Sayı 1 - Hemşirelik Fakültesi
Transkript
Sayı 1 - Hemşirelik Fakültesi
EGE ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK YÜKSEK OKULU DERGİSİ JOURNAL of EGE UNIVERSITY SCHOOL of NURSING Cilt/Volume: 27 Sayı/Number: 1 Yıl/Year: 2011 ISSN – 1300 – 3046 Cilt 27, Sayı 1 2011 Yayın Sahibi Prof. Dr. Çiçek FADILOĞLU Hemşirelik Yüksek Okulu Adına Sorumlu Müdür Prof. Dr. Ahsen ŞİRİN Yayın Alt Komisyonu Prof. Dr. Çiçek FADILOĞLU (Başkan) Prof. Dr. Ayla BAYIK TEMEL Doç. Dr. Meryem YAVUZ Prof. Dr. Gülümser ARGON Prof. Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL Dergi Yayın Kurulu Prof. Dr. Olcay ÇAM (Editör) Prof. Dr. Ahsen ŞİRİN Prof. Dr. Süheyla ÖZSOY Doç. Dr. Meryem YAVUZ Prof. Dr. Leyla KHORSHID (Editör Yrd) Prof. Dr. Aynur ESEN Prof. Dr. Zümrüt BAŞBAKKAL Basım Yeri Ege Üniversitesi Basımevi, Bornova - İzmir Baskı Tarihi Yönetim Yeri Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu (EÜHYO) tarafından yılda üç sayı/bir cilt hakemli dergi olarak yayınlanır. Türkiye Atıf Dizini’nde yer almaktadır. Indexed in Türkiye Citation Index. Yazışma Adresi Özen DURAKOĞLU: [email protected] Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, Yayın İşleri 35100 Bornova/İZMİR AÇIKLAMALAR Bu dergi 22 Ekim 1984 gün ve 18553 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan "Üniversitelerde Ders Aracı Olarak Kullanılan Kitaplar, Teksirler ve Yardımcı Ders Kitapları Dışındaki Yayınlarla İlgili Yönetmelik" bağlamında yayınlanmaktadır. Yayın Türleri Adı geçen yönetmeliğin 2. ve 3. maddeleri uyarınca dergide eğitim ve araştırma çalışmalarına paralel olarak orjinal araştırma raporları, bilimsel tarama yazıları, yeni bir yöntem veya teknik tanımlayan kısa bildiri yazıları ve çok önemli bilimsel çeviriler yayınlanabilir. Yayın Hakları Yayınlanacak yazıların bilim dil bakımından sorumluluğu yazarlara aittir. Yayın Kurulu gerekli değişiklik veya kısaltmaları yazardan isteyebilir veya yazarın izni alınarak içeriği bozmayacak değişiklikler yapabilir. Basılmayacak yazılar için bir ay içinde yazara bilgi verilir. HEMŞİRELİK YÜKSEKOKULU DERGİSİ DERGİ HAKEM KURULU PROFESÖRLER AKBAYRAK Nalan AKYOLCU Neriman ARGON Gülümser ARSLAN Hediye AŞTI Nesrin AŞTI Türkinaz BAHAR Zuhal BAŞBAKKAL Zümrüt BAYIK TEMEL Ayla BAYRAKTAR Nurhan BEDÜK Tülin BULDUKOĞLU Kadriye BUZLU Sevim ÇAM Olcay ÇAVUŞOĞLU Hicran ÇİMETE Güler ECEVİT ALPAR Şule EMİROĞLU Oya Nuran ENÇ Nuray ERCİ Behice ERDEMİR Firdevs ERDOĞAN Semra EROĞLU Kafiye ESEN Aynur EŞER İsmet ETİ ASLAN Fatma FADILOĞLU Çiçek GÖKDOĞAN Feray GÖRGÜLÜ Selma GÖZÜM Sebahat HATİPOĞLU Sevgi KANAN Nevin KARADAKOVAN Ayfer KARANİSOĞLU Hacer KARATAŞ Nimet KHORSHID Leyla KOCAMAN Gülseren KÖMÜRCÜ Nuran NAHÇİVAN Nursen OCAKÇI Ayşe OKUMUŞ Hülya OLGUN Nermin ÖZ Fatma ÖZBAŞARAN Ferda ÖZHAN ELBAŞ Nalan ÖZSOY Süheyla PASİNLİOĞLU Türkan PINAR Rukiye SABUNCU Necmiye SAVAŞER Sevim SEVİĞ Ümit SEVİL Ümran ŞİRİN Ahsen TAŞOCAK Gülsün ÜSTÜN Besti YILDIRIM Aytolon YILDIZ Suzan DOÇENTLER ABAAN Süheyla ACAROĞLU Rengin AKYOL Asiye ALTUN İnsaf BAYKAL Ülkü ÇEBER Esin DEMİRKIRAN Fatma DEMİR KORKMAZ Fatma DİNÇ Leyla ENGİN Esra GÜNEŞ Ülkü KAPTAN Gülten KARAÇAM Zekiye KARADAĞ Ayişe KULAKAÇ Özen KUKULU Kamile ÖĞCE Filiz ÖZEL EFE Emine UÇAR Hülya UYSAL Aynur UZUN Özge SAN TURGAY Ayşe SOĞUKPINAR Neriman SEREN Şeyda ŞENOL ÇELİK Sevilay ŞENUZUN Fisun TERZİOĞLU Füsun YAVUZ Meryem ZAYBAK Ayten İÇİNDEKİLER Editörden Araştırmalar - Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği İntörn Öğrencilerinin Klinik Uygulamaya İlişkin Değerlendirmeleri ve Akademik Başarı durumları Surgical Diseases Nursing Intern Students’ Evaluation of Clinical Practice Assessments and Academic a Cheievement Türkan ÖZBAYIR, Meryem YAVUZ, Fatma DEMİR KORKMAZ, Nurten TAŞDEMİR, Elif DİRİMEŞE, Aliye OKGÜN, Züleyha SEKİ………………..…. 1-9 - Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi ve Düşmeyi Önlemeye Yönelik Yapılan Girişimlerin Değerlendirilmesi Evaluation of Practices Related to Falling Prevention and Determination of Falling Risk of Elderly Patients Who are Treated in Surgical Clinics Dilek ÇEÇEN, Türkan ÖZBAYIR……………………………………………...….. 11-23 - Yatağa Bağımlı Hastalarda Egzersizin Kan Değerleri ve Yaşam Bulguları Üzerine Etkisi The Effect of Exercise on Blood Parameters and Vital Signs in Vital in Bedridden Patients Adalet KUTLU KOCA, Alev DIRAMALI, Cüneyt TEMİZ, Ece ONUR, Mine MİSKİOĞLU………………………………………….....…….. 25-36 - Akciğer Kanseri Olan Hastaların Ölüm Anksiyetesine Yönelik Girişimlerde Psikiyatri Hemşiresinin Etkililiğinin İncelenmesi Study of the Efficiency of the Psychiatric Nurses in the Attempt with Regard to the Death Anxiety of the Lung Cancer Patients Olcay ÇAM, Nalan GÖRDELES BEŞER…………………………………….…… 37-46 Derleme Yazılar - Yeni-Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü Emerging and Reemerging Infections and Infection Control Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK…………………………………………...……….. 47-60 - Yeni ve Yeniden tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü II 21.Yüzyılda Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü Emerging and Reemerging Infections and Infection Control II Reemerging Infections in 21st Century Firdevs ERDEMİR Gülzade UYSAL Arzu AKMAN Ahu ÇIRLAK………….…… 61-75 - Hasta Güvenliği Kültürü Patient Safety Culture Gülendam HAKVERDİOĞLU YÖNT…………………………………...…………77-82 Editörden Okura, Değerli Okuyucularımız, Dergimizin yayın kalitesini artırarak indexlere girmesini sağlamak istiyoruz. 2010 yılı itibariyle Türkiye Atıf Dizinine girmiş bulunmaktayız. Hedefimiz Tıp Dizini ve Uluslar arası dizinlere kabul edilmektir. Ancak istenen kriterleri henüz karşılayamamaktayız. Elimizden geldiğince kriterleri yerine getirip dizinlere kabul edilmeye uğraşıyoruz. Ümit ediyorumki 2011 yılında daha hızlı yol alacağız. Elbette kriterlerin önemli kısmı yazarlara ve okurlara düşmektedir. Bu nedenle dergimizde yayınlanan makalelere özellikle SSCI indexlerinde yer alan yayınlarınızda olmak üzere, tüm makalelerinizde atıf yapmanız, kaynak göstermeniz önemli olmaktadır. Yayınlamak üzere gönderdiğiniz makalelerinizde de, dergimiz makalelerinden dolayısıyla dergimizi kaynak göstermeye çaba göstermenizi bekliyoruz. Makale kabulünde bu konuya daha fazla özen ve dikkat edeceğimizi bilmenizi isterim. Dergimizin bu sayısında dört araştırma, üç derleme makale olmak üzere yedi bilimsel makale yer almaktadır. Bu sayımızdaki araştırma makalelerinin üçü cerrahi hemşireliği ile ilgili biri de psikiyatri hemşireliği ile ilgili olmuştur. Derleme makalelerinin ise ikisi enfeksiyon kontrolü ile ilgili olup, birbirini takip eden yazılar şeklindedir. Son makale ise hasta güvenliği kültürü konusundadır. Yayınlanan makalelerin içeriğindeki bilimsel bilgilerin mesleğimizin bilimsel bilgi birikimini arttıracağı inancındayım. Emeği geçen yazarlarımıza, hakemlerimize ve siz okurlarımıza teşekkür eder, sağlıklı ve verimli günler dileyerek sevgi ve saygılarımı sunarım Prof. Dr. Olcay ÇAM EDİTÖR [email protected] [email protected] İletişim Mail Adresi: Özen DURAKOĞLU [email protected] Posta Adresi: Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Yayın İşleri 35100 Bornova/İZMİR Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 27 (1) : 1-9, 2011 CERRAHİ HASTALIKLARI HEMŞİRELİĞİ İNTÖRN ÖĞRENCİLERİNİN KLİNİK UYGULAMAYI DEĞERLENDİRMELERİ VE AKADEMİK BAŞARI DURUMLARI SURGICAL DISEASES NURSING INTERN STUDENTS’ EVALUATION OF CLINICAL PRACTICE AND THE STATUS OF ACADEMIC ACHIEVEMENT Yard.Doç.Dr.Türkan ÖZBAYIR Ar.Gör. Elif DİRİMEŞE Doç.Dr.Meryem YAVUZ Ar.Gör. Nurten TAŞDEMİR Ar.Gör. Züleyha SEKİ Ar.Gör. Aliye OKGÜN Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı ÖZET Amaç: Bu çalışma Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği intörn öğrencilerinin klinik uygulamayı değerlendirmeleri ve başarı durumlarını incelemek amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: Araştırma tanımlayıcı tiptedir. Araştırmanın evrenini, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu’nda 2008- 2009 öğretim yılları arasında öğrenim gören 166 ve 20092010 öğretim yılları arasında öğrenim gören 155 öğrenci olmak üzere toplam 321 intörn öğrenci oluşturdu. Araştırma örneklemini; Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği intörn uygulamasını değerlendiren 288 öğrenci oluşturdu. 303 öğrencinin akademik başarı durumları hesaplandı. İntörn uygulaması Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi, Genel Cerrahi, Kalp Damar Cerrahisi, Nöroşirurji, Ortopedi ve Üroloji kliniklerinde yürütüldü. Veri toplama formunda; uygulama süresine, fiziksel koşullara, iletişime, kullanılan formlara ve yapılan seminerlere ilişkin görüşler yer aldı. Verilerin analizi SPSS for Windows 13.0 ile yapıldı. Verilerin değerlendirilmesinde; sayı, yüzde ve ki-kare analizi kullanıldı. Bulgular: Öğrencilerin %94.4’ü (n=272) uygulama süresini, % 94.1’i (n=271) ulaşım koşullarını, % 86.5’i (n= 249) iletişim becerilerini geliştirmeye katkısını, % 84.7’si (n=244) kullanılan formların uygunluğunu, %89.2’si (n=257) ise seminerlerin anlaşılırlığını yeterli olarak değerlendirdi. Öğrenciler 1-10 puan çizelgesi üzerinden teorik bilgi ve laboratuar uygulamalarının uygulama ile uyumlu olma durumunu ve uygulamanın iletişim becerilerinin gelişimine katkısını değerlendirdi. Öğrenciler, teorik bilgi ve laboratuar uygulamalarının uygulama ile uyumlu olma durumunu ortalama 7.64, iletişim becerilerinin gelişimine katkısını ortalama 8.02 olarak belirttiler. Öğrencilerin akademik başarı not ortalamasının 2008-2009 öğretim yılında 86.35, 2009-2010 öğretim yılında ise 86.34 olduğu belirlendi. Sonuç: Bu araştırma sonucunda öğrencilerin büyük çoğunluğunun klinik uygulamayı yeterli olarak değerlendirdiği, akademik başarı durumlarının da bu durumla uyumlu olduğu belirlendi. Anahtar Sözcükler: İntörn hemşirelik öğrencisi, klinik uygulama değerlendirmesi, cerrahi hastalıkları hemşireliği, entegre eğitim ABSTRACT Aim: This study was planed with the aim of investigating the surgical diseases intern nursing students’ clinical practice evaluations and academic achievement. Türkan ÖZBAYIR, Meryem YAVUZ, Nurten TAŞDEMİR, Elif DİRİMEŞE, Züleyha SEKİ, Aliye OKGÜN Methods: The research is descriptive type. The study population consisted of 166 intern students who studied at Ege University School of Nursing 2008 - 2009 academic years and 155 intern students in the 2009-2010 academic years with a total of 321. The sample of the research consisted of 288 students who evaluated the surgical diseases nursing intern practices. The academic achievement status of 303 students was calculated. The intern practice is carried out in Anesthesiology Intensive Care Unit, General Surgery, Cardiovascular Surgery, Neurosurgery, Orthopedics and Urology clinics. The data collection forms consisted of the views about forms related with the practice period, physical conditions, communication and the seminars. The data were analyzed using SPSS 13.0 statistical program. Number, percentage and chi-square analysis was used. Results: 94.4% of the students' (n = 272) were evaluated the practice period, 94.1% (n = 271) were evaluated the transport conditions, 86.5% (n = 249) as adequate, contribution to improving communication skills, 84.7% (n = 244) forms are used in compliance, 89.2% percent (n = 257) regarded as sufficient understanding of the seminars. The students executed the point theoretical knowledge and laboratory applications overlap condition and the contribution of practice to communication skills with the 1 to 10 pointed scale. Students practice the theoretical knowledge and laboratory practices coherent with the state average of 7.64, the average contribution to the development of communication skills, is indicated as 8,02. The academic success of students in 2008-2009 academic years was 86.35, it is determined to be 86.34 in 2009-2010 education year. Conclusion: As a result of this research it is determined that the majority of the students evaluated the clinical practice as adequate and the status of success was also coherent with this situation. Key Words: Intern nursing student, evaluation of clinical practice, surgical nursing, integrated education GİRİŞ Hemşirelik eğitimi teorik ve klinik uygulamalar ile bir bütünlük gösterir. Klinik ortam ve klinik uygulamalar hemşirelik mesleği için temel becerileri geliştirir, öğrencilerin öğrenmeleri için pek çok olanak sağlar. Klinik uygulamalar, hemşirelik eğitiminin bütünleyici ve en önemli parçalarından birisidir. Klinik deneyim öğrencilerin bilgilerini gerçek ortamda kullanmasını, psikomotor becerilerinin gelişmesini ve mesleki sosyalizasyonunu sağlar (Tosun ve ark. 2008). Klinik uygulamalar, öğrencinin uygulamalar sırasında ulaştığı ve ulaşamadığı hedeflerin belirlendiği ve başarı düzeyinin ölçüldüğü alanlardır. Klinik performansın değerlendirilmesi sırasında öğrencinin deneyimlerinden elde ettiği öğrenimler ile var olan zorlukları aşabilme yeteneğini elde etmesi beklenir (Woolley ve ark. 1998). Öğrenimin hedefleri doğrultusunda seçilen klinik ortamlar öğrencilerin gelişimine olumlu katkıda bulunmaktadır. Klinik eğitimin öğrenim hedefleri doğrultusunda yapılmadığı, öğretim kurallarının dikkate alınmadığı durumlarda öğrencilerin deneme, yanılma yoluyla veya karşılaştıkları örnekleri taklit etme yolu ile öğrendikleri belirtilmektedir (Atalay ve Tel 1999). Son yıllarda klinik uygulamaların daha verimli olabilmesi için farklı eğitim programlarının yaklaşımları uygulanması yaygınlaşmıştır. Bu eğitim programlarından biri de entegre eğitim modelidir. Bu çalışmanın yürütüldüğü Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, 2004-2005 yılında entegre eğitim modeline geçmiştir. Entegre eğitim modelinde temel olarak ilgili konu alanları temel bilgi tutum ve becerilerini içerecek 2 Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği İntörn Öğrencilerinin Klinik Uygulamayı Değerlendirmeleri ve… şekilde sağlıktan hastalığa doğru yapılandırılmıştır. İntörn programının genel hedefi öğrenciye, ilk üç yılda edindikleri bilgi ve becerilerini, ilgili hastane ve kurumlarda uygulayarak güçlendirmelerini sağlamak, karar verme becerilerini geliştirmek ve mezuniyet öncesi mesleki deneyim kazanmalarına olanak sağlamaktır. Entegre eğitim modelinde cerrahi hastalıkları hemşireliği intörnlüğü; ilk üç yıllık mesleki dersleri başarı ile tamamlayan öğrencilere 7. ve 8. yarıyılda, cerrahi hemşireliğine yönelik gereken beceri ve deneyimi kazandırmak amacıyla beşer haftalık rotasyonlar halinde yapılan uygulamaları kapsamaktadır. Cerrahi hastalıkları hemşireliği intörnlük dersi 184 saat uygulama, 15 saat teoriden oluşmaktadır. Bu çalışma sonuçları entegre eğitim modelinin ilk iki yıllık intörn öğrencilerin cerrahi hastalıkları hemşireliği klinik uygulamalarına yönelik düşüncelerinin belirlenmesi ve bu doğrultuda eğitim programında yeni stratejilerin kullanımı konusunda kaynak olacaktır. Amaç: Bu çalışma Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği dersi intörn öğrencilerin uygulamayı değerlendirmelerini ve akademik başarı puanlarını incelemek amacıyla planlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Bu araştırma tanımlayıcı tiptedir. Araştırmada şu sorulara yanıt arandı. Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği intörn öğrencileri uygulamayı nasıl değerlendirmektedirler? Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği intörn öğrencilerinin başarı durumları nasıldır? Araştırmanın evrenini; Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu 2008- 2009 öğretim yılında öğrenim gören 166 ve 2009-2010 öğretim yılında öğrenim gören 155, toplam 321 intörn öğrenci oluşturdu. Araştırma örneklemini; Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği intörn uygulamasını değerlendiren 288 öğrenci oluşturdu. 303 öğrencinin akademik başarı durumları hesaplandı. Avrupa Birliği öğrenci değişim programları ya da farklı derslerden öğrencinin başarısızlığı nedeniyle evrenin tamamı örnekleme alınmadı. Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği dersi intörn uygulaması Anestezi ve Reanimasyon Yoğun bakım Ünitesi, Genel Cerrahi, Kalp Damar Cerrahisi, Nöroşirurji, Ortopedi ve Üroloji kliniklerinde yürütüldü. İntörn öğrenci 5 hafta süresince belirlenen bu kliniklerden her hangi birinde uygulamasını tamamladı. Uygulamanın hemen ardından değerlendirmeler yapıldı. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Eğitim Komisyonu tarafından oluşturulan ve intörn öğrenci uygulama dosyasında yer alan formlar veri toplama kullanıldı. Veri toplama formunda; uygulama süresi, fiziksel koşullar, mesleki becerileri geliştirmeye olan katkısı, kullanılan formların uygunluğu ve kullanışlığı, seminerlere ilişkin görüşler yer aldı. Fiziksel koşullar bölümünde giyinip-soyunma, beslenme ve güvenlik; mesleki becerilerini geliştirme bölümünde teorik bilgiyi kullanma, iletişim becerilerini ve psikomotor becerileri kullanma ve geliştirme; formların değerlendirilmesi 3 Türkan ÖZBAYIR, Meryem YAVUZ, Nurten TAŞDEMİR, Elif DİRİMEŞE, Züleyha SEKİ, Aliye OKGÜN bölümünde uygulama alanına uygunluğu, teorik ders içeriği ile uyumu, anlaşılırlığı ve kullanışlılığı; seminerlere ilişkin bölümde konulara ayrılan süre, içerik ve anlaşılırlık değerlendirildi. Bu bölümlere ait değerlendirme üçlü likert (yeterli, kısmen yeterli, yetersiz) şeklinde yapıldı. Veri toplama formunda uygulamanın teorik bilgi ve laboratuar uygulamaları ile örtüşmesini, iletişim becerilerine katkısını ve seminer konularının gelişimlerine katkısı yönünden kendilerini gördükleri seviyeyi işaretlemeleri için 0- 10 puan arasındaki çizelge kullanıldı (0: Hiç, 10: Çok). Öğrencilerin akademik başarı durumları Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu İntörn yönergesine göre yapıldı. Buna göre öğrencinin akademik başarı notu hesaplanırken klinik sorumlu hemşiresinin verdiği notun %50’si, öğretim elemanının verdiği notun %50’si intörn uygulama ara sınav notunu belirler. Final sınavı, tüm cerrahi hastalıkları hemşireliği uygulamalarını kapsayacak şekilde sözlü olarak yapılır. Ara sınav notu ve final notu en az 60 olmak zorundadır. Final notu ve ara sınav notunun ortalaması başarı notunu gösterir. Verilerin analizi SPSS for Windows 13.0 ile yapıldı. Verilerin değerlendirilmesinde; sayı, yüzde ve ki-kare analizi kullanıldı. Araştırmanın yürütülebilmesi için Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Etik Kurul’undan izin alındı. Öğrencilere araştırmanın amacı açıklanarak sözel izin alındı. BULGULAR İntörn öğrencilerinin uygulama süresini, uygulama alanının fiziksel koşularını ve mesleki becerileri geliştirmeye katkısını değerlendirmeleri Tablo 1’de yer almaktadır. İntörn öğrencilerin %95.1’i (n=274) genel olarak uygulamaya ayrılan süreyi, %94.4’ü (n=272) uygulamaya çıkılan alanlar için ayrılan süreyi yeterli olarak değerlendirdi. Uygulama alanlarının fiziksel koşullarına yönelik olarak; öğrencilerin %94.1’i (n=271) ulaşımı, %73.6’sı (n=212) giyinip-soyunma alanlarını, %40.6’sı (n=117) beslenme koşullarını, %83.7’si (n=241) güvenlik durumunu yeterli olarak değerlendirdi. İntörn öğrencilerin %85.4’ü (n=246) uygulamanın teorik bilgileri kullanma ve geliştirmeye, %86.5’i (n=249) iletişim becerilerini geliştirmeye, %92.4’ü (n=266) psikomotor becerileri geliştirmeye katkısını yeterli olarak değerlendirdi. Öğrenciler 0-10 puan çizelgesi üzerinden teorik bilgi ve laboratuar uygulamalarının uygulama ile örtüşme durumunu, uygulamanın iletişim becerilerinin gelişimine katkısını ve psikomotor becerilerin gelişimine katkısını değerlendirdiler. Teorik bilgi ve labarotuar uygulamalarının uygulama ile örtüşme durumunu ortalama 7.64±1.66, iletişim becerilerinin gelişimine katkısını ortalama 8.02±1.65, seminer konularının gelişime katkısını 7.76±1.69 olarak belirttiler. Tablo 1: İntörn Öğrencilerin Uygulama Süresi, Uygulama Alanlarının Fiziksel Koşulları ve Mesleki Becerilerini Geliştirmeye Olan Katkısına İlişkin Değerlendirmeleri Uygulama Süresi Genel olarak uygulamaya ayrılan süre Uygulama alanları için ayrılan süre 4 Yeterli Sayı % 274 95.1 272 94.4 Kısmen Yeterli Sayı % 14 4.9 16 5.6 Yetersiz Sayı % 0 0 0 0 Toplam Sayı % 288 100 288 100 Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği İntörn Öğrencilerinin Klinik Uygulamayı Değerlendirmeleri ve… Fiziksel koşullar Ulaşım Giyinip- soyunma Beslenme Güvenlik Mesleki becerileri geliştirmeye katkısı Teorik bilgileri kullanma ve geliştirme İletişim becerilerini geliştirme Psikomotor becerileri geliştirme 271 212 117 241 94.1 73.6 40.6 83.7 14 47 84 35 4.9 16.3 29.2 12.2 3 29 87 12 1.0 10.1 30.2 4.2 288 288 288 288 100 100 100 100 246 249 266 85.4 86.5 92.4 40 32 20 13.9 11.1 6.9 2 7 2 0.7 2.4 0.7 288 288 288 100 100 100 İntörn uygulaması kapsamında uygulama alanlarında rehberlik ve kayıt amacıyla geliştirilmiş olan formlar kullanılmaktadır. İntörn öğrencilerin kullanılan bu formlara yönelik değerlendirmeleri Tablo 2’de yer almaktadır. Öğrenciler formları; uygulama alanına uygunluğu %84.7 (n=244), teorik ders içeriği ile uyumu %86.5 (n=249), anlaşılırlığı %87.8 (n=253), kullanışlılığı %78.8 (n=227) oranında yeterli olarak değerlendirildiği belirlendi. İntörn uygulaması kapsamında klinik uygulamanın yanı sıra seminer uygulaması da yapılmaktadır. Seminer uygulaması haftada bir gün üç ders saati olarak uygulanmaktadır. İntörn öğrencilerin seminer uygulamasına yönelik görüşleri Tablo 2’de görülmektedir. İntörn öğrencilerin %85.1’i (n=245) konulara ayrılan süreyi, %88.9’u (n=256) konuların içeriğini, %89.2’si (n=257) konuların anlaşılırlığını yeterli olarak değerlendirdi. Tablo 2: İntörn Öğrencilerin Uygulama Alanlarında Kullanılan Formlara ve Seminerlere İlişkin Görüşleri Uygulama alanı/kliniklerde kullanılan formlar Formların uygulama alanına uygunluğu Formların teorik ders içeriği ile uyumu Formların anlaşılırlığı Formların kullanışlılığı Seminerlere ilişkin görüşler Konulara ayrılan süre Konuların içeriği Konuların anlaşılırlığı Yeterli Sayı % KısmenYeterli Sayı % Yetersiz Sayı % Toplam Sayı % 244 84.7 38 13.2 6 2.1 288 100 249 86.5 37 12.8 2 0.7 288 100 253 227 87.8 78.8 31 52 10.8 18.1 4 9 1.4 3.1 288 288 100 100 245 256 257 85.1 88.9 89.2 37 31 30 12.8 10.8 10.4 6 1 1 2.1 0.3 0.3 288 288 288 100 100 100 Bu araştırmada, toplam 303 öğrencinin akademik başarı notları değerlendirildi. Öğrencilerin notları incelendiğinde; 2008-2009 öğretim yılında öğretim elemanı not ortalamasının 85.97±6.7, hemşire not ortalamasının 90.23±7.3, final not ortalamasının 84.35±8.5, başarı not ortalamasının 86.35±6.0 olduğu, 2009-2010 öğretim yılında ise öğretim elemanı not ortalamasının 86.58±6.0, hemşire not ortalamasının 89.09±10.38, final not ortalamasının 84.95±9.0, başarı not ortalamasının 86.34±6.8 olduğu belirlendi. Öğrencilerin başarı not ortalamalarının hem 2008-2009 öğretim yılında hem de 2009-2010 öğretim yılında nöroşirurji kliniğinde en yüksek olduğu görüldü (Tablo 3). 5 Türkan ÖZBAYIR, Meryem YAVUZ, Nurten TAŞDEMİR, Elif DİRİMEŞE, Züleyha SEKİ, Aliye OKGÜN Final Not Ortalaması Başarı Ortalaması Öğretim Elemanı Not Ortalaması Hemşire Not Ortalaması Final Not Ortalaması Başarı Ortalaması Anestezi Genel Cerrahi Kalp Damar Cerrahisi Ortopedi Nöroşirurji Üroloji Toplam Hemşire Not Ortalaması Klinikler Öğretim Elemanı Not Ortalaması Tablo 3: Öğrencilerin Kliniklere ve Yıllara Göre Akademik Başarı Durumları 2008-2009 Öğretim Yılı 2009-2010 Öğretim Yılı 85,91 83,48 85,43 83,06 90,35 92,00 90,65 84,09 78,93 87,65 85,61 83,93 85,39 85,44 89,05 79,48 90,65 92,16 86,46 84,82 83,40 86,07 86,00 87,50 90,29 90,12 80,34 85,97 93,41 92,45 88,78 90,23 85,70 91,75 75,52 84,35 89,04 91,66 80,10 86,35 88,33 86,95 83,63 86,58 94,23 87,86 92,00 89,09 88,14 85,43 81,05 84,95 85,71 90,13 81,27 86,34 Öğrencilerin 2 yıllık akademik başarı not dağılım eğilimi grafik 1’de görülmektedir. Buna göre her iki yılda da öğrencilerin büyük çoğunluğunun akademik başarı not eğiliminin 80-89 arasında olduğu görüldü. 100 90 80 70 60 50 40 30 20 10 0 2008-2009 Öğrenci (%) 2009-2010 40-49 50-59 60-69 70-79 80-89 90-100 Puanlar Grafik 1: Not Dağılım Aralığına Göre Öğrencilerin Akademik Başarı Durumları TARTIŞMA Hemşirelik eğitiminde klinik uygulamalar büyük önem taşımaktadır. Klinik uygulamaların daha verimli olması amacıyla intörn eğitim programı uygulanmaktadır. İntörn eğitim programında yer alan Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği intörn uygulamasını değerlendirmek amacıyla planlanan bu çalışmada öğrencilerin büyük çoğunluğu uygulamayı yeterli olarak değerlendirdi. Bu sonuç Gümral ve Çoşar’ın (2006) yaptıkları, intörn öğrencilerin çoğunluğunun (%67.8) uygulama alanlarını yeterli olarak değerlendirildiği çalışma bulgusuyla benzerlik göstermektedir. Erenel ve arkadaşlarının (2008) yaptıkları çalışmada da intörnlük uygulaması öncesi olumsuz görüş bildiren öğrencilerin görüşlerinin olumlu yönde değiştiği ve öğrencilerin tamamının intörnlük uygulamasının gerekli ve çok yararlı 6 Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği İntörn Öğrencilerinin Klinik Uygulamayı Değerlendirmeleri ve… olduğu konusunda görüş bildirmişlerdir. İntörn uygulamasının yer aldığı farklı bir çalışma sonucunda da öğrenciler kendilerini %90 ve üzerinde mesleki becerilerinin bu uygulamayla arttığını bildirmişlerdir (Orak ve ark. 2008) Öğrencilerin kuramsal bilgilerini geliştirmenin yanı sıra uygulamada karşılaştıkları sorunları ve yetersizlikleri tartışma olanağı vermesi nedeniyle klinik uygulamada seminer sunumları önemlidir. Hemşirelik eğitiminde teorik bilginin uygulamalarda kullanılması ve geliştirilmesi önemli bir noktadır. Bu çalışmadaki intörn öğrencilerin büyük çoğunluğu (%80) teorik bilgiyi uygulamada kullanabildiklerini bildirdi. Entegre eğitim modelinin, öğrencilerin öğrenmelerine olumlu katkısı olduğunu düşündüren sonucun benzerlik gösterdiği farklı çalışmalarda bulunmaktadır. Kyrkjebo ve Hage’nin (2004) hemşirelik öğrencileri ile yaptığı odak grup çalışmasında, öğrenciler uygulama ile teorik arasında boşlukların olduğunu ifade etmişlerdir. Uygulama ve teorik arasındaki boşlukların ancak öğretim programının değiştirilmesiyle doldurulabileceği belirtilmiştir. Sağlık bakımında ve profesyonel sağlık eğitiminde kültürel değişim gereksinimlerini karşılayabilecek, yansıtma, açık fikirlilik, bireysel ve kurumsal değerlerle örtüşen, öğrenmeyi artırıcı öğretim modellerinin geliştirilmesi gerekliliği sonucuna varılmıştır. Tosun ve ark. (2008) yaptıkları çalışmada da intörn eğitim programının öğrencilerin mesleki yeterliklerinin artmasını sağladığı, kendilerini daha yeterli, güvenli ve mesleğe hazır hissetmelerine yardımcı olduğu belirlenmiştir. Özhan Elbaş ve ark. (2010) yaptıkları çalışmada ise, cerrahi hemşireliği klinik uygulamalarında yardımcı olmak üzere öğrencilere klinik becerileri kapsayan bir rehber verilmiştir. Bu rehber ile öğrenciler klinikte yapılan uygulamaların öğrenmelerine katkısının olduğu (%28.4), eksik uygulamaları yapmalarına yardımcı olduğu (%25.7) ve rehberi kullanırken zorluk yaşamadıklarını (%45.9) saptamışlardır. Klinik rehberler öğrenciler için yol göstericidir. Bu çalışma sonuçlarına göre entegre eğitim modelinde kullanılan formların öğrencilerin öğrenme sürecinde olumlu katkısı olduğunu düşündürmüştür. Bu çalışmadaki örneklem grubunun Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği uygulamasında yer alan seminer sunumlarını yeterli olarak değerlendirmesi seminer sunumlarının amacına ulaştığının göstergesi olarak düşünülebilir. Mesleki sosyalizasyonun sağlanması ve iletişim becerilerinin geliştirilmesi, hemşirelik mesleği açısından diğer önemli bir noktadır. Öğrencilerin büyük çoğunluğu (%86.5) intörn uygulamasının, iletişim becerilerinin gelişimine katkı sağladığını belirtti (Tablo 1). Uygulamanın iletişim becerilerine katkı düzeyi 7.9 (0- 10) olarak belirlendi, bunun aynı zamanda meslek sosyalizasyonun sağlanmasına da katkı sağlayacağı düşünüldü. Hemşirelik insan ilişkileri üzerine temellenmiş bir meslektir. Bakımın temel öğelerinden biri olan empati kurma ile hemşirelik bakım sürecinin etkinliği hemşirenin diğer bireylerle etkin iletişim kurma yeteneğine bağlıdır. Profesyonel hemşirelikte büyük önemi olan bu becerilerin geliştirilmesi öncelikle okul eğitimi sırasında sağlanabilir. Farklı bir araştırmada entegre eğitim programında öğrenim gören hemşirelik öğrencilerin empatik eğilim düzeyleri orta derecenin üzerinde olduğu ve yıllara göre artış gösterdiği belirlenmiştir (Sabancıoğulları ve ark. 2007). 7 Türkan ÖZBAYIR, Meryem YAVUZ, Nurten TAŞDEMİR, Elif DİRİMEŞE, Züleyha SEKİ, Aliye OKGÜN Klinik ortamlardaki uygulamalar sırasında hasta, öğrenci, eğitici ve kontrol edilemeyen bir çevrenin varlığı değerlendirme sürecini güçleştirmektedir (Woolley ve ark. 1998). Klinik uygulamaların etkili bir biçimde değerlendirilmesi hemşirelik eğiticilerinin önemli bir sorunudur. Hemşireliğe uygun amaç ve fonksiyonların açık bir biçimde tanımlanmaması objektif yöntemler ile değerlendirme yapma olanağını azaltmaktadır (Gibbons ve ark. 2002). Etkili bir klinik değerlendirme için klinik uygulama öncesinde yeterli bilgilendirme, farklı ve objektif değerlendirme yöntemlerinin kullanılması, öğrenci anksiyetesini azaltan ve hemşire-öğrenci etkileşimini olumlu yönde destekleyen kontrollü bir çevre gereklidir (Cimete 1998). Klinik uygulamaya yönelik değerlendirmelerin doğrudan bir gözlemci ile klinik uygulamalar sırasında yapılması önerilmektedir (Eskimez ve ark. 2005, Woolley ve ark. 1998). Bu gözlemci öğretim üye/elemanlarının yanı sıra uzman hemşirelerde olabilir. Erenel ve arkadaşlarının (2008) yaptığı çalışmada hemşirelerin büyük bir bölümünün kendilerini öğrenci eğitiminde sorumlu olarak gördüğü belirlenmiştir. Bayık ve Altıntop (1999) hemşirelerin %73.82’sinin klinik eğitime katkıda bulunduklarını ifade ettiklerini belirlemişlerdir. Bu çalışmayı oluşturan örneklem grubundaki öğrenciler birlikte çalıştıkları öğretim üye/elemanı ve hemşireler tarafından değerlendirilmiştir. Öğrencilerin klinik uygulamaları yeterli bulması onların akademik başarı durumlarının yüksek olması ile örtüşmektedir. Cimete’nin (1998) yapmış olduğu öğrenci öğretim elemanı etkileşimine yönelik kantitatif çalışmasında öğrencilerin tümünün, uygulama alanlarında öğretim elemanlarının öğrencilerle birlikte olmamasının, değerlendirmelerde yanılgıya yol açtığını ifade ettikleri belirlenmiştir. Değerlendirmeler sırasında bakım planlarının ve hasta başı vizitlerinin göz önüne alındığı ifade edilmiştir. Yine aynı çalışmada öğrencilerin yarısı uygulama alanlarında öğretim elemanları ile çalışmanın, kendilerinde gerginlik yarattığını, öğretim elemanı olmayan ortamlarda daha rahat hasta bakımı verdiklerini ifade etmişlerdir. Aynı çalışmada öğrenciler, uygulamalı derslerin sonunda sınıfta sözlü sınav ile yapılan değerlendirmelerin, objektiflikten uzak ve uygulamanın anlamı ve amacı ile tutarlı bulmadıklarını belirtmişlerdir. SONUÇ VE ÖNERİLER Entegre eğitim modeli kapsamında ilk kez gerçekleşen intörn eğitim programında yer alan Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği intörn uygulamasını değerlendirmek amacıyla planlanmış olan bu araştırma sonucunda, öğrencilerin büyük çoğunluğunun klinik uygulamaları yeterli olarak değerlendirdiği ve akademik başarı not ortalamalarının yüksek olduğu belirlendi. Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği İntörn programının öğrencilerin mezuniyet öncesi mesleki deneyim kazanmalarına olanak sağladığı görüldü. Bu sonuçlara göre hemşirelik eğitiminde öğrenciyi klinik ortamda aktif olmasını sağlayacak entegre eğitim modeli gibi eğitim programlarının yayınlaştırılması önerilebilir. 8 Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği İntörn Öğrencilerinin Klinik Uygulamayı Değerlendirmeleri ve… KAYNAKLAR Atalay M, Tel H. (1999) Gelecek yüzyılda hemşirelikte lisans eğitiminin vizyonu. Cumhuriyet Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 3 (2): 47-54. Bayar K, Çadır G, Bayar B. (2009) Hemşirelik öğrencilerinin klinik uygulamaya yönelik düşünce ve kaygı düzeylerinin belirlenmesi. TAF Prev Med Bull, 8(1):37- 42. Bayık A, Altıntop N. (1999) Hemşirelerin öğrencilerin klinik eğitimlerine yardım etme ve katılma istekleri ve bunu etkileyen etmenlerin incelenmesi. VII. Ulusal Hemşirelik Kongresi Bildiri Özet Kitabı, Erzurum s.74. Cimete G. (1998) Öğrenci öğretim elemanı etkileşimine yönelik kantitatif bir çalışma. C.Ü.Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2(1). Erenel A Ş, Dal Ü, Kutlutürkan S, Vural G (2008) Hemşirelik dördüncü sınıf öğrencilerinin ve hemşirelerin intörnlük uygulamasına ilişkin görüşleri. Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Dergisi 16–25 Eskimez Z, Alparslan N, Öztunç G ve ark. (2005) Hemşirelerin Adana Sağlık Yüksekokulu öğrencileri ve öğretim elemanlarının klinik uygulamalarına ilişkin görüşleri. Anadolu Hemşirelik Bilimleri Dergisi / Journal Of Anatolıa Nursıng And Health Scıences, 8 (3). Gibbons S W, Adamo G, Padden D, ve ark. (2002) Clinical evaluation in advanced practice nursing education; Journal of Nursing Education. 41 (5). Gümral N, Coşar F. (2006) Ebelik ve hemşirelik son sınıf öğrencilerinin okul-hastane işbirliği ile ilgili görüşlerinin değerlendirilmesi. SDÜ Tıp Fakültesi Dergisi, 13: 21- 24. Kyrkjebøa JM, Hage I. (2005) What we know and what they do: nursing students’ experiences of improvement knowledge in clinical practice. Nurse Education Today 25, 167–175 Orak S, Orhan H, Ağırman Ö, Özgürce B (2008) Hemşirelik-ebelik eğitiminde Süleyman Demirel Üniversitesi örneği: Isparta Sağlık Yüksekokulu intörn öğrencilerinin klinik sahada entegre uygulaması ile ilgili bilgi ve tutumları. SDÜ Tıp Fak.Derg, 15 (3), 11-16 Özhan Elbaş N, Bulut H, Demir SG, ve ark. (2010) Nursing students’opinions regarding the clinical practice guide. Procedia Social and Behavioral Sciences 2162–2165 Sabancıoğulları S, Kelleci M, Doğan S, ve ark. (2007). Entegre eğitim programında öğrenim gören hemşirelik öğrencilerinin empatik eğilim düzeylerinin yıllara göre incelenmesi. C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 11 (2) Tosun N, Oflaz F, Akyüz A, ve ark. (2008) Hemşirelik Yüksekokulu öğrencilerinin intörn eğitim programından beklentileri ile program sonunda kazanım ve önerilerinin değerlendirilmesi. Gülhane Tıp Dergisi, 50: 164- 171. Willes LL, Bishop JF. (2001) Clinical performance appraisal; Renewing graded clinical experience. Journal of Nursing Education. 40 (1). Woolley GR, Bryan MS, Davis JWA. (1998) Comprehensive aproach to clinical evaluation. Journal of Nursing Education. 37(8) 9 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 27 (1) : 11-23, 2011 CERRAHİ KLİNİKLERİNDE YATAN YAŞLI HASTALARDA DÜŞME RİSKİNİN BELİRLENMESİ VE DÜŞMEYİ ÖNLEMEYE YÖNELİK YAPILAN GİRİŞİMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ EVALUATION OF PRACTIES RELATED TO FALLING PREVENTİON AND DETERMİNATION OF FALLİNG RİSK OF ELDERLY PATİENTS WHO ARE TREATED IN SURGICAL CLINICS Arş.Gör.Dilek ÇEÇEN* Yard. Doç.Dr. Türkan ÖZBAYIR** *Celal Bayar Üniversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı **Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Bu çalışma 4. Ulusal Yaşlı Sağlığı Kongresinde (1-4 Nisan 2010, Crown Plaza, İzmir) poster bildiri olarak sunulmuştur. ÖZET Cerrahi girişim geçiren yaşlı hastalarda, hem yaşlılığa bağlı fiziksel değişikliklerin hem de ameliyat öncesinde yapılan ilaçların, ameliyat anksiyetesine bağlı dikkat eksikliğinin, anestezi nedeniyle duyu algı kapasitesinde yaşanılan problemlerin, düşmeye neden olan faktörlerden olduğu bilinmektedir. Bu araştırma, cerrahi kliniklerde yatan yaşlı hastaların düşme risklerinin belirlenmesi ve düşmeye yönelik alınan önlemlerin değerlendirmesi amacıyla, tanımlayıcı bir çalışma olarak yapıldı. Gereç-Yöntem: Araştırmaya, Şubat- Nisan 2010 tarihleri arasında, Manisa’daki iki kamu hastanesinin tüm cerrahi kliniklerinde bulunan 65 yaş ve üzeri ve araştırmaya katılmayı kabul eden 121 hasta dahil edildi. Veriler, sosyodemogrofik ve düşmeyi etkileyen faktörlerin sorulduğu yaşlı düşme riski değerlendirme formu ve düşme riskini değerlendirmek için Hendrich II Düşme Riski Tanılama Ölçeği ile toplandı. Düşmeye yönelik alınan önlemler ise Hasta Güvenliği Derneğinin Düşmeyi Engelleme Programı kapsamında önerdiği düşmelere yönelik önlemler dikkate alınarak, araştırmacılar tarafından gözlem yoluyla değerlendirildi. Araştırma için Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Bilimsel Etik Kurul onayı, araştırmanın yapıldığı kurumların onayı ve araştırmaya katılan yaşlı hastalara araştırmaya ilişkin bilgi verilerek yazılı onayları alındı. Verilerin, sayı, yüzde, ki kare, t testi, nonparametrik testler (Kruskall Wallis, Mann whitney U) analizleri yapıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan yaşlı hastaların % 52.1’ i kadın, % 55.4’ü 65-74 yaş aralığında, % 42.1’i genel cerrahi kliniğinde yatan hastalardan oluştu. Araştırmaya katılan yaşlıların Hendrich Düşme Riski Tanılama Ölçeği puan ortalaması 3.76+ 2.44 olduğu ve yaşlıların % 38’inin yüksek düşme riski ( 5 puan ve üzeri) olarak saptandı. Yaşlıların yaşları arttıkça düşme riski puanı artmakta olup istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu ( p< 0.05). Erkek hastaların düşme riski ( 4.24± 2.29), kadınlara göre ( 3.33± 2.51) daha yüksek bulundu (p< 0.05). Yaşlı hastalarda düşmeye yönelik en fazla alınan önlemler: yatak ve tekerlekli sandalyelerin kilitlenmesi (% 100) ve ıslak zeminin silinmesi (% 87.6), sedye ve yatak korkuluklarının Dilek ÇEÇEN, Türkan ÖZBAYIR kullanılması (% 87.6) olarak bulundu. Düşme riski olan hastaların kimliklendirilmesi için renkli kol bileklikleri kullanımı, hasta nakil talimatı oluşturulması, hasta banyosunda tırabzanların bulunması konusunda ise hiç önlem alınmadığı belirlendi. Sonuç: Araştırmada yaş arttıkça düşme riskinin arttığı ve kliniklerde yaşlı hastalarda düşmeye yönelik alınan önlemlerin yetersiz olduğu belirlenmiştir. Anahtar Sözcükler:Yaşlı hastalar, düşme riski, önlemler ABSTRACT Objective: Its known that, elderly patients undergoing surgical intervention, as well as physical changes due to aging, the drugs before surgery, anesthesia because of the problems experienced in the capacity of sensory perception, the capacity problems experienced in the operation that is causing anxiety to fall due to the lack of attention to the possible factors . This research was carried out as a descriptive study that was in surgical clinics, determing the risks of falling and determination of measures designed to fall in elderly patients. Matherial-methods: The Research included 121 elderly patients who were over 65 years old, voluntary to this research and treated in surgical clinics between February and April 2010 in two government hospitals in Manisa City.The data to assess the risk of falls in elderly, fall risk assessment questionnaire and Hendrich II Fall Risk Diagnostic Questionnaire for collecting data. Inpatient safety measures taken for the drops to fall for the proposed measures to be evaluated by taking into account the researchers. Ege University School of Nursing approval of the Ethics Committee for Scientific Research, the research institutions which participated in the research approval and written informed consent on elderly patients were included in the study. Results: In the study elderly patients was composed of. 52.1% women, 55.4% the range of 6574 years, % 42.1 of patients in the general surgery department.Hendrich fall risk score was mean 3.76 + 2:44, and 38% of the elderly surveyed high risk of falling (5 points, and over) had. Age increases the risk of falling score is increasing in a statistically significant difference (p<0.05). Male patients at risk of falling (4.24 ±2.29) than women (3.33 ±2.51) were higher (p <0.05). Most of the measures taken to fall in elderly patients: bed and wheelchair lock (100%), deletion of the wet ground (87.6%), the use of stretchers and beds balustrades (87.6). No precautions were taken abaout that the risk of falling for the identification of patients with the use of colored arm cuff (ordered the creation of patient transport, patient bathrooms haven’t rails. Conclusion: The study, the risk of falling increases with increasing age and elderly patients in clinics for the fall of the measures taken were not adequate. Key words: Elderly patients, risk of falling, measures. GİRİŞ Düşmeler, yaşlılar için önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. Düşme, bireyin herhangi bir zorlayıcı kuvvet, senkop ya da inme olmadan; dikkatsizlik sonucu bulunduğu seviyeden daha aşağıdaki bir seviyede hareketsiz hale gelmesi olarak tanımlanmaktadır. Her on düşmeden biri yaşlıda mortalite ve morbiditeyi artıran, yaşam kalitesini bozan, kalça ve diğer bölge kırıkları, subdural hematom, kafa travması veya ciddi yumuşak doku travmasına neden olan bir durumdur. Yaşlılarda düşme sırası ve sonrası gelişen hasar oranları yüksektir. Bu durum kronik hastalıkların prevalansındaki artışa ve yaşa bağlı gelişen fizyolojik fonksiyonel azalmaya bağlıdır. 12 Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi ve Düşmeyi Önlemeye… Düşmeler acil servislere başvuruların yaklaşık %10’unu ve hastaneye acil yatış oranlarının %6’sını oluşturmaktadır (Tinetti, Doucette et 1995, Tinetti 2003). Yaşlı bireylerde düşmelere bağlı yaralanmaların önlenmesi dünyanın birçok bölgesinde hükümetlerin sağlık politikalarında yer almaya başlamıştır (Nnodim JO, Alexander NB 2005, JCAHO 2007). Ülkemizde de, hasta güvenliğini (özellikle de yaşlı sağlığını) tehdit eden durumlardan biri olan düşmelerin önlenmesine yönelik işlemler sağlık kurum ve kuruluşlarında hasta ve çalışan güvenliğinin sağlanması ve korunmasına yönelik usul ve esaslar hakkında tebliğ yayınlanmış ve hasta güvenliği hedefleri kapsamında belirlenmiştir (27214 sayılı Resmi Gazete, 29 Nisan 2009) Yaşlanma ile birlikte görmenin azalması, denge sağlama yeteneğinin bozulması, hipotansiyon, baş dönmesi, duyu bozuklukları gibi tüm vücuttaki sistemlerde fonksiyonellik azalmakta, geri dönüşümsüz değişiklikler olmakta ve düşmeye eğilim artmaktadır. Hasta güvenliği kapsamında ele alınan düşmelerin, 1998 Amerikan Ulusal Güvenlik Konseyi (National Safety Council) raporlarına göre, kasıtlı olmayan ölümlerin 2. nedeni olduğu bildirilmektedir. Düşmelere neden olan faktörler, bireysel ve çevresel faktörler olarak 2 ye ayrılmıştır. Düşmeyi etkileyebilecek bireysel risk faktörleri: yürüme ve denge bozuklukları, hipotansiyon, baş dönmesi, önceki düşme hikayesi, psiko-aktif ilaç kullanımı, korku, beceri azalması, nörolojik ve kas yetersizlikleri, demans ve görme bozuklukları, çevresel risk faktörleri ise; ıslak zemin, kapı eşiği, banyo, tuvalet ve yatak yanında tutunacak destek yerlerin olmaması, yetersiz aydınlatma, yerde ve çevrede sabit olmayan objelerin varlığı, uygun olmayan ayakkabı kullanımı olduğu belirtilmiştir (Işık ve ark 2006). Düşmeye neden olan faktörlerden bir de ilaç kullanımıdır. Özellikle psikotropik ilaçların kullanımında, hastalarda kalça kırığı riskinin arttığı gösterilmiştir. Düşmeye neden olan diğer ilaçlar arasında sedatifler, vazodilatörler, antihipertansifler, antiaritmikler ve antikolinerjikler sayılabilir (Cook 1997, Yıldırım, Karadakovan 2004). Yapılan araştırmalarda kliniklere göre düşme oranları incelenmiş (her 1000 hastada) ve dahiliye kliniğinde 6.12, nöroloji kliniğinde 6.12, genel cerrahi kliniğinde 2.18, ortopedi kliniğinde 0.8 olarak bulunmuştur (Hitcho et al. 2004). Hastanelerde düşmelerin en çok hasta odasında görüldüğü, transferler sırasında (%37), sandalyede oturmada (%20), yürüme esnasında da (%15) düşmelerin olduğu saptanmıştır (Çapacı 2007). Düşme riski değerlendirmesinin, hastanın kuruma kabulünde, klinikler arası taşınması esnasında, hastanın genel durumunda bir değişiklik olması durumunda, düşme gerçekleştiyse sonrasında yapılması önerilmektedir. Bireye özel düşme riskini belirlemede kullanılan bazı risk değerlendirme araçları bulunmaktadır. Bu araçlar ile yapılan değerlendirme doğrultusunda hastanın düşmesini önlemek için ne tür önlemler alınacağına karar verilmektedir. Yurt dışında geliştirilmiş birçok risk değerlendirme skalası bulunmaktadır. Türkiye’de Morse ve Hendrich II ölçeği kullanılmaktadır. Sağlık Bakanlığının 29 Nisan 2009’da tüm kurumlara gönderilen tebliğinde, risk değerlendirme ölçeği olarak Hendrich II ölçeği kullanılması önerilmiştir. (hptt:// www. hastagüvenligimiz.com /dengellemeprogram .htlm). 13 Dilek ÇEÇEN, Türkan ÖZBAYIR Amerika Sağlık Finansman Yönetimi ve Connecticut Uzun Süreli Bakım (The U.S. Health Care Financing Administration and Connecticut Long-Term Care Registry 1998) kayıtlarına göre, yaşlıların düşmesi sonrasında ortaya çıkan yaralanmalar nedeniyle, hastane kalış süreleri, evde bakımı, acil bakım uygulamaları vb dikkate aldığında düşmelerin, yüksek maliyete neden olduğu bildirilmektedir (Huang et el 2003). Düşmelerin önlenmesi için alınacak tedbirlerin hem yaşlıların yaşam kalitesinde artışa, hem de düşmelere bağlı ortaya çıkacak maliyetten kaçınmaya yol açtığını bildiren çalışmalar vardır (Braun 1998, Clemson1996). Düşme açışından risk altında olan yaşlı nüfusun saptanması ve önlemeye yönelik tedbirlerin alınması önemlidir. Sağlık kurum ve kuruluşlarında hasta ve çalışan güvenliğinin sağlanması ve korunmasına yönelik usul ve esaslar hakkında yayınlanan tebliğde hasta güvenliği hedefleri kapsamında düşmelerin önlenmesine yönelik işlemler belirlenmiştir. Düşme riski bulunan hastaların Hemşirelik Hizmetleri Hasta Değerlendirme formunun doldurulması esnasında değerlendirilmesi, risk alanlarının belirlenmesi, düşmelerin takibinin ve belirli aralıklarla analizinin yapılması, personellerin hasta transferleri konusunda eğitilmesi, gerekli iyileştirme çalışmalarının yapılması önerilmektedir. (27214 sayılı Resmi Gazete, 29 Nisan 2009) Hemşirelerin, düşme riskini belirleme ve düşmeyi önlemeye yönelik girişimleri gerçekleştirme sorumluluğu hasta için güvenli çevre oluşturma fonksiyonu kapsamındadır. Çalışmadan elde edilecek verilerin, cerrahi kliniklerde yatan yaşlı hastaların Bu nedenle araştırmamız, cerrahi kliniklerde yatan yaşlı hastaların düşme risklerinin belirlenmesi ve düşmeye yönelik alınan önlemlerin değerlendirmesi amacıyla, tanımlayıcı bir çalışma olarak yapılmıştır. Materyal ve Yöntem: Araştırma evreni, Şubat- Nisan 2010 tarihleri arasında, Manisa’ daki iki kamu hastanesinin, tüm cerrahi kliniklerinde (genel cerrahi, kalp damar cerrahisi, üroloji, ortopedi, nöroşirurji, kulak burun boğaz, göz, plastik ve rekonstrüktif cerrahi) planlı ameliyat olmak üzere yatırılan, 65 yaş ve üzeri, Türkçe anlayan ve iletişim kurabilen, çalışmaya katılmaya gönüllü olan ve kendilerinden yazılı bilgilendirilmiş onam formu alınan yaşlı hastalardan oluştu (N= 124). Ancak, göz, kalp damar cerrahisi, plastik ve rekonstrüktif cerrahi kliniklerinde araştırmanın yapıldığı tarihlerde 65 yaş ve üzeri hasta olmadığından; genel cerrahi, üroloji, ortopedi, nöroşirurji, KBB kliniklerindeki hastalar araştırmaya katıldı. Araştırmada örneklem seçimine gidilmeyip, evrenin tümü araştırma kapsamına alındı. Ancak araştırmaya katılmayı kabul edip görüşmenin tamamlanamadığı 3 hasta araştırma dışı bırakıldı. Araştırmanın örneklemini 121 hasta oluşturdu ( katılım oranı: % 97.5). Araştırmanın verileri konu ile ilgili literatür incelenerek hazırlanan yaşlı düşme riski değerlendirme formu ile toplandı. Bu formda yaşlı hastanın kronik hastalığı olma durumu, geçmiş düşme deneyimi, duyusal güçlükleri, düşmeye neden olan çevresel faktörleri içeren maddeler bulunmaktaydı. Yaşlı hastaların düşme riskini değerlendirmek için Hendrich II Düşme Riski Tanılama Ölçeği kullanıldı. Düşmeye yönelik alınan önlemlerin değerlendirilmesinde ise hasta güvenliği derneğinin– 14 Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi ve Düşmeyi Önlemeye… standart düşmeyi önleme yöntemleri listesi dikkate alınarak değerlendirildi. (http://www.hastaguvenligi.org) Araştırmanın sonucunda elde edilen veriler SPSS for Windows (The Statistical Package for Social Sciences) 10.0 programı kullanılarak, sayı yüzde, ki kare, t testi, nonparametrik testler ( Kruskall Wallis, Mann whitney U) analizleri yapıldı. Hendrich II Düşme Riski Tanılama Ölçeği: Hendrich II Düşme Riski Tanılama Ölçeği: özel bir alana özgü olmayıp, tüm alanlardaki hastaların düşme riskinin değerlendirilmesi için kullanılan bir modeldir. Düşme için risk faktörleri hakkında oldukça kapsamlı bir literatür üzerine temellenen model 1995 yılında Hendrich ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir ve 2003 yılında yeniden gözden geçirilerek ikinci versiyonu oluşturulmuştur. Atay ve ark. tarafından Ekim 2009’ da Türkçe’ye uyarlanmış ve geçerlilikgüvenilirlik çalışmaları yapılmıştır. Konfüzyon (4 puan), depresyon (2 puan), boşaltımda değişim (1 puan), baş dönmesi (1 puan), erkek cinsiyet (1 puan), gibi risk faktörlerini, antiepileptik (2 puan), ve benzodiazepin kullanma (1 puan) durumunu ve kalkıp yürüme testini (8 puan) içeren modelde alınabilecek en yüksek puan 20 olup, 5 ve üzeri puan yüksek risk varlığını göstermektedir (Hendrich ve ark. 1995, Hendrich, Bender ve Nyhuis 2003). Ülkemizde Sağlık Bakanlığı, 29 Nisan 2009’da tüm kurumlara gönderilen tebliğinde, hastanede yatan hastalarda düşme riskini belirlemek için Hendrich II ölçeği kullanılmasını önermektedir (27214 sayılı Resmi Gazete, 29 Nisan 2009). Etik: Araştırmanın yapılabilmesi için Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Bilimsel Etik Kurul’undan ve araştırmanın yürütüldüğü hastanelerden yazılı izin alındı. Araştırma öncesi, hastalara bilgi verildi, araştırmaya katılmaya gönüllü olanlardan yazılı izin alındı. BULGULAR Tablo 1: Yaşlı hastaların bazı sosyo demografik özelliklerinin dağılımı. Bazı sosyo demografik özellikler Yaş 65-74 yaş arası 75-79 yaş arası 80-84 yaş arası 85 yaş ve üzeri Cinsiyet kadın erkek Bulunduğu klinik Genel cerrahi Ortapedi KBB Üroloji Beyin Cerrahisi Kronik hastalık Kronik hastalığı yok DM HT DM+HT KOAH Sayı (n) Yüzde (%) 67 20 16 18 55,4 16,5 13,2 14,9 63 58 52,1 47,9 51 54 1 8 7 42,1 44,6 0,8 6,6 5,8 37 10 36 18 9 30,6 8,3 29,8 14,9 7,4 15 Dilek ÇEÇEN, Türkan ÖZBAYIR KAH KBY Daha önceki düşme deneyimi Evet Hayır Görme zorluğu Evet Hayır İşitme zorluğu Evet Hayır Yürüme zorluğu Evet Hayır Hendrich düşme riski ölçeği puanı Düşük risk Yüksek risk TOPLAM 6 5 5,0 4,1 46 75 38,0 62,0 76 45 62,8 37,2 68 53 56,2 43,8 81 40 66,9 33,1 75 46 121 62,0 38,0 100 Tablo 1’de araştırmaya katılan hastaların bazı sosyo demografik özellikleri incelendiğinde; büyük çoğunluğu (% 55.4’ü) 65-74 yaş grubunda ve % 52.1’inin kadın olduğu saptandı. Hastaların % 44.6’sı ortopedi kliniğinde, % 42.1’i genel cerrahi kliniğinde yatmaktaydı. % 30.6’sının kronik bir hastalığının olmadığı % 29.8’inin ise hipertansiyonu olduğu belirlendi. Yaşlı hastaların % 38’i daha önce düşme deneyimi yaşadığını ifade etti. % 62.8’i görme, % 56.2’si işitme, % 66.9’u yürüme güçlüğü yaşadığını belirtti. Hastaların % 38’inin Hendrich Düşme Riski Ölçeğine göre yüksek riski olduğu saptandı. Tablo 2: Yaşlı hastaların düşmeyi etkileyen bazı özellikleri ile Hendrich düşme riski puan ortalamalarının karşılaştırılması. Düşmeyi etkileyen bazı faktörler Yaş 65-74 yaş arası 75-79 yaş arası 80-84 yaş arası 85 yaş ve üzeri Cinsiyet Kadın Erkek Görme zorluğu Var Yok İşitme zorluğu Var Yok Yürüme zorluğu Var Yok TOPLAM 16 Düşük risk Sayı (n) Yüzde(%) Yüksek risk Sayı (n) Yüzde(%) p 55 11 9 0 82,1 55,0 56,3 0 12 9 7 18 17,9 45,0 43,8 100,0 41 34 65,1 58,6 22 24 34,5 41,4 0,293 43 32 56,6 71,1 33 13 43,4 28,9 0,080 34 41 50,0 74,4 34 12 50,0 22,6 0,002* 39 26 75 48,1 90 62,0 42 4 46 51,9 10 38,0 0,000* 0,000* Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi ve Düşmeyi Önlemeye… Yaşlı hastalarda düşme durumunu etkileyen faktörlerden olan yaş, cinsiyet ve görme, işitme, yürüme zorluklarının olma durumları ile Hendrich düşme riski ölçeğinden aldıkları puanlar karşılaştırıldığında; ileri yaşta olan, işitme zorluğu ve yürüme zorluğu olan hastalarda düşme riskinin arttığı belirlenmiş olup, aralarında anlamlı bir ilişki saptanmıştır. (p <0,05) Tablo 3. Yaşlı hastaların hastanede düşmesine neden olabilecek faktörlerin dağılımı (N= 121). Yaşlının hastanede düşmesine neden olabilecek faktörler Islak, kaygan zemin Yetersiz aydınlatma Yetersiz parmaklık desteği Dağınık oda Ayakkabının olmaması ya da uygunsuz olması Arızalı ekipmanlar Yatış süresinin uzunluğu Yatakların yüksek pozisyonda olması Alçak tuvalet ya da tuvalet yükselticisinin olmaması Yatak ya da sandalye tekerleklerinin bozuk olması Sayı * (n) 4 42 70 72 6 4 66 86 32 15 Yüzde (%) 3,3 34,7 57,9 59,5 5,0 3,3 54,5 71,1 26,4 12,4 *Birden fazla seçenek işaretlenmiştir. Tablo 3 ‘de cerrahi kliniklerde bulunan yaşlı hastaların bulundukları ortamlarda düşmelerine neden olabilecek faktörler incelendiğinde; % 71.1 yatakların yüksek pozisyonda olduğu, % 59.5 odanın dağınık olduğu, % 57.9 parmaklık desteklerinin yetersiz olduğu, % 34.7 aydınlatmanın yetersiz olduğu belirlendi. Tablo 4: Kliniklerde yaşlı hastalarda düşmeyi önlemeye yönelik önlemlerin alınma durumunun değerlendirilmesi (N=121). Kliniklerde Yaşlı Hastada Düşmeye Yönelik Önlemlerin Alınma Durumu Uzun süren yatak istirahati/ Sedasyon/Ameliyat sonrasında hasta ilk defa ayağa kalkıyorsa hastalara mutlaka eşlik edilmeli. Ameliyat ve işlem öncesi premedikasyon yapılan hastalar/ Anestezi ve sedasyon uygulanan /Sedyedeki/ Çocuk ve Oryantasyon problemi olan tüm hastalarda yatak kenarları kaldırılmalı Hasta yakınlarına bilgi verilmeli, işbirliği yapılmalı Hasta odasındaki kullanılmayan malzemeler alınmalı Yemek masası, etejer sandalye, hastanın yatağına yakın yerleştirilmeli Islak zemin var ise silinmesi sağlanmalı Yatak ve tekerlekli sandalyeler kullanılmadığı zaman kilitlenmeli Düşme önleme uyarıcıları kullanılmalı Sedye ve yatak korkulukları çalışır durumda olmalı Düşme riski olan hastalar kimliklendirmede kullanılan kol bilekliklerinde renk kodlaması yapılarak belirlenmeli Zemin, merdiven basamakları kaymayı önleyici malzemeyle kaplı olmalı Merdiven ve koridorlar yeterli aydınlatılmalı Açma kapama düğmeleri kolay bulunabilmeli Hastanın transferi gerektiğinde; Hasta transfer talimatı oluşturulmalı Personel hasta transferiyle ilgili eğitilmeli Sedyede kilit sistem olmalı Sayı (n)* Yüzde(%) 99 81,8 79 65,3 78 31 55 106 121 5 106 0 65,3 25,6 45,5 87,6 100 4,1 87,6 0,0 89 101 55 73,6 83,5 45,5 0 5 88 0,0 4,1 72,7 17 Dilek ÇEÇEN, Türkan ÖZBAYIR IV solüsyonlar için askı olmalı Kenarlıkları kaldırılmalı Emniyet kemerleri bulunmalı Ajite hastalarda; Hasta hemşire deskine yakın bir odaya alınmalı Saat başı ziyaret edilmeli Yatak kenarlarına yastık konmalı Hasta yalnız bırakılmamalı Önlemler yetersizse hekim istemiyle hasta kısıtlanmalı Banyo yatağın yakınında olmalı ve tutunmak için tırabzanlar bulunmalı Odasının kapısı açık tutulmalı 44 76 5 36,4 62,8 4,1 17 7 22 17 6 0 11 14,0 5,8 18,2 14,0 5,0 0,0 9,1 *Birden fazla yanıt verilmiştir. Hasta güvenliği derneğinin, düşmeyi önleme programı kapsamında hazırlanmış olan standart düşmeyi önleme yöntemleri dikkate alınarak, cerrahi kliniklerde yaşlı hastaların düşmesini önlemeye yönelik kurum ya da çalışanlar tarafından alınan önlemler değerlendirildiğinde: düşmeyi önlemeye yönelik genel bazı önlemlerin alındığı, ancak düşme önleme uyarıcıları kullanılması (% 4.1), personelin hasta transferiyle ilgili eğitilmesi (% 4.1), transfer sırasında hasta yatağında emniyet kemerinin bulunması (% 4.1), önlemlerin yetersizliğinde hekim istemiyle hasta kısıtlanmasının yapılması (% 5.0), düşme riski olan hastanın saat başı ziyaret edilmesi (% 5.8) konusundaki önlemlerin oldukça yetersiz olduğu saptandı. Düşme riski olan hastaları kimliklendirmek için kol bilekliklerinde renk kodlaması yapılarak belirlenmesi, hasta transferi sırasında uyulması gereken hasta transfer talimatının oluşturulması, ajite hastalar için banyonun yatağın yakınında olması ve tutunmak için tırabzanların bulunması konusundaki önlemlerin ise kurum ya da hemşireler tarafından hiç dikkate alınmadığı (% 0) belirlendi. TARTIŞMA Düşme, yaşlı bireylerde morbitide ve immobiliteye neden olan ve sık görülen, ciddi bir sağlık problemidir (Murpy ve ark 2002). Her yıl 65-74 yaş arasındaki yaşlıların dörtte birinin düştüğü bunların üçte birinin 6 ay içinde tekrar düştüğü ve düşmenin yaşlılarda önemli bir mortalite nedeni olduğu bildirilmektedir (Trambley ve Barber 2005). Cerrahi hastalarında ameliyat öncesinde yapılan ilaçların, duyu algı kapasitesinde yaşanılan problemlerin, ameliyat anksiyetesine bağlı olarak yaşanılan dikkat eksikliğinin düşmeye neden olan olası faktörler olduğu bilinmektedir. Yine hasta yatağının, sedyenin, ameliyat masasının yüksek olması veya aynı düzeyde olmaması transferler sırasında düşmeye neden olmaktadır. (Beyea 2005) Yaslılık düşmelerini önlemedeki ilk adım, risk altındaki bireylerin belirlenmesidir. Düşme için risk altındaki yaşlıların erken belirlenmesi, bu konuda koruyucu/önleyici girişimlerin yapılmasına imkan sağlamaktadır. Her yaşlının, fiziksel, fonksiyonel, psikolojik ve sosyal sağlıkları çeşitli ölçekler kullanılarak kuruma kabul aşamasında değerlendirilmeli, düşme riski yüksek bireyler belirlenmelidir. Daha sonra yaralanmaları 18 Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi ve Düşmeyi Önlemeye… önlemek ya da azaltmak için etkili girişimler planlanmalı, uygulanmalı ve sonuçlar değerlendirilmelidir (Rubenstein ve ark 1994; McElhinney ve ark 1998, Arıoğlu ve Cankurtaran 2004). Cerrahi kliniklerde yatan yaşlı hastaların düşme risklerinin belirlenmesi ve düşmeye yönelik alınan önlemlerin değerlendirmesi amacıyla planlanan bu çalışmada, yaşlı hastaların % 38’i daha önce düşme deneyimi yaşadığını ifade etti. Hastaların % 38’inin Hendrich Düşme Riski Ölçeğine göre yüksek düşme riski, % 62’sinin ise düşük düşme riski olduğu saptandı. Araştırmaya katılan yaşlı hastaların büyük çoğunluğunun (% 55.4’ü) 65-74 yaş grubunda olduğu, % 52.1’inin kadın olduğu, % 30.6’sının kronik bir hastalığının olmadığı ve % 29.8’inin ise hipertansiyonu olduğu belirlendi. Kronik hastalıklar fizik aktivitede azalma, kas güçsüzlüğü ve denge bozukluğu gibi hastalığın doğrudan ve dolaylı etkileri yolu ile düşme riskini arttırabilmektedir (Lawlor ve ark 2003). Yeşilbalkan ve Karadakovan (2005), çalışmalarında yaşlı bireylerin en fazla oranda kardiyovasküler sistem hastalığının olduğu belirlemişlerdir. Bizim çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuçlar ile geriatrik alanda yapılan epidemiyolojik çalışmalara göre yaşlı populasyonda görülen hastalık oranlarına paralellik göstermektedir (Fadıloğlu ve ark 2001, Bayık ve ark 2002). Gemalmaz ve ark (2004), yaşlıların yürüme ve denge durumlarını araştırdıkları çalışmalarında, yaşlılarda (%43.6 ile) hipertansiyonu en sık rastlanan kronik hastalık olarak belirlemişlerdir. Hipertansiyon literatürde düşme riskinde artışa neden olabilecek bir faktör olarak tanımlanmıştır (Hausdorff ve ark 2003). Yaslılarda düşme insidansı yaşla birlikte artmaktadır (Todd ve Skelton 2004). Chu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada düşme insidansının yaşla birlikte arttığı ve düşme insidansının 75-79 yaş grubunda %36,3, 80-84 yaş grubunda %38,7, 85 yaş ve üstü grupta %46,8 olarak bildirilmiştir (Chu ve ark 2005). Çalışmamızda yaş arttıkça düşme riskinin arttığı ve 85 yaş ve üzeri yaş grubunda en yüksek düşme riski olduğu belirlenmiştir (p=0,00). Elde ettiğimiz sonuçlar bu çalışma sonuçları ile benzerlik göstermektedir. Yaş faktörünün düşmeye etkisinin olmadığını gösteren çalışmalar da vardır. Yeşilbalkan ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada 65-79 yas grubundaki bireylerin %54,6’sının ve 80 yaş ve üstü grubunda yer alan bireylerin ise % 46,2’sinin düşmediği ve yaşlı bireylerin yaşları ile düşme olayı arasında anlamlı bir ilişki olmadığını bildirmiştir (Yeşilbalkan ve Karadakovan 2005). Benzer şekilde, Uz (2008)’un çalışmasında, 60-80 yaş grubu ve 80 yaş ve üstü grupların düşme olayını deneyimleme durumları incelemiş, yaş ile düşme olayı arasında anlamlı bir ilişki olmadığını saptamıştır. Literatürde cinsiyetin düşme için bir risk faktörü olduğu ve kadınların daha fazla düştüğü belirtilmiştir (Tinetti ve ark 1997, Todd ve Skelton 2004). Chu ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada (2005), düşme insidansının kadınlarda erkeklerden daha fazla olduğu bildirilmiştir. Karataş ve Maral (2001) ise çalışmalarında, 65 yaş ve üstü grupta kadınlarda düşme riskinin erkeklere göre dört kat yüksek bulmuşlardır. 19 Dilek ÇEÇEN, Türkan ÖZBAYIR Benzer şekilde Uz (2008)’ da düşme ile cinsiyet arasında istatistiksel yönden anlamlı bir ilişki tespit edilmiş ve kadınlarda düşme oranı erkeklere göre anlamlı olarak daha fazla bulunmuştur. Bizim çalışmamızda ise farklı olarak düşme ile cinsiyet faktörü arasında anlamlı fark saptanmadı ( p>0,05). Yaşlıların görme, dokunma, duyma ve koklama duygularında azalma, fiziksel işlevlerinde azalma, esneme, kaldırma ve eğilme hareketlerinin güçleşmesi sonucunda reaksiyon süresinin yavaşlamasına neden olacağından kazalara eğilim artmaktadır (anonim 2010). Araştırmamızda yaşlı hastaların % 62.8’i görme, % 56.2’si işitme, % 66.9’u yürüme güçlüğü yaşadığını belirtti. Ancak, sadece işitme ve yürüme zorluğu olanlarda düşme riski daha yüksek saptandı ve aralarında anlamlı fark bulundu (p<0,05). Benzer şekilde Uz (2008)’ da çalışmasında, düşme risk faktörlerinden denge, yürüme bozukluğu ve düşme korkusu ile yaşam kalitesi ve günlük yasam aktiviteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptamıştır. Araştırmamızda görme zorluğu yaşama ile düşme durumu arasında anlamlı bir fark saptanamadı (p>0,05).Görme, işitme ve yürüme zorluğu düşmeler için risk faktörü yaratmaktadır. Görme, dengeye önemli derecede katkı sağlar. Görme bozukluğu, yaşlılardaki kırıklar ve düşme için anlamlı ve bağımsız bir risk faktörüdür (Laessoe ve ark 2007, Lord 2006). Uz (2008) çalışmasında, sağlık sorunlarının düşme ile ilişkisini incelemiş, sadece görme problemi ve katarak sorunu olanlarda düşme anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0,05). Bizim çalışmamızda ise görme sorunu yaşama ile düşme riski arasında fark saptanmamıştır (p >0.05). Görme sorunu yaşama ile düşme riski arasında anlamlı ilişki olduğunu gösteren bu çalışmalar ile çalışmamızdan elde edilen sonuçlar farklılık göstermektedir. Huang ve arkadaşlarının (2005) makalesinde belirtildiği gibi Tinetti’ye göre yaşlı bireylerdeki düşmelerin 2/3’si önlenebilmektedir. Bu nedenle önemli risk faktörlerinin belirlenmesi düşmelerin önlenmesinde önemli bir adımdır. Çalışmamızda cerrahi kliniklerde bulunan yaşlı hastaların bulundukları ortamlarda düşmelerine neden olabilecek faktörler incelendiğinde; % 71.1 yatakların yüksek pozisyonda olduğu, % 59.5 odanın dağınık olduğu, % 57.9 parmaklık desteklerinin yetersiz olduğu, % 34.7 aydınlatmanın yetersiz olduğu belirlendi. Sağlık Kuruluşlarının Akreditasyonu Birleşik Komisyonu (Joint Commission on Accreditation of Healthcare Organizations - JCAHO) düşme riskini azaltmaya yönelik; yatak alarmı kullanılması, yatak kenarlarının kaldırılması, hasta ve ailenin eğitimi, çağrı sisteminin düzenlenmesi, alçak yatakların kullanılmasını önermektedir (Suzanne 2005). Hasta güvenliği derneğinin, düşmeyi önleme programı kapsamında hazırlanmış olan standart düşmeyi önleme yöntemleri dikkate alınarak, cerrahi kliniklerdeki yaşlı hastaların düşmesini önlemeye yönelik kurum ya da çalışanlar tarafından genel olarak önlem alındığı ancak; düşme riski olan hastaları kimliklendirmek için kol bilekliklerinde renk kodlaması yapılarak belirlenmesi, hasta transferi sırasında uyulması gereken hasta transfer talimatının oluşturulması, ajite hastalar için banyonun yatağın yakınında olması ve tutunmak için tırabzanların bulunması 20 Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi ve Düşmeyi Önlemeye… konusundaki önlemlerin ise kurum ya da hemşireler tarafından hiç dikkate alınmadığı ( % 0) belirlendi. Bu durum sağlık kurumu yada cerrahi klinik hemşirelerinin düşmeyi önleme konusunda yetersiz önlem aldıklarını düşündürmektedir. Çalışmamızda hekim direktifi ile de olsa fiziksel tespit edici uygulamaların kullanıldığı saptandı (% 5,0). Eşer ve Hakverdioğlu (2006) çalışmalarında, fiziksel tespit yönteminin hastanın bağımsızlığının engellendiği gerekçesiyle hasta haklarının ihlal edildiğini ifade etmektedir. Hasta haklarına ters düşen bu yöntemlerin fazla olmamakla birlikte hala kullanılması bir hemşirenin fazla sayıda hastanın bakım sorumluluğunu üstlenmesi ile ilişkilendirildi. Shorr ve arkadaşları (2002) çalışmalarında, hastanede yatan hastaların düşmesini önlemede fiziksel tespit uygulamasının etkin bir yöntem olmadığını saptamışlar ve fiziksel tespit edicilerin hastaya vereceği zarardan dolayı ancak haklı gerekçelerle kullanılması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu durum çalışmadan elde edilen sonuçlarla benzerlik göstermektedir. Savcı ve ark. (2009) nöroloji ve nöroşirurji kliniklerinde yatan düşme riski olan hastalar için alınan önlemleri değerlendirdikleri çalışmalarında, düşme riski yüksek hastaların yataktan düşmelerini önlemek üzere, hemşirelik önlemleri arasında ilk sırayı %74.5 oranı ile hastanın yanında sürekli refakatçi bırakmak, %60 oranında yatak kenarlığının yükseltilmesi, %17.3 oranında direktifle sedatif ilaç uygulama ve %7.3 oranında fiziksel tespit edici kullanımının olduğunu saptamışlardır. Bizim çalışmamızda alınan yöntemlerin bu çalışmalardakilerle benzerlik gösterdiği ancak sedatif ilaç kullanımının olmadığı ve fiziksel tespit kullanım oranının daha düşük olduğu (% 5) saptanmıştır. Çalışma ile bizim çalışmamız arasında bu sonuçlar açısından farklılık vardır. SONUÇ Çalışmamızda cerrahi kliniklerde yatan yaşlı hastalarda düşme riski olduğu, kurum ya da hemşireler tarafından yaşlı hastaların düşmesini önlemeye yönelik önlemlerin kısmen alındığı saptandı. Cerrahi hemşirelerinin klinikte bulunan yaşlı hastalarda düşmeye neden olan risk faktörlerini saptamaları ve düşmeyi önlemeye yönelik önlemleri almaları gerekmektedir. KAYNAKLAR Anonim (2010), A Housing Safety Checklist for Older People, North Carolina University,http://www.ces.ncsu. edu/depts /fcs/pdfs/FCS-461 .pdf, erişim tarihi: 02.02.2010. State Arıoğlu S, Cankurtaran M (2004), Yaslı Hastanın Değerlendirilmesi. YG Kutsal. Geriatri, Günes Kitapevi. Ankara, 21-31. Atay S, Türgay San A, Aycan Ö (2009), Hendrich II Düşme Riski Modelinin Geçerlik Ve Güvenilirlik Çalışması, Uluslar Arası Katılımlı 12. Ulusal Hemşirelik Kongresi, Kongre Özet Kitabı, Sivas, s: 218. Bayık A, Özgür G, Özsoy SA (2002), Huzurevinde Yaşayan Yaşlıların Fiziksel Sağlık Sorunları Ve Hastalıklarına Yönelik ilaç Kullanma Davranışları Türk Geriatri Dergisi, 5(2):68-74. Beyea S (2005), Preventing patient falls in perioperative settings AORN Volume 81, Issue 2, February P: 393-395. Braun BL (1998), Knowledge and perception of fall-related risk factors and fall-reduction techniques among community-dwelling elderly individuals. Phys Ther 78(12):1262-1276. 21 Dilek ÇEÇEN, Türkan ÖZBAYIR Chu LW, Chi I, Chiu AYY (2005), Incidence and Predictors of Falls in the Chinese Elderly. Ann Acad Med Singapore ; 34:60-72. Clemson L, Cumming RG, Roland M (1996), Case-control study of hazards in the home and risk of falls and hip fractures. Age Ageing, 25(2):97-101. Cook AS, Basdwin M, Polissar NL, Gruber W (1997), Predicting the probability for falls in communitydwelling older adults. Physical Therapy 8: 812-819. Çapacı K, (2007). İnmede düşme ve kırıklar. Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi, 53 (Özel Sayı 1): 7-10. Eşer İ, Hakverdioğlu G. Fiziksel tespit uygulamaya karar verme, C.Ü. Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 2006, 10(1) Fadıloğlu Ç. Esen A. Karadakovan A. Akyol A. Usta Yeşilbalkan Ö (2001), Yaşlılarda ilaç Kullanımı ile ilgili Sorunlar, I. Ulusal Yaşlılık Kongresi Kitabı, 119. Gemalmaz A, Dişçigil G, Başak O ( 2004), Huzurevi Sakinlerinin Yürüme ve Denge Durumlarının Değerlendirilmesi, Türk Geriatri Dergisi, 7:(1), 41-44. Hausdorff JM, Herman T, Baltadjieva R, Gurevich T, Giladi N (2003), Balance and gait in older adults with systemic hypertension. Am J Cardiol , 91(5):643-645. Hendrich A, Nyhuuis A, Kippenbrock T, Soja M E. (1995). Hospital falls: Development of a predictive model for clinical practice. Applied Nursing Research, 8 (3): 129-139. Hendrich A, Bender PS, Nyhuis A. (2003). Validation of the Hendrich II Fall Risk Model: A large concurrent case/control study of hospitalized patients. Applied Nursing Research, 16 (1): 9-21. Hitcho EB, Krauss MJ, Birge S, et al.(2004), Characteristics and circumstances of falls in a hospital setting: a prospective analysis. J Gen International Med,19:732–9. hptt://www.hastagüvenligimiz.com/dengellemeprogram.htlmerişimtarihi:02.05.2009 Huang HC, Gau ML, Lin WC, George K (2003), Assessing Risk of Falling in Older Adults. Public Health Nursing, 20(5):399-411. Işık AT, Cankurtaran M, Doruk H, Mas R (2006), Geriatrik Olgularda Düşmelerin Değerlendirilmesi. Turkish Journal of Geriatrics, 9 (1): 45-50. Joınt Commission on Accresititation of Health Organizations Sentinel Hotline – JCAHO 2007, www.jointcommission.org/PatientSafety , erişim tarihi:18.12.2009. Karataş GK, Maral I.(2001), Ankara-Gölbası İlçesinde Geriatric Popülasyonda 6 Aylık Dönemde Düsme Sıklıgı Ve Düsme İçin Risk Faktörleri,Geriatri Dergisi, 4:152-158. Laessoe U, Hoeck HC, Simonsen O, Sinkjaer T, Voigt M(2007), Fall risk in an active elderly population-can it be assessed? J Negat Results Biomed, 6:2 Lawlor D A, Patel S, Ebrahim S.(2003),Association Between Falls In Elderly Women And Chronic Disease And Drug Use: Cross Sectional Study. BMJ, 327(27):1-6. Lord SR (2006) Visual risk factors for falls in older people. Age Aging, 35: 42-45. McElhinney J, Koval K J, Zuckerman J D (1998), Falls and the Elderly.The American Academy of Orthopedic Surgens, 2(1): 60-65. Murpy S, Williams CS, Gill TM (2002), Characteristics associated with fear of falling and activity restriction in community-living older persons. Journal Of American Geriatrics Society, 50:516-520. National Safety Council Releases Report on Injuries in America, http://www.thefreelibrary.com/ erişim tarihi: 18.12.2009 Nnodim JO, Alexander NB(2005), Assessing Falls in Older Aduts: A Comprehensive Fall Evaluation to Reduce Fall Risk in OlderAdults. Geriatrics, 60:24-8. Rubenstein LZ, Josephson KR, Robbins AS (1994), Falls in nursing homes. Annals of Internal Medicine, 121(6):442-51. Savcı C, , Kaya H, Acaroğlu R, Kaya N, Bilir A, Kahraman H, Gökerler N (2009), Nöroloji ve Nöroşirürji Kliniklerinde Hastaların Düşme Riski ve Alınan Önlemlerin Belirlenmesi, Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, Cilt:2,Sayı:3,19-25. Shorr R, Guillen MK, Rosenblatt LC, Walker K, Caudle CE, Kritchevsky SB. (2002), Restraint use, restraint orders, and the risk of falls in hospitalized patients, Journal of the American Geriatrics Society, 50(3), 526529. 22 Cerrahi Kliniklerinde Yatan Yaşlı Hastalarda Düşme Riskinin Belirlenmesi ve Düşmeyi Önlemeye… Suzanne C. (2005). Preventing patients falls in perioperative settings. AORN Journal, 81, 393-395. Tinetti ME, Doucette J, Claus E, Marottoli RA (1995), Risk factors for serious injury during falls by older persons in the community. J Am Geriatr Soc, 43:1214-21. Tinetti ME, Williams CS (1997), Falls, injuries due to falls, and the risk of admission to a nursing home. N Engl J Med, 337:1279-84. Tinetti ME. (2003), Clinical practice. Preventing falls in elderly persons.N Engl J Med. 348: 42-49. Todd C, Skelton D (2004), What are the main risk factors for falls among older people and what are the most effective interventions to prevent these falls? Copenhagen, WHO Regional Office for Europe. Trambley J, Barber CE. (2005) Preventing falls in the elderly. http://www.ext.colostate. edu/pubs/consumer/ 10242html. Erişim 05. 01. 2010. Uz S (2008), Geriyatrik Hastalarsa Düşme Risk Faktörlerinin Günlük Yaşam Aktiviteleri Ve Yaşam Kalitesine Etkisi, İ.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Programı Yüksek lisans Tezi, İstanbul. Yeşilbakan ÖU, Karadakovan A (2005), Narlıdere dinlenme ve bakımevinde yasayan yaslı bireylerdeki düsme sıklıgı ve düsmeyi etkileyen faktörleri. Geriatri, 8(2):72-77. Yıldırım YK, Karadakovan A (2004), Yaşlı bireylerde düşme korkusu, günlük yaşam aktiviteleri ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki. Türk Geriatri Dergisi, 7 (2):78-83. http://www.resmi-gazete.org/sayi/17816/27214-sayili-29-nisan-2009-carsamba-resmi-gazete.html 04.01.2010 erişim tarihi: 23 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 27 (1) : 25-36, 2011 YATAĞA BAĞIMLI HASTALARDA EGZERSİZİN KAN DEĞERLERİ VE YAŞAM BULGULARI ÜZERİNE ETKİSİ THE EFFECT OF EXERCISE ON BLOOD PARAMETERS AND VITAL SIGNS IN BEDRIDDEN PATIENTS Yard.Doç.Dr. Adalet KOCA KUTLU* Prof.Dr. Alev DIRAMALI ** Doç.Dr. Cüneyt TEMİZ *** Doç.Dr. Ece ONUR*** Yard.Doç.Dr. Mine MİSKİOĞLU*** *Celal Bayar Üniversitesi Manisa Sağlık Yüksekokulu **Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu ***Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Bu çalışma, 24-28 Mayıs 2006 tarihlerinde Antalya’da yapılan Ulusal Cerrahi Kongresi’nde, sözel bildiri olarak sunulmuştur. ÖZET Amaç: Araştırma, yatağa bağımlı hastalarda ameliyat sonrası uygulanan egzersizin kan değerleri ve yaşam bulgularına etkisini değerlendirmek amacıyla deneysel olarak planlanmıştır. Gereç Yöntem: Araştırmanın örneklemini, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroşirurji Yoğun Bakım Ünitesi’ndeki yatağa bağımlı hastalardan sınırlamalara uygun alınan 25 Nöroşirurji hastası oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak, “Hasta Tanıtım Formu” ve “Hasta İzlem Formu” kullanılmıştır. Hastaların bağımlılık düzeyleri, “Hasta Sınıflandırma Kriterleri” doğrultusunda belirlenmiştir. Araştırma verileri, her hasta için haftanın 5 günü toplanmıştır. Hastalardan ROM egzersizleri yaptırmadan önce venöz kan alınmıştır. Daha sonra hastalara haftanın beş günü, günde iki defa ROM egzersizleri araştırmacı tarafından yaptırılmıştır. İkinci egzersizden sonra kan alma işlemi tekrarlanmıştır. Ayrıca her egzersizden önce ve sonra hastanın kan basıncı, nabız, solunum ve pulse oksimetre ile ölçülen oksijen satürasyon değerleri kaydedilmiştir. Her hastaya toplam 10 kez egzersiz yaptırılmıştır. Verilerin değerlendirilmesi için kullanılan tüm analizler, SPSS 11.00 programında yapılmıştır. Bulgular: Araştırma kapsamına alınan hastaların her gün için egzersiz öncesi ve sonrası ortalamaları arasında nabız, oksijen satürasyonu, MCV ve Glikoz değerlerinde azalma gözlemlenirken, K ve Mg ortalamalarında artma olmuştur.Lenfosit (%), bazofil (%), monosit (%), MCV, MCH, MCHC, PDW, MPV, glikoz, potasyum ve klor ortalamaları arasında da egzersiz öncesi ve sonrası çeşitli düzeylerde istatistiki olarak anlamlı farklar saptanmıştır(p<0.05). Sonuç: Yatağa bağımlı hastalarda egzersizin bazı kan değerlerini etkilediği belirlenmiştir. Bu bulgular doğrultusunda gereksinimi olan hastalara ROM egzersizlerinin yaptırılması gereklidir. Anahtar sözcükler: Egzersiz, ROM egzersizleri, kan değerleri, yatağa bağımlı hasta, hemşirelik. ABSTRACT Objective: This research was planned as experimental to determine the effect of exercise on the blood parameters and vital signs in bedridden patients. Adalet KOCA KUTLU, Alev DIRAMALI, Cüneyt TEMİZ, Ece ONUR, Mine MİSKİOĞLU Methods: The study sample was selected as the restrictions 25 bedridden patients who hospitalized in Neurochirurgia Intensive Care Unit of Ege University Medical School Hospital. For data to collect, “Patient Information Form” and “Patients Observation Form” were used. Levels depend of patients were determined with “Patient Classification Criteria”. Data of the research were collected consecutive five day of the week for per patient. Blood of the patients were taken in period pre exercise. Subsequently, the passive exercise was made to patients five day of week and two times in the day. For every day, blood letting was reiterated in post the exercise. Besides, in period pre and post of every exercise blood pressure, heart rate, breathing and oxygen saturation of patients were recorded. For per patient, the exercises were made ten times. Data was analyzed with SPSS 11.00 for Windows program. Results: Means heart rate, oxygen saturation, MCV and glucose of patients were decreased after exercise. Means of K and Mg were observed rising in post exercise. There was significant difference between lymphocyte (%), basophile (%), mononucleosis, MCV, MCH, MCHC, PDW, MPV, Glucose, K, Cl, before and after exercise(p<0.05). Conclusion: According to the results, we recommend ROM exercises for long time in bedridden patients. Key words: Exercise, range of motion, blood parameters, bedridden patient, nursing. GİRİŞ Bireylerin bedensel ve ruhsal sağlığı için hareket etmeye gereksinimleri vardır. Bu gereksinim hem sağlıklı hem de hasta bireyler için geçerlidir, çünkü insan bedeni işler durumda olduğu sürece sağlıklı kalabilmektedir (Arslan ve ark. 2003, Erdil ve Elbaş 2008). Hareketsizlik, organizmada oluşan olumsuz değişikliklerin altında yatan önemli bir mekanizmalardan biridir. Sürekli hareketsiz kalma bedenin pek çok yaşamsal değerinde kayıplara, birçok hastalık ve belirtinin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Hastalık veya ameliyat gibi bazı durumlar kişileri kısa süreli ya da uzun süreli yatağa bağımlı hale getirebilmektedir. Uzun süreli yatak istirahati/bağımlılık önlem alınmazsa çeşitli organ ve sistemlerde deformitelere, fonksiyon kayıplarına yol açmaktadır (Erdil ve Elbaş 2008, Ulusoy ve Görgülü 2001) . Yatak istirahatine bağlı olarak, kalbin yükünde artma, valsalva manevrasının kullanılması, ortostatik hipotansiyon, trombüs oluşumu, toraksın genişlemesinde azalma, solunum yollarında sekresyon birikimi, hipostatik pnömoni, konstipasyon, idrar yapmada zorluk, üriner staz, böbrek taşı oluşumu, uykusuzluk, davranış ve oryantasyon bozuklukları, anksiyete, bası yaraları gibi istenmeyen durumlar ortaya çıkmaktadır (Erdil ve Elbaş 2008, Ulusoy ve Görgülü 2001). Yatağa bağımlı hastalarda hareketsizlik, kas iskelet sisteminde sırt ağrısı, kontraktürler, osteoporoz, kaslarda güçsüzlük, atrofi gibi sık karşılaşılan sorunlara neden olmakla birlikte eklem hareketlerinin kısıtlanması, eklem çevresindeki dokularda kısalma ve fibrozis sonucu ayak düşmesi, kalçanın eksternal rotasyon kontraktürü gibi sorunların gelişmesine neden olmaktadır. Hareketsizlik sonucu, kemiklerdeki Kalsiyum (Ca)’un azalması ile osteoporoz gelişmektedir. Hareketsizliğe bağlı gelişen Ca mobilizasyonunun nedeni, hareket ve kasılmalar yoluyla kemikler üzerinde oluşan baskının kalkmasıdır (DeWit 1999, Gür 2005). 26 Yatağa Bağımlı Hastalarda Egzersizin Kan Değerleri ve Yaşam Bulguları Üzerine Etkisi Uzun süreli yatak istirahatinin, tüm sistemleri etkilemesinin yanında kalp damar sistemi ve kan değerlerini de olumsuz yönde etkilediği çalışmalarda belirtilmiştir. Bu etkilenmeler sonucunda hastaların kan gazı değerlerinde; pO2’de düşme, pCO2’de ve pH’de yükselmeler meydana gelmektedir (DeWit 1999, Smeltzer ve Bare 2000). Hareketsizlik; vücuttaki dolaşım, lenfatik drenaj ve immun yanıtın yavaşlamasına, yatağa bağımlı hastadaki daha uzun süreli hareketsizlik ise bu sorunların daha da artmasına neden olmaktadır (DeWit 1999). Hareketsizliğin zararlı etkilerini engellemek için; yatağa bağımlı hastaların yatak içinde hareket ettirilmesi, pozisyon değiştirilmesi, masaj ve düzenli egzersiz yaptırılması önerilmektedir (Smeltzer ve Bare 2000). Yatağa bağımlı hastaların bakımında temel amaç, hastanın eklemlerini işlevsel pozisyonda tutmak ve hareketsizliğe bağlı gelişebilecek komplikasyonları önlemektir. Gelişebilecek komplikasyonların önlenmesinde ration of motion (ROM) egzersizleri önerilmektedir (DeWit 1999). Bu egzersizlerle; kasların çalışması sonucunda metabolizma hızı, kalori tüketimi, vücut sıcaklığında artma, oksijenin dokularda kullanımı, kalp hızı ve basıncında düşme, pulmoner fonksiyonlarda artma, serum kolesterol düzeyi ve kan şekerinde düşme, kemiklerde mineral kaybını önleme, laktik asit yapımında azalma, yüksek dansiteli lipoproteinlerde (HDL), kan volümü, hemoglobin düzeylerinde ve lenfatik drenajda artma meydana gelmektedir. Ayrıca fiziksel iyilik hali oluşturma, normal vücut ağırlığının korunmasına bağlı benlik saygısı, beden imajında olumlu değişme, stres ve anksiyete ile başa çıkabilme, kişinin yaşam kalitesinde ve iş yaşamında performans artışı sağlanmaktadır (Roberts ve Wilson 1999, Eng ve ark. 2002, Salisbury ve ark. 2003, Algood ve ark. 2004, Aalto ve ark. 2005). Egzersizin komplikasyonları önlemesi kadar bazı kan değerleri üzerine etkileri yapılan çalışmalarda gösterilmiştir (Akar ve ark 1992, Coşkun ve ark. 2000, Arslan ve ark 2003, Çolakoğlu ve ark 2005). Yapılan bir çalışmada, düzenli egzersizin hematolojik ve demir parametreleri üzerinde anlamlı değişiklikler oluşturmadığı fakat lökosit ve trigliserit seviyelerinde düşme, HDL-C seviyelerinde ise yükselmeye neden olduğu bildirilmiştir (Büyükazı ve ark 2002). Kısa ve hızlı masajın canlandırıcı, yavaş masajın ise sakinleştirici etkisi olduğu, az basınçla yapılan masajın vazodilatasyona neden olduğu ve dolaşımı arttırdığı saptanmıştır. Derin masajın dokularda sıvı değişimini ve metabolizma hızını ve doku yenilenmesini arttırdığı bilinmektedir (Tuna 1997, Hemmings 2001, Taşkın 2002). Sağlam (1998), egzersiz yapmayan kişilerde kısa süreli egzersizin hemoglobin ve lökosit, uzun süreli egzersizin ise hemoglobin-HGB, mean corpuscular volume-MCV (Ortalama eritrosit hacmi), Lökosit-WBC, mean corpuscular hemoglobin (Ortalama eritrosit hemoglobini) değerlerinde anlamlı artma olduğunu saptamıştır. Yapılan başka bir çalışmada, aktif egzersizden bir dakika sonrasında nötrofil sayısında anlamlı, lenfositlerde anlamsız artış, diğer grupta ise egzersiz öncesine göre 27 Adalet KOCA KUTLU, Alev DIRAMALI, Cüneyt TEMİZ, Ece ONUR, Mine MİSKİOĞLU egzersiz sonrası lökositoz (p<0.001), lenfositoz (p<0.001), nötrofil (p<0.01), monositoz (p<0.01) anlamlı bulunmuştur (Ünal ve ark. 2001). Sedef (2001) çalışmasında; egzersiz yaptırılan genç bayanlarda dinlenme kalp atım sayısı, arteryel kan basıncı, lökosit, glikoz, kolesterol, trigliserit, LDL-C (Low Density Lipid cholesterol), albumin ve kreatinin değerlerinde azalma, bazı eritrositlerle ilgili parametrelerde (Hemoglobin-HGB, Hemotokrit-HCT), High Density Lipid-HDL-C ve total proteinlerde artış tespit etmiştir. Ercan ve arkadaşlarının (1996) bir çalışmasında, uzun süreli dayanıklılık koşusu yapanların kan parametrelerinde değişiklik olduğu; kan değerlerindeki artışın lökositlerde önemli olmadığı, eritrosit, trombosit, hemoglobin ve hemotokrit değerlerindeki artışın önemli düzeylerde olduğu, MCV, MCH ve mean corpuscular hemoglobin concentration-MCHC (Ortalama eritrosit hemoglobini konsantrasyonu) değerlerinin değişmediği, red cell distribution width-RDW (Eritrosit dağılım genişliği) değerinin önemli ölçüde arttığı bulunmuştur. Ersöz ve ark. (1997) çalışmalarında, egzersiz sonrası trombosit değerlerinde anlamlı artış olduğunu ve 60 dk’lık istirahat süresinden sonra eski düzeyine düşme eğilimi olduğunu saptamışlardır. Hareketsizlik sonucu görülen sorunların önlenmesi veya hareketsizliğin etkilerinin azaltılması için yatağa bağımlı hastalara uygulanacak egzersizlerin önemi büyüktür. Egzersizin kan değerlerine etkileri konusunda özellikle sağlıklı kişilerde birçok çalışma bulunmasına rağmen yatağa bağımlı hastalarda ve pasif egzersizin kan değerlerine etkileri konusunda yapılmış bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmada yatağa bağımlı hastalarda pasif (ROM) egzersizin kan değerlerine (hematolojik ve biyokimyasal olarak) ve yaşam bulgularına etkileri olup olmadığı değerlendirilmiştir. Çünkü hemşireler yatağa bağımlı hastalarda pasif egzersizleri yaptırarak yukarıda bahsedilen çeşitli komplikasyonları önleyebilmektedirler. Bunun yanında yatağa bağımlı bir hastada pasif egzersizin kan değerleri ve yaşam bulgularına etkinin değerlendirilmesi ve elde edilen sonuçlara göre egzersiz planının düzenlenmesi hemşireliğe bu konuda daha bilimsel bir bakış sağlayacaktır. Bu araştırmada yatağa bağımlı hastalarda yaptırılan ROM egzersizlerinin kan değerlerine ve yaşam bulgularına etkisi var mıdır? Varsa hangi yönde ve ne düzeydedir? Sorularına yanıt aramak için planlanmıştır. Sonuç olarak, çalışmada kullanılan ROM egzersizleri genel olarak yatağa bağımlı hastalarda eklem kontraktürlerinin gelişmesini önlemek amacıyla yaptırılmaktadır. Ancak bu çalışmada, ilgili egzersizlerin kan değerlerine ve yaşam bulgularına etkisinin olup olmadığı varsa hangi değerlerde ve ne düzeyde değişiklik oluşturduğunu belirlemek amacıyla yapılmıştır. GEREÇ VE YÖNTEM Araştırma, yatağa bağımlı hastalarda ameliyat sonrası uygulanan egzersizin kan değerleri ve yaşam bulgularına etkisini değerlendirmek amacıyla deneysel olarak planlanmıştır. (Akgül 2003). 28 Yatağa Bağımlı Hastalarda Egzersizin Kan Değerleri ve Yaşam Bulguları Üzerine Etkisi Araştırma, Eylül 2002-Haziran 2005 tarihlerinde Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroşirurji Yoğun Bakım Ünitesi (E.Ü.N.R.Ş.Y.B.Ü)’nde yapılmıştır. Araştırmanın evrenini, bir yıl içinde E.Ü.N.R.Ş.Y.B.Ü’nde yatan yatağa bağımlı hastalar oluşturmuştur. Nöroşirurji yoğun bakım ünitesinde yatağa bağımlı ve özellikle de hareket edemeyen hastaların olması nedeniyle bu birim tercih edilmiştir. Araştırmanın örneklemi, E.Ü.N.R.Ş.Y.B.Ü’ndeki yatağa bağımlı hastalardan sınırlamalara uygun belirlenen 31 hastadan oluşmuştur. Araştırmaya alınan 6 hasta, sistemik infeksiyon gelişmesi, birim değiştirmesi gibi nedenlerden dolayı değerlendirme dışında bırakılmıştır. Araştırma toplam 25 hasta üzerinden yapılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, “Hasta Tanıtım Formu” ve “Hasta İzlem Formu” kullanılmıştır. Hastaların egzersiz öncesi ve sonrası yaşam bulguları (Kan basıncı, nabız, solunum) ve oksijen satürasyonu (O2Sa) bu forma kaydedilmiştir. Hasta Tanıtım Formu’nda hastaların tanıtıcı özelliklerini içeren 5, hastalık ve temel gereksinimlerine yönelik uygulamalara ilişkin bilgileri içeren 7, toplam 12 soru yer almıştır. Hastaların bağımlılık düzeyleri, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroşirurji Yoğun Bakım Ünitesi(E.Ü.N.R.Ş.Y.B.Ü)’nde kullanılan “Hasta Sınıflandırma Kriterleri” doğrultusunda belirlenmiştir. Hastalardan alınan periferik kan örnekleri, K3 EDTA içeren hemogram tüpleri ve biyokimyasal analiz için kırmızı başlıklı 9 ml’lik kuru tüplere konulmuştur. Biyokimyasal analiz için bekletilen kanlar santrifüj edilmiş ve ayrılan serum -20 ºC’ de saklanmıştır. Hemogram alındığı gün biyokimyasal analizler ise veri toplama aşaması bittikten sonra toplu olarak yapılmıştır. Hemogram ve biyokimyasal analizler, Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi’nde bu konularda uzman kişiler tarafından yapılmıştır. Alınan kanların taşınması sırasında soğuk zincire uyulmuş; kanların taşınması işlemi, sıcaklık değişimlerini yalıtan çanta ve içine buz kalıpları konularak sağlanmıştır. Araştırmaya alınan hastalardan ROM egzersizlerini yaptırmadan önce el ve ön kol venlerinden venöz kan alınmıştır. Daha sonra araştırmaya dahil edilen hastalara haftanın beş günü, günde iki defa; 2 saatlik ara ile araştırmacı tarafından ROM egzersizleri yaptırılmıştır. Dört ekstremitenin her bir eklemine ortalama 15 defa egzersiz yaptırılmıştır. Egzersiz yaptırılan her gün için ikinci egzersizden sonra kan alma işlemi tekrarlanmıştır. Ayrıca her egzersizden hemen önce ve sonra hastanın kan basıncı, nabız, solunum ve oksijen satürasyonu-SaO2 değerleri kayıt edilmiştir. Her hastaya 5 gün içinde toplam 10 kez ROM egzersizleri yaptırılmıştır. Hastaya egzersiz yaptırılan hergün için saat 9.00’da kan alınmış, egzersiz yaptırılmış, 2 saat sonra egzersiz tekrarlanmış ve sonrasında yeniden kan alınmıştır. Yaşam bulguları ve SaO2 değerleri her egzersiz öncesi ve sonrasında kayıt edilmiştir. Yani 5 gün boyunca toplam 10 ROM egzersizi, 10 kan alma ve 20 yaşam bulguları ve SaO2 yaptırılmıştır. Veri toplama süreci aşağıdaki gibi özetlenebilir: • Haftanın 5 günü ROM egzersizleri, 29 Adalet KOCA KUTLU, Alev DIRAMALI, Cüneyt TEMİZ, Ece ONUR, Mine MİSKİOĞLU • Her gün için 2 defa ROM egzersizleri, • İlk egzersizi yaptırmadan önce ve 2. egzersizden sonra kan alma, • Her egzersizden önce ve sonra yaşam bulguları ve SaO2’nun kayıt edilmesi işlemleri gerçekleştirilmiştir. ROM egzersizleri, hastanın yatağa bağımlı olduğu durumlarda yani, kendi kendine aktif hareket edemediğinde bakım veren kişiler tarafından yaptırılan pasif egzersizlerdir. Alt ve üst ekstremitelerin tüm eklemlerine ve her yöne uygulanan hareketlerdir. Egzersizler her iki elin parmak eklemleri, el bilekleri, dirsek ve omuz eklemleri, her iki ayağın parmak eklemleri, ayak bilekleri, diz ve kalça eklemlerine her yöne olacak yaptırılmıştır. Bilinci kapalı ve yarı açık, yatağa bağımlı, dört ekstremitesinde de motor kayıp olan hastalar araştırma grubunu oluşturmuştur. Ayrıca araştırma sonuçlarını etkileyebilecek tüm girişimlerden (tekrar ameliyata alma, kan transfüzyonu vs) sonra hasta araştırma kapsamından çıkarılmıştır. Bağımsız ve ektremitelerinin bazılarını hareket ettiren hastalar, sistemik hastalığı olan (Diabetes Mellitus, Karaciğer ve Böbrek yetmezliği, Malign tümörlü, sistemik enfeksiyonlu, bası yarası olan), dört ekstremitesinde de ileri derecede kontraktür gelişmiş, tedavisinde diüretik ve osmolitik istemi olan, periferik venöz damar yapısı kötü ve hastanın hekimi tarafından egzersiz yaptırılması uygun olmayan hastalar araştırma kapsamına alınmamıştır. Bu çalışmada, egzersiz yaptırıldıktan hemen sonrasındaki kan değerleri ele alınmış ve değerlendirilmiştir. ROM egzersizlerinin kan değerleri üzerindeki uzun süreli etkilerine bakılmamıştır. Araştırmamızın en önemli sınırlılığı, araştırma kapsamındaki hastalara uygulanması zorunlu tedavi, bakım ve girişimlerin olmasıdır. Bu uygulamaların etkisini en aza indirmek için; IV infüzyonları Isoloyt-S, rutin antibiyotik tedavisi alanlar ve içeriği birbirine eşdeğer enteral beslenme mayileri verilen hastalar alınmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin analizinde; sayı-yüzde, ortalama, güven aralığı yaklaşımı kullanılarak homojen dağılan verilerin analizi Paired Sample Test, homojen dağılmayan veriler için ise Wilcoxon İşaretli Sıra Testi uygulanmıştır.”Eşleştirilmiş İki Grup Arasındaki Farkın T-Testi”, “Kruskal Wallis Testi” ileri analizler için kullanılmıştır (Akgül 2003). Verilerin değerlendirilmesi için kullanılan tüm analizler, Windows için hazırlanmış SPSS-Statistical Package For Social Science 11.00 programında yapılmıştır. Araştırma için E.Ü.N.R.Ş.Y.B.Ü’inden yazılı izin alınmıştır. Nöroşirurji Yoğun Bakım Ünite’lerine kabul edilen hastalar/hasta yakınlarına etik kurul onaylı onam belgesi imzalatılmıştır. Ayrıca Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Etik Kurul’undan da yazılı onay alınmıştır. Araştırmanın biyokimyasal ve hematolojik analizleri için Celal Bayar Üniversitesi Bilimsel Araştırma Birimi’nden proje desteği alınmıştır. 30 Yatağa Bağımlı Hastalarda Egzersizin Kan Değerleri ve Yaşam Bulguları Üzerine Etkisi BULGULAR Tablo 1: Hastaların Tanıtıcı Özellikleri Hasta Bilgileri Yaş Grupları 18-38 yaş 39-58 yaş 59 yaş ve üstü Cinsiyet Kadın Erkek Öğrenim Durumu Okur yazar değil İlkokul Orta-lise Yüksekokul/fakülte Meslek Serbest meslek Memur Ev hanımı Diğer Sağlık Güvencesi Emekli sandığı SSK Özel Diğer TOPLAM Sayı(N) Yüzde(%) 6 13 6 24.0 52.0 24.0 12 13 48.0 52.0 4 10 4 7 16.0 40.0 16.0 28.0 4 9 8 4 16.0 36.0 32.0 16.0 12 6 5 2 25 48.0 24.0 20.0 8.0 100.0 Araştırma kapsamına alınan hastaların yaş ortalamaları 48±14.96’dir. Hastaların %52’si 39-58 yaş grubunda, %52’si erkek, %40’ı ilkokul mezunu, %36’sı memur, %32’si ev hanımı, %48’inin sağlık güvencesi Emekli Sandığı olarak belirlenmiştir (Tablo 1). Hastaların % 36’sına “İntra Serebral Kanama (İSH)+ Subdural Hematom (SDH)+ İntra Ventriküler Hematom (İVH)” tanıları nedeniyle cerrahi girişim uygulanmıştır. Araştırmaya alınan hastaların %52’si “15 gün ve altı”, ameliyat sonrası dönemde, % 60’ı “15 gün ve üstü” hastanede yatmaktadır. Hastaların %44’ünün sigara içtiği, sigara içen hastaların(11) %32’sinin 10 yıl ve üstü süre ile sigara içtiği tespit edilmiştir. Hastaların %72’sinin Glasgow Koma Skalası Puanı’nın 7 ve üstünde olduğu, %48’inin spontan nefes aldığı saptanmıştır (Tablo 2). Tablo 2: Hastaların Hastalıklarına ilişkin Özellikler Hastalık Bilgileri Tanı İSH+SDH+İVH Anevrizma SAK Diğer(travma,hipofiz adenom, hidrosefali) Ameliyat sonrası günü 15 gün altı 15 gün ve üstü Sayı(N) Yüzde(%) 13 4 4 8 36.0 16.0 16.0 32.0 13 12 52.0 48.0 31 Adalet KOCA KUTLU, Alev DIRAMALI, Cüneyt TEMİZ, Ece ONUR, Mine MİSKİOĞLU Hastanede kalma süresi 15 gün altı 15 gün ve üstü Sigara Kullanımı Evet Hayır Sigara İçme süresi* 10 yıl altı 10 yıl üstü Glasgow Koma Skalası puanı 7'nin altı 7 ve üstü Solunum fonksiyonlarının durumu Spontan solunum Spontan solunum+oksijen Trakeostomi Toplam 10 15 40.0 60.0 11 14 44.0 56.0 3 8 12.0 32.0 7 18 28.0 72.0 12 3 10 25 48.0 12.0 40.0 100.0 *Sigara içen 11 hasta üzerinden değerlendirilmiştir. Tablo 3’te hastaların egzersiz öncesi ve sonrası yaşam bulguları ve kan değerleri ortalamaları yer almaktadır. Egzersiz öncesi ve sonrası lenfosit (%), MCV, MCH, MCHC, Mean platelet volume-MPV (Ortalama platelet hacmi), Glikoz, K ve Cl ortalamaları arasında istatistiki olarak anlamlı farklar saptanmıştır. Tablo 3: Hastaların Yaşam Bulguları ve Kan Değerlerinin Egzersiz Öncesi ve Sonrası Ortalamalarının Dağılımı (5 günlük -10 ölçüm) Sistolik Kan Basıncı Ort.* Diastolik Kan Basıncı Ort.* Nabız Sayısı Ort.* Solunum Sayısı Ort.* O2 Satürasyonu Ort.* Lökosit Ort. Nötrofil % Ort. Lenfosit % Ort. Eritrosit Ort. Hemoglobin Ort. Hemotokrit Ort. MCV Ort. MCH Ort. MCHC Ort. PLT Ort. MPV Ort. Glikoz Ort. Üre Ort. Kreatinin Ort. Sodyum Ort. 32 Önce Sonra X±SS X±SS 128.72±11.85 80.24±8.77 89.84±15.55 22.73±5.52 96.25±1.56 10.13±2.53 77.27±6.71 15.67±5.74 3.73±0.49 10.80±1.30 32.27±4.01 85.55±4.37 30.37±1.71 32.63±1.71 343.06±109.46 8.31±0.35 121.58±22.58 30.94±11.36 0.44±0.17 135.39±4.04 128.98±11.88 80.12±9.31 89.31±15.10 22.82±5.92 95.88±2.04 10.13±2.43 77.20±6.40 12.35±4.41 3.84±0.70 10.76±1.35 31.97±4.35 84.73±4.34 28.68±1.96 33.73±1.85 349.40±113.20 8.23±0.36 117.66±20.72 30.80±11.38 0.44±0.19 134.90±3.93 t p -0.152** 0.142 0.864 -0.013** -1.902** -0.052 0.146 4.979 -1.347 -0.767** 1.325 4.440 11.494 -4.198** -1.538 2.550 2.236 0.507 -1.073** 0.912 0.879 0.888 0.396 0.989 0.057 0.959 0.885 0.000 0.191 0.443 0.198 0.000 0.000 0.000 0.137 0.018 0.035 0.617 0.284 0.317 Yatağa Bağımlı Hastalarda Egzersizin Kan Değerleri ve Yaşam Bulguları Üzerine Etkisi Potasyum Ort. Kalsiyum Ort. Klor Ort. Magnezyum Ort. 4.06±0.52 8.40±0.56 78.79±6.02 1.65±0.15 4.18±0.51 8.37±0.66 98.54±4.50 1.74±0.32 -2.811 0.630 -24.283 -1.679 0.010 0.535 0.000 0.106 *20 ölçümden ortalama alınarak veriler değerlendirilmiştir. **Wilcoxon işaretli sıra testi Tablo 4: Her Beş Gününün Egzersiz Öncesi ve Sonrası O2 Satürasyonu, Glikoz, Potasyum, Magnezyum Ortalamaları EGZERSİZ ÖNCESİ ORTALAMALAR EGZERSİZ SONRASI ORTALAMALAR I.GÜN II.GÜN III.GÜN IV.GÜN V.GÜN I.GÜN II.GÜN III.GÜN IV.GÜN V.GÜN X±SS X±SS X±SS X±SS X±SS X±SS X±SS X±SS X±SS X±SS O2 96.10± 96.60± 95.28± 96.54± 96.74± 95.62± 96.06± 95.22± 95.92± 96.62± Satürasyonu 2.44 0.92 7.71 1.74 1.29 2.86 2.21 7.65 2.75 2.37 Glikoz 124.32 ± 121.56± 119.88± 122.68± 119.72± 117.84± 121.32± 113.12± 117.80± 118.40± 32.44 30.43 20.43 30.82 22.37 30.95 22.11 24.77 23.48 24.14 Potasyum 3.98± 4.14± 4.05± 4.07± 4.04± 4.07± 4.24± 4.22± 4.13± 4.24± 0.71 0.67 0.54 0.57 0.54 0.71 0.58 0.52 0.57 0.52 Magnezyum 1.69 ± 1.69± 1.65± 1.59± 1.65± 1.70± 1.77± 1.68± 1.63± 1.92± 0.22 0.20 0.16 0.16 0.17 0.27 0.20 0.24 0.18 1.20 O2 satürasyonu, glikoz, K ve Mg değerlerinde 5 gün boyunca her gün aynı yönde değişiklik gösterdiği belirlendiği için Tablo 4’te daha ayrıntılı incelenmiştir. Araştırma kapsamına alınan hastaların günlük O2 satürasyonu ve glikoz değerlerinde egzersiz sonrasında azalma gözlemlenirken, K ve Mg ortalamalarında artma olmuştur (Tablo 4). Günlük O2 satürasyonu ve glikoz değerlerinde hergün için (5 günlük) egzersiz öncesine göre egzersiz sonrasında azalma göze çarpmaktadır. Aynı şekilde 5 gün boyunca egzersiz sonrasında K ve Mg değerlerinde de artma görülmüştür (Tablo 4). TARTIŞMA Yatağa bağımlı hastalarında pasif egzersizin kan değerleri ve yaşam bulguları üzerine etkilerinin incelendiği bu araştırmada; yatağa bağımlı 25 hasta alınmış, her bir hastaya 5 gün, günde iki kez olmak üzere toplam 10 defa egzersiz yaptırılmıştır. Hastaların izlendiği günlerde egzersiz öncesi ve sonrası hemogram ve biyokimyasal analiz için kan alınmıştır. Hastaların yaşam bulguları ve O2 satürasyonu değerleri de her egzersiz öncesinde ve sonrasında kaydedilmiştir. Bu çalışmada egzersiz öncesi sonrası yaşam bulgularının ortalamalarında anlamlı fark bulunmamıştır. Hastalara pasif egzersiz yaptırılması nedeniyle egzersiz sonrası akut bir fizyolojik yanıt elde edilememiştir; taşikardi, taşipne gibi. O2 Satürasyonunun günlük (her gün için) ortalama değerleri, egzersiz sonrasında öncesine göre düşme eğilimindedir. 5 günlük (20 ölçüm) egzersiz öncesi ve sonrası ortalama değerlerinde de aynı yönde değişiklik göze çarpmaktadır (Tablo 3). 5 günlük egzersiz öncesi ve sonrası ortalama değerleri (Tablo 4) arasında istatistiksel anlamlılığa vaka sayısının arttırılmasıyla ulaşılabilir (p>0.05). O2 satürasyonunun 33 Adalet KOCA KUTLU, Alev DIRAMALI, Cüneyt TEMİZ, Ece ONUR, Mine MİSKİOĞLU egzersiz sonrasında düşük bulunması, egzersiz sırasında oksijen kullanımının artmasıyla bağlantılı bir sonuç olarak açıklanabilir (Tablo 3). Hastaların egzersiz öncesi ve sonrası günlük glikoz ortalamaları incelendiğinde; günlük değerlendirmede her gün için egzersiz sonrası glikoz değerlerinin öncesine göre azaldığı belirlenmiştir (Tablo 4). Ayrıca 5 günlük genel glikoz ortalamaları arasında da egzersiz sonrasında azalma yönünde anlamlılık saptanmıştır (Tablo 3)(p<0.05). Çalışmamızda, günlük değerlendirmede de egzersiz sonrası glikoz değerlerinde azalma görülmüştür. Düzenli egzersizin insülin duyarlılığını arttırdığı ve kanda yükselmiş olan glikozun kaslarda kullanımını sağladığı bilinmektedir (Cicioğlu ve Onay 2002, Özmerdivenli ve ark. 2003, Perez ve ark. 2001). Bu sonuca göre yatağa bağımlı, diabetli ve hipoglisemili hastalarda planlı egzersiz programı uygulanırken kan şekeri düzeylerinin kontrol edilmesi gerekmektedir. Bu durum iki açıdan önemlidir: Biri hipoglisemi tablosunun önlenmesi, ikincisi de egzersizin kan şekeri düzeyinin kontrol altına alınmasında kullanılmasıdır. Kısa ve hızlı masajın canlandırıcı, yavaş yapılanların ise sakinleştirici etkisi olduğu, az basınçla yapılan masajın vazodilatasyona neden olduğu ve dolaşımı arttırdığı saptanmıştır. Derin masajın dokularda sıvı değişimini ve metabolizma hızını arttırdığı ve doku yenilenmesini arttırdığı bilinmektedir (Tuna 1997). Bu konuyla bağlantılı olarak pasif egzersizin de dokulardaki sıvı geçişini değiştirebileceği düşünülebilir ve çalışmamızdaki egzersiz sonrasındaki K ve Mg artışlarının nedeni bu şekilde açıklanabilir. Nöroşirurji hastalarında sıvı elektrolit değişimleri çok önemli olduğundan egzersiz öncesi ve sonrasında hastaların kandaki elektrolit düzeylerinin izlenmesi gerekmektedir (Smeltzer ve Bare 2000). Günlük egzersiz öncesi ve sonrası lökosit (WBC) değerleri incelendiğinde; günlük değerler egzersiz öncesinde daha yüksek (Tablo 3) bulunmakla birlikte 5 günlük egzersiz öncesi ve sonrasında bir değişiklik görülmemektedir (p>0,05). Diğer hematolojik değerlerde de (nötrofil, eozinofil, lenfosit, bazofil, monosit) 5 günlük egzersiz programı çerçevesinde sürekli aynı yönde ve anlamlı bir değişiklik belirlenmemiştir. Ersöz ve arkadaşları yaptıkları çalışmada, egzersizin immün sistem üzerine destekleyici etkisi olduğunu bildirmektedirler (Ersöz 1995). Benzer şekilde, hastaların egzersiz öncesi ve sonrası eritrosit, hemoglobin, hematokrit, MCV, MCH, MCHC, RDW, PDW-Trombosit dağılım genişliği ve MPV-ortalama platelet hacmi ortalamalarında da egzersizle bağlantısını açıklayacak bir bulgu elde edilememiştir. Sağlam (1998), egzersiz yapmayan kişilerde kısa süreli egzersizin hemoglobin ve lökosit, uzun süreli egzersizin ise HGB, MCV, WBC, MHC değerlerinde anlamlı artış MPV düzeylerinde ise azalma olduğunu saptamıştır. MCV (80-99fL), MCH (27-31pg) ve MCHC (33-37 g/dL), kişilerin eritrosit şekil ve dağılımlarına yönelik değerlerdir ve ileri düzeydeki eritrosit hastalıklarında normal değerlerden sapma gösterirler. Araştırmamızda bu değerler, egzersiz öncesi ve sonrası 5 günlük ortalamalar incelendiğinde, normal referans aralıklarında yer almaktadırlar. 34 Yatağa Bağımlı Hastalarda Egzersizin Kan Değerleri ve Yaşam Bulguları Üzerine Etkisi Genç erkeklerde yapılan 8 haftalık farklı volümlerdeki egzersizin eritrosit ve retikülosit parametrelerine etkisinin değerlendirildiği bir çalışmada; RBC, HCT, MCV’de artma, MCH, MCHC ve retikülositlerde egzersiz sonrasında azalma şeklinde anlamlı farklılık elde edilmiştir. Bazı değerler için çalışmamızla uyumlu değişiklikler vardır. Araştırmamızda pasif egzersizden hemen sonraki etkisini anlamak için MCV retikülosit değerine de bakılması önerilmektedir (Çolakoğlu 2005). Bir çalışmada, egzersiz sonrası trombosit değerlerinde anlamlı artış olmakla beraber 60 dk’lık istirahat süresinden sonra eski düzeyine düşme eğilimi olduğu saptanmıştır (Ersöz ve ark. 1997). Yalın, spor yapmayan bireylerde akut ve kısa dönem kronik egzersizin lipid profili ve hematolojik parametreler üzerine anlamlı bir etkisi olmadığını saptamıştır (Yalın 2001). SONUÇ VE ÖNERİLER Araştırma süreci içinde elde edilen deneyimler ve bulgular doğrultusunda; ROM egzersizlerinin tüm yatağa bağımlı hasta gruplarına ilgili birimin hemşireleri tarafından yaptırılması, 24 saatlik egzersiz programı uygulanmasının kan değerlerine etkisinin değerlendirilmesi için başka araştırmaların planlanması, egzersizin kan değerlerine etkisi ile ilgili çalışmaların daha az kan parametresi kullanılarak yapılması, kontrol grubu oluşturularak deney grubunun sınanması, pasif egzersizin kan şekeri, K, Mg düzeylerinin ayarlanması sırasında dikkate alınması ve solunum yollarında ciddi sorunu olan ve O2 satürasyonu düşük olan hastalara egzersiz yaptırılırken yakın bir şekilde izlenmesini önermekteyiz. TEŞEKKÜR Araştırma için destekte bulunan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Nöroşirurji Yoğun Bakım Ünitesi Hemşireleri ve Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi Biyokimya ve Hematoloji laboratuvarları çalışanlarına teşekkürlerimizi sunarız. KAYNAKLAR Aalto TJ, Airaksinen O, Harkönen TM ve ark.(2005) Effect of passive stretch on reproducibility of hip range of motion measurements, Arch Phys Med Rehabil, 86:549-57. Akar S, Beydağı H, Temoçin S ve ark. (1992) Egzersizin bazı kan parametreleri üzerine etkisi, Spor Hekimliği Dergisi, 27:93-99. Akgül A. (2003) Tıbbi Araştırmalarda İstatistiksel Analiz Teknikleri. Ankara, Emek Ofset Ltd. Şti., İkinci Baskı, 98-320. Algood SD, Cooper RA, Fitzgerald SG ve ark. (2004) Impact of a pushrim-activated power-assisted wheelchair on the metabolic demands, stroke frequency, and range of motion among subjects with tetraplegia, Arch Phys Med Rehabil, 85:1865-1871. Arslan C, Koz M, Gür E ve ark. (2003) Üniversite öğretim üyelerinin fiziksel aktivite düzeyleri ve sağlık sorunları arasındaki ilişkinin araştırılması, F.Ü.Sağlık Bil. Dergisi, 17(4):249-259. Büyükyazı G, Karadeniz G, Kutlu N ve ark. (2002) Kronik aerobik egzersizin orta yaşlılarda hematolojik parametreler ve lipid profili üzerine etkisi. 7. Uluslar Arası Spor Bilimleri Kongresi. 35 Adalet KOCA KUTLU, Alev DIRAMALI, Cüneyt TEMİZ, Ece ONUR, Mine MİSKİOĞLU Cicioğlu İ, Onay M (2002). Yüksek yoğunluktaki egzersizin güreşçilerde kan gazları ve glikoz kullanımı ile ilgili kan parametreleri üzerine etkisi, Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri Dergisi, 4(3):26-29. Coşkun Ö, Öter Ş, Korkmaz A ve ark. (2000) Yoğun egzersiz ile iskelet kasında oluşan glikojen azalması, laktik asid birikmesi ve morfolojik değişikliklere, karnitinin etkisi. T Klin Tıp Bilimleri, 20:325-333. Çolakoğlu M, Büyükazı G, Çabuk M ve ark. (2005) Tek sete karşın çok setle yapılan sekiz haftalık direnç antremanlarının genç erkeklerin eritrosit ve retikülosit parametreleri üzerine etkisi, Performans Dergisi, sayı 1:1. DeWit SC (1999) Essentials of Medical-Surgical Nursing, Fourth Edition, W.B. Saunders Company, Philadelphia, 255-274. Eng JJ, Kim CM, Macintyre DL (2002) Reliability of lower extremity strength measures in persons with chronic stroke. Arch Phys Med Rehabil, 83:322-328. Ercan M, Bayıroğlu F, Kale R (1996) “Uzun süreli dayanıklılık koşusu” kategorisinde gerçekleştirilen bir egzersizin bazı kan parametrelerine etkisi, Spor Hekimliği Dergisi,31(2):73- 80. Erdil F, Elbaş NÖ (2008) Cerrahi hastalıkları hemşireliği, Aydoğdu Ofset Matbaacılık, Genişletilmiş V. Baskı, Ankara, 137-227. Ersöz E, Köksoy A, Zengeroğlu MA ve ark. (1995) Akut-kronik egzersiz ve immunglobulinler, Spor Bilimleri Dergisi, (6)4:18-26. Ersöz G, Zergeroğlu AM, Yavuzer S (1997) Platelet function during physical exercise and recovery in men, Journal of Ankara Medical School, 19(2): 61-64. Gür H (2000,Ocak) . Egzersiz fizyolojisi, http://www20.uludag.edu.tr/~sportmed/hakan_ders.htm. Hemmings JB (2001) Physiological, psychological and performance effects of massage therapy in sport: a review of the literature, Physical Therapy in Sport 2,165-170. Özmerdivenli R, Karacabey K, İlhan N (2003) Farklı egzersiz uygulamalarının glikoz ve lipid metabolizması üzerine etkileri, Sendrom IV Spor ve Tıp Dergisi, sayı 5. Perez MA, Raynaud E, Mercier J (2001) Insulin resistance and associated metabolic abnormalities in muscle: effects of exercise, Obesity Reviews 2, 47-59. Roberts JM, Wilson K (1999) Effect of stretching duration on active and passive range of motion in the lower extremity, Br J Sports Med,33(4):259-263. Sağlam G (1998) Kısa ve uzun süreli egzersizlerin kan parametreleri üzerine etkileri, Yüksek Lisans Tezi, Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Salisbury SK, Choy NL, Nitz J (2003) Shoulder pain, range of motion, and functional motor skills after acute tetraplegia, Arch Phys Med Rehabil,84:1480-1485. Sedef M (2001) Aerobik egzersizlerin üniversiteli sedanter bayanlardaki yağ oranı, dolaşım sistemi ve bazı kan parametreleri üzerine etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Kütahya, Dumlupınar Üniversitesi. Smeltzer SC, Bare BG (2000) Brunner&Suddarth’s text book of medical-sugical nursing, Lippincott, 9th Edition, Baltimore, 1700-1718. Taşkın H (2002) Aktif ve pasif (masaj) ısınmanın anaerobik güce etkisi, Yüksek Lisans Tezi, Konya, Selçuk Üniversitesi. Tuna N (1997) Klasik masajın etkileri ve etki mekanizmaları, Spor ve Tıp, 1-2:20-22. Ulusoy MF, Görgülü RS (2001) Hemşirelik Esasları.72 TDFO Ltd.Şti, 5. Baskı, Ankara. Ünal M, Erdem S, Kayserilioğlu A, Deniz G (2001) Aerobik ve anaerobik akut egzersizlerin immun parametreler üzerindeki etkileri, İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası 64:3, 174-181. Yalın S (2001) Sedanter Bireylerde Akut ve Kısa Dönem Kronik Egzersizin Lipid Profili ve Hematolojik Parametreler Üzerindeki Etkileri.,Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji A.B.D.Uzmanlık Tezi, Konya. 36 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 27 (1) : 37-46, 2011 AKCİĞER KANSERİ OLAN HASTALARIN ÖLÜM ANKSİYETESİNE YÖNELİK PSİKİYATRİ HEMŞİRESİNİN GİRİŞİMLERİNİN ETKİLİLİĞİNİN İNCELENMESİ STUDY OF THE EFFICACY OF PSYCHIATRIC NURSES IN THEIR INTERVENTIONS WITH REGARD TO THE DEATH ANXIETY OF LUNG CANCER PATIENTS Prof.Dr. Olcay ÇAM* Yard.Doç.Dr. Nalan GÖRDELES BEŞER** *Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Psikiyatri Hemşireliği Ana Bilim Dalı Başkanı **Niğde Üniversitesi Zübeyde Hanım Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü 42. Ulusal Psikiyatri Kongresi. 1-5 Kasım, 2006. İstanbul. (Sözel Bildiri). ÖZET Amaç: Bu araştırma, akciğer kanseri olan hastaların ölüm anksiyetesine yönelik, psikiyatri hemşiresinin girişimlerinin etkinliğini ortaya koymak amacıyla deneysel olarak yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırma 15 Mayıs 2005-30 Haziran 2006 tarihleri arasında Ödemiş Devlet Hastanesi Göğüs Servisine tedavi almak üzere hastaneye yatan, Akciğer kanseri tanısı almış, terminal dönemde olmayan, herhangi bir psikiyatri tanısı almamış ve araştırmaya katılmayı kabul eden yetişkin 30 deney, 30 kontrol grubunda olmak üzere 60 hasta ile yapılmıştır. Araştırmanın verileri, Hasta Bilgi Formu, Sonuç Kriterleri Formu, Beck Anksiyete Envanteri, Beck Depresyon Envanteri ve Beck Umutsuzluk Ölçeği ile toplanmıştır. Girişimler öncesi hem kontrol hem de deney grubundaki hastalara tüm form ve ölçekler uygulanmıştır. Hasta Bilgi Formu ile belirlenen problemler doğrultusunda, Hemşirelik Girişimi Formundaki girişimlerden yararlanılarak deney grubundaki hastalarla belirli aralıklarla, haftada yaklaşık 3-4 kez olmak üzere görüşmeler yapılmıştır. Deney grubundaki hastalarla görüşmeler tamamlandıktan sonra Sonuç Kriterleri Formu, Beck Anksiyete Envanteri, Beck Depresyon Envanteri ve Beck Umutsuzluk Ölçeği tekrar uygulanmıştır. Kontrol grubundaki hastalara ise, aynı anket uygulamaları benzer şekildeki zaman aralıkları ile başlangıçta ve sonrasında olmak üzere iki kez uygulanmıştır. Deney grubundaki hastaların görüşme öncesi ve sonrası, kontrol grubundaki hastaların ilk ve son uygulamadaki Form ve ölçeklere verdikleri cevapların puanları toplanmıştır. Puanlar her bir grupta ilk ve son uygulamalar kendi arasında, daha sonra ise, iki grubunun ilk ve son puanları birbirleriyle karşılaştırılmıştır. Bulgular ve Sonuç: Araştırmaya katılan hem kontrol hem de deney grubundaki hastaların %33.’ü 42-55 yaş grubunda olduğu, yine %33.’ü 65 ve üzerinde, %90’ı erkek ve evli, %100’ünün dini inancının İslam, %90’ı kemoterapi ile tedavi gördüğü, %53.3’ünün 1 yıldan fazla süredir bu hastalıkla yaşadığı, %53’ünün hastalığın 1. evresinde olduğu bulunmuştur. Deney grubundaki hastaların görüşmeler ve girişimler sonucunda öncesine göre; Ölüm anksiyetesinde azalma, depresyon semptomlarında ve umutsuzluk düzeylerinde azalma olduğu, kontrol grubundaki hastalarda ise anlamlı bir değişim olmadığı saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Akciğer Kanseri, Ölüm Anksiyetesi, Psikiyatri hemşireliği. Olcay ÇAM, Nalan GÖRDELES BEŞER ABSTRACT Aim: This study was carried out as an experimental design before empirical study for the purpose of setting forth the efficacy of psychiatric nurses in their interventions with regard to the death anxiety of lung cancer patients. Method: The survey was carried out on 60 adult patients, 30 of whom belonged to the experimental group and the remaining 30 belonging to the control group, all of whom agreed to participate in the survey. All of them had been hospitalized for treatment in the Chest Diseases Department of Ödemiş State Hospital with the diagnosis of lung cancer; none of them were in the terminal stage and again none of them had received a psychiatric diagnosis. Homogeneity among the patients was obtained by considering features such as their age, sex and the type of lung cancer, its stage and treatment. The data for the study was gathered by a Patient Information Form prepared tospecify the identification and the requirements of the patient, The outcome Criteria Form that was prepared to assess the interventions of the nurses in relation to Death Anxiety, Beck Anxiety Inventory, Beck Depression Inventory and Beck Hopelessness Inventory. Before the interventions, all forms and measures were applied to the patients in both the control and experimental groups. In parallel with the problems detected through the Patient Information Form, using the interventions in The Nursing Interventions Form, three or four meetings were held with the experimental group of patients at regular intervals. After these meetings were complete, the Outcome Criteria Form, Beck Anxiety Inventory, Beck Depression Inventory and Beck Hopelessness Scale were re-applied. The same scales and forms were applied to the control group patients for the second time (as with the experiment group) approximately one week after the first application. The points in the answers provided by the experimental group of patients before and after the meetings, and the answers provided by the control group patients at the first and last application of the forms and scales were added. The points were compared within their own groups, and then the first and last points of each group were also compared. Findings and Results: The survey demonstrated that 33 percent of the surveyed patients in both control and experimental groups were aged 42-55, 33 percent were aged over 65, 90 percent were male and married, 100 percent were Muslim, 90 percent were receiving chemotherapy treatment, 53.3 percent had been struggling with the disease for over one year and 53 percent were in the first phase of the disease. When asked to describe death in accordance with their religious belief, 60 percent of the experimental group of patients and 33.3 percent of the control group patients responded that it was an act of God. When asked to express what death meant to them, 63.4 percent of the experimental group of patients and 33.3 percent of the control group patients upheld that death was a natural thing and everybody would die eventually. The survey also revealed that the experimental group of patients collected more points of outcome criteria when the points before and after the meetings and interventions were compared. Conversely, they collected fewer points in The Beck Anxiety Inventory, Beck Hopelessness Scale, Beck Depression Inventory. These outcomes suggest that there was a decrease in death anxiety (or increase in outcome criteria points), and also a decrease in depression symptoms and hopelessness levels. On the other hand, the survey further showed that the patients aged over 65 from the same experimental group of patients displayed higher death anxiety than the patients aged 42-55, the patients that had lived with the disease for over one year higher than those who were recently diagnosed, and the patients in the fourth phase higher than those who were in the first and second 38 Akciğer Kanseri Olan Hastaların Ölüm Anksiyetesine Yönelik Psikiyatri Hemşiresinin … phase. It was detected that the former felt symptoms of anxiety and depression and hopelessness more strongly than the rest. No meaningful change was detected in the control group. Key words: Lung cancer, death anxiety, psychiatric nursing GİRİŞ Kanser günümüzde; her ülkede, her insanın yakalanabileceği, coğrafi sınır tanımayan evrensel bir sorundur. Günümüzde çağdaş tıbbın ve insanlığın, güncel sorunlarından olan kanser hastalığı; tanı, teşhis ve tedavi sürecinin uzun olmasından dolayı kronik hastalık sınıflamasında yer almaktadır. Akciğer kanseri gibi bazı kanser türlerinde ise, mortalite oranı yüksek, tedavi süreci uzun, kanserin yayılma hızı yüksek, bu kanserlere sahip hasta ve yakınlarının yaşadığı sıkıntılarda daha fazladır. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, dünyada bir yıl içerisinde belirlenen yeni kanser vaka sayısı 6 milyon dolayındadır (Akdemir ve Birol 2003). T.C. Sağlık Bakanlığı Kanser Araştırma Daire Başkanlığının 1996 verilerine göre ise; birinci derecede ölüm nedeni %44.5 ile kardiyovasküler hastalıklar olarak belirlenirken, ikinci derecedeki ölüm nedeni %31.1 ile kanserlerin olduğu belirlenmiştir. Yine T.C. Sağlık Bakanlığı Kanser Araştırma Daire Başkanlığının 1998 verilerinde, görülme sıklığına göre ilk beş sıradaki kanser türleri: %21.88 ile solunum sistemi kanserleri, %9 ile meme kanserleri, %6.8 ile sindirim sistemi kanserleri, %5.5 ile deri, % 4.6 ile üregenital sistemi kanserleri yer aldığı belirtilmektedir (Kutluk ve Kars 1998). Solunum sistemi kanserleri arasında sıklığı en fazla olan kanser türü ise akciğer kanseridir. Akciğer kanseri olan hastaların %13’ü 5 yıl yaşam şansına sahipken, % 80’i bir yıl içerisinde hayatını kaybetmektedir (Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Bşk. Yn.2000). Bu verilerde görüldüğü gibi akciğer kanserinin görülme sıklığı ve mortalite oranı diğer kanserlere göre daha yüksektir (Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Da.Baş., 1996). Tedavi yöntemleri olan kemoterapi ve radyoterapi akciğer kanseri olan hastaların yaşam süresini uzatmakla beraber yan etkileri nedeni ile sıkıntı vermektedir. Bu nedenle kanser olmanın verdiği korku, tedavinin verdiği sıkıntı ve özellikle yaşamı tehdit etmesi yönü ile kanser, bireyin ve ailesinin emosyonel dengesinin bozulmasına neden olmaktadır. Özellikle akciğer kanserin solunum sistemi ile ilgili olması nedeni ile semptomlarının ölüm belirtilerine benzemesi, mortalite oranının yüksek olması yaşanan korku ve endişelerin daha ağır seyretmesine yol açmaktadır. Yapılan araştırmalarda da tedavi gören kanser hastalarda klinik bakımda önemli kabul edilecek düzeyde psikiyatrik bozuklukların olduğu belirtilmiştir (Grant ve Rivera1990, Işıl 1998). Maguire (1999) ise aynı bulgulara 126 kanser hastası ile yaptığı çalışmada ulaşmış olup, psikiyatrik bozukluğun yaygınlığını %29 olarak belirlemiştir (Maguire 1999). Diğer yapılan araştırmalar, bireyin ve ailenin emosyonel boyutu kadar soysal boyutunu da etkilediğini ve bu etkilerin kanserin son aşaması olan terminal dönemde daha da arttığını belirtmişlerdir (Blanchard ve Albrecht 1997, Carpento 1999, Papadimitriou, Argyrou ve Paleogianni 1998, Öz 1998 ). Kanser olma, özellikle mortalite olasılığı yüksek olan akciğer kanseri olma hasta ve ailesi için kuşkusuz zor bir durumdur. Ölümüm her an yaklaştığını bilmek, hastalık ve tedavinin olumsuz semptomlarını yaşamak ölüm anksiyetesinin daha fazla 39 Olcay ÇAM, Nalan GÖRDELES BEŞER yaşanmasına neden olmaktadır. Irvin Yalom kanserin bir çeşit ölümle yüzleşme anlamına geldiğini belirtmiştir (Yalom 2001). Ölüm anksiyetesi Irvın Yalom tarafından ölüm korkusu, çok büyük bir dehşet, yok olma korkusu gibi terimlerle aynı anlamda kullanılmaktadır. Varoluşçu filozoflardan, Jasper tarafından ölüm anksiyetesini; “varoluşun kırılganlığı”, Kiergaard “olmama korkusu”, Heidegger “daha öte bir olasılığın olanaksızlığı” terimleri ile eş anlamlı olarak kullanmıştır (Yalom 2001). Ölüm anksiyetesi, ölümle ilgili olarak meydana gelen, endişe, korku ve merak olarak tanımlanmaktadır (Lampic ve ark.1996, Yalom 2001). Korku, endişe ve anksiyete hastanın kanser ile birlikte bozulan yaşam kalitesini daha da bozulmasına neden olmaktadır. Bu nedenlerle ölüm anksiyetesini hazırlayan ve ortaya çıkaran faktörlerin profesyonelce belirlenmesi ve ele alınması, anksiyetenin ortadan kaldırılması hastanın hastalığa uyumunu kolaylaştıracak, yaşam kalitesini artıracaktır. Ayrıca ailenin de anksiyetesinin ele alınması, yaşadıkları kayıp ile baş etmelerini kolaylaştıracak ve hastaya destek olmalarını sağlayacaktır. Ayrıca ölüm anksiyetesinin hastada neden olduğu izolasyonun, rol kayıplarının önlenmesi, hastanın psikososyal destek faktörlerini, olumlu baş etme yöntemlerini kullanabilmesine yardımcı olacaktır. Bütün bu uygulamalar psikiyatri hemşiresinin rol ve görev tanımlarında yer almaktadır. Psikiyatri hemşiresi bu roller kapsamında, hasta ve aileyi bütüncül değerlendirerek, bireylerin fiziksel, sosyal, entelektüel ve spiritül alanları ile ilgili gereksinimlerini belirlemektedir. Bu gereksinimler doğrultusunda hastanın fiziksel bakımını sağlamakta yada hasta ve ailenin sınırları dahilinde bakımı üstlenmesine yardımcı olmaktadır. Hasta ve ailenin sosyal ve emosyonel destek sistemlerini belirlemelilerine ve bu destek sistemlerinden yararlanmalarını sağlamakta, baş etme örüntülerini geliştirmelerine yardım etmektedir. Psikiyatri hemşiresi, hasta ve ailenin inançları ve entelektüel düzeyleri doğrultusunda ölüme verdikleri anlamı açıklığa kavuşturmalarına ve birbirleri ile duygularını paylaşmalarını sağlamaktadır. Ayrıca psikiyatri hemşiresi, hastanın psikososyal değerlendirilmesi sırasında belirlediği benlik kavramı, benlik saygısı ile ilgili sorunlara, anksiyete ve depresyon düzeylerine müdahale etmektedir. GEREÇ VE YÖNTEM Araştırma, akciğer kanseri olan hastaların ölüm anksiyetesine yönelik girişimlerde psikiyatri hemşiresinin rolünün etkinliğini ortaya çıkarmak amacıyla deneysel tipte bir araştırma olarak İzmir İline bağlı Ödemiş İlçesi Devlet Hastanesi Göğüs Servisinde, 15 Mayıs 2005-30 Haziran 2006 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Ödemiş Devlet Hastanesi Göğüs Servisinde tedavi programına alınan ve Akciğer Kanseri tanısı almış tüm hastalar oluşturmaktadır. Araştırma örneklemine Araştırmaya katılmayı kabul eden Akciğer Kanseri tanısı almış, Terminal dönemde olmayan, Herhangi bir psikiyatri tanısı almamış, 40 Akciğer Kanseri Olan Hastaların Ölüm Anksiyetesine Yönelik Psikiyatri Hemşiresinin … Hastanede yatan Yetişkin 60 hasta alınmıştır. Araştırmaya alınan hastalar: Yaş, Cinsiyet, Akciğer kanserinin tipi, Kanserin evresi, Tedavi şekli gibi özellikler açısından iki eşit (homogen) gruba ayrılarak deney ve kontrol grubu oluşturulmuştur. Araştırmanın verileri, Hasta Bilgi Formu, Sonuç Kriterleri Formu, Beck Anksiyete Envanteri, Beck Depresyon Envanteri ve Beck Umutsuzluk Ölçeği ile toplanmıştır. Hasta Bilgi Formu: Araştırmacılar tarafından ilgili literatür taranarak oluşturulmuştur. Bu form hastaların kişisel bilgilerini içeren ve kanser tanısı alan ve kanser tedavisi gören bir bireyin ölüm anksiyetesi, ölüm korkusu yaşamasına, sıkıntı çekmesine neden olabilecek duygu, düşünce, davranış ve fiziksel semptomları belirlemek için insanın beş boyutuna yönelik (fiziksel, emosyonel, entelektüel, sosyal, spiritüel) hazırlanan bir formdur. Sonuç Kriterleri Formu: Hastaların ölüm anksiyetesi ve ölüm anksiyetesine neden olan duygu, düşünce, davranış ve fiziksel semptomlara ilişkin görüşme ve girişimler sonrasında ortadan kalktığına işaret eden hedef cümleleri şeklinde hazırlanmıştır. Yani müdahale sonrasında hastanın beş boyutuna ilişkin ulaşılması beklenen hedeflerdir. 3’lü likert tipi bir formdur. Likert tipi olan bu formda seçenekler; Hiç :0 Kısmen :1 Tamamen : 3 olarak puanlanmıştır. Hemşirelik Girişimleri Formu: Görüşmeler esnasında hastaların sorunlarına müdahale etmede araştırmacılara yardımcı olmak için araştırmacılar tarafından literatür taranarak hazırlanmıştır. Bu formda hastaların ölüm anksiyetesi, akciğer kanserinin ve tedavisinin neden olduğu emosyonel sorunların görüşmeler esnasında ele alınmasında araştırmacılara rehber olabilecek şekilde hazırlanmış bir formdur (Hemşireler için kanser el kitabı 1996, Johnson, Maas and Moorhead 2000). Beck Anksiyete Envanteri: Mustafa Ulusoy, Nesrin Şahin ve Hüsnü Erkmen tarafından 1996 yılında Türkçeye uyarlanan ve bireylerin yaşadığı anksiyete belirtilerinin sıklığını belirlenmesine yardımcı olan bir ölçektir. 21 maddeden oluşmaktadır. 0-3 arası puanlanan Likert tipi bir ölçektir. Puan ranjı 0-63’tür. Ölçekten alına toplam puanın yüksekliği, bireyin yaşadığı anksiyetenin şiddetini gösterir (Savaşır ve Şahin1997). Beck Depresyon Envanteri: Nesrin Hisli Şahin tarafından 1989 yılında Türkçeye uyarlanan ve depresyon belirtilerinin derecesini objektif olarak belirlenmesine yardımcı olan bir ölçektir. 21 maddeden oluşmaktadır, 0-3 arasında puanlanmakta ve 41 Olcay ÇAM, Nalan GÖRDELES BEŞER puan ranjı: 0-63’tür. Puan yükseldikçe depresyon belirtilerinin şiddeti artmaktadır (Savaşır ve Şahin1997). Beck Umutsuzluk Ölçeği: 1991 yılında Gülten Seber, 1993 yılında Ayşegül Durak tarafından Türkçe’ye uyarlanan ve bireyin geleceğe yönelik olumsuz beklentilerini ölçen bir ölçektir. 20 maddeden oluşmuş olup, 0-1 puan arası puanlanan bir ölçektir. Maddelerin 11 tanesi (2,4,7,911,12,14,16,17,18. ve 20.) evet, 9 tanesi (1,3,5,6,8,10,13, 15. ve 19.) sorularda “hayır” cevabı ise “1” olarak puanlanmıştır. Puan ranjı 0-20’dir. Alınan puanlar yükseldikçe bireydeki umutsuzluğun yüksek olduğu varsayılmaktadır (Savaşır ve Şahin1997). Terapötik yaklaşım öncesinde hem kontrol hem de deney grubuna; Hasta Bilgi Formu, Sonuç Kriterleri Formu, Beck Ansiyete Envanteri, Beck Depresyon Envanteri ve Beck Umutsuzluk Ölçeği uygulanmıştır. Ancak deney grubuna alınan hastaların, kontrol grubundaki hastalardan farklı olarak, Hasta Bilgi Formu ve ölçekler yardımı ile sorunları ve gereksinimleri belirlenmiştir. Belirlenen sorun ve gereksinimler doğrultusunda hasta ile birlikte görüşme planı yapılmıştır. Bu planlama aşamasında her bir görüşmenin günü, saati ve görüşmelerde ele alınacak sorunlar belirlenmiştir. Her bir hasta ile yaklaşık 4 kez görüşme yapılmıştır. Her bir görüşme 45 dakika sürmüştür. Görüşmeler hastanın isteğine göre her gün veya 1 gün ara ile yapılmıştır. Görüşmelerin tamamı 5-7 gün içerisinde hastanın hastanede yatış sürecinde tamamlanmıştır. Görüşmenin içerikleri şu şekildedir: 1.Görüşme: Kanser ve tedavisinin neden olduğu, uykusuzluk, iştahsızlık, bulantıkusma gibi semptomlarla başetme. 2.Görüşme: sık aralıklarla hastaneye gelme ve kalma, sıkıntılı bir tedavinin neden olduğu stres, anksiyete ile baş etme, günlük yaşam stresörleri ile başetme. 3.Görüşme: Geçmiş yaşantı ile ilgili pişmanlıkların, geçmişe ait özlemin ifade edilmesi ve bu duygularla başetme. Gelecekle ilgili planların ifade dilmesi. Yaşamla ilgili kısa ve uzun dönem hedeflerin belirlenmesi. 4. Görüşme: Ölüm, ölüm korkusu ile baş etme. Ölümün anlamı, ölüm anı ve ölüm sonrası isteklerin ifade edilmesi. Refakatçi ile ölümle ilgili duygu ve düşüncelerin paylaşımı. Hastalıkla beraber değişen aile içi ilişkiler ve etkileşim problemleri ile başetme. Deney grubundaki hastalarla görüşmeler tamamlandıktan sonra, Sonuç Kriterleri Formu, Beck Ansiyete Envanteri, Beck Depresyon Envanteri ve Beck Umutsuzluk Ölçeği tekrar uygulanmıştır. Kontrol grubundaki hastalara ise ilk uygulamadan yaklaşık bir hafta sonra aynı ölçek ve formlar 2. kez uygulanmıştır. Deney grubundaki hastaların görüşme öncesi ve sonrası, kontrol grubundaki hastaların ilk ve son uygulamadaki sonuç kriterleri Formu’na verdiği cevapların 42 Akciğer Kanseri Olan Hastaların Ölüm Anksiyetesine Yönelik Psikiyatri Hemşiresinin … puanları toplanmıştır. Puanlar her bir grupta ilk ve son testlerden aldıkları puanlar ile, hastaların yaş, cinsiyet, eğitim, ve ölümün ifade ettiği anlam vb.. bağımsız değişkenler sonuç kriterleri ve ölçeklerden aldıkları puanlar ile karşılaştırılmıştır. BULGULAR ve TARTIŞMA Araştırmaya katılan hem kontrol hem de deney grubundaki hastaların %33.’ü 4255 yaş grubunda iken, yine %33.’ü 65 ve üzerinde, %90’ı erkek ve evli, %100’ünün dini inancının İslam, %90’ı kemoterapi ile tedavi gördüğü, %53.3’ünün 1 yıldan fazla süredir bu hastalıkla yaşadığı, %53’ünün hastalığın 1. evresinde olduğu bulunmuştur. Dini inançlara göre ölümünün tanımı yapılması istendiğinde deney grubundaki hastaların %60’ı, kontrol grubundaki hastaların ise %33’ü ölümün Allahın bir emri olduğunu, ölümün kendileri için ne anlam ifade etikleri sorulduğunda ise; deney grubundaki hastaların %63.4’ü, kontrol grubundakilerin de %33.3’ü ölümün doğal bir şey olduğunu, herkesin öleceğini ifade etmişlerdir. Tablo 1: Hemşirelik Girişimi Öncesi ve Sonrası Hastaların Ulaşılması Beklenen Sonuç Kriterleri Boyutları (Fiziksel, Emosyonel, Entelektüel, Sosyal, Spiritüel Boyutlar) İle Anksiyete, Depresyon Ve Umutsuzluk Düzeyi Ortalamalarının Dağılımı Fiziksel alan Emosyonel alan Entelektüel alan Sosyal alan Spiritüel alan Sonuç Kriterleri (toplam) Anksiyete Umutsuzluk Depresyon Hem. Girişimleri öncesi x±ss 18.87±3.13 31.33±5.84 23.70±8.22 9.30±1.60 8.47±1.31 91.66±12.12 4.90±4.70 8.63±3.12 9.87±4.91 DENEY GRUBU Hem. Girişimleri sonrası x±ss 26.87±3.84 39.73±2.60 31.77±7.15 11.00±1.31 10.00±000 KONTROL GRUBU t p İlk test X±ss Son test x±ss -22.49 -9.18 -20.87 -6.80 -6.43 0.00 0.00 0.00 0.00 0.00 18.8±3.08 31.37±5.86 23.57±8.21 9.30±1.60 8.53±2.22 18.10±4.06 30.87±6.92 23.00±7.69 9.30±1.66 8.63±1.22 119.26±11.26 -36.97 0.00 91.56±12.1 89.90±12.31 4.403 0.00 0.00 0.00 4.97±4.69 8.93±2.99 10.00±4.88 2.43±2.258 4.10±1.84 4.80±2.23 5.58 15.00 8.27 5.43±5.05 9.30±3.03 10.10±5.12 t p 2.14 0.040 1.79 0.083 2.207 0.035 0.00 1.00 -1.79 0.83 0.00 -2.24 0.032 -1.65 0.010 -0.47 0.63 Deney grubundaki hastaların beş alana göre girişim ve görüşmeler öncesi ve sonrası ulaşılması hedeflenen sonuç kriterlerinden alınan puan ortalamaları incelendiğinde; deney grubundaki hastaların hemşirelik girişimi ve görüşmeler sonrasında, öncesine oranla bütün alanlardan daha fazla puan aldıkları saptanmış olup, bu puan farkı istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Kontrol grubundaki hastaların beş alana göre ilk ve son test ulaşılması hedeflenen sonuç kriterlerinden alınan puan ortalamaları incelendiğinde; hastaların son testten fiziksel alandan ilk teste göre daha fazla, entelektüel alandan daha düşük puan aldıkları saptanmış olup, bu puan farkları ise; istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Sosyal alanda ilk ve son test puan ortalamaları arasında fark bulunmamıştır 43 Olcay ÇAM, Nalan GÖRDELES BEŞER (p>0.05). Spiritüel alanda, hastaların son testten daha fazla puan aldıkları saptanmıştır. Ancak bu puan farkı istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0.05). Deney ve kontrol grubundaki hastaların Beck Anksiyete Envanteri’nden Beck Umutsuzluk Ölçeği’nden, Beck Depresyon Envanteri’nden aldıkları puan ortalamaları incelendiğinde; deney grubundaki hastaların hemşirelik girişimleri ve görüşmeler sonrasında, öncesine oranla daha düşük puan aldıkları, kontrol grubundaki hastaların ise son testten ilk teste oranla daha fazla puan aldıkları saptanmış olup, bu puan farkları (depresyon hariç) istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Kısacası; deney grubundaki hastalarda psikiyatri hemşireliğine ilişkin girişimler sonucunda girişim sonrası hedeflenen sonuç kriterlerinde yükselme olduğu, anksiyete, depresyon semptomlarında ve umutsuzluk düzeylerinde azalma olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlara göre, deney grubundaki hastalarla problemlerine yönelik planlı görüşmeler yapıldığı ve problemleri ele alındığı, onlara destek olunduğu için hastaların fiziksel problemlerle baş edebildikleri, hastalığa rağmen, hastalıkla beraber yaşamayı öğrenebildikleri için sosyal, entelektüel ve emosyonel alanda iyileşme gösterdikleri düşünülebilir. Kontrol grubundaki hastalarla problemlerine yönelik hiçbir görüşme ve hemşirelik girişimi yapılmadığı için anlamlı bir gelişme olmadığı, hatta sonuç kriterleri toplam puan ortalamalarında son testte düşüş, depresyon, anksiyete ve depresyon puan ortalamalarında artış olduğu noktasına dikkat çekildiğinde, hastalığın semptomlarda ilerleme olabileceği ve bu durumda hastanın bütün yaşamını daha da fazla etkileyeceği düşünülebilir. Literatür incelendiğinde de benzer sonuçlara rastlamak mümkündür. Literatürde; kanser ya da kronik bir hastalıkla yaşamak, hastanın uyku bozuklukları, iştahta azalma, ağrı, yorgunluk, halsizlik gibi fiziksel problemler yaşamasına, hastalık semptomlarının ve tedavisinin uzun sürmesi ve hasta ve ailesinin zamanının birçoğunu alması nedeni ile hastanın sosyal hayatının etkilenmesine, hastalığa odaklanma ve iyileşemeyeceğini düşünme de bazı entelektüel becerileri yerine getirememe gibi sorunlar yaşamasına neden olduğu belirtilmektedir. Ancak yine litartürde bütün bu problemlerin profesyonelce ele alınması, ona destek olunması ve hastanın bütün bu problemlerle baş etmesine yardımcı olunması hastalığa rağmen yaşam kalitesini yükselttiğine dair sonuçlara da rastlamak mümkündür. (Chatchik, Knethe and ark. 1992, Üstün 1998, Mitchel 2006, McCloskey and Bulechek 2000, Reid-Ponte 1992, Frost, Brueggen and Mangan 1997). Araştırmaya katılan deney-kontrol grubundaki hastalar yaş, hastalık evresi, tanı alma süreleri gibi değişkenlere göre girişim öncesi ve sonrası incelenmiştir. Sonuçlara göre 42-55 yaş grubundaki hastaların diğer hastalara göre, sonuç kriterlerinden daha fazla, anksiyete, depresyon ve umutsuzluk ölçeklerinden daha az puan alması daha yaşlı olan hastaların yaşlanmanın getirdiği sorunlarla beraber hastalık semptomları ile daha zor baş edebildiği ve dolayısıyla emosyonel olarak anksiyete, depresyon semptomlarını ve umutsuzluğu daha fazla yaşadığı, sosyal yaşamının, entelektüel becerilerinin olumsuz olarak daha fazla etkilendiği düşünülebilir. Diğer yandan deney grubundaki tüm yaş gruplarında hastalarda görüşmeler sonrasında iyileşme görülse 44 Akciğer Kanseri Olan Hastaların Ölüm Anksiyetesine Yönelik Psikiyatri Hemşiresinin … de yaşlı grubun yine bu alanlarda orta yaş gruba göre daha az iyileşme göstermesi hatta kontrol grubunda son testte ilk teste göre yaşlı grubun anlamlı şekilde sonuç kriterlerinden daha düşük puan alması, anksiyete, depresyon ve umutsuzluk düzeyinin artış göstermesi, kanser ve kanserin neden olduğu olumsuz etkenlerden yaş arttıkça daha fazla etkilenildiği sonucunu vurgulamaktadır. Bu sonuçlara benzer şekilde, Kızılcı’nın (1999) Kanser Hastalarının Yaşam Kalitesi, ve Beşer’in (2005) Lenfomalı Hastaların Yaşam Kalitesi konulu çalışmalarında yaşın kanserin belirti ve bulgularını yaşamalarında, hastalığın getirdiği sorunlarla baş etmelerinde etkili olduğu vurgulanmıştır (Kızılcı 1999, Beşer ve Öz 2005). Hastaların, hastalık evresi ile sonuç kriterlerinden aldıkları ortalama puan, anksiyete, depresyon ve umutsuzluk düzeyi ortalama puanları karşılaştırıldığında sonuç kriterlerinden görüşme ve girişimler öncesi ve sonrasında sonuç kriterlerinden en düşük, anksiyete, depresyon ve umutsuzluk düzeyinden en fazla puanı 4. evrede olan hastalar alırken, sonuç kriterlerinden en fazla, anksiyete, depresyon ve umutsuzluk düzeyinden en düşük puanı 2. evrede olan hastaların almış olduğu bulunmuştur. Yine hastaların, tanı alma süreleri uzadıkça, ulaşılması hedeflenen sonuç kriterlerinden aldıkları puan ortalamalarının düşmesi, anksiyete, depresyon ve umutsuzluk düzeylerinin artması sonucu bize; hastalık ilerlediği için hastalık semptomlarının artmasına neden olmakta ve kanser tanısı alma ve uzun süre kanser ile yaşama da kanserin verdiği sıkıntılara gün geçtikçe baş etmekte zorluklar yaşanmasına neden olduğunu düşündürmektedir. Bu durum da bireyin yaşamının her alanını olumsuz etkilenmesine ve emosyonel sıkıntının artmasına yol açmaktadır. Bu alandaki yayınlar, akciğer kanserinin ilerlemesi, semptomların artmasına ve hastanın daha fazla bu semptomlarla yüzleşmek zorunda kalmasına neden olduğunu vurgulamaktadır (Lampic, Peterson, Larsson, Sjöden ve Essen 1996, Mahon ve Casperson 1997, Mitchell and ark.2006, Petti 1998, Blanchard and Albrecht 1997, Carpento 1999) . Yine benzer yayınlar, hastalık sürecinin ve tedavi sürecinin uzaması da hastanın umutsuzluk, anksiyete, yaşamasına ve depresyona girmesine neden olduğuna, sıklıkla hastaneye yatma ve sıkıntı veren tedaviye maruz kalma bireyin yaşamının tüm alanlarında olumsuz etki yarattığına, kullandıkları baş etme mekanizmalarının gün geçtikçe etkisiz kaldığına işaret etmektedir (Zabora 1996, Reele 1994, Petti 1998, Courtens and Stevens 1996). SONUÇ Bu araştırma sonuçlarına göre deney grubundaki hastaların görüşmeler ve girişimler sonucunda öncesine göre; sonuç kriterlerinden daha fazla, Beck Anksiyete Envanteri, Beck Umutsuzluk Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri’nden daha az puan aldıkları diğer bir deyişle Ölüm anksiyetesinde azalma (sonuç kriterleri puanında yükselme), anksiyete, depresyon semptomlarında ve umutsuzluk düzeylerinde azalma olduğu bulunmuştur. Bu araştırmanın sonuçları, psikiyatri hemşiresinin profesyonel tarzdaki, terapötik girişimlerinin, bu konuda büyük katkısı olduğunu göstermesi bakımından özel bir öneme sahiptir. 45 Olcay ÇAM, Nalan GÖRDELES BEŞER KAYNAKLAR Akdemir N, Birol L(2003). İç Hastalıkları ve Hemşirelik Bakımı. Vehbi Koç Vakfı.1 Basım İstanbul. s:245304. Beşer N, ÖZ F. (2002). Quality Of Life In Lyphoma Patients. Clinical Excellence for Nurse Practioners. vol:9. no:3.p: 153-161 Blanchard C Albrecht T. (1997).The Crisis of Cancer: Psychological İmpact On Family Caregivers. Oncology. Vol: 11.no: 2. Carpento J.L. (1999) Hemşirelik Tanıları El Kitabı. (çeviri: Firdevs Erdemir). Nobel Tıp Kitabevi. 7. Baskı. İstanbul s: 1,11,19-36,229,308-312. Chatchik S, Knethe J, Papoport Y, Algor R. (1992). What Do Cancer Patient Spouses Know About the Patient. Cancer Nursing. 15(5). Courtens A.M, Stevens, J, Crebolder M, Philipsen H.(1996). Longutudinal Study on Quality of Life and Social Suppert in Cancer Patient Cancer Nursing. 19(3). Frost M.H, Brueggen C, Mangan M. (1997). Interventing with the Psychosocial Needs of Patient and Families: Perceived İmportance and Skill Level. Cancer Nursing. 20(3). Grant M, Rivera M.(1990) L.Evolution Quality of Life in Oncology and Onkology Nursing. Quality Of Life in Onkology and Onkology Nursing. Chapter1. Hemşireler İçin Kanser El Kitabı (1996). ( çeviri editörü: Nurgün Platin). T.C Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanlığı. 1. baskı. Ankara. s: 205-217. Işıl Ö.(1998). Kanserli Hastalarda Görülen Psikolojik Tepkiler. Onkoloji . 1(5). Johnson, M. Maas M Moorhead S.(2000). Nursing Outcomes Classification (NOC). second Edition Mosby.s:123, 370,391. Kızılcı S. (1999) Kanser Hastalarında Yaşam Kalitesi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü. Doktara Tezi. Kutluk T, Kars, A. (1998).Kanser Konusunda Genel Bilgiler. T:C: Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanlığı Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Yayınları. 5.Basım, Akşam Sanat Okulu Matbaası, Ankara, Lampic C, Peterson V. W, Larsson G, Sjöden O, Essen, L. (1996). Anxiety and Depression in Hospitalized Patient with Cancer:Agreement in Patient-Staff Dyads. Cancer Nursing. 19(6). Maguire P. (1999).The psychological Impact of Cancer. British Journal Of Hospital medicine. Vol:8.no:1. Mahon M.S, Casperson D.M.(1997). Explorimg The Psychosocial Meaning of Recurrant Cancer: A Descriptive Study. Cancer Nursing. 20(3). McCloskey J, Bulechek GM (2000). Nursing Interventions Classification (NIC). Third Edition. S: 182,569,574,,581,583. Mosby. Mitchell A, Sakraida T, Dysart-Gale D, Gadnner N (2006). Journal Of Hospıce And Pallıatıve Nursıng Vol. 8, No. 4. Öz F.(1998). Ailede Kanser Olgusu, Hemşirelik Formu. Cilt 1. Papadimitriou M, Argyrou E, Paleogianni V.(1998) Emotionel Support of Cancer Patients: The Nursing Approach. Cancer Nursing. 21(4). Petti H.G. (1998). Relationship Between Quality Of Life And Depression İn Patients With Head And Neck Cancer. Laryngoscope 108. Reele L.B. (1994). Effect of Counseling on Quality of Life for Individuals With Cancer and Their Families. Cancer Nursing. 17(2). Reid-ponte P. (1992). Distress in Cancer Patients and primary Nurses’ Empathy Skills Cancer Nursing. 15(4). Savaşır I, Şahin N.(1997). Bilişsel Davranışçı Terapilerde Değerlendirme: Sık Kullanılan Ölçekler. Türk Psikologlar Derneği Yayını. Özyurt Matbaacılık T.C. Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Daire Başkanlığı (2000). Kanser Bildirimlerinin Değerlendirilmesi. 1996,yayın no.618, Ankara, Üstün B.(1998) Kanser Hastasına Nasıl Yardım Edilir. Hemşirelik Forum. 1(5). Yalom, I. (2001).Varoluşçu Psikoterapi. (çeviri: Zeliha İyidoğan Babayiğit). Kabalcı yayınevi. 3. baskı, s: 50337. İstanbul. Zabora J, Brintzenhofeszoc K M, Smith E. D. (1996). Prevalance of Psychological Distress by Cancer. Clinical Osncology. Vol.15. 46 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 27 (1) : 47-60, 2011 YENİ-YENİDEN TANIMLANAN ENFEKSİYONLAR VE ENFEKSİYON KONTROLÜ EMERGING AND REEMERGING INFECTIONS AND INFECTION CONTROL Doç.Dr. Firdevs ERDEMİR Ar.Gör. Arzu AKMAN Ar.Gör. Gülzade UYSAL Esra POLATER Ahu ÇIRLAK Başkent Üniversitesi Bağlıca Kampusu Eskişehir yolu 20. Km Bağlıca/ANKARA ÖZET Günümüzde yaşanan enfeksiyon hastalıkları, antibiyotiklerin ve diğer antimikrobiyal ajanların altın çağı ile birlikte enfeksiyon hastalıklarının artık önüne geçilebileceği, kontrol edilebileceği düşüncesinin son derece iyimser bir bakış açısı olduğunu kanıtlamaktadır. Mikroplar ve konakçıları arasındaki ilişki, bu ilişkinin meydana geldiği ortam tarafından etkilenmekte, ilişkinin dengesi değişmekte ve devamlı evrim geçirmektedir. Bu dinamik etkileşim hem enfeksiyon hastalıklarının yarattığı tehditlerin doğasını etkilemekte, hem de tehlikenin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Yeni tanımlanan ya da yeniden görülmeye başlayan hastalıklar, ilk kez tanımlanan veya görülme sıklıkları hızlı biçimde artmakta olan ve görülüş özellikleri hızlı bir şekilde değişen enfeksiyonlardır. Bu makalede çağımızda yeni ortaya çıkan ya da önceden bilindiği halde görülüş özelliklerinde değişimler olduğu tanımlanan, özellikle 21. yüzyılda görülen ve önemli epidemiler yapan enfeksiyonlar ele alınmaktadır. İki bölüm halinde düzenlenen makalenin bu birinci bölümünde çoklu ilaca dirençli organizmaların (ÇİDO) neden olduğu enfeksiyonlar (Metisiline Dirençli Staphylococcus Aureus-MRSA, Vankomisine dirençli enterokok-VRE, Penisiline Dirençli Streptococcus Pneumoniae-PRSP, Serratia Marcescens), bu enfeksiyonların görülüş özellikleri, korunma ve kontrolde hemşirenin rolü ele alınmaktadır. Anahtar kelimeler: Enfeksiyon, çoklu ilaca dirençli organizma, yeni tanımlanan enfeksiyon, enfeksiyon kontrolü, hemşirelik ABSTRACT Experiencing infection diseases in present prove that infection diseases can be prevented and controlled with the golden age of antibiotics and other antimicrobial agents is a most optimistic view point. Relationships between microbes/germs and their hosts are influenced by environment in which this relationship consists, change the harmony of the relationship and the relations are constantly evolving. This dynamic interaction both affects the nature of the threat of infectious diseases and contributes to the development of the danger. Emerging and re-emerging diseases are newly identified diseases caused by a previously known or unknown microorganism, that have markedly increased in incidence or their characteristics such as identified reservoirs and host or have rapidly changed or found in new geographic areas. In this article, newly emerging or re-emerging infections especially seen as major epidemics in 21 century although previously known changes in the properties are discussed. This fist part of the article was composed infections caused by microorganisms found to be resistant to antimicrobial agents. The infections caused by Multidrug-resistant organisms (MDRO) namely Methicillin Resistant Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK Staphylococcus Aureus-MRSA, Vancomycin-resistant enterococci-VRE, penicillin-resistant Streptococcus pneumoniae-PRSP, Serratia Marcescens and their properties of these infections and the roles of nurses in the prevention and control were discussed.. Key words: Infection, Multidrug-resistant organism, emerging infections, infection control, nursing GİRİŞ YENİ TANIMLANAN VE YENİDEN TANIMLANAN ENFEKSİYONLAR I. Antibiyotiğe Dirençli ve Patojen Enfeksiyonlar Antibiyotiklerin kullanımının artması ve hastane enfeksiyonlarının kontrolünde sağlanan gelişmeler sonucunda enfeksiyona bağlı mortalite ve morbidite düzeylerinde önemli azalmalar olmakla birlikte, enfeksiyon hastalıkları nedeniyle ölüm ve komplikasyonlar ciddi bir sorun olmaya devam etmektedir (Yoshikawa 2002). Hem nazokomiyal hem de toplumsal enfeksiyonlara yol açan patojenler arasında antibakteriyel dirençli ajanların insidansı giderek artmakta ve bu direnç artışı küresel bir problem olarak kabul edilmektedir (Schito 2002). Çoklu İlaca Dirençli Organizmaların (ÇİDO) Neden Olduğu Enfeksiyonlar Sağlık bakım uygulamalarında antienfektifler kullanılmaya başladığından beri Antimikrobial dirençli organizmalar klinik sorunlara neden olmaktadır. Ancak, son 10 yılda çoklu ilaca dirençli organizmaların (ÇİDO- multidrug-resistant organisms-MDRO) sayısı ve yol açtıkları enfeksiyonların insidansı tüm klinik alanları etkileyecek şekilde artış göstermiştir (Strausbaugh ve ark. 2006). Birçok major bakteriyel patojen en az bir ilaca karşı direnç kazanmıştır. Staphylococcus aureus, Streptecocus Pneumoniae, Pseudomonas, Enterokoklar ve enterobakteriler antibiyotiklere direnç gösteren gram pozitif ve gram negatif mikroorganizmalar arasında yer almaktadır (Schito 2002). Antibiyotiklerin kontrolsüz kullanılması sonucunda Methisillin resistant stafilococus aureus (MRSA), Penicilin resistant stafilococus pnömoni (PRSP) ve Vancomycin resistant enterekok (VRE) gibi yüksek oranda dirençli patojenler ortaya çıkmıştır. Çoklu ilaca dirençli organizmalar, bir ya da daha fazla sınıf antimikrobial ilaça karşı direnç geliştiren MRSA, VRE, PRSP ve geniş spektrumlu beta-laktamazlar (sefalosporinler ve mono baktamlar) gibi bakteri ve diğer mikroorganizmalardır. Bu patojenler sadece bir antimikrobiyal ajana karşı direnç gösteriyormuş gibi isimlendirilmelerine rağmen (MRSA, VRE gibi), genellikle aynı zamanda birçok antimikrobiyal ajana karşı dirençlidirler (Siegel ve ark. 2006). Bu mikroorganizmalar sadece hastanelerde değil bakım evleri, poliklinikler ve özel muayenehaneler, evde bakım ve hemodiyaliz merkezleri, özellikle pediatrik ortamlar gibi diğer sağlık bakım ortamlarında da izole edilebilmektedir. MRSA ve VRE hastane dışındaki ortamlarda enfeksiyona neden olan en yaygın çoklu ilaca dirençli mikroorganizmalardır (CDC 2010). Çoklu İlaca Dirençli Organizmaların yol açtığı enfeksiyonlar ve bu enfeksiyonların kontrolü konusunda bilgiler artmış olmakla birlikte çeşitli sağlık bakım ortamlarında bu enfeksiyonların kontrolü hala önemli bir sorundur. Bu patojenler nedeniyle ortaya 48 Yeni-Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü çıkan enfeksiyonlar hastaların mevcut hastalıklarının tedavisini etkilemekte, hastanede yatma süresinin uzamasına ve ölümlere yol açabilmektedir. 1. Metisiline Dirençli Staphylococcus Aureus (MRSA) Stafilokok ailesinden olan Staphylocococus aureus, normal insan florasının bir bölümünü oluşturan gram pozitif bir bakteridir (Mayor 2007). 1960 yılında Staphylocococus aureus enfeksiyonu tedavisinde metisilin kullanılarak büyük başarı kazanılmıştır. Ancak bu başarının üzerinden henüz bir yıl geçmişken, stafilokoklarda metisilin direnci tanımlanmış ve 1970’li yılların sonu ile 1980’li yılların başlarından itibaren de MRSA suşlarında çoklu antibiyotik direnci ortaya çıkmaya başlamıştır. Günümüzde antibiyotiklere direnç sorununun giderek yaygınlaşması ile birlikte MRSA tüm dünyada pnömoni, yara yeri enfeksiyonu, bakteriyemi, idrar yolu enfeksiyonu, umblikal enfeksiyonlar vb. hastane enfeksiyonlarına yol açan ciddi bir sorun haline gelmiştir (Erbay ve ark. 2002, Ulusoy ve ark. 2004, ONS 2005, Tunney ve ark. 2006). MRSA’nın sıklığı ülkelere ve kurumlara göre değişiklik göstermekle birlikte Avrupa’da MRSA kaynaklı ölüm sıklığının 1993-2002 yılları arasında 15 kat arttığı saptanmıştır (ONS 2005). Ülkemizde ise MRSA prevalansının %40 olduğu bildirilmektedir (Şardan 2000). Haziran 1999- Aralık 2002 tarihleri arasında yapılan çok uluslu bir çalışmada 495 hastaneden 50.759 kan örneğinden izole edilen S. aureus suşunda metisilin direnci saptanmış ve çalışmaya katılan 26 ülke arasında önemli farklılıklar bulunmuştur. Kuzey Avrupa’da metisilin direnci %1’in altındayken, güney ve batı Avrupa’da bu oranın %40’ın üzerinde olduğu saptanmıştır (Tiemersma ve ark. 2004, Tunney ve ark. 2006). 1.1. MRSA Bulaşma Yolları: Staphylococcus aureus en sık burun deliklerinin ön kısmında kolonize olmaktadır. Genel populasyonun %30-40’ının burnunda S.aureus bulunduğu belirtilmektedir. Stafilokokların burun dışında en sık kolonize oldukları vücut bölgeleri ise; nazofarinks, koltuk altları, kasıklar ve gastrointestinal sistemdir. Bu nedenle, oto-enfeksiyon sık görülmektedir. Pürülan drenajı olan hastaların en önemli epidemik bulaşma kaynağı olduğu, solunum ve araç / maddeler yoluyla bulaşmanın nadir olarak görüldüğü belirtilmektedir (Mayor 2007). Çapraz bulaşların çoğunluğunun el yıkama ve eldiven giyme gibi genel hijyen kurallarına uymayan sağlık personelinden kaynaklandığı vurgulanmaktadır. (Tiemersma ve ark. 2004) 1.2. MRSA Enfeksiyonunun Tedavisi: Günümüzde MRSA enfeksiyonlarının tedavisinde etkili olan sınırlı sayıda antibiyotik bulunmakta olup, tedavide glikopeptid grubunda yer alan vankomisin ve teikoplanin kullanılmaktadır. Vankomisin uygun dozda kullanılsa bile hastada mevcut olan MRSA kolonizasyonunu tamamen ortadan kaldıramamaktadır (Erbay ve ark. 2002, Ulusoy ve ark. 2004). MRSA’nın tedavisi uzun sürmekte ve ölümle sonuçlanabilmektedir. Bu nedenle, bu enfeksiyonlarla karşılaşıldığında tıbbi tedavi ile birlikte, çapraz bulaşın önlenmesi 49 Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK için izolasyon önlemlerinin sıkı bir şekilde uygulanması son derece önemlidir (Burd ve ark. 2003). 1.3. MRSA Enfeksiyonunun Kontrolü: MRSA enfeksiyonun kontrolünde taşıyıcıların belirlenmesinin ve tedavi edilmesinin (dekolonizasyon) önemli bir yeri vardır. MRSA taşıyıcılığının eredike edilmesi için nasal kolonizasyonu olan bireylerin tanımlanması, bu bireylerin tek başına ya da oral olarak alınan antibiyotiklerle (örn; rifampin, sulfamethoxazole, ciprofloxacin) kombine şekilde buruna topikal olarak mupirocin kullanması ve antimikrobiyal sabunla yıkaması ile dekolonizasyonun sağlanabileceği bildirilmektedir. Burunun 3 gün povidone-iodine ile yıkanması ve topikal mupirocin kullanımının da nasal MRSA’nın eradikasyonunu sağlayabileceği belirtilmektedir (Burd ve ark. 2003, Siegel ve ark. 2006 Tunney ve ark. 2006). 2. Vankomisine Dirençli Enterokok (VRE) Enterokoklar normal barsak florasının üyesi olup ağız boşluğu, vajen, hepatobiliyer sistem ve yumuşak dokularda kolonize olan gram (+) bakterilerdir. VRE bakteriyemi, cerrahi yara infeksiyonu, üriner infeksiyon, endokardit, intraabdominal abse ve menenjit gibi enfeksiyonlara neden olmaktadır. Hastane enfeksiyonlarından çoğunlukla sorumlu olmakla birlikte, çeşitli ortamlarda üreyebilme özelliklerinden dolayı hastane dışı ortamlarda da bulunabilmektedirler. Avrupa’da yapılan çalışmalarda enterekok suşlarına hastane dışında sık rastlandığı bildirilmiş olup, hayvan yemlerine eklenen avoparsin isimli maddenin enterekok üremesine zemin hazırladığı tespit edilmiştir. Bu nedenle Avrupa birliği üyesi ülkelerinde ve Türkiye’de hayvan yemlerine avoparsin eklenmesi yasaklanmıştır (Başustaoğlu 2004). Enterekok türlerinden E.faecalis sıklıkla, E.faecium E.durans, E.gallinarum ve E.casseliflaus türleri de nadir olarak nazokomiyal enfeksiyona neden olmaktadır. Vankomisine dirençli ilk enterokok suşları 1980’li yılların sonlarına doğru İngiltere ve Fransa’da bildirilmiştir (Murray 2009). Türkiye’de ilk VRE salgını 1998 yılında Akdeniz Üniversitesi’nde bildirilmiştir (Vural ve ark. 1999). Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Nazokomiyal Enfeksiyon Surveyansı (National Nosocomial Infections Surveillance /NNIS) raporunda, 1989 yılında %0.3 olan enterekoklarda vankomisin direnci sıklığının 1993 yılında %7.9’a ulaştığı belirtilmiştir (CDC 1993). 2.1. VRE bulaşma yolları: VRE için en önemli rezervuar hospitalize hastalardaki gastro-intestinal sistem (GIS) kolonizasyonudur. Ancak, gaita veya perirektal kültürlerin negatif olduğu bazı hastalarda da farklı klinik örneklerden VRE izole edilebilmekte olup, bu durum VRE’nin eksojen yollarla da alınabileceğinin göstergesidir. VRE ile kolonize veya enfekte olan hastaların odalarındaki tıbbi cihazlar genellikle kontaminedir ve hastane içinde önemli bir rezervuar oluşturur. Bugüne kadar yapılan çok sayıda çalışmada hasta önlükleri, yatak ve yatak kenarları, tansiyon aletleri, elektronik termometreler, EKG monitörleri, EKG elektrotları ve kabloları, intravenöz sıvı pompaları, masalar ve sağlık personelinin elleri, dezenfekte edilmemiş araçların diğer hastalara transferi, hastadan hastaya direk temas ve sağlık personellerinin kıyafetleri gibi birçok alandan VRE izole edilmiştir (Vural ve ark. 1999, Arda ve ark. 2002, Yetkin ve ark. 2004, Murray 2009). 50 Yeni-Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü 2.2. VRE Enfeksiyonunun Tedavisi: VRE tedavisi zor olan bir enfeksiyon etkenidir. VRE enfeksiyonu tedavisinde farklı antibiyotik kombinasyonları denenmekte ve çok değişken sonuçlar elde edilmektedir. Tedavide genellikle Kloramfenikol, Ampisilin ya da Ampisilin sulbaktam gibi antibiyotikler kombine şekilde kullanılmaktadır (Arda ve ark. 2002, Yetkin ve ark. 2004). 2.3. VRE Enfeksiyonunun Kontrolü: Enterokoklarda vankomisine direncin artması nedeniyle yayılımın önlenmesi ve kontrolü büyük önem taşımaktadır. 1995 yılında nozokomiyal VRE yayılımını kontrol altına almak amacıyla bazı öneriler yayınlanmıştır (CDC 1995). Bu önerilerde özellikle dört nokta vurgulanmıştır. Bunlar; vankomisinin uygun şekilde kullanımı, hastane personelinin eğitimi, mikrobiyoloji laboratuvarının etkin kullanımı, kontrol önlemlerine uyulmasıdır. VRE ile enfekte veya kolonize olan hastalar, tek kişilik odalara ya da diğer VRE pozitif hastalarla aynı odalara yerleştirilmeli, el hijyenine dikkat edilmeli, eldiven, önlük ve maske uygun olarak kullanılmalıdır (Yetkin ve ark. 2004). 3. Penisiline Dirençli Streptococcus Pneumoniae (PRSP) Streptokok Pneumoniae nedenli pnömokok infeksiyonlarının tedavisinde penisilin yıllarca başarı ile kullanılmış ve halen tercih edilen bir antibiyotiktir. 1940’lı yıllarda Penisilinin kullanılmaya başlanması ile birlikte Streptokok Pneumoniae enfeksiyonlarının yol açtığı mortalite sıklığında önemli azalma olmasına karşın 1967 yılında ilk kez pnömokoklara dirençli suşların ortaya çıktığı bildirilmiştir. Penisilin direnci farklı coğrafi bölgelerde farklı düzeylerde ortaya çıkmakta olup İsveç’te %3, Hollanda’da %0.5, İngiltere’de%1.4-2.5 düşük oranlarda iken, Güney Afrika’da %40, Macaristan’da %44-69.2, İspanya’da %54 sıklığında olduğu belirtilmiştir. Türkiye ise penisilin direncinin yüksek olduğu ülkelerden biri olarak bilinmektedir (Çiftçi ve Doğru 2000). PRSP’nin neden olduğu pnömoniler (streptekok pnömonisi) tüm dünyada yaygın olarak görülmektedir. Streptococcus pneumoniae, endokardit, artrit, peritonit, bakteriyemi, menenjit ve pnömoni, sinüzit, otit gibi alt ve üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden olabilmektedir (Tomasz 1997, Akhan 2001, Dilek ve ark. 2007). 3.1. PRSP Bulaşma Yolları: Pnömokokların doğal konağı insan olup, sağlıklı popülasyonun %5-50’sinin orofarenkslerinde pnömokoklar kolonize olmaktadır. Bulaş yolları çoğunlukla damlacık yoluyla (öksürme, hapşırma vb.), ve doğrudan temastır (yıkanmamış ellerle dokunma, öpüşme vb.) ile bulaşmaktadır (Serter ve ark. 2000, Ulusoy 2004). 3.2. PRSP Enfeksiyonunun Tedavisi: Penisiline orta düzey dirençli kökenlerle oluşan otitis media, sinüzit veya pnömoni gibi enfeksiyonların tedavisinde penisilinin yüksek doz kullanılması veya seftriakson/ sefotaksim kullanılması ile bu direncin üstesinden gelinebildiği gösterilmiştir. 51 Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK Penisiline dirençli ancak sefalosporin duyarlı kökenlerle oluşan menenjitlerin tedavisinde de 3. kuşak sefalosporinlerin kullanılması önerilmektedir. Penisiline ve sefalosporinlere dirençli olduğu kanıtlanmış S.pneumoniae kökenleri ile oluşan menenjitlerin tedavisinde ise seftriakson ve vankomisin ya da vankomisin ve rifampisin kombine tedavisi önerilmektedir (Serter ve ark. 2000, Ulusoy ve ark. 2004). 4. Serratia Marcescens Serratia marcescens enterobakteri sınıfında yer alan, hareketli, sporsuz gram negatif bir basildir. İnsanlar için patojen olmadığı düşünülürken, 1951’ de S. marcescens’ın neden olduğu ilk nazokomiyal enfeksiyon tanımlanmıştır (Hejazi ve Falkiner 1997). İnsan mesanesinde, üst solunum yollarında ve deride kolonize olan Serratia marcescens, menenjit, bakteriyemi, üriner enfeksiyonlar, endokardit, konjonktivit ve yara enfeksiyonlarına neden olmaktadır (Tıra ve ark. 2002). ABD’de kan enfeksiyonlarının %2.2’sini, cerrahi alan enfeksiyonlarının %2.8’sini, pnömonilerin %3.6’sını oluşturmaktadır. Özellikle yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde salgınlara neden olmaktadır. Bu ünitelerde hastane infeksiyonlarının %15’inden; kan enfeksiyonlarının %5’inden sorumlu olduğu gösterilmiştir (Friedman ve ark. 2008). Avustralya, Finlandiya ve İtalya’da hastanelerde yapılan çalışmalarda çeşitli sıklıklarda Serratia marcescens enfeksiyonu görüldüğü bildirilmiştir (Sarvikivi 2004, Casolaria 2005, Friedman ve ark., 2008). Ülkemizde ise, bir hastanenin yenidoğan servis ve yoğun bakım ünitesinde 2000 Aralık- 2001 Ocak ayları arasında 10 hastadan alınan kan örneklerinde S. Marcesnes ürediği ve bu hastaların (n=8) %50’sinin öldüğü belirtilmiştir (Tıra ve ark. 2002). 4.1. Serratia Marcescens Bulaşma Yolları: Çeşitli ünitelerde yapılan çalışmalarda mekanik respiratuarlar, intravenöz kataterler, kan transfüzyon torbaları, el losyonları, tıraş malzemeleri, intravenöz basınç ölçüm transdüserleri, bronkoskoplar, dezenfektan sabunlar, süt sağma pompaları, anne sütü, yapışkan bantlar, kolonize ya da enfekte olmuş hastaların kaldığı odada bulunan toz partiküllerinin Serratia marcescens enfeksiyon etkenini barındırdığı belirlenmiştir (Van der Sar-van der Brugge ve ark.1999, Jones ve ark. 2000, Friedman ve ark. 2008). İnvaziv işlemler Serratia marcescens enfeksiyonu ile ilişkili bulunmuştur ancak, esas enfeksiyon bulaşma kaynağı olarak tıbbi çalışan ya da hemşirelerin kolonize olmuş ellerinden geçiş şeklinde olduğu görülmüştür (Brugg ve ark. 1999). S. Marcescens enfeksiyonu asemptomatik olarak da seyredebildiğinden S. Marcescens ile enfekte olan hastalar önemli bir rezervuar oluşturmaktadır (Friedman ve ark. 2008). 4.2. Serratia Marcescens Enfeksiyonunun Tedavisi: Serrase suşlarının pek çoğunun antibiyotiklere dirençli olması ve etkilenen hastaların altta yatan hastalıklarının ciddi olması mortalite ve morbiditenin en önemli nedenidir. S. Marcesces enfeksiyonun tedavisinde kullanılacak antibiyotikler ve antibiyotik direnci hastaneler ve kliniklerde farklılık gösterdiği için öncelikle antibiyotik duyarlılık testlerinin yapılması gerekmektedir. Örneğin gentamisin bazı 52 Yeni-Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü çalışmalarda duyarlı bazılarında ise dirençli antibiyotikler arasında yer almıştır (Friedman ve ark. 2008). 4.3. Serratia Marcescens Enfeksiyonunun Kontrolü: Rezervuar kaynakları tam olarak bilinmediği ve geçiş yolu belirlenemediği için S. marcescens salgınlarını eradike etmenin oldukça zor olduğu belirtilmiştir (Friedman ve ark. 2008). Ancak, enfeksiyon kontrol önlemlerinin alınması, el hijyeni ve eldiven kullanımı Serratia salgınlarını önlemede oldukça önemlidir. Çoklu İlaca Dirençli Organizmaların Yol Açtığı Enfeksiyonlarının Kontrolü Çoklu ilaca dirençli organizmaların neden olduğu enfeksiyonlar; morbidite, mortalite ve hastanede kalma süresinin uzamasına neden olarak hastaları, yakınlarını ve sağlık bakım hizmetlerini etkilemektedir (Strausbaugh ve ark. 2006). Bununla birlikte aynı mikroorganizmaların antibiyotiğe duyarlı türleri ile karşılaştırıldığında antibiyotiğe dirençli patojenlerin neden olduğu enfeksiyonların tedavisinde daha pahalı antimikrobial ilaçların kullanılması sağlık hizmetlerinin maliyetini daha da artırmaktadır (Muto ve ark. 2003). Sağlık bakım ortamlarında ÇİDO’ların neden olduğu enfeksiyonların bulaşmasının önlenebilmesi amacıyla 2003 yılında Amerika’da Amerika Sağlık Bakım Epidemiyolojisi Topluluğu (Society for Healthcare Epidemiology of America -SHEA) tarafından bir rehber yayınlanmıştır (Muto ve ark. 2003, Strausbaugh ve ark. 2006). 2006 yılında ise Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi (CDC) tarafından Sağlık Bakım Ortamlarında Çoklu İlaca Dirençli Mikroorganizmaların Yönetimi (Management of Multidrug-Resistant Organisms In Healthcare Settings 2006) adlı kapsamlı bir rehber yayınlanmıştır (Siegel ve ark. 2006). ÇİDO’ ların kontrolü ve eredikasyonuna yönelik girişimler 7 grupta toplanabilir. Bunlar; 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. İdari ve yönetsel destek sağlanması Antibiyotiklerin bilinçli kullanımı Rutin ve güçlendirilmiş surveyans Standart önlemler ve temas önlemleri Çevresel önlemler Eğitim Dekolonizasyon 1. İdari ve yönetsel destek ÇİDO’ ların kontrolünde yönetsel/ idari desteğin ve katılımın önemi vurgulanmaktadır. Her şeyden önce ÇİDO kontrol girişimleri maddi ve insan kaynaklarının sağlanmasını gerektirir. Yönetsel destek gerektiren girişimlerden birisi de ÇİDO ile enfekte olduğu/ kolonizasyonu olduğu bilinen hastaları tanımlayan uyarı sistemlerinin, etkili iletişim ve raporlama sistemlerinin oluşturulmasıdır. Ayrıca, gerekli bakım yoğunluğuna uygun personel bulundurmaktan el yıkama için gerekli olanaklarının sağlanmasına kadar birçok girişimde yönetsel destek ve katılıma gereksinim vardır (Siegel ve ark. 2006, Strausbaugh ve ark. 2006). 53 Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK 2. Eğitim Birçok çalışmada kurum kapsamında, ünite odaklı, informal eğitsel girişimlerin önemi vurgulanmaktadır. Eğitsel girişimlerin odağı ÇİDO problemine ilişkin anlayışın geliştirilmesi ve bir davranış değişikliğinin teşvik edilmesidir (Muto ve ark. 2003, Siegel ve ark. 2006). 3. Antimikrobiyal ajanların akıllıca kullanımı Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi’nin (CDC) 2002 yılında başlattığı Antimikrobiyal direncin önlenmesi kampanyasında antimikrobiyal ajanların tedbirli kullanımına yönelik kanıta dayalı ilkeler ve uygulama rehberleri sağlanmıştır. Bu çalışmalar tüm sağlık bakım kurumlarını hedeflemektedir ve enfeksiyonların etkili antibiyotiklerle tedavisine, dar spektrumlu ilaçların kullanımına, bulaşı olanların değil, enfeksiyonların tedavisine, yoğun ve uzun tedavi süresinden kaçınılmasına, patojeni bilinmeyen ciddi enfeksiyonların tedavisinde geniş spektrumlu ve daha güçlü ilaçların kullanımının sınırlanmasına odaklanmaktadır (Siegel ve ark. 2006). 4. ÇİDO surveyansı Surveyans yeni ortaya çıkan patojenlerin tanınmasına, epidemiyolojik eğilimlerin izlenmesine, girişimlerin etkinliğinin ölçülmesine olanak sağladığı için tüm ÇİDO kontrol programlarının kritik önem taşıyan öğesidir. Rutin klinik bakımın bir parçası olarak bakılan klinik mikrobiyoloji labarotuar suşlarının sürveyansından, semptom vermeyen kolonizasyonların tanımlanmasına kadar çoklu surveyans stratejileri uygulanabilmektedir (Siegel ve ark. 2006). 5. Enfeksiyon kontrol önlemleri Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi’nin (CDC) 1996 yılından beri ÇİDO’ların kontrolü için Standart ve Temas Önlemlerinin kullanımını önermektedir. Bu öneri genel bir konsensüse dayalıdır ve kanıta dayalı olması gerekmemektedir. Standart önlemlerin etkisi ile standart ve temas kontrol önlemlerinin etkisini karşılaştıran bir çalışma bulunmamaktadır. a. Standart Önlemler ÇİDO olduğu tanımlanmış hastalara yönelik temas önlemlerini kullanan hastanelerde bile ÇİDO bulaşını önlemede standart önlemler önemli bir rol oynar. Duyarlılığın kaybı, laboratuar yetersizlikleri ya da antimikrobiyal tedavi nedeniyle aralıklı kolonizasyon nedeniyle ÇİDO ile kolonizasyonu olan kişiler surveyans kültürleri ile bile genellikle tanımlanamaz. Bu nedenle potansiyel olarak kolonize hastalardan bulaşı önlemek için standart önlemler kullanılmak zorundadır (Strausbaugh ve ark. 2006, Sağlık Bakanlığı 2010). • El hijyeni standart önlemlerin önemli bir öğesidir. • Özellikle salgın durumlarında izolasyon uygulamaları ÇİDO kontrolünde önemli bir yer tutar. b. Temas önlemleri Temas önlemleri enfeksiyon ajanlarının hastayla ve hastanın bulunduğu ortamla doğrudan ya da dolaylı olarak temas yoluyla bulaşmasını önlemeye yöneliktir. Temas 54 Yeni-Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü önlemleri gereken hastalar için tek kişilik hasta odaları tercih edilir. Eğer tek kişilik oda sağlanamıyorsa diğer hastalar için riskleri ve seçenekleri değerlendirmek için enfeksiyon kontrol komitesine danışılmalıdır. Temas önlemleri uygulanan hataya bakım veren sağlık personeli hasta ile ya da hastanın bulunduğu ortamdaki kontaminasyon potansiyeli olan tüm alanlarla tüm etkileşimlerinde gömlek ve eldiven giymelidir (Siegel ve ark. 2006, Sağlık Bakanlığı 2010). Kohortlama ve diğer ÇİDO enfeksiyonu kontrol stratejileri Bulaşmayı önlemek için hastaların kohortlanması (aynı etkenle etkilenmiş hastaların aynı odaya yerleştirilmesi), personelin kohortlanması, ayrılmış yatakların ya da ünitelerin kullanılması gerekebilmektedir. Ancak, tüm bu önlemler bulaşmayı önleyecek diğer birçok eylemle birlikte uygulandığında başarılı olabilir. Tek kişilik oda kullanımı ve/ veya kohortlamanın ÇİDO’ların bulaşmasını önlemede katkısını açık olarak tanımlayan çalışmaların ise sınırlı olduğu bildirilmektedir (Siegel ve ark. 2006, Sağlık Bakanlığı 2010). Temas önlemlerinin süresi ÇİDO enfeksiyonu ile tedavi edilen, bir ya da birden fazla vücut bölgesinde kolonizasyonu devam eden hastalarda temas önlemlerinin ne kadar süre uygulanması gerkektiği konusu belirsizliğini korumaktadır (Siegel ve 2006, Sağlık Bakanlığı 2010). Bazı hastalarda ÇİDO kolonizasyonu çok uzun süre pozitif olarak devam etmekte ya da surveyans kültürleri bazı kolonozisyonları tanımlamakta yetersiz kalabilmektedir. Temas önlemlerinin ne zaman sonlandırılacağı konusunda çeşitli belirsizlikler olmakla birlikte, genel olarak birkaç hafta süre ile antibiyotik tedavisi almamakta olan, özellikle drene bir yarası ya da respiratuar sekresyonları olmayan bir hastada, bir ya da iki hafta süresince üst üste olmak üzere üç ya da daha fazla surveyans kültürünün negatif gelmesi durumunda temas önlemlerinin sonlandırılması uygun bulunmaktadır (Siegel ve ark. 2006, Strausbaugh ve ark. 2006). Temas önlemlerinin hastanın bakımı ve gönenci üzerine etkisi Temas önlemlerinin hastalar üzerine etkilerine ilişkin çok az çalışma bulunmaktadır. Hastane personelinin temas önlemleri uygulanan hastaların odasına daha az sıklıkta girdiği, doktorların daha az muayene yaptığına ilişkin çalışmalar olduğu; özel odalarda bulunan ve temas önlemleri uygulanan hastaların anksiyete ve depresyon puanlarının yükseldiği bildirilmektedir. İzolasyon uygulanan hastaların tedavi ile ilgili daha fazla doyumsuzluk ifade ettikleri, bakımlarının da daha az dokümante edildiğine ilişkin çalışmalar bulunmaktadır (Rees ve ark.2000, Siegel ve ark. 2006). 6. Çevresel önlemler Çeşitli yüzeyler, tıbbi araç ve gereçler gibi çevresel rezervuarların VRE ve diğer ÇİDO’ ların bulaşmasında rolü olduğu kabul edilmektedir. Etkilenen hastaya çok fazla araç-gereç kullanımı gerektirmeyen girişimlerin tercih edilmesi, odaya giren temizlik personeli sayısının azaltılması, sık dokunulan alanların (yatak kenarlıkları, dosyalar, kapı kolları vb) dezenfeksiyonu ve daha fazla temizlenmesi önerilmektedir. Çevresel temizlik uygulamalarına ilişkin önerilen talimatların tam olarak izlenmesi ÇİDO ve 55 Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK diğer patojenlerin bulaşını önlemekte başarının temel belirleyicisidir (Siegel ve ark. 2006, Strausbaugh ve ark. 2006, Sağlık Bakanlığı 2010). 7. Dekolonizasyon Dekolonizasyon, belirli bir organizmanın, bir ÇİDO-genellikle MRSA’nın- taşıyıcılığını eredike etmek için kolonizasyonu olan hastaların tedavisini içerir. Dekolonizasyon uygulanacak olanların saptanması için sürveyans kültürlerinin gerekmesi, dekolonizasyon tedavisi alanların kültürlerle izlenmesinin gerekmesi, aynı suşla tekrar kolonize olma durumu, ilk kolonizasyonun mupirosine dirençli suşlar olabilmesi ve tedavi süresince mupirosine direnç görülebilmesi gibi faktörler bu kontrol önleminin yaygın kullanımını sınırlandırmaktadır. Dekolonizasyon uygulamalarının rutin kullanım için yeterince etkili olmaması nedeniyle birçok sağlık kurumu dekolonizasyon kullanımını MRSA salgınları veya özellikle yüksek prevalansın görüldüğü birimler ile sınırlandırmıştır. Endemik durumlarda ve salgınlarda, ÇİDO vakalarının görülmesi durumlarında genellikle bu girişimlerin kombine şekilde uygulanması gerekmektedir. ÇİDO kontrol önlemlerinin seçiminde kurum içinde problemin görülüş şekli ve tipi, sağlık kurumunun ve kurumdaki hastaların özellikleri gibi faktörler göz önünde bulundurulmak durumundadır. Optimal kontrol stratejilerini belirlemek için ÇİDO’ların kontrolü konusunda ilgili bilimsel kuruluşlar ve resmi kurumlar tarafından yayınlanmış rehberler, geliştirilen politika ve prosedürler en önemli yol göstericilerdir (Strausbaugh ve ark. 2006). SONUÇ VE ÖNERİLER Sonuç olarak, hastane enfeksiyonları sağlık hizmeti kalitesinin yükseltilmesi, hasta güvenliği gibi konularla ilgili olarak gelecekte de önemini sürdürecektir. Hastane enfeksiyonlarından korunma ve enfeksiyonları önlemede hemşireye kolay, ancak bir o kadar da önemli görevler düşmektedir. Özellikle VRE, MRSA, PRDP, Serrasea gibi hastane enfeksiyonlarının yayılımı hemşirenin el yıkaması, izolasyon önlemlerine uyması ile engellenebilmekte ve böylece çapraz bulaş büyük ölçüde azaltılmış olmaktadır. Ayrıca, Hemşirelik Girişimleri Sınıflaması (NIC) sisteminde yer alan Enfeksiyon Kontrolü (Infection control), Enfeksiyondan Koruma (Infection protection) ve Gözetim (Surveillance) adlı hemşirelik girişimleri (EK 1.) bu enfeksiyonların önlenmesinde ve kontrolünde hemşirelik bakımına yönlendirme, belgeleme ve bildirimde kapsamlı bir çerçeve sağlamaktadır (Dochterman ve Bulechek 2004). EK 1: Enfeksiyonların Önlenmesi ve Kontrolüne İlişkin Hemşirelik Girişimleri Enfeksiyon Kontrolü (Infection Control) Tanım: Enfeksiyon ajanlarının alınması ve bulaşmasının en aza indirilmesi Aktiviteler: 1. Her hasta kullandıktan sonra çevreyi uygun biçimde temizleyiniz. 2. Hasta bakım araçlarını kurum protokolüne göre değiştiriniz. 3. Bulaşıcı hastalığı olan bireyleri izole ediniz. 56 6540 Yeni-Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü 4. Belirlenmiş olan izolasyon önlemlerini uygun şekilde yerine getiriniz. 5. İzolasyon tekniklerini uygun şekilde sürdürünüz. 6. Ziyaretçilerin sayısını uygun şekilde sınırlayınız. 7. Sağlık personeline, geliştirilmiş el yıkamayı öğretiniz. 8. Hastaya, uygun el yıkama tekniklerini öğretiniz. 9. Odaya giren ve çıkan ziyaretçilere el yıkamayı öğretiniz. 10. El yıkama için, antimikrobiyal sabunu uygun şekilde kullanınız. 11. Her hasta bakım aktivitesinden önce ve sonra ellerinizi yıkayınız. 12. Evrensel önlemleri uygulayınız. 13. Evrensel önlemlere uygun olarak eldiven giyiniz. 14. Enfekte materyale temas ettiğinizde eldiven ya da özel giysi (scrub clothes) giyiniz. 15. Steril eldiven giyiniz. 16. Hastanın cildini antimikrobiyal ajanlarla uygun şekilde siliniz. 17. İnvaziv işlemler ve/veya ameliyat hazırlığında, eğer endike ise bölgeyi traş ediniz ve hazırlayınız. 18. Yatak başında santral kateterlerin yerleştirilmesi sırasında optimal aseptik ortamı sürdürünüz. 19. TPN tüpü ve şişelerini değiştirirken aseptik bir ortam sürdürünüz. 20. Invaziv hemodinamik izlem sırasında kapalı bir sistem sürdürünüz. 21. Tüm IV setlere dokunurken aseptik koşulların sağlandığından emin olunuz. 22. Uygun yara bakımı tekniklerinin sağlandığından emin olunuz. 23. Mesane enfeksiyonu sıklığını azaltmak için aralıklı kateterizasyon uygulayınız. 24. Semptomların geri döndüğünü gösteren ilk belirtide, orta idrar örneği almayı hastaya uygun şekilde öğretiniz. 25. Derin solunum ve öksürmeyi teşvik ediniz. 26. Uygun besin alımını sağlayınız. 27. Sıvı alımına teşvik ediniz. 28. Dinlenmeye teşvik ediniz. 29. Antibiyotik tedavisini uygun şekilde uygulayınız. 30. Bağışıklığı sağlayan bir ajanı uygun şekilde uygulayınız. 31. Antibiyotikleri tanımlandığı şekilde alması için hastaya öğretim yapınız. 32. Hastaya ve aileye enfeksiyonun belirti ve bulgularını, bu bulguları sağlık çalışanlarına bildirmelerini öğretiniz. 33. Hasta ve aile üyelerine enfeksiyondan nasıl sakınacaklarını öğretiniz. 34. Besinlerin güvenli bir şekilde hazırlanması ve saklanmasını sağlayınız. Enfeksiyondan Koruma (Infection Protection) Tanım: Riskli bir hastada enfeksiyonun önlenmesi ve erken belirlenmesi Aktiviteler: 1. Enfeksiyonun lokalize ve sistemik belirti ve bulgularını izleyiniz. 2. Enfeksiyona yatkınlığı izleyiniz. 3. Tam granülosit sayımı, beyaz küre sayımı ve sonuçlardaki farklılığı izleyiniz. 4. Nötropenik önlemleri uygun şekilde alınız. 5. Ziyaretçilerin sayısını uygun şekilde sınırlayınız. 6. Tüm ziyaretçileri, bulaşıcı hastalık yönünden değerlendiriniz. 7. Riskli hastada asepsiyi sürdürünüz. 8. İzolasyon tekniklerini uygun şekilde sürdürünüz. 9. Ödemli alanlara uygun deri bakımı sağlayınız. 10. Deri ve muköz membranları kızarıklık, aşırı sıcaklık ya da drenaj yönünden gözleyiniz. 11. Cerrahi insizyonu/yaranın durumunu gözleyiniz. 12. Gerektiğinde kültür alınız. 13. Yeterli besin alımını sağlayınız. 6550 57 Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. Sıvı alımına uygun şekilde teşvik ediniz. Dinlenmeye teşvik ediniz. Enerji düzeyindeki değişim/halsizlik yönünden izleyiniz. Mobilite ve egzersizi artırmayı uygun şekilde teşvik ediniz. Derin solunum yapmaya ve öksürmeye uygun şekilde teşvik ediniz. Bağışıklığı sağlayan bir ajanı uygun şekilde uygulayınız. Antibiyotikleri tanımlandığı şekilde alması için hastaya öğretim yapınız. Hastaya ve aileye enfeksiyonun belirti ve bulgularını, ne zaman sağlık personeline bildirmeleri gerektiğini öğretiniz. 22. Hasta ve aile üyelerine enfeksiyondan nasıl sakınacaklarını öğretiniz. 23. Nötropenili hastaların diyetinde taze meyve, sebze ve biber bulundurmayınız. 24. Taze çiçekleri ve bitkileri uygun şekilde hastanın bulunduğu alanlardan uzaklaştırınız. 25. Gerektiğinde özel oda sağlayınız. 26. Hiperklorinasyon uygulayarak ve kaynatarak güvenli içme suyu sağlayınız. 27. Enfeksiyon kontrol komitesi üyelerine şüpheli enfeksiyonları bildiriniz. 28. Enfeksiyon komitesi üyelerine pozitif kültürleri bildiriniz. Gözetim (Surveillance) 6650 Tanım: Klinik karar vermede hasta verilerinin amaçlı ve sürekli elde edilmesi, yorumlanması ve sentezi Aktiviteler: 1. Hastanın sağlık risk(ler)ini uygun şekilde belirleyiniz. 2. Normal davranışlara ve rutinlere ilişkin bilgi toplayınız. 3. Hastanın durumunu temel alarak, sürekli izlem için uygun hasta göstergelerini seçiniz. 4. Hastanın durumunu göz önünde bulundurarak, veri toplama ve yorumlama sıklığını belirleyiniz. 5. Tanı testlerini uygun şekilde kolaylaştırınız. 6. Tanı testlerinin sonuçlarını uygun şekilde yorumlayınız. 7. Laboratuvar verilerine ulaşınız, yorumlayınız ve doktorla bağlantı kurunuz. 8. Tanı amaçlı yapılan test sonuçlarını hastaya ve aileye açıklayınız. 9. Hastanın özbakım aktivitelerini gerçekleştirme yetisini izleyiniz. 10. Nörolojik durumu izleyiniz. 11. Davranış örüntülerini izleyiniz. 12. Yaşam bulgularını uygun şekilde izleyiniz. 13. İnvaziv hemodinamik izlemi uygulamak için doktor ile işbirliği yapınız. 14. Kafa içi basınç izlemini uygulamak için uygun şekilde doktor ile işbirliği yapınız. 15. Rahatlık düzeyini izleyiniz ve uygun girişimlerde bulununuz. 16. Hasta ve ailenin kullandığı başetme becerilerini izleyiniz. 17. Uyku örüntüsündeki değişiklikleri izleyiniz. 18. Oksijenasyonu izleyiniz ve yaşamsal organlara yeterli oksijeni sağlamak için girişimleri başlatınız. 19. Yüksek riskli hastalarda rutin deri gözlemini başlatınız. 20. Sıvı-elektrolit dengesizliği belirti ve bulgularını izleyiniz. 21. Doku perfüzyonunu izleyiniz. 22. Enfeksiyonu izleyiniz. 23. Beslenme durumunu izleyiniz. 24. Gastrointestinal işlevleri uygun şekilde izleyiniz. 25. Boşaltım örüntülerini uygun şekilde izleyiniz. 26. Yüksek riskli hastalarda kanama eğilimini izleyiniz. 27. Tüplerden ve açıklıklardan gelen drenajın tipini ve miktarını kaydediniz ve önemli değişiklikleri doktora bildiriniz. 28. Güvenilir hasta verilerinin elde edilmesini artırmak için ekipman ve sistemlerin aksayan yönlerini belirleyiniz. 29. Hastanın durumundaki gelişmeleri ve bozulmaları belirlemek için önceki durumu ile şimdiki durumunu karşılaştırınız. 58 Yeni-Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar ve Enfeksiyon Kontrolü 30. Hastanın parametrelerini sürdürmek için, belirlenmiş protokolleri kullanarak ve doktor istemi sınırları içinde tıbbi tedaviyi başlatınız ve/veya değiştiriniz. 31. Disiplinlerarası hizmetlerin (örn; odyoloji) alımını kolaylaştırınız 32. Hasta verileri tıbbi tedavide değişiklik yapılması gerektiğini gösteriyorsa doktor ile konsültasyon yapınız. 33. Varolan protokolleri kullanarak uygun tedaviyi uygulayınız. 34. Hastanın durumuna göre girişimlerin önceliklerini belirleyiniz. 35. Hastanın durumunu göz önünde bulundurarak, güvenliğini sağlamak için doktor istemlerini analiz ediniz. 36. Yeni bir tedaviyi başlatmak ya da var olan tedaviyi değiştirmek için uygun bir sağlık personelinden konsültasyon isteyiniz. KAYNAKLAR Akhan S (2001). Streptococcus pneumonia infeksiyonlarında penisilinin dünü, bugünü ve geleceği. Klimik Dergisi, 14:3l, 144-146. Arda B, Yamazhan T, Aydemir Ş ve ark. (2002). Vankomisine dirençli enterekok epidemisi ege üniversitesi tıp fakültesi deneyimi. Hastane İnfesiyonları Dergisi, 6:4, 202-206. Başustaoğlu A (2004). Hayvan Yemlerinde Büyütme faktörü olarak kullanılan antibiyotiklerin direnç gelişimindeki rolü. Hastane İnfeksiyonları Dergisi, 8:4, 286-291. Burd M, Humphreys H, Glynn G (2003). Control and the prevention of methicillin-resistant Staphylococcus aureus in hospitals in Ireland: North/South Study of MRSA in Ireland 1999. Journal Hospital Infection 53, 297-303. Van der Sar-van der Brugge S, Arend SM, Bernards AT ve ark. (1999). Risk factors for acquisition of Serratia marcescens in a surgical ıntensive careunit. Journal of Hospital Infection 41, 291–299 Casolaria C, Pecoraria M, Fabioa G ve ark. (2005). A simultaneous outbreak of Serratia marcescens and Klebsiella pneumoniae in a neonatal intensive care unit. Journal of Hospital Infection, 61, 312–320 CDC(1993). Nosocomial enterococci resistant to vancomycin-United States, 1989-1993. Morbidity and Mortality Weekly Report (MMWR), 42, 597-599. CDC(2010). Multidrug-Resistant Organisms in Non-Hospital Healthcare Settings, internet adresi: http://www.cdc.gov/ncidod/dhqp/ar_multidrugFAQ.html, Son güncelleme tarihi: 12 Mart, 2010 Çiftçi E, Doğru Ü (2000). Streptococcus pneumonıafda penisilin direnci: Türkiye'deki durum. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası 53:1, 57-64 Dilek AR, Korkmaz E, Yılmaz M (2007). Klinik örneklerden izole edilen Streptococcus Pneumoniae Suşlarında Penisilin Direnci. Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi. 21:3, 125-128 Dochterman JM, Bulechek GM (2004) Nursing Interventions Classification (NIC), Fourth edition, Mosby, United States of America Erbay A, Ergönül Ö, Esener H ve ark.(2002). Hastane kökenli Metisilin dirençli staphylococcus aureus, Acinetobacter spp. ve pseudomonas aeruginosa suşlarının çeşitli dezenfektanlara karşı dirençleri. Hastane İnfeksiyonları dergisi, 6:4, 191-194. Friedman ND, Kotsanas D, Brett J ve ark. (2008). Investigation of an outbreak of Serratia marcescens in a neonatal unit via a casecontrol study and molecular typing, American Journal Infection Control, 36:22-28 Hejazi A, Falkiner FR (1997). Serratia marcescens. Journal Medical Microbiology, 46, 903-912. Jones BL, Gorman LJ, Simpson J ve ark. (2000), An outbreak of Serratia marcescens in two neonatal intensive care units. J Hosp Infect, 46, 314-319. Mayor L, Ortellado J, Menacho C ve ark. (2007) Molecular Characterization of Methicillin-Resistant Staphylococcus aureus Isolates Collected in Asunción, Paraguay Journal of Clinical Microbiology, July 45:7, 2298-2300. Murray EB, (2009) Vancomycin-resistant enterococcal ınfections, The New England Journal Of Medicine, 342:10, 710- 721. 59 Firdevs ERDEMİR, Arzu AKMAN, Gülzade UYSAL, Esra POLATER, Ahu ÇIRLAK Muto CA, Jernigan JA, Ostrowsky BE ve ark. (2003) SHEA Guideline for Preventing Nosocomial Transmission of Multidrug- Resistant Strains of Staphylococcus aureus and Enterococcus. Infect Control Hosp Epidemiol, 24, 362-386 ONS (2005). Deaths involving MRSA. Health Statistics Quarterly, Spring (25). London: Office for National Statistics Rees J, Davies H, Birchall C ve ark. (2000). Psychological effects of source isolation nursing (2): patient satisfaction. Nursing Standard. 14, 29, 32-36. Sağlık Bakanlığı. (2010). Sağlık Personeline Yönelik El Yıkama ve El Dezenfeksiyonu Rehberi, internet adresi: http://www.beslenme.saglik.gov.tr/content/files/yeterlibeslenme/hijyen, Son güncelleme tarihi: 15 Temmuz, 2010 Sarvikivi E, Lyytikäinen O, Salmenlinna S ve ark. (2004). Clusterıng Of Serratıa Marcescens Infectıons In A Neonatal Intensıve Care Unıt, Infectıon Control And Hospıtal Epıdemıology 25:9, 723-729. Schito GC (2002). Is antimicrobial resistance also subject to globalization?, Clinical Microbiology and Infection, 8 (Suppl. 3), 1-8. Serter D, Ekin E, Gökengin D (2000). Başlıca Bakteriyel, Paraziter ve Mikotik Enfeksiyon Hastalıkları. Nobel Tıp Kitabevi. Siegel JD, Rhinehart E, Jackson M ve ark. (2006). Management of Multidrug-Resistant Organisms In Healthcare Settings, Centers for Disease Control and Prevention Healthcare Infection Control Practices Advisory Committee Strausbaugh LJ, Siegel JD, Weinstein RA (2006). Preventing Transmission of Multidrug-Resistant Bacteria in Health Care Settings: A Tale of Two Guidelines. Clinical Infectious Diseases, 42, 828–835 Şardan YÇ (2000). Metisilin dirençli Staphylococcus aureus infeksiyonlarının epidemiyolojisi ve kontrolü. Hastane İnfeksiyonları Dergisi 4, 205-217. Tıra Ü, Erdeve Ö, Çamurdan O ve ark.(2002). Serratia Marcescens: A Serious Death Causing Agent for Neonates, T Klin Tıp Bilimleri, 22, 571-573. Tiemersma EW, Bronzwaer SL, Lyytikäinen O ve ark.(2004). European antimicrobial resistance surveillance system participants. methicilin-resistant Staphylocococus aureus in Europe, 1999-2002. Emerging Infection Disesase, 10, 1627-1634. Tomasz A (1997). Antibiotic resistance in Streptococcus pneumoniae, Clinical Infection Disease, 24, 85-86 Tunney MM, Hughes CM, Magee J (2006) Infection control policies and procedures for meticillin-resistant Staphylococcus aureus in care homes for older people in Northern Ireland: a questionnaire study, British Journal of Infection Control 7:6, 20-24 Ulusoy S, Usluer G, Ünal S (2004). Gram Pozitif Bakteri Enfeksiyonları içinde; “Metisiline dirençli staphylococcus aureus’a bağlı hastane enfeksiyonlarının epidemiyolojisi ve kontrolü”. Bilimsel Tıp Yayınevi, 55-70. Vural T, Şekercioğlu AO, Öğünç D(1999). Vankomisin dirençli enterococcus faecium suşu. Aknem Dergisi, 13, 1-4. Yetkin MA, Arıca NA, Tülek N ve ark. (2004). Vankomisine Dirençli Enterekok Bakteremisi: olgu sunumu. Hastane İnfeksiyonları Dergisi, 8:4, 310-314. Yoshikawa TT (2002). Antimicrobial resistence and aging: beginning of the end of the antibiotic area. Journal of American Geriatrics Society, 50:7, 226-229. 60 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 27 (1) : 61-75, 2011 YENİ VE YENİDEN TANIMLANAN ENFEKSİYONLAR VE ENFEKSİYON KONTROLÜ II 21. YÜZYILDA YENİDEN TANIMLANAN ENFEKSİYONLAR VE ENFEKSİYON KONTROLÜ EMERGING AND REEMERGING INFECTIONS AND INFECTION CONTROL II REEMERGING INFECTIONS IN 21ST CENTURY ?????Doç.Dr. Firdevs ERDEMİR Ar.Gör. Gülzade UYSAL Ahu ÇIRLAK Ar.Gör. Arzu AKMAN Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik ve Sağlık Hizmetleri Bölümü ÖZET Yeni ya da yeniden görülmeye başlayan hastalıklar, ilk kez tanımlanan veya görülme sıklıkları, aralıkları ve özellikleri hızlı biçimde artmakta olan enfeksiyonlardır. Mikroplar ve konakçıları arasındaki ilişki, bu ilişkinin meydana geldiği çevre tarafından etkilenmekte, ilişkinin dengesi değişmekte ve devamlı evrim geçirmektedir. Bu dinamik etkileşim hem enfeksiyon hastalıklarının yarattığı tehditlerin doğasını etkilemekte, yeni enfeksiyonların gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Makalenin bu ikinci bölümünde 21. yüzyılda yeni ortaya çıkan ya da önceden bilindiği halde görülüş özelliklerinde değişimler olduğu tanımlanan enfeksiyon hastalıklarından KırımKongo Kanamalı Ateş (KKKA), Kuş gribi (Avian influenza), Domuz gribi (Swine influenza), Şiddetli Akut Solunum Yolu Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome-SARS) hasalıklarının tarihi gelişimi, etken virüsün özellikleri, hastalığın epidemiyolojisi, bulaş yolları, inkübasyon süresi, tanı kriterleri, belirti ve bulguları, tedavisi, enfeksiyon kontrolü ve bu enfeksiyonların kontrolünde hemşirenin rolü ele alınmaktadır. Anahtar kelimeler: Enfeksiyon, yeni tanımlanan enfeksiyon, enfeksiyon kontrolü, domuz gribi, H1N1 gribi, kuş gribi, SARS, Kırım Kongo Kanamalı Ateş, KKKA, enfeksiyon kontrolü, hemşirelik ABSTRACT Emerging and reemerging diseases are infections that have defined the first time or their incidence has rapidly increased and their view properties/characteristics have rapidly changed. Relationship between microbes/germs and their hosts are influenced by environment in which this relationship consists, change the balance of the relationship and are constantly evolving. This dynamic interaction both affects the nature of the threat of infectious diseases and contributes to the development of the newly recognized infections. In this second part of the article was composed in two parts was handled some characteristic and reasons of the infections especially emerging or although previously known but changes in the properties were described and called as reemerging in 21 century are discussed. A short information about the historical and epidemiologic characteristics, sign and symptoms, treatments infections control measures of Crimean Congo Hemorrhagic Fever, Avian influenza, Swine flu (Influenza A- Firdevs ERDEMİR, Gülzade UYSAL, Arzu AKMAN, Ahu ÇIRLAK H1N1 flu), Severe Acute Respiratory Syndrome are briefed. The roles of nurses in the protection and control of these infections are discussed. Key words: Infection, emerging infection, reemerging infection, infection control, swine flu, H1N1 flue, Crimean Congo Hemorrhagic Fever, Avian influenza, Severe Acute Respiratory Syndrome GİRİŞ 21. Yüzyılda Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Enfeksiyon etkenleri farklı dönemlerde epidemi ve pandemilerle dünya için tehdit oluşturmuş, 12. yüzyılda çiçek, 13. yüzyılda lepra, 14. yüzyılda veba, 15. Yüzyılda sifiliz, 16. yüzyılda dizanteri, 17. Yüzyılda tüberküloz, 18. yüzyılda tifo, 19. yüzyılda kolera büyük morbidite ve mortalitelere neden olmuştur (Kanra ve Kara 2003). 20. yüzyılda, yeni bazı enfeksiyon ajanları ve hastalıkları belirmeye başlamış, 1970’li yıllardan itibaren yeni tanımlanan, epidemi ve pandemi yapan bulaşıcı hastalıkların sayısında büyük bir artış olmuştur. 1980’lerin başlarında, HIV/ AIDS’in ortaya çıkışı ile birlikte yeni ortaya çıkan/ yeni belirlenen ya da yeniden belirlenen enfeksiyon hastalıklarına ilgi artmıştır. Günümüzde bir önceki kuşağın hiç tanımadığı, AIDS gibi yaklaşık 40 yeni enfeksiyon bulunmaktadır. Ebola virüsü, Kuş gribi (Avian influenza), Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), Deli dana hastalığı (Bovine spongiform ensefalopati-BSE), Domuz gribi (Swine flue) ve Şiddetli Akut Solunum yolu Sendromu (Severe Acute Respiratory SyndromeSARS), Batı Nil (West Nile) virüsü gibi daha önce tanımlanmamış ya da sadece hayvanlarda enfeksiyona neden olabilen ya da sadece belirli coğrafik bölgelerde görülen virüsler genetik değişikliklerle insanlarda da enfeksiyona neden olarak küresel anlamda tehdit oluşturabilen mikroorganizma ve hastalıklar haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün 2007 raporuna göre, günümüz dünyasında, yaşama biçimlerindeki önemli değişikliklerle birlikte bulaşıcı hastalıkların seyrinde belirgin farklılıklar izlenmektedir. Nüfus bütün dünyada artmakta, şehirleşme hızı artmakta, daha önce insan eli değmemiş bölgelere girilmektedir. Yoğun tarımsal uygulamalar, çevresel aşınma ve antibiyotiklerin sorumsuzca ve yaygın biçimde kullanımı mikroorganizma dünyasının dengesini bozmaktadır. Günümüzde, her yıl yeni bir bulaşıcı hastalık tanımlanmakta, geçmişte görülmemiş bir hızla yeni enfeksiyon hastalıkları ortaya çıkmaktadır (WHO 2007). Yeni görülmeye başlayan ya da yeniden görülmeye başlayan enfeksiyon hastalıkları tanımlamalarına bakıldığında, tanımın sunulduğu zamana ve yere göre değişen kapsamlı ya da sınırlı çeşitli tanımlar görülmektedir (Louria 2000, Goldrick 2004, Fauci 2005, Lashley 2006). Bu tanımlarda yer alan özelliklerden bazıları aşağıda verilmektedir; Yeni tanımlanan enfeksiyon hastalığı, önceden hiç bilinmeyen, tanınmayan bir mikroorganizmanın yol açtığı yeni bir enfeksiyon hastalığıdır. Örneğin; Edinilmiş Immün Yetmezlik Sendromu (AIDS) etkeni sonradan tanımlanan bir virüs olan human immunodeficiency virus (HIV). 62 Yeni ve Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Ve Enfeksiyon Kontrolü Iı 21. Yüzyılda Yeniden… Yeni tanımlanan enfeksiyon hastalığı, mikroorganizma ve hastalığın daha önce bulunmadığı bir coğrafik alanda görülmesidir. Örneğin; Batı yarım kürede ensefalite yol açan Batı Nil (West Nile) virüsünün bulunması Daha önce insanda görülmeyen, konakçısı hayvan olan mikroorganizmalar için artık insanın da konakçı olduğunun belirlenmesi Örnek; Kuş gribi (avian influenza). Mikrobial evrim sonucu mikroorganizmanın virülansında ya da diğer özelliklerinde değişim olmasıdır. Örneğin; Escherichia coli zincirlerinin çoğu insanda göreceli olarak benign iken, 0157:H7 zincirinin şiddetli hemorajik hastalığa ve hemolitik üremik sendroma yol açması. Biyolojik silah olarak, zarar vermek amacı ile organizmaların kullanılması sonucu gelişen hastalıklardır. Örneğin; 2001 yılında ABD’de kontamine mektuplarla Bacillus anthracis yayılması. Yeni ve yeniden tanımlanan enfeksiyon hastalıklarının görülüşünü etkileyen faktörler Yeni enfeksiyon hastalıklarının ortaya çıkmasına ve önceden bilinen enfeksiyon ajanlarının hastalık yapma örüntülerinde değişim olmasına yol açan etiyolojik faktörler şöyle sıralanabilir (Donald ve Louria 2000, Goldrick 2004, Ka-Wai 2006, Lashley 2006, Eisenberg ve ark. 2007). Mikrobial adaptasyon ve değişim (örn. E.coli’nin daha virülant olan O157: H7 zinciri) İnsanların enfeksiyona yatkınlığında değişim İklim ve hava koşullarındaki değişim (örn. fazla yağış sivrisinekler için çoğalmaya uygun ortam hazırlamakta, sivrisinekler aracılığı ile geçen hastalıklar artmakta) Ekosistemde değişim (örn. baraj yapımları vektör ekolojisinde değişimlere yol açmaktadır). İnsan demografisindeki ve davranışlarındaki değişim (örn., toplumda immün sistemi etkileyen süreğen hastalıklı bireylerin giderek daha çok artması, cinsel davranış değişiklikleri, piercing ve hepatit C potansiyeli) Ekonomik gelişim ve toprak arazinin kullanımında değişim (örn., Venezuela’da ormanların yok edilmesi Guanarito virus rezervuarı olan kamış faresi popülasyonunda artmaya, Venezuela hemorajik ateşi olarak bilinen salgına yol açmıştır). Uluslar arası seyahat ve ticaret (örn. Guatemala’dan ithal edilen ağaç çileği ABD’de cyclosporasis salgınına yol açmıştır). Teknoloji ve endüstri alanındaki değişim (örn. tavuklarda E. coli enfeksiyonlarının tedavisinde yoğun şekilde fluoroquinolones kullanımının, insanda diğer organizmalara karşı antimikrobial dirence yol açması) Yoksulluk ve sosyal eşitsizlik (örn. yoksulluk hastalanan hayvanı yemeye, şarbon, kuş gribi gibi hastalıklara yol açabilir). Savaş, afet, kıtlık ve halk sağlığı önlemlerinin bozulması / çökmesi (örn. terör, sivil kargaşa, doğal afetler, vektör, parazit kontrolünün sağlanamaması) Her kitlesel yıkım ve şiddet halk sağlığı hizmetlerini, özellikle bağışıklama ve vektör kontrolü gibi koruyucu hizmetleri olumsuz etkiler. 63 Firdevs ERDEMİR, Gülzade UYSAL, Arzu AKMAN, Ahu ÇIRLAK Politik irade eksikliği (örn. Küresel enfeksiyonların bildiriminde eksiklik, salgınların politik ve ekonomik nedenlerle bildirilmemesi). Kasıtlı zarar verme niyeti (örn. 2001 yılında ABD’de Şarbon etkeni Bacillus anthracis in kasıtlı olarak bulaştırılması). Yeni enfeksiyon hastalıklarının ya da önceden bilinen enfeksiyon hastalıklarının yeniden ortaya çıkmasına yol açtığı bildirilen bu etiyolojik faktörler çevresel, sosyal, davranışsal kapsamdadır ve çoğu birbiri ile ilişkilidir. Örneğin; savaş içme sularında bulaşıya, sanitasyon olanaklarının bozulmasına, temel sağlık hizmetlerinin yıkımına, şiddete, halkın kararlara katılımının zayıflamasına, HIV gibi cinsel yolla bulaşan hastalıkların yayılmasına yol açabilir. Aşağıda, ülkemizde de görülen bazı yeni tanımlanan enfeksiyon hastalıklarından Kuş gribi (Avian İnfluenzası), Şiddetli Akut Solunum yolu Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome-SARS), Kırım-Kongo Kanamalı Ateş (KKKA) hasalığı ve Domuz gribi hastalıklarının gelişimi, etken virüsün özellikleri, hastalığın epidemiyolojisi, bulaş yolları, inkübasyon süresi, tanı kriterleri, belirti ve bulguları ile tanı ve tedavisi, risk grupları ve koruyucu önlemler ele alınmaktadır. 1. Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA)- Crimean-Congo Hemorrhagic Fever (CCHF) Kırım-Kongo hemorajik ateş (KKHA) hastalığının etkeni olan Crimean-Congo hemorrhagic fever virus (CCHFV), Bunyaviridae ailesinin Nairovirus gurubuna mensup bir RNA virusudur (Elaldı 2004). Hastalık ilk defa 1944 yılında Kırım’da görülmüş ve Kırım Kanamalı Ateşi olarak tanımlanmıştır. Daha sonra 1956 yılında Kongo’da görülen hastalığın, 1969 yılında Kırım Kanamalı Ateşi ile aynı olduğunun farkına varılmış ve hastalık bu tarihten itibaren bu günkü bilinen ismiyle anılmaya başlamıştır (Crowcroft ve ark. 2002, Bozkurt ve ark. 2005, WHO 2006). Son beş yıl içinde KKKA bildirimlerinde ciddi bir artış gözlenmektedir. Hastalık, komşu ülkelerde yıllar önce bildirilmiştir. Türkiye'de ilk kez 2002 yılında Tokat yöresinde görülmüş olup 2002 ve 2005 yıllları arasında 500 olgu bildirilmiştir (Sağlık Bakanlığı 2005a). Hastalık genellikle mevsimsel özellik göstermektedir. Doğru Avrupa ve Asya bölgelerini içine alan enfeksiyonlar genel olarak Haziran-Eylül ayları arasında görülmektedir. Özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde Kızılırmak havzası başta olmak üzere, Tokat, Sivas ve Yozgat illerinde KKKA epidemileri bildirilmiştir. Ülkemizde hastalık sadece İç Anadolu Bölgesi ile sınırlı olmayıp Doğu Karadeniz bölgesinde de görülmektedir (Sağlık Bakanlığı 2005a, Kara 2006). 1.1. KKKA Bulaş Yolları: İnsanlar sıklıkla evcil hayvanlar ile uğraştıkları sırada keneler (özellikle Hyalomma cinsi) tarafından ısırılmalarıyla enfekte olurlar. Enfekte hayvan ve insanlara ait kan, vücut sıvıları veya sekresyonlar ile temas ile de enfeksiyon bulaşabilir. Başka bir bulaşma yolu ise nazokomiyal yoldur (WHO, 2001). KKKA ile bulaş olduğunda inkübasyon dönemi; kene tarafından ısırılma durumunda; 1-3 gün (en fazla 9 gün), 64 Yeni ve Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Ve Enfeksiyon Kontrolü Iı 21. Yüzyılda Yeniden… enfekte kan, doku veya vücut sıvısına temas durumunda ise 5-6 gün (en fazla 13 gün) olarak belirlenmiştir (Sağlık Bakanlığı 2005a). 1.2. KKKA’nin Belirti ve Bulguları: KKKA tanısı ile izlenen hastalarda sıklıkla ateş, ani baş ağrısı, halsizlik, belirgin iştahsızlık, bulantı /kusma, karın ağrısı, diyare, kas ağrıları, yaygın ekimoz, öksürük, pnömoni, mukozal, gastrointestinal, genitoüriner kanama, ensefalopati, hepatit gibi klinik belirtiler görülmektedir. Laboratuar Bulguları incelendiğinde de trombositopeni, lökopeni, AST, ALT yüksekliği, PT, aPTT uzaması, INR yüksekliği fibrinojen yüksekliği göze çarpmaktadır (Drosten ve ark. 2002, WHO 2006). 1.3. KKKA’ nin Tedavisi: Hastalığın spesifik bir tedavisi olmayıp tedavide esas destek tedavisidir. Gerektiğinde tam kan veya kan ürünleri, donmuş plazma, trombosit, eritrosit süspansiyonları verilir. Etki mekanizması tam olarak belli olmamakla birlikte Ribavirin kullanılabilir. 1.4. KKKA’ nin Kontrolü: Kenelerin yaşama alanlarından uzak durulmalıdır. Bu alanlarda belli aralıklarla vücut kene varlığı yönünden kontrol edilmelidir. Kapalı giysiler giyilmeli; sahada çizme kullanılmalıdır. Belirli aralıklarla hayvanlar ilaçlanmalıdır. Sağlık personelinin korunmasında ise; Personel eğitimi, Viral hemorajik ateşlere özgü bariyer önlemleri, Hasta izolasyonu, Personel koruyucu ekipman, Temizlik, çevre ve alet dezenfeksiyonu, Yatak takımları ve çamaşırlar, Atık ve çıkartılar, Laboratuar örnekleri, Ölüm ve gömme işlemleri. Yaralanma durumunda yapılması gerekenler: % 70’lik alkol solüsyonu 20-30 saniye uygulanmalı Su ve sabunla yıkanmalı 20-30 saniye hızla akan suyun altında tutulmalı Salgın sorumlusuna haber verilmeli Ateşi günde iki kez izlenmeli, 38.3 oC ve üzerine çıkması durumunda takibe alınmalıdır (Sağlık Bakanlığı 2010a). 2. Kuş Gribi (Avian İnfluenza) Avian influenza veya kuş gribi normalde sadece kuşları (tavuk, hindi, yaban ördekleri gibi kanatlılar da dahil) daha az sıklıkta domuzları enfekte eden viruslerin neden olduğu bulaşıcı bir hastalık olmasına rağmen; virüslerdeki mutasyonlar sonucunda hayvanlardan insanlara da bulaşabilmekte ve epidemilere neden olmaktadır (Badur 2007). 16. yy’dan beri 10-50 yıl aralıklarla influenza salgınlarının olduğu, dönem dönem ölümcül pandemilere yol açan yeni influenza A suşlarının ortaya çıktığı, yeni bir virüs tanımlandığında bu virüsün aynı yüzyılda 3-4 kez salgınlara neden olduğu ve insanlara kolayca bulaşabildiği bilinmektedir. Bugün en çok bilinen ve farklı ülkelerde epidemilere neden olan H5N1 tipi avian influenza salgını ilk olarak 1997’de Hong Kong’da ortaya çıkmıştır. Hong Kong’da çeşitli önlemler alınarak büyümesi önlenen 65 Firdevs ERDEMİR, Gülzade UYSAL, Arzu AKMAN, Ahu ÇIRLAK bu salgından sonra, 2001, 2002 ve 2003 yıllarında da kümes hayvanlarında avian influenza salgınları bildirilmiştir (Hoa ve Parker 2006). Ülkemizde ise; ilk olarak avian influenza virüsünün (AİV) Ekim 2005 yılında Manyas’taki kuşlarda salgınlara neden olduğu belirlenmiştir (Akan 2007). Daha sonra Ocak 2006 yılında Ağrı’ da ilk insan olguları bildirilmiştir. Ulusal İnfluenza Merkezi’ ne (Ankara) göre tanımlanan 21 olgu’nun 12’si DSÖ laboratuarlarında doğrulanmış ve bu güne kadar Türkiye’de avian influenza nedeniyle 4 kişi hayatını kaybetmiştir (Badur 2007, WHO 2010). WHO’ nun bildirdiğine göre, 2003- 8 Haziran 2010 tarihleri arasında 15 ülkede H5N1 suşuna ait Avian influenza salgınları görülmüş, 499 kuş gribi vakasından 295’ i hayatını kaybetmiştir (WHO 2010). Avien influenza virüsü, Orthomyxoviridiae ailesinden, hem hayvanlarda hem de insanlarda hastalık oluşturabilen A Tipi bir virüsdür (Yılmaz ve ark. 2007). İnfluenza A virüsleri önemli antijenik kısımları olan yüzey glikoproteinleri; hemaglutinin (HA) ve nöraminidaz (NA)’lara göre farklı alttiplere ayrılmaktadırlar. HA; hücre yüzeyindeki sialik asit reseptörlerine bağlanarak virüsün hücre içine girmesini, NA ise; enfekte hücreden virüsün salınmasını, serbest kalmasını sağlar. HA ve NA proteinlerinin pek çok farklı kombinasyonu bulunmaktadır. Her bir kombinasyon farklı alt tipleri ifade etmektedir. Avian influenza için 16 HA (H1-H16) ve 9 NA (N1-N9) alt tipi belirlenmiştir (Alexander 2008). İnfluenza virüsleri türlere spesifik olmasına rağmen, son yıllarda oldukça sık salgınlara neden olan yüksek patojeniteli suş ‘H5N1’ tür engelini atlamakta ve insanlarda ciddi hastalık oluşturmaktadır (Yılmaz ve ark. 2007). Avien influenza virüsü, çevresel koşullarda özellikle soğuk ve nemli ortamlarda uzun süre (yaklaşık 105 gün) canlı kalabilir. Ayrıca, formalin, iyot bileşikleri, okside edici ajanlar, asitler, eter, sodyum deoksikolat, iyot ve çamaşır suyu gibi dezenfektanlara dayanıksız olup kuluçka süresi 2-8 gündür (Akan 2007, Yılmaz ve ark. 2007). 2.1. Kuş Gribinin Bulaşma Yolları: Avien İnfluenza virüsü, sıklıkla yaban kuşları ve uzak mesafelere göç eden kazların solunum sistemlerinde ve barsaklarında kolonize olmaktadır (Melville ve Shortridge 2006). Bu nedenle insanlarda enfeksiyona neden olan başlıca geçiş yolu enfekte kümes hayvanlarına veya virüs ile enfekte olmuş yüzeylere direkt temastır. Günümüze kadar görülen çoğu insan vakaları kırsal bölgelerde, hayvanların serbestçe dolaştığı, bazen evlerin ve çocukların oyun alanlarının hayvanlarla paylaşıldığı yerlerde görülmüştür (Sağlık Bakanlığı 2005b). Avien İnfluenza virüsü’ nün insandan insana bulaşı nadir olarak bildirilmekle birlikte virüsün genetik yapısını değiştirerek insandan insana bulaşma özelliği kazanmasından ve pandemilere neden olmasından endişelenilmektedir (CDC 2008) 2.2. Kuş Gribinin Belirti ve Bulguları: Genellikle başlangıç belirtisi yüksek ateş (38 0C’den fazla) ve grip benzeri belirtilerdir. Solunum/sindirim sisteminde lokalize boğaz ağrısı, göğüs ağrısı, burun kanaması, öksürük, kanlı balgam, kas ağrısı, karın ağrısı, kusma, diyare (kanlı olabilir) gibi belirtilerle birlikte sistemik enfeksiyonlar, ciddi pnömoniler, akut solunum 66 Yeni ve Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Ve Enfeksiyon Kontrolü Iı 21. Yüzyılda Yeniden… yetmezliği sendromu (ARDS), multifokal hemoraji ve trombozisler, daha ileriki aşamalarda çoklu organ yetmezliği ve santral sinir sistemi tutulumu meydana gelmektedir (Acar ve Beşirbellioğlu 2005, Yılmaz ve ark. 2007). 2.3. Kuş Gribi’ nin Tedavisi: Tedavi ve korunmada M2 inhibitörleri (amantadin, rimantadin) ve nöraminidase inhibitörleri (oseltamivir ve zanamivir) olmak üzere iki grup ilaç birçok ülkede etken suş ne olursa olsun insanlardaki grip vakalarında korunma ve tedavi amacı ile kullanılmaktadır. İnsanlarda H5N1’e karşı etkili bir aşı yoktur. Bugünkü grip aşıları insanlarda H5N1 suşlarının neden olduğu hastalığa karşı koruyucu değildir (Sağlık Bakanlığı 2005b). 2.4. Kuş Gribi’ nin Kontrolü: Tavuk besleyenler, tavukçuluk ve yumurta üretim sektöründe çalışanlar ya da veterinerler, AİV ile bulaş yönünden risk altındadırlar. Bu popülasyonun AİV enfeksiyonundan korunmasına yönelik aşağıda belirtilen uygulamalara dikkat etmeleri önemlidir (CDC 2008, Sağlık Bakanlığı 2010b). • • • • • • • • • Eldiven, maske ve gözlük takmalı ve önlük giymelidirler. Eller sık sık sabun ve bol suyla iyice yıkanmalı; dezenfekte edilmelidir. Hayvanlara ait dışkı, salya ve burun akıntılarına temas edilmemelidir. Ölen tavuklar yakılarak veya derince açılan çukurlara üzerlerine sönmemiş kireç dökülüp gömülmelidir. Mevsimsel grip aşılarını yaptırmalı ve salgın sırasında profilaktik olarak antiviral ilaçları kullanmalıdırlar. Özellikle avcılar ve kanatlı hayvan yetiştiriciliği ile uğraşanlar korunma önlemlerinin alınmasında çok titiz olmalıdır. Kanatlı etleri ve yumurtaları iyice pişirildikten sonra yenmeli, bütün aşamalarında veteriner hekim kontrolünün olduğu markalı ürünlerin tüketilmesi tercih edilmelidir. Hastalığın görüldüğü ülkelere seyahat söz konusu olduğunda, kanatlı hayvan çiftliklerinden ve pazarlarından uzak durulmalıdır. Enfekte hayvanlar, bu hayvanların sekresyonları veya enfekte yüzeyler ile temasta olduğundan şüphelenilen bireyler 7 gün boyunca AIV enfeksiyonunun semptomları yönünden izlenmelidirler. 3. Domuz Gribi (Influenza A (H1N1) Enfeksiyonu/ Swine Flu) Domuz gribi, influenza A virüslerinden birinin neden olduğu, geçmişte domuzlarda endemik olarak ya da mevsimsel salgınlar halinde görülen, insanlarda ise sadece enfekte hayvanlar ile yakın temasın sonucu olarak meydana geldiği belirtilen bir hastalıktır (Spika ve Butler-Jones 2009, Del Rio ve Guarner 2010, Ma ve Richt 2011). 2009 yılında meydana gelen pandemideki etken virüs ise daha önce gerek insanlarda, gerekse domuzlarda hiç tanımlanmamış, influenza A’nın bir alt tipi olan ve (H1N1) olarak adlandırılan yeni bir influenza virüsüdür. Bu yeni zincirin en önemli özelliği ise insandan insana bulaşabilme yeteneğinin olması, insandan insana bulaşarak yayılmasıdır (Badur 2010a, 2010b; Del Rio ve Guarner 2010) Doğal olarak insanların 67 Firdevs ERDEMİR, Gülzade UYSAL, Arzu AKMAN, Ahu ÇIRLAK çoğunun, özellikle domuzlar ile düzenli şekilde temasta olmayan insanların domuz gribi virüslerine karşı herhangi bir bağışıklığı bulunmamaktadır. Bu nedenle, insandan insana geçiş vakalarının saptanması ile birlikte bir epidemi olasılığı yüksektir. Nitekim, 2009 yılı Nisan ayında Meksika’da ilk İnfluenza A H1N1 vakasının saptanmasından sonraki birkaç gün içinde domuz gribi hızla yayılmış, ABD ve Kanada’da vakalar saptanmış, insandan insana bulaş olduğunun gösterilmesi üzerine Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 29.04.2009 tarihinde Influenza Pandemi Alarm düzeyini “Evre 5” olarak ilan etmiş, iki ay sonra epidemik düzeydeki enfeksiyon kıtalar arası bir salgına dönüşmüş ve 11 Haziran 2009’da DSÖ alarm düzeyini 6’ya yükseltmiş, böylece, 21. yüzyılın ilk influenza pandemisi resmi olarak ilan edilmiştir. 2009 yılı sonlarında dünya çapında Türkiye de dahil olmak üzere, 200 den fazla ülkede laboratuar olarak kesin tanısı konulmuş pandemik influenza H1N1 vakası olduğu, 12.000 den fazla ölüm meydana geldiği bildirilmiştir. DSÖ Ağustos 2010 itibarı ile pandemik H1N1 enfeksiyonunu için post-pandemik döneme geçildiğini ilan etmiştir (CDC 2009a, Ciblak ve ark. 2009, WHO 2009c,d, Badur 2010a,b, Bettinger ve Sauve 2010, Girard ve ark. 2010). 3.1. Domuz Gribinde Bulaş Yolları: İnfluenza A- H1N1 virüsü insandan insana damlacık yoluyla yayılmaktadır. Virüs, cansız yüzeylerde 2 saate yakın canlı kalabilmektedir. Bu nedenle bulaşı, hapşırma ve öksürme sırasında tükürük damlacıkları ve balgam teması ile olabileceği gibi, bu sekresyon veya damlacıklar ile kirlenmiş eller, objeler ve yüzeyler ile temas (masa, kapı kolu, bilgisayar klavyesi, telefon ahizesi gibi virüsle kirlenmiş yüzeylere dokunmakla veya hapşıran kişiyle tokalaşma) sonrası ellerin yıkanmadan ağız, burun, göze sürülmesiyle de meydana gelmektedir. Domuz gribinde hastalık belirtileri başlamadan önceki 1 gün ve hastalık süresince, yaklaşık 7 gün daha bulaşıcılılığın devam ettiği düşünülmektedir. Çocuklarda hastalık bazen uzun sürebileceğinden bulaştırıcılık süresinin 10 güne kadar uzayabileceği belirtilmektedir (Neuman ve ark. 2009, CDC 2009b, Badur 2010b, Embree 2010, Girard ve ark. 2010). 3.2. Domuz Gribinin Belirti ve Bulguları: Domuz gribi enfeksiyonu olan kişilerde mevsimsel gripte görülen belirtilere benzer şekilde akut solunum hastalığı belirti ve bulguları görülür. Ateş (koltuk altı 38°C’yi geçen) öyküsü ile birlikte yaygın vücut ağrısı, boğaz ağrısı, nazal konjesyon, burun akıntısı, öksürük belirtilerden en az biri ya da ikisi vardır. Ayrıca, baş ağrısı, titreme, halsizlik, diyare ve kusma gibi influenzanın diğer tipik diğer belirtileri de olabilir (Cengiz 2010, Embree 2010, Del Rio ve Guarner, 2010, Girard ve ark. 2010). Eğer domuz gribi şüphesi varsa, solunum yolu sekresyonlarından, olanaklı ise nazofarengeal ya da nazal aspirasyon yoluyla, eğer bu örnekler toplanamıyorsa, orofarengeal ve nazal örnek alınarak analiz edilmelidir. Bazı uzmanlar virüsün aerosolizasyonunu (havada kalması) önlemek için Dacron nazal sürüntünün kullanımını önermektedir. Sürüntü sentetik, plastik ya da alüminyum kültür çubuğu kullanılarak alınmalı, tahta ya da pamuk kullanılmalıdır. Alınan örnek 4°C soğutucaya 68 Yeni ve Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Ve Enfeksiyon Kontrolü Iı 21. Yüzyılda Yeniden… konulmalı (dondurulmamalı) ya da buz paketleri arasına konularak hemen laboratuara ulaşması sağlanmalıdır (CDC 2009a). Vakaların çoğu hafif ya da asemptomatik olabilir. Geçmişte, vakalar genellikle periyodik influenza surveyenslarında tesadüfen tanımlanmıştır. Son salgında da ABD’de görülen vakalar genellikle hafif iken Meksika’da hastaların çoğunda, özellikle genç yetişkinlerde pnömoni, solunum yetmezliği ve akut solunum sıkıntısı (ARD) gelişmiş, hastalık oldukça ağır seyretmiştir. Meksika’da, çeşitli ülkelerde ve ülkemizde domuz gribi nedeniyle ölümler meydana gelmiştir. Hastalığın şiddetindeki farklılıkların nedeni ise açık değildir (Ciblak ve ark. 2010, Embree 2010, Del Rio ve Guarner 2010). 3.3. Domuz Gribinin Tedavisi: CDC’ye göre, domuz gribi etkeni influenza A (H1N1) neuraminidase inhibitorlerine, antiviral ilaçlara (zanamivir and oseltamivir) duyarlıdır. Domuz gribinde tedavi önerileri şöyledir (CDC 2009d, Chandarkant ve ark. 2009, Del Rio ve Guarner 2010, Sağlık Bakanlığı 2009, WHO 2009a). Şüpheli vakalar: Belirtiler görüldükten sonraki en kısa sürede yalnızca zanamivir ile ya da diğer antiviral ilaç kombinasyonu ile (oseltamivir ve amantadineya da rimantadine) tedavinin başlanması ve 5 gün devam edilmesi gerekmektedir. Kesin Vakalar: 5 gün süre ile zanamivir ya da oseltamivir verilmelidir. Gebe kadınlar: Embriyo /fetüs üzerine olası yarar ve zararın/ potansiyel riskin değerlendirilerek uygun antiviral tedavi uygulanması önerilmektedir. 1 yaşından küçük çocuklar: Bebeklerde influenzaya morbiditesi ve mortalitesi yüksek olduğu için influenza A (H1N1) enfeksiyonu olan bebeklerde oseltamivir ile tedavi önerilmektedir. Ulusal ve uluslar arası sağlık kurumlar, ülkemizde sağlık bakanlığı domuz gribinin antiviral tedavisi konusunda ayrıntılı rehberler sağlamaktadır. Belirli gruplarda antiviral kemoproflaksi Influenza A (H1N1) virusü ile enfeksiyonu ve domuz gribi tanısı kesin olan kişiler ile bilinen temaslılara 7 gün kemoproflaksi önerilmektedir. Temaslılarda tedavi programı ve dozları resmi kuruluşlarca güncellenerek rehberler sağlanmaktadır (CDC 2009b,c,d, Sağlık Bakanlığı 2009, WHO 2009a). Amerikan Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (CDC) ve Sağlık Bakanlığı önerilerine göre şu gruplarda kemoproflaksi gereklidir; Şüpheli ya da kesinleşmiş bir vaka ile ev halkı temaslılarından influenza komplikasyon riski yüksek olan kişiler (belirli bir kronik hastalığı olanlar, yaşlılar) Şüpheli ya da kesinleşmiş bir vaka ile yakın (yüz yüze) teması olan, influenza komplikasyonu riski yüksek (belirli bir kronik hastalığı olan) okul çağındaki çocuklar İnfluenza komplikasyonu riski yüksek (belirli bir kronik hastalığı olan kişiler, yaşlılar) olup, Meksika gibi domuz gribi insidansı yüksek olan bölgelere seyahat edenler İnfluenza komplikasyonu riski yüksek (belirli bir kronik hastalığı olan kişiler, yaşlılar) olup, sınırlarda / havaalanlarında çalışanlar 69 Firdevs ERDEMİR, Gülzade UYSAL, Arzu AKMAN, Ahu ÇIRLAK Domuz gribi tanısı / influenza A (H1N1) virus enfeksiyonu kesinleşmiş bir kişinin enfeksiyon dönemi boyunca korunmasız temasta olan halk sağlığı çalışanları ve diğer sağlık personeli 3.4. Domuz Gribinin Kontrolü: Domuz gribinde enfeksiyonun bulaşıcı olduğu sürece (hastalık başlangıcından bir gün önce ve 7 gün sonrası) damlacık ve temas enfeksiyonu önlemlerinin alınması gerekmektedir. Sağlık kurumunda/ hastanede alınması gereken önlemler Domuz gribi tanısı şüpheli olan ya da kesinleşmiş ve hospitalizasyon gerektiren hastalar tek kişilik bir odada yatırılmalı ve odanın kapısı kapalı tutulmalıdır. Hastanın odadan dışarı çıkması durumunda maske takmalıdır. Sağlık personeli tarafından standart damlacık enfeksiyonu ve temas önlemleri uygulanmalı ve bu önlemler hastalığın başlangıcından 7 gün sonrasına ya da semptomlar tamamen geçene kadar devam ettirilmelidir (CDC 2009b,c, Sağlık Bakanlığı 2009, WHO 2009a). Virüs, yüzeylerde 2 saate yakın canlı kalabildiğinden masa, kapı kolu, bilgisayar klavyesi, telefon ahizesi gibi, virüsle kirlenmiş yüzeyler ve eller ile temas sonrasında bulaşma olabildiğinden el yıkama ve dezenfeksiyon önemlidir. Yüzeylerin dezenfeksiyonunda çamaşır suyu (%10’luk) veya alkol (%70’lik) etkilidir. Eller için %70’lik alkol tercih edilmelidir. Yüksek ateşi olan ve öksüren insanlardan uzak durmak, hijyen kurallarına mutlak uyum, selamlaşılan kişilerle öpüşmemek hapşırırken ya da öksürürken ağzı bir mendil yardımıyla kapatmak, gün içerisinde elleri sık sık sabunla yıkamak, kapı kolu gibi ellerin sık temas ettiği sert yüzeylerin dezenfektanlar ile temizlenmesi alınması gereken önlemlerdir. Domuz gribi influenza A (H1N1) virus enfeksiyonu tanısı kesinleşmiş bireylerin bulunduğu bölgelerde yaşayanlar, bu bölgelere seyahat edenler, bu bölgelerde ateşli solunum yolu hastalığı olan ya da influenza A (H1N1) virus enfeksiyonu tanısı kesinleşmiş kişiler ile hastalıktan bir gün öncesi ve 7 gün sonrasını kapsayan sürede temasta bulunan kişiler şüpheli vaka olarak kabul edilmektedir. Ayrıca, domuz gribi olduğu saptanan bir hayvan ile temas öyküsü olan ve akut solunum yolu enfeksiyonu bulunan kişiler de risk grubunda ele alınmaktadır. 4. Şiddetli Akut Solunum yolu Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome-SARS) Şiddetli Akut Solunum yolu Sendromu (SARS), yüzyılın hemen başında dünyada salgınlara neden olmuş bir enfeksiyon hastalığıdır (Kanra ve Kara 2003). İlk SARS vakası 16 Kasım 2002 tarihinde Çin'in Guangdong eyaletinin Foshan kentinde ortaya çıkmış, Çin dışında ilk kez 28 Şubat 2003 tarihinde Vietnam'ın Hanoi kentinde teşhis edilmiştir SARS hastalığı daha fazla Çin, Hong-Kong, Tayvan, Kanada, Singapur, Amerika, Vietnam ve Tayland’da salgınlara ve ölümlere neden olmuştur (Özdemir ve Şencan 2002, Kanra ve Kara 2003). 70 Yeni ve Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Ve Enfeksiyon Kontrolü Iı 21. Yüzyılda Yeniden… SARS hastalığının etkeni ultraviyole ışınlara ve dezenfektanlara duyarlı yeni bir coronavirustur (SARS-CoV) (Özdemir ve Şencan 2002). Coronavirüsler, hayvanlarda ve insanlarda üst solunum yolu (nezle ve soğuk algınlığına yol açar) enfeksiyonlarına ve enterokolitlere yol açarlar. Hayvanlarda ağır hastalığa neden olurlarsa da, insan kökenleri daha önce hafif ve orta düzeydeki hastalıklardan sorumlu olmuşlardır. Antijenik ve genomik yapısı farklı olan SARS - CoV ağır semptomlara yol açan ilk insan coronavirüsdür (Kanra ve Kara, 2003). SARS - CoV plastik yüzeylerde ve dışkıda 48 saat (pH yüksek ise 4 gün), kuru havada ve diğer yüzeylerde 3 saat, oda sıcaklığında 24 saatten fazla canlı kalabilmektedir. Bu nedenle, virüs kristalize olarak, soluduğumuz havada toz partikülleri şeklinde asılı olarak kalabilmektedir (Özdemir ve Şencan 2002). 4.1. SARS Hastalığının Bulaşma Yolları: Coronavirüsler, damlacık (Droplet) infeksiyonu, hava yolu, vücut sıvıları olmak üzere üç yolla bireyden bireye bulaşabilmektedir (Türk Toraks Derneği 2010). İnkübasyon süresi 2-7 gün olmakla birlikte 10 güne kadar uzayabilir. Virüs vücuda ilk alındığında bulaştırıcılık yoktur. (CDC 2004, Türk Toraks Derneği 2010). 4.2. SARS Hastalığının Belirti ve Bulguları: Çoğunlukla 38ºC’nin üzerinde ve devamlı olarak yüksek seyreden ateş SARS hastalığının ilk semptomudur. Ateş titreme ve eklemlerde katılıkla birlikte olabilir. Baş ağrısı, baş dönmesi, burun akıntısı, boğaz ağrısı, göğüs ağrısı, bulantı-kusma halsizlik, kas ağrısı ve yorgunluk tabloya eklenir (Türk Toraks Derneği 2010). Birkaç olguda diyare bildirilmiştir. Semptomların başlangıcından 3-7 gün sonra alt solunum yolu tutulumu ile ilişkili olarak kuru, nonprodüktif öksürük, dispne ve hipoksi ortaya çıkar. Olguların %10-20‘sinde meydana entübasyon ve mekanik ventilasyon gerekebilir (CDC 2004). SARS hastalarında laboratuar bulguları lökopeni-lökositoz, lenfopeni, trombositopeni- trombositoz, LDH ve kreatin fosfokinaz yüksekliği, elektrolit bozuklukları (hipokalsemi vb), karaciğer enzim yükseklikleri tespit edilebilir (Özdemir ve Şencan, 2002). Tüm olgularda mortalite oranı %4 dür. İleri yaş ve özellikle diyabet ve kalp hastalığı başta olmak üzere eşlik eden hastalıklar ölüm oranını ve yoğun bakımda izlenme olasılığını arttıran faktörlerdir. Bazı çalışmalarda artmış serum LDH ve nötrofil düzeylerinin de kötü prognoz göstergesi olduğu bulunmuştur. Hastalık çocuklarda, özellikle de 12 yaş altında iyi prognoz göstermektedir (Türk Toraks Derneği 2010). 4.3. SARS Hastalığının Tedavisi: Uluslararası otoriteler SARS için “Toplum Kökenli Atipik Pnömoni Tedavisi” yapılmasını önermektedirler. Tedavi geniş spektrumlu antibiyotiklere ek olarak metilprednizolon ve ribavirin verilmesi şeklindedir (Özdemir ve Şencan 2002). 4.4. SARS Hastalığının Kontrolü: Şüpheli ve olası vakalar hastaneye yatırılarak izole edilmeli ve sağlık otoritelerine de haber verilmelidir. Daha sonra hastalık kontrol önlemleri alınmalıdır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: 71 Firdevs ERDEMİR, Gülzade UYSAL, Arzu AKMAN, Ahu ÇIRLAK Hastaya maske takılmalı ve hasta negatif basınçlı odaya alınmalıdır. Hastanın odasına girerken sırasıyla: Maske, gözlük ve bone takılmalı, elbise giyilmeli, elleri yıkayıp antiseptikle ovuşturduktan sonra kurutmalı (eldiven giymek tek başına yeterli değildir) ve eldiven giyilip içeri girilmelidir. Tüm hastane personeli enfeksiyon kontrol önlemlerine dikkat etmeli; maske, eldiven, gözlük, kep, önlük, galoş kullanmalı, el hijyenine dikkat ederek şüpheli materyallere dokunmadan önce ve dokunduktan sonra ellerini yıkamalıdır. Personele ait eşyalar hastaneye sokulmamalı ve hastaneden çıkartılmamalıdır. Personel iş bitimi hastaneden çıkmadan duş almalıdır. Hastanede yiyip içmemelidir. Personel hastanede ellerini yıkamadan ve dezenfekte etmeden elerini ağzına, burnuna ve gözlerine sürmemelidir. Hastalara bir kullanımlık ekipmanlar kullanılmalı eğer bu mümkün değilse her kullanımdan önce sterilize edilmelidir. Metalik aletler %70 alkol ile nonmetalik aletler 1/49’luk çamaşır suyu ile temizlenmelidir. Tüm yüzeyler %1’lik çamaşır suyu ile temizlenmeli, vücut sıvıları ile kontamine olmuş yüzeyler ise %2’lik çamaşır suyu ile temizlenmelidir. Hastalar izolasyon odalarından çıkartılmamalı eğer çıkartılacaklarsa gerekli önlemler alınarak çıkartılmalıdırlar. Mümkünse hastaların yanına ziyaretçi alınmamalı eğer alınacaksa gerekli önlemlerden sonra alınmalıdır. Disposıbl eşyalar tıbbi atıklar gibi paketlenerek uzaklaştırılmalıdır. Yüksek riskli prosedürler (bronkoskopi, aspirasyon, entübasyon, hastadan taze preparat hazırlanması, otopsi gibi) gerekli ise yapılmalı, yapılacaksa dar kapsamda yapılmalı ve sıkı önlemler (negatif basınçlı oda, su geçirmez kıyafetler) alınarak yerine getirilmelidir. Hastayla beraber aynı evi paylaşan kişiler de maske takmalı ve hijyen kurallarına azami dikkat etmelidirler. El yıkamada sıvı sabun kullanılmalıdır. Hastayla aynı kaptan yiyip içmemelidir (Özdemir ve Şencan, 2002; CDC 2004). Yeni ve yeniden tanımlanan enfeksiyon hastalıklarının kontrolünde hemşirenin rolü Sağlık sisteminde bir hastanın genellikle ilk karşılaştığı kişi olan hemşireler, bir enfeksiyon hastalığının varlığını tanımlamak, vakaları bulmak ve izlemek, ilgili karar verme mekanizmalarına bildirmek, hastalık kontrol önlemlerini uygulamak durumunda kalabilirler. Yeni bir hastalığın varlığına karşı her zaman dikkatli olan bir hemşire bireysel olarak bir “mini-surveyans sistemi” olarak işlev görebilir. Belirti ve bulguları olan bir bireyi tanılayan hemşire ya da doktor biyolojik bir ajanın, yeni bir hastalığın topluma yayılmasını önlemekte anahtar rol oynar. Hemşirenin bireysel rolü görev yaptığı alana, yere, bakım verdiği nüfusun sağlık bakım gereksinimlerine göre tanımlanır. Ancak, her hemşire temel epidemiyolojik kavramları, erken tanı ve surveyansın önemini, bu sistemlerin başarısında hemşirenin rolünü tanımalı ve kabul etmelidir. Halk sağlığı ile doğrudan ilişkili alanlarda çalışmayan hemşirelerin bile hastalık kontrolü ve surveyans verilerinin toplanmasındaki özgün rolü, katkısı tanınmalıdır. Hemşirenin kaydettiği her veri surveyans amacı ile kullanılabilir (Goldrick 2004, Lashley 2006). 72 Yeni ve Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Ve Enfeksiyon Kontrolü Iı 21. Yüzyılda Yeniden… Erken tanımanın önemi Enfeksiyon hastalıkları salgınlarının erken tanınması ve surveyansı yeni ve yeniden beliren enfeksiyonların kontrolünde çok önemlidir. Hastalık surveyans sistemleri bu hastalıkların alışılagelenden farklı görülüş şekillerini tanıma ve bulma kapasitesinde olmalıdır. Yerel, ulusal ve uluslar arası düzeylerdeki kurumlar nadir görülen ya da açıklanamayan hastalıkların bildirimine etkili şekilde cevap verebilecek bilgi ve kaynaklara sahip olmalıdır. Zamanlama bu hastalıkların erken tanınması ve kontrolünde önemli ve kritik bir öğedir (Goldrick 2004, Hoa & Parker 2006). Gelecek Bugün enfeksiyon ajanlarının yayılımında sınırların kalktığı dünyamızda, toplumların sağlığı küresel iyiliğe bağlıdır. Enfeksiyonlar hakkında bilgilerimiz arttıkça, insanların enfeksiyon riski de azaltılır önermesi sorgulanır olmuştur. Şu bilinmelidir ki; insan ve mikrop dünyası arasındaki ilişki dinamiktir ve düz bir çizgi izlememektedir. Yeni ve yeniden tanımlanan enfeksiyon hastalıklarının görülüşünde birbiri ile ilişkili birçok faktör etkilidir. Uluslar arası seyahatler ve ticaret yolu ile küresel olarak ülkeler arasındaki bağlantılar, ekonomik, politik ve kültürel etkileşimler, insanlar arası ilişkiler ve insan-hayvan arasındaki ilişkiler giderek daha çok artmaktadır. Bu etkileşimlerde bilerek ya da bilmeden mikrobiyal ajanlar ve antimikrobiyal direnç de paylaşılmaktadır. Bu durum yeni ve daha önce tanımlanmamış mikrobiyal hastalık etkenlerininortaya çıkmasına yol açmaktadır. Bunun sonucudur ki, 21. Yüzyılın başlarında yeni etkenler tanımlanmış, yeni salgınlar meydana gelmiştir. Yeni ve yeniden tanımlanan enfeksiyon hastalıklarının yayılmasının sınırlanmasına yönelik çözümler dünyadaki tüm ülkelerin ve bir çok disiplinin işbirlikçi çabalarını gerektirmektedir. Bir pandemiye yönelik etkili önlemleri ve stratejileri belirleme konusunda çeşitli çalışmalar yapılmakla birlikte küresel olarak yeterli bir hazır oluş düzeyinden söz edilememektedir. Başarının anahtarları arasında yeterli finansal kaynakların bulunması, bilgi paylaşımı, hızlı iletişim, sağlık personeli /sağlık meslek üyeleri ile psikologlar, sosyologlar, politikacılar, ekonomistler ve diğer disiplinler arasında işbirliği yer almaktadır (Lashley, 2006). Hemşirelerin bu süreçte etkili olması için gerekenler ise, alışılagelenden farklı hastalık belirtileri / belirti kümelerinin farkında olma, uygun eğitimin sağlanması, enfeksiyon kontrol önlemlerinin sağlanması ve sürdürülmesi için yeterli araç ve gereci edinme, bunları uygulamak için yetki sahibi olma, enfeksiyon hastalığı durumunda aileye ve bireye olası en iyi bakımını sağlanacağı güvencesinin verilmesidir (Goldrick 2004, Hoa & Parker 2006, Lashley 2006). KAYNAKLAR Acar A, Beşirbellioğlu B (2005). Kuş Gribi (Avian Influenza). TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni, 4 (6): 345-353. Akan M (2007). Kümes Hayvanlarında Kuş Gribi, Flora, 12(1):14-21. Alexander DJ (2008). Avian Influenza – Diagnosis, Zoonoses and Public Health 55 : 16–23. Badur S (2007). İnsanlarda Kuş Gribi Tanısı. Flora, 12(1): 22-25. Badur S (2010a). Pandemik influenza A (H1N1) 2009 epidemiyolojisi. Türk Pediatri Arşivi. 45: 80. Yıl: 25-30. Badur S (2010b). H1N1 Epidemiyolojisi ve Virüs. ANKEM Dergisi 24(Ek 2):190-195. 73 Firdevs ERDEMİR, Gülzade UYSAL, Arzu AKMAN, Ahu ÇIRLAK Bettinger JA, Sauve LJ, Scheifele DW ve ark. (2010). Pandemic influenza in Canadian children: A summary of hospitalized pediatric cases. Vaccine, 28(18): 3180-3184. Bozkurt GY, Memikoğlu O, Azap A ve ark. (2005). Kırım Kongo Kanamalı Ateşi: Olgu Sunumu, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası, 58 (4): 193-196. Cengiz AB (2010). Pandemik H1N1 influenza: Çocuklarda klinik bulgular, tanı ve tedavi. Hacettepe Tıp Dergisi 41:28-37. Centers for Disease Control and Prevention (CDC)(2004). In the Absence of SARS-CoV Transmission Worldwide: Guidance for Surveillance, Clinical and Laboratory Evaluation, and Reporting Version Accessed date: 21.01.2004. Available from http://www.cdc.gov/ncidod/sars/pdf/absenceofsars.pdf Centers for Disease Control and Prevention (CDC)(2008). Avian Influenza A Virus Infections of Humans; Accessed date: 20.06.2010. Available from http://www.cdc.gov/flu/avian/gen-info/avian-flu-humans.htm. Centers for Disease Control and Prevention (CDC)( 2009a). Updated Interim Recommendations for the Use of Antiviral Medications in the Treatment and Prevention of Influenza for the 2009-2010 season. Atlanta, GA: Centers for Disease Control and Prevention; Accessed date: 10.03.2010. Available from: http://www.cdc.gov/h1n1flu/ recommendations.html Centers for Disease Control and Prevention (CDC)(2009b). Interim Guidance on Infection Control Measures for 2009 H1N1 Influenza in Healthcare Settings, Including Protection of Healthcare Personnel. Atlanta, GA: Centers for Disease Control and Prevention; Accessed date: 10.02.2010. Available from: http://www.cdc.gov/ h1n1flu/guidelines_infection_control.htm Centers for Disease Control and Prevention (CDC)(2009c). Interim guidance for infection control for care of patients with confirmed or suspected novel influenza A (H1N1) virus infection in a health-care setting. Atlanta, GA: Centers for Disease Control and Prevention; Accessed date: 10.02.2010. Available from http://www.cdc.gov/h1n1flu/ guidelines_infection_ control. html. Centers for Disease Control and Prevention (CDC)(2009d). Interim Guidance on Specimen Collection, Processing, and Testing for Patients with Suspected Novel Influenza A (H1N1) Virus Infection. Atlanta, GA: Centers for Disease Control and Prevention; Accessed date: 10.02.2010. Available from http:// www.cdc.gov/swineflu/specimencollection.htm Chandrakant SR, Gharge DS, Salve PL ve ark. (2009) Swine influenza (H1N1 FLU / Journal of Pharmacy Research 2009, 2(11),1678-1684 Ciblak MA, Albayrak N, Odabafl ve ark. (2009). Cases of influenza A (H1N1) reported in Turkey, May-July 2009. http://www.eurosurveillance.org/images/dynamic/EE/V14N32/art19304.pdf Crowcroft N, Morgan D, Brown DW (2002).Viral haemorrhagic fevers in Europe- Effective control requires a co-ordinated response. Europe Surveillance 7(3): 343. Del Rıo C ve Guarner J (2010). The 2009 influenza A (H1N1) Pandemic: What have we learned in the past 6 months. Transactıons Of The Amerıcan Clinical And Climatological Association, 121: 128-137. Drosten C, Gottig S, Schilling S ve ark. (2002). Rapid detection and quantification of RNA of Ebola and Marburg viruses, Lassa virus, Crimean-Congo hemorrhagic fever virus, Rift Valley fever virus, dengue virus, and yellow fever virus by real-time reverse transcription-PCR. Jounaş Clinical Microbiology, 40: 23232330. Eisenberg JNS, Desai MA, Levy K ve ark.(2007). Enviromental determinants of infectious disease: A framework for tracking causal links and guiding public health research, Environ Health Perspect, 115(8):1216-23. Elaldı N (2004). Kırım-Kongo Hemorajik Ateş Epidemiyolojisi, Cumhuriyet. Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 26(4):185-190 Embree J (2010). Pandemic 2009 (A)H1N1 influenza (swine flu)-the Manitoba experience Biochem. Cell Biology, 88: 589–593. Fauci AS (2005). Emerging and remerging infectious diseases: The perpetual challenge, Academic Medicine; 80(12):1079-05. Girard MP, Tam JS, Kieny MP (2010). The 2009 A (H1N1) influenza virus pandemic: A review, Vaccine 28: 4895–4902. Goldrick BA (2004). 21st-Century Emerging and Reemerging Infections. American Journal of Nursing, January. 104 (1): 67-70. Hoa G ve Parker J (2006). Avian influenza: risk, preparedness and the roles of public health nurses in Hong Kong, Nursing Inquiry, 13(1): 2–6 Kanra G ve Kara A (2003). SARS: şiddetli akut solunum yetmezliği sendromu. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 46: 155-161. 74 Yeni ve Yeniden Tanımlanan Enfeksiyonlar Ve Enfeksiyon Kontrolü Iı 21. Yüzyılda Yeniden… Kara A (2006). Kırım Kongo hemorajik ateşi. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 49(3):175-184. Ka-Wai HE (2006). Reasons for the increase in emerging and re-emerging viral infectious diseases. Microbes and Infection, 8:905-916. Lashley FR (2006). Emerging infectious diseases at the beginning of the 21st century, Online Journal of Issues Nursing, 11(1):2. Louria DB (2000). Emerging and re-emerging infections: The societal determinants, Futures 32: 581–594 Ma W ve Richt JA (2011). Swine influenza vaccines: current status and future perspectives. Animal Health Research Reviews 11(1):81–96. Melville DS ve Shortridge KF (2006). Spread of H5N1 avian influenza virus: an ecological conundrum, The Society for Applied Microbiology, 42: 435–437. Neumann G, Noda T, Kawaoka Y (2009). Emergence and pandemic potential of swine-origin H1N1 influenza virus. Nature, 459(7249): 931–939. Özdemir D ve Şencan İ (2002).Güncel Bilgilerle SARS. Düzce Tıp Fakültesi Dergisi, 4 (2): 34-38. Spika JS ve Butler-Jones D (2009). Pandemic influenza (H1N1): our Canadian response. Canadian Journal of Public Health, 100(5): 337–339. T.C.Sağlık Bakanlığı (2005a). Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi Kitabı Ankara. T.C. Sağlık Bakanlığı (2005b) Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı ve Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Aylık Epidemiyoloji Raporu Avian İnfluenza (Kuş Gribi) Nedir? 4 (6): 162-164 T.C. Sağlık Bakanlığı (2009) Pandemik (H1N1) 2009 Gribi Klinik Vaka Yönetimi (25 Kasım 2009). Erişim tarihi: 18.01. 2011. http://www.grip.saglik.gov.tr T.C. Sağlık Bakanlığı. (2010a). Kırık Kongo Kanamaları Ateşi (KKKA)’nde alınacak kontrol önlemleri. Erişim tarihi: 02.06.2010 http://www.saglik.gov.tr/KKKA/belge/1-6588/kirim-kongo-kanamali-atesindenkorunmada-ve-hastaligin-.html T.C. Sağlık Bakanlığı (2010b). Avian İnfluenza: Pandemi Değerlendirmesi ve Sağlık Bakanlığının Bu Konuda Yaptığı Çalışmalar. Erişim Tarihi: 20.07.2010 http://www.saglik.gov.tr/extras/birimler/temel/ pandemi_degerlendirme.pdf. Türk Toraks Derneği (2010) SARS. Erişim Tarihi: 10.06.2010 http://www.toraks.org.tr/news.php?id=81 World Health Organization (WHO)(2006) Crimean-Congo haemorrhagic fever (CCHF). Accessed date: 06.06.2010.http://www.who.int/csr/disease/crimean_congoHF World Health Organization (WHO) (2007). World Health Report 2007 - A Safer Future: Global Public Health Security in the 21st Century. World Health Organization (WHO) (2009 a). WHO Current WHO phase of pandemic alert for Pandemic (H1N1) 2009 Accessed date: 10.02.2010. Available from http://www.who.int/csr/disease/swineflu/ phase/ en/index.html World Health Organization (WHO) (2009b). Pandemic (H1N1) 2009 Accessed date: 10.02.2010. Available from http://www.who.int/csr/disease/swineflu/en/index.html World Health Organization (WHO) (2009c). Global surveillance during an influenza pandemic. WHO. Accessed date: 10.02.2010. Available from http://www.who.int/csr/resources/publications /swineflu/surveillance/ en/index.html World Health Organization (WHO)(2009d). WHO guidelines for pharmacological management of pandemic (H1N1) 2009 influenza and other influenza viruses. Geneva, Switz: World Health Organization; 2009. Accessed date: 16.01.2010. Available from: http://www.who.int/csr/resources/publications/ swineflu/h1n1use-antivirals-20090820/en/index. html World Health Organization (WHO)(2010). Cumulative Number of Confirmed Human Cases of Avian Influenza A/(H5N1) Reported to WHO; Accessed date: 20.07.2010. Available from http://www.who.int/csr/disease/avian_influenza/country/cases_table_2010_06_08/en/index.html. Yılmaz GR, Çevik MA, Ünal S (2007). Avian İnfluenza: Epidemiyoloji, Patogenez, Klinik Özellikler ve Tedavi. Flora, 12(1): 26-45. 75 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi 27 (1) : 77-82, 2011 HASTA GÜVENLİĞİ KÜLTÜRÜ PATIENT SAFETY CULTURE Arş.Gör.Dr. Gülendam HAKVERDİOĞLU YÖNT Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Hemşirelik Esasları Anabilim Dalı I. Temel Hemşirelik Bakımı Kongresin’de (21-23 Ekim 2010) panel konusu olarak sunulmuştur. ÖZET Sağlık hizmetlerinde kalitenin sağlanmasında önemli konulardan biri hasta güvenliğidir. Hasta güvenliği, sağlık bakım hizmetlerinin kişilere vereceği zararı önlemek amacıyla sağlık kuruluşları ve bu kuruluşlardaki çalışanlar tarafından alınan önlemlerin tamamıdır. Güvenlik kültürü, hasta güvenliğindeki yaygın eksiklikleri iyileştirmek için önemli bir stratejidir. Güvenlik kültürü, bir kurumun sağlık ve güvenlik yönetimindeki tarzını, yetkinliğini ve verdiği sözleri belirleyen, bireylere ya da gruba ait değerler, algılar, tutumlar, beceriler ve davranış biçimlerinin ürünüdür. Hasta güvenliği girişimleri ve stratejileri yoluyla sağlık bakımında kaliteyi geliştirmede hemşireler anahtar rol oynamaktadır. Hemşirelik hizmetlerinin stratejik hedefleri; hasta güvenliği odaklı kültür oluşturulması, hasta güvenliğinin sağlanmasında liderlik yapılması, hasta güvenliği bilgilerinin paylaşılması ve farkındalık yaratılması, raporlama sistemi ile ilgili çalışanların desteklenmesi, diğer disiplinlerle iletişim ve işbirliği kurulmasını içermelidir. Anahtar Kelimeler: Güvenlik, kültür, hasta güvenliği ABSTRACT One of the important issues in providing quality of health services is patient safety. Patient safety is all of precautions taken by employee in health institutions and these institutions for the aim of preventing harms to people of health care services. Safety culture is an important strategy for improve deficiencies which are common in patient safety. Safety culture is product of values, perceptions attitudes, competencies, and patterns of behavior, individual or group, and that determine the style, the commitment, and proficiency in health and safety management of an organization. Nurses play an important role in improvement the quality of health care through patient safety interventions and strategies. Strategic goals of nursing services should include constituting the culture focused on patient safety, taking the lead in providing of patient safety, creating an awareness and sharing information of patient safety, supporting of employee related to report system, communicating and collaborating with other discipline. Key Words: Safety, culture, patient safety GİRİŞ Son yıllarda sağlık bakımında insan hataları çerçevesinde hasta güvenliği konularına verilen önem giderek artmaktadır. Sağlık hizmetlerinde kalite programlarının önemli konularından birisi de tıbbi hatalar ve hasta güvenliğidir (Çırpı ve ark. 2009). Tıp Gülendam HAKVERDİOĞLU YÖNT Enstitüsü (Institute of Medicine- IOM) tarafından 1999 yılında yayınlanan raporda, Amerika Birleşik Devletlerin’de (ABD) her yıl 44.000 ile 98.000 kişinin tıbbi hatalar nedeniyle yaşamını kaybettiği ve bu hataların büyük bir kısmının da sistemdeki hatalardan kaynaklandığı belirtilmiştir (Institute of Medicine 2001). ABD’de yapılan araştırmalar tıbbi hataların beşinci ölüm nedeni olabileceğini ortaya koymaktadır. Bu sayı trafik kazası, göğüs kanseri veya AIDS den ölenlerin sayısından fazladır (World Health Organization 2004 a, Çırpı ve ark. 2009; Sammer ve ark. 2010). ABD’de hastanelerde her gün en az 100 hasta tıbbi hatalar nedeniyle ölmektedir (Donald ve Berwick 2003). Amerika Birleşik Devletlerinde, hastaneye yatışların %3.7’sinde tıbbi hata görülmüştür. Tıbbi hataların %13.6’sı ölümle, %2.6’sı da kalıcı bir sakatlık ile sonuçlanmaktadır (Brennan ve ark. 2004). Sağlık sigortası kapsamında bulunan hastalarda 2000 ile 2002 yılları arasında 37 milyon hastaneye yatışın 1.14 milyonunda hasta güvenliği ihlalinin olduğu saptanmıştır (Patient Safety in American Hospitals 2004). Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her 10 hastadan biri tıbbi hatalar nedeniyle ciddi şekilde zarar görmektedir (WHO 2010). Sağlık bakımında meydana gelen güvenlik ihlali ile ilgili problemler yeni değildir. Çalışmalarda 1950-1960 yıllarında bu olaylar rapor edilmiş, fakat bu konu büyük oranda ihmal edilmiştir. Harvard Tıp Uygulamaları (1991) çalışma sonuçlarını yayınlaması ile 1990 yılının başlarında bu durum ilk olarak kanıtlarla ortaya çıkmaya başlamıştır. Çalışmalarda hastaların %4’ünün hastanede bazı zararlardan dolayı acı çektiğini, %70’inin ters etkiler sonucunda kısa süren yetersizlikler yaşadığı ve olayların %14’ünün ölümle sonuçlandığı belirtilmiştir. Birleşik Krallık Sağlık Departmanı 2000 yılı raporunda, her yıl hastaneye kabullerin %10’ununda hastaya zarar veren olayların meydana geldiğini rapor etmiştir (World Health Organization 2004). Yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, ABD’de doktorların %95’i ve hemşirelerin %89’unun ciddi tıbbi hatalara şahit olduklarını belirtmişlerdir (World Health Proffessions Alliance 2002). Hasta güvenliği ve hedefleri Hasta güvenliği, sağlık bakım hizmetlerinin kişilere vereceği zararı önlemek amacıyla sağlık kuruluşları ve bu kuruluşlardaki çalışanlar tarafından alınan önlemlerin tamamıdır. Ulusal Hasta Güvenliği Vakfı (National Patient Safety Foundation -NPSF) hasta güvenliğini, sağlık hizmetine bağlı hataların önlenmesi ve sağlık hizmetine bağlı hataların neden olduğu hasta zararlarının eliminasyonu veya azaltılması olarak tanımlamıştır (NPSF 2003). Hasta güvenliği, IOM tarafından “hastalarda zararın önlenmesi” olarak tanımlanmıştır (Mitchell 2008). Hasta güvenliğinde amaç, hasta veya hasta yakınlarını, hastane çalışanlarını fiziki ve psikolojik olarak olumlu etkileyecek bir ortam yaratarak güvenliği sağlamaktır. Temel hedef hizmet sunumu sırasında hata oluşmasını engelleyerek, hatalar nedeniyle hastayı olası zararlardan koruyacak, hata olasılığını ortadan kaldıracak bir sistemin kurulmasıdır (Güven 2007). Hasta güvenliğini sağlamak için, bir güvenlik kültürü yapılandırmak, ekip üyelerini desteklemek ve rehberlik etmek, risk yönetim aktivitelerini entegre etmek, kayıt işlemini gerçekleştirmek, toplumla ve hastalarla iletişim kurmak, güvenlik ile ilgili konuları paylaşmak ve öğrenmek ve zararı önlemede çözümler sağlamak gerekmektedir (NPSA 2004). 78 Hasta Güvenliği Kültürü Sağlık Organizasyonları Akreditasyonu Birleşik Komisyonu (The Joint CommissionTJC) tarafından oluşturulan hasta güvenliği hedefleri şunlardır (TJC 2009): Hasta kimlik tanılamada doğrulamayı geliştirmek Sağlık bakımı verenler arasında iletişimin etkinliğini artırmak Tıbbi tedavi uygulamalarında güvenliği geliştirmek Sağlık bakımına ilişkin enfeksiyon riskini azaltmak Hastanın bakımı sırasında tedavisini doğru ve tam olarak uygulamak Hastanın düşmeler sonucu zarar görme riskini azaltmak Cerrahi yanık riskini azaltmak Yanlış taraf, yanlış hasta, yanlış uygulama cerrahisini ortadan kaldırmak Klinik alarm sistemlerinin etkinliğini geliştirmek Yaşlı gruplarda grip ve pnömokoksal hastalık riskini azaltmak Hasta güvenliği stratejilerinden biri olarak hastanın kendi bakımına katılımını cesaretlendirmek Bası ülserlerine ilişkin riskleri önlemek Organizasyondaki hastalarla ilgili güvenlik risklerini tanımlamaktır. Hedefler incelendiğinde, çoğunluğunun ortak noktası mevcut risklerin azaltılmasına yöneliktir. Risklerin azaltılabilmesi için bu risklerin belirlenebileceği raporlamaların yapılması gerekmektedir (Seren 2009). Güvenlik kültürü Bakım sistemindeki hataların önlenmesinde, hatalardan öğrenmede, sağlık bakım profesyonellerini, organizasyonları ve hastaları içeren bir güvenlik kültürü oluşturulması üzerinde durulmuştur (Mitchell 2008). Sağlık bakım organizasyonlarında güvenlik kültürü değerlendirmesi, güvenlik kültürü geliştirme üzerine odaklanmanın artmasına paralel olarak büyümüştür. Tıbbi hataların azaltılmasında “hasta güvenliği” ve diğer çalışma alanlarına yayılmasını sağlamada da “güvenlik kültürü” gibi önemli konulara dikkat edilmesi gerekmektedir. Güvenlik kültürü; dürüstlük, hata bildiriminde şeffaflık ve tıbbi hataların önlenmesine sistematik bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır (Dalton ve ark. 2008). Başka bir tanıma göre güvenlik kültürü, bir kurumun sağlık ve güvenlik yönetimindeki tarzını, yetkinliğini ve verdiği sözleri belirleyen, bireylere ya da gruba ait değerler, algılar, tutumlar, beceriler ve davranış biçimlerinin ürünüdür (Aksayan 2009, Cooper 2000, Pizzi ve ark. 2001). Sağlık ve Güvenlik Araştırma Yönetimi tarafından organizasyonun güvenlik kültürü, birey ve grupların değerlerinin, davranışlarının, yetkinliklerinin ve davranış örüntülerinin ürünü olarak tanımlanmıştır. Ayrıca güvenlik kültürünün, organizasyonun sağlık ve güvenlik yönetimi, yeterlik ve tarzına bağlı olarak belirlenebildiği belirtilmiştir (The Institution of Engineering and Technology 2010). Güvenlik kültürü, hasta güvenliğindeki yaygın eksiklikleri iyileştirmek için önemli bir strateji olarak görülmektedir (Eroğlu ve ark. 2009). Ayrıca tıbbi kültürün bu çeşidi hasta güvenliğinde gelişmelerin devam ettirilmesi için temel görev yapmaktadır (Dalton ve ark. 2008). Olumlu güvenlik kültürüne sahip organizasyonlarda, çift taraflı güven üstüne kurulu iletişim kurulmakta, güvenliğin önemindeki algılar paylaşılmakta ve güvenliği artırıcı 79 Gülendam HAKVERDİOĞLU YÖNT önlemler alınmaktadır (Advisory Committee on the Safety of Nuclear Installations 1993, Fleming 2005, The Institution of Engineering and Technology 2010). Hasta güvenliği kültürünün geliştirilmesinde tepe yönetimden başlayarak her düzeyde ki liderliğin önemi büyüktür. Güvenlik kültürünün geliştirilmesinde işveren tarafından, üretim süreçlerinde “önce verimlilik” yerine “önce insan” yaklaşımının benimsenmesi gerekmektedir (Calp 2007). Kurumlarda güvenlik kültürünün oluşturulması için yapılması gerekenler şunlardır (Akalın 2004 a, Akalın 2005 b, Gökdoğan 2010); Cezalandırıcı olmayan raporlama sisteminin oluşturulması Risk azaltma stratejilerinin geliştirilmesi Süreçlerin ve ekipmanların standardize edilmesi Etkili iletişimin sağlanması Yeterli ve etkili personel alımının yapıldığından emin olunması Tüm çalışanlara ekip çalışması eğitiminin verilmesi Hastanın katılımının teşvik edilmesi ve desteklemesi Yüksek riskli ve hata yapılabilecek aktivitelerin belirlenmesi Tıbbi hataların korkusuzca ve çekinmeden bildirilebildiği ve cezalandırılmadığı bir ortamın yaratılmış olması Riske açık uygulamalarda her düzeyde çözümlerin üretilebiliyor olması Hasta güvenliği konusunda kurumun kaynak ayırması gerekmektedir. Kurumdaki hasta güvenliği kültürünün geliştirilmesinde, hasta ve hasta yakınlarına hasta güvenliği konusunda eğitim verilmesi ve işbirliği sağlanması önemli katkı sağlayacak bir uygulamadır (Aksayan 2009). Hasta güvenliği ile ilgili yapılan bir araştırma sonucu; hasta güvenliği önemli mi sorusuna hemşirelerin %95.2’si çok önemli, %3.7’si önemli ve %1.1’i önemsiz yanıtını vermişlerdir (VanGeest ve Cummins 2003). Çırpı ve ark. (2009) tarafından hasta güvenliğine yönelik hemşirelik uygulamalarının ve hemşirelerin bu konudaki görüşlerinin belirlenmesine yönelik yapılan bir araştırmada; hemşirelerin %74.6’sı hasta güvenliğini sağlık hizmetlerinin kişilere vereceği zararı önlemek amacıyla alınan önlemlerin tamamı olarak nitelendirmiş ve %96.9’u güvenlik uygulamalarının gerekli olduğunu ifade etmişlerdir (Çırpı ve ark. 2009). Provonost ve arkadaşları tarafından İngiltere’de yapılan bir çalışmada, hemşirelerin güvenlik algısının doktorlardan daha yüksek puanda olduğu saptanmıştır. Ayrıca yöneticilerin stratejik planlamalarının yetersiz olduğu ve yönetimin güvenlik çalışmalarının daha da geliştirilmesi gerektiğini belirttikleri ortaya çıkmıştır (Provonost ve ark. 2003). Gökdoğan ve ark. (2010) tarafından sağlık hizmetlerinde hasta güvenliği ve hemşireler ile ilgili yaptıkları çalışmada, hemşireler hastalara yönelik hataların rapor edilmesi gerektiğini (%85.6), tıbbi hataları rapor etme konusunda hemşirelerin kurum tarafından desteklendiklerini (%81.7), hasta güvenliğine ilişkin rapor etmede kendilerini rahat hissettiklerini (%83.7), rapor etme konusunda yeterince hizmet içi eğitim verildiğini (%66.3) ve deneyimleri paylaşmanın hataları önlediğini (%100) bildirmişlerdir (Gökdoğan ve ark. 2010). Çakır ve Tütüncü tarafından İzmir ili hastanelerinde hasta 80 Hasta Güvenliği Kültürü güvenliği algısı ile ilgili kamuya bağlı altı hastanede çalışan 803 kişi ile yapılan çalışmada, katılımcıların %46.3’ü çalıştıkları hastanede hasta güvenliğinin iyi olduğunu, %31.1’i ne iyi ne kötü olduğunu ve %22.4’ü ise kötü olduğunu belirtmişlerdir (Çakır ve Tütüncü 2010). Hasta güvenliği girişimleri ve stratejileri yoluyla sağlık bakımında kaliteyi geliştirmede hemşireler anahtar rol oynamaktadır (Mitchell 2008). Uluslar arası Hemşireler Birliği (International Council of Nursing-ICN), hasta güvenliğinin arttırılması için profesyonel sağlık bakım personelinin işe alınması, eğitimi ve meslekte tutulması, performanslarının iyileştirilmesi, enfeksiyonla mücadele, ilaçların güvenli kullanımı, cihaz emniyeti, sağlıklı klinik uygulamalar, sağlıklı bakım ortamı da dahil olmak üzere çevre güvenliği ve risk yönetimi alanlarında geniş kapsamlı önlemler alınması, hasta güvenliği üzerinde odaklanmış bilimsel bilgi ile bunun gelişmesine destek sağlayacak altyapının ayrılmaz bir bütün halinde birleştirilmesi gerektiğine inanmaktadır (ICN 2010). Hemşirelik hizmetleri yönetimi, hasta güvenliği kültürünün oluşturulması, geliştirilmesi ve hemşirelik hizmetlerinin sunumuna yansıtılması için stratejiler geliştirmelidir. Hemşirelik hizmetlerinin stratejik hedefleri; hasta güvenliği odaklı kültür oluşturulması, süreç tasarımları yapılması ve güvenirliğinin geliştirilmesi, hasta güvenliğinin sağlanmasında liderlik yapılması, hasta güvenliği bilgilerinin paylaşılması ve çalışanlarda farkındalığın yaratılabilmesi için eğitim programlarının düzenlenmesi, raporlama sistemi ile ilgili çalışanların desteklenmesi, tüm diğer bölümlerle ve disiplinlerle iletişim ve işbirliği kurulması ve bölüm içi hemşirelik bakım süreçlerinin rutin izlenmesini içermelidir (Üstündağ 2010). Bunların gerçekleştirilebilmesi için öncelikle liderlerin hasta güvenliğinin öneminin farkında olmaları ve hasta güvenliğini artırmak, kurumda hasta güvenlik kültürünü oluşturabilmek için yapılabilecekleri personeli ile karşılıklı tartışarak açık ve etkili bir iletişimin kurulması gerektiği düşünülmektedir. KAYNAKLAR Advisory Committee on the Safety of Nuclear Installations (ACSNI). (1993). Human factors study group third report: organising for safety. London: HMSO. Akalın HE. (2004 a). Hasta güvenliği kültürü: Nasıl geliştirebiliriz? ANKEM Dergisi. 18 (Ek 2): 12-13. Akalın HE. (2005 b). Yoğun bakım ünitelerinde hasta güvenliği. Yoğun Bakım Dergisi. 5 (3): 141-146. Aksayan S. (2009). Hasta güvenliği kültürünün geliştirilmesi. 12. Ulusal Uluslar arası Katılımlı Hemşirelik kongresi. Cumhuriyet Üniversitesi. Bildiri Kitabı. Syf: 100, Sivas Brennan TA, Leape LL, Laird NM ve ark. (2004). Incidence of adverse events and negligence in hospitalized patients: results of the Harvard Medical Practice Study I. Qual Saf Health Care. 13:145–152. Bulun M. (2010). Hasta güvenliği kavramı. Hasta bakımı ve hasta güvenliği kongresi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. 3-5 Haziran, Zonguldak Calp Y. (2007). İş sağlığı ve güvenliğinin başarısı için…. Erişim Tarihi: 25 Ekim 2010. http://yavuzcalp. blogspot.com/2007/09/i-gvenlii-kltr.html Cooper MD. (2000). Towards a model of safety culture. Safety science, 36. Çakır A, Tütüncü Ö. (2010). İzmir ili hastanelerinde hasta güvenliği algısı. Uluslar arası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi Bildiri Kitabı. Cilt 2, Syf: 189-204. T.C. Sağlık Bakanlığı Performans Yönetimi ve Kalite Geliştirme Daire Başkanlığı. Antalya, Editör: Harun Kırılmaz. Turunç Matbaacılık, Ankara. Çırpı F, Merih YD, Kocabey MY. (2009). Hasta güvenliğine yönelik hemşirelik uygulamalarının ve hemşirelerin bu konudaki görüşlerinin belirlenmesi. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 2 (3): 26-34. 81 Gülendam HAKVERDİOĞLU YÖNT Dalton George D, Samaropoulos Xanthia F, Dalton Augustine C. (2008). Improvements in the safety of patient care can help end the medical malpractice crisis in the United States, Health Policy, 86:153–162. Donald M, Berwick MD. (2003). Errors today and errors tomorrow. New Engl J Med, 348; 2570-2572. Eroğlu KE, Berk Y, Öksüz AS ve ark. (2009). Sağlık çalışanlarının hata bildirimi alanında eğitilmesi ve tıbbi hataların değerlendirilmesi. Uluslar arası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi Bildiri Kitabı. Cilt 2, Syf: 76-84. T.C. Sağlık Bakanlığı Performans Yönetimi ve Kalite Geliştirme Daire Başkanlığı. Antalya, Editör: Harun Kırılmaz. Turunç Matbaacılık, Ankara. Fleming M. (2005). Patient safety culture measurement and improvement: A “how to” guide. Healthcare Quarterly, 8: 14-19. Gökdoğan F, Yorgun S, Yapıcı M ve ark. (2010). Sağlık hizmetlerinde hasta güvenliği ve hemşireler. Uluslar arası Sağlıkta Performans ve Kalite Kongresi Bildiri Kitabı. Cilt 2, Syf: 95-104. T.C. Sağlık Bakanlığı Performans Yönetimi ve Kalite Geliştirme Daire Başkanlığı. Antalya, Editör: Harun Kırılmaz. Turunç Matbaacılık, Ankara. Gökdoğan F. (2010). Hasta güvenliği kültürü. Hasta Bakımı ve Hasta Güvenliği kongresi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. 3-6 Haziran, Zonguldak. Güven R. (2007). Dezenfeksiyon ve sterilizasyon uygulamalarında hasta güvenliği kavramı. 5. Ulusal Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi. 4-5 Nisan Antalya. Syf: 411-422. Institute of Medicine. (2001). Crossing the quality chasm: A new health system for the 21 st century. Washington DC: National Academies Pres. International Council of Nursing. (2011). Patient Safety. Erişim Tarihi: 14 Şubat 2011 http://www.icn.ch/ images/stories/documents/publications/fact_sheets/20b_FS-Patient_Safety.pdf Mitchell PM. (2008). Section 1: Patient safety and quality (An Evidence Based Handbook for Nurses) Chapter 1. Defining patient safety and quality care. Edt: Hughes, R.G. Rockville (MD): Agency for Health care Research and Quality (US). National Patient Safety Agency. (2004). The seven steps to patient safety: a guide for NHS staff. London: National Patient Safety Agency. National Patient Safety Foundation. (2003). Improve the Safety of Patients. Erişim Tarihi: 25 Ekim 2010. www.npsf.org Patient Safety in American Hospitals. (2004). Health Grades Quality Study. Erişim Tarihi: 3 Kasım 2010. http://www.healthgrades.com/media/english/pdf/hg_patient_safety_study_final.pdf Pizzi LT, Goldfarb NI, Nash DB. (2001). Promoting a culture of safety. Making health care safer. AHRQ Publication O1-E058. Pronovost PJ, Weast B, Holzmueller CG ve ark. (2003). Evaluation of the culture of safety: survey of clinicians and managers in an academic medical center. Qual Saf Health Care. Dec;12(6):405–410. Sammer CE, Lykens K, Singh KP ve ark. (2010). What is patient safety culture? A review of the literature. Journal of Nursing Scholarship. 42 (2): 156-165. Seren Ş. (2009). Bakım kalitesi ve hasta güvenliğinin geliştirilmesi. Hemşirelikte hasta güvenliği uygulamaları. 12. Ulusal Uluslar arası Katılımlı Hemşirelik kongresi. Cumhuriyet Üniversitesi. Bildiri Kitabı. Syf: 97-99, Sivas. The Institution of Engineering and Technology. (2010). Safety culture. Health & Safety Briefing No:07. TJC. (2009). National Patient Safety Goals. Erişim Tarihi: 2 Kasım 2010. http://www.ehow.com/about_ 5456402_jcaho-safety-goals.html Üstündağ M. (2010). Hasta güvenliği ve hemşirelik. Hasta bakımı ve hasta güvenliği kongresi. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi. 3-6 Haziran, Zonguldak. VanGeest JB, Cummins DS. (2003). An educational needs assessment for improving patient safety: results of a national study of physicians and nurses. National Patient Safety Foundation. White Paper Report 3. World Health Organization. (2004). World Alliance for Patient Safety: Forward Programme. Erişim Tarihi: 3 Kasım 2010 http://www.who.int/patientsafety/en/brochure_final.pdf World Health Organization. (2010). Patient Safety. Erişim Tarihi: 3 Kasım 2010. http://www.euro.who. int/en/what-we-do/health-topics/Health-systems/patient-safety World Health Proffessions Alliance. (2002). Patietn Safety World Health Proffessions Alliance Fact Sheet Erişim Tarihi: 20 Ekim 2010 http://www.whpa.org/factptsafety.htm 82 EGE ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK YÜKSEKOKULU DERGİSİ SON KONTROL LİSTESİ 1. Makalenin Türü Araştırma Derleme Olgu sunumu Başlık Sayfası 2. Makalenin Türkçe ve İngilizce başlığı büyük harf ile yazıldı 3. Yazarlar ve kurumları belirtildi 4. Tüm yazarların yazışma adresleri, iş tel, gsm, e-posta belirtildi 5. Makale bir kongrede sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı belirtildi Özet Sayfası 6. Türkçe ve İngilizce yapılandırılmış özet yazıldı (250-300 sözcük) 7. Türkçe ve İngilizce özet birbiriyle uyumlu 8. Türkçe ve İngilizce anahtar sözcükler yazıldı 9. Özetler sayfası metnin 1. sayfası olacak şekilde numaralandırıldı Ana Metin 10. Açık, güncel ve rahat anlaşılır Türkçe kullanıldı 11. Gramer ve yazım kurallarına uyuldu 12. Yeni, alışılmadık ve yabancı terimler kullanılmışsa yanlarına Türkçe eşanlamlılarına yer verildi 13. Kısaltmalar kullanılmışsa ilk kullanımda terimin yanında parantez içinde kısaltması belirtildi 14. Araştırma makalelerinde alt bölüm başlıkları istenen şekilde yazıldı 15. Derleme makaleler giriş anlatımını izleyen alt başlıklarda toplanarak uygun bir sonuç anlatımıyla bağlantılı bir şekilde sunuldu. 16. Bilimsel etik ilkelere uyulduğu belirtildi. Etik kurul izin yazısı eklendi. Kaynaklar 17. Kaynak gösterimi metin içinde belirtilen kurallara (yazar soyadı ve yayın tarihi) uygun olarak yapıldı 18. Kaynaklar alfabetik sıra ile dizildi ve kaynak gösterimi kurallara uygun olarak yapıldı 19. Doğrudan yararlanılmayan herhangi bir kaynak kullanılmadı (Elimde kaynakların tümü mevcut ve gerektiğinde dergi yayın kuruluna bunu ispat edebilirim.) Tablo ve Resimler 20. Belirtilen kurallara uygun olarak hazırlandı 21. Başka kaynaklarda alınan şekil, resim, tablolarda kaynak gösterildi Tüm Makale 22. Makalenin sayfa kenar boşlukları kontrol edildi 23. Makalenin satır aralıkları uygun 24. Makalenin ilgili bölümlerinde uygun yazı karakteri kullanıldı 25. Makalenin ilgili bölümleri uygun puntoda yazıldı 26. Makale sayfa sınırlarını aşmayacak şekilde yazıldı 27. Makalede uygun şekilde sayfa numarası verildi EGE ÜNİVERSİTESİ HEMŞİRELİK YÜKSEKOKULU DERGİSİ Yazarlık/Yayın Hakkı Onay Formu …………………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………………… …………………………………………………………………………………… Başlıklı makalenin yazar / yazarları olarak yayın hakkını Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi’ ne vermeyi kabul ediyorum/ ediyoruz. Yayınlanmasını istediğimiz bu makalenin Türkçe ve yabancı dilde herhangi bir dergiye yayınlanmak üzere gönderilmediğini ve daha önce hiçbir dergide yayınlanmadığını bildirip, yazının içeriği ile ilgili etik ve bilimsel sorumluluğu üstlendiğimi/ üstlendiğimizi kabul ederim/ederiz. Yazar/ Yazarlar İmza Tarih DERGİ YAZIM KURALLARI Yayının Kabulü: Basılması istenen yazılar, aşağıda belirtildiği şekilde, 3 kopya halinde hazırlanıp dergi editörlüğüne gönderilecektir. Adres: Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi Editörlüğü, Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, 35100 Bornova-İZMİR. Makaleler üç bağımsız hakem tarafından incelenip, onayları alındıktan sonra yayınlanabilir. Hakemler, gerekli gördükleri yazılara değişiklik önerebilirler. Makalenin yayınlanmasında son karar, editör görüşü ile Dergi Yayın Kuruluna aittir. Dergiye gönderilen yazılar geri gönderilmez. Dergide yayınlanan yazılar için, herhangi bir ücret yada karşılık ödenmez. Gönderilen yazıların kabul edilip edilemeyeceği yazarlara bildirilir. Makalenin kabulü halinde, başlıkların altına yazar ad(lar)ı eklenip diskete/CD’ye kaydedilerek gönderilmelidir. Makalenin Hazırlanışı: Makale, Microsoft Word programında A4 kağıt boyutunda yazılmalıdır. Başlık 10 punto Bookman, Özet 9 punto Bookman, ana metin 10 punto, tablo ve kaynaklar 8 punto olacak şekilde yazılmalıdır. Araştırma raporları 16 sayfa, derleme ve olgu sunumları 10 sayfayı (kaynaklar dahil) geçmemelidir. Makalenin Yazılışı şu sırayı izlemelidir. BAŞLIK SAYFASI • Türkçe Başlık (büyük harf ile), • İngilizce Başlık (büyük harf ile), • Yazarların adları ve soyadları (soyadı büyük harf ile) • Yazarların Yazışma adresleri, • Makale bir kongrede bildiri olarak sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı belirtilmelidir. ÖZET SAYFASI Özetler Türkçe ve İngilizce Olmak üzere iki dilde olmalı, yazının Türkçe ve İngilizce başlıklarını taşımalı, araştırmanın temel anlamını metne bakmayı gerektirmeyecek şekilde 250-300 sözcük ile yansıtmalıdır. Araştırma makalelerinin özetleri; “Amaç”, “Gereç ve Yöntem”, “Bulgular ve Sonuç” bölümleri ile anahtar sözcükleri içermelidir. Araştırma makalelerinin İngilizce özetleri; “Objective”, “Methods”, “Results”, “Conclusion” ve “Key Words” bölümlerini içermelidir. Anahtar kelimelerin “Türkiye Bilim Terimleri”den seçilmesi gerekmektedir. Bilgi için; http://www.bilimterimleri.com Derleme Makalelerinin özetleri; Giriş, amaç, gelişme ve sonuç anlamı taşıyacak şekilde içeriği tam olarak yansıtmalıdır. Anahtar Sözcükler yer almalıdır. Derleme makalelerinin İngilizce özetleri; aynı şekilde olmalıdır. Olgu Sunumu özetleri olguyu kısaca tanımlamalı ve hemşirelik süreçlerini içermelidir. İngilizce özetleri de aynı şekilde olmalıdır. Özetler sayfası metnin birinci sayfası olacak şekilde numaralandırılmalıdır. DERGİNİN METİN DİLİ: Derginin yayın dili Türkçe’dir. Ancak yurt dışından gelen çok önemli İngilizce makalelere de yer verilebilir. METİN: Dil ve biçim (üslup) açısından aşağıdaki özellikleri taşımalıdır. • Açık, güncel ve rahat anlaşılır olmalıdır. • Gramer ve yazım kurallarına uyulmalıdır. • Yeni, alışılmadık ve yabancı terimler kullanılmışsa yanlarında Türkçe eşanlamlarına yer verilmelidir • Kısaltmalar kullanılmışsa ilk kullanımda terimin yanında parantez içinde kısaltması belirtilmiş olmalıdır. • Bilimsel etik ilkelere uyulduğu belirtilmiş olmalı ve etik kurul izin yazısı eklenmelidir. • Makale bir kongrede bildiri olarak sunulmuş ise, sunulduğu toplantı ve yılı belirtilmelidir. Araştırma Raporları: Giriş, Amaç, Gereç ve Yöntem, Bulgular ve Tartışma, Sonuç ve Öneriler, Kaynaklar başlıklarını taşıyan bölümlerden oluşmalıdır. Araştırmaya katılmamış, ancak destek sağlamış olan kişi ve kuruluşlara teşekkür başlığı altında teşekkür edilebilir. Verilerin toplanmasında, örneklem gruplarının haklarının korunması açısından etik kurallara uyulduğu açıkça belirtilmeli, kritik gruplarla yürütülen çalışmalarda etik kurul veya kurum izin belgelerinin fotokopileri eklenmelidir. Tablo ve Şekiller: Grafik, fotoğraf ve çizimlere sıra numarası verilmelidir. Her tablonun üstünde ve şekillerin altında sıra numarası ve şekilleri kısaca açıklayan bir anlatım bulunmalıdır. Araştırma raporları derleme ve olgu sunumları için en çok 4 şekil kabul edilmektedir. Tablo, şekil ve grafikler, bilgisayarda çizilip metin içinde olması gereken yere yerleştirilmelidir. Başka bir kaynaktan alınan tablo ve şekillerin altına, alındığı kaynak şu şekilde belirtilmelidir. Güvenç B (1970) Kültür kuramında bütüncülük sorunu üzerine bir deneme. Ankara, s.51’den alındı. Fotoğrafların eni 11 cm. boyu 15 cm.’i aşmamalı, metin içinde fotoğrafın yerleştirileceği yer boş bırakılıp fotoğraf altına gerekli açıklama yapılmalıdır. Derlemeler: Konuyu yeterince irdeleyen kapsamlı literatür taramasına dayandırılmış olmalı; giriş anlatımını izleyen alt başlıklarda toplanarak gelişme ve sonuç anlatımıyla sunulmuş olmalıdır. Kaynakça kullanım kurallarına uyulmalıdır. Olgu Sunumları; Giriş, Olgu Sunumu, Tartışma ve Kaynaklar verilerek yazılmalıdır. Olgu sunumu fotoğraf ve akış şemaları ile desteklenebilir. Fotoğraf ve akış şemaları için gerekli izinler alınmalıdır. Son Kontrol Listesi; Son kontrol listesi gözden geçirilip, imzalandıktan sonra gönderilen yayına eklenerek gönderilmelidir (ayrı bir sayfa olarak). Yazarlık / Yayın Hakkı Onay Formu; Tüm yazarlar tarafından imzalanmış olarak gönderilmelidir. KAYNAK KULLANIMI Metin içinde: Yazarın soyadı ve yazının yayın tarihi ile birlikte belirtilmeli, yazar ve tarih arasına virgül konmamalıdır. İki yazarlı kaynaklarda, yazarların her ikisinin soyadı, ikiden fazla yazarlılarda ise, birinci yazarın soyadı ve “ve ark.” Şeklinde belirtilmelidir. Örnekler Graydon (1988), depresyonun… Sarna ve Mc Corkle (1996), araştırmalarında…… Lasry ve ark. (1987), yaptıkları çalışmada…… ………Saptanmıştır (Graydon 1998). ….ortaya çıkarılmışlardır (Bard ve Sutherland 1955). Aynı yazarın, aynı yıldaki değişik yayınları (Bayık 1996 a, Bayık 1996 b) şeklinde belirtilmelidir. Birden çok yazar aynı anda gösterileceği zaman, aynı parantez içinde virgülle ayrılarak gösterilmelidir. Kaynaklar tarih sırasına göre sıralanmalıdır. Örnek: (Argon 1992, Karadakovan 1992). Kaynakçada: Kaynaklar, alfabetik sıra ile dizilmelidir. Yazar ad (lar) ının baş Harfleri arasına noktalama işaretleri konulmamalıdır. Üç Yazara kadar çoğul yazarlı kaynaklarda, yazar soyadı ve adının baş harfini izleyerek aralarına virgül konulmalıdır. Üçten fazla yazarlı kaynaklar, ilk üç isimden sonra “ve ark.” Şeklinde belirtilmelidir. Dergi isimleri, Index Medicus’a uygun olarak kısaltılmalıdır. Dergi makalesi, kitap isimleri yazılırken, ilk kelimenin baş harfi büyük, diğerleri küçük harfle yazılmalıdır. Kaynakların Yazılışı İle İlgili Örnekler Dergi Makalesi Lorig K, Gonzales VM, Ritter P ve ark. (1997). Coparison of three methods of data collecetion in an urban Spanish-speaking population. Rurs res, 46:4, 230-234 Dergi Eki (Supplement) Weiss ME (1991) Tymapanic infrared thermometry for fullterm and preterm neonates. Clin. Pedatr, 30 (Suppl. 4) , 42-45. Kitap: Karasar N (1995) Araştırmalarda rapor hazırlama. 8.basım, Ankara: 3A Araştırma Eğitim danışmanlık Ltd., 101-112. Kitap Bölümü: Kaufman CA, Wyatt RJ, (1987). Neuroleptic Malignant Syndrome. (içinde) Melszer HY (ed). Psychopharmacology. New York: raven Pres, 1421-31. Kitap Çevirisi: Wise MG, Rundell JR (1994) Konsültasyon Psikiyatrisi (Çev. TT Tüzer, V Tüzer). Compos Mentis yayınları, Ankara, 1997. Metin içinde “Wise ve Rundell (1994)” şeklinde gösterilir. Yazar Adı Olmayan Yayınlar (Sık kullanılan Çeviri Kaynaklara Örnekler): American Psikiyatri birliği (1994) Mental Bozukluklarının Tanısal ve Sayımsal El Kitabı, dördüncü baskı (DSM-IV) ( Çev.ed.: E Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1995. Metin içinde “American Psikiyatri Birliği (1994)” şeklinde gösterilir. Dünya Sağlık Örgütü (1992) IDC-10 Ruhsal ve Davranışsal Bozukluklar Sınıflandırılması. (Çev. Ed.;MO Öztürk, B Uluğ, Çev.: F.Çuhadaroğlu, İ.Kaplan, G. Özgen, MO Öztürk, M rezaki, B Uluğ). Türkiye Sinir ve Ruh Sağlığı Derneği Yayını, Ankara, 1993. Metin içinde “Dünya Sağlık Örgütü (1992)” şeklinde gösterilir. Kongre Bildirileri: Kayır A (1986). Tek ve kardeşli ergenlerde şahsiyet yapısı. XXI. Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Kongresi Kitabı, İstanbul: Mimeray Ofset, 546-52. Kongre bildirileri kitap haline getirilmemişse, sunulduğu kongrenin adı, yeri, yılı ve sözel yada poster bildiri olduğu belirtilmelidir. Yayınlanmamış Tez Yavaş O (1993). Bir üniversite hastanesinde çalışan hemşirelerin iş doyumu ve örgütsel gereksinimlerine ilişkin bir inceleme. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi sağlık bilimleri Enstitüsü, 53-55. Yazarı Editör Olan Yayınlar Uyer G (Ed) (1986). Yeni bir birimin planlanması ve organizasyonu. (içinde) Hemşirelik hizmetleri yönetimi el kitabı. 1. Baskı, İstanbul: Birlik Ofset Ltd. şti., 52-61. Basılmamış Yayınlar Gordes G, Cole JO, Haskell D ve ark. The naturel history of tardive dyskinesia. J.Clin Psychophormacol, (Baskıda). Gazete Makalesi Akbal O (1992). Bilimin özgürlük savaşı. Milliyet Gazetesi, 7 Temmuz 12. İnternet üzerinden alınan belgeler kaynak Olarak Kullanılıyorsa; Yararlanılan yazının yazarı, yazarı yoksa kurum adı UNICEF gibi kurum adı yoksa kaynak gösterilmemelidir. Yayının başlığı, internet adresi ve son erişim tarihi belirtilerek gösterilebilir. Frederickson BL (2000, Mart 7). Cultivating positive emotions to optimize health and well being. Prevention& Treatment 3, Makale0001a. 20 Kasım 2000’de http://Journals.apa.org/ prevention/volume3/ pre0030001a. html adresinden indirildi. Kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur. Doğrudan yararlanılmayan ya da başka kaynaklardan aktarılmış kaynaklar belirtilmemeli, basılmamış eserler, kişisel haberleşmeler, Medline taramalarından ulaşılan makalelerin özetleri kaynak gösterilmemelidir.