DİNİMİZ İSLAM Büyü, Sihir Bâtıl İnançlar

Transkript

DİNİMİZ İSLAM Büyü, Sihir Bâtıl İnançlar
www.dinimizislam.com
DİNİMİZ İSLAM
www.dinimizislam.com
Büyü, Sihir
ve
Bâtıl İnançlar
Künye
Sahibi:
Mehmet Ali Demirbaş
Gazeteci – Yazar
29 Ekim Cad. No:23 Kat:4
Yenibosna İstanbul
Tel: (0212) 454 38 20
[email protected]
Hazırlayan:
www.bizimsahife.org
1
www.dinimizislam.com
Büyü, Sihir ve Bâtıl İnançlar
İÇİNDEKİLER
Falcılık büyücülük nedir
Falcılık, Bâtıl inanç ve Hurafeler
Dinimizde uğursuzluk yoktur
Görülmeyen olay ve varlıklar
Cin ve illüzyon
Cinler Cennete girecek mi?
Ruhun mahiyeti ve ruh çağırmak
Ruh ve beden
Tenasüh (Reenkarnasyon) yoktur
Misyonerlerin uydurduğu hurafeler
Cinlerin zararları
Bu maili herkese gönderin!
2
3
7
13
16
19
22
23
29
30
37
38
40
www.dinimizislam.com
Büyü, Sihir ve Bâtıl İnançlar
Falcılık büyücülük nedir
Sual: Kâhinlik, falcılık, büyücülük nedir? Bunlara inanmanın hükmü
nedir?
CEVAP
Kâhinlik, cinden bir arkadaş edinip, olmuş şeyleri ona sorup, ondan
öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmektir.
Cin ile tanışan falcılar, (Yıldızname)ye bakıp, sorulan her şeye cevap
verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine,
yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her
şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür.
(Hadika)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Uğursuzluğa inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden, büyü yapan
ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir, Kur'an-ı kerime
inanmamış olur.) [Bezzar]
İbni Ebi Zeyd hazretleri diyor ki:
(Cinci tarikatçıya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona
ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caiz değildir.)
(Birgivi Vasiyetnamesi)nde, (Bir kimse, ben çalınanları, kaybolanları
bilirim dese, diyen de, buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor,
onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez.
Gaybı yalnız Allah bilir) buyuruluyor.
Gaybı cin de bilmez
Kadızade, burayı şöyle açıklıyor:
(Gaybı, Allahü teâlânın vahy ve ilham ettikleri de bilir. Cin gaybı
bilmez. Fakat cin, ben evliyadan duydum ki şöyle imiş derse, küfür
olmaz. Ancak cinler yalan söyledikleri için onlar biz duyduk deseler de
inanmamalıdır. Allahü teâlâ vahy yolu ile Peygamberlere gaybı bildirdiği
gibi, ilham yolu ile de evliyaya ve müminlere de bildirir.)
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Büyü; ilme, fenne uymayan, gizli sebepler kullanarak, garip işler
yapmayı sağlayan ilimdir. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır.
Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır.) [Redd-ülmuhtar]
Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek [büyü çözmek için büyü
yapmak] caiz değildir. (Hadika)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
3
www.dinimizislam.com
Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imanı gittikten sonra
büyü tesir eder.) [c.3, m.41]
İmam-ı Nevevi hazretleri buyuruyor ki:
(Büyü yaparken, küfre sebep olan kelime ve iş olursa, küfürdür.
Böyle bir kelime ve iş olmazsa, büyük günahtır.)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Helake sürükleyen yedi şeyden biri büyüdür.) [Buhari]
(İpe üfleyip düğüm atan kimse, büyü yapmış olur. Büyü yapan
da Allah’a şirk koşmuş olur.) [Nesai]
(Falcıya, büyücüye, kâhine giderek, onların söylediklerine
inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]
(Büyücüye inanan kimse, Cennete giremez.) [İ.Hibban]
(Gaibden haber vermek maksadı ile yıldız ilmi ile uğraşan kimse,
büyücü gibi günaha girer.) [İ.Mace]
(Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, kırk gün kıldığı
namaz kabul olmaz.) [Müslim]
(Fal bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek, puta
tapmak gibidir.) [Ebu Davud]
(Karı-kocayı birbirine düşüren Allahü teâlânın lanetine uğrar.)
[El-Envar]
(Ana ile evladın, kardeşle kardeşin arasını açana lanet olsun.)
[İ.Mace]
(Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.) [Buhari]
(İnsanı helâke sürükleyen şu yedi şeyden sakının:
1- Allah’a şirk koşmak,
2- Sihir yani büyü yapmak,
3- Katillik,
4- Faiz yemek,
5- Yetim malı yemek,
6- Cihadda savaştan kaçmak,
7- Evli ve namuslu bir kadına, zina etti diye iftira etmek.) [Buhari,
Müslim]
Büyü, insanları hasta eder. Sevgi veya nefrete sebep olur. Yani
cesede ve ruha tesir eder. Büyü, kadınlara ve çocuklara daha çok etki
eder. Büyünün tesiri kesin değildir. İlacın tesiri gibi olup, Allahü teâlâ
dilerse tesirini yaratır. Dilerse tesirini yaratmaz.
Şu halde, (Büyücü, büyü ile istediğini şüphesiz yapar, büyü
4
www.dinimizislam.com
muhakkak tesir eder) diyen ve inanan kâfir olur. (Allahü teâlâ takdir
etmişse, büyü tesir edebilir) demelidir!
Sual: Büyü, sihir etki etmez diye inanıyorum. Doğru mu?
CEVAP
Yanlış. Büyü etki edebilir, mutlaka etki eder demek yanlıştır. Büyü
ilaç gibidir. Bazen etki edebilir, insanı hastalandırır. Her ilaç da her
zaman etkisini göstermez, göstermediği de olur. Yani ilaca da büyüye de
tesir kuvvetini veren Allahü teâlâdır. Vermezse, ilaç da, büyü de tesir
etmez.
Sual: Resulullaha da sihir yani büyü yapılmış, bu olay nasıl oldu?
CEVAP
Resulullah efendimiz, Medine’ye hicretinden önce, Medine halkı
Abdullah bin Selul’ün etrafında toplanmışlardı. Resulullah Medine’ye
teşrif edince, Medine halkı tamamen Ona hürmet ve alaka gösterdiler.
İbni Selul’ü bıraktılar. Bunun üzerine Resulullahı öldürmek için harekete
geçti. Yahudiler onun yanına toplandılar. Bazı planlar yaptılar. Lebid bin
Asım’dan yardım istediler. Lebid, falan mahallede Hayre adında sihir
yapmakta çok ileri yaşlı bir kadın var, onu bulun dedi. Bulup o kadına çok
para verdiler. Yaşlı kadın bir güvercin yavrusuna iğneler batırıp, 11
düğüm yaparak güvercin yavrusunun üzerine sardı. Medine’nin dışında
harap bir kuyunun içine koyup, ağzını kapattı.
Resulullah efendimiz hastalandı. Azaları hareketsiz kaldı. Bu hâl 9
gün devam etti. Sonra Cebrail aleyhisselam geldi, durumu haber verdi.
Resulullahı oraya götürdüler. Kuyuyu açıp güvercini çıkardı. Fakat
düğümleri çözemediler. Cebrail aleyhisselam Muavvizeteyn [Kul Euzü]
surelerini getirdi. Resulullah bu sureleri o düğümlerin üzerine okudu. Her
âyeti okudukça bir düğüm çözüldü. İki suredeki 11 âyet okununca, 11
düğüm de çözüldü. Resulullah efendimiz hastalıktan tamamen kurtulup,
sıhhate kavuştu.
Sual: Cin insana geçmişte olan olayları bildirebilir mi?
CEVAP
Cin gördüklerini anlatabilir, gaibden haber veremez. İnsanlar da
gördüklerini anlatırlar. Cinlerden görmediklerini söyleyenler çıkabilir.
Kibirli yalancı olanları vardır, onlara güvenilmez.
Sual: Cinci hocaya büyü çözdüğü için para vermek günah mıdır?
CEVAP
Cinci hocaya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona
ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caiz değildir.
Sual: Âyetler okunup ipliğe düğüm atılıyor. Kötülerin şerrinden
5
www.dinimizislam.com
korunmak için dua ediliyor. Büyüye girer mi, caiz mi?
CEVAP
Büyüye girer, caiz değildir.
Bio enerji
Sual: Bio enerji veya benzer yollarla, beynin kapasitesini arttırarak,
normalde insanların yapamadığı şeyleri yapmanın veya gaybı görmenin
dinde yeri var mıdır, yoksa bunlar sihir midir?
CEVAP
Bir tekniğe dayanıyorsa mahzuru olmaz; fakat tekniğe
dayanmıyorsa, sihir yani büyü olur. Beynin kapasitesini arttırarak, bir
takım tekniklerle normalde görülemeyen şeyleri görmek, gaybı görmek
demek değildir. O şekilde görülenler gayb olmaz. Mesela günümüzde,
ultrasonla anne karnındaki çocuğun cinsiyeti görülebiliyor. Eskiden
bilinemiyordu. Ultrasonla bunu gören doktor için, gaybı biliyor denmez.
Sual: Bir cinci hocaya gittim, benden kesilmiş tırnak parçalarımı
istedi, vereyim mi?
CEVAP
Öyle yerlere gitmeyin ve vermeyin. Kesilen tırnakları gömmek iyi
olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Saç ve tırnağınızı toprağa gömün, büyücüler onlarla sihir
yapmasın!) [Deylemi]
Sual: Sihir nedir?
CEVAP
İnsanların bütün işleri, âdet-i ilahiyye içinde meydana gelir. Allahü
teâlâ, sevdiği insanlara ikram olmak için, âdetini bozarak, sebepsiz şeyler
yaratır. Bunlar enbiyadan meydana gelirse Mucize, evliyadan meydana
gelirse Keramet, diğer müminlerden meydana gelirse Firaset,
fâsıklardan meydana gelirse İstidraç, kâfirlerden zuhur ederse Sihir
denir.
Iraklı bazı kimselerin ağızlarına ateş almalarına, avurtlarına şiş
sokmalarına keramet diyenler çıkıyor. Allahü teâlâ, böyle kimselerin
Hazret-i Musa zamanında da bulunduğunu, bunların sihir olduğunu
bildiriyor. Böyle göz boyamak haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kişinin havada uçtuğunu, denizde yürüdüğünü veya ağzına
ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat dine uymayan bir iş yapsa,
keramet ehliyim dese de, onu büyücü, yalancı, sapık ve doğru
yoldan saptırıcı bilin!) [El-Münire]
Sual: TV’de gördük. Efsun yapılanı akrep sokmuyormuş. Efsun
nedir?
6
www.dinimizislam.com
CEVAP
Efsun, fen yolu ile tecrübe edilmemiş, manası bilinmeyen veya küfre
sebep olan şeyi, hasta olmamak veya hastalığı tedavi için okuyup
üflemek demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Efsun yapan tevekkül etmemiş olur.) [Nesai]
Efsunun büyüye, yani sihre benzeyen tarafı vardır. Bunlarla
uğraşmak caiz değildir.
Şirinlik muskası
Sual: Beyimin başka kadınlarla ilişkisi olduğundan evine bağlanması
için büyücü hocaya gittim. O da, tarif edip, (Kocana hayız kanı içir,
muhabbet hâsıl olur, sana bağlanır) dedi. Bazı cinci hocalar da şirinlik
muskası yazıyorlar. Hangisi uygundur?
CEVAP
Büyücülere ve cincilere inanmak kesinlikle caiz değildir.
İbni Mesud hazretleri, (Rukye, temime, tivele şirktir) hadis-i şerifini
anlatınca, hanımı (Böyle söyleme, gözüm ağrıyordu. Yahudi’nin yaptığı
rukye ile ağrım kesildi) dedi. Ona, (Bu ağrı şeytanın işiydi. O, rukye
yapılınca, Yahudi’nin okumasıyla geçtiği zannedilsin diye vazgeçti)
buyurdu. (Ebu Davud – Şir’a)
Rukye, okuyup üflemek veya üzerinde taşımak demektir. Meşru
olanı ve olmayanı vardır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Rukyede şirk olmadıkça, mahzuru olmaz.) [Müslim]
Âyet-i kerimeyle ve hadis-i şeriflerle yapılan rukye caizdir, buna,
taviz denir. Taviz caizdir ve inanana, güvenene fayda verir. Manası
bilinmeyen veya küfre sebep olan rukyeye efsun denir. Bunu veya
nazarlıkları kendi üzerinde taşımaya, temime denir. Muhabbet hâsıl
etmek için yapılan rukyelere tivele denir. Zevcin zevcesini sevmesi için
tivele denilen sihri yapmak haramdır. (S. Ebediyye)
Falcılık, Bâtıl inanç ve Hurafeler
Sual: Fal günah mıdır? Falcılık ve büyücülük aynı şey midir?
CEVAP
Yıldız falı, kahve falı, el falı gibi her çeşit fal hurafedir. Hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Falcının, büyücünün söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime
inanmamış olur.) [Taberani]
(Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul
olmaz.) [Müslim]
7
www.dinimizislam.com
Cinci hocanın cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz
değildir. Çalınanları, kaybolanları bilirim diyen ve buna inanan da kâfir
olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur.
Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allahü teâlâ, bir de onun vahy
ve ilham ettikleri bilir. Cin, bu iki yoldan öğrendiğini haber verirse, “Bana
falanca evliya bildirdi” derse küfür olmaz. Cinden arkadaş edinip, olmuş
şeyleri ona sorup, ondan öğrenmek ve bunları başkalarına bildirmek de
caiz değildir. Çünkü cinlerin gördüğü şeyleri doğru anlatıp anlatmadığı
bilinemez.
Cincilere ve büyücülerin, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen
doğru çıksa bile, Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini
yapacağına inanmak olup, küfürdür. Büyü öğrenmek de, öğretmek de
haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır.
Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek, büyü çözmek için büyü yapmak
da caiz değildir. Büyü yaparken, küfre sebep olan bir şey yapmak
küfürdür. Böyle olmazsa, büyük günahtır. Hadis-i şerifte (Büyü yapan ve
yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir) buyuruldu. (Bezzar)
Burçlara göre fal açmak da hurafedir. Her burçta doğan aynı
karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12
karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri
sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.
Siftah olarak alınan parayı çeneye sürmek, güvercine kağıt
çektirmek, misafir giden evi 3 gün süpürmemek, salı günü yola
çıkmamak, sabunu elden ele vermemek, kötü bir şey söylendiği vakit
eliyle bir yere tıklayarak şeytan kulağına kurşun demek, cenazede küreği
birinin eline vermeyip yere atmak, lohusa kadının kırkı çıkıncaya kadar,
dışarı çıkmaması, yanında birisinin bulunması, hatta yanına bir süpürge
olsun koymalı demek, kırkı çıkmamış iki çocuğu birbirinin yanına
getirmemek bâtıl inançtır.
Hıdrellezi, Nevruzu, Noeli kutlamak, dert ve dilek için yatırlarda
bulunan ağaçlara çaput bağlamak, türbelere mum dikmek, cenazeyi
yüksek sesle tekbirle veya marşla götürmek, matem işaretleri taşımak,
çelenk götürmek caiz değildir.
Bid’at olmayanlar
Bid’at ehli, aşağıdakileri de hurafe saymışsa da yanlış söyledikleri
çeşitli kitaplarda yazılıdır:
Kur'an ve hadiste olmayıp da, icma veya kıyası fukaha ile meydana
gelen hükümler bid’at değildir.
İki bayram arasında nikah yapmak caizdir. Peygamber efendimiz,
8
www.dinimizislam.com
Cuma gününe rastlayan bir bayram günü, namazdan sonra, nikah
yapması istenince, (İki bayram arası nikah olmaz) buyurdu. Yani vakit
dar, bayramlaştıktan sonra tekrar Cuma namazı için mescide geleceğiz
demek istemiştir.
Nazar için kurşun dökmek, nazar boncuğu takmak, tarlaya at kafası
takmak bid’at değildir. Bunlara bakılınca, gözlerdeki şua ilk defa oraya
gider ve nazar önlenir. (Hindiye)
Ölü işittiği için, ölüye telkin vermek sünnettir.
Devir ve iskat bid’at değildir.
Definden sonra, mezarlıkta, cenaze sahiplerine taziyede bulunmak
bid'at değildir.
Peygamber efendimizin âdet olarak yaptığı şeyleri yapmamak
[mesela entari giymemek] yahut da yapmadığı şeyleri yapmak, [mesela
çatal kaşık kullanmak] bid'at değildir.
Ölmüş evliyaya adak yapmak, yani mübarek bir zatı vesile edip,
Allahü teâlâya yalvarmak caizdir. Mesela (Hastam iyi olursa, sevabı
Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, adak olarak bir
koyun keseceğim) demek. Burada, Allahü teâlâ için kesilen adağın
sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine bağışlanıyor, onun şefaati ile, Allahü
teâlâ, hastaya şifa veriyor kazayı, belayı gideriyor. Koyunu mezar
başında kesmek haramdır. Puta tapanların, put yanında kesmelerine
benzememeli. Türbenin avlusu genişse, bir kenarda kesilebilir.
İşleri, Allahü teâlânın yaptığına inanarak, türbelerdeki evliyadan
yardım istemek, onların hürmetine dua etmek de bid’at değildir. Hazret-i
Mevlana, (Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim) buyurdu.
Deylemi’nin bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı)
hadis-i şerifi de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini
göstermektedir.
Fal ve din istismarı
Kabataş parkında çoluk çocuk oturuyorduk. Esmer bir kız, yanımıza
yaklaşıp, (Şu gözlüğümü bir takayım, falınıza öyle bakayım. Neyse halın,
çıksın falın) dedi. Ben de, başımdan savmak için, (Biz fala mala
inanmayız) dedim. Hemen, (İyi ama beyim, “Fala inanma, falsız da
kalma” dememişler mi? Sen yine inanma. Falına bakar, karamsarlıktan
kurtulursun, rahata kavuşursun) dedi. Falcıyı uygun şekilde
uzaklaştırdıktan sonra, Peygamber efendimizin, (Falcının söylediklerine
inanan, Kur’an-ı kerime inanmamış olur) buyurduğunu oradakilere
söyledim. Benim hadis-i şeriften bahsettiğimi gören, cübbeli ve bid’at
sakallı bir genç, yanıma yaklaşarak, (Amca, duamı almak istemez
9
www.dinimizislam.com
misin?) dedi. Onun ne demek istediğini anlayamadım. Elimdeki galetayı
ona verip, (Dua edersen et, bana niye soruyorsun?) dedim. Eli ile para
işareti yaptı. Sonra anladım ki, (Para ver, sana dua edeyim) demek
istiyormuş. Halbuki dini alet etmek doğru değildir. Çünkü Allahü teâlâ,
Âdem aleyhisselama, (Sakın ola ki, neslin dini geçim vasıtası
yapmasın, din ile dünya menfaatini talep edenlere yazıklar olsun!)
buyurmuştur.
Kabir fareleri
Kabataş’a gelmeden önce de, Beşiktaş’a uğramıştım. Mezarlığın
yanından geçerken bir Fatiha okuyayım, dedim. Hemen yanıma bir genç
gelip dedi ki:
- Amca hazır hatim var.
- Kaça satıyorsun?
- Amca Kur’an satılır mı, satılsa ona değer biçilir mi?
- İyi ama sana ne vereceğiz?
- Gönlünden ne koparsa...
- Sen hâfız mısın?
- Elbette amca.
Cebimden çıkardığım Tebareke cüzünü gösterip sordum:
- Şunu bir okur musun?
- Amca, hâfız olan hoca efendidir. Hatmi de o hazırladı. Ben sadece
vazifeliyim.
- Hatimlerin parasını hoca efendi ile müşterek mi paylaşıyorsunuz?
- Hayır, ben aldıklarımın hepsini veriyorum. O da duruma göre az
çok veriyor.
- Hoca efendi para ile Kur’an okumanın caiz olmadığını bilmiyor mu?
- Bilmez olur mu hiç?
- Biliyor da niye hatim sattırıyor?
- Amca biz hatim satmıyoruz. Hediye ediyoruz. Para veren olursa
alıyoruz.
- Delikanlı müftiyüssekaleyn diye birini duydun mu? Sen şu hoca
efendinin adını söyler misin?
Genç, söylediğim kelimeyi anlamadı galiba. Müftü müfettişi mi ne
zannetti.
- Hoca efendi öldü, sağlığında verdiği hatimleri bağışlıyorum.
- Anlaşıldı. Bak sağlığın yerinde, alnının teri ile kazansan olmaz mı?
- Olur, bundan sonra öyle yaparım, diyerek uzaklaştı.
Dini alet etmek
Malını müşteriye gösterirken, tüccarın Allah demesi, Kelime-i tevhid
10
www.dinimizislam.com
okuması günahtır. Bunları para kazanmaya alet etmek olur. Müşteri
çekmek için dükkanına dini levhalar asmak da, dini ticarete alet etmek
olur.
Gerek şahsi, gerek siyasi menfaat veya nüfuz sağlama işine din
istismarı denir ki, bunun dinimizdeki adı riyadır. Koltuk kapmak, alkış
toplamak, bir grup insanı peşine takmak, herhangi bir menfaat gibi Allah
rızasından başka niyetlerle yapılan her iş riya olur. Riya çok büyük
günahtır. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki, riya haramdır.
Peygamber efendimiz, (Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet
eden, gösteriş yapan, sözleri baldan tatlı kimseler çıkar. Bunlar kuzu
postuna bürünmüş birer kurttur) buyurdu. (Tirmizi)
Din alet edilerek elde edilen mala şair lanet ederek der ki:
Lanet ola ol male [makama, şöhrete] ki,
tahsiline anın ya din ola, ya ırz, ya namus ola alet.
Sual: Halk arasında, bir hanım ölünce, saçları göğsünü örtecek
uzunlukta olmalıdır diye bir inanış var. Bu doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir, aslı yoktur.
Sual: Kulak çınlaması kötüye alamet midir? Çınlayınca okunacak
dua var mı?
CEVAP
Kulak çınlaması kötüye alamet değildir. Çok kimsenin kulağı çınlar.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kulağı çınlayan beni hatırlasın, bana salevat-ı şerife getirsin.
Sonra da "Beni hayırla anana Allah rahmet etsin!" desin!) [Müslim]
Sual: Göz seğirmesi kötüye mi alamettir?
CEVAP
Hayır.
Sual: Gözü seğiren, bir şey olacağına inansa, günah mıdır?
CEVAP
Hayır. Tefeül caizdir. [Hayra yormak]
Sual: Gazetelerdeki burç sayfalarını okumanın hükmü nedir?
CEVAP
Caiz değildir.
Sual: İnsan karakterleri burçlara göre midir?
CEVAP
Halk arasında, zodyak (burçlar kuşağı) üzerinde yer alan 12 takım
yıldıza "burçlar" adı verilir. Zodyak, gökyüzünde güneş ve başlıca
gezegenlerin yolu üzerinde bulunduğu tasarlanan hayali bir kuşaktır.
11
www.dinimizislam.com
Burçlar kuşağı olarak da söylenir. Güneşin burçlara karşı olan
durumunun değişmesi yüzünden, bugün burçlardan hiçbiri kendi adıyla
anılan bölgede bulunmamaktadır. Bu yüzden 20. yüzyılda Güneş, 1
Ocak’ta Oğlak burcunda olmayıp Yay burcundadır. Bu yüzden de
burçlarda doğanların belli bir karakter sahibi olduğu söylenemez. Her
burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar 12
karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri
sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.
Sual: Gece tırnak kesilmez diyorlar. Ne zaman kesmeli, tırnak
kesmenin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Tırnak gece veya gündüz her zaman kesilebilir. Haftanın her günü
kesilebilir. Cuma günü, cuma namazından sonra kesmek daha iyi olur.
Tırnağı uzun olanın rızkı meşakkat ile, sıkıntı ile hasıl olur. Hadis-i
şerifte, (Cuma günü tırnağını kesen, bir hafta, beladan emin olur)
buyuruldu. Cuma namazı için gusletmek, güzel koku sürünmek, yeni,
temiz giyinmek, saç, tırnak kesmek sünnettir. Tırnakları Cuma
namazından önce veya sonra kesmek sünnettir. Namazdan sonra
kesmek efdaldır. (Dürr-ül-muhtar)
Hadis-i şerifte, (Cuma günü tırnak kesmek şifaya sebeptir)
buyuruldu. (E.Şeyh)
Başka bir hadis-i şerifte, Peygamber efendimizin Cuma günü
namaza gitmeden önce, tırnaklarını keserdi. Perşembe günü de tırnak
kesmek caizdir. Kesilen tırnakları gömmek iyi olur. Hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
(Saç ve tırnağınızı toprağa gömün, büyücüler onlarla sihir
yapmasın!) [Deylemi]
Sual: Bir dileğin kabul olması için, Mekke veya Medine’den getirilen
bir miktar hamur, bir gece evde kaldıktan sonra, bir bardak un, şeker ve
süt katılıyor. 10 gün bu hamurun yanında hacet namazı kılınıyor. Sonra
bu hamur dörde bölünüyor. Bir parçası ile tatlı yapıp ev halkı yiyor. Diğer
üç parçası komşulara veriliyor. Onlar da aynı şeyleri yaparak dilekte
bulunuyor. Böyle bir şeyin dinimizde yeri var mıdır?
CEVAP
Bunların aslı yoktur, uydurma şeylerdir. Dilek için çeşitli dualar vardır.
[Duanın önemi ve çeşitli dualar maddesine bakınız.]
Sual: Hocalar Yıldız nameye bakıyor, günah mıdır?
CEVAP
Yıldız name fal kitabıdır, bakmak ve inanmak haramdır büyük
12
www.dinimizislam.com
günahtır, küfre kadar götürür.
Sual: Yasin okunup düğümleniyor, kırk adet olunca kabre konuyor,
böyle yapmak uygun mudur?
CEVAP
Uygun değil, bid'attir.
Sual: Bazı yatırlara para atılıyor. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Kabirlere para atmak, iplik bağlamak gibi şeyler dinimizde yoktur.
Bunların hiç bir faydası olmadığı gibi, bid'at olduğu için de zararlıdır.
Sual: Makas gibi kesici aletler elden ele alınmaz deniyor. Alınırsa o
iki kişi kavga eder deniyor. Makas hep kapalı durmalı deniyor. Açık
durursa kefen biçer deniyor. Bunların aslı var mı?
CEVAP
Aslı yoktur, hurafedir.
Dinimizde uğursuzluk yoktur
Sual: Komşularım bana, (Seni görünce, bize uğursuzluk geliyor,
işimiz hiç rast gitmiyor) diyorlar. Salı günü iş yapmayı uğursuz sayanlar
vardır. Dinimizde uğursuzluk diye bir şey var mıdır?
CEVAP
Uğur, iyilik getirdiği sanılan şey veya belirti, hayır, iyilik, bereket.
Uğursuz, kötülük ve zarar getirdiği sanılan şey.
Uğursuzluk, bir şeyi veya bir olayı kötüye yorumlamak.
Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte
vardır. Hıristiyanlıkta da, 13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanılır.
Dinimizde ise, bir şeyi uğursuzluğa yormak yoktur. Fakat, (Şu iş veya şu
ev bana uğursuz geldi) gibi sözleri söylemekte mahzur yoktur. Hadis-i
şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslümanlıkta uğursuzluk [bir şeyi kötüye yorumlamak] yoktur.)
[Mektubat-ı Rabbani 3/41]
(Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor! Sizden biriniz, hoşuna
gitmeyen uğursuzluk zannettiği bir şey görünce, şöyle desin: "Ya
Rabbi! İyilikleri veren, kötülükleri defeden ancak sensin. Lâ havle
velâ kuvvete illâ bike.") [Beyheki]
(Yumuşak muamele uğurluluk [iyilik], sert davranmak uğursuzluk
[kötülük] getirir.) [Harâiti]
(Uğuru [hayrı] ve uğursuzluğu [şerri] en çok olan uzuv dildir.)
[Taberani]
13
www.dinimizislam.com
(Kötü huy uğursuzluk getirir.) [Taberani]
Eskiden, Arabistan'da yolculuğa çıkarken, bir kuş uçururlardı. Kuş
sağa uçarsa, uğurlu sayıp, yola devam ederler, kuş sola uçarsa, uğursuz
sayıp geri dönerlerdi. Peygamber efendimiz bunu yasaklayıp buyurdu ki:
(Kuşlara dokunmayın, yuvalarında kalsın!) [İ. Maverdi]
Hazret-i İkrime anlatır:
Bir kuş ötüp geçtiğinde, oradakiler yorumda bulundular. İbni Abbas
hazretleri de, (Hayra da, şerre de alamet değildir) buyurdu. Bir olayı
hayra yormakta ise mahzur yoktur. Çünkü Peygamber efendimiz,
gördüğü şeyleri hayra yorardı. Hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed)
Safer ayı ve uğursuzluk
Sual: Safer ayının uğursuz olduğu, bu ayda bela ve musibetlerin
geldiği doğru mudur? Başka hangi ay ve hangi gün uğursuzdur?
CEVAP
Safer ayı ile diğer ay ve günlerin uğursuz olduğu doğru değildir.
Dinimizde uğursuz gün veya ay yoktur. Mektubat-ı Rabbanide bildiriliyor
ki:
Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed
aleyhisselamın gelmesi ile bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde
vardı. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Günler, Allah’ın günleridir, kullar da, Allah’ın kullarıdır.) [1/256]
Yani, Allahü teâlâ kulu da, günleri de, ayları da uğursuz olarak
yaratmadı. Kul, dinimizin emrine uymayıp uğursuz şeyler yaparsa,
uğursuz kimse olur. Bazı günlerde kötü şeyler yaparsa, o günler ona
uğursuz gelmiş olur.
Çarşamba uğursuz değildir
Sual: Bazı günlere uğursuzluk var deniyor. Mesela Eyüp
aleyhisselama bela geldiği gün Çarşamba olduğu için, o gün, kan
alınmasının, hasta ziyaret etmenin ve tırnak kesmenin yasak olduğu
söyleniyor. Çarşamba günü uğursuz mudur?
CEVAP
Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte
vardır. Hıristiyanlıkta da, uğursuzluklar vardır. Mesela Hıristiyanlar,13
rakamının uğursuzluk getirdiğine inanırlar.
Dinimizde uğursuz gün olmadığı gibi, uğursuzluk diye bir şey yoktur.
İmam-ı Gazali hazretleri, (Uğursuzluğa inanmak şeytandandır)
buyuruyor. Hazret-i İkrime de bildirir ki:
Resulullah, gördüğü şeyleri hayra yorar, hiçbir şeyi uğursuz
saymazdı. (İ. Ahmed)
14
www.dinimizislam.com
İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Günlerin uğursuzluğu, âlemlere rahmet olan Muhammed
aleyhisselamın gelmesi ile bitmiştir. Uğursuz günler, eski ümmetlerde
vardı. Hiçbir gün, başka günlerden üstün değildir. Cuma, Ramazan ve
diğer mübarek günler, İslamiyet üstün tuttuğu için üstündür.
Ruhul-beyan’da, Tevbe suresi, 37. âyetinin tefsirinde diyor ki:
(Resulullah teşrif edince, günlerin müminlere uğursuz olmaları
kalmadı.)
Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müslümanlıkta uğursuzluk yoktur.) [Mektubat-ı Rabbani 3/41]
(Uğursuzluğa inanan bizden değildir.) [Bezzar, Hadika]
(Uğursuzluk düşüncesinin, kendisini, ihtiyacı olan bir işi
yapmaktan alıkoyan kimse, Allah’a şirk koşmuş sayılır.) [İ. Ahmed]
Dinimizde uğursuz gün yok ama, uğurlu sayılan mübarek gün ve
geceler vardır. Bunlar mübarek diye, ötekilere uğursuz demek yanlış olur.
Çarşamba ve Cumartesi hacamat yaptırmak mekruhtur. Bir rivayette
de Cuma günü de kan aldırmak mekruhtur. Mekruh olması, bu günlerin
uğursuz gün olduğunu göstermez.
Cumartesi günü oruç tutmak mekruh, bir rivayette de Cuma günü de
oruç tutmanın mekruh olduğu bildirilmiştir. Cuma ve cumartesi günü oruç
tutmak, mekruh olduğu için, bugünlere uğursuz denmez. Bayram günleri
de oruç tutmak haram olduğu için uğursuz denmez. Allahü teâlâ uğursuz
gün ve uğursuz ay yaratmamıştır. Yarattığı hiçbir şey de lüzumsuz
değildir.
İbni Abidin hazretleri, kendi zamanında Pazartesi, Çarşamba ve
Cumartesi günleri hasta ziyareti yapılmaması şeklinde bir âdet olduğunu,
bu âdete uymanın mahzuru olmadığını bildiriyor. Bu ifade, bu günleri
hasta ziyaret etmenin uğursuz olduğunu göstermez. Halkın âdet ettiği
şeylerin aksini yaparak tepkiye sebep olmamalı deniyor. Bu her zaman
böyledir. Mesela saksağan, kumru, bülbül gibi kuşlarının eti helaldir.
Ancak bunların etlerini yiyenlerin bir belaya tutulacakları bazı bölgelerde
halk arasında söylenti haline geldiği için yenmemeleri iyi görülmüştür.
Bunun gibi Urfa’daki balıklı gölün balıklarını yiyen ölür deniyor. Böyle
şeyleri yememek iyi olur.
İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(İnsan, şu üç şeyden kurtulamaz: Uğursuzluk, su-i zan ve haset.
Su-i zan edince, buna uygun hareket etmeyin. Uğursuz sandığınız
şeyi, Allaha tevekkül ederek yapın. Hased ettiğiniz kimseyi hiç
incitmeyin!) [Beyheki]
15
www.dinimizislam.com
(Bir şeyi uğursuz sayan, ona itibar etmesin ve işinden geri
kalmasın!) [Taberani]
Uğur ve uğursuzluk
Sual: Eve yarasa girmesi uğursuzluk mudur? Şu iş bana uğurlu veya
uğursuz geldi demek caiz midir?
CEVAP
Uğursuz demek caiz değil, uğursuz geldi demek caizdir. Mesela 13
sayısı uğursuz bir sayıdır demek, kara kedi görmek uğursuzluk getirir
demek, caiz değildir. Fakat, bir şeyin bize uğursuz geldiğini söylemekte
mahzur yoktur. Mesela yeni bir mahalleye taşınan birisinin, "burası bana
uğursuz geldi, buraya taşındığımızdan beri başıma gelmeyen iş kalmadı"
demesinde mahzur yoktur. Bir hadis-i şerif meali:
(Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor!) [Beyheki]
Uğur, iyilik getirdiği sanılan şey veya belirti, hayır, iyilik, bereket
demektir.
Uğursuz, kötülük ve zarar getirdiği sanılan şeydir. Yahudiler ve
Hıristiyanlar, uğursuzluk var sanıyorlar.
Uğursuzluk, bir şeyi veya bir olayı kötüye yorumlamaktır. Dinimizde
uğursuzluk yoktur. Eve yarasanın girmesi uğursuz değildir.
Görülmeyen olay ve varlıklar
Sual: Bazıları, (Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz.
Görülmeyen şey yoktur) diyor. Bazıları da nazara bâtıl inanış diyorlar. Bu
konularda âyet, hadis yok mudur?
CEVAP
(Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Görülmeyen şey
yoktur) sözü, çok basit, çok yanlış, ilme aykırı bir sözdür.
Dünya, bir imtihan yeridir. Allahü teâlâ, Bekara suresinin başında
gayba imanı, yani görmeden inanmamızı emretmiştir. İyi ile kötünün,
inananla inanmayanın ayırt edilmesi için bir imtihan gerekir. Allahü teâlâ
imtihan etmeden de kullarının ne yapacağını, suç, günah işleyeceğini
bilir. Fakat, henüz suç işlemeden cezalandırılsa, Suçum yokken,
imtihan edilmeden, beni cezalandırmanız doğru değil diyebilir. İşte
bunun gibi sebeplerle, insanlar imtihan için dünyaya getirilmiştir. Söz
dinleyenle, dinlemeyen, suç işleyenle işlemeyen belli olsun diye, bazı
yasaklar konmuş, bazı ibadetleri yapma mecburiyeti getirilmiştir. Mesela
(domuz eti veya besmelesiz kesilen kuzu eti niye haram) diye soruluyor.
Etin mutlaka bir zararı olduğu için değil, emri dinleyenle dinlemeyen belli
16
www.dinimizislam.com
olsun diye de haram edilmiş olamaz mı?
Bu öyle bir imtihan ki sorular da, cevaplar da bellidir. Kabirde ne
sorulacak, ahirette ne sorulacak hepsi bellidir. Ben soruları ve cevapları
bilmiyordum diye itiraz edilemeyecektir.
Cin, şeytan, nazar, Cennet, Cehennem gibi şeylerin görülmemesi de
bir imtihandır. Görüldükten sonra imtihanın ne önemi kalır?
İyi ile kötünün, bilenle bilmeyenin, çalışkanla tembelin, inananla
inanmayanın ayırt edilmesi için bir imtihan gerekmez mi?
İnsanlar akla tâbi olurlar
Melek, cin, şeytan gibi varlıkları göremiyoruz. Bunların var olduğu
Kur'an-ı kerimle ve hadis-i şeriflerle sabittir. Peki, göz tek başına her
zaman bir ölçü olabilir mi? Göz neleri görür, neleri göremez?
Görünüşe aldanmamalıdır. Akıl, çok zaman gözün yanlışını çıkarır.
Göz ile pencereden güneşe baktığımız zaman, güneşin, bir tepsi kadar
olduğunu zannederiz. Fakat, akıl, güneşin dünyadan büyük olduğunu
söylüyor. Gözümüzün aldandığı açıktır. Meleğe, şeytana, cine, nazara
inanmayanlar, elbette, (Biz gözümüzün gördüğüne inanırız. Güneş, top
kadar küçüktür) diyemezler. Diyemediklerine göre, göz her zaman ölçü
olamaz. Görmedikleri şeye yok diyemezler.
Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek, akla değil, his
uzuvlarına tâbi olmak demektir. Hayvanlar his uzuvlarına tâbi olur,
insanlar ise, akla tâbi olurlar. İnsanların his uzuvları, hayvanlarınkinden
daha geridedir. Köpek çok kuvvetli koku alır. İnsan, bu kadar koku
alamaz, gecenin zifiri karanlığında yarasa gibi hareket edemez, kedinin
gördüğü gibi karanlıkta göremez.
Mıknatısın magnetik gücünü gözümüzle göremiyoruz. Fakat demiri
çekmesinden mıknatısta bir güç olduğunu anlıyoruz. Kumanda âleti ile,
TV'yi açıp kapatıyoruz. Kumanda âletinde gözümüzle görmediğimiz bir
güç, bu işleri yapıyor.
Uzaktan kumandalı bir âletle, otonun kapılarını açıp, arabayı
çalıştırabiliyoruz. Fakat bu işi yapan gücü gözümüzle göremiyoruz. O
halde, hisse değil, akla değer vermek lazımdır.
Lazer ışınları ile çeşitli ameliyatlar yapılıyor. Demir bile kesiliyor. Bu
ışınları, magnetik dalgaları gözümüzle göremiyoruz. Göremediğimize yok
demek akla, ilme uygun değildir.
Bir teldeki elektrik akımını gözümüzle göremiyoruz. Fakat yaptığı
işlerden, mesela elimizi dokunduğumuz zaman, bizi çarpmasından,
içinde cereyan olduğunu anlıyoruz. Göz ile görmediğimiz için cereyanı
inkâr etmek mi gerekir?
17
www.dinimizislam.com
Yer çekimini de gözümüzle göremeyiz. Fakat cisimlerin havaya
doğru değil de yere doğru düşmesinden yerde bir çekim kuvvetinin
olduğunu anlıyoruz. Karanlıkta göremediğimiz gibi, çok kuvvetli ışıkta da
göremeyiz.
İnsandaki ruh denilen bir varlığı göremiyoruz. Ancak insanları ayakta
tutup hareket etmesini sağladığı için ruhun varlığını anlıyoruz.
İyiyi kötüden ve hakkı bâtıldan ayıran insana akıllı diyoruz. Halbuki
aklı da göremiyoruz. Görülemeyen şeyi inkâr etmek ilme aykırı bir
ahmaklıktır.
Gözle görülmediği halde, mevcut olduğu akılla anlaşılan çok şey
vardır. Bazı kimseler, bir şeye bakıp beğendikleri zaman gözlerinden
çıkan şualar, canlı cansız şeylerin bozulmasına sebep oluyor. Fen, belki
bir gün, şuaları ve tesirlerini daha iyi açıklayacaktır. Nazar gözle
görülmez ama, diğer tesir eden şeyler gibi neticesinden anlaşılır.
Toplumda, nazarı değen insanlar vardır. Nazarın, kadınlara ve çocuklara
daha çok tesir ettiği tecrübelerden anlaşılmıştır.
Akıl, göze değil, göz akla bağlıdır
(Cin ve şeytanı gözümüzle görmüyoruz. Görülmeyen şeylere
inanmayız) sözünü ancak cahiller, akılsızlar ve bazı dinsizler söyler.
Fenden haberi olan, normal düşünebilen ve akıl sahibi bir kimsenin,
yalnız gözüne göre konuşması, karar vermesi mümkün değildir.
Akıl, göze değil, göz akla bağlıdır. Göz her şeyi göremez. Mesela
tecrübeler neticesinde havanın içinde çeşitli gazlar bulunduğunu
biliyoruz. Gözümüzle havayı ve içindeki gazları göremiyoruz.
Göremediğimiz için, aklımızı göze tâbi kılarak, (Hava ve gaz diye bir şey
yoktur, olsaydı görürdük) demek aklı, tecrübeyi hiçe saymak olur.
Bugün fen yolu ile suyun, oksijen ve hidrojen denilen iki gazdan
meydana geldiğini biliyoruz. Bu gazların biri yakıcı, diğeri de yanıcıdır.
Suya baktığımız zaman ne oksijeni, ne de hidrojeni görmemiz mümkün
olmaz. Hatta su renksiz olduğu için ağzına kadar dolu bir şişedeki suyu
bile göremeyiz. Aklı göze tâbi kılarak, (şişede su, suda da gaz yoktur)
diyebilir miyiz?
İnsanlık şerefi
Aklın önemi, insanlığın şerefi, gözün görme kuvvetiyle ölçülseydi,
kedinin insandan daha şerefli olması gerekirdi. Çünkü insan, ışık
olmadan, karanlıkta göremediği halde kedi görebiliyor. O halde göze
değil, akla göre karar vermek lazımdır.
Bazı zehirli gazlar, renksiz ve kokusuz olduğu için görülemez ve
varlığı anlaşılamaz. Tüpteki bir gazın çıkıp da odadaki insanları
18
www.dinimizislam.com
zehirlememesi için gaza koku katılmaktadır. Bu sayede bir odadaki gazı
gözümüzle görmediğimiz halde, kokusundan dolayı anlarız.
İki biberin birinin tatlı, diğerinin acı olduğunu gözümüzle
anlayamayız. Gözün vazifesi bu değildir. Göz, belli bir uzaklıktan sonraki
ve belli bir büyüklükten daha küçük olan cisimleri göremez. Küçük
mikroplar görülemediği gibi, çok uzaktaki koca bir insan da görülemez.
Göremediğimiz için bunların yokluğunu iddia edemeyiz.
Göz her şeyi göremediği gibi, kulak da her sesi işitemez. Sağlam bir
kulak, belli bir frekans ve belli bir uzaklıktaki sesleri işitebilir. Şu anda
Ankara'da insanlar konuştukları halde, biz onları duyamıyor,
göremiyoruz. Biz duyamıyoruz diye onların konuşmadığını iddia edebilir
miyiz? Evimiz içinde çeşitli frekansta sesler bulunduğu halde, bir radyo
olmadan bu sesleri duyamıyoruz. Biz bu sesleri duyamıyoruz diye
varlıklarını nasıl inkâr edebiliriz?
Bu bakımdan fenne inanan bir insan, göremediği şeyi inkâr edemez.
Aslen var olup da göremediğimiz şeyleri akıl reddedemez.
Bazı gezegenlerin varlığından haberdar değiliz. Bugünkü fen, bunları
anlayamadığı için başka gezegenlerin yokluğu iddia edilemez. Canlıları
ayakta tutan ruhu da göremiyoruz, ama inkârı mümkün değildir.
Misalleri çoğaltmak mümkündür. Fenden anlayan bir dinsiz, sadece,
(Gözümle görmediğim için, cin, şeytan, melek gibi varlıklar vardır
diyemem ve inceleme alanına girmediği için yoktur da diyemem) derse,
daha insaflı hareket etmiş olur.
Gözle görülmeyen şeylerin yok olduğunu söylemek, akla değil, his
uzuvlarına tâbi olmak demektir. Hayvanlar his uzuvlarına tâbi olur,
insanlar ise, akla tâbi olurlar.
Cin ve illüzyon
Sual: Cinlere, illüzyon diyenler var, doğru mudur?
CEVAP
Bazı kimselerin, cinleri hayal (illüzyon) sanarak, yok demeleri
yanlıştır.
Korkudan, göz önünde hasıl olan hayaller, elbette yoktur. Fakat, bu
hayalleri cin sanmak, cinden haberi olmamak demektir. Bir şeye yok
diyebilmek için, o şeyi tanımak gerekir. Tanımadan yok demek, çocukça
laf olur. Bu gibilere, ilim adamı demek, yersiz olur. Bütün Peygamberlerin
haber verdiği ve hele, Peygamber efendimizin çeşitli zamanlarda haber
verdiği bir bilgiye, akla, tecrübeye dayanmadan, zan yolu ile, çala kalem
19
www.dinimizislam.com
yok demek, ilim adamına yakışır bir şey değildir.
Cinlere, meleklere, Cennete, Cehenneme inanmayanlar, (Kim gitmiş,
kim görmüş? Var olsalardı görürdük. Görülmeyen şeye inanılmaz)
diyorlar. Gözü akla değil, aklı göze bağlı sanıyorlar. Halbuki akıl, duyu
organları üstünde bir kuvvettir ve hissedilen şeylerin doğrusunu, yanlışını
ayıran bir hakimdir. İnsanlar, göze tâbi olsaydı, insanlık şerefi, gözün
kuvveti ile ölçülseydi, kedi, köpek ve farenin insandan daha şerefli olması
gerekirdi. Çünkü, bu hayvanlar, karanlıkta da görüyor, insan ise
göremiyor. O halde, göremediğine inanmak istemeyen kimse, insanlığı,
hayvandan aşağı düşürmektedir. Demek ki, his organlarımız, aklın
aletleridir. Hakim, kumandan akıldır. Akıl, görünmeyen, duyulmayan
şeyleri reddetmediği gibi, yokluğu ispat edilemeyen ve anlaşılamayan
şeylere de yok demez. Bunlara yok demek, akla uygun olmaz. (S.
Ebediyye)
Cinlerin yaradılışı
Normal akla sahip bir kimse, kâinattaki muazzam nizamı
incelediğinde, bunun kendiliğinden olmadığını anlar. (Dünya kendi
kendine muntazam bir şekilde nasıl asırlardan beri dönebilir. Elbette
döndüren bir yaratıcı vardır) der. Yaratıcıya inanan da Onun
bildirdiklerine inanır. Çünkü cinleri, şeytanları inkâr etmek, Allahü
teâlâyı inkâr etmek demektir. Bunun için aklı, fenni, göze tâbi kılmamalı,
aksine gözü akla tâbi kılmalıdır! Akıl da tek başına hakkı bulamaz.
Akıl göz gibi, İslamiyet de ışık gibidir. Yani aklın doğru karar
verebilmesi için İslamiyet ışığına ihtiyacı vardır. İslamiyet ışığı da
bunların var olduğunu bildiriyor. Her şeyi yoktan yaratan Allahü teâlâ,
(İnsan ve cinleri ancak, beni tanımaları, ibadet etmeleri için yarattım)
buyuruyor. (Zariyat 56)
Nur-ül-islam kitabında diyor ki:
Cinlerin ilk babası Can’dır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Canı da daha önce, zehirli, dumansız ateşten yarattık.) [Hicr 27]
Şeytanlar, iblisin zürriyetindendir. İblis de cin taifesindendir. Kur'an-ı
kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İblis cinlerdendi.) [Kehf 50]
Cin suresinin ilk âyetlerinde, cinlerden iman edenlerin de olduğu
bildirilmektedir.
Nas suresinde cinlerden insanlara zarar verenlerin bulunduğu,
zararlarından Allah’a sığınılması bildirilmektedir. Bu bakımdan cinleri
inkâr edip, onların insanlara zarar verdiğini inkâr eden kâfir olur.
Süleyman aleyhisselamın cinlerden de düzenli askerleri olduğu Kur'an-ı
20
www.dinimizislam.com
kerimde bildirilmiştir. (Neml 17)
Cehennem, cin ve insanlarla doldurulacaktır. (Secde 13)
Cinlerin, mümin ve kâfir olanları vardır.
Kur'an-ı kerimde cin ile ilgili daha birçok âyet-i kerime vardır. Hadis-i
şerifte cinlerden korunmak için dualar bildirilmiştir. Göz ile görmediğini
inkâr etmek, akla da, ilme de aykırıdır.
Cinleri inkâr etmek, Allahü teâlâyı inkâr etmektir. Bunun için aklı,
fenni, göze tâbi kılmamalıdır! Aksine gözü, akla tâbi kılmalıdır! Akıl da tek
başına hakkı bulamaz. Akıl göz gibi, İslamiyet de ışık gibidir. Yani aklın
doğru karar verebilmesi için İslamiyet ışığına ihtiyacı vardır.
Cin ve Şeytan
Sual: Şeytan tek midir, çok mudur? Şeytanlar, cinler gibi mi çoğalır?
Cin de insana musallat olur mu? Cin ile şeytan arasındaki fark nedir?
CEVAP
İblis, cin taifesindendir. Şeytan, sapıtan, doğru yoldan ayıran
demektir. Bunun için İblisin çocuklarına şeytan denmiştir. Kur'an-ı
kerimde şeytanların çok olduğu bildirilmektedir. (İsraf edenler,
şeytanların kardeşleridir) buyuruluyor. (İsra 27)
Şeytan ile cin arasında az fark vardır. Şeytanlar da, cin gibi ateş ile
havadan yaratılmıştır. İlk insan topraktan yaratıldığı halde, toprak değil,
et, kemiktir. Cin de ateş ve havadan yaratıldığı halde, ateş ve hava
değildir. Cin ve şeytanlar, en ufak yerlerden geçerler, insanın içine
girerler. Şeytanın vesvesesinden kurtulmak için, dine uymak gerekir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İblis, şeytanlarına der ki, "Et, kadın ve içki ile insanları
aldatmaya çalışın! Bunlardan daha tesirlisi yoktur.") [Deylemi]
Fazla et yemenin zararlı olduğu bu hadis-i şeriften de
anlaşılmaktadır.
Cin ile evlenmek, Şafii mezhebinde caiz, Hanefi’de caiz değildir.
Cinnin çoğalması gaz [hava] iledir. Bundan dolayı, cin ile evlenmek,
hakiki evlenmek değildir. Cinden, cin ile uğraşanlardan uzak durmak
gerekir.
Her insanın yanında en az kâfir bir cin, bir şeytan bulunur. Hadis-i
şerifte buyuruldu ki:
(Her müslümana yüz altmış melek vekildir. Eğer insan bir an
yalnız başına bırakılsaydı, şeytanlar ona taarruz ederlerdi.)
[Taberani]
Şeytan ve Melek
Sual: Şeytan, melek değil miydi?
21
www.dinimizislam.com
CEVAP
İblis, meleklere hocalık etmiş ise de, melek değil, cin taifesinden
olduğu din kitaplarında yazılıdır.
Cinlerle görüşmek
Sual: Cinlerle görüşüp, onlardan faydalı bilgiler öğrenilebilir mi?
CEVAP
Muhyiddin-i Arabi hazretleri buyuruyor ki:
Hiçbir insan, cinden Allahü teâlâya ait bir bilgi edinmemiştir; çünkü
cinlerin din bilgileri pek azdır. Onlardan dünya bilgileri edineceğini sanan
kimse de aldanır; çünkü faydasız şeyle vakit geçirmeye sebep olurlar.
Onlarla tanışan, kibirli olur. (Fütuhat)
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de buyuruyor ki:
İnsanın cinle tanışması, arkadaş olması, zararlıdır. Onlarla
konuşmak, fâsıkla arkadaşlık etmek gibidir. Onlarla tanışan, fayda
görmemiştir.
Cinle
tanışmaya
özenmemeli,
Evliya-i
kiramın
ruhaniyetlerinden istifade etmeye; onları tanımaya, sevmeye ve
sevilmeye uğraşmalıdır. (Keşkül risalesi)
Cinler Cennete girecek mi?
Sual: Cinleri inkâr eden kâfir olur mu? Cinler de Cennete girecek mi?
CEVAP
Cinler, çeşitli şekillere girebilecek kabiliyettedir. Müslümanları ve
kâfirleri vardır. Dine uymakla mükelleftirler. Varlıkları, Kur'an-ı kerim ve
hadis-i şeriflerle sabittir. İnkâr eden kâfir olur. Kur'an-ı kerimde mealen
buyuruluyor ki:
(Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye
yarattım.) [Zariyat 56]
(Cehennemi insan ve cinlerle dolduracağım.) [Hud 119, Secde
13]
(Hani, cinnilerden bir grubu, Kur'an-ı kerimi dinlemek üzere
sana sevk etmiştik.) [Ahkaf 29]
İbni Mesud hazretleri bildiriyor:
(Bir gece Resulullah, bizimle beraberken aramızdan kayboldu. Her
yeri aradık, bulamadık. O geceyi endişe içinde geçirdik. Sabah olunca,
Hira tarafından gelirken gördük. “Ya Resulallah, sizi aradık” dedik. (Bana
cinlerden bir davetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur'an-ı
kerim okudum) buyurdu.) (Tefsir-i Kurtubi)
Bir hadis-i şerifte de, (Ezan okurken sesini yükselt! Çünkü, ezan
22
www.dinimizislam.com
okuyanın sesini işiten bütün insan ve cinler, Kıyamette ona şahitlik
ederler) buyuruldu. (Buhari)
Cinler hakkındaki kaviller
Cinlerin kâfirleri, bütün âlimlere göre, Cehenneme gidecektir. Mümin
cinler hakkında ise, değişik kaviller vardır:
1- İnsanlar gibi muamele görecektir.
2- Cehenneme girmeyecek, fakat toprak olacaktır.
3- Cennetin “Rabad” denilen yerindedir. Dünyadakinin tersine;
insanlar onları gördüğü halde, onlar insanları göremeyecektir. Cinler
defalarca Peygamber efendimizin huzuru şeriflerine gelip kendisini
dinlemişlerdir. Resulullah onlara, Rahman suresini tebliğ niyetiyle
okumuştur.
(Ey insanlar ve cinler, Rabbinizin hangi nimetini inkâr
edebilirsiniz) ifadesi bulunan âyet-i kerimeden sonra, (Rabbimizin
hiçbir nimetini inkâr etmeyiz, ey Rabbimiz sana hamd olsun)
demişlerdi.
Bu sure, onların da dini emir ve yasaklarla mükellef olduğuna delalet
eder. Çünkü bu sure, “Sekaleyn”e [insan ve cinne] hitap etmektedir.
Kur'an-ı kerim âyetleri ve hadis-i şerifler; onların da, mükafat ve ceza
için haşr edileceklerine delalet etmekte, müminlerinin Cennete,
kâfirlerinin de Cehenneme gidecekleri anlaşılmaktadır.
İmam-ı Buhari buyuruyor ki:
Cin suresinin (Hakikaten biz, hidayet rehberi olan Kur'an-ı kerimi
dinleyince, Ona iman ettik. Rabbine iman eden, bahstan ve rehaktan
korkmaz) mealindeki 13. âyet-i kerimesindeki bahs, mükafatın eksik
verilmesi; rehak da hak etmediği cezayı görmek, demektir. Bu âyet-i
kerime, onların iyiliklerine karşılık mükafatlarının eksiksiz verileceğine ve
günahlarına karşı fazladan ceza görmeyeceklerine delalet eder. (Avn-ülmürid)
Ruhun mahiyeti ve ruh çağırmak
Sual: Ruhun mahiyeti nedir? Ruh uykuda, ölünce olduğu gibi
bedenden ayrılır mı?
CEVAP
Ruhun mahiyetini bilmek imkânsızdır. Bir âyet-i kerime meali
şöyledir:
(Ruh hakkında soranlara de ki: Ruh Rabbimin işlerindendir, size
az bilgi verildi.) [İsra 85]
23
www.dinimizislam.com
Aklın erdiği bilgileri anlayan, his organlarından beyne gelen duyguları
alan, bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur.
Ruh, göz vasıtasıyla renkleri, kulakla sesleri kavrar, sinirleri çalıştırır.
Adaleleri hareket ettirir, böylece bedene iş yaptırır. Böyle işlere ihtiyarî
yani istekli işler denir. Aklı kullanmak, düşünmek ve gülmek gibi şeyleri
yapan ruhtur. Ruh, parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği
için, hiç değişmez, bozulmaz, yok olmaz. Ruh, bir sanatkâra benzer.
Beden, sanatkârın elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi, ruhun
bedenden ayrılmasıdır. Bu da, sanatkârın sanat aletlerinin yok olmasına
benzer. (Ahlak-ı alai)
İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: Cesetten ayrılan ruh, ya azaba,
ya nimete kavuşur. İyilerinki yükselir, kötülerinki yedi kat yerin dibine iner.
Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız olarak her şeyi bilir. Bunun için,
çeşitli nimet veya azapla karşılaşır. Ruh bedendeyken, bir uzuv, mesela
insanın bir ayağı felç olsa, ruh bu ayağa tesir edemez. Ölüm ise, bütün
uzuvların felç olmasına benzer; ancak ruh, bedenden ayrılınca, yine bilir,
görür, anlar, sevinir, üzülür, bu halleri yok olmaz.
Uykuda da, ölünce olduğu gibi, ruh bedenden ayrılır; fakat rüyada
ayrılmasıyla ölüm esnasında ayrılması arasında, çok fark vardır. Bir âyeti kerime meali:
(Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de, uykuları
esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar,
diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette, düşünenler için,
bunda, alınacak ibretler vardır) [Zümer 42]
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Uykuda, ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin, geziye, kendi
vatanından, sevinerek ayrılmasına benzer ki, gezdikten sonra, sevinç
içinde yine vatanına döner. Ölürken ruhun ayrılması, böyle değildir. Bu
ayrılık, vatanı yıkılan, evleri, binaları yok olan kimsenin, vatanından
ayrılması gibidir. Bunun içindir ki, uykudaki ayrılmasında, sıkıntı ve acı
yoktur. Tersine, sevinç ve rahatlık vardır. Ölürken ayrılmasında ise, çok
acılar ve güçlükler hâsıl olur. Uyuyanın vatanı dünyadır. Ona, dünyadaki
gibi davranırlar. Ölenin ise, vatanı yıkılır. Ahirete göç eder. Ona ahiret
muamelesi yaparlar. (3/31)
Allahü teâlâ, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh, madde,
cisim değildir, belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde, ne dışındadır,
ne bitişik, ne ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır. Bedenin her
zerresini diri tutan ruhtur. Âlemi varlıkta durduran Allahü teâlâ, bedeni de
ruh vasıtasıyla diri tutmaktadır. (1/287)
24
www.dinimizislam.com
Ruh çağırmak
Sual: Bazı medyumlar, Kaybolan şeyleri ve başınıza gelecekleri
de biliyoruz diyorlar. Medyum, fincanla ruh çağırırken Falancanın ruhu
gel diyor. Şu, şöyle mi? gibi bir soru sorunca, fincan, evet veya hayır
yazılı tarafa yahut harfler üzerinde dolaşarak hareket ediyor. Böylece
sorulan şeye cevap verilmiş oluyor. Bazen isabet ettiği de görülüyor.
Bunun sebebi nedir?
CEVAP
Kur'an-ı kerimde, gaybı Allah’tan başkasının bilemeyeceği bildiriliyor.
(Cin 26)
Gayb, duyu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey
demektir. Birisinin altınları çalınır. Medyuma, ruhçuya veya cinci denilen
kimselere gidilir. Bunlar, çalanı tarif eder. Bazen isabet ettiği de olur.
Çalınan şey, bize göre gayb ise de, çalana ve onu gören başkalarına
göre gayb değildir. Onu çalanı bir cin görmüşse, cin çalanı tarif eder ve
bulunur. Cin gaybı bilmiş olmaz. Ruh çağırıyoruz denildiğinde de gelen
cindir. Cin de geleceği, gaybı bilmez. Bilmediği Kur'an-ı kerimde yazılıdır.
(Sebe 14)
Cin, gaybı bilmediği gibi, melek, hatta Peygamber de bilmez. Ancak
Allahü teâlâ bildirirse, elbette onlar da bilir. (Cin 27)
Peygamber efendimizin devesi kaybolunca, münafıkın biri
(Cennetten, Cehennemden bahsediyor. Halbuki kaybolan devesinin
yerini bile bilmiyor) dedi. O anda Allahü teâlâ, devenin nerede olduğunu
Resulüne bildirdi. Peygamber efendimiz, yuları bir ağaca takılmış olduğu
halde deveyi görüp tarif etti. Gittiler, tarif edilen yerde buldular. (M.
Kâinat)
Birgivi Vasiyetnamesi’ndeki (Bir kimse, ben çalınanları,
kaybolanları ve bunların yerlerini bilirim dese, diyen de, buna inanan da
kâfir olur. "Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum" derse yine kâfir
olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaibi yalnız Allah bilir) yazısını
Kadızade şöyle açıklıyor:
(Gaybı, Allahü teâlânın vahy ve ilham ettikleri de bilir. Cin gaybı
bilmez. Fakat cin, ben evliyadan duydum ki şöyle imiş derse, küfür
olmaz. Ancak cinler yalan söyledikleri için onlar biz duyduk deseler de
inanmamalıdır. Allahü teâlâ vahy yolu ile Peygamberlere gaybı bildirdiği
gibi, ilham yolu ile de evliyaya ve müminlere de bildirir.)
Allahü teâlâ gaybı Peygamberine, evliyasına ve dilediğine bildirir.
Evliyanın kerametleri çok görülmüştür. Mesela Hazret-i Ömer’in,
Medine’den İran’daki ordusunu görüp, kumandanına (Dağa çekil dağa)
25
www.dinimizislam.com
dediği meşhurdur. Evliyanın ruhları da yardım eder. (Şevahid-ünnübüvve)
Ruh çağıranlar, ölenin ruhu geliyor diye milleti kandırıyorlar. Kâfirlerin
ruhları hapsedilmiştir. Gelmeleri mümkün değildir. Müslümanların ruhları
ise, fâsıkların, kâfirlerin çağırması ile gelmez. Kâfirlerin ruhları hapis
olduğu için rüyada bile görülmezler. Şeytan onların şekline girip görünür.
(Miftah-ül-Cenne)
Ruhçuların ruh hakkındaki söylediklerinin hemen hepsi yalandır.
Çünkü Kur'an-ı kerimde insanlara ruh hakkında çok az bilgi verildiği
bildiriliyor. (İsra 85)
Ruhçular, fazla bir şey bildiklerini iddia ediyorlarsa, bu âyeti inkâr
olur. İmam-ı Rabbani hazretleri, tenasühe inananın kâfir olacağını
bildiriyor. (C.2, m.58)
Kötülerin halleri
Dine aykırı birçok hareketleri bulunan, kötü kimselerden de
olağanüstü bazı haller görülebilir. Böyle kimseleri makbul biri
zannetmemelidir! Günümüzde böyle harikulade halleri görülen kimselere
hemen evliya diyorlar. Belki bunların çoğunun imanı bile yoktur. Evliya
olan kimse, keramet göstermeye utanır.
Muhammed Masum Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
(Başkalarının düşündüklerini keşfetmek, kaybolan şeylerden haber
almak ve ettikleri duaların kabul olması gibi Allahü teâlânın âdeti dışında
böyle şeylerin bir insanda hasıl olması, o kimsenin velî olduğunun
alameti değildir. Bunlar, istidrac sahiplerinde de hasıl olur. Riyazet
çekerek nefslerini parlatan kâfirlerde de hasıl olur. Bazılarında riyazet
çekmeden de hasıl olmaktadır. Evliya olmak için riyazet çekmek şart
olmadığı gibi, keramet göstermek de şart değildir. Fakat riyazet çekmek,
harikaların çok olmasına yardım eder. Peygamberlerden başka herkesin
son nefesi şüphelidir. Bu bakımdan imansız ölmekten çok korkmak
gerekir.) [Mektubat-ı Masumiyye m. 182]
Allahü teâlâ, her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeplere
iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. İnsanların bütün hareketleri, işleri,
Allahü teâlânın âdeti içinde meydana gelmektedir. Allahü teâlâ, sevdiği
insanlara ikram olsun diye, azılı düşmanlarını da aldatmak için âdetini
bozarak, bunlar vasıtası ile sebepsiz şeyler yaratıyor. Bu harikulade
haller beş çeşittir:
1- Enbiyadan meydana gelene Mucize denir.
2- Evliyadan meydana gelene Keramet denir.
3- Evliya olmayan müslümanlardan meydana gelene Firaset denir.
26
www.dinimizislam.com
4- Fâsık veya günahı çok olan müslümanlardan meydana gelene
İstidrac denir.
5- Kâfirlerden zuhur edene Sihir denir.
Kötü kimselerden ve gayrı müslimlerden meydana gelen olağanüstü
hallerden dolayı onları iyi bir kimse zannetmemelidir!
Cinlerin etkisi
Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. İnsanın
his ve hareket sinirlerine tesir ederek, hareket ve ses hasıl ederler.
İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle
Roma’da ve Peşte’de ve Türkiye’de konuşan çocuk ve hastalar
görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak ülkelerdeki veya eski
zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, bazı kimseler, bu çocukların iki
ruhlu olduğunu veya başka insanın ruhunu taşıdığını sanmışlardır. Bunun
yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir.
Sual: Ruh yorulur mu?
CEVAP
Ruh yorulmaz.
Sual: Hayvanların ruhu ve aklı var mıdır?
CEVAP
İnsanlarda olan ruhtan hayvanda yoktur. Hayvandaki ruh, ona
hayatiyet yani canlılık kazandıran bir ruhtur. Ruhun Farsça’sı can’dır.
Yani hayvan da canlıdır. Ama bizdeki ruhtan onda yoktur. Hayvanda akıl
da yoktur. Şehvetlerine uymaları suç olmaz. Aklı olana suç olur.
İnsan ile hayvanlar arasındaki en büyük fark insanın ruhudur.
İnsanlık şerefi bu ruhtan gelmektedir. Bu ruh, ilk olarak Âdem
Aleyhisselama verildi. İnsanlara mahsus olan bu ruh hayvanlarda yoktur.
Maddecilerin, felsefecilerin bu ruhtan haberleri olmadığı için, insanı
maymuna yakın sanabilirler. İlk insanların şekli, yapısı, asla maymuna
benzemez, fakat benzese bile insan insandır. Çünkü ruhu vardır.
Maymun ise hayvandır. Çünkü bu ruhtan ve ruhun hasıl ettiği
üstünlüklerden mahrumdur.
Sual: Hayvanların ruhunu kim alır?
CEVAP
Hayvanların insanlarınki gibi ruhları yoktur. Kendilerine canlılık
veren, yani organlarının işlemesini sağlayan sinir sistemlerinde bir kuvvet
vardır. Buna hayvani ruh veya can demişlerdir. İnsanlarda da bu hayvani
ruh olmakla beraber, ayrıca âlemi emirden gelen ruhları da vardır. Azrail
aleyhisselam, insanlara mahsus olan ruhu alır. Bunlardan fâsık ve kâfir
olanların ruhunu ise, diğer meleklere emrederek aldırır.
27
www.dinimizislam.com
Ruh cisim değildir
Sual: Ruh cisim midir, bedene nasıl etki eder?
CEVAP
Eni, boyu ve yüksekliği olan şekil almış maddeye, cisim denir. Ruh,
cisim değildir. (İslam Ahlakı)
İnsan, ruh demektir. İşiten, tasarruf ve kuvvet sahibi olan, ruhtur.
Beden, çalışmakla yorulsa da, ruh yorulmaz. Bedende ruhun bulunması,
sütte yağın bulunması gibi değildir. Mesela, kolu kesilen kimsenin
ruhundan eksilme olmaz. Başkasının yüreğiyle yaşayan bir insanın
ruhunda değişiklik olmadığı için, ahlakı bozuk olan kimsenin yüreğinin, bu
adama hiç tesiri olmaz. Kalble yürek aynı şey değildir. Yürek denilen et
parçası, hayvanda da bulunur. İnsana mahsus olan kalbe, gönül denir.
Gönül görünmez, fakat tesirleriyle anlaşılır. Kalb, elektrik cereyanı, yürek
de ampul gibidir. Ampuldeki elektriği, ampul ışık verdiği zaman anlıyoruz.
Elektrik gibi, kalb de madde değildir, bir yer kaplamaz. Yürekte eserleri
görüldüğü için, kalbin yeri yürektir denir. Yürek değiştirmek, sanki ampul
değiştirmeye benzer. Yani takılan yürek nasıl olursa olsun, takılan
kimsenin kalb kuvvetinin tesiri görülür. Ampulün değişmesiyle şehir
cereyanında azalıp çoğalma olmadığı gibi, yüreğin değişmesiyle, kalb
kuvvetinin tesiri değişmez.
Yanmakta olan bir ampul sökülünce, yani cereyanla olan irtibatı
kesilince, cereyanın bir miktarı kesilmiş olmaz. Başka bir ampul takılırsa
onun da rezistans telini ısıtıp ışık saçmasına sebep olur. Salih bir
kimsenin yüreği, fâsık kimseye veya kâfire takılınca, o kimsenin kalbi yine
hep günah işlemek ister, kötü düşünür. Tersine, fâsık insanın yüreği,
salih bir kimseye takılırsa, o kimsenin kalbi yine günah işlemek istemez,
hep iyi düşünür. Yüreğin manevi bir fonksiyonu yoktur. Öldükten sonra
çürüyüp gidecektir. Yahut hayvan yese veya yansa fark etmez; çünkü
insan ruh demektir. Beden değişse de ruh değişmez.
İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde
vardır. İnsanın, vücudu bir marangozun aletleri gibidir. İnsan ölünce,
aletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh
ölü olmadığı için gider, gelir, insanları tanır. Hatta vefat etmiş olan
evliyanın ruhları insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi, dünyadaki
bedenindeki aletlerle değildir. Allahü teâlâ ruhlara, aletsiz de iş yapma
özelliğini vermiştir. Vefat eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye
çeşitli yardımlar yapmaktadır.
Bir kimseye, başkasının bütün organları takılsa, o insanın aklında,
düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine, yeni
28
www.dinimizislam.com
aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi, kabiliyet
değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere gelirse, daha
kolay iş yapar. Görmeyen gözün yerine sağlam göz takılırsa görür. Kanı,
kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez. Sağlam organ
takılmışsa, daha kolay iş görür; çünkü insan, ruh demektir. Bir insan
ölmekle, hatta yanmakla ruh yok olmaz. Sadece aletleri [bedeni] elinden
alınmış olur. Ahirette ona yeni aletler verilir, yeni bir beden yaratılır. Ruh,
kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya azaba düçar
olur. Yani ya cennete veya cehenneme gider.
Ruhun mahiyetini bilmeyen veya Allah’ın kudretinden şüphe eden
kimse, insanın yanınca yok olduğunu, kabir suali ve kabir azabının
olmadığını zanneder. Hâlbuki kabir suali ve azabı haktır.
Abdulhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
İnsan ölürken ruhunun ölmediğini âyet-i kerime ve hadis-i şerifler
açıkça bildiriyor. Ruhun şuur sahibi olduğu, ziyaret edenleri ve onların
yaptıklarını anladıkları da bildiriliyor. Velilerin ruhları, diriyken olduğu gibi,
öldükten sonra da, yüksek mertebededirler. (Mişkat)
Ruh mahlûktur
Sual: Bazıları, (Kur'an Allah'ın kelamı olup mahlûk olmadığı gibi,
insanların ruhu da Allah'ın nefesidir, mahlûk değildir) diyorlar. Ruhlar
mahlûk değil mi?
CEVAP
Evet, ruhlar mahlûktur. Bu çok yanlış bir görüştür. İslam âlimleri,
(İnsan, ruh demektir) buyuruyor. O zaman insan için mahlûk değil
demek ne kadar yanlış, ne kadar tuhaf olur. İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki:
Âlimlerden birkaçı, (Yedi şey, yani Arş, Kürsi, Levh, Kalem, Cennet,
Cehennem ve Ruh denilen mahlûklar yok olmayacak, sonsuz var
olacaklardır) dediler. Bu sözleri, bu mahlûklar, yok olamaz demek
değildir. Allahü teâlâ, var etmiş olduğu şeylerden, dilediklerini tekrar yok
edecek, dilediklerini de, yalnız kendi bileceği fayda ve sebeplerden
dolayı, hiç yok etmeyecek, bunlar sonsuz var olacaklardır. (Mektubat
3/57)
Ruh ve beden
Sual: Araf suresinin 172. âyetindeki “Kâlu belâ” tevil edilip, ruhların
bedenlerden önce yaratıldığı söyleniyor. Doğrusu nedir?
CEVAP
29
www.dinimizislam.com
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
Âdem aleyhisselam yaratılıp, beli mesh edilince, zerreler halinde
nesli çıktı. Bir kısmı sağ tarafına, bir kısmı sol tarafına kondu. Allahü
teâlâ buyurdu ki:
— İşte bu sağdakiler, Cennet ehlinin amelini yapacaklarından,
Cennetlik olanlardır. Bunların amellerinden bana bir fayda ve zarar
yoktur. Bu soldakiler, Cehennem ehlinin amelini yapacaklarından,
Cehennemlik olanlardır. Bunlardan da, bana bir fayda ve zarar
yoktur.
Âdem aleyhisselam sordu:
— Ya Rabbi! Cehennem ehlinin ameli nedir?
— Bana şirk koşmak ve gönderdiğim peygamberlere
inanmamak ve onlar vasıtasıyla gönderdiğim kitaplardaki emir ve
nehyimi tutmayıp, bana isyan etmektir.
Âdem aleyhisselam dua etti:
— Ya Rabbi! Bunları kendilerine şahit kıl! Umulur ki, Cehennem ehli
ameli işlemezler.
Allahü teâlâ da, nefslerini şahit yapıp, (Ben sizin Rabbiniz değil
miyim?) buyurdu. Hepsi, (Evet, biz şahidiz, Rabbimizsin) dediler.
Allahü teâlâ, melekleri ve Âdem aleyhisselamı da şahit tuttu ki, onlar
Allahü teâlânın Rab olduğunu tasdik ve ikrar ettiler. Bu sözleşmeden
sonra, onları tekrar eski mekânlarına gönderdi, çünkü bunların hayatları
yalnız ruhani bir hayat idi. Cismani bir hayat değildi. Allahü teâlâ, bunları
Âdem aleyhisselamın sulbüne yerleştirdi. Ruhlarını kabzedip, Arşın
hazinelerinden birinde muhafaza etti. Ana rahminde, çocuğun cismani
sureti tamam olduğu zaman, henüz ölüdür. Allahü teâlâ, rahimde ölü olan
bu çocuğa ruh vermeyi murat buyurduğunda, Arş’ta muhafaza edilen
ruhu, o cesede iade eder. Çocuk o zaman hareket etmeye başlar. Allahü
teâlânın ruhlara, (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye sorduğu
misaktan [sözleşmeden] sonraki ölüm, yani ruhun Arşın hazinelerine
gönderilmesi, birinci ölüm ve şimdiki ana karnındaki hayat, ikinci hayattır.
(Dürret-ül-Fahire)
Tenasüh (Reenkarnasyon) yoktur
Sual: Reenkarnasyon diye bir şey var mı? İnanmak doğru mu?
CEVAP
Reenkarnasyon denilince, ruhun insandan insana geçmesi, başka bir
bedenle dünyaya geliş, tenasühte ise, ruhun hem insana, hem de
hayvan, bitki ve cansızlara geçtiği anlaşılıyor. Biri diğerinin yerine de
30
www.dinimizislam.com
kullanılır.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Kalbleri hasta, bilgileri az olan bazı kimseler, hatta kendilerini, şeyh
olarak tanıtan bazı dinsizler, tenasühe inanıyor. Ruhlar olgunlaşmadan
önce, bir bedenden ayrılınca, başka bir bedene geçer. Kemale
geldikten sonra, insanlara gelmez, tenasüh yolu ile olgunlaşmış
olurlar diyor ve tenasühle ilgili birçok hikayeler uyduruyorlar. Tenasühe
inanan dinden çıkar kâfir olur. Tenasüh ile ruhlar kemale gelirse,
Cehennem kimler için olur, kimler azap görür? Buna inanmak,
Cehennemi inkâr etmek ve hatta öldükten sonra tekrar dirilmeye
inanmamak olur. Çünkü onlara göre, ruhun olgunlaşmasına vasıta olan
bedene ihtiyacı kalmamıştır ki, bedenle haşr olunsun. Bu yalancıların
sözleri, eski felsefecilerin [ve şimdiki medyumların] sözlerine benziyor.
Eski felsefeciler, bedenin tekrar dirileceğine inanmıyordu. "Cennet
nimetleri ve Cehennem azapları yalnız ruhlara olacak" diyordu. Bunlar, o
felsefecilerden de kötüdür. Çünkü, onlar tenasühü reddedip, azabın
sadece ruha olacağını söylüyorlar. Bunlar ise, hem tenasühe inanıyor,
hem de ahiret azabını inkâr ediyor. Bu dinsizlere göre azap, sadece
dünyadadır.
Allahü teâlâ, din büyüklerinin ruhlarını insan şekline sokmuş, bu
şekiller, insan gibi iş görmüştür. Yoksa, mübarek ruhları, başka
bedenlere girmiş değildir. Bir ruhun, beden şekli alması, tenasüh değildir.
Melekler ve cin de, insan şekline girip birçok şey yapıyorlar ki bu da
tenasüh değildir. Tenasühe inananlar, kabir azabına ve Kıyamet gününe
iman ediyorlar mı? Yazıklar olsun ki, böyle imansızlar, kendilerini din
adamı tanıtmış, yayın vasıtaları ile, millete Müslümanlık öğretmeye
kalkışıyorlar, gençleri, dinsiz, imansız yapmaya çalışıyorlar. (2/58)
Tenasühe inananların kâfir oldukları Berika ve Hadika’da da
yazılıdır. Eski Yunan felsefecisi Eflatun da tenasühe inanırdı. Teslis
inancını ilk olarak ortaya çıkaran da budur. Hazret-i İsa, göğe
çıkarıldıktan sonra, dört İncili yazanlar, bu inancı karıştırarak, insanlığı
büyük felakete sürüklediler.
Ruh başkasına geçmez
Yukarıda, bâtıl inanç olan reenkarnasyondan bahsetmiştik. Bu bâtıl
inanç, daha çok Hindu ve Budistlerde görülür. Ölen kimsenin ruhu
başkasına geçmez. Geçtiğini bildiren hiçbir âyet veya hadis yoktur. Hiçbir
âlim de böyle bir şey söylememiştir. Kur'an-ı kerimde ölüm ve dirilişle ilgili
birçok âyet-i kerime vardır. Hiçbirinde ruhun başka bir insana veya başka
bir mahlûka geçtiğini gösteren bir ifade yoktur. Zaten Allahü teâlâ
31
www.dinimizislam.com
insanlara ruh hakkında kâfi bilgi vermemiştir. İsra suresinin (Sana ruh
hakkında soranlara, de ki, "Ruh Rabbimin işlerindendir, size az bir
bilgi verilmiştir") mealindeki 85. âyeti de ruhun mahiyetini bilmenin
imkansız olduğunu gösteriyor.
Bir de, (İki defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesinden ruhun başka
birisine geçtiğini ancak zındık söyler.
Kur’an-ı kerimde buyuruldu ki:
İlk insan çamurdan, sonrakiler, nutfeden yaratıldı. Nutfe kan pıhtısı,
et olur, sonra can verilir. Herkes ölür, kıyamette dirilir. (Müminun 12-16)
Bekara suresinin (Allah sizi ölü iken diriltti. Sonra öldürecek,
sonra diriltecek, nihayet Ona döndürüleceksiniz) mealindeki 28.
âyetini, Beydavi ve diğer tefsirler şöyle açıklıyor:
Çocuğun ana rahminde can verilmesinden önceki hâli için ölü, can
verilmesine de diriltme denmiştir. Yani insan, bir defa ana rahminde, bir
de kabirden sonra diriltiliyor. İki ölü hâli vardır. Biri ana rahmindeki
canlılıktan önceki durumu, bir de kabirdeki hâli. Yani hepsi iki ölüm, iki
diriltmedir.
Kâfirler ahirette (Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa
dirilttin) diyecekler. (Mümin 11),
Ve dünyaya tekrar gönderilmelerini isteyecekler, iyi amel
işleyeceklerini söyleyecekler. (Secde 12)
Kendilerine dünyadan geldikleri bildirilerek istekleri reddedilecek.
(İbrahim 44)
Ve denecek ki: (Size, düşünebilenin düşünebileceği, öğüt
alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size, [Peygamber, kitap, akıl,
ihtiyarlık, ölüm gibi] uyarıcılar gelmedi mi?) [Fatır 37]
(Kâfirlerden birine ölüm gelince, "Rabbim, beni geri çevir, tâ ki,
yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği
boş laftır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye
dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.) [Müminun 99-100]
Duhan suresinin 56. âyet-i kerimesinde (İnsan ilk ölümden başka
bir ölüm tatmaz) ifadesi, tek ölüm olduğunu açıkça gösteriyor. Kur'an-ı
kerimde, (İki defa ölüp iki defa dirilmek) ifadesine benzeyen başka
ifadeler de vardır. Mesela ikisi şöyledir:
(Geceleyin sizi öldüren [ruhunuzu alan], gündüzün de ne
işlediğinizi bilen; sonra belli ecel tamamlansın diye gündüzün sizi
dirilten [uyandıran] Odur.) [Enam 60],
Allah, eceli gelenlerin ölüm anında, eceli gelmeyenlerin de uyku
esnasında ruhlarını aldığı ve bunda düşünenler için bir ders olduğu
32
www.dinimizislam.com
bildiriliyor. (Zümer 42)
Bu iki âyet-i kerimede, insan uyurken ruhunu Allahü teâlânın aldığı
açıkça bildiriliyor. Ruhunu almakla onu öldürmüş olmuyor. Şimdi hangi
zındık, (Uyuyan ölür, ruhu başkasına geçer) diyebilir? Tek ölüm ve tek
dirilişin olduğunu bildiren âyet-i kerimelerden üçü şöyledir:
(İnsan önce bir şey değilken kendisini yarattığımızı düşünmez
mi?) [Meryem 67]
(Resulüm, senden önce de hiçbir beşere ebedilik vermedik.
Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedi mi kalacaklar, her canlı ölümü
tadacaktır.) [Enbiya 34, 35]
(Ölümden sonra elbette diriltileceksiniz desen, kâfirler "bu sihir"
derler.) [Hud 7]
Reenkarnasyon hurafesi
Sual: Ölmüş kimselerin ruhları, çocuk, hayvan veya bitkiye
geçiyormuş. Bir çocuk, ruhunu aldığı kimsenin geçmiş hayatından
bahsedip, mesela, "Ben yüz sene önce şunları yapmıştım" diyormuş.
Ölenin ruhu başkasına geçer mi?
CEVAP
Bu bâtıl inanç daha çok Hindu ve Budistlerde vardır. Reenkarnasyon
diye bir şey yoktur. Yani ölen kimsenin ruhu başkasına geçmez. Yahut bir
kimse birkaç defa dünyaya gelmez.
Daha
çok
dine
inanmayan
kimseler,
reenkarnasyondan
bahsediyorlar. Dine inanmayan biri, eğer dinden bahsediyorsa, elbette
samimiyetinden şüphe edilir. Bunların asıl maksadı dini yıkmaktır. Bunlar,
dine inanır görünüp, genel olarak, içkinin az içilirse günah olmadığını,
tesettürün Kur'anda olmadığını, lüzumsuzluğunu, Cennet ve
Cehennemin dünyada olduğunu yazıp çizerler.
Hazret-i Âdemi inkâr etmek için ilk insanların vahşi olduğunu,
maymundan geldiğini, dil bilmediğini de söylerler. Halbuki Allahü teâlâ,
bütün eşyanın ilmini, sanatını Hazret-i Âdem'e öğrettiğini bildiriyor.
(Bekara 31)
Müslümanlar, gezegenlerde insan veya insan gibi canlı varlık
bulunmadığını bildirdiği için, din düşmanları, Ufo diye bir yalan
uydurdular. Allah’a inanmazlar, "Gök tanrıları" derler, "Tanrıların
arabaları" diye roman yazarlar.
Falın, ilmi hiçbir değeri olmadığı, asılsız olduğu herkesçe bilindiği
halde, sırf İslamiyet falı kötülüyor diye fal ile ilgili yazılar, yorumlar
yayınlarlar. Asıl kendileri hurafeci olduğu halde, müslümanlara iftira
ederler. Kısacası bunlar, dini yıkmak için açıkça değil, böyle tevilli, dolaylı
33
www.dinimizislam.com
yollardan dine saldırırlar, "tutmazsa da iz bırakır" ümidiyle, İslamiyet’e
çamur atmaya çalışırlar. Bunların sözünün dinde bir değeri olmaz.
Cin, insanın içine girebilir. Bu husus hadis-i şerifle sabittir. İnsanın
his ve hareket sinirlerine tesir ederek, hareket ve ses hasıl ederler.
İnsanın, bu kendi söz ve hareketinden haberi olmaz. Böylece vaktiyle
Roma’da ve Peşte’de, son zamanlarda Adana ve Hatay’da konuşan
çocuk ve hastalar görülmüştür. Bunları konuşturan cin, uzak ülkelerdeki
veya eski zamanlardaki şeyleri söylediklerinden, bazı kimseler, bu
çocukların iki ruhlu olduğunu veya başka insanın ruhunu taşıdığını
sanmışlardır. Bunun yanlış olduğunu dinimiz açıkça bildirmektedir.
İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
(Çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka olan bir insan, aynı boy
ve aynı şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden
kalkacaktır. Bu husus anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın,
hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte
yaratılacağı gibi sorulara lüzum kalmaz. Çünkü, o organların kendileri
değil, benzerleri yaratılacaktır.)
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlar, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’ın, kendileri gibilerini
de, [benzerlerini de] yaratmaya kadir olduğunu düşünmüyorlar mı?)
[İsra 99]
Beden değişir, Ruh değişmez
Herkes, öldüğü zamandaki şekli, boyu ve organları ile mezardan
kalkacaktır. Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmeyecek, başka
organlar, bu kemik üzerine yeniden yaratılacak, ruhlar bu yeni bedenleri
bulup, ona ait olacaklardır. Ruhların bu başka bedenlerle beraber
olmaları tenasüh değildir. İnsan bedeni, organları dünyada da değişiyor.
Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi, kemikleri başkadır, çocukluğunda
bulunanlar başkadır. Fakat o, hep aynı insandır. Çünkü insan, ruh
demektir. Beden değişiyor ise de, ruh değişmez.
Ruh değişmediği gibi, parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın
parmak izi, başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak
uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, ruh bedenle beraber olduğu
sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beş
bin yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki
çizgilerden herbiri yan yana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her
delikçikten, ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca, sızan ter, o şeyin
üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir ilaç sürünce, o
kimsenin parmak izi, o şey görünür. Hırsız parmak izinden bulunabilir.
34
www.dinimizislam.com
Ölen bir kimsenin ruhu, başka birine geçmez. Fen ilerlediği zaman
bu durum daha da kolay anlaşılır. Mesela bütün insanların parmak izleri
bir yere alınır. Eskiden ölmüş bir kimseden bahseden çocuğun parmak izi
ile karşılaştırılınca tutmadığı görülür. Daha başka usullerle de tespiti
mümkündür.
İnsan, ruhu sayesinde ayakta durur. Aklı, düşüncesi, ruhu sayesinde
vardır. İnsanın vücudu, bir marangozun âletleri gibidir. İnsan ölünce,
âletleri olmadığından, ruh bu aletlerle bir iş yapamaz. Ancak yine de, ruh
ölü olmadığı için gider gelir, insanları tanır. Hatta evliyanın ruhları
insanlara yardım eder. Bu yardım etmesi dünyadaki bedenindeki aletlerle
değildir. Allahü teâlâ ruhlara aletsiz de iş yapma özelliğini vermiştir. Vefat
eden Hızır aleyhisselamın ruhu çok kimseye çeşitli yardım yapmaktadır.
Bir insana, başka insanların bütün organları takılsa, o insanın
aklında, düşüncesinde değişiklik olmaz. Marangozun eski aletleri yerine,
yeni aletleri gelmiş demektir. Alet değişmekle, marangozdaki bilgi,
kabiliyet değişmez. Kesmeyen bir testere yerine, iyi kesen bir testere
gelirse, daha kolay iş yapar. Görmeyen gözün yerine sağlam göz
takılırsa görür. Kanı, kalbi, beyni de değişse, yine düşünceye tesir etmez.
Sağlam organ takılmışsa, daha kolay iş görür. Çünkü insan, ruh
demektir.
Bir insan yanmakla yok olmaz. Sadece aletleri elinden alınmış olur.
Ahirette ona yeni aletler verilir. Mümin ise Cennete, kâfir ise Cehenneme
gider. Ruh, kendisine verilen vücut sayesinde, ya nimete kavuşur veya
azaba düçar olur. Ruhun mahiyetini bilmeyen ve Allahü teâlânın
kudretinden şüphe eden kimse, insan yanınca yok olduğunu, kabir suali
ve kabir azabının olmadığını zanneder. Halbuki kabir azabının olduğunu
dinimiz açıkça bildiriyor.
Ölüye kabir azabı
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kabir, ya Cennet bahçesi veya Cehennem çukurudur.) [Tirmizi]
Aklın almadığı şeyleri akılla çözmeye kalkışmak çok yanlıştır. Akıl,
göz gibi, din bilgileri de ışık gibidir. Göz, ışık olmadıkça, karanlıkta
görmez. Göz, karanlıkta görmediği şeylere "yok" diyemez. Akıl da,
maneviyatı, fizik-ötesini anlayamaz. Aklımızdan faydalanmamız için
Allahü teâlâ, din ışığını gönderdi. Göz, ışık olmadan karanlıkta cisimleri
göremediği gibi, din bilgileri olmadan da akıl, manevi şeyleri anlayamaz.
Amerika’daki vahşilerin, oklarının uçlarına sürdükleri, "Kürar"
ismindeki zehir, sinirlerin uçlarını felce uğratır. Adale hareket edemez.
Ağrı yapmadığından insan zehirlendiğini anlamaz. Elini, ayağını
35
www.dinimizislam.com
oynatamaz, yere yıkılır, taş gibi kalır. Görür ve işitir ise de, gözünü
kırpamaz, dilini oynatıp bağıramaz. Kabir azabı da buna benzetilebilir.
Ölü, acı duyar, fakat kıpırdayamaz.
Dine inanmayan bir yazar, kelebekler hep ölüp diriliyor diyerek
reenkarnasyonun gerçek olduğunu savunuyor. Dünyada her canlının bir
hayat devresi vardır. Kelebeklerde, Yumurta, Tırtıl, Pupa, Kelebek
devreleri vardır. Kelebeklerin nesilleri böyle devam eder. Bunun
reenkarnasyon hurafesi ile bir ilgisi yoktur. Bitkilerin, kavunun, karpuzun,
tohumla yetişen diğer sebzelerin çoğalması da buna benzer. Mesela bir
karpuz çekirdeği toprağa atılınca, çekirdekten yeşil aksam meydana gelir.
Yeşil aksamdan da karpuz olur. Karpuzun içinde de çekirdekler bulunur.
Böylece neslini devam ettirir. Yeni meydana gelen karpuzlar, çekirdeği
ekilen karpuza benziyor diye eski çekirdek yeniden meydana geldi mi
denir? Yahut karpuz ölüp ölüp diriliyor denmez. Her canlı ölür. (Rahman
26)
Ruh hakkında geniş bilgi, Ruhun mahiyeti ve ruh çağırmak başlıklı
yazıda mevcuttur.
Dejavu
Sual: Déjàvu ne demektir? Bunun reenkarnasyon ile bir ilgisi var mı?
CEVAP
Déjà vu, dejavü okunur. Ansiklopedilerde şöyle tarif ediliyor:
(Deja vü, halihazırda yaşanılan bir olayı, daha önceden yaşamışlık
veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusudur. Fransızca
déjà [daha önceden] ve voir [görmek] fiilinin geçmiş zamanda çekimi
olan vu’nün birleşiminden türemiştir. Beynin, yorgunluk veya başka
sebeplerden dolayı bir görüntü, ses gibi herhangi bir girdiyi, giriş anı
sırasında algılayamamasından kaynaklanabilir. Beyin bu girdiyi
algıladığında kişi, bu olayı daha önce, yaşadığı hissine kapılabilir. Ayrıca,
beynin sağ lobu ile sol lobunun milisaniyeden daha küçük bir zaman farkı
ile çalışmasından da, kaynaklanabilir. Bir taraf diğer taraftan önce
algıladığı için, geç algılayan taraf, bu olayın daha önce yaşanmış olduğu
duygusuna kapılır. Bu durum sinir aksonlarındaki küçük bir sapmadan
kaynaklanır.
Dejavü’nun zıttı jamais-vu'dür, Jamevü okunur. Bu durumda insanlar
tanıdığı bir çevrede yabancılık çekebilirler. Dejavü’ya benzer sebeplerle
ortaya çıkar. Araştırmalara göre insanların %50 den fazlası, hayatlarında
en az bir kere, dejavü durumunu yaşamıştır. İnsanların çoğu bir süre
sonra, en son ne zaman dejavu yaşadığını unutur.)
Dejavu’nün reenkarnasyon [tenasüh] ile hiçbir ilgisi yoktur.
36
www.dinimizislam.com
Misyonerlerin uydurduğu hurafeler
İnternette dolaşan asırlık bayat hurafe
Sual: İnternette dolaşan Ş.Ahmet Vasiyetnamesi neyin nesidir?
CEVAP
1950’de Şeyh Ahmet Vasiyetnamesi diye, İslam harfleri ile yazılı
küçük bir risale okumuştum. Daha sonra bu risale kağıtlara basıldı. Şimdi
internet çıkınca, misyonerler tarafından tekrar yayılmasına çalışıldığı
görülüyor. Okuyucularımızın bu bayat hurafeye alet olmaması için tekrar
yazmak zorunda kaldık. Zamanla bu yazı duruma göre değiştirilmiş.
Eskiden bunu yazana Türbe bekçisi deniyordu. Daha sonra Harem
anahtarının taşıyıcısı dendi. Şimdi ise, Türbe-i şerif hatibi deniyor. Bu
adama rüyada denmiş ki:
(Kıyamet alametleri çıkıyor. Çok yakında 3 gece güneş tutulacak
üç gün sonra batıdan doğacak, Kur’an insanların gözüne
görülmeyecektir. Kim vasiyetnameyi işitip de yazmazsa bir yere
göndermezse, yüzü kara ola. Vallahülazim bu vasiyetnamede
yanlışım varsa, öbür dünyaya imansız gideyim.)
Bu, misyonerler tarafından dinimize hurafe sokmak için sinsice ve
çok cahilce uydurulmuş bir hezeyan namedir. Maksatları, İslam’a hurafe
sokmaya çalışmak, zihinleri bulandırmak, az da olsa, böyle basit yazılarla
Müslümanları meşgul etmek, ciddi konulara eğilmeyi önlemektir. Eskiden
(Yalan söylüyorsam kâfir olayım) denirken, şimdi Bu dünyadan imansız
gideyim deniyor. Her iki sözü söyleyen Müslüman ise kâfir olur. Böyle
yemin caiz değildir. Hadis-i şerifte, (Allah’tan başkası için yemin etmek
şirktir) buyuruluyor.
Bu hurafe yazılalı birkaç asır olduğu halde, bu Ş. Ahmet denilen
hayali şahıs ölmeyip hâlâ misyonerler eliyle mesaj gönderiyor. Eski
baskılarında, (Haber aldım ki, bu vasiyetin yalan olduğunu söyleyen
birinin aynı gün oğlu ölmüş, bir doktor da bu vasiyeti dağıtmadığı için
çıldırıp arabası ile bir dereye yuvarlanmış) deniyor. Tehditler sayıldıktan
sonra, bu işe alet olacaklara ödüller dağıtıyor. Eskisinde, Bu vasiyeti
yayan bir tüccar 90 bin lira kazanmış diyordu. Şimdi, bu 90 bin lirayı az
diye yüz bin rubleye çıkarmış. Yeni baskısında ise, para miktarı hiç yok. 3
gün sonra güneş batıdan doğacak diyor, asırlar geçtiği halde hâlâ
güneş batıdan doğmadı. Kıyametin kopması ile ilgili, Yehovacılar gibi çok
kimseler tarihler vermişse de, hepsi yalan çıkmıştır.
Dikkat edilecek noktalar:
Dinimizde dört delil vardır. Rüya senet değildir. Bu yazının hiç
37
www.dinimizislam.com
kıymeti yoktur. Sanki din kitapları noksanmış gibi, din kitapları yerine, bu
uydurma yazı dağıtılıyor. En mühim nokta ise, bu yazı, dinde noksanlık
olduğunu bildiriyor. Eğer bu vasiyette dine uygun şeyler varsa, bunun
özelliği kalmaz. Eğer dinde olmayan şeyler konmuşsa, çok kötüdür. Dinin
emirlerini yapmayan, yasaklarından kaçmayan kimse, bir yazıyı
yaymakla nasıl ilahi rızaya kavuşabilir? Zaten hainlerin maksatları da
budur. Müslümanları dini emirlerden koparıp hurafelerle avutmaktır.
13 rakamlı başka bir hurafe:
Bir de 13 rakamlı bir yazı dağıtılıyor. Bu da hurafedir. Hıristiyanlarca
13 rakamı uğursuzdur. Bu yazıda bakın kaç tane 13 var. Rüyamda
Hazret-i Zeynebi gördüm diyen kızın yaşı 13, fakir 13 gün sonra zengin
olmuş, yaşlı kimse 13 gün sonra hapse düşmüş, zengin 13 gün sonra
servetini kaybetmiş, memur 13 gün sonra işinden olmuş. Bu yazıyı 13
sayfa yazıp, 13 kişiye gönderen, 13 gün sonra murada kavuşurmuş,
yazmayana da 13 gün sonra bela gelirmiş. Rakamların toplamı 13 eden
önemli olaylardan, Peygamber efendimizin 571'de doğduğu, İstanbul’un
1453'de alındığı hatırlanınca, fanatik hıristiyanların neden 13 sayısını
uğursuz saydıkları anlaşılır. Bu işlere alet olup da misyonerlerin oyununa
gelmemeli.
Dilek duası
Sual: Dilek duası denen bir mektup, 1984 yılında Amerika’da
bulunmuş. Eline geçip 7 kişiye gönderen zengin olmuş. Göndermeyenin
başına felaket gelmiş. Aslı var mı?
CEVAP
Bu da bir hıristiyan hurafesidir. Biz böyle yazıların hepsini imha
ediyoruz.
Cinlerin zararları
Sual: Cin insana zarar verir mi, insan şekline girebilir mi? Zararından
korunmak için ne yapmalı?
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabında özetle deniyor ki:
Cinlerin müslüman olanı ve olmayanı vardır. Müslüman olan
cinlerden insanlara bir zarar gelmez. Bunlar, yalnız ibadet ederler. Ehl-i
sünnet âlimleri bunları tanır. Salih insanlar gibi görünür ve sohbet ederler.
Kâfir olan cinler, insanlara çeşitli şekilde zarar verirler. İnsandan
ayrılmayıp her şekle girebilirler. Mesela mikrop şekline girip insanın
damarlarında dolaşırlar. Yalnız müminlerin kalbine giremez ise de,
38
www.dinimizislam.com
kalbine vesvese verebilir. Keçi, yılan, kedi şekline girdikleri çok
görülmüştür.
Kâfir cinler, iyi insan şekline de girip iyi ve faydalı şeyler de yaparlar.
Kâfir ve fâsıklarla arkadaşlık yapınca, hiç ayrılmayıp onları günaha ve
küfre sokarlar.
Cinler ve şeytanlar rüyada da görülebilir. Çok güzel şekle girip
ihtilama sebep olurlar.
Herkesin kâfir bir cin arkadaşı vardır. Melekler, insanları cinlerin
zararından korur.
Âyet-i kerime ve dua okuyup, Allahü teâlâya sığınanlara da cinler bir
şey yapamazlar.
İnsanlara, hastalıkların tedavilerini ve gerekli ilaç öğrettikleri, sara
hastasının bedenine girip, ona zarar verdikleri, insanlara nazarlarının
değdiği kitaplarda yazılıdır.
Cin üç sınıftır:
1- Rüzgar ve hava gibi olanlar.
2- Yerdeki böcek ve hayvancık gibi olanlar.
3- Dinin emir ve yasaklarına uymakla vazifeli olanlar ki bunlara
hesap ve azap vardır.
Cin, ateş ve havadan yaratıldığı için çok latiftir, çabuk hareket eder,
hafif bir çarpmada hemen ölürler. Ömürleri kısa, din bilgileri azdır ve
kibirli olurlar, birbirleri ile hep dövüşür ve savaşırlar. Cinnin ölümü, yerde
kaybolmakla olur. İhtiyarları, gençleşir, çocukluk haline döner ve ölüp
yerde kaybolur.
Kâfir cinler, cinci ve büyücülerin bildirdiği insanlara sihir = büyü
yaparlar. Hadika’daki hadis-i şerifte, (Sihir = büyü yapan, yaptıran ve
inanan bizden değildir) buyuruluyor. Cinciler, falcılar ve yıldız nameye
bakıp, sorulan her şeye cevap verenler büyücü sınıfına girerler. Bunlara
gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile,
Allah’tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına
inanmak olup, küfür olur.
Geçmiş şeyleri cinden sormak caiz, ileride olacak şeyleri sormak caiz
değildir. Çünkü geleceği ve gaybı ancak Allahü teâlâ bilir. Kâfir cinler
yalancı olduğu için olmuş şeyleri de görmeden gördük diyebilirler. Cinciye
gidip, insanı cinden kurtardığına inanıp, ona ücret vermek caiz değildir.
Cinden kurtulmak için en tesirli silah Kelime-i temcid (La havle ve la
kuvvete illa billahil aliyyil azim) ve istiğfar duasıdır. Bunları okuyandan,
cinler kaçar ve büyü bozulur. Cin mektubu denilen duayı, yanında
taşıyana veya evinde bulundurana cin gelmez, dadanmış olan cin de
39
www.dinimizislam.com
gider.
Âyet-el-kürsi, İhlas, Muavvizeteyn ve Fatiha surelerini sık sık okumak
da, insanı cinden muhafaza eder. Bu âyet-i kerimeleri okumakla, bu
mektubu taşımakla, şifa âyetlerini okumakla ve yazıp suyunu içmekle
faydalanmak isteyenlerin Ehl-i sünnet itikadına uygun olarak doğru iman
sahibi olması gerekir. Bunları yazanın ve kullananın itikadı doğru
olmazsa ve haram işlerse, faydaları görülmez.
Cin ve şeytan şerrinden kurtulmak için ve sara hastalığına ve sihre,
büyüye karşı koruyucu âyet denilen (ayat-ı hırz)ı yedi gün okumalı ve bu
âyetleri üzerinde taşımalıdır.
Evliyanın ruhları, görünmeden de, görünerek de, sevdiklerine fayda
verir ve belalardan korur. Onları tanımaya, sevmeye ve sevilmeye
uğraşmalıdır. (Daha fazla bilgi için Seadet-i Ebediyye kitabına
bakılmalı.)
Cin ve şeytan
Sual: Cinle şeytanın yaratılış bakımından farkı nedir?
CEVAP
Şeytan da, cin gibi, ateşle havadan yaratılmıştır; fakat cinde hava,
şeytanda ateş fazladır. Cinlerin kâfir olanları olduğu gibi Müslüman
olanları da vardır. Şeytanların ise hepsi kâfirdir. (Keşkül risalesi)
Bu maili herkese gönderin!
Sual: Birçok mailde, bu maili, şu kadar kişiye gönderin gibi ifadeler
oluyor. Özellikle bayanlar arasında çok rağbet görüyor. Mesela deniyor
ki:
1- Gönderirseniz bir mucizeyle karşılaşacaksınız, göndermezseniz
başınıza şu felaketler gelir.
2- Şehitlerimiz için Fatiha zinciri oluşturuyoruz, bu maili alan herkes 3
Fatiha okusun ve bu maili 3 kişiye göndersin.
3- Bu iletiyi aldıysan, artık siz de salevat zincirinin bir parçası
oldunuz demektir. Şimdi, yapmanız gereken, 5 salevat getirmek ve bunu
en az 20 kişiye göndermektir.
4- Allah hiç bir zaman yanıltmaz, Allah’ın isimlerinin yazılı olduğu bu
mesajı 9 kişiye gönderirseniz, yarın güzel haber alırsınız, eğer
göndermezseniz şanssızlık 9 sene peşinizi bırakmaz. Ertelemeyin, bunlar
Allah’ın isimleridir. Allah’ın adı geçti, artık göndermek zorundasınız.
5- Resulullahı rüyada gördüm bunu herkese duyurun! Duyuran şu
nimetlere kavuşur, inanmayan belalara maruz kalır.
40
www.dinimizislam.com
6- Bu hadis-i şerifi herkese gönderin; çünkü Peygamberimiz, (Bir
cümle de olsa, benden duyduğunuz her şeyi iletin) demiştir. [Üstelik onun
hadis olduğu da belli değildir. Hadis olsa bile, her hadisin internette
dolaşması uygun olur mu?]
7- Bu duayı 7 kapıya dağıtanın muradı hâsıl olur, inanmayan ise
musibete uğrar. 1251 yılında birinin eline geçirmiş, 7 yapıya dağıtmış,
zengin olmuş. Sonra bir fakirin eline geçmiş, inanmamış, evi yanmış ve
çocuğu ölmüş.
8- Bu mail 13 kişiye gönderilirse 13 gün sonra murada kavuşulur.
Gönderilmezse başa şu belalar gelir.
9- Bu maili şu kadar kişiye göndermek milli ve dini bir davadır.
Göndermeyen bizden uzak olur.
10- Lösemi hastası olan kızımın ilaç parası için yardıma ihtiyacım
var. Lütfen yardım edin ve bu maili herkese gönderin. Bu maili
başkalarına iletmeyenlere yazıklar olsun!
11- Yakında bazı mail adresleri paralı olacak, ancak bu maili şu
kadar kişiye gönderirseniz o zaman sizinki ücretsiz olacak.
12- Bu maili kesin oku ve herkese gönder! Doğruysa sen de yaşadın.
Doğru olmasa da ne kaybın olacak ki? Denemekte, tedbirli olmakta bir
zarar olmaz. Bu maili ileten herkes için Microsoft, 245 Euro verecektir. Ne
kadar çok kişiye gönderirseniz, o kadar çok para kazanırsınız.
13- Bir hacker rekor için Türkiye'deki bütün kullanıcıların adreslerini
imha edecektir. Sakın listenize rea adlı bir msn adresi kabul etmeyin!
Listenizden biri kabul ederse siz de hacklenirsiniz. Sakın kabul etmeyin
ve bu maili herkese gönderin!
14- … diye bir mail adresi sizi eklerse sakın kabul etmeyin! Bu virüs
Meksika üzerinden yayılmıştır. Son 2 günde 5000 kişinin Messenger’ına
girerek, bilgisayarlarını çökertmiştir. Bu maili herkese gönderin!
15- Virüs tuzakları, dur durak bilmiyor. Yine bir mail zinciriyle yeni bir
virüs, bilgisayarlara dadandı. O yüzden sakın bu maili açmayın! Aslı
olmasa da, bu uyarıyı bütün sevdiklerinize gönderin! Çünkü tedbirli
olmakta fayda var.
16- Birisi, “Şu firmadan arıyoruz, telefonunuzu kontrol etmek
zorundayız. Bunun için 9090’ı aramanız gerekiyor” derse siz de
ararsanız, bütün kimlik bilgilerinize ulaşır ve kendi telefon görüşmelerini
sizin hesabınıza geçirir. Bu maili yakın dostlarınıza ulaştırın!
17- Bütün hastaneler Türkiye’nin her yerinden ulaşılabilen tek bir
telefon numarasında birleştiler. Bu telefonu aradığınızda, en yakın
ambulans, olay yerine gönderiliyor. Sizin ihtiyacınız olmasa bile,
41
www.dinimizislam.com
sevdiklerinize bir gün lazım olabilir.
18- Kızım kanser oldu ama hastane masraflarını karşılayamıyorum,
lütfen bana yardım edin! [Bu yolla da vurgunlar oluyormuş.]
19- Bu maili herkese gönderip, linkteki ankete katılmazsanız vebal
altında kalırsınız.
Böyle mailleri herkese göndermek mi gerekir?
CEVAP
Hayır. Bunları göndermemekle kimse vebal altına girmez. Aksine,
göndererek bunlara alet olmak, bizi vebal altında bırakabilir. Milli ve dini
dava denen mailleri çok kimseye göndermekle, kimse yapacağı işten
vazgeçmez. Anketler de böyledir. Yardım isteyen mailler de genelde
yalan çıkmaktadır.
Bunların hepsinde, çeşitli menfaatler veya art niyetler vardır.
Özellikle dini içerikli olup, göndermezseniz başınıza felaketler gelir denen
mailler, misyonerlerin daha önce mektup yoluyla yaydıkları Şeyh Ahmet
Vasiyetnamesi türünde hurafelere benziyor.
Mucizeyle karşılaşacaksınız diye gönderilen maillerin ne kadar cahil
kişiler
tarafından
yazıldığı
meydandadır.
Mucizeler,
sadece
Peygamberlerde görülür. Mucize kelimesini başka anlamda kullanmak
yanlıştır.
Fatiha veya salevat zinciri oluşturuyoruz demek de uygun değildir.
Herkes istediği kadar okuyabilir. Okumak ve insanlara göndermek için,
belli bir sayı tayin etmek, bid’atlerin ortaya çıkmasına ve yayılmasına
sebep olur. Allah’ın ismi geçti diye veya hadis-i şerif diye de göndermek
gerekmez. Bilakis göndermemek gerekir. Allahü teâlânın ve Peygamber
efendimizin ismini böyle işlere alet etmek çok çirkindir.
Herkese gönderin denen bütün bu maillerde, siyasi veya maddi
menfaatler de vardır. Bu tür mailleşmelerle, mail adreslerinin reklâmı
yapılıp, spam mail arayanlara, mail adresi bulunmaya da çalışılıyor.
Bunların ve mail gönderdikçe para kazanacaksınız denilen maillerin de
yalan olduğu ve altında çeşitli menfaatlerin olduğu meydandadır.
Çocuğunun veya bir yakınının hasta olduğunu söyleyip maddi yardım
isteyen mailler genelde yalan çıkıyor. Bu tür mailleri hiç kimseye
göndermemeli, zaten çoğunda yalan yanlış bilgiler bulunuyor. Bunları
hemen silmeli, imha etmelidir. Sözümüzü kabul edecek biriyse, bize
göndereni de ikaz edip bunlara alet olmamasını söylemelidir!
42

Benzer belgeler