Köy-Koop Haber Gazetesi 35. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 35. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi
EKİM 2014
Yıl:3 Sayı:35
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
BM’de İklim Zirvesi
‘Vaatlerle’ Sonlandı
2014 Uluslararası Aile Tarımı Yılı
»» Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un davetiyle düzenlenen Zirve’de;
dünya liderlerine küresel ısınmayla mücadelede çabalarını artırma çağrısında bulunarak,
uluslararası toplumun zirvede verilen taahhütleri yerine getirmesini istedi.
ABD’nin New York kentinde Birleşmiş
Milletler 69. Genel Kurulu kapsamında,
120'den fazla devlet ve hükümet başkanının katılımıyla gerçekleşen bir günlük
İklim Zirvesi’nin açılışında konuşan BM
Genel Sekreteri Ban Ki Moon, dünya liderlerine yaptığı çağrısında, sera gazı salınımının azaltılması için daha fazla çaba
gösterilmesini istedi.
buna önderlik etmenizi istiyorum” dedi.
İklim Zirvesinde konuşan ABD Başkanı
Barack Obama, BM’den dünyaya iklim
değişikliğine karşı “ortak hareket edelim” çağrısında bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, “Paris, devrimlerin yaşandığı bir şehirdir.
2015’te Paris’in iklim değişikliğiyle mücadelenin simgesi olmasını umut ediyorum” açıklaması yaparken, Yeşil İklim
Fonu’na 1 milyar dolar yardım yapacağını belirtti. Küresel iklim değişikliğinin
yarattığı sorunlara çözüm önerilerinin
tartışıldığı zirveye, Çin ile Hindistan liderleri katılmazken, Rusya ve Almanya
da bu zirveye lider seviyesinde katılmayan ülkeler arasında yer aldı. » Syf 13’de
“Dünyayı Yeni Bir Rotaya
Sokmalıyız”
Ban Ki Moon, “İklim değişikliği milyarlarca insan için zorlukla kazanılan barış,
refah ve fırsatları tehdit ediyor. Bugün
dünyayı yeni bir rotaya sokmalıyız. Sizden
Türkiye Bakliyatta
Et ve Süt Kurumu
Ana Statüsü Belirlendi Net İthalatçı
»» Et ve Süt Kurumu, kesimlik ve besilik
hayvan, kırmızı et, balık, kümes hayvanları,
süt ve süt ürünlerini alıp satabilecek,
gerektiğinde ithal veya ihraç edebilecek.
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığınca
hazırlanan
“Et ve Süt Kurumu
Genel Müdürlüğü
Ana Statüsü” Resmi
Gazete’nin 25 Eylül 2014 tarihli ve 29130 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü tüzel
kişiliğe sahip, faaliyetlerinde
özerk ve sorumluluğu ser-
mayesiyle sınırlı bir
iktisadi devlet teşekkülü olacak. Özel hukuk
hükümlerine tabi olacak Et ve Süt Kurumu,
Sayıştay’ın denetimine tabi olacak. Teşekkülün
merkezi Ankara’da olacak,
Yüksek Planlama Kurulu kararı ile değiştirilebilecek.
Yeni Tebliğe göre, Et ve Süt
Kurumunun faaliyet konuları şöyle olacak: » Syf 6’da
“Toplumda Çevresel Bir
Bilinç Olduğunu Söylemek
Çok Zor”
Son dönemde etkisini daha
fazla gösteren iklim değişikliğini,
ülkemizin karşı karşıya kaldığı çevre
sorunlarını ve çözüm yollarını;
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Baran Bozoğlu konuştuk.
» Syf 12’de
»» 26-28 Ekim 2014 tarihleri arasında KöyKoop Merkez Birliğine Bağlı Bölge Birlik
Başkanları Aksaray’da bir araya geldi.
Köy-Koop Aksaray Birliğinin
organizasyonu ile gerçekleştirilen toplantıda, Köy-Koop
Merkez Birliğine bağlı tüm
Bölge Birlik Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri gündemdeki konuları görüşmek ama-
cıyla bir araya geldi. Aksaray
Birlik Başkanı Kadir Yayar,
ilinde düzenlen bu toplantının gerçekleşmesinden dolayı memnuniyetlerini belirterek, katılım sağlayan tüm
kooperatifçilere teşekkür etti.
ZMO 60. Yılını Kutladı
»» Mersin Ticaret Borsası Başkanı
Ö. Abdullah Özdemir, “Bakliyat sektörü
S.O.S vermekte, yardım beklemekte” dedi.
Özdemir, Türkiye’nin bakliyat
sektöründe net ithalatçı konumuna geldiğini, İhracatın
ciddi ölçüde azalıp, ithalatın
artış göstermesi nedeniyle
Türkiye’nin dünya bakliyat
sektöründeki ağırlığının azalıp söz sahibi ve piyasa yapıcı
ülke olma özelliğinin ortadan kalktığını belirtti.
Sektörünün sorun yaşamasının en önemli sebebinin
Türkiye İstatistik Kurumu
verilerinin gerçeği yansıt-
Köy-Koop Birlik
Başkanları Aksaray’da
Toplandı
maması olduğunu ifade eden
Özdemir, “Oysa gerçek üretim rakamları, ilan edilen rakamların çok altında. Yeterli
desteği alamayan üretici de
bu üründen vaz geçmekte”
dedi. » Syf 11’de
»» TMMOB Zirat Mühendisleri Odası 60.
kuruluş yıldönümü kutlamaları kapsamında
27 Eylül 2014 tarihinde Ankara’da “60 Yılda
Türkiye Tarımı ve Ziraat Mühendisleri
Odası” konulu bir açıkoturum düzenledi.
Türkiye tarihinin izdüşümü
niteliğindeki 60 yıllık öyküsünü ve geçmişten bugüne
tarım alanında elde edilen
gelişmeler, yürütülen politikalar, yaşanan sorunlar ve
çözüm yolları hakkında bilgiler aktarıldı. . » Syf 18’de
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -35» Syf 2’de
Türk Kooperatifçilik
Tarihine Bir Not -II» Syf 10’da
Kooperatif Tüzel
Kişiliğini Yok Saymak!
» Syf 8’de
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
Kırmızı Et Üretimini
Artırmak İçin Ne Yapmalı?
» Syf 4’te
Toprak Koruma ve Araziyi
Tahrip Etme, Köylüyü Yok
Etme Kanunu » Syf 5’te
Kooperatif Kimliği ve
Markalaşma
» Syf 19’da
Dr. Yener ATASEVEN
Dr. Erhan EKMEN
Dr. Nezaket CÖMERT
62. Hükümet Programı’nda
Tarıma Yönelik Politikalar »
Yetki Devri Nedir?
Porter Analizi
» Syf 16’da
» Syf 14’de
Syf 15’te
KOOPERATİFÇİLİK
01/10/2014
27/10/2014
01/10/2014
27/10/2014
01/10/2014
31/10/2014
01/10/2014
31/10/2014
01/10/2014 Eylül 2014 Dönemine Ait Haberleşme Vergisinin
31/10/2014 Beyanı ve Ödenmesi
01/10/2014 Eylül 2014 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının
31/10/2014 Verilmesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Dr. Caner KOÇ
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Ünal ÖRNEK
• Erol AKAR
• Tevfik Fikret CENGİZ
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
ER
V E D İ Ğ E R TA
MA
IN
K
RK
KA
L
Bölgemize özgü yetişen ürünlerimizden
Taşköprü Sarımsağı, İhsangazi Siyez
Bulguru, Tosya Pirinci’nin tanıtım ve
pazarlanmasına yönelik marka ve ambalaj çalışmalarına yönelik çalışmaları
yapılarak pazarlama faaliyetlerine başlanılmıştır. - sürecek -
01/10/2014
27/10/2014
LİKLERİ M
E
Tarım ve Köyişleri
Bakanlığından 159.000.00
TL. hibe alınmış, Süt Toplama
Merkezinin inşaatına Or-Koop
Merkez Birliği’nce destek
olunmuştur.
01/10/2014
24/10/2014
BİR
A- Ormancılık Faaliyetleri
İlimiz ormancılığı bir buçuk milyon
metre küpü aşan üretimi, Orman Eko
sistemi ve endemik özellikleri ile bir
laboratuvar özelliği taşıyan, ülkemizin
ayrıcalıklı bir bölgesini teşkil etmek-
Birlik olarak çalışmalarımızın temelini
orman köylüsüne alternatif gelir kaynakları yaratmak, istihdam sağlamaya
yönelik faaliyetler, ürünlerinin değerlendirilmesi, faaliyetleri ile ilgili eğitimler vermek ve orman işçiliğinde mekanizasyonu sağlamak an hedeflerimizi
oluşturmaktadır.
Üç yıldan bu yana “Orman Envanterlerinin Ölçme, Değerlendirme Tasnif,
Depolama, orman İşçiliği ve Mevzuatı
Eğitimleri” verilmeye başlanmıştır. Orman Bölge Müdürlüğü, Halk Eğitimi
Merkezi Müdürlüğü ve Birliğimiz arasında imzalanan protokol ile yasal sertifika verilmekte ve kooperatif ortaklarının öncelikle eğitimleri, kendi teknik
personelimizin yanında, Kastamonu
Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim
üyeleri ve Orman bölge Müdürlüğü teknik personeli tarafından verilmektedir.
2005 yılından beri ortak çalıştığımız
Alman Kooperatifleri Konfederasyonu
DGRV tarafından da bu projemiz desteklenmektedir. Bu kapsamda, bugüne
kadar toplam 720 kursiyer 15 gün süren eğitimler sonucu sertifika almaya
hak kazanmışlardır.
B. Süt Pazarlama Organizasyonunun Oluşturulması ve Kalite
Artışına Yönelik Faaliyetler
• Özellikle üretici süt pazarlama konusunda çok mağdur durumdadır,
• Bu dönemde sütün toplanmasında,
pazarlanmasında etkin olarak süt toplayıcılar hâkimdir,
• Kooperatifleşme yoktur,
• Fiyat belirsizdir,
• Ödeme süresi belirsizdir,
• Süt bedelinin hiç ödenmediği durumlara sıkça rastlanmaktadır,
• Devletçe yapılan süt destekleme ödemeleri üreticiye yansımamaktadır,
• Sütte kalite sağlanamadığı için firmalar ürün yelpazesini geliştirememektedir,
• Üreticinin hiçbir pazarlık gücü yoktur.
• Süt bedeli karşılığı tüp, yem ve bakkaliye malı verilerek takas yolu ile ödeme
yapılmaktadır,
• Soğutma zinciri yoktur,
• Laboratuar şartları oluşturulamamıştı.
Daha önce yaşanılan bu sorunların
ardından bugün gelinen noktada;
Birliğimiz tarafından yapılan çalışmalarla 103 adet kooperatifin süt toplama ve pazarlama faaliyeti yürütmesi
sağlanmış, havza bazında 13 bölgede
01/10/2014
23/10/2014
F
BİRLİĞİN FAALİYETLERİ
Proje Faaliyetleri
01/10/2014
23/10/2014
Eylül 2014 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet
Belgesinin Verilmesi
Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylık
Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Beyanı
Eylül 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti
Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli
Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylıkKatma Değer Vergisinin Beyanı
Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylık
Gelir/Kurumlar Vergisi Stopajının Ödenmesi
Eylül 2014 Dönemine Ait Aylık ve TemmuzAğustos-Eylül/2014 Dönemine Ait Üç aylıkKatma Değer Vergisinin Ödenmesi
Eylül 2014 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti
Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli
Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi
Sanayi ve Ticaret Odası Yıllık Munzam ve Nispi
Aidat II. Taksit Ödemesi
Eylül 2014 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi
İ
AT
Birlik 22. 03. 1977 tarihinde kurulmuş
olmasına rağmen sadece 1980 yılına
kadar faaliyet göstermiş, daha sonra
1996 yılına kadar hiçbir faaliyeti olmamıştır.
Birlik 1996 yılından itibaren özellikle
üreticinin iş yapma ihtiyacı duyduğu
konularda, gelişmiş ülkelerdeki, kooperatifçilik vizyonu ve misyonu da
dikkate alınarak, üreticinin örgütlü bir
yapı içerisinde, sorunların çözülmesine
katkı sağlamak amaçlı, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa dayanılarak kurulmuş bulunan çalışma alanı itibariyle
Çankırı ve Bartın İllerini de kapsayan
bölge niteliğinde bir birliktir.
Çalışma konuları dikkate alındığında
çok amaçlı bir birlik statüsüne sahip
bünyesinde tarım, hayvancılık, sulama,
ürün işleme, girdi temini ve ürün pazarlaması yapan 314 birim kooperatifi
kapsamaktadır.
tedir. Diğer taraftan, hem çevresel
değerleri hem de ekonomik değeri bakımından ilimizin en önemli varlıkları
arasındadır.
İlimize bağlı 314 kooperatiften yaklaşık
200 tanesi orman üretimi yapmaktadır. Ve Orman Bölge Müdürlüğümüzün
yaptığı üretimin yaklaşık %80’i birim
kooperatif ortaklarımız tarafından gerçekleştirilmektedir.
İlimizdeki lif yonga üretiminin önemli bir kısmı kooperatifimiz tarafından
yapılmakta, dolayısıyla orman ürünleri sanayisinin hammadde ihtiyacı yine
kooperatifimiz tarafından karşılanmaktadır.
01/10/2014
20/10/2014
01/10/2014
23/10/2014
Ğİ • KÖY
Kurumun Tarihi
Hadi İLBAŞ
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
Birlik-Kooperatif ve köylü işbirliği ile
süt toplama merkezleri oluşturulmuş,
Targem ve Orköy Projeleri ile oluşturulan 26 bölgede yaklaşık 3000 üreticinin
doğrudan soğutma zincirine ulaşması
sağlanmıştır. Birliğimiz bünyesinde
istihdam edilen teknik elemanlar ile
hayvancılığın gelişmesine ve süt kalitesinin artırılmasına yönelik faaliyetlere
devam edilmektedir.
İlimiz ekonomisinde hayvancılık en
önemli sektörler arasındadır. Süt üretiminde sorunlar olduğu kadar, süt işleyen fabrika, işletmelerinde de sorunlar
ciddi boyuttadır. Yerel firmalar ürün
yelpazelerini geliştirememiş, marka
oluşturamamış ve ürün kalitesini sağlayamamıştır. .
Bu sorunlar doğrudan üreticiyi de etkileyecek boyuta gelmekte, ilimiz hayvancılığının gelişmesinin önünde engel
oluşturmaktadır.
Süt pazarlamasında en önemli sorun kalite ve fiyat dengesini oluşturabilmektir.
Birliğimiz bu kapsamda çalışmalarını
sürdürmüş, üreticinin hem kaliteli süt
üretimi yapması hem de ürettiği ürününde söz sahibi olması ve pazarlık gücü
elde etmesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Yerel firmalara süt pazarlaması yapılırken 28.08.2011 tarihinden itibaren
ulusal firmalara da (SÜTAŞ A.Ş) süt
pazarlaması yapabilme noktasına gelinmiştir.
C. Yem Üretim ve Pazarlama
Hizmetleri
Yem karma ünitesi tesis projesi Birliğimizin 2009 yılında uygulamaya koyduğu en önemli projesidir. Bu projede,
hayvancılıkta en önemli girdi olan yemin maliyetinin düşürülmesinin yanında üreticinin kendi ürününü değerlendirmesi ve daha kaliteli yem elde etmesi,
ayrıca piyasadaki yem ve ürün fiyatlarını
düzenlemesi hedeflenmektedir.
Yeni tesisimizin ilk faaliyete geçtiği
2009 yılında toplam 412 ton üretim yapılmışken 2010 yılında 1001 ton, 2011
yılında 778 ton üretim gerçekleşmiştir. Bu üretim miktarı, gelen istekler
doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.
Diğer taraftan üreticiye alternatif yem
olarak Sütaş A.Ş. nin ürettiği Pelet yem
satışı da yapılmaya başlanmıştır.
Yem tesisimizde altı çeşit yem üretilmektedir. Kalite, fiyat ve ödeme kolaylığı bakımından birliğimizce sağlanan
imkânlar üreticinin memnuiyetini kazanmış olup, pazarda etkinliği giderek
artmaktadır.
Projenin uygulama sahası olarak süt
hayvancılığının yoğun yapıldığı Germeç Bölgesi tercih edilmiş, Çetmi
Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi
ortağı Mustafa Göksu ve ailesi tarafından Birliğimiz adına bağışlanan yaklaşık 3.000 metre kare arazi üzerinde
yatırım gerçekleştirilmiştir.
Yem tesisi binasının yanında, süt toplama merkezi, eğitim merkezi, 60 tonluk
kantar ve çevre düzenlemesi, ek melas
ünitesi, çevre duvarları, aydınlatma ve
trafo yapım işlerinin yaklaşık maliyeti
800.000.00 TL.yi bulmuştur.
RLİ
1980 İhtilali gelmeden önce KÖY-KOOP
Merkez Birliğine bağlı 62 Birlik her
konuda yükselişi vardı. KÖY-KOOP
Merkez Birliğinin 1974 te başlayan ve
ihtilale kadar giden her konuda yükselişi, Türkiye çapındaki birliklere büyük
canlılık getirmişti. İthalat-ihracatın
yanında Romanya’dan getirilip ucuz
fiyatla kooperatif ortaklarına dağıtılan
traktörlerle tarımda büyük bir hareketlilik başlamıştı.
Türkiye’nin dört bir tarafına dağıtılan 120.000 civarında traktör ilkel tarım aletlerinin yerini almıştı. Yönetim
Kurulunda görevli olduğum günlerde doğudan batıya, kuzeyden güneye
Türkiye’yi dolaştığımda tarlalarda bizim getirdiğimiz Romen traktörlerini
gördüğümde arabayı durdurur, çiftçilerin yanına gider ve traktörlerden memnun olup olmadıklarını sorardım. Aldığım yanıt karşısında sevinçle arabaya
döner, yoluma devam ederdim.
Ülkede demokrasinin filizlenmesi ve
1987 Genel Seçimlerinden sonra yavaş
yavaş işlemeye başlaması ile demokratik
köy kooperatifçilik hareketinde de bir
gelişme başladı. Birlikler tekrar faaliyete
geçtiler ve hatta İzmir, Sinop, Kastamonu, Gümüşhane, Edirne, Manisa, Muğla
ve Çanakkale 1989 yılında yeni bir KÖYKOOP Merkez Birliği kurmak için Tarım
ve Orman ve Köyişleri Bakanlığına başvurdular. Fakat bakanlıktan olumlu bir
yanıt alamadılar. Çünkü o zamanlar ta
başından beri KÖY-KOOP’u kapatmak
isteyenler, bakanlıkta en üst yönetici
durumundaydılar.
Ancak 20 Ekim 1991 Genel Seçimi ile ülkede siyasal iktidar değişmiş ve demokratik kooperatifçilikten yana olduğunu
açıklayan bir siyasal iktidar oluşmuştur.
Bu durumda yeni bir KÖY-KOOP Merkez Birliğinin kurulması beklenmiş, ne
var ki yeni bir KÖY-KOOP Birliğinin
tekrar kurulması konusunda Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı yardımcı olmak yerine maalesef çeşitli bahanelerle sürekli
köstek olmuştur.
Büyük çabalar sonucu, yeni bir KÖYKOOP Birliğinin kurulması ancak 1999
yılında gerçekleştirebilmiştir.
1980 İhtilalinden sonra kurulan 8 Birlik arasından uğraşı konuları daha değişik olan Kastamonu Birliği ile yazımızı sürdürmeyi yeğledik.
Ekim 2014 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili
yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. İşlerinizde bolluk ve bereket diliyorum.
Bİ
»» 1980 İhtilali ve Birlik Sayısı ile 1986’da İlk Kurulan Birlikler ve Son Ulaşılan Sayı
Değerli Kooperatif Yöneticileri ve
Kooperatif Ortakları,
Z
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -35-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Ekim 2014 ANKARA
Baskı:
Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.
Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA
Tel: 0312. 395 95 96
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Kırmızı Et Üretimini
Artırmak İçin Ne Yapmalı?
»» Bir zamanlar “Buğday ile Koyun, Gerisi Oyun” dediğimiz güzel
ve yalnız ülkemizde, kırmızı et fiyatları giderek yükseliyor.
Neden bu duruma düşüldü? Önemli nedenlerden birisinin hayvan hastalıkları olduğu
belirtiliyor. Türkiye’de şap, brusella ve koyun keçi çiçeği gibi birçok bulaşıcı hastalıklar var. Bu hastalıklar hayvanlarda ölüme,
verim kaybına, yavru atığına ve insan sağlığına zarar veriyor.
Ve çiftçiler fakirleşiyor.
Bulaşıcı Hastalıkların Yok
Edilmesi Gerekiyor
Hayvancılığın geliştirilmesi demek, kaliteli
ve sağlıklı gıdanın üretilmesi demek. Kaliteli ve sağlıklı ürün üretilmesi için de bulaşıcı hastalıkları yenmek zorunluluğu var.
Bu nedenle, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın bu aşıları düzenli olarak her
ilde, her ilçede ve her işletmede zorunlu ve
ücretsiz olarak yapması, yaptırmayanlara
da para cezası uygulaması gerekli.
Aşılama yanında, hayvan hareketlerinin
denetimi, tazminatlı hastalıklar olduğu zaman bu hayvanların itlaf edilmesi gibi önlemler alınmalı.
Bütün işletmeler bir testten geçirilip hastalıklı hayvanlar eradike edilmeli. İşletmelerde eradikasyon işlemi, zamana ve bölgelere
yayılarak yapılmalı.
Hayvan İthali Kesinlikle
Yapılmamalı
Diğer yandan hayvan ithali, Türkiye hayvancılığına zarar verdiği gibi önemli döviz
kayıpları yaratıyor. Bilindiği üzere Türkiye,
Avrupa ülkelerinden Bulgaristan, Beyaz
Rusya, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Yunanistan gibi birçok ülkeden büyük ve küçükbaş hayvan ithal ediyor. İthalat sırasında
gerekli önlemler alınmadığı için de hayvanlar Türkiye’ye gelinceye değin, olumsuz çevre koşullarından, örneğin açlık ve
susuzluktan neredeyse yarısı ölüyor. Kalan
yarısı da hasta bir şekilde kesimhanelere
gönderiliyor.
Kırmızı Et Üretimini Artırmak
İçin Ne Yapmalı?
• Tarımda uygulanan yeni-liberal politikalardan vazgeçilmeli.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
• Mademki Avrupa Birliği’ne girmek isteniyor. Orada uygulanan Ortak Piyasa düzeni
Türkiye’de de gerçekleştirilmeli.
• Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; Süt Endüstri Kurumu, Yem
Sanayi, Yapağı ve Tiftik Anonim Şirketleri
yeniden açılmalı. Et ve Süt Kurumu’nu işlevsel hale getirilmeli.
• Ulusal Süt Konseyi ve Et Konseyi süs olmaktan çıkartılmalı.
• Koyun ve keçiciliğin hayvansal üretim
içindeki payını daha artıracak düzenlemeler yapılmalı.
• Hayvan ıslahı çalışmalarına önem verilmeli. Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın, yetiştirici Birlikleri ve üniversitelerle ortak ıslah çalışmaları yapması
daha etkin bir duruma getirilmeli.
• Kesinlikle ve kesinlikle hayvansal ürünlerinde ithalata yönelmemeli. Dünya Ticaret Örgütü’nün getirdiği zorlamalara çare
aranmalı.
“Asıl önemlisi, küçük ve orta ölçekli
tarım işletmelerinin, bir başka deyişle aile çiftçiliğinin dirliğini artıracak önlemler alınmalı. Sıfır faizli
krediler, tarım dışı sektöre ve büyük
çiftçilere değil, küçük ve orta ölçekli işletmelere verilmeli. Girdilerden
KDV ve ÖTV alınmamalı. Kooperatif örgütlenmeyi teşvik edecek ve
güçlendirecek önlemler alınmalı,
ürettikleri malların KDV’leri düşürülmeli. Çiftçilerin kooperatifler
aracılığıyla mallarını pazarlamaları
için satış yerleri sağlanmalı.” derim.
Anız Yangınına Son Veren Buluş
»» Sakarya’da 50 yıldır çiftçilik yapan 60 yaşındaki Rıdvan
Karakuş, pulluk ve kırkayak tabir edilen ot toplama aparatı
birleştirerek anızı toprak altına gömen bir makine geliştirdi.
25 liraya mal olan sistem sayesinde artık çiftçiler talaştan kurtulmak için anız yakmak
zorunda kalmayacak, ayrıca toprağın verimi de artacak.
Özellikle, mısır üreticilerinin hasattan sonra tarlada kalan mısır talaşını toplaması
büyük sorun. Oldukça zahmet gerektiren
bu işi çiftçi, yasak olmasına rağmen anız
yakarak halletmeye çalışıyor. Kaba olması
sebebiyle toprağı sürerken mısır talaşının
toprağa karışmadığını, bu sebeple kendisinin de anız yaktığını söyleyen Karakuş,
“önceki yılda talaştan kurtulmak için tarlasında anız yaktığını, bu sebeple jandarmanın geldiğini yakalanmamak için kaçtığını
anlatarak bu olaydan sonra anız yakmadan
tarladaki mısır talaşını nasıl toprağa karıştıracağını düşünerek bu sistemi bulduğunu
belirtti. Sistemin çalışma şeklini anlatan
Karakuş: "Pulluğun arkasına ot toplama
makinesini bağladık.Traktörle tarla sürerken ot toplama makinesi pulluğun açtığı
yarığa mısır talaşını topluyor. Pulluk ise bu
talaşın üzerini toprakla dolduruyor. Bu şekilde talaş toprağın altında kalıyor ve anız
yakmaya gerek olmuyor." dedi.
“Toprağı Nemli Tutuyor, Çatlamasını Önlüyor, Verimi Artırıyor”
Karakuş, "Toprak altına alınan anız toprağın su tutmasını ve nemli kalmasını sağlıyor, toprakta yarıklar oluşmuyor. Ayrıca
mısır talaşı doğal bir gübre. Bu gübreyi ziyan etmemiş oluyoruz. Bunun yanında bir
dahaki sene toprağın altında boşluk olması
sebebiyle pulluk daha kolay çekiliyor dolayısıyla daha az mazot harcamış oluyorsunuz. Her çiftçinin pulluk ve ot toplama aleti
vardır. Her çiftçi kolaylıkla bunu yapabilir.
Biz artık anız yakmıyoruz. Kimsenin yakmasını istemiyoruz." dedi.
Köy-Koop Manisa Birliği Meşe
Palamutunu Dünyaya İhraç Ediyor
»» Köy-Koop Manisa Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Dingaz,
2009 yılından itibaren dış pazara açıldıklarını, toplamda 940 ton
işlenmiş ürünü, Çin, İspanya ve Güney Kore’ye ihraç ettiklerini belirtti.
Köy-Koop Habere konuşan KöyKoop Manisa Birlik Başkanı
Nurettin Dingaz, 2007 yılından bu yana Meşe Palamudu
ile ilgili çalışmalar yürütüklerini, çok zorlu bir süreç yaşadıklarını, bu noktaya gelebilmek
adına çok emek harcadıklarını söyledi. Dingaz, “Bilindiği
üzere meşe palamuduyla ilgili
uzun süredir çalışmalar yürütüyoruz. Bu noktaya gelmemiz
kolay olmadı. İnsanları ve üreticilerimizi, bunun ekonomik
değeri olduğuna inandıramadık. Dağda yere dökülen, hiçbir işe yaramadan çürüyüp giden bir şeyin değerli olacağına
inanmadılar. Önceki yıllarda
İspanya’ya, Güney Kore’ye ve
Çin’e ihracat gerçekleştirdik.
Ancak bu ürünün dünyada değişik değerlendirme alanları
var. Özellikle Uzak Doğu ülkeleri, bu ürünü nişasta yapımında kullanıyorlar. Pasta, börek
ve çörek gibi mamullerin daha
uzun süre dayanmasını sağlıyor ve protein değerini yükseltiyorlar. İsviçre, Almanya gibi
ülkelerde domuz yemi olarak
kullanıyorlar. Bu ürün yüzde
yüz organik bir ürün. Ülkemizde de çok miktarda var. Ancak
ekonomik anlamda bu yıllara
kadar değerlendirilmiyordu.
Bizim bütün amacımız bunun
ekonomik değerini arttırıp,
üreticinin ekstradan para kazanmasını sağlamaktır” dedi.
Dünya Gıda ve Yem
Sanayisinde Kullanıyor
Meşe Palamudu’nun dünya
üzerinde pek çok ülkede gıda,
yem sanayisinin yanında ilaç
ve kozmetik sanayisinde de
kullanıldığını ancak Türkiye
pazarında yeri olmadığına değinen Dingaz, “2014 yılı için
çalışmalarımız sürüyor. Bu yıl
için Çin ve Güney Kore’den
arandık. Yakında yabancılar
gelirler. Tekrar bir bağlantı
kurarsak, sahada çalışma yapacağız ve üreticimize katkıda
bulunacağız. Bütün amacımız
budur. Köy Koop Manisa olarak biz Demirci, Selendi, Uşak
ve Balıkesir tarafından bu ürünü topluyoruz. İşleyip paketledikten sonra ihraç ediyoruz.
2009 yılında 500 ton, 2010 yılında 400 ton, 2012 yılında 40
ton işlenmiş ürünü ihraç ettik.
Yerli piyasası yok. Bizim bu
ürünü alıp, işleyip, stok yapıp,
dünya pazarına açılma imkanımız olsa, çok ciddi pazarı
var. Dış piyasaya satamazsak,
iç piyasada satma imkanımız
yok. İnsanlarımız bu ürünü
toplamalı ve kurutup saklamalı. Bizim bu kültürü geliştirmemiz lazım. 2013 yılında
kilo başına 40 kuruş ödeme
yapıyorduk” dedi.
Okul Sütü Programına İlişkin
Uygulama Tebliği Yayınlandı
»» Okul Sütü Programı’na ilişkin Uygulama Tebliği, 10 Eylül 2014
tarihli Resmi Gazete ’de yayınlandı. Öğrencilere haftanın 3 günü
okul sütü dağıtılacak, süte duyarlı öğrenciler yine kapsam dışında
tutulacak. Program 2014-2015 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde
uygulanacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı
ve Sağlık Bakanlığınca ortaklaşa yürütülecek olan, öğrencilere süt içme alışkanlığını
kazandırmak, yeterli ve dengeli beslenmelerine katkıda
bulunarak sağlıklı büyüme ve
gelişmelerini sağlamak amaçlanan Okul Sütü Programı
2014-2015 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde, bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı,
anasınıfı ve ilkokul öğrencilerine Pazartesi, Çarşamba ve
Cuma günleri olmak üzere haftada 3 gün süreyle 200 ml ambalajlı, yağlı, sade UHT içme
sütü dağıtılmasına ilişkin usul
ve esasları kapsayan Tebliğ’e
göre, özel öğretim kurumları, programa eşdeğer süt veya
süt ürünü tüketilmesini sağlamaları halinde, velinin görüşü
esas alınarak kurum yönetiminin kararı doğrultusunda kapsam dışında tutulacak.
Okul sütleri, yurt içinden temin edilen çiğ sütlerden Gıda
İşletmelerinin Kayıt ve Onay
İşlemlerine Dair Yönetmelik
kapsamında onay belgesi veya
yönetmelik hükümlerine göre
geçerli eşdeğer belgeye sahip
ve ülke içinde UHT içme sütü
üretimi yapan gıda işletmelerinden Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yapılacak.
Okul sütü ambalajlarının şekli
ve üzerinde yer alacak hususları, Bakanlığın koordinasyonunda Sağlık Bakanlığı ve
numune alınacak, numunelere ait analiz
sonuçları, Bakanlığa
ve teslimi yapılacak
illerdeki il gıda, tarım
ve hayvancılık müdürlüğüne gönderilecek. Sonuçlar Okul
Sütü Modülüne de
yüklenecek.
MEB belirleyecek. Program
kapsamında, süt dağıtımı öncesi ve tüketim sonrasında
öğrencilere ait bilgilerin Okul
Sütü Modülüne kaydedilmesi,
modüle giriş yapılamadığı durumlarda verilerin toplanması
ve zamanında ulaşılabilir olmasını MEB sağlayacak.
Öğrenci velileri,
öğretmenler, aile
hekimleri ve/veya
sağlık kurumlarınca
süte karşı duyarlılığı
tespit edilen öğrenciler,
okul yönetimleri
tarafından program
dışında tutulacak.
Dağıtılacak okul sütlerinin üretiminden tüketimine kadarki
aşamalarında, Türk gıda mevzuatı ile ihale teknik şartnamesine uygunluğunun denetimi,
il gıda, tarım ve hayvancılık
müdürlüklerince
yapılacak.
Okul sütü üretimi yapılan illerde sütlerin her bir partisinden
Çeşitli nedenlerle dağıtımı yapılamayan
sütler, öncelik aynı
okulda süt dağıtılmayan diğer
günlerde olmak üzere veli izni
olan öğrencilere ya da diğer
kurumlardaki veli izni olan öğrencilere dağıtılmak suretiyle
mahallinde değerlendirilecek.
Programın kamuoyunda tanıtımı, iletişim stratejisinin belirlenmesi ve programda görev
alan kişilerin eğitimleri için
Bakanlık, MEB, Sağlık Bakanlığı ve Ulusal Süt Konseyi’nin
katılımıyla tedbirler alınacak.
Program başlamadan önce ailelere süt içimi sonrası oluşabilecek basit rahatsızlıklar ve
bulguların anlatıldığı, bu bulguların büyük bir bölümünün
geçici ve hafif olduğunun belirtildiği, sütün öneminin vurgulandığı eğitim programları
MEB ve Sağlık Bakanlığınca
düzenlenecek. Program için
gerekli eğitim ve tanıtım materyallerinin temini, yayımı ve
dağıtımı Bakanlık koordinasyonunda, Ulusal Süt Konseyi
tarafından yapılacak.
Köy-Koop Haber Ekim 2014
GÜNDEM
Meralar Kentsel Dönüşüme Açılıyor
»» Son çıkartılan torba yasada, Mera Kanunu’na yapılan bir ekleme ile
Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan
edilen” yerler mera amacı dışında kentsel dönüşüm projeleri kapsamında
kullanılabilecek.
ZMO İstanbul Şube Başkanı Ahmet
Atalık, “Zaten meralarda sınırdayız. Bunları da kaybedersek,
et fiyatları daha da artar” dedi.
Atalık konu ile ilgili yaptığı açıklamasında; “Özü ile bağdaşmayan birçok maddenin eklenmesiyle torba yasa statüsü kazanan
bu yasa vasıtasıyla 4342 sayılı
Mera Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrasına bir bent eklenmiştir. Buna göre “Bakanlar
Kurulunca kentsel dönüşüm ve
gelişim proje alanı olarak ilan
edilen” yerlerin tahsis amacı
değiştirilebilecek (mera amacı
dışında kullanılabilecek), kentsel dönüşüm adı altında betonlaşacak, kentleşecek! Maddenin
gerekçesi de bir o kadar ilginç;
“Mevzuata uyum sağlamak”!
Et fiyatları daha da
yükselir
Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin
kuruluşunda ülke yüzölçümünün %56’sını (44 milyon hektar)
oluşturan mera, yaylak ve kışlaklarımızın oranı günümüzde
%19’a (14,6 milyon hektar) kadar gerilediğini belirterek,
“Ülkemizin yıllık kaba yem ihtiyacı 50 milyon tondur. Kaliteli kaba yem açığımız ise 14,3
milyon tondur. Türkiye 2012
yılında bir ilke imza atmış ve
dönüşüme açıp daraltmanı değil
onu arttırmanın politikalarını
üretmeli.
samanı dahi yurt dışından alır
olmuştur, meralarımızın imara açılmaya değil, ıslah edilerek
otlatma kapasitelerinin artırılmasına ihtiyacı vardır, Anayasa
Mahkemesi’nin bu olumsuzluğa
dur dememesi durumunda çocuklarımız meralarda otlayan
hayvanları ancak süt kamyonlarının üzerindeki resimlerde görebilecektir, mera ile bağlantısı
kalmayan hayvanların ürünlerinden sağlık beklemek de boş
bir ümit olacaktır, Türkiye’nin
hayvancılığı geliştirmeye çalışırken meraları daraltmasının zaten oldukça yüksek olan
kırmızı et fiyatlarını daha da
yükseltecektir”dedi.
Atalık; “Türkiye hayvancılığını
geliştirmeye çalışıyor. Gerek küçükbaş gerek büyükbaş sayısını
hızla arttırma uğraşı veriyor.
Bu noktada tüketicinin ucuz ete
ulaşabilmesi kapsamında hayvancılık işletmelerinin bedava
yem kaynağı olan meralara çok
büyük ihtiyacı var. Herkesin kırmızı ete ulaşımını hedefleyen bir
tarım politikası meraları kentsel
“Eskiden nüfus azdı, tarım arazileri yetiyordu. Ancak nüfus artınca meralar tarım arazileri olarak
kullanılmaya başlandı. İstisnai
maddelerle de meralar işgale uğradı. Üstüne buralardaki kaçak
yapılaşmaya da aflar getirildi.
“Yani şu anda Türkiye’deki meralar sınırlarının sonuna dayanmış vaziyette. Eldeki mevcutları
korumamız gerekiyor. Çünkü
nüfus artmaya devam ediyor.
Başka mera ve tarım arazisi
yok artık. Her yere konut yaparak ekonomiyi inşaat sektörüne
dayandırırsanız doğal varlıklar
kalmaz. Bu da yaşam alanlarımızın tükenmesi anlamına geliyor.” diye konuştu.
Atalık, enflasyon yüzde 9,3 olmasına rağmen yem ve gübre
fiyatlarının bunun üstüne çıktığını, üreticinin iflas eşiğine
geldiğini belirterek, “Besi yemi
fiyatı, saman ve yemlik buğdaya
yüzde 11, mısıra yüzde 32, gübreye yüzde 24 zam geldi. Üreticinin bunu karşılayarak hayvancılığa devam etmesi mümkün
değil. Aradaki aracı ve marketleri hesaba katmıyorum bile. Bu
düzenek iflas eder. Her sene çiftçinin alım gücü düşüyor. Tüketici ise oldukça yüksel bedellerle
ete ulaşamıyor.” dedi.
5
Toprak Korumama ve Araziyi Tahrip
Etme, Köylüyü Yok Etme Kanunu
»» 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu en
son Mayıs ayında değişti. Kanun çeşitli açılardan incelenebilir.
Ancak en dikkati çekici özelliği köylülüğü belli bir süre içinde
tasfiye edici özellikleri.
Ancak tarımda gelirTabii kanunu savunanlar
lerin çok düşük oldubunun devrim niteliğu bilindiğine göre bu
ğinde olduğunu iddia
yükün altına hiçbiriediyorlar. Kanunu siz
nin girmek istemeyede incelemek istiyorceği de düşünülebilir.
sanız şu web adresine
Bu durumda arazi
gidin: http: www.mevProf.Dr. Tayfun ÖZKAYA satılacaktır. Kim alır
zuat.gov.tr/MevzuatEge Üniversitesi Ziraat Fakültesi sizce. Büyük sermaye
Metin/1.5.5403.pdf
sahibi şirketler. İ[email protected]
Madde 8/A’da “İl ve
nen de budur sanırım.
ilçelerin yeter gelirli
tarımsal arazi büyüklükleri bölge fark- Şimdi Çeşme’deki bu iki çiftçi 85 dekarı
lılıkları göz önünde bulundurularak bu bölseler ve yoğun tarım yapsalar her ikisi
Kanuna ekli (1) sayılı listede belirlen- de çok iyi olmasa da geçinebilir. Ayrıca
miştir. Tarımsal araziler bu Kanuna ekli bu işletmeler kooperatif şemsiyesi altın(1) sayılı listede belirlenen yeter gelirli da örgütlenseler verimlilikleri artar bile.
tarımsal arazi büyüklüklerinin altında Ürünleri doğrudan tüketiciye satılsa geifraz edilemez, bölünemez.” denmekte- lirleri daha da artar.
dir. İlk bakışta yasa tarım işletmelerinin Biz de isteriz ki toprak bölünmesin. Ama
aşırı düzeyde küçülmesine kesin bir set o zaman neden ülkede aile planlamaçekiyor gibi görünmektedir. Ekli listeye sı uygulanmıyor. Her ailenin iki çocuğu
baktığımızda iller ve ilçelerdeki rakamla- olsa işletmeler hiç küçülmez. Kentlerde iş
rın birbirine oldukça yakın olduğunu gö- yok. Toprağı alamayan iki kardeş de kenrüyoruz. Bu işin ilginç bir yanı ama bunu te gidince onları işsizlik bekliyor. Tarım
geçelim.
işletmeleri bölünmesin istiyorsak ileri
Şimdi İzmir Çeşme’de 85 dekarlık teknoloji ürünleri üretmeliyiz, istihdamı
sulanan bir arazi yeter geliri sağla- arttırmalıyız. Böyle bir gelişim de yok.
yacak bir miktar olarak görülmek- Bu yasa yavaş yavaş da olsa köylütedir. Diyelim ki burada iki oğlu lerin elindeki toprakların şirketolan bir babanın ölümü üzerine bu lerin eline geçmesine yardımcı olişletme bölünemeyecektir. İkisi de maktadır. Devrim falan değildir. Hatta
ehil olduğunda biri diğerine hak- serbest piyasaya bile aykırıdır. Küçük sakını ödeyecektir. Ödeyemediğinde nayi şirketleri kurulmasına engel var mı?
yasada devletin ödeyecek olan tara- Yok. Tarımda niye var? Bu bir zorbalıktır.
fa faiz açısından destekli bir kredi Anayasa mahkemesi iptal etse gayet yesağlayabileceği de yazılmaktadır. rinde olur.
6
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
Köy-Koop Bursa Birliği Ankara Tarım Fuarındaydı
»» İnfo Fuarcılık tarafından düzenlenen “18. Uluslararası Tarım Fuarı” 18-21 Eylül
2014 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşti.
Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen fuarda; açılışını Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Tarımı Reformu Genel Müdürü Gürsel Küsek ile
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in yaptığı fuara
tarım sektöründe faaliyet gösteren
tüm imalatçı sektöre ait kurum, kuruluş ve işletmeleri yer aldı.
Köy-Koop Bursa Birliği Trilyebirlik
markası ile katılım sağladığı fuara kooperatif ortaklarının üretmiş
oldukları zeytin, zeytinyağı, salça
ürünleri ile stantdaki yerini aldı.
Gerçekleşen fuar hakkında bir değerlendirmede bulunan Köy-Koop
Bursa Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız,
»» Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 5. İstanbul
Finans Zirvesi'nde gerçekleşen Ekonomi
Koordinasyon Kurulu toplantısında Gıda
enflasyonunun kontrol altına alınması ile ilgili
olarak, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Müsteşarının başkanlığında tarım ürünleri ile ilgili
bir komite kurulması kararı aldıklarını söyledi.
“Kooperatiflerimizin hem kendilerini hem de ürünlerini tanıtmak için
fuarlarda yerimizi alıyoruz. Siyah
zeytin, yeşil zeytin, zeytinyağı, domates ve biber salçalarımız ile artık
bir markayız. Özellikle bu ürünlerimiz fuarlarda tüketiciler tarafından
çok ilgi görüyor. Özellikle Ankaralı
tüketicilerin ürünlerimize güveni ve
ilgisi bizleri çok memnun ediyor. Perakende satışlarımızın yanında, top-
tan siparişlerde alıyoruz.” dedi.
3 gün süren fuara, sektördeki toptancılar, bayiler ve perakendeciler,
tarım teknolojileri, araç, gereç, malzeme üreticileri ve ithalatçıları, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
öğretim üyeleri ve öğrencileri, Tarım
Alet ve Makineleri imalatçıları, gönüllü kuruluşlar, çiftçiler, sivil toplum örgütleri, Belediyeler, Sanayi ve
Ticaret Odaları, Kooperatifer katıldı.
Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü
Ana Statüsü Belirlendi
»» Et ve Süt Kurumu (ESK), kesimlik ve besilik hayvan, kırmızı et, balık, kümes
hayvanları, süt ve süt ürünlerini alıp satabilecek, gerektiğinde ithal veya ihraç
edebilecek.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca hazırlanan “Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü Ana Statüsü” Resmi
Gazete’nin 25 Eylül 2014 tarihli ve
29130 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre, Et ve Süt
Kurumu Genel Müdürlüğü tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve
sorumluluğu sermayesiyle sınırlı bir
iktisadi devlet teşekkülü olacak. Özel
hukuk hükümlerine tabi olacak Et ve
Süt Kurumu, Sayıştay’ın denetimine tabi olacak. Teşekkülün merkezi
Ankara’da olacak, Yüksek Planlama
Kurulu kararı ile değiştirilebilecek.
Yeni Tebliğe göre, Et ve
Süt Kurumunun faaliyet
konuları şöyle olacak:
• Kesimlik ve besilik hayvan satın
almak, satmak, kesim öncesi beslemek veya besletmek, gerektiğinde
ithal veya ihraç etmek, kırmızı et,
balık, kümes hayvanları, süt ve süt
ürünlerini satın almak veya satmak,
gerektiğinde ithal veya ihraç etmek,
işleyerek mamul hale getirmek, yan
ürünlerini üretmek ve bunları muhafaza etmek, iç ve dış piyasada satmak.
• Erken veya geç kesim imkânı verecek kademeli fiyat uygulaması yapmak.
• Hayvansal ürünler, et, süt ve balık
piyasasında, gıda güvenliği çerçevesinde, kalite standardını veya belirli
vasıfta hayvan ırklarını teşvik edici
kademeli fiyat uygulamalarına yönelik politikalar uygulamak.
• Kamuya veya özel sektöre ait firmalarla teknik işbirliği ve her türlü sınaî mülkiyete dair anlaşmalar
yapmak, yurt içinde ve yurt dışında
faaliyet konularıyla ilgili tesislerin
kurulması ve işletilmesi için taahhütlere girmek, yerli ve yabancı gerçek ve tüzel kişilerle kendi faaliyet
konuları ile ilgili işbirliği ve ortaklık anlaşmaları yapmak, kurulmuş
Tarım Ürünleri ile İlgili
Komite Kurulacak
olan şirketlere iştirak etmek veya
yeni şirketler kurmak.
• Ulusal ve Bakanlıkça uygun görülen uluslararası örgütlere üye olmak.
• Teşekkülün temel amacı çerçevesinde; bütün sektör paydaşlarının
ve sivil toplum kuruluşlarının piyasadaki gelişmeler ve alınacak tedbirlere yönelik olarak talep ve önerilerinin değerlendirileceği istişare
toplantıları yapmak, sektörün gelişmesine katkı sağlamak.
• Kamu kurum ve kuruluşlarının
hayvancılık, et, süt ve balık üretimi
ve ticaretine yönelik teşvik ve destekleme faaliyetlerinde işbirliği yapmak, bu kurumların teşvik ve destek
içeren program ve projelerinin hazırlanmasında ve uygulanmasında
görev almak.
• Faaliyet konuları ile ilgili yurt içinde veya yurt dışında; Her türlü müşavirlik hizmeti vermek veya almak,
eğitim, yayım, etüt,
araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinde bulunmak, ulusal ve uluslararası piyasa ve borsaları takip edebilmek
için her türlü teknik
altyapıyı kurmak veya
kurdurmak. Tesisler
kurmak, işletmek, satın almak, satmak, kiraya vermek, mevcut
veya yeni inşa edilecek tesisleri kısa veya
uzun süreli kiralamak,
bunlarla ilgili taahhüt ve müşavirlik
hizmetlerini yapmak ve yaptırmak.
Gerekli her türlü malzemeyi temin
ve tedarik etmek. Ticaretle iştigal etmek, alım ve pazarlama faaliyetleri
kapsamında mümessillikler, irtibat
büroları, satış mağazaları, pazarlama şirketleri kurmak, ana bayilik ile
bayilikler vermek. Müesseseler, bağlı ortaklıklar ve iştirakler kurmak.
Her türlü taşımacılık, tahmil-tahliye, kesim, parçalama veya işleme,
bakım-onarım ve benzeri hizmetleri
yapmak veya yaptırmak, bunlar ile
ilgili hizmet satın almak. Hurda ve
atıl vaziyetteki taşınır ve taşınmazları satmak. Bu işlerden herhangi birinin yapılması amacıyla tesisler kurmak, işletmek, taşınır ve taşınmaz
mallar satın almak ve satmak, kiraya
vermek veya kiralamak, kendisinin
veya iştiraklerinin borç ve alacakları
için leh ve aleyhte ipotek, rehin vermek ve almak, gayrimenkulleri üzerinde diğer ayni hakları tesis etmek,
iştiraklerine kefil olmak, bu amaçlar
için gerekli olan her türlü işlemi yapmak.
• Teşekkülün amaç ve faaliyet konuları Yüksek Planlama Kurulu (YPK)
kararı ile değiştirilebilecek.
Öte yandan 22 Ağustos 2006 tarihli
ve 26267 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Et ve Balık Kurumu Genel
Müdürlüğü Ana Statüsü yürürlükten
kaldırıldı.
Komitede ilgili diğer
bakanlıkların müsteşarları ve kurum
yetkililerinin
de
bulunacağını ifade
eden Babacan, komitenin tarım ürünleri piyasasını yakından izleyeceğini
belirtti.
Komitenin çok yakında Başbakanlık Genelgesi ile
resmen kurulacağını bildiren Babacan, tarım ürünlerinin özel bir
izlenmeye ihtiyaç duyulduğuna
işaret etti.
Hedef Aracıları Azaltmak
Öncelikle gıda alanında mikro reformlar için çalışacak bir komite
oluşturuluyor. Ardından enflasyonun düşürülmesi için gıda ithalatı
kontrol altına alınacak. Üretici,
tüketici fiyatları arasındaki yüksek
farkın düşürülmesi için aracılar
azaltılacak. Bazı ürünlerde lisanslı depo sistemi ile hasat mevsimi
dışında oluşacak fiyat istikrarsızlıklarının önüne geçilecek. Ayrıca
üretim maliyetlerinin düşürülmesi için üretici desteklenecek. Son
olarak da kırsal yatırımlar teşvik
edilecek. Son yılların en kurak
yılı olması, Irak'taki gelişmeler,
Rusya ile batı arasındaki gerginlik Türkiye'de gıda fiyatlarını tırmandırdı. Üretici fiyatı ile market
fiyatı arasındaki fark bazı gıda
ürünlerinde nereyse yüzde 500'e
ulaştı. Örneğin maydanozda yüzde
492, limonda yüzde 415, marulda
yüzde 330 oldu. TÜİK verilerine
göre, gıda ve alkolsüz içecek fiyat-
ları Ağustos'ta geçen
yılın aynı dönemine
göre yüzde 14.44 artış gösterdi. Enflasyon
hesaplamasında yüzde
24,5 ağırlığı bulunan
gıda ve alkolsüz içeceklerde görülen bu artış,
tüketici fiyatlarındaki yıllık artışın yüzde
9.54'e yükselmesinde
en önemli etkenlerden biri oldu.
Üretici Örgütlerinin
Pazara Erişimi
Kolaylaştırılacak
Gıda güvenliği konusu Kalkınma
Planı'nın önemli bir ayağını oluşturuyor. Gıda güvenliği için ürün
piyasalarında ve çiftçi gelirlerinde
istikrar gözetilerek etkin stok yönetimi, üretim, pazarlama ve tüketici
zincirinde kayıpların azaltılması,
dış ticaret araçlarının etkin kullanımı sağlanacak. Üretici örgütlerinin pazara erişimi kolaylaştırılacak.
Gıda güvenliğine ilişkin komite
konjonktürel ve yapısal önlemlerin
fiyatlar ve enflasyon oranı üzerindeki etkisi açısından Merkez Bankası
da çalışmalara katkı sağlayacak.
Gıda fiyatlarındaki aracı etkisi de
masaya yatırıldı. Özellikle tarım ve
gıda ürünlerinde aracı kârlarının
yüksek olduğu tespiti yapıldı. Gıdada üretici tüketici fiyatları arasındaki yüksek farkın makul seviyelere çekilmesi için aracıların
azaltılması öngörülüyor. Pazarlama maliyetlerinin düşürülmesi
için üretici örgütlerinin rolü artırılacak. Böylece, ürünlerin uluslararası piyasada rekabet gücü artacak.
Samsun - Ordu şeridi, beyaz
kum midyesi avcılığına açıldı
»» Samsun Yakakent İlçesi Çayağzı Burnu ile SamsunOrdu İl sınırındaki Akçay’ın denize döküldüğü yer
arasında kalan karasuları, beyaz kum midyesi
avcılığına açıldı.
Resmi Gazete'nin 03 Eylül 2014 tarihli sayısında yayımlanan Ticari
Su Ürünleri Avcılığını düzenleyen
2012/ 65 no’lu Tebliğde yapılan
değişikliğe göre;
03 Eylül 2014 tarihi itibarı ile yürürlüğe giren Tebliğde yapılan değişikliğe göre;açıklanan kara suları
dışında kalan; Rumeli Karaburnu
ile Kefken Adası- Fener arası, Tosun Burnu ile Çayağzı Burnu arası,
Samsun- Ordu İl sınırı arasındaki
Akçay’ın denize döküldüğü yer İle
Gürcistan sınırı arasında kalan karasular ise kum midyesi avcılığına
kapalı alanlar olarak belirlendi.
Dünya Gıda Günü 16 Ekim’de
»» FAO, bu yıl Dünya Gıda Günü’nün ana temasını
“Aile Çiftçiliği” ve “Dünyayı Besle, Yeryüzünü
Önemse” olarak belirledi.
Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS)
organizatörlüğünde yapılacak etkinliğe; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Birleşmiş Milletler
Gıda ve Tarım Teşkilatı
(FAO) Türkiye Temsilciliğinin işbirliği ile 16 Ekim
2014 tarihinde İstanbul’da
Grand Cevahir Kongre
Merkezi’nde gerçekleşecek.
Köy-Koop Haber Ekim 2014
TARIM
Türkiye’nin "Şeker"iyle
Oynanıyor…
»» TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden
Güngör, Şeker Kanun Tasarısı üzerinden oynanan
oyunlara karşı uyardı.
Özden Güngör yaptığı yazılı
açıklamada şunları kaydetti: Şeker sanayi, hayvancılık
ve yem girdisi başta olmak
üzere şekerpancarı birçok konuda ülkemizin
stratejik ürünlerindendir. Şekerpancarı gibi
sosyolojik, ekonomik
ve de kültürel öneme
sahip bir ürün üzerinde politik oyunlar son
zamanlarda sıkça gündeme gelmektedir. "Ekonomiye her yıl milyarlarca TL katkı sunan bir ürün ve sektör,
bazılarının iştahını kabartıyor." İşte,
bu yüzden şekerpancarı ile pancar
şekeri ile oynanıyor. Milyonların geleceğini umursamadan da lobilerle,
uluslararası tekellerle yasal düzenleme adı altında "gelecek yok edilmek"
isteniyor. Bunun için Şeker Kanunu
değiştiriliyor.
Şeker Kanunu tasarısı
"şeker" üzerindeki oyunları
da açığa çıkarmaya başladı.
Kanunun değiştirilmesini isteyenler avuçlarını ovalayarak bekliyorlar.
Tüm güçleri ile şekerpancarından yapılan şekerin yerini glikoz, izoglikoz,
fruktoz şurubuna bıraktırmak isteyen
lobiler var güçleriyle çalışmaktadırlar.
Amaç ülkemizin, çiftçimizin çıkarı
değil, şekerpancarının sürdürülebilir
üretimi değil, topluma sağlıklı, doğal
şeker yedirmek ise hiç değil.
Şeker Kanunu değişikliği ile yapılmak istenenler; glikozun kota kapsamı dışına çıkartılması ve Nişasta
Bazlı Şeker (NBŞ) kotalarının artırılmasıdır (hatta zamanla tamamen
kaldırılması). Tasarıda kamuoyu
algısını değiştirmek amaçlı olarak
NBŞ`ler "diğer şekerler" adı altında
gizlenmektedir. Bu durum üreticiyi
ve de tüketiciyi kandırmak anlamına
gelmektedir. Ayrıca, söz konusu Kanun tasarısında diğer şekerler için
belirlenecek toplam A kotası, ülke
toplam A kotasının %15`i olarak
belirlenir." ifadesi yer almaktadır.
Bu şu anlama gelmektedir; "diğer
şekerler" tanımı içerisine gizlenen
NBŞ`lerin %10 olan kotası %50 artışla %15`e çıkarılmaktadır. (Mevcut Kanunda Bakanlar Kurulu`nun
%50 eksiltme veya artırma yetkisi
var). Pancar şekerine alternatif bir
ürüne ayrıcalık tanınarak kota artırımının tarım sektörünü ve pancar
sanayinin desteklediği yan sektörleri olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır.
Mevcut Kanunda bile AB ortalamalarının çok üzerinde üretim kotası
verilen NBŞ`lerin kotasının %15`e
çıkarılmasının pancar şekeri sanayine, pancar üreticilerine etkisi çok
büyük olacaktır. 125 bin ton şekere
karşılık gelen bu artırım Doğu Bölgelerimizde yer alan 4 şeker fabrikasının kapanması, 1 milyon ton
pancarın üretilememesi, yaklaşık
200 bin dekar alanın pancar üretimi
dışında kalması, en az 10 bin ailenin
pancar üretiminden uzaklaşması
anlamına gelmektedir.
Tasarı Kanunlaşırsa Şeker Kurulu
Özerk Bir Yapıdan Siyasi Bir Yapıya Dönüşecektir… Çünkü tasarı
halindeki Şeker Kanunu ile Şeker
Piyasası Düzenleme ve Denetleme
Kurulu`ndaki üye sayısının 7`den
5`e düşürülmesi ve üyelerin tama-
mının ilgili Bakanlıkların önereceği kişiler arasından seçilmesi öngörülmektedir. Üyelerin
Bakanlar Kurulu tarafından
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı
temsilcileri ile sanayiyi
temsilen Bilim Sanayi ve Teknoloji
Bakanlığı, çiftçi örgütlerini temsilen
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından önerilen ikişer isimden birini seçmesiyle oluşturulacağı
ifade edilmektedir. Burada hemen
fark edileceği gibi çiftçi örgütlerinin
söz hakkı yok ve tamamen Yürütmeye bağlı bir yapı ortaya konuluyor.
Mevcut Kanun eleştirilirken Kurumun ve Kurulun yapısı anti demokratik olarak bulunurken, daha
demokratik bir çözümün beklendiği
Tasarıdan tam tersi bir durum ortaya çıkmaktadır. Böyle bir yapı çiftçi
örgütlülüğünü gözardı etmektir.
Şekerpancarı ve pancar şekeri üzerindeki oyunlardan biri de şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Şeker
fabrikaları ülke ekonomisine olduğu kadar fabrikalarının bulunduğu
bölgelerde de bugüne kadar olduğu
gibi bundan sonra da etkisini artıracak bir şekilde çalışmaya devam
etmelidir. Bundan hareketle şekerde özelleştirme önemli bir konudur
ve sadece ekonomik boyutları ile ele
alınamayacak kadar da hassasiyet
göstermektedir. Son 10-12 yıl içerisinde yaklaşık 2,5 milyon ton pancar
şekeri üretiminin daralmasının hayvancılığa yansıması 6,3 milyon ton
yaş pancar küspesinin ve 800 bin ton
melasın kullanılamaması şeklinde
olmuştur. NBŞ kota oranlarının ülkemizde AB ülkelerine oranla yaklaşık 3 katı oranında fazla uygulanmasının sadece et üretimine olumsuz
yansıması yaklaşık 200.000 tondur.
Maliyeti Ağır Olacak
Sonuç olarak; bir kanundan öncelikle beklenen, koşulların daha da
iyileştirilmesi, vatandaşın çıkarının
gözetilmesi, ülkenin stratejik ürünlerinin korunmasıdır. Oysa Şeker
Kanun Tasarısı şekerpancarı üreticilerini ve doğal şeker üretim sektörünün aktörlerini hayal kırıklığına
uğratmakta ve derin kaygılar yaratmaktadır. Kanun tasarısı on yıllardır
elde edilmiş çiftçi ve çiftçi örgütlerinin haklarını elinden almakta, buna
karşılık uluslararası lobileri, yani
NBŞ üreticilerini güçlendirmektedir.
4634 sayılı Şeker Kanununda bazı
gereksinimlerden hareketle kuşkusuz değişikliğe gidilebilir. Fakat bu
değişiklikler ülkemiz çıkarına, üreticimiz çıkarına, sektörün haklarını
korumak adına olmalıdır. Bu hali
ile ülkemize, üreticimize hizmet etmeyen tasarı, %10`luk üretimi temsil eden NBŞ`yi, %90`ı temsil eden
pancar şekerine tercih etmektedir.
Bu değişiklikler kimlerin uğruna
yapılmak istenmektedir. Kanunlar,
yasal düzenlemeler her şeyden önce
kamu çıkarı gözetilerek hazırlanmalıdır, çıkarılmalıdır. Aksi takdirde
ortaya çıkacak faturanın ekonomipolitik ve sosyo-politik maliyeti ağır
olacaktır. Bu nedenle; "Türkiye`nin
şekeri ile oynamayın."
7
BM Gıda ve Tarım Örgütü: Her 9 kişiden 1'i Aç
»» BM’nin Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2014 yılı raporunda dünyada her 9 kişiden
1’inin aç olduğunu duyurdu. FAO’ya göre 805 milyon kişi kronik olarak açlığın
pençesinde.
FAO, BM Genel Kurulu’nun toplanmasına bir hafta kala dünya beslenme raporunu açıkladı. Raporda
BM’nin bin yıl hedefleri arasında
yer alan açlıkla mücadelede ilerleme kaydedildiği belirtilirken, tüm
çabalara rağmen kronik açlığın kabul edilemez derecede yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Açlığı kronik
beslenme yetersizliği olarak tanımlayan Gıda ve Tarım Örgütü, 2014
raporunda açlıkla mücadele için
öneriler sıralanırken, son 12 yıldaki
200 milyon insanın açlıktan kurtarıldığı belirtiliyor.
1990-1992 arası yüzde 18.7 olan açlık oranı 12 yılda yüzde 11.3’e düştü. Yani 20 milyon kişiye ulaşıldı.
Bu da açlıkla mücadelede kararlı
ve verimli adımlar atılırsa sorunun
tamamen aşılabileceğini gösteriyor.
BM’nin 1000 yıl kalkınma hedeflerinden biri olan 2015’te açlık oranını
yarıya düşürme (yüzde 9) hedefine
çok yaklaşıldı. Hedefin tutturulması
için 465 gün daha var.Rapor gerekli
adımların atılması halinde 2025’te
Kıtalara göre açlık sorunu
dünyanın açlık sorununu tamamen
yenebileceği öngörüsünde bulunuyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün
verilerine göre hazırlanan aşağıdaki
grafik açlığın yoğun olduğu bölgelerde son on yıldaki değişimi gösteriyor. 2012 – 2014 yılları arasında
805 milyon kişi yani her 9 kişiden
1’i kronik açlığın pençesinde. Gıda
yetersizliğinin en yaygın olduğu
bölge iç karışıklıklar ve doğal felaketler Güney Asya’da. Afrika’da her
dört kişiden 1’i kronik olarak aç.
Asya’nın büyük bölümünde açlık
sorunu var. Dünyada açlıkla boğuşanların üçte ikisi Asya’da.
Latin Amerika ve Karayipler’de açlıkla mücadelede büyük mesafe katedildi. Gıda bulamayanların üçte
ikisine gıda ulaştırıldı. Açlık bir çok
ükede yenildi. Bunda hükümetlerin
sosyal güvenlik ve ziraattaki üretime önem vermeye başlamasının
payı büyük. 1992’den beri 63 ülke
açlıkla mücadelede hedefi tutturdu.
Gelişmekte olan 11 ülkede yetersiz
beslenenlerin oranı yüzde 5’in altına düştü. Afrika, Güney Amerika ve
bazı ülkelerde gıda güvencesi ve beslenme konularında siyasi kararlılık
güçlendi. Gıda yetersizliğiyle ilgili
sorunlar sadece nicelik değil gıda
çeşitliliği ve kalitesini de kapsıyor.
Fiziksel olarak gıdaya ulaşılabilme
boyutu, karayolu, demiryolu yoğunluğu önemli. Yerli malı gıdaya erişim
gıda fiyatlarını da etkiliyor. Ayrıca
yetersiz beslenmenin kronikleşmesini de önlüyor. Eldeki gıda kaynaklarından yeterince yararlanabilmek
için adımların atılması gerekiyor.
8
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
Kooperatif Tüzel Kişiliğini Yok
Saymak!
Çevre İzin ve Lisans
Yönetmeliği Yayınlandı
»» Bir kooperatifin ana sözleşmesi incelendiğinde kooperatiflerin işleyişi ile
ilgili organların belirlendiği ve bu organların görevlerinin, sorumluluklarının
ve yetkilerinin neler olduğunun maddeler halinde belirtildiği görülecektir.
»» Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan Çevre
İzin ve Lisans Yönetmeliği, 10 Eylül 2014 tarihli Resmi
Gazete ‘de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Diğer taraftan her organın yetkililerinin görevleri ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmemesi
veya suiistimali halinde cezai
yaptırımlara muhatap olacağı da
farklı farklı yasalarla hükme bağlanmıştır.
Çok doğaldır ki Türkiye Cumhuriyeti yasaları tüm özel ve tüzel
kişiler gibi kooperatiflerimizi de
bağlamakta, kişi ve kurumların
görevlerini ve sorumluluk sınırlarını da belirlemektedir.
Kooperatifler bir tüzel kişilik olarak aynen şirketler gibi Ticaret
Siciline kayıtlı olarak faaliyetlerini yürütmekte, eksik hükümlerle
ilgili olarak da Anonim Şirketler
hukukuna atıf yapılmaktadır.
Tüzelkişilerde organların faaliyetleri yönünden tanımında” Tüzel
kişilerde organ, tüzel kişinin işlevlerini, yasaya ve tüzel kişinin ana
sözleşmesine veya tüzüğüne göre,
bağımsız olarak yerine getirmek
üzere seçilen veya kendisine bu işlevleri bağımsız olarak yerine getirme yetkisi, dışardan belli olacak
biçimde verilen kişi ya da kişilerdir.”* denilmektedir.
Yasalarla, tüzel kişiliklerde organların faaliyetlerinin ve faaliyetleri yürütmek üzere seçilen
kişilerin görev ve sorumlulukları
ile ilgili olarak, adli soruşturmayı, yargılamayı yürütecek ve müeyyide uygulayacak kurumlarda
belirlenmiştir.
Ana sözleşmelerde genel kurulun
yetkileri ve genel kurulca alınan
kararların (Mevzuata uygun olmak kaydıyla) yönetimi ve ortakları bağladığı hükmü dikkate
alınmak zorundadır. Yönetim kurulunun bu kararları uygulamak
gibi bir mükellefiyeti olduğu da
unutulmamalıdır.
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı
Özellikle son
zamanlarda Gıda
Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının destekleme
uygulamalarında, bir
tüzel kişilik olarak
kooperatif organlarının
yetki ve sorumluluklarını
dikkate almayan
uygulamaları ile
karşılaşılmaktadır.
2013 yılı anaç sığır destekleme
bedellerinin birliklerin banka
hesaplarına intikal ettirilmesinin ardından, birliklerin banka
hesaplarına bloke konulmasını
anlamak mümkün değildir. Bakanlığın muhatabı, destekleme
bedelini gönderdiği bölge birliğidir. Birlikler açısından birim kooperatifler dururken, doğrudan
kooperatif ortağı ile muhatap olmak, o tüzel kişiliği hiçe saymak
anlamı taşıyacaktır. Allahtan uygulamanın hatalı olduğu görülmüş ve hatadan dönülmüştür.
Süt desteklemelerinde üçer aylık
dönemler halinde birim kooperatif ortaklarından tek tek taahhüt
alınması da son derece yanlış bir
uygulamadır. Bölge birliğinin yasal muhatabı birim kooperatiftir.
Birlik ve kooperatif yönetiminin
usulsüz işlemlerinin sorumlusu
o yönetimde görev alanlardır.
Usulsüz işlemlerinden dolayı
yargı karşısında hesap vermek
durumunda olanlarda kendileridir. Organların görev ve sorumluluklarını yerine getirmemeleri
halinde izlenecek yargı yolu da
bellidir. Suç oluşmadan cezai
müeyyide uygulamak hukukun
temel ilkeleri ile de bağdaşmaz.
Dilekçe alma yöntemi külfet ve iş
yükü getirmekten başka hiçbir işe
yaramayacak, sorunların çözümüne de katkı sağlamayacaktır.
Çözüm; Her kuruluşun kendi
mükellefiyetini yerine getirmesi,
bu mükellefiyeti yerine getirmeyenler için yasal yolların kullanılabileceğinin bilinmesidir.
Diğer taraftan kooperatiflerin,
ortaktan merkez birliğine kadar
hiyerarşik yapılanması son derece önemlidir. Bakanlığın her türlü uygulamasında bu yapı mutlak
dikkate alınmalıdır.
Nitekim tarımsal desteklemelerle
ilgili 2014 yılı uygulama tebliğinin 25 maddesi ile, örgütlenmede
ve destekleme uygulamalarında
uzun zamandan bu tarafa sorun
olan örgütlenme karmaşası önemli ölçüde aşılmış görünmektedir.
Ancak, bu düzenleme ile süt desteklemelerinde her örgütün kuruluş yasalarına uygun olarak işlevini
yerine getirecek olma zorunluluğu
getirilmişken, anaç sığır desteklemesinde bu zorunluluğun görülmemesi çifte standart bir uygulama olacak, yeni sorunlara ve
karmaşaya neden olabilecektir.
Aslında sorun yasalarda değil,
ikincil, üçüncül mevzuatın hazırlanmasında ve uygulama ile ilgili
yaklaşımda ve bakış açısındadır.
* Çelik Ahmet Çelik
TZOB: Temmuz'da 743 Bin Ton İnek Sütü
Sanayiye Aktarıldı
»» Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
sanayiye aktarılan inek sütü miktarının temmuz ayında yüzde 10,03, ocaktemmuz döneminde yüzde 9,72 arttığını belirtti.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2014 yılı Temmuz ayında sanayiye aktarılan inek sütü
miktarının geçen yılın aynı ayına
göre, yüzde 10,03 artışla 675 bin
158 tondan 742 bin 901 tona yükseldiğini belirtti. Bayraktar, 2013
yılı Ocak ayında 637 bin 956 ton
olan sanayiye aktarılan süt miktarının, Şubat ayında 622 bin 381
ton, Mart ayında 710 bin 712 ton,
Nisan ayında 733 bin 380 ton,
Mayıs ayında 772 bin 785 ton,
Haziran ayında 692 bin 84 ton,
Temmuz ayında 675 bin 158 ton,
Ağustos ayında 628 bin 996 ton,
Eylül ayında 594 bin 456 ton,
Ekim ayında 605 bin 194 ton, Kasım ayında 611 bin 918 ton, Aralık ayında 653 bin 490 ton olduğu
bilgisini verdi.
2014 Ocak ayında sanayiye 710
bin 33 ton, Şubat ayında 684 bin
115 ton, Mart ayında 789 bin 355
ton, Nisan ayında 793 bin 573
ton, Mayıs ayında 828 bin 417,
Haziran ayında 767 bin 112, Temmuz ayında ise 742 bin 901 ton
inek sütü aktarıldığını belirten
Bayraktar, şunları kaydetti:
“2013 yılında sanayiye 7 milyon
938 bin 510 ton inek sütü aktarılmıştı. Sanayiye aktarılan inek
sütü miktarı Temmuz ayı itibarıyla yıllık bazda 8 milyon 409
bin 559 ton ile 8,4 milyon tonu
aştı. Ocak-Temmuz dönemlerine
bakıldığında 2013 yılında 4 milyon 844 bin 456 ton olan sanayiye aktarılan inek sütü miktarı,
2014 yılında yüzde 9,72 artışla 5
milyon 315 bin 506 tona ulaştı.
Toplam süt üretimi 2013 yılında
18,2 milyon tonu aşmış durumda.
Sürekli artan süt üretiminin sekteye uğramaması için tüketimin
artırılması gerekir. Sütün, çocukların gelişimi ve insan sağlığı açısından faydalı bir besin olduğu
tartışılmaz. Bu çerçevede, bu yıl
da uygulanacak okul sütü programını, TZOB olarak çok önemsiyor
ve sonuna kadar destekliyoruz.
2014-2015 dönemi okul sütü ile
uygulama esaslarının belirlendiği
tebliğ, Resmi Gazete’nin dünkü
sayısında yayımlanarak yürürlüğe girdi. Sağlıklı çocukluk, sağlıklı nesiller demektir. Bu yüzden
henüz küçük yaşta iken çocuklara
düzenli süt tüketimi alışkanlığının kazandırılması gerekiyor."
Yönetmelikte, 2872 sayılı Çevre Kanunu
gereğince, çevre izni veya çevre izin ve
lisansına tabi işletmeler, çevresel etkilerine göre “Çevreye kirletici etkisi yüksek
düzeyde olan işletmeler” ve “Çevreye
kirletici etkisi olan işletmeler” şeklinde
ekli iki ayrı liste halinde sınıflandırıldı.
Söz konusu listelerde yer alan işletmeler, faaliyette bulunabilmek için öncelikle geçici faaliyet belgesi, geçici faaliyet
belgesi alanlar da belge tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde çevre izin veya çevre
izin ve lisans belgesi almak zorunda olacaklar. Çevreye kirletici yüksek düzeyde
olan işletmeler geçici faaliyet belgesi
veya çevre izin ve lisansını Bakanlıktan,
çevreye kirletici etkisi olan işletmeler
ise il müdürlüklerinden alacaklar. Aynı
adreste bulunan ancak işletmecisi veya
tüzel kişiliği farklı olan işletmeler ayrı
ayrı çevre izni veya çevre izin ve lisans
belgesi almakla yükümlü olacaklar.
İşletmelere verilen çevre izni veya çevre
izin ve lisans belgeleri beş yıl süre ile geçerli olacak. İşletmeler belge geçerlilik süresinin sona ereceği tarihten en az 180 gün
önce başvuru yaparak belge alacaklar.
İşletmenin faaliyet yerinin, konusunun,
yakıtının ve/veya yakma sisteminin
değişmesi ve işletmenin toplam üretim kapasitesinin veya toplam yakma/
anma ısıl gücünün en az 1/3 oranında
artması veya artış miktarının Yönetmeliğin Ek-1 Listesi kapsamında yer alması halinde çevre izni veya çevre izin ve
lisans alma süreci, değişikliklerin gerçekleştirilmesini müteakip 30 takvim
günü içerisinde yeniden başlatılacak.
Geçici faaliyet belgesi, Yönetmelikte
belirlenen süreler içinde başvuru yapılmaması, eksikliklerin tamamlanarak
gönderilmemesi, başvurunun uygun
bulunmaması veya işletmelerin başvuru aşamasında sunmuş olduğu bilgi ve
belgelere aykırı çalıştığının tespit edilmesi durumunda iptal edilecek.
Yapılacak belgelendirmelerde ve beyanlarında usulsüz ve gerçeğe aykırı
bilgi ve belge tespit edilen tesislerin
geçici faaliyet belgeleri iptal edilecek ve
faaliyetleri 90 takvim günü süresince
durdurulacak. İptal edilen başvuruya
ait her bir çevre izni veya çevre izin ve
lisans konusu için belirlenen belge bedellerinin iki katı, tekrarında dört katı
uygulanacak, müteakip tekrarında ise
faaliyet 1 yıl süresince durdurulacak.
İşletmenin çevre izni veya çevre izin ve
lisans koşullarına aykırı iş ve işlemlerinin tespit edilmesi durumunda, uygunsuzluğun düzeltilmesi için işletmeye en
fazla bir yıla kadar süre verilebilecek.
Çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike
yaratan faaliyetler nedeniyle ise işletmeye süre verilmeksizin çevre izin veya
çevre izin ve lisans belgesi iptal edilecek.
Yönetmeliğe ekli listelerde yer aldığı
halde alıcı ortama herhangi bir hava
emisyonu ve atıksu deşarjı olmayan
işletmeler muafiyet için yetkili mercie
müracaat edecekler. Kuruldukları yerde bir yıldan az faaliyet gösterecek geçici işletmeler de, bulundukları İlin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğüne çalışma
süreleri ile ilgili bildirimde bulunmaları
halinde, çevre izni kapsamı dışında değerlendirilecek.
Geçici faaliyet belgesi, çevre izin veya
çevre izin ve lisans belgesi almış işletmeler herhangi bir nedenle faaliyetini
sonlandırması durumunda 3 ay içerisinde bildirimde bulunacaklar.
Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hükümleri kapsamında emisyon izni/hava emisyonu konulu
çevre izni almamış işletmelere tanınan
süreler; Yönetmelik kapsamında yapılacak çevre izin veya çevre izin ve lisans
başvurularında bu duruma ilişkin belgelerin sunulması kaydıyla geçerli olacak.
Önceki yönetmelik hükümleri çerçevesinde düzenlenen geçici faaliyet belgeleri ile çevre izin veya çevre izin ve lisans
belgeleri de süreleri sonuna kadar geçerliliğini koruyacak.
Dev soğan rekor kırdı
»» Yaklaşık 9 kilo ağırlığındaki dev soğan, Guinness Rekorlar
Kitabı'na girdi.
İngiltere’nin Leicestershire kentinde yaşayan Tony
Glover, yaklaşık 9 kilogram
ağırlığındaki dev soğanıyla
bu alandaki rekoru kırdı.
Bahçe işleriyle uğraşan 49
yaşındaki Glover, nitrojen
zengini ilaçlarla soğanı
beslemiş ve nem oranını sabitlemiş. Serada yetiştirdiği dev
Tarımda Kullanılan
Toprakların
%28’inde
Üretilen Gıda İsraf Ediliyor
soğan için özel ışıklandırma sistemi de kuran
Glover, hava kapalı olduğunda bunları kullanmış.
Dev soğanın yetişmesi
yaklaşık 1 yıl sürmüş ancak Glover bundan hiç
şikayetçi değil.
Bir önceki rekorun sahibi
olan soğan ise 5 kilogramdı.
Çocuk işçi oranında %24 ile
Kenya, Bangladeş ve Haiti’den
sonra Dünyanın
4.
Ülkesi
Türkiye
Köy-Koop Haber Ekim 2014
GÜNDEM
ABD’de Süt ve Tereyağı Fiyatları Rekor Kırıyor
»» Amerika’da süt fiyatlarının tavan yapması piyasalarda endişeye sebep oldu.
Uzmanlar, bu durumun tüm dünyada domino etkisi yapmasından endişeli.
ABD'de süt ve tereyağı fiyatları son
aylarda rekor seviyeler yükseldi. Bu
artışta Yeni Zelanda'daki kuraklıktan Orta doğu'da pizzaya artan talebe kadar birçok küresel faktör rol
oynuyor.
ABD'de bu yıl süt piyasasındaki vadeli kontratlar yüzde 26, tereyağı
fiyatları ise yüzde 62 arttı. Fiyat artışının nedenleri karmaşık. Süt piyasasındaki hassas denge bir ülkedeki
sorunların kelebek etkisiyle artık
tüm dünyada hissedilmesine yol açıyor. ABD'de süt fiyatlarını yükselten
beş uluslararası etken şöyle;
Küresel süt piyasasının
serbestleştirilmesi
10 yıl öncesine kadar farklı ülkelerin
süt piyasaları birbirlerine bu kadar
bağımlı değildi. Amerikan şirketleri
genelde iç piyasaya yönelik üretim
yapıyordu. ABD Süt Ürünleri İhraç
Konseyi Sözcüsü Alan Levitt geçmişte ABD ve Avrupa hükümetlerinin üretimin bol olduğu dönemlerde
fazla ürünü stoklayıp, üretimin az olduğu dönemlerde sattığını söylüyor.
Böylece de süt piyasalarının piyasadaki çalkantılardan korunduğunu
vurguluyor.
Levitt bu yöntem sayesinde piyasada genelde arz fazlası oluştuğunu
kaydediyor. Ancak hükümetlerin
büyük ölçüde maliyet yüzünden süt
piyasasından çekilmesi ve piyasanın
giderek serbestleşmesiyle diğer ülkelerle süt ve süt ürünleri ticaretinin
önü açıldı. Durum tamamen tersine
döndü ve süt piyasasında bu kez arz
talebi karşılayamaz hale geldi.
Bu nedenle süt piyasasındaki fiyatlar
artık iyice istikrarsızlaştı. Piyasanın
kuralları işlemeye başladı ve arz fazlası olunca fiyatlar düşmeye, talep fazlası olunca da iyice artmaya başladı.
Alan Levitt, "Süt ve süt ürünleri artık
küresel bir piyasa. İstikrarsız ve piyasada yaşanan bir şey artık her şeyi
etkiler hale geldi" diyor.
Çinli çocukların etkisi
Levitt Çin'in genelde dünya süt ithalatının yüzde 15 ila 20'sini yaptığını
anlatıyor.
Levitt geçen yılkı yatırımlar sayesinde, bu yılın ilk altı ayındaki süt
üretimini büyük ölçüde arttırdığını
vurguluyor.
Arzdaki artış ABD'deki fiyatları da
düşürebilir ama bu birkaç ay alabilir.
Ortadoğu'daki pizza talebi
Ancak Aralık 2013'ten Şubat 2014'e
dek Çin'in süt talebi küresel ithalatın
yüzde 20-25'ine çıktı. Çin'in talebinin büyük kısmını ABD ve Yeni Zelanda karşılıyordu.
Altı yıl önce bebekler için üretilen
süt tozunda tehlikeli düzeylerde sınai kimyasal melamin bulunmasından bu yana Çin'in ithal süt ürünleri
talebinde patlama oldu.
Süt ürünleri piyasası uzmanı Matt
Gould, "Bebek mamalarına talep
patladı. Daha pahalı olsalar da insanlar Yeni Zelanda ya da ABD yapımı ürünleri tercih ediyor" diyor.
İşte bu büyüyen talep dünyanın
öbür ucunda da olsa uluslararası süt
ürünleri piyasasında fiyatları yükseltiyor. Böylece ABD'li süt üreticileri
kendi ülkelerinde de aynı ürün için
daha fazla para isteyebiliyor.
Yeni Zelanda'da kuraklık
Yeni Zelanda dünyanın en büyük
süt ürünleri ihracatçısı. Küresel süt
ürünleri ticaretinin neredeyse üçte
birine hâkimler.
Geçen yılkı büyük kuraklığın otlakları olumsuz etkilemesi nedeniyle
ülkenin süt üretimi yüzde 30'a yakın
azaldı.
Piyasada daha az ürün olunca da
uluslararası süt fiyatları fırladı.
ABD daha fazla süt ihraç etti ve uluslararası piyasadaki payını arttırdı.
Ancak bu arada ülke içindeki fiyatlar
da yükseldi.
Ancak Yeni Zelanda için tablo o kadar karanlık değil. Süt fiyatları yükselince çiftçiler genelde yatırımlarını
arttırıyor, daha çok süt üretiliyor ve
böylece fiyatlar düşüyor.
Ortadoğu'daki genç şehirli nüfus
daha çok süt ürünü talep ediyor. Ama
neden? Lewitt bunu "fast food'un yayılmasıyla" açıklıyor. Bir çok bilindik
Amerikan markası Ortadoğu piyasasına girdi. Diğer markalar da sırada
bekliyor.
Çin'deki bebek mamaları gibi,
Ortadoğu'da pizza ve hamburgere
artan talep süt ürünleri tüketimini
ve dolayısıyla ABD'li tüketicilerin
ödedikleri parayı da arttırdı.
Rusya'ya ambargonun etkisi
Ancak tünelin ucunda ışık görünüyor. Rusya Ukrayna krizi nedeniyle
geçen ay kendisine konulan ambargolara misilleme olarak AB, ABD ve
diğer Batılı ülkelerden süt ürünleri
ve her türlü gıda ithalatına bir yıllık
yasak koydu.
Bu yasakla küresel süt ürünleri piyasasında 6,6 milyar dolarlık ticaret
ortadan kalktı. 2013'te sadece AB
Rusya'ya 3 milyar dolarlık süt ürünü
satmıştı ve bunun üçte biri de peynirdi.
Gould Avrupa'da çok fazla miktarda
peynirin 'öksüz' kaldığını söylüyor
ve "Avrupa'da bir ev bulmak zorunda oldukları çok fazla ürün var. Çünkü Rusya süt ürünleri ihracatının
büyük bir kısmını oluşturuyordu"
diyor.
AB Komisyonu süt ve süt ürünleri
endüstrisine destek olacağını, peynir, süt tozu ve tereyağını ileride satılana dek özel depolara konulmasını
sübvanse edeceğini duyurdu.
Ancak bu değişikliklerin ABD'deki
süpermarketlere yansıması biraz
daha zaman alacak. Levitt Amerikaların Mart 2015 gibi farkı göreceklerini tahmin ediyor.
Debbie Siegelbaum BBC Türkçe
Türkiye’nin İlk Yerli Yumurta Tavuğu
»» Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürlüğü, 20 yıl süren çalışmanın
ardından Türkiye’nin ilk yerli yumurta tavuğunu üretti. ATAK-S adlı tavuk, kapalı
ortamda yılda 314 yumurta veriyor.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’
na bağlı Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu Müdürlüğü’nün 20 yıl
süren ıslah çalışmaları sonucu ürettiği ‘Ankara Tavukçuluk Araştırma
Kahverengisi’ (ATAK-S), Türkiye’nin
ilk yerli yumurta tavuğu oldu. Ankara Tavukçuluk Araştırma İstasyonu
Müdürü Serdar Kamanlı, Türkiye’de
yumurta tavukçuluğu konusunda ilk
ve tek araştırma yapan kuruluş olduklarını söyledi. Türkiye’de yumurta tavukçuluğunun tamamen dışa
bağımlı olduğunu öne süren Kamanlı, “Yaklaşık yılda 500 bin damızlık
tavuk ihtiyacının tamamı ithal ediliyor. Dışa bağımlılığın azalması için
yumurta tavukçuluğu konusunda
araştırmalar yaptık. Yılda 500 bin
damızlık yumurtacı tavuk için 2 milyon 500 bin avro para ödüyoruz. Bu
rakamın ülkemizde kalması için gayret ediyoruz” dedi.
Kamanlı, Kanada’dan 1995 yılında
getirilen saf hat tavuklar üzerinde
vererek, onlardan yüksek verimde
yumurtacı hibrit tavukları elde etmek. 20 yıl süren proje çalışmalarımız şu anda üreteceğimiz tavuklar
üzerinde de devam edecek.”
ıslah ve melezleme çalışmaları yaparak, ATAK-S tavuğunu ürettiklerini
dile getirerek, şöyle konuştu:
“Elimizdeki saf hatlardan 3 yumurtacı hibrit tavuğu geliştirdik. Bunlardan ikisi kahverengi yumurtacı,
diğeri ise beyaz yumurtacı tavuk. Bu
yıl itibariyle 35 bin damızlık tavuğu
Manisa ve Balıkesir’de, 650 bin yumurtacı hibrit tavuğu da çeşitli illerdeki üreticilere dağıtıldı. Üreticilerin
her geçen gün talepleri artıyor. Amacımız üreticilere damızlık tavuklar
ATAK-S tavuğundan yumurta veriminin de alınmaya başladığını
anlatan Kamanlı, “ATAK-S çiftlik
şartlarında, kapalı ortamda yılda
314 yumurta veriyor. Yabancı tavuklardan yumurta oranında çok fazla
farkımız yok ” dedi.
9
Türkiye ile Rusya Tarım ve
Gıdada Anlaştı
»» Ukrayna krizi sonrası Batı ile “yaptırım
savaşları”na giren Rusya, Türkiye ile tarım ve
gıda ürünleri ticaretine destek konusunda anlaşma
sağladığını duyurdu.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ile
görüşmelerde bulunan Rusya Ekonomik Kalkınma Bakanı Aleksey
Ulyukayev Rusya ve Türkiye’nin
karşılıklı tarım ve gıda ürünleri
ticaretini artırmak niyetinde olduğunu açıkladı. Ulyukayev, “Tarım, hammadde ve gıda ürünleri
ticaretinin artırılmasına destek
verme konusunda anlaştık. Ayrıca
Türkiye’den tarım ürünleri ithalatını genişletmeye ilgi duyduğumuzu teyit ettik” dedi.
Türkiye’den gıda ve tarım ürünlerinin ithalatının kolaylaştırılması konusunda planlanan bir dizi
tedbirin buna yardımcı olacağını
belirten Rusyalı bakan, karayolu
taşımacılığı alanında Türkiye için
kotaların artırılması olanağının
görüşüldüğünü anlattı. Ulyukayev,
“Bir diğer tedbir, gümrük prosedürlerin kolaylaştırılması olabilir.
Üçüncüsü, bitki sağlığı taleplerle
ilgili olabilir” şeklinde konuştu.
Türkiye’li işadamlarının makul fiyatlandırma politikası izlemesi umudunu dile getiren Ulyukayev, ayrıca
Rusya gümrük organları ile bitki
sağlığı ve veteriner kontrol kurumlarının taleplerine uyulmasını istedi.
İki ülke arasında ticari ve ekonomik anlamda tarihi bir görüşme
yapıldığını belirten Zeybekci, bugün 32 milyar dolarlık ticaret hacmine ulaşan Rusya ve Türkiye’nin
bu rakamı 100 milyar dolar hedefine ulaştırmasını yolunun ticaretteki sınırlamaların kaldırılamasından geçtiğini altını çizdi.
Türkiye ile Rusya arasındaki ticaretin yüzde 40'ının karayolu
aracılığıyla yapıldığına dikkat çeken Bakan, "Bu da yaklaşık 40-43
HAL VE GİDİŞ
bin civarında tır demek. Rusya
Türkiye'ye bugüne kadar 9 bin civarında kota veriyor. Türkiye olarak bizim talebimiz nakliyeyle ilgili
kotaların sıfırlanması, kaldırılması, Türk tırlarının Rusya'ya serbest
bir şekilde girip çıkabilmeleri, ardından da gerekiyorsa Türkiye'yle
Rusya'daki nakliye kuruluşlarının
ortak şirketler kurarak böyle bir
operasyonu gerçekleştirmeleri yönünde mutabakatımız var" dedi.
Rusya Türkiye için çok
büyük pazar
Zeybekci, 2 Ekim tarihinde geniş
bir heyetle birlikte Moskova'yı ziyaret edeceği ve tarafların iş forumu şeklinde müzakerelerde
bulunacağı bilgisini verdi. Bakan,
"Türkiye için Rusya çok büyük bir
pazar demek. Sadece gıda ithalatı
60-70 milyar dolar, tarım ürünleri ithalatı yaklaşık 50 milyar dolar
olan bir ülkenin bizim için önemli bir pazar olduğuna inanıyoruz.
Türk şirketlerinin Rusya Federasyonu'ndaki toplam yatırımları 10
milyar dolar civarında. Türkiye
olarak önümüzdeki dönemde Türk
firmalarının Rusya'daki büyük fırsatları değerlendirme anlamında
oradaki yatırımlarını devam etmelerini de destekliyoruz." dedi.
Sait MUNZUR
10
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Türk Kooperatifçilik Tarihine Bir Not -II»» “Bazı insanları büyük yapan onların kendi kendilerine yargılayabilmesidir. Onları erdemli yapan kendilerini sorgulayabilmesidir.”
Mahmut Türkmenoğlu ve
Bademliler Ne Yaptılar?
Nasıl Yaptılar?
Özellikle sorun Bademler özelinde ne
yapmalı ve nasıl yapmalı idi. 1950’liler Bademler’inde en önemli kaynak
Bademler’in insanı ve doğasıydı.
Öyleyse öncelikle bu kaynakları tanımalı, geliştirmeli ve üretim sürecine sokmak gerekliydi. Bademler’in
insanı son derecede birbirleriyle
yardımlaşmaya açık insanlardı. Ancak çevrelerindeki beşeri ve doğal
kaynakları “fark edici, geliştirici ve
geleneksel üretim tarzını değiştirebilecek eğitim düzeyine” sahip değillerdi. Öyleyse önce insan kaynağını
iyileştirici bir proje uygulamak gerekiyordu. 1950’li yılların ikinci dilimi
ile 1960’lı yılların ilk diliminde bir
eğitim projesi devreye sokuldu:
okul çağındaki köy çocukları en az
orta ve lise eğitimini tamamlamalıydı. Bu projenin öncüsü ve lideri
Mahmut Türkmenoğlu’dur.
1958’e kadar köyde yükseköğretim
yapabilmiş üç kişi vardı. Bu proje ile
okumanın faydaları köylüye anlatıldı.
Ortak arabalar tutularak köyün çocukları önce Seferihisar ortaokuluna,
sonrada İzmir’deki liselere gönderilmeleri örgütlendi. 1965’e gelindiğinde Bademlerde ilkokul sonrası eğitimi bitiren öğrenci sayısı 65’e ulaştı.
Eğitim projesi Bademliler tarafından benimsenmiş, her aile çocuğunu
okutmak için kendisine düşen görevi
yerine getirmeğe başlamıştır.
Köyde bir tiyatro kuruldu, düzgün
çalışan bir ilkokul ve kitaplık geliştirildi, köyün evlerini ve sokaklarını
temiz tutma alışkanlıkları geliştirildi.
Köyde devreye sokulan ikinci proje,
köylülerin ihtiyaçlarını ucuz ve kaliteli temin edecek bir ‘Tüketim Kooperatifi Projesi’dir. 1960’ların
başlarında köyde tüketim mallarını
daha ucuza temin etmenin yolları
tartışılır ve araştırılır. O günlerde
kooperatif hareketi yeni yeni köylülerin gündemine girmeye başlamaktaydı. Çevredeki aydınların da
katkısıyla köylü kooperatifçilik hakkında bilgilendirilir. Köyde menfaatleri zedelenecek kişilerin, özellikle
bakkalların menfi propagandalarına karşı gerekli yanıtlar verilir. 30
Ekim 1962’de 8 kişi ile “Tüketim
Kooperatifi” kurulur. Ticaret ya-
sasına göre kurulan bu kooperatif,
Türkiye’de köylülerin bizzat kurdukları ve halen de çalışmasını sürdüren ilk kooperatiflerden biridir. Bu
kooperatif, kuruluşun ikinci yılında
bir satış mağazası açtı, ortak sayısı
da 33’e, ödenmiş sermayesi de 8 500
TL’ye ulaştı. Kooperatifin devreye
girişi ile köylülerin satın aldıkları ihtiyaç mallarının fiyatlarında % 25’e
varan bir ucuzluğun gerçekleştiği
gözlemlendi. Köydeki 8 bakkaldan
6’sı bakkal dükkânlarını kapadı.
1964’de kooperatifin ortak sayısı
62’ye, ödenmiş sermayesi 30 000
TL, cirosu da 200 000 TL’ye ulaştı.
Kooperatif 1964’de 1 300 TL kar elde
etti; bu kar sermayeye eklendi. Ortakların tüketim malları alışlarında
ortak başına 1 000 TL civarında bir
avantaj sağlandığı saptandı.
Tüketim kooperatifi projesinin olumlu sonuç vermesi üzerine köyde
“toplum kalkınması” için hazırlanabilecek yeni bir proje için ortam
oluştu. Mahmut Türkmenoğlu’nun
liderliğine olan inanç pekişti. Köylüler arasında basit işbirliği ile ilgili faaliyetlerde gelişmeğe başladı. Örneğin
6 kişi birleşip bir ilaçlama pülverizatörü, 4 kişi birleşip bir minibüs, 2 kişi
birleşip bir traktör aldılar.
Mahmut Türkmenoğlu önderliğinde
başlayan ve bugüne kadar süregelen
en önemli proje, “Tarımsal üretim
ve satış kooperatifi projesi”dir.
Bu proje bugünkü “Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri”nin de ilk nüvesini oluşturan projelerden biridir.
1991’de 30 milyar TL’ye varan varlığı, 3 milyar TL civarındaki üretim
hacmi ve 60-70 civarında çalışanı ile
“Bademler Tarımsal kalkınma Kooperatifi” önemli bir örnek oluşturmanın gururunu yaşıyordu.
Kooperatif, Bademler Köyü sınırları
içinde yer alan 3 600 dekarlık ‘Burunsuz Çiftliği’ni satın almaya talip olur. Çiftliğe biçilen değer 232
500 TL’dir. 1962’de 74 ortak kendi
aralarında 63 500 TL toplayarak
çiftliği satın alma girişimine başlatırlar. T.C. Ziraat Bankası’ndan 150
000 TL kredi almak için kooperatif
olarak başvururlar. Ancak Ziraat
Bankası’ndan gelen yanıt çok ilginçtir : “Kooperatif olarak size bu
krediyi veremeyiz; ancak bireysel olarak başvurursanız
verebiliriz”.
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
(…)bir insanı büyük kılan, onun
ölüme giderken kader birliği yaptığı
arkadaşlarına, dostlarına “hesap
verme sorumluluğu duyması ve onu
gerçekleştirmesidir”.
Buna rağmen köylüler umutla paralarını 2 yıl bankada bekletirler. Ancak sonuç değişmedi. Bu sıralarda
Almanya’ya işçi gönderme olayı gündeme geldi. Kooperatif projesini bu
yönde değiştirerek Almanya’ya işçi
gönderme kontenjanı ile finans sorununu çözmeğe çalıştı. Öte yandan
Köy Tüzel kişiliği devreye girerek
175 000 TL’ye çiftliğin 700 dekarı
Kooperatife tahsis edildi. Bugünkü
seralar bu arazi üzerine konuşlandırılmıştı. (Sanırım son yıllarda bu
arazi parsellenerek arsa şeklinde satışa sunulmuştur) .
Bademler kooperatifi Köy tüzel kişiliği aracılığı ile sahip olduğu araziye sera tesisleri kurma projesi hazırladı. Bunun için bir sulama
suyu temini gerekiyordu. Su için
gerçekleştirilmesi zor ve pahalı iki
seçenek bulunuyordu. Bunlardan birisi köyden 4 km uzaklıktaki bir su
kaynağından borularla sera tesisleri-
ne su taşımak, diğeri de “Ciso’nun
Damları” denilen yerde köye gelen
bir dereye set kurarak yağmur sularını toplamaktı. Her iki su kaynağını
kullanılabilir duruma getirmek pahalı ve zor bir işti. Mahmut Türkmenoğlu bir mektubunda sulama suyu
olayını şu sözlerle anlatmaktadır[2] :
“Hiç unutmam; güzel bir günün sabahında kahvede bir yaz gününde
1950’li yıllarda “şu Cisonun damlarındaki dar geçide bir duvar örsek, kışın su orada birikse, yazın su
sorunu olmaz” demiştim. Herkes
gülmüş alay etmişti benimle”. “1969
yılında Kavaklıyı alıp oradaki suyu
karşıya geçirsek diye düşünmüştüm. Bu düşünce benden önce birçok kişi tarafından sık sık tekrarlanıp gülüşülürdü.” (…) …Yılmaz’ın
kahvede yaptığımız bir kooperatif
kongresinde 25 dönümlük sera projesini , 4-5 milyonluk proje maliyetini anlatırken kimse bana inanmıyordu. Halil Yakıcıoğlu “25 dönümü
bırak ta hele bir dönüm yap önce”
demişti. Birçok kişi de hiç milyondan aşağıya konuşmuyor diye ciddiye almamıştı hayallerime.”
Mahmut Türkmenoğlu uzağı/geleceği görebilen bir kişiydi. Hayal kuruyordu, ancak hayalleri ile gerçekleri
örtüştürebiliyordu. Nitekim onun
sık sık kullandığı özdeyiş niteliğindeki sözlerinden bir şudur : “Aşılmayacak dağ yoktur, yeter ki
ayağını yere sağlam bas”.
1970’de 4 km uzaklıktaki kaynaktaki su borularla getirilerek 4 dekarlık
bir sera kuruldu. 6 Mayıs 1972’de
basın ve ilgili kuruluşların davetli olduğu “Bademler Günü” adlı bir
toplantı düzenlendi. Bir gazetecinin
deyimiyle “Bademler kalkınmaya
giden yolu, Türkmenoğlu’da parlamentoya giden yolu” bu toplantıyla
açmıştır[3]. Ancak bu sadece Mahmut Türkmenoğlu’nın parlamentoya
gitmesi değil, Bademler deneyiminin
Türkiye düzeyinde sergilenmesine yol
açmıştır. Bu olaydan sonra Bademler
Kooperatifi’ne verilen krediler artmış,
kooperatif tesisleri genişletilmeye
başlanmıştır. Mahmut Türkmenoğlu
1970-1973 yıllarında kooperatif yöneticiliği yanında proje yapımı, fizibilite
raporları, mühendislik, müteahhitlik
ve uygulayıcı olarak görev yapmış,
bu hizmetleri karşılığında Kooperatif
tarafından kendisine sadece 637 620
TL ödenmiştir. Sonraki yıllarda bu
olay nedeniyle Mahmut Türkmenoğlu, siyasal hasımlarınca çok yıpratılmak istenmiştir.
Türkmenoğlu siyasal etkinliğe kavuştuğu sıralarda “Şu Ciso’nın Ahırı”
denilen yere küçük bir göletin yapılmasını sağlayarak Bademler’i tam
anlamıyla “Susuz Yaz”dan sulu
tarıma taşımıştır. Seracılığın yanı
sıra Bademler’in kuru tarıma bağlı
tarımsal üretim sistemi tamamen
değişmiştir.
M. Türkmenoğlu, tek tek kooperatiflerin başarılı olamayacağının
bilincindeydi. İzmir Köy Koop
Birliği’nin kuruculuğunu, 10 yıl
başkanlığını, İzmir ve Ege Bölgesinde kooperatifçiliğin fikirsel ve
coğrafi olarak yaygınlaşmasının da
önderliğini yapmıştır. Ayrıca 1971’de
ülke düzeyinde Köy-Koop Merkez
Birliği’nin de kuruluşunda aktif görev üslenmiştir.
1974’de ilk “Köy-Koop Kurultayı” nın toplanmasında, bu kurultayda alınan kararların parlamentoya taşınmasında, savunulmasında
önemli işlevler yerine getirmiştir.
Ayrıca mensubu bulunduğu partinin genel yönetiminin “Kooperatifler Bankası” kurulması konusunda
kesin tavır alması konusunda etkili
olmuştur. Türk köylüsünün ucuz
traktör sağlaması, özel bir bankanın (Bağcılar Bankası) Kooperatifler bankasına dönüşmesi için
yapılan mücadelelerde hep ön saflarda olmuştur. (Köy-Koop’un büyük uğraşları sonucunda Bağcılar
Bankası’nın hisselerinin yarısından
fazlası satın alınmış, ancak dönemin maliye bakanı bankalar kanunun kendisine verdiği yetkiyle, adı
geçen bankanın sermaye miktarını
10 kat artırarak Köy-Koop hisselerinin azınlığa düşmesine sağlamıştır. Daha sonra bu banka dönemin
iktidar yakınlarına devredilmiştir).
[1] 25 Aralık 1992.
“Bademler
Köyü Kalkınma Kooperatifi’nin 30.
Kuruluş Yıldönümü ve Mahmut
Türkmenoğlu’nu Anma Toplantısında Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN tarafından yapılan konuşma
[2]Mahmut Türkmenoğlu, a.g.m.
[3]Aytekin Yıldız, “Bademler Köyü
Kooperatifi’nin Başına Gelenler”,
Milliyet gazetesi, 26 Temmuz 1976.
Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması Bölgesel
Ortak Akıl Çalıştayı 23 Eylül 2014 Tarihinde Düzenlendi
»» Toplantıda, kırsalda kadına yönelik çalışmalar, yürütülen tarımsal üretim, ev ekonomisi eğitim çalışmaları ve proje konuları ele alındı.
Kırsalda kadına yönelik olan ve yayım
çalışmalarında karşılaşılan sorunlar
tespit edilerek, çözüm önerileri tartışıldı.Yayım faaliyetlerinde geleceğe
yönelik planlar, görüşler ve öneriler
ortaya konuldu.
Trabzon, Zonguldak, Çankırı,Sinop,
Kastamonu, Bartın, Karabük, Çorum, Amasya, Tokat, Gümüşhane,
Ordu, Giresun, Bayburt, Rize ve
Samsun gibi 16 ilin Gıda Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürleri ve kırsalda kadın konusunda
çalışan teknik elemanların katıldığı,
Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının
Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması
Bölgesel Ortak Akıl Çalıştayı, 23 Eylül 2014 tarihinde yapıldı.
“Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının
Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması Programı” kapsamında, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Eğitim Yayım ve Yayınlar Dairesi
Başkanlığınca Samsun'daki Grand
Amisos Otel'de düzenlenen, Kırsal
Alanda Kadın Çalışmalarının Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması
Bölgesel Ortak Akıl Toplantısı,
Samsun Bakanlık İl Müdürlüğünce koordine edildi.
Toplantının açılışını yapan Samsun
Bakanlık İl Müdürü Kadir Güven,
2010-2014 arasında tarımsal konular, ev ekonomisi ve beslenme konularında toplam 12.265 kadın çiftçi
eğitiminin gerçekleştirildiğini, AÇEV
işbirliği ile “Dere Tepe Eğitim Kadın
Destek Programı” kapsamında, 35
teknik personelin eğiticilerin eğiti-
Bafra, 19 Mayıs,Terme, Yakakent,
Kavak gibi 7 ilçede yürütülen eğitim
çalışmalarında, hedeflenen sayının
da üzerinde, yaklaşık 1.600 kadının
eğitildiğini belirtti.
mini alarak, ilk dönem 5 ilçede 10
eğitimle, toplamda 240 kadın, ikinci dönemde 170 kadın olmak üzere,
toplam 410 kadın çiftçiye eğitim verildiğini söyledi. Güven, ayrıca geçen
yıl Samsun Valiliğince, Kırsal Alanda
Kadına Yönelik Farkındalığın Artırılması Projesi ile Çarşamba,Canik,
Bakanlığın kadın çalışmalarındaki
yeni yaklaşım ve düzenlemeler ile
ulusal eylem planının ardından,
ortak akıl toplantıları ile kırsalda
kadın çalışmalarına yeni dinamikler kazandırılacağını söyleyen
Ankara Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Kırsalda Kadın Hizmetleri Çalışma Grup Sorumlusu uzman Nimet Kaleli,Bakanlığın kadın
çalışmalarındaki yeni yaklaşım ve
düzenlemelerini anlattı,Ardından,
yine aynı çalışma grubundan uzman
Şerife TUNA da,Bakanlık bünyesindeki kadın çiftçilerle ilgili, tüm çalış-
maları içeren bir sunum yaptı.
Geleceğe yönelik planlar, görüşler ve öneriler ortaya konuldu
Kırsal Alanda Kadın Çalışmalarının
Geliştirilmesi ve Yaygınlaştırılması
Bölgesel Ortak Akıl Çalıştayında, kırsalında kadına yönelik çalışmaların
somut çıktıları belirlendi, yürütülen
tarımsal üretim, ev ekonomisi eğitim çalışmaları ve proje konuları ele
alındı.Kırsalda kadına yönelik olan
ve yayım çalışmalarında karşılaşılan sorunlar tespit edilerek, çözüm
önerileri tartışıldı. Çalıştay sonunda yayım faaliyetlerinde geleceğe
yönelik planlar, görüşler ve öneriler
ortaya konuldu. Raporlanan toplantı
çıktıları,bilahare kitap şeklinde yayımlanarak, ilgililerin kullanımına
sunulması hususunda karar alındı.
Köy-Koop Haber Ekim 2014
TARIM
Isparta’da Elma Rekoltesi Arttı
»» Türkiye'deki elma üretiminin dörtte birini karşılayan
Isparta'da rekolte ve verimin yüksek olması çiftçinin
yüzünü güldürdü.
Üretici 10 yıl aradan sonra ilk kez elmanın kilogramını dalında 1 liranın
üzerinde satışa çıkardı.
Türkiye'de her yıl üretilen yaklaşık 3
milyon ton elmanın yüzde 22'lik bölümünü karşılayan Isparta'da 2014
yılı elma hasadı başladı. Geçen yıl
kilogramı 80 kuruşa satılan elma
bu yıl bahçede ve ağaç dalında 1 lira
ila 1 lira 25 kuruş arasında satılıyor.
Rekolte ve verimin yüksek, satış fiyatlarının geçen seneye göre daha iyi
olması elma üreticisini memnun etti.
Isparta Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Müdürü Cenk Şölen yaptığı açıklamada, 2014'ün elma üretimi açısından çok güzel bir yıl olduğunu
belirtti. Türkiye'de üretilen her dört
elmadan birinin Isparta'da yetiştiğini söyleyen Şölen, 27 erken uyarı
istasyonundan aldıkları verileri çiftçilerle anında paylaştıklarını ifade
ederek, "Bu yıl don, dolu ve sair tabii
felaketle karşılaşmadık. Kara lekeden ve iç kurdundan herhangi bir zarara uğramamış mahsulle karşı karşıyayız. Çok bereketli, verimli bir yıl
oldu" dedi. Şölen, yaptıkları teknik
gezilerde ve üretici görüşmelerinde geçen yılın çok üzerinde bir fiyat
oluştuğunu gördüklerini kaydetti.
Isparta'daki elma üretiminin en fazla olduğu Boğazova bölgesindeki Yu-
karı Gökdere Köyü Muhtarı ve elma
üreticisi Mehmet Özdemir, bölgelerindeki elmanın kokusu, tadı ve
aroması sebebiyle tüccarlar tarafından tercih edildiğini vurguladı. Bu
yıl elmanın rekoltesinin çok yüksek
ve veriminin güzel olduğunu belirten
Özdemir, şöyle konuştu:
"Bu yıl elma rekoltesinin çok yüksek
olduğunu görüyoruz. Elmanın gerek
kalite gerekse renk açısından her
yönüyle çok süper olduğunu görüyoruz. Bu durumdan çok memnunuz.
Bu yıl inşallah üretici emeğinin karşılığını alır diye tahmin ediyoruz."
Elma fiyatlarının son 10 yılda hiç
değişmediğini ve 80 kuruş ila 1 lira
arasında değiştiğini anlatan Özdemir, fiyatın bu yıl 1 liranın üzerinde, 1 lira 10 kuruş ila 1 lira 30 kuruş
arasında bir düzeyde olacağını beklediklerini söyledi.
Pamuk Toplama Fiyatları
Açıklandı
»» Söke Ziraat Odası Meclisi, yaklaşan pamuk hasat
mevsimini dikkate alarak pamuk toplama ücretlerini
belirledi.
Geçen yıl elle toplama kilo başı 42 Krş
iken bu yıl 50 Krş olarak belirlendi.
Makina ile hasatta ise dekar başına
geçen yıl 85 TL olan pamuk toplama fiyatı bu yıl 90 TL oldu.
Söke Ziraat Odası Başkanı Mustafa Kemal Kocabaş, pamuk toplama
fiyatlarıyla ilgili yaptığı açıklamada
“Makine toplama ücreti 2014 yılı
için makine ile pamuk toplama ücreti dekar bazında 90 TL KDV dâhil
olarak belirlenmiştir. Nakliye hariçtir. 2014 yılına ait 1 kg pamuğun elle
toplama ücreti sosyal ve ekonomik
koşullar göz önüne alınarak dayı
başı ücreti dâhil 50 Krş. olarak tespit
edilmiştir. Çiftçilerimizi de pamuk
toplama makinesi sahiplerini de dikkate alarak saptadığımız bu toplama
ücretleri hayırlı olsun.” dedi. Söke
Ovası'nda yılda ortalama 180 bin
ton pamuk rekoltesi gerçekleştiğini
ve bunun yüzde 99'unun makine ile
toplandığını ifade eden Kemal Kocabaş, geri kalan yüzde birlik kısmının,
değişik sebep ve etkenlerden dolayı
makine giremeyen yerlerden elle hasat edildiğini ifade etti.
110 Bin Tonluk Ticaret Açığı İle
Türkiye Bakliyatta Net İthalatçı
»» Türkiye’nin bakliyat sektöründe net ithalatçı konumuna geldiğini, İhracatın
ciddi ölçüde azalıp, ithalatın artış göstermesi nedeniyle Türkiye’nin dünya bakliyat
sektöründeki ağırlığının azalıp söz sahibi ve piyasa yapıcı ülke olma özelliğinin
ortadan kalktığını vurgulayan Mersin Ticaret Borsası Başkanı Ö. Abdullah
Özdemir, “Bakliyat sektörü S.O.S vermekte, yardım beklemekte” dedi.
Sektörünün sorun yaşamasının en
önemli sebebinin Türkiye İstatistik
Kurumu verilerinin gerçeği yansıtmaması olduğunu ifade eden Özdemir, “TÜİK tarafından ilan edilen
üretim rakamları abartılı. Devlet
gözünde, bakliyatta yeterli üretim
var. Bu nedenle bakliyata göreceli
olarak çok daha az destek vermekte. Oysa gerçek üretim rakamları,
ilan edilen rakamların çok altında.
Yeterli desteği alamayan üretici de
bu üründen vaz geçmekte” dedi.
Bakliyat ekim alanları
azalmakta
Türkiye’de bakliyat ekim alanlarının gün geçtikçe azaldığına dikkat
çeken Abdullah Özdemir, 1990’da
20 milyon dekar olan bakliyat ekim
alanının 2013’te yüzde 60 azalarak
8.06 milyon dekara gerilediğini,
üretimin de aynı dönemde yüzde 43
azalarak 2 milyon 12 bin tondan 1
milyon 147 bin tona indiğini bildirdi. Üreticilerin üretimden vazgeçmelerinin en önemli nedeninin tarımsal destekleme politikalarındaki
dengesizlik olduğunu ifade eden
Özdemir, yem bitkileri ve yağlı tohumlara verilen desteklerin oransal
olarak bakliyata verilen destekten
fazla olması nedeniyle üreticinin
bakliyat yerine diğer ürünleri tercih
ettiğini anlattı.
İthalata bağımlı hale
geliyoruz
Son 23 yılda bakliyat üretiminin
yüzde 43 azalmasına karşın nüfusun yüzde 35 arttığına dikkat çeken
Özdemir, bu nedenle yerli üretimin
iç talebi karşılayamadığını ve ithalatın arttığını bildirdi. Geçen yıl
200 bin ton kırmızı mercimek,70
bin ton nohut, 40 bin ton kuru fa-
sulye, 35 bin ton da yeşil mercimek
ithal edildiğini anlatan Özdemir,
“1988’de 1 milyon 205 bin ton olan
bakliyat ihracatı, 2013 sonunda 230
bin tona düşmüştür. Buna karşılık
aynı dönemde, ithalatımız 2 bin
tondan 340 bin tona yükselmiştir.
Dönem sonunda, 110 bin tonluk ticaret açığı ile net ithalatçı konumuna geldiğimiz görülmektedir” dedi.
Üretim verileri gerçeği
yansıtmıyor
TÜİK’in 2013’te Türkiye’deki kuru
fasulye üretiminin yüzde 12.5 oranında arttığını tahmin ettiğini hatırlatan Özdemir, bu tahminin isabetli olmadığını, itirazları sonucu
artış yerine yüzde 5 düşüş olduğunu kabul ettiğini söyledi. Özdemir,
“Son 20 yılda kuru fasulye üretim
alanları neredeyse yarıya düşerken, üretim düzeyinin yıllardır aynı
kalması çok gerçekçi değil. Benzer
şekilde, 2000’de 3.9 milyon dekar
arazide 280 bin ton kırmızı mercimek üretilirken, arazi miktarının 2.6 milyon dekara gerilediği
2013’de üretimin nasıl olup da 395
bin tona yükseldiğini anlamakta
zorlanıyoruz” dedi. Aynı durumun
diğer bakliyat türleri için de geçer-
Bloomberg HT’de
Tarım Sektörüne
Yönelik Yeni Bir
Program Başlıyor
Tarım ve hayvancılık alanında üreticiden tüketiciye ulaşan zincirin tüm halkalarındaki
sorulara yanıt aranacak olan Eko-Tarım’da,
sektördeki fırsatlardan, sofralarımıza gelen
ürünlerin kalitesine kadar çok çeşitli konular, uzman konuklarla ele alınacak.
com
11
Kanalın sabah kuşağı olan İlk Söz programının sunucusu Mine Uzunyol ile Bloomberg
Ht editörü İrfan Donat’in birlikte sunacağı
Eko Tarım programında, tarım ekonomisi
çerçevesinde her hafta bir konu, o konunun
uzmanıyla enine boyuna tartışılacak. Et ve
süt politikaları, bitkisel üretim stratejileri,
modern tarımın finansmanı, sektördeki yatırım fırsatları ve gıda güvenliği gibi üreticiden tüketiciye herkesi yakından ilgilendiren
konularda sektörün nabzı tutulacak.
li olduğunu vurgulayan Özdemir,
iç piyasada yerli ürün sıkıntısının
varlığını, ihracatın azalması, ithalatın ise artmasının kanıtladığını
söyledi.
Bundan sonraki süreçte bakliyatta
Türkiye’nin kendine yeten bir ülke
olmadığı gerçeğinin kabul edilerek,
iç tüketimi karşılayacak ve ihracat
yapmaya imkân verecek bir üretim düzeyi yakalanmasının hedefl
enmesi gerektiğini vurgulayan Özdemir, “Üretim düzeyi hedefl enen
rakamlara ulaşıncaya kadar, bakliyat üretimine verilen destekler artırılmalıdır” dedi.
“Havza bazlı destek"
modeli
Abdullah Özdemir, uygulamaya
konulan havza bazlı destekleme
modeliyle üretim planlaması yapılarak, belirlenen havzaların belli
ürünlerde uzmanlaşacağını düşündüklerini, ancak, uygulamada hayal
kırıklığına uğradıklarını söyledi.
Belirlenen 30 havzaya bakıldığında kuru fasulyenin 24, nohutun
22 ve mercimeğin 18 havzada desteklendiğini, bu kadar çok havzada uzmanlaşmanın olamayacağını
anlatan Özdemir, “Bizim önerimiz,
her bir bakliyat ürünü için daha
az sayıda, ancak verimlilik esasına göre belirlenmiş havzada, daha
yüksek miktarda destek ödemesi
yapılmasıdır” dedi. Özdemir, yerli
üreticinin korunması adına ithalata
karşı gümrük vergisi uygulamasını desteklediklerini, ancak bunun
zamanlamasının önceden belirlenmesi ve kamuoyu ile paylaşılmasını beklediklerini bildirdi. Özdemir,
böylece, belirsizlikten kaynaklanan
spekülasyonların önüne geçileceğini anlattı. dunya.com
Salça Uyarısı
»» Gaziantep Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürlüğü, vatandaşları kötü şartlarda
yapılarak ev salçası diye mahalle aralarında
ve çarşıda satılan "salça benzeri bu ürünlerin"
kesinlikle satın almamaları ve tüketmemeleri
konusunda uyardı.
Gıda
Tarım
ve
Hayvancılık
İl
Müdürlüğü'nden
yapılan
yazılı
açıklamada,
bölgede ve özelikle
Gaziantep'te en çok tüketilen
gıda ürünlerinin başında salçanın geldiğini anımsatıldı.
Bakanlığın da yönlendirmesiyle salça sektörünün çok
ilerlediğinin belirtildiği açıklamada, "Salça tebliği çıkarılmıştır. 1 Ocak 2016 tarihinden itibaren salçada katkı
(koruyucu) maddesi kullanımı yasaklanmaktadır. Birçok
salça fabrikası şimdiden katkı
maddesi içermeyen cam veya
teneke ambalajlarda biber ve
domates salçası üretmektedir.
Son derece sağlıklı, hijyenik
şartlarda üretilen bu katkısız
salçaları tüketmek daha sağlıklıdır" ifadeleri kullanıldı.
Vatandaşlardan
çok kötü şartlarda,
sağlıksız ortamlarda yapılan ev salçası diye mahalle
aralarında, çarşıda,
işyerlerini dolaşarak satılan
salça benzeri ürünleri kesinlikle satın almamalarının istendiği açıklamada, şunlar
kaydedildi:
"Ev salçası diye satılan bu
ürünlerde çok miktarda katkı
maddeleri kullanılmaktadır.
İnsan sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde katkı maddeleri
içeren ev salçası diye satılan
ürünler kesinlikle satın alınmamalıdır. İl ve ilçe müdürlüklerimize ait ekipler gerekli
denetimleri yapmaktadır. Ev
salçası olarak, salça satanlara
13 bin 304 TL idari para cezası
verilerek, ürünleri imha edilmektedir."
12
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
“Toplumda Çevresel Bir Bilinç
Olduğunu Söylemek Çok Zor ”
Röportaj:
Emel TUĞRUL
»» Son yıllarda tüm dünyada yaşanan; sıcaklıkların artması, buzulların erimesi, fırtınalar, şiddetli yağışların ortaya
çıkarttığı afetler, doğal bitki örtüsünün değişim göstermesi gibi etkilerini yaşadığımız iklim değişikliğini ve ülkemizin
karşı karşıya kaldığı çevre sorunlarını ve çözüm yollarını TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı
Baran Bozoğlu konuştuk.
“Türkiye’nin
çevre sorunlarına
kökten bir çözüm
getirmek çok zor.
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın
ayrılarak, Türkiye’de
tek başına güçlü
bir bağımsız çevre
bakanlığının
kurulmasının
gerektiğini
düşünüyorum. Çünkü
yatırım yapan ile
denetim yapan güç
aynı yerde olamaz.
Şehircilik bakanlığı
yatırım yapıyor, bunu
denetleyecek olan
kurum ile aynı çatı
altında bulunuyor.
Her iki görevi de aynı
bakan imzalıyor. O
yüzden bağımsız bir
çevre bakanlığının
kurulması
Türkiye’nin gelişmesi
açısından önemli.”
K.K. Çevre Mühendisleri Odası
olarak amaçlarınız, hedefleriniz
nelerdir?
Baran Bozoğlu- En büyük sorumluluğumuz üyelerimizin haklarını
korumak. Bir iş bulmalarından tutun
da işyerinde yaşadığı maddi ve manevi problemlere verdiğimiz desteğe
kadar. Çevre mühendisliği öğrencileriyle ilgili çalışmalar yapmak ve diğer
bir anlamda da toplumsal sorunlarla
ilgilenmek. Türkiye’nin çevre politikasına müdahale etmek, bunu kamu
yararı gözeten bir perspektifle ortaya
konmasını sağlamak. Türkiye’nin çevre yönetimine dair fikirler üretmek ve
güncel çevre problemleri dâhil, mesleki ve teknik birikimleri ortaya koyarak, bunlara çözüm üretmek noktasında çalışmalar yapmak.
Odamız son 4-5 yıllık süreçte bir ivme
kazandı. Kendi binamızı satın aldık,
temsilcilik ve üye sayımızı 7’den 18 il’e
çıkarttık. Hızlı bir büyüme gerçekleştirdik. Daha demokratik kurullar oluşturmaya, daha katılımcı bir anlayışı
ortaya koyduk. İki yılda bir düzenlediğimiz iki büyük etkinliğimiz var. Birisi
Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi,
diğeri ise Öğrenci Kurultayımız. Bunun dışında sempozyumlar, paneller
düzenleyip, katılım sağlıyoruz. Yönetmelik ve kanunlara görüş bildiriyoruz.
Örneğin, son dönemde Soma’da yaşanan problemlere dair, ‘Soma Kanunu Çıkartılsın’ adında bir çalışmamız
oldu. Bu konuda Meclis’teki tüm siyasi
partileri ziyaret ettik. Sosyal medyada
bu yönde kampanyalar yaptık.
Su Kanunu, Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun ile ilgili Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı’nın çıkartmış olduğu bütün yönetmeliklere dair, özellikle
Çevresel Etki ve Değerlendirme (ÇED)
yönetmeliği önemli kazanımımız oldu
bugüne kadar. Türkiye’nin daha sağlıklı bir yapıya gelmesi adına ÇED’in o
muafiyetlerini çoğu kez iptal ettirdik,
önemli adımlar attık. Şimdi gittikçe büyüyen bir Oda yapımız var. Toplumdaki sayımız arttıkça, meslektaşlarımızın
bu alanda çalışma yaptıkları insanların
zihninde oluşmaya başladı.
K.K.- İklım değişikliğinin çevreye, çevrenin iklim değişikliğine
etkisi hakkında kısaca bahseder
misiniz?
B.B.- İklim değişikliği, diğer çevre
problemleri gibi bilimsel ve teknik bilginin toplumda artmasıyla fark edilen
bir konu. Bundan 70 yıl önce iklim
değişikliği konusu hiç tartışılmıyordu. Ama şimdi yapılan bilimsel çalışmalar, teknolojinin ilerlemesi küresel
bir problem olarak -tıpkı ozon tabakasının delinmesi gibi- iklim değişikliğinin de küresel bir problem olarak
ortaya çıktığını görüyoruz.
Ozon tabakasının delinmesi süreci
küresel bir sorun olarak iklim değişikliğinin, en büyük problemi olarak
görünüyor. İklim değişikliğinin yansıması, güncel olarak bilinen sıcaklığın
artması, sera gazı emisyonlarındaki
artışın, sanki tarımsal üretim yapan
insanlardan kaynaklanıyormuş gibi
bir algı yaratılmaya çalışıldığı dönemler de oldu. Asıl sorunun üretim, tüketim ilişkisinden, yanlış enerji politikasından kaynaklandığı veya yanlış
sanayi politikasından kaynaklandığını
ve kapitalist üretim ilişkisi içerisinde-
ki tüketim yaklaşımının bunu körüklediği görmezden geliniyor. Ama şunu
söyleyebiliriz; iklim değişikliğinin
dünyada bir sıcaklık artışına neden
oldu, zaten kabul ediliyor. Buna dair
1972 Stockholm Kongresi’nden bu
yana toplantılar yapılıyor. Geçtiğimiz
günlerde de Cumhurbaşkanı ve ilgili
Bakanlığımızın katıldığı uluslararası
toplantılar oldu. Bu toplantılarda ülkeler ortak bir çalışma yapmaya çalışıyorlar. Kyoto Protokolü bunlardan
bir tanesi. Türkiye’de bu protokolü
geçici imzalamış bir ülkedir. Bu konuda uluslararası çabaların hayata
geçirilmesi çok önemli. Türkiye bu
noktada çok geri kalmış bir durumda
olduğunu söyleyebilirim.
İklim değişikliği denince,
insanların aklında, her
tarafta kuraklık olacakmış
gibi bir algı yanılsaması
oluyor. Bunu değiştirmek
gerekir.
Çünkü iklim değişikliği meteorolojik
olarak, dünyanın dönüşünden kaynaklı, basınç farklılığından kaynaklı,
sıcaklık değişiminden kaynaklı, enlem
ve boylamlardan kaynaklı hatta jeolojik ve coğrafi olarak yıpranmasından
kaynaklı olarak her bölgede farklı
yansımalara sebep oluyor. Örneğin
Türkiye’nin kuzey bölgesinde belki
yağış fazlalıkları olurken, İç Anadolu ve güney bölgesinde bir kuraklık
problemiyle karşı karşıya kalınabiliyor. O yüzden dünyanın tamamında
farklı bölgelerde farklı yansımaları,
olumsuz çevresel etkileri oluyor.
Son dönemlerde ülkemizde yağan yağmurun rejimindeki değişiklikler, yağmurun çok şiddetli ve değişik aralıklarla yağmaya başlaması, kar yağışının
azalması ve sel felaketlerinin yaşanması küresel iklim değişikliğinin yansımalarıdır. Bunun tabi ki topluma ve
çevreye çeşitli olumsuz etkileri oluyor.
Kimi zaman insanların yaşamlarını yitirmesine yol açarken, kimi zaman da
üretim biçimlerinde değişikliğe zorunlu olarak gidilmesine yol açıyor. Bunun
yanında canlı türlerinin yok olmasına,
ekosistemde ciddi bir bozulmanın sonucunda besin zincirinin bozulması
gibi bir sonuca yol açıyor.
Yaşanan bütün sağlık problemlerinin
çevresel problemlerden kaynaklandığını unutmamak gerekiyor. Çevre
problemlerini azaltmadan sağlık sorunlarını çözmek mümkün değildir.
Bugün Ankara’da şehrin ortasından
açık bir foseptik geçerken (Ankara
Çayı) daha doğrusu açık bir kanalizasyon geçerken, insanların hastalanmamasını beklememiz mümkün değildir.
İklim değişikliğinin göç problemi gibi
sosyal etkileride karşımıza çıkartacaktır. Çünkü, yoğun bir kuraklığın
sonucu olarak ortaya çıkacak tarımsal
üretimdeki değişiklikler, insanların
hastalanması gibi nedenler, belli bir
nüfusun harekete geçmesini sağlayan
bir göç dalgasının başlamasına neden
olacaktır.
K.K.- Yeni nesilde çevre bilinci
yeterince var mı?
B.B.- Çevre bilincine nereden baktığınıza bağlı. Toplumda insanlar
arasındaki diyalog ülkeye, doğaya,
aileye, topluma bağlılık gibi birtakım
değerlerin, heyecanın azalamaya başladığını, değer yargılarının değiştiğini
görüyorum. Ben bu değer yargılarının
değişmesinin dini ve ahlaki olduğunu
düşünmüyorum. Çok dindar toplumlarda da çok ahlaklı şeyler yapılmadığını görüyoruz.
Burada bahsetmeye çalıştığım şey insanlar arasındaki o diyalog, sıcaklık,
ülkeye, doğaya, topluma karşı olan
heyecanın azalmaya başlaması. Bunun da özellikle son 20 yılda üretilen
politikalardan kaynaklı olduğunu görebiliyoruz. Bu durumun doğaya ve
kendi çevresine yansımasını da beraberinde getiriyor. Yani halkını sevmeyen, ülkesini sevmeyen bir toplum
olursa doğasını da sevmeyen bir toplum haline gelir.
Bilim gelişiyor, bilimsel çalışmalar yoğun bir şekilde hız kazandığını görüyoruz. Sivil toplumda şehir problemleri dâhil bir takım şeyleri değiştirme
çabası var. O da bir yandan pozitif bir
etki yapmaya çalışıyor. O yüzden şuanda toplumda çok ciddi bir çevresel
bilinç olduğunu söylemek doğru olmaz. Bunu nereden görüyoruz, kentsel dönüşüm projeleri yapan insanlar;
arsa sahipleri veya tarımsal üretimde
olanlara ‘bina yapacağız’ diye geldikleri zaman, çiftçiler doğayı korumaktan ziyade kendi alacakları binanın
katsayılarını veya edinecekleri daire
sayılarını düşünmeye başlıyorlar. Bu
kapitalist üretim ilişikleri içindeki insanların zihnine yerleşen-yerleştirilen
bir algı. Burada toplumda çevresel bir
bilinç olduğunu söylemekte güçlük
çekiyorum.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi ‘çevreyi’ gerçekten dert etmeyen, Bayındırlık Bakanlığı altında sadece iki genel müdürlükten oluşan yapıyla çevre
politikası yürütülemez. Yürütülemeyeceği çok açık zaten. Kriz üzerine
kriz yaşadığımızı görüyoruz. Atatürk
Orman Çiftliği (AOÇ) Ankara’nın en
önemli doğa alanı, en çok korunması gereken yer de burası. Ankaralılar,
Türkiyeliler bu alana sahip çıkamadılar. Toplumda tepki yoğun bir şekilde
oluşmadı. Yaşanan bir Gezi Olayları
örneğimiz var. Doğaya karşı sahiplenme sorumluluğu adına o belki biraz umut veriyor. Gezi’de toplumdaki
baskılardan kaynaklanan, toplumsal
bir patlama yansıması da vardı tabi.
Köylülerin özellikle kendi yaşam
alanlarında yapılanlara karşı vermiş
oldukları onurlu savunma mücadelesi ve eylem tarzlarındaki sempatiklik
kentlerde yaşayan insanlarda çevre
bilinci oluşmasına katkı sağlıyor.
K.K.- Toplumda çevre bilinci nasıl oluşturulmalı?
B.B.- Bu bilincin oluşması için; sivil
toplum kuruluşlarının, derneklerin,
kooperatiflerin diğer tüm çiftçi örgütlerinin toplumsal bilinçlenmeye verecekleri mücadeleyle, destekle bu bilinçlenme ortaya çıkacaktır. Devletin,
hükümetin desteği olmadan bu bilinci
vermek çok daha zor olacaktır. Çünkü
eğitim sistemini belirleyen bir yapı
var. Eğitim sistemi değişmediği sürece bunu gerçekleştirmek mümkün
değil. Gıda ve Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarımsal alanlara bina yapmayın diye görsel basında bir kamu
spotu yayınlıyor. Bir bakıyorsunuz tarımsal alan olan; AOÇ’ne binalar yapılıyor ve buna izin veren yine Gıda ve
Tarım Hayvancılık Bakanlığı. İşte bu
çelişkileri görmeden de buna çözüm
üretmek gerçekten de zor.
K.K.- 62.Hükümet’in programında çevre ve enerji konusunda neler ele alınıyor?
B.B.- Bu konuda geçiştirilen bir yaklaşım var. Program ilk başta incelendiğinde tamamen TOKİ’nin yaptığı
konut projelerine ayrılmış bir bakış
açısı var. TÜİK’in vermiş olduğu birtakım rakamlar üzerinden çalışmalar
aktarılmış ama bunların çok da gerçeklikle bağdaşmadığını, yaşamış olduğumuz çevre problemlerinde görüyoruz. Kızılırmak gibi çok önemli bir
nehir şuanda 4. sınıf su kalitesine sahip. Sakarya Nehri benzer durumda.
Bunlar gerçekten sağlıklı bir şekilde
yapılmış olsaydı buralar kirli olmazdı.
Ergene Havzasının sorunu şuan çözülmemiş durumda. Yani 15 yıllık bir
iktidar daha yeni Ergene Havzasına
dair arıtma tesisi yapıyoruz gibi bir
söylem içerisinde bulunuyor ki, daha
inşaatı bile başlamadı.
Çevre konusunda hava kalite
ölçüm istasyon sayıları
artırıldı. Evet, hava kalite
ölçüm istasyonlarında bir
artış var ama hava kalitesinin
durumunu ölçmekten ziyade,
bunu azaltmaya yönelik bir
çalışmaya yok.
İçme suyu problemlerine dair insanlar günlük olarak ne içtiklerine dair
bilgi edinemiyor. Programda buna
dair bir açıklama olmadığını görüyoruz. Programda sera gazlarına dair bir
cümle var ‘başta karayolu olmak üzere
tüm ulaşım türlerinde sera gazı emisyonlarına yönelik çalışmalara öncelik
verileceği ve gerekli takip sisteminin
kurulacağı” deniyor. Diğer yandan;
bugün 3. köprü, devasa İzmit-Gebze,
Ankara’nın içindeki gibi otoban projele çalışmaları yapılıyor. Yani 62. Hükümet Programında yazılanların, söylenenlerin uygulanmadığını, birçok
konunun da yazılmadığını görüyoruz.
Köy-Koop Haber Ekim 2014
GÜNDEM
K.K.- Geçtiğimiz günlerde Tuz
Gölü`nün yeni üretim alanı
olarak belirlenen sahasında
yaptığınız basın toplantısında,
2011 yılında yapılan hukuksuz,
teknik alt yapısı olmayan, planlara aykırı ihalelerle Tuz Gölü`
nün parsellenmeye başlandığını söylemiştiniz. Tuz Gölü’nü
bekleyen tehlikeyi okurlarımız
için değerlendirebilir misiniz?
B.B.- Gerçekten bizi çok şaşırtan
bir olay. Burdur Gölü’ndeki su seviyesinde yaşanan azalma ve dünyada
suyun önemine dikkati çekmek amacıyla geçtiğimiz günlerde su orucu
yapılmıştı. Tuz Gölü ile ilgili toplumda bir ilgi yok. Çevre Mühendisleri
Odası olarak bu konu üzerine yaptığımız araştırmalarda; 2011 yılında
yapılan bir ihale sonucunda, 10 tane
şirkete Tuz Gölü’nün tabiri caizse
parsellendiğini, ihaleye verildiğini
gördük. Orada eskiden Tekele ait 3
tane tesis duruyor. Bu tesisler 2006
yılından, 2032 yılına kadar özelleştirilerek işletme hakkı verilmiş.
Burada bir sıkıntı yok, devlete ait.
Ama 10 tane tesisle ihaleye çıkmışlar. Bunun üzerinden ÇED davaları
açılmış. Ve bu tesislerin 1/50.000
çevre planları mevcut değil. Bu planlarda olmayan bir proje ve ÇED raporları iptal edilmiş durumda. Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tabiat Parkları Koruma Kurulu’ndan
Ankara Büyükşehir Belediyesine,
Şereflikoçhisar’a, Çevre ve Şehircilik
İl Müdürlüğüne Cumhuriyet Savcılığına Temmuz ayı başlarında suç duyurusu yapılmış. Suç duyurusunda,
1. derece Doğal SİT alanında şuan
inşaat yapıyorlar ve uygun koşullar
değil, bunu durdurmanız gerekiyor
deniliyor. Bunun üzerinden üç ay
geçmiş, hala kimseden ses çıkmıyor,
kimsenin bir şey yaptığı yok. İnceleme yaptığımızda SİT alanı üzerinde,
gölün iç kısmında Şereflikoçhisar tarafına geçtiğinizde, tam bir facia ile
karşılaşıyorsunuz. Tuz üretiminde
bulunacak 10 tesis için Tuz Gölü`nün
üzerine kamyonların da dolaşabileceği yaklaşık 100 km`lik seddeler
yapılacak, tonlarca hafriyat göle boşaltılacaktır. Bazı işletmelerde bu
aşamaya gelinmiş durumda. 10 metre genişliğinde olan bu seddelerin
tamamı yapıldığında 1.000.000 m2
göl yüzeyi hafriyatla kaplanmış olacak. Yani 134 futbol sahası kadar bir
alan doldurulacak. Bu hafriyat Tuz
Gölünü besleyen gözelerin üzerine
gelmektedir. Yani Tuz Gölü hızlıca
ölüme sürüklenecektir. Şuan, saatte
70 kamyon Şereflikoçhisar’ın içerisinden geçmekte. Bunun da çevreye
olumsuz etkileri bulunmaktadır.
Tuz Gölü kuş varlığı yönünden
Türkiye`nin en zengin göllerinden
biridir. Kışın kapladığı çok geniş su
alanı su kuşları için önemli bir kışlama alanı oluşturmaktadır. Tuzlu ortamlara uyum sağlamış olan
Avrupa`da nesli tükenmekte olan
flamingo, kılıçgaga, angıt ve benzeri kuşların yanı sıra yağmurcunlar,
turnalar, yaban kazları ve yaban ördekleri gölde büyük topluluklar halinde yaşamaktadır.
Hükümetin kuşlarla
ilgili gerçekten ciddi bir
problemi var. Nerede kuş
bulup, görüyorlarsa oraya
proje yapıyorlar.
K.K. - 12.08.2014 tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanan Doğal Sit
Alanlarında Planlanan Hidroelektrik Santralleri (Hes) Projelerinin
Gerçekleştirilmesine Yönelik İlke
Kararı ile doğal sit alanlarımız
koruma altına alındı diyebilecek miyiz?
B.B.- Bunu şöyle özetleyebiliriz, bilindiği gibi HES’ler doğal SİT alanı
içerisinde 1. derece doğal SİT alanı
üzerinde hiçbir çalışma yapamazsınız. 2. SİT alanları içerisinde geçmişte alınan kararlar doğrultusunda
mevcut var olan yaşam alanları varsa
onlar korunur, yenisini yapamazsınız. Tarımsal üretim yapılıyorsa bu
durum devam eder. Elimizde 148
sayılı ilke kararı var. Bu ilke kararları doğrultusunda bu alanlarda hiçbir
şey yapılmıyor. Daha sonra yenilenebilir enerji dahil bir kanunla doğal
SİT alanlarına yenilenebilir enerji yatırımlarının yapılacağını dair
Kanun’da bir ifade geçiyor. Mahkemelerde doğal SİT alanlarında HES
yapılmasını iptal ediyor. Hükümet
de olaya şöyle çözüm buluyor. Resmi Gazete’de yayımlanan bu karara
baktığımızda, belli kısıtlamalar gelmiş gibi görüyorsunuz sanki. HES ler
daha önceden yapılabiliyordu. Ama
şimdi bu kararları okuyunca çerçeve çizmiş gibi düşünüyorsunuz. İlke
kararında bu doğal SİT alanında endemik tür, habitat çok kompleks bir
ekosisteme sahip ise buraya yapılmaz
diyor. Zaten doğal SİT alanının olması için böyle olması gerekir. Zaten tanımında var. Böyle bypass etme suretiyle bu alanların, bu ilke kararlarına
dayandırılarak yapılaşmaya açılmasını sağlayacaklar. Amaçları bu. Zaten
burada amaç HES’i engellemek değil,
SİT alanlarında bu HES’lerin yapılmasının önü açmak.
Fakat kanunun nasıl olması gerektiği önemli. Adının Su Kanunu olması
bizi rahatlatmıyor. Olması gerek şey
kamu yararı ve suyu korumaya yönelik olması gerekir.
Türkiye’de en büyük
problemimiz su
yönetiminde çok başlılığın
olmasıdır.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı bir çalışma yapıyor, Su Üretim Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü başka bir çalışma yapıyor. Türkiye Su
Enstitüsü’nü kurdular, ona da ayrı
bir kanun yaptılar ama ne yaptıklarını bilmiyoruz. Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sulama ile ilgili başka
bir çalışma yapıyor. Enerji Bakanlığı
HES’lerle ilgili lisansları ve ruhsatları dağıtıyor.
İki örnek vermek istiyorum burada;
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetçisi, fabrikada denetime gittiklerinde
o fabrikaların yer altı suyu kullanıp
kullanmadığını denetleyemiyorlar.
Neden? Çünkü mevzuat DSİ’nin mevzuatı. Çevre denetçileri suyu değerlendirme açısının ne anlamı var.
Neye bakıyorsunuz? Emisyona, atığa
bakıyorsunuz. Gelen suyu bilemez
iseniz, çıkan suyla karşılaştıramazsınız. Derelerde kaçak bir bypass varsa
bunu göremezsiniz, yani bu teknikle
bir denetim yapamıyorlar.
Diğer konuda şu; Orman ve Su İşleri Bakanlığı Türkiye’deki derelere
atılan, su içerisindeki kirleticilerin
ne olduğuna karar veremiyor. Neye
karar verebiliyor? Derelerin kalitesine karar verebiliyor. Bu derelere
atığı atan fabrikaların atık suların
içerisindeki parametreleri de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı belirliyor.
Dereye deşarj yapan fabrikanın atık
suyunun ne olacağına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, o derenin suyunun ne olacağını Orman ve Su İşleri
Bakanlığı belirliyor. Ve bunların belirlediği kriterler uyuşmuyor. Asılında çok önemli bir problem. Yani
mevzuatta atık su yönetimine dair,
içme suyu yönetimine dair çelişkiler
çok yoğun. Son olarak da içme suyu
ile ilgili ciddi bir boşluk var, Sağlık
Bakanlığı bu konuda çok eksik. Halk
Sağlığı Kurumu bu konuda yetkili. Ankara’da yaşanan bir tartışma
var. Burada içme suyu dâhil denetlemesi gereken yetkili Halk Sağlığı
Kurumu’dur. Ancak bu kurumun
laboratuvarları denetleme açısından
çok yetersiz. Hiçbir bilgi toplumla
paylaşılmıyor. Damacana sularda da
denetim neredeyse hiç yok. Üç ayda
bir denetimleri toplumla paylaşmaları gerekirken, bunu da yapmıyorlar. Burada su politikası anlamında
özel bir sıkıntı olduğunu görüyoruz.
K.K.Odanızın sivil toplum örgütleri ile ilişkileri yeterli mi?
Birlikte neler yapılmalı?
B.B.- Bizim TMMOB altında 24 oda
mevcut. Onlarla bizim zaten rutin
toplantımız oluyor. Çevre Mühendisleri Odası olarak, sivil toplum
kuruluşları ile kooperatiflerle, derneklerle problem odaklı konularda
bir araya gelip platformlar, paneller,
sempozyumlar üzerinde çalışıyoruz.
Problem odaklı bir birliktelik olduğu
zaman sorunun çözümü açısından
diğer sivil toplum örgütleri ile ortak hareket ediyoruz. Zaman zaman
farklı sivil toplum kuruluşların kendi etkinlerimize konuşmacı, katılımcı olarak davet ediyoruz. Bu anlamda yoğun bir ilişkimiz var.
Son olarak önerileriniz nelerdir?
B.B.- Türkiye’nin çevre sorunlarına
kökten bir çözüm getirmek çok zor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ayrılarak, Türkiye’de tek başına güçlü
ve bağımsız bir çevre bakanlığının
kurulmasının gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yatırım yapan ile denetim yapan güç aynı yerde olamaz.
Şehircilik bakanlığı yatırım yapıyor,
bunu denetleyecek olan kurum ile
aynı çatı altında bulunuyor. Her iki
görevi de aynı bakan imzalıyor. O
yüzden bağımsız bir çevre bakanlığının kurulması ideal ve politik
olarak Türkiye’nin gelişmesi açısından önemli. Bu bakanlıkta, denetim
mekanizmasının çok sağlıklı hale
getirilmesi gerekiyor. Yani siyasi
iradenin baskısı olmadan, bir çevre
ajansı üzerinden olabilir. Bağımsız
denetçilerin olduğu teknik birikimli
bir denetim mekanizmasının olması
gerektiğini düşünüyoruz. Bağımsız,
güçlü bir çevre bakanlığının ülkemiz
için şart olduğunu düşünüyorum.
Son günlerde güncel bir konu olan
‘Çevre Görevlisi’ adında bir problemimiz var. Çevre Mühendisleri; aldıkları formasyon gereği, yaşamın
sürdürülebilirliğini gözeterek hava,
su, toprak gibi doğal kaynakların en
asgari biçimde kullanılması, doğanın kirlenmesine neden olan etkenlerin kaynaklarında kontrolü ve giderilmesinin sağlanması konusunda
çözüm önerilerinde bulunup, çevre
mevzuatı ile gerekli değerlendirmeleri yaparak uygulamalar gerçekleştirebilecek donanıma sahiptir.
Bakanlık bir yönetmelikle, çevre
mühendislerinin yapması gereken
görevleri diğer meslek dallarını da
eğitim ve sınav karşılığında, kimyagerler, bilgisayar mühendisleri gibi
diğer çok çeşitli meslek gruplarına
açtılar. Tamamen çevre mühendislerinin yapacağı işleri, atık yönetimini
bilmeyen bir bilgisayar mühendisine
siz çevre mühendislik belgesi verirseniz, bu büyük bir problem yaratır.
O yüzden biz diyoruz ki, Çevre
Yöneticisi değil, Çevre Mühendisi olsun.
13
BM’de İklim Zirvesi
‘Vaatlerle’ Sonlandı
»» 23 Eylül 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel
Sekreteri Ban Ki-mun’un davetiyle düzenlenen
Zirve’de; iklim değişikliği konusunda giderek
kötüleşen duruma karşı, uluslararası toplumun
zirvede verilen taahhütleri yerine getirmesi
gerektiğini açıkladı.
ABD’nin New York
kentinde Birleşmiş
Milletler 69. Genel
Kurulu kapsamında, 120'den fazla
devlet ve hükümet
başkanının katılımıyla gerçekleşen
bir günlük İklim
Zirvesi’nin açılışında konuşan BM Genel Sekreteri Ban Ki
Moon dünya liderlerine yaptığı çağrısında, sera gazı
salınımının azaltılması için daha
fazla çaba gösterilmesini istedi.
“Dünyayı Yeni Bir Rotaya
Sokmalıyız”
Ban Ki Moon, “İklim değişikliği milyarlarca insan için zorlukla
kazanılan barış, refah ve fırsatları
tehdit ediyor. Bugün dünyayı yeni
bir rotaya sokmalıyız. Sizden buna
önderlik etmenizi istiyorum” dedi.
İklim Zirvesi’nin amacı 2015’te
Paris’te imzalanacak yeni antlaşma
öncesi, etkileri giderek daha şiddetli olarak hissedilen iklim değişikliği ile mücadelede etkin adımlar atılması ve iklim değişikliğinin
etkilerinin azaltılması için yeni bir
yol haritası üzerinde liderleri harekete geçirmekti.
120 Ülke Katıldı
Küresel iklim değişikliğinin yarattığı sorunlara çözüm önerilerinin
tartışıldığı zirveye, 120 ülkenin
devlet ve hükümet başkanları katıldı. Zirveye Çin ile Hindistan
liderleri katılmazken, Rusya ve
Almanya da bu zirveye lider seviyesinde katılmayan ülkeler arasında
yer aldı.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun,
iklim değişikliğinin dünya için endişe verici yeni bir gelişme olduğunu ifade ederek, "İklim değişikliği
bu çağda tanımlandı ve bu geleceğimizi tanımlayacak. Bizlerin bugün buna vereceği tepki de geleceğimizi tanımlayacak’’ dedi.
Ban Ki-moon, sonuç
belgeseinin en kısa
sürede BM’ye üye ülkelere
dağıtılacağını belirtti.
ABD Başkanı Barack Obama,
BM’den dünyaya iklim değişikliğine karşı "ortak hareket edelim"
çağrısında bulundu. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande,
"Paris, devrimlerin yaşandığı bir
şehirdir. 2015'te Paris'in iklim değişikliğiyle mücadelenin simgesi
olmasını umut ediyorum" açıklaması yaparken, Yeşil İklim Fonu'na
1 milyar dolar yardım yapacağını
belirtti. AB Komisyonu Başkanı
Jose Manuel Barroso, ekonomiye
zarar vermeden iklim değişikliği ile
mücadele edilebileceğini, AB’nin
gelecek yedi yılda AB üyesi olmayan ülkelerin iklim değişikliğiyle
mücadele projelerine 14 milyon
avro destek vereceğini açıkladı.
Bilim insanları iklim değişikliğinin
geri dönüşü olmayan noktaya varmasını önlemek için küresel sıcak-
lık artışının 2°C'nin altında tutulması gerektiğini söylüyor. Devlet
ve hükümet başkanlarından, düşük
karbon yoğunluklu bir ekonomiye
geçiş, kömür başta olmak üzere fosil yakıtların kullanımından vazgeçilmesi, alternatif olarak güneş ve
rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına geçilmesi
gibi çözüm politikalarına yönelik
adımların atılması isteniyor.
İklim değişikliğine karşı bugüne
kadar en ciddi adımlar Avrupa
Birliği'nden geldi. AB, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında
karbon emisyonlarını 2030'a kadar yüzde 40 azaltarak, 1990 yılı
öncesi seviyesine çekme taahhüdünde bulunmuştu. Yine AB, yenilenebilir enerji kullanımını da
yüzde 27 seviyelerine yükseltme
ve yüzde 30 oranında da enerjide
verimliliği arttırma sözü verdi. İngiltere, İrlanda, Monako ve Belçika
2050'ye kadar karbon emisyonlarının yüzde 80-95 arasında oranlarda azaltma hedefinde bulunurken,
Danimarka 2020’ye kadar karbon
emisyonunu yüzde 40’a kadar düşürerek 2050’ye kadar da fosil yakıtlardan tamamen vazgeçeceğini
açıkladı. Fosil yakıtları tamamen
bırakma sözü veren tek Avrupa ülkesi İzlanda oldu. Güney Amerika
ülkeler Peru ve Paraguay, ormansızlaşmanın önüne geçmek için illegal ağaç kesimini engelleyecekleri sözü verdi. Meksika, Nikaragua,
Şili ve Kosta Rika, 2018-2025 yıllarına kadar enerji arzının yarısından fazlasının yenilenebilir enerji olacağını açıkladı. Brezilya ise
ulusal iklim adaptasyonu planını
2015'te açıklayacak. Etiyopya 2025
yılına kadar karbon emisyonlarını
sıfırlayacağını kaydederken, Mozambik ulusal önceliklerinin düşük
karbona dayalı bir ekonomi olacağını ifade etti.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi’ne ve Kyoto
Protokolüne taraf ülke olan Türkiye,
bütün bu tehditlere rağmen uluslararası sorumluluklarını göz ardı
ederek, iklim değişikliğine neden
olan karbon emisyonlarını arttırmayı sürdürüyor. Türkiye, 19902012 arasında karbon emisyonlarını
yüzde 133,4 oranında arttırarak rekor kırmıştı.
2015 yılında Fransa’nın başkenti
Paris’te düzenlenecek iklim zirvesinde imzalanması umut edilen
yeni antlaşma ile devletlerin atmosfere saldığı karbondioksit ve
diğer sera etkili gazların sınırlandırılmasına ilişkin kararlı adımlar
atılması hedefleniyor.
14
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
EKONOMİ
Porter Analizi
»» Günümüzde Dünya ekonomisinin genel durumuna baktığımızda bir eksen kaymasının olduğunu ve ülkeler arasındaki ekonomik dengelerin
değiştiğini gözlemlemekteyiz.
Bilinen klasik gelişmiş ülkeler olan
ABD, Japonya, Almanya, Fransa,
İngiltere, İtalya, Kanada, Hollanda,
İsveç, Belçika, gibi ülkelerin dünya
ekonomisindeki ağırlığı gittikçe azalırken; Çin, Hindistan, Güney Kore,
Türkiye, Endonezya, Malezya, Tayland, Mısır gibi gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki yeri
hızla artmakta ve dünya pazarlarında önemli bir paya sahip olmaktadırlar.
Dünya ekonomisindeki dengelerin
zaman içerisindeki değişimi ve küresel rekabet koşulları ülkelerin ve
her ülkedeki sektörlerin ulusal ve
uluslararası pazarlardaki paylarını
koruma ve rekabet güçlerini arttırma zorunluluğunu getirmiştir. Bu
zorunluluk da tüm endüstrilerde
rekabet gücünün ve stratejisinin
geliştirilmesi için Rekabet Analizinin yapılması gerekliliğini ortaya
çıkarmıştır. Rekabet Analizi ile ilgili dünyada yapılmış olan en analitik çalışma, Harvard Üniversitesi
İşletme Bölümü (Harvard Business
School) Ekonomi ve Yönetim Bilimlerinden Prof. Dr. Michael Everett
Porter (1947) tarafından yapılmıştır.
Porter tarafından geliştirilen 5 Güç
Modeli’nin (Porter’s 5 Forces Model)
amacı; rekabetçi çevredeki güçlerin
şirketlerin sektördeki performanslarını ve stratejilerini nasıl etkilediğini anlamaktır. Porter bu modelde,
bir endüstrinin analizinin 5 temel
değişkenin çeşitli özelliklerini inceleyerek yapılabileceğini göstermiştir. Bu analiz aynı zamanda yeni bir
endüstriye girme kararının verilmesi
açısından da önemlidir.
Endüstri analizinin beş temel
değişkeni şunlardır :
1. Endüstride mevcut olan rakipler
arasındaki rekabetin şiddeti
2. Endüstriye yeni giren firmaların
yarattığı tehditler
3. Endüstride müşterilerin(alıcıların)
pazarlık gücü
4. Endüstride tedarikçilerin (satıcıların) pazarlık gücü
5. Endüstride ikame ürünlerin (teknoloji değişimleri dahil) oluşturduğu tehditler
Porter Modeli’nin esası; bu beş değişkenden firmaların ve ikame ürünlerin oluşturduğu tehditler ile alıcıların ve satıcıların pazarlık gücünün
endüstride mevcut olan rakipler arasındaki rekabetin şiddetini belirlemeye dayanır. Bir ulusun ekonomik
başarısında sürdürülebilirliği yakalamanın en doğru yolu uluslararası
rekabetin doğru analiz edilmesi ile
ilgilidir. Uluslararası rekabetçilik
analizi için kullanılan başlıca model Porter’ın Elmas Modeli’dir. Bu
model 10 farklı ülkede 100’den fazla
sektörün incelenip, ülkelerin dünyadaki ihracat payları dikkate alınarak
rekabet haritalarının çıkarılmasına ve uluslararası rekabet gücünde
birbirleriyle karşılıklı etkileşim halinde olan 4 temel faktör ve bunları
destekleyen 2 destekleyici faktörün
değerlendirilmesi esasına dayanır.
Bu faktörler şunlardır (http://www.
businessballs.com/portersfiveforcesofcompetition.htm) :
A) Ana Faktörler:
1. Girdi Koşulları: Bilgi kaynakları, nitelikli işgücü, lojistik, fiziki altyapı ve sermaye faktörleri.
2. Talep Koşulları: İç talep, dış
talep, potansiyel pazarlar, talebin
niteliği, alıcıların talebi, müşterinin
seçiciliği, geniş ve büyüyen iç pazar.
3.İlgili Sektörler: Rekabetçi avantaja sahip tedarikçilerin ve ilgili firmaların mevcudiyeti.
4.Kurumsal Strateji ve Rekabet: Bölgesel faktörler, sektörde
faaliyet gösteren diğer firmaların yapısı, kurulma nedenleri ve amaçları,
bulundukları çevredeki, yerli-yabancı sermaye, firmaların inovasyon
kapasiteleri, rekabete yaklaşımları,
firmaların iç ve dış pazarda rekabet
edebilme kapasiteleri v.b.
B) Destekleyici Faktörler
1.Devlet Kurumları: Porter bir
sektörün uluslararası rekabet gücünün gelişmesinde devletin rolünün
önemli ancak dolaylı yoldan olduğunu ifade etmektedir. Porter’a göre
devlet rekabetçi bir avantaj oluşturmamalı ancak Elmas Modelini oluşturan 4 ana faktör çerçevesinde sektörü desteklemelidir.
2.İşbirliği Kurumları: ARGE kuruluşları, üniversiteler, Sivil Toplum
Kuruluşları, teknoloji desteği veren
kuruluşlar, politikacılar v.b.
Porter’ın Elmas Modeli Şekil1’de
şema olarak verilmiştir.
Kaynak : (https://anahtar.sanayi.gov.
tr/tr/news/kobilerde-rekabet-gucu)
Porter’ın Elmas Modelinin uygulandığı örnek bir araştırma :
Bu araştırmada Tayland’ın kanatlı
endüstrisinin rekabet gücü incelenmiştir.KhonKaen Universitesi İşletme Yüksek Lisans (MBA) Programı
çerçevesinde yürütülen bu araştırmada, Tayland’ın kanatlı endüstrisinin
özellikle kanatlı eti (broiler) işleme
sektörünün ihracat yapmadaki rekabet gücünü nitel olarak analiz etmek
için Porter’ın Elmas Modeli ve rekabet gücünün nicel olarak analizinde
ise en yaygın olarak kullanılan analiz
yöntemlerden birisi olan Açıklanmış
Karşılaştırmalı Üstünlükler Endeksi
(RAC) kullanılmıştır (C. Warat ve S.
Sakda, 2014).Tayland’da etlik piliç
yetiştiriciliğine yönelik şema Şekil
2’de gösterilmiştir.
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
Bu araştırmada Tayland’ın tarım–
gıda segmentlerinin en önemlilerinden birisi olan kanatlı endüstrisine
ait birincil ve ikincil veriler toplanarak nicel (kantitatif) bir analiz yapılmıştır. İkincil veriler ağırlıklı olarak
kamudan ve özel sektörden toplanırken, birincil veriler bu sektördeki
uzmanlardan, ihracatçılardan ve politikacılarla yapılan detaylı görüşmelerden elde edilmiştir. Bu sektörde
dünyanın en iyi kanatlı hayvan ihracatçısı beş ülkeden gelen ihracat
verileri Açıklanmış Karşılaştırmalı
Üstünlükler Endeksi (RAC) kullanılarak nicel olarak analiz edildi ve
Tayland’ın ihracatı ile karşılaştırıldı. Ayrıca Porter’ın
Elmas
Modeli
Tayland’ın küresel
pazarda kanatlı endüstrisinin rekabetçi
yönünün nitel olarak
ne ölçüde olduğunu
belirlemek amacıyla
kapsamlı bir model
önermek için kullanıldı.
Porter’ın Elmas
Modeli’ndeki
Faktörlerin
Yapılan
Araştırma
Sonucuna Göre
Değerlendirmesi:
A) Ana Faktörler
1. Girdi Koşulları: Tayland’ın merkez bölgesinin tropikal iklim koşulları
ve ovaları tavuk, ördek ve diğer kanatlı hayvanları yetiştirmeye oldukça uygun ortamlardır. Manyok yetiştiriciliği
miktar ve fiyat bakımından önemli bir
hayvan yemi kaynağıdır. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN )’nin
2015 yılından itibaren Asya Ekonomik Topluluğuna (AEC) dönüşme
hedefinin gerçekleşmesi sonucunda,
Tayland özellikle kanatlı hayvan beslemede en önemli yem ham maddelerinden olan mısır ve soyayı vergi
açısından daha rahat koşullarda ithal
ederek kar elde edebilecek.
2.Talep Koşulları: Tayland ASEAN üyeleri içerisinde nüfus bakımından 4. Büyük ülke olup, kanatlı hayvan eti tüketimi 2012 yılında 1.292
ton ve kişi başı tüketim 19.8 kg olup
bu oran ekonomik büyüme ve fast
food endüstrisi gibi piliç eti(broiler)
kullanan ilgili endüstrilerin gelişmesiyle birlikte gittikçe artış gösterme
eğilimindedir (Thai Broiler Processing Exporters Association, 2012).
Küresel pazarda sığır ve domuz etinin fiyatının yüksek olmasından
dolayı, piliç etine olan talep Çin ve
AB’deki toplu ekonomik büyüme nedeniyle gittikçe artmaktadır(Foreign
Agricultural Service (USDA), 2013).
3.İlgili ve Destekleyen Sanayi:
Araştırma sonucuna göre, kanatlı endüstrisindeki ilgili sektörler
mezbahalar, kanatlı hayvan eti işleme fabrikaları ve lokantalar iken,
destekleyici sektörler hayvan yemi
imalatçıları ve veteriner şirketleridir. Kanatlı endüstrisinde kullanılan
aşıların, vitaminlerin, soya ve mısırın başka ülkelerden ithal edilmesi
ve ayrıca yem hammaddelerinin alternatif enerji kaynağı olarak kullanılmasına olan talep de maliyeti arttıran ve sektörü zorlayan en önemli
unsurlardandır.
4.Kurumsal Strateji ve Rekabet: Tayland’da tarımın yapısı ve
uygulanan metotlar müşterilerinin
ihtiyaçlarını karşılayacak ve uluslararası standartlara uygun olarak geliştirilmiştir. Bu gelişmeler entansif
tarımın uygulanması, dış denetçiler
tarafından yapılan düzenli değerlendirme ve izlenebilirliği de içermektedir. Kanatlı hayvan yetiştiriciliği
yapan çiftlikler, firmalar, mezbahalar
ve işleme fabrikalarında AB standartlarına uygun kaliteli ürünler geliştirmek için HACCP(Gıda işletmelerinde
kullanılan ürün güvenilirliği sistemi)
kuralları uygulanmaktadır. Günümüzde Tayland Brezilya ile karşılaştırıldığında daha kaliteli kanatlı hayvan ürünleri üretmektedir.
B) Destekleyici Faktörler
1. Devlet Kurumları: Hükümet
Tayland’da 2012 yılında başlattığı
“Dünyanın Mutfağı” (Kitchen of the
World) kampanyası ile ticari ortaklarına daha iyi kalitede ve hijyende
ürün sağlamayı ve daha çok rekabet
edebilmeyi hedeflediği için diğer endüstrilerle birlikte kanatlı endüstrisini
de motive etti. Hükümet aynı zamanda 2012 yılında gelir vergisi oranını
% 30’dan % 23’e ve 2013’de % 20’ye
düşürdü ve böylece üretim ve yatırım
oranı arttı (Manager online, 2013).
2.İşbirliği Kurumları ve Şans
Faktörü: AB, Çin ve Japonya’nın
pozitif
ekonomik
gelişmesi
Tayland’dan yüksek oranda kanatlı
hayvan ürünleri talebini arttırmaktadır. Aynı zamanda Arap Emirlikleri, Güney Afrika ve Rusya’da
Tayland’dan piliç eti ithal etmektedirler. Ancak Tayland hala kanatlı
hayvan ürünleri ihracatında hayvan
refahı, ürün standartları ve Helal
standartlar gibi gümrük tarifesi dışı
engellerle karşı karşıyadır. Tayland
ASEAN üyesi ülkelerle yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmasından
dolayı, vergi ödemeden bu ülkelere
kanatlı hayvan ürünleri ihraç edebilme şansını sahip olmuştur. Ayrıca Vietnam, Laos ve Kamboçya’nın
2103, 2015 ve 2107’de piliç etinde
vergiyi düşüreceklerini bildirmeleri
de sektör açısından çok önemlidir.
Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlükler Endeksi (RCA)’ne
Göre Tayland Kanatlı Endüstrisinin Değerlendirilmesi:
RCA Analizine göre, Tayland kanatlı
endüstrisinde ASEAN üyeleri içerisinde birinci sırada iken, ihracat miktarı
ve değeri bakımından dünyada 4.sıradadır. Ülkenin bu sektördeki rekabet
gücü ürünlerin geliştirilmesi, yeni pazarların bulunması ve ticaret ortakları
arasında güvenin sağlanması devam
ettirilirse artacaktır. Ancak, Tayland
hala kanatlı endüstrisinde rekabet
gücünü Brezilya, AB ve ABD ülkeleri arasında garanti etmelidir. Çünkü bu ülkelerden piliç eti ithal eden
başlıca müşteriler AB, Güney Afrika,
Arap Emirlikleri, Japonya ve Hong
Kong’dur. Bu nedenle Tayland’ın bu
pazarlara girmesi gerekir.
Araştırmanın sonucunda, ülkenin kanatlı endüstrisindeki
rekabet gücünü geliştirmeye
yönelik özel sektöre, kamuya ve
hükümete yapılan tavsiyeler ve
öneriler genel olarak şunlardır:
1.Özel Sektöre Yönelik Öneriler: Özel sektör, özellikle bölgede
yabancı piyasaların ihtiyaçlarını karşılamak için işbirliğini geliştirmek
açısından, Güneydoğu Asya Uluslar
Birliği (ASEAN)’nın ekonomik entegrasyon yoluyla 2015 yılında ‘tek
Pazar’ haline gelme ve Asya Ekonomik Topluluğuna (AEC) dönüşme
hedefini dikkate alarak bu yapının
içinde yer almalıdır.
2.Kamuya ve Hükümete Yönelik Öneriler: Tayland’ın kanatlı endüstrisinin rekabet edebilirliğini teşvik etmek açısından Hükümetin nasıl
girişim politikaları geliştireceği konularında yapılan öneriler şunlardır:
• Tayland hükümeti sektörü ürün kalitesini arttırmaya ve insan sağlığını
tehdit eden hataları aza indirebilecek
teknoloji ve makinaları kullanmalarına teşvik etmeli. Ayrıca hükümet,
kanatlı endüstrisinde “ pişirmeye hazır ve yemeye hazır ” kategorisinde
ürünler geliştiren ve gıda işleme tesisleri kurmaya yönelik araştırma ve
projeleri desteklemelidir.
• Tayland kanatlı endüstrisinin Birleşik Arap Emirlikleri, Filipinler,
Singapur ve Vietnam gibi ASEAN
üyesi ülkelerdeki Helal Gıda pazarlarına girmesi gerekir
• Üretimi düşük maliyete yapabileceği yerlerde de ürün kalitesini korumak koşulu ile üretim yapabileceği çiftlikler kurmayı da düşünmelidir
• AB’ne piliç eti satabilmek için her
kanatlı hayvan çiftliğine ve kulaçkahaneye gerekli standartları sağlayacak tedbirler alınmalı ve ilgili bölümler kurulmalıdır
• Küçük ölçekli şirketler ve üreticiler üretim maliyetlerini düşürmek
ve büyük ölçekli şirketlerle rekabet
etmede fiyat oluşumu ile ilgili riskleri elemine etmek için, kooperatif
kurmalıdırlar, birbiriyle ilişkili çiftlik sistemleri veya kanatlı sektörüne
ilişkin kümelenme çalışmaları yapmalıdırlar
• Küçük ölçekli şirketler daha fazla
gelir elde etmek ve büyük şirketlerin
yoğun rekabetinden kaçınmak için
kendilerine organik piliç eti satabilecekleri niş pazarlar gibi yeni iş fırsatları araştırmalıdırlar
• Tayland Hükümeti kısa, orta ve
uzun vadede planlar aracılığı ile politikalarını yumuşak ve etkili bir şekilde uyguladığından emin olmalı
• Tayland Hükümeti etlik piliç (broiler) ve yumurtacı tavuk üreticilerini
dünyanın büyük üreticileri ile rekabet edebilmeleri için ASEAN içinde
bir kümelenme oluşturmaya teşvik
ederek onların ulusal ve uluslararası
düzeydeki tedarik zinciri içerisinde
yatırım yapmalarını desteklemelidir.
Sonuç olarak, Porter Analizi herhangi bir sektörün birincil ve ikincil
düzeydeki verilerine dayanarak o
sektörün rekabet gücünün nitel olarak analiz edilmesini ve bu analiz
sonuçlarına göre kamunun ve özel
sektörün yeni üretim ve pazarlama
stratejileri oluşturmasına imkân
vermekte ve böylece sektörün rekabet gücünü geliştirmesine yardımcı
olmaktadır. Ülkemizde ve dünyada
tarım sektöründe (Hayvansal ve Bitkisel Üretim) ve diğer sektörlerde de
bu tip analizler kamu, araştırma kurumları, üniversiteler ve sivil toplum
kuruluşları tarafından yapılmaktadır.
İhtiyaç duyulan ve özellikle de nicel
verilere ulaşmada sıkıntıların yaşandığı sektörlerde bu analiz metodu ile
rekabet gücünün arttırılmasına yönelik önemli stratejiler geliştirilebilir.
Köy-Koop Haber Ekim 2014
TARIM ve HAYVANCILIK
Ketosis=Asetonemi=Ketonemi
»» Ketosis, özellikle yüksek verimli ve yanlış beslenen süt sığırlarında sıkça
karşılaşılan metabolik bir hastalıktır. Doğumdan hemen sonra sığırlar, ani
metabolik değişiklikler, bağışıklık sisteminin baskılanması ve negatif enerji dengesi
gibi ciddi stres faktörleri ile karşı karşıyadırlar.
Bu dönem metabolik bozukluklar ve
bunun sonucunda verimde azalmalara davetiye çıkarmaktadır. Tüm
süt sığırları erken laktasyon döneminde ketosis bakımından risk altındadırlar. Hastalığa yakalanma
oranı laktasyonun ilk 2 haftasında
en yüksek değerde gerçekleşmektedir. Ketosis ilk doğumunu yapan sığırlarda daha az görülse de
bir veya birden çok doğum yapmış
tüm hayvanlarda görülebilir. Vücut
kondüsyon skoru 3.75 - 4’ten yüksek olan hayvanlar zayıf hayvanlara
göre hastalığa yakalanma bakımından daha fazla risk taşımaktadırlar.
Bu sebeple geç laktasyon döneminde sığırların aşırı yağlandırılmamasına özen gösterilmelidir. Bunun
yanısıra çok düşük kondüsyonlu
ineklerde yetersiz beslenmeden dolayı ketosise yakalanabilirler.
Ketosis, temelde kan ve vücut dokularındaki glikoz (şeker) eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Hayvanın glikoz gereksinimi gebeliğin
son döneminde yavru gelişimi için,
doğumla birlikte laktasyonun başlaması ile ise süt şekeri ve yağı
sentezi için yoğun bir şekilde artmaktadır. Doğumdan hemen sonra rasyonda uygun karbonhidrat
kaynağı bulunmaması veya kuru
madde tüketiminde azalmalar sebebiyle glikoz ihtiyacı güçlükle karşılanır. Artan ihtiyacı karşılamak
amacıyla hayvanın karaciğerinde
karbonhidrat olmayan bileşiklerden genellikle de yağlardan glikoz
sentezlenmeye başlanır. Ancak bu
esnada ketosis hastalığının habercisi keton bileşiklerinin de miktarı
hızla artmaktadır. Bu sebeple, ileri
derecede ketosis vakalarında hayvanın nefesinde yoğun bir aseton
kokusu hissedilebilir.
Süt sığırlarının beslenmesinde belli
dönemlerde yapılan değişikliklerle
ketosis görülme sıklığı azaltılabilir. Beslemede yapılan en büyük
hatalardan biri, hayvan sağıldığı
sürece özellikle vücut ağırlığı eski
haline geldikten sonra (geç laktasyon dönemi) enerjice yoğun beslenmeye devam edilmesidir. Bu
dönem atlatıldıktan sonra kuru dönemde vücut kondüsyon skorunun
azaltılmaya çalışılması ise ters etki
yaratabilmekte, hayvanda doğum
öncesi aşırı miktarda yağ mobilizasyonuna sebep olabilmektedir.
Doğumdan 3 hafta önce ve 3 hafta sonraki dönemi kapsayan geçiş
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü
döneminde hayvanın yem tüketim
miktarının kontrol edilmesi ve doğumdan sonra yem tüketiminin
maksimize edilmesi ketosisten korunmada kritik noktalardan biridir.
Erken laktasyon döneminde sağlıklı
bir rumen ve yem tüketiminin teşviki amacıyla, rasyonun kolay parçalanabilir karbonhidratlarca zengin
ancak bunun yanında yeterli miktarda selüloz içermesine özen gösterilmelidir. Bu dönemde rasyonun
ortalama NDF oranı % 28–32, kolay
parçalanabilir karbonhidrat oranı
ise % 38–42 arasında olmalıdır.
Bazı yem katkı maddelerinin ketosisin önlenmesinde yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Bunlar arasında niasin, kalsiyum propiyonat,
sodyum propiyonat, propilen glikol
ve korunmuş kolin en etkili olanlardandır. Bu katkı maddelerinin etkili olabilmesi için doğumdan en az
2-3 hafta önce kullanılması gerektiği bildirilmektedir. Bazı ülkelerde
subklinik ketosis ve bununla ilişkili
hastalıklardan korunmak amacıyla
günde 200-300 mg monensin sodyum uygulaması düzenli olarak uygulanan yasal bir uygulamadır.
Bilindiği gibi süt sığırcılığı işletmelerinde senede 1 buzağı almak üretimde verimliliğin temel koşuludur.
Ketosis, hayvanların süt verimlerinde azalmalara neden olduğu gibi
döl verimlerini de düşürmekte, işletme karlılığını pek çok yönden
olumsuz etkilemektedir.
Özellikle geçiş dönemindeki süt sığırlarının iyi besleme ve yönetim
uygulamaları ile ketosisten korunma ve hastalığın görülme sıklığının
azaltılabilmesi mümkün olabilmektedir. Bu uygulamalar arasında,
stres koşullarının en aza indirilmesi,
özellikle doğum öncesi ve doğumda
vücut kondüsyon skorunun takip
edilmesi, kuru madde tüketiminin
garanti altına alınması, beslemede kaliteli kaba yem kaynakları ile
dengeli rasyonların kullanılması ve
doğumdan birkaç gün önce ve sonrasında glikoz öncü maddelerinin
(propilen glikol ve gliserin gibi) takviyesi yararlı olabilmektedir.
Kaynaklar
Anonymous.Erişimadresi: http://
www.merckmanuals.com/vet/metabolic_disorders/ketosis_in_cattle/
overview_of_ketosis_in_cattle.html.
Erişim tarihi: 22.09.2014
Bruno, R. 2011. Ketosis in dairy
cows. http://www.progressivedairy.com/index.php?option=com_
content&id=6153:ketosis-in-dairycows&Itemid=71#article. Erişim tarihi:
22.09.2014
Stone, N. 2007. Acetonaemia (ketosis)
of dairy cows. Erişim adresi: http://
www.depi.vic.gov.au/agricultureand-food/pests-diseases-and-weeds/
animal-diseases/beef-and-dairy-cows/
acetonaemia-ketosis-of-dairy-cows.
Erişim tarihi: 25.09.2014
“BURTARIM 2014” 14-18 Ekim’de
»» Tüyap Bursa Fuarcılık tarafından düzenlenen BURTARIM 2014, Bursa 12.
Uluslararası Tarım, Tohumculuk, Fidancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı ile Bursa 7.
Uluslararası Hayvancılık ve Ekipmanları Fuarı, 14-18 Ekim tarihleri arasında
Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.
Tüyap Bursa Fuarcılık tarafından yapılan açıklamada, “Tarımsal kaynakları, bereketli toprakları, yüksek
üretim gücü ile tarım ve hayvancılık sektöründe önemli yere sahip
Bursa şehrinde düzenlenen tarım
ve hayvancılık fuarları, 27 ülkeden
538 firma ve firma temsilciliğinin
katılımında, 7 ayrı salonda, 40 bin
metrekare kapalı, 30 bin metrekare açık sergileme alanından oluşan
70 bin metrekare alanda yurtiçi ve
yurtdışından 275 bin ziyaretçi hedefi ile hazırlanmaktadır. Fuarlar,
Avrupa'dan Asya'ya, Ortadoğu'dan
Kuzey Afrika'ya, Kafkaslardan
Rusya'ya kadar ülkemizin tarım
sektöründe bölgesinin en önemli
oyuncusu olması adına önemli bir
misyon üstlenen Tüyap tarım fuarlarının gerek ziyaretçi gerekse metrekare bakımından en büyük halkalarındandır” bilgisi verildi.
Fuar; A.B.D., Afganistan, Almanya,
Avusturya, Azerbaycan, Belçika, Beyaz Rusya, Bolivya, Bosna Hersek,
Bulgaristan, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Çin, Fas, Fransa, Gürcistan,
Güney Afrika Cumhuriyeti, Güney
Kore, Hindistan, Hollanda, Irak,
İran, İsrail, İspanya, İsveç, İtalya,
Japonya, Kazakistan, Kırgızistan,
KKTC, Kosova, Lübnan, Macaristan,
Makedonya, Mısır, Moldova, Özbekistan, Romanya, Rusya, Sırbistan,
Slovakya, Somali, Sudan, Suudi Arabistan, Tacikistan, Tunus, Türkmenistan, Ukrayna, Uruguay, Ürdün ve
Yunanistan’dan davetli alım heyetlerine ev sahipliği yapacak. Fuar süresince 14 Ekim ve 15 Ekim tarihlerinde ikili iş görüşmeleri yapılacak.
15
62.Hükümet Programı’nda
Tarıma Yönelik Politikalar
»» Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından 62. Hükümet
Programı 1 Eylül 2014 tarihinde TBBM’ye sunuldu. Bu
ayki yazımda yeni Hükümet Programı’da belirtilen
tarım sektörünün geleceği ile ilgili politikalara ve
beklentilere değinmeye çalışacağım.
Hükümet Programı’nda tarım sektörü
ile ilgili politikaları özetleyen cümle
“tarım sektöründe nüfusunu yeterli,
kaliteli ve güvenilir gıda ile besleyen,
tarım ürünlerinde net ihracatçı durumunu daha da geliştirmiş, rekabet
gücünü artırmış, ürettiğiyle ve insan
gü¬cüyle dünyada ve bölgemizde söz
sahibi olacağımız bir ülke konumuna
erişmek 2023 yılı için temel amacımızdır” ile ifade edilmiştir. Görüldüğü
gibi 2023 yılına kadar “gıdaya erişime, tarım ürünleri ihracatına ve
tarım sektöründe rekabet edebilirliğe” önem verileceği belirtilmiştir.
2023’e yönelik bir diğer hedef de verimliliğin artırılarak 150 milyar dolar
tarımsal hasıla ile dünyanın ilk 5 ülkesi arasında yer almak ve tarımsal ürün
ihracatının 40 milyar dolar seviyesine
çıkartılmasıdır. Ancak, bu noktada
üzerinde düşünülmesi gereken bir
konu var. Hükümet Programı’nda dış
ticaret konusunda ithal edilen tarımsal ürünlerden ya da arz açığımız olan
yağlı tohumlu bitkilere ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemiş.
Hükümet’in açıkladığı programda yapılacak birçok düzenleme için 2023
yılı referans olarak alınmıştır. Örneğin, sulama konusunda 10. Kalkınma Planı’nda yer alan “25 Öncelikli
Dönüşüm Programı” içerisinde tarım
sektörünü ilgili olarak “Tarımda Su
Kullanımının Etkinleştirilmesi
Programı” öncelikte yer alacak programlar arasında belirlenmiştir. Kapalı
ve basınçlı sulama sistemlerine ağırlık
vererek, su tasarrufu sağlayan modern
sulama yatırımlarına devam edileceği
ve yeni yatırımların yanında mevcut
tesislerin yenilenmesine yönelik adımlar atılacağı belirtilmiştir. Tarımda
sulama konusunda Hükümet’in hedeflerinden bir tanesi de Türkiye’de 8,5
milyon hektar olan sulanabilir tarım
arazisinin tamamının 2023’e kadar
sulanmasıdır. Gelecek yıllarda sulama
çalışmalarına hem bölgesel bazda hem
de ülke çapında hızla devam edileceği
ifade edilmiştir. Tarımsal sulamaya
yönelik bir önemli çalışma da Konya
Ovası’nda yaşanan su sıkıntısına çözüm amacıyla yapılacak Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel Projesi’dir. Yapılacak çalışmalar ile sulama suyunun 17
km’lik tünel ile Konya Ovasına ulaştırılması planlanmaktadır.
Hükümet Programı’nda tarım sektörüne yönelik açıklanan önemli bir
başka konu da tarımsal desteklemelerdir. Gelecek yıllarda tarıma yönelik desteklerin tarım havzaları modeli kapsamında belirlenen bölgeler
ve ürünler itibarıyla uygulanacağı ve
Türkiye’de daha hızlı kalkınması öngörülen bölgelere yönelik özel destek sistemlerinin geliştirileceği ifade
edilmiştir. Destek verilecek bir başka
alan da organik ve iyi tarım uygulamalarıdır. Kırsal alandaki küçük çiftçilerin yaşam standardını geliştirmek
amacıyla organik, geleneksel ve yerel
ürüinlerin üretimin yapan özel küçük
işletmelerin daha güçlü bir şekilde
destekleneceği ve başta jeotermal
kaynaklar olmak üzere güneş enerjisi
ve diğer alternatif enerji kaynaklarının tarımda kullanılmasının teşvik
edileceği belirtilmiştir.
Tarımsal üretimde bitkisel üretim
kadar hayvansal üretim de Türkiye
açısından çok önemlidir. Açıklanan
Hükümet Programı’nda hayvancılık
alanına yönelik de politikalar belirlenmiştir. Hayvancılığın geliştirilme-
sinde verimliliğe dayalı desteklemelere devam edileceğine ve hayvancılıkta
küçük işletmeleri ekonomik ölçek
büyüklüğüne ulaştıracak projelerin
yürütüleceğine vurgu yapılmıştır. Ayrıca, kırmızı ette yeterli arzın sürekliliğini sağlamak amacıyla etçi ırkların
yaygınlaştırılmasına yönelik projelerin uygulamaya konulacağı ve yeni
desteklerin sağlanacağı açıklanmıştır.
Hayvancılık ile ilgili bir başka destek de koyun ve keçi yetiştiriciliğinde modern işletmelerin kurulmasına
yönelik teşviklerdir. Hayvancılıkta
önemli bir maliyet kalemi olan yem
konusunda çayır ve meralarda ıslah
çalışmalarının devam edilmesi ile
açık alanda beslenmenin sağlanması
planlanmaktadır.
Hükümet Program’ında tarım
sektörü ile ilgili açıklanan diğer
politikalar da aşağıda verilmiştir:
• Geçmiş yıllarda kurulması teşvik
edilen KOBİ nitelikli tarımsal tesis
benzeri yapıların kurulumu gelecekte
de desteklenecektir.
• Kırsal kalkınma için verilen destekler artırılacaktır.
• Tarladan sofraya gıda güvenliği için
alınacak önlemler artırılacaktır.
• Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede
yapılan çalışmalar artırılacaktır.
• 2015 Haziran ayına kadar 1 milyon
hektar alanın toplulaştırma çalışmaları tamamlanacaktır. 2023 yılına
kadar ise toplamda 14 milyon hektar
alanda arazi toplulaştırma ve ıslah çalışmalarının bitirilmesi planlanmaktadır.
• Tarım ürünlerinde fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkisinin ortadan
kaldırılması ve ürün arzı ile çiftçi gelirlerinde istikrar sağlanmasına yönelik olarak piyasa düzenleme mekanizmaları oluşturulacaktır.
• Üreticipazar entegrasyonunun sağlanması amacıyla üretici örgütlerini
yeniden yapılandıracak düzenlemeler
hayata geçirilecektir.
• Üreticilerin kullandığı tarımsal girdilerdeki destekler artırılacaktır.
• Üreticilerin tarım sigortalarından
daha fazla faydalanmasına yönelik
tedbirler alınacaktır.
Hükümet Programı’nı özet olarak ele
aldığımızda tarım sektöründe herhangi bir sorunun yaşanmadığı gibi
bir tablo ortaya çıkmaktadır. Ancak; üretimi gerçekleştiren çiftçiler
yüksek girdi maliyetleri ya da ürünlerini değerinde satamadıkları gibi
sorunlardan sık sık bahsetmektedir.
Program’da ifade edildiği gibi tarım
sektöründe her şeyin yolunda olduğunu açıklanan bilgiler ile söylemek
zor gibi görünüyor.
Bu vesile ile yeni bir üretim dönemine başlayacak olan tüm çiftçilerimize bereketli bir dönem dilerim...
16
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
KOOPERATİF
Payra*
»» Merhaba, bütün kooperatifçi arkadaşlarımızı ve
okuyucularımızı saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Yetki Devri Nedir?
»» Son zamanlarda yetki devri konusu tekrar gündeme gelmeye başladı. Sektörel
yönetişim ve birlikte yönetim kavramları ile beraber ele alınan yetki devri konusu
özellikle örgütlenme alanında çok özel bir öneme sahip. Ama konuyu ele almadan
önce yönetişim ve birlikte yönetim konularına açıklık getirelim.
Yönetişim (governence), yönetim sürecinde rol oynayan aktörler ile ilgili
sektörde faaliyet gösteren örgütler
arasındaki etkileşime ilişkin kuralların nasıl oluşturulduğu ifade eden
bir kavramdır. Yani bir sektördeki
bürokraside yer alan resmi idareciler ile bürokratik görevi olmayan
paydaşlar arasında çoğulcu ve interaktif bir şekilde yönetim işinin
paylaşılması olarak düşünülebilir.
Burada aslında 3 temel taraf bulunmaktadır. Devlet, piyasada yer alan
üretici, sanayici-işleyici, tüccar gibi
gruplardan oluşan Pazar tarafı ve
üretici örgütlerinin de dahil
olduğu Sivil Toplum kuruluşları tarafı. Bu açıklamalardan
sonra; Yönetişimi, devlet ile
diğer tarafların bir araya gelip
birlikte yönetim modeli içinde
bir sektörü idare etmesi olarak
ifade edilebiliriz.
Burada yönetişim kavramı
ile beraber ele alınmak üzere, birlikte yönetim (co managament) ifadesi eklemek
gerekmektedir. Birlikte yönetim, bir sektörün idaresinin çeşitli
düzeylerde olmak üzere bürokratik,
kanuni sorumluları ile sektördeki
temsilcilerinin birlikte yönetmeleri
anlamına gelmektedir. Yalnız burada ortak yönetim ile bu durumun
karıştırılmaması gerekiyor. Çünkü
yönetimden esas sorumlu olan kesim ile diğer taraflar arasında ne yönetim ile ne de başka bir hususta bir
ortaklık ve bundan doğan herhangi
bir hak bulunmamaktadır. Devlet
birlikte yönetimin hangi düzeyde ne
şekilde yapılacağına karar verir. Burada azdan çoğa doğru paylaşılarak
arttan çeşitli düzeylerinden bahsetmek mümkündür. Bunlar sırasıyla
devletin sadece bilgilendirmesi, devletin danışması, işbirliği yapılması,
bilgi paylaşımı, resmi danışmanlık
görevi, ortak eylemlerde bulunma,
ortaklık bağının kurulması, sektörün
kontrolünün yaptırılması, sektörün
koordinasyonunun yapılması olarak sıralanabilir. Bu sıralama içinde devletin yönetimi hangi düzeyde
paylaşacağı kararı, yönetişimde diğer tarafların buna ne kadar hazır ve
istekli olduklarına bağlıdır.
Dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde
ve Avrupa Birliği’nde kamu yönetiminde değişim arayışları, devletin
rolünün her alanda arttığı ve her geçen gün daha da karmaşık bir yapıya
büründüğü günümüzde, yönetişim
ve birlikte yönetim uygulamaları ile
Yetki Devri (Delegation of Authority) olarak adlandırılan önemli bir
kavram daha ortaya çıkmıştır. Bu
kavram yetkilerin belli şartlara bağlı kalarak ilgili başka birimlere ya
da alt birimlere yaptırılması olarak
izah edilebilir. Burada bu kavramın
daha iyi anlaşılabilmesi için dikkat
edilmesi gereken birkaç husus bulunmaktadır. Bunların başında yetki
ile gücü karıştırmamak gerektiğidir.
Çünkü güç yetkiyi de içerir ve yetkiyi
devreden makam hala gücün sahibidir. Yani istediği zaman devrettiği
yetkiyi geri alabilme hakkına sahiptir. Bir diğer husus ise, yetkiyi devreden güç sahibi makam, hiçbir zaman
sorumluluklarından kaçamaz yani
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
yetkiyi devrettiği kuruluş kadar sektörün idaresi ile ilgili sorumlulukları
devam etmektedir ve bu nedenle yetki devrettiği kuruluşu sürekli ve tam
anlamıyla takip ve kontrol etmek
hatta gerekirse yaptırımlar uygulamak zorundadır.
Yetki devri ülkemiz dahil dünyada
birçok hükümetin öncelikli gündem
maddeleri arasına girmiştir. Kamu
kurumlarının hantal yapıları, aşırı istihdam, yetki ve sorumluluğun
iyi dağıtılamamış olması, değişim
karşısında dirençli bürokratik yapı
gibi sorunlar, bütün dünyada devlet idarelerinde karşılaşılan ortak
bürokratik sıkıntıların oluşmasına
neden olmaktadır. Kamu kesiminin
günümüz dünyasının gelişimlerine
uyum sağlayamaması nedeniyle ülkedeki gelişimin engellenmesi hükümetler tarafından kabul edilemez bir
durumdur. Bu nedenle daha etkin,
verimli, hesap verebilir ve şeffaf bir
kamu yönetimi oluşturmak; kamu
hizmetlerinin hızlı, kaliteli, basitleştirilmiş ve düşük maliyetli bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak
üzere kamu kurumlarında önerilen
en etkin ve çağdaş yöntem yetki devri olarak gösterilmektedir.
Avrupa Birliği’nin son
dönem mevzuatında,
Yönetişim ve buna
bağlı olarak yetki devri
konusu özellikle tanınma
kriterlerine haiz, AB
mevzuatı gereğince kurulan
üretici örgütü (producer
organisation) adı verilen
örgütlenme tipi ile kendini
ağırlıklı olarak göstermeye
başlamıştır.
Burada üretici örgütünün tüzel kişiliği, politika belirlemeye ve piyasayı
yönlendirmeye yönelik kurumsal
çerçevesini belirlemektedir. Buna
göre üretici örgütünün bir yandan
gıda zinciri içinde pozisyonuna bir
yandan da iç yönetişime ve birlikte
yönetime ilişkin gücüne göre perfor-
mansı belirlemektedir.
Üreticilerin piyasadaki yapısal sorunlara yönelik gerekli müdahaleleri
yapan yapısında bir örgüte aynı zamanda gıda zincirindeki diğer taraflar ile pazarlık işlerini organize eden
bir örgüt yapışana ihtiyaçları bulunmaktadır. Yani her iki örgüt yapısının bir arada yürütülebildiği yeni bir
yapı öne çıkmaktadır. Gerçekten de
Avrupa Birliği’nde kooperatif tabanlı üretici örgütlerinin daha başarılı
oldukları görülmektedir. Yalnız bunun için kooperatiflerin de bir takım
değişimlere gitmeleri gerekmektedir. Örneğin, kooperatiflerin klasik demokratik kontrol ve kendini
yönetim ilkelerinde iç yönetişim
ve kontrole dayalı yani daha dışa
açık ve paydaşlar ile birlikte yönetim modeline yönelmeleri
gerekmektedir. Görüldüğü gibi
birlikte yönetim ve yetki devri sadece kamu sektörü için değil aynı
zamanda üretici örgütleri için de
gerekli bir durumdur.
Üretici örgütleri hangi konularda
yetki devri alabilirler diye düşünüldüğünde, üstesinden gelebilecek
alt yapıya, teknolojiye ve bilgiye sahip oldukları sürece sektörün her
türlü iş ve işlemlerinden sorumlu
olacakları yetkiye sahip olabilirler.
Bunlardan hemen ilk akla gelenler,
kayıtlarının tutulması, bilgi işlem ve
veri tabanının işletilmesi, üretimin
talebe göre planlanması, fiyat mekanizmasının oluşturulması, ürünlerin
üretim aşamasından sofraya kadar
takibi, hijyen şartlarının ve izlenebilirliğin sağlanması, bütün bu konulardaki yasak ve yaptırımların uygulanması, politikaların belirlenmesi
şeklinde sıralanabilir.
Kamu kurumlarının bütün bu işler
ile ilgili sorumluluğu mutlak surette
devam etmektedir. Bu nedenle bu konularda yetki devri devlet tarafından
takip edilecek, gerekli durumlarda
ağır yaptırımlar ve yetkinin geri alınması gibi cezalar uygulanabilecektir.
Bu uygulama ile devlet tarafı personel, zaman ve harcamalar konusunda büyük tasarruf yapacaktır. Kamu
kaynaklarında yapılacak bu kazanç,
devletin daha asli işlerle ilgilenmesine, sektörün sorunlarına daha fazla
zaman, para ve personel ayırmasına neden olacaktır. Bu arada herkes
kendi sorununu daha iyi bileceği ve
daha gayretle çözeceği için üreticinin
sorunlarının yetkisi olan üretici örgüt
tarafından çözülmesi daha anlaşılır
bir yaklaşım olacaktır.
Sonuçta toplumun bütün taraflarını
memnun eden yetki devrine dayalı
bir yönetişim uygulanmış olacaktır. Burada en önemli görev bunları
başarma azmi ve bilinci içinde olan
üretici örgütlerimize düşmektedir.
Kurban Bayramınızı kutlar, bu kutsal günlerin ülkemize birlik ve mutluluk getirmesini dilerim.
Halkın kendisini yönetme iradesinin en güzel örneği ve yönetişim modellerinin uygulanabilmesi için en ideal olan
rejim olan Cumhuriyetimizin
91. kuruluş yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet Bayramınızı tebrik ederim.
Yaşadığımız süreçte çözmeye uğraştığımız sorunların yanı sıra kooperatifçilere ve kooperatif dostlarına
Acaba yarınlara hazır mıyız? Diye
sormak geldi içimden. Yarınlara
hazır olmak, bugünün sorunlarını
doğru tespit etmek ve bu bağlamda
doğru çözümler üretmek demektir.
Bu düşünceyle kooperatifçiliğinin
önümüzde ki sürecini tartışmaya
açmak istiyorum.
Kooperatifçilik tek başına yapamadığın veya yapamayacağın şeyleri
birlikte yapmak olduğuna göre çalışma alanlarına giren konulardaki
sorunların tespit ve çözümlerinde
ortak amaçlardaki birlikteliklerimizle paylaşacağız.
İleteceğiniz görüş ve önerilerinizi bu
köşemizde paylaşıp doğru sonuçlara
ulaşacağımızı öngörüyorum.
Konunun daha iyi anlaşılması
irdelenebilmesi için bazı ana
başlıkları paylaşalım.
Ülkemizdeki tarımsal üretim ne
durumda?
Üretim planlaması var mı?
Üreticilerimiz örgütlümü?
Devletimiz üreticilerimize nasıl bakıyor?
Tarım alanlarımız ve suyumuz
doğru kullanılıyor mu?
Mehmet SEVER
Köy-Koop İzmir Birliği
Bademler Köyü Tar. Kalk. Koop.
Yönetim Kurulu Başkanı
Üreticilerimiz emeğinin karşılığını
alabiliyor mu?
Biz kooperatif yöneticileri olarak
ne yapıyoruz?
Yukarıda bir bölümünü paylaştığımız bu sorunların ve çözümlerinin
önümüzdeki süreçte dünya egemenliği aracı olacağının bilincinde
miyiz?
Bu paylaşma dileğimizin daha iyiye
ve daha güzele ulaşmak amacıyla
olduğunu ve aynı anlamda algılanacağını umuyorum
*Tütün tarlalarında dikimler yapılırken birçok aileden oluşan
akraba ve arkadaş guruplarının
hep birlikte ve sırayla yapılan çalışma, acı ve sevinçleri paylaşma
eylemlerine payra denilir.
Organik Tarım Destekleme
Tebliği Yayımlandı
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Resmi
Gazete’nin 24 Eylül 2014 Tarihli ve 29129 Sayılı
tebliğe göre çiftçilere, meyve sebze üretim alanları
için, organik statüde yer alan ürünlere dekar başına
yapılacak destekleme ödemesi 70 lira olacak.
Çiftçilerin organik tarım
destkleme ödemesinden yararlanabilmeleri için en geç 15 Mayıs
2015 tarihine kadar
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne
(ÇKS) kayıt olmaları gerekecek. Ödeme için ayrıca, organik tarım yapılan arazilerin de ÇKS’ye
kayıtlı olmaları koşulu aranacak.
Tebliğe göre, tarla bitkileri üretim
alanları için ise organik statüde yer
alan ürünlere dekar başına yapılacak destekleme ödemesi 10 lira
olarak belirlendi. Ayrıca, aynı tarlalarda ikinci organik ürün üretimi yapan çiftçiler, ikinci ürün için ödeme
alamayacak.
Ödeme yapılacak çiftçiler
OTD ödemesi, Organik Tarım Yönetmeliğine göre organik tarım yapan, OTBİS’de ve ÇKS’de 2014 ile
2015 üretim yılında kayıtlı olan ve
bu Tebliğde OTD uygulamaları ile
ilgili belirtilen usul ve esaslara göre
başvuru yapan çiftçilere yapılacak.
Ödemeye esas arazi ve arazi
büyüklüğü
OTD ödemesi, ÇKS’de
ve OTBİS’de 2014
üretim yılında kayıtlı
yetkilendirilmiş kuruluşça kontrolü yapılmış ve Yönetmelik hükümlerine göre uygun
bulunmuş Geçiş süreci-2, Geçiş süreci-3
ve organik statüde yer
alan tarım arazileri ve bu arazilerde kayıtlı ürünlerden desteklemeye
uygun bulunan arazilere yapılacak.
OTD ödemesi, ÇKS’de ve OTBİS’de
2014 üretim yılında kayıtlı olup,
mücbir sebeplerle organik tarım faaliyeti sona eren çiftçilerin,
ÇKS’de ve OTBİS’te 2014 üretim
yılında kayıtlı arazilerinden organik tarım faaliyeti devam etmek
kaydı ile ÇKS’de ve OTBİS’de 2015
üretim yılında kayıtlı olan aynı arazilerden il/ilçe tahkim komisyonlarınca uygun bulunan arazilere de
yapılacak. Bu durumda bulunan
arazi için faaliyeti devam ettiren
çiftçi adına OTBİS’te ve ÇKS’de
2015 üretim yılında kayıtlı olması
şartı aranacak.
29 Ekim
Cumhuriyet Bayramı
Kutlu Olsun...
Köy-Koop Merkez Birliği
Köy-Koop Haber Ekim 2014
HAYVAN HASTALIĞI
17
Sığırların Kurban Bayramı Hastalığı-Cam Göz Hastalığı
»» (Sığırların Gangrenli Nezlesi- Coryza Gangrenosa Bovum – CGB)
Sığır ve mandalarda görülen öldürücü
bir hastalıktır. Koyunculuk ve sığırcılığın bir arada yapıldığı işletmeler ve
bölgeler için önemli bir problemdir.
Koyun ve keçilerin hastalık etkenini
taşıdıkları ancak hastalanmadıkları,
buna karşın klinik belirtilerin sadece
sığırlarda ve mandalarda görüldüğü
bir hastalıktır. Sığırdan sığıra bulaşmanın söz konusu olmadığı bu hastalıkla ülkemizde sık karşılaşılır.
Hastalığın Bulaşması:
Hastalık sığırdan sığıra direkt olarak bulaşmaz. 1929 yılında koyunların hastalık kaynağı olduğu tespit
edilmiştir. Koyunlar taşıyıcı olup
etkeni taşırlar ancak kendileri hastalanmaz. Hastalığın bulaşma şekli
henüz kesin olarak bilinmemektedir.
Büyük bir ihtimale bulaşma sindirim
veya solunum yoluyla olmaktadır.
Koyunlarla sığırların aynı
merada veya ahırda bir
arada bulunmaları halinde,
tek tük olgular ortaya
çıkabiliyor. Kurbanlık
koyunun bir süre sığır
ahırında tutulmasına bağlı
olarak hastalığın ortaya
çıkması nedeniyle yabancı
literatürlerde hastalık
"Kurban Bayramı Hastalığı"
olarak ifade edilmektedir.
Boşaltılan bir koyun ahırına sığır konulduktan sonra tek tük olarak hastalığın ortaya çıktığı saptanmıştır.
Koyunlarla direkt temas eden sığırların öncelikle hastalığa yakalandığı
vurgulanmışsa da, koyunlarla teması olmayan bölgelerdeki sığırlarda da
hastalığın çıktığı bildirilmiştir.
Ayrıca bulaşmada böcekler ve eklembacaklılarda rol oynar. Haşerelerinde taşıyıcı olarak rol oynaması
mümkündür.
Hastalık koyunlarla barındırılan
sığırlarda, 3 hafta ile 6 ay arasında
ortaya çıkar. Hastalık her yaş ve ırk
sığırda görülürse de, özellikle 6 ay-2
yaş arasındaki genç kültür ırkı hayvanlar daha duyarlıdır.
Hastalığın Belirtileri:
Hastalığın klinik belirtileri oldukça
değişkendir. Bu nedenle değişik 4
klinik formu bildirilmiştir. Bu formlar birbirinden çok iyi ayrılabilmesine rağmen, bazen birbirine geçebilir
veya bir arada bulunabilir.
Hızlı seyreden öldürücü formunda
görülen belirtiler:
1) Aniden vücut ısısının yükselmesi
(40-42 C),
2) İştahsızlık,
3) Kas titremeleri,
4) Mukozalarda kızarmalar,
5) Lenf yumrularının şişmesi,
6) Pis kokulu ishal,
7) Yatalak hal.
Bu formda 1-3 gün içinde ölüm görülür.
Bağırsak formunda görülen
belirtiler:
Bu formda ağır seyreder ve bu da
ölümle sonlanır.
1) Hastalık yüksek ateş (4l-42°C) yanında,
2) Çok sulu, pis kokulu ve bazen kan
bulunabilen şiddetli bir ishal,
3)Bu formda da göz ve burun akıntısı bulunur. Fakat daha hafif derecededir,
4)Başlangıçta kas titremeleri, daha
sonra göz yaşı akıntısı, gözlerde kanama, göz içi damarlarında belirginleşme ve ışığa karşı gözlerde duyarlılık görülür,
5) Lenf yumrularında büyüme gözlenir,
6) Bazen sümüksü bir burun akıntısı
görülür,
Bu formda ise 4-9 gün içinde ölüm
görülür.
Veteriner Hekim
[email protected]
2) Vücut sıcaklığı artışı (40-42°C)
uzun süre yüksek kalır,
3) Hastalığın başlangıcında görülen
gözyaşı akıntısı daha sonra cerahatli
ve kanlı olur, Kuruyan akıntı göz iç
açısında cerahat yolu oluşturur.
4) Daha sonra şiddetli olarak gözlerde kızarıklar gelişir, göz içi damarları belirginleşir ve gözlerde ışığa karşı
bakamama görülür,
5) Hastalığın 5.-6. gününden itibaren her iki gözde, değişik derecede
ve çevreden merkeze doğru ilerleyen
korneanın ağrılı iltihaplanma ve şişmesi görülür,
6) Bir kaç günde her iki göz kamerası
tamamen opak (beyaz) bir görünüm
alır,
7) Özellikle hastalığın ilk günlerinde
baş bölgesi vücudun diğer bölgelerinden daha sıcaktır,
8) Ağız ve burun içi çok kızarıktır.
Yer yer yaralara rastlanır,
9) Ağız içindeki yaralar nedeniyle
ağız ağrılıdır, ağız tükürüğünde artış, boş çiğneme hareketleri ve ağız
şapırdatma görülür,
10) Ağız ve burun yaraları lokal veya
yaygın olabilir. Bu lezyonlar sert damakta, dilin üst kısmında, yanaklarda,
diş etlerinde ve dudaklarda görülür,
sinde ve tırnak aralarında) yer yer
kırmızı lekeler ve kabartılar oluşur,
4) Ağız, burun, göz ve bağırsaklardaki lezyonlar çok hafiftir.
Hayvanlar genellikle iyileşir. İyileşen hayvanlar uzun süre aynı hastalığa yakalanmazlar.
Hastalığın baş-göz ve bağırsak formlarının komplikasyonu olarak beyin
yangısı oluşursa sentral bozukluklar
da gözlenir. (depresyon, çevre ile
ilgisizlik, uykulu hal, denge kaybı,
sallantılı yürüyüş, diş gıcırtısı, yemlikleri ısırma, kramplar, başın anormal tutuluşu ve koma). Ayrıca başgöz-burun formunda komplikasyon
olarak solunum yetmezliği de gözlenebilir. Hastalıkta yavru atma da
görülebilir.
Hastalıktan Korunma:
Baş-Göz formunda görülen
belirtiler:
Hafif formunda görülen
belirtiler:
Hastalığın en çok görülen ve en iyi bilinen formudur. Hızlı seyreder. Ülkemizde de genellikle bu form görülür.
1) Ağız, burun ve gözdeki kızarıklıklar
hastalığın karakteristik bulgularıdır,
1) Genel durum asla bozulmaz,
2) Vücut ısısı geçici olarak hafif derecede yükselir,
3) Kılsız olan deri bölgelerinde (anüs
çevresi, penis, testis, meme çevre-
Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar
Süne
Resim: Y. Vehbi SÖZERİ
Bilimsel Adı: Eurygaster spp. (Hemiptera takımı: Scutelleridae familyası)
Buğdayın en önemli zararlısıdır. Dünyada Eurygaster cinsine
bağlı 15 tür bulunmaktadır. Vücut yassı ve oval görünümlüdür.
Renk genelde toprak rengindedir. Sokucu ve emici ağız yapısına
sahiptir. Süne pis koku salgılayan
bezlere sahiptir. Vücut uzunluğu
1 cm dir. Yumurta, nimf ve ergin
olmak üzere üç biyolojik dönem
geçirir. Yaşam süresi 1 yıldır ve
Belgin GÜNAY
11) Ağız ve burun arasındaki merme
de de yaralar ve kabuklanmalar görülür,
12) Aynı yaralara tırnakların üst kısımlarında ve tırnak aralarında da
rastlanır,
13) Ayrıca burun içinde kanamalar,
sümüksü veya kanlı sümüksü bir burun akıntısı görülür,
14) Burun içindeki yaralar nedeniyle
burun kanalları daraldığı için hırıltılı solunum duyulur,
15) Lenf yumruları büyümüştür,
16) Hastalarda ishal görülmez.
Hastaların çoğu 4-10 gün içerisinde
ölür. Direnci yüksek olan hayvanlar
tedricen iyileşebilir, özellikle hastalar 14-15 gün yaşadıysa bu iyileşebileceğini gösterir. Gözlerdeki iltihaplanma zamanla düzelebilir.
yılda bir döl vermektedir. Erginlerin yaşamı aktif ve pasif olmak
üzere iki döneme ayrılır. Pasif
dönem ortalama 9 aydır. Pasif
dönemin bir kısmı 1200-1600
metre yüksekliklerdeki dağlarda
kirpi, geven ve ayıkulağı gibi bitki altlarında geçirir. Danelerde
meydana getirdiği emgi zararıyla
buğdayın ekmeklik kalitesini düşürür. Mücadelesinde yumurta
parazitoitleri başarılı bir şekilde
kullanılmaktadır.
Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN
Hastalığın Tanısı:
Klinik belirtiler ve otopsi bulgularından yararlanılır.
Hastalığın Tedavisi:
Hastalığın özel bir tedavisi yoktur.
Ancak hayvanlarda görülen belirtilere yönelik tedavi yapılabilir. Yüksek dozda antibiyotik uygulamaları
(tetrasiklin 10 mg/kg canlı ağırlığa)
ve göz lezyonlarının lokal tedavisi
bu hastalığın yanında oluşabilecek
diğer hastalıkları önler. Sıvı eksikliği
görülen hastalara birkaç gün süreyle
ağız veya damar yolu ile sıvı tedavisi
uygulanır. Serum glukoz (%5), A ve
C vitamini, ağız ve göz lezyonlarına
karşı lokal antiseptik uygulamalar
yapılabilinir.
Ayrıca glukokortikoidler, ateş düşürücü ilaçlar (4-5 gün müddetle,
günde 5 gr. aspirin, 20 gr. antifebrin
içirilir) ve ağrı kesiciler verilebilir.
Durumu kötü hastaları zayıflamadan kesime göndermek
daha ekonomiktir.
Bu hastalığın aşısı yoktur. Sığırlarla
koyunların direkt ve indirekt teması
önlenmelidir. Sığırlar koyunlarla ve
özellikle kuzulayan koyunlarla bir
arada barındırılmamalıdırlar. Bir
arada bulunmaları zorunlu ise koyun ağılları ile sığır ahırları arasında
en az 400 m mesafe olmalıdır.
Kaynakça:
1- Prof. Dr. Hasan BATMAZ, U.Ü. Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi, Süt Sığırlarının
Önemli Hastalıkları ve Korunma Yolları,
SÜTAŞ Süt Hayvancılığı Eğitim Merkezi
Yayınları, Hayvancılık serisi 3 Yetiştirici
Broşürü, Bursa 2- Editör M. GÜNAY,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü Çiftçi Eğitimi ve Yayın no 27 olan Sığırcılık
kitabı, Ankara, 2001
Genç Besi Danası İthalatı Yapılacak
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürü Mustafa
Kayhan hayvancılıktaki son durum, kurbanlık durumu, yeni dönem hakkında
bilgiler ile kırmızı et üretimini artırmaya yönelik besilik hayvan ithalatı dahil tüm
tedbirleri açıkladığı basın toplantısı düzenledi.
Besilik hayvan ithalatına izin verilmesine yönelik kararın Kurban
Bayramı’ndan sonra yürürlükte olacağını belirten Kayhan; “Türkiye’de
besi işletmelerinin doluluk oranının arzu edilen düzeyde değil. Mevcut atıl kapasiteyi doldurmak, ilave
istihdam yaratmak ve komşu ülkelere ihracat potansiyeline erişimi
sağlamak amacıyla ülkemizde yeterli arzı olmayan etçi ve kombine
ırk veya bunların melezi genç besi
danası ithalatına karar verdik. İçerideki üretimi artıracak mahiyette
bir ithalat. Bu tedbir açıkla alakalı
bir tedbir değil, kapasiteyi doldurmaya yönelik bir tedbir. Aynen
çeltikteki süreci bunda da yaşayacağımıza inanıyorum. Çok ciddi bir
talep beklemiyorum” dedi.
“İşletme kapasitesinin en az
yüzde 60’ı yurt içinden karşılanacak”
İthalata ilişkin bazı kıstaslar getirdiklerini belirten Kayhan, sütçü ırk-
ların ithalatına kesinlikle müsaade
etmeyeceklerini, sadece etçi ırklara
izin vereceklerini bildirdi. Kayhan
hayvanların her birinin 12 aydan
küçük olacağını ve ağırlığının 300
kilogramı geçemeyeceğini söyledi.
Seçilecek hayvanların üzerinde bireysel tanımlamayı sağlayan işaretler bulunacağını da belirten
Kayhan, şunları kaydetti: “Sağlık
şartlarını biz belirliyoruz. Kontrollü, yönetilebilir, içerideki üretimi
bastırmaya yönelik değil, artırmaya yönelik bir tedbir düşünüyoruz.
Bunun kesinlikle kurbanlıkla ilgisi
yoktur. Kısa- orta vadeli bir plandır.
Kurban öncesi ithalata izin vermiyoruz. Geçen sene de kurbanlık it-
halatına müsaade etmedik. Şu anki
potansiyelimizin muhtemel talebin
çok üzerinde olduğunu biliyoruz.
İşletmeci, kapasitenin en az yüzde
60’ı iç piyasadan olması şartıyla kalan yüzde 40 için ithalat talebinde
bulunabilecek. Bu şartı taşımayanlara ithalat izni verilmeyecek”
Dünya genelinde ocak-temmuz döneminde dana etinde yüzde 30 fiyat
artışı yaşandığını bildiren Kayhan,
sığır yetiştiriciliği arzının çok olmadığını, bu nedenle Bakanlık olarak
içeride üretimi geliştirmeyi amaçladıklarını ifade etti.
Türkiye’nin 4 milyon besi kapasitesi olduğuna dikkati çeken Kayhan,
bağlı hayvan sayısının 2,5 milyonu
geçmediğini ve bu kapasitenin arz
güvenliği açısından önemli olduğunu belirtti. Mevcut durumda arz
konusunda hiçbir sıkıntı olmadığını vurgulayan Kayhan, kesime hazır
besilik dana sayısının 1 milyon 700
bin olduğunu bildirdi. tarim.gov.tr
18
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
TARIM
“Muz dalından yenmez ...”
»» Köşemizin bu ayki konuğu; Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve
Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Sabri Öztürk. Hasan hocanın
konuğumuz olmasındaki en önemli neden, çiftçi kökenli bir aileden gelmesinin
yanında çiftçilerle birlikte üretimin içinde yer almasıdır.
Sayın hocam, kendinizi kısaca anlatabilir misiniz?
Babamın veteriner hekim, annemin
çiftçi olması çocukluğumdan itibaren
bir tarım, toprak aşığı olarak büyümemi sağladı. Gençliğimde babamla
birlikte hayvan aşılamaya, üniversite
hayatımda annemle birlikte kayısı,
bulgur satmaya giderdim. Üniversite
tercihi sıralamamı yaparken, babam
bana hayatımın en büyük iyiliğini
yaparak Ziraat Fakültesine girmeme
neden olmuştur. Eğer bir daha üniversite okuma şansım olsaydım hiç
düşünmeden tekrar ziraat mühendisliği okur ve ziraat mühendisi olurdum.
Benim gibi eşimin de küçük aile işletmesi kültüründen gelmesi, çiftçilerle
daha da iç içe olmamı sağladı. Özellikle Mersin Anamur İlçesinde muz
üreten çiftçilerle, işletmelerle etkili
bir iletişim içinde olmamın sebebi,
toprak aşkı yanında ailevi nedenler
olduğunu söyleyebilirim.
Mersin İli Anamur İlçesi denildiğinde akla ilk gelen muzdur.
Anamur’daki muz üretimi ile ilgili bilgiler verebilir misiniz?
Anamur denince ilk akla gelen tarımsal ürün muzdur. Muzla birlikte bölgede, özellikle küçük aile işletmelerinde
başlıca patlıcan, salatalık olmak üzere
sebze ağırlıklı üretim gerçekleştirilmektedir. Muz ve sebze üretimi seralarda yapılmaktadır. Sera kurmaya
uygun olmayan açık tarım arazilerinde çilek üretilmektedir. Anamur’da
tarıma uygun olan arazilerin kısıtlı
olması, arazileri çok kıymetli hale getirmektedir. Bölgede bir dekar tarım
arazisinin satış fiyatı 60-70 bin TL
arasında değişmektedir. Muz üretimi
plastik, sebze üretimi cam seralarda
yapılmaktadır. Muzun direkt güneş
ışığını sevmemesinden dolayı, plastik
seralarda yetiştirilmektedir. Plastik
seranın özelliği güneş ışığını dağıtması ve puslu bir hava oluşturmasıdır ki
muzun doğal yetişme alanına en yakın
hava şartlarının oluşması ancak plastik seralar ile mümkün olabilmektedir. Plastikten bir dekar muz serasının
kurmak için yaklaşık 40-50 bin TL gerektirirken sebze üretimde kullanılan
cam seralar için bu rakam 70-80 bin
TL’ye kadar yükselmektedir. Muz bakımının kolay, iklimin uygun olması ve
ilk tesis maliyetinin diğer sera ürünlerine göre daha ucuz olması muzun
bölgede yoğun olarak tercih edilmesinin en önemli nedenleridir. Bölgede
ağırlıklı olarak “Grand Nain” ve “Azman” muz çeşitleri yetiştirilmektedir.
Bu noktada şunu belirtmem gerekir;
küçük ve kendine has kokusu olan geleneksel Anamur muz türü yok olma
durumuna gelmiştir. 3-5 küçük işletme dışında geleneksel muz çeşitimizi
yetiştiren üretici bulunmamaktadır.
Bunun sebebi de tüketici tercihlerinin
çikita muz yönünde değişmesidir. Muz
alıcıları (tüccarlar), geleneksel muz
çeşitlerimizi tercih etmemekte veya
düşük fiyat vererek bu muz türünü
Dr. Özdal KÖKSAL
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
almamakta direnç göstermelerinden
ileri gelmektedir.
Muz, dikimi yapıldıktan sonra 13 ile
15. aydan sonra pazara yönelik olarak
satışı yapılabilen bir meyve türüdür.
İki farklı sistemde üretimi gerçekleştirilebilir. Bunlardan birincisi sistemli
ekim olarak tanımlanan, 12 ay boyunca ürün elde edilebilen sistemdir.
İkincisi ise, tek üretim sistemidir. Bu
üretim sisteminde sonbahar veya ilkbahar ayında ürün alınabilmektedir.
İlkbahar aylarına bağlı üretim sisteminde verim düşük olmasına karşın,
muz alım fiyatı yüksektir. Sonbahar
aylarına bağlı üretim sisteminde ise
verim yüksek olmasına karşın muz
alım fiyatı düşüktür. İşletmeler, kendi
durum ve yapılarına göre iki üretim
türünden birini seçip muz piyasasında
yer almaktadırlar.
Ortalama ürün fiyatları ne kadardır?
Muz üretiminde, bakımın kolay olması, tarımsal ilaçlamanın diğer sera
ürünlerine göre daha az olması (yılda
1-2 defa kırmızı örümcek ve az miktarda nematod ilaçlaması yapılması)
muzdan elde edilen karıda yükseltmektedir. 20-25 dekarlık bir muz serasının ihtiyacı olan bakım ve diğer
işlemlerin bir işçi ile yapılabilmesi,
işçilik maliyetlerinin diğer sera ürünlerine göre nispeten daha düşük bir
düzeyde tutmaktadır. Muz hasatının,
muz alıcıları (büyük bir çoğunluğu
bölge tüccarları) tarafından yapılması, işletmelerin hasat maliyetlerini de
düşürmektedir. Bir kilo muzun üreticiden alım fiyatı bölgede 2,20-2,40
TL arasında değişmektedir. Bir dekar
muz serasından 6 ton ile 11 ton arasında ürün alınabilmektedir. Bir başka
ifade ile 1 dekar muz serasından 13-15
bin TL net kar elde edilebilmektedir.
Muzun dalından kopartılarak yenmesi bazı istisnalar dışında mümkün
değildir. Muz toplandıktan sonra bazı
işlemlerden geçirilmektedir. Muz
toplandıktan sonra soğutulup, sarartılması gerekir. Muz toplandıktan
sonra 4-6 gün depolarda bekletilip,
asetilen gazı ile sarartma işlemi gerçekleştirilmektedir. Sarartma işlemi
sırasında kullanılan gazın insan sağlığına bir zararı yoktur.
Bölgede muz üretiminde karşılaşılan başlıca sorunlar nelerdir?
Orta ve büyük işletmeler muz
üretiminde çalışabilecek işgücü bulmakta güçlük çekmektedirler. Küçük aile işletmelerinde, aile fertleri işçi
açığını kapatabilirken, orta
ve büyük işletmelerde daimi
olarak çalıştırılabilecek kalifiye işçi ile birlikte günlük
yevmiyeli işgücü bulmakta
zorluk çekmektedirler (genellikle kadınlar işletmelerde
günlük olarak çalışmaktadırlar). Ülkemizin diğer bölgelerinde rastladığımız, gençlerin tarımdan kopması vazgeçmesi, Anamur için söylemek yanlış
olacaktır. Ailesi muz üretimi yapan
gençlerin büyük bir çoğunluğu için
muz üretimi karlı ve cazip hale gelmiştir. 1 dekar muz serası bölgede 20 bin
TL’lik bir katma değer yaratırken, aynı
katma değeri kuru şartlarda 120 dekar
buğdaydan sağlanabilmesi, muz üretimin karlı olduğunun bir göstergesidir.
Bölgede ne yazık ki az da olsa hayvancılık yapılmaktadır. “Ne yazık” ifadesini kullanmamın sebebi, hayvancılık
yapan işletmelerin çevresinde bulunan seralara hastalık bulaştırmasına
neden olmasının yanında, bölgenin
sıcak olması hayvan refahını da etkilemektedir. Büyükbaş hayvanlar
sıcaktan çok fazla rahatsız olmaktadırlar. Hayvansal atıklardan, rüzgâr
ve böcekler vasıtasıyla çevredeki seralara hastalık taşınmaktadır. Bu durum seralarda yetiştirilen ürünlerin
verimlerinin düşünmesinin yanında
sağlıklı olarak üretilmesinde bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölgenin seracılık bölgesi olması, hayvancılık yapmaya elverişli olmaması
nedeni ile bölgede bir kez daha tekrar
ediyorum ne yazık ki hayvancılık yapılmaktadır.
Biraz önce belirttiğim gibi 1 dekar
muzun yarattığı katma değer 120 dönüm buğdayın (kuru şartlarda) yarattığı katma değere eşittir. Buna karşın
çiftçi desteklemelerinin üretime veya
verime göre verilmemesi bölge için
bir sorun oluşturmaktadır. Destekleme ödemelerinde yararlanan çiftçi
sayısı bölgede çok azdır.
Bölgedeki çiftçilerin kooperatifçilik konusundaki görüşleri nasıldır, gözlemlerinize dayanarak
kısaca bahsedebilir misiniz?
Kooperatiflerin, çiftçi örgütlerinin
çiftçiler açısından çok önemli olmasına rağmen Anamur’un sosyo-ekonomik yapısına uygun olmadığını
gözlemliyorum. Çünkü muz üretiminin karlı bir üretim faaliyeti olması,
üreticileri bireysel hareket etmeye
doğru itmektedir. Piyasada çok fazla
üretici ve alıcı olmasından dolayı fiyat
oluşumu yüksek değerlerde gerçekleşmektedir. Bu durumda üreticiler
birleşmeye, bir araya gelmeye ihtiyaç
duymamaktadır. Muz üretimi için kooperatifleşmeden söz edilememesine
rağmen özellikle çilek üreticilerinin
kooperatifleşmesi gerekirken, kültür
çatışması ve üreticilerin bir araya gelememesinden dolayı bölgede kooperatif kültürü oluşmamıştır.
Çiftçiler sizden bilgi talebinden
bulunuyorlar mı? Hangi konularda çiftçilere yardımcı oluyorsunuz?
Ben öğretim üyesi olarak sürekli bilgilerimi güncellemek durumundayım.
Tarımla ilgili tüm fuarlara katılır, teknolojik gelişmeleri takip ederim. Özellikle tatillerde aile büyüklerimi ziyaret
ettiğimde, muz üreticileriyle üretim
yaptıkları ortamlarda bir araya geliyoruz. Benden elbette ki bir takım bilgiler alıyorlar. Bu bilgiler genellikle muz
üretimde, toprak besleme ve yeni teknolojiler konusunda oluyor. Verdiğim
bilgileri, bana güvenmelerine rağmen
kullanmıyorlar. Bunun sebeplerinin
başında, kendilerinin yaptıklarının
doğru olduğuna inanmaları ve yeniliklere açık olmamaları gelmektedir.
Çiftçilerin özellikle tarımsal destek ve
hibe projeleri konularında bilgi eksikliklerinin olduğunu kendi gözlemlerime dayalı olarak söyleyebilirim.
Ziraat Mühendisleri
Odası 60. Yılını
Kutladı
»» TMMOB Zirat Mühendisleri Odası 60. kuruluş
yıldönümü kutlamaları kapsamında 27 Eylül 2014
tarihinde Ankara’da “60 Yılda Türkiye Tarımı ve
Ziraat Mühendisleri Odası” konulu bir açıkoturum
düzenledi.
Türkiye tarihinin izdüşümü niteliğindeki 60 yıllık öyküsünü ve
geçmişten bugüne tarım alanında
elde edilen gelişmeler, yürütülen
politikalar, yaşanan sorunlar ve
çözüm yolları hakkında bilgilerin
aktarıldığı, toplantının açılışında
bir konuşma yapan ZMO Başkanı
Özden Güngör, “1954 yılında kurulan ZMO bugün 55 bini aşan üyesi,
Ankara’da genel merkezi, 27 ilde
Şube Başkanlığı ve 53 il temsilciliği ile çalışmalarına devam etmektedir. Ziraat Mühendisleri Odası,
Anayasa’nın 135. maddesinde belirtilen ‘kamu kurumu niteliğinde
bir meslek örgütü’ olma özelliği ve
‘demokratik kitle örgütü’ yapısının
getirdiği yükümlülükle üzerine düşen görevleri sorumlulukla yerine
getirmektedir. Tarımın ekonomik
bir sektör olarak geliştirilmesi yanında, sektörün insan unsurunu
oluşturan köylülerin ve ziraat mühendislerinin yaşama ve çalışma
koşullarının iyileştirilmesi temel
önceliğidir. ZMO çağdaş, bağımsız, demokratik ve gelişmiş bir
Türkiye özlemiyle; meslek ve meslektaş sorunlarının ülke ve toplum
sorunlarından ayıramayacağının
bilincindedir. Bu bilinçle, tüm çalışmalarını siyasal iktidarlardan ve
sermayeden bağımsız politikalarla
oluşturup hayata geçirerek ülkeye,
mesleğe ve meslektaşlarının sorunlarına sahip çıkarak, bilimi ve
teknolojik gelişmeleri halkımızın
hizmetine sunmaktadır.” dedi.
Başkanlığını Akdeniz Üniversitesi’
nden Prof.Dr. Ali Koç’un yaptığı
II. Oturumda; 1954-2014 Dönemi
Türkiye Tarımı Bitkisel Üretim
konusunda: Prof.Dr. Ruhsar Yanmaz Ankara Üniversitesi, Prof.Dr.
Melahat Avcı Birsin Ankara Üniversitesi, Prof.Dr. Mehmet Mert
Mustafa Kemel Üniversitesi.
1954-2014 Dönemi Türkiye Tarımı Hayvansal Üretim konusunda
Prof.Dr. Numan Akman Ankara
Üniversitesi.
1954-2014 Dönemi Türkiye Tarımı
Su Ürünleri Üretimi konusunda
Doç.Dr.A. Şeref Korkmaz, birer sunum gerçekleştirdiler.
Başkanlığını Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr.
Ahmet Çolak’ın yaptığı III. Oturumda ise; 1954-2014 Dönemi Tarım Politikaları başlığında Prof.Dr.
Ali Koç -Akdeniz Üniversitesi.
1954-2014 Dönemi Türkiye TarımÇevre-Su Politikaları konusunda
Prof.Dr. İbrahim Ortaş-Çukurova
Üniversitesi.
1954-2014 Dönemi Gıda Politikaları konusunda Prof.Dr. İbrahim
Ortaş-Çukurova Üniversitesi.
1954-2014 Dönemi Tarım Teknolojileri Politikaları konusunda
Prof.Dr. Can Ertekin Akdeniz Üniversitesi.
Türkiye Tarımının Geldiği Nokta başlığında Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi’nden Prof.Dr. Bülent Gülçubuk birer konuşma gerçekleştirdiler.
Etkinliğin son bölümünde, meslekte 35’inci yıllarını tamamlayan
ziraat mühendisleri için bir plaket
töreni düzenlendi.
Atık sorunu, enerji üretim
santrallerinin çevresel
etkileri, kirli sular (yeraltı,
yerüstü, içme suyu), deniz
kirliliği, hava kirliliği gibi
çevre sorunları konulu
fotoğraf yarışması
www.cmo.org.tr
Köy-Koop Haber Ekim 2014
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli okurlar,
Sizlere bu sayıda, Karayiplerden
dört dörtlük bir Kooperatifinin başarı hikayesini sizlerle paylaşacağız.
Kooperatiflerin sosyal, ekonomik
ve çevresel refah yaratmak amacıyla hem de küçük çiftçiler ile birlikte
çalışarak dayanışma göstermeleri
sonucu nasıl büyük işler başarabileceklerine dair güzel bir örnek.
Kurban Bayramınızı kutlarız.
Küçük Bir Üretici
Örgütünün Başarılı
Hikayesi
Asociación de Bananos Ecológicos
de la Línea Noroeste (Banelino), Dominik Cumhuriyeti’ nin Haiti sınırları
yakınındaki batı vadisinde 1996 yılında kurulmuş, 392 ortağı ve
70 çalışanı olan küçük
bir muz yetiştiricileri
kooperatifi olup, http://
www.banelino.com isimli
web sitesine sahiptir.
Asociacíon Bananos Ecológicos
de la Línea Noroeste (BANELINO)
kooperatifi 1996 yılında Mao ve
Montecristi’deki Karayipli küçük
üreticiler, kendilerinin ve ailelerinin
onurlu bir şekilde yaşamalarına olanak sağlayan, tüm yıl boyunca muz
satışını adil bir fiyat altında garanti
altına alan bir örgüt kurmak için bir
araya gelmeye karar verdiklerinde
kurulmuştur. Örgüt aynı zamanda
ortaklarına adil bir anlaşma sunmakta ve toplumun kırsal kalkınmasına daima destek olmaktadır.
Bugün BANELINO ülkenin en yoksul bölgelerinden biri olan Haiti
sınırı üzerindeki adanın batı vadisinde yaşayan 369 küçük üreticiyi
temsil etmektedir. Banelino’nun
ortakları ortalama 4,5 hektardan az
olan araziye sahip küçük üreticilerdir. Bu örgütte üye olan kadın üreticilerin sayısı artmaktadır. Kadınlar
şu anda toplam ortakların % 23’ünü
temsil etmekte ve Banelio’nun yerel
halkla iletişim kurmasında kilit bir
rol oynamaktadırlar.
Banelio’nun görevi, kaliteyi hedefleyen rekabetçi, sürdürülebilir ve
sağlıklı bir üretim yoluyla, küçük
üreticiler ve aileleri için ekonomik,
sosyal ve çevresel gelişim yaratmaktır. Banelio ortaklarının bağlılığı
sayesinde piyasadaki rolünü güçlendirmeyi başarmıştır. Her hafta
% 80’i organik ve % 20’si geleneksel
olmak üzere yaklaşık 35.000 kutu
muz satılmaktadır. Ayrıca Banelio
Kooperatifi, Símbolo de Pequeños
Productores, FLO, Orgánico y Global Gap gibi farklı sertifikasyonlara
sahiptir.
Kooperatif işletmesi 4 bölümden
oluşmaktadır:
1) Yönetim ve Finans
2) Üretim (Doğru Tarım Uygulamaları “GAP” ve Doğru Üretim Uygulamaları “GMP”)
Sanayileşme Sonrası
Atmofserdeki CO2 Düzeyi
% 40
Arttı
3) Sertifikasyonlar (İç Kontrol ve
Denetleme Sistemi)
4) Sosyal ve Çevresel Projeler
Yüksek kalitede muz elde etmek için
kooperatifin üretim bölümü bilimsel
tarım uzmanları, müfettiş ve denetçileri içeren teknik personellerle birlikte çalışmakta ve
GAP ve GMP yetkisindeki kişiler tarafından
desteklenmektedir.
Sadece kalite standartlarını ve rekabetçiliği sürdürmek
amacıyla değil, aynı
zamanda koruma faaliyetleri ve çevresel gelişimle uyumlu olması amacıyla üreticilere teknik destek
sağlayarak yardım etmektedirler.
Aynı zamanda, sertifikasyon bölümü, sertifikasyonlar hakkındaki kuralları ve düzenlemeleri uygulamak
için çalışmaktadır. Ayrıca, bir iç
kontrol ve denetleme sistemi vardır.
Müfettişler değerlendirme sürecini,
iç kural ve düzenlemelere uyan sıkı
bir izlemeyi garanti altına almaya
çalışmaktadır.
Banelio’nun 4. Bölümü olan Sosyal
ve Çevresel Projeler bölümü, üreticilerin rekabetçiliğini arttıran kamu
işleri, projeleri ve programları aracılığıyla (sulama sistemi, paketleme
tesisi, kablolu vinç vb) geleceklerine
ve yerel halka yatırım yaparak ortaklarının gelişimine ve büyümelerine
katkıda bulunmaktadır. Üreticilerin,
işçilerin ve toplumun sosyal gelişimi, okul sponsoru, öğretmenler için
maaş, bilgisayar satın alma, üniversite bursu, üniforma ve okul araçgereçleri, toplum, üreticiler ve işçiler
için sağlık merkezi, koruyucu sağlık
hizmetleri, Haiti ile bir dayanışma
programı gibi farklı girişimlerle desteklemektedirler. Ayrıca bu bölümde
Organik Yönetimi, Atık Yönetimi, Organik Gübre Üretimi, Okuldaki Çevre
Eğitimi Üzerine Çalışmalar gibi çevresel hizmetlerle de ilgilenilmektedir.
Bağlı, aktif, birleşmiş, sadık ve kendileri, aileleri, işçileri ve halkı için
sosyal, ekonomik ve çevresel refah
yaratmak amacıyla birlikte çalışarak
dayanışma gösteren Banelio Kooperatifi ortakları küçük ölçekli üreticilerinin büyük bir ailesi olmaktan
gurur duymaktadır.
Banelio kooperatifi yukarıda belirtilen
ve daha fazla nedenlerden dolayı, adil
ticaret sistemine katılan başarılı bir
küçük üretici örgütü örneğidir. COCLA Latin Amerika ve Karayip Küçük
Adil Ticaret Üreticileri Ağı (CLAC) ve
Uluslararası Adil ticaret üyesidir.
19
Kooperatif Kimliği ve Markalaşma
»» Hızla şehirleşen dünyamızda kooperatiflerin topluma verdiği hizmet alanları
ve hizmet çeşitleri de değişime uğradı ve zenginleşti. Verilen hizmetlerinde sunum
şekilleri ve tanıtım yöntemleri de değişti.
Kooperatif çatısı altında toplanan
ortaklar kooperatiflerini sürdürülebilir ve güçlü hale getirebilmek için
günümüzün pazarlama ve tanıtım
yöntemlerini daha çevreci, insani
değerlere önem veren yönüyle topluma anlatmanın yolunu kullanmaya başladılar.
Çünkü faaliyet gösterdikleri alanlarda farklarını ortaya koymak, ortaklarının ve toplumun menfaatleri adına
denge unsuru olarak varlığını korumak ve halkı bu yönde bilinçlendirmek için buna ihtiyaç duydular.
Uluslararası Kooperatifler Birliği
(ICA) değişen dünya ticareti ve tüketici alışkanlıkları karşısında güçlü
kooperatiflerin deneyimlerini dikkate alarak kooperatiflerin markalaşmasının ve dünya pazarında yer
almasının önemini ortaya koymaya
başladı. Kooperatiflerin güçlenmesi
ve dünya ölçeğinde işbirliğine gitmesini teşvik etmeye başladı. Son
yıllarda gerçekleştirilen toplantılarda ve genel kurullarda bu konu
uzmanlar ve deneyimli kooperatifçilerçe de ele alınıyordu. Çünkü toplumun değişen tüketim alışkanlıkları
karşısında kooperatiflerinde tanıtım
stratejilerini değiştirmeleri ve işbirliği içinde davranmaları konusunda
görüş birliğine varılmıştı.
Dünyanın bazı ülkelerinde haberleşme teknolojisinin değişmesi nedeniyle tanıtım açısından önemli
avantajlar elde edilmişti. Kooperatiflere karşı kasıtlı kötü propaganda
da artık inandırıcılığını yitirmeye
başlamıştı. Toplum bu çevrelerin
oyununu sosyal medyada ve elektronik ortamda belgeleriyle görmeye
başlamıştı. Kooperatiflerin başarıları saklanamıyordu. Hele 2012 yılının Birleşmiş Milletler tarafından
uluslararası kooperatifler yılı ilan
edilmesi gerçeklerin görülmesinde
dönüm noktası olmuştu. Tabii kooperatiflerin daha iyi tanıtılmasında
markalaşma eğilimi ICA üyesi kooperatifler tarafından ön plana alınan
konulardan biri haline gelmişti.
Dünya kooperatifleri elektronik ortamda Coop Markası ile bir araya
gelmeye ve alan oluşturmaya başladı. Bu amaçla kurulan Domain
Coop dünyadaki kooperatiflerin bu
yöndeki taleplerini karşılamaya ve
onları teknik olarak destekliyordu.
Kooperatifler dünyayı küçük bir
köye çeviren elektronik haberleşme
ortamında Coop alan adı alarak bir
çatı altında toplanmışlardı.
Böylece dünya kooperatiflerinin tanıtımı ve faaliyetleri ile ilgili daha
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
iyi bilgilenme sağlanması, kooperatiflerin gerek birbirleri ile gerekse ortakları ve hizmet verdikleri
kesimlere ulaşımı düşünülmüştü.
Kooperatiflerin bir arada her an
ulaşılacak bir sergi alanlarına sahip olmaları, kolay haberleşme ve
işbirliği ortamları oluşturmalarına
fırsat yaratılmıştı.
Bugün Domains.coop’un
misyonu kooperatifçilik
hareketinde birleştirici
bir kimlik ve marka
oluşturmak, kooperatiflere
özel erişimi kolaylaştırarak
kooperatif hareketi katkıda
bulunmaktır.
Bu doğrultuda kooperatiflere eğitim ve dijital alanda bilgilendirme,
kooperatifler için küresel dostluk
ve işbirliği ortamı yaratmak, dünya çapında kooperatifleri daha görünür kılmaktır. Çünkü günümüz
dünyasında insanlığın bilgiye en
doğru ve kolay şekilde ulaşması gerekli hale gelmiştir.
Dünyanın global sorunlarının çözümü konusunda kooperatiflerin
sorumlulukları ve oynayacağı roller önemlidir. Her geçen gün yanlış
politikalarla yaraları artan insani
değerlerini kaybeden dünyamızda uygulanan ekonomi ve sosyal
politikalarında kooperatiflerin getirecekleri çözümler tartışılmaktadır. Kooperatiflerin başarıları gizlenemeyecek hale gelmiştir. Bazı
ülkelerde bu konuda gözler şaşı ya
da kör olsa da en geri kabul edilen
Afrika’da bile insanlar ve yöneticiler bu gerçeği görmekedirler.
Bugün dünyada coop domaini alan
kooperatif sayısı hızla artmaktadır.
Türkiye’den coop domaini alan ilk
örgüt Türkiye Ormancılık Kooperatifleri Merkez Birliği (ORKOOP) olmuştur. Onu Türkiye Milli Kooperatifler Birliği izlemiştir. Ülkemizden
Coop alan adı almak isteyen yeni
kooperatifler yoldadır. Türk Kooperatiflerinin dünya ile daha kolay
bütünleşmesinin önünü açacak bu
yol kolay ve ucuz bir yoldur. Kooperatiflerin yaşaması, dayanışma ve
beraberlik heyecanını koruyabilmesi, her türlü elektronik haberleşme
aracını severek kullanma becerisi
gösteren yeni neslin kooperatifçilik
konusunda motivasyonu için böylesi yapılarda kooperatiflerin yer alması gerekli hale gelmiştir.
21. Yüzyılın en önemli haberleşme
ve işbirliği platformu olan elektronik dünyasının sihirli kapılarını kooperatiflere ve kooperatifçilere açan,
kooperatifçiliğe ilgi duyan ve destekleyenler için referans gösterecekleri
en büyük kaynak olan web sayfaları
günümüz kooperatifçilik hareketinin ipek yollarıdır. Kooperatifleri bir
marka altında toplayan ve bütünlük
sağlayan alanlar deneyimlerin aktarılması ve izlenmesi noktasında
dünyayı her geçen gün küçülten ama
vizyonu büyük pencerelerdir.
ICA ve dünya kooperatifleri ve kooperatifçileri Türk kooperatiflerinin
de bu çatı altında toplanmasını beklemektedirler. Ahilik kültüründen
doğan halka hizmeti hakka hizmet
kabul eden Türk kooperatifçilik hareketinin de dünyaya vereceği çok
şey vardır. ICA’nın kooperatifleri
elektronik ortamda bir kimlik ve
markada bir araya getirme çabası
yeniçağda kooperatifçilik hareketinde yeni açılımları ve kolaylıkları
da beraberinde getirecektir.
Sonuç olarak Türk kooperatifçilik
hareketi bu değişime ayak uydurmalıdır. Domain Coop şemsiyesi
altına girmelidir. Dünya kooperatifleri ile Coop kimliğinde ve markasında birleşmelidir. Kooperatifçilik sadece ülke sınırlarında değil
dünya ölçeğinde kooperatifçilik ilkeleri çerçevesinde birlik ve dayanışma hareketi olduğu bilinmelidir.
Ziraat Bankası ile Avrupa Yatırım Bankası
Arasında Anlaşma
»» Ziraat Bankası ile Avrupa Yatırım Bankası arasında kırsal kalkınmayı
desteklemek amacıyla 4 yılı geri ödemesiz 14 yıl vadeli 100 milyon euroluk anlaşma
imzalandı.
Ziraat Bankası ile Avrupa Yatırım Bankası (AYB) arasında kırsal kalkınmayı desteklemek amacıyla 4 yılı geri
ödemesiz, 14 yıl vadeli 100 milyon
euroluk IPARD kredi anlaşması imzalandı. Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, Genel Müdürlük
binasındaki imza töreninde yaptığı
konuşmada, anlaşmaya konu kredinin ilk kez bir banka aracılığıyla verildiğini söyledi. Ziraat Bankası'nın
tarım kesimini finanse etmek amacıyla kurulduğunu ifade eden Aydın,
"Türkiye'deki tarımsal kredi hacminin çoğunu elimizde bulunduruyoruz. Türkiye'nin her yerinde şubemiz
var" dedi. Aydın, AYB'den uygun
şartlarda sağladıkları uzun vadeli
kaynak tutarının 400 milyon avroya
ulaştığına dikkati çekti. AYB Başkan
Yardımcısı Pin Van Ballekom da Ziraat Bankası'nı kendileri açısından
"çok güvenilir bir ortak" olarak tanımladı. AYB'nin, operasyonlarının
büyük bir çoğunluğunu Türkiye'de
gerçekleştirdiğini kaydeden Ballekom, "Bu, standart bir kredi değil.
Mikro işletmeler için tarımsal ekonomi son derece önemli. AB için de
işsizlikle mücadele anlamında tarımsal destekler son derece önemli.
Bankamızın bu alanda daha fazla
aktif olması gerekiyor" dedi.
20
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
10. Kalkınma Planında (2014-2018) Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği
»» Gıda, insanların en temel gereksinimi ve insanın biyolojik ve fiziksel gelişimi için temini zorunlu bir madde olup her toplumda gıda ürünlerine
talebin karşılanması amacıyla çalışmalar yapılmaktadır. Gıda sanayii alanında sürekli değişim ve gelişim içinde olan Türkiye ve Dünyada gıda
fiyatları artmakta, bu artış kalıcı bir durum oluşturarak gıda güvenliği sorunu yaratmaktadır. Ancak bu durum gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler
için aynı sonuçları oluşturmamakta, aradaki uçurumu artırmaktadır.
Gidilen noktada gıda kökenli bunalım
ve savaşların, özellikle gelişmekte
olan ve az gelişmiş ülkelerde arttığı
görülmektedir. Mevcut durum özellikle az gelişmiş ülkelerdeki küçük
ve orta ölçekli tarım işletmelerinde,
yoksul hane halkında ve kırsal nüfus
üzerinde olumsuz durumlar oluşturmakta ve büyük yıkıcı etkiler ve riskler yaratmaktadır.
Gıda fiyat endeksinin gelişimi incelendiğinde 2011 yılı başlarında
dünya gıda fiyatları endeksinin zirve
noktasına ulaştığı gözlenmektedir.
Gıda alanı ile ilgili sorunlar küresel
düzeyde dünyanın temel sorunları
arasında gündemi son dönemlerde
sürekli işgal etmektedir. Gıda kaynaklı sorunlara karşı küresel düzeyde önlemler alınmaya başlanmış,
gıda sorunu tüm uluslararası kurum
ve kuruluşların temel konularından
biri haline gelmiştir.
Ülkemizde gıda ve içecek
sanayii sektörünün durumu
Gıda ve içecek sanayii sektörü başlıca dokuz alt sektörden oluşmakta.
Uluslar arası standart sanayi sınıflaması-3 (ISIC-3) ve AB Ekonomik
Faaliyetlerin İstatistiksel Sınıflandırılması (NACE) sistemlerine göre,
gıda ve içecek sanayii tarımsal hammaddelerin bir ya da birden fazla
işleme tabi tutulması ile elde edilen
ürünleri kapsamaktadır. Bu dokuz
alt sektör; et ve et ürünleri, süt ve süt
ürünleri, su ürünleri, tahıl ve nişasta
ürünleri,meyve-sebze işleme, bitkisel ve hayvansal ham ve katı yağlar,
diğer gıda ürünleri, yem sanayi ve
içecek imalatı sektörleridir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerine göre, gıda ve içecek işletmelerinin sayısı 2003 yılında 27,6
bin iken 2006-2010 döneminde ortalama 35-36 bin adete yükselmiştir.
İmalat sanayi işletmelerinin %10-12
arasında değişen oranını gıda ve içecek işletmeleri oluşturmaktadır. Bu
dönemde işletme sayısı üçte birden
fazla artış göstermiştir.
Gıda işletmelerinin %70’ini fırıncılık, bisküvi ve pastane tipi işyerleri
oluşturmaktadır.
Kalan %30 işletmenin (yaklaşık 10
bin işletme) ise ağırlıkla tahıl ürünlerinin öğütülmesi, meyve-sebzelerin işlenmesi, paketlenmesi ve saklanması, mandıralar ile diğer süt ve
süt ürünü işletmeleri, şekerleme ve
kakaolu ürün imalatı konusunda faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır.
İçecek üreten işletmelerde ise maden
suyu ve alkolsüz içecek üretimi yapanlar çoğunluğu oluşturmaktadır.
2012 yılının son dönemine kadar
Türkiye genelinde, onay kapsamında
yer alan 5.639 gıda işletmesinden sadece 669 gıda işletmesi Bakanlıktan
onay veya şartlı onay almıştır. Onay
almamış gıda işletmelerine 17 Aralık
2011 tarih ve 28145 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair
Yönetmelik” hükümlerine göre geçiş
süreci verilmiştir. Bu işletmeler, onay
alıncaya kadar 5996 sayılı Kanundan
önce almış oldukları “Çalışma İzni ve
Gıda Sicili” belgeleri ile faaliyetlerini
devam ettirmektedirler.
TÜİK yıllık sanayi istatistiklerine
göre; Türkiye’de sanayi işletmelerinde çalışanların yıllara göre ortalama
%10-13’ü gıda ve içecek sektöründe
istihdam edilmektedir.
2003-2010 yılları arasında gıda ve
içecek ürünlerinin faktör maliyetiyle
katma değeri 7 milyar TL’den 13 milyar TL’ye sürekli artış eğilimi göstermiştir
Türkiye gıda ve içecek ürünleri ihracatı sürekli artmış ve 2012 yılı itibarıyla 10 milyar Dolara yaklaşmıştır.
İmalat sanayii içinde %5-7 oranına
sahip olan gıda ve içecek ürünleri dış
satımı, küresel gıda krizi döneminde
azalmıştır.
Gıda ve içecek ihracatında AB ülkeleri yanında Irak, Suudi Arabistan ve
Libya gibi Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile ABD önemli pazarlardır.
Türkiye gıda ve içecek ithalatı da artış göstermektedir. İthalat 2012 yılı
itibarıyla 5 milyar Doları geçmiştir.
İmalat sanayii içinde gıda ve içecek
sanayiinin ithalat oranı %2-3 düzeyindedir. Gıda ve içecek ürünleri
ithalatında son yıllarda ABD, Ukrayna, Malezya, AB ülkeleri, Rusya
Federasyonu öne çıkmaktadır.
Yıllardır dış ticarette ithalat bağımlısı olunan bitkisel yağ sektörü
hammadde ihtiyacının %70’e yakın
kısmını bu yolla karşılamaktadır.
Örneğin genellikle ayçiçeği yağı Rusya ve Ukrayna’dan, palm yağı ise
Malezya’dan ithal edilmektedir.
Tarımsal ürünler ve gıda ürünleri bir
arada değerlendirildiğinde son dönemde ithalatın ihracatı yakaladığı izlenmektedir. İhracatın arttırılması ko-
Emel TUĞRUL
Ziraat Yüksek Mühendisi
Köy-Koop Haber
[email protected]
gıda sektöründe gelişme görülmektedir. Bu yapısıyla gıda sektörünün
rekabet edilebilirlik anlamında bir
avantajı vardır. Ancak tarım sektöründe ise, teknolojiden istenilen
seviyede faydalanılamamıştır. Bu
eksikliğin sebepleri arasında temel
araştırmaların yetersizliği, tarım
alanındaki teknik araştırmaların
zayıflığı, Ar-Ge faaliyetlerine yeteri
kadar kaynak ayrılmaması, birincil
üreticilerin geçimlik ve bilinçsiz üretim yapması, tarım arazilerinin küçük ve bölünmüş yapısı gibi hususlar
belirtilmektedir.
Özellikle tarımsal yapı içerisinde
süregelen kronik sorunlar, tarımsal
yatırımların gelişmesini önlemektedir. Tarımsal alanlardaki arazilerin
bölünmüş ve küçük alanlardan oluşmasının neden olduğu sorunların
devamı, örneğin meyve plantasyonlarında kapama bahçelerin yetersiz-
• Tarımda olduğu gibi işleme sanayiinde de var olan istatistiki bilgi eksikliğinin giderilmesi,
• Üretim ve tüketim istatistiklerindeki eksikler nedeniyle tam olarak
yapılamayan alt sektörel izlemenin
yapılabilmesi.
Yabancı sermayenin yüksek olduğu sektörlerde yoğunlaşmanın da
yüksek olması bu sektörlerde güçlü
rekabetçi şirket sayısının artması
gereğini doğururken rekabete aykırı
olabilecek piyasa davranışlarının da
irdelenmesini gerektirecektir.
Meyve-sebze ürünleri
dışında rekabette
zorlanan, ancak dünya
fiyatlarındaki artışlarla
görece bir avantaj elde
etmeye başladığı düşünülen
tarım ve gıda sektörlerinin
geleceği açısından önemli
yatırım kararları ve
politika değişiklikleri
gerekmektedir.
Son yıllarda yağlı tohumlara çok ciddi destekler yapılmaktadır. Her ne
kadar 2011 yılında üretimde ciddi
bir artış olmuş ise de yeterli değildir.
Onuncu Kalkınma Planı döneminde,
yağlı tohum ekim alanı en az iki kat
artırılmalı, GAP bölgesinde ve nadas alanlarında mutlaka yağlı tohum
üretimi yapılmalıdır. Yağlı tohumlarda dışarıya bağımlılığın giderilmesi
amacıyla tarımsal potansiyelimizin
en iyi şekilde kullanılması gereklidir.
Hububat ve mısırda
fiyatların tespitinde, yağlı
tohumlu bitkilerle olan
paritenin yağlı tohumlar
lehine dikkate alınması
olumlu olacaktır. Fiyat
yanında yağlı tohumların
üretiminin geliştirilmesinde
bazı yeni organizasyon
ve teknikler üzerinde
çalışılması önem arz
etmektedir.
nusunda hammadde girdilerinin daha
ucuza temin edilmesi ve kalite kriterlerinin sağlanması gerekmektedir.
Türkiye’de iç piyasalarda yoğunlaşma düzeyinde yerli işletmeler yanında, bu alanda yapılan yabancı
sermaye yatırımlarının payı da bulunmaktadır. T.C. Merkez Bankası
verilerine göre, gıda ve içecek alanındaki yabancı sermayeli işletmeler
son yıllarda Türkiye’de yatırımlarını genişletmektedirler. 1954-2004
yıllarını oluşturan 50 yılda sadece
208 firma yatırımda bulunurken,
2005-2011 dönemindeki yabancı
sermayeli yatırımlar 300’ü bulmuştur. İmalat sanayinde yatırım yapan
işletmelerin 2011 yılında yaklaşık
%10’u gıda ve içecek alanındadır.
Firmaların çoğunluğunu AB ülkelerinden Almanya, Hollanda, Fransa
ve İtalya oluştururken, AB dışından
da yatırımlar gerçekleşmektedir.
2012 yılında gıda ve içecek sanayii
yatırımlarının sanayi içindeki payında azalma yaşanmıştır.
Gıda ve içecek sanayii Ar-Ge harcamaları 2007-2012 yılları arasında
dalgalanma göstermektedir Genel
olarak bakıldığında Türkiye’nin ArGe harcamalarının GSYİH içindeki
oranı düşüktür (%0,5-1,0).
Teknolojik yenilik anlamında da
liği, hayvancılıktaki düşük ölçekli vb.
gibi yapılanmalar, tarımsal üretimde
yayım ve örgütlenmeden yeterince
yararlanılamaması, verimli üretimin, modern tarım tekniklerinin
uygulanmasının ve mekanizasyonda
ilerlemelerin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır.
Gıda ve içecek alanında
daha fazla yatırım
yapılabilmesi için gerekli
koşullar:
• Ekonomik ve siyasi istikrarın korunması,
• Sektörde var olan ikili yapının iyileştirilmesi, kayıt dışılık ve haksız
rekabetin önlenmesi,
• Ulusal tarım politikasının tüm değer zinciri bazında, sofradan tarlaya,
tüketiciden üreticiye geriye doğru
düşünülerek oluşturulması, pazarla entegrasyon (ulusal ihtiyaçlar ve
küresel rekabet dikkate alınarak talebin doğru planlanması, talebe göre
arzın da planlanması),
• Özellikle ölçekten kaynaklanan verimsiz ve yüksek maliyetli üretim ile
altyapı sorunlarının giderilmesi,
• Tarım ve gıda sektörleri arasındaki
işbirliği ve bütünleşmenin artırılması,
Tüm gıda zincirinde izlenebilirlik
sağlanmalıdır. Gıda kalitesi ve gıda
güvenilirliği konularında güvenilir
ve bilim tabanlı kamusal anlayışın
gelişmesi hedeflenmelidir
Bilgi kirliliğinin önlenmesi için; objektif, bilime dayalı bilgilerin tüketici tarafından anlaşılır bir dil ile iletişimini yapacak kar amacı gütmeyen,
tarafsız bir yapının kurulmasına ihtiyaç vardır.
AB üyeliği sürecinde, Birlik’te
var olan sivil toplum anlayışının
Türkiye’de de benimsenmesi ve bu
yönde gelişime odaklanılması gerekmektedir. Sivil Toplum Kuruluşları
(STK) var olan toplumsal, siyasal ve
ekonomik sorunların çözümlenmesi ve dolayısıyla ülkenin gelişimi ve
ilerlemesi açısından çok önemli bir
role sahiptir. Devletin kural koyucu,
oyuncu ve denetleyici rolüne STK’lar
da katkıda bulunmalıdır; bu kapsamda da gıda sektöründe etik kurallarının belirlenmesi ve benimsenmesi,
oto kontrolün sağlanması, tüketicilerin bilinçlendirilmesi, gelişmelerin
takibi, mevzuatların hazırlanması ve
revizyonunda, ilgili STK’ların başrolde bulunacak şekilde sivil örgütlenme anlayışı gelişmelidir.
Stratejik öneme sahip gıda sektörünün gelişiminde STK’ların
ve sivil örgütlenme anlayışının
gelişimi belirleyici rol oynayacaktır.
Öncelikle Türkiye’de gıda
kontrol laboratuvarlarının
gelişmesini desteklemek ve
dünyaca akredite olmalarını
sağlamak, eğitimde “gıda
güvenilirliği” konusunda
ilköğretimden başlayarak
zorunlu bilgilendirmeyi
başlatmak, üniversite ve
yüksek okullarda da gıda
mühendisliği ve beslenme
bölümlerinin dışında
da “gıda güvenilirliği”
konularını ağırlıklı
işlemek planlı olarak
düzenlenmelidir.
Gıda işleme süreçleri açısından ise
geleneksel üretim tekniklerinin modernizasyonu ve yüksek üretim verimlerine ulaşabilmesini sağlayacak
otomasyon sistemlerin bu ürünler
özelinde geliştirilmesi gıda sanayinin gelişmesinde katkı sağlayacaktır
Gıda üretim ve ticaret yapısı planlanırken, sektörlerin gelecekteki gelişmelerinin takip edilmesi ve hedef
pazar stratejileri oluşturulması gerekmektedir.
Onuncu Kalkınma Planının
2014-2018 yıllarını
kapsayan dönemi için
sektöre aşağıdaki hedefler
önerilmektedir.
1. Mevzuatın tüm paydaşlar tarafından bilinir ve uygulanabilir yapıya
ulaştırılması,
2. Hammaddenin dünyada rekabetçi
olabilecek fiyat ve kalitede sürdürülebilir temini,
3. Sektörde üretimin ihtiyaç duyduğu Ar-Ge ve yenilik kapasitesinin artırılması ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi imkanının sağlanması,
4. Kamu-özel sektör koordinasyonu,
sivil toplum/meslek örgütü dayanışmasının artırılması,
5. Gıda sektörüyle ilgili olarak üretim, tüketim ve sağlık verilerini gerçek ve doğru yansıtan ülkesel bazda
istatistiki verilerin kayıt altına alınması,
6. Kayıt dışılığın önlenmesi, etkin
denetim sağlanması ve gıda güvenilirliğinin temini,
7. İç ve dış pazar için katma değeri
yüksek ve özel tüketici gruplarının
ihtiyaçlarını karşılayan ürünler geliştirilmesi,
8. Çevrenin korunması ve yeşil büyümeyi sağlamaya yönelik maliyetlerin azaltılması, için gerekli düzenlemelerin yapılması,
9. Toplam ihracattaki işlenmiş gıda
ürünlerinin ihracat içinde payının ve
çeşitliliğinin artırılması ve yeni pazarlara girilmesi,
10. Gıda sektörünün haksız yere karalanmasını engellemek amacıyla
bilgi kirliliğinin önlenmesi,
11. Sektörün gıda güvenilirliğine yönelik alt yapısının iyileştirilmesi için
modernizasyon sürecinin belirli desteklerle etkin şekilde işletilmesi.
Kaynak: Kalkınma Bakanlığı
10.Kalkınma Planı 2014-2018
Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği Özel
İhtısas Komısyonu Raporu
Köy-Koop Haber Ekim 2014
SAĞLIK
21
Domates Yemeniz İçin 4 Neden
ALS Hastalığında Nasıl Beslenmek Gerekir?
»» Salata, çorba ve birçok yemeğe lezzetinin yanı sıra
görsel bir şölen sağlayan, a dan z’ye birçok faydası olan
domatesi tüketmeniz için ilk 4 neden;
»» ALS hastalığında sağlıklı ve yeterli beslenme hastalığın seyrini olumlu yönde
değiştirir.
Kanser savaşçısıdır
İçeriğinde birçok antioksidan ve anti enflamatuar madde bulunan domates güçlü
bir kanser savaşçısıdır. İçeriğindeki antioksidanlardan likopen ise en çok bilineni
ve etkilisi. Likopenin
etkisi ise pişirildiğinde
daha da artmakta. Kan bulgularında likopen seviyesi yüksek olan
kişilerin böbrek kanserine yakalanma riski ise %45 azalmaktadır, beyin
ve meme tümör gelişimleri yavaşlamaktadır. Önerilen tüketim miktarı
ise hergün 4 domates yemek veya
yemeklere salça ilave etmek yeterli.
Cilt sağlığı için faydalı
Likopenden başka hidrosinamik asit
içeriği de oldukça yüksek olan domates cilt sağlığını da korumaktadır. C
vitamini ile birlikte ciltteki elastikiyeti sağlar. Karotenoidler
sayesinde güneşin zararlı
ışınlarından korur.
Gece körlüğü için
faydalı
İçeriğindeki A vitamini,
lutein, zeaksantin nedeniyle
gece körlüğü ve makula dejenerasyonunu önleyicidir.
C vitamini içeriği yüksek
C vitamini ihtiyacımızı daha çok narenciye meyvelerinden karşılamayı
seçsekte 1 orta boy domates günlük C
vitamini ihtiyacımızın %40’ını karşılar.
Ayrıca domateste bulunan bazı bileşenler pıhtı hücresi olarak da adlandırılan “trombosit” üretimini
kontrol altında tutarak aşırı trombosit üretimine bağlı olarak yaşanabilecek damar tıkanıklığını önlemeye
yardımcı olur.
İştah Kontrolü Nasıl Sağlanır?
»» İştahınızı kontrol etmekte zorlanıyor musunuz?
Sosyal yaşamımızdaki pek çok neden,
iştahınızı kontrol etmenizi zorlaştırabilir. Tükettiğiniz besinlerin çeşidi
ve miktarı artar, şekerli ve yağlı besinleri daha çok tüketme isteği duyarsınız. beslenme programınızda
yapacağınız sağlıklı değişikliklerle,
konsantrasyonuzu ve mutluluk hormonu salgılanmasını artıracak besin
tercihleri yaparak iştahınızı kontrol
edebilirsiniz.
• Öğünlerde tüketmeniz gereken
besinlerin tümünü yemeğe başlamadan önce tabağınıza alın. Böylelikle ne kadar yemeniz gerektiğini
daha net görür ve daha fazla yemeye
odaklanmazsınız.
• Ana öğünlerde yemekten sonra doymadığınızı hissediyorsanız,
öğünlerinizin içeriğini gözden geçirin. Örneğin, sadece makarna veya
sadece salata gibi tek çeşit besin tüketimi yapmayın.
İştah kontrolü sağlamak
için:
• Yemeğe başlamadan 10-15 dakika
önce 1 bardak su için.
• Öğün saatlerinizi yaşantınıza göre
önceden planlayın.
• Seyahat ve toplantılarda yanınızda
lifli bisküvi ve kuru meyve bulundurun.
• Ana öğünlere tahıllı çorba (mercimek, sebze, buğday çorbası vb.) ile
başlayın.
• Ara öğünlerde meyve ile birlikte
yoğurt veya ayran tüketin.
• Stresinizin arttığı, motivasyonunuzun azaldığı dönemlerde iştah
kontrolü için posa oranı yüksek ve
yeterli karbonhidrat içeren besinler
tüketin.
İştah kontrolü,
hormonlardan da etkilenir.
Serotonin (mutluluk hormonu) ve
dopamin (konsantrasyonu etkiler)
hormonlarının vücudunuzda yeterli seviyede salgılanıyor olması, iştah
ile stresin azalmasına yardımcı olur.
Hormon seviyelerini dengede tutan
besinlerin yeterli tüketilmesi de iştah
kontrolü sağlamada önemli rol oynar.
Dt. Coşkan ARAS
Hasta da çok canı yanıyormuş gibi kıvranmaya başlar.
Diş hekimi:
- Daha dişinize dokunmadım bile beyefendi, niye kıvranıyorsunuz öyle?
ALS hastalığı nedir?
Amiyotrofik lateral skleroz kas erimesini ve omurilikte harabiyeti
anlatan bir tıbbi terim. Tüm dünyada görülen bir hastalık olan ALS,
Amerika’da ünlü beysbolcu Lou
Gehrig adıyla, İngiltere’deyse Motor Nöron Hastalığı (MND) olarak
anılıyor. Türkiye’de ünlü futbolcu
Sedat’ın hastalığı olarak biliniyor.
Hastalığının belirtileri
neler?
ALS hastalığının başlangıç belirtileri her hastada aynı olmuyor.
• Genellikle bir kolda ya da bacakta
güçsüzlük ya da incelme, hastanın
fark ettiği ilk belirti oluyor. Örneğin, kalem tutmak, düğme iliklemek, çanta taşımak zorlaşıyor ya da
hasta yürürken tökezleyebiliyor.
• Bazı hastalarda hastalık, konuşma veya yutma güçlüğü şeklinde
başlıyor. Hastanın kendisi ya da yakınları peltek, genizden konuşmayı
fark edebiliyor.
• Kaslarda seyirme, ağrı ve kramplar bu belirtilere eşlik ediyor.
• Kontrol edilemeyen ağlama ve
gülmeler görülebilir.
Vücudun hasta düşmemesi, esenlik
ve sıhhat durumunun iyi olması
sağlıklı olduğumuzun göstergesidir. Sağlıklı yaşam ise kişinin temizliğine ve beslenmesine dikkat
etmesi, spor yapması ile birlikte
yaz-kış aylarında hastalıklara yakalanmadan yaşamını idame ettirebilmesidir. Sağlıklı yaşam kişinin
olmazsa olmazlarındandır.
Sağlık İçin Bunlara Dikkat!
Sağlıklı bir yaşam için uyulması gerekenler ve kuralları;
1-Spor yapmaya özen gösterilmeli.
2- Sağlıklı beslenmeli; yağlı yemekler ve aşırı yemek yenmemeli, Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalı,
meyve-sebze tüketimine özen gösterilmeli.
3- Alkol ve sigara tüketilmemeli.
4- Gün içerisinde sürekli oturulmamalı, aktif olunmalı.
5- Kişisel temizliğe ve çevre temizliğine önem verilmeli.
8- Uyku düzenine dikkat edilmeli.
- Dokunmasına dokunmadınız Doktor Bey.
Diş hekimi:
- Eee niye kıvranıyorsun peki?
Hasta:
- Doktor Bey,
ayağıma basıyorsunuz !!!
• Ana ve ara öğünlerde tam tahıl
grubu içinde yer alan tahıllı ekmek
çeşitlerinden(tam buğday, çavdar
vb.) 2 dilim tüketin.
Kimlerde görülüyor?
ALS hastalığı dünyanın her yerinde ve her kesimden insanda ortaya
çıkabiliyor. Erkeklerde biraz daha
sık görülüyor. Ortalama başlangıç
yaşı 55. Ancak çok genç yaşta da ya
da çok ileri yaşta da ortaya çıkabiliyor. Dünya nüfusunun yüz binde
2-6 kadarı ALS hastası. Her yüz bin
kişiden yılda 2-6’sı bu hastalığa yakalanabiliyor.
ALS hastalığında bağışıklığı güçlendirecek besinlerin tüketilmesi
ve gün içinde yeterli besin alınması sağlanmalıdır. Kas dokusunun
ve kilonun korunması önemlidir;
bu nedenle protein, vitamin-mineral ve enerji içeriği yeterli olan bir
beslenmeprogramı uygulanmalıdır. ALS hastalığında, kilonuzu her
hafta tartılarak takip etmelisiniz.
Eğer kilo kaybınızın hızlandığını
fark ederseniz, kalori içeriği yüksek
besinleri beslenme programınıza
dahil etmeli ve diyetisyeninizden
yardım almalısınız. Yutma güçlüğü
yaşamaya başladıysanız, diyetisyeninizin önereceği miktarlarda medikal beslenme destekleri ile kalori
alımınızı artırabilirsiniz.
• Hem kalori alımınızı dengelemek
hem de sağlıklı ve yeterli beslenmek için,her gün kahvaltınıza 1 tatlı
kaşığı pekmez veya bal ekleyin.
• Yeterli protein alımını sağlamak
için ana öğünlerde en az 2 porsiyon
et grubu besin tüketin.(2 dilim peynir, 2 köfte kadar kırmızı et - tavuk,
2 adet yumurta vb.)
• Vücut direncinizi artırmak için,
haftada 2 defa 200 gram sardalya,
somon, ton balığı gibi omega-3’ten
zengin balıkları tüketin.
• Kemik ile kas dokunuzu korumak
için,her gün en az 2 su bardağı süt
veya yoğurt tüketin.
• Sağlıklı ve yeterli beslenmek için her
gün 3-4 porsiyon meyve tüketin ve
meyve çeşitlerinden yumuşak ve posa
oranı yüksek olanları tercih edin.
• Bağışıklığınızı güçlendirmek için
ara öğünlerde 1 porsiyon yağlı tohum tüketin. (2 adet ceviz, 7-8 adet
fındık/badem,1 tatlı kaşığı keten
tohumu vb.)
• Sağlıklı ve yeterli beslenmek için
ana öğünlerde 1 porsiyon sebze yemeği veya salata tüketin.
• Yutarken güçlük oluşuyorsa, pişirme yöntemlerini değiştirerek
daha yumuşak ve sıvıyemekler hazırlayın.
»» Kalbi korumak, alkol ve sigaradan uzak durmak, beslenmeye özen göstermek ve
spor yapmak sağlıklı bir vücut için önemli ama yeterli değil.
7- Cinsel yaşama dikkat edilmeli.
Hasta:
Beslenme Önerileri
Sağlıklı Yaşamın Kuralları
6- Stresten uzak durulmalı.
AYAK
Diş hekimi, hastanın ağzını muayene etmeye başlar.
‘Ice Bucket Challenge’ isimli yardım kampanyası, ALS hastalığına
dikkat çekmek, toplumu bilgilendirmek ve bağış toplamak amacıyla
bir kova buzlu suyla kendini ıslatan
birçok kişiyi televizyonlardan izliyoruz. Peki ALS hastalığının ne olduğunu biliyor musunuz?
9- Haftada bir bile olsa şehrin
stresli yaşamından uzaklaşmanız,
doğa ile baş başa kalmanız size ve
sağlığınıza iyi gelecektir.
Kalp ve damar hastalıkları, batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de en
yaygın ölüm nedenlerinden biridir.
Kalp sağlığını korumanın yolu önceden tedbir almaktan geçmektedir.
Beslenme
Tansiyonu ve kolesterolü kontrol
altına almanın ilk şartı sağlıklı ve
dengeli bir Diyet uygulamaktır.
Bunun için doymuş yağlardan ve
tuzdan olabildiğince kaçınmak,
meyve, sebze ve lif yönünden zengin besinlere yönelmek gereklidir.
Doğru rejimin normal miktarda
protein içermesi, bu proteinin ise
balık, kümes hayvanları ve az yağlı kırmızı etten (dana eti) alınması
önerilmektedir.
Kilo
Yüksek tansiyona yol açan nedenlerin başında fazla kilolar gelmektedir. Fazla kilolu olmak aynı
zamanda koroner kalp hastalığı,
kalp yetersizliği ve inme için de risk
oluşturmaktadır.
Alkol ve sigara
Günümüzde sigara, önlenebilir ölüm
sebepleri içinde ilk sırayı almaktadır.
Sigara kullanımı, kansere, kalp damarlarının tıkanmasına dolayısıyla
kalp krizine sebep olmaktadır.
Kalp Sağlığı ve Spor
Spor yapmak kalp ve damar sağlığını doğrudan etkiler. Her kas gibi
kalp kasının da antrenman yaptıkça
daha güçlü ve verimli çalıştır. Spor,
kalbin çok hızlı çarpmasını önler.
Antrenmanlı kalp, sıkıntılı bir durumla karşılaştığı zaman sakin bir
tepki verir.
Tansiyonu düşürür
Düzenli spor yapanlarda, örneğin
günde yarım saat tempolu olarak
yürüyenlerde kan basıncının düştüğü biliniyor. Özellikle tansiyon tehlikesi altında olanların her gün yapacakları yürüyüşle bu tehdidi bertaraf
etmeleri mümkün.
Zayıflatır
Düzenli egzersiz sadece spor yapıldığında değil, dinlenme halinde tükettiğimiz enerjiyi de artırdığı için
kilo vermeyi kolaylaştırır.
İyi kolesterolü yükseltir
Damar sertliğine karşı koruyucu
rol oynayan HDL kolesterolü yükseltmenin yollarından biri egzersiz
yapmaktır. Egzersizin süresi ve sıklığı arttıkça olumlu etki de artar.
Stresi azaltır
Düzenli spor yapanların hareketsiz
bir yaşam sürenlere göre daha az
endişeli olduklarını, uykularının
daha düzenli olduğunu gösteren
çalışmalar var.
Spor yaparken dikkat!
Isınmadan yapılan spor ve ani efor
sarf edilmesi, kalbe ani yük getirerek kalp krizi ve ani ölümlere
davetiye çıkarır. Doğuştan kalp rahatsızlığı olanlar, ritim bozukluğu
sorunu yaşayanlar ve ailesinde kalp
rahatsızlığı bulunanlar, düzenli
spor yapmaya başlamadan önce
mutlaka bir hekim kontrolünden
geçmeleri gerekir.
22
Ekim 2014 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
EKİM 2014
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
09.10.2014 - 12.10.2014
EKİM AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA BİTKİLERİ
Buğday Toprak Hazırlığı ve Ekimi Yapılır:
Buğday ekilecek alanlarda, erozyonu engelleyecek bir toprak işleme yapılmalıdır. Bu
tip toprak işleme kurak bölgelerde toprağı alttan yüzeysel işleyen kırlangıçkuyruğu
aletlerle yapılmalıdır.
Ülkemizde yapılan araştırmalarda yüzeysel
(derinlik az olarak) işlenen topraklarda erozyonun en az olduğu buna, karşılık su tutma gücünün arttığı, ayrıca hem enerji hem de zaman
tüketiminin daha az olduğu belirlenmiştir.
BURTARIM 2014
Tarım, Tohumculuk, Fidancılık ve Süt Endüstrisi Fuarı
Tarım, Tohumculuk, Fidancılık Ve Süt Endüstrisi
Tüyap Fuarcılık-Bursa
14.10.2014 - 18.10.2014
FOODEX
İzmir Gıda ve Gıda Teknolojileri Fuarı
Yaş, Kuru, Dondurulmuş Gıda Ürünleri, Et, Süt,
Yumurta ve Gıda Teknolojileri
Gençiz Fuarcılık
30.10.2014 - 02.11.2014
GÖLLER BÖLGESİ TARIM’14
Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Seracılık, Hayvancılık, Tohumculuk, Tavukçuluk, Süt Endüstrisi,
Fidancılık
Detay Fuarcılık
30.10.2014 - 02.11.2014
SERA BAHÇE 2014 - ADANA
Seracılık, Bahçecilik, Fidancılık, Tohumculuk, Çiçekçilik Fuarı
Seracılık, Bahçecilik, Fidancılık, Tohumculuk,
Çiçekçilik
Tüyap Fuarcılık
· Toprak işleme aletlerinin eksik bakımlarının tamamlanarak işe hazır hale getirilmesi.
SEBZECİLİK:
· Sonbahar şuruplamasının yapılması,
HAYVANCILIK
· Arıların sonbahar bakımı.
· Anasız arılara ana arı verilmesi,
· Varova zararlısına karşı ilaçlamasının yapılması,
Tarla sebzeciliği:
· Tarlada yetiştirilen domates, biber, patlıcan hasadına devam edilir.
· Güzlük hıyar ve kabak hasadına devam edilir.
WORLDFOOD İSTANBUL 2014
Gıda Ürünleri ve Gıda Teknolojileri Fuarı
Süt, Et, Şekerleme, Konserve, Çay ve Kahve,
Organik, Deniz Ürünleri, Dondurulmuş ve Hazır Gıda, Gıda Katkı Maddeleri, İçecekler, Yağlar, Bakliyat, Baharat, İçecekler, Doğal Ürünler,
Kuru Yemişler
İFM Yeşilköy - E Fuarcılık
14.10.2014 - 18.10.2014
Siloya su, hava ve güneş ışığı girmesi önemlidir. Üzeri kapatılan tarihten itibaren 6 hafta
sonra hayvanlara yedirilmek üzere bir kenarından açılır. Günlük ihtiyaç kadar alındıktan sonra silonun açılan kısmı tekrar kapatılmalıdır.
Örtü altı Sebzeciliği:
Kışlık marul, yeşil soğan ekimi ve fide yetiştirilmesi yapılır.
MEYVECİLİK:
· Kovanların kışlaklara getirilmesi işlemi yapılır.
· Ahırların sonbahar bakım badana ve dezenfeksiyon işlemleri yapılır.
· Kışlık silaj yemlerinin yapılması işlemine
devam edilir.
· Mera ve otlaklarda ki yaylım yetmeyeceğinden takviye yemleme yapılmalı,
HAYVAN SAĞLIĞI
Kışlık buğdayların ekim derinliği 4-6 cm.
Olmalı en uygun ekim zamanı 1-30/ Ekim
tarihleri arasıdır.
Şeker Pancarında Hasada Devam Edilir:
Şeker pancarı hasadına genel olarak Eylül
ayında başlanır. Bu devrede alt yapraklar
biraz sararmış aşağıya doğru sarkmış, fakat
kurumamıştır. Hasat işlemi bel veya pullukla hasat makinesi ile hasat edilir.
II. Ürün Silajlık Mısır Hasadı Yapılır: Genel olarak hububat hasadından sonra ekilen
2.ürün mısır sert hemen olan döneminde silaj maksadıyla hasat edilir.
Hasat özel olarak imal edilen silaj hasat makin asıyla yapılır. 70 x 30 cm. mesafelerle
ekilen mısırlar silaj makineleri ile hasat edilerek silo yerine taşınır. Siloya getirilen silaj
materyali traktör ile çiğnenerek sıkıştırılır.
Silo yüksekliği 1,5 metre olunca naylonla,
naylonun üzeri ise güneş ışığı geçirmeyecek
şekilde kum, toprak v.s gibi materyaller den
biri ile kapatılır.
· İsteğe bağlı talep olması halinde sığır vebası ve şap aşılaması,
· Kuduzla mücadele aşı ve taramaları,
· İsteğe bağlı entorotoksemi aşılaması,
· Ruam taraması,
· Suni tohumlama çalışmalarına devam edilir.
· Üzüm hasadına devam edilir.
GIDA MUHAFAZA
· Ceviz hasadı başladı.
· Domates suyu ve salça yapımı,
· Elma, Armut hasadı devam ediyor,
· Çeşitli turşuların yapılması,
· Yeni kurulacak meyve bahçesi tesisine ait
arazilerde toprak işleme ve teraslanacak yerlerin teraslanması çalışmaları yapılır.
· Yoğur ve un tarhanası yapılması,
· Fidan hendekleme çukurları hazırlanır.
· Diğer kışlık gıdaların hazırlanması.
· Soğutucularda muhafaza edilecek sebze ve
meyvelerin soğutmaya hazırlanması yapılır.
TARIMSAL MEKANİZASYON
· Ekim makinelerinin eksik kalan bakımlarının
tamamlanarak ekime hazır hale getirilmesi,
· İşi biten hasat makinelerinin kışlık bakımlarının yapılarak hangara çekilmesi,
Mevzuat
▶▶ 4 Eylül 2014 Tarihli ve 29109
Sayılı Resmî Gazete, 3/1 Numaralı
Ticari Amaçlı Su Ürünleri
Avcılığını Düzenleyen Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2014/38)
▶▶ 5 Eylül 2014 Tarihli ve 29110
Sayılı Resmî Gazete, Sözleşmeli
Üretim ile İlgili Usûl ve Esaslar
Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 10 Eylül 2014 Tarihli ve
29115 Sayılı Resmî Gazete,
Motorlu Araçların ve Bunlar
İçin Tasarlanan Römorklar,
Sistemler, Aksamlar ve Ayrı
Teknik Ünitelerin Genel Güvenliği
ile İlgili Tip Onayı Yönetmeliği
(661/2009/AT)’nin Uygulama
Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ
(No: SGM-2014/33)
Bitkiler, Hububat ve Baklagil
Fark Ödemesi Desteğine İlişkin
Bakanlar Kurulu Kararı Uygulama
Tebliği (Tebliğ No: 2013/15)’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2014/40)
▶▶ 20 Eylül 2014 Tarihli ve
29125 Sayılı Resmî Gazete, Orman
Muhafaza Memurlarının Atama ve
Yer Değiştirme Yönetmeliği
▶▶ 24 Eylül 2014 Tarihli ve
29129 Sayılı Resmî Gazete,
Organik Tarım Destekleme
Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2014/45)
▶▶ 25 Eylül 2014 Tarihli ve
29130 Sayılı Resmî Gazete,
Bitki Çeşit, Çeşit Adayı ve Islah
Materyalinin Tohumculuk
▶▶ 10 Eylül 2014 Tarihli ve 29115
Sayılı Resmî Gazete, Okul Sütü
Programı Uygulama Tebliği (No:
2014/41)
Üretimi ve Pazarlama Hakkı Satışı
▶▶ 13 Eylül 2014 Tarihli ve 29118
Sayılı Resmî Gazete, Yerli Malı
Tebliği (SGM 2014/35)
29130 Sayılı Resmî Gazete, Et ve
▶▶ 19 Eylül 2014 Tarihli ve 29124
Sayılı Resmî Gazete, Hammadde
ve Şeker Fiyatları Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶ 19 Eylül 2014 Tarihli ve
29124 Sayılı Resmî Gazete,
Türkiye Tarım Havzaları Üretim
ve Destekleme Modeline Göre
2013 Yılı Ürünü Yağlı Tohumlu
Kuruluşlarına Devri, Tohumluk
Hakkında Yönetmelik
▶▶ 25 Eylül 2014 Tarihli ve
Süt Kurumu Genel Müdürlüğü
Ana Statüsü
▶▶ 25 Eylül 2014 Tarihli ve
29130 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Standardları Enstitüsünün
Ölçü Aletleri Yönetmeliği
(2004/22/AT) Kapsamında
Onaylanmış Kuruluş Olarak
Görevlendirilmesine Dair Tebliğ
(No: MSG-2014/9)
Köy-Koop Haber Ekim 2014
SPOR-TARIM BULMACA
Kaybederken Kazananlar!
23
»» Bazı olayların önem kazanması için,yere ve zamana ihtiyaçları yoktur.İnsanların hayatlarına şöyle bir dokunurlar,dokundukları yerde de
ömür boyu kalıcı iz bırakırlar.Bu yazıda sizleri ‘iz bırakanlar’la karşılamak istiyorum…
• Konya’da düzenlenen Gençler Türkiye Eskrim Şampiyonası flöre finalinde, Genç Milli Eskrim Takımı’nın
Antrenörü Recep Koç, milli eskrimci
Bora İsmail Biren’in, yanlış karar veren hakemi uyararak altın madalyayı
rakibi Fatih Güneş’e kazandırdığını
açıkladı. Koç, sporcularıyla gurur
duyduğunu belirterek, yaşanan olayı
şöyle anlattı: ‘Maç, 14-13 Bora lehineyken sporcular karşılıklı hamle
yaptı, 2 sayı lambası aynı anda yandı. Başhakem, tuşu Bora’ya verdi.
Bora maçı 15-13 kazanıyordu. Ancak o, başhakeme, ‘’Tuş benim değil,
Fatih’in’ dedi. Başhakem kararını
değiştirerek tuşu Fatih’e verdi. Skor
14-14 oldu. Son tuşu Fatih yapıp 1514’e getirdi ve Bora’nın ‘fair-play’
davranışıyla altını kazandı.
Muğla’da düzenlenen
kros seçmelerinde, yarış
çıkışı esnasında düşen
arkadaşını, yarışı bırakarak
ambulansın bulunduğu
noktaya kadar taşıyan 11
yaşındaki minik sporcunun
ödüllendirileceği bildirildi.
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
• Böyle Fair-Play görülmedi. Suudi
Arabistan 1. Lig’inde rakip kalecinin
kramponunun bağcıklarını bağlayan
forvet ceza sahası içinde kazanılan
çift vuruşu dışarı attı.
”Dünya Fair-Play” ödülüne futbolcu
Turgay Bahadır layık görüldü. Turgay Bahadır, geçen sezon Bursaspor
forması giyerken Samsunspor’a atılan golde asist yaparken elini kullandığını hakeme söylemiş ve gol iptal
edilmişti.
üm dünyada binlercesi
T
yaşanan ve adına “FAİRPLAY” denen örneklerden
sadece dördünü
paylaştım. Gözlerimizin,
kulaklarımızın tüm duyu
organlarımızın devamlı
yaşamak istediği olaylardan
sadece dört adet…
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
Y. İzzettin BAŞER
8
9
10
11
12
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Avrupa’da birinci, dünyada 3. olduğumuz en büyük ayıbımız 2Sporlarda kullanılan ölçüsü ve değeri değişken birim... Hırs... İlave 3- Mertlik, yiğitlik... Bir organımız... Göz 4- Çeltik tarlası sulanırken su üstünde toplanan çerçöp... Katır çanı... Eder 5- Duvar
lambası... Sentetik liflerin ticari adı 6- En kısa zaman... Pasak...
İnka’nın ünsüzleri... Kunduracı alet 7- Saban demirinin geçtiği eğri
ağaç parçası... Yerine koyma, kullanma 8- Düğün günü davetlilerin öğleye kadar gönderdikleri armağan... Zarif 9- Üniversitenin
kısaltılmışı... Karnavalıyla ünlü bir Brezilya kenti... Şaşma ünlemi
10- Toprağa tohum atma... Kenevir 11- Bir sebze... 12- Ekinlerin
tanelerini taşıyan kılçıklı başı... Petrol çıkartılan dağımız.
Yukarıdan Aşağıya
1- Güney Amerik’da, ormanlık bölgelerde yetişen, daima yeşil, yapraklı ve otsu bir bitki 2- Bir meyvenin veya bitkinin suyu veya yoğunlaştırılmış suyu, nektar.. Kiremit 3- Denizli’nin bir ilçesi... Halk
dilinde kauçuk 4- Kayınbirader... Dişi sığır... Dolaylı anlatım 5- Bir
kuvvet komutlanlığımız... Nehir 6- Bir nota... Bir bağlaç 7- Nazarlık otu... Kari... 8- Selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmış kum ve toprak karışımı... Komşu bir ülke... Bir göz rengi
9- Lümenin kısaltılmışı... Posta kutusu... Hindistan’da yetişen büyük bir orman ağacı. 10- İsveç’te bir kanton ... Rütbesiz asker....
Yakarış 11- Fesleğen... Güzel, hoş 12- İnandırma... Mezbaha
Fair-Play, dürüst oyun, dürüst davranış olarak ifade edilmekle birlikte
gerçek anlamı etik üstü davranıştır.
Etik davranış, kuralları her konuda
dürüstlükle ve saygıyla uygulamak
demektir. Fair-Play ise tüm bunların
üstünde kişisel çıkarları ve hırsları
bastırarak yaşamda üstün insan ruhunu ortaya koymaktır.
• Oyun koşullarında şans eşitliğini
kollamak,
• Kazanınca zaferi kötüye kullanmamak, yenilince sonuca ve kazanana
saygı göstermek,
• Kazananı tebrik etmektir.
Türkiye’de ilk defa 1981 yılında
kurulan “Fair-Play Komisyonu” her yıl, yurt içinde spor organizasyonlarında bu anlayışa
uygun olarak hareket ettiği tespit edilen kişi ya da kurumlara
“Türkiye Fair-Play Ödülleri”
vermektedir. Komisyon tarihindeki ilk ödülü, 1982 yılında İzmir’de
Balkan Yelken Şampiyonasında, Yunanlı rakibi yanlış yola sapınca onu
Fair-Play’in başlıca
kuralları şöyledir:
• Oyun kurallarına uymak,
• Rakibi oyunun bir parçası olarak
görmek,
İşçi Ölümleri Devam
Ediyor
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Meclisi tarafından açıklanan verilere göre; Ocak
Ağustos 2014 aralığında
ayında 1270 işçi hayatını
kaybetti. En fazla işçinin
öldüğü iş kolu ise tarım ve
inşaat oldu. 2014’te en fazla
işçinin yaşamını yitirdiği ay
ise Soma faciasının yaşandığı Mayıs ayı oldu.
İşçi ölümlerinin
en fazla yaşandığı
sektör Tarım, Orman
ve İnşaat oldu.
Tarım, Orman işkolunda
40 emekçi, İnşaat, Yol işkolunda 40, Taşımacılık
işkolunda 13, Enerji işko-
KİTAP
lunda 9, Belediye, Genel
İşler işkolunda 9, Tekstil,
Deri işkolunda 6, Ticaret,
Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 6, Madencilik işkolunda 5, Çimento, Toprak,
Cam işkolunda 4, Ağaç,
Kağıt işkolunda 4, PetroKimya, Lastik işkolunda 3,
Metal işkolunda 3, Gemi,
Tersane, Deniz, Liman işkolunda 3, Sağlık, Sosyal
Hizmetler işkolunda 3,
Basın, Gazetecilik işkolunda 2, Konaklama, Eğlence
işkolunda 2, Savunma, Güvenlik işkolunda 2, İletişim işkolunda 1 işçi.
Çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz/öğrenemediğimiz 3 işçi yaşamını yitirdi.
İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Meclisi
verilerine göre,
yaşamını yitiren
işçilerin çoğunun
taşeron, yevmiyeli ve sigortasız
çalışıyor.
Prof.Dr. Erkan REHBER
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı,
Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
uyaran sağır ve dilsiz yelkenci Varol
Hepaguşlar’a vermiştir.
Fair-Play konusunda
binlerce örnek, sayfalarca
yazı yazılabilir. Ancak
konunun özeti şudur:
Fair-Play ya da bilinen
diğer tanımı olan
“Sportmenlik”,“Kendisine
ve dolayısıyla diğerlerine
(rakibine, takım
arkadaşlarına, hakemlere,
izleyicilere ve kamuoyuna)
saygıya dayanan bir hayat
görüşüdür. Bu görüş her
ne pahasına olursa olsun
kazanmayı, başarılı olmayı
reddetmektedir” .
adece spor alanlarında değil, yaşaS
mın her alanında kazanmak.
Ne uğruna?
Aynalarla baş başa kaldığınızda dürüst bir insanı karşınızda
görmeniz dileğiyle, spor dolu
günler sizinle olsun…
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu
yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna
karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan
metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi
içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını
varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Başka Bir
Hayvancılık Mümkün
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Endüstriyel haycancılık için harcanan milyarlar, yarattığı birçok sorunlardan, epeyce birkişi ve uzman
da bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa
mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu
sorulara cevap arıyor.

Benzer belgeler