Kemik ve kıkırdak üretiminde eşik aşıldı

Transkript

Kemik ve kıkırdak üretiminde eşik aşıldı
ISSN 1307-2269
Sağlık mensuplarına özel gazetedir.
www.medical-tribune.com.tr
TÜRKİYE
Medical Tribune · Yıl 2 · Sayı 11 · 21 Temmuz 2008
Yaz Okulu
Bölge üssü
İlk malpraktis
Trabzon KTÜ’de Prof. Dr. Saadettin Güner anısına Yaz Okulu
düzenlendi. Ana tema
metabolik hastalıklar oldu.
21
Pfizer Türkiye, toplam 10 ülkenin yönetiminden sorumlu olarak
bu ülkelerin “bölge üssü”
haline geldi.
Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey’in subakut gangrenöz apandisitten erken ölümü, 1928
Ankara’sında şok yaratmıştı.
22
23
Kemik ve kıkırdak
üretiminde
eşik aşıldı
Tıbbi
onkolojide
bilgi paylaşımı
ANTALYA – Anadolu
Tıbbi Onkoloji Derneği
(ATOD) tarafından düzenlenen 5. Ulusal Tıbbi Onkoloji Kongresi Başkanı
Prof. Dr. Süleyman Büyükberber, onkoloji alanında
ulusal veri elde etme olanağına kavuştuklarını söyledi. Camiada birlikte çalışma geleneğini yerleştirmeye çalıştıklarını söyleyen Prof. Dr. Büyükberber,
“Birlikte çalışmamız kaçınılmaz. Ülkemizin sınırlı
olan kaynakları onkolojide tanı ve tedavide endüstriyel manada dışa olan
bağımlılığımız bizlere büyük sorumluluk
yüklüyor” dedi.
müş bir dokunun tedavisinde ‘kadavradan kemik transferi’ gibi çözümler kullanılıyordu. Kadavradan
kemik alınması kısıtlılıklar ve hijyenik sorunlar içermektedir. Biz bu sorunların çözümü için laboratuvarda
üretilmiş sentetik ya da doğal polimerleri kullanıyoruz.
Çalışmada özel tür
mikroplar tarafından
üretilen polimer türlerini hücrelerin çoğalYüzey topografisinin hücre
masına uygun çok göyönlenimine etkisi
zenekli bir konuma
getiriyoruz. Hastaya
uygulanacağı zaman
zarar görmüş dokunun yanındaki sağlıklı
ODTÜ Biyolojik Bilimler
Bölümü Öğretim Üyesi
dokudan alıPolyester hücre taşıyıcı iskeleler
Prof. Dr. Vasıf Hasırcı
nan
parça
Prof. Dr. Vasıf Hasırcı, “Daha çoğaltılarak gerekli yapıya
önce vücuttaki eksik ya da zarar gör- aktarılıyor” dedi.
10
Uykuda ortaya çıkan sendrom: HBS
6 Bacaklarda hareketle azalan
Biyolojik sistem anormal bir duyum mu?
fabrika gibi
İSTANB U L - İTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik
Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Candan Tamerler: “Sadece
yönlendirilmiş evrimle uğraşmıyor, evrim mühendisliği ile kullandığımız moleküler ve genetik tekniklerle
DNA peptid etkileşimini istediğimiz hücre ya da malzeme yapısıyla birleştiriyoruz. Biyolojik sistemlerin
en güzel özelliği bu sistemleri fabrika gibi kullanıp istediğiniz şeyi
ürettirebilmemizdir.”
11
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Nöroloji AD Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Derya Karadeniz, uykuyla ilişkili olan, uykuda ortaya çıkan hareket bozuklukları denildiğinde ilk sırada Huzursuz Bacak Sendromu’nun (HBS)
akla geldiğini ifade etti. Sendromun idiopatik ve semptomatik olmak
üzere iki grup altında incelendiğini söyleyen
Prof. Dr. Karadeniz şu bilgileri verdi:
“İdiopatik formda iki farklı alt grup var. Semptomlar ilkinde çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkarken, diğerinde genellikle 45
yaşından sonra gözleniyor. İdiopatik HBS’lu
hastaların %50’sinde genetik, otozomal dominant geçiş söz konusudur. Semptomatik HBS
ise periferik nöropatilerde, üremide, gebelikte,
romatoid artritte veya demir eksikliği anemisinde ortaya çıkabilmektedir. HBS, bunların dışında multipl skleroz, Parkinson, KOAH
gibi birçok hastalıkta da sekonder olarak
ortaya çıkabilmektedir.”
Prof. Dr. Derya Karadeniz
3
Onkolojide kardiyolojik takip
Kanser tedavisinde kalbi
nasıl koruyalım?
ANTALYA - Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Abacı, kanser tedavilerinde kullanılan ilaçların yüksek dozlarda kardiyotoksisiteye neden oldu- Prof. Dr. Adnan Abacı
ğunu söyledi ve şu bilgileri aktardı:
“Onkolojide yeni ajanların kullanımıyla yeni kalp yetmezliği sorunları
ortaya çıktı. Kanserli hastaların tedavisinde karşımıza en sık çıkan riskli
durumlar kardiyomiyopati, sol ventikül sistolik disfonksiyonu ve kalp
yetmezliğinin gelişmesidir. Antrasiklinler ve yeni çıkan kimi kanser ilaçları kardiyomiyopatiye neden oluyor.
Ayrıca herseptin, imatinib
türü ilaçlar, tirozinkinaz inhibitörleri de kardiyotoksisite nedenidir.”
7
Kimbilir daha
bilmediğimiz neler var...
Marmara Üniversitesi bünyesinde teorik olarak Yeni Ortaya
Çıkan İnfeksiyon Merkezi kuruldu… Kuruluşu onaylanan ve uygulama çalışmaları süren merkez, laboratuvar ağırlıklı bir merkez
olacak. Doç. Dr. Önder Ergönül, yola çıktıkları fikri şöyle özetledi: “AB komisyonlarında ya da DSÖ’de çalışırken
hep yeni ortaya çıkan hastalıklardan söz ediliyor.
Hiç adını duymadığımız bir takım viral etkenler var. Biz de KKKA’yı bir bakıma tesadüfen bulduğumuz için, tesadüflerin ne ölçüde olduğunu anlamaya çalışıyoruz.”
4
Yeni kılavuzlarda diyabetik
kalp hastalığı tedavisi
ANTALYA – 44. Ulusal Diyabet Kongresi’nde yaptığı sunumda
akut koroner sendromlarda antiagreganların hayati bir rolü olduğunu ifade eden Prof. Dr. Atiye Çengel, diyabetin asetil salisilik
asidin (ASA) olumlu etkisini azalttığını bildirdi. Akut koroner sendromda kullanılan diğer ilaçlarınsa, diyabeti olan ve olmayanlarda aynı etkiye sahip olduğunu söyledi. Prof. Dr. Çengel’in görüşleri şöyle:
“ASA, diyabeti olanlarda, olmayanlara göre mortalitede daha
düşük bir azalma sağlıyor. Bunun nedeni ASA direncidir. Glukoz
trombositlere bağlanmada ASA ile yarıştığından hiperglisemisi
olanlarda ASA direnci çok daha sık gözleniyor. Yine de Avrupa
Kardiyoloji ve Diyabet Derneklerinin ortak kılavuzunda
diyabetli hastalarda akut koroner sendromun tedavisinde
ASA önerilmektedir.”
14
2
Serbest?Kürsü
Tıp
İçin?de?ki?ler
Tıp????????????????1
“Kara ölüm” aslında 900 yıldır
İki hekimden ikişer uyarı...
Çocuklu ailelere seyahat
önerileri
Keçiören Eğitim ve
Araştırma Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
Klinik Şefi,
Sosyal Pediatrist
Doç. Dr. Gonca Yılmaz
hayatımızda
İlkbahardan sonbahara KKKA
riski abartılıyor mu? . . . . . . . . 5
Kamu yararı taşıyan bilimsel
projelere destek bulunamıyor
Yeni ilaçlar için maliyet-yarar
analizi yapılmalı . . . . . . . . . . . 6
Kanserde bilimsel veriler ve
bitkisel tedavi
İHekim nerede durmalı? Nasıl
davranmalı? . . . . . . . . . . . . . . 8
Genetik tarama testleri:
Türkiye için hangisi daha
uygun? . . . . . . . . . . . . . . . . 11
İTÜ’de 5 bin peptid
dizisi var . . . . . . . . . . . . . . . 11
İngiltere’de diyabet paniği . 12
Yüksek kardiyovasküler riskte
Cox-2-inhibitörü
Düşük dozla, emniyetli sınırda
kalmak... Peki nasıl? . . . . . . 14
Anne-bebek ölümlerinin en
önemli nedeni yoksulluk
Birleşmiş Milletler’in 2015
hedefi gerçekleşir mi? . . . . . 15
Kardiyovasküler risk yönetimi:
Herkeste aynı ölçek geçerli
olabilir mi? . . . . . . . . . . . . . 16
Pers?pek?tif?????17
Hekim ve eczacıların ilgisi ilaç
güvenliğini artıracak . . . . . . 17
Emekli hekimler de
çalışabilmeli . . . . . . . . . . . . . 18
Kriz sağlık sektörünü nasıl
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Keçiören Eğitim ve
Araştırma
Hastanesi
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi, Sosyal
Pediatrist Doç. Dr. Gonca
Yılmaz, seyahate kendi
araçlarıyla çıkacak ailelere yönelik yaptığı uyarıda,
bebek ve çocuklar için
araçtaki en tehlikeli bölgenin erişkin kucağı olduğuna işaret ederek, bebek
ve çocukların erişkinlerin
kucağında ya da dizinde
yeterince korunamayacağını bildirdi. Uygunsuz
koruma sistemi ile ilişkili
yaralanmaların bebek ve
çocuklarda oldukça sık
görüldüğünü vurgulayan
Doç. Dr. Yılmaz, “Bebek
ve çocuklar erişkinin kucağında ya da dizinde yeterince korunamayacağı
için herhangi bir tehlike
anında araçtan mermi çekirdeği gibi fırlayabilir ya
da yetişkinin ağırlığı ile
ezilebilir” dedi.
Güneşin bebek ve çocukların gelişimi için yararlı olduğunu, ancak
uzun süreli güneşte kalmanın, halk arasında
“güneş çarpması” diye nitelendirilen durumlara ve
cilt kanserine yol açabileceğine dikkat çeken Doç.
Dr. Gonca Yılmaz, “Çocuklar, kademeli olarak
10-15-30 dakika güneşlendirilmeli ve mutlaka
yüksek faktörlü koruyucu
krem kullanılmalı” diye
konuştu.
Boğulma riskine dikkat
Bebek ve çocukların çok çabuk
boğulabileceğini, su altında 2 dakika kalan bebek veya çocuğun bilincini yitirebileceğini ve kalıcı beyin
hasarlarına maruz kalabileceğini
vurgulayan Doç. Dr. Gonca Yılmaz,
“Özellikle yaz aylarında deniz ve
havuz kenarında oynayan bebek ve
çocuklara nezaret edin. Onları
deniz kenarında yalnız bırakmayın.
Su kenarlarında kayalık ve taşlık
zeminler kayganlaşarak bebek ve
çocukların kayarak suya düşmesine
yol açar. Bu nedenle yeni yürümeye
başlayan bebeklerinizi ve oyun oynamak isteyen çocuklarınızı korumasız su kenarlarından uzak tutun”
uyarısında bulundu.
MEDİ KATÜR
Doç. Dr. Gülşah Bademci
[email protected]
Hamilelere sıcak
uyarısı
HRS Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Kadın
Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Aksu, hamilelerin
sırt ağrıları, varis, ayaklarda ödem ve terlemeden kaynaklanan mantarlara karşı giyim,
spor ve beslenmeye dikkat etmeleri gerektiğini belirtti.
Hamilelerin giyim tercihlerini pamuklu ve
geniş kıyafetlerden yana kullanmalarını öneren Prof. Dr. Tarık Aksu, ‘’Topuksuz, ortopedik ve rahat ayakkabılar tercih edilmeli. Başta
tuz olmak üzere
baharatlı, soslu
ve en önemlisi az
pişmiş etlerden
kaçınılmalı, kızartma yerine
haşlama türü yiyecekler tüketilmeli. Gıdalardan
kaynaklanan yaz
ishalleri, hamilelerde ciddi sıkıntılar oluşturur” HRS Kadın Hastalıkları ve Doğum
Hastanesi Başkanı ve Hacettepe
dedi. Aksu, yaz Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve
döneminde sıcak- Doğum Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Tarık Aksu
ların ve nem oranındaki yükselişin hamileler için sağlık problemlerine neden olabileceğine dikkat çekerek,
şunları söyledi:
‘’Aşırı terlemenin neden olduğu kızarıklık
ve kaşıntı mantara yol açacağı için, sürekli ılık
duş almakta yarar var. Güneşin ve sıcağın
yoğun olduğu 11.00 ile 16.00 saatleri arasında çok zorunlu olmadıkça sokağa çıkılmamalı. Başa şapka takılmalı, yüzün açıkta kalan
kısmına güneşten koruyucu krem sürülmeli.’’
Yüzmek, doğumu
kolaylaştırıyor
Karın kaslarını sıkılaştıran yüzmenin doğumu da kolaylaştırdığını belirten Prof. Dr.
Tarık Aksu anne adaylarına “yüzün” tavsiyesinde bulunuyor.
Karın kaslarını sıkılaştıran yüzmenin doğumu da kolaylaştırdığını belirten Aksu,
anne adaylarına çok sıkı olmayan bir mayo
ile serbest ve sırt üstü stillerde yüzmeyi öneriyor. Serbest ve sırt üstü stillerde yüzmenin,
hamilelerde rahatlatıcı etkisi olduğunu söyleyen Aksu, koruyucu kremlerin de gebeliğe
zarar vermeyeceğini belirtti. Yaz aylarında
sıcak havanın en çok hamileleri etkilediğini
vurgulayan Aksu, hamilelere yaz döneminde yüzmeyi önerdiklerini söyledi.
Öte yandan, sıcakta terlemeyle birlikte
deride birçok bölgenin nemli kalacağı için
mantar enfeksiyonlarına yaz aylarında
daha sık rastlandığını ifade eden Tarık
Aksu, sık sık ılık duş yapılmasını da önerdi.
Aksu, gebelerin enfeksiyonlara karşı direncinin daha düşük olduğunu, erken doğuma
yol açan idrar yolu ve vajinal enfeksiyonlara dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.
etkiler? . . . . . . . . . . . . . . . . 19
Bilişim Zirvesi’nde bireyhastane-doktor üçgeni . . . . 20
Üniversite hastaneleri ilk kez
tartışıldı . . . . . . . . . . . . . . . . 21
GenelS Direktör:SHuriyeSTibet Ge?nel?Ya?yın
İm?ti?yaz?Sa?hi?bi:?MeSdiScalSTriSbuSneSYaSyınScıSlıkSLtd.SŞti.SadıSnaSHuSriSyeSTiSbetSG
Yö?net?me?ni?(So?rum?lu):?FüSsunSİkiSkarSdeşSMe?di?kal?Ya?yın?Yö?net?me?ni:?Dr.SRıSfatSYüScel Medikal?Editör:?Dr.SAlpSAker
Ha?ber?Edi?tö?rü?:?HüSseSyinSKanSdeSmir,SZuhalSDemirarslanSÇi?zer:?İsShakSÖzStürk,SGülşahSBademciSSa?tış?Koordinatörü:
GönülSMorgül Rek?lam?Mü?dü?rü:?SerkanSErdoğan Da?ğı?tım/Abo?ne:?ArSzuSÇaSkar Sayfa?tasarım:?UfukSDirekliSAd?res:
RuSmeSliSCad.SNo:S84/12SOsSmanSbeyS34360SİsStanSbul Tel:?(0212)S231S99S90S(pbx)S(0212)S231S46S87 Faks:?(0212)
231S08S80 e-pos?ta: [email protected]?kı:?ProSmatSBaSsımSYaSyınSSan.SveSTic.SAŞ.SEsenSyurt-İsStanSbul
Tel:?(0212)S690S63S63SISSN1307-2269Süreliyayın•20sayı/yıl
Nöroloji
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Tıp
3
Uykuda ortaya çıkan sendrom: HBS
Bacaklarda hareketle azalan anormal
bir duyum mu var?
İSTANBUL – Huzursuz Bacak Sendromu’nun (HBS) sıklığı batı toplumlarında %10’u bulurken sıklık doğuya gittikçe azalıyor.
Ülkemizdeki sıklık %3 civarında. Hastalar açısından belki de en önemli özellik doğru adresi, yani nörolojiyi bulana kadar 5-6
branş dolaşmaları. Huzursuz Bacak Sendromu’nun bütün yönlerini İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji AD Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Derya Karadeniz, Medical Tribune’e değerlendirdi.
Mutasyon saptanan
genlerden biri uzuv gelişimiyle
ilgilidir ve bu gen intrauterin
dönemde uzuv gelişimini
idare eder.
mun idiopatik ve semptomatik
olmak üzere iki grup altında
incelendiğini söyleyen Prof.
Dr. Karadeniz, şu bilgileri
verdi: “İdiopatik formda iki
farklı alt grup var. Semptomlar ilkinde çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkarken, diğerinde genellikle
45 yaşından sonra gözleniyor.
İdiopatik HBS’lu hastaların
%50’sinde genetik, otozomal
dominant geçiş söz konusudur. Semptomatik HBS ise, periferik nöropatilerde, üremide,
gebelikte, romatoid artritte
veya demir eksikliği anemisinde ortaya çıkabilmektedir.
HBS, bunların dışında multipl
skleroz, Parkinson, KOAH
gibi birçok hastalıkta da sekonder olarak ortaya çıkabilmektedir.”
Prof. Dr. Karadeniz, tanı için
hastada dört kriterin dördünün de bulunması gerektiğini
Sendrom, daha 1800’lü
yıllarda şöyle tanımlanmış:
“Geceleri cehennem azabı
yaşatan bir bozukluk”. Bu
yüzyılda hastalık psikiyatrik bir bozukluk sanılmış
ve hastalığa “anksiyete tibiarum” adı verilmiştir.
1940 yılında Nöroloji uzmanı Dr. Karl-Axel Ekbom’un 130 vakadan oluşan yayınını görüyoruz ve
bu makalede günümüzdeki
bilgiler neredeyse aynen yazılmıştır. Bu makale sayesinde o yıllarda HBS’nin te-
ke
Şev t
p ınar
Ak
Prof. Dr. Şevket Akpınar,
Huzursuz Bacak
Sendromu’nda çığır açtı
Prof. Dr.
Uykuyla ilişkili olan, uykuda
ortaya çıkan hareket bozuklukları denildiğinde ilk sırada
Huzursuz Bacak Sendromu’nun geldiğini ifade eden
Prof. Dr. Derya Karadeniz, bu
hastalığın kadınlarda daha sık
gözlendiğini kaydetti. Sendro-
davisinde clonazepam kullanılmaya başlanmıştır.
1984’de bir Türk hekim,
Huzursuz Bacak Sendromu’nun etyopatogenez ve
tedavisinde adeta çığır açtı.
GATA’dan Prof. Dr. Şevket
Akpınar hoca, HBS’da ilk
kez dopamin kullanmış ve
hastaların yakınmalarının
gerilediğini gözlemiştir. Bu
yayından sonra HBS araştırmalarında deyim yerindeyse büyük bir patlama
yaşanmıştır. Kendisi tedaviyi keşfeden hekimdir.
Huzursuz Bacak Sendromu’nda Tanı Kriterleri
HB S’nin klinik özelliklerinin çok net olduğunu ve
tanının tamamen anamneze dayanılarak konulduğunu
belirten Prof. Dr. Karadeniz, sendromun 4 temel tanı
kriterini şöyle özetledi:
Genellikle bacaklarda huzursuzluk hissi veya hoş olmayan
anormal duyuma eşlik eden hareket etme ihtiyacı
Semptomların, uzanma veya oturma gibi hareketsiz durumlarda ortaya çıkması ve/veya artması
Hareket
ile semptomlarda rahatlama veya ortadan kalkma
Semptomların akşam veya gece saatlerinde ortaya çıkması veya daha belirgin olması
söyleyerek yakınmaların belli
özellikler taşıdığını belirtti:
“Anormal duyum en sık bacaklarda ortaya çıkar, ancak
bazen kollarda, gövdede, karında, hatta genital bölgede de
anormal duyum gözlenebilir.
Burada sadece yüz istisnadır.
Her hasta bu anormal duyumu farklı şekilde tarif etmektedir. Hastaların yaklaşık
%30-40’ı bu duyumu ağrı olarak tarif etmektedir. Bazı hastalar ‘tam tanımlayamadığını
“Birinci komplikasyon ‘augmentation’dır. Özellikle yüksek doz dopamin verildiğinde semptomlar şiddetlenebilir, daha erken saatlerde ortaya çıkabilir veya anormal
duyum diğer vücut bölgelerine de yayılabilir. Bu durumda dopamin tedavisi kesilmeli ve diğer seçenekler
kısa süreli olarak kullanılmalıdır. Dopamin tedavisinde
karşılaşılabilen ikinci önemli
komplikasyon da rebaund
olayıdır. Burada semptomlar
daha geç saatlere kayabilmektedir. Bu durumda da
dopamin tedavisine ara verilmesi gerekmektedir.”.
bir duyu’ derken bazıları ‘ayağımda karıncalaşma, kaşıntı,
kabarcıklar var’ diye tanımlamaktadır. Bir kısım hastaysa
bu anormal duyumu ‘kemiklerimden bir şeyler çekiliyor’
diye tarif etmektedir. Anormal
duyum kesinlikle istirahat sırasında, daha çok da yatakta
ortaya çıkmaktadır. Yani kişi
fiziksel ve mental olarak istirahat halindedir. Anormal duyumun belki de en önemli özelliği hareketle azalmasıdır. Kişi
hareket ettiğinde rahatladığını
ifade eder. Sendrom, sirkadiyen özellik göstermektedir.
Semptomlar özellikle geceleri
en belirgindir.”
Tanıda şüpheye düşüldüğünde polisomnografik incelemenin yol gösterici olduğunu
kaydeden Prof. Dr. Karadeniz,
bacaklarını sımsıkı ve gergin
tutan hastada 60 dakika için-
de 40 ya da daha fazla bacak
hareketi varsa ve bacak huzursuzluğu da giderek artıyorsa
tanının kesinleştiğini ifade etti.
HBS’de?etyopatogenez
Prof. Dr. Karadeniz, etyopatogenezde otozomal dominant
geçişin ve dopamin azlığının
kesin olarak ispatlandığını,
ancak burada dopamin azlığının dejenerasyona bağlı olmadığını belirterek şu bilgileri
verdi:
“Hastalıkta kalitatif ve kantitatif dopamin yetersizliği söz
konusudur. Etyopatogenezde
rol oynayan diğer faktör de
demir eksikliğidir. Bu nedenle
her hastada ferritin düzeyine
mutlaka bakılmalıdır. Sendromun gebelerde daha sık gözlenmesi de ferritin eksikliğine
bağlanmaktadır. Burada sorun
gerçek bir demir eksikliği anemisi olmadığından hastalarda
demir düzeyine veya demir
bağlama kapasitesine bakmaya gerek yoktur. Beyin omurilik sıvısında ferritin tayini invazif bir yöntem olduğu için
kan ferritin düzeyinin saptanması yeterlidir. Kan ferritin
düzeyi 40 ng/ml’nin altındaysa
tedaviye mutlaka demir eklenmelidir.”
Klinik?seyir?inişli?çıkışlı
Prof. Dr. Karadeniz, sendromun alevlenmeler ve remisyonlarla seyrettiğini, en azından hastalığın başlangıcında
seyrin bu şekilde olduğunu,
ancak yaşın ilerlemesiyle birlikte hastalığın progresif bir
özellik gösterebileceğinin de
unutulmaması gerektiğini vurguladı.
Tedavide?ilk?seçenek
dopamin?agonistleri?veya
L-dopa?olmalı
Tedavide ikinci seçeneğin
gamapentin olduğu bilgisini
veren Prof. Dr. Karadeniz, dirençli vakalarda opioidlerin
kısa süreli verilebileceğini, ferritin azsa mutlaka demirin de
tedaviye eklenmesi gerektiğini
ifade etti.
Sendromun kesinlikle psikiyatrik bir hastalık olmadığını,
ancak yaşanılan sıkıntılı süreç
nedeniyle hastaların daha anksiyeteli insanlar olduğunu
ifade eden Prof. Dr. Karade-
İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,
Nöroloji AD Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Derya Karadeniz
niz, anksiyetenin HBS’ye yol
açtığına dair de kanıt bulunmadığını söyledi.
Devamı sayfa 14’te
U ykuda hareket
bozukluklarında
sınıflandırma
(American Academy of Sleep
Medicine, 2005)
1. Huzursuz bacak
sendromu
2. Periyodik hareket
bozukluğu
3. Uyku ile ilişkili bacak
krampları
4. Uyku ile ilişkili bruksizm
5. Uyku ile ilişkili ritmik
hareket bozukluğu
6. Uyku ile ilişkili hareket
bozukluğu- tanımlanamayan
7. Madde veya ilaç
kullanımına bağlı uyku ile
ilişkili hareket bozukluğu
8. Medikal duruma bağlı uyku
ile ilişkili hareket
bozukluğu
Remisyon ve
alevlenmeleri belirleyen
olası faktörler
Aşırı fiziksel aktivite
Çok sıcak veya soğuğa
maruz kalma
Mevsimsel özellik
Uyku deprivasyonu
Alkol
Aşırı fiziksel aktivite
Kafein
Nöroleptikler
Lityum
Antihistaminikler
Trisiklik antidepresanlar
Serotonin geri alınım inhibi-
törleri
4
İnfeksiyon
Tıp
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
KKKA’yı 6 yıl öncesine kadar bilmiyorduk
Kimbilir daha bilmediğimiz
neler var…
İSTANBUL – Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği ESCMID (European Society of Clinical Microbiology and Infectious Disease) ve Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon
Hastalıkları Derneği (KLİMİK) tarafından düzenlenen “Ebola’dan Kırım-Kongo’ya Viral Kanamalı
Ateşler” konulu uluslararası toplantının genel sekreteri Doç. Dr. Önder Ergönül, toplantıda KKKAH
tedavisinde fikir birliği sağlandığını söyledi.
“ViralS hastalıklarınS tanınmasında,SismininSkonmasındaSveStedavisindeSçokSgerilerdeyiz”SşeklindeSkonuşanSDoç.SDr.SErgönül,
KKKAShastalığınınSyayılmasıSsüreciniSşöyleSözetledi:S
“Kene,S virüsüS zerkS ediyor,
zerkSettiktenSsonraSgövdesiSderininSüzerindeSkalıyor.STıpkıSplastikSbirSşırıngaSgibi,SiçindeStaşıdığıS virüsüS insanS vücudunaS zerk
ediyor.S BakterilerdenS deS küçük
olanS virüs,S insanS vücudunaS girdiktenS sonraS birtakımS reaksiyonlarS oluyor.S ÖnceS kandaS çoğalıyor,SoSevreSyaşandığındaShastalarımızS bunuS yaygınS kasS ağrıları,S yorgunluk,S halsizlik,S ateş
gibiS belirtilerleS hissediyorlar.
BütünSvirüsShastalıklarındaSböyledir.S HastalıkS herkesteS gelişmiyor,SbazıSinsanlarSbunuSsessizSatlatıyorlar.SSonraSkanamalarSbaşlıyorSki,SbuSdaSherkesteSolmuyor.
KanamalarS başladıktanS sonra
hastalarınS birS kısmıS yaşamını
kaybediyor,SSbuSoranSTürkiye’de
%6-7’dir.”S
Aşı henüz yok
Doç.S Dr.S Ergönül,S KKKA’ya
karşıS aşıS çalışmalarınınS Türkiye’deS bazıS merkezlerdeS eleS alındığını,S ancakS çabalarınS yetersiz
olduğunuSbelirtti.S“ŞuSandaSdünyadaS daS hiçbirS aşısıS yok”S diyen
Doç.S Dr.S Ergönül,S OrtaS Avrupa’daS kimilerininS “keneS aşısı”
dediğiS aşıS içinS şunlarıS söyledi:
“KeneS kaynaklıS ensefiliteS karşı
olanS aşınınS bununlaS hiçS ilgisi
yoktur.SKeneSfarklı,SvirüsSfarklı,
hastalıkSfarklı.SAma,SadıSaşı.”S
“Ebola’danS Kırım-Kongo’ya
ViralSKanamalıSAteşler Arjantin
KanamalıS Ateşi”S toplantısında
daS gündemeS gelenS konuda,S Arjantin’deS görülenS benzer,S fakat
farklıSbirSviralShastalığaSkarşıSgeliştirilenS aşıS hakkındaS bilgiS vermekS üzere,S KLİMİKS Derneği
katkısıylaSbirSkonukShekimSgeldi
veSdeneyimleriniSpaylaştı.SArjantin’deSaşıyıSbulmuşlarSveS10Syılı
aşkınSsüredirSaşıyıSuyguluyorlarmış.S
Vaka sayısının analizi
Doç.S Dr.S Ergönül,S ülkemizde
KKKAShastalığındakiSartışıSşöyle
değerlendirdi:S “HerS yılS görülen
vaka,SbirSöncekiniSgeçti.S2006’da
430Svaka,SgeçenSyılS710SvakaSgörüldü,S buS yılS 800’üS geçeceğini
öngörüyoruz.S ÖlümS oranıS %7
olarakS aynı,S amaS istatikselS bir
sonuç.SVakaSsayısıSarttıkçaSölüm
deSartıyor.”S
Karşı çıkan olmadı
Doç.SDr.SErgönül’eStoplantının
başlıcaSkatkısınıSveSenSönemliSkonusunuS sorduğumuzda,S tedaviye
dikkatSçektiSveSşuSbilgiyiSverdi:
“TedavideS kullanılanS Rivabidin adlıSbirSilaçSvarSveSkullanılıp
kullanılmayacağıS yönündekiS tartışmaS sürüyor.S ÇokS önemliS kararlardanS biriS de,S ‘buS ilaçS kullanılmalıdır’S yönündeS çıktı.S ‘ÖzellikleS erkenS safhadaS kullanılmalı,
hattaS kontrolS grubuS oluşturup
görmekSgibiSbirSyaklaşımSdaSetik
değildir’S noktasındaS katılımcılar
fikirS
birliğiS
halindeydi.
ToplantıdaSsalonaSşuSsoruyuSyönelttim:S‘TedavideSetkisiStartışılıyor,S amaS sizS hastaS olsanız,S bu
ilacıSalırSmısınız,SalmazSmısınız?’
LaboratuvardaSetkiliSolduğuSgösterilmiş,S yapılanS küçükS küçük
çalışmalardaSetkiliSolduğunaSdair
“TeorikSolarakSbiyoterörizm
ajanıSolabilir,SamaSihtimal
vermiyorum.S11SEylülS2001
saldırısındanSsonraSABD
UlusalSSağlıkSEnstitüsü,
bütünSbiyolojikSetkenleri,SbiyoterörizmSajanıSolupSolmayacağınaSgöreSA,SB,SCSşeklindeSsınıfladı.SKırımSKongo
KanamalıSAteşi,SCSGrubuSbiyoterörizmSajanlarıSarasında
yerSalır.SBiyoterörizmSajanı
olmasıSiçinShalktaSpanikSyaratacak,SuygulamasıSkontrol
edilebilirSolacak.SKontrolSdışı
hesaplanamazSbirSyaklaşımla
uygulanmasıSbanaSçokSmantıklıSgörülmüyor.SDiyelim,
keneleriSserpti,SnasılSgelişeceğiSbelirliSdeğil…S”
verilerSgösterilmiş.STedaviyiSdestekleyiciSveSyararlıSolduğuSgörülmüş.S RandomizeS kontrollüS bir
çalışmaS tasarlayamıyoruz,S etik
değil.SElineSkeneSyapışmışShastayaS ‘senS kontrolS grubundasın’
demekSdoğru değil.”
KKKA’ya çare toplantısı yapıldı
İSTANB UL –S YurtiçiS ve
yurtdışındanS alanındaS uzman
bilimS adamları,S baştaS Kırım
KongoSKanamalıSAteşiSHastalığıS (KKKAH) olmakS üzere
ViralS KanamalıS AteşiS hastalıklarını masayaS yatırdı. İstanbul’daS27-28SHaziranSgünlerindeS düzenlenenS “Ebola’danS KırımS Kongo’yaS Viral
KanamalıSAteşler”SadlıSkonferansaS pekS çokS ülkedenS 30’un
üzerindeS bilimS adamıS katıldı.
AvrupaS KlinikS Mikrobiyoloji
veS İnfeksiyonS Hastalıkları
DerneğiS(ESCMID), TürkSKlinikS MikrobiyolojiS veS İnfeksiyonS HastalıklarıS Derneği’nin
(KLİMİK)S evS sahipliğindeS İstanbul’daStoplandıSveSikiStam
günS boyunca,S viralS kanamalı
ateşiS hastalıklarS alanında
görüşSveSbilgiSalışverişiSyapıldı,SülkeSdeneyimleriSaktarıldı.S
Toplantıda,S KKKAS ileS birlikteS buS hastalığaS benzer
LassaS Ateşi,S BolivyaS Ateşi,
RiftSVadisiSAteşiSgibiShastalıklarStekStekSeleSalındı.S
OxfordS Üniversitesi’nden
Prof.SDr.SSarahSRandolph,Sbu
hastalıklarınS küreselS ısınma
ileS ilişkisiniS veS vektörlerin
(kene,S sivrisinekS vs.)S rolünü
eleSaldı.SBilimSadamlarıSayrıca
buS hastalıklarınS hayvanlara
olanS etkisiniS tartışarakS uydu
aracılığıylaS iklimselS haritalarınSoluşturulmasıSkonusundakiSçalışmalarıSgörüştü.S
ToplantınınS ilkS gününde
gerçekleşenS YuvarlakS Masa
toplantısında,S Balkanlar’dan
İran’aS kadarS Avrasya’da
KKKA’nınSgörüldüğüSülkelerdenS sorunuS takipS edenS uzmanlar,S hastalıkS konusunda
neSyaptıklarınıSanlattılar.S
Doç. Dr. Önder Ergönül
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD
Yeni Ortaya Çıkan
İnfeksiyon Merkezi
“GeçenSkışSMarmaraSÜniversitesiSRektörü’ne,S‘yeniSortayaSçıkanSinfeksiyonSmerkeziSkuralım’Sdedik,SkabulSedildi.
BurasıSlaboratuvarSağırlıklıSbirSmerkezSolacak.SŞuSanSteorik
olarakSkuruldu,SuygulamaSiçinSçalışmalarSsürüyor.SBiz,Sbu
alandaSoSmerkezdeSçalışmakSveSdünyaSçapındaSbirSmerkez
olmakS istiyoruz.S BirS örneğiS ABD’deS var.S Boston’daS 2009
yılındaS ‘UlusalS YeniS OrtayaS ÇıkanS İnfeksiyonlarS Enstitüsü’nüSaçıyorlar.SKocamanSbirSbinaSyapmışlar,SyeniSöğrendim,SiçimSburkuldu...SBizSoSkadarSbüyükSbirSbinaSdaSistemiyoruz,SküçükSbirSbarakaSolsun,Syeter.
“BöyleS birS merkeziS açmakS isterkenS yolaS çıktığımızS fikir
şu:SABSkomisyonlarındaSyaSdaSDSÖ’deSçalışırkenShepSyeni
ortayaSçıkanShastalıklardanSsözSediliyor.SHiçSadınıSduymadığımızSbirtakımSviralSetkenlerSvar.SBizSdeSKKKA’yıSbirSbakımaStesadüfenSbulduğumuzSiçin,S‘birSdeSşunaSbaksak,Sbir
deSbunaSbaksak’SgibiStesadüflerinSneSölçüdeSolduğunuSan”S
lamayaSçalışıyoruz.”
“Kim önce buldu
tartışması zaman
kaybettirir”
Doç.SDr.SErgönül,S1989SHacettepeSTıpSFakültesi’nden
mezunS olduktanS sonraS AnkaraS Üniversitesi’ndeS ihtisas
yaptı.SBirSsüreSNumuneSHastanesi’ndeSçalıştıktanSsonra
ABD’deS uzmanS araştırmacıS olarakS klinikS epidemiyoloji
alanındaS çalıştı.S Türkiye’deS tıpS eğitimindeS HalkS Sağlığı
AnabilimSDalı’nınSkurucuSisimlerindenSProf.SDr.SNusret
Fişek’inSyıllarSönceSdoktoraSyaptığıSHarvard ÜniversitesiSHalkSSağlığıSKliniği’ndeSepidemiyolojiSüzerineSmaster
yaptı.STürkiye’yeSdöndüğüS2003Syılında, KKKAShastalığıS henüzS görülmeyeS başlamış,S amaS ismiS konmamıştı.
HastalığınS görüldüğüS TokatS yöresineS giderekS epidemiyologS olarakS sebep-sonuçS ilişkisiniS araştırdı,S “etken
nedir” gibiSsorularınSyanıtlarınıSaradı.SİlkSörneklerSİngiltere’yeSgönderildiSveShastalığınS(yaSdaSvirüsün)SadıSİngiltere’deSsaptandı.SAynıSdönemdeSSağlıkSBakanlığıSdaSsonuçlarıSFransa’daSPasteourSEnstitüsü’neSyolladıSveSorada
daSsaptandı.SEşzamanlıSolarakSgerçekleşenSbuSgirişimler
konusundaSDoç.SDr.SErgönül,S“kiminSönceSbulduğu,SlüzumsuzSbirStartışma”SdiyorSveStartışmayı “birSkoşuSiçindeSzamanSkaybettirecekSbirStartışma”SolarakSnitelendiriyor. SorununSmeteoroloji,SiklimSdeğişikliği,ShastalıkSnedenleri,Stanımı,SölümSnedenleri,SilaçSçalışmalarıSgibiSalt
başlıklarıylaSinceleyenSderlemeSçalışması,SLancetSDergisi’nde yayımlandı.S AynıS derlemeS genişletilerekS 2007’de
İngilizceSkitapSolarakSbasıldı.S
İnfeksiyon
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Tıp
5
“Kara ölüm” aslında 900 yıldır hayatımızda
İlkbahardan sonbahara KKKA
riski abartılıyor mu?
TRABZON - Kırım Kongo Kanamalı Ateş Hastalığı (KKKA)’nın kenelerle bulaşan Bunyavirüs ailesinden Nairovirüs gurubundan bir
virüsün neden olduğu bir hastalık olduğu biliniyor. İlk kez 12. yy. da, o dönemde “kara ölüm” olarak adlandırılan hastalığın ilk
bilimsel tanımı 1944–45 yıllarında yapıldı. Ülkemizde 2002 yılından beri görülen KKKA’nın Sağlık Bakanlığı tarafından Haziran
ayında çıkartılan risk haritasına göre, Karadeniz kıyısının içleri en riskli bölge. KTÜ Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları AD Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal, sorularımızı yanıtladı.
Prof. Dr. İftihar Köksal.
KTÜ Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları
Anabilim Dalı Başkanı ve İnfeksiyon Komitesi Başkanı
MT:SKKKASbulaşmaSyoluSveSbulaşmaS şekliS hakkındaS bilgiS verir
misiniz?
KKKAS mevsimselS özellikS gösterir.S NisanS ayındaS hastalıkS görülmeyeSbaşlar.SSonbahardaSazalırS veS kışınS neredeyseS görülmez.
EtkenS olanS virüsS tavşan,S tilki,
keçi,SkirpiSgibiSküçükSmemelilerdeSbelirtiSvermedenSyaşar.SKenelerS virüsüS buS hayvanlardanS alır
veS keneS aracılığıylaS daS insana
bulaşır.S ErişkinS kenelerS virüsü
aldıktanS sonraS 36S saatS içinde
“Ülkemiz,SKırımSveSKongo
arasındadır.SGöçmenSkuşların
yoluSüzerindeyiz.SAyrıcaSepidemikSolanSülkelerdenS(İran
gibi)SkaçakShayvanSveSdenetimsizShayvanSgirişininSolması
daSülkemizdeSbuShastalığınSolmasınınSsebepleriSarasındaSsayılabilir. 2006–2007 yıllarındaStoplamS400SvakaSbildirilmiştir.SSadeceS2008SyılındaSbu
rakamınS400’denSfazlaSolmasınıSbekliyoruz.”
virüsS çoğalırS veS 3–5S günS içinde
keneninS kanındaS enS üstS düzeye
ulaşır.SBuSkeneninSdeSinsanıSısırmasıylaSvirüsSbulaşırSveShastalık
ortayaS çıkar.S AyrıcaS virüsüS kanındaStaşıyanSküçükSmemelilerin
kesilmesiS veS KKKAS hastasına
doğrudanS veyaS infekteS dokuS ve
kanınaStemasSileSdeShastalıkSbulaşabilir.
demikSyerlerdeSpiknikSyapanlar,
sağlıkSçalışanları.SİkiSyollaSönlem
alınmalı:S1.SgenelSmücadeledir.Sİl
tarımS müdürlükleriS gerekliS önlemleriSalmaktadır.SAncakSçevre
veS yabaniS hayvanlarınS ilaçlanmasınınSbirSetkisiSyoktur.S2.SkişiselS korunmadır.S HastayaS temas
izolasyonuS yapılmalıdır.S KoruyucuS kıyafet,S gözlük,S maskeS ve
eldivenSgiyilmelidir. TemasSeden
yerSbolSsuSveSsabunSileSyıkanmalıdır.SGözeStemasSettiğindeSiseSsadeceSbolSsuSileSyıkanmalıdır.SAyrıcaSkeneSkovucuSilaçlarScildeSve
kıyafetlereSsürülebilir.S
HastalarShangiSşikayetlerSileS
geliyor?
IsıranS keneS ileS gelenS deS var.
AyrıcaShalsizlik,Sateş,Skas-eklem
ağrısı,S bulantı-kusma,S ishal,S ka-
HastalığınS belirtileri
HastalığınS kuluçkaS süresiSvirüsünSkazanılmaSşeklineS bağlıS olarakS değişir.
KeneS ısırmasıS yoluylaS oluşanS infeksiyonunS kuluçka
süresiS genellikleS 1–3 gün,
azamiS 9S gündür.S Enfekte
“ÖzellikleSvadiSkesimlerinde
görülmektedir.SYapılanSbir
çalışmadaS800Sm.Saltındaki
yerlerdeShastalığınSgörülmediğiSbildirilmiştir.SBölgemizde
KelkitSVadisi,STokat,SGiresun,
Gümüşhane,SArtvin,SErzurum,SÇorum,SSivasSenSfazla
görülenSyerlerdir.SDiğerSşehirlerdeSdeSgörülmeyeSbaşladı.
BuSdaSkenelerinShareketine
bağlıSolarakSepidemiyeSgidişi
göstermektedir.”
KimlerS riskS altındadır?S KorunmakSiçinSnelerSyapılabilir?
TarımS veS hayvancılıklaS uğraşanlar,S veterinerler,S askerler,
deriS fabrikasındaS çalışanlar,S en-
kanS veyaS dokuyaS teması
takibenS kazanılanS enfeksiyonunS kuluçkaS süresiS ise
5–6 gün,SazamiS13Sgündür.S
“KKKA’nınSbaşlangıcı
anidir;SbaşSağrısı,Syüksek
ateş,SkasSağrıları,Sbaş
dönmesi,SboyunSağrısı,Ssırt
ağrısı,SeklemSağrısı,Smide
ağrısıSveSkusma,SgözSağrısı
veSfotofobi
(ışığaSduyarlılık)Sbaşlangıç
belirtileridir.S”S
GözS aklarınınS veS yüzün
kızarması,S boğazS ağrısıS ve
damaktaSpeteşiS(kırmızıSlekeler)S deS sıklıklaS gözlenir.
SarılıkS oluşabilirS veS ağır
vakalardaS davranışS değişiklikleriS veS hisS algılama
değişiklikleriyleS karşılaşmakSdaSmümkündür.SHastalıkS ilerledikçe,S büyük
ekimozS (ciltteS morarma)
alanları,S dişS etiS kanaması,
hematüriS (idrardaS kan),
başıSkoparılmamalıdır.SKesinlikleSküçükScerrahiSmüdahaleSyapılmamalıdır.S KeneS çıkarıldıktan
sonraSdaSbolSsuSveSsabunSileSyıkanmalıdır.S KeneS çıkarıldıktan
sonraS hastaS 14S günS gözlenmelidir.SSKKKASileStemasıSolanaSise
herhangiS birS profilaksiyeS gerek
yoktur.S OnlarS daS 14S günS izlenmelidir.S
TanıSiçinSnelerSyapılabilir?
İlkS önceS hastanınS geldiğiS yer
sorgulanmalıdır.S SonraS mesleği
veS hayvanS temasıS sorulmalıdır.
LaboratuvarS olarakS lökosit,
trombositSveShemoglobinSdüşüklüğü,SkasSenzimlerininSyüksekSolmasıStanıyıSdoğrular.S
ŞüpheliS olgudaS ilkS beşS günde
kanSörneğiSalınarakSPCRSçalışılmalıdır.SAltıncıSgündeSiseSELİSA
testiSyapılmalıdır.STetkiklerSmerkezS laboratuvarlarındaS yapılmaktadır.S
PekiStedavideSnelerSyapılmalıdır?
İlaçlaStedavisiSmümkünSmü?
Dr. İftihar Köksal: Ülkemizde risk haritası çıkarıldı. Bu da kenelerin hareketinin
gözlenmesi için çok önemlidir.
YapılanS çalışmadaS Ribavirin
adlıS ilacınS etkisizS olduğuS gösterilmiştir.SMaalesefSşuSandaSsadeceSdestekStedavisiSverilmektedir.
KanSsulandırıcıSilaçlarınSözellikleS aspirininS verilmemesiS gerekmektedir.
‘Kene uzmanı’ eğitimi
Hastalığın bulaşması
İSTANBUL -S Acıbadem
KadıköyS HastanesiS EnfeksiyonS UzmanıS Dr.S Nevin
SarıgüzelSKırımSKongoSKanamalıS AteşiS ileS ilgiliS olarakSşuSbilgileriSverdi: “IxodidS(sert)SkenelerS(özellikle
HyalommaS genusunaS ait
olanlar),SKKKASvirüsüSiçin
hemSdepoShemSdeStaşıyıcıdır.S ÇeşitliS yabaniS veS evcil
hayvanlarS örneğinS sığır,
keçi,SkoyunSveStavşanSvirüs
içinSkonakSgöreviSgörmektedir.S HastanelerdeS tıbbi
ekipmanlarınS uygunsuz
sterilizasyonu,S enjeksiyon
iğnelerininS tekrarS kullanımıS veS tıbbiS aletS veS ekipmanlaraS bulaşmasıS sebebiyleS deS KKKA’nınS belgelendirilenSyayılımıSoluştu.
namaS ileS hastalarS gelebiliyor.
HastaS keneS ileS gelirseS keneS tek
hamledeSpensetSileSçıkarılmalıSve
melenaS (dışkıS rengininS siyahaS dönmesi,S üstS gastrointestinalS sistemdenS kanamanınS belirtisi), şiddetli
burunS kanamalarıS veS enjeksiyonS bölgesindeS kanamaS görülür;S buS durum,
hastalığınS dördüncüS günündeSbaşlarSveSyaklaşıkS2
haftaS
devamS
eder.
KKKA’teS ölümS oranıS yaklaşıkS%S30’dur,SbuSoranS%
9–50 arasındaS değişmekte
ölüm,ShastalığınSikinciShaftasındaSgörülmektedir.SİyileşenS hastalarda,S iyileşme
hastalığınS başlangıcından
sonrakiS 9.S veS 10.S günde
başlar.SİyileşmeSyavaştır.
HastalığınS Tedavisi
KKKA’inS tedavisiS birincilSolarakSdestekleyiciStedavidir.S SıvıS dengesiniS ve
elektrolitS anormalliklerini
düzeltme,S oksijenS desteği,
hemodinamikS destekS ve
ikincilS enfeksiyonlarınS tedavisiS şeklindedir.S Virüs
antiviralSilaçS ribavirineSdeneyselSolarakSduyarlıdır.SS
Dr. Şafak Sümbül.
Trabzon İl Sağlık Müdürü ve
Doğu Karadeniz Bölge Koordinatörü.
TRABZONS - TrabzonS İlS Sağlık
MüdürüS Dr.S ŞafakS Sümbül,S bölgede
KKKA’aS karşıS alınanS önlemlerS hakkındaSDr.SSerkanSBesli’ninSsorularını
yanıtladı.
KKKASileSilgiliSbölgemizdeS
yürütülenSfaaliyetleriSanlatır
mısınız?
KKKASgeneldeSsıcakSaylardaSgörüldüğüSiçinSbizSNisanSayındanSitibaren
sağlıkS ocağıS personelineS gruplarS halindeS eğitimS vermekteyiz.S BirS çeşit
alarmSdurumunaSsokuyoruz.SŞüpheli
hastalardaS nelerS yapılmasıS gerektiği,
keneninSnasılSçıkarılmasıSgerektiği,SçıkarıldıktanSsonraSnelerSyapılmasıSgerektiğiSveSdahaSbirçokSayrıntılıSbilgiyi
personelimizeS veriyoruz.S Bakanlığın
bizeSvermişSolduğuStanıtımSbroşürlerindenSpersoneleSveShalkımızaSdağıtıyoruz.STümSpersoneleSbilgiSverdikten
sonraSpersonelimizSkeneSuzmanıSoluyor.S SonraS halkımızaS eğitimS veriyoruz.SEğitimeSdeSgeneldeSüniversiteden
hocalarımızSkatılıyor.SAyrıcaSeğitime
katılanS veyaS katılamayanS halkımıza
tanıtıcıSdergiSveSbroşürSveriyoruz.SYazılıSveSgörselSmedyaSileShalkımızaSeğitimSveriyoruz.SNelerSyapmasıSgerektiğiniSanlatıyoruz.S
İlkSçıktığıS2002SyılındanSberi
eğitim!
“ŞuS anaS kadarS Trabzon’daS KKKA
yok.S GelenlerS geneldeS çevreS illerden
oluyor.SHastaSkeneSileSsağlıkSocağına
başvuruS yaparsaS kene,S sağlık
ocağındaSuygunSşekildeSçıkarılıyorSve
infeksiyonS uzmanınınS olduğu
NumuneS Hastanesi’neS sevkS ediliyor.
TetkikS içinS kanS alınıyorS veS merkezi
laboratuvaraS gönderiliyor.S Eğer
hastadaSekSsorunlarSolursa,Süniversite
hastanesineS sevkS ediliyor.S BizS 2002
yılından,S yaniS KKKAS ülkemizde
görülmesindenS buS yanaS herS yılS tüm
sağlıkS personeliniS veS tümS halkımızı
eğitimleS bilinçlendiriyoruz.S Bizim
dışımızdaS TarımS İlS MüdürlüğüS de
eğitimS vermekteS veS çevreS önlemiS de
almaktadır.”
6
Onkoloji
Tıp
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Kamu yararı taşıyan bilimsel projelere destek bulunamıyor
Yeni ilaçlar için maliyet-yarar
analizi yapılmalı
ANTALYA - Anadolu Tıbbi Onkoloji Derneği (ATOD) tarafından düzenlenen 5. Ulusal Tıbbi Onkoloji Kongresi 400’ün üzerinde hekimin katılımıyla Antalya’da yapıldı. Kongrede güncel
ve pratik onkolojide sık karşılaşılan sorunlara yönelik temel konuların yanı sıra çok sayıda yeni bilimsel araştırmanın sonucu
tartışıldı.
ATOD Yönetim Kurulu ve
Kongre Başkanı
Prof. Dr. Sülayman Büyükberber:
“Kongrede rasyonel hasta seçimi ve
fiyat yarar tartışmalarına da yer ayırdık”
KongreyleS ilgiliS olarakS MedicalS Tribune’eS birS değerlendirmeS yapan ATODS Yönetim
KuruluS ve KongreS Başkanı
Prof.SDr.SSüleymanSBüyükberber, onkolojiSalanındaSsonSyıllardaSyapılanSyeniSçalışmalarla
ulusalSveriSeldeSetmeSolanağına
kavuştuklarınıSsöyledi.
YaptıklarıS bölgeS toplantıları
ileS camiadaS birlikteS çalışma
geleneğiniS yerleştirmeyeS çalıştıklarınıS dileS getirenS Prof.S Dr.
Büyükberber,S şuS bilgileri
verdi:S
“OnkologlarSolarakSetikSkurallarS içerisinde,S rasyonelS hekimlikSveSkanıtaSdayalıStıpSan-
layışıylaS hepS birlikteS çalışmamızS kaçınılmaz.S ÜlkemizinS sınırlıSkaynaklarıSvar.SOnkolojideStanıSveStedavideSendüstriyel
manadaS dışaS olanS bağımlılığımızSbizlereSbüyükSsorumluluk
yüklüyor.S BilgilerimiziS güncel
tutmamız veSgençSarkadaşlarımızaSbuSbilinciSvermemizSgerekir.”
UlusalS veriS birikimiS önemli
YeniS birS dernekS olmalarına
rağmenS önemliS çalışmalara
imzaS attıklarınıS belirtenS Prof.
Dr.S Büyükberber,S “Amacımız
camiadakiSdiğerSderneklereSalternatifS olmakS değil.S Tersine
aynıSalandaSçalıştığımızSbütün
kurumlarlaS birlikteS bilimsel
araştırmalarSyapmakSveSulusal
veriS birikimiS sağlamakS istiyoruz.S OnkolojiS alanındaS kullanılanS ilaçlarS yüksekS maliyetli;
ayrıcaS pahalıS veS ucuzS ilaçlar
arasındaS sağS kalımS açısından
sonuçlarSbirbirineSyakınSseyrediyor.S DolayısıylaS buS alanlardaSyapılacakSçalışmalarSbüyük
önemeS sahip.S KongreninS hazırlanmasıS aşamasındaS konularınS seçimineS büyükS önem
verdik.SGeneldeSazSişlenmişSve
zorSvakaStartışmalarınıSgündemeS getirmeyiS amaçladık. Bir
diğerS amacımızS iseS tartışmalı
bazıSilaçlarınScamiayaSpompalanmasınaS engelS olmak. KongredeSrasyonelShastaSseçimiSve
fiyatS yararS tartışmalarınaS da
yerSayırdık”Sdedi.
BilimselS çalışmaS sayısınıS
artırmalıyız
ÜlkeS nüfusunaS oranlaS üretilenS bilimselS çalışmaS sayısının
yeterliS olmadığınıS belirten
Prof.S Dr.S Büyükberber,S sözleriniSşöyleSsürdürdü:S“NormaldeS buS kadrolarlaS dahaS fazla
çalışmaS üretilmesiniS bekliyoruz.S AncakS mevzuatS eksiklikleriSönemliSsorunlarSyaratıyor.
BirS başkaS sorunS iseS personel
eksikliğindenS kaynaklanıyor.
ÜlkemizdeSneSyazıkSki,SaraştırmaSsekreteriSkavramıSyok.SBiz
buSkonularaSherSzamanSdikkat
çekmeyeS çalışıyoruz.S ATOD
olarakS11SmerkezdeSaraştırma
sekreteriS bulunduruyoruz.
MerkezlerimizinS
çoğunda
halenS sürenS uluslararasıS çalışmalarS varS ve çokS sayıdaS araştırmaS başvurusu onayS bekliyor.S AncakS bunlarınS hedefine
ulaşmasıSiçinSkalifiyeSpersone-
“Sağlık Bakanlığı ile bu
konularda birçok görüşme
yaptıklarını ve yakın gelecekte olumlu gelişmeler beklediklerini söyleyen Prof. Dr.
Büyükberber, sözlerini şöyle
noktaladı: “Umuyoruz ki bu
görüşmelerden sonra bazı
olumlu adımlar atılacak. Tüm
dünyada her ülke bu tür çalışmalara kendi ulusal çıkarları için destek oluyor. Böyle
araştırmalara devletin destek
olması gerekir. Bir kurul
oluşturularak bu çalışmalara
kaynak yaratılmalıdır. Aksi
halde ilaç sanayinden bağımsız bilimsel çalışma yürütmek mümkün olmayacak ve
dar bir alana sıkışmak zorunda kalınacaktır.”
leSihtiyaçSvar.SBizlerShocaSolarakS hekimlik,S idariS işler, öğrenciSeğitimiSveSasistanSeğitimi
gibiSbirçokSproblemleSboğuşu-
yoruz.SBuSnedenleSçalışmalara
destekS olacakS uzmanaS ve
sekretereSihtiyaçSvar.STümSonkolojiSkliniklerindeSbenzerSsorunlarS yaşanıyor.S Ülkemizde
yetişmişS çokS sayıdaS nitelikli
onkolokuS bulunuyor,S ancak
araştırmaS bazındaS dünyadaki
yerimizSbeklentilerinSaltında.”S
SGKS veS SBS kamuS yararıS taşıyanS projelereS destekSolmalı
OnkolojiSalanındaSyapılmak
istenenS birçokS projeninS maliyetSveSbürokratikSsorunlarSnedeniyleS aksadığınıS dileS getiren
Prof.SDr.SBüyükberber,S“Milli
yararS sağlayabilecekS çalışmalaraSSağlıkSBakanlığıSveSSosyal
GüvenlikS Kurumu’nunS katkıdaS bulunmasıS gerekiyor.S Bu
alandaS çokS önemliS projeler
basitS sorunlarS nedeniyleS aksıyor.S İlaçS pazarınıS ilgilendiren
çalışmalaraS ilaçS firmalarıS destekS oluyor,S ancakS pekS çok
önemliS çalışmayaS hiçbirS yerdenS kaynakS bulamıyoruz.
MevcutS mevzuataS göreS elimiz
kolumuzSbağlıSdurumda.S
NeSyazıkSki,SucuzSilaçlarıSpahalıS ilaçlaraS karşıS korumamız
zorlaşıyor.SBöyleSbirSçalışmaya
hiçbirS firmaS sponsorS olmaz.
AmaSböyleSaraştırmalaraSSGK
veS bakanlığınS destekS olması
gerekir.SBuShemStedaviSetkinliğiniS artıracak, hemS deS kamu
masraflarınıS önemliS ölçüde
azaltarakS ulusalS ekonomiye
büyükS yararS sağlayacaktır”
dedi.
Serviks kanserine gereken
önemi vermiyoruz
İSTANBUL - Serviks kanseriyle mücadelede öncelikle yanılgı ve önyargıların değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ateş Karateke, toplumun ve sağlık camiasının serviks kanserine gereken
önemi vermediğini savundu. Önlenebilir bir hastalık nedeniyle ölümlerin yaşanmasını önemli bir
sorun olarak gören Prof. Dr. Karateke, Medical Tribune’e görüşlerini açıkladı.
HPVS virüsüyleS mücadelede
öncelikleS bazıS önS yargılarınS kırılmasıS gerektiğiniS kaydeden
Prof.S Dr.S Karateke,S “Nedense
Türkiye’deSbirçokSkesimSserviks
kanserininSçokSyaygınSolmadığınıSdüşünüyor.SBununSenSönemli
nedeniSolarakSdaStekSeşliSyaşam
biçimiS gösteriliyor.S OysaS devlet
hastanelerineS başvuranS serviks
kanseriShastalarınınSoranıS%S3.5
bulunmuş.SBizdekiSkayıtSveSistatistikSsistemininSyetersizliğiniSde
gözönüneS alırsanızS sayınınS ne
kadarS olabileceğiniS tahmin
etmekSpekSzorSdeğil.SDiğerSyandanSTürkiye’deSdüzenliSkontrole
gidenS kadınS sayısıS çokS az;S kapsamlıS taramalarS daS oldukçaS ye-
tersiz.SBütünSbunlarSserviksSkanseriS sorununaS gerekenS önemi
göstermediğimizinSkanıtı.SAşıyla
korunabilenSbirShastalıkSiçinSbu
rakamlarSyeterinceSciddiyeSalınmasıSgerekenSbirSdurum”Sdedi.
ServiksS kanserineS karşıS öncelikleSkadınlarınSbilinçlendirilmesiS gerektiğiniS vurgulayanS Prof.
Dr.S Karateke,S “ÜlkemizdeS serviksS kanserineS karşıS aşılama
oranlarıS halaS çokS düşük.S Diğer
yandanS smearS testiS uygulaması
daShenüzSdarSbirSkesimStarafındanSkullanılıyor.SDolayısıylaSbu
ikiS alandaS hekimlereS çokS işS düşüyor.S KadınlarınS buS konuda
yeterinceS bilinçlendirilmesiS durumundaSkorunanSkişiSsayısının
ciddiSşekildeSartacağınıSdüşünüyorum.SHPVSaşısınaSkarşıSçıkan
kesimlerinS itirazlarındanS birisi
buSaşınınSpahalıSolmasıdır.SBuna
katılmaklaS birlikteS maddiS ve
maneviSbedeliSçokSağırSolanSbir
hastalığaSkarşıSbuSgerekçeSbence
pekS doğruS değil.S DiğerS yandan
sorununS ciddiyetininS doğruS anlatılmasıS durumundaS buS maddi
bedeliS rahatlıklaS ödeyebilecek
milyonlarcaS kadınıS daS gözardı
etmememizS gerekir.S AyrıcaS elimizdekiSyetersizSistatistiklerSbile
sorununS ülkemizdeS görmezden
gelinemeyecekS boyuttaS olduğunuSgösteriyor”Sdedi.
HPVSvirüsüneSkarşıSmücadeleninSyoğunlaştırılmasıSdurumun-
daStoplumuStehditSedenSbuSsalgınınS çiçekS hastalığıS gibiS ortadan
kaldırılabileceğiniS dileS getiren
Prof.S Dr.S Karateke,S sözlerini
şöyleSnoktaladı:S“BirçokSülkede
buS sorunlaS mücadeleS etmek
amacıylaS ulusalS taramaS programlarıS yürütülüyor.S BuS programlarS aracılığıylaS riskliS kişiler
yakınS takibeS alınarakS düzenli
kontroldenS geçiriliyorlar.S BenzerS birS sistemiS Türkiye’deS de
mutlakaS uygulamamızS gerekir.
ServiksS kanserininS yavaşS bir
seyirSizlemesiStaramaSçalışmaları
içinSbüyükSavantajSyaratıyor.SBu
programlarS sayesindeS binlerce
kadınS serviksS kanserininS ilkS evresindeStespitSedilipStedaviSedilebilir.S DiğerS yandanS aşılamaS çalışmalarınınS yaygınlaşmasıS için
çabaS sarfS etmeliyiz.S UzunS dönemdeS deS HPVS aşısınıS mutlaka
bütünS kadınlaraS uygulamayı
başarmamızSgerekiyor.”
Prof. Dr. Ateş Karateke: “Türkiye’de de
ulusal tarama programı uygulamamız
gerekir. Serviks kanserinin yavaş bir
seyir izlemesi tarama çalışmaları için
büyük avantaj. Binlerce kadın serviks
kanserinin ilk evresinde tespit edilip
tedavi edilebilir.”
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Onkoloji
Tıp
7
Onkolojide kardiyolojik takip gözardı edilmemeli
Kanser tedavisinde kalbi
nasıl koruyalım?
Prof. Dr. Sülayman Büyükberber
ANTALYA - Kanser tedavilerinde kullanılan ilaçların yüksek
dozlarda kardiyotoksisiteye neden olduğunu söyleyen Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Adnan Abacı, “Onkolojide yeni ajanların kullanımıyla yeni kalp yetmezliği sorunları ortaya çıktı. Eskiden
çoğunlukla antrasiklinler problemdi; şimdi yeni ajanlar da
önemli kardiyak sorunlar yaratıyor” dedi. Prof. Dr. Abacı kanser tedavisinde yaşanan kardiyak sorunları Medical Tribune’e
değerlendirdi.
Kanserli hastaların tedavisinde
karşımıza en sık çıkan riskli durumlar kardiyomiyopati, sol
ventikül sistolik disfonksiyonu
ve kalp yetmezliğinin gelişmesidir. Aslında kalp hastalarında
kanserle çok sık karşılaşırız. Bu
tedaviyi alan hastaların büyük
bölümü yaşlıdır. Önemli bir
kısmını da kanserden kaybederiz. Bunlar zaten koroner arter
hastası olarak takibimizdedir
ve tedavisi yolunda giderken
kansere yakalanırlar. Antrasiklinler ve yeni çıkan kimi kanser
ilaçları
kardiyomiyopatiye
neden oluyor. Ayrıca herseptin,
imatinib türü ilaçlar, tirozinkinaz inhibitörleri de kardiyotoksisite nedenidir.
Onkologlar tedavide kullandıkları ilaçların yarattığı sorunları
zaten yakından biliyorlar,
ancak bu hastalarda kalp yetmezliği gelişirse, erken teşhis ve
tedavide kardiyologların devreye girmesi gerekir. Kardiyomiyopati gelişen bir kanser hastasının aynı zamanda bir kardiyolog tarafından da takip edilmesi gerektiğinin önemi artık
daha iyi biliniyor. Bu da organi-
Antrasiklin en önemli
kardiyotoksisite nedeni
Antrasiklinin kardiyotoksisite yapma mekanizması kalpte serbest radikallerin oluşmasıyla başlar ve bu radikaller
kalp hücrelerinde hasar yaratır. Serbest radikaller sadece
kalpte oluşmaz, tüm hücrelerde meydana gelir, ancak kalp
hücrelerinin serbest radikalleri
etkisiz hale getirmesi daha sınırlı olduğu için kalpteki kardiyotoksisite ön plana çıkar.
Antrasiklinlerin kardiyotoksisite etkisini iki gruba ayırıyoruz: Birincisi erken toksisite;
akut olarak ve hemen tedavi
sonrasında gelişir. Subakut
olanı ise haftalar sonra görülebilir. Buna karşı kronik toksisite oldukça yaygın görülen
bir durumdur. Semptomsuz ve
dozdan bağımsız olarak orta-
ya çıkar. Tek büyük dozun
riski küçük dozlarla tekrarlayan toplam doza oranla daha
büyüktür. Daha önce kalp
hastalığı geçirenlerde de kardiyotoksisite riski yüksektir.
Çünkü bu hastalarda sessiz
kalp hastalığı bulunur ve bu
da riski artırır.
KalpS yetmezliğiSilişkisi
Genellikle diğer kalp yetmezlikli hastalar gibi aynı
semptomlarla karşımıza gelirler. Yorgunluk ve halsizlik
önemli belirtilerdir. Ancak
bunlar kanser hastasında görülen genel oranların üzerindedir. Kilo alma ve kalp yetmezliğine bağlı ödem meydana gelir. Antrasiklin kardiyo-
ze bir çalışma gerektiriyor. Antrasiklinlerle ilgili yapılmış oldukça çok çalışma mevcut. Burada kümülatif doz çok önemlidir. Eğer doz sınırlarına uyuyorsanız sıklığınız azalıyor.
Ama dozu aşarsanız sıklığınız
hızla artıyor. Kardiyotoksisite
yaklaşık % 10-20 arasında görülüyor. Ejeksiyon fraksiyonda
hafif düşme şeklinde seyrediyor. Bunlarda klinik prognoz o
kadar kötü değil. Esas kötü
olan sistolik fonksiyonların
ciddi bozulması ve hastanın
ciddi semptomatik haline gelmesidir.
300SmgSantrasiklinSdozuS
aşıldığındaS mutlakaS EKGS
yapılmalı
Antrasiklinler sistolik fonksiyonları bozmadan diastolik
fonksiyonları bozarak da kalp
“Antrasiklinlerle ilgili yapılmış oldukça çok çalışma
mevcut. Burada kümülatif
doz çok önemlidir. Eğer doz
sınırlarına uyuyorsanız sıklığınız azalıyor. Ama dozu
aşarsanız sıklığınız hızla artıyor. Kardiyotoksisite yaklaşık
% 10-20 arasında görülüyor. Ejeksiyon fraksiyonda
hafif düşme şeklinde seyrediyor..”
yetmezliğine neden olabilir. Bu
nedenle bu ilacı uygulayacağımız hastalarda mutlaka bazal
EKO yapmalıyız. Bunun iki nemiyopatisinde, EKO yaptığımızda ejeksiyon fraksiyonunun düşmüş olduğunu görürüz. Kalp yetmezliğinde prognozun en önemli göstergesi
ejeksiyon fraksiyonu olmakla
birlikte bazı hastalarda
EKG’yi değerlendirirken klinik her zaman göz önüne
alınmalıdır. Yine diastolik
kalp yetmezliğini de göz ardı
edemeyiz. Artık biliyoruz ki
diğer semptomları normal
olan kişilerde de kalp yetmezliği olabilir.
TedaviSkriterleri
Tedavisi diğer kalp yetmezliği tedavilerinden pek farklı
değildir. Akciğerde konjesyon
olmayan bir hastaya diüretik
vermeye gerek yoktur. Kalp
yetmezliğinde diüretik tedavisi semptomatik bir tedavidir
ve mortaliteyi azaltmaz. Diüretik vermek için hastada ya
ödem olmalı ya da akciğerde
deni var; biri elimizde bazal veriler olmalı ki takiplerde kardiyotoksisite gelişti mi gelişmedi
mi anlayabilelim. İkincisi de
anormal sonuç gelirse, hastanın
kalp fonksiyonları da bozuk
olabilir. Bu hastalara antrasiklin verirseniz toksisite oranı
çok yükselir. Koruma için sol
ventikülün normal olup olmadığını mutlaka bilmeliyiz. Daha
sonraki takiplerde özellikle 300
mg’lık dozların üzerinde EKG
yapmak gerekir. Ancak belirlenen eşik doz aşıldığında kardiyotoksisite de ciddi oranda
artar. Düzeyi kadın ve erkeklerde farklıdır. Bu nedenle de kümülatif dozun 450-500 mg’ı
geçmemesi gerekir. Geçtiği durumlarda risk önemli oranda
artar. Antrasiklinler özellikle
prognozu iyi olabilecek kanser
hastalarında kullanıldığında
prognoz bu kez kalp açısından
kötüleşir. Özellikle ileri kalp
yetmezliğinde prognoz daha da
konjesyon olmalıdır. Ancak
ACE inhibitörleri ve beta blokerlerini mutlaka kullanmalıyız. Çünkü bunlar hem semptomları azaltıyorlar, hem de
“Diüretik vermek için hastada
ya ödem olmalı ya da akciğerde konjesyon olmalıdır.
Ancak ACE inhibitörleri ve
beta blokerlerini mutlaka kullanmalıyız. Çünkü bunlar hem
semptomları azaltıyorlar, hem
de hastaların ömrünü uzatıyorlar. Bu iki ilaç kalp yetmezliği toksisitesinde temel tedavi
ilaçlarımız olmalıdır.”
hastaların ömrünü uzatıyorlar. Bu iki ilaç kalp yetmezliği
toksisitesinde temel tedavi
ilaçlarımız olmalıdır. Yapılan
çalışmalar, kemoterapi hasta-
kötüleşir. Biz buna “kalbin
kanseri” diyoruz. Evre 4’e gel-
“Antrasiklinler özellikle
prognozu iyi olabilecek kanser hastalarında kullanıldığında prognoz bu kez kalp
açısından kötüleşir. Özellikle
ileri kalp yetmezliğinde
prognoz daha da kötüleşir.
Biz buna ‘kalbin kanseri’
diyoruz.”
miş dirençli ve ileri bir kalp yetmezliğinin mortalitesi yılda
%50-60 arasındadır. Bu birçok
kanser türünden daha kötü bir
prognozdur. Eğer sol ventrikül
sistolik fonksiyonları ileri derecede bozulur ve hasta ileri düzeyde semptomatik hale gelirse;
adeta ikinci bir kanser oluşturmuş oluyorsunuz.
larında kalp yetmezliği gelişmeden bu ilaçların kullanılmasının ümit verici sonuçlar
yarattığını göstermiştir. Ancak
rutin kullanımı için araştırma
sayısının artmasını beklemekte fayda var.
AntrasiklinSkardiyotoksisitesiniS nasılSönleyebiliriz?
Üç yöntem kullanılabilir.
Doz ve kombinasyon değişikliği ve koruyucu maddelerle
tedaviyi sürdürmek. Kombinasyon değişiklikleriyle toksisiteyi engellemek mümkün,
ancak koruyucu maddelerle
birlikte tedaviye devam etmek
en önemli önleyici yöntemdir.
Antrasiklin toksisitesinde serbest radikallerin oluşumu engellenmeye çalışılabilir. Bu uygulamayla klinik kalp yetmezliği riski %80 azaltılabilir.
Özellikle 300 mg’dan fazla
antrasiklin kullanılacak hastalarda bu yöntem önerilebilir.
8
Tıp
Tamamlayıcı?Tıp
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Kanserde bilimsel veriler ve bitkisel tedavi
Hekim nerede durmalı? Nasıl davranmalı?
ANTALYA - Son yıllarda giderek artan sayıda bitkisel ürünün tedavi amacıyla kullanıldığına işaret eden Akdeniz Üniversitesi Tıp
Fakültesi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Özdoğan, “Araştırmalar bu ürünlerin yarardan çok zarara neden
olduğunu gösteriyor. Bilimsel veriler bu tür yöntemlerin önemli sakıncalar yarattığını kanıtlıyor. Hekimler hastalarını mutlaka
uyarmalı ve tedavi öncesi bu tür bir ürün kullanılmadığından emin olmalıdırlar” uyarısında bulundu.
Doç.SDr.SÖzdoğanSşuSdeğerlendirmelerdeSbulundu:S
AlternatifS tıbbınS giderekS popülerShaleSgelerekSkonvansiyonelStıplaSçatışmaSiçineSgirdiğini
görüyoruz.S BunlarS 2001’e
kadarS provakatifS birS antigonizmaSgütmüşlerdi.Sİddialarını
‘ortadoksStıpSkötüdür,Shastaya
zararS verir; alternatifS tıpS doğaldır, faydaSsağlar’SteziSüzerineS kurmuşlardı.S KonvansiyonelStıp iseSbuSiddialarıSyokSsaymıştı.SBuSçatışmaSkonvansiyonelStıbbınSzaferiyleSsonuçlansa
daS 2000’liS yıllardaS alternatif
tıpS olarakS isimlendirilenS yöntemlerinSenSazındanSbirSkısmınınS entagratifS olabileceğiS görülmeyeS başlandı.S BöyleceS entegrasyonSveSdiyalogSgündeme
geldi.SSonuçtaSalternatifSdenen
yöntemlerinS önemliS birS kısmı
günümüzdeS entagratifS tıbba
dönüşmeyeS başladı.S GünümüzdeSbuSyöntemlerdenSbilimselliğiniS kanıtlamışS olanlar
konvansiyonelS tıbbaS entegre
edilmeyeSçalışılıyor.S
“Hastaların neden bu yöntemlere başvurduğuna bakarsak
karşımıza şu veriler çıkıyor:
Yaşam süresini uzatmak, kür
sağlamak, kaybedecek bir şeyinin olmaması ve ümitsizlik duygusu. Ülkemizde özellikle ümitsizlik duygusunun hastaları bu
tedavilere yönelttiğini görüyoruz. Türkiye’de 2000’li yıllardan
sonra önemli bir değişim
yaşandı ve alternatif tıp yöntemleri profesyoneller tarafından da sunulmaya başlandı.
Bunun başlıca nedeni bu yöntemlerin ciddi bir bilgi birikimi
gerektirmemesi ve önemli bir
ekonomik getiri sağlamasıdır.
Yine yasal denetim boşluğu,
kolayca popülerleşebilmesi, denetleyicilerin bile alternatif yöntemlere inanması ve sivil toplum kuruluşlarının bahaneler
üretmesi de önemli
etkenlerdir.”
ABD’deS alternatifS tıpS kullanımıS2000’liSyıllardaS%80’lere
çıktıS veS hacimS olarakS 50S milyarSdolaraSulaştı.SBuSparanınS5
milyarS dolarıS sadeceS bitkisel
tedavilereS harcanıyor.S ÖrneğinSprostatSkanserindeSAvrupa
genelindeS alternatifS tıpS kullanımıS %80’lereS dayanmışS durumdadır.S AncakS buradaS sakıncalıS olanS konuS hastaların
%60-70’ininS kullandıklarıS bu
yöntemlerS hakkındaS hekimleriniSbilgilendirmiyorSolmaları-
dır.S Türkiye’deS buS oranın
%50’lerdeS olduğuS düşünülüyor.S ÜlkemizdeS kanserS tedavisindeSenSsıkSolarakSısırganSotununS kullanıldığınıS görüyoruz.
ÖzellikleS sonS yıllardaS medya
kuruluşlarınınS daS etkisiyleS bu
oranlarS dahaS daS artıyor.S HastalarınS sorduğuS enS önemliS sorulardanSbiriSde ‘bilim, alternatifS tıbbıS nedenS aydınlatamıyor?’ sorusudur.S AyrıcaSkont-
rolS veS plaseboS gruplarının
oluşturulmasıS sonS dereceS zordurSveSrandomizasyonSveSkörleştirmeS çalışmalarıS yapmak
mümkünSolmamaktadır.
Devamı sayfa 9’da
Doç. Dr.Mustafa Özdoğan
Akdeniz Ü. Tıp Fakültesi Onkoloji BD
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
BitkiselSürünlerSyaşamSkalitesini
düşürüyor
BitkiselSürünSkullananShastalarınSyaşamSkalitesineSbaktığımızdaS şunlarıS görüyoruz:S ABD’de
fazS 1 çalışmasıS yapılanS hastalarınS %34’üS umutsuzS vakalardan
oluşmaktadırSveSalternatifStedavi
kullanmaktadırlar.S Sonuçlar
analizSedildiğindeSalternatifSyöntemS kullananlarınS yaşamS kalite-
Tamamlayıcı?Tıp
Sayfa 8’den devam
sininS dahaS kötüS olduğuS görülüyor.S ÜlkemizdeS yapılanS örnek
birSçalışmadaS68SalternatifStedaviS alanS hastadaS yaşamS kalitesininSnasılSdeğiştiğineSbakılmış.S68
memeS kanserliS hastadanS oluşan
gruptaS 28S hastadanS 25’iS ısırgan
otuS kullanmış.S AlternatifS tedavi
alanlarınS durumuS incelenmişS ve
bitkiselS tedaviS alanS hastaların
yaşamSkalitesiSdahaSkötüSbulun-
muş.S1997-2001SyıllarıSarasında
uzunS süreliS gözlemselS başkaS bir
çalışmada,S 515S alternatifS tedavi
kullanmayanS veS 112S alternatif
tıpStedavisiSkullananShastaSincelenmiş.S BunlardanS alternatif
yöntemSkullananlarınSyaşamSsürelerininSdahaSkısaSolduğuSveSbu
gruptaS mortaliteS oranınınS 3.7
katS dahaS fazlaS gözlendiğiS saptanmış.S
TedavideSvitaminSkullanımıS
SonSyıllardaSvitaminlerin deSgiderekSpopülerSolmayaSbaşladığı-
nıS görüyoruz.S YineS insanların
çoğuS antioksidanS kullanmakS istediğiniS söylüyor.S BuS konuda
2007S yılındaS JAMA’daS çıkan
sonS dereceS popülerS birS çalışma
mevcut.S68SkontrollüSrandomize
çalışmadaS 132.636S hastaS incelenmiş.SBetaSkarotenSveSVitamin
A,S B,S C,S ES incelenmiş.S Bunların
tekSya daSkombineSkullanımlarınaS bakılmış.S BetaS karotenS vitaminSA,SESkullanımındaSsonuçlar
çokStartışıldı.SBunuSetkileyenSbirçokS faktörS bulunduğuS söylendi,
amaS mortaliteyiS azaltmadığı
Tıp
9
kesin.SYineSbaşkaSbirSçalışmada
294.244S kişiS 6S yılS gözlenerek
yüksekSdozdaSvitaminSkullanımı
incelenmiş.SBuSbireylerdeSprostat
kanseriS anlamlıS düzeydeS azS bulunmuş.S NedeniS tartışıldığında,
antioksidanS olarakS satılanS vitaminlerinS hemenS hepsininS sentetikSolduğuSveSbunlarınSpro-oksidanSetkilerininSbunaSnedenSolduğuS tartışılmış.S AncakS başkaS birçokSçalışma, sıkSvitaminSkullanımınınSbazıShastalıklarınSprogresyonunuSartırdığınıSgösteriyorSve
sonS dereceS dikkatliS olunması
uyarısındaSbulunuluyor.S
AkupunkturSfarklıSmı?
TamamlayıcıS tıpS yöntemleri
arasındaS akupunkturaS baktığı-
Bitkisel ürünler sağladıkları sınırlı yararın aksine bir çok kemoterapi ajanıyla etkileşerek
önemli sorunlar yaratabiliyor.
Bunlar arasında kantoran otu,
ekinezya, valeryan gibi bir çok
popüler bitkisel ürün kemoterapi ajanlarıyla etkileşiyor.
Üzüm çekirdeği üzümle birlikte yendiğinde sakınca yaratmazken tablet olarak tüketildiğinde etkileşime giriyor.
mızdaS 11S kontrollüS randomize
çalışmaS görüyoruz.S BuS konuda
netleşmeyeSbaşlamışSbazıSbilimselS verilerS mevcut.S SonS dönemdeS eldeS edilenS verilerS özellikle
akupunkturunS tamamlayıcıS bir
yöntemS olarakS kullanılabileceğiniS gösteriyor.S ÖnerilenS başka
birSyöntemSiseShipnozdur.SYapılanS6SrandomizeSçalışmanınSsonuçlarınaSbakıldığındaSkemoterapiyeS bağlıS bulantıdaS azalma
sağladığıS görülmüş, ancakS iyi
dizaynSedilmişSyeniSçalışmalara
ihtiyaçS olduğuS belirtiliyor.
BeyinS veS vücutS telkinleriS bu
alandaS kullanılabilecekS bir
başkaSuygulamadır.
Ya hastanın
durumu?
ÖncelikleS hastaS buS konuda
tamS olarakS bilgilendirilmeli,
amaS hastanınS tercihineS de
saygıS duyulmalıdır.S Tedaviyi
olumsuzS etkileyebilecekS her
türlüS ürünS veS yöntemS konusundaS hastaS uyarılmalıdır.
ZararlıS etkisiS bulunmayan
ürünS veS yöntemlerS konusundaS hastaS dışlanmamalıdır.
YineS güvenliS veS etkinS olan
bazıStamamlayıcıStedaviSyöntemleriS kanıtaS dayalıS olmak
koşuluylaS hastayaS önerilebilir.S Güvenli, ancakS etkinliği
tartışmalıS olanS ürünS veS yöntemlerSkonusundaShekimShastanınS seçiminiS kabulS etmelidir.S AncakS yöntemS güvensiz
veSetkinSdeğilseShekimShastayı
vazgeçirmekSiçinSelindenSgeleniS yapmalıdır.S YöntemS güvenliS değil,S fakatS etkinse
hastaSmutlakaSuyarılmalıdır.
10
Kök?Hücre
Tıp
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Kök hücreden kemik ve doku üretiminde ODTÜ başarısı:
Kemik ve kıkırdak
üretiminde eşik aşıldı
İSTANBUL - Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Biyomateryal Araştırma Ekibi, Prof. Dr. Vasıf Hasırcı başkanlığında çalışmalarını sürdürüyor. Araştırmacılar, zarar görmüş kemik ve kıkırdak dokuların kök hücre ile tedavisini olanaklı kılan çalışmada önemli bir başarı sağladı. Projede, zarar görmüş kemik ve kıkırdak dokuları laboratuvar ortamında kök hücrelerle üretilmiş yeni dokularla değiştiriliyor.
ODTÜ bünyesinde 3 yıl önce
başlatılan Kemik ve Kıkırdak
Doku Mühendisliği Mükemmeliyet Merkezleri Ağı Projesi’nde önemli bir aşamaya gelindi. Projeyle ilgili bilgi veren
ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr.
Vasıf Hasırcı, “Daha önce vücuttaki eksik ya da zarar görmüş bir dokunun tedavisinde
‘kadavradan kemik transferi’
ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü
Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Vasıf Hasırcı
gibi çözümler kullanılıyordu.
Kadavradan kemik alınması kısıtlılıklar ve hijyenik sorunlar
içermektedir. Biz bu sorunların
çözümü için laboratuvarda üretilmiş sentetik ya da doğal polimerleri kullanıyoruz. Çalışmada özel tür mikroplar tarafından üretilen polimer türlerini
hücrelerin çoğalmasına uygun
çok gözenekli bir konuma getiriyoruz. Hastaya uygulanacağı
zaman zarar görmüş dokunun
yanındaki sağlıklı dokudan alınan parça çoğaltılarak gerekli
yapıya aktarılıyor” dedi.
Yaptıkları araştırmalarla elde
ettikleri sonuçların tedavide
önemli gelişmeler sağlayacağını
dile getiren Prof. Dr. Hasırcı, şu
bilgileri verdi: “Bu yöntemin
avantajı kişinin kendi hücresinin kullanılması ve kök hücre
kaynaklı olması nedeniyle red
reaksiyonunun olmamasıdır.
Yabancı madde olarak kullandığımız taşıyıcı, yani polimer vücutta eridiğinden bir
daha çıkarılması gerekmiyor.
Ayrıca, hastada bazı damar
oluşumlarına destek verildiği
için iyileşme süreci de kısalıyor.
Çalışmalarımızda aşamaların
tümünü kendimiz yaparak
kontrol edebiliyoruz. Ayrıca
Kıkırdak ve kemik dokular
aynı malzemeyle yapılamaz.
Biz, her birine özgü özellikler
taşıyan farklı taşıyıcıları üretebiliyoruz. Kemik ve kıkırdak dışında kalp, sinir,
damar, yapay deri ve kornea
üzerinde de çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
bunları başka şekillere sokarak süreci kısaltıyoruz ve daha
uygun malzemeler elde ediyoruz. Kıkırdak ve kemik dokular aynı malzemeyle yapılamaz. Biz, her birine özgü özellikler taşıyan farklı taşıyıcıları
üretebiliyoruz. Kemik ve kıkırdak dışında kalp, sinir,
Projede?AB’ye? üye?
13?ülkeden? 20? araştırmacı
yer?alıyor.?Projede?alınan
sonuçlarla? yaşam?kalitesinin
yükseltilmesinde? önemli
aşamalar? kaydedildi.
Polyester süngerlerin bozulması
Süre: 16 Hafta, Ortam: PBS, Sıcaklık: 37 °C
Yüzey topografisinin hücre
yönlenimine etkisi
Sorularla kemik ve doku üretiminin boyutları
ÇalışmalarınızlaS ilgiliS genel
birS değerlendirmeS yapabilir
misiniz?SProjenizShangiSaşamada?
Çalışmalarımız temelde biyomalzeme ve doku mühendisliği alanlarını kapsıyor.
Buna son yıllarda nano ve
mikroteknolojiden yararlandığımız çalışmalar da eklendi.
Biyomalzemeler vücutta kısa
ya da uzun süre görev yapmak üzere tasarlanan, doku
ve organların işlevlerine destek olmak ya da tamamen yerini alması beklenen malzemelerdir. Bunlardan doku
mühendisliği yöntemiyle ürettiğimiz yapay kemik, kıkırdak
ve kornea en çok bilinenleri.
Bu alanda çalışmalar önce
malzeme üretim aşamasını
geçer. Sonra in vitro, ardından in vivo ve en sonunda da
klinik aşamayı geçer. Bunlardan kornea bizim laboratuvarımızda in vitro aşamayı geçti
ve ortak laboratuvarlarda in
vivo deneyler başarıyla sürüyor. Kemik açısından daha
çok çalışma yaptık ve bunlarda da hayvan deneyi aşamalarını başarıyla bitirdik. Şu ana
kadar elde ettiğimiz bilgiler
bizim kornea, kemik dokusu
ya da kıkırdak dokusu kaybına uğramış hastalara bu eksikliklerini kendi hücrelerini
kullanarak
giderebilecek
yapay doku üretmemiz için
yeterli.
EldeS ettiğinizS bilgilerS hangi
alanlardaS kullanılabilecek?
AvantajlarıS nedir?
Bu bilgiler rejeneratif tıp dediğimiz alan açısından hem
uygulama hem de yeni bilgi
üretme açısından çok önemlidir. Bunun en iyi göstergesi
çok sayıda makalemizin bu
alanda en çok izlenen yayınlarca yayınlanmış olmasıdır.
B u S a l a nl a r d a S d a h a S ö n c e
hangiStedaviSyöntemleriSkullanılıyordu?
Daha önce transplant kullanılıyordu ve hala da en geçerli metot odur. Çünkü bu yeni
alanda ürünler yeni beliriyor
ve uluslararası kurallar yeni
yeni yerine oturuyor. Transplantın bir kaynağı hastanın
kendisi; burada hastanın dokularının bir yerden başka
yere aktarılması söz konusu
ki, burada doku alınan yerdeki yaraların acısı, infeksiyon
riski, bakım maliyeti gibi
olumsuzlukları var. Kadavradan alınma da bir yöntem.
Bunun da reddedilme, infeksiyon, uygun kalitede doku bulunamaması gibi sakıncaları
var. Eğer başka canlılardan
doku nakli olursa onun riskleri donörden alınanlara
oranla daha da fazla. Ya da
tamamen yapay olanlar var
ki; bunlar çok iyiler, ancak
vücudun tam parçası olamıyorlar ya da yetersiz bir kaynama oluyor ve uyumsuzluk
gözleniyor. Bizim uyguladığımız yöntemdeyse hastadan
çok az bir doku alınıyor,
sonra o dokudan alınan hücreler laboratuvarda çoğaltılıyor ve vücuda zamanla emilecek bir taşıyıcıyla beraber
nakledilerek yapay bir doku
oluşturuluyor.
YöntemleS eldeS edilenS dokularS şuS anaS kadarS hangiSalanl a r da S k ul l a n ı l dı ? S S o nuç l a r
nasıl?
Şu anda piyasaya sürülen
ürünler arasında deri ve kıkırdak var. Bunlardan deri,
insan kaynaklı olmayan hücreler içeriyor. Dolayısıyla
talep üzerine elde edilebiliyor. Kıkırdakta ise hastanın
kendi hücreleriyle üretildiği
için ancak sipariş üzerine
üretim söz konusu. Yani bir
çeşit kişiye özgü tedavi oluyor. Bunlar raftan bir ilaç
gibi alınamıyor. Nedeni, içlerinde hücre taşımaları ve
böyle bir ürünün çok fazla
saklanma şansı olmamasıdır.
Ancak hızla 1-2 gün içinde
hastaya uygun bir doku örneği yollanabilme olanağı
bulunuyor.
Çalışmalar akla gelebilecek
her doku üzerinde sürüyor.
Bunların arasında en önemlileri periferik sinir, damar ve
kalp dokusu. Bu arada en
uygun iyileşmeyi sağlayabilecek ürünlerin elde edilebilmesi için nanotekoloji ve mikroteknoloji de işe katılmaktadır. Bunlar, özellikle nano ve
mikro küreler aracılığıyla büyüme faktörleri verilmesi,
lifsi ya da mikro/nano desenli filmlerden taşıyıcı üretilmesini içermektedir. Şu anda çalışmalarımızı ürüne dönüştürebilmek için patent alma yoluna girmiş bulunuyoruz.
Halen bir patent başvurumuz
işlem görmektedir ve bir başkası için de başvuru hazırlığındayız.
Polyester hücre taşıyıcı iskeleler
Hücre taşımak üzere üretilmiş polyester
nanolifler
damar, yapay deri ve kornea
üzerinde de çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.”
Projelerinde BIOMAT grubu
olarak 3 patent aldıklarını,
200’den fazla uluslararası bilimsel makale ve 4 kitap yayınladıklarını söyleyen Prof.
Dr. Hasırcı, gruptaki araştırmacıların dünyanın en bilinen
biyomateryal dergilerinde 5
editörler kurulu üyeliğine ve
Avrupa Nanotıp Teknoloji
Platformu üyeliğine seçildiklerini kaydetti.
Prof. Dr. Hasırcı, “Bu çalışmaları hemen uygulamaya dökebiliriz. Ancak çalışmada bir
şirketleşme sürecinin yaşanması gerekiyor. Bunun ürün haline
getirilmesi için her şey hazır.
Kemik ve kıkırdak dışında
başka bir doku istenirse onu da
yapmamız mümkün” dedi.
Güncel
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Tıp
11
Nanoteknoloji ve doku mühendisliğiyle birleştirilmeli
Kök hücre çalışmalarının
geleceği hangi yönde?
İSTANBUL - Türkiye’de kök hücre ve doku mühendisliği alanında çok önemli çalışmalar yapıldığını söyleyen İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm Başkanı
Prof. Dr. Candan Tamerler, “Bu alanda doğru cevaplara odaklanan gruplar, geleceğin
teknolojisinin de sahibi olacaklar. Ülkemizde, kök hücre alanında çok değerli çalışmalar
yapılıyor. Ancak bunu nanoteknoloji ve doku mühendisliği ile birleştirmeliyiz” dedi.
Nanoteknolojiye geçmek için
laboratuvarlar, ekipman ve
daha da önemlisi hayal gücüne
ihtiyaç bulunduğunu belirten
Prof. Dr. Tamerler, “Bu teknolojiyle uğraşanlar bunun hayatımızın her alanında kullanılabileceğini çok iyi biliyorlar. Burada nano makineler, nano ölçekte montaj sistemleri ve molekül boyutundaki sensörlerden
söz ediyoruz. Bunlar özellikle
tıp alanında geniş bir kullanım
alanına sahiptir. Nano ölçeğe
inildikçe yapılabilecekler sınırsız bir boyuta ulaşıyor. Aslında
makro ölçekte var olan her
türlü mekanizmanın nano
alana taşınması mümkün.
Bütün hiyerarşik sistemlerin
moleküler ölçekte yapılanma
ile başladığını biliyoruz” şeklinde konuştu.
“Doğayı ve biyolojiyi algılamaya başladığımız andan itibaren ulaşabileceğimiz mekanik
olanakların sonu yok” diyen
Prof. Dr. Tamerler, sözlerini
şöyle sürdürdü: “Bunların
hepsi nano teknolojinin alanında yer alıyor. Kök hücre ve
doku mühendisliği alanına girdiğimizde karşımıza biyo-malzemeler, biyolojiden esinlenerek
yapılan malzemeler, biyolojik
olarak üretilen malzemeler çıkıyor. Biyo-malzemeler günümüzde medikal uygulamalarda
kullanılan malzemelerdir. Biyo-
İTÜ’de 5 bin peptid dizisi var
İTÜ laboratuvarlarının çok önemli çalışmalara ev sahipliği yaptığını söyleyen Prof.
Dr. Tamerler, şu bilgileri verdi: “Laboratuvarlarımızda yönlendirilmiş evrim araştırmaları yapıyoruz. İstediğimiz sentetik, organik ya da inorganik malzemeyi yapabiliyor ve protein dizilerine ulaşabiliyoruz.
Bunun için virüs ya da hücre gösterim sistemleri kullanıyoruz. Burada en önemli şey
moleküler bir kitaplığa sahip olmamızdır.
Bu moleküler kütüphanede rastlantısal yer
almış peptid dizilerini genoma yerleştirip
genomik etkileşimle post organizmaların
konak organizmalar üzerinde gösterilmesini sağlıyoruz. İstediğimiz malzemeleri bunlarla etkileştirdiğimiz zaman konak orga-
nizmayı buluyoruz ve DNA bilgisine ulaşıp
o malzemeye özgü peptid dizisi hazırlayabiliyoruz.”
Yaptıkları çalışmalarda birçok farklı malzemeye ait peptid dizini bulduklarını dile
getiren Prof. Dr. Tamerler, “Amacımız peptidlere ulaşarak doğada gerçekleşebilen sistemleri kendi rejenerasyonumuzda kullanmaktır. Farklı molekülleri birbirine montaj
için kullanmak, birleştirmek veya yapıyı
sentezleyerek bunların morfolojisini kontrol etmeyi amaçlıyoruz. Bunları doku mühendisliği uygulamalarında ve dolgu malzemeleri olarak kullanmak için çok yoğun çalışmalarımız var. Elimizde ayrıca 5 binin
üzerinde peptid dizisi bulunuyor” dedi.
Genetik tarama testleri:
Türkiye için hangisi daha
uygun?
ANTALYA - Prenatal tarama testleri genetik anomali açısından riskli gebeliklerin
belirlenmesinde önem taşıyor. Ülkemiz şartlarında fetal ense kalınlığı ve biyokimyasal
testlerden de üçlü test yerine dörtlü test taramada öne çıkıyor. Kadın Hastalıkları ve
Doğum uzmanı Prof. Dr. Recep Has, 6. Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi’nde
gerçekleştirdiği sunumunda genetik tarama testlerini ele aldı.
İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve
Doğum AD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Recep Has, kromozomal anomali tanısını koymak için kullanılan
testlerin invazif testler olduğunu kaydederek şu bilgileri verdi: “Tanıya yönelik non invazif testler henüz
yeterince güvenilir değildir. Diğer yandan invazif testler, fötal kayıplara neden olabildiklerinden, hastaların
bir ön taramadan geçirilip yüksek riskli olduğu belirlenen gebeliklerde bunların uygulanması gerekmektedir.”
Prof. Dr. Has, kromozomal anomaliler içinde trizomi 21’in en sık görülmesi ve doğan bebeklerin uzun
yıllar bakıma muhtaç şekilde yaşamaları nedeniyle
özel bir yeri olduğunu belirtti. Bütün gebeliklerde
Down sendromu riski olduğunu ifade eden Prof. Dr.
Has, bu riskin 20 yaşında 1/1500 iken 40 yaşında
Devamı sayfa 15’te
1/100 olduğuna dikkat çekti.
lojik olarak üretilen malzemeler tartışmanın esasını oluşturuyor. Bunun ucunda nano teknoloji ve doku mühendisliği etkileşiminden dolayı ortaya çıkan
kök hücre çalışmaları geliyor.”
İlkel bakteriler bile
nanoteknoloji kullanıyor
Nanoteknolojinin kendisini
üretmesi için doğadan esinlenmesi gerektiğini dile getiren
Prof. Dr. Tamerler, “Manyetik
bakteri evrimde en çok bilinen
türlerden biridir. Bu bakteriler
farklı morfolojilerde tek kristal
yapısında manyetik demir oksit
nano parçacıklar üretiyor. Bunları belli bir düzende sıralayarak pusula olarak kullanıyorlar.
Bu manyetik parçacıklar 50
nano metre ölçeğinde üretiliyor.
Daha büyük ve daha küçük ölçekli manyetik parçacıkların
sağlıklı bir işleve sahip olmadığını görüyoruz. Bakteriler bu
sistemleri bataklıklarda yönlerini bulmak için kullanıyorlar”
diye konuştu.
Birçok canlı yapıda organik
ve inorganik malzemelerin
daha dayanıklı olabilmesi için
karışık mekanik katmanlar halinde kullanıldığını belirten
Prof. Dr. Tamerler, “Bunların
İTÜ Moleküler
Biyoloji ve Genetik Bölüm
Başkanı Prof. Dr. Candan Tamerler:
“Amacımız peptidlere ulaşarak doğada
gerçekleşebilen sistemleri kendi rejenerasyonumuzda kullanmaktır.”
içinde cam ve seramik nitelikli
malzemelerle organik malzemelerin aynı alanda karmaşık kullanımını görüyoruz. Bu yapılar
içinde en çok ilgi çeken doku
dişlerimizdir. Dişimizde kompozit bir malzemeyle karşılaşırız. Şu anda dişin rejenarasyonu üzerine çalışılıyor. Çok ciddi
sonuçlar alınmış durumda. Diş
“Çalışmalarımıza her
alandan yeni katılacak insana
çok ihtiyaç var.
Bu çalışmalarla rejenerasyona
doğru gidebileceğimizi
biliyoruz. Sadece
yönlendirilmiş evrimle
uğraşmıyor, evrim
mühendisliği ile kullandığımız
moleküler ve genetik
tekniklerle DNA peptid
etkileşimini istediğimiz hücre
ya da malzeme yapısıyla
birleştiriyoruz. Biyolojik sistemlerin en güzel özelliği bu
sistemleri fabrika gibi kullanıp istediğiniz şeyi ürettirebilmemizdir. Esas önemli olan
malzeme üretiminin genetik
olarak kontrolünü yapabilmektir. Büyüme ve boyut
kontrolünü veya yapısını
kontrol ederek istediğiniz
biyolojik ürünü
oluşturabilirsiniz”
Tarama testinin amacı yüksek riskli
grubu saptayıp amniyosentez oranını
azaltmaktır. Tarama testlerinde eskiden, üç’lü testle %5 yalancı pozitiflikle Down sendromlu bebeklerin %60’ı
yakalandığında bu makul bir oran
olarak kabul edilirdi. Oysa günümüzde %3 yalancı pozitiflikle en az
%75’lik bir yakalama oranına ulaşıldı.
yapısında bir tekstil ürününü
andıran dokuma örgüsünü ve
bunun arasında sıralar halinde
uzayan kristalleri görüyoruz.
Bu kristaller birbirine farklı şekillerde kenetlenerek dişimizin
minesinin çok kuvvetli bir mekanik yapıya sahip olmasını
sağlıyor” dedi.
12
Diyabet
Tıp
IDF: “Optimal diyabet tedavisi için tokluk kan
şekeri ihmal edilmemeli”
Tokluk kan şekeri,
açlık kan şekeri kadar önemli
ANTALYA – Diyabetin tanı ve tedavisinde yıllarca açlık kan şekeri düzeyleri esas alındı. Oysa yeni
bulgular tokluk kan şekerinin hiç ihmal edilmemesi gerektiğini ve tokluk hiperglisemisinin makrovasküler hastalık açısından bağımsız bir risk faktörü olduğunu gösteriyor.
Warwick Üniversitesi Tıp Fakültesi
Diyabet ve Endokrinoloji Bölümü
Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Antonio Ceriello
Warwick Üniversitesi Tıp Fakültesi Diyabet ve Endokrinoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.
Dr. Antonio Ceriello, Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun
(IDF) hem tokluk, hem de açlık
hiperglisemisinin yönetimine
yönelik özel bir kılavuz hazırladığını ifade etti. Yeni kılavuza
göre glisemik kontrolü optimize
etmek için hem açlık, hem de
tokluk kan şekerinin kontrolü
gerekiyor. Prof. Dr. Ceriello,
IDF Kılavuzu hazırlanırken
dünyadaki tüm diyabet derneklerinin ve ilaç sektörünün görüşlerinin dikkate alındığını,
böylece dernekler arasındaki
fikir ayrılıklarının da aşıldığını
kaydetti.
DECODE?Çalışmasına?atıf
Tokluk ve yükleme sonrası hipergliseminin makrovasküler
hastalık açısından bağımsız
birer risk faktörü olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ceriello, tokluk
hiperglisemisinin artmış koroner intima media kalınlığı, azal-
mış miyokardiyal kan akımı,
artmış kanser riski, artmış retinopati ve yaşlılarda bozulmuş
bilişsel fonksiyonla yakın ilişkili
olduğunu söyledi. Prof. Dr. Ceriello’ya göre bunun nedeni tokluk hiperglisemisinin oksidatif
strese ve endokrin bozukluğa
yol açması. Prof. Dr. Ceriello,
DECODE Çalışması’nda tokluk kan şekerinin tüm nedenlere
bağlı ölümü, açlık kan şekerinden daha iyi öngördüğünün anlaşıldığını da belirtti.
Prof. Dr. Ceriello tokluk hiperglisemisinin taşıdığı risk faktörünü şöyle tanımladı:
“Tokluk hiperglisemisi, özellikle kadınlarda kardiyovasküler yönden önemli bir risk faktörüdür. Normalde öğün sonra-
Tokluk hiperglisemisi, kardiyovasküler hastalık riskinde ortalama 4 kat artışa neden olmaktadır. Öte yandan gözden
kaçırılmaması gereken bir
önemli risk daha var: Tokluk
kan şekeri kanser riskinde de 8
kat artışa neden oluyor...
sında miyokardiyal kan akımı
artarken diyabetlilerde, damar
endotelindeki bozukluktan dolayı kan akımı azalıyor.
Bu da miyokard hasarı riskini
artırıyor. Tokluk hiperglisemisi
kardiyovasküler hastalık riskinde ortalama 4 kat artışa neden
olmaktadır. Öte yandan gözden
kaçırılmaması gereken bir
önemli risk daha var: Tokluk
kan şekeri kanser riskinde de 8
kat artışa neden oluyor.”
Prof. Dr. Ceriello, tokluk kan
şekeri düzeyine etki eden ajanlarla tedavinin diyabetlilerde
vasküler olayları azalttığını belirtti ve tokluk ve açlık kan şekeri düzeylerinin her ikisinin
birden hedeflenmesinin optimum glisemik kontrolü sağlamada önemli bir strateji olduğunun altını çizdi.
Tokluk kan şekerinin HbA1c
düzeyleri üzerinde etkili olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ceriello, HbA1c’yi hedeflenen düzeye
indirmenin tek yolunun tokluk
hiperglisemisini azaltmak olduğunu sözlerine ekledi.
Tokluk kan şekerinin glukoz
Sadece açlık kan şekerine yoğunlaşmak tedaviyi başarısız
kılacaktır. Optimum glisemik
kontrol, tokluk hiperglisemisini
önleyerek sağlanabilir.
toleransı normal olan kişilerde
nadiren 140 mg/dL üzerine
yükseldiğini ve yemekten 2-3
saat sonra başlangıç düzeylerine
döndüğünü hatırlatan Prof. Dr.
Ceriello, IDF ve diğer diyabet
derneklerinin tanımına göre
normal glukoz tolerans testinin,
75 g glukoz alımından 2 saat
sonra plazma glukoz düzeyinin
<7.8 mmol/L veya 140 mg/dL
olması şeklinde tanımlandığını
bildirdi. Prof. Dr. Antonio Ceriello, diyabetlilerde tedavi hedefinin tokluk kan şekeri düzeyinin normale en yakın düzeye
düşürülmesi olduğunu söyledi.
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
İngiltere’de diyabet
paniği
LONDON (DHA) - İngiltere’de Diabetes UK Vakfı tarafından yapılan araştırma sonuçlarına göre, ileri şeker hastalığı sonucunda her hafta 100 kişinin kol ya da bacağı
ampüte edildiği bildirildi. Haftalık Metro gazetesinin haberine göre Vakıf, yılda uzvu kesilen 5 bin kişiden yüzde
70’inin bu ameliyatın yol açtığı komplikasyonlar sonucunda 5 yıl içinde yaşamını yitirdiğini açıkladı.
Şeker hastalığının kılcal damarlar ve sinir uçlarına zarar
verdiği, bu nedenle çoğu zaman ayak ya da bacak olmak
üzere hastaların uzuv kaybedebildiği belirtiliyor. Bu tarz
“olağanüstü” örneklerin yanısıra, hastaların çoğu zaman
ayak problemleri yaşadığı ve ayakta çıkan ülserin kangrene dönüşebildiği, fakat birçok kişinin diyabet sonucunda
kalp krizi, felç, körlük veya böbrek yetmezliği de yaşadığı
ifade ediliyor.
Haftalık İngiliz Metro gazetesi, İngiltere’de ileri şeker
hastalığı sonucunda her hafta 100 kişinin bacağının
kesildiğini yazdı. Araştırma sonuçları, ‘şok edici’
olarak nitelendirildi...
Şeker hastalığının kontrol altında tutulmasının aslında
kolay olduğunu belirten vakıf direktörü Douglas Smallwood, “Bu hastalığın tedavi sürecinde kullanabileceğimiz
imkanlara rağmen bu kadar çok ameliyatın yapılması şok
edici” diye konuştu.
Araştırma sonuçları, İngiltere’de toplumun % 50’sinin
ampütasyon ile diyabet arasında bir bağlantı olmadığını
düşündüğünü ve şeker hastası kişilerin % 30’unun kendilerini “ameliyat tehditi” altında hissetmediklerini ortaya
koydu. Ayrıca İngiltere’de 2.3 milyon kişinin Tip 1 ve Tip
2 diyabet hastası olduğu, Tip 1’in doğuştan meydana geldiği, Tip 2’nin ise yaşam tarzına bağlı olarak genelde obez
kişilerde görüldüğü belirtildi.
Tokluk kan şekeriyle ilgili
gerçekler
Tokluk ve yükleme sonrası hiperglisemi makrovasküler hastalık yönünden bağımsız risk faktörleridir
Tokluk ve açlık kan şekeri düzeylerinin her ikisinin
birden hedeflenmesi optimum glisemik kontrolü sağlamada önemli bir stratejidir
Hem açlık, hem de tokluk hiperglisemisinin tedavisine,
herhangi bir HbA1c düzeyinde eşzamanlı olarak başlanmalıdır
Mevcut tedaviler ve teknolojilerle öğünden 2 saat
sonra <7.8 mmol/L (140 mg/dL) hedefine ulaşmak gerçekçidir ve mümkündür
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Onkoloji
Tıp
13
5, Ulusal Tıbbi Onkoloji Kongresi’nde ele alındı:
Gastro-İntestinal stromal tümörlerin
dünü, bugünü ve yarını
ANTALYA, ADANA – Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi İç
Hastalıkları AD, Onkoloji BD öğretim üyesi Berksoy Şahin,
5. Ulusal Medikal Onkoloji Kongresi’nde GİST (Gastro-intestinal stromal tümörlerin dünü, bugünü ve yarını konulu
bir sunum gerçekleştirdi. Novartis desteğiyle gerçekleşen
uydu sempozyumda, hastalığın tanı ve tedavisinde güncel
bilgileri aktaran Prof. Dr. Şahin, özetle şu bilgileri verdi.
Prof. Dr. Berksoy Şahin
Mide-Barsak kanalının nadir
görülen mezenkimal orijinli
tümöral bir hastalığıdır.
Bütün sindirim sistemi tümörlerinin %1’ini oluşturmaktadır. En sık 60-65 yaşlarında görülmektedir. Sıklık
yaş artıkça artmaktadır.
GIST, en sık olarak mideyi
tutmaktadır. Hastalığın kendine özgü bir klinik belirtisi
“Tanıda hastanın öyküsü,
fizik muayene ve kan
incelemeleri ile beraber
görüntüleme yöntemleri
önemlidir. Özellikle PET/BT
veya BT’de densitometrik
incelemeler tedavi etkinliğini
değerlendirmek için
gereklidir. Alınan ameliyat
materyallerinin
incelenmesinde
immunohistokimyasal
boyamalar (CD117) ile tanı
kesinleştirilir.”
veya belirtileri yoktur. Ancak
ağır mide veya barsak kanalı
kanamaları veya tıkanmaları
yapabilir. Yarıdan fazla sayıdaki hastada teşhis konulduğu zaman hastalık metastaz
yapmış ileri evrede olabilmektedir.
Tanı genellikle kanama veya
tıkanma nedeniyle ameliyat
edilen olgularda tesadüfen
konulmaktadır. Tanıda hastanın öyküsü, fizik muayene
ve kan incelemeleri ile beraber görüntüleme yöntemleri
önemlidir. Özellikle PET/BT
veya BT’de densitometrik incelemeler tedavi etkinliğini
değerlendirmek için gereklidir. Alınan ameliyat materyallerinin incelenmesinde immunohistokimyasal boyamalar (CD117) ile tanı kesinleştirilir. Gelişmiş merkezlerde
mutasyon analizleri de yapılmaktadır. Mutasyon analizleri tedavi seçimi ve hastalık
gidişatını göstermesi açısından önemlidir.
HastalığınS nedeni
Hastalığın nedeni bilinmemektedir. Hastalık tüm
mide-barsak kanalında bulunan ve barsak hareketlerini
düzenleyen Cajal hücrelerindeki bozukluktan kaynaklanmaktadır. Hastalığın oluşmasında hücre içindeki tirozin kinaz enzimi genlerindeki
mutasyonların katkısı olduğu düşünülmektedir. En sık
olarak c-kit (%75-80) ve
PDGFRA(%15) genleriyle ilgili mutasyonlar suçlanmakta ve bunların içinde en sık
exon 11 ve exon 9 mutasyonları görülmektedir. Hiçbir mutasyonun saptanmadığı (wild-type) GIST olguları
da vardır.
Tedavi
Hastalığın mide-barsakla sınırlı kaldığı erken evrede tedavisi cerrahidir. Hastalıklı
organ kısmı ameliyatla çıkarılır. Cerrahi tedavi sırasında
tümörün dışında bulunan
yalancı kapsülün bütünlüğünün bozulmadan çıkarılması önemlidir. İlk seansta
çıkarılamayacak olgularda
ilaç tedavisi (imatinib) ile
tümör küçültülüp daha
sonra da tümör cerrahi ola-
“Tirozin kinaz bağlayıcı
ajanların bu alandaki
başarısı çok çarpıcıdır. Onkoloji tarihinde hastaların
yaşam süresini uzatma
açsından testis kanserinde
platin grubu ilaçların
sağlamış olduğu başarıdan
sonraki en önemli
başarıdır. Bu ajanlar özellikle hücre içerisinde
bozuk olan tirozin kinaz
enzimini bağlayarak bozuk
ve anormal olan hücreleri
devre dışı bırakmaktadır.”
rak çıkartılabilir. Cerrahi tedavi sonrası olguların üçte
birinde hastalık bulunduğu
yerde veya karaciğer veya
peritonda tekrarlayabilir.
Ameliyat sonrası tekrarlama
riski yüksek olanlarda adjuvant ilaçların (yardımcı tedavi-imatinib) kullanılmasıyla ilgili araştırmalar
devam etmektedir. İlk sonuçlara göre hastalık tekrarı
gecikmektedir, ancak tekrarı
önleme durumu ve ilacın ne
kadar süre kullanılacağı
henüz bilinmemektedir.
İleriSevredeSdurum
Ameliyat olamayacak ileri
evredeki hastalarda tedavi
ilaçlarla yapılmaktadır. Şu
an için standart ilaç tedavisinde tirozin kinaz bağlayıcısı ajanlar ve bunların içinden de imatinib mesilat kullanılmaktadır. Tirozin kinaz
bağlayıcı ajanların bu alandaki başarısı çok çarpıcıdır.
Onkoloji tarihinde hastaların yaşam süresini uzatma
açsından testis kanserinde
platin grubu ilaçların sağlamış olduğu başarıdan sonraki en önemli başarıdır. Bu
ajanlar özellikle hücre içerisinde bozuk olan tirozin
kinaz enzimini bağlayarak
bozuk ve anormal olan hücreleri devre dışı bırakmaktadır. Böylece hastalık kontrol
altına alınmaktadır. Kontrol
süresi 5-6 yılı, hatta 10 yılı
geçebilmektedir. Sonunda
genellikle hastalık tekrarlamaktadır.
Şu an için standart imatinib
sonrası tekrarlamış hastalık,
hastaların yaşamını tehdit
etmektedir. Bu alanda kullanılabilecek pek çok aday ilaç
içinse ilaç sektöründe kıyasıya bir rekabet vardır. Bu
savaş içerisinde şu an, tirozin kinaz bağlayıcı özelliği
yanında tümör damar gelişimini sınırlayıcı özelliği de
olan sunitinib isimli ilaç ön
planda
gözükmektedir.
Ancak bu hastalığın gelecekteki tedavisinde nilotinib,
dasatinib, sorafenib gibi
ilaçların da önemli katkısının olabileceğine dair ciddi
araştırmalar halen devam
etmektedir.
Türk hekimleri olarak bizler
de bu çalışmaların bizzat
içerisinde yer alarak hastalarımıza, bu ilaçları piyasaya
henüz çıkmadan kullanabilme şansı sağlamakta ve bu
alandaki gelişmeleri güncel
olarak ileterek toplumsal bilinçlendirme görevini de yerine getirmek uğraşısı içindeyiz. Hekimler olarak gelişmeleri izlemek yerine
onun içinde yer almayı tercih etmeliyiz.
İMATİNİB ÇALIŞMALARI
Pilot
Pilot calışma
Eksoloratuar
(N=1)1
Faz 1
çalışması
• 1 Hasta
• 400mg/gün
Doz Bulma Çalışması
(N=10)2
Faz 2
Faz 3
ABD Finlandiya
B2222 Açık
çalışması (N=10)3
EORTC 62005
Randomize
çalışması (N=10)3
• Etkinlik ve güvenilirlik • Etkinlik ve günilirlik
• 400 vs 1000 mg/gün • 400 ve 600 mg/gün
•Metastik Gist (EORTC) • Metastik ya da rezeksiyon yapılamayan GİST
EORTC Faz 2
çalışma(N=51)4
• Etkinlik ve günilirlik
• ilerlemiş ya da
metastik GİST ve diğer
yumuşak doku
sarkomları
• Etkinlik ve günilirlik
• 400 ve 800 mg/gün
• Metastik ya da rezeksiyon yapılamayan KİT
pozitif GİST
ABD intergroup
S0033 Çalışması
(N=51)6
• Etkinlik ve günilirlik
• 400 ve 800 mg/gün
• Metastik ya da rezeksiyon yapılamayan KİT
pozitif GİST
1. Joensuu H et al. N Engl J Med. 2001;344:1052-1056. 2. van Oosterom AT et al. Lancet. 2001;358:1421-1423. 3. Demetri GD et al. N Engl J Med.
2002;347:472-480.4. Verweij J et al. Eur J Cancer. 2003;39:2006-2011. 5. Verweij J et al. Proc Am Soc Clin Oncol. 2003;22:814. Abst. 3272. 6. Benjamin
RS et al. Proc Am Soc Clin Oncol. 2003;22:814. Abst. 3271.
14
Güncel
Tıp
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Yeni kılavuzlarda diyabetik kalp hastalığı tedavisi
Kan şekerinin kontrolündeki başarı
mortaliteye doğrudan etkili
Yüksek kardiyovasküler riskte Cox-2-inhibitörü
Düşük dozla, emniyetli
sınırda kalmak… Peki nasıl?
ANTALYA - Akut koroner sendrom tanısıyla hastaneye yatırılan hastaların %20’sinde bilinen diyabet mevcut. İlave %40 bir hastada da hastaneye yatış sırasında değişik derecelerde glukoz regülasyon bozukluğu saptanıyor. Hastaların %60’ında regülasyon bozukluğu mortaliteyi anormal
şekilde artırıyor. Bu nedenle kardiyovasküler koruma için diyabetin erken tanısı, hastalığın ilerlemesinin önlenmesi ve kan şekerinin agresif kontrolü büyük önem taşıyor.
ŞİKAGO – Özellikle risk düzeyi yüksek hastalarda,
hekimler Cox 2 inhibitörü celecoxib kullanırken, olabilecek en düşük dozu seçmeliler. Amerikan Kardiyoloji Birliği’nin 57. Yıllık Kongresi’nde sunulan bir
meta analizin sonuçları buna işaret ediyordu.
yabeti olmayanlardaki kadar
başarılı değildir. Ancak özellikle ST yükselmeli miyokard
infarktüsünde primer perkütan girişim, sınıf I endikasyondur. Baypasın kullanımı çok
sınırlıdır.”
Akut koroner sendromlarda
antiagreganların hayati bir
rolü olduğunu ifade eden Prof.
Dr. Çengel, diyabetin asetil salisilik asidin (ASA) olumlu etkisini azalttığını, akut koroner
sendromda kullanılan diğer
ilaçlarınsa, diyabeti olan ve olmayanlarda aynı etkiye sahip
olduğunu söyledi.
Amerikan Ulusal Kanser Enstitüsü, kardiyovasküler riskle, celecoxibin kardiyovasküler olaylara etkisini incelemek
üzere celecoxibi plaseboyla kıyaslayan 6 farklı randomize
araştırmaya destek verdi.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi
Kardiyoloji AD Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Atiye Çengel.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji AD Öğretim
Üyesi Prof. Dr. Atiye Çengel,
2005 yılındaki bir çalışmada,
hastaneye yatışta kan glukoz
düzeyi ne kadar yüksekse hem
30 günlük, hem de 1 yıllık
mortalite oranlarının o derece
arttığının gösterildiğini kaydederek şu bilgiyi verdi: “Üstelik
diyabet tanısı yeni konmuşsa,
mortalite artışı daha da keskindir.”
“Akut koroner sendromlarda
mortaliteyle kan şekeri
arasında U şeklinde bir ilişki
var. Kan şekerinin hastaneye
yatış sırasında bir kez bile 54
mg/dL’nin altına düşmesi
mortaliteyi %90 artırıyor.”
AkutS koronerS sendromla
yatanShastalardaShiperglisemiStedavisiSnasılSolmalı?
Prof. Dr. Atiye Çengel,
2008’de Circulation Dergi-
si’nde yayımlanan Amerikan
Kalp Birliği’nin bildirgesinde,
akut koroner sendrom tanısıyla hastaneye yatırılan her hastanın ilk laboratuvar incelemesinde glukoz düzeyi belirlenmesinin mutlaka yer almasının önerildiğini, yani EKG
ve enzimlere bakılırken kan
glukoz düzeyine de bakılmasının gerekli olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Çengel’e göre bildirgede kan glukozu 180
mg/dL’nin üzerindeyse, insülinle sıkı glukoz kontrolü uygulanması öneriliyor. Ayrıca
glukozun 90 ila 140 mg/dL
arasında tutulması gerekiyor.
Prof. Dr. Çengel sözlerine
şöyle devam etti: “Akut koroner olayda tıkalı damarın bir
an önce açılması çok önemlidir. Perkütan girişim için
zaman kaybedilecekse, trombolitik tedavi başlanmalıdır.
Trombolitik tedavinin diyabetlilerde artmış komplikasyona yol açtığına dair bir bulgu
yoktur. Yine diyabetlilerde,
damar çapının ince olması ve
restenoz oranının yüksekliği
nedeniyle perkütan girişim, di-
Hiperlipidemi tedavisi
nasıl yönetilmeli?
Prof. Dr. Çengel, lipid tedavisiyle ilgili olarak da şu bilgileri verdi: “Statinler, diyabetlilerde diyabeti olmayanlardaki kadar risk azalması sağlamaktadır. Zaten artık statin
tedavisinden değil, yoğun statin tedavisinden bahsedilmekte ve hastalara yüksek dozda
statin verilmektedir.”
Prof. Dr. Çengel, diyabet ve
kardiyovasküler hastalık varlığında hedef LDL düzeyinin
70 mg/dL olduğunu belirtti.
HDL düşüklüğü ve trigliserid
yüksekliğinin de birer risk
faktörü olmasına karşılık te-
davide fikir birliği olmadığına
işaret eden Prof. Dr. Atiye
Çengel, bu konuda da şunları
söyledi: “Avrupa Kılavuzu’nda hedef LDL’ye ulaşıldıktan sonra, trigliserid 177
mg/dL’nin üzerindeyse önce
statinin dozunun artırılması,
doz artışına rağmen hedef
HDL-dışı kolesterol düzeyine
erişilemiyorsa veya hasta
yüksek dozda statini tolere
edemiyorsa ezetimib eklenmesi öneriliyor.” Kılavuza
göre seçilmiş bazı vakalarda
fibrat ve nikotinik asit de kullanılabiliyor.
“ASA; diyabeti olanlarda, olmayanlara göre mortalitede
daha düşük bir azalma sağlıyor. Bunun nedeni ASA direncidir. Glukoz trombositlere
bağlanmada ASA ile yarıştığından hiperglisemisi olanlarda ASA direnci çok daha sık
gözleniyor. Yine de Avrupa
Kardiyoloji ve Diyabet Derneklerinin ortak kılavuzunda
diyabetli hastalarda akut koroner sendromun tedavisinde
ASA önerilmektedir.”
Prof. Dr. Çengel, ACE inhibitörlerinin akut koroner sendrom sonrasında olumlu etkilerini gösteren en az üç çalışma olduğunu, diyabet artı
kardiyovasküler komplikasyon varlığında ACE inhibitörlerinin sınıf I endikasyonu bulunduğunu, ACE inhibitörünü
tolere edemeyen hastalarda ise
ARB verilebileceğini bildirdi.
CelecoxibSveSplaseboSkıyaslaması
Toplantıda sunulan bu araştırmaların hepsinde, üç veya
daha fazla yıllık bir araştırma sonrası takip çalışması gerçekleştirilecekti. Ancak dünyada rofecoxib kullanımından
vazgeçilmeye başlanmasıyla birlikte araştırmalar yarıda
kesildi. 7950 hastaya günde bir kez 400 mg, günde iki kez
200’er mg ya da günde iki kere 400’er mg celecoxib verildi. Veriler değerlendirildiğinde, günde bir kez 400 mg celecoxib rejiminde kardiyovasküler riskin en düşük olduğu
görüldü. Bunu günde iki kez 200 mg verilen grup izliyordu
ki, bu rejimde risk yaklaşık ikiye katlanıyordu. En yüksek
risk oranı, günde iki kez 400 mg celecoxib alan gruptaydı.
Bu dozda kardiyovasküler olay riski, birinci gruba göre
yaklaşık üç katına çıkıyordu. Buna ilaveten asetil salisilik
asit verilmesinin risk oranına bir etkisi olmuyordu.
Boston’daki Brigham Hastanesi’nden Dr. Scott D. Solomon, “bu veriler çok düşük kardiyovasküler risk taşıyan
hastalarda celecoxib kullanımı açısından dayanak teşkil
edebilecek niteliktedir” diyor. Dr. Solomon, toplantıda gerçekleştirilen sunuşla eşzamanlı olarak, Circulation Dergisi’nde de yayımlanan meta analize yazar olarak katkıda
bulunmuş. “Ayrıca, kardiyovasküler risk oranı yüksek hastalarda da bu ilacı yazarken dikkatli olmalıyız” diyor.
OlasıSitirazlar
Dr. Solomon gerçekleştirilen meta analiz karşısında dile
getirilebilecek itirazlar olabileceğini belirtse de, görüşüne
göre araştırmalar ilaç rejimi ve dozaj kararları ve kardiyovasküler ve celecoxibe bağlı riskler arasındaki ilişkiyi değerlendirebilecek yetkinlikte tasarlanmış. Araştırmada değerlendirilen celecoxib dozları osteoartrit hastalarında genellikle kullanılan dozlardan daha yüksek. Ancak celecoxib ürün bilgilerinde belirtilen romatoid artrit, akut ağrı,
dismenore ve ailevi adenomatöz poliplerde endike olan
dozlara uygun.
Risk grubuna giren hastalarda dikkat
Dr. Solomon, bu nedenle dikkatli olmak gerektiğinin altını çiziyor: “Verilerimiz, hekimlerin hastalarına, özellikle
yüksek risk grubuna girenlere olabilecek en düşük celecoxib dozlarını vermesini öneren Amerikan Kalp Birliği’nin
bilimsel pozisyonunu destekler nitelikte”.
Sayfa 3’ten devam
Hasta epey dolaştıktan sonra nörolojiye ulaşabiliyor…
Prof. Dr. Karadeniz, hastanın ilgisiz branşlarda dolaşmaması ve zaman kaybetmemesi
için şu uyarılarda bulundu:
• Hasta önce fizik tedavi ve rahabilitasyon
uzmanına, ardından ortopediste, sonra beyin
cerrahına, dahiliye uzmanına, sonra da psikiyatriste gitmektedir. Hekimler, bacak yakınmasıyla gelen bir hastaya HB S belirtilerinin
olup olmadığını mutlaka sormalıdırlar.
• Hastalara antidepresan ya da antipsikotik
vermemek gerekiyor. Çünkü bu ilaçlar HBS
semptomlarının şiddetlenmesine yol açabiliyorlar. Ancak eğer hastada depresyon da mevcutsa, bu durumda sabah kullanılabilen bir
antidepresan tercih edilmelidir. Hastaların
gece antidepresan almamaları gerekiyor.
• HB S tanısı konulup ayırıcı tanı yapıldıktan sonra, ferritin düzeyine mutlaka bakılmalıdır. Ferritin düşüklüğü saptanırsa ana tedaviye demir eklenmeli ve 3 ay sonra mevcut
tedavi kesilip semptomların durumuna bakılmalı.
• Tedavide en etkili ilaçlar dopamin agonistleridir. Ancak ilaç yazarken klasik 3x1,
4x1 değil, hastanın semptomlarının özelliğine göre tedavi düzenlenmelidir.
• HB S, alevlenme ve remisyonlarla seyreden bir hastalık olduğu için hasta ve hekim
arasındaki iletişim kesilmemeli ve semptomların durumuna göre düzenli kontroller aksatılmamalıdır.
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Kadın?Sağlığı
Tıp
15
Anne-bebek ölümlerinin en önemli nedeni yoksulluk
Birleşmiş Milletler’in
2015 hedefi gerçekleşir mi?
ANTALYA – Üreme sağlığı; üreme konusunda fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak tam bir iyilik
hali olarak tarif ediliyor. Ancak yılda 500 binden fazla anne ölümü meydana geldiği göz önüne
alındığında, kadın ve anne sağlığı yönünden yapılacak daha çok iş olduğu ortaya çıkıyor.
Mısır’da bulunan Nüfus Araştırmaları Merkezi’nin direktörü
Dr. Gamal Serour, üreme sağlığıyla ilgili temel göstergelerden
birinin anne ve çocuk ölümleri
olduğunu söyleyerek dünyada
gebelik ve doğuma bağlı nedenlerden her yıl 529.000 kadının
öldüğünü, bunun 2.500’ünün
gelişmiş ülkelerde, geri kalanının
da gelişmekte olan ülkelerde
meydana geldiğini bildirdi. Dr.
Serour’un verdiği rakamlara
göre, Avrupa’da anne ölüm hızı
100 binde 24 iken, Afrika’da
100 binde 830 ve Asya’da 100
binde 350.
Dünyada her yıl yaklaşık 130
“Gebeler yeterince beslenebilse ve uygun perinatal bakım alabilseler neonatal ölümlerin dörtte üçü
önlenebilir.”
milyon bebek doğduğunu belirten Dr. Serour, “Bu bebeklerden
yaklaşık 10 milyonu 5 yaşından
önce ölüyor. 4 milyon bebek de
daha yenidoğan dönemindeyken
kaybediliyor. Dikkat çeken bir
diğer nokta da bebek ölümlerinin %98’inin gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmesi. Bu haliyle anne ölümleri, zengin ve
fakir ülkeler arasında en büyük
farkı oluşturuyor. Oysa, gebeler
yeterince beslenebilse ve uygun
düşüğün de önlenebileceğini
ifade etti.
“Anne ve babaların
çocuklarının sayısına ve
bunların ne aralıkta
doğacağına karar
verebilmeleri temel bir
haktır.”
Dr. Gamal Serour, Birleşmiş
Milletler’in 2007’de aldığı karara göre anne ölümlerinin önlenmesi için yeni hedefin 2015 yılında herkesin üreme sağlığıyla
ilgili hizmetlere erişme olanağına kavuşturulması olduğunu
kaydetti. Dr. Serour anne ölümlerinin azaltılması için şu tedbirlerin alınmasını şart koşuyor:
“Kadınlara güvenli, maddi olarak karşılanabilir ve etkili kontrasepsiyon yöntemleri sunulması, güvenli annelik için her gebeye obstetrik sağlık hizmeti verilmesi, sağlık sisteminin kapasitesinin artırılması, politik iradenin harekete geçirilmesi, önceliklerin ortaya konması, hizmetlerde izleme, değerlendirme ve
hesap verme ilkelerinin benimsenmesi.”
Dr. Serour, kadın doğum uzmanlarına da büyük iş düştüğünü ifade ederek “kadın doğum
uzmanları, toplumda üreme sağlığı ve cinsel sağlık konularında
farkındalığı artırmak ve iyileşme
sağlamak için halkın eğitilmesine aktif olarak katılmalı ve
kadın sağlığını tehdit eden geleneksel anlayışlarla proaktif olarak mücadele etmelidirler.” dedi.
perinatal bakım alabilseler neonatal ölümlerin dörtte üçü önlenebilir” dedi.
Dr. Serour, ne kadar ve ne
zaman çocuk sahibi olacağına
karar vermenin bir hak olduğunu, ancak bunun için iyi kontrasepsiyon yöntemlerine ihtiyaç
duyulduğunu söyleyerek, 19952003 yılları arasında aile planlamasına ayrılan maddi kaynakların önemli ölçüde azaldığına
dikkat çekti ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve 15-24
yaş arası nüfusta karşılanmayan
büyük bir ihtiyaç bulunduğunu
söyledi. Dr. Serour, yalnızca etkili kontrasepsiyonla tüm nedenlere bağlı anne ölümlerinin %25
oranında azaltılabileceğini, sık
gebelikler nedeniyle meydana
gelen 1 milyon bebek ölümününün ve 22 milyon isteğe bağlı
Mısır Nüfus Araştırmaları Merkezi’nin
direktörü Dr. Gamal Serour,
6. Jinekoloji ve Obstetrik Kongresi’nde
konuştu.
Yaklaşık 2 milyon kadında
obstetrik fistül var!
“Unutulmaması gereken
acı bir gerçek, maternal nedenlerle ölen her kadına
karşı 30 kadının yaralandığı veya sakat kaldığıdır. Bu
kadınlar genellikle tedavi
alamamakta ve konu hak
ettiği ciddiyetle ele alınmamaktadır. Gelişmekte olan
ülkelerdeki
kadınların
dörtte birinin gebelik ve
doğum nedeniyle yaşamlarını derinden etkileyen yaralanmalara maruz kaldığı
tahmin edilmektedir. Bu tür
maternal morbidite nedenlerinden biri de obstetrik
fistüllerdir. Obstetrik fistül,
acil obstetrik servise erişemeyen annelerin yaşadığı
ve kesinlikle önlenebilir bir
komplikasyondur. Vakalarda kronik idrar inkontinansı ve sıklıkla buna eşlik
eden fekal inkontinans
mevcuttur ve kadın kocası,
ailesi veya toplum tarafından terk edilmektedir. Günümüzde yaklaşık 2 milyon
kadında obstetrik fistül
vardır ve her yıl bu sayıya
50-100 bin kadın daha eklenmektedir. Üstelik bu
rakam, yalnızca tedavi için
başvuran kadınları kapsamaktadır.”
Sayfa 11’den devam
Genetik tarama testleri
Tüm gebeler
taranmalıdır
Tanıda en büyük sorunun
yalancı pozitiflik ve negatiflikler olduğunu söyleyen
Prof. Dr. Has, testlerin hiç
birinin ideal olmadığını, bu
nedenle testlerin ne anlama
geldiklerinin hastalara çok
iyi anlatılması gerektiğini
açıkladı. Prof. Dr. Has,
“Bunlar tanı değil, tarama
testidir. Bazı hastaların söylediği gibi zeka testi de değildir. Taramanın negatif
çıkması sağlıklı bebeği garanti etmez, pozitif çıkması
da bebeğin hasta olduğu
anlamına gelmez. Mevcut
BM’ninS2015Shedefi…
test türleri anlatıldıktan
sonra hastanın fikrine göre
davranmak gerekir. Evet,
“Biyokimyasal testlerle ek
olarak bir %10’luk
kromozomal anomali
daha yakalanmaktadır”
tüm gebeler taranmalıdır.
Ancak bazı hastaları bunlardan ayrı tutmak gerekir.
Örneğin trizomi 21’li
doğum yapmış bir gebede
risk yeterince yüksek oldu-
ğundan tarama testi atlanıp
doğrudan invazif girişim
yapılmalıdır” dedi. Tarama testlerinin 1. veya 2. trimesterde kullanıldığını söyleyen Prof. Dr. Has, biyokimyasal testlerin birçok
parametreden etkilenmeleri
nedeniyle ultrasonun biraz
daha ön plana çıkması gerektiğini ifade etti. Birinci
trimesterde ense kalınlığı
(NT) ölçümünün büyük
önem kazandığını söyleyen
Prof. Dr. Has, ancak NT ölçümünün mutlaka biyokimyasal testlerle kombine
edilmesi gerektiğini ekledi.
Sadece anne yaşı ve NT
kombinasyonuyla bile ülkemizde %73 oranında
Down sendromunun yakalandığı bilgisini veren Prof.
Dr. Has, öte yandan çok
kullanılan üç’lü ve son zamanlarda
kullanılmaya
başlanılan dört’lü test için
ülkemizde geçerli bir veri
Prof. Dr. Has, 11-14. haftada, PAPP-A ve NT birlikte kullanıldığında yakalama oranının %90’a ulaştı“Prenatal tanıda en güçlü
ğını, bu oranın nazal kemik
silah ultrasondur. Ense
ölçümüyle birlikte %97’ye
kadar çıkabildiğini ekledi.
kalınlığı 6 mm’nin
Prof. Dr. Has, 2. trimesterüstündeyse anomali riski en de ise, üçlü ve dörtlü testlerin yakalama hızlarının, sıaz 10 kat artar.”
rasıyla %70 ve %80 olarak
bulunduğunu bildirdi.
bulunmadığına
dikkat
çekti. Prof. Dr. Has, NT öl- Test güvenilir olmalı
çümüyle trizomi 18’lerin
Prof. Dr. Has sözlerine
%80’inin ve tüm diğer kro- şöyle devam etti: “Anne yaşı
mozomal
anomalilerin ve NT hiçbir zaman tek ba%70’inin yakalayabildiği- şına kullanılmamalıdır. Türni, NT’ye nazal kemik ölçü- kiye’deki duruma bakınca,
mü eklendiğinde testin du- NT ölçebilmek için sertifiyarlılığının artmadığını, kaya sahip uzman sayısı 30
ancak yalancı pozitiflik kadardır. Öte yandan, ünioranının azaldığını bildirdi. versite laboratuvarları da
Bu iki ölçümün ardından dahil olmak üzere hiçbir labiyokimyasal testlerin ya- boratuvar denetlenmemekpılması gerektiğini söyleyen tedir.”
16
Kardiyoloji
Tıp
MedicalSTribuneS·SYılS2S·SSayıS11S·S21STemmuzS2008
Kardiyovasküler risk yönetimi:
Herkeste aynı ölçek geçerli olabilir mi?
BERN - Kardiyak hastalıkların önlenmesinde statinler artık kabul gören bir koruyucu ilaç grubu.
Ancak, toplumun çeşitli kesimlerinden insanlarda aynı ölçeklerin geçerli olup olamayacağı sorusu
tartışılmaya devam ediyor. Yoksa koruyucu önlemleri bireylere özel mi düzenlemek gerekir?
Lipid ve Ateroskleroz Çalışma
Grubu’nun düzenlediği veri güncelleme toplantısında, Pfizer firması tarafından düzenlenen bir
sempozyumda kardiyovasküler
hastalıkların önlenmesinde belirsizliğin hüküm sürdüğü alanlar
değerlendirildi. Dr. Law ve arkadaşları, 2003 yılında 6 bileşenden (statin, ACE-inhibitörü, tiazid, beta bloker, ASS, folik asit)
oluşan bir “polypill” önerisi getirerek, adeta arı yuvasına çomak
sokmuştu (1). Ekip, bütün risk
grubu hastalarının ve 55 yaşın
üstünde herkesin bu bileşenleri
kullanmasını öneriyordu. Zürih’deki İç Hastalıkları kliniğinin
başhekimi Prof. Dr. Edouard
Battegay, hastaların kendilerine
özgü durumlarına daha fazla bakılarak, tedavi seçeneklerinin değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Risk sınıflamasına göre
örneğin bir hipertansiyon hastasında kan basıncını düşürmeye
yönelik, diyabet hastasındaysa
diyabete yönelik bir ilaç tedavisi
geliştirilebilir. Prof. Dr. Battegay
yaklaşımını desteklemesi amacıyla, TNT (2) Araştırması’nın
sonuçlarına başvuruyor. Bu araştırmaya göre, 80 mg atorvastatin verilmesi, sadece 10 mg verilmesine kıyasla, LDL değerlerini
hedef değerlerin oldukça altına
çekmekle kalmamış, aynı zamanda kardiyovasküler olayları da
%22 oranında düşürmüş.
GüvenliSsürüşler ...
Hekimlerin hastalarının risk
faktörlerini ele alırken öncelikler
belirlemesi, sıkça lafı edilen
“global risk assessement” çerçevesini anlamlı bir şekilde tamamlayacaktır. Prof. Dr. Battegay,
“güvenlik teknikleri açısından
mükemmel bir araba sürüyorsanız, otoyolun iki yanına yoldan
çıkmamanızı garantileyen duvarlar dikilip dikilmediği sizi çok ilgilendirmez” diyor. Aynı şekilde,
koruyucu önlemlerle kardiyovasküler risk o kadar düşürülebilir
ki, daha ileri müdahalelerin getireceği fazladan fayda minimum
düzeye inebilir. Zürih Üniversite
Hastanesi’nin Kardiyoloji Kliniği
Statin tedavisinde
miyopati açısından
risk faktörleri:
İleri yaş
Kadın cinsiyet
Böbrek yetmezliği
Diyabetes mellitus
Hipotiroidi
Karaciğer hastalığı
Aşırı alkol tüketimi
Ağır bedensel çalışma
Operasyon geçirme
Travma
Başhekimi Prof. Dr. Franz Eberli’nin sunduğu PROSPER3 Araştırması, yaşı ileri hastaların da
statin tedavisinden fayda gördüğünü kanıtlıyor. Genellikle araştırmalarda 70 yaş sınırı konurken, PROSPER Araştırması’nda
70-82 yaşında hastalarla çalışılmış ve 3 yıllık pravastatin tedavisinin, bu yaş grubunda da kardi-
yovasküler riski düşürdüğü gözlenmiş. 4S4 Araştırması da bu bulguları destekler nitelikte. Araştırmada ayrıca kadın ve erkeklerde
sonuçlar açısından bir fark gözlenmediği de ortaya çıkmış. Statine bağlı miyopatilerde Prof. Dr.
Eberli, statin tedavisini kesmeyi
ve yakınmalar dindikten sonra,
tedaviye daha düşük bir dozla ye-
niden başlanmasını öneriyor.
OkyanusunSötesi
Japonya’da gerçekleştirilen
MEGA5 Araştırması da, kolesterol değeri fazla yüksek olmayan
hastaların bile statin tedavisinden
fayda sağladığını gösteriyor. Beş
yıl boyunca ağırlıklı olarak balık
içeren gıda rejimi ve 10 mg pravastatin, sadece gıda rejimine kıyasla kardiyovasküler olay riskini
%33 oranında düşürdü. Araştır-
madan çıkan sonuca göre; bu
toplum grubu daha sık araştırmalara dahil edilen popülasyonlara göre, primer korumada daha
düşük dozlara daha fazla yanıt
veriyor.
(1) Law MR et al., BMJ 2003; 326: 1423
(2) Treatment to New Targets
(3) Prospective Study of Pravastatin in the
Elderly at Risk
(4) Scandinavian Simvastatin Survival
Studygroup
(5) Management of Elevated Cholesterol in
the Primary Prevention Group of Adult Japanese

Benzer belgeler