Köy-Koop Haber Gazetesi 35. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 35. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi EKİM 2014 Yıl:3 Sayı:35 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ BM’de İklim Zirvesi ‘Vaatlerle’ Sonlandı 2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı »» Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un davetiyle düzenlenen Zirve’de; dünya liderlerine küresel ısınmayla mücadelede çabalarını artırma çağrısında bulunarak, uluslararası toplumun zirvede verilen taahhütleri yerine getirmesini istedi. ABD’nin New York kentinde Birleşmiş Milletler 69. Genel Kurulu kapsamında, 120'den fazla devlet ve hükümet başkanının katılımıyla gerçekleşen bir günlük İklim Zirvesi’nin açılışında konuşan BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, dünya liderlerine yaptığı çağrısında, sera gazı salınımının azaltılması için daha fazla çaba gösterilmesini istedi. buna önderlik etmenizi istiyorum” dedi. İklim Zirvesinde konuşan ABD Başkanı Barack Obama, BM’den dünyaya iklim değişikliğine karşı “ortak hareket edelim” çağrısında bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, “Paris, devrimlerin yaşandığı bir şehirdir. 2015’te Paris’in iklim değişikliğiyle mücadelenin simgesi olmasını umut ediyorum” açıklaması yaparken, Yeşil İklim Fonu’na 1 milyar dolar yardım yapacağını belirtti. Küresel iklim değişikliğinin yarattığı sorunlara çözüm önerilerinin tartışıldığı zirveye, Çin ile Hindistan liderleri katılmazken, Rusya ve Almanya da bu zirveye lider seviyesinde katılmayan ülkeler arasında yer aldı. » Syf 13’de “Dünyayı Yeni Bir Rotaya Sokmalıyız” Ban Ki Moon, “İklim değişikliği milyarlarca insan için zorlukla kazanılan barış, refah ve fırsatları tehdit ediyor. Bugün dünyayı yeni bir rotaya sokmalıyız. Sizden Türkiye Bakliyatta Et ve Süt Kurumu Ana Statüsü Belirlendi Net İthalatçı »» Et ve Süt Kurumu, kesimlik ve besilik hayvan, kırmızı et, balık, kümes hayvanları, süt ve süt ürünlerini alıp satabilecek, gerektiğinde ithal veya ihraç edebilecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca hazırlanan “Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü” Resmi Gazete’nin 25 Eylül 2014 tarihli ve 29130 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu ser- mayesiyle sınırlı bir iktisadi devlet teşekkülü olacak. Özel hukuk hükümlerine tabi olacak Et ve Süt Kurumu, Sayıştay’ın denetimine tabi olacak. Teşekkülün merkezi Ankara’da olacak, Yüksek Planlama Kurulu kararı ile değiştirilebilecek. Yeni Tebliğe göre, Et ve Süt Kurumunun faaliyet konuları şöyle olacak: » Syf 6’da “Toplumda Çevresel Bir Bilinç Olduğunu Söylemek Çok Zor” Son dönemde etkisini daha fazla gösteren iklim değişikliğini, ülkemizin karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarını ve çözüm yollarını; TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baran Bozoğlu konuştuk. » Syf 12’de »» 26-28 Ekim 2014 tarihleri arasında KöyKoop Merkez Birliğine Bağlı Bölge Birlik Başkanları Aksaray’da bir araya geldi. Köy-Koop Aksaray Birliğinin organizasyonu ile gerçekleştirilen toplantıda, Köy-Koop Merkez Birliğine bağlı tüm Bölge Birlik Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri gündemdeki konuları görüşmek ama- cıyla bir araya geldi. Aksaray Birlik Başkanı Kadir Yayar, ilinde düzenlen bu toplantının gerçekleşmesinden dolayı memnuniyetlerini belirterek, katılım sağlayan tüm kooperatifçilere teşekkür etti. ZMO 60. Yılını Kutladı »» Mersin Ticaret Borsası Başkanı Ö. Abdullah Özdemir, “Bakliyat sektörü S.O.S vermekte, yardım beklemekte” dedi. Özdemir, Türkiye’nin bakliyat sektöründe net ithalatçı konumuna geldiğini, İhracatın ciddi ölçüde azalıp, ithalatın artış göstermesi nedeniyle Türkiye’nin dünya bakliyat sektöründeki ağırlığının azalıp söz sahibi ve piyasa yapıcı ülke olma özelliğinin ortadan kalktığını belirtti. Sektörünün sorun yaşamasının en önemli sebebinin Türkiye İstatistik Kurumu verilerinin gerçeği yansıt- Köy-Koop Birlik Başkanları Aksaray’da Toplandı maması olduğunu ifade eden Özdemir, “Oysa gerçek üretim rakamları, ilan edilen rakamların çok altında. Yeterli desteği alamayan üretici de bu üründen vaz geçmekte” dedi. » Syf 11’de »» TMMOB Zirat Mühendisleri Odası 60. kuruluş yıldönümü kutlamaları kapsamında 27 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da “60 Yılda Türkiye Tarımı ve Ziraat Mühendisleri Odası” konulu bir açıkoturum düzenledi. Türkiye tarihinin izdüşümü niteliğindeki 60 yıllık öyküsünü ve geçmişten bugüne tarım alanında elde edilen gelişmeler, yürütülen politikalar, yaşanan sorunlar ve çözüm yolları hakkında bilgiler aktarıldı. . » Syf 18’de Hadi İLBAŞ Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -35» Syf 2’de Türk Kooperatifçilik Tarihine Bir Not -II» Syf 10’da Kooperatif Tüzel Kişiliğini Yok Saymak! » Syf 8’de Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK Kırmızı Et Üretimini Artırmak İçin Ne Yapmalı? » Syf 4’te Toprak Koruma ve Araziyi Tahrip Etme, Köylüyü Yok Etme Kanunu » Syf 5’te Kooperatif Kimliği ve Markalaşma » Syf 19’da Dr. Yener ATASEVEN Dr. Erhan EKMEN Dr. Nezaket CÖMERT 62. Hükümet Programı’nda Tarıma Yönelik Politikalar » Yetki Devri Nedir? Porter Analizi » Syf 16’da » Syf 14’de Syf 15’te KOOPERATİFÇİLİK 01/10/2014 27/10/2014 01/10/2014 27/10/2014 01/10/2014 31/10/2014 01/10/2014 31/10/2014 01/10/2014 Eylül 2014 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin 31/10/2014 Beyanı ve Ödenmesi 01/10/2014 Eylül 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının 31/10/2014 Verilmesi KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Dr. Güray AKDOĞAN • Dr. Caner KOÇ • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Ünal ÖRNEK • Erol AKAR • Tevfik Fikret CENGİZ SA M LA AÇLI KOO P RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. ER V E D İ Ğ E R TA MA IN K RK KA L Bölgemize özgü yetişen ürünlerimizden Taşköprü Sarımsağı, İhsangazi Siyez Bulguru, Tosya Pirinci’nin tanıtım ve pazarlanmasına yönelik marka ve ambalaj çalışmalarına yönelik çalışmaları yapılarak pazarlama faaliyetlerine başlanılmıştır. - sürecek - 01/10/2014 27/10/2014 LİKLERİ M E Tarım ve Köyişleri Bakanlığından 159.000.00 TL. hibe alınmış, Süt Toplama Merkezinin inşaatına Or-Koop Merkez Birliği’nce destek olunmuştur. 01/10/2014 24/10/2014 BİR A- Ormancılık Faaliyetleri İlimiz ormancılığı bir buçuk milyon metre küpü aşan üretimi, Orman Eko sistemi ve endemik özellikleri ile bir laboratuvar özelliği taşıyan, ülkemizin ayrıcalıklı bir bölgesini teşkil etmek- Birlik olarak çalışmalarımızın temelini orman köylüsüne alternatif gelir kaynakları yaratmak, istihdam sağlamaya yönelik faaliyetler, ürünlerinin değerlendirilmesi, faaliyetleri ile ilgili eğitimler vermek ve orman işçiliğinde mekanizasyonu sağlamak an hedeflerimizi oluşturmaktadır. Üç yıldan bu yana “Orman Envanterlerinin Ölçme, Değerlendirme Tasnif, Depolama, orman İşçiliği ve Mevzuatı Eğitimleri” verilmeye başlanmıştır. Orman Bölge Müdürlüğü, Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü ve Birliğimiz arasında imzalanan protokol ile yasal sertifika verilmekte ve kooperatif ortaklarının öncelikle eğitimleri, kendi teknik personelimizin yanında, Kastamonu Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyeleri ve Orman bölge Müdürlüğü teknik personeli tarafından verilmektedir. 2005 yılından beri ortak çalıştığımız Alman Kooperatifleri Konfederasyonu DGRV tarafından da bu projemiz desteklenmektedir. Bu kapsamda, bugüne kadar toplam 720 kursiyer 15 gün süren eğitimler sonucu sertifika almaya hak kazanmışlardır. B. Süt Pazarlama Organizasyonunun Oluşturulması ve Kalite Artışına Yönelik Faaliyetler • Özellikle üretici süt pazarlama konusunda çok mağdur durumdadır, • Bu dönemde sütün toplanmasında, pazarlanmasında etkin olarak süt toplayıcılar hâkimdir, • Kooperatifleşme yoktur, • Fiyat belirsizdir, • Ödeme süresi belirsizdir, • Süt bedelinin hiç ödenmediği durumlara sıkça rastlanmaktadır, • Devletçe yapılan süt destekleme ödemeleri üreticiye yansımamaktadır, • Sütte kalite sağlanamadığı için firmalar ürün yelpazesini geliştirememektedir, • Üreticinin hiçbir pazarlık gücü yoktur. • Süt bedeli karşılığı tüp, yem ve bakkaliye malı verilerek takas yolu ile ödeme yapılmaktadır, • Soğutma zinciri yoktur, • Laboratuar şartları oluşturulamamıştı. Daha önce yaşanılan bu sorunların ardından bugün gelinen noktada; Birliğimiz tarafından yapılan çalışmalarla 103 adet kooperatifin süt toplama ve pazarlama faaliyeti yürütmesi sağlanmış, havza bazında 13 bölgede 01/10/2014 23/10/2014 F BİRLİĞİN FAALİYETLERİ Proje Faaliyetleri 01/10/2014 23/10/2014 Eylül 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet Belgesinin Verilmesi Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı Eylül 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylıkKatma Değer Vergisinin Beyanı Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylık Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylıkKatma Değer Vergisinin Ödenmesi Eylül 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi Sanayi ve Ticaret Odası Yıllık Munzam ve Nispi Aidat II. Taksit Ödemesi Eylül 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi İ AT Birlik 22. 03. 1977 tarihinde kurulmuş olmasına rağmen sadece 1980 yılına kadar faaliyet göstermiş, daha sonra 1996 yılına kadar hiçbir faaliyeti olmamıştır. Birlik 1996 yılından itibaren özellikle üreticinin iş yapma ihtiyacı duyduğu konularda, gelişmiş ülkelerdeki, kooperatifçilik vizyonu ve misyonu da dikkate alınarak, üreticinin örgütlü bir yapı içerisinde, sorunların çözülmesine katkı sağlamak amaçlı, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa dayanılarak kurulmuş bulunan çalışma alanı itibariyle Çankırı ve Bartın İllerini de kapsayan bölge niteliğinde bir birliktir. Çalışma konuları dikkate alındığında çok amaçlı bir birlik statüsüne sahip bünyesinde tarım, hayvancılık, sulama, ürün işleme, girdi temini ve ürün pazarlaması yapan 314 birim kooperatifi kapsamaktadır. tedir. Diğer taraftan, hem çevresel değerleri hem de ekonomik değeri bakımından ilimizin en önemli varlıkları arasındadır. İlimize bağlı 314 kooperatiften yaklaşık 200 tanesi orman üretimi yapmaktadır. Ve Orman Bölge Müdürlüğümüzün yaptığı üretimin yaklaşık %80’i birim kooperatif ortaklarımız tarafından gerçekleştirilmektedir. İlimizdeki lif yonga üretiminin önemli bir kısmı kooperatifimiz tarafından yapılmakta, dolayısıyla orman ürünleri sanayisinin hammadde ihtiyacı yine kooperatifimiz tarafından karşılanmaktadır. 01/10/2014 20/10/2014 01/10/2014 23/10/2014 Ğİ • KÖY Kurumun Tarihi Hadi İLBAŞ Köy-Koop Eski Genel Başkanı Birlik-Kooperatif ve köylü işbirliği ile süt toplama merkezleri oluşturulmuş, Targem ve Orköy Projeleri ile oluşturulan 26 bölgede yaklaşık 3000 üreticinin doğrudan soğutma zincirine ulaşması sağlanmıştır. Birliğimiz bünyesinde istihdam edilen teknik elemanlar ile hayvancılığın gelişmesine ve süt kalitesinin artırılmasına yönelik faaliyetlere devam edilmektedir. İlimiz ekonomisinde hayvancılık en önemli sektörler arasındadır. Süt üretiminde sorunlar olduğu kadar, süt işleyen fabrika, işletmelerinde de sorunlar ciddi boyuttadır. Yerel firmalar ürün yelpazelerini geliştirememiş, marka oluşturamamış ve ürün kalitesini sağlayamamıştır. . Bu sorunlar doğrudan üreticiyi de etkileyecek boyuta gelmekte, ilimiz hayvancılığının gelişmesinin önünde engel oluşturmaktadır. Süt pazarlamasında en önemli sorun kalite ve fiyat dengesini oluşturabilmektir. Birliğimiz bu kapsamda çalışmalarını sürdürmüş, üreticinin hem kaliteli süt üretimi yapması hem de ürettiği ürününde söz sahibi olması ve pazarlık gücü elde etmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Yerel firmalara süt pazarlaması yapılırken 28.08.2011 tarihinden itibaren ulusal firmalara da (SÜTAŞ A.Ş) süt pazarlaması yapabilme noktasına gelinmiştir. C. Yem Üretim ve Pazarlama Hizmetleri Yem karma ünitesi tesis projesi Birliğimizin 2009 yılında uygulamaya koyduğu en önemli projesidir. Bu projede, hayvancılıkta en önemli girdi olan yemin maliyetinin düşürülmesinin yanında üreticinin kendi ürününü değerlendirmesi ve daha kaliteli yem elde etmesi, ayrıca piyasadaki yem ve ürün fiyatlarını düzenlemesi hedeflenmektedir. Yeni tesisimizin ilk faaliyete geçtiği 2009 yılında toplam 412 ton üretim yapılmışken 2010 yılında 1001 ton, 2011 yılında 778 ton üretim gerçekleşmiştir. Bu üretim miktarı, gelen istekler doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Diğer taraftan üreticiye alternatif yem olarak Sütaş A.Ş. nin ürettiği Pelet yem satışı da yapılmaya başlanmıştır. Yem tesisimizde altı çeşit yem üretilmektedir. Kalite, fiyat ve ödeme kolaylığı bakımından birliğimizce sağlanan imkânlar üreticinin memnuiyetini kazanmış olup, pazarda etkinliği giderek artmaktadır. Projenin uygulama sahası olarak süt hayvancılığının yoğun yapıldığı Germeç Bölgesi tercih edilmiş, Çetmi Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ortağı Mustafa Göksu ve ailesi tarafından Birliğimiz adına bağışlanan yaklaşık 3.000 metre kare arazi üzerinde yatırım gerçekleştirilmiştir. Yem tesisi binasının yanında, süt toplama merkezi, eğitim merkezi, 60 tonluk kantar ve çevre düzenlemesi, ek melas ünitesi, çevre duvarları, aydınlatma ve trafo yapım işlerinin yaklaşık maliyeti 800.000.00 TL.yi bulmuştur. RLİ 1980 İhtilali gelmeden önce KÖY-KOOP Merkez Birliğine bağlı 62 Birlik her konuda yükselişi vardı. KÖY-KOOP Merkez Birliğinin 1974 te başlayan ve ihtilale kadar giden her konuda yükselişi, Türkiye çapındaki birliklere büyük canlılık getirmişti. İthalat-ihracatın yanında Romanya’dan getirilip ucuz fiyatla kooperatif ortaklarına dağıtılan traktörlerle tarımda büyük bir hareketlilik başlamıştı. Türkiye’nin dört bir tarafına dağıtılan 120.000 civarında traktör ilkel tarım aletlerinin yerini almıştı. Yönetim Kurulunda görevli olduğum günlerde doğudan batıya, kuzeyden güneye Türkiye’yi dolaştığımda tarlalarda bizim getirdiğimiz Romen traktörlerini gördüğümde arabayı durdurur, çiftçilerin yanına gider ve traktörlerden memnun olup olmadıklarını sorardım. Aldığım yanıt karşısında sevinçle arabaya döner, yoluma devam ederdim. Ülkede demokrasinin filizlenmesi ve 1987 Genel Seçimlerinden sonra yavaş yavaş işlemeye başlaması ile demokratik köy kooperatifçilik hareketinde de bir gelişme başladı. Birlikler tekrar faaliyete geçtiler ve hatta İzmir, Sinop, Kastamonu, Gümüşhane, Edirne, Manisa, Muğla ve Çanakkale 1989 yılında yeni bir KÖYKOOP Merkez Birliği kurmak için Tarım ve Orman ve Köyişleri Bakanlığına başvurdular. Fakat bakanlıktan olumlu bir yanıt alamadılar. Çünkü o zamanlar ta başından beri KÖY-KOOP’u kapatmak isteyenler, bakanlıkta en üst yönetici durumundaydılar. Ancak 20 Ekim 1991 Genel Seçimi ile ülkede siyasal iktidar değişmiş ve demokratik kooperatifçilikten yana olduğunu açıklayan bir siyasal iktidar oluşmuştur. Bu durumda yeni bir KÖY-KOOP Merkez Birliğinin kurulması beklenmiş, ne var ki yeni bir KÖY-KOOP Birliğinin tekrar kurulması konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı yardımcı olmak yerine maalesef çeşitli bahanelerle sürekli köstek olmuştur. Büyük çabalar sonucu, yeni bir KÖYKOOP Birliğinin kurulması ancak 1999 yılında gerçekleştirebilmiştir. 1980 İhtilalinden sonra kurulan 8 Birlik arasından uğraşı konuları daha değişik olan Kastamonu Birliği ile yazımızı sürdürmeyi yeğledik. Ekim 2014 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. İşlerinizde bolluk ve bereket diliyorum. Bİ »» 1980 İhtilali ve Birlik Sayısı ile 1986’da İlk Kurulan Birlikler ve Son Ulaşılan Sayı Değerli Kooperatif Yöneticileri ve Kooperatif Ortakları, Z Dünden Bugüne Kooperatifçilik -35- MUHASEBEDE BU AY E 2 Ekim 2014 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Reklam Müdürü: Yasemin ACAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Ekim 2014 ANKARA Baskı: Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA Tel: 0312. 395 95 96 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Ekim 2014 Köy-Koop Haber TARIM Kırmızı Et Üretimini Artırmak İçin Ne Yapmalı? »» Bir zamanlar “Buğday ile Koyun, Gerisi Oyun” dediğimiz güzel ve yalnız ülkemizde, kırmızı et fiyatları giderek yükseliyor. Neden bu duruma düşüldü? Önemli nedenlerden birisinin hayvan hastalıkları olduğu belirtiliyor. Türkiye’de şap, brusella ve koyun keçi çiçeği gibi birçok bulaşıcı hastalıklar var. Bu hastalıklar hayvanlarda ölüme, verim kaybına, yavru atığına ve insan sağlığına zarar veriyor. Ve çiftçiler fakirleşiyor. Bulaşıcı Hastalıkların Yok Edilmesi Gerekiyor Hayvancılığın geliştirilmesi demek, kaliteli ve sağlıklı gıdanın üretilmesi demek. Kaliteli ve sağlıklı ürün üretilmesi için de bulaşıcı hastalıkları yenmek zorunluluğu var. Bu nedenle, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın bu aşıları düzenli olarak her ilde, her ilçede ve her işletmede zorunlu ve ücretsiz olarak yapması, yaptırmayanlara da para cezası uygulaması gerekli. Aşılama yanında, hayvan hareketlerinin denetimi, tazminatlı hastalıklar olduğu zaman bu hayvanların itlaf edilmesi gibi önlemler alınmalı. Bütün işletmeler bir testten geçirilip hastalıklı hayvanlar eradike edilmeli. İşletmelerde eradikasyon işlemi, zamana ve bölgelere yayılarak yapılmalı. Hayvan İthali Kesinlikle Yapılmamalı Diğer yandan hayvan ithali, Türkiye hayvancılığına zarar verdiği gibi önemli döviz kayıpları yaratıyor. Bilindiği üzere Türkiye, Avrupa ülkelerinden Bulgaristan, Beyaz Rusya, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Yunanistan gibi birçok ülkeden büyük ve küçükbaş hayvan ithal ediyor. İthalat sırasında gerekli önlemler alınmadığı için de hayvanlar Türkiye’ye gelinceye değin, olumsuz çevre koşullarından, örneğin açlık ve susuzluktan neredeyse yarısı ölüyor. Kalan yarısı da hasta bir şekilde kesimhanelere gönderiliyor. Kırmızı Et Üretimini Artırmak İçin Ne Yapmalı? • Tarımda uygulanan yeni-liberal politikalardan vazgeçilmeli. Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] • Mademki Avrupa Birliği’ne girmek isteniyor. Orada uygulanan Ortak Piyasa düzeni Türkiye’de de gerçekleştirilmeli. • Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; Süt Endüstri Kurumu, Yem Sanayi, Yapağı ve Tiftik Anonim Şirketleri yeniden açılmalı. Et ve Süt Kurumu’nu işlevsel hale getirilmeli. • Ulusal Süt Konseyi ve Et Konseyi süs olmaktan çıkartılmalı. • Koyun ve keçiciliğin hayvansal üretim içindeki payını daha artıracak düzenlemeler yapılmalı. • Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmeli. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, yetiştirici Birlikleri ve üniversitelerle ortak ıslah çalışmaları yapması daha etkin bir duruma getirilmeli. • Kesinlikle ve kesinlikle hayvansal ürünlerinde ithalata yönelmemeli. Dünya Ticaret Örgütü’nün getirdiği zorlamalara çare aranmalı. “Asıl önemlisi, küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin, bir başka deyişle aile çiftçiliğinin dirliğini artıracak önlemler alınmalı. Sıfır faizli krediler, tarım dışı sektöre ve büyük çiftçilere değil, küçük ve orta ölçekli işletmelere verilmeli. Girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalı. Kooperatif örgütlenmeyi teşvik edecek ve güçlendirecek önlemler alınmalı, ürettikleri malların KDV’leri düşürülmeli. Çiftçilerin kooperatifler aracılığıyla mallarını pazarlamaları için satış yerleri sağlanmalı.” derim. Anız Yangınına Son Veren Buluş »» Sakarya’da 50 yıldır çiftçilik yapan 60 yaşındaki Rıdvan Karakuş, pulluk ve kırkayak tabir edilen ot toplama aparatı birleştirerek anızı toprak altına gömen bir makine geliştirdi. 25 liraya mal olan sistem sayesinde artık çiftçiler talaştan kurtulmak için anız yakmak zorunda kalmayacak, ayrıca toprağın verimi de artacak. Özellikle, mısır üreticilerinin hasattan sonra tarlada kalan mısır talaşını toplaması büyük sorun. Oldukça zahmet gerektiren bu işi çiftçi, yasak olmasına rağmen anız yakarak halletmeye çalışıyor. Kaba olması sebebiyle toprağı sürerken mısır talaşının toprağa karışmadığını, bu sebeple kendisinin de anız yaktığını söyleyen Karakuş, “önceki yılda talaştan kurtulmak için tarlasında anız yaktığını, bu sebeple jandarmanın geldiğini yakalanmamak için kaçtığını anlatarak bu olaydan sonra anız yakmadan tarladaki mısır talaşını nasıl toprağa karıştıracağını düşünerek bu sistemi bulduğunu belirtti. Sistemin çalışma şeklini anlatan Karakuş: "Pulluğun arkasına ot toplama makinesini bağladık.Traktörle tarla sürerken ot toplama makinesi pulluğun açtığı yarığa mısır talaşını topluyor. Pulluk ise bu talaşın üzerini toprakla dolduruyor. Bu şekilde talaş toprağın altında kalıyor ve anız yakmaya gerek olmuyor." dedi. “Toprağı Nemli Tutuyor, Çatlamasını Önlüyor, Verimi Artırıyor” Karakuş, "Toprak altına alınan anız toprağın su tutmasını ve nemli kalmasını sağlıyor, toprakta yarıklar oluşmuyor. Ayrıca mısır talaşı doğal bir gübre. Bu gübreyi ziyan etmemiş oluyoruz. Bunun yanında bir dahaki sene toprağın altında boşluk olması sebebiyle pulluk daha kolay çekiliyor dolayısıyla daha az mazot harcamış oluyorsunuz. Her çiftçinin pulluk ve ot toplama aleti vardır. Her çiftçi kolaylıkla bunu yapabilir. Biz artık anız yakmıyoruz. Kimsenin yakmasını istemiyoruz." dedi. Köy-Koop Manisa Birliği Meşe Palamutunu Dünyaya İhraç Ediyor »» Köy-Koop Manisa Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Dingaz, 2009 yılından itibaren dış pazara açıldıklarını, toplamda 940 ton işlenmiş ürünü, Çin, İspanya ve Güney Kore’ye ihraç ettiklerini belirtti. Köy-Koop Habere konuşan KöyKoop Manisa Birlik Başkanı Nurettin Dingaz, 2007 yılından bu yana Meşe Palamudu ile ilgili çalışmalar yürütüklerini, çok zorlu bir süreç yaşadıklarını, bu noktaya gelebilmek adına çok emek harcadıklarını söyledi. Dingaz, “Bilindiği üzere meşe palamuduyla ilgili uzun süredir çalışmalar yürütüyoruz. Bu noktaya gelmemiz kolay olmadı. İnsanları ve üreticilerimizi, bunun ekonomik değeri olduğuna inandıramadık. Dağda yere dökülen, hiçbir işe yaramadan çürüyüp giden bir şeyin değerli olacağına inanmadılar. Önceki yıllarda İspanya’ya, Güney Kore’ye ve Çin’e ihracat gerçekleştirdik. Ancak bu ürünün dünyada değişik değerlendirme alanları var. Özellikle Uzak Doğu ülkeleri, bu ürünü nişasta yapımında kullanıyorlar. Pasta, börek ve çörek gibi mamullerin daha uzun süre dayanmasını sağlıyor ve protein değerini yükseltiyorlar. İsviçre, Almanya gibi ülkelerde domuz yemi olarak kullanıyorlar. Bu ürün yüzde yüz organik bir ürün. Ülkemizde de çok miktarda var. Ancak ekonomik anlamda bu yıllara kadar değerlendirilmiyordu. Bizim bütün amacımız bunun ekonomik değerini arttırıp, üreticinin ekstradan para kazanmasını sağlamaktır” dedi. Dünya Gıda ve Yem Sanayisinde Kullanıyor Meşe Palamudu’nun dünya üzerinde pek çok ülkede gıda, yem sanayisinin yanında ilaç ve kozmetik sanayisinde de kullanıldığını ancak Türkiye pazarında yeri olmadığına değinen Dingaz, “2014 yılı için çalışmalarımız sürüyor. Bu yıl için Çin ve Güney Kore’den arandık. Yakında yabancılar gelirler. Tekrar bir bağlantı kurarsak, sahada çalışma yapacağız ve üreticimize katkıda bulunacağız. Bütün amacımız budur. Köy Koop Manisa olarak biz Demirci, Selendi, Uşak ve Balıkesir tarafından bu ürünü topluyoruz. İşleyip paketledikten sonra ihraç ediyoruz. 2009 yılında 500 ton, 2010 yılında 400 ton, 2012 yılında 40 ton işlenmiş ürünü ihraç ettik. Yerli piyasası yok. Bizim bu ürünü alıp, işleyip, stok yapıp, dünya pazarına açılma imkanımız olsa, çok ciddi pazarı var. Dış piyasaya satamazsak, iç piyasada satma imkanımız yok. İnsanlarımız bu ürünü toplamalı ve kurutup saklamalı. Bizim bu kültürü geliştirmemiz lazım. 2013 yılında kilo başına 40 kuruş ödeme yapıyorduk” dedi. Okul Sütü Programına İlişkin Uygulama Tebliği Yayınlandı »» Okul Sütü Programı’na ilişkin Uygulama Tebliği, 10 Eylül 2014 tarihli Resmi Gazete ’de yayınlandı. Öğrencilere haftanın 3 günü okul sütü dağıtılacak, süte duyarlı öğrenciler yine kapsam dışında tutulacak. Program 2014-2015 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde uygulanacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığınca ortaklaşa yürütülecek olan, öğrencilere süt içme alışkanlığını kazandırmak, yeterli ve dengeli beslenmelerine katkıda bulunarak sağlıklı büyüme ve gelişmelerini sağlamak amaçlanan Okul Sütü Programı 2014-2015 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde, bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri olmak üzere haftada 3 gün süreyle 200 ml ambalajlı, yağlı, sade UHT içme sütü dağıtılmasına ilişkin usul ve esasları kapsayan Tebliğ’e göre, özel öğretim kurumları, programa eşdeğer süt veya süt ürünü tüketilmesini sağlamaları halinde, velinin görüşü esas alınarak kurum yönetiminin kararı doğrultusunda kapsam dışında tutulacak. Okul sütleri, yurt içinden temin edilen çiğ sütlerden Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik kapsamında onay belgesi veya yönetmelik hükümlerine göre geçerli eşdeğer belgeye sahip ve ülke içinde UHT içme sütü üretimi yapan gıda işletmelerinden Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yapılacak. Okul sütü ambalajlarının şekli ve üzerinde yer alacak hususları, Bakanlığın koordinasyonunda Sağlık Bakanlığı ve numune alınacak, numunelere ait analiz sonuçları, Bakanlığa ve teslimi yapılacak illerdeki il gıda, tarım ve hayvancılık müdürlüğüne gönderilecek. Sonuçlar Okul Sütü Modülüne de yüklenecek. MEB belirleyecek. Program kapsamında, süt dağıtımı öncesi ve tüketim sonrasında öğrencilere ait bilgilerin Okul Sütü Modülüne kaydedilmesi, modüle giriş yapılamadığı durumlarda verilerin toplanması ve zamanında ulaşılabilir olmasını MEB sağlayacak. Öğrenci velileri, öğretmenler, aile hekimleri ve/veya sağlık kurumlarınca süte karşı duyarlılığı tespit edilen öğrenciler, okul yönetimleri tarafından program dışında tutulacak. Dağıtılacak okul sütlerinin üretiminden tüketimine kadarki aşamalarında, Türk gıda mevzuatı ile ihale teknik şartnamesine uygunluğunun denetimi, il gıda, tarım ve hayvancılık müdürlüklerince yapılacak. Okul sütü üretimi yapılan illerde sütlerin her bir partisinden Çeşitli nedenlerle dağıtımı yapılamayan sütler, öncelik aynı okulda süt dağıtılmayan diğer günlerde olmak üzere veli izni olan öğrencilere ya da diğer kurumlardaki veli izni olan öğrencilere dağıtılmak suretiyle mahallinde değerlendirilecek. Programın kamuoyunda tanıtımı, iletişim stratejisinin belirlenmesi ve programda görev alan kişilerin eğitimleri için Bakanlık, MEB, Sağlık Bakanlığı ve Ulusal Süt Konseyi’nin katılımıyla tedbirler alınacak. Program başlamadan önce ailelere süt içimi sonrası oluşabilecek basit rahatsızlıklar ve bulguların anlatıldığı, bu bulguların büyük bir bölümünün geçici ve hafif olduğunun belirtildiği, sütün öneminin vurgulandığı eğitim programları MEB ve Sağlık Bakanlığınca düzenlenecek. Program için gerekli eğitim ve tanıtım materyallerinin temini, yayımı ve dağıtımı Bakanlık koordinasyonunda, Ulusal Süt Konseyi tarafından yapılacak. Köy-Koop Haber Ekim 2014 GÜNDEM Meralar Kentsel Dönüşüme Açılıyor »» Son çıkartılan torba yasada, Mera Kanunu’na yapılan bir ekleme ile Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen” yerler mera amacı dışında kentsel dönüşüm projeleri kapsamında kullanılabilecek. ZMO İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, “Zaten meralarda sınırdayız. Bunları da kaybedersek, et fiyatları daha da artar” dedi. Atalık konu ile ilgili yaptığı açıklamasında; “Özü ile bağdaşmayan birçok maddenin eklenmesiyle torba yasa statüsü kazanan bu yasa vasıtasıyla 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrasına bir bent eklenmiştir. Buna göre “Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan edilen” yerlerin tahsis amacı değiştirilebilecek (mera amacı dışında kullanılabilecek), kentsel dönüşüm adı altında betonlaşacak, kentleşecek! Maddenin gerekçesi de bir o kadar ilginç; “Mevzuata uyum sağlamak”! Et fiyatları daha da yükselir Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunda ülke yüzölçümünün %56’sını (44 milyon hektar) oluşturan mera, yaylak ve kışlaklarımızın oranı günümüzde %19’a (14,6 milyon hektar) kadar gerilediğini belirterek, “Ülkemizin yıllık kaba yem ihtiyacı 50 milyon tondur. Kaliteli kaba yem açığımız ise 14,3 milyon tondur. Türkiye 2012 yılında bir ilke imza atmış ve dönüşüme açıp daraltmanı değil onu arttırmanın politikalarını üretmeli. samanı dahi yurt dışından alır olmuştur, meralarımızın imara açılmaya değil, ıslah edilerek otlatma kapasitelerinin artırılmasına ihtiyacı vardır, Anayasa Mahkemesi’nin bu olumsuzluğa dur dememesi durumunda çocuklarımız meralarda otlayan hayvanları ancak süt kamyonlarının üzerindeki resimlerde görebilecektir, mera ile bağlantısı kalmayan hayvanların ürünlerinden sağlık beklemek de boş bir ümit olacaktır, Türkiye’nin hayvancılığı geliştirmeye çalışırken meraları daraltmasının zaten oldukça yüksek olan kırmızı et fiyatlarını daha da yükseltecektir”dedi. Atalık; “Türkiye hayvancılığını geliştirmeye çalışıyor. Gerek küçükbaş gerek büyükbaş sayısını hızla arttırma uğraşı veriyor. Bu noktada tüketicinin ucuz ete ulaşabilmesi kapsamında hayvancılık işletmelerinin bedava yem kaynağı olan meralara çok büyük ihtiyacı var. Herkesin kırmızı ete ulaşımını hedefleyen bir tarım politikası meraları kentsel “Eskiden nüfus azdı, tarım arazileri yetiyordu. Ancak nüfus artınca meralar tarım arazileri olarak kullanılmaya başlandı. İstisnai maddelerle de meralar işgale uğradı. Üstüne buralardaki kaçak yapılaşmaya da aflar getirildi. “Yani şu anda Türkiye’deki meralar sınırlarının sonuna dayanmış vaziyette. Eldeki mevcutları korumamız gerekiyor. Çünkü nüfus artmaya devam ediyor. Başka mera ve tarım arazisi yok artık. Her yere konut yaparak ekonomiyi inşaat sektörüne dayandırırsanız doğal varlıklar kalmaz. Bu da yaşam alanlarımızın tükenmesi anlamına geliyor.” diye konuştu. Atalık, enflasyon yüzde 9,3 olmasına rağmen yem ve gübre fiyatlarının bunun üstüne çıktığını, üreticinin iflas eşiğine geldiğini belirterek, “Besi yemi fiyatı, saman ve yemlik buğdaya yüzde 11, mısıra yüzde 32, gübreye yüzde 24 zam geldi. Üreticinin bunu karşılayarak hayvancılığa devam etmesi mümkün değil. Aradaki aracı ve marketleri hesaba katmıyorum bile. Bu düzenek iflas eder. Her sene çiftçinin alım gücü düşüyor. Tüketici ise oldukça yüksel bedellerle ete ulaşamıyor.” dedi. 5 Toprak Korumama ve Araziyi Tahrip Etme, Köylüyü Yok Etme Kanunu »» 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu en son Mayıs ayında değişti. Kanun çeşitli açılardan incelenebilir. Ancak en dikkati çekici özelliği köylülüğü belli bir süre içinde tasfiye edici özellikleri. Ancak tarımda gelirTabii kanunu savunanlar lerin çok düşük oldubunun devrim niteliğu bilindiğine göre bu ğinde olduğunu iddia yükün altına hiçbiriediyorlar. Kanunu siz nin girmek istemeyede incelemek istiyorceği de düşünülebilir. sanız şu web adresine Bu durumda arazi gidin: http: www.mevProf.Dr. Tayfun ÖZKAYA satılacaktır. Kim alır zuat.gov.tr/MevzuatEge Üniversitesi Ziraat Fakültesi sizce. Büyük sermaye Metin/1.5.5403.pdf sahibi şirketler. İ[email protected] Madde 8/A’da “İl ve nen de budur sanırım. ilçelerin yeter gelirli tarımsal arazi büyüklükleri bölge fark- Şimdi Çeşme’deki bu iki çiftçi 85 dekarı lılıkları göz önünde bulundurularak bu bölseler ve yoğun tarım yapsalar her ikisi Kanuna ekli (1) sayılı listede belirlen- de çok iyi olmasa da geçinebilir. Ayrıca miştir. Tarımsal araziler bu Kanuna ekli bu işletmeler kooperatif şemsiyesi altın(1) sayılı listede belirlenen yeter gelirli da örgütlenseler verimlilikleri artar bile. tarımsal arazi büyüklüklerinin altında Ürünleri doğrudan tüketiciye satılsa geifraz edilemez, bölünemez.” denmekte- lirleri daha da artar. dir. İlk bakışta yasa tarım işletmelerinin Biz de isteriz ki toprak bölünmesin. Ama aşırı düzeyde küçülmesine kesin bir set o zaman neden ülkede aile planlamaçekiyor gibi görünmektedir. Ekli listeye sı uygulanmıyor. Her ailenin iki çocuğu baktığımızda iller ve ilçelerdeki rakamla- olsa işletmeler hiç küçülmez. Kentlerde iş rın birbirine oldukça yakın olduğunu gö- yok. Toprağı alamayan iki kardeş de kenrüyoruz. Bu işin ilginç bir yanı ama bunu te gidince onları işsizlik bekliyor. Tarım geçelim. işletmeleri bölünmesin istiyorsak ileri Şimdi İzmir Çeşme’de 85 dekarlık teknoloji ürünleri üretmeliyiz, istihdamı sulanan bir arazi yeter geliri sağla- arttırmalıyız. Böyle bir gelişim de yok. yacak bir miktar olarak görülmek- Bu yasa yavaş yavaş da olsa köylütedir. Diyelim ki burada iki oğlu lerin elindeki toprakların şirketolan bir babanın ölümü üzerine bu lerin eline geçmesine yardımcı olişletme bölünemeyecektir. İkisi de maktadır. Devrim falan değildir. Hatta ehil olduğunda biri diğerine hak- serbest piyasaya bile aykırıdır. Küçük sakını ödeyecektir. Ödeyemediğinde nayi şirketleri kurulmasına engel var mı? yasada devletin ödeyecek olan tara- Yok. Tarımda niye var? Bu bir zorbalıktır. fa faiz açısından destekli bir kredi Anayasa mahkemesi iptal etse gayet yesağlayabileceği de yazılmaktadır. rinde olur. 6 Ekim 2014 Köy-Koop Haber GÜNDEM Köy-Koop Bursa Birliği Ankara Tarım Fuarındaydı »» İnfo Fuarcılık tarafından düzenlenen “18. Uluslararası Tarım Fuarı” 18-21 Eylül 2014 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşti. Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen fuarda; açılışını Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımı Reformu Genel Müdürü Gürsel Küsek ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in yaptığı fuara tarım sektöründe faaliyet gösteren tüm imalatçı sektöre ait kurum, kuruluş ve işletmeleri yer aldı. Köy-Koop Bursa Birliği Trilyebirlik markası ile katılım sağladığı fuara kooperatif ortaklarının üretmiş oldukları zeytin, zeytinyağı, salça ürünleri ile stantdaki yerini aldı. Gerçekleşen fuar hakkında bir değerlendirmede bulunan Köy-Koop Bursa Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız, »» Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 5. İstanbul Finans Zirvesi'nde gerçekleşen Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısında Gıda enflasyonunun kontrol altına alınması ile ilgili olarak, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında tarım ürünleri ile ilgili bir komite kurulması kararı aldıklarını söyledi. “Kooperatiflerimizin hem kendilerini hem de ürünlerini tanıtmak için fuarlarda yerimizi alıyoruz. Siyah zeytin, yeşil zeytin, zeytinyağı, domates ve biber salçalarımız ile artık bir markayız. Özellikle bu ürünlerimiz fuarlarda tüketiciler tarafından çok ilgi görüyor. Özellikle Ankaralı tüketicilerin ürünlerimize güveni ve ilgisi bizleri çok memnun ediyor. Perakende satışlarımızın yanında, top- tan siparişlerde alıyoruz.” dedi. 3 gün süren fuara, sektördeki toptancılar, bayiler ve perakendeciler, tarım teknolojileri, araç, gereç, malzeme üreticileri ve ithalatçıları, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyeleri ve öğrencileri, Tarım Alet ve Makineleri imalatçıları, gönüllü kuruluşlar, çiftçiler, sivil toplum örgütleri, Belediyeler, Sanayi ve Ticaret Odaları, Kooperatifer katıldı. Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü Belirlendi »» Et ve Süt Kurumu (ESK), kesimlik ve besilik hayvan, kırmızı et, balık, kümes hayvanları, süt ve süt ürünlerini alıp satabilecek, gerektiğinde ithal veya ihraç edebilecek. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca hazırlanan “Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü” Resmi Gazete’nin 25 Eylül 2014 tarihli ve 29130 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir iktisadi devlet teşekkülü olacak. Özel hukuk hükümlerine tabi olacak Et ve Süt Kurumu, Sayıştay’ın denetimine tabi olacak. Teşekkülün merkezi Ankara’da olacak, Yüksek Planlama Kurulu kararı ile değiştirilebilecek. Yeni Tebliğe göre, Et ve Süt Kurumunun faaliyet konuları şöyle olacak: • Kesimlik ve besilik hayvan satın almak, satmak, kesim öncesi beslemek veya besletmek, gerektiğinde ithal veya ihraç etmek, kırmızı et, balık, kümes hayvanları, süt ve süt ürünlerini satın almak veya satmak, gerektiğinde ithal veya ihraç etmek, işleyerek mamul hale getirmek, yan ürünlerini üretmek ve bunları muhafaza etmek, iç ve dış piyasada satmak. • Erken veya geç kesim imkânı verecek kademeli fiyat uygulaması yapmak. • Hayvansal ürünler, et, süt ve balık piyasasında, gıda güvenliği çerçevesinde, kalite standardını veya belirli vasıfta hayvan ırklarını teşvik edici kademeli fiyat uygulamalarına yönelik politikalar uygulamak. • Kamuya veya özel sektöre ait firmalarla teknik işbirliği ve her türlü sınaî mülkiyete dair anlaşmalar yapmak, yurt içinde ve yurt dışında faaliyet konularıyla ilgili tesislerin kurulması ve işletilmesi için taahhütlere girmek, yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilerle kendi faaliyet konuları ile ilgili işbirliği ve ortaklık anlaşmaları yapmak, kurulmuş Tarım Ürünleri ile İlgili Komite Kurulacak olan şirketlere iştirak etmek veya yeni şirketler kurmak. • Ulusal ve Bakanlıkça uygun görülen uluslararası örgütlere üye olmak. • Teşekkülün temel amacı çerçevesinde; bütün sektör paydaşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının piyasadaki gelişmeler ve alınacak tedbirlere yönelik olarak talep ve önerilerinin değerlendirileceği istişare toplantıları yapmak, sektörün gelişmesine katkı sağlamak. • Kamu kurum ve kuruluşlarının hayvancılık, et, süt ve balık üretimi ve ticaretine yönelik teşvik ve destekleme faaliyetlerinde işbirliği yapmak, bu kurumların teşvik ve destek içeren program ve projelerinin hazırlanmasında ve uygulanmasında görev almak. • Faaliyet konuları ile ilgili yurt içinde veya yurt dışında; Her türlü müşavirlik hizmeti vermek veya almak, eğitim, yayım, etüt, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunmak, ulusal ve uluslararası piyasa ve borsaları takip edebilmek için her türlü teknik altyapıyı kurmak veya kurdurmak. Tesisler kurmak, işletmek, satın almak, satmak, kiraya vermek, mevcut veya yeni inşa edilecek tesisleri kısa veya uzun süreli kiralamak, bunlarla ilgili taahhüt ve müşavirlik hizmetlerini yapmak ve yaptırmak. Gerekli her türlü malzemeyi temin ve tedarik etmek. Ticaretle iştigal etmek, alım ve pazarlama faaliyetleri kapsamında mümessillikler, irtibat büroları, satış mağazaları, pazarlama şirketleri kurmak, ana bayilik ile bayilikler vermek. Müesseseler, bağlı ortaklıklar ve iştirakler kurmak. Her türlü taşımacılık, tahmil-tahliye, kesim, parçalama veya işleme, bakım-onarım ve benzeri hizmetleri yapmak veya yaptırmak, bunlar ile ilgili hizmet satın almak. Hurda ve atıl vaziyetteki taşınır ve taşınmazları satmak. Bu işlerden herhangi birinin yapılması amacıyla tesisler kurmak, işletmek, taşınır ve taşınmaz mallar satın almak ve satmak, kiraya vermek veya kiralamak, kendisinin veya iştiraklerinin borç ve alacakları için leh ve aleyhte ipotek, rehin vermek ve almak, gayrimenkulleri üzerinde diğer ayni hakları tesis etmek, iştiraklerine kefil olmak, bu amaçlar için gerekli olan her türlü işlemi yapmak. • Teşekkülün amaç ve faaliyet konuları Yüksek Planlama Kurulu (YPK) kararı ile değiştirilebilecek. Öte yandan 22 Ağustos 2006 tarihli ve 26267 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü yürürlükten kaldırıldı. Komitede ilgili diğer bakanlıkların müsteşarları ve kurum yetkililerinin de bulunacağını ifade eden Babacan, komitenin tarım ürünleri piyasasını yakından izleyeceğini belirtti. Komitenin çok yakında Başbakanlık Genelgesi ile resmen kurulacağını bildiren Babacan, tarım ürünlerinin özel bir izlenmeye ihtiyaç duyulduğuna işaret etti. Hedef Aracıları Azaltmak Öncelikle gıda alanında mikro reformlar için çalışacak bir komite oluşturuluyor. Ardından enflasyonun düşürülmesi için gıda ithalatı kontrol altına alınacak. Üretici, tüketici fiyatları arasındaki yüksek farkın düşürülmesi için aracılar azaltılacak. Bazı ürünlerde lisanslı depo sistemi ile hasat mevsimi dışında oluşacak fiyat istikrarsızlıklarının önüne geçilecek. Ayrıca üretim maliyetlerinin düşürülmesi için üretici desteklenecek. Son olarak da kırsal yatırımlar teşvik edilecek. Son yılların en kurak yılı olması, Irak'taki gelişmeler, Rusya ile batı arasındaki gerginlik Türkiye'de gıda fiyatlarını tırmandırdı. Üretici fiyatı ile market fiyatı arasındaki fark bazı gıda ürünlerinde nereyse yüzde 500'e ulaştı. Örneğin maydanozda yüzde 492, limonda yüzde 415, marulda yüzde 330 oldu. TÜİK verilerine göre, gıda ve alkolsüz içecek fiyat- ları Ağustos'ta geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14.44 artış gösterdi. Enflasyon hesaplamasında yüzde 24,5 ağırlığı bulunan gıda ve alkolsüz içeceklerde görülen bu artış, tüketici fiyatlarındaki yıllık artışın yüzde 9.54'e yükselmesinde en önemli etkenlerden biri oldu. Üretici Örgütlerinin Pazara Erişimi Kolaylaştırılacak Gıda güvenliği konusu Kalkınma Planı'nın önemli bir ayağını oluşturuyor. Gıda güvenliği için ürün piyasalarında ve çiftçi gelirlerinde istikrar gözetilerek etkin stok yönetimi, üretim, pazarlama ve tüketici zincirinde kayıpların azaltılması, dış ticaret araçlarının etkin kullanımı sağlanacak. Üretici örgütlerinin pazara erişimi kolaylaştırılacak. Gıda güvenliğine ilişkin komite konjonktürel ve yapısal önlemlerin fiyatlar ve enflasyon oranı üzerindeki etkisi açısından Merkez Bankası da çalışmalara katkı sağlayacak. Gıda fiyatlarındaki aracı etkisi de masaya yatırıldı. Özellikle tarım ve gıda ürünlerinde aracı kârlarının yüksek olduğu tespiti yapıldı. Gıdada üretici tüketici fiyatları arasındaki yüksek farkın makul seviyelere çekilmesi için aracıların azaltılması öngörülüyor. Pazarlama maliyetlerinin düşürülmesi için üretici örgütlerinin rolü artırılacak. Böylece, ürünlerin uluslararası piyasada rekabet gücü artacak. Samsun - Ordu şeridi, beyaz kum midyesi avcılığına açıldı »» Samsun Yakakent İlçesi Çayağzı Burnu ile SamsunOrdu İl sınırındaki Akçay’ın denize döküldüğü yer arasında kalan karasuları, beyaz kum midyesi avcılığına açıldı. Resmi Gazete'nin 03 Eylül 2014 tarihli sayısında yayımlanan Ticari Su Ürünleri Avcılığını düzenleyen 2012/ 65 no’lu Tebliğde yapılan değişikliğe göre; 03 Eylül 2014 tarihi itibarı ile yürürlüğe giren Tebliğde yapılan değişikliğe göre;açıklanan kara suları dışında kalan; Rumeli Karaburnu ile Kefken Adası- Fener arası, Tosun Burnu ile Çayağzı Burnu arası, Samsun- Ordu İl sınırı arasındaki Akçay’ın denize döküldüğü yer İle Gürcistan sınırı arasında kalan karasular ise kum midyesi avcılığına kapalı alanlar olarak belirlendi. Dünya Gıda Günü 16 Ekim’de »» FAO, bu yıl Dünya Gıda Günü’nün ana temasını “Aile Çiftçiliği” ve “Dünyayı Besle, Yeryüzünü Önemse” olarak belirledi. Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) organizatörlüğünde yapılacak etkinliğe; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) Türkiye Temsilciliğinin işbirliği ile 16 Ekim 2014 tarihinde İstanbul’da Grand Cevahir Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek. Köy-Koop Haber Ekim 2014 TARIM Türkiye’nin "Şeker"iyle Oynanıyor… »» TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör, Şeker Kanun Tasarısı üzerinden oynanan oyunlara karşı uyardı. Özden Güngör yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti: Şeker sanayi, hayvancılık ve yem girdisi başta olmak üzere şekerpancarı birçok konuda ülkemizin stratejik ürünlerindendir. Şekerpancarı gibi sosyolojik, ekonomik ve de kültürel öneme sahip bir ürün üzerinde politik oyunlar son zamanlarda sıkça gündeme gelmektedir. "Ekonomiye her yıl milyarlarca TL katkı sunan bir ürün ve sektör, bazılarının iştahını kabartıyor." İşte, bu yüzden şekerpancarı ile pancar şekeri ile oynanıyor. Milyonların geleceğini umursamadan da lobilerle, uluslararası tekellerle yasal düzenleme adı altında "gelecek yok edilmek" isteniyor. Bunun için Şeker Kanunu değiştiriliyor. Şeker Kanunu tasarısı "şeker" üzerindeki oyunları da açığa çıkarmaya başladı. Kanunun değiştirilmesini isteyenler avuçlarını ovalayarak bekliyorlar. Tüm güçleri ile şekerpancarından yapılan şekerin yerini glikoz, izoglikoz, fruktoz şurubuna bıraktırmak isteyen lobiler var güçleriyle çalışmaktadırlar. Amaç ülkemizin, çiftçimizin çıkarı değil, şekerpancarının sürdürülebilir üretimi değil, topluma sağlıklı, doğal şeker yedirmek ise hiç değil. Şeker Kanunu değişikliği ile yapılmak istenenler; glikozun kota kapsamı dışına çıkartılması ve Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) kotalarının artırılmasıdır (hatta zamanla tamamen kaldırılması). Tasarıda kamuoyu algısını değiştirmek amaçlı olarak NBŞ`ler "diğer şekerler" adı altında gizlenmektedir. Bu durum üreticiyi ve de tüketiciyi kandırmak anlamına gelmektedir. Ayrıca, söz konusu Kanun tasarısında diğer şekerler için belirlenecek toplam A kotası, ülke toplam A kotasının %15`i olarak belirlenir." ifadesi yer almaktadır. Bu şu anlama gelmektedir; "diğer şekerler" tanımı içerisine gizlenen NBŞ`lerin %10 olan kotası %50 artışla %15`e çıkarılmaktadır. (Mevcut Kanunda Bakanlar Kurulu`nun %50 eksiltme veya artırma yetkisi var). Pancar şekerine alternatif bir ürüne ayrıcalık tanınarak kota artırımının tarım sektörünü ve pancar sanayinin desteklediği yan sektörleri olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Mevcut Kanunda bile AB ortalamalarının çok üzerinde üretim kotası verilen NBŞ`lerin kotasının %15`e çıkarılmasının pancar şekeri sanayine, pancar üreticilerine etkisi çok büyük olacaktır. 125 bin ton şekere karşılık gelen bu artırım Doğu Bölgelerimizde yer alan 4 şeker fabrikasının kapanması, 1 milyon ton pancarın üretilememesi, yaklaşık 200 bin dekar alanın pancar üretimi dışında kalması, en az 10 bin ailenin pancar üretiminden uzaklaşması anlamına gelmektedir. Tasarı Kanunlaşırsa Şeker Kurulu Özerk Bir Yapıdan Siyasi Bir Yapıya Dönüşecektir… Çünkü tasarı halindeki Şeker Kanunu ile Şeker Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurulu`ndaki üye sayısının 7`den 5`e düşürülmesi ve üyelerin tama- mının ilgili Bakanlıkların önereceği kişiler arasından seçilmesi öngörülmektedir. Üyelerin Bakanlar Kurulu tarafından Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcileri ile sanayiyi temsilen Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, çiftçi örgütlerini temsilen Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından önerilen ikişer isimden birini seçmesiyle oluşturulacağı ifade edilmektedir. Burada hemen fark edileceği gibi çiftçi örgütlerinin söz hakkı yok ve tamamen Yürütmeye bağlı bir yapı ortaya konuluyor. Mevcut Kanun eleştirilirken Kurumun ve Kurulun yapısı anti demokratik olarak bulunurken, daha demokratik bir çözümün beklendiği Tasarıdan tam tersi bir durum ortaya çıkmaktadır. Böyle bir yapı çiftçi örgütlülüğünü gözardı etmektir. Şekerpancarı ve pancar şekeri üzerindeki oyunlardan biri de şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Şeker fabrikaları ülke ekonomisine olduğu kadar fabrikalarının bulunduğu bölgelerde de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da etkisini artıracak bir şekilde çalışmaya devam etmelidir. Bundan hareketle şekerde özelleştirme önemli bir konudur ve sadece ekonomik boyutları ile ele alınamayacak kadar da hassasiyet göstermektedir. Son 10-12 yıl içerisinde yaklaşık 2,5 milyon ton pancar şekeri üretiminin daralmasının hayvancılığa yansıması 6,3 milyon ton yaş pancar küspesinin ve 800 bin ton melasın kullanılamaması şeklinde olmuştur. NBŞ kota oranlarının ülkemizde AB ülkelerine oranla yaklaşık 3 katı oranında fazla uygulanmasının sadece et üretimine olumsuz yansıması yaklaşık 200.000 tondur. Maliyeti Ağır Olacak Sonuç olarak; bir kanundan öncelikle beklenen, koşulların daha da iyileştirilmesi, vatandaşın çıkarının gözetilmesi, ülkenin stratejik ürünlerinin korunmasıdır. Oysa Şeker Kanun Tasarısı şekerpancarı üreticilerini ve doğal şeker üretim sektörünün aktörlerini hayal kırıklığına uğratmakta ve derin kaygılar yaratmaktadır. Kanun tasarısı on yıllardır elde edilmiş çiftçi ve çiftçi örgütlerinin haklarını elinden almakta, buna karşılık uluslararası lobileri, yani NBŞ üreticilerini güçlendirmektedir. 4634 sayılı Şeker Kanununda bazı gereksinimlerden hareketle kuşkusuz değişikliğe gidilebilir. Fakat bu değişiklikler ülkemiz çıkarına, üreticimiz çıkarına, sektörün haklarını korumak adına olmalıdır. Bu hali ile ülkemize, üreticimize hizmet etmeyen tasarı, %10`luk üretimi temsil eden NBŞ`yi, %90`ı temsil eden pancar şekerine tercih etmektedir. Bu değişiklikler kimlerin uğruna yapılmak istenmektedir. Kanunlar, yasal düzenlemeler her şeyden önce kamu çıkarı gözetilerek hazırlanmalıdır, çıkarılmalıdır. Aksi takdirde ortaya çıkacak faturanın ekonomipolitik ve sosyo-politik maliyeti ağır olacaktır. Bu nedenle; "Türkiye`nin şekeri ile oynamayın." 7 BM Gıda ve Tarım Örgütü: Her 9 kişiden 1'i Aç »» BM’nin Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2014 yılı raporunda dünyada her 9 kişiden 1’inin aç olduğunu duyurdu. FAO’ya göre 805 milyon kişi kronik olarak açlığın pençesinde. FAO, BM Genel Kurulu’nun toplanmasına bir hafta kala dünya beslenme raporunu açıkladı. Raporda BM’nin bin yıl hedefleri arasında yer alan açlıkla mücadelede ilerleme kaydedildiği belirtilirken, tüm çabalara rağmen kronik açlığın kabul edilemez derecede yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Açlığı kronik beslenme yetersizliği olarak tanımlayan Gıda ve Tarım Örgütü, 2014 raporunda açlıkla mücadele için öneriler sıralanırken, son 12 yıldaki 200 milyon insanın açlıktan kurtarıldığı belirtiliyor. 1990-1992 arası yüzde 18.7 olan açlık oranı 12 yılda yüzde 11.3’e düştü. Yani 20 milyon kişiye ulaşıldı. Bu da açlıkla mücadelede kararlı ve verimli adımlar atılırsa sorunun tamamen aşılabileceğini gösteriyor. BM’nin 1000 yıl kalkınma hedeflerinden biri olan 2015’te açlık oranını yarıya düşürme (yüzde 9) hedefine çok yaklaşıldı. Hedefin tutturulması için 465 gün daha var.Rapor gerekli adımların atılması halinde 2025’te Kıtalara göre açlık sorunu dünyanın açlık sorununu tamamen yenebileceği öngörüsünde bulunuyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre hazırlanan aşağıdaki grafik açlığın yoğun olduğu bölgelerde son on yıldaki değişimi gösteriyor. 2012 – 2014 yılları arasında 805 milyon kişi yani her 9 kişiden 1’i kronik açlığın pençesinde. Gıda yetersizliğinin en yaygın olduğu bölge iç karışıklıklar ve doğal felaketler Güney Asya’da. Afrika’da her dört kişiden 1’i kronik olarak aç. Asya’nın büyük bölümünde açlık sorunu var. Dünyada açlıkla boğuşanların üçte ikisi Asya’da. Latin Amerika ve Karayipler’de açlıkla mücadelede büyük mesafe katedildi. Gıda bulamayanların üçte ikisine gıda ulaştırıldı. Açlık bir çok ükede yenildi. Bunda hükümetlerin sosyal güvenlik ve ziraattaki üretime önem vermeye başlamasının payı büyük. 1992’den beri 63 ülke açlıkla mücadelede hedefi tutturdu. Gelişmekte olan 11 ülkede yetersiz beslenenlerin oranı yüzde 5’in altına düştü. Afrika, Güney Amerika ve bazı ülkelerde gıda güvencesi ve beslenme konularında siyasi kararlılık güçlendi. Gıda yetersizliğiyle ilgili sorunlar sadece nicelik değil gıda çeşitliliği ve kalitesini de kapsıyor. Fiziksel olarak gıdaya ulaşılabilme boyutu, karayolu, demiryolu yoğunluğu önemli. Yerli malı gıdaya erişim gıda fiyatlarını da etkiliyor. Ayrıca yetersiz beslenmenin kronikleşmesini de önlüyor. Eldeki gıda kaynaklarından yeterince yararlanabilmek için adımların atılması gerekiyor. 8 Ekim 2014 Köy-Koop Haber TARIM Kooperatif Tüzel Kişiliğini Yok Saymak! Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği Yayınlandı »» Bir kooperatifin ana sözleşmesi incelendiğinde kooperatiflerin işleyişi ile ilgili organların belirlendiği ve bu organların görevlerinin, sorumluluklarının ve yetkilerinin neler olduğunun maddeler halinde belirtildiği görülecektir. »» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan Çevre İzin ve Lisans Yönetmeliği, 10 Eylül 2014 tarihli Resmi Gazete ‘de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Diğer taraftan her organın yetkililerinin görevleri ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmemesi veya suiistimali halinde cezai yaptırımlara muhatap olacağı da farklı farklı yasalarla hükme bağlanmıştır. Çok doğaldır ki Türkiye Cumhuriyeti yasaları tüm özel ve tüzel kişiler gibi kooperatiflerimizi de bağlamakta, kişi ve kurumların görevlerini ve sorumluluk sınırlarını da belirlemektedir. Kooperatifler bir tüzel kişilik olarak aynen şirketler gibi Ticaret Siciline kayıtlı olarak faaliyetlerini yürütmekte, eksik hükümlerle ilgili olarak da Anonim Şirketler hukukuna atıf yapılmaktadır. Tüzelkişilerde organların faaliyetleri yönünden tanımında” Tüzel kişilerde organ, tüzel kişinin işlevlerini, yasaya ve tüzel kişinin ana sözleşmesine veya tüzüğüne göre, bağımsız olarak yerine getirmek üzere seçilen veya kendisine bu işlevleri bağımsız olarak yerine getirme yetkisi, dışardan belli olacak biçimde verilen kişi ya da kişilerdir.”* denilmektedir. Yasalarla, tüzel kişiliklerde organların faaliyetlerinin ve faaliyetleri yürütmek üzere seçilen kişilerin görev ve sorumlulukları ile ilgili olarak, adli soruşturmayı, yargılamayı yürütecek ve müeyyide uygulayacak kurumlarda belirlenmiştir. Ana sözleşmelerde genel kurulun yetkileri ve genel kurulca alınan kararların (Mevzuata uygun olmak kaydıyla) yönetimi ve ortakları bağladığı hükmü dikkate alınmak zorundadır. Yönetim kurulunun bu kararları uygulamak gibi bir mükellefiyeti olduğu da unutulmamalıdır. Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Özellikle son zamanlarda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının destekleme uygulamalarında, bir tüzel kişilik olarak kooperatif organlarının yetki ve sorumluluklarını dikkate almayan uygulamaları ile karşılaşılmaktadır. 2013 yılı anaç sığır destekleme bedellerinin birliklerin banka hesaplarına intikal ettirilmesinin ardından, birliklerin banka hesaplarına bloke konulmasını anlamak mümkün değildir. Bakanlığın muhatabı, destekleme bedelini gönderdiği bölge birliğidir. Birlikler açısından birim kooperatifler dururken, doğrudan kooperatif ortağı ile muhatap olmak, o tüzel kişiliği hiçe saymak anlamı taşıyacaktır. Allahtan uygulamanın hatalı olduğu görülmüş ve hatadan dönülmüştür. Süt desteklemelerinde üçer aylık dönemler halinde birim kooperatif ortaklarından tek tek taahhüt alınması da son derece yanlış bir uygulamadır. Bölge birliğinin yasal muhatabı birim kooperatiftir. Birlik ve kooperatif yönetiminin usulsüz işlemlerinin sorumlusu o yönetimde görev alanlardır. Usulsüz işlemlerinden dolayı yargı karşısında hesap vermek durumunda olanlarda kendileridir. Organların görev ve sorumluluklarını yerine getirmemeleri halinde izlenecek yargı yolu da bellidir. Suç oluşmadan cezai müeyyide uygulamak hukukun temel ilkeleri ile de bağdaşmaz. Dilekçe alma yöntemi külfet ve iş yükü getirmekten başka hiçbir işe yaramayacak, sorunların çözümüne de katkı sağlamayacaktır. Çözüm; Her kuruluşun kendi mükellefiyetini yerine getirmesi, bu mükellefiyeti yerine getirmeyenler için yasal yolların kullanılabileceğinin bilinmesidir. Diğer taraftan kooperatiflerin, ortaktan merkez birliğine kadar hiyerarşik yapılanması son derece önemlidir. Bakanlığın her türlü uygulamasında bu yapı mutlak dikkate alınmalıdır. Nitekim tarımsal desteklemelerle ilgili 2014 yılı uygulama tebliğinin 25 maddesi ile, örgütlenmede ve destekleme uygulamalarında uzun zamandan bu tarafa sorun olan örgütlenme karmaşası önemli ölçüde aşılmış görünmektedir. Ancak, bu düzenleme ile süt desteklemelerinde her örgütün kuruluş yasalarına uygun olarak işlevini yerine getirecek olma zorunluluğu getirilmişken, anaç sığır desteklemesinde bu zorunluluğun görülmemesi çifte standart bir uygulama olacak, yeni sorunlara ve karmaşaya neden olabilecektir. Aslında sorun yasalarda değil, ikincil, üçüncül mevzuatın hazırlanmasında ve uygulama ile ilgili yaklaşımda ve bakış açısındadır. * Çelik Ahmet Çelik TZOB: Temmuz'da 743 Bin Ton İnek Sütü Sanayiye Aktarıldı »» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, sanayiye aktarılan inek sütü miktarının temmuz ayında yüzde 10,03, ocaktemmuz döneminde yüzde 9,72 arttığını belirtti. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2014 yılı Temmuz ayında sanayiye aktarılan inek sütü miktarının geçen yılın aynı ayına göre, yüzde 10,03 artışla 675 bin 158 tondan 742 bin 901 tona yükseldiğini belirtti. Bayraktar, 2013 yılı Ocak ayında 637 bin 956 ton olan sanayiye aktarılan süt miktarının, Şubat ayında 622 bin 381 ton, Mart ayında 710 bin 712 ton, Nisan ayında 733 bin 380 ton, Mayıs ayında 772 bin 785 ton, Haziran ayında 692 bin 84 ton, Temmuz ayında 675 bin 158 ton, Ağustos ayında 628 bin 996 ton, Eylül ayında 594 bin 456 ton, Ekim ayında 605 bin 194 ton, Kasım ayında 611 bin 918 ton, Aralık ayında 653 bin 490 ton olduğu bilgisini verdi. 2014 Ocak ayında sanayiye 710 bin 33 ton, Şubat ayında 684 bin 115 ton, Mart ayında 789 bin 355 ton, Nisan ayında 793 bin 573 ton, Mayıs ayında 828 bin 417, Haziran ayında 767 bin 112, Temmuz ayında ise 742 bin 901 ton inek sütü aktarıldığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “2013 yılında sanayiye 7 milyon 938 bin 510 ton inek sütü aktarılmıştı. Sanayiye aktarılan inek sütü miktarı Temmuz ayı itibarıyla yıllık bazda 8 milyon 409 bin 559 ton ile 8,4 milyon tonu aştı. Ocak-Temmuz dönemlerine bakıldığında 2013 yılında 4 milyon 844 bin 456 ton olan sanayiye aktarılan inek sütü miktarı, 2014 yılında yüzde 9,72 artışla 5 milyon 315 bin 506 tona ulaştı. Toplam süt üretimi 2013 yılında 18,2 milyon tonu aşmış durumda. Sürekli artan süt üretiminin sekteye uğramaması için tüketimin artırılması gerekir. Sütün, çocukların gelişimi ve insan sağlığı açısından faydalı bir besin olduğu tartışılmaz. Bu çerçevede, bu yıl da uygulanacak okul sütü programını, TZOB olarak çok önemsiyor ve sonuna kadar destekliyoruz. 2014-2015 dönemi okul sütü ile uygulama esaslarının belirlendiği tebliğ, Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Sağlıklı çocukluk, sağlıklı nesiller demektir. Bu yüzden henüz küçük yaşta iken çocuklara düzenli süt tüketimi alışkanlığının kazandırılması gerekiyor." Yönetmelikte, 2872 sayılı Çevre Kanunu gereğince, çevre izni veya çevre izin ve lisansına tabi işletmeler, çevresel etkilerine göre “Çevreye kirletici etkisi yüksek düzeyde olan işletmeler” ve “Çevreye kirletici etkisi olan işletmeler” şeklinde ekli iki ayrı liste halinde sınıflandırıldı. Söz konusu listelerde yer alan işletmeler, faaliyette bulunabilmek için öncelikle geçici faaliyet belgesi, geçici faaliyet belgesi alanlar da belge tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde çevre izin veya çevre izin ve lisans belgesi almak zorunda olacaklar. Çevreye kirletici yüksek düzeyde olan işletmeler geçici faaliyet belgesi veya çevre izin ve lisansını Bakanlıktan, çevreye kirletici etkisi olan işletmeler ise il müdürlüklerinden alacaklar. Aynı adreste bulunan ancak işletmecisi veya tüzel kişiliği farklı olan işletmeler ayrı ayrı çevre izni veya çevre izin ve lisans belgesi almakla yükümlü olacaklar. İşletmelere verilen çevre izni veya çevre izin ve lisans belgeleri beş yıl süre ile geçerli olacak. İşletmeler belge geçerlilik süresinin sona ereceği tarihten en az 180 gün önce başvuru yaparak belge alacaklar. İşletmenin faaliyet yerinin, konusunun, yakıtının ve/veya yakma sisteminin değişmesi ve işletmenin toplam üretim kapasitesinin veya toplam yakma/ anma ısıl gücünün en az 1/3 oranında artması veya artış miktarının Yönetmeliğin Ek-1 Listesi kapsamında yer alması halinde çevre izni veya çevre izin ve lisans alma süreci, değişikliklerin gerçekleştirilmesini müteakip 30 takvim günü içerisinde yeniden başlatılacak. Geçici faaliyet belgesi, Yönetmelikte belirlenen süreler içinde başvuru yapılmaması, eksikliklerin tamamlanarak gönderilmemesi, başvurunun uygun bulunmaması veya işletmelerin başvuru aşamasında sunmuş olduğu bilgi ve belgelere aykırı çalıştığının tespit edilmesi durumunda iptal edilecek. Yapılacak belgelendirmelerde ve beyanlarında usulsüz ve gerçeğe aykırı bilgi ve belge tespit edilen tesislerin geçici faaliyet belgeleri iptal edilecek ve faaliyetleri 90 takvim günü süresince durdurulacak. İptal edilen başvuruya ait her bir çevre izni veya çevre izin ve lisans konusu için belirlenen belge bedellerinin iki katı, tekrarında dört katı uygulanacak, müteakip tekrarında ise faaliyet 1 yıl süresince durdurulacak. İşletmenin çevre izni veya çevre izin ve lisans koşullarına aykırı iş ve işlemlerinin tespit edilmesi durumunda, uygunsuzluğun düzeltilmesi için işletmeye en fazla bir yıla kadar süre verilebilecek. Çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike yaratan faaliyetler nedeniyle ise işletmeye süre verilmeksizin çevre izin veya çevre izin ve lisans belgesi iptal edilecek. Yönetmeliğe ekli listelerde yer aldığı halde alıcı ortama herhangi bir hava emisyonu ve atıksu deşarjı olmayan işletmeler muafiyet için yetkili mercie müracaat edecekler. Kuruldukları yerde bir yıldan az faaliyet gösterecek geçici işletmeler de, bulundukları İlin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne çalışma süreleri ile ilgili bildirimde bulunmaları halinde, çevre izni kapsamı dışında değerlendirilecek. Geçici faaliyet belgesi, çevre izin veya çevre izin ve lisans belgesi almış işletmeler herhangi bir nedenle faaliyetini sonlandırması durumunda 3 ay içerisinde bildirimde bulunacaklar. Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hükümleri kapsamında emisyon izni/hava emisyonu konulu çevre izni almamış işletmelere tanınan süreler; Yönetmelik kapsamında yapılacak çevre izin veya çevre izin ve lisans başvurularında bu duruma ilişkin belgelerin sunulması kaydıyla geçerli olacak. Önceki yönetmelik hükümleri çerçevesinde düzenlenen geçici faaliyet belgeleri ile çevre izin veya çevre izin ve lisans belgeleri de süreleri sonuna kadar geçerliliğini koruyacak. Dev soğan rekor kırdı »» Yaklaşık 9 kilo ağırlığındaki dev soğan, Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi. İngiltere’nin Leicestershire kentinde yaşayan Tony Glover, yaklaşık 9 kilogram ağırlığındaki dev soğanıyla bu alandaki rekoru kırdı. Bahçe işleriyle uğraşan 49 yaşındaki Glover, nitrojen zengini ilaçlarla soğanı beslemiş ve nem oranını sabitlemiş. Serada yetiştirdiği dev Tarımda Kullanılan Toprakların %28’inde Üretilen Gıda İsraf Ediliyor soğan için özel ışıklandırma sistemi de kuran Glover, hava kapalı olduğunda bunları kullanmış. Dev soğanın yetişmesi yaklaşık 1 yıl sürmüş ancak Glover bundan hiç şikayetçi değil. Bir önceki rekorun sahibi olan soğan ise 5 kilogramdı. Çocuk işçi oranında %24 ile Kenya, Bangladeş ve Haiti’den sonra Dünyanın 4. Ülkesi Türkiye Köy-Koop Haber Ekim 2014 GÜNDEM ABD’de Süt ve Tereyağı Fiyatları Rekor Kırıyor »» Amerika’da süt fiyatlarının tavan yapması piyasalarda endişeye sebep oldu. Uzmanlar, bu durumun tüm dünyada domino etkisi yapmasından endişeli. ABD'de süt ve tereyağı fiyatları son aylarda rekor seviyeler yükseldi. Bu artışta Yeni Zelanda'daki kuraklıktan Orta doğu'da pizzaya artan talebe kadar birçok küresel faktör rol oynuyor. ABD'de bu yıl süt piyasasındaki vadeli kontratlar yüzde 26, tereyağı fiyatları ise yüzde 62 arttı. Fiyat artışının nedenleri karmaşık. Süt piyasasındaki hassas denge bir ülkedeki sorunların kelebek etkisiyle artık tüm dünyada hissedilmesine yol açıyor. ABD'de süt fiyatlarını yükselten beş uluslararası etken şöyle; Küresel süt piyasasının serbestleştirilmesi 10 yıl öncesine kadar farklı ülkelerin süt piyasaları birbirlerine bu kadar bağımlı değildi. Amerikan şirketleri genelde iç piyasaya yönelik üretim yapıyordu. ABD Süt Ürünleri İhraç Konseyi Sözcüsü Alan Levitt geçmişte ABD ve Avrupa hükümetlerinin üretimin bol olduğu dönemlerde fazla ürünü stoklayıp, üretimin az olduğu dönemlerde sattığını söylüyor. Böylece de süt piyasalarının piyasadaki çalkantılardan korunduğunu vurguluyor. Levitt bu yöntem sayesinde piyasada genelde arz fazlası oluştuğunu kaydediyor. Ancak hükümetlerin büyük ölçüde maliyet yüzünden süt piyasasından çekilmesi ve piyasanın giderek serbestleşmesiyle diğer ülkelerle süt ve süt ürünleri ticaretinin önü açıldı. Durum tamamen tersine döndü ve süt piyasasında bu kez arz talebi karşılayamaz hale geldi. Bu nedenle süt piyasasındaki fiyatlar artık iyice istikrarsızlaştı. Piyasanın kuralları işlemeye başladı ve arz fazlası olunca fiyatlar düşmeye, talep fazlası olunca da iyice artmaya başladı. Alan Levitt, "Süt ve süt ürünleri artık küresel bir piyasa. İstikrarsız ve piyasada yaşanan bir şey artık her şeyi etkiler hale geldi" diyor. Çinli çocukların etkisi Levitt Çin'in genelde dünya süt ithalatının yüzde 15 ila 20'sini yaptığını anlatıyor. Levitt geçen yılkı yatırımlar sayesinde, bu yılın ilk altı ayındaki süt üretimini büyük ölçüde arttırdığını vurguluyor. Arzdaki artış ABD'deki fiyatları da düşürebilir ama bu birkaç ay alabilir. Ortadoğu'daki pizza talebi Ancak Aralık 2013'ten Şubat 2014'e dek Çin'in süt talebi küresel ithalatın yüzde 20-25'ine çıktı. Çin'in talebinin büyük kısmını ABD ve Yeni Zelanda karşılıyordu. Altı yıl önce bebekler için üretilen süt tozunda tehlikeli düzeylerde sınai kimyasal melamin bulunmasından bu yana Çin'in ithal süt ürünleri talebinde patlama oldu. Süt ürünleri piyasası uzmanı Matt Gould, "Bebek mamalarına talep patladı. Daha pahalı olsalar da insanlar Yeni Zelanda ya da ABD yapımı ürünleri tercih ediyor" diyor. İşte bu büyüyen talep dünyanın öbür ucunda da olsa uluslararası süt ürünleri piyasasında fiyatları yükseltiyor. Böylece ABD'li süt üreticileri kendi ülkelerinde de aynı ürün için daha fazla para isteyebiliyor. Yeni Zelanda'da kuraklık Yeni Zelanda dünyanın en büyük süt ürünleri ihracatçısı. Küresel süt ürünleri ticaretinin neredeyse üçte birine hâkimler. Geçen yılkı büyük kuraklığın otlakları olumsuz etkilemesi nedeniyle ülkenin süt üretimi yüzde 30'a yakın azaldı. Piyasada daha az ürün olunca da uluslararası süt fiyatları fırladı. ABD daha fazla süt ihraç etti ve uluslararası piyasadaki payını arttırdı. Ancak bu arada ülke içindeki fiyatlar da yükseldi. Ancak Yeni Zelanda için tablo o kadar karanlık değil. Süt fiyatları yükselince çiftçiler genelde yatırımlarını arttırıyor, daha çok süt üretiliyor ve böylece fiyatlar düşüyor. Ortadoğu'daki genç şehirli nüfus daha çok süt ürünü talep ediyor. Ama neden? Lewitt bunu "fast food'un yayılmasıyla" açıklıyor. Bir çok bilindik Amerikan markası Ortadoğu piyasasına girdi. Diğer markalar da sırada bekliyor. Çin'deki bebek mamaları gibi, Ortadoğu'da pizza ve hamburgere artan talep süt ürünleri tüketimini ve dolayısıyla ABD'li tüketicilerin ödedikleri parayı da arttırdı. Rusya'ya ambargonun etkisi Ancak tünelin ucunda ışık görünüyor. Rusya Ukrayna krizi nedeniyle geçen ay kendisine konulan ambargolara misilleme olarak AB, ABD ve diğer Batılı ülkelerden süt ürünleri ve her türlü gıda ithalatına bir yıllık yasak koydu. Bu yasakla küresel süt ürünleri piyasasında 6,6 milyar dolarlık ticaret ortadan kalktı. 2013'te sadece AB Rusya'ya 3 milyar dolarlık süt ürünü satmıştı ve bunun üçte biri de peynirdi. Gould Avrupa'da çok fazla miktarda peynirin 'öksüz' kaldığını söylüyor ve "Avrupa'da bir ev bulmak zorunda oldukları çok fazla ürün var. Çünkü Rusya süt ürünleri ihracatının büyük bir kısmını oluşturuyordu" diyor. AB Komisyonu süt ve süt ürünleri endüstrisine destek olacağını, peynir, süt tozu ve tereyağını ileride satılana dek özel depolara konulmasını sübvanse edeceğini duyurdu. Ancak bu değişikliklerin ABD'deki süpermarketlere yansıması biraz daha zaman alacak. Levitt Amerikaların Mart 2015 gibi farkı göreceklerini tahmin ediyor. Debbie Siegelbaum BBC Türkçe Türkiye’nin İlk Yerli Yumurta Tavuğu »» Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürlüğü, 20 yıl süren çalışmanın ardından Türkiye’nin ilk yerli yumurta tavuğunu üretti. ATAK-S adlı tavuk, kapalı ortamda yılda 314 yumurta veriyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ na bağlı Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürlüğü’nün 20 yıl süren ıslah çalışmaları sonucu ürettiği ‘Ankara Tavukçuluk Araştırma Kahverengisi’ (ATAK-S), Türkiye’nin ilk yerli yumurta tavuğu oldu. Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürü Serdar Kamanlı, Türkiye’de yumurta tavukçuluğu konusunda ilk ve tek araştırma yapan kuruluş olduklarını söyledi. Türkiye’de yumurta tavukçuluğunun tamamen dışa bağımlı olduğunu öne süren Kamanlı, “Yaklaşık yılda 500 bin damızlık tavuk ihtiyacının tamamı ithal ediliyor. Dışa bağımlılığın azalması için yumurta tavukçuluğu konusunda araştırmalar yaptık. Yılda 500 bin damızlık yumurtacı tavuk için 2 milyon 500 bin avro para ödüyoruz. Bu rakamın ülkemizde kalması için gayret ediyoruz” dedi. Kamanlı, Kanada’dan 1995 yılında getirilen saf hat tavuklar üzerinde vererek, onlardan yüksek verimde yumurtacı hibrit tavukları elde etmek. 20 yıl süren proje çalışmalarımız şu anda üreteceğimiz tavuklar üzerinde de devam edecek.” ıslah ve melezleme çalışmaları yaparak, ATAK-S tavuğunu ürettiklerini dile getirerek, şöyle konuştu: “Elimizdeki saf hatlardan 3 yumurtacı hibrit tavuğu geliştirdik. Bunlardan ikisi kahverengi yumurtacı, diğeri ise beyaz yumurtacı tavuk. Bu yıl itibariyle 35 bin damızlık tavuğu Manisa ve Balıkesir’de, 650 bin yumurtacı hibrit tavuğu da çeşitli illerdeki üreticilere dağıtıldı. Üreticilerin her geçen gün talepleri artıyor. Amacımız üreticilere damızlık tavuklar ATAK-S tavuğundan yumurta veriminin de alınmaya başladığını anlatan Kamanlı, “ATAK-S çiftlik şartlarında, kapalı ortamda yılda 314 yumurta veriyor. Yabancı tavuklardan yumurta oranında çok fazla farkımız yok ” dedi. 9 Türkiye ile Rusya Tarım ve Gıdada Anlaştı »» Ukrayna krizi sonrası Batı ile “yaptırım savaşları”na giren Rusya, Türkiye ile tarım ve gıda ürünleri ticaretine destek konusunda anlaşma sağladığını duyurdu. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile görüşmelerde bulunan Rusya Ekonomik Kalkınma Bakanı Aleksey Ulyukayev Rusya ve Türkiye’nin karşılıklı tarım ve gıda ürünleri ticaretini artırmak niyetinde olduğunu açıkladı. Ulyukayev, “Tarım, hammadde ve gıda ürünleri ticaretinin artırılmasına destek verme konusunda anlaştık. Ayrıca Türkiye’den tarım ürünleri ithalatını genişletmeye ilgi duyduğumuzu teyit ettik” dedi. Türkiye’den gıda ve tarım ürünlerinin ithalatının kolaylaştırılması konusunda planlanan bir dizi tedbirin buna yardımcı olacağını belirten Rusyalı bakan, karayolu taşımacılığı alanında Türkiye için kotaların artırılması olanağının görüşüldüğünü anlattı. Ulyukayev, “Bir diğer tedbir, gümrük prosedürlerin kolaylaştırılması olabilir. Üçüncüsü, bitki sağlığı taleplerle ilgili olabilir” şeklinde konuştu. Türkiye’li işadamlarının makul fiyatlandırma politikası izlemesi umudunu dile getiren Ulyukayev, ayrıca Rusya gümrük organları ile bitki sağlığı ve veteriner kontrol kurumlarının taleplerine uyulmasını istedi. İki ülke arasında ticari ve ekonomik anlamda tarihi bir görüşme yapıldığını belirten Zeybekci, bugün 32 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşan Rusya ve Türkiye’nin bu rakamı 100 milyar dolar hedefine ulaştırmasını yolunun ticaretteki sınırlamaların kaldırılamasından geçtiğini altını çizdi. Türkiye ile Rusya arasındaki ticaretin yüzde 40'ının karayolu aracılığıyla yapıldığına dikkat çeken Bakan, "Bu da yaklaşık 40-43 HAL VE GİDİŞ bin civarında tır demek. Rusya Türkiye'ye bugüne kadar 9 bin civarında kota veriyor. Türkiye olarak bizim talebimiz nakliyeyle ilgili kotaların sıfırlanması, kaldırılması, Türk tırlarının Rusya'ya serbest bir şekilde girip çıkabilmeleri, ardından da gerekiyorsa Türkiye'yle Rusya'daki nakliye kuruluşlarının ortak şirketler kurarak böyle bir operasyonu gerçekleştirmeleri yönünde mutabakatımız var" dedi. Rusya Türkiye için çok büyük pazar Zeybekci, 2 Ekim tarihinde geniş bir heyetle birlikte Moskova'yı ziyaret edeceği ve tarafların iş forumu şeklinde müzakerelerde bulunacağı bilgisini verdi. Bakan, "Türkiye için Rusya çok büyük bir pazar demek. Sadece gıda ithalatı 60-70 milyar dolar, tarım ürünleri ithalatı yaklaşık 50 milyar dolar olan bir ülkenin bizim için önemli bir pazar olduğuna inanıyoruz. Türk şirketlerinin Rusya Federasyonu'ndaki toplam yatırımları 10 milyar dolar civarında. Türkiye olarak önümüzdeki dönemde Türk firmalarının Rusya'daki büyük fırsatları değerlendirme anlamında oradaki yatırımlarını devam etmelerini de destekliyoruz." dedi. Sait MUNZUR 10 Ekim 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK Türk Kooperatifçilik Tarihine Bir Not -II»» “Bazı insanları büyük yapan onların kendi kendilerine yargılayabilmesidir. Onları erdemli yapan kendilerini sorgulayabilmesidir.” Mahmut Türkmenoğlu ve Bademliler Ne Yaptılar? Nasıl Yaptılar? Özellikle sorun Bademler özelinde ne yapmalı ve nasıl yapmalı idi. 1950’liler Bademler’inde en önemli kaynak Bademler’in insanı ve doğasıydı. Öyleyse öncelikle bu kaynakları tanımalı, geliştirmeli ve üretim sürecine sokmak gerekliydi. Bademler’in insanı son derecede birbirleriyle yardımlaşmaya açık insanlardı. Ancak çevrelerindeki beşeri ve doğal kaynakları “fark edici, geliştirici ve geleneksel üretim tarzını değiştirebilecek eğitim düzeyine” sahip değillerdi. Öyleyse önce insan kaynağını iyileştirici bir proje uygulamak gerekiyordu. 1950’li yılların ikinci dilimi ile 1960’lı yılların ilk diliminde bir eğitim projesi devreye sokuldu: okul çağındaki köy çocukları en az orta ve lise eğitimini tamamlamalıydı. Bu projenin öncüsü ve lideri Mahmut Türkmenoğlu’dur. 1958’e kadar köyde yükseköğretim yapabilmiş üç kişi vardı. Bu proje ile okumanın faydaları köylüye anlatıldı. Ortak arabalar tutularak köyün çocukları önce Seferihisar ortaokuluna, sonrada İzmir’deki liselere gönderilmeleri örgütlendi. 1965’e gelindiğinde Bademlerde ilkokul sonrası eğitimi bitiren öğrenci sayısı 65’e ulaştı. Eğitim projesi Bademliler tarafından benimsenmiş, her aile çocuğunu okutmak için kendisine düşen görevi yerine getirmeğe başlamıştır. Köyde bir tiyatro kuruldu, düzgün çalışan bir ilkokul ve kitaplık geliştirildi, köyün evlerini ve sokaklarını temiz tutma alışkanlıkları geliştirildi. Köyde devreye sokulan ikinci proje, köylülerin ihtiyaçlarını ucuz ve kaliteli temin edecek bir ‘Tüketim Kooperatifi Projesi’dir. 1960’ların başlarında köyde tüketim mallarını daha ucuza temin etmenin yolları tartışılır ve araştırılır. O günlerde kooperatif hareketi yeni yeni köylülerin gündemine girmeye başlamaktaydı. Çevredeki aydınların da katkısıyla köylü kooperatifçilik hakkında bilgilendirilir. Köyde menfaatleri zedelenecek kişilerin, özellikle bakkalların menfi propagandalarına karşı gerekli yanıtlar verilir. 30 Ekim 1962’de 8 kişi ile “Tüketim Kooperatifi” kurulur. Ticaret ya- sasına göre kurulan bu kooperatif, Türkiye’de köylülerin bizzat kurdukları ve halen de çalışmasını sürdüren ilk kooperatiflerden biridir. Bu kooperatif, kuruluşun ikinci yılında bir satış mağazası açtı, ortak sayısı da 33’e, ödenmiş sermayesi de 8 500 TL’ye ulaştı. Kooperatifin devreye girişi ile köylülerin satın aldıkları ihtiyaç mallarının fiyatlarında % 25’e varan bir ucuzluğun gerçekleştiği gözlemlendi. Köydeki 8 bakkaldan 6’sı bakkal dükkânlarını kapadı. 1964’de kooperatifin ortak sayısı 62’ye, ödenmiş sermayesi 30 000 TL, cirosu da 200 000 TL’ye ulaştı. Kooperatif 1964’de 1 300 TL kar elde etti; bu kar sermayeye eklendi. Ortakların tüketim malları alışlarında ortak başına 1 000 TL civarında bir avantaj sağlandığı saptandı. Tüketim kooperatifi projesinin olumlu sonuç vermesi üzerine köyde “toplum kalkınması” için hazırlanabilecek yeni bir proje için ortam oluştu. Mahmut Türkmenoğlu’nun liderliğine olan inanç pekişti. Köylüler arasında basit işbirliği ile ilgili faaliyetlerde gelişmeğe başladı. Örneğin 6 kişi birleşip bir ilaçlama pülverizatörü, 4 kişi birleşip bir minibüs, 2 kişi birleşip bir traktör aldılar. Mahmut Türkmenoğlu önderliğinde başlayan ve bugüne kadar süregelen en önemli proje, “Tarımsal üretim ve satış kooperatifi projesi”dir. Bu proje bugünkü “Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri”nin de ilk nüvesini oluşturan projelerden biridir. 1991’de 30 milyar TL’ye varan varlığı, 3 milyar TL civarındaki üretim hacmi ve 60-70 civarında çalışanı ile “Bademler Tarımsal kalkınma Kooperatifi” önemli bir örnek oluşturmanın gururunu yaşıyordu. Kooperatif, Bademler Köyü sınırları içinde yer alan 3 600 dekarlık ‘Burunsuz Çiftliği’ni satın almaya talip olur. Çiftliğe biçilen değer 232 500 TL’dir. 1962’de 74 ortak kendi aralarında 63 500 TL toplayarak çiftliği satın alma girişimine başlatırlar. T.C. Ziraat Bankası’ndan 150 000 TL kredi almak için kooperatif olarak başvururlar. Ancak Ziraat Bankası’ndan gelen yanıt çok ilginçtir : “Kooperatif olarak size bu krediyi veremeyiz; ancak bireysel olarak başvurursanız verebiliriz”. Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] (…)bir insanı büyük kılan, onun ölüme giderken kader birliği yaptığı arkadaşlarına, dostlarına “hesap verme sorumluluğu duyması ve onu gerçekleştirmesidir”. Buna rağmen köylüler umutla paralarını 2 yıl bankada bekletirler. Ancak sonuç değişmedi. Bu sıralarda Almanya’ya işçi gönderme olayı gündeme geldi. Kooperatif projesini bu yönde değiştirerek Almanya’ya işçi gönderme kontenjanı ile finans sorununu çözmeğe çalıştı. Öte yandan Köy Tüzel kişiliği devreye girerek 175 000 TL’ye çiftliğin 700 dekarı Kooperatife tahsis edildi. Bugünkü seralar bu arazi üzerine konuşlandırılmıştı. (Sanırım son yıllarda bu arazi parsellenerek arsa şeklinde satışa sunulmuştur) . Bademler kooperatifi Köy tüzel kişiliği aracılığı ile sahip olduğu araziye sera tesisleri kurma projesi hazırladı. Bunun için bir sulama suyu temini gerekiyordu. Su için gerçekleştirilmesi zor ve pahalı iki seçenek bulunuyordu. Bunlardan birisi köyden 4 km uzaklıktaki bir su kaynağından borularla sera tesisleri- ne su taşımak, diğeri de “Ciso’nun Damları” denilen yerde köye gelen bir dereye set kurarak yağmur sularını toplamaktı. Her iki su kaynağını kullanılabilir duruma getirmek pahalı ve zor bir işti. Mahmut Türkmenoğlu bir mektubunda sulama suyu olayını şu sözlerle anlatmaktadır[2] : “Hiç unutmam; güzel bir günün sabahında kahvede bir yaz gününde 1950’li yıllarda “şu Cisonun damlarındaki dar geçide bir duvar örsek, kışın su orada birikse, yazın su sorunu olmaz” demiştim. Herkes gülmüş alay etmişti benimle”. “1969 yılında Kavaklıyı alıp oradaki suyu karşıya geçirsek diye düşünmüştüm. Bu düşünce benden önce birçok kişi tarafından sık sık tekrarlanıp gülüşülürdü.” (…) …Yılmaz’ın kahvede yaptığımız bir kooperatif kongresinde 25 dönümlük sera projesini , 4-5 milyonluk proje maliyetini anlatırken kimse bana inanmıyordu. Halil Yakıcıoğlu “25 dönümü bırak ta hele bir dönüm yap önce” demişti. Birçok kişi de hiç milyondan aşağıya konuşmuyor diye ciddiye almamıştı hayallerime.” Mahmut Türkmenoğlu uzağı/geleceği görebilen bir kişiydi. Hayal kuruyordu, ancak hayalleri ile gerçekleri örtüştürebiliyordu. Nitekim onun sık sık kullandığı özdeyiş niteliğindeki sözlerinden bir şudur : “Aşılmayacak dağ yoktur, yeter ki ayağını yere sağlam bas”. 1970’de 4 km uzaklıktaki kaynaktaki su borularla getirilerek 4 dekarlık bir sera kuruldu. 6 Mayıs 1972’de basın ve ilgili kuruluşların davetli olduğu “Bademler Günü” adlı bir toplantı düzenlendi. Bir gazetecinin deyimiyle “Bademler kalkınmaya giden yolu, Türkmenoğlu’da parlamentoya giden yolu” bu toplantıyla açmıştır[3]. Ancak bu sadece Mahmut Türkmenoğlu’nın parlamentoya gitmesi değil, Bademler deneyiminin Türkiye düzeyinde sergilenmesine yol açmıştır. Bu olaydan sonra Bademler Kooperatifi’ne verilen krediler artmış, kooperatif tesisleri genişletilmeye başlanmıştır. Mahmut Türkmenoğlu 1970-1973 yıllarında kooperatif yöneticiliği yanında proje yapımı, fizibilite raporları, mühendislik, müteahhitlik ve uygulayıcı olarak görev yapmış, bu hizmetleri karşılığında Kooperatif tarafından kendisine sadece 637 620 TL ödenmiştir. Sonraki yıllarda bu olay nedeniyle Mahmut Türkmenoğlu, siyasal hasımlarınca çok yıpratılmak istenmiştir. Türkmenoğlu siyasal etkinliğe kavuştuğu sıralarda “Şu Ciso’nın Ahırı” denilen yere küçük bir göletin yapılmasını sağlayarak Bademler’i tam anlamıyla “Susuz Yaz”dan sulu tarıma taşımıştır. Seracılığın yanı sıra Bademler’in kuru tarıma bağlı tarımsal üretim sistemi tamamen değişmiştir. M. Türkmenoğlu, tek tek kooperatiflerin başarılı olamayacağının bilincindeydi. İzmir Köy Koop Birliği’nin kuruculuğunu, 10 yıl başkanlığını, İzmir ve Ege Bölgesinde kooperatifçiliğin fikirsel ve coğrafi olarak yaygınlaşmasının da önderliğini yapmıştır. Ayrıca 1971’de ülke düzeyinde Köy-Koop Merkez Birliği’nin de kuruluşunda aktif görev üslenmiştir. 1974’de ilk “Köy-Koop Kurultayı” nın toplanmasında, bu kurultayda alınan kararların parlamentoya taşınmasında, savunulmasında önemli işlevler yerine getirmiştir. Ayrıca mensubu bulunduğu partinin genel yönetiminin “Kooperatifler Bankası” kurulması konusunda kesin tavır alması konusunda etkili olmuştur. Türk köylüsünün ucuz traktör sağlaması, özel bir bankanın (Bağcılar Bankası) Kooperatifler bankasına dönüşmesi için yapılan mücadelelerde hep ön saflarda olmuştur. (Köy-Koop’un büyük uğraşları sonucunda Bağcılar Bankası’nın hisselerinin yarısından fazlası satın alınmış, ancak dönemin maliye bakanı bankalar kanunun kendisine verdiği yetkiyle, adı geçen bankanın sermaye miktarını 10 kat artırarak Köy-Koop hisselerinin azınlığa düşmesine sağlamıştır. Daha sonra bu banka dönemin iktidar yakınlarına devredilmiştir). [1] 25 Aralık 1992. “Bademler Köyü Kalkınma Kooperatifi’nin 30. Kuruluş Yıldönümü ve Mahmut Türkmenoğlu’nu Anma Toplantısında Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN tarafından yapılan konuşma [2]Mahmut Türkmenoğlu, a.g.m. [3]Aytekin Yıldız, “Bademler Köyü Kooperatifi’nin Başına Gelenler”, Milliyet gazetesi, 26 Temmuz 1976. Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması Bölgesel Ortak Akıl Çalıştayı 23 Eylül 2014 Tarihinde Düzenlendi »» Toplantıda, kırsalda kadına yönelik çalışmalar, yürütülen tarımsal üretim, ev ekonomisi eğitim çalışmaları ve proje konuları ele alındı. Kırsalda kadına yönelik olan ve yayım çalışmalarında karşılaşılan sorunlar tespit edilerek, çözüm önerileri tartışıldı.Yayım faaliyetlerinde geleceğe yönelik planlar, görüşler ve öneriler ortaya konuldu. Trabzon, Zonguldak, Çankırı,Sinop, Kastamonu, Bartın, Karabük, Çorum, Amasya, Tokat, Gümüşhane, Ordu, Giresun, Bayburt, Rize ve Samsun gibi 16 ilin Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürleri ve kırsalda kadın konusunda çalışan teknik elemanların katıldığı, Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması Bölgesel Ortak Akıl Çalıştayı, 23 Eylül 2014 tarihinde yapıldı. “Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması Programı” kapsamında, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Eğitim Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığınca Samsun'daki Grand Amisos Otel'de düzenlenen, Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması Bölgesel Ortak Akıl Toplantısı, Samsun Bakanlık İl Müdürlüğünce koordine edildi. Toplantının açılışını yapan Samsun Bakanlık İl Müdürü Kadir Güven, 2010-2014 arasında tarımsal konular, ev ekonomisi ve beslenme konularında toplam 12.265 kadın çiftçi eğitiminin gerçekleştirildiğini, AÇEV işbirliği ile “Dere Tepe Eğitim Kadın Destek Programı” kapsamında, 35 teknik personelin eğiticilerin eğiti- Bafra, 19 Mayıs,Terme, Yakakent, Kavak gibi 7 ilçede yürütülen eğitim çalışmalarında, hedeflenen sayının da üzerinde, yaklaşık 1.600 kadının eğitildiğini belirtti. mini alarak, ilk dönem 5 ilçede 10 eğitimle, toplamda 240 kadın, ikinci dönemde 170 kadın olmak üzere, toplam 410 kadın çiftçiye eğitim verildiğini söyledi. Güven, ayrıca geçen yıl Samsun Valiliğince, Kırsal Alanda Kadına Yönelik Farkındalığın Artırılması Projesi ile Çarşamba,Canik, Bakanlığın kadın çalışmalarındaki yeni yaklaşım ve düzenlemeler ile ulusal eylem planının ardından, ortak akıl toplantıları ile kırsalda kadın çalışmalarına yeni dinamikler kazandırılacağını söyleyen Ankara Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Kırsalda Kadın Hizmetleri Çalışma Grup Sorumlusu uzman Nimet Kaleli,Bakanlığın kadın çalışmalarındaki yeni yaklaşım ve düzenlemelerini anlattı,Ardından, yine aynı çalışma grubundan uzman Şerife TUNA da,Bakanlık bünyesindeki kadın çiftçilerle ilgili, tüm çalış- maları içeren bir sunum yaptı. Geleceğe yönelik planlar, görüşler ve öneriler ortaya konuldu Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması Bölgesel Ortak Akıl Çalıştayında, kırsalında kadına yönelik çalışmaların somut çıktıları belirlendi, yürütülen tarımsal üretim, ev ekonomisi eğitim çalışmaları ve proje konuları ele alındı.Kırsalda kadına yönelik olan ve yayım çalışmalarında karşılaşılan sorunlar tespit edilerek, çözüm önerileri tartışıldı. Çalıştay sonunda yayım faaliyetlerinde geleceğe yönelik planlar, görüşler ve öneriler ortaya konuldu. Raporlanan toplantı çıktıları,bilahare kitap şeklinde yayımlanarak, ilgililerin kullanımına sunulması hususunda karar alındı. Köy-Koop Haber Ekim 2014 TARIM Isparta’da Elma Rekoltesi Arttı »» Türkiye'deki elma üretiminin dörtte birini karşılayan Isparta'da rekolte ve verimin yüksek olması çiftçinin yüzünü güldürdü. Üretici 10 yıl aradan sonra ilk kez elmanın kilogramını dalında 1 liranın üzerinde satışa çıkardı. Türkiye'de her yıl üretilen yaklaşık 3 milyon ton elmanın yüzde 22'lik bölümünü karşılayan Isparta'da 2014 yılı elma hasadı başladı. Geçen yıl kilogramı 80 kuruşa satılan elma bu yıl bahçede ve ağaç dalında 1 lira ila 1 lira 25 kuruş arasında satılıyor. Rekolte ve verimin yüksek, satış fiyatlarının geçen seneye göre daha iyi olması elma üreticisini memnun etti. Isparta Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Cenk Şölen yaptığı açıklamada, 2014'ün elma üretimi açısından çok güzel bir yıl olduğunu belirtti. Türkiye'de üretilen her dört elmadan birinin Isparta'da yetiştiğini söyleyen Şölen, 27 erken uyarı istasyonundan aldıkları verileri çiftçilerle anında paylaştıklarını ifade ederek, "Bu yıl don, dolu ve sair tabii felaketle karşılaşmadık. Kara lekeden ve iç kurdundan herhangi bir zarara uğramamış mahsulle karşı karşıyayız. Çok bereketli, verimli bir yıl oldu" dedi. Şölen, yaptıkları teknik gezilerde ve üretici görüşmelerinde geçen yılın çok üzerinde bir fiyat oluştuğunu gördüklerini kaydetti. Isparta'daki elma üretiminin en fazla olduğu Boğazova bölgesindeki Yu- karı Gökdere Köyü Muhtarı ve elma üreticisi Mehmet Özdemir, bölgelerindeki elmanın kokusu, tadı ve aroması sebebiyle tüccarlar tarafından tercih edildiğini vurguladı. Bu yıl elmanın rekoltesinin çok yüksek ve veriminin güzel olduğunu belirten Özdemir, şöyle konuştu: "Bu yıl elma rekoltesinin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Elmanın gerek kalite gerekse renk açısından her yönüyle çok süper olduğunu görüyoruz. Bu durumdan çok memnunuz. Bu yıl inşallah üretici emeğinin karşılığını alır diye tahmin ediyoruz." Elma fiyatlarının son 10 yılda hiç değişmediğini ve 80 kuruş ila 1 lira arasında değiştiğini anlatan Özdemir, fiyatın bu yıl 1 liranın üzerinde, 1 lira 10 kuruş ila 1 lira 30 kuruş arasında bir düzeyde olacağını beklediklerini söyledi. Pamuk Toplama Fiyatları Açıklandı »» Söke Ziraat Odası Meclisi, yaklaşan pamuk hasat mevsimini dikkate alarak pamuk toplama ücretlerini belirledi. Geçen yıl elle toplama kilo başı 42 Krş iken bu yıl 50 Krş olarak belirlendi. Makina ile hasatta ise dekar başına geçen yıl 85 TL olan pamuk toplama fiyatı bu yıl 90 TL oldu. Söke Ziraat Odası Başkanı Mustafa Kemal Kocabaş, pamuk toplama fiyatlarıyla ilgili yaptığı açıklamada “Makine toplama ücreti 2014 yılı için makine ile pamuk toplama ücreti dekar bazında 90 TL KDV dâhil olarak belirlenmiştir. Nakliye hariçtir. 2014 yılına ait 1 kg pamuğun elle toplama ücreti sosyal ve ekonomik koşullar göz önüne alınarak dayı başı ücreti dâhil 50 Krş. olarak tespit edilmiştir. Çiftçilerimizi de pamuk toplama makinesi sahiplerini de dikkate alarak saptadığımız bu toplama ücretleri hayırlı olsun.” dedi. Söke Ovası'nda yılda ortalama 180 bin ton pamuk rekoltesi gerçekleştiğini ve bunun yüzde 99'unun makine ile toplandığını ifade eden Kemal Kocabaş, geri kalan yüzde birlik kısmının, değişik sebep ve etkenlerden dolayı makine giremeyen yerlerden elle hasat edildiğini ifade etti. 110 Bin Tonluk Ticaret Açığı İle Türkiye Bakliyatta Net İthalatçı »» Türkiye’nin bakliyat sektöründe net ithalatçı konumuna geldiğini, İhracatın ciddi ölçüde azalıp, ithalatın artış göstermesi nedeniyle Türkiye’nin dünya bakliyat sektöründeki ağırlığının azalıp söz sahibi ve piyasa yapıcı ülke olma özelliğinin ortadan kalktığını vurgulayan Mersin Ticaret Borsası Başkanı Ö. Abdullah Özdemir, “Bakliyat sektörü S.O.S vermekte, yardım beklemekte” dedi. Sektörünün sorun yaşamasının en önemli sebebinin Türkiye İstatistik Kurumu verilerinin gerçeği yansıtmaması olduğunu ifade eden Özdemir, “TÜİK tarafından ilan edilen üretim rakamları abartılı. Devlet gözünde, bakliyatta yeterli üretim var. Bu nedenle bakliyata göreceli olarak çok daha az destek vermekte. Oysa gerçek üretim rakamları, ilan edilen rakamların çok altında. Yeterli desteği alamayan üretici de bu üründen vaz geçmekte” dedi. Bakliyat ekim alanları azalmakta Türkiye’de bakliyat ekim alanlarının gün geçtikçe azaldığına dikkat çeken Abdullah Özdemir, 1990’da 20 milyon dekar olan bakliyat ekim alanının 2013’te yüzde 60 azalarak 8.06 milyon dekara gerilediğini, üretimin de aynı dönemde yüzde 43 azalarak 2 milyon 12 bin tondan 1 milyon 147 bin tona indiğini bildirdi. Üreticilerin üretimden vazgeçmelerinin en önemli nedeninin tarımsal destekleme politikalarındaki dengesizlik olduğunu ifade eden Özdemir, yem bitkileri ve yağlı tohumlara verilen desteklerin oransal olarak bakliyata verilen destekten fazla olması nedeniyle üreticinin bakliyat yerine diğer ürünleri tercih ettiğini anlattı. İthalata bağımlı hale geliyoruz Son 23 yılda bakliyat üretiminin yüzde 43 azalmasına karşın nüfusun yüzde 35 arttığına dikkat çeken Özdemir, bu nedenle yerli üretimin iç talebi karşılayamadığını ve ithalatın arttığını bildirdi. Geçen yıl 200 bin ton kırmızı mercimek,70 bin ton nohut, 40 bin ton kuru fa- sulye, 35 bin ton da yeşil mercimek ithal edildiğini anlatan Özdemir, “1988’de 1 milyon 205 bin ton olan bakliyat ihracatı, 2013 sonunda 230 bin tona düşmüştür. Buna karşılık aynı dönemde, ithalatımız 2 bin tondan 340 bin tona yükselmiştir. Dönem sonunda, 110 bin tonluk ticaret açığı ile net ithalatçı konumuna geldiğimiz görülmektedir” dedi. Üretim verileri gerçeği yansıtmıyor TÜİK’in 2013’te Türkiye’deki kuru fasulye üretiminin yüzde 12.5 oranında arttığını tahmin ettiğini hatırlatan Özdemir, bu tahminin isabetli olmadığını, itirazları sonucu artış yerine yüzde 5 düşüş olduğunu kabul ettiğini söyledi. Özdemir, “Son 20 yılda kuru fasulye üretim alanları neredeyse yarıya düşerken, üretim düzeyinin yıllardır aynı kalması çok gerçekçi değil. Benzer şekilde, 2000’de 3.9 milyon dekar arazide 280 bin ton kırmızı mercimek üretilirken, arazi miktarının 2.6 milyon dekara gerilediği 2013’de üretimin nasıl olup da 395 bin tona yükseldiğini anlamakta zorlanıyoruz” dedi. Aynı durumun diğer bakliyat türleri için de geçer- Bloomberg HT’de Tarım Sektörüne Yönelik Yeni Bir Program Başlıyor Tarım ve hayvancılık alanında üreticiden tüketiciye ulaşan zincirin tüm halkalarındaki sorulara yanıt aranacak olan Eko-Tarım’da, sektördeki fırsatlardan, sofralarımıza gelen ürünlerin kalitesine kadar çok çeşitli konular, uzman konuklarla ele alınacak. com 11 Kanalın sabah kuşağı olan İlk Söz programının sunucusu Mine Uzunyol ile Bloomberg Ht editörü İrfan Donat’in birlikte sunacağı Eko Tarım programında, tarım ekonomisi çerçevesinde her hafta bir konu, o konunun uzmanıyla enine boyuna tartışılacak. Et ve süt politikaları, bitkisel üretim stratejileri, modern tarımın finansmanı, sektördeki yatırım fırsatları ve gıda güvenliği gibi üreticiden tüketiciye herkesi yakından ilgilendiren konularda sektörün nabzı tutulacak. li olduğunu vurgulayan Özdemir, iç piyasada yerli ürün sıkıntısının varlığını, ihracatın azalması, ithalatın ise artmasının kanıtladığını söyledi. Bundan sonraki süreçte bakliyatta Türkiye’nin kendine yeten bir ülke olmadığı gerçeğinin kabul edilerek, iç tüketimi karşılayacak ve ihracat yapmaya imkân verecek bir üretim düzeyi yakalanmasının hedefl enmesi gerektiğini vurgulayan Özdemir, “Üretim düzeyi hedefl enen rakamlara ulaşıncaya kadar, bakliyat üretimine verilen destekler artırılmalıdır” dedi. “Havza bazlı destek" modeli Abdullah Özdemir, uygulamaya konulan havza bazlı destekleme modeliyle üretim planlaması yapılarak, belirlenen havzaların belli ürünlerde uzmanlaşacağını düşündüklerini, ancak, uygulamada hayal kırıklığına uğradıklarını söyledi. Belirlenen 30 havzaya bakıldığında kuru fasulyenin 24, nohutun 22 ve mercimeğin 18 havzada desteklendiğini, bu kadar çok havzada uzmanlaşmanın olamayacağını anlatan Özdemir, “Bizim önerimiz, her bir bakliyat ürünü için daha az sayıda, ancak verimlilik esasına göre belirlenmiş havzada, daha yüksek miktarda destek ödemesi yapılmasıdır” dedi. Özdemir, yerli üreticinin korunması adına ithalata karşı gümrük vergisi uygulamasını desteklediklerini, ancak bunun zamanlamasının önceden belirlenmesi ve kamuoyu ile paylaşılmasını beklediklerini bildirdi. Özdemir, böylece, belirsizlikten kaynaklanan spekülasyonların önüne geçileceğini anlattı. dunya.com Salça Uyarısı »» Gaziantep Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, vatandaşları kötü şartlarda yapılarak ev salçası diye mahalle aralarında ve çarşıda satılan "salça benzeri bu ürünlerin" kesinlikle satın almamaları ve tüketmemeleri konusunda uyardı. Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü'nden yapılan yazılı açıklamada, bölgede ve özelikle Gaziantep'te en çok tüketilen gıda ürünlerinin başında salçanın geldiğini anımsatıldı. Bakanlığın da yönlendirmesiyle salça sektörünün çok ilerlediğinin belirtildiği açıklamada, "Salça tebliği çıkarılmıştır. 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren salçada katkı (koruyucu) maddesi kullanımı yasaklanmaktadır. Birçok salça fabrikası şimdiden katkı maddesi içermeyen cam veya teneke ambalajlarda biber ve domates salçası üretmektedir. Son derece sağlıklı, hijyenik şartlarda üretilen bu katkısız salçaları tüketmek daha sağlıklıdır" ifadeleri kullanıldı. Vatandaşlardan çok kötü şartlarda, sağlıksız ortamlarda yapılan ev salçası diye mahalle aralarında, çarşıda, işyerlerini dolaşarak satılan salça benzeri ürünleri kesinlikle satın almamalarının istendiği açıklamada, şunlar kaydedildi: "Ev salçası diye satılan bu ürünlerde çok miktarda katkı maddeleri kullanılmaktadır. İnsan sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde katkı maddeleri içeren ev salçası diye satılan ürünler kesinlikle satın alınmamalıdır. İl ve ilçe müdürlüklerimize ait ekipler gerekli denetimleri yapmaktadır. Ev salçası olarak, salça satanlara 13 bin 304 TL idari para cezası verilerek, ürünleri imha edilmektedir." 12 Ekim 2014 Köy-Koop Haber RÖPORTAJ “Toplumda Çevresel Bir Bilinç Olduğunu Söylemek Çok Zor ” Röportaj: Emel TUĞRUL »» Son yıllarda tüm dünyada yaşanan; sıcaklıkların artması, buzulların erimesi, fırtınalar, şiddetli yağışların ortaya çıkarttığı afetler, doğal bitki örtüsünün değişim göstermesi gibi etkilerini yaşadığımız iklim değişikliğini ve ülkemizin karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarını ve çözüm yollarını TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baran Bozoğlu konuştuk. “Türkiye’nin çevre sorunlarına kökten bir çözüm getirmek çok zor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ayrılarak, Türkiye’de tek başına güçlü bir bağımsız çevre bakanlığının kurulmasının gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yatırım yapan ile denetim yapan güç aynı yerde olamaz. Şehircilik bakanlığı yatırım yapıyor, bunu denetleyecek olan kurum ile aynı çatı altında bulunuyor. Her iki görevi de aynı bakan imzalıyor. O yüzden bağımsız bir çevre bakanlığının kurulması Türkiye’nin gelişmesi açısından önemli.” K.K. Çevre Mühendisleri Odası olarak amaçlarınız, hedefleriniz nelerdir? Baran Bozoğlu- En büyük sorumluluğumuz üyelerimizin haklarını korumak. Bir iş bulmalarından tutun da işyerinde yaşadığı maddi ve manevi problemlere verdiğimiz desteğe kadar. Çevre mühendisliği öğrencileriyle ilgili çalışmalar yapmak ve diğer bir anlamda da toplumsal sorunlarla ilgilenmek. Türkiye’nin çevre politikasına müdahale etmek, bunu kamu yararı gözeten bir perspektifle ortaya konmasını sağlamak. Türkiye’nin çevre yönetimine dair fikirler üretmek ve güncel çevre problemleri dâhil, mesleki ve teknik birikimleri ortaya koyarak, bunlara çözüm üretmek noktasında çalışmalar yapmak. Odamız son 4-5 yıllık süreçte bir ivme kazandı. Kendi binamızı satın aldık, temsilcilik ve üye sayımızı 7’den 18 il’e çıkarttık. Hızlı bir büyüme gerçekleştirdik. Daha demokratik kurullar oluşturmaya, daha katılımcı bir anlayışı ortaya koyduk. İki yılda bir düzenlediğimiz iki büyük etkinliğimiz var. Birisi Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi, diğeri ise Öğrenci Kurultayımız. Bunun dışında sempozyumlar, paneller düzenleyip, katılım sağlıyoruz. Yönetmelik ve kanunlara görüş bildiriyoruz. Örneğin, son dönemde Soma’da yaşanan problemlere dair, ‘Soma Kanunu Çıkartılsın’ adında bir çalışmamız oldu. Bu konuda Meclis’teki tüm siyasi partileri ziyaret ettik. Sosyal medyada bu yönde kampanyalar yaptık. Su Kanunu, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun ile ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çıkartmış olduğu bütün yönetmeliklere dair, özellikle Çevresel Etki ve Değerlendirme (ÇED) yönetmeliği önemli kazanımımız oldu bugüne kadar. Türkiye’nin daha sağlıklı bir yapıya gelmesi adına ÇED’in o muafiyetlerini çoğu kez iptal ettirdik, önemli adımlar attık. Şimdi gittikçe büyüyen bir Oda yapımız var. Toplumdaki sayımız arttıkça, meslektaşlarımızın bu alanda çalışma yaptıkları insanların zihninde oluşmaya başladı. K.K.- İklım değişikliğinin çevreye, çevrenin iklim değişikliğine etkisi hakkında kısaca bahseder misiniz? B.B.- İklim değişikliği, diğer çevre problemleri gibi bilimsel ve teknik bilginin toplumda artmasıyla fark edilen bir konu. Bundan 70 yıl önce iklim değişikliği konusu hiç tartışılmıyordu. Ama şimdi yapılan bilimsel çalışmalar, teknolojinin ilerlemesi küresel bir problem olarak -tıpkı ozon tabakasının delinmesi gibi- iklim değişikliğinin de küresel bir problem olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Ozon tabakasının delinmesi süreci küresel bir sorun olarak iklim değişikliğinin, en büyük problemi olarak görünüyor. İklim değişikliğinin yansıması, güncel olarak bilinen sıcaklığın artması, sera gazı emisyonlarındaki artışın, sanki tarımsal üretim yapan insanlardan kaynaklanıyormuş gibi bir algı yaratılmaya çalışıldığı dönemler de oldu. Asıl sorunun üretim, tüketim ilişkisinden, yanlış enerji politikasından kaynaklandığı veya yanlış sanayi politikasından kaynaklandığını ve kapitalist üretim ilişkisi içerisinde- ki tüketim yaklaşımının bunu körüklediği görmezden geliniyor. Ama şunu söyleyebiliriz; iklim değişikliğinin dünyada bir sıcaklık artışına neden oldu, zaten kabul ediliyor. Buna dair 1972 Stockholm Kongresi’nden bu yana toplantılar yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde de Cumhurbaşkanı ve ilgili Bakanlığımızın katıldığı uluslararası toplantılar oldu. Bu toplantılarda ülkeler ortak bir çalışma yapmaya çalışıyorlar. Kyoto Protokolü bunlardan bir tanesi. Türkiye’de bu protokolü geçici imzalamış bir ülkedir. Bu konuda uluslararası çabaların hayata geçirilmesi çok önemli. Türkiye bu noktada çok geri kalmış bir durumda olduğunu söyleyebilirim. İklim değişikliği denince, insanların aklında, her tarafta kuraklık olacakmış gibi bir algı yanılsaması oluyor. Bunu değiştirmek gerekir. Çünkü iklim değişikliği meteorolojik olarak, dünyanın dönüşünden kaynaklı, basınç farklılığından kaynaklı, sıcaklık değişiminden kaynaklı, enlem ve boylamlardan kaynaklı hatta jeolojik ve coğrafi olarak yıpranmasından kaynaklı olarak her bölgede farklı yansımalara sebep oluyor. Örneğin Türkiye’nin kuzey bölgesinde belki yağış fazlalıkları olurken, İç Anadolu ve güney bölgesinde bir kuraklık problemiyle karşı karşıya kalınabiliyor. O yüzden dünyanın tamamında farklı bölgelerde farklı yansımaları, olumsuz çevresel etkileri oluyor. Son dönemlerde ülkemizde yağan yağmurun rejimindeki değişiklikler, yağmurun çok şiddetli ve değişik aralıklarla yağmaya başlaması, kar yağışının azalması ve sel felaketlerinin yaşanması küresel iklim değişikliğinin yansımalarıdır. Bunun tabi ki topluma ve çevreye çeşitli olumsuz etkileri oluyor. Kimi zaman insanların yaşamlarını yitirmesine yol açarken, kimi zaman da üretim biçimlerinde değişikliğe zorunlu olarak gidilmesine yol açıyor. Bunun yanında canlı türlerinin yok olmasına, ekosistemde ciddi bir bozulmanın sonucunda besin zincirinin bozulması gibi bir sonuca yol açıyor. Yaşanan bütün sağlık problemlerinin çevresel problemlerden kaynaklandığını unutmamak gerekiyor. Çevre problemlerini azaltmadan sağlık sorunlarını çözmek mümkün değildir. Bugün Ankara’da şehrin ortasından açık bir foseptik geçerken (Ankara Çayı) daha doğrusu açık bir kanalizasyon geçerken, insanların hastalanmamasını beklememiz mümkün değildir. İklim değişikliğinin göç problemi gibi sosyal etkileride karşımıza çıkartacaktır. Çünkü, yoğun bir kuraklığın sonucu olarak ortaya çıkacak tarımsal üretimdeki değişiklikler, insanların hastalanması gibi nedenler, belli bir nüfusun harekete geçmesini sağlayan bir göç dalgasının başlamasına neden olacaktır. K.K.- Yeni nesilde çevre bilinci yeterince var mı? B.B.- Çevre bilincine nereden baktığınıza bağlı. Toplumda insanlar arasındaki diyalog ülkeye, doğaya, aileye, topluma bağlılık gibi birtakım değerlerin, heyecanın azalamaya başladığını, değer yargılarının değiştiğini görüyorum. Ben bu değer yargılarının değişmesinin dini ve ahlaki olduğunu düşünmüyorum. Çok dindar toplumlarda da çok ahlaklı şeyler yapılmadığını görüyoruz. Burada bahsetmeye çalıştığım şey insanlar arasındaki o diyalog, sıcaklık, ülkeye, doğaya, topluma karşı olan heyecanın azalmaya başlaması. Bunun da özellikle son 20 yılda üretilen politikalardan kaynaklı olduğunu görebiliyoruz. Bu durumun doğaya ve kendi çevresine yansımasını da beraberinde getiriyor. Yani halkını sevmeyen, ülkesini sevmeyen bir toplum olursa doğasını da sevmeyen bir toplum haline gelir. Bilim gelişiyor, bilimsel çalışmalar yoğun bir şekilde hız kazandığını görüyoruz. Sivil toplumda şehir problemleri dâhil bir takım şeyleri değiştirme çabası var. O da bir yandan pozitif bir etki yapmaya çalışıyor. O yüzden şuanda toplumda çok ciddi bir çevresel bilinç olduğunu söylemek doğru olmaz. Bunu nereden görüyoruz, kentsel dönüşüm projeleri yapan insanlar; arsa sahipleri veya tarımsal üretimde olanlara ‘bina yapacağız’ diye geldikleri zaman, çiftçiler doğayı korumaktan ziyade kendi alacakları binanın katsayılarını veya edinecekleri daire sayılarını düşünmeye başlıyorlar. Bu kapitalist üretim ilişikleri içindeki insanların zihnine yerleşen-yerleştirilen bir algı. Burada toplumda çevresel bir bilinç olduğunu söylemekte güçlük çekiyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi ‘çevreyi’ gerçekten dert etmeyen, Bayındırlık Bakanlığı altında sadece iki genel müdürlükten oluşan yapıyla çevre politikası yürütülemez. Yürütülemeyeceği çok açık zaten. Kriz üzerine kriz yaşadığımızı görüyoruz. Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ) Ankara’nın en önemli doğa alanı, en çok korunması gereken yer de burası. Ankaralılar, Türkiyeliler bu alana sahip çıkamadılar. Toplumda tepki yoğun bir şekilde oluşmadı. Yaşanan bir Gezi Olayları örneğimiz var. Doğaya karşı sahiplenme sorumluluğu adına o belki biraz umut veriyor. Gezi’de toplumdaki baskılardan kaynaklanan, toplumsal bir patlama yansıması da vardı tabi. Köylülerin özellikle kendi yaşam alanlarında yapılanlara karşı vermiş oldukları onurlu savunma mücadelesi ve eylem tarzlarındaki sempatiklik kentlerde yaşayan insanlarda çevre bilinci oluşmasına katkı sağlıyor. K.K.- Toplumda çevre bilinci nasıl oluşturulmalı? B.B.- Bu bilincin oluşması için; sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, kooperatiflerin diğer tüm çiftçi örgütlerinin toplumsal bilinçlenmeye verecekleri mücadeleyle, destekle bu bilinçlenme ortaya çıkacaktır. Devletin, hükümetin desteği olmadan bu bilinci vermek çok daha zor olacaktır. Çünkü eğitim sistemini belirleyen bir yapı var. Eğitim sistemi değişmediği sürece bunu gerçekleştirmek mümkün değil. Gıda ve Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarımsal alanlara bina yapmayın diye görsel basında bir kamu spotu yayınlıyor. Bir bakıyorsunuz tarımsal alan olan; AOÇ’ne binalar yapılıyor ve buna izin veren yine Gıda ve Tarım Hayvancılık Bakanlığı. İşte bu çelişkileri görmeden de buna çözüm üretmek gerçekten de zor. K.K.- 62.Hükümet’in programında çevre ve enerji konusunda neler ele alınıyor? B.B.- Bu konuda geçiştirilen bir yaklaşım var. Program ilk başta incelendiğinde tamamen TOKİ’nin yaptığı konut projelerine ayrılmış bir bakış açısı var. TÜİK’in vermiş olduğu birtakım rakamlar üzerinden çalışmalar aktarılmış ama bunların çok da gerçeklikle bağdaşmadığını, yaşamış olduğumuz çevre problemlerinde görüyoruz. Kızılırmak gibi çok önemli bir nehir şuanda 4. sınıf su kalitesine sahip. Sakarya Nehri benzer durumda. Bunlar gerçekten sağlıklı bir şekilde yapılmış olsaydı buralar kirli olmazdı. Ergene Havzasının sorunu şuan çözülmemiş durumda. Yani 15 yıllık bir iktidar daha yeni Ergene Havzasına dair arıtma tesisi yapıyoruz gibi bir söylem içerisinde bulunuyor ki, daha inşaatı bile başlamadı. Çevre konusunda hava kalite ölçüm istasyon sayıları artırıldı. Evet, hava kalite ölçüm istasyonlarında bir artış var ama hava kalitesinin durumunu ölçmekten ziyade, bunu azaltmaya yönelik bir çalışmaya yok. İçme suyu problemlerine dair insanlar günlük olarak ne içtiklerine dair bilgi edinemiyor. Programda buna dair bir açıklama olmadığını görüyoruz. Programda sera gazlarına dair bir cümle var ‘başta karayolu olmak üzere tüm ulaşım türlerinde sera gazı emisyonlarına yönelik çalışmalara öncelik verileceği ve gerekli takip sisteminin kurulacağı” deniyor. Diğer yandan; bugün 3. köprü, devasa İzmit-Gebze, Ankara’nın içindeki gibi otoban projele çalışmaları yapılıyor. Yani 62. Hükümet Programında yazılanların, söylenenlerin uygulanmadığını, birçok konunun da yazılmadığını görüyoruz. Köy-Koop Haber Ekim 2014 GÜNDEM K.K.- Geçtiğimiz günlerde Tuz Gölü`nün yeni üretim alanı olarak belirlenen sahasında yaptığınız basın toplantısında, 2011 yılında yapılan hukuksuz, teknik alt yapısı olmayan, planlara aykırı ihalelerle Tuz Gölü` nün parsellenmeye başlandığını söylemiştiniz. Tuz Gölü’nü bekleyen tehlikeyi okurlarımız için değerlendirebilir misiniz? B.B.- Gerçekten bizi çok şaşırtan bir olay. Burdur Gölü’ndeki su seviyesinde yaşanan azalma ve dünyada suyun önemine dikkati çekmek amacıyla geçtiğimiz günlerde su orucu yapılmıştı. Tuz Gölü ile ilgili toplumda bir ilgi yok. Çevre Mühendisleri Odası olarak bu konu üzerine yaptığımız araştırmalarda; 2011 yılında yapılan bir ihale sonucunda, 10 tane şirkete Tuz Gölü’nün tabiri caizse parsellendiğini, ihaleye verildiğini gördük. Orada eskiden Tekele ait 3 tane tesis duruyor. Bu tesisler 2006 yılından, 2032 yılına kadar özelleştirilerek işletme hakkı verilmiş. Burada bir sıkıntı yok, devlete ait. Ama 10 tane tesisle ihaleye çıkmışlar. Bunun üzerinden ÇED davaları açılmış. Ve bu tesislerin 1/50.000 çevre planları mevcut değil. Bu planlarda olmayan bir proje ve ÇED raporları iptal edilmiş durumda. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tabiat Parkları Koruma Kurulu’ndan Ankara Büyükşehir Belediyesine, Şereflikoçhisar’a, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne Cumhuriyet Savcılığına Temmuz ayı başlarında suç duyurusu yapılmış. Suç duyurusunda, 1. derece Doğal SİT alanında şuan inşaat yapıyorlar ve uygun koşullar değil, bunu durdurmanız gerekiyor deniliyor. Bunun üzerinden üç ay geçmiş, hala kimseden ses çıkmıyor, kimsenin bir şey yaptığı yok. İnceleme yaptığımızda SİT alanı üzerinde, gölün iç kısmında Şereflikoçhisar tarafına geçtiğinizde, tam bir facia ile karşılaşıyorsunuz. Tuz üretiminde bulunacak 10 tesis için Tuz Gölü`nün üzerine kamyonların da dolaşabileceği yaklaşık 100 km`lik seddeler yapılacak, tonlarca hafriyat göle boşaltılacaktır. Bazı işletmelerde bu aşamaya gelinmiş durumda. 10 metre genişliğinde olan bu seddelerin tamamı yapıldığında 1.000.000 m2 göl yüzeyi hafriyatla kaplanmış olacak. Yani 134 futbol sahası kadar bir alan doldurulacak. Bu hafriyat Tuz Gölünü besleyen gözelerin üzerine gelmektedir. Yani Tuz Gölü hızlıca ölüme sürüklenecektir. Şuan, saatte 70 kamyon Şereflikoçhisar’ın içerisinden geçmekte. Bunun da çevreye olumsuz etkileri bulunmaktadır. Tuz Gölü kuş varlığı yönünden Türkiye`nin en zengin göllerinden biridir. Kışın kapladığı çok geniş su alanı su kuşları için önemli bir kışlama alanı oluşturmaktadır. Tuzlu ortamlara uyum sağlamış olan Avrupa`da nesli tükenmekte olan flamingo, kılıçgaga, angıt ve benzeri kuşların yanı sıra yağmurcunlar, turnalar, yaban kazları ve yaban ördekleri gölde büyük topluluklar halinde yaşamaktadır. Hükümetin kuşlarla ilgili gerçekten ciddi bir problemi var. Nerede kuş bulup, görüyorlarsa oraya proje yapıyorlar. K.K. - 12.08.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Doğal Sit Alanlarında Planlanan Hidroelektrik Santralleri (Hes) Projelerinin Gerçekleştirilmesine Yönelik İlke Kararı ile doğal sit alanlarımız koruma altına alındı diyebilecek miyiz? B.B.- Bunu şöyle özetleyebiliriz, bilindiği gibi HES’ler doğal SİT alanı içerisinde 1. derece doğal SİT alanı üzerinde hiçbir çalışma yapamazsınız. 2. SİT alanları içerisinde geçmişte alınan kararlar doğrultusunda mevcut var olan yaşam alanları varsa onlar korunur, yenisini yapamazsınız. Tarımsal üretim yapılıyorsa bu durum devam eder. Elimizde 148 sayılı ilke kararı var. Bu ilke kararları doğrultusunda bu alanlarda hiçbir şey yapılmıyor. Daha sonra yenilenebilir enerji dahil bir kanunla doğal SİT alanlarına yenilenebilir enerji yatırımlarının yapılacağını dair Kanun’da bir ifade geçiyor. Mahkemelerde doğal SİT alanlarında HES yapılmasını iptal ediyor. Hükümet de olaya şöyle çözüm buluyor. Resmi Gazete’de yayımlanan bu karara baktığımızda, belli kısıtlamalar gelmiş gibi görüyorsunuz sanki. HES ler daha önceden yapılabiliyordu. Ama şimdi bu kararları okuyunca çerçeve çizmiş gibi düşünüyorsunuz. İlke kararında bu doğal SİT alanında endemik tür, habitat çok kompleks bir ekosisteme sahip ise buraya yapılmaz diyor. Zaten doğal SİT alanının olması için böyle olması gerekir. Zaten tanımında var. Böyle bypass etme suretiyle bu alanların, bu ilke kararlarına dayandırılarak yapılaşmaya açılmasını sağlayacaklar. Amaçları bu. Zaten burada amaç HES’i engellemek değil, SİT alanlarında bu HES’lerin yapılmasının önü açmak. Fakat kanunun nasıl olması gerektiği önemli. Adının Su Kanunu olması bizi rahatlatmıyor. Olması gerek şey kamu yararı ve suyu korumaya yönelik olması gerekir. Türkiye’de en büyük problemimiz su yönetiminde çok başlılığın olmasıdır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı bir çalışma yapıyor, Su Üretim Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü başka bir çalışma yapıyor. Türkiye Su Enstitüsü’nü kurdular, ona da ayrı bir kanun yaptılar ama ne yaptıklarını bilmiyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sulama ile ilgili başka bir çalışma yapıyor. Enerji Bakanlığı HES’lerle ilgili lisansları ve ruhsatları dağıtıyor. İki örnek vermek istiyorum burada; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetçisi, fabrikada denetime gittiklerinde o fabrikaların yer altı suyu kullanıp kullanmadığını denetleyemiyorlar. Neden? Çünkü mevzuat DSİ’nin mevzuatı. Çevre denetçileri suyu değerlendirme açısının ne anlamı var. Neye bakıyorsunuz? Emisyona, atığa bakıyorsunuz. Gelen suyu bilemez iseniz, çıkan suyla karşılaştıramazsınız. Derelerde kaçak bir bypass varsa bunu göremezsiniz, yani bu teknikle bir denetim yapamıyorlar. Diğer konuda şu; Orman ve Su İşleri Bakanlığı Türkiye’deki derelere atılan, su içerisindeki kirleticilerin ne olduğuna karar veremiyor. Neye karar verebiliyor? Derelerin kalitesine karar verebiliyor. Bu derelere atığı atan fabrikaların atık suların içerisindeki parametreleri de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı belirliyor. Dereye deşarj yapan fabrikanın atık suyunun ne olacağına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, o derenin suyunun ne olacağını Orman ve Su İşleri Bakanlığı belirliyor. Ve bunların belirlediği kriterler uyuşmuyor. Asılında çok önemli bir problem. Yani mevzuatta atık su yönetimine dair, içme suyu yönetimine dair çelişkiler çok yoğun. Son olarak da içme suyu ile ilgili ciddi bir boşluk var, Sağlık Bakanlığı bu konuda çok eksik. Halk Sağlığı Kurumu bu konuda yetkili. Ankara’da yaşanan bir tartışma var. Burada içme suyu dâhil denetlemesi gereken yetkili Halk Sağlığı Kurumu’dur. Ancak bu kurumun laboratuvarları denetleme açısından çok yetersiz. Hiçbir bilgi toplumla paylaşılmıyor. Damacana sularda da denetim neredeyse hiç yok. Üç ayda bir denetimleri toplumla paylaşmaları gerekirken, bunu da yapmıyorlar. Burada su politikası anlamında özel bir sıkıntı olduğunu görüyoruz. K.K.Odanızın sivil toplum örgütleri ile ilişkileri yeterli mi? Birlikte neler yapılmalı? B.B.- Bizim TMMOB altında 24 oda mevcut. Onlarla bizim zaten rutin toplantımız oluyor. Çevre Mühendisleri Odası olarak, sivil toplum kuruluşları ile kooperatiflerle, derneklerle problem odaklı konularda bir araya gelip platformlar, paneller, sempozyumlar üzerinde çalışıyoruz. Problem odaklı bir birliktelik olduğu zaman sorunun çözümü açısından diğer sivil toplum örgütleri ile ortak hareket ediyoruz. Zaman zaman farklı sivil toplum kuruluşların kendi etkinlerimize konuşmacı, katılımcı olarak davet ediyoruz. Bu anlamda yoğun bir ilişkimiz var. Son olarak önerileriniz nelerdir? B.B.- Türkiye’nin çevre sorunlarına kökten bir çözüm getirmek çok zor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ayrılarak, Türkiye’de tek başına güçlü ve bağımsız bir çevre bakanlığının kurulmasının gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yatırım yapan ile denetim yapan güç aynı yerde olamaz. Şehircilik bakanlığı yatırım yapıyor, bunu denetleyecek olan kurum ile aynı çatı altında bulunuyor. Her iki görevi de aynı bakan imzalıyor. O yüzden bağımsız bir çevre bakanlığının kurulması ideal ve politik olarak Türkiye’nin gelişmesi açısından önemli. Bu bakanlıkta, denetim mekanizmasının çok sağlıklı hale getirilmesi gerekiyor. Yani siyasi iradenin baskısı olmadan, bir çevre ajansı üzerinden olabilir. Bağımsız denetçilerin olduğu teknik birikimli bir denetim mekanizmasının olması gerektiğini düşünüyoruz. Bağımsız, güçlü bir çevre bakanlığının ülkemiz için şart olduğunu düşünüyorum. Son günlerde güncel bir konu olan ‘Çevre Görevlisi’ adında bir problemimiz var. Çevre Mühendisleri; aldıkları formasyon gereği, yaşamın sürdürülebilirliğini gözeterek hava, su, toprak gibi doğal kaynakların en asgari biçimde kullanılması, doğanın kirlenmesine neden olan etkenlerin kaynaklarında kontrolü ve giderilmesinin sağlanması konusunda çözüm önerilerinde bulunup, çevre mevzuatı ile gerekli değerlendirmeleri yaparak uygulamalar gerçekleştirebilecek donanıma sahiptir. Bakanlık bir yönetmelikle, çevre mühendislerinin yapması gereken görevleri diğer meslek dallarını da eğitim ve sınav karşılığında, kimyagerler, bilgisayar mühendisleri gibi diğer çok çeşitli meslek gruplarına açtılar. Tamamen çevre mühendislerinin yapacağı işleri, atık yönetimini bilmeyen bir bilgisayar mühendisine siz çevre mühendislik belgesi verirseniz, bu büyük bir problem yaratır. O yüzden biz diyoruz ki, Çevre Yöneticisi değil, Çevre Mühendisi olsun. 13 BM’de İklim Zirvesi ‘Vaatlerle’ Sonlandı »» 23 Eylül 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-mun’un davetiyle düzenlenen Zirve’de; iklim değişikliği konusunda giderek kötüleşen duruma karşı, uluslararası toplumun zirvede verilen taahhütleri yerine getirmesi gerektiğini açıkladı. ABD’nin New York kentinde Birleşmiş Milletler 69. Genel Kurulu kapsamında, 120'den fazla devlet ve hükümet başkanının katılımıyla gerçekleşen bir günlük İklim Zirvesi’nin açılışında konuşan BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon dünya liderlerine yaptığı çağrısında, sera gazı salınımının azaltılması için daha fazla çaba gösterilmesini istedi. “Dünyayı Yeni Bir Rotaya Sokmalıyız” Ban Ki Moon, “İklim değişikliği milyarlarca insan için zorlukla kazanılan barış, refah ve fırsatları tehdit ediyor. Bugün dünyayı yeni bir rotaya sokmalıyız. Sizden buna önderlik etmenizi istiyorum” dedi. İklim Zirvesi’nin amacı 2015’te Paris’te imzalanacak yeni antlaşma öncesi, etkileri giderek daha şiddetli olarak hissedilen iklim değişikliği ile mücadelede etkin adımlar atılması ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması için yeni bir yol haritası üzerinde liderleri harekete geçirmekti. 120 Ülke Katıldı Küresel iklim değişikliğinin yarattığı sorunlara çözüm önerilerinin tartışıldığı zirveye, 120 ülkenin devlet ve hükümet başkanları katıldı. Zirveye Çin ile Hindistan liderleri katılmazken, Rusya ve Almanya da bu zirveye lider seviyesinde katılmayan ülkeler arasında yer aldı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, iklim değişikliğinin dünya için endişe verici yeni bir gelişme olduğunu ifade ederek, "İklim değişikliği bu çağda tanımlandı ve bu geleceğimizi tanımlayacak. Bizlerin bugün buna vereceği tepki de geleceğimizi tanımlayacak’’ dedi. Ban Ki-moon, sonuç belgeseinin en kısa sürede BM’ye üye ülkelere dağıtılacağını belirtti. ABD Başkanı Barack Obama, BM’den dünyaya iklim değişikliğine karşı "ortak hareket edelim" çağrısında bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, "Paris, devrimlerin yaşandığı bir şehirdir. 2015'te Paris'in iklim değişikliğiyle mücadelenin simgesi olmasını umut ediyorum" açıklaması yaparken, Yeşil İklim Fonu'na 1 milyar dolar yardım yapacağını belirtti. AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, ekonomiye zarar vermeden iklim değişikliği ile mücadele edilebileceğini, AB’nin gelecek yedi yılda AB üyesi olmayan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele projelerine 14 milyon avro destek vereceğini açıkladı. Bilim insanları iklim değişikliğinin geri dönüşü olmayan noktaya varmasını önlemek için küresel sıcak- lık artışının 2°C'nin altında tutulması gerektiğini söylüyor. Devlet ve hükümet başkanlarından, düşük karbon yoğunluklu bir ekonomiye geçiş, kömür başta olmak üzere fosil yakıtların kullanımından vazgeçilmesi, alternatif olarak güneş ve rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi gibi çözüm politikalarına yönelik adımların atılması isteniyor. İklim değişikliğine karşı bugüne kadar en ciddi adımlar Avrupa Birliği'nden geldi. AB, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında karbon emisyonlarını 2030'a kadar yüzde 40 azaltarak, 1990 yılı öncesi seviyesine çekme taahhüdünde bulunmuştu. Yine AB, yenilenebilir enerji kullanımını da yüzde 27 seviyelerine yükseltme ve yüzde 30 oranında da enerjide verimliliği arttırma sözü verdi. İngiltere, İrlanda, Monako ve Belçika 2050'ye kadar karbon emisyonlarının yüzde 80-95 arasında oranlarda azaltma hedefinde bulunurken, Danimarka 2020’ye kadar karbon emisyonunu yüzde 40’a kadar düşürerek 2050’ye kadar da fosil yakıtlardan tamamen vazgeçeceğini açıkladı. Fosil yakıtları tamamen bırakma sözü veren tek Avrupa ülkesi İzlanda oldu. Güney Amerika ülkeler Peru ve Paraguay, ormansızlaşmanın önüne geçmek için illegal ağaç kesimini engelleyecekleri sözü verdi. Meksika, Nikaragua, Şili ve Kosta Rika, 2018-2025 yıllarına kadar enerji arzının yarısından fazlasının yenilenebilir enerji olacağını açıkladı. Brezilya ise ulusal iklim adaptasyonu planını 2015'te açıklayacak. Etiyopya 2025 yılına kadar karbon emisyonlarını sıfırlayacağını kaydederken, Mozambik ulusal önceliklerinin düşük karbona dayalı bir ekonomi olacağını ifade etti. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne ve Kyoto Protokolüne taraf ülke olan Türkiye, bütün bu tehditlere rağmen uluslararası sorumluluklarını göz ardı ederek, iklim değişikliğine neden olan karbon emisyonlarını arttırmayı sürdürüyor. Türkiye, 19902012 arasında karbon emisyonlarını yüzde 133,4 oranında arttırarak rekor kırmıştı. 2015 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenecek iklim zirvesinde imzalanması umut edilen yeni antlaşma ile devletlerin atmosfere saldığı karbondioksit ve diğer sera etkili gazların sınırlandırılmasına ilişkin kararlı adımlar atılması hedefleniyor. 14 Ekim 2014 Köy-Koop Haber EKONOMİ Porter Analizi »» Günümüzde Dünya ekonomisinin genel durumuna baktığımızda bir eksen kaymasının olduğunu ve ülkeler arasındaki ekonomik dengelerin değiştiğini gözlemlemekteyiz. Bilinen klasik gelişmiş ülkeler olan ABD, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Kanada, Hollanda, İsveç, Belçika, gibi ülkelerin dünya ekonomisindeki ağırlığı gittikçe azalırken; Çin, Hindistan, Güney Kore, Türkiye, Endonezya, Malezya, Tayland, Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki yeri hızla artmakta ve dünya pazarlarında önemli bir paya sahip olmaktadırlar. Dünya ekonomisindeki dengelerin zaman içerisindeki değişimi ve küresel rekabet koşulları ülkelerin ve her ülkedeki sektörlerin ulusal ve uluslararası pazarlardaki paylarını koruma ve rekabet güçlerini arttırma zorunluluğunu getirmiştir. Bu zorunluluk da tüm endüstrilerde rekabet gücünün ve stratejisinin geliştirilmesi için Rekabet Analizinin yapılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Rekabet Analizi ile ilgili dünyada yapılmış olan en analitik çalışma, Harvard Üniversitesi İşletme Bölümü (Harvard Business School) Ekonomi ve Yönetim Bilimlerinden Prof. Dr. Michael Everett Porter (1947) tarafından yapılmıştır. Porter tarafından geliştirilen 5 Güç Modeli’nin (Porter’s 5 Forces Model) amacı; rekabetçi çevredeki güçlerin şirketlerin sektördeki performanslarını ve stratejilerini nasıl etkilediğini anlamaktır. Porter bu modelde, bir endüstrinin analizinin 5 temel değişkenin çeşitli özelliklerini inceleyerek yapılabileceğini göstermiştir. Bu analiz aynı zamanda yeni bir endüstriye girme kararının verilmesi açısından da önemlidir. Endüstri analizinin beş temel değişkeni şunlardır : 1. Endüstride mevcut olan rakipler arasındaki rekabetin şiddeti 2. Endüstriye yeni giren firmaların yarattığı tehditler 3. Endüstride müşterilerin(alıcıların) pazarlık gücü 4. Endüstride tedarikçilerin (satıcıların) pazarlık gücü 5. Endüstride ikame ürünlerin (teknoloji değişimleri dahil) oluşturduğu tehditler Porter Modeli’nin esası; bu beş değişkenden firmaların ve ikame ürünlerin oluşturduğu tehditler ile alıcıların ve satıcıların pazarlık gücünün endüstride mevcut olan rakipler arasındaki rekabetin şiddetini belirlemeye dayanır. Bir ulusun ekonomik başarısında sürdürülebilirliği yakalamanın en doğru yolu uluslararası rekabetin doğru analiz edilmesi ile ilgilidir. Uluslararası rekabetçilik analizi için kullanılan başlıca model Porter’ın Elmas Modeli’dir. Bu model 10 farklı ülkede 100’den fazla sektörün incelenip, ülkelerin dünyadaki ihracat payları dikkate alınarak rekabet haritalarının çıkarılmasına ve uluslararası rekabet gücünde birbirleriyle karşılıklı etkileşim halinde olan 4 temel faktör ve bunları destekleyen 2 destekleyici faktörün değerlendirilmesi esasına dayanır. Bu faktörler şunlardır (http://www. businessballs.com/portersfiveforcesofcompetition.htm) : A) Ana Faktörler: 1. Girdi Koşulları: Bilgi kaynakları, nitelikli işgücü, lojistik, fiziki altyapı ve sermaye faktörleri. 2. Talep Koşulları: İç talep, dış talep, potansiyel pazarlar, talebin niteliği, alıcıların talebi, müşterinin seçiciliği, geniş ve büyüyen iç pazar. 3.İlgili Sektörler: Rekabetçi avantaja sahip tedarikçilerin ve ilgili firmaların mevcudiyeti. 4.Kurumsal Strateji ve Rekabet: Bölgesel faktörler, sektörde faaliyet gösteren diğer firmaların yapısı, kurulma nedenleri ve amaçları, bulundukları çevredeki, yerli-yabancı sermaye, firmaların inovasyon kapasiteleri, rekabete yaklaşımları, firmaların iç ve dış pazarda rekabet edebilme kapasiteleri v.b. B) Destekleyici Faktörler 1.Devlet Kurumları: Porter bir sektörün uluslararası rekabet gücünün gelişmesinde devletin rolünün önemli ancak dolaylı yoldan olduğunu ifade etmektedir. Porter’a göre devlet rekabetçi bir avantaj oluşturmamalı ancak Elmas Modelini oluşturan 4 ana faktör çerçevesinde sektörü desteklemelidir. 2.İşbirliği Kurumları: ARGE kuruluşları, üniversiteler, Sivil Toplum Kuruluşları, teknoloji desteği veren kuruluşlar, politikacılar v.b. Porter’ın Elmas Modeli Şekil1’de şema olarak verilmiştir. Kaynak : (https://anahtar.sanayi.gov. tr/tr/news/kobilerde-rekabet-gucu) Porter’ın Elmas Modelinin uygulandığı örnek bir araştırma : Bu araştırmada Tayland’ın kanatlı endüstrisinin rekabet gücü incelenmiştir.KhonKaen Universitesi İşletme Yüksek Lisans (MBA) Programı çerçevesinde yürütülen bu araştırmada, Tayland’ın kanatlı endüstrisinin özellikle kanatlı eti (broiler) işleme sektörünün ihracat yapmadaki rekabet gücünü nitel olarak analiz etmek için Porter’ın Elmas Modeli ve rekabet gücünün nicel olarak analizinde ise en yaygın olarak kullanılan analiz yöntemlerden birisi olan Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler Endeksi (RAC) kullanılmıştır (C. Warat ve S. Sakda, 2014).Tayland’da etlik piliç yetiştiriciliğine yönelik şema Şekil 2’de gösterilmiştir. Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] Bu araştırmada Tayland’ın tarım– gıda segmentlerinin en önemlilerinden birisi olan kanatlı endüstrisine ait birincil ve ikincil veriler toplanarak nicel (kantitatif) bir analiz yapılmıştır. İkincil veriler ağırlıklı olarak kamudan ve özel sektörden toplanırken, birincil veriler bu sektördeki uzmanlardan, ihracatçılardan ve politikacılarla yapılan detaylı görüşmelerden elde edilmiştir. Bu sektörde dünyanın en iyi kanatlı hayvan ihracatçısı beş ülkeden gelen ihracat verileri Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler Endeksi (RAC) kullanılarak nicel olarak analiz edildi ve Tayland’ın ihracatı ile karşılaştırıldı. Ayrıca Porter’ın Elmas Modeli Tayland’ın küresel pazarda kanatlı endüstrisinin rekabetçi yönünün nitel olarak ne ölçüde olduğunu belirlemek amacıyla kapsamlı bir model önermek için kullanıldı. Porter’ın Elmas Modeli’ndeki Faktörlerin Yapılan Araştırma Sonucuna Göre Değerlendirmesi: A) Ana Faktörler 1. Girdi Koşulları: Tayland’ın merkez bölgesinin tropikal iklim koşulları ve ovaları tavuk, ördek ve diğer kanatlı hayvanları yetiştirmeye oldukça uygun ortamlardır. Manyok yetiştiriciliği miktar ve fiyat bakımından önemli bir hayvan yemi kaynağıdır. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN )’nin 2015 yılından itibaren Asya Ekonomik Topluluğuna (AEC) dönüşme hedefinin gerçekleşmesi sonucunda, Tayland özellikle kanatlı hayvan beslemede en önemli yem ham maddelerinden olan mısır ve soyayı vergi açısından daha rahat koşullarda ithal ederek kar elde edebilecek. 2.Talep Koşulları: Tayland ASEAN üyeleri içerisinde nüfus bakımından 4. Büyük ülke olup, kanatlı hayvan eti tüketimi 2012 yılında 1.292 ton ve kişi başı tüketim 19.8 kg olup bu oran ekonomik büyüme ve fast food endüstrisi gibi piliç eti(broiler) kullanan ilgili endüstrilerin gelişmesiyle birlikte gittikçe artış gösterme eğilimindedir (Thai Broiler Processing Exporters Association, 2012). Küresel pazarda sığır ve domuz etinin fiyatının yüksek olmasından dolayı, piliç etine olan talep Çin ve AB’deki toplu ekonomik büyüme nedeniyle gittikçe artmaktadır(Foreign Agricultural Service (USDA), 2013). 3.İlgili ve Destekleyen Sanayi: Araştırma sonucuna göre, kanatlı endüstrisindeki ilgili sektörler mezbahalar, kanatlı hayvan eti işleme fabrikaları ve lokantalar iken, destekleyici sektörler hayvan yemi imalatçıları ve veteriner şirketleridir. Kanatlı endüstrisinde kullanılan aşıların, vitaminlerin, soya ve mısırın başka ülkelerden ithal edilmesi ve ayrıca yem hammaddelerinin alternatif enerji kaynağı olarak kullanılmasına olan talep de maliyeti arttıran ve sektörü zorlayan en önemli unsurlardandır. 4.Kurumsal Strateji ve Rekabet: Tayland’da tarımın yapısı ve uygulanan metotlar müşterilerinin ihtiyaçlarını karşılayacak ve uluslararası standartlara uygun olarak geliştirilmiştir. Bu gelişmeler entansif tarımın uygulanması, dış denetçiler tarafından yapılan düzenli değerlendirme ve izlenebilirliği de içermektedir. Kanatlı hayvan yetiştiriciliği yapan çiftlikler, firmalar, mezbahalar ve işleme fabrikalarında AB standartlarına uygun kaliteli ürünler geliştirmek için HACCP(Gıda işletmelerinde kullanılan ürün güvenilirliği sistemi) kuralları uygulanmaktadır. Günümüzde Tayland Brezilya ile karşılaştırıldığında daha kaliteli kanatlı hayvan ürünleri üretmektedir. B) Destekleyici Faktörler 1. Devlet Kurumları: Hükümet Tayland’da 2012 yılında başlattığı “Dünyanın Mutfağı” (Kitchen of the World) kampanyası ile ticari ortaklarına daha iyi kalitede ve hijyende ürün sağlamayı ve daha çok rekabet edebilmeyi hedeflediği için diğer endüstrilerle birlikte kanatlı endüstrisini de motive etti. Hükümet aynı zamanda 2012 yılında gelir vergisi oranını % 30’dan % 23’e ve 2013’de % 20’ye düşürdü ve böylece üretim ve yatırım oranı arttı (Manager online, 2013). 2.İşbirliği Kurumları ve Şans Faktörü: AB, Çin ve Japonya’nın pozitif ekonomik gelişmesi Tayland’dan yüksek oranda kanatlı hayvan ürünleri talebini arttırmaktadır. Aynı zamanda Arap Emirlikleri, Güney Afrika ve Rusya’da Tayland’dan piliç eti ithal etmektedirler. Ancak Tayland hala kanatlı hayvan ürünleri ihracatında hayvan refahı, ürün standartları ve Helal standartlar gibi gümrük tarifesi dışı engellerle karşı karşıyadır. Tayland ASEAN üyesi ülkelerle yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmasından dolayı, vergi ödemeden bu ülkelere kanatlı hayvan ürünleri ihraç edebilme şansını sahip olmuştur. Ayrıca Vietnam, Laos ve Kamboçya’nın 2103, 2015 ve 2107’de piliç etinde vergiyi düşüreceklerini bildirmeleri de sektör açısından çok önemlidir. Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler Endeksi (RCA)’ne Göre Tayland Kanatlı Endüstrisinin Değerlendirilmesi: RCA Analizine göre, Tayland kanatlı endüstrisinde ASEAN üyeleri içerisinde birinci sırada iken, ihracat miktarı ve değeri bakımından dünyada 4.sıradadır. Ülkenin bu sektördeki rekabet gücü ürünlerin geliştirilmesi, yeni pazarların bulunması ve ticaret ortakları arasında güvenin sağlanması devam ettirilirse artacaktır. Ancak, Tayland hala kanatlı endüstrisinde rekabet gücünü Brezilya, AB ve ABD ülkeleri arasında garanti etmelidir. Çünkü bu ülkelerden piliç eti ithal eden başlıca müşteriler AB, Güney Afrika, Arap Emirlikleri, Japonya ve Hong Kong’dur. Bu nedenle Tayland’ın bu pazarlara girmesi gerekir. Araştırmanın sonucunda, ülkenin kanatlı endüstrisindeki rekabet gücünü geliştirmeye yönelik özel sektöre, kamuya ve hükümete yapılan tavsiyeler ve öneriler genel olarak şunlardır: 1.Özel Sektöre Yönelik Öneriler: Özel sektör, özellikle bölgede yabancı piyasaların ihtiyaçlarını karşılamak için işbirliğini geliştirmek açısından, Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN)’nın ekonomik entegrasyon yoluyla 2015 yılında ‘tek Pazar’ haline gelme ve Asya Ekonomik Topluluğuna (AEC) dönüşme hedefini dikkate alarak bu yapının içinde yer almalıdır. 2.Kamuya ve Hükümete Yönelik Öneriler: Tayland’ın kanatlı endüstrisinin rekabet edebilirliğini teşvik etmek açısından Hükümetin nasıl girişim politikaları geliştireceği konularında yapılan öneriler şunlardır: • Tayland hükümeti sektörü ürün kalitesini arttırmaya ve insan sağlığını tehdit eden hataları aza indirebilecek teknoloji ve makinaları kullanmalarına teşvik etmeli. Ayrıca hükümet, kanatlı endüstrisinde “ pişirmeye hazır ve yemeye hazır ” kategorisinde ürünler geliştiren ve gıda işleme tesisleri kurmaya yönelik araştırma ve projeleri desteklemelidir. • Tayland kanatlı endüstrisinin Birleşik Arap Emirlikleri, Filipinler, Singapur ve Vietnam gibi ASEAN üyesi ülkelerdeki Helal Gıda pazarlarına girmesi gerekir • Üretimi düşük maliyete yapabileceği yerlerde de ürün kalitesini korumak koşulu ile üretim yapabileceği çiftlikler kurmayı da düşünmelidir • AB’ne piliç eti satabilmek için her kanatlı hayvan çiftliğine ve kulaçkahaneye gerekli standartları sağlayacak tedbirler alınmalı ve ilgili bölümler kurulmalıdır • Küçük ölçekli şirketler ve üreticiler üretim maliyetlerini düşürmek ve büyük ölçekli şirketlerle rekabet etmede fiyat oluşumu ile ilgili riskleri elemine etmek için, kooperatif kurmalıdırlar, birbiriyle ilişkili çiftlik sistemleri veya kanatlı sektörüne ilişkin kümelenme çalışmaları yapmalıdırlar • Küçük ölçekli şirketler daha fazla gelir elde etmek ve büyük şirketlerin yoğun rekabetinden kaçınmak için kendilerine organik piliç eti satabilecekleri niş pazarlar gibi yeni iş fırsatları araştırmalıdırlar • Tayland Hükümeti kısa, orta ve uzun vadede planlar aracılığı ile politikalarını yumuşak ve etkili bir şekilde uyguladığından emin olmalı • Tayland Hükümeti etlik piliç (broiler) ve yumurtacı tavuk üreticilerini dünyanın büyük üreticileri ile rekabet edebilmeleri için ASEAN içinde bir kümelenme oluşturmaya teşvik ederek onların ulusal ve uluslararası düzeydeki tedarik zinciri içerisinde yatırım yapmalarını desteklemelidir. Sonuç olarak, Porter Analizi herhangi bir sektörün birincil ve ikincil düzeydeki verilerine dayanarak o sektörün rekabet gücünün nitel olarak analiz edilmesini ve bu analiz sonuçlarına göre kamunun ve özel sektörün yeni üretim ve pazarlama stratejileri oluşturmasına imkân vermekte ve böylece sektörün rekabet gücünü geliştirmesine yardımcı olmaktadır. Ülkemizde ve dünyada tarım sektöründe (Hayvansal ve Bitkisel Üretim) ve diğer sektörlerde de bu tip analizler kamu, araştırma kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları tarafından yapılmaktadır. İhtiyaç duyulan ve özellikle de nicel verilere ulaşmada sıkıntıların yaşandığı sektörlerde bu analiz metodu ile rekabet gücünün arttırılmasına yönelik önemli stratejiler geliştirilebilir. Köy-Koop Haber Ekim 2014 TARIM ve HAYVANCILIK Ketosis=Asetonemi=Ketonemi »» Ketosis, özellikle yüksek verimli ve yanlış beslenen süt sığırlarında sıkça karşılaşılan metabolik bir hastalıktır. Doğumdan hemen sonra sığırlar, ani metabolik değişiklikler, bağışıklık sisteminin baskılanması ve negatif enerji dengesi gibi ciddi stres faktörleri ile karşı karşıyadırlar. Bu dönem metabolik bozukluklar ve bunun sonucunda verimde azalmalara davetiye çıkarmaktadır. Tüm süt sığırları erken laktasyon döneminde ketosis bakımından risk altındadırlar. Hastalığa yakalanma oranı laktasyonun ilk 2 haftasında en yüksek değerde gerçekleşmektedir. Ketosis ilk doğumunu yapan sığırlarda daha az görülse de bir veya birden çok doğum yapmış tüm hayvanlarda görülebilir. Vücut kondüsyon skoru 3.75 - 4’ten yüksek olan hayvanlar zayıf hayvanlara göre hastalığa yakalanma bakımından daha fazla risk taşımaktadırlar. Bu sebeple geç laktasyon döneminde sığırların aşırı yağlandırılmamasına özen gösterilmelidir. Bunun yanısıra çok düşük kondüsyonlu ineklerde yetersiz beslenmeden dolayı ketosise yakalanabilirler. Ketosis, temelde kan ve vücut dokularındaki glikoz (şeker) eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Hayvanın glikoz gereksinimi gebeliğin son döneminde yavru gelişimi için, doğumla birlikte laktasyonun başlaması ile ise süt şekeri ve yağı sentezi için yoğun bir şekilde artmaktadır. Doğumdan hemen sonra rasyonda uygun karbonhidrat kaynağı bulunmaması veya kuru madde tüketiminde azalmalar sebebiyle glikoz ihtiyacı güçlükle karşılanır. Artan ihtiyacı karşılamak amacıyla hayvanın karaciğerinde karbonhidrat olmayan bileşiklerden genellikle de yağlardan glikoz sentezlenmeye başlanır. Ancak bu esnada ketosis hastalığının habercisi keton bileşiklerinin de miktarı hızla artmaktadır. Bu sebeple, ileri derecede ketosis vakalarında hayvanın nefesinde yoğun bir aseton kokusu hissedilebilir. Süt sığırlarının beslenmesinde belli dönemlerde yapılan değişikliklerle ketosis görülme sıklığı azaltılabilir. Beslemede yapılan en büyük hatalardan biri, hayvan sağıldığı sürece özellikle vücut ağırlığı eski haline geldikten sonra (geç laktasyon dönemi) enerjice yoğun beslenmeye devam edilmesidir. Bu dönem atlatıldıktan sonra kuru dönemde vücut kondüsyon skorunun azaltılmaya çalışılması ise ters etki yaratabilmekte, hayvanda doğum öncesi aşırı miktarda yağ mobilizasyonuna sebep olabilmektedir. Doğumdan 3 hafta önce ve 3 hafta sonraki dönemi kapsayan geçiş Dr. Neşe Nuray TOPRAK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü döneminde hayvanın yem tüketim miktarının kontrol edilmesi ve doğumdan sonra yem tüketiminin maksimize edilmesi ketosisten korunmada kritik noktalardan biridir. Erken laktasyon döneminde sağlıklı bir rumen ve yem tüketiminin teşviki amacıyla, rasyonun kolay parçalanabilir karbonhidratlarca zengin ancak bunun yanında yeterli miktarda selüloz içermesine özen gösterilmelidir. Bu dönemde rasyonun ortalama NDF oranı % 28–32, kolay parçalanabilir karbonhidrat oranı ise % 38–42 arasında olmalıdır. Bazı yem katkı maddelerinin ketosisin önlenmesinde yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Bunlar arasında niasin, kalsiyum propiyonat, sodyum propiyonat, propilen glikol ve korunmuş kolin en etkili olanlardandır. Bu katkı maddelerinin etkili olabilmesi için doğumdan en az 2-3 hafta önce kullanılması gerektiği bildirilmektedir. Bazı ülkelerde subklinik ketosis ve bununla ilişkili hastalıklardan korunmak amacıyla günde 200-300 mg monensin sodyum uygulaması düzenli olarak uygulanan yasal bir uygulamadır. Bilindiği gibi süt sığırcılığı işletmelerinde senede 1 buzağı almak üretimde verimliliğin temel koşuludur. Ketosis, hayvanların süt verimlerinde azalmalara neden olduğu gibi döl verimlerini de düşürmekte, işletme karlılığını pek çok yönden olumsuz etkilemektedir. Özellikle geçiş dönemindeki süt sığırlarının iyi besleme ve yönetim uygulamaları ile ketosisten korunma ve hastalığın görülme sıklığının azaltılabilmesi mümkün olabilmektedir. Bu uygulamalar arasında, stres koşullarının en aza indirilmesi, özellikle doğum öncesi ve doğumda vücut kondüsyon skorunun takip edilmesi, kuru madde tüketiminin garanti altına alınması, beslemede kaliteli kaba yem kaynakları ile dengeli rasyonların kullanılması ve doğumdan birkaç gün önce ve sonrasında glikoz öncü maddelerinin (propilen glikol ve gliserin gibi) takviyesi yararlı olabilmektedir. Kaynaklar Anonymous.Erişimadresi: http:// www.merckmanuals.com/vet/metabolic_disorders/ketosis_in_cattle/ overview_of_ketosis_in_cattle.html. Erişim tarihi: 22.09.2014 Bruno, R. 2011. Ketosis in dairy cows. http://www.progressivedairy.com/index.php?option=com_ content&id=6153:ketosis-in-dairycows&Itemid=71#article. Erişim tarihi: 22.09.2014 Stone, N. 2007. Acetonaemia (ketosis) of dairy cows. Erişim adresi: http:// www.depi.vic.gov.au/agricultureand-food/pests-diseases-and-weeds/ animal-diseases/beef-and-dairy-cows/ acetonaemia-ketosis-of-dairy-cows. Erişim tarihi: 25.09.2014 “BURTARIM 2014” 14-18 Ekim’de »» Tüyap Bursa Fuarcılık tarafından düzenlenen BURTARIM 2014, Bursa 12. Uluslararası Tarım, Tohumculuk, Fidancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı ile Bursa 7. Uluslararası Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı, 14-18 Ekim tarihleri arasında Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Tüyap Bursa Fuarcılık tarafından yapılan açıklamada, “Tarımsal kaynakları, bereketli toprakları, yüksek üretim gücü ile tarım ve hayvancılık sektöründe önemli yere sahip Bursa şehrinde düzenlenen tarım ve hayvancılık fuarları, 27 ülkeden 538 firma ve firma temsilciliğinin katılımında, 7 ayrı salonda, 40 bin metrekare kapalı, 30 bin metrekare açık sergileme alanından oluşan 70 bin metrekare alanda yurtiçi ve yurtdışından 275 bin ziyaretçi hedefi ile hazırlanmaktadır. Fuarlar, Avrupa'dan Asya'ya, Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya, Kafkaslardan Rusya'ya kadar ülkemizin tarım sektöründe bölgesinin en önemli oyuncusu olması adına önemli bir misyon üstlenen Tüyap tarım fuarlarının gerek ziyaretçi gerekse metrekare bakımından en büyük halkalarındandır” bilgisi verildi. Fuar; A.B.D., Afganistan, Almanya, Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Beyaz Rusya, Bolivya, Bosna Hersek, Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Çin, Fas, Fransa, Gürcistan, Güney Afrika Cumhuriyeti, Güney Kore, Hindistan, Hollanda, Irak, İran, İsrail, İspanya, İsveç, İtalya, Japonya, Kazakistan, Kırgızistan, KKTC, Kosova, Lübnan, Macaristan, Makedonya, Mısır, Moldova, Özbekistan, Romanya, Rusya, Sırbistan, Slovakya, Somali, Sudan, Suudi Arabistan, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna, Uruguay, Ürdün ve Yunanistan’dan davetli alım heyetlerine ev sahipliği yapacak. Fuar süresince 14 Ekim ve 15 Ekim tarihlerinde ikili iş görüşmeleri yapılacak. 15 62.Hükümet Programı’nda Tarıma Yönelik Politikalar »» Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından 62. Hükümet Programı 1 Eylül 2014 tarihinde TBBM’ye sunuldu. Bu ayki yazımda yeni Hükümet Programı’da belirtilen tarım sektörünün geleceği ile ilgili politikalara ve beklentilere değinmeye çalışacağım. Hükümet Programı’nda tarım sektörü ile ilgili politikaları özetleyen cümle “tarım sektöründe nüfusunu yeterli, kaliteli ve güvenilir gıda ile besleyen, tarım ürünlerinde net ihracatçı durumunu daha da geliştirmiş, rekabet gücünü artırmış, ürettiğiyle ve insan gü¬cüyle dünyada ve bölgemizde söz sahibi olacağımız bir ülke konumuna erişmek 2023 yılı için temel amacımızdır” ile ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi 2023 yılına kadar “gıdaya erişime, tarım ürünleri ihracatına ve tarım sektöründe rekabet edebilirliğe” önem verileceği belirtilmiştir. 2023’e yönelik bir diğer hedef de verimliliğin artırılarak 150 milyar dolar tarımsal hasıla ile dünyanın ilk 5 ülkesi arasında yer almak ve tarımsal ürün ihracatının 40 milyar dolar seviyesine çıkartılmasıdır. Ancak, bu noktada üzerinde düşünülmesi gereken bir konu var. Hükümet Programı’nda dış ticaret konusunda ithal edilen tarımsal ürünlerden ya da arz açığımız olan yağlı tohumlu bitkilere ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemiş. Hükümet’in açıkladığı programda yapılacak birçok düzenleme için 2023 yılı referans olarak alınmıştır. Örneğin, sulama konusunda 10. Kalkınma Planı’nda yer alan “25 Öncelikli Dönüşüm Programı” içerisinde tarım sektörünü ilgili olarak “Tarımda Su Kullanımının Etkinleştirilmesi Programı” öncelikte yer alacak programlar arasında belirlenmiştir. Kapalı ve basınçlı sulama sistemlerine ağırlık vererek, su tasarrufu sağlayan modern sulama yatırımlarına devam edileceği ve yeni yatırımların yanında mevcut tesislerin yenilenmesine yönelik adımlar atılacağı belirtilmiştir. Tarımda sulama konusunda Hükümet’in hedeflerinden bir tanesi de Türkiye’de 8,5 milyon hektar olan sulanabilir tarım arazisinin tamamının 2023’e kadar sulanmasıdır. Gelecek yıllarda sulama çalışmalarına hem bölgesel bazda hem de ülke çapında hızla devam edileceği ifade edilmiştir. Tarımsal sulamaya yönelik bir önemli çalışma da Konya Ovası’nda yaşanan su sıkıntısına çözüm amacıyla yapılacak Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel Projesi’dir. Yapılacak çalışmalar ile sulama suyunun 17 km’lik tünel ile Konya Ovasına ulaştırılması planlanmaktadır. Hükümet Programı’nda tarım sektörüne yönelik açıklanan önemli bir başka konu da tarımsal desteklemelerdir. Gelecek yıllarda tarıma yönelik desteklerin tarım havzaları modeli kapsamında belirlenen bölgeler ve ürünler itibarıyla uygulanacağı ve Türkiye’de daha hızlı kalkınması öngörülen bölgelere yönelik özel destek sistemlerinin geliştirileceği ifade edilmiştir. Destek verilecek bir başka alan da organik ve iyi tarım uygulamalarıdır. Kırsal alandaki küçük çiftçilerin yaşam standardını geliştirmek amacıyla organik, geleneksel ve yerel ürüinlerin üretimin yapan özel küçük işletmelerin daha güçlü bir şekilde destekleneceği ve başta jeotermal kaynaklar olmak üzere güneş enerjisi ve diğer alternatif enerji kaynaklarının tarımda kullanılmasının teşvik edileceği belirtilmiştir. Tarımsal üretimde bitkisel üretim kadar hayvansal üretim de Türkiye açısından çok önemlidir. Açıklanan Hükümet Programı’nda hayvancılık alanına yönelik de politikalar belirlenmiştir. Hayvancılığın geliştirilme- sinde verimliliğe dayalı desteklemelere devam edileceğine ve hayvancılıkta küçük işletmeleri ekonomik ölçek büyüklüğüne ulaştıracak projelerin yürütüleceğine vurgu yapılmıştır. Ayrıca, kırmızı ette yeterli arzın sürekliliğini sağlamak amacıyla etçi ırkların yaygınlaştırılmasına yönelik projelerin uygulamaya konulacağı ve yeni desteklerin sağlanacağı açıklanmıştır. Hayvancılık ile ilgili bir başka destek de koyun ve keçi yetiştiriciliğinde modern işletmelerin kurulmasına yönelik teşviklerdir. Hayvancılıkta önemli bir maliyet kalemi olan yem konusunda çayır ve meralarda ıslah çalışmalarının devam edilmesi ile açık alanda beslenmenin sağlanması planlanmaktadır. Hükümet Program’ında tarım sektörü ile ilgili açıklanan diğer politikalar da aşağıda verilmiştir: • Geçmiş yıllarda kurulması teşvik edilen KOBİ nitelikli tarımsal tesis benzeri yapıların kurulumu gelecekte de desteklenecektir. • Kırsal kalkınma için verilen destekler artırılacaktır. • Tarladan sofraya gıda güvenliği için alınacak önlemler artırılacaktır. • Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede yapılan çalışmalar artırılacaktır. • 2015 Haziran ayına kadar 1 milyon hektar alanın toplulaştırma çalışmaları tamamlanacaktır. 2023 yılına kadar ise toplamda 14 milyon hektar alanda arazi toplulaştırma ve ıslah çalışmalarının bitirilmesi planlanmaktadır. • Tarım ürünlerinde fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkisinin ortadan kaldırılması ve ürün arzı ile çiftçi gelirlerinde istikrar sağlanmasına yönelik olarak piyasa düzenleme mekanizmaları oluşturulacaktır. • Üreticipazar entegrasyonunun sağlanması amacıyla üretici örgütlerini yeniden yapılandıracak düzenlemeler hayata geçirilecektir. • Üreticilerin kullandığı tarımsal girdilerdeki destekler artırılacaktır. • Üreticilerin tarım sigortalarından daha fazla faydalanmasına yönelik tedbirler alınacaktır. Hükümet Programı’nı özet olarak ele aldığımızda tarım sektöründe herhangi bir sorunun yaşanmadığı gibi bir tablo ortaya çıkmaktadır. Ancak; üretimi gerçekleştiren çiftçiler yüksek girdi maliyetleri ya da ürünlerini değerinde satamadıkları gibi sorunlardan sık sık bahsetmektedir. Program’da ifade edildiği gibi tarım sektöründe her şeyin yolunda olduğunu açıklanan bilgiler ile söylemek zor gibi görünüyor. Bu vesile ile yeni bir üretim dönemine başlayacak olan tüm çiftçilerimize bereketli bir dönem dilerim... 16 Ekim 2014 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK KOOPERATİF Payra* »» Merhaba, bütün kooperatifçi arkadaşlarımızı ve okuyucularımızı saygı ve sevgi ile selamlıyorum. Yetki Devri Nedir? »» Son zamanlarda yetki devri konusu tekrar gündeme gelmeye başladı. Sektörel yönetişim ve birlikte yönetim kavramları ile beraber ele alınan yetki devri konusu özellikle örgütlenme alanında çok özel bir öneme sahip. Ama konuyu ele almadan önce yönetişim ve birlikte yönetim konularına açıklık getirelim. Yönetişim (governence), yönetim sürecinde rol oynayan aktörler ile ilgili sektörde faaliyet gösteren örgütler arasındaki etkileşime ilişkin kuralların nasıl oluşturulduğu ifade eden bir kavramdır. Yani bir sektördeki bürokraside yer alan resmi idareciler ile bürokratik görevi olmayan paydaşlar arasında çoğulcu ve interaktif bir şekilde yönetim işinin paylaşılması olarak düşünülebilir. Burada aslında 3 temel taraf bulunmaktadır. Devlet, piyasada yer alan üretici, sanayici-işleyici, tüccar gibi gruplardan oluşan Pazar tarafı ve üretici örgütlerinin de dahil olduğu Sivil Toplum kuruluşları tarafı. Bu açıklamalardan sonra; Yönetişimi, devlet ile diğer tarafların bir araya gelip birlikte yönetim modeli içinde bir sektörü idare etmesi olarak ifade edilebiliriz. Burada yönetişim kavramı ile beraber ele alınmak üzere, birlikte yönetim (co managament) ifadesi eklemek gerekmektedir. Birlikte yönetim, bir sektörün idaresinin çeşitli düzeylerde olmak üzere bürokratik, kanuni sorumluları ile sektördeki temsilcilerinin birlikte yönetmeleri anlamına gelmektedir. Yalnız burada ortak yönetim ile bu durumun karıştırılmaması gerekiyor. Çünkü yönetimden esas sorumlu olan kesim ile diğer taraflar arasında ne yönetim ile ne de başka bir hususta bir ortaklık ve bundan doğan herhangi bir hak bulunmamaktadır. Devlet birlikte yönetimin hangi düzeyde ne şekilde yapılacağına karar verir. Burada azdan çoğa doğru paylaşılarak arttan çeşitli düzeylerinden bahsetmek mümkündür. Bunlar sırasıyla devletin sadece bilgilendirmesi, devletin danışması, işbirliği yapılması, bilgi paylaşımı, resmi danışmanlık görevi, ortak eylemlerde bulunma, ortaklık bağının kurulması, sektörün kontrolünün yaptırılması, sektörün koordinasyonunun yapılması olarak sıralanabilir. Bu sıralama içinde devletin yönetimi hangi düzeyde paylaşacağı kararı, yönetişimde diğer tarafların buna ne kadar hazır ve istekli olduklarına bağlıdır. Dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde ve Avrupa Birliği’nde kamu yönetiminde değişim arayışları, devletin rolünün her alanda arttığı ve her geçen gün daha da karmaşık bir yapıya büründüğü günümüzde, yönetişim ve birlikte yönetim uygulamaları ile Yetki Devri (Delegation of Authority) olarak adlandırılan önemli bir kavram daha ortaya çıkmıştır. Bu kavram yetkilerin belli şartlara bağlı kalarak ilgili başka birimlere ya da alt birimlere yaptırılması olarak izah edilebilir. Burada bu kavramın daha iyi anlaşılabilmesi için dikkat edilmesi gereken birkaç husus bulunmaktadır. Bunların başında yetki ile gücü karıştırmamak gerektiğidir. Çünkü güç yetkiyi de içerir ve yetkiyi devreden makam hala gücün sahibidir. Yani istediği zaman devrettiği yetkiyi geri alabilme hakkına sahiptir. Bir diğer husus ise, yetkiyi devreden güç sahibi makam, hiçbir zaman sorumluluklarından kaçamaz yani Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu yetkiyi devrettiği kuruluş kadar sektörün idaresi ile ilgili sorumlulukları devam etmektedir ve bu nedenle yetki devrettiği kuruluşu sürekli ve tam anlamıyla takip ve kontrol etmek hatta gerekirse yaptırımlar uygulamak zorundadır. Yetki devri ülkemiz dahil dünyada birçok hükümetin öncelikli gündem maddeleri arasına girmiştir. Kamu kurumlarının hantal yapıları, aşırı istihdam, yetki ve sorumluluğun iyi dağıtılamamış olması, değişim karşısında dirençli bürokratik yapı gibi sorunlar, bütün dünyada devlet idarelerinde karşılaşılan ortak bürokratik sıkıntıların oluşmasına neden olmaktadır. Kamu kesiminin günümüz dünyasının gelişimlerine uyum sağlayamaması nedeniyle ülkedeki gelişimin engellenmesi hükümetler tarafından kabul edilemez bir durumdur. Bu nedenle daha etkin, verimli, hesap verebilir ve şeffaf bir kamu yönetimi oluşturmak; kamu hizmetlerinin hızlı, kaliteli, basitleştirilmiş ve düşük maliyetli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak üzere kamu kurumlarında önerilen en etkin ve çağdaş yöntem yetki devri olarak gösterilmektedir. Avrupa Birliği’nin son dönem mevzuatında, Yönetişim ve buna bağlı olarak yetki devri konusu özellikle tanınma kriterlerine haiz, AB mevzuatı gereğince kurulan üretici örgütü (producer organisation) adı verilen örgütlenme tipi ile kendini ağırlıklı olarak göstermeye başlamıştır. Burada üretici örgütünün tüzel kişiliği, politika belirlemeye ve piyasayı yönlendirmeye yönelik kurumsal çerçevesini belirlemektedir. Buna göre üretici örgütünün bir yandan gıda zinciri içinde pozisyonuna bir yandan da iç yönetişime ve birlikte yönetime ilişkin gücüne göre perfor- mansı belirlemektedir. Üreticilerin piyasadaki yapısal sorunlara yönelik gerekli müdahaleleri yapan yapısında bir örgüte aynı zamanda gıda zincirindeki diğer taraflar ile pazarlık işlerini organize eden bir örgüt yapışana ihtiyaçları bulunmaktadır. Yani her iki örgüt yapısının bir arada yürütülebildiği yeni bir yapı öne çıkmaktadır. Gerçekten de Avrupa Birliği’nde kooperatif tabanlı üretici örgütlerinin daha başarılı oldukları görülmektedir. Yalnız bunun için kooperatiflerin de bir takım değişimlere gitmeleri gerekmektedir. Örneğin, kooperatiflerin klasik demokratik kontrol ve kendini yönetim ilkelerinde iç yönetişim ve kontrole dayalı yani daha dışa açık ve paydaşlar ile birlikte yönetim modeline yönelmeleri gerekmektedir. Görüldüğü gibi birlikte yönetim ve yetki devri sadece kamu sektörü için değil aynı zamanda üretici örgütleri için de gerekli bir durumdur. Üretici örgütleri hangi konularda yetki devri alabilirler diye düşünüldüğünde, üstesinden gelebilecek alt yapıya, teknolojiye ve bilgiye sahip oldukları sürece sektörün her türlü iş ve işlemlerinden sorumlu olacakları yetkiye sahip olabilirler. Bunlardan hemen ilk akla gelenler, kayıtlarının tutulması, bilgi işlem ve veri tabanının işletilmesi, üretimin talebe göre planlanması, fiyat mekanizmasının oluşturulması, ürünlerin üretim aşamasından sofraya kadar takibi, hijyen şartlarının ve izlenebilirliğin sağlanması, bütün bu konulardaki yasak ve yaptırımların uygulanması, politikaların belirlenmesi şeklinde sıralanabilir. Kamu kurumlarının bütün bu işler ile ilgili sorumluluğu mutlak surette devam etmektedir. Bu nedenle bu konularda yetki devri devlet tarafından takip edilecek, gerekli durumlarda ağır yaptırımlar ve yetkinin geri alınması gibi cezalar uygulanabilecektir. Bu uygulama ile devlet tarafı personel, zaman ve harcamalar konusunda büyük tasarruf yapacaktır. Kamu kaynaklarında yapılacak bu kazanç, devletin daha asli işlerle ilgilenmesine, sektörün sorunlarına daha fazla zaman, para ve personel ayırmasına neden olacaktır. Bu arada herkes kendi sorununu daha iyi bileceği ve daha gayretle çözeceği için üreticinin sorunlarının yetkisi olan üretici örgüt tarafından çözülmesi daha anlaşılır bir yaklaşım olacaktır. Sonuçta toplumun bütün taraflarını memnun eden yetki devrine dayalı bir yönetişim uygulanmış olacaktır. Burada en önemli görev bunları başarma azmi ve bilinci içinde olan üretici örgütlerimize düşmektedir. Kurban Bayramınızı kutlar, bu kutsal günlerin ülkemize birlik ve mutluluk getirmesini dilerim. Halkın kendisini yönetme iradesinin en güzel örneği ve yönetişim modellerinin uygulanabilmesi için en ideal olan rejim olan Cumhuriyetimizin 91. kuruluş yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet Bayramınızı tebrik ederim. Yaşadığımız süreçte çözmeye uğraştığımız sorunların yanı sıra kooperatifçilere ve kooperatif dostlarına Acaba yarınlara hazır mıyız? Diye sormak geldi içimden. Yarınlara hazır olmak, bugünün sorunlarını doğru tespit etmek ve bu bağlamda doğru çözümler üretmek demektir. Bu düşünceyle kooperatifçiliğinin önümüzde ki sürecini tartışmaya açmak istiyorum. Kooperatifçilik tek başına yapamadığın veya yapamayacağın şeyleri birlikte yapmak olduğuna göre çalışma alanlarına giren konulardaki sorunların tespit ve çözümlerinde ortak amaçlardaki birlikteliklerimizle paylaşacağız. İleteceğiniz görüş ve önerilerinizi bu köşemizde paylaşıp doğru sonuçlara ulaşacağımızı öngörüyorum. Konunun daha iyi anlaşılması irdelenebilmesi için bazı ana başlıkları paylaşalım. Ülkemizdeki tarımsal üretim ne durumda? Üretim planlaması var mı? Üreticilerimiz örgütlümü? Devletimiz üreticilerimize nasıl bakıyor? Tarım alanlarımız ve suyumuz doğru kullanılıyor mu? Mehmet SEVER Köy-Koop İzmir Birliği Bademler Köyü Tar. Kalk. Koop. Yönetim Kurulu Başkanı Üreticilerimiz emeğinin karşılığını alabiliyor mu? Biz kooperatif yöneticileri olarak ne yapıyoruz? Yukarıda bir bölümünü paylaştığımız bu sorunların ve çözümlerinin önümüzdeki süreçte dünya egemenliği aracı olacağının bilincinde miyiz? Bu paylaşma dileğimizin daha iyiye ve daha güzele ulaşmak amacıyla olduğunu ve aynı anlamda algılanacağını umuyorum *Tütün tarlalarında dikimler yapılırken birçok aileden oluşan akraba ve arkadaş guruplarının hep birlikte ve sırayla yapılan çalışma, acı ve sevinçleri paylaşma eylemlerine payra denilir. Organik Tarım Destekleme Tebliği Yayımlandı »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Resmi Gazete’nin 24 Eylül 2014 Tarihli ve 29129 Sayılı tebliğe göre çiftçilere, meyve sebze üretim alanları için, organik statüde yer alan ürünlere dekar başına yapılacak destekleme ödemesi 70 lira olacak. Çiftçilerin organik tarım destkleme ödemesinden yararlanabilmeleri için en geç 15 Mayıs 2015 tarihine kadar Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıt olmaları gerekecek. Ödeme için ayrıca, organik tarım yapılan arazilerin de ÇKS’ye kayıtlı olmaları koşulu aranacak. Tebliğe göre, tarla bitkileri üretim alanları için ise organik statüde yer alan ürünlere dekar başına yapılacak destekleme ödemesi 10 lira olarak belirlendi. Ayrıca, aynı tarlalarda ikinci organik ürün üretimi yapan çiftçiler, ikinci ürün için ödeme alamayacak. Ödeme yapılacak çiftçiler OTD ödemesi, Organik Tarım Yönetmeliğine göre organik tarım yapan, OTBİS’de ve ÇKS’de 2014 ile 2015 üretim yılında kayıtlı olan ve bu Tebliğde OTD uygulamaları ile ilgili belirtilen usul ve esaslara göre başvuru yapan çiftçilere yapılacak. Ödemeye esas arazi ve arazi büyüklüğü OTD ödemesi, ÇKS’de ve OTBİS’de 2014 üretim yılında kayıtlı yetkilendirilmiş kuruluşça kontrolü yapılmış ve Yönetmelik hükümlerine göre uygun bulunmuş Geçiş süreci-2, Geçiş süreci-3 ve organik statüde yer alan tarım arazileri ve bu arazilerde kayıtlı ürünlerden desteklemeye uygun bulunan arazilere yapılacak. OTD ödemesi, ÇKS’de ve OTBİS’de 2014 üretim yılında kayıtlı olup, mücbir sebeplerle organik tarım faaliyeti sona eren çiftçilerin, ÇKS’de ve OTBİS’te 2014 üretim yılında kayıtlı arazilerinden organik tarım faaliyeti devam etmek kaydı ile ÇKS’de ve OTBİS’de 2015 üretim yılında kayıtlı olan aynı arazilerden il/ilçe tahkim komisyonlarınca uygun bulunan arazilere de yapılacak. Bu durumda bulunan arazi için faaliyeti devam ettiren çiftçi adına OTBİS’te ve ÇKS’de 2015 üretim yılında kayıtlı olması şartı aranacak. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun... Köy-Koop Merkez Birliği Köy-Koop Haber Ekim 2014 HAYVAN HASTALIĞI 17 Sığırların Kurban Bayramı Hastalığı-Cam Göz Hastalığı »» (Sığırların Gangrenli Nezlesi- Coryza Gangrenosa Bovum – CGB) Sığır ve mandalarda görülen öldürücü bir hastalıktır. Koyunculuk ve sığırcılığın bir arada yapıldığı işletmeler ve bölgeler için önemli bir problemdir. Koyun ve keçilerin hastalık etkenini taşıdıkları ancak hastalanmadıkları, buna karşın klinik belirtilerin sadece sığırlarda ve mandalarda görüldüğü bir hastalıktır. Sığırdan sığıra bulaşmanın söz konusu olmadığı bu hastalıkla ülkemizde sık karşılaşılır. Hastalığın Bulaşması: Hastalık sığırdan sığıra direkt olarak bulaşmaz. 1929 yılında koyunların hastalık kaynağı olduğu tespit edilmiştir. Koyunlar taşıyıcı olup etkeni taşırlar ancak kendileri hastalanmaz. Hastalığın bulaşma şekli henüz kesin olarak bilinmemektedir. Büyük bir ihtimale bulaşma sindirim veya solunum yoluyla olmaktadır. Koyunlarla sığırların aynı merada veya ahırda bir arada bulunmaları halinde, tek tük olgular ortaya çıkabiliyor. Kurbanlık koyunun bir süre sığır ahırında tutulmasına bağlı olarak hastalığın ortaya çıkması nedeniyle yabancı literatürlerde hastalık "Kurban Bayramı Hastalığı" olarak ifade edilmektedir. Boşaltılan bir koyun ahırına sığır konulduktan sonra tek tük olarak hastalığın ortaya çıktığı saptanmıştır. Koyunlarla direkt temas eden sığırların öncelikle hastalığa yakalandığı vurgulanmışsa da, koyunlarla teması olmayan bölgelerdeki sığırlarda da hastalığın çıktığı bildirilmiştir. Ayrıca bulaşmada böcekler ve eklembacaklılarda rol oynar. Haşerelerinde taşıyıcı olarak rol oynaması mümkündür. Hastalık koyunlarla barındırılan sığırlarda, 3 hafta ile 6 ay arasında ortaya çıkar. Hastalık her yaş ve ırk sığırda görülürse de, özellikle 6 ay-2 yaş arasındaki genç kültür ırkı hayvanlar daha duyarlıdır. Hastalığın Belirtileri: Hastalığın klinik belirtileri oldukça değişkendir. Bu nedenle değişik 4 klinik formu bildirilmiştir. Bu formlar birbirinden çok iyi ayrılabilmesine rağmen, bazen birbirine geçebilir veya bir arada bulunabilir. Hızlı seyreden öldürücü formunda görülen belirtiler: 1) Aniden vücut ısısının yükselmesi (40-42 C), 2) İştahsızlık, 3) Kas titremeleri, 4) Mukozalarda kızarmalar, 5) Lenf yumrularının şişmesi, 6) Pis kokulu ishal, 7) Yatalak hal. Bu formda 1-3 gün içinde ölüm görülür. Bağırsak formunda görülen belirtiler: Bu formda ağır seyreder ve bu da ölümle sonlanır. 1) Hastalık yüksek ateş (4l-42°C) yanında, 2) Çok sulu, pis kokulu ve bazen kan bulunabilen şiddetli bir ishal, 3)Bu formda da göz ve burun akıntısı bulunur. Fakat daha hafif derecededir, 4)Başlangıçta kas titremeleri, daha sonra göz yaşı akıntısı, gözlerde kanama, göz içi damarlarında belirginleşme ve ışığa karşı gözlerde duyarlılık görülür, 5) Lenf yumrularında büyüme gözlenir, 6) Bazen sümüksü bir burun akıntısı görülür, Bu formda ise 4-9 gün içinde ölüm görülür. Veteriner Hekim [email protected] 2) Vücut sıcaklığı artışı (40-42°C) uzun süre yüksek kalır, 3) Hastalığın başlangıcında görülen gözyaşı akıntısı daha sonra cerahatli ve kanlı olur, Kuruyan akıntı göz iç açısında cerahat yolu oluşturur. 4) Daha sonra şiddetli olarak gözlerde kızarıklar gelişir, göz içi damarları belirginleşir ve gözlerde ışığa karşı bakamama görülür, 5) Hastalığın 5.-6. gününden itibaren her iki gözde, değişik derecede ve çevreden merkeze doğru ilerleyen korneanın ağrılı iltihaplanma ve şişmesi görülür, 6) Bir kaç günde her iki göz kamerası tamamen opak (beyaz) bir görünüm alır, 7) Özellikle hastalığın ilk günlerinde baş bölgesi vücudun diğer bölgelerinden daha sıcaktır, 8) Ağız ve burun içi çok kızarıktır. Yer yer yaralara rastlanır, 9) Ağız içindeki yaralar nedeniyle ağız ağrılıdır, ağız tükürüğünde artış, boş çiğneme hareketleri ve ağız şapırdatma görülür, 10) Ağız ve burun yaraları lokal veya yaygın olabilir. Bu lezyonlar sert damakta, dilin üst kısmında, yanaklarda, diş etlerinde ve dudaklarda görülür, sinde ve tırnak aralarında) yer yer kırmızı lekeler ve kabartılar oluşur, 4) Ağız, burun, göz ve bağırsaklardaki lezyonlar çok hafiftir. Hayvanlar genellikle iyileşir. İyileşen hayvanlar uzun süre aynı hastalığa yakalanmazlar. Hastalığın baş-göz ve bağırsak formlarının komplikasyonu olarak beyin yangısı oluşursa sentral bozukluklar da gözlenir. (depresyon, çevre ile ilgisizlik, uykulu hal, denge kaybı, sallantılı yürüyüş, diş gıcırtısı, yemlikleri ısırma, kramplar, başın anormal tutuluşu ve koma). Ayrıca başgöz-burun formunda komplikasyon olarak solunum yetmezliği de gözlenebilir. Hastalıkta yavru atma da görülebilir. Hastalıktan Korunma: Baş-Göz formunda görülen belirtiler: Hafif formunda görülen belirtiler: Hastalığın en çok görülen ve en iyi bilinen formudur. Hızlı seyreder. Ülkemizde de genellikle bu form görülür. 1) Ağız, burun ve gözdeki kızarıklıklar hastalığın karakteristik bulgularıdır, 1) Genel durum asla bozulmaz, 2) Vücut ısısı geçici olarak hafif derecede yükselir, 3) Kılsız olan deri bölgelerinde (anüs çevresi, penis, testis, meme çevre- Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar Süne Resim: Y. Vehbi SÖZERİ Bilimsel Adı: Eurygaster spp. (Hemiptera takımı: Scutelleridae familyası) Buğdayın en önemli zararlısıdır. Dünyada Eurygaster cinsine bağlı 15 tür bulunmaktadır. Vücut yassı ve oval görünümlüdür. Renk genelde toprak rengindedir. Sokucu ve emici ağız yapısına sahiptir. Süne pis koku salgılayan bezlere sahiptir. Vücut uzunluğu 1 cm dir. Yumurta, nimf ve ergin olmak üzere üç biyolojik dönem geçirir. Yaşam süresi 1 yıldır ve Belgin GÜNAY 11) Ağız ve burun arasındaki merme de de yaralar ve kabuklanmalar görülür, 12) Aynı yaralara tırnakların üst kısımlarında ve tırnak aralarında da rastlanır, 13) Ayrıca burun içinde kanamalar, sümüksü veya kanlı sümüksü bir burun akıntısı görülür, 14) Burun içindeki yaralar nedeniyle burun kanalları daraldığı için hırıltılı solunum duyulur, 15) Lenf yumruları büyümüştür, 16) Hastalarda ishal görülmez. Hastaların çoğu 4-10 gün içerisinde ölür. Direnci yüksek olan hayvanlar tedricen iyileşebilir, özellikle hastalar 14-15 gün yaşadıysa bu iyileşebileceğini gösterir. Gözlerdeki iltihaplanma zamanla düzelebilir. yılda bir döl vermektedir. Erginlerin yaşamı aktif ve pasif olmak üzere iki döneme ayrılır. Pasif dönem ortalama 9 aydır. Pasif dönemin bir kısmı 1200-1600 metre yüksekliklerdeki dağlarda kirpi, geven ve ayıkulağı gibi bitki altlarında geçirir. Danelerde meydana getirdiği emgi zararıyla buğdayın ekmeklik kalitesini düşürür. Mücadelesinde yumurta parazitoitleri başarılı bir şekilde kullanılmaktadır. Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN Hastalığın Tanısı: Klinik belirtiler ve otopsi bulgularından yararlanılır. Hastalığın Tedavisi: Hastalığın özel bir tedavisi yoktur. Ancak hayvanlarda görülen belirtilere yönelik tedavi yapılabilir. Yüksek dozda antibiyotik uygulamaları (tetrasiklin 10 mg/kg canlı ağırlığa) ve göz lezyonlarının lokal tedavisi bu hastalığın yanında oluşabilecek diğer hastalıkları önler. Sıvı eksikliği görülen hastalara birkaç gün süreyle ağız veya damar yolu ile sıvı tedavisi uygulanır. Serum glukoz (%5), A ve C vitamini, ağız ve göz lezyonlarına karşı lokal antiseptik uygulamalar yapılabilinir. Ayrıca glukokortikoidler, ateş düşürücü ilaçlar (4-5 gün müddetle, günde 5 gr. aspirin, 20 gr. antifebrin içirilir) ve ağrı kesiciler verilebilir. Durumu kötü hastaları zayıflamadan kesime göndermek daha ekonomiktir. Bu hastalığın aşısı yoktur. Sığırlarla koyunların direkt ve indirekt teması önlenmelidir. Sığırlar koyunlarla ve özellikle kuzulayan koyunlarla bir arada barındırılmamalıdırlar. Bir arada bulunmaları zorunlu ise koyun ağılları ile sığır ahırları arasında en az 400 m mesafe olmalıdır. Kaynakça: 1- Prof. Dr. Hasan BATMAZ, U.Ü. Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Süt Sığırlarının Önemli Hastalıkları ve Korunma Yolları, SÜTAŞ Süt Hayvancılığı Eğitim Merkezi Yayınları, Hayvancılık serisi 3 Yetiştirici Broşürü, Bursa 2- Editör M. GÜNAY, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü Çiftçi Eğitimi ve Yayın no 27 olan Sığırcılık kitabı, Ankara, 2001 Genç Besi Danası İthalatı Yapılacak »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürü Mustafa Kayhan hayvancılıktaki son durum, kurbanlık durumu, yeni dönem hakkında bilgiler ile kırmızı et üretimini artırmaya yönelik besilik hayvan ithalatı dahil tüm tedbirleri açıkladığı basın toplantısı düzenledi. Besilik hayvan ithalatına izin verilmesine yönelik kararın Kurban Bayramı’ndan sonra yürürlükte olacağını belirten Kayhan; “Türkiye’de besi işletmelerinin doluluk oranının arzu edilen düzeyde değil. Mevcut atıl kapasiteyi doldurmak, ilave istihdam yaratmak ve komşu ülkelere ihracat potansiyeline erişimi sağlamak amacıyla ülkemizde yeterli arzı olmayan etçi ve kombine ırk veya bunların melezi genç besi danası ithalatına karar verdik. İçerideki üretimi artıracak mahiyette bir ithalat. Bu tedbir açıkla alakalı bir tedbir değil, kapasiteyi doldurmaya yönelik bir tedbir. Aynen çeltikteki süreci bunda da yaşayacağımıza inanıyorum. Çok ciddi bir talep beklemiyorum” dedi. “İşletme kapasitesinin en az yüzde 60’ı yurt içinden karşılanacak” İthalata ilişkin bazı kıstaslar getirdiklerini belirten Kayhan, sütçü ırk- ların ithalatına kesinlikle müsaade etmeyeceklerini, sadece etçi ırklara izin vereceklerini bildirdi. Kayhan hayvanların her birinin 12 aydan küçük olacağını ve ağırlığının 300 kilogramı geçemeyeceğini söyledi. Seçilecek hayvanların üzerinde bireysel tanımlamayı sağlayan işaretler bulunacağını da belirten Kayhan, şunları kaydetti: “Sağlık şartlarını biz belirliyoruz. Kontrollü, yönetilebilir, içerideki üretimi bastırmaya yönelik değil, artırmaya yönelik bir tedbir düşünüyoruz. Bunun kesinlikle kurbanlıkla ilgisi yoktur. Kısa- orta vadeli bir plandır. Kurban öncesi ithalata izin vermiyoruz. Geçen sene de kurbanlık it- halatına müsaade etmedik. Şu anki potansiyelimizin muhtemel talebin çok üzerinde olduğunu biliyoruz. İşletmeci, kapasitenin en az yüzde 60’ı iç piyasadan olması şartıyla kalan yüzde 40 için ithalat talebinde bulunabilecek. Bu şartı taşımayanlara ithalat izni verilmeyecek” Dünya genelinde ocak-temmuz döneminde dana etinde yüzde 30 fiyat artışı yaşandığını bildiren Kayhan, sığır yetiştiriciliği arzının çok olmadığını, bu nedenle Bakanlık olarak içeride üretimi geliştirmeyi amaçladıklarını ifade etti. Türkiye’nin 4 milyon besi kapasitesi olduğuna dikkati çeken Kayhan, bağlı hayvan sayısının 2,5 milyonu geçmediğini ve bu kapasitenin arz güvenliği açısından önemli olduğunu belirtti. Mevcut durumda arz konusunda hiçbir sıkıntı olmadığını vurgulayan Kayhan, kesime hazır besilik dana sayısının 1 milyon 700 bin olduğunu bildirdi. tarim.gov.tr 18 Ekim 2014 Köy-Koop Haber TARIM “Muz dalından yenmez ...” »» Köşemizin bu ayki konuğu; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Sabri Öztürk. Hasan hocanın konuğumuz olmasındaki en önemli neden, çiftçi kökenli bir aileden gelmesinin yanında çiftçilerle birlikte üretimin içinde yer almasıdır. Sayın hocam, kendinizi kısaca anlatabilir misiniz? Babamın veteriner hekim, annemin çiftçi olması çocukluğumdan itibaren bir tarım, toprak aşığı olarak büyümemi sağladı. Gençliğimde babamla birlikte hayvan aşılamaya, üniversite hayatımda annemle birlikte kayısı, bulgur satmaya giderdim. Üniversite tercihi sıralamamı yaparken, babam bana hayatımın en büyük iyiliğini yaparak Ziraat Fakültesine girmeme neden olmuştur. Eğer bir daha üniversite okuma şansım olsaydım hiç düşünmeden tekrar ziraat mühendisliği okur ve ziraat mühendisi olurdum. Benim gibi eşimin de küçük aile işletmesi kültüründen gelmesi, çiftçilerle daha da iç içe olmamı sağladı. Özellikle Mersin Anamur İlçesinde muz üreten çiftçilerle, işletmelerle etkili bir iletişim içinde olmamın sebebi, toprak aşkı yanında ailevi nedenler olduğunu söyleyebilirim. Mersin İli Anamur İlçesi denildiğinde akla ilk gelen muzdur. Anamur’daki muz üretimi ile ilgili bilgiler verebilir misiniz? Anamur denince ilk akla gelen tarımsal ürün muzdur. Muzla birlikte bölgede, özellikle küçük aile işletmelerinde başlıca patlıcan, salatalık olmak üzere sebze ağırlıklı üretim gerçekleştirilmektedir. Muz ve sebze üretimi seralarda yapılmaktadır. Sera kurmaya uygun olmayan açık tarım arazilerinde çilek üretilmektedir. Anamur’da tarıma uygun olan arazilerin kısıtlı olması, arazileri çok kıymetli hale getirmektedir. Bölgede bir dekar tarım arazisinin satış fiyatı 60-70 bin TL arasında değişmektedir. Muz üretimi plastik, sebze üretimi cam seralarda yapılmaktadır. Muzun direkt güneş ışığını sevmemesinden dolayı, plastik seralarda yetiştirilmektedir. Plastik seranın özelliği güneş ışığını dağıtması ve puslu bir hava oluşturmasıdır ki muzun doğal yetişme alanına en yakın hava şartlarının oluşması ancak plastik seralar ile mümkün olabilmektedir. Plastikten bir dekar muz serasının kurmak için yaklaşık 40-50 bin TL gerektirirken sebze üretimde kullanılan cam seralar için bu rakam 70-80 bin TL’ye kadar yükselmektedir. Muz bakımının kolay, iklimin uygun olması ve ilk tesis maliyetinin diğer sera ürünlerine göre daha ucuz olması muzun bölgede yoğun olarak tercih edilmesinin en önemli nedenleridir. Bölgede ağırlıklı olarak “Grand Nain” ve “Azman” muz çeşitleri yetiştirilmektedir. Bu noktada şunu belirtmem gerekir; küçük ve kendine has kokusu olan geleneksel Anamur muz türü yok olma durumuna gelmiştir. 3-5 küçük işletme dışında geleneksel muz çeşitimizi yetiştiren üretici bulunmamaktadır. Bunun sebebi de tüketici tercihlerinin çikita muz yönünde değişmesidir. Muz alıcıları (tüccarlar), geleneksel muz çeşitlerimizi tercih etmemekte veya düşük fiyat vererek bu muz türünü Dr. Özdal KÖKSAL Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü [email protected] almamakta direnç göstermelerinden ileri gelmektedir. Muz, dikimi yapıldıktan sonra 13 ile 15. aydan sonra pazara yönelik olarak satışı yapılabilen bir meyve türüdür. İki farklı sistemde üretimi gerçekleştirilebilir. Bunlardan birincisi sistemli ekim olarak tanımlanan, 12 ay boyunca ürün elde edilebilen sistemdir. İkincisi ise, tek üretim sistemidir. Bu üretim sisteminde sonbahar veya ilkbahar ayında ürün alınabilmektedir. İlkbahar aylarına bağlı üretim sisteminde verim düşük olmasına karşın, muz alım fiyatı yüksektir. Sonbahar aylarına bağlı üretim sisteminde ise verim yüksek olmasına karşın muz alım fiyatı düşüktür. İşletmeler, kendi durum ve yapılarına göre iki üretim türünden birini seçip muz piyasasında yer almaktadırlar. Ortalama ürün fiyatları ne kadardır? Muz üretiminde, bakımın kolay olması, tarımsal ilaçlamanın diğer sera ürünlerine göre daha az olması (yılda 1-2 defa kırmızı örümcek ve az miktarda nematod ilaçlaması yapılması) muzdan elde edilen karıda yükseltmektedir. 20-25 dekarlık bir muz serasının ihtiyacı olan bakım ve diğer işlemlerin bir işçi ile yapılabilmesi, işçilik maliyetlerinin diğer sera ürünlerine göre nispeten daha düşük bir düzeyde tutmaktadır. Muz hasatının, muz alıcıları (büyük bir çoğunluğu bölge tüccarları) tarafından yapılması, işletmelerin hasat maliyetlerini de düşürmektedir. Bir kilo muzun üreticiden alım fiyatı bölgede 2,20-2,40 TL arasında değişmektedir. Bir dekar muz serasından 6 ton ile 11 ton arasında ürün alınabilmektedir. Bir başka ifade ile 1 dekar muz serasından 13-15 bin TL net kar elde edilebilmektedir. Muzun dalından kopartılarak yenmesi bazı istisnalar dışında mümkün değildir. Muz toplandıktan sonra bazı işlemlerden geçirilmektedir. Muz toplandıktan sonra soğutulup, sarartılması gerekir. Muz toplandıktan sonra 4-6 gün depolarda bekletilip, asetilen gazı ile sarartma işlemi gerçekleştirilmektedir. Sarartma işlemi sırasında kullanılan gazın insan sağlığına bir zararı yoktur. Bölgede muz üretiminde karşılaşılan başlıca sorunlar nelerdir? Orta ve büyük işletmeler muz üretiminde çalışabilecek işgücü bulmakta güçlük çekmektedirler. Küçük aile işletmelerinde, aile fertleri işçi açığını kapatabilirken, orta ve büyük işletmelerde daimi olarak çalıştırılabilecek kalifiye işçi ile birlikte günlük yevmiyeli işgücü bulmakta zorluk çekmektedirler (genellikle kadınlar işletmelerde günlük olarak çalışmaktadırlar). Ülkemizin diğer bölgelerinde rastladığımız, gençlerin tarımdan kopması vazgeçmesi, Anamur için söylemek yanlış olacaktır. Ailesi muz üretimi yapan gençlerin büyük bir çoğunluğu için muz üretimi karlı ve cazip hale gelmiştir. 1 dekar muz serası bölgede 20 bin TL’lik bir katma değer yaratırken, aynı katma değeri kuru şartlarda 120 dekar buğdaydan sağlanabilmesi, muz üretimin karlı olduğunun bir göstergesidir. Bölgede ne yazık ki az da olsa hayvancılık yapılmaktadır. “Ne yazık” ifadesini kullanmamın sebebi, hayvancılık yapan işletmelerin çevresinde bulunan seralara hastalık bulaştırmasına neden olmasının yanında, bölgenin sıcak olması hayvan refahını da etkilemektedir. Büyükbaş hayvanlar sıcaktan çok fazla rahatsız olmaktadırlar. Hayvansal atıklardan, rüzgâr ve böcekler vasıtasıyla çevredeki seralara hastalık taşınmaktadır. Bu durum seralarda yetiştirilen ürünlerin verimlerinin düşünmesinin yanında sağlıklı olarak üretilmesinde bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgenin seracılık bölgesi olması, hayvancılık yapmaya elverişli olmaması nedeni ile bölgede bir kez daha tekrar ediyorum ne yazık ki hayvancılık yapılmaktadır. Biraz önce belirttiğim gibi 1 dekar muzun yarattığı katma değer 120 dönüm buğdayın (kuru şartlarda) yarattığı katma değere eşittir. Buna karşın çiftçi desteklemelerinin üretime veya verime göre verilmemesi bölge için bir sorun oluşturmaktadır. Destekleme ödemelerinde yararlanan çiftçi sayısı bölgede çok azdır. Bölgedeki çiftçilerin kooperatifçilik konusundaki görüşleri nasıldır, gözlemlerinize dayanarak kısaca bahsedebilir misiniz? Kooperatiflerin, çiftçi örgütlerinin çiftçiler açısından çok önemli olmasına rağmen Anamur’un sosyo-ekonomik yapısına uygun olmadığını gözlemliyorum. Çünkü muz üretiminin karlı bir üretim faaliyeti olması, üreticileri bireysel hareket etmeye doğru itmektedir. Piyasada çok fazla üretici ve alıcı olmasından dolayı fiyat oluşumu yüksek değerlerde gerçekleşmektedir. Bu durumda üreticiler birleşmeye, bir araya gelmeye ihtiyaç duymamaktadır. Muz üretimi için kooperatifleşmeden söz edilememesine rağmen özellikle çilek üreticilerinin kooperatifleşmesi gerekirken, kültür çatışması ve üreticilerin bir araya gelememesinden dolayı bölgede kooperatif kültürü oluşmamıştır. Çiftçiler sizden bilgi talebinden bulunuyorlar mı? Hangi konularda çiftçilere yardımcı oluyorsunuz? Ben öğretim üyesi olarak sürekli bilgilerimi güncellemek durumundayım. Tarımla ilgili tüm fuarlara katılır, teknolojik gelişmeleri takip ederim. Özellikle tatillerde aile büyüklerimi ziyaret ettiğimde, muz üreticileriyle üretim yaptıkları ortamlarda bir araya geliyoruz. Benden elbette ki bir takım bilgiler alıyorlar. Bu bilgiler genellikle muz üretimde, toprak besleme ve yeni teknolojiler konusunda oluyor. Verdiğim bilgileri, bana güvenmelerine rağmen kullanmıyorlar. Bunun sebeplerinin başında, kendilerinin yaptıklarının doğru olduğuna inanmaları ve yeniliklere açık olmamaları gelmektedir. Çiftçilerin özellikle tarımsal destek ve hibe projeleri konularında bilgi eksikliklerinin olduğunu kendi gözlemlerime dayalı olarak söyleyebilirim. Ziraat Mühendisleri Odası 60. Yılını Kutladı »» TMMOB Zirat Mühendisleri Odası 60. kuruluş yıldönümü kutlamaları kapsamında 27 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da “60 Yılda Türkiye Tarımı ve Ziraat Mühendisleri Odası” konulu bir açıkoturum düzenledi. Türkiye tarihinin izdüşümü niteliğindeki 60 yıllık öyküsünü ve geçmişten bugüne tarım alanında elde edilen gelişmeler, yürütülen politikalar, yaşanan sorunlar ve çözüm yolları hakkında bilgilerin aktarıldığı, toplantının açılışında bir konuşma yapan ZMO Başkanı Özden Güngör, “1954 yılında kurulan ZMO bugün 55 bini aşan üyesi, Ankara’da genel merkezi, 27 ilde Şube Başkanlığı ve 53 il temsilciliği ile çalışmalarına devam etmektedir. Ziraat Mühendisleri Odası, Anayasa’nın 135. maddesinde belirtilen ‘kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü’ olma özelliği ve ‘demokratik kitle örgütü’ yapısının getirdiği yükümlülükle üzerine düşen görevleri sorumlulukla yerine getirmektedir. Tarımın ekonomik bir sektör olarak geliştirilmesi yanında, sektörün insan unsurunu oluşturan köylülerin ve ziraat mühendislerinin yaşama ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi temel önceliğidir. ZMO çağdaş, bağımsız, demokratik ve gelişmiş bir Türkiye özlemiyle; meslek ve meslektaş sorunlarının ülke ve toplum sorunlarından ayıramayacağının bilincindedir. Bu bilinçle, tüm çalışmalarını siyasal iktidarlardan ve sermayeden bağımsız politikalarla oluşturup hayata geçirerek ülkeye, mesleğe ve meslektaşlarının sorunlarına sahip çıkarak, bilimi ve teknolojik gelişmeleri halkımızın hizmetine sunmaktadır.” dedi. Başkanlığını Akdeniz Üniversitesi’ nden Prof.Dr. Ali Koç’un yaptığı II. Oturumda; 1954-2014 Dönemi Türkiye Tarımı Bitkisel Üretim konusunda: Prof.Dr. Ruhsar Yanmaz Ankara Üniversitesi, Prof.Dr. Melahat Avcı Birsin Ankara Üniversitesi, Prof.Dr. Mehmet Mert Mustafa Kemel Üniversitesi. 1954-2014 Dönemi Türkiye Tarımı Hayvansal Üretim konusunda Prof.Dr. Numan Akman Ankara Üniversitesi. 1954-2014 Dönemi Türkiye Tarımı Su Ürünleri Üretimi konusunda Doç.Dr.A. Şeref Korkmaz, birer sunum gerçekleştirdiler. Başkanlığını Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Ahmet Çolak’ın yaptığı III. Oturumda ise; 1954-2014 Dönemi Tarım Politikaları başlığında Prof.Dr. Ali Koç -Akdeniz Üniversitesi. 1954-2014 Dönemi Türkiye TarımÇevre-Su Politikaları konusunda Prof.Dr. İbrahim Ortaş-Çukurova Üniversitesi. 1954-2014 Dönemi Gıda Politikaları konusunda Prof.Dr. İbrahim Ortaş-Çukurova Üniversitesi. 1954-2014 Dönemi Tarım Teknolojileri Politikaları konusunda Prof.Dr. Can Ertekin Akdeniz Üniversitesi. Türkiye Tarımının Geldiği Nokta başlığında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof.Dr. Bülent Gülçubuk birer konuşma gerçekleştirdiler. Etkinliğin son bölümünde, meslekte 35’inci yıllarını tamamlayan ziraat mühendisleri için bir plaket töreni düzenlendi. Atık sorunu, enerji üretim santrallerinin çevresel etkileri, kirli sular (yeraltı, yerüstü, içme suyu), deniz kirliliği, hava kirliliği gibi çevre sorunları konulu fotoğraf yarışması www.cmo.org.tr Köy-Koop Haber Ekim 2014 KOOPERATİFÇİLİK Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli okurlar, Sizlere bu sayıda, Karayiplerden dört dörtlük bir Kooperatifinin başarı hikayesini sizlerle paylaşacağız. Kooperatiflerin sosyal, ekonomik ve çevresel refah yaratmak amacıyla hem de küçük çiftçiler ile birlikte çalışarak dayanışma göstermeleri sonucu nasıl büyük işler başarabileceklerine dair güzel bir örnek. Kurban Bayramınızı kutlarız. Küçük Bir Üretici Örgütünün Başarılı Hikayesi Asociación de Bananos Ecológicos de la Línea Noroeste (Banelino), Dominik Cumhuriyeti’ nin Haiti sınırları yakınındaki batı vadisinde 1996 yılında kurulmuş, 392 ortağı ve 70 çalışanı olan küçük bir muz yetiştiricileri kooperatifi olup, http:// www.banelino.com isimli web sitesine sahiptir. Asociacíon Bananos Ecológicos de la Línea Noroeste (BANELINO) kooperatifi 1996 yılında Mao ve Montecristi’deki Karayipli küçük üreticiler, kendilerinin ve ailelerinin onurlu bir şekilde yaşamalarına olanak sağlayan, tüm yıl boyunca muz satışını adil bir fiyat altında garanti altına alan bir örgüt kurmak için bir araya gelmeye karar verdiklerinde kurulmuştur. Örgüt aynı zamanda ortaklarına adil bir anlaşma sunmakta ve toplumun kırsal kalkınmasına daima destek olmaktadır. Bugün BANELINO ülkenin en yoksul bölgelerinden biri olan Haiti sınırı üzerindeki adanın batı vadisinde yaşayan 369 küçük üreticiyi temsil etmektedir. Banelino’nun ortakları ortalama 4,5 hektardan az olan araziye sahip küçük üreticilerdir. Bu örgütte üye olan kadın üreticilerin sayısı artmaktadır. Kadınlar şu anda toplam ortakların % 23’ünü temsil etmekte ve Banelio’nun yerel halkla iletişim kurmasında kilit bir rol oynamaktadırlar. Banelio’nun görevi, kaliteyi hedefleyen rekabetçi, sürdürülebilir ve sağlıklı bir üretim yoluyla, küçük üreticiler ve aileleri için ekonomik, sosyal ve çevresel gelişim yaratmaktır. Banelio ortaklarının bağlılığı sayesinde piyasadaki rolünü güçlendirmeyi başarmıştır. Her hafta % 80’i organik ve % 20’si geleneksel olmak üzere yaklaşık 35.000 kutu muz satılmaktadır. Ayrıca Banelio Kooperatifi, Símbolo de Pequeños Productores, FLO, Orgánico y Global Gap gibi farklı sertifikasyonlara sahiptir. Kooperatif işletmesi 4 bölümden oluşmaktadır: 1) Yönetim ve Finans 2) Üretim (Doğru Tarım Uygulamaları “GAP” ve Doğru Üretim Uygulamaları “GMP”) Sanayileşme Sonrası Atmofserdeki CO2 Düzeyi % 40 Arttı 3) Sertifikasyonlar (İç Kontrol ve Denetleme Sistemi) 4) Sosyal ve Çevresel Projeler Yüksek kalitede muz elde etmek için kooperatifin üretim bölümü bilimsel tarım uzmanları, müfettiş ve denetçileri içeren teknik personellerle birlikte çalışmakta ve GAP ve GMP yetkisindeki kişiler tarafından desteklenmektedir. Sadece kalite standartlarını ve rekabetçiliği sürdürmek amacıyla değil, aynı zamanda koruma faaliyetleri ve çevresel gelişimle uyumlu olması amacıyla üreticilere teknik destek sağlayarak yardım etmektedirler. Aynı zamanda, sertifikasyon bölümü, sertifikasyonlar hakkındaki kuralları ve düzenlemeleri uygulamak için çalışmaktadır. Ayrıca, bir iç kontrol ve denetleme sistemi vardır. Müfettişler değerlendirme sürecini, iç kural ve düzenlemelere uyan sıkı bir izlemeyi garanti altına almaya çalışmaktadır. Banelio’nun 4. Bölümü olan Sosyal ve Çevresel Projeler bölümü, üreticilerin rekabetçiliğini arttıran kamu işleri, projeleri ve programları aracılığıyla (sulama sistemi, paketleme tesisi, kablolu vinç vb) geleceklerine ve yerel halka yatırım yaparak ortaklarının gelişimine ve büyümelerine katkıda bulunmaktadır. Üreticilerin, işçilerin ve toplumun sosyal gelişimi, okul sponsoru, öğretmenler için maaş, bilgisayar satın alma, üniversite bursu, üniforma ve okul araçgereçleri, toplum, üreticiler ve işçiler için sağlık merkezi, koruyucu sağlık hizmetleri, Haiti ile bir dayanışma programı gibi farklı girişimlerle desteklemektedirler. Ayrıca bu bölümde Organik Yönetimi, Atık Yönetimi, Organik Gübre Üretimi, Okuldaki Çevre Eğitimi Üzerine Çalışmalar gibi çevresel hizmetlerle de ilgilenilmektedir. Bağlı, aktif, birleşmiş, sadık ve kendileri, aileleri, işçileri ve halkı için sosyal, ekonomik ve çevresel refah yaratmak amacıyla birlikte çalışarak dayanışma gösteren Banelio Kooperatifi ortakları küçük ölçekli üreticilerinin büyük bir ailesi olmaktan gurur duymaktadır. Banelio kooperatifi yukarıda belirtilen ve daha fazla nedenlerden dolayı, adil ticaret sistemine katılan başarılı bir küçük üretici örgütü örneğidir. COCLA Latin Amerika ve Karayip Küçük Adil Ticaret Üreticileri Ağı (CLAC) ve Uluslararası Adil ticaret üyesidir. 19 Kooperatif Kimliği ve Markalaşma »» Hızla şehirleşen dünyamızda kooperatiflerin topluma verdiği hizmet alanları ve hizmet çeşitleri de değişime uğradı ve zenginleşti. Verilen hizmetlerinde sunum şekilleri ve tanıtım yöntemleri de değişti. Kooperatif çatısı altında toplanan ortaklar kooperatiflerini sürdürülebilir ve güçlü hale getirebilmek için günümüzün pazarlama ve tanıtım yöntemlerini daha çevreci, insani değerlere önem veren yönüyle topluma anlatmanın yolunu kullanmaya başladılar. Çünkü faaliyet gösterdikleri alanlarda farklarını ortaya koymak, ortaklarının ve toplumun menfaatleri adına denge unsuru olarak varlığını korumak ve halkı bu yönde bilinçlendirmek için buna ihtiyaç duydular. Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA) değişen dünya ticareti ve tüketici alışkanlıkları karşısında güçlü kooperatiflerin deneyimlerini dikkate alarak kooperatiflerin markalaşmasının ve dünya pazarında yer almasının önemini ortaya koymaya başladı. Kooperatiflerin güçlenmesi ve dünya ölçeğinde işbirliğine gitmesini teşvik etmeye başladı. Son yıllarda gerçekleştirilen toplantılarda ve genel kurullarda bu konu uzmanlar ve deneyimli kooperatifçilerçe de ele alınıyordu. Çünkü toplumun değişen tüketim alışkanlıkları karşısında kooperatiflerinde tanıtım stratejilerini değiştirmeleri ve işbirliği içinde davranmaları konusunda görüş birliğine varılmıştı. Dünyanın bazı ülkelerinde haberleşme teknolojisinin değişmesi nedeniyle tanıtım açısından önemli avantajlar elde edilmişti. Kooperatiflere karşı kasıtlı kötü propaganda da artık inandırıcılığını yitirmeye başlamıştı. Toplum bu çevrelerin oyununu sosyal medyada ve elektronik ortamda belgeleriyle görmeye başlamıştı. Kooperatiflerin başarıları saklanamıyordu. Hele 2012 yılının Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası kooperatifler yılı ilan edilmesi gerçeklerin görülmesinde dönüm noktası olmuştu. Tabii kooperatiflerin daha iyi tanıtılmasında markalaşma eğilimi ICA üyesi kooperatifler tarafından ön plana alınan konulardan biri haline gelmişti. Dünya kooperatifleri elektronik ortamda Coop Markası ile bir araya gelmeye ve alan oluşturmaya başladı. Bu amaçla kurulan Domain Coop dünyadaki kooperatiflerin bu yöndeki taleplerini karşılamaya ve onları teknik olarak destekliyordu. Kooperatifler dünyayı küçük bir köye çeviren elektronik haberleşme ortamında Coop alan adı alarak bir çatı altında toplanmışlardı. Böylece dünya kooperatiflerinin tanıtımı ve faaliyetleri ile ilgili daha Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] iyi bilgilenme sağlanması, kooperatiflerin gerek birbirleri ile gerekse ortakları ve hizmet verdikleri kesimlere ulaşımı düşünülmüştü. Kooperatiflerin bir arada her an ulaşılacak bir sergi alanlarına sahip olmaları, kolay haberleşme ve işbirliği ortamları oluşturmalarına fırsat yaratılmıştı. Bugün Domains.coop’un misyonu kooperatifçilik hareketinde birleştirici bir kimlik ve marka oluşturmak, kooperatiflere özel erişimi kolaylaştırarak kooperatif hareketi katkıda bulunmaktır. Bu doğrultuda kooperatiflere eğitim ve dijital alanda bilgilendirme, kooperatifler için küresel dostluk ve işbirliği ortamı yaratmak, dünya çapında kooperatifleri daha görünür kılmaktır. Çünkü günümüz dünyasında insanlığın bilgiye en doğru ve kolay şekilde ulaşması gerekli hale gelmiştir. Dünyanın global sorunlarının çözümü konusunda kooperatiflerin sorumlulukları ve oynayacağı roller önemlidir. Her geçen gün yanlış politikalarla yaraları artan insani değerlerini kaybeden dünyamızda uygulanan ekonomi ve sosyal politikalarında kooperatiflerin getirecekleri çözümler tartışılmaktadır. Kooperatiflerin başarıları gizlenemeyecek hale gelmiştir. Bazı ülkelerde bu konuda gözler şaşı ya da kör olsa da en geri kabul edilen Afrika’da bile insanlar ve yöneticiler bu gerçeği görmekedirler. Bugün dünyada coop domaini alan kooperatif sayısı hızla artmaktadır. Türkiye’den coop domaini alan ilk örgüt Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (ORKOOP) olmuştur. Onu Türkiye Milli Kooperatifler Birliği izlemiştir. Ülkemizden Coop alan adı almak isteyen yeni kooperatifler yoldadır. Türk Kooperatiflerinin dünya ile daha kolay bütünleşmesinin önünü açacak bu yol kolay ve ucuz bir yoldur. Kooperatiflerin yaşaması, dayanışma ve beraberlik heyecanını koruyabilmesi, her türlü elektronik haberleşme aracını severek kullanma becerisi gösteren yeni neslin kooperatifçilik konusunda motivasyonu için böylesi yapılarda kooperatiflerin yer alması gerekli hale gelmiştir. 21. Yüzyılın en önemli haberleşme ve işbirliği platformu olan elektronik dünyasının sihirli kapılarını kooperatiflere ve kooperatifçilere açan, kooperatifçiliğe ilgi duyan ve destekleyenler için referans gösterecekleri en büyük kaynak olan web sayfaları günümüz kooperatifçilik hareketinin ipek yollarıdır. Kooperatifleri bir marka altında toplayan ve bütünlük sağlayan alanlar deneyimlerin aktarılması ve izlenmesi noktasında dünyayı her geçen gün küçülten ama vizyonu büyük pencerelerdir. ICA ve dünya kooperatifleri ve kooperatifçileri Türk kooperatiflerinin de bu çatı altında toplanmasını beklemektedirler. Ahilik kültüründen doğan halka hizmeti hakka hizmet kabul eden Türk kooperatifçilik hareketinin de dünyaya vereceği çok şey vardır. ICA’nın kooperatifleri elektronik ortamda bir kimlik ve markada bir araya getirme çabası yeniçağda kooperatifçilik hareketinde yeni açılımları ve kolaylıkları da beraberinde getirecektir. Sonuç olarak Türk kooperatifçilik hareketi bu değişime ayak uydurmalıdır. Domain Coop şemsiyesi altına girmelidir. Dünya kooperatifleri ile Coop kimliğinde ve markasında birleşmelidir. Kooperatifçilik sadece ülke sınırlarında değil dünya ölçeğinde kooperatifçilik ilkeleri çerçevesinde birlik ve dayanışma hareketi olduğu bilinmelidir. Ziraat Bankası ile Avrupa Yatırım Bankası Arasında Anlaşma »» Ziraat Bankası ile Avrupa Yatırım Bankası arasında kırsal kalkınmayı desteklemek amacıyla 4 yılı geri ödemesiz 14 yıl vadeli 100 milyon euroluk anlaşma imzalandı. Ziraat Bankası ile Avrupa Yatırım Bankası (AYB) arasında kırsal kalkınmayı desteklemek amacıyla 4 yılı geri ödemesiz, 14 yıl vadeli 100 milyon euroluk IPARD kredi anlaşması imzalandı. Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, Genel Müdürlük binasındaki imza töreninde yaptığı konuşmada, anlaşmaya konu kredinin ilk kez bir banka aracılığıyla verildiğini söyledi. Ziraat Bankası'nın tarım kesimini finanse etmek amacıyla kurulduğunu ifade eden Aydın, "Türkiye'deki tarımsal kredi hacminin çoğunu elimizde bulunduruyoruz. Türkiye'nin her yerinde şubemiz var" dedi. Aydın, AYB'den uygun şartlarda sağladıkları uzun vadeli kaynak tutarının 400 milyon avroya ulaştığına dikkati çekti. AYB Başkan Yardımcısı Pin Van Ballekom da Ziraat Bankası'nı kendileri açısından "çok güvenilir bir ortak" olarak tanımladı. AYB'nin, operasyonlarının büyük bir çoğunluğunu Türkiye'de gerçekleştirdiğini kaydeden Ballekom, "Bu, standart bir kredi değil. Mikro işletmeler için tarımsal ekonomi son derece önemli. AB için de işsizlikle mücadele anlamında tarımsal destekler son derece önemli. Bankamızın bu alanda daha fazla aktif olması gerekiyor" dedi. 20 Ekim 2014 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA 10. Kalkınma Planında (2014-2018) Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği »» Gıda, insanların en temel gereksinimi ve insanın biyolojik ve fiziksel gelişimi için temini zorunlu bir madde olup her toplumda gıda ürünlerine talebin karşılanması amacıyla çalışmalar yapılmaktadır. Gıda sanayii alanında sürekli değişim ve gelişim içinde olan Türkiye ve Dünyada gıda fiyatları artmakta, bu artış kalıcı bir durum oluşturarak gıda güvenliği sorunu yaratmaktadır. Ancak bu durum gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler için aynı sonuçları oluşturmamakta, aradaki uçurumu artırmaktadır. Gidilen noktada gıda kökenli bunalım ve savaşların, özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde arttığı görülmektedir. Mevcut durum özellikle az gelişmiş ülkelerdeki küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinde, yoksul hane halkında ve kırsal nüfus üzerinde olumsuz durumlar oluşturmakta ve büyük yıkıcı etkiler ve riskler yaratmaktadır. Gıda fiyat endeksinin gelişimi incelendiğinde 2011 yılı başlarında dünya gıda fiyatları endeksinin zirve noktasına ulaştığı gözlenmektedir. Gıda alanı ile ilgili sorunlar küresel düzeyde dünyanın temel sorunları arasında gündemi son dönemlerde sürekli işgal etmektedir. Gıda kaynaklı sorunlara karşı küresel düzeyde önlemler alınmaya başlanmış, gıda sorunu tüm uluslararası kurum ve kuruluşların temel konularından biri haline gelmiştir. Ülkemizde gıda ve içecek sanayii sektörünün durumu Gıda ve içecek sanayii sektörü başlıca dokuz alt sektörden oluşmakta. Uluslar arası standart sanayi sınıflaması-3 (ISIC-3) ve AB Ekonomik Faaliyetlerin İstatistiksel Sınıflandırılması (NACE) sistemlerine göre, gıda ve içecek sanayii tarımsal hammaddelerin bir ya da birden fazla işleme tabi tutulması ile elde edilen ürünleri kapsamaktadır. Bu dokuz alt sektör; et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri, su ürünleri, tahıl ve nişasta ürünleri,meyve-sebze işleme, bitkisel ve hayvansal ham ve katı yağlar, diğer gıda ürünleri, yem sanayi ve içecek imalatı sektörleridir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, gıda ve içecek işletmelerinin sayısı 2003 yılında 27,6 bin iken 2006-2010 döneminde ortalama 35-36 bin adete yükselmiştir. İmalat sanayi işletmelerinin %10-12 arasında değişen oranını gıda ve içecek işletmeleri oluşturmaktadır. Bu dönemde işletme sayısı üçte birden fazla artış göstermiştir. Gıda işletmelerinin %70’ini fırıncılık, bisküvi ve pastane tipi işyerleri oluşturmaktadır. Kalan %30 işletmenin (yaklaşık 10 bin işletme) ise ağırlıkla tahıl ürünlerinin öğütülmesi, meyve-sebzelerin işlenmesi, paketlenmesi ve saklanması, mandıralar ile diğer süt ve süt ürünü işletmeleri, şekerleme ve kakaolu ürün imalatı konusunda faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. İçecek üreten işletmelerde ise maden suyu ve alkolsüz içecek üretimi yapanlar çoğunluğu oluşturmaktadır. 2012 yılının son dönemine kadar Türkiye genelinde, onay kapsamında yer alan 5.639 gıda işletmesinden sadece 669 gıda işletmesi Bakanlıktan onay veya şartlı onay almıştır. Onay almamış gıda işletmelerine 17 Aralık 2011 tarih ve 28145 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmelik” hükümlerine göre geçiş süreci verilmiştir. Bu işletmeler, onay alıncaya kadar 5996 sayılı Kanundan önce almış oldukları “Çalışma İzni ve Gıda Sicili” belgeleri ile faaliyetlerini devam ettirmektedirler. TÜİK yıllık sanayi istatistiklerine göre; Türkiye’de sanayi işletmelerinde çalışanların yıllara göre ortalama %10-13’ü gıda ve içecek sektöründe istihdam edilmektedir. 2003-2010 yılları arasında gıda ve içecek ürünlerinin faktör maliyetiyle katma değeri 7 milyar TL’den 13 milyar TL’ye sürekli artış eğilimi göstermiştir Türkiye gıda ve içecek ürünleri ihracatı sürekli artmış ve 2012 yılı itibarıyla 10 milyar Dolara yaklaşmıştır. İmalat sanayii içinde %5-7 oranına sahip olan gıda ve içecek ürünleri dış satımı, küresel gıda krizi döneminde azalmıştır. Gıda ve içecek ihracatında AB ülkeleri yanında Irak, Suudi Arabistan ve Libya gibi Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile ABD önemli pazarlardır. Türkiye gıda ve içecek ithalatı da artış göstermektedir. İthalat 2012 yılı itibarıyla 5 milyar Doları geçmiştir. İmalat sanayii içinde gıda ve içecek sanayiinin ithalat oranı %2-3 düzeyindedir. Gıda ve içecek ürünleri ithalatında son yıllarda ABD, Ukrayna, Malezya, AB ülkeleri, Rusya Federasyonu öne çıkmaktadır. Yıllardır dış ticarette ithalat bağımlısı olunan bitkisel yağ sektörü hammadde ihtiyacının %70’e yakın kısmını bu yolla karşılamaktadır. Örneğin genellikle ayçiçeği yağı Rusya ve Ukrayna’dan, palm yağı ise Malezya’dan ithal edilmektedir. Tarımsal ürünler ve gıda ürünleri bir arada değerlendirildiğinde son dönemde ithalatın ihracatı yakaladığı izlenmektedir. İhracatın arttırılması ko- Emel TUĞRUL Ziraat Yüksek Mühendisi Köy-Koop Haber [email protected] gıda sektöründe gelişme görülmektedir. Bu yapısıyla gıda sektörünün rekabet edilebilirlik anlamında bir avantajı vardır. Ancak tarım sektöründe ise, teknolojiden istenilen seviyede faydalanılamamıştır. Bu eksikliğin sebepleri arasında temel araştırmaların yetersizliği, tarım alanındaki teknik araştırmaların zayıflığı, Ar-Ge faaliyetlerine yeteri kadar kaynak ayrılmaması, birincil üreticilerin geçimlik ve bilinçsiz üretim yapması, tarım arazilerinin küçük ve bölünmüş yapısı gibi hususlar belirtilmektedir. Özellikle tarımsal yapı içerisinde süregelen kronik sorunlar, tarımsal yatırımların gelişmesini önlemektedir. Tarımsal alanlardaki arazilerin bölünmüş ve küçük alanlardan oluşmasının neden olduğu sorunların devamı, örneğin meyve plantasyonlarında kapama bahçelerin yetersiz- • Tarımda olduğu gibi işleme sanayiinde de var olan istatistiki bilgi eksikliğinin giderilmesi, • Üretim ve tüketim istatistiklerindeki eksikler nedeniyle tam olarak yapılamayan alt sektörel izlemenin yapılabilmesi. Yabancı sermayenin yüksek olduğu sektörlerde yoğunlaşmanın da yüksek olması bu sektörlerde güçlü rekabetçi şirket sayısının artması gereğini doğururken rekabete aykırı olabilecek piyasa davranışlarının da irdelenmesini gerektirecektir. Meyve-sebze ürünleri dışında rekabette zorlanan, ancak dünya fiyatlarındaki artışlarla görece bir avantaj elde etmeye başladığı düşünülen tarım ve gıda sektörlerinin geleceği açısından önemli yatırım kararları ve politika değişiklikleri gerekmektedir. Son yıllarda yağlı tohumlara çok ciddi destekler yapılmaktadır. Her ne kadar 2011 yılında üretimde ciddi bir artış olmuş ise de yeterli değildir. Onuncu Kalkınma Planı döneminde, yağlı tohum ekim alanı en az iki kat artırılmalı, GAP bölgesinde ve nadas alanlarında mutlaka yağlı tohum üretimi yapılmalıdır. Yağlı tohumlarda dışarıya bağımlılığın giderilmesi amacıyla tarımsal potansiyelimizin en iyi şekilde kullanılması gereklidir. Hububat ve mısırda fiyatların tespitinde, yağlı tohumlu bitkilerle olan paritenin yağlı tohumlar lehine dikkate alınması olumlu olacaktır. Fiyat yanında yağlı tohumların üretiminin geliştirilmesinde bazı yeni organizasyon ve teknikler üzerinde çalışılması önem arz etmektedir. nusunda hammadde girdilerinin daha ucuza temin edilmesi ve kalite kriterlerinin sağlanması gerekmektedir. Türkiye’de iç piyasalarda yoğunlaşma düzeyinde yerli işletmeler yanında, bu alanda yapılan yabancı sermaye yatırımlarının payı da bulunmaktadır. T.C. Merkez Bankası verilerine göre, gıda ve içecek alanındaki yabancı sermayeli işletmeler son yıllarda Türkiye’de yatırımlarını genişletmektedirler. 1954-2004 yıllarını oluşturan 50 yılda sadece 208 firma yatırımda bulunurken, 2005-2011 dönemindeki yabancı sermayeli yatırımlar 300’ü bulmuştur. İmalat sanayinde yatırım yapan işletmelerin 2011 yılında yaklaşık %10’u gıda ve içecek alanındadır. Firmaların çoğunluğunu AB ülkelerinden Almanya, Hollanda, Fransa ve İtalya oluştururken, AB dışından da yatırımlar gerçekleşmektedir. 2012 yılında gıda ve içecek sanayii yatırımlarının sanayi içindeki payında azalma yaşanmıştır. Gıda ve içecek sanayii Ar-Ge harcamaları 2007-2012 yılları arasında dalgalanma göstermektedir Genel olarak bakıldığında Türkiye’nin ArGe harcamalarının GSYİH içindeki oranı düşüktür (%0,5-1,0). Teknolojik yenilik anlamında da liği, hayvancılıktaki düşük ölçekli vb. gibi yapılanmalar, tarımsal üretimde yayım ve örgütlenmeden yeterince yararlanılamaması, verimli üretimin, modern tarım tekniklerinin uygulanmasının ve mekanizasyonda ilerlemelerin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır. Gıda ve içecek alanında daha fazla yatırım yapılabilmesi için gerekli koşullar: • Ekonomik ve siyasi istikrarın korunması, • Sektörde var olan ikili yapının iyileştirilmesi, kayıt dışılık ve haksız rekabetin önlenmesi, • Ulusal tarım politikasının tüm değer zinciri bazında, sofradan tarlaya, tüketiciden üreticiye geriye doğru düşünülerek oluşturulması, pazarla entegrasyon (ulusal ihtiyaçlar ve küresel rekabet dikkate alınarak talebin doğru planlanması, talebe göre arzın da planlanması), • Özellikle ölçekten kaynaklanan verimsiz ve yüksek maliyetli üretim ile altyapı sorunlarının giderilmesi, • Tarım ve gıda sektörleri arasındaki işbirliği ve bütünleşmenin artırılması, Tüm gıda zincirinde izlenebilirlik sağlanmalıdır. Gıda kalitesi ve gıda güvenilirliği konularında güvenilir ve bilim tabanlı kamusal anlayışın gelişmesi hedeflenmelidir Bilgi kirliliğinin önlenmesi için; objektif, bilime dayalı bilgilerin tüketici tarafından anlaşılır bir dil ile iletişimini yapacak kar amacı gütmeyen, tarafsız bir yapının kurulmasına ihtiyaç vardır. AB üyeliği sürecinde, Birlik’te var olan sivil toplum anlayışının Türkiye’de de benimsenmesi ve bu yönde gelişime odaklanılması gerekmektedir. Sivil Toplum Kuruluşları (STK) var olan toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların çözümlenmesi ve dolayısıyla ülkenin gelişimi ve ilerlemesi açısından çok önemli bir role sahiptir. Devletin kural koyucu, oyuncu ve denetleyici rolüne STK’lar da katkıda bulunmalıdır; bu kapsamda da gıda sektöründe etik kurallarının belirlenmesi ve benimsenmesi, oto kontrolün sağlanması, tüketicilerin bilinçlendirilmesi, gelişmelerin takibi, mevzuatların hazırlanması ve revizyonunda, ilgili STK’ların başrolde bulunacak şekilde sivil örgütlenme anlayışı gelişmelidir. Stratejik öneme sahip gıda sektörünün gelişiminde STK’ların ve sivil örgütlenme anlayışının gelişimi belirleyici rol oynayacaktır. Öncelikle Türkiye’de gıda kontrol laboratuvarlarının gelişmesini desteklemek ve dünyaca akredite olmalarını sağlamak, eğitimde “gıda güvenilirliği” konusunda ilköğretimden başlayarak zorunlu bilgilendirmeyi başlatmak, üniversite ve yüksek okullarda da gıda mühendisliği ve beslenme bölümlerinin dışında da “gıda güvenilirliği” konularını ağırlıklı işlemek planlı olarak düzenlenmelidir. Gıda işleme süreçleri açısından ise geleneksel üretim tekniklerinin modernizasyonu ve yüksek üretim verimlerine ulaşabilmesini sağlayacak otomasyon sistemlerin bu ürünler özelinde geliştirilmesi gıda sanayinin gelişmesinde katkı sağlayacaktır Gıda üretim ve ticaret yapısı planlanırken, sektörlerin gelecekteki gelişmelerinin takip edilmesi ve hedef pazar stratejileri oluşturulması gerekmektedir. Onuncu Kalkınma Planının 2014-2018 yıllarını kapsayan dönemi için sektöre aşağıdaki hedefler önerilmektedir. 1. Mevzuatın tüm paydaşlar tarafından bilinir ve uygulanabilir yapıya ulaştırılması, 2. Hammaddenin dünyada rekabetçi olabilecek fiyat ve kalitede sürdürülebilir temini, 3. Sektörde üretimin ihtiyaç duyduğu Ar-Ge ve yenilik kapasitesinin artırılması ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi imkanının sağlanması, 4. Kamu-özel sektör koordinasyonu, sivil toplum/meslek örgütü dayanışmasının artırılması, 5. Gıda sektörüyle ilgili olarak üretim, tüketim ve sağlık verilerini gerçek ve doğru yansıtan ülkesel bazda istatistiki verilerin kayıt altına alınması, 6. Kayıt dışılığın önlenmesi, etkin denetim sağlanması ve gıda güvenilirliğinin temini, 7. İç ve dış pazar için katma değeri yüksek ve özel tüketici gruplarının ihtiyaçlarını karşılayan ürünler geliştirilmesi, 8. Çevrenin korunması ve yeşil büyümeyi sağlamaya yönelik maliyetlerin azaltılması, için gerekli düzenlemelerin yapılması, 9. Toplam ihracattaki işlenmiş gıda ürünlerinin ihracat içinde payının ve çeşitliliğinin artırılması ve yeni pazarlara girilmesi, 10. Gıda sektörünün haksız yere karalanmasını engellemek amacıyla bilgi kirliliğinin önlenmesi, 11. Sektörün gıda güvenilirliğine yönelik alt yapısının iyileştirilmesi için modernizasyon sürecinin belirli desteklerle etkin şekilde işletilmesi. Kaynak: Kalkınma Bakanlığı 10.Kalkınma Planı 2014-2018 Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği Özel İhtısas Komısyonu Raporu Köy-Koop Haber Ekim 2014 SAĞLIK 21 Domates Yemeniz İçin 4 Neden ALS Hastalığında Nasıl Beslenmek Gerekir? »» Salata, çorba ve birçok yemeğe lezzetinin yanı sıra görsel bir şölen sağlayan, a dan z’ye birçok faydası olan domatesi tüketmeniz için ilk 4 neden; »» ALS hastalığında sağlıklı ve yeterli beslenme hastalığın seyrini olumlu yönde değiştirir. Kanser savaşçısıdır İçeriğinde birçok antioksidan ve anti enflamatuar madde bulunan domates güçlü bir kanser savaşçısıdır. İçeriğindeki antioksidanlardan likopen ise en çok bilineni ve etkilisi. Likopenin etkisi ise pişirildiğinde daha da artmakta. Kan bulgularında likopen seviyesi yüksek olan kişilerin böbrek kanserine yakalanma riski ise %45 azalmaktadır, beyin ve meme tümör gelişimleri yavaşlamaktadır. Önerilen tüketim miktarı ise hergün 4 domates yemek veya yemeklere salça ilave etmek yeterli. Cilt sağlığı için faydalı Likopenden başka hidrosinamik asit içeriği de oldukça yüksek olan domates cilt sağlığını da korumaktadır. C vitamini ile birlikte ciltteki elastikiyeti sağlar. Karotenoidler sayesinde güneşin zararlı ışınlarından korur. Gece körlüğü için faydalı İçeriğindeki A vitamini, lutein, zeaksantin nedeniyle gece körlüğü ve makula dejenerasyonunu önleyicidir. C vitamini içeriği yüksek C vitamini ihtiyacımızı daha çok narenciye meyvelerinden karşılamayı seçsekte 1 orta boy domates günlük C vitamini ihtiyacımızın %40’ını karşılar. Ayrıca domateste bulunan bazı bileşenler pıhtı hücresi olarak da adlandırılan “trombosit” üretimini kontrol altında tutarak aşırı trombosit üretimine bağlı olarak yaşanabilecek damar tıkanıklığını önlemeye yardımcı olur. İştah Kontrolü Nasıl Sağlanır? »» İştahınızı kontrol etmekte zorlanıyor musunuz? Sosyal yaşamımızdaki pek çok neden, iştahınızı kontrol etmenizi zorlaştırabilir. Tükettiğiniz besinlerin çeşidi ve miktarı artar, şekerli ve yağlı besinleri daha çok tüketme isteği duyarsınız. beslenme programınızda yapacağınız sağlıklı değişikliklerle, konsantrasyonuzu ve mutluluk hormonu salgılanmasını artıracak besin tercihleri yaparak iştahınızı kontrol edebilirsiniz. • Öğünlerde tüketmeniz gereken besinlerin tümünü yemeğe başlamadan önce tabağınıza alın. Böylelikle ne kadar yemeniz gerektiğini daha net görür ve daha fazla yemeye odaklanmazsınız. • Ana öğünlerde yemekten sonra doymadığınızı hissediyorsanız, öğünlerinizin içeriğini gözden geçirin. Örneğin, sadece makarna veya sadece salata gibi tek çeşit besin tüketimi yapmayın. İştah kontrolü sağlamak için: • Yemeğe başlamadan 10-15 dakika önce 1 bardak su için. • Öğün saatlerinizi yaşantınıza göre önceden planlayın. • Seyahat ve toplantılarda yanınızda lifli bisküvi ve kuru meyve bulundurun. • Ana öğünlere tahıllı çorba (mercimek, sebze, buğday çorbası vb.) ile başlayın. • Ara öğünlerde meyve ile birlikte yoğurt veya ayran tüketin. • Stresinizin arttığı, motivasyonunuzun azaldığı dönemlerde iştah kontrolü için posa oranı yüksek ve yeterli karbonhidrat içeren besinler tüketin. İştah kontrolü, hormonlardan da etkilenir. Serotonin (mutluluk hormonu) ve dopamin (konsantrasyonu etkiler) hormonlarının vücudunuzda yeterli seviyede salgılanıyor olması, iştah ile stresin azalmasına yardımcı olur. Hormon seviyelerini dengede tutan besinlerin yeterli tüketilmesi de iştah kontrolü sağlamada önemli rol oynar. Dt. Coşkan ARAS Hasta da çok canı yanıyormuş gibi kıvranmaya başlar. Diş hekimi: - Daha dişinize dokunmadım bile beyefendi, niye kıvranıyorsunuz öyle? ALS hastalığı nedir? Amiyotrofik lateral skleroz kas erimesini ve omurilikte harabiyeti anlatan bir tıbbi terim. Tüm dünyada görülen bir hastalık olan ALS, Amerika’da ünlü beysbolcu Lou Gehrig adıyla, İngiltere’deyse Motor Nöron Hastalığı (MND) olarak anılıyor. Türkiye’de ünlü futbolcu Sedat’ın hastalığı olarak biliniyor. Hastalığının belirtileri neler? ALS hastalığının başlangıç belirtileri her hastada aynı olmuyor. • Genellikle bir kolda ya da bacakta güçsüzlük ya da incelme, hastanın fark ettiği ilk belirti oluyor. Örneğin, kalem tutmak, düğme iliklemek, çanta taşımak zorlaşıyor ya da hasta yürürken tökezleyebiliyor. • Bazı hastalarda hastalık, konuşma veya yutma güçlüğü şeklinde başlıyor. Hastanın kendisi ya da yakınları peltek, genizden konuşmayı fark edebiliyor. • Kaslarda seyirme, ağrı ve kramplar bu belirtilere eşlik ediyor. • Kontrol edilemeyen ağlama ve gülmeler görülebilir. Vücudun hasta düşmemesi, esenlik ve sıhhat durumunun iyi olması sağlıklı olduğumuzun göstergesidir. Sağlıklı yaşam ise kişinin temizliğine ve beslenmesine dikkat etmesi, spor yapması ile birlikte yaz-kış aylarında hastalıklara yakalanmadan yaşamını idame ettirebilmesidir. Sağlıklı yaşam kişinin olmazsa olmazlarındandır. Sağlık İçin Bunlara Dikkat! Sağlıklı bir yaşam için uyulması gerekenler ve kuralları; 1-Spor yapmaya özen gösterilmeli. 2- Sağlıklı beslenmeli; yağlı yemekler ve aşırı yemek yenmemeli, Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalı, meyve-sebze tüketimine özen gösterilmeli. 3- Alkol ve sigara tüketilmemeli. 4- Gün içerisinde sürekli oturulmamalı, aktif olunmalı. 5- Kişisel temizliğe ve çevre temizliğine önem verilmeli. 8- Uyku düzenine dikkat edilmeli. - Dokunmasına dokunmadınız Doktor Bey. Diş hekimi: - Eee niye kıvranıyorsun peki? Hasta: - Doktor Bey, ayağıma basıyorsunuz !!! • Ana ve ara öğünlerde tam tahıl grubu içinde yer alan tahıllı ekmek çeşitlerinden(tam buğday, çavdar vb.) 2 dilim tüketin. Kimlerde görülüyor? ALS hastalığı dünyanın her yerinde ve her kesimden insanda ortaya çıkabiliyor. Erkeklerde biraz daha sık görülüyor. Ortalama başlangıç yaşı 55. Ancak çok genç yaşta da ya da çok ileri yaşta da ortaya çıkabiliyor. Dünya nüfusunun yüz binde 2-6 kadarı ALS hastası. Her yüz bin kişiden yılda 2-6’sı bu hastalığa yakalanabiliyor. ALS hastalığında bağışıklığı güçlendirecek besinlerin tüketilmesi ve gün içinde yeterli besin alınması sağlanmalıdır. Kas dokusunun ve kilonun korunması önemlidir; bu nedenle protein, vitamin-mineral ve enerji içeriği yeterli olan bir beslenmeprogramı uygulanmalıdır. ALS hastalığında, kilonuzu her hafta tartılarak takip etmelisiniz. Eğer kilo kaybınızın hızlandığını fark ederseniz, kalori içeriği yüksek besinleri beslenme programınıza dahil etmeli ve diyetisyeninizden yardım almalısınız. Yutma güçlüğü yaşamaya başladıysanız, diyetisyeninizin önereceği miktarlarda medikal beslenme destekleri ile kalori alımınızı artırabilirsiniz. • Hem kalori alımınızı dengelemek hem de sağlıklı ve yeterli beslenmek için,her gün kahvaltınıza 1 tatlı kaşığı pekmez veya bal ekleyin. • Yeterli protein alımını sağlamak için ana öğünlerde en az 2 porsiyon et grubu besin tüketin.(2 dilim peynir, 2 köfte kadar kırmızı et - tavuk, 2 adet yumurta vb.) • Vücut direncinizi artırmak için, haftada 2 defa 200 gram sardalya, somon, ton balığı gibi omega-3’ten zengin balıkları tüketin. • Kemik ile kas dokunuzu korumak için,her gün en az 2 su bardağı süt veya yoğurt tüketin. • Sağlıklı ve yeterli beslenmek için her gün 3-4 porsiyon meyve tüketin ve meyve çeşitlerinden yumuşak ve posa oranı yüksek olanları tercih edin. • Bağışıklığınızı güçlendirmek için ara öğünlerde 1 porsiyon yağlı tohum tüketin. (2 adet ceviz, 7-8 adet fındık/badem,1 tatlı kaşığı keten tohumu vb.) • Sağlıklı ve yeterli beslenmek için ana öğünlerde 1 porsiyon sebze yemeği veya salata tüketin. • Yutarken güçlük oluşuyorsa, pişirme yöntemlerini değiştirerek daha yumuşak ve sıvıyemekler hazırlayın. »» Kalbi korumak, alkol ve sigaradan uzak durmak, beslenmeye özen göstermek ve spor yapmak sağlıklı bir vücut için önemli ama yeterli değil. 7- Cinsel yaşama dikkat edilmeli. Hasta: Beslenme Önerileri Sağlıklı Yaşamın Kuralları 6- Stresten uzak durulmalı. AYAK Diş hekimi, hastanın ağzını muayene etmeye başlar. ‘Ice Bucket Challenge’ isimli yardım kampanyası, ALS hastalığına dikkat çekmek, toplumu bilgilendirmek ve bağış toplamak amacıyla bir kova buzlu suyla kendini ıslatan birçok kişiyi televizyonlardan izliyoruz. Peki ALS hastalığının ne olduğunu biliyor musunuz? 9- Haftada bir bile olsa şehrin stresli yaşamından uzaklaşmanız, doğa ile baş başa kalmanız size ve sağlığınıza iyi gelecektir. Kalp ve damar hastalıkları, batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de en yaygın ölüm nedenlerinden biridir. Kalp sağlığını korumanın yolu önceden tedbir almaktan geçmektedir. Beslenme Tansiyonu ve kolesterolü kontrol altına almanın ilk şartı sağlıklı ve dengeli bir Diyet uygulamaktır. Bunun için doymuş yağlardan ve tuzdan olabildiğince kaçınmak, meyve, sebze ve lif yönünden zengin besinlere yönelmek gereklidir. Doğru rejimin normal miktarda protein içermesi, bu proteinin ise balık, kümes hayvanları ve az yağlı kırmızı etten (dana eti) alınması önerilmektedir. Kilo Yüksek tansiyona yol açan nedenlerin başında fazla kilolar gelmektedir. Fazla kilolu olmak aynı zamanda koroner kalp hastalığı, kalp yetersizliği ve inme için de risk oluşturmaktadır. Alkol ve sigara Günümüzde sigara, önlenebilir ölüm sebepleri içinde ilk sırayı almaktadır. Sigara kullanımı, kansere, kalp damarlarının tıkanmasına dolayısıyla kalp krizine sebep olmaktadır. Kalp Sağlığı ve Spor Spor yapmak kalp ve damar sağlığını doğrudan etkiler. Her kas gibi kalp kasının da antrenman yaptıkça daha güçlü ve verimli çalıştır. Spor, kalbin çok hızlı çarpmasını önler. Antrenmanlı kalp, sıkıntılı bir durumla karşılaştığı zaman sakin bir tepki verir. Tansiyonu düşürür Düzenli spor yapanlarda, örneğin günde yarım saat tempolu olarak yürüyenlerde kan basıncının düştüğü biliniyor. Özellikle tansiyon tehlikesi altında olanların her gün yapacakları yürüyüşle bu tehdidi bertaraf etmeleri mümkün. Zayıflatır Düzenli egzersiz sadece spor yapıldığında değil, dinlenme halinde tükettiğimiz enerjiyi de artırdığı için kilo vermeyi kolaylaştırır. İyi kolesterolü yükseltir Damar sertliğine karşı koruyucu rol oynayan HDL kolesterolü yükseltmenin yollarından biri egzersiz yapmaktır. Egzersizin süresi ve sıklığı arttıkça olumlu etki de artar. Stresi azaltır Düzenli spor yapanların hareketsiz bir yaşam sürenlere göre daha az endişeli olduklarını, uykularının daha düzenli olduğunu gösteren çalışmalar var. Spor yaparken dikkat! Isınmadan yapılan spor ve ani efor sarf edilmesi, kalbe ani yük getirerek kalp krizi ve ani ölümlere davetiye çıkarır. Doğuştan kalp rahatsızlığı olanlar, ritim bozukluğu sorunu yaşayanlar ve ailesinde kalp rahatsızlığı bulunanlar, düzenli spor yapmaya başlamadan önce mutlaka bir hekim kontrolünden geçmeleri gerekir. 22 Ekim 2014 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER EKİM 2014 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 09.10.2014 - 12.10.2014 EKİM AYI TARIM TAKVİMİ TARLA BİTKİLERİ Buğday Toprak Hazırlığı ve Ekimi Yapılır: Buğday ekilecek alanlarda, erozyonu engelleyecek bir toprak işleme yapılmalıdır. Bu tip toprak işleme kurak bölgelerde toprağı alttan yüzeysel işleyen kırlangıçkuyruğu aletlerle yapılmalıdır. Ülkemizde yapılan araştırmalarda yüzeysel (derinlik az olarak) işlenen topraklarda erozyonun en az olduğu buna, karşılık su tutma gücünün arttığı, ayrıca hem enerji hem de zaman tüketiminin daha az olduğu belirlenmiştir. BURTARIM 2014 Tarım, Tohumculuk, Fidancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı Tarım, Tohumculuk, Fidancılık Ve Süt Endüstrisi Tüyap Fuarcılık-Bursa 14.10.2014 - 18.10.2014 FOODEX İzmir Gıda ve Gıda Teknolojileri Fuarı Yaş, Kuru, Dondurulmuş Gıda Ürünleri, Et, Süt, Yumurta ve Gıda Teknolojileri Gençiz Fuarcılık 30.10.2014 - 02.11.2014 GÖLLER BÖLGESİ TARIM’14 Tarım ve Hayvancılık Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohumculuk, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi, Fidancılık Detay Fuarcılık 30.10.2014 - 02.11.2014 SERA BAHÇE 2014 - ADANA Seracılık, Bahçecilik, Fidancılık, Tohumculuk, Çiçekçilik Fuarı Seracılık, Bahçecilik, Fidancılık, Tohumculuk, Çiçekçilik Tüyap Fuarcılık · Toprak işleme aletlerinin eksik bakımlarının tamamlanarak işe hazır hale getirilmesi. SEBZECİLİK: · Sonbahar şuruplamasının yapılması, HAYVANCILIK · Arıların sonbahar bakımı. · Anasız arılara ana arı verilmesi, · Varova zararlısına karşı ilaçlamasının yapılması, Tarla sebzeciliği: · Tarlada yetiştirilen domates, biber, patlıcan hasadına devam edilir. · Güzlük hıyar ve kabak hasadına devam edilir. WORLDFOOD İSTANBUL 2014 Gıda Ürünleri ve Gıda Teknolojileri Fuarı Süt, Et, Şekerleme, Konserve, Çay ve Kahve, Organik, Deniz Ürünleri, Dondurulmuş ve Hazır Gıda, Gıda Katkı Maddeleri, İçecekler, Yağlar, Bakliyat, Baharat, İçecekler, Doğal Ürünler, Kuru Yemişler İFM Yeşilköy - E Fuarcılık 14.10.2014 - 18.10.2014 Siloya su, hava ve güneş ışığı girmesi önemlidir. Üzeri kapatılan tarihten itibaren 6 hafta sonra hayvanlara yedirilmek üzere bir kenarından açılır. Günlük ihtiyaç kadar alındıktan sonra silonun açılan kısmı tekrar kapatılmalıdır. Örtü altı Sebzeciliği: Kışlık marul, yeşil soğan ekimi ve fide yetiştirilmesi yapılır. MEYVECİLİK: · Kovanların kışlaklara getirilmesi işlemi yapılır. · Ahırların sonbahar bakım badana ve dezenfeksiyon işlemleri yapılır. · Kışlık silaj yemlerinin yapılması işlemine devam edilir. · Mera ve otlaklarda ki yaylım yetmeyeceğinden takviye yemleme yapılmalı, HAYVAN SAĞLIĞI Kışlık buğdayların ekim derinliği 4-6 cm. Olmalı en uygun ekim zamanı 1-30/ Ekim tarihleri arasıdır. Şeker Pancarında Hasada Devam Edilir: Şeker pancarı hasadına genel olarak Eylül ayında başlanır. Bu devrede alt yapraklar biraz sararmış aşağıya doğru sarkmış, fakat kurumamıştır. Hasat işlemi bel veya pullukla hasat makinesi ile hasat edilir. II. Ürün Silajlık Mısır Hasadı Yapılır: Genel olarak hububat hasadından sonra ekilen 2.ürün mısır sert hemen olan döneminde silaj maksadıyla hasat edilir. Hasat özel olarak imal edilen silaj hasat makin asıyla yapılır. 70 x 30 cm. mesafelerle ekilen mısırlar silaj makineleri ile hasat edilerek silo yerine taşınır. Siloya getirilen silaj materyali traktör ile çiğnenerek sıkıştırılır. Silo yüksekliği 1,5 metre olunca naylonla, naylonun üzeri ise güneş ışığı geçirmeyecek şekilde kum, toprak v.s gibi materyaller den biri ile kapatılır. · İsteğe bağlı talep olması halinde sığır vebası ve şap aşılaması, · Kuduzla mücadele aşı ve taramaları, · İsteğe bağlı entorotoksemi aşılaması, · Ruam taraması, · Suni tohumlama çalışmalarına devam edilir. · Üzüm hasadına devam edilir. GIDA MUHAFAZA · Ceviz hasadı başladı. · Domates suyu ve salça yapımı, · Elma, Armut hasadı devam ediyor, · Çeşitli turşuların yapılması, · Yeni kurulacak meyve bahçesi tesisine ait arazilerde toprak işleme ve teraslanacak yerlerin teraslanması çalışmaları yapılır. · Yoğur ve un tarhanası yapılması, · Fidan hendekleme çukurları hazırlanır. · Diğer kışlık gıdaların hazırlanması. · Soğutucularda muhafaza edilecek sebze ve meyvelerin soğutmaya hazırlanması yapılır. TARIMSAL MEKANİZASYON · Ekim makinelerinin eksik kalan bakımlarının tamamlanarak ekime hazır hale getirilmesi, · İşi biten hasat makinelerinin kışlık bakımlarının yapılarak hangara çekilmesi, Mevzuat ▶▶ 4 Eylül 2014 Tarihli ve 29109 Sayılı Resmî Gazete, 3/1 Numaralı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığını Düzenleyen Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/38) ▶▶ 5 Eylül 2014 Tarihli ve 29110 Sayılı Resmî Gazete, Sözleşmeli Üretim ile İlgili Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 10 Eylül 2014 Tarihli ve 29115 Sayılı Resmî Gazete, Motorlu Araçların ve Bunlar İçin Tasarlanan Römorklar, Sistemler, Aksamlar ve Ayrı Teknik Ünitelerin Genel Güvenliği ile İlgili Tip Onayı Yönetmeliği (661/2009/AT)’nin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ (No: SGM-2014/33) Bitkiler, Hububat ve Baklagil Fark Ödemesi Desteğine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama Tebliği (Tebliğ No: 2013/15)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/40) ▶▶ 20 Eylül 2014 Tarihli ve 29125 Sayılı Resmî Gazete, Orman Muhafaza Memurlarının Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ▶▶ 24 Eylül 2014 Tarihli ve 29129 Sayılı Resmî Gazete, Organik Tarım Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2014/45) ▶▶ 25 Eylül 2014 Tarihli ve 29130 Sayılı Resmî Gazete, Bitki Çeşit, Çeşit Adayı ve Islah Materyalinin Tohumculuk ▶▶ 10 Eylül 2014 Tarihli ve 29115 Sayılı Resmî Gazete, Okul Sütü Programı Uygulama Tebliği (No: 2014/41) Üretimi ve Pazarlama Hakkı Satışı ▶▶ 13 Eylül 2014 Tarihli ve 29118 Sayılı Resmî Gazete, Yerli Malı Tebliği (SGM 2014/35) 29130 Sayılı Resmî Gazete, Et ve ▶▶ 19 Eylül 2014 Tarihli ve 29124 Sayılı Resmî Gazete, Hammadde ve Şeker Fiyatları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 19 Eylül 2014 Tarihli ve 29124 Sayılı Resmî Gazete, Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeline Göre 2013 Yılı Ürünü Yağlı Tohumlu Kuruluşlarına Devri, Tohumluk Hakkında Yönetmelik ▶▶ 25 Eylül 2014 Tarihli ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü ▶▶ 25 Eylül 2014 Tarihli ve 29130 Sayılı Resmî Gazete, Türk Standardları Enstitüsünün Ölçü Aletleri Yönetmeliği (2004/22/AT) Kapsamında Onaylanmış Kuruluş Olarak Görevlendirilmesine Dair Tebliğ (No: MSG-2014/9) Köy-Koop Haber Ekim 2014 SPOR-TARIM BULMACA Kaybederken Kazananlar! 23 »» Bazı olayların önem kazanması için,yere ve zamana ihtiyaçları yoktur.İnsanların hayatlarına şöyle bir dokunurlar,dokundukları yerde de ömür boyu kalıcı iz bırakırlar.Bu yazıda sizleri ‘iz bırakanlar’la karşılamak istiyorum… • Konya’da düzenlenen Gençler Türkiye Eskrim Şampiyonası flöre finalinde, Genç Milli Eskrim Takımı’nın Antrenörü Recep Koç, milli eskrimci Bora İsmail Biren’in, yanlış karar veren hakemi uyararak altın madalyayı rakibi Fatih Güneş’e kazandırdığını açıkladı. Koç, sporcularıyla gurur duyduğunu belirterek, yaşanan olayı şöyle anlattı: ‘Maç, 14-13 Bora lehineyken sporcular karşılıklı hamle yaptı, 2 sayı lambası aynı anda yandı. Başhakem, tuşu Bora’ya verdi. Bora maçı 15-13 kazanıyordu. Ancak o, başhakeme, ‘’Tuş benim değil, Fatih’in’ dedi. Başhakem kararını değiştirerek tuşu Fatih’e verdi. Skor 14-14 oldu. Son tuşu Fatih yapıp 1514’e getirdi ve Bora’nın ‘fair-play’ davranışıyla altını kazandı. Muğla’da düzenlenen kros seçmelerinde, yarış çıkışı esnasında düşen arkadaşını, yarışı bırakarak ambulansın bulunduğu noktaya kadar taşıyan 11 yaşındaki minik sporcunun ödüllendirileceği bildirildi. Adnan YAHŞİ Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü [email protected] • Böyle Fair-Play görülmedi. Suudi Arabistan 1. Lig’inde rakip kalecinin kramponunun bağcıklarını bağlayan forvet ceza sahası içinde kazanılan çift vuruşu dışarı attı. ”Dünya Fair-Play” ödülüne futbolcu Turgay Bahadır layık görüldü. Turgay Bahadır, geçen sezon Bursaspor forması giyerken Samsunspor’a atılan golde asist yaparken elini kullandığını hakeme söylemiş ve gol iptal edilmişti. üm dünyada binlercesi T yaşanan ve adına “FAİRPLAY” denen örneklerden sadece dördünü paylaştım. Gözlerimizin, kulaklarımızın tüm duyu organlarımızın devamlı yaşamak istediği olaylardan sadece dört adet… TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 Y. İzzettin BAŞER 8 9 10 11 12 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Avrupa’da birinci, dünyada 3. olduğumuz en büyük ayıbımız 2Sporlarda kullanılan ölçüsü ve değeri değişken birim... Hırs... İlave 3- Mertlik, yiğitlik... Bir organımız... Göz 4- Çeltik tarlası sulanırken su üstünde toplanan çerçöp... Katır çanı... Eder 5- Duvar lambası... Sentetik liflerin ticari adı 6- En kısa zaman... Pasak... İnka’nın ünsüzleri... Kunduracı alet 7- Saban demirinin geçtiği eğri ağaç parçası... Yerine koyma, kullanma 8- Düğün günü davetlilerin öğleye kadar gönderdikleri armağan... Zarif 9- Üniversitenin kısaltılmışı... Karnavalıyla ünlü bir Brezilya kenti... Şaşma ünlemi 10- Toprağa tohum atma... Kenevir 11- Bir sebze... 12- Ekinlerin tanelerini taşıyan kılçıklı başı... Petrol çıkartılan dağımız. Yukarıdan Aşağıya 1- Güney Amerik’da, ormanlık bölgelerde yetişen, daima yeşil, yapraklı ve otsu bir bitki 2- Bir meyvenin veya bitkinin suyu veya yoğunlaştırılmış suyu, nektar.. Kiremit 3- Denizli’nin bir ilçesi... Halk dilinde kauçuk 4- Kayınbirader... Dişi sığır... Dolaylı anlatım 5- Bir kuvvet komutlanlığımız... Nehir 6- Bir nota... Bir bağlaç 7- Nazarlık otu... Kari... 8- Selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmış kum ve toprak karışımı... Komşu bir ülke... Bir göz rengi 9- Lümenin kısaltılmışı... Posta kutusu... Hindistan’da yetişen büyük bir orman ağacı. 10- İsveç’te bir kanton ... Rütbesiz asker.... Yakarış 11- Fesleğen... Güzel, hoş 12- İnandırma... Mezbaha Fair-Play, dürüst oyun, dürüst davranış olarak ifade edilmekle birlikte gerçek anlamı etik üstü davranıştır. Etik davranış, kuralları her konuda dürüstlükle ve saygıyla uygulamak demektir. Fair-Play ise tüm bunların üstünde kişisel çıkarları ve hırsları bastırarak yaşamda üstün insan ruhunu ortaya koymaktır. • Oyun koşullarında şans eşitliğini kollamak, • Kazanınca zaferi kötüye kullanmamak, yenilince sonuca ve kazanana saygı göstermek, • Kazananı tebrik etmektir. Türkiye’de ilk defa 1981 yılında kurulan “Fair-Play Komisyonu” her yıl, yurt içinde spor organizasyonlarında bu anlayışa uygun olarak hareket ettiği tespit edilen kişi ya da kurumlara “Türkiye Fair-Play Ödülleri” vermektedir. Komisyon tarihindeki ilk ödülü, 1982 yılında İzmir’de Balkan Yelken Şampiyonasında, Yunanlı rakibi yanlış yola sapınca onu Fair-Play’in başlıca kuralları şöyledir: • Oyun kurallarına uymak, • Rakibi oyunun bir parçası olarak görmek, İşçi Ölümleri Devam Ediyor İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi tarafından açıklanan verilere göre; Ocak Ağustos 2014 aralığında ayında 1270 işçi hayatını kaybetti. En fazla işçinin öldüğü iş kolu ise tarım ve inşaat oldu. 2014’te en fazla işçinin yaşamını yitirdiği ay ise Soma faciasının yaşandığı Mayıs ayı oldu. İşçi ölümlerinin en fazla yaşandığı sektör Tarım, Orman ve İnşaat oldu. Tarım, Orman işkolunda 40 emekçi, İnşaat, Yol işkolunda 40, Taşımacılık işkolunda 13, Enerji işko- KİTAP lunda 9, Belediye, Genel İşler işkolunda 9, Tekstil, Deri işkolunda 6, Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 6, Madencilik işkolunda 5, Çimento, Toprak, Cam işkolunda 4, Ağaç, Kağıt işkolunda 4, PetroKimya, Lastik işkolunda 3, Metal işkolunda 3, Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 3, Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 3, Basın, Gazetecilik işkolunda 2, Konaklama, Eğlence işkolunda 2, Savunma, Güvenlik işkolunda 2, İletişim işkolunda 1 işçi. Çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz/öğrenemediğimiz 3 işçi yaşamını yitirdi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre, yaşamını yitiren işçilerin çoğunun taşeron, yevmiyeli ve sigortasız çalışıyor. Prof.Dr. Erkan REHBER • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com uyaran sağır ve dilsiz yelkenci Varol Hepaguşlar’a vermiştir. Fair-Play konusunda binlerce örnek, sayfalarca yazı yazılabilir. Ancak konunun özeti şudur: Fair-Play ya da bilinen diğer tanımı olan “Sportmenlik”,“Kendisine ve dolayısıyla diğerlerine (rakibine, takım arkadaşlarına, hakemlere, izleyicilere ve kamuoyuna) saygıya dayanan bir hayat görüşüdür. Bu görüş her ne pahasına olursa olsun kazanmayı, başarılı olmayı reddetmektedir” . adece spor alanlarında değil, yaşaS mın her alanında kazanmak. Ne uğruna? Aynalarla baş başa kaldığınızda dürüst bir insanı karşınızda görmeniz dileğiyle, spor dolu günler sizinle olsun… Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir. Kooperatifçilik Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Başka Bir Hayvancılık Mümkün Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Yayınevi: Yeni İnsan Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu sorulara cevap arıyor.