İncele - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Transkript

İncele - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Ankara İl Sağlık Müdürü Dr. Mustafa AKSOY:
Hamileler güneşe
çıkarken dikkat edin
‘Aile hekimi bölge sınırlaması
olmaksızın serbestçe seçilebilir’
Hamileler güneş ışınlarından daha fazla etkilenirler.
Hamilelik döneminde hormon düzeylerinde yaşanan
değişikliklere bağlı olarak deri güneş ışınlarına karşı
daha duyarlı hale geldiğinden, daha kısa sürede
güneş yanıkları oluşabilir.
sayfa 5’de
Ü C R ETS İZ D İR
HAMİLELİKTE GÜNEŞTEN NASIL
KORUNMALIYIZ ?
sayfa 9’da
14 Temmuz 2010 tarihi itibariyle
Ankara’da Aile Hekimliği
uygulamasına geçildi. Bu konuda
en yetkin kişi olan Dr. Mustafa Aksoy
ile bu uygulama hakkında
atandaşlarımızı bire bir ilgilendiren
konularda bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
3
www.numunegazetesi.com
Y IL :1 SAY I:6 T E MMUZ 2010
Constellation Vitrektomi Cihazı Türkiye’de ilk kez Hastanemizde kullanılmaya başlandı
SERACETTİN
ÇOM :
SİGARA BIRAKMA
İLAÇLARI BEDAVA
OLUYOR
8
KADINLARIN GÜNCEL
HASTALIĞI: OSTEOPOROZ
11
FRANSIZ VE MISIRLI
ÖĞRENCİLER HASTANEMİZ
ECZANESİNDE STAJ YAPIYOR
MS HASTALIĞI
VE TEDAVİ
YOLLARI
NELERDİR
13
HASTANEMİZDE
TÜRKİYE
ÇAPINDA BİR İLK
Teknolojinin dur durak bilmeden ilerlemesiyle, oftalmolojide mikrocerrahi ile yeni teknik ve cihazlar ile
farklı hastalıkların tedavisi mümkün
olmaktadır. Oftalmik mikrocerrahide
katarakt cerrahisinin yanı sıra son yıllarda vitreoretinal cerrahide de yadsınamayacak önemde büyük bir yol
katedilmiştir. Gözün arka segmentini,
yani vitreus ve retinayı ilgilendiren
cerrahi yöntemlerde çığır açan Constellation Vitrektomi cihazı hastanemiz göz klinikleri ameliyatlarında
kullanılmaya başlanıldı.
Birçok kamu ve özel hastanenin
sahip olmak istediği bu cihaz,
dünyada sayılı sayıda üretilmektedir
ve 2010 yılında Türkiye için bir adet
kontenjan ayrılmıştır. Bu kontenjan,
hastanemizin prestiji, büyüklüğü,
hastane yönetiminin özel gayreti ile
ek maliyet getirmeksizin hibe yolu ile
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi’ne ayrılmıştır. Vitreoretinal
cerrahi için büyük bir adım olarak
nitelendirilen bu cihaza Türkiye’de
ilk kez ve sadece hastanemizin sahip
olması hepimiz için gurur kaynağıdır.
sayfa 7’de
Yazın bol bol
meyve tüketelim
SORULARLA GUATR
VE TİROİD FONKSİYON
BOZUKLUKLARI
16
Çok sıcak günlerin yaşandığı bu yaz
mevsiminin en iyi serinleticisi
meyvelerdir. Sağlıklı bir bireyin
günde 4-5 porsiyon meyve
tüketmesi gerekmektedir.
Bu meyveleri satın alınırken
dikkat edilmesi gereken özellikleri
diyetisyenimiz sizler için kaleme aldı.
YAZ MEYVELERİNİN YARARLARI
sayfa 2’de
GÜNEŞ GÖZLÜKLERİ FAYDALIDIR ..... 4
EVDE İNSÜLİN UYGULAMASI.............. 10
SARA KRİZİ ........................................... 11
TEMİZLİK VARSA HEPATİT A YOK ...... 12
ERKEKLER PROSTATA DİKKAT ........... 15
KÜLTÜR-SANAT ETKİNLİKLERİ .............. 18
Doç. Dr.
Nurullah Zengin
Baþyazý
[email protected]
Sağlıkta Sıcak Yaz
Sıcaklarla birlikte başlayan izin ve tatiller az
ya da çok bir rehaveti beraberinde getirir.
Fakat bu yaz mevsiminin sağlık sektörü
açısından biraz farklı geçeceğini söyleyebiliriz.
Yılların getirdiği alışkanlıkların değişeceği bir
dizi önemli gelişmeler, bu yaz gerçekleşecek
gibi görünmektedir.
sayfa 11’de
0 2 Te mm u z 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Yazın bol bol
meyve tüketelim
Serap KALKIR OK
Diyetisyen
Beslenme, insanın büyüme,
gelişme ve üretken olarak
uzun süre yaşaması için gerekli besin öğelerinin yeterli miktarda vücuda alıp kullanmasıdır. Bu besin öğelerinin biri
ve en önemlisi çok sıcak günlerin yaşandığı yaz mevsiminin
en iyi serinleticisi meyvelerdir.
Sağlıklı bir bireyin günde 4-5
porsiyon meyve tüketmesi
gerekmektedir. Bu meyvelerin
yararları ve satın alınırken
dikkat edilmesi gereken özellikler şöyle sıralanabilir.
KAYISI: Mükemmel bir A vitamini, C vitamini, lif, elzem
aminoasit ve potasyum kaynağıdır. Lif oranının yüksek olması bağırsak temizliğinde
yardımcı olur. İçerdiği potasyum
nedeniyle kalp kasını güçlendirir. Kansere karşı korur.100
gr’ı 51 kkal’dir. Satın alırken
olgun, tatlı, kokulu, sarı turuncu
renkte olmalı, çekirdekten ayrılmasına dikkat edilmelidir.
ÇİLEK: Potansiyel antioksidan
kaynağıdır. A, B1, B2, C ve K
vitamini içerir. Yapısında Fe
(demir), fosfor ve kalsiyum gibi
mineralleri de bulundurur. 100
gr’da 59 mg C vitamini nedeniyle bağışıklık sistemini
güçlendirir. Kanser karşıtı bir
meyvedir. Yapılan araştırmalarda tansiyonu düzenlediği
ve kolesterolü düşürdüğü sap-
Aysun PALALI
Yarın
[email protected]
Yeşili Koruyalım, Yaşatalım…
tanmıştır. Yine 100 gr 37
kkal’dir. 100 gr çilek günlük C
vitamini ihtiyacını karşılar. Satın
alırken ezik, çürük olmamasına
dikkat edilmelidir. Düzgün
şekilli olması önemlidir.
ERİK: En iyi antioksidanlardan
biridir. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı ödem çözücüdür. B1,
B2, A ve C vitaminleri, mineral
olarak da Ca, Fe, K ve Mg bulunur. Sindirim sistemi üzerinde
olumlu etkisi vardır. Bağırsakları çalıştırır kabızlığı engeller.100 gr’ı 68 kkal’dir.
Alırken iyi cins olması, ezik,
çürük olmaması gerekir.
KİRAZ: Kiraz kan sulandırır.
İdrar söktürücü özelliği nedeniyle böbreklerin dostudur ve
vücudu toksinlerden temizler.
100’gr’da 10 mg C vitamini
vardır ve 70 kkal’dir. Ayrıca A
vitamini, fosfor, kalsiyum ve
potasyumdan zengindir. Kırmızı
renkli olgun tatlı olmalı, içi kurtlanmış olmamalıdır.
KARPUZ: Hem laykopen
(likopen) hem de vitamin ve
mineral açısından zengindir.
Kanserden korur. A ve C vitamini ayrıca da potasyum içerir.
Kanı temizler, kolesterolü
düşürür. Su oranı yüksek olduğu
için
(%80-90)
böbrekleri
çalıştırır. Kalorisi en düşük
meyvelerden biridir. 100 gr 24
kkal’dir. Alırken olgun, iyi ve
tatlı olmasına, kesildikçe içi kırmızı olmasına dikkat edilmelidir. Dış kısmı topraklı, kirli, bir
tanesinin ağırlığı 3 kg’ın altında
olmalıdır.
KAVUN: Bol miktarda B vitamini içerir.100 gr’ da 23 mg C
vitamini bulunur. B vitamini nedeniyle sinir sistemine olumlu
etkisi vardır. Potasyumdan en
zengin meyvelerden biridir. Fosfor, demir ve kalsiyumda içerir.
Küreselleşen dünyamızda her birimiz bir
diğerimize karşı sorumluyuz. Sorumluyuz çünkü
teknolojik gelişmeler ve buna paralel olarak
sanayileşen dünyamızda doğaya yapılan her
türlü olumsuz müdahaleler bizleri de
ilgilendirmektedir.
Son yıllarda çok sık adını duyduğumuz küresel
ısıma da bu olumsuzlukların sonucunda
oluşmuştur. Bu gerçek, insanoğlu olarak bizlerin
dünyanın doğal dengesinde bir tahribat
yaptığımızın göstergesi olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Damar tıkanıklığı ve kansızlık
için yararlıdır. Potasyumun yüksek olması nedeniyle kalp kasını
güçlendirir. Su oranı karpuzda
olduğu gibi %80-90’dır. Bağırsakların çalışmasını sağlar.100
gr 33 kkal’dir. Satın alırken ağır
olmasına güzel kokulu, ezik,
çizik olmamasına dikkat edilmelidir.
ÜZÜM: Bol miktarda pota-
syum, demir ve pek bilinmemekle birlikte fosfor içerir.
En önemli özelliği kan yapmasıdır. Bedeni ve zihni
güçlendirir. Ülser ve gastrit gibi
mide hastalıkları üzerinde
olumlu etkisi olduğuna dair
çalışmalar vardır. Cilt güzelliğini sağlar, glisemik indeksi
yüksek olduğu için şeker hastalarının porsiyon ölçüsüne uyarak
tüketmeleri gerekmektedir.100
gr 67 kkal’dir. Kabuğu, içeriği
ve çekirdeği çok fazla antioksidan madde içermektedir. Alırken
ezik, çürük, küflü olmamasına
dikkat edilmeli, iyi cins ve olgun
olmalıdır.
S Ü T Ü N FAY D A L A R I
Süt başta gelişme çağındaki
çocuklar olmak üzere 7’den
77’ye herkesin vücudu için
gerekli besin öğelerini dengeli
bir biçimde bulunduran
vazgeçilmez bir besin kaynağıdır. Sütte en
çok bilinen
kalsiyumun
yanı sıra potasyum, fosfor
ve proteinler
bulunur.
Yararlarına şöyle bir bakacak
olursak;
G Büyüme ve gelişmeyi sağlar.
G Dişleri korur.
G Hücre ve doku oluşumlarında rol
alır.
G Saç ve tırnak oluşumlarında rol
alır.
G Yarım yağlı süt kolesterolü düşürür.
Günde (1-2 bardak)
G A,B,D,E ve K vitaminlerini içerir.
G Hücreleri onarır.
G Kemik yapısını kuvvetlendirir.
G
G
TAZE İNCİR: A vitamini,
kalsiyum, potasyum ve fosfor
içerir. Taze incirin 100 gr’ı 80
kkal’dir. Bağırsakları çalıştırır
sindirimi kolaydır. Karaciğeri ve
gözleri kuvvetlendirir. Çekirdeklerinde antioksidan ve flanoid
bulunur. İçerdiği Ca ve fosfor
nedeniyle kemik ve diş
sağlığında olumlu etkileri vardır.
Alırken düzgün şekilli olması,
ezik olmaması suyunu kaybetmemiş olması dikkat edilmesi
gereken noktalardır.
DUT: 100 gr 93 kkal olup iyi bir
C vitamini Ca (kalsiyum) ve
demir kaynağıdır. Mide ve
bağırsakların düzenli çalışmasını sağlar. Kansızlığa iyi
gelir. Kilo almaya yardımcı olur.
Tonsilit (bademcik iltihabı),
bronşit, astım ve diş eti hastalıklarını iyileştirdiği yönünde çalışmalar
devam
etmektedir.
Sporculara ve çocuklara ihtiyaç
duydukları enerjiyi kolayca
sağlar. Sindirim sistemini düzenler ve kabızlığı engeller. Alırken
tatlı, kokulu, iri olmasına ve ezik
olmamasına dikkat edilmelidir.
Ham, yeşil, çürük ve ezik olmamalıdır. Tatlı ve sulu olmalı
çekirdeğinden kolay ayrılmalıdır.
Kemik erimesini engeller.
Beyin gelişmesinde ve çalışmasında faydalıdır.
Kişilerin günde en az 500 gr (yarım
litre) süt-yoğurt tüketmeleri gerekir. Bu
miktar gebelikte ve çocuklarda 750
gr–1000 gr’a kadar çıkabilmektedir.
Türkiye’de yıllık süt tüketimi 5-6 lt’dir.
Dünyada yıllık 18-20 lt’dir. 500 gr süt
içerek Ca (kalsiyum) ihtiyacının
% 75’ini fosforun % 60’ını iyotun
% 25’ini B1-B2 vitamininin % 77’sini
A vitamininin % 23’ünü D vitamininin
%16’sını yaklaşık olarak karşılayabiliriz.
Özellikle son yıllarda iklimlerde yaşanılan
sıcaklık değişiklikleri, dünyamızın ne denli büyük
ve yakın bir tehdit altında olduğunu
göstermektedir.
Yüzyıllar öncesi Anadolu Yarımadası’nın %72’
sinin ormanlarla kaplı olması, bugün ise bu
oranın %22’ ye düşmesi de yaşanan doğal
değişimin, tehlikenin büyüklüğünü gözler önüne
sermektedir.
Tüm dünyada görülen orman alanlarının
azalmasına bağlı olarak bugün sel afetleri,
toprak kaymaları gibi doğa olayları yaşanmakta
ve maalesef her olayda onlarca can kaybıyla
birlikte tahminlerin çok üzerinde ekonomik
değer kaybı meydana gelmektedir.
Ne yazık ki bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de ormansızlaşma binlerce yıldan beri
devam etmektedir.
Türkiye’nin yarı-kurak iklim kuşağında
bulunduğu düşünülürse, hem bu afetler, hem de
orman varlığı bakımından çok kritik bir
durumda olması önemli bir tehlikenin işaretidir.
Ülkemizin çölleşmesini önleme ve daha
yaşanabilir bir Türkiye için sorumluluklarımızın
farkına varalım. Bireysel olarak yapılacak en
küçük katkıyı bile göz ardı etmeyelim…
‘Yeşili sevelim, koruyalım’ sloganını günlük
yaşamımızda
küçük,
büyük
demeden
yapacağımız her adımda sahiplenelim. Yeşil
günlük yaşamımızdaki tüm renklere yaşam
kaynağı olan bir değerdir. Yeşili korumak,
maviyi korumak demektir, yaşamı, geleceği
korumak demektir.
Son söz, yeşili ve ormanlarımız koruyalım,
yaşatalım…
N u m u n e G a z et es i
Sigara Bırakma
İlaçları Bedava
Oluyor
Sağlık Bakanlığı, SGK'nın
sigara bırakma ilaçlarını geri ödeme
kapsamına almaması halinde,
alternatif olarak risk gruplarına sigara
bırakma ilaçlarını ücretsiz dağıtacak.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Seraceddin Çom,
iller genelinde 183 olan sigara bırakma
polikliniği sayısının artırılmasına yönelik çalışmaların devam ettiğini belirterek, “Sigara bırakma tedavisinde
kullanılan ilaçların geri ödeme kapsamına alınmasına ilişkin çalışmalarımız devam ediyor. SGK'nın bunu
benimsememe ihtimaline karşılık, alternatif plan olarak Bakanlığımızca risk
gruplarına bu ilaçların ücretsiz dağıtımı
üzerinde çalışıyoruz” dedi.
Seraceddin Çom, Ulusal Tütün Kontrol
Programı kapsamında Türkiye'de gelinen nokta ile ilgili yaptığı açıklamada
ise, kapalı alanlarda tütün kullanımına
yönelik kapsamlı yasakların uygulamaya geçişinin Türkiye'de birinci yılını
doldurduğunu belirtti.
Bu kurullar, geniş katılımla düzenli
olarak toplanmakta ve yapılan çalışmaları koordine etmektedir. Valiliklerimizce ilerde denetim ekipleri
görevlendirilmiştir. Ülke genelinde 2
bin 503 denetim ekibi oluşturulmuş, bu
ekiplerde 7 bin 646 kişi görevlendirilmiştir.
Şimdiye kadar 700 binin üzerinde denetim gerçekleştirilmiş, 33 bin 327 tutanak
tutulmuş, 21 bin kişi ya da iş yerine
cezai işlem uygulanmıştır. Cezaların
toplam tutarı 5.6 milyon TL'dir. Yasaya
uyum oranı, genel olarak yüzde 95'in
üzerinde olmuştur. Böylece bu madde
ile ilgili yükümlülüklerimiz de yerine
getirilmiştir.”
Ücretsiz 24 saat
hizmet verecek
Bu alanda çalışmaların Ulusal Tütün
Kontrol Programı ve Eylem Planı'nın danışma hattı kuruluyor
temelini oluşturan 6 maddelik
MPOWER politika paketi çerçevesinde
yürütüldüğünü iade eden Çom, söz
konusu maddeler içindeki “M” nin
“Tütün kullanımını ve koruyucu çalışmaları takip et” olarak tanımlandığını
anlattı.
Cezaların toplam tutarı
5.6 milyon TL
Çom, “P”nin “pasif sigara dumanı etkileniminden koru” olarak tanımlandığını
ve bu madde ile kamuya açık alanlarda
sigara kullanımının yasaklanmasının istendiğini belirterek, şunları kaydetti:
“19 Temmuz 2009 itibarıyla 4207 sayılı
yürürlüğe girmiş ve istisna kılınan
birkaç mekan dışında kamuya açık tüm
kapalı alanlarda tütün ve tütün ürünü
kullanımı yasaklanmıştır. Bu yasakların
uygulanmasını takip etmek amacıyla
ülke genelinde İl Tütün Kontrol Kurulları oluşturulmuştur.
MPOWER politika paketinde
'O”
harfinin
“sigarayı bırakmak için
uygun yardım öner”
diye tanımlandığını
ifade eden Çom, bu
madde ile “herkesin
ücretsiz ulaşabileceği
bir danışma hattı,
“Sigara bırakma tedavilerinin birinci
basamağa
yaygınlaştırılması” ve “sigara
bırakma tedavisine
Te mmuz 2010
H A B ERLER
ulaşılabilirliğin kolaylaştırılması”nın istendiği dile getirdi.
Çom, ilgili maddenin uygulanmasında
sigara bırakma hattı çalışmalarının
tamamlanmak üzere olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Ücretsiz olarak
24 saat hizmet verecek olan hattımızda
görev yapacak personel seçimi yarın
itibariyle tamamlanmış olacak. Teknik
işlemlerin de tamamlanmasıyla hattımız
ay sonunda halkımızın kullanımına
sunulacak.
Değerli hocalarımızın katkılarıyla sigara
bırakma tedavilerinde 'Ulusal Rehber'
niteliğinde bir kitap hazırlandı, tüm birinci basamak hekimlerine dağıtımı
yapılmak üzere basım işlemleri devam
ediyor. Bir hafta içinde tüm işlemler
tamamlanarak birinci basamak hekimlerimizin istifadesine sunulacak. Yine
birinci basamakta görevli hekimlere
yönelik hizmet içi eğitim programı
hazırlandı. Uzakta eğitim ve yerinde
eğitim şeklinde iki
aşamalı olan bu
eğitimin
ilk
aşaması Aile
Hekimliği
uygulamasına
geçilen illere
y ö n e l i k
başlatıldı.”
03
Doç. Dr.
Hürrem BODUR
Editörden
[email protected]
Besin Zehirlenmeleri
Havaların ısınması ile vücudumuzun su ihtiyacı
artmakta, yaz sebze ve meyvelerinin pazarda
yerini alması ile de beslenme şeklimiz
değişmektedir. Ayrıca yaz ayları genellikle tatil
aylarıdır. Kimimiz tatil yörelerinde, kimimiz
memleketimizde, kimimiz de imkanlarımız
ölçüsünde değişik şekillerde değerlendiririz
tatilimizi.
Yaz aylarının tüm güzelliklerinin yanında su ve
besinlerle bulaşan bulantı, kusma ve ishal ile
kendini gösteren, besin zehirlenmesi de
dediğimiz keyfimizi kaçıran durumlarla da
karşılaşabiliriz bazen. Özellikle açıkta satılan ve
bekletilmiş gıdaların tüketilmesi bu riski daha da
artırmaktadır.
Havaların
ısınması
ile
buzdolabında muhafaza edilmeyen gıdalar hızla
bozulabilmekte ve besin zehirlenmelerine neden
olabilmektedir. Ayrıca değişik yerlere olan
seyahatlerde bozulmuş gıda tüketmesek bile
barsak floramızın değişmesi de ishale neden olur
bazen.
Besin zehirlenmeleri; bulantı, kusma ve ishal
şeklinde rahatsızlıklarla kendini gösterir. Bazen
ateş de görülebilir. Bu durum vücudumuzun su
kaybetmesi veya gerektiği kadar sıvıyı
alamamasına neden olabilir. Yaz aylarında hem
su ihtiyacının artması hem de yeterince sıvı
alamama veya kaybetme klinik olarak bazı
tehlikeli durumlara neden olabilmektedir. Tabi
burada ishal ve kusmanın şiddeti klinik tablonun
ağırlığını belirlemektedir. Eğer bulantı nedeni ile
yeterince sıvı alamıyorsak veya ishal-kusma
nedeni ile fazlaca sıvı kaybediyorsak hemen bir
sağlık kuruluşuna veya hekime başvurmalıyız.
Özellikle uç yaşlar dediğimiz yaşlılar ve
bebeklerin su kaybından en çok etkilenecek
grubu oluşturduğunu unutmamalıyız.
Yazın bizi bekleyen su ve gıdalarla bulaşan besin
zehirlenmelerine karşı ne yapmalıyız? İlk olarak
tükettiğimiz gıdaların uygun koşullarda ve taze
hazırlanmış olmasına, buzdolabında muhafaza
edilmiş olmasına, içtiğimiz suların mümkünse
damacana veya kapalı ve güvenilir olmasına
dikkat etmeliyiz. Güvenli olduğundan şüphemiz
olan suyu içmek durumunda isek kaynatıp
soğuttuktan sonra tüketmeliyiz. Yine yazın bolca
yediğimiz sebze ve meyveleri bol su ile yıkamalı,
çiğ tüketilen sebzeleri bir müddet sirkeli suda
bekletmeliyiz. Ayrıca açıkta satılan, hijyen
koşullarına uygun hazırlanmamış veya uzun
süre beklemiş gıdaları tüketmekten kaçınmalıyız.
Unutmamalıyız ki yaz aylarında kışa göre açıkta
bekletilen gıdalar daha çabuk bozulmaktadır.
Keyifli bir yaz geçirmeniz dileği ile…
0 4 Te mm uz 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Güneş gözlükleri güneşin kanser yapıcı etkenlerine karşı etkilidir
Doç. Dr.
Celil GÖÇER
Güneş gözlükleri faydalıdır
Beyaz Köşe
[email protected]
Dr. Ömer Faruk RECEP
Güneş gözlükleri, parlak
güneş ışınlarının veya yüksek
enerjili görünen ışığın göze
zarar vermesini veya gözleri
rahatsız etmesini engellemek
amacıyla üretilen bir nevi koruyucu gözlüklerdir. Ayrıca
görmeye yardımcı olması,
görünmeyen morötesi ışınlardan gözü koruması,
kişinin kimliğini gizlemesi
ve farklı bir görünüm kazandırması gibi başka kullanım
alanları da söz konusudur.
Gözlerimizi nasıl korur?
Güneş gözlükleri ışığın hem
görünen hem de görünmeyen
dalga boylarına karşı koruma
sağlar. Bu ışınlardan en
önemlisi, saydam tabakada
zedelenme, kar körlüğü,
katarakt, gözde et büyümesi,
sarı nokta bozukluğu ve
değişik kanserlere yol açan
morötesi (ultraviyole) ışınlardır. Morötesi ışınlar,
morötesi A (UVA), B (UVB)
ve C (UVC) olarak üç gruba
ayrılır. Bu ışınlardan, morötesi C ışınları atmosfer
tabakaları tarafından emildiğinden göz için herhangi
bir problem oluşturmaz.
Buna karşın morötesi A ve B
ışınları, göze verebilecekleri
zararlar açısından önemlidir.
Özellikle son yıllarda ozon
tabakasındaki incelmeyle birlikte morötesi ışınlarının gözler üzerindeki olumsuz
etkileri giderek artmaktadır.
Bu nedenle iyi bir güneş gözlüğünün 400 nm dalga
boyuna kadar olan UVA ve
UVB’nin % 99-100’ünü yansıtması veya emmesi gerekmektedir. Bu kıstası karşılayan güneş gözlükleri genellikle UV 400 olarak
etiketlenir.
Parlak güneş ışınları gözlerin
kısılmasına neden olarak göz
çevresinde ciltte kırışıklıkların artmasına ve cildin daha
erken yaşlanmasına neden
olurlar.
Morötesi ışınlar, belli durumlarda daha fazla zarar meydana getirebilirler. Örneğin
karda, kumda ve suda bu
ışınların etkileri daha fazla
olur. Deniz seviyesinden
itibaren yükseklik arttıkça
veya ekvatora yaklaştıkça
morötesi seviyesi de artar.
Güneşte kalma süresi arttıkça
ve öğle saatlerinde güneş altında kalınca morötesi ışınların etkileri fazlalaşır.
Güneş gözlükleri, insanı ışığın görünmeyen
dalga boylarından korur. Gözün saydam tabakasının
zedelenmesini, katarakt, gözde et büyümesi ve
değişik kanserlere yol açan morötesi ışınları
engeller. Güneş gözlüğü alınırken, gözü ne kadar
koruduğuna, esneklik ve dayanıklılığının yanı sıra
insan yüzüne uyumuna özen gösterilmeli.
Açık renk göz ve deriye
sahip kişiler güneşten daha
fazla zarar görür. Son olarak
belli ilaçları kullananların
ışığa karşı hassasiyeti artmaktadır.
Bazı bilim adamları yüksek
enerjili mavi ışığın da göze
zarar verdiğine inanmakta
olup iyi bir güneş gözlüğünün bu ışınlara karşı da
koruyucu etki göstermesi
gerektiğini söylemektedir.
Bu durum, özellikle kendi
lenslerinde sararma başlamamış çocukları daha çok ilgilendirmektedir. Dolayısıyla
2 yaşın üzerindeki çocukların
ya gözlük takarak ya da
güneşli saatlerde dışarıda
kalması engellenerek zararlı
ışınlardan korunması önerilmektedir.
Bu arada hemen vurgulanması gerekir ki hiçbir güneş
gözlüğü direkt olarak güneşe
bakmakla meydana gelecek
göz hasarını engelleyemez.
Yani güneş gözlükleri güneş
tutulmalarını izlemek için bir
araç olarak kullanılamazlar.
Gözlüğün koruyuculuğu
nasıl anlaşılır?
Maalesef bu ancak üreticinin
veya iyi donanımlı bir gözlükçünün yapacağı ölçümlerle anlaşılabilmektedir. Bu
da pratik olmadığına göre gözlüğün etiketinden belli standartları karşılayıp karşılamadığına bakılabilir. Güneş
gözlüklerinde dünya ülkelerinin belirlediği farklı standartlar vardır. Ülkemiz için
en pratik olanı, gözlüğün
Sağlık Bakanlığı’ndan sertifikasının olup olmadığıdır.
Gözlük alıcısının bunlardan
öte yapabileceği en önemli
şey göz ve yüz yapısına uyan
ve kenarlarından ışınların
gözlerine ulaşmasını engelleyen bir gözlüğü tercih
etmesidir.
Bir gözlüğün renginin koyuluğu, herhangi bir renkte olması ve fiyatının çok pahalı
olması morötesi ışınlara karşı
koruma
anlamında
bir
garanti teşkil etmez.
Ayrıca camları yakından incelenmeli ve küçük hava
kabarcıkları, leke ve dalgalanma olmadığından emin
olunmalıdır. Camdan bir nesneye bakıldığında ve cam
hareket ettirildiğinde nesnenin görünümünde bir
bozukluk meydana gelmemelidir. Gözlük denendiğinde yerde çukurluk veya
tümseklik oluşturmamalı,
çizgiler çarpık veya eğik
görülmemelidir.
Güneş gözlükleri nasıl
yapılır
Güneş gözlüklerinde değişik
renkte lensler kullanılabilmesine rağmen renk görme
bozukluklarına yol açmaması
için en çok tercih edilen
renkler kırmızı, gri, sarı ve
kahverengidir. Kahverengi
lensler, bir miktar renk
bozukluğu yapsa da kontrastı
artırmaktadır. Turkuaz lensler, orta ve yüksek aydınlatmalı ortamlarda iyi sonuç
verirler. Kavuniçi veya sarı
lensler hem kontrastı hem de
derinlik görmeyi artırırlar.
Bu nedenle pilotlar, balıkçılar, avcılar tarafından daha
çok tercih edilirler. Mavi ve
mor lensli güneş gözlükleri
ise daha çok kozmetik amaçlı
olarak kullanılırlar.
Bazı güneş gözlüklerinde polarize camlar kullanılmaktadır. Bu tip gözlükler,
özellikle su yüzeyi veya
gökyüzü gibi polarlanmış
yüzeylerden yansıyan ışığın
gözde kamaşma meydana getirmesini engellemek amacıyla kullanılırlar. Daha çok
balıkçılar tarafından tercih
edilirler. Ayna kaplı güneş
gözlükleri, göze gelen ışığı
yansıtarak hem morötesi ışınlara karşı koruyucu etki gösterir, hem de göz çevresinde
ısınmayı azaltırlar.
Güneş gözlüğü lensleri cam
veya plastikten yapılırlar.
Plastik lensler akrilik, polikarbonat, CR-39 veya
poliüretandır. Cam merceklerin optik kaliteleri daha
yüksektir ve çizilmeye karşı
daha dayanıklıdırlar, ancak
ağırdırlar. Ayrıca daha kolay
kırılırlar. Plastik lensler ise
hafif olmakla birlikte kolay
çizilebilirler, ancak zor
kırılırlar. Polikarbonat lensler
hafif olup darbeye karşı da
çok dayanıklıdırlar.
Gözlük lenslerinin seçimi ve
yapımı esnasında yukarıda
bahsettiğimiz özellikler değişik şekillerde bir araya getirilir. Camların üst kısmının
boyanıp alt kısmının boyanmadan bırakılması, numaralı
gözlük camlarının boyanması, numaralı gözlük camları üzerine güneş gözlüklerinin yapılması, güneşte
kararan karanlıkta rengi
açılan lenslerin seçilmesi
tamamen kişi ile gözlükçüsünün karar vereceği
konulardır.
Son olarak gözlük çerçeveleri ile ilgili konulara değinmek istiyorum. Gözlük
çerçeveleri plastik, naylon,
metal veya metal alaşımından yapılabilir. Naylon
çerçeveler hafif ve esnek olmaları nedeniyle daha çok
sporcular tarafından tercih
edilir. Metal çerçeveler daha
kolay kırılabilirler. Ancak
bunların bağlantı noktalarında plastik kullanılarak
sağlamlıkları artırılabilmektedir.
Gözlük camları çerçevelere
üç şekilde monte edilir. Buna
göre gözlükler üç grup olur.
Tam çerçeveli, yarı çerçeveli
ve çerçevesiz gözlükler.
Günümüz teknolojisi bu üç
tip gözlüğün güneş gözlüklerinde de kullanılmasına
imkân tanımaktadır.
Kurtulalım Artık Bu Utançtan
Milli gelirimizden bahsetmiyorum, ürettiğimiz
enerji miktarı veya otomobil sayısından da değil.
Kişi başına düşen doktor ve hasta yatağı
sayısından hiç değil. Uluslarası istatistiklere bir
şekilde gözüm takıldığında beni en çok utandıran
sınıflamadan
bahsediyorum:
Okuma
alışkanlığımız. Gelin sizlerle bu istatistikleri
paylaşalım.
Japonya’da toplumun % 14’ü,
Amerika’da %12’ si,
İngiltere ve Fransa’da % 21’i düzenli kitap okur
iken,
G Türkiye’de durum % 0,01 yani on binde bir.
G Toplam nüfusu sadece 7 milyon olan Azerbaycan’da kitap ortalama 100.000 tirajla basılırken,
Türkiye’de bu rakam 2000- 3000 civarında basılmaktadır.
G Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Rapor’unda
kitap okuma oranında Türkiye, Malezya, Libya ve
Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke
arasında 86. sıradadır.
G
G
Bir Yılda Kişi Başına Okuma Sayıları:
Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap okuyor
G Bir İsviçreli bir yılda ortalama 10 kitap okuyor.
G Bir Fransız bir yılda ortalama 7 kitap okuyor
G Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 bir kitap düşüyor.
G
Türkiye’de okuma alışkanlığına sahip olan kişi
sayısı ortalama 40 bin kişi
Kitap okumak için Türkiye’de bir kişinin ayırdığı
zamanın;
G 300 katını bir Norveçli ayırıyor.
G 210 katırı bir Amerikalı ayırıyor.
G 87 katını bir İngiliz ayırıyor.
G 87 katını bir Japon ayırıyor.
G Dünya ortalaması bile bizim ayırdığımız zamandan 3 kat fazla.
Sayıların dili her şeyi açıkça ortaya koyuyor…
Ekonomik üretkenliğimiz, bilim dünyasına
katkımız, aldığımız teknolojik ürün patent sayısı vs,
hepsi yukarıdaki istatistiklerle doğrudan bağlantılı.
Hekim olarak görevimiz sadece bedenleri yaşatma
çabası değildir. En az onun kadar önemlisi ruhları
ve zihinleri yaşatma ve geliştirme konusunda
sorumluluğu vardır hekimlerin. Topluma model
insan olma konusunda zorunluluğumuz ve
sorumluluğumuz vardır hekimler olarak. Bu
nedenle, önce çocuklarımıza, sonra topluma
okuma alışkanlığı kazandırma konusunda mesul
hissetmeliyiz kendimizi.
Evde çocuklarımıza model olmak için her gün bir
miktar zamanımızı okuma saati olarak ayırmalıyız.
Hastane koridorlarında gezerken koltuğumuzun
altına bir kitap sıkıştırmalıyız, hastalarımıza örnek
olmak için.
Dolmuşta giderken veya otomobil servisinde
aracımızın tamirini beklerken kitap okumalıyız,
hem zevklerin en güzelini yaşamak hem de
topluma örnek olmak için.
Zordur hekim olmak ve görevimiz sadece
bedenleri yaşatma çabası değildir…
Sağlıcakla kalın…
N u m u n e G a z et es i
Te mmuz 2010
RÖ PO RTAJ
Ankara İl Sağlık Müdürü Dr. Mustafa AKSOY:
05
14 Temmuz 2010 tarihi itibariyle
Ankara’da Aile Hekimliği uygulamasına
geçildi. Bu konuda en yetkin kişi olan
Ankara İl Sağlık Müdürü Dr. Mustafa Aksoy
ile bu uygulama hakkında vatandaşlarımızı
bire bir ilgilendiren konularda
bir söyleşi gerçekleştirdik.
Aile hekimi bölge sınırlaması
olmaksızın serbestçe seçilebilir’
Numune Gazetesi: Türkiye'de
"Aile Hekimliği Pilot Uygulaması"
ne zaman başlamıştır?
Aksoy: 5258 sayılı Aile Hekimliği
Pilot Uygulaması Hakkında Kanun"
TBMM'de 24 Kasım 2004 tarihinde
kabul edilmiş; 09 Aralık 2004 tarih
ve 25665 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
İlk pilot il olan Düzce'de Aile
Hekimliği Uygulamalarına 15 Eylül
2005 tarihinde başlanmıştır.
saatten az olmamak üzere aile
hekimi tarafından yapılır. 750
kayıtlı kişiye kadar haftada en az bir
kez, 750 ve üzeri kayıtlı kişiye ise
haftada en az iki kez gezici sağlık
hizmeti verilir. Gezici sağlık hizmeti
bölgesinde Bakanlığa ait sağlık
tesisi var ise bu tesisler hizmet için
kullanılabilir.
Numune Gazetesi: Şu ana kadar
kaç ilde pilot uygulamaya
geçilmiştir?
Aksoy: Şu ana kadar Aile Hekimliğine geçen il sayısı 46 olmuştur.
Numune Gazetesi: Aile Hekiminin
görevleri nelerdir?
Aksoy: Aile hekimi, aile sağlığı
merkezini yönetmek, birlikte
çalıştığı ekibi denetlemek ve hizmet
içi eğitimlerini sağlamak, Bakanlıkça yürütülen özel sağlık programlarının gerektirdiği kişiye yönelik
sağlık hizmetlerini yürütmekle
yükümlüdür. Aile hekimi, kendisine
kayıtlı kişileri bir bütün olarak ele
alıp, kişiye yönelik koruyucu, tedavi
ve rehabilite edici sağlık hizmetlerini bir ekip anlayışı içinde sunar.
Aile hekimi, Bakanlıkça belirlenen
usul ve esaslar çerçevesinde;
G Çalıştığı bölgenin sağlık hizmetinin planlamasında bölgesindeki
toplum sağlığı merkezi ile işbirliği
yapar,
G Hekimlik uygulaması sırasında
karşılaştığı toplum ve çevre
sağlığını ilgilendiren durumları bölgesinde bulunduğu toplum sağlığı
merkezine bildirir,
G Kendisine kayıtlı kişilerin ilk
değerlendirmesini yapmak için altı
ay içinde ev ziyaretinde bulunur
veya kişiler ile iletişime geçer,
G Kişiye yönelik koruyucu sağlık
hizmetleri ile birinci basamak tanı,
tedavi, rehabilitasyon ve danışmanlık hizmetlerini verir,
G
Sağlıkla ilgili olarak kayıtlı
kişilere rehberlik yapar, sağlığı
geliştirici ve koruyucu hizmetler ile
ana çocuk sağlığı ve aile planlaması
hizmetlerini verir,
G
Periyodik sağlık muayenesi
yapar,
G Kayıtlı kişilerin yaş, cinsiyet ve
hastalık gruplarına yönelik izlem ve
taramaları (kanser, kronik hastalıklar, gebe, loğusa, yenidoğan, bebek,
çocuk sağlığı, adölesan, erişkin,
yaşlı sağlığı ve benzeri) yapar,
G Evde takibi zorunlu olan özürlü,
yaşlı, yatalak ve benzeri durumdaki
kendisine kayıtlı kişilere evde veya
gezici/yerinde sağlık hizmetlerinin
yürütülmesi sırasında kişiye yönelik
koruyucu sağlık hizmetleri ile bir-
inci basamak tanı, tedavi, rehabilitasyon ve danışmanlık hizmetlerini
verir,
G Aile sağlığı merkezi şartlarında
tanı veya tedavisi yapılamayan
hastaları sevk eder, sevk edilen
hastaların geri bildirimi yapılan
muayene, tetkik, tanı, tedavi ve yatış
bilgilerini değerlendirir, ikinci ve
üçüncü basamak tedavi ve rehabilitasyon hizmetleri ile evde bakım
hizmetlerinin
koordinasyonunu
sağlar,
G Tetkik hizmetlerinin verilmesini
sağlar ya da bu hizmetleri verir,
G Verdiği hizmetlerle ilgili olarak
sağlık kayıtlarını tutar ve gerekli
bildirimleri yapar,
G Kendisine kayıtlı kişileri yılda en
az bir defa değerlendirerek sağlık
kayıtlarını günceller,
G Gerektiğinde hastayı gözlem altına alarak tetkik ve tedavisini
yapar,
G Entegre sağlık hizmetinin sunulduğu merkezlerde gerektiğinde hastayı gözlem amaçlı yatırarak tetkik
ve tedavisini yapar,
G İlgili mevzuatta birinci basamak
sağlık kuruluşları ve resmi tabiplerce kişiye yönelik düzenlenmesi
öngörülen her türlü sağlık raporu,
sevk evrakı, reçete ve sair belgeleri
düzenler,
G Bakanlıkça belirlenen konularda
hizmet içi eğitimlere katılır,
G Bakanlıkça ve ilgili mevzuat ile
verilen diğer görevleri yapar.
Numune Gazetesi: Aile Hekimi,
dağınık yerleşim birimlerindeki
kendisine bağlı olan nüfusa (köyler,
mezralar vs.) nasıl hizmet verecektir?
Aksoy: Aile hekimliği pozisyonlarının planlanmasında; sağlık
hizmetine ulaşımın zor olduğu
belde, köy, mezra, uzak mahalleler
ve benzeri yerleşim yerleri için
gezici sağlık hizmeti; cezaevi,
çocuk ıslahevi, huzurevi, korunmaya muhtaç çocukların barındığı
çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları
gibi özellik arz eden toplu yaşam
alanlarından oluşan yerler için ise
yerinde sağlık hizmeti bölgeleri
müdürlükçe belirlenerek Bakanlıkça
onaylanır. Aile hekimliği uygulamasına geçildikten sonra yapılmak
istenen değişiklikler ilgili aile
hekimlerinin de görüşleri alınarak
her yıl Aralık ayının başında müdürlükçe belirlenerek Bakanlığın onayına sunulur.
Cezaevi, çocuk ıslahevi, huzurevi,
korunmaya muhtaç çocukların
barındığı çocuk yuvaları ve
yetiştirme yurtları gibi kişilerin
kayıtlı oldukları aile hekimlerine
doğrudan başvuru imkânlarının olmadığı ya da aile hekimlerini
serbestçe seçme imkânının bulunmadığı toplu olarak yaşanılan ancak
tabibi olmayan kurumların talepleri
üzerine bir ya da birden çok aile
hekimi yerinde sağlık hizmeti vermekle yükümlü kılınabilir. Bu kurumlarda yerinde sağlık hizmeti
veren aile hekimleri, kurumlarda
ikamet eden kişileri kayıt ederler.
Yerinde sağlık hizmet bölgesi olarak
ilan edilen kurumlar, aile hekimlerinin sunacağı sağlık hizmeti için
asgari şartları sağlamakla yükümlüdür. Bu yerlerde her 100 kişi için
ayda üç saatten az olmamak üzere;
750 kayıtlı kişiye kadar haftada en
az bir kez, 750 ve üzeri kayıtlı kişiye
ise haftada en az iki kez yerinde
sağlık hizmeti verilir. Cezaevi ve
çocuk ıslahevi için bu süre iki kat
olarak uygulanır.
Aile hekimlerinin gezici sağlık
hizmeti sunacakları bölgelerdeki
yerleşim birimlerine bir plan
dâhilinde periyodik aralıklarla ulaşmaları ve hizmet vermeleri esastır.
Gezici sağlık hizmetine ilişkin planlama; coğrafi durum, iklim ve
ulaşım şartları ile kendisine bağlı
yerleşim birimlerinin sayısı dikkate
alınarak ve her 100 kişi için ayda üç
Numune Gazetesi: Kişiler Aile
Hekimlerini nasıl seçecekler?
Aksoy: Aile hekimliği uygulamasına geçilen yerlerde kişilerin
aile hekimlerine kayıtları yapılır.
Yenidoğanlar ile henüz nüfusa
kayıtlı olmayan bebek ve çocuklar
annelerinin kayıtlı olduğu aile
hekimine kaydedilir. Kişilerin aile
hekimlerine ilk kaydı, aile hekimliği
uygulamalarına yeni geçilen illerde
müdürlük tarafından ikamet ettikleri
bölge göz önünde bulundurularak
yapılır. Her ilçe ve 10 Temmuz 2004
tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanununa tabi olmayan
il merkezleri ayrı bir bölgedir.
Kişiler, aile hekimini bölge sınırlaması olmaksızın serbestçe seçebilirler. Zorunlu haller dışında aile
hekimi üç aydan önce değiştirilemez. Aile hekimi değişikliği kişilerin yazılı talebi üzerine hizmet
almak istediği aile hekimince veya
ilgili toplum sağlığı merkezince
yapılır. Aile hekimince yapılan
değişiklik, talep belgesi ile birlikte
beş iş günü içerisinde ilgili toplum
sağlığı merkezine ulaştırılır.
Aile hekimliği uygulamasının
olduğu İl’e ikamet amacıyla yeni
gelen kişiler istedikleri bir aile
hekimine kayıt yaptırırlar. Kayıt
yaptırmamış olanlar, müdürlük
tarafından yakın konumdaki kayıtlı
kişi sayısı en az olan aile hekiminden başlanarak kayıt edilirler. Herhangi bir nedenle bölgedeki aile
hekimleri tarafından kayıt edilemeyen kişi, müdürlük tarafından
öncelikle ikamet ettiği yere yakın ve
en az kişi kaydı olan aile hekiminin
listesine eklenir.
Numune Gazetesi: Sürekli ikamet
ettiği bölgeden uzakta olan bir kişi
sağlık sorunu ile karşılaşırsa ne yapacak?
Aksoy: Sürekli ikamet ettiği bölgeden uzakta kalacak kişi veya geçici
süre ile Türkiye’de ikamet edecek
olan kişi, kendisine yakın konumdaki bir aile hekiminden misafir
olarak sağlık hizmeti alır. Ancak
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanununa tabi olan ilçeler misafir
uygulaması bakımından tek bölge
kabul edilir. Aile hekimi misafir
kişiler için herhangi bir ücret talep
edemez.
Numune Gazetesi: Gezici sağlık
hizmeti alan kişiler başka bir aile
hekimine kayıt olabilir mi?
Aksoy: Gezici sağlık hizmeti verilen yerlerde oturan kişiler, gezici
sağlık hizmeti almak üzere başka bir
aile hekimine kayıt olamazlar.
Ancak, başka bir aile hekimine kayıt
olmak isterler ise, kayıt oldukları
aile hekiminin aile sağlığı biriminden hizmet alırlar. Bu durumda,
kayıt olunan yeni aile hekimi, o kişi
veya kişiler için gezici sağlık
hizmeti vermek ile yükümlü tutulamaz
Numune Gazetesi: Aile Hekimlerinin çalışma saatleri nasıl düzenlenmiştir?
Aksoy: Aile Hekimi ve aile sağlığı
elemanları tam gün esasına göre
çalışırlar. Mesai saatleri ve günleri,
çalışma yerinin şartları da dikkate
alınmak suretiyle çalıştığı bölgedeki
kişilerin ihtiyaçlarına uygun olarak
aile hekimi tarafından belirlenir ve
müdürlükçe onaylanır. Çalışma
saatleri içerisinde poliklinik gün ve
saatleri ayrıca belirtilir. Yapılacak ev
ziyaretleri ve gezici/yerinde sağlık
hizmetleri çalışma süresine dahil
edilir. Çalışılan günler ve saatler aile
sağlığı merkezinin görünür bir yerine asılarak kişilerin bilgilenmesi
sağlanır.
Numune Gazetesi: Aile Hekimi
izin kullanırken hastalarına kim
bakacak?
Aksoy: İzinlerin kullanılması
sırasında, sözleşmeyle çalıştırılan
aile hekimi, bu Yönetmeliğin 5 inci
maddesinde belirtilen şartları
taşıyan tabip veya tabiplerle veya
aile sağlığı elemanları ile anlaşarak,
hizmetin görülmesini sağlar. Bu anlaşma yerel sağlık idaresince uygun
görülmelidir. Bu durumda, asıl aile
hekimi ya da aile sağlığı elemanına
ödeme tam olarak yapılır. Geçici
aile hekimi ya da aile sağlığı elemanına bu geçici görevi dolayısıyla
ödeme yapılmaz. Bu mümkün olmadığı takdirde yerel sağlık idaresi,
diğer aile hekimleri, aile sağlığı elemanları veya Bakanlık personelini
geçici aile hekimi veya geçici aile
sağlığı elemanı olarak görevlendirir.
Numune Gazetesi: Aile Hekimine
kaç kişi kaydedilebilir?
Aksoy: Her bir aile hekimi için
kayıtlı kişi sayısı asgari 1000, azami
4000 olabilir. Aralıksız 2 ayı aşmayan süreyle kayıtlı kişi sayısı
1000'den az olabilir.
Numune Gazetesi: Halkımızı aile
hekimliği konusunda bilgilendirici
bu röportaj için teşekkür ederiz.
Aksoy: Ben teşekkür ederim.
N u m u n e G a z et es i
B A S IN DAN
Moda saca
zarar veriyor
bafl
doktora
sonra
Mesaidenesim
haydi r a
yapmay
Doç. Dr. Ülker Gül, kimyasal maddeler ile yap›lan perma, boyama, beyazlatma, düzlefltirme gibi ifllemlerin oldukça hasar veren uygulamalar oldu¤unun ak›lda tutulmas› gerekti¤ini söyledi
y
0 6 Te mm uz 2 0 1 0
staadar ha
ugüne k nlar›yla ilru
so
lar›n
l›flanlasa¤l›k ça
gilenen rini resim
e
ar.
r› stresl k att›lar. Ank
a
yapaara une E¤itim ve
ra Num a Hastane›r
m
Araflt›r fline az rastlan i
zla
si’nde e ir resim sergis
b
türden umune Hasta
n
aç›ld›. N aç›lan resim
ya¤
e
d
n
nesi’n e sergilene d
sergisin ise amatör re
r
resimle as› yapan .
flm
sim çal› l›flanlar›na ait
ça
k
de Nusa¤l›
sergisin
Resim astanesi’nde
mune H pan klinik flef-a,
a
görev y yard›mc›lar›n
n
lerinde rdan hemflire a
a
doktorl ar birçok hast
d
lere ka nelinin resim o
sa
i
ne pers al›yor. Mesa
r
a
e
y
fll
a b
leri
le
iy
itim
atinin b m yapma mesa e
yan resi cal›¤› yapan is
o
h
n
isinin hemflireleri
hastane am Sema Efe
ss
den Re FAZLI
A
yap›yor.
B
OK
AR
N/ ANK
fiAHA
FAZLI fiAHAN/ ANKARA
nkara Numune E¤itim ve Araflt›rma
Hastanesi Dermatoloji Klini¤i flefi Doç.
Dr. Ülker Gül, saç dolafl›kl›¤› açmak için
yap›lan agresif taraman›n, tarakta saçlar›n art›fl›
fleklinde görüldü¤ü gibi belirgin saç dökülmesine
ve saç k›r›lmalar›na neden
oldu¤unu da aç›klad›. Sa¤l›kl›
saç bak›m› konusunda
aç›klamalarda bulunan Gül,
saçlar görünümlerinin
toplumdan topluma de¤iflen
flekilde güzellik, statü, güç,
kendine güven, kimlik,
medeni durum, ekonomik
durum gibi birçok faktörün de
temsil arac› oldu¤unu ifade
Doç. Dr.
etti.
Ülker Gül
A
SIK SIK BOYATMAYIN
Gül, “Özellikle kad›nlar›n en s›k yapt›klar›
hatalardan biri, ayn› anda birçok ifllemi saçlar›na
uygulamakt›r: Boyatma iflleminden k›sa süre
sonra be¤enilmeme nedeni ile tekrar boyatma,
perma ve boyama iflleminin birlikte kullan›lmas›,
perma ya da boya iflleminden hemen sonra fön
uygulanmas›, s›k s›k elektrikli düzlefltiricilerin
kullan›lmas› gibi... Bir di¤er faktör klorlu havuz
suyu ile temast›r. E¤er saçlar›na perma,
beyazlatma ya da boyama ifllemlerini
uygulatm›flsa hasarlanma daha da fazla ortaya
ç›kar” dedi. Günümüzde birçok de¤iflimi
tetikleyen en önemli faktörün moda oldu¤unu
söyleyen Gül, "Birçok temsil özelli¤ini içinde
bar›nd›ran saçlar›m›z, bizler taraf›ndan devaml›
bir de¤iflime tâbi tutulmaktad›r" diye konufltu.
Eskisini
arayabilirsiniz
Doç Dr. Ülker Gül,
"Perma ve renk açma
iflleminin ayn› anda
uyguland›¤› bir saçta
ciddi kimyasal hasar
oluflur. Saçlar sa¤l›kl›
görünüme sahip
olamazlar" dedi.
N u m u n e G a z et es i
Te mmuz 2010
H A B ERLER
07
Constellation Vitrektomi Cihazı Türkiye’de ilk kez Hastanemizde kullanılmaya başlandı
Hastanemiz Göz Kliniklerinde
Türkiye çapında bir ilk daha
Dr. Abdulkadir
ÖZBEK
Empati
[email protected]
Aliço’nun Hatırlattıkları
Op. Dr. Mehmet ÖNEN
Geçmişte padişahların hükümranlıklarının bir
ölçütü olarak sayılan, müzik, tiyatro, sağlık,
eğitim, spor vs gibi birçok dalda alanlarının
zirvesinde olan kişilerden oluşan ve de sadece
saraya hizmet eden personeller vardı. En çok ilgi
duyulan alanlardan birisi olan güreş, özellikle
yağlı güreşler; Osmanlı İmparatorluğu’nda
önemli bir yere sahip idi. Ancak Padişahın
güreşçilerinin saray dışında güreşmesi pek
görülen bir şey değildi. Sadece gelmiş geçmiş
güreşçiler içinde haklı bir şöhrete sahip olan
Aliço’nun, ara sıra sarayın dışında da güreşlere
katılmasına cevaz verilerek; halka da sarayın
güreşçilerini izleme fırsatı tanınırdı.
ANEAH Retina Birimi
Teknolojinin dur durak bilmeden ilerlemesiyle, oftalmolojide mikrocerrahi
ile yeni teknik ve cihazlar ile farklı
hastalıkların tedavisi mümkün olmaktadır. Oftalmik mikrocerrahide katarakt
cerrahisinin yanı sıra son yıllarda vitreoretinal cerrahide de epeyce yol katedilmiştir. Gözün arka segmentini, yani
vitreus ve retinayı ilgilendiren cerrahi
yöntemleri ‘vitreoretinal cerrahi’ başlığı
adı altında toplayabiliriz.
Vitreoretinal cerrahi ile günümüzde
retina dekolmanı, intraoküler tümörler,
ciddi göz travmasına bağlı arka segment
hasarları yanında diyabet, hipertansiyon
ve orak hücre anemi gibi sistemik
hastalıkların göz komplikasyonlarının
tedavisi de başarı ile yapılabilmektedir.
Ayrıca maküla hastalıklarına bağlı
görme kayıpları da bu özel cerrahi ile
düzeltilebilmektedir.
Vitreoretinal cerrahiyi araç kullanmaya
benzetirsek, aracınızın teknolojisi ne
kadar üstün ve yeni ise o kadar güvenli
yol alırsınız. Vitrektomi cihazlarının
ulaştığı son nokta ise Constellation
kompakt cihazıdır. Kompakt olması;
vitrektomi özelliği yanında ksenon ışık
kaynağı, Purepoint lazer ünitesi, Ozil
özellikli fakoemülsifikasyon ünitesi ve
Göz Cerrahisinde
Önemli Gelişme
Doç. Dr. Defne Kalaycı
Alcon Constellation vitrektomi cihazı
yüksek frekansta kesme özelliği başta
olmak üzere başka diğer ileri teknik
özellikleri taşımaktadır. Bu özellikleri
nedeniyle cihazın tüm dünyada vitreoretinal cerrahide önemli gelişme sağlayacağını düşünüyorum.
Göz İçi Sıvısının
Basıncını Sabit
Tutabilmektedir
Dr. Mehmet Numan Alp
Haziran 2010 tarihinde kliniğimizde
kullanmaya başladığımız “Alcon
Cons-tellation Vision System” isimli
vitreoretinal cerrahi ünitesi, sahip
olduğu özellikler nedeniyle vitreus cerrahisinde büyük bir adım olarak nitelendirilmektedir. Bu sistemin kontrollü
cerrahi alanında yeni standartların
oluşmasına neden olacağı öne
sürülmektedir.
göz içi gaz tanklarının entegre olarak cihazda bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu üniteler diğer cihazlarda ayrı
üniteler şeklindedir.
ölçülerek istenilen seviyelerde tutulabilmektedir. Kontrolsüz yüksek ya da
düşük basınç değerlerinin yaratacağı
olası problemler ortadan kaldırılmıştır.
Işık kaynağı ksenon özelliği taşıması ile
23 ve 25 gauge sütürsüz vitrektomi için
gerekli doku aydınlatması sağlanırken;
dokuda toksik ışık şiddetinin otomatik
olarak algılanıp azaltılmasını sağlayıcı
sensörler sayesinde eski cihazlarda
görülen fototoksisite gibi ciddi bir
komplikasyonun önüne geçilmiştir.
Vitreus kesici hızı, bu cihazla dakikada
5000 kesi değerine ulaşmıştır. Böylece
çok güvenli ve konforlu cerrahi yapma
imkanı elde edilmiştir. Böyle bir kesici
(Ultravit) ile retinaya çok yakın
çalışılarak membran diseksiyonu ek vitreoretinal enstüraman gereksinimi olmadan tamamlanabilmekte ve olası
retina hasarı riski en aza indirgenmektedir.
Yine benzerlerinde olmayan en önemli
özelliklerinden biri cerrahi sırasında göz
içi basınç değerleri cihaz tarafından
Çift pnömotik sürücü teknolojisi ve 3
farklı iş zamanı (duty cycle) seçeneği
sayesinde dakikada 5000 kesiyi istenilen kesici ağız açıklığı seviyesinde
yapabilmektedir. İş zamanının cerrah
tarafından ayarlanabilmesi, vakum ve
kesme hızından bağımsız olarak göz
içindeki sıvı akımlarını kontrol altına
almaya ve retinaya çok yakın mesafelerde dahi güvenle çalışılmasına olanak
tanımaktadır. Göz içine giden sıvının
basıncını sabit tutabilmesi sistemin bir
başka önemli özelliğidir.
Standart vitrektomi işlemleri sırasında
oluşan anormal göz içi basınç dalgalanmalarına bağlı retina ve optik
sinir hasarları bu özellik sayesinde en
az seviyeye inmektedir. Kullanılan
Xenon göz içi aydınlatma probunun
cihaz tarafından radyofrekans yöntemi
ile tanınıp en az toksisite oluşturacak
aydınlatma şiddetinin otomatik olarak
ayarlanması, sistemle entegre bir endolazer cihazının bulunması, göz içi
gazlarının steril tek kişi tarafından istenilen konsantrasyonda hazırlanmasına
olanak sağlaması, kullanıcı dostu bir
kuruluma sahip olması ve daha pek
çok küçük detayı ile vitrektomi
ameliyatlarını daha zevkli ve güvenli
kılmaktadır.
Vitrektomi, sıvı, ışık ve kesicinin girdiği
üç ayrı sklera kesisi ile yapılmaktadır.
Constellation ile yeni teknolojisi
sayesinde, eski teknolojiye oranla çok
daha hızlı ve sütürsüz teknikle vitrektomi yapılabilmektedir. Bu cihaz ile
sütürsüz vitrektomi için kullandığımız
23 ve 25 gauge sistemleri en son
teknoloji ile sunulmaktadır. Bu sayede
hızlı cerrahinin yanında operasyon sonrası çok hızlı görsel rehabilitasyon elde
edilmektedir.
Eski teknoloji ile çalışan cihazlarda göz
içine verilecek gaz konsantrasyonu
yardımcı personel tarafından hazırlanırken, Constellation ile cihazın kendisi cerrahın belirlediği konsantrasyonu
otomatik olarak hazırlamaktadır. Bu
sayede kişisel hata faktörü tamamen engellenmektedir.
Birçok kamu ve özel hastanenin sahip
olmak için can attığı bu cihaz, dünyada
sayılı sayıda üretilmektedir ve Türkiye
için de 2010 yılı için bir adet kontenjan
ayrılmıştır. Bu kontenjan, hastanemizin
prestiji, hastane yöneticilerinin ve göz
kliniklerinin çabası ile ek maliyet getirmeksizin hibe yolu ile Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne
ayrılmıştır. Vitreoretinal cerrahi için
büyük bir adım olarak nitelendirilen bu
cihaza Türkiye’de ilk kez ve sadece hastanemizin sahip olması hepimiz için
gurur kaynağı olmuştur.
Aliço, bileği bükülmez; sırtı yere gelmez bir
pehlivan olduğu için, onu izlemeye gelenler
büyük bir coşku ve heyecan içinde alanlara
dolar; diğer pehlivanlar da, Aliço ile değil
güreşmek; aynı mekânda güreş tutabilmek için,
birbirleri ile kıyasıya yarışırlardı. En şanslıları ise
Efsane Aliço ile er meydanında güreşebilme
şerefine nail olabilirdi. Bu özel turnuvalardan
birinde; yağız bir delikanlı, efsanevi pehlivan,
sarayın başpehlivanı olan Aliço ile güreş
tutabilme şerefine nail olmuş idi.
Güreş başladı. Sarayın başpehlivanı koca Aliço;
heybeti ve azameti ile yağız delikanlı rakibinin
yüreğine korkuyu sarmıştı bir kere. Aliço, o güne
kadar değil yenilmek, ciddi bir direnişle bile
karşılaşmamış idi. Ancak bu sefer ki yağız
delikanlı diğerlerine benzemiyordu. Sanki
zorlayacak gibi idi koca Aliço’yu. Ancak
Aliço’nun zaferle ayrılacağından kimsenin
şüphesi yoktu. Cihana hükmeden Padişahın,
başpehlivanı da kendi alanın da cihana
hükmederdi. Aliço kendisini zorlayabilecek bir
pehlivanla güreşiyor olmanın verdiği hazla,
meydanda hünerlerini sergilemeye, izleyenlerine
bir güreş ziyafeti çekmeye hazırlanıyordu ki;
güreşin bir yerinde; bu yağız delikanlı, sarayın
başpehlivanı, efsanevi, koca Aliço’yu bir parça
sendeletti. Seyirciler, bu beklenmeyen duruma
oldukça şaşırıp, kendi aralarında konuşmaya,
olayı anlamaya çalıştılar. Seyircilerden yükselen
bu ani uğultu koca pehlivan Aliço’nun da
kulağına
gitmişti.
İnsanlar
Aliço’nun
sendelediğini ilk defa görüyorlardı. Bir tarihi ana
tanıklık yaptıklarının farkında idiler. Efsanevi
başpehlivan Aliço ve rakibi olan yağız delikanlı
pehlivan da bu duruma şaşırmıştı.
Aliço bir anda doğrulup, yağız delikanlı rakip
pehlivanın kısbetine, eli ile vurarak güreşi bitirdi.
Yağlı güreşte bir pehlivan rakibinin kısbetine eli
ile vurursa; güreşi kaybettiğini kabul edip
güreşten çekildiğini beyan etmiş olurdu. Aliço
yenilmemişti, sadece sendelemişti. Bu nedenle
hiç kimse neden mağlubiyeti kabul ettiğini
anlayamamıştı. Heybetli Aliço’ya da bunu
sormaya kimse cesaret edemiyordu.
Yağız delikanlı bütün cesaretini toplayıp koca
pehlivana nedenini sordu. “Ben, sizi sadece
sendelettim, neden güreşi bıraktınız efendim?”
Sarayın başpehlivanı Aliço, bir cihan
pehlivanına yakışır tarzda, kulaklara küpe
olacak bir cevap verdi. “Ben padişahın
başpehlivanıyım. Yoksa sen, benim sırtımı yere
getirebileceğini mi sanıyorsun? Beni ancak bu
kadar yenebilirsin!”
Efsanevi koca pehlivanı yâd ederek, ALLAH’A
ısmarladık efendim.
0 8 Te mm uz 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
parak düşmeyi azaltacak önlemler
almak,
2. Doktorunuzca önerilen egzersiz
programlarını uygulamaya çalışmak,
3. Beslenmezini önerilen şekilde
düzenlemek,
4. İlaçlarınızı düzenli kullanmak
ve yine düzenli doktor kontrolüne
gitmek,
5. Osteoporozun önlenebilen ve
tedavi edilebilen bir hastalık
olduğunu bilmek gerekmektedir.
Osteoporoz hastalığı hakkında bilinmesi gerekenler
Kadınların güncel hastalığı:
Osteoporoz
Doç. Dr. Filiz Acar SİVAS
ANEAH FTR Kliniği
Kemikler, kasları yapısal olarak
destekleyen, hayati organları koruyan ve normalde hücrelerin
çalışması için temel gereksinimlerden biri olan kalsiyumu depolayan yapılardır. Vücudumuzda,
bir taraftan yaşlı kemiklerin
yıkımı olurken diğer taraftan yeni
kemiklerin oluşturulduğu bir
denge söz konusudur. Bu dengede,
kemik yıkımının çok fazla olması
ya da yenilenmenin yeterli olmamasına bağlı oluşan dengesizlik,
osteoporoza neden olur. Bu dengesizliğe katkıda bulunan en önemli
etken menopozdur. 30'lu yaşların
ortalarına kadar, çoğu kadın kaybettiğinden daha fazla kemik
kazanır. Daha sonra, bu denge
genellikle değişir ve kaybedilen
kemik miktarı ile yerine konan
kemik miktarı aşağı yukarı eşit
olur. Ancak, menopoz sırasında
hormonal değişiklikler, yani östrojen (kadınlık hormonu) düzeylerinin azalması kemik kaybını
hızlandırır. Bu kemik kaybı ciddi
bir düzeye ulaştığında, o kişide osteoporoz gelişir.
Dünyanın her yerinde 65 yaşın
üstündeki pek çok kadın ve
erkekte kalça, omurga, el bileği ve
diğer kemiklere ait kırıklara rastlanmaktadır. Tedavi edilmeyen osteoporoz; kemik ağrısına, şekil
bozukluklarına yol açabilir. Ayrıca
kişi giderek çevresindekilere daha
bağımlı bir hale gelir ve üretken
bir yaşamdan uzaklaşır. Yaşam
kalitesi bozulur ve depresyon benzeri psikolojik sorunlar yaşayabilir. Osteoporozun bir diğer özelliği kırık olmadığı sürece ağrı yapmadığı için sinsice, sessizce ilerleyen bir hastalık olmasıdır. Kesin
sonuç veren, güvenilir yöntemlerden birisi olan kemik yoğunluğu
ölçümleri, kan ve idrar incelemeleri ile erken tanı mümkündür.
OSTEOPOROZDA RİSK
FAKTÖRLERİ
1. Kadın olmak (Kadınlar daha az
kemik dokusuna sahiptir)
2. 50 yaşın üstünde olmak (Yaş
arttıkça yoğunluğunu kaybeden
kemikler zayıflar)
3. Menopoza girmiş olmak
(Menopoza girmiş kadınların ortalama üçte birinde osteoporoz
gelişmektedir ki, bunun sorumlusu
östrojen düzeyindeki azalmadır)
4. Erken menopoza girmek veya
yumurtalıkların operasyon ile alınmasını takiben cerrahi (yapay)
menopoza girmek.
5. Erkeklerde erkek cinsiyet hormonu olan testosterondaki azalma
ile kemik kütlesi de azalabilmektedir (Erkeklerde gonad fonksiyonunun; işlevinin herhangi bir
nedenle azalması osteoporoza
bağlı kırıklara yol açabilmektedir).
6. Düşük kalsiyum içeren yiyeceklerle beslenme ve vitamin D eksikliği.
7. Fiziksel aktivitenin, hareketliliğin ve egzersizin az olması, (egzersizin kemik kütlesini arttırdığı,
kemiği kuvvetlendirdiği kanıtlanmıştır).
8. Ailede osteoporozlu kimselerin
bulunması (kırıklara yatkınlığın
bir kısmı kalıtsaldır; annelerinde
omurga kırığı öyküsü olan genç
kadınlarda da kemik kütlesinde
azalmaya rastlanmaktadır).
9. Kısa boylu, ince yapılı kişiler iri
yapılı, kilolu kişilere göre daha
fazla osteoporoz riski taşımaktadırlar.
10. Beyaz tenli, açık renk gözlü
olmak,
11. Sigara içmek,
12. Alkollü, kolalı ve kafeinli içecekleri çok fazla tüketmek,
13. Bazı ilaçları uzun süreden beri
veya yüksek dozlarda kullanıyor
olmak (örneğin; kortikosteroidler,
lityum, alüminyum, antikonvülzanlar, antiasitler, antikoagülanlar,
siklosporin, tiroid ilaçları ve bazı
kanser ilaçları gibi),
14. Bazı hastalıkların olması.
Örneğin; şeker hastalığı, tiroid
veya paratiroid bezinin fazla çalışması, mide-barsak operasyonu
geçirmiş olmak, uzun süren
hareketsizlik, felçler, bazı romatizmal hastalıklar ve diğer bazı endokrin (hormonal) hastalıklar
osteoporoza neden olabilmektedirler.
TANI
Osteoporoz hastalığının sebebinin
araştırılmasında, tanısında hastalığın takibinde sadece muayene
yeterli değildir; film, kemik
yoğunluğu ölçümleri, kan ve idrar
incelemeleri de gerekmektedir.
Direkt radyografiler hastada bel,
sırt ağrısı yapacak başka sorunlar
olup olmadığını veya omurgalarda
kırık olup olmadığını değerlendirmek açısından gereklidir.
Kemik yoğunluk ölçümleri 1.5-2
yıl ara ile yapılan incelemelerdir
ve kontrollerde karşılaştırma
yapılabilmesi açısından aynı aletle
yapılması önerilmektedir.
BELİRTİLER
Hastalık hiçbir belirti vermeden
sinsice ilerleyebilir ve kontroller
sırasında tanısı konabilir.
Osteoporozda belirtiler:
G Bel ve sırt ağrısı
G Boyda kısalma, omurgada
kırık
G Sırtta kaburlaşma, omuzlarda
yuvarlaklaşma
G El bileğinde kırık
G Kaburga kırıkları
G Kalça kemiğinde kırık olabilir.
TEDAVİ İLKELERİ
Kaybolan kemiği tekrar yerine
koymak oldukça zor, pahalı ve
uzun zaman alan bir olaydır,
dolayısı ile risk faktörlerini belirlemek ve osteoporozu önlemek
gelişmiş bir osteoporozu tedavi etmekten daha kolaydır. Erken tanı
konması son derece önemlidir.
Tedavide;
1. Yaşam tarzında değişiklikler ya-
Osteoporoz tedavisinde
kullanılan ilaçlar
G Hormon replasman (yerine
koyma) tedavisi
G Kalsiyum
G D vitamini
G Aktif D vitamini metabolitleri
G Kalsitonin
G Bifosfonatlar
G Parathormon
G Raloksifen
G Stronsiyum Ranelat
Osteoporoz tedavisinde kullanılan
ilaçların tümü doktor önerisi ile ve
yine doktor kontrolü altında kullanılarak etkili olabilir. Periyodik
doktor kontrolleri ilacın istenmeyen etkilerini veya yan etkilerini saptama yanında kullanılan
ilacın yararlı olup olmadığını belirlemede de anlamlıdır.
Beslenme
Diyetle yeterli miktarda kalsiyum
alarak iskeleti zayıflatıcı bir neden
olan kalsiyum eksikliğini ortadan
kaldırmak gerekir. 35 yaşından
sonra kuvvetli kemiklere sahip
olmak isteyen herkesin günde
1.000 miligram elementer kalsiyum alması gerekir. Osteoporoz
riski taşıyanlarda ise kalsiyum
alımı 1.500 miligrama kadar
çıkarılmalıdır.
Diyetle kalsiyum alımı artırılırken, düşük yağ içeren besinleri
almaya özen gösterilmelidir. Günlük kalsiyum alımı bir hafta
boyunca kaydedilir ve doktora
bilgi verilir; eğer diyet yeterince
kalsiyum içermiyorsa, doktor
önerisi ile kalsiyum tabletleri alınabilir. Ancak böbrek taşı veya
başka bir hastalık varsa, kalsiyum
tabletlerini almadan önce mutlaka
doktora danışılmalıdır.
Fiziksel aktivite
Kemik sağlığının korunması ve
osteporozun önlenmesi için düzenli fiziksel aktivite çok önemlidir. Kemiklerin vücut ağırlığını
taşıdığı tipte egzersizler yük verme egzersizi olarak adlandırılır;
bunlar yürüyüş, tenis, dans etmek,
merdiven çıkmak ve düşük seviyeli aerobik egzersizlerdir.
Kemiklerin güçlenmesi ve sağlıklı
bir yaşama sahip olunması açısından yürüyüş en iyi fiziksel aktivitelerden biridir. Hiçbir egzersiz
doktorun onayı alınmadan yapılmamalıdır. Osteoporoz dışında ek
bir başka hastalık varsa Fiziksel
Tıp ve Rehabilitasyon uzmanı
hekim kişiye özel bir egzersiz programı önerecektir.
Osteoporozda egzersiz ve
fiziksel aktivitenin yararları
1.Kemik kitlesindeki kaybı
yavaşlatır.
2.Kemik kitlesini artırır ve kırığı
önler.
3.Eklem esnekliğini ve sağlamlığını destekler.
4.Denge sağlamayı geliştirerek
düşmeyi önler.
5.Kas gücünü geliştirir.
6.Postürü (düzgün duruş) korur.
7.Kalp ve solunum sisteminin
dayanıklılığını artırır.
8.Ruhsal dengeyi geliştirir,
psikolojik ve sosyal güveni artırır.
Osteoporozda önerilen
egzersizler
1-Germe egzersizleri
Ayakta dururken veya yatarken
önce rahat bir pozisyon alınır.
Daha sonra kollar yukarı uzatılır
ve parmak ucunda yükselip, derin
bir solunum ile 30 sn.germe
pozisyonunda kalınır. Takiben tüm
kasları gevşeterek normal pozisyona dönülür. Bacak arkasındaki
kasları germek için bir çarşaf kullanılabilir. Yavaşça gerilip bırakılır
ve diğer bacağa uygulanır. Ayakta
dururken kollar gergin olarak öne
uzatılır ve eller kenetlenir. Daha
sonra gevşetilir.
2-Denge egzersizleri
Düz bir çizgide yürümek veya
kollar yana açılmış olarak 30-60
saniye tek ayak üzerinde durmak
dengeyi geliştirir.
3-Aerobik egzersizler
Step yapmak, dans etmek, tempolu yürüyüşler, merdiven inip
çıkmak gibi aktiviteler bu grupta
yer alır.
4-Yüksek etkili egzersizler
G Bu grup egzersizler kolları
yukarı doğru uzatarak zıplama
veya kollar yanda iken kolları ve
bacakları yana açarak zıplama
tarzındadır.
G Erken dönemde, menopozdan
önce başlanması önerilir.
G Eklem, denge sorunu olanlara
önerilmez.
G İlerleyici dirence karşı yapılan
egzersizler
G Elde taşınan ağırlıklar ile oturarak yapılan egzersizler ve ayak
bileğini saran yapışabilen
manşonlu ağırlıklar ile yine oturarak yapılan egzersizler bu gruptadır.
G Ağırlıklar giderek artırılabilir.
G Egzersizler için haftada 3 gün
45-60 dakika süre ayrılması uygundur.
G Egzersize germe ve denge
çalışmaları ile başlanır, daha
sonra ağırlık taşıma ve tempolu
yürüyüşler ilave edilir.
Osteoporoz tedavisinde
kaçınılması gereken egzersizler
Öne eğilerek yapılan hareketler
omurga kemiklerinde kırılmaya
neden olabileceğinden bu hareketlerden kaçınılmalıdır. Düzgün bir
duruş (postür) sağlayan sırt
kaslarının kuvvetlendirilmesine
çalışılmalıdır.
N u m u n e G a z et es i
Hamileler güneşe
çıkarken dikkat edin
Hamileler güneş ışınlarından
daha fazla etkilenirler. Hamilelik
döneminde hormon düzeylerinde
yaşanan değişikliklere bağlı
olarak deri güneş ışınlarına karşı
daha duyarlı hale
geldiğinden, daha kısa sürede
güneş yanıkları oluşabilir.
vücuttaki suyun azalmasına neden olabilir. Artmış sıcaklık, vücutta bir
yatkınlık da varsa gebede kan
basıncının artmasına ve bunun neden
olabileceği istenmeyen hastalıklara
yol açabilir. Bu nedenle yazın sıcak
havalarda ter emici, rahat, hafif ve
kolay değiştirilebilir giysiler tercih
edilmelidir.
Aşırı sıcaklarda gebelerin dikkat
etmesi gereken diğer önemli bir konu
da sıvı tüketimidir. Bol sıvı tüketilmelidir. Aşırı terlemeyle vücuttan atılan
su, tuz ve mineraller yerine konmalıdır. Fazla sıvı kaybı bebeğe giden
kan miktarında azalmaya yol açabilmesi nedeniyle çok önemlidir. Bu
nedenle gebelerin bu günlerde sıvı
alımını normalin en az iki katına çıkarmaları gerekmektedir.
Sıcakta terlemeyle birlikte birçok
bölge nemli kalacağı için mantar enfeksiyonlarına yaz aylarında daha çok
rastlanır. Bu nedenle özellikle
vücudun kıvrımlı bölgeleri kuru tutulmaya çalışılmalıdır. Sık sık ılık duş
yapılmalıdır.
Doç. Dr. Cemal ATALAY
ANEAH Kadın Hast. Kliniği
Hamile olsun ya da olmasın güneş ya
da ultraviyole ışınlarının kişi üzerinde
pek çok faydasının yanında güneş
yanığı, çeşitli alerjik reaksiyonlar,
erken deri yaşlanması ve deri kanseri
oluşumu gibi göz ardı edilemeyecek
zararları da olduğu unutulmamalıdır.
Yaşamın diğer dönemlerinde olduğu
gibi gebelikte de güneşten bilinçli bir
şekle yararlanılmalıdır.
Güneş ışığı içerdiği ultraviyole ışınları
sayesinde cilt altı yağ dokusunda aktif
D vitamini oluşmasını sağlar. D vitamini esas olarak bağırsaklardan
kalsiyum emilimini artırarak, gebelikte artan kalsiyum ihtiyacının
karşılanmasını sağlar. Bu sayede
bebek için gereken kalsiyum annenin
kalsiyum depoları yerine, yiyeceklerden karşılanmış olur. Bu da annenin
ileri yaşlarda kemik erimesi riskini
azaltan bir faktördür.
Normal insanlara göre gebeler güneş
ışınlarından daha fazla etkilenirler.
Gebelik döneminde hormon düzeylerinde yaşanan değişikliklere bağlı
olarak deri güneş ışınlarına karşı daha
duyarlı hale geldiğinden, daha kısa
sürede güneş yanıkları oluşabilir. Pigment yapıcı melanositleri uyaran hormon düzeyleri yükseldiğinden aşırı
pigmentasyona karşı da duyarlılık
artar.
Gebelikte derinin hassasiyeti arttığı
için alerji ve akne gibi bazı deri
hastalıkları gebelik sırasında daha
kolay ortaya çıkmaktadır. “Kloazma”
veya “Melazma” olarak adlandırdığımız “Gebelik maskesi “ genellikle
gebeliğin 4. ayına doğru belirmeye
başlar. Alın, yanaklar, burun ve dudak
üzeri gibi güneş ışınlarının dik geldiği
bölgelerde yoğunlaşan kahverengi
lekeler halinde görülür. Gebelikte sık
görülen, genellikle doğum sonrası
kaybolan zararsız bir durumdur.
Ancak güneşe fazla maruz kalmak, bu
durumun daha şiddetli ve uzun süreli
olmasına yol açabilir. Bu nedenle anne
adaylarının gebelik süresince derilerini güneş ışığından dikkatli bir
biçimde korumaları gerekmektedir.
Güneş sadece ışınlarıyla değil ısısıyla
da dünyamıza yarar sağlamaktadır.
Gebelikte güneş altında uzun süre
geçirmek zaten az da olsa artmış bulunan vücut ısısının daha da artmasına,
Güneşin gebelik üzerine etkileri
tartışılırken, anne karnındaki bebek
açısından önemli bir noktaya dikkat
çekmek gerekir. Ultraviyole ışınlarının, bebeğin nöral tüp gelişimi için
çok önemli olan folik asiti parçalayabileceğini gösteren bazı çalışmaların
bulunmaktadır. Folik asitin parçalanmasıyla annede folik asit eksikliği ortaya çıkabilir. Bilindiği gibi folik asit
eksikliği spina bifida gibi nöral tüp defektlerine yol açmaktadır.
Hamilelikte güneşten
nasıl korunmalıyız?
Saat 11.00-16.00 saatleri arasında
direk güneş ışınları altında bulunmaktan kaçınmalı,
G En az 15 koruma faktörlü, geniş
spektrumlu, parfümsüz bir güneş koruyucu kullanmalı,
G Güneş koruyucuyu 2 saatte bir yenilemeli,
G Parfüm ve losyonlar fotosensitivite
yaratarak deride reaksiyona yol açabileceğinden bu tür ürünlerden
kaçınılmalı,
G Güneş ışınlarını yansıtacak açık
renkli giysiler giyilmeli,
G Yüz ve boyunu koruyacak geniş
kenarlı bir şapka kullanmalı.
G
Te mmuz 2010
H A B ERLER
09
Doç. Dr.
Erol GÖKA
Buradan Bakınca
[email protected]
Değişen dünyada
yaşlıların gücü azalıyor mu
Evet, dünyamız değişiyor. Sanki ilk bakışta gençliği, sağlıklı
genç bedenlere sahip olmayı özendiren bir kendine hayranlık
kültürü içinde yaşmamızdan dolayı yaşlılığın prestij
kaybettiğine dair bir izlenim alınıyor. Ama gerçekler bunun
tam tersi. Bugün dünyamızda hem ölüm yaşının çok
gecikmesi nedeniyle yaşlı nüfusun artması hem de para ve
bürokratik gücün yaşlılarda olması yüzünden aslında bir
“yaşlı diktatörlüğü”nün olduğunu söyleyenler bile var.
Değişimin en temel noktalarından birisi, değişik nedenlerle
insan ömrünün uzamasından dolayı ortaya çıkıyor. Yaşlı
nüfus, başta yaşam beklentisi yüksek olan gelişmiş ülkeler
olmak üzere tüm dünyada giderek artıyor. Örneğin ABD'nde
65 yaşını geçen nüfus, 1860'larda yalnızca 37 kişiden biri
düzeyinde iken, 1960'da bu oran altıda bir, 2000 yılında 35
milyon (toplam nüfusun %11'i) olmuş, 2030 yılında ise 64
milyondan daha fazla toplam nüfusun %21'i) nüfusa sahip
olacakları hesaplanıyor. Yaşam beklentisinin de bununla
koşut olarak arttığı göz önünde bulundurulursa, en hızla artan
yaş dilimlerinden birisinin de 85 yaşın üstü olması şaşırtıcı
olmayacak.
Ülkemizde de Batılı ülkeler düzeyinde olmasa da ortalama
yaşam süresi, insan ömrü artıyor. Genel olarak bu bilgiye
sahibiz ve hatta doğum oranlarının giderek düşmesi ve
modern yaşantının nimetlerinden faydalanma oranımızın
artmasıyla birlikte, önümüzdeki yıllarda ülkemizde insan
ömrünün ve yaşlı sayımızın daha da artacağını söyleyebiliriz.
Ülkemizde de bugün için nüfusun %5’e yakın bir kısmını 65
yaş ve üstündekiler oluşturuyor.
Yaşlı insanlar yalnızca sayısal olarak artmıyor, dünya
ekonomisini kökten sarsacak yepyeni bunalım ve
değişimlerin temelinde de dünya nüfusunun yaşlanması
bulunuyor. Dünyamızda böyle bir değişim olurken, bir
yandan da gençliği, dinçliği, beden güzelliğini ön planda
tutan bir kendine hayranlık kültürü gelişiyor. Gençliğin ve
dinçliğin hep övülmesi sanki yaşlılığın küçümsendiği gibi bir
izlenim uyandırıyor.
Kuzeyin zengin ülkelerinde yaşlıların toplum dışına itildiği,
yaşlılığın prestij kaybına uğradığı doğru değil. Dünyamızın
yaşlanmasıyla, gençliği yücelten kendine hayranlık kültürü
madalyonun iki yüzü gibi, bir birine bağlı olgular. Gençliğiyle
ve dinçliğiyle övünenlerin daha ziyade yaşlılar olduğu fark
edildiğinde ne demek istediğim daha kolay anlaşılacaktır.
Hele hele örneğin ABD’de sağlık yatırımlarının “şizofreni”
gibi gençlerde ortaya çıkan ve toplumları önemli ekonomik
ve sosyal yıkımlara sürükleyen hastalıkların değil de
“Alzheimer” başta olmak üzere bunamalar ve kalp hastalıkları
gibi yaşlılarda görülen hastalıklara yapılması da, dünyamızı
yöneten zihinlerin yaşlı ve yaşlıdan yana olduğunun açık bir
göstergesi. Ama bu anlattığım tablo zengin Kuzey ülkeleri için
geçerlidir. Yoksul Güney ülkelerinin durumunu sonraki sayıya
bırakarak zengin Kuzey ülkelerinde yaşlıların durumuna
bakmaya devam edelim.
Batılı toplumlar için sıkça duyduğumuz oralarda ailenin
çöktüğü, yaşlıların terk edilmiş ve bakımsız kaldıkları
şeklindeki eleştiri tamamen geçersiz. Araştırmalar, buralarda
geniş aile ilişkilerinin tam anlamıyla sona ermediğini,
yaşlılarla ilgilenen kurumsal yapıların ortaya çıkmasıyla
ailenin rolünün bitmeyip yalnızca değişikliğe uğramış
olduğunu gösteriyor. Çekirdek aileyle birlikte ailenin bireyin
etkinlikleri üzerindeki etkisi azalmış olsa bile sevginin rolü
derinleşmiş. Ortalama yaşam süresinin ve yaşam
beklentisinin artması, ailenin yaş kompozisyonunda da
önemli değişimlere neden olmuş. Çocuklar, artık ailenin
küçük bir bölümüdür; genel olarak yaşlıların sayısı artıyor.
Kuşakların birbirlerini tanıma ve etkileşimde bulunma
fırsatları, öncekiyle kıyaslanmayacak ölçülerde.
Ayrıca dikkatle bakıldığında batılı modern toplumlardaki
yaşlıların yaşam stillerinde belirgin değişiklik olduğu
görülecektir. Artık bu toplumların yaşlıları, kendi çocuklarına
bağımlı ve yük olarak yaşamaktansa, kendi başlarının
çaresine bakmayı ve bağımsızlığı yeğliyorlar. ABD'nde 65
yaşını aştığı halde çocuklarının yanında kalan yaşlıların sayısı
%15'lerin altına inmiştir ve zaten onların da büyük kısmı
kendilerine bakamayacak kadar hasta ve yoksul olanlar.
Fakat bağımsızlığı seçmek, yaşlıların kendi tercihleri ve onlar
asla bir kenara atıldıklarını düşünmüyor; yalnızlığı
seçmelerine karşın akrabalarıyla, özellikle torunlarıyla
ilişkilerini olabildiğince sürdürmeye çalışıyorlar. Batılı
yaşlıların sağlıkları ve yaşam doyumları da önceki çağlarda
olduğundan çok daha yüksek.
1 0 Tem m uz 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Evde İnsülin Uygulamasındaki
Doç. Dr.
Mahir ÖZMEN
Görünen Köy
Yanlışlar
[email protected]
Şükran Onat
Zordur Hekim Olmak
ANEAH Diyabet Eğitim Hemşiresi
Bütün okul yaşamlarında her dönem sınıfların
en başarılı çocuklarıdır.
Diyabette insülin tedavisinin başarıya
ulaşmasında; diyabetli bireye önemli
rol ve sorumluluklar düşmektedir. İnsülin uygulamasının, diyabetli tarafından doğru yapılması ve bilinmesi çok
iyi sonuçlar verir.
İnsülin Tedavisi Uygulayan Diyabetli:
İnsülinin satın alınması (reçete
edilen marka, tip, son kullanma tarihi)
İnsülinin saklanma koşullarını,
İnsülin doz ayarı ve değişikliğini,
İnsülin enjeksiyonunun uygulanmasını (kalem ve enjektör) ve
Hipoglisemiden (düşük kan şekeri)
korunmayı ve tedavisini bilmelidir
DİYABETLİNİN EVDE YAPTIĞI
YANLIŞLAR
İnsülin Satın Alınmasında;
Eczaneden aldığımız insülini,
reçetemizle karşılaştırıp doğru olup
olmadığını kontrol etmemek
Aldığımız insülinin son kullanma
tarihini kontrol etmemek (3 aylık
insülin alıyoruz ama miadı 1 ay içinde
bitiyor fark etmiyoruz. Son 2 ay miadı
dolmuş insülinleri kullanıyoruz)
ALDIĞINIZ İNSÜLİNİN ADINI,
TİPİNİ VE SON KULLANMA
TARİHİNİ MUTLAKA KONTROL
EDİNİZ.
İnsülinlerin Saklanmasında;
Buzdolabının dondurucu bölümüne
veya yakınına koymak,
İnsülin tüplerini oda sıcaklığında 1
aydan fazla dışarıda bırakmak,
İnsülin tüplerini ve kalemlerini direkt ışık ve ışığa maruz bırakmak,
Kullandığı insülin kalemlerini buzdolabında saklamak,
Bilinçsiz klima
kullanımı hasta ediyor!
Sıcaktan korunmak için en hızlı ve
etkili yöntemlerden biri olarak
başvurduğumuz klimaların bilinçli
kullanımı sağlığımız için ciddi önem
taşımaktadır.
Uzmanlar, klimaların bilinçsizce kullanımının solunum yolu enfeksiyonlarından sinüzit, bronşit ve zatürree
başta olmak üzere göz iltihabı, beyin
iltihabı, yüz felci ve çeşitli kas
hastalıkları gibi pek çok hastalığa
davetiye çıkardığını belirtiyorlar. Klimaların yoğun olarak kullanıldığı ortamda bulunan ve ateş, öksürük
şikayeti olan kişilerin bu bulguları
basit bir gribal enfeksiyon olarak
görmeyip bir uzman doktora görünmeleri gerekiyor.
Üniversite sınavlarında en yüksek puanları
alarak girerler fakülteye..
Tıp Fakültesinde okumak hepsinden zordur
okulların. Sosyal yaşantıları olmadan sürekli
çalışmakla geçer zaman…
Sorumlulukları her sene katlanarak artar.
Okulu bitirdikten sonra da devam eder
zorluklar..
İNSÜLİN TÜPLERİNİ
BUZDOLABININ KAPAĞINDA,
KALEMLERİNİZİ EVİNİZİN
SERİN VE KAPALI BİR YERİNDE
SAKLAYINIZ.
İnsülin Enjeksiyonu Uygulamada,
İnsülin kalemlerinin ve insülin
yapacağımız bölgenin temizliğine
dikkat etmemek.
Kan şekerine göre kendi kendine
sık sık insülin doz ayarıyla oynamak
(değiştirmek)
İnsülin kalemine ilk defa tüp
yerleştirildiğinde kalemin havasını
almamak.
İnsülin yaparken dolaptan çıkarıp
soğuk yapmak.
Cildi alkol veya kolonya gibi
maddelerle temizleyip ciltten alkolun
uçmasını beklemeden hemen yapmak.
(CİLDİNİZİN TEMİZLİĞİNDEN
EMİNSENİZ ALKOL İLE
SİLMENİZE GEREK YOKTUR)
İnsülin yapılacak bölgeyi iyi
muayene etmeden (yara, morluk,
şişlik var mı diye bakmadan) rastgele
yapmak
İnsülin yapılan bölgeleri sıraya
koymadan sürekli aynı yerlere
Nefes darlığı, astım, alerjik nezle ve
alerjik zatürree gibi hastalıkların riski
klimalar ve soğutma sistemlerinde
küf mantarların, bakterilerin ve tozların birikmesine bağlı olarak ciddi
oranda artabiliyor. Bunun yanı sıra
bazı viral ve bakteriyel hastalıkların
özellikle bakımı yapılmayan veya eskiyen klimalar ve merkezi soğutma
sistemlerinden bulaşabildiği de
biliniyor. Uygun olmayan havanın
solunması sonucu ateş, baş ve kas
ağrıları, halsizlik gibi gribal enfeksiyonel hastalıklara da yakalanma ihtimali artıyor.
Klima kullanırken
dikkat edilmesi gerekenler:
• Klimanın ayarını aniden en soğuk
konuma getirmek yerine derecenin
belirli zaman aralıklarında yavaş
yavaş düşürülmesi,
• Klimanın düzenli olarak bakımı ve
temizliğinin yaptırılması.
yapmak. (İNSÜLİN YAPTIĞINIZ
BÖLGELERİ SIRASIYLA
DEĞİŞTİREREK YAPMALISINIZ)
Enjeksiyon yaparken deriyi
kaldırmadan yapmak (DERİNİZİ 2-3
PARMAĞINIZLA KAVRAYIP
KALDIRIP YAPMALISINIZ)
Karışık insülin (bulanık renkte)
kullanıyorsak karıştırmadan veya hızlı
karıştırarak yapmak (YAVAŞÇA
KARIŞTIRMALISINIZ)
İnsülin yaptıktan sonra iğneyi
hemen çıkarmak (İNSÜLİN
YAPTIKTAN SONRA 10 SN
BEKLEYİP ÇIKARMALISINIZ)
Kalem uçlarını bir defadan fazla
kullanmak (UÇLAR BİR KEZ
KULLANILMALIDIR)
Egzersiz (yürüyüş vs) yapacağınız
zaman o bölgeye insülin yapmak
yanlıştır
İnsülin uygulama zamanını
(yemekten kaç dakika önce yapılacağı)
tam bilememek veya zamanında
yapmamak (DOKTORUNUZUN ÖNERDİĞİ ŞEKİLDE YAPMALISINIZ)
İnsülin Kullanırken Evde En Çok
Karşılaştığımız Akut Komplikasyon
Hipoglisemidir (şeker düşüklüğü).
Aşağıda yaptığımız yanlışlar
şeker düşüklüğüne neden olur
İnsülin yaptıktan sonra yemek
saatini geçirmek, uzun süre aç
kalmak, ara öğünü atlamak.
Kullandığımız dozdan fazla insülin
yapmak
Aç olarak veya gereğinden fazla
egzersiz (yürüyüş) yapmak
İnsülini deriyi kaldırmadan kas
içine yapmak.
İNSÜLİN KULLANIRKEN
YAPTIĞINIZ YANLIŞLAR;
İNSÜLİN TEDAVİSİNDEN
İYİ SONUÇLAR ALMANIZI
ENGELLER. DOKTORUNUZUN
İNSÜLİN DOZUNU AYARLAMASINI SIKINTIYA SOKAR.
KAN ŞEKERİNİZİN KÖTÜ
GİTMESİ; KALİTELİ BİR
YAŞAM SÜRMENİZE RAĞMEN
ORGANINIZA VERECEĞİ HASARI
ÖNLEMEDE BAŞARISIZ
OLURSUNUZ.
Önce mecburi hizmete giderler, kimsenin
gitmeyi aklından dahi geçirmeyeceği ücra yurt
köşelerine..
Hevesle, azimle çalışırlar tükenene kadar
yokluklar arasında, sonra kazanabilirlerse TUS
denen ucube sınavı, başlarlar bir yerde ihtisasa..
İstemedikleri bir branştır oysa kazandıkları,
beklentileri, hayalleri hepsi bir kenara itilir..
Bakmak zorunda oldukları gelir gözlerinin
önüne ve onların sorumlulukları ağır basar
isteklerine..
İstediği branşa girebildilerse şanslılar demektir..
Her şey de zaten bundan sonra başlar..
Daha yükselmek isterler iyi hekim olmak için.
Önce uzmanlık sınavı ardından yine mecburi
hizmet…
Yan dal yapmak istiyorlarsa bir de onun
sınavına girerler gece gündüz çalışarak..
Hepsi bitti tamam derken, bir eğitim
hastanesinde baş asistan olmaya uğraşırlar, yine
sınavlara girerler..
Daha fazla uykusuz kalıp, daha fazla ihmal
ederler sevdiklerini.. Hayvan laboratuvarları,
yurt dışı çalışmalar, yapabilirlerse eğer bir sınav
daha vardır önlerinde gerekli dosya
hazırlığından sonra…. Onu da geçerler Doçent
olmak için …
Klinik Şef Yardımcılığı ardından klinik şefliği, her
aşama ayrı bir sorundur.
Daha çok çalışır, daha az uyur, daha az görürler
çocuklarını…
Tersine tüm mesleklerin artar iş yükü ve
sorumlulukları yükseldikçe...
Bir de bakarlar ki ne ev, ne araba, ne bankada
para…
Geçip gitmiştir hayat…
Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değil
dostlar..
Zordur hekim olmak...
N u m u n e G a z et es i
Hastanemizde Fransız ve Mısırlı
eczacılık öğrencileri staj yapıyor
Doç. Dr.
Nurullah ZENGİN
Başyazı
[email protected]
Yaz mevsimi pek çok hizmet alanında çalışma
temposunun azaldığı bir dönemdir. Sıcaklarla
birlikte başlayan izin ve tatiller az ya da çok bir
rehaveti beraberinde getirir. Hastaneye
başvurularda, özellikle acil olmayan hastalarda
bir azalma olur ve sağlıkçılar da yaz mevsiminin
bu havasından faydalanırlar. Fakat bu yaz
mevsiminin sağlık sektörü açısından biraz farklı
geçeceğini söyleyebiliriz. Yılların getirdiği
alışkanlıkların değişeceği bir dizi önemli
gelişmeler, bu yaz gerçekleşecek gibi
görünmektedir.
Öğrenci değişim programı kapsamında ülkemize gelen yabancı
öğrenciler, Türk Eczacılık Fakültesi
stajyer öğrencileriyle birlikte çalışma
ve tanışma fırsatını buldular.
AUPSG, 1997 yılında fakülte yönetiminin izniyle ve o yıllarda fakültede
araştırma görevlisi olan, şu anda hastanemizde Başeczacı olarak görev
yapan Aydın Alper Şahin’in çalış-
malarıyla kurulmuş olan bir öğrenci
topluluğu olup, bu öğrenci gurubu
Uluslar arası Eczacılık Öğrencileri Federasyonu’nun da üyesi olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
Beynin hasar görmesiyle oluşan kronik hastalık…
SARA KRİZİ
Sara (epilepsi), doğum sırasında ya da daha sonra bilinmeyen
bir nedenle beyinde oluşan hasar nedeniyle gelişiyor. Sara nöbeti geçiren hastaların, nöbet sırasında yaralanmamaları için
önlem alınması gerekir.
Doğum sırasındaki hasarların dışında sara krizini davet eden
bazı durumlar olabilir. Örneğin uzun süreli açlık, uykusuzluk,
aşırı yorgunluk, kullanılan ilaçların doktor izni dışında kesilmesi ya da değiştirilmesi, hormonal değişiklikler sara
krizinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bazı durumlarda sara
krizi, madde bağımlılarının geçirdiği madde yoksunluk krizi
ile karıştırılabilir.
Hastalığın belirtileri
Hastada sonradan oluşan ve ön haberci denilen normalde
olmayan kokuları alma, adale kasılmaları gibi ön belirtiler
oluşur,
Bazen hasta bağırır, şiddetli ve ani bir şekilde bilincini
kaybederek yığılır,
Yoğun ve genel adale kasılmaları görülebilir, 10-20 saniye
kadar nefesi kesilebilir,
Dokularda ve yüzde morarma gözlenir,
Ardından kısa ve genel adale kasılması, sesli nefes alma,
aşırı tükürük salgılanması, altına kaçırma görülebilir,
Hasta dilini ısırabilir, başını yere çarpıp yaralayabilir, aşırı
kontrolsüz hareketler gözlenir,
Son aşamada hasta uyanır, şaşkındır, nerede olduğundan
habersiz, uykulu hali vardır.
Sara krizinde ilkyardım
Olayla ilgili güvenlik önlemleri alınır (Örneğin kişi yol
ortasında kriz geçiriyorsa olay yerindeki trafik akışı
kesilmelidir).
Kriz, kendi sürecini tamamlamaya bırakılır,
Hasta bağlanmaya çalışılmaz,
Kilitlenmiş çene açılmaya çalışılmaz,
11
Sağlıkta Sıcak Yaz
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi
Öğrenci Grubunun (AUPSG) davetlisi
olarak Mısır ve Fransa’dan ülkemize
gelen eczacılık fakültesi öğrencileri,
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Eczanesi’ne stajyer olarak
kabul edildi.
Hastanemiz Başhekimi Doç. Dr. Nurullah Zengin konuyla ilgili olarak,
“uluslar arası öğrenci değişimleri programları kapsamında ülkemize gelecek
olan sağlık bilimleri öğrencilerinin
gerçekleştirebilecekleri benzeri programlar hastanemizin ilgili birimlerinde
devam edecektir” dedi.
Te mmuz 2010
H A B ERLER
Genel olarak yabancı herhangi bir madde kullanılmaz, koklatılmaz yada ağızdan herhangi bir yiyecek içecek verilmez,
Kendisini yaralamamasına dikkat edilir,
Başını çarpmasını engellemek için başın altına yumuşak
bir malzeme konur,
Yaralanmaya neden olabilecek gereçler etraftan kaldırılır,
Sıkan giysiler gevşetilir,
Kusmaya karşı tedbirli olunur,
Düşme sonucu yaralanma varsa gerekli işlemler yapılır,
Tıbbi yardım istenir.
Ankara’lılar için bu değişikliklerden biri Aile
Hekimliği’ne geçiş olacaktır. Ülkemizin çoğu
ilinde geçilen Aile Hekimliği modeline 15
Temmuz 2010 tarihinde Ankara’da da geçilmiş
olacaktır. Bu konuda il düzeyinde aylarca süren
yoğun bir hazırlık yapıldı ve 1200 kadar Aile
Hekimi Uzmanı veya sertifikalı hekim eğitimden
geçirildi ve atamaları yapıldı. İlk aşamada her
3500 nüfusa bir Aile Hekimi planlanıyor.
Ankara’da yaşayan her vatandaşımız kendi Aile
Hekimi’ni İl Sağlık Müdürlüğü’nün web
sayfasından, www.asm.gow.tr adresinden kimlik
numarasını girerek görebilir. Vatandaşlarımız
Aile
Hekimleri’ni
arzu
ederlerse
değiştirebileceklerdir. Aile Hekimleri hastalık
sırasında sağlık hizmeti verme yanında
mensuplarının sağlık kayıtlarını tutma ve
koruyucu
hizmetlerinden
yararlandırma
alanlarında da hizmet vereceklerdir. Sağlık
hizmeti sunma anlayışında ciddi bir değişimi
getiren ve Cumhuriyet tarihi boyunca hep
gündemde olan Aile Hekimliği modeli Ankara
için bu yaz gerçekleşmiş olacaktır.
Bu yaz beklenen bir diğer gelişme ise, Sağlık
Hizmetlerinde Tam Gün Yasası olarak da bilinen
yasanın uygulamaya girmesi olacaktır. Ocak ayı
sonunda kanunlaşan yasa değişikliği ile devlet
hastaneleri için uygulamaya geçiş Ağustos
ayının başı olarak belirlenmişti. Kanunun
uygulanması ile kamuda çalışan sağlık
çalışanlarının muayenehane dahil özel alanda
çalışma dönemi sona ermiş olacaktır. Bu hiç
şüphesiz yıllar boyunca devam eden pek çok
alışkanlığın değişimini beraberinde getirecektir.
Bu denli köklü değişimleri farklı yorumlarla ele
almak mümkündür. Ancak bu değişim
kararlarının temelinde vatandaşlarımızın daha
kaliteli
sağlık
hizmetine
daha
kolay
ulaşabilmesini sağlama anlayışının yattığını
kabul etmek gerekir.
Her değişimin başarıya ulaşabilmesinde esas
unsurların yaklaşımı temel belirleyici olmaktadır.
Sağlık hizmetlerinde bu köklü değişimlerin
ulaşacağı nokta vatandaşlarımızın yaklaşımı ile
şekillenecektir. Önümüzdeki dönemde sağlık
hizmetlerinde eleştiride olsun desteklemede
olsun bilinçli davranmanın her zamankinde
daha önemli olacağını söyleyebiliriz
12
Te m m uz 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Temizlik varsa
HEPATİT A yok
Temizlik ve sağlık koşullarının iyi
olmadığı ülkelerde yaygın olarak
görülen
hepatit
enfeksiyonu,
Türkiye’de de çok sık görülüyor ve
halk sağlığını etkileyen en önemli
sorunlardan birisi olarak kabul
ediliyor. Hepatit A, hasta kişilerle
temas, sağlıksız su ve gıda tüketimi
yoluyla özellikle sonbaharın sonu,
kış mevsiminin başlangıcında artış
gösteriyor.
Uzmanlar, hepatit A enfeksiyonu
risk gruplarını şöyle sıralıyor:
Kalabalık koşullarda ve alt
yapısı elverişsiz yerlerde yaşayan
topluluklar,
G Askeri personel-yurt-bakım
evleri, yuva ve kreşlerdeki
personel ve çocuklar,
G Kanalizasyon işçileri,
G Damar içi uyuşturucu
bağımlıları,
G Oral-anal seks alışkanlığı
olanlar ve eşcinseller,
G Hastalık sıklığının düşük olduğu
yerden yüksek sıklık gösteren bölgelere seyahat edenler.
G
Bulaşma yolları
Bulaşmada en önemli yol kişisel
temastır. Dışkı ile çıkartılmış
virüsün, ağız yolundan girişi ile ortaya çıkan bulaşma için yakın temas
gerekmektedir. İkinci bulaşma yolu
ise su ve besinlerdir. Su yolu ile bulaşma, en çok gelişmekte olan ülkelerde
görülür.
Su
dağıtım
sistemlerinin ve kanalizasyonların
iyileştirilmesi bu yolun etkinliğini
azaltmıştır.
Yeterli klorlamanın yapılması da bulaşmada önleyicidir. Enfekte kişilerin dışkısına bulaşmış besinler,
hepatit A virüsünün bulaşmasında
aracılık yapabilir.
Hastalığın kuluçka döneminde bulunan besin işçilerinin hazırladığı
yiyeceklerden, kanalizasyonların
boşaldığı bölgelerden toplanmış ve
iyi pişirilmeden yenen deniz kabuklularından da hepatit A bulaşabilmektedir. Kan bağışı sırasında
kuluçka dönemindeki infekte vericiler, bulaşmaya neden olabilir.
Hepatit A enfeksiyonunda devamlı
taşıyıcılık olmaması nedeniyle kan
nakline bağlı virüs enfeksiyonları az
sayıda görülmektedir.
Bu yollar dışında yakın temaslı cinsel partnerler arası bulaşmalar, oral,
anal sekse bağlı, eşcinseller arası bulaşmalar ve kirli, klorlanmamış
havuzlarda yüzmeye bağlı bulaşmalardan söz edilebilir.
Doç. Dr.
Ferit SARAÇOĞLU
Üreme Sağlığı
[email protected]
Sık Görülen Bir Hormonal Bozukluk:
Polikistik Over Hastalığı
Nedeni tam olarak bilinmeyen, ancak ülkemizde ve pek
çok ülkede sık rastlanan bir hormonal hastalıktır. Gelişen
hormonal
dengesizliğin
sonucunda
yumurtlama
fonksiyonu bozulmakta, androjenler adı verilen erkeklik
hormonları yükselmektedir. Artan androjenler nedeniyle
hastalarda tüylenme, akne, ciltte yağlanma gibi değişiklikler
oluşmaktadır. Hastaların yaklaşık yarısı şişmanken diğer
yarısı normal kiloda yada zayıf olabilmektedir.
Hastalığın seyri
Hepatit A'nın kuluçka dönemi 2–7
hafta arasında değişir. Kuluçka
dönemini takiben hastalık değişik
şekillerde bulgularla (klinik formlarla) seyredebilir. Bunlar sarılıklı,
sarılıksız, kolestatik, subfulminan ve
fulminan (öldüren) formlardır.
Sarılıklı formda; 1-2 hafta devam
eden ön dönemde halsizlik, yorgunluk, isteksizlik, bulantı, kusma ve
eklem ağrısı gibi belirtiler olabilir.
Bazı yemeklere ve sigaraya karşı
tiksinti olabilir. Ateş varsa genellikle
hafiftir. Sağ üst kadranda ağrı
hissedilebilir. Sarılık döneminde
idrar renginin koyulaşması, dışkı
renginin açılması ile sarılık gelişir.
Bu dönem 2–4 hafta sürer. Sarılık
sonrası dönemde hastanın sarılığı
kaybolur. İştahı düzelir. Tam iyileşme 6 ayda olur.
yoktur. Hastanın yakınmalarının
düzeltilmesi ve fulminan hepatit
gelişiminin zamanında saptanabilmesi için yakın izlem gerekir.
Hastaların büyük bölümünün hastaneye yatırılması gerekmez.
Ağız yoluyla sıvı alamayan veya
karaciğer hasarı yoğun hastalarda
hastane izlemi gerekebilir. Klinik
belirti döneminde yatak istirahatı
önerilir ancak günlük kişisel etkinliklerde (tuvalete gitme, oda içinde
gezme) yasaklamaya gerek yoktur.
Diyet yeteri kadar protein ve kalori
içermelidir. Yağ kısıtlamasına gerek
yoktur. İştahı kesilmiş, bulantı ve
kusması olan hastalara sodyum
potasyum klorürlü glukoz solüsyonları verilebilir. Hastaların çok gerekli
ilaçları dışında diğer bütün (başka
nedenlere bağlı) tedavilerinin kesilmesi önerilir.
Hastalıktan korunma
Sarılık olmadan seyreden formda;
belirgin klinik bulgu olmadığı için
hastalar sıklıkla gözden kaçar.
Kolestatik formda; sarılık uzun
sürer. Belirgin kaşıntı vardır.
Subfulminan formda; hastada iyileşme yerine batında sıvı gibi belirtiler ortaya çıkar. Bu form, iyileşme
veya hepatik yetmezlikle ölüm şeklinde sonlanır.
Fulminan formda; bir hafta içinde
karın ağrısı, kusma, sarılığın artışı
ağır karaciğer yetmezliği belirti ve
bulgularının izlendiği bilinç durumunda bozulma ve koma gelişir. Bu
şekilde bir klinik seyir az
görülmekle birlikte, oluştuğunda
yüksek ölüm riski taşır. Akut dönem
atlatılabilirse daha sonraki iyileşme
tamdır.
Hastalığın tanısı
Akut viral hepatitin laboratuvar
tanısı, karaciğer hücre hasarına ilişkin ve etken virüse ilişkin olmak
üzere 2 test grubu ile konur. Hepatit
A virüsü enfeksiyonunda özgül tanı,
virüs antijenlerinin veya özgül antikor yanıtı varlığının gösterilmesidir. Hepatit A Tedavi Hepatit A
enfeksiyonunun özgül bir tedavisi
Hepatit A'ya karşı en etkili yaklaşım
korunmadır. Koruyucu önlemleri su
ve besinlerin dışkı ile kirlenmesinin
önlenmesi ve kişisel temizlik kurallarına uymak olarak özetlenebilir.
Korunmada insan serum globulin
(ISG) ile pozitif aşılanma ve aktif
immünizasyon önem taşır. ISG, Hepatit A virüsü ile temastan önce veya
temastan sonra 1–2 hafta içinde
uygulandığında yüzde 80–90
oranında koruyuculuk sağlar, koruma süresi 4–6 ay kadar sürer. ISG
hepatit A'nın yoğun olduğu bölgeye
gidecek duyarlı kişiler için önerilebilir. Temas sonrası ise hepatit A'lı
kişilerin yaşadığı aile bireyleri ile
cinsel partnerleri için önerilir.
Okullarda hepatit A virüsü enfeksiyonu olduğu saptanan öğrencilerin
sınıf arkadaşları için uygulamak
gereksizdir. Ülkelerin kalkınmışlık
dereceleri ile bağlantılı olarak duyarlı kişi sayısının giderek artması
hepatit A virüsü enfeksiyonunun
ileri yaşlara kayması, az da olsa fulminan hepatit riskinin sürüyor olması, endemik bölgelere gezilerin
artması nedeniyle hepatit A virüsü
enfeksiyonunda aşılama önemli
görünmektedir.
Yumurtlamadaki bozulma kendisini adet görememe ya da
gecikmeli adet görme ve gebe kalamama şeklinde
göstermektedir. Her kadında yılda bir iki kez gecikmeli adet
görülebilir ancak gecikmelerin sık olması polikistik over
hastalığını düşündürtebilir.
Yumurtalar tam olarak
büyüyüp olgunlaşamadığından yumurtalık içerisinde çok
sayıda kistçik şeklinde birikmektedir. Hastalık adını buradan
almakta, çok sayıda kist içeren yumurtalık anlamına gelen
polikistik over hastalığı denilmektedir. Bu kistler çok küçük
olup ameliyat gerektirmeyen yapılardır. Tüylenme kişiler
arasında farklılık göstermektedir. Bazılarında çok hafifken
bazı hastalarda özellikle üst dudak, yanak, çene bölgesinde,
göğüsler arasında karında, sırtta ve bacaklarda yoğun
olarak görülebilmektedir. Nadiren erkek tipi saç dökülmesi
(şakaklardan) görülebilir. Genellikle ergenlik döneminden
itibaren başlayan ve devam eden tüylenme ve adet
düzensizliği söz konusudur. Bazı hastalarda, özellikle
obezlerde koltuk altı, boyun, kasık, dirsek, meme altlarında
veya herhangi bir bölgede gri-kahve lekeler (akantozis
nigrikans) görülebilmektedir. Bunlar insulin direncinin bir
belirtisidir.
Hastalığın tanısı muayene, ultrasonografi ve hormon
testlerinin sonucuna göre konulur. Genetik zeminde geliştiği
düşünüldüğünden genellikle ailede bir veya birkaç kişide
daha polikistik over hastalığı öyküsü vardır.
Ultrasonografide yumurtalıklarda biriken küçük kistçikler
(2-9 mm) ve yumurtalık orta kısmındaki doku
yoğunluğunda artma görülür Hormonal ölçümlerde
testosteron, DHEA So4 ve 17-oh progesteron gibi
maddelerin yükseldiği görülebilmektedir. 6-7 hastadan
birisinde prolaktin yüksekliği de olabilmekte, buna bağlı
olarak kendiliğinden yada sıkmakla memelerden süt veya
sıvı gelebilmektedir. İnsulin direncini anlayabilmek için
şeker yükleme testi ve insulin ölçümleri gerekebilmektedir.
Artmış androjenlerin etkisiyle çoğunlukla kan yağları da
yüksek bulunmaktadır.
Polikistik over hastalığı belirtileri olan, bu nedenle hastanın
hekime başvurmasını gerektiren bir hastalıktır. Basit bir
yumurtlama bozukluğu ve buna bağlı adet düzensizliği
olarak düşünülmemelidir. Hastaların yaklaşık yarısı obes,
% 40 ında insuline direnç yani tip II Diabet gelişmektedir.
Direnç nedeniyle vücudun fazla yaptığı insulin yumurtalık
içerisindeki estrojen/androjen dengesini daha da
bozmaktadır.
Bu hastalarda meme ve rahim içi
(endometrium) kanserleri de daha sık görülmektedir. Kalp
ve damar hastalıklarına eğilimin daha fazla olduğu şüphesi
varsa da bu henüz kanıtlanamamıştır.
Polikistik over hastalığı tedavi edilmesi gereken bir
durumdur. Tedavide gebelik isteği olan kadınlarda
yumurtlatıcı ilaçlar verilirken çocuk arzusu olmayanlarda
ve
bekarlarda
doğum
kontrol
haplarından
faydalanılmaktadır. Tüylenmenin tam olarak düzelmediği
hastalarda androjenleri baskılayan ek tedaviler de
verilebilir. Ancak tüylenmede esas olarak önerilen laser
tedavisidir. Şeker hastalığı eğilimi saptanan hastalarda
tedaviye insulin direncini azaltan ilaçlar eklenir. Çok
nadiren, diğer tedavilerin yarar sağlamadığı hastalarda
laparoskopik ameliyatlar (ovarian drilling) yapılabilir.
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Te mmuz 2010
13
MS hastalığı ve tedavisi
Dr. Şenay ÖZBAKIR
(1. Nöroloji Kliniği Şefi)
Dr. Semra Ö. MUNGAN
(1. Nöroloji Kliniği)
Multipl Skleroz (MS), merkezi
sinir sisteminin (MSS) kronik, enflamatuvar, demiyelinizan hastalığıdır. Özellikle genç erişkinlerde
görülür. Etiyoloji tam olarak bilinmemekle birlikte, immün aracılı
yanıt ve bireylerdeki genetik
yatkınlık önemli sebepleridir. MS,
merkezi sinir sistemi boyunca
görülen demiyelinizan lezyonlar
(plaklar) ile karakterizedir. Bu
plaklar, MSS’ de farklı bölgelerde,
farklı zamanlarda oluşabilir. Bu
lezyonların dağılımı, farklı belirti
ve bulguların ortaya çıkmasına
neden olur. Örneğin duyu kaybı,
kas güçsüzlüğü, görme kaybı, bilişsel bozukluklar, psikiyatrik
bozukluklar, yorgunluk, ağrı ve
mesane kontrol bozuklukları
görülebilir.
Hastalığın başlangıç yaşı özellikle
20- 40 yaş arası olup, nadiren 1059 yaş aralığında görüldüğü de
bildirilmiştir. Kadınlarda görülme
oranı erkeklere göre 2 kat fazladır.
Hastalığa yatkınlıkta bazı değişken faktörler rol oynar. Genelde
beyaz ırkta daha sık görülür.
MS’nin doğal seyri genellikle
değişkendir. Belirtiler ortaya çıkar,
kaybolur ve tekrarlayabilir. Bu belirtilerin ağırlık derecesi ve kalıcılığı kliniği belirler. Tam veya
kısmi iyileşme ile sonuçlanan
tekrarlayan nörolojik fonksiyon
bozuklukları ile seyreder.
Klinik Belirtiler:
MS’de atak, 24 saat veya daha
uzun süreyle yeni belirtilerin
gelişmesi veya daha önceden var
olan belirtilerin kötüleşmesi
olarak tanımlanır. En az 30 gün
sonra tekrarlayan nörolojik
kötüleşme yeni bir atak olarak
değerlendirilir.
MS’nin başlıca
5 klinik formu vardır:
1. Relapsing- Remitting MS: En
sık rastlanan formudur. Belirtiler
akut veya subakut başlangıçlı olup
tam veya kısmen iyileşebilir. Relaps başlangıç atağından sonra
herhangi bir zamanda en az 24
saat süreyle yeni bir belirtinin ortaya çıkması veya önceki belirtilerin
tekrarlaması
ya
da
kötüleşmesi ile oluşur. Sonraki
ataklar arasında hasar giderek
artar. Hastaların % 50’sinde ilk 10
yıl içinde, %90’ında 25 yıl içinde
sekonder progresif MS gelişir.
2. Primer Progresif MS: Klinik
seyir başlangıçtan itibaren ilerleyicidir ve arada düzelme olmaz.
3. Sekonder Progresif MS : Relapsing- Remitting MS formu,
arada iyileşme olmaksızın ilerlemeye başlarsa bu adı alır.
4. Progresif Relapsing MS:
Başlangıçtan beri ilerleyen ve
seyrinde sonrasında tam düzelme
izlenmeyen atakların da katıldığı
formudur.
5. Benign MS: İki atak arasında
15 yıl ve daha fazla olan ve
işlevsellikte hafif bozulma görülen
olgular Benign MS olarak kabul
edilir.
MS’de Belirti ve Bulgular:
Tipik Belirti ve Bulgular: En
yaygın görülen belirtiler optik
sinirlerin, piramidal yolun ve
duysal yolların etkilenmesi
sonucu ortaya çıkar. Optik nörit,
MS’nin en yaygın bulgularındandır. Görmede bozulma ve göz
ağrısı olabilir. Özellikle bacaklarda ortaya çıkan kas güçsüzlüğü
ve yorgunluk da tipik bulgulardandır. Duysal belirti ve bulgular
en sık bacaklarda görülür.
Parestezi, hiperestezi, ağrı, ısı ve
dokunma duyusunda bozulma
olur. MS’de görülen sık bulgulardan biri de Lhermitte bulgusudur.
Boynun öne doğru eğilmesiyle ortaya çıkar ve omurga boyunca
yayılan elektrik çarpması şeklinde
hissedilir.
Beyin sapı ve beyincik hasarı
sonucu sıklıkla nistagmus, çift
görme, baş dönmesi, dengsizlik ve
konuşma bozukluğu ortaya çıkar.
Otonom sinir sistemi tutulumu
sonucu mesane işlev bozukluğu ve
seksüel bozukluklar görülebilir.
Diğer Belirti ve Bulgular: Mental
değişiklikler, kraniyal sinir tutulumuna bağlı bulgular, trigeminal
nevralji, dizartri, ataksi. Otonom
sinir sistemi tutulumu sonucu ortaya çıkan diğer bulgular (örneğin
terleme, kardiyovasküler sistem
anormallikleri).
Huzursuz
bacak
sendromu,
ağrı,
narkolepsi.
TANI:
Tanıda Kullanılan Laboratuar ve Radyolojik
Yöntemler:
Lomber Ponksiyon:
Bu yöntemle hastanın
Beyin Omurilik Sıvısı
(BOS) incelenir. MS’de
BOS proteini normal
veya %50 hafif derecede artmış
olarak bulunur. >100 mg olması
nadirdir. Glukoz normaldir. Hastaların 2/3’de hücre yoktur, 1/3’ de
5- 20 /mm3 lenfosit izlenir. IgG
indeksi ve sentez hızında artış
gözlenir. Hastaların %90’da IgG
indeksi ve IgG sentez hızında artış
olur. MS hastalarında serum ve
BOS’da IgG iki veya daha fazla
bant şeklinde görülür ve oligoklonal bant olarak adlandırılır.
Oligoklonal bant erken dönemde
%60, ileri dönemde %90 tespit
edilir.
Uyarılmış Potansiyeller:
Görsel Uyarılmış Potansiyeller
(VEP): VEP kayıtlarında elde
edilen potansiyellerden en sabit ve
değerlendirilebilir oranı P 100 dalgasıdır. MS’li hastalarda optik
sinirde etkilenmeyi gösteren en
önemli anormallik P100 dalgasındaki latans uzamasıdır. Kesin MS
olgularında %80- 90, olası MS olgularında ise %20- 100 arasında
değişen VEP anormalliği saptanır.
VEP, MS hastalarında tedavi takibi ve prognoz açısından da yol
göstericidir.
Somatosensoriyal
Uyarılmış
Potansiyeller (SEP): Periferik
duysal ya da mikst tip bir sinirin
uyarımı ile saçlı deriden yazdırılan
potansiyellerdir. MS hastalarında
tek başına üst ya da alt ekstremite
uyarımı ile SEP anormalliği ya da
her ikisinin birden anormal olması
beklenir. Kesin MS olgularında
%55- 65, olası MS olgularında %10- 35 oranda
SEP anormalliği saptanır.
Beyin
Sapı
Uyarılmış
Potansiyeller
(BAEP): İşitsel uyarım
ile saçlı
derid e n
kısa,
orta ve uzun latanslı işitsel
uyarılmış potansiyeller yazdırılır.
MS’li hastalarda BAEP anormalliği VEP ve SEP anormallikleri kadar yüksek oranda değildir.
% 35 oranda BAEP anormalliği
görülür.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI/ MRG):
MRG, MS’nin tanısı ve izleminde
en etkin yöntem olarak kabul
edilir. Duyarlılığı %90, özgüllüğü
%70- 80’dir. MS plaklarının en sık
geliştiği lokalizasyonlar periventriküler beyaz cevher, internal
kapsül, korpus kallozum, pons ve
brakiyum pontistir. Spinal lezyonlar ise sıklıkla servikal bölgede
görülür. Yine MS lezyonlarının en
sık geliştiği diğer bir bölge de
optik sinirlerdir. Klinik bulgular
ve otopsi çalışmaları MS olgularında optik sinir tutulumunun
oldukça yaygın olduğunu göstermesine
karşın
MRG
incelemelerinde bu lezyonlar
görüntülenemez.
TEDAVİ:
MS tedavisi 4 ana başlıkta toplanabilir:
1. Atak Tedavisi: Kortikosteroidler kullanılır. Metilprednizolon
1000 mg/gün dozunda, iv olarak
ve 3- 7 gün süreyle uygulanır.
RRMS’li hastaların % 85’i, progresif MS hastalarının % 50’si iv
steroid tedavisi ile düzelme gösterir.
2. Koruyucu Tedavi: Bu tedavide
immün modülatör ilaçlar (İnterferon 1a ve 1b, glatiramer asetat,
intravenöz immünglobulin) ve immünsupresif ilaçlar (Azathioprin,
Mitoksantron, Siklosporin, Siklofosfamid ve Metotreksat) kullanılır.
3. Semptomatik Tedavi: Hastalık
seyri sırasında ortaya çıkan belirti
ve komplikasyonlara yönelik
semptomatik tedavi uygulanır.
Örneğin: Spastisite tedavisinde
Baklofen, tremor tedavisinde Propranolol, sık idrara gitme ve
yetiştirememe durumunda antikolinerjikler (oksibutinin) kullanılır.
4. Fizyoterapi: Hastalığın her
döneminde, fonksiyonların maksimum düzeyde sürdürülmesi, özürlülüğün azaltılması ve komplikasyonların önlenmesi açısından
önemlidir.
MS’de hastaların beslenmesi ve
yaşam tarzının düzenlenmesi için
de bazı önerilerde bulunulmalıdır.
Sıvı yağlarla ve sebze- meyve
ağırlıklı
beslenme
önerilir.
Düzenli uyku, egzersiz, stresin
azaltılması, ateşli hastalıklar ve
gribal enfeksiyondan kaçınılması
gerekir. Enfeksiyon sonrası MS
ataklarında tekrarlama görülebilir.
Yine MS hastalarının güneşe uzun
süreli maruz kalması halsizlik ve belirtilerin
yeniden ortaya
çıkmasına
neden olmaktadır.
Taahhütümüz;
Kanıtlanmış ürünler...
Hastalara, piyasada mevcut olan en üstün kalitede, en yeni
ve klinik olarak kanıtlanmış ürünleri sağlıyoruz.
Önde gelen ortopedik cerrahlarla birlikte çalışarak,
hastaların hızlı bir şekilde iyileşmelerine yardımcı olmak için
yenilikçi çözümler geliştiriyoruz.
Ulucanlar Caddesi Çıra Sokak
Şaşmaz Han No: 7
Ulucanlar / Ankara - Türkiye
Tel: (0312) 363 27 05
www.acsgrou p . com. t r
N u m u n e G a z et es i
Te mmuz 2010
H A B ERLER
15
Prof. Dr. Yaşar
KARAASLAN
Pencere
Erkekler,
prostatınıza
dikkat edin
Op. Dr. H. Cihan Demirel
ANEAH 1. Ürolji Kliniği Uzmanı
Prostat üriner sistemin son kısmına yakın bölümde
mesane (idrar kesesi) ve uretra (dış idrar kanalı)
arasına yerleşmiş kestane şekli ve büyüklüğünde bir
organdır. Yaklaşık ağırlığı 18-20 gramdır. Prostat
sadece erkeklerde bulunur, kadınlarda prostat ya da
eşdeğeri bir organ yoktur.
Prostat, vücudun normal işleyişinde iki göreve sahiptir; ana fonksiyonu boşaltım sisteminde boşaltım esnasında idrar torbasından idrarın nakli ve boşalma
esnasında spermin iletimini sağlamaktır. Ayrıca meni
sıvısının içeriğinde bulunan, spermleri besleyen ve
onları kadın üreme sistemi içerisine ilerlerken koruyan özel bir proteini salgılar.
Prostatın Hastalıkları:
Prostat enfeksiyonu (Prostatit)
İyi huylu prostat büyümesi
(Benign Prostat Hiperplazisi-BPH-)
Prostat Kanseri
İyi huylu prostat büyümesi (Benign Prostat Hiperplazisi-BPH-) Prostatın kansere bağlı olmayan
büyümesidir. Prostat hastalıkları arasında en sık rastlanılan durumdur. BPH genellikle 40 yaş üzerindeki
erkeklerin hastalığıdır. 50 yaş üzerindeki erkeklerin
yarısında 80 yaş üzerindekilerin ise %90'ında BPH
gelişmektedir. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte vücuttaki erkeklik hormonu (testosteron)
düzeylerindeki değişiklikler ile ilgili olduğu
düşünülmektedir. Olay prostatı meydana getiren
hücrelerin sayıca çoğalarak prostatın hacimce
büyümesine sebep olması ve büyüyen prostat
bezinin idrar kanalını sıkıştırarak işemeyi zorlaştırması olarak özetlenebilir.
Hastalarda depolama ve boşaltım problemlerine
bağlı olarak belirtiler meydana gelir.
Depolama sorunu esas olarak basınca karşı boşalan
idrar kesesinin kas yapısının bozulmasına bağlı
gelişir. Gece uyanıp idrara kalkma ve gün içinde
6-8 kereden daha fazla idrara çıkma başlıca belirtiler
olsa da, bu bulgular kalp yetmezliği, fazla sıvı alımı,
şeker hastalığı, idrar söktürücü kullanımı, mesane
taşı, idrar yolu enfeksiyonu, nörojenik mesane gibi
hastalıkların belirtisi de olabilirler.
Ani idrara sıkışma hissi ve beraberinde idrar kaçırma
da depolama sorunları arasında yer almaktadır. Yine
idrar yaparken yanma hissi enfeksiyon durumlarında
görülebileceği gibi iyi huylu prostat büyümesinin bir
belirtisi olarak da karşımıza çıkabilir.
[email protected]
Romatizma Üzerine-6
!
Boşaltma ile ilgili sorunlar ise; başlıca idrar yapmaya
başlamada güçlük, idrar akış hızında yavaşlama,
idrarın dağınık veya çatallı çıkması, idrar yapmak
için ıkınma, idrar yapma süresinde uzama, mesaneyi
tam boşaltamama hissi ve idrar sonrası damlama
şeklinde sayılabilir fakat bu bulguların idrar kanalı
darlığı, idrar yolu enfeksiyonu, nörojen mesane gibi
hastalıklarda da görülebildiğini unutmamak gerekir.
Ayrıca hastalar uzun süre idrar bekletme veya enfeksiyona bağlı ödem olması sonucunda idrar yapamaz
hale gelebilirler, bu duruma glob vezikale denir. Hastanın acilen sonda takılarak rahatlatılması gerekir.
Tüm bu bulguların yanında hastalarda büyüyüp
ödemlenen prostat dokusunun tahrişine bağlı
hematüri (idrardan kan gelmesi) görülebilir.
Prostat kanserinde ve prostatit denen prostatın iltihabi hastalığında da bu bulgular görülebilir. Prostatizm şikayetleri ile başvuran hastalara tanı, hastanın
hikayesi, üroflovmetri denilen işeme testi ve PSA
ölçümü ile konur. BPH’ yı bu diğer durumlardan
ayırt edebilmek için 50 yaşından sonra her yıl bir
ürolog tarafından düzenli olarak parmakla hastanın
makatından prostat muayenesi ve PSA (Prostat Spesifik Antijen) denilen tümör belirteci ölçümü yapılmalıdır.
Bu ölçümlerde ve muayenede şüphe uyandıracak bir
durum meydana geldiğinde ultrason eşliğinde
prostatın çeşitli bölgelerinden biyopsi (parça) alınması ve patolojik incelemesi gerekir.
İyi huylu prostat büyümesinin ilk tedavisi ilaç tedavisidir. Tedavide kabaca iki grup ilaç kullanılmaktadır. Bunlar belirtileri azaltanlar ve prostatı
küçültenler olarak gruplandırılabilir.
Genel olarak her iki grup ilaç kullanıldığı sürece etki
gösterir, ilaçlar kesildikten bir süre sonra şikayetler
tekrar başlar. Bu nedenle bu ilaçlar doktor gözetiminde kullanılmalıdır ve ilaç kullanan hastalar 6
ayda bir kontrol edilmelidir.
Hasta ilaçtan fayda görmediği zaman başka bir ilaç
denenebilir, bundan da fayda görmüyorsa hasta ile
operasyon ihtimali konuşulmalıdır.
İyi huylu prostat büyümesinin cerrahi tedavisi
kabaca prostatın büyüklüğüne göre şekillenir, ortalama 70 gramdan daha ağır prostatlara açık cerrahi
önerilirken küçük prostatlara TUR-P, lazer prostatektomi vb. gibi endoskopik (kapalı ameliyat) girişimler
önerilse de cerrahın tecrübesine ve teknik donanıma
bağlı olarak daha büyük prostatlara da kapalı
ameliyat yapılabilir.
Romatizma Hakkında
Sık Sorulan Sorular - 2
Bu ay da romatizma ve romatizmal hastalıklar hakkında sık
sorulan bazı sorulara değinip kısa cevaplar vermeye kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Romatizmanın tedavisinin olmadığı doğru mudur?
Hayır, doğru değildir. Günümüzde uygun ve erken tedavi ile en
ağır romatizmal hastalıklarda bile ağrıları gidermek, iltihabi olayı
baskılamak, şekil bozukluklarını önlemek ve hayat kalitesini
artırmak mümkündür.
Romatizma öldürmez, süründürür lafı doğru mudur?
Bu genelleme artroz (kireçlenme tipi romatizma), fibromiyalji
(yumuşak doku-kas romatizması), mekanik bel-boyun ağrıları ve
lokal romatizmal hastalıklar gibi bazı iltihabi olmayan
romatizmalar için geçerli olabilirse de SLE-lupus, skleroderma,
miyozitler, romatoid artrit ve vaskülit gibi iltihabi ve iç organları
da tutabilen hastalıklar için geçerli değildir. Çünkü bu
hastalıkların özellikle ağır formları, iyi tedavi edilmezlerse
hastanın erken ölümüne neden olabilirler.
En iyi romatizma testi hangisidir?
En iyi romatizma testi diye bir şey yoktur. Romatizma tanımı
içine giren 200’e yakın hastalık vardır ve bu hastalıkların hemen
hepsinin tanısı esas olarak hastanın öyküsü ve muayene
bulguları ile konur. Laboratuar testleri bazı hastalıklarda tanıya
çok yardımcı olmakla birlikte, hemen hiç bir romatizmal
hastalığın tanısı tek başına laboratuvar testi ile konmaz. Bu
nedenle romatizma olduğundan şüphe eden bir kişinin “check
up” veya “romatizma testi” yaptırmak yerine öncelikle bu konu
ile ilgili bir hekime muayene olması gerekir.
Romatizma kalbe vurur mu?
Halk arasında “romatizma kalbe vurabilir” korkusu çok
yaygındır. Bunun nedeni, günümüzde eski yıllara oranla çok
azalmış olsa da, yirminci yüzyılın ortalarına kadar kalp
hastalıklarının en önemli nedenlerinden birinin akut ateşli
romatizma hastalığı olmasındandır. Geçirilen bir A grubu betahemolitik streptokok enfeksiyonu sonrası gelişen ve özellikle
çocukluk ve gençlik çağlarında görülen bu romatizma çeşidinde,
kalpte tutulum ve sonrasında kalp kapaklarında tahribat
gelişebilir. Bu hastalık günümüzde eski yıllara oranla büyük
ölçüde azalmış olsa da, tamamen ortadan kalkmamıştır ve
ülkemizde hala görülebilmektedir. Ateşli romatizma ve kardit
(kalp iltihabı) geçiren hastalarda, bu bakteri ile yeni bir boğaz
iltihabı geçirilmesi, hastalığın nüksetmesine ve yine kalp
tutulumu ile kalp kapaklarındaki tahribatın artmasına neden
olabilir. Bu nedenle, bu hastaların, hastalığın nüksetmesini
önlemek için ayda bir depo penisilin enjeksiyonu ile koruyucu
tedaviyi aksatmamaları gerekir.
Aslında romatizmal hastalıkların hepsi düşünüldüğünde, kalp
tutulumu romatizmal hastalıkların çok az bir kısmında görülür.
Çeşitli şekillerde kalbi etkileyebilen iltihabi romatizmal
hastalıklardan başlıcaları, akut ateşli romatizma, romatoid artrit,
lupus-SLE, skleroderma, miyozitler ve vaskülitlerdir. Bu iltihabi
romatizmalarda kalp zarında iltihap ve sıvı birikmesi, kardit (kalp
iltihabı), kalp yetmezliği, kalp kapaklarında tutulum ve
sonrasında daralma veya kaçak ile kalp damarlarında daralma
veya tıkanma gibi çeşitli kalp bozuklukları gelişebilir. Görüldüğü
üzere sistemik tutulum yapabilen iltihabi romatizmal hastalıklar,
akciğer ve böbrek gibi diğer iç organlar yanında kalbi de
tutabilirler. Ancak tüm romatizmal hastalıkların sıklığı, çeşitli
romatizmal hastalıklarda kalp tutulumu oranları ve kalp
hastalıkları nedenleri içinde romatizmal hastalıkların payı
düşünüldüğünde romatizma kalbime vurursa kaygısı romatizmalı
hastaların çoğu için yersiz ve abartılıdır.
Gelecek ay yeniden buluşmak ümidi ile sağlıklı, huzurlu ve
verimli bir ay geçirmenizi dilerim.
1 6 Tem m uz 2 0 1 0
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Sorularla Guatr ve Tiroid
Fonksiyon Bozuklukları
Dr. Ecz.
A. Alper ŞAHİN
Bizim Eczane
[email protected]
Uzm. Dr. Ufuk Özuğuz
Bilimsel Kongreler ya da?
ANEAH Endokrinoloji ve
Metabolizma Hastalıkları Kliniği
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde
de tiroid hastalıkları oldukça sık
görülmektedir. Günümüzde tiroid
hastalıklarının büyük kısmı başarı ile
tedavi edilebilmektedir. Ancak tedavi
edilmeyen hastalarda ciddi ve kalıcı
sorunlar gelişebilir. Bu nedenle erken
teşhis çok önemlidir. Bu yazımızda sizlerle tiroid hastalıkları ile ilgili bilinmesi gereken genel bilgileri
paylaşmaya çalışacağız. Ancak öncelikle sizlere tiroid bezinin yapısı ve
fonksiyonu hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.
Tiroid bezi nedir?
Tiroid bezi, boynumuzda adem elması
denen kıkırdağın hemen altında ve
soluk borusu önünde bulunur. Kelebek
şeklindedir. Sağ ve sol olmak üzere iki
bölümü vardır. Bunlara tiroid lobu
denir. Bu iki lob isthmus denen ince
bir doku ile birbirine bağlanır.
Tiroid bezinin görevi nedir?
Tiroidin esas fonksiyonu vücudun
ihtiyacına göre T-3 ve T-4 denilen tiroit
hormonlarını üretmektir. Tiroit hormonları, vücudumuzdaki her hücre ve
dokunun fonksiyonlarını düzenler.
Sağlıklı olmak için tiroid hormonlarının devamlı ve yeterli miktarda salgılanması gerekir. Az miktarda
salgılanması vücut fonksiyonlarının
yavaşlamasına, fazla miktarda salgılanması ise vücut fonksiyonlarının
hızlanmasına neden olur.
Guatr nedir?
Her ne kadar toplumumuzda tüm tiroid
hastalıklarını belirten bir ifade olarak
kullanılsada aslında genel anlamda
tiroid bezinin normalden büyük olmasına guatr (goitre) denir. Guatr tek
bir hastalık değildir. Belirtileri ve tedavileri birbirinden farklı hastalıklar
grubudur. Bu sebeple guatr hastasıyım
demek, biz hekimler için yetersiz bir
tanımlamadır.
Kaç çeşit tiroid hastalığı
bulunmaktadır?
Tiroid hastalıklarını tanımlamada
fonksiyonel ve yapısal (anatomik) terimleri kullanılmaktadır
1-Fonksiyonel anormallikler: Tiroid
bezinin fazla çalışması (hipertiroidi,
zehirli guatr) ve tiroid bezinin yetersiz
çalışması (hipotiroidi, tiroid tembelliği) bu grup tiroid hastalıklarının ana
başlıklarını oluşturur.
2-Yapısal (anatomik) anormallikler:
Tiroid bezinin iltihaplarını, doğuştan
bezin tamamen veya kısmi olarak
gelişmemesi ve tiroid kanserlerini bir
kenara bırakırsak, başlıca yapısal anormallikleri nodüllü veya nodülsüz guatr
oluşturur. Bu grupta üç çeşit guatr bulunur. Birincisi tiroid bezinin dengeli
şekilde tamamının büyüdüğü (diffüz
guatr); ikincisi, tiroid bezinde tek bir
yumrunun (nodül) olduğu guatr (soliter tiroid nodülü) ve üçüncüsü
tiroidde çok sayıda yumrunun olduğu
guatr (multinodüler guatr) hastalıklar.
Nodüllü guatrda ne sıklıkla
görülür? Kimler risk altındadır?
Tiroid nodülü, özellikle ülkemiz gibi
iyot eksikliğinin sık olduğu bölgelerde
yaşayan bireylerde %50 den fazla sıklıkla görülür. Tiroid nodüllerine, yaşlı
kişilerde, iyot eksikliği bölgelerinde,
kadınlarda ve boyun bölgesine
radyasyon öyküsü olanlarda daha sık
rastlanır.
Nodüllü guatrda yaklaşım nedir?
Nodüllü guatrlarda fonksiyonel olabilir ancak nodüllü hastalıkta hekim
olarak bize düşen nodülün kötü huylu
bir tumor olup olmadığını ortaya koymaktır. Ultrasonografik inceleme guatr
hastalıklarına yaklaşımın temelini
oluşturur. Nodül tespit edildiğinde
tiroid ince iğne aspirasyon biyopsisi,
cerrahiye gidecek hastaları seçmede
kullanılabilecek, doğruluğu en yüksek
olan tanı yöntemidir. Sıcak nodüller
dışında tüm tiroid nodüllerine ince
iğne aspirasyon biopsisi yapılması
gerekmektedir.
Fonksiyonel tiroid hastalığı nedir?
Tiroid bezinin hormon yapımı işlemini
normal olarak yerine getirememesi
sonucu
vücut
fonksiyonlarında
görülen bozukluklardır. Herhangi bir
nedenle tiroit hormon üretiminde
azalma olması hipotiroidi, aşırı hormon üretimi ise hipertiroidi denilen
hastalıkları oluşturur.
Hipotiroidi (tiroid tembelliği)
bulguları nelerdir ?
Yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk ve
uyku hali, konsantrasyon bozukluğu,
sersemlik hissi, depresyon, saç
dökülmesi, ciltte kuruma ve soğukluk
hissi, kabızlık, kilo alma, göz kapakları ve bacaklarda şişlik, terlemede
azalma, balmumu gibi cilt, soğuğa
tahammülsüzlük, üşüme, ses kalınlaşması, ses kısılması, konuşmada ağırlaşma, reflekslerde azalma, tansiyon,
kolesterol yüksekliği ve nabız düşüklüğü, adet düzensizliği, hamile
kalmada zorluk, çocuklarda boy
kısalığı ve gelişme geriliği gibi belirtilerin bir yada birkaçı ile kendini
gösterebilir.
Hipotiroidinin sebepleri nedir?
İyot eksikliği en sık nedendir. İyot eksikliği olmayan bölgelerde ise en sık
neden kronik otoimmün tiroiditdir
(Hashimoto hastalıgı). Bunların
dışında tiroid cerrahisi, radyoaktif iyot
(atom tedavisi) ve daha nadiren beyindeki hipofiz ve hipotalamus denilen
organlardaki problemlerden kaynaklanabilir.
Hipotiroidi geçici olabilir mi?
Oluşum sebebine göre hipotiroidiler
geçici ve kalıcı olabilir. Geçici
hipotiroidilerin nedenleri:
Akut ve subakut tiroiditler, tiroid hormon üretimi veya kana geçmesini etkileyen bazı ilaçların (lityum.
amiodarone, propycil ve thyramazol
gibi antitiroid ilaçlar) kullanımıdır. Bu
nedenlerle oluşan hipotiroidiler bir–iki
ay sürdükten sonra kendi başına veya
ilaç kesildikten sonra geçer. Diğer nedenlerle meydana gelen hipotiroidiler
ise ömür boyu devam eden ve tedavi
gerektiren hipotiroidilerdir. Bunların
sebepleri:
Hashimoto
tiroiditi,
radyoaktif iyot tedavisi, cerrahi olarak
fazla miktarda tiroit dokusunun
çıkartılması ve doğumsal bozukluklardır.
Hipertiroidi ve tirotoksikoz nedir?
Sebepleri nelerdir?
Hipertiroidi, tiroit bezinin fazla çalışmasına bağlı olarak tiroid hormonlarının fazla miktarda salgılanması
sonucu ortaya çıkan klinik tabloya verilen isimdir. Hipertiroidinin en sık nedeni otoimmün bir tiroid hastalığı olan
Graves hastalığıdır. Bunun dışında
tiroid nodüllerinin fazla çalışmasına
bağlı gelişebilir. Nadiren hipofiz bezi
hastalıklarında hipertiroidi ortaya çıkabilir. Tirotoksikoz ise değişik nedenlerle örneğin fazla miktarda tiroit
tableti alınması yada tiroiditlerde
olduğu gibi tiroit depolarından kana
ani olarak tiroid hormonlarının boşalması sonucu kanda tiroit hormonlarının yükselmesine verilen isimdir.
Her iki durumda da klinik olarak aynı
tablo ortaya çıkar.
Hipertiroidi (zehirli guatr)
bulguları nelerdir?
İştah artışına rağmen kilo kaybı,
sinirlilik, acelecilik, çabuk yorulma,
terleme, sıcağa tahammülsüzlük,
çarpıntı, yüksek kan basıncı, ishal veya
sık dışkılama, ağız kuruluğu, çok su
içme, sık idrara çıkma, gece idrara
çıkma, kas güçsüzlüğü, ellerde titreme,
bakışlarda şaşkınlık veya korku
ifadesi. Göz kapağının yukarıya doğru
gerilmesi ve göz kapağında şişme, göz
kürelerinin öne doğru belirmesi, gözü
oynatan kasların tutulmasına bağlı
olarak yukarı ve dış üst yana bakışta
zorluk.
Fonksiyonel tiroid hastalıklarının
tedavileri nelerdir?
Hipertriodizm: Tiroid hormonlarının
aşırı üretimi baskılanmaya çalışılır.
Temel olarak 3 tedavi yöntemi vardır.
1- Cerrahi olarak hasta tiroid bezinin
alınması 2- Radyoaktif iyot ile tiroid
bezinin aşırı çalışmasının önlenmesi
3- Antitiroid ilaçlar ile tiroid bezinden
aşırı hormon salgılanmasının durdurulması.
Hipotiroidizm: Üretimi yetersiz olan
tiroid hormonlarının hastaya dışarıdan
verilmesi gerekir. Tedaviye ömür boyu
devam edilir.
Avrupa Hastane Eczacıları Birliği’nin (European Association of
Hospital Pharmacists’-EAHP), 2010 yılı Genel Asamblesi
Lugano, İsviçre’de yapıldı. Türkiye hastane eczacılığını temsilen
toplantılara katıldım. Hastane Eczacılığı ve çalışmaları ile ilgili
olarak düzenlenen ve yalnızca delegelerin yer aldığı kapalı
oturumlarda ülkemiz hastane eczacılığı ile ilgili olarak sözlü
sunumda bulundum. Çalışma gruplarında ve tartışmalarda söz
aldım. Ülkeme döndüğümde bilimsel kongrelerin ve toplantıların
her açıdan ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettim.
Ancak geçenlerde okuduğum bir tıp dergisinde bu konuyla ilgili
farklı bir yorumla karşılaştım. Yayında bilimsel kongrelerin
genelde konaklama ve ulaşım imkanlarının uygun olmasından
dolayı bazı büyük şehirlerde ve turistik yörelerde yapıldığına
değinilmişti. Aynı dergi geniş bir bakış açısıyla yurt dışında
düzenlenen kongrelerin katılım ve konaklama ücretlerinin
pahalılığından ve kongre katılımlarının ne boyutta gerçekleşmesi
gerektiğini sorguluyordu.
Bugün günümüz Türkiye’sinde hala üniversitelerimizde ve bazı
diğer bilimsel kurumlarda genç bir araştırmacının kongreye veya
bilimsel bir oturuma katılmak için çektiği ekonomik zorluk
düşündürücüdür.
Buna karşın ülkemizde bilimsel kongrelerin düzenlenmesi oranı
geçmişe göre ciddi bir artış göstermektedir. Yurt dışı kongrelerine
katılma imkanları da bu paralelde artmıştır.
Ancak uluslararası bilimsel istatistiklerin sonucuna bakıldığında
görülen odur ki giderek artan bilimsel kongre uukatılım ve
düzenleme sayısına rağmen ülkemiz bilimsel gelişmişlik
sıralamasında ciddi bir artış gösterememiştir. Bunun belki de en
önemli nedeni kongrelere herkesin kayıtlanması ama gerçek
anlamda katılmamasıdır. Kongreyi ya da bilimsel bir oturumu
düzenleyen organizasyon komitesi için önemli olan çoğu defa
dinleyici sayısı değil, katılımcı sayısıdır. Ancak bazı toplantılarda
yüzlerce kayıt yapılmış olmasına rağmen salonlardaki
dinleyicilerin çok az sayıda olduğu görülmektedir.
Bir kongre için bildiri, sunum ve tartışmalara olan ilgi ülkemiz
kongre katılımcıları için giderek azalmaktadır. Peki, bir katılımcı
zamanını, emeğini ve parasını harcayarak geldiği bir toplantıya
neden gerçekten katılmamaktadır? Yoksa katılımcıların bazı
kurumlar ya da firmalarca desteklendikleri için mi kongreler
hafife alınmaktadır? Rahatsızlık veren gerçek ise, kongreleri ve
bilimsel oturumları tatil ve sosyal program olarak görmekte olan
bir kesimin giderek artmakta olmasıdır.
Bir tıp ya da eczacılık kongresine katılmanın maliyetinin çok
yüksek olduğu ve bu katılımların büyük çoğunluğunun da yurt
dışında olduğu düşünülürse, katılımcıların neden kongrelere ilaç
firmalarının sponsorluğunda, hiç para ödemeden katıldıkları
sorgulanmaya başlanmalıdır. Ya da madalyonun öteki yüzüyle,
neden kongre katılım ücretleri çok pahalı tutulmaktadır?
Kongreye katılım ücretleri kişilerin kendi cebinden
karşılayabileceği fiyatlarda olsa ne kaybedilir?
Yeniliklerin izlenmesi için en önemli şartın kongrelere katılım
olduğu şüphelidir. Ancak bu tür soruların cevabı belki de
farmakoekonomi ve rasyonel ilaç kullanımına yönelimle
cevaplanabilir. Bu anlamda doktorlar tarafından reçete yazımı
ve ilaç istemlerinin tekrar değerlendirilmesi ve gözden geçirilmesi
büyük önem taşımaktadır.
Ayrıca jenerik ilaç kavramı ve muadil ilaçların kullanılması
yönündeki girişimler ivedilikle hızlandırılmalıdır. Tıp ve eczacılık
etiğinin sürekli canlı tutulması gereklidir. Çünkü bu konuda etik
uygulama, seyahat ve toplantı desteğinin özellikle geliri düşük
olan uzmanlık öğrencilerine verilmesini onaylanmaktadır. Bir
bildiri ya da sunum yapmayan kongre katılımcılarına sponsor
sağlanmasına yönelik uygulamalara ise sıcak bakılmamalıdır.
Unutmamalıdır ki, her gereksiz masraf, bilinçsiz ilaç tüketimi ve
ilaç reçetelendirilmesi, ülke ekonomisine ve ilaç bedellerine bir o
kadar yansıyacaktır.
N u m u n e G a z et es i
Te mmuz 2010
H A B ERLER
17
Ölü hücrelerle kalınlaşan deri tabakası rahatsızlık verir…
Kendi ‘nasırınıza
basmayın’
İnsanların el ve ayak-
larında meydana gelen
nasır, aşırı sürtünmeye ve
basınca karşı derinin
verdiği tepki ile
o bölgenin kalınlaşmasıdır. Büyüyen nasır altındaki deri tabakasına
baskı yaparak iltihaplanmaya neden olur, ağrı
yapar. Nasırlardan
kurtulmanın yolu ise
bölgenin su ile
ıslatılıp ponza taşı ile
temizlenmesidir…
Nasır, sürtünme veya aşırı
basınç nedeniyle derinin üzerinde
oluşan
boynuzsu
tabakadan meydana gelen bir
oluşumdur. Kalınlaşmış deri
olan nasır yumuşatılarak
yapılacak temizlik sonucunda
kaybolabilir.
Ölü deri hücrelerinin birikerek bir keratin (protein)
tabakası oluşturması, bu durumun ilerlemesi sonucu nasırın
altındaki deri iltihaplanır. Bu
durum ağrıya ve rahatsızlığa
neden olur.
Nasırın nedenleri
Nasır, daha çok derinin aşırı
sürtünme ile karşılaştığı noktalarda ortaya çıkar. Elleri ile
çalışan işçilerde ve çıplak
ayakla dolaşanlarda, normal
olarak ağrı vermeyen ve
gerçek nasır olmayan deri
kalınlaşması olabilir. Ancak,
örneğin kemancılarda sürekli
olarak çenelerini kemanın
gövdesine dayamaktan veya
yeni ayakkabı alanlarda
ayakkabının belirli noktalarda
ayağı vurması ile gerçek nasır
oluşur.
En çok ayaktaki çıkıntılarda,
parmaklar arasında ve topukta
ortaya çıkar. Bunyonların* üzerinde de nasır oluşur. Bunun
nedeni, buradaki kemiğin
çıkıntılı oluşu ve sürekli
olarak ayakkabıya sürtünmesidir. Bu kemik çıkıntıları üzerindeki sert deri tabakası alt
tabakaları koruduğundan, buralarda nasır sık görülür.
Ancak nasır ve bunyon
oluşumu arasında bundan öte
bir ilişki yoktur. Bazı kişiler,
özellikle de yaşlılar, nasıra
daha eğilimlidirler.
Nasır tedavisi
Nasır, kalınlaşmış deri olduğu
için, derinin üst tabakalarının
temizlenmesi ile tedavi edilir.
Nasırlı kısım bir süre ıslatılıp
yumuşatıldıktan sonra ponza
taşı ile ovulur. Bu, yeni oluşmaya başlayan nasırlar için
yeterlidir.
Daha ileri durumlarda ise, bir
Dans
Dersleri
makasla veya özel bıçakla
alınır. Ancak bu işlem
sırasında yumuşak deriyi
kesmemeye dikkat edilmelidir. Yumuşatıp nasırı düşüren
nasır yakıları da vardır. Yüzde
40 oranında salisilik asit
içeren bu yakılar nasırın tam
üstüne uygulanır ve 24 saat
bırakıldıktan sonra alınıp yumuşayan nasır bir ponza taşı
ile temizlenir. Tek uygulama
sonucu yumuşayan nasıra
yeniden yakı konur.
Daha yaşlı kişiler bazen nasırları ile yaşama yolunu seçerler. Bunun için yumuşak
tamponlar kullanırlar. Ortası
delik olan bu tamponlar
nasırın ağrı vermesini önler.
Şeker hastaları ve dolaşım
bozukluğu olanlar ise bir uzmana giderek gerekli bakımı
yaptırmalıdırlar.
*Bunyon; Ayak başparmağı
ekleminin kökünde ayak
başparmağının şekil
bozukluğundan ya da ayak
başparmağı kemiklerinin
büyümesinden kaynaklanan
bir şişkinliktir.
Deri
Hastalıkları
ve Renkler
Mikroskop Gözüyle
[email protected]
Vücuttaki en büyük organ deridir. İç
organları dış ortamdan ve çeşitli
mekanik etkilerden koruması yanında
vücuttan ısı ve sıvı kaybının
düzenlenmesinde çok önemli rol oynar.
Deri çevresel etkenlere karşı moleküler
ve hücresel düzeylerde çok dikkatle
dengelenmiş
reaksiyonları
düzenleyebilen kompleks işlevlere sahip
bir organdır. Bu hassas dengelerin
bozulması sonucu deride kırışıklıklar,
saç dökülmesi, kabarcıklar, renk
değişiklikleri ve hatta kanserler
meydana gelebilmektedir.
Pek çok hastalıkta deride renk
değişiklikleri meydana gelir. Bu
hastalıklar
esas
olarak
derinin
hastalıkları olabileceği gibi başka organ
ve sistemlerin bozuklukları da farklı
renklenmelere yol açabilir. Hastalığın
neden olduğu rengin ortaya çıkışındaki
çok önemli bir faktör de ırktır. Yani
kişinin normaldeki deri rengi, meydana
gelen değişikliği doğru değerlendirmek
açısından önemlidir. Genel olarak renk
değişiklikleri beyaz tenli insanlar esas
alınarak tanımlanmaktadır.
Kırmızı-mor-mavi-siyahturuncu…
Derideki kızarıklık, kırmızı renk en
sıklıkla güneş etkisinden ve yanıklardan
meydana gelir. Derinin çeşitli nedenlerle
travmatize olması, tahrişe uğraması da
(kaşıntı, böcek ısırığı gibi nedenlerle)
kızarıklığa neden olur. Ayrıca çocukluk
çağında görülen kızıl, kızamık,
kızamıkcık gibi döküntülü hastalıklarda
da renk değişikliği aynı şekildedir.
Yiyecek, giyeceklere ya da ilaçlara karşı
gelişebilen alerjik reaksiyonlarda deri
rengi dar veya geniş alanlarda kırmızıya
dönebilir. Pembemsi-kırmızı renge
neden olan hastalıklar çoğunlukla,
bazısı egzema diye bilinen inflamatuar
deri hastalıklarıdır. Bu hastalıklar
arasında psöriazis (sedef hastalığı) de
bulunmaktadır ve özellikle diz, dirsek ve
saçlı deride kırmızı renkli alanlar ile
birlikte beyaz, sedef rengi pullanma
önemli bir bulgusudur. Ancak eğer
hasta Afrika kökenli yani koyu tenli ise
sedef hastalığı belirtisi mor renkte
görülebilir.
Tiyatro
Dersleri
Müzik
Dersleri
Doç. Dr.
Selda SEÇKİN
Resim
Dersleri
Derideki küçük kan damarlarının
genişlemesine bağlı olarak veya deriye
rengini veren melanin pigmentinin
yoğunluğu ile ilgili olarak pek çok
hastalıkta mor-eflatun ve hatta mavi
renkte lezyonlar saptanabilir. Örneğin
mavi nevüs (ben). Bununla birlikte
deride oluşan iyi huylu veya kötü huylu
benlerin
çoğunluğu
kahve-siyah
renklidir. Eski kanama alanlarının da
deride kahverenkli, mor lekeler
oluşturduğu bilinmektedir.
Tüm deride kahve-bronz renge doğru
koyulaşma ise böbrek üstü bezlerinin
yetmezliğinden kaynaklanan Addison
hastalığında görülür. Sarı-turuncu
renkte lekelenmelere neden olan
hastalıklar arasında tüberküloz da
bulunmaktadır. Deride kepeklenmeye
neden olan hastalıklarda, melanin
pigmentinin kaybı durumlarında ya da
bazı kişilerde yara iyileşme alanlarında
beyaz renk meydana gelebilir.
Tüm bu renk değişiklikleri hastanın esas
ten renginin bilinmesi koşulu ile hastaya
tanı koyarken çok değerlidir. Renk
değişikliği yanı sıra eşlik eden başka
belirti ve bulgular da göz önünde
bulundurularak tanı konur ve hastanın
tedavisi düzenlenir.
Mikroskop gözüyle…
Deride renk değişikliğine neden olan
hastalıklara tanı koymak için zaman
zaman hastanın deri lezyonlarından
biyopsi alınması gerekir. Biyopsi
materyalleri
rutin
laboratuar
işlemlerinden geçirilirken son aşamada
hematoksilen-eozin boyası ile boyanır.
Hücreler ve dokular pembe ve morun
tonları ile boyanırlar ve bu sayede
mikroskop altında değerlendirilebilirler.
Bu metod ile yukarda sayılan
hastalıkların çoğunda hücreler ve
dokular, her zaman olduğu gibi,
pembe-mor boyalı görülürler. Ancak
bazı durumlarda deride izlenen
kırmızılık, kahverengilik ya da mavilik
mikroskop altında incelemede de
karşımıza çıkar. Göz alıcı olabilen bu
renkler
hastalığı
tanımayı
çok
kolaylaştırabilir.
Çocuk Grubu
Dersleri
Ulaşım
İletişim
T.C.
M.E.B.
Güzel Sanatlar Eğitim
Kursları
(Resim-Müzik-Dans-Tiyatro)
- Klasik Salon Dansları
- Arjantin Tango
- Latin Dansları
(Tango, Waltz, Swing,
Salsa, Rhumba, Cha-Cha)
- Oryantal
- Bale
- Rock’n Rol
- Halk Oyunları,
- Horon, Zeybek,
- Çökertme, Roman,
- Efe, vb.
- Çiftetelli
- Konservatuarlara Hazırlık
- Müzik Bölümlerine Hazırlık
- Şan,Solfej
- Repertuar
- Piyano,Org
- Gitar
- Keman
- Bağlama,Ud
- Yan Fülüt
- Klarnet - Saksafon
- Vurmalı (Bateri - Perküsyon)
- Kanun
- Tulum - Kemençe
- Konservatuara Hazırlık
- Dramatik Yazarlık
- Bölümlerine Hazırlık
- Sinema
- Dizi
- Belgesel
- Reklam
- Klip (Canlandırma)
- Dublaj (Seslendirme)
- Drama
- Çocuk Drama
- Dramatik Yazarlık Atölye
(Hobi)
- Diksiyon
Sanatın Başarıya Dönüştüğü Adres
- Güzel Sanatlar ve
Eğitim Fakültelerine Hazırlık
(Grafik, Resim, Heykel, Seramik,
Animasyon, Tekstil, Sahne
Tasarımı, İç Mimarlık, Takı
Tasarımı, Endüstriyel Tasarım vb.)
- Anadolu Güzel Sanatlar
Liselerine Hazırlık
- Hobi Dersleri
(Sulu Boya, Yağlı Boya,
Portre, Heykel, Seramik,
Ahşap Boyama, Ebru,
Takı Tasarımı)
- 05-15 Yaş Grubu
Resim
Heykel
Dans
Müzik (Enstürman-Koro)
Drama
Bale
Seramik
G.M.K. Bulvarı
Fevzi Çakmak 1. Sokak
No: 18 / 8Kızılay - Ankara
Tel-Fax: 0 312 229 31 12
www.atolyedosem.com
18
Te m m uz 2 0 1 0
Nu m u n e G a z et es i
KÜ LT Ü R - SANAT
Hastanemizde Tiyatro Gösterimi Yapıldı
Ankara Numune’de
“Hijyenik Skeçler”
ODTÜ Güzel Sanatlar Bölümü
Tiyatro Öğrencileri tarafından
“Hijyenik Skeçler” adlı oyun
hastanemiz Dr. Münif İslamoğlu
Konferans Salonu’nda sergilendi. Yunus Emre Gümüş’ün
yazıp, Yönetmenliğini Devlet
Tiyatroları Eski Genel Müdürü
Mine Acar’ın yaptığı, “Aman
Doktor”, “Hijyenik Atak” ve
“Semmelweis’in Öyküsü” adlı üç
bölümden oluşan oyun Numuneliler tarafından ilgiyle
izlendi.
‘Hastane enfeksiyonları’ hakkında eğitici ve eğlendirici bölümlerden oluşan skeçlerde sağlık
çalışanlarının yaşadıklarından
kesitlerde sunuldu.
Oyun sonrası Başhekimimiz
Doç. Dr. Nurullah Zengin tüm
oyuncuları ve teknik kadroyu
başarılı
performanslarından
dolayı kutlayarak, “Bu kadar
değerli bir yönetmen ve oyuncu
kadrosunu bünyesinde barındıran bir tiyatro topluluğunun hastanemizde bir oyun sergilemelerinden dolayı çok mutluyum.
Oyunun içeriğinin tamamen
tıbbi olması, yer yer yaşadığımız
bazı durumları skeçlerle anlatmaları mutluluğumuzu daha da
arttıran bir etkendir. Hastane
yönetimi olarak, bu tür sanatsal
aktivitelerle sayıları 5.000’lere
yaklaşan çalışanlarımızın stres-
lerini azaltmayı, çalışma şevklerini arttırmayı hedeflemekte ve
sanatın her alanına hastanemiz
dahilinde yer vermeye çalışmaktayız” dedi.
Yönetmen Mine Acar ise yaptığı
konuşmada, enfeksiyon konusunda ciddi uyarılar içeren ve
bunları eğitici olduğu kadar
eğlendirici bir biçimde sergileyen, 3 skeçten oluşan oyun ile
Türkiye de bu konuda bir ilki
gerçekleştirdiklerini belirterek
şöyle dedi: “Bu oyun aslında Dr.
Şebnem Erdinç’in bir hayali ile
başladı ve bugünlere geldi. Bizler
tüm ekip arkadaşlarımız olarak
bu prodüksiyonu hiçbir ticari
amaç düşünmeden sadece sağlık
konusunda kamuya yararı olması için hazırladık. Onun
için de emeklerimizin, olabildiğince çok sağlık kurum, kuruluş ve okullarına ulaşabilirsek
değerleneceğine inanıyoruz. Her
ne kadar talepleri eylül ayından
sonra değerlendirmeyi düşündüysek de Ankara Numune Hastanesi’nden gelen talebi ve
hastane yönetiminin çok samimi
ve sıcak yaklaşımını kıramadık.
Sahne ile ilgili teknik sorunları
aşarak ve 3 gün devam eden
provalar sonunda bugün burada
tamamen dolu bir salonda
oyunumuzu sergilemenin mutluluğunu yaşadık.”
Konuşmalardan sonra Başhekimimiz Zengin, oyunun yönetmeni Mine Acar’a ve oyunun
hastanemizde sergilenmesinde
büyük emekleri olan Doç. Dr.
Şebnem Erdinç’e çiçek takdim
etti.
Hastanemiz çalışanları sanatsal etkinliklerde göz doldurmaya devam ediyor…
Hastanemizde yağlı boya resim sergisi açıldı
Türkiye’nin en büyük hastanesi
konumunda olan hastanemizde
çalışanlarının üretimi olan yağlı
boya resim sergisi açıldı.
Klinik Şefi, Şef Yardımcıları, Doktorlar,
Hemşireler gibi hastane çalışanı yaklaşık
40 amatör ressamın toplam 140 eserinin
sergilendiği yağlı boya resim sergisi
Başhekimlik giriş lobisinde açıldı. Hastaların ve ziyaretçilerin de gezebildiği sergi 5
Temmuza kadar açık kaldı.
Ankara Numune’de mesai sonrası akşam
saatlerinde yine hastane personeli olan
Ressam Hemşire Sema Efe’nin verdiği
kurslarla resim yapmayı öğrenen veya
geliştiren sağlık çalışanları bu sayede hem
sanatla uğraşmış oluyor hem de günün
stresini üzerlerinden atmış oluyorlar.
Dinçer: Bir devlet hastanesinde
ilk defa resim sergisi açıyorum.
Resim sergisinin açılışını Ankara Vali
Yardımcısı Celal Dinçer, Sağlık Bakanlığı
Verem Savaş Daire Başkanı Uzm. Dr.
Hamza Bozkurt, Hastanemiz Başhekimi
Doç. Dr. Nurullah Zengin
birlikte
gerçekleştirdi.
Açılışta yapılan konuşmalarda Vali Yardımcısı
Dinçer, bir devlet hastanesinde ilk defa bir
resim sergisi açtığını belirterek; “ortaya konulan
eserlerin sağlık çalışanlarının ellerinden
çıkması beni çok mutlu etti ve diğer kurumlarımızın da bu faaliyeti örnek almasını temenni ediyorum” dedi.
Zengin: Sanatsal çalışmaları
desteklemeye devam edeceğiz
Hastanemiz Başhekimi Doç. Dr. Nurullah
Zengin ise yaptığı konuşmada, hastane
yönetimi olarak çalışanların her türlü
sanatsal faaliyetlerini desteklediklerini ve
bu desteklerinin sadece resim ile sınırlı olmadığını çalışanlarımızın ilgi duyduğu
sanatın tüm branşlarında da devam etmekte olduğunu söyledi. Zengin şöyle
dedi: “Hastane personelimiz büyük bir
özveriyle çalışarak bu eserleri ortaya
çıkarmışlardır. Böyle bir sanatsal etkinliğin
hastanemizde yapılmasında gurur duyuy-
personelimizi bir nebze olsun rahatlatabilmek, dünyaya farklı bir pencereden
bakmasını sağlamak, mutluluklar ve
güzellikler sunmak olduğunu belirtti.
Ressam Efe şöyle dedi: ‘Bu benim kişisel
ve karma olmak üzere 38. sergim. Bu
sergiden sonraki hedefimiz Paris’te sergi
açmak, bu yönde hazırlıklarımızı yapmaktayız. Amacım hastanemizin adını yurt
içinde ve yurt dışında çok güzel bir şekilde
duyurabilmek.’
orum. Sadece resim değil, bağlama kursunda da büyük bir aşama kaydettik, onları da dinledim ve çok etkilendim. Devlet
kurumlarında bu tür aktivitelerin varlığı
orada üretimi pozitif etkilemekte, insani ilişkileri arttıran bir etki yapmaktadır. Bu
sergide sergilenen eserleri ortaya çıkaran
tüm arkadaşlarımı başarılarından dolayı
kutluyorum. Yarınlarda yeni eserlerle
sanatta da etkin olmalarını, örnek olmalarını diliyorum.”
Efe: Hedef Paris’te sergi açmak
Serginin açılmasında büyük emeği olan
Ressam Hemşire Sema Efe ise, 2 yıl
Cleopatra Sanat Galerisinde, bu son 1
yıldır da Devlet Resim Heykel Müzesinde
resim hocalığı yaptığını belirterek hastane
içerisinde verdiği kurs ile hedefinin hastanemizde çok stresli ve yoğun çalışan
Sergide eserleri sergilenen ressamlar
arasında akademik kariyer yapmış birçok
hekim de bulunmakta. Bunlar arasında
bulunan şiir ve hikaye gibi bir çok edebi
eser vermiş olan 2. Fizik Tedavi Klinik Şefi
Doç. Dr. Hatice Bodur ise şöyle dedi:
“Hayatımın ‘Hızır’ beklediğim bir döneminde resimle tanıştım. Atölyedeki
arkadaşlarımla çok hoş bir ‘resim
kardeşliğimiz’ oluştu.”
Hastanemiz 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji Kliniği Şef Yardımcısı
Doç. Dr. Esragül Akıncı ise duygularını
şöyle anlattı: “İnsanın kendi emeğini ve
duygularını katarak oluşturduğu bir eserin
verdiği zevk ise bambaşka...”
Hastanemiz teknik personellerinden
mühendis Mehmet Acılar ise; resim yaparak stresini tuvale bıraktığını belirterek
şöyle dedi: “Resim yaparken tüm yorgunlukları unutuluyor.”
Nu m u n e G a z et es i
Te mmuz 2010
S U DO KU B U LM ACA
19
Sudoku uzakdoğudan dünyaya yayılmış bir zeka oyunudur. Bulmacadaki her satır, her sütun ve 3x3’lük her kutuya, 1’den 9’a
kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3x3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar sadece 1 defa kullanılabilir.
2
7
4
KOLAY
6
8
1
2
2
6
9
5
2
5
9
7
3
9
4
3
8
1
6
1
4
4
6
3
2
7
7
5
2
9
O R TA
2
3
8
3
2
1
9
2
7
2
8
1
4
1
ZOR
2
4
1
Numune Gazetesi
Temmuz 2010 Yıl: 1 Sayı: 6
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Adına
Yayın Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Nurullah ZENGİN
(Başhekim)
Genel Yayın Yönetmeni
Doç. Dr. Hürrem BODUR
Yayın Kurulu
1. Doç. Dr. Hürrem Bodur
2. Uzm. Ecz. Aslıhan Beyan
3. Doç. Dr. Celil Göçer
4. Dr. Abdulkadir Özbek
5. Elvan Salman (Baş Hemş.)
2
9
8
6
6
2
8
Bilimsel Danışma Kurulu
1. ABAYLI Ekrem
2. AK Fikri
3. ALLI Nuran
4. ALTIPARMAK Emin
5. ATAN Ali
6. AVŞAR Fatih
7. AYDOĞDU Sinan
8. BALABAN Neriman
9. BELEN Ahmet Deniz
10. BİÇİMOĞLU Ali
11. BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice
12. CENGİZ Ömer
13. COŞKUN Faruk
14. ÇETİNKAYA Mesut
15. DEDE Doğan
16. DERE Hacı Hüseyin
17. DİKMEN Bayazit
18. DİLBAZ Nesrin
19. DOKUZOĞUZ (KUT) Başak
20. ERDOĞAN Bülent
21. ERYILMAZ Adil
22. ESKİOĞLU Erdal
23. GÖĞÜŞ Nermin
24. GÖKA Erol
25. GÜÇTEKİN Ali
26. GÜL Ülker
27. GÜLER Serdar
28. GÜVENER Engin
9
7
4
8
4
1
2
7
29. HASIRİPİ Hikmet
30. HENGİRMEN Süleyman
31. KAMA Nuri Aydın
32. KARAASLAN Yaşar
33. KARADEMİR Mehmet Alp
34. KOCA Yüksel
35. KOÇ Mahmut
36. KOPARAL Salih Suha
37. KULAÇOĞLU Sezer
38. KURAL Gülcan
39. MEMİŞ Ali
40. ODABAŞ Ali Rıza
41. ÖZBAKIR Şenay
42. ÖZDEM Cafer
43. ÖZET Gülsüm Gülistan
44. ÖZKARA Adem
45. ÖZMEN Mehmet Mahir
46. PEKSOY İrfan
47. SAKINCI Ünal
48. SARAÇOĞLU Ömer Ferit
49. SEÇKİN (ERARSLAN) Selda
50. TABAK Abdullah Yalçın
51. TÜMÖZ Mehmet Ali
52. TÜMÖZ Mübeccel
53. UÇANER Ahmet
54. ULUSOY Feridun Vasfi
55. ÜNAL Adnan
56. YILDIRIMKAYA Mustafa Metin
57. YÜKSEL Enis
7
6
8
4
4
8
1
3
6
8
9
9
2
3
9
4
3
2
4
9
4
6
6
3
7
5
5
8
8
7
3
6
9
4
2
2 9
4
9
4
1
3
4
1
5
9
6
7
2
1
5
4
8
4
1
8
1
9
8
2
2
9
7
5
8
9
5
8 6
2
5
3
6
1
6
7
8
9
7
2
3
9
7
4
7
6
3
8
8
5
8
2
8
9
2
5
7
6
5
5
7
2
7
8
5
3
Haber Koordinatörü
4
7
3
9
6
9
Uzm. Ecz. Aslıhan BEYAN
9
7
7
(Başhekim Yrd.)
5
8
5
8
9
9
3
1
2
6
6
4
5
3
5
1
8
3
9
5
7
9
4
6
9
6
1
6
8
3
8
5
5
1
3
4
2
7
5
9
4
9
5
6
6
4
8
9
5
2
1
3
1
4
3
7
8
5
1
7
6
1
3
3
4
3
6
5
9
5
3
8
1
Aysun Yayıncılık Matbaacılık
Reklam İnşaat Turizm
San. Tic. Ltd. Şti. Adına
İmtiyaz Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
6
5
2
Yönetim Adresi:
Mahatma Gandi Caddesi No: 105/3
G.O.P. / Çankaya – ANKARA
Tel: 0 312 436 44 00
Fax: 0 312 447 54 59
E-mail: [email protected]
www.numunegazetesi.com
Aysun PALALI
Genel Yayın Koordinatörü
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi :
Tel: ( 0312 ) 508 40 00
Cumali KÖKTAŞ
www.anh.gov.tr
Haber Merkezi
Taşkın Palalı
Ayça Gülşen Karahan
AVEC Reklam Organizasyon
www.avecreklam.com
Numune Gazetesi Basın Meslek
ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Ücretsizdir, para ile satılmaz.
Numune Gazetesi’nin tüm içeriği,
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi tarafından hazırlanmakta
olan bir sağlık gazetesidir. Yayınlanan
yazıların sorumluluğu yazarlarına,
reklamların sorumluluğu ise reklam
verene aittir. Numune Gazetesinde
yayınlanan makale ve haberler kaynak
belirtilmek suretiyle alıntı yapılabilir.
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Baskı: Başak Matbaacılık Tanıtım Hiz. Ltd. Şti.
Anadolu Bulvarı No:5/15 Gimat-Yenimahalle
Ankara Tel:0312 397 15 17 (20.07.2010)
Hukuk Danışmanı
Av. Çiğdem Altınışık
Mizanpaj
SAĞLIK ALANINDA ÖNEMLİ TELEFONLAR
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
YIL:1 SAYI:6 TEMMUZ 2010
G
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 508 40 00
G
Hızır Acil Servis 112
G
Sağlık Bakanlığı iletişim Merkezi (SABİM) 184
G
TC Sağlık Bakanlığı 585 10 00
G
Ankara İl Sağlık Müdürlüğü (Rüzgarlı) 309 13 53
G
Kızılay Kan Merkezi 362 97 00
G
Hıfzısıhha Ulusal Zehir Merkezi 114 (Ücretsiz )
G
Alo Yangın 110
Hastanemiz Kreş ve Anaokulunda diploma
şenliği yapıldı
2009–2010 Öğretim yılı sonunda
14 çocuğumuz 11 Haziran 2010
tarihinde karne, 15 Haziran 2010
tarihinde diplomalarını aldılar ve
anaokulumuzdan mezun oldular.
Bu yıl 6.sı düzenlenen karne törenine Başhekimliğimizi temsilen
Başhemşire Elvan SALMAN,
Müdür
Yardımcısı
Kamil
COŞKUN ve geniş bir davetli
grubu katıldı. Kreş ve Anaokulumuzun geleneksel olarak Atatürk
Orman Çiftliği Piknik Alanında
düzenlediği Diploma Şenliği’ne
Başhekimimiz Doç. Dr. Nurullah
ZENGİN katılmış, çocuklarımızın
coşkusuna ortak oldu ve diplomalarını verdi. Karne ve diploma
etkinliklerimize
velilerimizde
katıldı. Karne töreninde çocuklar
Anadolu’dan Esintiler halk oyunlarını oynadılar ve ardından drama
gösterisi sundular.
Tarihçesi
Personelimiz çocuklarına hizmet veren kreş ve anaokulumuz
1973 yılında merhum Başhekimimiz Dr. Münüf İslamoğlu tarafın-
dan hizmete açılmıştır.
2005 Yılından itibaren hastanemiz Sağlık sokak ek hizmet binasına taşınmıştır. (30 çocuk
bebek bölümü – 70 çocuk
anaokulu bölümü) toplam 100
çocuk kapasitelidir.
Anaokulumuzda Bilgisayar, Modern Dans, Satranç, İngilizce, Drama, Tiyatro, Resim ve Seramik
etkinlikleri yapılmaktadır. Jimnastik ve oyun oynamaları için
halı saha vardır.
Ayrıca 2005 yılında Fen ve deney
laboratuvarı açılmış olup çocuklarımız bu yaşta deney yapma
alışkanlığı edinmektedir. Kreş ve
Anaokulumuz M.E.B. mevzuatı
dahilinde kreş
ve
gündüz
bakımevi yönetmeliğine uygun
olarak hizmet vermektedir. Kreş
ve Anaokulumuzda; Çocuk
Gelişimi ve Eğitim Uzmanları,
Psikolog, Hemşire, Öğretmenlerimiz görev yapmaktadır.
Niçin ANEAH Kreş
ve Anaokulu
Çocuklar çok erken yaşta (4–5
aylıkken) kurumumuza kabul
edilir. Kuruma kaydı yapıldıktan
sonra onlar artık küçük Numunelidir. Kendine ait bir yatağı, çamaşır dolabı vardır. Minderi,
sandalyesi, masası, onlara ait bir
dünyası vardır. Alışkanlıklarının
önemli bölümünü Numune kreş ve
anaokulundan alır. Örneğin
anaokulu salçalı makarnasını hiç
unutmazlar. Resimlerinde onlara
özgü elma ağaçları vardır.
lerine yetmeyi, yaşlarına paralel
olarak ayaklarının üzerinde durabilmeyi, yapabilecekleri özbakım
faaliyetlerini (el-yüz yıkama- diş
fırçalama- tuvalet vb.) öğrenirler.
Aşama aşama yemeyi-içmeyi,
basit
giyinme
becerilerini,
arkadaşları ile geçinmeyi, almayı,
vermeyi, durmayı, sıraya geçmeyi,
selamlaşmayı, müsaade istemeyi,
özür dilemeyi, teşekkür etmeyi ve
daha neleri öğrenir. Kendine
güvenleri artar.
Burada çocuklarımız kendi kendi-
Sanatsal
yaratıcı
6 yaşın sonunda diplomalarını
alırlar. Diploma törenimiz klasik
salon diploma töreni olmayıp, geleneksel olarak piknik alanında
ailesiyle eğlenerek-oyun oynayarak, sonunda kep-cübbe giyerek
yapılır.
Merkezimizde sünnetlerimiz, Modern - Hatasız - Sağlıklı
Dikişsiz - Lazersiz - Kotersiz - Estetik
Alisklamp yöntemi ile alanında dünyaca ünlü
bir ekip tarafından yapılmaktadır.
Daha detaylı bilgi ve randevu için lütfen irtibata geçiniz.
Merkezimizde sünnet olan
çocukların 1 saat sonra
yapılabilecekleri aktiviteler...
ra
a
y
u
b
n
Bütü
becerileri,
düşünme, problem çözme yetileri,
sosyal ve duygusal ilişkileri
gelişir. Drama, müzik, halk oyunları, jimnastik, laboratuar eğitimi,
satrançla tanışma, bilgisayar kullanma etkinlikleriyle uzun bir kreş
ve anaokulu dönemi geçirir.
m
T
E
N
N
Ü
S
azlıkları
A
S
1
N
A
OLDUKT
ptı
a
y
A
R
AT S O N
Adres: Vatan Cad. 365. Sokak No: 11-15/A
Metro Hastane Durağı Karşısı
Demetevler - ANKARA
Tel: 0312
332 33 35
(pbx)
Fax: 0312 332 33 53
GSM: 0506 645 25 00
www.elifsunnetmerkezi.com

Benzer belgeler