor. Bu sebeple dijital
sanatçıyı garipsememek gerek, kaldı ki
mazisi çok eskilere dayanan resim, heykel, müzik vb klasik sanatların yanına çağdaş sanatların eklenmesi, gelişen dünya
standartları neticesi artık sıradan bir hale
gelmiştir. Fotoğrafta da olay artık fotoğraf
boyutunu çoktan aşmış ve dijital fotoğraf
da kendi içinde profesyonellerini, ustalarını oluşturmuştur. Kısaca dijital sanat adını
verebileceğimiz ve sadece fotoğraf üzerinde yapılan manipülasyondan ibaret basit
bir olayı değil, tipografi, vektörel çizim,
pop-art, illüstrasyon vb. dallarla fotoğrafın
işlenişini ve birlikteliğini kapsayan bu yeni
sanatın icracılarına da dijital sanatçı adını
vermekte beis yoktur.
film... müzik... kitap... sergi...
Matthieu Paley “
Masalsı Dünyadan Fısıltılar” Sergisi
D&R En Çok Satan (Kitaplar)
Dukan Diyeti / Pierre Dukan
Gizli Anların Yolcusu / Ayşe Kulin
Sızıntı Wikileaks’te Ünlü Türkler / Barış Pehlivan
S*Ktir Et / John C. Parkin
Gözlerini Sımsıkı Kapat / John Verdon
Küçük Mucizeler Dükkanı / Debbie Macomber
Can Boğazdan Çıkar / Mehmet Ali Bulut
Aslında Giden Erkek Yoktur / Seda Diker
Aklından Bir Sayı Tut / John Verdon
İki Cami Arasında Aşk / Mürvet Sarıyıldız
D&R En Çok Satan (Filmler)
Anadolu Kartalları
Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1
Şirinler
Buz Devri: Bir Yılbaşı Macerası
Arabalar 2
Çelik Yumruklar
Killer Elite
Zamana Karşı
Kung Fu Panda 2
Barbie Yılbaşı Partisi
D&R En Çok Satan (Albümler)
Serdar Ortaç / İstanbul Konserleri
Grup Yorum / 25.Yıl İstanbul İnönü Stadyumu Konseri
Şebnem Ferah / İstanbul Konseri
Didem / Dansın Meleği 2011
Sertab Erener / Sertab Erener Otobiyografi İstanbul Konseri
Zülfü Livaneli / Harbiye Açıkhava Konseri
Erol Evgin / Hep Böyle Kal
Ümit Kıvanç / Şarkılarla Geçtim Aranızdan “Kazım İçin Bir Film”
Fazıl Say / Nazım
Orhan Şallıel / Mevlana Celaleddini Rumi
54
vizyondaki filmler...
SİYAHLI KADIN
TOPRAĞIN ÇOCUKLARI
Tür: Aksiyon, Drama, Korku
Tür: Dram, Tarih, Politik,
Yönetmen: James Watkins
Yönetmen: Ali Adnan Özgür
Senaryo: Susan Hill, James Watkins
Senaryo: Dilşah Özdinç
Oyuncular: Erkan Can, Ezgi Mola, Türkü
Turan, Şebnem Sönmez, Meral Çetinkaya,
Ufuk Bayraktar, Menderes Samancılar, Öykü
Çelik, Bahtiyar Engin, Müge Boz, Bertan
Dirikolu
Çingenelerin sıtma yaydıkları bahanesi
ile Köy Enstitüsü yakınlarında kurulan çingene
kampına saldırı düzenlenir. İki çingene; Karika
ve Melek (Müge Boz, Suzan Kardeş) bu saldırıdan kaçmaya çalışırlar.
Tam yakalanacaklarken enstitü öğrencisi Cevher (Ufuk Bayraktar) tarafından kurtarılır ve enstitüde saklanırlar. Hikayenin geçtiği
dönem olan 1945 yılı
enstitülerin üzerindeki baskının iyice arttığı bir dönemdir ve
bu durum komutan
Necip’in (Bertan Dirikolu) enstitüye karşı
olan kötü hedeflerine
mekan hazırlar.
Oyuncular: Daniel Radcliffe, Sophie
Stuckey, Misha Handley, Jessica Raine, Roger
Allam
J: EDGAR
Tür: Biyografi, Suç
Yönetmen: Clint Eastwood
Senaryo: Dustin Lance Black
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Josh Hamilton, Geoff Pierson, Cheryl Lawson, Kaitlyn
Dever
J. Edgar Hoover, yaşadığı dönemde
Amerika’nın en güçlü adamıydı. Federal Soruşturma Bürosu’nun başı olarak ülkesini korumak
için hiçbir şeyin önüne çıkmasına izin vermedi.
Hoover, tehlikelere karşı savaş açarken, vatandaşlarının güvenliği için kuralları esnetmekten
çekinmedi. Yöntemleri acımasız olan bu adamın
tek istediği takdir görmekti.
55
Genç avukat Arthur Kipps, uzak bir
kasabada yeni ölen bir müvekkilinin miras
işlemlerini halletmek için yola çıkar. Fakat bu
kasabada yolunda gitmeyen, bariz bir şekilde
ters bir şeyler vardır. Kasaba, hayattayken hor
görülen bir kadının hayaleti ile lanetlenmiştir...
Daha önce de ‘I’m the King of the Castle’
adlı romanı sinemaya uyarlanan İngiliz yazar Susan Hill’in aynı adlı romanından James Watkins
yönetmenliğinde beyazperdeye aktarılan filmin
senaryosu ise bu kez Jane Goldman’a emanet.
vizyondaki filmler
CAN
PAMUK PRENSESİN MACERALARI: AYNA AYNA SÖYLE BANA
Tür: Drama
Tür: Macera, Komedi
Yönetmen: Raşit Çelikezer
Yönetmen: Tarsem Singh
Senaryo:Raşit Çelikezer, Nüans Çelikezer
Oyuncular: Selen Uçer, Serdar Orçin,
Yusuf Berkan Demirbağ, Erkan Avcı, İdil Yener
Ayşe ve Cemal evleneli birkaç yıl olmuştur. Tek eksikleri bir çocuktur. Normal yollardan
çocuk sahibi olamayınca Cemal’in zoruyla
illegal yollardan çocuk sahibi olurlar. Ancak
başından beri bu duruma karşı tavır alan Ayşe
çocuğu bir türlü bağrına basamaz ve çocuk bir
yaşına gelirken Cemal evi terk eder. Ayşe çocuktan kurtulmak için her yolu deneyecek ama
bir türlü başaramayacaktır.
ATEŞİN DÜŞTÜĞÜ YER
Tür: Fantastik - Korku - Romantik
Yönetmen: İsmail Güneş
Senaryo: İsmail Güneş
Oyuncular: Hakan Karahan, Yeşim Ceren Bozoğlu, Abdullah Şekeroğlu
Osman ve eşi Hatice, 17 yaşındaki
kızları Ayşe’yi hastaneye kaldırırlar ve hamile
olduğunu öğrenirler. Töre gereği, Ayşe öldürülecektir. Bir gün önce kızlarını yaşatmak
için mücadele eden aile şimdi öldürmek için
plânlar yapmaya başlar. Osman, kızı Ayşe’yi
dayısının yanına götürmek bahanesi ile yola
çıkarır. Yolculuk, ölüm seyahatini bambaşka bir
boyuta taşıyacaktır.
56
Senaryo: Jacob Grimm, Wilhelm Grimm,
Melissa Wallack
Oyuncular: Julia Roberts, Lily Collins,
Armie Hammer, Sean Bean, Nathan Lane
Bu bildiğiniz Pamuk Prenses ve Yedi
Cüceler masalından biraz farklı, biraz çılgın,
biraz masalın söylenmemiş tarafını anlatan bir
uyarlama. En son Ölümsüzler ile seyrettiğimiz
yönetmen Tarsem Singh’ın son işi olan yapım,
kötü niyetli bir cadının (Julia Roberts), güzeller
güzeli Pamuk Prensesi (Lily Collins) sürgüne
gönderip, krallığın başına geçmesi bol mizahi
bir dille aktarılıyor.

Benzer belgeler